TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
104üncü Birleşim
15 Mayıs 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şekerin, KOSGEBdeki yolsuzluk, usulsüzlük ve
hukuksuzluk iddialarına ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, Gençlik Haftasına ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Van Milletvekili
Özdal Üçerin, Van ilinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Van Milletvekili
Özdal Üçerin, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun
gündem dışı konuşmaya verdiği cevap
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Van Milletvekili
Özdal Üçerin, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Canın BDP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Hatay Milletvekili
Refik Eryılmazın, Hatay Milletvekili Hacı Bayram
Türkoğlunun CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünalın, İstanbul Milletvekili Celal Adanın
CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
5.- İstanbul
Milletvekili Celal Adanın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünalın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
6.- Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalayın, İstanbul Milletvekili
Celal Adanın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşma sırasında Hükûmete ve Başbakana sataşması
nedeniyle konuşması
7.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin
görüşülen kanun tasarısının 4üncü maddesiyle ilgili
yaptığı açıklama sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba ve 25 milletvekilinin, 16/3/1978 tarihinde
Beyazıt Meydanı'nda yaşanan ve Beyazıt Katliamı
olarak anılan olayın araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/618)
2.- Adana Milletvekili
Turgay Develi ve 19 milletvekilinin, Adananın Kozan ilçesinde meydana
gelen baraj kazasının nedenleri ile elektrik üretim santrallerinin
denetim ve lisans konularındaki yasal eksikliklerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/619)
3.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal ve 22 milletvekilinin, kredi kartı ve tüketici
borçları nedeniyle artan intiharların sebeplerinin, bankalara
ilişkin yasal düzenlemelerin ve bankaların tutumlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/620)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun, Grup
Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından
cezaevlerinde gündeme gelen kötü muamele ve keyfî uygulamaların
araştırılması amacıyla 12/2/2013 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 15 Mayıs 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- MHP Grubunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan (10/207) ve (10/358) esas numaralı ile 17/4/2012
tarih 4464 sayı ve 18/10/2012 tarih 6505 sayı ile engelli
vatandaşlarımızın yaşadıkları
sorunların tespiti ve çözümü konusunda gerekli
araştırmaların yapılması, buna göre alınacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin, Genel
Kurulun 15 Mayıs 2013 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, Hatay
Milletvekili Refik Eryılmaz ve 20 milletvekili tarafından Suriye
sınırımızda yaşanan olayların
araştırılarak sınır güvenliğinin olup
olmadığının tespiti ve gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla
15/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 15 Mayıs 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
4.- AK PARTİ
Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine; (11/27) esas numaralı
Gensoru Önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki ön görüşmeleri ile (9/2) esas numaralı Meclis
Soruşturması Önergesinin soruşturma açılıp
açılmaması konusundaki ön görüşmelerinin 20 Mayıs 2013 Pazartesi
günkü birleşiminde yapılmasına; 460 sıra sayılı
Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel
kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
VIII.- AÇIKLAMALAR
1.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, 15 Mayıs Kürt Dil Bayramına ve ülkedeki tüm
ana dillerin önündeki engellerin kaldırılmasını temenni
ettiğine ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Celal Adanın, sataşma nedeniyle yaptığı
konuşma sırasında kullandığı bazı
ifadelerini düzelttiğine ilişkin açıklaması
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- 187 Sayılı
İş Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme
Çerçeve Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/454) (S. Sayısı: 28)
4.- Sosyal Sigortalar
ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin; Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonu, Çevre Komisyonu,
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/771) (S. Sayısı: 460)
X.- OYLAMALAR
1.- (S.
Sayısı: 28) 187 Sayılı İş
Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme Çerçeve
Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Millî Kütüphane binasının
bahçesinde yapılan bir kazıya ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Sadullah Erginin cevabı (7/15189) Ek cevap
2.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, spor federasyonlarının yönetici kadroları
ile ilgili verilere ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın cevabı (7/18132)
3.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, hayalet ağlarla mücadeleye ilişkin sorusu ve
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/19418)
4.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tanın, Erzurumun Aziziye ilçesindeki bir deredeki
taşkınlara ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/19944)
5.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Atatürk Yüksek Kurulu
yöneticilerinin özlük hakları ile Kuruma ait lojman ve makam
araçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/20532)
6.- İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulunun, Basın İlan Kurumu yöneticilerinin özlük
hakları ile Kuruma ait lojman ve makam araçlarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/20533)
7.- İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulunun, Türkiye Çölleşme ile Mücadele Üst Kurulu
yöneticilerinin özlük hakları ile Kuruma ait lojman ve makam
araçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/20535)
8.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Dil Tarih Yüksek Kurulu
yöneticilerinin özlük hakları ile Kuruma ait lojman ve makam
araçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/20537)
9.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, İnsan Hakları Koordinatör Üst
Kurulu yöneticilerinin özlük hakları ile Kuruma ait lojman ve makam
araçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalayın cevabı (7/20552)
10.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, bağlı kurum ve
kuruluşlar tarafından düzenlenen toplantı ve organizasyonlara
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/20587)
11.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından gerçekleştirilen denetimlere ve idari para cezalarına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/20589)
12.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, geçici bir süre Türkiyede
bulunacak Alman askerleri için radyo kurulmasına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
(7/20591)
13.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın, Malatyadaki kayısı
üreticilerinin zarar görmesine neden olan don olayına ilişkin sorusu
ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/20846)
14.- Batman Milletvekili
Ayla Akat Atanın, kadınların orman muhafaza memurluğuna
atanamamasına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/20850)
15.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Kütahyada gerçek veya tüzel kişilere
ağaçlandırma ya da benzeri amaçlarla Hazine arazilerinin tahsis
edilmesi ile ilgili iddialara,
- Hazine arazilerinin
ağaçlandırma ya da benzeri amaçlarla bazı kişilere tahsis
edilmesine,
İlişkin
soruları ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/20851), (7/21181)
16.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Kütahyanın Simav ilçesindeki
bir arazinin tahsisi ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/20852)
17.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Çankırıya yönelik
proje ve yatırımlara ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/20984)
18.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, orman muhafaza memurlarının yer
değiştirmeleri ile ilgili uygulamaya ilişkin sorusu ve Orman ve
Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/21183)
19.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akovanın, Balıkesirde yoğun
yağışlardan mağdur olan kişilere yapılan
yardımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalayın cevabı (7/21218)
20.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akovanın, Balıkesirde yoğun
yağışlardan kaynaklanan mağduriyetlerin giderilmesi
amacıyla yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan sorusu
ve Başbakan Yardımcısı Beşir Atalayın
cevabı (7/21219)
21.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükatamanın, olası bir depremin olumsuz etkilerinden
korunmak için alınan önlemlere ve hizmet binalarının depreme
dayanıklılığına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/21234)
22.- Kütahya Milletvekili
Alim Işıkın, bağlı kurum ve kuruluşlar
personelinin psikolojik taciz (mobbing) şikayetlerine ve yapılan
işlemlere ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınçın cevabı (7/21237)
23.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, sivil savunma uzmanlarının
özlük haklarına,
- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, bağlı kurum ve
kuruluşlar tarafından gerçekleştirilen ihalelere,
- Kütahya Milletvekili
Alim Işıkın, bağlı kurum ve kuruluşlar
personelinin psikolojik taciz (mobbing) şikayetlerine ve yapılan
işlemlere,
İlişkin
soruları ve Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalayın cevabı (7/21245), 7/21246), (7/21247)
24.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin, Kaz Dağlarındaki madencilik
faaliyetlerine ve çevre, hayvan ve insan sağlığı üzerindeki
etkilerine ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı (7/21472)
25.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldanın, Şırnakın İdil
ilçesindeki bir bölgede kesilen ağaçlara ilişkin sorusu ve Orman ve
Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/21474)
26.- Ankara Milletvekili
İzzet Çetinin, Elmadağ Merkez Orman mevkiinde kurulacak taş
ocağına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/21705)
27.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükatamanın, Bursadaki bağlı kurum ve kuruluşlara
yapılan açıktan personel atamalarına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalayın cevabı
(7/21751)
28.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Bakanlığın
bilişim altyapısına ve PARDUS işletim sistemi ile yerli
yazılımların kullanımına ilişkin sorusu ve
Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/21943)
15 Mayıs 2013 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 104üncü Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Evet, toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, KOSGEBdeki hukuksuzluk iddiaları
hakkında söz isteyen Gaziantep Milletvekili Mehmet Şekere aittir.
(CHP sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şekerin,
KOSGEBdeki yolsuzluk, usulsüzlük ve hukuksuzluk iddialarına ilişkin
gündem dışı konuşması
MEHMET
ŞEKER (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığında
yani KOSGEBde dönen yolsuzluklara, usulsüzlüklere, hukuksuzluklara dikkat çekmek
üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, Türkiyede 2,5 milyon işletmenin yüzde 99unu KOBİler
oluşturuyor. KOBİler istihdamın da yüzde 77,8ini, maaş ve
ücretlerin de yüzde 51,5unu, katma değerin ise yüzde 55ini,
ihracatın da yaklaşık yüzde 60ını göğüslüyor.
68 ilde hizmet
müdürlüğü bulunan ve bütçesi 400 milyon TLye ulaşan KOSGEBin yasal,
temiz ve şeffaf bir şekilde yönetilmesi, yöneticilerinin
şaibeden uzak, vicdan ve ahlak sahibi olması beklenir. Ancak, bugün,
KOSGEB denildiğinde örgütlü yolsuzluğun, usulsüz kredi desteklerinin
ve rüşvetin odağı hâline gelmiş bir kurum maalesef akla
gelmektedir. Neden? Çünkü, burada, maalesef kurda kuzu teslim edilmiştir.
Özel sektörde çalıştığı dönemde zimmetine para
geçirmekten yargılanan ve mahkûm edilen
bir müdür Gaziantepe hizmet müdürü olarak atanıyor.
Değerli
arkadaşlar, kıymetli milletvekilleri; dikkatinize sunmak istiyorum:
Bu kişiyle ilgili üç yıl hapis cezası veriyor mahkemenin birisi.
Üç yıl hapis cezası verilen kişi Gaziantepe KOSGEB müdürü
olarak atanıyor ve hiçbir şey yapılmıyor. Soru önergemizde
burada dönen yolsuzluklarla ilgili gündeme getirdiğimiz zaman, oradan
alınıyor, Kilis Hizmet Müdürlüğüne veriliyor. İşin
üzerine biraz daha gidince, aynı arkadaşımız şu anda
uzman olarak Şanlıurfada çalışıyor.
Tabii, bu
arada Gaziantepte tüm ödemeler durdurulduğu için kurunun yanında
yaş da yanıyor ve mevzuata uygun destek alan KOBİlere ödeme
yapılamıyor. Kilise, yeni, başka bir para musluğunun
başına maalesef bu kişi getiriliyor.
Değerli
arkadaşlar, tabii ki mahkeme kararının sonuçlanması
gerekiyor. Mahkemenin verdiği bir karar var ama bu karara rağmen
atanıyor. Bu kişinin aslında bir uzmanlığı da yok
ama aynı zamanda, bu şahıs maalesef Urfaya da uzman
yardımcısı olarak atanıyor.
Bir başka
iddia da KOSGEB Başkanıyla ilgili. Değerli milletvekili
arkadaşlarım, lütfen bunları çok dikkatli dinleyelim.
Milletvekillerinin maaşını günlerce gazete sayfalarında
yazan basının bunları da çok dikkatli şekilde gündeme
getirmesi lazım. KOSGEB Başkanının hesabına diğer
hizmet müdürlerinden para gönderiliyor. Böyle bir iddia var ve dekontlar var,
bunlarla ilgili şikâyetler var. Bunlarla ilgili yapılan
şikâyetler sonucu
-KOSGEB- bakan adına teftiş kurulu bir inceleme
başlatıyor ve bununla ilgili bir sonuca ulaşıyor, diyor ki:
Burada adı geçene, disiplin cezası mahiyetinde olmamak üzere
yazılı uyarıda bulunma sonucuna
ulaşılmıştır. Yani, bir kişinin KOSGEB
Başkanının hesabına bazı KOBİlerden -dikkatinizi
çekiyorum- bazı hizmet müdürlüklerinden ve bir ilin müdürünün
hanımı tarafından gönderilmiş dekontlar var.
Sayın
Bakana buradan sesleniyorum: KOSGEB Başkanıyla ilgili kendisine bir
süre veriyoruz; bununla ilgili çalışmasını yapsın,
incelemeyi başlatsın ve mümkünse de açığa alsın bu
arkadaşımızı soruşturmanın selameti
açısından çünkü çok ciddi iddialar var, çok ciddi ithamlar var.
HALİL
MAZICIOĞLU (Gaziantep) Mevcut mu deliller?
MEHMET
ŞEKER (Devamla) Elimde bunlarla ilgili belgeler de var, Sayın
Bakana da bunları sunacağım. Bizim amacımız üzüm yemek
ama burada organize bir şebekenin oluşmasına da müsaade etmememiz
gerekiyor çünkü burada, 400 milyon TLde tüyü bitmemiş yetimlerin
hakkı var.
Bununla
ilgili, tabii ki yapılan denetimin gayriciddi bir denetim olduğunu
söyleyebilirim. Sekiz aydır Gaziantepte denetim yapılıyor,
hiçbir sonuca ulaşılmış değil, maalesef
ulaşılmış değil. Savcılık 70 tane dosyaya el
koymuş ve burada, 70 tane dosyada ciddi anlamda usulsüzlükler var. Hak
etmediği hâlde birilerine hibe verilmiş, kredi verilmiş; hak
edenler de hakkını alamadığı için sekiz aydır
bekliyor.
Buradan tekrar
Sanayi Bakanına sesleniyorum: KOSGEB Başkanıyla ilgili çok ciddi
iddialar var. Bunları çok ciddi şekilde araştırması
lazım, mutlaka bununla ilgili de bu Mecliste milletvekillerine bilgi
vermesi gerekiyor.
Bu vesileyle
hepinize tekrar teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı diğer konuşmacı, Gençlik Haftası
münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Mehmet Muş. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, Gençlik Haftasına ilişkin gündem
dışı konuşması
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, kıymetli milletvekilleri; 15-21 Mayıs tarihleri
arasında kutladığımız Gençlik Haftası üzerine
gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, toplumlar, gençlik ruhuyla canlılıklarını
korur, onunla değişir, onunla ihtişama ulaşırlar.
Toplumları ihtişamına, baharına taşıyacak olan en
önemli dinamik, çekirdeğine ve tohumuna sığmayan gençliğin
heyecanı ve dinamizmidir. Bu gaye, ancak bu amaca odaklanmış,
yarınlarımıza yön verecek, millî ve manevi değerlere sahip,
okuyan, araştıran, üreten, vizyon ve misyon sahibi, değerleri ve
öz güveni olan gençlerle mümkündür.
Mehmet Akifin
Asımın nesli, Sezai Karakoçun Diriliş nesli ve Üstat Necip
Fazılın Büyük Doğu gençliği dediği bu gençlik
tahayyülü, gençlik ideali bizleri, medeniyetimizi, değerler sistemimizi
hak ettiği yere taşıyacak güçtür.
Dünün gençleri
olanlara ve biz siyaset yapıcılara, bugünün ve geleceğin
mimarı olan gençliğin potansiyelini değerlendirme
noktasında önemli görevler düşmektedir.
Aristotelesin
dediği gibi, gençlerin yetişmesine önem veriniz çünkü bu yolda en
küçük ihmal ülkenin yapısını ve geleceğini yok eder.
Gençlik için harcanan her çaba, her gayret insanlığa
yapılabilecek en büyük yatırımdır çünkü hiçbir toplumun,
gençliğe sahip çıkmadan cemiyetini ayakta tutması
düşünülemez. Peyami Safanın ifade ettiği gibi, gençliği
hayatta olmayan cemiyetin hayatı yatalaktır.
Değerli
milletvekilleri, bizler AK PARTİ ailesi olarak, önceki dönemlerde
olduğu gibi gençliğin potansiyelini bir tehdit unsuru olarak
görmedik. Siyaset adamı gelecek seçimi, devlet adamı gelecek nesli
düşünür. ilkesinden hareketle gençliği ihmal etme yanlışlığına
hiçbir zaman düşmedik, düşmeyeceğiz ve gençlerimize, katlayarak
yatırım yapmaya devam edeceğiz çünkü biz bu toprağın
gençlerinin neler başarabileceğini çok iyi biliyoruz.
Gençlerimizin
siyasi idealleri ve heyecanları, vesayetçi ve statükocu sistemi devam
ettirmeye çalışan güruhun ihtiraslarına, üzülerek ifade
ediyorum, maalesef kurban edildi. 6-7 Eylül olayları, 27 Mayıs
darbesi, 12 Mart muhtırası ve 12 Eylül darbesi gibi vahim olaylarda
gençlerimiz, doğrudan aktörler, zemin hazırlayıcılar olarak
kullanıldı. Bu zihniyet, gençlerin heyecanını ve
ideallerini kullanarak ideolojik karşıtlık üzerinden onları
birbirine kırdırmış, çatıştırmış
ve çirkin siyasi manipülasyonlarının meşruiyetine alet etmiştir.
Hazırladıkları
insafsız ve gayriahlaki darbe tezgâhlarını, idam edilen ve 28
Şubat katsayı mağdurları gibi gençlerimize fatura etme
kolaycılığına kaçarak paklanacaklarını zannettiler
ama yanlış hesap Bağdattan döndü. Bu zihniyet, türevleri ve
ardılları hiçbir zaman hesap vermeyeceklerini zannettikleri adalet
sisteminin sanığı oldular.
Türkiye
yıllar boyu gençlik servetini böyle harcamışken, bizler,
dönemimizde Gençlik bir ülkenin geleceğidir. klişesini bir tarafa
bıraktık ve seçilme yaşını 25e indirdik.
İndirerek sindirilmiş, pasivize edilmiş gençliğimizi
ülkenin bugünü hâline getirdik. Gençleri siyaseten stajyer ve
yetiştirilecek bir unsur olarak gören anlayışı böylece
ortadan kaldırdık. Bu düzenlemenin temelinde, gençlerin ve genç
düşüncelilerin kavga ile değil, fikirlerle demokratik bilinç
içerisinde katılımını sağlaması gerektiği
mantığı yatmaktadır. Bu, gençliğe verdiğimiz
önemin ve gençliğe olan güvenimizin nişanesidir. Bizleri küresel
adaletin hamisi olacak büyük ve güçlü Türkiye ideali için 2023ler, 2053ler ve
2071ler noktasında umutlandıran, heyecanlandıran gençlerimizin
azmi ve öz güvenidir. Onların öz güveni, azmi, gayreti bu
coğrafyanın ve mazlum coğrafyaların en büyük umudu ve
teminatıdır. Şuna yürekten inanıyorum ki yüreklerindeki
mukaddes değerlerle, bilgi birikimiyle, yüce idealleriyle
kaygıları sınırları aşan bu ülke gençliği
insanlığın uzun süredir kısık kalan sesini duyuracak
ve küresel vicdanı yeniden tesis edecektir.
Ben bu
vesileyle gençliğimizin Gençlik Haftasını kutluyor, Genel
Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı üçüncü söz, Vanın sorunları hakkında söz
isteyen Van Milletvekili Özdal Üçere aittir. (BDP sıralarından
alkışlar)
3.- Van Milletvekili
Özdal Üçerin, Van ilinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
ÖZDAL ÜÇER
(Van) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vanın
sorunlarıyla ilgili gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu selamlıyorum.
Ülkemizde
bütün illerin tarihsel olarak biriktirmiş olduğu birçok sorunu
vardır ama Van ilimiz, ülkemizin içinde bulunduğu siyasal
konjonktürel durumdan kaynaklı birçok siyasal sorunu, birçok toplumsal
sorunu, birçok ekonomik sorunu bir arada yaşıyor ve maalesef,
yaklaşık iki yıldır, yaşanmış olan binlerce
depremin yaratmış olduğu ağır tahribatların
giderilmemesi ve Van halkının yaralarının sarılmamış
olması Vanın sorunlarını ciddiyetle katlamaktadır.
Vanın en önemli
sorunlarından bir tanesi de Van F Tipi Cezaevinde siyasi mahkûmlara
uygulanan, özgürlük direnişçilerine uygulanan işkencelerdir çünkü
tutuklu bulunuyor olmanın getirmiş olduğu yasal haklar bile
uygulanmıyor. Zaten insanların orada tutuklu olarak bulunması ya
da birçoğunun mahkûm olması bile gayrihukuki ve gayriinsaniyken,
orada tutuklu olmanın getirmiş olduğu tutukluluk
haklarının bile uygulanmaması en sonunda yine Van F Tipi
Cezaevinde 12 mahkûmun açlık grevine başlamasına neden
olmuştur. Umuyoruz ki açlık grevine giren mahkûmların,
tutukluların talepleri doğrultusunda bir düzenlemeye ve
karşılıklı bir uzlaşma yoluna gidilir de bu
arkadaşlarımız açlık grevinden vazgeçerler, kendi
haklarına kavuşurlar.
Söylenecek o kadar çok şey var ki
Vanın sorunlarıyla ilgili, beş dakikada hangi maharetle
bunları dile getirebiliriz, düşünmek gerekiyor. Özellikle depremden
sonra Van tam bir yolsuzluk cennetine dönüşmüş. Resmî yetkililerin,
Hükûmet yetkililerinin, depremin olduğu ilk günden itibaren Biz bu
depremi fırsata dönüştüreceğiz. sözü, gerçekten AKPliler için
bir fırsata dönüştü. TOKİler halkı bir şekilde, yani
kendi parasıyla zindana tıkma anlamına geliyor çünkü
afetzedelere -devletin sosyal devlet olma özelliğinden kaynaklı-
TOKİ, evi yapıp onlara hibe etmesi gerekirken onlara sattı ve onlara
satmakla da yetinmedi, maliyetine satmasını talep etti halk ama
normal piyasa fiyatının 3 katına sattı. Tabii,
TOKİlerin inşaatlarında bakanların yakınları
olan müteahhitler, taşeronlar, alt firmalar, üst firmalar o kadar çok para
kazandılar ki deprem gerçekten birileri için fırsata dönüştü.
Tabii bunları dile getirmek, yolsuzluğu ifade etmek artık bu
Meclis için bir anlam ifade etmiyor gibime geliyor çünkü altı
yıldır ben bunu söylüyorum, dile getiriyorum ama bu Meclis, maalesef,
hırsızlık, yolsuzluk, arsızlık, ahlaksızlık
üzerine gitmiyor çünkü bir toplumda en büyük felaket o toplumun
hırsızlık ve yolsuzlukla yoğrulmuş
olmasıdır.
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Bir kısmı, hepsi değil,
Meclisin bir kısmı
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) Yani, Meclisin Hükûmet kanadı için söylüyorum.
Şimdi,
maalesef ki muhalefeti de kısmi anlamda eleştirmek lazım.
Bölgesel sorunlar söz konusu olunca, bir şekilde Kürtler nasıl olur
nasiplenir? şeklinde, Nasiplenmesin. dendiğinde bile, muhalefetin
de ortaklığı oluyor bazen maalesef. Ama bu tür sorunlar üzerine
gitmek yerine, bu tür sorunları çözmek yerine, maalesef Bu düzen böyle
gelmiş böyle gidecek. deniyor.
Ben,
başta Van Cezaevinde yaşanan sorunların giderilmesi ve özgürlük
için direnen özgürlük tutsaklarının, özgürlük mahkûmlarının
bir an önce özgürlüğe kavuşması temennisiyle, başta Van
Milletvekili Sayın Kemal Aktaş ve Vandaki bütün siyasi
tutsakların özgür kalması umuduyla, depremde yaralanan Van
halkının bir daha böylesi bir yara, böylesi bir zulüm
yaşamaması umuduyla saygılarımı sunuyorum.
Beş
dakikada ancak bu kadar olur. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı konuşmaya Hükûmet adına Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlu cevap vereceklerdir.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkanım, çok değerli milletvekillerimiz; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Özellikle Van
Milletvekili Sayın Üçerin gündem dışı konuşmasına
cevap vermek üzere söz aldım.
Bir kere,
Sayın Milletvekili yolsuzluklardan bahsetti. Bunu kesinlikle reddediyoruz.
Esasen, yolsuzluk olsa
Bakın, daha dün IMFye olan 23,5 milyar dolar
borcumuzu ödedik. Merkez Bankasının kasasını 135 milyar
dolar doldurduk. Bunun dışında, geçmişten kalan Zorunlu Tasarruf
Fonu 13,5 katrilyon
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) 600 milyar dolar ne oluyor Sayın Bakan?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - KEY ödemeleri 3,5
katrilyon, bunlar ödendi. Ayrıca, geçmiş dönemde hortumlanan
bankaların, hesap ettik, bugünkü değeri 231 milyar TL
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) 340 milyar dolar dış borç yaptınız.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Onları da bu millet ödedi, bu Hükûmet
ödedi. Dolayısıyla, kasalar doldu, borçlar ödendi. Ayrıca, bunca
yatırımlar yapılıyor. Hakikaten bütün
yatırımlarda destan yazılıyor. Dolayısıyla, aziz
milletimiz zaten bunu görüyor, zaten seçimlerde de gerekli cevabı onlara
veriyor.
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) Veriyor, veriyor, merak etmeyin. Önümüzdeki mart ayında
da verecek!
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Özellikle tabii,
burada, değerli milletvekillerimiz, Vandan bahsedildi. Bakın, Vanda
destan yazılmıştır. Özellikle ben geçmişte 1999
depremini yaşadım, o zaman İSKİ Genel Müdürüydüm,
İstanbulda, altyapıdan, kanalizasyondan, içme suyu, elektrikten,
afet işlerinden sorumlu grup başkanıydım ve o zaman
Hükûmetin ancak bir ay sonra mahalline girebildiğini, geçici
konutları yıllarca yapamadığını gördük ama
Hükûmetimiz depremin olduğu gün
.
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) - Sayın Bakan,
doğru söyle! Geçici konutlar dört ayda yapıldı.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Kusura
bakmayın, nasıl yapıldığını biliyoruz.
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) Hiçbir şey bilmiyorsunuz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) -
depremin
olduğu gün bütün Hükûmetimiz oradaydı başta
Başbakanımız olmak üzere. En azından bunu takdir etmek
lazım.
Maalesef
Türkçemizde bazı kelimeler unutulmaya yüz tuttu. Marifet iltifata tabii.
İltifat, taltif, takdir gibi kelimeler unutulmaya başlandı.
Tenkit ederken en azından takdir edilecek hususları da ifade
ederseniz faydalı olur.
Bakın
-afeti hariç olmak üzere, afetle ilgili yatırımları da
söyleyeceğim- biz Vana en büyük yatırımları yaptık.
Bakın, şu ana kadar sadece birkaç tane, benim
Bakanlığım, Sağlık Bakanlığı, Millî
Eğitim, Ulaştırma, TOKİ gibi bazı yatırımcı
bakanlıkların yaptıkları yatırım geçen yıl
sonuna kadar 7 milyar TLyi aşıyor, yani 7 katrilyon. Bakın,
neler yaptık biz? Oradaki aşağı yukarı 315.600 dekar
tarım arazisini sulamaya açtık. Çok sayıda, Van Karasu
sulaması, Gürpınar sulaması, Van Karasu yatak ıslahı, Erciş
sulaması yedek ve tersiyer kanalları yenileme işlemleri, Özalpta
Gölegen Göleti sulaması, Bahçesaraydaki Altındere sulaması ve
bunun dışında Toprakkale, özellikle oradaki, Toprakkaledeki
ıslahlar ve Vanda ve civarında derelerden taşkınlar büyük
zarar veriyordu. Bakın, şu ana kadar, Sayın Vekilim, 41 tane
derenin ıslahını yapmışız, bunların
isimlerini söylemeyeceğim, siz istiyorsanız bunları verebiliriz
ama Vanda yatırımlar devam ediyor.
ÖZDAL ÜÇER
(Van) Neden ihaleler on yıldır kanuna uygun bir şekilde
yapılmıyor?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Mesela
Bakanlığımız açısından, Morgedik Barajı
Vanda çok önemli bir baraj. Vanda Morgedik Barajını inşallah
bu sene bitireceğiz ve orada muhteşem bir alanı sulayacak,
Morgedik Barajı âdeta Vanın GAPı gibi. Bunun dışında,
bir de Erciş için Morgedik Barajından su vereceğiz,
çalışmalar başladı. Ayrıca, o civardaki
yerleşimler için ikinci etapta gene, yani Erciş ve civarındaki
yerleşimler için, su temin edeceğiz.
Bunun
dışında, Vana köklü bir çözüm bulmak maksadıyla,
biliyorsunuz, bir isale hattı çalışması
yapılıyor,
Bunun
dışında, bakın, özellikle içme suyu arıtma tesisleri
projeleri devam ediyor, biter bitmez ihale edeceğiz. Bunun
dışında, 7 tane gölet ve sulamasının da ihalesini
yapacağız.
Özalpta
Aşağı Tulgalı Göleti sulaması, gene Özalpta Boncuklu Göleti
sulaması, Sarayda Sırımlı Göleti, merkez Çolpan Göleti,
merkezde Beyaztaş Göleti, merkezde Baklatepe Göleti, merkezde Ortanca
Göleti olmak üzere, bu göletler ve sulamalar bitecek.
Ayrıca,
Orman Genel Müdürlüğümüzün çalışmaları devam ediyor, hatta Vanda
Meteoroloji Genel Müdürlüğümüz 9 tane otomatik meteoroloji ölçüm istasyonu
kurdu, daha önce yoktu. Bakın, bunlar Van merkez, Özalp, Başkale,
Erciş, Gevaş, Muradiye, Bahçesaray, Çaldıran, Gürpınara
kurduk, şimdi 3 tane daha talep edildi, onu da kuracağız,
Edremit, Saray, Çataka da kuracağız.
Bunun
dışında, diğer bakanlıkların da
çalışmaları devam ediyor ama benim bu arada afetle ilgili bir
iki hususu belirtmemde fayda var.
Bakın,
şu anda 15.421 afet konutu tamamlandı, ayrıca 6.332 adet,
yoksul, dar ve orta gelirlilere konut yapıldı, 80 adet de
tarımköy projesi tamamlandı, böylece -dikkat edin- 21.833 adet konut
tamamlanarak vatandaşımızın hizmetine sunuldu, bu da
gerçekten
Ben defalarca gittim, bütün bakanlarımız en az üçer,
beşer defa gitti ve helikopterle inşaatları gördüğümüz
zaman gerçekten gurur duydum yani Hükûmetimizin yaptıklarından gurur
duydum.
Şimdi, bu
yetti mi? Yetmedi. Şu anda 2.487 adet inşaatı devam eden
konutlar var, bunlarla beraber, inşallah, bu sene 24.320ye yükselecek
konut sayısı. Yani yaklaşık 25 bin konut, düşünün,
yeniden yapıldı, bir de ihale safhasında yeniden talep edildi,
4.852 adet de şu anda proje ve ihale safhasında Vanda projeler devam
ediyor. Böylece toplam 29.172 adete tamamlanacak. Yani düşünebiliyor
musunuz, yaklaşık 30 bin adet konutu Vanda Hükûmetimiz gerçekten
yapıyor ve şu ana kadar da hakikaten altyapı
çalışmaları doludizgin devam etti, orada onu da özellikle
vurgulamamda fayda var. Çok sayıda altyapı çalışmalarına
mührümüzü vurduk. Bunu özetle belirtmek istiyorum.
Bunlardan
birkaçını da özetleyeyim müsaade ederseniz. TOKİnin
çalışmaları dışında, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığımız, bizim Bakanlığımız,
diğer kamu kurum ve kuruluşları
Bakın, deprem
esnasında 175 bin nüfusa hizmet veren 30 bin konteynerlik dev bir
şehir kurulmuştu o zaman. Ayrıca, 175 bin vatandaşın
kışı, her türlü imkâna sahip, sıcak konteynerlerde
geçirmesini sağladık. Kurulan bu konteynerlerde elli şehirden
büyük nüfusa hizmet verildi. Kalıcı konutlar teslim edildi.
Ayrıca, hasar gören Vanın altyapısını yenilemek için,
sayın vekillerim,
Sayın
vekilim bazı yolsuzluklardan bahsediyor. Efendim, yolsuzluk varsa hemen
gereği yapılır. Bildirirsiniz savcılığa. Nerede
Böyle ezbere konuşmak olmaz. Az önce de belirttiğim gibi, yolsuzluk
olan bir yerde iş yürümez, yolsuzluk olan bir yerde borçlar ödenmez,
yolsuzluk olan bir yerde Merkez Bankasında, kasasında para birikmez,
boşalır.
Dolayısıyla,
bu duygularla hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
İnşallah, Cenab-ı Allah sadece Van değil, bütün ülkemizde
yeni bir felaketten bizleri, hepimizi korusun. Tabii Vanda hayatını
kaybedenlere, diğer depremlerde hayatını kaybedenlere de Cenab-ı
Allahtan rahmet niyaz ediyorum, yakınlarının tekrar
başı sağ olsun. Terör belasından, tabii afetlerden
Cenab-ı Allah milletimizi muhafaza eylesin.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
ÖZDAL ÜÇER
(Van) Sayın Başkan
BAŞKAN -
Buyurun Sayın Üçer.
ÖZDAL ÜÇER
(Van) Sayın Başkan, şimdi, Sayın Bakan, bizim
söylediklerimize yanıt vermek yerine, yine, kamuoyunda bilinen
şeyleri istatistiksel olarak, veri olarak verdi. Ama bizim
istediğimiz değerlendirmelerdir. Mesela, sorularımız var.
Müsaadeniz olursa ben kısa bir şekilde
BAŞKAN
Öyle bir usulümüz yok. Sadece sataşma olmuş olsaydı, oradan söz
verirdik.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan
BAŞKAN -
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan, Sayın Bakanımız konuşması sırasında,
Van Milletvekili Sayın Üçerin verdiği bilgilerin doğru
olmadığını, Sayın Vekilimizin ezbere
konuştuğunu
BAŞKAN
Sayın Üçer ifade edemediği için mi siz ifade ettiniz Sayın
Baluken?
ÖZDAL ÜÇER
(Van) Evet, öyle.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Ezbere konuştuğunu söyledi. O nedenle
sataşmadan söz istiyoruz.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Üçer, sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
Buyurun.
ÖZDAL ÜÇER
(Van) Ben eğer demokratik bir talep olduğunu bilseydim ifade
edecektim. Ben usulüne uydururken yapma noktasında alabilirdim.
BAŞKAN
Buyurun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.-
Van Milletvekili Özdal Üçerin, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun gündem dışı konuşmaya verdiği cevap
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ÖZDAL ÜÇER (Van)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben ifade
edemediğim için değil, ben demokratik bir başkandan söz
hakkı talebinde bulunduğum için, yerimden kısaca bilgilendirme
talebinde bulundum. Bir milletvekilinin bir meclis başkanından
yerinden talepte bulunması ve meclis başkanının ona söz
hakkı vermesi en doğal haktır. Yok, eğer punduna getirmek,
bir şekilde kelime oyunu yapmak, lafazanlıkla söz almak bu Mecliste
bir usule dönüşmüşse onu yapmak en kolayıdır. Ben en
doğru, en demokratik olanı yapmaya çalıştım.
Şunu
belirtmek istiyorum: Sayın Bakan ezbere konuştu. Ben ezbere
konuşmadım. Doğruyu konuşuyorum ve bilgi edinme
hakkından yola çıkarak sorular soruyorum.
Sayın
Başkan, Sayın Bakan
SONER AKSOY
(Kütahya) Sen de
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) Söz hakkı al, öyle konuş. Hoplayıp zıplama
yerinden.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Tamam, Özdal Bey, Vanla ilgili konuşun.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Özdal Bey, devam edin.
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) Neden afet bölgesi ilan edilmedi Van? Hangi hesapla bunu
yaptınız? Çünkü afet bölgesi ilan edilmiş olsaydı
vatandaşların faydasına birtakım düzenlemeler
yapılacaktı. Ama vatandaşın faydasını
düşünmediğiniz için afet bölgesi ilan etmediniz. Neden, on yıldır,
bütün kurumların ihaleleri acil usulle yapılıyor? Neden, o
ihaleleri alan insanların hepsi de sizin bakanlarınıza, sizin
siyasi kişiliklerinize yakın insanlardır? Neden, milyonlarca
liralık ihaleler kapalı zarf usullüyle yapılıyor?
Bunları açıklayacak ne cesaretiniz var ne de bilginiz var. Ezbere
konuşan sizsiniz Sayın Bakan. (BDP sıralarından
alkışlar)
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Konutun fiyatı ne kadar?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 25 milletvekilinin, 16/3/1978
tarihinde Beyazıt Meydanı'nda yaşanan ve Beyazıt
Katliamı olarak anılan olayın araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/618)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
16 Mart 1978
tarihinde, Beyazıt Meydanı'nda yaşanan ve Beyazıt
katliamı olarak anılan olay, 12 Eylül darbesine ortam hazırlamak
için gerçekleştirilmiştir. Katliamda 7 öğrenci
hayatını yitirmiş, onlarca öğrenci
yaralanmıştı. Dava yıllarca sürdü ve zaman
aşımına uğradı.
Olaydan önce
emniyete gerekli istihbaratın ulaştığı, planlanan
eylemin yeri ve zamanı hakkında detaylı bilgiler verildiği
hâlde gerekli tedbirlerin alınmadığı açık bir
şekilde ortaya çıktı. Hatta, o gün İstanbul Üniversitesi
önünde bulunan emniyet güçlerinin planın bizzat bir parçası olarak
davrandığı yönünde ciddi iddialar ortaya atıldı ve
polisler hakkında dava açıldı. Ancak, delil
yetersizliğinden beraat kararı verildi. 40 kişi civarında
bir polis grubu görev yapıyorken o gün sadece 9 kişilik bir polis
ekibi vardı. Bazı emniyet mensuplarının görevine
kayıtsız kaldığı, Reşat Altay isimli emniyet
yetkilisinin ise üniversiteden toplu çıkış yapan
öğrencileri dağılma noktasına kadar
korumadığı gerekçesiyle ihtar cezası verildi. Bu ihtar
cezası, sanık emniyet mensupları hakkında verilen tek
cezadır.
Toplu
çıkış yapan öğrencilerin üzerine önce bomba
atılmış, arkasından da otomatik tüfeklerle yaylım
ateşi açılmıştır. Eylemin bu şekilde organize
edilmiş olması gösteriyor ki mümkün olduğu kadar fazla
insanın öldürülmesi amaçlanmaktadır. Öte yandan hem bomba
atılması hem de otomatik tüfeklerle taranması organize ve
muhtemelen emniyet destekli olduğu şeklinde yorumlanmaktadır.
Bazı polis memurlarının olayın faillerini takip etmeye
çalışması üzerine Komiser Yardımcısı Reşat
Altay'ın engel olduğu da bizzat orada görevli olan polis
memurları tarafından doğrulanmış ve bu bilgi kamuoyuna
yansımıştır.
Beyazıt
katliamında hayatını yitiren gençlerin isimleri şöyledir:
Abdullah Şimşek, Baki Ekiz, Cemil Sönmez, Hamit Akıl, Hatice
Özen, Murat Kurt ve Turan Ören. Bu gençlerin hepsi solcuydu ve çeşitli
siyasi parti ve gençlik derneklerine üyeydiler. Dolayısıyla katliam
hem siyasi içerikli hem de toplumsal bağlamda derin etkiye sahiptir. Darbe
sürecine zemin hazırlamak amaçlı olması da muhtemeldir.
Olayın
faillerinden Zülküf İsot, katliamı itiraf etti. Ancak olayın
aydınlanmasına katkıda bulunamadan Latif Aktı adlı
arkadaşı tarafından öldürüldü. Zülküf İsot'un ablası,
anlatımları mahkemeye aktardı. Tanıklara ve delillere
rağmen bir katliam davası daha zaman aşımına
uğratıldı.
16 Mart
katliamının aydınlatılması ve arkasındaki
güçlerin ortaya çıkarılması ülkemiz demokrasisi
açısından önemli bir adım olacaktır. Otuz dört yıl
gibi uzun bir zaman geçmesi ve konunun hâlâ açığa
kavuşmamış olması ise demokrasimiz adına büyük bir
eksikliktir.
Beyazıt
katliamının aydınlatılması, faillerinin ve
destekçilerinin ortaya çıkarılması, darbe süreciyle
bağlantılarının araştırılması ve
mağdur yakınlarının ve kamuoyunun adalet beklentilerinin
yerine getirilmesi için Anayasanın 98, İç Tüzükün 104 ve 105'inci
maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Veli
Ağbaba (Malatya)
2) Recep
Gürkan (Edirne)
3) Kadir
Gökmen Öğüt (İstanbul)
4) Süleyman
Çelebi (İstanbul)
5) Musa Çam (İzmir)
6) İzzet
Çetin (Ankara)
7) Mehmet
Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
8) Candan
Yüceer (Tekirdağ)
9) Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir)
10) Mahmut
Tanal - (İstanbul)
11) Nurettin
Demir (Muğla)
12) Hülya
Güven (İzmir)
13) Gürkut
Acar (Antalya)
14) Namık
Havutça (Balıkesir)
15) Ali
Özgündüz (İstanbul)
16) Malik
Ecder Özdemir (Sivas)
17) Mehmet S.
Kesimoğlu (Kırklareli)
18) Ali Serindağ
(Gaziantep)
19) Ahmet
İhsan Kalkavan (Samsun)
20) İhsan
Özkes (İstanbul)
21) Ali Haydar
Öner (Isparta)
22) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
23) Hasan
Akgöl (Hatay)
24) Doğan
Şafak (Niğde)
25) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
26) Mustafa
Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
2.-
Adana Milletvekili Turgay Develi ve 19 milletvekilinin, Adananın Kozan
ilçesinde meydana gelen baraj kazasının nedenleri ile elektrik üretim
santrallerinin denetim ve lisans konularındaki yasal eksikliklerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/619)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Adananın
Kozan ilçesinde meydana gelen baraj kazasının nedenleri ile elektrik
üretim santrallerinin denetim ve lisans konularındaki yasal eksikliklerin
tespit edilmesi amacıyla Anayasa'nın 98 ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Gerekçe:
Adana Kozan'da
yapımı süren Köprü Barajı inşaatında kapaklar
patlamış, 7 işçi kaybolmuş, 3 işçi hayatını
kaybetmiş, 2 işçi de yaralı olarak
kurtarılmıştır. Seyhan Nehri üzerine yapımına
2009'da başlanan Köprü Barajı ve HES inşaatının
kapaklarında oluşan çatlaklar nedeniyle sızma meydana
gelmiş. Açılmaya çalışılan kapaklar, tazyikli suya
dayanamayıp patlamıştır. Birçok işçinin suya
kapıldığı kazada ayrıca 4 kamyon, 1 dozer,
değişik ebatlarda 6 iş makinesi da akıntıyla birlikte
sürüklenmiştir. Baraj suyu nedeniyle kara yolu
ulaşımını sağlayan bir köprü de
yıkılınca, bölgeye ulaşım güçlükle
sağlanmış. Bölgeye alternatif yollardan ulaşım
sağlanmıştır.
Elektrik
üretim santrallerinin lisans, denetim ve inşaat konularında genel bir
sorun olduğu gerçeği ortadadır. Devlet Su İşlerinin
birikimi zaman içerisinde yok edilmiş, yeni kadrolar
alınmamış, DSİ denetleme yapamaz hâle gelmiştir.
Lisans ve denetim sorumluluğu EPDKya verilmiş ancak EPDKnın
Ankara'dan proje inceleme yöntemiyle lisans vermesi genel kural hâline
gelmiş, denetlemeleri yapamamış, elektrik üretim santrallerinin
yapım ve işletme güvenliğini tamamen üretici firmanın
sorumluluğuna bırakmıştır.
Türkiye'de
elektrik üretim santrallerinin bir denetleme kanunu yoktur. Var olan kanunlar
günümüz ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır.
Kazanın oluş nedenleri ile kazaya kadar gelen süreçteki eksikliklerin
tespit edilerek alınması gereken önlemlerin belirlenmesi artık
müşterek sorumluluğumuz hâline gelmiştir. Önlem
alınmadığı takdirde denetim ve yasal düzenleme eksikleriyle
dolu elektrik üretim santralleri risk taşımaya devam edecek,
istenmeyen kazalar kaçınılmaz olacaktır.
Bu
gerekçelerle konuyla ilgili Meclis araştırması
açılmasını takdirlerinize sunuyoruz.
1) Turgay Develi (Adana)
2) Hülya Güven (İzmir)
3) Veli Ağbaba (Malatya)
4) Nurettin Demir (Muğla)
5) Ayşe Gülsün Bilgehan (Ankara)
6) Gürkut Acar (Antalya)
7) Namık Havutça (Balıkesir)
8) Ali Özgündüz (İstanbul)
9) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
10) Emre Köprülü (Tekirdağ)
11) Recep Gürkan (Edirne)
12) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
13) İhsan Özkes (İstanbul)
14) Ali Haydar Öner (Isparta)
15) Mehmet Şeker (Gaziantep)
16) Hasan Akgöl (Hatay)
17) Doğan Şafak (Niğde)
18) Ali Serindağ (Gaziantep)
19) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
20) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve 22 milletvekilinin, kredi kartı
ve tüketici borçları nedeniyle artan intiharların sebeplerinin,
bankalara ilişkin yasal düzenlemelerin ve bankaların
tutumlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/620)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kredi
kartı ve tüketici borçları nedeniyle artan intiharların
sebeplerinin belirlenmesi, bankalara ilişkin yasal düzenlemeler ve
bankaların tutumlarının incelenmesi ve ilgili çözümlerin ivedilikle
ortaya konması amacıyla Anayasanın 98, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis
Araştırması açılması hususunda gereğini
saygılarımla arz ederiz. 28/2/2012
1) Mahmut
Tanal (İstanbul)
2) Veli
Ağbaba (Malatya)
3) Hülya Güven (İzmir)
4) Nurettin
Demir (Muğla)
5) Gürkut Acar (Antalya)
6) Mustafa
Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
7) Namık
Havutça (Balıkesir)
8) Ali
Özgündüz (İstanbul)
9) Emre
Köprülü (Tekirdağ)
10) Mehmet S.
Kesimoğlu (Kırklareli)
11) Malik
Ecder Özdemir (Sivas)
12) Recep
Gürkan (Edirne)
13) İhsan
Özkes (İstanbul)
14) Ali Haydar
Öner (Isparta)
15) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
16) Hasan
Akgöl (Hatay)
17) Doğan
Şafak (Niğde)
18) Ali
Serindağ (Gaziantep)
19) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
20) İlhan
Demiröz (Bursa)
21) Sena
Kaleli (Bursa)
22) Ramazan
Kerim Özkan (Burdur)
23) Müslim
Sarı (İstanbul)
Gerekçe:
Kredi
kartının çeşitli tanımları yapılmaktadır.
"Kredinin Latince karşılığı "credere"
kelimesi "bir kimseye emniyet ve itimat etmek" anlamına
geldiği, kredi kartı çıkaran kuruluş da hamile, kartı
ancak gerekli incelemeleri yapıp onun ödemelerini zamanında yerine
getireceğine kanaat getirdikten sonra verdiği için "emniyet
kartı" ya da "güven kartı" terimlerinin yerine kredi
kartı terimi ile ifade edilmektedir. Bankalararası Kart Merkezine
ait resmi internet sitesinde kredi kartı "Bankalar ve çıkartmaya
yetkili kuruluşların müşterilerine belirli limitler dâhilinde
açtıkları kredilerle, nakit kullanmaksızın mal ve hizmet
alımı, nakit kredi çekme imkânı sağlamak için verdikleri
ödeme aracı" olarak tanımlanmıştır.
Kredi
kartı, bir güven kartı, emniyet kartı olması gerekirken son
on yıllık süreç incelendiğinde 200ü aşkın
vatandaşın kredi kartı ve banka borçları nedeniyle intihar
veya intihara teşebbüs ettiği görülmektedir. Bu sayıya kart ve
banka borcu nedeniyle boşanma yaşayanlar, evsiz kalanlar,
işinden olanlar dâhil değildir. Kredi kartı ve banka borcu
uygulamaları vatandaşları mağdur etmektedir. Bankalar kâr
maksimizasyonu ilkesini benimserken bireyler zor şartlar altında
yaşamaktadır. Bankaların kârlarını artırmak için
keyfî bir şekilde herkese kredi kartı dağıtması, kart
limitlerinin kişinin gelirine göre sıkı bir şekilde
belirlenmemesi, tüketicilerden yüksek miktarda ücret, masraf ve komisyon
almaları tüketicileri zor duruma sokmakta hatta intihara kadar
sürüklemektedir.
Borç
intiharlarının giderilmesi için yetkili merciler kredi kartı
faizlerini adil ve uygun seviyede tutmalı, yasa dışı
uygulamaları engelleyici ve tedbir alıcı politikalar
izlemelidir.
Kredi kartlarına
erişim herkese açıktır. Kredi kartları ve banka kredileri
reklamlar vasıtasıyla geniş kitlelere özendirilmekte ve tüketime
özendirilmiş bir toplum yaratılmakta ve bu sayede kişiler
yönlendirmelerle aşırı harcamalar yapmaktadır. Son on
yıllık süreç incelendiğinde, kredi kartı borçları ve
kredilerin miktarı 212 milyar lira arttığı görülmektedir.
Kısıtlamalara
karşın son bir yılda 5 milyona yakın kredi
kartının dağıtıldığı belirtilmektedir.
Tüketici Dernekleri Federasyonunun 2011 raporuna göre Aile ve Sosyal
Araştırmalar Müdürlüğünün araştırmasında 2000'den
sonra her 10 evli çiftin 7'sinin kredi kartı borcu nedeniyle
boşandığı belirtilmektedir. 2011 yılı sonu
itibarıyla 43,5 milyon kişinin bankalara borcu olduğu ve kredi
kartı borcu nedeniyle 1,4 milyon kişinin 6,2 milyon kredi kartı
için takip başlatıldığı belirtilmektedir. İlgili
veriler incelendiğinde, sosyal, ekonomik ve sağlık
hususlarında kredi ve banka borçlarının vatandaşlara verdiği
zararlar dolayısıyla kredi kartı verilirken, limit belirlenirken
ve kredi kartına faiz uygulanırken, daha sıkı önlemlerin
alınması, kredi kartlarının keyfiyetle
dağıtılmaması, kredi sözleşmelerinin oldukça açık
bir şekilde yazılması ve hukuka aykırı
uygulamaların bir an önce son bulması gerekmektedir.
Tüm bu gerekçelerle kredi kartı ve tüketici
borçları nedeniyle artan intiharların sebeplerinin belirlenmesi,
bankalara ilişkin yasal düzenlemelerin ve bankanın
tutumlarının incelenmesi ve ilgili çözümlerin ivedilikle ortaya
konması amacıyla Anayasanın 98inci, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 104üncü ve 105'inci maddeleri uyarınca
Meclis araştırması açılması hususunda gereğini
saygılarımızla arz ederiz.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
BDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan tarafından cezaevlerinde gündeme gelen kötü muamele ve keyfî
uygulamaların araştırılması amacıyla 12/2/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun
15 Mayıs 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
15/05/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 15/5/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince
Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz
ederim.
Pervin Buldan
Iğdır
Grup Başkan Vekili
Öneri:
12 Şubat
2013 tarihinde Iğdır Milletvekili, Grup Başkan Vekili Pervin
Buldan tarafından verilen (2571 sıra no.lu) cezaevlerinde gündeme
gelen kötü muamele ve keyfî uygulamaların
araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
15/05/2013 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması
ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Özdal
Üçer, Van Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
ÖZDAL ÜÇER
(Van) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuz önerisi
hakkında söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
selamlıyorum.
Ülkemizin en
önemli sorunlarından birini ben devlet sorunu olarak
tanımlayacağım çünkü genel olarak Kürt sorunu olarak tabir de
ediliyor sanki Kürtler sorunmuş gibi, ama tarihsel olarak
sınıflandırılacak ve tanımlanacaksa Kürtlere
karşı uygulanan devlet politikaları hep sorun olagelmiştir.
Bugün bir çözüm aşamasına girmiş ve
Kürt halkına
Sayın Abdullah Öcalanın çağrısı üzerine geri
çekilmelerin başladığı bir dönemde devletin ve Hükûmetin de
kendi üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi beklenirken,
sayısı on binleri bulan siyasi tutsakların derhâl serbest
bırakılması gerekirken, özgürlüklerine kavuşması
gerekirken maalesef haksız, hukuksuz bir şekilde rehin
alınmaktalar.
Bütün
kamuoyunun beklentisi şu: Bunca operasyon yapıldı, haksız
yere, hukuksuz bir şekilde bunca insan gözaltına alındı,
gözaltında işkencelere maruz kaldı, cezaevinde tutukluluk
hâlinde işkencelere maruz kaldı ve bu haksızlıklar
yetmiyormuş gibi cezaevinde hastalanıp tedavi görme hakkından
yoksun bırakılanlar oldu. Sağlıklı bir tedavi
yapılmadığı için hastalıkları ilerleyenler oldu, hafızasını
yitirenler oldu, kanser olanlar oldu, yaşamını yitirenler oldu
ama bunlara yönelik bir duyarlılık girişimi asla olmadı.
Beklentiler; demokrasinin geliştirilmesi, hak ve özgürlüklerin tanınması,
çözüm için karşılıklı sorumluluk adımlarının
atılması doğrultusundayken daha çok şiddeti
tırmandıracak, daha çok zulmü artıracak bir politika
uygulanıyor. Hem perhiz hem lahana turşusu. Şimdi, KCK
operasyonları durdurulmuş. deniyor ama Vanda, Diyarbakırda
çocuklar, gençler, bizzat devletin polisi tarafından katlediliyor.
Suriyedeki
patlamadan bahsediliyor. İşte, tam terör bu ama bu teröre
karşı ortak bir duruş sergilenmiyor. Ama bu teröre göz yumanlar
sınırdan kilolarca, tonlarca bombaların ihracının
yapılmasını sağlayanlar kimlerdi? Hangi devletin
içişleri bakanını ondan sorumlu tutacağız, hangi
devletin dışişleri bakanını ondan sorumlu
tutacağız, hangi devletin başbakanını, emniyet
müdürünü, genelkurmayını ondan sorumlu tutacağız? Hani
sınırlardan kuş uçurulmuyordu? Tonlarca bomba bir kentin içine
geliyor ama bununla ilgili istihbarat yok, bununla ilgili bir bilgi yok ama 1
Mayısta eylem yapan Dilanın elindeki su şişesi bomba
olarak kabul edilip ona bomba atılıyor, ona kurşun
sıkılıyor. Hangi emniyet teşkilatı, hangi devletin
emniyet teşkilatı kendi vatandaşı
İşçinin,
emekçinin hakkı için slogan atıyor, terörist oluyor ama bizzat o
bombaları taşısın diye sınırda birilerine göz
yumuluyor. Bunlar bu ülkenin gerçekliği, işte devlet sorunu bu. Bu
ülkede kendisine vergi veren ve kendisine vatandaşlık
sorumluluklarını yerine getiren binlerce, yüz binlerce insan
hapislere tıkılır, işkence tezgâhlarından geçirilir
ama uluslararası güçlerin hegemonyasına hizmet eden terör güçlerine
de destek olunur. Bir kamyon bomba Reyhanlının ortasına kadar
geliyor, her türlü istihbarat kabiliyetiyle övünen devlet o bomba yüklü kamyonu
tespit edemiyor. Buna kimi inandırabileceksiniz? Kimi
kandırabileceksiniz bu konuda? Eğer samimiyet varsa sorumluluklar
derhâl yerine getirilir.
Geri çekilmeler başlamış ve bunun üzerinde dünya bir
coşku yaşıyor. Binlerce yıldır bir arada yaşayan
halklar, çoluk çocuk, genç yaşlı, herkes barış olacak
özlemiyle, karşılıklı adımlar atılacak özlemiyle
bir şekilde umut içinde ama Vanda, Bingölde, Urfada ve
değişik illerde koruculuk dayatılıyor. Vanda kaç korucuya
kadro verildi? Neden korucuya kadro verildi? Neden yeni silahlar
dağıtıldı? O korucuya verilen silah
Dünyanın en
güçlü ordularından birine sahibiz. diye övünen bir devletin korucuya
ihtiyacı mı var? Mademki güçlü bir ordu var, mademki güçlü bir
devlet, neden korucudan medet umulsun? Bunları sorgulamak gerek. Eğer
o insanlar çok seviliyorsa
Bakın bakalım, 80 bin küsur korucu var,
bu ülkede 18 yaşını dolduran herkese işsizlik
maaşı bütün demokratik dünya ülkelerinde olduğu gibi, ödensin o
zaman görün bakalım kimler, hangi mecburiyetten dolayı nasıl
iş yapacak. Birçok insan koruculuğu zorla kabul etmek zorunda
kalmış çünkü Koruculuğu kabul etmezsen köyünü yakarım,
yıkarım, çocuklarını öldürürüm. diye tehdit alan binlerce
insan olmuş ama koruculuktan nemalanan ve devletin verdiği
silahı kendisi için güç olarak kullanan, çete kuran, tefecilik yapan,
katillik yapan, insanları katleden insanlar da oldu ama suç işleyenler
yargılanmadı, halk bir şekilde mağdur edilmeye
çalışıldı. 5 bine yakın köy yakıldı.
Sayısı henüz belirlenmemiş milyonlarca insan köyünden göç etmek
zorunda kaldı, göç etmeyenlere de Korucu olmazsan burada
barınamazsın. tehditleri yapıldı. Koruculuk için bir çözüm
beklenirken atılan adımlar
Mevzuat gereği mülakatlarla biz
korucular aldık. deniyor.
Cezaevlerinin boşalması beklenirken her gün yeni
gözaltılar oluyor.
Faili meçhul cinayetler son bulsun, artık devlet güçleri
insanları katletmesin, demokrasi gelişsin beklentisi olurken
Diyarbakırın ortasında bir slogan attı diye bir Kürt genci
devletin polisi tarafından katlediliyor. Lanet olsun!
Eğer barış olacaksa samimiyetle olacak. Bizler kadar
barışa hasret başka bir toplum yok. Biz barıştan
bahsederken bizler sanki muhtacız da sizler muhtaç değilmişsiniz
gibi, barışı talep etmek bir düşkünlükmüş gibi
tavırlar artık çözüm getirmiyor. Özgürlük uğruna direnen ve
binlerce şehidi olan bir halk hareketi var ve bütün gücüne rağmen bir
barış talebi, onurlu bir barış talebi
Ve bu
barışın tesis edilebilmesi için gereken koşullar biraz
adalet, biraz özgürlük, demokrasi.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Oraya söyle, oraya.
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) Yok, sizler de sorumluluk sahibisiniz. Demokrasinin
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Asla değil, asla değil.
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) Bu ülke on yıllık bir devlet politikasıyla
yönetilmedi. Kürtlere zulmün tarihçesi on yılla sınırlı
değildir hatta yüz yılla da sınırlı değildir. Binlerce
yıldır silsile yoluyla gelen zulümlere karşı direnen bir
halkın barış umutları sadece kendisi için değildir.
Zilanda, Dersimde, Amedde, Mahabadda, Kamışlıda,
Serekanide, Halepçede katledilen Kürtlerin, birlikte
yaşadıkları insanlarla barış talebinde bulunması
ve barış için Onurlu bir barış istiyoruz, demokratik bir
çözüm istiyoruz, demokratik bir çözüm için siyasi özgürlükler olmalı,
karşılıklı adımlar atılmalı, siyasi
rehineler serbest bırakılmalı, ana dil serbest olmalı,
demokratik, sosyal haklar tanınmalı, kendini yönetim hakkı
olmalı. talebinde bulunanlar eğer bu konuda bir
karşılık bulursa o zaman barış olur. Barışa
teminat olacak tek şey hak ve özgürlüklerdir.
Dile
özgürlükten bahsediyoruz. Bugün Gençlik Haftası başlangıcı
ve bugün Kürt Dil Bayramı. Bütün Kürdistanda bütün Kürtler tarafından,
dünyanın her yerindeki Kürtler tarafından bayram olarak
kutlanıyor ama bunu kabul eden bir devlet var mı? Yok. Kürtlerin dili
kabul edilmemiş ki bayramı kabul edilsin ama onca zulme, onca inkâra
rağmen Kürtler dilini konuşuyor, bayramını kutluyor.
Kürt Dil
Bayramı bütün Kürtlere ve bütün özgürleşme talebinde olan halklara
kutlu olsun.
Teşekkürler.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Barış
ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Yılmaz Tunç,
Bartın Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
BDPnin,
cezaevlerindeki kötü muamele ve keyfî uygulamaların tespiti ve yol
açtığı sorunların araştırılmasıyla
ilgili araştırma önergesinin bugünkü Meclis gündemine
alınması yönündeki bir grup önerisinin burada görüşmelerini
yapıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, cezaevlerimizin durumu, tutuklu ve hükümlülerin içinde
bulunduğu şartlarla ilgili olarak öncelikle geçmişi bir
hatırlamakta fayda var. Geçmişte neydi, AK PARTİ hükûmetleri
döneminde nereye gelindi, öncelikle bunu bir ortaya koyalım.
2002
yılında ülkemizde toplam 528 ceza infaz kurumu bulunmaktaydı.
Ceza infaz kurumları kalabalık koğuş sistemine göre
inşa edilmişti. Bu yapı isyan ve firar girişimlerine, haraç
alma, kurum içinde sorgulama ve cezalandırmaya, diğer hükümlü ve
tutukluları ölüm orucu veya açlık grevine zorlamaya, personele
saldırıya, pankart veya afiş asmaya, terör eğitimi yapmaya,
duruşmaya göndermeme gibi olaylara zemin hazırlıyordu.
Son on
yılda Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi
standartlarını karşılamayan 208 ceza infaz kurumu kapatılmıştır.
Yine, aynı dönemde 50 bin kişi kapasiteli 68 ceza infaz kurumu
açılmıştır. Bugün itibarıyla ülkemizde toplam 388 ceza
infaz kurumu bulunmaktadır. 2002den bu yana toplam 73 adet ceza infaz
kurumu tamamen oda sistemine dönüştürülmüştür. Ayrıca, bu ceza
infaz kurumlarında büyük onarımlar yapılarak fiziki zafiyetleri
giderilmiş, banyo, mutfak ve yemekhaneleri yenilenmiştir. 20 adet
ceza infaz kurumuna iş atölyesi, kapalı-açık spor alanları,
kültürel faaliyet sahaları olan ek üniteler inşa edilerek faaliyete
geçirilmiştir.
Görüldüğü
üzere, ceza infaz kurumlarının sayısı
artırılırken nitelikleri de
artırılmıştır. 2009 yılında Sağlık
Bakanlığıyla yapılan protokol çerçevesinde cezaevlerimizde
tutuklu ve hükümlülerin sağlık şartlarıyla ilgili de,
sağlık tedavi imkânlarıyla ilgili de önemli düzenlemeler
yapılmış, kampüs şeklindeki ceza infaz kurumlarına
50-100 yatak kapasiteli devlet hastanesi projelerinin uygulanmasına
başlanmıştır. İçinde banyo ve tuvaleti bulunan, 24
saat esasına göre iyileştirme memurunun görev yaptığı,
zaman zaman aileleriyle de kalabilecekleri misafirhanelerin bulunduğu tek
kişilik oda sistemine sahip çocuk cezaevleri oluşturulmaya bu dönemde
başlanmıştır.
Ceza infaz
kurumlarında yaşanan sorunları çözmek için sadece fiziki
imkânların iyileştirilmesiyle yetinilmemiştir. Tutuklu ve
hükümlülerin, insan onurundan kaynaklanan haklarıyla ilgili olarak önemli
mevzuat değişiklikleri yapılmıştır.
Araştırma
önergesinde ifade edilen cezaevlerinde darbe dönemlerine has
uygulamaların bugün de devam ettiği şeklindeki eleştiriler
son derece haksız eleştirilerdir. Eğer uygulamada kötü muamele
örneği varsa bunun üzerine elbette ki gidilmelidir. Tüm bu
iyileştirmeleri, mevzuat değişikliklerini, infaz sistemindeki
iyileştirmeleri gölgede bırakacak birtakım kişiden,
memurdan kaynaklanan münferit olaylar varsa elbette üzerine gidilmeli ve
sorumlusu cezalandırılmalıdır. Cezaevlerinde darbe
dönemlerini aratan uygulamaların yaygın olduğunu, devam
ettiğini söylemenin bu kadar yasal düzenlemeye, fiziki imkânların
artırılmasına karşılık son derece haksız bir
eleştiri olduğunu belirtmek istiyorum.
Biraz önce
bahsettiğim fiziki iyileştirmeler ve mevzuat alanındaki
gelişmeler AK PARTİ iktidarının
sağladığı imkânlardır. Birleşmiş Milletler
ve Avrupa Konseyi standartlarını karşılamayan cezaevlerinin
kapatılması bu dönemde gerçekleştiriliyor, standartları
karşılayan cezaevleri de bu dönemde açılmaya başlıyor.
Cezaevlerinde görüşmelerin ana dilde yapılabilmesini sağlayan
düzenleme AK PARTİ iktidarının getirdiği bir imkândır.
İnfaz mevzuatındaki değişikliklerle hapis cezasına
seçenek yaptırımlar ve erteleme imkânı bu dönemde
getirilmiştir. Ceza infaz kurumlarının bağımsız
kurullar aracılığıyla denetimi, ceza infaz
kurumlarında gerçekleştirilen her türlü işleme karşı
yargı denetimi, ceza infaz kurumlarında görev yapan personelin
eğitimi konularında önemli düzenlemeler bu dönemde
yapılmıştır. Denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak
cezaların infazıyla hükümlülerin dış dünyaya uyumlarını
sağlamak, aileleriyle bağlarını sürdürmelerini ve güçlendirmelerini
temin etmek amacıyla ceza infaz kurumunda bulunup da koşullu
salıverilmesine bir yıl ve daha az süresi kalan hükümlülerin
denetimli serbestlik tedbiri altında yeniden topluma
kazandırılması bu dönemde gerçekleştirilmiş ve bu
imkândan 40 bine yakın hükümlü yararlanmıştır.
