05
Haziran 2013 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.01
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER :Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116ncı Birleşimini
açıyorum.
YOKLAMA
BAŞKAN Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
Dünya Çevre Günü nedeniyle söz isteyen Yalova Milletvekili Temel Coşkuna
aittir.
Buyurunuz Sayın Coşkun. (AK
PARTİ sıralarından
alkışlar)
TEMEL COŞKUN (Yalova) Sayın
Başkan, yüce Meclisimizin değerli üyeleri, sevgili
arkadaşlarım; Dünya Çevre Günü dolayısıyla gündem
dışı konuşmak için söz aldım. Hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Çevre, hepimizin evimizin
dışındaki ortak yaşam alanımızdır. Öyleyse
çevre bizim için çok önemlidir. Dolayısıyla hepimiz aynı zamanda
birer çevreciyiz. İnsan hayatı da çok önemli ve değerlidir.
Bütün kutsal kitaplar ve peygamberler insana değer vermiş ve temizliğe
önem vermiştir. Dünya sadece insan için değil, tüm canlılar için
ortak bir yaşam alanıdır. Yasal düzenlemeler kadar, toplum
bilinci, eğitim ve bilgilendirme çalışmaları,
yazılı ve görsel basınımız, toplumun tüm kesimleri
çevre kirliliğine karşı mücadelesiyle ortak bir sonuç
alınabilir. Doğal kaynaklarımızın her geçen gün biraz
daha azaldığının, bilinçsizce ve telafisi mümkün olmayacak
şekilde tüketildiğinin farkında olmalıyız. Bu
tükenişin en büyük müsebbibi de kuşku yok ki yine bizleriz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu yıl tüm dünyada işlenen çevre teması
Düşün, Ye, Koru olarak belirlenmiştir. İsrafın önlenmesi,
dünyanın gündeminde yer alarak tüm insanların dikkati çekilmiştir.
Çevre duyarlılığı ve çevreye olan hassasiyet, toplumumuzda
her geçen gün artmaktadır. Dolayısıyla, biz siyasetçiler olarak
bu hassasiyet ve duyarlılığa asla kayıtsız
kalamayız. Ancak, aynı duyarlılığı
karşılıklı olarak da göstermek durumundayız. Bir
haftadır, İstanbul Taksimde başlayan ve dalga dalga
yayılan olaylardan hepimizin çıkaracağı önemli dersler
vardır. Öncelikle, dün, bu kürsüde konuşan Çevre Komisyon
Başkanımız Erol Beyin Taksimde sökülen ağaçların
dikildiğini söylemesine, Sayın Sırrı Süreyya Önder Bey
Hayır, imha edildi, kaybedildi. demişti. İstanbul
Büyükşehir Beledisiyle görüşmemizde bu ağaçların Abide-i
Hürriyet Parkına dikildiğini öğrendik ve bundan da son derece
mutlu olduk.
Değerli milletvekilleri, aziz
milletimizin gözü Meclisimizin üzerindedir. Uzlaşma, hoşgörü
konusunda ortak mesaj vermemiz beklenmektedir. Karşılıklı
suçlamalar yerine, eylem yapan gencin de zarar gören esnafın da bizim
insanımız olduğunu asla unutmamalıyız. Polisin
şiddetine karşı olduğumuz gibi, şiddeti kullanıp
her tarafa zarar verenlere de karşı olmalı ve
insanlarımız artık evlerinde ve sokaklarında
rahatlamalarını sağlamalıyız. Herkes işine
dönmelidir. Unutmayalım ki bizden sonraki nesillere
bırakacağımız en önemli miras temiz bir çevre, huzurlu bir
ülkedir. Birbirimizin sabrını ve tepkisini ölçmemeliyiz. Birilerimiz
bu eylemi abartarak, birilerimiz de yok sayarak bir yere varamayız ve
karşılıklı şartlar ve zorlamalar yaparak değil,
ortak aklı çalıştırarak bir sonuca varabiliriz.
Bu ülkenin nereden nereye geldiği
belli ve bu ülkeyi bugüne kadar getiren Sayın Başbakanımızın
çalışması ve gayreti de milletimiz tarafından takdirle
karşılanmıştır.
Değerli milletvekilleri, bu
vesileyle Miraç Kandilinizi tebrik ediyorum. Bu gece bizim için bir
fırsattır; yorulan kalplerimizi, kırılan gönüllerimizi
tamir etmek için, birbirimizi biraz daha iyi anlamak için bir
fırsattır; gururu, kibri, öfke ve hırsı atmak için bir
fırsattır; tamamen masumane bir hassasiyetle başlayan bu eylemin
mutlaka sona erdirilmesi için bir fırsattır; sokağa çıkanların
evine, sokağa çıkmaya zorlananların ise işine dönmesi için
bir fırsattır; okullarımızda sokağa çıkması
için zorlanan öğrencilerimizin derslerine başlamaları için bir
fırsattır. Dolayısıyla, hepimize düşen görev, böyle
günlerde, birliğimizi, beraberliğimizi, yüce Meclisin gücünü
göstermektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TEMEL COŞKUN (Devamla) - Bu
vesileyle, tekrar, kandilinizi tebrik ediyor, herkese saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Coşkun.
Gündem dışı ikinci söz,
gene aynı konuda söz isteyen Mardin Milletvekili Erol Doraya aittir.
Buyurunuz Sayın Dora. (BDP
sıralarından alkışlar)
EROL DORA (Mardin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Haziran, tüm dünyada Dünya Çevre
Günü olarak kutlanmaktadır. Bu vesileyle, Türkiyede uygulanan çevre
politikalarını ve yaşanan çevre problemlerini dile getirmek
amacıyla gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kırk bir yıl önce,
Birleşmiş Milletler tarafından 5-16 Haziran 1972 tarihlerinde
Stockholmde düzenlenen Çevre Konferansında, dünyanın doğal
dengesinin korunması için insan ve doğal varlıklara öncelik
veren bir anlayış ortaya konulmuştur. Bu konferansta alınan
kararların bir anlamda çevre koruma alanında milat olması
gerçeğinden hareketle, konferansın toplandığı tarih,
Dünya Çevre Günü olarak ilan edilmiştir. 1972 yılında çevre ve
insan merkezli oluşan çevre politikaları, 1992 yılında
Brezilyada gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Çevre ve
Kalkınma Konferansında çevre ve kalkınma
anlayışına dönüştürülmüştür. 2000li yıllara
geldiğimizde ise çevre politikaları sürdürülebilir kalkınma
kavramı çerçevesinde daraltılmıştır.
Ekonomik kalkınma ve rant-kâr
kaygısıyla yürütülen bu politikalar, küresel ısınma,
kuraklık, iklim felaketleri, ormansızlaşma, biyoçeşitliliğin
ortadan kalkması ve ekolojik krizin geri dönülmez noktaya gelmesi gibi
sonuçlara neden olacaktır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye,
maalesef, on yıldır ekonomik büyüme saplantısının
esiri olmuş ve siyasi iktidarın uygulamış olduğu çevre
politikaları bu doğrultuda şekillenmiştir. Anadoludaki
hemen hemen tüm derelerde, son birkaç yıl içinde, kork dokuz
yıllığına, 2000i aşkın şirkete suyun
kullanım hakkı hidroelektrik santral yapılmak üzere
devredilmiştir. Doğanın hakkı olan, tüm canlılara
yaşam sağlayan su, havzasıyla birlikte şirketlerin
kullanımına ve sermayenin hizmetine sokulmuştur. Bütün dünya
vazgeçme yolunda ilerlerken, Hükûmet, Akkuyu ve Sinopta iki nükleer santral
kurmakta ısrar etmektedir. Oysa, Mersin ve Sinop halkları, nükleer
santralin hem doğa hem insanlık için yaratacağı felaketleri
dikkate alarak nükleer santrallere karşı yıllardır
direnmektedir.
Nükleer santrallerin yanı
sıra, Hükûmet, iklim değişikliğine neden olan sera
gazlarının atmosfere salınımı son yılda dünya
rekoru kıracak kadar artırmış, iklime, çevreye ve
sağlığa en fazla zarar veren kömürlü termik santrallerden 50
tane daha yapılması için izin vermiştir.
Değerli milletvekilleri,
Türkiyede Hükûmetin ekonomik büyüme odaklı, her geçen gün daha da
hızla ilerleyen doğa katliamı, İstanbulda yapılacak
olan üçüncü köprü ve üçüncü havalimanıyla tekrar gündeme gelmiştir.
Her iki proje için toplam kesilecek ağaç sayısı neredeyse 2.3
milyona yakındır ve bu tahribat İstanbulda var olan ekolojik
dengeyi ciddi şekilde engelleyecektir.
Yine, son bir haftadır gündemde
olan, Taksimde yer alan Gezi Parkına alışveriş merkezi
yapılması projesiyle Hükûmet tarafından çevre
duyarlılığının asla gözetilmediği bir kez daha
gözler önüne serilmiştir. Gezi Parkının Taksimde kalan son
yeşil alanlardan biri olması ve yaklaşık yetmiş
yıl önce dikilen ağaçların alışveriş merkezi
yapılması için sökülecek olması kamuoyu tarafından tepkiyle
karşılanmış, başta İstanbul olmak üzere Türkiye
genelinde büyük gösteri ve eylemlere neden olmuştur. Bu gösteri ve
eylemlerde hayatını kaybeden vatandaşlarımız için
Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Demokratik ülkelerde, ülke genelinde
doğaya ve çevreye dair yapılacak her çalışmada, ilgili
bakanlıklardan çok yörede yaşayan halktan izin alınmakta ve
verilecek her karada halkın aktif rol alabilmesinin önü
açılmaktadır.
Avrupada
aktif katılımın sağlanması için bu tür konularda
referandumlar yapılmaktadır çünkü yöre halkının ne
istediği gerçekten önemsenmektedir. Örneğin, İsveçte
yapılacak yeni metro istasyonunun çıkış noktasında
yirmi otuz yıllık bir adet ağacın kesilmesi gerekirken
Metro istasyonundan mı vazgeçelim, ağaçtan mı? sorusuna cevap
aramak için Stockholmde bir referandum yapılmış ve halkın
yüzde 90ı yeni metro durağına karşı çıkarak Bir
önceki istasyonda iner yürürüz, ağaç kesilmesin. demiştir.
Yöneticiler böyle düşünmese bile bu karara saygı
göstermişlerdir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu nedenle, Türkiyenin taraf
olduğu Kyoto Protokolü, Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik
Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi gibi uluslararası
sözleşmelerin gereğini yaparak ekolojik dengeyi gözeten politikalarla
yoluna devam etmesinin artık bir tercih değil zorunluluk
olduğunu belirtiyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Dora.
Gündem
dışı üçüncü söz, gene aynı konuda söz isteyen Bursa
Milletvekili Sena Kaleliye aittir.
Buyurunuz Sayın
Kaleli. (CHP sıralarından alkışlar)
SENA KALELİ (Bursa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Haziran Dünya Çevre
Günü vesilesiyle söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime başlarken
Miraç Kandilinizi kutluyor, Gezi Parkı eylemlerinde
yaşamını yitiren doğa şehitlerine Allahtan rahmet
diliyor, Gezi gazilerine de acil şifalar diliyorum.
Yüce Yaradanın
yarattığı aklımızı,
sağlığımızı, ekosistemimizi, doğal
kaynaklarımızı, kültürel ve tarihî değerlerimizi en büyük
zenginliğimiz olarak geleceğe taşımakla sorumluyuz. Çevre
bilinci ve sorumluluğu bireyler kadar idarenin de üzerinde hassasiyetle
durması gereken, kutuplaştırıcı olmayan ve
katılımcılığı esas alan anlayışla
yürütülmelidir. Hele, bu konuda duyarlı olanların hegemonik ve
şizofrenik bir anlayışla marjinalize edilmesi, tahrik ve tahkir
edilmesi, terörist muamelesi görmesi kabul edilemez bir durumdur. Üstün kamu
yararı ve ekonomik yararlar gibi farazi gerekçelerle havamız,
suyumuz, toprağımız ve ağaçlarımız ocaklara,
kışlaları, HESlere, TOKİlere, turistik tesislere ve
AVMlere kurban edilmektedir. Toplumun yapaylığa değil, nefes
almaya, temiz suya ve gıdaya ihtiyacı vardır. Doğal alan ve
kaynaklar rant aracı olmaktan çıkarılmalıdır. Bu
dünya, bu vatan hepimizin ortak biyotopudur. Bu ağaçlar, bu hava, bu
toprak ve bu dereler hepimizin ortak habitatıdır.
Gezi Parkı
direnişi göstermiştir ki çocuklarımız, gençlerimiz
geleceklerini dikilen binalarda değil, doğanın ve insanın
özgürleşmesinde görüyorlar. Gezi Parkında şiddetsiz eylem için
gösterilen hassasiyet ve dağıtılan bildirilerdeki samimiyet ne
yazık ki devlet tarafından tolera edilmemiştir. Şiddete
başvuran varsa kınıyoruz. Buradan hiç kimsenin kendine veya
partisine olumlu veya olumsuz bir pay çıkarması da doğru
değildir. Gençler bu bilince ediştiyse doğasını,
çevresini koruyor, halk ve özgürlüklerine sahip çıkıyorsa ne mutlu
onlara. Ancak, en insancıl talepler karşısında
takınılan tavır, uygulanan öfke ve şiddet göstermiştir
ki yaşananları hâlâ 3-5 ağacın kesilmesi ya da yer
değiştirmesi olarak okuyanların ülkeyi yönetme ehliyeti de
kalmamıştır. Kendine bile demokrat olamayanların demokrasi
daniskası adına verecekleri hiçbir şeyin olmadığı
bir kez daha gözler önüne serilmiştir.
Kendimizde olan oy, boy,
soyla böbürlenmek insan olmaya yakışan bir davranış biçimi
olmadığı gibi, bize benzemeyeni tahkir etmek ciddi bir
provokasyondur. Kendimize
baskı yapılmasını istemiyorsak başkasına da
baskı yapmamalıyız. Bir ülkede Ben devletim, ben yaparım,
ben kirletirim. mantığıyla hareket ediliyorsa, hak arama
kanalları tıkanmışsa, HESlere, AVMlere ve köprülere önem
verildiği kadar insana ve doğaya değer verilmiyorsa yalnız
meydanları dolduran insanlar değil yakında doğa da isyan
edecektir. Gençler, birlik olunduğunda rahmet ve bereket,
ayrılıkta azap olduğunu bize göstermişlerdir. Şimdi,
öz eleştiri zamanıdır. Gezi Parkında geceleyen, biber
gazı yiyen, İstanbuldan sabah gelen ve kırk saattir uykusuz bir
çapulcu olarak ben kendi payıma düşen dersi aldım. Kendimizi
sorgulamak yerine hâlâ yurt içinden, yurt dışından suçlu aramak
ise gaflettir, aymazlıktır. Doğanın ve çevrenin
korunması, temel hak ve özgürlükler için mücadele bütün insanlık
içindir. Bu mücadeleyi ideolojik kavramlara sıkıştıran
zihniyetin de demokrasi anlayışını yeniden gözden geçirmesi
gerekir. Tarih geçmişimiz değil, geleceğimizdir. Yenilenen ya da
yeniden yapılan tarihî eser olmaktan çıkar, orijinalini koruma
sorumluluğumuz vardır. Doğa ise vazgeçilemez, tahrip
edildiğinde ise yerine konulamaz değerimizdir. Kuruyan, kirlenen
sulak alanlar, ekilebilir alanlar maalesef tükeniyor.
İpoteksiz vicdanlara seslenerek saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Kaleli.
Gündeme geçmeden önce sisteme girmiş sayın
milletvekillerimize birer dakika söz vereceğim.
Sayın Tüzel
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Çevre Gününde meydanlarda direnerek geleceklerine sahip
çıkanları ben de selamlıyorum. Taksim Meydanına, Gezi
Parkına, Atatürk Orman Çiftliğine, derelerine, suyuna,
toprağına birlik içinde sahip çıkanları selamlıyorum.
Şu anda Kızılay Meydanında on
binlerce halk kamu emekçileriyle birleşerek güvenli iş, güvenli
gelecek ve demokratik bir ülkede yaşama isteğini
haykırıyor. Aynı şekilde, bütün ülkenin meydanlarında
greve çıkan kamu emekçileri, öğrenciler, hocaları,
sağlıkçılar, sanatçılar Tüm üretenler olarak Taksim
direnişçileriyle beraberiz. diyor. Bütün bunları korkutmak isteyen
Melih Gökçek ise greve çıkan emekçileri işten atmakla tehdit ediyor.
Sadece kamu
emekçileri değil, İnsanca yaşamak istiyoruz. diyerek patron
gaddarlığına, haramiliğe soyunanlara karşı 1
Haziranda iş bırakan İstanbul nakış işçileri
bugün yine grevdeler. Köle değil işçiyiz. Cumartesi işte
değil, evde olmak istiyoruz. diyen işçilerin haklı talepleri
duyulmalıdır. Patronlar ve Hükûmet yağma ve talana boyun
eğmeyen emekçilerin emek ve demokrasi taleplerine yanıt vermelidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Tüzel.
Sayın Akova
AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
5 Haziran Dünya Çevre Gününde Taksim
Gezi Parkında yaşananları kınıyorum.
Maden arama ruhsatlarıyla millî
servetimiz olan Kaz Dağları delik deşik edilmektedir. Yerin üstü
yerin altından değerlidir. Dünya Çevre Gününde Kaz
Dağlarına da dikkat çekmek istiyorum.
Ayrıcı, Diyanet
İşleri Başkanlığının Burhaniye, Ayvalık
ve bölgemizde TÜİKle birlikte yaptığı Türkiyede Dinî
Hayat Araştırmasında yer alan sorular bölgemiz halkını
rahatsız etmiştir. Vatandaşların duygularını
rencide eden sorulara karşı çeşitli tepkilerde bulunmuşlar,
ankete katılmak istemeyenler katılmaları için
zorlanmışlardır. Sorularda şunlar vardır:
Aşağıdakilerden hangisi Allahın varlığıyla
ilgili inancınızı en iyi şekilde ifade eder? Hangi dine
mensupsunuz? Hangi mezhebe göre amel edersiniz? Dinî
kaynağınızın bilgisi nedir? Din nitelikli bir konuya
danışmak istediğinizde hangi kişi ya da kuruma müracaat
edersiniz? Kendinizi ne kadar dindar hissedersiniz? Aşağıdaki
namazları ne sıklıkla kılarsınız? gibi birçok
sorular bulunmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir)
Bu nedenle, Diyanet İşleri Başkanlığının
bu anketi yaptırmaktaki amacı nedir? Anket tüm yurtta uygulanmakta
mıdır? Anketin maliyeti nedir ve hangi kurum karşılamaktadır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Akova.
Sayın Köprülü
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
5 Haziran 2013, Dünya Çevre Günü olarak
kutladığımız bugün Türkiye için çok manidar ve tarihe
geçecek anlamlar taşımaktadır. Toprağına, suyuna,
ormanına, parklarına, yaşam alanlarına sahip çıkan,
bunun yanında da baskıya zulme dur diyen, özgürlük, demokrasi
diyen bu insanlarımızı kutluyorum. Bu inancın ve bu kararlılığın
Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kaldığı sürece, tabii ki
nesilden nesile devam etmesini diliyor ve 5 Haziran Dünya Çevre Gününü bir kez
daha kutluyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Köprülü.
Sayın Türkmenoğlu
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya)
Ben de tüm İslam âleminin Miraç Kandilini kutluyorum, inşallah,
dünya barışına ve insanlığın geleceğine
hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
AK PARTİnin çevre
duyarlılığı on bir yıldır yoğun bir
şekilde zaten uygulanıyor ülkemizde. Yoğun bir şekilde
ağaçlandırma yapıldı, milyonlarca ağaçlandırma
yapıldı. Ben sadece Konyadan örnek verecek olursam: Konyanın
ağaçlandırılmayan hiçbir bölgesi kalmadı. Kıyametin
kopacağını bilseniz elinizdeki fidanı dikin. diyen bir
peygamberin ümmetiyiz. Dolayısıyla, çevre
duyarlılığımız da buna paralel olarak yürüyor.
Yaşamak, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi
kardeşçesine
şiirinde söylendiği gibi, bunu hayata geçirmeye
çalışıyoruz.
Son on yıldır
yaptığımız demokratikleşme hareketleri ve yasal
düzenlemeler, anayasal anlamda yaptığımız
değişiklikler ve sendikalarla ilgili yaptığımız
anayasal değişiklik ülkemizin çok daha ileri seviyede
demokratikleşmesini sağladı.
Yine, bireyin hak ve özgürlüklerinin
teminat altına alınması, ekonomide ilk 16ya girmemiz, IMFye
olan borcumuzun ilk kez tamamen bitirilmesi AK PARTİnin
başarısıdır. Bunda emeği geçen, başta
Başbakanımız
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Türkmenoğlu.
Sayın Yılmaz
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sözlerime başlarken Taksim Gezi Parkındaki
direnişe destek vermek amacıyla tüm Türkiyede yapılan eylemler
sırasında hayatını kaybeden Abdullah Cömert ve Mehmet
Ayvalıtaşın direnişlerinin bütün Türkiyeye simge
olması gerektiğini, ailelerinin ve tüm Türkiyenin başı
sağ olsun diyorum.
Bugün Dünya Çevre Günü. Çevre Günü
nedeniyle bugün yapılan eylemlilikler çok önemli. Ayrıca, bugünün
farkındalık yaratması amacıyla Dünya Çevre Günü bütün
dünyada belki kutlanıyor ya da eylemler yapılıyor ama bizim
ülkemizde çevrenin korunması adına, yeşilin korunması
adına, Taksimdeki Gezi Parkının korunması adına
yapılan eylemlilikler nedeniyle ve pek çok orantısız güç
kullanımı nedeniyle Bülent Arınç tarafından özür dilendi
ama bu özrün sonucunda şunlardan bahsedilmedi: Taksim Gezi Parkı
yerine Topçu Kışlası yapılacak mı, yapılacak
mı, yapılmayacak mı? Yine, AVM yapılacak mı,
yapılmayacak mı? AKM yıkılacak, oranın yerine bir cami
yapılacak mı?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Yılmaz.
Sayın Kaplan
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Son günlerde yaşanan olaylar
sonucu gençlerimiz sistem karşıtı gösterilip, devlet
karşıtı gösterilip biber gazı, gaz bombası,
basınçlı su ve orantısız güç kullanılarak baskı
altına alınmaktadır. Yaşam alanlarına müdahaleye
karşı mücadele eden gençleri bir örgüt üyesi, bir partinin arka
bahçesi gibi gösterip yurt dışından başka bir güç
tarafından organize edildiğini iddia edenler, dün Sayın
Başbakanın Twitter hakkındaki olumsuz söylemi üzerine Twitter üzerinden
haberleşen gençlerimizi İzmirde tek tek evlerine baskın yaparak
toplamaya başladılar. İzmir Valisini, İzmir Emniyet
Müdürünü duyarlı olmaya çağırıyorum. Dünyada
Twitterın, Facebookun haberleşme olarak
kullanıldığı bu süreçte böyle çağ dışı
yöntemleri gerekçe göstererek çocuklara, gençlere baskı
uygulanmasını kınıyorum.
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Kaplan.
Sayın Erdemir
AYKAN ERDEMİR (Bursa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Geçtiğimiz dört gün zarfında
4 milletvekilimiz hiç arzu etmediğimiz olaylarla
karşılaştı. CHP Erzincan Milletvekili Muharrem
Işık 6 polis tarafından dövüldü. İstanbul Milletvekilimiz
Sayın Mahmut Tanalın kendisine silah çekildi. İstanbul
Milletvekilimiz Sayın Sezgin Tanrıkulu gördüğü müdahale sonucu
anjiyo olmak zorunda kaldı ve BDP İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önder sırtına aldığı gaz
kapsülü darbesi sonucunda hastanelik oldu.
Milletvekillerimize geçmiş olsun
dileklerimizi iletiyor, sorumluların bir an önce bulunacağı
umudumuzu burada bir kez daha tekrar ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Erdemir.
Sayın Bayraktutan
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de 5 Haziran Dünya Çevre Günü
nedeniyle bütün dünyada ve özellikle ülkemizdeki çevre hareketinde mücadele
eden arkadaşlarımı kutluyorum.
5 Haziran herkes için önemli, benim
seçim bölgem Artvin için de önemli. Artvinde çevre mücadelesini yerine getiren
arkadaşlarımız var. Cerrattepede bir mücadele sergileniyor.
Cerrattepede ormanlar yok ediliyor, ağaçlar yok ediliyor, sular yok
ediliyor, yaşam alanları yok ediliyor, bütün ekolojik dengeyi yok
etmeye çalışıyorlar. Daha önce verilmiş olan bir mahkeme
kararı göz ardı edilerek yeniden mahkeme kararları
oluşturuluyor, ihaleye fesat karıştırılıyor,
görev kötüye kullanılıyor, kanuna karşı hile
işleniyor, Türk Ceza Kanununda tarifi yapılan bütün suçlar eksiksiz
yerine getiriliyor. O nedenle ben, bugün, Dünya Çevre Günü nedeniyle özellikle
Enerji Bakanının Çevre Gününü kutluyorum çünkü o, ona layık.
Sayın Başbakanın özellikle Çevre Gününü kutluyorum çünkü esas
bu çevreyle sorunları olanların Çevre Gününü kutlamak daha önemlidir
diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Bayraktutan.
Sayın Soydan
MUSTAFA SERDAR SOYDAN (Çanakkale)
Kentine ve doğasına sahip çıkan duyarlı insanların
Taksim Gezi Parkında başlattığı eylemler yurdun dört
bir yanını sarmış, duyarlılık ülke
sınırlarını aşmıştır. Bu
gelişmeler göstermiştir ki, bundan sonra çevreye karşı
hoyrat ve acımasız yaklaşımlar eskisi kadar kolay
olmayacaktır çünkü Gezi Parkında kesilmek istenen
ağaçların kökleri artık tüm yurdu sarmış, demokrasi ve
özgürlük mücadelesine dönüşmüştür. Temiz bir Türkiye, temiz bir dünya
için yola çıkanların Taksim Gezi Parkındaki ağaçları,
yeşili ve kentini koruma mücadelesi geleceğe ışık
tutacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle Dünya
Çevre Gününü kutluyor, tüm duyarlı yurttaşlara
saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Soydan.
Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Yüce Türk milletinin ve Türk İslam
dünyasının mübarek Miraç Kandilini kutluyorum. Ayrıca
milletimizin 5 Haziran Dünya Çevre Gününü de tebrik ediyorum.
Çevreye her türlü zararın verildiği,
hava, toprak, suyun bilinçsizce kirletildiği bir zaman diliminde
bulunuyoruz. Dünya nüfusunun artışı, plansız
kentleşme, sanayileşmenin hızlı oluşu çevre
kirliliğini artırıyor. Ancak, birçok kirliliği de önlemek
insanların elindedir. Bilinçli bir toplum oluşturmamız
gerekmektedir. Bu amaçla Taksimde, Gezi Parkında, çevre
duyarlılığı nedeniyle eylem yapanları tebrik ediyorum,
selamlıyorum.
Temiz üretim, temiz tüketim ve temiz
hayat konusunda medya toplum dayanışması mutlaka
oluşturulmalıdır. Çevre ancak o zaman kirlilikten kurtulur.
Temiz, sağlıklı çevrede yaşama umuduyla Çevre Gününü tüm
çevre sevenlerin tebrik ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Doğru.
Sayın Öğüt
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Günlerdir süren Gezi
dayanışmasında polisin çok yönlü işkencesine maruz kalan
halkımıza, her şeyi göze alarak kapılarını açan,
yardımlarını esirgemeyen esnafa, otellere, kahvehanelere, pastanelere,
gönüllü doktorlara ve evlerini açarak tıbbi yardımda bulunan herkese
bir kez de buradan teşekkür etmek istiyorum.
Bunun yanı sıra, günlerdir
hangi kentimizde ne olup bittiğini kesintisiz yayınlayan Halk TV ve
çalışanlarına, yine Ulusal TV ile +1 TVye teşekkür
ediyorum. Ortalık toz duman iken herhangi bir yerel haberi
yayınlarcasına haber yapan, sansür koyan, yarışma, belgesel
sunarak Hükûmetin gözüne giren ihale zengini yayın gruplarını da
bir kez daha şiddetle kınıyor, haberciliğin yüz
karaları olduğunu vurguluyorum.
Hükûmetin, üstünü örtbas etmeden, emniyet
güçleriyle ilgili gerekli soruşturmaları yapmasını,
sınırsız kullanılan gazların ve insanı
boyalı sularla fişlemenin hesabını vermesi
gerektiğinin altını bir kez daha çiziyorum.
Hükûmetten kişisel değil,
resmen özür bekliyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Öğüt.
Sayın Dedeoğlu
MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Türk-İslam âleminin kandilini
kutluyorum, hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allahtan
niyaz ediyorum.
Ayrıca, kene
ısırması sonucu Kahramanmaraş Andırın ilçemiz
Altınyayla köyünde oturan 56 yaşındaki Ülküye Keklik maalesef
vefat etmiştir. Buradan Andırın ilçemize ve ailesine
başsağlığı diliyorum.
Bu kene ısırmasıyla
ilgili maalesef yine Andırında ve
Kahramanmaraşımızda serum veya ilaçlar
bulunamadığından çevre illere sevk edilmiş. Bundan sonra
böyle bir olay karşısında Sağlık
Bakanlığını göreve davet ediyorum Kahramanmaraşta ve
ilçelerinde keneyle ilgili serum veya ilaçların bulundurulması noktasında.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Dedeoğlu.
Sayın Dağoğlu
TÜRKAN DAĞOĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
bütün İslam âleminin Miraç Kandilini kutluyorum.
Bu arada, Dünya Çevre Günü nedeniyle
her yerin ama her yerin İstanbul kadar yeşil, İstanbul kadar
temiz, bir karış toprağının bile çiçeklerle,
yeşillerle, bitkilerle donanmış bir vaziyette her yerin
İstanbul gibi olmasını temenni ediyorum ve herkese öyle bir
ortamda da yaşam sağlamasını Allahtan dua ediyorum.
Herkesi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Dağoğlu.
Sayın Korkmaz
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün âlemlere rahmet
olarak İndirilen Hazreti Peygamber Efendimizin miraca yükseltilmesinin
yıl dönümü. Bu mübarek gün ve dualarla yad edeceğimiz bu mübarek
gecede, gönüllerin çok daha fazla birlik ve beraberliğe, huzur ve
kardeşliğe ihtiyaç duyduğu bugünlerde başta ülkeyi yöneten
Başbakana, Hükûmete ve tüm yetkililere aklıselim ve sağduyulu,
meydanlarda taleplerini ve eleştirilerini dillendiren tüm
vatandaşlarımıza da mutedil ve soğukkanlı
olunması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
tüm İslam aleminin, aziz milletimizin kandillerini tebrik ediyoruz. Bu
vesileyle, milletvekili arkadaşlarımızın kandilleri mübarek
olsun diyoruz. Bu gecenin milletimizin birlik ve beraberliğine, huzur ve
sükûnuna vesile olmasını da Cenabı Allahtan niyaz ediyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Korkmaz.
Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Aşağı yukarı bir
haftaya yakındır ilimizin birçok yerinde elektrikler kesilmektedir.
Bu, elektrik dağıtıcı firmanın tamamen işçileri
işten çıkarması ve keyfî uygulamasından kaynaklanmaktadır.
İnsanlar bayağı büyük sıkıntı ve zarar
görmektedir.
Ayrıcı, Sayın
Başkan, gayrimeşru servet sahibi oldukça küstahlaşan, gücü
artıkça firavunlaşan siyasi kadroya karşı onurlu mücadele
ederek hayatını kaybeden gençlere Tanrıdan rahmet dilerken
onlar demokrasimizin saygıdeğer birer şehitleri olarak tarihe
geçeceklerdir. Kendilerine şükranlarımı sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Genç.
Sayın Satır
MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün Dünya Çevre Günü. Dünya Çevre
Günü dolayısıyla daha sağlıklı, daha yeşil ve
çevreci bir dünyada yaşamak için çalışmalara devam
edeceğimizi bildirmek istiyorum. Dün olduğu gibi bugün de, yarın
da bu amaçla çalışacağımızı bireysel olarak ve
partim adına söylüyorum.
Ayrıca, bugün Miraç Kandili.
Karşılıklı olarak sevginin, saygının, tahammülün,
hoşgörünün arşa ulaşacağı bir gün olmasını
temenni ediyorum.
Dünkü olaylarda vefat eden genç
kardeşimize Allahtan rahmet diliyorum. Bu olayların Türkiyede
yaşayan bütün insanlar için bir tecrübe olacağını ve
karşılıklı olarak birbirimize saygı, sevgi ve muhabbet
duyacağımız günlerin geleceğini ümit ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Satır.
Sayın Atıcı
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, tüm
Türkiyede emek ve demokrasi platformu bileşenleri, haklı Taksim
direnişini desteklemek için ayakta. KESK, DİSK, Türk Tabipleri
Birliği, Türk Mimarlar ve Mühendisler Odaları Birliği iki gündür
tüm Türkiyede uyarı grevleri yapmakta. Halkımız çevreye ve
doğaya sahip çıktığı gibi demokrasiye, özgürlüğe,
bağımsızlığa ve ülkesine de sahip çıkıyor.
Diğer yandan, diktatörlüğe, baskılara, tek adamlığa,
şiddete ve faşizme de karşı çıkıyor.
Bugün Rizede AKP yandaşları
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikasının
binasını ablukaya almışlardır. Polis ise bu ablukaya
seyirci kalmaktadır. Başbakanın ayrımcı, kinci, nefret
dolu sözleri ve hırsının esiri olması halkı
karşı karşıya getirmiştir. Başbakanın
gezisini uzatması ve bir süre daha yurt dışında
kalmasında yarar vardır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Atıcı.
Sayın Kaynarca
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bugün Miraç Kandili. Miraç bir
arınma ve Mevlaya yükseliştir. Aziz milletimizin Miraç Kandilini
tebrik ediyor, tüm insanlığa hayır ve huzur getirmesini yürekten
temenni ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün 5
Haziran, aynı zamanda Dünya Çevre Günü. Dünya Çevre Gününü de kutluyor,
bütün dünya için olduğu gibi, dün olduğu gibi, çevre adına,
yeşil bir dünya adına yarınlarda da elimizden geleni ve
fazlasını emeğini göstereceğimizi ifade ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Kaynarca.
Sayın Sapan
YILDIRAY SAPAN (Antalya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, giderek polis
devleti hâline gelen Türkiyede dün İnternet üzerinden
haberleştiğim bir arkadaşımızın bana
anlattıklarını aktaracağım.
Bu arkadaş, malum olaylara
karıştığı iddiasıyla gözaltına
alınıyor ve gözaltı otobüsüne -İstanbulda geçiyor olay-
kadar rastladığı her polis tarafından birer ikişer dövülüyor.
Gözaltı otobüsüne gittikten sonra, orada da birkaç polis tarafından
dövüldükten sonra kendi derdini unutup yanda bir kızın
feryatlarını duyarak irkiliyor. Aynen şu: Bir polis hem
dövdüğü hem de küfür ettiği kıza şu cümleleri söylüyor:
Hazır burada karanlık var,
hazır lambalar da sönük -çok affedersiniz- seni burada domaltıp
diyen bu polisin bulunmasını istiyorum.
Ayrıca, Başbakanın,
Bülent Arınçın, İçişleri Bakanının bir
yakınına, kızına, eşine, şuna ya da buna bu laf
söylense ne hissederdi merak ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Sapan.
Sayın Dibek
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkanım, yerinden söz
alırken edepli bir dil kullansınlar lütfen. (CHP
sıralarından gürültüler)
YILDIRAY SAPAN (Antalya) Ben, sizin
amiri olduğunuz polisin söylediklerini söylüyorum.
TURGUT DİBEK (Kırklareli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım,
İçişleri Bakanımız burada yok, gerçi bakanların
hiçbirisi yok. Yani, şimdi burada Onlar da mı
halkımızın bu heyecanına kapılıp meydanlara
çıktılar? diye düşünüyorum.
