TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
113üncü
Birleşim
30
Mayıs 2013 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Zonguldak
Milletvekili Özcan Ulupınarın, Zonguldak iline yapılan
yatırımlara ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Tunceli
Milletvekili Hüseyin Aygünün, cezaevlerindeki hasta mahkûmlara ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun, Irak Türklerinin sorunları, beklentileri ve
alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem dışı
konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, Arap ülkelerine nakliyat yapan tır şoförlerinin
sorunlarına ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, İstanbul Taksim Meydanı Gezi
Parkına sahip çıkılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
3.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcının, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddete ilişkin
açıklaması
4.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun, Tokat ilindeki çiftçilerin sorunlarına
ilişkin açıklaması
5.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, Kahramanmaraş ili Andırın
ilçesinin Çokak-Çığşar köyündeki soğuk hava deposunun bir
an önce faaliyete geçirilmesini dilediğine ilişkin açıklaması
6.- Erzincan
Milletvekili Muharrem Işıkın, TÜİKin Erzincanda
yaptığı Türkiyede Dinî Hayatı Araştırma
anketine ve Erzincanda şap hastalığıyla ilgili gerekli
duyarlılığın gösterilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
7.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın, 44 Malatyaspor şampiyon
olmasına rağmen hakkının teslim edilmemesi ve hakemin
yanlış penaltı kararı vererek Yeni Malatyasporun bir üst
lige yükselmesini önlemesi nedeniyle Futbol Federasyonunu
kınadığına ve Türkiye Büyük Millet Meclisine şikâyet
ettiğine ilişkin açıklaması
8.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutanın, Artvinin Hopa ilçesindeki limanda kömür
nakliyesi esnasında oluşan kömür tozu nedeniyle orada yaşayan
halkın zor durumda bulunduğuna ilişkin açıklaması
9.- Manisa Milletvekili
Sakine Özün, Manisanın Sabuncubeli ve Gökçeler köyü civarında
çıkan yangın nedeniyle oluşan zararların giderilmesi için
gerekli çalışmaların yapılmasını dilediğine
ilişkin açıklaması
10.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, KPSS 2012 sonuçlarına göre atama
bekleyen öğretmen adaylarının haziran ayında da ikinci bir
atamanın yapılmasını istediklerine ve 19/5/2011 tarihinde
meydana gelen Simav depremi nedeniyle oluşan mağduriyetlerin
giderilmesi için verilen sözlerin yerine getirilmesini talep ettiğine
ilişkin açıklaması
11.- Bingöl
Milletvekili İdris Balukenin, mevsimlik tarım işçilerinin
taşınması sırasında meydana gelen trafik
kazalarına ve bu işçilerin yaşadıkları
sıkıntılara ilişkin açıklaması
12.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, Anayasanın 138inci maddesinin
üçüncü fıkrasına göre, görülmekte olan bir davayla ilgili Türkiye
Büyük Millet Meclisinde araştırma komisyonu kurulması istemiyle
bir grup önerisi verilemeyeceğinden BDP grup önerisinin
görüşülemeyeceğine ilişkin açıklaması
13.- Muş Milletvekili
Sırrı Sakıkın, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın usul görüşmesinde Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Meral Akşenerin tutumunun lehinde
yaptığı konuşma sırasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
14.- Bingöl
Milletvekili İdris Balukenin, Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlunun CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşma sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Sivas ilindeki göçün ve ekonomik
olarak küçülmenin nedenlerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/642)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 25 milletvekilinin, ülkemizdeki
basın özgürlüğü kısıtlamalarının ve gazetecilerin
karşı karşıya bulunduğu siyasal sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/643)
3.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21 milletvekilinin, Türkiyede üniversitelerde
muhalif, farklı düşünen ve demokratik tepkilerini gösteren
öğrencilerin karşılaştıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/644)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve arkadaşları tarafından
Tuğgeneral Musa Çitil davasının
araştırılması amacıyla 7/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin Genel Kurulun 30 Mayıs 2013
Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
2.- MHP Grubunun,
mesleki ve teknik eğitim sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
Genel Kurulun 30 Mayıs 2013 Perşembe günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 26 milletvekili
tarafından Uludere katliamının tekrar incelenmesi ve faillerinin
araştırılarak yargı karşısına
çıkarılması amacıyla 29/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun 30 Mayıs
2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
VIII.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Meral Akşenerin, BDP grup
önerisinin görüşülmesinin Anayasanın 138inci maddesinin üçüncü
fıkrasına aykırı olması nedeniyle BDP grup önerisini
işlemden kaldırdığına ilişkin konuşması
IX.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER
1.- BDP grup önerisinin
görüşülmesinin Anayasanın 138inci maddesinin üçüncü
fıkrasına aykırı olması nedeniyle işlemden
kaldırılıp kaldırılamayacağı hakkında
X.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulunun CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına ve AK
PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebinin sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
5.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında
Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
6.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında şahsına tekraren sataşması nedeniyle
konuşması
7.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulunun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşma sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
8.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında şahsına tekraren sataşması nedeniyle
konuşması
9.- Ankara Milletvekili
Levent Gökün, Ordu Milletvekili İhsan Şenerin CHP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşma sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
10.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, Ordu Milletvekili İhsan Şenerin
CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
11.- Ordu Milletvekili
İhsan Şenerin, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın
CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasında ve Ankara Milletvekili Levent Gökün sataşma nedeniyle
yaptığı konuşma sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
12.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Mersin Milletvekili Nebi Bozkurtun
görüşülen kanun tasarısının tümü üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet
Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
13.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebinin sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
14.- Mersin
Milletvekili Nebi Bozkurtun, Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının görüşülen kanun tasarısının 1inci
maddesi üzerinde grubu adına yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
15.- Ankara
Milletvekili Zühal Topcunun, İstanbul Milletvekili İsmet
Uçmanın görüşülen kanun tasarısının 1inci maddesi
üzerinde şahsı adına yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
16.- İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serterin, İstanbul Milletvekili İsmet
Uçmanın görüşülen kanun tasarısının 1inci maddesi
üzerinde şahsı adına yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
XI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453)
4.- Tabiatı ve
Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı ile Çevre
Komisyonu Raporu (1/627) (S. Sayısı: 297)
5.- Orta Asya ve
Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri
Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri
Komisyonu Raporları (1/498) (S. Sayısı: 173)
XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceerin, Tekirdağda elektrik dağıtım
hizmetleri ile ilgili sorunlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/21947)
2.- Kocaeli Milletvekili
Mehmet Hilal Kaplanın, Kocaelide elektrik dağıtım
hizmetleri ile ilgili sorunlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/21948)
3.- Kocaeli Milletvekili
Mehmet Hilal Kaplanın, sayaç değişim işlemleri için
tüketicilerden tahsil edilen bedellere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/21949)
4.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, Pamukkaledeki jeotermal kaynaklara yönelik projelere
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/21950)
5.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, okul bahçelerinde bulunan yüksek gerilim hatlarına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/21951)
6.- Kütahya Milletvekili
Alim Işıkın, Bakanlığın bilişim
altyapısına ve PARDUS işletim sistemi ile yerli
yazılımların kullanımına ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/21952)
7.- Balıkesir
Milletvekili Haluk Ahmet Gümüşün, Balıkesirdeki bir bor
işletmesinde çalışan taşeron işçilerin
yaşadığı iddia edilen sorunlara ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/21953)
8.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükatamanın, Bursada Bakanlığa bağlı
kurum ve kuruluşlarda yapılan denetimlere ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/21954)
9.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın, TPAOnun bir İngiliz şirketi tarafından
sözleşmeye uyulmayarak zarara uğratıldığı
iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/21955)
10.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirelin, istihdam edilen arkeologlara ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/21956)
11.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, Bakanlığa yönelik siber saldırılara ve
alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/21957)
12.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolatın, yabancı bir firma yetkilileri ile
yapılan görüşmeye ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/22358)
30 Mayıs 2013 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER : Fatih ŞAHİN (Ankara), Bayram
ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 113üncü Birleşimini açıyorum.
III. YOKLAMA
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için üç dakika süre vereceğim.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Zonguldak iline yapılan yatırımlar
hakkında söz isteyen Zonguldak Milletvekili Sayın Özcan Ulupınara
aittir.
Buyurun
Sayın Ulupınar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Zonguldak
Milletvekili Özcan Ulupınarın, Zonguldak iline yapılan
yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması
ÖZCAN
ULUPINAR (Zonguldak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK
PARTİ hükûmetlerimiz döneminde Zonguldak ilimize yapılan
yatırımlar üzerinde gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
AK
PARTİ hükûmetleri, 2002
yılından itibaren bütün illerimizde olduğu gibi Zonguldak
ilimizde de eğitim, sağlık, ulaşım, KÖYDES,
BELDES ve diğer birçok alanda
değişime ve dönüşüme uygun yatırımlarını
sürdürmüştür.
Ulaştırma
Bakanlığımızın ilimizde yaptığı
yatırımlar çeşitli alanlarda devam etmektedir. Sadece 16
kilometre duble yolumuz varken şu anki hedefimiz olan 132 kilometre duble
yolu bitirme çalışmaları hızlı bir şekilde
sürüyor. Yeniçağadan Zonguldaka kadar olan duble yol
çalışmaları devam etmekte. Sapça, Üzülmez-1, Üzülmez-2
tünellerinin yüklenici firma tarafından yapımına
başlanıldı. DevrekEreğli arasındaki yol
çalışmaları hızla devam ediyor. Ereğli-Zonguldak
arasındaki yol yapım çalışmaları kısa sürede
bitirilecek. Alaplı çıkışından başlayan
Ereğli Çevre Yolu Projesi tamamlandı. Zonguldak Çevre Yolu Projesi
onaylandı ve ihalesi yapıldı; devamında, Kilimli Sahil Yolu
Projesi ile Filyosa duble yolla bağlanacak. Ayrıca, Zonguldak-Karabük arası
demir yolları sinyalizasyonu ve ray hatlarının yenilenme
çalışmaları sürdürülmektedir. Ulaşımdaki büyük
adımlarımızdan biri de Zonguldak Havaalanının aktif
hâle getirilmesi olmuştur.
Bunun
yanında sağlıkta büyük atılımlar olmuştur.
Özellikle, Devrekte 100 yataklı hastane, Çaycumada, yine, 100
yataklı ek proje, Karadeniz Ereğlide 400 yataklı
hastanelerimizin yapımı hızlı bir şekilde devam
ediyor. Zonguldak merkezde 700 yataklı hastane projemizin yer tespit
çalışmaları tamamlandı, TOKİde, ihale
aşamasındadır.
Gençlik
ve Spor Bakanlığımızın ilimizde yapımı devam
eden veya yapımına başlanacak projelerine de değinecek
olursak: Zonguldak merkezde gençlik merkezi, Kandilli beldemizde sentetik çim
yüzeyli futbol sahası, Alaplı sentetik çim yüzeyli sahası, merkez
spor salonu inşaatı, Alaplı Gümeli spor salonu yapımı,
Devrekte 300 öğrenci kapasiteli yurt yapımı, Alaplıda 500
öğrenci kapasiteli yurt yapımı, Devrek Sabahat-Cemil
Ulupınar Anadolu Öğretmen Lisesi 200 yataklı pansiyonu ve
Devrekte 100 yataklı huzurevi yapımı bu projeler arasında.
Yine,
bizim hükûmetlerimiz döneminde Devrek, Ereğli ve Alaplı ilçelerimizde
adalet sarayı binaları yapılmıştır. Ayrıca,
Alaplı ilçemiz hükûmet konağına kavuşmuştur. merkezde,
yine, ek adalet sarayı binası yapılacaktır. Ayrıca,
Beycuma Açık Cezaeviyle ilgili çalışmalar devam etmektedir.
Geçmişte
yapılan yanlış yatırımlar sonucunda haftada belli
günlerde Zonguldaka su verilirken bu dönemde, su konusundaki geçici olan
çözümler kalıcı hâle getirilmiş ve 13 milyona yakın bir
yatırımla tüneller açılarak Zonguldakın her gün suya
kavuşması sağlanmıştır. Bununla birlikte, ilimiz
merkezinde maden müzesi yapıldı ve önümüzdeki süreçte
açılışı yapılacak.
Eğitimde
son derece güzel gelişmeler olmuştur. 4 olan anaokulları
sayısı şu anda 14e çıkmış, mevcut 37 tane olan
lise sayımız bugün itibarıyla 68e
ulaşmıştır. Zonguldak merkezde, Ereğlide ve Devrekte
öğretmenevlerimiz yeni binalarında hizmet vermeye
başlamıştır.
Bülent
Ecevit Üniversitemiz 10 fakülte, 3 enstitü, 3 yüksekokul, 6 meslek yüksekokulu
ile hizmet vermektedir. merkezde 12.671, Alaplı, Ereğli, Çaycuma,
Devrek ve Gökçebey ilçelerimizde 8.957 olmak üzere toplam 21.628 öğrencisi
vardır. Bülent Ecevit Üniversitemizde öğrenci sayısındaki
artış ile beraber sınıf sayısında, öğrenci
yurtlarında ve yatak sayılarında da artışlar sağlanmıştır.
İlimizde bin yataklı öğrenci yurdu bizim hükûmetlerimiz
döneminde hizmete açılmıştır.
İlimizde
çalışmaları devam eden önemli ve kapsamlı projelerimizden
biri de Filyos Vadi Projesidir; sadece Batı Karadeniz projesi değil,
bir dünya projesidir. Yaklaşık 20 milyar dolarlık bu proje, hem
özel sektör hem de kamu eliyle hızlı bir şekilde
yürütülmektedir.
Uzun
Mehmet tarafından 8 Kasım 1829da bulunan ve ilimizin simgesi olan
taş kömürünün bulunmasıyla ilimiz, Türkiye'nin stratejik önemi en
fazla olan illeri arasında yer aldı. Kara elmasımız kömür,
yıllarca binlerce insana ekmek, iş, aş verdi, ekonomiye
katkıda bulundu, sadece ekonomiye değil, bölgemizin sosyal ve
kültürel yaşantısına hayat verdi. Bizim dönemimizde TTKya 4.651
işçi alınmıştır. TTKnın hazineye personel
alımı için müracaatı onaylanmış olup 195 niteliksiz
işçi, 61 memur alımı için başvurular devam etmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZCAN
ULUPINAR (Devamla) - Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ulupınar.
Gündem
dışı ikinci söz, cezaevlerindeki hasta mahkûmlar hakkında
söz isteyen Tunceli Milletvekili Sayın Hüseyin Aygüne aittir.
Buyurun
Sayın Aygün. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Tunceli
Milletvekili Hüseyin Aygünün, cezaevlerindeki hasta mahkûmlara ilişkin
gündem dışı konuşması
HÜSEYİN
AYGÜN (Tunceli) Çok sağ olun Başkanım.
Cezaevleri
denilince, tabii, Antalya L tipinde Pozantıdan gelip tecavüze
uğrayan çocukların dramını mı konuşalım,
yoksa Şakranda hortumla dövüldüğü için
çığlıklarını daha birkaç gün evvel duyduğumuz
çocuklarla ilgili mi konuşalım; gerçekten vicdanen karar vermek zor.
Fakat Fatih Hilmioğlu gibi geçmişte çok güçlü görünen, bugün burnunu
sürtüp, cezaevine koyup ölüsünü çıkarmaya yemin ettiğiniz ünlüler
dışında da çok sayıda insan hikâyelerinin olduğunu ve
her gün insanların öldüğünü, Meclisin haberdar
olmadığını söylemekle başlamak isterim.
İki
gün evvel İstanbul Ümraniye E tipinde sadece iki yıl hapis
cezası alan, ertelenmediği için cezaevine konulan Şahin
Şimşek yani 28 Mayısta, iki gün evvel öldü. Sebep, tedaviye
gönderilmemesi, bir hücreye konulması. Adli bir suçlu, sesini duyan yok,
hiçbir siyasetçi sahip çıkmıyor, kim olduğunu ancak öldükten
sonra duyabiliyoruz.
Yine,
Eyüp Yuralı anlatabilirim. Sınırda şoförken gözaltına
alındı, iki yıldır tutuklu, anemi hastası ve bir gözü
görmüyor, cezaevinde tedavisi mümkün değil ancak hücrede kalmaya devam
ediyor.
Taylan
Çintay, geçen pazartesi günü, tam bir hafta evvel Diyarbakırdan getirildi,
vücudundaki kanserli hücreler söküldü, ardından Sincan 1 no.lu F tipine
götürüldü, çıplak aramaya karşı çıktığı için
dövüldü ve bir hücreye atıldı. Belki de bu, sayın
milletvekilleri, dünyada görülmemiş bir şeydir, kanser
ameliyatından çıkan bir gencin dövülmesi ve bir hücreye
atılması ama Türkiyede oldu, kanser hastası bir çocuk üç gün hücrede
kaldı.
7
Mayısta İrfan Eskibağ, bu şehrin bir cezaevi olan,
Sincanda hayatını kaybetti. Hiçbir ders alınmadı. Şu
anda aynı yerde Abdülsamet Çelik ölümü bekliyor, eğer tahliye
edilmezse ölecek çünkü Abdülsamet kan kanseri, her gün kan almak zorunda,
tedavisi de bir hücrede -siz de takdir edersiniz ki- yapılamıyor.
Ben
Adalet Bakanlığına bir soru sormuştum, çok
ayrıntılı yanıt verdi Bakan, genelde bakanlar böyle
ayrıntılı yanıt vermezler ama Sayın Bakanın
verdiği yanıta göre Türkiye cezaevlerinden şu anda 2,5 günde 1
insan ölüyor. Yıllara vurulduğunda 2,5 günde 1 kişi
hayatını kaybediyor, inanılmaz bir şey bu. 2002 ile 2012
yılları arasında tam 1.734 kişi ölmüş. Şu anda
411 ağır hasta var ve bunların çok büyük bir bölümü normal
tedavi edilebilir hastalıklar; hücrede, hapishanede tedavi
edilemediği için ağır ağır ölüm sınırına
yaklaşıyorlar. 2002 yılında 89 kişi cezaevinde
ölmüşken bu sayı, 2011 yılında, Türkiye Cumhuriyeti
tarihindeki rekor olan 268 sayısına yükselmiş.
Dolayısıyla, cezaevlerinde büyük bir meseleyle karşı
karşıya olduğumuz, insanları öldüren, insanların
yakınlarını da dışarıda gün gün, saat saat
öldüren bir dramla karşı karşıya olduğumuz açık
ama ne yazık ki hiçbir şey yapılmıyor.
Kendimin
yakinen takip ettiği ve pazar günü evinde ziyaret ettiğim Mete
Dişin öyküsüyle beş dakikalık süremi bitireyim. Mete, tam yüz
yedi gün kemoterapi tedavisi gördü. Tam üç yıla yakın cezaevinde
kaldı, Kandıradan Maltepedeki hastaneye ring araçlarıyla
getirilip götürüldü, 40 derece ateşli ve adli tıp bu çocuk
hakkında hiçbir rapor düzenlemedi. Sonunda, arkadaşlarının
cezaevi önünde, ailesinin Ankarada Mecliste, avukatlarının adli
tıp şube müdürlükleri binasında yürüttüğü mücadeleyi,
polislerin gaz sıkarak, cop sallayarak dağıtmak istediği
Çağlayan Adliyesi önündeki çocukların sesini hâkimler duydu ve bir
adli rapor bile olmadan bu tepkilere dayanamayarak Meteyi tahliye etti. Pazar
günü evinde ziyaret ettim, şu an çok ağır bir hastalık olan
yumurtalık kanseriyle boğuşuyor. Ona da buradan şifa
dilemekten başka bir şey elimden gelmiyor çünkü Hükûmet, genelde
ölüme yakın insanları tahliye ediyor ve dışarıda
öldüklerinde sorumluluğu üzerinden atmış oluyor. Bu
bakımdan, Metenin yaşamasını, ayakta kalmasını
sadece Allahtan dileyebilirim.
Son
sözlerim şöyle olsun: Cezaevlerinde her şeye rağmen, Nazım
Hikmetin dizeleriyle Düşmana inat bir gün yaşamak için direnenlere
selam olsun. Onlar için dışarıda gaz yiyen, onlara sahip
çıktığı için yeniden örgüt üyeliğinden yargılanan
arkadaşlarına da selamlar olsun buradan.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aygün.
Gündem
dışı üçüncü söz, Irak Türklerinin sorunları, beklentileri
ve alınması gereken tedbirler hakkında söz isteyen Tokat
Milletvekili Sayın Reşat Doğruya aittir.
Buyurun
Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun, Irak Türklerinin sorunları, beklentileri ve
alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem dışı
konuşması
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Irak
Türklerinin sorunları ve alınması gereken önlemler adı
altında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Irak
Türkleri, son yıllarda çok ağır saldırılar,
planlı yok etmelerle karşı karşıya bulunmaktadır.
Kerkükün bin yıllık Türk şehri olduğu unutularak Türklere
ait ne varsa saldırılar artarak devam etmektedir. Daha önce Erbil ve
Kerkükte yapılan Kürtleştirme politikaları, şimdi de
Irakın her tarafında yoğun bir şekilde
uygulanmaktadır. Ülkenin her tarafında okumuş ve iş
adamları olan Türkmenlerin ekonomik açıdan
zayıflatılması için baskılar sürmektedir. Peşmerge
bölgeleri ve insanları zenginleştirilmekte, Türkmenler, tam tersi,
yok edilmeye çalışılmaktadır. Hileli nüfus
sayımları, hileli seçimler, Kerküke peşmerge yerleştirme
faaliyetleri yoğun bir şekilde devam etmektedir.
Ağır
saldırılar her geçen gün artarak devam ediyor. Türkmen liderler bir
bir yok ediliyor. Her geçen gün bir Türkmen öldürülmesin, yaralanmasın.
Bunlar yapılırken Barzani ABDye güveniyor. Haince
saldırıyorlar.
Pekâlâ,
Türkler kime güvenecek? Herhâlde herkes Türkiye diyecektir. Ancak AKP
Hükûmeti Türklere maalesef hiç sahip çıkmıyor. Türkiye sadece nasihat ediyor.
Bugün
Irakta peşmergeler ve merkezî Irak güçleri silahlı durumdadır.
Ellerinde her türlü silah varken Türkler ise tamamen silahsızdır,
hatta evlerindeki ekmek bıçakları bile peşmergeler
tarafından toplanmıştır. İşte, bu durumlar göz
önüne alınınca, doğu ve güneydoğu başta olmak üzere
Anadoluda emniyetli bir şekilde yaşamın olması için Musul,
Kerkük, Tuzhurmatu, Telaferde Türklerin güvenli, huzur içinde
yaşamaları gereklidir. Irak Türkleri güçlü olmazsa ülkemizin
doğu ve güneydoğusunda emniyet olmayacaktır. Türkiye'nin
güvenliğinin Musuldan, Kerkükten, Kıbrıstan geçtiği
unutulmamalıdır.
Filistinde
bir Müslümanın burnunun kanaması tabii ki hepimizi üzer. Somali,
Arakan, Malideki işgal, saldırı, insan ölümleri hepimizin
yüreğini yakar. Ancak hem Müslüman hem de Türk olan Iraktaki Türkler için
Hükûmetçe ne yapılıyor? Filistine gösterilen ilginin onda 1i
buralara gösterilse Irak Türkü yüreklenir, canlanır, bundan da yüce
milletimiz ve devletimiz kazançlı çıkar. Ancak, maalesef, Irak
Türkleri sahipsiz; sahipsiz bırakılıyor, kaderine terk ediliyor.
Yapılması
gerekenleri şöyle sıralamak istiyorum:
Irakta
Türkler için mutlaka her kesimi kapsayacak bir istişare meclisi, bir
danışma meclisi, bir Türkmen meclisi kurulmalıdır.
Ayrıca,
Türkmeneli strateji merkezi oluşturulmalıdır. Türkmen halkı
söylem birliği yapmalı, siyasi güçlerini mutlaka
birleştirmelidir.
Iraktaki
Türklerin her türlü çalışmaları yakından desteklenmeli,
takip edilmeli, onlar yüreklendirilmelidir.
Ayrıca, söz konusu
Türkmen halkı olduğunda, kendileri tek yumruk, tek ses ve tek yürek
olmalıdır. Aralarında fikir ayrılığı
olabilir ancak konu Türkmenler ise ayrılıklar bir kenara bırakılmalıdır,
birlik ve beraberlik her şeyin önüne geçmelidir.
Türkmenler
toprağından vazgeçmemelidir. Nüfus korunmalı, göç mutlaka
durdurulmalıdır. Toprak, nüfus kaybedilirse dava da kaybedilir; bu,
akıldan çıkarılmamalıdır.
Irak devletinin
bütünlüğü içerisinde Türklerin statüsü mutlaka doğru şekilde
ortaya konulmalıdır. Irak Türkleri 1925 yılındaki gibi
devletin kurucu unsurları arasında mutlaka olmalıdır, buna
her türlü destek verilmelidir. Çünkü Irakta bugün 3 milyonun üzerinde Türk
yaşamaktadır.
Türkiye olarak da Irak
Türklerinin kaderi PKKnın desteklediği, beraber hareket ettiği
Barzaniye bırakılmamalıdır. Merkezî Hükûmetle de
ilişki kurulmalıdır. Ayrıca, Türkiye ile Irak
arasındaki ilişkiler de Türkmenler üzerinden
yapılmalıdır.
Buradan sesleniyorum:
AKP Hükûmetinin ve Dışişleri Bakanlığının
yanlış politikaları yüzünden Türkmen davası kaybediliyor.
Türkiye'den kayıp İranın kontrolüne geçiyor. Irak Türkleri de,
Suriye Türkleri de Hükûmetin yanlış politikalarıyla çok
şeylerini kaybediyorlar. Tarih de, yüce Türk milleti de
yapılanların hiçbirini unutmaz, bir gün mutlaka hesabını
sormuştur.
Bin yıllık
Türk yurdu olup dört yüz yıl Osmanlı idaresinde kalan bu bölge
insanları kardeşçe, huzur içinde yaşamalı, Türkiye'nin ilgi
alanında kalmalıdır. Irak Türküne de, Suriye Türküne de sahip
çıkmak bizim tarihe olan borcumuzdur diyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Doğru.
60ıncı maddeye göre söz taleplerini yerine getireceğim.
Sayın Yeniçeri
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, Arap ülkelerine nakliyat yapan tır şoförlerinin
sorunlarına ilişkin açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Bilindiği
gibi Suriyede yaşanan iç savaş nedeniyle başta Suudi Arabistan
olmak üzere Arap ülkelerine nakliyat yapan Türk tırları deniz yolunu
kullanmaktadır. İki aydır Mersin ve İskenderun
limanlarından Mısır ve Suudi Arabistana götürülen 500e
yakın tır ve şoförü bu ülkelerde mahsur kalmış
bulunmaktadır. İki aydır 250 Türk tır şoförü Suudi
Arabistanın Duba Limanında Mısıra geçmek, bir o kadar da
şoför ve tır ise Suudi Arabistana geçmek için beklemektedir.
Çoğu şoförün yemek parası kalmamıştır. Bize ulaşan
mahsur şoförler, bulundukları yerde gölgesine
sığınacak bir ağaç dahi bulunmadığını
ifade etmişlerdir, Dışişleri yetkililerinin kendileriyle
görüşmekten çekindiklerini söylemişlerdir.
Sayın
Davutoğlu komşu ülkelerin içişleri bakanı olmayı bir
kenara bırakmalı ve Hükûmet, derhâl, Mısır ve Suudi
Arabistanda mahsur kalan tır şoförlerimizi Türkiye getirmek için
harekete geçmelidir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Tanal
2.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, İstanbul Taksim Meydanı Gezi
Parkına sahip çıkılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İstanbul
ilimiz Taksim Meydanı Gezi Parkında ağaçlar
kaldırılıyor, katlediliyor. Oradaki ağaçlar
kuşların yuvası ve gerçekten şehrimizin hava
aldığı bir meydan, oksijen deposudur ve bunun
-ağaçların- yerine rant odaklı bir projenin
gerçekleştirilmesi İstanbulu hançerlemekte, doğayı
katletmektedir. Duyarlı olan milletvekillerinin, bakanların,
halkımızın, İstanbul ilimiz Gezi Parkına sahip
çıkmasını arz ediyorum.
Saygılarımı
sunarım.
BAŞKAN
Sayın Atıcı
3.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcının, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddete ilişkin
açıklaması
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, AKP döneminde sağlık çalışanlarına
yönelik şiddet hızla devam ediyor. Geçen hafta, Ağrıda, 2
hekim ölümcül bir saldırıdan son anda kurtulabildi. Dün,
Ankaranın göbeğinde, Numune Hastanesinde bir kadın doktora
bıçakla saldırıda bulunuldu. Tüm bu saldırıları
kınıyorum. En çok da AKPyi kınıyorum. Neden mi? Çünkü uyur
gibi yapıyor. Uyuyor olsa şu ana kadar uyanmış olması
gerekiyordu. Sağlık çalışanlarına yönelik artan
şiddet olaylarını araştıran ve raporunu
yayınlayan Komisyonun önerilerini Hükûmet yerine getirmemektedir.
Sağlık Bakanı Sağlığı nasıl
pazarlarım? diye diyar diyar geziyor, kendi çalışanları
umurunda bile değil. Başbakana ise Allah yardım etsin, gündemi
değiştirmek için bir yandan IV. Murata diğer yandan Yavuz
Sultan Selime sarılmaktan başka çaresi kalmamış.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Doğru
4.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun, Tokat ilindeki çiftçilerin sorunlarına
ilişkin açıklaması
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tokat
ili Kelkit Vadisi, Kazova Ovası, Artova, Zile Ovası çiftçileri,
maalesef, çok zor ve ağır günler yaşıyorlar. Neredeyse
tarlalarını ekememişler ve borçlar altında da inim inim
inlemek durumuyla karşı karşıya
kalmışlardır. En büyük borç da mazot, gübre ve ilaç
noktasındadır. Bunlardaki ÖTV ve KDVnin yüksek olması
tarlalarına gübre attırmamakta, traktörlerine mazot
koydurmamaktadır. Bu noktada Hükûmetten acil destek bekleniyor. Ziraat
odası başkanları bütün güçleriyle her yerde İmdat! diye
bağırıyorlar. Dolayısıyla çiftçilerimizin sesini
mutlaka duymalı, çiftçi reel desteklenmelidir diyorum.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Dedeoğlu
5.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, Kahramanmaraş ili Andırın
ilçesinin Çokak-Çığşar köyündeki soğuk hava deposunun bir
an önce faaliyete geçirilmesini dilediğine ilişkin
açıklaması
MESUT
DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Kahramanmaraş
Andırın Çokak -Çığşar köyümüzün üreticileri, Kiraz
Birliği bir soğuk hava deposu yapmış. Ancak, maalesef ki
maalesef, şu anda oranın yolu ve elektriği
olmadığı için soğuk hava deposunun değerlendirilmesi,
ekonomiye katkı sağlaması şu anda mümkün değil.
Dünyaca ünlü bu kiraz yetiştiricilerinin ve bu kirazların ekonomiye
daha çok katkı sağlaması amacıyla yapılan bu tesisin
bir an önce faaliyete geçirilmesini diliyorum. Sayın Ulaştırma
Bakanımızdan ve ilgili bakanlıklardan buranın bu sezona
yetiştirilmesi noktasında yardımlarını talep ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Işık
6.- Erzincan
Milletvekili Muharrem Işıkın, TÜİKin Erzincanda
yaptığı Türkiyede Dinî Hayatı Araştırma
anketine ve Erzincanda şap hastalığıyla ilgili gerekli
duyarlılığın gösterilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
MUHARREM
IŞIK (Erzincan) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkanım, TÜİK, şu anda Erzincanda Türkiyede Dinî
Hayatı Araştırma adı altında bir anket
yapmaktadır. Bu ankette, ev ev dolaşılarak Hangi dine
mensupsunuz? Hangi mezhebe göre amel ediyorsunuz? Köpek giren eve melek girer
mi? Loto oynar mısınız? gibi sorular sorulmaktadır. Bu,
işaretlenme değil de nedir? Bunu kınıyorum ve bir an önce
durdurulmasını istiyorum.
İkinci
bir konu, Erzincanda şu anda şap hastalığından
gerçekten çok korkunç sayıda hayvan ölmektedir. 65 hayvanı olan bir
insanın 44 tane hayvanının öldüğünü biliyoruz. Bu konuda
Tarım Bakanlığı hiçbir çalışma yapmıyor,
üstelik de tazminatlı hastalıklar kategorisinden
çıkardığı için ödeme de yapılmıyor, aşı
yapılmıyor. Tamamen başıboş
bırakılmış. Bu konuda da gerekli
duyarlılığın gösterilmesini istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Ağbaba
7.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın, 44 Malatyaspor şampiyon
olmasına rağmen hakkının teslim edilmemesi ve hakemin
yanlış penaltı kararı vererek Yeni Malatyasporun bir üst
lige yükselmesini önlemesi nedeniyle Futbol Federasyonunu
kınadığına ve Türkiye Büyük Millet Meclisine şikâyet
ettiğine ilişkin açıklaması
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Bu
yıl Malatyaspor ve 44 Malatyaspor, maalesef, Futbol Federasyonundan çok
çekiyor. 44 Malatyaspor şampiyon oldu, lider oldu ama maalesef, hakkı
teslim edilmiyor.
Geçtiğimiz
çarşamba akşamı da Yeni Malatyaspor ile Fethiyespor
arasında oynanan karşılaşmada hakem resmen Malatyanın
haklarını yedi. Son dakikalarda bir penaltı, yanlış
bir penaltı kararı vererek Malatyasporumuzun üst lige yükselmesini
önledi.
Ben
Malatyaya bunları yapan federasyonu huzurlarınızda
kınıyorum ve Malatyalının haklarını her zaman
yiyen, her zaman Malatyaya kötülük eden federasyonu da buradan Türkiye Büyük
Millet Meclisine şikâyet ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Bayraktutan
8.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutanın, Artvinin Hopa ilçesindeki limanda kömür
nakliyesi esnasında oluşan kömür tozu nedeniyle orada yaşayan
halkın zor durumda bulunduğuna ilişkin açıklaması
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben
de Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Erdoğan
Bayraktarın dikkatini çekmesi gereken bir konuyu arz etmek istiyorum.
Artvin ili Hopa ilçesindeki liman işletmeciliği bir süredir aktif
olarak çalışmaktadır. Ancak kömür nakliyesi esnasında büyük
bir kömür tozu, hatta bulut oluşmakta, hemen çevresindeki meskenleri
oldukça rahatsız etmektedir. Özellikle dün vatandaşlarımız
bizzat beni aradılar. Yaklaşık 500 ailenin
yaşadığı alanda kömürden kaynaklı oluşan toz
bulutu evlerin içerine kadar sızmakta, büyük bir çevre ve sağlık
skandalı yaşanmasına neden olmaktadır. Limanın hemen
karşısında emniyet müdürlüğü ve adliye gibi kamu daireleri
de görev yapmaktadır. Bölgede vatandaşlar konuyla ilgili imza
toplayıp ilgili mercilere ulaşmış olsa da durumla ilgili
bir çözüm, bir iyileştirme henüz olmamıştır. Konunun ilgili
makamlar tarafından acilen incelenmesi ve yaşamsal alandaki büyük
çevre sorununun ilgili bakanlık tarafından çözülmesi için
gereğini Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir kere daha anlatmakta yarar
gördüm.
Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sağ olun.
Sayın
Öz
9.- Manisa Milletvekili
Sakine Özün, Manisanın Sabuncubeli ve Gökçeler köyü civarında
çıkan yangın nedeniyle oluşan zararların giderilmesi için
gerekli çalışmaların yapılmasını dilediğine
ilişkin açıklaması
SAKİNE
ÖZ (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, dün öğleden sonra Manisa Sabuncubeli ve Gökçeler köyü
civarında çıkan orman yangınıyla
Teşekkürler.
BAŞKAN
Sayın Işık
10.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, KPSS 2012 sonuçlarına göre atama
bekleyen öğretmen adaylarının haziran ayında da ikinci bir
atamanın yapılmasını istediklerine ve 19/5/2011 tarihinde
meydana gelen Simav depremi nedeniyle oluşan mağduriyetlerin
giderilmesi için verilen sözlerin yerine getirilmesini talep ettiğine
ilişkin açıklaması
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
KPSS
2012 sonuçlarına göre yapılacak memur atamalarında atama
bekleyen yüz binlerce öğretmen adayı haziran ayında da ikinci
bir atamanın yapılmasını istemektedir. Sayın Millî
Eğitim Bakanı burada iken bu konuyu dile getiriyor, kendisinin bu
konuda yapacağı her türlü çalışmanın arkasında
olacağımızı ifade etmek istiyorum.
İkinci
konu: 19 Mayıs 2011 tarihinde meydana gelen Simav depreminin ardından
yaşanan mağduriyetler devam etmektedir. Özellikle bu depremde hasar
gördüğü gerekçesiyle boşaltılan Simav Devlet Hastanesinin ya
güçlendirilmesi ya da yeni bir hastane yapımı konusunda, Hükûmet
yetkilileri başta olmak üzere, Simavlı hemşehrilerime verilen
sözlerin acilen yerine getirilmesini talep ediyorum. Hükûmeti bu konuda göreve
davet ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Baluken
11.- Bingöl
Milletvekili İdris Balukenin, mevsimlik tarım işçilerinin
taşınması sırasında meydana gelen trafik
kazalarına ve bu işçilerin yaşadıkları
sıkıntılara ilişkin açıklaması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, dün, Adıyamanda tarım işçilerini taşıyan
bir minibüs lastiğinin patlaması sonucu kontrolden çıkarak
köprüden şarampole yuvarlanmıştır. Minibüsün hurdaya
döndüğü bu kazada 10 kadın işçi yaşamını
yitirmiştir, 13 kişi yaralanmıştır. Biz öncelikle
yaşamını yitiren tüm yurttaşlarımıza Allahtan
rahmet, yakınlarına, ailelerine başsağlığı
diliyoruz. Benzer bir kaza da Beytüşşebapta oldu. Yine,
şarampole yuvarlanan bir minibüsteki 7 yurttaşımız
yaşamını yitirdi. Yine, kendilerine Allahtan rahmet, yakınlarına
ve tüm halkımıza başsağlığı diliyoruz.
Özellikle
bu trafik kazaları çok ciddi bir sorun olarak maalesef ülkemizde can
almaya devam ediyor. Bu konuyla ilgili Hükûmetin yeterli, gerekli tedbirleri
alması lazım. Gerekirse Meclisin bir komisyon oluşturarak bu
konuya el atması gerektiğini düşünüyoruz.
Diğer
taraftan, mevsimlik tarım işçilerinin yaşadığı
sıkıntılar çok ciddi düzeyde. Kadın, çoluk çocuk demeden
kamyon kasalarına, traktör kasalarına istiflenen bu insanlar her
yıl trafik kazalarında yaşamlarını yitiriyorlar...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Gittikleri yerlerde de ayrımcılığa tabi
tutulan bu işçilerin eğitimden sağlığa kadar
yaşadıkları pek çok sorun için Meclisin inisiyatif alması
gerektiğini belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündeme
geçiyoruz...
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Sayın Başkan,
milletvekillerimize tahsis edilen iki telefon operatöründen bir tanesi
çalışmıyor, hatta salı gününden beri
çalışmıyor. Adını da burada ifade edeyim, Avea
çalışmıyor. Bununla ilgilenirseniz memnun olurum. Genel Kurul
salonu dâhilinde çalışmıyor, kulise
çıktığımız zaman çalışıyor, burada
çalışmıyor.
Arz
ediyorum.
BAŞKAN
Tamam, ben teknik arkadaşlara şimdi soracağım. Çok
teşekkür ederim.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Sivas ilindeki göçün ve ekonomik
olarak küçülmenin nedenlerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/642)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Sivas
ili her geçen gün nüfus ve ekonomik açıdan küçülmektedir. Göçün ve
ekonomik olarak küçülmenin nedenlerinin araştırılarak,
alınması gereken tedbirler konusunda, Anayasanın 98inci,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz.
1)
Reşat Doğru (Tokat)
2)
Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
3)
Oktay Vural (İzmir)
4)
Ali Uzunırmak (Aydın)
5)
Ruhsar Demirel (Eskişehir)
6)
Bülent Belen (Tekirdağ)
7)
Enver Erdem (Elâzığ)
8)
Seyfettin Yılmaz (Adana)
9)
Alim Işık (Kütahya)
10)
Mehmet Erdoğan (Muğla)
11)
Mustafa Kalaycı (Konya)
12)
Koray Aydın (Trabzon)
13)
Murat Başesgioğlu (İstanbul)
14)
Oktay Öztürk (Erzurum)
15)
Muharrem Varlı (Adana)
16)
Mehmet Günal (Antalya)
17)
Atila Kaya (İstanbul)
18)
Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
19)
Celal Adan (İstanbul)
20)
Emin Çınar (Kastamonu)
21)
Sümer Oral (Manisa)
Sivas,
Türkiye'nin İç Anadolu Bölgesi, Karadeniz Bölgesi ve Doğu Anadolu
Bölgesinde yer alan bir ildir. Sivas ili, Mezopotamya ve arasında
kervanların geçtiği bölgede olduğu için, Selçuklular döneminde
tüccarların ziyaret ettiği bir merkez hâline gelmiştir.
Ülkemizde Konya'dan sonra en çok Selçuklu eserinin bulunduğu il
Sivas'tır.
Sivas
Osmanlı İmparatorluğunda eyalet merkezi hâline getirilerek
Amasya, Çorum, Tokat, kısmi olarak Malatya ve Kayseri illeri Sivas'a bağlı
birer sancak olmuştur. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde belirtildiği
gibi Sivas zamanının en önemli eyaletlerinden biridir. 40 ilkokul,
1.000 dükkân, 18 han, 40 kadar çeşmesi olduğundan bahsedilir.
Sivas'a
birçok vali atanmış, bunlar içinde belki de ismi hiç unutulmayacak
olan Halil Rıfat Paşanın yaptırdığı birçok
yollar, köprüler, hanlar ve konaklar hâlen halkımızın
hizmetindedir. Tarihin kaydedildiği zamandan beri önemli bir yerleşim
merkezi olan Sivas, asırlar boyunca önemini korumuş ve özellikle millî
mücadele yıllarında millî mücadeleye başlangıç olması
ona tarihin en kıymetli değerini vermiştir.
2000
yılında Sivas'ın nüfusu 755.090 kişiden 627.050 kişiye
düşmüştür, yüzölçümü 28.488 metrekaredir. Kızılırmak havzası
kenti İç Anadolu iklimine, Yeşilırmak Karadeniz, Fırat havzası
ise Doğu Anadolu iklimine bağlamaktadır. Bu, 3 su, 3 yol, 3
farklı kültür demektir.
Kuzeyden
Kelkit Vadisi, doğuda Köse Dağlarının uzantısı
olan Kuruçay Vadisi ve Yaman Dağı, güneyde Kulmaç Dağı,
Tahtalı Dağlarının uzantılarıyla, Hezanlı
Dağı, batıda Karababa, Akdağlar ve İncebel
Dağları gibi yükseklikler çizen kentin doğal
sınırları vardır.
Sürekli
göç veren ilde sanayi sektörü yeterince gelişmediğinden dolayı
ilin gayrisafi yurt içi hasıla (GSYİH) göstergeleri düşük
düzeylerde kalmaktadır. Kişi başına gayrisafi yurt içi
hasıla göstergeleri hem ülke hem de İç Anadolu Bölgesi
ortalamasının altındadır.
İl,
ülkenin geri kalmış yöreleri arasında bulunmaktadır. 1inci
Derece Kalkınmada Öncelikli Yöreler (KÖY) kapsamında yer alan ilde,
var olan ekonomik potansiyelin özellikle görece zengin yer altı
kaynaklarının yeterince değerlendirilemediği söylenebilir.
İlde hâkim sektör tarım sektörüdür ve bu sektörün gelişme
hızı ve verimliliği düşüktür.
Ekonomik
kalkınma açısından özel önem taşıyan imalat sanayisi
gelişmemiştir. Bu nedenlerle ilin ekonomik büyüme hızı
düşmekte, dolayısıyla da gelişmiş yörelerle aradaki
açık kapatılamamaktadır.
Yerel
ekonomilerin içinde yer aldıkları coğrafi bölge ve ülke
ekonomisi içerisindeki yerinin somutlaştırılması büyük önemi
haizdir.
İlin
ekonomisini genel olarak tarım, hayvancılık, dokuma, deri,
madencilik ve küçük el sanatları şekillendirmektedir.
Üretim
sektörleri olan tarım, inşaat ve sanayi sektörleri ile hizmet
sektörleri olan ticaret, ulaştırma ve haberleşme sektörleri tam
anlamıyla gelişmemiştir. Üretim sektörlerinden tarım ve
hayvancılık sektörünün Sivas ekonomisine katkıları oldukça
sınırlıdır. Coğrafi konumu, doğal, beşerî ve
ekonomik kaynaklarının sınırlı olması ve bunlar
gibi birçok sebeple sanayi sektöründe gelişme sağlanamaması ilin
ekonomik yönden büyümesini engellemektedir.
Sosyoekonomik
gelişmenin temel dinamiklerinden biri olan yetişmiş insan gücü
bakımından Sivas, sürekli olarak ve yoğun göç vermesi sebebiyle
giderek dezavantajlı bir konuma sürüklenmektedir. Sosyoekonomik
gelişmenin önündeki diğer engeller ise teknik ve sosyal
altyapılardaki yetersizliklerdir.