Hükümlülerin
Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılmaları Hakkında
Yönetmelikte değişiklik yapılarak iyi hâlli hükümlülerin
topluma kazandırılmalarının sağlanması için
kapalı ceza infaz kurumlarından
açık ceza infaz kurumlarına geçişleri yine bu dönemde
kolaylaştırılmıştır. Üçüncü yargı paketiyle
adli kontrolün kapsamını genişleterek adli kontrol tedbirinin
uygulanabilmesi için öngörülen üç yıllık üst sınır kaldırılmış,
tüm suçlar yönünden adli kontrol uygulama imkânı getirilmiştir. Tutuklu
ve hükümlülere yakınlarının cenazesine katılma ve
ağır hastalık durumlarında ziyaret imkânı
getirilmiştir. Tutuklu ve hükümlülerin ikinci derece dâhil
hısımlarından birinin ya da eşinin ölümü nedeniyle
cenazesine katılması için yol süresi hariç iki gün, birinci derecede
yakınlarına ağır hastalık durumlarında ise
ziyaret için yol süresi hariç bir gün izin verilmesi imkânı
sağlanmıştır. Cezaevinde bakıma ihtiyacı olan
ağır hastalar için cezanın infazının ertelenmesi yine
en son yaptığımız yargı paketinde getirdiğimiz
imkânlardan birisidir.
SIRRI SAKIK
(Muş) Orada herkes cezaevinde ölüyor sevgili kardeşim.
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) Bazı tedbirler yönünden hükümlü ve şüphelilerin
elektronik izleme sistemiyle tutuksuz olarak takibine imkân
sağlanmıştır. Cezaevlerindeki şartlar hükümlü ve
tutukluların hakları konusunda son derece hassas ve on buçuk
yıldır yapılan bir uygulama vardır.
Uygulamalarımız on buçuk yıldır insan haklarına uygun,
evrensel standartlar, Avrupa Konseyi standartları, Birleşmiş
Milletler standartları ne ise bu imkânlar Türkiyedeki ceza adalet
sistemine de aynı şekilde adapte edilmektedir. Bu konuda evrensel
standartlar ne ise onun gereği yapılmaktadır. Eğer bir hak
ihlali varsa bu tespit edildiği takdirde bunun için Meclis
araştırması açılması da beklenmeden hemen olaya
müdahale edilmekte ve gerekli idari ve cezai soruşturmalar
yapılmaktadır.
Bu nedenle BDP
grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Barış
ve Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Melda Onur, İstanbul
Milletvekili.
MELDA ONUR
(İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli vekiller; Barış ve Demokrasi Partisinin
cezaevlerinin koşullarının araştırılmasına
dönük önergesine lehte söz almış bulunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, geçtiğimiz günlerdeydi, mayıs ayının
ajandasına bakıyordum, eskiden ne olmuş ne bitmiş, gözüme
şöyle bir şey ilişti: 18 Mayıs 1978de Midnight Express farklı ülkelerden gelen
gazetecilerden oluşan bir izleyici grubuna Cannes Film Festivali
kapsamında gösterildi. diyor. Midnight Expressi biliyorsunuz,
gençliğimizin, çocukluğumuzun travmasıdır. Yurt dışına
öğrenci olarak çıkanlar ya da bu ülkeye gelmiş turistle iki çift
laf etmek isteyenler direkt olarak bir Midnight Express, Geceyarısı
Ekspresiyle terörize edilirlerdi. Bu film ne yazık ki gençliğimizi
heba etti. Filmi bilirsiniz belki. Daha sonra yazarı, yönetmeni Ya, çok
mu abarttık acaba, sizi de zor durumda bıraktık. dediler ama
Film şöyledir: Billy Hayes diye bir Amerikalı Türkiyede işte
esrarla yakalanır, içeri atılır, çeşitli cezaevlerini
dolaşır, en sonunda kaçar. Kaçtığı cezaevinin hangisi
olduğunu bilmiyorum. Bilen var mı? Ben bilmiyordum. Geçenlerde
okuduğumda gördüm, efendim, İmralıdan kaçmış kendisi,
son kaldığı cezaevi İmralı imiş ve bu kitabı
yazarken de ülkedeki çeşitli cezaevlerinden alıntılarla...
Tabii, İmralının
artık o hâlde olmadığını söyleyebiliyoruz, neyse ki o
eski günlerinde değil. Herhâlde öyle çünkü sayın vekiller gidiyorlar
İmralıyı görüyorlar. İmralıda yatan hükümlü
vatandaşın koşulları aslında belki de bizim bütün
cezaevlerinde olması gereken uygun koşullardır. Oysa bizim
diğer cezaevlerine baktığımızda aynı şeyleri
göremiyoruz.
Şimdi, tabii, az önce
Sayın Vekilimiz çeşitli iyileştirmeler, inşaatlar, rakamlar
verdi ama
Ya, 24üncü Dönem hiç değilse ben iki ya da üç kere burada
konuşmuşumdur, kaç araştırma önergesi verildi, kaç soru
önergesi verildi, rakamını hatırlayamıyoruz. Burada sevgili
arkadaşlarımızın, Velinin, Nurettin Beyin, Özgür Özelin,
BDPden arkadaşlarımızın konuşmaları. Hani biz
dolaşmaktan, anlatmaktan yorulduk, hakikaten yorulduk, bilmiyorum, iktidar
partisi dinlemekten ve reddetmekten yorulmadı mı?
Sadece bir şeyi çok merak
ediyorum. Bu, bugün sekreterimin elime tutuşturduğu birkaç tane
mektup. Ha, bu tarafa da geliyor mu bu mektuplar gerçekten yani şu cezaevi
mektupları AKPli milletvekili arkadaşlarımıza geliyor mu
diye çok merak ediyorum. Gelmiyor
herhâlde ama ne yazık ki yapılan düzenlemeler gerçekleri, gerçek
trajediyi çok da fazla yansıtamıyor. Görünen o ki hâlâ bir
değişiklik yok. Ben size şöyle söyleyeyim: Artık
raporları zaten içerideki arkadaşlarımız şöyle
mektuplarla gönderiyorlar, biz de onların üzerinden gidiyoruz. Mesela
2013 Mart ayı hak gaspları raporları diye Kandıra
Cezaevinden ciddi ciddi bir rapor yazıp göndermişler; işte
iletişim hakkının gasbı, disiplin cezaları,
yayın hakkının gasbı, diğer hak gaspları diye.
Cezaevi idaresi de oturup bize bunlarla ilgili karşı savunma
yazmış.
Şimdi,
varsayalım ki böyle bir araştırma önergesine He dediniz,
Evet dediniz -vallahi de tarihe geçersiniz deseniz- neleri
araştırabiliriz yani nedir, ne araştırılacak?
Bakın, ben size birkaç tane şey söyleyeyim: Şimdi, mesela,
birtakım disiplin cezaları geliyor ve itiraz hakları var, itiraz
hakları kullanılıyor. Şimdi, itiraz hakları evet,
kullanılıyor ama çoğunda itiraz süreleri dikkate
alınmıyor ve burada bu itiraz hakları da gasbediliyor. Bir kere
bakalım, bunlar var mı, yok mu bir bakarız. Mesela, cezaevi
idaresinin mektubunda şöyle bir şey var: Terör örgütüne mensup
hükümlü ve tutukluların
Şimdi, terör örgütüne mensup hükümlü
olabilir ama terör örgütüne mensup tutuklu diye bir şey olmaz, o
yargı sürecindedir. Cezaevi idaresinin orada tutuklu bulunan kişilere
terör örgütüne üye olma suçundan tutuklu gibi ifadelerde bulunmaları
Ne önemi var? diyeceksiniz. Bence çok önemi var; bir bakış açısı,
bir algı açısından son derece önemi var. Efendim, aynı
mektubu çoğaltarak iletişim hakkı gasbı çokmuş gibi
gösteriyorlarmış. Aynı mektubu çoğaltacak, ne olacak ki
zaten, çeşitli kişilere gönderiyorlar.
Mahir Çayana
ait fotoğrafa el konuluyor. Niye arkadaşlar Mahir Çayana ait fotoğrafa
el konuluyor ben onu anlamıyorum ki. Mahir Çayanla ilgili Hatırla
Sevgilili filmler yapıldı, televizyon dizileri oluyor. Niye Mahir
Çayana ait fotoğrafa el konuluyor, niye bu bir disiplin cezası
gerektiriyor hâlâ? Bunun ne manası var?
Efendim, cezaevinde
hâlâ süngerli hücre işkence odası var mı, yok mu? Var mı
acaba? Bunu bir araştıralım ya. Süngerli işkence odası
var mı, yok mu? Bir kere bu araştırmada bunlar çıkacak
ortaya.
Çıplak
arama. Kırk kere söyledik ya, soymayacaksınız kardeşim bu
insanları. Soyulmak zaten bir işkencedir. Siz, dünyanın en güzel
inşaatlarını yapın
Sayın vekilim çok güzel
anlattı. Ama adamı girişte çırılçıplak
soyuyorsanız, buyurunuz, bu olmaz. Ve bunu kadınlara da
yapıyorlar. Kadın erkek fark etmez diyorum ben zaten.
Bunun
dışında, efendim, sohbet hakları personel ve mekân
yetersizliğinden dolayı kabul görmüyor. Sayın vekilim, demin bol
bol mekânların artırıldığından, lojistik
iyileştirmelerden bahsettiniz ama sırf mekân ve personel
yetersizliği nedeniyle sohbet hakları yeteri kadar
uygulanamıyor. Bunları araştıracağız işte.
Ve daha bir sürü. İşte, daktilo verilmiyor, o verilmiyor, bu
verilmiyor. Ve bir de hasta tutuklu ve hükümlüler.
Değerli
arkadaşlar, Mete Diş ismini herhâlde duymayan
kalmamıştır. Yani en az bize gelen mektup sayısı 100,
herhâlde BDPye bir o kadar geliyordur, İnsan Hakları Komisyonuna da
geliyordur. Yahu Mete Diş denen arkadaşımızın ölmesini
mi bekliyoruz içeride biz çıkartmak için? Ve daha niceleri. Yani sırf
Mete Diş yüzünden Türkiyenin bütün cezaevlerinden biz mektup açmaktan,
mektup okumaktan yorulduk. Ve Mete Diş gibi daha birçok isim var.
Az önce
sağlıkla ilgili bir iyileştirmeden söz etti sayın vekil.
Ben bir şey söyleyeceğim size: Şimdi, Hastalık durumunda
iletişim cezası uygulanmaz. diye bir hüküm var, çok güzel,
şahane. Ama kimin hastalığı durumunda biliyor musunuz?
Dışarıdaki yakınının hastalığı
durumunda. İçeridekinin hastalığında geçerli değil bu
hüküm. Bilmiyorum biliyor muydunuz bunu? Ben bilmiyordum. Nereden
öğrendim? Füsun Erdoğan diye gedikli bir tutuklu
arkadaşımız var, yedi yıldır yatıyor içeride.
Kendisi bir iletişim cezası, gereksiz marş söylemekten, türkü
söylemekten
Ha bakın, bir de bu var gereksiz marş, türkü. Bundan dolayı
disiplin cezası vardı. Arkadaşımız bir ameliyat olacaktı,
tiroit ameliyatı. Üç ay iletişemedi aile, olacak iş değil.
E, baktık yönetmelikte dedik ki şey var yani hastalık durumunda
iletişim cezası kalkıyor. Hayır efendim, o eğer
yakını hastaysa imiş, yani yakını hastaysa onun
iletişim cezası
İçeridekini ne yapacağız? Öldürecek
miyiz?
Evet
değerli arkadaşlar, sizden lütfen artık şu
araştırma önergelerinin burada tartışılmasına bir
son vermek üzere bir Evet rica ediyoruz. Evet rica ettiğimizde de
işte size saydım nelerin
araştırılacağını. Demin Sevgili Vekilimiz çok
güzel bir cümle etti, ben onu bir tekrarlayayım, dedi ki: Çok güzel
şeyler yaptık ama uygulamada kötü muamele vesaire varsa elbette
üzerine gidilmelidir. Buyurun gidelim. Uygulamada bir sürü kötü, olumsuz
işlem var. Bu Meclis niye var? Bunları araştırma
Araştırma önergeleri boşuna sizin kafanızı
şişirmek için, bizim de artık, hani,
dudaklarımızı kurutmak için, bıktırmak için
yapılmıyor ki. Allah aşkına
Ben yine Pervin
Hanımın verdiği bir tane araştırma önergesinde burada
konuştum, başka bir arkadaşımız verdi. Yani bu
kaçıncıdır, bu kaç defadır, artık kaç kere gelecek bu?
Saysak kim bilir daha sırada bekliyordur. Lütfen, hazır da
Barış falan dedik bu süreçte, biraz da şu içeridekilerde
barışalım ne olur? İçeridekilerle barışmak için
Bunları salalım. demiyoruz, bunların
koşullarını düzeltelim, iyileştirelim. Yoksa yani
çıkıp burada Şu kadar cezaevi yaptık, bu kadar lojistik
imkân sağladık... Ama muamele kötü, muamele kötü. Lütfen
Ve en
önemlisi de kanaat önderi denen bizlerin özellikle cezaevlerine yönelik
sözlerinin ben cezaevi müdürleri açısından çok ciddi olumlu ya da
olumsuz eylemlere tezahür ettiğini düşünüyorum. O yüzden, en
baştan, yani Hükûmet üyelerinden -burada da Sayın Bakan yokmuş-
bütün bakanlardan ve siz AKP milletvekillerinden bunu rica ediyoruz. Yeter
artık yani. Hakikaten biz de, hepimiz bıktık bunlarla
uğraşmaktan.
Bunun için
artık bu sözlerimden sonra sizden bir Evet bekliyor ve hepinize iyi
günler diliyorum.
Teşekkür
ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Barış
ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ramazan Can,
Kırıkkale Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Barış ve Demokrasi
Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Barış
ve Demokrasi Partisinin hatibi burada cezaevindeki şartlara ilişkin
tamamen mücerret, soyut iddialarda bulundu. Gönül isterdi ki somut bir
şeyler ortaya koyabilsin onun da cevabını verebilelim.
Diğer
taraftan, Cumhuriyet Halk Partisinin hatibi de münferit bazı iddialardan
bahsetti. Bu münferit iddialar tabii ki ciddidir, dikkate değerdir,
bunların da üzerine gidilmelidir, üzerine de gidiliyor.
Diğer
taraftan, ceza infaz rejiminin iki yapısı, altyapısı olmak
durumundadır. Biri hukuki altyapı, infaz rejiminin hukuka uygun,
Evrensel İnsan Hakları Beyannamesindeki şartlara uygun olarak
infaz rejiminin uygulanması açısından bir, cezaevi
şartları nedir fiziki olarak, ikincisi hukuki altyapı nedir?
Buna bakmak gerekiyor.
Ceza infaz
rejiminde ceza, güvenlik tedbirlerinin infazına dair hukuk
mevzuatımızda bu kurallar hükümlülerin ırk, dil, din, mezhep,
milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefi inanç, millî ve sosyal köken ve
siyasi veya diğer fikir yahut düşünceleriyle, ekonomik güçleri ve
diğer toplumsal konumları yönünden ayrım
yapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık
tanınmaksızın uygulanır. İnfazda zalimane,
insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur
kırıcı davranışlarda bulunulamaz. Bu temel doktrin.
Hukuk mevzuatlarında, bütün infaz rejimlerindeki ideal hedef budur.
Cezaevlerimizde evrensel kurallara, bu kurallara riayet edilmektedir azami
ölçüde; aksine bir iddia varsa üzerine gidilmelidir, gereği yapılmalıdır
hukuk ve ceza sisteminde. Zaten bizim mevzuatımızda da gerekenler
yapılmaktadır.
Diğer
taraftan, teknik altyapıya ve ceza infaz rejimimizdeki hukuki
altyapıya ilişkin değerli hukukçu Bartın Milletvekili
Sayın Yılmaz Tunç da burada gereğini söyledi, kapsamlı bir
bilgi verdi. Kendisine de bu konuda teşekkür ediyoruz.
Birleşmiş
Milletlerin ve Avrupa Konseyi standartlarını karşılamayan
Özellikle Cumhuriyet Halk Partili hatibin iddialarına cevaben söylüyorum.
Burada AK PARTİ hükûmetleri döneminde yapılan cezaevleriyle
övünmekten ziyade Avrupa Konseyinin ve Birleşmiş Milletlerin ceza
infaz hukuku rejiminin insan haklarına ve hukuka, haysiyetine,
mahkûmların ve tutukluların haysiyetine, onurlarına halel
gelmeksizin infaz rejiminin ifa edildiği bir altyapıyı oluşturmak
babından modern cezaevleri inşa edilmiştir. Buradaki kasıt
budur. Avrupa İnsan Hakları ve Birleşmiş Milletler ve
Avrupa Konseyinin konseptinde belirtilen standartlarına riayet
uygulamasında karşılığı olmayan 209a yakın
cezaevi kapatılmıştır. Bu manada 68 cezaevi
yapılmıştır. Burada cezaevi sayısıyla övünmekten
ziyade cezaevlerinin tutukluların ve hükümlülerin infaz rejimine, infaz hukukuna
uygun şartlarını haiz cezaevi yapılmaktan bahsedilmiştir.
Model çocuk cezaevlerini infazdaki insani uygulamalara da riayet edecek
şekilde dizayn edilmiştir.
Netice olarak
hükûmetlerimizin işbaşına gelmesiyle cezaevi
şartlarının düzenlenmesiyle ilgili her türlü adımlar
atılmıştır. Cezaevlerinin evrensel olarak denetlenmesinde
ortaya çıkan raporlarda cezaevlerimiz takdir edilmiştir. Mahkûm ve
tutukluların insan haklarına saygılı infaz rejimiyle
cezalarını çektikleri fiziki ve hukuki altyapı hükûmetlerimiz
döneminde inşa edilmiştir.
Yine ana dilde
savunma ve ana dilde görüş yasağı
Özellikle
Başbakanımızın genelgesiyle ana dilde görüş
yasağı kaldırılmıştır. Ana dilde savunma
hakkı ise Cumhuriyet Halk Partisinin ve Milliyetçi Hareket Partisinin
bütün engellemelerine rağmen Meclis Genel Kurulunda
yasalaşmıştır.
Koşullu
salıverilmelerine bir yıl veya daha az süre kalan hükümlülerin
denetimli serbestlik imkânlarından yararlanması
sağlanmıştır. Bu vesileyle 21 bini aşkın hükümlü
bu hukuki rejimden yararlanmıştır. İnancı gereği
veya vejetaryen gibi özel nedenlerden dolayı beslenmelerinde
sıkıntı çeken mahkûm ve tutukluların beslenme rejimine
ilişkin Adalet Bakanlığı gerekli yönetmeliği
çıkarmıştır.
Yine, burada cezaevindeki
mahkûm ve tutukluların tedavisine ilişkin hadiseden bahsetti Barış
ve Demokrasi Partisi hatibi. Burada özellikle Adalet
Bakanlığıyla Sağlık Bakanlığı
arasındaki protokol gereğince bunların tedavi giderleri devlet
tarafından karşılanmaktadır. Hastalananın cezaevindeki
ilgili cezaevi polikliniğinde tedavi edilmek üzere tedavisine
başlanıyor ancak eğer oradaki şartlar sıhhi tedaviye
ihtiyaç vermeyecek nitelikte ise bunun doktor raporuyla sabit
kılınması hâlinde dışarıdaki hastanelere sevkinde
de gerekli kolaylıklar sağlanmaktadır.
Yine,
hükûmetlerimiz döneminde Avrupa Birliği uyum çalışmaları
çerçevesinde işkenceye sıfır tolerans politikasını
geçirerek işkencenin önlenmesi ve bu yöndeki iddiaların ortadan
kaldırması için tüm yasal mevzuat değiştirilmiştir. Bu
arada yine işkenceye zaman aşımını da bu Genel Kurul
yasalaştırmıştır.
Ceza infaz
rejiminin sağlanmasındaki fiziki şartlar ve hukuki altyapının
oluşturulması noktasında bunun denetlenmesi 135
bağımsız izleme kurulları ve 141 infaz hâkimliğinin
yanı sıra uluslararası düzeyde ise Avrupa İşkenceyi
Önleme Komitesi ve Birleşmiş Milletlerin İşkenceyi ve
Aşağılayıcı Muameleyi Önleme Komitesinin denetimi
altındadır.
Yine, Türk
hukuk sisteminde cumhuriyet savcıları, adalet müfettişleri,
insan hakları kurulları, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan
Hakları Komisyonu alt komisyon kurmuştur. Bu minvalde buradaki
komisyona katılanların temel değerlendirmesine
baktığımızda büyük bir oranını sivil toplum
örgütlerinden oluşan sivil bir inisiyatifle denetlemesi
sağlanmaktadır.
Netice
itibarıyla fiziki şartları modern, insanca yaşamayı ve
infazın insan haysiyetine yakışır gerçekleşmesini
sağlayacak şekilde dizayn edilmiş ve bu şekilde infaz
rejimi tahakkuk ettirilmektedir.
Bu nedenle
Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisi gündemi
değiştirmeye matuf, gündemi uzatmaya matuf bir öneridir, soyuttur,
mücerrettir. Bu nedenle Genel Kurulun takdirlerine arz ediyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Barış
ve Demokrasi Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
ÖZDAL ÜÇER
(Van) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun,
söz vereceğim. Ne için söz istiyorsunuz?
ÖZDAL ÜÇER
(Van) Sayın Başkanım, soyut ve münezzeh olduğuyla ilgili
açıklama yapıldı. Maalesef ki somuttur ve müşahhastır
çünkü burada bizim bahsettiğimiz resmî hasta tutukluların listesi
var. Eğer müsaadeniz olursa bu durumun bir gerçeklik olduğunu, soyut
olmadığını, somut bir şekilde bilgilendirme
amacıyla...
BAŞKAN
İki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle.
Buyurun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.-
Van Milletvekili Özdal Üçerin, Kırıkkale Milletvekili Ramazan
Canın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ÖZDAL ÜÇER
(Van) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hatiplerin
eleştirisi üzerine ve iddiamızın soyut olduğu,
asılsız olduğuna ilişkin söylemlerinin doğru
olmadığını isimleri okuyarak belirtmek istiyorum: Ali
Samet Çelik, Sincan 2 No.lu F Tipi Kapalı Cezaevi; Avni Uçar, Siirt E
Tipi; Abdullah Kalay, Kandıra 2 No.lu; Ahmet Başboğa,
Kırıklar 2 No.lu, Ali Ekber Oruç, Erzurum H Tipi; Ali Teke,
Kandıra 1 No.lu; Aslan Karslı, Kürkçüler F Tipi; Aydın Çubukçu,
Midyat M Tipi, Ayhan Tekcanlı, Edirne Pınarhisar Kapalı Cezaevi;
Angel Mtsweni, Bakırköy Kadın Cezaevi; Ahmet Öztürk, Sincan 2 No.lu;
Bekir Şimşek, Edirne F Tipi; Bişar Bilen, Erzurum H Tipi; Bülent
Özdemir, Cemil Erdem, Cengiz Kahraman, Cengiz Sinan, Halis Çelik; Çimen Altürk,
Civan Boltan, Cömert Bozkurt, Deniz Yıldız, Devrim Burakmak,
Doğan Karataştan, Engin Aktaş, Ergül Çiçekler, Erkan
Nasıroğlu, Ersan Nazlıer, Erhan Özel, Eray Ölçen, Fahrettin
Yürümez, Fesih Aslan, Fatih Hilmioğlu, Fikret Bayram, Fikret Kara, Gülizar
Akın, Günnaz Akkurt, Gülistan Abdo, Halis Akın, Hasan Tahsin Akgün,
Halil Güneş, Hediye Aksoy, Hasan Alkış, Hayati Kaytan, İdris
Çalışkan, İmam Çelikdemir, İnan Çoban, İnan Gök,
İnayet Mete, İrfan Eskibağ, İsa Yağbasan, İslam
Tüner, İsmet Aslan, İsmet Demir, İzzetin Tekman, İsmet
Çardak, Kemal Gömi, Kemal Özelmalı
Eğer süre
olmuş olsaydı... Düşünün, o kadar çok ki isimleri saymaya süre
yetmiyor ve bunlar da bağımsız dernekler tarafından, insan
hakları dernekleri ve sağlık kuruluşları
tarafından tespit edilen insanlar. Bunların hepsi de sağlık
koşullarından dolayı özgür kalması gereken 122 insan. 122
can, 122 vicdan.
Selam olsun
özgürlük direnişçilerine. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Baluken, söz talebiniz var.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN
Talep etmiyorsanız kapatayım.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Yok, daha önce talep etmiştik, unutuldu sandık.
BAŞKAN
Buyurun.
VIII.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, 15 Mayıs Kürt Dil
Bayramına ve ülkedeki tüm ana dillerin önündeki engellerin
kaldırılmasını temenni ettiğine ilişkin
açıklaması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Şimdi, bugün, 15 Mayıs, Celadet Ali Bedirhan
tarafından 1932 yılında çıkarılan Kürtçe Hawar
dergisinin yayına başladığı gün olması
itibarıyla Kürt Dil Bayramı olarak kutlanıyor. Bu bayram ana
dilin korunması, yaşatılması ve geliştirilmesi
açısından derin bir anlama sahiptir çünkü ana dil bir halkın
onurudur.
21inci
yüzyılda biz ülkemizde bütün ana dillerin önündeki engellerin
kaldırılması, eğitimden kamusal alana kadar ana dile
özgürlük tanınmasının vazgeçilmez demokratik bir hak
olduğunu düşünüyoruz. Bu ülkedeki tüm ana dillerin ana sütü kadar
helal, ana sütü kadar kutsal hakkının olduğuna inanıyoruz.
Ülkemizin çok kültürlü, çok dilli, çok inançlı, çok kimlikli bir çiçek
bahçesine dönüştürülmesi temennisini vurgulamak istiyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.-
MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan (10/207) ve (10/358) esas numaralı ile
17/4/2012 tarih 4464 sayı ve 18/10/2012 tarih 6505 sayı ile engelli
vatandaşlarımızın yaşadıkları
sorunların tespiti ve çözümü konusunda gerekli
araştırmaların yapılması, buna göre alınacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 15 Mayıs 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
15/05/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 15/05/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisini İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırma
Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler kısmında yer alan
(10/207) ve (10/358) esas numaralı ile 17 Nisan 2012 tarih, 4464 sayı
ve 18 Ekim 2012 tarih, 6505 sayı ile TBMM Başkanlığına
vermiş olduğumuz Engelli vatandaşlarımızın
yaşadıkları sorunların tespiti ve çözümü konusunda gerekli
araştırmaların yapılması, buna göre alınacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verdiğimiz Meclis
araştırma önergelerimizin 15/05/2013 Çarşamba günü (bugün) Genel
Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Mesut Dedeoğlu,
Kahramanmaraş Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
MESUT
DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak engelliler konusu ve
problemleriyle ilgili Meclis araştırma önergemiz hakkında söz
aldım, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Türkiyemizde
75 milyon yaşayan vatandaşımızın içerisinde maalesef
8,5 milyon engelli vatandaşımız bulunmaktadır.
Bunların, tabii ki, iş istihdamı, sağlık problemleri,
ulaşabilirlik konuları, eğitim konuları, spor
yapmaları konusunda, maalesef üzülerek ifade etmeliyiz ki, çok büyük
problemler yaşanmaktadır.
Bu engelli
vatandaşlarımızı 4 ana grup altında toplamak
gerekirse, bunları; görme engelli, zihinsel engelli, işitme engelli
ve bedensel engelli olarak 4 grup altında topluyoruz.
Bunların
en büyük problemlerinden bir tanesi bedensel engelli grubunun
ulaşabilirlik, evden dışarıya çıkabilme
konularıdır. Bunlarla beraber en büyük problemleri yine eğitim
konusu, 4 engelli grubunun arasında bulunan en büyük problemleri, çünkü
gerekli eğitimleri alamamaktadırlar.
Bunların
en büyük yine problemlerinden bir tanesi, zihinsel engellilerin evde saklı
kalması, kimseye gösterilmemesi, evden dışarıya
çıkmaması konusudur.
Fiziksel
engelliler konusunda ve görme engelliler konusunda en büyük yaklaşabilirlik
ve vazife düşen kesim yerel yönetimlerimiz. Yerel yönetimlerimizle ilgili
5378 sayılı -daha önceden bu Mecliste çıkan- Kanun maalesef yedi
yıl içerisinde genel anlamda bir şey yapılamamış ve üç
yıl daha uzatma sistemine girerek 7/7/2015 yılına kadar yerel
yönetimlerin fiziki ve görme engellilerin kullanabilecekleri mekânları
yerine getirmeleri konusudur. Yedi yılda hiçbir şey yapılmayan
bu sistemde, son önümüzdeki iki buçuk yılın içerisinde neler
yapılacak, onu da hep beraber göreceğiz. Ama, bunların bir an
önce yapılması lazım. Gelişmiş ülkelerin en önemli
noktaları engellilerine verdiği değerlerdir. Bir ülke
engellisine ne kadar değer veriyorsa, onun eğitimiyle ilgili,
rehabilitasyonuyla ilgili, yapmış olduğu sporlarla ilgili, daha
doğrusu ona da vermiş olduğu değerler ne kadar ön
plandaysa, ne kadar başarılıysa o ülke gelişmiş ülke
denilebilinecek standarttadır.
Şimdi,
tekrar Türkiyeye baktığımız zaman, engellilerin birçok
problemlerini hep beraber gözleyebiliyoruz günlük yaşantımız da
dâhil olmak kaydıyla. Okullarına
bakıyoruz, okullarda kaynaştırma eğitimi olsun mu,
olmasın mı; yoksa özel zihinsel engelliler okulu olsun, görme
engelliler okulu olsun, ayrı ayrı okulları mı olsun,
birleşik okulları mı olsun, bugün olmuş hâlâ karar
vermiş değiliz. Dünyada doğru bir tanedir. Dünyada doğru
neyse o kararı verip Türkiyede de biz bunları uygulatmak
zorundayız.
Engelliler
acınacak insanlarımız değildir. Engellilere, sadece, imkân
tanımak mecburiyetindeyiz, bunu da bu Parlamento olarak buradan
çıkacak kanunlarla yapmak zorundayız. Engellilere imkân
verdiğimiz takdirde onların başaramayacağı hiçbir
şey yoktur.
İmkân
verilen bir konudan bahsetmek istiyorum sizlere. Engellilerin spor
yapmaları konusunda şu son yıllarda, özellikle bir on-on
beş yılların içerisinde engelli spor federasyonlarının
kurulmasıyla ilgili onlara verdiğimiz imkânlarla dünyada, Avrupada
ve olimpiyat ve paralimpik
oyunlarında birçok başarıyı da Türkiyeye getirdiler. Ay
yıldızlı bayrağımızı göndere
çıkarttılar ve İstiklal Marşımızı okutturdular.
Bedensel
engelliler
Bu konuyla ilgili 2000 yılında kurulan 4 engelli
federasyonuyla, özellikle tekerlekli basketbolda, halter
branşlarında, okçulukta dünyada, Avrupada ve paralimpik
oyunlarında başarılar getirildi. Görme engelliler oyununda, keza
yine bu şekliyle, 2000 yılında kurulan federasyon, Türkiyede
takım hâlinde ilk defa 2012 Londra Olimpiyat ve Paralimpik
Oyunlarında da madalya geldi ve takım hâlinde bir ilkleri
yaşattılar. Demek ki imkân verdiğimiz zaman engellilerin
yapamayacakları, başaramayacakları hiçbir konu yoktur. Keza
zihinsel engelliler, keza işitme engelliler
Bunlar da Avrupada, dünyada
ve olimpiyatlarda, paralimpik oyunlarında Türkiyede çok güzel
mutlulukları, başarıları bizlere yaşattılar.
Eğer bu imkânları onlara sağlamaya devam edersek daha çok
başarı, daha çok madalya ve İstiklal Marşımız
göklere çıkmak kaydıyla bizleri çok mutlu edeceklerdir. Yeter ki
bunlara yardımcı olalım, bunların önlerini açalım.
Şimdi
Eğitim. dedik. Eğitimden sonra bir bakıyorsunuz,
eğitimini almış, ortaöğretimi bitirmiş veya liseyi
bitirmiş; bundan sonra bu engellimiz ne yapacak? İş
istihdamı
İş istihdamı konusunda 8,5 milyon engellimizin
sadece ve sadece 20 bin küsuru iş bulabilmiş, gerisi, maalesef, evde
oturmak zorunda; gerisi, dışarıya çıkabilen ki
çıkabiliyorsa eğer- sokaklarda dolaşmak zorunda veya
derneklerinde vakit geçirmek zorundadır. Bunlara iş istihdamı
yaratmak mecburiyetindeyiz, bunlara yardımcı olmak mecburiyetindeyiz.
Şimdi,
daha önce çıkmış bir kanunumuzla özel sektörde ve kamu
kuruluşlarında yüzde 4 ve yüzde 3 işe alma mecburiyetleri var.
Şimdi, devlet bunu uygulamıyor, maalesef uygulamıyor. Özel
sektör de takip ediyor tabii ki haklı olarak. Devlet uygulamadıktan
sonra bu kanunu özel sektör de bunu uygulamamak için kırk dereden suyu
getiriyor.
Şimdi,
Meclis olarak, tüm gruplar olarak bunun yüzde 3 ve yüzde 4 işe alma,
iş istihdamı sağlama noktasında, Milliyetçi Hareket Partisi
milletvekili olarak ve grubu olarak bu rakamın yüzde 7ye
çıkması noktasında daha önce bir kanun teklifi vermiştim.
Gelin, hep beraber bir olalım, bu engellilere iş istihdamı
sağlaması noktasında bu kanun teklifimizi hep beraber kanunlaştıralım.
Ortaöğretimi, liseyi bitirdikten sonraki engellilerimiz yüzde 7
oranında, iş istihdamı sağlama anlamında, özel
sektörde ve kamu kuruluşlarında işe başlasınlar. Evde
durmaktan, kendini dinlemekten ve engelliyken bu
sıkıntıları düşünmekten dolayı tekrar ikinci bir
engelli olmama konusunda onlara yardımcı olalım. Hep beraber,
buyurun, bu kanunu çıkaralım; ki, kanunumuz daha komisyona bile
girmedi, kendi hâlinde bekleyip durmaktadır.
Bununla
beraber, fiziksel engellilerin en büyük sorunlarından bir tanesi: Bugün,
hâlâ, gelişmiş bir ülke olarak telakki ettiğimiz Türkiyede mavi
kapak topluyoruz ve sembolik fiyatlarla satılan tekerlekli arabalar,
tekerlekli araçlar mavi kapak toplamak suretiyle
vatandaşlarımıza dağıtılıyor. Gelin bunu hep
beraber, devlet eliyle yapalım. Hatta hatta öyle bir devlet eliyle yapalım
bunu ki, bunun fabrikasını -ithal geleceğine- Türkiyeye
kuralım, akülü arabayı imal ettirelim, bunu teşvik edelim, evden
çıkamayacak olan engellilerimize de bir noktada yardımcı
olmuş olalım. Devlet olarak bunları sağlayalım, hep
beraber engellilerimize yardımcı olalım.
Şimdi,
bazı kanunları çıkarıyoruz engellilerle ilgili, sonradan,
onları rahatlatma anlamında çıkardığımız
kanunları tekrar zorlaştırıyoruz. Nedir? Bunlardan bir
tanesinin örneğini vermek istiyorum: Yurt dışından
getirdikleri arabaları beş yıl içerisinde satamazlar. Tamam,
pekâlâ, böyle bir kanun çıkmış ama şimdi bu on yıla
çıktı. Bu, engellilere yapılan bir eziyettir, bir
haksızlıktır. Bunları, bu kanunları
çıkarırken çok dikkat etmemiz lazım. Onlara yardımcı
olma noktalarında, her noktada onlara destek olmamız gerekiyor.
Bunların
dışında, bir engellinin engelli olup
olmadığının kararının verilmesi noktasında
-Türkiyede 81 şehrimiz var- değişik hastanelere gidiyor ve
değişik raporlar çıkıyor engellilerimizin
karşısına. Bir tarafta engel durumu yüzde 40, bir tarafta yüzde
60, bir tarafta yüzde 80 olarak bunlar çıkabilmektedir ve bunlar
sıkıntıya düşürmektedir, engellilerimizi bir kez daha
yıkıma uğratmaktadır.
Bu konularla
ilgili önerimiz şudur: Türkiye genelinde engellilerin engellilik
kalifikasyonunu ölçebilecek uluslararası bir hastane kuralım. Bu
hastaneye gelsinler engellilerimiz, engel durumlarını burada tespit
etsinler doktorlarımız, uzman doktorlarımız ve Türkiyede
böyle bir kargaşalığa sebep verilmesin diye düşünüyoruz.
İşte, çözüm önerisi de budur. Bunların hepsi Parlamentoda
birlik, beraberlik olarak çıkartılacak kanunlardır. Bunlar da
zor değildir, yeter ki iktidar bunu istesin. Bizler muhalefet olarak,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak engellilerin her noktasında onlara yardım
etmeye hazırız.
Bu
düşüncelerle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP,
AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Meclis
televizyonundaki arıza nedeniyle birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.43
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.54
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN -
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi üzerinde şimdi, söz isteyen İsmail Tamer,
Kayseri Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisinin engelli vatandaşlarımızın
yaşadıkları sorunları araştırarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi Meclis
araştırmasıyla ilgili MHPnin grup önerisinin aleyhinde söz
almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2002-2013
yılları cumhuriyet tarihimizin kısa bir dönemini işaret
etse de engellilik adına devrim yapabildiğimiz,
yaptığımız bir dönemi ifade eder. Bu dönem, ülkemiz için
Engelliler Kanunu çıkarılmıştır. 5378 sayılı
Engelliler Kanunu uygulamasına ilişkin, ilgili mevzuat gereği,
1.500 maddelik bir engelliler hukuku oluşturulmuştur.
2005
yılına kadar engellilerle ilgili kanun yokken, 2005 yılında
engelliler hakları açısından dünyada örnek teşkil edecek
derecede detaylı hak ve imkânları sağlıyor olsa da bugün
geldiğimiz noktada eksiklikler varsa da onları giderecek şekilde
mevzuatları yeniden düzenlediğimiz bir gerçektir.
Engelsiz bir
Türkiye için neler yaptık? Benden önceki konuşmacı
arkadaşımız doğru bir laf etti, Bir ülkenin
kalkınmışlığını gösteren en önemli
göstergelerden birisi engellilerine verdiği değerlerdir. dedi. Evet,
biz bunu aynen ifade ediyoruz. 2002 yılı öncesinde vermiş olduğunuz
değerler ile şimdi bizim vermiş olduğumuz değerleri
kısaca ifade edeceğim ve kamuoyuna bırakacağım.
2002-2012
yılları arasında -Engelliler Kanunu olmak üzere- yapılan
düzenlemelerde, çalışamayacak durumda olan ya da işi bulunmayan
engellilere bağlanan -2022 sayılı Kanun kapsamında-
aylık, yüzde 200 ila 300 oranında
artırılmıştır. İlk defa, bakıma muhtaç tüm
engelliler bakım hizmeti kapsamına alınmıştır.
Engellilerin
toplumsal hayata katılımının önündeki engelleri
kaldırmak üzere kamuya açık her türlü yol, kaldırım, yaya
geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal,
kültürel, altyapı alanlarıyla binalar engellilerin
kullanılmasına uygun hâle getirilmiş ve getirilmeye
zorlanmaktadır.
Büyükşehir
belediyeleri ile belediyelerin sundukları ya da denetledikleri şehir
içi toplu taşıma hizmetlerinin engellilerin kullanımına
uygun hâle getirilmesi zorunlu hâle getirilmiştir. Bu, son üç yıl
içerisinde
-arkadaşımız da belirtti- bir yıl gecikmeli olarak,
ertelemeli olarak iki yıl kapsamıyla
Onu da takip ettiğimizi
ifade etmek istiyorum.
Özel
eğitim ihtiyacı olan tüm engelli bireylerin özel eğitim ve
rehabilitasyon merkezlerinden ücretsiz yararlanmaları
sağlanmıştır. Kota kapsamında çalışan,
çalıştırılan engellilerle korumalı iş yerlerinde
çalıştırılan engellilerin sigorta primlerine ait
işveren hisselerinin tamamının, kontenjan fazlası
isteğe bağlı çalıştırılan engellilerin
sigorta primlerine ait işveren hisselerinin yüzde 50si hazine
tarafından karşılanmıştır. Engelli
istihdamını geliştirecek tedbir ve teşvikler
öngörülmüştür.
Kendi
namına çalışan engelliye isteğe bağlı erken
emeklilik hakkı verilmiş, bakıma muhtaç engelli çocuğu olan
annelere erken emeklilik imkânı sağlanmıştır.
Engellilerin
sahip olduğu brüt 200 metrekareyi geçmeyen evlerinden emlak vergisi muaf
tutulmuştur. Konutlarda engellilere yönelik fiziki düzenlemeler için
kolaylıklar getirilmiştir.
Engellilere
karşı yapılan ayrımcı uygulamalar için cezai
yaptırımlar getirilmiştir.
Türk
işaret diliyle ilgili yeni çalışmalar vardır.
Büyükşehir
belediyeleri tarafından bünyesinde bilgilendirme,
danışmanlık, sosyal ve mesleki haklarla birlikte, yüksek
öğrenim kurumları bünyesinde engelli öğrencilere
danışma ve koordinasyon merkezi kurulmaları
sağlanmıştır.
Engellilerin
devlet memurluğuna alınmalarıyla ilgili sınavların
kamu kurum ve kuruluşlarında ayrı ayrı yapılması
yerine, 6111 sayılı Kanun ile ilk defa devlet memuru olarak atanacak
engelliler için merkezî bir sınav yapılması esası
getirilmiştir.
Engelli
memurlara gece nöbeti uygulamaları ortadan
kaldırılmıştır.
Engelli
haklarına ilişkin Birleşmiş Milletler sözleşmesini
30/03/2007 tarihinde ilk imzalayan ülkeler arasında yer alıyoruz.
Nihayet, 2010 yılında Anayasanın 10uncu maddesinde
yapılan değişiklikle engelliler için alınacak tedbirler
eşitlik ilkesine aykırı sayılamayacağı hükmü getirilerek,
engellilere pozitif ayrımcılık gibi, anayasal düzeyde bir
güvence kazandırılmıştır. Yine, 2010/35
sayılı Yüksek Planlama Kurulu Kararı ile yürürlüğe giren Ulaşılabilirlik
Stratejisi ve Ulusal Eylem Planıyla, ulaşılabilirliğin
gerçekleşmesini engelleyen sorunlar ortadan
kaldırılmıştır. Bakım Hizmetleri Stratejisi ve
Eylem Planıyla, bakım hizmetlerine ihtiyacı olan herkese
kapsamlı, nitelikli, sürdürülebilir bakım sigortası
oluşturulmuştur.
Engellilerin
oy kullanmasında yaşanan sorunlar ortadan
kaldırılmış ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda
yapılan değişiklikler Adalet Bakanlığına
gönderilerek bunların yapılması
sağlanmıştır.
2012
yılında engellilik alanında uluslararası iş
birliğinin güçlendirilmesine yönelik önlemler
alınmıştır.
İstihdama
gelince, son on yıla ilişkin olarak engellilerin
istihdamının desteklenmesi konusu Hükûmetimizin döneminde öncelikli
konular arasında yer almış ve yeni anayasal düzenlemelerle,
uygulamalarla engelli istihdamı artmasına önemli katkıda
bulunulmuştur.
2002 yılında
engelli kontenjandan memur olarak 5.777 kişi sadece işe girerken 2011
yılında bu rakam 20.829a ve 2013 yılında da 25 bine kadar
yükselmiştir.
Kura
sistemleri getirilmiştir. ÖMSS sistemiyle, kura sistemiyle rekabetçi
ortamda yarışmayı sağlayabilmek için 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunundaki değişikliklerle engelliler için
ayrı ve merkezî bir sınav sistemi yapılmıştır.
Sınava personelle ücretsiz olarak evlerinden alınarak
getirilebilmiş, refakatçiler verilmiştir. 2002 yılındaki
5.777 engelli memur sayısı son yıl 25 bini aşmaktadır.
Tüm bunlar engellilere ne kadar değer verdiğimizi ifade ediyor.
Korumalı
iş yerleri sağlanmıştır. Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel
Müdürlüğü ile Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğünün birlikte
yürütmüş olduğu altyapı çalışmaları getirilerek
Korumalı İşyeri Projesiyle engellilerin istihdamı
sağlanmıştır.
Girişimci
Engel Tanımaz Programı adı altında KOSGEBler, engellilere
kendi işini yapabilme imkânı getirmiştir. Bunlar, işletme kuruluş
desteği, kuruluş dönem, makine, teçhizat desteği, işletme
giderleri desteği -bunlar arasında personel net ücretleri, iş
yeri kirası, elektrik, su, ısıtma, telekomünikasyon, iş
yerinde ürün hizmetleri, üretim amaçlı kullanılan makine ve
teçhizatlara ait yakıt giderleri- sağlanmıştır, sabit
yatırım desteği verilmiştir.
Evde
bakım aylığı uygulanmıştır. Evet,
değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; çok önemli bir
konudur evde bakım yapabilmek. Yaşamlarını kendi
başlarına sürdüremeyecek derecede ağır özürlülüğü
bulunan kişilere kolaylık sağlamak ve yaşam
koşullarını iyileştirmek amacıyla 2005
yılından bu yana bakım ve bakım desteği hizmetlerini
etkin bir şekilde sürdürmekteyiz. Evde bakım hizmetlerini 2007
yılı itibarıyla 30.638 kişiye götürürken 2013
yılında bu rakam 408.165e ulaşmıştır. Evde
bakım ücreti almakta olan vatandaşlarımızın önemli bir
sorunu bu vasıtayla çözüme kavuşmuştur.
Kurumsal
bakım destekleri yapılmaya başlanmıştır.
Hükûmetimiz eylem planı doğrultusunda bakım hizmetlerinin
yaygınlaştırılması, alternatif hizmetlerin modern hâle
getirilmesi, hizmetin kalitesinin, engellilerin refahının
artması, engellilerimizin sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarının
karşılanması, hizmetin erişilebilirliğinin
artmasının Bakanlığımız ve Hükûmetimiz
tarafından önemli olarak altı çizilmekte ve bu konuda
çalışmalar yapılmaktadır.
Benden önceki
değerli arkadaşım engellilerin raporlarıyla ilgili bir
konuyu dile getirmiştir. Doğrudur, engellilerin yüzdeli
raporlarının eksik olduğunu biz de biliyoruz.
Bakanlığımızın, Hükûmetimizin bu konuda yakın bir
çalışması var. Engellilerin çalışmalarıyla
ilgili, günlük yaşantılarıyla ilgili yeni bir rapor sisteminin
getirilmesi çalışmalarının da olduğunu buradan ifade
etmek istiyorum.
Kısaca
şunu söylüyorum: Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisinin aleyhinde
olduğumuzu, engellilere bizim kadar değer veren bir partinin
olmadığını, akülü araçlarının, partimizin
yapmış olduğu binlerce aracın her yıl kampanyalar
yapılarak verildiği, yoksa kapaklarla
yapılmadığını ifade ediyorum. Engelliler bizim
kalbimizdedir diyorum, onlar bizim için önemlidir diyorum, partimiz için
önemlidir diyorum.
Hepinize
saygı ve sevgilerimi iletiyorum, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Celal Dinçer, İstanbul
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CELAL
DİNÇER (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin engellilerle ilgili
araştırma önergesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün
engellilerin sorununun görüşüldüğü bu salonda çok az sayıda
iktidar mensubu milletvekilinin olması, ayrıca Sayın
Bakanımızın, özellikle Aile ve Sosyal Politikalardan sorumlu
Bakanımızın olmaması engelliler adına üzüntü verici
bir olaydır.
Birleşmiş
Milletler Genel Kurulunun 1981 yılında Engelliler On Yılı ilan
etmesiyle birlikte engellilerle ilgili sorun dünya ülkelerinin gündemine
gelmiştir. Bu Birleşmiş Milletler kararıyla her ülkede
engelliler için bir koordinasyon merkezinin oluşması
istenilmiştir. Bu nedenle ülkemizde de Sakatları Koruma Millî
Koordinasyon Kurulu 1983 yılında sürekli bir kurul hâline
getirilmiştir. Kurul 1997 yılına kadar çalışmalarını
sürdürmüş, 1997 yılında Engelliler İdaresi
Başkanlığının kurulmasıyla görevi sona
ermiştir.
Ayrıca,
Birleşmiş Milletler, toplumsal yaşama engellilerin tam uyumu ve
katılımı için 1982 yılında 83 ve 93
yıllarındaki on yıllık süreyi Engelliler On Yılı
olarak ilan etmiştir. Bu on yıl içinde dünya eylem planı
yapılmış ve kişilerin fırsat eşitliği
konusunda standart kurallar alınması için, özellikle engelli
kişiler için standart kurallar alınması için
çalışmalar başlamış, tavsiyeler
yapılmıştır.
Ülkemizde de
571 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Başbakanlığa
bağlı Engelliler İdaresi Başkanlığı 1997
yılında kurulmuştur. 22 Kasım 2002 tarihinde
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlanan
Engelliler İdaresi, 6 Mayıs 2003 tarihinde yeniden Başbakanlığa
bağlanmıştır. Engelliler İdaresi
Başkanlığı 2011 yılına kadar
çalışmalarını sürdürmüş, 633 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle de 2011 tarihinde Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının kurulmasıyla bu Bakanlığa
bağlanmıştır.
Bu süre zarfında engelli
vatandaşlarımız örgütlenme konusuna gereken önemi
vermişler, kendileri bu amaçla birçok sivil toplum kuruluşları
oluşturmuşlardır. Ülkemizde engelli
vatandaşlarımız tarafından veya bu vatandaşlarımıza
destek olmak amacıyla bugüne kadar 50ye yakın vakıf, bine
yakın dernek kurulmuştur. Bu çok olumlu bir gelişmedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yakın zamanda oy birliğiyle kabul edilen bir yasayla,
kanunlarımızda geçen özürlü kelimesi kaldırılarak yerine
engelli kelimesinin kullanılması da çok olumlu bir gelişmedir.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; bilindiği üzere ülkemizde nüfusun
yaklaşık yüzde 12si yani 9 milyona yakın
vatandaşımız engelli olarak yaşamını
sürdürmektedir. Engelliler her yıl mayıs ayında kutlanan hafta
dolayısıyla hatırlanmaktadır. Bu hafta boyunca engellilerin
sorunları gündeme getirilmekte, yetkililerce birçok hamasi nutuklar
atılmakta, vaatlerde bulunulmakta ama sorunları da bir türlü
çözülememektedir.
Bir insanın engelli olması
onun diğer insanlar gibi yaşaması, çalışması ve
başarılı olması için sorun teşkil etmemelidir. Bu
nedenle, engelli insanların sadece özel koruma önlemleri içerisine
alınmaları da yeterli olmaz; önemli olan, engellilerin eğitim
imkânlarının hazırlanması suretiyle kendi
toplumlarıyla kaynaştırılması, onların
yaşamını kolaylaştıracak altyapı düzenlemelerinin
yapılması ve nihayet istihdam şartlarının
yaratılarak ekonomiye etkin bir şekilde katılmalarının
sağlanması gerektiğidir. Huzurlu ve güvenli bir ülke
oluşturmanın tek yolu, engelli vatandaşlarımızın
toplumla derhâl uyumlaştırılması ve toplumun ayrılmaz
bir parçası hâline getirilmesidir.
Ülkemizde yaşayan engelli
vatandaşlarımızca bizzat veya dernek, federasyon veya
konfederasyonlar vasıtasıyla tarafımıza iletmiş
oldukları istek ve problemlerinin bir bölümünü huzurlarınızda
arz etmek istiyorum:
Özürlüler İdaresi
Başkanlığı bünyesinde ayrımcı uygulamaları
izleyen, listeleyen ve yetkili mercileri harekete geçiren bir, engelli
hakları izleme komisyonu mutlaka kanunla kurulmalıdır.
Engelli
ticaret erbabının yıllık gelir indiriminden
yararlanması sağlanmalıdır.
Büyükşehir
belediyelerine ait çeşitli tesisler -büfeler gibi- hiç değilse
bunların yüzde 2lik bir bölümü, ihalesiz olarak engelli kişilere ve
onlara hizmet sunan dernek veya vakıflara verilebilmelidir.
Kamusal
ulaşım hizmetlerinin yetersiz kalması nedeniyle bedensel
engellilerin ulaşımını sağlayacak özel araç
alımını kolaylaştırıcı tedbirler
alınmalıdır.
Kamusal
hizmetlerin her alanında, görme, konuşma ve işitme engellilerin
yararlanabileceği düzenlemeler mutlaka yapılmalıdır.
Muhtaç
engellilere aylık bağlanmasında ölçü alınan kişisel
gelir miktarının yükseltilmesi, bağlanan aylık ücretin
asgari düzeye çıkarılması sağlanmalıdır.
Hâlen
huzurevlerinde kalan emekli engelli vatandaşlarımızın
maaşlarında büyük oranlarda kesinti yapılmaktadır. 850 bin
lira alan engelli bir emekli vatandaşımızın maaşı
bugünlerde 117 bin liraya düşmüştür. Bu da engelliler adına çok
üzüntü verici bir olaydır. Bu haksızlık mutlaka giderilmelidir.
Tedavi, ilaç
ve tıbbi cihazlardan alınan katkı payından engelliler muaf
tutulmalıdır.
Eğitimin
özellikle zihinsel engelliler yönünden yaşam boyu sürdürülmesi için
gerekli düzenlemeler yapılmalı, özel eğitim kurumları çok
iyi denetlenerek suistimallere izin verilmemelidir.
Bedensel
engellilerin erişimine müsait hâle getirilmeyen kamusal alanlarla ilgili
olarak sorumlu kamu görevlilerinin kişisel
cezalandırılmasını sağlayacak düzenlemeler mutlaka
yapılmalıdır.
Özellikle
büyük hastanelerde engelli vatandaşlarımızla ilgilenecek uzman
personel bulundurulması -işitme engelliler için tercüman gibi-
sağlanmalıdır.
Primli
bakım sigorta yasasının çıkması ve
hızlandırılması, Ben ölürsem özürlüme kim bakacak?
kaygısının tüm engelli sahibi ailelerden giderilmesi gerekir.
Avrupa Sosyal Şartı
ve Avrupa Birliği müktesebatı konusunda engelliler için gerekli
çalışmalar mutlaka yapılmalıdır.
Yeni
çıkarılmış olan Özel Eğitim Hizmetleri
Yönetmeliğinde ilköğretim yaşı on dörttür. Hâlbuki,
engelli çocuklar geç gelişimsel özelliktedir. Bu yaş
sınırı, ilköğretim çağındaki geç gelişen
engellilerin hak kayıplarına sebep olmaktadır.
Aynı
yönetmeliğin ilgili maddesinde, zihinsel özürlülere on yedi
yaşına kadar eğitim hizmeti verileceği belirtilmiştir.
Yani, on sekiz yaş ve üstünde zihinsel engelli olanlara devletimiz bu
hizmeti veremeyecektir. Bu ibare, engelli insan haklarına
aykırıdır. Yönetmeliğin ilgili maddesinde, engellilere
verilen örgün eğitim yaşı yirmi üç ile
sınırlandırılmıştır, bu da engelli insan
haklarına aykırıdır. Bu olumsuzluklar
kaldırılmalı ve yeni düzenlemeler mutlaka
yapılmalıdır.
2022
sayılı Kanuna dayanılarak çıkarılan yeni yönetmelik
engelli vatandaşlarımızın hak kayıplarına sebep
olduğu için değiştirilmesi gerekir. Evde bakım desteği
ölçütü asgari ücretin üçte 2si ölçütünden çıkartılarak özürlülük
derecesine göre tespiti yapılmalıdır.
Bakım
kurumlarının sayısı artırılmalı ve Avrupa
standartlarında kaliteli bir hizmet verecek şekilde yeniden
yapılandırılmalıdır. Gündüz bakım merkezlerinin
kurulması ve sayılarının artırılması
sağlanmalıdır.
Erkek engelli
gençler, sürekli engelli sağlık kurulu raporları olmasına
rağmen, devamlı askere çağırılmakta ve yeniden, eziyet
şeklinde raporlar istenmektedir. Bu uygulamaya son verilmesi için Millî
Savunma Bakanlığı ile gerekli çalışma mutlaka
yapılmalıdır.
İşitme
engelli okullarında sözel eğitim verildiğinden dolayı,
işitme engellilere işaret dili eğitimi yapılması için
görsel, video ve bunun gibi cihazlarla, materyallerle desteklenmelidir.
Özel
eğitim öğretmenleri yetiştiren eğitim fakültelerinde
işaret dili dersi zorunlu olmalı, hâlen ders veren özel eğitim
öğretmenlerine işaret dili kursu verilerek bu eksiklik
giderilmelidir. 0-6 yaş okul öncesi eğitimin işitme engelli
çocuklara da uygun duruma getirilmesi mutlaka sağlanmalıdır.
Özel
eğitim rehabilitasyon merkezlerinde dil gelişimsel dersleri alan
engellilere eğitim desteği saatleri
artırılmalıdır.
Son olarak,
dil ve konuşma terapistlerinin yetiştirilmesi için eğitim
fakültelerimizin zorunlu olarak bölüm açması sağlanmalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CELAL
DİNÇER (Devamla) - Daha sorunlar
çok ama vaktimiz kalmadı.
Yüce
heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Tülay Kaynarca,
İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
TÜLAY KAYNARCA
(İstanbul) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz aldım. Genel Kurulu
saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle, bugün 15 Mayıs Uluslararası Aile Günü.
Birleşmiş Milletler 1994 yılında Aile Günü olarak bu günü
kabul etmiş ve dünyanın her noktasında kutlanıyor.
Türkiyede de Saygıdeğer Bakanımız Fatma Şahinin
öngörüleri ve hassasiyetle 81 vilayetin her birinde Aile Günüyle ilgili
organizasyonlar başladı, yapılmaya da Aile Haftası
dolayısıyla devam ediliyor. Nitekim, İstanbulda da bugün Biz
büyük bir aileyiz. adlı etkinlik var. Yarın, yine seminerler ve
piknik, gezi programlarıyla bu haftayı ailenin önemine işaret
eder şekliyle geçirmeye devam edeceğiz. Dolayısıyla, güçlü
toplum güçlü ailenin temelleriyle mümkün diyor, bu özel günü de kutlayarak
cümleme başlamak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, MHPnin grup önerisi engellilerimizle ilgili. Öncelikle
şuna işaret etmek istiyorum ben: Evlere mahkûm edildiğine
yönelik Engelli vatandaşlarımız evlere mahkûm edildi.
cümlesini çok doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum.
Onu şimdi vereceğim verilerle de destekleyeceğim.
Öncelikle 2005
yılında çıkan Engelliler Kanunuyla Türkiyede gerek eğitim gerek istihdam
gerek sosyal hizmetler ve hukuki altyapıyla birlikte çok ciddi
kazanımlar sağlandı. 2005
yılında düzenlenen bu kanun dünyada sayılı ülkelerde var
olan bir kanundu. Dolayısıyla, engelli
vatandaşlarımıza birçok kazanımı da beraberinde getirdi.
Önce
eğitim ayağına bakalım arzu ederseniz. Burada,
eğitimde sadece bir rakamı verip sonra diğer
ayrıntılara geçeceğim. 17 bindi engelli
vatandaşımızdan okuyan oranı, sadece 17 bin. Bugünkü rakama
dikkat çekiyorum, altını özellikle çiziyorum, 260 bini
aştı. Yani özel eğitim okulları, özel eğitim
sınıfları, rehabilitasyon merkezleriyle birlikte bu sayı
260 binleri aştı. Bakın, daha bu sabah Türk Parlamenterler
Birliği ve Zihinsel Engelliler Federasyonunun ortak düzenlediği bir
etkinlikteydim ve eğitim konulu bir paneldi yine
başlığı. Yani yapılanlar var ama hâlâ yapılacak
olanlar adına da çalışmalarımızın var
olduğunu
Yine, bu Parlamentonun çatısı altında tüm
vekillerimizin, her siyasi partiden vekillerimizin
katıldığı bir organizasyondu. Dolayısıyla,
eğitim adına gelinen noktayı çok önemsediğimi belirtiyor,
bugün 260 binleri aşan yapının hukuki altyapıyla birlikte
bir kazanım olduğunun da özellikle altını çiziyorum.
Nasıl? Mesela taşıyor olmak, o öğrencileri okuluna
götürüyor olmak önemli bir kazanımdı ve bu, şu anda
gerçekleşiyor. Sadece annelerin terapisi gibi, psikoterapi gibi o
çocukların oraya gidiyor olması; o anlamda, bu sayı da, bu rakam
da çok değerli.
Yine, Evlere
mahkûm etti. cümlesinden hareketle bunun gerçek
dışılığını ortaya koyan istihdam
rakamları var. O da nedir? Yine, istihdamla ilgili, Türkiyede ilk kez
ÖMSS sınavı yapıldı. Nedir ÖMSS? Özürlü Memur Seçme
Sınavı, ilk kez geçen yıl yapıldı ve bu sayede 10 bini
aşkın engelli kardeşimiz istihdama kazandırıldı,
iş gücüne kazandırıldı. Bugün de adı
Biliyorsunuz,
önceki haftalarda yasal bir düzenleme yaptık, özürlü, çürük, sakat ifadelerinin
yerini neler alıyor? Engelli kelimeleri alıyor. Bundan sonra
yapılacak olan istihdamla ilgili sınavlarda da ÖMSSnin yerine de
EMSS, yani engelli memur sınavı olarak devam edeceğiz.
Şimdi, yine, istihdamla ilgili rakamlara baktığımızda,
5 kat arttığını görüyoruz. Yani 5 bin olan
sayının 25 binlere çıktığını görüyoruz.
Sadece kamuda değil ama, sadece kamu değil, aynı zamanda özel
sektörde de bu rakamın yüksekliğine dikkat çekmek istiyorum ben.
Buradaki artışta yine kamudaki 5 kat artış gibi olmasa da 3
kat bir artış var, burada da yine KOSGEBlerle, İŞKUR
çalışmalarıyla
Bakın İŞKURu da çok önemsiyoruz,
çünkü kadınları, gençleri ve engellileri öncelikleyen bir
yapısı var İŞKURun, dolayısıyla buradaki
yapıda da yine istihdam oranının 5 kat artışla, evlere
mahkûm edildiği gerekçesini çürüten bir gerçek diye düşünüyorum.
Diğer
başlığım, eğitim, sağlık ve istihdamdan
sonra sosyal hizmetlerle ilgili. Onu niye önemsiyoruz? Eğer evde huzur
varsa toplumda huzur var. Engelli aileleri adına bu çok önemli. Eğitime
gidemeyebilir, istihdam, iş gücüne de katılamayabilir, çünkü
bakıma ihtiyacı vardır. İşte, devlet güzel yüzünü
burada da göstermiş oluyor, Hükûmetimizin sağladığı
hukuksal düzenlemelerle birlikte görüyoruz ki bugün evde bakım
maaşı alan oranı 405 bini aşmıştı en son
rakamlarla. Yani anneye muhtaç, evde bir bakıma muhtaç, işe
katılamaz, iş gücüne katılamaz, istihdama, eğitime de
gidemez, o hâlde ne olacak? Bakıma muhtaçsa eğer, burada da bu
katılımların, bu sayının arttığını
görüyoruz. Engelli maaşı oranı da 500 binleri
aştığına göre, vatandaşlarımızın, her
aileye 3 ya da 5, nüfus itibarıyla baktığımızda,
yaklaşık 3-4 milyon kişiyi direkt ilgilendiren yasal düzenlemelerin
varlığından bahsediyoruz.
Yine, sosyal
hizmetlerle ilgili, eve mahkûm olan, bakıma muhtaç cümlesinin de
kesinlikle hak edilmediğini söyleyerek bunları ifade ediyorum, yerine
de yeni düzenlemelerle ilgili çalışmalar da yapılıyor.
Hukuki
düzenlemelere gelince, 2005 yılındaki Engelli Yasası, Özürlüler
Yasası, istihdam, eğitim ve sosyal hizmetlerle ilgili kazanımlar
sağladı. dedik engellilerimize, bir taraftan da anayasal düzenlemede
yer aldığını görüyoruz. O da ne? Hem
kadınlarımız hem çocuklarımız,
yaşlılarımız, şehit aileleri ve gazi
yakınlarını da içine alan, engellilerimizi de içine alan bu
yasal düzenleme de pozitif ayrımcılık içeriyor. Ne demek bu?
Yani biz eğer engelli bir kardeşimiz, vatandaşımızla
ilgili yasal bir düzenleme yapacaksak ya da bir belediye bununla ilgili bir
adım atacaksa, bu, pozitif ayrımcılık yani olumlu örnek niteliği
taşıyıp bununla ilgili diğer vatandaşların da
itiraz hakkını ortadan kaldıracak bir düzenleme. Bu hukuki
düzenleme önemli.
Sonra, engelli
evladı olan bir anne, beş yıl erken emekli olabiliyor. Yine,
yeni kanunlarda, yine yasal teşviklerle birlikte görebiliyoruz ki engelli
ailesi, evladı, çocuğu olan veya bizzat kendi engelli olan
kardeşlerimiz istihdama kazanım adına öncelikli olabiliyor hem
İŞKURlarda hem KOSGEBlerde hem diğer çalışmalarda.
Aslında
sözün özü şu: Geriye, oradaki cümleler içerisinde yerel yönetimlerin
dinamizmini önemsiyorum. Ulaşılabilir engelleri aşma adına
bu konuda, iki gün önce ben Bağcılardaydım.
Bağcılarda Engelliler Sarayını gezdik bir vesileyle.
Mutlaka görmenizi tavsiye ediyorum. Terapi için oluşturulan havuzlardan çocukların
mantar yetiştiriciliğine, bir üst katta tekstil atölyesinde
çalışan engellilerden üst katta yine müzik eğitimi alanlara
kadar muhteşem bir dört katlı, her şeyiyle bitmiş ve
mükemmel hizmet veren bir yapı.
Dolayısıyla,
arzu ederse ve imkân tanır, önceliklerse bir belediyenin de engellilere
yönelik neler yapılabileceğinin çok olumlu örnekleri de mevcut, az
önce verdiğim Bağcılar örneği gibi.
Sözün özü
şu: Engellilerle ilgili asıl engel, gözde değil diyorum ben.