Şimdi, Anayasamızın
34üncü maddesini buradan ilk fıkrasını okumak istiyorum, belki
bizi televizyonlardan izleyebilirler bürokratlar ve Sayın Bakan. Diyor ki,
34üncü maddemizin ilk fıkrası: Herkes, önceden izin almadan,
silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Dolayısıyla
vatandaşlarımız anayasal haklarını kullanıyorlar
yaklaşık bir haftadan bu yana. Tüm yetkililerin, Sayın
Bakanın, Başbakanın dâhil, Bakanlar Kurulunun Anayasamızın
bu hükmünü bir kez gözden geçirerek zaten konuşması ve
davranışlarını değerlendirmesi gerekir.
Gözaltına alınan
vatandaşlarımızın -az önce Yıldıray Bey söyledi-
daha sonra paylaşmış olduğu bilgiler gerçekten çok üzücü.
Onların da ihbar kabul edilmesi lazım yani burada savcılarımızın
ve Bakanlığın, bu ismi geçen kişiler olarak mutlaka
soruşturması yapması
gerekir.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Dibek.
Sayın Hamzaçebi
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün Miraç Kandili, tüm halkımızın ve
insanlığın Miraç Kandilini kutluyorum ve bugünün
halkımıza ve insanlığa huzur ve mutluluk getirmesini
diliyorum.
İslam dini yanında aynı
zamanda insanlığın da temel ilkeleri olan özgürlük,
eşitlik, kardeşlik gibi değerlerin tüm insanlığın
ortak ülküsü olmasını diliyorum ve bu değerlerin toplumumuzda
hâkim olmasını diliyorum.
Bugün aynı zamanda Dünya Çevre Günü, Dünya Çevre Gününü
kutluyorum. Dünya Çevre Günü vesilesiyle
bu hafta görüşülecek iken ertelenmiş olan Tabiatı ve Biyolojik
Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısının Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminden çıkarılmasını ve gerçekten
çevreye saygı duyan bir anlayışla bu tasarının yeniden
kaleme alınmasını Hükûmete öneriyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Hamzaçebi.
Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, bu gece dinimiz
İslamiyete göre mübarek saydığımız üç aylar
içersindeki en hayırlı gecelerden birini, Miraç Kandili gecesini
karşılayacağız. Gerek ülkemizin gerek Orta Doğu
coğrafyasının içerisinde bulunduğu kavga ve savaş
ortamını da göz önünde bulundurduğumuzda, bu hayırlı
gecenin manevi öneminin tekrar ortaya çıkacağı
kanısındayız. Miraç Kandilinin tüm İslam alemine ve tüm
insanlığa barış, kardeşlik, huzur ve özgürlük
getirmesini temenni ediyoruz.
Diğer taraftan, bugün 5 Haziran Dünya
Çevre Günü. Özellikle insanlığın beşiği olan çevre ve
sürdürülebilir yaşamın kaynağı olan ekolojik
yaklaşıma her düşünce yapısının, her ideolojinin
ve her toplumsal kesimin saygı göstermesi gerektiğini belirtiyoruz.
Tüm dünyada Çevre Günü olarak kabul edilen bu günde, AKP iktidarına
buradan tekrar seslenerek kâr ve rant için ekolojik yıkıma Taksimde,
Trabzonda, Bingölde, Hakkâride yani yurdun tüm bölgelerinde son vermesi
çağrısını yapıyoruz. Unutulmamalıdır ki
ekolojik yıkım kâr uğruna insanlığı riske atan
bir durumdur.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Baluken.
Sayın Aydın
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bugün İslam alemi için mübarek
günlerden bir tanesi, Miraç Kandilini hep birlikte idrak ediyoruz. Kandilin
ülkemize, milletimize ve tüm insanlığa huzur, barış ve
kardeşlik getirmesini diliyoruz. İnsanlarımıza sağduyu
çağrısında bulunuyoruz. Hiç olmazsa, özellikle, Meclis
çatısı altında, milletvekillerimize bugün için, bugünün anlam ve
önemine uygun barış dilini, kardeşlik dilini, hakaret olmadan
temiz bir dili kullanmalarını tavsiye ediyorum, diliyorum.
Yine, aynı şekilde, bugün 5
Haziran Dünya Çevre Günü. Hepimizin en büyük arzusu temiz, yeşil ve
sağlıklı bir çevrede yaşamaktır. Doğayı ve
çevreyi korumak hepimizin görevidir. Bunun için ülkemizde doğa ve çevre
bilincinin gelişmesi ve duyarlılığın
artırılması hepimizin ortak arzusudur. Bu noktada özellikle son
günlerde Taksimde meydana gelen olaylarda çevreye duyarlı olan
birtakım masum vatandaşlarımızın talepleri
olmasını saygıyla karşılıyoruz ancak
bunların speküle edilmemesini, doğru bilginin verilmesini arzu
ediyoruz.
Bakın, 2004 yılında 30
milyon metrekare olan İstanbuldaki yeşil alan 49 milyon metrekareye
çıkmış; yüzde 64 oranında yeşil alanı
artırmışız. Durum ortada, çevre bilincimiz, doğa
sevgimiz ortada.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Aydın.
Sayın Öz
SAKİNE ÖZ (Manisa) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
5 Haziran Dünya Çevre Gününde Taksim
Gezi Parkında verilen mücadeledeki tüm yurttaşlarımıza
saygılar sunarken Manisa ili Turgutlu Çaldağında ve Gördeste
bulunan nikel maden ocaklarının başta ilimiz ve civarı
bölgelere vermiş olduğu tehlikeye işaret etmek istiyorum.
Çaldağında yapılacak olan sülfürik asit açık liç usulüyle
nikel madeni çıkarılmasının sakıncalarını,
insana, ormanlara ve çevreye vereceği zararları,
Çaldağında binlerce ağaç kesilerek çevre katliamı yaratan ve orada yaşayan
yurttaşlarımızın sağlıklı yaşam
hakkı için gerekliliğini vurgular ve maden ocağının
bir an önce faaliyetinin durdurulmasını talep eder ve tüm
halkımızın Dünya Çevre Gününü kutlarım.
BAŞKAN- Teşekkür ederiz
Sayın Öz.
Sayın Ağbaba
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Ben de günlerden beri Taksimde, Ankara
Kızılayda, İzmirde, Antakyada, yurdun birçok yerinde direnen,
haklarına sahip çıkan insanları buradan selamlıyorum,
onların yanında olduğumu belirtmek istiyorum.
Ayrıca Gezi eylemlerine destek
veren Malatyadaki insanların da yanlarında olduğumu buradan
belirtmek istiyorum. Malatyada günlerden beri bir mahallemizde bir baz
istasyonuyla ilgili bir eylem yapılıyor. Orada bulanan kurum, hiç
kimseye danışmadan, mahalle halkının görüşünü almadan
zorbaca oraya bir baz istasyonu kurdu. Günlerden beri Malatyada birkaç
mahalledeki insanlar ayakta. Bunun buradan kaldırılmasını
istiyorlar. Ben de bu haklarının, bu düşüncelerinin
yanlarında olduğumu, bu baz istasyonunun kaldırılması
gerektiğini buradan belirtiyorum ve hukuksuzca kurulan bu baz istasyonunu
kuranları, onlara bu izni verenleri, orayı kiraya verenleri de
buradan huzurlarınızda kınıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Ağbaba.
Sayın milletvekilleri, gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ankara'nın cumhuriyetin ilanı
sürecinde üstlendiği rol ve başkentlik işlevini üstlenmesi
ardından yüklendiği görev ve sorumluluklarla doğru orantılı
olarak, süre içinde İç Anadolu Bölgesinin en büyük kenti ve ülkenin
nüfusu en yüksek ikinci kenti hâline gelmiştir.
Ankara'nın 1927-1975 döneminde
sürekli ve kararlı bir büyüme gösterdiği, bu büyüme eğiliminin
1980'den sonra yavaşladığı görülmektedir.
Bu durum, başkente olan göçün
görece azalması ve ülkede yeni çekim unsuru olabilecek yerleşimlerin
ön plana çıkmasıyla açıklanabileceği gibi, Ankara ili
içindeki ilçelerin bir bölümünün de bazı sosyoekonomik gelişmelere
sahne olmasıyla açıklanabilir.
Ankara'nın diğer illerden
aldığı göçün büyük bir kısmı, kentten kente ve
kırdan kente şeklinde gerçekleşmektedir. Ankara'da en yoğun
biçimde ilçe merkezlerinden il merkezine göç yaşanmaktadır. Bunun
sebebi, metropoliten kentteki çalışma alanlarının
fazlalığı ve daha yüksek yaşam kalitesi, standardı
yakalayabilme umudu olarak açıklanabilir.
Ankara ili içinde yaşanan göç
hareketleri irdelendiğinde, ilçe merkezinden il merkezine olan göçlerin en
önemli unsur olduğu görülmektedir. Bunu, köylerden il merkezine olan göç
hareketleri izlemekte, il merkezinden köylere ve ilçe merkezine olan göç
hareketlerinde de geçmiş dönemde önemli bir hareketlenme görülmektedir.
Son dönemde yaşanan göçlerin bir
ilave konfor arayışından kaynaklanmadığı
açıktır. Aksine, yoksullaşmaya dayalı bir büyük
çaresizliğin ve bunalımın etkisiyle bir savrulma olarak ifade
edilebilecek bu göç olgusudur yaşanan. Göç alan metropoliten ilçelerin bu
göçü rahatça kucaklamış olduğunu, sorunlara çareler barındırdığını
söylemek olanağı da bulunmamaktadır. Göçen, yoksulluğunu,
bunalımını, çaresizliğini yüklenip gelmekte ama
büyükşehir onlara herhangi bir çare sunamamaktadır
Bu tarihten sonra merkez ilçe
örgütlenmesine son verilmiş, 1983 yılından sonra 3030
sayılı Yasanın yürürlüğe girmesiyle bu ilçelere Keçiören
ve Mamak ilçeleri eklenmiş, 1980'li yılların sonundan itibaren
Sincan, Etimesgut ve Gölbaşı ilçelerinin katılımıyla 8
ilçeli bir metropoliten kent oluşmuştur.
2004 yılında bu 8 ilçeye 50
kilometrelik yarıçap içinde kalan 7 ilçe daha eklense de, bu ilçelerin
kırsal ve yarı kırsal yapıları ve kentsel sistemle
ilişkileri, büyükşehir belediye sınırının
tamamının metropoliten kent olarak yorumlanmamasına yol
açmıştır.
Ankara ilçeleri 2010 ve 2011
yılları nüfus artışı incelendiğinde Ankara nüfus
artışının büyük ölçüde Ankara dışından
alınan göçlere bağlı olduğu görülür, En çok göç alan
ilçelerin başında Çankaya, Etimesgut, Sincan, Keçiören, Pursaklar
ilçeleri gelmektedir.
2000-2011 yılları
arasında yaşanan göçlerin yol açtığı nüfus
düşüklüğü ilçeler itibarıyla şöyledir:
Haymana: 21.382 azalışla
54.087'den 32.705, Şereflikoçhisar: 23.057 azalışla 59.128'den
36.071,
Nallıhan: 10.326
azalışla 40.677'den 30.351, Ayaş: 8.073 azalışla
21.209'dan 13.166 Balâ: 20.853 azalışla 39.714'den 18.861
olmuştur.
Bütün ilçelerimizdeki sorun
karakteristik özellikler bakımından aynı olup örnek olarak
Haymana ilçemizi değerlendirdiğimizde;
Son on yılda 54.087'den 21.382
azalıp, 32.705'e düşerek göç veren ilçelerin başında yer
alan Haymana İlçesi köylerinden Ankara'ya göçen nüfus sayısı son
bir yıl içinde 1.181 kişidir.
Haymana kırsalında
hayvancılık ve çiftçilik cazibesini yitirmiştir.
Hayvanını ve toprağını yitiren köylü, iş bulmak
umuduyla soluğu Ankara'da almıştır.
Ankara'ya göçen
yurttaşlarımızın iş ve geçim
sıkıntısını çözemedikleri açıktır.
Haymana köylerindeki okullarda göçe
bağlı olarak öğrenci sayısının düşmesi
sonucu ilçe köylerinde taşımalı eğitime geçilmiş
bulunmaktadır.
Yine göçün bir sonucu olarak Haymana
ilçesinin İl Genel Meclisi üye sayısı 4'ten 3'e
düşmüştür.
1980 öncesinde toprağından ve
hayvancılıktan elde ettiği gelirle refah içinde yaşayan,
çocuğunu memuriyete göndermeyen Haymanalı, 2010lu yıllarda aç
ve yoksul kaldığı köyünden gözünü karartıp kendini
Ankara'ya atmak durumunda kalmıştır.
Bütün bu nedenlerle, göçü geriye
çevirmek imkânı dahil, köylerden kente göçü durduracak, köylüyü
kırsalında eski refah günleriyle buluşturacak çözüm
yollarının bulunması bakımından Anayasa'nın
98inci ve TBMM İç Tüzükünün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca
Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Levent Gök (Ankara)
2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu
(İstanbul)
3) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
4) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
5) Haydar Akar (Kocaeli)
6) Hülya Güven (İzmir)
7) Gürkut Acar (Antalya)
8) Sakine Öz (Manisa)
9) Celal Dinçer (İstanbul)
10) İhsan Özkes (İstanbul)
11) Mahmut Tanal (İstanbul)
12) Salih Fırat (Adıyaman)
13) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
14) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
15) Namık Havutça (Balıkesir)
16) Haluk Ahmet Gümüş
(Balıkesir)
17) Rahmi Aşkın Türeli
(İzmir)
18) Kadir Gökmen Öğüt
(İstanbul)
19) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
20) Ayşe Nedret Akova
(Balıkesir)
21) Selahattin Karaahmetoğlu
(Giresun)
22) Ramis Topal (Amasya)
23) Ali Özgündüz (İstanbul)
24) Mehmet Siyam Kesimoğlu
(Kırklareli)
25) Recep Gürkan (Edirne)
26) Mehmet Şeker (Gaziantep)
27) Mehmet Volkan Canalioğlu
(Trabzon)
28) Bülent Tezcan (Aydın)
29) Doğan Şafak (Niğde)
30) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
31) Musa Çam (İzmir)
32) Ali Haydar Öner (Isparta)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Adıyaman'ın Karapınar
Mahallesi'nde yaşayan 45 Alevi vatandaşımıza ait ev ve
bahçe duvarlarına 27/02/2012 tarihinde kırmızı ve mavi keçe
kalemle işaretler konulmuştur. Ülkemizde darbe dönemleri öncesi,
Alevi nüfusunun yoğun olduğu yerlerde, halklar arasında çatışma
yaratmak amacıyla karanlık güçlerce provokatif eylemler tertip
edilmiştir. Özellikle Kahramanmaraş'ta 12 Eylül darbesi öncesinde,
Alevi ailelere ait evler işaretlenmiş ve ertesinde bu evlerde
yaşayanlar katledilmiştir. Adıyaman'da yaşanan bu son olay,
kamuoyu tarafından Maraş olaylarına benzetilmektedir. Gerek
Adıyaman'da yaşayan gerekse diğer yerlerde yaşayan Alevi
vatandaşlarımız büyük tedirginlik ve rahatsızlık
içindedirler. Yaşanan bu olayın kim tarafından ve ne amaçla
yapıldığının düşünüldüğü gibi, Maraş'ta
yaşanan katliam olayına yönelik bir mesaj mı verildiğinin
tespiti ve araştırılması amacıyla, Anayasa'nın
98inci ve İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri gereğince
"Meclis Araştırması" açılmasını
saygılarımla arz ederim.
Pervin
BULDAN
Iğdır
BDP
Grup Başkanvekili
Gerekçe:
Adıyaman'ın Karapınar
Mahallesi'nde yaşayan 45 aile, 27/02/2012 tarihinde evlerine ve bahçe
duvarlarına kırmızı keçe kalemle işaretler ve
yazılar yazıldığını fark etmişlerdir.
İşaretlerin konulduğu evlerin tamamı, Alevi vatandaşlarımıza
aittir. Ülkemizde, 1978 yılında Maraş'ta, 1980'de ise Çorum'da
aynı şekilde Alevi ailelerine ait evlere işaretler konulmuş
ardından da tek tek bu evlere yönelik katliamlarla sonuçlanan faşist
saldırılar gerçekleşmiş, bir çok Alevi
vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Yine
geçmişte, siyasi kriz dönemlerinde, halklar arasında
çatışma ortamı yaratmak isteyen bazı güçler
tarafından, Elâzığ, Hatay, Sivas ve Gazi Mahallesinde,
Alevilerin yaşadığı yerlerde provokatif eylemler
gerçekleştirilmiştir. Yaşanan bu talihsiz olayların
tamamında, Alevi vatandaşlarımız büyük kayıp ve
acı yaşamışlardır. Alevi
vatandaşlarımız açısından bu olaylar, kaygı ve
huzursuzluklara neden olmaktadır. Adıyaman'da yaşanan bu olay,
Kahramanmaraşta gerçekleştirilen katliama benzetilmekte ve Alevilere
mesaj verilmek istendiği yönünde bir kanı oluşmaktadır.
Olayların ardından, Adıyaman Valiliğince yapılan
açıklamada, bunun bir çocuk tarafından veya provokasyon olarak da yapılmış
olabileceği belirtilmiştir. Adıyaman Karapınar Mahallesinde
işaretlerin konulduğu evlerin sahipleriyle
yaptığımız görüşme ve incelemelerde, aileler bu
işaretlerin bir çocuk tarafından yapılmış
olabileceğine inanmadıklarını ifade ederek, bu durumun
basite alınmaması gerektiğini belirtmişlerdir. Aileler,
işaretleme ile geçmişte yaşanan, Alevilere yönelik provakatif
eylemlerle benzer bir amaç taşıdığı ve buna izin
vermeyeceklerini dile getirerek tedirgin ve huzursuz olduklarım
söylemişleridir. Gerçekten de, sadece Alevi evlere ait duvarların
işaretlenmiş olması, bunun bir çocuk tarafından çocukça
yapılmış bir hareket olmayacağı düşüncesini
doğurmuştur. Bir çok sivil toplum örgütü ve duyarlı kimselerce,
Adıyaman'da dayanışma ziyaretleri yapılarak, olayın
arkasında oldukları açıklanmıştır. Karanlık
güçlerce, ülkemizde yeni bir çatışma ortamı yaratma
düşüncesinin var olabilme ihtimali önemsenmelidir. Ülkemiz, Maraş'ta
yaşanan olayları, tekrar yaşamamalıdır. Bunun önüne
geçebilmek amacıyla, Adıyaman'da yaşanan bu olayın
arkasında kimler olduğunun ve amacının ne olduğunun
araştırılması, bu amaçla bir komisyon kurularak, Meclis
araştırması açılması, Alevi
vatandaşlarımızın kaygılarını azaltmak
amacıyla bir zorunluluk arz etmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de iş cinayetlerinin ve
taşeronlaşmanın araştırılması ve durumun
ortaya konulması, iş cinayetlerinin engellenmesi için devletin
denetim mekanizmalarının nasıl çalıştırılması
gerektiğini bu alanda çalışan ulusal ve uluslar arası sivil
toplum örgütleriyle ortaya konulması, işçilerin
sendikalaşmaları önündeki engellerin kaldırılması için
çalışmaların yapılması amacıyla Anayasanın
98'inci, İç Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılması için gereğini arz ederiz.
14.03.2012
1) Sebahat Tuncel (İstanbul)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
13) Esat Canan (Hakkâri)
14) Adil Zozani (Hakkâri)
15) Altan Tan (Diyarbakır)
16) Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
23) Leyla Zana (Diyarbakır)
İstanbul'un Esenyurt ilçesinde bir
AVM inşaatında çalışan 11 işçi inşaat alanı
yakınında uyudukları çadırda yanarak can vermesiyle iş
güvenliği ve iş cinayetleri bir kez daha gündeme gelmiştir. Ne
yazık ki her geçen gün yaşanan bu olayların bir tanesi de 24
Şubat'ta Adana Kozan'da baraj inşaatı sırasında geçen
sene de 3 Şubat'ta Ankara Ostim Organize Sanayi Bölgesi'nde 20
işçinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanmıştır.
Yine 11 Şubat 2011'de Kahramanmaraş'ın Afşin ilçesinde
kömür sahasında toprak kayması sonucu 10 işçi
yaşamını yitirmiştir, 31 Ocak 2008'de İstanbul
Davutpaşa'da kaçak bir işyerinde meydana gelen patlama sonucu 23
işçinin ölümü ile Tuzla tersanelerinde üst üste yaşanan ve sonu
gelmeyen işçi ölümleri hafızalarda en çok yer eden iş
cinayetleridir.
Çalışma yasaları bu
ölümleri "iş kazası" olarak nitelese de bu
yaşananların doğru tanımı iş cinayet olduğu meslek
odaları ve sendikalar tarafından dile getirilmektedir. İşçi
ölüm istatistikleri her ne kadar çok düzenli ve gerçekçi bir şekilde
kayıt tutulamasa bile devletin elinde bulunan resmi rakamlar bile durumun
ciddiyetini anlamak için yeterlidir. 1945 yılında çıkarılan
İş Kazaları, Meslek Hastalıkları ve Analık
Sigortaları Kanunu'na dayalı tutulan 1946'dan 2010 yılına
kadar "iş kazaları" sonucu ölen işçilerin sayısı
59.300'dür. ulaşmış durumda. (2011 verileri henüz
yayınlanmadı.) Yani her yıl yaklaşık olarak 1.100
işçi hayatını kaybederken son on yılda toplam 10.723
işçi iş cinayetine kurban gitmiştir. Dolayısıyla
rakamların da gösterdiği üzere işçi ölümleri istisna değil
sistematik olarak devam eder hale gelmiştir.
İşçi ölümlerinin nedenlerine
bakıldığında en büyük iki nedenin ucuz, kuralsız ve
güvencesiz işçi çalıştırmak dolayısıyla son
yıllarda giderek yaygınlaşan taşeronlaşmanın
artmasıdır. DİSK'in yapmış olduğu
taşeronlaşma raporuna göre, taşeronlaşmanın en yüksek
olduğu sektörler inşaat, maden, gemi inşa sektörleridir. Gemi
inşaat sektöründe istihdam edilen toplam 35.042 kişinin 10.013'ü
asıl işverenlerce kalan 25.029'u alt işverenlerce
çalıştırılmaktadır. Yani sektörde
çalışanların %71'ini alt iş verenler istihdam etmektedir.
İnşaat sektöründe ise neredeyse tamamen taşeron firmalarca
istihdam ve güvencesiz iş söz konusudur. TÜİK 2010 verilerine göre 1
milyon 520 kişi bu sektörde çalışırken, 1 milyon 100 bini
mevsimlik işçi olarak çalışmaktadır. Bu sektörler
dışında özelikle temizlik, yemek, ulaşım, depolama
gibi alanlarda taşeronlaşma giderek artmaktadır. DİSK
raporuna göre, devlet memurları hariç iş gücünün yüzde 30'u
güvencesiz olarak çalışmaktadır. Üstelik taşeron firma ile
ana firma arasındaki bağın işçiyi mağdur eder bir
noktada olması, iş kazalarında işçilerin
haklarını arayamamalarına, bir kez daha mağdur edilmelerine
neden olmaktadır. Yani, büyük ana firmalar kendilerine bağlı
olmayan dolayısıyla hiçbir sorumluluğun altına girmemek adına
taşeron firmalarla çalışmaya yönelirken işçilerin
hakları gasp edilmektedir.
Bu cinayetlerin yapılan yasal ve
mevzuatsal iyileştirmelere rağmen her yıl artması bu soruna
devletin daha ciddi bir şekilde yaklaşmasını getirmektedir.
Sendikalı iş yerinde ve sendikalaşma oranının yüksek
olduğu ülkelerde ise işçi cinayetleri azalmaktadır.
Örneğin, Zonguldak havzasında sendikalı işletmelerde
çıkarılan 100 bin ton kömür başına işçi Ölümü 0,3
iken, sendikasız taşeron işletmelerde bu sayı 8,3.
Tüm bu bilgiler
ışığında Türkiye'de iş cinayetlerinin ve
taşeronlaşmanın araştırılması ve durumun
ortaya konulması, iş cinayetlerinin engellenmesi için devletin
denetim mekanizmalarının nasıl
çalıştırılması gerektiğini bu alanda
çalışan ulusal ve uluslar arası sivil toplum örgütleriyle ortaya
konulması, işçilerin sendikalaşmaları önündeki engellerin
kaldırılması için çalışmaların
yapılması için bir Meclis araştırma komisyonu
kurulmasını önermekteyiz.
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır. Okutup işleme alacağım ve daha sonra
oylarınıza sunacağım.
05/06/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 05/06/2013
Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında
siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisini İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Grup Başkan Vekili
Öneri:
6 Aralık 2012 tarihinde, Mardin
Milletvekili Erol DORA ve arkadaşları tarafından verilen (2031)
sıra nolu Mevsimlik tarım İşçilerinin
yaşadığı sorunların araştırılması
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak, 05/06/2013 Çarşamba günlü
birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin lehinde
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan.
Buyurunuz Sayın Tan. (BDP
sıralarından alkışlar)
ALTAN TAN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, bugün bütün
Müslümanlar için çok önemli olan Hazreti Peygamberin (SAV) miraca
çıkış gecesinin bütün İslam dünyasına ve
insanlığa, topyekûn bütün insanlığa hayırlı
olmasını, Cenabıallahın bütün
sorunlarımızın çözümünde rahmetiyle bizlere muamele etmesini
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yine aynı şekilde bugün Dünya
Çevre Günü. Çevre de, biliyorsunuz gün geçtikçe bütün dünyanın ilgisini
çekiyor, daha önemli bir hâle geliyor. Çevrede Allahın bize
bahşettiği değerleri kaybettikçe ancak çevrenin kıymetini,
ağacın, suyun, havanın ne derece insan yaşamında
önemli olduğunu maalesef kaybettikten sonra anlayabiliyoruz ve yine
birçoklarımız maalesef bu kayıplara rağmen hâlâ bu
işin bilincinde değil, inşallah Allah onlara da bir bilinç ve
izan verir.
Değerli arkadaşlar, bugünkü
konuşmamın esas mevzusu tarım işçileri. Biliyorsunuz her
sene bu mevsim geldiği zaman bir tarım işçileri dramıyla,
serencamıyla karşı karşıya kalıyoruz.
Birinci soru şudur: Bu tarım
işçileri niye kendi memleketlerinden çıkıp bu kadar ilkel,
olumsuz şartlarda ve çok az ücretlerle âdeta köleliğe neden razı
oluyorlar? Tek bir cevabı var; çaresizliklerinden.
Peki bu çaresizlik niye bu kadar
senedir henüz çözüme kavuşturulamadı? İşte, esas
tartışılması gereken mevzu bu.
Tarım işçilerinin
serencamı anlatılmakla bitmez. Kemal Tahirin, Orhan Kemalin,
Yaşar Kemalin ve daha birçok romancının, sinemacının
eserlerinde bütün çıplaklığıyla, bütün acı
gerçekliğiyle bunlar senelerdir anlatılıyor. 10-12
yaşında çocuklar on beş saat boyunca güneşin alnında
çalıştırılıyor, yine gelinlik kızlar günlük 15
TLlik bir ücretle her türlü sosyal güvenceden yoksun, her türlü sosyal
imkândan yoksun bir şekilde köleliğe mahkum ediliyor ve birçoklarının
aldıkları günlük ücretler doğru düzgün üç öğün yemeklerine
bile yetmiyor. Yani bizlerin yediği yiyecekler seviyesinde bir üç
öğün yemek yeseler, bu aldıkları, üç öğün yemeklerine bile
yetmeyecek derecede az ücretler. Bunun ötesinde yine
karşılaştıkları olumsuz tavırlar daha birkaç sene
evvel Ordu valisinin tarım işçilerini Orduya sokmaması gibi
muameleler de bütün bu dramın ayrı bir yüzü.
Sorumu tekrarlıyorum: Peki, bu
insanlar bu kadar kötü şartlarda yaşamaya ve bu işi yapmaya niye
mecburlar? Yine cevabını verdim, tekrar veriyorum, tek bir
cevabı var: Çaresizlikleri. En son da biliyorsunuz, Adıyamanda yine
15 tarım işçisi bir kazada hayatını kaybetti.
Değer arkadaşlar, çok
meşhur bir söz var: İnsan kendi memleketinde eğer doyarsa,
insanca bir yaşam olursa, ekonomik ve siyasi yönden ciddi bir
sıkıntısı olmazsa, yaşadığı yer neresi
olursa olsun kolay kolay orayı terk etmiyor. Bu bütün bir
insanlığın göç hikâyesinin, göç tarihinin de aynı zamanda
iki cümlelik bir özeti. Bugün en fazla tarım işçisini Güneydoğu
veriyor, bundan önce özellikle Urfa, Adıyaman, Mardin ve Siirt illeri
başı çekiyordu. Bunun en büyük sebeplerinden birisi de
yıllardır yılan hikâyesine dönen sulama kanallarının
hâlâ bitirilememiş olması. Bu sulama kanalları bitirilmedikçe,
araziler sulanmadıkça ve başka sanayi yatırımları da
yapılmadıkça mecburen bu insanlar kendilerini dışarı
atıyorlar ve artık hangi şartta olursa olsun buna rıza
gösteriyorlar ve gelmiş geçmiş hükûmetler de senelerdir, bir türlü bu
insanlara bir çare bulamıyor, bunları kayıt içine alamıyor,
sigortalı hâle getiremiyor, sağlık sorunlarını
çözemiyor, barınma sorunlarını çözemiyor ve belki de en vahimi
on-on iki yaşındaki çocuklar daha okulların kapanmasına bir
ay varken yine alınıp götürülüyor ve bunların eğitimleri de
her sene yarım kalıyor. Değerli arkadaşlar, bütün bu sorunların
çözümü tabii ki var. Dünyada hiçbir sorun çaresiz değil. Eğer Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti bu doksan yıllık kuruluş hikâyesinden sonra
bunlara çözüm bulabilseydi, bu ciddi mevzuları önüne koyabilseydi bugün biz
bunları da konuşmuyor olacaktık.
Sayın milletvekilleri, sık
sık tekrarlanıyor, deniliyor ki: Güneydoğu Anadolu Projesi
-kısa adıyla GAP- bittiği zaman 22 baraj, 19 hidroelektrik
santral ve sulama kanallarıyla 3 milyon 800 kişiye iş imkânı
-direkt ve dolaylı olarak- sağlanacak. 3 milyon 800 kişi
ortalama 5 kişilik bir aileyi bile esas alsak -ki bölgedeki aile
ortalaması bunun çok üzerinde- en az 20 milyonluk bir nüfusa tekabül
ediyor. Bugün ise bölgedeki nüfus bu GAP diye adlandırılan projenin
kapsadığı illerdeki toplam nüfus ancak 7 milyonu buluyor,
Gaziantep ve Urfa da buna dâhil. Eğer bu proje bir an evvel
gerçekleştirilebilseydi, bu sulama kanalları bitirilebilseydi bugün
bırakınız bu insanlar bin türlü cefaya rıza göstererek
kendi memleketlerinin dışında hayatlarını
kaybedeceklerine kendi topraklarında, kendi yerlerinde doğru düzgün
bir hayat sürüyor olacaklardı.
Yine, değerli arkadaşlar,
bölgesel cazibe merkezleri kurulacaktı. Bu Hükûmetin senelerdir
dillendirdiği ve bir kısmını da ilan ettiği bir
diğer proje de bu; bölgesel cazibe merkezleri. Bu bölgesel cazibe
merkezleri de bugün ortada yok. Bölgesel cazibe merkezleri
kuracağına, her sene Konyaya, Adanaya, Mersine, Denizliye,
Samsuna, Trabzona, Aydına, Diyarbekire, Vana beşer milyar dolar
ayırarak ciddi cazibe merkezleri kurup da nüfusu
dağıtacağına ve Türkiye'nin genelinde bir istihdam
yaratacağına, bugün hâla üçüncü köprüden ve İstanbula ikinci
bir boğaz yapmaktan, 14 milyonluk sabit nüfusu 17 milyonluk gelir geçer
nüfusuyla artık yaşanmaz hâle gelen İstanbulu 25 milyona, 30
milyona çıkarma hesabında ve Allah rızası için de buna
çıkıp da Ya, dur nereye gidiyorsun, ne yapıyorsun? diyen bir
Allahın kulu da yok, üstelik bütün bu İstanbulla ilgili
çalışmalar da bir marifetmiş gibi, bir
başarıymış gibi ortaya konuluyor.
Değerli arkadaşlar, biz
Hükûmeti sadece bu mevzularda değil, defalarca birçok mevzuda ikaz ettik
ve en önemlisi dış politikada ben, kendim, bizzat bu kürsüden
defalarca yine ikaz edici konuşmalarda bulundum. Sayın Dışişleri
Bakanına, Sayın Başbakana Irak politikalarının
yanlış olduğunu, Suriye politikalarının
yanlış olduğunu, İsrail politikalarının,
İran politikalarının yanlış olduğunu defalarca
söyledim ama meşhur bir laf var, ...(x) konuş, konuş hiçbir
faydası yok. Yalnız hayretler içerisindeyim ve tırnak içerisinde
büyük bir takdir içerisindeyim, bütün bir Orta Doğuda hem İsraille
hem de Hizbullahla düşman hâline gelebilen ikinci bir lider yok.
Nasıl becerdiniz bu işi, nasıl bu noktaya geldik, hem
İsraille hem de Hizbullahla aynı anda nasıl düşman hâle
geldik, hem İranla hem Malikiyle hem Suriyeyle nasıl
bozuşabildik, doğrusu anlayabilmek mümkün değil.
Biz bu ikazları yaptıkça ve
bu konuşmaları yaptıkça özellikle son bir haftadır
artık halktaki taşan rahatsızlık ve öfke seline
karşı bundan ders alınması gerekirken, Sayın
Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan Yardımcısı
gibi itidal çağrıları yapılması gerekirken
Başbakanın bir danışmanı, bir milletvekili çıkıp
şunu söylüyor, amiyane bir tabir olacak ama: Biz Başbakanı
kimseye yedirmeyiz. Sevgili kardeşim, zaten kimsenin yemeye niyeti yok,
lezzeti, tadı iyi değil, yesek midemize oturur ama siz yemeyin,
lütfen siz yemeyin. Bakın, böyle giderse bizler değil, muhalefet
değil, siz yiyeceksiniz Sayın Başbakanı. Onun da bir
mahzuru yok ama ülkenin gireceği çalkantı, kaos,
sıkıntılar yine fatura olarak bize dönecek. Lütfen, bunu
yapmayın ve bu tablolardan ders çıkarmaya bakın.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Tan.
Aleyhine Adana Milletvekili Fatoş
Gürkan.
Buyurunuz Sayın Gürkan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
FATOŞ GÜRKAN (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım, bizi izleyen değerli
vatandaşlarımız; öncelikle, bugün Miraç Kandili, kandilimizin mübarek
olmasını diliyor, tüm insanlığa huzur ve barış
getirmesini temenni ediyorum.
Bugün, tabii, Çevre Günü. Biraz önce
söz de istemiştim ama sıra gelmedi bana. Yıllarca Orman Genel
Müdürlüğünün avukatlığını yapmış biri
olarak, AK PARTİ hükûmetleri döneminde ağaçlandırma
seferberliğine çok fazla önem verildiği ve özellikle 120 adet kent
ormanı, 135 adet bal ormanı, hatta 25 adet de yapımı devam
eden bal ormanının da olduğunu belirtmek istiyorum.
Bir de, tabii, biz hepimiz çevrenin
geleceğimiz olduğuna inanıyoruz. Hepimizin çevreye duyarlı
olması lazım ama bir anne olarak, özellikle son günlerde meydana
gelen eylemlerde, ortaokul, lise öğrencilerinin dahi provokatif eylemlerde
maalesef ve maalesef yönlendirildiğini, vatandaşımızın
evinin bahçesindeki ağaçların söküldüğünü, hatta
arabalarının yakıldığını ve hem çevreye hem
topluma zarar verildiğini, bu tür eylemlerde kullanılan
çocuklarımızın da ailelerinin duyarlı olması gerektiğini
ve bunlara gönderilmemesi gerektiğini belirtmek istiyorum.
