TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
108inci
Birleşim
22
Mayıs 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Gümüşhane
Milletvekili Kemalettin Aydının, Gümüşhane ilindeki
ulaştırma yatırımlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, termik santrallerin yarattığı
tahribatlara ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, NSU davası ve Almanyada yaşayan
Türk vatandaşlarının sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülünün, Çorluda bir adliye sarayı
yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın, 44 Malatyaspor futbol
takımının Bölgesel Amatör Futbol Liginde birinci olmasına
rağmen şampiyon ilan edilmeyerek hakkının yendiğine
ilişkin açıklaması
3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, Kahramanmaraşın Afşin
ilçesinde ÖSYM sınavlarının yapılmadığına ve
bu konuya el atılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
4.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutanın, ÇAYKURun uyguladığı kota
nedeniyle Doğu Karadeniz Bölgesinde çay üreticilerinin zor durumda bulunduğuna
ilişkin açıklaması
5.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, 19
Mayıs Atatürkü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarında
Kırklareli Vizede Atatürk Anıtına çelenk koyan CHP İlçe
Başkanlığına ceza kesilmesine ve her
millî bayramda çelenk koymaya devam edeceklerine ilişkin
açıklaması
6.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Millî
Eğitim Bakanlığının bilişim teknolojisi
öğretmeni atamak için uyguladığı yönteme ilişkin
açıklaması
7.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğütün, İstanbulda pek çok okulun 2013-2014 eğitim
öğretim yılında kademesiz geçişle değişime
uğrayarak farklı bölümlerinin kapatılacağı
iddialarına ve Ataşehir ilçesindeki imar sorunlarına ilişkin
açıklaması
8.- Bursa Milletvekili İlhan Demirözün,
meraların kullanım hakkının ihale yoluyla değil,
meraların bulunduğu yerlerdeki köylülere verilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
9.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceerin,
Çerkezköy-Saray duble yolunun yapımındaki sorunlara ilişkin
açıklaması
10.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet
Toptaşın, sulu tarım yapan üreticilerin elektrik borçları
nedeniyle zor durumda bulunduklarına ilişkin açıklaması
11.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlunun, bir üst lige çıkan Gümüşhanespor ve Rize
Pazarsporu tebrik ettiğine, Ziraat Türkiye Kupası final maçı
için pek çok milletvekilinin davetiye bulamadığına ve bu konuda
Meclis Başkanlığını göreve davet ettiğine
ilişkin açıklaması
12.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Tuncelideki
dolu yağışına ve tutuklu milletvekillerinin yemin edip çalışmaya
başlamaları için Meclis Başkanlığını göreve
davet ettiğine ilişkin açıklaması
13.- Muğla Milletvekili Nurettin Demirin,
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim ve
Araştırma Hastanesinin yapımıyla ilgili bilgi almak
istediğine ilişkin açıklaması
14.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
devletin doğal afetlerden zarar gören çiftçilere sahip çıkması
gerektiğine ilişkin açıklaması
15.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygünün, Hükûmetin,
Özgür Suriye Ordusuna her türlü yardımı yapmasına rağmen,
verilen giysilerden dolayı hicap duyduğunu dile getirmesinin çifte
standart olduğuna ilişkin açıklaması
16.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldanın, Gaziantep Milletvekili Mehmet Şekerin
BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
17.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcının, İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşma sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve 21 milletvekilinin, baz istasyonlarının
kontrolsüz şekilde artması sonucu insan sağlığına
etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/630)
2.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 22 milletvekilinin, Kütahya'da yapılan
özelleştirmelerin ilin sosyoekonomik yapısına olan etkilerinin
ve yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/631)
3.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 22 milletvekilinin, göç veren illerimizde
göçe neden olan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/632)
B) Çeşitli
İşler
1.- Genel Kurulu
ziyaret eden Fas Temsilciler Meclisi Maliye ve Ekonomik Kalkınma Komisyonu
Başkanı Said Khairoune ve beraberindeki heyete Başkanlıkça
Hoş geldiniz. denilmesi
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun, 1990
yılından günümüze kadar gerçekleşen faili meçhul cinayetlerin
araştırılması, sorunların tespit edilmesi ve çözüm
yollarının belirlenmesi amacıyla verilen (l0/491) esas
numaralı Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesinin görüşmelerinin Genel Kurulun 22 Mayıs 2013
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
2.- MHP Grubunun,
23/3/2012 tarih ve 3951 sayı ile özel güvenlik görevlilerinin özlük
hakları, sağlık problemleri ve diğer sorunların
araştırılması, gerekli önlemlerin alınması ile
22/5/2013 tarih ve 13393 sayı ile özel güvenlik personelinin
yaşadığı sıkıntıların
araştırılması, mevzuat ve uygulamalardan dolayı ortaya
çıkan mağduriyetin tespiti, bu sorunların giderilmesi ve çözüm
yollarının belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilen Meclis araştırması
önergelerinin, Genel Kurulun 22 Mayıs 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunarak görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 24 milletvekili
tarafından Murat Nehri üzerinde inşa edilen HES'lerin
Palu-Genç-Muş demir yolu hattına etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 24/4/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 22 Mayıs 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının yaptığı açıklama
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- İzmir
Milletvekili Musa Çamın, İzmir Milletvekili Ali
Aşlıkın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453)
4.- Türk Petrol Kanunu
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu (1/725) (S. Sayısı: 450)
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan
Hükümeti Arasında Arşiv Alanında İşbirliği
Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/653) (S.
Sayısı: 420)
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Kamu Kurum ve Kuruluşlarına İşçi Alınmasında
Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik kapsamında
yapılan işçi alımlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/21323)
2.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın,
olası bir depremin olumsuz etkilerinden korunmak için alınan
önlemlere ve hizmet binalarının depreme
dayanıklılığına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/21325)
3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, Bakanlık tarafından gerçekleştirilen
ihalelere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/21326)
4.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Bakanlık personelinin psikolojik taciz (mobbing) şikayetlerine ve
yapılan işlemlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/21327)
5.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzelin, Kaz Dağlarındaki madencilik faaliyetlerine ve çevre, hayvan
ve insan sağlığı üzerindeki etkilerine ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/21328)
6.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın,
Bursadaki bağlı kurum ve kuruluşlara yapılan açıktan
personel atamalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/21605)
7.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın,
Bakanlığın tanıtım giderlerine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/21606)
8.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın,
Bakanlıktaki engelli personele yönelik çalışmalara ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/21607)
9.- Ankara Milletvekili İzzet Çetinin,
Elmadağ merkez Orman mevkisinde kurulacak taş ocağının
çevreye etkilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/21614)
10.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin,
Kırklarelinin Pınarhisar ilçesinin Yenice beldesinde bir firmanın
maden ruhsatı alması ile Kırklarelindeki maden alanlarına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/21620)
11.- Iğdır Milletvekili Pervin
Buldanın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde arama
yapılan petrol kuyularına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/21621)
12.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, TBMM ve
bağlı kurumlarda yaşanan hırsızlık
olaylarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan
Vekili Mehmet Sağlamın cevabı (7/22634)
22
Mayıs 2013 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 108inci Birleşimini
açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
Gümüşhane ilinin ulaştırma yatırımları
hakkında söz isteyen Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydına
aittir.
Buyurunuz Sayın Aydın. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Gümüşhane
Milletvekili Kemalettin Aydının, Gümüşhane ilindeki
ulaştırma yatırımlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümüşhane ili
ulaştırma yatırımları üzerine gündem
dışı söz almış bulunuyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, geçtiğimiz hafta bir
üst kümeye şampiyon olarak çıkan ve son şampiyonluk maçında
da Yozgatta beraberce horon oynayıp halay çektiğimiz
Gümüşhanesporu yürekten tebrik ediyor, emeği geçen herkese
şükranlarımı sunuyorum.
Konumuz olan Gümüşhanenin
ulaştırma yatırımlarına gelecek olursak Hayaldi,
gerçek oldu. dediğimiz projeler bir bir Gümüşhanede yer
bulmaktadır. Özellikle kara yolları ulaştırması
açısından Doğu Karadenizi Doğu Anadolu ve Orta Anadoluya
bağlayan kavşak noktasındaki Gümüşhanemiz, maalesef,
yıllardır ihmal edilmiş olup 2002 yılına kadar 1
kilometre duble yolu olan şehir, bugün 27 kilometre duble yol ihale
edilmiş ve yapılmakta olan projelerle de 150 kilometre duble yola
ulaşmış olacak ve böylece de Gümüşhane, il merkezinden
komşu iller olan Trabzona, Erzincana ve Bayburta duble yolla
bağlanmış olacaktır. Ayrıca, 2002 yılına
kadar, on yılda 245 milyon harcama yapılırken, sadece
geçtiğimiz yıl Gümüşhanede 192 milyon Türk lirası kara
yollarına harcanmıştır.
Duble yollar olarak, özellikle
Köstere-Gümüşhane yani Zigana Dağı-Gümüşhane arası 26
kilometre, Gümüşhane merkez-Kale arası 19 kilometre, Kale-Bayburt
arası 16 kilometre, Pirahmet-Kelkit 26 kilometre, Kelkit-Erzincan 60
kilometre olarak şu anda tümünün ihalesi yapılmış olup
şehir bağlantılarında ihalesi yapılmamış
olan ve bekleyen herhangi bir duble yol söz konusu değildir.
İl yolu olarak da yıllardır
sorun olan Kelkit-Şiran yolu 30 kilometre tamamlanmış,
Şiran-Çamoluk yol ayrımı 27 kilometre tamamlanmış,
İkisu-Şiran yolu -ki 1997de ihale edilmiş- yaklaşık
on altı yıldır yapılmakta olan yol, bu yıl
Allahın izniyle Tersun Dağı da asfaltlanarak iki ilçe birbirine
bağlanacaktır. Arzular-Yağmurdere ve Köse-Bayburt yolları
da devam eden yollar arasındadır.
Yine, şehir çevre geçişi
olmayan ve Gümüşhanenin kuzeyinden Kuşakkaye eteklerinden geçecek
olan 11,5 kilometrelik şehir çevre yolu ihale edilmiş olup bu yolun 6
kilometresi tünel, 1,5 kilometresi viyadük olmak üzere
tamamlandığında bugünkü ihale bedeliyle yaklaşık 500
trilyonluk bir ihale bedeliyle, yani 500 milyona ihale edilmiş olup
Gümüşhanenin cumhuriyet tarihi boyunca yapılmış en büyük
ihalesidir, Sayın Başbakanımızın takdirleri ve
Ulaştırma Bakanlığımızın
çalışmalarıyla Gümüşhaneye hediyedir.
Yine, 1980li yıllarda
başlanıp 1.820 metrelik Zigana Tüneli on yedi yılda
tamamlanmış, yapılırken 4 müteahhit iflas etmiştir ama
şimdi, duble yollarda 9 kilometre, çevre yolunda 6 kilometrelik tüneller
altı yedi aylık bir süre içerisinde açılmaktadır. Zigana
Dağı Tüneli de 13 kilometrelik, 1.300 rakımdan giren ve çift
dubleli tünel projesi tamamlanmaktadır ve yıl sonuna Allahın
izniyle bu da ihale edilecektir.
Gümüşhane sadece kara
yollarıyla değil, tabii ki
II. Abdülhamitin rüyası, Mustafa
Kemal Atatürkün de vasiyeti olan Erzincan-Gümüşhane tren yolu da; avanprojesi
ihale edilmiş olup bu proje de tamamlanmıştır. 220
kilometrelik proje, Kelkit, Gümüşhane ve Toruldan sonra Karadeniz sahil
yoluna ulaşacaktır, inşallah da kısa süre içerisinde
uygulaması ihale edilip 2023 vizyonu içerisinde de
halkımızın kullanımına sunulacaktır.
Havaalanı açısından
baktığımızda da, 1998de yapılmış olan
Salyazı Havaalanı etüt projeye koydurulmuş olup halkın yolu
hâline getirilen havaalanlarından, bu hizmetten Gümüşhane de
yararlanacaktır. Hükûmetimiz döneminden önce 25 havaalanı
kullanılırken bugün 49 havaalanına ulaşılmış
olup 50nci havaalanı, Allahın izniyle, Gümüşhane Salyazı
olarak Hükûmetimizin gayretleriyle yerine ulaştırılacaktır.
Tabii ki köy yollarına 120 milyon
ve Doğu Karadeniz Turizm Master Planına da 7 milyon para
harcanmıştır. Diğer taraftan, Atatürkün Her gittiğim
yerde köylüler benden okul ve yol istedi. dediğini hatırlayarak bu
doğrultuda Sayın Başbakanımız Recep Tayyip
Erdoğanda Ulaştırma, enerji ve haberleşme
kalkınmanın temel altyapısıdır, yol medeniyettir.
demiştir. İşte, Mustafa Kemal Atatürkün o gün çizdiği,
Recep Tayyip Erdoğanın gerçekleştirerek medeniyeti
Gümüşhaneye taşıdığı bir süreçte
mutluluklarımızı Hükûmetimizle paylaşıyor, tüm
Türkiyede yaşayan insanları ve Meclisimizdeki
arkadaşlarımızı yarın açılacak olan Atatürk
Kültür Merkezindeki Gümüşhane Günlerine davet ediyoruz.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Aydın.
Gündem dışı ikinci söz,
termik santrallerin yarattığı tahribatlar hakkında söz
isteyen Bingöl Milletvekili İdris Balukene aittir.
Buyurunuz Sayın Baluken.
2.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, termik santrallerin yarattığı
tahribatlara ilişkin gündem dışı konuşması
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Termik santrallerin zararlı
etkileriyle ilgili biraz Genel Kurulu bilgilendireceğim ve seçim bölgem
olan Bingölde yapılması düşünülen termik santrallerle ilgili
düşüncelerimizi aktaracağım.
Değerli milletvekilleri,
bildiğimiz gibi, termik santraller kömür, akaryakıt ve gaz gibi fosil
yakıtların yakılması yoluyla enerji üreten, elektrik üreten
yapılardır. Tabii, bunların ne kadar masum olduğunu iktidar
partisi milletvekilleri buraya her geldiğinde ifade ediyorlar ancak bunların
çevreye, doğaya, insan sağlığına ne kadar zararlı
olduğunu da bizler her kürsüye çıktığımızda
burada ifade ediyoruz.
Termik santrallerle enerji elde etmek
için yakılan bu fosil yakıtlardan bacalar
aracılığıyla karbonmonoksit, karbondioksit, metan, azot
oksitler, kükürt oksit, cıva, ağır metaller, arsenik, krom,
kobalt, kurşun, mangan, çinko, baryum, talyum ve benzeri gibi radyoaktif
partiküllerin olduğu pek çok zararlı madde ortama, atmosfere ve
doğaya salınıyor. Bu termik santrallerin
yapıldığı pek çok yerde bitki örtüsünü tamamen yok edecek
şekilde sıkça asit yağmurlarının zarar etkilerine
doğa ve insan sağlığı maalesef maruz kalıyor.
Özellikle bu termik santrallerin
zararlı etkilerini bitki örtüsü üzerinde en fazla yaşatan gazlar
kükürtdioksit ve azot oksitlerdir. Termik santrallerin olduğu yerlerde bu
bitki örtüsünün maruziyetiyle, akut maruziyetiyle oradaki bütün bitkilerin
tamamen yok olması, kronik maruziyetle de bitki örtüsünün zaman içerisinde
büyük oranda tahrip olması riski var.
Termik santrallerle üretilen enerjinin
yüzde 30 ile 40ı dışındaki enerji kaçak enerji olarak
adlandırılıyor ve bu termik santrallerin pek çoğu
soğutma suyuna ihtiyaç duyduğu için bir akarsuyun, denizin ya da
nehrin kıyısına yapılıyor.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bu soğutma suyu kullanan termik santrallerden çıkan
atıkların tamamı da bu akarsuya, ırmağa ya da denize
geri dönecek şekilde aktarılıyor ve sorun tam da buradan
başlıyor. Şimdi, özellikle, yapılan
araştırmalarda, termik santrallerin olduğu yerleşim
yerlerinde hem bu bacadan çıkan kimyasalların hem de suya
karışan atıkların etkisiyle kanser
hastalıklarında ciddi oranda artışlar olduğu gözleniyor.
Yine doğum anomalileri, doğumda çocukların, bebeklerin zekâ
geriliğiyle doğması, zamanında olması gereken
doğumların erken doğumla ya da düşükle sonuçlanması ve
birtakım genetik anomalilerle çocukların hayata gelmesi gibi,
radyoaktif madde maruziyetine bağlı pek çok sağlık
probleminin yaşandığı bilinen bir gerçektir.
Aslında, bugün
baktığımızda, bütün dünyada yenilenebilir enerji
kaynaklarının, rüzgâr, jeotermal ve güneş enerjisinin
öncelendiğini; termik santrallerin ve nükleer santrallerin de artık
bütün dünyada neredeyse dışlandığını,
yasaklandığını görebiliriz.
Bakın, bugüne kadar, ülkemizde de, Yatağandan
tutun Aliağaya kadar, Mardinden tutun Siirte kadar her yerde, termik
santrallerin yapılma süreçleri işlediğinde halkımız bu
süreçlere karşı net bir tutum ortaya koymuştur. Yani,
İzmirde, Manisada, Siirtte, Mardinde halkımız bu termik
santralleri istemediğini açıkça ifade etmiştir. Şimdi,
aynı riskle Bingöl halkı karşı karşıyadır.
Bingölde Sancak beldemizde ve Karlıova ilçemizde termik santrallerin
yapılmasıyla ilgili planlamalar ve projeler hayata geçirilmek
istenmektedir. Hem Sancak halkımız hem de Karlıova
halkımız bu tarz projelere asla müsaade etmeyeceğini defalarca
Bingöl kamuoyuna, Bingöl basınına haykırmıştır.
Çünkü, kendi çocuklarını öldüren, kendi yaşamlarında
kanseri getiren, yaşadıkları çevreyi tahrip eden,
doğayı tamamen talan eden projelere Bingöl halkı kesinlikle
müsaade etmeyeceğini açık bir şekilde ifade ediyor.
Bugüne kadar, yaşanan savaştan dolayı o
bölgede ormanlar yakıldı, köyler boşaltıldı, köyler
yakıldı, insanlar faili meçhul cinayetlere kurban gitti, sakat
bırakıldı, şimdi yeni bir süreci
tartıştığımız dönemde doğa ve insan yaşamını
termik santrallerle bu sefer talan etmeye yönelik bir planlamaya, bir projeye
asla müsaade etmeyeceğiz. AK PARTİ Grubunu Bingöldeki Sancak ve
Karlıovada yapılması planlanan bu termik santrallerle ilgili
planlamaları tekrar gözden geçirmeye davet ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) Termik santrallerin
bir bütün olarak, ülkemizde bir enerji kaynağı olarak
halkımızın önüne getirilmesinin de kabul edilemez bir politika
olduğunu vurguluyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Gündem dışı üçüncü söz, NSU davası ve
Almanyada yaşayan vatandaşlarımızın sorunları
hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Mahmut Tanala aittir.
Buyurunuz Sayın Tanal. (CHP sıralarından
alkışlar)
3.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, NSU davası ve Almanyada yaşayan
Türk vatandaşlarının sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Almanyada yaşanan,
vatandaşlarımıza yönelik NSU davası ve Almanyada yaşayan
vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgili gündem
dışı söz almış bulunmaktayım.
Bundan önce, öncelikle değinmem
gereken çok acil bir konu var. 15 Mayısta Şanlıurfada
yaşanan sağanak yağış nedeniyle Urfa merkez ve
bağlı olan köylerde ve ilçelerde büyük bir hasar meydana
gelmiştir.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Antepte de, Antepte de
MAHMUT TANAL (Devamla) - Çiftçilikle
uğraşan vatandaşlarımız gerçekten zarar
görmüştür. Bu konuda sayın Hükûmetin Şanlıurfada hasar
tespitini bir an önce yaparak vatandaşlarımızın,
çiftçilerimizin bu hasarının ödenmesini ve önceki yıllara ait,
çiftçilerimizin ödenmemiş primlerinin ödenmesini arz ediyorum.
Değerli milletvekilleri, 6
Mayıs 2013 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu olarak Almanyanın Bavyera eyaletinin Münih
kentine NSU davasını izlemek için gittik. Ancak, NSU davasında
görmüş olduğumuz tespitleri şöyle sıralamak lazım:
Orada, Türkiyede olduğu gibi, 3 metre demir bariyer yoktu; plastik, lego
tipinde, birbirine geçirmeli, yarım metre bariyerler vardı. Orada
biber gazı, cop yoktu. Sırayla, uzun süreli bir bekleyişten
sonra duruşmaya girebildik. Tabii, o uzun süreli bekleyişte
Hani hep
şunu söyleriz: Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak biz hakikaten
dışarıda çok fazla itibar görüyoruz. Efendim, biz büyük bir
devletiz. Maalesef, onlar bizim ülkemize geldikleri zaman önlerine
kırmızı halıları döşeriz, gayet rahat girerler;
orada, hiçbir ayrıcalık olmaksızın, milletvekilli
arkadaşlarla birlikte saat yedide kuyruğa girdik, dokuz buçuk gibi
ancak duruşma salonuna girebildik.
Tabii ki bu NSU davasında, 2000
yılından itibaren Almanyada Türk vatandaşlarımıza
yönelik, sistemli, programlı olarak işlenen bir cinayet serisi söz
konusu. Almanyanın farklı şehirlerinde, farklı tarihlerde
ve aynı silahla, susturuculu silahla Türk vatandaşlarımız
enseden vurularak öldürülmüştür. 2000 yılından bugüne kadar,
Almanyada bu döner cinayeti diye lanse edilir. Aslında, bu işin
içerisinde Almanyada üst yetkililer yani devlete uzanan bir odak noktası
olmazsa bu tür cinayetlerin olması imkânsız. Neden bunu söylüyoruz?
Çünkü, Alman Anayasasını Koruma Kurulunun çıkarmış
olduğu bir karar var, gizlilik kararı olan bir husus var. O da nedir?
O dönemde, gerçekten, bu örgütü takip eden emniyet mensuplarının -belgelerin
bir kısmı o dönem imha edildiği için- kimisi görevden
alınmış, kimisi istifa etmiş, o anlamda büyük
sıkıntılar var. Bu anlamda, biz duruşmayı izlemeye
gittik, elimizde ne Almanca iddianame ne Türkçe iddianame vardı, hatta bu,
bugüne kadar da elimize ulaşmış değil, kendi
imkânlarımızla edinmeye çalışıyoruz, hâlen
ulaşamadık. Bu bir turistik gezi olmamalı, sadece oraya gitmekle
vatandaşlarımızın bu mağduriyetini gidermemiş
oluyoruz. Benim Hükûmet yetkililerinden, Dışişleri
Bakanlığından istirhamım, bu iddianameye bir an önce
ulaşıp, Türkçeye çevirip vatandaşlarımıza bu
yardım ve katkıyı sunmamız gerekmektedir.
Almanyada yaşayan Türk
vatandaşlarımızın en büyük sorunlarından bir tanesi de
çifte vatandaşlık. Değerli milletvekilleri,
Dışişleri Bakanlığını bu konuda görev
yapmaya davet ediyorum. Nedir? Almanyada yaşayan Türk vatandaşlara
çifte vatandaşlık tanınmıyor, 166 ülkeye
tanınıyor ancak Türkiye Cumhuriyeti devletine tanınmıyor.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından eş olayı için Göçmen
Yasasının 30uncu maddesinde dil bilme şartı var. Bu dil
bilme şartı sadece Türk vatandaşlarına
tanınmış ancak Alman Anayasasının 3üncü maddesi
Eşitlik ilkesi esastır. diyor, Alman Anayasasının
6ncı maddesi Ailenin korunması esastır. diyor. Aynı
zamanda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 14üncü maddesi ve
8inci maddesi Tüm haklardan tüm insanlar yararlanır. diyor. Ancak,
Almanyadaki vatandaşlarımız, bu yöntemleri
Bugüne kadar
hukuksal destekten, yardımdan mahrum kaldıkları için,
Dışişleri Bakanlığı bu konuda devreye
girmediği için vatandaşlarımız mağdur durumda.
Öncelikle, Dışişleri Bakanlığının bünyesinde
kurulmuş olan hukuk komisyonlarının Almanyadaki vatandaşlarımızın
bu çifte vatandaşlıktan yararlanması için Alman
Anayasasının 3üncü
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) -
maddesi,
6ncı maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7, 8,
14üncü maddelerini devreye sokarak vatandaşlarımızın bu
mağduriyetinin giderilmesini arz eder, hepinizi saygıyla
selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Tanal.
Gündeme geçmeden önce sisteme
girmiş sayın milletvekillerimize birer dakika söz vereceğim.
Sayın Köprülü...
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülünün, Çorluda bir adliye sarayı
yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Trakyanın en büyük yerleşim
yeri konumundaki Çorlu ilçesinde yıllardır dile getirilen, sorun
olduğu bahsedilen ama bir türlü çözüme kavuşturulamayan adliye
sarayı, gerçekten, Çorlu ilçemizde yaşayan
vatandaşlarımız bakımından büyük bir çile olmaya devam
etmektedir. Binanın yeri belirlenmiş, tam ihale
aşamasındayken değiştirilmesinden kaynaklanan sorunlar
büyümüştür. 2012 yılı rakamlarına göre, her yıl için
12 bin dava dosyası, 32 bin icra dosyasının
açıldığı Çorlu ilçesinde adliye hizmetleri dört ayrı
binada verilmeye çalışılmakta, hâkimler, savcılar,
avukatlar, adliye personeli ve vatandaşlarımız mağdur
olmaktadır. Ben, AKPnin Trakyada, Çorlu ilçesinde verdiği sözleri
tutmasını ve adliye sarayının bir an önce temelinin
atılıp faaliyete geçmesini diliyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Köprülü.
Sayın Ağbaba
2.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın, 44 Malatyaspor futbol
takımının Bölgesel Amatör Futbol Liginde birinci olmasına
rağmen şampiyon ilan edilmeyerek hakkının yendiğine
ilişkin açıklaması
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkan, ben, yüce Meclisin dikkatine bir şey sunmak
istiyorum. Belki Türkiyede yeni örneği var ama dünyada var mı
bilemiyorum. Bizim, 44 Malatyaspor diye bir takımımız var,
sarı kırmızılı. Bunlar yazkış demeden
çalışarak, oynayarak, bileklerinin hakkıyla bu yıl
şampiyon oldular, 70 puanla lider oldular ama şampiyon ilan
edilmiyorlar. Aynı puana sahip bir başka takımı, Payas Belediyesporu
lider ilan ettiler. Bunun hukukta da yeri yok, bunun sporda da yeri yok.
Maalesef, 44 Malatyaspor büyük bir haksızlığa uğruyor, 70
puanı ve averajı yüksek olmasına rağmen şampiyon ilan
edilmiyor. Futbol Federasyonu hukuk kurulu da bu konuda çok çaba göstermiyor.
Bunu dikkatlerinize sunmak istedim. 44 Malatyasporun 70 puanı, 56
averajı var; Payas Belediyesporun 70 puanı, 52 averajı var.
Lideriz, şampiyonuz ama hakkımız verilmiyor.
Hakkımızı vermeyenleri Malatyalılar adına burada
kınıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Ağbaba.
Sayın Dedeoğlu
3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, Kahramanmaraşın Afşin
ilçesinde ÖSYM sınavlarının yapılmadığına ve
bu konuya el atılması gerektiğine ilişkin açıklaması
MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Kahramanmaraş Afşin ilçemiz
tarihî ve turistik özellikleriyle ön plana çıkmış bir ilçemiz.
Özellikle Ashab-ı Kehfin orada bulunması o ilçemize çok büyük bir
değer de kazandırmaktadır. Afşin ilçemizin problemlerinden bir
tanesi de 3 binlere ulaşan gençlerimizin ÖSYM imtihanları ve
sınavları için başka illere, başka bölgelere gitmesidir.
Buradan yetkililere sesleniyorum, ÖSYM sınavlarının
Afşinde yapılması noktasında bir an önce bu konuya el
atılmasını talep ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Dedeoğlu.
Sayın Bayraktutan
4.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutanın, ÇAYKURun uyguladığı kota
nedeniyle Doğu Karadeniz Bölgesinde çay üreticilerinin zor durumda
bulunduğuna ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Doğu Karadeniz Bölgesinin en
önemli geçim kaynaklarından biri çay tarımıdır. Son
yıllarda ÇAYKURun uygulamış olduğu kota neticesinde özel
sektör durumu fırsat bilmiş ve yarı fiyatına, vatandaşın
elinden kalan çaylarını almıştır. Burada büyük bir
tezgâh söz konusudur. Bölge halkı isyandadır. Vatandaş,
toplamış olduğu yaş çayı yanmadan, bozulmadan
fabrikaya vermek zorundadır. Elinde kalması sonucu çay
yanacağı ve bozulacağı için vatandaş, en kısa
yoldan elindeki çayı çıkarmak zorundadır. Fakat, ÇAYKURun
uygulamış olduğu kota vatandaşın elinde çay
kalmasına neden olmaktadır. Bu durumu fırsat bilen özel sektör,
Hükûmetin açıkladığı taban fiyatın yarısına
vatandaşın elinde kalan çayları almaktadır. Bu durum ahlaki
değildir. Hükûmetin ÇAYKURa uygulattığı kota özel sektöre
fırsat doğurmaktadır.
Özellikle dün, Artvinin Arhavi ilçesi
Kavak köyüne Rizeden gelen kamyonlar, vatandaşın elinde kalan
çayları yarı fiyatına almıştır. ÇAYKURun kota
uygulamasından dolayı elinde kalan çayı çıkartmak zorunda
kalan çay üreticisi, bu durumun bir tezgâh olduğu,
danışıklı bir uygulama olduğu düşüncesindedir.
Bu durum sadece Arhavide değil,
Hopada, Kemalpaşada, Borçkada, Fındıklıda,
Ardeşende, Pazarda, Çayelide, Rizede, Ofda, çay üretiminin
yapıldığı her yerde, her köyde uygulanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Bayraktutan.
Sayın Dibek
5.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, 19
Mayıs Atatürkü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarında
Kırklareli Vizede Atatürk Anıtına çelenk koyan CHP İlçe
Başkanlığına ceza kesilmesine ve her
millî bayramda çelenk koymaya devam edeceklerine ilişkin
açıklaması
TURGUT DİBEK (Kırklareli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, pazar
günü, bağımsızlık mücadelemizin ilk
kıvılcımının çakıldığı gün olan 19
Mayıs Atatürkü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramımızın
94üncüsünü kutlamaya çalıştık. AKP iktidarının her
türlü engellemesine rağmen, ülkemizin tüm il ve ilçelerinde
vatandaşımız bayramına sahip çıktı.
Kırklarelide de bizler bayramımızı halkımızla
kutladık.
Bu arada, parti örgütlerimiz o gün
Atatürk anıtlarına çelenk koydular ama gelin görün ki Vize ilçemizde
örgütümüzün koyduğu çelenk sonrası, bugün öğreniyorum ki -burada
tutanağı- kaymakamlık makamı, yine, 23 Nisanda olduğu
gibi, ilçe başkanlığımıza 182 lira idari para
cezası kesmiş; gerekçesi de kamu güvenliği, kamu düzeni ve genel
sağlığı etkilemekmiş.
Tabii, şunu düşünüyorum: Yani,
Atatürk Samsuna çıktığında da biliyorsunuz, İstanbul
Hükûmeti hakkında idam fermanı çıkarmıştı.
Buradan bu meraklı kaymakamlara şunu söyleyeceğim: Yani, onlar
ceza kesebilirler. Biz cezalarımızı öderiz ama her millî
bayramımızda biz anıtımıza çelengimizi
koyacağız Atatürk anıtına. Bunu buradan bir kez daha
duyurmak istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Dibek.
Sayın Yeniçeri
6.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Millî
Eğitim Bakanlığının bilişim teknolojisi
öğretmeni atamak için uyguladığı yönteme ilişkin
açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Millî Eğitim
Bakanlığı, FATİH Projesi kapsamında Eğitimde Teknoloji
Kullanımı Kursu açmıştır. Bakanlığın
mevcut öğretmenlere vereceği yüz saatlik kursu bitirenlerin
bilişim teknolojileri rehber öğretmeni olarak görevlendirildiği
açıklandı. Hâlbuki, üniversitelerin dört yıllık
bilişim teknolojileri bölümünden dört yıl boyunca 3.024 saat ders
görerek mezun olan ve atama bekleyen binlerce genç bulunmaktadır.