Asıl engel seste de değil, asıl engel fizikte de değil,
asıl engel vicdanlarda. Önemli olan, vicdanlardaki engeli kaldırmak
diyor, MHP grup önerisine bu düşüncelerle aleyhte oy
kullandığımı belirterek Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Evet, teşekkür ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.25
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.36
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi,
öneriyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
3.-
CHP Grubunun, Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz ve 20 milletvekili
tarafından Suriye sınırımızda yaşanan
olayların araştırılarak sınır güvenliğinin
olup olmadığının tespiti ve gerekli önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 15/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 15 Mayıs 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Sayı: 618 15/5/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun, 15/5/2013 Çarşamba günü
(Bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Emine
Ülker Tarhan
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz ve 20 milletvekili
tarafından, 15/05/2013 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Suriye sınırımızda yaşanan
olayların araştırılarak sınır güvenliğinin
olup olmadığının tespiti ve gerekli önlemlerin
belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis Araştırma
Önergesinin (910 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 15/5/2013 Çarşamba
günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde
söz isteyen Refik Eryılmaz, Hatay Milletvekili.(CHP sıralarından
alkışlar)
REFİK ERYILMAZ (Hatay) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Reyhanlıda
yaşadığımız korkunç katliamı
gerçekleştirenleri bir kez daha şiddetle kınıyor ve
lanetliyorum. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza
Allahtan rahmet, yakınlarına başsağlığı,
yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.
Olay esnasında bölgedeydim ve patlamadan kısa bir
süre sonra olay yerine geçtim. Reyhanlıda gördüğüm manzara tüyler
ürperticiydi. Etrafa savrulan yanmış cesetler, yıkılan
binalar, paramparça olmuş araçlar ve kulakları sağır eden
ağıtlar; terörün çirkin yüzü bütün çıplaklığıyla
ortadaydı. Gördüğüm manzara, Bağdatta, Afganistanda,
Şamda, Pakistanda, Gazzede yaşanan terör
saldırılarında ortaya çıkan manzaralardan pek farklı
değildi.
Hatay bir barış ve kardeşlik şehridir.
Bu terör saldırısı, bölgenin birlik ve beraberliğine,
barış ve kardeşlik ortamına yönelik gerçekleştirilen
bir saldırıdır. Bu saldırıyı
gerçekleştirenler, ilimizin huzurunu bozmayı ve ülkemizi Orta
Doğu bataklığına sürüklemeyi hedeflemektedir.
Hatay halkı Sünnisi, Alevisi, Hristiyanı,
Ermenisiyle, Türkü, Arapı, Kürtüyle bugüne kadar bu güzel topraklarda
kardeşçe, birlik ve beraberlik içerisinde yaşamıştır,
bundan sonra da böyle yaşayacaktır. Hiç kimsenin gücü
halkımız arasındaki bu güçlü bağları koparmaya ve
kardeş kavgası yaratmaya yetmeyecektir. Hatay halkı her zaman
barıştan yana olmuş, bilinçli ve sağduyulu bir halktır.
İki yıldır bölgemizde yaşanan bütün ekonomik ve sosyal
sorunlara rağmen hiçbir zaman sağduyusunu kaybetmemiştir. Hatay
halkı bir bütün olarak bu saldırıya karşı tepkisini
ortaya koymuş ve Reyhanlı halkımızın
acılarını en derin bir şekilde hissetmiş ve dayanışmanın
en güzel örneğini göstermiştir. Bu duruşundan dolayı Hatay
halkına şükranlarımı, saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Reyhanlı, cumhuriyet tarihimizin en şiddetli
terör saldırısına maruz kalmıştır. Bu acı
günde Reyhanlı halkı Sayın Başbakanı da yanında
görmek isterdi, ancak Obamanın yanına gitmeyi tercih etti. Tarih
bunu mutlaka not edecektir.
Reyhanlı olayı, Hükûmetin iki yılı
aşkın süredir izlemiş olduğu yanlış Suriye
politikasının bir sonucudur ve bu olayın siyasi sorumlusu
Hükûmettir. Aslında Reyhanlıda patlayan, Hükûmetin Suriye
politikasıdır. Hükûmet izlediği yanlış dış
politika sonucunda sınır bölgelerinde inisiyatifi kaybetmiş,
inisiyatif silahlı grupların eline geçmiştir.
Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak biz Suriyedeki olayların başlamasıyla birlikte sürekli
olarak Hükûmeti uyardık ve izlenen politikanın bölgeyi kaosa
sürükleyebileceğini ifade ettik. Gerekli tedbirlerin bir an önce
alınmasını istedik, savaşa karşıyız dedik,
kimse ölmesin istedik ve bu nedenle, izlenen yanlış dış
politikadan derhâl vazgeçilmesini istedik. Ancak, Hükûmet, emperyalist güçlerin
büyük Orta Doğu politikasına hizmet etmeyi tercih etmiştir.
Reyhanlı halkı, Hatay halkı, Kilis,
Gaziantep, Urfa halkı barış ve güven ortamı içinde
yaşamak istiyor. Çocuklarını güvenli bir şekilde okula
göndermek istiyor. Çalışmak, evine ekmek götürmek istiyor.
Bombaların, silahların gölgesinde yaşamak istemiyor. Hükûmet,
bölge halkının bu talep ve özlemlerini derhâl dikkate almalı ve gerekli önlemleri almalıdır.
Suriyede zulüm var, diktatörlük var. diyerek cihat adı altında kırk
ülkeden militan getirtip cebine para, eline silah vererek Suriyeye
savaşmaya göndermek, Suriye halkının talebi değildir. Sizin
yaptığınız budur, bunun adı teröre destek vermektir.
Terörün dini, dili, ırkı, mezhebi olmaz; terör terördür, nereden ve
kimden gelirse gelsin kınanmalı ve lanetlenmelidir. Benim teröristim
iyidir. anlayışı asla kabul edilemez. Eğer biz teröre
karşı isek, ülkemizde terör saldırısı olduğu
zaman nasıl üzülüyor ve tepki gösteriyorsak, Şamda, Halepte,
Bağdatta, Gazzede, Tel Avivde, New Yorkta ve dünyanın diğer
şehirlerinde olduğu zaman da aynı üzüntüyü duymalı ve
tepkimizi ortaya koymalıyız.
Değerli
milletvekilleri, biz, ne radikal köktenci silahlı gruplardan ne de Suriye
yönetiminden yana bir tavır içindeyiz. Biz, ezilen, kuşatılan,
bombalanan, çocukları öldürülen, aç bırakılan,
kadınları tecavüze uğrayan, şehirleri, evleri,
fabrikaları yakılan ve yağmalanan Suriye halkının
yanındayız. Biz, geleceği çalınan, antiemperyalist
saldırıya karşı direnen ve işgale karşı
direnen mazlum Suriye halkının yanındayız.
Hükûmet
tamamen mezhep eksenli bir dış politika yürütmektedir. Mezhep üzerine
inşa edilen bir dış politika iflas etmeye mahkûmdur ve iflas
etmiştir. Bu nedenle bütün komşularıyla düşman bir ülke
hâline geldik. Suriyeye özgürlük ve demokrasiyi götüreceğiz. dediniz
ama Suriyeye kan, gözyaşı, ölüm ve yıkımdan başka bir
şey götürmediniz.
Değerli
milletvekilleri, bakın, son bir yılda
sınırlarımızda yaşadığımız
olaylardan bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum. Tarih
17 Temmuz 2012: Kilisin Öncüpınar Sınır Kapısı
konaklama tesislerinde kurulan konteynır kentte kalan Suriyeliler
ayaklandı. Polislere ve idari binalara saldırdı,
konteynırları ateşe verdi; idari binaların camları
kırıldı, olaylarda 1i şube müdürü, 4 polis yaralandı.
Tarih 22
Haziran 2012: Malatyadan kalkan keşif uçağımız
Hatayın güneybatısında Akdeniz açıklarında
düşürüldü, 2 pilotumuz şehit oldu.
Tarih 20
Temmuz 2012: Suriyenin Türkiyeye açılan Babel Hava Sınır
Kapısına yönelik silahlı terör saldırısı
gerçekleştirildi. Sınır kapısına saldıran
silahlı gruplar, gümrük kapısında gümrükleme işlemi için
bekleyen Türk tırlarını, 50ye yakın Türk
tırını yaktı ve talan etti.
Tarih 3 Ekim
2012: Şanlıurfanın Akçakale ilçesine düşen, nereden
geldiği belli olmayan top mermisi neticesinde 1 anne 4 çocuğuyla
hayatını kaybetti, 2si ağır 10 kişi yaralandı.
Tarih 11
Şubat 2013: Cilvegözü Sınır Kapısında büyük patlama;
4ü Türk vatandaşı, 13ü Suriyeli, toplam 17 kişi
hayatını kaybetti. Olayı kapatmaya çalışıyorlar.
Tarih 13
Şubat 2013: Güvenlik birimleri, Gaziantep ve Hatayda patlayıcı
üretilen 11 evi saptadı. Hatayın Belen ilçesinde Suriyeli
muhaliflerin kaldığı kiralık evde 300 kilonun üzerinde TNT
ele geçirildi.
Tarih 2 Nisan
2013: Akçakale Sınır Kapısından girmek isteyen 100ün
üzerindeki Suriyeliye izin verilmeyince Özgür Suriye Ordusuna mensup militanlar
gümrükteki binalara saldırmış, rastgele ateş açarak 1 polis
memurumuzu, Ferhat Avcıyı şehit etmiş, 4ü asker, 11
vatandaşımızı yaralamıştır.
Tarih 22 Nisan
2013: Hatay, Adana ve Mersin kiliselerinin de bağlı olduğu,
merkezi, Suriyenin başkenti Şamda bulunan Ortodoks kilisesine
mensup 2 Hristiyan din adamı, kozmopolitan, Hataydan Suriyeye geçtikten
kısa bir süre sonra Suriyedeki radikal, köktenci silahlı gruplar
tarafından kaçırılmıştır, şoförleri
öldürülmüş ve hâlâ bu 2 din adamından haber
alınamamaktadır.
Tarih 30 Nisan
2013: Hatayda Alevi din adamı Şeyh Ali Yeralın evine
girilmiş, evi dağıtılmış ve Seni
yakacağız. yazılı tehdit mektubu
bırakılmıştır. Mezhepsel gerginlik ve
çatışma ortamı yaratmak isteyen failler hâlâ
yakalanamamıştır.
Tarih 8
Mayıs 2013: Suriyeli muhalifler tarafından Türk Bayrağının
yakıldığı iddiası üzerine halk sokağa döküldü.
İlçe halkıyla Suriyeli sığınmacılar
karşı karşıya geldi. Bu olaylar neticesinde araçlar
yakıldı, emniyet binası, belediye binası halk
tarafından basıldı. Büyük bir felaketin eşiğinden
dönüldü.
Ve tarih 11
Mayıs 2013: Reyhanlı ilçesinde belediye ve PTT binaları önünde
bomba yüklü araçlarla terör saldırısı gerçekleştirildi.
Patlama neticesinde 51 vatandaşımız hayatını kaybetti,
yüzlerce vatandaşımız da yaralandı.
Değerli
milletvekilleri, izlenen yanlış dış politika
sınır illerimizde ayrıca büyük sıkıntılara yol
açmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
REFİK
ERYILMAZ (Devamla) Bakın, 800
Peki, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Hacı Bayram Türkoğlu,
Hatay Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HACI BAYRAM
TÜRKOĞLU (Hatay) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz
gibi, 11 Mayıs Cumartesi günü saat 13.30 sularında
Hatayımızın Reyhanlı ilçesinde hepimizi derin yasa
boğan, hepimizi derinden yaralayan büyük bir vahşetle,
saldırıyla karşı karşıya geldik. Bugün
itibarıyla 52 insanımız hayatını kaybetti. Biz
inanıyoruz ki, bu masum insanlarımız, bu günahsız
insanlarımız bu kahpece saldırının hedefi oldular,
inşallah, şehadet şerbetini içtiler. 100e yakın
insanımız da yaralandı, hâlen bunların 18-19 tanesi
ağır vaziyette, diğerleri de ayakta tedavi oldu, bir
kısmının da hastanede hâlen tedavileri devam etmektedir.
Bizler Hatay milletvekilleri olarak hadiseyi duyar duymaz hemen -Hatayda olan
arkadaşlarımız- olay yerine intikal ettik. Tabii, mahşerî
bir tablo. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşundan bu yana
görülmemiş nispette bir hadiseyle karşı
karşıyaydık, ortalık toz duman. Türk milleti, Hataylı
hemşehrilerim, Reyhanlılı hemşehrilerim böyle bir
vahşeti hiçbir zaman hak etmiyordu. Milletimizin birliğine,
dirliğine vurulmuş bir darbe olarak bunu algılıyoruz. Bu
vahşeti şiddetle kınıyoruz. Bugün, binlerce
yıllık geçmişi olan büyük milletimizin, aziz milletimizin
tarihinde -geçmişte tabii, benzeri çok olaylar olmuş olabilir ama-
cumhuriyet tarihinde ilk defa bu nispette yapılan böyle bir
saldırı. Belki bu ilk, belki son olmayacaktır, devamı da
gelebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti devleti güçlü bir devlet, bu millet köklü
geçmişi olan, güçlü bir millet.
Elbette ki insanlarımız canhıraş bir şekilde,
toplumumuzun ve şiddetle, hassaten birinci derecede muhatap olan
insanlarımızın yaralarını sarma amaçlı bir
toplumsal bütünlük hâlinde, birlik beraberlik hâlinde bölgeye hücum ederek
insanlarımızın yaralarını sarma
yarışına girmişlerdir. Devletimizin müşfik eli
uzanmış, başta Başbakan Yardımcımız
Beşir Atalay olmak üzere İçişleri Bakanımız,
rahatsız olmasına rağmen Sadullah Bey, Adalet
Bakanımız ve Sağlık Bakanımız anında bütün
devletimizin imkânlarını seferber ederek olay mahallinde
güvenliğinden sağlığına her konuda tedbir alabilmek
için ellerinden gelen bütün gayreti sarf ettiler. Valiliğimiz, anında
olay mahalline intikal etti; yarım saat sonra bütün birimler, yarım
saat içerisinde bölgedeki bütün ambulanslar, güvenlik güçleri, takviye
kuvvetler, tamamı bölgedeydi değerli hemşehrilerim.
Sayın
milletvekilleri, biz bölgeye intikal ettiğimizde tabii ki feryat figan
boldu. Bir taraftan insanlarımızın yaralılarıyla
meşguldük hastanelerde, bir taraftan cenazelerle meşguldük. Bu
şartlar içerisinde tabii, hepimize düşen bir ortak görev var: Zaman,
birlik dirlik zamanı; zaman, birlik beraberlik zamanı. Tabii, böyle
bir olay karşısında, millî birlik ve beraberliğin galebe
çalması gereken bir anda buradan herhangi bir siyasi beklenti içerisine
girmek son derece ve fevkalade yanlış bir olaydır. Ben bunu
şahsen şiddetle kınıyorum.
Bakın,
biz orada yaralılarla meşgul olurken, cenazelerle meşgul olurken,
maalesef, çok üzüntüyle karşıladığımız bir olay
yaşadık. Orada, hastane mıntıkasında, olayın
olduğu bölgede insanlarımızı tahrik edercesine
birtakım davranışlar oldu. Bunların hiçbirinin gereği
yoktu. O gün hepimizin ortak vazifesi, insanlarımızın o kanayan
yarasını sarmak olmalıydı, öyle olmalıydı. Ben,
tabii, muhalefet partilerinden bölgeye gelen milletvekili
arkadaşlarımıza da teşekkür ediyorum, siyasetçilerimize
teşekkür ediyorum. Onlar da kendince bir şeyler verdiler ama
şimdi, ne yaptığınızdan ziyade nasıl
algılandığı çok önem arz ediyor. Onun için, yani bizim
orada ağzımızdan çıkan sözler, toplumun nabzını
iyi tutmadan toplumun o anda ajite hâldeki durumuna karşı
ağzımızdan çıkacak bir yanlış söz işte orada
bir toplumsal çatışmaya sebebiyet verebilir.
Bakın,
Reyhanlıda 50 bin nüfus yaşıyor. Reyhanlıya 25 bin
misafir Suriyeli insanımız geldi. O gelen misafir Suriyeli
insanımızın belki de bir üçte 1i, Reyhanlı halkına
bir akraba topluluk yani bizim, burada, gelenlere Niye geldiniz? deme
şansımız yok. Kucağında bebesi, yanında ninesiyle
yaşlı, çaresiz bir biçimde Türkiye Cumhuriyeti devletinin
sınırları içerisine girmiş, bize kadar uzanan insanlara
elbette Türkiye Cumhuriyeti devletinin büyüklüğüne yaraşır
şekilde, şanına yaraşır şekilde bir muamele
gerekirdi. Biz ne yapmışız? Biz oradaki
sığınmacılara, bir ekmeğimizi bölüşme
pahasına, devletimizin imkânlarını da seferber ederek kamplarda,
onların barınma ihtiyacından güvenlik ihtiyacına,
sağlık ihtiyacına, eğitim ihtiyacına, her sahada insanlarımıza
yardımda bulunmuşuz. Kampların dışındaki
gelenlere de hanelerimizi açmışız, onları misafir
etmişiz. Bizim misafirperverliğimize, dostluğumuza, tarihî
bağlarımıza, kökenimize, tarihî misyonumuza yakışan da
budur. Bunun dışında herhangi bir şekilde bir
davranış biçimi fevkalade yanlıştır.
MEVLÜT DUDU
(Hatay) Yanlış tabii.
HACI BAYRAM
TÜRKOĞLU (Devamla) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; ben bir kez daha, bölgemizde yaşanan müessif
olayların inşallah Türkiye Cumhuriyeti devletimizde bir daha
yaşanmamasını, hatta tüm insanlık âleminde
yaşanmamasını temenni ediyorum. Reyhanlılı
hemşehrilerime, Hataylı hemşehrilerime, Türk milletine
başsağlığı diliyorum, geçmiş olsun dileklerimi
iletiyorum.
Şimdi, az
önce, hemşehrim, Milletvekilimiz Refik Bey orada bir mezhep
kışkırtmasının yapıldığından
bahsetti. Bunlar fevkalade yanlıştır sayın milletvekilleri.
Böyle bir tutum yok. Mezhep güdümlü, mezhep çatışmasına yönelik
herhangi bir muamele orada söz konusu değil; sadece bizim Türk devletinin
vakarına yakışır şekilde, Türk milletinin
misafirperverliğine yakışır şekilde bir muamele söz
konusu. Diyelim ki biz Suriyeden gelen insanlarımıza, bombadan
kaçan, oradaki mezalimden kaçan insanımıza
kanatlarımızı germeseydik, onları korumasaydık, onlara
hanelerimizi açmasaydık, müşfik kanatlarımızla onlara
insani muamelede bulunmasaydık, bu bizim devletimizin şanına
yaraşır mıydı? Yaptığımız iş,
tarihî misyonumuza yakışır şekilde son derece insani bir
muameledir. Büyük Türk devletinin şanına yaraşır
şekilde yaptığımız insani bir muameledir, bunun
dışında herhangi bir maksat yoktur değerli milletvekilleri.
Evet, orada
herhangi bir mezhep kışkırtması yoktur. Bizim
karşı olduğumuz husus Suriye halkı değil, Suriye
halkında yaşayan, nefes alan her insan bizim akraba topluluğumuzdur, tarihten
gelen köklü bağlarımız vardır. Bugün için bizim
karşı olduğumuz, Esad rejimidir. Zulümle abat olunmaz. Esad
rejiminin zulmünün bir an önce bitmesini temenni ediyoruz. Bir an önce Esad
rejimi bitsin ki hiçbir insanımız sıcacık
yuvasını bırakıp da bir başka memlekete, bir başka
yere, bir başka ülkeye
Bugün milyona yakın insanımız göç
hâlinde, Suriyeyi terk etmiş durumda,
yüz binlerce insanımız şehadet şerbetini içmiş,
masum çocuklara kıyılmış, bugün katliam devam etmektedir.
Hepimizin el birliği, gönül birliği yapıp
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HACI BAYRAM
TÜRKOĞLU (Devamla)
Türkiye Cumhuriyeti devletinin şanına yaraşır
şekilde birlik beraberliği muhafaza ederek, birliğimizi
koruyarak bugün için kenetlenme zamanıdır diyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Eryılmaz.
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Sayın Başkanım, bir sataşma oldu, onu
düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN
Ne dedi de sataştı?
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Refik Eryılmaz, mezheple ilgili bir
kışkırtmadan bahsetti. dedi, ben öyle bir şey söylemedim,
onu düzeltmek için eğer izin verirseniz
BAŞKAN
Buyurun iki dakika söz veriyorum
sataşma nedeniyle.
Lütfen, yeni
bir sataşmaya mahal vermeyelim.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.-
Hatay Milletvekili Refik Eryılmazın, Hatay Milletvekili Hacı
Bayram Türkoğlunun CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşma sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Değerli arkadaşlar, ben yapılan bu terör
saldırısının amacının bölgede bir mezhep
çatışması yaratmak ve ülkemizi Orta Doğu
bataklığına sürüklemeyi hedeflediğini ifade ettim. Ben
bölgede bir mezhep çatışmasından bahsetmedim ki.
Ben şunu
söylüyorum: Hatay halkı Arapıyla, Kürtüyle, Sünnisiyle,
Hristiyanıyla, Ermenisiyle bugüne kadar barış ve
kardeşlik içerisinde yaşamıştır. Ne bu
saldırının ne buna benzer hiçbir saldırının bu
kardeşlik ortamını, bu barış ve huzur
ortamını bozmaya gücü yetmeyecektir. dedim. O şekilde bir
yanlış anlaşılma olmuş.
Bir de
ayrıca şunu söylemek istiyorum: Sürekli olarak AKPli milletvekili
arkadaşlarımız, Suriyeden gelen
sığınmacılarla ilgili sanki biz Bu
sığınmacıları niye aldınız? gibi bir tepki
içindeymişiz gibi bir algıya kapılmışlar. Biz, Suriyeden,
tabii ki çatışmadan kaçan bu vatandaşlarımızın
dini, mezhebi, ırkı ne olursa olsun bunlara kucak
açılmasından yanayız ama uluslararası hukuk çerçevesinde,
bizim toplumsal barışı ve huzuru bozmayacak şekilde
bunların çadır kentlerde barındırılması gerektiğini
söylüyoruz. Ama bugün Türkiyede, 200 bin Suriyeli, hiçbir kayıt
altına alınmadan, Türkiye'nin değişik şehirlerinde,
ilçelerinde kontrolsüz bir şekilde ikamet etmektedir ve bunlardan
dolayı bugün bu bölgelerimizde çok ciddi bir güvenlik zaafı
oluşmuştur. Biz, bunları sizlere ifade etmeye
çalışıyoruz.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.-
CHP Grubunun, Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz ve 20 milletvekili
tarafından Suriye sınırımızda yaşanan
olayların araştırılarak sınır güvenliğinin
olup olmadığının tespiti ve gerekli önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 15/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 15 Mayıs 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN -
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Celal Adan, İstanbul
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
CELAL ADAN
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Lehinde,
aleyhinde meselesi değil. Suriye bizim uçağımızı
düşürdüğünde ortaya çıkan fotoğraf hepimizin yüreğini
yakmıştı. 2 pilotumuz, dünya güzeli, pırıl
pırıl Anadolu çocukları denizin bin metre derinliğinden
çıkarıldılar. O gün Başbakan Erzurumda bir gençlik
toplantısındaydı ve Akiften güzel şiirler söyleyerek
Bendimi çiğner aşarım. diye naralar attı. Olur ya bunun
hesabı sorulur diye bekledik ama pilotlarımızı unuttuk.
Tartışılması
gereken Hükûmetin iradesidir, bu olay karşısındaki iradesidir.
Hükûmet, tezkere getirdi. Suriyeden gelecek tehlikeye karşı her an
müdahale edebiliriz. tezkeresinin arkasında her zaman Türk milletinin menfaatlerini her
menfaatin üstünde tutan Milliyetçi Hareket Partisi yüreğini koydu,
tezkerenin yanında yer aldı.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, sözlerimin başında, geçen cumartesi
günü Reyhanlı ilçesinde yaşanan kalleş ve insanlık
dışı saldırıda hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, onların ciğeri
yanık yakınlarına sabır ve
başsağlığı diliyorum. İnşallah, milletimiz
bir daha böyle bir alçaklığın hedefi olmaz.
Değerli
milletvekilleri, elbette Reyhanlı saldırısını
konuşacağız. Türkiye, ne yazık ki Reyhanlı
saldırısı gibi daha önce görmediği türden terör eylemlerine
sahne oluyor; hem de milletimizi vuran böylesine korkunç bir saldırı
karşısında, ilk kez böylesine lakayıt, cıvık,
umursamaz bir yönetim anlayışı sergileniyor. Vatan
topraklarına bir saldırı oluyor, 50nin üzerinde
vatandaşımız ölüyor, 100ün üzerinde yaralımız var.
Böyle bir durumda Başbakan, milletin karşısına
çıkmış, umursamaz bir tavırla Bunlar çözüm sürecini
engellemek için yapılıyor. diyor ve arkasından ekliyor:
Sabırlı olmalıyız. Böylesine büyük bir faciayı
böylesine soğukkanlılıkla karşılayan
Başbakanın o bildiğimiz hassas, duygusal karakterinin neden
ortaya çıkmadığını tüm kamuoyu ilgiyle izlemiştir
herhâlde. Başbakanın tepkisinden, daha doğrusu
tepkisizliğinden anlaşılıyor ki Başbakan zaten böyle
bir saldırıyı bekliyormuş. Yüz hatlarında bir tek
çizgiye bile Reyhanlı vahşetini yansıtamayan, her yönüyle ilginç
bir tabloyla karşı karşıyayız.
Anlaşılıyor ki Başbakan Hatayda, Reyhanlıda,
sınırlarımız üstünde oynadığı Suriye
oyununun piyonları olarak görüyor buradaki
vatandaşlarımızı.
Değerli
arkadaşlar, Başbakanın olay karşısında
sergilediği tutum, tavır milletimizin vicdanını ikinci kez
incitmiştir. Sayın Başbakan, bu milleti hamasetle peşine
takıp götüreceğini sanıyor. Artık bıkkınlık
veren haykırışlarıyla şöyle diyor:
Ecdadımız mazlumlar için Hint Yarımadasına, Açeye asker
göndermedi mi? diye soruyor. Evet, Sayın Başbakan, ecdadımız
oralara ordu gönderdi. İyi işte, sen de
vatandaşlarımızı kendi sınırlarımız
içinde vuran düşman ülkeye niye asker göndermiyorsun? Osmanlı
atalarımızın üzerinden sözle efelik taslama; bunu kimse
satın almaz, kimse de inanmaz. Bu kaçıncı tokat? Marmara gemisiyle
ilgili estiniz gürlediniz; en son, çok aşağılık bir
şekilde, tazminat mazminat derken, ne olduğu belli olmayan bir özre
sığındınız. İranlı vuruyor, Iraklı
vuruyor, herkes vuruyor. Suriye politikası konusunda bu kadar
kararlıysan niye gereğini yapmıyorsun? Sayın Başbakan
Suriye meselesini bir millî politika olarak ele almıyor. Sayın
Başbakan Orta Doğuda iktidar oyunu oynamak istiyor. Oynadıkça
kendisini de, ülkeyi de içinden çıkılmaz bir batağa sokuyor.
Başbakan için Orta Doğuda oynamak onun bir fantezisi olarak ortaya
çıkıyor. Bu oyun Reyhanlıda onlarca masum
vatandaşımızın hayatına mal oluyor. Diğer yandan,
bu saldırının önlenememiş olması bir yana,
yetkililerin yaptığı açıklamalar her türlü
gayriciddiliği içinde barındırmaktadır. Olayın
olduğu günden bu yana beş gün geçmiş, birbirini tutmayan
açıklamalar ardı ardına dile getirilmektedir. Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşları, şu anda, bu eylemi kimin
yaptığını, niye yaptığını,
yapılanların arkasında kimlerin olduğunu bilmemektedir
çünkü Hükûmetin sansürcü kafa yapısı, yargıyı da alet
ederek, bu olayın üzerine koca bir çuval geçirmiştir. Yayın
yasağı vardır. Bu yayın yasağı niye
konmuştur? Bu konuda sağlıklı bir açıklama
yapılmamıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şu ana kadar Türkiyeye zarar
veren politikalarla büyük yanlışların içerisinde bulunan
Hükûmet, kendine acilen bir çekidüzen vermelidir. Her şeyden önce,
Reyhanlıda saldırıdan zarar gören
vatandaşlarımızın her türlü zararları
karşılanmalıdır. Onların acılarını bir
nebze hafifletecek girişimlerin yapılması çok önemlidir.
Hükûmetten acilen bunu bekliyoruz.
İkinci
olarak, Hükûmet, derhâl, bu hastalıklı, kişiselleşmiş
hatalarla dolu Suriye politikasını terk etmelidir. Türkiye, AK
PARTİ Hükûmetinin ajandası içerisinde gizlediği ihtiraslara
mahkûm edilemez. Burada bölgenin en büyük devletinin itibarı söz konusu.
Sayın Başbakan Amerikaya gidiyor. Umarız ki
başarılı görüşmeler yapar ve Türkiye'yi soktukları
şu çukurdan çıkarma konusunda bel bağladıkları
Obamadan gerekli desteği alır. Ancak, şu ana kadar Amerika
yönetiminin duruşundan anlıyoruz ki Sayın Başbakan Amerika
yönetiminden bol bol nasihat alıp gelecektir.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Başbakan, Allah için, bir konuda çok
başarılıdır; o da reklamcılık, PR yapmak. Kendi
reklamını yapmaya özel önem veriyor ve bunu yaparken âdeta kendinden
geçiyor, gerçeklerden kopuyor. Günlerdir hayretle izliyoruz. ABDye
yapacağı seyahatle sanki Amerika kıtasını fethe
gidiyormuşçasına bir görüntü vermeye çalışıyor. Oysa
bunların hiçbiri gerçek değil. Başbakan, ne yazık ki
Amerikadan Beni düştüğüm şu Suriye çukurundan kurtar. diye
yardım isteyecektir. Başbakan dış politikanın kendine
has karakterini hâlâ öğrenememiş gözüküyor. Her dış
politika olayını iç politikaya alet etmenin muhakkak bir yolunu
buluyor ancak Türkiye'ye de büyük zarar veriyor. Bugün Türkiye'nin kendine ait
bir diplomatik dili yoktur. Başbakanın nerede ne söyleyeceği, ne
yapacağı, hangi ruh hâliyle hangi tavrı
takınacağı belli değildir. Diplomatlarımız,
Başbakanın bulunduğu her zeminde pot kırmasından
duydukları endişeyle bildikleri bütün duaları
okumaktadırlar.
Değerli
milletvekilleri, bir diğer konuyu, her konuda çözüm konusu, çözüme engel
diye bir ifade kullanıldığı için bir konuyu sizinle
paylaşmak istiyorum. Adına çözüm süreci denilen ihanet süreci
hızla devam etmektedir. Daha şimdiden korktuğumuz ve
milletimizle paylaştığımız hususların hepsi,
maalesef, bir bir gerçekleşmektedir. Ortaya çıkan görüntüler
vahimdir, yüz kızartıcıdır. Bizim bu Hükûmet
tarafından bir anayasa devleti olmaktan
çıkarıldığımız apaçık ortaya
çıkmıştır. Türkiye, bugün, bu Hükûmetin elinde, bir kanun
devleti bile değildir. Türkiye'nin bugün bu uğursuz kader filmi gibi
izlediği sürecin fotoğrafı şudur: Otuz yıldır
milletin kanını akıtmış, ne kadar millî ve manevi
değerimiz varsa hepsine kurşun sıkmış olan bölücü PKK,
elini kolunu sallayarak, Türk milletine silah göstererek güya ülkeyi terk
etmektedir. Şimdi, ortada gezen, hava basan PKK örgütüdür. Anayasal
kurumlar ortada yok, polis ortada yok, asker ortada yok, mahkeme ortada yok,
savcı ortada yok, Türkiye'yi hukuk devleti yapan hiçbir şey ortada
yok. Sanki yer yarılmış, herkes içine girmiş. Genelkurmay
Başkanı da açıklama yapıyor: Ne giden var ne giren var ne
görüntü var. Türk Silahlı Kuvvetlerinin Genelkurmayını
düşürdüğünüz hâle bakın. Bunu da bir not düşsün diye ifade
ediyorum.
Ben sizinle
başka bir şeyi paylaşacağım. Bu çözüm süreciyle ilgili
takip edilen süreçten dolayı bu Hükûmet düşecek, yeni bir hükûmet
gelecek, Allahın izniyle, adaleti de gerçekten tahakkuk ettirecek. Allah
Türkiye'ye adaletsiz bir hükûmet nasip etmesin. Bu hükûmet geldiğinde,
adalet geldiğinde, Adalet ve Kalkınma Partisi yöneticileri,
bakanları
İSMAİL
AYDIN (Bursa) Siz geldiğinizde de gördük.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sen ne anlarsın oğlum o işlerden, sen başka
işlere bak.
İSMAİL
AYDIN (Bursa) Geldiğinizde gördük.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Konuşma oradan, sen kendi işine bak.
CELAL ADAN
(Devamla)
Başbakanı, emin olun, hayatının geri
kalanını hapishanede geçirecek. Bu kadar suç işlenen bir döneme
Türk tarihi hiçbir dönem rastlamamıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CELAL ADAN
(Devamla) Asker vuran, polis vuran
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Boş konuşuyorsun, boş, boş!
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Sen boşsun, sen!
ALİ ÖZ
(Mersin) Sen boş konuşuyorsun lan, sen boş konuşuyorsun!
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Sen kendine bak!
ALİ ÖZ
(Mersin) Kendine bak sen!
CELAL ADAN
(Devamla) Senin her tarafın dolu olsa kenarımızdan geçemezsin!
Bir kere, edepli ol, sus!
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Her defasında çıkıyorsun yırtık
dondan çıkar gibi!
ALİ ÖZ
(Mersin) Ayıp ama ya, ayıp değil mi! Her defasında
aynı şeyi yapmıyor mu?
CELAL ADAN
(Devamla) Beyler, bir dakika, bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Adan.
CELAL ADAN
(Devamla) Sen Silahını sakla, çık. dediğin zaman kime
söylüyorsun bunu? Polis vurana, asker vurana söylüyorsun. Bu suç değil mi?
Utanmadan konuşuyorsun! Utanmadan konuşuyorsun!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Hakaret etmeden konuş.
CELAL ADAN (İstanbul)
El kol hareketi yapma, senin terbiyeni bildiririm ha!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Sen yapma.
CELAL ADAN
(İstanbul) Saygısız! Hadi git! Git! Terbiyesiz!
MUHARREM VARLI
(Adana) Yılmaz, fazla konuştun Yılmaz!
BAŞKAN
Lütfen sayın milletvekilleri
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Ünal.
MUHARREM VARLI
(Adana) Celal Ağabey, o muhatap alınacak adam değil zaten ya,
onun her zamanki hâli.
BAŞKAN
Bir saniye
Ne
söylüyorsunuz Sayın Ünal, ne için söz istiyorsunuz?
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın konuşmacı konuşması
esnasında Sayın Grup Başkanımız hakkında hoş
olmayan ifadeler kullandı.
BAŞKAN
Ne söyledi, hoş olmayan ifade kullandı?
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, konuşmayı siz de
dinlediniz ve sizden beklerdim ki İç Tüzük gereği
konuşmacıyı Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı
hakkında temiz konuşmaya davet etmeniz gerekirdi.
CELAL ADAN
(İstanbul) Ne konuştum yanlış? Ne konuştum?
BAŞKAN
Evet efendim, ben davet ettiğimde daha önceki konuşmaları
hakkında, Sayın Grup Başkan Vekili müdahil oldu.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Eğer izin verirseniz, 69a göre
sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun, iki dakika söz veriyorum.
Ne
söylendiğini tekrar edeceksiniz burada Sayın Ünal.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın, İstanbul Milletvekili
Celal Adanın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; geçen gün burada bir deklarasyon imzaladık. Dört siyasi
partinin grup başkan vekilleri burada bir deklarasyonun altına imza
attılar.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sebebini de söyle ama.
MAHİR
ÜNAL (Devamla) - Temiz, düzgün, saygılı, erdemli bir dil
kullanılması konusunda ortak bir söz verdiler.
Sayın
Kemal Kılıçdaroğluyla ilgili, Sayın Devlet Bahçeliyle
ilgili, bu milletin egemenlik hakkını kullanmak için, temsilcileri
aracılığıyla kullanmak için oyunu verdiği her bir
genel başkanla ilgili burada konuşurken her bir
konuşmacının sözlerine dikkat etmesi gerektiğini biz AK
PARTİ olarak her defasında ifade ettik. Yüzde 50 oy almış
bir partinin Genel Başkanı hakkında konuşuyorsanız,
öncelikle, siyasi sorumluluk gereği, siyasi ahlak gereği
ifadelerinize dikkat etmeniz gerekir. Yüzde 50 oy almış bir siyasi
partinin Genel Başkanıyla ilgili konuşurken o yüzde 50ye
duyduğunuz saygıdan dolayı daha dikkatli konuşursunuz.
Eğer söyleminiz nefretten besleniyorsa ve sizin söyleminizin
beslendiği kesim sizin bu üslubunuzdan hoşlanıyor diye böyle
konuşuyorsanız, bu, her şeyden önce sorumsuzluktur. Kaldı
ki bir hususu lütfen netleştirelim.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) O kesimden orada bir sürü adam var; onlara söyle önce! O kesimden
bir sürü adam var orada, o kesimden senin kesiminde sürü insan var. Kesimi
karıştırma!
MAHİR
ÜNAL (Devamla) Bakın, oradan oğlum ifadesini kullandı az
önce konuşmacı, siz şu anda ağzıma
alamayacağım bir ifadeyi kullandınız. Burada grup
başkan vekilleriniz var. Ben de Grup Başkan Vekiliyim; ben
konuşmacıyı susturdum ve buraya çıktım.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Bize laf atmayın! Önce kendi kesimine söyle!
MAHİR
ÜNAL (Devamla) Bakın, orada Mehmet Bey oturuyor. Lütfen, gerekirse
Mehmet Bey cevap verir ama siz öncelikle nezaketle davranın.
ALİ ÖZ
(Mersin) Siz nezaketle davranın.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Ben sizi nezakete davet ediyorum. Ülkücülere laf söyleyemezsin!
Önce oradakilere söyle o zaman! Nefretten besleniyormuşuz!
MAHİR
ÜNAL (Devamla) - Bu ifadelere, burada kullanılan ifadelere cevap vermek
benim ahlakımı aştığı için biz milletin takdirine
bırakıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Nefretten beslenenler varsa senin grubunda!
SONER AKSOY
(Kütahya) Dinle, dinle.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Sana ne lan!
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) - Sen bulmaca çöz. Bulmaca çöz, bulmaca.
SONER AKSOY
(Kütahya) Dinle, dinle.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) - Sen bulmaca çöz, bulmaca.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Sen konuşma! Sen otur yerine!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Ya, bu yakışıyor mu arkadaşlar?
ALİ ÖZ
(Mersin) Size yakışıyor mu Ahmet, yakışıyor mu!
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Ülkücü kesimi suçluyor! İftiraya bak! Ülkücü kesim
nefretten besleniyor. diyemez!
BAŞKAN
Lütfen sayın milletvekilleri
Sayın
Ünal, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) - Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Başkanım, oradaki hakaretlere hiç
sesinizi çıkarmayacaksınız, Başbakanla ilgili söylenen
çirkin ifadelere tepki koymayacaksınız
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Sen ülkücü harekete Nefretten besleniyor. diyemezsin!
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) -
Başbakan hakkında hoş olmayan bir
ifade kullanıldığı için tepki koyan bir milletvekilini
sorguya çekeceksiniz, bu da normal olacak, öyle mi?
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Ülkücü harekete Nefretten besleniyor. diyemezsiniz! Biz
nefretten beslenmiyoruz. Ülkücü hareketin geçmişine Nefretten
besleniyor. diyemezsiniz!
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Ülkücü hareketin geçmişi nefretten beslenmez
ama Mustafa Pehlivanoğlunun kemiklerini sızlatıyorsunuz!
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Bırak ya, o sizi aşar ya!
ALİ ÖZ
(Mersin) Onlar sizi aşar.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Onlar sizi aşar Başkan, gözünü seveyim ya, bırak,
onlar sizi aşar!
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Seni aşar, seni.
CELAL ADAN
(İstanbul) Başkanım, Grup Başkan Vekili ahlakı ön
plana çıkararak bizim sanki ahlaka aykırı ifadeler
kullandığımızı dile getirdi. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN
Bir dakika sayın milletvekilleri
Ne diye söz istiyorsunuz?
Ne diye sataştı?
CELAL ADAN
(İstanbul) Benim ahlaka sığmayan birtakım ifadeler
kullandığımı ifade etti, onu açıklamak istiyorum.
BAŞKAN -
Sayın Adan, iki dakika söz veriyorum ama yeni bir sataşmaya mahal
vermeyin lütfen.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Sayın
Başkan, Hükûmeti ve bakanları tehdit ediyor. Ben Hükûmet adına söz istiyorum.
5.-
İstanbul Milletvekili Celal Adanın, Kahramanmaraş Milletvekili
Mahir Ünalın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
CELAL ADAN
(İstanbul) Sayın Başkan
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, ben konuşmacıya
bir sataşmada bulunmadım, sataşma ifade eden bir sözüm de
olmadı.
CELAL ADAN
(Devamla) Mahir Bey, biraz sakin olur musunuz.
BAŞKAN
Sayın Ünal, sataşmadan söz istedi, Ne diye sataştı? diye
sordum ben.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) - Beni burada sözlüye çekiyorsunuz, beni burada
sorguya çekiyorsunuz Ne hakla oraya gidiyorsunuz? diye
BAŞKAN
Efendim, onu sorgu olarak kabul ediyorsanız
Sayın Adanı da ben
sorguya çektim, eğer sorgu olarak kabul ediyorsanız. Kaldı ki
sorguya çekmiyorum ben kimseyi burada. Lütfen
CELAL ADAN
(Devamla) Bir dakika beyler
Mahir Bey, bir dakika
Öncelikle
şu tespitin altını çizmek mecburiyetindeyiz: Bu devletin temel
değerlerine her zaman ahlaki bakan bir gelenekten geliyorum ben ama bizim
içimizi yakan hadiseler oluyor Türkiyede. Benim söylediğim hadise
şu: Bu olay karşısında, bu cereyan eden hadise karşısında,
bir tarafta Suriye hedef gösterilirken, bir tarafta bu olaylar olurken
lakayıt davranan Başbakan da olsa, Cumhurbaşkanı da olsa,
kim olursa olsun
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Aynı şeyleri tekrar ediyorsun!
CELAL ADAN
(Devamla) - Bu ifadeyi kullanmanın ahlaksızlıkla ne alakası
var? Burada oturuyor, Başbakan Yardımcısı oturuyor. Ne
diyor Başbakan Yardımcısı, nasıl izah ediyor,
bakın tutanaklara. Hiçbir mesele yoktu.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Kullandığınız ifadeleri
kayıtlardan, tutanaklardan alıp okuyun. Siz, o zaman ne
söylediğinizin farkında değilsiniz. Tutanaklardan okuyun lütfen
kullandığınız ifadeleri.
CELAL ADAN
(Devamla) Yüzde 50 oy almak bu millete haksızlık yapma
hakkını size vermez; vermez, böyle bir hakkı vermez.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Bu millet sizi de gördü.
CELAL ADAN
(Devamla) Bu mesele bir millî meseledir, Türk devletini ilgilendiren bir
meseledir. Polis katillerine, jandarma katillerine Silahları
saklayın, çıkın. diyen bir Başbakana saygı
duymuyorum! (MHP sıralarından alkışlar)
RECEP AKDAĞ
(Erzurum) Ben de sana saygı duymuyorum.
CELAL ADAN
(İstanbul) Sen kimsin de saygı duyacaksın lan!
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, konuşmacı lan
ifadesini kullandı. Lütfen, bu ifadenin tavzihini ve özür dilemesini
istiyorum.
BAŞKAN
Hangi ifadenin Sayın Ünal?
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Lan ifadesini kullandı konuşmacı,
bu Meclise yakışmayan bir ifade bu.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Yılmaz Tunç da lan dedi
orada, o da lan diyor.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Kimse öyle bir ifade kullanmadı burada.
BAŞKAN
Sayın Adan, lütfen cümlenizi tavzih ediniz.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Yılmaz Tunç da kalksın özür dilesin o zaman.
İHSAN
ŞENER (Ordu) Yazık, yazık!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Yaşından başından utan be!
AHMET DURAN
BULUT (Balıkesir) Tahrik ediyorsun, sonra da insanlardan özür
bekliyorsun. Tahrik etme, adam gibi otur yerinde.
BAŞKAN
Buyurun.
VIII.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
2.-
İstanbul Milletvekili Celal Adanın, sataşma nedeniyle
yaptığı konuşma sırasında
kullandığı bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin
açıklaması
CELAL ADAN
(İstanbul) Biz siyaseti Allah rızası için yaparız, bu
memleketin birliği için yaparız. (AK PARTİ
sıralarından Yapma ya! sesi)
Burada bir
daha söyledim. Bu memleketin değerleri noktasındaki hassasiyetimizi
bizi bilenler bilir. Ulan lafı bize yakışmayan bir laftır
ama buradaki temel hassasiyetimizin ahlak ölçülerine indirgenmesini
kınıyorum, Grup Başkan Vekilini kınıyorum. Bizim
söylediğimiz şudur: 5 kişi, 6 kişi çıktı.
diyor.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Özür dile, özür!
CELAL ADAN
(Devamla) Çıkanları, dağdan çıkanları görüyoruz. Kim
çıkıyor, ne oluyor Türkiye'de, ne yapıyorsunuz siz Türkiyede,
bunu sorgulamayacak mıyız, bunun hesabını sormayacak
mıyız?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Bu üslupla mı?
İHSAN
ŞENER (Ordu) Gidin engel olun, gidin engel olun, geri çevirin.
CELAL ADAN
(Devamla) Bunlara engel olacağız.
İHSAN
ŞENER (Ordu) Olun, olun, gidin geri çevirin, birlikte dağa
çıkın.
CELAL ADAN
(Devamla) Türkiye'nin her tarafında Türk Bayrağıyla onur
duyan, gurur duyan bir iradeyi
İHSAN
ŞENER (Ordu) Millet getirdi, millet.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.
CELAL ADAN
(Devamla)
Allahın izniyle, Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında
her onurlu vatandaş bu sesi duyacaktır, hiç merak etmeyin siz. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.-
CHP Grubunun, Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz ve 20 milletvekili
tarafından Suriye sınırımızda yaşanan
olayların araştırılarak sınır güvenliğinin
olup olmadığının tespiti ve gerekli önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 15/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 15 Mayıs 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ertuğrul Kürkcü, Mersin
Milletvekili.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Sayın
Başkan, Hükûmete, Başbakanımıza hakaret var. Ben Hükûmet
adına söz istiyorum.
BAŞKAN
Değerlendiririz efendim.
Buyurun
Sayın Kürkçü. (BDP sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bugün,
burada, Reyhanlıdaki saldırı dolayısıyla bir kere
daha Türkiyenin Suriye dış siyasetini değerlendirmeye
alacağız.
Biz milletin
vekilleriyiz, onlara vekâleten bu değerlendirmeyi yapıyoruz ama bu
halkın adına yapıyoruz, halkın eleştiri
hakkını devralmıyoruz. Bugün bu eleştiri
haklarını kullanan Orta Doğu Teknik Üniversitesi
öğrencilerine İçişleri Bakanlığına
bağlı polis güçlerinin yaptığı saldırı hâlâ
Orta Doğu Teknik Üniversitesinde gaz bombaları, tazyikli suyla devam
ediyor. Buradan, vekilleri olduğumuz, sözcüleri olduğumuz Orta
Doğu Teknik Üniversitesi öğrencilerinin bu eleştirilerini
olduğu gibi sahiplendiğimizi söylüyoruz, onları buradan selamlıyoruz.
Elbette,
Hükûmetin tıpkı dış siyaseti gibi çalışma
siyasetinin de yanlışlığı dolayısıyla ortaya
çıkmış olan Türk Hava Yolları grevinin işçi
haklarını savunan sendika tarafından sürdürülmesini ve mutlaka
başarıya ulaşacağını... Başarıya
ulaşıncaya kadar tıpkı dış siyaset, savunma
siyaseti gibi çalışma siyasetinin de
yanlışlığının ortaya
çıkarılmasını sağlayan bu grevin de
yanındayız, grevci emekçilerle beraberiz. İstanbula ya da
başka bir yere uçakla gidemiyorsak da bu bizim için bir kayıp
değildir; yeter ki işçiler kazansın, o zaman hep birlikte
kazanacağız.
Bugün
karşı karşıya kaldığımız mesele, bu
tutarsız siyasetler toplamıdır. Antakyanın bütün ilçeleri
bugün aslında aynı sorunla karşı karşıyadır.
Türkiye Hükûmeti, gerçekte ne kendi yurttaşlarının ne Suriye
yurttaşlarının çıkarlarıyla doğrudan doğruya
bağlantısı olmayan bir vekâleten savaşa taraf olmuş
durumdadır ve bunun sonuçlarını hep birlikte
yaşıyoruz. Geçtiğimiz hafta sonu meydana gelen patlamadan sonra
ilçeyi ve kenti ziyaret ettik. Buradaki insanlarımızı dinledik
ve burada Hükûmet partisinin sözcülerinin çokça söyledikleri, misafirseverlik
olarak, misafirperverlik olarak, insanlık olarak anlattıkları
siyasetin aslında nasıl olup da bir felakete dönüştüğünü
gözlerimizle gördük.
Saldırının
kendisine geri döneceğim ama saldırıdan sonra ortaya çıkan
tepkileri dikkatle değerlendirdiğimiz zaman şunu görebiliriz: 35
bin nüfusu olan bir ilçeye ilçe nüfusu kadar mültecinin
yığılmasına herhangi bir önlem almadan rıza
gösterdiğiniz zaman, ister istemez, bu saldırıdan sonra o ilçede
yaşayanlar arasında sert bir gerilimin doğmuş olması
kaçınılmazdır. Şikâyetleri dinlediğimizde iki önemli
şeye tanık olduk. Bir tanesi sınır güvenliği diye
bir şeyin kalmamış olması, güneyden kuzeye doğru
denetimsiz, başıboş, bütün bölge kentlerini ve kasabalarını
herhangi bir biçimde denetlenemeyen bir göçün kapladığını,
o nedenle mülteci kamplarında
Ki Türkiye hâlâ bu insanları mülteci
kabul etmiyor, onlara statü vermiyor, uluslararası bir statüye
kavuşturmuyor onları ama öte yandan, bu denetimsiz geçişleri serbest
bırakarak Türkiye ile Suriye arasındaki sınırın
erimesine, kaçınılmaz olarak Suriyedeki savaşın Türkiyeye
intikaline yol açıyor çünkü savaştan kaçanlar, genellikle, bu
savaşta, şu ya da bu şekilde, pasif ya da aktif bir biçimde
taraf olmuş ya da olmuş olanlara yakın durmuş olan
insanlar.
Hiç
yanlış anlaşılmak istemem, bu insanların her türlü
yardıma, bakıma, korumaya ihtiyaçları vardır, aksi ispat
edilinceye kadar hepsi masumdurlar, hepsinin de korunması gerekir. Ama bir
kasabanın nüfusu kadar bir nüfusu oraya
yığdığınız ve buraya bir kamu katkısı
koymadığınız zaman orada olacak olan kargaşaya elbette
hiçbir şekilde çare bulamazsınız. O nedenle, genel siyasetin
yanlışlığı mülteci siyasetine de
yanlışlık olarak yansımaktadır.
Başından
beri -sadece Genel Kurulda değil, komisyonlarda da- şunu defaatle
söyledik: Türkiyenin, Suriyenin iç savaşına taraf olmakta herhangi
bir menfaati yoktur, Suriyede yaşayan halkların da menfaatleri
yoktur. Gördüğünüz gibi, ne kadar çok aktör, ne kadar çok oyuncu Suriyede
rol alırsa çatışma o kadar büyüyor, çatışmanın
çözülmesi o kadar güçleşiyor. Artık Suriye için de çözülmesine imkân
olmayan bir hâl alıyor.
Üstelik,
çatışmaya katılanlar, çatışmaya taraf olanlar, Amerika
Birleşik Devletleri, Rusya, bunlar kendi aralarında
çatışmaya silahsız, barışçı, siyasi, taraflar
arasındaki uzlaşmaya dayalı bir çözüm arama niyetlerini beyan
ettikleri ve bu ay sonunda bu aramayı bir konferansla
gerçekleştireceklerini ilan ettikleri tarihte, Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanı Amerika Birleşik Devletleri eğer bir askerî
müdahale yapacak olursa karadan destek vermeye hazırız. diyerek,
gerçekte uluslararası konjonktürün, bölgesel bağlamın tamamen
ötesinde, tuhaf, açıklanamaz, siyasetle, Türkiyenin genel
çıkarlarıyla, Türkiyede yaşayan halkların
çıkarlarıyla açıklanamayacak bir siyasetin ifadesi olan,
gelişigüzel, hiçbir incelemeye, hiçbir araştırmaya, hiçbir
sahici analize dayanmayan sözleri peş peşe söyleyebiliyor.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Tekzip edildi o.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Esad yönetimi Suriye bakımından, Suriye halkı
bakımından kabul edilmeyen bir yönetim olabilir ancak Suriyedeki
çatışmanın diğer tarafı çok mu makbuldür? Kelle kesen,
insanları kurşuna dizen, dinî inançları ve kanaatleri
dolayısıyla onları kendi iktidarında mezbahada
boğazlar gibi boğazlamayı vadedenlerin bizim yanında
duracağımız bir güç olacağını kim söyleyebilir?
Başından
beri şunu söyledik, Türkiye aslında Suriye meselesiyle şu
bakımdan ilgilenebilir: Türkiyedeki yurttaşlarımızın,
tamamen keyfî biçimde, rastgele, Birinci Dünya Savaşının,
emperyalist güçlerin uzlaşmalarıyla çizilmiş
sınırlarının böldüğü yurtlarının kimi bir
tarafında kimi bir tarafında kalan yurttaşlarımızın
birbirleriyle olan akrabalık bağları, Araplar, Nusayriler,
Sünniler, Çerkezler ve Kürtlerin buradaki akrabalarının öbür tarafta
görülen zarardan duydukları kaygıyı giderecek bir siyaset
izlemesi gerekirken, doğrudan doğruya, bambaşka bir siyasi
saikle süreçte tavır alınmıştır. Bütün bunların
sonucu, tabii ki, savaşın Türkiye'nin sınırlarının
içine taşınmasıdır.
Kaldı ki
bu saldırının Suriye Hükûmetiyle bağlantılı
olduğuna dair iddiaların da hiçbirisi açık değildir. Bunun
ucunda olduğu söylenilen Türkiye devrimci hareketinin geçmişinden
gelen unsurların Suriyeyle birleşerek burada bir saldırı
yaptıkları iddiası Antakyada hiç kimse tarafından kabul
görmemektedir çünkü bizzat bu saldırıyı düzenlediği
söylenilen kişinin akrabaları, kardeşleri, yakınları
saldırıdan birkaç gün sonra gözaltına
alınmışlardır. Bir saldırı düşünün, bu saldırı
orada yaşayan akrabalar tarafından öbür akrabalara karşı
gerçekleştiriliyor. Bu tuhaf senaryolarla bu çatışma
açıklanamaz. Bu çatışmayı açıklayan şey,
Türkiye'nin, kaçınılmaz bir biçimde, kendi izlediği
dış politikayla bu vekâleten yürütülen savaşın tarafı
hâline gelmiş olmasıdır. Oysa Suriyede bir örnek vardır.
Çok uluslu, çok kültürlü, çok kimlikli, laik, demokratik, kadın
haklarının ve emekçi haklarının güvence altına
alındığı bir rejimi, Suriye halkının bir bölümü
Rojavada, Batı Kürdistanda kurmaya başlamıştır. Bunu
örnek alarak, bunu Suriye için bir model hâline getirerek, buna
anlayışla yaklaşarak kapı açmak gerekirken, bu oluşum
da daha doğduğu günden beri Türkiye'nin askerî ve siyasi tehdidi
altında kalmıştır.
Bu durumda
nedir çözüm? Bu çetelerin iktidarına yol açmak mı? Asla ve asla böyle
bir çözümü ne Türkiye halkları ne Suriye halkları kabul edecektir ne
de uluslararası demokratik kamuoyu kabul edecektir. Bir an önce
Türkiye'nin izlediği dış politikaya son vermesi, özgür,
demokratik, laik, bütün halkların birbiriyle kardeşçe
yaşadığı bir Suriyenin kurulması için Suriye
halkına destek olmak, Suriye halkının kurucu
çabalarına destek olmak, bu açıdan
Suriyenin demokratik ve ilerici kuvvetlerine kapıları açmak, bu
kuvvetlerin Türkiyede feyzalmaları, kendilerine melce bulmaları ve
edindikleri uluslararası gücü Suriyenin yeniden kurulmasına sevk
etmeleri için çaba göstermek gerekecektir.
Barış
ve Demokrasi Partisi, Türkiyenin sosyalist ve demokratik güçleri bu
görüşten yanadır; bu siyasetle gidilmesini istemektedir. Türkiyenin
Suriyede izlediği siyaset baştan aşağıya
yanlış olduğu için gelecekte aynı saldırılarla
karşılaşma ihtimalimiz vardır. Bir an önce bu gidişata
son verilmelidir.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, sataşma nedeniyle söz talebiniz vardı.
İki
dakika söz veriyorum.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından
alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
6.-
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalayın,
İstanbul Milletvekili Celal Adanın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşma sırasında Hükûmete ve
Başbakana sataşması nedeniyle konuşması
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii,
buradaki konuşmalar daha çok Hatayla, Reyhanlıyla ilgili; biraz
önce değerli milletvekilimiz de ifade etti. Ben de olay sonrası en
erken ulaşan kabine üyesi olarak bütün gelişmeleri orada iki gün
yakından takip ettim, Hükûmetimiz adına en ciddi şekilde
yapılabileceklerin hepsini yaptık. Yani Burada Hükûmet yoktu,
gerekenler yapılmadı. vesaire gibi şeyler tabii üzücü. 4 bakan,
biz o pazar günü, her birimiz Türkiyenin değişik yerlerinde
görevdeydik ve hepimiz görevlerimizi bırakıp Hataya,
Reyhanlıya gittik.
MEVLÜT DUDU
(Hatay) Reyhanlıya gelmediniz Sayın Bakan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bütün milletvekillerimiz
oradaydı; ambulans uçaklar, devletin her şeyi oradaydı. Bunu bir
söylemek istiyorum.
İkincisi
de, söz almamın esas sebebi de şu: Biraz önce Milliyetçi Hareket
Partisi adına konuşan sayın sözcü Başbakan ve
bakanların hepsi gelecekte ömürlerini cezaevinde geçirecek. diye bir
ifade kullandı. Doğrusu, çok yadırgadım. Yani, öfkeyle,
kinle falan siyaset yapma yeri değil Meclis, gelip bu kürsüde fikir
söyleme yeri. Bu kürsü çok değerlidir. Buraya gelenler
kabadayılık yapmaz, buraya gelenler fikir söyler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Başbakanın İdamlık
gömleğimi, bayramlık gömleğimi giydim. diyor. Bırak bu
işleri yahu! Ne oluyor sana? Ne oluyor sana Beşir Atalay?
Başbakanın diyor.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) O söylediğiniz sözler, o
cezaevleri sözleri falan acizliktir, acizlik. Millet size o iktidarı
vermeyecek, siz de asla böyle bir şey yapamayacaksınız, sadece
konuşacaksınız.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Milletin oyuna ipotek mi koyuyorsun?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
Ve burada Sayın Başbakanla ilgili, Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanıyla ilgili öyle tehdit eden, kabadayı sözleri iade
ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz
Türkiyede milletin oyuyla gelmiş, böyle hükûmet yapıyoruz.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Dava açtık, dava seninle ilgili! Sayın Bakan,
seninle ilgili dava açtık!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Burada biz
kabadayılıkla falan iktidar yapmıyoruz, bunu tekrar söyleyeyim.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Dava açtık seninle ilgili, suç duyurusunda bulunduk.
Adalete hesap vereceksin!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Ülkemizin değerleri, millî
değerlerimiz, Türkiye'nin geleceği bizim derdimizdir. Bizim tek
derdimiz bu, davamız da bu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Dava açtık, suç duyurusunda bulunduk, suç!
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Savcıları Antalyaya sürerek
susturamazsınız! KCKyı siz kurdunuz!
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.-
CHP Grubunun, Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz ve 20 milletvekili tarafından
Suriye sınırımızda yaşanan olayların
araştırılarak sınır güvenliğinin olup
olmadığının tespiti ve gerekli önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 15/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 15 Mayıs 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
4.- AK
PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile
gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; (11/27) esas
numaralı Gensoru Önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki ön görüşmeleri ile (9/2) esas
numaralı Meclis Soruşturması Önergesinin soruşturma
açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmelerinin 20
Mayıs 2013 Pazartesi günkü birleşiminde yapılmasına; 460
sıra sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün
91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi
15/5/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 15/5/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı
toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Mahir
Ünal
Kahramanmaraş
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak dağıtılan 460
sıra sayılı Kanun Tasarısının kırk sekiz
saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 4üncü
sırasına, yine bu kısımda bulunan 28, 453, 420 ve 358
sıra sayılı kanun tasarılarının ise bu
kısmın 3, 5, 7 ve 8inci sıralarına alınması ve
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesi;
Genel Kurulun;
Haftalık çalışma günlerinin
dışında 20 Mayıs 2013 Pazartesi saat 14.00'te
toplanması ve bu birleşiminde gündemin "Özel Gündemde Yer Alan
İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,
Bastırılarak
dağıtılan (11/27) esas numaralı Gensoru Önergesi ile (9/2)
esas numaralı Meclis Soruşturması Önergesinin; 20 Mayıs
2013 Pazartesi günkü gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının
1 ve 2nci sıralarına alınması, (11/27) esas numaralı Gensoru
Önergesinin Anayasanın 99uncu maddesi gereğince gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeleri ile
(9/2) esas numaralı Meclis Soruşturması Önergesinin
Anayasanın 100üncü maddesi gereğince soruşturma
açılıp açılmaması konusundaki görüşmelerinin 20
Mayıs 2013 Pazartesi günkü birleşimde yapılması ve bu
görüşmelerin tamamlanmasına kadar Genel Kurulun
çalışmalarına devam etmesi;
15 Mayıs 2013 Çarşamba günkü (bugün)
birleşiminde 460 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
16 Mayıs 2013 Perşembe günkü
birleşiminde 450 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
21 Mayıs 2013 Salı günkü
birleşiminde 230 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
22 Mayıs 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde 351 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
23 Mayıs 2013 Perşembe günkü
birleşiminde 386 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
Yukarıda
belirtilen birleşimlerde gece 24.00'te günlük programın
tamamlanamaması hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar
devam etmesi,
460 sıra
sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki
cetveldeki şekliyle olması,
önerilmiştir.
460 Sıra Sayılı SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL
SAĞLIK SİGORTASI KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI (1/771,2/395) |
||
BÖLÜMLER |
BÖLÜM MADDELERİ |
BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI |
1.
BÖLÜM |
1
ila 8 inci
maddeler |
8 |
2.
BÖLÜM |
9
ila 15 inci maddeler |
7 |
TOPLAM MADDE SAYISI |
15 |
BAŞKAN
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Mehmet
Doğan Kubat, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) Sayın Başkanım, çok
değerli milletvekilleri; grup önerimizin lehinde görüşlerimi ifade etmek
üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlarım.
Grup
önerimizde, Meclisimizin bu hafta ve önümüzdeki haftaki çalışma gün
ve saatleri ile kanun tasarı ve tekliflerinden bir kısmının
öne alınması önerilmektedir. Ayrıca, Sayın
Başbakanımız hakkında ve Sayın Başbakan
Yardımcımız hakkında verilen gensoru ve Meclis
soruşturma önergesinin görüşmelerinin de önümüzdeki hafta pazartesi
günü yapılması önerilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bugün öne alınmasını istediğimiz iki
tasarıdan biri 460 sıra sayılı SGK ile ilgili kanun
tasarısıdır. Bu tasarı içerik olarak 15 madde. Çok önemli
düzenlemeler, çoğunluğu SGK ile ilgili ama diğer kanunlarda da
bir kısım değişiklikler öngörülmektedir. Özellikle
varlık barışı, ülkemizdeki yabancı öğrencilerin
sosyal güvenliğe kavuşturulması, yine koruma kanunları
çerçevesinde sosyal güvencesi olmayan vatandaşlarımızın bu
güvenceye kavuşturulması, KİT sözleşmesi ve yükseköğretim
kurumlarında da fazla mesaiye ilişkin bir kısım
düzenlemeler içermektedir; oldukça önemli bir düzenlemedir. İnşallah,
bugün bunun bitimine kadar görüşülmesini teklif ediyoruz.
Yine ön
sıralara alınmasını istediğimiz tasarılardan
birisi de 5 büyük ilimizde üniversite kurulmasına dair 453 sıra
sayılı Kanun Tasarısı. Onun da görüşmelerini
yarın tamamlamayı teklif ediyoruz. Görüşmeler bitime kadar
olacak.
Ben, önerimize
desteklerinizi bekler, yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Mevlüt Dudu, Hatay
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
MEVLÜT DUDU
(Hatay) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi
aleyhine söz almış bulunmaktayım.
Değerli
milletvekilleri, her gensorumuzda olduğu gibi, yine, bir kez daha,
Başbakan hakkında vermiş olduğumuz, grubumuzun vermiş
olduğu gensoruyu halktan kaçırıyorsunuz, gensoru
görüşmelerini halkın izlemesine engel oluyorsunuz ama bu korkunun
ecele faydası olmadığını bilmenizi istiyorum ve bu
tutumunuzu kınıyorum.
Değerli
milletvekilleri, geçtiğimiz cumartesi günü, Reyhanlı ilçemizde
cumhuriyet tarihinin en ağır terör saldırısı
gerçekleştirildi. Resmî açıklamalara göre ölü sayısı
şu an itibarıyla 51. Hafif yaralıları saymıyorum, en
az 16-17 yaralının da pek ümit vermediğini,
durumlarının ümit vermediğini öğrenmiş bulunuyoruz.