Sivas'a
sahip çıkmanın zamanı geçmektedir. Daha fazla gecikmeden
TBMM'nin sahip çıkacağına inanıyoruz. Tüm bu gerekçelerle
araştırma önergemiz hazırlanmıştır.
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 25 milletvekilinin, ülkemizdeki
basın özgürlüğü kısıtlamalarının ve gazetecilerin
karşı karşıya bulunduğu siyasal sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/643)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Ülkemizdeki
basın özgürlüğü kısıtlamalarını ve gazetecilerin
karşı karşıya bulunduğu siyasal sorunları
araştırmak amacıyla Anayasa'mızın 98, İç Tüzükün
104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
2)
Muharrem İnce (Yalova)
3)
Emine Ülker Tarhan (Ankara)
4)
Mehmet Akif Hamzaçebi (İstanbul)
5)
Ercan Cengiz (İstanbul)
6)
Salih Fırat (Adıyaman)
7)
Aylin Nazlıaka (Ankara)
8)
Özgür Özel (Manisa)
9)
Celal Dinçer (İstanbul)
10)
Haydar Akar (Kocaeli)
11)
Veli Ağbaba (Malatya)
12)
Ali Özgündüz (İstanbul)
13)
Levent Gök (Ankara)
14)
Ali Demirçalı (Adana)
15)
Umut Oran (İstanbul)
16)
Osman Taney Korutürk (İstanbul)
17)
Faik Öztrak (Tekirdağ)
18)
Mahmut Tanal (İstanbul)
19)
Ayşe Gülsün Bilgehan (Ankara)
20)
Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
21)
Ahmet Toptaş (Afyonkarahisar)
22)
Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
23)
İzzet Çetin (Ankara)
24)
Malik Ecder Özdemir (Sivas)
25)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
26)
Haluk Eyidoğan (İstanbul)
Gerekçe:
Ülkemizde
gazetecilerin karşı karşıya bulunduğu sorunların
başında ifade özgürlüğünü kısıtlayan Terörle Mücadele
Kanunu ve Türk Ceza Kanunu'nun ilgili maddeleri bulunmakla birlikte,
gazetecilerin yaşadığı sorunlar bundan ibaret
değildir. İlgili yasalardan dolayı gazetecilerin kendilerine
otosansür uyguladığına veya yargılanma korkusuyla
mesleklerini icra edemediklerine dair çok sayıda değerlendirmeye
rastlamaktayız. Ülkemizde her gün yeni tutuklamalar
yaşandığı için sayısı değişken olmakla
birlikte birçok gazetecinin cezaevinde bulunduğu ve binlerce gazetecinin
yazdıkları yazı veya haberlerden ötürü
yargılandığı bilinmektedir.
Ülkemizdeki
tutuklu gazeteci sayısına ilişkin rakamlara, tamamen göreli
değerlendirmeler sonucunda ulaşılmaktadır. Zira, her kurum
veya merci, bulunduğu konuma veya pozisyona göre bir gazeteci
tanımı yaparak tutuklu kişileri buna göre gazeteci sayıp
saymama tercihinde bulunabilmektedir.
Oysa,
geçimini gazetecilik yaparak sağlayan herkes gazetecidir. Bir kişinin
gazeteci sayılması için 212 sayılı Kanun kapsamında
sigortasının yapılmış olması ve
dolayısıyla, sarı basın kartı almış
olması gerekmemektedir. Kuşkusuz, her gazetecinin, özlük
haklarını teminat altına alan kanun kapsamında
çalıştırılması ideal olandır. Bu konuda Türkiye
Büyük Millet Meclisinin de gereken çabayı sarf etmesi, ülkemizdeki
gazetecilerin özlük haklarına kavuşmasına yardımcı
olacaktır. Ancak tutuklu gazeteci sayısını, gazetecilik
tanımı veya sarı basın kartı sahibi olup olmamak
üzerinden düşürmeye çalışarak ülkemizdeki ifade özgürlüğü
kısıtlamasını görünmez kılmaya çalışan
Hükûmet, sorunun daha da kangren hâline gelmesine sebep olmaktadır.
Başta Sınır Tanımayan Gazeteciler
Örgütü (RSF), Gazetecileri Koruma Cemiyeti (CPJ) gibi uluslararası
basın örgütleri ve ülkemizdeki Çağdaş Gazeteciler Derneği,
Cemiyeti, Türkiye Gazeteciler Sendikası ve insan hakları örgütleri
olmak üzere çok sayıda sivil toplum veya meslek kuruluşu, Türkiye'de
basın özgürlüğü kısıtlamalarının vahim hâle
geldiğini çeşitli açıklama ve raporlarında
vurgulamaktadır. Ülkemizde basın özgürlüğü ihlallerinin
düzeyini, bizzat bu ihlallere önayak olan Hükûmetin belirlemeye çalışması
en büyük sakıncalardan birini oluşturmaktadır.
Ülkemizde kaç tutuklu gazeteci olduğunu, kaç
gazetecinin tutuklu veya tutuksuz yargılandığını, bu
yargılamalara gerekçe olan unsurları araştırmak
kaçınılmaz hâle gelmiştir.
İktidarın basın üzerinde uyguladığı
baskılar, demokrasimizin bugünü ve geleceği açısından büyük
tehdit oluşturmaktadır. Haber alma özgürlüğünün
kısıtlanmasına yönelik uygulamaların ve basın
üzerindeki baskıların araştırılması, var olan
olumsuz tablonun saptanması ve bu konuda alınacak tedbirlerin
belirlenmesi için bir araştırma komisyonu kurulması
yaşamsal önemdedir.
3.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21 milletvekilinin, Türkiyede üniversitelerde
muhalif, farklı düşünen ve demokratik tepkilerini gösteren
öğrencilerin karşılaştıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/644)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'de üniversitelerde muhalif, farklı
düşünen ve demokratik tepkilerini gösteren öğrencilerin
karşılaştıkları sorunların
araştırılması, tespit edilmesi, bu konuya dair
istatistiklerin çıkarılması, üniversitelerde
çıkartılan yönetmenliklerin incelenerek antidemokratik
yanlarının ortaya çıkartılması ve öğrencilere
yönelik saldırı ve baskıların engellenmesi, YÖK'ün bu
baskıcı uygulamalardaki rolünün açığa
çıkartılması ve özgür, özerk ve demokratik üniversitelerin
inşa edilebilmesi için gerekli politikaların oluşturulması
amacıyla bir Meclis araştırma komisyonu kurulması
amacıyla Anayasanın 98'inci, İç Tüzükün 104 ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması
için gereğini arz ederiz. 09/03/2012
1) Sebahat Tuncel (İstanbul)
2)
Pervin Buldan (Iğdır)
3)
Hasip Kaplan (Şırnak)
4)
Sırrı Sakık (Muş)
5)
Murat Bozlak (Adana)
6)
Halil Aksoy (Ağrı)
7)
Ayla Akat Ata (Batman)
8)
İdris Baluken (Bingöl)
9)
Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10)
Emine Ayna (Diyarbakır)
11)
Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12)
Altan Tan (Diyarbakır)
13)
Adil Zozani (Hakkâri)
14)
Esat Canan (Hakkâri)
15)
Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16)
Mülkiye Birtane (Kars)
17)
Erol Dora (Mardin)
18)
Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19)
Demir Çelik (Muş)
20)
İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21)
Nazmi Gür (Van)
22)
Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Düşünce
ve ifade özgürlüğü demokrasilerin en temel ilkesidir. Bu ilkenin ihlal
edildiği her durumda insan hak ve özgürlüklerinde ciddi sorunlar
yaşanmasını da beraberinde getirmektedir. Antidemokratik ve
özgürlüklerin önünde en büyük engel olarak duran 12 Eylül darbe Anayasası
ve 12 Eylülün ortaya çıkardığı tüm kurumsal yapılar,
tek dil, kimlik, inanç ve kültürü esas alan bir anlayışla ele
alınmış ve bunun üzerine inşa edilmişlerdir.
Bu
kurumların başında YÖK gelmektedir. Darbe sonrası
güvenlikçi ve baskıcı yaklaşımla üniversiteler demokratik
talepleri için mücadele eden öğrencileri sindirmek için öğrencilere
yönelik saldırılar, baskılar bizzat üniversite yönetimlerinin
disiplin soruşturmaları ve cezalarıyla desteklenmektedir.
Yıllardır öğrenciler YÖK'ün kaldırılması için
mücadele etmektedirler. Ancak bu kurum devletin gençler üzerindeki denetiminin
en önemli mekanizması olarak korunmaya devam edilmektedir. Üniversite
öğrencilerinin toplumsal sorunlara ilişkin mücadeleleri bizzat
üniversite yönetimleri ve YÖK tarafından tehlike olarak görülmekte ve
öğrencilere baskı ve zor uygulanmaktadır. Özellikle sol
görüşlü, muhalif öğrenciler, Kürt öğrenciler bu baskı
politikalarından en çok etkilenenler olmaktadır.
Türkiye'de
yaşanan siyasal, ekonomik, kültürel ve benzeri gelişmeler doğal
olarak üniversite gençliğini de etkilemektedir. Gençlerin bu
gelişmelere yönelik yaptıkları etkinlikler, basın
açıklamaları sonrasında öğrenciler hakkında okul
yönetimlerinin başlattıkları soruşturmalar sonrasında
birçok öğrencinin okulla ilişkisi kesilmekte, disiplin cezaları
verilmektedir. Bu durum sadece öğrencileri değil ailelerini de
olumsuz etkilemektedir. Özellikle Kürt öğrencilerine karşı
geliştirilen, şovenist, milliyetçi, ayrımcı
yaklaşım zaten öğrenciler için ciddi bir sorunken bir de okul
yönetimlerinin muhalif öğrencilere karşı baskıcı ve
antidemokratik tutumu eklenince yaşamları çekilmez hâle gelmektedir.
Türkiye
genelinde cezaevlerinde tutuklu bulunan öğrenci sayısı 600ü
geçmiş durumdadır. Bu öğrencilerin tutuklanma nedenlerine
bakıldığında, Kürt sorununun demokratik ve
barışçıl çözümüne dair yapılan etkinlikler, ana dilde,
parasız eğitim talebi, 8 Mart etkinliğine katılma, muhalif
bir filmin afişini asma veya bir müzik grubunun biletini satma, HES'lere
ve nükleere karşı etkinliklere katılma gibi gerekçelerle
hakkında soruşturma açılmış ve
tutuklanmışlardır. Uzun tutukluluk süresi, ana dilde savunma
taleplerinin mahkemeler tarafından karşılanmaması
öğrencilerin mağduriyetini artırmaktadır. Üniversite
yönetimleri de öğrencilerin daha haklarındaki dava sonuçlanmadan,
öğrenciler hakkında disiplin cezası, okuldan
uzaklaştırma veya okulla ilişkisini kesmek gibi
uygulamaları devreye koymaktadırlar. Denizli Pamukkale, Kütahya
Dumlupınar, Isparta Süleyman Demirel, Konya Selçuk, İstanbul Marmara
ve İstanbul, Diyarbakır Dicle, Malatya İnönü, Edirne Trakya,
Adana Çukurova, Hatay Mustafa Kemal, Muğla, Antalya Akdeniz, Erzurum
Atatürk ve daha birçok üniversite de muhalif ve Kürt öğrenciler bu
politikaların sonucu olarak, tutuklama ve okul yönetimlerin
baskıcı tutumları ile karşı karşıya
kalmaktadırlar. En son örneği, Dicle Üniversitesinde 24 öğrenci
tutuklanarak cezaevine gönderildi. Gençleri potansiyel suçlu olarak gören bir
yönetim anlayışının ne kadar demokratik olduğunu,
Türkiye'de düşünce ve ifade özgürlüğündeki düzeyini çok net
göstermektedir.
Öğrencilerin
en temel hakkı olan eğitim hakkından mahrum bırakılan
öğrencilerin durumunun araştırılması,
mağduriyetlerinin giderilmesi bundan sonra öğrencilerin benzer
sorunlarla karşılaşmaması açısından oldukça
önemlidir. Bu nedenle Türkiye'de üniversitelerde muhalif, farklı
düşünen ve demokratik tepkilerini gösteren öğrencilerin
karşılaştıkları sorunların
araştırılması, tespit edilmesi, bu konuya dair
istatistiklerin çıkarılması, üniversitelerde
çıkartılan yönetmeliklerin incelenerek antidemokratik
yanlarının ortaya çıkartılması ve bu baskı ve
saldırıların engellenmesi için YÖKün bu baskıcı
uygulamalardaki rolünün açığa çıkartılması ve özgür,
özerk ve demokratik üniversitelerin inşa edilebilmesi için gerekli
politikaların oluşturulması için bir Meclis araştırma
komisyonu kurulmasını önermekteyiz.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve arkadaşları tarafından
Tuğgeneral Musa Çitil davasının
araştırılması amacıyla 7/5/2013 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin Genel Kurulun 30 Mayıs 2013
Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
30/05/2013
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 30/05/2013 Perşembe günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
7
Mayıs 2013 tarihinde, Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve
arkadaşları tarafından (3280 sıra no.lu), Tuğgeneral
Musa Çitil davası, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan
Meclis araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 30/5/2013 Perşembe
günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin
aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz
Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldana aittir.
Buyurun
Sayın Buldan.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, önemli bir isim aslında Musa Çitil. Şu anda da
görevi başında ama ne yazık ki 1992 ve 1994 yılları
arasında Mardinin Derik ilçesinde tuğgeneral olarak görev
yaptığı dönemde, o coğrafyada işlenen birçok faili
meçhul cinayetten, yine tecavüz ve taciz olaylarından, insan hakları
ihlallerinden bire bir sorumlu olarak gösterilen bir insan ama ne yazık ki
insan hakları aktivistlerinin, insan hakları kurucularının
çabasına rağmen Musa Çitil davası Mardinden alınarak
Çoruma götürülmüştür ve bir şekilde, aslında Musa Çitil koruma
altına alınmıştır. Bununla ilgili, parti olarak ve
grup olarak Musa Çitil davasının bir an önce sonuçlanması ve
Musa Çitilin gerekli bir cezaya
çarptırılması yönünde ve işlediği suçlardan
dolayı da bir araştırmanın yapılması yönünde
vermiş olduğumuz bir araştırma önergesi var. Bu süreçte
vermemizin önemli bir sebebi, Sayın Öcalanla başlatılan diyaloğun
ardından müzakereler devam ederken yıllardır süren
savaşın biteceği yönündeki umutların en güçlü olduğu
dönemlerden birine tanıklık etmekteyiz aynı zamanda.
Kuşkusuz, bu durumun, yıllardır dediğimiz ve gerek halk
tarafından gerekse Kürt siyasal hareketi olarak uğruna nice bedeller
ödediğimiz bir sürecin ardından bizi ayrıca umutlandıran
bir gelişme olduğunu da ifade etmek isteriz. Bu bakımdan, gerçek
bir barış ve demokratikleşme sürecinden söz edilecekse
eğer, bu bedelleri ödeyen yurttaşların ve ailelerinin devam eden
hukuk mücadelesini hatırlamanın hayati önemde olduğunu da ifade
ederek buna inanmak istediğimizi söylemek istiyoruz.
Yakınları
devlet tarafından öldürülen yurttaşlarımızın hukuk
mücadelesi yirmi yıldır devam ediyor değerli arkadaşlar. Özellikle
1992 ve 1994 yılları arasında, Mardinin Derik ilçesinde görevli
olan Musa Çitil, 13 yurttaşın ölümünden sorumlu gösterilen bir insan.
Buna rağmen, terfi etmiş bir şekilde görevine devam eden Çitil,
yıllar sonra hakkında açılan davaya ve tüm delillere rağmen
tutuksuz bir şekilde yargılanmaktadır. Gözaltında
kayıp, işkence ve tecavüz olaylarından mesul olan Çitil
hakkındaki dava, hukuka aykırı olarak, yargılama yeri olan
Mardinden Çoruma alınmıştır.
Musa
Çitilin katlettiği insanların yakınlarının adalet
beklentisi bugün her zamankinden daha fazla çünkü onlar, bu topraklara
barışın ancak hakikatle yüzleşerek ve faillerin adalete
teslim edilmesiyle geleceğine inanıyorlar. Biz, bu nedenle Hükûmeti,
faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için gerçek anlamda
sorumluluk almaya, yargı organları ile idari makamları hukuka
uygun hareket etmeye ve sorumluları adalet önüne çıkarmaya bir kez
daha davet ettiğimizi ifade etmek istiyoruz.
Değerli
arkadaşlar, Mardinin Derik ilçesinde, 20/04/2013 tarihinde, 1992 ve 1994
yıllarında Derik Jandarma Komutanı olan Musa Çitilin görevden
alınması ile başlatılan bir imza kampanyası yürütüldü
ve bu imza kampanyasında toplanan 3 bin imza PTT yoluyla Adalet
Bakanlığına iletildi. Adı geçen şahıs, birçok
tecavüz, işkence, köy yakma, kötü muamele, yargısız infaz, zorla
kaybettirme vakalarına karışan, 13 cinayetten sanık olan
Musa Çitille ilgili ama bu Musa Çitil ne yazık ki şu anda görevine
devam ediyor. Bunun, biz hem vicdanen hem de hukuken doğru
olmadığını bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Musa
Çitilin yargılandığı faili meçhul cinayetlerden bir tanesi
-örnek olarak vermek istiyorum- Vecdi Avcıl cinayetidir. Vecdi Avcıl,
1994 yılında gözaltına alınmış ve bu tarihten
itibaren bir daha kendisinden hiçbir şekilde haber alınamamıştır.
Mardin Cumhuriyet Başsavcılığının faili meçhul
cinayetlere ilişkin sürdürdüğü soruşturma kapsamında
Avcılın cesedi Mardinin Derik ilçesinde 2011 yılında
kesinleşmiştir. Vecdi Avcılın oğlu Yasin Avcıl
12 Haziran 1994 tarihinde jandarma ve korucular tarafından köyümüze bir
operasyon yapıldı, köylüler köy meydanında toplatıldı,
evimiz didik didik arandı ancak herhangi bir delil
bulunmadığı hâlde babamı gözaltına aldılar. Daha sonra
kendisinden hiçbir şekilde haber alamadık. diye de bir açıklama
yapmıştır.
Aralarında
Vecdi Avcılın da bulunduğu 13 faili meçhul cinayetin
sanığı olarak yargılanan Musa Çitilin 13 kez
ağırlaştırılmış hapis cezasıyla
yargılandığı davası ne sanık ne de müşteki
avukatlarından herhangi bir talep olmamasına rağmen Adalet
Bakanlığı tarafından Mardinden Çoruma
alınmıştır değerli arkadaşlar.
Biz
özellikle şunu ifade etmek isteriz tabii ki: Başlatılan çözüm ve
diyalog sürecinde yüzleşme fırsatını yakalamış
bulunmaktayız. Bu davada yargının vereceği kararın
karanlık bir dönemin aydınlatılmasına da katkı
sunacağı düşüncesindeyiz. 13 kişinin katili ve 13 kez
müebbet hapis cezasına çarptırılan birinin bugün
dışarıda olması ahlaki ve hukuksal olarak tam bir
skandaldır. Bir katliamın sanığı olan şahıs
hâlâ görevi başındadır ve terfi ettirilmiştir. Maalesef
hukuk, yaşanan bu katliamı maskelemiş durumdadır.
Yarın
bu konuya ilişkin, İstanbuldan Cumartesi Anneleri Ankaraya
gelecekler; özellikle, Musa Çitil davasına ilişkin görüşlerini,
düşüncelerini YKM önünde saat 12.30da basınla ve kamuoyuyla
paylaşacaklardır. Biz duyarlı olan bütün milletvekillerimizi
yarın Cumartesi Annelerine destek olmak adına YKM önüne davet
ediyoruz. Ben de geçmişte bir cumartesi annesi olarak ve bugün de hâlâ
onların yakını olarak yarın Cumartesi Anneleriyle birlikte,
bu hukuksuzluğa, bu adaletsizliğe karşı onlarla birlikte
olmak için YKM önünde olacağım.
Değerli
arkadaşlar, dünyadaki bütün örneklerine bakıldığında,
Musa Çitil ve ağır insan hakları ihlallerini kapsayan benzeri
davaların, özellikle barış ve müzakere süreçlerindeki
yüzleşme ve hesaplaşma bağlamında birer samimiyet
sınavı oldukları herkes tarafından kabul edilmiştir.
1990lı yıllarda özellikle Kürt illerinde terörle mücadele adı
altında yürütülen köy boşaltmalar, taciz ve tecavüzler, faili meçhul
cinayetler ve ağır işkence vakaları
aydınlatılmadan ve suçlular yargılanmadan, Türkiye
halklarının devlete karşı zedelenmiş olan güvenlerini
asla onaramayacaktır.
Dolayısıyla
biz, barış ve çözüm komisyonunun kurulduğu bugünlerde,
yaşanan yoğun şiddetin ve ağır insan hakları
ihlallerinin aydınlatılması için hafızaya başvurmak
kuşkusuz yetersizdir. Aynı zamanda, söz konusu hafızanın
içinde suçluları ortaya çıkarıp yargılama süreci
başlatılmadan kalıcı bir barış ve çözüm
olmadığının da altını önemle çizmek isteriz.
Musa Çitilin, hakkındaki ağır
suçlamalara rağmen bir defa bile mahkemeye gitmemesi ve hâlâ Ankara
Jandarma Bölge Komutanı olarak görevine devam etmesi, avukatların ve
sanık yakınlarının Tutuklu yargılansın.
talebinin mahkeme tarafından reddedilmesi ve en son Çorumda görülen
davaya avukatını bile göndermemesi, kamuoyunda mahkemenin
tarafsızlığına dair derin kuşkular
yaratmıştır.
Dolayısıyla,
bir kez daha, Musa Çitile yasal olmayan bir koruma zırhı
oluşturulmasının biz hukuk açısından sakıncalı
olduğunu ifade ediyoruz, bu konuda Meclisin üzerine düşen görevi
yapması ve bir an önce bu konunun aydınlatılması için bir
araştırma sürecinin başlatılması gerektiğini
düşünüyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Buldan.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
12.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, Anayasanın 138inci maddesinin
üçüncü fıkrasına göre, görülmekte olan bir davayla ilgili Türkiye
Büyük Millet Meclisinde araştırma komisyonu kurulması istemiyle
bir grup önerisi verilemeyeceğinden BDP grup önerisinin
görüşülemeyeceğine ilişkin açıklaması
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkanım, sayın milletvekilinin
konuşmasını ve grup önerisinin içini incelediğimizde,
görülmekte olan bir davayla ilgili, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Anayasa,
İç Tüzük gereğince bir araştırma komisyonu kurulması
istemi üzerine verilmiş bir önergedir. Anayasamızın 138inci
maddesinin üçüncü fıkrasına baktığımızda:
Görülmekte olan bir dava hakkında yasama Meclisinde yargı yetkisinin
kullanılmasıyla ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz
veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.
Sayın
milletvekili herhangi bir mekânda bu konuyla ilgili görüşlerini dile
getirebilir, o kişinin yaptığı veya yaptığı
iddia edilen meselelerle ilgili her şeyi dile getirebilir, mahkemeye
gitmemesine itiraz edebilir, eleştirebilir ama Türkiye Büyük Millet
Meclisi bu araştırma önergesiyle ilgili grup önerisini görüşmeye
yetkili değildir. Başkanlık Divanının bu konuyu
görüşerek grup önerisinin görüşülmesini gündemden alması
gerekir.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) - Sayın Başkan
BAŞKAN
Bir saniye
Şimdi,
şöyle yapalım.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - Anayasa açık, görüşülmekte olan bir
davayla ilgili araştırma önergesi verilmesiyle ilgili bir grup
önerisi verilemez.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Şu anda Genel Kurulun gündemine gelmiş zaten
Sayın Elitaş.
BAŞKAN
Birleşime on dakika ara vereyim, grup başkan vekillerinden de rica
edeyim, kürsü arkasında görüşelim.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.59
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER : Fatih ŞAHİN (Ankara), Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 113üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
VIII.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Meral Akşenerin, BDP grup
önerisinin görüşülmesinin Anayasanın 138inci maddesinin üçüncü
fıkrasına aykırı olması nedeniyle BDP grup önerisini
işlemden kaldırdığına ilişkin konuşması
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Barış ve Demokrasi Partisi grup
önerisine konu Meclis araştırması önergesinin, Anayasanın
138inci maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında, görülmekte olan
bir davada kullanılan yargı yetkilerini araştırma konusu
yapması nedeniyle grup önerisinin işlemden
kaldırılması gerektiği yönünde bir hatırlatma
olmuştur.
Hâlen
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığında inceleme
aşamasında bulunan söz konusu Meclis araştırması
önergesinin içeriğine bakıldığında, önergenin Anayasanın
138inci maddesine aykırı olduğu
Başkanlığımızca değerlendirilmiş olup,
Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisini işlemden
kaldıracağım.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, tutumunuz hakkında usul
tartışması açılmasını istiyoruz.
BAŞKAN
Tamam.
OKTAY
VURAL (İzmir) Lehte
ALİM
IŞIK (Kütahya) Lehte
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, lehte
SIRRI
SAKIK (Muş) Aleyhte
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Lehte
BAŞKAN
Siz, lehte
O zaman
OKTAY
VURAL (İzmir) Üzerinde konuşmuş olsunlar, parti
konuşmuş olsun efendim.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Üzerinde
BAŞKAN
Tamam. Birer birer dağıttım.
Üç
dakika süre vereceğim.
Sayın
Baluken, tutumum aleyhinde söz aldınız. Buyurunuz.
IX.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER
1.- BDP grup önerisinin
görüşülmesinin Anayasanın 138inci maddesinin üçüncü
fıkrasına aykırı olması nedeniyle işlemden
kaldırılıp kaldırılamayacağı hakkında
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi biz bu önergeyi Meclis
Başkanlığına sunarken Musa Çitilin yol
açtığı, sebep olduğu faili meçhul cinayetler başta
olmak üzere, bölgedeki bütün faili meçhul cinayetlerin
araştırılmasıyla ilgili bir önerge hazırladık.
Bugüne
kadar biz Meclis Başkanlığına araştırma önergesi
sunduğumuzda izlenen yol şudur: Eğer Anayasaya ya da İç
Tüzüke aykırı bir durum var ise Meclis
Başkanlığı mevcut önergeyi parti grubuna iade eder. Böyle
bir yol işletilmedi. Eğer iade edilmemişse Genel Kuruldan önce
Danışma Kurulu toplanıyor, bu tarz bir aykırılık
varsa yine Danışma Kurulundaki tartışmalarla önerge geri
çekilir.
Şimdi, burada 7
Mayısta verdiğimiz bir önerge var. Meclis
Başkanlığı bunu iade etmemiş, Anayasaya uygunsuz
olduğunu belirtmemiş. Danışma Kurulunda bugün
görüşülmüş yine aynı şekilde bir tartışma, oradan
çıkan bir karar olmamış. Genel Kurulun gündemine gelmiş
Genel Kurulda tartışma açılmış, bizim grubumuz
adına konuşan hatip buraya gelip görüşlerini ifade etmiş,
siz ondan sonra Anayasaya uygunlukla ilgili bir karar veriyorsunuz. Bu
tutumunuz doğru değil. Eğer Anayasaya uygunlukla ilgili bir
problem var ise, bahsettiğim gibi, bu belirtmiş olduğumuz
mekanizmalarda siz mevcut araştırma önergesini iade ederdiniz,
biz de amacına uygun olacak şekilde, Anayasaya aykırı olan
kısımları içinden çıkarır, hangi konunun Genel Kurulda
tartışılmasını istiyorsak o konuda bir revizyon
yapıp buraya, Genel Kurulun gündemine getirirdik. Dolayısıyla,
bu tutumunuz doğru olmamıştır.
Tabii,
burada, Meclis İçtüzüğü ve 12 Eylülün darbeci zihniyetinin
Anayasasının bu kadar, böyle, AK PARTİ Grubu tarafından
dört elle sarılacak şekilde konu edilmesini de hiç
anlaşılır bulmuyorum doğrusu. Önemli olan, vicdanların
iç tüzüğü ve vicdanların anayasasıdır. Dünden beri buraya,
toplu mezarlar, faili meçhullerle ilgili bir araştırma komisyonu
kurulması konusunda önergeler getiriyoruz. Yani bu konunun, biraz,
milletvekillerinin, parti gruplarının vicdanında değerlendirilmesi
yönünde bir gündem işletmeye çalışıyoruz. Sizin de dikkat
etmeniz gereken hususun bu olduğunu düşünüyoruz. Yoksa Kenan Evrenin
hazırlamış olduğu darbeci bir Anayasaya zaten AK
PARTİ Grubunun kendisi de tamamen karşı ama
anladığımız kadarıyla daha vicdanen siz kendi
muhasebenizi yeterince yapmamışsınız, bu konularla
yüzleşmekten kaçınıyorsunuz, o nedenle de Kenan Evrenin anayasa
maddesine sığınıyorsunuz.
Sayın
Başkan, tabii, almış olduğunuz kararı oylamaya
sunacaksınız ama bu konuyla ilgili BDP Grubu gündem işletmeye
devam edecek, takip etmeye devam edecek.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Gerekirse önergemizi yeniden revize ederek Genel Kurulun
gündemine getireceğiz.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Tutumumun
lehinde ilk söz Sayın Mustafa Elitaşta.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Barış
ve Demokrasi Partisinin grup önerisi bugün saat 12.30da Meclis
Başkanlığı Başkanlığında
Danışma Kurulunda görüşüldü. Nitekim içeride
aldığımız, sizin Başkanlığınızda
yaptığımız toplantıda aldığımız
bilgi çerçevesinde, grubumuz adına katılan temsilcimiz bu önergenin
Anayasaya aykırı olduğunu ifade etmesine rağmen,
Başkanlık Divanı maalesef bizim
arkadaşımızın yaptığı uyarıyı
dikkate almadan bu grup önerisini gündeme taşımış.
Nitekim, siz, Türkiye
Büyük Millet Meclisi açılışında Saat 12.30da toplanan
Danışma Kurulunda, partiler arasında oy birliği
sağlanamadığından dolayı İç Tüzük'ün 19uncu
maddesine göre Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun önerisinin
görüşmelerine başlıyoruz. diye ifade ediyorsunuz.
Burada, 7 Mayıs
tarihinde verilmiş bir önergenin Anayasaya aykırı olup
olmadığıyla ilgili bir inceleme süresi atlatıldıktan
sonra, İç Tüzük'ün, kırmızı gündeme girmemesine
rağmen, bunun inceleme yönünden, zaman yönünden bir kaçma süreci var. Ama
ben, buradan, Pervin Hanımın konuşmasını yaparken,
ilk ifade ettiğinde, görülmekte olan bir davayla ilgili bir konuyu ifade
ettiği grup önerisinde
Nitekim, grup önerilerinin
başında 13 kişiyi öldürmekten yargılanan ve
yargılanma süreci hâlen devam eden diye ifade ettiğini
anladıktan sonra Sayın Meclis Başkanına işaret ettim,
dedim ki: Bu konuyla ilgili görüşme yapmak istiyorum. Bir milletvekili
hanımefendi burada konuşurken onun sözünü kesmenin nezaket
kurallarına aykırı olduğunu düşünerek bu işlemi
yaptım.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) - Çok naziksiniz!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) Yoksa, o anda da o uyarıyı yapabilirdik. İlk anda,
okunduğu andan itibaren bu uyarıyı Sayın Başkan, bu,
Anayasaya aykırı diye yapabilirdim. Ama kürsüde konuşan bir
hatibin konuşmasını kesmemek adına bu işi yaptım.
Bakın, değerli
milletvekilleri, bu 12 Eylül Anayasasını değiştirmek üzere
bir komisyon kuruldu. Bu Komisyon gayretle çalışıyor,
inşallah bitirecek, ümit ediyoruz, diliyoruz. Basındaki
yansımalara vesairelere kulaklarımızı tıkayarak
Komisyonun 30 Haziran tarihine kadar -verdiği son süreyle ilgili- bu
anayasa değişikliğini bitireceklerini ümit ediyoruz. Bitti veya
bitmedi
Şu anda yürürlükte bir Anayasa var, yürürlükte bir kural var. O
kural çerçevesinde Anayasanın 138inci maddesine uymak hepimizin
mecburiyetidir.
Bu itirazımızı,
farklı şekilde değiştirerek, şunları buradan
çıkararak değil, Anayasaya aykırı bir düzenlemenin burada,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde araştırma konusu
yapılmasıyla ilgili meseleyi gündeme getirmek için bunu yaptık.
Başkanlığın
biraz önce yaptığı açıklamanın doğru
olduğunu, tutumunun doğru olduğunu ifade ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Sayın Başkan, sadece tutanaklara geçmesi
açısından ifade etmek istiyorum. Sayın Elitaş
Danışma Kurulunda AKP Grubunu temsilen Sayın Doğan
Kubatın beni ikaz ettiğini, uyardığını ifade
etti ama ben kendisine zaten gerekçemizi söyledim. Niçin bu araştırma
önergesini Genel Kurula getirdiğimizi izah ettim. Buna rağmen, bize
bir itiraz gelmemiştir. Sayın Sadık Yakut yönetti bugün
Danışma Kurulunu, kendisi de bana bir uyarı
yapmamıştır. Buna istinaden biz bugün bu araştırma
önergemizi Genel Kurula getirdik ve görüşmeye açtık.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Akif Hamzaçebi, buyurunuz.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İç Tüzük gereği usul tartışmasında
iki aleyhte iki lehte söz alınabiliyor, tabii ki bu insanların
düşüncelerini lehte veya aleyhte şeklinde gruplandırmasına
neden olmuyor. Yani ben sözümü bu önergenin usul tartışmasının
üzerinde alıyorum. Lehte veya aleyhte değil üzerinde
konuşuyorum.
Barış
ve Demokrasi Partisi, Meclis araştırma önergesinde süregelen bir
davayla ilgili olarak yargılama sürecinin hukuksuzluğuna işaret
ederek bu konuda bir Meclis araştırması açılmasını
talep ediyor. Danışma Kuruluna bunu grup önerisi olarak
getirmiş, daha sonra orada kararlaştırılamayınca Genel
Kurula grup önerisi olarak bunu sunuyor.
Her
şeyden önce şunu ifade edeyim ki: Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz
bütün faili meçhullerin araştırılması için Meclis
araştırma komisyonu kurulmasını arzu ediyoruz.
Görüşümüz açıktır, nettir. Bu önerilerimizi defalarca buraya
getirmiş olmamıza rağmen iktidar partisinin, AKPnin oylarıyla
bu önerimiz kabul edilmemiştir. Hâlâ aynı görüşteyiz.
İkinci
olarak söyleyeceğim şudur: Bu önergede hukuksuzluğa işaret
olarak, örneğin bu davanın yargılama yerinin
değiştirildiği ifade ediliyor. Yargılama yeri ilk defa
değiştirilen bir dava değil bu. Bir başka dava da,
başka davalarda da yargılama yerinin değiştirildiği
olmuştur. Mesela Mardin Kızıltepede 12 yaşında
öldürülen Uğur Kaymazın davası da oradan alınıp
Eskişehire nakledilmiştir.
SIRRI
SAKIK (Muş) Ama hepsi de beraat etti.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Zaten amaç o. Amaç, beraat ettirmek, kaybetmek, gözden
kaçırmak.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Bakın, bu tip sorunlar vardır.
Evet, Anayasanın 138inci maddesinin üçüncü fıkrası, görülmekte
olan bir davayla ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde yargı
yetkisinin kullanılmasına ilişkin olarak herhangi bir
görüşme yapılamayacağını, beyanda
bulunulamayacağını ifade ediyor.
Bu
açıdan baktığımızda böyle bir anayasal sorun var bu
önergeyi görüşmeye ama ben size sormak istiyorum: 12 Eylül darbesini
gerçekleştiren Kenan Evren ve Tahsin Şahinkayayla ilgili bir dava
devam ederken, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Darbeleri Araştırma
Komisyonu kuruldu. Sayın Elitaş, o zaman bu
itirazlarınızı neden buraya getirip söylemediniz?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Darbeleri Araştırma Komisyonu kuruldu.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Susurluk Komisyonu kuruldu. Susurlukla
ilgili bir dava devam ederken, Anayasaya aykırı bir şekilde
burada komisyon kuruldu o zamanki Parlamentoda. Bunlar nasıl oluyor? Yani
işimize geldiği zaman Anayasanın hükmünü hatırlayıp,
işimize gelmediği zaman Anayasa hükmünü bir kenara atmayalım.
Sürem
bittiği için
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sizin işinize geliyorsa kabul edin öyleyse
bunu.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Efendim, hayır, Anayasaya
aykırılığını ifade ediyorum. Bu konunun burada görüşülmemesi
-usul açısından böyledir- gerekir ama lütfen siz de tutarlı
olun, her konuda bu tutarlılığınızı aynı
şekilde ifade edin.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, her konuda tutarlı
olduğumuzu iddia ediyoruz ve gösteriyoruz.
Bakın,
biz 12 Eylül yargılamasıyla ilgili, Kenan Evren ve
arkadaşlarının yargılamasıyla ilgili bir
araştırma komisyonu kurmadık, biz Türkiye'deki darbelerle
ilgili, 27 Mayıs darbesinden bugüne kadar olanlarla ilgili bir
araştırma komisyonu kurulmasını önerdik ve bütün siyasi
partiler de oraya temsilci verdiler. İkisi birbirinden farklı, onun
altını çizmek gerekir.
BAŞKAN
Anlaşılmıştır.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, ikisi birbirinden farklı değil,
Sayın Elitaş yine Genel Kurulu yanıltıyor. Biz de bu Musa
Çitil davası başta olmak üzere
Çünkü 13 kişinin mezarı
yeni ortaya çıktı ve 13 kişinin katili olduğuyla ilgili
ciddi iddialar var. Bu, mevcut gündemde olan davadan başlayarak bütün
faili meçhul cinayetlerin araştırılması yönünde bir önerge
aslında bence. Yani Biz bir tek 12 Eylülle ilgili bir komisyon
kurmadık. diyor, biz de bir tek Musa Çitil davasıyla ilgili komisyon
kurulsun demiyoruz, 90lı yıllardaki bütün faili meçhul cinayetlerle
ilgili komisyon kurulsun diyoruz.
BAŞKAN
Anlaşıldı.
Evet,
İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY
VURAL (İzmir) Tutumunuzun lehinde efendim.
BAŞKAN
Evet, Sayın Baluken dışında herkesi leh olarak
diyemedim, onun için öyle
SIRRI
SAKIK (Muş) Sayın Başkan, ben de yerimden lehinde söz
istiyorum.
BAŞKAN
Bir saniye, şimdi bir halledelim.
OKTAY
VURAL (İzmir) Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tutumunuzun
lehinde söz aldım. Keşke gerçekten sizin ortaya koyduğunuz
tavır; kanunların, İç Tüzükün tam manasıyla
uygulanmasına yönelik tavır her zaman diğer Meclis başkan
vekilleri tarafında da yerine getirilse. Doğru bir
tavırdır, yerinde bir tavırdır, uyarı da yerinde
olmuştur. Dolayısıyla, münhasıran devam eden bir davayla
ilgili bir konuyu buraya getirmek ve yargı üzerinde, bağımsız
ve tarafsız olmasını istediğimiz bir yargı üzerinde
bir baskı oluşturmak her şeyden önce hukuk devletine
yakışmaz, hukukun üstünlüğüne yakışmaz. O
bakımdan, bence bu önergenin bu şekilde tavrınızla gündeme
alınmaması, görüşülmemesi konusunda her ne kadar
başlamış olsa bile- tavır doğrudur.
Danışma
Kurulunda kısmen de olsa bu husus dile getirilmişti. Aslında,
tabii, orada Danışma Kurulu bir bakıma partiler arasındaki bir
uzlaşmayı temin etmek, bir anlayışı temin etmek üzere
orada oluşturuluyor. Yani, orada Meclis Başkanı adına
bulunan Meclis başkan vekilimiz keşke bu konudaki ortak bir
anlayışı orada temin etseydi. Asıl amaç da o.
Danışma Kurulunda bir araya geliyorsak, burada bununla ilgili bir
usul tartışması açmak yerine orada bunu anlatmak, bunu
oluşturmak ve bu yönüyle bir irade konusunda da bir ortak görüş
meydana getirmek gerekirdi. Bu bakımdan, Danışma Kurulunda her
ne kadar oy birliği olmadığı için getirilmişse de
zannederim Danışma Kurulu Başkanlığını yapan
Meclis başkan vekilinin bu konuyla ilgili gerekli inisiyatifi
kullanması gerekiyordu. Nihayeti itibarıyla bir parti önerisi
getiriliyor. Bugün burada görüştüğümüz konu aslında bir grubun
önerisidir, bizatihi bir araştırma önergesinin görüşülmesi
değildir ama mesnedi araştırma önergesidir ve hukuka
aykırıdır. Dolayısıyla, bu bakımdan, hukuka
aykırı olan bu konunun burada görüşülmemesi doğrudur.
Diğer
taraftan şunu da ifade etmeliyim ki darbeleri araştırma önergesini
biz de verdik ama darbeleri araştırıyoruz biz.
Dolayısıyla, o araştırma önergesiyle bizim de katkı
sağladığımız bir komisyon kuruldu. O konuyla bunu çok
doğrudan doğruya ilişkilendirmek, zannederim, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak verdiğimiz araştırma önergesinin de amacına
aykırıdır. Biz, devam eden bir yargılama süreciyle ilgili
değil, doğrudan doğruya, objektif anlamıyla, darbeler
sürecini araştırmak amacıyla bir araştırma önergesi
verdik.
Burada,
çok net, hukuka ve İç Tüzüke bir aykırılık olduğu
için bunun gündeme alınmaması konusundaki iradeniz doğrudur.
Eğer oya sunarsanız lehinde oy kullanacağımızı
ifade etmek isterim.
Saygılarımı
arz ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Vural.
Sayın
Sakık, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
13.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın usul görüşmesinde Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Meral Akşenerin tutumunun lehinde
yaptığı konuşma sırasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
SIRRI
SAKIK (Muş) Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın
Elitaş, biraz önce Yasaya, Anayasaya aykırı. diyordu ve
şunu söyleyen CHP grup sözcüsü de davaların hukuki bir şekilde
başka illere nakledildiğini
Biz bunları biliyoruz
geçmişten bugüne kadar.
BAŞKAN
Yok, o şekilde demedi canım.
SIRRI
SAKIK (Muş) Şimdi, Uğur Kaymaz davasının Mardinden
Eskişehire alınıp katillerin nasıl
aklandığını biliyoruz. Yine, Samsuna Muştan bir
davanın nasıl nakledildiğini, Demokratik Toplum Partisinin
kapatılmasını protesto edip
Orada bir vatandaş
tarafından 2 kişi öldürüldü, 10 kişi yaralandı ve beş
ay içerisinde katiller beraat etti ve mağdurlar ağır cezalar
aldı. Darbeleri Araştırma Komisyonu da kuruldu, bütün darbeleri
araştırdılar ama 2 Mart darbesi Kürtlere karşı
yapıldığı için
2 Mart darbesi askerlerin ve sivillerin
ortak oluşturduğu bir darbeydi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
SIRRI
SAKIK (Muş) Ama bu Darbeleri Araştırma Komisyonu bunu da
araştırtmadı.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
M.
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan,
sanıyorum, benim cümlem
SIRRI
SAKIK (Muş) Hayır, hayır, sizinle ilgisi yok.
M.
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Öyle mi? Ha, pardon.
BAŞKAN
Ben zaten söyledim yani öyle bir şey demediğinizi de bu arada ben
de söyledim.
M.
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Peki, tamam.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Ben tutumumu açıklayayım Sayın Tanrıkulu, ondan sonra
sizi dinleyeceğim, bir saniyenizi alayım.
IX.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER (Devam)
1.- BDP grup önerisinin
görüşülmesinin Anayasanın 138inci maddesinin üçüncü
fıkrasına aykırı olması nedeniyle işlemden
kaldırılıp kaldırılamayacağı hakkında
(Devam)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, tutumumda bir değişiklik
olmamıştır. Barış ve Demokrasi Partisi Grup önerisi
işlemden kaldırılmıştır.
Evet
Sayın Tanrıkulu
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan, yani
yanlış anlaşılmaya izin vermemek açısından
şunu söylüyorum: Yani ben o davayı takip eden avukatlardan bir
tanesiyim, Uğur Kaymaz davasını takip ettim. Davalar neden,
gerçekten neden Adalet Bakanlığının kararıyla
işte Mardinden Kızıltepeye, Muştan Samsuna, Mardinden
yeniden Çoruma nakledilir? Bunun cevabını Bakan buradaysa versin.
Yani Mardindeki yargıçlara mı güvenmiyorlar, Mardin halkına
mı güvenmiyorlar?
BAŞKAN
Tamam, tutanaklara geçti Sayın Tanrıkulu.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Mardinde güvenlik güçlerine mi
güvenmiyorlar? Çoruma yeni hâkim mi atadılar ya da işte, Eskişehirdeki
hâkimleri ayarlamışlar mıydı, ne
yapmışlardı? Bunları açıklasınlar.
BAŞKAN
Teşekkür ederim. Tutanaklara geçti, şimdi tekrarlıyorsunuz.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Yani hangi demokratik gereksinim, bir
davanın Türkiyenin bir ilinden başka bir iline
alınmasını haklı gösterir? Bunu söylesinler bize, biz de
ikna olalım.
BAŞKAN
Anladım, tamam.
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Sayın Başkan, bir hususta ben
de beyanda bulunmak istiyorum.
Sayın
hatip dedi ki: Adalet Bakanı ister ve kaldırır davayı.