Bakanlık, atama bekleyen bu gençleri bu dersler için görevlendireceği
yerde, son derece yanlış bir yöntem uygulamaya sokmuştur. Yüksek
eğitim görmüş, atama bekleyen bilişim öğretmenlerine Millî
Eğitim Bakanlığı açıkça haksızlık
etmektedir. Bilişim teknolojileri mezunları ataması derhâl
yapılmalı, bu derslere onlar girmelidir. Bilişim derslerine
bilişim teknolojisi öğretmenleri atanmalıdır. Bakanlık,
kursla öğretmen tayininden vazgeçmelidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Yeniçeri.
Sayın Öğüt
7.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün,
İstanbulda pek çok okulun 2013-2014 eğitim öğretim
yılında kademesiz geçişle değişime uğrayarak
farklı bölümlerinin kapatılacağı iddialarına ve
Ataşehir ilçesindeki imar sorunlarına ilişkin
açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Sağ olun Başkanım.
İstanbulun birçok ilçesinde
olduğu gibi, Kadıköy ilçesinde de bulunan Nurettin Teksan, Mustafa
Aykın, Faik Reşit Unat ilköğretim okulları gibi pek çok
okulun 2013-2014 eğitim öğretim yılında kademesiz olarak
değişime uğrayarak farklı bölümlerinin kapatılacağı
iddiaları kamuoyuna yansımıştır. İl Millî
Eğitim Müdürlüğünün bazı okullar için dönüşüm
kararını, veliler kendileri tarafından yapılan
başvurularda öğrenmişlerdir. Hâlihazırda tüm veliler
tedirginlik içindedir. Kademesiz değişim öğrencileri mağdur
duruma düşüreceği gibi, çocukların başka okullara
yönlendirilmesiyle özellikle ulaşım ve ikametgâh konularında
velileri maddi zarara uğratacaktır.
Ayrıca, Ataşehir ilçesinde
Yenisahra ve Barbaros mahallelerinde askıya çıkarılan planlar
halkın sorunlarına çözüm olamamıştır. Mustafa Kemal ve
Âşık Veysel mahallerinin imar planları hâlen
çıkarılamamıştır. Vatandaşlarımız
merakla beklemektedir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Öğüt.
Sayın Demiröz
8.- Bursa Milletvekili İlhan Demirözün, meraların
kullanım hakkının ihale yoluyla değil, meraların
bulunduğu yerlerdeki köylülere verilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bugünlerde meralarla ilgili bazı
oyunlar sergilenmektedir. Meraların kullanım hakkı, yerindeki
köylülere değil, ihale ile yandaşlara verilmek üzere
çalışmalar yapılmaktadır. Örneğin, Erzurum, Bursa
illerimizde yapılan bu davranışın son örneği, yine,
Bursa Yenişehir ilçesi Gündoğan ve Tabakhane mahallelerinde bulunan
900 dönümlük Yenişehirli hayvan üreticilerine yetmeyen meranın yine,
ihale ile başkalarına verilmek istenmesidir. Olay gazetesi köşe yazarı
Yusuf Kayışoğlunun Kiralık mera isyanı başlığı
ile duyurduğu bu ihalenin, yarın yapılacak ihalenin iptal
edilmesini ve mera kullanım hakkının Yenişehir hayvan
üreticilerine verilmesini talep ediyorum. Bu oyunlara artık son verilsin,
yoksa dün bahçelerde dağıtılan sütü, maalesef,
arkadaşlarımız bulamayacaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Demiröz.
Sayın Yüceer
9.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceerin,
Çerkezköy-Saray duble yolunun yapımındaki sorunlara ilişkin
açıklaması
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tekirdağ Çerkezköy-Saray
arası duble yol yapımı 2009 yılında gündeme gelmiştir.
Aynı yıl ihaleye çıkarılan ve yüklenici firmanın
işi zamanında bitirmemesi nedeniyle ihalesi fesholan yol, 16 Mart
2012 yılında yeniden ihaleye çıkarılmıştır.
İkinci kez yapımına başlanan yolun geçtiğimiz
yılın temmuz ayında 7 kilometrelik bölümünde
çalışmalar başlamış ancak yaşanan sel
felaketinden dolayı yolda ciddi hasarlar meydana gelmiş, tekrar
onarım çalışmaları yapılmıştır.
Yolun bitirilememesi hem Çerkezköylü
hem Saraylı hemşehrilerimizi mağdur etmektedir. Sık
sık yaşanan kazalar sonucunda 10 kişi hayatını
kaybetmiştir.
Kamulaştırmada yaşanan
sıkıntılar ve hak sahiplerinin yargıya gitmesi nedeniyle
yol tamamlanamama tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Çalışmaların yavaşlaması, yolun ödeneksizlik yüzünden
bitirilemediği iddialarını akıllara getirmektedir. Daha
fazla can kaybı yaşanmaması için bu sorunun bir an önce
çözülmesini bekliyoruz Tekirdağlılar olarak.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Yüceer.
Sayın
Toptaş
10.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet
Toptaşın, sulu tarım yapan üreticilerin elektrik borçları
nedeniyle zor durumda bulunduklarına ilişkin açıklaması
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, Afyon, Kütahya, Uşak, Eskişehir gibi tarımın
önemli olduğu illerde geçen yıl ve ondan önceki yıllarda sulu
tarım yapan ancak su kuyularını elektrikle
çalıştıran köylülerin, kooperatiflerin tümü elektrik borcundan
dolayı icraya verilmiş. Şimdi elektrik dağıtım
şirketi, gönderdiği bir genelgeyle bu su kuyularının
elektriklerini kesmiş. Genelgeye göre icraya olan borçlarının
dörtte 3ünü ödemeleri hâlinde kalan kısmı da taksitlendirmeleri
mümkün. Bunun dışında, bu borcu ödeseler bile en az bu
ödedikleri borçları kadar teminat vermeleri hâlinde su kuyularına
elektrik verileceği söylenmiştir. Geçen yıl zaten patates
üreticisi, pancar üreticisi, salatalık üreticisi, sebze üreticisi zarar
ettiği için bu borçlarını ödeyememişler. Şimdi, geçen
yıl borcunu ödeyemeyen, bugün daha sulama
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Toptaş.
Sayın
Canalioğlu
11.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlunun, bir üst lige çıkan Gümüşhanespor ve Rize
Pazarsporu tebrik ettiğine, Ziraat Türkiye Kupası final maçı
için pek çok milletvekilinin davetiye bulamadığına ve bu konuda
Meclis Başkanlığını göreve davet ettiğine
ilişkin açıklaması
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de öncelikle,
Türkiye futbol liglerinde bu yıl gösterdiği
başarılarından dolayı bir üst lige çıkan
Gümüşhanesporu ve Rize Pazarsporu kutluyor, tebrik ediyorum,
başarılarının devamını diliyorum.
Bilindiği
gibi, bugün Ankarada Ziraat Türkiye Kupası final maçı var.
Fenerbahçe ile Trabzonspor arasında olacak bu maçta, çekilen kura
sonucunda, Trabzonspor ev sahibidir. Ama ne yazık ki bazı
arkadaşlarımız, milletvekili olarak yaptıkları
müracaatlarda yer olmadığını ve yerlerin dolu
olduğunu, milletvekillerine bile yer bulmakta sıkıntı
çekildiğini ifade ettiler ve bunun üzerine rica, minnet ve baskıyla
birlikte yer bulma şansımız oldu. Ancak,
araştırdığımız zaman, biletlerin, davetiyelerin
ilgili-ilgisiz herkese verildiğini ve bu nedenle pek çok milletvekili
arkadaşımızın da davetiye bulamadığını
buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum, herkesi ve Meclis
Başkanlığını göreve davet ediyorum.
Ayrıca, bu
akşam yapılacak olan maçın dostça geçmesini ve sonuçta
Trabzonsporun kazanmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Canalioğlu.
Sayın Genç
12.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Tuncelideki
dolu yağışına ve tutuklu milletvekillerinin yemin edip
çalışmaya başlamaları için Meclis
Başkanlığını göreve davet ettiğine ilişkin
açıklaması
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Son zamanlarda ülkenin birçok yerinde
meydana gelen dolu vurması dolayısıyla zararı olan birçok
çiftçi var. Tuncelinin de birçok yerinde dolu yağdı. Bunu belirtmek
istiyorum.
Dün, Burdur Milletvekilimiz Ramazan
Özkanla beraber Silivriye gittik. Orada 2 milletvekili
arkadaşımızı gördük. Şimdi, bu milletvekili
arkadaşlarımız savunmalarını da yaptılar,
iddianame de var, cebir ve şiddet kullanmak suretiyle darbe yapma suçuyla
itham ediliyorlar. Bazı özel görevli mahkemeler, karşı devrim mahkemeleri durumuna geldi. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığını göreve davet
ediyorum. Bu milletvekili arkadaşlarımız uzun süredir
haksız yere tutuklanmış durumdadırlar. Bunların görevyeri
Türkiye Büyük Millet Meclisidir; her onurlu milletvekili gibi, bu
arkadaşlarımız da burada milletin hizmetini görmek için
seçilmişlerdir. Meclis Başkanı görevini yapmıyor, ihmal
ediyor. Bir an önce bu milletvekillerimizin buraya gelip yemin edip göreve
başlaması için Meclis Başkanını göreve davet ediyorum
efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Genç.
Sayın Demir
13.- Muğla Milletvekili Nurettin Demirin,
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim ve
Araştırma Hastanesinin yapımıyla ilgili bilgi almak
istediğine ilişkin açıklaması
NURETTİN DEMİR (Muğla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Muğla Sıtkı Koçman
Üniversitesi hastanesinin bu sene temeli atılacaktı.Ama, basında
çıkan haberlere göre 80 milyon liranın Vana gittiği
söylentileri var, basının ve Rektörün açıklaması var. Bu
parayla ilgili, yatırım parasıyla ilgili Muğlanın TOKİye borcu
olduğu söylentisi var. Bu parayla ilgili, yatırımla ilgili,
temel atmayla ilgili bir bilgi edinmek istiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Demir.
Sayın Doğru
14.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
devletin doğal afetlerden zarar gören çiftçilere sahip çıkması
gerektiğine ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU (Tokat)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ülkemizde küresel ısınmalara
bağlı olarak çok büyük ve ağır iklim
değişiklikleri olmaktadır. Bunun sonucunda ülkemizde sel, dolu,
heyelan, hortum, yıldırım düşmesi gibi doğal afetlerde,
maalesef, çok büyük artışlar olmuştur. Çiftçiler ve halk bu
doğal afetlerden büyük zarar görmektedir. Devletin, zarar gören çiftçiler
başta olmak üzere, bütün insanlara yardımcı olması
gerekmektedir. Bazı çiftçilerin sel ve dolu afetinden dolayı ürünleri
tamamen yok olmuştur, bazı yerlerde yüzde 100 hasar vardır.
Tokat ilinde de Kazova köyleri başta olmak üzere, Erbaa ilçesinde Kale
köyünde de afetler büyük oranda oluşmuştur. Devlet, bu çiftçilere
sigortalı-sigortasız ayrımı yapmadan sahip
çıkmalıdır ve halkın ürününe de yoluna da yardım için
afet fonu oluşturulmalı, bazı bölgeler de afet kararnamesine
alınmalıdır diyor, teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Doğru.
Sayın Aygün
15.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygünün, Hükûmetin,
Özgür Suriye Ordusuna her türlü yardımı yapmasına rağmen,
verilen giysilerden dolayı hicap duyduğunu dile getirmesinin çifte
standart olduğuna ilişkin açıklaması
HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli)
Sayın Başkanım, Özgür Suriye Ordusunun üzerinde Türk ordusu
tarafından verildiği iddia edilen üniformaların bulunması
üzerine, bir milletvekili arkadaşımız soru önergesi verdi.
Bugün, Türk Silahlı Kuvvetleri yetkilileri ve Millî Savunma Bakanlığı,
bu milletvekilini, bu soru önergesini vermekle provokasyon yapmak yönünde
suçladı.
Yirmi altı aydır devam eden
iç savaşın en kanlı aktörlerinden olan ve bize göre bir katiller
sürüsünden ibaret olan Özgür Suriye Ordusuna lojistik malzeme, bomba, sarin
gazı da dâhil bütün silahları veren, onlara özel hastaneler kuran,
onları Türkiyeye getirip Türkiyede de Reyhanlı gibi felaketlere yol
açan Hükûmet, nedense o orduya verilen giysilerden dolayı hicap
duyduğunu dile getirdi. Bu ahlaksız ahlak anlayışını,
bu çifte standardı yüce Meclisin dikkatine sunarım.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Aygün.
Gündeme geçiyoruz sayın
milletvekilleri.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve 21 milletvekilinin, baz istasyonlarının
kontrolsüz şekilde artması sonucu insan sağlığına
etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/630)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Baz istasyonlarının
kontrolsüz şekilde artmasıyla insan vücuduna yapmış
olduğu etkilerinin nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken tedbirler konusunda, Anayasanın 98inci
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz.
1) Reşat Doğru (Tokat)
2) Bülent Belen (Tekirdağ)
3) Enver Erdem (Elâzığ)
4) Atila Kaya (İstanbul)
5) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
6) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
7) Ali Öz (Mersin)
8) Murat Başesgioğlu (İstanbul)
9) Münir Kutluata (Sakarya)
10) Ruhsar Demirel (Eskişehir)
11) Sadir Durmaz (Yozgat)
12) Yıldırım Tuğrul
Türkeş (Ankara)
13) Mustafa Erdem (Ankara)
14) Emin Çınar (Kastamonu)
15) Bahattin Şeker (Bilecik)
16) İsmet Büyükataman (Bursa)
17) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
18) Sümer Oral (Manisa)
19) Meral Akşener (İstanbul)
20) Sinan Oğan (Iğdır)
21) Cemalettin Şimşek (Samsun)
22) Mehmet Erdoğan (Muğla)
Gerekçe:
Son yıllarda GSM operatörlerinin
artmasıyla birlikte uzmanların insan sağlığına
olumsuz etkileri olduğunu her fırsatta dile getirmelerine
rağmen, baz istasyonları halkın yaşam alanlarıyla iç
içe olmaya başlamıştır. Gelir sağlamak için GSM
şirketi ile anlaşma yapan apartmanlar dahi görülmeye
başlandı. Kurulan baz istasyonları görülmesin diye de merdivenin
altına gizleniyor.
Baz istasyonların olduğu
mevkilerde hamile kadınların bundan ciddi şekilde
sağlıkları etkileniyor. Çevrede bulunan okullardaki
ilköğretim çağındaki öğrenciler, zihinsel engelli
eğitim veren okullardaki öğrenciler için GSM baz istasyonu, tam
anlamıyla ciddi bir sağlık sorunudur.
Baz istasyonlarının insanlara
zarar verdiği konusunda birçok yargı kararı var. Söz gelimi,
Ankara Asliye 9. Hukuk Hâkimliği baz istasyonunun zararlı
olduğuna karar vermiş, Yargıtay da bu kararı 4. Hukuk
Dairesi esas sayısı 2003/16434, karar sayısı 2004/971 ile
onaylamış. Karar şöyle: "Binada çalışanlar için
sağlık bakımından büyük endişeler
taşıdığı, hatta yakın yıllara kadar
istasyondan yansıyan radyasyonlardan kaynaklanan hastalıkla ölen
kişiler olmamasına karşın, son üç dört yıl içerisinde
ve tesise yakın binada çalışan 5 kişinin ölmesi, hâlen
çalışmakta olan bazı kişilerin bu hastalığa
tutulması, bu yerde çalışanların psikolojik olarak
yaşamını olumsuz biçimde etkileyeceği ve bunun da
psikolojik yapısında tedirginlik ve ümitsizlik yaratacağı,
bu hâliyle de yaşamdaki sağlık değerleri
düşünüldüğünde o yerde çalışmasının olumsuz hâle
geleceği göz önünde tutulduğunda, davacının, zarar
gördüğü kabul edilmeli ve kararın onanması gerekliği
sonucuna varılmalıdır." diye kesin zararları
belirleyen bir hüküm vermiştir.
Birçok tıpta uzman olan
kişiler de baz istasyonlarının insan
sağlığına zararları olduğu konusunda hemfikirdir.
Baz istasyonları kurulduğundan beri sürekli tartışma konusu
yapılmıştır. Birçok bilgi edindiğimiz kaynaklarda baz
istasyonlarının zararları ile ilgili olarak şu bilgi verilmekte:
Baz istasyonlarının çevresinde alıcı-verici
olduklarından canlılar üzerinde statik elektrik, elektromanyetik alan
oluşmaktadır. Oluşan bu elektromanyetik alanın insan
vücudundaki ve doğal çevremizdeki (doğal) elektromanyetik alandan çok
fazla olması sebebiyle mevcut biyolojik ve fizyolojik uyum bozulur. Bu da elektromanyetik
kirlilik adı verilen bir tür çevre kirliliğine, cilt kanserine neden
olur.
Bu işin tekniğini bilen bir
çevreci, olayın bildiğimizden de vahim olduğunu şöyle
sıralamakta:
-Baz istasyonları tarafından
da yayınlanabilen mikrodalgaların dokulara iki temel etkisi
bulunmaktadır:
-Mikrodalga dokuları
ısıtır. (Termal etki)
- Mikrodalga
hücrelerin kimyasını bozar. (Termal olmayan ya da kimyasal etki)
-
Mikrodalgaların özellikle ikinci etkisi yani hücrelerin kimyasını
bozarak oluşturduğu etki insan sağlığı
açısından önem taşımaktadır. Yapılan
araştırmalarda hücrelerin kimyasal etkiye maruz kalması ile
şu sonuçların meydana gelebileceği saptanmıştır:
- Hücrelerde büyük moleküllerin
(proteinler vb.) deforme oluşu.
- Hücre zarlarının birbirine
yapışması.
- Hücre zarlarında delikler
açılması (elektroporasyon).
- Ca-ATPaz
ve Na-K-ATPaz enzimlerinin bozulması sonucu hücre dışına
Ca, Na' ve K' kaçışı.
-
Sinir zarlarının bozuluşu, sinir zarlarının
bozulması ile REM uykusu adı verilen rüya görmenin
azalışı, EEG değişimleri, uykusuzluk, sinirlilik,
unutkanlık, depresyon, baş ağrısı, baş dönmesi,
Alzheimer, Parkinson, multipl skleroz gibi dejeneratif beyin hastalıkları
meydana gelir.
- Hücre enzimlerinde bozulmalar.
- DNA tahribi.
Baz istasyonu kuracak olan GSM
firmaları, apartman sahibi ile anlaşıyor, haylice yüksek kiralar
ödüyorlar. Apartmanlarda ve çevrede oturanların çoğu bu
istasyonların farkında değil. Bunun içindir ki insanları uyarmak
aynı zamanda bir insanlık görevidir.
Bütün bunlar dikkate
alındığında, insan vücuduna zarar veren baz
istasyonları için Hükûmet tarafından acil önlemler
alınmalıdır. Tüm bu gerekçelerle araştırma önergemiz
hazırlanmıştır.
2.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 22 milletvekilinin, Kütahya'da yapılan
özelleştirmelerin ilin sosyoekonomik yapısına olan etkilerinin
ve yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/631)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kütahya'da yapılan
özelleştirmelerin ilin sosyoekonomik yapısına olan etkilerinin
ve yol açtığı sorunların araştırılarak
alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasamızın 98'inci,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz. 7/3/2012
1) Alim Işık (Kütahya)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4 Ruhsar Demirel (Eskişehir)
5) Ali Uzunırmak (Aydın)
6) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
7) Sümer Oral (Manisa)
8) Ali Öz (Mersin)
9) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
10) Emin Çınar (Kastamonu)
11) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
12) Bahattin Şeker (Bilecik)
13) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
14) Seyfettin Yılmaz (Adana)
15) Özcan Yeniçeri (Ankara)
16) Erkan Akçay (Manisa)
17) Zühal Topcu (Ankara)
18) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
19) Mustafa Kalaycı (Konya)
20) Reşat Doğru (Tokat)
21) Enver Erdem (Elâzığ)
22) Mehmet Erdoğan (Muğla)
23) Celal Adan (İstanbul)
Gerekçe:
Cumhuriyet tarihi boyunca AKP
hükûmetleri öncesinde görev yapan hükûmetler döneminde kurulmuş çok
sayıdaki kamu iktisadi teşekkülü, AKP'nin tek başına
iktidar olduğu son dokuz yıllık dönemde ülkemiz genelinde
olduğu gibi Kütahya ilinde de özelleştirme adı altında
neredeyse yok pahasına denecek kadar düşük ücretlerle
satılmıştır. Bu satışların ardından,
özelleştirilen tesislerde çalışan birçok insanımız
mağdur edilirken AKP'ye yakın yeni zenginler
yaratılmış ve iş yerlerindeki çalışma
barışı bozulmuştur.
AKP döneminde yapılan
özelleştirmeler nedeniyle çok sayıda insanımızın
mağdur olduğu illerden birisi de hiç şüphesiz ki Kütahya ilidir.
AKP'nin iktidara gelir gelmez hemen özelleştirme kapsamına alarak
2004 yılında özelleştirdiği Kütahya Şeker
Fabrikası, Azot Fabrikası (TÜGSAŞ) ve Eti Gümüş AŞ ile
2009 yılında özelleştirdiği Osmangazi Elektrik
Dağıtım AŞ'de çalışan birçok insanımız
ya emekliliğe zorlanarak emekli edilmiş ya da 4/C kapsamında
diğer kamu kurum veya kuruluşlarına gönderilmişlerdir.
Kuruluşlarda kalanlar ise çok düşük ücretlerle çalışmak
zorunda kalmışlardır.
Son olarak 2011 yılında
özelleştirilen Kütahya Manyezit İşletmeleri AŞ (KÜMAŞ)
bünyesinde çalışan çok sayıda insanımızın akıbetinin
de öncekilerden farklı olmayacağı tahmin edilmektedir.
Kuruldukları tarihlerden itibaren
yıllarca Kütahya ekonomisine ve istihdamına çok önemli
katkıları olmuş bu tesisler, Kütahya'daki milletvekillerinin çok
büyük bir bölümünün AKP'ye ait olduğu ve AKP'nin tek başına
iktidarda bulunduğu bir dönemde özelleştirme adı altında
gerçek piyasa değerlerinin çok altında ve neredeyse hurda
fiyatlarıyla satılmışlardır. Anılan tesislerin
satılmasıyla Kütahya ekonomisinde ve istihdamında hızla
daralma başlamış, yaşanan bu daralma sonucunda da
Kütahya'da ikamet eden çoğu genç yaştaki 100 bine yakın
insanımız son on yılda başka illere göç etmek zorunda
kalmıştır.
Yapılan özelleştirmeler
sürecinde ve sonrasında yaşanan birçok usulsüzlük ve yolsuzluk
iddiaları da hâlâ Kütahya gündemini meşgul etmeye devam etmektedir.
Kütahya ilinin ve ülke ekonomisinin
önemli kuruluşlarından olan Seyitömer ve Tunçbilek termik
santralleriyle birlikte bu santrallere kömür temin edilen Seyitömer Linyit
İşletmeleri (SLİ) ve Tavşanlı Garp Linyit
İşletmeleri (GLİ) müessese müdürlüklerinin de son dönemde
özelleştirme kapsamına alınan enerji üretim tesisleri içerisinde
yer alacağına ilişkin haberler ve AKP'ye ait bazı
yetkililerin de basına yansıyan demeçleri Kütahya kamuoyunda
endişeli bir bekleyişe ve yeni tartışmalara neden
olmuştur. Anılan tesislerin de daha öncekilerde olduğu gibi
özelleştirme adı altında iktidara yakın bir grup iş
adamına rayiç bedelinin çok altında bedellerle
satılacağına ilişkin iddialar, gerek bu işletmeler bünyesinde
çalışan gerekse Kütahya'da yaşayan birçok
insanımızı tedirgin etmektedir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle,
Kütahya ilinde AKP iktidarı döneminde yapılmış
özelleştirmelerin ilin sosyoekonomik yapısına olan olumsuz
etkilerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırmasının
açılmasında yarar görülmektedir.
3.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 22 milletvekilinin, göç veren illerimizde
göçe neden olan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/632)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına,
Göç veren illerimizde göçe neden olan
sorunların araştırılarak göçün engellenmesi için
alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasamızın
98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104'üncü ve
105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılması için gereğini saygılarımızla arz ederiz.
7/3/2012
1) Alim Işık (Kütahya)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Ruhsar Demirel (Eskişehir)
5) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
6) Ali Uzunırmak (Aydın)
7) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
8) Sümer Oral (Manisa)
9) Emin Çınar (Kastamonu)
10) Ali Öz (Mersin)
11) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
12) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
13) Özcan Yeniçeri (Ankara)
14) Bahattin Şeker (Bilecik)
15) Seyfettin Yılmaz (Adana)
16) Erkan Akçay (Manisa)
17) Zühal Topcu (Ankara)
18) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
19) Mustafa Kalaycı (Konya)
20) Celal Adan (İstanbul)
21) Mehmet Erdoğan (Muğla)
22) Enver Erdem (Elâzığ)
23) Reşat Doğru (Tokat)
Gerekçe:
Ülkemizde AKP hükûmetleri döneminde
uygulanan yanlış ekonomi ve istihdam politikalarının
yanında, yaşanan ekonomik krizlerin de etkisiyle bazı
illerimizde yüksek oran ve miktarlarda net göçler ortaya
çıkmıştır. Bu illerimizde son dönemde artan işsizlik
nedeniyle çoğu genç yaştaki erkek nüfusun, büyük şehirlerimiz
başta olmak üzere başka illere göç ederek kendi memleketlerini terk
etmek zorunda kalmaları, başta bunların aileleri olmak üzere o
illerde yaşayan vatandaşlarımızı da üzmüştür.
Metropoller başta olmak üzere
büyük sanayi kentlerine olan yoğun göç sonucu bu şehirlerde ortaya
çıkan nüfus artışı, bir yandan yeni birçok sorunun
kaynağını oluştururken diğer yandan da Türkiye'nin
kırsal nüfus oranının düşmesine ve işsizlik
oranının giderek yükselmesine neden olmaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu
(TÜİK) tarafından yayınlanan 2011 yılı sonu verilerine
göre, ülkemizdeki şehir nüfusunun toplam nüfus içindeki payı yüzde
76,8; yıllık nüfus artış hızı yüzde 1,36; iş
gücüne katılma oranı yüzde 49,9; işsizlik oranı yüzde 9,8;
tarım dışı işsizlik oranı yüzde 12,4 ve 15-24
yaş grubundaki gençlerimizi içeren genç nüfusa ait işsizlik
oranı ise yüzde 18,4'tür.
TÜİK verilerine göre, 2011
yılı sonu itibarıyla nüfus artış hızı
negatif olan, başka bir ifadeyle göç vererek nüfusu azalan bazı
illerimiz ve nüfus azalma oranları sırasıyla; Tokat (yüzde
1,54), Yozgat (yüzde 2,18), Sivas (yüzde 2,36), Manisa (yüzde 2,86), Burdur
(yüzde 3,22), Karabük (yüzde 3,46), Amasya (yüzde 3,50), Erzincan (yüzde 4,30),
Kütahya (yüzde 4,44), Isparta (yüzde 8,27) ve Bilecik (yüzde 9,55) olarak
belirlenmiştir. Bu illerimizin hemen hemen tamamının ortak
özelliği, ekonomilerinin ve istihdamlarının
ağırlıklı olarak tarıma ve hayvancılığa
dayalı olmasıdır.
TÜİK'in aynı yıla ait verilere dayalı
olarak bu illerimiz için açıkladığı işsizlik
oranı değerleri, göç nedeniyle başka illere giden
vatandaşlarımızın dikkate alınmaması nedeniyle
önemli farklılıklar göstermektedir. Örneğin, nüfus
azalmasının (göçün) en fazla olduğu ilk 3 il yukarıda da
görüldüğü gibi Bilecik, Isparta ve Kütahya illeri olarak
sıralanmış iken 2011 yılında işsizlik
oranının en yüksek olduğu bölge yüzde 14,7 ile TR31 (İzmir)
olup, bunu yüzde 14,4 ile TRC1
(Gaziantep, Adıyaman, Kilis illeri) bölgesinin takip etmesi ve
işsizlik oranının en düşük olduğu bölgenin ise yüzde 4,7 ile TR33 (Manisa, Afyon, Kütahya,
Uşak illeri) bölgesinin olması araştırılması
gereken çok önemli bir çelişki olarak görülmektedir.
Genellikle işsizlik nedeniyle
başka illere göç eden çoğu genç nüfusun göç veren ilin işsizlik
verilerine dâhil edilmemesi gerçeği yansıtmamakta ve ilin
işsizlik oranının düşük çıkmasına yol açmaktadır.
Diğer yandan, göç veren illerde
gerek kamu gerekse özel sektör yatırımlarının
artmaması nedeniyle yeni istihdam da yaratılamamaktadır. Bu
durumdaki illerin özel bir teşvik politikasıyla desteklenmesi göçün
durdurulması için önemli bir yol olarak görülmektedir. Ancak, her ilin
kendini komşularına ve diğer illere göre avantajlı konuma
taşıyacak önemli kaynak potansiyelleri belirlenerek bu alanlarda
yapılacak yatırımların teşvik edilmesi büyük önem arz
etmektedir. Hükûmetin belirleyeceği teşvik politikalarının
belirlenmesinde göç veren illerde istidamı artırıcı emek
yoğun sektörlerin desteklenmesi esas alınmalıdır.
Bu önemli çelişkiler, ülkemizde
göç veren illerde göçü tetikleyen önemli sorunların
araştırılarak özellikle genç nüfusun doğduğu kentte
doyurulmasını sağlayacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla
geniş kapsamlı bir çalışmanın
yapılmasını gerektirmektedir. Belirtilen nedenlerle bu konuda
bir Meclis araştırmasının açılmasında yarar
görülmektedir.
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur, önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra
oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun, 1990
yılından günümüze kadar gerçekleşen faili meçhul cinayetlerin
araştırılması, sorunların tespit edilmesi ve çözüm
yollarının belirlenmesi amacıyla verilen (l0/491) esas numaralı
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin
görüşmelerinin Genel Kurulun 22 Mayıs 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
22/5/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 22/5/2013
Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında,
toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin
Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler kısmının 459'uncu sırasında
yer alan (10/491) 1990 yılından günümüze kadar gerçekleşen faili
meçhul cinayetlerin araştırılması ve sorunların tespit
edilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerin
görüşülmesini, Genel Kurulun 22/5/2013 Çarşamba günlü
birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Lehinde Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan.
Buyurunuz Sayın Buldan.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
bildiğiniz üzere, 17-31 Mayıs tarihleri arası Gözaltında
Kayıplara Karşı Mücadele Haftası. Tarihsel kökenleri darbe
dönemlerini ve öncesini de kapsayacak olan bu acı ülke gerçeğinin
sistematik bir şekilde uygulamaya konması Kürt özgürlük hareketinin
ivme kazandığı yıllara denk düşmektedir. Bu
yıllarda binlerce yurttaşımız gözaltında kaybedildi ve
geriye gözü yaşlı binlerce aile ve adalet arayışçısı
kaldı.