Ben,
öncelikle, bu saldırıyı gerçekleştirenleri
huzurlarınızda bir kez daha nefretle kınıyorum,
lanetliyorum ve halkımızın bir daha bu tarz bir saldırıyla
karşı karşıya kalmamasını diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, ben, olay günü -olay anında- bölgeye ilk intikal eden
kişilerden biriydim, patlamadan tam bir saat sonra oradaydım.
İlk tespitlerimi paylaşmak istiyorum sizlerle: Ben oraya
vardığımda, ne yazık ki devleti Reyhanlıda göremedim.
Sadece birtakım kamu binaları koruma altına
alınmıştı ama her 2 patlamanın olduğu yerde de
devlet yoktu. Vatandaş, 3-5 itfaiyecinin yardımıyla cenazelerini
enkazdan çıkarmaya uğraşıyordu. Ve bu iddiamızı
Reyhanlı Kaymakamı da kendisine sorduğumuzda Cumhuriyet Halk
Partisi heyetinin huzurunda ikrar etti: Evet, haklısınız, gün
boyunca devlet olarak çok fazla faydalı olamadık vatandaşa,
yardımcı olamadık. Bunun sebebi de halkın bize
göstermiş olduğu tepkiydi. dedi.
Değerli
milletvekilleri, on sekiz aydır Uludere katillerini bulamayan Hükûmet,
yarım günde Reyhanlı katillerini buldu. Ama, sizin bulduğunuz
katillere ne Reyhanlı halkı ne Hatay halkı ne de Türk halkı
emin olun inanmıyor. İnanmadığının
farkındasınız çünkü kiralık kalemleriniz bu kez başka
bir karalama kampanyasına başladılar. Neymiş efendim,
Reyhanlı halkı Neonaziymiş, Reyhanlı halkı olaydan
sonra Suriyelileri kafalarını taşla ezerek öldürmüş.
Değerli milletvekilleri, bu iddiaların ciddiye alınacak hiçbir tarafı
yoktur. Reyhanlı halkı büyük bir acı yaşıyor, hepimiz
yaşıyoruz bu acıyı ve ne onların ne bizim
acılarımızla, aklımızla alay etmeye de hiç kimsenin
hakkı yoktur.
Değerli
arkadaşlarım, bu topraklarda yaşayan insanlar ve bu devlet,
tarih boyunca, zor durumda olan mağdur insanlara,
sığınmacılara, mültecilere kucak açmıştır;
bundan sonra da açmaya devam edecektir. Bu konuda hiçbir sıkıntı
yoktur, Reyhanlı halkının da sıkıntısı
yoktur. Reyhanlı halkının ve Hatay halkının
sıkıntısı, sığınmacılarla değildir,
o kamplarda terör eğitimi görenlerle ve ellerine silah tutuşturulup
Suriyeye gönderilen kişilerledir; bunu böyle bilmenizi istiyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Mültecilerin,
sığınmacıların ne durumda olduğunu biz biliyoruz.
İskenderunda bir camide 300e yakın
sığınmacının barınmaya
çalıştığını biliyor musunuz değerli
milletvekilleri? O insanların ne perişanlık içinde
olduklarını, dilencilik yaptıklarını, açlıktan
hırsızlık yapmak zorunda kaldıklarını -tabii
maddi durumu kötü olanları kastediyorum- hatta ve hatta, ne yazık ki
fuhşa zorlandıklarını biliyor musunuz? Mültecilere sahip
çıkıyor. algısını yaratmaya
çalışıyorsunuz bu halkın üzerinde.
Bakın,
geçen hafta -bu patlamadan bir gün önce- Altınözünde mültecilerin
sığındığı bir düğün salonundan ve resmî bir
yer burası, şu an kayıtlar da var burayla ilgili- 2 tane
fotoğraf göstermek istiyorum sizlere. İşte, siz mültecilere
böyle bakıyorsunuz. Bakın, değerli milletvekilleri, 2 insan;
Afrikadaki aç çocuklar gibi çırılçıplak, altları çocuk
beziyle bağlanmış ve devlet hastanesinden Alın
bunları, götürün. diye atılmış 2 Suriyeli mülteci.
İşte, siz mültecilere de böyle bakıyorsunuz.
İkinci
gün, olayın ertesi günü Ankaradan kalabalık bir milletvekili
arkadaş grubumuz geldi, heyet hâlinde tekrar Reyhanlıya gittik ve
bir barikatla karşılaştık. Polis bizi olay yerine sokmak
istemedi. Neden? diye sorduk, Deliller toplanıyor. dediler.
Ben,
Sayın Başbakan Yardımcısına çıkmış
sanıyorum- sormak istiyorum: Bu barikatları bize
kuracağınıza, 1 Mayısta alanlarda 1 Mayısı
kutlamak isteyen işçilere, emekçilere kuracağınıza, bugün
Reyhanlı olayını protesto için eylem yapan ODTÜdeki,
İstanbuldaki öğrencilere kuracağınıza katillere
kursaydınız nasıl olurdu değerli milletvekilleri? (CHP
sıralarından alkışlar)
Bir de bu
olayın yanlış bir düzlemde
tartışıldığını düşünüyorum. Olayı
kimin yaptığının, bu alçakça, insanlık
dışı terör eylemini kimin gerçekleştirdiğinin
aslında çok fazla bir önemi yok. Faillerin bulunması elbette önemli,
elbette yakalanacaklar, yargı önüne çıkarılacaklar ve
cezalandırılacaklar ama asıl önemli olan, bu olayın neden
olduğu, hangi şartlar altında gerçekleştirildiği ve bu
şartları kimin yarattığıdır;
tartışılması gereken budur.
Türkiyeyi bu
noktaya AKP iktidarı uyguladığı yanlış Suriye
politikasıyla getirmiştir. Hatayı terörist yuvası
yaptığınızı, Hatayı cephane deposu
yaptığınızı hep söyledik. Reyhanlı ve başka
bazı ilçelerde bomba yapımı sırasında meydana gelen
patlamaları kamuoyuyla paylaştık. Belende bir sitede, 2
ayrı kez, Suriyelilerin kaldığı aynı sitede 2
ayrı evde patlayıcılar yakalandığını
söyledik, kamuoyuyla paylaştık. Sayın Genel
Başkanımızın huzurunda Hatay Valisi de bunları kabul
etti ve bu konuda gerekli adli soruşturmanın yürütülmekte
olduğunu ikrar etti.
Hani, bazen
diyorsunuz ya Nereden biliyordunuz patlamanın olacağını?
Değerli milletvekilleri, özellikle iktidar partisi milletvekillerine
sesleniyorum: Eğer Reyhanlıya giderseniz, yüreğiniz yeter de
giderseniz ama bizim gibi, benim Genel Başkanım gibi koruma ordusu
olmadan, elinizi kolunuzu sallaya sallaya gitme cesaretini bulabilirseniz
kendinizde gidin görün. Reyhanlıda çocuklar söylüyor
AHMET AYDIN
(Adıyaman) 4 bakan oradaydı.
MEVLÜT DUDU
(Devamla) - 10 yaşındaki çocuklar Bu patlamanın
olacağını biliyorduk. diyorlar, bir tek siz bilmiyordunuz.
Âdeta kör ve sağır gibi bilmezlikten geldiniz, anlamazlıktan
geldiniz bu felaketin geleceğini.
4 bakan
oradaydı.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) 4 bakan oradaydı.
MEVLÜT DUDU
(Devamla) - 4 bakan havaalanına indi ve
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Milletvekillerimiz oradaydı.
MEVLÜT DUDU
(Devamla) -
Reyhanlıya, bir söylentiye göre, gece saat on ikiden sonra
şöyle bir gelip gitmişler ama gören yok, basından
öğreniyoruz. Ben oradaydım, ben görmedim, Reyhanlı halkı
görmedi, hiç kimse görmedi.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sen gözlerini kapatırsan hiçbir şey olmaz zaten,
göremezsin.
MEVLÜT DUDU
(Devamla) - Değerli milletvekilleri
LEVENT GÖK
(Ankara) - Bir de gidecek güç lazım, güç.
MEVLÜT DUDU
(Devamla) - Devlet yoktu dedim, aslında AKP de yoktu biraz önce
söylediğim gibi.
Bakın,
size şunu söylemek istiyorum: Olayın görgü tanıkları bugün
hâlâ şunu anlatıyorlar: O sesler, o patlama sesi, patlama
anındaki insan sesleri, çığlıkları, o yanan ve
parçalanan insanların çıkardıkları sesler hâlâ kulağımızda
çınlıyor. diyorlar.
Ben sadece
şunu söylemek istiyorum: Umarım, o insanların sesleri, en
kısa zamanda Sayın Başbakanın ve Sayın
Dışişleri Bakanının da kulaklarında
çınlamaya başlar.
Saygılar
sunuyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Temel Coşkun,
Yalova Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TEMEL
COŞKUN (Yalova) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Grubumuzun
önerisiyle, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu
ile ilgili tasarıyı temel kanun olarak görüşmeyi önermekteyiz.
Sayın
Başbakanımız hakkında verilen gensoru önergesi ve
Başbakan Yardımcımız Beşir Atalay hakkında
verilen Meclis soruşturma önergesi görüşmelerini pazartesi günü saat
14.00te başlayan oturumda görüşmeyi önermekteyiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; muhalefet milletvekillerimiz ve
muhalefet partilerimiz gensoruyu da maalesef ayağa düşürdüler ve
sulandırdılar. Şunu ifade etmek isterim: Lütfen, kimse
Başbakanımızın ne sabrını ne de üzüntüsünü
ölçmeye, test etmeye kalkışmasın.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Vaay, lafa bak!
TEMEL
COŞKUN (Devamla) Evet, aynen öyle.
Bakın,
biz ne yaptığımızı, nerede olduğumuzu ve ne
yapmamız gerektiğini çok iyi biliyoruz. Aziz milletimizin bize
verdiği emaneti ve vekâleti en iyi şekilde taşımaya azami
gayret gösteriyoruz.
LEVENT GÖK (Ankara) Sizin ülkeyi
nasıl ayağa kaldırdığınızı pazartesi
göstereceğiz size, pazartesi!
TEMEL COŞKUN (Devamla) Dünle
bugünü kıyaslıyoruz.
LEVENT GÖK (Ankara) Gensoruyu
verdik. Küçümseme, küçümseme
Vereceksiniz hesabını!
TEMEL COŞKUN (Devamla)
Gerekirse risk alıyoruz. Topu taca asla atmıyoruz. Sorunları
ötelemiyoruz, gerekirse risk alıyoruz.
LEVENT GÖK (Ankara) Gücünüz varsa
televizyonlardan verin; böyle korkarak, televizyonlardan kaçarak değil.
TEMEL COŞKUN (Devamla)
Nasıl olsa yüzde 50 oy aldık. deyip yatmıyoruz.
LEVENT GÖK (Ankara) Halkın gözü
görsün, herkes görsün.
TEMEL COŞKUN (Devamla) Tam
aksine daha çok çalışıyoruz, daha çok milletimizle beraber
oluyoruz.
LEVENT GÖK (Ankara) Yüreğin
yetiyor mu? Herkesten kaçırıyorsunuz konuşmaları.
TEMEL COŞKUN (Devamla) Daha
doğrusu, milletimiz ne isterse onu yapıyoruz, milletimiz
istediği müddetçe yapmaya da devam edeceğiz.
LEVENT GÖK (Ankara) Nasıl
peşkeş çektirdiğinizi, nasıl
sakladığınızı gözler önüne sereceğiz.
TEMEL COŞKUN (Devamla) Milletimize
rağmen bir şey yapmıyoruz ve yapmayacağız.
Tabii, muhalefetin eleştirisi
olacak ama önerisi de olacak, yeri gelince desteği de olacak ki milletten
destek bulabilsin. Hep sattınız, batırdınız,
parçaladınız. edebiyatı artık prim yapmıyor. 1inci Boğaz
Köprüsüne karşı çıkanlar, 3üncü Boğaz köprüsü
yapılırken acaba çocuklarına ne diyecekler şimdi? Ancak, bu
yüce Meclise hangi konu gelse, hangi kanun tasarısı ve teklifi
görüşülse muhalefetin ağır eleştirileriyle
karşılaşıyoruz. Şayet muhalefetin söyledikleri
doğru olsa idi on yıldır bu memleket çoktan batmış ve
AK PARTİ çoktan silinmiş, gitmiş olacaktı.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayenizde
battı tabii, her şey battı!
TEMEL COŞKUN (Devamla) Hâlbuki
-dinleyin- tam aksine, biz, her çalışmamızı önce milletimizle
paylaşıyoruz, milletten aldığımız dua ve destekle
her seçimden güçlenerek çıkıyoruz ve inşallah, aziz milletimize
daha önemli hizmetleri vermeye de devam edeceğiz.
AK PARTİ milletin kurduğu
bir partidir. Tarih AK PARTİnin icraatlarını yazacak, bizden
sonraki nesiller de bu hizmetleri yapanları minnetle ve şükranla
anacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dün IMFnin veda günüydü -belki takip etmemiş olanlar
vardır- milletimiz bugün bayram yapıyor, milletimiz bayram
yapıyor. Ülkemizin ekonomik başarılarına her gün bir yenisi
ekleniyor.
Çözüm sürecini
milletimizden aldığımız destekle, dinimizde ve
geleneklerimizdeki en büyük değerlerden biri olan birlik, beraberlik ve
kardeşlik ekseninde sürdürmeye her şeye rağmen devam
edeceğiz. İnşallah, bu terör belasını da
defettiğimiz zaman, ülke ve millet olarak barış içinde
kalkınma ve ilerlemede zirveye çıkacağız. Tabii ki, bu
gelişmelerden rahatsız olanlar olabilir. Ancak, muhalefetimizin de bu
önemli ve tarihî sürece destek vermesini ve en azından daha insaflı,
gerçeğe dayanan eleştiriler yapmasını veya önerilerini
beklerdik.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; seçim bölgem olan Marmaranın
incisi güzel Yalovamızdan da size biraz bahsetmek, konuyu da
değiştirmek isterim. Yüzde 60ı yeşil olan Yalovamızın
doğal güzelliğini, tarihî yeşil mirasını bozmadan
yatırım ve hizmetlere hızla devam ediyoruz. Sosyoekonomik
gelişmişlik sıralamasında 13üncü sırada olan
Yalovamız, her yönüyle dikkat çeken bir kent olmuştur. Ekonomiden
sağlığa, adaletten emniyete, bayındırlıktan
gençlik ve spora, çevreden ormana ve ulaştırmaya kadar; Armutludan,
Çınarcıktan, Termalden, Çiftlikköyden Altınovaya kadar
hepsine eşit hizmetler götürmekteyiz.
Tarım
sektörüne yönelik önemli adımlar attık ve mesafe aldık.
Çiçekçilik ve kivi sektörüne büyük destek verdik. Türkiyedeki toplam kivi
üretiminin üçte 1i güzel Yalovamızda üretilmektedir. Türkiyedeki
üretilen tüm kivilerin depolanabileceği modern soğuk hava depolarıyla
şehrimizi donattık.
1.541 dekar
TİGEM arazisini 42 adet çiçekçi müteşebbisimizin kümeleşerek
oluşturduğu şirkete vermek suretiyle şehrin
gelişmesine büyük bir katkı sağladık. Yaklaşık 40
milyon TL kalıcı yatırım yapılacak olan bu arazide tam
kapasiteyle çalışmaya başlandığında
yıllık 150 milyon cirosu olan bir gelir elde edilecektir. Süs
bitkileri alanında bir ilk olarak gerçekleştirilen bu proje ile
yaklaşık 3 bin kişinin de iş bulma ve gelir sağlama
imkânı olacaktır ve yeni pazarlar açılacaktır. Çiçeğin
kenti yeşil Yalova, hem kendi sınırları içerisine hem de
komşu illerine âdeta hayat vermektedir.
Yatırımlarımızı
daha iyi görmek için, çalışmalarımızı
değerlendirmek için daha fazla çalışıyoruz. Yerel, ulusal
ve uluslararası deneyimli ve profesyonel kurum ve kuruluşlardan azami
derecede istifade ediyoruz. Bu anlamda, ilimizde, Eğitim
Çalıştayı, Su Çalıştayı, Kivi
Çalıştayı ve uluslararası- Süs Bitkileri Kongresi gibi
önemli toplantıları halkımızla beraber paylaştık.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
eğitim, sağlık, ulaşım
yatırımlarımız, gençliğe, kadınlarımıza
ve yaşlılarımıza yönelik Türkiyede ilk olma özelliği
taşıyan birçok projelerle yatırım sürecimiz devam ediyor.
Bölgemizden geçen, ilimiz ve bölgemiz adına en büyük
yatırımlardan biri olan Körfez Köprüsü, ilimize büyük bir hareketlilik
ve canlılık vermiştir.
İlimizin
jeopolitik önemini artıran ve ilimize ve ülkemize önemli katma değer sağlayacak
olan sayısız projenin gerçekleşmesinde gece gündüz demeden,
yorulmak nedir, usanmak nedir bilmeden yürüyen, Durmak yok, yürümeye devam. diyen
ve bu işlerin başını çeken Sayın
Başbakanımıza ve hükûmetlerimize Yalova halkının
teşekkürlerini bu kürsüden iletmeyi bir borç biliyorum.
Değerli
milletvekilleri, elbette ki Hatayda yaşanan olay hepimizi derinden
üzmüştür ama kimse- bu acıları başka tarafa çekerek veya
millî hasletlerimizle konuyu gerçekten siyasi anlamda değerlendirerek bir
yere varmamız mümkün değildir. Öyleyse, gelin, gün birlik olma
günüdür, gün beraber olma günüdür; ortak konularımızı,
acılarımızı ve
sıkıntılarımızı ne kadar beraber
paylaşırsak, bu kürsüde millî değerlerimizi, milletimize olan
vaatlerimizi ve borçlarımızı ne kadar daha iyi yerine getirirsek
o kadar birbirimize saygımız da artar.
Aziz
milletimiz de bu kürsüden konuşulan her şeyi didik didik dinlemekte
ve hassas bir şekilde takip etmektedir, ona göre de kararını
yeri geldiği zaman vermektedir.
Ben, bu
duygular içerisinde hepinizi saygıyla selamlıyorum. Aziz milletimize,
televizyon başında bizleri dinleyen milletimize de saygılar,
sevgiler sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Mehmet
Şandır, Mersin Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun
Sayın Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, her
hafta başında yaşadığımız hadiseyi tekrar
yaşıyoruz. Bir Genel Kurul düşünün ki
Yani, her defasında
aynı şeyleri tekrarlamaktan gına geldi, ben de bundan
dolayı sizden helallik diliyorum ama tekrar söylemekte fayda var, bir
şekil şartını da yerine getirmek mecburiyetindeyiz. Ama bir
sonuç hasıl oldu, artık Meclis tarihine geçtik, kendi gündemini dört
saatte belirleyemeyen bir kuruluz biz, bir Meclisiz.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Her gün grup önerisi getirirseniz
AHMET
YENİ (Samsun) Sayenizde
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Tabii, sayemizde ama bu işin sorumluluğu
sizin. Gelip uzlaşmayı aramazsanız, gelip burada muhalefetin
sözüne bu ölçüde tepki gösterir, bu sabırsızlıkla, bu
tedirginlikle böyle tepki gösterirseniz
Uzlaşmayı talep etmeyi bile
anlaşılıyor ki kendinizde hak olarak görmüyorsunuz. Sonuçta da,
bu ülkeyi yönetme sorumlusu olan iktidar olarak kendi gündemini dört saatte
belirleyemeyen bir Meclise ulaştınız. Sonuç bu, gerçeğiniz
bu, durup düşünmeniz gereken husus bu.
Değerli
milletvekilleri, tabii, her defasında söylüyoruz, bu bitime kadar usulü
yakışmıyor. Bu kadar büyük, milletin desteğini
almış, 326 milletvekili olan bir iktidar grubu olarak, böyle, bitime
kadar gibi bir angaryayı, hukuka, günümüz değerlerine
yakışmayan, evrensel hukuka bile yakışmayan bir usulü bir
türlü terk edemediniz. Bitime kadardan da hiçbir fayda hasıl
edemediğinizi kendiniz görüyorsunuz ama yine getirdiniz önümüze, bitime
kadar usulünü dayattınız.
Bir başka
şey daha getiriyorsunuz. Arkadaşımız Sayın Kubat
burada detayını anlatmadı ama pazartesi günü de
çalışacaksınız, gözünüz aydın. Aslında, pazar
günü de çalıştırsaydınız iyi olurdu yani. Ne
işiniz var Anadoluda! Burada oturun işte, kırmızı
koltuklar
Değerli
arkadaşlar, takdir sizin, milletimiz de sizi izliyor ve bu
getirdiğiniz konuların milletin gündemiyle ilgisi yok. Adrese teslim
kanunlar getiriyorsunuz, adrese teslim sıralamalar yapıyorsunuz.
Yine,
üniversite kurmayı getiriyorsunuz. Üniversiteler kuralım ama bir
bütünlük içerisinde kuralım.
Değerli
arkadaşlar, bir konuda muhalefetin gösterdiği tepkiyi sabırla
dinlemeniz, anlayışla karşılamanız gerekir, o olay da
şudur: Reyhanlıda çok kötü bir olay olmuştur. Hatayın
Reyhanlı kazasında tarihimizin en acı olayı
yaşanmıştır. Bana göre, devletimiz açısından
söylüyorum, utanacağımız bir olay
yaşanmıştır. Birileri Türkiye Cumhuriyeti devletine
saldırmış, şu anda ifade edilen rakam 51 olmakla beraber bu
sayının daha da artacağını bildiğimiz
70e yakın
deniliyor, en makul rakam olarak. Benim bildiğim yalnız 9 kişi
var, kayıpları var, bulunamıyor. Adamın çocuğu
kayıp, yok; gelini kayıp, yok. Enkazın altından ceset
parçaları çıkıyor. Yani Reyhanlıda bir kıyamet
yaşandı ve bu, oradaki insanımızın canını
yaktı ama işin anlamı, Türkiye Cumhuriyeti devletine, Türk
milletine bir saldırı oldu, sanki savaştaymışız
gibi bir saldırı oldu. Değerli arkadaşlar, şimdi, bu
olayı sıradan bir olaymış gibi geçiştirmeye
çalışmak hakkımız değil, hele iktidar grubu olarak.
Değerli
milletvekilleri, burada söylenene kızıyorsunuz ama bundan daha
ağır bir facia var mı, niye yas ilan etmediniz? Sayın
Başbakan Amerika gezisini ertelese şık olmaz mıydı?
Kalkıp topluca Reyhanlıya gidilse olmaz mıydı?
Değerli arkadaşlar, siz yaşanan acıyı millî mesele
hâline getirmezseniz, milletle paylaşmazsanız, yaşanan
acının üzerinden muhalefeti suçlamaya
kalkarsanız
Ne kadar talihsiz bir beyan, Sayın Başbakan
olayın hemen bir saat sonrasında Çözüm sürecini provoke etmek
isteyenlerin çıkarttığı olay. Türkiyenin güçlenmesinden
rahatsızlık duyanların çıkarttığı olay.
diye meseleyi takdim edip Türkiyenin Suriyeyle ilgili politikasını
tenkit edenler iş birlikçilerdir. diye muhalefeti suçlaması hak
mıdır? Doğru mudur? Faydalı mıdır her şeyden
önce?
Değerli
arkadaşlar, Reyhanlıda gerçekten kıyamet koptu, kıyamet.
Yahu, gidin, görün işte, milletvekili arkadaşlarımız orada,
yaşanılır, dayanılır acı değil. Terör
örgütünü bildiğimiz tüm rakamlarla, tüm büyüklüklerle ve tüm duygularla
suçlayalım, kınayalım, lanetleyelim. Milliyetçi Hareket Partisi
olarak ilk günden orada
Bir acıyı daha söyleyeyim. Cumhuriyet Halk
Partisinin milletvekilleri de gittiler, biz de gittik. Televizyonlar mikrofon
tuttu. Bizim heyet başkanımız olan Genel Başkan
Yardımcımız Sayın Semih Yalçın şunu söyledi, dedi
ki: Ey halkımız, teröre teslim olmayacağız. Bu terör
örgütünü kınıyoruz, aman suhuletle, sükûnetle, sabırla meseleyi
paylaşalım. CHP de aynı üsluplarla söyledi. Yani muhalefet
olarak biz sorumlu siyasetin gereği bir davranış ortaya
koyarken, burada da görüyorum, demeçlerde de görüyorum, televizyonlarda da
görüyorum, iktidar olarak siz muhalefeti suçluyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, orada yaşanan acıyı yüreklerinizde hissetmeniz,
böyle bir acıyı yaşattığınız için
utancı da hissetmeniz lazım. İktidarsınız, kusura
bakmayın, on yıldır iktidarsınız.
Ben her
defasında söylüyorum, siyaset adamının, devlet
adamının vasfı muhtemeli öngörebilmektir, geleceği
öngörebilmektir; eğer öngöremiyorsanız geleceği, o gelecek sizi
kuşatır ve sizi acıtır. Gereken tedbirleri almazsanız,
yeterince almazsanız, zamanında almazsanız, şimdi
kalkıp da Sayın Bakanın, burada, İşte şu tedbiri
aldık, vatandaşlarımızın yaralarını
saracağız, tazminat vereceğiz. demesi, insanın aklıyla
alay etmektir ya!
Bir de burada
söylenen sözlere tepki gösteriyorsunuz. Belli ki bu, bir suçüstü
yakalanmış olmanın veya başaramamış olmanın,
becerememiş olmanın dışa vurumu. Bunu anlayışla
karşılarız.
Ama tekrar
ediyorum değerli arkadaşlar, Türkiye'yi on yıldır siz
yönetiyorsunuz, bu milletin oylarıyla aldığınız
yetkiyle, bu devletin tüm imkânlarını kullanarak yönetiyorsunuz.
Göreviniz insanlarımızın can güvenliğini sağlamaktır,
sağlayamıyorsanız görevinizi yapmıyorsunuz demektir.
Göreviniz bu ülkenin egemenlik haklarını korumaktır. Büyüdük.
diyorsunuz, ama birileri Türkiye'ye saldırmaya cesaret edebiliyor. Nerede
o zaman bu büyüklük? Hudutlarımıza bile yaklaşamamalılar
ama hudutlarımız yolgeçen hanı.
Samimiyetle
söylüyorum, demin Cumhuriyet Halk Partisi sayın sözcüsü çok acı
şeyler söyledi; biz söylemiyoruz onu, yüreğimiz yanıyor.
Bakın, ben Sayın Cumhurbaşkanıyla ve Sayın
Başbakanla, birçok defa, görevim gereği, Dostluk Grubu
Başkanı olmam hasebiyle Suriyeye gittim, gözlerimle gördüm.
İnanınız ki o günlerde Sayın Başbakan da, Sayın
Cumhurbaşkanı da Suriye halkı nezdinde o kadar
itibarlıydılar ki aday olsalar onları geçecek hiç kimse
olmazdı ama ben size bir gerçeği söylüyorum: Şimdi hem Suriye
halkı nezdinde hem de Türkiyeye sığınan Suriyeli sığınmacılar
nezdinde inanınız ki hayır dualarla anılmıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, tenkit için söylemiyorum.
SITKI GÜVENÇ
(Kahramanmaraş) Yine öyle ya, yine öyle.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Yine öyle. değil.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Halk nezdinde yine öyle.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Yahu kardeşim, orayı benden daha iyi bilmeniz
mümkün değil. İşte, sayın milletvekilleri burada.
SITKI GÜVENÇ
(Kahramanmaraş) Yine öyle.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Kanı durduramadınız, Suriyede insanlar
birbirlerini boğazlıyorlar. Hâlbuki, halkı destekliyoruz diye
rejime karşı çıkarak, zulme karşı çıkarak
verdiğiniz umut bugün hayal kırıklığı.
Sığınmacılar geldi, bir tas çorba veriyorsunuz, Allah
sizden razı olsun, devletimizden razı olsun ama Sayın Dudunun
demin söylediği hadiseler bizatihi doğru arkadaşlar. Yani,
söylenmeyecek
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
ŞANDIR (Devamla)
durumlara düştü sığınmacılar
ve böyle bir sonucu öngörmeden burada siyaset yapmanın,
İktidarım. demenin hiçbir değeri yoktur; bunu söylemeğe
çalışıyorum.
Gündeminiz
hayırlı olsun.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Teşekkür ediyoruz.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Bitime kadar çalışacaksınız,
pazartesi de çalışacaksınız, hayırlı olsun.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Çalışacağız, Meclis çalışmak
için var Ağabey.
AHMET
YENİ (Samsun) Yatmaya gelmedik, çalışmaya geldik.
BAŞKAN
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.12
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:18.29
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104üncü
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan
karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
1'inci
sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci
sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü
sıraya alınan, 187 Sayılı İş
Sağlığı Ve Güvenliğini Geliştirme Çerçeve
Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı Ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
3.-
187 Sayılı İş Sağlığı ve
Güvenliğini Geliştirme Çerçeve Sözleşmesine
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/454) (S.
Sayısı: 28)(X)
BAŞKAN -
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
28 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde söz talebi? Yok.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
187 SAYILI İŞ SAĞLIĞI VE
GÜVENLİĞİNİ GELİŞTİRME ÇERÇEVE
SÖZLEŞMESİNE KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1-
(1) Uluslararası Çalışma Örgütü Genel Konferansının
31 Mayıs 2006 tarihinde yapılan 95 inci oturumunda kabul edilen 187
Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini
Geliştirme Çerçeve Sözleşmesine katılmamız uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN
Madde üzerinde söz talebi? Yok.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2-
(1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Madde üzerinde söz talebi? Yok.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3-
(1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Söz
talebi? Yok.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
187 Sayılı İş Sağlığı ve
Güvenliğini Geliştirme Çerçeve Sözleşmesine
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı |
: |
215 |
|
||
Kabul |
: |
215 (X) |
|
||
|
Kâtip Üye Muhammet Rıza
Yalçınkaya Bartın |
Kâtip Üye Bayram Özçelik Burdur |
|||
Böylece,
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
4üncü
sıraya alınan, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin;
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu, Çevre Komisyonu,
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
4.-
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin; Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu, Çevre Komisyonu,
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/771) (S. Sayısı: 460)(XX)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
460 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzükün 91inci
maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine
geçilmesi kabul edikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde
yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının
tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa
Kalaycı, Konya Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 460 sıra sayılı Kanun
Tasarısının geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Yine, konu ve
amaç bütünlüğü olmayan, içerik itibarıyla aralarında hiçbir
bağlantı bulunmayan, birçok mevzuatta düzenleme yapan, torba
niteliğinde bir kanun tasarısıyla karşı
karşıyayız.
Tasarıyla
ilgili olarak, Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları Hakkında
Yönetmelike göre hazırlanması zorunlu olan düzenleyici etki analizi
yapılmamıştır. Dolayısıyla, tasarının
bütçeye, sosyal, ekonomik ve ticarî hayata, çevreye ve ilgili kesimlere
etkilerinin ne olacağı bilinmemekte, bu yönde bir değerlendirme
bulunmamaktadır. AKP Hükûmeti, tasarıya aldığı
düzenlemelerin fayda-maliyet analizlerini yapmamakta, Ben yaptım, oldu.
anlayışıyla hareket etmektedir.
15 maddeden
oluşan bu tasarıyla 7 adet kanunda çeşitli
değişiklikler yapılmaktadır. Tasarının ilk 7
maddesi, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununda değişiklikleri içermektedir. Ancak,
çalışanların ve emeklilerin 5510 sayılı Kanunda
yapılmasını umutla beklediği düzenlemeler bu tasarıda
da yer almamıştır.
Emeklilikte
yaşa takılanlar haklarını aramakta, mağduriyetlerinin
giderilmesini sağlayacak düzenleme yapılmasını istemektedir.
Geçtiğimiz günlerde emeklilik için yaşı bekleyenlere büyük müjde
haberleri basına servis edilmiş, SGK
Başkanlığınca yaşı bekleyen emekliler için bir
formül geliştirildiği, hazırlanan taslakta aylıklardan
kesilecek miktarların belli olduğu, kalan her yıl için yüzde 5
düşük maaşla emekli olacakları, buna göre yaşı
doldurmadıkları için emekli olamayan yaklaşık 500 bin
vatandaşın emeklilik maaşında 178 lira ile 726 lira
arasında bir düşüş meydana geleceği haberleri, başta
yandaş medya olmak üzere yazılı ve görsel basında yer
almıştır.
Sayın
Bakan, emeklilik için yaşı bekleyenlere emeklilik umudu
verilmişken, neden Çok zor, ekonomiye yük getirir. diyerek geri
adım attınız? Yapıldığını
söylediğiniz çalışmalar hangi
aşamadadır? Emeklilikte yaşa takılanlar görmezden
gelinmemelidir. Bir haksızlığın giderilmemesinin,
kazanılmış hakların verilmemesinin hiçbir haklı
gerekçesi olamaz. Bu itibarla, emeklilikte yaşı bekleyen
vatandaşlarımızın yaşadığı
mağduriyetleri giderecek bir düzenleme mutlaka
yapılmalıdır. Mecliste tüm siyasi partiler olarak bu soruna bir
çözüm bulabiliriz. Milliyetçi Hareket Partisi bu sorunun çözüme
kavuşturulması için gerekli desteği ve katkıyı vermeye
hazırdır.
Sorunlarına çözüm arayan, 5510 sayılı
Kanunda düzenleme yapılmasını bekleyen bir başka kesim
staj mağdurları diye anılan
vatandaşlarımızdır. 5510 sayılı Kanuna göre
çırak veya stajyer öğrenci olarak çalışanlar bir taraftan
sigortalı sayılırken ve çırak veya stajyer olarak
çalışmaya başlanılan tarih sigortalılık
başlangıç tarihi olarak kabul edilirken, diğer taraftan da bu
hakların sadece kısa vadeli sigorta konularıyla
sınırlı tutulması eşitsizliğe ve
dolayısıyla mağduriyete neden olmaktadır. Hâlbuki 5510 sayılı
Kanunun uygulanmasında bazıları doğum, askerlik,
aylıksız izin, doktora ve uzmanlık, avukatlık stajı
gibi bir çalışma ya da sigortalılık olmaksızın
geçen süreler borçlanılabilmektedir. Ayrıca, meslek lisesi stajı
veya çıraklık sigortası başlangıcından sonra
doğum yapanlar, isterlerse doğum borçlanması yapıp
emekliliklerini öne alabilmektedirler.
Anayasanın eşitlik ilkesi de dikkate
alınarak uygulamada adaletin sağlanması için, aslında
fiilen bir çalışmaya ve sigortalılığa dayanan
çıraklık ve staj süresine borçlanma hakkı tanınmalı,
bu çalışmalar sigortalılık başlangıç tarihi
yönünden de dikkate alınmalıdır. Bu durum hem çıraklık
ve staj dönemindeki çalışmaların boşa geçmiş
olmasının önlenmesi ve bu konudaki mağduriyetin giderilmesi hem
de kuruma gelir sağlanması, ayrıca mesleki eğitimin
özendirilmesi açısından önem arz etmektedir.
Emeklilikte yaşı bekleyenlerin ve staj
mağdurlarının feryatlarına duyarsız kalan AKP
Hükûmetinin, hiçbir haklı gerekçesi olmayan ve birçoğu PKKlı
olduğu söylenen gizli tanıkları bu tasarıda Genel
Sağlık Sigortası kapsamına alması düşündürücüdür.
Hükûmet tasarısında yer alan bu düzenleme itirazlarımız
üzerine komisyonda tasarıdan çıkartılmıştır.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti emekli esnaf ve
sanatkâra zulüm yapmaktadır. Bilindiği üzere, bu yılın
başında çıkarılan bir torba kanunla, emekli
aylığı bağlandıktan sonra BAĞ-KUR kapsamında
çalışan kişilerin Sosyal Güvenlik Kurumuna olan sosyal güvenlik
destek primi borçlarının yapılandırılmasına imkân
sağlandı. Borçlarını yapılandırmak isteyenlerin
bu ayın sonuna kadar başvurması gerekmektedir. Ancak,
yapılan düzenlemeyle birlikte binlerce emekli çalışan gelen
borçlar nedeniyle büyük bir şok yaşamaktadır.
Yıllardır alacağını istemeyen SGK, şimdi
vatandaştan yüklüce paralar istemektedir.
Bakın, bir taksici vatandaşımız diyor
ki: Bir trafik cezasında bizi on beş gün içerisinde buluyorlar da on
yıl öncesinin uygulamasını neden bize bugün haber ediyorlar?
Vatandaşlarımız mevcut emekli maaşlarıyla bu
borçları nasıl ödeyeceklerini kara kara düşünüyorlar. Emekli
olup da çalıştığımız için ceza yedik. Devlet
paramıza haciz koyuyor, zaten zar zor geçiniyoruz. diyorlar.
Sayın Bakan, kurumun da zamanında takip
etmediğinden birikime uğrayan bu borçların hiç olmazsa faizleri
alınmasın. Bakın, bu tasarının 6ncı maddesiyle,
hastane ve eczanelere ait fatura ve eki belgelerin incelenmesi sonucu tespit
edilen yersiz ödemelerin faizlerini almaktan vazgeçiyorsunuz, terkin
ediyorsunuz, hatta alınanları da iade ediyorsunuz. Neden? Bunlar
arasında yandaşlarınız mı var? Bunların
faizlerini siliyorsunuz da neden emekli esnafa faizi bindiriyorsunuz? AKP
zihniyetinin adaleti bu mudur? Neden esnaf ve sanatkârın ümüğüne
çöküyorsunuz?
Emekli aylığı almaktayken bir iş yeri
açan ya da mevcut iş yerini işletmeye devam eden esnaf ve
sanatkârın emekli aylığından yüzde 15 sosyal güvenlik
destek primi kesilmektedir. AKP Hükûmeti esnafa Sen emekli oldun, iş yerini niye
kapatmadın? ya da Sen emeklisin, nasıl olur da iş yeri
açarsın, öyle ise emekli aylığının yüzde 15ini
vereceksin. diyor. Emekliye Ya kahvede otur ya da kayıt
dışı çalış. deniliyor. SGK, alınan prim
karşılığında emekli maaşında bir
artış ya da daha sonra toptan ödeme yapmamaktadır. Emekli
esnaftan zorla alınan sosyal güvenlik destek priminin hiçbir
karşılığı bulunmamakta,
karşılığında hiçbir ilave hak ya da hizmet
verilmemektedir.
Sayın Bakan,
siz esnaf ve sanatkârdan sosyal güvenlik destek primi adı altında
haraç mı alıyorsunuz? Milliyetçi Hareket Partisi olarak, emekli
aylığı alan esnaf ve sanatkârın sosyal güvenlik destek
primi ödemesine ilişkin uygulamanın
kaldırılmasını istiyoruz.
Esnaf,
yanında çalıştırdığı, primlerini de
ödediği çalışanından daha düşük emekli
aylığı almaktadır. Hükûmet, emekli aylıkları
arasındaki eşitsizlikleri gidermek için sözde intibak düzenlemesi
yapmıştır ama özellikle BAĞ-KUR emekli
aylıklarında hiç intibak öngörülmemiş, BAĞ-KUR
emeklilerinin mağduriyeti hiç dikkate alınmamıştır.
Verilen onca söz ve müjdeler nedeniyle emekli aylığında bir
artış olacağı umudunu taşıyan emekliler,
maaşını almaya bankaya gidince hüsrana
uğramıştır, AKP Hükûmeti tarafından nasıl aldatıldıklarını
bir kez daha anlamışlardır.
Emekliye
ödenen aylıklar şu anda çeşitli kurumlarca ve sendikalarca
belirlenen açlık sınırının altındadır. Zaten
muayene parası, reçete parası, kutu parası, ilaç parası,
katılma payı diyerek yapılan kesintilerle emeklimizin
maaşı kuşa çevrilmektedir. Bir de, çalışan emekli
esnafa Niye çalışıyorsun? diye borç çıkarılmakta,
emekli aylığından prim kesilmektedir. Emeklilerin
maaşları çok yüksek. diyen bir Maliye Bakanına, Asgari ücretle
bal gibi geçinilir. diyen bir Çalışma Bakanına sahip olan AKP
Hükûmetinin, esnafın, emeklinin, çalışanın dertlerini
anlaması mümkün değildir, zaten de anlamamaktadır.
Emekli,
aldığı aylıkla geçinememekte, çoğu borç
batağına girmiş olup şiddetli geçim
sıkıntısı çekmektedir. Emeklilerin aylıkları
geçimlerini sağlayabilecekleri düzeyde artırılmalı, emekli
aylığından yapılan prim kesintileri ve sağlık
hizmetlerinde emekliden alınan bazı katılma payları
kaldırılmalıdır. Ancak, AKP Hükûmeti, tam tersine bu
tasarıyla özel hastanelerce alınabilecek ilave ücretin
tavanını yüzde 100 artırmaktadır. Bu artış insaf
ve vicdan ölçüleriyle bağdaşmamaktadır. Bu düzenlemeyle
yanlış politikaların faturası halka
çıkarılmaktadır. Yapılan düzenleme, sigortalılar ile
emekli, dul ve yetimlerin büyük çoğunluğunun özel hastane
hizmetlerinden yararlanabilme imkânını ortadan kaldıracak ve
devlet hastanelerinde yığılmalara sebep olacaktır. AKP
Hükûmetini insafa davet ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, çalışma hayatıyla ilgili acil çözüm bekleyen
birçok sorun bulunmaktadır. Bu sorunların çözümü yönünde Sayın
Başbakan ve bakanlar tarafından aylar önce, hatta yıllar önce
sözü verilen düzenlemeler maalesef bu tasarıda da yer
almamıştır. AKP Hükûmeti Müslümana gâvur eziyeti
yapmaktadır. İki yıl önce başta belediyeler ve il özel idarelerinde
çalışanlar olmak üzere, sözleşmelilere kadro sözü veren
Sayın Başbakan değil miydi? Sözleşmelilere kadro
çalışması yapıldığını açıklayan,
aylar önce Önümüzdeki Bakanlar Kuruluna geliyor. diyen Sayın
Çalışma Bakanı değil miydi? Sayın Bakan, ne oldu da
hâlâ kadro kanununu getirmiyorsunuz?
Yüksekokul
mezunu olan ve bürolarda çalışan işçi ve geçici işçiler
kadro beklemekte, sulama birliklerinde mağdur edilen çalışanlar
kadro beklemektedir. AKP Hükûmeti, hakla, hukukla ve insafla bağdaşmayan
4/C uygulamasında inat etmekten, zulüm uygulamaktan âdeta keyif
almaktadır. Aldıkları yetersiz ücretle ayakta durmaya
çalışan 4/Cliler üvey evlat muamelesi görmektedir. 4/C
mağdurlarına kadro sözü verenler siz değil misiniz? 4/Clilere
aile yardımı verileceğini söyleyen Sayın Hayati
Yazıcı değil miydi? Sayın Bakan, sözleşmelileri, 4/C
mağdurlarını ve işçileri kadrolara alacak düzenlemeyi neden
getirmiyorsunuz? Bu çalışanlar daha ne kadar bekleyecek?
Taşeron
işçileri köle gibi, bu kabul edilemez. diyerek aylar önce
iyileştirme için çalışma
başlatıldığını söyleyen Çalışma
Bakanı değil miydi? AKP Hükûmeti bu soruna bir türlü çözüm
getirmediği gibi, Orta Çağ zihniyetini andıran
taşeronlaşmayı daha da artırmış, kamunun her
alanına sokmuştur. Taşeron işçileri insanca
çalışma koşullarından uzak, iş güvencesi olmadan,
sendikasız, izin hakkı ve fazla mesai verilmeden köle gibi
çalıştırılmaktadır.
Yine, tam
altı yıl önce, kadroya geçemeyen geçici ve mevsimlik işçilerin
durumuna üzülen, Bu işçi kardeşlerimizin sorununu çözmek
inşallah yine bizlere nasip olur. diyen Sayın Başbakan
değil miydi? On binlerce işçi devletin asli ve sürekli işlerini
yapmalarına rağmen yılın belli dönemlerinde işten çıkarılmaktadır.
Sayın Bakan, geçici ve mevsimlik işçilerin sorununu ne zaman
çözeceksiniz?
Devletin asli
ve sürekli hizmetinde çalıştırılan sözleşmeliler,
4/Cliler, işçiler, taşeron İşçileri, geçici ve mevsimlik
işçiler mutlaka kadrolara atanmalıdır, çalışanlar
arasında ayrımcılık yapılmamalıdır.
Yıllardır
muhtar maaşlarının iyileştirileceği sözünü veren AKP
hükûmetlerinin tüm içişleri bakanları, Ben de emekli olursam
herhâlde bir köyde muhtarlığa aday olabilirim. diyerek umut veren
Sayın Bülent Arınç değil miydi?
2007
seçimlerinden bir hafta önce, 15 Temmuz 2007 tarihinde bir televizyon
kanalında yaptığı açıklamada, seçimden sonra ilk
masaya yatırılacak konunun polislerin özlük hakları
olduğunu söyleyen Sayın Başbakan değil miydi?
Yine,
geçtiğimiz aylarda şehit yakınları ve gazilerimizle, 65
yaşın üzerindeki yaşlılarımız ve engellilerimiz
için müjdeler veren, maaş artışı, istihdam hakkı,
faizsiz konut kredisi, su ve elektrik ücretlerinde indirim, toplu
taşıma hizmetlerinden ücretsiz yararlanma, demir yolları ve
deniz yollarında ücretsiz seyahat, oğlu askerde olan muhtaç ailelere
yardım gibi konularda yeni imkânların sözünü veren Sayın
Başbakan değil miydi?
Bunları
ne zaman yapacaksınız? Başbakan ve bakanlar umut tacirliği
yapmakta, sürekli sözler vermekte, ancak verilen sözler bir türlü yerine
getirilmemektedir. Medyaya servis edilen müjde haberleriyle umutlanan
çalışanlar, emekliler devamlı hayal
kırıklığına uğratılmaktadır.
Çalışanlara,
emeklilere, şehit ailelerine, gazilere, engellilere, yaşlılara
sürekli sözler verip üzerine yatan AKP Hükûmeti, bakınız hangi konuyu
gündemine almaktadır: Bu tasarı ile kara paraya özel ve örtülü bir af
getirilmektedir. Suçu ve suçluları affetmeye yönelik düzenleme
yapılmaktadır. Yurt dışındaki
varlıklarını bildirenlere veya beyan edenlere bu
varlığın kaynağını sormayacağını,
araştırmayacağını, vergisinin bile ödenip
ödenmediğine bakılmayacağını taahhüt etmektedir.
Aslında verilen güvence, vergi takibi yapmama amacının
dışında vergi kaçakçılığını da
teşvik eder mahiyettedir.
AKP Hükûmeti,
konusu suç teşkil eden, gayrimeşru, hatta insanlık ve Türkiye
aleyhine faaliyetlerden elde edilmiş varlıkları
aklamaktadır. Başta Sayın Başbakan olmak üzere bazı
AKPliler partilerine AK PARTİ denilmemesine zaman zaman tepki
göstermektedir. Eğer kastedilen aklama ise haklılar, her türlü aklama
yapılmaktadır. AKP döneminde kara para aklanmaktadır,
kaçakçılar aklanmaktadır, suç ve suçlular aklanmaktadır, vergi
kaçıranlar aklanmaktadır, görevini kötüye kullananlar
aklanmaktadır, ihaleye fesat karıştıranlar aklanmaktadır,
özelleştirmelerde kamu zararına yol açanlar aklanmaktadır,
teröristler aklanmakta, bebek katili aklanmakta, PKK aklanmaktadır. Bugüne
kadar yapılan düzenlemeler ve görüştüğümüz bu tasarı buna
işaret etmektedir. Şu garipliğe bakın ki bu icraatlar da
hep vergi barışı, varlık barışı,
barış süreci gibi sihirli sözler kullanılarak
gerçekleştirilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde işsizlik sorunu kronik hâle gelmiştir.
Bugün, TÜİK tarafından 2013 Şubat ayına ilişkin hane halkı
iş gücü istatistikleri açıklanmıştır. Buna göre resmî
işsizlik oranı yüzde 10,5, resmî işsiz sayısı da 2
milyon 884 bin kişidir. Tarım dışı işsizlik
oranı yüzde 12,9, genç nüfusta işsizlik oranı ise yüzde 20,4e
yükselmiştir. Bu resmî rakamlar ortada iken Türkiyede işsizlik
yok. diyen bir Çalışma Bakanına sahip olan AKP Hükûmetinin
işsizliğe çözüm bulması beklenemez.
Sayın
Bakan, bunlar AKP elitlerinin çocukları gibi Babam sağ olsun.
diyemeyenlerdir. AKPli bakanlar, herhâlde etrafına bakınca şirket
ve holding sahibi olan, gemi yüzdüren, mısır kaynatan, altın ve
pırlanta satan, medya patronu olan, mahdumları, dünürleri ve
akrabaları, işini yürüten yandaşları, Harun gibi gelip on
yılda Karunlaşanları görünce işsizliğin
olmadığını sanıyor. Ülkemizde 2002 yılında
yüzde 10,3 olan işsizlik oranı, son verilere göre yüzde 10,5tir.
TÜİKin hesaplamalarında işsiz sayısına dâhil
edilmeyen, iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar, 2002 yılında
1 milyon 20 bin kişi iken on yılda 2 milyon 305 bin kişiye
yükselmiştir. Ayrıca, iş bulma ümidi olmayanların
sayısı 2002 yılında 73 bin kişi iken son verilere göre
849 bin kişiye yükselmiştir. AKP döneminde iş bulma ümidi
olmayanlar yaklaşık 12 kat artmıştır.
İşsizler, iş bulma ümidini kaybettikleri için işsiz
olduklarını dahi beyan edememektedirler. Dolayısıyla, AKP
Hükûmeti oldukça işsizliğin ilelebet süreceği bu
gelişmelerden anlaşılmaktadır.
Ben
tasarının hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi
tekrar saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Tasarının
tümü üzerinde söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bülent
Kuşoğlu, Ankara Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sıra sayısı 460 olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz
almış bulunuyorum Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına. Tekrar
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu tasarı geçen salı günü bize bildirildi Plan ve Bütçe
Komisyonuna geleceği ve görüşüleceği, çarşamba sabahı
da görüşülmeye başlandı. Yani bildirilmesinden itibaren yirmi
dört saat bile süre olmadan çok kısa bir zaman içerisinde tasarıyla
ilgili görüşmelere başladık. Biz sabah Plan ve Bütçe Komisyonunu
topladık, aynı gün diğer komisyonlardan da, tali komisyonlardan
da cevaplar geldi, ne zaman görüşüldü bilmiyorum ama,
dolayısıyla doğru dürüst ele alınmaya ne Plan ve Bütçe
Komisyonunda ne de ilgili tali komisyonlarda fırsat, zaman olabildi,
maalesef yeterince görüşemedik.
Değerli arkadaşlar, bu tasarı da belki yürürlük
maddesiyle 15 madde ama şöyle, yine en az 9 kanunla ilgili.
Dolayısıyla, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortasıyla ilgili görünüyor olmasına rağmen, aslında mini
bir torba kanun tasarısı bu da, birçok konuyla ilgili.
Dolayısıyla, bu kadar kısa zamanda zaten görüşmemiz, buna
vâkıf olmak mümkün değildi çünkü çok teknik konular da var. Biraz
önce dediğim gibi, en 9 kanunla ilgili. Dolayısıyla, yeterli
hazırlık yapılamamış oldu, yeterli olmadı.
Dolayısıyla, biz de bir kanun fabrikasına döndük. Türkiye Büyük Millet Meclisi kanun
fabrikası gibi sürekli çalışıyor. Aslında,
yönetmeliklerle düzenlenecek -bunu hep söylüyorum- ya da bakan onayıyla,
örneğin, düzenlenecek konuları biz kanun hükmü hâline getiriyoruz
çünkü burada çok büyük bir çoğunluk var, bu çoğunlukla bunlar
rahatlıkla çıkabiliyor diye düşünüyoruz. Aslında yasama
organının böyle çalışmaması lazım. Yasama
organının daha itibarlı olması lazım ve bu kanunlarla
ilgili olarak gereken zamanı da ayırıp çok nitelikli, güzel
kanunlar çıkarması lazım.
Bakın,
birkaç ay önce sosyal sigortalarla ilgili bir kanun
çıkarmıştık. Burada
Değerli
arkadaşlarım, Genel Kurulda konuşmayı sevmiyorum. Plan ve
Bütçe Komisyonunda yine birbirimizi dinliyoruz, birbirimizin gözünün içine
bakıyoruz, bir şeyler anlatıyoruz, izah etmeye
çalışıyoruz; az çok bir yasama görevi
yaptığımızı ya da denetim görevi yaptığımızı
hissediyoruz, bir şeye yaradığımızı hissediyoruz
ama Genel Kurulda maalesef burada bulunanlar da dinlemiyor
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Ama Komisyon Başkanı gözünüze
bakmıyor.
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) Bakıyor ama karşı
karşıya değil.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) Sayın Bakan da zaten geride
kaldığı için, görüş alanımız içerisinde
olmadığı için, değerli bürokratlar da öyle, Komisyon
Başkan Vekili de öyle, onlara da hitap edemiyoruz. Genel Kurul
çoğunluğu da maalesef başka işlerle
uğraşıyor. Onun için, hakikaten, Genel Kurulda
konuşmayı pek fazla sevmiyorum, duvara bakar gibi konuşuyoruz
ama bir taraftan da bizi televizyonlardan izleyenlere hitap edeceğim
diyeceğim ama o da bu saatte tabii ki kapanmıştır; bu
saatte, bizi seçenlere de -seçmenimize de- hitap etme imkânımız
yoktur.
Bu, sosyal
sigortalarla ilgili olarak birkaç ay önce yine görüşmeler
yapmıştık. Demiştim, yine, o zaman da
ağırlıklı olarak SGKnın üzerinde
çalıştığı ama çözüm bulmakta zorlandığı
uygulamada maddeler ağırlıklı olarak gelmişti, bugün
de buna benzer maddeler ağırlıklı olarak var. Uygulamada
çözüm getirilemeyen, sıkıntı yaratan bazı maddeleri Sosyal
Güvenlik Kurumu getirmiş. Hâlbuki vatandaşın,
sigortalının çok önemli sorunları var. Biraz önce Sayın
Kalaycının söylediği gibi, yaşa takılanlar var,
sosyal güvenlik destek primi konusu var; onun gibi, vatandaşın,
sigortalıların sorunlarını değil de kurumun
sorunlarını ağırlıklı olarak, yine, bu torba
yasayla gündeme taşıdık ve bunun için de alt komisyon
kurulmadı, kurdurulamadı ve çok detaylı ve kapsamlı bir altyapısı
olmadı. Yine, önümüzdeki aylar içerisinde, çok kısa zamanda bir
sosyal güvenlik torba kanun tasarısı da gelirse kimse
şaşırmasın.
Yine de
Komisyonda bazı yanlışları düzeltmeyi başardık.
Mesela, tasarıda 1inci maddede Tanık Koruma Kanunu kapsamında
olması gereken en azından ya da hiç olmaması gereken -bana göre-
bir düzenleme vardı, sosyal güvenlik ilkelerine uymuyordu, hiçbir
şekilde işçi-işveren ilişkisi söz konusu değildi,
doğal bir mağduriyet söz konusu değildi. Tanık Koruma
Kanunu kapsamındaki kişilerin genel sağlık sigortasına
tabi olmalarının çıkarılmasını sağladık
Sayın Bakanın da ön görüşüyle. Kendisine teşekkür ediyorum.
İnşallah hiç gündeme de gelmez öyle bir tasarı.
Bir diğer
konu da, yine, Komisyonda halledebildiğimiz, Sağlık Hizmetleri
Fiyatlandırma Komisyonu. Bu 7 kişiden oluşuyordu, 9 kişiye
çıkarıldı. Özel sektör temsilcisi ve üniversite hastanelerini
temsilen 2 kişi katıldı. Ancak orada şunu
başaramadık: Bu temsilcileri Bakanlık değil de aslında
buraların, özel hastanelerin veya üniversitelerin kendi temsilcilerinin ya
da kendi yetkili derneklerinin, vakıflarının, tüzel
kişiliklerinin yani meslek kuruluşlarının ataması
gerekirken Bakanlık atıyor. Böyle bir yanlışlığı
maalesef engelleyemedik. Komisyonda engelleyemediğimiz bu konunun burada
düzeleceğini, Genel Kurulda düzeleceğini umut ediyorum.
İnşallah düzelir, çok bariz bir hatadır çünkü.
Tasarıdaki
önemli bir konu da sigortalıların sözleşmeli özel
sağlık hizmeti sunucuları ile özel vakıf hastanelerine
başvurmaları hâlinde ödeyecekleri katkı payının 2
misline çıkarılıyor oluşu. Bakın, bu çok önemli bir
konu, çok önemli bir konu. Bildiğiniz gibi sağlık
harcamaları son senelerde çok arttı değerli arkadaşlar.
Sağlık harcamalarında son yıllarda, özellikle 2002 ile 2008
gibi mukayeseler yaparsam sağlık harcamalarında 6 kat
artış söz konusu, çok önemli bir artış var. Özellikle
Sayın Akdağ döneminde çok fazla arttı ama sağlık
sektöründe tedavi kalitesi aynı ölçüde artmadı yani harcamalarda 6
kat artış olurken, tedavi
hizmetlerinde aynı artış, aynı kalite söz konusu
olmadı. Sadece otelcilik hizmetlerinde önemli bir artış
sağlandı, kalite sağlandı, tedavi hizmetlerinde aynı
başarı söz konusu olmadı. Ya da nüfusumuzda bizim böyle bir
artış olmadı, ki sağlık harcamaları neden bu
kadar fazla artıyor? Bunun şöyle bir sebebi var: Bu dönemde özellikle
özel hastane sayısında önemli artışlar söz konusu oldu.
Değerli arkadaşlar,
Türkiyede sağlık hizmeti sunumunu ağırlıklı
olarak devlet yapar, Sağlık Bakanlığı yapar,
üniversite hastaneleri yapar yani sağlık hizmetini bunlar verir.
Sağlık hizmetinin alıcısı da SGKdır aslında,
önemli ölçüde SGK alır yani finansör SGKdır. Sağlık
Bakanlığıyla bu dönemde özellikle Çalışma
Bakanlığı ya da SGK bir araya gelip bu düzenlemeleri doğru
dürüst yapamadılar, koordine olamadılar bir türlü, aralarında
hep ihtilaf oldu, sürekli olarak sıkıntılar çıktı. Özellikle
bir araya gelememeleri, aralarında ihtilaf olması -belki bunlar size
yansımamıştır, belki medyaya
yansımamıştır- bu iki bakanlık arasındaki, iki
kurum arasındaki bu ihtilaf yani hizmet sunucusu ile hizmet
alıcısı arasındaki ihtilaf harcamaların çok
artmasına ve sıkıntılara sebep oldu. Bu dönemde
bunların düzeleceğini umut ediyorum, inşallah düzelir ama bunun
çözümü, bu tasarıda olduğu gibi özellikle sigortalıların
gittikleri özel hastanelerde ya da üniversite hastanelerindeki ödemelerin kat
kat artması değildir, 2 katına çıkarılması
değildir, bunun çözümü bu değildir. Bunun çözümü için temelli bir
çalışma gerekiyor. O temelli çalışma, bütün sağlık sistemini,
sigortacılık sistemini esas alan bir çalışma sonunda ancak
bundan kurtulmak mümkün. Bu şekilde yamalarla sistem ancak daha fazla
sıkıntıya girer, daha fazla sorunlu hâle gelir. Bu çok
yanlıştır. Sonuç olarak sigortalı, prensip olarak primini
ödemiş insandır. Adı üzerinde, primini ödemiş insan,
sağlık hizmeti alması gereken insandır. Bir de gidip ilave
olarak katkı payı veriyor. İlave olarak biz burada bıçak
parasını -bakın, değerli arkadaşlarım-
resmîleştiriyoruz yani bunun başka açıklaması yok. Bir
anlamda bıçak parasını resmîleştiriyoruz maalesef. Ama ben
bu dönem Sağlık Bakanlığıyla SGKnın,
Çalışma Bakanlığının iyi bir eş güdümle
çalışmasını ve bu sorunları çözmesini ümit ediyorum
bir daha bu tür sorunlarla karşımıza gelmemeleri için.
Diğer,
tasarıda yer alan önemli bir konu da bu ÇED raporları, Çevresel Etki
Değerlendirme dediğimiz ÇED raporları. Bunları
Danıştay -yönetmelikler hazırlanmıştı- birkaç
kere iptal etti. Bu konuda idare çok ısrarcı oldu, yönetmeliklerle bu
konuyu düzenlemeye kalktı. Ama Danıştay da aynı
şekilde ısrarcı oldu ve gelinen noktada şimdi bu konuyu,
Danıştayın iptal ettiği, çok da haklı gerekçelerin
olduğu bu konuyu biz kanun konusu yapıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, çevre konusu çok önemli, hepimiz için önemli,
geleceğimiz için önemli. Bu kadar da yap-işlet-devretle,
yap-işlet-kiralayla önemli yatırımların gündemde
olduğu bir dönemde biz ÇED raporlarını devre dışı
bırakıyoruz. Bu çok çok yanlış bir konu. Bu tasarıda
yer alan belki de en yanlış konu budur, en temel konu budur. Bunun
olmaması gerekir, bunun düzeltilmesi gerekir. Bu konuda Genel Kurulun
hassasiyetini özellikle rica ediyorum.
Bu konuyla
ilgili -dinlemiyorsunuz ama- ben bir hikâye anlatayım bari. Belki
arkadaşlarımızın dikkatini çekerim. Bu, ilk Aya gidecek
astronotlar döneminde Amerikada astronotlara eğitim verilirken
onları Tuba Çölü diye bir yer var, oraya götürmüşler.
Kızılderililerin biraz daha yoğun yaşadığı
bir bölge, oralarda eğitim veriyorlar. Astronotlar eğitim
alırken Kızılderili bir çoban ve torunuyla
karşılaşmışlar. Merak etmişler, konuşmaya
başlamışlar ama yaşlı dede olan Kızılderili
İngilizce bilmiyor, astronotlarla konuşamıyor, torunu
vasıtasıyla konuşuyor. Merak etmiş, onların Aya
gideceklerini öğrenince demiş ki: Bir mesajım var, astronotlar
acaba bunu Aya götürürler mi, oradakilere ulaştırırlar
mı? Onlar da heyecanlanmışlar, hemen kayda almışlar.
Söyleyin, götüreceğiz, söz. demişler. Kızılderili kendi
dilinde bir şeyler söylemiş, kayda almışlar. Ne söyledin?
demişler. Torunu demiş ki: Bunlara dikkat edin,
topraklarınızı elinizden alabilirler.
Şimdi,
bize de gelecekte torunlarımız böyle kanunlar yaparsak onu
söyleyecek, Bizim atalarımız topraklarımızı, çevremizi,
havamızı, suyumuzu elimizden aldı. diyecekler. Ya, bu
inanın yatırımlardan daha önemli bir konudur. Bu konuya
hassasiyet göstermemiz lazım. Hepimizin hassasiyet göstermesi lazım
gelen bu konuyu Genel Kurul olarak bu şekilde kayıtsız,
endişesiz izlememizi inanın hazmedemiyorum. Çok çok önemli bir konu.
Bunun gündeme gelmesi bile çok çok yanlıştır, bizim
adımıza ayıptır.
Değerli
arkadaşlarım, vaktim azalıyor, son beş dakikada bu mini
torba tasarıda X-large bir madde var, ondan bahsedeyim, 13üncü madde. Bu
da vergi barışı, varlık barışı diye
bildiğimiz -bir anlamda da vergi barışıdır tabii-
madde, yine bir af kanunu. Yurt dışındaki varlıkların
Türkiyeye kazandırılması, döviz varlıklarının
özellikle Türkiyeye kazandırılmasıyla ilgili bir madde bu.
Komisyonda bu konuyla ilgili olarak ilgili bakan bulunamadı. Ne Maliye
Bakanı ne hazineden sorumlu Başbakan Yardımcısı gelip
bu konuyla ilgili açıklama yapmadı. Ne kadar yurt
dışında, bahsedildiği kadarıyla, Türklerin parası
vardır bilmiyoruz. Sayın Başbakan Yardımcısı
Babacan televizyonlara demeçler verdi, gazetelerde bazı demeçlerini okuduk
ama maalesef komisyona veya gelip buraya bir bilgi vermekten imtina etti.
Yurt
dışından gelecek olan para nedir, bunu bilmiyoruz ama bazı
bilgilerimiz var, ben size söyleyeyim. En aşağı 140 milyar dolar
olarak tahmin ediliyor, özel sektörün uzun vadeli dış borçları
bunlar ama bunun 53,5 milyar doları zaten banka kredileri yani bu
bankaların aldığı sendikasyon kredileri.
Dolayısıyla geriye kalıyor 85 milyar. Bunların da önemli
bir kısmı gerçektir, reeldir. Dolayısıyla çok küçük bir
rakamdan bahsediyoruz. Bir de sektörler itibarıyla bunun
ayrımını da tahminî olarak yapabiliyoruz. Bunlara da
bakınca gerçek anlamda bir meblağın Türkiyeye geleceğini,
bilemiyorum -bize komisyonda da ifade edilmedi ama- buna değecek mi, bu
yaptığımız istisnai duruma, bu
yanlışlığa değecek mi gelecek olan döviz, hiç tahmin
edemiyorum. Bu konuyla ilgili sıkıntı var.
Değerli
arkadaşlar, bizim finansla ilgili olarak da genel olarak
sıkıntımız var. Daha önce bazı vesilelerle bu konuyu
birkaç kere gündeme getirdik. Türkiyenin mali yapısıyla, mali
mimarisiyle ilgili bazı sıkıntılar söz konusu. Sürekli
olarak dövize bağlı bir ülkeyiz, ekonomiyiz. Döviz gelmediği
takdirde hemen krize girebileceğiz. Türkiyede krizler döviz yoksa olur.