Öyle bir yetkisi yoktur. Adalet Bakanı sadece Yargıtaydan bunu talep
edebilir. Davaların başka bir yere nakline dair husus, Ceza
Muhakemesi Usul Kanununun 19uncu maddesinde son derece açıktır.
Ancak, bu kararı Yargıtay verebilir. Bunu da ben düzeltme gereği
duydum.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Kim ister peki, kim ister, kim ister
Sevgili İdris?
BAŞKAN
Tamam, o da tutanaklara geçti.
Sayın
Tanrıkulu, ne olur
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Kim talep eder, kim talep eder? Seninle
bunu her yerde tartışırız. Kim talep eder, bunu söyle bana?
BAŞKAN
Tamam. Şimdi, bakın, her şeyi herkes açıkladı,
tutanaklara geçti. Ya, bunların hepsi geçti.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Kim talep eder? Bakanlık talep
eder mi? Bakanlık niye talep eder?
BAŞKAN
Ya muhteremler!
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Bakanlık talep eder, Yargıtay
karar verir.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Tamam, Bakanlık niye talep eder?
BAŞKAN
Sayın Tanrıkulu, yani yazıldı çizildi, tamam.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
2.- MHP Grubunun,
mesleki ve teknik eğitim sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
Genel Kurulun 30 Mayıs 2013 Perşembe günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 30/05/2013 Perşembe günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Oktay Vural
(İzmir)
Öneri:
7
Şubat 2013 tarih, 9456 sayı ile TBMM Başkanlığına
vermiş olduğumuz Mesleki ve Teknik Eğitim
Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken
Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla verdiğimiz Meclis
araştırma önergemizin 30/5/2013 Perşembe günü (bugün) Genel
Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü Birleşimde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grup önerisinin lehinde ilk söz, Kütahya
Milletvekili Sayın Alim Işıka aittir.
Buyurun
Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna
ait, 20 milletvekilimizin imzasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunduğumuz, mesleki ve teknik
eğitimin sorunlarının araştırılarak gerekli
önlemlerin alınmasına yönelik Meclis araştırma önergemizin
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alınması yönündeki grup
önerimiz adına söz aldım. Bu vesileyle, şahsım ve grubum
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, özellikle gençlerimizin istihdam sorununun had safhaya ulaştığı
bu dönemde bu, iş arayan ya da iş bulduğu hâlde işinden
rahatsızlık duyan genç grup içinde önemli bir kesim mesleki ve teknik
eğitim öğretim kurumlarından mezun olanlar kesimidir. Yani,
kısaca, kamuoyunda teknik öğretmenler olarak bilinen öğretmen
arkadaşlarımızın istihdamı konusu, özellikle AKPnin
iş başına geldiği 2002 yılından bu yana, en
öncelikli sorunlar arasında yer almaktadır.
Sayıları
yüz binleri bulan bu grup, yapılan KPSS sonuçlarına
bakıldığında, ilk yüzde 1lere, binde 1lere, hatta ilk
10lara girse dahi maalesef yeterli kontenjan ayrılmadığı
için bu sınavlara boşa girip çıkmış,
dolayısıyla Türkiye 1incisi, 2ncisi, 3üncüsü olmuş mesleki
eğitim erbabı öğretmen adayı gencimiz devlet
kurumlarının kapısından geri döndürülmüştür. Birinci
sorun, istihdam sorunudur. Bu insanlar dört yıl yükseköğrenimde
okumuşlar ve bu ülkeye hizmet etmek için, üretmek için, üretip hem
kendisinin hem ülkenin kazanması için emek vermiş insanlardır.
Dolayısıyla, birinci sorun bu istihdam sorunudur. On yıldır
ihmal edilen, özellikle de 28 Şubat sürecinde en fazla mağdur kesimi
oluşturan teknik öğretmenlerle ilgili istihdam sorununun acilen
çözüme kavuşturulması gerekiyor. Sayın Bakanın da burada
olmasını bir fırsat bilerek, yapılacak olan ilk
öğretmen atamalarında, şimdiye kadar görmediğiniz, sadece
zaman zaman oyları için isimlerini kullandığınız ama
oylarını aldıktan sonra unuttuğunuz bu gençleri
hatırlamanız ve bunlara ait kontenjanları artırmanız
çok yerinde olacaktır. Bu konuda Bakanlığın
alacağı olumlu yaklaşımın sonuna kadar arkasında
olduğumu ifade etmek istiyorum.
Diğer bir önemli sorun, teknik hizmetler
sınıfında yer almasına rağmen teknik öğretmenler,
maalesef yürürlükte olan yasalarımızda genel idari hizmetler
sınıfı grubunda istihdam edilmekte, dolayısıyla teknik
meslekte bulunmanın avantajını kullanamamaktadırlar. Bu
konuda Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri Sayın İsmet
Büyükataman ve Sayın Mehmet Şandırın vermiş
olduğu 31 Ocak 2013 tarihli ve (2/1189) esas numaralı Kanun
Teklifinin acilen Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alınarak
yasalaşmasını teklif ediyoruz. Aksi takdirde, bu insanlar zor
şartlarda kamu kurum ve kuruluşlarına devlet memuru olarak
girmişler ama hakları olan bu özlük haklarını
alamayacaklardır. Şu güne kadar alamadıkları için, bundan
sonra da bu mağduriyet devam edecektir.
Bir
diğer önemli konu, bu meslek grubuna verilmiş olan şantiye
şefliği ve iş güvenliği uzmanlığı yetkileri,
maalesef son dönemde yine AKP Hükûmeti tarafından ve ilgili birimler
tarafından ellerinden alındı. Boş olan bu kadrolara
atanacak olan bu insanlar yine atanamadı. Bunun da mutlaka yeniden
değerlendirilerek çözüme kavuşturulması gerektiğini
düşünüyoruz.
Bir
başka sorunları, özellikle, 2009 yılına kadar teknik
eğitim fakültesi olarak ismi devam eden ve yüz binleri bulan
mezunları veren bu okulların 2009 yılında teknoloji
fakültesi olarak ismi değiştirildi ve teknoloji fakültesi
mezunlarına mühendislik hakkı verilmesiyle ilgili bir yasal düzenleme
gerçekleşti. Bu olumlu bir gelişmeydi, biz de buna destek verdik ama bu sadece günü
kurtarmaya yönelikti. 2009 ve 2011 yıllarında yapılacak
seçimlerde, acaba bu kesimi nasıl mutlu edebilirizin bir
arayışıydı. O zaman da söyledik, dedik ki: Bu fakültelerin
isminin değişmesi sorunu çözmeyecek, mezun olmuş yüz binlerce
teknik eğitim fakültesi mezununu ne yapacaksınız? Madem ki
teknoloji fakültesi mezunlarına mühendislik hakkı veriyoruz, geliniz,
yapılacak bir düzenlemeyle hiç olmazsa son on yılda mezun olmuş
insanlara doğrudan bir mühendislik hakkını verelim dedik ama
maalesef çoğu kanun tasarısında olduğu gibi, bu
önerilerimize iktidar partisi milletvekilleri olarak siz değerli
milletvekilleri kulak tıkadınız, Hükûmet zaten
tıkıyor, bunun acilen çözülmesi lazım. Bununla ilgili defalarca
ilgili bakanlara soru önergemizi vermemize rağmen, çözümüyle ilgili ne
düşündüklerini bugüne kadar öğrenemedik. Bunun mutlaka çözülmesi
gerekiyor.
Bir
başka konu, lisansüstü programlarında, bu son 2009 yılında
yapılan düzenlemeden sonra, teknik eğitim fakültesi mezunlarının
yüksek lisans ya da doktora yapacakları kontenjanlar ya da ana bilim
dalları ortadan kalktı. Allah aşkına, bu ülkenin genci,
sadece teknik öğretmen olduğu için Sen, yüksek lisans ya da doktora
yapamazsın. diye kapı dışında bırakılabilir
mi? Bunu çözmemiz lazım. Dolayısıyla, bu da onların bir an
önce çözüm beklediği çok önemli konuların başında geliyor.
Bu kontenjanların artırılması ve ilgili fen bilimleri
enstitüsündeki ana bilim dallarında bu mezunlara ilişkin
hakların verilmesi gerekiyor.
Bir
başka önemli konu, kamuda çalışan dört yıllık lisans
mezunu teknik öğretmenler veya mesleki teknik eğitim fakültesi
mezunları, maalesef yine mevzuat gereği, ya teknisyen ya da
teknikerle eş değer olacak şekilde özlük haklarına sahip.
Bunların özellikle ek gösterge ve tazminatlarıyla ilgili düzenlemenin
mutlaka yapılması, bu insanların hak ettikleri şekilde -üniversite
mezunu, ama teknik öğretmen, ama mühendis, ama bir başka unvanla-
haklarının verilmesi gerekiyor.
Bir
başka önemli konu, 3795 sayılı Kanunla tanınan mühendislik
tamamlama eğitiminden, şimdiye kadar, bu teknik öğretmenlerin
yeterince yararlanamadığı ve
yararlandırılmadığı konusudur. Değerli
milletvekilleri, yasal olarak bu hak verilmiş olmasına rağmen,
bugüne kadar, değişik gerekçelerle, özellikle Yeterli
elemanımız yok, yeterli altyapımız yok. ve benzeri gibi
sudan bahanelerle bu gençlerimiz kapılardan döndürüldü, bunlara
mühendislik eğitimini tamamlamayla ilgili haklar âdeta
kısıtlandı. Mutlaka, bunun da önünün açılması ve
Yükseköğretim Kurulu tarafından ilgili kurumlarımız
uyarılarak ve gerekli, varsa ihtiyaç olan ek bir düzenlemeyle bu
kapının onlara açılması gerektiğini düşünüyoruz.
Aksi takdirde, bundan sonra, teknoloji fakültelerinin mezun ettiği
gençlerimize verilen bu hak, aynı, hemen hemen yüzde 90-95 oranında
müfredat eşitliği olduğu hâlde eskiden mezun olmuş ama
adı teknoloji fakültesi olmadığı için, fakültesinin
adından dolayı bu hakkı alamayan gençlerimiz yine mağdur olmaya
devam edeceklerdir.
Bir
başka önemli konu; teknik eğitim fakültesi mezunu, teknik
öğretmenler, maalesef, özel sektörde mesleğini dahi söyleyemez
durumdadır, çok vahimdir Sayın Bakanım bunların durumu.
Ben teknik öğretmenim. diyemeyecek kadar bu gençlerimiz kendilerini
ezilmiş hissetmektedirler, gerek kamuda gerekse özel sektörde bu
gençlerimizin önünün açılacağı her türlü düzenlemenin
yapılması gerekiyor.
Bu
nedenle, bu araştırma önergemizin yüce Meclis tarafından
kabulünü ve işleme alınmasını teklif ediyoruz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Işık.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz, Van Milletvekili Sayın
Burhan Kayatürke aittir.
Buyurun
Sayın Kayatürk. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BURHAN
KAYATÜRK (Van) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
teknik ve mesleki eğitimdeki problemlerle alakalı, Milliyetçi Hareket
Partisinin verdiği önerge üzerine grubum adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bilgi
ve iletişim teknolojisindeki baş döndürücü gelişmelerin etkisi
hayatın her alanında hissedilmekle birlikte, değişimin en
çok etkilediği alanların başında eğitim gelmektedir.
Önceliğimiz, batılı ülkelerin nüfusuna oranla çok daha genç olan
nüfusumuza mesleki ve teknik eğitimde gerekli bilgi, beceri ve yetkinliği
kazandırmaktır. Bu kapsamda hazırlanan Mesleki ve Teknik
Eğitim Strateji Belgesi Eylem Planı (2013-2017), Dokuzuncu
Kalkınma Planı, şûra kararları ve hükûmet programları
mesleki ve teknik eğitim verilerinin önem ve önceliğini
yansıtacak şekilde hazırlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, OECD 2010 verilerine bakıldığında, mesleki
ve teknik eğitimin öğretim içindeki payında ülkelere göre
farklılık görülmektedir. Ortaöğretim düzeyinde mesleki ve teknik
eğitim Kanadada yüzde 5,6; Japonyada yüzde 22,6; Korede yüzde 23,7;
Almanyada yüzde 51,5; Hollandada yüzde 67; Avusturyada yüzde 76,7;
İtalyada yüzde 60; Fransada yüzde 44,3tür; OECD ortalaması yüzde
46, 21 AB ülkesi ortalaması yüzde 52,8dir. Türkiyede ise bu oran yüzde
42,9 olarak belirlenmiştir.
Değerli
milletvekilleri, 28 Şubatta yerle bir olan ortaöğretimdeki mesleki ve
teknik eğitime dikkatinizi çekmek istiyorum. Bakın, 2001-2002
eğitim ve öğretim yılında mesleki ve teknik
ortaöğretimin ortaöğretim içindeki payı, açık öğretim
öğrencilerini çıkardığımızda 28,9 iken 2011-2012
döneminde yüzde 47,95e çıkarılmıştır. 2010-2014 Millî
Eğitim Bakanlığı Stratejik Planında
hedeflediğimiz yüzde 50lik bir orandır ve bu orana 2012de
yaklaşıldığını görüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bu bağlamda, Hükûmetimizin iktidar olduğu dönemde
attığı adımları görmenizi burada talep ediyorum.
Burada ilk yapılan şey öğretmen atamaları. Millî
Eğitim Bakanlığı olarak mesleki ve teknik eğitimde
görev alacak öğretmenlerle ilgili çalışmalar devam etmekte olup
mevcut durum itibarıyla mesleki ve teknik öğretmenlerin doluluk
oranının yüzde 90ın üzerinde olduğu görülmektedir.
7/8/1997 tarihinde Resmî Gazetede yayınlanan teknik öğretmenler için
düzenlenecek mühendislik programının uygulama esas ve usulleriyle
ilgili, lise üstü dört yıl sürekli yüksek teknik öğretim suretiyle
teknik öğretmen olanların iki yarı yıl eğitim alarak
mühendis olmaları sağlanmıştır.
Bununla beraber, iş
uzmanlığı noktasında atılan adımlar var. Bu
atılan adımlara baktığımızda teknik eğitim
fakültesi mezunlarının iş güvenliği
uzmanlığı yetkileri yönetmelikle güvence altındadır.
2010 yılında
katsayı uygulaması azaltılmış ve 2011
yılında sona ermiştir. Böylece, meslek liseleri ve genel liseler
arası puan adaletsizliği ortadan
kaldırılmıştır. Doğrusu, bugünkü
araştırma önergesinin belki de en önemli şikâyet noktası bu
olduğu hâlde bunun AK PARTİ tarafından ortadan
kaldırıldığını da hepimizin bilmesi gerekir.
Bir başka
adım: Organize sanayi bölgelerinde açılan mesleki ve teknik
eğitim okullarında öğrenim gören öğrenciler için 2012-2013
döneminden başlamak üzere Millî Eğitim Bakanlığıyla
Maliye Bakanlığı iş birliğine gitmiştir.
Burada öğrencilerin bu bölümlerde okumaları için, bu bölüme devam
edip organize sanayi bölgesine ve özellikle orta ölçekteki iş yerlerine
büyük katkı sağlaması için çok önemli adımlar
atılmıştır ve burada öğrenim gören öğrencilerin
ciddi manada özendirildiğini, kendilerine her türlü katkının
sunulduğunu görüyoruz. Bu bağlamda bugüne kadar 5 tane lise
açılmış ve bundan sonra bu liselerin sayısının
artırılarak aynı zamanda daha kaliteli hâle getirilmesi için de
yine AK PARTİ Hükûmetinin çok büyük çabalarının olduğunu
görmekteyiz.
Tabii, biraz önce de ifade
ettiğim gibi, belki burada bizim AK PARTİ iktidarı öncesi
hükûmetlerin imam-hatip liselerini kapatmak için meslek liselerini
kapattığı, bunun sonucunda insanımızın mesleksiz
hâle getirildiği de çok açık bir şekilde görülmektedir. Burada
her ne kadar maksat imam-hatip
liselerini kapatmak olsa da en büyük darbeyi bütün meslek liselerinin
yediğini burada bilmeyen değerli milletvekilimiz ve
ekranlarımızda bizi izleyen insanımız yoktur. Burada
hepimizin ortak olarak kabul ettiği bir şey var ki bu dönemde meslek
liselerine vurulan darbeyle hem orta ölçekteki teknolojinin hem OSBlerin geri
gittiği, buralara insan yetiştirilemediği ve
yetiştirilemeyen insanlarla ekonomimizin çok ciddi manada geriye
gittiği görülmektedir. Bunun da ortadan kaldırılması için
AK PARTİ Hükûmetinin iktidara gelmesi beklenmiş olup ve bugün bu
adımla bu adaletsizlik, dolayısıyla bu düzensizlik tamamen
ortadan kaldırılmıştır.
Bakın, burada sadece
bu teknik ve mesleki eğitim alanında değil, AK PARTİnin on
yıllık Hükûmeti döneminde Anadoluda orta ölçekteki iş
gruplarının da İstanbul sermayesiyle mücadele edebilir, rekabet
edebilir, aynı zamanda Türkiye ekonomisine çok ciddi katkı sunabilir
hâle geldiğini görüyoruz. Bugün, birçok insan için Güney Afrikadaki
mücadeleden sonra gelen reformun çok büyük bir reform olduğu kabul
edilmekte, ki biz de bu anlayışa katılmaktayız. Ancak,
Anadolu insanının ortaya koyduğu reform son on yıllık
dönemde Anadolu Aslanlarının, Anadolu Kaplanlarının,
özellikle AK PARTİ Hükûmetiyle beraber ayağa
kalktıklarını ve varlık sebeplerini tam anlamıyla
ortaya koyup çok ciddi rekabet ettiklerini görüyoruz.
Bugün, Güney Afrikadaki
ekonominin yüzde 85i, yüzde 8 veya yüzde 10luk bir grubun elindedir. Bugün,
Güney Afrikada yüzde 40lık bir işsizlik söz konusu ve bu
işsizliğin yüzde 90ının siyahlardan olduğu kabul
edilmekte. Ama, Türkiye bu reformu başarılı bir şekilde
götürmüştür. Dolayısıyla, AK PARTİ döneminde bu, mesleki ve
teknik eğitim noktasında çok ciddi adımlar
atılmıştır.
Böylece, bu
araştırma önergesine ihtiyaç olmadığını ifade
ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kayatürk.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde ikinci söz, Balıkesir
Milletvekili Sayın Namık Havutçada.
Buyurunuz.
(CHP sıralarından alkışlar)
NAMIK
HAVUTÇA (Balıkesir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi üzerinde söz aldım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün eğitim sistemine baktığımızda
bilimsel olmayan, ırkçı, gerici ve şoven karakterli, ötekini yok
sayan, cins ayrımcı, otoriter ve tek tip insan yetiştiren bir
yapı olduğunu görüyoruz. Eğitimin bilimsel, çağdaş,
laik, genel, halk ve insanlık yararına olması gerekirken, AKP
Hükûmetinin politikaları, eğitimin temel amacı olan; kendi
yeteneklerini tanıyan, eleştirel düşünen, demokrasiyi
özümsemiş, farklılıklara saygılı olan, toplumsal
sorumluluk taşıyabilen, estetik değerler kazanmış,
emeğin değerini bilen, bilimi toplumun ve insanlığın yararına
sunan bireyler yetiştirmekten maalesef uzaktır. Bu söylediğim
gerçekliğin en somut göstergesi mesleki eğitim üzerinde açıkça
yaşanmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, bugün, emeği sömüren, çalışanları
köleleştiren bu düzenlemeleri yapan AKP Hükûmeti, işçiler, memurlar
üzerinde de uyguluyor. Mesleki eğitim alan gençlik, bu emek düşmanlığının
da ne yazık ki mağduru. AKP Hükûmeti, torba yasalardan biri olan 6111
sayılı Kanun ile genç ve ucuz emek sömürüsünün önünü tamamen
açmıştı. Hükûmet tarafından, mesleki eğitim yaptırılacak
işletme sayısının yetersizliği öne sürülerek var olan
staj yaptırma yükümlülüğü, 20 ve daha fazla personel
çalıştıran işletmelerden, 20den az işçi
çalıştıran ve Türkiyedeki toplam işletmelerin önemli bir
bölümünü kapsayacak şekilde genişletilmiştir. AKP Hükûmeti bu
düzenleme ile meslek liseleri öğrencilerinin staj yapma
olanaklarını artırdığını iddia etse de
yaptığı diğer düzenlemelerle, özellikle, staj ücreti
bakımından, stajyerlere yasa öncesinde brüt asgari ücretin üçte 2si
ödeniyorken yapılan değişikliklerle stajyerlerin asgari ücretin
net tutarının üçte 1i ücret almalarını öngördü.
Diğer
yandan, meslek liselerinde öğrenciler son sınıfta iki gün okula,
üç gün ise alanlardaki işletmelere staja gitmektedirler. Kanun
değişikliğiyle stajyerleri daha fazla ve daha ucuza
çalıştırma imkânı sağlanmıştır. Ucuz
iş gücü olarak görülen gençler, işçilerin yerine, kendi alanları
olmayan konularda çok uzun saatler çalıştırılarak eskiye
kıyasla çok daha ucuz emek sömürüsü yaşanması
sağlanmıştır. AKP Hükûmeti, tek amacı eğitim
alarak bir meslek edinmek ve hayatını güvenceli bir işle idame
ettirmek olan gençlerimizin emeklerinin sömürülmesine izin vermekten artık
vazgeçmelidir.
Değerli
milletvekilleri, bakın, bugün, AKP Hükûmetinin uygulamaya koyduğu
4+4+4 kesintili eğitim sistemiyle birlikte, çalışan çocuklar
sayısı korkunç derecede artmaya başladı. Sekiz
yıllık kesintisiz eğitimden sonra çocuk işçi
sayısı azalmıştı ama bugün 1 milyon 700 bin olan çocuk
işçi sayısı yarıya inmiştir. Geçen yıl uygulamaya
konulan bu sistemle, yani sizin yeni icat ettiğiniz bu sistemle özellikle
dar gelirli, yoksul ailelerin çocukları temel eğitimden sonra
-verildikleri meslek liseleri- çıraklık eğitimi kisvesi
altında organize sanayi bölgelerinde stajyer işçi olarak
çalışmaya başladılar, oraya yönlendirildiler. Bunda ne
var? diyebilirsiniz. Çocuk iş sahibi oluyor ve bunu uygulamalı
öğreniyor. diyebilirsiniz. Ama gelin görün ki madalyonun bir de öbür yüzü
var. Tezgâh başında stajyer değil çırak olarak
çalıştırılan çocuklar ve bunu yasal bir zorunluluk olarak
yaptıran AKP Hükûmeti, hiçbir denetim olmayan imalathanelerde, tehlikeli
iş kollarında çocuklarımızın ölümüne seyirci
kalmaktadır.
Bakın,
Ahmet Yıldız 13 yaşındaydı. 14 Martta Adanada okul
harçlığını çıkarmak için
çalıştığı fabrikada pres makinesine
sıkışarak öldü,
Serkan
Altunay okula gidemiyordu. 16 yaşında inşaatta
çalışırken düşerek öldü.
Muharrem
Ceylan 16 yaşındaydı, tersanede çalışıyordu.
Elektrik akımına kapıldı, can verdi.
Hakan
Oğuz, 18 yaşında fabrikada hayatını kaybetti.
Metin
Turan tersanede çalışıyordu, 19undaydı.
Sadece
geçen yıl 38 evladımız, çocuk hayatını kaybetti.
Bunların sorumlusu sizsiniz.
Sayın
milletvekilleri, TÜİK rakamlarına göre Türkiyede 893 bin çocuk
çalışıyor, işlerde çalışan çocukların büyük
bir çoğunluğu okula gidemiyor. Nüfusun yüzde 20,6sını
oluşturan 6-17 yaş grubundaki 15 milyon 247 bin çocuktan 893 bini
çalışıyor. Şimdi, DİSK-ARın raporuna göre
istihdam içinde değerlendirilmeyen, ev işlerinde çalışan
5-17 yaş arası toplam çocuk sayısı 2006 yılında 6
milyon 540 iken, 2012de 7 milyon 503 bine yükselmiş, böylelikle istihdama
katılan ve ev işinde çalışanlar dâhil olduğu hâlde
toplam çalışan çocuk sayısı 8 milyon 397 bin rakamına
ulaşılmış. İnanılmaz değil mi? Evet, Türkiye
bir çocuk işçi emek cennetine dönüşmüş. Bugün, 4+4 sistemiyle bu
rakamlara ulaşıldı ve Sayın Bakan sayenizde Türkiye
çocukların açıkça sömürüldüğü, ölüme terk edildiği bir ülke
hâline geldi. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, meslek eğitiminde yaşanan sorunların çözüm
önerilerini Cumhuriyet Halk Partisi olarak her seferinde dile getiriyoruz. Ne
diyoruz? Eğitim sistemlerinin temel amacı, o ülkenin nitelikli insan
gücünü yetiştirmek ve yurttaşlarına vatandaşlık
eğitimi vermektir. Bunu gerçekleştirmek için her eğitim sistemi
yetiştireceği insan modelini, sahip olduğu eğitim felsefesi
ve insan gücü politikası ışığında saptayarak
eğitimin etkinliklerini bu amaca göre düzenlemektedir. Bunun için iki
yıllık akademik lise ve iki yıllık mesleki liseler kurulsun
diyoruz ve akademik veya mesleki liselerde verilen eğitim bu derece
yönlendirmeler sonucu gençlerimizin yaklaşık üçte 1i üniversitelere,
diğerleri ise meslek yüksekokullarına yönlendirilerek Türkiyede
eğitim sisteminin temel sorunu çözülecektir.
Bugün,
bu çarpık eğitim sayesinde 100 bini aşan atanamayan
öğretmenlerimiz var. Bunun planlaması, Sayın
Başbakanın ifade ettiği gibi, Sayın Bakanın Biz, her
eğitim fakültesini bitireni öğretmen yapmak zorunda değiliz.
demek değildir. Bu ülkenin Başbakanının ve Millî
Eğitim Bakanının sorunu, onu planlamak ve gençlerimizi iş
ve aş sahibi yapmaktır. Sayın Başbakan atanamayan
öğretmenlere Gidin, kendinize iş bulun. demek durumunda
değildir, dememelidir. Ama ne yazık ki, eğitim hakkı
Türkiyede parası olana eğitim, parası olmayana eğitim
olarak kabul edilmektedir yani AKP eğitim alanını da tam bir
ticaret ve rant alanı olarak görmektedir. Hatta, bakın, AKP
hükûmetleri döneminde en fazla değişen bakanlık Millî
Eğitim Bakanlığıdır. Neden? Çünkü AKP Hükûmetinin
eğitim politikaları konusunda kafası net değil, ne
yapacağına bir türlü karar veremiyor. Öğretmenler
Demokratik
eğitim diye yola çıkıldı. Bugün, Türkiye tarihinde
eğitimde en gerici, en baskıcı dönem yaşanmaktadır.
Eğitim sendikalarımız, bırakın hak taleplerini var
olan taleplerini bile koruyamama noktasındadır. Eğitimin karar
mekanizmasına ne sağdan ne soldan hiçbir sendikamızın
görüşü alınmamaktadır. Türkiyede eğitimin
demokratikleşmesi asla ve asla
Bu Hükûmet döneminde
çalışanların hakları bakımından, sosyal ve özlük
hakları bakımından, çalışma koşulları
bakımından öğretmenler tam bir kâbus dönemi
yaşamaktadır. Bugün bakın millî eğitime, caddelere,
öğretmenlere sorun. Sayın Bakan, öğretmen
sendikalarını çağırdınız mı, onlarla beraber
oturdunuz mu? Bu eğitim sistemiyle, 4+4le Türkiyeyi nereye getirdiniz?
Bugün, okullarımız, hangisi ortaokul olacak, hangisi ilkokul olacak,
tam bir karmaşa durumundadır; velilerimiz, çocuklarımız
perişan durumdadır. Bunları görmüyor musunuz, bunları
konuşmuyor musunuz?
Sayın
Bakan, bir zamanlar bir Millî Eğitim Bakanı Şu çocuklar
olmasaydı ben Millî Eğitimi ne güzel, iyi yönetirdim. diyerek tarihe
geçti. Siz de gelin, öğretmenlerin ve çocukların sesini dinleyerek,
attığınız adımların
yanlışlığını görerek, Türkiyede ulusal
birliği, ulusal bütünlüğü, kardeşliği, hoşgörüyü,
barışı ve gerçek bir demokratik eğitimi sağlayacak
adımları atmak için artık çok geç kalmadan bunu yapalım,
Türkiye'nin millî eğitim politikasını ortak çıkarlar
doğrultusunda belirleyelim diyorum ve yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Havutça.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Ankara Milletvekili Sayın
Nurdan Şanlı.
Buyurunuz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NURDAN
ŞANLI (Ankara) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin mesleki ve teknik eğitimin
sorunlarının araştırılarak gereken önlemlerin
alınması amacıyla vermiş olduğu grup önerisi üzerinde
söz almış bulunuyorum ve Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
İktidara
geldiğimiz günden başlayarak genelde eğitimi, özelde ise mesleki
ve teknik eğitimi ülkemizin kalkınması ve gelişmesinin en
temel unsuru olarak kabul ettik. Bu kapsamda, mesleki ve teknik eğitimin
sektörün ihtiyaçları doğrultusunda yeniden
yapılandırılması için çalışmalar
gerçekleştirdik ve bu, tüm kamu kurum ve kuruluşları, sivil
toplum kuruluşları, üniversiteler ve özel sektör iş birliği
içerisinde yürütüldü. Bu projelerden Mesleki Eğitim ve Öğretim
Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi 2002-2007 yılları arasında
gerçekleştirildi. Mesleki eğitimin yeniden
yapılandırılması konusunda önemli kriter ve basamak
oluşturularak bir dizi politika belgesinin hazırlanması
sağlanmış oldu. Projenin en önemli çıktılarından
biri de Mesleki Yeterlilik Kurumunun kurulmasına katkı olmuştur.
Ve yine, 2002-2007 yıllarını kapsayan Mesleki ve Teknik
Eğitimin Modernizasyonu Projesi, 2008-2010 yılları arasında
gerçekleştirilen İnsan Kaynaklarının Mesleki Eğitim
Yoluyla Geliştirilmesi Projesi, son olarak da 2006 yılında hayata
geçen ve hâlen sürdürülmekte olan Ortaöğretim Projesi ile
Bakanlığımızca devredilen meslek liselerinin klasik
programları yerine iş gücü piyasasının ihtiyaçlarına
duyarlı, esnek ve yeterliliğe dayalı yeni eğitim
programları hazırlanarak uygulamaya konulmuştur. Bunun
yanında havacılık, tarım, sağlık, adalet gibi
mesleki eğitim oranlarının donatımı
sağlanmış ve 13 yaş ve üstü tüm bireylere rehberlik etmeyi
amaçlayan web tabanlı Ulusal Mesleki Bilgi Sistemi kurulmuştur. Ve
böylece son on yılda hem mesleki eğitimde okullaşma
oranlarının artırılması hem de mesleki eğitimin
niteliğinin yükseltilmesi gibi son derece önemli adımlar
atılmıştır.
Mesleki
ve teknik okul yapım bütçesine baktığımızda, 2009
yılında 57 milyon Türk lirası iken 2010 yılında bu 118
milyon TLye, 2011 yılı bütçesinde 132 milyona, 2012
yılında ise 282 milyon 900 bine yükseltilmiştir.
Türkiye'nin
en önemli ve öncelikli gündem maddesi olan işsizliğin
azaltılması ve nitelikli eleman ihtiyaçlarının
karşılanması için tüm kurumlarımız seferber
edilmiş durumdadır ve bu kapsamda 2011 yılında
başlatılan Uzmanlaşmış Meslek Edindirme Merkezleri
Projesiyle TOBB ve İŞKUR iş birliğinde genel bütçeden
finanse edilen 119,3 milyon TL kaynakla 1 milyon gencimizin beş yıl
süreyle mesleki eğitim alması amaçlanmaktadır.
4+4+4
yasası sonrası ilk yıl değerlendirilmesine bakacak olursak,
yasayla, mesleki eğitim veren okulların önündeki katsayı engeli
tamamen kaldırılmıştır ve 4+4+4 yasası ile
mesleki eğitimin payı lise 1inci sınıflarda yüzde
50,53ten yüzde 57,74e çıkarılmıştır ve 2012
yılında liseyi bitiren öğrencilerin yüzde 46,6sının
meslek lisesi mezunu, 2004 yılında liseyi bitiren öğrencilerin
yüzde 33,9unun meslek lisesi mezunu olduğu görülmektedir.
Yine,
öğrencilerin okul ve işletmelerdeki eğitimlerine şöyle bir
baktığımızda, meslek lisesi ve Anadolu meslek lisesi 12nci
sınıf öğrencileri haftada üç gün işletmelerde beceri
eğitimi almaktadır. Teknik lise ve Anadolu teknik lisesi 11inci ve
12nci sınıf öğrencileri yaz dönemlerinde işletmelerde
toplam üç yüz saat staj yapmaktadır. Otelcilik ve turizm meslek lisesi
öğrencileri nisan-ekim ayları arasında işletmelerde
altı ay süreyle yoğunlaştırılmış beceri
eğitimi almaktadır. Sağlık meslek lisesi 11inci ve 12nci
sınıf öğrencileri haftada iki gün işletmelerde beceri
eğitimi almakta ve yüz altmış saatlik staj eğitimi
yapmaktadır. Öğrencilerin toplam eğitimde işletmelerde
yapılan eğitim payı ortalama yüzde 35tir.
Değerli
milletvekilleri, görüldüğü üzere, araştırma önergesi verilen
konuyla ilgili çalışmalar iktidarımızla
başlamış ve devam
etmektedir. İktidara gelmemizle birlikte bu
çalışmaların devam etmekte olduğunun altını bir
kez daha çizmek istiyorum, çünkü mesleki ve teknik eğitim ülkemiz için
gerçekten önem arz etmektedir. Ancak bugün gündemimizin belli olması
nedeniyle Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu önerinin
aleyhinde olduğumuzu ifade eder, saygılar sunarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın
Şanlı.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır; okutup, işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
3.- CHP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 26 milletvekili
tarafından Uludere katliamının tekrar incelenmesi ve faillerinin
araştırılarak yargı karşısına
çıkarılması amacıyla 29/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun 30 Mayıs
2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
30/05/2013
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun, 30/05/2013 Perşembe günü (Bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin
İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Akif Hamzaçebi
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul
Milletvekili M. Sezgin Tanrıkulu ve 26 milletvekili tarafından
29/05/2013 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Uludere katliamının tekrar
incelenmesi ve faillerinin araştırılarak yargı
karşısına çıkarılması amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (936 sıra nolu)
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
30/05/2013 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisinin lehinde ilk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa
Sezgin Tanrıkuluna aittir.
Buyurun
Sayın Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hafızanızın tazelenmesi açısından ve
başka bir gerçekle bugün de tekrar yüzleşmeniz açısından
hatırlatmak istiyorum: 28 Aralık 2011 tarihinde
Şırnakın Uludere ilçesi Roboski köyünde 34
yurttaşımız katledildiler, hatırlıyor musunuz?
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Devam edin.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Hatırlıyor musunuz?
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Gayet iyi.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Evet.
Değerli
arkadaşlar, yok, biraz, belki, yani vicdanınız, sağduyunuz
yerine gelir de biraz sonra, yine, Uludereye
Bütün Türkiyeye ellerinizi
göstereceğiz çünkü o fotoğrafları çekiyoruz. Göstereceğiz
kimler gerçekten, gerçekten yana, kimler adaletten yana, kimler hakikatten
yana, kimler demokrasiden yana ve kimler gerçek barıştan yana? (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Herkes görevini yaptı, herkes görevini yaptı.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) O yüzden
biraz sonra göstereceğiz,
biraz sonra göstereceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Hiç, o yüzden de
Göstereceğiz biraz
sonra.(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Değerli arkadaşlar, 28inde bu
oldu, 29unda oradaydık, ayın 3ünde yani 3 Ocak 2012 tarihinde
Mecliste İnsan Hakları Komisyonuna -örneği burada- alt komisyon
kurulması noktasında önerge verdik. Aynı gün -örneği
burada- Meclis Başkanlığına Meclis araştırma
komisyonu kurulması noktasında önerge verdik. Ne oldu? Mecliste bir
araştırma komisyonu kurulamadı ama bizim önerimizle Mecliste
İnsan Hakları Komisyonu altında bir alt komisyon kuruldu.
Bu alt
komisyon on beş ay boyunca, bütün muhalefet partilerinin çabalarına
rağmen, bir türlü, Başbakanın talimatıyla, Uludere, Roboski
katliamının üzerine gidemedi, on beş ay boyunca gidemedi.
Raporunu açıklayacaktı, martta açıklayacaktı, mayısta
açıklayacaktı, aralıkta açıklayacaktı,
açıklayamadı, hiçbir biçimde açıklayamadı. En son mart
ayında bu Meclis çatısı altında hiç olmamış bir
biçimde, gizli bir biçimde, rapor üyelere dağıtılmadan
toplantı yapıldı, alt komisyon
raporu okundu Komisyonda ve ondan sonra da üyeler ancak bu şekilde
kendi eleştirilerini söylemek durumunda kaldılar ve maalesef,
maalesef Adalet ve Kalkınma Partisi üyelerinin elleriyle, 10 üyenin eliyle
bu rapor, olayı aydınlatmayan, olayın üzerine gitmeyen ve
sorunlarını ortaya çıkarmaktan uzak bu rapor kabul edildi.
Şimdi
ortada bir rapor var mı gerçekten? Sizce var mı ortada bir rapor?
Soruyorum sizlere: Var mı bir rapor?
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Biraz sonra açıklayacak arkadaş.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Ama bizim, bakın, ama bizim ömür boyu sizin
gözlerinize bakacak, ömür boyu sizin gözlerinize bakacak raporumuz var,
muhalefet şerhimiz var. Buradaki 34 yurttaşımızın gözü
sizin gözlerinizde olacak, bütün ömrünüz boyunca olacak, bütün ömrünüz boyunca.
10
arkadaşımız orada el kaldırmıştı, şimdi
bütün Genel Kurul yine el kaldıracak ve siz de el
kaldıracaksınız. Göreceğiz, gerçekten kimler vicdanen,
ahlaken, adalet açısından ve demokrasi açısından
Türkiye'nin bu karanlık olayını araştırma
noktasında gerçek bir irade ortaya koyacaklar?
Değerli
arkadaşlar, bunlara bakacağız. Ne oldu? Hatırlayalım,
gerçekten hatırlayalım. Olayı bir trafik kazası gibi
gördünüz, bir iş kazası gibi gördünüz. Adalet ve Kalkınma
Partisinin sözcüsü daha ilk açıklamasında İş kazası
olmuştur. gibi bir edayla konuştu. Başbakan,
başkasının tavuğu ölse özür dilerdi ama 34
yurttaşımızın ölümüyle ilgili olarak Özür dilenecek bir
olay değildir. dedi. Hükümet sözcüsü, bu vahim katliamla ilgili olarak
Ortada özür dilenecek mahiyette bir olay yoktur. dedi. Sabık
İçişleri Bakanı aynen şu sözleri söyledi:
Figürandılar. dedi gençler için, figüran, bu lafı kullandı,
Özür dilemeyiz. dedi bu yurttaşlarımızdan. Sözcülerinizin tümü
bu lafları kullandı, hatırlayın. Ve Meclis araştırma
alt komisyonu da bunları bir talimat saydı kendisine, bizim bütün
istemlerimize rağmen, arkadaşlarımızın bütün
istemlerine rağmen hiçbir konuda adım atmadı, sormadı,
gelenle yetindi ve ileride Diyarbakır Özel Yetkili
Savcılığının yetkisizlik kararına gerekçe olacak
Genelkurmay Başkanlığının raporunu esas alarak bir
rapor aldı ve bu olayı akladı. Hiç kimsenin üzerine gitmedi.
Peki biz, daha bu dönemde hepsini araştırabiliriz. Daha bu dönemde
ortaya çıkan bu olayla ilgili olarak hiçbir şey
yapmayacağız, elimizi kımıldatmayacağız ve sizler
barıştan yana olacaksınız, bizler barışa
karşı olacağız.
Değerli
arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi kurumsal kimliğiyle, 1 milyon
üyesiyle ve 12 Haziranda kendisine oy vermiş 11 milyon seçmeniyle
Türkiyede barıştan, Türkiyede kardeşlikten, Türkiyede
mutabakattan yanadır. Cumhuriyet Halk Partisi çatışmaya da
karşıdır, ölümlere de karşıdır ama biz, aynı
zamanda Sayın Başbakana güvenmek zorunda değiliz. Sayın
Başbakanın bu kürsülerde yedi ay önce, sekiz ay önce Kürtlere ne
söylediğini biliyoruz, Zerdüşt demedi mi? Zerdüşt demedi mi
bütün Kürtleri aşağılayarak? Sayın Başbakan demedi mi?
Demedi mi Sayın Başbakan? (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Öyle bir şey söylemedi,
çarpıtıyorsun. Öyle bir şey demedi.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Aşağılamadı mı
hepsini? Sayın Başbakan değil miydi burada idam isteyen, elinde
iple dolaşan? Sayın Başbakan, değil miydi
dokunulmazlıkları kaldırmak isteyen? Şimdi Sayın
Başbakan barıştan yana oldu, biz barışın
karşısında olduk. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Siz de sözde barıştan yanasınız.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Arkadaşlar bakın, değerli
arkadaşlar bakın, burada demokrasi ve özgürlük bildirgemiz var. Geçen
hafta salı günü, bu hafta salı günü yüzde 3 barajı getirdik. Bugün
de burada on dördüncü sırada olan Uluderenin hesabını
soralımı getiriyoruz. Hepsini getireceğiz, oylarınızı
ve ellerinizi kayıt altına alacağız, ellerinizi. Sizler,
bir taraftan ceza vermediniz ama diğer taraftan failleri ortaya
çıkarmadınız ama diğer taraftan ne yaptınız
biliyor musunuz, diğer taraftan ne yaptınız? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Genel Başkan Yardımcısı
anlatsın size barışı.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Onu sen benim külahıma anlat,
külahıma! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen!
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Senin uzun pantolona geçtiğin anda, ben
kısa pantolona geçtim. Sen onu külahıma anlat! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen, Grup Başkan Vekiliniz cevaplar
canım, karşılıklı atışmayın.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Genel Başkan Yardımcısı, o
da senin gibi Genel Başkan Yardımcısı, ona sor,
anlatsın! Genel Başkan Yardımcısı Gülseren Onanç
Hanım kendi anlatsın, ondan öğrenin. Barışı
anlatır size. Niye istifasını istediniz?
ALAATTİN
YÜKSEL (İzmir) Sus, dinle!
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Bakın, Ispartada 80 öğrenci
kınama cezası aldı Uludereyi kınadığı için.
Bakın, okuyacağım isimlerini, kayıtlara geçsin:
Aydının Ortaklar beldesinde, katliamdan iki gün sonra
gerçekleştirilen protestoya katıldıkları gerekçesiyle
gözaltına alınan Muhammet Kızılaya yirmi yıla
değil yirmi yıl -sizin yargınız verdi- Ahmet Batura otuz
yedi yıla değil, otuz yedi yıl; Erdin Barana otuz yedi
yıla değil, otuz yedi buçuk yıl; Ramazan Atabeye otuz yedi
yıla değil, otuz yedi yıl; Osman Tekine ve Hüseyin Kurta da on
dokuz yıla değil on dokuz yıl sizin yargınız ceza
verdi. Niye verdi? Uludere Roboskiye karşı çıktıkları
için. Katiller dolaşacak, Başbakan siyasi sorumluluk üstlenmeyecek
ama öğrencilere, ama protesto edenlere yirmi yıl, otuz yıl, otuz
yedi yıl sizin yargınız ceza verecek. Nerede adalet? Bununla
mı barış bulacağız? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Gelin,
beraber, gerçek barışı özgürlükle, demokrasiyle, adaletle,
burada güvence altına alalım, biz varız. Ama biz hile ve
desiseye yokuz, biz kapalı kapılar ardında konuşmaya yokuz.
Burada konuşalım, şeffafça konuşalım, hileyle ve
desiseyle değil, yapalım, açıkça konuşalım. Gelin,
size imkân sunuyoruz, Uludereyi kapattınız, gelin, burada bir daha
açalım.
HÜSEYİN
BÜRGE (İstanbul) Nereden çıkarıyorsun?
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Bu, sizin için bir imkândır. Uluderede
kuyunun dibine düştünüz, şimdi size ip atıyoruz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Gelin, beraber çıkaralım ve
demokrasi ve barışı yurttaşlarımızın
gönlünde yeniden inşa edelim. Bu fırsatı size veriyoruz. Uludere
konusunda, Roboski konusunda ve diğer katliamlar konusunda bu
fırsatı Ana Muhalefet Partisi olarak size veriyoruz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Yarın imzayı geri çekersen ne
yapacağız?
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Gelin, burada bugün komisyonu kuralım,
beraber yeniden sizin ortaya çıkarmadığınız bu
failleri, sorumluları ortaya çıkaralım. Yoksa yeriniz
uluslararası ceza mahkemesidir. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Ya imzayı geri çekersen ne yapacağız?