Evet, bugün BDPnin, Barış ve
Demokrasi Partisinin tarımda çalışan işçilerin
sorunlarıyla ilgili verdiği önerge üzerinde, aleyhinde
konuşuyorum. Özellikle emek ve alın teri, bizim için en çok
saygı duyulması gereken erdemlerin başında.
Rızkını arayıp bulmak için, evindeki çocuğunun temel
ihtiyaçlarını karşılamak için verilen bu kutsal
uğraş, her kesimce önünde eğilmesi gerekilen bir durumdur.
Dinimiz ve kültürel değerlerimiz de çalışmanın bir
zorunluluk olduğunu, çalışanın emeğinin kutsal
olduğunu vurgulamaktadır. Bizim kültürümüzde kişinin ne iş
yaptığından çok, ne kadar emek sarf ettiği önemlidir.
Emeğin ve iş gücünün
yoğun olarak yer aldığı sektörlerin başında da
tarım sektörü gelmektedir. Tarım işçileri olarak
adlandırdığımız emekçilerimiz kendi bölgelerinde çalışmakla
birlikte, daha çok Güneydoğu Anadolu bölgelerimizden, tarım
faaliyetlerinin yoğun olarak yapıldığı illerimize
gelen işçilerimiz de rızık bulmak için bölgemize gelmektedir.
Farklı illerden tarım
işçilerinin yoğun olarak geldiği illerden birisi de, seçim
bölgem olan Adanadır. Bu sebeple, ilimize gelen tarım
işçilerimizin önceki yıllardaki çalışma
koşullarını ve bugünün koşullarını çok iyi bilen
biriyim. Babam da benim uzun yıllar çiftçilik yaptı. Ben de tarlada
çalışan ve onların yaşadığı
sıkıntıları bilen biriyim.
Evet, önceki yıllarda tarım
işçilerimizin bulunduğu koşulları özetlemem gerekirse,
hiçbir zaruri ihtiyaçları bile karşılanmayan, gerçekten -çok
affedersiniz- tuvaleti, banyosu, yemek yeme ihtiyacının dahi
olmadığı koşullarda yaşıyorlardı. Bugün,
iktidarımız döneminde, gerçekten -ben de gittim tarım
işçilerinin bulunduğu, özellikle çadırların bulunduğu
mevkilere, dönem dönem gidiyorum- buralarda vatandaşımızın,
tarım işçilerimizin banyosu, tuvaleti, yemek yiyecek alanları ve
özellikle -eğitime çok fazla önem veriyoruz- orada bulunan tarım
işçilerimizin çocuklarının eğitiminin görüleceği
okulların dahi yapıldığı, okul olmasa dahi eğitim
imkânının mutlaka karşılandığı alanlar ve imkânlar sağlanmıştır.
Öncelikle, tabii, tarım
işçilerimizle ilgili sağlık güvencesi kapsamında, tüm
vatandaşlarımızın olduğu gibi, tarım
işçilerimiz de yapılan gelir tespitine göre ücretsiz sağlık
güvencesi elde etmişlerdir. Sayın Başbakanımızın
konuya ilişkin hassasiyetiyle yayınlanan Başbakanlık
genelgesi kapsamında başlatılan METİP yani Mevsimlik
Tarım İşçileri Projesiyle bulundukları illerden diğer
illere aileleriyle birlikte giden vatandaşlarımızın
ulaşım, barınma, eğitim, sağlık, güvenlik, sosyal
çevreyle ilişkiler, çalışma ve sosyal güvenlik
bakımından mevcut durumları iyileştirilmiştir.
Bu proje kapsamında 2010
yılından itibaren 37 il valiliği tarafından hazırlanan
55 proje kapsamında yaklaşık 90 milyon TL kaynak
aktarılmıştır. Söz konusu proje kapsamında yaklaşık
300.000 vatandaşımıza hizmet sunulmuştur. Mevsimlik Gezici
Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal
Hayatlarının İyileştirilmesi Projesine 2010
yılında 44 milyon, 2011 yılında 27,5 milyon, 2012
yılında 21 milyon bütçe aktarılmıştır. Tarım
ve orman işlerinde süreksiz çalışanların 1 Mart 2011
tarihinden sonra sigortalılığı sağlanmış ve
bu kişilere iş kazası ve meslek hastalığı
durumunda gerekli yardımların yapılması da
sağlanmıştır. Yine, 2008 yılında tarım
işçileri 18 gün çalışmış ve 30 gün sigortalı
sayılması sağlanmış, bu uygulama da 2011
yılından itibaren her yıl için 1 puan artırılarak
devam etmektedir. Bunun yanında gezici sağlık ekiplerimiz,
mevsimlik tarım işçilerimize sağlık hizmetleri sunmaya
devam etmekte ve aşılama çalışmaları da
yapılmaktadır. Yine, bu çalışmalarla beraber illerimizde
valilik, ilçe kaymakamlıklarımız ve belediyelerimiz
aracılığıyla tarım işçilerimizin hayat
standartlarının artırılmasına yönelik de
çalışmalar yapılmaktadır.
Adana ili özeline
baktığımızda, 2012 yılında 64 yerleşim
alanında 3.953 çadırda kalan 20.458 tarım işçisine hizmet
verilmektedir. Yaşam alanlarına ilişkin zemin seviyesi ve
düzenleme işlemleri yapılmıştır. Elektrik ve su
tesisatı çekilmesi işlemleri yapılmış, on iki
yerleşim yerine elektrik verilmiş, iki yerleşim yerine trafo
kurulmuş, on dört yerleşim yerine 3.540 metre su borusu
döşenerek su bağlantısı yapılmış,
kolaylık tesisleri yapımına da devam edilmektedir. Yine
diğer, tuvalet, duş kabini, çamaşır ve bulaşık
yıkama konteynerleri da verilmiştir, sayısı 598 adet. Yine,
215 adet çöp konteyneri, 40 adet foseptik tankı alımı
gerçekleştirilmiştir ve 11 adet yerleşim yeri telle
çevrilmiştir. Tüm yerleşim yerlerine, içme ve kullanma suyu temin
edilmiştir.
Eğitim imkânlarına
baktığımızda, Karataşa bağlı Tuzla
beldemizde beş derslikli prefabrik okul ve öğrenciler için 160
kişilik prefabrik yemekhane yapılmıştır. 2010-2011
eğitim-öğretim yılında 188 öğrenci
taşımalı eğitim ile merkeze taşınmış ve
bu öğrencilere öğle yemeği verilmiştir. Çadır
yerleşim alanlarına çocuk oyun grupları konulmuştur.
Mevsimlik gezici tarım işçilerinin eğitim çağındaki
çocuklarının tespiti ve takibi ile eğitim-öğretime
devamlarının takip ve kontrolü yapılmaktadır. Her bir
konaklama alanına, konaklayan çadır sayısına göre çok
amaçlı hizmet çadırı kurulmuştur. Adana ilinde proje
kapsamında yapılan toplam harcamalar 6.071.569 TLdir. Mevsimlik
tarım işçilerimize yönelik çalışmalarımız artarak
devam edecektir. Zira bu çalışmaların hiçbiri 2012
yılından önce yapılmamıştır. Biz, toplumumuzun
her kesimine eşit ve adaletli çalışmaya, hizmet etmeye devam ediyoruz.
Evet, özellikle mevsimlik tarım işçilerimizin
sorunlarının çözümüne yönelik
çalışmalarımızın bugüne kadar olduğu gibi bundan
sonra da büyük bir titizlikle yürütüleceğini, yeni bir Meclis araştırması
açılması talebinin bu aşamada yerinde
olmadığını düşünüyorum. Ayrıca, Adanadan bir
vatandaşımızın da özellikle dile getirmemi istediği
bir sözü de söylemek istiyorum, Adanada muhalefetten bir belediyenin
hizmet binası yapmak için onlarca
ağacı yıktığını da söylememi istedi. Onu da
burada söylemek istiyorum.
Yüce heyetinizi ve bizi izleyen aziz
milletimizi de saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Gürkan.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan, efendim, sayın hatip konuşmasında
Geçici tarım işçilerinin bulunduğu yerde gerek tuvaletler
konulmakta, banyo ve içme suyu ihtiyacı karşılanmaktadır.
şeklinde açıklamalarda bulundular. Bunu düzeltmek için pek kısa
bir söz istiyorum.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Neyini düzelteceksin?
BAŞKAN Yani, böyle şeylerin
olmadığını söylüyorsunuz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Evet
efendim.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Bu
neyi düzeltecek Başkanım?
FATOŞ GÜRKAN (Adana) Neyi
düzelteceksiniz?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Şimdi ben size örnek vereyim. Özür dilerim, bakın, hemen, izninizle
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Sayın Başkanım, oraya çıkan hatip hiçbir şey
konuşmayacak mı?
BAŞKAN Bir dakika
Yerinizden
girin, bir açıklamayı yerinizden yapınız lütfen. Düzeltin
yani Yanlış bilgi verdi. diye.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Peki.
Evet, açıklama yapmak istiyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkanım, ben söz istemiştim, bir açıklama
yapmam gerekiyor. Ben sisteme girmiştim, bana bir söz verirseniz
BAŞKAN Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
sayın hatip Efendim, çadır kentte bulunan yerlerde içme suyu,
tuvalet ve banyo ihtiyaçları karşılanıyor,
sağlanmıştır. dedi. Ben hemen somut örnek veriyorum:
Şanlıurfa ili Sırrın Mahallesi Küme Evler; bakın,
şehrin içerisinde, vatandaşın tuvaleti yok, içme suyu yok,
kullanma suyu yok, elektriği yok.
2) Şanlıurfa ilinde -tarihî
eserlerle ilgili, tarihî yerlerle ilgili- tarihî yerlerin bulunduğu hiçbir
yerde tuvalet yok, o tarihî yerlerin tabelası yok ve suyu yok.
Bir başka sorun: 3 Haziranda, benim
danışmanım Meclisten çıkarken, evine doğru giderken,
polisler tarafından, bakanlıkları, Meclisi basacağına
ilişkin çocuğu gözaltına aldılar ve geceleyin ancak
çocuğu serbest bıraktılar. Yani, bir milletvekilinin
danışmanı -terör örgütünün üyesi olarak gözaltına
alınıp- Meclisi basacaksa, bakanlıkları basacaksa
Buna
maaşı veren bu Meclis, bunu işe alan bu Meclis.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Yani, bu
kadar yoldan gelen geçen her masum insanı gözaltına almak ancak ve
ancak diktatörlerde olur.
RECEP ÖZEL (Isparta) Neyi düzeltti bu
şimdi anlamadım.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bunun
belgesi de burada.
Teşekkür ederim.
RECEP ÖZEL (Isparta) Bu neyi
düzeltti?
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Tanal.
Sayın Aydın, sisteme
girmişsiniz, ne içindi?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Efendim,
60a göre açıklama istiyorum.
BAŞKAN Tamam, buyurun.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Şimdi, bugün Miraç Kandili dedik,
her günden daha duyarlı, her seferinden daha temiz, daha ahlaki, daha
düzeyli bir dil kullanmamız gerekiyor dedik ve bu manada da özellikle, az
önce 60a göre söz alan Cumhuriyet Halk Partisi Antalya Milletvekili Sayın
Yıldıray Sapan
Bir iddia edildi bir söz üzerinden. Olabilir, o sözü
hiç kimse tasvip etmez, yapılmışsa yapanları biz de
kınıyoruz ama bu sözü yansıtarak, bir başka, olayla
alakası olmayan kişilere böyle örnek verircesine ifade etmeyi çok
gayriahlaki bir yöntem olarak görüyoruz. Yanlış yanlışla
telafi edilmez. Biz, sizlerin, bir başkasının ne genel
başkanına ne bir başka yöneticisine bu tür örneklerle
saldırgan bir tutum içerisine girmiyoruz. Ben kendisini bu tutumundan
dolayı kınıyorum ve kendisinden de aslında özür dilemesini
istiyorum, sözlerini geri almasını istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Aydın.
FATOŞ GÜRKAN (Adana) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Sayın Gürkan
FATOŞ GÜRKAN (Adana) Ben söz
istemiştim Mahmut Beyin
BAŞKAN Buyurun, bir dakika size
süre veriyorum. Konuyu kapatalım.
FATOŞ GÜRKAN (Adana) Sayın
Başkanım, tabii, konuşmama karşı söz aldı Mahmut
Bey. Ben örnek olarak, özellikle Adanada yapılan
çalışmaları
Yani, Türkiye genelinde yapılan
çalışmaları söyledim ama banyo sayısını falan
Adanayla ilgili verdim.
Mevsimlik işçilerin çalıştığı
sahalar sürekli değişen sahalar. Eğer Şanlıurfada
böyle bir sıkıntı varsa biz de valiliğe söyleriz,
ihtiyacın giderilmesi sağlanır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Gürkan.
Lehinde Adana Milletvekili Turgay
Develi.
Buyurunuz Sayın Develi. (CHP
sıralarından alkışlar)
TURGAY DEVELİ (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; BDP grup önerisinin lehinde
konuşuyorum.
Samimi olarak söylüyorum, çok ciddi bir
konu, Meclis araştırması komisyonu kurulmasının çok
hayati olduğunu düşünüyorum. Ben de Adanada doğmuş,
çocukluğu bu işçilerin arasında geçmiş birisi olarak,
aynı zamanda otuz yıllık bir gazeteci olarak orada bütün bunların
sorunlarını biliyorum. Sorun sadece
Sayın Altan Tanın bu
geçici tarım işçileriyle ilgili yaptığı
konuşmanın da altına imzamı atıyorum. Aslında
eksik de söyledi. Sadece gidenlerin neden gittikleriyle ilgili değil,
geldikleri yerde karşılaştıkları sorunların da
çözümü konusunda çalışmalarda bulunmak lazım. Tabii, AK
PARTİ her zamanki gibi sorunları öteleyerek aslında Meclisin ve
siyasetin sorunları çözme kapasitesini düşürüyor, her şeyi,
bütün sorunları yok sayıyor bu konuda da olduğu gibi. Hâlbuki
Adana son kırk yıldan bu yana öylesine ciddi göçler aldı ki
kentin demografik yapısı, kent yapısı, mimari
yapısı bozuldu, gelenler memnun değil, orada yaşayanlar
uyum konusunda sıkıntılar yaşıyorlar. Sadece Adanada
değil, diğer illerimizde de aynı şekilde sorunlar
yaşanıyor. Bu konunun çok ciddi olarak
araştırılıp masaya yatırılması gerekiyor.
Bundan sizlerin de memnun olması gerekiyor. Yani, ülkenin en önemli
sorunlarından bir tanesi budur. Güneydoğuda yaşanan göçlerin
ülkemizde yarattığı ilişkiler, kaynaşma, toplum
sorunları ve buna benzer sorunların aslında yerinde
araştırılarak bir çözüme kavuşturulması gerekiyor.
Söz Adanadan
açılmışken, bu Gezi Parkı eylemleriyle ilgili olarak
başlayan isyan ya da sivil itaatsizlik Adanada da ilk günden bu yana devam
ediyor. On binlerce insan; Atatürk Parkında, Ziyapaşa
Parkında, Gazipaşa Bulvarında başlayan eylemler
artık yavaş yavaş kenar mahallelere taştı. Yeni Baraj
Mahallesinde, şehrin kuzeyinde ve batısında; bu, AK
PARTİye karşı, AK PARTİ zulmüne karşı bir
direnişe, isyana, sivil itaatsizliğe dönüştü. Çok şükür,
Adanada herhangi bir ölümlü olayla karşılaşmadık ama
polisin tutumu İstanbulda, Ankarada ne ise Adanada da aynısı.
Ben polisin gaz bombalarından, plastik mermilerinden dolayı çok ciddi
sıkıntılar yaşadım, bunu polis müdürlerine, sayın
Valiye de anlattım ama böyle durumlarda, büyük toplumsal olayların
olduğu zamanlarda kimse milletvekili, belediye başkanı, genel
başkan tanımıyor, polislerimizin gözü bayağı
kararıyor.
Ayrıca, AK PARTİli milletvekillerine
buradan bir uyarıda bulunmak istiyorum: Dikkat ederseniz, olaylar gittikçe
AK PARTİ il binalarıyla ilçe binalarına doğru yöneliyor.
Adanada olaylar sırasında benim arabamı eylemciler haşat
ettiler. Daha sonra yanlarına gittiğimde, bana AKP milletvekilisin
diyerek bunu yaptıklarını söylediler, öyle bir bilgi
gelmiş. Yani, olay şuraya gidiyor arkadaşlar: Sizin zulmünüz,
sizin otoriterliğiniz, sizin herkesi yok sayan
anlayışınız toplumda çok ciddi olarak birikime yol
açtı. Bunun nedeni şu: Şimdi, Sayın Başbakan,
eylemlerin ilk başladığı gün Muhatap kim bulamıyoruz,
kiminle konuşacağız dedi. Muhatap, iktidara geldiğiniz
günden bu yana özelleştirerek çalışan işçileri güvencesizleştirdiğiniz
10 milyondan fazla taşeronlar ve çocukları. Sizin iktidara
geldiğiniz günden bu yana, mesela Adanada, çiftçiler tohum ekmişler,
ilaç atmışlar, sulamasını yapmışlar, mazotunu
yakmışlar, ürün ortaya çıkmış, biçmişler, hâlâ
buğday taban fiyatı yok. Çiftçiler tefecinin kucağında.
Taban fiyatını açıklamıyorsunuz.
FATOŞ GÜRKAN (Adana)
Açıklamayın diyenler de var.
TURGAY DEVELİ (Devamla) Onlar
büyük toprak sahipleri, sizin yandaşlarınız onlar. Ben, az
gelirli küçük çiftçilerden bahsediyorum Sayın Milletvekilim.
AHMET YENİ (Samsun) Bütün millet
bizim yanımızda.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Herkes
bizim yandaşımız oldu, sizin yandaşınız
kalmadı!
TURGAY DEVELİ (Devamla)
Şimdi arkadaşlar, mayıs ayı içerisinde 143 işçi
iş kazasından öldü. Siz Yoksulluğu ve yolsuzluğu
yeneceğiz diyerek iktidara geldiniz; on yıldan bu yana, size oy
veren kitlelerin çocuklarını müthiş bir kadrolaşmayla
işe yerleştirdiniz ve geçici bir rehabilitasyon
sağladınız ama büyük paraları, özelleştirme
ihaleleriyle kurumları satarak, büyük işlerle kendinize ait bir
iş dünyası yarattınız. Artık toplum tıkandı.
Bakın, toplum tıkandı.
Size tavsiyem şu: Burada,
meşru zeminde, Parlamentoda bile sesimizi kısıyorsunuz,
komisyonlarda konuşturmuyorsunuz. Şu anda Meclis televizyonu
yayın yapıyor, saat yedide kesilecek. Bunu, bu muhalefetin
konuşmasını, sesini duyurmasını engellerseniz bu
başka bir yerden komplikasyon yapıyor, toplum sokağa dökülüyor.
Bugün anlayamadığınız, Muhatap bulamıyoruz.
dediğiniz kitleler, bütün bu on buçuk yıllık iktidarınızın
biriktirdiği. Adalet ve Kalkınma Partisi artık sorunları
anlayamadığı için, politik bir kabızlık çektiği
için sorunları yönetemiyor, çözümü sürdüremiyor. Bunun bir çaresinin
olması lazım. Bunun çözümü, Parlamentoyu
çalıştırmaktır, halkın sesine kulak vermektir.
Halkın sesine kulak vermediğiniz zaman, Parlamentoda
milletvekillerinin sesine kulak vermediğiniz zaman, milletvekillerinin,
muhalefetin toplumla buluşmasını engellediğiniz sürece,
Ben yaptım, oldu. mantığını sürdürdüğünüz
sürece, arkadaşlar, bu çözümü ortaya çıkaramazsınız.
Şimdi, karşınızda
on buçuk yıldan bu yana size destek veren yüzde 50lik şükür toplumu
artık şükretmiyor. Asgari ücretle on iki saat
çalıştırdığınız o başörtülü 17
yaşındaki, 18 yaşındaki genç kızların,
çocukların, marketlerde, iş yerlerinde, fabrikalarda gözlerinde fer
kalmadı. 700-800 liraya on iki saat çalıştırıyorsunuz,
onların oyunu alıyorsunuz ama ondan sonra, AK PARTİnin yeni
zenginleri sermayenin yeni oluşumuna fırsatlar tanıyor. Bu
sürdürülebilir değil artık. Bu işten vazgeçmeniz gerekiyor.
Bakın, sakin sakin düşünün,
gerçekten, sakin sakin düşünün. On buçuk yıldan bu yana ülkeyi
getirdiğiniz yer artık son nokta. Bugün Twitterda bir mesaj
vardı -hani yarışma programlarında oluyor- diyor ki:
Başbakan yüzde 50 joker hakkını kullanmak yerine ahaliye
sorsaydı, bu işler başına gelmezdi.
Siz topluma
kulaklarınızı kapamışsınız, iki yıl
önce yapılan seçimde aldığınız yüzde 49 oyla bu
halkı yok sayıyorsunuz, yok saymaya çalışıyorsunuz.
Siyaseti sorunları çözmek için kullanın arkadaşlar, muhalefet
sürdürmek, tek parti iktidarını perçinlemek için kullanmayın.
Size bir önerim var: Açın şu
Meclis Televizyonunu. Buradaki milletvekillerinin, muhalefet milletvekillerinin
ne söylediğini halk duysun, sizin de ne söylediğinizi duysun,
kapalı toplumdan vazgeçin. Bakın, o zaman sokaklar bu hâle dönüyor.
Bugün binlerce işçi grev
yapıyor. Taksimde, Ankarada, Adanada, Türkiye'nin her tarafında
direnişler sürüyor. Çok basit bir talep var: Yetti ulan artık!
diyorlar.
RECEP ÖZEL (Isparta) Yetti ulan
artık mı?
TURGAY DEVELİ (Devamla) Diyorlar,
toplum böyle söylüyor.
RECEP ÖZEL (Isparta) Kime diyorlar?
TURGAY DEVELİ (Devamla) Size
söylemiyor, herkese söylüyorlar.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Size
diyorlar!
TURGAY DEVELİ (Devamla) Herkese
söylüyorlar. Yetti artık, yetti diyorlar. Yettiyse yettiyi bilin. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
ÜNAL KACIR (İstanbul) Ulan
diye kime söylüyorlar?
TURGAY DEVELİ (Devamla) Ben bunu
söylemiyorum sayın vekiller, bunu toplum
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Bakın, ben size bir şey
söyleyeyim mi? Sokakta neler söylendiğini, neler söylendiğini bir
duysanız! Bir duysanız! Neler söylendiğini bir duysanız!
Siyasetin çapını ve kalibresini işlevsel tutmak zorundayız
arkadaşlar. Yeter! Yeter! diyor toplum. Bunu birlikte
başarabiliriz. Açın şu Meclis Televizyonunu, açın!
Açın, açın
Adanada sekiz günden bu yana 10
binlerce işçi, 10 binlerce genç, kadın, yaşlı bu eyleme
destek veriyor. Bir tane kamu malına zarar verilmedi, bir tane
FATOŞ GÜRKAN (Adana) Sizin araba
hariç!
TURGAY DEVELİ (Devamla) Benin
arabam da feda olsun! Feda olsun, canları sağ olsun onların!
Ama sizi buradan uyarıyorum: On buçuk yıldan bu
yana yaptığınız zulüm toplumu ayağa
kaldırdı, bu baskıdan vazgeçin.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) Millet sor, millete!
Millet zalimleri görüyor!
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Develi.
Aleyhinde, Isparta Milletvekili Recep Özel
Buyurunuz Sayın Özel. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisinin vermiş
olduğu grup önerisi aleyhinde söz almış bulunmaktayım.
Tabii ki, tarım işçilerinin -geçici mevsim
işçilerinin-yaşamış oldukları koşullardan
dolayı elbette ki sıkıntıları mevcuttur. Rahat bir
ortamda çalışmıyorlar, gerek konaklamaları gerek
birtakım zatî ihtiyaçlarını karşılamaları
noktasında sıkıntıları elbette ki vardır. Bunun
araştırılması, sorunlarına çözüm bulunması bir
araştırma önergesi veya komisyonla değil idari birtakım
kararlarla her zaman yapılabilir. Onun için, AK PARTİ, devletimiz,
bürokrasinin bütün kurumlarıyla, kurallarıyla bu çözümü bulma
noktasında elinden gelen tüm gayreti göstermektedir.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) 18 kişi öldü,
beş gün önce 18 kişi öldü.
RECEP ÖZEL (Devamla) - Biraz önce burada konuşan CHP
Adana Milletvekiline de huzurlarınızda geçmiş olsun diliyorum.
Kendisine de teşekkür ediyorum çünkü bu olaylarda kendi aracının
yağmalandığını, burada bir yağma
olayının bulunduğunu da tespit etti, bundan dolayı da
kendisine teşekkür ediyoruz. Demek ki, bu olaylarda masum
vatandaşların da birtakım mallarına
yağmalandığını Meclis kürsüsünde ifade etti.
Bakın, dün akşam da, Dikmen Caddesinde -bu
tencere tavayla gerçekten masum olarak eylem yapan birtakım
vatandaşlarımız var, bunların taleplerini saygıyla
karşılıyoruz- içlerinden bir çocuğu ne olduğunu
bilmeden 15 kişi birden hücum ederek öldüresiye orada dövdüler. Bu
eylemciler, tencere tava eylemcileri arasındaki bir çocuğu dövdüler.
O çocuğun, masum çocuğun ne suçu var ne günahı var?
Şimdi, masum olarak görülen bu eylem, tencere tava
çalarak masum görülen eylem, bu Kızılay Meydanındaki kamu
binalarına, polise taş atanların değirmenine su
taşımıyor mu? Bu masum görülen eylemle elbette ki demokratik taleplerini
bir yerlerde dile getirecekler, bunları anlayışla
karşılayabiliriz ama hiç kimse de bu Kızılay
Meydanındaki ya da Taksim Meydanında polise taş atanın,
Başbakanlık binasına ya da birtakım AK PARTİ
binalarına taş atanın, oraları basmaya çalışanların
da değirmenine su taşımasın. Burada herkesin elini
vicdanına koyup, kafasında düşünüp, iki elini yakasına
alıp bir Ben kime hizmet ediyorum?u
AK PARTİ olarak biz millete
hizmet ediyoruz. Acaba siz kime hizmet ediyorsunuz, bu eylemi destekleyenler kime
hizmet ediyor? Bunu iyi bir tahlil edelim. Elbette ki AK PARTİ olarak
bizlerin her yaptığının da
İnsan olarak birtakım
yanlışlarımız, hatalarımız elbette ki
olacaktır, vardır. Bunu demokratik yollarla, üslubumuzu güzel
kullanarak çözme noktasında gayret göstermemiz gerekirken bu eylemleri
teşvik edici, onları kışkırtıcı
konuşmalardan da hepimizin burada imtina etmemiz gerekiyor çünkü bu ülke
hepimizin, bu ülke batarsa hepimiz batarız, bu ülke kaosa giderse hepimiz
zarar görür. Onun için, bizler daha çok kulak verelim, daha çok muhalefet
elbette ki yapalım ama sizler de bu milletin, bu ülkenin
varlığını, millî birliğimizi, bütünlüğümüzü
korumak için söylemlerimize dikkat edelim diyorum.
Ben BDP grup önerisi aleyhinde
olduğumuzu belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Özel.
Buyurunuz Sayın Sapan.
YILDIRAY SAPAN (Antalya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın grup başkan vekilinin
sözlerine cevap olarak söz aldım. Teşekkür ediyorum.
Şimdi, Özür dile. deyince
aklıma nedense gerçeklerin insanları hakikaten
acıttığını bir kez daha gördüm burada. Ben bir tespit
yaptım, bu tespiti paylaştım. Bunların tamamı gerçek,
hatta eksik bile anlattım. O eksiklik şu: Bu sözleri duyan bayan korkudan
ne demiş biliyor musunuz polise? Yani Seni -nokta, nokta- bu
karanlıkta yaparım. diyen polise bu bayan Tamam ağabey.
demiş. Biliyor musunuz, bu benim içimi acıttığı için,
bana yapılmış gibi hissettiğim için bunları burada
ifade etmek zorunluluğu duydum bir milletvekili olarak. Ama örneklerime
Tabii ki özür dilenecek bir şey yok ama örneklerime sizi ilave edebilirim.
Sizin başınıza gelseydi, sizin yakınınızın
başına gelseydi ne hissederdiniz? Bunu da ilave olarak söylüyorum.
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Sapan.
BAŞKAN - Öneriyi
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
EMİNE ÜLKER TARHAN ( Ankara)
Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama talebiniz var,
yerine getireceğiz.
Sayın Tarhan, Sayın Hamzaçebi, Sayın
Dibek, Sayın Çam, Sayın Canalioğlu, Sayın Tanal, Sayın
Genç, Sayın Develi, Sayın Aygün, Sayın Yılmaz, Sayın
Acar, Sayın Serter, Sayın Kaleli, Sayın Aygün, Sayın Seçer,
Sayın Yalçınkaya, Sayın Tayan, Sayın Özel, Sayın Çetin,
Sayın Türeli.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter
sayısı vardır.
BAŞKAN Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım, daha sonra oylarınıza
sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurutunun 05.06.2013
Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında,
siyasi parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Oktay
Vural
(İzmir)
MHP Grup Başkan Vekili
Öneri:
07 Mayıs 2013 tarih, 12518
sayı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
vermiş olduğumuz "Ziraat fakültesi ve veteriner fakültesi
mezunlarının yaşadıkları sorunların araştırılarak
alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla" ve 08 Mayıs 2013
tarih, 12631 sayı ile "Ülkemizdeki ziraat mühendislerinin
sorunları ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla"
verdiğimiz Meclis araştırması önergelerimizin 05.06.2013
Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin lehinde
Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz.
Buyurunuz Sayın Yılmaz. (MHP
sıralarından alkışlar)
KEMALETTİN YILMAZ
(Afyonkarahisar)- Teşekkürler Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri, sözlerime
başlarken sizlerin ve tüm vatandaşlarımızın Miraç
Kandilini tebrik ediyorum, Allah yılına kedersiz
ulaştırsın diyorum.
Yükseköğretimini tamamlayarak
çalışmak isteyen meslektaşlarım ki, ziraat mühendisleri,
gıda mühendisleri, su ürünleri mühendisleri, peyzaj mimarları ve
veteriner hekimlerinin sorunları ve çözüm yollarının
araştırılması için verdiğimiz Meclis
araştırmasıyla ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı bünyesinde ziraat, gıda, su
ürünleri mühendisleri mühendis kadrosu adı altında istihdam
edilirler. Bilindiği gibi insanlığın en temel
ihtiyaçlarından birisi sağlıklı beslenmedir. Bu
ihtiyacın karşılanması yeteri miktarda üretilmiş
sağlıklı gıda ile mümkündür. Son yıllarda tüm dünyada
olduğu gibi ülkemizde de sağlıklı gıda üretimi ve
teminine dair bilinçlenme ve önemli gelişmeler kaydedilmiş ve bu
konular kamuoyu gündemine sık sık getirilmeye
başlanmıştır. Sağlıklı gıda üretimine
ve teminine olan talebin giderek artması, mühendisliklere ki bunlar
ziraat, su ürünleri ve gıda mühendisleri ile veteriner hekimliği
mesleklerine olan ilginin de artmasına yol açmıştır.
Ülkemizde tarım ve hayvancılık gerek doğrudan üretimde
çalışan çok sayıda insanımıza
sağladığı istihdamla gerekse yapılan üretimle
gıda ihtiyacının karşılanmasından ve tarıma
dayalı sanayiye sağladığı ham madde nedeniyle tüm
olumsuzluklarına rağmen hâlâ önemini korumaktadır. Birim
alanından daha fazla ürün almak için yeni yetiştirme teknikleri,
ıslah yöntemlerini geliştirmek ve üreticilere
yaygınlaştırılması konusunda gerek teknisyenlerimizin
gerek mühendis ve veteriner hekimlerimizin çok büyük katkıları
olmuştur. Yeni tarım tekniklerinin geliştirilmesi gerçekten çok
önemlidir, zira topraklar sınırlıdır. Bir tarafta
açlık çeken insanlar diğer taraftan obezite sorunuyla mücadele eden
insanlar. Binbir zorluk ve zahmetle okullarını bitirerek hayata
atılmak için iş ve aş peşine düşen
insanlarımızın pek ama pek ama pek çok sorunları
vardır.
Ülkemizde, özellikle AKP hükûmetleri
döneminde uygulanan yanlış tarım ve hayvancılık
politikaları, ne yazık ki iş bekleyen bu ziraat mühendisi,
gıda mühendisi ve su ürünleri mühendisleri ile peyzaj mimarları ve
veterinerlerimizin işsiz kalmalarına, yanlış istihdam
politikalarıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı bünyesinde çalışanların da çok ciddi
sorunlarla karşı karşıya kalmalarına yol açmıştır.
Tarladan, seradan, kümesten,
ahırdan markete kadar bir dizi bilimsel uygulamaların yer aldığı
tarımsal üretimin daha nitelikli, kitlesel ve ekonomik olarak
gerçekleştirilmesinde, bu mühendislerimizin ve veteriner hekimlerimizin
çok ciddi katkıları vardır.
Son yıllarda, bilimsel ölçütler
yerine daha çok siyasi sebeplerle Türkiye'nin hemen hemen her bölgesinde
gereğinden fazla ziraat fakültesinin açılarak bazılarına
yeni öğrenci alınması, yeni açılan fakültelerde de hemen
hemen tüm bölümlerin bulunması, bu bölümlere gelen öğrenci profili,
uygulama alanı, laboratuvarları, eğitim elemanı ve personel
yetersizliği eğitim kalitesini maalesef olumsuz yönde etkilemiş
ve yeni sorunların yaşanmasına yol açmıştır.
1980li yıllara kadar üniversite giriş sınavlarında ilk
10luk dilimde öğrencilerin tercih ettiği ziraat fakülteleri, son
yıllarda çok düşük puanlarla öğrenci kabul etmesine rağmen,
pek çok fakültede bazı bölümler öğrenci bulmakta zorlanmaktadır.
İnsanlarımıza güvenli,
sağlıklı gıdanın temini, üretimi, denetimi konusunda
gıda mühendislerinin çok ciddi katkıları olmuştur.
Ülkemizde gıda denetimlerinde yaşananlar, sektörde haksız
rekabete ve halk sağlığı sorunlarına yol
açmaktadır. Gıda işletmelerinde uzman personel istihdamı
zorunluluğu bulunmaması nedeniyle, güvenilir, sağlıklı
gıda arzı, maalesef işletmelerin insafına terk
edilmiştir.
Bakanlığımızda
şu anda yaklaşık 5 bin civarında gıda denetçisi
vardır. Bunun yanında kayıtlı gıda üretimi yapan
işletme sayısı yaklaşık 40 bin, gıda ürünlerini
satan ve dağıtan iş yeri sayısı ise yaklaşık
500 bin civarındadır. Bu tablo bile sektörde gıda mühendisi
açığı olduğunu göstermektedir.
Diğer taraftan Alo 174 gıda
hattına gelen ihbarlar her gün artmakta ve çözüm beklemektedir.
Bakanlık bünyesinde tarım danışmanı gibi gıda
mühendisleri de küçük ve orta boy gıda işletmelerinde güvenli
gıdanın üretilerek insanlara arz edilmesine katkı
sağlayacak gıda danışmanı olarak istihdam
edilebilirler. Bu şekilde gıda sektöründe kamu denetimi daha etkin
kılınarak haksız rekabetin önüne geçilebilir ve tüketicinin sağlığının
korunmasında önemli bir unsur olacaktır.
Diğer taraftan, 20 binden fazla
gıda mühendisi boş gezmekte veya eğitimiyle alakası olmayan
alanlarda çalışmaktadırlar. Şu anda öğretmenlik,
polislik, mübaşirlik, gardiyanlık gibi kamu görevlerinde çalışan
ziraat mühendisleri vardır. Bu, ciddi bir israftır. Uygulanan bu
yanlış politikalara bir an evvel son verilmelidir. Şu an
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığında 20
binden fazla kadro boş bulunmaktadır. Ziraat mühendislerimiz,
veteriner hekimlerimiz, gıda mühendislerimiz, su ürünleri mühendislerimiz,
peyzaj mimarlarımız bir an evvel çiftçilerimizle, üreticilerimizle
buluşmak, Türk tarımı ve hayvancılığına
katkı sağlamak istemektedirler.