İstediği kadar işsizlik olsun, yatırım olmasın,
enflasyon olsun, Türkiyede maalesef kriz olduğunu kabul etmiyoruz, sadece
döviz yok ise biz o zaman bir ekonomik krizden bahsediyoruz. Dünyada bu dönem,
son on küsur seneden beri, en fazla likiditenin olduğu, kaynağın
olduğu bir dönem yaşadık. Türkiyeye de bol bol likit geliyor,
döviz geliyor. Tabii, Türkiye de bunun bedelini çok ağır ödüyor. En
fazla faiz veren ülkelerden bir tanesiyiz, hâlen de öyledir. Onun için de
yüksek faiz karşılığı Türkiyeye döviz geliyor.
Özellikle bankalar vasıtasıyla geliyor. Bankalar alıyorlar,
kendi komisyonlarını da ilave edip özel sektörü ve
vatandaşları borçlandırıyorlar. Bu dönem Hazine
doğrudan doğruya borçlanma yapmıyor, dış borcu
özellikle, bunu bankalar vasıtasıyla özel, sektör
vasıtasıyla ve gerçek kişiler vasıtasıyla
yapıyor. Şu anda geçmiş dönemlere göre özel sektörün
borçları çok çok arttı, özel sektör, maalesef, çok borçlu, tehlike
çanları çalacak kadar borçlu bir vaziyette. Hatta, biz geçenlerde Plan ve
Bütçe Komisyonu olarak İngiltereye gitmiştik
Dışişleri
Komisyonu Başkanı Ottawaydi galiba. Onun bile Dış
İlişkiler Komisyonu Başkanı olarak, İngilterenin
Türkiye ekonomisiyle ilgili nasıl bilgisi olacak? Ama
uyarılarından birisi maalesef bu oldu: Çok borçlanıyorsunuz,
ekonominiz kötüye doğru gidiyor. dedi.
Hakikaten de
çok borçlu bir ekonomimiz var. Bazı rakamları müsaadenizle vereyim:
2002de 130 milyar dolar olan dış borçlarımız bugün 340
milyar doları aşmış vaziyette. 130 milyar dolar
dış borç on sene sonra 340 milyar dolara ulaşmış
vaziyette. Çok fazla borçlandık. Bunun içerisinde kamu borcu da 64 milyar
dolardan 103 milyar dolara çıkmış vaziyette. Çok
borçlanıyoruz, çok sıkıntıya gidiyoruz. Ha, diyeceksiniz
ki: Bizim kamu borçları gayrisafi millî hasılaya oran olarak
düşük diğer ülkelere göre, Japonyaya, Amerikaya göre. Ama
onların kıymetli paraları var, bizim döviz olarak borcumuz var. Onlar
her zaman için, euro, dolar, Japon yeni, uluslararası kıymeti olan
paralardır, onlar sorunlarını her zaman halledebilirler. Çünkü konvertibl paralar,
onlar için sorun değil ama bizim için bu çok önemli bir sorundur.
Ayrıca,
değerli arkadaşlarım, bizim borçlanmamız
karşılığı yatırım yok, üretim yok, istihdam
yok. Bunun için borçlanmamızın bir anlamı yok. Borçlanırsınız
yatırım yaparsınız, tesisleriniz olur. Bir
Etibankımız yok artık, İskenderun Demir Çeliğimiz yok,
Erdemirimiz yok yani bu dönemde bu kadar borç yaptık ama bunun
karşılığında hiçbir şekilde istihdam da
sağlayamadık, yatırım da yapamadık, üretim de
yapamadık, onun için borçlanma tehlikeli. Yani, rakamların da çok
önemi yok ama borçlanma karşılığı sadece
tüketmişiz biz. Sadece Balgat civarındaki gördüğünüz yüksek
binaları yapmış, devlete vermişiz. Üretmek yok, üretime
yönelik hiçbir yatırım yapmamışız.
Sıkıntı da budur, yoksa, borçlanmanın belli makul bir
noktaya kadar mahzuru yoktur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT
KUŞOĞLU (Devamla) Maddelerde tekrar görüşmek üzere hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Tasarının
tümü üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen
Demir Çelik, Muş Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU
ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; 460 sıra sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısıyla ilgili grubumuz adına söz almış
bulunmaktayım. Sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce öncelikle, hafta sonu Reyhanlıda vuku bulan menfur
saldırıyı şiddetle, nefretle
kınadığımızı; bu çerçevede de, ölenlere Allahtan
rahmet, kederli ailelerine başsağlığı dileklerimizi;
keza, yaralılara acil şifalar dileklerimizi iletmek istiyorum.
14 Mayıs
Eczacılık Bayramını, tüm eczacılarımıza
hayırlara vesile olması dileklerimle kutladığımı
ifade etmek istiyorum. Keza, 15 Mayıs aynı zamanda Kürt Dil
Bayramı. Bu anlamıyla da Kürt dilinin geliştirilmesi,
yaşamsal alanlara ve kamusal alana dair bir kısım fırsat ve
olanakların bulunmasına da vesile olacakları dileklerimle
kutladığımı ifade etmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yeni bir yasa tasarısı,
daha çok karma, pragmatist, bir kısım fırsatçı
ilişkilerin şekillendiği bir torba yasayla karşı
karşıyayız. Evet, Meclis yasama faaliyetini yürütmek, denetim
faaliyetini yerine getirmekle mükelleftir. Bu manada, toplumun açığa
çıkan ihtiyaçlarını karşılamada asli görevi olan
yasama faaliyetini yürütmek bizim görevimizdir. Ancak, yasama faaliyeti her
şeyden önce kamu yararına olmalı, tarihsel
gelişmişliğe uyumlu ve uyarlı olmalı, aynı
zamanda toplumsal ihtiyaçları karşılayabilecek nitelikte ve
özellikte olmalı ve bu manada da paydaşları, partneri bu
yasadan, bu kanundan etkilenecek kesimleri de sürece katan, onların
önerilerini, eleştirilerini, varsa katkılarını da almaya
muhtaç bir sürecin tüketilmesi sonrasında Meclise, yasama faaliyetini
yürüten bu Meclise getirilmesi gerekiyordu.
Son
yılların alışkanlığı olsa gerek bu
süreçlerin hiçbirisi tüketilmeden, çok sıradan ve çok azınlıkta
olan bir kesimin bir kısım çıkarlarını kollamaya,
kurtarmaya, onların çıkarlarını esas alan bir
kısım düzenlemelere hizmet eden yasa ve kanun teklifleri
meşruiyetini yitiren özelliktedir. Meşru olmadığı için
de sürekli değişen ve değiştirilmeye muhtaç olan bir konuda
da gündemimizi işgal etmeye devam ediyor. Hâlbuki her kanunda olduğu
gibi bu kanun teklifinde de yapılması gereken, öncelikle sosyal
güvenlik ve sosyal politikalara ilişkin devletin ödevlerinin, görevlerinin
ne olduğu bilinciyle soruna yaklaşıp, ona dair toplumsal
ihtiyaçların ve problemlerin giderilmesine ilişkin bir çerçeve, bu
çerçevenin de toplum dinamikleriyle paylaşılarak buraya getiriliyor
olması gerekiyordu.
İnsanlık
ilk çıktığında barınma, korunma ve güvenlik
amacıyla kentlerde yan yana gelebilmiş ise de bugün büyüyen,
değişen tarihsel gelişmişliğin, küresel
fırsatların ortaya çıkardığı yeni olanaklar, yeni
imkânlarla da insanlar kentte sadece biyolojik bir varlık olarak
düşünülemeyecek kadar gelişkindir, yetkindir. Sosyal varlık
olmanın ihtiyaçları olan siyasal, ruhsal, kültürel iyi olma hâli
esasa alınmadığında, sadece ve tek başına kentte
oluşturduğumuz iktidar karargâhlarına hizmet edecek bir
algıyla soruna yaklaştığımızda biz sorunu
çözmüş olmayız, kangrenleştiririz, öteleriz ve bu yanıyla
da sürekli güncelimizi ve gündemimizi işgal eden bir noktada Meclisi
kilitleriz.
Bugün
demokratik çözüm sürecini yaşadığımız ve
tartıştığımız oranda,
yoğunlaştığımız bu sürece dair anayasal ve yasal
düzeydeki nitelikli değişime yol açan bir kısım
çalışmaları Meclise taşımak gerekirken, torba yasayla
yapılmak istenen, asıl sorunlu olan kesim çalışanlar,
emekliler, esnaf ve sanatkârlar, yoksullar, ezilenler ve emekçilerin temel
ihtiyaçlarını karşılayacak bir düzenlemeden uzak olan ama
sırası gelmişken onları da dikkate
aldığını ifade eden birkaç maddeyle durumu kurtarmaya
kalkışmak, mevcut, var olan realiteyi görmemek, mağdur ve
mazlumla dalga geçmektir, hakaret etmektir. Bugün asgari ücretle bir
insanın, 4 kişilik ailenin geçimi için yeterli koşullara sahip
olmasını bırakın bir yana, bugün yoksulluk
sınırı olan 3.500 liraya karşı insani yaşam
endeksiyle işgal ettiğimiz dünya sıralamasındaki yerimiz
giderilmeye muhtaç bir konu iken, ona yoğunlaşmamız ve bu yönüyle
toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak bir düzeyde ve
duyarlılıkta soruna yaklaşmamız gerekirken, biz yine
elimizi ensemizin arkasına dolandırarak kolay ve basit olanın
yerine zor olanı, kulağımızı göstererek durumdan
vazife çıkarmaya çalışıyoruz. Bu her şeyden önce
gelinen bu süreçte Türkiye halklarının ve toplumunun hak
etmediği bir durumdur diye değerli heyetin dikkatlerine sunmak
istiyorum.
Bu manada da
çevreden sosyal güvenliğe, tanık korumadan şiddet gören
kadına, her türlü iş ve işlemin yedirildiği,
ortaklaştırıldığı bu yasa, görünen o ki mevcut,
var olan ihtiyacı karşılamaktan uzaktır. Çok
azınlıkta olan bir kesimin ihtiyaçlarını süsleyerek,
maniple ederek ve anlamıyla da Meclisin gündemine taşıyarak bir
kısım insanların mevcut, var olan temel taleplerini kişisel
ve bireysel noktada karşılamakla ilgilidir. Hâlbuki kanunda beklenen
kamusal yarardır, toplum yararıdır. Bunu ilgili maddelerde de
sıralamak, dikkate değer bulmak mümkündür.
Öncelikle 3194
sayılı İmar Yasasında giderek yerel yönetimlerimizin
insani bir kısım koşullarının yaratılmasında
çevresel etki değerlendirme raporları olarak geçmişin
hatalarını gideren, yeni yanlışlıklardan, insani ve
doğal felaketlerden insanları meşru zeminde koruyan bu
raporların dikkate alınmadan, dikkate değer bulunmadan
kaldırılmasını öngören bir düzenleme söz konusu. Bu
düzenlemede kamusal yarar görünmediği gibi bireysel ve kişisel
olanın da es geçildiği ama ulusal ve uluslararası sermaye
gruplarının bir kısım projelerinin kontrolsüz, denetimsiz,
amacının dışında yapılmasına fırsat
verebilecek bir kısım düzenlemelerin âdeta önünü açmaya dönük bir
çalışmadır.
Her
şeyden önce beğenmediğimiz, kaldırma ve
değiştirme arayışı içerisinde bulunup da
başaramadığımız 12 Eylül Anayasasının bile
56ncı maddesinde der ki: Herkes, sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşama hakkına sahiptir. Sağlıklı ve dengeli
bir çevrede yaşama hakkına sahip olan herkes gibi devletin de görevi
sağlıklı, sürdürülebilinir bir çevreyi kollamaktır,
korumaktır. Beğenmediğimiz bu Anayasanın devlete ve biz
bireylere yüklediği görev açık iken biz bu görevi ifa edecek, bu
görevi daha nitelikli bir noktada denetime tabi kılacak yerde denetimden
uzaklaştıran, uzak tutan bir noktada ÇED raporunu bile işlevsiz
kılan, bu manada da yapılmak istenen uluslararası projeleri
denetim dışı tutmaya hizmet eden bir algıyla
yaklaşıyoruz. Üçüncü Köprü, Akkuyu Nükleer Santrali, hidroelektrik
enerji kaynakları ve santralleri başta olmak üzere Gebze-İzmir
otoban yolu ve benzeri birçok proje bu ÇEDden âdeta kaçırılmak
istenen bu manada da kârı, çıkarı esas alan ama kamusal ve
toplumsal yararı dikkate almayan bir noktada soruna yaklaşmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hâlbuki biz biliyoruz ki toplumsal
ve siyasal istikrar basit değil, türdeş değil,
çeşitliliğin ve çokluluğun bir fonksiyonudur. Siz
yaşadığınız çevrenin çeşitliliğini,
çokluluğunu yani biyobölgecilik esasına dayalı
duyarlılığını esas almadığınızda,
tüketilebilinecek bir çevrenin size yol açacağı doğal
felaketleri dikkate almadığınızda bugün muzdarip
olduğumuz küresel ısınma dâhil olmak üzere, yarın
çocuklarımızdan emanet aldığımız bu küreyi de, bu
dünyayı da, bu doğal ortamı da bulamayabilecekleri tehdidi ve
riskiyle çocuklarımızın, torunlarımızın
karşı karşıya olduğunu hatırlamamız
lazım.
Bu manada
Toplumun ve insanın ihtiyaçlarını
karşılayacağım. diyerek doğayı tüketen,
Toplumun ve insanın ihtiyaçlarını
karşılayacağım. derken kamuyu ve toplumu zarara uğratan
algı sosyal devletin, hele hele hukuk devletinin işi olmasa gerek. O
hâlde, Anayasamızda çokça ifade ediliyor olmasına rağmen demek
ki devlet zihniyetimiz, algımız ve anlayışımız
hem hukuk devleti değil hem sosyal devlet değil. Bu manada biz sosyal
politikalarımızın yerine uluslararası şirketlerin,
holdinglerin, tröstlerin ve tekellerin çıkarlarına hizmet edecek
algıyla yaklaşıyoruz. Bu yönüyle bu kanun ÇED raporu başta
olmak üzere yeniden düzenlenmeye muhtaç bir çerçevededir.
Yetinmeyen
algı benzeri bir yanlışlıkta, tanığı koruma,
tanık ve tanıkla beraber ailesini sosyal güvenceye bağlama
ilgili maddesinde de kendisini dışa vuruyor. Tanık ki muhbirdir,
ispiyoncudur, ihbarcıdır. Bir devlet vatandaşını bir
başka vatandaşına karşı ihbar etmede, ispiyon etmede,
muhbir etmede kullanıyor ve onu âdeta ödüllendirmek adına sosyal
güvenceye kendisiyle birlikte ailesini teşvik ediyor, bu güvenceye tabi
tutuyorsa burada hukuk devleti aranmaz; burada totaliterizm, burada
otoriterizm, burada olsa olsa faşizm var. Bu manada çözümü
tartıştığımız, demokratikleşmenin ve
demokratik siyasetin öne çıkma fırsatını her gün dillendirdiğimiz
bu süreçte, yeniden, vatandaşlarımızı ödüllendirerek
birbirlerine karşı örgütleyen, teşvik eden ve bu anlamda da
ötekisini de cezalandırma üzerine kurguladığınız
hukuki sistem uluslararası sözleşmelere de, uluslararası insan
hakkı örgütü ilkelerine ters bir algıdır. Ama biz biliyoruz ki,
bunlar on bir yıllık AKP iktidarının neoliberalci
politikalarının gereği olsa gerek ki, nasıl ki çete
yaklaşımında, nasıl ki Tanık Koruma Yasasına
yaklaşımda aykırılıklar söz konusuysa, aynı
şekliyle biz sağlığa da, sağlık ve sosyal
politikalara yaklaşımda da aynı
aykırılığı görebiliyor, izleyebiliyoruz.
Sağlık
kişinin ruhsal, bedensel, siyasal, sosyal iyi hâliyse, öncelikle devlet
eğer sosyal devletse, 75 milyonun tümünün sosyal güvenliğe tabi
olduğu, sosyal sigorta sistemine tabi olduğu, bu manada da özlük ve
sosyal haklarına sahip olduğu bir devlet olmanın gereklerini
yerine getirmeliydi. Hâlâ insani yaşam endeksi itibarıyla 92nci
sırada olan ülkemiz, 900 civarındaki asgari ücretiyle, 75 milyona,
bırakın mutluluğu; açlığı, yoksulluğu,
sefaleti öngören, layık gören bir noktada soruna yaklaşmaktadır.
Koşullarını iyileştirmek, güvencesiz olanın güvenceye
tabi tutulması, mevcut kazanılmış hakların
iyileştirilmesi gibi bir çaba içerisinde olması gerekirken; emekli
maaşlarının yeterliği olduğunu, asgari ücretle
geçinmenin çok da mümkün ve kolay olduğunu yetkili
ağızların söylüyor olması 75 milyonun
yaşadığı gerçekle âdeta oynamaktır, dikkate almamaktır,
hakir görmektir. Hâlbuki biz biliyoruz ki, ülkemizde hâlâ yüzde 15 civarında
işsiz, 25 milyon civarındaki vatandaşımız da 3 milyon
500 bin lira civarındaki yoksulluk sınırının
altında gelire sahip. İşte, devlet ve devletin yasama
faaliyetini yürüten Meclisin yapması gereken, öncelikle bu konuya el
atmak. Bu algıdan uzak olduğumuzdan olsa gerek ki, biz,
piyasalaştırmanın, taşeronlaştırmanın ve
metalaştırmanın da cirit attığı,
oynadığı bir alanı, sağlığı, yine dikkate
değer bulmuyoruz.
Biz nasıl
ki, sağlıklı bireyin sağlıklı toplum demek
olduğu gerçeğini unutmuyorsak, bu manada da
piyasalaştırmadan ve metalaştırmadan uzak bir
sağlık algısıyla soruna yaklaşmamız gerekiyordu.
Hâlbuki, ilgili kanun maddelerinde de görüleceği gibi, üniversite
hastaneleri ve devlet hastaneleri başta olmak üzere, kamu hastanelerinin
içi boşaltılıyor, işlevsiz hâle getiriliyor. Kamu ve
üniversite hastanelerinde, yetenekli, beceri sahibi, iş ve emek üreten
insanlarımıza, özel firmaların CEO yetkisi taşıyan
insanların kâr amaçlı oluşturduğu özel hastanelere
teşvikle yolu açılıyor, prim veriliyor; bu prim ve teşvikle
âdeta insanlar, vatandaş, alması gereken en doğal hakkı
olan sosyal hizmetlerden, sağlık hizmetlerinden bir yanıyla
mahrum bırakılıyor, öbür yanıyla da sağlık ve
sosyal hizmeti parasıyla almak
durumunda bırakılıyor.
Sağlıkta
dönüşüm olarak devreye koyduğunuz, kamusal hastaneleri işlevsiz
ve içini boşaltarak özelleştirdiğiniz bu süreçte
insanlarımızın sağlıkta beklediği umudu
görmediğini, problemi her geçen gün derinliğine
yaşadığını ifade etmem gerekiyor.
Unutulmamalıdır
ki, palyatif ve geçici çözümlerle toplumun biriken gazını
alabilirsiniz, sorunu erteleyebilir, öteleyebilirsiniz ama sorun, nihayetinde
siyasal ve toplumsal bir sorunsa, toplumsal ve siyasal olan soruna bu
parametrelerle yaklaşmadığınızda, çözüm projelerinizi
kamusal ve toplumsal alan lehine harekete geçiremediğinizde bir gün
başımızın ağrıyacağı muhakkaktır.
Kürt sorununun
barışçıl demokratik çözümü mümkünken, doksan yıl süreyle
inkâr ederek, öteleyerek, erteleyerek nasıl ki kangrenleşmesine yol
açtıysak, benzeri sorunlar, ulus üniter devletin karakteri olarak çözmek
zorunda olduğumuz yani merkez ile devlet ile çevre arasında, devlet
ile din arasında, devlet ile inanç ve kültürler arasında, devlet ile
kimlik arasındaki çelişkileri, meşru, demokratik ve tarihsel
boyutta çözüme kavuşturamadığımızda, bu ve benzeri
palyatif torba yasalarla, kanunlarla, birbirimizle uğraşır
dururuz. Hâlbuki, gün artık radikalce, gün artık demokrasi ve
barış adına herkesin elini taşın altına
koyması gereken, bu manada da antidemokratik ve bizatihi 12 Eylül
faşist diktatörlüğünün eseri, ürünü olan Anayasayı
lağvedip kaldırmak; yerine eşitlikçi, özgürlükçü,
barışçıl, sivil bir anayasayı, herkesin ve her kesimin
kendisini gördüğü, anayasası ve yasalarıyla güvence altında
olduğu bir ülkede yani demokratik ortak vatanda dili, kimliği, rengi,
inancı, cinsi ne olursa olsun
herkesin eşit, özgür vatandaş olduğu bir ülke
algısıyla soruna yaklaştığımızda, buna uygun
bir anayasa ve yasal çerçeveyi çizdiğimizde her şey pamuk ipliği
gibi tek tek çözülür. Çözdüğümüz işlerimizle de biz topluma
refahı da, güvenliği de, mutluluğu da sağlamış
oluruz.
İşte,
24üncü Dönem Meclisinin asli
yapması gereken
Hele hele PKKnin geri çekilmesiyle birlikte silahlara
veda anlamına gelebilecek bugünlerde demokratik siyaset ayağa
kalkmalı, demokratik siyaset toplumun kangrenleşen problemlerini
çözüme kavuşturabilmenin iradesini, gücünü göstermelidir ki yarın
analar da ağlamasın, yarın gözyaşıyla da birbirimizi
helak edeceğimize, el ele, yürek yüreğe verebildiğimiz bir
gelecekte çocuklarımıza, torunlarımıza
bırakabileceğimiz özgür ve mutlu bir ülke olabilsin diyor, bu
dileklerle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Tasarının
tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Hasan Ören, Manisa
Milletvekili.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Efendim, öbürünü alalım.
BAŞKAN
Ahmet Öksüzkaya, Kayseri Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, zaten 50 kişi şu anda
burada, 50 kişiyle
Bu Parlamentonun bu elektriklerine yazık,
israftır bu.
AHMET
ÖKSÜZKAYA (Kayseri) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
460 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Kanun
tasarısı ve maddeleri incelendiğinde, tasarının ilk
bölümünün, sosyal güvenlik uygulamalarında zamanla ortaya çıkan
ihtiyaçların karşılanması amacı
taşıdığı görülmektedir. Sizlerin de takdir
edeceği gibi, Sosyal Güvenlik Kurumu bütün
vatandaşlarımızın çalışma ve sosyal güvenlik
hayatını düzenleyen, 75 milyon milletimizi ilgilendiren bir kurumdur.
Bu bağlamda, herkesi doğrudan ilgilendiren bir kurumun ülkemizde
yaşanan gelişmelere paralel olarak sürekli kendini yenilemesi ve bu
doğrultuda mevzuat altyapısını sürekli
değiştirmesi büyük önem arz etmektedir.
Sayın
milletvekilleri, bu tasarının Sosyal Güvenlik Kurumunu ilgilendiren
ilk 7 maddesiyle, 18 yaş altındaki çocuklarımızın
herhangi bir şart aranmaksızın sağlık hizmeti
alabilmeleri; yabancı uyruklu öğrenciler ile ülkemizde bir
yıldan daha fazla ikamet eden yabancılara, sağlık, genel
sağlık sigortası olması hususunda seçim hakkı
verilmesi; Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından satın alınan
sağlık hizmetlerinin belirlenmesi hususunda paydaşların da
katkılarının sağlanması ve kurumda karar alma
mekanizmalarının şeffaflığının artırılması;
özel sağlık hizmetleri sunucuları ile vakıf
üniversitelerinde alınan ilave ücretlerin yeniden belirlenmesi ve
düzenleme yapılması; 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununa tabi olarak görev yapan öğretim üyelerince mesai saatleri
dışında sunulacak sağlık hizmeti ve ilave ücret
konusunda düzenleme yapılması; yurt dışında işçi
çalıştıran işverenlerin de 5 puanlık sigorta prim
teşvikinden yararlanması ve bölgesel istihdam teşviki
uygulaması kapsamında Bakanlar Kuruluna 6 puana kadar indirim
oranı, indirimin süresi ve uygulanacak illeri belirleme yetkisi verilmesi;
sağlık hizmeti sunucularının faturalarının
iş yükünden dolayı zamanında incelenememesi neticesinde,
sonradan yersiz olarak ödendiği tespit edilen rakamlara tahakkuk
ettirilecek faizin kaldırılması düzenlemesi
yapılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasada ayrıca
sözleşmeli personel ile yükseköğretim kurumlarının ikinci
öğretim yapan birimlerine mesai saatleri dışında fazla
çalışma yapan personele fazla çalışma ücreti ödenmesi,
Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Şanlıurfa
ilindeki arazilerinde, mahallinde göçer olarak adlandırılanların
iskân edilecekleri taşınmaza ilişkin düzenleme
yapılması öngörülmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıda sosyal güvenlik
alanına ilişkin düzenlemelerin yanında varlık
barışına ilişkin düzenleme de yer almaktadır.
Varlık barışı düzenlemesinin asıl maksadı vergi
toplanması değil, yurt dışında bulunan
varlıkların millî ekonomiye kazandırılmasıdır.
Varlık barışı kara paranın aklanması anlamına
gelmemektedir. Ayrıca, varlık barışı uygulaması,
devam eden soruşturmaları da etkilemeyecektir.
Yabancı
ülkelerde yaşanan bankacılık krizleri güveni oldukça
sarsmıştır. Buna rağmen, Türk bankacılık sektörü
güçlü pozisyonundan dolayı güven vermektedir. Bu anlamda, tasarıyla
getirilecek olan varlık barışı uygulamasının
ülkemize çok önemli miktarda fon girişi sağlayacağını
tahmin etmekteyiz.
Varlık
barışı uygulamasına yönelik olarak daha önce çıkan
5811 sayılı Kanunda yapılan düzenleme sonrasında
yaklaşık 47 milyar TL tutarında bir varlık beyan
edilmiş, tahakkuk eden vergiyse yaklaşık 1,5 milyar
olmuştur.
Bu
tasarıdaki varlık barışı düzenlemesi ile gerçek veya
tüzel kişilerce sahip olunan ve yurt dışında bulunan para,
döviz, altın, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası
araçları ile taşınmazların bankalara bildirilmesine veya
beyana konu edilmesine imkân sağlanmaktadır. Kanun kapsamında
bildirilen veya beyan edilen taşınmazlar yurt dışı
varlıklarının bildirim veya beyan tarihini takip eden ayın
sonuna kadar Türkiyeye getirilmesi ve Türkiyedeki banka veya aracı
kurumlarda açılacak bir hesaba transfer edilmesi gerekmektedir. Bildirilen
veya beyan edilen varlıklar nedeniyle hiçbir surette vergi incelemesi ve
vergi tarhiyatı yapılmayacaktır. Bildirim veya beyan
dışındaki herhangi bir nedenle maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten sonra 1/1/2013 tarihinden önceki dönemlere ilişkin
vergi incelemesi veya takdir komisyonu kararı uyarınca gelir,
kurumlar ve katma değer vergisi yönünden tespit edilen matrah
farklarından madde kapsamında bildirilen veya beyan edilen tutarların
mahsup edilmesi imkânı verilmektedir.
Yapılan
düzenleme ile ayrıca, yurt dışında elde edilen bazı
kazançlar gelir veya kurumlar vergisinde istisna edilmektedir. İstisna
kapsamına kanuni ve iş merkezi Türkiyede bulunmayan kurumlara
ilişkin iştirak hisselerinin yurt dışında
satışından doğan kazançlar, kanuni ve iş merkezi
Türkiyede bulunmayan kurumlardan elde edilen iştirak kazançları,
yurt dışında bulunan iş yeri ve daimi temsilci
aracılığıyla elde edilen ticari kazançlar; maddenin
yürürlük tarihinden 31/12/2103 -bu tarih dâhil- tarihine kadar elde edilen ve
yine 31/12/2013 tarihine kadar Türkiyeye transfer edilen, kanuni ve iş
merkezi Türkiyede bulunmayan kurumların tasfiyesinden doğan
kazançlar girmektedir.
Sayın
milletvekilleri, bu tasarıda, hekim sayısındaki yetersizlikten
ötürü mevcut hekim sayısının daha verimli kullanılması
amacıyla öğretim üyelerinin mesai saatleri dışında da
hizmet vermelerinin sağlanması öngörülmektedir.
Plan ve Bütçe
Komisyonundaki görüşmemizde, tasarının 4üncü maddesi,
yükseköğretim kurumlarına ait sağlık hizmeti
sunucularında, öğretim üyeleri tarafından mesai saatleri
dışında verilen sağlık hizmetleri için kurumca
belirlenmiş sağlık hizmetleri bedelinin poliklinik
muayenelerinde 1 katını, diğer hizmetlerde ise yüzde 50sini
geçmemek üzere ilave ücret alınabilmesi ve bu oranlarda 1 katına
kadar artırmaya Bakanlar Kuruluna yetki verilmesini teminen
değiştirilmek suretiyle kabul edilmiştir.
Çerçeve 12nci
madde, Gelir Vergisi Kanununa eklenen geçici 85inci maddenin birinci ve
sekizinci fıkralarında yer alan 22/4/2013 tarihi, varlık
barışının kamuoyuna duyurulduğu tarihten
sonrasını kapsamamasını sağlamak amacıyla
15/4/2013 olarak değiştirilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu bilgiler
ışığında sözlerime son verirken yüce Meclisi
saygıyla selamlıyor, kanunumuzun hayırlı olmasını
diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şahsı
adına söz isteyen Hasan Ören, Manisa Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
HASAN ÖREN
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunuyla ilgili
tasarı üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, ülkenin TRT Şeşi yirmi dört saat yayın
yapıyor. Bundan mutlu musunuz? Mutluyum. Arap dünyasına yirmi dört
saat yayın yapılıyor. Mutlu musunuz? Mutluyum. Ama Türkiye'nin
kalbi olan, Türkiyedeki bütün insanların milletvekillerini seçip
gönderdiği, kendisinin temsil edildiği Parlamento ise ne yazık
ki saat 19.00da kapanıyor. Niye kapanıyor? Biraz evvel sayarak
geldim buraya; AKP sıralarında 20 milletvekili
arkadaşımız var. Peki, bu Parlamento halkın Parlamentosu
değil mi? Buraya çıkan milletvekilinin motivasyonu, buraya çıkan
milletvekilinin konuşması, bu sıraların dolu olması
veya Türkiyede yaşayan yurttaşlarımızın bizi temsilci
olarak gönderdiği bu Parlamentoda neler konuştuğumuzu dinlemesi,
izlemesi ve bizimle ilgili bir kanaat sahibi olması gerekli değil mi?
Hangi mantıkla 19.00dan sonra Parlamentoda TRT 3ün
yayınını kestik? Ne kadar, acaba tasarruf yaptık? Gerçekten
ben bunu merak ediyorum.
Yine, bir
torba yasayla karşı karşıyayız. Eskiden ayıp
sayılmazdı ama torba yasayla Meclisin önüne gelindiğinde,
gelenler biraz utangaç tavırlar içerisinde olurlardı. Ama ne
yazık ki Adalet ve Kalkınma Partisinin anlayışı, her
konu üzerinde bir torba yasayla birçok maddeyi içerisine koyarak böyle bir
anlayışı bir gelenek hâline getirmeye başladı. Yine
önümüzde bir torba yasa var. Aslında, muhalefet olarak bu torba
yasanın içerisinde sizinle uzlaştığımız, sizinle
ortak akılda birleştiğimiz birçok madde var. Ama bu maddeleri
biz sizinle birlikte, siz bizimle birlikte oy kullanarak Türkiyedeki kamuoyuna
Evet, bu Meclis bazı konular üzerinde, bizimle ilgili yasalar üzerinde uzlaşıyor.
mesajını vermekten bizi menediyorsunuz.
Şimdi,
biraz sonra maddeler üzerinde konuşmalar başlayacak. Maddeler
üzerinde konuşmalar bittikten sonra, tasarının tümü üzerinde
oylamaya geçeceğiz. Peki, sosyal sigortalarla ilgili tasarı üzerinde
olumlu olan görüşümüz, varlık vergisiyle, varlık
barışıyla ilgili tasarının üzerindeki olumsuz
görüşümüz arasında muhalefetin nasıl bir oy
kullanmasını bekliyorsunuz? Tasarının tümü üzerinde,
mecburen ret olarak oyumuzu kullanacağız.
Dört saat grup
önerileriyle, beş saat grup önerileriyle geçiştirildi. Bu
tasarılar tek tek gelmiş olsa, burada bunları
tartışmış olsak
Hoş, neyi
tartışacağız, kimi ikna edeceğiz? AKPnin 300 küsur
milletvekilinin salonda 20si olduğunda hangi AKP milletvekilini ikna
etmeye çalışacağız? Peki, sizi ikna etmeyelim ama buradan
derdimizi vatandaşa anlatalım; vatandaşa ne zaman
anlatacağız? Kanallar kesik.
Değerli
arkadaşlarım, seçilen yol doğru bir yol değil. Halkın
Parlamentosunun sesini kestiğiniz süre içerisinde bir daha iktidar olma
şansınızın olacağına inanmıyorum.
Vatandaş, yurttaş Türkiyede, kendi sesinin kesilmesi, kendi sesinin
çıkmamasıyla ilgili gayret gösteren siyasi partileri tarihin tozlu
raflarına kaldırmıştır. Bu tasarının
içerisinde, her zaman övünerek söylediğiniz Sosyal Güvenlik
Yasasıyla ilgili Biz Türkiyede devrim yaptık, sağlık
konusunda gerekli olan her şeyi yaptık. Diyorsunuz; şimdi,
sağlıkla ilgili vakıf üniversitelerine, özel hastanelere
gönderdiğiniz insanlara, artık ceplerinde para
olmadığından dolayı, oraya gitmeyi yasakladınız.
Sözde, gitmeleri serbest ama gerçeğe baktığında oraya
gidebilmesi için cebinde en az, asgari ücretin 2 katı olması gerekli.
Bu, dün 1 katıydı, bugün 2 katına çıkarıldı.
ÇEDle ilgili
olayda, bütün Türkiyedeki yetkili bilim adamlarından alınan ÇED
sonucunda gerekli olan bir yere yapılacak olana izin verilirdi, onu da
kaldırdınız. Şimdi, önümüzde bir varlık
barışı var. Bununla ilgili geçmiş dönemde, yani 2011
yılında, bu, gündeme geldi. O günün koşullarında da
Türkiye'nin bu paraya ihtiyacı var -Sayın Şimşekin
açıklamasıydı- bunu da çıkarmamız lazım,
Türkiye'nin bu paraya ihtiyacı var. dendi ve çıktı. 28 milyar
dolara yakın paranın girdiği söylendi, doğrudur. Bugün de
Türkiye'nin paraya ihtiyacı var ise bunun gelmesiyle ilgili hiçbir
sakınca yoktur ama biz, bilgiyi paylaşamadığımız
süre içerisinde bunun, dışarıda ne kadar paranın
olduğu, ne kadar tahmin edildiği, Türkiyede bu paranın nereye
gideceğini, hangi yatırıma gideceğini veya ne kadar
istihdam açacağıyla ilgili soruların cevaplarını,
sorumlu makamlarda olan sayın bakanların bize bilgi aktarması
gerekli. Eğer bu bilgiyi aktarmadan, kör dövüşü biçiminde Biz
torbanın içerisine her şeyi koyarız. Bu torbanın içerisine
koyduğumuzu da, siz ne yaparsanız yapın, bize
yurttaşların verdiği oy oranı nispetinde parmaklarımızı
indirir, kaldırır, bunu geçiririz. anlayışı olur ise
bu, halkın lehine olan bir şey değildir. Niye ihtiyaç
hissedilmiştir? Türkiyeye para girişiyle ilgili.
Şimdi,
Sayın Bakanımıza şunu söylüyorum: Eğer Türkiyeden
içeriye girip istihdama ve yatırıma dönüşecek bu paraya ihtiyaç
var ise biliyorsunuz, 2011 yılında, biz SSKya ve vergi borcu
olanlarla ilgili bir af çıkardık ve bunu SSKda 36 ay, vergide ise 48
aya böldük. Bununla ilgili, Türkiyedeki KOBİlerin
sıkıntıları bellidir. KOBİler şu an işletme
sermayesi eksikliğinden dolayı bu yapılandırmada 15
taksitini ödemiş ama 15 taksitinden sonra 3 taksitini ödeyemez duruma
gelmiş, 3 taksit üst üste ödemediğinden dolayı da o
yapılandırması bozulmuş. Bu yapılandırmayı
örnekle açıklamak gerekliyse yani vergi borcu 100 lira olan bir
vatandaşın biz bu vergi affını
çıkardığımızda borcu 50 liraya indi. O 50 lirayı
yapılandırdı, 15 taksitini ödedi ama 3 taksitini
ödeyemediğinden dolayı şu an borcu 100 liraya çıktı.
SSKda da durum aynı şekilde. Bu, Sosyal Güvenlik Kurumunda ve
vergide bir af değildir. Bu torbanın içerisine, SSK borcu
olanların, vergi borcu olanların
yapılandırılmalarında kısıtlamaları ve
ödemeleri yapmayanlarla ilgili, ödemeleri yaparlar ise
yapılandırmanın bozulmamasıyla ilgili bir teklifi koymak
durumundayız. Eğer Sayın Bakanımız -bir türlü
konuşma bitmedi ama- ve grup başkan vekilleri yani Adalet ve
Kalkınma Partisinin milletvekilleri bu konuda bir teklif hazırlar ise
biz Cumhuriyet Halk Partililer altına imza atmaya hazırız.
Yoksa, insanlar şu an icrayla karşı karşıya kalmak
durumundalar.
KOBİlerin
sıkıntıları üst düzeye yükselmiştir, eğer bir
arkadaşımızı bile icradan kurtarabiliyorsak bu Türkiye'nin
ekonomisi için bir kazançtır. Türkiye'deki 700 bin firmanın,
şirketin 600 bini KOBİlerden oluşmaktadır, bu
KOBİlerin ciddi sıkıntıları vardır. Burada bir
af olarak düşünülmemesi gerekli olan bir olayı anlatıyorum. 15
tane taksitini ödemiş bir KOBİnin, eğer 3 taksitini
ödemediğinden dolayı 50 bin liralık borcu 100 bine
çıktıysa, artık bundan sonra oradan para almanın
mümkünatı yoktur. Eğer uygun görülürse, Sayın
Bakanımız da bu konuda bizimle aynı fikirdeyse, bugüne kadar
yapılan yapılandırmanın, bugüne kadar ödenmeyenler ödenerek
hazineye de para girmesi sağlanmalı ve bu yapılandırmanın
devamıyla ilgili bu KOBİlerin önleri açılmalı. Bu
tasarıya bunun muhakkak girmesi gerekli. Efendim, biz bunu bir yıl
evvel yaptık, altı ay evvel yaptık. Evet, üç ay sonra da
yapın, devamlı yapın çünkü bu bir vergi affı değil
yani vergisini düzgün ödeyenin sitem edeceği bir şey değil; bu,
kazanılmış bir hak. Hiçbir iş adamı devlete olan
borcunu ödememezlik yapmaz. Ama bugün Türkiyedeki ekonomik koşullar
belli. Türkiyede artık işletme sermayesi bulmak o kadar kolay
değil. Türkiyedeki bindirilmiş vergiler, bir iş
adamının, orta ölçekli bir KOBinin çok fazlasıyla üstünü
açmıştır. Bununla ilgili ben Parlamentonun, gerçekten, kendi
içerisinde ihracatının en az yüzde 50sini, 60ını yapan
orta ölçekli KOBilerle ilgili, esnaf sanatkârlarla ilgili, borcunu
ödeyememiş, taksitini ödeyememiş olan bu insanlarla ilgili tedbir
alacağını düşünüyorum.
Hepinize
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.57
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.57
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104üncü
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
460 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, tasarının tümü üzerinde Hükûmet
adına söz isteyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapan Tasarı üzerinde
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Ben de konuşmamın başında Hatay
Reyhanlıda meydana gelen menfur saldırıyı
kınıyor, vefat eden, hayatlarını kaybeden
kardeşlerimize Allahtan rahmet diliyorum, yaralılara da acil şifalar
temenni ediyorum. Burada, Hükûmet olarak Reyhanlıyla ilgili
yapılması gereken çalışmalar tamamlanıyor,
toparlanıyor. Bakanlığımla ilgili de primlerin ertelenmesi
konusundaki çalışmalar son aşamaya gelmiş bulunuyor.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
bildiğiniz gibi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,
görev alanları itibarıyla yediden yetmişe bütün
vatandaşlarımızı ilgilendiren son derece önemli konularla
görevli bir Bakanlık. Birçok alanda bu son on yıl içerisinde
reformlar gerçekleştirildi. Bu reformlardan önemlileri de yine
Bakanlığım bünyesinde gerçekleşen reformlar. Yine,
Türkiyemiz açısından, ülkemiz açısından en önemli
reformlardan biri olan sosyal güvenlik reformu, bu son on yıllık
dönem içerisinde gerçekleşen bir reform. Bu reform ile üç farklı
kurum tek çatı altında birleştirildi. Eşitsizlikler, hizmet
alımındaki eşitsizlikler ortadan kaldırıldı ve
sigorta ve sağlık hizmetlerine erişim konusunda ciddi
şekilde kolaylıklar sağlandı. Sağlığa ve
sigorta hizmetlerine erişimde ciddi bir rahatlama gerçekleşmiş
oldu.
Şimdi, bu reform 2008 yılında
gerçekleşti. 2008 yılından bugüne bu reformun getirileri
nelerdir diye baktığımız zaman, 2007 yılında
aktif sigortalı sayısı 14 milyon 763 bin kişi; 2012 yılına
baktığımız zaman, 2012 yılında 18 milyon 353 bin
kişiye çıktığını görüyoruz. Çalışabilir
çağdaki nüfusun -bu dönem içerisinde- yüzde 8,8 arttığı
düşünülürse, sigortalı sayısındaki artışın
yüzde 24 olduğu dikkate alınırsa reformun sisteme nasıl bir
katkı sağladığını görmek mümkün. Yani,
çalışabilir çağdaki nüfusun oranı yüzde 8,8 artıyor
ama sigortalı sayısındaki artış yüzde 24. 2007
yılında 44 milyar olan prim gelirleri, 2012 yılında devlet
katkısı hariç 101 milyar liraya ulaşmıştır,
artış oranı yüzde 126dır. 2012 yılında prim
tahsilatı öngörü; 2012 yılında 96 milyar prim tahsilatı
öngörülür iken bunun 101 milyar olarak gerçekleştiğini belirtmek
istiyorum. 2013ün ilk üç ayı için de baktığımız
zaman, yine bütçede öngörülen prim tahsilatı 26,4 milyar şeklinde
gerçekleşmesi bekleniyor iken, bunun 28,3 milyar olarak
gerçekleştiğini görüyoruz. Bu değişimler son derece önemli
takdir edersiniz. Birkaç rakam daha vermek istiyorum: 2007 yılında
toplam gelirlerin toplam giderleri karşılama oranı; Sosyal
Güvenlik Kurumunda toplam gelirlerin toplam giderleri karşılama oranı
2007 yılında yüzde 69,4 iken 2012 yılında devlet
katkısı dâhil yüzde 89,2; devlet katkısını
çıkardığınız zaman yüzde 74,5 olduğunu görüyoruz.
Burada da 5 puanlık bir gelirlerin giderleri karşılama
oranında artış olduğunu görmek mümkün. Prim gelirlerimizin
giderleri karşılama oranına baktığımız
zaman; 2007 yılında prim gelirlerimizin giderleri karşılama
oranı yüzde 52 iken bugün yüzde 61e ulaşmış
bulunmaktadır, 9 puanlık bir artış söz konusudur. Sosyal
Güvenlik Kurumu 2012 yılı toplam gelirleri 143 milyar, 2012 toplam giderleri
ise 160 milyar liradır. Dolayısıyla, sosyal güvenlik
açıklarının gayrisafi millî hasılaya oranının
yüzde 1,2ye gerilediğini söyleyebiliyoruz.
Kayıt
dışı istihdamla mücadelemizi yoğun bir şekilde
sürdürdüğümüzü de belirtmek istiyorum. 2008 yılı ile 2013 Nisan
tarihleri arasında 94 bin iş yeri kayıt altına alınmıştır;
1 milyon 495 bin sigortalının da kayıt altına bu dönem
içerisinde, reform süreci dönemi içerisinde alındığını
görüyoruz. Peki, bunun neticesi ne oldu? Neticesi, kayıt dışı
istihdam yüzde 52den yüzde 36,2 düzeyine gerilemiş bulunmaktadır.
Bunun yanında
istihdamı artırmak amacıyla uyguladığımız
teşvik politikaları var. Bu teşvikler neticesinde de 2004ten
2013 yılına kadar, 2012 sonuna kadar 25,5 milyar lira teşvik
imkânı sağlanmış bulunmaktadır, bu teşvike 25,5
milyar aktarılmış bulunmaktadır. Bu teşviklerden 8,5
milyon sigortalı vatandaşımız,
çalışanımız yararlanmaktadır, yararlanmaya devam
etmektedir. Bugün gerçekleştireceğimiz düzenlemeyle de bu
teşviklerin kapsamını yurt dışında
çalışan işçilerimize de teşmil ediyoruz, yani teşvik
kapsamını genişletmiş bulunuyoruz.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, tabii, çalışma hayatı olsun,
sosyal güvenlik olsun temel parametreleri olan alanlar. Temel parametrelerden
taviz vermeden, bu hayatın, sosyal güvenlik hayatının,
çalışma hayatının dinamik bir hayat olduğu dikkate
alınınca bu alanlarda değişikliklerin olması çok
doğaldır. Yani zaman akıp gidiyor, birçok alanda
değişim yaşanırken, taleplerde farklılaşma
yaşanırken sosyal güvenlik alanının statik kalması ve
sabit bir şekilde kalması ve değişime uğramaması
bizim kanaatimize göre doğru değildir. Onun için, bazı
arkadaşlarımızın işte Reformu yaptınız ama
sık sık buraya değişiklikleri getiriyorsunuz. gibi
eleştirilerini, olması gereken değişiklikler diye özellikle
ifade etmek istiyorum.
Bugün
huzurlarınıza getirdiğimiz düzenleme ile 18 yaşına
gelmiş, 19 yaşından gün almamış olan gençler ve
çocuklarımızın sağlıktan yararlanmaları,
eğer ebeveynleriyle irtibatlandırılması mümkün değil ise
bunların sağlıktan yararlanmalarındaki zorlukları
ortadan kaldıran bir düzenlemeyi getiriyoruz.
Ayrıca,
yabancı uyruklu öğrencilerin Genel Sağlık
Sigortasından zorunlu olarak yararlanmaları isteğe
bağlı duruma dönüştürülüyor.
Bir başka
düzenleme -birinci bölümle ilgili ifade ediyorum- Sağlık Hizmetleri
Fiyatlandırma Komisyonunda özel sektörden veya özel hastanelerden veya
özel sağlık hizmet sunucularından ve üniversite hastanelerinden
bir temsilci bulunmaktadır.
Yine, özel
sağlık hizmet sunucularının fark alma imkânı
bildiğiniz gibi 1 katına kadardı yapılan işlemlerde.
Bunun 2 katına kadar Bakanlar Kurulu kararıyla
artırılabileceği düzenlemesi içermektedir.
Ayrıca,
üniversitelerimizde gerek ayakta tedavi ve işlemlerle ilgili gerekse
yatarak gerçekleşen tedavi hizmetleriyle ilgili yeni düzenlemeler, mesai
saatinin dışında yeni düzenlemeler içeren bir maddemiz
bulunmaktadır.
Az önce ifade
ettim, yurt dışına götürülen işçilerimizin sağlık
sigortasıyla ilgili, sağlık primleriyle ilgili 5 puanlık
bir indirim gerçekleşmektedir. Dolayısıyla, yurt
dışında şu anda 36 bin işçi bulunmaktadır, bunun
sayısının daha da artması, yabancı işçinin veya
projelerin gerçekleştiği ülkelerin işçilerinin değil de,
bizim vatandaşlarımızın, bizim
çalışanlarımızın yurt dışındaki
projelere götürülmesi konusunda bir teşvik içermektedir.
Şiddete
maruz kalan kadınların gelir testine tabi olmadan GSS kapsamına
alınmaları düzenlemesi getirilmektedir.
Ayrıca,
bildiğiniz gibi, 5084, yani 49 ile teşvik uygulaması 31/12/2012
tarihi itibarıyla son bulmuş idi. Burada yoğun bir talep var,
talebin kaynağı da şu: Yeni teşvik sistemi 1 Ocak
itibarıyla bölgesel bir teşviki, 6 bölgeden müteşekkil bir
teşviki içermektedir. Eski teşvik ile yeni teşvik
uygulamalarının aynı ilde gerçekleştiği noktalarda
ciddi rekabet sorunlarının yaşandığı ifade
edilince bu işletmelere dönük bir teşvik uygulaması bu pakette,
bu yasada bulunmaktadır. Bu ve benzer birçok düzenlemeyi içermektedir.
Bir önemli
düzenleme de sağlık hizmeti sunucuları faturalarının
iş yükünün fazla olması ve kanunda belirtilen süre içerisinde
incelenmemesi nedeniyle tahakkuk ettirilmiş olan faizlerin terkinine
yönelik bir düzenleme. Bu düzenleme, bildiğiniz gibi, sosyal güvenlik
reformu ve 5502 sayılı Yasa, 2006, 2007, 2008 yıllarında
yoğun tartışılan, Anayasa Mahkemesine konu olan, Anayasa
Mahkemesi tarafından iptal edilip geldiği dönemlerde özellikle
sağlık hizmeti sunucularının o dönem içerisinde
faturalarının incelenmemesinden kaynaklanan ve belli bir bölgeye,
belli bir, lokal bir düzeydeki faturaların ödenen avanslarının
daha sonra kesintiye tabi tutulmasından kaynaklanan bir faiz durumunu
terkin etmeye dönük bir düzenleme içermektedir. Tabii, ikinci bölümde de önemli
düzenlemeler var, onu ikinci bölümde değerlendiririz.
Ama burada çok
değerli milletvekilleri arkadaşlarımız önemli
değerlendirmeler yaptılar. Katkılarından dolayı bütün
arkadaşlara çok teşekkür ediyorum. Özellikle bizim bütün
bakanlarımız öyle ama Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı olarak söz verip de, müjde diye açıklayıp da
yapmadığımız bir şeyi ben hatırlamıyorum
yani söz veriyor veya müjde verdik diye bir şey kesinlikle söz konusu
değil. Ne söz verdiysek onları yaptık, onları
yapıyoruz ve üzerinde çalıştığımız konuları
da açık bir şekilde her defasında gerek Parlamentoda gerekse tüm
etkinliklerde net bir şekilde ifade ettik. Yani sorun çözmenin yoğun
olduğu bir bakanlıktır çalışma ve sosyal güvenlik
alanı. Bu anlamda da birçok temel sorunun sizlerin desteğiyle
çözüldüğünü burada belirtmek istiyorum ama söz verip de beklettiğimiz
bir şey yok ama gündemimizde olan konular var. Gündemimizde olan
konuları bir bir bugün olduğu gibi huzurlarınıza
getiriyoruz.
Efendim,
taşeron işçileri ifadesi kullanıldı. Evet, taraflarla
uzlaşmakta zorlandığımız ama yoğun bir
şekilde üzerinde şu anda
çalıştığımız
ama kamu olarak, Bakanlık olarak, biz
çalışmamızı tamamlamış bulunuyoruz ama
tarafların bu konudaki görüşleri netleşmiyor. Mesela şunu
soruyorum, diyorum ki: Taşeron işçileri on iki aydan az
çalıştıkları için tazminattan yoksun. Şimdi, biz
sendikalardan bu konuda destek bekliyoruz. Bu tazminat işini çözmemiz
gerekiyor yani on iki ay şartı değil, gerekirse bir ay
çalışan işçimizin kendi bireysel hesabına bu
tazminatın yatması gerekiyor. Bu konularda siz sendikayla eğer
uzlaşamıyorsanız, sendikalar bu konuda size bir çözüm önerisi
getirmiyorlarsa
Yani bu önemli bir düzenleme, köklü bir düzenleme, bu
düzenlemeyle ilgili taraflarla bir araya geldiğimizde net ifademizdir: Teklifinizi
getirin. Bize hiçbir sendika teklifini getirmiş değil. Bunu
açıkça burada ifade ediyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Bakan, benim bir önerim var. Taşeron işçiliğini
kaldıralım, bu iş çözülsün efendim.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Taşeronla
ilgili
Efendim?
OKTAY VURAL
(İzmir) Taşeronları alın kadroya, kamu girsin işin
içine.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Kamuyla ilgili,
kamuyu ilgilendiren boyutu var, özel sektörü ilgilendiren boyutu var. 2004,
2005 yıllarında çıkarılan İş Kanununun 2nci
maddesiyle ilgili bir düzenleme var. Aradan yedi sekiz yıl geçmiş, on
yıl geçmiş, şimdi hâlen 2nci maddenin aynı şekilde
yürürlükte kalmasını düşünmek bizce doğru değil, biz
Hükûmet olarak doğru bakmıyoruz. Taraflara bunu söylüyorum, diyorum
ki: Kamuda taşeronluğun çok yaygınlaşmasına sıcak
bakmadığımızı, bu alanın düzenlenmesi
gerektiğini ama özel sektörün taleplerinin farklılık arz
ettiğini, dünya piyasalarında rekabet ettiği için özel sektör
ile kamuya bu konudaki bakışın farklılık arz etmesi
gerektiğini ama tarafların Hayır, 2002 yılındaki,
2003 yılındaki 2nci madde, İş Kanununun 2nci maddesi bir
kazanımdır. Biz buradan ne ileri bir adım atarız ne geri
adım atarız. yaklaşımı çözüme hizmet etmemektedir.
Onun için, tarafların uzlaşısını
aradığımız bir noktadır yoksa alternatifleriyle bizim
elimizde her türlü çözüm mevcuttur, onu ifade etmek istiyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Kaldıralım taşeronluğu
Sayın Bakan, çözülsün.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Taşeronluk değil, alt işverenlik rahmetli Atatürk döneminde,
1936 yılında bizim İş Kanunumuzla çalışma
hayatımıza girmiş olan bir düzenlemedir. Dünya gerçekleriyle
bakmak gerekiyor. Hizmet alımını ortadan kaldırma anlayışına
biz sıcak bakmıyoruz ama hizmet alımında emeğin
sömürüsünü ortadan kaldırmak gerekiyor. Bunu kiminle
yapacaksınız? Bunu taraflarla yapacaksınız. Tarafları
işte bu anlamda projeleriyle masaya gelmeye ben davet ediyorum.
Söylediğimiz bu.
Şimdi, burada dış borçtan bahsedildi. Değerli
arkadaşlar, bakınız, 2002 yılında toplam dış
borç stoku 129 milyar dolardır. Türkiye'nin 2002 yılındaki
dış borcunun toplamı 129 milyar dolardır. 2012
yılında Türkiye'nin toplam dış borcu 336 milyar
dolardır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Kamunun?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Gayrisafi millî hasılaya baktığınız zaman: 2002de
gayrisafi millî hasılanın yüzde 56sı dış borçtur,
toplam dış borç, 2012de baktığınız zaman yüzde
42dir. Biz diyoruz ki: Yüzde 42, yüzde 46dan daha azdır, daha
küçüktür. Bunu söylüyoruz, söylediğimiz bu, başka bir şey yok.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Bir de iç borca baksaydınız, bir de
iç borcu oranla bakalım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) IMFye borç bitti. diye söylüyorsunuz, müjde
veriyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Şimdi, bir de önemli bir şey söyledi değerli hatip burada:
İşte bu borç yüksek. Kıymeti olan paraları var
Japonların, Amerikalıların, İngilizlerin. diyor.
Dolayısıyla, bu, tabii, eski Türkiye gözüyle, eski ekonomi gözüyle
bakarsanız doğru. Bizim paramızın değerli
olduğunu artık bütün dünya da biliyor yani. Yani, TLyi eski TL
olarak değerlendirmeyi de ben doğru bulmuyorum. TL kıymetli bir
paradır. Bunun da bilinmesinde yarar var diye düşünüyorum.
İşsizlikle
ilgili burada bazı değerlendirmeler yapıldı. Türkiyede
iş aradığını söyleyen 2 milyon 800 bin
vatandaşımız var. Ama yalnız, bakın, ben size 2013ün
Nisan ayındaki açık iş tablosunu ortaya koymak istiyorum: 134
bin açık iş var, yerleştirdiğimiz 64 bin.
Yaklaşık 70 bin açık işimiz var, bir ay içerisinde.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Nerede Sayın Bakan ya, her gün telefon geliyor.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Efendim, eğer
ticaret sanayi odalarını gezerseniz, organize sanayi bölgelerini
gezerseniz
Problem nedir?
Meslek meselesidir, mesleksizlik meselesidir. Tabii, onlarca yıl
yaşadığımız, meslekten, mesleki eğitimden
gençlerimizin yoksun bırakılması dönemini unutmayalım. Onun
çalışma hayatına çok olumsuz yansımaları
olmuştur, birincisi bu.
İkincisi,
İŞKUR şimdi seferber olmuş durumda. Mesleki eğitimi
çok yaygınlaştırmış bulunuyoruz. Bu açık
işleri doldurmak için yoğun bir gayret içerisindeyiz yani biz bu
anlamda söylüyoruz. Bu ay 70 bin açık iş var, eleman arıyoruz, bu
70 bin kişiyi bulmakta zorlanıyoruz. Bu yönüyle söylediğimiz bir
cümleyi Efendim, Türkiyede işsizlik yok. şeklinde
değerlendirmek doğru değil.
Evet, kadro
beklentileri var. Yine bu da devlet personel yasası üzerinde
çalıştığımız bir konu.
Primlerin
yapılandırılmasıyla ilgili bir değerlendirme
yapıldı. Değerli arkadaşlar, primlerin
yapılandırılması gündemimizde yok çünkü 2008
yılında, 2011 yılında yapılan prim
yapılandırmaları birkaç kez uzatıldı, yeni haklar
tanındı. Tabii ki kamu yönetimi bir ciddiyet ister. Talep önemlidir,
oluşan talep önemlidir ama bunun karşılığı
verilmiştir. Onun için, şu anda gündemimizde olmayan bir talep
olduğunu burada belirtmek istiyorum.
Tabii, birçok
düzenleme var ama zamanımız yeterli olmadığı için
belki soru-cevap bölümünde de değerlendirmek üzere bu önemli
tasarının hayırlı olmasını diliyorum.
Katkılarınızdan dolayı hepinize çok teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Son söz
milletvekilinin kuralı gereğince söz isteyen Ramazan Can,
Kırıkkale Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
460 sıra
sayılı Kanun Tasarısı üzerinde görüşmeler devam
ediyor. Bu tasarıyla ilgili gerek Sayın Bakanımız gerekse
iktidar partisi milletvekilleri, muhalefet partisi milletvekilleri önemli
katkılarda bulundular. Komisyon aşamasında bu kanun gereği
gibi tartışıldı. Kamuoyu yakinen takip etmekte ve bu
kanunun bir an önce yasalaştırılmasını talep
etmektedir.
İnşallah
bugün, olmazsa yarın bu kanunu neticelendireceğiz ve toplumun önemli
bir kesimini ilgilendiren bu kanun ihtiyaca cevap verecektir diye
düşünüyorum.
Son söz olarak
maddelere geçilmesi gereği üzerinde duruyorum.
Takdirleri
Genel Kurula arz ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Tasarı
üzerinde yirmi dakika süre ile soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Erdoğan
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, vatandaşa yüklenen sağlık harcamaları bu
tasarıyla artacak mı, azalacak mı? Emeklinin maaşı
yılda yüzde 3-4 artarken her Sosyal Güvenlik Kurumu Yasası
değiştirildiğinde vatandaşa yeni yük getirmek emeklileri
daha da perişan etmez mi? Daha önce basında da ifade ettiğiniz
gibi asgari ücret vatandaşın her türlü ihtiyacını
karşılamaya yetecek mi? Sözünüzün arkasında
mısınız? Ayrıca, emeklilikte yaşa
takılanların sorunlarını çözecek misiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Soru 1: Vergi
kaçakçılığı yapan, kaynağı suç teşkil eden
paralar vergi barışı adı ile aklanmaktadır. 2/B
mağduru olan vatandaşlarımız konutlarında işgalci
değil, hak sahibidir. Bu sebeple, 2/B mağdurlarının yerleri
çok yüksek bedeller ile tespit edilmiştir. Vatandaşlarımız
tespit edilen bu yüksek bedelleri ödeyememektedir.
Vatandaşlarımızın bu mağduriyetinin giderilmesi için
yeni bir çalışma yapmakta mısınız?
Soru 2: 2002
tarihinden bugüne kadar kaç tane torba yasası
yasalaşmıştır?
Soru 3: 1993
tarihinden 2002 tarihine kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinde kaç tane torba
yasası kesinleşmiştir?
Soru 4: 2002
tarihinden bugüne kadar ne kadar faiz ödenmiştir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Aslanoğlu
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, Türkiyede sosyal
güvenlik primi ödeyen kaç kişi var; bunun ne kadarı yurt
dışından emekli, ne kadarı yurt içinden emekli?
İki,
yaşa takılmış, günü
dolmuş, prim borcu var, prim borcunu öderse emekli olacak. Bu
insanların prim borcunu ödemek için Bakanlığınızca,
beş yıl beklemiş, yedi yıl beklemiş, emekli
maaşlarını -bankalarla bir sürü promosyon yapıyorsunuz, en
azından birkaç bankayla görüşüp- bu insanların
maaşlarını belli bir oranda kestirerek, mevcut
prim borçlarını ödeyerek bu yaşa takılan, günü dolan
ve emekliliği dolan insanları emekli yapma konusunda yardımcı
olacak mısınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın
Genç
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, 13üncü maddenin beşinci fıkrasına göre,
deniliyor ki: Bu yolla beyan edilen matrah yani yüzde 2 vergi, 1/1/2013
tarihinden önceki dönemlere ilişkin vergi incelemesi yapılırsa
bundan düşülür.
Şimdi
buradan bir sonuç çıkıyor: 100 bin lira beyan etti, 100 bin
liranın vergisi yüzde 2 ama sonradan bir inceleme yapıldı. Bu
100 bin lirayı mı matrahtan indirecek yoksa 2 bin lirayı
vergiden mi indirecek? Ona birçok
açık gelmesi lazım, çok kapalı indirilmiş; bir.
İkincisi,
WikiLeaks belgelerinde Tayyip Erdoğanın
İsviçre bankalarında, sekiz tane bankada parası olduğunu
tespit etti. Şimdi o paralar buna göre gelecek mi gelmeyecek mi? Bunlar,
özellikle ayrıca da birtakım kazançlar buradan vergiye istisna
ediliyor. Yani bu tamamen çok büyük miktarda vergi kayıplarına
sebebiyet veren bir vergi muafiyet ve istisna, vergi affıdır.
(mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bayraktutan
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, biraz önce de bahsettim size, Artvin ili, Murgul ilçesi, Damar
beldesinde Cengiz İnşaata ait bakır madeni şantiyesinin
çalışma şartlarının düzeltilmesi için bütün
işçiler 10 Mayıs 2013 Cuma gününden beri greve başlamışlardır.
Şirket yetkilileri grevi kabul etmemiş, taşeron olan firma
işçilerinin greve devam etmesi hâlinde, sahibi aynı olan diğer
şirketti de, Eti Bakır AŞyi de kapatacağını
söyleyerek bir nevi işçileri tehdit etmiştir. Cengiz AŞ ve Eti
Bakır AŞ greve devam etmesi hâlinde kapatılacak. tehdidi
bölgede çalışan vatandaşlarımızı huzursuz
etmiş.
Toplam 950
personel, günde on iki saat çalıştırıldıkları ve
hafta sonu tatilleri olmadıkları için grev yoluna gitmişlerdir.
Maden işinde çalışan, Sayın Bakan, işçiler ne
yazık ki on iki saat gibi bir zorunlu çalışmaya tabi
tutulmuşlardır. Bu nedenle Murgul ilçemizde ağır bir
mağduriyet durumu söz konusudur. Bu konuda Sayın Bakan olarak sizin
talimatınızla bu mağduriyetin giderileceğine ilişkin
kamuoyunda bir beklenti vardır. Bu konuda
(mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Öz
ALİ ÖZ
(Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakan, Tam Gün Yasası uygulanmaya başlandıktan sonra özellikle
üniversite hastanelerinden ve eğitim hastanelerinden ne kadar doktor
ilişiğini kesip özel sektörde çalışmaya
başlamış? Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununda bu yasa tasarısıyla yeni yapmış olduğunuz
düzenlemelerle bu öğretim görevlilerinin bu hâliyle tekrardan
üniversitelere dönmesi mümkün olacak mı? Vatandaş üniversite
hastanesinden, ciddi problemi olduğunda hizmet alamaz hâle geldi. Onun
için bunu üniversite üniversite açıklayabilir misiniz? Bu durum
Türkiyenin sağlık sisteminde yanlış bir politika
izlediğinin göstergesi değil mi?
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Demirel
RUHSAR
DEMİREL (Eskişehir) Sayın Bakan, yakın bir tarihte
basına yansıyan asgari ücretle ilgili sözünüzün devamında
şöyle bir şey söylüyorsunuz: Asgari ücret bir taban fiyattır.
İşveren bundan aşağısını talep edemesin.