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Size söylüyorum: Carlson gibi bir savcı
çıkacak ve gıyabi tutuklama kararı çıkaracak, hiç
kaçışınız yok. Eğer, burada gerçekleri ortaya çıkarmıyorsanız,
yargıyı engelliyorsanız, bir savcı çıkacak ve
uluslararası ceza mahkemesinde bu olayın sorumluları
yargılanacak çünkü siyasi sorumluluk Başbakandadır ve
Hükûmettedir.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) İmzanı geri çektin sen.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Hile
ve desiselere boyun eğmeyiz.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) - İmzanı
çektin, buradan kaçtın
BAŞKAN
Çok teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Hile
ve desiselere boyun eğmeyiz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim, sağ olun.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) İmzanı çektin
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Bir saniye, ben size söz vereceğim de
ÜNAL
KACIR (İstanbul) Kayıp oldun sen, yoktun buralarda. Nereden geldin?
BAŞKAN
- Buyurun. (AKP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sataşmadan, değil mi?
BAŞKAN
Sataşmadan söz verdim, Grubunuza sataşmadan.
Buyurun.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sebebini sormadınız efendim, niye söz verdiniz?
X.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulunun CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına ve AK
PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir
kere, burada konuşma yapan hatibin, Sayın Başbakanın
defalarca söylediği, yanlış anlamaya hiç müsait olmayan bir
şeyi farklı bir şekilde ifade etmesini yadırgıyorum,
hayretle de dinliyorum. Hem Sayın Başbakan yaptığı
konuşmalarda hem de AK PARTİ temsilcileri bu kürsüde açık ve net
söylüyor: Kürtlere hiçbir zaman Zerdüşt ifadesi AK PARTİ
sıralarından bir milletvekili tarafından ya da Sayın
Başbakan tarafından kullanılmamıştır. Kürtlerin
Zerdüşt olduğuyla ilgili ifade, PKK terör örgütünün yöneticileri ve
önderleri tarafından geçmişte Kürtlerin dininin Zerdüşt
olduğuyla ilgili ve İslam dininin
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Zerdüştlük bir inançtır, ona hakaret edemezsiniz. Dinî bir
inançtır.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Dinle, bir dakika!
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Kürtlerin birtakım
inançlarına saygı duymayabilirsiniz ama nefret söylemi
yaratamazsınız.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla)
Kürtlerin inançlarıyla paralel
olmadığını ifade etmeye çalışan
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Nefret söylemi
yaratamazsınız!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla)
Müslüman Kürt kardeşlerimizi farklı bir
yöne doğru çevirmeye çalışan
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Zerdüştlük bir inançtır,
bir nefret söylemi
yaratamazsınız!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla)
PKK terör örgütünün yöneticilerinin, o Kürt
vatandaşlarımıza karşı farklı bir şekilde
ortaya koydukları düşünceyi bertaraf etmek adına
yapmıştır.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Bu bir inançtır, inanç. Bunun bir
inanç olduğunu kabul edin.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Bakın, terör örgütünün temsilcileri Kürtlerin
esas dininin Zerdüşt olduğunu ifade etmek, ateistliği ön plana
çıkarmak için yaptığı süreçte, Sayın Başbakan
buna şiddetle itiraz etmiştir, Kürtlerin dininin İslamiyetin
gelişmesinde çok önemli katkılarının da olduğunu da
ifade etmiştir.
Siz
burada konuşurken lafın şehvetine kapılıp nereye
gittiğinin farkında değilsiniz. Eski bir baro
başkanısınız.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Ben farkındayım,
farkındayım, siz farkında değilsiniz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Sizin yargınız. diye ifade etmek
şuur altında eskiden yargının kimlerin güdümünde
olduğunun en açık delili ve göstergesidir. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri ve alkışlar) Siz,
attığınız imzanın arkasında duramayan, birlikte
verdiğimiz önergeyi zorla getirip 24 milletvekili arkadaşınızın
imzasının arkasında duramayan bir milletvekilisiniz. Bu önergeyi
kabul ettiğimizde imzanızın arkasında durup
duramayacağınız da belli değil.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Belli değil, belli değil, geri
çekebilir.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun.
İSMAİL
AYDIN (Bursa) İmzanın arkasında olduğunu mu
söyleyeceksin?
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Ben, bizim bir büyüğümüzün
söylediği gibi, hile ve desiselere boyun eğmedim,
eğmeyeceğim; sizin hile ve desiselerinize de boyun eğmem, bunu
bu şekilde bilin.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Senin önergen öneri miydi? Senin önergen öneri
miydi?
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Evet, ben, baro
başkanlığı döneminde de şimdi de, bakın, o zaman
da karşıydım yargının bu vesayetçi düzeyine şimdi
de sizin vesayetinize girdi, ona da karşıyım. Siz
karşı çıkıyor musunuz? Ben sizin haklarınızı
sonuna kadar savundum baro başkanıyken, şimdi siz savunuyor
musunuz?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Biz herkesin hakkını savunuyoruz, 76
milyonun hakkını savunuyoruz.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Böyle demokratlık olmaz, olmaz böyle
demokratlık. O zaman da yanlıştı, şimdi de
yanlış; o yanlışa o zaman da karşı
çıktık, şimdi de siz karşı çıkın. Yargı
sizin egemenliğinize girdi ve şimdi karşı
çıkmıyorsunuz.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Ne demek Yargı egemenliğinize girdi.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Nerde yargı bizim emrimize girdi, AK
PARTİyi kapatmaya kim uğraştı?
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Bir de şunu size soracağım ya,
Zerdüştlük bir inançtır, Zerdüştlük bir inançtır.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) AK PARTİyi kapatmaya kim
uğraştı?
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Bir inancı
aşağılayamazsınız, tek bir insan bile inansa o
inancı aşağılayamazsınız.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) AK PARTİyi kapatmak için belgeleri
taşıyan kim?
BAŞKAN
Sayın Elitaş, lütfen!
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Bunu, Başbakan da olsa
aşağılayamaz, hiç kimse bir inancı
aşağılayamaz. İnançlar üzerinden kutuplaşma
yaratamazsınız ve nefret söylemi yaratamazsınız, ben
yaratanı da kınıyorum başta Başbakan olmak üzere.
Teşekkür
ederim.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Şimdi bir saniye.
Sayın
Hamzaçebi
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Elitaş
konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun Sayın Sezgin
Tanrıkuluna ilişkin olarak, onun imzasının olduğu
önergeyi geri çekmesiyle ilgili olarak yapmış olduğu
değerlendirmeyle
BAŞKAN
Buyurun.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Önergeyi dört saat sonra vereceğim. dedin ama
vermedin daha.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Karayip korsanları önergemizin üstüne
atlamıştı da önergemizi korsanlardan koruduk.
BAŞKAN
Buyurun.
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında
CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Evet, siyasette insan bir laf ederse,
bu, kayıtlara geçer. Gün gelir, devran döner bu kayıtlar ortaya
çıkarılır, konulur.
Şimdi,
Zerdüştlük de bir inançtır. Her inanca saygı gösterilir,
herkesin inancı kendisine. Ama Sayın Başbakan inanç konusunu
siyaset malzemesi yaptığı için sürekli hata yapıyor,
sürekli tökezliyor bu konularda.
Şimdi,
Sayın Elitaş bir açıklama yaptı Terör örgütü üyeleriyle
ilgili Sayın Başbakan Bunlar Zerdüşttür. dedi. diyor.
Şimdi,
ben Sayın Başbakanın Diyarbakırda yapmış
olduğu konuşmayı sizlere okuyorum. 1 Haziran 2011
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Elitaş yalan söylemez ama! Benim
tanıdığım
Elitaş yalan söylemez.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Diyor ki, BDPlilere hitaben söylüyor,
teröristlere, terör örgütü üyelerine hitaben söylemiyor: Siz zaten
açıklamışsınız. Ne diyorsunuz? Kürtlerin dini
Zerdüştlüktür
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Gazete haberi ama!
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla)
Bunu onlar söylüyor. Bunlara göre Apo peygamberdir. Bunu da ilan ediyorlar.
Evet, Sayın Tayyip Erdoğanın, işte
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) İşte Onlara göre diyor zaten. Bunda ne
var? Doğru
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla)
Doğru, evet doğru. Yani şimdi hem Sayın
Başbakan Kürtlere Bunlar Zerdüşttür. diyecek hem de onun sözcüsü
buraya çıkacak Hayır, Sayın Başbakan böyle söylemedi.
diyecek.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) Nereden okuyorsun bunları?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla)
Evet, Halep oradaysa arşın burada.
Ben
Sayın Başbakana ve AKP Grubuna şunu tavsiye ederim. Aslında
Sayın Başbakana tavsiye ederim, gruba tavsiye etmem yanlış
olur bunu Sayın Başbakan yapıyor. Sürekli dinî konularla
uğraşıyor. Bıraksın Sayın Başbakan bunu,
gerçeklere dönsün.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Hayır, öyle bir şey yok!
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) En
son Suriye, Reyhanlıda ölen vatandaşlarla ilgili dedi ki: Bunu
gerçekleştiren teröristler cehennemde yanacaktır. Ahrete havale
ediyor, çaresizim diyor. Geçen sene Gaziantepte ölen 8
vatandaşımız için de demişti: Bunu yapanlar ahrette
hesabını verecektir. diye.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla)
Sayın Başbakan bu dünyaya gel de görevini hatırla,
gereğini yap. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Elitaş.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan, ben de söz
alacağım.
BAŞKAN
Sıraya sıraya
Yani grup başkan vekilleri önce, aldık sıraya
tamam
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkanım, Sayın Hamzaçebi
Sayın Başbakanımızın hazirandaki
yaptığı konuşmayla ilgili yanıltıcı bilgi
verdi
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Aynen kabul ediyorum. dedi.
BAŞKAN
Buyurun.
4.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaşın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Hamzaçebi İnternetten
Sayın Başbakanın 1 Haziran tarihindeki yaptığı
konuşmayı okudu. Baş cümlede öyle geçiyor. Bakın diyor
BDPlilere hitap ederek: Sizin zaten Kürtlere tavsiyeniz
BDPlilerin
söylediğini söylüyor.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Hangi BDPli söylüyor?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Diyor ki: Sizin Kürtlere tavsiyeniz, bizim
inancımız İslam değil, bizim dinimiz aslında
Zerdüştlüktür. Hatta diyor ki: BDPliler öyle bir noktaya gelmişler
ki, PKKlılar, Kandildekiler öyle bir noktaya gelmişler ki Apoyu
peygamber ilan etme acziyetine, yanlışlığına düşmüşler.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yani, siz onları peygamber ilan
etmek için mi müzakere yürütüyorsunuz?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Sayın Başbakanın söylediği bu.
Yoksa Sayın Başbakan Kürt vatandaşlarımızın
Zerdüşt olduğuyla ilgili değil, az önce söylediğim gibi
BDPlilerin
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Aynen öyle, Kürtlerin dini
Zerdüştlüktür. diyor Sayın Elitaş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Sayın Hamzaçebi, siz okuduğunu anlayan
bir arkadaşsınız diye biliyorum ben.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yok yok, hiç olmuyor, olmuyor,
cümleler burada.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Biz sizinle
Yani, şu anda Grup Başkan
Vekili olduktan sonra okuduğunuzu anlayamadığınız bir
noktaya geldiyseniz üzülüyorum.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Siz de anlamıştınız
Sayın Elitaş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Açıkçası Sayın Başbakanın
söylediği, BDPlilerin Kürtlerin diniyle ilgili bir tanımlamayı
kamuoyuyla paylaşmış, Aponun peygamber ilan edilmesini
eleştirmiştir. Bizim Kürt vatandaşlarımızın
İslam hassasiyetleri çok yüksek seviyededir. Bunu kimse
tartışmaz, tartışmaya da açmamız mümkün değil
zaten.
Bakın,
değerli arkadaşlar, siyasette söz önemlidir. İmza da bunun
altının en pekiştiği noktadır. Sayın
Tanrıkulu, 24 milletvekiliyle verdiği araştırma komisyonu kurulmasıyla
ilgili önergede, bizim de uygun gördüğümüz araştırma komisyonu
kurulmasıyla ilgili önergede ne hikmetse birdenbire imzasını
geri çekti.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Yani, Sayın Başbakan Amerikaya giderken Cenevre
olmaz. dedi; gelince Cenevre olur. dedi. Şimdi, nasıl olacak bu?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Şimdi, onun daha hâlâ ezikliği
içerisinde kalkıp burada Sayın Başbakanı kınamaya ve
Sayın AK PARTİ Grubunu farklı yöne çekmeye hakkınız da
yok, haddiniz de yok. Önce imzanızın arkasında duracaksınız
çünkü söz senettir.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KAMER
GENÇ (Tunceli) Mustafa, kendin önerge vermiyorsun da bizim önergeye gelip
imza atıyorsun.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Tanrıkulu, yok; şimdi sırada Sayın Baluken
var.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan, ben de
alacağım.
BAŞKAN
- Bir şey demiyorum canım. Yani sırayla gidiyoruz.
Buyurun.
5.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında
Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi
burada Sayın Elitaş konuşurken Başbakanın BDPlilerin
bu düşüncede olduğunu ve bunu söylediklerini ima etti. Bunun
doğru olmadığını zaten sanırım AK PARTİ
Grubundan büyük bir çoğunluk milletvekili de biliyor ki Başbakan da o
yaptığı yanlıştan geri adım attı.
SIRRI
SAKIK (Muş) Özür diledi, özür.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Sayın Elitaş hâlâ tasfiye konseptinin dilinde ve
politikasında kalmış durumda. Zerdüştlükle ilgili ne sizin
ne Başbakanın hakaret etme hakkı yok. Bir Başbakanın
bulunması gereken konum bir coğrafyadaki bütün inanç gruplarına
eşit mesafede durmaktır, nötr mesafede durmaktır. Evet, Kürtler
çok öncesinde, milattan önce 2000li yıllarda Zerdüştlük diniyle
ilgili bir inancı yaşamışlardır ancak eğer
Müslümanlık tartışmasına girerseniz siz ateşe taparken
Kürtler zaten Müslüman olmuştu. (BDP sıralarından
alkışlar)
SONER
AKSOY (Kütahya) Öyle bir şey yok.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Yani bu şekilde işi ırkçılığa
çevirirseniz oradan çıkamazsınız.
Diğer
taraftan CHP Grubunun tekrar böylesi bir tartışmayı getirmesini
de hiç doğru bulmuyoruz. Müslümanlıkla ilgili, Kürtlerle ilgili bizim
hiçbir kuşkumuz yok. Siz Müslümanlıkla ilgili kaygı
besliyorsanız ülkenin diğer taraflarına bakın. Kürtlerin
kendi inancıyla ilgili, Müslümanlıkla ilgili, Zerdüştle ilgili,
Ezidiyle ilgili, gayrimüslimle ilgili farklı inançlara mensup bireyleri
vardır ve bütün bu bireylerin bir arada yaşama ortak hukuku ve ortak
kültürü vardır. Eğer Kürtlerin Müslümanlığıyla ilgili
ırkçı yaklaşmıyorsanız, defalarca bu Meclis kürsüsüne
getirdik, Şeyh Saitin mezarını niye Kürtlere vermiyorsunuz?
Seyit Rızanın mezarını niye Kürtlere göstermiyorsunuz?
Bediüzzaman Said-i Kürdinin mezarını niye göstermiyorsunuz?
Roboskinin kanı ellerinizde iken burada gelip Müslümanlık
edebiyatı kimse bize yapmasın. Bu Meclis Roboski tezkeresine,
Roboskiye sebep olan tezkereye BDP Grubu dışında hep birlikte
onay vermişti.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Eğer hem bu zulmü yapıp hem Müslümanlık
edebiyatı yapacağım diyorsanız orada
karşınızda bizi bulursunuz.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Baluken.
Buyurun.
6.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında şahsına tekraren sataşması nedeniyle
konuşması
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan, yani Genel
Kurulun tekrar vaktini aldığım için özür diliyorum. Ben
Sayın Elitaşın benimle ilgili görüşlerini 2008 8 Nisanda
ya da 9 Nisanda bu Mecliste daha ben parlamenter değilken
yaptığı konuşmadan biliyorum. Sayın Sırrı
Sakık ve Sayın Atilla Kart kendisinin bir yanlışı ve
yalanı üzerine burada söz almışlardı, o zamandan beri
aynı çizgisini devam ettiriyor. O zaman baro başkanıydım,
Sayın Başbakanla görüştüm. Başbakanla aramızda hiç
geçmeyen bir konuşmayı Sayın Elitaş burada yalan ve
yanlış bir biçimde konuşmuştu, aynen yalan ve yanlış
konuşmaya şimdi de devam ediyor. Sırrı Sakık bunun
tanığıdır, Atilla Kart bunun tanığıdır.
AHMET
YENİ (Samsun) Sayın Milletvekili, imzayı niye çektin?
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Benim hiç onunla alakam yok ama kendileri o
yalan ve yanlışa da tanık oldukları için burada
söylemişlerdi. Kendisi burada benimle ilgili yalan yanlış
şeyler söylemişti.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Bir dakika, hangi yalan, hangi yanlış?
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - O zaman ben baro başkanıydım
-gider tutanaklara bakar- çok iyi de biliyorum, kendisi de bilir hangi
yanlışı söylediğini o zaman.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Elitaş yalan konuştu. diye
itham ediyorsun. Hangi yalan?
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Dolayısıyla, şimdi, şunu
söyleyeceğim: Hileyle, desiseyle burada iş yapılmaz. Benim o
önergeyi verdiğim tarih var, sizin verdiğiniz önergenin tarihi var.
Niye bizimle müzakere etmediniz? Niye etmediniz? Türkiyenin en önemli
meselesini görüşmek için burada hile ve desiseye başvuruyorsunuz. Biz
ana muhalefet partisiyiz, nerede mutabakat arayacaksınız? soruyorum
size, vicdanen soruyorum.
AHMET
YENİ (Samsun) İmzayı niye çektin, imzayı?
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Aramayacaksınız mutabakat, hile ve
desiseyle burada kamuoyunu yanıltmaya çalışacaksınız.
Böyle iş yok arkadaşlar.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Hile ve desise neresinde? Önergeyi veren benim ya!
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Biz barıştan yanayız. Bizim
barış yanlılığımızı siz
sorgulayamazsınız, test edemezsiniz. Edemezsiniz siz, tamam mı
arkadaşlar?
İki,
bir daha söylüyorum: Başbakan dâhil olmak üzere, her insanın
inancına saygı duyulmak zorundadır, her halkın
inancına saygı duyulmak zorundadır; o inancın gereklerini
yerine getirme konusunda kolaylaştırıcı olmak
zorundadır. Her zaman bunu yapmalıdır. Tamam mı? Böyle
olmak zorundadır. Tamam mı?
İSMAİL
AYDIN (Bursa) İmzaya gel, imzaya!
SUAT
ÖNAL (Osmaniye) İmzaya gel!
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Ancak Başbakan sizi hizaya getirebilir.
Bizim alnımız açık. O zaman da Sayın Başbakana Ben
senin memurun değilim. demiştim, şimdi de söylüyorum, ancak
sizler memur olursunuz!
AHMET
YENİ (Samsun) İmzayı niye çektin, imzayı?
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bir daha da söz almayacağım.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, hatip kürsüde benim 2008
yılında yaptığım bir
BAŞKAN
Evet, yalan söylediğinizi söyledi, buyurun.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) İmzayı niye bu kadar büyüttünüz? Çünkü
oyununuz bozuldu sizin değil mi?
7.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulunun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşma sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, hatip kürsüde 2008
yılındaki yaptığım bir konuşmayla ilgili
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili Sayın Kart ve BDP milletvekili
Sayın Sakıkın beni yalanla
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Ben gazeteden okumuştum, hâlinize çok üzülmüştüm.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) -
yanlışlıkla itham ettiğini,
yalan yanlış beyanda bulunduğumu ve bunu da
kanıtladığını ifade etti. Ama bunun ne olduğunu,
2008teki tutanağın hangi tarihteki, hangi tutanak olduğunu da
ifade etmesi gerekir. Burada birisini yalancılıkla itham etmek öyle
basit bir mesele değil. Bakın, yalancılıkla itham
ediyorsunuz beni...
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Yalan ve yanlış dedim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) -
2008deki yaptığım bir
konuşmayla ilgili. Onun ne olduğunu burada üstü kapalı olarak
gidip söylemek maharet değildir. Gerçek neyse söyleyeceksiniz
tutanağın tarihini, ne ise oraya bakacağız.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Biraz sonra söyleyeceğim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Ben nerede yalan söylemişim, yanlış
söylemişim onları ifade edeceksiniz. Yanlış söylenebilir
ama yalan diye söylemek, itham yanlıştır. Sizin bir avukat
olarak, baro başkanlığı yapmış biri olarak
-yıllarca- böyle, birinin söylediği bir şeyi -yanlış
olup olmadığını da tartışmıyorum- yalan
diye ifade etmeniz yakışık alacak bir mesele değildir. Hâlâ
siz, baskıyla, Dört saat sonra vereceğim. dediğiniz o
araştırma önergesinin altında ezildiğinizden dolayı
bizi hile ve desiseyle itham ediyorsunuz.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Onu siz anlamadıysanız ben
size nasıl anlatayım?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Bütün kürsüye gelen milletvekili
arkadaşlarınız olarak Bizim bu kanunla ilgili önergemizin hiç
mi akla yatkın tarafı yok? Niye bunu kabul etmiyorsunuz? diye
ısrarla bizi eleştiriyorsunuz.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Siz o önergeye niye imza attınız?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Sizin verdiğiniz araştırma
komisyonu ile ilgili önergeyi uygun bulduk. Bizim milletvekili
arkadaşlarımız da getirdiler bir araştırma
komisyonuyla ilgili önerge verdiler. Birdenbire ne olduysa, sizi, son anda,
arka tarafta ve büyük de bir üzüntüyle -en son imza da sizindi tahmin ediyorum-
önergenin geri çekilmesiyle ilgili, ezilmişlik duygusuyla
yaptığınız, attığınız imzayı
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Siz niye imzaladınız, o önergeye siz
niye imza attınız?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Nasıl olduğunu biliyorum ama Allah
kimseyi o hâllere düşürmesin, kimseyi attığı imzanın
arkasından vazgeçip zor duruma düşürmesin.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Efendim, bir daha alacağım.
OKTAY
VURAL (İzmir) Münazaraya döndü.
BAŞKAN
Evet, öyleye döndü. Biraz sonra kapatıyoruz.
Buyurun.
İSMAİL
AYDIN (Bursa) İmzanı mı anlatacaksın, nasıl ikna
olduğunu mu anlatacaksın?
AHMET
YENİ (Samsun) Hesabını ver, hesabını!
8.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında şahsına tekraren sataşması nedeniyle
konuşması
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Hesabımı bu dünyada bütün
yurttaşlara da vereceğim, öbür dünyada da,
inandığınız dünyada da bütün yurttaşlara
vereceğim, herkese vereceğim ama siz vicdanınıza
veremeyeceksiniz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Önce şu Yalan söyledin. dediğin
kısmı çıkar.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Benim hesap veremeyeceğim bir şey
yok. Hesap veremeyeceğim hiçbir şey yok. Ben neye imza
attığımı çok iyi biliyorum, niçin çektiğimi de çok iyi
biliyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Önce şu yalanla ilgili kısmı söyle,
yalanla ilgili kısmı.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Sizlere söylüyorum, sizlerin hile ve
desisesiyle olmaz bu iş. Biz ne söyledik, açın önergeme bakın.
Eşit sayıda olsun. dedik. Bizimle müzakere ettiniz mi? Ettiniz mi?
Ettiniz mi? Şimdi kurulan komisyon mu? 10 AKP, 1 BDP; böyle komisyon mu
olur!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Milletvekili, siz burayı
avukatlık zannediyorsunuz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendine has
kuralları vardır.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Türkiye'nin en temel meselesini,
cumhuriyetten beri devam eden meselesini Adalet ve Kalkınma Partisinin,
burada bir komisyonda çoğunluğuna bırakacaksınız!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Tanrıkulu, benim yalan
söylediğimle ilgili kısma geçin.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Ben size biraz sonra telefonu
göstereceğim. Benim şahsımla ilgili konuşmuştunuz. Ben
hayatımda kimseye dava açmadım, hiç kimseye.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Beni neyle, yalanla ilgili itham ettiğini
söyle! Nerede yalan söyledim?
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - O nedenle size dava açmadım ve size
telefon açtım, hatırlayın. Size telefon açtım, telefon.
Hayatımda kimseye dava açmamışım, tazminat davası ve
size açmadım. Size telefon açtım, sizinle telefonla konuştum, hatırlayın
bir.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Nerede yalan söyledim, onu söyleyin.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Evet, hatırlayın.
Bakarsınız tutanaklara, size söylerim, tamam mı? Bu böyle.
OKTAY
VURAL (İzmir) Ne konuşuldu, öğrenelim.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Ama hiç kimse burada, bakın, burada,
hele hele bu çoğunluk beni ve bizim grubumuzu barıştan yana
olmamak, arkasında durmamak gibi sorgulamasın.
Peki,
sizin on yıllık çoğunluğunuz var, neden aklınıza
gelmedi? Neden aklınıza gelmedi, söyler misiniz?
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Gülseren Onança ne oldu, Gülseren Onança?
Niye istifa etti?
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bizim önerimiz bugün de orada duruyor.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Nerede duruyor önergeniz? Havada duruyor, havada!
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Eşit sayıda olsun. dedik.
Mutabakat komisyonu kuralım, eşit sayıda olsun, beraber
yapalım. dedik ama emrivaki yaptınız, hile ve desise ile buraya
getirdiniz. Benim önergeme niye imza atıyorsunuz? Niye imza atıyorsunuz?
O zaman gelin, CHPye katılın.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Gülseren Onança ne oldu?
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Gelin katılın, imza atın arkadaşlarımıza.
Gelsinler, CHPye katılsınlar. Yok böyle bir şey.
O
nedenle arkadaşlar
AHMET
YENİ (Samsun) İmzanın arkasında dur, imzanın
arkasında.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bakın, burada Roboskiyi
konuşuyoruz, burada Uludereyi konuşuyoruz.
İSMAİL
AYDIN (Bursa) İmzanın arkasında dur, imzanın
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Daha da konuşmaya devam edeceğiz,
her ay da getireceğiz; bunları da getireceğiz, faili meçhul
cinayetleri de getireceğiz
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.14
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.28
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER : Fatih ŞAHİN (Ankara), Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 113üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 26 milletvekili
tarafından Uludere katliamının tekrar incelenmesi ve faillerinin
araştırılarak yargı karşısına çıkarılması
amacıyla 29/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun 30 Mayıs
2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde şimdi söz
sırası, aleyhte olmak üzere, Şırnak Milletvekili Sayın
Hasip Kaplanda.
Buyurun
Sayın Kaplan.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Uludere
ilçemizin Roboski köyünde 34 canımızı yitirdik. Maalesef,
bunların failleri ortaya çıkarılmadı. Ancak, demin burada
bu katliamın, bu toplu kırımın üzerinde yapılan
tartışmaların gerçek ekseninden kayıp bir kayıkçı
muhabbetine dönüşmesi bizim ve inanıyorum ki Uluderede, Roboskide,
Becuhi köyünde şu an bizi izleyen bütün anaların yüreğini
dağlamıştır. Meclis, çağımızın en büyük
katliamlarından birini tartışırken asıl konuyu
bırakıp başka bir noktaya çekilmesi ve tartışma konusu
edilmesi kabul edilir bir davranış biçimi değil. Biz, bunu daha
ilk gün Meclise araştırma önergesi için getirdik, 5 Ocak 2012. Biz
bunun bir alt komisyonun, Meclisteki komisyonların yapacağı bir
araştırma konusu olmadığını başından
söyledik. Dedik ki: Bu, İnsan Hakları Komisyonuna, onun
oluşturacağı bir alt komisyona bırakılmayacak kadar
çok önemli bir konudur. Maalesef, en büyük hata burada yapıldı, Meclis
İnsan Hakları Alt Komisyonunda bu olaya el atıldı ve AK
PARTİ üyelerinin oy çokluğuyla resmen örtbas edilen bir sonuçla
sonuçlandırıldı, Kasıt yok denildi, mahkeme yerine, hâkim
yerine geçildi.
Ben
bu süreçte katkısı olan, emeğini harcayan, muhalefet
şerhini yazan herkese buradan teşekkür ediyorum. Onlar,
insanlığın, hukukun ve demokrasinin gereğini yaptılar.
Bizim de üyemiz Sayın Kürkcü, bunun raporunu, muhalefet şerhini
yazdı. Cumhuriyet Halk Partisinden Sayın Levent Gök hem yazdı
hem kitaplaştırdı. Burada, MHPnin bu konunun lehinde
konuşması da aslında anlam ifade ediyor ama arkadaşlar, bir
gerçek asla ve asla karartılamaz.
17
Ekim 2007de savaş tezkeresine kalkan eller, AK PARTİnin, CHPnin,
MHPnin her yıl uzatılan savaş tezkeresindeki ortaklığı
göz ardı edilemez. Bir tek Barış ve Demokrasi Partisi bu
tezkerelere ret oyunu veriyordu. Onun için bazı konular, insan
yaşamı, hele hele kendi ülkenin yurttaşlarını kendi
savaş uçakların bombalayıp paramparça ediyorsa ve parça parça o
cesetleri o analara teslim ediyorsa bu imzayı atan her partinin sorumluluk
göstermesi gerekiyor, vicdan muhasebesi yapması gerekiyor, insanlık
muhasebesi yapması gerekiyor. Hiç kimse bu olayın büyüklüğü
karşısında timsah gözyaşları dökerek, hiç kimse bunu
siyasetin malzemesi yaparak, siyasetin, çıkarın kavgası yaparak
gerçekleri ve sadece gerçekleri, adaleti ve sadece adaleti yerine getirme,
açığa çıkarma dışında bir hesapla hareket ederek
bu olaya doğru yaklaşamaz.
Çok
açık ifade ediyorum, sevgili arkadaşlar, bu olay karşısında
Barış ve Demokrasi Partisi bir yandan iktidara muhalefet ediyor, bir
yandan ana muhalefete muhalefet ediyor ve elbette ki genellemiyorum.
Şimdi,
ben, biraz da iktidar partisine birkaç söz söylemek istiyorum: Demin burada
yaşadığımız bu tartışma, bu rezalet,
çözümün, barışın dili değildi. Çözüm ve barış
süreci duyarlılık ister, buna uygun dil ister, buna uygun
davranmayı gerektirir, buna uygun adım atmayı gerektirir.
Barışın ve çözümün dilini en önce bu mikrofondan
sağlayacağız arkadaşlar. Bu mikrofonda, bu kürsüde
-milletin bize ak sütü gibi helal oylarıyla hepimiz seçildik, geldik-
barışın ve çözümün dilini konuşurken herkes üstüne
düşen görevi çok iyi tartmalıdır.
Bakın,
Maide Suresi 8de ne diyor: Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta
tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz sizi
adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha
yakındır. Allahtan korkun. Şüphesiz Allah,
yaptıklarınızdan haberdardır. diyor ve Hazreti Ömer
Diclenin kenarında bir kurt bir kuzuyu yese Allah hesabını
Ömerden sorar. diyor. Elbette ki, adı adalet olan bir iktidarın
Başbakanı şöyle bir deyim kullanıyorsa: Şamda,
Bağdatta, Kâbilde masum insanlar, çocuklar öldürülürken biz sessiz,
tepkisiz kalamayız. diyen Başbakana da sözlerini hatırlatmak,
muhalefet, demokratik muhalefet olarak Barış ve Demokrasi Partisinin
görevidir.
Biz
atılan her adımı önemsiyoruz. Başbakanımız
eşi, kızı ve kadın bakanımız dâhil gidip
acılı ailelerle buluşmasını da bir iyi niyet olarak
görüyoruz ama yetmiyor. Kim yanlış bilgi verdi? Heronları,
Predatorları kim yönlendirdi? Koskoca Genelkurmayı kim yönlendirdi?
Malatyadaki hava kuvvetlerinden Diyarbakırdaki hava kuvvetlerine kim
tekmili verdi? Kim uçakları kaldırdı? Kim bir saat boyunca
bombaladı bir kişi kurtulmamacasına? Bu sorunun
cevabını elbette ki halkın ve tarihin önünde hepimiz
vereceğiz sevabımızla günahımızla,
yanlışımızla doğrumuzla, hepimiz vicdan hesabı
altındayız.
Bakın,
Sayın Başbakan bir söz daha söylemişti, Biz Ankaranın
dehlizlerinde bunu unutturmayacağız, kaybolmayacak. demişti.
Şimdi, biz barışın ve çözümün dilini konuşurken, akil
insanlardan çözüm komisyonlarına kadar adım adım bütün
dünyayı etkileyen, Türkiyedeki yurttaşlarımızın yüzde
80ini etkileyen bir barış ve çözüm sürecinde, yeni bir
anayasanın ruhunu, 21inci yüzyıl hukukunun kardeşliğini,
yurttaşlığını, eşitliğini, özgürlüğünü,
inançların özgürlüğünü, her şeyi savunurken burada hâlâ Zerdüşt
tartışması yapan zihniyeti lanetliyorum! Lanet olsun bu
zihniyete! (BDP sıralarından alkışlar)
Siz bu şekilde mi 76
milyonu kardeş yapacaksınız? Bu şekilde mi eşit
olacak, bu şekilde mi özgür olacak, bu şekilde mi bu yurttaşlara
anayasa yapacaksınız? Biz, bunları aşmak zorundayız
arkadaşlar. Türkiyede binlerce yıl beraber
yaşamışlığımızın ve gelecek
stratejisinde birlikte yaşayacaklarımızın ve Orta
Doğunun ve Suriyenin ve Irakın ve Türkiye'nin, bütün bölgenin
geleceğini düşünerek, milyonların geleceğini düşünerek
büyük düşüneceğiz, büyük konuşacağız,
ağzımızdan çıkan lafı bin kez tartıp
konuşacağız.
Sayın Tanrıkulu,
keşke o imzanı o önergeden almasaydın. Biz o komisyonda tek
kişi değiliz, 5 milletvekili, 10 uzman, 10 AKP milletvekiline
karşı çözüm komisyonunda çalışıyoruz ve inanın,
tarih, ya hukuk kararlarında ya tarih belgelerinde katillerin
adını, 34 mezarın olduğu Uluderenin Roboski köyünde bir
anıtta bütün sorumlularını yazacaktır.
Onun bir çözümü
vardır; hep beraber aydınlığa
kavuşturacağız, yüzleşeceğiz tarihimizle,
gerçekliğimizle. Bu bizi bekliyor, bundan kaçamayız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN
(Devamla) İstediğiniz kadar reddedin, bunu gerçekleştirmek
Barış ve Demokrasi Partisinin boyun borcudur.
Saygılarımla.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu önerisinin lehinde Kayseri Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğlu;
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Uludere konusuna girmeden
önce bir şeyi merak ettim, demin Sayın Baluken Siz daha ateşe
taparken biz Müslüman olmuştuk. demişti.
ESAT CANAN (Hakkâri)
Tarihe girmeyen
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) - Ama herhâlde Sayın Mustafa Beye söyledi. Türkler mi,
başka bir millet mi? Türkler hiç ateşe tapmadı çünkü.
ESAT CANAN (Hakkâri)
Şamanizm
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) Çünkü, Gök Tanrı dini vardı. Şamanizm dedikleri
dinin, Şaman sadece din adamının ismidir ve Gök Tanrı
dini denir ona. Dolayısıyla, ateşle alakası hiçbir zaman
olmamıştır Türklerin, onu da özellikle belirtmek istiyorum.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Düzeltelim peki, Şamanizm diyelim.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Devamla) Şimdi, Uludere meselesinde zannediyorum ki
bazı kavram kargaşaları var. Burada bağırıp
çağırmanın pek bir anlamı da yok ama birtakım
meseleleri çok ciddi şekilde ele almak lazım. Sonuç olarak
onların Kürt olup olmaması meselesi de değil, orada ölen
insandı, insanlar üzerinden konuşmamız gerekiyor.
Şimdi,
34 insan orada hayatını kaybetti. Biz İnsan Hakları
Komisyonu olarak tek tek bunları inceledik. Heronların en
baştan itibaren görüntülerini gözden geçirdik. İnsanların
birtakım yükler alıp sınırımıza kadar
geldiklerini yedi saatlik bir müddet içerisinde de gördük. Sınır
bölümüne geldiler insanlar -diğer arkadaşlarımız yani
milletvekili arkadaşlarımız belki konuyu tam olarak bilmedikleri
için biraz böyle anlatmak istiyorum- üç ayrı yerde kondular. Birisi,
sınıra yakın bir yerde; diğeri, ondan aşağı
yukarı bir 100 metre daha geride başka bir yerde; diğer biri de
800 metre kadar daha geride bir yerde eşyalarıyla kondular ve burada
uzun bir müddet beklediler, kırk dakika kadar, kırk beş dakika
kadar beklediler. Birkaç kişi daha yüksek bir yere çıktı -ki
karlı olduğu için insanların ve hayvanların silüetleri
siyah olarak zaten gözüküyordu- oraya çekildiler. Bir müddet sonra bir görüntü
Ve bir bomba atıldı, büyük bir bomba atıldı ilk grubun
bulunduğu yere ve burada insanlar yere serildiler. Diğer tarafta
bulunan 3 kişiden 2 kişi de öldü muhtemelen, yerde idi; 1 kişi
Türkiye sınırı tarafına doğru kaçtı ve
katırlardan da alev görüntüleri görülüyordu. Aradan on bir dakika
geçtikten sonra ikinci grup, ki bunun içerisinden 3 kişi ötekilere haber
vermek için herhâlde ayrıldılar. İkinci gruba on bir dakika
sonra ikinci bir bomba atıldı, bu bomba da patladı ve insanlar
yine yerlerdeydi. Sonra, aradan on dakika geçtikten sonra 3 kişi üzerine
tekrar bomba atıldı, küçük bir bomba atıldı; bunlar da
işte muhtemelen öldüler, yerdeydiler. Aradan yirmi dakika geçtikten sonra
son grup üzerine tekrar bir bomba atıldı, büyük bir bombaydı,
bulundukları yerde toprak kayması da meydana geldi, 3 kişi de
geriye doğru kaçtı.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, böyle bir olayda zannediyorum ki şunlar
değerlendirilebilir:
Birincisi:
Eğer bu insanlar kaçakçıysa -ki, öyle olduğu ifade ediliyor-
kaçakçıların öldürülmesine dair herhangi bir yasamız yoktur.
İnsanların öldürülmesi gerekmez kaçakçılık
yapıyorlarsa.
Yok,
teröristlerse, o zaman şu olabilirdi: Birinci bomba atıldıktan
sonra eğer teröristlerse diğer grupların kaçması gerekirdi
veya dağılması gerekirdi. Onlar dağılmayıp, tam
tersine birbirlerine sokuldular. Dolayısıyla, bunu Heronda
izleyebiliyorduk, Heronla gözetledik. Öyleyse burada bir yanlış
yapıldı. Eğer terörist olarak bunların üzerine bomba
atılmışsa, o zaman iki, üç ve dördüncü bombaların
atılmaması gerekirdi. Çünkü, birinci bombadan sonra insanlar dağılmadılar,
kaçmadılar, saklanmadılar. Dolayısıyla burada bir yanlış
yapıldı. Helikopterleri gönderirdiniz, diğerlerini
aldırabilirdiniz. Şimdi, bu işin bir yönü.
İkinci
bir yönü daha var, bu da
Hep şu söyleniyor: Efendim, bu bölgede
kaçakçılık tabiidir, geleneksel hâle gelmiştir. Efendim, bir
ülkede sınırlardan dışarı çıkarak
kaçakçılık yapmak meşru değildir, suçtur ama demin
dediğim gibi, kaçakçılığın cezası da ölüm
değildir. Dolayısıyla, devletin ona göre tedbir alması
gerekirdi.
Üçüncü
bir konu: Bu emri kim verdi? İşte bütün mesele burada kilitleniyor.
Sınır ötesinde olduğuna göre, bu emrin bölgedeki komutanlar veya
güvenlik güçleri tarafından verilmesi mümkün değildi. Nitekim,
birtakım jurnalleri okuduğumuzda, bunun Genelkurmay tarafından
verilen bir emir olduğu ortaya çıkıyor. Öncelikle top
atışına izin verilip, sonradan emrin geri alınıp, daha
sonra uçaklarla bombalama yapıldığı görülüyor.
Şimdi,
burada önemli olan şey şu: Genelkurmaydan gelen bu emir kim
tarafından verilmiştir? Sınır ötesi harekât yetkisi
doğrudan doğruya Hükûmete verildiğine göre, Hükûmetin bu yetkisini
Genelkurmaya verip vermediğini iyi değerlendirmek gerekir. Eğer
Genelkurmaydan gelen bu emir Genelkurmay Başkanı tarafından
verilmişse o zaman muhakkak Başbakanın haberinin olması
gerekir.
Dolayısıyla,
olaylara diğer bir yönüyle, gerçek yönüyle, objektif
baktığınızda şunlar görülüyor: Şimdi, bu
bombanın patlamasından ve 34 kişinin burada ölmesinden sonra,
ilginçtir ki, hemen Başbakanlık 100 bin liralık ek ödeme
yapmıştır. Hangi sebeple yaptı? Hiçbir araştırma
yapılmadan, hiçbir şey yapılmadan neden 23 bin liranın
üzerine bir de 100 bin lira konuldu? Bunları iyi
değerlendirdiğiniz zaman, demek ki aslında bu parayı da
verenlerin bundan haberi vardı.
Fakat
benim en çok ilgimi çeken şey şuydu: Bu, Genelkurmay tarafından
verilen vur talimatının istihbaratını kim vermiştir?
MİT Ben vermedim. diyor. Öyleyse kim verdi? Heronlardan gelen talimatla
da olmadığı söyleniyor; öyleyse bunun içerisinde Amerika
Birleşik Devletleri var mıdır, yok mudur? Veya bu talimat
verilirken
O tarihe kadar KCK tutuklamaları gerçekleşiyordu. KCK
tutuklamalarıyla PKKnın önemli bir haber alma grubu ortadan
kalkmış oldu. Aslında o tarihe kadar, Uludereye kadar, PKK
oldukça sinmiş bir pozisyondaydı. Öyleyse kim bu talimatı, bu
istihbaratı verdi ve bu bombalamaya sebep oldu?
Bunların
çok iyi tetkik edilmesi gerekir ve o talimatı verenler aslında daha
sonra PKKyla masaya oturup birlikte anlaşma yapmayı da meydana
getirmişlerdir. Durup dururken PKKyla oturup masada
konuşamazsınız. Oslo görüşmelerinden tutun İmralı
görüşmelerine kadar hepsinin temelinde bu olayın başlangıç
olarak yattığını düşünüyorum. Dolayısıyla,
bizler Uludere meselesinin öyle ulu orta bir raporla geçiştirilmesinin
doğru olmadığına inanıyoruz. Dolayısıyla,
bunun ciddi bir şekilde araştırılması, bütün yönleriyle
araştırılması ve İnsan Hakları Komisyonuna
iletilmeyen birtakım bilgilerin de iletilmesi ve görülmesi
şarttır. Çünkü, buradaki kilit cevap Bu istihbaratı kim
vermiştir? üzerine oturmaktadır. Aslında, istihbaratın kim
tarafından verilmiş olduğu ortaya çıkarsa Uludere meselesi
de bütün berraklığıyla ortaya çıkar. Bu bir Türkiyeyi
oyuna getirmek midir yoksa başka bir şey midir, bütün bunların
hepsi kendiliğinden ortaya çıkacaktır diye düşünüyoruz.
Dolayısıyla, bu
araştırma önergesinin de ciddi olarak ele alınması
gerektiğini ve bundan dolayı da bu teklife olumlu
baktığımızı belirtmek istiyorum.
Burada, söz
gelmişken, bir de şunu özellikle belirtmek istiyorum: Bugün gündemde
hep yer alıyor kanunla ilgili, alkollü içkilerle ilgili iki ayyaş
meselesi. Burada, Sayın Hükûmet Sözcüsü Hüseyin Çelik şöyle
demiş: Efendim, burada herhangi bir kişi kastedilmemiştir;
Ahmet, Mehmettir, öylesine konuşulmuştur. Bir Başbakan
öylesine bir konuşma yapamaz arkadaşlar, kimse kusura bakmasın.
Efendim iki ayyaş derken bir kanunda bunu söylerseniz, yarın
zinayı kabul ettiğinizde, serbest bırakırken o zaman
zinayı serbest bırakan zihniyette de aynı mantığı
dile getirmek zorunda kalırsınız. Dolayısıyla, bu gibi
konular çok ciddi konulardır. Ülke üzerinde birtakım fikir tartışmalarına,
hatta rekabetlere sebep olacak bir tartışmanın içine girmemesi
gerekir.
Saygıyla hepinizi
selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Halaçoğlu.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Sayın Başkan, sayın hatip konuşması
sırasında benim kullandığım cümlelerle ilgili
bazı şeyler söyledi, onlarla ilgili bir açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN
Ama sonra siz yerinizden düzelttiniz, onu aldılar şeye.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Bir yanlış anlaşılma var, hem kendisi
yanlış anlamış hem de Genel Kurulda yanlış bir
kanı oluşabilir.