Sayın milletvekilleri, diğer
taraftan, 1380 sayılı Su Ürünleri Kanununda resmî su ürünleri
mühendisi tanımı yapılmamış olması ve su ürünleri
koruma ve kontrol alanlarında yetkilendirilmemiş olmaları su
ürünleri mühendislerinin kamu ve özel sektörde istihdamlarının önüne
ciddi bir engeldir. Ülkemizde şu anda 15 binden fazla su ürünleri ve
balıkçılık teknolojisi mühendisleri ciddi şekilde
mağduriyet yaşamaktadırlar. Dolayısıyla, bu
mağduriyetler, ülke tarımını ve
hayvancılığını da olumsuz yönde etkilemektedir ki
çiftçinin, üreticinin hâli perişandır. Siz her ne kadar da kabul
etmeseniz de çiftçi inim inim inlemektedir.
Değerli milletvekilleri,
milyonlarca dönüm tarım yapılabilir hazine arazisi boş
durmaktadır. Bir kanun ve kanun hükmünde kararname ile bu arazilerin
işlemek isteyen ziraat mühendislerine tahsisi sağlanabilir. Üç
tarafımız denizlerle çevrili. Yurt içi su kaynaklarımız zengin
olmasak da ciddi ve hatırı sayılır bir mahiyettedir. Su
ürünleri mühendislerimizi de bu imkânlardan istifade ettirmek mümkün
olabilecektir. İşletme kredisi desteklemeleriyle buralarda örnek
tarım uygulamaları yapılabilir ve ülkemiz ekonomisine önemli bir
istihdam ve katma değer sağlanmış olunabilir.
Değerli milletvekilleri,
gerçekten, tarımımızın içinde bulunmuş olduğu
şartlar iç acısı. Zira, girdi maliyetleri gün geçtikçe
artıyor. Milat olarak kabul ettiğiniz 2002 yılında 1 litre
mazot alabilmek için -ki tarımın en ciddi girdilerinden bir
tanesidir- 2,5 kilo buğday satmak yeterliyken, bugün 6 kilo, 7 kilo
buğday satmak zorunda kalıyor çiftçimiz. Diğer taraftan, yine 1
litre mazot alabilmek için, 2002 yılında 10 kilogram pancar teslim
etmesi yeterliyken, bugün, maalesef, tam 45 kilo, 46 kilo pancar teslim etmesi
gerekiyor. Bu, gerçekten, çiftçimizin, üreticimizin nereden nereye
geldiğinin en ciddi karineleri, en ciddi ispatlarıdır. Bu
olumsuz gidişata bir Dur. denmelidir. Zira, ithal hayvancılık,
ithal damızlık hayvan, ithal canlı hayvan, ithal et konusu, pek
çok tarım ürününün ithal edilmesi çiftçimizi canından bezdirmiş,
üretim yaptığına, yapacağına pişman olmuş
vaziyettedir.
Diğer taraftan, pek çok
açığımızın, özellikle yağ bitkileri ve yem
bitkileri noktasındaki ham yağ açığımızın
kapatılması konusunda çok ciddi ithalat yapmaktayız.
Bunların önlenmesi noktasında işte ziraat mühendislerimiz,
işte veteriner hekimlerimiz, işte gıda ve su ürünleri
mühendislerimiz hazırdır, beklemektedir. Bize düşen görev
bunların önünü açmaktır, bunlara imkân ve fırsat vermektir. Ki
bunlardan sadece biz burada muhalefet olarak sorunları dile getirmekle
yetinmiyoruz. Bu kürsüden defalarca çözüm yollarını da sizlerle
paylaştım ama tekraren söylüyorum. Bu sorunları biz söylemekten
bıkmadık, usanmadık fakat siz dinlemekten veya ifade etmekten,
anlamaktan çok ama çok uzak kaldınız. Şu andaki huzurda bulunan
milletvekillerimizin, iktidar partisine bağlı milletvekillerimizin
varlığı da bunun göstergesidir. Gerçekten tarıma hiç ama
hiç değer vermiyorsunuz.
Çözüm yollarından bir tanesi de
şu: Sözleşmeli, alım garantili üretim yaptırılarak,
milyarlarca dolar ödeyerek dışarıdan
aldığımız yem ve yağ bitkileri
açığımız kapatılabilir.
Değerli milletvekilleri,
mühendislik -ki ziraat, gıda, su ürünleri- ve peyzaj mimarı ve
veteriner fakültelerinden mezun olan gençlerimizin yaşadığı
sorunların araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi
için Meclis araştırması açılması aciliyet arz etmektedir.
Desteklerinizi bekler, takdirlerinize
arz ederim. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Yılmaz.
Aleyhinde, Hatay Milletvekili Orhan
Karasayar.
Buyurunuz Sayın Karasayar. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ORHAN KARASAYAR (Hatay) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubumuz adına MHP grup önerisi hakkında söz almış
bulunuyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın başında,
mübarek Miraç Kandilimizi, aziz milletimizin ve tüm İslam âleminin
mübarek Miraç Kandilini kutluyor, hayırlara vesile olmasını
temenni ediyorum.
Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığına açıktan atama suretiyle
son on yıl içerisinde 10.269 mühendis ve 6.572 veteriner hekim olmak üzere,
toplam 16.841 personel alımı gerçekleştirilmiştir. Bununla
beraber, gıda denetçisi olarak özel sektörde çalışmak üzere de
4.060 gıda mühendisimize istihdam alanı oluşturulmuştur.
Ayrıca her yıl merkezî yönetim bütçe kanunu ile tahsis edilen
açıktan atama kontenjanı dâhilinde KPSS sonuçlarına göre kadro
ve hizmet ihtiyaçları doğrultusunda personel açığı
olan kadrolarda personel alımı gerçekleştirilebilmektedir.
Devlet Personel Başkanlığı ve Maliye
Bakanlığınca vize edilmesi hâlinde 657 sayılı Kanunun
4-B maddesi kapsamında sözleşmeli personel alımı
yapılabilecektir. Personel alımında norm kadro planlaması
ve hizmet ihtiyaçları çerçevesinde hareket edilmektedir. 8.038 mühendis ve
veteriner hekimin de özel sektörde sertifikalı tarım
danışmanı olarak istihdamına imkân
sağlanmış, ayrıca, gıda işletmelerinde ziraat
mühendisi, veteriner hekim ve gıda mühendislerinin gıda denetçisi
olarak istihdam sorumluluğunun yanında tarımsal birlikler,
kooperatifler ve işletmelerde de ziraat mühendisi ve veteriner hekim istihdamında
ciddi imkânlar getirilmiştir.
TAR-GEL Projesi kırsal alandaki
çiftçilerimize yönelik yayın faaliyetinin daha etkin yürütülmesi
amacıyla uygulamaya konulan bir çalışma olup personelinin görev
alanları itibarıyla istihdamlarından dolayı bulundukları
çevredeki tarımsal üretimin çeşitliliği ve kalitesinde ciddi
artışlar sağlamışlardır.
TAR-GEL personelinden hâlen memur
statüsünde çalışmakta olanların köyde ikametgâh zorunluluğu
bulunmaktadır. Köylü vatandaşlarımız tarımla ilgili
sorunlarına çözüm üretebilmek için, daha kaliteli üretim yapmak için,
bölgelerdeki tarım üretimini, çiftçiliği dededen, babadan görme
usullerle değil de dünyanın teknolojinin de en fazla
kullanıldığı, en ileri seviyede tarım yapabilmeleri
için bu arkadaşlarımız gerekli araştırmaları
yapıyorlar, gerekli incelemeleri yapıyorlar, çiftçilerimizle beraber
köylerimizde el ele vererek hem ürettiğimiz ürünlerin, meyvelerin,
sebzesinin kalitesini artırarak ülkemizdeki
vatandaşlarımızın kaliteli meyve, sebze, tarıma
dayalı gıda ürünleri tüketmesini sağlıyorlar hem de
ihracatımızın kalitesini artırarak Türkiyemizde son on
yılda tarım ihracatımızın da 4 kat artmasında en
önemli etkenlerdir.
Değerli arkadaşlar, tabii ki
ziraat fakültelerinin sayılarının fazlalığıyla ve
ziraat fakültesinde olan, alınan öğrencilerin
fazlalığıyla ilgili arkadaşlarımızın da
burada konuşmaları oldu. Tabii ki, değerli arkadaşlar, biz
tarım ülkesiyiz. Coğrafyamız, dünyada en güzel tarım
yapılmasına elverişli ve tarımla ilgili yapılması
gereken çalışmaların en etkin ve başarılı bir
şekilde olduğu bir coğrafyadayız. Bununla ilgili
yıllarca gerekli tedbirler alınmamış, yeniliklerle ilgili
hem çiftçimizin önünün açılması noktasında tarıma gerek
teknolojik gerek bilimsel yeterli destekler verilmemiş. Bizler iktidara
geldiğimiz günden bugüne kadar bu süreç içerisinde bu konularla ilgili
birçok çalışmalar yapılmış ve bu çalışmalar
neticesinde de bugün ülke tarımımız, çiftçilerimizin
üretmiş olduğu ürün kalitesi, vatandaşımızın
tüketmiş olduğu gıdaların kalitesi çok ciddi oranda
yükseltilmiştir. Tabii ki bundan sonraki süreçte de bu doğrultuda
çalışmalarımız devam edecektir.
Değerli arkadaşlar, siz de
takdir edersiniz ki dünyanın hiçbir yerinde fakültelerinden mezun olan
-sadece ziraat fakültelerinden değil, diğer birimlerden de,
diğer bölümlerden de mezun olan- işçilerine, öğrencilerinin
tamamına iş imkânı sağlayabilen hiçbir ülke yoktur. Fakat biliyorsunuz son yıllarda
dünyanın en önemli stratejik maddeleri, birimleri gıda ve enerjidir.
Ben şuna inanıyorum: Gıda, enerjinin daha önünde. Bizler de
ülkemizde ziraat mühendislerine sadece devlet kapılarında değil
de özel sektörde de
Demin sayın milletvekilimizin de bahsettiği
gibi, hazine arazileri bu arkadaşlarımızın kullanımına
açılarak, bunlara uygun krediler verilerek üretime destek olmaları
Çünkü dünyada şu anda ciddi bir gıda ve insanlığın
geleceğini ilgilendiren tarıma dayalı ürünlerin
sıkıntısının yaşanacağını hep
beraber biliyoruz. Tabii ki bunların yapılabilmesi için, bu
alanların tarıma açılabilmesi için, buralarda kaliteli ürünler
üretebilmemiz için öncelikle tarım arazilerimizi sulanabilir hâle
getirmemiz gerekiyor. Siz de takdir edersiniz ki sulanamayan tarım
arazilerinde bu bahsettiğimiz özellikteki tarım ürünlerini üretme
şansımız yok. İşte, bu çalışmalarla ilgili
de Devlet Su İşlerimiz çok ciddi çalışmalar yaptı.
Türkiyemizin birçok yerinde sulanabilir tarım arazisi yaklaşık
şu anda 60 milyon dekara ulaştı ve sulamaya açılan
arazilerimize, hem toplulaştırma çalışmaları hem
basınçlı sulamalarla ilgili, Hükûmetimizin vermiş olduğu
destekler, kredilerle de inanıyorum ki bu çalışma
yapıldığında çok ciddi mesafeler alınacak.
Değerli arkadaşlar,
değerli dostlarım; tabii ki zaman az, söyleyecek çok söz var. Ben
ziraat mühendisiyim, tarımın her alanında ticaret yapan bir
arkadaşınızım. İş kollarımdan biri de zirai
ilaç bayiliğiydi. Tarım girdilerinin fazlalığıyla,
artışıyla ilgili söylemler oldu. Tabii,
arkadaşlarımıza hak veriyorum fakat ben, işimi yaparken,
1999-2000 yıllarında veya daha önceki yıllara gittiğinizde,
rafımda bulunan bir zirai ilaç veya tohumun fiyatını çünkü
bunlar sezonluk, bir ilaç bir sezon kullanılır, o sezon geçtiği
zaman diğer sezona kadar bunu rafınızda bekletirsiniz-
diğer sezon geldiğinde, ben ve arkadaşlarım, 10
liralık ürüne 20 lira dediğimiz zaman, tekrar o ürünü
aldığınızda, firmadan geldiğinde, faturaya
baktığınızda, fiyatını eksik bile söylemiş
olurdunuz yani ürünlerin, tarım girdilerinin fiyatı her yıl
yüzde 100 artardı, buna mazot da dâhil fakat biliyorsunuz, mazot tamamen
ithal ettiğimiz bir ürün ama onun dışındakiler, şu
anda birçok ürün değerli arkadaşlar, size isim vererek de buradan
söyleyebilirim, pamuk üretimiyle uğraşan
arkadaşlarımız bilir, Mospilan diye bir ilaç var. 2000
yılında, bu ilacın 100 gramı, o zamanın parasıyla
35 milyondu ve biz, firmaya bunun parasını en az yirmi gün önce
yatırırdık, ilaç bize bir ay sonra gelirdi.
Değerli arkadaşlar, o
ilacın fiyatı bugün 3,5 milyon yani ilacın fiyatı yüzde 30
oranında düşmüş. Buna benzer birçokları, tohumlarda
aynı şekilde.
Yani değerli arkadaşlar,
tabii ki bunları tartışacağız, bunları
değerlendireceğiz, çiftçimize daha fazla imkân sunmaya
çalışacağız ama bu süreçte yapılanları da
unutmamamız lazım.
Şimdi, ben, burada
arkadaşlarımı dinlediğim zaman, biz de sürekli hafta sonunu
bölgelerimizde geçiriyoruz, çiftçilerimizle iç içeyiz, çiftçilerimizin
sorunlarını dinleyerek gerek Bakanımıza gerek ilgili
birimlerimize, müsteşarlarımıza, genel müdürlerimize, il
tarım müdürlüklerimize ileterek onların sorunlarını
gidermeye çalışıyoruz ama şunu da inkâr etmemek lazım:
Bugün çiftçilerimiz, klimalı traktörlerle çiftçilik yapıyor.
Satılan traktör sayısı, çiftçinin kullandığı
alet, ekipman sayısı, artı, buna benzer ziraat mühendislerimizle
ilgili yine yapılan önemli bir çalışma, tarıma dayalı sanayiyi
artırmak için, tarım ürünlerinin ülkemize ve bölgemize daha fazla
katma değer yaratabilmelerini sağlamak için yapılan
çalışmalar, biliyorsunuz, KOSGEB aracılığıyla
verilen hibe krediler. Bununla ilgili, benim bölgemde 25e yakın tesis
hayata geçirildi ve bunların birçoğunda da ziraat mühendisi
arkadaşlarımız çalışıyor.
Yani değerli arkadaşlar,
kısacası, iktidarımız döneminde gerek ziraat
mühendislerimiz için gerek çiftçilerimiz için çok ciddi çalışmalar
yapıldı, çok ciddi projeler hayata geçirildi. Bunların en
önemlilerinden bir tanesi Tohum Islahı Yasası.
Değerli dostlarım, daha
önceki süreçte, eğer, biz ülkemizde bu yasayı
çıkarmadığımız takdirde ekecek tohum bulamayacak hâle
gelebilirdik ama şu anda tohum ithalatı yüzde 35-40lar oranında
azalmakta. Bizim bilim adamlarımız, bizim ziraat mühendislerimiz
dünya standartlarında bu uygulamalarla, bu yapılan
çalışmalarla bir çok tohum üretir seviyeye gelmişlerdir. Bundan
sonraki süreçlerde de inşallah elbirliğiyle hem ziraat mühendisi
arkadaşlarımıza hem de çiftçilerimizin ülkemizin çok önemli bir
tarım ülkesi olması hesabıyla üretimin kalitesini,
ihracatını ve tarımın kalitesini artırma mücadelesini
veririz diyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Karasayar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Yılmaz, sisteme
girmişsiniz, açıklamalarınız var herhâlde.
Buyurunuz.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Konuşmacıya da teşekkür
ederim bazı şeyleri kabul ettiği için ama maalesef öneriden
öteye gidemedi. Zira, ziraat mühendislerimiz, gıda mühendislerimiz, su
ürünleri, balıkçılık, teknoloji mühendislerimiz ve veteriner
hekimlerimiz yani yetişmiş olan bu insanlarımız sadaka
istemiyorlar, iş ve aş istiyorlar. Holdinglere, büyük şirketlere
sağladığınız imkânlardan azcığını,
birazını istiyorlar.
Zengin topraklarımız var,
güneşimiz var ama belediyelerimiz hâlâ dışarıdan üç, dört
yaşında tüplü ağaç getiriyorlar. Peyzaj mühendisleri ve ziraat
mühendisleri de işsiz dolaşıyorlar, bu kabul edilemez bir
olaydır, buna bir an evvel çözüm getirilmesi dolayısıyla
önerimize destek vermelerini istirham ediyorum.
Sağ olun Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Yılmaz.
Lehinde, Mersin milletvekili Vahap
Seçer. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Seçer.
VAHAP SEÇER (Mensin) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ziraat fakülteleri ve veteriner
fakültelerinden mezun olanların yaşadıkları sorunlar ve
bunların araştırılması, çözüm yollarının
bulunması hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş
olduğu önergenin lehinde söz almış bulunmaktayım.
Bugün Miraç Kandili, tüm İslam
âleminin Miraç Kandilini kutluyorum.
Aynı
zamanda Dünya Çevre Günü. Tüm dünyanın, daha temiz, yaşanabilir,
sağlıklı bir çevrede yaşama umuduyla Dünya Çevre Gününü
kutluyorum.
Değerli
arkadaşlarım, ziraat mühendisleri, veteriner hekimler; bu iki meslek
grubu, Türkiyenin en önemli sektörlerinden biri olan tarım ve
hayvancılık sektörlerine hizmet eden meslek grupları.
1930lu
yıllardan bu yana ziraat fakültelerinden 100 binden fazla ziraat mühendisi
mezun olmuş. Hâlâ hâlihazırda 26 ziraat fakültesi var. Bunun
yanında 5 ziraat ve doğa bilimleri fakültesi var, 2 tarım
bilimleri ve teknolojileri fakültesi var ve her yıl 4 bin yeni ziraat
mühendisi bu fakültelerden mezun oluyor. Şu anda, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığının kadrolarında 15.377
ziraat mühendisi sözleşmeli ya da kadrolu olarak çalışıyor.
Bakanlığın kadrosu 20.265. Bu, ihtiyaç hâlinde Maliye
Bakanlığından talep edebileceği, ziraat fakültesi
mezunlarını, veteriner fakültesi mezunlarını da kapsayan
boş kadrolar.
Geçtiğimiz
yıl, 2013 yılı için Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığının talebi 13 bin kadro,
Maliye Bakanlığının verdiği kadro 500. Binlerce ziraat
mühendisi, binlerce veteriner hekim şu anda atanmayı bekliyor ya da
TAR-GEL kapsamında sözleşmeli olarak Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığında çalışmayı
bekliyor.
Bir
meslek grubu düşünün; dört yıl dirsek çürütüyor, master
yapıyorsa, yüksek lisans yapıyorsa fakültesine göre artı bir,
artı iki yıl daha öğrenimine, öğretimine devam ediyor ve
okuldan mezun olduktan sonra şöyle bir noktaya geliyor: Ne iş
bulursam yapabilirim. Bakın, piyasada binlerce ziraat fakültesi mezunu
mesleğinin dışında işlerle uğraşıyor,
iştigal ediyor, çalışıyor. Esnaflık yapan var, pazarcılık
yapan var, garsonluk yapan var, öğretmenlik yapan, öğretmenlik
işi bulan ya da devletin herhangi bir kadrosunda, kademesinde farklı
alanlarda memuriyet işi bulan şanslı ziraat mühendisleri.
Önemli
sıkıntılar yaşıyoruz. Elbette Milliyetçi Hareket
Partisinin verdiği bu önerge makul bir önerge. Gerçekten, Türkiye'de,
toplumda bu meslek grubu önemli sorunlar yaşıyor. Bu sorunları
tespit edelim, bu sorunları ortaya koyalım, bunları nasıl
çözeceksek hep beraber çözelim. Mahirlik üniversite kurmadan, fakülte açmadan
geçmiyor. Mahir olan hükûmetler, becerikli hükûmetler, siz üniversite
açacaksınız, toplumun büyük bir kesimini eğiteceksiniz,
onları meslek sahibi yapacaksınız ama onlara da iş
alanı yaratacaksınız, istihdam yaratacaksınız. Yoksa,
sizin açtığınız üniversitelerin, fakültelerin hiçbir
kıymetiharbiyesi yok. Buraya çıkıp Şu kadar üniversiteyi
açtık, şu kadar üniversitelerin, fakültelerin fiziki
koşullarını düzelttik. diye ahkâm kesmenin bir anlamı yok
diye düşünüyorum.
Özellikle, bahsi edilen
sektör, daha doğrusu, bahsi edilen meslek gruplarının hizmet
ettiği sektör Türkiye'nin en önemli sektörlerinden dedim. İstihdamda
yüzde 26,7 çalışanların oranı, her 100 kişiden 27
kişi bu sektörde yani tarım sektöründe çalışıyor. Her
3 yurttaşımızdan 1 tanesi tarım sektöründen direkt ya da
dolaylı olarak geçiniyor. Türkiye önemli bir tarımsal potansiyele
sahip, dünyada sahip, Avrupa'da sahip. 24 milyon hektar tarım
alanından bahsediyoruz, 45 milyon ton yaş sebze, meyve üretiminden
bahsediyoruz, 50 milyon baştan fazla, büyük baş, küçük baş
hayvan sayımızdan, 14 milyon ton süt üretimimizden, et üretimimizden,
tahıl üretimimizden, endüstri bitkiler üretimimizden. Bu çok fevkalade bir
potansiyel. Türkiye'nin 7 bölgesi, dört köşesi, her alanı tarıma
uygun alanlar. Yazık, günah değil mi? Bu kadar önemli bir potansiyeli,
binlerce mühendisi, veteriner hekimi heba ediyoruz. Bu çocuklar tahsil almış,
eğitim almış; daha modern, daha çağdaş, bilime daha
uygun üretim yapmak için bu alana, bu sektöre katkı sunması
gerekirken maalesef yanlış politikalarınız bu insanların
ya sokakta aç, sefil, işsiz dolaşmasına sebebiyet veriyor ya da
hiç alakası olmayan, liyakatlerine uygun olmayan işlerde
çalışmalarına sebebiyet veriyor.
Bu önergenin lehinde oy
kullanacağımızı ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, hâl böyle; bu
sektörde toplumun sorunları devam ediyor; ekonomi, istihdam, eğitim
Ama, Türkiye'nin bana göre en önemli sorunu son üç beş gündür
yaşadığımız sorunlar. Türkiye önemli bir sosyal sorun
yaşıyor. Mesele çevre sorunu, Gezi Parkı sorunu değil,
mesele ideolojik bir mesele; bunu Sayın Başbakan da söyledi. Ama,
ideoloji bunun neresinde? Gezi Parkını protesto eden genç çocuklarda
mı ya da o vesileyle Mersinde, Ankarada, İstanbulda sokaklara
çıkan, meydanlara çıkan apolitik, politikayla alakası olmayan
ama sayenizde politize olan halk mı ideolojik? İdeolojik olan
sizlersiniz, on yıllık uygulamalarınız.
Bakın, geriye doğru gidin. Eğitim
sistemine bakalım. Dindar gençlik, kindar gençlik bunlar ideolojik
söylemler, bunlar ideolojik jargonlar.
Bakınız, Sayın Başbakan bir
rövanş alma peşinde. 31 Mart Vakası; girin Googlea 31 Mart
Vakası karşınıza çıkar, sembolik bir anlam
taşıyor. 1900lü yılların başından beri bu
çatışma devam ediyor. İttihat ve Terakki ile Hürriyet ve
İtilaf Fırkası arasındaki o çatışmalar, o arada
yine bir liberal grup
Bugün Türkiyede aynı bu ideolojik
tartışmalar devam ediyor. Niçin bu ısrar? Topçu
Kışlası ısrarı ne için Sayın
Başbakanın? İdeolojik bir ısrar. Ama, bakın, toplumun
bu derece ideolojik bir saplantısı yok; Türkiye toplumunun.
Ben, Mersinde cumartesi akşamı kürsüye
çıkıp vatandaşlara iki söz edeyim dedim... Yanlış
anlamayın, provokatiflik bizim cibilliyetimizde yok; insanları tahrik
etmek, bağırmak, çağırmak, onlara kindarca, onlara
kibirlice, onlara tepeden bakan bir anlayışla bakmak, onları
küçük görmek; inanın bana. Bakın, benim çocuklarımı bile
politize ettiniz. 2 çocuğum var, biri lisede okuyor, biri üniversitede
okuyor. Ben onların politikayla ilgilenmelerini isterdim, Türkiyenin
toplumsal sorunlarına kayıtsız kalmasınlar, ilgilensinler
ama ben buna muvaffak olamadım bir veli olarak, bir baba olarak; Allah
razı olsun, Recep Tayyip Erdoğan muvaffak oldu, şimdi benim
çocuklarım da politize oldu. (CHP sıralarından
alkışlar) Her ikisi de biri İstanbulda, biri Mersinde,
gittiler Yeter artık. dediler. Baba, ne diyor bu, Sayın
Başbakan ne diyor? dedi. Ne diyor oğlum dedim, Biz 1 milyon
kişiyi toplarız. diyor. Bu ne demek? Türkiyeyi savaşa mı
götürüyor? Türkiyeyi kaosa mı götürüyor? Türkiyeyi kardeş kavgasına
mı götürüyor? Bunu söyleyen bir üniversite öğrencisi.
AHMET YENİ (Samsun)
Ortalığı berbat ettiniz, talan etiniz ortalığı!
VAHAP SEÇER (Devamla) Sus da dinle!
Şimdi, bakın, siz ajite
ediyordunuz Suriye olaylarını, akıl veriyordunuz. Siz
aklınızı önce bir kendinize saklayın. Diyordunuz ki Ey Esad,
sen halkına zulmediyorsun. Bizi de suçluyordunuz Siz
Esadcısınız, halkına zulmeden bir liderin arkasında
koşuyorsunuz, destekliyorsunuz. diye suçluyordunuz. Bakın, bugün
halkınıza siz eziyet istiyorsunuz. Onlarca yaralı insan
Gençlerimiz öldüler. Yazık günah değil mi bu insanlara? Yine sokaklar
kaynıyor, yine Kızılayda toplantı var, Taksimde
toplantı var. Yazık değil mi bu ülkeye, bu noktalara getirdiniz.
Hani bütünleştirici olacaktınız? Hani kapsayıcı
olacaktınız? Hani herkesi sevecektiniz? Hani 76 milyonun,
hizmetkârıydınız siz bunların? Ama siz kategorize ettiniz
toplumu yüzde 50 evinin içinde bekleyenler, yüzde 50 sokaktakiler diye
kategorize ettiniz, sizdenler, bizdenler
Bugün gelinen nokta
Ey Hükûmet
aklınızı başınıza toplayın, bunun geri
dönüşü olmaz. Halk sokaklarda. Bu organize bir hareket değil, bu,
bizim gözlemlerimiz, siz de bunu pekâlâ biliyorsunuz. Onun için, son söz,
Sayın Başbakana tavsiyem, çıksın televizyonların
karşısına, birleştirici, bütünleştirici,
barış dolu sözler etsin, tavsiye ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Seçer.
Aleyhine Kırıkkale
Milletvekili Ramazan Can.
Buyurunuz Sayın Can. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisinin
vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Grup
önerisinin aleyhinde oy kullanacağımızı bildiriyorum.
Miraç Kandilini idrak ediyoruz. Miraç
Kandilinin tüm İslam âlemine hayırlı olmasını ve Miraç
Kandili nedeniyle bütün insanlığa barış, huzur ve esenlik
getirmesini Mevladan temenni ediyorum.
Ayrıca, Dünya Çevre Gününü de
kutluyorum.
Burada, ziraat fakültesi
mezunlarının sorunları dile getirildi. Şunu özellikle
söylemek istiyorum ki artık, kamu, devlet, üniversiteden mezun olan
herkesi işe koyma, işe alma kapısı değil. Tabii ki
kamu sektörü, devletin ihtiyacına binaen alım yapacaktır.
Hatırlarsanız, 2003-2004 yıllarında Tarım Bakanlığı
Tarım gönüllüsü adı altında, veteriner hekim ve ziraat fakültesi
mezunu ziraat mühendislerini ihtiyaca binaen sözleşmeli aldı. Yine,
Devlet Memurları Kanunu gereği, devlet memuru personeli
açısından, kamuda ihtiyaç duyulan yerlerde bakanlıklar istihdam
etmektedir. Fakat bu, şu demek değildir: Biz üniversiteleri açtık,
üniversitelerde öğrenci sayısı arttı. Herkes üniversiteli
olsun istiyoruz. Üniversiteyi bitiren öğrencilerimizin,
kardeşlerimizin üniversiteyi bitirdikten sonra devlet kapısında
iş bulacağı garantisi adı altında bir vaat yoktur,
böyle bir vaatte de hiçbir iktidar bulunamaz çünkü ihtiyaca binaen alınan
her istihdam devlete bir yük getirmektedir, devlet geçmişte de bunun ciddi
sıkıntılarını yaşamıştır. Bu
nedenle, kamu sektöründe ihtiyaca binaen alımların
dışında, üniversite mezunu arkadaşlarımızın
farklı alanlarda kendilerini yetiştirmesi, kamuda iş imkânı
bulamazlarsa özel işletme alanında, özel alanda istihdama yönelik
çalışmaları ve yeteneklerini artırması
gerektiğini düşünüyoruz.
Diğer taraftan, Cumhuriyet Halk
Partili hatip, burada demokratik eylemden ve tepkiden bahsetti.
Katılıyoruz, demokrasinin gereği olarak eylem, protesto, itiraz
tabii ki vardır, demokrasinin vazgeçilmezlerindendir. Ancak, demokrasinin
ana, temel unsurlarından biri, olmazsa olmazlarından biri de
seçimdir, halkın iradesidir. Dolayısıyla, halkın iradesine
saygı duymak, halkın iradesinin tecelligâhı olan Mecliste
seçilen milletvekillerini hazmetmek, iktidarı hazmetmek de demokrasinin
vazgeçilmezidir. Bu iki dengede bir yol bulup bu yol üzerinden gitmekte fayda
vardır diye düşünüyorum.
Ayrıca, grup önerisiyle Meclis
araştırması açılması talebi gündemi uzatmaya matuf bir
taleptir. Gündem bellidir, üniversiteleri ilgilendiren bir YÖK Yasası
önümüzdedir. Geçen hafta gündeme alınmıştır, mesafe de
katedilmiştir. Bugün onu bitirmeyi planlıyoruz.
Bu nedenle, grup önerisi uzatmaya matuf
olduğundan dolayı grup önerisinin aleyhinde oy
kullanacağımızı belirtiyorum, Genel Kurulu saygıyla
tekrar selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Can.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Karar
yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter
sayısı istiyorsunuz.
Sayın Yılmaz, çok kısa
bir açıklamada bulunacaksınız herhâlde.
Buyurunuz.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar)
Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Maalesef, ithal GDOlu ürünler piyasalarda
terör estirirken, tüberkülozlu, brusellalı hayvanlar ortalıkta kol
gezerken kontrolden uzak, merdiven altı gıda üretimi gelecek
nesillerimizi tehdit etmektedir. Gıda ve ziraat mühendislerimiz de
maalesef boş gezmektedir. Çiftçi, üretici, besici perişandır.
Traktörü hacizli, tarlası ipoteklidir. Girdi maliyetleri maalesef
çiftçimizin belini bükmüştür. Ürünü para etmemektedir. Tarladaki,
ahırdaki, seradaki yangına çare Türkiye Büyük Millet Meclisindedir.
Gelin, hep beraber bu yangına çare bulalım.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.24
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.40
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER :Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116ncı Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
önerisinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı, şimdi öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
(MHP sıralarından yok, yok sesleri)
Bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter
sayısı vardır, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi
reddedilmiştir.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra
oylarınıza sunacağım.
5/6/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 5/6/2013
Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında,
siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Emine Ülker Tarhan
Ankara
Grup Başkan Vekili
Öneri:
İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel
ve 21 milletvekili tarafından, 5/6/2013 tarihinde, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına "sigorta acentelerinin ve sigortalıların
sorunlarının araştırılması ve çözüm
yollarının bulunması" amacıyla verilmiş olan
Meclis araştırma önergesinin (928 sıra No.lu), Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
5/6/2013 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin lehinde
İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Yüksel.
ALAATTİN YÜKSEL (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sigorta acentelerinin ve
sigortalıların sorunlarının
araştırılması ve çözüm yollarının bulunması
amacıyla verdiğimiz araştırma önergesi üzerine
görüşlerimi ifade etmek için söz almış bulunuyorum. Tümünüzü
saygıyla selamlıyorum.
Sigortacılık alanında
faaliyet gösteren tüm çalışanların Sigortacılık
Haftasını kutluyorum, ayrıca, tüm İslam âleminin Miraç
Kandilini de kutluyorum.
Bu arada, bu akşam Miraç Kandili
nedeniyle Gezi Parkı direnişçilerine kandil simidi götürecek
olmalarından dolayı yemek bloklarını da içtenlikle
kutluyorum.
Değerli arkadaşlar,
Türkiyede 17 bin sigorta acentesi faaliyet göstermektedir. Sigorta sektöründe
toplam sermayenin yüzde 66,14ü, sigorta priminin yüzde 53,25i
yabancılara aittir. Sigorta acentelerinin bugünlerde çok önemli
sorunları var. Sigorta acentelerinin komisyonları özellikle trafik
sigortası gibi zorunlu sigortalarda neredeyse sıfıra kadar
düşürülmektedir. Bu arada, zorunlu sigortalarda prim artış
oranları da yüzde 300-500ü bulmaktadır.
Diğer taraftan, bankalar, hemen
her işi yapan bankalar, altın satmaya kadar işi vardıran
bankalar özellikle sigortacılık alanında ciddi haksız
rekabet yaratmaktadırlar. Geçen ay bankaların haksız yere
halktan aldıkları -hesap işletim ücreti, kredi kartı
komisyonu gibi isimler altında 36 kalem- ücretlerin bankaların
asıl faaliyet gelirleri olan faiz gelirlerinin dışında çok
daha önemli hizmet geliri bu alandan yarattıklarını
söylemiştik. Bu oranın yüzde 68,7 olduğunu, -hizmet
gelirlerinin, faiz dışındaki gelirlerinin- eğer nakdî ve
gayrinakdî kredilerden alınan komisyon ve sigortayı da içine koyacak
olursak yüzde 88,5 gibi bir orana ulaştığını
söylemiştik.
Değerli arkadaşlar, sigorta
acentelerinin çok önemli sorunları var ama Türkiyenin çok daha önemli
sorunları var. Sigorta acenteleri bu ülkenin en aydınlık, en
bilinçli kesimi. Dört yıl önce İzmir Ticaret Odasında bir
araştırma yapılmıştı. O araştırmada
birçok soru vardı ama sorulardan bir tanesi de Hükûmetin
uygulamalarından memnun musunuz, Hükûmeti destekliyor musunuz, onaylıyor
musunuz? gibi bir soruydu. Yüzde 90ı tam tersine çok ağır
eleştirilerle yanıtlamışlardı bu soruyu. O nedenle
beni hoş göreceklerini umuyorum ve daha sonra tekrar sorunlarını
yine Meclis gündemine getirmek üzere kendilerinden özür dileyerek gündeme
ilişkin açıklamalarda bulunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün
aynı zamanda büyük Türk Şairi Nazım Hikmetin, dünyada insana
ait her türlü duyguyu en iyi ifade eden Şairimiz Nazım Hikmetin
50nci ölüm yıl dönümü. Nazım Hikmetin o ünlü şiiri Türkiye ve
dünyadaki bu eylemdeki direnişçilerin hepsini ağzında, hepsi onu
mırıldanıyorlar: Yaşamak, bir ağaç gibi tek ve hür ve
bir orman gibi kardeşçesine. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar,
biliyorsunuz, 27 Mayısta, İstanbulda Gezi Parkında, Gezi
Parkının yerine AVM yapılması kararına direnmek üzere
50 kadar insan, çok iyi eğitimli, çok iyi yetişmiş,
mesleklerinde çok başarılı insan Gezi Parkında oraya bir
alışveriş merkezi yapılmasını engellemek için
direnişe geçmişlerdi ama çok büyük bir şiddetle
karşılaştılar. Orantısız güç kullanıldı
kendilerine. Onların bu orantısız güce karşı yapacak
şeyleri yoktu, orantısız zekâlarını kullandılar ve
sosyal medya üzerinden bütün Türkiyeyi örgütlediler ve bu hareketten, Gezi
Parkı direnişinden bütün dünyayı saran bir hareket doğdu.