Cumartesi Anneleri bu hafta sonunda
425inci oturma eylemini Failler Belli, Kayıplar Nerede? pankartı
ile geride bıraktılar. İnsanlığa karşı
işlenen en ağır suçlardan olan zorla kaybetmenin binlercesinden
sorumlu olan devlet ve yürütmede bulunan Hükûmet ise bu konudaki
kayıtsızlığını ve sorumsuzluğunu devam
ettirmede hâlâ ısrarcı davranmaktadır. Bu konuda eldeki veri ve
deliller bizzat devlet kurumlarınca karartılmaktadır. Mahkemeler
siyasi kararlara hizmet eden birer icra kurumu olarak kullanılmakta,
hukuka aykırı kararlar ile kayıp ve faili meçhul davalar kasten
zaman aşımına uğratılmaya
çalışılmaktadır. Ne kadar kişinin, ne şekilde, ne
zamandan beri kayıp olduğuna dair verilerin
oluşturulabildiği bir veri sistemi de ne yazık ki Hükûmetin inisiyatif
almaması nedeni ile oluşturulamamış, aksine
engellenmiştir. Zorla kaybettirmeleri aydınlatacak olan belgeler
devletin arşivinde devlet sırrı olarak saklanmakta, işlenen
suçlar örtbas edilmeye çalışılmaktadır. Oysa devlet
otoritesi olmaksızın bu denli yaygın ve ciddi oranda kaybetmenin
ve faili meçhul tutulan cinayetlerin işlenmesinin olanaksız
olduğu hâlihazırda herkesin malumudur. JİTEMi,
kontrgerillası, korucusu, devlet desteğiyle faaliyet gösteren
Hizbullahı gibi birçok suç örgütü eliyle devletin bizzat kendisi bu
cinayetleri organize etmiştir. Kendim de dâhil olmak üzere, Kürt
coğrafyasında yaşamış, yakın tarihin mağduru
olan olmayan herkes bunun tanığıdır.
Lakin, bizler artık bir başka
tarihsel döneme tanıklık etmek üzereyiz. En azından buna
inanıyoruz ve mücadelemizi bu inançla yürütüyoruz. Bu süreci de hayati
buluyoruz çünkü insan canına kıymet veriyoruz, kimse ölsün
istemiyoruz, kimselerin kuzucukları bir daha kaybedilsin istemiyoruz nehir
boylarında. Doğal ve kültürel varlıklarımıza
değer veriyoruz, tahrip edilmelerini istemiyoruz. Ekonomisi güçlü bir
ülkede herkes refah içinde yaşasın istiyoruz fakat daha da önemlisi,
insanların, varoluşsal veya hukuki bütün hakları ile insan
onuruna yakışır bir şekilde yaşamasını
istiyoruz. Bu nedenle çözüm diyoruz, onurlu bir barış için gerçek bir
çözüm. O nedenle, çözüm niyetini beyan eden Hükûmete olan
çağrılarımızın en başındadır
geçmişle yüzleşmek ve her şeyden önce adaletin tesisini
sağlamak. Kursağına kadar acı yaşatılan bu
halkın acılarına adaletten gayrı ilaç yoktur çünkü.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sorgulanmamış, yargılanmamış bir
tarihin geleceği de olmaz. Kayıplarımızın, bu
ağır insanlık suçunun vebali bizlerin de, devletin de omzundaki
en büyük yüktür. Bu nedenle, sadece Cumartesi Annelerinin ve çeşitli sivil
toplum örgütlerinin sırtında taşınan hakikat ve adalet
arayışına devlet bir an evvel dâhil olmak durumundadır. Bu
cinayetlerin failleri yargılanmadıkça, kayıplar
bulunmadıkça, üzerinden bin yıl da geçse devletin soruşturma
sorumluluğu devam eder. Devlet yurttaşına borçlu
kalmamalıdır. Kimin adalet alacağı varsa devlet bu
hakkı teslim etmelidir. Unutulmalıdır ki kayıplar, sadece
yakını olduklarının değil bu ülkenin
tamamının geçmişidir, devletin neler yapabildiğinin ve de
yaptığının geçmişidir. Birer suç makinesi gibi
çalışan devletin özel savaş örgütleri ve bu örgütlerin baş
aktörleri buharlaşmadılar, aramızdalar ve devletin kendilerine
sundukları mükâfatlarla çok özel imkânlar dâhilinde
yaşamlarını devam ettirmektedirler. Ne kendilerinden sual
olunmuştur ne de yargı karşısına
çıkarılmışlardır. Göstermelik olarak kısa
süreliğine içeriye alınan için ise hapishane damı sırça
köşke çevrilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; alanlarda olduğu gibi Meclis kürsüsünden de açık
yüreklilikle şunu söylemek istiyorum: Arzumuz asla intikam arzusu
değildir. Tek isteğimiz adalettir. Binden fazla kayıp
vakası, 20 bine yakın faili meçhul tutulan cinayet var. Nazi
Almanyası, Latin Amerika, Bosna-Hersek, Irak ve katliam rejimlerinin
uygulandığı diğer bütün ülke halklarından bu
vahşeti unutmalarını kim, ne hakla isteyebilir?
Dolayısıyla, bizlerden 300 dolayında toplu mezarı, bu
mezarlarda bulunan binlerce kaybımızı, faili meçhullerde
katledilen binlerce yakınımızı görmezden gelmemizi kim, ne
hakla bekleyebilir? Toplumsal hafıza, bu vahşeti ne unutur ne de
affeder. Kuşaklar boyu biriken öfke, devletin yakasını hiçbir
zaman bırakmaz. Kendi günahlarının hesabını
vermemiş bir devlet de bu vahşetini tekrar tekrar uygulamaya sokma
olasılığından asla uzaklaşamaz.
İşte, Roboski katliamı
bu durumun acı bir tekerrürüdür. İşte, sivil bir katliam, 34
gencecik cansız beden ortada duruyor ama her zamanki gibi ne failleri var
ne de yargılananı. Bunun adı Tek seferde 34 faili meçhul
cinayetten başka hiçbir şey değildir. Bu nedenle, şimdi,
Başbakan da dâhil olmak üzere hiçbir Hükûmet sözcüsü kalkıp da
oturduğu yerden Bizim dönemimizde bu katliamlar yapılmadı,
yapılmıyor. demesin. Bu devletin elleriyle bu türden katliamlarla
koca bir tarih yazılmıştır. Yeni bir tarihsel dönem, bu
katliamları geçmişin utanç eylemleri olarak görüp lanetleyen bir
siyasi irade ile olur. Bu da ancak yüzleşme ile bu karanlık
süreçlerin yargılanmasıyla mümkün olabilir. Geçmişle
yüzleşmeden, hakikatler ortaya çıkarılıp adalet
sağlanmadan bu ülke için ne gerçek anlamda bir barış ne de
eşitlik ve kardeşlik temelli bir yaşam mümkündür. Nitekim,
helalleşmeden kardeşçe bir yaşam inşa edilemez.
İşte, bu nedenle, Hükûmetin, yakınlarını faili meçhul
cinayette ve zorla kaybettirme operasyonlarında yitiren binlerce
yurttaşının sesine bir an önce cevap olmasını
beklemekteyiz.
Hükûmetten açık taleplerimiz ise
şunlardır: Hakikat komisyonu bir an önce kurulmalıdır.
Uluslararası hukuk gözetilmelidir. Adli tıp ve yasalar
değiştirilmelidir. Hakikatin ortaya çıkması ve adaletin
sağlanması için mağdur ailelerinin davalara
katılmasının sağlanmasına dönük Ceza Usul
Yasasında değişiklikler yapılmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son olarak şunu ifade etmek isterim: Toplumların
yaşamlarına derin etkilerde bulunmuş tarihsel olaylar
hafızalarda bir yer edinirler ve unutulmazlar. Dolayısıyla bu
tarz tarihsel olaylar istenmeyen kaza olarak nitelendirilip tarihin tozlu
raflarına kaldırılamazlar. Devletin yok sayma veya unutturma
yöntemleri ancak ve ancak bizi gerçek bir uzlaşı ortamından ve
hukuk düzeninin tesisinden uzaklaştırır.
Hükûmetin gerekli adımları
bir an önce atmasını ümit ediyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Buldan.
Aleyhte, Bartın Milletvekili
Yılmaz Tunç.
Buyurunuz Sayın Tunç. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; BDP grup önerisinin aleyhinde söz
aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
BDP grup önerisiyle, 1990
yılından başlamak üzere
günümüze kadar devam etmekte olan ve kamuoyunda faili meçhul cinayetler
olarak bilinen cinayetlerin araştırılması amacıyla
Anayasanın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104
ve 105inci maddeleri gereğince bir araştırma komisyonu
kurulması talep edilmekte ve bu önergenin de bugünkü Genel Kurulda
görüşülmesi istenmektedir.
Ülkemizde özellikle 1990lı
yılların başından 2000li yıllara kadar geçen dönem
faili meçhul cinayetlerin ve terör olaylarının zirveye
çıktığı yıllar olarak tarihimize geçmiştir.
Özellikle yakın tarihimize baktığımızda 1993
yılı faili meçhul cinayetler yılı olarak
hafızalarımıza kazınmıştır. 1993 yılı
içerisinde gerçekleştirilen faili meçhul cinayetlere şöyle kronolojik
sıra açısından bir baktığımızda gerçekten
çok ibret verici bir tabloyu görmekteyiz: 24 Ocak 1993te
uğradığı bombalı saldırı sonucu Meclis
Başkan Vekilimizin de eşi olan gazeteci yazar Uğur Mumcu hayatını kaybetmiştir. 17
Şubat 1993 tarihinde, JİTEMe karşı olduğu bilinen
Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis şehit edilmiştir. 17
Nisan 1993 tarihinde hem Başbakanlığı döneminde hem de
Cumhurbaşkanlığı döneminde PKK sorununu çözmede
kararlı olan 8inci Cumhurbaşkanımız
merhum Sayın Turgut Özal şüpheli bir ölüm sonucu vefat etmiştir.
Yine, 25 Mayıs 1993 tarihinde Malatya-Bingöl kara yolunda silahsız ve
sivil olarak yolculuk yapan 33 erimiz şehit edilmiştir. 2 Temmuz 1993
tarihinde Sivas Madımak Oteli ateşe verilmiş ve 37 kişi
hayatını kaybetmiştir. 5 Temmuz 1993 tarihinde
Başbağlarda 33 masum vatandaşımız kadın,
yaşlı demeden katledilmiştir. 4 Ağustos 1993te Bitlis
Mutkide bir otobüs taranmış ve 15 kişi öldürülmüştür. 4
Eylül 1993 tarihinde DEP Milletvekili Mehmet Sincar öldürülmüştür,
araştırma önergesinde belirtildiği gibi. 22 Ekim 1993 tarihinde
Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı olan ve Kürt meselesinin sadece
silahla çözülemeyeceğini savunan Tuğgeneral Bahtiyar Aydın
şehit edilmiştir. 24 Ekim 1993te JİTEMin kurucusu olarak
bilinen Binbaşı Ahmet Cem Ersever öldürülmüştür. 29 Aralık
1993te Kılavuz köyü Jandarma Karakolunu basan teröristler 12 erimizi
şehit etmiştir.
Bu saydıklarım sadece 1993
yılından öne çıkan birkaç faili meçhul ve terör olayı. 1993
yılının öncesinde ve sonrasında çok değerli
aydınlarımız, gazetecilerimiz, bilim adamlarımız faili
meçhul cinayetler neticesinde, maalesef, hayatlarını
kaybetmişlerdir.
Özellikle 90lı yıllarda,
ülkemiz, faili meçhullerle, yargısız infazlarla ve işkence ile
anılan bir ülke hâline gelmiştir. Suikastlar, ihmaller, ölümler
ardı ardına gelmiştir. Sonraki süreçte de Susurluk olayı ve
ardından 28 Şubat postmodern darbesine götüren süreç ve otuz
yıllık bir terör gerçeğiyle ülkemiz karşı
karşıya kalmıştır.
Terör, faili meçhuller, demokrasi
eksikliği ekonomimize de yansımış, bir taraftan cinayetler
devam ederken diğer taraftan da hazinenin kasası
boşaltılmaya, bankalar batırılmaya devam etmiş, bunun
faturası da milletimize çıkarılmıştır. Ülkeyi
yöneten koalisyon partileri, ortalama ikişer yıl, dönüşümlü
olarak iktidarı paylaşmışlar, ne teröre ne faili meçhullere
ne de ekonomiye çare olabilmişlerdir. Ülkemiz hem demokraside hem de
ekonomide kan kaybetmiştir.
İşte 90lı
yılların karanlık tablosundan kurtulmak isteyen milletimiz,
2000li yılların başında bir karar vermiş ve yeni bir
dönemin kapılarını aralamıştır. Toplumda kaos ve
güvensizlik ortamı oluşturmak isteyenlerin ve demokrasi
karşıtı hedeflerini gerçekleştirmek isteyen kirli
odakların en önemli silahı olan faili meçhuller AK PARTİ
iktidarının gelmesiyle son bulmuştur. Son on yılda Türkiyede
faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmaya
çalışıldığına, çetelerin, mafyanın,
karanlık odakların üzerine kararlılıkla gidildiğine,
hiçbir şeyin üzerinin örtülmediğine, şüphelilerin
bağımsız ve tarafsız yargı önünde hesap vermelerinin
sağlandığına şahit oluyoruz.
Türkiye çok önemli bir süreçten
geçmektedir değerli milletvekilleri. Ülkemizin son otuz yılına
damgasını vuran karanlık olaylar bir bir ele
alınmaktadır. Güneydoğuda yaşanan faili meçhul olaylar, bu
olaylarla ilgili açılan soruşturma ve kovuşturmalar,
Şemdinli davasının yeniden ele alınması,
Danıştay saldırısı davası, Ergenekon
soruşturmaları ve davaları, Balyoz ve diğer darbe
planı davaları ve faili meçhullerle ilgili başlatılan
soruşturma ve devam eden davalarla karanlıkta kalmış
onlarca olay bağımsız yargının önüne
çıkarılmıştır.
Faili meçhul olayların
araştırılması için geçmişte Türkiye Büyük Millet
Meclisinde değişik zamanlarda araştırma komisyonları
kurulmuştur. Araştırma komisyonları, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün verdiği kısıtlı yetkiyle de
olsa birtakım araştırmalar gerçekleştirmişler ancak
ülkemizin o günkü şartları istenilen sonuca
ulaşmalarını engellemiştir. Ülkemizdeki olumsuz
şartlara rağmen bu araştırma komisyonlarının
raporları kamuoyunda tartışılmış, raporların
önerdiği birçok husus şu son on yılda hayata geçirilmiştir.
Türkiyede, artık, durum geçmiştekinden çok farklıdır.
Hukuk ve adalet alanında ve demokratikleşme konusunda ülkemizin
önemli mesafeler aldığını ülkemiz vatandaşları da
görmekte ve yaşamaktadır. Avrupa Birliği ve uluslararası
kuruluşların raporları da bunu teyit etmektedir. Mevzuatımızın
yenilenmesi, ceza-adalet sistemimizin daha çağdaş bir yapıya
kavuşturulması, yargı bağımsızlığı
ve tarafsızlığını sağlayan anayasal ve yasal
değişikliklerin gerçekleşmiş olması ve en önemlisi de
ülkemizin geçmişte yaşadığı acı tecrübelerin bir
daha yaşanmaması için çalışan bir siyasi iktidarın
işbaşında olması ülkemiz için çok önemli bir avantaj
olmuştur. Ülkemizin geldiği bu olumlu iklim nedeniyle de
geçmişte yaşanan faili meçhul olaylarla ilgili olarak
yargının soruşturmaya ve kovuşturmaya
başladığı çok sayıda faili meçhul olay vardır.
Darbeye götüren süreçler de, artık, yargı tarafından
soruşturulmaya başlanmıştır. 12 Eylül darbecilerinin
yargılanmasının önünü açan geçici 15inci maddenin
kaldırılmasına muhalefet partileri Hayır. derken bunu da
AK PARTİ gerçekleştirmiştir. 28 Şubat sürecine,
Danıştay saldırısı, Ergenekon, Balyoz ve diğer
darbe planlarının soruşturulması ve
kovuşturulmasına muhalefet her fırsatta karşı
çıkarken AK PARTİ bu konudaki kararlılığını
hiç bozmamıştır.
BDP grup önerisiyle, faili meçhul
olayların araştırılması için bir araştırma
komisyonu kurulması istenmektedir. Faili meçhul olayların
arkasındaki gerçek, artık, herkes tarafından bilinmektedir. Bu
gerçeğin araştırılması için Darbe Komisyonu
dediğimiz ve görevini başarıyla sonuçlandırarak raporuyla
önemli bir kaynak oluşturan Meclis Araştırması Komisyonu,
ülkemizde demokrasiye müdahale eden tüm darbe ve muhtıraları ile
demokrasiyi işlevsiz kılan diğer tüm girişim ve süreçleri
tüm boyutlarıyla araştırmış ve alınması
gereken önlemlerle ilgili çok önemli bir rapor oluşturmuştur. Ben,
buradan Komisyon Başkanımıza ve değerli üyelerine
huzurlarınızda çok teşekkür ediyorum. Ortaya çıkan kaynak,
gerçekten geleceğimize ışık tutan bir kaynaktır.
Yine, faili meçhul cinayetlerin en
önemli amacı toplumsal barışı bozarak ülkede kaos
oluşturmaktır, teröre ve antidemokratik müdahalelere zemin
hazırlamaktır. Son olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan toplumsal
barış yollarının araştırılması ve çözüm
sürecinin değerlendirilmesi amacıyla kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu da tam bu amaca yöneliktir. Bu Komisyon da
faili meçhul olayların arka planının
araştırılmasında, tıpkı Darbe Komisyonunda
olduğu gibi, toplumsal barışı bozmaya yönelik faaliyetlerin
araştırılmasında çok önemli rol oynayacaktır. Bu
nedenle, aynı mahiyette ve benzer durumda, aynı amaca yönelik bir
komisyon şu anda kurulduğundan ve çalışmalara
başlamış bulunduğundan dolayı BDP grup önerisinin
aleyhinde olduğumu belirtiyor, Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Tunç.
Lehinde, Gaziantep Milletvekili Mehmet
Şeker.
Buyurunuz Sayın Şeker. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ŞEKER (Gaziantep)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun önerisi üzerine, lehinde söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, ilk eleştirimi Barış
ve Demokrasi Partisine yapmak istiyorum: Niçin 90dan
başlatıyorsunuz? Oysa bu ülkenin tarihinde faili meçhul pek çok
cinayet var. Onun bir eksik olduğunu belirterek sözlerime başlamak
istiyorum.
Biraz önce aleyhte konuşan
değerli sözcü arkadaşıma da -birazdan konuşacağım
çünkü- ben Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonunda
çalıştım, hangi eksiklerle, hangi zorluklarla
karşılaştık onlardan da bahsedeceğim. Yüzlerce
aydın, akademisyen, sanatçı, yazar, siyasetçi, sivil toplum örgütü
yöneticisi ve bürokratımızı kaybettiğimiz faili meçhul
cinayetler demokrasi tarihimizin kara bir lekesi olarak durmaya devam
etmektedir. Ülkemizin çok önemli değerlerini kaybettiği karanlık
güçler tarafından sinsice planlanan bu olayların
aydınlatılamaması, faillerinin ortaya
çıkarılamaması kamu vicdanında derin yaralar
açmıştır. Yıllarca açığa çıkarılamayan
bu olaylar, zaman aşımı nedeniyle düşen davalar, faili
meçhul cinayetlerde yakınlarını kaybedenler başta olmak
üzere milyonlarca vatandaşımızın devlete ve adalet sistemine
olan güven duygusunu zedelemiştir.
Bugün Türkiye'nin ileri demokrasisi
olduğunu savunanların, 23üncü Dönemde aynı amaçla verilen 8
önergeyi Gündemde daha önemli işler var. diye reddetmeleri,
almamaları manidardır. Oysaki hiçbir gündem anaların, çocukların,
eşlerin yıllardır çektikleri acılardan, döktükleri
gözyaşlarından daha önemli olamaz. Unutulmamalıdır ki
geçmişindeki karanlıkları aydınlatamayan ülkeler,
karanlık mihrakların faaliyetlerinin odağında olmaya devam
edeceklerdir.
Faili meçhul cinayetlerin dış
bağlantıları, devlet içi bağlantıları apaçık
ortaya çıkartılmadan, bu cinayetlerin darbe öncesi dönemlerde
artmasının, darbe sonrasında bıçak gibi kesilmesinin
nedenleri tespit edilmeden bu cinayetler aydınlatılamayacaktır.
1978de 46, 1979da 81, 1980de 98 olan faili meçhul cinayet sayısının
1981de 2ye düşmesi, 1982de olmaması tesadüf mü değerli
arkadaşlar? Ya da 28 Şubat öncesinde her yıl ortalama 300 faili
meçhul cinayet işlenmesi birilerinin emellerine zemin hazırlamak
olarak nitelendirilemeyecek midir? Tüm bunların
araştırılması gerekir ve Meclis çatısı
altında araştırılması gerekir. Ancak, bu
yapılmadan önce Meclis İçtüzüğünün Meclis
araştırmasıyla ilgili kısıtlamalarının
ortadan kaldırılması gerekir; aksi hâlde, kurulacak komisyonun
raporu 1993te aynı amaçla kurulan komisyon raporu gibi serzenişten
öteye geçemeyecektir.
Değerli arkadaşlar, faili
meçhul cinayetleri araştırmak siyasal bir
araştırmadır. Meclis İçtüzüğünün 105inci maddesi
devlet sırlarının Meclis araştırması kapsamı
dışında kalacağını belirtmiştir. Devlet
sırrının ne olduğuna dair kesin sınırların
bulunmaması siyasal nitelikli araştırmaların
etkinliğini sınırlamaktadır. Aynı şey ticari
sır için de geçerlidir. Devlet sırrı ve ticari sır
kavramlarının bu kadar geniş tutulması araştırma
komisyonlarının çalışmalarını
daraltmaktadır. Yani öncelikle, Meclis İçtüzüğündeki bu
kuralın değiştirilmesi, devlet sırrı ve ticari
sır kavramlarının sınırlarının belirlenmesi
gerekmektedir; aksi hâlde hükûmetler, araştırılmasını
arzu etmedikleri bir konuyu devlet sırrı veya ticari sır
kapsamına sokarak araştırma komisyonlarını
işlevsiz hâle getirebilmektedirler.
Meclis İçtüzüğü Meclis
araştırma komisyonu bakanlıklarla genel ve katma bütçeli
dairelerden, mahallî idarelerden, muhtarlıklardan, üniversitelerden,
Türkiye Radyo-Televizyon Kurumundan, kamu iktisadî teşebbüslerinden, özel
kanun ile veya özel kanunun verdiği yetkiye dayanarak kurulmuş banka
ve kuruluşlardan, kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşlarından ve kamu yararına çalışan derneklerden
bilgi istemek ve buralarda inceleme yapmak, ilgililerini çağırıp
bilgi almak yetkisine sahiptir. demektedir. Komisyonlara burada
sayılanlar dışında kurum ve kuruluşlardan bilgi
isteme, inceleme yapma yetkisi verilmemektedir. Örneğin,
komisyonların Türk Silahlı Kuvvetlerinden bilgi isteme yetkisi
yoktur. Türk Silahlı Kuvvetleri, ancak iyi niyet çerçevesinde, isterse
komisyonlara bilgi vermektedir. Bu hüküm düzenlenmeli, tüm kurumlardan bilgi
isteme yetkisi tanınmalıdır.
Komisyona bilgi vermeyen, yetersiz,
çarpık bilgi verenler karşısında komisyonunun neler
yapabileceğine ilişkin düzenlemeler de bu Meclis tarafından
yapılmalıdır.
Bakınız, Meclis
İçtüzüğünün bu kısıtlamaları, eksiklikleri 1993te
kurulan Komisyonun çalışmalarına nasıl
yansımış: Adalet Bakanlığından Komisyonda uzman
olarak görevlendirilmesi için 4 hâkim ve 1 cumhuriyet savcısı istemi
reddedilmiş; Özel Kuvvetler Komutanlığı Komisyonun bilgi
isteme talebine cevap vermemiş; üniversiteler, bilgi talebine cinayetlerin
aydınlatılmasına ışık tutacak niteliği
olmayan makaleleri göndererek cevap vermiş; basından bilgi, belge
akışı olmamış; Millî Güvenlik Kurulu, aynı
şekilde, Komisyon çalışmalarına yön verecek bilgi ve
belgeyi esirgemiş; Ankara DGM Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Cem Ersever
cinayetleriyle ilgili tahkikat evraklarının örneğini
göndermemiştir.
Adalet ve İçişleri
Bakanlığından faili meçhul siyasi cinayetlerin sayısı,
detaylarıyla ilgili bilgi isteyen1993 Komisyonuna Adalet
Bakanlığının verdiği sayı 126 iken
İçişleri Bakanlığının verdiği sayı
23tür. Bugün bir komisyon kurulacak olsa yine aynı sorunlarla
karşılaşacaktır.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, bizler yedi ay on beş gün Darbe ve
Muhtıraları Araştırma Komisyonunda çalıştık
ve bu olayların hepsiyle karşılaştık, hep şunu
gördük: Darbelerden önce bir el ortaya çıkıyor, faili meçhul
cinayetleri işliyor, bunların failleri yakalanmıyor.
İşte, Sakarya üçgeninde işlenen cinayetlerle ilgili bugüne kadar,
maalesef, aydınlatılmış herhangi bir olay söz konusu
değildir.
Yine Türkiyedeki, sayın sözcü
biraz önce bahsetti, İktidarımız döneminde, faili meçhul
cinayetler aydınlatılmıştır. dedi. Hangisi
aydınlatılmıştır merak ediyorum. Hangi faili meçhul
cinayet ortaya çıkartılmıştır? Sadece faili meçhul
cinayetler değil, geçmiş dönemde yapılmış faili meçhul
olayların da aydınlatılması lazım. İşte, 1
Mayıs 1977nin aydınlatılması lazım. Eğer siz, bu
toplumsal olayları, Maraş katliamını, Çorumdaki
olayları aydınlatamazsanız, faili meçhul cinayetleri
işleyenleri ortaya çıkartıp hâkim önüne, mahkeme önüne
çıkartamazsanız, maalesef, bir el yine düğmeye basarak bir gün
bu işleri tekrar gündeme getirir. Darbe Komisyonunda çok
yaşadık, burada çalışan arkadaşlarımız da
mutlaka çok iyi biliyorlar. Meşhur bir devlet sırrımız
var; hiçbir şey verilmiyor, sadece bilmeniz gereken evraklar gönderiliyor.
Bir diğer önemli bilgi maalesef. Bankancılık Kanununa göre
ticari sır olarak gösteriliyor. Adam devleti dolandırmış,
bankaları soymuş, pek çok yasa dışı iş
yapmış, bugün Boğazda yalısında oturuyor,
koruması var, son model arabaya biniyor, fakirin fukaranın
hakkını yemiş, deyim yerinde ise hırsızlık
yapmış ama bu, ticari sır kapsamında, bu kişinin
ismini bilmeme izin verilmiyor. Devlet sırrı da böyle bir şey.
Maalesef devlet sırrı denilerek bazı şeylerin üstü
kapatılmak isteniyor. Biz bunlarla çok ciddi şekilde
karşılaştık.
Yine, bu Komisyon
çalışmaları sırasında, bu Komisyon ciddi kararlar
aldı, bütün siyasi partilerin altında imzası olduğu 20 tane
karara imza attı ve iki ayağımız bir pabuca sokuldu
doğrusunu isterseniz, çok hızlı çalıştık,
geceleri uyumadan bu raporu hazırlamaya çalıştık,
önerilerimizi gündeme getirdik ama bunları gündeme getirirken
Ne
zamandı? Aralık ayıydı değerli milletvekilleri, bugün
mayıs ayının sonuna geldik yani aradan yaklaşık yedi
ay geçti, Komisyonun çalışma süresi kadar bir süre geçti ama bu
Komisyondaki ne öneriler ne bizim bunların çözümüyle ilgili gündeme
getirdiğimiz maddeler Meclis gündemine dahi getirilmedi. Ne istiyorduk?
Orada da vardı bu; gerçekleri araştırma komisyonu kuralım
diyorduk, sivil bir anayasa yapalım diyorduk, devlet ve darbe
mağdurlarıyla ilgili düzenlemeler yapalım diyorduk, Millî
Güvenlik Kurulunun şekliyle ilgili değişiklikler yapalım
istiyorduk. Bunların hepsini o gün gündeme getirdik ve bunların
içerisinde 2nci maddede bahsettiğimiz gerçekleri araştırma
komisyonunun içerisinde bu darbe mağdurlarıyla ilgili, siyasi
cinayetlerle ilgili, 1 Mayıs 1977, Maraş, Çorum, Malatya ve Sivas
katliamlarıyla ilgili de çok ciddi şekilde bunların
araştırılması, bunlarla ilgili araştırma
komisyonlarının kurulmasıyla ilgili karar aldık ama,
maalesef, aradan yedi ay geçti ve bunlar hayata geçirilmedi. Bunun altında
AKPli, MHPli, BDPli ve Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin imzası
var.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, bu Meclis kendisine karşı yapılan bu
girişimlerin de en öncesinde bunları hayata geçirmeli
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞEKER (Devamla)
ve böyle
bir komisyonun kurulmasına zemin hazırlamalıdır. Bizim
oyumuz Evet.tir.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Şeker.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Buldan.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Hatip konuşmasına başlarken BDPye eleştiri yaparak
başlamak istiyorum. dedi. Konuya açıklık getirmek
açısından, tutanaklara geçmesi açısından bir şey ifade
etmek istiyorum izin verirseniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) Kötü bir
şey demedi ya, eleştirmedi.
BAŞKAN Eleştiri
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Yok, biliyorum, ben açıklık getirmek istiyorum. Neden 90lı
yıllardan sonra araştırma yapılsın diye bir önerge
verilmiş? dedi. Oysa daha öncesi için de var, ona bir açıklık
getirmek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Buldan.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
16.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldanın, Gaziantep Milletvekili Mehmet Şekerin
BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hatip, BDPnin 90lı
yıllardan başlamak üzere günümüze kadar gelen faili meçhul
cinayetleri araştırmak için verdiği araştırma
önergesini, daha doğrusu eleştirerek başladı. Daha
öncesinde de, 90lı yıllardan öncesinde de faili meçhul cinayetler
var, biliyoruz. Bizim, o konuda da, aslında Mustafa Suphilerden
başlayan dönemi de araştırmak üzere bir araştırma
komisyonunun kurulmasına ilişkin vermiş olduğumuz onlarca
araştırma önergesi talebimiz var. Bugün vermiş olduğumuz
90lı yıllardan sonrasının
araştırılması, sadece siyasi cinayetleri
kapsadığı için önemli olduğunu düşünüyoruz ama bu
nitelikte ve bu kapsayış içerisinde vermiş olduğumuz
başka araştırma önergelerimiz de var, Kayıtlara geçmesi
açısından ifade etme gereği duydum. Mustafa Suphilerden
başlamak üzere aslında -çünkü Osmanlı döneminde bile Türkiyede
işlenen faili meçhul cinayetler vardır- her dönem işlenen faili
meçhul cinayetler vardır. 90lı yıllardan sonra işlenen
cinayetler daha çok siyasi cinayetlerdir; parti yöneticileri, milletvekilleri
bu dönemde katledilmiştir. Dolayısıyla bu araştırma
önergemizin amacı biraz da buna yönelik. Kayıtlara geçmesi
açısından ifade ettim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Buldan.
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, 1990
yılından günümüze kadar gerçekleşen faili meçhul cinayetlerin
araştırılması, sorunların tespit edilmesi ve çözüm
yollarının belirlenmesi amacıyla verilen (l0/491) esas
numaralı Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesinin görüşmelerinin Genel Kurulun 22 Mayıs 2013
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi (Devam)
BAŞKAN Aleyhinde, Bolu
Milletvekili Ali Ercoşkun.
Buyurunuz Sayın Ercoşkun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ ERCOŞKUN (Bolu)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhine
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bildiğiniz gibi bugün 22 Mayıs 2013 yani 3 Kasım 2002den bu
yana on buçuk yılı aşan bir süre geçmiş durumda. Çok uzak
bir zaman değil,. on buçuk yıl önce bu ülkede ülkenin bir bölümü
olağanüstü hâl ile yönetiliyordu, yürütülüyordu. Dolayısıyla,
aslında Barış ve Demokrasi Partisinin sözcüsünün de ifade
ettiği gibi, şu anda tarihsel bir dönemden, hayati bir öneme sahip
olan bir dönemden geçiyoruz. Dolayısıyla, AK PARTİ
iktidarında, bu dönemde hiçbir şeyi görmezden gelme gibi bir durum
söz konusu değil. Bunu hep birlikte yaşıyoruz, görüyoruz. Bu
süreçte statükonun ortadan kalkması, vesayetin, vesayet rejiminin tamamen
ülke gündeminden çıkması anlamında yapılan, yapılmakta
olan, yürütülmekte olan sivil anayasa çalışmasının
aslında mevcut durumu tamamen ortadan kaldırma noktasında en
önemli çalışma olduğunun da altını çizmek lazım.