BAŞKAN
Peki
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
14.- Bingöl
Milletvekili İdris Balukenin, Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlunun CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşma sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Demin
konuşmam sırasında kullandığım bir cümleye atfen
sayın hatip bazı şeyler ifade etti. O konuşmada ben
şunu vurgulamaya çalıştım: Bu ülkedeki bütün inançlar
değerlidir dedim. Ezidilikten tutun da Museviliğe,
Hristiyanlıktan tutun da Müslümanlığa, Sünniliğe,
Aleviliğe kadar, bütün inançlara aynı düzeyde değer
biçtiğimizi söyledim. Bizim açımızdan, ateşe tapan da
değerlidir, Gök Tanrıya tapan da değerlidir, hiç inanmayan da
değerlidir ve buradan o konuşmayı yaparken özellikle iktidar
partisinin sorumlu grup başkan vekiline ve Sayın Başbakana da
şu çağrıyı yapmak istemiştim: Sayın Başbakan
ya da AK PARTİ Grubunun herhangi bir yetkilisi bu ülkedeki sadece
Müslümanların Başbakanı ya da onlardan sorumlu bir yetkili
değildir demiştim. 76 milyonun, bu coğrafyada yaşayan her
inanç grubunun sorumluluğunu taşıyan bir yetkilidir
demiştim. Dolayısıyla, Zerdüştlükle ilgili ya da
farklı inançlarla ilgili düşünceler ifade edilirken buna dikkat
edilmesi gerektiğini belirtmiştim.
Ben
şuradan bir eleştiri getirdim: İslamın da
Türkleştirilme çabasına karşı olduğumuzu söyledim.
Yani eğer İslamlığı, Müslümanlığı
Kürtler, Türkler diye bir yarıştırma içerisine girersiniz,
Kürtlerin Müslümanlığa geçiş tarihinin çok daha eskiye
dayandığını ve şu anda da kendisini Müslüman olarak
gören Kürtlerin dinî kaygılar noktasında diğer halklardan daha
fazla kaygıyla kendi hayatını
yaşadığını ve inancını diğer inançlara
saygı çerçevesinde yürüttüğünü ifade etmiştim.
Dolayısıyla, ateşe tapanın burada kullanılması
bir hakaret unsuru taşımaz. Dediğim gibi, binlerce yıl
önceden başlayarak bugün de her bir birey, her bir yurttaş,
inancı ne olursa olsun, hatta inancı olmasa bile bizim gözümüzde
değerlidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
BALUKEN (Devamla) - Siyasete de malzeme olacak bir konu değildir.
Teşekkür
ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Baluken.
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 26 milletvekili
tarafından Uludere katliamının tekrar incelenmesi ve faillerinin
araştırılarak yargı karşısına
çıkarılması amacıyla 29/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun 30 Mayıs
2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Ordu Milletvekili
Sayın İhsan Şener. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İHSAN
ŞENER (Ordu) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilen -28 Aralık 2011 tarihinde,
gerçekten de üzücü bir olayla ilgili verilen- araştırma önergesinin
aleyhinde söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu
tür olayların gerçekten de aydınlatılması lazım,
burada mutabıkız. Biz, İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonunda oluşturulan alt komisyon marifetiyle bir yılı
aşkın bir süre bu konuyla ilgili çalıştık.
Katkısı olan
-muhalefetten, iktidardan- arkadaşlara teşekkür ediyorum.
Araştırma
komisyonlarının süresi 3+1 ya da 2dir. Dolayısıyla, bu
kadar uzun zamanda bütün bilgi ve belgeleri toplama gayretinde olarak bir rapor
ortaya koyduk. Muhalefet partilerine ait milletvekili
arkadaşlarımız da muhalefet şerhlerini yazdılar. Ben,
tabii, Komisyonun Başkanı olmak marifetiyle titizlikle bu
arkadaşlarımızın da muhalefet şerhlerini okudum.
Şunu
açıklıkla ifade edeyim: Bu olayın meydana gelmesinde
yapısal, istihbari, güvenlik açısından ve siyasi açıdan
hangi eksiklikler, kusurlar vardır; bunlarla ilgili elde ettiğimiz
bilgiler ve belgeler ışığında kasta dair bir belgeye
rastlayamadığımızı ifade ettik.
NURETTİN
DEMİR (Muğla) Genelkurmayı çağırdınız
mı?
İHSAN
ŞENER (Devamla) Sayın Hasip Kaplan Kasıt yoktur ifadesi
kullanıldı. diyor, bu doğru değil.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Bu tabiri çıkarsaydınız.
İHSAN
ŞENER (Devamla) Hayır, şimdi, bakınız, orada çok net
bir ifade vardır. Elde ettiğimiz bilgi ve belgelerden kasta dair
belgeye biz ulaşamadık.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Size cevap vermediler ki, dinlemediniz ki
İHSAN
ŞENER (Devamla) Şunu takdir edersiniz ki, bu olayla ilgili
kurulmuş olan Komisyon bir inceleme komisyonudur ve bu meydana gelen
gerçekten de üzücü olayla ilgili bir duygusal kopuş süreci
yaşanmasın diye hem muhalefete ait milletvekilleri, genel
başkanlar hem iktidar partisine ait Hükûmet üyeleri, Mecliste kurulan
komisyon, bölgede o insanlarla, acıyı çeken insanlarla birlikte
olmaya çalışmıştır. Burada, muhalefet ve
iktidarın gayretleri takdire şayandır, onu, bir defa,
altını çizerek belirtmek istiyorum.
Ne
hazindir ki, bu tür olaylar -daha eskiye de gidebiliriz ama- 1977de Taksimde,
1993 yılında Başbağlarda, Sivasta, Yavide, yine 1993
yılında Bingölde, her olayda 30u aşkın
vatandaşımızın ölümüne sebep olan bir sistemin
işleticileriyle omuz omuza olarak çözülmez. Burada yanlış
işleyen bir sistem var. bu sistemden beslenen, bu sistemi korumaya
çalışan her insan bu ölümlerden sorumludur.
Türkiyede adaletin
tesisi, tam demokrasinin tesisi ve hesap verebilir bir devletin
mekanizmalarını oluşturmak için gerçekten de AK PARTİnin
yaptığı gayretleri her defasında burada kötüleyerek,
küçümseyerek, milletin nezdinde küçük düşürerek bu olayların
üstesinden gelemeyiz ve bu olayları tekrar tekrar yaşayabiliriz.
Yapmamız gereken çok açıktır. Yapmamız gereken, bu tür
ölümleri üreten sistemle hesaplaşmaktır. Bu sistem, belli dönemlerde
hep ölüm üretti. Sisteme dair, sistemin şeffaflaşmasına dair,
demokratikleşmesine dair, adaletin tam tesis etmesi için yapılacak
olan yapısal değişikliklerde bu sistemin işleticileri ve bu
sistemin, karanlık sistemin işletilmesinde rol alan insanların
hesaba çekilmesinde Hükûmetin yanında mı durdunuz,
karşısında mı durdunuz? Bu soruya her birimiz
vicdanımızla doğru cevap vermek zorundayız. Yapılması
gereken şey şudur: Evet, gerçekten üzücüdür, oradaki anaların
acılarını biz yüreğimizde hissediyoruz, hissettik, gittik,
hep birlikte gördük. Kesinlikle, yapılması gereken
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Sistemin başında sen varsın, sen. On
bir senedir iktidar sende.
İHSAN
ŞENER (Devamla) Lütfen, lütfen
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Ne lütfeni yani.
İHSAN
ŞENER (Devamla) Yapılması gereken
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) On bir senedir sen yönetiyorsun bu sistemi. Daha neyi
savunuyorsun.
İHSAN
ŞENER (Devamla) On bir senedir de sizin bu anlamsız muhalefetinizle
uğraşıyoruz. Lütfen...
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Bırak sistemi.
BAŞKAN
Sayın Uzunırmak, lütfen...
İHSAN
ŞENER (Devamla) Yapılması gereken şey, el birliğiyle
bu ölümleri üreten süreçlere müdahale etmektir.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Buralardan besleniyorsunuz hep ya! Yeter ya! Yeter
sisteme ya! Hep buralardan besleniyorsunuz ya!
İHSAN
ŞENER (Devamla) Şimdi, arkadaşlar, bu rapor, bizim İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu tarafından
hazırladığımız rapordur, Ortada bir rapor yoktur.
diyenlerin incelemesine sunuyorum. Bu da Cumhuriyet Halk Partisinin
verdiği muhalefet şerhidir. Her ikisini de
Zaten bunu birlikte
hazırladık, arkadaşlarımız tenkit ettikleri
hususların tamamında haksız olduklarını kendileri de
biliyorlar. Şu muhalefet şerhinde burada bizim dercettiğimiz, yazdığımız
konuların; teknik konuların, istihbaratla ilgili konuların,
güvenlikle ilgili konuların hiçbirine burada değinilmemiş ama ne
yapılmış? Günbegün olay anlatılmış; her birimizin
şahit olduğu şeylerdir, bütün belgeleri birlikte okuduk, bütün
görüntüleri birlikte izledik, yapılan şey bunların takvim
sırasına konulup sonunda da gerçekten tırnak içinde söylüyorum
bunu- sorumsuzca oraya Şu insanlar sorumludur; şu siyasi, şu
güvenlik açısından sorumludur. diye insanları yazmaktır.
Biz bir mahkeme değiliz. Burada yapılması gereken şey
yapılmıştır, bundan sonraki süreç cezai konudur. Cezai konuyla
ile ilgili de, Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı bu
hususla ilgili soruşturmasını devam ettiriyor, neticesini hep
birlikte gözleyeceğiz.
Buradan,
Cumhuriyet Halk Partisinin araştırma önergesi vererek olayı
aydınlatmaya yönelik girişimi belki masumane karşılanabilir
ama bu tür olayların olmasına sebep olan süreçleri ve
yapıları gelin, el birliğiyle değiştirelim,
dönüştürelim, daha şeffaf, daha hesap verebilir, daha adil bir sistem
oluşturalım derken, başka kulvarlarda koşup, başka
insanların destekçisi oluyorsunuz. Yapılması gerekenleri hep
birlikte yapalım; ölüm üreten sistemi, insanın hayatına
saygı duyan, onu onurlu kılan bir sistem hâline, adil bir sistem hâline
dönüştürelim ve hesap verebilir bir sistem hâline getirelim. Burada
tereddüdümüz yok, çabamız da bunun için.
Biraz
önce her çıkan sözcü, buradan Bunu bir siyaset malzemesi hâline
getirmeyelim. diyor ama her defasında da buradan bir siyasi rant elde etmek
için seçmene selam mantığıyla, hiç doğru olmayan, hiç adil
olmayan cümleler kullanıyor. Doğru işler doğru yöntemlerle
yapılır.
Araştırma
önergesinin ben aleyhindeyim, sebebi de şudur: Üç ay, dört ayda bu bizim
elde ettiğimiz
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Araştırın da sistem çıksın
ortaya Hoca! Araştırın da sistemde mi hata, nerede,
çıksın ortaya!
İHSAN
ŞENER (Devamla) Dolayısıyla yapılması gereken
şey çok nettir.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Kaçmayın, kaçmayın!
İHSAN
ŞENER (Devamla) Hiçbir yere kaçmıyoruz biz.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Araştırın, sistem mi, ne,
çıksın!
İHSAN
ŞENER (Devamla) Yapmamız gereken çok nettir. Kimlerle nasıl
iş birliği yaparsınız
Herkesin reyi kutsaldır,
herkesin oyu kutsaldır, kimin ne oy vereceğini biz burada tayin
etmiyoruz, biraz sonra oylanacaktır inşallah
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Araştırın, sistem çıksın
ortaya!
İHSAN
ŞENER (Devamla)
öyle umut ediyoruz ki ben şahsen bu
araştırma önergesinin, bir araştırma komisyonu
kurulmasına dair önergenin bu olayın aydınlatılmasına
katkıda bulunacağını düşünmüyorum.
Dolayısıyla,
bu önergenin aleyhinde olduğumu belirtiyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan, arkadaşlar vahiy bekliyor
herhâlde veya ecinniler geldi onlar yaptı! Hiç kimse yok!
BAŞKAN
Bir saniye, şimdi sırayla geliyoruz.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, sayın
konuşmacı konuşmasında, Uluderede 34
vatandaşımızın hayatını kaybetmesine yol açan o
bombalama olayıyla ilgili olarak muhalefet şerhi veren Cumhuriyet
Halk Partili üye Sayın Levent Gök milletvekili
arkadaşımızın muhalefet şerhinin içeriğini
başka bir anlama gelecek şekilde bir değerlendirme yapmıştır,
sorumsuzca bir muhalefet şerhi olarak onu nitelendirmiştir.
Sataşma nedeniyle Sayın Levent Gök adına söz istiyorum efendim.
BAŞKAN
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
X.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
9.- Ankara Milletvekili
Levent Gökün, Ordu Milletvekili İhsan Şenerin CHP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşma sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyemizin yakın
tarihinin en trajik olaylarından bir tanesini konuşuyoruz. Elbette bu
zaman aralığında her şeyi konuşmamız söz konusu
değil ancak az önce konuşan Meclis İnsan Hakları Komisyonu
Uludere Alt Komisyonu Başkanı Sayın Şener partimizin
yazmış olduğu muhalefet gerekçesini sorumsuz ve başka
kesimlere hizmet edecek şekilde değerlendirmiştir. Bu raporumuz,
değerli arkadaşlarım, bastırılmış ve
kamuoyuyla paylaşılmıştır. İnsan hakları
mücadelesi önemli savaşımları gerektirir, kamuoyunun
takdirlerine sunuyoruz.
Ancak, Uludere Alt
Komisyonu Başkanı Sayın İhsan Şener acaba o raporu
kendisi mi yazmıştır, AKPnin hazırladığı
raporu? Çünkü en son yaptığımız toplantıya
geldiğimizde tanıklarımız buradadır-
Arkadaşlar, ben bu raporu daha yeni gördüm. diyerek bu raporun
başka karanlık odaklarda hazırlandığını
bizzat kendisi beyan etmiştir. Bizse alnımızın akıyla
kendimiz bütün delilleri değerlendirip raporumuza yazdık ve
kamuoyuyla paylaştık ama Sayın İhsan Şener kendisinin
ifade ettiği bir konuda acaba bize ne açıklama yapacaktır? O
rapor tam bir aklama raporudur, tam bir kapatma raporudur,
PKKlıların 34 kişinin arasına
sızdığını belirterek hüküm veren bir rapordur ve
meşru gösteren bir rapordur. Burada dakikalarımız müsait
değil. Tabii, bu gücü de Başbakandan aldılar, Başbakan bir
canlı yayında söylediği sözlerde Hep sivil, hep sivil
diyorsunuz, bakalım onların arasında terörist var
mıdır? diyerek zaten kendilerine de yol gösterdi. Bu rapor AKPli
üyelerin hazırladığı bir rapor değildir, zaten
Komisyon Başkanı da bunu itiraf etmiştir ama bu rapor bizim
alnımızın akı gibi kendi raporumuzdur. (CHP
sıralarından alkışlar)
İHSAN
ŞENER (Ordu) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Şener, size söz vereceğim ama şimdi Sayın
Hasip Kaplanı dinleyelim sonra ikisine beraber
Evet,
bir dakika Sayın Kaplan, ne diyorsunuz, önce onu bir göreyim.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, Alt Komisyon
Başkanı raporundaki Kasıt yok. kavramıyla ilgili
vardıkları sonucu açıklarken, İç Tüzük hükümlerini göz
ardı ederek vardıkları bir kanaati açıkladı. Bunun
yargısal olmadığını söyledi. Bu doğru değil.
BAŞKAN
Peki, buyurun. Ama sinirlenmeden lütfen. Yeni yatıştırdık
ortamı.
10.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, Ordu Milletvekili İhsan Şenerin
CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Tabii zaten sorun orada arkadaşlar. Siz
mahkeme değilsiniz ki. Eğer mahkeme olsaydınız, adil
olsaydınız
Gittiniz Şırnaka İnsan Hakları
Komisyonu üyeleri olarak, sınır tümen komutanı İlhan Bölük
size Bizim haberimiz yoktu bombalamadan. dedi. Sordunuz, size cevap verdi,
Saat 21.00de hava trafiğine kapatıldı orası. dedi. Peki,
siz bu kastı madem araştırıyordunuz, insan sormaz mı
Genelkurmay Başkanlığından kim bu kararı verdi?
Malatyada Hava Kuvvetleri Komutanlığında masa başında
oturan kimdi? Oradan Diyarbakıra kim emri verdi? Hangi pilotlar uçurdu?
Hangi Herondan bilgi geldi? Hangi Predatordan geldi? diye? Sınır
ötesinde 34 yurttaşımız bile bile katlediliyor, öldürülüyor, bir
tekini dinleyemiyorsunuz. Bir tekini, bir tek görevliyi Meclise getirip
dinleyemediniz. Bir tek görevliyi, Allah aşkına, vicdan, bir tek
görevliyi dinlemeden siz nasıl bu sonuca varırsınız
Kasıt yok. diye? Kasıt buradadır, kasıt bu karartmadadır,
kasıt bu rapordadır. Bu yanlış sizi kurtarmaz, tarih önünde
sorgulanırsınız. Ben size bunun tarihî sorumluluğunun
ağır olduğunu söylüyorum ve ben size şunu söylüyorum
Diyorsunuz ki: Biz Başsavcılığa, Diyarbakıra sevk
ettik. Oo, maşallah, sizin raporunuzu dayanak yapar, görevsizlik de
verir, yetkisizlik de verir, dosyayı da kapatır. Siz Irakta,
sınır ötesinde Kürdistan yönetimini dinlediniz mi? Predatorlar için
Amerikalıları dinlediniz mi? Siz bir onbaşıyı
dinleyemediniz, onbaşıyı, onbaşıyı! Siz Meclis
adına kara bir sayfa yazdınız. Bu rapor kara bir lekedir, sizi
aklamaz. Hâlâ şansınız var, gelin, beraber düzeltelim diyoruz.
Ve
şunu söylüyorum: Ne olur, yaramız derindir, deşmeyin,
deşmeyin. Konuşurken, bu süreçte gelin, beraber, omuz omuza,
yüzleşme ve hakikatler komisyonuyla bunu beraber çözelim, birlikte
çözelim. Barış istiyorsanız ana muhalefet de gelsin, siz de
katılın, gelin, hep beraber çözelim. Bakın, MHP de
araştırmak istiyor.
Saygılarımla.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Sayın
Şener, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
11.- Ordu Milletvekili
İhsan Şenerin, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın
CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasında ve Ankara Milletvekili Levent Gökün sataşma nedeniyle
yaptığı konuşma sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
İHSAN
ŞENER (Ordu) Şimdi, Sayın Kaplan, bir hukukçusunuz ve
okuduğunuzu anlayacak düzeyde olduğunuzu düşünüyorum.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Ben otuz iki sene ceza avukatlığı
yaptım. İnsan hakları hukukçusuyum ben, ne dediğimi
biliyorum.
İHSAN
ŞENER (Devamla) Raporun ne anlama geldiği, o cümlenin, çok
açıktır. Biz orada Kasıt yoktur. ifadesini kullanmıyoruz,
bu bir.
İkincisi:
Sayın Levent Gök, biz bir değerlendirme toplantısı
yaptık. Bu değerlendirme toplantısında, bütün Komisyon
üyesi arkadaşlarımız -araştırma değil, inceleme
komisyonu- bu toplantıda herkes kendi görüşlerini ortaya koydu ve raportörler
Komisyonda rapor tuttular. Bundan epey bir süre sonra biz bir araya
geldiğimizde bizim bu görüşlerimizden kaynaklı olarak
Raportörlerin hazırladığı raporu ben yeni gördüm. dedim,
bu bir.
İkincisi:
Bu rapor bu Komisyon üyelerinin ürünüdür, sizin de içinde olduğunuz
Komisyonun üyelerinin ürünüdür. Asla
LEVENT
GÖK (Ankara) Ama o sözü söylediniz siz.
İHSAN
ŞENER (Devamla) Hayır, ben niçin söylediğimi size söylüyorum.
LEVENT
GÖK (Ankara) Ben bu raporu daha yeni gördüm. dediniz.
İHSAN
ŞENER (Devamla) Arkadaşlar, ben niçin söylediğimi şimdi
söylüyorum.
İki
ay geçmiş biz değerlendirmeyi yaptıktan sonra, raportörler bir
rapor hazırlamışlar. Bu raporu değerlendirmek üzere bir
araya geldiğimizde Ben de sizin gibi bu raporu yeni görüyorum. dedim,
doğru. Çünkü biz elimizle yazacak değiliz. Bizim düşüncelerimizi
raportörler dile getirecekler.
LEVENT
GÖK (Ankara) Oylama yaptığımız toplantıda söylediniz
bunu İhsan Bey, oylama yaptığımız toplantıda
söylediniz, tanıkları var burada. Olur mu böyle bir şey?
İHSAN
ŞENER (Devamla) Hayır, hayır, Levent Bey, lütfen, lütfen.
Diğer arkadaşlarımız da buna şahittir, tarih de
şahittir, tutanaklar da şahittir.
LEVENT
GÖK (Ankara) Gayet tabii.
İHSAN
ŞENER (Devamla) Dolayısıyla, bu husus da -çok açık ve net
söylüyorum- Komisyonumuzun raporudur. Komisyonumuz, raporunun
arkasındadır ve inşallah, öyle umut ediyorum ki bu tür
karanlık, bu tür milletimizi derinden üzen, bütün
sıkıntıları bize yaşatan olaylar bir daha
yaşanmaz diyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN
Şimdi, şöyle geçin siz. Onların hepsi konuşuldu. Yüksek
sesle söyleyin, tutanaklara geçsin, öneriyi oylayacağım.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN
Hayır, hayır, Sayın Kürkcü, orada, grubunuzun önünde yüksek
sesle söyleyin, tutanağa alınsın.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) Peki, Sayın Başkan, Komisyon Başkanı, Alt
Komisyon Başkanı yanlış bilgi veriyor. Bu komisyon raporu
sadece çoğunluk üyelerinin, Adalet ve Kalkınma Partisi üyelerinin
oylarıyla kabul edilmiştir. Üç muhalefet partisi buna karşı
oy kullanmıştır. Baştan bu rapor yazılırken de, rapor
tartışılırken de esastan, usulden ve içerik
bakımından karşı olduğumuzu belirttik ve muhalefet
şerhimizi verdik. Bu rapor AKPli üyelerin oyları
karşısında CHP, MHP ve BDPli üyelerin aleyhte oylarıyla
çoğunluk esasına göre kabul edilmiştir. Biz bu raporun
içeriğiyle, esasıyla, süreciyle, yöntemiyle mutabık değiliz.
Bu raporun ortaya koymaya çalıştığı
yaklaşıma temelden karşıyız, buna muhalefet
şerhlerimiz de vardır. O yüzden bizim raporumuz değildir,
onların raporudur.
BAŞKAN
Tamam Sayın Kürkcü, tutanaklara geçti.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Efendim?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve
105inci maddesine göre kurulmuş bir komisyon var. Bu komisyon, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün ilgili maddesine göre, hangi siyasi
parti grubunun aldığı oy oranına göre temsil edildiği
milletvekili sayısına göre tespit edilir. Komisyonlarımız
da genellikle 17 kişiden oluşur. Bunların 10 tanesi
-aldığı oy çerçevesinde- AK PARTİ Grubuna, 4 tanesi
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna, 2si Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna, 1i
de Barış ve Demokrasi Partisi Grubuna düşen oydur, milletvekili
sayısıdır.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) 3, 3.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Burada Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından kurulmuş Komisyonun AK PARTİli üyeleri buna evet
demiştir, bu rapor AK PARTİnin raporu. demek
yanlıştır.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) Var mı başka evet diyen?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Türkiye Büyük Millet Meclisi bu Komisyonu
kurmuştur ve bu rapor Türkiye Büyük Millet Meclisinin raporu olarak
kayıtlara geçmiştir.
BAŞKAN
Evet, sizinki de kayıtlara geçti.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan, tabii, rapor Türkiye Büyük Millet
Meclisi
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan, herkes muhalif
olabilir
BAŞKAN
- Bir saniye Sayın Tanrıkulu, Sayın Vuralı dinleyeyim.
OKTAY
VURAL (İzmir) Rapor Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi
doğrultusunda hazırlanmıştır ama,
dolayısıyla, böyle bir rapora muhalefet olarak
katılmadığımızdan şerh edilmiştir.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Zaten şerh edilmiştir ama Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından hazırlanmış bir rapordur.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sizin oylarınızla, çoğunluk iradesiyle kabul edildi yani.
MUSTAFA SEZGİN
TANRIKULU (İstanbul) Bir yanlışı düzelteceğim
efendim sadece: İnsan Hakları İnceleme Komisyonu İç
Tüzükün 98inci maddesi uyarınca kurulan bir Komisyon değildir, üye
sayısı da 17 değildir. Yasayla kurulmuş
BAŞKAN Genel komisyonlar için söyledi.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Evet,
efendim.
Yasayla kurulmuş komisyondur. Sayın Grup
Başkan Vekili yanlış ifade ettiler.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Doğru,
doğru, düzeltiyorum: İnsan Hakları İnceleme Komisyonu kendi
içinde bir alt komisyon kurmuştur. Bu alt komisyonda da aynı
şekilde nisaba göre dağılım yapılmıştır.
BAŞKAN Sayın Elitaş, ben düzelttim zaten,
düzelttim, siz genel komisyonları kastettiniz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan,
Komisyonu mu tartışacağız, önergeyi mi
tartışacağız? Tartışma konusu, Komisyon raporu
veya Komisyon değil; tartışma konusu, önerge.
BAŞKAN Şimdi, isterseniz, muhteremler, çok
teşekkür ediyorum hepinize de, bakın, saat yedide televizyon
kapanıyor, önemli bir kanun görüşeceksiniz, ben de yöneteceğim.
Telaşımın sebebi, yani konuşma yapacak
arkadaşların televizyondan sözlerinin milletimiz tarafından
izlenmesidir. Şu öneriyi oylayayım, yediden sonra tekrar bakarız
bazı şeylere, olur mu?
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 26 milletvekili
tarafından Uludere katliamının tekrar incelenmesi ve faillerinin
araştırılarak yargı karşısına
çıkarılması amacıyla
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
XI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
3.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453)(x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu, 453 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Zühal Topcu.
Buyurun Sayın Topcu. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısıyla ilgili söz almış bulunuyorum Milliyetçi
Hareket Partisi adına. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiyenin en önemli
sorunlarından olan eğitim sorunu, AKP iktidarıyla iyice içinden
çıkılmaz bir hâl almıştır. İnsan
kaynaklarının planlı ve programlı şekilde
yetiştirileceği ocaklar olan eğitim kurumlarının tek
bir bireyi bile harcama lüksü olmadan planlanıp programlanması
gerekmektedir. Eğitim, bireylere yaşam boyu hizmet sunan bir
süreçtir. Eğitim, toplumların ekonomik, sosyal, kültürel ve politik
gelişmelerini doğrudan etkilemektedir. Millî gelirde dünyanın
ilk 20 ülkesi arasına giren Türkiyeye 2023 için ilk 10a girmek
istiyoruz. diyenler, 2023te 500 milyar dolarlık ihracat ve kişi
başına 25 bin dolarlık gelir düzeyi hedefleri koyanlar, nedense,
bunu sağlayacak olan insan kaynağının matematikte 43üncü
sırada, okumada 41inci sırada, bilimde de 43üncü sırada
olmasını umursamamaktadır.
OECD tarafından her
yıl yayınlanan kaliteli yaşam endeksinde Türkiyenin gelir,
istihdam, eğitim, sağlık, çevre koşulları, güvenlik
gibi 11 kriterden oluşan değerlendirmede yine OECD ülkeleri arasında
en son sırada yani 36ncı sırada olduğunu hepimiz biliyoruz.
Zaten, iki gün önce basında geniş olarak yer aldı. Bireylerin
eğitimlerindeki bir birimlik artış, demin yukarıda ifade
ettiğimiz, ismini saydığımız bu kriterlerde önemli
derecede gelişmelere zemin hazırlamaktadır. İnsan
kaynaklarının, çağdaş bilim ve teknolojinin, toplumun ve
çalışma yaşamının gereklerine uygun niteliklerde
yetiştirilmesi, ancak nitelikli ve kaliteli eğitimlerle mümkün
olmaktadır. Kaliteli eğitimin verilmesi gereken en önemli
basamaklardan bir tanesi de üniversitelerdir. Çünkü, üniversitelerin
varoluş amaçları, toplumların en dinamik ve faal unsurları
olarak toplumun ufkunu açma, rehberlik etme ve aydınlatma olmaktadır.
Bu aydınlatma çerçevesinde, üniversiteler, muhakeme etmenin, akıl
yürütmenin, sorgulamanın, sorumluluk duygusunun, hayal kurmanın,
vizyon geliştirmenin, yaşama ve öğrenmeye heyecan ve heves
beslemenin yani öğrenmenin öğrenilmesinin
yapıldığı yerlerdir. Üniversitede, dünya görüşü
kazanılır; koşullar ne olursa olsun, bilgiye ulaşmanın
ve tüm veriler arasında en doğrusunu seçmenin yöntemleri
öğrenilir. Yükseköğretim, bir ülkenin en gelişmiş
beyinlerinin bulunduğu, ülkenin nitelikli insan gücünü yetiştiren,
bilime, araştırmaya, teknoloji üretimine ev sahipliği yapan bir
sektördür. Ülkelerin rekabet gücü de büyük ölçüde eğitimli ve nitelikli
insan gücüne bağlıdır. Üniversiteler de bunları
gerçekleştirmesi gereken anahtar kurumlardır.
Deminden
beri eğitimin önemine binaen yaptığımız bu konulardan
sonra, şöyle, bunların ülkemizde hangi basamaklarda
gerçekleşebildiğine baktığımızda, ülkemizin
gerçekten eğitim konusunda içler acısı içerisinde olduğunu
görebiliyoruz ve rahatlıkla da söyleyebiliyoruz. Şimdi, Türkiyede,
üniversitelerin gerçekten çok önemli sorunları bulunmaktadır. Genel
olarak baktığımızda üniversitelerin sorunlarına, önce,
öğretim elemanlarının maaş ve özlük sorunları
olduğunu biliyoruz; YÖKün merkeziyetçi yapısı sorunu
olduğunu biliyoruz; insan kaynaklarının değerlendirme
sorunu olduğunu görebiliyoruz; yönetim sorunu olduğunu görebiliyoruz
ve vizyon oluşturmada üniversitelerin gerçekten problem
yaşadıklarını görebiliyoruz.
Yukarıda
saydığımız maddeleri üniversitelerin genel sorunları
arasında sayar isek, bir de yeni kurulan üniversitelerin kendilerine ait
özel sorunları bulunmaktadır. Bunlarda fiziki altyapı sorunları,
ekonomik sorunlar, kurum kültürü oluşturamama durumları ve nitelikli
eleman sorunları bulunmaktadır. Özellikle ülkemizin cumhuriyet
döneminde yetiştirdiği bilim adamlarından olan Profesör Doktor
Cahit Arf, konuşmasında Üniversite kurulmaz, üniversite olunur.
ifadesiyle üniversitelere anlamlı vurgu yapmıştır. Genel
olarak da ifade edersek Üniversite için yeterli altyapı mevcut mu,
yeterli öğretim üyesi var mı, kütüphanesi ve gerekli veri
iletişim ağı var mı, teknolojileri ve laboratuvarları
çağa uygun olarak donatılmış mı, bina, arazi ve
diğer olanakları mevcut mu, sosyal ortam buna uygun mu ve
üniversitenin açılacağı ilde, vatandaş gözünde, yeni
üniversitenin nasıl algılandığı ve nasıl
olması gerektiğine yönelik bir taban araştırması
yapılmış mıdır? gibi soruların gerçek anlamda
cevapları üniversite olunmasının göstergeleridir.
Bilişim
teknolojilerindeki gelişmelerle beraber değişen dünyada
artık üniversitelerin yeniden tanımlanması da gerekmektedir.
Artık, yaşayan, canlı, etrafı ile yirmi dört saat etkileşim
içerisinde olan üniversiteler gündemdedir. Disiplinler arası
geçişlerin açık olduğu, çok yönlü etkileşimlerin
olduğu yeni kuşak üniversiteleri hızla yayılmaktadır.
Çok yönlü bakabilen, çok yönlü düşünebilen, birkaç uzmanlık
alanını ortak noktalarda yorumlayabilen bireyler yetiştirmeyi
hedefleyen yeni kuşak üniversiteler, toplum içerisinde, toplumla beraber
yaşama alanı bulmaktadır ve herkese kapısını
açmaktadır; şu andaki aktif üniversitelerimizin
yaptığının tam tersine kapıları kapatarak
değil, toplumla beraber, toplumla birlikte ayakta kalmayı
getirmektedir.
Yeni
kuşak üniversitelerde öğrencinin ve öğretim elemanının
beraberce çalışarak, bilgiyi ortak üreten ve bilgiyi pazarlayan
kişiler olarak takım çalışması yapması tercih
edilmektedir. Artık, katma değeri yüksek, dünyada söz sahibi olan
üniversitelere ihtiyaç vardır. Lider ülke Türkiyeyi gerçekleştirmek
için en büyük pay üniversitelerimize düşmektedir. Bunun için de kaliteli
üniversitelerde bilimsel makale ve atıf sayıları, AR-GE
harcamaları, doktora öğrenci oranları, web
sayfalarının performansları, patent sayıları önem arz
etmektedir. Bir
örnek verecek olursak özellikle patent sayıları açısından,
Türkiyenin en iyi üniversiteleri on yılda ortalama 20 patent
başvurusu yaparken Batıdaki iyi üniversitelerde bunların
yılda 277ye kadar ulaştığı görülmektedir.
Bir
başka açıdan baktığımızda, üniversitedeki
öğretim üyeleri başına düşen öğrenci
sayıları açısından olayları
değerlendirdiğimizde, 2012 URAP verilerine göre hâlâ birçok
üniversitede öğretim üyesi başına düşen öğrenci
sayısının 50nin üzerinde, hatta bazı üniversitelerde
100ün üzerinde olduğu görülmektedir.
Bir
başka açıdan, üniversitenin ve hatta o ülkenin kalite
göstergelerinden biri olan kütüphane özellikleri açısından olaya
baktığımızda durumun çok daha vahim olduğunu
görebiliyoruz. Türkiyede tüm üniversitelerin kütüphanelerindeki toplam kitap
sayısı 11 milyon 700 iken dünyanın en büyük kütüphanesi olan
Amerikan Kongre Kütüphanesinde yaklaşık 30 milyon cilt kitap
olduğu, Harvard Üniversitesinde ve Boston Üniversitesinde
yaklaşık 15,5 milyon kitap olduğu bildirilmektedir. Türkiyedeki
tüm üniversitelerin kütüphanelerindeki toplam kitap sayısının
Amerikadaki bir üniversitenin kitap sayısına bile ulaşamadığının
acaba farkında mıyız?
Yükseköğretimin
önemli sorunlarından bir tanesi de kontenjanların
değerlendirilme sorunlarıdır. Şu anda ülkemizdeki pek çok
fen ve edebiyat fakültesi öğrenci bulamadığı için kapanma
noktasına gelmiştir. Fen ve edebiyat fakültelerindeki bölümlere
ayrılan kontenjan son üç yılda 10 binlik bir düşme
kaydetmiştir ve buna rağmen hâlâ kontenjanlar boş
kalmaktadır. Bu bölümlerde 2012de kontenjanların yarıdan
fazlası boş kalmıştır. On bir yıllık sürede,
2002den beri iktidarda olan AKPnin gösterdiği performans aslında
yalnız bunlarla değerlendirilmemektedir. Kontenjanların
dolmaması sebebiyle 58 tane bölüm kapanmak zorunda
kalmıştır. Taşradaki üniversitelerin fen fakültelerinin
bölümlerini tercih edenlerin sayısı 2yi veya 3ü geçmemektedir.
Puanlar yaklaşık 30-40 puan kadar düşmüştür. Yerleşen
öğrenciler -bunlar çok önemli konular arkadaşlar- yalnızca
soruların yüzde 15ini yaparak bu bölümleri kazanmışlardır.
Millet olarak kendi bilimimizi kendimiz üretmek, kalkınmak, ilerlemek ve
sürdürebilir hâle getirmek istiyorsak bu bölümleri tekrar
canlandırıp, cazip hâle getirip tercih edilmesini ve çağın
gerektirdiği bilim ve teknolojiyi üretecek duruma gelmesini
sağlamamız gerekmez mi?
2012 yılında
Türkiye'de Temel Bilimler, Durum Tespiti ve Yapılması Gerekenler
diye bir rapor hazırlanmıştır. Bu rapora göre, 2023
yılı için belirlenen hedefleri gerçekleştirebilmek için, yer
altı kaynaklarından değil, bilim ve teknoloji üretilmesi
gerektiği vurgulanmaktadır. Bu rapora göre, pirincin 1 kilogramı
2 dolar, etin 1 kilogramı 15 dolar, otomobilin kilogramı 50 dolar,
uçağın kilogramı 250 dolar, dizüstü bilgisayarın
kilogramı 1.000 dolar, cep telefonunun kilogramı 5 bin dolar, uydunun
kilogramı 100 bin dolar, süper iletken hızlandırıcılar
200 bin dolar civarındadır. Şimdi, bu bize göstermektedir ki
temel bilimler alanına hak ettiği önem verilerek bilim ve yüksek
teknolojiye dayalı üretim yoluyla ancak ülkemizin gelişmişlik
düzeyi artırılabilir.
Fen ve edebiyat
fakültelerindeki bu içler acısı hâli tetikleyen bir başka neden
de öğretmen yetiştirmede uygulanan öğretmenlik formasyon
eğitimindeki belirsizliklerdir. On yıllık iktidar döneminizde
veya on bir yıllık artık, formasyonla ilgili sürekli kararlar
değiştirerek öğrenciler mağdur
edilmiştir. Aynı mağduriyet aslında eğitim fakülteleri
için de geçerlidir. Döneminizde o kadar çok eğitim fakültesi
açıldı ki şu anda yüz binlerce öğrenci adayı
yanlış istihdam politikalarıyla işsiz ve çaresiz
bırakılmıştır. AKP iktidarı, ısrarla, kendi
koyduğu politikalarla çelişmektedir. Eğitim fakültelerinde
bilgisayar ve öğretim teknolojileri eğitimi bölümleri açıp
öğretmen yetiştirirken okullarda Öğrenciler zaten bilgisayar
bilerek geliyor. diyerek bilgisayar derslerini kaldırdınız.
Yalnız, çok yeni, bir hafta önce 4üncü ve 5inci sınıflara
tekrar zorunlu olarak bu dersler getirildi. Onu da bildirmek istiyoruz, en
azından hatanın neresinden dönülürse kârdır zihniyetiyle bunun
olumlu bir davranış olduğunu da belirtmek istiyoruz.
Yine, yılın
projesi olarak ifade ettiğiniz teknoloji tabanlı FATİH Projesini
uygularken diğer ortaokul kısmında da bu derslerin
kaldırılması herhangi bir cehalet kavramıyla da izah
edilememektedir.
Üniversitelerde
çalışan öğretim elemanlarının maaşları ve
özlük hakları da üniversite sorunları arasında önemli bir yer
tutmaktadır. Ülkemizde genel ücret skalaları düşünüldüğünde
akademisyen maaşlarının gerçekten çok alt düzeyde
kaldığı herkes tarafından bilinmektedir. Özellikle
araştırma görevlilerinin ve yardımcı doçentlerin
mağduriyetlerinin birçok sözler verilmesine rağmen hâlâ giderilmediği
görülmektedir. Bundan otuz yıl önce araştırma görevlilerinin
maaşı mühendis maaşından yüzde 38 daha yüksekti. 2013
yılı itibarıyla ise araştırma görevlileri
maaşı 2.200 lira, yardımcı doçent 2.600 lira, şube
müdürü 3.250 lira, mühendis maaşı da 3.400 liradır; aradaki
farkı hesaplamayı ben sizlere bırakıyorum.
Üniversitelerdeki akademisyen özlük hakları yerle bir edilmiştir.
Verdiğiniz ücretlerle üniversitelerde artık akademisyenleri tutmak
mümkün olmamaktadır. Bu paralarla hangi bilimsel çalışmalar
yapmalarını beklemektesiniz? 2023 Türkiyesine hangi yüzle
girilecektir? Ayriyeten, araştırma görevlilerinin görev
tanımları yok, hocalarının arabalarını yıkadıklarını,
evlerini temizlediklerini bildirenler bile var. Böyle çarpıcı ve yüz
kızartıcı olaylar da tarihe not olarak düşmüştür.
Ayrıca,
yardımcı doçentlerin karşı karşıya
kaldığı derece sınırlandırılması ve
çalışmalarındaki süre sınırlandırılması
mağduriyetinin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Özelikle
vurgulamak istiyorum ki üniversitede nitelik sorununu gidermek için
akademisyenlerin özlük problemlerini çözmek şarttır.
YÖKün
getirdiği ve dayattığı sistem ideolojik, merkeziyetçi,
dayatmacı, otoriter bir sistemdir. Bu sistem, bütün üniversitelerde tek
tip elbiseyi giymeye zorlamaktadır. AKP olarak, iktidara gelmeden önce en
fazla yakındığınız YÖK ile ilgili konularda, iktidara
geldikten ve kontrolü ele geçirdikten sonra hiçbir şikâyetiniz
olmamıştır ve hâlâ üniversiteleri 80li yılların YÖK
Yasası ile yönetmeye devam etmektesiniz. Katma değeri olmayan
eğitim sistemiyle gençlik yetiştirmede hâlâ ısrar edilmektedir.
Ülkemizde
mesleki eğitim de gereken cazibesini artık yitirmiştir. 2013
yılında, özellikle Yükseköğretime Geçiş Sınavı,
yani birinci basamak sınavında meslek okullarından barajı
geçen öğrencilerin yüzdesi, yalnızca yüzde 27dir. Demin, Milliyetçi
Hareket Partisinin verdiği mesleki ve teknik eğitimin
sorunlarına yönelik önergeyi hep birlikte, AKP iktidarı olarak
Mesleki ve teknik eğitimin sorunlarını çözdük. diyerek
reddettiniz. Burada, aslında bu rakam bile, yalnızca üniversite
sınavını kazanan, birinci basamağı kazanan
öğrencilerin yüzdesinin yüzde 27 olması bile bu sorunun kar topu gibi
karşımızda durduğunu bize göstermektedir, onu belirtmek
istiyoruz.
Şimdi,
birçok sorun var, bunları aslında artırabiliriz, bu örnekleri
artırabiliriz. Eğitim kademeleri birbirine bağlı,
birbirinin devamı olan kademeler olduğu için hepsinin bir bütün
içerisinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Eğitimin
en önemli çıktıları mezunların istihdamıdır. OECDnin
yeni açıklanan raporunda, özellikle 15-24 yaş arası gençler
arasındaki işsizlik oranının yüzde 18,4 olduğu
verilirken, bu oranın üniversite mezunlarında yüzde 20ye
yaklaştığı bildirilmektedir. Bu raporların
sonuçlarının çok dikkatli ve detaylı bir biçimde
yorumlanması gerekiyor. Bu sorun, üniversitelerin verdikleri eğitimin
içeriği ve politikalarının gözden geçirilmesini gündeme
getirmektedir. Ayrıca, ülkelerin, gençliğe yönelik
politikalarını da değerlendirmesi lazım.
Son
günlerde gündeme gelen alkolle ilgili düzenlemelerde gençliğin malzeme
olarak kullanılması, biz Milliyetçi Hareket Partilileri çok
üzmüştür. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Türk gençliğinin büyük
çoğunluğunun kötü alışkanlıklardan uzak olduğunu
biliyoruz. TÜİKin yaptığı en son araştırmada da
gençliğin yüzde 83ünün hiç alkol almadığı
belirtilmektedir. Bu verilere ve gençliğimize olan inançla, gençlerimizin,
Sayın Başbakanın Gece gündüz içen, kafası kıyak bir
nesil istemiyoruz. ifadesi ile bu konuda töhmet altında
bırakılması hiçbir gerekçeyle bağdaşmamaktadır.
Gençlik gelecektir, milletin geleceğidir. Onların en iyi biçimde
yetiştirilmesi için iktidar olarak on bir yılda hangi ortamları
onlara sundunuz? Gençlerimiz en iyiye layıktır, onlar bizim
gururumuzdur. Bunun için, diyoruz ki: Milliyetçi Hareket Partisi olarak, yeni
kurulacak olan 5 yeni üniversitemizin yukarıda belirttiğimiz
kriterlere göre, geleceğimiz olan gençlere hak ettikleri kaliteli
eğitimi vereceklerini ümit ediyoruz ve başarılar diliyoruz.
Aynı
zamanda, AKP iktidarının on bir yıldır arapsaçına
çevirdiği ve yine, 8 Haziranda başlayacak olan sınav maratonuna
katılacak olan hem öğrencilere hem de velilere başarılar
diliyoruz. İnşallah, bu konunun da en kısa zamanda çözülmesi
dileğiyle deyip teşekkür ediyoruz. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Topcu.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Fatma Nur
Serter. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
CHP
GRUBU ADINA FATMA NUR SERTER (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 453 sıra sayılı Yasayla bugün 1
vakıf üniversitesinin isminin değiştirilmesi teklif edilmekte, 5
yeni vakıf üniversitesi kurulmaktadır. Yeni kurulacak olan 5
vakıf üniversitesinin 2 tanesi tematik üniversitedir, 1 tanesi adli
tıp bilimleri konusunda eğitim-öğretim verecektir, diğeri
de tarım ve gıda adını almış olan, Konyada
kurulan bir vakıf üniversitesidir.