Adanadan Ankaraya, İstanbuldan İzmire, Diyarbakırdan
Urfaya Türkiyenin her yerini sardı. New Yorktan Viyanaya kadar
ulaşan bir hareket başladı.
Değerli arkadaşlar,
İzmirde de cumartesi günü, ilk gün bu eyleme destek vermek üzere
yapılan eylemde yüz binlerce insan Gündoğdu ve Cumhuriyet
Meydanında hep birlikte bu eyleme destek vermeye katıldık. Tek
polis yoktu ve tek olay da olmadı. Tıpkı Cumhuriyet Bayramı
kutlamalarında olduğu gibi, kutlatmadığınız 19
Mayıs Bayramı kutlamalarında olduğu gibi yüz binlerce insan
tek olay bile yaratmamışlardı. Ama değerli arkadaşlar,
İzmirde cumartesi günü akşam, gece bazı gruplar eylemlere devam
ettiler.
ALİ AŞLIK (İzmir)
Şiddete
ALAATTİN YÜKSEL (Devamla)
Şiddeti onaylamıyoruz, şiddeti hiçbir şekilde
onaylamıyoruz.
İSMAİL TAMER (Kayseri)
Kınayın o zaman
ALAATTİN YÜKSEL (Devamla) Siyasi
parti binalarının yakılmasını da daha önce ilçe
başkanını arayarak kınadık. Şiddetin hiçbir
türlüsünü onaylamıyoruz. Ama bunu bahane ederek orada çocukların
üzerine elinde sopalıları salamazsınız tamam mı?
Salamazsınız.
Dün burada İçişleri
Bakanına sorduk, çevik timin arkasında, elinde sopalı
Şu
resmi gördünüz mü? Şu resimlere bir bakın. Bugün İnternette
vardı, her yerde var. Elinde odunla, çivili sopalarla çevik kuvvetin
arkasında dolaşan insanlar kimdir? diye burada sorduk, ben bunu
Emniyet Müdürüne de sordum İzmirde, onların polis
olamayacağını, önce halk olduğunu söyledi. Ne demek
istiyorsunuz, nasıl halk olur, böyle bir halk mı olur? Halk
nasıl bu işe karışır? dediğimde, sonra geri
vitese takıp Polis olabilir
Polis olduğunu da sonunda kabul etti,
dün de açıkladı. Bizim uyarımız üzerine Onları geri
çekiyorum. dedi ama bunlar gece yarısı sokak aralarında
çocukları avladılar, kafalarını gözünü yardılar,
apartmanları bastılar.
Değerli arkadaşlar, bunu
söyleyenler orada, İzmirde oturan iş adamı
arkadaşlarımız, gece yukarıdan izlediklerinde Murat 124
arabayla geldiklerini, eski püskü servis otobüsleriyle o alana geldiklerini, Alsancakın
arka sokaklarında oradan geçen aileleri bile sorguya çekip nereden
geldiklerini sorup, nereye gittiklerini sorup, normal aileleri
kovaladıklarını söylediler.
Buradan ben bir kez daha
uyarıyorum İçişleri Bakanını, derhâl Emniyet Müdürünü
görevden almalıdır. Bu, bizzat Emniyet Müdürünün bilgisi dâhilinde
gerçekleşmiştir. Bugün Emniyet Müdürü bunların polis
olduğunu açıklıyor, Sayın Vali de Eli sopalı polis mi
olur? diye kendisine soruyor. O nedenle derhâl görevden
alınmalıdır.
AYDIN ŞENGÜL (İzmir)
İlçe binalarını kim yaktı?
ALAATTİN YÜKSEL (Devamla) Sen
orada sus, sen orada sus. Olayları teşvik etme, teşvik etme.
İzmir Milletvekilisin, sen İzmirlinin hakkını koru.
Bakın arkadaşlar, dün
akşam burada akil adamlarınız Aman yumuşatalım
olayı. diye geldiler bizimle ilişki kurmaya
çalıştılar. Dün
akşam yine, İzmirde bir başka hadise, 38
AYDIN ŞENGÜL (İzmir) Senin
ALAATTİN YÜKSEL (Devamla) Senin akil adamların.
Sen, Genel Başkanımıza
kuru odun diyen terbiyesizsin, senin konuşmaya hiç hakkın yok, hiç
hakkın yok.
Burada konuşuyorum
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan, temiz bir dil kullanmaya davet eder misiniz? Sayın
Başkan
AYDIN ŞENGÜL (İzmir) Doğru konuş, doğru konuş!
ALAATTİN YÜKSEL (Devamla)
Terbiyesizsin, evet!
AYDIN ŞENGÜL (İzmir) Sensin terbiyesiz!
ALAATTİN YÜKSEL (Devamla) Genel
Başkanımıza kuru odun diye daha iki gün önce Danışma
Meclisinde konuştun. Oradan laf atma!
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan, temiz bir dil
kullanmaya davet eder misiniz?
AYDIN ŞENGÜL (İzmir) Kimin terbiyesiz olduğu belli.
ALAATTİN YÜKSEL (Devamla) Bakın, dün akşam, dün akşam
RECEP ÖZEL (Isparta) Ya, sen, Genel
Başkanın orada
Sen kendi işine bak!
BAŞKAN Karşılıklı
konuşmayınız lütfen, karşılıklı
konuşmayınız.
ALAATTİN YÜKSEL (Devamla) Laf
atana lafla cevap veririm, cevap veririm.
Dün akşam 38 evi bastı polis
İzmirde. Niye bastılar
biliyor musunuz? Niye bastılar? Twit kullananları, Facebook
kullananları sözde halkı galeyana getirme suçuyla
RECEP ÖZEL (Isparta) Senin gibi
tahrikçi olanlar
ALAATTİN YÜKSEL (Devamla)
Bakın önce sulh ceza mahkemesi reddetti, sonra asliye ceza mahkemesinden
karar aldılar.
RECEP ÖZEL (Isparta) Siz böyle
konuşun
ALAATTİN YÜKSEL (Devamla)
Bakın, burada, bu suçlamada, savcının suçlamasında
okuduğunuz zaman ayrımcılık yapan, bölücülük yapan, aynen
Başbakanı tarif ediyor. Aslında gidip Başbakanı
yargılamaları gerekiyor. Twitter hesabı bile olmayan, Facebook
hesabı bile olmayan çocukları evlerinden gece yarısı
aldılar. 38 evden 29 tutuklu şu anda var gözaltında ve
attıkları Tweetler burada arkadaşlar. Saat 19.00da
Gündoğduda buluşalım. diyorlar, arkadaşlarının
yaralandığını haber veriyorlar. Hiçbir şekilde hiçbir
kışkırtma yok. Kışkırtma varsa, tahrik varsa
bizzat Başbakandadır.
RECEP ÖZEL (Isparta) Yargı
kararını verecek.
ALAATTİN YÜKSEL (Devamla) Dün
Bülent Arınç özür diledi ama o arada bir şey daha söyledi:
Twitterı, istersek İnterneti kapatabiliriz. diye. Borsanın
yüzde 80i yabancılarda, sigortanın yüzde 66sı,
bankaların
Gıda sektöründen sanayiye, her şeyde
İnterneti
Bir işadamı arkadaşımız aradı,
hayretle şoka girdiğini düşündü Bunu nasıl bir
Başbakan vekili söyler? diye
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALAATTİN YÜKSEL (Devamla)
Yapınsın da görelim. diye, Yapsın da görelim. Türkiye batar
arkadaşlar, farkında değilsiniz. Hâlâ aynı
ısrarı
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ALAATTİN YÜKSEL (Devamla) Ve
Başbakanı bu hâle getiren sizsiniz, siz, siz. Sizin
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ya, biz
farkındayız.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sana ne ya, sana
ne. Sen kendi işine bak.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Kendi
işinize bakın siz.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Yüksel.
ALAATTİN YÜKSEL (Devamla)
Özellikle grup başkan vekilleri, siz Başbakanı bu hâle
getirdiniz. Evet, memnun musunuz? Başbakanı bu hâle getiren
AYDIN ŞENGÜL (İzmir) Siyasi
çapulcu
ALAATTİN YÜKSEL (Devamla)
Çapulcu sensin.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Yüksel.
ALAATTİN YÜKSEL (Devamla)
Çapulcular bu lafı söyleyenlerdir, Türkiyede bu lafı edenlerdir.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ya,
Sayın Başkan, hâlâ konuşuyor, lütfen sussun.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Yüksel.
ALAATTİN YÜKSEL (Devamla) Sen
oradan laf etmeye devam edersen, ben de buradan sana cevap vermeye devam
ederim.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ne
bağırıyorsun?
BAŞKAN Sayın Yüksel
AHMET AYDIN (Adıyaman) Kürsüyü
işgal edemezsin, in aşağı!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Beceremeyeceksiniz, başaramayacaksınız,
başaramayacaksınız!
ALAATTİN YÜKSEL (Devamla)
Başaracağız.
RECEP ÖZEL (Isparta) Neyi
başaracaksın sen ya?
BAŞKAN Sayın Yüksel
ALAATTİN YÜKSEL (Devamla)
Türkiyeyi savaşa sürüklüyorsunuz. Olayları
yatıştırmaya çalışacağınıza 1 milyon
suçludan söz ediyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Yüksel,
lütfen
Teşekkür ederiz.
Buyurun Sayın Şengül. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AYDIN ŞENGÜL (İzmir)
Öncelikle Sayın konuşmacı kimin terbiyesiz olduğunu
konuşarak kendisi gösterdi. Ona cevap vermek istemiyorum çünkü bizim
üslubumuza sığmaz.
İkincisi, İzmirde iki tane
ilçe binamız yandı.
ALAATTİN YÜKSEL (İzmir)
Dediysen terbiyesizsin!
AYDIN ŞENGÜL (Devamla) - İlçe
binamız yanıp
1.500-2.000 kişi binayı molotofkokteyliyle
yaktıktan sonra karşıya geçip alkışlarla,
arkasından belli bir grup da sürekli bira şişeleriyle o gençleri
galeyana getirip alkışlatıyorlar.
Değerli arkadaşlar, bu
yakanları araştırdığımızda arka planda orada
toplanan kalabalığın belediyede çalışan taşeron
işçiler olduğu hepsi tespit edildi.
MUSA ÇAM (İzmir) Bu iftira
Bu
iftira
AYDIN ŞENGÜL (Devamla) -
Provokatör varsa provokatörün kendisi CHPdir.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep)
İspat edemezsen
AYDIN ŞENGÜL (Devamla) - Bu süreç
içerisinde hep bize şu söyleniyor
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) Bugün
Miraç Kandili
AYDIN ŞENGÜL (Devamla) - Bizim
yüzde 50yi anlamıyorsunuz.
MUSA ÇAM (İzmir) Aydın,
çarpılırsın, çarpılırsın, doğru konuş,
çarpılırsın!
AYDIN ŞENGÜL (Devamla) - Ya, biz
iktidarda olmadığımız zaman hep biz sizi anlamaya
çalıştık. İktidara geldik, yine sizi anlamaya
çalıştık. Biz yüzde 50 olarak, yüzde 50yi hep anlamaya
çalışıyoruz. Ya, bizim hassasiyetlerimiz yok mu? Siz bizi ne
kadar anlamaya çalıştınız, ne kadar bize önem, değer
verdiniz?
Yine, buna rağmen, siz bizi
anlamayın, anlamaya da çalışmayın, biz yine anlamaya
çalışacağız, yine iyi niyetli olacağız, yine
sizin o provokasyonlarınıza gelmeyeceğiz, sağduyuyla bu
sürecin bitmesini bekleyeceğiz.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Şengül.
ALAATTİN YÜKSEL (İzmir)
Sayın Başkan
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın
Yüksel.
ALAATTİN YÜKSEL (İzmir)
Provokatör suçlamasında bulundu. Cevap vermek istiyorum.
SALİH KOCA (Eskişehir) Az
yaptı
ALAATTİN YÜKSEL (İzmir) Az
yaptı. diyorlar, bakın, daha devam ediyorlar, provokatör diyorlar.
RECEP ÖZEL (Isparta) Ama doğruyu
söyledi yani.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, böyle bir sonuca ulaşamayız. Bu tarz sözleri Az
söyledi., Çok söyledi. diyemeyiz.
Buyurunuz Sayın Yüksel.
Lütfen yeni sataşmalara mahal
vermeyiniz.
Buyurunuz efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALAATTİN YÜKSEL (İzmir)
Değerli milletvekilleri, ben, İzmir Karşıyakada AKP ilçe
binasının yakılmasını hemen o gün hem sosyal medyadan,
o sizin baş belası olarak gördüğünüz sosyal medyadan
kınadım hem de bugün akşam gene televizyon konuşmamda
banttan çekildi Ege TVde, isterseniz izleyebilirsiniz- özellikle siyasi parti
ilçe binalarına saldırıları, esnafa
saldırıları, bankalara, yerli, yabancı şirket diye
ayırıp bunlara yapılan
saldırıları en şiddetli şekilde
kınadığımızı ve bu dünya güzeli bir hareketi
aslında bozacağını, bu hareketi amacından
saptıracağını, değersizleştireceğini
söyledim. Yine de burada bir kez daha söylüyorum ama buradan, o sataşmaya
mahal verdiğimiz, benim söylediğim şey siyasetin dilini güzel
kullanalım. Ne bizim sizin Başbakanınıza ne size ne de
sizin bizim Genel Başkanımıza hakaret etmeye hakkınız
yok. Eleştirebilirsiniz ama hakaret etmeyeceksiniz, hakaret
etmeyeceksiniz.
MEHMET METİNER (Adıyaman) -
Aynen, aynen. Bravo!
ALAATTİN YÜKSEL (Devamla)
Değerli arkadaşlar, bu olayların gerekçesi, bu olayların,
bu çocukların bu alanlara çıkması
Aslında vaktim olsaydı
da Galatasaray Basketbol Takımı kaptanının Facebook
sayfasında paylaştığını buradan okuma
fırsatım olsaydı, onu okumak üzere çıkmıştım
ama zaman yetmedi. İnanın her okuduğumda gözyaşı
döküyorum, biraz kendime güvenemediğim için de burada okuyamadım. Bu
insanları anlamaya çalışın, orada CHPlisi, BDPlisi,
MHPlisi, AKPlisi hepsi vardı ama asıl onlar yoktu, onlar taca
atılmıştı. Orada başka bir grup vardı, başka
bir gençlik vardı, o gençliği anlamaya çalışın
asıl. Siz o gençliğin 2.824 tanesini parasız eğitim
istediği için hapishanelere doldurdunuz. Bu, onun öfkesiydi. O çocuklar,
Ferhatla Berna on dokuz ay hapiste yattı ve on dokuz ay sonra
bırakıldıklarında savcı değiştirildi
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALAATTİN YÜKSEL (Devamla)
haklarında sekiz buçuk yıl hapse mahkûm edildiler. Bu onun öfkesi, bunları
anlamaya çalışın. Beş yıldır, altı
yıldır tutuklu olan insanların öfkesidir bu, bunları
anlamaya çalışın. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Yüksel.
BAŞKAN Aleyhinde, Van
Milletvekili Özdal Üçer.
Buyurunuz Sayın Üçer. (BDP
sıralarından alkışlar)
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Sigortacılık, sigorta
acentelerinin ve çalışanlarının sorunları,
vatandaşların sigorta işlemleriyle ilgili sorunlar aslında
üzerine çok kafa yorulması gereken meseleler. Bankacılık, sigortacılık,
bu, sektörel olarak değerlendirildiğinde aslında bütün Meclisin
üzerine yoğunlaşması
gereken bir konu. Hani çok millî değerlerden bahsediliyor ya bu Mecliste,
hani çok milliyetçilikten bahsediliyor ya, vatan millet Sakaryadan
bahsediliyor ya. Neden bu ülkede bankalar kâr ediyor da dünyanın bütün ülkelerinde
bankalar zarar ediyor? Neden yabancı sigorta acenteleri Türkiyede
milyonlarca dolar kazanıyor? Ama neden sigorta acentesinde asgari ücretle
çalışan bir büro elemanı geçim sıkıntısı
yaşıyor? diye bu Meclis hiç kaygılanmıyor. Daha
sonrasında kürsüye çıkıldığında milliyetçilikten,
millî değerlerden, vatan millet Sakarya sınırlarından ahkâm
kesiliyor, dem vuruluyor. Eğer millilik varsa, eğer millî
değerler varsa benim ülkemin vatandaşı dirsek çürütüyor
bürolarda asgari ücret karşılığında ama
uluslararası şirketlerin sahibi olduğu sigorta acenteleri
milyarlarca doları götürüyor diye millî duygular kabarmıyor.
İşçiler, işsizler eziliyor ama sigorta firmaları kâr
ediyor, bankalar kâr ediyor, ondan sonra Ekonomimiz dünyanın en büyük
ekonomileri arasında yer alıyor. deniyor. Bankalar kâr ediyor,
bankaların müşterileri zarar ediyor. Borcu olmayan hiçbir
vatandaş yok, sadece belli başlı siyasi çevre, müteahhitler ve
işverenler, işverenler de değil daha doğrusu iş alanlar
çünkü onlar iş vermiyorlar, yanlarında
çalıştırdıkları insanlara en fazla asgari ücret
veriyorlar ama birilerinin talimatıyla bir yerlerden iş
alıyorlar. Bütün kamu iktisadi teşekkülleri özelleştirilmiş
ama kamu iktisadi teşekküllerinin vatandaşın kârına
dönüşmesi gereken mali değerler millî değer olarak kabul
edilmemiş. Tarım işçilerinin sorunlarından bahsedildi.
Tarım işçilerinin sorunlarını çözebilmek için bu ülkede
dönen yolsuzluk furyasının önüne geçilip de o kayıpların yüzde 1i eğer bir
çözüm için kullanılacaksa çözülür. Ziraat mühendislerinin sorunlarından
bahsedildi yine hakeza. Daha farklı sağlık, eğitim ve
benzeri birçok konuda vatandaşları sokağa çıkaran
nedenlerin çoğu giderilebilirken burada Hükûmet sözcülerinin
çıkıp efendim, bir çevre sorununu siyasi meseleye dönüştürmemek
gerektiği ve eylem yapanların provokatör olduğu, eylem
yapanların, bilmem, dış mihraklı olduğu falanca,
falanca. Hani bir ara taş atan çocuklara şöyle denmişti ya:
Onlar çocuk değil. Onlar çocuk değil diyen zihniyeti
destekleyenler de vardı. Bugün o çocukların yerinde onlar. Bir
milletvekili olarak kaç defa yaralandım bilmiyorum güvenlik güçleri
tarafından, kaç defa hakarete uğradım hatırlamıyorum
çünkü o kadar çok oldu ki. Artık, insan belli bir tepkiye geldiği
zaman insanın kaçacağı yer en son evidir. İnsan -bizde Kürtçe-
anadilimiz Türkçe olmadığı için bazı şeyleri kendi
dilimizde ifade etme özgürlüğümüz olmadığından ifade
edemiyoruz
(x) Şimdi, bu ülkenin insanları nereye gidecek,
kime isyan edecek, kimi eleştirecek? Yani bu ülkede yaşanan
sorunlardan dolayı İsrailin Başbakanını mı,
Amerikanın başbakanını mı protesto etsin,
Rusyanın Başbakanını mı protesto etsin? Bu ülkenin
Başbakanını protesto edecek ama bu ülkenin Başbakanı
protesto edilirken gidip başka krallarla görüşme
arayışı içinde olacağına buranın genel
başkanlarını çağırır, Hükûmet sözcüsü olarak
parti yetkililerini çağırır, ya da devlet büyüklerini bir araya
getirir, soruna bir çözüm bulur. Burada Hükûmetin
yaklaşımını net bir dille eleştirmek lazım.
Muhalefet partisinin yapmış olduğu eleştirilerin hepsini
Yok efendim, bunlar buydu. Vatandaş tepkisini dile getirecek. Dikkat
edin, Kürdistanda, metropollerde,
herhangi bir yerde herhangi bir sebepten dolayı sokağa çıkan
insanlar sloganlarını atıyorlar ama polis müdahalesi olmadan
hiçbir yerde olay çıkmıyor. Neden İzmirde olay
çıkmadı? Çünkü polis müdahalesi yoktu. Ankarada müdahale
edilmiş olmasaydı gene olay çıkmayacaktı, insanlar gelip Meclisin önünde
sloganlarını atsınlar, gitsinler. Dünyanın en büyük, en
köklü meclislerinden birine sahip olan
İngilterede, insanlar gelip bağırsınlar diye
Meclisin önünde yer açmışlar. Gelişkin demokratik ülkelerin
çoğuna bakın, aynı şekildedir. Siz vatandaşı
baskılayarak ve vatandaşın sorunlarını görmezden
gelerek, kabadayılık ederek bu ülkenin sorunlarını
çözemezsiniz. Eğer Hükûmetseniz halkın eleştirisine de kulak
vereceksiniz. Yok, biz Hükûmet değil, biz bu kabiliyete sahip
değiliz. diyorsanız, kimse sizi eleştirmesin ama Hükûmetiz,
iddiamız var, çözeceğimiz sorunlar var, bu konuda
programımız var. diyorsanız eleştirilere de kulak
asacaksınız.
Vatandaşın yüzde 50sini
yüzde 50sine bölme
Aslında yüzde 50nin de bir hikâye olduğunu
hepiniz biliyorsunuz. Bu ülkede vatandaşın kaçta kaçı seçime
gidiyor? Seçmenin en fazla yüzde 70i, 80i seçime gidiyor, yüzde 30u
kaldı mı bir kenarda. Siz, geriye kalan yüzde 70in yüzde 50sini
alıyorsunuz, bu da vatandaşın yüzde 50sine denk gelmiyor. Yani
Ne oldum değil, ne olacağım. diyebilmeli insanlar. On
yıllık bir iktidar süresi içerisinde ekonomik
politikalarınız eleştirilmeyecek mi? Eleştirilecek. Asgari
ücret alan insanlar Neden birileri çocuklarına gemi alıyor, ben
neden çocuğuma oyuncak gemi bile alamıyorum? diye sormayacak
mı? Soracak. Neden bu ülkede parklar yok ediliyor, birilerine birçok alan
ticari alan olarak alışveriş merkezine tahsis ediliyor? diye
sormayacak mı? Soracak.
Bu konuda bizim CHPye yönelik
eleştirimiz de öyle haklı taleplerini boşa çıkarmak
değildir. Bu ülkenin demokrasi sorunu bir günlük sorun değildir,
geçmişi olan bir sorundur ve bu geçmişte yapılan yasalar
-Terörle Mücadele Kanunu, Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu ve benzeri-
devleti polis devleti yapacak birçok kanun yapılırken, bazı
konumlarda destek vermiş olmamış olsanız bile karşı
çıkmamış olmanız bir suçtur. Bunun eleştirisini de siz
kabul edeceksiniz. Sadece, Kürdistanda çocuklar taş atıyor diye gaz
bombalarıyla katledilirken, Ceylan Önkol bu ülkenin askerinin
bombasıyla katledilirken, Şerzan Kurt -üniversite öğrencisi- bu
ülkenin polisi tarafından göz göre göre kafasından vurulurken sessiz
kalınmasından kaynaklı eleştiriliyorsunuz. Uğur
Kaymazlar 12 yaşındayken bedenine on üç kurşun
sıkılırken birileri ses çıkarmadığı için
bizim feryadımız. Şırnakta, Dersimde, Diyarbakırda
ormanlar yakılırken üç ağaç için diye eleştirmiyoruz.
İnsan, doğanın en küçük varlığı için bile gereken
fedakârlığı yapmalı. Zaten, insan değil mi ki
doğaya en büyük zararı veren varlık? Doğayı
koruyamayan insan kendini de koruyamaz.
Çevreyi siyasete konu
yapmayalım. diyen ahmaklara söylüyorum: Çevre siyaseti, siyasi
çevrelerine rant sağlamaktan daha anlamlıdır. Çevreye siyaset
yapamayan, çevreyi koruyamayan, çevreyi güçlendirmeyen, doğayı
koruyamayan ve Alışveriş merkezi yaparak ülkemi
zenginleştireceğim. diyen siyasi körler şunu çok iyi bilmeli: O
alışveriş merkezinde, dünyada kendi çocuklarını keyfi
sefa içinde yaşatanlar sizin çocuklarınızı asgari ücret
vererek orada temizlikçi yapacaklar, onları ortak yapmayacaklar.
Alışveriş merkezlerinde kimler para kazanıyor? Orada on
sekiz saat güvenlik görevlisi olarak asgari ücret alan kişi mi, temizlik
işçisi mi
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Asgari
ücret kaç paraydı AK PARTİ iktidara gelmeden önce, haberin var
mı?
ÖZDAL ÜÇER (Devamla)
yoksa
uluslararası markaların siyasi yandaşlığını
yapan kişiler mi? Bunları düşünün. Eğer bölünmezlik,
bütünlük, demokrasi deniyorsa bunu sadece bir şeyi Kürtler, Türkler,
Lazlar, Çerkezler, Araplar, Aleviler diye değil, temel insanî kriterlerde
ve temel yaşamsal kriterlerde değerlendirmek lazım. Bu ülkenin
gerçek sorunları gerçekçi bir düzlemde akılcı bir şekilde
tartışılmazsa ve gerçekler bu ülkede
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) -
masaya
yatırılmazsa, sorunlar gerçekten masaya yatırılmazsa
çözümsüz kalır; çözümsüz kalınca da böyle kaos olur, şiddet
şiddeti doğurur.
Şiddetsiz, barışçıl
günler yaşamamız dileğiyle. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Üçer.
Lehinde Kahramanmaraş Milletvekili
Mesut Dedeoğlu.
Buyurunuz Sayın Dedeoğlu.(MHP
sıralarından alkışlar)
MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiyede sigortacılığın sorunlarıyla ilgili Meclis
araştırması önergesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Sigortacılık,
gelişmiş ülkelerin en önemli faaliyet dallarından biridir. Bu
faaliyetlerin ulaştığı seviye o ülkede ekonomik
gelişmişliğin bir göstergesi olarak da kabul edilmektedir.
Birçok konuda olduğu gibi sigortacılık konusunda da
gelişmekte olan ülkelerin maalesef çok çok gerisindeyiz. Ülkemizde 17 bin
sigorta acentesi faaliyet göstermektedir. Bu acentelerimizin birlikleri
Milliyetçi Hareket Partisi grubumuzu ziyaret ederek bütün problemlerini ortaya
koymuşlar ve bu konuyla ilgili de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
bütün hazırlıklarımızı yapmışız ve
diyoruz ki Milliyetçi Hareket Partisi olarak Bu
hazırlıklarını hep beraber ortaya koyalım ve sigorta
şirketlerinin Türkiyedeki problemlerini ve bundan faydalanan tüketicileri
de rahatlatacak olan kanunları hep beraber burada çıkartalım.
Türkiye Sigorta Birliğinin 2012
yılı sonu verilerine göre yaklaşık 20 milyar
tutarındaki prim üretiminin 12 milyar liralık kısmını
sigorta acenteleri gerçekleştirmişler. Sigorta acentelerinde teknik
ve yardımcı personel olmak üzere 40 bin personelin istihdam
edildiği bilinmektedir. Çalışanları aileleriyle birlikte
mütalaa ettiğimizde, Türkiye genelinde yaklaşık 200 bin
kişiye tekabül etmektedir. Bunun yanı sıra, kamu mali sistemi
içindeki oto kontrol sektörünün tam ve eksiksiz vergilendirilmesine imkân
tanıdığı için de sigorta acenteleri yüksek vergi ödeyerek
kamuya ciddi, sağlam kaynaklar kazandırmaktadır. Bu konunun iyi
değerlendirilmesi gerekmektedir.
5684 sayılı
Sigortacılık Kanunuyla yeni bir statü kazanan sigorta acenteleri
bazı sigorta şirketlerince faaliyetlerine son verilmesi,
komisyonların düşürülmesi, mobilya, kimya, plastik, kâğıt
ve tekstil malzemesi ve benzeri iş kollarında teminat vermemesi ve
teminatların yenilenmemesi sigorta acentelerini aciz duruma düşürerekten
tek taraflı sözleşmeler düzenlenmesi ve benzeri nedenlerle
olumsuzluklar yaşamaktadırlar. Ülkemizde hızlı bir
gelişme süreci izleyen sigortacılık konusunda henüz istenilen
düzeye gelinememiştir. Sigortacılık konusunda istenilen düzeye
gelemeyişimizin tek nedeni, ülkemizde hemen hemen her kesimde sigorta
bilincinin bir türlü yerleşmemiş olmasıdır.
Sigortacılık sektöründe yaşanmakta olan bütün bu olumsuzluklar
bir yandan sigorta acentelerinin kapanmasına ve dolayısıyla
sektörde çalışanların işsiz kalmasına sebebiyet
vermektedir. Diğer taraftan yüksek sigorta primleri sigorta poliçesinin
tarafı olan vatandaşların mağdur olmasına sebebiyet
vermektedir. Ülkemizde zorunlu trafik sigortasının katılım
oranı bile çok düşük kalmaktadır. Bu oran zorunlu olmasına
rağmen yüksek fiyatlar nedeniyle yüzde 60lar civarında
kalmıştır. Yapılan
araştırmalar trafikten bulunan yaklaşık 17 milyon
191 bin araçta 4 milyonunun sigortasız ve muayenesiz olduğunu ortaya
koymaktadır. Bunun da en büyük sebeplerinden bir tanesi sigorta
poliçelerinin ve bedelinin pahalı olmasından kaynaklanmaktadır.
Ülkemizde sigortacılık
sistemi daha fazla geliştirilmelidir. Sigorta şirketlerinin
sorunları çözüme mutlaka kavuşturulmalıdır. Ülkemizde bir
yandan sigorta şirketlerini çözüme kavuştururken diğer yandan da
vatandaşlara sunulan yüksek fiyatlı hizmetlerden vazgeçilmelidir,
primler daha aşağı seviyeye düşürülmelidir. Yüksek
oranlı fiyatlar ülkemizde sigorta sisteminin gelişmesini
engellemektedir. Yaşam boyu ticari ve sosyal hayatımızda her
zaman çeşitli risklerle karşı karşıya kalmaktayız
ve içinde bulunduğumuz durumlar da bazen bizleri bu noktaya getirmektedir.
Sigorta bu durumlarda riski bölmek zararı paylaşmak yani ekonomide
riski azaltmak amacıyla ortaya çıkmaktadır. Sigortanın bu
işlevinin yanında sosyoekonomik krizleri yumuşatmak veya
önlemek, toplamış olduğu birikimleri yatırıma
dönüştürmek işlevleri bulunmaktadır. Ekonomiye uzun vadeli
kaynak sağlamak ve her ülkede gelir seviyesinin yükseltilmesine
katkıda bulunmak da sigortacılık sisteminin işlevleri
arasında bulunmaktadır.
Bütün gelişmiş ülkelerde
sigortanın fon yaratma fonksiyonu büyük ölçüde işlerlik
göstermektedir ancak Türkiye'de sigortacılık sisteminin ekonomiye
önemli kaynaklar sağladığını söylemek de mümkün değildir.
Bunun en büyük nedenlerinden birisi de sigorta işlemlerinin sermaye
piyasası kapsamını dışında
bırakmış olmasıdır. Sigortacılıkta prim
gelirlerinin yetersiz olmasının yanı sıra
ulaşılan fonların rasyonel kullanılmaması, kısa
vadeli yatırımlarda değerlendirilmesi ve yatırım
sahalarının yasayla kısıtlanması diğer önemli
engeller arasında yer almaktadır. Sigortacılıkta son
dönemlerde firmaların teknik kârlılığı da
azalmış durumdadır çünkü serbest tarife uygulaması piyasada
şirketler tarafından fiyat kırma ve rekabet konusunda
şirketlerin birbiriyle rekabetinin fiyatlara yansımasından
dolayı zor durumda bulunmaktadırlar. Diğer taraftan bu sektörde
şirket sayısının hızla artması nedeniyle mevcut
piyasanın paylaşım rekabeti ağırlaşmış
ve ortalama verimlilik seviyesi gerilemiştir.
Türkiyede yaşanan deprem ve sel,
yangın gibi doğal afetler sık sık oluşmaktadır.
Durum böyle olunca devlet haklı olarak her dönemde yaraları sarmaya
çalışmaya gayret göstermektedir. Devlet doğal afetlerde
vatandaşa sarılırken ve yaraları sararken sigortalı
olup olmadığını gözetmemelidir. Sigorta yaptıracak
durumda olmayan vatandaşların zararını
karşılamalıdır.
Ülkemizde sigortacılık
sistemi konusunda önemli sorunlar yaşanırken en büyük
sıkıntıyı ürünlerine tarım sigortası
yaptıramayan çiftçilerimiz yaşamaktadır. Buna da mutlaka bir
çözüm bulmamız gerekmektedir. Çiftçilerimizin ürünlerini daha ucuza
sigorta yaptırmalarının önü açılmalıdır, bu konu
da çok önemlidir. Aksi takdirde her yıl yaşanan doğal afetler
çiftçilerimize büyük zararlar vermektedir. Ülkemizde sigortacılık
türleri mevzuat eksiklikleri nedeniyle işlev sorunu
yaşamaktadır. Sigortacılığın
sorunlarının çözümü için her şeyden önce sağlam bir hukuki
yapının oluşturulması gerekmektedir. Bu sağlam ve
hukuki yapı da yine bu Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçecektir. Bu
bakımdan hukuki altyapıyı geliştirirken ülke
şartları ve piyasa ekonomisi gerekleri göz önünde tutularak yeni bir
sigorta yasasını hazırlamak durumundayız.
Ülkemizin kalkınması
adına Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, üzerimize düşen her
göreve hazır olduğumuzu buradan belirtmek istiyoruz. Bu vesileyle
yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Dedeoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
Aleyhinde Antalya Milletvekili,
Sadık Badak.
Buyurunuz Sayın Badak. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SADIK BADAK (Antalya) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilen sigorta
acentelerinin sorunlarıyla ilgili Meclis araştırması
açılması konusundaki teklifin aleyhinde söz aldım. Öncelikle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teklifte sigorta acentelerinin
bazı meseleleri sayılmakla beraber konunun bütününe temas
edilmediğini görüyoruz. Bu sebeple ben birazcık
Sigortacılık Kanunundan başlamak istiyorum. Burada 5684
sayılı Sigortacılık Kanunuyla acenteliğin bir meslek
hâline dönüştüğü ifade ediliyor da nedense 2007 yılında o
güne kadar, AK PARTİ iktidarlarına kadar hiç gündeme gelmeyen
sigortacılığın meslek hâline getirilmesi konusunun 2007
yılında yine AK PARTİ Hükûmetleri iktidarı tarafından
gündeme getirildiği bahsedilmiyor. Bu kanunla sigorta acenteliği
Türkiyede, yasal, kayda tabi, staja tabi, dört yıllık lisans
seviyesinde üniversite eğitimi almış olanların iki
yıllık stajdan sonra girecekleri bir sınavdan sonra
alacakları belgeyle yapabilecekleri bir yasal meslek hâline
getirilmiştir. Ne yazık ki önergede bunlardan hiç bahsedilmiyor.
Sadece bu olmadı. Odalar Borsalar
Birliği bünyesinde, sigorta acentelerinin sürekli olarak, hafta içinde, ay
içinde, yıl içinde, mesleki problemlerinin çözülmesi için, yine
çoğunluğu kendilerinden oluşan sigorta acenteleri icra kurulu
oluşturuldu. 9 üyeden oluşan bu icra kurulunun 7 üyesi tamamen
serbest çalışan acenteler arasından kendileri tarafından
seçilir ve aylık gündemli toplanarak sektörlerinin meselelerini burada
müzakere ederler, tutanaklara bağlarlar, ilgili mercilere gerek
doğrudan doğruya gerek TOBB vasıtasıyla aktarırlar.