Dolayısıyla, değerli AK PARTİ milletvekilimiz Yılmaz
Tunçun detaylı bir şekilde bahsettiği bu konuda daha fazla söz
söylemek istemiyorum.
Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz
haftadan gündeme aldığımız Petrol kanunu Tasarısı
gündemimizde, bugün bunu görüşmeye başlayacağız. Ülke için
oldukça önemli bir kanun tasarısı olduğunu düşünüyoruz.
Barış ve Demokrasi Partisinin
grup önerisini saygıyla karşılamamıza rağmen aleyhinde
bulunduğumuzu belirtir, bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Ercoşkun.
Barış ve Demokrasi Partisi
grubu önerisini oylarınıza
MUHARREM İNCE (Yalova) Karar
yeter sayısı
BAŞKAN Oylarınıza
sunacağım ve Karar yeter sayısı arayacağım: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.26
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.44
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 108inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Öneriyi kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
2.- MHP Grubunun,
23/3/2012 tarih ve 3951 sayı ile özel güvenlik görevlilerinin özlük
hakları, sağlık problemleri ve diğer sorunların
araştırılması, gerekli önlemlerin alınması ile
22/5/2013 tarih ve 13393 sayı ile özel güvenlik personelinin
yaşadığı sıkıntıların araştırılması,
mevzuat ve uygulamalardan dolayı ortaya çıkan mağduriyetin
tespiti, bu sorunların giderilmesi ve çözüm yollarının
belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilen Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 22
Mayıs 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunarak
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Tarih:
22/5/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 22/05/2013
Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Oktay Vural
İzmir
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
23 Mart 2012 tarih, 3951 sayı ile
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilen
"Özel güvenlik görevlilerinin özlük hakları, sağlık
problemleri ve diğer sorunların araştırılması,
gerekli önlemlerin alınması ve 22 Mayıs 2013 tarih, 13393
sayı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilen "Özel güvenlik personelinin yaşadığı
sıkıntıların araştırılması, mevzuat ve
uygulamalardan dolayı ortaya çıkan mağduriyetin tespiti, bu
sorunların giderilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla
verdiğimiz Meclis araştırma önergelerimizin 22/05/2013
Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Lehinde Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu.
Buyurunuz Sayın Türkoğlu.
(MHP sıralarından alkışlar)
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Türk milletinin
saygıdeğer milletvekilleri; özel güvenlik personelinin
sorunlarının araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılması için Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak verdiğimiz önerge üzerine söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Güvenlik, bir devletin egemenlik
sınırları içinde yaşayan vatandaşlarına
sunabileceği en önemli hizmettir. Güvenlik, huzurun, esenliğin,
toplumda kardeşlik hukuku içinde yaşamanın ve o toplumun bireyi
olarak kalma niyetinin en önemli vesilesidir. Bu çerçevede, güvenlik olmadan,
güvenliği sağlayamayan bir devletten bahsetmek söz konusu bile
değildir. Anayasamızın Devletin temel amaç ve görevleri
başlıklı 5inci maddesinde devletin temel amaçları
arasında kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak olduğu ifade edilmektedir.
Özellikle emniyet ve jandarma
teşkilatlarından müteşekkil genel kolluk güçleri, suç
işlenmesini önlemek ve suçla mücadele etmek noktasında
İçişleri Bakanlığı bünyesinde diğer
yardımcı kolluk güçleriyle beraber hizmet etmektedirler. Bu
şekilde hizmet veren genel kolluğun kamu güvenliği ve düzenini
sağlama hizmetine, tamamlayıcı nitelikte özel güvenlik hizmet
birimleri de katkıda bulunmaktadırlar. Genel kolluk güçlerinin
yetersiz olduğu zamanlarda ya
da güvenlik hizmetlerine duyulan ihtiyacın her geçen gün artıyor
olmasından dolayı özel güvenlik şirketlerinin
tamamlayıcı nitelikteki güvenlik hizmeti faaliyetlerine izin
verilmiştir. Özel güvenlik hizmetlerinin toplum içinde daha fazla güvenlik
duygusu içinde yaşamamıza, hayatımızı
kolaylaştırmasına sağladığı katkı
herkesçe kabul edilmektedir.
Hâlen
5188 sayılı Kanun kapsamında valiliklerde teşkil edilen
özel güvenlik komisyonu kararı ile hangi birimlerde özel güvenlik
hizmetine izin verileceği, korumanın silahlı mı,
silahsız mı yapılacağı, özel güvenlik personelinin
eğitimine ilişkin esaslar ve diğer hususlar düzenlenmiştir.
Kanun kapsamında otel, havalimanı, okul, fabrika, stadyum, hastane
gibi 16 farklı alanda özel güvenlik hizmeti verilebilmektedir.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; son yıllarda özel güvenlik
alanında istihdam giderek artmaktadır. 5188 sayılı Kanunun
yürürlüğe girdiği 2004'ten bu yana 864 bin kişi özel güvenlik
temel eğitim sertifikası almaya hak kazanmıştır.
İl valiliklerinin bünyesindeki özel güvenlik komisyonlarının
verdiği izne istinaden hâlen yaklaşık 66 bin özel güvenlik izni
ile 470 bin özel güvenlik kadrosunda şu anda 262.766 özel güvenlik
çalışanı görev yapmaktadır.
Emniyet Genel Müdürlüğü Özel
Güvenlik Daire Başkanlığı verilerine göre, hâlen 1.430
faaliyet izni verilen özel güvenlik şirketi ile özel güvenlik görevlisi
yetiştiren 737 özel eğitim kurumu bulunmaktadır. Ancak 5188
sayılı Yasaya ilişkin eksiklik, aksaklık ve hatalı
düzenlemeler olduğu da değerlendirilmektedir. En önemli olumsuz
eleştiri mevcut yasanın özel güvenlik personelinden çok işveren
lehinde hükümler içeriyor olmasınadır. Yasada özel güvenlik
personelinin çalışma prensiplerinin açık ve net tespit edilmemiş
olması, ücretleri hususunda net bir düzenlemenin yapılmamış
olması bu hususu teyit etmektedir.
Diğer taraftan, özel güvenlik
eğitim kurumlarının eğitim faaliyetleri ve denetlenmesi
hususundaki yasal düzenleme eksiklikleri meslek kalitesinin düşmesine
neden olmaktadır. Özel güvenlik çalışanlarının sosyal
haklarının yeniden belirlenmesi, eğitim kalitesinin
yükseltilmesi, eğitim saatlerinin artırılması ve özellikle
de personelinin çalışma prensiplerinin kanunla hüküm altına
alınması tamamlayıcı nitelikteki özel güvenlik
hizmetlerinin kalitesini artıracak ve istenilen hedefe
ulaşılmasını sağlayacaktır.
Özel güvelik
personelinin ücretlendirilmesi hususunda işverenin
ağırlıklı olarak tercihi asgari ücrettir. Genel kolluk
güçlerine benzer nitelikte, hatta kanunun ifadesiyle tamamlayıcı
özelliği olan özel güvenlik personelinin asgari ücrete tabi olarak
çalışması çok ciddi bir adaletsizliktir. Hele hele
çalışma saatlerinin 4857 sayılı İş Kanunu ve ILO
sözleşmelerine aykırı olarak on iki saat ve üzerinde
olması, bu personelin ne kadar zor şartlarda
çalıştığının diğer bir işaretidir.
Sosyal güvenlik
primleri açısından da primlerin asgari ücret üzerinden
yatırılması, özel güvenlik personelinin emekli olmaları
hâlinde neredeyse en alt seviyeden emekli aylığı ile muhatap
olmalarına sebep olmaktadır. Özel güvenlik personelinin sosyal
haklar dediğimiz yol ücretleri, yemek ücretleri gibi ödemeleri de
yapılmamaktadır.
Aslında
Şartları iyi olan özel güvenlik görevlisi yok. diyemeyiz fakat
bunlar sadece kamuda olanlar -ki hâlen tasfiye edilmektedirler- ve biraz da kurumsal
anlamda iyi bilinen özel iş yerlerinde çalışanlardır.
Bunların da toplam çalışanlar içerisindeki oranı ancak
yüzde 5e karşılık gelmektedir.
Özel güvenlik
personelinin acilen çözülmesi gereken diğer problemlerini ana
başlıklarıyla şu şekilde özetleyebiliriz:
Sektörde
çalışma şartları çok ağırdır. Genel
kolluğu tamamlayıcı nitelikte olan özel güvenlik personeli,
yıpranma hakkı açısından değerlendirilmeli ve fiilî
hizmet zamlarına kavuşmaları sağlanmalıdır.
Özel güvenlik
personelinin düzenli ve uzun süre ile istihdam imkânlarının
olmayışı, işverenlerin kıdem ve ihbar
tazminatlarını ödememeleri gibi bir problemle
karşılaşmalarına sebep olmaktadır. Kıdem ve ihbar
tazminatları açısından özel güvenlik personelinin sorunları
muhakkak giderilmelidir.
İşverenler
özel güvenlik personeline tazminatlarını ödememek için istifaya
zorlanmaktadırlar. Personel ile işveren arasındaki bu
ilişkiyi tanzim edecek düzenlemelere ihtiyaç vardır.
En önemli
sorunlardan birisi de özel güvenlik personelinde aranan yaş kriteridir.
Bilhassa özel firmalar belli yaşların üzerinde personel istihdam
etmekten kaçınmaktadırlar. Bu da yıllarca özel güvenlik
personeli olarak hizmet etmiş kişilerin iş bulamamalarına,
işsiz kalmalarına sebep olmaktadır. Bu açıdan, özel
güvenlik personelinin yaşlarına göre çalışabilecekleri
yerler kategorize edilmeli ve her yaşta özel güvenlik personeli istihdam
etmenin yolu açılmalıdır.
Yine,
özel işletmelerde görev yapan özel güvenlik personelinin ücretleri parça
parça ödenmektedir. Böyle bir ödeme
şekliyle bazı mali fırsatları gözeten işverenlerin
fırsatçılıklarının önüne geçilmelidir.
Özel güvenlik personelinin güvenlik ve
koruma hizmetinin dışında
çalıştırılmaları yasaya aykırı bir durumdur.
Bu açıdan da denetimler sıklaştırılmalıdır.
Bayram ve resmî tatil ücretlerinin eksik ödenmesi, sendikal
haklarının önünün tıkanması ve ihale yoluyla alınan
güvenlik hizmetlerinin devamlılığının olmaması
hususları, özel güvenlik personelinin karşılaştığı
en başat sorunlardır.
İşte bugünkü
araştırma önergemizde, sorunların neler olduğunun,
mağduriyetlerin tespit edilmesinin ve çözüm yollarının
bulunmasının temini için bir Meclis araştırması
açılmasının uygun olduğunu düşünüyor ve desteklerinizi
bekliyoruz.
Bu arada, özel güvenlik personeline
ilişkin hususlar gündemdeyken bazı güncel konuları da
hatırlatmak isterim. Geçtiğimiz günlerde gazetelere yansıyan
haberlere göre, üniversiteler ve statlar artık özel güvenlik personeli
tarafından değil, koruma memurları adı verilen, emniyet
hizmetlerine dâhil edilmesi düşünülen yeni bir personel grubu
tarafından yerine getirilecektir. Bu koruma memurları altı
aylık eğitim aldıktan sonra karakolların da dâhil
olduğu hassas binalar ve belli şahısların
korunmasını üstleneceklermiş.
AKP hükûmetleri, her alanda belli bir
plan ve projesi olmaksızın günü kurtarmaya yönelik politikalarla
devleti yönetmektedir. Bu anlayış ise karmaşa ve kargaşadan
başka bir sonuca varmamaktadır. Konu güvenlik ise Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığının bugüne kadar ne
işe yaradığını, hangi hizmeti yaptığını
AKPli bir Hükûmet yetkilisi gelsin izah etsin. Bu kurum tesis edilirken
istihbaratta koordinasyon, terörle mücadelede iş birliği gibi hamaset
dolu sözler sarf edilmişti ancak Türkiye on günü aşkın bir
süredir, Reyhanlı saldırısını önceden haber verdiğini
iddia eden MİT ile haber almadığını söyleyen Emniyet
arasında şaşkın şaşkın devlet ve Hükûmet
görevlilerinin tartışmalarını izlemektedir.
Başbakanlık bünyesinde
Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünü kuran da sizdiniz ama bugüne
kadar bu kadar güvenlik teşkilatının tesis edildiği bir
memlekette, MİTin de birçok yetkiyle donatıldığı
devletimizde, Emniyetin her türlü teknik donatımla teçhiz edildiği
güvenlik teşkilatına rağmen, isteyen terör örgütü istediği
eylemi yapabilmektedir.
Şimdi, sanki özel güvenlik
personelinin sorunları giderilmiş gibi koruma memurları gibi
yeni bir sınıf istihdam ediyorsunuz. Bu yeni sınıf da
kolluk rejimi açısından bir kargaşa ve karmaşaya sebep
olacaktır, bu niyetinizden vazgeçin, özel güvenliğin yukarıda
saydığım sorunlarını halledelim. Sizin Koruma memuru
istihdam edeceğiz. dediğiniz andan itibaren bizim aklımıza
gelen, PKKlı teröristlerin dağdan inerek kamuda istihdam
edileceğine dair iddialardır. Eğer PKKlı teröristleri
koruma memuru olarak istihdam etmeyi düşünüyorsanız, eğer
PKKyla yapmış olduğunuz mutabakattaki gibi teröristlerin öz
güvenlik gücü olarak görev yapmalarını hesaplıyorsanız,
bunun karşısında sonuna kadar direneceğimizi bilin.
Bu duygu ve düşüncelerle
önergemizin kabulünü diler, Türk milletinin milletvekillerini saygıyla
selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Türkoğlu.
Aleyhinde Niğde Milletvekili
Alpaslan Kavaklıoğlu.
Buyurunuz Sayın
Kavaklıoğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALPASLAN KAVAKLIOĞLU (Niğde)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun özel güvenlik
görevlilerinin özlük hakları, sağlık problemleri ve diğer
sorunlarının araştırılması ve gerekli önlemlerin
alınması amacıyla Meclis araştırması
açılması teklifi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin
hızlı ve istikrarlı bir şekilde gelişmesi, verilen
kamu hizmetlerinin de çeşitlenmesini ve özelleştirilmesini de
beraberinde getirmektedir. Kamu güvenliğini tamamlayıcı
mahiyetteki özel güvenlik hizmetlerinin yerine getirilmesini temin etmek üzere
2004 yılında 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair
Kanun çıkarılmıştır.
Özel güvenlik, ülkemizde çok
sayıda kişiye istihdam sağlamakta olan bir sektördür.
Silahsız yüz saat, silahlı yüz yirmi saatlik eğitimi
tamamlamış ve temel eğitim sınavında
başarılı olmuş kişiler aldıkları güvenlik
sertifikası ile çalışan olarak sektöre girmektedirler.
Ülkemiz genelinde 1.260 adet faaliyet
gösteren özel güvenlik şirketi ve 575 özel güvenlik eğitim kurumu
bulunmaktadır, 300 adet de faaliyet gösteren alarm izleme merkezi
vardır. Bugün itibarıyla fiilen çalışan özel güvenlik
görevlisi sayısı ise 272.596dır.
Emniyet Genel Müdürlüğümüz
tarafından, özel güvenlik görevlilerinin eğitim durumunu,
cinsiyetini, kamu ve özel sektörde çalışma durumunu gösterir
ayrıntılı verilere ilişkin bir otomasyon projesi de
yürütülmektedir.
Değerli milletvekilleri, özel
güvenlik görevlilerinin maaşları, özel güvenlik şirketleriyle
ilgili koruma ve güvenlik hizmeti alan kişi, kurum ve kuruluşlarla
aralarında yapacakları sözleşmede belirlenmektedir.
4857 sayılı İş
Kanununun 39uncu maddesi ve Asgari Ücret Yönetmeliği gereğince,
Asgari Ücret Tespit Komisyonunca belirlenen ücretin altında işçilere
ücret ödenmemekte olup, asgari ücretin altında veya noksan ücret ödeyen
işverenlere, adı geçen kanunda cezai müeyyideler öngörülmüştür.
Özel güvenlik görevlilerinin
çalışma saatleri, izinleri, ücretleri ve diğer özlük
hakları 4857 sayılı İş Kanunu çerçevesinde
düzenlenmekte ve denetlenmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; özel güvenlik görevlilerinin özlük haklarının
korunmasına ve iyileştirilmesine yönelik 5188 sayılı
Kanunda değişiklik yapılması çalışmaları
İçişleri Bakanlığımız tarafından sonuçlanmak
üzeredir. Bu çalışmalara göre, özel güvenlik görevlilerimizin asgari
ücretin yüzde 30 ila yüzde 70inden daha fazla ücret almaları planlanmaktadır.
Ücretlerinden de herhangi bir kesinti yapılmaması öngörülmektedir.
Özlük hakları, sağlık
problemleri, eğitimleri, çalışma şartları ve
diğer sorunlarını elbette önemsiyoruz. Bu konularda çeşitli
çalışmalar yürütülmeye devam etmektedir.
Özel güvenlik eğitimlerini günümüz
şartlarına uygun hâle getirmek için yeniden düzenlenmesini öngören
bir proje çalışmasına da başlanmıştır. Özel
Güvenlik Eğitimlerinin Geliştirilmesi Projesiyle, temel olarak,
Türkiyedeki mevcut özel güvenlik eğitim sistemini, bilimsel araştırma
yöntemleri kullanarak tüm boyutlarıyla incelemek, uygulama ve teorideki
sorunları ortaya çıkarmak ve bu sorunları çözmek için en uygun
yolları tespit etmek hedeflenmektedir.
Son olarak, emniyet hizmetleri
sınıfı içinde koruma memuru olarak görev yapacak yeni bir
yapı oluşturulmasına ilişkin bir çalışma
yürütülmektedir. Çalışmanın yasalaşmasıyla ilk etapta
10 bin koruma memurunun alınması öngörülmektedir. Bu kişiler
dört aylık teorik, iki aylık da tatbikî eğitimin ardından,
şahıs, kurum, hassas bölge, misyon ve benzeri kurumların
korunmasında görev üstleneceklerdir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; araştırma önergesi teklifinde sayılan ve
sayılmayan özel güvenlikçilerimizin tüm sorunlarının
Hükûmetimizce değerlendirilerek çözüme kavuşturulacağına
inancımız tamdır.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
Meclis araştırması açılması teklifine
katılmadığımızı belirtiyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Kavaklıoğlu.
Lehinde, İzmir Milletvekili Rahmi
Aşkın Türeli. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Türeli.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin, özel güvenlik görevlilerinin
sorunlarına ilişkin grup önerisi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde çalışma hayatı çok ciddi sorunlar
içeren bir alan olma niteliği taşımaktadır ve AKP
döneminde, AKP hükûmetleri döneminde çalışma hayatının
gittikçe artan bir biçimde Uluslararası Çalışma Örgütünün
normlarından uzaklaştığı, güvenceli ve sürekli
çalışma ilişkilerinin yerini geçici ve süreksiz
çalışma ilişkilerinin aldığı ve hemen hemen her
alanda yaygın bir taşeronlaşma ilişkisinin tesis edilmeye
başlandığı görülmektedir. Öncelikle yardımcı
hizmetler sınıfında, sağlık hizmetleri, koruma ve
güvenlik -ki biz burada özel güvenlik görevlilerinin sorunlarını
konuşacağız şimdi- ve onun dışında
başka birçok alanda da hızlı bir biçimde taşeronlaşma
yaygın çalışma normu, ilişkisi normu hâline gelmeye
başlamıştır. Tabii, taşeron çalışma
ilişkileri, dünyanın birçok ülkesine baktığınızda
ve bizim gibi gelişmekte olan ülkelerle
kıyasladığımızda, belki Evet, biz gelişmekte
olan bir ülkeyiz; işte, bunun için buna mecburuz. gibi bir bahanenin
altına, arkasına sığınılarak savunulabilir ama
bunun, Türkiye ekonomisinin bugün ve gelecek perspektifleri açısından
baktığımızda, hiç iler tutar yanı yoktur.
Değerli milletvekilleri, Türkiyenin
yapması gereken, katma değeri yüksek, bilim ve teknolojiye
ağırlık veren, çalışma hayatında kayıt
dışılığın ortadan
kaldırıldığı, yüksek ücretlerin ve nitelikli
emeğin egemen olduğu bir çalışma hayatını egemen
norm hâline getirebilmektir ama ne yazık ki biz son dönemde bundan ciddi
biçimde uzaklaşıldığını görüyoruz ve şunu
biliyoruz ki taşeron çalışma ilişkisinde son derece
düşük ücretlerle, âdeta köle gibi çalıştırılmaktadır
insanlar.
Şimdi, tabii, koruma ve güvenlik
hizmetlerinin taşeronlaşması dedik yani bu özel güvenlik
görevlilerinin sorunlarına geçelim buradan. Şimdi, 2004 tarihli ve
5188 sayılı bir Kanun var. Bu Kanun, kamu kurum ve
kuruluşlarında ve özel sektör firmalarında çalışan
özel güvenlik görevlilerinin çalışma ilişkilerini düzenlemek üzere
çıkartılmıştır ancak ne yazık ki bu konuda
gerekli bir mesafenin katedildiğini söyleyemiyoruz çünkü bu alanda var
olan sorunların hâlâ ciddi biçimde devam ettiğini görüyoruz.
Şu anda, özel güvenlik sektöründe
900 bine yakın kişi sertifika sahibi olmuştur ve şu anda
mevcut çalışanların sayısının da -tabii, zaman
içinde gittikçe değişiyor, çok dinamik bir yapıdır bu- 220
bin kişi civarında olduğunu görmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, sektörün
bazı temel sorunları şunlardır: Çalışma
koşullarının ağırlığı en önemli
sorunlardan bir tanesidir. Diğer bir sorun düşük ücret ve yetersiz
mali haklara sahip olunmasıdır. Gene aynı şekilde, sosyal
haklar alanında yeterli güvencelere sahip olunamamış
olması, özel güvenlik sektörünü son derece kırılgan ve emek
sömürüsüne açık bir alan hâline getirmiştir.
Değerli milletvekilleri,
ücretlerin düşüklüğü ve yetersiz mali ve sosyal haklar gerçekten de
bu alanın en temel özelliklerinden birisi hâline gelmiştir. Kamu
kurum ve kuruluşlarında ve özel sektör firmalarında hizmet
sözleşmesiyle taşeron bir çalışma ilişkisinin egemen
kılındığı bir yapı içinde biz şunu biliyoruz:
Taşeron firmalar, özel güvenlik firmaları işverenlerden
kişi başına, personel başına belli bir ücret almakta
ama onun çok az bir kısmını
çalıştırdıkları işçilere aktarmaktadırlar.
Onun sonucunda da özel güvenlik sektöründe çalışanların çok
büyük bir çoğunluğunun asgari ücretle istihdam edildiğini
görmekteyiz.
Gene başka bir sorun, çalışma
saatlerinin uzunluğudur. Yasal çalışma saatlerine yani günde
sekiz saatlik çalışma süresine hiçbir şekilde
uyulmamaktadır. Özel güvenlik görevlileri günde en az on iki saat
çalıştırılmaktadır. Bunun, on iki saat ve daha uzun
sürelerle bir çalışma ilişkisi yaratmanın da hiçbir
şekilde savunulacak bir yanı yoktur.
Gene benzer şekilde, fazla mesai
ücreti, yemek parası, yol parası gibi işverenin normal
şartlar altında, özel güvenlik alanında istihdam ettiği
personele ödemeyi taahhüt ettiği -etmesi gereken- ek ödeneklerin hiçbiri
işverenler tarafından işçilere ödenmemektedir. Bu alanda
işçilere ödeme yapan firma sayısı parmakla gösterilecek kadar
azdır.
Gene aynı şekilde, hizmet
sözleşmelerine ve şartnamelerine konulmadığından
dolayı özel güvenlik görevlileri kıdem ve ihbar
tazminatlarını alamamaktadırlar. Şimdi,
yaşadığımız zamanın içinde kıdem
tazminatını alamayan bir çalışanın nasıl bir
durumda olacağını hepinizin takdirlerine bırakıyorum.
Aynı şekilde, başka bir
sömürü alanı özel güvenlik görevlilerinin görev dışı
alanlarda çalıştırılmasıdır. Özel güvenlik
görevliliği bildiğiniz üzere son derece hassas bir alandır. Son
derece dikkat gerektiren -biraz önce diğer vekillerimiz de açıkladılar-
dikkat edilmesi gereken, çalışan insanların özel bir
eğitime sahip olduğu ve yoğun dikkati gerektiren bir güvenlik
alanı olmasına rağmen, bu alandaki insanların bu alan
dışındaki görevlerde
çalıştırılmasının da çok yaygın
olduğunu görmekteyiz.
Gene başka bir alan, özel güvenlik
görevlilerinin -onların bir kısmı silah taşımaktadır,
bir kısmı silah taşımıyor- silahlı güvenlik
görevlilerine fiili hizmet zammı yani yıpranma hakkının
tanınmamış olmasıdır. Hâlbuki, yaptıkları
iş itibarıyla baktığınız zaman askerler, polisler
gibi önemli bir görev icra etmektedirler ve birçok alanda da
yaptıkları işin niteliği gereği Polis Vazife Ve
Salahiyet Kanununa göre görev yapmaktadırlar. Bu anlamda, neden
yıpranma hakkının özel güvenlik görevlilerine verilmediğini
anlayabilmiş değiliz.
Yine, başka bir sorun alanı bu duruma
ilişkin olarak, özel güvenlik eğitimi veren kursların nitelikli
eğitim vermekten uzak bir durumda bulunmuş olmasıdır.
Çünkü, sonuç itibarıyla, bu işte, bu insanları güvenlik ve
koruma gibi son derece özel alanlarda istihdam edecekseniz onların özel
bir biçimde bu kurslarda yetişmesi ve sertifika almasına ihtiyaç
vardır ama ne yazık ki, yeterli eğitim verilmediği için
çoğu zaman sertifikalar âdeta kâğıt üzerinde
alınmaktadır. Bu açıdan da ciddi bir problemin olduğunu
görüyoruz.
Gene başka bir alan, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının 4857 sayılı İş
Kanununa göre, bu alana ilişkin olarak yaptığı
denetimlerin son derece yetersiz olmuş olmasıdır. Nitekim, daha
önce konuyu yazılı soru önergeleriyle ilgili bakana
ilettiğimizde gelen cevapta da bu alanda bazı sorunların, bu
biraz önce bahsettiğim sorunların var olduğunun kabul
edildiğini gördük ancak ne yazık ki bunların yasadaki bir
eksiklikten, yasadaki bir yetersizlikten değil, gerekli denetimin
yapılmamasından kaynaklandığı cevabını
aldık. O zaman ben sormak istiyorum: Bu konuyla ilgili olan özel bir
bakanlık, ilgili bakanlık bu denetimi yapmayacaksa bu denetimi kim
yapacak, hangi kurum vardır? Görev alanına giren konuda gerekli
denetimleri yapmaya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını
davet ediyorum.
Gene, somut bir sorundan da burada bahsedeyim. Çünkü,
konu, biz Plan ve Bütçe Komisyonundayken, bütçe zamanından itibaren, 2013
yılı bütçe görüşmelerinden itibaren sıklıkla gündeme
getirildi. Belediyelerde çalışan koruma ve güvenlik
memurlarının fazla mesai ücretleri kesildi. Bütçe Kanununun (K)
cetvelinde vardı böyle bir husus. Zabıta, itfaiye ve koruma ve
güvenlik görevlileri fazla mesai alırken ne yazık ki (K) cetvelinden
çıkartıldı ve ciddi bir mağduriyet oluşmuştur. Bu
alandaki mağduriyetin de ortadan kaldırılmasına ihtiyaç
vardır.
Son olarak şunu söylemek
istiyorum: Bu kadar özel, bu kadar hassas bir alanda, var olan, mevcut 5188
sayılı Yasanın sektörün sorunlarını çözmekten uzak
bulunduğunu tekrar ifade etmek istiyorum. Onun için, özel güvenlik
görevlilerinin çalışma şartlarını düzenleyecek bir
özel güvenlik iş kanununa ihtiyaç olduğunu düşünmekteyiz. Yani
şu anda 5188 ve aynı şekilde, değişik hükümler
açısından İş Kanununa tabidir ama eğer bir özel
güvenlik iş kanunu çıkartırsak ve bu alanda çalışan
personelin çalışma şartlarından ücretlerine, yasal
haklarına, kayıtlı sosyal güvenlik sistemine bağlı
olarak çalışmasına kadar bütün hususları bunun altında
düzenleyebiliriz ve alanı derli toplu, bütün bir yapı içinde
görebiliriz ve sorunları çözebiliriz diye düşünüyorum.
Ben de sonuç olarak Milliyetçi Hareket
Partisinin özel güvenlik görevlilerinin sorunlarına ilişkin grup
önerisinin lehinde oy vereceğimizi belirtiyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Türeli.
Aleyhinde İstanbul Milletvekili
Tülay Kaynarca.
Buyurunuz Sayın Kaynarca. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisi aleyhine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, şu
ana kadar, değerli milletvekillerimiz, güvenlikle ilgili, özel güvenlik
görevlilerinin sorunlarıyla ilgili alanlara değindi. Niğde
Milletvekilimiz Sayın Alpaslan Kavaklıoğlu da bununla ilgili,
2004te çıkartılan Yasada yeni düzenlemelerle ilgili
-düşlenilenlere kadar- tüm ayrıntılarıyla bilgi verdi. Bu
arada, bir önceki konuşmacımız taşeronlaşmayla ilgili
de ayrıntılara değindi. Bu çalışmanın
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Faruk Çelik,
biliyorsunuz, taşeronlarla ilgili bir hazırlıktan, bir
çalışmadan bahsetmişti. Bu, Meclis tatil olmadan gündeme gelmesi
düşünülen tasarılardan biri. Umarım o da yine, hep birlikte,
imzamızla çıkacak bir yasal düzenleme olacak.
Ben yeniden tekrara girmemek adına
bunları ifade etmek istemiyorum. Geçen hafta, bizim gündeme almayı
düşündüğümüz 450 sıra sayılı Türk Petrol Yasa
Tasarısını bugün görüşmeyi öngörmüştük. İki
bölümden oluşan, temel kanun olarak işleyeceğimiz 29 maddelik
bir kanun tasarısıydı. Dolayısıyla, bunun
görüşülmesini öngördük.
Bu nedenle, görüşümü aleyhte ifade
ediyor, bu düşüncelerle Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi
aleyhine olduğumu ifade ederek Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Kaynarca.
Milliyetçi Hareket Partisi grubu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza
sunacağım:
3.- CHP Grubunun,
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 24 milletvekili
tarafından Murat Nehri üzerinde inşa edilen HES'lerin
Palu-Genç-Muş demir yolu hattına etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 24/4/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 22 Mayıs 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun, 22/05/2013 Çarşamba günü toplanamadığından
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Muharrem İnce
Yalova
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 24
milletvekili tarafından 24/04/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Murat Nehri üzerinde inşa edilen
HES'lerin Palu-Genç-Muş demir yolu hattına etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (865
sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, 22/05/2013 Çarşamba günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Öneri lehinde Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Atıcı.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Palu-Genç-Muş demir
yolu hattının yer değiştirme işinden gelen pis kokular
ve yolsuzluk iddiaları nedeniyle konunun araştırılması
için verdiğimiz önerge lehine söz almış bulunuyorum. Hiçbir
yolsuzluğa bulaşmamış ve herhangi bir yolsuzluğu
-tırnak içinde-
aklamamış milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ben
Bingölün gönüllü milletvekiliyim. Bingölün 1i BDPden, 2si de AKPden olmak
üzere toplam 3 milletvekili var, üstelik bunlardan bir tanesi de bakan yani
dışarıdan bakan birileri aslında Bingölü şanslı
sayabilir. Ancak durum hiç de öyle değil, gerek Bingölün termal su gibi
öz kaynakları gerekse devlet hazinesi Bingölde göz göre göre
yağmalanıyor ve bu Hükûmetin Bingöllü Sayın Bakanı sadece
bakıyor, Bingöle zerre kadar yararı olmadığı gibi
haklarını da korumuyor, hatta Bingöle zarar veriyor. Bingöldeki
termal su yani kaplıca vurgunundan
sonra şimdi sizlere ikinci bir dosya açıklayacağım.