Şimdi,
ben öncelikle Altın Koza Üniversitesinin isminin İpek Üniversitesi
olarak değiştirilmesi teklifiyle ilgili görüşlerimizi ifade
etmek istiyorum. Altın Koza Üniversitesi yıllar önce kurulmadı,
yeni kuruldu ve kurulduktan kısa bir süre sonra da bir isim
değişikliği teklif edildi. Kurucusu olan vakıf -bir holdingin
kurmuş olduğu vakıf- adının ilk kelimesini
altın ekiyle üniversite adı olarak teklif etmişti, şimdi
adının ikinci kelimesini üniversite adı olarak teklif ediyor ve
değiştirmek istiyor.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, Sayın Bakan; bir vakıf üniversitesi
kurulurken adı bile doğru saptanamıyorsa ve kurulduktan
kısa bir süre sonra isim değişikliği teklif ediliyorsa bu,
vakıf üniversitelerinin ne kadar özensiz, ne kadar üstünkörü, ne kadar ön
çalışma yapılmadan kurulmuş olduğunun bir göstergesi
değil midir? (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, bir üniversite, kurulduktan sonra adının
yabancı dillere çevirisinin pek de hoş olmayacak anlamlara
geldiğini fark etmiş, Rusçasını beğenmemiş,
adının değiştirilmesini teklif ediyor. YÖKün üniversite
isimleri konusundaki bu teslimiyetçi tavrını komisyon
toplantılarında da izliyoruz. Türkçe olmayan şirket isimlerinin
tekrarı niteliğinde olan isimler, üniversitelere verildiğinde
itiraz ediyoruz. Bu itirazımıza çoğu kere iktidar partisi
milletvekilleri de katılıyorlar. Aldığımız cevap:
E, canım, vakıf öyle istedi. oluyor. YÖK ne iş yapar? YÖKün
holding üniversitelerine karşı takındığı bu
teslimiyetçi tavrın arkasında ne olduğunun gerçekten
araştırılmaya değer olduğunu düşünüyoruz.
Şimdi adı İpek Üniversitesi olarak
değiştiriliyormuş.
Değerli
arkadaşlar, bakınız, üniversite ismi çok önemlidir çünkü
üniversitenin adı diplomada yer alır. O diploma sadece Türkiyede
değil, dünya genelinde dolaşıma girer. Üzerindeki ismin
anlamlı, ya eğitimle bağlantılı ya kentin
özellikleriyle ya da kurucusu olanların ya da Türk büyüklerinin ismiyle
bağlantılı olması gibi bir teamül varken bu tamamıyla
altüst edilmiştir.
Bakın
kurulan üniversite isimlerine: Medipol. Değerli arkadaşlar, Medipol
diye bir üniversite adı olur mu? Bugün teklif edilen üniversite adına
bakalım: Sanko. Yakında buzdolabı ve çamaşır makinesi
isimlerinin de üniversite adı olarak teklif edildiğini
göreceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakınız, kayda girin, göreceğiz çünkü bu işin artık
ayarı tamamıyla kaçmıştır. Böyle bir ciddiyetsiz tavra
YÖKün derhâl dur demesi gerektiğinin altını çiziyorum çünkü bu
yaklaşım, hem üniversiteleri değersizleştirmekte hem de ne
yazık ki üniversitelerin içinin boşaltılması gibi,
unvanlar, kavramlar değerlerini ve önemlerini kaybetmeye
başlamaktadırlar.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bakınız, burada kurulan vakıf üniversiteleri,
evet, kuruluyorlar diyoruz. Bir ayarı yok, bir dengesi yok,
bir planlaması yok. İstanbulda 36 tane vakıf üniversitesi var.
Bugün 37ncisi kuruluyor, Esenyurt Üniversitesi diye. Peki, bu üniversiteler
öğretim üyesi ihtiyacını karşılayabiliyor mu,
karşılayamıyor mu? Bunların öğretim üyesi yetiştirmek
gibi bir yükümlülüğü var mı? Bu konu iktidar partisinin hiç gündemine
girmedi. Yani bu ülkede öğretim üyesi yetiştirme yükümlülüğü
devlet üniversitelerine aittir; öğretim üyesi ithal etme avantajı,
ayrıcalığı da vakıf üniversitelerine verilmiştir.
Kendi öğretim üyesini yetiştiren bazı vakıf
üniversitelerini elbette bunun dışında tutuyorum. Onlara
saygı duyuyorum. Çok nitelikli eğitim verdiklerinin de
altını çizmek istiyorum.
Şimdi,
vakıf üniversiteleri üçer beşer açılıyor. Tek de
gelmiyorlar, yani üç-beş, üç-beş geliyorlar. Acaba hiç düşündük
mü neden birdenbire vakıf üniversitesi açmak bu kadar popüler oldu? Acaba
vakıf üniversitesi açmanın avantajı var mı? Ben size bu
avantajları önce sayayım. Önce vakıf üniversitesi nasıl
açılır? Vakıflar kendilerine kazanç sağlamak amacıyla
yükseköğretim kurumu kuramazlar. 2547 sayılı Yükseköğrenim
Yasasının temel maddelerinden biridir. Şimdi, vakıf
üniversiteleri nasıl açılıyor? Vakıf üniversitesini
açtınız, birtakım mali kolaylıklar sağlanıyor.
Örneğin eğitim- öğretim amacıyla bir makine, alet, cihaz,
malzeme, yayın gibi bir şey ithal ettiğinizde gümrük vergisi,
resim ve harçtan muaf. Şimdi, bunu ben gerçek vakıf üniversiteleri
için asla eleştirmiyorum. Gerçek vakıf üniversitelerinin böyle bir
desteğe de ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Şimdi
gelelim ikinci avantajına: Arazi ve bina tahsisi. Kamu tüzel
kişilerine ait arazi ve binalar vakıf üniversitelerine tahsis
edilebiliyorlar. Bunu gayet iyi biliyorum, hangi üniversitelere nelerin tahsis
edildiğini de biliyorum.
Üçüncüsü
çok daha önemli. Bakınız, kuruluşunun üzerinden iki yıl
geçmiş olan vakıf üniversiteleri, bir yıllık eğitim-öğretim,
araştırma, kütüphane, yatırım masrafları ve diğer
harcama kalemlerinden oluşan bir bütçe yapıyorlar.
Yatırımın da içine katıldığını
özellikle dikkatinizi çekmek için altını çizerek söylemek istiyorum.
Şimdi, bir yıllık bütçe yapıyorlar. Bu bir yıllık
bütçenin yüzde 45ini geçmemek üzere devlet yardımı alabiliyorlar.
Değerli milletvekilleri, bunun yüzde 45ini geçmemek üzere devlet
yardımı alabilmek çok büyük bir avantajdır. Vakıf
üniversitelerinin bu koşullarda hızla açılmakta oluşu
üzerinde dikkatle, hassasiyetle durularak bu açılış izninin
verilmesi gerektiğinin en önemli nedenlerinden biridir.
Şimdi,
bu da yetmiyor, bu avantajlar var. Şimdi, yeni YÖK taslağında -henüz son
şeklini görmedik ama- vakıf üniversitesi öğrencilerine devlet
bursu verilmesi de gündeme getirilmişti, son şeklini bilmiyorum.
Şimdi,
bütün bunlar gerçek vakıf üniversiteleri içinse yani hiçbir kazanç amacı
gütmüyor, devlet de bunlara yardım yapıyor, olabilir,
tartışılabilir ama ben şimdi size bir başka
dengesizliği somut rakamlarıyla sunmak istiyorum. Bu vakıf
üniversiteleri öğrencilerden öğrenim bedeli alıyorlar değil
mi arkadaşlar? Peki, alırlarken bir vakıf üniversitesinin
aldığı yıllık öğrenim bedeliyle diğeri
arasındaki fark acaba ne kadar olabilir? Size örnek vereceğim. Bir
vakıf üniversitesi tıp fakültesinin yıllık öğrenim bedeli
47.500 lira, bir başkasının 32.500 lira, bir diğerinin 24
bin lira, bir diğerinin 21 bin lira. Değerli milletvekilleri, 47.500
lirayla 21 bin lira arasındaki fark acaba YÖKün neden dikkatini çekmiyor?
Bakanlığın neden dikkatini çekmiyor? Acaba bu, neden
sorgulanmıyor? Bu kadar mı sahipsiz bir ülkede yaşıyoruz
biz? Çocuklarımız bu kadar mı sahipsiz
bırakılıyor?
Şimdi,
denilebilir ki: Efendim, bir tanesinin altyapısı vardı.
Hayır, hayır, tam tersi. Muhteşem hastaneleri olan, hastanesinin
adıyla üniversite kuran üniversitelerin tıp fakültelerinin
aldığı paradan bahsediyorum; 47.500.
Karşılığında verdiğim 24 bin lira rakamı da,
ciddi bir sağlık kurumuna sahip olan çok değerli, çok kaliteli
eğitim veren bir vakıf üniversitesinin tıp fakültesinde
alınan paradır. Şimdi, 21 bin lirayla eğer tıp
eğitimi verilmez. diyorsanız, o zaman neden izin veriyorsunuz 21 bin
lira alınmasına? Yok, Bunun maliyeti 21 bin lira, yeterlidir.
diyorsanız, 47.500 lira alınmasına neden onay veriyorsunuz?
Bakınız,
değerli milletvekilleri, herkes şunu bilir: Mühendislik ve
mimarlık eğitimi sosyal bilimlerden, iktisadi idari bilimlerden ve
hukuktan daha pahalı bir eğitimdir. Herkes bunu bilir. Şimdi,
size öğrenim ücretlerini sırasıyla, bazı örneklerle
vereceğim. Hemen hepsinde aynı yalnız, onu söyleyeyim.
Şimdi, 15.500 lira mimarlık mühendislik fakültesi için alıyor
üniversite, 17.500 lira hukuk fakültesi için,. 15.500 lira iktisadi idari
bilimler fakültesi için yani hukuk eğitimi -hukuk eğitimi nedir;
Sınıftır, hocadır, tahtadır; bu kadardır-
diğerlerinden 2 bin lira daha pahalı. Neden? Başka bir örnek vereyim:
24.900 lira mimarlık, 27.500 lira hukuk fakültesi eğitimi, 24.500
lira da iktisadi idari bilimler fakültesi eğitimi. 24 bin lira hukuk
eğitimi, 21 bin lira iktisadi idari bilimler fakültesi eğitimi. Bu
nedir biliyor musunuz? Bu, üniversitelerin öğrenci maliyetine göre
değil, arz-talep kurallarına göre, ticari esaslara göre ücret
belirlediğinin açık bir göstergesidir ve bu bir sömürüdür, bu
yanlıştır. Eğer buna YÖK karşı
çıkmıyorsa, YÖKün ne iş yaptığını gerçekten
merak edip sorgulamanın hakkımız olduğunu düşünüyorum.
Açılan
hukuk fakültelerine bakıyoruz, talep çok ya. Peki, öğretim üyesi var
mı? Şimdi, size örnek vereyim: Yeni açılan üniversitelerden
biri, eğitim-öğretime başlamış. Hukuk fakültesi, 1
profesör, o da dekan, 3 yardımcı doçentle eğitim veriyor. Bir
başkası, 1 profesör dekan, 1 profesörü daha var, 4 tane
yardımcı doçenti var. Bir bölüme böyle eğitim veremezsiniz. Bunu
neden yapıyorlar? Bunu vakıf üniversitelerini kazanç amacı
olarak kullanan vakıflar yapıyor. Kim kontrol ediyor? Hiç kimse
kontrol etmiyor. Bu çok ciddi bir sorun olarak karşımızda
bulunmaktadır. Eğer bu konu çözülemezse vakıf üniversiteleri bu
yıl olduğu gibi önümüzdeki yıllar da boş kontenjanlarla
eğitim-öğretim vermeye devam edeceklerdir. Bakın, bu yıl
kontenjanlarının yüzde 20,1i boş kaldı, 19.161
kontenjanı dolduramadılar. Şimdi, ne yapıyor vakıf
üniversiteleri? Yurt dışından öğrenciyi nasıl
getireceğinin hesaplarını yapmaya başladılar.
Bakınız,
vakıf üniversitesine çocuğunu gönderen bir ailenin durumunu bir
gözler önüne serelim. Ayda en az 2.500, en çok 5 bin lira arasında bir
eğitim öğretim ücreti ödemek zorunda, buna ek olarak ders
kitapları. Bu okulların çok lüks standartlarda sundukları yemek
imkânlarından yararlanmak, kantinlerinde ve kafeteryalarında yiyip
içmek. Bu üniversitelerin zengin aile standardına uygun kılık
kıyafet ve ulaşım giderleri. Bütün bunları hesap
ettiğinizde ayda en az 3 bin lira gibi bir paranın çocukların
eğitimine ayrılması gerektiği ortaya çıkıyor.
Şimdi,
çocuklarını niye vakıf üniversitelerine gönderiyor geliri orta
düzeyde olan aile? Çünkü bir devlet üniversitesini kazanamamış
oluyor. Peki, o ailenin ekonomik durumunda bir sarsıntı olursa bu
çocukların durumu ne oluyor? Sayın YÖK Başkanına,
seçildikten kısa bir süre sonra bu konudaki sorunları aktardım
ve buna mutlaka bir çözüm bulunması gerektiğini, hiç olmazsa bu
öğrencilerin bir devlet üniversitesine naklinin sağlanması için
düzenleme yapılması gerektiğini ifade ettim, Üzerinde çalışacağız.
dedi; bakın, ses çıkmadı.
Şimdi, ben şunu
yüreğinizde hissetmenizi istiyorum: Bir anne geldi bana.
Çocuklarını vakıf üniversitesine gönderirken ailenin ekonomik
durumu iyiymiş. Babaları ölmüş, vefat etmiş, baba yok. Baba
ticaretle uğraşıyormuş. Çocuk ortada kalmış
vaziyette. Ailenin talebi nedir biliyor musunuz? Bir yıl, sadece bir
yıl kaydı dondursun üniversite -kaydını dondursun,
başka bir şey istemiyoruz- ve o bir yıl çocuk
çalışacak -3üncü sınıfa gelmiş- o parayı
biriktirecek ve 4üncü yıl eğitimini tamamlayacak. Ne cevap
aldık biliyor musunuz? Kayıt dondurmak için bir yıllık
öğrenim ücretinin peşin ödenmesi gerekir.
Aldığımız cevap budur.
Peki, bunu kim koruyacak?
Bu çocuklara kim sahip çıkacak? Burada trajediler yaşanıyor
değerli arkadaşlar. Bir değil, on değil; onlarca kişi
her ay telefon ediyor. Bütün bunları yaşıyor insanlar. Bununla
ilgili bir çözüm üretemez miyiz? Bu durumdaki ailelerin çocukları devlet
üniversitelerine yatay geçişle geçirilemez mi? Geçirilebilir, elbette
geçirilebilir ama yapılmıyor. Neden yapılmıyor? Bunun
cevabını vermekle yükümlü olan mercilerin kısa sürede buna cevap
vereceğini umuyorum, diliyorum.
Şimdi, bu
üniversiteler burs veriyorlar, söylenen bu, Canım, zaten bir burslu
kontenjanı var. Evet ama burs neye göre veriliyor? Başarıya
göre veriliyor. Neden başarıya göre veriliyor? Çünkü başarı
bursuyla giren öğrenci, o üniversitenin ortalama standardının
çok üstünde puan almış öğrenci. O burs aslında üniversiteye
prestij satın alma bursudur. Yüksek puanlı öğrenciyi
üniversiteye getirdiğinizde İşte benim üniversiteme şu
puanla öğrenci aldım. diyerek üniversitenin reklamını ve
pazarlamasını yapıyor o üniversiteler ama ihtiyaç sahibi, gelir
düzeyi düşük ya da üniversiteye girdikten sonra ailevi koşulları
değişmiş olan öğrencilere burs vermeye iş geldiğinde
1 tane öğrenciye burs verdiremiyorsunuz.
Şimdi, vakıf
üniversitesi açmak kolaydır. Zaten yeni YÖK yasa taslağında
umarım değişir- Genel Kurula filan da gelmeden Bakanlar Kurulu
imzalayacak, vakıf üniversiteleri açılacak, kimsenin haberi bile
olmayacak, öyle bir düzenleme getiriliyor. Önemli olan, o vakıf
üniversitelerinde okuyan öğrencilerin eğitim ve öğretimlerinin
kalitesine ve onların ekonomik koşullarındaki olumsuzluklara
dikkat çekmek ve onlara sahip çıkmaktır. Orada okuyanlar başka
bir milletin çocukları değil, bizim çocuklarımız ve çok
büyük aile trajedilerinin yaşandığı, çocukların
yaşamlarının çöpe atıldığı, üniversitelerin 3üncü,
4üncü sınıflarından
Beş yıllık üniversitelerde
okuyanlar var. Tıp fakültesinde okuyor, 5inci sınıfa
gelmiş, parası yok, eğitimine ara vermek mecburiyetinde
kalıyor, veremiyor, okuldan atılıyor.
İşte,
bütün bunlara sahip çıkılması gerektiğinin altını
önemle çizmek istiyorum ve biz üniversite açarken hepimiz istiyoruz- daha çok
ve daha kaliteli eğitim veren üniversitemiz olsun. Hepimiz şunu istiyoruz:
Üniversite diplomasının bir değeri olsun. Bakınız,
üniversite diploması olan her 4 gençten 1inin işsiz olduğu bir
ülkede yaşıyoruz yani diploma aslında bu amansız
işsizlik koşullarında rekabetin bir aracı hâline geliyor. O
zaman o diploma değer bulsun, eğitim nitelikli olsun, açılan vakıf
üniversitelerine kendi öğretim üyelerini yetiştirme koşulu
getirilsin, kendi öğretim üyesini belli süre içinde yetiştirmeyen
üniversitelerin öğrenci alması engellensin.
Yapılacak
çok şey var ama ne yazık ki bugüne kadar, defalarca dile
getirmiş olmamıza karşın, bütün bunlar yapılmadı.
Ben bir tek şey rica ediyorum: Eğitim siyaset dışı bir
alandır ve çok kutsal bir alandır. Lütfen, eğitimi, siyasi
propagandanın aracı hâline getirmek için üniversite açmayalım.
Lütfen, açtığımız üniversitelerin sayısıyla
övünürken içeriğiyle, kalitesiyle, yetiştirdiği öğrencinin
niteliğiyle de övünecek hâle yükseköğretimimizi getirelim.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Serter.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Adil
Zozani.
Buyurun.(BDP
sıralarından alkışlar)
BDP
GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, ben de kanun tasarısı üzerine
partimiz adına söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Aslında
bu konu, üzerinde böyle çok da uzun çalışmaya mecbur
bıraktırmadan gelip çokça şey söylenebilecek bir durum.
Üniversitelerin sorununu konuşuyorsak eğer Türkiyede, uzun
uzadıya gidip çalışmanın, veri toplamanın bir
anlamı yok. Bir tek cümle sarf ettiğiniz zaman aslında durumu
özetlemiş oluyorsunuz, geriye kalan, söylediğiniz her şey
teferruattan ibarettir. Türkiyede üniversitelerin hâli berbattır.
dersiniz. Bunu söylediğiniz zaman Türkiyede üniversitelerin durumunu
özetlemiş olursunuz.
Sayın
Bakana bilmiyorum, yüklensek hakkı mıdır? Yeni Bakan oldu ama en
azından söyleyeceklerimizi not alırsa, en azından
söyleyeceklerimizi dinler ve Bizim ülkemizde üniversitelerimizin bu
sorunları var. deyip not alırsa, üzerinde durursa galiba
faydalı bir iş yapmış olacağız. Üniversitelerin
isim değişikliği vesaire sorunları var, bu konuya hiç
girmeyelim, dilediğiniz ismi verebilirsiniz. Hatta ben bir örnekle
konuşmamın başında ifade edeyim. Mesela,
sorduklarında, şu anda okullarda çocuklarımıza
sorduklarında, Robotu kim icat etti? dendiğinde Uzak Asya ülkeleri
hemen çocuklarımızın aklına gelir çünkü eğitim
kurumlarımızda Robotu onlar icat etti. diye söylenir, ezberletilir
ama bugün, buradaki hazırunda veya üniversite camiası içerisindeki pek
çok öğretim görevlisi -bakın öğrenci demiyorum- sibernetik
biliminin atasını sorsak cevabını veremeyecektir çünkü
sibernetik biliminin atasının bu coğrafyadan bir insan
olduğunu bilse, bugüne kadar öğretilen birçok şeyin
yanlış olduğunu fark etmiş olacak ya da eksik olduğunu
fark etmiş olacak.
Öneriyorum
Sayın Bakana, üniversitelerin isimlerini değiştiriyorsanız
Şırnak Üniversitesine de sibernetik biliminin atası olan
Cizrelinin isminin verilmesini öneriyorum. Bilince çıkaralım,
tarihimizi bilince çıkaralım. Eğer ki kendi değerlerimize
sahip çıkarsak, kendi tarihimizi ötelemezsek, kendi değerlerimizi
ötelemezsek, yok saymazsak çok daha yararlı bir şey yapmış
oluruz.
Hayatımda
yediğim bir tokadı hiç unutmam. Polisten vesaire nezarethanelerde
gördüğüm işkencelerden söz etmeyeceğim ama hayatımda
yediğim bir tokadı asla ve asla unutmuyorum, o da ilkokulda okurken
din bilgisi öğretmenimin bana attığı tokattır. Neyi
sormuştu biliyor musunuz, tokat atmanın, yediğim tokadın
sebebi neydi biliyor musunuz? Bana Hazreti Peygamberimizin annesinin
adını sordu, ben de Zübeyde Hanım dedim. Sen misin bunu
söyleyen, tokat attı bana. E şaşırdım. Günün
yarısında Zübeyde Hanım ezberletiliyordu, günün diğer yarısında
Amine Hanım ezberletiliyordu. Günün hangi yarısında olduğumu
karıştırdım, yanlışlıkla Zübeyde
Hanım dedim Sayın Bakanım, tokadı yedim, o tokadı hiç
unutmadım.
Bir
tokat daha yedim, o da beni devlete muhalif duruma getirdi. Neydi o tokat? Ben
9 yaşında bir köylü çocuğu olarak okula gittim ve Türkçe
bilmiyordum. Kendimi Türkçe ifade edemediğim için okul müdürümden tokat
yedim, o tokadı da unutmuyorum. Ama bir kelimeyi o tokat bana
öğretti, muhalif olmak durumundasınız, bir şeyleri
değiştirebilmeniz için muhalefet etmek durumundasınız, dik
durmak durumundasınız. O tokadın bana öyle bir faydası
oldu.
Bir
acı gerçekliğe parmak basmak için ifade ediyorum. Bizim
coğrafyadan, bizim memleketten çocuklar, bizler, sizlerin
çocuklarınıza nazaran beş yıl dezavantajla eğitime
başlıyoruz. Biz beş yıl boyunca Türkçeyi öğrenmekle
meşgul kaldık, biz Türkçeyi öğrendiğimizde, sizin
çocuklarınız yani batıda ana dili Türkçe olan çocuklar pozitif
bilimleri öğrenmeye başladılar. O nedenle, tesadüf değil,
her yıl üniversite sınavları açıklandığında
son sıradaki 20 il hiçbir zaman değişmez,
değişmemiştir ve biz birinci kim olur, onu merak ederiz ama
esasında sonuncunun kim olduğunu önceden biliyoruz; geçen sene de
öyleydi, bir önceki sene de öyleydi, ondan önceki sene de öyleydi, yirmi sene
öncesinde de öyleydi.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Biz de sizin gibiyiz.
ADİL
ZOZANİ (Devamla) Hakkâri de öyledir.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Kocaeli de öyle vallaha.
ADİL
ZOZANİ (Devamla) Kafanız çalışmıyorsa ne
yapalım.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Kocaeli de öyle vallaha. En çok parayı biz veriyoruz, en
sonlardayız.
ADİL
ZOZANİ (Devamla) Hiç mesele öyle değil, hiç mesele öyle değil.
Bakınız,
şimdi, eğer gerçekten Türkiyede eğitim sorununu örnekleriyle
masaya yatırırsanız, bu konuda evet siyaset
mekanizmasının dışına taşılarak, bir
uzlaşı konsensüsüne oturtularak Türkiyede eğitim sorununu bir
bütün olarak baştan aşağı gözden geçirip nereden
başlayacağımıza birlikte karar verirsek iyi şeyler
yapmış oluruz.
Mevcut
durumda, sizlerin daha önce yaptığınız düzenlemelerin ve
sizden önceki düzenlemelerin hiçbiri Türkiyede eğitim sorununun çözümüne
katkı sunmuyor; 4+4+4 de çözüm sunmadı, önceki 8+4 de sunmadı,
ondan önceki de
Çünkü sorun, sayıları peş peşe dizip
arasına çarpı mı, bölü mü, artı mı
koyacağınız şekliyle çözümlenmiyor, maalesef öyle
çözümlenmiyor. Sorun, zihniyet sorunudur, tekçi zihniyet sorunudur; sorun, bu
coğrafyada yaşayan farklı dil ve kültürleri yok sayma sorunudur.
Şimdi,
kimi üniversitelerimizde çalışmalar yapılıyor. Mesela,
adına Kürtçe denmemesi için Artuklu Üniversitesinde kurulacak kürsüye isim
bulmak için kırk dereden su getirildi, kırk takla atıldı ve
sonunda Yaşayan Diller ve Lehçeler adı keşfedildi.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Süryanice de var.
ADİL
ZOZANİ (Devamla) - Öneriyoruz: Hiç böyle dolanmanıza gerek yok, o üniversitenin
o birimine Yaşayan Diller ve Lehçeler ismini koymanıza gerek yok.
Evet,
Sayın Bakanım, Süryanice de vardır. O nedenle, önerim çok
önemlidir, önerimi dikkate alın lütfen: Adını
Öldüremediğimiz diller ve lehçeler diye koyarsanız, doğru
iş yapmış olursunuz, Yok edemediğimiz diller ve lehçeler
diye koyarsanız doğru iş yapmış olursunuz.
Çok
uğraşıldı; yok etmek için, bitirmek için çok
uğraşıldı ama amacına ulaşılamadı.
Şimdi, Yaşayan Diller ve Lehçeler demenize gerek yok,
Öldüremediğimiz diller ve lehçeler deyin, amaca hizmet etmiş
olursunuz.
Bugün
üniversitelerden mezun olmuş öğrencilerin büyük
çoğunluğundan, -hatta
öğrenci demeyelim, yetişkinlerin; artık çoğu çoluk
çocuğa karışmış- iş bulma umudunu bile
yitirmiş insanlardan söz ediyoruz. Ki Türkiyede hep işsizlik
verileri ifade ediliyor, sıralanıyor. Türkiyede artık iş
bulma umudunu yitirmiş yaklaşık 1 milyon insan var. Bu nedenle
de herhangi bir kuruma iş bulmak amacıyla başvurmadığı
için işsiz sayılmıyor artık. 1 milyon insan ve
bunların büyük çoğunluğu üniversite mezunlarıdır ve bu
insanların tamamı şimdi icralık duruma düşmüşler.
Siz, sözüm ona, okuyabilsinler diye burs vermişsiniz ama o bursu bir
şekilde tahsil edeceksiniz. Çalışamadığı için,
istihdam edilemediği için devlet şimdi ödediği bursu onlardan
istiyor. Ödeme gücü olmayınca bu insanların kapısına icra
memurları gönderiyor. Böyle şikâyetler size geliyordur Sayın
Bakanım, biliyorsunuz bunları.
Ne
ile övüneceğiz? Üniversite sayılarının
artırılması ne yazık ki marifet değil. Üniversitelerin
düzeyi liselerin altına indi. Hiç olmazsa liselerin tabelası var, hiç
olmazsa liselerin binası var. Bu ülkede binası olmayan üniversite
var. Örnek mi istiyorsunuz? Hakkâri Üniversitesini söyleyeyim size. Mutlaka YÖKten
arkadaşlarımız vardır burada, Hakkâri Üniversitesinin
adresini bana bir söylesinler. Lütfen, bir tanesi çıksın söylesin;
Hakkâri Üniversitesine mektup göndermek istiyorum, bana adresini versin. Yok,
ha, derseniz ki: Depindeki polis noktasına mektubu teslim ederseniz
Olur,
biz de öyle tercih ediyoruz zaten. Binası olmayan üniversite olur mu?
İşin daha garibini söyleyeyim size: Hakkâri Üniversitesine kendi
mülkünü kiraya veren vatandaş Vay, sen misin üniversiteye mülkünü kiraya
veren? denilip cezaevine atılmış. Usulsüzlük
yapılmış yani üniversiteye kendi binasını kiraya
vermiş, devlet bunu araştırtmış, haksız mal
edinmeden dolayı o vatandaşı, o Hakkârili garibimi de cezaevine
atmış. Dolayısıyla, vatandaş da artık kiraya
vermiyor mülkünü.
Üniversitenin yeri yok,
rektörün oturacağı odası yok. Üç yıldır bir zemin
etüdü yapılamadı Hakkâride.
Hakkâriden
Vana geçeyim. Geçenlerde Plan ve Bütçe Komisyonunun iktidar partisi
mensupları rüyalarında Van Üniversitesini görmüşlerdi.
Demişlerdi ki: Van Üniversitesinin kadro eksiği var. Ertesi gün
tasarıya Van Üniversitesine 300 kadro tahsisi diye bir madde koydular,
getirdiler, biz de komisyonda tartışıyoruz. Saf saf Vana bir
pozitif ayrımcılık yapmış, bunlar rüyalarında
görmüş, hayatlarında bir tane doğru iş yapacaklar. diye
sevinirken, destek verirken, gene aynı milletvekilleri bir önerge
veriyorlar, önergeyle bu maddeyi geri çekiyorlar. Niye geri çekiyorsunuz?
Efendim, biz bunu koyduk ama ben Türkiyenin başka yerlerindeki illerin
aynı zamanda milletvekiliyim, benim ilimdeki üniversite de benden kadro
istiyor, ben bu sorunun cevabını veremiyorum. Emin olun -Plan ve
Bütçe Komisyonunun tutanaklarında vardır- aynen savunma bu
şekildedir, hem alt komisyonda hem üst komisyonda aynen önerge sahipleri
bu savunmayı yapmışlardır. Sözüm ona Vana bir pozitif
ayrımcılık yapacaklardı. Çok tahrip ettik, üniversiteyi
biraz ayağa kaldıralım, kalkındıralım, kadro
gitsin, çalışsın, oradaki öğrenciler de eğitimden
nasiplensin. demişlerdi, kafalarına ne düşmüşse önceki
gün, o şokun etkisinden, o rüyanın etkisinden kurtuldukları
andan itibaren önergeyi geri çektiler.
Devam
edelim. Bitlisteki üniversitenin, Muştaki üniversitenin, Mardindeki
üniversitenin durumu bunlardan farklı mıdır? Hayır,
farklı değil. Zaten bu eşitsiz eğitim
koşullarından dolayı sürekli problemli alanlar oluşuyor.
Bakın,
biraz önce, birkaç saat önce burada bir tartışma yapıldı.
Esasında o tartışmanın kökenine inerseniz, temellerine
inerseniz eğitim sorununu bulursunuz. Eğer bu ülkede hâlâ
milletvekilliği yapıp, bakanlık yapıp Zerdüştlük
konusunda en ufak bir bilgiye sahip değilse insanlar, eğitimimizi
sorgulamak durumundayız. Eğer hâlâ Zerdüştlüğe hakaret
edilebiliyorsa, kendi eğitimimizi gözden geçirmek durumundayız.
Hangi koşullarda insanları yetiştirdik,
insanlarımızın beyinlerini nasıl şekillendirdik? diye
kendimize sormamız gerekiyor. Kendisinden olmayana rahatlıkla hakaret
edebilen bir insan profili eğer ortaya çıkarabilmişsek, elbette
ki eğitimsel sorunlarımızdan kaynaklıdır. Kendimizden
olmayana, bizim gibi düşünmeyene, bizim gibi inanmayana çok
rahatlıkla burada hakaret edilebiliyor. İşte, kökeni
burasıdır; bu tekçi, faşizan zihniyetin ürünüdür.
Bir
başka milletvekili çıkıyor diyor ki: Efendim, herkesin
kimliği kendi şerefidir. Bir başkasının
kimliğini, etnik yapısını şeref addetmek faşizmin
daniskasıdır. Siz kim oluyorsunuz benim kimliğimi şeref
addedeceksiniz? Ama, bunu yapan var, bu oluyor. Bu faşizan zihniyetin
temelinde işte eğitim vardır. Bu handikaptan gerçekten kurtulmak
istiyorsak, bu handikabı bertaraf etmek istiyorsak, sil baştan
eğitim sistemimizi gözden geçirmek durumundayız.
Bu
coğrafyada yıllarca, on yıllarca yok edilmek için, bitirilmek
için
Dilleri yeniden yaşatmak için, devlet o dillere karşı
pozitif davranmak durumundadır. Bu devletin borcudur,
yarattığı tahribatı tolere etmek bu devletin borcudur. Bu
nedenle, siz gerçekten üniversitelerde yararlı bir şey yapmak
istiyorsanız, üniversitelerde herkesin kendi ana dilinde eğitim
yapabilmenin koşullarını, altyapısını
hazırlamak için üniversitelerden başlamanız gerekiyor,
fakülteleri buna göre dizayn etmek durumundasınız. Bu coğrafyada
yaşayan bütün dillerin, bu coğrafyada yaşayıp kendi ana
dilleriyle eğitim görmek isteyen tüm vatandaşların
ihtiyaçlarına cevap verebilecek, bu talebine cevap verebilecek bir
altyapı hazırlığına başlamanız gerekir.
Fakülteleri buna göre dizayn etmeniz gerekir ve eğitimi yeniden
kurgulamak, özgürlükçü bir yapıya kavuşturmak gerekiyor.
Bakınız,
neredeyse yirmi dakika konuştum üniversite öğrencilerinin
sorunlarına, üniversitelerdeki şiddete hiç değinemedim bile.
Daha dün Burdurda, öğrenciler tek gitse dayak yiyor, grup hâlinde gitse
polis müdahale ediyor. İlgili mekanizmalara, mercilere bildirimde
bulunuyoruz, bu öğrencilerin sorunlarını aktarıyoruz,
ilgilenen birini bulamıyoruz. Niye? Çünkü, biz, üniversitelerimizi
karşı karşıya getirdik, kamplaşma merkezlerine
dönüştürdük. İnsanlar birbirini hazmedemiyor, birbirini kabul
edemeyecek pozisyonlar yarattık, bunun sorumlusu biziz. Üniversitelerde
birbirine taş atan, birbirinin kafasını kıran
öğrencilerin, gençlerin hiçbir suçu yok, suç bizde, suç bu
mekanizmayı koruyanda. Bu mekanizmayı siz korudukça üniversitelerde
öğrenciler birbirinin kafalarını kıracaklar ne yazık
ki.
Buradaki
ayrımcılık, yönetim erki itibarıyla bir kez daha
açığa çıkıyor, mazluma Sen niye mazlumsun? Senin mazlum
olman kabahattir. denip
ikinci defa cezalandırılıyor. Zaten
üniversiteden öteleniyor, zaten eğitimden öteleniyor; zar zor
kazanmış, gitmiş, oralarda okumuş. Hadi,
ayrımcılık meselesini, tekrar onu, bugün yeniden bir kez daha
dillendirmemek için Kürt demeyeyim, Kürt öğrenci demeyeyim ama kendi
kimliğinden kaynaklı olarak ötelenen insan, hem saldırıya
maruz kalıyor, üstüne üstlük polis de saldırganla birlikte saf
tutuyor, ikinci bir defa onları cezalandırıyor.
İşte,
böyle koşullarda, üniversiteleri konuşunca, eğitimi
konuşunca, esasında, burayı, bu kürsüyü biraz dertleşme
faslına da dönüştürmek gerekiyor, kendimizle yüzleşmek
gerekiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADİL
ZOZANİ (Devamla) Sıkıntının kaynağına
inmek lazım. Sıkıntının kaynağına inmeden de
bu sorunları çözme şansına sahip değilsiniz.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Zozani.
ADİL
ZOZANİ (Devamla) Sayın Başkan, sabrınıza
sığındım, teşekkür ediyorum.
Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Şahısları
adına, Mersin Milletvekili Sayın Nebi Bozkurt.
Buyurunuz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NEBİ
BOZKURT (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 453
sıra sayılı Yükseköğretim Kanununda değişiklikle
alakalı şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi hürmetle selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, kanun teklifi, bir üniversitenin adının
değiştirilmesi ve bazı vakıf üniversitelerinin
kurulması ve birimleriyle alakalı. İsim verme, ad verme, tabii,
kişiler için önemli olduğu kadar müesseseler için de önemlidir ancak
bir üniversite için en önemli konu, orada yapılacak olan ilmî
çalışmalar, bilime, evrensel düşünceye, ülkenin gelişmesine
sunulacak olan katkılardır.
Meclisimizde bir kanun
teklifi görüşülürken çoğu zaman konuşmalar onunla alakalı
olmuyor, herkes kendince önemli gördüğü bir konuyu dile getiriyor.
Bugün, Meclisimizde epey
dinden söz edildi. Ben de, tabii, bir ilahiyatçıyım. Bu kanun teklifi
Komisyonda görüşülürken -Millî Eğitim Komisyonundayım aynı
zamanda- orada da epey dinden, mezhepten, Maturidilikten, özellikle, Cumhuriyet
Halk Partili arkadaşlarımız da dâhil olmak üzere söz ettiler.
Konu üniversite olunca,
ben de, yıllar önce muttali olduğum bir kitaptan söz etmek istiyorum.
Kitabın adı Kamâlizm, alt başlığı Cumhuriyet
Halk Partisi programının izahı. Onun için Cumhuriyet Halk
Partili arkadaşlarımız belki daha bir özenle dinlerler.
Niye Kamâlizm
denilmiş, Kemalizm değil de Kamâlizm? Atatürkün nüfus
cüzdanında, kimlik belgesinde -bazılarında tabii- adı
Mustafa Kamâl şeklinde geçiyor, Mustafa Kemal şeklinde değil
de Mustafa Kamâl şeklinde yazılıyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) Kim
yazmış bunu ya? Nerede yazılı o, nerede?
NEBİ BOZKURT
(Devamla) - Burada efendim. Kitabın
adı da böyle.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Bunu yazan yanlış yapabilir yani, doğru olup
olmadığını nereden bilelim? Ver bakalım o kitabı.
ÇİĞDEM MÜNEVVER
ÖKTEN (Mersin) Hocam, devam edin.
NEBİ BOZKURT
(Devamla) - Kitabın yazarı Edirne Saylavı -Edirne Milletvekili
yani- Şeref Aykut.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ver
biz de görelim ya, senin doğru konuştuğunu nereden bilelim.
NEBİ BOZKURT
(Devamla) - 1936 yılında yayınlanmış, Meclis Kütüphanesinde
de var, bakabilirsiniz oradan efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ver
bakalım, biz görelim.
NEBİ BOZKURT
(Devamla) - Oradan bakabilirsin.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ya
burada görelim de doğru olduğunu, konuştuğunu doğru
anlayalım.
NEBİ BOZKURT (Devamla)
- Yazar kitabın birçok yerinde Kamâlizmi bir din olarak
tanımlıyor. Daha ön sözünde Yalnız yaşamak dinini
aşılayan ve bütün prensiplerini ekonomik temeller üzerine kuran bir
din. diyor.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Bunu tanımlayan kim?
KAMER GENÇ (Tunceli) Kim
diyor onu?
NEBİ BOZKURT
(Devamla) - Kitabın içinde
FATMA
NUR SERTER (İstanbul) Hangi kitap?
NEBİ
BOZKURT (Devamla) CHP Milletvekili Şeref Aykut efendim, 1936
yılında, tekrarladım.
KAMER
GENÇ (Giresun) Sakın bu kişi senin sülalenden gelmesin?
NEBİ
BOZKURT (Devamla) Kitabın içinde CHPnin altı oku
yorumlanırken, zamanın bazı anlayışları
hakkında da bilgi sahibi oluyoruz. Sekizinci sayfada, yazar devletten
bahsederken Türk ulusunun kendi karakterine uygun iki devleti olduğundan
söz ediyor, bunlar da Eti birleşik devleti ve Atatürkün kurduğu
cumhuriyet. Yani böylece, yazara göre Etiler, Hititler Türk oluyor ve Türk
olduğu ifade ediliyor. Aynı başlık altında bir yerde
Osmanlının son padişahı yüz karası olarak ifade
ediliyor.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Ben de bir kitap bulup, getirip, okuyayım size.
NEBİ
BOZKURT (Devamla) Hâlbuki, Murat Bardakçının Şahbaba
kitabını okuduğumuzda böyle olmadığını
görüyoruz. Zor şartlarda almış olduğu bazı kararlar
tartışılabilir ama yüz karası ifadesini hak etmiyor.
Edirne
saylavı yani milletvekili kitabında diyor ki: Kamâlizm bir dindir
ki, onun en büyük ve ana sıfatlarından birisi de devrimci
olmasıdır. Yazar daha birçok yerde Kamâlizmin bir din olduğunu
ifade ediyor, vurguluyor; devletçilik başlığı altında
Kamâlizm dininin devletçiliği, Kamâlizmin inanlı tapkanları
diyor.
FATMA NUR SERTER (İstanbul)
Başbakan peygamber denilince bir şey olmuyor da bu mu problem oldu?
Bize ne?
NEBİ BOZKURT (Devamla)
Milletvekili CHP programını anlatırken Atatürkün
ulusçuluğu ancak tarihin maddi ve ekonomik yöneyinden kavrayarak partisine
hız vermiştir. Parti, ulusçuluğu bu yolda kurmakla beraber, eskinin
onu yeşil küf kokan kara selviler altında çöreklenmiş dinsel
durdurucu kurallardan arıtarak ona tam bir yaşayış
görüşü vermiş. diye devam ediyor. Benzer bir ifade
inkılapçılık bölümünde de yer alıyor. Türk ulusu
mezarlıklar içinde loş selvilerin karanlık gölgelerine
yaslanmış yosunlu medreselerin, kara damlı tekkelerin evham,
hurafe, urasa yayan telkinleri altında kıvranıyor. deniliyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bula bula bu
kitabı mı buldun binlerce kitap arasında ya? Daha güzel bir
kitap okuyabilirdin.
NEBİ BOZKURT (Devamla) Yazara
göre, şimdi yaşamak dini
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Bağışlayın ama Sayın Komisyon
Başkanım, vakıf üniversiteleriyle bunların ne ilgisi var?
NEBİ BOZKURT (Devamla) Dinleyin.
Şimdi yaşamak dini,
yarın ahirette nimet bulmak hurafesini yıkmıştır.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkanım,
Sayın Bakanım, vakıf üniversitesiyle bunların ne ilgisi var
ya!
NEBİ
BOZKURT (Devamla) Tapılan, görünmeyen
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Yapmayın Allah aşkına
ya!
NEBİ
BOZKURT (Devamla) Bir inkılap tarihi dersi yapalım isterseniz
canım! Yapalım.
Yazara
göre, Şimdi yaşamak dini, yarın, ahirete nimet bulmak
hurafesini yıkmıştır. Tapılan görünmeyen değil,
görülen hakikattir. Yazar böylece gayb ve ahiret inancını bir hurafe
olarak anlatıyor.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Şevki Yılmazın kitabını oku
bakalım!
NEBİ
BOZKURT (Devamla) Cevabını verirsiniz arkadaşlar.
CHP
Edirne Milletvekili olan Şeref Aykut, laiklik ilkesini anlatırken
zaten İslamı bir kâbus gibi görüyor.
O
günlerde sağa sola yazılan Ak günleri yaşarken kara günleri
unutma. ifadesinden sözle
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sen bana okuma! Dedene sorsaydın, dedene! CHPliydi
deden! Öyle mi görüyordu?
NEBİ
BOZKURT (Devamla)
Türk milletinin bu kara günü biraz çok sürmüş,
uzunca ve korkulu bir rüya, biraz ürperten düştür. diyor ve bu uzun
rüyanın aşağı yukarı bin üç yüz otuz yedi yıl
sürdüğünü söylüyor.
Kitap
1935te yazılmış, neyi kastettiği belli. İnsanın
aklına tabii ki Ziya Paşanın Ger Endülüs olmasa ziyâdâr, kim
Avrupayı ederdi bidâr. sözü geliyor. Eğer Endülüs
ışık tutmasaydı Avrupayı cehalet uykusundan kim
uyandırırdı.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Kimin aklına geliyor, kimsenin aklına öyle bir
şey gelmiyor ya!
NEBİ
BOZKURT (Devamla) Bir Batılı yazar Fernand Grenardın
Müslümanlığın barbar Avrupanın gelişmesinde en hâkim
rolü oynadığına, Batının matematiği,
fiziği, kimyayı, trigonometriyi Müslümanlardan
aldığına dair ifadeleri akla geliyor.
1000
Temel Eser serisi içerisinde yayınlanan Asyanın Yükselişi ve
Düşüşü adlı kitaba bakabilirsiniz.
FATMA
NUR SERTER (İstanbul) Bravo!
NEBİ
BOZKURT (Devamla) Sigrid Hunke adlı bir Alman ilim doktoru,
Avrupanın Üzerine Doğan İslam Güneşi adıyla
Türkçeye çevrilen eserinde, Avrupanın içinde bulunduğu
karanlıktan Müslümanlar sayesinde kurtuluşundan söz ediyor.
Konuyla
ilgili daha birçok eser yazılmış. Daha yeni yazılan bir
eser George Makdisinin The Rise of Colleges adlı eseridir.
FATMA
NUR SERTER (İstanbul) Vakıf üniversiteleriyle ne gibi bir
bağlantısını kuracaksınız, merak ediyorum!
OKTAY
VURAL (İzmir) Böyle fesat kitaplar okuma ya, tavsiye etmem sana!
NEBİ
BOZKURT (Devamla) The Rise of Collegestan bahsediyorum, üniversitelerin
doğuşu anlamı.