İlgili mercilerden en yüksek olanı, tabii ki, yüce Meclistir. Nitekim
Meclisimize sigorta acenteleri icra kurulundan gelen teklifler Meclisimizin
ilgili kurullarında değerlendirilir. Nitekim, nisan ayında
çeşitli kanunlar üzerine yapılan değişiklik
sırasında, Plan ve Bütçe Komisyonunda, saik bünyesinde görüşülen
pek çok konu da değerlendirilmiştir ve birkaç önemli husus, acentelerin
lehine, sigortacılık mesleğinin güçlenmesi adına
yasalaştırılmıştır yüce Meclisimiz
tarafından.
Şimdi,
arkadaşlarımızın ifade ettiği birkaç olumsuz konunun,
Meclisimize bu hafta Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından
intikal ettirilen tüketici haklarıyla ilgili kanun tasarısında
zaten teklif edildiğini görüyoruz. Hemen onları sizin bilginize
sunmak istiyorum:
29uncu maddede Bankadan tüketici
kredisi alanlara mudinin yazılı veya kalıcı veri
saklayıcısı aracılığıyla açık talebi
olmaksızın krediyle ilgili sigorta yaptırılamaz. teklifi
var. Tüketicinin sigorta yaptırmak istemesi hâlinde istediği sigorta
şirketinden sağladığı teminat, kredi veren
tarafından kabul edilmek zorundadır. Araştırma önergesinde
bahsedilen problemlerden birisi tasarı hâline gelmiş.
Yine, 38inci madde konut kredilerinde
benzer bir hükmü getiriyor. Tüketicinin yazılı veya kalıcı
veri saklayıcısı aracılığıyla açık
talebi olmaksızın krediyle ilgili sigorta yaptırılamaz.
Detayını okumayacağım. Yepyeni bir konu; hem
sigortacılık mesleğini genişletecek, yeni bir portföy
alanı oluşturacak hem sigorta acentelerini koruyacak hem de asıl
proje üzerinden konut satışlarında ciddiyeti getirecek bir
hüküm. Hazine Müsteşarlığınca belirlenen bina tamamlama
sigortası yaptırılması zorunluluğu getiriliyor.
İnşaat şirketleri yurdun her tarafında, eğer maket
üzerinden, tapu vermeden veya inşaata başlamadan konut satmaya
başlamışsa, ileride doğabilecek firmanın iflasına
karşı, konutu teslim edememesine karşı sigorta
teminatı getiriliyor. Bu, araştırma önergesinde bahsedilen
konuların çok daha ilerisinde bir yeni uygulamadır. Ben, bu hüküm
dolayısıyla sigorta acenteleri adına teşekkür ediyorum.
Komisyon umarım bunları uygun görür, yüce Meclisimiz uygun görür ve
yasalaşır.
Yine, teklif sahiplerinin henüz
kendilerine intikal etmediği veya belki farkında
olmadıkları başka konular da Sigorta Acenteleri İcra
Kurulunda görüşülüyor. Mesela, nasıl problem var? Hepsi diyemiyoruz
fakat bazı banka şubeleri veya telefon merkezleriyle bankaların
yaptığı satışlarda, ne yazık ki, yanlış
bilgi vermek suretiyle sigortalıların ayda 5 lira, 7 lira, 10 lira
gibi fazla prim ödemelerine yol açan uygulamalar olduğu tespit
edilmiş. Bu tespitler Sigorta Acenteleri İcra Kurulu gündemine
gelmiş ve burada şu anda değerlendiriliyor. Bütün bu konular
Hazine Müsteşarlığı Sigortacılık Genel
Müdürlüğüyle yeni yayımlanacak sigorta acenteliği ve
sigortacılık yönetmeliğine intikal ettirilmek üzere üzerinde
çalışılmaktadır. Dolayısıyla, üzerinde zaten
çalışılmakta olan konularda veya bir kısmı yasa
maddesine dönüştürülmüş, hemen bu hafta, bu haftalarda, bu ay
içerisinde yüce Meclisimizde görüşülecek olan konularda bir Meclis
araştırma komisyonu kurmak; iki ay, üç ay bunların üzerinde
müzakere yapmak, zaten çözülmekte olan konuları ötelemektir, ileri atmaktır,
savsaklamaktır.
Zaten, teklif sahiplerinin âdeta Sigorta acenteleri
bahane, siyaset şahane. gibi konuya yaklaştıklarını,
sigorta acenteliğini ve sigortacılığı bahane ederek,
burada Meclis İçtüzüğünün de istismarını yaparak, iki
dakika verdikleri önerge üzerinde, sekiz dakika genel siyaset üzerinde
konuştuklarını gördük. Bu da teklifleri üzerinde ciddiyetle
durmadıklarının bir işaretidir. Bu bakımdan, teklifin
tarafımızca benimsenmediğini ifade ediyorum.
Sözlerimi tamamlarken milletimizin ve İslam âleminin
Miraç Kandilini kutluyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Badak.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Sayın Vural
OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Oturum başında bulunamadım ama Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu akşam idrak edeceğimiz mübarek Miraç
Kandilini, bütün milletvekillerimiz ve milletimizin Miraç Kandilini
kutluyorum. Bu mübarek gecenin gönüllerin buluşmasına, huzurun,
kardeşliğin yükselmesine vesile olmasını, bugünlerde
yaşadığımız kara bulutların
dağılmasını, aydınlık bir geleceğe ışık
tutmasını, kibirden, şirkten
uzaklaştırmasını diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Vural.
Sayın milletvekilleri, alınan
karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen İşler
Kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
1- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2 - Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3 - Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
30/05/2013 tarihli 113üncü
Birleşimde Madde 2ye bağlı ek madde 150 kabul edilmişti.
Şimdi Madde 2ye bağlı
ek madde 151i okutuyorum:
EK MADDE 151 - İstanbul'da
Yeşilköy 2001 Eğitim Kültür Sağlık Vakfı
tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf
yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere,
kamu tüzel kişiliğine sahip İstanbul Esenyurt Üniversitesi
adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.
Bu Üniversite, Rektörlüğe
bağlı olarak;
a) İşletme ve Yönetim
Bilimleri Fakültesinden,
b) Sanat ve Sosyal Bilimler
Fakültesinden,
c) Mühendislik ve Mimarlık
Fakültesinden,
ç) Sağlık Bilimleri
Fakültesinden,
d) Beden Eğitimi ve Spor
Yüksekokulundan,
e) Uygulamalı Bilimler
Yüksekokulundan,
f) Sağlık Hizmetleri
Meslek Yüksekokulundan,
g) Meslek Yüksekokulundan,
ğ) Sosyal Bilimler
Enstitüsünden,
h) Fen Bilimleri Enstitüsünden,
ı) Sağlık Bilimleri
Enstitüsünden,
oluşur.
BAŞKAN Gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Aydın Milletvekili Metin Lütfü Baydar. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Baydar.
CHP GRUBU ADINA METİN LÜTFÜ BAYDAR
(Aydın) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 453
sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Daha önceden bizim verdiğimiz
kanun teklifiyle otuz ilde kırk bir tematik üniversite kurulmasını
önerdik ancak komisyonda bile görüşülmedi. Türkiye için gerekli
olduğuna inanıyoruz ancak doğruyu biz söylediğimiz için her
zaman iktidarın engeliyle karşılaşıyoruz.
Değerli milletvekilleri,
megalomani ya da büyüklük hezeyanı ya da büyüklük kuruntusu ya da kibir,
kişinin kendisine gerçekle uyuşmayan üstün nitelikler
yakıştırmasıdır. Narsistik kişiliğin temel
özellikleri, üstünlük duygusu, beğenilme gereksinimi ve empati
yapamamasıdır. Az sonra açıklayacağım özelliklerden en
az beşinin birlikteliği, narsistik, kendini beğenmiş,
kibirli kişilik tanısı için yeterlidir. Narsistik kişiler,
kendilerinin diğerlerinden üstün olduğuna inanırlar. Sürekli
güç, başarı ve cazibe fantezileri kurarlar.
Başarılarını ve becerilerini sürekli abartma eğilimi
gösterirler. Üstün ve özel olduklarına inanır ve buna göre
davranırlar. Sürekli övgü ve hayranlık beklerler, gerçekçi olmayan
amaçlar saptar, başkalarının da kendi düşünce ve
planına uygun davranmasını bekler, değersiz olduğunu
düşündüğü kişileri küçümser, başkalarının
duygularına değer vermez ve değerlendiremezler,
kıskançtırlar, başkalarının kendilerini
kıskandığına inanırlar, amaçları
doğrultusunda insanları kendi çıkarları için
kullanırlar, katı ve duygusuz görünürler, kırılgan
oldukları için de kolay incinirler.
Bunları niçin anlattım? Bugün
mübarek Miraç Kandili. Öncelikle, hepinizin ailelerinizle birlikte kandilinizi
kutluyorum. Kandil geceleri insanlar ibadet ederken bir iç muhasebe yapma
fırsatı bulurlar, kendilerini gözden geçirirler. Bu nedenle, bir hekim
olarak ortamda gördüğüm bulguları belki faydası olur diye
paylaşıyorum:
Değerli milletvekilleri, Adalet ve
Kalkınma Partisi hükûmetleri ve özellikle de Başbakanın
uygulamaları sonucunda ülkemizin geldiği nokta hakikaten içler
acısıdır. Başbakanın, ülkenin huzurunu ve
refahını ayaklar altına aldığı iktidarı
dönemince her kurumu ele geçirme hevesi ve tutkusu sonucunda, maalesef ülkemiz
yangın yerine dönmüştür. Demokrasiyi sadece sandıktan ibaret
görmesi, Ben yaptım, oldu. anlayışıyla
yaptığı tavırları, 4+4+4 eğitim sistemindeki
komisyonda sergilenmesini istediği faşizan ve diktatör tavırlar
sonucunda geldiğimiz nokta, Başbakan ve ne yazık ki partisi için
yüz kızartıcı olmuştur.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve
Kalkınma Partisi milletvekillerine seslenmek istiyorum: Gözlerinizi ve
kulaklarınızı lütfen açın, ustanızın
peşinden giderek kendinizi de uçuruma sürüklemeyin. Hepimizin siyasi
görüşleri farklıdır ve bu da doğaldır. Bizler bu
ülkeyi yönetecek yasaları çıkarmak ve Hükûmeti denetlemek için
buradayız, yoksa sadece 1 kişinin el hareketine göre hareket edecek
kişiler değiliz.
Değerli milletvekilleri, iktidara
geldiği andan itibaren bu ülkeyi kendi malı gibi gören ve bunu her
ortamda açıkça ifade eden bir kişi tarafından yönetilmektesiniz.
İşine geldiği zaman milliyetçi, işine geldiği zaman
dinî söylemler, işine geldiği zaman da tüm milliyetçi görüşleri
ayaklarının altına aldığını övünerek
söyleyen bir Başbakana sahip olunması Adalet Kalkınma Partisi
milletvekillerinin düşünmesi gereken bir durumdur.
Değerli milletvekilleri, NATOnun
Libyada ne işi var? dedikten sonra, İzmiri NATOnun Libya
harekâtının üssü yaparak Kaddafinin linç edilmesini sağlayan
BOPun Eş Başkanı Başbakandır. Yüce Meclisin
çatısı altında Benim milletimin dili tektir, bu da Türk
milleti. diyen de, Ben ne tek dil dedim ne de tek din dedim. diyen de, sonra
tekrar dönüp Tek din dedim. diyen de Başbakandır. Parası olan
bastıracak, askerlikten kurtulacak, parası olmayan da gidecek
askerlik yapacak. diyen de, Bedelliyle ilgili yasayı
çıkaracağız. diyerek çıkartan da Başbakandır.
Patriotların komuta sisteminin ülkemizde olacağını
söyleyen de, daha sonra dönerek komuta merkezinin NATOda olması
gerektiğini söyleyen de Başbakandır. Egemenlik,
kayıtsız şartsız milletin değildir. diyen de,
sonradan dönüp Evet, milletindir. diyen de aynı Başbakandır.
Değerli milletvekilleri, bir
Başbakan düşünün ki demokratik haklarıyla gösteri yapanlara
çapulcu diyebilmekte, bir Başbakan düşünün ki bir iki kadeh
içenleri ayyaş olarak niteleyebilmekte
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın
Hatip, üniversite kuruyoruz, üniversite.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
bir Başbakan düşünün ki televizyonda karşısına
oturttuğu maaşlı kuklalarına soru sordurtarak reklam
vermeyen aracı kuruluşlara hesabını soracağını
ifade edebilmekte, bir Başbakan düşünün ki yapılan tüm
gösterileri, bu düşüncedeki Başbakanı istemeyen ve her kesimden
temsilcisi olan, yediden yetmiş yediye insanların
oluşturduğu halk kitlelerini görmezden gelebilmekte, onların
taleplerini dinlemek yerine kendi taraftarlarını sokağa dökmekle
tehdit edebilme aymazlığını gösterebilmektedir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Üniversite
kuruyoruz, üniversite.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
Değerli milletvekilleri, bir Başbakan mert ise, sözünün eri ise
ülkesini bırakıp kaçmaz, Fas Kralı görüşmeyince Cezayire
gitmez. Bir Başbakan ülkesini seviyorsa vatandaşlarına kin
duygusu aşılamaya çalışmaz, milletine nefret tohumları
ekmez
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ya,
üniversite kuruyoruz, üniversite.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
Başbakan ülkesini yönetir, sorunları çözmeye
çalışır, bu ülkenin değerlerine, kurucularına
savaş açmaz, yabancı bir devlet başkanının
karşısında ilkokul çocukları gibi şirinlik yapmaya
çalışmaz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın
Başkan
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, bir haftadır devam eden olayların tek
sorumlusu Recep Tayyip Erdoğandır.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Tahrikçilik
yapıyor.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
- Dış politikada sıfır sorun. diye diye yola
çıkıp 2-0 mağlup olan bir Başbakan
(CHP
sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Tahrikçilik
yapma!
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
-
Ülkeye barış getireceğim. diyerek, tüm etnik unsurlara
savaş açan bir Başbakan
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ayıp
be! Yuh olsun!
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - Ne
savaşı ya?
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
-
Türkiye Cumhuriyeti devletinin laik bir yapıda olduğunu asla içine
sindirememiş ve bunu her fırsatta dile getirmiş bir
Başbakan
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Tahrikçi!
Tahrikçi!
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
-
Din emrediyorsa buna karşı çıkılmaz. diyerek
şeriat özlemini dile getiren bir Başbakan
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Tahrikçi!
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
-
insanların her türlü yaşam alanlarına müdahil olan bir
Başbakan bu ülkede artık hayırlara vesile olamaz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Tahrikçisin
sen, tahrikçi.
MUSA ÇAM (İzmir) Grup
başkan vekiliniz burada, çıkar cevap verir.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
Başbakan, halkın haklı taleplerini görmezden gelerek kendi
sonunu hazırlamaktadır.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Tahrikçi!
MUSA ÇAM (İzmir) - Laf atma, grup
başkan vekiliniz var burada.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan
BAŞKAN Lütfen, sakin olalım.
Dinleyiniz.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
Yalnızca yürüyüş yapan insanların üzerine binlerce biber ve
portakal gazı atmak ne demektir? Anayasal bir hak olan toplantı ve
yürüyüş hakkı ne zamandan beri askıya alınmıştır?
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Adam
ol önce, adam ol.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
- Biz cumhuriyetiz, biz demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletiyiz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Haydi
oradan!
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
- Biz Tiranlık değiliz, biz diktatörlük hiç değiliz ama
Başbakanın bu anlayışı Tiranlık ve diktatörlük
hevesleridir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Tiranlık, diktatörlük sizin geçmişinizde var.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
Değerli milletvekilleri, Başbakanın söylemleri ve
iktidarın eylemleri sonucunda düdüklü tencere patlama noktasına
gelmiştir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Bittiniz
siz, bittiniz!
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul)
Geçmişine bir bak.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
- Toplumun taleplerini dikkate almak, mesajlarını doğru
yorumlayabilmek Adalet ve Kalkınma Partisine mensup milletvekillerinin
sorumluluğundadır.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Yargıda hesabını vereceksiniz. Yargının önünde bunun
hesabını vereceksiniz.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
Ülkemizin, Başbakanın baskıcı tavrından
kurtulması, despotik yönetiminden vazgeçmesi, Parlamentonun Başbakana
bağlı olmadığının anlaşılabilmesi için
sizlerin bu duruma müdahil olması gerekmektedir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Kaosçu!
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
Zaman daha çok geç değildir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Darbeci!
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
Ben, tarihe not düşmek adına, bir kardeşiniz olarak samimi
uyarılarımı yapıyorum.
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) Sen
tarihten ne anlarsın?
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, Suriye tarafından bile Kardeş Türk
halkı böyle bir barbarlığı hak etmiyor.
CUMA İÇTEN (Diyarbakır)
Darbeleri bekliyorsunuz, askerî darbeleri
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
Türk halkının istekleri, uygulanan şiddetin gerekçesi olamaz
ve eğer Erdoğan şiddet içermeyen metotlar kullanmaktan acizse
görevini bırakmalı. Erdoğan ülkesini şiddetle yönetiyor.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Bunun
hesabını vereceksin yargı önünde!
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
Türk halkının sahip olduğu medeniyeti ve
başarıları yok ediyor. şeklinde yapılan
açıklamaların hak etmemek için Başbakandan bir an önce
kurtulmamız gerekmektedir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Yargı
hesap soracak bunu senden! Millet senden
hesap soracak!
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
Uluslararası kamuoyunda artık yeni bir soru gündeme gelmektedir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Bu millet
bunun hesabını soracak! Bu millet bunun hesabını soracak!
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
Acaba hangisi önce gidecek, Esad mı Tayyip mi?
MUSA ÇAM (İzmir) Sayın
Başkan, konuşmacıya müdahale ediyorlar. Sayın Başkan,
konuşamıyor, görüyorsunuz. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ne
konuşuyor ki!
BAŞKAN Lütfen sakin olunuz!
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Baydar.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Utanmıyorsun, yazıklar olsun sana! Yürü! (AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
Lütfen sakin olunuz. Kürsüde konuşan
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın
Başkan, niye müdahale etmiyorsunuz?
BAŞKAN Bir dakika, niye müdahale
edeyim?
(AK PARTİ ve CHP
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan
BAŞKAN Bir dakika
Sayın
milletvekilleri, lütfen sakin olunuz.
Lütfen eleştirileri dinleyiniz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ne
eleştirisi, hakaret etti!
BAŞKAN - Cevaplayacaksanız da
Grup Başkan Vekiliniz söz talebinde bulundu, gayet güzel bir şekilde
cevaplar herhâlde.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Yazıklar olsun! Aynı cümleleri iade ederim eleştiriyse.
Aynı sözleri iade ediyorum eleştiriyse!
BAŞKAN Lütfen
Buyurunuz Sayın Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tek kelimeyle Yazıklar olsun!
diyorum. Kinini, nefretini kusan bir edeple konuştu. Edep dahi diyemiyorum,
Edep yahu! diyorum size, edep yahu ya! (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ağzından resmen salya akar gibi Başbakana,
bu milletin Başbakanına küfredercesine, böyle hakaret edercesine
yazıklar değil mi ya!
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Yazıklar olsun! Utanmıyor ya!
AHMET AYDIN (Devamla) Ben ne diyeyim
sana, hoca olacaksınız! Burada üniversiteyi konuşuyoruz, bilimi
konuşacağız, bilimin dilini konuşman lazım senin,
milletin dilini konuşman lazım, ilmin dilini konuşman
lazım.
YILDIRAY SAPAN (Antalya) Bak, edep
burada, bak, bak, edebe bak. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET AYDIN (Devamla) Hakaretle bir
yere varılamayacağını bu millet size gösterdi.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Bundan
sonra da size gösterecek.
AHMET AYDIN (Devamla) Diktatör
arıyorsanız açın geçmişinize bakın. dedim size. Zalim
arıyorsanız size bakın. (CHP sıralarından gürültüler)
GÜRKUT ACAR (Antalya) Ayıp,
ayıp!
AHMET AYDIN (Devamla) Bakın,
arkadaşlar, bu ülkede eğer farklılar yok edildiyse, bu ülkede
eğer ret, asimilasyon politikaları olduysa, bu ülkede birileri
ötekileştirildiyse, herkesi tek tip yapmaya
çalıştıysanız işte bu yüzden siz darbelerden sonra
artık iktidar olamazsınız diyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Siz de
diktatör oldunuz. Hayır, onlar darbeci siz diktatör!
AHMET AYDIN (Devamla) Artık bu
millet uyandı diyorum. Artık bundan sonra sizin iktidar olma
şansınız yok. Millî iradeye güvenemiyorsunuz, başka
başka tahrikvari yöntemlerle iktidara gelmeye çalışıyorsunuz.
Hiç kusura bakmayın
(AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
Milliyetçilik millete hizmet etmekle
olur, milliyetçilik milletin değerleriyle birlikte olur, saygılı
olmakla olur.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Onlar
darbeci, siz diktatör!
AHMET AYDIN (Devamla) -
Çarkçılığa gelirsek: Bakın arkadaşlar, bakın
sizin Genel Başkanıza bugüne kadar çok bir şey söylemedik ama
her bir konuşmacınız burada geliyor ağız dolusu
hakaretler ediyor bir başbakana. Eğer yakışık
alır ifadeler kullanırsanız eleştirebilirsiniz ama
bakın, sizin bu yanlışlarınız
GÜRKUT ACAR (Antalya) Eleştiriye
tahammül edemiyorsunuz.
AHMET AYDIN (Devamla) -
Çıktınız, yalan yanlış bilgilerle Avrupada kendi
sosyalist grubunuza bizi kötülemeye çalıştınız. Sizin kendi
grubunuz bile sizi orada ağlattı. Ağlattı
Perişan
oldunuz. Bu ülkenin ana muhalefet liderinin düştüğü duruma ben
üzüldüm, siz üzülmediniz mi daha ya? Çarkçılığıyla
meşhur olan bir genel başkanın mensuplarınız.
METİN LÜTFİ BAYDAR
(Aydın) - Biz de Başbakanın düştüğü duruma üzülüyoruz.
AHMET AYDIN (Devamla) - Hakkâride mitinginizde
bayrak taşıyamayacaksınız, gelip burada bayrak
edebiyatı yapacaksınız.
KAMER GENÇ (Tunceli) Fas Kralı
Tayyipi kabul etmedi!
AHMET AYDIN (Devamla) - Bu millet bunu
yutmaz, yutmaz. Hakkâride mitinginde niye bayrak taşıyamadın?
Hakkâride farklısın, Edirnede farklısın, Ankarada
farklısın, Karsta farklısın. Akşam başka
konuşursun, sabah başka konuşursunuz. Kusura bakmayın, bu
millet kimin ne olduğunu çok iyi biliyor. Çok iyi biliyor. Sizi de
biliyor, bizi de biliyor.
YILDIRAY SAPAN (Antalya)
Başbakanın eş başkan değil mi, kim çarkçı?
AHMET AYDIN (Devamla) Çarkçı
olan sizin genel başkanınızdır, bütün millet biliyor. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler) Evet, sizin genel başkanınızdır
çarkçı olan, akşam başka, sabah başka. Hakkâride bayrak
taşıyamazsın, gelip burada bayrak edebiyatı
yaparsınız, çarkçılık budur, budur. Eğer bir şey
söylüyorsanız, her yerde arkasında duracaksınız.
GÜRKUT ACAR (Antalya) - Millî
bayramları kutlatmadınız, daha ne olacak!
AHMET AYDIN (Devamla) Eğer bir
ifade kullanıyorsanız, o ifadenin her zaman yanında
olacaksınız, yanında duracaksınız ve onun
karşısında bir şey söylememeniz lazım.
GÜRKUT ACAR (Antalya) - TC
yazılarını kaldırıyorsunuz, daha ne
yapacaksınız?
AHMET AYDIN (Devamla) Ama kusura
bakmayın, CHP bir acziyet içerisinde, yaptığı tek şey
hakaret etmek. Politika üretemiyor, siyaset yapamıyor, millet adına
hiçbir sorunun çözümü için
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN (Devamla) Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
METİN LÜTFİ BAYDAR
(Aydın) - Sadece saldırgan tutumla bize saldırmaya
çalışıyorsunuz.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Aydın.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Darbecilerle
diktatörlerin arasında kaldık, bizim günahımız ne
Sayın Başkan?
METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Baydar,
buyurunuz.
METİN LÜTFİ BAYDAR
(Aydın) 63e göre sataşma nedeniyle söz istiyorum. Edep ya hu!
dediği için söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Baydar.
Yeni sataşmalara mahal vermeyiniz.
(CHP sıralarından alkışlar)
METİN LÜTFİ BAYDAR
(Aydın) Siz, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanını
sosyalist gruptaki davranış için eleştireceksiniz, Üzüldük.
diyeceksiniz, bu ayıp olmayacak.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Üzüldük.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
Meydana çıkamadığınız için görmüyorsunuz, bütün
meydanlarda Sayın Başbakanla ilgili birçok laf yazılıyor.
Gidin, bir meydanları gezin de bir görün onları. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) Kim
yazıyor, yazan kim? Sizin gazeteleriniz yazan.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
Biz de Başbakan için üzülüyoruz, biz de Fas Kralı tarafından
kabul edilmeyen Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı için üzülüyoruz,
aynı hicabı duyuyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Fas
Kralı tarafından kabul edilmemiştir, ben de üzülüyorum. (AK
PARTİ sıralarından yalan sesleri, gürültüler) Benim
Başbakanımı bir kral kabul edememezlik yapamaz, ben de buna
üzülüyorum değerli dostlarım.
HİLMİ BİLGİN
(Sivas) Hadi oradan be!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Bu kadar
yalan olur mu ya?
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
Yalan değil canım, yalan ne olacak? İşte, yalan, sizin
söylediğiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Baydar.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Aydın
AHMET AYDIN (Adıyaman) Efendim,
Sayın Başbakanımızın Fas Kralı tarafından
randevu alamadığını söyledi
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Bakın değerli arkadaşlar, Türkiye tarihî bir süreçten geçiyor,
Türkiye bütün prangalarından kurtuluyor. Türkiye, bu milletin önündeki
bütün sorunları AK PARTİyle birlikte çözmeye başladı,
çözüyor ve gelinen noktada, dün konuşamadıklarımızı
bugün burada çok rahat konuşabiliyorsunuz. (AK PARTİ ve CHP
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen dinleyiniz.
AHMET AYDIN (Devamla) Dün hayal
edemediklerinizi biz bugün icraata geçirdik. Türkiyenin bütün sorunu
Ekonomi,
millî eğitimle ilgili, sağlıkla ilgili, demokratikleşme
noktasında attığımız adımlar ortada.
YILDIRAY SAPAN (Antalya)
Demokratikleşme mi, duyamadım? Biraz önce
AHMET AYDIN (Devamla) Türkiyenin
dışarıdaki itibarı da ortada, Sayın
Başbakanımızın dışarıdaki itibarı da
ortada.
Bakın, eskiden
dışarıda Türkiye Cumhuriyetinin başbakanları,
işte, Amerikada karşılandığında
-hatırlayın o fotoğrafı- iki büklüm duruyordu. Bu bizi
acıtıyordu ama şimdiki fotoğraflara bakın.
METİN LÜTFİ BAYDAR
(Aydın) Fas Kralı kabul etmedi, ona üzülüyoruz Ahmet Bey. Fas
Kralı kabul etmedi, görüşmek istemedi, ona üzülüyoruz biz de.
AHMET AYDIN (Devamla) Ayak ayak
üstüne oturan, yeri geldiğinde restini çeken bir Başbakan var. Kusura
bakmayın, sizin gibi, sizin Genel Başkanınız gibi oraya
buraya gidip Türkiyeyi küçültmek, Türkiye Başbakanı yalan
yanlış bilgilerle
(CHP sıralarından gürültüler) Yalan
yanlış bilgilerle Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanını
oraya buraya kötülemek değil.
Değerli arkadaşlar, size
yakışan
Ana muhalefetsiniz, önemli bir kurum, önemsiyorum,
demokraside olmazsa olmaz ama bu şekilde yaparsanız, bakın emin
olun ana muhalefeti de kaybedeceksiniz.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar)
Siz kaybediyorsunuz!
AHMET AYDIN (Devamla) Ciddi
söylüyorum, iktidar olamayacağınız kesin ama siz ana
muhalefetten de düşeceksiniz. Bu millet size onu da gösterecek.
METİN LÜTFİ BAYDAR
(Aydın) Ana muhalefet siz olacaksınız, merak etmeyin!
AHMET AYDIN (Devamla) Çünkü milletin
hiçbir sorununun çözümünde sizi bulamıyoruz. Hiçbir politikanız yok,
terörle ilgili ne düşünüyorsunuz, politikanız ne? Görüşelim
dediniz, randevu aldınız, çark ettiniz. Araştırma
komisyonu kuralım. dediniz, sizin attığınız önergenin
altına biz yüreklice imzamızı attık, dedik ki: Arada bir,
yanlışlıkla da olsa, CHP doğru da yapıyor. Ondan da
çark ettiniz. Akil insanlar dediniz, onlara türlü türlü hakaretler ettiniz.
İşte, çarkçılık budur, budur! Çarkçılık budur!
Türkiye'nin hangi millî meselesinde bir
sağlam duruş gösterdiniz, İsrailde mi, Suriye meselesinde mi,
iç politikada mı, terörde mi? Siz nerede varsınız, bu milletin
yanında ne zaman oldunuz Allah aşkına be?
MUSA ÇAM (İzmir) Her zaman, her
yerde!
AHMET AYDIN (Devamla) Ne
yaptınız, öngörüleriniz ne? Bakın, biz 2023ü hedefe koyduk,
2053ü hedefe koyduk, 2071i hedefe koyduk. Siz yarın için ne
düşünüyorsunuz? Türkiye'nin bu önemli meselelerinde ne projeleriniz var,
öngörüleriniz ne, ne yapmak istiyorsunuz? Hangi sorunun çözümü için hayaliniz
var, projeniz var, aklınız var, fikriniz var Allah aşkına
söyleyin?
MUSA ÇAM (İzmir) Okumadın
mı, programı okumadın mı?
AHMET AYDIN (Devamla) Programı
geç, programı
Biz sizin cemaziyelevvelinizi de biliyoruz.
Bugüne kadar bu millet için hiçbir
şey vermediniz. Bundan sonra da zaten -çok partili siyasal hayata
geçtikten sonra da millet uyandı- artık sizin zihniyetinizi
kesinlikle iktidar yapmayacaktır
METİN LÜTFİ BAYDAR
(Aydın) Bu zihniyetiniz de bu sokaklarla beraber gidecek.
AHMET AYDIN (Devamla)
ama sizin ana
muhalefeti de kaybetme riskiniz vardır diyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Aydın.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Tarhan. (CHP sıralarından alkışlar)
Lütfen yeni sataşmalara mahal
vermeyiniz ve lütfen bu konuyu bitirelim.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Fas Kralı Başbakanınızı
kabul etmemiş, neden kabul etmediğini düşündünüz mü? Neden kabul
etmediğini düşündünüz mü?
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Sana sormuştur!
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla)
Yani çarkçılık filan
Bu laf yarışına girmek
aslında hiç uygun değil, tarzım da değil ama bir gecede
Esadın adını bir harf değişikliğiyle Esede
dönüştürdünüz. Onu, dostken, dost kamplardayken düşman kamplara
koymanın yolu bir harf değiştirmekmiş gibi geldi,
sanıyorum iletişim uzmanlarınız onu söyledi size.
İSMAİL AYDIN (Bursa) Altı aydan beri
aynı şey!
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) Aslında,
çarkçılığın şahıydı bu
yaşadığımız şey, bir gecede
değiştirdiniz adamın ismini.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) Şimdi, siz
Provokatörlük diyorsunuz Tahrik ediyorsunuz. diyorsunuz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Yargı önünde bunun
hesabını vereceksiniz.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) Ancak, bakın,
Fas Kralı sizi niye kabul etmiyor? Bunu oturup düşünmek
zorundasınız.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ortalığı
karıştırmak nasılmış göreceksiniz.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) Bence
şunları düşünmüştür Fas Kralı, demiştir ki: Bu
ülkenin, bu Türkiyenin evlerini, okullarını yıktınız
ve ormanlarını söktünüz AVM yaptınız, insanlar o yüzden
sokaklara düştüler.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Sen onun sekreteri
misin?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) Derelerini,
topraklarını korumaya çalışan o kadınları,
Tortumdaki kadınları yaşmaklarından tutup yerlerde
sürüklediniz, bunu yaptınız, geçen yıl.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Sen mi kaleme
alıyorsun?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) Twitteri
yasakladınız, yeşili yasakladınız, bu ülkede
ağacı yasakladınız, kendi insanınızı
kendinize düşman ettiniz, halkın acılarını gizlemek
için, zulmü gizlemek için basını tehdit ettiniz, susturdunuz. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
HİLMİ BİLGİN (Sivas) Masal
anlatıyorsunuz, masal!
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) Aydınları
cezaevlerine attınız ve demokrasiyi sadece sandıktan ibaret
gördünüz
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Siz provokatörsünüz!
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) Sanki, parayı
veren düdüğü çalar düzeyine indirgediniz demokrasiyi. Bilime
harcayacağınız paraları, vergilerimizi akreplere
harcadınız, biber gazlarına harcadınız. (AK PARTİ
ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Haydi, sandığa
gidelim ne oluyor?
MUSA ÇAM (Ankara) Bir kadına laf atmak
yakışıyor mu?
BAŞKAN Lütfen
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) Anladınız
değil mi ne demek istediğimi, anladınız?
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Anladım, sen
anladın mı?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) Tekrar edeyim: Bu
halk sizden bıktı, kibirden bıktı, faşizmden
bıktı.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Sen aynaya bak,
aynaya! (AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Lütfen, sakin olunuz,
bağrışmayınız.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) O yüzden bugün
sokaklarda halk.
Bakın, Yetmez ama evet.çiler var ya, bugün kendi
kendilerine ne mırıldanıyorlarmış biliyor musunuz ne
mırıldanıyorlarmış? Size Anayasa sürecinde verdikleri
destekten ve ülkeyi bu hâle getirdiğinizden ötürü ne diyorlarmış?
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Ne
diyorlarmış?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Bu millet hesabını
soracak.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) Susun ve dinleyin.
Ne diyorlarmış, biliyor musunuz? Yetmez ama
Allah belamı versin. diyorlarmış, size destek verdikleri için
bunu söylüyorlarmış. O yüzden, bu ülkedeki en büyük provokatör, bu
ülkedeki direnişin sembolü ve direnişin mimarı Recep Tayyip
Erdoğandır. (CHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Bu millet
hesap soracak!
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Tarhan.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan
BAŞKAN Şimdi, sayın
milletvekilleri, buna bir son vermek durumundayız.
Karşılıklı
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Sayın Başkan, yeter...
BAŞKAN - Bir dakika
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan, bugün mübarek bir gün. Bugün mübarek bir gün, Miraç
BAŞKAN Bir dakika
Oturunuz
sayın milletvekilleri
Lütfen oturunuz, oturunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) Yani bu
kadar saldırganlığa filan da gerek yok ya!
BAŞKAN Lütfen
Lütfen
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan, bir düzeltme yapacağım.
BAŞKAN Sayın Aydın,
siz de yeterince cevap verdiniz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Meclisi
diktatörlere ve darbecilere
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Hayır, bir düzeltme yapacağım o kadar
OKTAY VURAL (İzmir) Bu kadar
nedir saldırmak?
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sataşma yok, düzeltme yapacağım o kadar.
BAŞKAN Bakınız
Bakınız
OKTAY VURAL (İzmir) Bugünün
muhabbetine uygun olmayan bu saldırılar
BAŞKAN Sataşma
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Sayın Başkan, 2 kez saldırdı, bir kez konuştum.