Maalesef sırada pek çok dosya var, bunlar olgunlaştıkça da yine
sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.
Bugünkü dosyamız
Palu-Genç-Muş arasında akan, Fırat Nehriyle birleşen Murat
Nehri üzerine yapılmakta olan hidroelektrik santral üzerinden yapılan
vurgunla ilgilidir değerli milletvekilleri.
Öncelikle, hidroelektrik santral yani
kısa adıyla HES nasıl yapılıyor buna bakalım,
sonra bu HESler üzerinden nasıl vurgun yapılıyor, AKP
nasıl bunları destekliyor, nasıl göz yumuyor, onları hep
birlikte inceleyelim.
HES yapımı için, bir kere,
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu yani EDPK bir lisans veriyor. Bu
lisanslar yap-işlet-devret şeklinde. Lisans için başvuran
firmalar başvuru öncesinde, gidiyor, bu arazide incelemeler yapıyor,
bu arazide ben bu işi yapabilir miyim, ne kadar masrafım olur diye bakıyor ve
burada bir baraj ya da HES kurmaya karar veriyor. Giderlerini hesaplarken baraj
gölünün altında kalması beklenen herhangi bir kara yolu, herhangi bir
demir yolu, elektrik hattı, telefon hattı varsa hesabını
ona göre yapıyor ve daha sonra buradan satacağı elektriği
düşünerek, buradan kâr elde etmeyi de düşünerek bu işe
girişiyor, işi alırken de buradaki bütün giderleri
karşılayacağını taahhüt ediyor ve bu taahhütte de
durmak zorunda. Bugüne kadar yapılan bütün işler böyle değerli
arkadaşlar. Böylece devlet vatandaşına elektrik
sağlıyor, diğer taraftan da bu işi yapan firma para
kazanıyor.
Şimdi gelelim bizim öykümüze.
Değerli arkadaşlar, Murat Nehri üzerine tam 4 tane hidroelektrik
santral barajı yapılacak; Kale 1, Kale 2, Beyhan 1 ve Beyhan 2 isimli
HESler yapılacak. Bir firma geliyor EPDKya, diyor ki: Ben bu
barajları yapmak istiyorum. Lisansını alıyor ve
inşaatına başlıyor. Güzel, inşaata başlayana
kadar bir sorun yok fakat inşaat alanında bir de bakıyor ki bir
demir yolu var, taa demir ağlarla örüldüğü dönemden kalan bir demir
yolu. Bu demir yolunun güzergâhının değiştirilmesi
gerekiyor fakat bu güzergâh değiştirme işi oldukça pahalı.
Allem ediyor, kallem ediyor, bu işi AKP aracılığıyla
devlete havale ediyor. Devlet Demiryolları da Elâzığdan
başlayan ve Muşta sonlanan Palu-Genç-Muş arasındaki 114
kilometrelik demir yolu güzergâhını ihaleye çıkarıyor.
Bakın şu Allahın işine! O işi yapması gereken
firma orada dururken devlet firma adına ihaleye çıkıyor. Bu
ihale bedeli 744 milyon, eski parayla 744 trilyon lira. Yanlış
duymadınız, tam 744 trilyon liralık bir vurgunla demir yolu yer
değiştirme projesi devlet eliyle bir firmaya yine ihale ediliyor.
Hâlbuki, bu işin HES barajı yapacak olan firma tarafından
üstlenilmesi gerekiyor. E, peki bu yer değiştirme işini kim
alıyor? Bakın şu Allahın işine! Orada HES
barajını yapacak olan firma devlet eliyle tekrar ikinci bir ihaleyi
kapıyor ve 744 trilyonluk bir ihaleyi de devletten alıyor. Yani,
devlet diyor ki firmaya: Kardeşim, gel sen buraya HES yap, baraj yap;
elektriğini, her şeyini sat, para kazan ama arada da ben sana 744
trilyonluk bir ihaleyi yapıvereyim; sen de, otur yerinde, kâr et. Peki,
bu ihale nasıl yapılıyor? Bir de ihaleye bakalım. Yani,
ihale, acaba, bildiğimiz Kamu İhale Kanununa, Devlet İhale
Kanununa göre mi yapılıyor? Hayır. Bu ihale, maalesef, davetiye
yöntemiyle yapılıyor. Kaç firma davet ediliyor? On beş firma
davet ediliyor. Kulağa hoş geliyor, on beş firma gelmiş. On
beş firmayı incelediğiniz zaman, kasası aynı, sadece
formaliteler yerine getirilmiş. On beş firmanın da tamamen kâr
ortaklığı var, kasaları da aynı.
Peki, bir başka durum: Bingöl
çevresinde, doğuda, güneydoğuda verilen ihalelerin tamamında
genel indirim yüzde 60 civarında. Peki, bu ihalede genel indirim ne kadar
yapılıyor? Yüzde 16,7. Yanlış duymadınız, yüzde
60 indirim yapılması gereken bir ihalede, maalesef, devletimiz, AKP
eliyle, yüzde 16,7lik bir indirime evet diyor. Trajikomik bir durum, gitti gene
devletin paraları.
Artık bu kadar da olmaz.
diyenler olabilir içinizde ama içinizi karartmaya devam edeceğim. Çünkü,
dahası var bu ihalenin, siz de inanamayacaksınız. Neden? Çünkü,
744 trilyona, aynı firmaya, hem de davet usulüyle verilen bir iş
yapılırken, hani demir yolu yer değiştirecekti ya, yeni
geçecek yerlerin de istimlak edilmesi gerekiyor. Peki, kim istimlaki yapacak?
Bunların paralarını yine bu firmanın ödemesi gerekirken, e,
devlet dururken firma para öder mi? Ödemez. Devletin malı deniz, yiyin
babam yiyin, buranın da kamulaştırma işlemini yine devlete
yaptırıyorsunuz. Böylece, 4 milyon 458 bin 492 metrekarelik bir
taşınmazı acele kamulaştırma işlemi yapılmak
üzere Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarına yetki veriyor AKP. Bu
kamulaştırma bedeli ne kadar? Henüz daha onu da bilmiyoruz yani 744
trilyonun üzerine Allah bilir daha ne kadar para gelecek. Tüm bu işlemleri
de yaparken utanmadan, yüzünüzü bile hiç kızartmadan çıkıp
diyorsunuz ki: Biz demir yolu yapıyoruz. Buna inanmayan Bingöllülere
diyorsunuz ki: Ya, demir yolu var zaten aslında ama biz demir yolunu
kısaltmaya çalışıyoruz. 30 kilometrelik, sadece 30
kilometrelik bir yolu kısaltmak için devletin kasasından 744 trilyonu
bir şekilde uçuruyorsunuz, bir firmanın cebine gidiyor.
Ben de bu konuda bir soru önergesi
vermiştim ama Bakan bunlara cevap vermedi. Ne sormuştum? Devlet
Demiryolları güzergâh değiştirme işlemi için harcanan
paranın firma tarafından verilmesi gerekirken 744 trilyonu niye
devlete ödettiniz? Niye ihale yöntemiyle yaptınız? Niye yüzde 60
indirim yaptırmadınız? gibi birçok konuyu sormuştum ama
Sayın Binali Yıldırım cevap verdi mi? Hayır, vermedi.
Vicdanına yakıştı mı? dedim. Ona da cevap vermedi.
Burada kendisi konuşurken ben de orada kendisine Palu-Bingöl-Muş
demir yolu hattına gel. diye laf attığımda da biliyorsunuz
kendisi çok sinirlendi ve şahsıma yönelik olarak şöyle söyledi:
Şimdi, arkadaş, eğer bir yolsuzluk iddian varsa buraya getir. demişti,
getirdim. Yolsuzlukla en son itham edeceğin adam benim. demişti.
İtham ediyorum. Buyurun, hodri meydan! demişti ve devam
etmişti, demişti ki: Öyle kabataslak laflarla, muğlak sözlerle
beni yolsuzlukla itham edemezsiniz. Burayı iyi dinleyin. Yolsuzluk yapan
da, yolsuzluğa vesile olan da alçaktır. demişti Sayın
Bakan bu kürsüden. Bu memleketin hakkına, yetimin hakkına tecavüz
etmiş en aşağılık insandır.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) O
klasik oldu ya, onlar klasik oldu.
AYTUĞ ATICI (Devamla)
Bunları buradan, Sayın Bakan bu kürsüden söylemişti. Hatta
bunları söylerken sesi kısılmıştı,
hatırlarsanız, bir süre de konuşamamıştı. Ben de
daha sonra kendisiyle bir münasebetle konuşurken sorularımı
neden cevaplamadığını sordum. Cevaplayacağım,
süresi geçmiş olsa da cevaplayacağım. dedi. Ben de dedim ki:
Eğer cevaplarsanız ben de söz veriyorum, araştırma önergemi
geri çekeceğim. Cevapladı mı bugüne kadar? Cevaplamadı.
Neden kaçıyorsunuz Sayın Bakan? Ey AKP, neden benim
sorularımı yanıtlamaktan kaçınıyorsunuz? Ben burada
sizi itham ediyorum. Ben burada iddiaları size yöneltiyorum.
Çıkın, bunları adam gibi cevaplandırın eğer
cesaretiniz varsa. Hiçbir şekilde de cevaplayamayacaksınız.
Korkunun da hiçbir şeye faydası yok. Bütün bunların
hesabını da sizden soracağız.
Dinlediğiniz için teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Elinizdeki bilgileri, belgeleri savcılığa verin, suç duyurusunda
bulunun!
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Atıcı.
Aleyhine İstanbul Milletvekili
Mehmet Muş.
Buyurunuz Sayın Muş.(AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisi tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilen araştırma önergesi aleyhinde
söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, önergenin
içeriğine baktığımız zaman, birkaç tane iddiadan
bahsediliyor. Bu iddialar şöyle: Şimdi, Murat Nehri üzerinde
hidroelektrik santrali yapılıyor ve Kale 1, Kale 2, Beyhan 1 ve
Beyhan 2 isimli 4 adet hidroelektrik santrali projesi. Bu hidroelektrik
santraliyle alakalı, buradaki taşınmazların, baraj
altında kalacak olan taşınmazların firma tarafından
yapılması gerektiği fakat yapılmadığı dile
getiriliyor ve Palu-Genç-Muş demir yolunun, 114 kilometrelik hattın
100 metre gibi bir deplasesi söz konusu ve bunun kamu tarafından
yapıldığı iddia edilmekte.
Bir diğer iddia ise, bu
hidroelektrik santrallerini yapacak firma ile bu deplase işini kazanan
firmanın aynı olduğu, ihaleye giren firmalarla hidroelektrik
santrali projesini yapacak olan firmanın daha önce farklı projelerde
ortaklıkları olduğu iddiası.
Bakınız, değerli
milletvekilleri, Türkiye on yıldır istikrarlı bir şekilde
büyüyor. 16ncı büyük ekonomi olmuş dünyada ve bu ekonomik büyümesini
2023e kadar ilk 10 arasına sokmak gibi bir hedefi var. Ve Türkiye'nin her
yıl itibarıyla yüzde 8 oranında artan bir enerji ihtiyacı
var. Türkiye, bu enerji ihtiyacını karşılayabilmek için her
yıl 5 milyar dolar gibi bir yatırım yapmak durumunda ve bu
enerji ihtiyacını farklılaştırarak riskini azaltmak
gibi de bir strateji uyguluyor.
Değerli milletvekilleri, mevcut
duruma baktığımız zaman, önce Türkiye'nin hidroelektrik
potansiyelini ifade edeyim. Bakınız, DSİ verilerine göre
Türkiye'nin 216 milyar kilovatlık bir hidroelektrik enerji potansiyeli
bulunmaktadır ve ekonomik olarak şu an bunun kullanılabilir olan
miktarı yaklaşık 130 milyar kilovatsaattir ve Türkiye, mevcut,
kurulu kaynaklarıyla bunun dörtte 1ini şu an kullanabiliyor ve
yıllık 52 milyar kilovatsaat gibi bir enerji ihtiyacını
hidroelektrik projelerinden yani sudan karşılıyor. Hidroelektrik
projelerinin tamamıyla tamamlanmamasından dolayı Türkiye'nin
yılda 9 milyar dolar civarında enerji üretecek suyunun denize
aktığını görüyoruz.
Alt kırılımlarına
baktığımız zaman Türkiyedeki enerji
çeşitliliğinin, şu an itibarıyla 2012 verileri şunu
söylüyor bize: Türkiye'nin enerjisinin yüzde 43,5i doğal gaz ve LNGden,
yüzde 27,2si kömürden, yüzde 24,2si hidroelektrik
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ya,
sen yolsuzluk var mı yok mu oraya gel! Ne yapacaksın bunları?
MEHMET MUŞ (Devamla) Sakin ol
Ali Bey, geleceğim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Oraya
gel, ne yapacaksın bunları? Bunlar, adamın söylediklerinin
aslı değil.
MEHMET MUŞ (Devamla) Rüzgâr 2,4;
sıvı yakıtlar ve asfaltit 2,3; jeotermal ise 0,4tür.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Say
işte onları, ortak mı değil mi, böyle bir
yolsuzlukları var mı yok mu? Ne yapacaksın sen ötekileri?
MEHMET MUŞ (Devamla) Sakin
olursanız geleceğim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Biz
sakiniz, bekliyoruz.
MEHMET MUŞ (Devamla) 2030
yılı itibarıyla ise bu kompozisyon şu şekilde
değişecektir: Doğal gazın payı yüzde 23,4e
düşecek. Tabii, burada devreye alacağımız, üzerinde
çalışılan hidroelektrik, nükleer enerji, rüzgâr ve güneş
enerjileriyle beraber buradaki kompozisyon değişiyor. Kömür yüzde
32ye, hidroelektrik yüzde 15e, rüzgâr yüzde 11,6ya, nükleer enerji yüzde
11,5e, güneş yüzde 4,5e, diğerleri ise yüzde 2 gibi bir orana
kavuşacak.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Ya, ben ne
diyorum, sen ne diyorsun! Ben yolsuzluk var diyorum, sen
MEHMET MUŞ (Devamla) Hocam,
sakin olursan anlatacağım, bekle, geliyorum.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Beş
dakikayı bitirdin, daha yolsuzluğu anlatacaksın; sen bana cevap
ver.
MEHMET MUŞ (Devamla)
Değerli milletvekilleri, önergeye bakıyoruz, bakın, şimdi
önergeyi inceliyoruz. Önerge diyor ki: 744 milyon lira bir ihale bedeli var.
Doğrudur ama arkadaşlar, bunun içerisinde yüzde 18 KDV var. Asıl
rakam nedir biliyor musunuz, 630 milyon 413 bin 261,40 kuruş. Şimdi
buna yüzde 18 eklediğiniz zaman rakam buraya çıkıyor. Burada iyi
niyet olursa
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ya,
rakam değil, yap-işlet-devrette o, onun hakkı mı değil
mi?
MEHMET MUŞ (Devamla)
yüzde
18lik KDVyi siz devlete gidip ödeyeceksiniz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Bunu
kimin yapması lazım, onu söylüyor. Kimin yapması lazım?
MEHMET MUŞ (Devamla) Ali Bey,
bir dakika, geliyor oraya.
Yüzde 18i devlete gidip ödeyeceksiniz
fakat 744müş gibi söyleyip rakamı büyütmek gibi bir gayretin
içerisine giriliyor.
İkincisi, tenzilat konusu.
Bakın, tenzilat konusuna geliyorum.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ya,
isterse 1 kuruş olsun; önemli olan, yapmak zorunda mı değil mi?
MEHMET MUŞ (Devamla) Bakın,
şimdi diyor ki: Devlet Su İşleri
AYTUĞ ATICI (Mersin)
İsterse 1 lira olsun, 1 lira; önemli olan yolsuzluk yapmamak!
MEHMET MUŞ (Devamla) Bakın,
tenzilat konusuyla ilgili ne diyor: Devlet Su İşleri baraj
projelerinde tenzilatın en az yüzde 30 uygulandığı da
bilinmektedir. Bakın, Bölgedeki benzeri projelerin açık
ihalelerinde tenzilat yüzde 60 dolaylarında olmasına rağmen
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ya,
tenzilat da önemli değil, 1 lira olsun, yapması gereken kim?
MEHMET MUŞ (Devamla)
Palu-Genç-Muş demir
yolu deplase işi ihalesi yüzde
16 tenzilatla verilerek kamuya ayrıca bir zarar
yaşatılmıştır. Arkadaşlar, bakın, Devlet Su
İşleri: Yüzde 60-30 tenzilat yapar. diyor. Burayı yüzde 16yla
yaptı, ihaleyi yapan kim? Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları.
Arkadaşlar, bu olayı çarpıtmanın,
farklılaştırmanın anlamı yok ki. Türkiye Cumhuriyeti
Devlet Demiryollarının tenzilatlarını
koysaydınız, doğru.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Tenzilat değil Sayın Hatip, yapması gereken kim demir yolunu?
MEHMET MUŞ (Devamla) Ama, siz,
Devlet Su İşlerinin tenzilat konusunu, Devlet Demiryollarının
tenzilatıymış gibi göstermenin gayreti içerisine giriyorsunuz.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bakınız, ilgili kanun maddesi diyor ki, MADDE 24:
Bu bendin yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılan, ancak
yapımı henüz tamamlanmamış su kullanım
anlaşmalarının ilişkin olduğu projeler de dâhil olmak
üzere, demiryolu ulaşım güzergâhının
değiştirilmesinin zorunlu olduğu hâllerde rölekasyon işi su
altında kalacak mevcut demiryolunun kamulaştırma bedeli
alınarak demiryolunun bağlı olduğu idare tarafından
yapılır. Firma demiyor, ilgili kanun maddesi bu Hocam.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Ulaştırma bedeli aldın mı?
MEHMET MUŞ (Devamla)
Çalışılıyor onun üzerinde, kamulaştırmayla
alakalı devam ediliyor.
Arkadaşlar, bakın, sizin
söylediğiniz, ihale bedelinin firma tarafından
yaptırılması gerektiği, fakat ilgili kanun maddesi diyor
ki: Bunu ilgili idare yapar.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Çalışın da biraz daha götürün.
MEHMET MUŞ (Devamla) Bakın,
madde 24 diyor ki: İlgili idare hangisiyse o yapar. konu bu.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Parasını aldın mı?
MEHMET MUŞ (Devamla) Onu
değil, kamulaştırmanınkini alır hocam ya, oradaki
mevcut yolun kamulaştırmasını alır.
İhaleye katılanlar ve kazanan
firma konusu, oraya geliyorum.
Şimdi, arkadaşlar, buradaki
hidroelektrik inşaatını alan bir firma var, ekipmanını
oraya götürüyor, baraj işini bu yapacak. Şimdi, burada, mücadele
ediyor ki bu demir yolu işini de kendisi alsın. Niye? Burada meydana
gelecek olan aksaklık, kendisinin baraj inşaatını
aksatacaktır. Onun için, bu firma burada canhıraş bir
şekilde mücadele edip en düşük teklifi veren bu ve ihaleyi
alıyor. Çünkü, ekipmanı orada, personeli orada zaten orada
inşaat hâlinde ve bunun taşınması daha kolay.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ondan
az kırım yapıyor değil mi?
MEHMET MUŞ (Devamla) Şimdi,
bunu, sanki olayın içinde bir şey varmış gibi ifade etmek
gerçekten doğru değil.
Değerli milletvekilleri, bu
projelerin kurulu gücü 2.000 megavata yakın olup toplamda 4,5 milyar
kilovat üzeri enerji üretim kapasitesine sahiptir. Bakın, bizim bir damla suyumuzu boşa akıtacak durumumuz
yok. Her damla suyun enerjiye ve bu ülkenin büyümesine, istihdamına,
üretimine katılması gerekmektedir.
Konuşmama son verirken Lesagein
güzel bir sözüyle son vermek istiyorum. Lesage diyor ki: Maksat iftira atmak
olduktan sonra söylenecek sözümüz bulunmaz, fazilet bile iftiranın
ekmeğine yağ sürer.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyor, önergenin aleyhinde olacağımızı ifade
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Muş.
Lehinde
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Atıcı.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın hatip
sözlerimi kullanarak farklı bir anlam doğurdu; onu düzeltmek
istiyorum efendim izin verirseniz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Hangi
anlamı doğurdu? Hangi sözünüzü kullandı ki sataşmadan cevap
vereceksiniz?
AYTUĞ ATICI (Mersin) Ben
sataştı demiyorum, sözlerimi sadece çarpıttı efendim.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sataşmaysa cevap hakkı olur.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Atıcı.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Hayır, sataşma değilse cevap hakkı da yok.
BAŞKAN Düzeltmek istiyor.
Yanlış anlaşmaya yol açtı, benim söylediğim öyle
değil. diyor.
Buyurunuz Sayın Atıcı.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
17.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcının, İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Arkadaşlar, niye bu kadar
istemiyorsunuz? Yani, burada konuşmamdan rahatsız oluyorsanız
rahatsız olduğunuzu biliyorum- hiç konuşmayayım daha iyi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Biz
rahatsız olmadık ama siz rahatsız oldunuz.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Ama çok
üzüldüğüm bir şey var, yani Meclisin neredeyse en genç ve gelecek
vadeden bir milletvekilini çıkardınız, burada, bu kadar
ağır bir yolsuzluğun içerisinde konuşturdunuz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Çok güzel
bir şekilde izah etti, yolsuzluk olmadığını söyledi.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Hiç
olmazsa bunu, bu çocuğa, bu genç arkadaşıma, bu kardeşime
yapmasaydınız çok daha memnun olurdum. Yani, Türkiye'nin
geleceğini de kirletiyorsunuz, yazıklar olsun size!
Bakın, diyorsunuz ki: Büyük bir
istikrar var. Çok doğru, istikrar var. Nasıl bir istikrar biliyor
musunuz? Bakın -benim sözümü kullandınız- nasıl bir
istikrar var: Siz, aynı firmaya hem baraj ihalesini veriyorsunuz,
istikrara bak ki aynı firmaya demir yolu deplasesini veriyorsunuz;
aynı firmaya -iddia ediyorum- işin proje etüdünü de
yaptırıyorsunuz. Hadi, daha da ileri gittim, çıkın, burada
bana cevap verin, cevap! Oradan Enerji şöyle olacak, nükleer böyle.
demeyin. Benim iddialarım ciddidir, benim iddialarımın
karşısında çıkıp cevap vereceksiniz.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
İnanmadığın şeyleri söyleme ya! Yazıklar olsun
be!
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Eğer
cevap verecek gücünüz, yüzünüz olsaydı zaten soru önergeme cevap
verirdiniz. Benim söylediklerime cevap verecek bir tane adam, delikanlı
yok içinizde.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Az önce
cevap verdi orada, az önce cevap verdi.
AYTUĞ ATICI (Devamla) -
İçinizde bir tane delikanlı yok!
AHMET AYDIN (Adıyaman) Senin
yaptığını delikanlı yapmaz! Ayıp değil mi?
AYTUĞ ATICI (Devamla) -
Olsaydı, benim soru önergeme cevap verirdiniz
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Ayıp! Ayıp!
AYTUĞ ATICI (Devamla) -
Olsaydı, benim burada size sorduklarıma, çıkıp tek tek
cevap verirdiniz ama ne gezer sizde!
Efendim Enerji ihtiyacımız
varmış! Biz Enerji ihtiyacımız yok. dedik mi? Enerji
ihtiyacımız tabii ki var. Vay efendim Bir damla su boşa
gitmesin. miş. Bırakın bu lafları, tabii ki gitmesin. Biz
vatan haini miyiz? Elbette ki enerji lazım, elbette ki HES lazım. Her
dakika başı her metreye HES yapın demiyorum ama yer altı
kaynaklarını da düşünerek HESleri planlayacaksınız.
HES yapın dediysek yolsuzluk mu yapın dedik biz size? Yapmayın
arkadaşlar! Neymiş efendim? Ben, 744 demişim de KDVyi düş,
600 olmuş. Biz paranın miktarının peşinde
değiliz. Delikanlı olan çıksın
Vazgeçtim bütün
iddialarımdan, 1 liralık yolsuzluk var. diyorum; çıkın,
hesabını verin. Yarın öbür tarafa gittiğinizde, 630 milyon
lira mı, 1 lira mı, ne fark edecek? Yetimin hakkını
yediysen 1 lira da yetimin hakkıdır, 630 da, 744 de, ne fark eder?
Çıkarmışsınız konuyu dahi bilmeyen bir insanı,
burada gerçekten zor durumda bırakıyorsunuz.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Ne demek konuyu bilmeyen? Sen bir milletvekiline
nasıl hakaret edersin?
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Değerli arkadaşlar, milletvekiline hakaret
değil, konuyu bilmemek başka bir şeydir.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Her şeyi sen mi biliyorsun?
AYTUĞ
ATICI (Devamla) - Şimdi çıkıp burada benim iddia ettiklerime
Sayın Bakan cevap verecek.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Sayın Bakan da cevap verir, milletvekilleri de
cevap verir.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Sayın Bakan cevap verecek. Ben yazılı soru
önergesi vermişim, delikanlıysa cevap verecek. Ben
çıkmışım kürsüde itham ediyorum, eğer Hayır.
diyorsa cevap verecek. Ama yüzsüzlüğün bu kadarı olur,
Savcılığa git. diyorsun. Savcılara da buradan ihbar
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Git
Git
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Sayın Muş, buyurun.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Ben burada şimdi karşılık vermek
istiyorum. Sayın Aytuğun şahsıma sataşması var,
bununla alakalı söz istiyorum.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Muş.
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının yaptığı açıklama
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben bir konuyu ifade etmek istiyorum.
Biz
bir ekibiz. Biz 326 milletvekili olan bir grubuz ve bizim abdestimizden hiçbir
zaman şüphemiz olmadı ve hem bakan
arkadaşlarımızın hem milletvekili
arkadaşlarımızın yaptığı hiçbir işten
hiçbir zaman endişe etmedik, savunulamayacak hiçbir işin altına
da şimdiye kadar imza atmadık. Onun için biz grup olarak, parti
olarak yaptığımız, her iş için gruptan herhangi birisi
çıkıp bununla alakalı cevap verebilir, bunda anormal bir durum
yoktur. Yani, kürsüden daha fazla bağırarak, daha fazla ses
çıkartarak haklılık konusu olmaz.
Ben size ilgili kanun
maddesini okudum. İlgili kanun maddesi, konunun nasıl
düzenleneceğini, nasıl yapılacağını ifade ediyor.
Eğer burada bu kanun maddesi olmasa, ilgili mevzuat hükümleri olmasa ve
ilgili mevzuat hükümleri uygulanmadan farklı işler yapılsa o
zaman iddianızı mutlaka dile getireceksiniz, sizler de bir muhalefet
milletvekili olarak denetim görevinizi sonuna kadar yerine getireceksiniz, buna
hiçbir itirazım yok ama olan bir mevcut durumu
farklılaştırmak gerçekten doğru değil ve kürsüden daha
fazla bağırarak inanın kimse haklı çıkmaz.
Ben
yaptığımız işin doğru olduğunu burada ifade
ediyorum ve bütün işlemler ilgili kanunlar çerçevesinde
yapılmıştır, madde 24 çok açıktır, sayın
milletvekilim, inşallah, kendileri bakarlarsa göreceklerdir.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Çok iyi biliyorum o maddeyi.
MEHMET MUŞ (Devamla)
Tekrar, Türkiye'nin bu kutlu yürüyüşünü, büyük yürüyüşünü devam
ettireceğimizi ve Türkiye'yi çok daha büyük, çok daha iyi yerlere
taşıyacağımızı ben ifade ediyorum.
Genel Kurulu tekrar
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Muş.
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun,
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 24 milletvekili
tarafından Murat Nehri üzerinde inşa edilen HES'lerin
Palu-Genç-Muş demir yolu hattına etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 24/4/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin Genel Kurulun 22 Mayıs 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN - Lehinde,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken.
Buyurunuz Sayın
Baluken.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; CHP grubunun vermiş olduğu önerge
lehinde söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi,
doğrusu, burada AK PARTİ'li vekilin savunmasını, açıklamalarını
dinleyince ben de dehşete düştüm. Bir kere, eğer bu kadar
kendinizden eminseniz, bu kadar bu bilgilerin doğruluğundan
eminseniz, gelin, bu sefer bizi şaşırtın, bir
araştırma komisyonu kurulsun. Bütün Bingöl halkının
tartıştığı, bütün Bingöl halkında ciddi bir
rahatsızlık uyandıran bir konuyu her dört siyasi partimizden
temsilcilerle birlikte gidip araştıralım, ondan sonra bir rapor
hâlinde getirip burada Genel Kurula sunalım. O zaman niye bu şekilde
karşı çıkıyorsunuz? Nedir yani bu kaygınız nedir?
Eğer sunduğunuz maddelere uygun, yasalara uygun bir durum varsa, bir
yolsuzluk durumu söz konusu değilse, ilk defa, gelin, bir
araştırma önergesinde bizi şaşırtın.
Sayın CHPli
milletvekili arkadaşımızın söylediği hususların
tamamı uzun süredir Bingöl kamuoyunda konuşulan ve
doğruluğu açısından da Bingöl kamuoyunda ciddi düzeyde bir
kanaatin, bir fikrin oluştuğu bir durumdur. Şimdi, buraya gelip 730 milyar
değil de 630 milyar -bilmem- yüzde 18 değil de yüzde 16 tenzilat
demenin bir mantığı var mı? 1 lira bile olsa, ki
bahsetmiş olduğumuz rakamlarla siz bütün bir Bingöl şehrinin
sorunlarını bitirirsiniz. Hadi, 500 milyar olduğunu kabul
edelim, 500 milyar lirayla siz Bingölü Parise çevirirsiniz. Yaşanamaz
bir kent hâline gelmiş bir şehrin sorunlarını, halkın
sorunlarını çözmek yerine, bir firmanın cebine
akıtırsanız tabii ki muhalefet partisi buraya
araştırma önergesi de getirir, soru önergesi de getirir. Geçen,
Meclis kürsüsünde ben de söyledim, Sayın Ulaştırma Bakanı,
sağ olsun, Bingölle ilgili vermiş olduğumuz soru önergelerine
herhâlde cevap verme tenezzülünde bulunmuyor, herhâlde canımız
sıkıldığı için bu önergeleri
yazdığımızı sanıyor, bizim canımız
sıkıldığı için, kendi canını da sıkmak
için bu önergeleri verdiğimizi sanıyor. Böyle bir durum yok. Yani,
Hükûmet üyesi olmak, Kabine üyesi olmak, muhalefetin söylediğini önemsemek
başlı başına bir bakanın görev ve sorumluluk dâhili
içerisindedir. Bugün isterdik ki, böyle önemli bir konu yolsuzluk iddiası
buraya gelmiş, Sayın Bakan gelip buradan rakamlarla objektif bir
şekilde bunun olmadığını ortaya koysun.
Ben, CHPli milletvekili
arkadaşımızın söylediği konuşmanın, burada
dile getirdiği hususların tamamına imzamı atıyorum.
BAŞKAN Sayın Baluken, bir saniyenizi rica
edeceğim.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Çeşitli
İşler
1.- Genel Kurulu
ziyaret eden Fas Temsilciler Meclisi Maliye ve Ekonomik Kalkınma Komisyonu
Başkanı Said Khairoune ve beraberindeki heyete Başkanlıkça
Hoş geldiniz. Denilmesi
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Sayın Cemil Çiçekin konuğu olarak
ülkemizde bulunan Fas Temsilciler Meclisi Maliye ve Ekonomik Kalkınma
Komisyonu Başkanı Said Khairoune Başkanlığındaki
heyet Genel Kurul salonunu teşrif etmişlerdir, kendilerine Meclisimiz
adına "Hoş geldiniz." diyorum. (Alkışlar)
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun,
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 24 milletvekili
tarafından Murat Nehri üzerinde inşa edilen HES'lerin
Palu-Genç-Muş demir yolu hattına etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 24/4/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 22 Mayıs 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Baluken, devam ediniz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bu
konuyla ilgili sayın milletvekilinin yeterince açıklama
yaptığını düşünüyorum.