Asgari ücret sosyal devleti koruma aracıdır. Bunu
kaldırırsanız 400 lira ücret teklif eden de olur. diye de bir
arkasını getirmişsiniz. Peki, bu 400 lirayı veya daha
aşağısını teklif eden eğer Hükûmetse -mesela
muhtarların maaşı- seçilmiş ve millî iradenin en temel sembol
noktaları olan muhtarlarımızın maaşının bu
cümlenizden atıfla iyileştirileceğine dair bir söz sizden duyma
şansımız olabilecek mi acaba bu gece?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Türkoğlu
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, bu tasarı 4 Mart 2013 tarihli imzayla Türkiye Büyük Millet
Meclisine sevk edildi. Bu tasarı sevk edildikten sekiz gün sonra 2007
yılında imzalamış olduğumuz Suç Gelirlerinin
Aklanması, Araştırılması, El Konulması,
Müsaderesi ve Terörizmin Finansmanına İlişkin Avrupa Konseyi
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı Meclis gündeminden geri çekildi Dışişleri
Komisyonunda görüşülmüş olmasına rağmen. Bu
tasarının 13üncü maddesinde bulunan varlık
barışının PKK terör örgütünün bazı parasal
kaynaklarının aklanmasına zaman tanınması için,
Dışişleri Komisyonunda kabul edilen bu tasarının geri
çekildiği iddiaları vardır. Bu doğru mudur? PKKnın
kara parasının aklanması için zaman mı tanınmak
istenmektedir? Bu iddia doğru değilse Dışişleri
Komisyonunda kabul edilmiş olan bu uluslararası sözleşmeyi niçin
geri çekti Hükûmetiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Doğru
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakan, 14 Mayıs dünyada Eczacılar Günü olarak kutlanmaktadır
ancak bu yıl eczacılar bu özel günlerini bayram havasında
değil de üzüntü içerisinde kutlamışlardır çünkü birçok
eczane zarar etmesinden dolayı kapanma durumuyla karşı
karşıyadır. Sorun da kamu iskontolarında ve ilaç fiyatlarının
düşüklüğünden dolayı reçetelerin yekûn tutmamasındadır
yani harcanan kâğıt neredeyse emeği
karşılamamaktadır. Eczacıların bu yönlü olarak kamu
iskontolarının kaldırılması ve reçetelerdeki kutu
başına 1 lira talepleri vardır. Bu yönlü bir çalışma Hükûmetinizce
var mıdır yoksa eczaneler kapanırsa kapansın, ayakta
kalanlar bize yeter mi diyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Gök
LEVENT GÖK
(Ankara) Sayın Bakan, Başbakan hakkında vermiş
olduğumuz bir gensoruyu bugün partinizin verdiği grup önerisiyle
pazartesi gününe yani televizyonun yayınlanmadığı bir güne
aldınız. Gensoru gibi önemli bir konunun ve özellikle Başbakan
hakkında verilen bir gensorunun tüm halkımızın
izleyebileceği, televizyonların açık olduğu ve naklen yayınlandığı
bir ortamda yayınlanması demokrasimiz açısından,
şeffaflık açısından ve hesap vermek açısından çok
daha uygun bir yöntem değil midir? Niçin pazartesiyi seçiyorsunuz ve halktan
kaçıyorsunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Öğüt
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
40 bin
kişilik uzman erbaş jandarmaların özlük sorunlarıyla ilgili
birkaç şey dile getirmek istiyorum. Bu
arkadaşlarımızın emeklilik hakları maalesef sorunlu ve
çok düşük, ek göstergeleri yok. Üç aylık bir hava değişimi
bile ilişkinin kesilmesine neden oluyor. Üstleri tarafından çok keyfî
cezalar veriliyor ve bu keyfî cezalar bu süreyi aştığı
zaman işlerine son verilebiliyor.
Yine,
lojmanlardan yüzde 5 anca yararlanabiliyorlar. Bu
arkadaşlarımızın yani 40 bin kişilik
arkadaşımızın, yaklaşık aileleriyle 120 bin
kişi olan bu meslek sahibi insanların özlük haklarının ne
zaman düzenleneceği konusunda bir soru sormak istiyorum. Bu konuda bilgi
verirseniz o arkadaşlarımız da sevinecekler. Bu düzenlemeyi
acilen bekliyorlar.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Son soru.
Sayın
Baluken
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, bu yaşa takılanlarla ilgili sayın vekillerimiz soruyu
sordular, cevabını merakla bekliyoruz.
Bir de
yaşını doldurup prim gününü dolduramayan
çalışanların ya da sigortalıların geriye dönük
borçlanmasını sağlayarak emekli olmasına imkân
sağlayan bir düzenleme hakkında talimat verdiğinizi söylemiştiniz.
Bu çalışma hangi aşamadadır? Geriye dönük prim günü borçlanmasına
yönelik bu çalışmanın sonuçlarını bekleyen çok ciddi
bir kitle var. O nedenle bu konudaki vereceğiniz cevabı da merakla
bekliyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, buyurun.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim,
öncelikle bu düzenleme vatandaşa yeni bir yük mü getiriyor? Böyle bir
şey söz konusu değil. Sağlık açısından birinci
basamak, ikinci basamak, üçüncü basamak tüm hastanelerimiz, tüm
sağlık hizmetlerimiz vatandaşlarımızın hizmetinde.
Özel sektörle ilgili, özel hastanelerle ilgili yapılan bir düzenleme
getiriliyor. 1 katına kadar olan farkın, 2 katına kadar
alınabileceği, Bakanlar Kurulunun yetkisinde. Zaten biliyorsunuz, çok
önemli tedaviler açısından bir fark alınması söz konusu
değil. Yani vatandaş kalp ameliyatı oluyor kardiyolojide,
bununla ilgili bir fark söz konusu değil, acillerde fark söz konusu
değil, 8 kalem kanser hastalarıyla ilgili fark söz konusu değil.
Bundan dolayı tüm imkânlarımız, aslında 76 milyon
vatandaşımıza seferber edilmiş durumda, sağlık
harcamalarımız ilaç dâhil 15 milyardan 47 milyara
çıkmış bulunmaktadır. Bundan dolayı bir yük söz konusu
değil.
Bir diğer
konu, asgari ücretle ilgili olarak
Evet, benim ifadem aynen öyle, asgari ücret
bir koruma ücretidir, bir taban ücretidir, Bundan aşağısı
teklif edilemez. anlamına gelen bir ücrettir. Bu dönemi içerisinde,
iktidarımız dönem içerisinde asgari ücrette yüzde 320 bir
artış sağlanmıştır. Dolayısıyla Bundan
yukarısı verilemez. anlamı taşımaz ama Bundan
aşağısı teklif edilemez. anlamını
taşıdığını belirtmek istiyorum.
Bir diğer
konu, ikinci bölümle ilgili bazı sorular soruldu, ikinci bölümde özellikle
varlık barışıyla ilgili olarak. Yoğun bir şekilde
ikinci bölümde o soruları cevaplandırırız madde
geldiği zaman. Şunu söyleyeyim: Bu konuyla ilgili kara para ve
benzeri bazı örgütler şeklindeki yorumlara
Denetime açık
olduğunu belirtmek istiyorum. Bu konu, bu kaynaklar denetime açık.
Onun için, bir yanlış anlaşılma olmasın.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Hayır, Sayın Bakanım,
yanlış söylüyorsunuz, vergi gizliliği var ve açık
değil. Bize yanlış bilgi veriyorsun.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Sözleşmeyi niye geri çektiniz
Sayın Bakanım.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Vergi
konusunda bir avantaj sağlıyor ama denetime açık olduğunu
belirtmek istiyorum.
Bir diğer
konu, yaşa takılanlar veya pirim borcu olanlar diye ikiye
ayırmakta fayda var. Birincisi: Yaşa takılan demek,
aslında primini yirmi yıl
SSKlı çalışan bir
vatandaşımız yirmi yılını doldurmuş ama
yaş kriterini dolduramamış.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Onu da doldurdum.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Bu bir
Onu da
doldurmuşsa zaten emekli oluyor. Prim gününü
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Ufak prim borcum var, buna bir
kolaylık yap.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Prim
gününü dolduran, yaş gününü dolduran emekli olur.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Ama buna bir kolaylık yap.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Kriter,
iki kriter.
Şimdi,
bir diğerleri de, prim günü dolmamış ama yaşı
60ı, 65i bulmuş. Şimdi, bu şekildeki
vatandaşlarımız yani 60 yaşını
aşmış ve prim gününü dolduramamış vatandaşlarımızın
yaklaşık sayısı 265 bin kişi. Prim günü
doldurduğu hâlde yaşı dolduramayan ve yaş bekleyen
sigortalı vatandaşlarımızın sayısıysa 2000
öncesi itibarıyla 5,5 milyon.
Dolayısıyla,
biz, bütün vatandaşlarımıza Çalışma
Bakanlığı olarak, tabii ki, diyalog bakanlığı
olmamızdan dolayı, kapılarımız açık, bütün
kesimlerle görüşüyoruz. Her görüşmemizde de, Genel Kurulda da, sosyal
taraflarla görüşmemizde de net bir görüşümüz var: Biz, geçmiş
iktidarların Sosyal Güvenlik Kurumuyla çok oynamasından dolayı çok
çeken bir milletiz. Bugün, eğer bazı ülkelerde kriz
yaşanıyorsa, bu krizin altında sosyal güvenlik sistemlerindeki
popülist yaklaşımlar yatmaktadır. Bakın, yanı
başımızdaki Yunanistana bakınız, bunu görmeniz
mümkün.
Dolayısıyla,
yıllar sonra, az önce rakamlarını verdiğim, binbir, emekle
hep birlikte düzenlediğimiz, bütün sivil toplum örgütlerinin
katkısıyla gerçekleştirdiğimiz sosyal güvenlik sisteminin
mali boyutunu sarsacak bir düzenlemeyi getirmek, aslında bu ülkeye
yapılabilecek en büyük ihanetlerden bir tanesidir.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, biz öyle bir şey
istemiyoruz.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Siz
istiyorsunuz demedim ben bakınız.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) İstemiyoruz.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Onun için,
burada keyfî, rastgele bir değerlendirme kesinlikle yapılmamalı.
Vatandaşların bize getirdikleri talepleri var, çözüm önerileri var.
Biz, kendilerine açıkça söyledik, bu konuları biz değerlendiriyoruz.
Bir şey
daha ifade edeyim: Ben burada kırıcı olmak falan da istemiyorum,
hiç kimseyi de kırmak istemiyorum ama 1999 yılında gelen 4447
sayılı Yasa yani bugün bu sorunları oluşturan Yasa, özü
itibarıyla doğrudur ama yanlışı, eksiği nedir?
Oyunun kuralı oyun ortasında değişmiştir,
yanlış olan budur. Aslında yeni işe girecekler, yeni
başlayacaklar için bu uygulama olsaydı, bu sorunları
yaşamayacaktık ama on yıllık çalışana siz
diyorsunuz ki: Beş yıl daha fazla
çalışacaksınız. Ne zaman çıkmış bu Yasa?
1999 yılında çıkmış.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Ee, düzeltin!
OKTAY VURAL
(İzmir) Düzeltsene, elini tutan mı var Sayın Bakan?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Bakınız, bunu söyleyemezsiniz. Bu, bu sistemle yirmi yıl boyunca
rastgele, keyfî olarak oy avcılığı uğruna
uğraşanların açtıkları bir sorundur.
OKTAY VURAL
(İzmir) Oy avcılığı uğruna her şeyi
yapıyorsunuz zaten!
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - O günün
Hükûmeti bakın, siz hükûmetteydiniz- duvara tosladığı
için, sosyal güvenlikte çıkmaza girdiği için böyle bir zecrî yasal
düzenleme yapmak zorunda kalmıştır.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) İçinizde milletvekilleri var şu anda, onlar da
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) -Onun
için, bu konu hassas bir konudur.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) İçinizde öyle milletvekilleri var, bakandı o
sıra!
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) O arkadaşlar grup kurarlar Parlamentoda! O hükûmetlerde o zaman
olan arkadaşlar grup kurar Parlamentoda!
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Keşke bu konuda mağduriyetlerini ifade eden vatandaşlara
samimiyetle, iyi niyetle bir çözüm yolu bulabilsek ama tekrar ediyorum: Mali
dengeleri bozma şansımız yoktur. Burada ifade ettim, sosyal
güvenlik reformu sonrasında her alanda, bütün rakamlarda yüzde 9luk,
yüzde 8lik, yüzde 5lik iyileşmeler gerçekleşmiş
bulunmaktadır. Bunun kıymetini bilmemiz gerekiyor.
Bir diğer
konu, Artvin Damarda meydana gelen olay
Gerek Artvin Milletvekilimiz
İsrafil Bey gerekse sizler burada ifade ettiniz. Ben firmayla da hemen
görüşme yaptım aradaki molada.
Bakınız,
şu durum doğru değil: Evet, mesaiye kalıyor
vatandaşlar, sekiz saatten fazla çalıştırılıyor
ama sekiz saatten fazla çalışmalarının
karşılığında mesai ödeniyor. Eğer o
ödenmemiş olsaydı, bu, tabii ki kabul edilebilir bir durum
değil. Yalnız, aldığım bilgi, telefonla
aldığım ilk bilgi, haftalık bir gün izin
haklarını kullanamama durumu var. Bu konuyla ilgili ben
diyaloğumu ve ilgili firmaya bu yanlışlıktan dönmesi gerektiği
konusundaki telkinlerimizi yapacağımızı belirtmek
istiyorum.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Bakan, müfettiş göndermeniz gerekmiyor mu?
Telkin mi yapılır, müfettiş mi gönderilir?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Efendim, bunun gereği
MAHMUT TANAL
(İstanbul) - Yani müfettiş
göndermeniz gerekirken Telkinde bulunacağım. diyorsunuz.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Müsaade
eder misiniz.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Cepten aramak usulden değil efendim, müfettiş
görevlendirin, işçilerle de konuşun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Bakınız,
ben şu anda toplantı açıldığı için görüşmemi
yarıda kestim, o anlamda diyorum. Haftalık izin konusundaki sorunu çözme konusunda
görüşmemi sürdüreceğim. Teftişle ilgili zaten bize gelen her
şikâyetin karşılığında gerekli denetim
işlemleri yapılmaktadır, ondan bir endişeniz olmasın.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Bu, bir şikâyet değil mi şu anda?
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın Bakanım, on iki saat çalıştırıyorlar
maden sahalarında, on iki saat çalıştıramazlar, onu
anlatmaya çalışıyorum.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Tam Gün
Yasasından geri dönüş diye bir şey söz konusu değil, Tam
Gün Yasası uygulanıyor. Buraya gelen düzenleme, mesai bitiminde
yapılacak olan uygulamalar. Bakınız, bizim doktor
sayımız az değerli arkadaşlar. Doktor sayımız az
olduğu için, bir doktoru bir buçuk doktor olarak nasıl
değerlendirebiliriz, nasıl bu mevcut potansiyelden yararlanabiliriz
konusuyla ilgili bir düzenlemedir ve böylece mesai sonrasında özellikle
üniversitelerimizde hocalarımızın birikiminden yararlanmaya
dönük mesai sonrası bir düzenlemeyi içermektedir.
Ne kadar
doktorun ilişkisi kesildi? diye bir soru soruldu. 1.700 civarında
bir doktorumuzun, çoğunluğu da ücretsiz izinli olmak üzere bu dönem
içerisinde üniversiteden ayrıldığını görüyoruz.
Muhtar
maaşlarıyla ilgili
Asgari ücretle bağlantıları
kuruldu. Tabii ki Hükûmetimizin her
alanda olduğu gibi, ilgili bakan arkadaşlarımızın bu konuda
da değerlendirme yaptıklarını biliyorum ama net bir bilgiyi
ilgili arkadaşlarımızın vermesi daha doğru olur
düşüncesindeyim.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Sayın Bakanım, bu
sözleşmeyle ilgili soruma cevap vermediniz.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) 14
Mayıs Eczacılar Günü
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Sayın Bakan, sözleşmeyi niye
geri çektiniz?
BAŞKAN
Buyurun, devam edin Sayın Bakan, açtım.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Eczacılarla ilgili çok önemli toplantılar, diyaloglar
gerçekleştirdik ve eczacılarla uyumlu bakınız, birlikte
2015 yılının yedinci ayına kadar- bir uzlaşmayı,
bir anlaşmayı birlikte imzaladık. Bunun aksini söyleyebilecek
var mı? Birlikte imzaladık. Özellikle de seçim
yıllarını dikkate alarak, 2015in yedinci ayı olsun dedik
ve imzaladık. Sorunlarına hep duyarlı olduk, üç aylık
periyotlarla bir araya geliyoruz ve oluşan sorunlar varsa onları
giderme konusunda da sağlıklı bir diyalog içerisinde
olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Sayın
Başkan, son olarak yurt içi emekli sayısı 9 milyon 937 bin
kişi, yurt dışı emekli sayısının ise 415 bin
kişi olduğunu belirtiyorum. İş yeri sayısı
olarak
Emekli sayısını az önce kürsüden ifade etmiştim, 18
milyon 241 bin 374 aktif sigortalı var. İş yeri sayısı
ise Türkiyede 1 milyon 523 bindir.
Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, şimdi benim sorduğum soruya Faruk
Bey dedi ki: Bu, ikinci bölümü ilgilendiriyor. Bu tümü üzerinde yapılan
müzakeredir.
BAŞKAN
Sayın Genç, böyle bir usulümüz
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bir dakika efendim, bir şey söyleyeyim.
BAŞKAN
Böyle bir usulümüz yok. Neyi bir dakika diyorsunuz Sayın Genç?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Benim sorduğum soru çok önemli.
BAŞKAN
Soru sordunuz, Sayın Bakan da cevap verdi yani.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Şimdi, efendim ama mahsus cevaplandırmıyor, sebep
şu: Bakın, ben size izah edeyim.
BAŞKAN
Bilemem ki Sayın Bakanın nasıl
cevaplandıracağını.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Çok önemli bir soru sordum. Mesela birisi 100 bin lira
dışarıdan getirdi, yüzde 2 vergi ödeyecek.
BAŞKAN
Evet, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ya, bir dakika beni dinle be! (AK PARTİ sıralarından
Ne bağırıyorsun! sesleri) Beni şey yapıyorsun, ondan
sonra çıkıp da dava açıyorsun.
BAŞKAN
Sayın Genç, soru sordunuz Sayın Bakan cevap verdi. İç Tüzüke
bakarsınız, soru-cevap işlemi yirmi dakikadır efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ya, bir şey söylüyorum, çok önemli bir şey. 100 bin
lirada 2 bin lira vergi ödeyecek. Şimdi, bir inceleme
yapıldığı zaman bu 100 bin lira mı matrahtan tenzil
edilecek, yoksa 2 bin lira vergiden mi tenzil edilecek? Bu çok önemli bir
şey, yani bu çok önemli. Niye cevap vermiyorsun?
OKTAY VURAL
(İzmir) Kendisi de bilmiyor ki.
BAŞKAN
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Ya, gidip de mahkemeye dava açacağına burada doğru dürüst,
Meclisi yönet be!
BAŞKAN
Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Birinci
bölüm 1 ila 8inci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Süleyman Çelebi,
İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Şimdi,
torba yasa aslında çuval oldu, harar oldu. Ondan sonra her gün, her
aşamasında da bir torba yasayla Türkiye Büyük Millet Meclisi
uğraşa uğraşa belki dünya rekoru kıracak. Başka
hiçbir ülkenin parlamentosunda olmayacak şekilde,
değiştirdikleri yasaları sil baştan, yeniden
değiştiren, yeniden geriye viteslerin takıldığı
bir parlamento sistemine belki bir tek Türkiye Parlamentosu şahit
olmuş olacak. O nedenle öncelikle bir kez daha rica ediyorum, Sayın
Başkan sizden de rica ediyorum, bu Parlamentodan da rica ediyorum: Ya, bir
ay geçtikten sonra, iki ay geçtikten sonra bu kadar eksik, bu kadar
yanlış bir kanun yapılabilir mi ve bu kanunlarla bu Meclis
sürekli meşgul edilebilir mi değerli arkadaşlarım?
Dolayısıyla, önce bu kanunları komisyonlarda ve Mecliste
gerçekten sağlıklı, doğru tartışarak, yeniden sil
baştan yapılmadığı, kanun kitaplarıyla her gün
yeniden bunlar için insanların akıllarının
karışmadığı bir sürecin yaşanmasını
diliyorum öncelikle.
İkinci
söyleyeceğim şu: Kırk gün kırk gece neredeyse IMF
borcundan kurtulduk. diye törenler yapılıyor. Her gün bu anlamda bir
taraftan medyada, bir taraftan grupta Başbakan, diğer yerlerde IMF
borcundan kurtulduk
diye kutlamalara devam ediyorsunuz.
Bu yasa
aslında, değerli arkadaşlarım, tam da işte IMFnin iz
düşümüdür. IMFnin yalnız parasal borcundan kurtulmanız bir
şey ifade etmez. Bu yapılan yasal değişiklerin tamamı
IMF reçetesidir, IMF projesidir, IMF politikalarıdır. IMF
politikasının buradaki bütün iz düşümünün
karşılığını bu yasada bulursunuz. Bu yasa IMF
yasasıdır. Dolayısıyla, şimdi, yalnız parasal
olarak kurtulduk deyip bir taraftan para ödeyerek yeni yükleri Türkiye
halkına yükleyerek Türkiye halkının bu konudaki
sıkıntısını yeniden yaşatmaya hakkınız
yok. Çünkü bu uygulanan politikalar iflas etti, iflas eden politikalar yerine
yeniden halka padişah vergisi gibi yeni vergi salmalarına devam
ediyorsunuz. Daha önce yüzde 90 olan katkı payını şimdi
Bakanlar Kurulu yetkisiyle yüzde 200lere çıkarıyorsunuz
arkadaşlar. Yani insaf, vicdan! Bir taraftan da diyorsunuz ki:
Sağlıkta şöyle reform yaptık, böyle düzelttik. Diğer
taraftan, insanlar, parası olanlar hizmet alabiliyorlar, parası
olmayanlar bu ülkede hastaneden hastaneye, acilden acile sürünüyorlar ve sonra
da biliyorum ki burada birçok milletvekilleri de Aman, bizi acile almadılar,
bize katkı verin. diyen yurttaşlarla karşı
karşıyalar.
O nedenle,
değerli arkadaşlarım, şimdi, bu getirilen yasal
düzenlemeler yerine gönül arzu ederdi ki -Sayın Bakan, defalarca bu
kürsüden birçok arkadaşımız ifade etti, buradaki muhalefet
partilerinin tamamı bu kürsüden ifade etti, sırf böyle şov
yapmak için değil- burada yüzlerce defa ifade edilen, esas bu ülkenin
sorunu olan sorunlarına değinebilsek, gerçekten yaşa
takılan insanların kanununu buraya getirebilsek, gerçekten bu ülkede
büyümeden payını alması gereken emeklilerin haklarını
bu yasal düzenlemenin içerisine koyabilsek. Bunun yerine başka bir
şey yapıyoruz. Bunun yerine yaptığımız, bir
operasyonla
Gene sermayenin özel hastanelerinin yeniden teşvikini
sağlayan uygulamalara katkı veriyorsunuz bu yapılan
düzenlemeyle.
Peki, bu
konuştuklarımız bir işe yarıyor mu? Burada
yaramadığını biliyorum çünkü gerçekten anlatıyoruz,
anlatıyoruz, muhalefetin büyük bir bölümü burada birleşiyor; bir
konuda da duyarlı olun, bu kadar eleştiriye bir defa da olsun
vicdanen Ya, bu da haklıdır, bunun üzerinde bir
konuşalım. deyin, Bunu bir tartışalım. deyin.
Buradaki mağdur olan, yaşa takılan insanların sorunu bu
ülkenin
Hep bahsediyorsunuz ya, 16ncı büyük ekonomiye sahibiz.
16ncı büyüyen ekonominin esas bedelini ödeyenlere bu katkıyı
niye vermiyorsunuz? Niye bu büyümeden emeklileri hâlen açlık
sınırının altında maaş almaya mahkûm ediyorsunuz.
O nedenle, esas çözülmesi gereken sorun bu.
Diğer bir
sorun şu Sevgili Bakan. Şu anda, tabii ki dert çok. Dün akşam
saat 03.00te Hava-İş Sendikası greve başladı.
Şimdi, herkes elini açmış, Ya ne grevi, zaten orada uçaklar
uçuyor, herkes işinin başında, greve de kimse
katılmıyor. Evet, bu doğru. Bu ülkede ileri demokrasi
adına, grevin önündeki engelleri kaldırma adına
Bakın,
size bu fotoğrafı gösteriyorum Sayın Bakan: Bu iş yerinde
grev var. Grevi polisler yapıyor. Yani burada grev yapan
Bu iş
yerinde polis vardır, bu iş yerinde grev filan yoktur. Bu iş
yeri dün gece saat 03.00ten itibaren abluka altına
alınmıştır değerli arkadaşlar.
İşçiler
baskı altındadır, tek tek evlerine telefon ediliyor: Eğer,
305 işçinin akıbetine uğramak istemiyorsanız işe
gidin. Paranızı almak istiyorsanız işinize gidin, greve katılırsanız,
yasal grev bile olsa o 305 kişi konusundaki akıbete
uğrarsınız. diyorlar.
Şimdi,
bütün çabalarımızı koyduk Sayın Bakan.
Bakın,
burada
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Küçük bir sorun vardı!
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (Devamla) Anlatacağım.
Sayın
Bakan, size de görev düşüyor. Daha önce sizin partinizde olan, şimdi
MHPde milletvekilliği yapan Murat Başesgioğlu, bir dönem, yine
böyle bir soruna iki gün iki gece çalıştı, Hava-İş
kolundaki grev noktasını son dakikada bitirdi. Yeter ki, bu konuda
samimiyet olsun, içtenlik olsun, duyarlılık olsun. Sizin de bir
göreviniz Sayın Bakan, o sürece müdahil olmanız ve katkıda
bulunmanız.
Nedir oradaki
ihtilaf değerli arkadaşlar? Şimdi, bir gece yarısı
operasyonuyla hemen grev yasakları bu Meclisten geçti, ona karşı
mücadele eden, demokratik tepkisini koyan 305 kişi işten
atıldı. Çok uzun uzun analiz yapmayacağım. Bu 305
kişiyle ilgili defalarca Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Hamdi
Topçuyla görüşüldü. Dediler ki: Haklı işlem yaptık, biz
doğru iş yaptık, bunlar kanunsuz iş yaptılar, onun
için işten attık. Dedik ki: Peki, mahkeme karar verirse ne
yapacaksınız? Hepsini geri alacağım. dedi. Bakın,
bilirkişi 305 kişiyle ilgili raporunu verdi ve dedi ki: Bu fesih
haksız fesihtir. 180 işçi arkadaşımız için de mahkeme
işe iade kararı verdi. Sonra dedi ki Hamdi Topçu: Bu mahkeme
kararı yetmez, Yargıtay kararı lazım. Bu sefer,
Yargıtaydan, şu ana kadar 36 tane arkadaşımızın
kararı onandı ve gittik Sayın Mevlüt Aslanoğluyla evvelsi
günü, pazartesi. Bütün bunlara rağmen, bir muhalefet milletvekili olarak
şunu net söylüyorum: Biz ve sendikalar için grev amaç değildir
Sayın Bakan, araçtır. O aracını kullanacak ama o aracı
da elinden alındı Hava-İş Sendikamızın.
Dolayısıyla, dedik ki Hamdi Topçuya: En azından şu 36
tane arkadaşımızın Yargıtay kararını
onayın ve bu sözleşme bitsin. Hayır diyor.
Siz
Yol-İş kolunda 8.000 işçi taşerondan asıl işte
çalışacak. diye Yargıtay karar verecek, buna
uymayacaksınız, diğer yerdeki kararlara
uymayacaksınız, mahkeme kararlarına uymayacaksınız,
Yargıtay kararlarına uymayacaksınız, ondan sonra Bu ülkede
hukuk var, adalet var. diyeceksiniz. Bu ülkenin ne hukuku
kalmıştır ne adaleti kalmıştır ne insan
hakları kalmıştır! (CHP sıralarından
alkışlar)
O nedenle,
Sayın Bakan, bir kez daha göreve çağırıyorum.
Yüce Meclisi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Günal, Antalya
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, yine, bir torba klasiğiyle karşı
karşıyayız. Yukarıda Komisyonda
arkadaşlarımız Çuvala döndü. dediler ama az önce Sayın
Çelebi de belirtti, biz buna harar diyoruz, Çukurovada, Akdenizde böyle
pamuk hararları var artık
Niye öyle diyoruz? Çünkü şu anda
arkadaşlarımız az önce yukarıda başka bir torba, bu
sefer teklifle geldiler. Bir tanenin daha şu anda, Meclise
sunulduğunu, gündüz, basın mensuplarından öğrenmiş
bulunuyorum. Maşallah, artık her gün bir harar, bir torba bir
şey geçiyor. Yani bu, hakikaten yanlış bir uygulama değerli
arkadaşlar.
Burada İç
Tüzük Komisyonundaki arkadaşlara da uyarıda bulunuyorum, bundan sonra
bu torba kanunlar bir yasama yılında bir defa, o da biterken aceleden
olursa çıkarılsın, onu da Bakanlar Kurulu sahiplensin.
Yukarıdaki gelen torba yasa teklifi, yani böyle bir şeye Meclis
Başkanlığı nasıl izin veriyor, ben onu da
anlamıyorum. Yani kanunların ilgili komisyonları var, her
birinin bir yerden geçmesi lazım, yasa teklifi veriyor
arkadaşlarımız, Bazı kanunlarda değişiklik
7-8
tane ayrı bakanlığın şeyi geliyor, ayrı
komisyonlarda görüşülmesi gereken tasarı gelmiş. Bize nasıl
gelmiş? 2 tane de diğer komisyon var, tali komisyon,
arkadaşlarımız sabahleyin aceleyle görüşmüşler,
akşam havale yapılmış, öğleye kadar raporunu
yazmışlar, öğleden sonra da bize gelmiş. Şimdi, böyle
bir şey olabilir mi?
Baktık
muhalefet şerhlerine ama ne zaman okuyacağız arkadaşlar,
böyle bir kanun yapma tekniği olabilir mi? Sabahleyin aceleyle
topluyorsunuz, öğlene kadar yazıyor 2 komisyon bakarsa değerli
arkadaşlarım orada- öğleden sonra da biz toplanıyoruz ve
bunu konuşuyoruz. Lütfen bu işi ciddiyetle yapalım, böyle bir
yasa yapma yöntemi, tekniği olmaz. Eğer varsa da acil bir şey
gelsin, Bakanlar Kurulundan geçsin, bize de getirin, ayrı ayrı ilgili
komisyonlardan geçsin, ondan sonra
Sonra,
gülüyoruz, içerisinden o kadar komik şeyler çıkıyor ki, o
süreçten geçmediği için eksik geliyor. Yani Plan ve Bütçe Komisyonu
neredeyse Başbakanlık Kanunlar Kararlar Genel Müdürlüğü gibi
oldu. Maalesef Meclisin kanunlar kararlar birimi, herhâlde gelen baskıdan
dolayı bunların hepsini böyle kabul ediyor, geçirip gidiyor.
Şimdi,
arkadaşlar, bir de bunun tarihine baktık -demin söyledim, 8inde
gelmiş diye- arka arkaya, 8 Mayıs, efendim -silahla mı
silahsız mı çekilecek tartışmasına girmiyorum- çekilme
tarihiymiş, bir de baktık 8 Mayısta, burada, o gün, sizin ortak,
CHP ve MHPnin üye vermediği komisyonu da oluşturdunuz, bir de
baktık 8 Mayısta Meclise bunlar gelmiş. Şimdi, bizim
oradaki itirazlarımız olmasaydı
Bu tasarının
orijinaline, eğer Hükûmetin teklif ettiği metne bakarsanız,
değerli arkadaşlar, Komisyondan çıkanla arasındaki farka,
burada tanık koruma programı içerisine alınanların da
sosyal güvenlik kapsamına alınması öneriliyordu.
Şimdi
diyorsunuz ki Nereden çıkarıyorsunuz? Bir taraftan aynı gün
paranın aklanmasıyla ilgili kanunu getiriyorsunuz
Az önce
değerli milletvekilimiz sordu, Sayın Bakan orayı es geçti ama
bugün gündüz basın toplantısında bize de sordu
arkadaşlarımız. Bir taraftan bunu getiriyorsunuz, bir taraftan 8
Mayısa hepsini koyuyorsunuz, bir taraftan tanık korumayı
koyuyorsunuz, şimdi o zaman Bu pazarlıkla alakası var mı?
diye sormamızdan daha doğal ne olabilir, ben anlamıyorum.
Hepsini bir araya koyup 8inde başlayınca, 8inde 9 tane teklif bir
araya gelirse, bunun içerisine, -Sayın Bakan oradaydı, biliyor- ben
Şemdin Sakık gizli tanık, bir tek onun adını biliyoruz,
onun ailesi de faydalanacak mı? dedim, sonra arkadaşlarımız
çıkardılar. O zaman niye acele ediyoruz, yani bunları böyle
sıkıştırmanın ne anlamı var veya acelesi varsa 2
tane, 3 tane torba kanun niye geliyor, ben anlamıyorum. Değerli
arkadaşlar, lütfen, oturun, bunu bir kendi aranızda konuşun,
neyiniz varsa, ne konuşacaksanız.
Şimdi, bu
esasın içerisinde de birçok şey var. Yani aceleden kanun geliyor ama
Biz bunu Kamu İhale Kanunuyla ilgili söylüyorduk, Bari
kaldırıverin bu kanunu. diye, çünkü alfabede harf kalmadı
geçici maddeler ekleye ekleye.
Ee,
şimdi, baktık 49-50 olmuş. 2008de mi
çıkmıştı Sayın Bakanım bu 5510un orijinali? Yani
daha beş yıl olmadan 50 madde eklemişiz, boyuna sürekli olarak
geçici maddeler ekliyoruz. Yani bu, demin söylediğim kanun yapma
tekniğimizden ve her kanunda bir yerlere istisna veya geçici hüküm
eklememizden kaynaklanıyor. Yani bu, önümüzdeki bir örnek; şu anda
elinizdeki kanunda da var.
Esasa
bakıyoruz, burada, birçok şey gelmiş, tamam, başında
birkaç madde sağlıkla ilgili Aciliyeti var. diyebilir
arkadaşlarımız ama bakıyoruz, biz size bu yetkiyi
vermiştik, Bakanlar Kurulunun yetkisi var, yüzde 100 artırma yetkisi
var, şimdi, 2 katına kadar artırma yetkisi alıyorsunuz.
Yani tekraren
soruyorum, Sayın Bakan belki birinci bölümün sonunda cevap verir,
yukarıda tam bir cevap alamadık: Sayın Bakanım, burada
alacağınız komisyon yüzde 2. Kimden alıyorsunuz?
Dışarıda kazancı olan, kaynağı belli olmayan
birisinin parasını alıyorsunuz. Ne alıyorsunuz? Yüzde 2.
Peki, burada vatandaştan aldığınız katkıyı
niye 2 misline çıkarıyorsunuz da -Bunu tartışabiliriz.
dedi Sayın Bakanım, burada dikkatlerinize sunuyorum- niye yüzde 3-4
almıyorsunuz? Oradan alacağınız parayla bu zavallı,
gariban, sosyal güvenlikten faydalananlardan alacağımız ilave
ücreti bir miktar azaltmış olsak, bırakın 2 misline
çıkarmayı, Bakanlar Kurulunun yetkisini aldık, sadece ne
çıkıyorsa o uygulansın. desek olmaz mı? Kime veriyoruz
bunları? Dışarıdan gelen parayı nereden
kazandığı belli değil. PKKnın uyuşturucu
parası dahi bunun içerisinde aklanabilecek durumda bu hükümlerle. Peki,
şimdi ondan niye
Hadi
yapıyorsunuz, yanlış ama, dışarıda illegal para
kazanmış adam geliyor, yüzde 2yle
Yüzde 5 al, yüzde 10 al. Bizden
kaç vergi alıyor, sizin maaşlarınızdan kaç kesiliyor gelir
vergisi? Yüzde 15ten başlamıyor mu? Kurumlar vergisiyle beraber
yüzde 20den yukarı doğru gitmiyor mu? Peki, onlardan onu
alırken, böyle bir servet vergisi gibi alacağımızı
niye yüzde 2 alıyoruz? Yani burada bir tezat var. Bulunca garibanı
ÖTVye yükle, KDVye yükle, gelir vergisinden şu muaf, bu muaf
Olan yine
dar gelirli vatandaşımıza oluyor. Gelin, bunu baştan bir
daha düşünün. Bakın, hem affediyorsunuz hem aklıyorsunuz hem de
aldığınız yüzde 2 bir komisyon. Onun için
Bu yasanın
içerisinde buna benzer birçok şey var.
Bir de, en
önemli şeylerden birisi de, sıkça yaptığımız
yanlışlardan birisi, bu Meclisi biz, mahkemenin arkasından
dolanma yeri hâline getirdik arkadaşlar. Sürekli olarak biz yargının
yerine geçiyoruz. Meclisi derken, Meclisi alet ediyoruz. Bizim
söylediğimizi dinlemiyorsunuz. Hükûmet getiriyor bir şey veya siz bir
teklif veriyorsunuz, gidiyor. Yine burada da benzer bir hüküm var değerli
arkadaşlar. Yani mahkemenin çevreyle ilgili kararı var. Gelmiş
Danıştaydan. Ee? Her gelende olduğu gibi, Biz bu mahkeme
kararını nasıl geçersiz hâle getiririz? diye, bunun
etrafından dolanacak işler yapıyoruz. Bir de baktık, burada
da yine aynısı var. İşte, az önce burada gördüm. Sayın
Tanrıkulu, Komisyonda, tali komisyon olarak muhalefet şerhinde
yazmış. Önünüzdeki sıra sayısına bakarsanız,
Komisyon raporları arasında, orada görebilirsiniz. Aleni olarak
birkaç tane büyük proje saymış ama başka neler var kapsama
giren, biz şu anda bilmiyoruz, belki Sayın Bakan bilgi verir.
Mahkemenin etrafından dolanarak Danıştayın vermiş
olduğu kararları geçersiz saymak için yeni bir şey
açıyoruz. Şu aşamada da yeniden dava açıldığı
konusunda arkadaşlarımız bize bilgi aktardılar. Yani Meclis
mahkemelerin kararını bozma, geçersiz kılma yeri değildir.
Biz kanun çıkarırız, o çıkardığımız
kanuna göre de mahkemeler kararını verir. Ama her seferinde,
işimize gelmeyince gelip Meclisi kullanarak eğer burada kanun
çıkarırsak, o zaman bunun sonunu almak mümkün değil. Bizlerin
yargıçların yerine geçmememiz lazım. Dolayısıyla, bu
gelen hükümlerde de bunlara riayet etmek gerekiyor. Bu projelerin ÇED
istisnasına tabi tutulması da, bu ÇED raporunun
dışında tutulması da doğru olmamıştır.
Varlık
barışıyla ilgili zaten önümüzde bir uygulama var. Az önce
söyledim. Yani, hatta terör örgütünün
Burada bizim çıkarmış
olduğumuz, hepimizin beraber çıkardığı, terörün
finansmanına ilişkin kanun var. Uluslararası da anlaşma
var. Onunla ilgili de hatta, buradan birkaç arkadaşımızla Avrupa
Birliğinde bir toplantıya da gittik, Plan ve Bütçe Komisyonundan
arkadaşlarımızla, milletvekilleriyle. Yani her yerde bunu
konuşuyoruz ama uygulamaya gelince
Herhâlde, yeni kara para aklama
cenneti biz mi olacağız, nasıl olacak? Yani burada varlık
başka bir şey.
Arkadaşlar,
yatırım yapılması, dışarıdan gelen
yatırımın teşviki ayrı bir şey ama
kaynağı belli olmayan bütün paraların buraya girmesi başka
bir şeydir. Bunu yapıyorsak da bunun bir yolunu yordamını
daha düzgün bir şekilde bulmamız lazım diyorum.
İnşallah
bu yanlışlara devam etmezsiniz diyeceğim ama birisi Komisyonda,
geliyor; birisi de bugün Genel Kurula sunulmuş başka bir torba kanun,
geliyor. Allah sizi bu konuda hidayete eriştirsin diyor, teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen İdris
Baluken, Bingöl Milletvekili.
BDP GRUBU
ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının birinci bölümü üzerine Barış ve
Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yine AK PARTİ Grubunun,
Hükûmetinin getirmiş olduğu bir torba yasayla karşı
karşıyayız. Daha önce de birbiriyle ilgisi olmayan,
sorunları çözmekten uzak, daha çok sermayeye, ranta alan yaratmaya
çalışan torba yasaları bu Meclisin gündemine getirmişti. O
dönem de yapmış olduğumuz konuşmaların tamamında
bu uygulamanın, bu yaklaşımın yanlış
olduğunu, bu şekilde, yamalı bohça zihniyetiyle kanun
hazırlamanın, bırakın sorunları çözmeyi,
sorunların çözümsüzlüğünü daha fazla derinleştirdiğini dile
getirmiştik. Ancak, bütün bu uyarılarımıza rağmen AK
PARTİ Hükûmetinin ve AK PARTİ Grubunun bu konudaki ısrarı
hâlâ aynı şekilde devam ediyor.
Bu yasa
tasarısı görüşülürken, görüşülmesi gereken bir tali
komisyonda görüşmeler yapılmıyor, diğer iki tali komisyonda
ve esas komisyonda ise aynı günde bu görüşmeler yapılıyor.
Şimdi, eğer bu bilinçli bir şekilde aynı günde tali
komisyon ve esas komisyonda görüşülmüşse bunun adı
yangından mal kaçırmaktır; eğer burada bilinçli bir durum
söz konusu değil ise bu da kanun hazırlama tekniğine yönelik
ciddiyetsizliği ortaya koyan bir komedidir. Bu ciddiyetsiz
yaklaşımın bundan sonraki kanun hazırlama süreçlerinde de
mutlaka, AK PARTİ Grubu tarafından ortadan
kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz.
Bu kanun
tasarısına baktığımız zaman, torba kanunun
içeriğine baktığımız zaman, her bir maddede ayrı
ayrı rahatsız olacak çok fazla konu var. Bir kere, her şeyden
önce, en fazla tartışılan konulardan biri bu gizli
tanıkların sosyal güvenceye kavuşturulmasıyla ilgili
düzenleme. Şimdi, bu gizli tanık uygulamasının kendisi bu
Hükûmet döneminde bütün toplumsal kesimlerin baskı altına
alınması amacıyla getirilmiş ve her uygulamasında da
hukuku katletmiş bir sistemdir. Bugüne kadar gizli tanık
uygulamalarına dayanan davaların tamamında hukuk ortadan
kaldırılmıştır. Böylesi bir durum var iken siz, deyim
yerindeyse, ahde vefa gereği, bu gizli tanıklara hukuku katletme
hizmetleri karşılığında bir de sosyal güvence
getiriyorsunuz. Bakın, burada gizli tanık faciasıyla ilgili pek
çok örneği konuşmuştuk. Benim seçim bölgemde, 17
yaşındaki Gülsüm Koç, sadece 1 kez, seçim döneminde bizim seçim
çalışmalarını yaptığımız parti bürosuna
geldiği için, gizli tanık ifadesine dayandırılarak müebbet
hapse mahkûm edildi. 17 yaşındaki bir lise öğrencisi gizli
tanık ifadesiyle müebbet hapse mahkûm edildi ve daha sonraki
duruşmalarda da bu gizli tanık gördüğü kişinin Gülsüm Koç
olduğundan emin olmadığını ifade etmesine rağmen,
bu hukuk dışı katliama aynı şekilde devam edildi.
Şimdi, bu mahkeme süreci Yargıtayda görülecek. Bununla ilgili bugüne
kadar yapılan girişimlerin tamamı sonuçsuz kaldı.
Şimdi,
siz Gülsüm Koçun yoksul babasının kendi emeğiyle, alın
teriyle vermiş olduğu vergilerden topladığınız
paralarla 17 yaşındaki bir lise öğrencisinin hayatını
mahveden bir gizli tanığa bir de sosyal güvence getiriyorsunuz. Yani,
bu, bir kere, vicdana aykırıdır, ahlaka
aykırıdır, insanlığa aykırıdır. Böylesi
bir şey olmaz.
Bakın, bu
iddianamelerde geçen gizli tanıkların pek çoğunun aslında
olmadığı da ortaya çıktı yani iddianamede gizli
tanık ifadesi var ama ortada gizli tanık diye bir şey yok. Bu
olmayan gizli tanıkları nasıl sigortalayacaksınız?
Ortada bir gizli tanık yoksa, bu gizli tanıklığı
uyduran, o iddianameye yediren emniyet teşkilatını mı siz
sigortalı yapacaksınız? Böyle bir zihniyet, böyle bir vicdana
aykırı uygulama olabilir mi? Bu uygulama, tıpkı II.
Abdülhamit dönemindeki istibdat dönemine ve hafiye dönemlerine tekabül ediyor.
Yani, bir devlet düşünün ki hak, adalet, eşitlik yerine,
ajanlığa, ispiyonculuğa, iş birlikçiliğe teşvik
eden bir sistem getiriyor. Burada yapılan düzenleme, ajanlığa,
ispiyonculuğa, başkasının hayatını mahvetmeye
yönelik, teşvik edici bir düzenlemenin ta kendisidir.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU( İstanbul) İdris Bey, onu çıkardık,
Komisyonda çıkardık.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Şimdi, yasa tasarısında biz hâlâ onun
olduğunu biliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, burada, bununla ilgili mevcut yaklaşımın
mutlaka gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Bakın, bu
yasa tasarısının ayrı bir yerinde sağlıkla ilgili
düzenlemeler var. Bir bütün olarak sağlıkta, Sağlıkta
Dönüşüm Projesinin getirmiş olduğu maliyetleri, sağlık
emekçilerine, hekimlere, hastalara getirdiği haksız uygulamaları
defalarca bu kürsüden dile getirdik. Bir bütün olarak, sosyal devlet olma
ilkesinin gereği olarak, herkese eşit, ulaşılabilir,
ücretsiz, nitelikli bir sağlık hizmeti verilmesinin devletin asli
görevi olduğunu ifade ettik. Getirmiş olduğunuz
Sağlıkta Dönüşüm Projesi, her gün, hastaya ayrı bir yük,
sağlık emekçilerine ayrı bir yük getiriyor.
Şimdi,
burada, baktığımız zaman, üniversitelerden ayrılan
öğretim görevlilerini tekrar burada, bu sistem içerisinde tutmaya yönelik,
öğretim üyesinden sağlık hizmeti adı altında
vatandaşa yine bir ücretli sağlık hizmeti getiriliyor. Burada,
sağlık hizmetlerinin finansmanı, maliyeti tekrar hastaya
çıkartılıyor. Yani, bu devlet bir öğretim görevlisine kendi
hayatını onurlu bir şekilde idame ettirebilecek, kendi mesleki
gelişimini, bilimsel çalışmasını, akademik
çalışmasını yapacak bir ücretlendirme yapmayı
başaramıyor mu? Burada getirmiş olduğunuz uygulamanın
öğretim görevlilerine yansıyan kısmıyla öğretim
görevlilerinin üniversitede durması yine mümkün olmayacak. Ancak, burada,
hastaya 1 olan maliyeti 3 kat artırıyorsunuz. Bu sistemin,
Sağlıkta Dönüşüm Projesinin bütün maliyetlerini
vatandaşın sırtına, vatandaşın cebine yükleme
alışkanlığını, maalesef, burada da aynı
şekilde devam ettiriyorsunuz.
Değerli
milletvekilleri, bu torba kanundaki, yasa tasarısındaki bir
diğer önemli uygulama bu CED
raporlarının devre dışı bırakılmasıyla
ilgili. Şimdi, aslında, AKP dönemindeki politikalarla zaten ÇED
raporları bir şekilde anlamsız
kılınmıştı. Bugüne kadar, ekolojik yıkıma
neden olan HESlerle ilgili projelerde, halkın şikâyetlerine
rağmen, halkın tepki göstermesine rağmen siz, zaten, ÇED raporlarını
devre dışı bırakacak şekilde, polis ve jandarma
zoruyla, halka rağmen bazı süreçler işlettiniz. Ancak, burada,
bu ÇED raporlarıyla ilgili bir yasal kılıf, bir yasal düzenleme
yapıyorsunuz.
Bakın, bölgede, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesinden Karadeniz Bölgesine kadar HES projelerinin
yapıldığı hiçbir yerde o bölge halkının bu HES
projelerinden hoşnut olduğunu söyleyebilecek tek bir milletvekili
buradan çıkmaz. Bu HESlerin tamamının elde etmiş
olduğu enerji miktarının toplamının enerji nakil
hatlarındaki yenilenmeyle giderilebileceğini bu kürsüden defalarca
ifade ettik. Ancak, bir bütün olarak doğayı talan eden bu HES
projelerini, bugüne kadar, Hasankeyfte, Munzurda, seçim bölgem olan
Bingölde, Karadenizin neredeyse tamamında uyguladınız. Tarihî
alanları, sit eserlerini, sit alanlarını ve bir bütün olarak
doğayı katleden bu HES projeleri için şimdi de ÇED
raporlarını tamamen devre dışında bırakacak
şekilde bir yasal düzenleme yapıyorsunuz.
Geçen hafta ben Bingölde Kiğı, Yayladere, Genç,
Solhan bölgesini dolaştım. Orada şu anda
çalışmaları yürütülen HES projelerinin tamamına
karşı bölge halkı büyük bir tepkisellik içerisinde ve
Karlıovada Derinçay HES Projesine
karşı köylüler birkaç kez yürüyüş yaptılar. Jandarma
zoruyla, polis zoruyla halkın bu tepkilerini bastırma, halkın
ortaya koymuş olduğu demokratik hakkını bastırma
alışkanlığı yetmemiş olacak ki burada da ÇEDle
ilgili süreçleri tamamen devre dışı bırakacak şekilde
bir süreç işletiyorsunuz.
Bu ÇEDle ilgili süreci, Başbakanın
rüyalarını süsleyen üçüncü köprüyle ilgili
yaptığınızı biliyoruz. Bir başkanlık sistemi
rüyası var. İşte, Başbakanın rüyasına ne
giriyorsa onun yasal düzenlemesi de hemen AK PARTİ Grubu tarafından
Meclise getiriliyor. Biz bugüne kadar AK PARTİ'nin getirdiği bütün
yasalarda neoliberal politikaları destekleyen, sermayeyi, rantı
önceleyen, emek düşmanı, emekçi düşmanı
yaklaşımları bu yasa tasarısında da görüyoruz.
Varlık barışıyla ilgili düzenlemede de yine aynı
şeyi görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) Zenginlerle ilgili bu
kadar kafa yoracağınız düzenlemeleri getirirken bir gün de
yoksulla ilgili, emekçilerle, işçilerle, ezilenlerle ilgili bir
düzenlemeyi buraya getirmenizi bekliyoruz. Bunun zor olduğunu biliyoruz
ama bir defa da bizi şaşırtmanızı temenni ediyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz
isteyen Mehmet Akyürek, Şanlıurfa Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET AKYÜREK
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının 9uncu maddesi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi selamlıyorum.
Buradan, bizi televizyonları başında izleyen
ve yıllardır insanca yaşama özlemi çeken, elektrik, yol, su,
okul olmadan yaşam mücadelesi veren Ceylanpınarlı ve
Viranşehirli göçer hemşehrilerime selam ve saygılarımı
sunuyorum.
Görüşmekte olduğumuz bu değişiklik
maddesiyle içinde bulunduğumuz bu modern çağda ülkemize,
insanımıza yakışmayacak görüntülere son verileceği
için Sayın Başbakanımıza, bakanlarımız Sayın
Faruk Çelike, Sayın Mehdi Ekere, Sayın Mehmet Şimşeke,
Sayın Erdoğan Bayraktara ve Veysel Eroğluna, bizzat yerinde
incelemeler de yapan KİT Komisyonunun bütün üyelerine ve milletvekillerine
ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Buradan,
ayrıyeten, Şanlıurfa Valimiz olmak üzere,
bakanlıkların ve TİGEMin özveriyle çalışan
değerli bürokratlarına huzurlarınızda göçer aileleri ve
hemşehrilerimin adına minnet ve şükranlarımı arz
ediyorum.
Değerli milletvekilleri, 9uncu madde, kısaca,
mülkiyeti Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne ait olan ve
Şanlıurfa ili Ceylanpınar ilçesinde bulunan toplam 169 bin dönüm
arazinin bedelsiz olarak tapuda hazine adına tescil edilmesini ve bu
arazinin bir kısmının Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanunu ile getirilen sınırlamalara uymak şartıyla göçer
ailelerinin iskânı için Çevre ve Şehircilik
Bakanlığına tahsisini kapsamaktadır.
Ceylanpınar
Tarım İşletmeleri, 1 milyon 700 bin dönüm arazisiyle, hem
ülkemizin hem de dünyanın en büyük tarım işletmesidir.
Tarımsal faaliyetlerin düzenli bir şekilde yürütüldüğü 1937
yılından günümüze kadar göçerlerin sorunları hem işletmenin
ve hem de yöremizin sorunu olmaya devam etmiştir. Bu aileler
işletmenin içinde dağınık olarak yerleşmiş,
hayvancılıkla hayatlarını sürdürmektedirler. Tapuları
olmadığından kaçak statüde değerlendirilmişlerdir.
Bunun sonucu olarak da elektrik, su, yol ve okul gibi insanca
yaşamanın gerekliliği olan hizmetlerden geri
kalmışlardır.
Devlet, her
bireyine, vatandaşına insanca yaşamanın gerekliliği
olan hizmetleri sunmakla yükümlüdür. Hükûmetimiz, her konuda olduğu gibi,
yıllardır kangren olan bu konuya da duyarlı olmuş,
komisyonlar kurmuş, çalışmalar yapmış, hatta 2007de
5608 sayılı Kanunu çıkarmıştır. Kanunla
ailelerin tarım işletmesi dışında iskân edilmeleri ve
hayvanlarını otlatmaları için arazi tahsis edilmesi, yeni
yerleşim yerlerinde de konut yapmalarını desteklemek
amacıyla kredi kullandırılması
kararlaştırılmış ancak bu kanun
uygulanmamıştır.
Değerli
milletvekilleri, TİGEM Ceylanpınar İşletmesi ve yöremiz
insanı birbirinden ayrılmaz. İşletmede
çalışanların büyük bir kısmı, tayinle gelenler hariç,
yöre insanıdır. Bu sorunu çözümsüz bırakmak iki taraf için de
olumsuz sonuçlar veriyor. Bizlere ve bu kanunu uygulamakta yetkili kamu görevlilerine
büyük sorumluluklar düşüyor. Bu insanlarımıza modern yaşam
alanlarını bir an önce hazırlayarak yerleşimlerini
sağlamak için elimizden geleni yapmalıyız.
Değerli
milletvekilleri, bugün görüşmekte olduğumuz değişiklik
teklifiyle, göçer insanlarımız, akrabalarımız,
hemşehrilerimiz topraklarından, yörelerinden kopmayacak,
yaklaşık yüz yıldır yaşadıkları,
alışık oldukları coğrafyada kalmaya devam
edeceklerdir.
Tahsis
edilmesi düşünülen arazi, tamamen Şanlıurfa-Mardin ana sulama
kanalının kuzeyinde bulunmaktadır. Kanalın ağız
genişliği 26 metredir, derinliği ise 6,5 metredir. Bu yönüyle de
tamamen doğal bir sınır oluşturduğu için,
damızlık tohum ve damızlık hayvancılık
üretimindeki gen karışması tereddütlerini de ortadan kaldırmaktadır.
Kaldı ki göçerlerin günümüze kadar hayvancılık
dışında tarımsal üretim yapmadıkları
kurumların ortak tespitidir.
Yaklaşık
4.500 nüfusun yaşadığı yörede 40 bin küçükbaş hayvan
sayısı yaz aylarında 100 bine kadar çıkmaktadır. Bu,
büyükbaş hayvanların varlıklarıyla 500ü, bini geçmektedir.
Yörenin ekonomisi ve sosyal yapısına katkıları da
küçümsenmez düzeydedir.
Yıllardır
sürüncemede kalmış bu sorunun çözümünün TİGEM ve yöremiz
halkı olan göçerlerimize hayırlı olmasını diliyor,
heyetimize saygılarımı arz ediyorum. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Mehmet Ağabey, destek verdik, bize
teşekkür etmedin.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Bize bir teşekkür et.
MEHMET AKYÜREK
(Şanlıurfa) - Allah hepinizden razı olsun.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Hayır. Komisyonda tüm gruplar
destek verdi, bize bir teşekkür etmedin.
MEHMET AKYÜREK
(Şanlıurfa) Ettim yahu, bütün milletvekillerine.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Hayır, hayır...
MEHMET AKYÜREK
(Şanlıurfa) Yapma bunu yahu, sen bizim ağabeyimizsin.
BAŞKAN
Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Emin Haluk Ayhan, Denizli
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 460 sıra
sayılı Tasarının birinci bölümü üzerinde şahsım
adına söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Sosyal
güvenlik uygulamalarında, süreci içerisinde ortaya çıkan ihtiyaçlara
cevap vermek amacıyla düzenlemeye ihtiyaç olduğunu Sayın Bakan,
gerekçede izah ediyorsunuz. Tasarı Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığıyla ilgili, orada hazırlanmış.
Tasarı 10 komisyonu ilgilendiriyor. Tanık korumadan ailenin
korunması ve şiddetin önlenmesine, 5510 sayılı Kanun,
KİTlere ilişkin mevzuat ve diğerleri. Hazırlanırken
bu kadar geniş bir mevzuyu 12 maddeye
sığdırmışsınız. Güzel de, problemi
çözemiyorsunuz. Bunları çözdükten sonra, on iki senedir, istikrarlı
bir şekilde sosyal güvenlik sistemini rayına oturtup mevzuatı
kendiniz yürütecek şekilde bunu kuramamışsınız,
hakikaten sıkıntılı.
O zaman ne
yapmak lazım? Bunu düzgün bir şekilde ele almak lazımdı.
Süreç dinamik, Bakanlık olarak, Hükûmet olarak buna hazır
olacaksınız. Her olay için, problem çözmek için Parlamentoya
geliyorsunuz. Öyle, yetki falan kullandığınız da yok.
Emeklilikte
yaştan bekleyenler için her birinizden farklı ses çıkıyor;
siz farklı söylüyorsunuz, Sayın Başbakan
Yardımcısı farklı söylüyor, Maliye Bakanı toptan
karşı. Bunu siz Kabinede konuşmuyor musunuz Allah
aşkına Sayın Bakanım? Kamuoyundan gerçekten çok büyük
tepkiler geldiği için söylüyorum, yani Hükûmet bunu izah edemiyor, 325
milletvekili olan AKP iktidarı, Hükûmeti bunu yapamıyor,
vatandaş bunu bize soruyor. Çıksın, doğru dürüst, tek
elden, Hükûmet sözcüsü bir açıklama yapsın, netleşsin. Her
biriniz farklı telden çalıyorsunuz. Şimdi, buna bakarsak,
biriniz olaya inanıyorsunuz, diğeriniz karşı
çıkıyor. Başbakan Yardımcısının
ağzını bıçak açmıyor, o kendini suçlu
hissettiğinde zaten her zaman aynısını yapıyor.
Bakınız,
ekonomi iyiye gitmiyor. Ekonomi iyiye gidecek ki siz bir şey
yapmış olacaksınız. Herkes primlerini ödeyecek.
Ortalık fevkalade ne olacak? Düzgün olacak. Biraz önce söyledim,
bakanların biri konuyu Hanyada değerlendiriyor, birisi Konyada
değerlendiriyor. Birisinin Merkez Bankasıyla ilgili
konuşmasına baktığınız zaman neredeyse küfredecek
hâlde sözler çıkıyor, buna ilgili bakan karşılık
vermiyor, ses çıkarmıyor ama bakıyorsunuz, Merkez Bankası
Başkanından da bu sözlere karşı hiçbir şey
çıkmıyor. Doğru mu söyledi, yanlış mı söyledi,
yalan mı söyledi, ilgili bakan onları neden savunmuyor, Kabinede
bunlar görüşülmüyor mu, Merkez Bankası Kabineye bilgi vermiyor mu,
bunlara bakıyoruz.
Şimdi,
ben size çok önemli bir şey soracağım: Bu konuda,
PKKlıların dağda geçen sürelerinin emekliliğe
sayılması için borçlanmalarıyla ilgili bir
çalışmanız var mı? Osloda böyle bir taahhüdünüz var
mı? Hükûmet olarak, bir Bakan olarak sizin haberiniz var mı?
Bunları bir söyleyin.
OKTAY VURAL
(İzmir) İş garantisi veriyorlar zaten.
EMİN
HALUK AYHAN (Devamla) . Yani, sizler yaşı itibarıyla emekli
olamayan, bekleyen insanlara, onlara bir çift laf söyleyemiyorsunuz, Kabinenin
her üyesinden farklı ses çıkıyor ama öbür tarafta, Osloda
bunlara ne kadar garanti verildiğini bilen bir Hükûmet yetkilisi yok.
Sayın Başbakan Ben devlete yetki verdim. diyor, devleti yöneten
olduğunu kendisi unutuyor, o zaman burada Var mı, yok mu? diye
benim size sormak hakkım. Eğer böyle bir şey yarın gelirse
Hükûmete, siz buna ne diyeceksiniz, burada millete anlatmanız lazım,
bunları bizim bilmemiz lazım, milletin bilmesi lazım. Hakikaten,
PKKlıların dağda geçen sürelerini emeklilik için yarın
borçlanmaya sayacak mısınız, böyle bir taahhüdünüz var mı?
Çünkü siz yarın Bu yok. deseniz de Sayın Başbakan altı ay
önce ne diyordu? Dağdakilerle öpüşenlerin
dokunulmazlığı kaldırılsın, idam geri gelsin.
diyordu. Şimdi, baktığımız zaman, PKKyla yan yana,
bütün her şeyi birlikte çözüyorsunuz maşallah. Böyle bir şey
olabilir mi Sayın Bakan? Bunu, Türkiye Cumhuriyetinin bir Bakanı
olarak siz, bu kürsüye gelip anlatmak zorundasınız.
Ben
şimdilik bunları ifade etmek istedim. Teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde
Hükûmet adına söz isteyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birinci bölüm üzerinde
değerli arkadaşlarımız değerlendirmeler yaptılar,
teşekkür ediyorum.
Şimdi,
efendim, öncelikle Bu yasa IMF yasası diye başladı birinci
bölüm. Yani, IMFyi özellikle emek örgütünün başında bulunmuş
olan bir arkadaşın bilmemesini hayretle karşıladım.
IMFnin yıllarca, IMF politikalarının yıllarca bu millete
ne gibi faturalar çıkardığını hepimiz biliyoruz.
Üstelik, ben 1999 yılında Parlamentoya girdim, o günün hükûmetinden
de çok değerli arkadaşlarımız buradalar. O süreçlerin AK
PARTİ dönemine yansıma dönemlerini de biliyoruz ve sorgulayan,
sorgulanan bir hükûmet anlayışından bugün gerçekten tam
bağımsız, kendi iradesiyle karar alan ve Türkiyeye
yaraşır ve yakışır bir noktaya geldiğimizi
görmekten ben inanıyorum ki hepiniz de son derece memnunsunuz.
Dolayısıyla On beş günde 15 yasayı
çıkarırsanız size bu krediyi veririz. diyen
anlayıştan bugün kredi verir noktaya gelen bir ülkeyi lütfen
karıştırmayalım temennisinde bulunuyorum.
İkincisi
sağlıkta katkı paylarıyla ilgili. Değerli
arkadaşlar, bakınız, sosyal güvenlik reformundan önce katkı
payları sınırsızdı yani 1 katı, 2 katı, 3
katı, 5 katı diye bir şey yoktu, dilediği kadar alma
imkânı vardı sağlık kuruluşlarının. Bu,
temel yasada, ana yasada, ilk çıkan yasada 3 katı kadar fark alınabilir.
şeklinde idi. Bugün bizim getirdiğimiz, yalnız özel hastanelere dönük,
özel sağlık kuruluşlarına dönük 2 katına -kadar
ihtiyaç olur ise- bir düzenleme getiriyoruz ama onun yanında
getirdiğimiz başka düzenlemeler de var bakınız.
Bildiğiniz gibi, sağlıkta, şu anda, diyaliz hizmetleri için
ilave ücret alınmıyor; acil hizmetleri için, yoğun bakım
için, kalp, damar cerrahisi için, kanser tedavisi, kemoterapi, radyoloji gibi,
organ nakli gibi, yenidoğan sağlık hizmetleri gibi ve yanık
tedavileri gibi birçok alanda, bakınız, ilave bir ücret söz konusu
değil. Acil tüm bu durumlarda, hayati tüm bu durumlarda kesinlikle ilave
bir ücret söz konusu değil. Ama biz Sağlık Uygulama
Tebliğinde dört yıldır fiyatları artırmıyoruz,
çok ciddi anlamda bir fiyat oynaması yok. Bu çerçevede, 1inci, 2nci,
3üncü basamak ile özel sağlık kuruluşlarını
karıştırmamak gerekiyor. Hem Bu farkları
almayacaksınız, bu ilave ücretleri almayacaksınız.
diyeceksiniz, çok önemli tedavi metotlarında, diğer taraftan da özel
sağlık kuruluşlarının çok modern yatırımlar
yapmasını isteyeceksiniz. O hâlde, burada bir alan açılması
gerekiyor. Alan 1 katına kadardır şu anda ama 2 katına
kadar, daha önce 3 katı olan, daha önce sınırsız olan bir
uygulamanın karşısında 2 katına kadar uygulama yetkisini
Bakanlar Kuruluna vermeyi vatandaşın üzerine bir yük olarak
değerlendirmek doğru değil. Şu olsa doğrudur,
bakın katılırım: 3üncü sağlık hizmetlerinde,
yani üniversitedeki sağlık hizmetlerinde, Sağlık
Bakanlığına bağlı 2nci basamak sağlık
hizmetlerinde sıkıntılar olsa dersiniz ki: Bu doğru. O
alanı genişletiyoruz, şimdi, şehir hastaneleri kuruyoruz.
Şehir hastaneleriyle o alanda vatandaşa hizmeti en yakın yerden
sunmaya çalışırken burada bu konunun yanlış yere
çekilmesini, doğrusu, anlamakta zorlanıyoruz.
HAVA-İŞle ilgili, grevle ilgili burada konuşmalar
yapıldı. Değerli arkadaşlar, bakın, net bir şeyi
söylüyorum: HAVA-İŞ ile Türk Hava Yolları arasında toplu
sözleşmeye konu bir ihtilaf var mı?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Hayır.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Yok, aynen,
bakınız, çok teşekkür ediyorum. Bir ihtilaf yok. İhtilaf
ne? Daha önce işten çıkarılan 305 kişi, doğru.
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Mahkeme kararları var Sayın Bakan,
mahkeme kararları var.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Bir dakika... Anladım,
anladım da Türkiye hukuk devleti değil mi?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Hukuk devleti.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Mahkeme kararı
var.