BAŞKAN - Lütfen müdahale
etmeyiniz. Lütfen
Yeterince, karşılıklı
cevaplarınızı verdiniz. Konumuza geçelim lütfen ve lütfen, bu
konuyu kapatalım.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ben
sadece bir düzeltme yapacağım, sataşma değil.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Vermeye gerek
yok.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan, uyarınız çok yerinde. Teşekkür ederiz.
BAŞKAN Lütfen
(Gürültüler)
Bakınız, Sayın
Aydın, yeni tartışmalara mahal vermeyiniz. Size bir dakika, bu
işi toparlamak için süre veriyorum.
Buyurunuz efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Allah, Allah!
Bu ne ya! Kayıkçı kavgası gibi!
MAHMUT TANAL (İstanbul) Onun
toparlama görevi yok ki Sayın Başkan, toparlama görevi size ait.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Teşekkür ediyorum.
Başkanım, öncelikle şunu
ifade etmek istiyorum: Burada konuşma üslubunu, dilini biz böyle
başlatmadık, bunu hiç de istemedik. Bugüne kadar, genel
başkanınızla ilgili burada bir şey söylemedik ama her
çıkan konuşmacı Sayın Başbakanımızla ilgili,
yalan yanlış, ilgili ilgisiz cümleler sarf etti, hakaretvari
cümleler
Bakın, bir defa,
konuştuğunuz şey doğru olacak. Fas Kralı altı
aydır Fransada tedavi görüyor. Bunu bileceksiniz, gelip öyle
konuşacaksınız arkadaşlar. Ne oldu size? Altı
aydır Fransada tedavi gören biriyle Fasta nasıl görüşecek?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Cevap verin hadi!
AHMET AYDIN (Devamla) - Ben bunu
beklerdim. Belki düzeltirsiniz diye, belki düzeltirsiniz diye ben söyledim.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Anlamazlar!
METİN LÜTFİ BAYDAR
(Aydın) İki ay önce Fastaydık, Fas Kralı oradaydı.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) İran
Cumhurbaşkanı niye randevu vermedi?
AHMET AYDIN (Devamla) Yine
Yeşili yasakladınız. diyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) İran
Cumhurbaşkanı da randevu vermedi.
AHMET AYDIN (Devamla) - Bakın,
sadece İstanbulda, 30 milyon metrekare olan yeşil alanı biz 49
milyon 461 bin metrekareye çıkardık; İstanbulda sadece. 1
milyon 185 bin ağaç diktik ve yeşil oranı yüzde 64 oranında
artırdık. İstanbulun yeşil alan oranını sekiz
yılda yüzde 64 oranında artırdık. 2 milyarın üstünde
Türkiyede ağaç diktik.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Aydın konu netliğe kavuştu.
AHMET AYDIN (Devamla) Siz
ağaçlardan darağacı yapmasını bilirsiniz! (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Şimdi, sayın grup başkan vekili diyor ki, Fas Kralı tedavi
görüyor. Peki, tedavi görüyorsa devletin parasını niye israf edip
gidiyorlar? Yani, böyle plansız, böyle programsız bir başbakan
olur mu? Niye gidiyorlar? (AK PARTİ sıralarından otur yerine!
sesleri, alkışlar!)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453) (Devam)
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
İstanbul milletvekili Durmuş Ali Torlak.
Buyurunuz Sayın Torlak. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA D.ALİ TORLAK
(İstanbul) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tarsısı üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi selamlıyorum.
İstanbul'da kurulan Esenyurt Üniversitesinin
hayırlı olmasını diliyor, mübarek Miraç Kandilinizi
kutluyor, ülkemize, milletimize bereket, huzur ve sabır getirmesini
Cenabı Allahtan niyaz ediyorum.
Değerli milletvekilleri, eğitimden söz
ettiğimizde, aynı zamanda, nesillerin devamından da, kültürden
de söz ettiğimizi biliyoruz. Eğitim, bir fidanın uygun
toprağa yerleştirilmesi gibi, salt biyolojik
varlığıyla dünyaya gelen insan yavrusunun bir kültürün içine
yerleştirilmesi işidir.
Eğitim, beşerin olgunlaşma sürecidir.
İnsan başarılarının belli bir toplumsal bağlamda
ortaya çıkabilmesi, başarılarıyla tanımlanan insan ile
kültürü birbirine bağlar. Felsefeyi, sanatı ve bilimi
yaratabilmesinin koşulları bu bağı işaret eder.
Eğitim imkânlarını sağlamak ve eğitimi sunmak devletin
en asli görevlerinden bir tanesidir. Bunu sadece okullar açıp donatmakla
sınırlı görmemek gerekir. Esas olan, eğitim yoluyla
kültürün nesilden nesile intikalini sağlayabilmektir. Eğitim,
öğretimin mümkün olmasına sağlayan vasatı teşkil eder.
Devlet, eğitim yoluyla topluma dâhil edebildiği kimseye
karşı öğretim sorumluluğu taşır.
Eğitim, insana kültürle şekil vermek demektir.
Dil, tecrübe birikimini0 insan hafızasıyla kıyaslanmayacak
oranda uzun süre muhafaza eder. Eğitimin zemini kültürdür, kültürü
taşıyan da dildir. Bu açıdan, eğitimin Türkçe olarak
verilmesi önemlidir.
Ne yazık ki, başta siyasi partiler olmak üzere
zihinlerin çoğunda Eğitim
politikaları ifadesinden anlaşılan öğretimin
şartları olmuştur. Artık bundan vazgeçilmelidir. Türkiye'nin
en önemli sorunlarının çözümünün eğitim kavramı üzerinde
yeniden düşünmekten geçeceğini unutmamalıyız. Elbette,
öğretim de eğitim konusunun ana başlıklarından biridir
ve gerçekleşmesi maddi koşulların da varlığına
bağlıdır. Elbette, devletin tüm yurttaşlarına
sunması gereken hizmetin maddi koşulları önemlidir ancak onun
kadar da içeriği önemlidir. Adı Millî Eğitim olan bir
bakanlık bugüne dek eğitim kavramında çağın
gerektirdiği varsayılan ve bilimsel öncelikli kabul edilen bilgilerin
sistematik aktarımını anlamamakta ısrar etmiştir.
Elbette, eğitim öğretilir, ne var ki burada tartışılan
eğitimin ve öğretimin içeriğidir. Eğitim, öncelikle ve
özellikle bir değer aktarımı işidir. Eğitim
terbiyedir. Devlet iki şeyi tekelinde bulundurur, bunlardan bir tanesi
eğitim, ikincisi ise cezadır. Devletin öncelikli ödevi ise herkesin
eğitim almasını ve bu eğitimin verilmesinin
sağlandığı ortamı temin etmektir.
Sayın milletvekilleri, bilgi
toplumunun gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatılmış,
uluslararası rekabet yeteneğine sahip teknoloji kültürü
gelişmiş insan gücünün yetiştirilmesini sağlamak ve ana
okulundan üniversiteye dek bütün eğitim, öğretim
kurumlarını ve kütüphaneleri İnternet ağıyla örmek,
çocukları ve gençleri İnternet kullanır ve yabancı dil
konuşur hâle getirmek, bugünün Türkiyesinde eğitim- öğretim
üzerine söz söylemeye yeltenen herkesin âdeta amentüsü olmuş
durumdadır. Oysa, devlet nesillere yatırımını sadece
onları bilgi sahibi kılmak için yapmaz. Burada asıl olan,
onları gerçekten eğitmeyi isteyip istemediğine karar vermelidir.
Devlet, eğitimi herkese ve aynı şekilde vermeli, belli
okulların sağladığı kimi imkânları onlara da
sağlamalıdır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin
gerçek ihtiyaçları göz önünde bulundurularak üniversite kapısı
önünde birikmeyi mutlaka çözmemiz gerekmektedir. Bunun en önemli ve
uygulanabilir çarelerinden biri ise mesleki ve teknik eğitime
yönlendirmektir. Ancak bu yönde gösterilen çabalar, her zaman, arzulanan sonucu
vermemektedir. Bunun en önemli etkenlerinden biri de psikolojik ve ideolojik
yaklaşımdır. Toplumda bazı mesleklerin diğerlerinden
daha üstün olduğu kanaati hâkim olmuştur, oysa mesleklerin birbirine
üstünlüğü yoktur. Hayatımızı devam ettirebilmek için
hekime, mühendise olduğa kadar fırıncıya ve çiftçiye de ihtiyacımız
vardır. Ülkemizde yaşanan bu sorunun çözümlerinden biri olarak
mesleklerin toplumsal statü kazandırmadaki rolleri, en azından devlet
eliyle, abartılmamalıdır. Mesleklere psikolojik şartlanmayla
değil de yeteneğe uygunlukla yönlendirilebilmenin sağlanabilmesi
için her mesleğin meslek olmak bakımından eşit olduğu
işlenmelidir ve durumu uygun olanlar bu psikolojik desteğin de
yardımıyla ilk ve ortaöğretimde yönlendirilmelidirler.
Sayın milletvekilleri, 6
Kasım 1981de kurulan ve kurulduğundan bugüne dönemin siyasi iklimine
göre farklı tartışmalara konu olan YÖK, yetkileri ve temsil
ettiği zihniyet bakımından hele ciddi bir değişime
uğramadığı görülmektedir. Darbe koşullarında
üniversiteleri zapturapt altına almak amacıyla kurulmuş bir
kurum olma özelliklerini üzerinden çeyrek yüzyıl geçmesine rağmen
bünyesinde barındırabilmesi demokratik özerk üniversite söyleminde
ne kadar yol kat ettiğimizin bir göstergesidir. YÖK Kanununda bazı
değişiklikler yapıldıysa da kanunun ruhu hiçbir zaman
değiştirilememiştir. Üniversitelere siyasi müdahale bir türlü
engellenememiştir. Buna göre, üniversitede üniversitenin sorununa dair
dahi olsa bildiri dağıtmak yasaktır. Bunu her gün
yaşıyoruz. Üniversite gençliğine büyük önem atfettiklerini
söylüyorlar ama gençliğin siyasetten uzak olması için ellerinden
geleni yapmaktadırlar.
Değerli milletvekilleri, bunun
dışında güncel olarak, öncelikle, kadrolaşmayı
görüyoruz. Mevcut iktidar siyasi geçmişinde YÖK
karşıtlığını ve
düşmanlığını her fırsatta dile getiriyordu,
şimdi ise YÖKü arka bahçe yapmak için hamleler yapılmaktadır.
Adalet ve Kalkınma Partisi ordu, yargı ve üniversite üzerinden düzeni
kaydırmaya çalışmaktadır. Daha dün, Türkiyenin
değişik üniversitelerinden toplam 389 öğretim üyesi ortak bir
bildiriye imza atarak, iktidarın arka bahçesi hâline gelen YÖKle ilgili
tespitlerde bulundular. Bilim insanlarımızın ortaya koyduğu
şu tespitler durumun vahametini gözler önüne sermektedir.
Bilimi ve özgür düşünceyi
baskı altına almayı amaçlayan uygulamalar son yıllarda giderek
yoğunlaşmıştır. Akademik özgürlüğün ön
koşulu olan iş güvencesinin yokluğu ise, tasfiyeci eğilim
ve uygulamaların önünü de bütünüyle açmaktadır. Üniversitelerde
iş güvencesinden yoksun olarak çalıştırılan
öğretim elemanlarından, üniversite yönetimlerince eleştirilen ve
özgür düşünceli oldukları için sakıncalı görülen
öğretim elemanlarının görevine son verilmekte, atamaları
yenilenmemekte ve üniversiteden uzaklaştırılması
sağlanmaktadır. Bu anlamda, üniversite yönetimleri, yıllık
atamalarla çalıştırılan araştırma görevlilerinin
atamalarını yapmayarak üniversiteden uzaklaştırabilecekleri
gibi, türlü yollarla araştırma görevlilerini üniversiteden
ayrılmaya da zorlayabilmektedirler. Araştırma görevlilerinin
yanı sıra süreli atamalarla çalıştırılan
diğer öğretim elemanları, okutmanlar, öğretim görevlileri
ve yardımcı doçentler de atamalarının yenilenmemesine
ilişkin sürekli bir endişe içerisinde bulunmaktadır. Bu
eğitimcilere sistemli ve sürekli bir baskı yapılmaktadır.
Hayatın her alanına müdahale
ederek tek renk isteyen Adalet ve Kalkınma Partisi, bilimin merkezi
üniversitelerimizde de aynı mantıkla hareket etmektedir. Farklı
düşüncelere, farklı fikirlere tahammülü olmayan bu zihniyetin
üniversitelerimize verdiği zarar da her geçen gün artmaktadır.
O nedenle,
eğitimin temel gayesine uygun olarak bilim adamı yetiştirmekle
görevli öğretim üyelerinin, araştırma görevlisi ve
elemanlarının, her önüne konulanı evetçi zihniyete sahip
olmayan, kişiliği gelişmiş, sağlıklı
düşünen genç ve zinde beyinler olması üniversitelerimizin
geleceği açısından çok önemlidir. Çağın gereklerine
göre yetişmiş, kendi kendine öğrenme kapasitesi yüksek
elemanların yetiştirilebilmesi ve bunların içinden en dinamik ve
yaratıcı olanlarını seçmek, üniversite yönetiminin en
önemli görevi ve tarihsel bir sorumluluğudur. Aksi takdirde yarın
tarihe karşı nasıl hesap vereceğimizi
unutmamalıyız. Dünün hesabını veremediğimiz gibi yarının
hesabını verememek gibi bir duruma düşmek bizler için iyi
olmayacaktır. Bu nedenle, özgür düşünen, işinde başarılı,
ileri görüş sahibi öğretim elemanlarımızı farklı
dünya görüşü nedeniyle yargılamamalıyız,
ötekileştirmemeliyiz diye düşünüyorum.
Bu vesileyle kanun
tasarısının hayırlara vesile olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Torlak.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına
EMİN ÜLKER TARHAN (Ankara)
Sayın Başkanım, AKP Grup Başkan Vekili az önceki
açıklamasında Fas Kralına ilişkin süreçle ilgili
yanıltıcı bilgi verdi Meclis Genel Kuruluna. Bu konudaki bilgiyi
kanıtlarını göstererek düzeltmemiz gerekiyor ve grubumuz
adına Sayın Osman Korutürke o konuda söz vermenizi, düzeltme
yapmasını sağlamanızı rica ediyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Burada yapılacak bir şey değil ki bu efendim.
BAŞKAN Tamam, buyurunuz
Sayın Korutürk, düzeltiniz.
Buyurunuz Sayın Korutürk. (CHP
sıralarından alkışlar)
OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, Fas Haber
Ajansının 4 Haziran tarihli şöyle bir açıklaması var,
kısaca okuyorum: Türk Hükûmetinin Başkanı Recep Tayyip
Erdoğanın Fasa ilk yaptığı ziyaretten edindiği
hatıralar iyi olmayacak. Kral VI. Muhammed ile görüşmesi
gerçekleşmedi. Aslında bu ziyaret Başbakanın sadece
İslamcı kardeşleriyle bir monolog şeklinde
görüşmesiyle kısıtlı kaldı. Erdoğan Fas
ziyaretini kısa kesip Cezayire döndü. Resimde Türkiye
Başbakanının bu yüzden edindiği
sıkıntılı ifadeyle görülüyor. diyor. Bu Fransızca bir
haber metni. Demin sayın grup başkan vekilinizin söylediğini
düzeltmek için bunu bilginize getirmek istedim.
Hepinizi teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Bu,
milletimize yapılmış bir hakarettir. Fas Kralı kim
oluyormuş yani?
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Korutürk.
BAŞKAN - Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Erol Dora.
Buyurunuz Sayın Dora.
BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 453 sıra
sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
2nci maddesi üzerine söz almış buluyorum, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
S. NEZVAT KORMAZ (Isparta) Efendim
niye öyle diyorsunuz? Dış itibarı tavan yaptı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) AKPden beklenen
standart cevap bu: Yüzü asık lider arıyorsanız tarihinize
bakın. 10 Kasımda İnönünün yüzü düşmüş Atatürkün
cenazesinde
OKTAY VURAL (İzmir) Fas
Kralı kendini ne zannediyor ya?
BAŞKAN Lütfen sessiz olunuz,
konuşmacıyı dinleyelim, lütfen!
EROL DORA (Devamla) Sayın
milletvekilleri, yasa tasarısında Altın Koza Üniversitesinin
adının İpek Üniversitesi olarak değiştirilmesi ve
ayrıca beş yeni vakıf üniversitesinin kurulması
öngörülmektedir.
Üniversiteler isimleriyle
anılmaktadır. Bir üniversite ulusal ve uluslararası arenada,
taşıdığı isimle tanınmaktadır. Ayrıca,
bu isim altında her üniversite kendi kültürünü yaratmaktadır.
Üniversitelerin isimleri, maalesef, o üniversitede görev yapan bilim
emekçilerinin, öğretim gören öğrencilerin ve üniversitelerin
bulunduğu kentte yaşayan yurttaşların görüşleri
alınarak belirlenmemekte, aksine, merkezî olarak belirlenmektedir. Bu
uygulama başlı başına üniversitelerin özerkliğine
terstir.
Bugün, ülkemizdeki üniversite
isimlerine baktığımız zaman, bu isimlerin ülkemizin
kültürel farklılıklarını yansıtmadığı,
ya bulunduğu şehrin adını ya o ile veya ülkeye önemli
hizmetleri bulunan şahısların isimlerini ya tarihî ya da
coğrafi bir ismi taşıdığını görmekteyiz. Bu
bağlamda, Türkiyede toplumu bir bütün olarak tekleştirip Türk kabul
eden politikalar, özellikle isim değişiklikleri üzerinden
gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.
Değiştirilen yer isimleri bugün hâlâ iade edilmemişken, siyasal
iktidarların yeni kurulan üniversiteler üzerindeki politik ve ideolojik
manevralarına uygun ve yöre halkını etkilemeye dönük üniversite
isimlerini belirleme ya da değiştirme yaklaşımı bu
Hükûmet döneminde de değişmeden devam etmektedir.
Üniversitelerin isimleri aynı
zamanda üniversitenin bulunduğu bölgenin kültürel ve sosyal tarihi ile
paralellik ve tarihsel birliktelik arz etmelidir. Bir bölgede bulunan üniversite aynı
zamanda o bölgenin kültürel, etnik ve sosyal tarihiyle uyum içerisinde
olmalıdır. Bu bağlamda, üniversite isimleri belirlenirken, o
bölge insanının yaşamı ve kültürü üzerinde pozitif etkisi
tüm toplumca kabul edilmiş tarihî şahsiyetlerin isimleri ya da o
bölge insanı üzerinde büyük etkiye sahip kültürel, tarihsel ya da
coğrafi imgelerin kullanılması önemlidir. Çünkü, üniversiteler,
aynı zamanda ulusal ve uluslararası bilimsel arenada kendi
bulunduğu bölgeyi de temsil etmektedir. Bu nedenle, o bölge için önemli
olan değerlerin isimlerini taşıması önemlidir diye
düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, belli bir
alanda eğitim, öğretim ve araştırma faaliyetlerine
yoğunlaşan ve o alanda uzmanlaşmayı temel alan üniversiteler
tematik üniversiteler olarak adlandırılmaktadır. Türkiyede
giderek yaygınlaşan tematik üniversite, üniversite
ideasının parçalanması ve üniversitelerin neoliberal politikalar
bağlamında dönüştürülmesi bağlamında eleştirel
bir yaklaşımla ele alınmalıdır.
Üniversiteler farklı alanlar ve
disiplinler yoluyla toplum ve doğa yararına bilginin üretildiği
mekânlardır. Modern üniversitenin kurucularından olan Wilhelm von
Humboldtun üniversite anlayışının temel ilkelerini burada
hatırlatmakta yarar var.
Bir: Üniversite tüm bilim
alanlarındaki eğitim öğretim etkinliklerinin araştırma
etkinlikleriyle birlikte ve bütünlük içinde yürütüldüğü bir kurumdur.
İki: Üniversite, mesleki ve teknik
yüksekokuldan farklı bir kurumdur. Üniversitenin temel işlevi
herhangi bir mesleğe yönelik olmaksızın eğitim,
öğretim ve araştırma yapmaktır. Amaç, kişilerin
kendilerini tanımasını ve geliştirmesini
sağlamaktır. Öğretme ve öğrenme özgürlüğü ve bilim
için bilim, üniversitenin vazgeçilmez ilkeleri arasındadır.
Üç: Üniversite devlete değil,
halka bağlıdır. Devletin temel görevi öğretim üyelerini
görevlendirmek, maaşlarını ödemek ve çalışmaları
için özgür bir ortam yaratmaktır.
Neoliberal politikaların
yaygınlaşmasıyla birlikte, üniversiteler de
dönüştürülmüş; eleştirel bilgi, özerklik, bilim, demokrasi,
toplumla bütünlük, ortaklaşma ve benzeri kavramların yerlerini
rekabet, girişimcilik, standartlaşma, uzmanlaşma ve benzeri,
piyasaya ilişkin kavramlar almıştır. Belli bir alanda
uzmanlaşmış, tematik üniversiteler de bu dönüşümün sonucudur.
Tematik üniversite temel bilginin
parçalanması, üniversitelerin belli bir alanda uzmanlaşmış
meslek kuruluşlarına dönüşmesi, üniversitelerin işletme
mantığıyla en iyi olduğu, en güçlü olduğu alanda
üretime, dolayısıyla, piyasaya dâhil olması sonucunu beraberinde
getirmektedir.
Değerli milletvekilleri,
üniversitelerin yasal dayanağı, Anayasanın 130uncu maddesinde
yer almıştır. Bu maddeye göre, kazanç amacına yönelik
olmamak şartıyla vakıflar tarafından devletin gözetim ve
denetimine tabi yüksek öğretim kurumları kurulabilir. Vakıf
yükseköğretim kurumlarının hangi usulde kurulacağı
2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun Ek-3üncü maddesinde
öngörülmüştü. Vakıflar tarafından kurulan üniversiteler devlet
eliyle kurulan üniversiteler gibi kanunla kurulmakta olup kamu tüzel
kişiliğine sahiptirler.
Türkiyede son yıllarda
yükseköğretime olan ilginin arttığı bir gerçektir. 2000
yılında net yüzde 12,27 olan yükseköğretimde okullaşma
oranı 2012de yüzde 35,51e yükselmiş durumdadır. Brütte ise bu
oranın yüzde 22den yüzde 66,23e yükseldiği görülmektedir. Bu
ilginin artması beraberinde vakıf üniversitelerinin de
yaygınlaşmasını sağlamıştır. Dünya
genelinde özel yükseköğretim kurumlarında okuyan öğrencilerin
oranı 1985te yaklaşık yüzde 18 iken günümüzde neoliberal
politikaların etkisiyle bu oran yüzde 30a
yaklaşmıştır. Buna paralel olarak, Türkiyede de vakıf
üniversitelerinin sayısının arttığı
gözlenmektedir.
Türkiyede ilk kurulan vakıf
üniversitesi 1984 yılında kurulan Bilkent Üniversitesidir. 2006da 26
olan vakıf üniversitesi sayısı bugün 66ya çıkmış
durumdadır. Yeni YÖK yasa tasarısı ile de vakıf
üniversitelerinin yanına özel üniversitelerin kurulması ve
yaygınlaştırılması da planlanmaktadır.
Dünya deneyimleri bize göstermektedir
ki gerek vakıf üniversitelerinin gerekse özel üniversitelerin
hızlı bir şekilde yaygınlaştırılması
beraberinde bazı sorunları da getirmektedir. Bu alanın son
yıllarda birçok ülkede denetimsiz ve hızlı bir şekilde
büyümesi kamu hizmeti ve ücretsiz olması gereken eğitimin
niteliğinin kaybolmasına ve kalite, mesleki yeterlilik, akademik
tanınmanın bulunmayışı gibi pek çok sorunun ortaya
çıkmasına neden olmaktadır. Örneğin, bu nedenlerden
dolayı yükseköğretimde yaşanan yozlaşma nedeniyle
Hindistanda Anayasa Mahkemesi 100 özel üniversitenin kapatılması
yönünde bir karar almak zorunda kalmıştır. Türkiyedeki birçok
vakıf üniversitesinde de durum bundan farklı değildir. Bu yüzden
bilimsel üniversite kriterleri baz alınarak her Üniversite kuruyorum.
diyene izin verilmemelidir. Bu bağlamda, siyasi baskı ortamından
arınmış, akademik anlamda özgün ve özerk bir yapıda,
piyasadan değil bilimden yana üniversitelerin toplumun en temel
ihtiyaçlarından biri olduğunu düşünüyoruz.
Bu vesileyle,
tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Dora.
Şahsı
adına Iğdır Milletvekili Sinan Oğan. (MHP
sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, Fas Kralıyla ilgili
bir düzeltme yaptırmak istiyorum arkadaşıma.
BAŞKAN
Şimdi, sayın milletvekilleri, düzeltme yapın, tabii
hakkınızdır ama şimdi bunun resmî bir açıklama olmadan
böyle karşılıklı düzeltmelerle nereye
varacağını da bilemiyorum.
Sayın
Oğan, buyurunuz.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan
SİNAN
OĞAN (Iğdır) Efendim, düzeltmelerini daha sonra
yapsınlar.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, bir şey
söyleyeceğim.
BAŞKAN Söz
hakkı vereceğim, Sayın Oğan konuşsun, beş dakika
sonra size söz hakkı vereceğim.
Buyurunuz
Sayın Oğan.
SİNAN
OĞAN (Iğdır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Türk-İslam âleminin
kandilini kutluyorum, hayırlara vesile olmasını diliyorum. Bu
vesileyle, bozulmak istenen huzurun yeniden ülkemize gelmesini diliyorum.
Tabii, üniversite
kurmak önemli bir olay. Yeni kurulacak üniversitelerimizin de hayırlı
olmasını diliyorum ancak üniversite kurmakla iş bitmiyor.
Sayın Bakan, kurduğunuz üniversiteleri hiç denetliyor musunuz?
Örneğin, Iğdır Üniversitesiyle ilgili en son ne zaman bir
denetleme yaptınız? Üniversiteyi kurup oraya bir rektör atamakla
iş bitmiyor. Gelin, bakın, o rektör o üniversiteyi nasıl
yönetiyor. Üniversiteler rektörlerin babasının çiftliği mi
Sayın Bakan? Çiftliği değil, olmamalıdır.
Ben size birkaç
iddia okuyayım Sayın Bakan: Erzurum 1. İdare Mahkemesinde de
bunun davası, belgeleri var. Örneğin, Iğdır Üniversitesinde
yön levhaları alımıyla ilgili ihale işlemlerine fesat karıştırıldığı
iddiasını araştırdınız mı? Rektörlük
binasına takılan kamera ihale işlemlerine fesat
karıştırıldığı, rektörlük binası
etrafındaki duvar ihalesine fesat
karıştırıldığı
Yani, fesat
karıştırılmayan ihale neredeyse kalmamış.
Burada, hakikaten, bir konuyu çok merak
ediyorum. Iğdırın bir adı Doğunun Çukurovasıdır
ama Iğdır Üniversitesinin önüne çiçek ekmek için, Sayın Bakan,
Vandan Iğdıra toprak getiriyorlar, Vandan Iğdıra toprak
getiriyorlar. Iğdırda toprak mı yok? Iğdırda toprak
mı yok? Iğdırda, Türkiye'nin en kaliteli toprağı var.
Doğunun Çukurovasındaki Iğdıra, Vandan toprak
getiriyorlar. Niye? Amaç, oradan da bir şeyler kazanmak, oradan da bir
şeyler kapmak. Birçok görevli, bunlara itiraz ettiği için görevinden
alındı. Hatta, bunlardan bazıları da geçmişte iktidar
partisinin aday adaylığında bulunmuş isimler, onu da ifade
edeyim.
Sayın Bakan, ÖSYM ve açık
öğretim sınavlarında gözetmen, salon başkanı gibi
onlarca insan oradaymış gibi gösterilip bunların ücretlerine
dahi tenezzül edilen bir üniversiteyle karşı karşıyayız.
Ben, Iğdırımızda bulunan üniversitenin hakikaten de Meclis
kürsüsünden bu kadar işlerin içerisine
bulaştığını burada demek istemezdim, benim
Iğdırım adına da bu bir lekedir ama bu lekeyi temizlemek
de sanırım, Sayın Bakana düşüyor.
Konukevi müdürlüğüne getirilen
insanlar var. Konukevi müdürlüğüne getirilen insanların rektörle
akrabalıkları var. Görev yapmadığı hâlde
görevliymiş gibi gösterilen insanlar var. Konukevinin elektrik, su,
yakıt gibi giderlerinin katma bütçeden karşılanması yasak
olduğu hâlde Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu ve diğer
birimlerin bütçelerinden karşılandığı iddiaları
var. Rektörün arabasının Ankarada otopark parası verilerek
bekletildiği ve bunun, rektör Ankaraya her geldiğinde rektör
tarafından kullanıldığı gibi, hakikaten, bu devletin
malına, bu milletin malına yazık, böyle insanların emrine
tahsis edilmiş iddiaları var. Rektörün kendi çocuğunun resmî
arabalarla ilkokula götürülüp getirildiği iddiaları var. Sayın
Bakan, bu iddiaların hepsinin araştırılması
şarttır. Iğdır halkı olarak biz diyoruz ki: Bu
üniversite Iğdır Üniversitesi mi, Van Üniversitesinin Iğdır
şubesi mi? Bütün ihtiyaçlarını Iğdırdaki esnaftan
değil, civar illerden, Van başta olmak üzere civar illerden
karşılayan bir üniversite olur mu? O zaman götürün üniversiteyi,
alın götürün üniversiteyi Iğdırdan. Eğer böyle devam
edecekse, Iğdırın esnafına, Iğdırın
insanına 5 kuruşluk bir katkısı olmayacaksa, biz
istemiyoruz böyle üniversiteyi. Alın götürün o zaman, Vana kurun bu
üniversiteyi.
Sayın Bakan, Iğdırda
vatandaş diyor ki Bu üniversite Iğdıra gelmişse
Iğdıra katkısı olacaktır, Iğdırdaki
insanlardan hiç olmazsa bir kısmını istihdam edecektir.
Rektörlük yarışına girdi diye insanların oradaki bütün
tanıdıkları sürgün edilmeyecektir, edilemez Sayın Bakan.
Sizden istirhamımız, bu iddiaların, devamını daha
okuyacağım ama zamanınım yetmediği bu iddiaların,
bir an önce bakanlığınız tarafından ve YÖK
tarafından ki YÖK Başkanına da ben bizzat sözlü olarak ifade
etmiştim araştırılmasıdır. Adaletin, hakkın,
hukukun yanında olmaktan başka bir şey istemiyorum. Siz de
hakkın, hukukun, adaletin yanındaysanız lütfen duruma el
atın.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Oğan. (MHP sıralarından alkışlar)
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın
Başkan
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkanım, az önce ben dışarı çıktığım
esnada
BAŞKAN Tamam, buyurunuz
Sayın Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın
Başkan, benim de konuşma talebim var, gerekçemi size ilettim.
BAŞKAN Buyurunuz.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Şimdi, değerli arkadaşlar, bir şeyi ifade ediyorsak
kanıtlayalım, ispatlayalım öyle ifade edelim. Bakın, ben
bildiğim bir şeyi ifade ediyorum ve isterseniz siz de bakın.
Bakın, Fas Kralı, o, Turkish
Daily Newsin herhâlde bir kısmını okudunuz Sayın
Loğoğlu, altını da okuyun. Diyor ki:Kaldı ki zaten
yirmi gündür
BAŞKAN Korutürk.
AHMET AYDIN (Devamla) Pardon, özür
diliyorum, Sayın Korutürk.
Kaldı ki yirmi gündür Fas
Kralı zaten yurt dışında. diyor. Son karşılama
kısmını okumuşsun, başta bir şekilde öyle
yazmışlar ama altında devamını da okursanız zaten
orada da yurt dışında olduğu çok net ifade ediliyor.
Şimdi, Fas Kralı yurt
dışında, bu birincisi. İkincisi, diyelim ki o an için
Başbakanın da programında yok ama şayet o gün dönmüş
olsa idi -çünkü tedavisi devam ediyor, sürekli
- belki o gün program
yapılıp uygulanabilirdi.
Bir ikinci husus: Bakın, bugün
Cezayirde. Şimdi, şey de diyeceksiniz: Cezayir
Cumhurbaşkanıyla da niye görüşmedi? Kabul etmedi. Bakın, Cezayir
Cumhurbaşkanı çok ağır hasta bir şekilde yatıyor
ve programda Cezayir Cumhurbaşkanıyla ilgili bir şey yok.
Şimdi,
bir şeyi ortaya koyuyorsak Türkiyenin
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) O tarihlerde ne işiniz var o zaman ya? O
tarihlerde Başbakanın muadili orada yoksa ne işiniz var sizin o
ülkelerde?
AHMET
AYDIN (Devamla) Ya, Kralla değil.
Bu işin başbakanı, cumhurbaşkanı, bu işin meclisi
var.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ya, kardeşim, Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanının orada muadilleri görevi başında
değilse ne işiniz var?
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Oku! Oku!
AHMET
AYDIN (Devamla) Ya, bir defa, Kuzey
Afrikada
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Yazıklar olsun! Türkiye Cumhuriyetini
düşürdüğünüz duruma bakın. Yazık! (Gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
AHMET
AYDIN (Devamla) Bakın, bir
şeyi konuşuyorsanız doğru tespit edin.
Kuzey
Afrikada Sayın Başbakanımızın yapacağı
mitingde toplayacağı kalabalığı siz Tandoğanda
toplayamazsınız, bunu bilin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Kalabalığı
tartışmıyoruz, ülkenin dış politikasını
tartışıyoruz.
AHMET
AYDIN (Devamla) - Kuzey Afrikada, dünyada Türkiyenin konumu belli. Bunu siz
de hazmedin ya, Türkiyenin büyüklüğüyle övünün. Türkiye eski Türkiye
değil. Türkiye çok daha güçlü bir ülke, Türkiye çok daha ufku açık
bir ülke, itibarı olan bir ülke. İslam Konferansı Örgütünün
Genel Sekreteri bir Türk olabiliyorsa, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi
Başkanı bir Türk olabiliyorsa, 151 ülkenin oyuyla Güvenlik Konseyinin
geçici üyesi olabiliyorsak bundan mutluluk duyun ya, haz duyun. Niye
kıskanıyorsunuz? Kıskanma ne olur, çalış senin de
olur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Aydın.
OSMAN
TANEY KORUTÜRK (İstanbul) Sayın Başkan, cevap vermek
istiyorum.
ÖZDAL
ÜÇER (Van) Sayın Başkan, az önceki hatip konuşmasında,
sürekli Van ve Vanlılardan bahsetmesinden kaynaklı zan altında
bırakıldığımızı düşünmekteyiz.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Benim de akrabalarım var, ben de söz alayım o
zaman.
ÖZDAL
ÜÇER (Van) Sayın Başkan, ben Van Milletvekiliyim. Vanla ilgili bir
konuda
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, tutanaklara geçsin.
BAŞKAN
Sayın Üçer, lütfen
Sizin
burada söz hakkınızın olacağı yer bellidir. Buyurunuz,
yerinize geçiniz, lütfen yerinize oturunuz.
Sayın
Korutürkün talebini yerine getireyim.
Buyurun.
OSMAN
TANEY KORUTÜRK (İstanbul) Bir bilgi verdiğiniz zaman onun
doğruluğunu tetkik edip de verin. dedi. Doğruluğunu tetkik
ettiğimi söyleyeceğim müsaade ederseniz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Şimdi, tabii, bu sözü size vereceğim ama bunun artık burada
kapanmasını rica ediyorum. Çünkü bunu -verildi, verilmedi- burada
bizim sonuca ulaştırmamız mümkün değil. Siz diyeceksiniz
ki: Verilmedi., siz diyorsunuz ki: Verildi.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Yurt dışında
BAŞKAN
- Yurt dışında., o diyor ki: Yurt dışında
değil.
Şimdi,
son defa söz veriyorum. Artık bundan sonra bu konuya geri
dönmeyeceğimi beyan ediyorum.
Buyurunuz Sayın
Korutürk
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkan
Sayın Korutürk,
Hürriyet Daily Newsi tam okursanız
BAŞKAN Söylediniz
söyleyeceğinizi.