Ben, Bingöldeki HES projeleriyle
ilgili ve -bugün gündem dışı konuşmada da belirttim-
devreye konmak istenen termik santrallerle ilgili birkaç hususu tekrar
paylaşmak istiyorum. Otuz yıldır yaşanan
çatışmalı süreçte köy yakmadan mera yasaklarına kadar,
orman yakmadan bir bütün olarak bölgeyi insansızlaştırmaya kadar
giden çok büyük zulüm politikalarıyla Bingöl halkı karşı
karşıya kaldı. Şimdi yeni yeni, Bingöl halkında
yeniden doğaya yönelik, çocuklarının yaşamına yönelik,
gelecek nesillerin yaşamına yönelik bir umut belirmişken AKP
iktidarı Bingölün her tarafını HES çöplüğü durumuna
getirmiş. Yani, burada sayın vekil enerji ihtiyacıyla ilgili
bazı hususları dile getirdi. Bakın, bu HESle ilgili defalarca
bu kürsüden dile getirdik. 2 binin üzerinde HES yapıldı, 2 binin
üzerinde HES yapılması planlanıyor. Toplam bu HESlerden elde
edilecek enerji miktarının tamamı, sadece eskimiş enerji
nakil hatlarının onarımıyla elde edilecek enerji
miktarından daha fazla değildir. O zaman doğayı tahrip
eden, halkın karşı çıktığı, bir bütün olarak
bölgeyi insansızlaştırmayı hedefleyen bu projelerdeki
ısrarınızın sebebi nedir? Bunu açıklamak
zorundasınız.
Bakın, Karlıova Derinçay
köyünde HES projesi yapıldı. Geçen aylar içerisinde oradaki köylüler,
Halifan köylüleri birkaç kez oraya yürüyüşler yaptılar Bu HES
projesi bir bütün olarak sosyal, toplumsal hayatımızın
tamamını yok etmek üzere yapılmış bir projedir.
dediler. Niye dikkat etmiyorsunuz? Niye bu sese kulak vermiyorsunuz? Derinçay
köyünün mezarlıklarını sular altında bırakacak
şekilde HES projesi yapmanın dinen, ahlaken, vicdanen herhangi
savunulabilir bir tarafı var mı? Yani, bir köyün
maneviyatını, manevi dünyasını oluşturan
mezarlığını siz sular altında bırakarak birilerinin
cebine, yandaş birkaç çantacının, müteahhidin cebine para aktarmak
durumunda olursanız, kusura, bakmayın, orada muhalefet tabii ki bu
tutumunuzu sorgular ve bununla ilgili de Meclisi göreve çağırır.
Sadece Derinçayda değil,
Bingölün her tarafında bu HES projelerinin getirdiği
mağduriyetler var. Bakın, Derinçaydaki HES projesinin
hafriyatından çıkan molozların belediye tarafından, yerel
yönetimler tarafından denetlenmemesi sonucu orada insan eliyle
oluşturulmuş bir heyelan faciası yaşandı. Tam on gün
boyunca Bingöl ili susuz kaldı, bütün bir kent on gün boyunca susuz
kaldı, bunun sizin için hiçbir önemi yok ama, o HES projesinden kimin
cebine ne akacak, siz daha çok burayla ilgileniyorsunuz.
Şimdi, mezarlıklarla ilgili
söylediğimiz bu husus bile başlı başına bu HES
projelerini tekrar değerlendirmenizi gerektirmiyor mu? Bakın, şu
anda Bingölün her tarafına yeni karakollar yapılıyor. Genç
ilçesinin Doğanevler köyünde yeni karakol köy mezarlığına
yapılıyor. Temel kazma işlemi sırasında her taraftan kemikler
çıktı. O köyde yaşayan insanların atalarının,
dedelerinin kemiklerine, manevi değerlerine saygısızlık
temelinde, oraya karakol yapılması planlanıyor. Böyle bir
şey kabul edilebilir mi? Hazarşah köyünde aynı, Yedisu ilçe
merkezinde aynı. Yani insanı, halkı önemsemeyen, kendi merkezine
almayan projeler yaptığınız zaman bunun
karşısında tabii ki halk duracak.
Solhan ilçesinde de durum aynı.
Solhan ilçesinde Kale Barajını yaptığınız
köylerin tamamına buyurun birlikte gidelim. Hangi köye giderseniz, köyde o
baraj projesine karşı halkın müthiş bir tepkisi var çünkü
halkla ortaklaştırmamışsınız, halkın
görüşünü almamışsınız, Solhan halkı bu HES
projesi hakkında ne düşünüyor, bunu öğrenmek
istememişsiniz. Bu arada, para kazanan birkaç müteahhidin cebine ne
girecek ona bakmışsınız, ondan dolayı da halka
karşı olan süreçleri Bingöl halkının önüne getiriyorsunuz.
Şimdi, yetmiyor, Solhanda Masala
Deresine yeni bir HES projesi götürüyorsunuz. Ben on gün önce
Solhandaydım, halkın yine bu projeye karşı çok büyük bir
tepkisi var.
Yayladere ilçemiz de aynı. Peri
Suyu Vadisi Türkiyenin görülmesi gereken en güzel coğrafik bölgelerinden
biri, bir cennet köşesi, bir cennet parçası. Dersimde Munzur
Vadisini nasıl AKP iktidarının bu HES projeleri katlettiyse
şimdi de Peri Suyu Vadisinde oluşturulan HESlerle tek tek Peri Suyu
Vadisini katletmekle meşgulsünüz. Yedisu ilçemizdeki HES projelerinin
Bingöl halkı açısından taşımış olduğu
değer de aynı, Genç ilçesinde hakeza. Tarım ve
hayvancılık alanlarını öldüren, köylülerin yaşam
alanlarını ortadan kaldıran, bir bütün olarak o bölgeyi insansızlaştıran,
gelecek nesillere doğayla ilgili, insan yaşamıyla ilgili bir
şey bırakmayan projelerden vazgeçmeniz gerekiyor. Bingölün her
tarafına HES yapıyorsunuz; Solhan halkına rağmen Solhana
HES yapıyorsunuz ama Solhan ilçesinde elektrik gitmeyen köyler var, Genç
ilçesinde hâlâ bu devirde elektrik gitmeyen köyler var. Böyle bir
anlayış, böyle bir yönetme mantığı olabilir mi? O
nedenle, bu HES projeleriyle ilgili mevcut tutumunuzu Hükûmet olarak bir an
önce gözden geçirmelisiniz.
Bakın, tüm bir Bingöl
Ovasını sulayacak bir Gülbahar Barajı Projesi var, tam on yedi
yıldır yapılmadı, on yedi yıldır -ki son on
yılı size ait- bir sulama barajı yapamadınız ama
işin içinde müteahhitlerin cebine milyon dolarlar akması varsa,
maşallah, Bingölün her tarafını bir HES çöplüğüne
çevirdiniz. Böylesi bir yaklaşımı kabul etmek mümkün müdür?
Dolayısıyla, burada
sayın milletvekilimizin dile getirdiği, milletvekili
arkadaşımızın dile getirdiği hem yolsuzluk
iddialarının araştırılması hem de Bingöl
halkının HES projeleriyle ilgili tutumunun belirlenmesi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Bundan sonra Bingölde buna göre HES planlamasının
yapılması açısından bu araştırma önergesinin
desteklenmesi gerekiyor.
İlk defa, AK PARTİ Grubundan
da -bizi şaşırtarak- böylesi bir doğrultuda oy
kullanmalarını Bingöl Milletvekili olarak talep ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Baluken.
Aleyhinde İzmir Milletvekili Ali
Aşlık.
Buyurunuz Sayın Aşlık.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) Ben de size laf
atacağım.
ALİ AŞLIK (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Cumhuriyet Halk Partisi önerisiyle alakalı şahsım adına söz
almış bulunuyorum.
Sayın Mersin milletvekilimiz
yaptığı konuşmada çok güzel bir senaryo yazmış.
Eğer, bu senaryonun yüzde 10u bile doğru ise ben hukukçuyum-
savcılıklara suç duyurusunda bulunulur ve bu işlemleri
yapanların dokunulmazlığı da olmadığına göre
savcı kelepçeleyip götürsün. Yani bunun önünde ne engel var?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Kardeş savcılığa ne gerek var, Allah Allah.
ALİ AŞLIK (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, Türkiyede Köprü yapalım. dediğiniz
zaman karşı çıkılıyor. Yapıyorsunuz,
özelleştirelim dediğiniz zaman karşı
çıkılıyor. Hidroelektrik santrali yapalım. dediğiniz
zaman karşı çıkılıyor.
Yaptıklarınızı özelleştirmeye kalkıyorsunuz
karşı çıkılıyor. Her şeye karşılar,
böyle bir şey yok. Böyle bir ülke yönetilmez.
Hani Laf atacağım. dediniz
ya, ben de size laf atayım madem buradan, laf atmak değil bir
şeyi açıklayayım. İzmir Büyükşehir Belediyesi metro
ihalesi yaptı, 5 kilometrelik metro ihalesi. Kaç yıldır metro
ihalesi bitmiyor biliyor musunuz?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Ankara kaç yıldır bitmiyor?
ALİ AŞLIK (Devamla) - En
düşük veren firmaya verdiler
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Ankara diyoruz, Ankara.
ALİ AŞLIK (Devamla) -
ve
batık firmaya verdiler. İzmir Büyükşehir Belediyesi ihale
yapmasını bilmiyor. Madem bu konuları çok iyi biliyorsunuz biraz
danışmanlık yapın da İzmire hizmet üretsinler. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Ankara ne oldu Ankara?
ALİ AŞLIK (Devamla) - Onun
için burada çıkıp konuşmak, senaryo yazmak çok kolay. Eğer,
çok daha güzel senaryolar yazacaksanız televizyonlarda bir sürü diziler
çekiliyor. Güzel bir senaryo yazarsınız bir tane yapımcı
gelir sizden senaryoyu alır, para da kazanırsınız.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Ankaraya ne oldu Ankara?
ALİ AŞLIK (Devamla) Ben,
Meclisin gündemini daha fazla meşgul etmemek adına, daha sonra Petrol
Kanunuyla alakalı çalışmaya devam edileceği için ben
aleyhte oy kullanacağımızı söylüyor hepinizi sevgiyle
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Ankara ne oldu Ankara?
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Aşlık.
MUSA ÇAM (İzmir) Sayın
Başkan
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
Buyurunuz Sayın Çam.
MUSA ÇAM (İzmir) Sayın
Başkan, sayın hatip İzmir Büyükşehir Belediyesini
beceriksizlikle suçladı. Dolayısıyla, söz hakkımız
var, İzmir Büyükşehir Belediyesini suçladı. (AK PARTİ
Sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Çam.
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR(Devam)
2.- İzmir
Milletvekili Musa Çamın, İzmir Milletvekili Ali
Aşlıkın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MUSA ÇAM (İzmir) Sayın
Başkan, biraz önce konuşan Sayın Milletvekili
ÜNAL KACIR (İstanbul) İzmir
Marşı söyle.
MUSA ÇAM (Devamla) Marş da söyleriz,
bizde on parmakta on marifet var ama bir şey yok, kul hakkı yemek yok
bizde. Bizde her marifet var ama kul hakkı yemek yok. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, sayın milletvekili
İzmir Büyükşehir Belediyesinin beceriksizliğini söyledi.
İzmir Büyükşehir Belediyesi beceriksiz değil.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Yetenek yok. dedi.
HAMZA DAĞ (İzmir) Metroyu
söyle metroyu.
MUSA ÇAM (Devamla) - Bir şey
söyleyeyim: Geçtiğimiz günlerde metroyla ilgili keşif artış
bedeli talebinde bulundu -Sayın Ali Aşlık- tam sekiz ay bekletildi,
sekiz ay. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin, Ankara Büyükşehir
Belediyesinin keşif artışları üç günde onaylanıyor ama
İzmir Büyükşehir Belediyesinin sekiz ayda onaylanıyor.
Ben geçtiğimiz günlerde
Başbakanlığı aradım, Ne oldu? dedim, Efendim, 3
bakanın imzası eksik., Ne oldu? dedim, 4 bakanın imzası
eksik. Öbür hafta aradım, 5 bakanın imzası eksik.
Arkadaşlar, Başbakanlıkta tam iki ay tezkere imzalanmadı.
Peki, her pazartesi günü Bakanlar Kurulu toplanmıyor mu, bir araya
gelmiyorlar mı?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Her
pazartesi toplanmıyor, iki haftada bir.
MUSA ÇAM (Devamla) - Neden
imzalamıyorlar peki o keşif artış bedelini? Bilinçli ve
sistemli bir şekilde İzmir Büyükşehir Belediyesinin keşif
artışını imzalamadılar, tam sekizay beklettiler. Sekiz
ay bekletmenin sonunda imzadan çıktı,
Cumhurbaşkanlığına gitti ve Cumhurbaşkanı
imzaladı, yürürlüğe girdi.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Musa,
Ankarayı sor, Ankara metrosunu.
MUSA ÇAM (Devamla) - Sadece bu mu?
İzmir Büyükşehir Belediyesine her seferinde Mülkiye
müfettişleri, vergi denetmenleri, ne kadar denetmen varsa hepsini
gönderiyorsunuz, çalıştırılamaz hâle
HAMZA DAĞ (İzmir) On
senedir metro yapılmadı.
MUSA ÇAM (Devamla) Hamza, senin
yaşın tutmaz bana cevap vermeye, senin yaşın tutmaz. Sen daha
büyüklerini gönder bana. Senin ne kilon tutar, ne kalibren tutar, ne çapın
tutar. Karşında Musa Çam var, altmış yıldır
İzmirde taş taşıyan, sokak sokak gezen adam var, senin
çapın yetmez bana yetmez.
HAMZA DAĞ (İzmir) Ben de
geziyorum, otuz yıldır ben de geziyorum.
MUSA ÇAM (Devamla)
Ağababanı gönder, ağababanı gönder, bakanlarını
gönder benim karşıma.
Değerli arkadaşlar,
dolayısıyla, Sayın Ali Aşlık burada İzmir
Büyükşehir Belediyesine ve bağlı belediyelere
haksızlık yapmaktadır. Sayın Ali Aşlıkı bu
hafta sonu gideceğim seçim bölgemizde hem damadı olduğu
Selçuka, Torbalıya, Menderese, o bölgeye şikâyet edeceğim,
diyeceğim ki: İzmirin hakkını korumuyor, İzmirin
hakkını kem ediyor.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Çam.
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun,
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 24 milletvekili
tarafından Murat Nehri üzerinde inşa edilen HES'lerin
Palu-Genç-Muş demir yolu hattına etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 24/4/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 22 Mayıs 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisiz (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer
alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği
Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
3.- Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü
sırada yer alan, Türk Petrol Kanunu Tasarısı ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
4.- Türk Petrol Kanunu
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu (1/725) (S. Sayısı: 450)(x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon
Raporu 450 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç
Tüzükün 91inci maddesi kapsamında temel kanun olarak
görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde
görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
Tasarının
tümü üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkcü konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Kürkcü. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP
GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Sayın Başkan, sevgili
arkadaşlar; karşımızda bulunan Petrol Kanunu
Tasarısı aleyhinde konuşuyorum. Çünkü bu kanun
tasarısı, aslında, Türkiyenin sınırlı petrol,
hidrokarbon kaynakları üzerindeki kamu kontrolünün bütünüyle ortadan
kaldırılması sonucuna varacak ve öte yandan bu
sınırlı kaynakların
kısa süre içerisinde yerli ve yabancı şirketler tarafından
sömürülerek buradan doğabilecek kamu yararının
tamamının, neredeyse, uluslararası ve özel şirketlerin
kasalarına gönderilmesi sonucunu doğuracak niteliktedir. Bu
açıdan, bu yasa tasarısına esasen, temelden
karşıyız.
Ancak, bununla birlikte, eski
yasanın şimdiki yasadan farkı, belki, bu yasa maddelerinin
belirtik bir biçimde millî menfaatler üzerine kurulu olması ve bir önceki
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezerin, bu hükümlerin yasa maddelerinde,
bu belirtiklik hâlinde ifade edilmemesi yüzünden geri çevirmesine yol
açmışsa da en temel mesele bu olmayabilir, çünkü eninde sonunda
Türkiyenin mevcut iktisadi rejimi ve mevcut iktisadi rejimi içerisinde
başlıca rolü oynayan kapitalist şirketler ve bunların
menfaatlerini koruyan devlet şirketleri arasındaki ilişki
aslında değişmemiş olarak kalmaktadır.
Ancak gene de eski hâliyle,
yasanın, bir bakıma kamu tarafından yani Meclis tarafından,
meslek kuruluşları tarafından şu ya da bu şekilde
denetlenmesi ve yönlendirilmesi mümkün iken şimdiki hâlinde bu
yönlendirmenin imkânları son derece daralmıştır ve Türkiye
kendi sınırlı petrol kaynakları üzerindeki kontrolü de
kaybetmek üzeredir. Bunun önemi nedir? derseniz, Türkiye kendi
yıllık petrol ihtiyacının sadece yüzde 7si
kadarını kendi kaynaklarından karşılayabilmektedir. Bu
kaynakların rezerv olarak korunabilmesi, bunların acil durumlar ve
beklenmedik felaketler karşısında kontrol altında
tutulabilmesi bakımından bu büyüklük dahi önemlidir.
Öte yandan bakacak olursak Türkiye
bugün dünyanın 13üncü büyük petrol ithalatçısı ve dünyanın
yeterli petrol üretiminde bulunmayan 8inci
büyük tüketicisidir, dolayısıyla Türkiye petrol
bakımından esasen dışa bağımlı ve ithalata
kilitli bir biçimde ekonomisini sürdürecektir. Fakat buradaki kritik mesele, bu sınırlı
kaynak üzerinde dahi kontrolün ortadan kaldırılması meselesidir.
Oysa dünyanın hem büyük petrol üreticisi ülkeleri hem de petrol tüketen
ülkeleri mümkün mertebe bu kaynakları kamu kontrolü altında
tutabilmeye önem veriyorlar; örneğin Arjantin, özelleştirilmiş
bulunan petrol çıkartan ve petrol üreten şirketlerin bir bölümünü son
yıllarda yeniden kamulaştırdı. Rusya, öncelikler devlet
tarafından belirlenmekle birlikte ve kontrol daima kamunun elinde kalmak
kaydıyla yabancı şirketlere ve özel şirketlere eskiden
yüzde 100 kamu kontrolü altında bulunan kaynaklara tasarruf etme
imkânı sağlamaktadır. Venezuela son on yılda tamamen petrol
kaynaklarını ulusallaştırdı,
kamulaştırdı.
Bütün bu şartlar altında
görüyoruz ki kapitalizm zorunlu olarak kamulaştırmamayı
öngörmüyor. AKPnin iktisadi politika anlayışı
bakımından ise özelleştirme, iktisadın temel anahtarı
olarak gözüküyor. Oysa bu, bir bütün olarak baktığımızda
kapitalist mantık açısından dahi tutarlı değil.
İkinci nokta, eski yasada da
olmayan, bu yasada da olmayan şey, petrolün çıktığı
yerlerdeki halkın bu petrolün üretimi, çıkartılması,
tüketimi ve üretilme koşulları bakımından herhangi bir
tasarrufa sahip olmayışıdır. Burada millî menfaatler
denilerek kabaca üstünden geçilen husus Türkiye bakımından son derece
önemlidir çünkü bu petrolün çıkartıldığı yerler bir
bütün olarak Türkiye'nin güneydoğusunda esasen Kürt halkının yoğun olarak
yaşadığı yerlerdir. Ancak bu bölgeler dünyanın petrol
çıkartan başka ülkelerinden farklı olarak Türkiyenin en yoksul
insanlarının en yoksun koşullarda yaşadıkları
yerlerdir. Bu petrolün çıkartılmasından o bölgede yaşayan
insanlar bugüne kadar hiçbir, elle tutulur menfaat
sağlamamışlardır, bu kaynaklardan elde edilen gelirler
hiçbir biçimde bölgeye geri dönmemiştir, bu insanlara herhangi bir biçimde
kalkınma, ilerleme, kendini geliştirme, kentsel gelişim, refah,
eğitim vesair insani ihtiyaçlar bakımından geri
dönmemiştir.
O nedenle, burada üstü örtük olarak
konuşulan millî menfaatler kavramının kendisi de
aldatıcı bir kavramdır. Her şeyden önce, bütün kaynaklar
kendi bulundukları yerde yaşayan halklara en büyük yararı
sağlamadıkça ortada bir millî menfaatten söz edilemez. Belki olsa
olsa devlet menfaatinden söz edilebilir. Ancak millî menfaat dediğiniz
zaman Milletin hangi bölümü, milletin hangi unsurları? diye
sormanız gerekir. Bu soruyu sorduğumuzda, eskiden de bugün de bu
petrolün üretildiği, esasen, çıkartıldığı
arazinin etrafında, içinde, o bölgede yaşayan insanlar
bakımından hiçbir elle tutulur yararı da yoktur. Kanun bunu
değiştirmek açısından herhangi bir önlem öngörmemektedir.
Tersine total bir liberalizasyon, her şeyin liberalleştirilmesi,
piyasalaştırılması mantığı içerisinde,
aslında, çok kısa sürede eğer yeni kaynaklar bulunmazsa
önümüzdeki on beş-yirmi yıl içerisinde tüketilmesi
kaçınılmaz olan bu kaynakların bir an önce tüketilerek bölgeden
emilmesi yönünde hoyratça bir karar alınmıştır ve bölge
halkına önerilen herhangi bir çıkar, bölge halkına önerilen
herhangi bir öncelik de yoktur.
Tıpkı elektrik üretiminde
olduğu gibi, tıpkı suyun regülasyonunda olduğu gibi genel
olarak kaynaklara tasarruf etmek ama bu kaynakların sahibi olan, orada
yaşayan, her şeyden önce, doğrudan doğruya kendileri bu
kaynaklarla doğal bir ilişki içerisinde olan insanlara yani Kürt
halkına buradan herhangi bir karşılık da
sağlanmamaktadır. O nedenle, bu eşitsizliği
derinleştirici, ayrımcılığı kökleştirici ve
doğayı gözetmeyen siyasetin de kabul edilebilir bir tarafı
yoktur.
Üçüncü nokta, sevgili arkadaşlar,
bir bütünsel enerji politikasının içerisine bu Petrol Yasası ve
petrolle ilgili kamu ve özel sektör yatırımları
yerleştirilmiş değildir. Türkiye'nin enerji üretimindeki
öncelikleri bakımından bir master planı olduğu, bir ana
planı olduğu şüphelidir. Aslında dünyanın çok büyük
bir bölümünde hidrokarbonlar yani fosil yakıtlara, fosil kaynaklı
yakıtlara dayalı enerji ve güç üretimi artık terk edilmek
üzeredir çünkü bunun ortaya çıkarttığı gerçek şudur ki
dünya bir bütün olarak sera gazlarının üretiminde son derece kritik
bir aşamaya gelmiştir. Petrol üretimi ve petrole dayalı enerji
üretimi bir bütün olarak dünya çapında bir tehdittir. O nedenle, petrole
dayanan, petrolle bağlantılandırılan kalkınma
yöntemleri de bir bütün olarak insanlığın tamamına
karşı hareket ettiği için sürdürülebilir bir kalkınma
sağlamadığı herkesçe bilinen bir gerçektir. Ancak biz
bilmiyoruz Hükûmetin hangi vadede hangi kaynaklara dayanarak nasıl bir
enerji kullanım planına sahip olduğunu ve petrolü neyle ikame
edeceğini.
Benim gördüğüm, bizim
gördüğümüz şudur ki bu yararlı ve anlamı son derece derin
bir tartışmaya muhtaç olan bu yasa önerisi belki de uzun vadeli
başka bir planın parçasıdır. Petrol şirketlerini
Türkiyeye çekerek onlarla ortaklık hâlinde Türkiye dışında
yeni yatırımlar için bir adım olabilir. Bunun da enerji
üretimiyle değil paranın yeniden üretimiyle bir ilgisi vardır,
Türkiye'nin genel enerji ihtiyaçlarıyla herhangi bir ilişkisi
kurulamaz. O çerçevede baktığımızda Türkiyede hiç
değilse bugün kamu tarafından petrol, petrol türevleri ve petrol
kaynaklarına tasarruf bakımından kamuya yani toplumun
tamamına hesap vermeye mecbur bir güce, kaynaklar üzerinde kontrol
sağlayan, onun denetimini yasama yoluyla yapmayı mümkün kılan
şimdiki yapıdan bu son derece liberal yapıya geçiş
aslında hakikaten -tırnak içerisinde- millî menfaatlerle
irtibatlandırılamayacağı için yasada bunun belirgin bir
biçimde ifade edilmesine ihtiyaç duyulmamış gözüküyor.
Oysa bambaşka bir yasaya ihtiyaç
var. Birincisi, Türkiyenin bütün enerji ihtiyaçlarını ve
öngörülebilir üretim kapasitesini bütünsel bir biçimde belirleyen temel bir
enerji siyasetine, bu enerji siyaseti içerisinde petrol en sonuncu olmak üzere
sürdürülebilir ve temiz enerji kaynaklarına ve bunların üretimine
dayanan bir başka model. Bu model elbette uluslararası petrol
tekellerinin, uluslararası petrole dayalı sermaye
gruplarının çıkarlarıyla doğrudan doğruya
çatışan bir model olacaktır çünkü güneş ve rüzgâr enerjisi
başta olmak üzere su ve diğer yenilenebilir, sürdürülebilir kaynaklara
dayalı bir enerji, su politikası, buna dayalı bir
yatırım siyaseti bambaşka bir uluslararası ilişkiler
düzenini, bambaşka bir uluslararası ittifaklar düzenini gerektirir.
Oysa bizim gördüğümüz şey şudur ki Türkiye bugünkü enerji temin
tercihleri bakımından hem tüketici olarak hem
yatırımcı olarak dünyanın bütün merkezî petrol üreticisi
ülkeleriyle stratejik anlaşmalar içerisindedir. Türkiyeyi bir enerji
nakil koridoru olarak tutabilmek, buradan bir menfaat sağlayabilmek
açısından böyle bir menfaat gözeterek bu ittifaklar içerisine
girilmekte, böyle bir enerji siyaseti izlenmektedir ancak bunun orta vadede
bile değil, kısa vadede Türkiyenin ne kadar aleyhine, Türkiyede
yaşayanların ne kadar aleyhine bir enerji siyaseti olduğunu
göreceğiz. Nükleer santrallerle başlayan, enerji nakil hatları
dolayısıyla Türkiyeyi uluslararası petrol üretim ve nakil
güçleriyle aynı hatta dizen bu siyaset hem doğa hem çevre hem bunun
kaçınılmaz bileşenleri olan akarsular, toprak ve hava üzerinde
nasıl ağır bir kirlilik kaynağı hâline geleceğini
bize gösterecektir. Bütün bunların yarattığı sonuçlarla
başa çıkabilmek buradan umut edilen kısa vadeli kârlar ile
karşılanamayacak kadar çok büyük insani ve toplumsal sorunlara yol
açacaktır, açabilecektir. Dünyanın ister kapitalist olsun ister
olmasın uzağı görebilen hükûmetler tarafından yönetilen
bütün ülkelerinde bu öncelik sıralamaları çoktan yapılmaya
başlandı ve petrol bunların en sonunda yer alıyor. Türkiye
ise hiç değilse bunun genel olarak kontrolü bakımından kendisine
öncelik veren, kamuya öncelik veren bir yasayı böylesine
liberalleştirerek bu sınırlı kaynağın da
kullanımını esasen uluslararası petrol şirketlerine
terk ederek, yerli-yabancı kapitalistlere terk ederek, kamunun
çıkarıyla sermayenin çıkarı arasındaki dengeyi
sermayenin çıkarı lehine bozarak, Türkiyede hiç değilse
nispeten korunabilmiş bir alan üzerinde de tasarrufu tamamen imkânsız
hâle getiriyor.
Biz,
doğrusu bu yasayı Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak görüşürken,
bu yasa tasarısı ortaya konduğu andan itibaren, aslında ta
2005ten itibaren buna karşı itirazlarını dile getiren ve
ne piyasayla ne devletle doğrudan doğruya bağlantıları
olmayan, hatta hiçbir bağlantıları olmayan meslek kuruluşlarının
tezlerini ve itirazlarını göz önüne almalıyız. Şundan ötürü
almalıyız: Bu kuruluşlar devlete bağlı
değildirler, devlete bağlı bir biçimde düşünmemektedirler,
sermayeye bağlı değildirler, sermayeye bağlı bir
biçimde düşünmemektedirler, onlar esasen toplumun büyük
çoğunluğu ve kendi meslek gruplarının haysiyeti ve
ontolojisi içerisinden soruna bakmaktadırlar. Bilimin onlara
gösterdiği ve toplumun temel çıkarı olarak bildikleri toplumun
refahı, sağlığı, kalkınması gibi temel
parametrelerden hareket eden kuruluşlardır. Türk Mühendis ve Mimar
Odalarına bağlı Jeofizik Mühendisleri Odası, Jeoloji
Mühendisleri Odası, Petrol Mühendisleri Odası ve Petrol
Jeologları Derneğinin yaptığı açıklamalar ki bu
kuruluşlar komisyon çalışmalarına da katıldılar
ve görüşlerini belli ettiler- bu görüşler kale alınmadı,
esasen onların önerileri yok sayıldı. Böylelikle, yabancı
devlet şirketlerinin petrol faaliyetinde bulunabilmeleri için uygulanan
koşullar kaldırıldı yasadan. Stratejik öneme sahip arama ve
üretim faaliyetlerinde diğer devletlerin öncelik kazanmasına yol
açabilen hükümler getirildi. Bir devletin, bir kamu yönetiminin kendi tekelini
bu kadar kolay feda edebilmesini açıklamak çok güçtür. Türkiye Petrolleri
Anonim Ortaklığının mevcut kanunda sahip olduğu haklar
geri alındı ve bu kamu şirketinin özelleştirilmesinin yolu
açıldı. Oysa bunun yapılmamasını tavsiye
etmişlerdi. Bu petrol ve doğal gazın aranmasında, bu
stratejik ham maddelerin aranmasında kamunun önceliğe sahip
olması konusundaki itirazlar göz önüne alınmadı. Üretim
sahalarının kamuya geri dönmesi konusundaki öneriler göz önüne
alınmadı. Petrol faaliyeti sonucunda elde edilen gelirlerin
vergilendirilmesinde mevcut vergi mevzuatı hükümleri yerine petrol
şirketlerinin gelecekteki vergi ödemeleri
sınırlandırıldı. Bir bütün olarak Petrol
İşleri Genel Müdürlüğünün süreçteki kontrolü ortadan
kaldırıldı.
Şimdi, dolayısıyla bu meslek
kuruluşlarının yöneticilerinin ve sözcülerinin de
itirazları aslında bizim itirazlarımızla örtüşüyor.
Bunun çok basit bir nedeni var: Eğer siz halkınızın,
halklarınızın dolaysız çıkarları noktasından
bakarsanız bu itirazları dile getirirsiniz ama eğer siz, mevcut
iktisadi düzenin, en üstte en büyük kapitalistler, en altta işsizler
olarak bu piramidin aynı biçimde sürdürülmesine itirazınız yoksa
elbette ki bu yasada olduğu gibi düşünürsünüz. Ama, gene de bu
yasayı ortaya koyanların şunu düşünmesi gerekir: Herhangi
bir kriz anında, herhangi bir olağanüstü durumda bu kaynaklar üzerine
kamu adına tasarruf etmek için elinizdeki yegâne aracı da bu
şekilde karşılıksız bir biçimde elden
çıkardığınıza göre aslında siz memleketin
gelecekteki kaderi üzerinde söz sahibi olanın sadece siz değil,
uluslararası kuruluşlar, onların şirketleri, onların
kâr maksatlı kuruluşları olduğunu da kabul ediyorsunuz demektir.
O nedenle bu kaçınılmaz olarak bu anlama gelir. Siz, elinizdeki bir
kontrol aracını başkalarına devrediyorsanız, buradaki
kontrolden vazgeçiyorsanız bu alanın kontrolünü başkalarına
devretmekte kamu adına yarar görüyorsunuz demektir. Kamu adına bu yararı
göremezsiniz, ancak zengin kapitalist şirketlerin yararı olabilir
bunda.