Onlar
böyle derken, CHPnin parti programının izahı olan ve Edirne
Milletvekili Şeref Aykutun kaleme aldığı kitapta, Türkün
ulusal heyecanı çok derindir, çok kuvvetlidir. Hâlbuki Arapı
tutuşturacak kadar vaatler dolu İslam dini tam Arapa
yakışan bir dindir. Çöllerin beyin kavuran ateşleri
ortasında tasavvur edilen yeşil bahçeler, her yanında sular
fışkıran, çaylar akan uçmak hayalleri, cennet tasavvurları
Arapı tutuşturmaya yetişiyordu.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Başka bir malzeme bulun ya! Dinden başka bir malzeme
bulun ya, yeter, iğrendik artık!
NEBİ
BOZKURT (Devamla) Bunun için Arap kızgın çöller ortasında
cennetin yeşilliklerini düşünerek yürüyordu, Türk ise ilahiyasız
olduğu için bunları düşünemezdi. deniliyor. Tamamen dünyevi
olan, Türkün kendi dini olan yaşamak dininden söz ediyor. Hayvana gem
vurmayı, kağnı kurmayı, tekerlek takmayı, tarlayı
sürmeyi, tuzlu eti zerzevata karıştırmayı, kümes ve
ahır hayvanlarını adamcıl -yani evcil yapmayı demek
istiyor herhâlde- yapmayı hep Türk bulmuş, yaratmıştır.
Böylece, tekerleği de biz Türklerin bulduğunu anlamış
oluyoruz değerli arkadaşlar.
Yazara
göre, köylerde gelişmeyi sağlamak için -dikkat, Cumhuriyet Halk
Partili arkadaşlara özellikle dikkat diyorum- Köylerde son
ERDAL
AKSÜNGER (İzmir) Ya, kendine söyle!
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Ya, bırak, bize bir şey söyleme sen ya!
NEBİ
BOZKURT (Devamla)
can çekişim hırıltısı, hâlâ
duyulan softa artığı yobaz huylu imamlar ile kötü
urasaları -yani üfürükçülük anlamında- dede ve babaların
oydamlarından -yani telkinlerinden, belki anlamazsınız- köy
çocuğunu, cumhuriyetin temel direklerini korumak ve kurtarmak gerekir.
diyor.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Çok başarılı bir konuşma yaptın,
bravo ya! Ne oldu şimdi? Ne oldu?
FATMA
NUR SERTER (İstanbul) Vakıf üniversiteleriyle ne ilgisi var bu
anlattığının?
NEBİ
BOZKURT (Devamla) Evet, arkadaşlar, şimdi
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Helal olsun! Vakıf üniversiteleri
sizinle gurur duyuyor!
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Ne anlattın yani? Vakıf üniversiteleriyle ilgili ne
anlattın sen şimdi?
NEBİ
BOZKURT (Devamla) Bu kadar bağırmanızdan anlıyorum ki
Yahu bir inkılap tarihi dersi yapmak istedim, ne var bunda? Herkes burada
her şeyi konuşuyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Bravo!
FATMA
NUR SERTER (İstanbul) Bravo!
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Bravo!
NEBİ
BOZKURT (Devamla) Ne var yani CHPli bir milletvekilinin
yazdığı bir kitap.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. [AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından alkışlar(!)]
BAŞKAN
Sayın Bozkurt, teşekkür ederim.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Bayağı âlimmişsin, âlim!
OKTAY
VURAL (İzmir) Kitabı tavsiye mi ediyorsunuz siz, ne
yapıyorsunuz yani?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, sayın
konuşmacı konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
X.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
12.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Mersin Milletvekili Nebi Bozkurtun
görüşülen kanun tasarısının tümü üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet
Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AKP adına zaman zaman buraya ilahiyatçı
sıfatıyla bazı milletvekilleri çıkıyor. Doğrusu,
onların ilahiyatçığından şüphe ediyorum
yani hangi okullardan, hangi üniversitelerden mezun
olmuşlar bilemiyorum. Benim ilahiyat bilgimin onlardan daha iyi
olduğunu görüyorum.
Şimdi,
tarihin çöplüklerine gidiyorlar, orada bir şeyleri eşeliyorlar, bir
şeyler buluyorlar, getiriyorlar, burada okuyorlar.
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) Niye rahatsız oldunuz?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Şimdi sayın konuşmacı
diyor ki: Vakıf üniversiteleri konuşuluyor, burada başka dinî
konuları muhalefet partileri gündeme getiriyor. Peki, Sayın
Konuşmacı, siz 1935 tarihli kitabı yani bizim bu dinî
konuşmaları yapmamız üzerine koşup, kütüphaneden alıp
mı geldiniz? Hazırladınız 30lu yıllardan ne
buluruz? diye getirdiniz buraya, gerçekle ilgili olmayan şeyler
söylüyorsunuz.
Bakın,
bizim tarihimizde şu yoktur: Bizim tarihimizde şirk yoktur, Allaha
eş koşmak yoktur, Başbakanı Allah yerine koyup ona ibadet
etmek yoktur. (CHP sıralarından Bravo! sesleri, alkışlar;
AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) Kim yapıyor onu? Kim yapıyor onu?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Siz kendi arkadaşlarınıza
sorun.
Bakın,
bir milletvekiliniz -şu anda bu Parlamentoda, burada- ne demiş?
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) Sen şirkin ne olduğunu öğren, ondan sonra konuş.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın ilahiyatçılar, şirk
ne demek, oturun bakın. Sizin hayatınız şirk.
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) Terbiyeni takın!
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Dinle! Dinle!
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın Başbakanla beraber olma
imkânını bulduk. Sayın Başbakanımıza dokunmak
bile ibadettir.
Ne
zamandan beri insanlara dokunmak ibadet sayılıyor?
İnsanların önünde ne zamandan beri secde ediliyor? Sizin din
anlayışınız bu.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Birleşime ara verecektim ama buyurun, dinleyeyim sizi.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, Sayın Hamzaçebi
konuşmasını yaparken, milletvekilimize cevap verirken,
Sayın Başbakanın Yaradıcı nezdine konulduğuyla
ilgili itham etti.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Hayır, sizin milletvekiliniz
söylüyor bunu, ben değil.
FATMA
NUR SERTER (İstanbul) Siz oraya söyleyeceksiniz.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Öyle bir şey yok ya, o itham etmedi ya.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Size bütün belgeleri getiririz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) İzin verirseniz
BAŞKAN
Buyurun.
13.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebinin sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Bakın değerli milletvekillerim, ilahiyat
farklı bir konu, maliye farklı bir konu.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Burada, vakıf üniversitesinde ne
işi var ilahiyatın Sayın Elitaş?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Sayın Aslanoğlu, dünkü tutanakları
açın, inceleyin. Dünkü görüştüğümüz yasayla ilgili önergelerde
ne önergenin yasayla alakası var ne konuşulanın yasayla
alakası var.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Hepsi yasayla ilgiliydi ya, bakalım.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Hiçbiri... Atma!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Şurada konuşan milletvekilleri, bugün,
hem CHP hem MHP hem de BDP Grubundan konuşan
arkadaşlarımız
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Eğitim konuştular.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Teknik meselelerle eğitimi konuştular.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Evet.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Ben de içimden dedim ki: Ne kadar güzel
konuşuluyor.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Ne güzel!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Herkes yasayla ilgili bu meseleyi gündeme
getiriyor dedim. Ama sizin geleneğinizde, bugüne kadar
baktığımızda yasayla ilgili bir kelime yok, sadece
yasanın başlığıyla ilgili bir şey var,
arkasından hakaretler var, iftiralar var.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Nerede yaptık?
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) Her gün yapıyorsunuz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Sayın Aslanoğlu, dünkü tutanakları
inceleyin, bakın. İlahiyat farklı bir konu.
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) O zaman ne konuştuğunuzun farkında
değilsiniz.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Ben farkındayım. Benimle
muhatap olma sen, benimle muhatap olma, olma muhatap!
OSMAN
KAHVECİ (Karabük) Allah Allah!
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) Sakin ol.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Benimle muhatap olma!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Arkadaşlar, bakın, birisinin
inancının ne olduğunu, inancını ifade ederken, bir
şeyi kullanırken mübalağalı bir anlatımla ifade
ettiğinin şirk koşmakla ne alakası var?
GÜRKUT
ACAR (Antalya) Söyleyin ya
Türkiye Cumhuriyeti devletini din devleti hâline
getirdiniz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Bir şeye dokunmak, bir şeye bakmak, bir
şeyi okumak ibadet nezdindedir. diye söylemenin dine şirk
koşmak, Allaha şirk koşmakla ne alakası var?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Kime ibadet edilir Sayın
Elitaş, kime ibadet edilir?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Yani ilahiyatı ben sizden daha iyi biliyorum
ama sizdeki bir kısım ilahiyatçılar böyle böyle söyleyip
diye
farklı bir şekilde yorumlamak
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) İnsana tapılan çağlar geçti Sayın
Elitaş. Tarihler değişti, Orta Çağda değiliz
artık.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Kime ibadet edilir Sayın
Elitaş?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Yani Sayın Hamzaçebi, ara sıra burada
geliyorsunuz, ayet meallerini söylüyorsunuz, hadislerden ifade etmeye
çalışıyorsunuz ama bu konuyu dinsel bir noktaya doğru getirip
sevginin meselesini mübalağalı bir şekilde anlatmanın dinle
alakasının veya şirk koşmakla alakasının
olduğunu ifade etmek yanlış bir düşüncedir.
Eleştirebilirsiniz. Tarihin çöplüğündeki
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜRKUT
ACAR (Antalya) Niye çöplük oluyormuş?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Doğru, 1935 yılında
Şu anda
siz bir şeyi
GÜRKUT
ACAR (Antalya) Cumhuriyeti teokratik devlet hâline getirdiniz Sayın
Elitaş.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.32
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.41
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER : Fatih ŞAHİN (Ankara), Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 113üncü
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
453
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
XI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453)
(Devam)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet?
Burada.
Tasarının
tümü üzerinde şimdi söz sırası, şahıslar adına
Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Erdemde.
Buyurun
Hocam. (MHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
ERDEM (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 453
sıra sayılı Kanun Tasarısıyla ilgili olarak söz
almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Bizim
kültürümüzde insanlar bilgi bakımından dört sınıfa
ayrılırlar: Bildiğini bilen insan, bilmediğini bilen insan,
bildiğini bilmeyen insan, bilmediğini bilmeyen insan.
Bilmediğini bilmeyen insanlardan Allaha sığınıyorum.
İkinci
bir husus: Yüce Rabbim Kur'anda buyurur ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir
olur mu? Hazreti Ali Efendimiz buyururlar ki ona nispet edilir: Yarın
ahrette bilmeyenlere niçin bilmediği sorulmazdan önce, bilenlere niçin
öğretmediği sorulacaktır. Bilginin öğrenileceği yer
mekteptir, medresedir, okuldur, üniversitedir. Bilginin kaynağı
oralardadır ve ilim erbabının da oralarda olması
lazımdır.
Yine
bizim kültürümüzde denilir ki: Kemalât, kem alât ile olmaz. Yani kötüden iyi
yapmak, çürük şeylerden bir sanat eseri meydana getirmek mümkün
değildir. Hoca iyi olacak ki talebe iyi olsun, talebe iyi öğrenmeli
ki bu topluma, bu millete, bu Meclise faydalı olsun. Hoca çürükse, medrese
yıkıksa, talebe bozuksa ne bu toplum hayır görür ne bu millet
hayır görür ne de bu Meclisten bir hayır gelir.
Değerli
milletvekilleri, bizim millî eğitimimiz adına layık bir
eğitim ortaya koymaz ise hangi 4+4lükleri sıralarsanız
sıralayın, hangi pedagojik formasyonu verirseniz verin o
yetiştirilen elemanlardan ne anasına ne babasına ne dinine ne
devletine fayda gelir. Öncelikle bizim, bizi biz yapan ruhu öğrenmemiz, bu
devleti, bu milleti, bu vatanı bize emanet eden ecdadın eserlerinin
bir emanet olduğu şuuruna ermemiz lazım gelir.
Eğitim
kurumlarımızın sadece ve sadece laf olsun torba dolsun
kabilinden yapılması, popülist, çıkarcı veya siyasi
amaçlara kurban edilmesi, bu millete de, Türkiye Cumhuriyeti devletine de
yapılmış en büyük saygısızlıktır. Özellikle
vurgulamak istiyorum: Binası yok, hocası yok ama, talebesi çok bir
üniversitenin, soruyorum hangi derdimize merhem olması mümkün, hangi
açığımızı kapatmamız mümkün veya muasır
milletler dediğimiz uluslararası arenada, pek çoğunu minnet
borcu olarak ifade ettiğimiz küresel güçler karşısında bizi
mukabil konuma çıkaracak ne var?
Şunu
özellikle vurgulamak istiyorum ki: Öncelikle, üniversitelerimizin fiziki
şartlarının uygun olması lazım, ihtiyaca göre
üniversite ve ihtiyaç olan yere üniversite olması lazım. Kalkar, köye
üniversite açarsanız, talebe bulamamaktan müşteki olan hocanın,
neticede o bilgi ve birikimi köylü Ahmet ağaya, Mehmet ağaya vermesi
bilim adına, insanlık adına, millet adına, devlet
adına bize ne kazandıracak veya tam tersi talebesi var hocası
yok bir üniversite kurduğunuzda talebe bilimi direklerden, eşikten ve
kapıdan mı alacak yoksa gökten zembille gelen birisi ona ledünn? ilim
dediğimiz birtakım hikmet yollarını mı
öğretecektir?
Değerli
milletvekilleri, üniversite hocalarımızın statüsü belirlenmeden,
onlara bir şekilde üniversite hocası kariyeri sağlanmadan,
onların hakları başkalarına el açacak şekilden
kurtarılmadan bilimsel hayattan söz etmek ve üniversiteleri
arzuladığımız düzeye çıkarmak mümkün değildir.
Üniversite sayısı lise düzeyine indirilmişken üniversite
hocalarının, bilim insanlarının, akademisyenlerin
haftalık alacağı ders ücretlerini düşünür hâle getirilmesi,
o insanların bilim adına bir araştırma yapıp
yapamayacağını şayet bir araştırma yapıyor
ise bunun bilime ve insanlığa katkısının,
faydasının ne olacağını sizin takdirlerinize havale
ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, öğrencilerine ders veremeyen bir hocanın,
başkalarının himmetine muhtaç kalmış bir bilim
adamının, maişet kaygısı veya geçim derdine
düşmüş bir babanın, öncelikle düşünmesi gereken kendi
hakkı ya da çoluğunun çocuğunun muhanete muhtaç olmaması
konusundaki duyarlılığı olur. Şu anda
üniversitelerimiz, gerçek anlamda böyle bir imkândan mahrumdur. Üniversitelerin
başarısından söz ediliyor ise, yaptığı eserlere
bakmak lazım gelir. "Âyinesi iştir kişinin lafa
bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde" diyen
Ziya Paşanın bize ilham kaynağı olması lazım
gelir. Sayısal olarak 100ü 200e, 200ü 400e çıkarın ama
uluslararası üniversiteler sıralamasında en altlarda nal
toplayan özür dileyerek söylüyorum- bir üniversite statüsüne sahip olmak,
kemiyet olarak bu milleti kaybetmekten veya kandırmaktan başka bize
ne sağlayacak.
Şuna
da dikkatinizi çekmek istiyorum: Vakıf üniversiteleri, öncelikle, bir
vakıf ruhunun zedelenmemesine özen göstermesi lazım. Geçmişte
insanlığa hizmet amacıyla kurulan vakıfların sonradan
kişisel çıkarların korunmasına yönelik araçlar hâline
dönüştürüldüğünü tenkit ediyor isek, bugün de namını
yürütmek, statüsünü artırmak, maiyetindekilere siyasi baskı yapmak
için kurulan üniversitelerin veya doymak bilmeyen nefislerini tatmin etmek için
garip gurebanın, fakir fukaranın çocuklarını sömürme
amacına bir vakıf kurarak üniversite açmak, bu millete de bu milletin
çocuklarına da yapılmış en büyük
haksızlıktır, bunu göz ardı etmeyelim.
Dolayısıyla, vakıf, bizim için kutsal bir müessesedir, bu
müessesenin mahremiyetine halel getirilmemesi, şayet bir vakıf
üniversitesi kurulacak ise amacın çıkar değil, öncelikle
Allahın rızası ve bu milletin evlatlarının
eğitim düzeyinin yükseltilmesi olması lazım gelir.
Değerli
milletvekilleri, bir başka hususa daha dikkatinizi çekmek istiyorum: İster
vakıf isterse devlet üniversitesi olsun, üniversitelerimizin ikinci
öğretim uygulamalarına dikkatinizi çekmek istiyorum. Üniversite
hocalarımızın, maişet kaygısıyla gündüz
eğitimlerini asistanlara vermesi, ders ücreti alabilmek için gece
eğitimini tercih ettiği bir uygulamanın yapılması
eğitim adına bu millete yapılmış en büyük
haksızlıktır. Eğer üniversite hocaları buna tevessül
ediyor ise onları buna zorlayan sebepleri araştırmamız
lazım gelir.
Bir
başka husus: İster vakıf üniversitesi isterse devlet
üniversitesi olsun eğer altyapı sağlam değil ise bilimi
zembille indirseniz o çocukları eğitmeniz mümkün değildir.
Şu anda 5 Millî Eğitim Bakanının bir AKP iktidarı
döneminde değiştiğini düşünürseniz hangi istikrardan, hangi
idealden, hangi model eğitimden söz edersiniz?
Biz
tarihimizde -uzun süreli- devlet adamlarının başarılı
veya başarısız olduğunu düşündüğümüzde,
kullanabilme imkânı olan alanlardan sarfınazar ettiğini,
devletine ve milletine gereken önemi veremediğini ama bundan sonra da
lanetlendiğini görüyor ve tarihten ders almamız lazım
geldiğini düşünüyorum. Bununla şunu ifade etmek istiyorum:
Lisede vatan, millet, din ve devlet duygusu almamış bir üniversite
hocasının netice itibarıyla bu devlete yükten başka bir
katkısı olmayacağını düşünüyor, hepinizi sevgiyle
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Erdem.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci
maddeyi okutuyorum:
YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI
KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1-
28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununun ek 141 inci maddesinin
başlığı ve birinci fıkrasında yer alan
Altın Koza Üniversitesi ibareleri İpek Üniversitesi şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN Madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Sayın Aytuğ Atıcı.
Buyurun Sayın Atıcı.
(CHP sıralarından alkışlar)
CUMHURİYET HALK
PARTİSİ GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, 453 sıra sayılı bazı
vakıf üniversitelerinin kurulmasına ve bir üniversitenin
adının değiştirilmesine olanak tanıyan Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Üniversitelerin
özerkliğini savunan ve üniversiteleri ticarethane olarak görmeyen herkesi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, 1inci madde ne diyor? Diyor ki: Altın Koza
Üniversitesinin adı İpek Üniversitesi olsun. Olabilir, yani bir isim
değişikliğine gidilebilir ama nedenini merak ediyorum. Yani, bir
üniversite adı değiştiriliyor, bu bir bakkal dükkanı
değil. Merak ediyorum, bize gönderilen sıra sayısına
bakıyorum, acaba neden böyle bir isim değişikliğine gerek
duyuluyor? Gerekçeye bakıyorum, gerekçede tek kelime açıklama yok
yani AKP Hükûmeti bir üniversitenin adını değiştiriyor ama
gerekçesinde bir kelime yok değerli arkadaşlar, bir kelime.
İşte, tam da sorun burada yani AKP'nin hem ülke yönetimine hem
üniversitelere verdiği değer işte bu kadar. Bakıyorum
Altın Koza Üniversitesine, Altın Koza Üniversitesi 17 Şubat 2011
tarihinde kuruluyor ve ülkemizin ilk güzel sanatlar ve sosyal bilimler
üniversitesi olma özelliği de taşıyor, güzel ama kuruluşunun
üzerinden ancak iki yıl geçiyor, bir de bakıyoruz adı
değişmiş. Dedim, gerekçede yok, acaba üniversitenin ağ
sayfasında herhangi bir şey bulabilir miyim? Bir
de web sitesine, ağ sayfasına gireyim belki bir gerekçe vardır
diye düşündüm. Girdim, baktım, ağ sayfasında kocaman
yanıp sönen bir logo: Altın Koza Üniversitesi ismini İpek
Üniversitesi olarak değiştiriyor. Bunu gördüm. Bir de baktım,
hatta ve de hatta ağ sayfasının adını da www.ipek.edu.tr
olarak değiştirmişler. Hepinizin elinde son model cep
telefonları var, girin, bakın, hem altınkoza.edu.tr var hem de
ipek.edu.tr diye değiştirmiş.
Yani, siz, değerli
milletvekilleri, burada boşuna oturuyorsunuz, siz de ben de burada
boşuna konuşuyoruz yani üniversite bu işi yukarıdan
bağlamış ve ilan etmiş. Üniversiteler, işte acı
tarafı da budur, sistem kurmak, ülkeye yön vermek yerine, sisteme boyun
eğmiş, hatta ve de hatta sistemi nasıl kullanacağını,
Başbakana nasıl ulaşıp da bu işi halledeceğini
öğrenmiş. Yani, üniversite, buradaki yüce Meclisin hiçbir önemi
olmadığını, hiçbir işlevi
olmadığını anlamış, gitmiş Başbakanla
konuşmuş ve kendi web sitesinde ilan etmiş ve ağ
sayfası adresini de değiştirmiş. İşte sonun
başlangıcı burasıdır, özgürlüğün ve
yaratıcılığın bittiği nokta burasıdır.
Şimdi,
üniversitelerin yığınla sorunu varken bu sorunu çözmek yerine ne
yapıyor AKP Hükûmeti? Üniversitelerin adını
değiştirmekle meşgul. Keşke üniversitelerin adını
değiştirmekle üniversitelerin sorunu çözülse. Hepsinin
adını değiştirelim; Orta Doğu Teknik Üniversitesinde
öğrenciler artık dövülmeyecek, gaz yemeyecekler ise adını
değiştirelim ODTÜnün ampul üniversitesi yapalım, her şey
düzelsin. Dicle Üniversitesinde artık öğrenciler tutuklanmayacaksa
değiştirelim Dicle Üniversitesinin adını, ak üniversite
yapalım, her şey yoluna girsin; yeter ki bu çocuklar
tutuklanmasın.
Bakın, üniversitenin
sorunlarını size burada getirdiğim iki örnekle
açıklayacağım. Şu elimde gördüğünüz gaz bombası
kapsülleri değerli arkadaşlar. 2 tane gaz bombası kapsülü.
Bakın, birisi patlamış, birisi henüz patlamamış. Bu 2
tane gaz bombası kapsüllerini ben ODTÜde kendi ellerimle topladım.
Şu gördüğünüz patlamış olan Barış
Barışık isimli Mersinli bir öğrencinin kafasına isabet
ediyor ve beyin kanaması geçiren çocuk sakat kalıyor. Bizzat gittim,
ziyaret ettim. Barış Barışıkı sakat eden AKPnin
gaz bombası. Şu da Allahtan patlamamış, bir şekilde
polisin şeyinden düşmüş demek ki.
Ben
bunu buraya bırakıyorum Sayın Bakanım, envantere girsin,
lazım olur, ülkenin parası boşa gitmesin, bir başka
Barış Barışıkı da bununla halledebilirsiniz.
Ellerinize sağlık. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, üniversitelerin hâli bu.
Efendim?
Siz mi istediniz? İsteyen alabilir, yani ben buraya bırakıyorum.
BAŞKAN
Patlamaz, değil mi?
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Efendim, vallahi, patlayabilir Sayın Başkanım,
bilmiyorum, yani patlarsa da bunun sorumlusu yine AKP.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Bunu Sayın Bakanlar iyi bilirler; Onu AK
PARTİlilere sorun, iyi bilirler;
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Şimdi, üniversitelerin sorunları isim
değiştirmekle bitmiyor arkadaşlar. Üniversiteler
konuşabiliyor mu? Hayır. Üniversiteleri susturdunuz, üniversiteler o
kadar sustu ki, o kadar susmaya alıştı ki sizin lehinize bile
konuşamaz hâle geldiler. Bakın, çok tehlikeli bir noktaya getirdiniz,
o kadar korkuttunuz ki sizin lehinize bile konuşamıyorlar. Nereden
biliyorum, biliyor musunuz: YÖK Başkanı rektörleri topladı bir
toplantıda, onlara diyor ki: Sayın Hocalarım, konuşun,
lütfen konuşun, çözüm sürecini anlatın bütün üniversitedeki
çocuklara. Bakın, yani YÖK Başkanı da üniversitelerin
hocalarının konuşmadığını biliyor ve onları
bir şekilde konuşmaya zorluyor ama Çözüm sürecini konuşun.
diyor. Utanç verici değil mi? Yani, YÖK Başkanı rektörlere
Konuşun, korkmayın, biz arkanızdayız. diyor. Hani, YÖKü
kaldırıyordunuz? Nerede? Hani, laf ağızdan
çıkardı? Demin buraya gelen insanlar konuştular, hani onurlu
insanlar verdiği sözü tutardı? Başbakan YÖKü
kaldıracağız. dedi mi, demedi mi? Dedi. Ne yaptı
kaldırmak yerine? Kendisine benzetti. Hayırlı uğurlu olsun.
Türkiyenin
en saygın üniversitelerinden birisi ODTÜden sonra ya da ODTÜyle
yarışan, İstanbul Teknik Üniversitesi. Bakın, ne hâle
getirdiniz koskoca üniversiteyi? Mersinde bir GDO olayı
yaşandı, genetiği değiştirilmiş organizmalı
pirinç oldu, hatırlarsanız. O pirincin taşını da
ayıklayamadınız ama İTÜlü, İstanbul Teknik
Üniversitesinden bir hocayı bilirkişi olarak tayin ettiler ve
bilirkişi raporunu gönderdi, dedi ki: Bu pirinçler GDOludur. Siz ne
yaptınız? Bir dakika, Sayın Hoca, sen bizden izin almadan
konuştun. dediniz, derhâl Rektör devreye girdi ve geri adım
attı. Dedi ki Rektör: Efendim, biz bunda GDO olduğunu düşünmüyoruz.
Be kardeşim, rektör kim? İdareci. İdareci bir adam bilimsel bir
konuda yorum yapar mı? AKP döneminde yapar. Rektörü kim göreve getirdi
çünkü, AKP getirdi. Bilimsel raporu siz bu dönemde bir idareciye çektirdiniz. Bunun
utancını da ömür boyu yaşayacaksınız. İçinizde
üniversite mezunu birçok insan var, üniversitenin ne duruma geldiğini
sizler buyurun görün. Ama AKPnin baskısı o kadar güçlüydü ki bir
yanda kamuoyu baskısı vardı, bir yanda AKP baskısı
vardı; en son, üniversite iki satırlık bir yazı gönderdi,
dedi ki: Kamuoyunda daha fazla yıpratılmaması amacıyla
analiz görevinden üniversite olarak affımızı talep ediyoruz.
Size yakışan budur. İstanbul Teknik Üniversitesini nasıl
rezil bir duruma getirdiniz Türkiyeyi nasıl rezil duruma getirdiğiniz
gibi. İşte, üniversitelerde yaptığınız tahribat
da budur.
Kendi
emirlerini uygulayamayan ve AKP borazanlığı yapmayan herkesi
içeri atmaya başladınız. İçerideki hocaları, içerideki
öğrencileri gördükçe inanın yüreğim sızlıyor, içim
sızlıyor. Gerçek anlamda, üniversiteler siyasete yön verirler.
Üniversite rektörlerinin, üniversite öğretim üyelerinin Sürülürüm.,
Atılırım. korkusu olmadan çalışmaya devam etmeleri
gerekir. Öğretim üyeleri sizin yüzünüzden derslere bile girmek
istemiyorlar. Niye biliyor musunuz? Çünkü artık ne heyecanları
kaldı ne de aşkları kaldı. Çünkü derslere çok girerlerse,
öğrencilere çok zaman ayırırlarsa performans alamıyorlar
tıp fakültelerinde.
SALİH
KOCA (Eskişehir) Onlar eskide kaldı, eskide. Sen bugüne gel.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Öyle bir performans belası getirdiniz ki öğretim
üyeleri derslere bile girmek istemiyorlar. Tıp fakültesi olmayan yerlerde
ise derse girmekten başka bir şey yapamıyorlar çünkü açlar, aç.
İkinci öğretimde daha çok derse girip fazla para kazanıyorlar,
tıp fakültelerinde ise daha çok performans yapmak için, diş
hekimliği fakültelerinde daha çok performans yapmak için bu insanlar
maalesef sizin cenderenize girip can çekişiyorlar.
Değerli
arkadaşlarım, son olarak da, Mersin Milletvekilinin burada yaptığı
talihsiz konuşmayla konuşmamı noktalamak istiyorum. Nebi Hocam
burada mı bilmiyorum ama yakışmadı. Bu konuşma, evet,
yani, bu konuda bilgisi olmayan bir insan tarafından yapılsaydı
olurdu ama Nebi Hocam, yakışmadı. Buraya gelip 1936daki bir
konuyu, bir yazarın söylemlerini söylediniz, gerçekten
yakışmadı diyor, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Atıcı.
Madde
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Bingöl
Milletvekili Sayın İdris Baluken
NEBİ
BOZKURT (Mersin) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Bir saniye
Ben sizi görmedim Hocam. Siz buyurun, sonra konuşuruz.
Buyurun
Sayın Baluken.
BDP
GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı üzerine partimiz adına söz almış
bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi,
önce, iktidar partisinin grup başkan vekillerine bir çağrıda
bulunmak istiyorum: Buradan muhalefetin ne konuşup konuşmaması
gerektiğiyle ilgili tespitleri isterseniz yapmayın yani yasayla
ilgili mi konuşmalar, konuşmanın içeriği sizi memnun eder
mi, etmez mi, bunu belirleme hakkını kendinizde görmeyin derim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Baluken, İç Tüzük öyle söylüyor.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Neticede burada ifade edilen konuşmaların
tamamı üniversitelerle ilgili olan bir yasayla ilgilidir; üniversitelerin
bugün demokratik, özerk, bilimsel yapısını kaybetmesiyle ilgili
görüşlerdir ve tamamı da aslında bugün getirmiş olduğunuz
yasa tasarısını da ilgilendiren düşüncelerdir. O nedenle
kendi düşüncelerinizi burada aktarmanın yollarına bakın,
muhalefetin ne konuşması gerektiğini muhalefet kendisi
belirlesin.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, aslında üniversite dediğimiz kurum
tarih boyunca hem Doğu medeniyetinde hem Batı medeniyetinde akademi
olarak bilginin üretildiği, özgür düşüncenin
tartışıldığı, fikrin üretildiği
kurumlardır. Bugün, uzun bir süredir bu akademi ruhu, bilimsel bilginin
üretildiği bu ruh ortadan kaybolduğu için üniversitelerle ilgili bu
kadar sıkıntı yaşanıyor.
Bakın,
binlerce yıl önce gerek Doğu medeniyetine gerek Batı
medeniyetine ait üniversitelerde ortaya çıkan bilgiler, orada üretilen
bilimsel veya felsefik görüşler, bugün de aslında
insanlığın bu yolculukta yolunu aydınlatmaya devam ediyor.
Ne zaman ki üniversite iktidar aygıtıyla
tanışmış, ne zaman üniversite devlet ideolojisinin
şekillendiği bir yer olmuşsa oradan itibaren toplumlarda
felaketler yaşanmaya başlamıştır.
Bugün
Hiroşimaya, Nagasaki'ye baktığımız zaman da,
aslında en temel arka plana baktığınız zaman,
üniversitenin iktidar boyunduruğuna girmesiyle ilgili bir
anlayışı görürsünüz. Bugün aslında ülkemizde yaşanan
sorun tam da budur. Devlet ideolojisini siz üniversitelerde bilimsel
faaliyetin, bilimsel üretimin, eşitlikçi bir düşüncenin önüne
koyarsanız orada yozlaşma başlar ve dolayısıyla bir
bütün olarak sistemin çürümesi orada başlar.
Bugün
Türkiyedeki bütün üniversitelerde daha çok bireyleri kutsal bir devlet
algısıyla yaratmaya çalışan, eğitmeye
çalışan bir torna makinesi işlevi gören bir anlayışla
karşı karşıyayız. Özgür düşüncenin
üretildiği, tartışıldığı bir üniversite
ortamının olduğunu eminim ki hiçbir milletvekili çıkıp
burada rahatlıkla söyleyemez, siyasi bir konuşma yapsa bile
söyleyemez. Dolayısıyla Türkiyedeki eğitim sisteminin,
üniversitelerdeki bilimsel düşünce sisteminin milliyetçi, otoriter,
devleti kutsayan bir anlayışa terk edilmesi bugünkü sorunların temel
olarak kaynağını oluşturuyor.
Devlet,
kutsal devlet yerine üniversitelerde birey, toplum, düşünce ve bilim
öncelenmelidir. Bu formül öncelenmeden üniversiteyi siyasetin ya da
iktidarın hegemonyasından kurtarmanın mümkün
olmadığını biz düşünüyoruz. Tam tersine, bugün,
üniversitede bunu savunan öğrenciler ya da akademisyenler, bunu
savundukları için sistem tarafından ciddi düzeyde sorgulama
süreçlerine tabi tutuluyorlar. Yani bugün, üniversitede kendi ana dilinde
eğitim isteyen, parasız eğitim isteyen veya ücretsiz yemek
isteyen öğrencilere yönelik yaratmış olduğunuz bu
milliyetçi, otoriter, devletçi sistem soruşturmalar başlatıyor
ve bu düşünceyi üniversiteden alarak cezaevlerine gönderiyor. Böylesi bir
zeminde, böylesi bir ortamda fikrin, düşüncelerin gelişmesi mümkün
müdür?
Bakın,
buraya getirdiğiniz yasa tasarısının 1inci maddesi isim
değişikliği üzerinedir. Bu isim değişikliğinin
sizde bu kadar bir karşılığı varsa, bir
duyarlılığı varsa ben size bir öneride bulunayım.
Bugün Tuncelide Tunceli Üniversitesi, halkın, toplumun tepesine inen devletin
tunç eli ismini simgeliyor. Bir üniversitenin adını devletin tunç
eli olarak koyarsanız oradan bilimsel düşünce çıkar mı?
Oradan tekçi bir zihniyetin devlet algısı dışında
herhangi bir şey çıkar mı? Bu kadar duyarlıysanız,
gelin -bir yüzleşme sürecinden sürekli bahsediyoruz- bu Tunç eli ismini
Dersim Üniversitesi, Seyit Rıza Üniversitesi diye
değiştirelim. İsimlere bu kadar duyarlıysanız, daha
birkaç gün öncesinde 3üncü köprünün ismiyle ilgili, bu coğrafyada
yaşayan bütün Alevi kitlelerin rahatsızlığına yol
açan, bu konuyla ilgili infiallerine yol açan isim düzenlemesinden vazgeçin.
Biraz empati kurun, kendinizi bir Alevi vatandaşın yerine koyun.
Türkiyedeki bir Alevi, İstanbula gittiği zaman Sabiha Gökçen
Havalimanında inip Yavuz Sultan Selim Köprüsünden karşı tarafa
geçerse, burada, siz ne toplumsal barıştan ne de özgür bir
düşünceden bahsedersiniz. İsim değişikliği
yapacaksanız, bu şekilde bir tarihî hatayı ortadan kaldıracak
şekilde bir süreci işletmenizi biz öneriyoruz.
Bugün
özellikle üniversitelerle ilgili yaşanan sıkıntıların
nereden kaynaklandığını çok iyi biliyoruz. Bugün
üniversitelerin tamamında bilimsel liyakat kriterleri bir kenara
bırakılmış, üniversitelerde akademik kadrolar
oluşturulurken cemaatler koalisyonu olacak şekilde, cemaatlerin
referansıyla hareket eden bir anlayış vardır. Bakın,
Dicle Üniversitesinde -merak eden bir baksın- 2008den 2013e kadar hangi
fikirden, hangi düşünceden insanların üniversiteden
atıldığını, üniversiteden istifa ettirilmek zorunda
bırakıldığını, onların yerine hangi
cemaatlerin referansıyla kimlerin getirildiğini bir
araştırın derim. Bu anlayışa sahip bir üniversite
rektörü düşünün ki çözüm sürecini tartıştığımız
bir süreçte bir siyasi parti genel başkanının
katılacağı bir panel etkinliğine Sayın Selahattin
Demirtaş katılacağı için Çözüm süreci akamete
uğrayabilir. diye yasakçı bir zihniyetle yasak koyuyor. Böyle bir
üniversite anlayışı var mıdır? O üniversitede bir ay
önce bu ülkenin Dışişleri Bakanı çözüm süreciyle ilgili -ki
biz oradaki konuşmaların çoğunu da son derece olumlu ve isabetli
değerlendirdik- buna müsaade eden bir üniversite rektörü bir siyasi
partinin genel başkanına ötekileştiren, ayrımcı,
yasaklayıcı bir zihniyetle yaklaşıyor. Burada bilimsel
düşünce, burada özgür fikirlerin tartışılmasının
mümkün olmayacağını herhâlde hepiniz takdir edersiniz.
Kendi
ilimle ilgili, Bingöl Üniversitesiyle ilgili durumu defalarca buraya getirdim.
İddia ediyorum, bakın, Bingöl Üniversitesinin Rektörünü alın,
yerine Bingöl AKP İl Başkanını koyun, üniversitede hiçbir
nitelik kaybı olmaz. AKP İl Başkanlığında nitelik
kaybı olur mu, onu bilmem. Ama, durum buysa yani bir üniversite rektörü,
bir siyasi partinin il başkanı gibi üniversiteyi yönetmeye kalkar,
basına bu şekilde açıklamalarda bulunursa orada bilimsel
içerikten, bilimsel üretimden bahsetmek mümkün değildir.
Yerleştirdiği akademik kadronun büyük çoğunluğu kendi aile
çevresi, aile şirketi gibi yönetiyor, herkesin de bundan haberi var. Ama,
bir öğrenci basın açıklaması yaptı diye üniversiteden
altı ay uzaklaştırma cezası verip öğrencinin
hayatını mahvediyor. Tam 60 öğrenci hakkında, sadece
üniversite dışında basın açıklaması
yaptıkları için disiplin soruşturmaları açan bir zihniyetle
karşı karşıyayız ve bu üniversite öğrencileri
hakkında savcı bile soruşturma açmamış. Bu kadar
devletçi yaklaşan, bu zihniyeti barındıran bir rektörün
olduğu üniversiteden bilimin çıkması mümkün müdür?
Dolayısıyla, burada sorunları tartışırken
sorunların özüne yönelik ciddi düzeyde sorgulamalar yapmamız
lazım.
Ankara
Üniversitesinde yine aynı. Bizden bir milletvekili Ankara Üniversitesine
gidince hemen panele yasaklama geliyor, salonu kapatıyor. Öğrenciler
hakkındaki soruşturma iddianamelerine
baktığımızda: 8 Marta öğrenci
katılmış, öğrenci afiş asmış, bez afiş
asmış, yemek ücretlerinden şikâyet etmiş, Nevroza
katılmış
Bunları disiplin soruşturması yapan,
bunlar hakkında soruşturma süreci işleten bir rektör
anlayışı, bir üniversite anlayışıyla
karşı karşıyayız. Dolayısıyla, üniversitenin
demokratik, özerk, bilimsel bir kurum olarak, tıpkı tarihteki Doğu
medeniyeti, Batı medeniyetinin üretimlerini yapabilmesi için bir bütün
olarak zihniyetin değişmesi gerektiğini ifade ediyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Baluken.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkanım, Sayın Baluken
konuşmasında benim daha önceki yaptığım konuşmaya
atfen dedi ki: İktidar partisi Grup Başkan Vekili muhalefetin
nasıl konuşacağını tarif etmesin. Ben bir tarifte
bulunmuyorum ama İç Tüzükün 66ncı maddesi açık ve net fakat
uygulanmıyor. Maalesef uygulanmıyor, ne Başkanlık
Divanı tarafından ne de siyasi partiler tarafından. İç
Tüzük 66ncı maddeyi izin verirseniz okuyorum: Kürsüdeki üyenin sözü
ancak Başkan tarafından, kendisini İçtüzüğe uymaya ve
konudan ayrılmamaya davet etmek için kesilebilir. İki defa
yapılan davete rağmen, konuya gelmeyen milletvekilinin aynı
birleşimde o konu hakkında konuşmaktan menedilmesi, Başkan
tarafından Genel Kurula teklif olunabilir. Yani ben bunu ifade etmeye
çalışıyorum.
BAŞKAN
Anlaşılmıştır Sayın Elitaş. Tutanaklara da
girdi.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - Bugün yapılan konuşmalarda üç siyasi
parti grubu adına yapılan konuşmalar konuyla tam alakalı.
demiştim ama Sayın Baluken herhâlde o anda burada yoktu.
BAŞKAN
Evet, neyse
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, ben de orada hitap ederken mevcut
üniversitedeki sorunların arka planına bakılması
gerektiğini, muhalefet partilerinin de bunu yaptığını
Burada kanarya sevenler derneği, çay sevenler derneği ile ilgili bir
konuşma yapan hatip olmadı.
BAŞKAN
- Sayın Elitaş yalnız üç partinin
konuşmacılarını doğrusu methetti yani o
konuşmasında methetti, o doğru.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Hayır, hayır.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Evet efendim. Üçü de grupları adına çok
güzel konuştu. dedim.
BAŞKAN
- Evet, buyurun Hocam.
NEBİ
BOZKURT (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN
Ben size söz vereceğim ama bir şartla vereceğim. Şimdi,
Sayın Atıcı sizi bir kere dehşet methetti; bilginize, size
1935te birinin yazdığı bir yazıyı buraya getirmek
yakışmadı. dedi. Şimdi, parantezi
kapattığımız zaman
NEBİ
BOZKURT (Mersin) Ama Sayın Başkan
BAŞKAN
Müsaade buyurun Hocam, lafımı bitireyim. Ben de bir eski
akademisyenim.
Şimdi,
sonuç itibarıyla, yani size hakaret yok, sataşma yok ama ben size
saygımdan iki dakika vereceğim ama siz de bu çerçevenin
dışına lütfen çıkmayın.
Buyurun.
X.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
14.- Mersin
Milletvekili Nebi Bozkurtun, Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının görüşülen kanun tasarısının 1inci
maddesi üzerinde grubu adına yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
NEBİ
BOZKURT (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Aytuğ
Atıcı kardeşimi ben çok severim, diyaloğumuz da gayet
iyidir. Mersin Devlet Hastanesinde zaman zaman bir problem olduğu zaman
kendisinin de yardımına başvururum her zaman. Kendi
mesleğinin iyi bir bilim adamı olduğunu biliyorum. Ama zaman
zaman burada çok sert konuşuyor. O zaman kendisine Aytuğ, bugün çok
sert konuştun. dediğim zaman da Hocam, siyaset yapıyoruz.
diyor. E, biz de bazen böyle siyaset yapıyoruz, ister istemez bir konuya
giriyoruz. Yani belki o konu dolaylı olabilir.
Ben
şunu söyleyecektim, vakit yetmedi: Cumhuriyet Halk Partili
arkadaşlarımızın göstermiş olduğu tepkiye ben
sevindim. Niye sevindim? Demek ki 1935-36larda kalmamışlar yani,
kendilerini yenilemişler demektir.
Aytuğ
Beyin iltifatına da teşekkür ediyorum. Sağ olsun, var olsun.
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
XI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453)
(Devam)
BAŞKAN
Şimdi, madde üzerinde şahıslar adına İstanbul
Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu.
Buyurun Sayın
Aslanoğlu.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Efendim, burada dövüldüğü için Sayın Aslanoğlu aksayarak
yürüyor, onun için geç kaldı Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Yapmayın Sayın Atıcı!
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Gerçekten.
BAŞKAN Bir kere,
aynı bölgenin milletvekiliyiz, birbirimizi de çok severiz. Yapmayın!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Aslanoğlu burada dövülmemiştir Sayın
Başkan. Yanlış yapanı korumak için Sayın
Aslanoğlu kendini kalkan etmiştir.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Hayır, arbedede yaralandığını söylemek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; ben bir üniversite öğretim görevlisi değilim,
bilimsel bir tarafım da yok ancak yaşadıklarım ve
gördüklerimi de söylemek zorundayım.
Sayın Bakanım,
Sayın YÖK temsilcim, Sayın Komisyon Başkanım; görüyorum ki
cadde, minibüs geçiyor, bazı fakülte ve yüksekokullar araba tamircilerinin
içinde. Bu çocuklar buraya giremiyor, hiçbir sosyal etkinliği yok, bahçesi
yok, sadece çıkıyorlar, caddede trafiğin içinde kalıyorlar.
Eğer izin veriyorsanız bazı yüksekokullara ve bazı
fakültelere, bu çocukların sosyal ve psikolojik durumlarını
gözetmek zorundasınız. Ben size İstanbulda böyle -ben kimseyi
küçümsemiyorum ama- tamircilerin içinde, çocukların girip
çıkmasında sorun olan yerlerde bazı yüksekokulları
gösterebilirim. Bir kere, bunu net söylüyorum.