Şimdi,
işveren, yasa gereği ya bu 305 kişiyi işe
başlatır veya İşe iade tazminatını ödüyorum.
der, yasa bu. Ya işe başlatacak -yargı kararları şu
anda geliyor- veyahut da diyecek ki: İşe iade tazminatı
ödeyeceğim. Bu toplu sözleşmeye konu olmayan, yargıda olan bir
konudan dolayı siz niye greve gidiyorsunuz?
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Yargıda değil efendim, yargı
bitti.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Yargı bitti,
tamam ama uygulama noktasında, siz niye greve gidiyorsunuz? Nitekim, grev
başarısız oldu bakınız.
ENVER ERDEM
(Elâzığ) Senin Bakanlığına son verseler kabul eder
misin?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) İki: Esas ben
size ideolojik sendikacılığın, 20nci yüzyıl
sendikacılığının artık geçerli
olmadığına güzel bir örnek vermek istiyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Bakan, sendika bırakmadınız memlekette.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Bakınız,
bu önemli. Arkadaşlar, ÇAYKURda greve gidilmesin. dedik. Yargıyla
yetkiyi almış ilgili sendika, TEKGIDA-İŞ; açık
söylüyorum. Yetkiyi aldınız mı? Aldınız. Biz ne
yaptık Hükûmet olarak? Yetkiyi alan sendikaya daha önce yapılan
sözleşmelerin tüm getirilerini teşmil ettik yani işçilere o
hakları verdik. Şimdi, oturduk, madem geçmişe dönük bir anlaşma
yapacağız dedik, ilave olarak her işçiye 250 TL verecek
şekilde 5 trilyon lira toplu sözleşmeye konu olmayan ilave bir imkân
sağladık. Kime? ÇAYKUR işçisine. Alın dedik; inanır
mısınız, sendika almayı beceremedi, alamadı
bakınız. Toplu sözleşmenin üzerinde 5 trilyon lira -eski
rakamla- yani her işçiye ilave 250 liralık bir kampanya ücreti
vermemize rağmen sendika bunun alamadı ve Greve gideceğim.
dedi. Buyurun, hakkınızdır. dedik. Sabahleyin grevi
gerçekleştiremedi. Şimdi de diyor ki bize: Ne olur gelin toplu
sözleşme yapalım, her şeyden vazgeçtik, yeter ki
imzalayalım. Şimdi, arkadaşlar, bu demode olmuş
sendikacılık anlayışı
Kendilerine söylediğim
için söylüyorum, akşam da kendileriyle beraberdim, kendilerine söyledim:
20inci yüzyıldaki sendikacılık anlayışıyla
bugünkü endüstriyel ilişkilerde var olamazsınız. Onun için
HAVA-İŞte olan hadise de böyledir, ÇAYKURda olan hadise de
böyledir. Bunun net bilinmesinde fayda var değerli arkadaşlar.
MUHARREM
IŞIK (Erzincan) Hepsini kapatın gitsin.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Bence bir yasa çıkaralım, sendikaları iptal edelim.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Diğer konulara
gelince, gizli tanık konusu yasada yok arkadaşlar. Hep birlikte
değerlendirdik, konuştuk ve dedik ki: Tamam,
çıkarılması lazım. birlikte karar altına aldık.
Bu konunun burada tekrar gündeme gelmesi, yasanın okunmaması da beni
üzüyor; onu da ifade edeyim.
Emek
düşmanı gibi değerlendirmeler
Arkadaşlar, emek
düşmanı olan bir parti yüzde 50 oy alamaz. Emek düşmanı
olan bir siyaset caddede yürüyemez, kırmızı plakaya binemez,
rozet takamaz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) 700 bin kişi Allaha şükür sigortalıyım.
diyor. O hâle getirdiniz memleketi ya!
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Ama, çok
şükür, on bir senedir Türkiyenin dört bir tarafında emekçilerle de
beraberiz, iş verenlerle de beraberiz, halkın tüm kesimleriyle
birlikteyiz; bunu ifade edeyim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Sizin arabalar hep sivil plakalı
Sayın Bakan.
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Mecliste bile korumalarla geziyorsunuz
Sayın Bakan.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Kabinede bir sorun
olmadığını ifade edeyim. Bakınız, bu konu belki
Zamanım
yetinceye kadar şunu ifade edeyim: Biz hiçbir emekliye
Yaşa
takılanların nasıl takıldığını
söyledik. Biz takmadık bunları, emeklileri yaşa filan
takmadık biz yani. Eskiden aldığımız,
devraldığımız bir miras bu da. Peki, biz ne yaptık?
Dedik ki: Sorunlarınızı dinleriz. Sorunları dinledik.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Niye yaşadılar o sorunları Sayın Bakan?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Ama, tekrar
söylüyorum, kesinlikle sosyal güvenlik sisteminin mali boyutunu etkileyecek bir
kararın altında bizim imzamız olmaz. Çünkü, o, torunlara
sorunları bırakmaktır. Biz geçmişte olduğu gibi
sorunları torunlara bırakan değil, güzellikleri bırakan bir
iktidarız; bunu ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi,
bundan dolayı, kabinede ilgili bakan arkadaşlara, ekonomiden sorumlu
Bakan arkadaşa soruluyor: Gündeminizde böyle bir şey var mı?
Yok. diyorlar, çok doğru söylüyorlar. Bunun yanlışı yok
ki. Bizim gündemimizde mali boyutu bozacak, mali dengeleri bozacak bir
düzenleme kesinlikle yok ve sosyal güvenlikle ilgili de olmaz. Ama, Mevlüt
Beyin de sık sık bize dile getirdiği Acaba bir
çıkış yolu olabilir mi? Burada bahse konu mağduriyetlerin
giderilmesiyle ilgili bir çalışma yapılabilir mi? gibi bize
gelen teklifler üzerinde, Çalışma Bakanlığı
çalışır ve biz çalışıyoruz ne olabilir acaba,
nasıl bir çıkış yolu olabilir, özellikle
sağlıktan yararlanamayan vatandaşlarımızla ilgili bir
çıkış yolu bulunabilir mi diye. Teknik ayrıntılar bunlar. Yoksa bunlar mali dengeyi bozacak
konular değil. Maliyeden ve Hazineden sorumlu bakan
arkadaşlarımıza sorulan soru ise mali dengeleri bozacak bir
yapıda soru sorulduğu için Gündemimizde yok. diyorlar, son derece
de doğru bir değerlendirmedir.
Değerli
arkadaşlar, tabii bu bölüm içerisinde başka önemli konular da var,
özellikle varlık barışıyla ilgili bazı değerlendirmeler
var. Önümüzdeki bölümde inşallah o konudaki değerlendirmemizi de
sizlerle paylaşırız diyorum.
Hepinize çok
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın
Bakan.
Bölüm üzerinde
şahsı adına söz isteyen Abdulkerim Gök, Şanlıurfa
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDULKERİM
GÖK (Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte
olan tasarı içerisinde çok önemli, Türkiye ekonomisini yakından
ilgilendiren düzenlemeler söz konusu. Burada, özellikle uluslararası kredi
derecelendirme kuruluşları ve uluslararası
yatırımcı kuruluşları Türkiye ekonomisinin
güvenirliliği noktasında, güvenli bir liman olduğu
noktasında doğrudan etkileyecek
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) İspanya batmadan aynı durumdaydı,
Yunanistan batmadan aynı durumdaydı. Bırakın bu
palavraları!
ABDULKERİM
GÖK (Devamla)
veya yan etkileriyle çok önemli pozitif gelişmeleri
sağlayacak olan düzenlemeler söz konusu. Elbette ki varlık
barışı da bunun bir boyutu. Ancak, burada -benden önceki
konuşmacılar da ifade ettiler- özellikle şunu belirtmek isterim:
Devletin vatandaşıyla barışık olduğu ve âdeta
anayasal tanımlamada Türkiye Cumhuriyeti
devleti demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir. yani sosyal
anlayış içerisindeki hizmetleri üreten bir anlayışla
karşı karşıya kaldığımız AK PARTİ
iktidarları döneminde çok önemli bir düzenlemeyi getiriyoruz. Benden
önceki konuşmacılar ifade ettiler, ben de kısmen ona
değineceğim.
Ve emeği
geçen herkese de teşekkür ediyorum. Bu kanun teklifi, özellikle Plan Bütçe
Komisyonunda görüşülürken de katkılarıyla muhalefet milletvekili
arkadaşlarım, o konuyla ilgili hassasiyetlerini dile getirdiler ve
olumlu görüşlerini ifade ettiler, bir kez daha teşekkür ediyorum.
O konu da
Şanlıurfanın Ceylânpınar ilçesi. Ben doğma büyüme
Ceylânpınarlıyım arkadaşlar. Orayı rahatlıkla
biliyorum. Otuz yıl içerisinde orada yaşayan göçerler
Adı
göçer ancak yıllarca akademik hayatta da bunlar yanlış
tartışıldı, onlar göçer değil, orada yerleşik
insanlar. Dolayısıyla, göçerlerle ilgili yapılan ve sonuç
odaklı, çözüm odaklı bu teklifin sizlerin de uygun görmesi hâlinde
kanun olmasıyla orada yaşayan insanların hayır
dualarını hep beraber almış olacağız.
Gerçekten,
dünden beridir insanlar telefon açıyor ve inanmıyorlar. Biz
Sayın Valimizle, diğer milletvekili arkadaşlarımla beraber
yapmış olduğumuz toplantıdan sonra, insanlar, taraflar bu
düzenlemeyi duydukları andan itibaren alkışlarla
karşıladılar. Burada yaşlı, erkek, kadın, bayan
topyekûn insanlara yıllarca -Sayın Bakanım ifade ettiler- hep
söz verildi, hep Düzenlemeleri yapacağız. denildi ama Ankaraya
gelindi ve âdeta o insanlar unutuldu. Fakat, biz diyoruz ki AK PARTİ
iktidarları olarak sizlerin de destekleriyle inşallah bu soruna
neşter vurmuş olacağız. Çünkü, bu insanlar burada
yaşarken elektriksiz yaşadılar, doğrudur -muhalefet milletvekili
arkadaşlarımız söylediler- çünkü onlar hukuksal ortamda
bulunmuyorlardı. Ama, yapmış olduğumuz bu düzenlemeyle
kayıt dışı olan yaşam koşullarını
kayıt altına alıyoruz. Bundan sonra elektriği
kayıtlı bir şekilde gidecektir, bundan sonra okulları
kayıtlı bir şekilde gidecektir, bundan sonra su ihtiyaçları
kayıtlı bir şekilde gidecektir. Şu anda yani biz bu yasal
düzenlemeyi çıkarmadan önceki hâlde, burada yaşayan her bir bireyin
üzerinde yaklaşık, eski parayla, 200 milyar ceza bulunuyor. Neden? Çünkü,
bunların yaşam koşullarını sürdürebilme adına
burada yapmış oldukları her faaliyet kaymakamlık
tarafından cezalandırıldı. Onun için bu yasal düzenleme son
derece önemlidir.
Ayrıca,
bunları, yapılacak olan düzenlemeyle şu anda bulunmuş
oldukları ortamdan yeni yerlerine gittikleri andan itibaren, devletle
barışık hâlde kılmış olacağız. Çünkü
hayvancılık yapıyorlar. TİGEMin arazileri içerisinde
yıllarca yaşadıkları sıkıntıları da bu
insanlar unutmuş olacaklar.
İşte,
bir kez daha, AK PARTİ iktidarlarıyla beraber sosyal hukuk
ilkelerinin geçerli olduğu, sosyal politikaların geçerli olduğu
bir düzenlemeyle karşı karşıyayız.
Bir kez daha
emeği geçen herkese teşekkür ediyorum; muhalefet milletvekili
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, bakanlıklara teşekkür
ediyorum. Gerçekten yöre halkı son derece heyecanlıdır.
Orayı gören değerli arkadaşlarım zaten gördüler, birçok söz
söylendi. Bundan sonraki düzenleme, inşallah, sizlerin evet
oylarıyla gerçekleşecektir.
Ben, yüce
Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde
on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Köktürk, buyurun.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Türkiye Taşkömürü Kurumunun Kozlu ve Karadon işletmelerinde
taşerona verilen hazırlık işlerinde meydana gelen grizu
facialarında, sizin de bildiğiniz üzere, 38 madencimiz
yaşamını yitirmişti. Akabinde geldiğiniz Zonguldakta,
madencilik iş kolu gibi ağır risk gerektiren, büyük tecrübe
gerektiren iş kollarında taşeronlaşmayı doğru
bulmadığınızı ifade etmiştiniz. Aradan geçen bu
kadar süre zarfında taşeronlaşmanın Türkiye
Taşkömüründen kaldırılması konusunda herhangi bir
çalışmanız oldu mu? Türkiye Taşkömürü Kurumundan
taşeronlaşmayı kaldırarak taşeron işçileri
kadrolu yapmayı düşünüyor musunuz?
İkinci
sorum da: Çatalağzı Termik Elektrik Santralinde kıdem
tazminatlarını işverene geri ödemek koşuluyla iş
akitlerinin sürdürüleceği konusunda tehdit edilen işçilerle ilgili
olarak idari bir soruşturma başlattınız mı?
Ayrıca adli soruşturma başlatılması konusunda
cumhuriyet savcılığına herhangi bir müracaatınız
oldu mu, olmadıysa neden?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Doğru, buyurun.
REŞAT
DOĞRU (Tokat) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başbakan altı yıl önce bütün geçici ve mevsimlik işçilerin
sorunlarını çözeceğini ve kadro vereceğini ifade
etmişti. On binlerce işçi, devlette asli ve sürekli işlerini
yapmalarına rağmen, yılın belli dönemlerinde maalesef
işten çıkarılmaktadır. Geçici ve mevsimlik bütün
işçilerin sorunu ne zaman çözülecektir?
Ayrıca,
4/C kapsamında çalışan işçilere de kadro sözü verilmesine
rağmen şu anda kadro alamamış durumdadırlar.
Özellikle, TEKEL işçileri on bir ay çalışmakta ve de çok az
maaş almaktadırlar. Onlar da çok büyük bir mağduriyet
yaşamaktadırlar. Bu insanlarımızın
mağduriyetlerinin giderilmesi ve yüzlerinin gülmesi ne zaman
sağlanacaktır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Türkoğlu
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Teşekkür ederim.
Sayın
Bakan, vatandaş soruyor: Doğuştan engelli birisi 3.960 gün prim
ödeyerek emekli olabiliyor. Sigortalı iken malul olan 1.800 günde
emekli oluyor. Bu, bir adaletsizlik
değil mi? Bunu gidermeyi düşünüyor musunuz? diye.
Şimdi de
ben soruyorum, biraz evvel sordum, cevabını alamadım: Suç
Gelirlerinin Aklanması, Araştırılması, El
Konulması, Müsaderesi Ve Terörizmin Finansmanına İlişkin
Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı 16 Mayıs 2005te imzaya
açılmış, 28 Mart 2007de devletimiz tarafından
imzalanmış, Bakanlar Kurulu tarafından 16 Haziran 2008de
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına gönderilmiş
kadük kalmış. Bu dönem tekrar 22 Eylül 2011de Başbakan
imzasıyla gönderilmiş, 12 Mart 2013te ise bu tasarı tekrar
Meclis gündeminden çekilmiş. Varlık barışıyla
alakalı olduğu, PKKnın mal varlığının, para
varlığının aklanmasıyla ilişkili olduğu
değerlendiriliyor. Bu tasarıyı niçin çektiniz?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Akar
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Bakan, sosyal güvenlik destekleme primi adı
altında daha önce ödenmemiş primleri taksitlendirdiniz. İnsanlar
borçlandı, herkese bir borç çıktı, farkında değildi
vatandaş ve otuz altı ay, bir kanunda taksitlendirdiniz. Yalnız
yaklaşık 3 bin TL borcu olan bir vatandaşa tebligat
yapılarak borcunun faizleriyle birlikte 9 bin TLye
ulaştığını ama yapılandırırsa bu otuz
altı ayda yeniden taksitlendirmeye giderek daha düşük ücret
ödeyeceğini ifade etmiş olmanıza rağmen, bu
yapılandırmada otuz altı ayda rakamların çok yüksek
olduğu, 3 bin TLlik borca karşılık 6 bin TL gibi bir rakam
çıktığı ve otuz altı ayda bankadan kredi
aldığında faizlendirmenin daha düşük olduğu ifade
ediliyor. Bununla ilgili bilgiler de elimizde, dokümanlar da elimizde; banka
kredisinden daha fazla bir faizlendirme var otuz altı aylık
kredilendirmede. Önce, bununla ilgili ne düşünüyorsunuz, onu öğrenmek
istiyorum.
İkinci
sorum da prim gününü doldurmuş, iş akdi fesedilmiş
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Erdoğan
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Teşekkür ediyorum, Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, biraz önce sordum, vatandaşa yüklenen sağlık
harcamaları bu tasarıyla azalacak mı, artacak mı?
Değişmeyecek dediniz. Ancak, tasarıda, bildiğiniz gibi,
özel hastaneler bundan sonra vatandaştan şimdiye kadar
aldığının 2 katı kadar para alabilecek.
İktidarınız döneminde Muğlaya bir tane yatak ilavesi bile
yapılmadı. Muğla da çok hızlı nüfusu artan, göç alan
bir ilimiz. Devlet hastanelerinde işini çözemeyen vatandaşlar özel
hastaneye gitmeyecekse tedavilerini nasıl yaptıracaklar? Yani, bu
yükü artırmaya niye ihtiyaç duydunuz?
Yine, bu
varlık barışı adı altında bu kanuna
eklediğiniz 13üncü maddeyle PKK Türkiye'ye ne kadar para getirecek?
Yolsuzluk, usulsüzlük sebebiyle İsviçre bankalarına
aktarılmış paralardan ne kadar para gelecek, hesabınız
nedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, biraz önce sorduğum soruların cevabını
alamadım. Onun için tekrar soruyorum.
Soru 1) 1983
tarihinden 2002 tarihine kadar kaç tane torba yasa Türkiye Büyük Millet
Meclisine gelerek kabul edilmiştir? Çünkü hep sizin milat takviminiz 2002
ya.
Soru 2) 2002
tarihinden bugünkü tarihe kadar kaç tane torba yasa Türkiye Büyük Millet
Meclisine gelip kanunlaşmıştır.
Soru 3)
Türkiye Cumhuriyeti devletinin yabancı kurum ve kuruluşlara borcu var
mıdır, varsa ne kadardır? Türkiye Cumhuriyeti devletinin hiç
kimseye borcu yoksa emeklilerin maaşını neden artırmıyorsunuz?
Soru 4) 2002
tarihinden bugüne kadar ne kadar faiz ödendi devlet tarafından?
Soru 5)
Bakanlığınızda yapılan ihalelerden dolayı ihale
yasaklısı olan kaç tane şirket vardır ve ne kadar...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Erdem
ENVER ERDEM
(Elâzığ) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Karayolları Genel Müdürlüğüne bağlı bölge
müdürlüklerinde çalışan taşeron işçilerin geçici işçi
olmadıklarına, bunların sürekli işçi olduğuna
mahkemeler karar verdiler. Ayrıca Yargıtay da bu kararları
onadı. Şimdi soruyorum: Yargıtayca onanan bu kararlar
doğrultusunda taşeron işçileri kadroya alacak
mısınız?
Bazı
illerde bütün bu mahkeme kararlarına karşı taşeron
işçilerin işlerine son verildiği duyumları var. Bunlara
ilişkin önlemleriniz var mı, bu taşeron işçileri bu
sorunlardan kurtaracak mısınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Gök
LEVENT GÖK
(Ankara) Sayın Bakan, yaptığınız konuşmada
Türkiye'nin dış borçlarını ifade ederken çok önemli bir
ayrıntıyı atladınız, ben onu size hatırlatmak
istiyorum.
Cumhuriyet
döneminden iktidarınıza gelene kadar tüm milletin ödediği
vergilerle yapılmış olan bütün tesisleri satarak
özelleştirmeden elde ettiğiniz gelirleri saymadınız. Türk
TELEKOMu sattınız; TEKEL, SEKA, PETKİM, TÜPRAŞ,
ERDEMİR gibi sanayi tesislerini, limanların tamamını, 195
kamu tesisini, 2.629 tane arsa, bina ve lojmanı sattınız.
Bunlardan tam 38 milyar dolar gelir elde ettiniz ve bunları hiçbir zaman
da konuşmuyorsunuz. Cumhuriyet döneminden 2002 tarihine kadar hiçbir
hükûmetin yapmadığı bir geliri elde ettiniz.
Sayın
Bakan, tam bir mirasyedi gibi davrandığınızı kabul
ediyor musunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Öğüt
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Emeklilerden
her gün imdat çığlıkları yükselmektedir. Tüm
uyarılarımıza rağmen çıkardığınız
İntibak Yasası emekliyi perişan etmiş, maaşlar
arasında uçuruma neden olmuştur. Bunun adı sosyal adaletsizliktir.
2000den önce emekli olan, bugün emekli olandan yaklaşık 300 lira
fazla almaktadır. Sizlerin belli ki küçümsediğiniz bu oran emeklinin
katkı payıdır, ilaç parasıdır, aş parasıdır,
geçim parasıdır. 2000 yılından önce emekli olanlar için de
bir düzenlemenin şart olduğunu defalarca dile getirmiş
olmamıza rağmen, hâlâ somut bir adım
atılmamıştır. Bakan Sayın Faruk Çelik, yeni bir
düzenleme için ülkenin imkânlarının rasyonel mi, yoksa keyfî mi
kullanıldığına bakılması gerektiğini
söylemiştir. Bu ülkede keyif kelimesiyle emeklinin, işçinin
adı yan yana gelmez. Bu ülkede, kaynakları keyfî kullanan,
attıkları her adımı keyfîyet esasına göre yapan tek
bir kesim vardır, o da Hükûmetimizdir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Son soru Sayın
Uzunırmakın.
Buyurun.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, son üç ay içerisinde kurumunuza ait Aydında bir kiralama
yapılmış mıdır? Bu kiralama hangi fiyattan
yapılmıştır ve yapılan kiralama kime aittir mülkiyet
olarak?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, buyurun.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Şimdi,
tabii madencilik iş kolu tehlikeli, çok tehlikeli iş kolu. Bununla
ilgili İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası
aslında geleceğe dönük çok önemli ölçüde sorunlarımızı
çözecek bir düzenleme. Bildiğiniz gibi risk değerlendirmesi içeriyor
ve tüm riskler giderilmeden artık çok tehlikeli iş yerlerinde
çalışmak ve çalıştırmak mümkün olmayacak. Yasanın
önemli bir bölümü 1inci ay, 1 Ocak itibarıyla yürürlüğe girdi ve
yine önemli bir bölümü 7nci ay itibarıyla yürürlüğe girecek. Böylece
2013 yılı iş sağlığı, güvenliği
açısından son derece önemli bir yıl olmaktadır.
Bu konuyla
ilgili görevlendirme yapılmış ve konu inceleme
aşamasında -şu andaki bilgi- ve adli açıdan bir
soruşturma şu anda söz konusu değil. İnceleme
tamamlanınca konu idari olarak, adli olarak daha bir netlik
kazanmış olacak.
Geçici
mevsimlik işçilerin konumu, bildiğiniz gibi altı ay
çalışan işçilerimizle ilgili önemli bir düzenleme yaptık ve
226 bin civarındaki işçimizin kadroya alınmasını
sağladık. Daha önce de hükûmetlerimiz döneminde 29 bin işçinin
kadroya alınması sağlanmış idi. Geçici ve mevsimlik
diye ifade ettiğiniz, yani altı ayın altında
çalışanlarla ilgili bir düzenleme şu anda gündemimizde yok;
onların konumları geçici ve mevsimlik işçi olarak şu anda
devam etmekte.
4/Clilerle
ilgili
Biz, kamu personeli sistemimizin çok parçalı olduğunu
söylüyoruz. Şu anda 4 statü var. Bu statülerin azaltılmasından
yanayız ama bu statüleri azaltırken yöntemle ilgili tabii, sosyal
taraflarla birkaç kez araya geldik, aslında taraflarla
toplantılarımızı tamamlamış olduk ve nihai olarak
şu anda siyasi iradede karar. 657de yapılacak
değişiklikler ve statülerin azaltılıp
azaltılmaması konusu inanıyorum ki son aşamaya gelmiş
bulunmaktadır.
Bu varlık
barışıyla ilgili birçok değerlendirme yapılıyor.
Değerli arkadaşlar, ben şunu anlamakta zorlanıyorum: Genel
konjonktüre baktığınız zaman, bu varlık
barışının şu anda yapılmasına uygun bir
konjonktür olduğunu rahat ifade edebiliriz. Nedir bu? Dış
dünyadaki kriz, bankalardaki, finans sektöründeki yaşanan
sıkıntılar ve Türkiyedeki güven ortamı veya bankacılık
sisteminin sağlıklı olması ana nedenlerden bir tanesidir.
Şimdi, eğer yurt dışında var olan bir kaynak varsa bu
varlıkları millî ekonomiye
kazandırmak için bir düzenleme yapmayı başka taraflara çekmeyi
ben doğrusu anlamakta zorlanıyorum, bu bir.
İkincisi,
bu ilk olan bir hadise değil yani ilk yapılan değil ki. 5811
sayılı Yasa ile yapılan bir düzenleme var idi. Aynı, benzer
bir düzenleme şu anda burada gündeme gelmiş bulunmaktadır.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Uluslararası sözleşmeler niye
geri çekildi Sayın Bakan, onu soruyorum.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Sizin
bahsettiğiniz bir yasanın gündemden çekilmesi ayrı bir olgudur.
İlgili Bakan arkadaş
OKTAY VURAL
(İzmir) Ayrı değil efendim, ayrı değil.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Müsaade
eder misiniz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Neden çekildiğini söyleyin.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) O
yasanın neden gündemden çekildiğini
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Onu soruyoruz.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Benim
Bakanlığımla ilgili bir konu değil ama niye
çekildiğini
OKTAY VURAL
(İzmir) Zaten kanunda yer alan hususların da çoğu sizin
Bakanlığınızla ilgili değil.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Müsaade
eder misiniz. Ama varlık
Efendim, o yasanın hangi tarihte, niçin
çekildiğine şu anda yazılı olarak cevap verebiliriz. Bu
ayrı bir şey. Ama yani varlık barışıyla bunun bir
alakası yok. Onu anlatmaya çalışıyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Var, var.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Varlık barışıyla bunun bir ilgisinin
olmadığını söylüyorum.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Efendim, niye çekildi onu söyleyin.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Ama o
yasanın niçin çekildiğini yazılı olarak size takdim ederiz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Var, var.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Sayın Başkan Var, var. Neye göre var?
OKTAY VURAL
(İzmir) Siz Yok, yok. diyorsunuz, neye göre yok?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Varlık barışı, şu anda bakınız elimizde
OKTAY VURAL
(İzmir) Hayır, siz Yok, yok. diyorsunuz da neye göre yok?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Bu
bunun nasıl geldiğini bildiğim için söylüyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) O zaman Avrupa Konseyi sözleşmeni niye çektiniz?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Varlık barışının nasıl gündeme geldiğini
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) 2 kere gönderiyorsun, 2 kere.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Bakanlar Kurulundaki görüşmesini, tasarıya dönüşmesini, benim
tasarıya konmasını süreci yaşadığım için
biliyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Niye çekiyorsunuz? Niye çekiyorsunuz?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Onun
için onunla ilgisi yok. Kaldı ki yani bu barış, bu varlık
barışından elde edilen imkânlar var.
OKTAY VURAL
(İzmir) Bugün iyi bir ortam var. diyorsunuz. İşte,
açılım ve çözüm süreci de iyi bir ortam.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Geçen
dönem yapılan varlık barışından 1 milyar 576 milyon
-1,5 katrilyon- lira bir vergi geliri elde edilmiş. Yani, bu bizi niye
rahatsız ediyor?
OKTAY VURAL
(İzmir) Kara paranın aklanması sizi rahatsız etmez mi?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Bakınız, kesinlikle
Bakınız, bakınız
OKTAY VURAL
(İzmir) Uyuşturucu parası etmez mi sizi rahatsız?
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) MASAK raporlarını okuyun
Sayın Bakan.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, böyle bir şey söz konusu değil. Bu incelemeye
kapalı değil, denetime kapalı değil; onun da bilinmesini
istiyorum. Yani, dar bir
OKTAY VURAL
(İzmir) Yani, yok mu koruyacağınız kimse? Böyle bir
şey olur mu canım? O zaman uyuşturucu ticareti yapsınlar
gelsinler, önemli olan paradır.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Efendim, bakınız, dar bir koridora hapsetmeye
çalışıyorsunuz ama Hükûmet o noktada değil, bunu belirtmek
istiyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) O noktanın ilerisinde mi?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Hükûmetin bulunduğu nokta, uluslararası piyasalardaki gelişmeler
ve bu gelişmeler çerçevesinde Türkiye bu imkânları kendi millî ekonomisine
nasıl kazandırır mücadelesidir ve birincisinde
başarılı olmuştur, şimdi de başarılı
olacaktır ve bundan hepimiz yararlanacağız, 76 milyon istifade
edecek.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Sayın Bakanım, bunu niye
çektiniz?
OKTAY VURAL
(İzmir) Denetime tabi. dediniz.
Nerede denetime tabi Sayın Bakan?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Şimdi, Muğlaya sağlık hizmetlerinin gelmediği
şeklinde bir ifade kullanıldı yani yatak sayısı
itibarıyla. Oysa çok dengeli bir şekilde Türkiye'nin dört bir
tarafında ilçe düzeyine varıncaya kadar sağlık tesislerinin
yapılması konusunda bir çalışma var. Eğer bir eksiklik
varsa ilgili bakan olan Sağlık Bakanımızla bu konuyu
görüşeceğiz eğer tesisleriniz varsa, bu bir.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Hangi hastaneleri yaptınız?
Sorduğumuz sorulara cevap yok.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Özel
hastanelerden, arkadaşlar, 2 katına kadar fark alınmayacak, 2
katına kadar fark alınma yetkisi alınıyor ve bunun
nasıl kullanılacağı
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Niye alıyorsunuz o zaman almayacaksa?
ALİ ÖZ
(Mersin) Bırakın Allah aşkına ya!
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Şu
anda, bakınız, 1 katına kadar fark var ama yüzde 30 fark alan
var, yüzde 60 fark alan var, yüzde 70 alan var, yüzde 90 alan var.
OKTAY VURAL
(İzmir) Siz 2 katına çıkaracaksınız.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Kademeli; A grubu, B grubu, C grubu hizmet kalitesine göre bunlar
sınıflandırılıyor. Onun için, nitelikli hem fiziki
olarak hem imkânlar itibarıyla A grubunda olan hastanelerin 2 katı
kadar bir fark alma imkânı getiriliyor burada, yoksa bütün
sağlık kuruluşlarına, özel hastanelere 2 katı kadar
fark diye bir şey söz konusu değil. Bakanlar Kurulu bu elastikiyet
içerisinde değerlendirmeyi yapacaktır. Tekrar ediyorum, bizim için
mühim olan bütün vatandaşlarımızın sağlığa
erişiminin kolay olmasıdır ve sağlıktan yararlanma
imkânın kolaylaştırılmasıdır.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Vatandaşa biraz daha kazık atın siz!
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Bunu
sağlıyoruz ama bunun ötesinde vatandaş daha nitelikli, daha
konforlu bir yerde, beş yıldızlı bir yerde sağlık
hizmeti almak istiyorsa onun yolu da kapalı değildir ama bunun dünyada
bedeli vardır. Bakınız, dünyanın bütün ülkelerinde bedeli
vardır, katılım paylarının yüzde 85e
çıktığı ülkeler vardır, yüzde 60a
çıktığı ülkeler vardır. Türkiyede bizim
konuştuğumuz katılım payları 3 liradan, 5 liradan, 10
liradan ibarettir. Lütfen, bunların da mukayesesine bakalım.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Siz hiç hastaneye gitmiyorsunuz herhâlde.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Dünyada, gelişmiş ülkelerde, Avrupa Birliği ülkelerinde
altı ay, sekiz ay, on ay randevu ile ameliyatlar için bekleyen hastalar
vardır.
OKTAY VURAL
(İzmir) Yani daha fazla mı alacaksınız Sayın Bakan?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Ve
Türkiye bu konuda sağlık turizmi açısından cazip bir
noktaya gelmiş bulunmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL
(İzmir) Az dediğinize göre fazla almayı düşünüyorsunuz
herhâlde.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Şimdi, uzun bir soru sordu Sayın Milletvekilimiz Mahmut Bey bu torba
yasalarla ilgili, bunları yazılı olarak kendisine
ileteceğiz.
OKTAY VURAL
(İzmir) 3 lira, 5 lira katılım payı nerede var Sayın
Bakan?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, tutanaklara
geçmesi açısından söylüyorum. Sayın Bakan, varlık
barışının her türlü denetime tabi olduğunu söyledi.
Asla böyle bir şey yok, vergi mahremiyeti nedeniyle kimse varlık
barışını denetleyemez, tutanaklara geçmesi için söylüyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakan, buyurun.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Şimdi, bakınız, ben şu soruları bitireyim de
Karayolları
işçileriyle ilgili evet, yargı kararları var. Bu kararların
kadro veya tazminat şeklinde uygulanma zorunluluğu var. Bizim de
sendikayla bugün yine toplantımız vardı. Bu konunun çözümü noktasındayız
yani taşeron işçilerinin, alt işveren işçilerinin
konumlarında yargı kararları neticesinde hangi yolun
izlenmesiyle ilgili tazminat veya kadro konusu şu anda
ENVER ERDEM
(Elâzığ) Sayın Bakanım, Allahtan korkmak lazım ya,
2 maaşla işine son verelim. derseniz olur mu? Size 2 maaş
verilip Bakanlığınıza son verilirse kabul eder misiniz?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) -
Hayır, efendim, 2 maaş değil. Bu Karayollarında on
yıldır çalışan, on beş yıldır
çalışan işçiden bahsediyoruz, lütfen.
OKTAY VURAL
(İzmir) 5 maaş mı vereceksiniz?
ENVER ERDEM
(Elâzığ) Sayın Bakan, size maaşınızı verip
işinize son verseler kabul eder misiniz?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Tazminat, yasa eğer
OKTAY VURAL
(İzmir) Onlara kadro lazım, kadro Sayın Bakanım, insaf!
ENVER ERDEM
(Elâzığ) Sayın Bakanım, kendinizi o insanların
yerine koyun.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Sayın Başkanım, şimdi, kadro veya tazminat
OKTAY VURAL
(İzmir) Al parayı, atayım seni. Yok öyle bir şey ya!
Her şey para değil ya! Hep, gözlerinizde dolar işaretleri var
ya!
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Efendim, Bütün tesisleri sattınız. diyor Levent Bey, bütün tesisleri
zarar mı ettirseydik arkadaşlar?
OKTAY VURAL
(İzmir) Fazla yeşil düşünüyorsunuz ya!
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Yani
Kamu tesisleri zararına devam etsin ve bunlar finanse edilmeye devam
etsin. gibi bir yaklaşım bizim yola çıkış
yaklaşımımız değil. Biz yola çıkarken kamunun bu
konudaki
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Her şeyi satacağız. dediniz. Satın Bakan,
satın; bir şey kalmadı!
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
yani
kambur olma, yük olma anlayışını ortadan
kaldıracağımızı ifade ettik ve bunu da açık
söyledik yani gizli saklı yaptığımız bir şey yok.
Emeklilerle
ilgili, 2000 öncesi intibak düzenlemesi yaptık. İntibak düzenlemesi
son derece yerinde oldu. Yaklaşık 1 milyon 900 bin emeklimizin her
gittiğimiz yerde memnun olduğunu görüyoruz. Onun için Sistem
dinamik. diyoruz. Bakınız, talepler eksik olmadığı
için sosyal güvenlikle ilgili değişikliklerin gelmesi de, bu sorular
çerçevesinde, ne kadar haklı olduğunu gösteriyor.
Efendim,
şunu söylüyoruz: Yani yasaya iyi bakarsanız, Vergi dairelerine beyan
edilen varlıkların değeri üzerinden yüzde 2 oranında vergi
tarh edilir. diye devam ediyor yasa. Yani siz 100 liralık bir beyanda
bulundunuz varlık barışı çerçevesinde, yüzde 2 vergi
ödenecek. E, daha sonra başka nedenlerden dolayı bir inceleme devam
ediyor ise veya var ise, yapılıyor ise başka bir nedenden
dolayı ve bu tespitte 200 lira bulunuyor ise 100 lira
çıkılıp o diğer 100 lira üzerinden yine verginin
alınacağını ifade etmek için bunu ifade ettim.
Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
OKTAY VURAL
(İzmir) O, başlamış incelemelerle ilgili Sayın
Bakan; o, başlamış incelemelerle ilgili. 1 Ocaktan sonraki yok.
Tabii, torba yasa olduğu için siz de hepsini bilemezsiniz.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Hayır efendim
OKTAY VURAL
(İzmir) Hem çorba hem torba!
BAŞKAN
Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi
birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
Sayın
milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair iki önerge vardır.
Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya
teklife konu olan kanunun komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya
teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin
değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla
katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açılacağı İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin
dördüncü fıkrası hükmüdür.
İç
Tüzük'ün 91'inci maddesine göre yeni bir madde olarak görüşülmesine
Komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler
üzerinde görüşme açılır ve bu maddede belirtilen sayıda
önerge verilebilir. Bu nedenle, önergeyi okutup Komisyona soracağım.
Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 21 üyesiyle katılırsa önerge
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt
çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi,
ilk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 460 sıra sayılı Kanun Tasarısına 1 inci madde
olarak aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Malik Ecder Özdemir Bülent
Kuşoğlu
İstanbul Sivas Ankara
Gürkut Acar Mahmut Tanal Vahap Seçer
Antalya İstanbul Mersin
MADDE 1 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 30 uncu
maddesinin başlığı ve üçüncü fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve
beşinci fıkrası yürürlükten
kaldırılmıştır.
"Yaşlılık
aylığının başlangıcı ve kesilmesi"
"Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
sonra ilk defa sigortalı olan kişilerden yaşlılık
aylığı bağlandıktan sonra 4 üncü maddenin birinci
fıkrasının (b) bendi hariç olmak üzere bu Kanuna göre veya
yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında çalışmaya
başlayanların yaşlılık aylıkları,
çalışmaya başladıkları tarihi takip eden ödeme dönemi
başında kesilir. Bunlardan bu Kanuna tabi
çalıştıkları süre zarfında 80 inci maddeye göre
belirlenen prime esas kazançları üzerinden 81 inci madde gereğince
kısa ve uzun vadeli sigorta kolları ile genel sağlık
sigortasına ait prim alınır. Yaşlılık
aylığı kesilenlerden, işten ayrılarak veya
işyerini kapatarak yeniden yaşlılık aylığı
bağlanması için yazılı istekte bulunanlara ya da emekliye
ayrılan veya sevk edilenlere, yazılı istek tarihini veya
görevinden ayrıldığı tarihi takip eden ödeme döneminden
itibaren yeniden yaşlılık aylığı hesaplanarak bağlanır.
Yeni aylık, eski aylığın kesildiği tarihten sonra
aylıklara yapılacak artışlar uygulanarak bu fıkrada
belirtilen aylık başlangıç tarihi itibarıyla bulunan
tutarı ile emeklilik sonrası çalışmaya ait kısmi
aylığın toplamından oluşur. Emeklilik sonrası
çalışmaya ait kısmı aylık, talep tarihindeki emeklilik
öncesi ve sonrası prim ödeme gün sayısı ve emeklilik
sonrası çalışmaya ait prime esas kazançları üzerinden 29
uncu maddeye göre hesaplanan aylığın emeklilik sonrası prim
ödeme gün sayısına orantılı bölümü kadardır."
BAŞKAN
Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) -
Sayın Başkanım, komisyon üyelerini davet edelim.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi
arkadaşlar
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) -
Salt çoğunluğumuz yoktur, katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmadığından
önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 460 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına aşağıdaki
1. Maddenin eklenmesini ve madde numaralarının buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Akif
Hamzaçebi Levent
Gök Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
İstanbul Ankara İstanbul
Mahmut
Tanal Turgut
Dibek Kamer
Genç
İstanbul Kırklareli Tunceli
MADDE 1- 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununun 40 ıncı maddesinin ikinci fıkrasında
yer alan tablonun (16) nolu sırası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş ve (18) nolu sıradan sonra
aşağıdaki (19) nolu sıra eklenmiştir.
"16)
5953 sayılı Kanun 13/6/1952
tarihli ve 5953 sayılı Kanuna tabi 90 kapsamındaki işyerleri olarak
çalışan sigortalılar ile Basın Kartı
Yönetmeliğine göre basın kartı sahibi olmak
suretiyle gazetecilik yaparken kamu kurumlarına giren ve bu kurumlarda
meslekleriyle ilgili görevlerde istihdam edilenler."
"19)
Basın ve gazetecilik 1)
Solunum veya cilt yoluyla vücuda geçen gaz
işyerlerinde
4857 sayılı veya
diğer zehirleyici maddelerle çalışılan işyerleri.
İş
Kanununa göre
çalışanlar 2)
Fazla gürültülü ve ihtizaz yapıcı makine ve
aletlerle çalışılarak iş yapılan
işyerleri.
3) Tabii ışığın
hiç olmadığı veya münhasıran suni ışık
altında çalışılan işyerleri.
4) Günlük mesainin yarıdan
fazlası saat 20.00'den sonra çalışılarak yapılan
işyerleri.
5) Doğrudan doğruya
yüksek hararete maruz bulunarak çalışılan işyerleri.
6) Fazla ve devamlı fiziki
gayret sarf edilerek iş yapılan işyerleri."
BAŞKAN
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) Üye
arkadaşlarımızı davet ediyoruz.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Efendim, bu, basında çalışan
arkadaşlarımızın.
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) Sayın Başkanım,
salt çoğunluğumuz olmadığı için
katılamıyoruz.
BAŞKAN
Evet, Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış
olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.
1inci madde
üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte
olan yasa tasarısının 1. maddesine konu 60ıncı
maddenin birinci fıkrasındaki üçte birinden az olan
vatandaşlar ifadesinin % 50sinden az olan vatandaşlar şeklinde
değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Müslim Sarı Hasan Ören
İstanbul İstanbul Manisa
Turgut Dibek Mahmut Tanal Kamer Genç
Kırklareli İstanbul Tunceli
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu İle
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının çerçeve 1 inci maddesi ile değiştirilen
5510 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin yedinci
fıkrasında geçen "ilk kayıt tarihinden itibaren üç ay
içerisinde" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Kalaycı Erkan
Akçay Mehmet
Şandır
Konya Manisa Mersin
Ali
Öz Enver
Erdem Ruhsar
Demirel
Mersin Elâzığ Eskişehir
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Ruhsar Demirel,
Eskişehir Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii ki bu yasada, bizim önergemizdeki
değişiklik istediğimiz kısmının
dışında kalanlarında oldukça iyi bir paragraf da var.
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine
Dair Kanunla ilgili mağduriyet yaşayan kişilerin, sosyal
güvencesine bakılmaksızın devletin bakımı altına
alınmaları elbette ki hepimizin tasvip edeceği, destekleyici bir
kısmı ama bunun üç ay kısmından da öte mütekabiliyet
esasına göre olması Milliyetçi Hareket Partisinin tercihlerindendir.
Ama ben başka bir şey söylemek istiyorum. 14
Aralık 2011 günü Sayın Faruk Çelik Beyin bir konuşması
var. Şu anda da konuşuyor, bilmiyorum duyuyor mu ama, diyor ki 14
Aralık günü Sayın Bakan: 1 Ocak 2012 tarihi itibarıyla 74
milyon vatandaşımız genel sağlık sigortası
kapsamına alınmıştır.
Sayın Bakanın 14 Aralık 2011de
söylediği bu sözün üstüne, Adalet ve Kalkınma Partisi Manisa
Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi, 18 Mayıs 2012 günü bu
çıkmamış yasayı çıkmış şekilde ifade
ediyor. Manisa Sosyal Güvenlik Kurumuna bağlı Şehzadeler Sosyal
Güvenlik Merkezinin açılış konuşması Sayın Tanrıverdinin.
Artık herkesin sosyal güvence hakkı var. Ülkemizdeki yabancı
vatandaşlardan -sanıyorum bu öğrencileri kastediyor- anne
babasının geliri olmayan yeni doğan yavrularımıza
kadar -ilk paragrafta var- herkes devletin sosyal güvenlik şemsiyesi
altına girdi. diyor Sayın Milletvekili 18 Mayıs 2012 günü.
Çıkmamış yasaya atıfla vatandaşı aldatmak bu olsa
gerek diyorum ama daha devamı var, diyor ki: 2011 yılı sonu
itibarıyla 62 milyon 804 bin 409 vatandaşımız sigorta
kapsamındadır.
Şimdi, bugün -ki çıkacak
oylarınızla- bu yasaya göre 18 yaşın altındaki herkesi
kapsama alanının alıyoruz. Türkiye'nin normalde 18 yaş
altı yaklaşık 25 milyon nüfusu var. Bunun ne kadarı kapsama
alının içinde, dışındaydı ki Sayın
Milletvekili 62 milyonu kapsama alanında. dediğinden öte biz bugün
böyle bir yasa çıkarmaya çalışıyoruz, hâlâ
anlamış değiliz. Rakamlar zaten tutmuyor. Hükûmetin
hesapları millî geliri hesaplarken 74 milyonun üzerinden
yapılıyor galiba. Amerika geçen gün açıkladı, Türkiye 80
milyonu geçti. diyor, Hükûmetten de hiç itiraz sesi gelmedi. Aradaki 6 milyon
kime, neye göre, bilmiyoruz.
Dolayısıyla,
Sayın Milletvekili devam ediyor, diyor ki: 74 milyon 724 bin 269 olan
nüfusumuzun yüzde 84ü sosyal güvenlik kapsamında. Peki, o zaman bugün bu
yasayı biz niye çıkarıyoruz? Bu yasa zaten çıkmış.
Siz Sayın Bakan, 14 Aralık 2011 günü söylemişsiniz 1 Ocak 2012
itibarıyla herkes kapsama alındı. diye. Sayın
Milletvekili, Genel Başkan Yardımcısı, 18 Mayıs 2012
günü Manisada bunu teyit etmiş, Evet, biz böyle bir yasa
çıkardık, herkes bu kapsama alındı. demiş. Peki, o
zaman biz bugün ne yapıyoruz? Bunu anlamak bizim açımızdan
mümkün değil ama herhâlde siz anlayabiliyorsunuz.
Ben başka
bir şey daha söylemek istiyorum hazır buraya
çıkmışken; bu IMF konusu çok gündemde. 2002 yılı
itibarıyla devlet borcu 64,5 milyar dolar. 2002den bugüne kadar
özelleştirmeden 38 milyar, yabancılara gayrimenkul
satışından 21 milyar 892 lira kâr etmiş Hükûmet. Hani,
topladığınızda zaten 2002nin bütün borcunu ödüyor. Ben
merak ediyor ve soruyorum: Bugün 500 milyar doların üzerinde olan
dış borç neyle yapıldı, ne alınarak yapıldı?
Onun ötesinde, Sayın Bakan burada IMFden kendisi de bahsetti ve kendi
partisindeki milletvekili arkadaşlar da
söz ettiler. IMFdeki bu paraların, yarın bir gün, Avrupa
Birliğine girdik. diye güpegündüz havai fişeklere döneceği
şu verdiğim rakamla bile teyit edilebilir durumda. Onun ötesinde,
bugün verilen bir rakam var. Tarımda ücretli ve yevmiyeli
kadınların kayıt dışılık oranı yüzde
82,3ten yüzde 89a yükselmiş Sayın Bakan. Tarımdaki
kadınların bu durumunu hiçbir zaman gündeme getirmiyorsunuz ama ben
başka bir şey daha söyleyerek son vermek istiyorum sözlerime.
TÜİK diyor ki: Türkiyedeki nüfusun yüzde 61i ciddi finansal
sıkıntı içinde. Kendi geçimini sağlayamayacak durumda.
Nüfusun yüzde 61inde bahsediyorum sayın milletvekilleri. Ben merak
ediyorum: Son Gini rakamımız kaç acaba? Onu da bir bakan
açıklarsa biz çok memnun olacağız.
Teşekkürler
ediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 23.16
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 23.21
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın),
Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104üncü
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
Tasarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
460 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerinde Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı vardır, kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte
olan yasa tasarısının 1. maddesine konu 60ıncı
maddenin birinci fıkrasındaki üçte birinden az olan
vatandaşlar ifadesinin % 50sinden az olan vatandaşlar
şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Ferit Mevlüt Aslanoğlu, İstanbul
Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; aslında biraz önce Komisyon
çoğunluğunun olmaması nedeniyle reddedilen önergeyle ilgili
konuşacağım.
Sayın
Bakanım, Türkiyede kaç kişi sosyal güvenlik destekleme primi ödüyor?
Bunun ne kadarı yurt içinde emekli olmuş, ne kadarı yurt
dışında emekli olmuş ve sosyal güvenlik destekleme primi
ödemeyen kesim kaç kişidir, bunlar kimdir? Örneğin, ben
milletvekiliyim, benden niye almıyorsunuz? Yazık, günah değil mi
aldığınız insanlara? Ben de çalışıyorsam,
ben de emekliysem, ben de başka bir iş yapıp
milletvekilliği yapıyorsam, başka bir ücret alıyorsam
-milletvekilliği ücreti- emekli maaşı da alıyorsam benden
de sosyal güvenlik primi kesmeniz bir eşitlik ilkesidir.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Alıyoruz
efendim, bir yanlış anlaşılma olmasın.
ORHAN
KARASAYAR (Hatay) Alınıyor.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Almıyorsunuz.
ORHAN
KARASAYAR (Hatay) Nasıl alınmıyor? Alıyor ya.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Sayın Bakanım
YUSUF
BAŞER (Yozgat) Sen mi biliyorsun,
o mu biliyor ya?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Var var, her şeyden haberim var benim.
Sayın
Bakanım, bunun miktarı nedir? 800 lira, 700 lira, 600 lira emekli
maaşı alan insanlardan kestiğiniz yüzde 15 prim miktarı
nedir Sayın Bakanım? Değer mi? Demin, bir milletvekilim söyledi,
varlık barışı getiriyorsunuz. Bunu yüzde 2 yerine
Özellikle, bu paraların birçoğunun yasal kazanılmadığını
herkes biliyor. Bunu yüzde 2 yerine daha yüksek bir rakama alın, bunu
buradan kurtarın Sayın Bakanım, bu insanlara yazıktır.
İki:
Sizinle bir şeyde anlaşamıyoruz, özellikle yaşa
takılanlarda Sayın Bakanım. Ben, kesinlikle, sosyal güvenlikle
ilgili çatının zedelenmesini asla istemiyorum -bir kere burada
anlaşalım- çatının kırılmasını da asla
istemiyorum ama bunun çözümleri var Sayın Bakanım.
Bir: Günü
dolmuş, yıllardır, beş yıldır, altı
yıldır çalışmadığı için primlerini
ödeyememiş; altını çiziyorum, prim günü de dolmuş ama
primlerini ödeyememiş, çalışmadığı için ödeyememiş,
yarın sabah bu primlerini öderse emekli olacak Sayın Bakan. Ama bu
insanlar çaresiz, sizin el atmanız lazım; gelin, bu insanlara
yardımcı olun. Sosyal Güvenlik Kurumunuz bir sürü bankayla
görüşüyor, yirmi dört aya yayarak, ayda yüzde 5 keserek, bu insanların
sosyal güvenlik primlerini ödeyerek emekli olmalarına olanak sağlamak
sizin çatınızı hiçbir zaman zedelemez Sayın Bakan. Gelin,
bu insanlara yardımcı olun; sizin çatınıza bir zarar
vermez, Sosyal Güvenlik Kurumunun çatısında en küçük bir hasar yaratmaz.
Arkadaşım,
ben konuşuyorum, siz sonra konuşun! Necati Bey, sizden rica ediyorum.
Sayın
Bakan, aç insanları konuşuyorum.
Necati Bey
özür diliyorum sizden, aç insanları konuşuyorum.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Estağfurullah.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Sayın Bakan, günü dolmuş, primini
ödeyememiş, prim günü de dolmuş ama prim borcu var. Gelin, birlikte
hareket edelim, yirmi dört ay vadeli bir banka kredisi bulun, primlerinizi
tahsil edin, bu insanları emekli yapın. Ben sizden bir şey istemiyorum, kurum bir özveride
bulunsun demiyorum, kurum herhangi bir şey yapsın demiyorum.
İki: Sayın Bakan, yine, emekliliğine iki
yıl kalmış, günü dolmuş, iki yıl kalmış prim
gün ödemede. Bunlara da yine yüzde 20, yüzde 30 maaş vererek ileride
bağlayacağınız maaştan kesin. Yine kurumdan bir
şey istemiyorum, yine kurumun herhangi bir zararı olmasın ama
bunlara çözüm bulmak sizin göreviniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Gelin, bunlara
çözüm bulalım Sayın Bakanım; bu insanlar aç.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2nci madde üzerinde bir adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı
Görüşülmekte olan Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının çerçeve 2 nci maddesi ile değiştirilen
5510 sayılı Kanunun 61 inci maddesinin altıncı
fıkrasında geçen Bunların ibaresinin, Bu kişilerin
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Kalaycı Mehmet
Şandır Enver
Erdem
Konya Mersin Elâzığ
Erkan
Akçay Ali
Öz Reşat
Doğru
Manisa Mersin Tokat
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Reşat
Doğru, Tokat Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
460 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 2nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Vermiş olduğumuz önergeyle maddenin daha
anlaşılır hâle gelmesi amaçlanmıştır, kabul
edilirse daha iyi şekilde anlaşılacaktır.
Sayın milletvekilleri, tabii, bu kanunla beraber bir
torba kanun görüşülüyor ve bazı kanunlar da burada
değiştiriliyor. Tabii, bunun başında da özellikle
sağlıkla ilgili konuların bazılarını dile
getirmek istiyorum. Şu anda sağlıkla ilgili konularda
sağlık çalışanlarının bütün kesimlerinin bu tür
kanunlardan veyahut da Hükûmetten çok farklı beklentileri vardır.
Bakınız, işte, 14 Mart Tıp
Bayramı, 14 Mayıs Eczacılar Bayramı, 12-16 Mayıs da
Hemşirelik Haftası münasebetiyle bayram şeklinde
kutlanmaktadır. Ancak, tabii, şöyle bir değerlendirdiğimiz
zaman bunların hiçbirinin bir bayram şeklinde
kutlanmadığı ve insanların çok büyük sıkıntılar
içerisinde olduğu da bir gerçektir. Biraz önce birinci bölümde sormuş
olduğum sorumuzda
14 Mayıs Dünya Eczacılar Gününü, bu
eczacılarımız acaba bayram mı yapıyor veya
hekimlerimiz bayram mı yapıyor şeklinde değerlendirmemiz
gerekir. Eczacılarımız bayram yapmıyor, sağlık
çalışanlarımızın hiçbiri maalesef bayram
yapmıyorlar. Eczacılar eczanelerini kapatıp kapatmamak
noktasında çok büyük sıkıntı içerisindeler. Gerçi
Sayın Bakan eczacıların konularının,
sorunlarının hepsinin dile getirildiğini ve devamlı olarak,
bu yönlü olarak çalışmalar yapıldığını ifade
ettiler. Ancak, şurası unutulmasın ki Eczacılar
Birliği Başkanının da Sayın Bakanla bu konuları
görüşürken kalp krizi geçirmiş olduğunu ifade etmek istiyoruz.
Yani, sonuçta eczacılar çok ağır şartlar içerisinde,
eczanelerinin açık olması veyahut kapanması noktasında
büyük bir sıkıntı içerisindedirler.
Eczacı kardeşlerimiz ilaç fiyatlarının
çok düşük olması münasebetiyle neredeyse yapmış
oldukları reçetelerdeki kâğıt parasını
karşılayamıyorlar. Dolayısıyla, diyorlar ki:
Reçetelerdeki ilaç başına kutu parası olarak 1 lira para
verilmesini biz istiyoruz. Dolayısıyla, bu insanlara bunu vermek
mecburiyetindeyiz. Ayrıca, beraberinde kamu iskontoları da çok ciddi
manada can sıkıntısı, onları bayağı ciddi
manada üzüyor. Bu yönlü olarak da kamu iskontolarında da bazı
noktalarda iyileştirme yapılması gerekmektedir.
Ayrıca, bunun yanında ilaç fiyatlarında
devamlı olarak değişiklikler meydana geliyor,
dolayısıyla da stok zararlarıyla karşı
karşıyalar. Stok zararları konusunda Fabrikalar bunları
ödeyecek. denmiş olmasına rağmen maalesef fabrikalar
bunları ödeyemedi ve stok zararları şu anda devam ediyor.
Ayrıca, bunun yanında özellikle medula provizyon
sistemlerinde de çok ciddi sıkıntılar vardır. Bu noktalarda
da eczacılarımızın çok büyük sıkıntılar
içerisinde olduğunu ve beraberinde de
vatandaşlarımızın da mağdur olmakta olduğunu
ifade etmek mecburiyetindeyiz.
Ayrıca, yine, son çıkartılan kamu
hastaneleri birliklerindeki yeni düzenlemelerle beraber eczaneler çok farklı bir şekilde
neredeyse kendi mesleklerinin dışında başhemşireye
bağlanır bir konuma gelmişlerdir. Bu da çalışma
barışını bozmaktadır sayın milletvekilleri. Bu
yönlü olarak da mutlaka bir çalışma yapılması
gerekmektedir. Yani, eczacılar da bir yerde diğer sağlık
personeli gibi -başhemşireye değil de- farklı bir
şekilde değerlendirilmeli, o yönlü olarak da meslek
barışının sağlanması gerekmektedir.
Ayrıca,
ülkemizde her geçen gün eczacılık fakültelerinin sayısı
artırılmaktadır. Bu da bu yönlü olarak eczacılarımızın
da çok büyük sıkıntılar içerisinde olmasını,
eczacı sayısının artmasıyla beraber eczanelerin de
artması zaten para kazanamayan eczacıların bu yönlü olarak da
mağduriyetlerini ortaya koymaktadır.
Ama, bunun
yanında da özellikle hekimlerimizin sorunlarını da dile getirmek
mecburiyetindeyiz. Şu anda hekimlerin birçoğunda emeklilikle ilgili
büyük sıkıntılar vardır. Sayın Bakan yine biraz önceki
konuşmasında Her hekimden biz 1,5 doktor işi
yapmasını bekliyoruz. diye bir tabir kullanmışlardır.
Ama, şurası gerçektir ki: Şu andaki hekimlerimizin birçoğu
işte özellikle kırılan gururlarının ve yok edilen
saygınlıklarının geri getirilmesini istiyorlar. Siz bu
hekimlerden, tabii, sağlık noktasında bazı
çalışmalar yapmalarını istiyorsunuz, özverilerini
istiyorsunuz ama hekimlik zaten özveri isteyen bir meslek grubudur.
Dolayısıyla, zaman zaman Sayın Başbakandan tutun da
Sağlık Bakanına kadar ağır saldırıların
olmuş olduğu dönemleri hekimlerimiz geçirmişlerdir.
Ama, geliniz,
bu hekimlerimizin kırılan gururlarını, yok edilen
saygınlıklarını tekrar geri verelim ve onlar en
azından bu yönlü olarak emeklilikle ilgili istekleri mi var veyahut
özlükle ilgili çalışmaların yapılmasını mı
istiyorlar, bunların yerine getirilmesini beklemektedirler. Ancak o zaman
işte siz hekimlerin 1 değil, 1,5 hekim şeklinde
çalışmalarını bekleyebilirsiniz diyor, önergemize
desteğinizi bekliyor, Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
3üncü madde
üzerinde dört adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 460 sıra sayılı
Kanun Tasarısının çerçeve 3 üncü maddesi ile
değiştirilen 5510 sayılı Kanunun 72. maddesinin 2.
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Komisyon;
Bakanlık, Maliye, Sağlık ve Kalkınma
Bakanlıkları, Hazine Müsteşarlığı, üniversite
sağlık hizmeti sunucuları ile özel sağlık hizmeti
sunucularını temsilen Bakanlıkça belirlenecek birer üye ve
Kurumu temsilen iki üye olmak üzere toplam dokuz üyeden oluşur. Komisyon
kararlarını salt çoğunluk ile alır. Komisyon kararları
Resmî Gazete'de yayımlanır. Komisyonca gerekli görülen hallerde
sağlık hizmetlerinin türlerine göre birden fazla alt komisyon
kurulabilir. Komisyonun sekreterya işlemleri Kurumca yerine
getirilir."
Mahir
Ünal Ramazan
Can Mehmet
Doğan Kubat
Kahramanmaraş
Kırıkkale
İstanbul
Eşref
Taş Şuay
Alpay İsmail
Aydın
Bingöl
Elâzığ
Bursa
Ali
Ercoşkun İsmail
Tamer Hacı
Bayram Türkoğlu
Bolu
Kayseri
Hatay
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 460 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3.
maddesinin 2. paragrafına özel hastaneleri temsilen ifadesinden sonra
eczacıları temsilen ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Özgür
Özel Haydar
Akar
İstanbul
Manisa
Kocaeli
Muharrem
Işık Kadir
Gökmen Öğüt
Erzincan
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 460 Sıra Sayılı Yasa Tasarısı'nın 3'üncü
maddesinde geçen "ile özel hastaneleri" ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken Erol
Dora Pervin
Buldan
Bingöl
Mardin
Iğdır
Demir
Çelik Nazmi
Gür
Muş
Van
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu İle
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının çerçeve 3 üncü maddesinin ikinci
fıkrasında geçen "Bakanlıkça belirlenecek"
ibarelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Mustafa
Kalaycı Mehmet
Şandır Enver
Erdem
Konya
Mersin
Elâzığ
Reşat
Doğru Ali
Öz Erkan
Akçay
Tokat
Mersin
Manisa
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Reşat Doğru, Tokat Milletvekili.
REŞAT
DOĞRU (Tokat) 460 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, tabii, bu önergeyle katkı payları konusu gündeme
getirilmektedir. Şöyle ki: Katkı paylarıyla ilgili çok ciddi
oranda sıkıntılar vardır. Sayın Bakan bu noktada bunu
savunmaya çalışıyor ama bakınız bugün, bu kanunun
görüşülmesini takip eden emekli kardeşlerimiz bize etmiş oldukları
telefonlarda, özellikle özel sağlık kuruluşlarına
gittikleri zaman çok farklı şekilde uygulamalarla
karşılaşmış olduklarını ifade etmeye
çalışıyorlar. Hatta onun dışında da özellikle,
yine devlet kuruluşlarına olsun, üniversite kuruluşlarına
olsun, gidildiği zaman oradaki katkı paylarının
bazıları neredeyse kaldırılamayacak pozisyondadır.
Sayın
milletvekilleri, şurası gerçektir ki: Yeşil kartlıdan
veyahut da emekli insanlarımızdan bile katkı payları almaya
çalışıyoruz. Burası doğru değildir. Yeşil kartlı
insan veyahut da kendi genel sağlık sigortasını ödeyemeyen
insan katkı paylarını bırakın, geçinmekte zaten
zorlanıyor. Bunun yanında, özellikle emekli
insanlarımızın çok büyük sıkıntıları var.
Emekli insanların maaşlarında çok ciddi manada
artışlar yoktur. Gerçi, İntibak Kanunu
çıkarıldı. denirken İntibak Kanununun tam olarak
çıkarılmış olduğunu söyleyemeyiz, yani şu anda,
beklenilen bir İntibak Kanunu çıkarılmamıştır. Bu
noktada da emeklilerin zaten geçim sıkıntılarının
olmuş olduğu dönemde bir de bu şekilde ağır bir yük
altına girmeleri de sorunu bir kat daha artırmaktadır çünkü
emeklilerimizin birçoğu belirli bir yaşın üzerinde
oldukları için neredeyse her hafta içerisinde, artık onu bırakın,
her ay mutlaka doktora gitmekte, ilaç da kullanmaktadırlar.
Gerçi
işin bir diğer yönü de şurasıdır ki: Sayın
milletvekilleri, özellikle, sağlıktaki bu özel sağlık
kuruluşlarının kadrolarının ve alacakları ek
ücretlerin Sağlık Bakanlığı tarafından
belirlenmesi de bir garabettir. Şöyle ki: Dünyanın her tarafında
serbest piyasa ekonomisinden bahsediliyor. Serbest piyasa ekonomisinin
olduğu bir yerde kalkıyor, işte Kadroları kendimiz tespit
ediyoruz. Kaç hekim çalışacak? veyahut Kaç hemşire
çalışacak? şeklinde Sağlık Bakanlığı
kadroları kendisi tespit ediyor ve akabinde de bu sağlık
kuruluşlarına ek bir hemşire alamıyorsunuz veyahut ek bir
doktor alamıyorsunuz. Burası doğru bir yaklaşım
değildir.
Tabii, bunun
yanında, bir de ek ücretlerin Sağlık Bakanlığı
tarafından veyahut da Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından
tespit edilmesi de bir noktada burada ters bir tepkiyle, yani durumla
karşı karşıya bir tabloyu meydana getiriyor. Hâlbuki, gelin
burada bunların hepsini tamamen kaldıralım, insanlar kendileri
kadrolarını tespit etsinler veyahut 3 hekim mi
çalıştırmak istiyor, 3 hekim çalıştırsın; 5
hekim mi çalıştırmak istiyor, 5 hekim
çalıştırabilsin. Dolayısıyla bu yönlü olarak bu
kanunlarda mutlaka bazı değişiklikler yapmak mecburiyetinde
olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Tabii
bunların yanında özellikle şurası gerçektir ki hekimlerimiz
şu anda Tam Gün Yasasıyla ilgili çok ciddi bir
sıkıntı içerisindedirler. Bakınız, şimdi,
üniversite hastanelerimizdeki hekimlerimizin yeniden mesai saatleri
dışında çalışmasıyla ilgili bazı imkânlar
vermeye çalışıyoruz ama o gösterilen imkânların da çok
yeterli olduğunu söylemeyiz. Yani siz hekime mesai saatinin
dışında her hasta için 17 lira veya 20 lira civarında bir
para verdiğiniz zaman o hastayı yarım saat, bir saat nasıl
muayene ettirebileceksiniz? Dolayısıyla burası da farklı
bir durumdur. Mutlaka bu yönlü olarak da bazı iyileştirmelerin
yapılması gerekmektedir. Yani burada 1.700 civarında üniversite
öğretim üyesi eğer şu anda hastaneden ayrılmışsa
sizin getireceğiniz bu yaklaşımla o 1.700 kişinin tekrar
üniversite hastanelerine dönmesi veyahut eğitim ve öğretime
katılması tahmin ediyorum ki olmayacaktır. Dolayısıyla
da mutlaka bu yönlü olarak iyileştirmelerin yapılması
gerekmektedir. Yani siz 17 lira değil de en azından bu
alınmış olan paranın yüzde 50sinin veyahut da belli bir
miktarının normal şekilde, kendilerini tatmin edebilecek
şekilde verilmesiyle beraber ancak o zaman hekiminizi tatmin
edebilirsiniz.