O nedenle, biz bu yasa
tasarısının geri çekilmesini, bunun bu şekliyle
kanunlaşması hâlinde zaten sınırlı petrol üretimi olan
Türkiye'nin elindeki sınırlı kaynağın da kısa
zaman içerisinde emilerek götürüleceğini ve geriye aslında petrolün
cürufundan, kirlenmiş havadan
Ve hâlâ gerçekleştirilememiş bir
sürdürülebilir enerji politikasından mahrum bırakılmış
olacağını düşünüyoruz. O nedenle bu yasa
tasarısına karşıyız, sizin de karşı olmanızı
istiyoruz.
İyi günler, hoşça kalın.(BDP
Sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Kürkcü.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan.
Buyurunuz Sayın Ayhan. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan 450 sıra sayılı Türk
Petrol Kanunu Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; gündemimizde yer alan Petrol Kanununun yenilenmesi hususunu
ülkemiz enerji görünümü ve stratejileri çerçevesinden bağımsız
olarak değerlendirmemiz mümkün değildir. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi
ve doğru politikalara ulaşılabilmesini teminen sizlerle makro
planda bir ufuk turuna çıkıyoruz. Sizlerle
paylaşacağım samimi tespitlerin ve yapıcı
eleştirilerimin temelinde enerji meselesini millî beka meselesi olarak
algılayan stratejik bakış açımızın olduğunu
peşinen belirtmek isterim.
Ülkemizde artan enerji talebi
incelendiğinde, ülkemizin enerji talebinin hızla
arttığı görülmektedir. Refahımızı ve ekonomik
gelişmemizi devam ettirmek için söz konusu artan talebin makul maliyetler
ve koşullarla, zamanında, güvenli ve kesintisiz bir şekilde
karşılanması olarak özetleyebileceğimiz enerji arz
güvenliği hususu ülkemizin geleceği açısından hayati
önemdedir.
Enerji talebimizin çok hızlı
arttığını ifade ettik. Peki bu talep de nasıl
karşılanacak? En ihtiyatlı tahminlere göre sadece elektrik sektöründe
2023e değin 150 milyar dolarlık bir yatırım ihtiyacı
var, yetkililer bunu ifade ediyor. Yerli ve yabancı
yatırımcıların sektöre olan ilgilerinin
artırılması, gerekirse kamu-özel sektör iş birliklerinin
tesisi ve mevcut yatırımların geciktirilmeden tamamlanması
bu bakımdan enerji politikamızda önceliklerimiz arasında yer
almalıdır.
Hazır yeri gelmişken sormadan
edemeyeceğim; Bakanlık ilk nükleer santralin 2019da devreye
gireceğini vadetmişti. İhalesi Ruslara verilen ilk santralin
inşaatı ne aşamada? Hâlen bu vaat geçerli mi?
Enerjide yüksek dışa
bağımlılığı dikkate
aldığımızda ise enerji ihtiyacımızın
neredeyse dörtte 3ünü ithal ettiğimizi
görüyoruz. Petrol ve doğal gaz da ise dışarıya
bağımlılığımızın yüzde 90ın
üzerinde olduğunu biliyoruz. Esasen elektrik üretimimizin
yarısının doğal gazdan
karşılandığı akılda tutulduğunda doğal
gaz bağımlılığımızdan dolayı elektrik
arz güvenliğimizin de tehdit altında olduğu aşikârdır.
Enerji ithal faturamız toplam ithalatımızın ve cari
açığımızın önemli bir kısmını
teşkil etmektedir. Enerjide yüksek oranda dışa
bağımlılığın dış politikada da
millî gücümüzü
sınırlandırdığının en güzel, bariz delili,
güncel delili Suriye konusunda Hükûmetin düştüğü acziyettir. Her ne
kadar Suriyede yaşanan iç savaşa daha aktif müdahil olmaya
niyetlenmişse de diğer etmenlerle beraber doğal gaz
ihtiyacımızın büyük kısmını
karşıladığımız kuzey komşumuzun gadrine
uğramaktan çekinerek bu yönde bir girişim gerçekleştirilemediği
dış basında köşe yazarlarınca alay konusu
yapılmıştır. Kısaca ifade etmek gerekir ki enerji arz
güvenliği hususunda ciddi adımlar atmadan ülkemizi bölgesel güç yapma
planları ham hayalden öteye geçemeyecektir. Bu çerçevede başta
hidroelektrik ve kömür olmak üzere yerli ve yenilenebilir
kaynaklarımızı daha fazla zaman kaybetmeden ekonomimize
kazandırmamız gerekmektedir. İlaveten, kuvvetlendireceğimiz
kamu ve özel sektör şirketlerimizle yurt içinde ve yurt
dışında kaynak arama ve üretim faaliyetlerimize hız vermeyi
bir devlet politikası olarak benimsememiz elzemdir. Bu bakımdan Petrol
Kanunumuzu yeniden düzenlerken ulusal çıkarlarımızın göz
önünde tutulması gerektiğine dair uyarıyı yineleme
gereğini duyuyorum. Hızla kamu şirketlerimiz ve
ortaklıkları aracılığıyla konvansiyonel, petrol,
doğal gaz aramalarına ilaveten kayaç petrolü ve gazı
aramalarına, offshore arama ve üretimine
ağırlık vermemiz gerekiyor. Bu yönde bazı sevindirici
haberler de duymuyor değiliz. Ancak yapılması gerekenler
karşında başarılarımız bizi övünmeye değil
daha çok çalışmaya, daha dikkatli olmaya teşvik etmelidir.
Ulusal şirketimizin gerekirse dikey entegre bir şekilde yeniden
yapılandırılması, ihale, yurt dışı
yatırım, finansman gibi operasyonları hızlandıracak
ancak kamu denetimini de aksatmayacak şekilde yeniden örgütlenmesi
gerekmektedir. Avrasya coğrafyasında devlet gücünü ardına
almış, entegre ve güçlü enerji şirketlerinin ülke liderlerinin
en önemli siyasi manivelası hâline geldiğini izlerken bu hususta
ülkemizin ciddi bir zaman kaybettiğinden endişe ediyoruz. Türkiye'nin
imkânlarının bu hususta daha aktif olmayı destekler büyüklükte
olduğunu biliyoruz. İhtiyaç duyulan siyasi kararlılık ve
önderliktir.
Enerji arzı hususundaki
sıkıntılarımızı özetledik. Peki, enerjiyi
nasıl kullanıyoruz? Maalesef büyük maddi fedakârlıklarla elde
ettiğimiz enerjiyi de verimli kullanamıyor olmamız bizi
endişeye sevk eden diğer bir unsurdur. Üyesi olmakla övündüğümüz
OECD ülkelerine kıyasla enerji yoğunluğumuz çok yüksektir. Yani
aynı miktarda enerji tükettiğimizde gelişmiş ekonomilere
göre daha düşük katma değer üretebiliyoruz. Bilgi ve teknoloji
atılımı gerçekleştirmede geri kaldık. Bu noktadan
hareketle çok ciddi bir uyarı yapmak istiyorum: Ülkemiz enerji yoğun
ama geliri az sanayi süreçleri ve düşük ihracat gelirleri
batağına saplanmanın eşiğindedir. Orta
gelişmiş ve zengin dünyanın atölyesi olmaktan öteye
geçememiş bu ülke olma tehdidiyle karşı
karşıyayız. Ekonomik büyümenin gerilediğine dair
açıklanan endişe verici istatistikler aslında burada işaret
ettiğim tehlikenin çan sesleridir.
Aşmamız gereken bilgi ve
teknoloji eşiği karşısındaki
performansımızın aynı zamanda enerji tüketim
tarzımızın geleceğini de belirleyeceğini asla
akıldan çıkarmamalıyız. Bu nedenle sanayimizde düşük
enerji yoğun ve yüksek katma değerli üretim modellerine yönelik
dönüşümün gerçekleştirilmesine ve enerji verimliliğinin her
alanda artırılmasına yönelik ciddi projeler geciktirilmeden
uygulanmalıdır.
Ülkemizin sahip olduğu eşsiz
coğrafya kendisine jeostratejik olarak ciddi fırsatlar
sunmaktadır. Bir taraftan kürenin bilinen petrol ve doğal gaz
rezervlerinin yüzde 70ine sahip olan Orta Asya, Hazar ve Orta Doğuyla,
diğer taraftan en büyük enerji tüketicisi olan Batıyla komşu
olan ülkemizin enerji ticaretinde ciddi rol üstlenmesi mümkündür. Ne var ki bu
konuda son zamanlarda ciddi mesafe kazanmadığımızdan
endişeliyiz. Büyük umut bağlanmış bazı sınır
ötesi projelerin gecikmesi, gündemden düşmesi veya değişmek
zorunda kalması cesaret kırıcıdır. Uzun zaman boyunca
hakkında ne masallar dinlediğimiz Nabucco Projesinin hâli örnektir.
Bütün söylemlere rağmen Ceyhan hâlen bir enerji merkezi hâline
getirilememiştir.
Diğer taraftan, uygulanan
yanlış dış politikalar enerji bağlamında ülkemize
zarar vermiştir. Hiçbir pozitif sonuç vermeyen ve fakat Azerbaycanlı
kardeşlerimizi üzen ve belki de küstüren Ermeni açılım
macerasının hüsranı diplomatik arenayla sınırlı
kalmadı, enerji maliyetlerimizi de maalesef artırdığı
artık sır değildir.
Aynı şekilde Kıbrıs
meselesinde son yıllarda kaydedilen iniş ve
çıkışların ve Annan Planı oylamasının
sonuçları gibi hezimetlerin negatif etkisi diplomasi karnemizde bir kara
leke olmakla kalmamıştır; AB üyeliği, Batının
gözüne girme gibi Pollyanna hayallerinin geciktirilmesiyle Doğu Akdenizin
statüsünün belirlenmesi ve yer altı zenginliklerinin
paylaşılması yarışında maalesef ayazda
kalınmıştır. İsrail, Lübnan, Mısır gibi
ülkelerle anlaşan Kıbrıs Rum kesimi adanın doğal gaz
ve petrol zenginliklerinin tamamını ele geçirme cüretini kendinde
bulmuş, Hükûmetin uyumasından faydalanıp bu konuda maalesef
mesafe de katetmiş durumdadır. İsrail ve Kıbrıs Rum
kesimi Doğu Akdenizde ortak enerji projeleri geliştirmektedir; dahası,
projelerini dünya piyasalarına doğal gaz arzı hususunda ülkemiz
projeleriyle rekabete sokmaktadırlar. Biz ise gecikerek
aldığımız sismik gemilerle ve Hükûmetimizin bu yöndeki
tarihî fırsatları değerlendirememesi nedeniyle Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetiyle alelacele anlaşmalar yaparak
kalemizden gol çıkartmaya çalışıyoruz. Çok önemli zaman ve
mevzi kaybedilmesi gerçekten bizim için üzüntü vericidir, Türkiye Cumhuriyeti
açısından üzüntü vericidir.
Açılım rüzgârlarıyla
sarsılan milletimizin kırılan gururuna merhem kavilinden Kuzey
Irakta Kürt bölgesel yönetiminin kontrolündeki topraklarda keşfedilen
petrol ve doğal gazın Türkiye üzerinden
taşınacağı ve bu yolla üç beş kuruş para
kazanılacağı tezi derinden derine işlenmektedir. Ancak, bu
yöndeki girişimlerin ne Irakın bütünlüğüne ne de merkezî
hükûmetle olan ilişkilerde yaratacağı etkiye veya Irak
Anayasası tartışmalarına hiç değinilmemektedir.
Bir bakanımız Irakın
toprak bütünlüğünden dem vuruyor bir diğeri KYB petrolünü dünya
pazarına biz ulaştıracağız. diyor ve bununla
övünüyor. Enerji Bakanımız Barzaninin övgüsünü kazanırken Malikinin
hedefi oluyor. Uçağıyla Irakta inecek yer bulamıyor, Kayseriye
iniyor.
Şu soruların cevabı
açık ve net bir şekilde verilmelidir: Hükûmet, ülkemizin
çıkarına birleşik mi, yoksa parçalanan bir Irakın mı
hizmet edeceğini düşünmelidir. Bu konuda ne düşünmektedir?
Ülkemizde alevlendirilen açılım ve sözde barış
politikalarının ardında üç beş yandaşın petrol ve
doğal gaz zengini yapılması planı mı vardır?
Türkiye, Iraktan koparılacak Kürdistan devletine petrol ve doğal gaz
boru hatları şeklinde oluşturacağı karın
bağı ile analık mı yapacaktır?
Ezcümle, enerji hususu millî beka
meselesidir ve millî güvenliğin bir parçası olarak
değerlendirilmelidir. Bu hususta, ilgili herkese salt ekonomik
çıkarlarla değil, stratejik bir bakış açısıyla,
devlet politikası algısıyla odaklanmaları
çağrısında bulunuyorum.
Bu tasarıda, daha önce çıkan
kanunda ortaya çıkan eksikliklerin giderildiği doğru olabilir.
Aradan geçen sürenin ve Hükûmetin olaya bakışının bir
müspet izahı yoktur. Mesela 26ncı maddenin teşvikle ilgili
hususları kapsadığını ifade etmek istiyorum.
26ncı maddede şunu açık ve net bir şekilde soruyorum,
Komisyonda sorduk, aldığımız cevap belli olduğu için
kamuoyu önünde bir kez daha soruyorum: 26ncı madde teşvikleri
kapsıyor. Petrol hakkı sahipleri tarafından
gerçekleştirilecek yatırımlara verilecek teşvikler Bakanlar
Kurulu tarafından belirlenir. diyor. Zaten teşvikleri Bakanlar
Kurulu belirliyor. Bu nedenle bu hükmün buraya konulmasının gayesinin
ne olduğunu biz, Komisyonda -AKP milletvekili Komisyon üyesi
arkadaşların birçoğu da- metinlere
baktığımız zaman anlamakta zorluk çektiğimizi ifade
etmek istiyorum.
Şunu açık ve net bir
şekilde söylüyorum, Sayın Bakana sordum: Sayın Bakanım,
izin verirseniz bir şey sormak istiyorum: Bu hüküm buraya
konulmasaydı, siz, Bakanlar Kurulu olarak bu teşviklerden bu sektörü
istifade ettirmeyecek miydiniz icracı birim olarak? Sayın Bakanın
cevabı -Sayın Bakanım, siz bürokrasiden geliyorsunuz,
cevabına bakın- Biz bunu ettirecektik ancak, diyorum ki,
konmasıyla konmaması arasında fark yoksa niçin koymayalım?
Aynen söz bu, tutanaklardan, bugün istettim. Çünkü uluslararası
yatırımcıya da bu kanun hitap ediyor, ondan dolayı.
Sayın Bakanım, siz
bakansınız, ben size soruyorum: Bakanlar Kurulu teşviki
belirlerken zaten bu husus orada yararlanmayacak mı? Yararlanacak. Bunu
buraya koyduğunuz zaman ben bir şey ararım, ya art niyet ararım
Burada ifade etmek istemiyorum, Hükûmetten merak eden olursa gelir, söylerim.
Vatandaşın birine gösterdiğimde, Burada ne ararsın?
dediğimizde, Ya art niyet ararsın -benim dediğim gibi- yahut da
başka bir şey. dedi. Onu ben size söylerim ama yazıktır,
günahtır. Bu tutanaklarda, iktidar partisi milletvekili
arkadaşların konuşmalarında Gerek yoktur. ibareleri var,
Gerek yoktur. sözleri var Sayın Bakanım. Ben, keşke Sayın
Bakan burada olsaydı da onu ifade etseydim. Bu tutanakları bugün
istettim. Şimdi, olayı böyle yorumladığınız
zaman, biz art niyet dediğimiz zaman zıplıyorsunuz. Bunun
burada olmasıyla olmaması arasında fark
olmadığını söyleyen bir sayın bakan, bunun burada yer
almasını arzu ediyor. O zaman ben iyi niyetten falan söz edemem.
Devlet işi gayriciddi yapılmaz. Gerekçesini bana izah edeceksiniz.
Söylüyor, Filanca bakanlık istedi, Ekonomi Bakanlığı.
diyor. Ekonomi Bakanlığı başka bir ülkenin Ekonomi
Bakanlığı mı? Biraz önce Zafer Bey buradaydı, görsem
ona da soracaktım Bunu hangi amaçla istediniz? diye. Gerçekten isteyip
istemedikleri konusunda da ciddi endişelerim var, açık söyleyeyim.
Teşvik Bakanlar Kurulu kararı netice itibarıyla, eğer
ihtiyaç duyuyorsanız oraya ilave hükümler de koyabilirsiniz. Ama bu daha
önce benzeri yapılan işlerin bir devamıdır. Bunu ifade
etmek istiyorum.
Tasarıda Petrol hakkı
sahipleri tarafından gerçekleştirilecek yatırımlara
verilecek teşvikler Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir. diye
ibare var. Zaten bu teşvikleri -biraz önce ifade ettim- belirliyor.
İnce ayar bir şey çekiyorsunuz. Yok böyle bir şey.
diyorsanız, buna lüzum yok zaten.
Bir diğer husus, Türkiye
Petrolleri Anonim Ortaklığı gibi bir kurumu yok ediyorsunuz.
Böyle bir kurum Türkiyeye lazım, her zaman lazım. İşte,
Kıbrısta ne hâle gelindiğini, kime ihtiyaç duyduğunuzu
bizler de gördük, sizler de gördünüz. İcracı olarak sizler ne
yaptınız? Bu işe doğru yürüdünüz. Şimdi, o zaman neyi
düşünüyoruz? Burada, biraz önce de konuşmamda ifade ettiğim
gibi, enerji meselesini, sadece ülkenin ekonomik meseleleri, ekonomik
çıkar meseleleri olarak görmemek lazım. Millî beka meselesi
olduğunu ifade etmek istiyorum, millî güvenliğin bir parçası
olduğunu ifade etmek istiyorum.
Biz, burada birtakım
hususları muhalefet şerhimizde yazdık, bunları çok
detaylı izah da edebiliriz ama muhalefet şerhimizin temelinde yatan
husus -burada biz onu açık bir şekilde de ifade ettik- TPAOyla
ilgili bir meseleydi. Siz, bu kurumu mahvediyorsunuz, bu kurumu bitiriyorsunuz.
Şimdi, böyle bir şeyin yapılması gerçekten, nedir, doğru
bir şey değildir. Siz, bazı kurumların ülkeye lazım
olacağını -Ziraat Bankasının, Halk
Bankasının- 2009 krizinde farkına vardınız. Bu da, hînihacette
bir gün lazım olacak. Satamadınız o kurumları o zaman.
İyi ki satmadık. diye duaya çıkacak hâle geldiniz. Yani her kurumu dağıtmanın,
her kurumu mahvetmenin, sizden önce oluşturulmuş bütün kurumları
yok etmenin hiçbir anlamı olduğu kanaatinde değilim.
Bu nedenlerle, biz, tasarıya
bakışımızı zaten muhalefet şerhimizde de
yazdık. Ben, beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Yüce
heyete saygılar sunuyorum.
Tekrar teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Ayhan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana
Milletvekili Ümit Özgümüş. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Özgümüş.
CHP GRUBU ADINA ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan Türk Petrol Kanunu Tasarısı üzerine söz almış
bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Yine, burada görüştüğümüz çok önemli
kanunlardan bir tanesi. Yakın bir zamanda Elektrik Piyasası Kanununu
görüştük, şimdi petrol kanununu görüşüyoruz.
Birkaç yıl önce bir kitap
yayımlanmıştı, adı: Futbol Asla Sadece Futbol
Değildir Futbolun, futbol yöneticilerinin devletle ilişkisini, ihale
ilişkilerini, çıkar ilişkilerini de ortaya koyan bir
kitaptı. Bu kanun geldiği zaman ilk aklıma gelen şey,
petrol sadece petrol değildir, petrol sadece bir enerji ham maddesi
değildir, bir meta değildir; petrol, bugünkü konjonktürde,
dünyanın geldiği bu süreçte enerji kaynağı olmanın
yanında, aynı zamanda uluslararası ilişkileri de etkileyen,
siyaseti de etkileyen, ulusal güvenliği de etkileyen başlı
başına bir konu. Onun için, Elektrik Piyasası geldiği zaman
söylediğimiz sözün bugün de aynısını söylüyoruz.
Türkiyede kamu kaynaklarına dönülmesi, Türkiyede
var olan ya da ileride var olacağı varsayılan -benim de
varsaydığım- petrolün millî kuruluşlar tarafından
işlenmesi ve Türkiye'nin çıkarına hizmet etmesi için getirilecek
her türlü kanuna; her türlü yanlış oldu, doğru kanuna
muhalefet olarak destek vereceğimizi söyledik çünkü oraya vereceğimiz
destek, doğru yasaya vereceğimiz destek sonuç olarak bize ve
çocuklarımıza dönecekti. Ne yazık ki, bugün getirilen petrol
yasası Türkiye'nin millî çıkarlarına hizmet etmeyen, tam
tersine, uluslararası tekellerin dayattığı bir yasa olarak
karşımıza geliyor.
Ekonomik olarak bizi çok etkiliyor çünkü Türkiye'nin
başına bela olan cari açığın, dış ticaret
açığının ve onu tetikleyen cari açığın en
önemli sebeplerinden bir tanesi petrol.
Değerli arkadaşlar, 2002de
AKP iktidara geldiği zaman cari açığımız 626 milyon
dolardı, 2012 yılı sonu itibarıyla 47 milyar dolar. Tabii
bu ara zaman zaman oradan laf atıldığında şu
söyleniyor, deniyor ki: Peki, gayrisafi millî hasılayı da
konuşuyor musunuz? Gayrisafi millî hasıla da büyüdü. Her ne kadar
gayrisafi millî hasılanın büyümesinde, kişi başı millî
gelirin 10 bin dolara çıkmasında ya da son birkaç ay önce cari açığın
düşürülmesinde bazı hesap değişiklikleri, seri
değişiklikleri yapılsa da ama yine de cari açık 2002de
gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 0,3ü iken 2012 yılı
sonunda yüzde 7,3e geldi. Aslında bu oran gerçekte yüzde 10
civarında ama bir süre önce enflasyonda yapılan ya da gayrisafi
kişi başı yurt içi hasıla rakamında yapılan seri
değişikliği yani hesap değişikliğinden
dolayı yüzde 7,3e indi, altı ay öncesine kadar yüzde 10lar
civarındaydı.
Cari açık tehlikesi devam ediyor,
büyüyerek devam ediyor ama öte yandan Türkiye ekonomisi günlük güneşlik
gösterilmeye çalışılıyor. Bakın, birkaç gün önce
âlây-ı vâlâ ile basının önünde, ekonomiden sorumlu Devlet
Bakanımızın parmağını uzatmasıyla IMF borcu
kapatıldı. Gerek yağcı, yalaka basın gerekse
yağcılığı abartan, Ankaranın sokaklarına, billboardlarına
afişler asan bazı kurumlar bunu düğün, bayram olarak göstermeye
başladılar.
Değerli arkadaşlar, on
yıllık AKP iktidarı döneminde IMFye ödenen toplam para, toplam
borç, kapatılan borç 23,5 milyar dolar. Türkiyenin toplam borcunu bir
yana bırakalım, bu süre içerisinde sadece 38 milyar dolarlık
özelleştirme yapıldı. Türkiyenin değerleri
satıldı, limanları satıldı, bankaları
satıldı, fabrikaları satıldı, finans kurumları
satıldı.
MUSA ÇAM (İzmir)
Demiryolları satıldı.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) -
Demiryolları satıldı, yabancılara gözlükçü
satıldı, gözlükçü, Fahri Kuz Optik yabancılara
satıldı, sinemalar yabancılara satıldı. 38 milyar
dolarlık yabancıya satışın
karşılığında 23,5 milyar dolarlık bir IMF
borcunun kapatılmasıyla övünülmez.
Başka bir şey daha var, o da şu: Türkiyenin
toplam dış borcu 2002de AKP iktidara geldiği zaman 130 milyar
dolardı, 2012 sonunda 330 milyar dolara çıktı. Değerli
arkadaşlar, 130 milyardan 337 milyar dolara çıktı borç. Toplam
bu borç içerisinde 23,5 milyarlık IMFnin borcunu ödemekle övünülmez, bu
sıkıntı devam ediyor.
Başka bir tehlike daha var, o da özel sektörün
borcu. Yani kamu giderek az borçlandı ama Türkiye de döviz kurunu
baskıyla düşük tutarak özel sektörün dışarıdan
borçlanmasını sağladı. Yine, 2002 yılında özel
sektörün dış borcu 183 milyar dolarken 2012 yılında 226
milyar dolara çıktı, 43 milyar dolar arttı. Bundan daha önemlisi
ve daha tehlikelisi -yani özel sektörün dış borcu olabilir ama
dış borcunun karşılığında
varlıkları da olabilir ama- döviz pozisyonu açığı
denilen, varlıklarla yükümlülükler arasındaki fark Türkiye
ekonomisini bıçak sırtına getirdi. Bugün, özel sektörün döviz
pozisyon açığı, yani varlıkları, alacakları veya
ihracat yapacağı mal ve borcunun arasındaki fark 126 milyar
dolar ve önümüzdeki günlerde, herhangi bir şekilde, bir bomba
patlaması sonucu, bir ekonomik sıkıntı sonucu, Sorosun
Türkiye ekonomisine müdahalesi sonucu kurlar eğer biraz yükselirse Türkiye
ekonomisinin gidişi, bu kadar çok yüksek borçtan dolayı 2001deki
krizden çok daha kötü olur.
Zaten ekonominin kötü gittiğinin, Hükûmet
tarafından, AKP tarafından itirafı da dün akşam buradan
geçen, kısaca adına varlık barışı
dediğimiz, yurt dışındaki paraların buraya yüzde 2
gibi küçük bir vergi ödenerek getirilmesi. Nereden getirirsen getir, nasıl
götürdüysen götür... O kaynak nereden oluştu, nasıl oluştu?
Uyuşturucu parası mı, PKKnın parası mı?
MUSA ÇAM (İzmir) Kara para mı?
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) Kara para mı?
Ne olursa olsun yüzde 2yi öde, buraya getir. Bu,
ekonominin iflasının bizzat Hükûmet tarafından itiraf
edilmesinin sonucudur değerli arkadaşlar.
Petrol sadece petrol değil.
dedim konuşmamın başında. Türkiye, enerji ve özellikle
enerjinin en büyük kaynağı olan petrol konusunda çok
kırılgan bir yapı, çok kırılgan bir yapıda
gidiyor. Dünyadaki bütün petrol rezervlerinin yaklaşık yüzde 47si
Orta Doğuda. Eğer buna Kuzey Afrikayı ve Asyayı da
alırsak yüzde 70leri buluyor. Böyle bir stratejik bölge üzerinde Türkiye.
Orta Doğu ülkelerinde petrol var.
Zaman zaman Orta Doğu ülkelerindeki bu petrol zenginliği başka
ülkelerin ağzını sulandırmakta ve çok büyük şans gibi
görünmekte ama son yüzyıla baktığınız zaman da -aslında daha eskisine
dayanır ama- Orta Doğu ülkeleri için, Orta Doğuda yaşayan
halklar için, Orta Doğunun çocukları için bir kâbus olmuş
durumda.
Değerli arkadaşlar,
yakın bir zamanda, dünyadaki uluslararası tekellerin,
uluslararası güçlerin ve emperyalistlerin ağzının suyunu
akıtan bölgedeki en zengin petrol yataklarına el koymak için
Türkiye'nin de yardımıyla Iraka girildi ve Irakın geldiği
noktayı bugün uzun uzun anlatmaya gerek yok, perişan bir hâlde.
Batılı emperyalistler, uluslararası tekeller ve onun iş
birlikçileri Irakta sürekli olarak bir yalan söylediler, dediler ki: Kitle
imha silahları var ve kitle imha silahlarından dolayı biz oraya
girip orada da barışı kuracağız. Bugün Irakta
nasıl barışın kurulduğunu ve bundan sonra da
barışın nerelere geleceğini hepimiz çok net biçimde görmekteyiz.
Bugün aynı senaryo binbir türlü
yalanla Suriyede oynanmaktadır. Düne kadar sıfır sorun
politikası olan Suriye ile yine Türkiye halkına, Türk insanına
binbir yalan söyleyerek Türkiye bugün fiilî bir savaşın içerisindedir
değerli arkadaşlar.
Batılıların ve
Amerikalıların, özellikle bu tür konularda yalanlar söyleyerek, yalanlar
ortaya koyarak bu tür ülkelere müdahale etme konusunda tarihleri
sabıkalarla doludur. Bakın, bir tane Tonkin Körfezi
Çıkarması vardır, Tonkin Körfezi meselesi vardır. 1964
yılında, Güney Vietnam
Bugün Suriyede Esad halkı
katlediyor. yalanı, yine aynı şekilde, daha önce
Batılı emperyalistlerin oynadığı oyunlardan bir
tanesidir ve baştan aşağı yalandır. Bugün Suriyedeki
mücadele, tamamıyla Amerika Birleşik Devletlerinin tekrar
İsrail merkezli bir siyasete, uluslararası siyasete, Orta Doğu
siyasetine dönmesi ve İsrailin petrol yollarının
açılmasına yöneliktir. Ve burada büyük bir öngörüsüzlük vardır
-ve daha önceki yarım kalan konuşmamda söylemiştim- burnunun
ucunu göremeyen, öngörüsüz ve çapsız bir Dışişleri Bakanının
Türkiyeyi durup dururken böyle bir bataklığa sokmasının
sonucunu doğurmuştur değerli arkadaşlar.
Ve başka bir faktör, Soros
faktörüdür. Sorosu, dağılan Sovyetler Birliği ülkelerinde,
Kafkasyada, Türkiyede, Orta Doğuda dikkatli biçimde
araştırmadan buradaki sorun doğru biçimde anlaşılamaz.
Pembe devrimler vardı Gürcistanda, Ukraynada, altından Soros
çıktı. Libyada, Cezayirde ayaklanmalar oldu, altından Soros
çıktı.
Bakın, dört beş sene önce
Soros Türkiyeye geldi. Türkiyenin cici beyleri, İstanbuldaki cici
beyleri Sorosu dinlemek için ciddi biçimde para ödeyerek onun öğlen
yemeğine gittiler. Yanlış aklımda kalmadıysa, 1.500
dolar verdiler ve Soros o yemekte bir şey söyledi, öğlen
yemeğinde, dedi ki: Değerli arkadaşlar, ben idealist bir insanım.
Ben ideallerim için servetimi harcarım ve Türkiyede son beş yıl
içerisinde 8 milyar dolar para harcadım. Değerli arkadaşlar,
normal koşullarda, demokrasi olan bir ülkede yer yerinden oynar. Macar
asıllı bir Amerikan Yahudisinin -burada etnik yapıyı asla
ve asla aşağılayıcı anlamda kullanmıyorum, sadece
ideallerini söylemek için kullanıyorum- Türkiyede nasıl bir ideali
olabilir ki, 2001 krizinde Türkiyenin borçlanmak için ta ABDye gittiği,
1,5 milyar doları bulabilmek için ABDye gittiği bir rakamı
Türkiyede her yıl harcayabilir? Yer yerinden oynaması gerekirdi;
basının, televizyonların bunun üzerine gitmesi gerekirdi; sivil
toplum örgütlerinin gitmesi gerekirdi, görünen ve derin devletin de bunun
üzerine gitmesi gerekirdi. Yılda yaklaşık 1 milyar 600 milyon
doları hangi idealler adına Türkiyede harcıyordu Soros? Bir
adam çıktı, Açık Toplum Enstitüsü Başkanı, dedi ki: 2
milyon dolarını ben alıyorum. Peki, geriye kalan 1 milyar 598
milyon doları kim alıyordu? Hangi basın kuruluşları,
hangi sivil toplum örgütleri ve yoksa bugün Suriyede o karartmayı yapan,
o Türk halkına sürekli olarak oradaki yalanları söyleyen ve orada
yurtsever Suriye halkının emperyalizme karşı
direnişini katliam olarak göstermeye çalışan basın
kuruluşları mı? Bugünler için mi aldılar o paraları?
Değerli arkadaşlar, Türkiye
petrol konusunda çok tehlikeli oynuyor. Bir Çin atasözü var, der ki: Uçurumu
sevenin kanatları olmalı. Eğer bu bölgede sizin teknolojiniz
yoksa, savaş teknolojiniz yoksa, petrolünüz yoksa, yeterli finansmanınız
yoksa o zaman kendi içinizdeki karışıklığı
bırakıp başka bir ülkenin iç işlerine
karışıp düzen vermeye kalkışmayacaksınız,
bir süre sonra rüzgâr döndüğü zaman o şemsiye kafanıza geçer.