İki: Arkadaşlar,
dikkatle şu rakamı dinleyin: Türkiyede şu anda -ki benim
aldığım bilgiye göre- vakıf üniversitelerinin öğrenci
sayısı 210 bin. Beni herhâlde Komisyon Başkanım teyit
edecektir. Sayın Elitaş, 210 bin vakıf üniversitesinde okuyan
öğrencimiz var ama bu vakıf üniversitelerinin bu çocuklara
yaptığı yurt sayısı 8 bin. Vakıf
hayırdır, eğer biz vakıf üniversitelerine izin veriyorsak
bu çocuklarımızın gelecekte nerede, nasıl
kalacaklarını da, bunlar hayır kurumları ise düşünmek
zorundalar. Onun için, Sayın Bakanım, bugünden, bugüne kadar
kurulmuş vakıf üniversiteleri belli bir süreçte bu süreç beş
yıl mı olur, on yıl mı olur- öğrencilerini
Bazı
vakıf üniversitelerine çok saygı duyuyorum. Aynı kampüste
kalıyorlar, aynı kampüste çok güzel yurtları var, sosyal
donatıları var. Ben hakikaten bunu yapan vakıf üniversitelerinin
önünde saygıyla eğiliyorum ama bugün Türkiyede vakıf
üniversitelerimizin yüzde 5inin dahi yurdu yok. Öğrenciler nerede
kalacak, hiç düşünmüyor arkadaşlar.
Sayın
Bakanım, buna bir zorunluluk getirmek zorundasınız. YÖK
Temsilcim, vakıf üniversitelerine hemen izin veriyorsunuz. Hayır,
kardeşim. Sen bu çocukları nerede yatıracaksın, bu çocuklar
nerede kalacak? Bunu düşünmeden izin veriyoruz, ondan sonra çocuklar
sefil oluyor. Zaten Kredi Yurtlar Kurumu hızla açılan devlet
üniversitelerine, her yerdeki devlet üniversitelerine yetişemiyor, bütçesi
yetmiyor. Bir tek Kredi Yurtlar Kurumunun dışında siz eğer
vakıf üniversitelerine bu zorunluluğu getirmezseniz belli bir süreçte
bugünden yarına demiyorum- kaç öğrencisi varsa her vakıf
üniversitesi bu öğrencilerin nerede kalacağına, nerede
yatacağına
İşte, hayırsa esas hayır budur
arkadaşlar. O zaman amaç başka oluyor, amaç değişik oluyor,
amaç para kazanmak oluyor, bu çocukların sosyal ve psikolojik hiçbir
sorunu ile ilgilenmemek oluyor. Bir kere bunu da söylemek, Sayın
Bakanım, benim boynumun borcu.
Üç,
Sayın Bakanım, biz çocuklarımızı sevmiyoruz. Ben
öğretim görevlisi değilim. Yabancı dille eğitim,
yabancı dille öğretim, bunun takdirini ben yapamam ama Türkiyede
ilköğretimden başlayarak lise sona kadar bir lisanı, üniversite
sonuna kadar ikinci lisanı biz çocuklarımıza
Yine söylüyorum,
ben yabancı dille eğitim ve öğretim konusunda ahkam kesemem.
Eğer biz başlamazsak, çocuklarımızı dünyayla entegre
etmezsek
Biz çocuklarımızı katlediyoruz. Dünyanın her
tarafındaki çocuklar iki lisan, üç lisan biliyor. Biz, bu konuda hakikaten
çocuklarımızı katlediyoruz.
Hepinize
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Şahıslar
adına son söz, İstanbul Milletvekili Sayın İsmet Uçmanın.
Buyurunuz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İSMET
UÇMA (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
453 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısıyla ilgili şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygı, sevgi ve
muhabbetle selamlıyorum.
Bu
tasarıyla, Altın Koza Üniversitesinin adının İpek
Üniversitesi olarak değiştirilmesi öngörülmektedir. Bununla da
kalmıyor, bunun dışında yine bu tasarıyla Ankara,
İstanbul, Adana, Konya ve Gaziantepte toplam 5 tane vakıf
üniversitesi kurulmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, üniversiteler baştan sona özerk kurum hâline
getirilmelidir. Takdir edersiniz ki bütün siyasi partilerin programlarında
YÖKün kaldırılacağına dair taahhütler vardır. AK
PARTİ verdiği sözlerin arkasında duran parti olarak maruftur.
Bunu hem milletimiz hem diğer siyasi partilerdeki
arkadaşlarımız ve hem de dünya böyle bilmektedir.
İnşallah giderek YÖKün bu yapısını tamamen ortadan
kaldırmak ve çağdaş dünyada ve ileri demokrasilerdeki
düzenlemelerle yeniden Türkiyedeki yüksek-öğretimi tezyin etmek hepimizin
boynunun borcudur. Bu yolu yürürken birlikte, bize destek vereceğinizden
de eminim.
Sevgili
Nur Hocam, Zuhal Hocam 2001 öncesi dönemleri gayet güzel anlattı. 2001
sonrası için biraz haksızlık gördüm. Nur Hocam, mesela
vakıf üniversitelerinden bir tanesinde böyle olağanüstü bir durum
olabilir. Bu bizim görevimizdir. Gerçekten bu aksaklıklar varsa -mutlaka
olur- ama sevgili arkadaşlar, hiç söylemek istemezdim, 28 Şubat
süreci ve darbeler dönemi, ülkemizde Hülagûnun ve Cengiz Hanın
Bağdatı tahribatından daha büyük ağır tahribatlar
meydana getirmiştir; burada bütün siyasiler zaten ittifak hâlindedirler.
Sevgili
Hocam, bir iki öğrencimizin mağduriyeti bile çok önemlidir.
Canın ve öğrenciliğin yedeği asla yoktur ama
zatıaliniz döneminde -takdir edersiniz ki- binlerce öğrencimiz,
Sevgili Hocam, bu haklarından mahrum
bırakılmışlardır, gelecek hayatları
çalınmıştır ve gerçekten de umutları
kırılmıştır.
Sevgili
arkadaşlar, bu itibarla, biraz önceki konuşmalardan doğrusu çok
mutlu olduğumu ifade etmek mümkün değil. Arkadaşlar, herkes
ötekinin segmentine saygılı olacak, hepsi bu yani kendin için
istemediğini öteki için istemeyeceksin, tamamı bu.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Alkolde olduğu gibi mi?
İSMET
UÇMA (Devamla) Eksene aldığımızda merkeze
alacağımız şey baştan sona budur.
Sevgili
arkadaşlar, şimdi artık yurt dışına çıkarken
bundan böyle gümrükte sizin çantalarınıza falan bakmayacaklar ya da
Tırınızda ne var, şunların gümrüklerini alalım.
demeyecekler. Lütfen, bunu bir kehanet
-kehanete de inanmayan birisiyimdir- kabul etmeyin. Yakın bir
gelecekte -akademisyenlerimiz ve
bilim adamlarımız da bunu çok iyi biliyorlar- sevgili
arkadaşlar, zihninizdeki bilgiyi test edecekler ve şöyle diyecekler:
Bu bilgi bizim ülkemizde çok iş yapar, önce şu bilginin gümrük vergisini
öde, sonra ülkemize dâhil ol.
Sevgili
arkadaşlar, fethin 560ıncı yıl dönümünde Fatih Sultan
Mehmeti birçok yönüyle anmak mümkün ama -bugün bu konuyla alakalı
olduğu için dikkat ederseniz- ilk iş olarak Fatih, medreselerini
oluşturmuştur. Eğitim-öğretim gerçekten de bu kadar
önemlidir.
Vakıf
üniversitelerini destekliyorum, üniversitelerin çoğalmasını
destekliyorum, sebep şu sevgili arkadaşlar: Bunların bir kere
yaygınlaşması lazım. Başkasından rahmet
kıskanan olgulardan sakınmamız gerekiyor ve şimdi,
bakınız, niçin vakıf üniversiteleri bizim dönemimizde,
aşağı yukarı 46ya falan çıktı, devlet
üniversiteleri çoğaldı? Tek nedeni şu arkadaşlar: Sermaye
ürkek bir şeydir. Dolayısıyla, ne yapamadı? Güven duyup,
güven ve istikrar ortamı olmadığı için ülkemizde bu tür
yatırımlardan sürekli korkuldu. Demokrasiyi hep birlikte
geliştirdikçe, bilimi ve özgürlükleri geliştirdikçe, öyle
zannediyorum medeniyet muhassalamızı geliştirdikçe,
hoşgörümüzü artırdıkça, potansiyel suçlu
oluşturmadıkça, devri sabık yaratmadıkça birbirimizi çok
daha iyi anlayacağımızı düşünüyorum.
Şöyle
yönetiyoruz arkadaşlar ülkemizi, dünyayı: Bir senfoni olsun
istiyoruz. Bu senfonide her tür enstrüman olsun ama öyle enstrümanlar olsun ki
gerçekten de bu enstrümanları dinlediğinde sazı olsun, kemençesi
olsun, zurnası olsun, bütün enstrümanları olsun ve şef bunu
büyük bir ustalıkla yönetsin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSMET
UÇMA (Devamla)
ve Arkadaşlar, gelin böyle yönetelim.
dediğimizde
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Uçma.
İSMET
UÇMA (Devamla) Affedersiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sağ olasınız.
İSMET
UÇMA (Devamla) İlave etmem gereken husus şudur, şöyle diyorum:
Gelin hep birlikte yönetelim ama yani kalkıp birileri Hayır
Tamam,
biz de senfoniyle yönetelim
BAŞKAN
Teşekkür ederim. Sayın Uçma, duyulmuyor zaten.
İSMET
UÇMA (Devamla)
ama Senfonideki bütün enstrümanlar zurna olsun, herkes de
zurna çalsın. demek bu ülkeye yakışmaz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
OKTAY
VURAL (İzmir) Efendim, Sayın hatip grubumuz adına konuşan
Sayın Zühal Topcunun 2001 rakamlarını verdi. Zannederim, hatip
belki ayranı fazla içmiş olabilir ama rakamlar 2001 değil,
güncel olduğunu ifade etmek için
O çarpıtmayla ilgili Zühal
Hanıma söz verirseniz
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Kayıtlara geçti, güncelmiş zaten.
BAŞKAN
Buyurun.
E,
bütün partiler aldı ikişer dakikayı yani MHP geri mi
kalsın!
X.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
15.- Ankara
Milletvekili Zühal Topcunun, İstanbul Milletvekili İsmet
Uçmanın görüşülen kanun tasarısının 1inci maddesi
üzerinde şahsı adına yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ZÜHAL
TOPCU (Ankara) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İsmet
Hocam, verdiğim bütün rakamları yerleriyle, tarihleriyle, bunlarla
beraber verdik. Yani yapılan çalışmaların hiçbiri eski
değil. Aslında ön yargıyla hareket etmemek lazım. Özellikle
gençlik üzerine ayrı eğilmek gerektiğini vurguladık,
UNESCOnun yaptığı çalışmaları verdik,
URAPın yaptığı çalışmalardan verdik ve özellikle
Fizik Derneğinin yaptığı 2012 yılındaki
rakamları verdik ve TÜİKin gençler üzerinde yaptığı,
özellikle alkol konusunda gençlerin yüzde 83ünün alkol
almadıklarına, şimdiye kadar daha hiç tatmadıklarına
yönelik verileri de verdik ama önemli olan ne biliyor musunuz. Gençler
üzerindeki veya karşıdaki kitle üzerindeki ön yargıların
özellikle iktidar tarafından kaldırılması.
Biz,
onun için, hep birlikte, hep beraber bu ülkeye sahip çıkmamız
gerektiğini düşünüyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
FATMA
NUR SERTER (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Hocam. (CHP sıralarından alkışlar)
16.- İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serterin, İstanbul Milletvekili İsmet
Uçmanın görüşülen kanun tasarısının 1inci maddesi
üzerinde şahsı adına yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
FATMA
NUR SERTER (İstanbul) Teşekkür ediyorum.
Gerçekten
çok zarif bir üslupla benim adımı da geçiren ama benim
söylediklerimle hiçbir bağlantısı olmayan bir konuşma
yaptınız.
Bakın,
burada çok samimi söylüyorum, benim amacım, var olan bir sorunu ve
vakıf üniversitelerinin bütün toplumu rahatsız eden yüzünü, çok somut
rakamlarla ortaya koymaktı. Ben bunu yaptım. Siz buna
karşılık bir cevap vermediniz ama vermiş gibi yaparak başka
konulara sapmaya çalıştınız. O başka konuları
başka ortamlarda konuşuruz.
Ben
İç Tüzüke sadık kalıyorum ve vakıf üniversiteleri
konusunda yapmış olduğum konuşmanın gerçek
dışı olduğuna ilişkin bir beyanınız, bir
saptamanız, bir bilginiz ve belgeniz varsa, benim adımı
geçirerek yapacağınız konuşmayı bu kapsamda
yapmanızın daha uygun olacağını düşünüyorum ama
konuşmanızdaki zarif üslubunuz için de size teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
XI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453)
(Devam)
BAŞKAN
Maddede bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 453 Sıra Sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Sakine
Öz Fatma
Nur Serter
Manisa İstanbul
BAŞKAN
Komisyon, katılıyor musunuz?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Kim konuşacak?
FATMA
NUR SERTER (İstanbul) Sakine Hanım.
BAŞKAN
Sayın Öz, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Güzel,
üniversitelerle ilgili hanımefendiler konuştu, ne güzel.
Buyurun.
SAKİNE
ÖZ (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan kanun tasarısının üzerinde verdiğim
önerge üzerinde söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, önümüzdeki tasarı 2011de kurulmuş 1 üniversitenin
adının değiştirilmesini ve 5 yeni üniversitesinin
kurulmasını öngörüyor. Biz parti olarak kapsamlı bir YÖK
reformunun, üniversitede eğitim sisteminin gözden geçirilmesinin tabela
üniversitesi kurulmasından daha önemli olduğunu defalarca dile
getirdik ama sonuç ortada. Ne yazık ki bugün sizinle üniversitelerin
reform ihtiyacını veya henüz iki yıl önce kurulan Altın
Koza Üniversitesinin adının değiştirilmesini ya da
üniversitelere tahsis edilen arazilerde yürütülen inşaatın çevre
binalara nasıl zarar verdiğini tartışmayacağım.
Sorun daha büyük, sorun, Meclisimizin varlık nedeniyle, millî iradeyle
ilgilidir. Biz bu kanun tasarısını aslında boşuna
konuşuyoruz çünkü bu kanunda Meclise ihtiyaç kalmamış;
Altın Koza Üniversitesi, kanunun çıkmasını beklemeden
adını çoktan değiştirmiştir. Üzerine basarak
söylüyorum, önümüzdeki bu tasarı uygulamada çok büyük bir sorunun
varlığını kanıtlamıştır. Parlamento
tarihine kara bir leke çalınmış ve henüz Meclisten geçmeyen bir
düzenleme uygulanmaya başlanmıştır. Meclisimizin temsil
ettiği millî irade ve yasama yetkisinin devredilmezliği açıkça
gasbedilmiştir. Tasarı, Başbakanın hamilikart yakini
İpek Grubunun vakfına ait Altın Koza Üniversitesinin
adının İpek Üniversitesi olarak değiştirilmesini
öngörmektedir. Ancak bu üniversite, adını değiştirecek
kanun sürecinin tamamlanmasını beklemeden yeni adını
kanunsuz biçimde kullanmaya başlamıştır. İnanmayan
hafızasını yoklasın, bir aydır Ankara caddelerinde boy
boy İpek Üniversitesi afişlerini hatırlayacaktır.
Biz,
İpek Üniversitesinin Ankaradaki reklam ilanlarını gördük.
Araştırınca, bir de baktık ki aslında böyle bir
üniversite yasal olarak yok. Başbakana soru önergesiyle Kanunsuz
üniversiteden haberdar mısınız? diye sorduk, ses
çıkmadı. Yalnız, olayı gündeme getirdiğimiz günden
beri üniversitede bir telaş, İnternet sitelerinde İpek
logoları ve fotoğrafları Altın Koza ile
değiştirilmeye başlandı. Fotoğraflar montajlaşarak
değiştirmeyi denediler ama tutmadı, ortaya komik görüntüler
çıktı, bazı yerlerde İpek, bazı yerlerde Altın
Koza yazar hâle geldi.
Size,
Meclis iradesini hiçe sayan, kanunu çıkmadan uygulamaya başlayan
iktidar-şirket ilişkisinden örnekler sunuyorum:
FATMA
NUR SERTER (İstanbul) Sayın Bakana da göster.
SAKİNE
ÖZ (Devamla) Sayın Bakanım, 13 Mayısta üniversitenin
giriş kapısı, giriş kapısında İpek
Üniversitesi yazıyor, 18 Mayısta birdenbire Altın Koza olarak
değiştirildi. 4 Mayısta üniversitenin resmî sitesinde rektörün
arkasında İpek Üniversitesi yazan flama vardı, işte burada
gazete kupürlerinde gösteriyorum. Biz olayın peşini
bırakmayınca, o flama üniversitenin resmî sitesinde montajlanarak
Altın Koza oldu. Çelişkiler ve acemilikler bitmiyor, İnternet
sitesinde gezinmeye devam ediyoruz. Sitenin üst kısmında Altın
Koza, alt kısmında İpek Üniversitesi yazıyor ama resmî
twitter sitesi İpek Üniversitesi olarak devam ediyor.
NURETTİN
DEMİR (Muğla) Belki soruşturma açmışlardır!
SAKİNE
ÖZ (Devamla) Sayın Bakana konuşmamızın sonunda
dosyayı sunacağım ülkemizde nasıl bir tablo yarattıklarını
gözlerinizle görün diye.
Şimdi,
sıralardaki AKP milletvekillerine ve Hükûmete burada soruyorum: Sizce bu
neyin telaşı, neyin hızıdır? Bu nasıl bir ticari
ilişkidir ki, Hükûmetinizin prenslerinden İpek Grubu millî iradeyi
yani Meclisimizi hiçe sayıp kanunu çıkmadan adını
değiştirmiştir?
Sayın
milletvekilleri, bu Meclis Hükûmet-şirket
bağlantılarının tamamlayıcısı ve iş
takipçisi olamaz. Bilim özgürlüğü ve üniversite özerkliği, ticaretin
kâr ve siyasetin çıkar hesaplarına terk edilemez.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SAKİNE
ÖZ (Devamla) Kanunu Meclisten geçmeyen bir üniversite -ve onun iş dünyasındaki gözde
gücü İpek Grubu- adını Hükûmetin gölgesine
sığınarak değiştiremez. Kanunu Meclisten geçmeyen bir
düzenleme uygulanamaz, hukuk devleti ilkesi çürütülemez.
Bu
duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Öz.
OKTAY
VURAL (İzmir) Maddeyi geri çekiyor herhâlde Komisyon.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Aksi durum, rektörün Meclis üzerindeki tahakkümüne işaret
ediyor.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Rektörün Meclis üzerindeki tahakkümü!
Bir
bu kalmıştı Sayın Bakan, bir onu yapmamıştık
yani!
OKTAY
VURAL (İzmir) Vesayet mi var yani?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Vesayet rejimi!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 2nci maddeye bağlı 5 ek madde
bulunmaktadır. Ek maddeler ayrı ayrı görüşülecektir.
Şimdi,
ilk ek madde olan ek madde 150yi okutup üzerinde görüşme
açacağım.
MADDE
2- 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki ek maddeler
eklenmiştir.
"Anka Teknoloji Üniversitesi
EK MADDE 150- Ankara'da İstanbul Adli
Bilimler Eğitim ve Araştırma Vakfı tarafından 2547
sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim
kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine
sahip Anka Teknoloji Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi
kurulmuştur.
Bu Üniversite, Rektörlüğe
bağlı olarak;
a) Adli Bilimler Fakültesinden,
b) Fen Fakültesinden,
c) Mühendislik Fakültesinden,
ç) Fen Bilimleri Enstitüsünden,
d)
Sosyal Bilimler Enstitüsünden,
oluşur.
BAŞKAN Madde
üzerinde ilk söz, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplana aittir.
Buyurun
Sayın Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HASİP
KAPLAN (Şırnak) Teşekkür ederim.
Öncelikle, bu 2nci maddede geçen Anka Teknoloji
Üniversitesi, İstanbul Esenyurt Üniversitesi, Adanada Kanuni
Üniversitesi, Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi ve Gaziantepte Sanko
Üniversitesi hayırlı olsun, ülkede inşallah donanımlı
bir eğitimle faydalı hizmetler verirler.
Bugüne kadar Barış ve Demokrasi Partisi olarak,
üniversitelerle ilgili vakıf olsun, devlet olsun gelen her kanun teklifine
destek verdik. Biz inanıyoruz ki, nerede bir okul açılırsa,
nerede bir üniversite açılırsa birçok kötülük azalır ve
inşallah da öyle olur.
Tabii, sıkıntılar var. Bu
sıkıntıların içinde -arkadaşlar açıkladılar-
yer durumu, kampüslerin durumu, yurtların durumu, yine, ücret
durumları -çünkü, ücretli
oluyor vakıf üniversiteleri- bunların getirdiği sorunlar
gerçekten ciddi sorunlar. Biraz rant eleştirilerinin olması,
parası olanların vakıf kurarak üniversite işletmesi, fakir
olanın, emekçi olanın kuramaması, farklı kesimlerin
kuramaması, Hükûmete, iktidara yakın olanların daha iyi
kurabilmesi, devlet üniversitelerinden özel vakıf üniversitelerine kadar
partizan kadrolaşma gibi sıkıntılar var, bu bir
gerçekliğimiz, bunu görmemiz gerekiyor. Bir ülkede eğitim gerçekten o
ülkenin geleceğini belirliyor.
Geçen
gün adliyeye gitmiştim
İstanbul Üniversitesinde -doğrusu
üzüldüm- hâlâ 21inci yüzyılda üniversite
öğrencilerinin çatışması kabul edilebilir bir olay
değildir. Buradan Meclisteki 4 parti grubuna ve liderlerine
çağrıda bulunuyorum: Üniversite gençlerimiz kavga etmesinler, fikir
yarıştırsınlar. Üniversitelerin bilimsel özerkliği,
özgürlüğü olsun, fikirler tartışılsın. Ama maalesef,
sürekli, 12 Eylülün getirdiği YÖK sisteminin bir karabasan gibi
çöktüğü sistem, daha sonra rektör atamalarıyla, el
değiştiren bir yaklaşımla maalesef baskıcı,
partizan, taraftar ve sürgünlere varan uygulamalar var. Bunlar ülkeye maalesef
hiçbir şey kazandırmaz ve rant olayları çok daha tehlikeli.
Üniversite
gençlerine sordum: Niye örgüt üyesi diye dava açmışlar?
Çocukların üzerinde çıkan MP3lerde Kürtçe şarkılar, müzik
varmış. Bu dinledikleri müzik bile delil olarak dosyalara
girmişti.
Avrupa
Hukukçular Birliğinde Türkiye üyesi olarak yirmi yıl
çalıştım ve 100ün üzerindeki konferanslarımızın
hemen hemen hepsini üniversitelerde yaptık. Akademik, hukuk ve siyaset
konulu tartışmalardı. Hiçbir üniversitede bir engelle
karşılaşmadık ama Türkiyede bunu maalesef yapamadık.
Yine
-Sayın Elitaş da biliyor- komisyon incelemelerinde, Amerikan Kongresi
komisyon incelemelerindeki en büyük tartışmalardan biri, üniversite
eğitim ücretlerinin tartışılmasıydı.
Eyaletlerdeki üniversitelerde paralarını ödeyemedikleri için okuldan
atılmakla karşı karşıya olan yüz binlerin sorunu,
dünyanın bir numaralı ekonomisinin de sorunuydu. Bizim ülkemizde bu
sorun daha vahim. Rakamlarla, burada -öğretim üyeliği
yapmış olan hatipler vardı- açıkladılar. Evet
Parasız, hakikaten emekçi, memur çocuğunun gidebileceği
ücretsiz eğitim hakkını nasıl sağlayacağız?
konusu bu Meclisin ana konularından biri olabilmelidir.
Peki,
ana dilde eğitim okulu böler mi arkadaşlar? Okullar ülkeyi böler mi?
Öğretmenler ülkeyi böler mi? Öğrenciler ülkeyi böler mi? Dersler
böler mi? Kalem böler mi? Vallaha bir saplantı var bazı partilerde
demeyeceğim hem
Meclisteki, bizim dışımızdaki 3 parti
de Kürtçe ana dilde eğitim olursa ülke bölünecek paranoyasının içindeler.
Şimdi, ben size
soruyorum: Önce dediler ki Kürtçe bir dil yoktur, bilmem ne dediler. Ama
hemen yanı başımızda, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimine
şöyle bir Googledan girin, devlet eyalet üniversitelerini görürsünüz
orada: Hawler Tıp Fakültesi, Duhok Üniversitesi ki bizim üniversitelerle
de çalışıyor- Koya Üniversitesi, Kürdistan Hawler Üniversitesi,
Selahaddin Üniversitesi, Soran Üniversitesi, Süleymaniye Üniversitesi.
Bir de devlet
üniversiteleri var: Halepçe Üniversitesi, Germain Üniversitesi bu, Türk-Alman
üniversitesi gibi kurulanlardan- Raparin Üniversitesi, Ranya Üniversitesi, Zaho
Üniversitesi.
Biraz daha okuyayım
isterseniz bilgi olsun diye: Irak Amerikan Üniversitesi de var, öbür tarafta
Cihan Üniversitesi var, Dicle Koleji de var, Işık Üniversitesi var.
Bu Meclisin üyesi olan milletvekillerinin de içinde yer aldığı
çalışmalar var. Lübnan Fransız Üniversitesi var, Royal British
Üniversitesi var ve SABIS Üniversitesi kuruldu, İnsani Gelişim
Üniversitesi kuruldu, en son Newroz Üniversitesi kuruldu.
Şimdi, 21 tane
üniversite ismi saydım size. Bunlar, denklik düzeyinde çok yüksek
eğitim gören. Ama nüfusun en kalabalık yaşadığı
Türkiye'de Kürtlerin tek bir üniversitesi yok kendi ana dilinde. Niye?
Şimdi, bunun bir
tartışmasını yaptık, dedik ki 12 Eylül darbesi gelir
gelmez 2932 sayılı dil yasasını çıkardı ve ana
dili eğitimi, Kürtçe ana dili yasakladı. Bu Meclis 21inci
yüzyılda hâlâ bu korkuları, kaygıları, generallerin
şapkasından alıp kendi kafasına mı koyacak? Bunun
aşılması gerektiğini düşünüyorum.
İki
hafta önce, Columbia Üniversitesinde bir konferansa davetliydim ve çözüm süreci
için gittim. Orada 20 ayrı eyaletten gelen, üniversitelerden gelen
hocalarla çok güzel ve faydalı bir konferans oldu. Türkiyeyi
merakları, bizi onlara anlattım, onların anlatımları;
Orta Doğu, petrol, güvenlik, özgürlük, bunların hepsi
konuşulabiliyor. Prestijli bir üniversite, Obamanın okuduğu,
Başbakan Sayın Erdoğanın da ilk gittiğinde Bir an
önce oraya gideyim. dediği üniversite. Peki, bizim Türkiyede birçok
üniversitemiz var, Boğaziçi, ODTÜ, İstanbul Üniversitesi, hakikaten
önemli üniversitelerimiz var, bilim düzeyinde bir marka olabilmeyi
başarabilmek için ne yapabiliriz? Bunun çok ciddi bir şekilde
konuşulması gerekiyor. Meclis-üniversite diyalogu,
çalışması, AR-GEsi son derece zayıf arkadaşlar. Komisyonlarımızda,
dikkat edin teknik konuların hiçbirisinde, hiçbir Meclis
çalışmasında bir üniversite raporunu önümüzde göremiyoruz, bir
AR-GE raporunu göremiyoruz. Neden? Belki o da ülkeyi böler Kürtçe gibi.
Şimdi,
Bu ana dilde eğitim ülkeyi böler. diyen virüsün peşindeyiz
arkadaşlar, Allahın izniyle o virüsü yok edeceğiz; bütün
diller, bütün kültürler, bütün kimlikler kendi dillerinde eğitim
yapacaklar, hatta bu işten gerçekten ciddi akademik kariyer yapanlar da
ortaya çıkıyor.
Şimdi,
arkadaşlar, buradan benim söyleyeceğim şu: 76 milyonluk
Türkiyede çok fazla yabancı üniversite var İngilizce eğitim
yapan. Resmî dilimiz Türkçe diyoruz, ortak dildir iletişim. Kürtçe,
İngilizce o üniversite eğitim yaparsa uykularınız bölünecek
mi? Bölünmemesi lazım. Alışacağız arkadaşlar.
Bakın, TRT Şeşte de o kıyamet kopmuştu veya bir
başka olayda. Umarım bunları aşarız ve okulların
da bölücü olmadığını anlarız.
Teşekkür
ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili
Sayın Oğuz Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Hocam.
OĞUZ
OYAN (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'de üniversite enflasyonuna AKP katkıları
sürüyor. Bu yeni kurulacak 5 vakıf üniversitesiyle üniversite
sayısı 175e çıkacak, vakıflarımızın
sayısı 71e çıkacak. Yani bu nicel sayı
artışına, her kasabaya bir üniversite kurmaya başarı
diyorsanız, iktidarınız bununla iftihar edebilir, ama ne
yazık ki madalyonun öbür yüzü ak değil kara. Madde madde söylemeye
çalışayım.
Nasıl
ki Türkiye'de bayrak direklerinin yükselmesi ve bayrakların
boyutlarının büyümesiyle bağımsızlık
arasında ters orantılı bir ilişki varsa, yani ne kadar
bağımsızlık kaybı varsa o kadar bayrakların
çapı büyüyorsa, özellikle devri AKP döneminde, Türkiye'de üniversite
sayısının artışıyla bilim düzeyi arasında da
ters orantılı bir ilişki oluşmaya
başlamıştır. Bir tanesi diğerini perdelemek
işlevine sahiptir, bu vakıf üniversitelerinde biraz daha bariz bir durumdadır,
bazı vakıf üniversitelerini hariç tutabilirim.
Madde
2: Türkiye'de bütün üniversiteler, devlet üniversitesi olsun vakıf
üniversitesi olsun, büyük bir siyasi kuşatma altındadır. Rektör
atamasından başlayarak dekan atamalarına, bütün idari kadrolara
kadar giden bir siyasi kuşatma vardır, iktidarın ve cemaatin
tasallutu altındadır üniversiteler.
Vakıf
üniversitelerinin büyük bölümü açısından da benzer siyasi
uzantılar yürürlüktedir. Bu giderek akademik kadroları, bu giderek
doktora vesaire doçentlik jürilerini içine almaktadır, özellikle doçentlik jürileri büyük
ölçüde iktidara yakın kadrolar tarafından atanmakta, buralara üyeler
seçilmektedir. Bu yol bilimin yolu değildir.
Madde 3: Eğer üniversiteler inanç
sistemlerinin veya siyasetin kuşatması altındaysa bilim de
kuşatma altında demektir. Böyle bir kuşatma altında ne
özgür düşünce ne yaratıcı
akıl yani bilim gelişmez. Böylesine bir üniversite ortamında
üniversitenin asıl işlevi olan, asıl işlevlerinden birisi
olan düşünmesini öğretmek gerçekleşmez. Üniversite önce
öğrencilerine düşünmesini öğretir, düşünme
sistematiğini öğretir. Bunu yapamadığınız
takdirde soru sorabilen, sorgulayabilen nesiller yetiştiremezsiniz, 4+4+4
sistemiyle zaten bunun önünü kestiniz. Şimdi, dolayısıyla, bunun
tam tersine bir gidişat vardır, sorgulamayan nesiller
oluşmaktadır, bilim dışına kayış
hızlanmaktadır. Bu, vahimdir, kaygı vericidir.
Madde 4: Üniversiteler büyük bir
taşralaşma baskısı altındadır.
Taşralaşma sadece coğrafi konum bakımından değil
bu, bilimsel yetkinlik ve araştırma kapasitesi
anlamındadır. Dolayısıyla, büyük kentlerin üniversitelerini
de büyük ölçüde kapsamaktadır ama Anadoludaki üniversitelerde
üniversiteler o kentin düzeyini yukarıya çekme işlevine sahip olmaları
gerekirken tam tersine o ortamın vasatına doğru
aşağıya gitmekteler. Yerel güçlerin, eşrafın, iktidar
merkezli siyasetin, tarikatların çekim alanına girmektedirler. Bu,
esef verici bir durumdur ve Türkiyedeki üniversitelerin geleceği
açısından kaygı vericidir. Kuruluşundan itibaren bu tür bir
misyonla hareket eden üniversiteler de vardır, vakıf üniversiteleri
arasında da bol miktarda vardır. Biraz önce burada bütünü
hakkında iktidar adına yapılan konuşmanın düzeyi de
doğrusu bu gidişi çok iyi göstermektedir.
Madde 5: Mutlak gerçekler
dünyasının yani dinsel dogmaların göreli gerçekler dünyası
olan bilime müdahalesini Batı yüzyıllar önce halletmiştir. Medreseden üniversiteye geçiş ya da
skolastik düşünceden gerçek, bilimsel alana geçiş
gerçekleşmiştir. Bunlara tekrar geri dönüş olmaz. Türkiye bu
açıdan oldukça gecikmiştir, çok gecikmiştir. Bu konuda ana
atılım 1930larda yapılmıştır ve kısa sürede
büyük hamleler yapılmıştır. Burada 35le ilgili bir
şey söylüyor, Türkiyede gerçek üniversite reformu, gerçek bilimsel
gelişme 1933 reformu sonrasındadır. Bunu bilmemek büyük bir
ayıptır Türkiye açısından.
Şimdi,
süreç tersine işlemeye başlıyor, devri AKP döneminde bu süreç
tersine işlemeye başlıyor ama hiç kimse Türkiyeyi tekrar
medrese tarzı düşünme düzeyine getiremez. Türkiye'nin değerli
zamanını boşa harcatmamak konusunda iktidara görev düşüyor
çünkü tam da bunu yapıyor.
Madde
6: Vakıf üniversiteleri bugün toplam üniversitelerin
sayısının yüzde 41idir ama öğrenci sayıları
yüzde 8,7dir. Dolayısıyla, burada vakıf üniversiteleri
üzerinden çok ciddi bir kaynak israfı gerçekleşmektedir. Bunlar zaten
kontenjanlarını dolduramıyorlar, çok yüksek ücretler vesaire,
insanların güçleri de yetmiyor. Ama şunu sorgulamak gerekir: Biz bu
üniversitelere kamu kaynağı aktarıyoruz, burada söylendi yüzde
45ine kadar. Bu kamu kaynağını denetliyor muyuz? Bu kaynaklar
gerçekten doğru kullanılıyor mu? İktidara soruyoruz. Biz bu
üniversitelere buradan kaynak aktaran kurumun içindeyiz, yasama
organıyız, bunu denetleyebiliyor muyuz değerli
arkadaşlarım? Yani burada bu kaynak israfı yanında
birtakım kamu arazileri, birtakım kamu yapıları bu
üniversitelere aktarılıyor. Hatta bazen birtakım vakfiyeler
amacı dışında aktarılıyor. Fatih Sultan Mehmet
Üniversitesi için Fatihin vakfiyesini yani düşünün, Fatihin bir hayri
amaçla kurduğu vakfın gelirlerini, mal varlıklarını
paralı eğitime aktarabiliyorsunuz. Bu acaba vakfedenin amacıyla
uyumlu mu? Ya da Bezmiâlem Üniversitesinde vakfedenin amacıyla tamamen
ters bir şeyle bu vakıf üniversitesini kurabiliyorsunuz. Ya da
başka bir şey: Bir başbakanı düşünün ve 2 bakan,
İlim Yayma Vakfı adına üniversite kuruyorlar, İstanbul
Sabahattin Zaim Üniversitesini. Nasıl olabilir? Bir ülkeyi düşünün,
kamu üniversitesi kurma yetkisi elinde olanlar vakıf üniversitesi
kuruyorlar kendi vakıfları aracılığıyla. Bu
inanılmaz bir şeydir ve Türkiyede şimdi holding üniversitesi
dönemindeyiz. Kozalar, Sankolar vesaire peş peşe geliyorlar ve
bunların bir bölümü de iktidarla çok yakın, yandaş
ilişkiler içinde.
Madde
7: Vakıf üniversitelerinin ülke düzeyinde dağılımına
baktığınız zaman, paranın nasıl asıl itici
güç olduğunu da görüyorsunuz. 71 tane vakıf üniversitesinden 54
tanesi, bu kurulacak olanlar dâhil, üç büyük şehirde. 49 tanesi iki büyük
şehirde, 37 tanesi İstanbulda. İki şehirde
İstanbulda ve Ankarada vakıf üniversitelerinin sayısı
devlet üniversitelerini aşmıştır. İstanbulda 37
vakıf üniversitesi, 9 devlet üniversitesi, bu nasıl bir
ilişkidir? Dünyanın neresinde böyle bir şey var? Yani bu tam,
paranın, ticaretin ya da tarikat-ticaret bağlantılarının
deyin isterseniz, öne çıkması, sahnenin önüne geçmesidir. Bu bir
rekordur İstanbul açısından ama sadece para amaçlı
olmadığını da söyleyeyim, bazıları da tamamen
Yani sermaye grupları Türkiyede üniversite kuruyorlar. Türkiyede belli
inanç grupları üniversite kuruyorlar. Bu bir üniversite kavramıyla
bağdaşmayan bir gelişmedir.
Madde
8: Türkiyede bu kadar üniversite kurulurken, bu kadar üniversiteye
öğretim elemanı ihtiyacı varken araştırma
görevlilerini 50-d maddesi üzerinden dışlayan, üniversiteden atan,
onları daimi kadrolara geçirmeyen bir zihniyet egemendir. Bu zihniyetin
başında AKP vardır. 2011de çıkardığı bir
torba yasayla bu yolu daha da açmıştır ve sadece İstanbul
Teknik Üniversitesinin 62 araştırma görevlisi kapı
dışarı edilmiştir. Türkiyede yüzlerce örnek vardır.
Yani ilk önce, bir kere, bu araştırma görevlilerini koruyalım.
Yani bunun tek amacı, kendi kadrolaşması için meydanı
boşaltmak herhâlde, başka bir anlamı varsa Sayın Bakan açıklar.
Madde
9: Öğretim üyeleri, sadece araştırma görevlileri
değil, her düzeyden doçenti,
profesörü, öğretim üyeleri üzerinde inanılmaz bir baskı
vardır, cezalandırma baskısı vardır, üniversiteden
atma baskısı vardır. Bunların isimlerini
sayamayacağım, vaktim yok ama birçok yerde özgür düşünceye ket
vurulmak istenmektedir. Bunun da üniversiteyle bir ilişkisi olamaz.
Aynı şey, öğrenciler için de geçerlidir. Yüzlerce öğrenci
sadece pankart açtıkları için, parasız eğitim istedikleri
için, protesto ettikleri için hapishanelerde, eğitimleri engellenmektedir.
Bu bir utanç kaynağıdır.
Ve
şimdi Başbakan diyor ki: Özel güvenlik olmaz.
Danışıklı dövüş oluyor. Polisi sokacağız
üniversiteye. Bu da, aslında AKPnin polis devletine çok
yakışacaktır doğrusu ama Türkiyeye
yakışmayacaktır, tıpkı AKPnin Türkiyeye
yakışmadığı gibi.
Son
olarak şunu söyleyeyim: İnsani Gelişmişlik Endeksinde
90ıncıyız. Üniversiteli düzeyini de o gösteriyor.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Şahıslar adına ilk söz Ankara Milletvekili Sayın Emrullah
İşlerin.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 453 sıra sayılı Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2nci maddesinin
Ek 150 maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
İstanbul
Adli Bilimler Eğitim ve Araştırma Vakfı tarafından
Ankarada kurulmasına karar verilen Anka Teknoloji Üniversitesi
farklı ihtisas alanı, fakülte ve bölümleriyle ile diğer birçok
üniversiteden ayrılmaktadır. Ankarada sizlerin oyları ve
teveccühü ile kurulacak olan bu üniversite bir konsept üniversitesi olarak
planlanmıştır. Özellikle kriminal teknolojiler, siber güvenlik,
savunma sanayi olarak sıralayacağımız üç ana bilimsel
araştırma ve hizmet alanına hizmet verecek şekilde
tasarlanmıştır. Söz konusu üç alanda da Türkiyede gerek lisans
düzeyinde gerekse AR-GE düzeyinde yeterli fakülteler bulunmamaktadır.
Özellikle ilk ikisi Türkiye gibi, gelişmekte olan ülke kategorisinden
hızla gelişmiş ülke kategorisine geçen bir ülke için gereklilik
ve hatta zorunluluk hâline gelmiştir.
Gelişen
teknoloji ile birlikte kriminal teknolojiler de büyük değişiklikler
göstermiş, yeni alanlarda araştırma ihtiyacı ve kalifiye
eleman ihtiyacı üst seviyelere çıkmıştır.
Özellikle
günümüzde işlenen suçlar arasında bilişim suçları önemli
bir yer tutmaktadır. Yakın gelecekte ise işlenen toplam
suçların yarısını bilişim suçları
oluşturacaktır. Anka Teknoloji Üniversitesi, bu açığı
kapatmak üzere üst düzeyde kriminal uzman yetiştirmeyi, bu konuda yine üst
düzeyde araştırma geliştirme faaliyetinde bulunmayı
hedeflemektedir. Ülkemizde inceleme yetersizliğinden dolayı en basit
davalar yıllarca sürmekte, insanlar basit hatalardan ve inceleme
yetersizliklerinden dolayı haksız cezalara maruz kalmaktadır.
Anka Teknoloji Üniversitesi, ülkemizde bulunmayan, Avrupa ve dünya
üniversitelerinde dahi sadece ihtisas üniversitelerinde bulunan adli bilimler
fakültesi ile ülkemizin kriminal teknolojileri konusundaki üst düzey
ihtiyacını bilimsel olarak karşılayacaktır. Bu
özelliği ile de sadece Türkiyeden değil tüm dünyadan öğrenci
çekecektir.
Yine
siber âlemdeki güvenlik ciddi bir ülke meselesi hâline gelmiştir. Yeterli
denetlemeler yapılamadığından, akıllı cep
telefonları dâhil, bilgisayarlarımıza yapılan siber
saldırılar önemli sorun hâline gelmiştir. Özellikle ülke
güvenliği açısından sadece kamu kurumları değil özel
şirketler dahi ciddi seviyede siber güvenlik sorunları
yaşamaktadır. Kurulacak bu bölüm ile gerek kamu ve gerekse de özel
sektörün ihtiyacı olan siber güvenlik ve yönetimsel güvenlik
elemanlarının yetiştirilmesi hedeflenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği gibi, Hükûmetimizin 2023 hedefleri
arasında Ankarayı ağırlıklı olarak savunma
sanayisinin üssü hâline getireceğimizi açıkladık. Bu çerçevede,
Anka Teknoloji Üniversitesi Mühendislik Fakültesindeki bölümler mali
kaygılara girmeden, bir ihtisas üniversitesi için özenle seçilerek savunma
sanayisi için hazırlanmıştır. Bu bölümlerin çoğu
ülkemiz üniversitelerinde bulunmakla birlikte, özellikle savunma sanayisi AR-GE
faaliyetlerini yürütmek üzere Söz konusu bölümler
ihtisaslaştırılacaktır. Kurulacak olan yazılım ve
yapay zekâ mühendisliği bölümü ülkemizde daha önce hiç olmayan bu alanlardaki
AR-GE faaliyetleri için tamamlayıcı bir bölüm olacaktır.
Anka
Teknoloji Üniversitesi Adli Bilimler ve Mühendislik Fakülteleri bünyesindeki
adli teknolojiler, yönetim ve bilişim güvenliği, kriminoloji,
yazılım ve yapay zekâ, siber güvenlik ve enerji sistemleri
mühendisliği bölümleri ile tam bir teknoloji ihtisas üniversitesi
niteliği taşıyacaktır.
Anka
Teknoloji Üniversitesi, özellikle adli bilimler, adli bilişim
teknolojileri ve adli mühendislik konularında gelişmiş ülkelerde
var olan ileri teknolojilerin ülkemize adapte edilmesine katkıda
bulunacaktır. Ayrıca, kurulacak AR-GE laboratuvarlarıyla şu
an için sadece adli kurumlara hizmet veren Adli Tıp Kurumunun yükünün
azaltılmasına, adliyelerde inceleme eksikliği nedeniyle karara
bağlanamayan davaların hızla sonuçlanmasına önemli
katkılarda bulunacak ve hemen her
konuda adli bilimler uzmanları yetiştirecektir.
Anka
Teknoloji Üniversitesi ülkemizi özellikle adli bilimler eğitimi konusunda
Avrupa, Orta Doğu, Uzak Doğu ve Afrika coğrafyasında lider
konuma taşıyacaktır.
Anka
Teknoloji Üniversitesinin ülkemize, Ankaramıza, başkentimize,
bölgemize ve tüm insanlığa hayırlı olmasını
diliyorum. Ayrıca diğer kurulacak üniversitelerin de ülkemize
hayırlar getirmesini diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın İşler.
İzmir
Milletvekili Sayın Aytun Çıray
Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.06
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER : Fatih ŞAHİN (Ankara), Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 113üncü
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
453
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon?
Yok
Ertelenmiştir.
4üncü
sırada yer alan, Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma
Kanunu Tasarısı ile ve Çevre Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Tabiatı ve
Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı ile Çevre
Komisyonu Raporu (1/627) (S. Sayısı: 297)
BAŞKAN
- Komisyon? Yok
Ertelenmiştir.
5inci
sırada yer alan,
Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri
Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri
Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
5.- Orta Asya ve
Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri
Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri
Komisyonu Raporları (1/498) (S. Sayısı: 173)
BAŞKAN
- Komisyon? Yok
Ertelenmiştir.
Bundan
sonra da komisyon bulunamayacağı
anlaşıldığından, alınan karar gereğince
Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağına ilişkin
görüşmeler ile kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 31 Mayıs
2013 Cuma günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 21.10