Gerçi
şurası bir gerçektir ki şu anda ülkemizde sağlıkla
ilgili her türlü sorun neredeyse hekimler üzerine yıkılmaya
çalışılmaktadır. Dolayısıyla son zamanlarda
hekime yapılan şiddetin esas, ana unsuru da burasıdır, yani
sağlıktaki her türlü sıkıntı hekimin üzerine veyahut
da sağlık çalışanının üzerine sunulmakta,
dolayısıyla da zaman zaman şiddetle
karşılaşılmakta, hatta ölümle bile
karşılaşılmaktadır. Dolayısıyla da şunu
söylememiz gerekmektedir ki, hekime, hekimlik onurunun olacağı bir
şekilde emekliliğiyle, özlük haklarıyla bir çalışma
ortamı yaratalım. İşte ancak o zaman hekimlerin daha iyi
bir şekilde çalışabileceğini ve daha özverili bir
şekilde çalışabileceğini ifade etmeye
çalışıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 460 Sıra Sayılı Yasa Tasarısı'nın 3'üncü
maddesinde geçen " ile özel hastaneleri" ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken (Bingöl) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Halkın
temel haklarından biri olan sağlık hizmetlerine ulaşabilme
hakkı bugün ülkemizde ticarileştirilen sağlık hizmetleri
nedeniyle yüksek düzeyde ihlal edilmektedir. Özel hastanelerin kamu hizmeti
veren kuruluşlardan ziyade, kar amacı güden kuruluşlar
oldukları göz önüne alındığında, özel hastanelerin
komisyonda yer alması temel haklar açısından sorun
yaratacaktır. Değişiklik ile bu sorunun giderilmesi
amaçlanmıştır.
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 460 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3.
maddesinin 2 paragrafına özel hastaneleri temsilen ifadesinden sonra
eczacıları temsilen ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu
(İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Özgür Özel,
Manisa Milletvekili
(CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Görüşülmekte olan kanun tasarısının
3üncü maddesi üzerine vermiş olduğumuz önergemiz hakkında söz
almış bulunuyorum.
Öncelikle 14 Mayıs Eczacılar Gününün içinde
bulunduğu Eczacılık Haftasını kutluyoruz. Burada, Meclisteki tüm siyasi partilerden
eczacı milletvekilleri kanalıyla ulaştırılan
tebrikleri meslektaşlarımız adına büyük bir memnuniyetle
kabul ediyoruz ama 30 bin eczacının, 24 bin eczanede
çalışan çalışanların bu yüce Meclisten
sorunlarını bildiklerini ve bu konudaki
sıkıntıları tekrar eden iyi niyet ifadelerinden daha fazlasını
hak ettiklerini düşünüyoruz.
Bugün burada Sayın Bakan biraz önce asla kabul edemeyeceğimiz
iki tane yaklaşımda bulundu. Bunlardan bir tanesi katılım
payı meselesi. Bir kere Sayın Bakana şunu hatırlatmak
gerekir ki Türkiye dışında bütün dünyada katılım
payları hastanın iğneyi kendine, çuvaldızı sosyal
güvenlik sistemine batırması ve bir maliyetin farkında
olması, artan maliyetin farkında olmasını temin etmek
üzerine yapılır ama bir tek Türkiyede katılım payı
hastanın maliyete ortak edilmesi, Tedavinin bir kısmı senin
tarafından üstlenilmelidir. denmesi ve bunun her geçen gün
artırılması noktasına gelmiştir.
Sayın Bakan öyle ifadeler kullanıyor ki ne tarafından
düzelteceğiz, gerçekten sıkıntılı. Diyor ki: Dünyada
yüzde 50ye, yüzde 80lere varan katılım payı var. Evet
arkadaşlar, Sayın Bakana şunu hatırlatmak isteriz: Dünyada
yüzde 50 katılım payı var. Sizin hiç ödemediğiniz
vitaminlere devlet yüzde 50 katılım payı koymuş. Ona
bakarsanız Türkiyede vitaminin katılım payı yüzde 100dür.
Şimdi, siz dünyadaki vitaminlere gelen katılım payından
bahisle tutup burada katılım payıyla ilgili Bizden daha fazla
alan ülkeler var. diyemezsiniz. Bunun yanında, 3 liralık öksürük
şurubuna 12 lira muayene ücreti, 3 lira reçete parası, eş
değer ilaç farkı derken 19 lira para aldığınız
düşünülürse Türkiyede yüzde 600 katılım payı vardır
bazı reçetelerde. Buna ne diyeceksiniz o zaman? Şu kadarını
söyleyeyim: Siz iktidara geldiğinizde bir çeşit katılım
payı vardı, emekliden yüzde 10, çalışandan yüzde 20,
raporludan yüzde 0. Salondaki eczacı meslektaşlarım bunu
biliyor, ağırlıklı ortalaması yüzde 12. Şimdi bu
katılım payı var, üstüne muayene katılım payı
diye bir şey getirdiniz, devlette 5, özelde 12 lira. Her bir reçeteden 3
lira reçete ücreti alıyorsunuz, eş değer ilaç farkı
alıyorsunuz, en ucuzu ödeniyor, yüzde 10 pahalısına kadar arada
çıkan her para
Yani, televizyonda izliyor olsa teyze şunu diyecek:
Her gittiğinde devlet ilacını ödemiyor, en ucuzunu ödüyor, bunu
istiyorsan farkını dedikleri parayı alıyorsunuz.
Özel hastane
fark ücreti alıyorsunuz. Bu özel hastanelerden hiç fark
alınmayacak. diye her yerde Başbakan bağırdı
çağırdı, söyledi. Sonra yüzde 10a çıktı, 30a
çıktı, 70e çıktı, 100e çıktı. Bugün yüzde 200e
çıkarma yetkisini Bakanlar Kuruluna devrediyorsunuz.
Kutu
başına ilave 1 lira ücret alıyorsunuz. Tetkik fark ücreti
alıyorsunuz. Siz yazılan her tetkiki ödemiyorsunuz. Bir
fiyatınız var, onun üstündeki
Sanki hastaneyi o fiyattan yapmaya
zorlayacak gibi bir kandırmaca var ama hastane diyor ki: Bu tetkiki
istiyorsan şu kadar farkını ödeyeceksin. Cebinden ödüyor hasta.
Erken muayeneye geldim fark ücreti alıyorsunuz. Hasta psikiyatriste
gitmiş, hasta dahiliyeciye gitmiş şifa bulamamış;
geceyi güç geçirmiş, sabahı zor beklemiş, geliyor, Neden
geldin? O zaman muayene ücretinin tamamını sen ödeyeceksin.
diyorsunuz hastaya Sayın Bakanım. Öncelikli tetkik ücreti
Doktor
diyor ki: Zaman kaybına tahammülümüz yok, yarın istiyorum bu
MRı. Mesai bitince gel, cumartesi, pazar gel, 300 lira açıktan
para ver, ondan sonra git doktora. Yok mu bunlar arkadaşlar? Her gün size
şikâyet etmiyor mu hastalar bu konuda?
İstisnai
Sağlık Hizmeti diye bir şey çıkardınız, onu
isteyenden ücret istiyorsunuz. Şu var: Laparoskopik cerrahi diye bir
şey var. Üç tane delik delinecek buraya, kolaylıkla alınacak,
iyileşmesi hızlı olacak. Yok, eğer farkını
ödersen bundan yararlanırsın, aksi takdirde boydan boya yararız
ve eski yöntemlerle alırız safra keseni. Artroskopik cerrahi, dize
küçük bir delik. Tamam, farkını ödersen yararlanırsın ama
bu çağdaş yönteme ulaşmak için fark ödemiyorsan diz
kapağını parçalar, eski yöntemle ameliyat ederiz, kırk
beş gün sürünürsün evde.
Bunları
getirdiğinizi bilin ve bunun üzerinden bir tartışma
yürütecekseniz hodri meydan, burada çıkalım, vatandaşın
gözünün içine baka baka bunları konuşalım.
Saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 460 sıra sayılı
Kanun Tasarısının çerçeve 3 üncü maddesi ile
değiştirilen 5510 sayılı Kanunun 72. maddesinin 2.
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
"Komisyon; Bakanlık, Maliye, Sağlık
ve Kalkınma Bakanlıkları, Hazine
Müsteşarlığı, üniversite sağlık hizmeti
sunucuları ile özel sağlık hizmeti sunucularını
temsilen Bakanlıkça belirlenecek birer üye ve Kurumu temsilen iki üye
olmak üzere toplam dokuz üyeden oluşur. Komisyon kararlarını
salt çoğunluk ile alır. Komisyon kararları Resmî Gazete'de
yayımlanır. Komisyonca gerekli görülen hallerde sağlık
hizmetlerinin türlerine göre birden fazla alt komisyon kurulabilir. Komisyonun
sekreterya işlemleri Kurumca yerine getirilir."
Mahir
Ünal (Kahramanmaraş) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET ARSLAN (Kars) Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılıyoruz efendim.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anlatıma açıklık
kazandırılmakta ve 5510 sayılı kanunda hastaneler
sağlık hizmeti sunucusu
olarak geçtiği için düzeltme yapılmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
4üncü madde üzerinde üç adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 460 Sıra
Sayılı Yasa Tasarısı'nın
İdris
Baluken Pervin
Buldan Demir
Çelik
Bingöl Iğdır Muş
Nazmi
Gür Erol
Dora
Van Mardin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu İle Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının çerçeve 4 üncü maddesinin çerçevesinde yer alan
"ikinci fıkrasının birinci cümlesinde geçen "bir"
ibaresi "iki" şeklinde değiştirilmiş ve"
ibarelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Enver
Erdem Mehmet
Şandır Mustafa
Kalaycı
Elâzığ Mersin
Konya
Erkan
Akçay Ali
Öz Manisa Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 460 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinin
Tasarı metninden çıkartılmasını arz ve talep
ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Haluk Ahmet Gümüş Kazım Kurt
İstanbul Balıkesir Eskişehir
Aydın Ağan Ayaydın Musa Çam Rahmi
Aşkın Türeli
İstanbul İzmir İzmir
Müslim Sarı Bülent
Kuşoğlu Kadir
Gökmen Oğüt
İstanbul Ankara
İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Kadir Gökmen
Öğüt.
BAŞKAN Kadir Gökmen Öğüt, İstanbul
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 4üncü maddesiyle ilgili söz almış
bulunmaktayım.
Yasa tasarısının 4üncü maddesiyle 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununun 73üncü maddesinde sigortalı hastaların sağlık
hizmetlerine erişimini kısıtlayacak önemli
değişiklikler yapılmak istenmektedir. Bu haliyle genel
sağlık sigortası Anayasanın temel ilkelerinden sosyal
devlet ilkesiyle çelişir niteliktedir. Zira, sağlık
hizmetlerinin finansmanı önemli ölçüde prim ödemiş olan
sigortalıya yüklenmektedir. Devlet hastaneleri ve kamu üniversite
hastaneleri dışında kalan vakıf üniversiteleri hastaneleri
de dâhil SGKyla sözleşmesi bulunan bütün sağlık
kuruluşlarından sağlık hizmeti alan tüm
sigortalıların ödeyeceği ilave ücret 1 kat
artırılmaktadır. Özel hastaneler, vakıf üniversitesi
hastaneleri, özel tıp merkezleri, poliklinikler gibi sağlık
kuruluşlarına başvuran sigortalılardan Sağlık
Uygulama Tebliğinde belirlenen sağlık hizmeti bedelinin 2
katı kadar ilave ücret alınabilecektir. Alınabilecek ilave ücret Bakanlar Kurulu
tarafından belirlenecektir. Bu miktar, sağlık hizmeti bedelinin
önce yüzde 30u, daha sonra da yüzde 90ı kadar iken tasarı
yasalaşırsa yüzde 200e kadar çıkabilecektir. Kamu yararı ilkesi gereğince
tıp fakülteleri ve öğretim üyelerinin de büyük çoğunluğunca
önerildiği gibi öğretim üyelerine hekim ve uzman hekim
yetiştirme, bilimsel araştırma ve ileri düzeyde sağlık
hizmeti vermelerini sağlayıcı koşullar
yaratılması, gereksinim duyan sigortalıların parası
olmadığı için ulaşamadığı ya da
koşullarını çok fazla zorlayarak ulaşabildiği bir
sistem yerine daha makul bir sistem oluşturulabilir. Sağlık
hizmetlerinde geldiğinden beri maliyetleri, bir anlamda da
sağlık harcamalarını 6 kat arttırarak özellikle
tıbbi tedaviyi değil, otelcilik hizmetlerini ağırlıklı
sunarak halkı kandıran İktidar sorumlu olduğu bu durumu
sigortalıya yükleyerek durumu kurtarmaya çalışmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bu ülkenin asıl sorunları işçinin, emekçinin,
emeklinin sorunlarıdır. Ne var ki, Hükûmet kendilerine
sırtını döndüğü gibi sıkıntılarını
çözecek adımları bir türlü atmamaktadır. Esnafımızın
yaşamış olduğu sorunlar saymakla bitmez. En önemlileri;
şehrin göbeğinde gelişigüzel, kontrolsüz açılan AVM ve
süpermarketlerle rekabet edememe, her türlü avantajın büyükler için kullanılırken
küçük esnaf için kullandırılmaması, vergi yükünün çok ağır
olması, açılmış kredilere
en ufak bir borç karşılığı bloke konması,
üstüne üstlük çeklerdeki tahsilat sorunu, bu da yetmezmiş gibi sorunlu
olarak çalışan esnaf emeklilerinin maaşının yüzde 15
kesintiye uğratılması şeklinde sıralanabilir. Bunca
yük esnafı boğmaktadır.
Bu ülkenin
güvenliğinden sorumlu polis arkadaşlarımızın önemli
sorunları vardır. Aldıkları ücretler, özellikle
maaşları düşük, tazminatları da yüksek olduğu için
emekliye yansımamaktadır. Polisler emeklilikte maaşları çok
düşük olduğu için emekli olmaya korkmaktadır. Bir devlet memuru
haftada kırk saat çalışırken bir polis memuru haftada
yetmiş iki saat, polis amiri ise ortalama günlük on dört saatten
haftanın altı günü olmak üzere toplam seksen dört saat
çalışmaktadır. Onlar Hükûmetten özlük haklarının
düzeltilmesini bir an evvel istemektedirler.
Yine,
astsubaylarımızın sorunları onları, kendilerini
intiharlara kadar sürüklemektedir.
Bir diğer
büyük sıkıntı yaşayan kesimimiz ise
muhtarlarımızdır. Muhtarlarımızın
sıkıntıları bugüne kadar ele alınmadığı
gibi e-devlet sistemine geçilmesi ile birlikte sorunlar katlanarak
çoğalmıştır. Hiçbir zaman seçilmişleri
atanmışlara kul etmeyiz. sözlerini sarf eden Başbakan acaba
muhtarlarımızın sorunlarından haberdar mıdır?
Onlar ki, ellerinde devletin mührüyle, seçilmiş kişiler olarak
ezilmektedirler. Giderleri çok olmasına rağmen düşük maaş
verilmesi, sigorta primlerinin kendilerine ödetilmesi 21inci yüzyıl
Türkiyesine yaraşır bir tablo değildir. Eskiden mahallede her
şeyden haberi olan muhtarların artık olan bitenden haberi
olmamakta, sadece posta merkezi gibi çalışmaktadırlar.
İşçi
ve emekçi kesimin bırakın sorunlarını adı bile AKPnin
ajandasında yoktur. Taşeron işçilerin
sıkıntılarını da defalarca dile getirdik; güvencesiz,
sigortasız, hatta çoğu kez maaşsız
çalışmaktadırlar. İşçilere ölümü gösterip sıtmaya
razı etmek suretiyle alacakları olmadıklarına dair
kâğıt imzalatılmaktadır. Tablo, söz konusu taşeron
olunca hiçbir sektörde değişmemektedir.
İşte,
sayın milletvekilleri, üzerinde konuşulması gereken, çözülmesi
gereken asıl sorunlar bunlardır. Bu ülkenin üreten kesimini mutlu
edemediğiniz, insan onuruna yaraşır bir hayat
sunamadığınız sürece bugüne kadar getirdiğiniz ve
getirecek olduğunuz yasa tasarılarının hiçbiri amacına
ulaşmayacaktır.
İyi akşamlar
diliyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının çerçeve 4 üncü maddesinin çerçevesinde yer alan
"ikinci fıkrasının birinci cümlesinde geçen "bir"
ibaresi "iki" şeklinde değiştirilmiş ve"
ibarelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Mustafa Kalaycı (Konya) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Ali Öz, Mersin Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZ
(Mersin) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 460 sıra sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 4üncü maddesi üzerine verdiğimiz önergeyle
alakalı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Sosyal Güvenlik Kurumu primi:
İnsanlar aktif çalıştıkları dönem içerisinde sigorta
primi adı altında kendilerinden para kesilmekte. Bu kesilen
paranın asıl
amacı nedir? İnsanlar emekli olduklarında maaş alacaklar ve
sağlık hizmetlerinden istifade edecekler. Kesintiyi zaten, biz,
insanlardan peşinen, maaşlarından yapıyoruz. Bununla
yetiniyor muyuz? Bununla yetinmiyoruz. Hastaneye muayeneye gidiyorsunuz,
katılım payı; reçete, katılım payı; erken
muayene, katılım payı. Durmadan, vatandaşlara
sağlık giderleri noktasında üst üste yüklenen yükü maalesef her
defasında değişik bir maddeyle getiriyoruz. Katılım
payları giderek artıyor. Bu katılım paylarına
karşı insanlar gerçekten mağdur durumda. Öncelikle bu hakkı
teslim etmek ve insanların zor durumda olduğunu görmek gerekiyor.
Maddeyle alakalı olarak özel hastanelerdeki farkın artması
Değerli
arkadaşlar, özel hastanelere bir yakınınızı
götürdüğünüzde, ciddi manada bir operasyon yaptıracağınızda,
bir aylık maaşınızın tamamını verseniz bile
özel hastanelerdeki bu farkı kapatmakta zorluk çekersiniz.
Dolayısıyla, bu farkı yüzde 100den, hastane grupları
sınıflandırılmış olsa da yüzde 200e kadar
artırmak doğru bir yaklaşım değil ama
şurasını göz ardı etmemek lazım: Temel gelir
kaynağı, temel müşterisi, temel muhatap olduğu kesim
insanlar olan bir kurumda, siz, özel hastanelerin kurulması
aşamasında devlet olarak onlara hangi aşamada, ne katkıyı
sağlıyorsunuz? Bunu tartışmıyoruz. Aslında, bizim
tartışmamız gereken önemli konulardan bir tanesinin bu
olduğuna inanıyorum. Siz, özel hastanelerin yapımında
yoksunuz, yerinde yoksunuz, onların tıbbi donanımlarında
onlara katkı sağlamamışsınız, özellikle
sağlık alanında istihdam noktasında gerekli
katkıyı yapan bu özel hastanelere devlet olarak elinizi
uzatmamışsınız, şimdi, sadece özel hastanelerin
kendisini finanse etmek için vatandaşın sırtına yeni
katkı gelirini arttırmayı bir marifet sayıyorsunuz. Bu,
doğru bir yaklaşım değildir.
Tıp
fakültelerinde durum gerçekten vahimdir. Bakınız,
başlangıçtan itibaren ifade ediyoruz; tam Gün Yasası,
olması gereken bir yasadır. Ancak üniversitede, özellikle
eğitimi de temelden ilgilendiren öğretim görevlilerine ayrı bir
statü vermediğiniz takdirde tıp eğitiminin pratik
kısmını ihmal etmiş sayılırsınız.
Dolayısıyla, bu ülke bunun sıkıntısını
gelecek zamanlarda çok ciddi manada yaşayacaktır. Tıp
fakültelerinde, mesai bitiminden sonra öğretim görevlilerine -çok cüzi
miktarda bir artış sağlayarak- orada yeniden hasta bakmasını
temin etmek onlara vermiş olduğunuz bir avantaj değildir.
Şunu ifade etmek lazım ki: Bu kanun tasarısı
yasalaştıktan sonra bu, tekrardan gündeme gelecektir. Acaba
öğretim görevlilerinden üniversitelerden ayrılanların ne
kadarı Tam Gün Yasasının değişik bir modeli
uygulanmaya başladı diye yeniden üniversitelere geri dönecek? Bu
mümkün olmayacaktır. Aynı zamanda üniversitedeki öğretim
görevlileri kesinlikle sizin önermiş olduğunuz bu fiyatlara gelip
hastalara tekrardan Ben burada rahatlıkla bakarım. ifadesini
kullanmayacaklardır. Dolayısıyla, özellikle üniversitedeki,
vakıf hastanelerindeki, eğitim hastanesindeki öğretim
görevlilerinin tıpla alakalı, sağlıkla alakalı
eğitim veren yerlerdeki hasta bakımlarını sil baştan
gözden geçirmek zorundayız. Bunu yapmadığımız sürece
çıkarmış olduğumuz bu yasa hiçbir şekilde bir işe
yaramayacaktır. Başlangıçtan itibaren özel hastanelerdeki
farkın artırılması nasıl bir kaliteli sağlık
sunumu getirmeyecekse bu da aynı şekilde doğru bir
yaklaşım olmayacaktır.
Bir de şunu
unutmamak lazım; vatandaş özel hastanelere şöyle bakıyor:
Bunlar kâr amaçlı yerlerdir. Gidiyor, bir sürü tetkik
yaptırıyor, doktor diyor ki: Ameliyat olacaksınız. Diyor
ki: Ben buna güvenmiyorum, bunlar para kazanma amacıyla bunu
yapıyorlar. Aynı tetkikleri gidip devlet hastanelerinde yeniden
yaptırmak zorunda kalıyor. Bu da ülkemizin, genel anlamda
değerlendirdiğiniz zaman, ciddi manada sağlık bütçesine
ilave külfet getiriyor.
Bunu da göz
ardı etmemek gerekir diyor, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 460 Sıra
Sayılı Yasa Tasarısı'nın
İdris Baluken (Bingöl) ve
arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Sayın Başkanım, kısa bir açıklama ihtiyacı var
müsaade ederseniz.
BAŞKAN
Buyurun.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Şimdi, değerli arkadaşlar, özellikle bu katılım
paylarıyla ilgili yoğun bir değerlendirme yapıldı, bu
konuda kısa bir bilgi istendi az önce grup başkan vekilleri
tarafından da, o bilgiyi arz ediyorum: İfade edildiği gibi,
ilaçta yüzde 10 emekliler için, yüzde 20 çalışanlar için var olan bir
sistem, öteden beri var olan bir sistem, doğru.
Tıbbi
malzemeyle ilgili, yüzde 10 emekliler için, yüzde 20 çalışanlar için
katılım payı var.
Birinci
basamak yani aile hekimi kurumundaki muayeneler için katılım
payı yok. İkinci ve Üçüncü basamak yani devlet hastaneleri ve
üniversite hastanelerinde muayene katılım payı 5 TL, özel
hastanelerdeyse muayene katılım payı 12 TL.
Şimdi,
ilaçlara baktığımız zaman, bizdeki yüzde 65 kronik
hastalıklar olduğu için, yüzde 65inden katılım payı
ilaçlarda alınmıyor.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Ama ilk söylediğiniz kalem alınmıyor, diğer
kalemler de mi alınmıyor?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Bu
rakamı önce bir bilelim, bir.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) İlk kalem alınmıyor, diğerleri
alınıyor mu alınmıyor mu?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Müsaade
edin.
İki:
Şimdi
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Sayın Bakan
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Efendim, bakınız, ben sizi dinledim. Niye zorlanıyorsunuz?
Şimdi yakalandınız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Hayır, konuşacağız o zaman
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Bakınız, bir örnek veriyorum size.
Şimdi,
bakınız, Almanyada emeklilerden aylık yüzde 8,9
sağlık kasasına prim kesiliyor. Kimden? Emeklilerden; bu bir.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Emekli maaşı ne peki Almanyada?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
İki: Almanyada her üç ayda, ayaktan tedaviler için 10 euro ama yatan
hastalar için her gün için 10 euro; Türkiye'de, yatan hastalardan
katılım payı yok, alınmıyor.
İsviçre
yıllık
MEHMET
HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Geçim koşulları aynı mı
Sayın Bakan?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Arkadaşlar, mukayese istediniz, ben de size söylüyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Şimdi, elma ile armudu
karıştırıyorsunuz Sayın Bakan.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
İsviçre, yıllık 194 euro, günlük 6,8 euro. İsveç, ayaktan
tedaviler için, her işlem için 11 ile 22 euro.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Emekli maaşları ne peki orada?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
İsveç, günlük 8 ile 9 euro.
LEVENT GÖK
(Ankara) İsveçin millî geliri ne kadar?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) -
Portekiz, ayaktan tedaviler için 2 euro ve Fransada ilaçlar için
katılım payı yüzde 30 ile yüzde 70 arasında
değişmektedir.
ENVER ERDEM
(Elâzığ) Kişi başına 90 bin dolar geliri olan
ülkelerden bahsediyorsunuz.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) -
Şimdi, biz katılım payı olarak ne alıyoruz?
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Ya böyle bir mantık olabilir mi Allah
aşkına? Vicdanınıza sığıyor mu? Fransada
asgari ücret ne kadar Sayın Bakan?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - 182
milyar lira bütçesi olan bir kurum için söylüyorum, katılım
paylarından aldığımız toplam yıllık gelir
2012 itibarıyla 2 milyar lira.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Böyle bir siyaset var mı? Siz bizi aptal
mı sanıyorsunuz?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) -
Bakınız, 182 milyar liralık bütçeden bahsediyoruz, katılım
payı 2 milyar.
MEHMET
HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Sayın Bakan, bir de Bangladeş ile
karşılaştırın bunları!
LEVENT GÖK
(Ankara) Sayın Bakan, bu hesap tutmadı.
BAŞKAN
Sayın Bakan, anlaşıldı da
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Son
cümlemi söylüyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önergeye katılıp katılmadığınızı
söylemediniz daha.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Son
cümlemi söylüyorum.
Şimdi, az
önce Özgür Bey güzel bir şey söyledi: Katılım payı,
maliyetteki farkındalığı oluşturmak içindir. dedi.
Aynen böyle; Türkiye, maliyet farkındalığı oluşturmak
için insan merkezli bir katılım payı uyguluyor; oysa diğer
ülkeler, örnek verdiğimiz ülkeler ise katılım payını
gelir payı olarak uygulamaktadırlar.
Katılmıyoruz,
teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Sayın Başkanım, Sayın Bakan
açıklamalarını yaparken, yaptığım bir tespite
yakalandınız ifadesini kullandı. Bu ifade doğrudan bir
sataşma niteliğindedir. Bir kusur işleyen yakalanır, oysa
yasama faaliyeti yapıyoruz. Konu hakkında açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN
Siz serbestsiniz Sayın Özel.
Buyurun, iki
dakika söz veriyorum.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
7.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelikin görüşülen kanun tasarısının
4üncü maddesiyle ilgili yaptığı açıklama
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, bir kere şunu söyleyelim: Bir bakan bir
milletvekiline, yaptığı yasama faaliyetinden dolayı
yakalandınız ifadesini kullanamaz, kullanmaması lazım.
Demokrasilerde böyle bir şey kabul edilmez.
İSMAİL
AYDIN (Bursa) Sen ağzına geleni söyle
ÖZGÜR ÖZEL
(Devamla) - Yakalanma, bir kusur işleyen birisinin o kusuru
işlediğinin açık ve net olarak ispatlanması durumuyla
ilgili kullanılabilecek bir terimdir. Oysa ben Sayın Bakana,
eğer bir yakalanmadan bahsedilecekse, biraz önce, dünyada yüzde 85lere
varan katılım payını nasıl ifade ettiğini
Onun
hiç ödemediği ilaçlara yüzde 50 katılım payı konulması
meselesini söylediğimde, bir yakalanmak varsa, o da Sayın
Bakanın Meclis önündeki yakalanmasıdır açıkça.
Sayın
Bakanın verdiği rakamlar doğrudan, tamamen, elmalarla
armutların toplanmasıyla burada bir şeylerin ifade edilmesidir.
Toplam katılım payı diye ilk başta söylediği, adı
katılım payı olan birinciden alınanları toplayıp,
toplam SGK bütçesine oranlayarak onu küçük göstermeye
çalışmaktadır. Oysa bütün rakamların özeti şudur ki:
AKP öncesi Türkiyede katılım paylarının ilaç
harcamalarına ağırlıklı ortalaması yüzde 12 iken,
biraz önce saydığım, hastanın evden sabah çıkıp,
eve akşam ilaçlarıyla tedavisini olmuş, tetkiklerini
yapmış, dönene kadar cebinden ödediği paraların toplamı,
yani hastayla tedavi arasına iktidarın paradan ördüğü
duvarın kalınlığı, ilaç harcamalarına oran olarak
bu sene yüzde 54e ulaşmıştır.
Sayın
Bakan, önce oturup bu rakamların üzerinden bir tasarrufta bulunsun; ondan
sonra başlasın, katılım paylarından bir tanesinin
toplamı olan 2 milyarı, o devasa SGKnın, maaşları da
ödeyen, birçok daha başka hizmeti yapmak zorunda olan SGKnın toplam
bütçesine oranlasın. Yakalanan kimmiş, şimdi, gördük
arkadaşlar.(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Evet Sayın Bakan cevap bekliyorum, sataştım size.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ebe sizsiniz şimdi Sayın Bakan,
yakalandınız. Ebe sizsiniz, sıra sizde.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
4.-
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin; Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu, Çevre Komisyonu,
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/771) (S. Sayısı: 460) (Devam)
BAŞKAN -
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Sağlık
hizmetleri fiyatlandırma komisyonunun belirlediği rakamların iki
katına kadar fiyatlandırma yetkisi, Türkiye de sağlık
hizmetlerinin daha da ticarileştirmesinin önünü açacak,
sağlığı bir meta haline geri dönülmez bir biçimde
getirecektir.
Aynı
zaman da yüksek öğretim kurumlarında mesai dışında
sağlık hizmeti sunucularına yönelik ilave ücret
tavanının asgari ücretin iki katı olarak belirlenmesi oldukça
yüksek bir rakam olup değişiklik ile bu sorunların giderilmesi
amaçlanmıştır.
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Beşinci madde üzerinde üç adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu İle
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının çerçeve 5 nci maddesi ile 5510 sayılı
Kanunun 81 inci maddesinin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere
eklenen fıkrada geçen "illeri" ibaresinin, "ilçeleri"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Kalaycı Mehmet
Şandır Erkan
Akçay
Konya Mersin Manisa
Ali
Öz Enver
Erdem
Mersin Elâzığ
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 460 sıra sayılı
yasa tasarısının 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasında
geçen illeri ve ibaresinden sonra
gelmek üzere ilçeleri ve ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken Pervin
Buldan Demir
Çelik
Bingöl Iğdır Muş
Nazmi
Gür Erol
Dora
Van Mardin
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan 460 sıra
sayılı yasa tasarısının 5. maddesiyle eklenen ikinci
fıkrada yer alan ilave puan uygulanacak illeri ve uygulama süresini
belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir ifadesi yerine ilave puan uygulanacak
illeri ve ilçeleri ve uygulama süresini belirlemeye Bakanlar kurulu yetkilidir
ifadesinin belirlenmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Mahmut
Tanal Malik
Ecder Özdemir
İstanbul İstanbul Sivas
Bülent
Kuşoğlu Vahap
Seçer
Ankara Mersin
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET ARSLAN (Kars) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Ferit Mevlüt Aslanoğlu, İstanbul
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Değerli milletvekilleri, yapılan her olumlu
şeye ben teşekkür etmesini bilen bir insanım. Bu maddenin
başında, yurt dışında çalıştırılacak
işçilere yönelik getirilen önlemleri son derece olumlu buluyorum. Türk
müteahhitleri yurt dışında çok önemli işler yapıyor.
Şu anda
Ta 80li yıllardan
beri ben yakinen bilirim, o zaman bankacıydım; Libyasında,
Arabistanında, Rusyasında, Kazakistanında, her tarafında
canla başla, hiçbir destek almadan çok büyük mücadele verdiler. Bu
insanların önünde saygıyla eğiliyorum. İşçi
çalıştırdılar, ülkeden adam götürdüler, ülkeden malzeme
götürdüler. Bu nedenle bu maddedeki, bu bölümdeki, Türk müteahhitleri yurt dışına
Türkiyeden işçi götürürlerse belli bir oranda sigorta primlerine destek
verilme konusunu istihdam yönünden son derece olumlu buluyorum; açık, net.
Şimdi,
diğer konu ise arkadaşlar, bir başka, 5inci maddenin 10
kişi ve üzerindeki sigortalı çalıştırılan
ifadesi. Bu, 5084 arkadaşlar. Bu madde daha önce 31/12de biten, bazı
illere uygulanan ama uzatmayacağız diye günlerce
bağırdığınız 5084. Beş ay geçti, beş ay
sonra lütfettiniz, 5084ü tekrar getiriyorsunuz. Teşekkür ederim,
gereklidir, Türkiyedeki üretimin desteklenmesi yönünde olumlu buluyorum.
Ancak, değerli arkadaşlar, Türkiyedeki daha sonra getirilen
Teşvik Yasası, biliyorsunuz, 6 bölge
Öyle iller var ki, 1inci
bölgede, hiçbir teşviki yok ama o 1inci bölgedeki öyle ilçeler var ki,
6ncı bölgedeki bir ilçeden çok daha geri. Örneğin, hiçbir
teşviki yok Konyanın ama Konyada bazı ilçeler var ki,
6ncı bölgedeki belli ilçelerimizden çok daha geride ekonomik faaliyet
olarak. Bu açıdan, burada Bakanlar Kuruluna yetki veriliyor değerli
arkadaşlar. Gelin, hepinizin ilini ilgilendiriyor, hepinizin iliyle
Ben
Gaziantepten örnek vereyim: Besni Adıyamanın bir ilçesidir.
Besniyle Araban arasında,
Örneğin
Manisanın öyle ilçeleri var ki
Manisa bir sanayi bölgesi, her türlü
sanayi var Manisada ama öyle ilçeleri var ki yani ekonomik olarak
Manisanın ilçesi demeye şahit lazım. Özellikle, örneğin,
Demircisidir, yukarıdaki, orman içindeki ilçelerinin hiçbirinin sanayi
hareketi yoktur; adı Manisa. Gelin, burada, Meclis iradesinde yine biz
yetkiyi Bakanlar Kuruluna verelim, yine Bakanlar Kurulu yetkili olsun ama
burada bazı ilçeleri -iller değil, ilçeleri de- saptamayı
Bakanlar Kuruluna bırakalım.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 460 sıra
sayılı yasa tasarısının 5 inci maddesinin üçüncü
fıkrasında geçen illeri ve
ibaresinden sonra gelmek üzere ilçeleri ve ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
İdris
Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Sosyoekonomik gelişmişlik farkları bölgeler
arasında olduğu kadar bölge içi ve ilçeler arasında da ortaya
çıkmaktadır. Bölgesel ya da il bazlı teşvikler bölge içi
ekonomik uçurumları da arttırıcı bir yön
taşımaktadır. Değişiklik ile il içinde ve ilçeler
arasında dengeli bir sosyoekonomik gelişmenin yakalanması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu İle
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 5 nci maddesi ile 5510 sayılı Kanunun 81 inci maddesinin
birinci fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkrada geçen
"illeri" ibaresinin, "ilçeleri" şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı
(Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Görüşülmekte
olan 460 sayılı Kanun Tasarısının 5inci maddesi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği değişiklik
önergesi üzerine söz aldım, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Önergeye
ilişkin gerekçemizi izah etmek gerekirse, bölgesel gelişmişlik
farklarının giderilmesi amacıyla verilecek bu teşvikin
illerin yerine ilçeler itibarıyla uygulanmasının daha doğru
olacağını düşünmemizdir. Sosyoekonomik
gelişmişlik yönünden önde gelen illerimizin bile birçok ilçesi çok
geri kalmış durumdadır. İl merkezleriyle ilçeler
arasında gelişmişlik yönünden genellikle büyük farklar
olduğu bir gerçektir. O nedenle, bu teşvikin hem amacının
gerçekleşmesi hem de hakkaniyet açısından mutlaka ilçe
bazında olması gerektiğini düşünüyoruz. Belki Hükûmet
açısından böyle bir karar almış olabilirsiniz Sayın
Bakan ama ileride bundan vicdan azabı duyacağınıza ben
şahsen inanıyorum çünkü gerçekten, verilen değişiklik
önergelerinin doğruyu izaha yönelik, doğru bir uygulamaya yönelik
önergeler olduğuna inanıyorum.
Zaten madde
gerekçesinde, işverenlerin yurt dışında
çalıştırdığı sigortalılar için ödenen prime
esas kazanç üzerinden primlere 5 puanlık indirimin öngörüldüğünü
söylüyor. Buna ilave olarak, bölgesel istihdama geçilmesi uygulaması
kapsamında Bakanlar Kuruluna, 6 puana kadar uygulanacak indirim
oranı, indirim süresi ve Sosyoekonomik Gelişmişlik Endeksine göre
uygulanacak illeri belirleme yetkisinin verildiğini söylüyor.
Bu
düzenlemelerde süresi sona eren 5084teki prim teşvikinin devamı,
ülkenin her yerinde verilen teşvik yerine, teşvik verilmesi
ihtiyacı olan alanlar, diğer bir ifadeyle il ve ilçelere yönlendirilmesi
lazım. Esas olan bunun dikkate alınması. Sosyoekonomik
açıdan gelişmişlik yönünden önde gelen illerimizde, biraz önce
ifade ettim, aynı şeyler söz konusu, hâlen daha birçok ilçenin geri
kaldığını görüyoruz.
Sayın
Bakanım, biraz önceki konuşmamda ben çok açık ve net söyledim:
Özellikle sizin de ilgi alanınıza giren istihdam göstergeleri pek iyi
gitmiyor. İşsizlik bugün açıklandı, gerçekten
sıkıntılı bir dönem geçiyor.
Zaman zaman varlık
barışıyla ilgili hususların burada konuşulduğunu
gördüm. 2008de böyle bir şey çıktı, doğrudur ama 2008e
kadar olanını temizlemiş oldunuz. Sayın Başbakan
Yardımcısı bu konuya esas teşkil edecek,
dışarıda 150 milyar dolar civarında bir rakam olduğunu
söylüyor, bunun da sanıyorum 30 veya 50 milyar dolarının Amerikan
hazine tahvillerinde olduğunu ifade ediyor. 2008de bu yapıldı,
ondan sonra da bu devam ediyorsa, bu demek ki AKP döneminde bir şekilde
yurt dışına çıkarılmış bir para. Sayın Başbakan Yardımcısı da
bunu net bir şekilde ifade ettiğine göre iyi takip ettiği
anlaşılıyor, iyi bildiği anlaşılıyor. Bunun
da net bir şekilde kamuoyuna açıklanması lazım. Bunu siz
dünyadaki ekonomik gelişmelerin iyi olmadığını,
Türkiyenin bundan istifade etmesi için dışarıdaki paranın
Türkiyeye getirilmesi ve bundan ekonomik anlamda rahatlama
sağlanması olduğunu düşünüyorsunuz ama bir dönemde de bunun
2008den sonra AKP döneminde dışarı bir şekilde
kaçırılan bir para olduğunu ben düşünüyorum. Neden
düşünüyorum? Çünkü siz PKKnın bile giden elemanlarına
Nasıl geldilerse gitsinler. diyorsunuz, bu paralar da nasıl
gittiyse gelsin anlamında. Kimdir; yandaş mıdır,
yöndeş midir, nedir, ne değildir, bunların çok açık ve net
bir şekilde anlaşılması lazım. Kaldı ki, ben
biraz önce zatıalilerinize Oslo görüşmelerinde bu işlerin var olup
olmadığını sordum. Gerçekten, ben Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetinin bir bakanının bu kürsüye gelip Oslo görüşmelerinde
PKKlıların dağda geçirdiği sürenin emeklilik
haklarına sayılmayacağına dair bir beyanı net ve
açık bir şekilde burada ifade etmesini istiyorum, ben
rahatlayacağım. Yoksa bunu ben gidip Sayın Yalçın
Akdoğandan, vesaireden soracak değilim. Siz Hükûmetin içindesiniz,
siz bilmiyorsanız Devlet adına gönderdiğimiz
dediğiniz
insanlar orada bunu görüştü. Yarın bunun ses kayıtlarından,
bir başka yerden duyulması hoş bir şey olmaz herhâlde. Siz
Hükûmetin bir bakanısınız. Bu sizin neyinize giriyor,
alanınıza giriyor. Ben burada sizin ifade ettiğiniz şeyle
rahatlamak istiyorum. Lütfen gelin, burada bu beyanı bulun.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. Önergemize destek bekliyorum.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
6ncı
madde üzerinde 3 adet önerge vardır. Birinciyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 460 sıra sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve
6ncı maddesiyle 5510 sayılı Kanuna eklenen Geçici 49uncu
maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Bu
maddenin yürürlük tarihinden önce, sağlık hizmet sunucuları
tarafından 16/01/2012 tarihinden önce Kuruma teslim edilen fatura ve eki
belgelerden dolayı Kurumca tahakkuk ettirilen faizle ilgili dava konusu
edilen faiz tutarları, davacının davasından feragat etmesi
hâlinde terkin edilir.
Bu madde
kapsamına giren fiiller için bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten önce uygulanmış faize ilişkin tahsil edilen tutarlar
iade ve mahsup edilmez.
Mahir
Ünal Mehmet
Doğan Kubat Ramazan
Can
Kahramanmaraş İstanbul Kırıkkale
Ülker
Can Şirin
Ünal Hacı
Bayram Türkoğlu
Eskişehir İstanbul Hatay
İsmail
Aydın Orhan
Karasayar Mehmet
Akyürek
Bursa Hatay Şanlıurfa
Mustafa Kemal
Şerbetçioğlu
Bursa
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette
bulunduğundan, önergeleri birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 6ncı maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Kalaycı Mehmet
Şandır Enver
Erdem
Konya Mersin Elâzığ
Ali
Öz Erkan
Akçay
Mersin Manisa
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri: İdris
Baluken Pervin Buldan Demir Çelik
Bingöl Iğdır Muş
Nazmi
Gür Erol
Dora
Van Mardin
BAŞKAN Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Sayın Başkanım,
kısa bir açıklama, az önceki soru çerçevesinde müsaade ederseniz.
BAŞKAN Kısa lütfen ama
Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Şimdi, tabii ki cevap
talep ediliyor, cevap verilince alınganlık gösteriliyor, onun için
ben istirham ediyorum, cevap talep edildiğine göre cevap vermemiz
gerektiği için bu sorumluluk çerçevesinde cevap veriyoruz.
Şimdi, burada, defalarca bütün
yetkililer tarafından ifade edildi: Türkiye terör belasından
kurtulmak, bu kan ve kin arasında sıkışmış
durumdan çıkmak, kardeşlik hukukunun tekrar tesisi, birliğimizin,
beraberliğimizin güçlenmesi konusunda bir irade ortaya konulmuş ve
bir mesafe alınıyor. Buna saygı duyarsınız, saygı
duymazsınız, bu her partinin kendisinin belirleyeceği bir
çizgidir ve millete de kendi durumunu anlatacaktır. Ama biz Geçmişte
kardeştik, bugün kardeşiz, gelecekte de kardeş olacağız.
anlayışıyla bir yol ve bir çizgi izliyoruz.
Sayın
hatip az önce Efendim, dağdakiler, bayırdakiler, bunların
geleceğe dönük sosyal güvenlikle ilgili bir taahhüdünüz
gibi bir ifade
kullandı. Ben bunu, hiçbir Türkiye Cumhuriyeti hükûmetine, hiçbir
bakanına, hiçbir uygulamasıyla bağdaşmayacak bir
alçaklık olarak değerlendiriyorum. Onun için, böyle bir
suçlamayı, böyle bir yakıştırmayı cumhuriyet
hükûmetlerinin hiçbirisine yapmak doğru değildir diye özellikle
belirtiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
Önergeye
katılmıyoruz Sayın Başkanım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Peki, istihdamla ilgili yok mu? Gazete manşetlerinde var
işe almayla ilgili!
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Efendim,
bakınız, kesinlikle böyle bir şey söz konusu değildir.
OKTAY VURAL
(İzmir) Nereden biliyorsun canım ya!
Keşke
gazeteye tekzip gönderseydiniz burada milletvekiline cevap vereceğinize.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Gönderdik
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddede geçen
yersiz ödeme ifadesi oldukça belirsiz ve ucu açık bir durumu ortaya
çıkarmaktadır. Değişiklik ile kanun metninin daha net ve
anlaşılır olması amaçlanmıştır.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Enver Erdem, Elâzığ Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
ENVER ERDEM
(Elâzığ) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 460 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu Tasarısının 6ncı
maddesinde verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının
6ncı maddesi üzerinde verdiğimiz önergenin amacı, bu maddenin
tasarı metninden çıkarılmasıdır.
Değerli
milletvekilleri, bu torba kanunun 6ncı maddesinde Sağlık hizmet
sunucularının fatura ve eki belgelerinin kanunda yer alan üç
aylık sürede incelenmemesine dayanılarak, yersiz
yapılmış ödemeler faizsiz olarak geri alınacaktır.
Faiz tahakkuk ettirilmişse terkin edilecektir. Nakden veya mahsuben faiz
tahsilatı yapılmışsa iade edilecektir. deniyor. Öyleyse
Sayın Bakana sormak lazım: Bu düzenleme kapsamında hangi
sağlık hizmet sunucularına imkân sağlanacaktır?
Kimlere faiz tahakkuk ettirilmeyecektir? Kimlere tahakkuk ettirilmiş faiz
borçları terkin edilecektir? Kimlere bu faizler iade edilecektir? Bu
fatura ve belgeler neden zamanında incelettirilmemiştir?
Yapmadığı sağlık hizmetinin, devletten bedelini almak
suretiyle yolsuzluk yapanlara bizim Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak kolaylık
sağlama görevimiz var mıdır? Bu sorulara Sayın Bakanın
cevap vermesi gerekecektir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi genel, eşit, adil,
doğru ve gerekli yasal düzenlemeleri yapmaktır ama birçok düzenlemede
olduğu gibi, bu düzenlemede de şahısların menfaatleri ön
planda tutulmaktadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının başında bulunan Sayın
Bakanın öncelikli olarak çözmesi gereken birçok sorun vardır.
Taşeron firmalarda çalışan yaklaşık 1 milyon 600 bin
civarında işçi, iş güvencesi olmadan, izin hakları
verilmeden, sağlıksız ve güvencesiz ortamlarda
çalıştırılmaktadır. Prim, ikramiye ve sosyal haklardan
mahrum olmaktadır. Toplu iş sözleşmesinden istifade
edememektedir. Kıdem tazminatlarından yararlanamamaktadır.
Yaklaşık, yine, 200 bin çalışanı ilgilendiren
sözleşmeli personelin aynı işi yapmalarına rağmen,
memurların sahip oldukları güvenceden yoksun olmaları, tayin
haklarının olmaması, görevde yükselme imkânlarının
olmayışı, sosyal yardımlardan istifade edemeyişleri,
kurumlar arası geçiş imkânlarının olmayışı
gibi sorunları vardır. Yine yaklaşık 10 milyon emeklinin
yaşadığı yetersiz ve farklı maaşlar,
sağlıkta katkı payının ödenme zorunlulukları gibi
sorunların, bu sorunların çözülmesi için Meclisin enerjisini kullanma
yerine, özel hastanelerde ödenecek katkı paylarını artırmak
veya haksız yere devletten aldığı parayı geri öderken
devletin faiz almamasını düzenlemek istemek, bizce çok manasız
bir istek ve bir düzenlemedir. Bu nedenle, biz bu maddenin tasarı
metninden çıkarılmasını istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarıyla asgari ücretlinin, taşeron
işçisinin, işçinin, emeklinin, köylünün ceplerindeki bir
kısım kaynağın özel hastane sahiplerinin kasasına
doldurulması gibi bir neticeyi doğuracağı için bu maddenin
kaldırılmasını istiyoruz.
Yine aynı
minval üzere 21 Şubat 2013 tarihinde Karayolları Bölge
Müdürlüklerinde çalışan taşeron işçilerin mahkeme
kararlarına rağmen ve bunların da Yargıtayca
onanmış olmasına rağmen bu mahkeme kararlarının
yerine getirilmediğini, bu çalışanların mağdur
edildiklerini burada sizlerin huzurunuza getirmiştim. Buna Sayın
Ulaştırma Bakanı Bu sorunu çözeceğiz. demişti.
Bugün, Sayın Bakanımız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanımız Bunların tazminatlarını ödeyerek bu sorunu
çözebiliriz. diyor. Yani, düşünebiliyor musunuz değerli
milletvekilleri, 10 bin tane Karayollarında çalışan işçinin
kıdem tazminatlarını ödeyerek bunları işsizlikle,
sıkıntılarla baş başa bırakalım diyor. Yani,
bir an için empati yapalım, bunların yerine kendimizi koyalım,
Allahtan da korkalım yani bu insanlara kıdem tazminatını
vererek
Ve Sayın Bakana ben sordum: Sayın Bakan, senin bir
yıllık maaşını vererek seni Hükûmetin
dışına bir yere koysalar sen kabul eder misin? Kabul etmezsin. O
zaman bu millete Kıdem tazminatını vererek bu sorunu çözeriz.
demenin, ben, çok üzülecek bir durum olduğunu söylüyorum.
Yargı
kararlarının yerine getirilmesi Anayasanın 138inci maddesine
göre mecburi bir şey değerli milletvekilleri.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENVER ERDEM
(Devamla) Bunu kanunun emrettiği şekilde yerine getirmek gerekiyor.
Dolayısıyla, bu kadar önemli sorunlar dururken bu 6ncı maddede
birilerine menfaat sağlama anlamı taşıyacak bir
düzenlemenin yapılmasını ben doğru bulmuyorum.
Geç saatlerde
yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 460 sıra sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve
6ncı maddesiyle 5510 sayılı Kanuna eklenen Geçici 49uncu
maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Bu
maddenin yürürlük tarihinden önce, sağlık hizmet sunucuları
tarafından 16/01/2012 tarihinden önce Kuruma teslim edilen fatura ve eki
belgelerden dolayı Kurumca tahakkuk ettirilen faizle ilgili dava konusu
edilen faiz tutarları, davacının davasından feragat etmesi
hâlinde terkin edilir.
Bu madde
kapsamına giren fiiller için bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten önce uygulanmış faize ilişkin tahsil edilen tutarlar
iade ve mahsup edilmez.
Mahir Ünal (Kahramanmaraş) ve
arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) Takdire
bırakıyoruz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşma
vesilesiyle gerekçeli ret kararı açıklarken bu önergede şu
bilgileri verirse kabul ilgili uygun gördüğüne ilişkin. Neden 16 Ocak
2012? Bir de bugüne kadar kurumca tahakkuk edilen faiz miktarı ne
kadardır? Bununla ilgili bilgileri verirse çok memnun olurum.
BAŞKAN
Evet, Sayın Bakan, önergeye katılıyor musunuz? Aynı zamanda
bilgiler
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Efendim, faturalar 15inde teslim edildiği için, nihai olarak ayın
15inde teslim edildiği için 16 tarihi kullanılmış.
OKTAY VURAL
(İzmir) Yani, 2012 olması, sadece 15le ilgili sorun. Şubat
ayı değil, mart ayı değil, haziran değil.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
2012nin 1inci ayının 16sında, 2011in son faturaları
teslim edildiği için, geriye doğru dönük bu tek tük kalan ama
ağırlıklı reform sürecinde olan işlemlerin sonuçlandırılması
Sayın Başkan sorduğunuza göre, bununla ilgili şöyle bir bilgi
vermekte de fayda var: Terkin edilmesi öngörülen tutar şöyle: 2006
yılında kesinti tutarı 790 bin 876 TL, bunun toplam faiz
tutarı ise 395 bin 438 TL. Netice itibarıyla 2006, 2007, 2008
aylarının toplamı kesinti tutarı 2 milyon 497 bin.
OKTAY VURAL (İzmir)
Yani, 2 katrilyon?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) -
Hayır, 2,5 trilyon.
Faiz
tutarı ise, eski rakamla söylüyorum, terkin edilen 1 trilyon 200 milyon
lira efendim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Teşekkürler.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Bu
olağanüstü reform ve Anayasa Mahkemesine dönüşlerde avansların
tam ödenip daha sonra inceleme neticesinde çıkan kesintiden doğan
faizler.
BAŞKAN
Sayın Bakan, önergeye katılıyor musunuz?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN
Evet, teşekkür ediyorum.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Maddenin
ikinci fıkrasında faizi dava konusu eden sağlık hizmet
sunucularından nakden ve mahsuben tahsil edilen faizlerin ilgililere
iadesi düzenlenmiş olmasına rağmen, üçüncü fıkrasında
aynı konuyu dava konusu etmeyen sağlık hizmet
sunucularından tahsil edilen faizlerin iade edilmeyeceği
belirtilmiştir. Önerge ile bu eşitsizlik ve
haksızlığın giderilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
7nci madde
üzerinde iki adet önerge vardır okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 460 sıra sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve
7nci maddesindeki üç ay ibaresinin altı ay şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahir
Ünal Mehmet
Doğan Kubat Ramazan
Can
Kahramanmaraş
İstanbul
Kırıkkale
Sermin
Balık Nurdan
Şanlı Şuay
Alpay
Elâzığ
Ankara
Elâzığ
Yılmaz
Tunç Mehmet
Akyürek Suat
Önal
Bartın Şanlıurfa
Osmaniye
Öznur
Çalık Malatya
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 7 nci maddesi ile 5510 sayılı Kanuna
eklenen Geçici Maddede yer alan bu maddenin yayımı tarihinden
itibaren üç ay içinde ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Kalaycı Mehmet
Şandır Enver
Erdem
Konya Mersin Elâzığ
Erkan
Akçay Ali
Öz Hasan
Hüseyin Türkoğlu
Manisa Mersin Osmaniye
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Hasan Hüseyin
Türkoğlu, Osmaniye Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Sayın
Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri;
tasarının 7nci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge
üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Tasarının 7nci maddesi, 5510 sayılı
Kanuna geçici 50nci madde eklemek suretiyle, ilk kaydını
yaptırmış olan ve öğrenimlerine devam eden yabancı
uyruklu öğrencilere, yürürlük tarihinden itibaren üç ay içinde genel
sağlık sigortası kapsamına alınma imkânı
getirmektedir. Bu hükümle yabancı uyruklu öğrenciler mütekabiliyet
yani karşılıklılık esası aranmaksızın
genel sağlık sigortası kapsamına girebilmektedirler. Yine,
Türkiyede bir yıl yerleşik olma şartı
aranmaksızın kayıt yaptırmış olmaları ve
öğrenime devam ediyor olmaları hâlinde genel sağlık
sigortası kapsamına girebilmektedirler.
Mevcut hükümlere göre sadece yükseköğrenim gören
yabancı uyruklu öğrenciler kapsamda iken şimdi tüm yabancı
uyruklu öğrenciler kapsama alınmaktadır.
Bu tasarı gündemimize bir torba kanun olarak ve en az
yedi kanunda değişiklikler getirerek gelmiştir.
İçerdiği hükümler itibarıyla bu torba kanun tasarısı,
konu ve amaç bütünlüğü olmayan, aralarında bir ilişki ya da
bağlantı bulunmayan hükümler içermektedir. Dolayısıyla bu
tasarının karmaşık bir yapı içerdiğini söylemek
mümkündür. Hâlbuki kanun tasarıları öngörülebilir,
anlaşılabilir ve ulaşılabilir olmalıdır. Bu
hâliyle bu tasarının da hukukun genel ilkelerini altüst ettiğini
söylemek mümkündür.
Tasarının ekinde, 5018 sayılı Kanunun
14üncü maddesi gereğince hazırlanması gereken düzenleyici etki
analizi de yoktur. Bu sebeple, üzerinde konuştuğumuz maddenin bütçeye
nasıl ve ne kadar yük getireceğine ilişkin değerlendirme
yapma imkânımız olmamıştır.
Bu tasarı vesilesiyle hepimizce bilinen bir tespiti de
sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu tasarının tamamı ele
alındığında, karmaşık bazı hususları
gizlemeye çalışan karambolde yasa çıkarma
anlayışının bir tezahürü olduğunu söylemek mümkündür.
Bu tasarıyı hazırlayan Hükûmetin zaman zaman bazı
hususları gizlemeye, örtmeye, kamuoyundan kaçırmaya
çalıştığını görüyoruz. Misal verecek olursak
tasarının 1inci maddesiyle 18 yaşını
doldurmamış çocukların, bireylerin genel sağlık
sigortası kapsamına alınması sağlanmaktadır.
Hâlbuki iktidar partisi temsilcileri yıllardır bizlere 18
yaşın altındaki bireylerin tamamını genel
sağlık sigortası altına aldık. diye propagandalar
yapmıyorlar mıydı? Bu düzenleme yapıldığına
göre, ya bugüne kadar söyledikleriniz doğru değildi ya da
tasarının bu hükmü lüzumsuz.
Diğer taraftan, başta partimizin Plan ve Bütçe
Komisyonu üyeleri olmak üzere tüm Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerini de tebrik
ediyorum. Çünkü, Hükûmet tasarısında Komisyona gelen hâliyle
5726 sayılı Kanun
kapsamında bulunan çoğu PKKlı gizli tanık olan
kişilere ilişkin düzenlemeyi tasarı metninden çıkarmışlardır.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin kahraman askerlerini ifadeleriyle cezaevine
gönderen PKKlı gizli tanıkların genel sağlık
sigortası kapsamına alınmaları engellenmiştir.
Hükûmetin PKKya yaklaşımı PKKyla iş birliği ve
PKKya olan muhabbetini göstermesi açısından bu durum ibret verici
bir vesikadır.
Sayın Bakan, Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; sosyal güvenlik kanunlarıyla ilgili
düzenlemelerin içinde ısrarla söylememize rağmen, teklifler vermemize
rağmen korucular, köy muhtarları, il genel meclisi üyelerinin özlük
hakları, emeklilikleri gibi hususlar Hükûmetin nazarıdikkatine
girmeyi başaramamış konulardır. Köy korucuları
ortalama 850 lira ücretle çalışan, 310 TL emekli maaşı
alan, sosyal güvenlik primlerini de ceplerinden ödeyen, bunun
karşılığında ise özellikle terörle mücadelede
canlarını ortaya koyan fedakâr insanlardır. Hükûmetin köy korucularının
sorunlarına eğilmesi için ne yapılması gerekmektedir?
Bugünlerde geri çekildiği için çok sevdiğiniz, geri çekilirken
başlarına bir şey gelmesin diye üzerlerine titrediğiniz
PKKlılara mı katılsınlar?
Bugün bir gazetede yazıyordu, dağdan inen teröristlere
iş verilecekmiş, bu doğru ise köy korucuları da önce
dağa çıkıp, sonra geri gelip iş talebinde mi
bulunmalıdırlar? Ya, muhtarlar? Aldıkları 380 TLyi ancak
sosyal güvenlik primine yetiştirebilmektedirler. Yasal düzenlemeler ve
teknolojik gelişmeler ile şimdiye kadar gelir kaynağı olan
kalemlerini de kaybetmişlerdir. Onlar için hiçbir
hazırlığınız ve müjdeniz görünmüyor. Onların da
sizin nazarınızda PKKlı teröristler kadar kıymeti yok.
Köyleri ve muhtarları kaldıracağız, hepsini şehirli ve
mahalleli yapacağız deyiverin de onlar da sizlerden ümidini
kessinler.
Bu düşüncelerle önergemizin kabulünü diler, Türk
milletinin milletvekillerini saygıyla selamlarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 460 sıra sayılı
Kanun Tasarısının çerçeve 7 nci maddesindeki üç ay ibaresinin
altı ay şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahir Ünal
(Kahramanmaraş) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA
(Kayseri) Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılıyoruz efendim.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yasada öngörülen üç aylık sürenin öğrencilerin
yaz tatilinde bulundukları dönemde dolacak olması sebebiyle,
müracaatlarının zamanında alınabilmesi ve işlemlerin
Kurumca gecikmeden yapılabilmesi için yeterli süre verilmesi
maksadıyla üç aylık süre altı aya
çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
8inci madde üzerinde bir adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının çerçeve 8 inci maddesinde geçen iki ay ibaresinin
üç ay şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Kalaycı Mehmet
Şandır Enver
Erdem
Konya Mersin Elâzığ
Erkan
Akçay Ali
Öz Mehmet
Erdoğan
Manisa Mersin Muğla
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA
(Kayseri) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet
Erdoğan, Muğla Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının
8inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Buradaki değişiklik teklifimizin gerekçesi:
Kurulun bütün ilgili üyelerinin bu çalışmalardan daha erken haberdar
olabilmesi için bir değişiklik teklifi verdik.
Arkadaşlar,
gecenin bu saatinde herhâlde bizden başka sokakta çalışan sadece
gece bekçileri kaldı ama bu kanunun içerisinde de gece bekçileriyle ilgili
bir düzenleme yok. Şimdi, tabii ki bu kanun tasarısını
şöyle bir ele aldığımız zaman gene her zaman
olduğu gibi bir AKP klasiğiyle karşı
karşıyayız, torba kanun. Ee tabii, bu kanunun sosyal güvenlikle
ilgili kısmını, Sayın Bakan elbette ilgileniyor, takip
ediyor ama varlık barışı vesaire gibi birçok konuyla ilgili
de kendisinin bilgi sahibi olmadığı sorulan sorulara
verdiği cevaptan anlaşılmaktadır.
Şimdi, bu
Mecliste aşağı yukarı iki senedir hep birlikte
çalışıyoruz. Çalıştığımız süre
içerisinde her ne hikmetse hiçbir kanun ilgili komisyonda, ilgili
bakanlıkta hazırlanarak bu Meclise gelmiyor. İllaki bir torba
kanun yapma hastalığıdır, başından beri böyle
başladık, böyle devam ediyor. Arkadaşlar, bu torba kanunla siz
komisyonlara saygısızlık yapıyorsunuz, ilgili kurumlara
saygısızlık yapıyorsunuz, Meclisin kanun yapma
tekniğini allak bullak ediyorsunuz. Hangi kanunda ne gibi
değişiklikler yapıldığını kendiniz dâhil
kimse bilmiyor.
Ayrıca,
tabii ki bir de yayınlar kesilerek bunlar vatandaştan da gizleniyor.
Geçtiğimiz hafta Sayın Cumhurbaşkanıyla birlikte Portekize
gittik. Portekiz Parlamentosunda meclis televizyonu bütün
çalışmaları yayınladığı gibi, ayrıca
meclisin içerisindeki yayın bölümünden, isteyen bütün televizyonların
istediği kadar canlı yayın yapmasına imkân sağlayan
bir bölümü de bütün partilerin milletvekilleri hep birlikte gördüler.
Şimdi,
arkadaşlar, ben kanunun tümü üzerinde Sayın Bakana sordum, dedim ki:
Vatandaşa bu kanunun getirdiği yük nedir? Yok. dedi. Ee şimdi,
ben Muğla milletvekiliyim, AKP döneminde, Muğlaya hiçbir tane
hastane yapılmadı. AKP döneminde, nüfusu yüzde 20den fazla artan
Muğlaya, son on bir senede ilave edilen kamu yatak sayısı
sadece 42 arkadaşlar. Şimdi, vatandaşı siz özel hastanelere
mecbur edeceksiniz, ondan sonra, özel hastanedeki katkı paylarını
artıracaksınız, Efendim, biz kimseye yük getirmedik. Yani bunu
gidin vatandaşa anlatın, böyle bir şey var mı yok mu. Siz
özel hastanelere para kazandırmak için her türlü tedbiri
alacaksınız, kamuya doktor vermeyeceksiniz, yeni hastane
yapmayacaksınız, vatandaşa tedavi için yeni imkânlar
vermeyeceksiniz, ondan sonra da gelip burada Biz kimseye yük getirmedik.
diyeceksiniz.
Bir de tabii,
bu varlık barışı dediğiniz mesele. Siz tabii ki ne
kadar sıkıntılı iş varsa adına barış
koyup buraya getiriyorsunuz ama adı barış olunca ortada bir
barış yok. Şimdi, ekonomiden sorumlu Sayın Bakanın,
Başbakan Yardımcısının açıkladığı,
Türkiyeye gelmesi beklenen 150 milyar dolar kimin parasıdır
arkadaşlar? Bunun içinde benim param yok, sizin içinizde bunlardan gelecek
parası olan var mı? Kimin parasıdır bu gelecek olan para?
Bu paranın miktarını nasıl hesapladınız? Bu para
sizin döneminizde kimler tarafından yurt dışına
çıkarıldı? Ayrıca, bu paranın içerisinde PKKnın
uyuşturucudan sağladığı para var mıdır, yok
mudur? Eğer yoksa, terörün finansmanıyla ilgili uluslararası
sözleşmeyi buradan niye geriye çektiniz? Yani bunların
cevabını çıkıp ilgili Başbakan
yardımcılarının burada bize ve dolayısıyla Türk
milletine anlatması lazım. Türk milletinden gizleyerek
yaptığınız kanunların hepsi yarın
ayağınıza dolanacak arkadaşlar. Burası Türk milletinin
Meclisi, Türk devletinin Meclisi. Siz bu milletin ve bu devletin
bekasını, haklarını korumakla mükellefsiniz. Yoksa, kaçakçının,
dolandırıcının, hırsızın, uğursuzun
hakkını korumakla ilgili bir görevimiz hiçbirimizin yok
arkadaşlar.
Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.55
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.58
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın),
Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104üncü
Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
460 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 16 Mayıs
2013 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:
00.59