Şimdi yeni bir tehlikeli oyun daha
var, o da şu: Türkiye Cumhuriyeti devleti Irakta petrol
kaçakçılığı yapıyor, resmen petrol
kaçakçılığı yapıyor. Egemen bir devlet olan Irak
devletinin kuzeyinde bir bölge, yerel yönetim bölgesi. İsterseniz
adına özerk bölge deyin ama Merkezî Irak Hükûmetine bağlı olan
bir bölgede Irak devletini baypas yaparak Kuzey Irak yerel yönetiminden petrol
alıp, onu Mersine getirip satmaya kalkıyor. Emperyalistler burada
Türkiyeyi maşa olarak kullanıp üçlü amaç güdüyor:
Bir tanesi: İleride ayrılacak
olan, bağımsızlığını ilan edecek olan Kuzey
Irak bölgesinin ekonomisini bugünden güçlendirmeye başlıyor.
İkincisi: Türkiye devletinin Irak
devletiyle olan ilişkilerini bozup, onun arasını açıyor.
Üçüncüsü: Önümüzdeki süreçte Türkiyede
özerklik verilecek olan bir bölgede bir içtihat oluşturuluyor. Eğer
bugün sen oradaki özerk bölgeden merkezî devleti baypas ederek petrol
alabiliyorsan, yarın da burada güneydoğuda özerklik verilecek olan
bölgede çıkacak olan petrolleri oradakiler senden bağımsız
olarak sattığı zaman uluslararası camiada yalnız kalacaksın.
Şimdi, böyle bir durumda bir
petrol kanunu çıkıyor. Çok uğraştık bu petrol
kanununun doğru çıkması için. Çok önerge verdik, özellikle millî
bir petrol yasasının çıkması için çok önerge verdik ama
olmadı. Talimat nereden geldiyse, nasıl geldiyse, bu petrol
yasası, özellikle Türk Petrolleri Anonim Ortaklığının
gücünü ortadan kaldırıp uluslararası tekellerin burada gelip
yerleşmesi ve var olan ve -yine tırnak içerisinde, tarihe geçsin diye,
altını çizerek söylüyorum- ileride var olacak olan petrolü uluslararası
tekeller kullansın diye ortaya çıkarılan bir yasadır bu ve
kesinlikle ve kesinlikle reddedilmesi ya da çekilmesi gereken bir yasadır.
Değerli arkadaşlar,
bakın, dünyada kamu veya özel petrol şirketleri dikey yapılanma
içerisinde, dikey entegrasyon içerisinde. Yani, kuyudan başlayarak pompaya
kadar geçen süreç içerisinde örgütlenmiş ve çok ciddi kârlar eden
kuruluşlardır. Bunlardan sadece Suudi Arabistandaki,
ağırlığı kamuda olan şirketin günlük kârı 1
milyar dolardır, günlük kârı ve dikey bir örgütlenmedir. Yine,
aynı şekilde, Rus Gazprom da tamamıyla kuyudan çıkıp
pompaya kadar geçen süreç içerisinde dikey örgütlenmiş bir yapıda ve
yıllık kârı 40 milyar dolar üzerindedir. Biz mevcut dikey örgütlenmesi
olan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığını geçmişteki
yasalarla dağıttık. Şimdi, var olan, geriye kalan
parçasının da kamu imtiyazını ortadan kaldırarak
yabancı şirketlerle eş duruma getirmeye
çalışıyoruz.
Mevcut yasamızda diyor ki, mevcut
Petrol Kanununa göre: Petrol işletme lisanslarının süresi
kırk yıldır. Kırk yıl sonra da TPAOya devredilir.
Şimdi, kırk yıl çalıştırılmış olan
bir petrol şirketinde bir yatırım var, kuyu var, şu var, bu
var. Çok az bir yatırımla, çok az bir öz kaynakla bu kuyular tekrar
çalıştırılacakken, işletmeye devam edecekken mevcut
yasa diyor ki: Hayır, TPAOnun kamu özelliği, pozitif
ayrımcılığı ortadan
kaldırılmıştır. Kırk sene sonra diğer
şirketler gibi ihaleye girer, kazanırsa alır oraları
işletir. Aksi takdirde, yabancı şirketler bu kırk
yıldan beri işletilen, petrol çıkaran şirketleri
alabilirler. Değerli arkadaşlar, TPAO kamu parası kullanan bir
şirket ve emir komuta zinciri içerisinde çalışan bir
şirket. Kamu parasıyla nasıl özel sektörle rekabet edebilecek?
Çocukluğumuzdan beri
konuşulan bir konu var: Amerikalılar zamanında geldiler,
güneyde petrol kuyularının üzerini betonla kapattılar. Evet,
tamam, o zaman petrolün varil fiyatı 25 dolar civarındaydı,
buraların ekonomik değeri yoktu. Bugün petrolün 100 doların
üzerine çıktığı dönemde, önümüzdeki dönemde o petrol
kuyuları açıldığı zaman, yine TPAOnun orada kamu
özelliği, yine kamu imtiyazı olmak zorundaydı ama ne yazık
ki bu yasada onlar da yok. Bu yasada temel hedef, TPAOnun
ayrıcalığını ortadan kaldırmak, TPAOyu özel bir
şirket hâline getirmek ve Türkiyede TPAOnun petrol arayacak
yapısını, petrol aratacak bir yapıya döndürmektir.
Tamamıyla millî çıkarlarımızın
dışındadır. Var olan, var olacak petrollerimizi
uluslararası tekellere açmaktır.
Onun için bu yasaya ret oyu
vereceğimizi bildiriyor, tekrar saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Özgümüş.
Şahsı adına,
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat.
Buyurunuz Sayın Özbolat. (CHP
sıralarından alkışlar)
DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Petrol Kanunu
Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Türkiye petrolde
devletçiliği benimsemiştir ancak 1950lerden itibaren ülkemiz liberal
petrol politikalarına teslim edilmiştir. Türkiye'nin petrol politikası
uzun yıllar boyunca yapboz tahtasına çevrilmiş, diğer tüm
enerji sektörlerinde olduğu gibi, uluslararası sermayenin
çizdiği rotanın dışına
çıkamamıştır.
2001 krizinden sonra enerji sektörünün
piyasa eliyle düzenlenmesine yönelik yeni değişiklikler
yapılmış, sektörde birbirini tamamlayan ve bir bütünün
parçası olan faaliyetler, petrol faaliyetleri ve piyasa faaliyetleri
olarak ikiye ayrılmıştır.
Petrol tekellerinin, IMF ve Dünya
Bankasının dayatmalarıyla bu kez piyasa faaliyetleri de
ayrı ayrı yasalarla düzenlenmiştir. 2001'de 4646
sayılı Doğal Gaz Piyasası Yasası ve 20/12/2003
tarihinde de 5015 sayılı Petrol Piyasası Yasası
düzenlenerek, sektörün söz konusu faaliyetleri 6326 sayılı Kanun
kapsamından çıkarılmıştır. 6326 sayılı
Petrol Kanunu'nun kapsamında kalan arama, üretim faaliyetleri de 5574 sayılı
Türk Petrol Kanunu adıyla yürürlüğe girmiştir.
Hatırlayacaksınız, son
düzenlemenin 4 maddesi Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer
tarafından ulusal çıkarlara aykırı bulunarak veto
edilmiş ancak tasarı tüm olumsuzluklara karşı kabul edilmişti.
Şimdi, Hükûmet, altı yıl aradan sonra, kamu yararına ve
ulusal çıkarlarımıza aykırı yeni bir Petrol Kanunu
Tasarısını gündeme getirmektedir.
Bu tasarı, devlet adına faaliyet gösteren kamu
kuruluşu Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığını
zayıflatmakta, petrol tekelleri ve yerli ve yabancı sermayenin
çıkarlarına uygun yeni düzenlemeler getirmektedir.
Tasarıyla, yabancı devlet ve şirketlere
getirilen kısıtlamalar kaldırılmakta, yabancı
şirketlerin önü açılmaktadır. Aynı zamanda, üretilen
petrolün kısıntıya tabi olmaksızın yurt
dışına gönderilmesi, yabancı sermayenin ve ekonomik
değerlerin vergiden muaf olarak dışarıya transferi, arama
ruhsatı verilmesinde mali gücün tek başına yeterli ölçüt
olması gibi tamamen Türkiyenin çıkarları aleyhinde olan yeni
hükümler de yasaya dâhil edilmiştir.
Türkiyenin geçtiğimiz yıl içinde enerji
tüketiminin yüzde 68,4lük kısmı ithalat yoluyla
karşılanmış ve ithalata 6,1 milyar dolar ödenmiştir.
Önümüzdeki yıllarda petrol ve doğal gaz talebinde artış
olacağı ve 2020 yılında Türkiyenin bugünkü petrol
talebinin tamamına yakınının ithalat yoluyla
karşılanacağı öngörülmektedir. Türkiyenin toplam ham
petrol ihtiyacının yerli üretimle karşılanma oranı
henüz yüzde 10a bile ulaşamamıştır. Mevcut petrol
sahalarının ekonomik ömürlerini tamamlaması ve yeni
keşiflerin olmaması sebebiyle petrol üretimimiz giderek
düşmektedir. Bugünkü üretim seviyesiyle ve yeni alanların
keşfedilmemesi durumunda, yaklaşık on sekiz yıl içinde,
üretilebilir petrol rezervleri tamamen tüketilecektir.
Ülkemizin ihtiyaç duyduğu önemli enerji
kaynaklarından olan petrol ve doğal gaz öncelikle kendi öz
kaynaklarımızdan sağlanmalıdır. Petrolde
dışa bağımlılığın azaltılarak
ihtiyacın olabildiğince kendi doğal kaynaklarımızdan
karşılanmasının tek yolunun petrol arama faaliyetlerinin artırılarak
yeni sahaların keşfedilip üretime alınmasıyla
olacağı açıktır. Bu anlamda da, ülkenin ham petrol ve
doğal gaz arama-üretim politikalarının belirlendiği,
kaynakların değerlendirilmesinin siyasi tercihlerin
yapıldığı yasal çerçeveyi belirleyecek olan Petrol Kanunu
Tasarısı bu ihtiyaçlara cevap verecek nitelikte değildir.
Değerli arkadaşlar, kanunun
amacı petrol kaynaklarının millî menfaatlere uygun olarak,
hızlı, sürekli ve etkili bir şekilde aranmasını,
geliştirilmesini ve üretilmesini sağlamak biçiminde belirlenmiş
ancak hangi bağlayıcı kararlar ve hükümlere göre bu amaca
ulaşılacağı bir bilinmez olarak kalmıştır.
Mevcut kanunun 4üncü maddesinin (1)inci fıkrasında, petrol
hakkı talebinin millî menfaatlere uygun olması kriteri
getirilmişti. Önümüzdeki tasarının bu konuyu düzenleyen 7nci
maddesinde bu ölçü yer almamaktadır. Bu düzenlemelerle petrol hakkı
taleplerinde kamu yararı, toplumsal çıkar gözetilmesi esası
ortadan kaldırılmaktadır. Millî menfaati
somutlaştıracak bir kurala yer verilmediği gibi, menfaatin
stratejik, ekonomik ve teknik dayanakları da bu tasarıda yoktur.
Anlaşılan odur ki tasarı üzerindeki eleştirileri
yumuşatmak adına millî menfaat kavramı iliştirilmiş,
kavramın içi doldurulmayarak soyut ve uygulamada geçersiz
kalmasının yolu açılmıştır. Örneğin, 6326
sayılı mevcut Kanunun 12nci maddesinde yer alan millî menfaatin
korunması ibaresi kaldırılmıştır. Bununla
yetinilmemiş, yabancıların petrol faaliyetlerinde
bulunmaları, mülk edinmeleri ve tesis kurmalarının Bakanlar
Kurulu iznine bağlanması yönündeki hükme de yer verilmemiştir.
Böylece, son derece stratejik bir konuda yabancı devlet ve
şirketlerin egemenliğine getirilen sınırlamalar
kaldırılmak istenmektedir. Bu düzenleme ile uluslararası petrol
tekellerine önemli bir avantaj sağlanmaktadır.
Değerli arkadaşlar, Türkiye
Petrolleri Anonim Ortaklığı, şu an, dünyanın en
başarılı petrol arama şirketlerinden biridir. Gerek
yurdumuzda gerekse yurt dışında başarılı arama ve
üretim çalışmalarıyla da yabancı petrol kartellerinin hedefi
durumundadır. Ancak, süreç içerisinde, TPAOnun
yatırımlarını besleyen gelir getiren kuruluşları
maalesef elinden alınarak özelleştirilmiş ya da
özelleştirme kapsamına alınmıştır. Türkiye'nin en
önemli stratejik kurumlarından olan TPAO'nun zaman içerisinde
ortaklık faaliyetleri sınırlandırılmış,
kanun ve kanun hükmünde kararnamelerle dünyadaki emsallerinin aksine, gelir
getiren ortaklık ve kuruluşlarını kaybetmek durumunda
bırakılmıştır.
Yeni Petrol Kanunu Tasarısı
ile kamu yararından vazgeçilerek, TPAO'nun geriye kalan önemli
hakları da elinden alınıyor. Bu, TPAO'yu özelleştirmenin
son adımıdır.
6326
Sayılı Kanunun 6ncı maddesindeki "Petrol ile ilgili
müsaade, arama ve işletme ruhsatnamesi alma hakkı devlet adına
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına aittir." hükmü
tasarıda yer almamıştır. Bu düzenlemede, ulusal enerji
politikalarının oluşturulmasını ve
uygulamasını sağlayacak önemli bir kurum ortadan
kaldırılmaktadır.
Yine, mevcut
kanunun 13üncü maddesinin (1)inci fıkrasındaki ihraç ve memleket
ihtiyacı sınırlamasına dair hükümler iptal edilmiş
olup tasarıda yer almamaktadır. Dolayısıyla, yeni kanunla,
memleket ihtiyacına yönelik miktarın ayrılması
zorunluluğu kaldırılarak, petrol şirketlerine ülkemizde
ürettikleri ham petrol ve doğal gazın tamamını yurt
dışına ihraç etme olanağı
sağlanmıştır.
Değerli
arkadaşlar, gündemimizdeki kanun tasarısı, Türkiye petrol
politikasını tekellerin ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlemekte
olup piyasanın insafına bırakmaktadır.
Ve ben bu
gerçeği burada vurgulayarak bu kanunun ülkemize, milletimize
hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özbolat.
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Yıldız.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Türk Petrol Kanunu
Tasarısı üzerinde Hükûmetimiz adına söz almış
bulunuyorum; heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Tabii, uzun
zamandan beri, aslında kamuoyunun gündeminde olan ve geçtiğimiz
aralık ayında Bakanlar Kuruluna, Hükûmetimiz tarafından
yasalaştırılmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine
aktarılmıştı bu tasarı. İlgili komisyonda
Sayın Komisyon Başkanımız ve değerli üyeleriyle
beraber bu değerlendirildikten sonra Genel Kurula, olurlarınıza
getirildi.
Tabii, petrol önemli bir olgu. Dünyada
2050 yılına kadar hâlâ enerji kaynaklarının doğal
gazla beraber en önemli noktasını oluşturan ve yüzde 50den daha
fazlasını tedarik etmek üzere kurulan önemli bir enerji kaynağı.
Türkiyede var mı, yok mu, varsa ne kadar var, yeterli midir; tabii ki bu
kanun tasarısı görüşülürken enine boyuna bunları
konuşacağız ama dikkatinizi çekmek istediğim önemli bir
nokta var; bu, özellikle TPAOnun bir teşkilat yasası değildir.
136 maddelik, aramadan, üretimden, iletimden dağıtıma
varıncaya kadar piyasa kanunlarıyla beraber, içinden
ayıklanmış kanun maddelerinin 135-136 maddeden 29 maddeye
düşürülmesiyle alakalı öz ve yeniden tasarlanmış bir kanun
tasarısıdır.
Tabii, Türkiyede arama faaliyetlerine
daha çok yer vermemiz lazım.
Uluslararası sermayeyle beraber TPAOnun önderliğini
yürüttüğü bu çalışmaların -ki yaklaşık yüzde
70ler civarında ruhsat alanlarının TPAO tarafından
kaplandığını düşünürsek- daha fazla
artırılmasına dönük bir tasarıdır bu. Madencilikte
olduğu gibi, enerji sektörünün diğer segmentlerinde olduğu gibi,
tabiri caizse çantacıları ayırdığımız ama
gerçek manada faaliyet yürütecek
olanların da önünü açtığımız bir kanun
tasarısı olmuş olacak. İnşallah,
kanunlaştığında özellikle ciddi
yatırımcıların, bu işe finansman koyacak
yatırımcıların daha fazla işlerinin
kolaylaştığı bir yapı olacaktır.
Tabii, bu kanun çıkarken,
özellikle 2007 yılında Sayın Cumhurbaşkanının
vetosuna esas olacak 4 tane temel madde vardı.
Hatırlarsınız, millî menfaatler ibaresine yer verilmemesiyle
alakalı bir konuydu. Değerli arkadaşlar, millî menfaatler
Anayasayla güvence altına alınmış ve onun aksine bir
düzenleme isteseniz de yapamayacağınız bir konudur. Kaldı
ki, AK PARTİ hükûmetlerimiz şu ana kadar yürüttüğü ve bu ülkenin
idaresine konan bütün iradelerde tamamen millî menfaatlerimizle alakalı
işler yapmışlardır. Mademki millî kelimesini koymak ve
koymamak Anayasayla güvence altına alınmış ve fark
etmiyorsa biz o zaman dedik ki: Bu millî kelimesini şu anda koyuyoruz.
Yani 2007 yılında veto gerekçesi olarak konulan bu maddenin bu sefer
tam tersine millî kelimesi konularak da fark etmeyeceğini göstermiş
olduk.
Biliyorsunuz, onlardan bir tanesi de devlet hissesinin
mevcut duruma göre ve kademelendirilmiş bir şekliyle piyasa
fiyatı yerine kuyu başı fiyatıyla alakalı
olmasıydı. Bunların her birini de dikkate alarak biz şu
anda piyasa fiyatlarıyla alakalı düzenlemeleri bu kanun
tasarısına dercetmiş bulunuyoruz. Aynı zamanda,
çıkartılan petrolün yüzde 50sinin özellikle devlet hissesiyle
alakalı olan kısmının ilgili il özel idareleriyle
alakalı tasarruflarına da şu anda bu kanun tasarısında
yer vermemiş bulunuyoruz. Ola ki, memleket ihtiyacının da
karşılanması durumunda şu anda Bakanlar Kuruluna
verdiğimiz yetkiyle beraber, çıkartılan petrolün öncelikle
memleket ihtiyacının tamamıyla alakalı
karşılanmasına dönük bir çalışmayı da, yine
aynı şekilde, dikkate alarak burada dercetmiş bulunuyoruz.
Değerli arkadaşlar, şu anda Türkiyenin
yaklaşık 119 milyon ton eş değer petrol civarında
yıllık bir enerji tüketimi var ve ithalatımızın yüzde
20yle 22ler civarında yıllara göre değişen, petrol
fiyatlarıyla beraber değişen ithalatının bir
oranı var ama yine önemle altını çizmemiz gereken bir konu, 60
milyar dolarlık 2012 yılındaki petrol, doğal gaz, ithal kömür,
bütün bu enerji kaynaklarının 36 milyar dolarlık kısmı
yani yarıdan daha fazla olan kısmı tamamen ulaşım
sektöründe kullanılan binek ve toplu taşıma araçlarında
kullanılan kısımdır değerli arkadaşlar. AK
PARTİ hükûmetleri iş başına gelmeden önce 7 milyon
civarında olan binek araçlar şu anda 17 milyon adet civarına
çıkmıştır. Yani, hemen hemen her yıl 1 milyon adet
civarında binek araç hizmete girmektedir. Bunların
kullandıkları petrol ürünleri tamamen bu ithalat rakamının
içerisinde yer almaktadır.
En son geldiğimiz noktada, 2012
yılındaki enerji sektöründeki kurulu gücün büyüme oranı yine
Avrupa Birliği üyesi ülkelerin birçoğundan çok fazla yüksek
olmuştur, hatta ortalama yüzde 20ler civarında küçülen sektör
Türkiyede yüzde 5,2ler civarında büyümüştür. Kurulu güçteki
büyümemiz de yüzde 8,1ler civarında olmuştur. Doğal gazda
geldiğimiz nokta ise, 45 milyar metreküp civarındaki yıllık
tüketim miktarına ulaşmışız. Biz, bunların,
elektrik üretiminden daha ziyade meskenlerde, sanayide ve çevreyle alakalı
faktörlerin ön plana alındığı yerlerde
kullanılmasını istiyoruz. Peki Bunlar Türkiyede ne kadar
çıkartılıyor? dersek, kırkta 1 civarında doğal
gazla alakalı üretimimiz var. Bu, çok ama çok azdır. Özellikle yüzde
8ler, yüzde 9lar civarında toplam kullandığımız
petrolün Türkiyede çıkartıldığını söylememiz
lazım. 48-49 bin variller civarında günlük tüketimin bulunduğu
bir noktaya doğru gidiyoruz. Bunlar gerekli çalışmalar ama
yeterli çalışmalar değil. O yüzden, ben, özellikle maddelere
geçtiğimizde soru-cevap kısmına daha fazla süre bırakmak
açısından -aslında birçok şubesi bulunan bu petrol ve
doğal gaz aramacılığıyla alakalı
kısımları- burada, şimdilik geneliyle alakalı
konuşmalarıma son veriyorum.
Heyetinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Yıldız.
Şahsı adına Bursa
Milletvekili Mustafa Öztürk
Buyurunuz Sayın Öztürk. (AK
PARTİ sıralardan alkışlar)
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; petrol yasası üzerinde şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin komşu
coğrafyasına baktığımız zaman, dünya toplam
petrol rezervlerinin önemli bir kısmının olduğunu
görüyoruz. Fakat Türkiye, İran, Irak, Suriye gibi zengin petrol
yataklarının olduğu ülkeler gibi değil. Bu da bizim ülkemizin
jeolojik yapısından, coğrafi yapısından kaynaklanan
bir durum. Ama tabii ki mevcut potansiyelimizi en iyi değerlendirmek,
maksimum ekonomiye katkı sağlamak ve ülkemizin büyümesine
katkıda bulunmak önem arz etmekte.
Ülkemiz ekonomisi bu manada büyüyor,
bunun sonucu refah düzeyi de artıyor. Otomobil sayısı
-Sayın Bakanımız da biraz önce bahsetti- son on yılda 2,5
kat civarında artmış. Sanayideki büyümeyle birlikte petrol
ihtiyacı da artıyor. Ülkemizin bu manada petrole
bağımlılığı yüzde 92, doğal gazda yüzde 98.
2012 yılında 60 milyar dolar enerji ithalatı yaptık.
Dolayısıyla, dışa
bağımlılığımızı azaltmak, asgariye
indirmek ülke stratejileri ve ülke ekonomisi için çok önemli.
Büyük ekonomiye sahip güçlü Türkiye
olarak küresel güçlerin içinde yer almak için, yer altı ve yer üstü
kaynaklarımızı en verimli şekilde değerlendirmek
zorundayız. İşte bu sebeple, son yıllarda artan üretime
karşın hâlâ dışa bağımlı olduğumuz
petrol üretim kapasitemizi artırmak,
bağımlılığımızı ve
ithalatımızı azaltmak üzere Petrol Yasasını
güncelleme ihtiyacı doğmuştur. Kaldı ki bu yasa 1954ten
beri geçerlidir. Gelişen şartlar, sektörün beklentileri, artan
ihtiyaçlar bizim ısrarla petrol konusuna
yoğunlaşmamızı ve var olanı en iyi şekilde
değerlendirmemizi ortaya çıkarıyor.
2001de petrol varil fiyatı 24
dolar civarında, bugün 110 dolar mertebelerinde. İyi ki petrol
fiyatları 2001de 110 dolar değilmiş. Nedeni şu: Eğer
500 milyon IMFden borç alamasaydık devletin memurlarının
maaşlarını, emeklilerimizin maaşlarını ödeyemez
noktaya gelecektik ki o andaki krizin ülkemize katkısının ne
kadar daha fazla olacağını hepimiz buradan tespit edebiliriz.
Ülkemizin geldiği noktaya
Birkaç
hafta önce, İstanbula üçüncü havalimanı yapımının KDV
dâhil yaklaşık 26 milyar avroya ihale edilmiş olması
Türkiye'nin geldiği noktayı gözler önüne sermektedir.
Yatırımlarla birlikte yaklaşık 36 milyar avroya
çıkacaktır.
Daha edinilen tecrübe, sektörün ve
endüstrinin gereklerine uygun olarak daha rekabetçi, şeffaf, güvenli, daha
cazip bir ortam hazırlayarak yerli hidrokarbon
kaynaklarımızı artırmayı bu yasayla hedefliyoruz.
Başından beri
baktığım zaman, yabancı şirketlerin petrol
çıkarılması ve üretiminde devrede olduklarını
görmekteyiz. Bunun sebebi şudur: Bilgi, teknik yeterlilik ve sermaye.
Bugün yerli şirketlerimizin yoğun bir şekilde bu alanda devrede
olduklarını görmekten büyük bir mutluluk duyuyorum. İfade etmek
isterim ki bugün 68 şirketin 33ü yerli, 35i de yabancıdır. Bu
da sektörün ne kadar büyüdüğünü, yerli şirketlerimizin bu konuya
katkı yaptıklarını ortaya koymaktadır.
Yine baktığımız
zaman, enerjide yüzde 8 ciddi bir büyüme gösteriyoruz. Bunun
karşılanması gerekiyor. Bunun bir kısmını da,
biraz önce bahsettiğim gibi, yer altı kaynaklarımızdan
sağlayacağız.
Bir iki rakam daha vereyim: Son on
yılda yeni keşifler ve üretim iyileştirmesi ile 26,8 milyon ton
ham petrol üretebilir rezervimiz kazandırılmıştır.
Sektörden sağlanan devlet geliri 2012de yaklaşık 1,2 milyar TL
civarındadır. Aslında buna baktığımız zaman,
petrol ve doğal gaz faturamıza bunların yaklaşık
yansıması, on yıl içinde 35 milyar Amerikan doları
civarındadır ve petrol üretimimizin yüzde 70ini TPAO
yapmaktadır. Son yıllarda özellikle hiç değerlendirilmeyen
denizlerimizdeki sismik araştırmaların
başlatıldığını ve buradan iyi sonuçlar
aldığımızı görüyoruz. Bu, aslında, petrole,
doğal gaza bakış tarzımızı ortaya
çıkarıyor ve 10 kat artırılmış bununla ilgili
çalışmalar, denizle ilgili çalışmalar.
Bir başka husus, özellikle, veri
yani sismik araştırma dediğimiz, daha önce hiç olmayan 2B ve 3B
gibi odaklandığımız, petrol potansiyelini daha iyi gösteren
araştırmalara kaynak aktarmamızdır ki on yıllık
dönemde açılan kuyu sayısı 6 kat artmış; TPAOnun
yatırım kaynaklarını 50 milyon civarından 1 milyar
liraya, daha üzerine çıkarmışız. Bu ne demektir? Daha fazla
yatırım, daha fazla üretim demektir. Bu da ülke ekonomisine ciddi bir
katkıdır. Eğer biz büyüyen bu ekonomiye, güçlenen Türkiyeye
karşılık bu yatırımları yapmasaydık arz-talep
dengesindeki bu ihtiyacımızı karşılayamaz ve
dışa bağımlılığımız daha fazla
olurdu. Yine, son on yılda doğal gaz üretimi 2 katına
çıkarılmış, artan doğal gaz
ihtiyacımızı karşılamak, bunun çok az olduğunu
biliyoruz... İnşallah yaptığımız bu
araştırmalarla doğal gazı daha fazla çıkararak
dışa bağımlılığı da bu konuda
azaltacağız.
On yıla baktığım
zaman, yatırım miktarı 13 kat artırılmış bu
konuda. Biraz önce bahsettiğim gibi, özel sektörün payının da bu
doğrultuda arttığını iftiharla görüyoruz.
Bu yasa, aslında -Komisyonda da
çok tartışıldı- TPAOyu zayıflatmıyor, aksine TPAOnun
mevcut haklarının korunması noktasında maddeler içeriyor.
TPAOnun sahip olduğu işletme ruhsatlarının üretimi devam
ettiği sürece TPAOnun uhdesinde tutulmasına ilişkin hükümleri
ekliyoruz ki TPAOnun, yine, burada, bu manada ayrıcalığı devam
etmiş oluyor.
Ürettiğimiz petrolün sekizde 1ini
devlet hissesi olarak ödemekle yükümlü olması, devlet hissesinin
hesaplanmasında kuyu başı fiyatı, yani ham petrolde piyasa
fiyatı, doğal gazda ise toptan satış fiyatı esas
alınarak alınacak payın devletin lehine
artırılmasını yine bu yasada öngörüyoruz.
Üretilen petrolün belirli bir yüzdesi
memleket ihtiyacına ayrılabiliyor iken, tasarıda, üretilecek
petrolün tamamının memleket ihtiyacına ayrılması
konusunda Bakanlar Kuruluna yetki veriliyor. Bu da iptal edilen yasanın
bir gerekçesi olarak ortaya çıkıyor.
Yine bir başka husus, yeni bir
pafta esasına dayalı bir ruhsatlandırma getiriyoruz ki dar
bölgede daha fazla ruhsat vereceğiz, problemleri asgariye
getireceğiz. Bu da fazla üretim demek, daha fazla araştırma
ve daha fazla bilgi demektir, kaynaklarımızın daha fazla etkin
kullanımı demektir. Bununla birlikte, bu ruhsat almaya
başvuracak yatırımcılara iş ve yatırım
programını öngörüyoruz ki burada yüzde 2 teminat istiyoruz. Yani:
Sen bu ruhsatı aldın. Bekleyemezsin, iş planını
sunacaksın, teminatını yatıracaksın, gerekirse
teminatını yakacaksın. diyoruz ki üretime teşvik etmek
istiyoruz bu kanunla birlikte. Daha önce bu durum yoktu.
Bir başka husus, yine yeni bir
ruhsat uzatmada yüzde 2 teminat istiyoruz ve burada sondaj yapma
şartı getiriyoruz ki bu insan, bu araştırmacılar, bu
şirketler ciddi midir, değil midir, üretime katkı yapacaklar
mı, bunu önemsiyoruz, bu kanunda da bunu getiriyoruz.
İki madde, ben bunları
önemsiyorum. Bir tanesi, yeni kanunda teminatlara ilişkin iki alanda
yatırımlara teşvik getiriyoruz. Bunlardan bir tanesi, şu
ana kadar hiç aranmamış bölgelere, buralara teşvik veriyoruz.
Daha fazla bulgu, daha fazla üretim anlamını taşıyor bu.
Bir diğeri de, dünyanın gündeminde olan kaya gazı üzerine böyle
bir teşvik getiriyoruz. Özellikle Amerika, İngiltere, Çin, Kanada
gibi değişik ülkeler kaya gazı üzerinde ciddi
çalışmalar yapıyorlar, gelecek enerjilerini kaya gazı
üzerinden çıkarmaya gayret ediyorlar. Dünya, alternatif enerji kaynaklarını
araştırıyor. Dolayısıyla, biz petrol bizim ülkemizin
altında kalsın diyemeyiz, yani şöyle olsun, beklesin, daha sonra
değerlensin diyemeyiz. Şu anda maksimumunu çıkarıp değerlendirmek
mecburiyetindeyiz. On yıl sonra ne olacak, onu bilmiyoruz. Gelişen
teknolojiler, yeni enerji kaynakları, bunları hep beraber takip
edeceğiz.
Burada amaç, ülke menfaatlerini, millî
menfaatlerimizi koruyarak, maksimum üretim yaparak dışa
bağımlılıktan kurtulmak. Daha az döviz, ülkemizin daha
fazla zenginleşmesi demektir.
Ben bu kanun tasarısının
hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Öztürk.
Soru-cevap yok.
Böylece tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.24
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.28
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 108inci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
450 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5inci sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Türkmenistan Hükûmeti Arasında Arşiv
Alanında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan
Hükümeti Arasında Arşiv Alanında İşbirliği
Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/653) (S. Sayısı:
420)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonların
bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan
karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyondan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 23 Mayıs
2013 Perşembe günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 18.29