Buyurunuz.
OSMAN TANEY KORUTÜRK
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Grup
Başkan Vekili, bana tetkik edip söyleyin diyorsunuz ama iki senedir
aynı Parlamentoda görev yaptığınız bir
arkadaşınıza başka bir isimle hitap ediyorsunuz, o da çok
yakışıklı bir şey değil. Benim ismim Osman
Korutürk.
Şimdi başka
bir şey söyleyeyim.
RECEP ÖZEL (Manisa)
Sen benim adımı biliyor musun söyle bakalım, iki senedir
milletvekilisin.
OSMAN TANEY KORUTÜRK
(Devamla) Sizin adınız mühim değil, ben başka bir
şey söyleyeceğim.
RECEP ÖZEL (Manisa)
Ama bilmiyorsun işte.
OSMAN TANEY KORUTÜRK
(Devamla) Ama hitap etmiyorum size yanlış bir isimden,
yanlış bir isimden hitap etmiyorum, sana Seyfullah demiyorum mesela.
BAŞKAN Lütfen,
lütfen
Konuya gelelim lütfen.
OSMAN TANEY KORUTÜRK
(Devamla) Şimdi bakın arkadaşlar, burada diyor ki: Fas
Kralının Paristen, Fransadan gelmesi bekleniyordu, gelmedi ve
kasten gelmedi. 4 Haziran tarihinde Saadettin El Osmani, Fas Kralı gelerek
Sayın Başbakana bizzat Hoş geldin diyecek dedi ve Anadolu
Ajansı da bunu yaydı. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Hürriyet Daily Newsi tam oku, tam oku!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Gazete haberleri bunlar, gazete
OSMAN TANEY KORUTÜRK
(Devamla) Bunu söyleyen Fas Haber Ajansı, Anadolu Ajansı falan
değil. Gelmediği gibi iki gün olarak planlanmış olan
ziyareti erken kesti. diyor. Erken kestikten sonra Temsilciler Meclisi
Başkanı ve Danışma Meclisi Başkanlarıyla da
görüşmedi. diyor. Kendi muadili olan ve kendi kurdurdukları Adalet
ve Kalkınma Partisi, sizin ki değil, Fastaki Adalet ve Kalkınma
Partisinin yetkililerinden başka hiç kimseyle görüşmedi. Diğer
bakanlar, başka partilere mensup olan bakanlar da kendi işleriyle
meşgul olmayı ve Başbakana refakat etmeyi arzu etmediler.
diyor. Bunu Fas Haber Ajansı söylüyor. O kadar da süratle konuları
takip eden bir ajans ki şimdi bizim bu görüşmemizi de aktarıyor.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Ya, Hürriyet Daily Newsi tam okusanız.
OSMAN TANEY KORUTÜRK
(Devamla) Diyor ki: Erdoğanın Fas Kralı tarafından
kabul edilmemesi Türk Meclisinde polemik yarattı. Bunu da burada
söylüyor.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Haber kaynağını alabilir miyiz?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Haber kaynağı sizsiniz herhâlde!
OSMAN TANEY KORUTÜRK
(Devamla) Hepinize saygılar sunuyorum. Başka söyleyeceğim bir
şey yok arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar,
AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Korutürk.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Hayır, kendileri söyledi, Orada olduğu hâlde
randevu vermedi. dedi, biz de orada değil diyoruz.
BAŞKAN Sayın
Aydın, Sayın Bakan söz istedi, söz konusu olan Başbakan
olduğuna göre Hükûmet adına bir açıklama yapmak arzusunda bulundu.
Buyurunuz Sayın
Çelik.
KÜLTÜR
VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) Değerli
Başkanım, saygıdeğer Başkanım,
saygıdeğer milletvekilleri; konunun özü şundan ibarettir: Fas
Kralı yurt dışında olduğu için Sayın
başbakanımızın seyahati öncesinde ve seyahat
planlamasında Fas Kralıyla görüşmesi ne Fas tarafından ne
Türkiye tarafından öngörülmemiştir çünkü Kral ülkesinde yoktur. Resmî bilgi
budur, doğru bilgi budur, onun ötesi spekülasyondur.
Saygılarımla arz ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz efendim.
3.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/759) (S. Sayısı:
453) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi şahsı adına
İzmir Milletvekili Musa Çam.
Buyurunuz Sayın Çam. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) Sayın Başkan, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; 453 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 152nci ek maddesiyle ilgili
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yaşanan olayları hep birlikte izliyoruz. Tabii
ki bundan dolayı derin üzüntü içerisindeyiz. Hayatını kaybeden
kardeşlerimize Tanrıdan rahmet diliyoruz, yaralılara da
geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
İstanbul, Ankara, İzmir ve Türkiye'nin
değişik illerinde gösteriler devam ediyor. Bunu tabii ki
yadırgamamak lazım; insanlar en demokratik taleplerini ve en
demokratik haklarını kullanıyorlar. Ama, Sayın
Başbakanın tabii ki karşı saldırıları ve
üslubu ister istemez gençleri, kadınlarımızı, işçileri,
emekçileri tahrik ediyor.
Şimdi, arkadaşlar, kiliseler Hristiyanlar için,
Katolikler için, Protestanlar için ne kadar kutsal mekânlar ise, camilerimiz ve
Kâbe Müslümanlar için ne kadar kutsal mekânlar ise Taksim de bizim gibi
çapulcular, bizim gibi ayak takımı insanlar için o kadar
kutsaldır. Biz bu nedenle Taksim Meydanını önemsiyoruz, Gezi
Parkını önemsiyoruz.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Camiyle Taksimi mi
karşılaştırıyorsun!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - İbadet yeriyle
Taksimi nasıl eşleştiriyorsun?
OKTAY VURAL (İzmir) Cami ibadet yeridir, Taksim
MUSA ÇAM (Devamla) - Sayın Başbakan bize
çapulcu da dese, ayak takımı da dese biz işçiler, emekçiler,
ezilenler, yoksullar, dışlananlar, ötekiler her zaman Taksim
Meydanında taleplerimizi ve istemlerimizi haykırmaya devam
edeceğiz, bunun bedeli ne olursa olsun ödemeye de hazırız ve
bunun da bizim başımızın üstünde yeri var.
Burada da eski bir sendika Genel Başkanı var,
Hak-İşin eski Genel Başkanı. O da yıllarca bizimle
beraber Taksime çıktı, bizimle beraber sloganlar attı. Bugün
oraya sahip çıkmayabilir ama biz oraya sahip çıkacağız.
Bizim için orası, Taksim Meydanı Gezi Parkı kutsal bir
mekândır ve bundan sonraki süreçlerde de 1 Mayıslarda oraya
çıkmaya devam edeceğiz bütün engellemelerinize rağmen.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, etkinlikler devam ediyor.
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir)
Marşı da
MUSA ÇAM (Devamla) Marşı da
okuruz, hiç kimse bizi korkutamaz, bunu okuruz.
Ama eylemler, etkinlikler devam
ederken, Adalet Bakanlığında, İzmirden bir genelge
yayımlanıyor. Genelgede diyor ki:
Bazı sendikalarca yakın
zamanda ülke genelinde gelişen ve devam etmekte olan protesto ve eylem
olaylarına ilişkin olarak, bugün de devam eden eylem
kararlığına ilişkin sosyal medyada birtakım haberler
var. Buna binaen, bu itibarla, bu tür sendikal eylemlere mesai saatleri
içerisinde katılan personel olması hâlinde daire amirliklerince
haklarında tutanak düzenlenerek Başkanlığımıza
gönderilmesi gerekmektedir. Başkanlığımızca, bu tür
eylemlere katılan ve işleyişin yavaşlamasına neden
olan personel hakkında disiplin soruşturması
açılacaktır. Aynı zamanda, sendikal eyleme katılan personel
hakkında tutanak düzenlenerek Başkanlığımıza
bilgi vermeyen daire amirleri hakkında da ayrıca işlem yapılacaktır.
Bu konuda gerekli önlem ve hassasiyetin
gösterilmesi hususu ile bilgi ve gereğini önemle rica ederim.
Akar Karasu
Başkan
Şimdi, genelgeler
yayımlanıyor ve işçilerin, emekçilerin,
çalışanların sokaklara ve meydanlara çıkmaması için
birtakım tehditler ve şantajlar alınmış durumda.
Çalışanlar, işçiler, memurlar, kamu çalışanları
en demokratik haklarını kullanıyorlar ve bugün de Türkiye
çapında her yerde kullanmaya devam edecekler arkadaşlar.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bugün, kamu çalışanlarının,
sendikaların, emek ve meslek örgütlerinin yapmış olduğu bu eyleme destek için
bizler, ben ve bazı arkadaşlarım Kızılay
Meydanındaydık.
RECEP ÖZEL (Isparta) Ne işin var
orada?
MUSA ÇAM (Devamla) - Kızılay
Meydanındaki etkinlikten sonra odama geldim, A blok 1inci bankoya
geldim. Baktım, gazeteler
Yerlerde yırtılmış bir
gazete; yerlerde, yırtılmış, atılmış ve
millette müthiş bir sessizlik var. Arkadaşlar ne oldu? dedim.
RECEP ÖZEL (Isparta) Nerede? Hangi
banko?
MUSA ÇAM (Devamla) 1inci Bankoda, A
Blok 1inci Bankoda.
Diyor ki çalışanlar: Bir
milletvekili, AKP Elâzığ Milletvekili Sayın Zülfü Bey
Zülfü
Bey
Zülfü Bey
Zülfü Bey duymuyor.
Zülfü Demirbağ, bugün, bankoda,
pazartesi günü Yurt gazetesinde -pazartesi günü çıkmış bu haber,
ben okumamıştım bile- çıkan bu haberi
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Reklamcısı mısın ya?
MUSA ÇAM (Devamla) - Alıyor
gazeteyi orada çarçur ediyor, yırtıyor ve çalışanları
tehdit ediyor, diyor ki: Kim getirmiş bu gazeteyi buraya? Bundan sonra bu
gazeteyi buraya getirenler haddini bilsin. diyor.
Şimdi, arkadaşlar, bir
milletvekili düşünün
RECEP ÖZEL (Isparta) He
MUSA ÇAM (Devamla) -
bankoya gelen
gazetelerden tehdit ediyor, alıyor yırtıyor. Dua etsin
-Sayın Milletvekili, sayın
grup başkan vekilleri size de söylüyorum, idare amirimiz size de
söylüyorum, bu milletvekili arkadaşımızı uyarın- orada
yoktuk.
RECEP ÖZEL (Isparta) Ne olurdu?
HİLMİ BİLGİN
(Sivas) Ne olurdu?
MUSA ÇAM (Devamla) - Eğer orada
olsaydık
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSA ÇAM (Devamla) -
haddini bilmeyene
haddini bildirmek bizim ilkemizdir. Bundan sonra da olacaksa da bunu
bildireceğiz.(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Çam. (CHP sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Hadi bir marş söyle.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) Sayın Başkan
BAŞKAN Zülfü Demirbağ,
buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
demin sizlere hitap eden milletvekili arkadaşlarımız bankoda
gazeteyi yırttığımı, oradaki
çalışanları tehdit ettiği ifade ettiler.
MUSA ÇAM (İzmir) Evet.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Devamla)
Ben tehdit falan etmedim. Danışmanımı
çağırdım, benim odama kim bırakıyor bunu, siz
danışman değil misiniz burada?
MUSA ÇAM (İzmir) Koridorda
olandan ne istiyorsun?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Devamla)
Bir dakika, bir dakika dinlerseniz söyleyeceğim.
BAŞKAN Sayın Çam lütfen!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Devamla)
Bir müsaade edin.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Yalan ve dolan üzerisinesiniz Sayın Çam.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Devamla)
İftira edecek hâlimiz yok, inkâr edecek hâlimiz yok. Odadan geldim, bunu
kim koyuyor, ben odamda istemiyorum böyle bir gazeteyi. Gazetenin
başlığı: Erdoğan katildir., İktidar istifa.
Ben görmek istemiyorum, getirdim oraya, bankonun orada yırttım,
bıraktım, bir daha da benim odama böyle bir gazete istemiyorum dedim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ben sözümün de
arkasındayım, ben istemiyorum. Ben size bir gazete dayatıyor
muyum?
MUSA ÇAM (İzmir) Orada
olanları tehdit etmeyecektin, tehdit etmeyecektin oradakileri,
etmeyecektin!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Devamla)
Ben size bir gazete dayatıyor muyum? Benim size bir gazete dayatmaya hakkım
yok.
MUSA ÇAM (İzmir) Ayrı konu.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Devamla)
Sayın Başkanım, benim burada bir milletvekiline götürüp zorla
bir gazete vermem.
BAŞKAN Lütfen
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Devamla)
Bir kimsede bana zorla gazete dayatamaz, okutamaz!
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Demirbağ (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Uzunırmak, buyurun.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Ben de okumam. Yaşam tarzımıza müdahale
etmeyin lütfen.
BAŞKAN - Lütfen sakin olunuz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) -
Değerli konuşmacı inanıyorum ki konuşmasını
toparlayamadığı için o noktaya geldi. Müslümanların camisi,
Hristiyanlığın çeşitli mezheplerinin ibadethanelerinin
kutsallığından bahsederek Taksimin de
fukaralığını eş değer hâle getirdi.
Dolayısıyla, bir inancın kutsallığı ile, bir
ibadethanenin kutsallığı ile Taksimin
kutsallığının eş değer alınması bence
İslam inancına, kutsal değerlere yanlış bir
vurgulamadır. Bu açıdan zabıtlara geçmesini istedim.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Uzunırmak.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın
Atıcı
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın
Başkan, gazetenin adı ne olursa olsun, dünya görüşü ne olursa
olsun o gazetede emekçilerin alın teri vardır. Bir gazetenin
yırtılmasını burada itiraf eden ve daha sonra da burada bir
milletvekili grubu, AKP Grubu tarafından alkışlanan bu
olayı kınıyorum, milletvekillerini de kınıyorum. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL (Isparta) Sen kimi
kınıyorsun ya! Sen kimsin!
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Bağırma, fıtık olursun, başka şeyler de olursun,
fazla bağırma.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Atıcı.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkanım
BAŞKAN - Şimdi,
bakınız, sayın milletvekilleri, bu konuyu daha fazla
tartışmayalım. Sayın milletvekilimiz gündeme getirdi.
Sayın Demirbağ Böyle bir şey yaptım. dedi, yapabilir, o
da eleştirdi. Bunun artık ötesine taşımayalım lütfen.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkanım, tutanaklara geçsin diye söylüyorum.
BAŞKAN - Siz söyleyin, evet.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkanım, şimdi, özellikle kimsenin kimseye bir
gazete dayatma hakkı yoktur, hiç kimsenin kimseye yaşam
özgürlüğünü tehdit etme hakkı yoktur. İsteyen istediği
gazeteyi okur.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Ahmet Bey,
sen demin alkışlıyordun yırttık dediği zaman,
alkışlıyordun gözümle gördüm.
BAŞKAN Lütfen susunuz, lütfen
sessiz olunuz, anlayamıyorum.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Ahmet Bey,
sen demin alkışladın o arkadaşını, hem de
aşk ile alkışladın. Çark etme Ahmet Bey.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
İkincisi: Camiler, Kâbeler gibi kutsal mekânların burada başka
şekilde benzetilmesini yadırgadığımı ifade etmek
istiyorum, siyasete konu edilmemesi lazım.
MUSA ÇAM (İzmir) Taksim
Meydanı bizim için, ayaktakımları ve işçiler için
kutsaldır.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Çok
yanlış bir ifadedir. Bunun üzerinde siyaset yapılmaması
lazım, doğru bir şey değil.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Ahmet Bey,
Kâbeler olmaz.
3.- Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453) (Devam)
BAŞKAN Şimdi soru-cevap
bölümüne geçiyoruz.
Süremiz on dakikadır.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Kâbe
efendim, camilerle Kâbe dedim.
MUSA ÇAM (İzmir) Oralar ne kadar
kutsalsa bizim için de Taksim o kadar kutsaldır.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Camiler
hepimiz için kutsaldır.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Üçer, sisteme
giriniz, söz hakkı vereceğim size.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
69uncu maddeye
göre ben takdir edilmesini ve aynı Genel Kurul içerisinde
BAŞKAN Sayın Üçer
ÖZDAL ÜÇER (Van)
ben bu konuda
görüşmesiz ve işaret oyuyla Genel Kurulun takdirine
bırakılmasını istirham ediyorum.
BAŞKAN Sayın Üçer, lütfen
ÖZDAL ÜÇER (Van) Siz takdir verdiniz,
cevap hakkı vermediniz. Ben Genel Kurulun oylayarak söz hakkının
verilip verilmemesi konusunda karar vermesini istiyorum.
BAŞKAN Sayın Üçer, beni bir
dinlerseniz
Ben size diyorum ki: Sisteme giriniz, size söz hakkı
vereceğim. Siz daha neyi talep ediyorsunuz anlamadım!
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın
Başkan, ben
BAŞKAN Sizin talebinizi yerine
getireceğim, sisteme giriniz. diyorum.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Bakın, bu
Mecliste herkes söz hakkı talep ettiğinde derhâl söz
hakkını elde edebiliyor ama bize gelince yok.
BAŞKAN Veriyorum, gene
veriyorum, Siz de sisteme girin. diyorum.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Ben artık o söz
hakkı talebinde bulunmuyorum, ben İç Tüzükün işletilmesi
talebinde bulunuyorum. Bana siz takdir ettiniz, söz hakkı vermediniz.
Genel Kurula ısrar olarak, Genel Kurulun işaret oyuyla
oylamasını istiyorum.
BAŞKAN Söz hakkı vermedim
değil, Sisteme giriniz. dedim size Sayın Üçer.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın
Başkan, ben Genel Kurulun
Israr ediyorum. Bana önceki konuşma
talebimden dolayı söz hakkı vermediniz.
BAŞKAN Nedir talebiniz
anlamıyorum ki? Size sataşma olmadı ki,
şahsınıza.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Ben yeniden söz talep
etmiyorum. Yüce Meclis nasıl talep ediyorsa ben de öyle talep ediyorum.
BAŞKAN Öyle talep ediyorum.la
olur mu?
ÖZDAL ÜÇER (Van) Olmaz mı? O
zaman bu ayrımcılık niye?
BAŞKAN Söz size sataşma
olarak olmadı, adınız olarak geçmedi.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Niye olmuyor?
OKTAY VURAL (İzmir) Kişiye
yönelik bir sataşma yoktur efendim.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Ben Van
milletvekiliyim. Ben İç Tüzükü okuyacağım, okumuyorsanız
size okuyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Efendim,
her milletvekili, her ilin vekilidir. Öyle bir ayrım olmaz.
BAŞKAN Sataşmadan
istiyorsunuz galiba?
ÖZDAL ÜÇER (Van) 69uncu maddenin
bütün ibarelerini okuyun, benim haklı olduğum ortaya çıkacak.
BAŞKAN Sizin talebiniz
sataşmadan. Van üzerine konuşma yapıldığı için
Van Milletvekili olarak sataşmadan mı söz istiyorsunuz siz?
ÖZDAL ÜÇER (Van) Evet.
BAŞKAN Böyle bir şey mümkün
olabilir mi? Lütfen
Bir şeyi düzeltmek için isteyebilirsiniz,
şahsınıza bir sataşma olduğu için isteyebilirsiniz
ÖZDAL ÜÇER (Van) Ben Van Milletvekili
olarak, Vanla ilgili konuşulmuş bir konuyla ilgili
açıklayıcı bilgi sunmak üzere sizden söz hakkı talebinde
bulundum.
BAŞKAN Ben de size dedim ki:
Lütfen, sisteme
ÖZDAL ÜÇER (Van) Siz benim talebimi
dinlemediniz.
BAŞKAN Ben dinledim. Sistem
giriniz. dedim.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Bu ayrımcı
tutumunuz açısından usul tartışması bile
açılabilir.
BAŞKAN Sisteme giriniz. dedim.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Demediniz
BAŞKAN Dedim
Dedim Sayın
Üçer.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Benim talebimden bu
yana 10 kişi konuştu.
BAŞKAN En başta Sisteme
giriniz, söz hakkı vereceğim size. dedim.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Ama Sayın
Başkan, ona bile itiraz ediyorsunuz. Ben yerimden söz hakkı talebinde
bulunmuyorum ki, kürsüden talepte bulunuyorum.
BAŞKAN Artık, Sayın
Üçer, burada nasıl idare edeceğiz? Her şeye itiraz ediyorsunuz
herkes böyle
ÖZDAL ÜÇER (Van) Herkes buraya
kalktığı zaman söz hakkı elde edebiliyor, ben niye elde
edemiyorum?
BAŞKAN Lütfen
Dikkatli
izlerseniz kimin neden söz hakkı elde ettiğini görecek ve
duyacaksınız.
Şimdi soru-cevap bölümüne
geçiyorum.
Sayın Atıcı
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Millî Eğitim
Bakanından öğrenmek istiyorum: Anadolu ve fen liselerine önümüzdeki
eğitim öğretim döneminde nasıl öğrenci
alınacağı henüz ilan edilmedi. Sınavla mı, diploma
notuyla mı, hangi metotla alınacağını aileler ve
öğrenciler bilmiyor. Eski sistem kaldırıldı ancak yenisi
açıklanmadı. Bu durumdan dolayı velilerin ve öğrencilerin
kafası gerçekten karışık. Anlaşılan Sayın
Bakanın da kafası karışık. Bu nedenle, kendisi
eğer bilmiyorsa bir bilene sorarak sistemin nasıl
olacağını bize açıklasın efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Atıcı.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Türkiyede polis okullarında
veya özel güvenlik eğitimi veren yüksekokullarda biber gazı
kullanım eğitimi verilmekte midir? Veriliyorsa kaç ders veriliyor?
Biber gazı kullanan emniyet personellerine eğitim verilmiş mi?
Verilmişse sertifikası var mı, kaç saat ders verilmiştir?
Biber gazı kullanma eğitimi var ise belgelerini tarafıma verir
misiniz? Biber gazı eğitimi müfredatı yoksa bu eksikliği
gidermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Tanal.
Sayın Oğan
SİNAN OĞAN (Iğdır)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Iğdırda,
maalesef, sadece üniversiteler değil, diğer devlet kurumları da,
tuttuğunuz, elinizde kalıyor. Iğdıra önce dolu
yağdı, Hükûmetinizden çıt çıkmadı. Şimdi de
Iğdırı sel altı. Çarşambayı sel alınca
müdahale ediyorsunuz, Iğdırı sel alınca niye
bakıyorsunuz sadece? Iğdırda onlarca ev yıkıldı,
yeni yapılan havaalanı suyun altında kaldı Sayın Bakan
ve maalesef, sizin Iğdırdaki DSİ Müdürünüz devletin kepçesini
oradaki yandaşların özel işlerinde kullandırtıyor, on
beş senedir sürekli dilekçe verildiği hâlde su kanalları
temizlenmiyor. Bunun hesabını kim soracak Sayın Bakan? Bir
Allahın kulu çıksın bunun hesabını sorsun lütfen
Iğdır halkı adına, yoksa sadece Çarşambayı sel
almayacak iktidarınızı da sel alacak.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Oğan.
Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Birkaç gün önce bir köşe
yazarı, çok okunan bir köşe yazarı Birisi, Kültür Bakanına
Kültür Bakanı olduğunu hatırlatsın. dediğinde bunu gerçekten yadırgamıştım
ve köşesinden yaptığının çok doğru
olmadığını düşünmüştüm. O köşe yazarı
şunu iddia ediyordu: Kültür Bakanı kendisini
Dışişleri Bakanı sanıyor ve sadece bununla
ilgileniyor. Bugün Sayın Kültür Bakanı Meclise kendi düşüncelerini Resmî ve kesin olan
bilgi budur, Fas ziyaretinin gerçeği budur. diye bilgilendirme yaparken
Sayın Ahmet Hakanın yöneltmiş olduğu eleştirinin ne
kadar yerinde olduğunu, Kültür Bakanının kendi görevini terk
ederken, bir başka Bakandan nasıl rol çaldığını
üzülerek takip ettik.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Özel.
Sayın İncekara
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayını Başkan, hem bir
hanımefendi olma hem de bir eş acısı yaşamış
demokrasi kurbanlarından bir yazarımızın eşi olma
sıfatıyla size rica ediyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
milletvekilleri tehdit altındadır, bazı partinin milletvekilleri
tarafından tehdit edilmektedir.
Başkan sıfatınızla size söylüyorum, üç gündür bu
kürsülerde, ölüm, yaralama ve farklı yapılan tehditleri kayıt
altına almanızı ve Meclis Başkanlığı olarak
da gereken işlemleri yapmanızı rica ediyorum. Odasına
gelen gazeteyi yaktı. diye itham edilen kişiler, sokaklarda binlerce
evladı ölüme, binlerce yüzlerce binayı yakmaya terk edip, tahrik
ettiklerinin farkında mıdırlar?
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
İncekara.
Sayın Acar
GÜRKUT ACAR (Antalya) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, AKPyle
birlikte vakıf zihniyeti de değişti. Vakıf nedir?
İnsanlar bir araya gelir, kazançlarından bir bölümünü bir iş
için vakfederler, o iş için harcarlar; eskiden böyleydi ama şimdi
öyle değil, şimdi bir şeyler kazanmak için vakıf kuruluyor.
İktidara yakın vakıfsanız üniversite de
açarsınız, şirket de kurarsınız, iş de alırsınız.
Şimdi düzen bu. Geçmiş yıllarda vakıfların
katkısı neredeyse sıfır düzeyindeydi, şimdiki tablo
nedir? İkinci durumun geçerli olduğu açıktır. Ayrıca,
burada objektif ölçütlerin geçerli olduğu konusunda da şüpheler var.
Seçim bölgem Antalyada bir vakıf
yıllardır üniversite kurmak için uğraşır, bina yapar,
tesis yapar ama yıllardır YÖKten vize alamaz. Biz Antalya
Üniversitesi kurulacak. diye beklerken Uluslararası Antalya Üniversitesi
kuruluverdi. Ben şunu sormak istiyorum: Antalya Üniversitesinin neyi
eksiktir ki bir türlü izin alamaz? Ya da bu son dönemde kurulan vakıf
üniversitelerinin hangisinin olanakları Antalya Üniversitesinden
fazladır? YÖK hangi gerekçeyle bunu yıllardır bekletmektedir?
Bu konuda yanıt bekliyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Acar.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İlk soru Anadolu ve fen
liselerine nasıl öğrenci alınacak? sorusu. Şimdi, bu sene
SBS sınavının son defa yapılacağını
açıklamamızdan sonra bu konuda, gerçekten, kamuoyunda net bir
açıklama beklentisi arttı ama biz
çalışmalarımızı sonuçlandırmadan çok
bağlayıcı bir açıklama yapmak istemedik.
Kısaca şunun üzerinde
çalışıyoruz: Anadolu ve fen liselerine, yine, bir
değerlendirmeyle öğrenci alınacak ama bu değerlendirme tek
bir sınava dayalı olmayacak. Muhtemelen,
yaptığımız çalışmalar ve incelemeler eğer
bizi yanıltmıyorsa sene içerisinde öğrencilerin normal ara dönem
sınavlarında aldıkları notları da hesaba katan, yani
sene içerisinde müfredattan, normal yazılı sınavlardan
aldıkları notları da ortalamanın içine katan bir
değerlendirmeyi öngörüyoruz. Böylece çocukların münhasıran
dershanelerde kazanılmış birtakım test becerileriyle
başarılı ya da başarısız oldukları tek bir
sınav yerine, müfredat ağırlıklı, sene içerisinde
gördükleri derslerden aldıkları notları da değerlendirmenin
içine katan bir düzen kurmaya çalışıyoruz.
Şimdi, buradaki en önemli sorun,
şüphesiz biz bunu sıfırdan icat etmiyoruz, daha önceden de bu
konuda yapılmış çalışmalar var, bugüne kadar
gerçekleştirilemeyişinin sebebi, büyük ölçüde sene içerisinde
müfredata dayalı olarak sınıflarda yapılan yazılı
sınavlarda ister istemez her öğretmen ve her okul kendi
öğrencilerinin daha başarılı olmasını istiyor ve
dolayısıyla oradaki notlar çok da gerçekçi olmayabiliyor veya çok
gerçekçi, çok adilane değerlendirme yapan okullar, bu kriterlere uymayan
okullar karşısında öğrencilerini dezavantajlı durumuna
getiriyorlar. Onun için, üzerinde çalıştığımız
tedbir, bu sınavların yani sene içerisinde müfredata dayalı
zaten normal olarak yapılması gereken yazılı
sınavların bazılarının, bu ortalamaya veya
değerlendirmeye katılacak olan sınav sonuçlarının
merkezden planlanmış, merkezî bir planlamayla yürütülen ve yine
merkezden değerlendiren sınavlar biçimde yapılması yani
sene içindeki bazı yazılılar Millî Eğitim
Bakanlığının denetiminde, merkezden
hazırlanmış sorularla ve merkezî bir değerlendirmeyle alınacak. Böylece
çocukların sene içerisinde aldıkları yazılı notlardan
en azından bu güvenceyi taşıyanlar, daha sonra fen liselerine ve
sınavla öğrenci alacak okullara girişlerinde
değerlendirmeye katılabilecek.
Biraz karışık
anlatmış gibi olabilirim. Söylediğimiz kısaca şu, bir
kere daha özetleyeyim: Bir sınav yine olacak ama o sınav tek
başına belirleyici olmayacak. Sene içerisinde öğrencilerin
müfredata dayalı olarak zaten yapılmakta olan tarih
yazılısı, matematik yazılısı gibi -bizim kendi kuşağımızın
ifadeleriyle- sene içinde yapılan sınavları merkezden
planlayarak ve değerlendirmesini de merkezden yaparak, böylece -deyim
yerindeyse- hormonlanmış notlardan arındırarak bu
notları da nihai değerlendirmenin ortalamasına katmayı
düşünüyoruz ama dediğim gibi, bu çok ciddi bir merkezî planlama gerektiriyor.
Bir de, sene içerisinde yapılacak
bu sınavların sınavın yapılışı
sırasında da her öğretmenin kendi sınıfında
değil, başka sınıflarda görevlendirilmesi, böylece
öğretmenlerle öğrencilerin yani birbirini tanıyan
öğretmenlerle öğrencilerin aynı sınavda
olmamasını sağlamaya çalışıyoruz. Bu tedbire olabildiğince
nazik bir ifadeyle niye böyle bir tedbire ihtiyaç duyduğumuzu da arz
etmeye çalıştım.
BAŞKAN Sayın Bakan,
süremizin sonuna geldik.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ek bir
süre verin Sayın Başkan.
BAŞKAN - Herhâlde yazılı
cevap verirsiniz çünkü diğer sorulara da çok vaktimiz yok.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) - Olur, peki.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Üçer,
buyurunuz Van konusunda.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Teşekkür ederim
Başkanım.
Şimdi, Sayın Hatip dile
getirdi, Vandan Iğdıra toprak götürüldüğüne dair ibareler dile
getirdi. Evet, Vanda, Iğdırda, Karsta, Ağrıda, Siirtte
yani bölgedeki millî eğitim kurumlarının ve Millî Eğitim
Bakanlığına bağlı kurumların veyahut da
yükseköğretim kurumlarının yapmış olduğu
ihalelerin çoğunda usulsüzlükler var ve maalesef ki çok defa, biz bu
usulsüzlüklerin kontrol altına alınması, denetiminin
yapılması, bu usulsüzlükleri yapanların yargı önüne
çıkarılması konusunda onlarca defa söz alıp dile getirdiğimiz
hâlde hiçbir şey yapılmadı. Sayın Bakandan ricamız
-özellikle, gerçekten millî eğitim camiasının kendisinden umutlu
olduğu, kendisine dair, millî eğitimdeki sorunları ya da
eğitim kurumlarındaki sorunları çözebileceği beklentisi üst
düzeyde- bu konuda, böylesi sorunlara eğilip bunların denetimini
sağlamak ve kurum içindeki yolsuzlukları, usulsüzlükleri önlemeye
dönük denetleyici faaliyetler yapması başarısını da
garantileyeceğini ve ülkeye de fayda sağlayacağını
belirtmek isterim.
Teşekkür ederiz Sayın Üçer.
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (S.
Sayısı: 453) ----(Devam)
BAŞKAN Şimdi, madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 453 Sıra
Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2. maddesine bağlı Ek Madde 151in 1.
Fıkrasında yer alan sahip ibaresinin haiz olarak
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Özgür Özel Mahmut Tanal Ramazan Kerim Özkan
Manisa İstanbul Burdur
Fatma Nur Serter Gürkut Acar Veli
Ağbaba
İstanbul Antalya Malatya
Aytuğ Atıcı
Mersin
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
Kim konuşacak?
Sayın Ağbaba, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
milletvekili olduğum günden bu yana demokrasinin sadece dört yılda
seçimlerde oy kullanılan bir rejimin adı
olmadığını, hem komisyonlarda hem de bu kürsüde
saldırıya uğramama rağmen defalarca söyledim. Ve
geçtiğimiz günlerde benim sıkça söylediğim bir şeyi AKPnin
kurucularından ve oylarınızla Cumhurbaşkanı
yaptığınız Sayın Abdullah Gül de Demokrasi sadece
seçimler değildir. diyerek bu sözü teyit etti.
Değerli milletvekilleri,
Türkiyeye bir ayar vermeye çalışıyorsunuz. Hangi yazarı
okuyacağımıza, hangi tiyatroya gideceğimize, hangi filmi
izleyeceğimize, hangi kitabı okuyacağımıza, kaç çocuk
yapacağımıza, çocuğumuzu nasıl besleyeceğimize
ALİ ERCOŞKUN (Bolu) - Öyle
bir şey yok.
VELİ AĞBABA (Devamla) -
kimin ne
içeceğine ve içenlerin de nerede içeceğine, nerede miting
yapacağımıza, nasıl muhalefet yapacağımıza
ve ne düşüneceğimize karar veren bir hükûmet ve bir parti var. Yani
bu anlayış kendine benzeyen, kendi gibi düşünen, kendi gibi
yaşayan, tek tip, kendine benzer insanlar yetiştirmeyi son dönemde
bir kural olarak, bir anlayış olarak ortaya koymaya
çalışıyor. Topluma ayar verme anlayışı Mecliste
de hayata geçirilmeye çalışılıyor. Komisyonlardaki
arkadaşlarımız saldırıya uğruyor, tehdit
ediliyor. Bu kürsü, belki, Meclis tarihinde olmadığı kadar
24üncü dönemde 4 kez saldırıya uğradı, bu
saldırıların birini de, maalesef, AKP Grup Başkan Vekili
yaptı.
Değerli arkadaşlar, bazı
iktidar milletvekilleri milletvekillerinin nasıl
konuşacağına, ne konuşacağına, kimi
eleştireceğine ve hangi ses tonuyla konuşacağına karar
vermeye çalışıyor. Bugün de gördük, Sayın Başbakan
mukaddes bir varlık gibi, ki değil, her eleştirildiğinde
buradaki milletvekilleri kürsüye hücum ediyor, buradaki insanlara
saldırıyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir)
Adam gibi konuş!
VELİ AĞBABA (Devamla)
Değerli arkadaşlar, Başbakan da eleştirilebilir, sizler de
eleştirilebilirsiniz, herkes eleştirilebilir ve söyleyecek sözünüz
varsa, bakın, bu AKP Grubunda konuşan milletvekili sayısı
5i geçmez. Konuşacak bilginiz, dağarcığınız varsa
çıkarsınız, cevap verirsiniz. Öyle kavgayla,
saldırıyla, dövüşle olmaz bu işler, bu
kabadayılıkla hiç olmaz.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bakın, birçok kurumu teslim aldınız, anlı
şanlı odalar ilanlar veriyor, sendikalar yandaş oldu, odalar
yandaş oldu ama şunu bilin, burada söylüyorum, yemin ediyorum burada:
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerini teslim alamayacaksınız,
onlara ayar veremeyeceksiniz, özgürce konuşmaya devam edeceğiz bedeli
ne olursa olsun. Bunu bilin. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bu Mecliste
yaptıklarınız ne oldu, kime örnek oldu, Taksimdeki Gezi
Parkındaki gaz sıkan polislere, saldıran insanlara örnek oldu.
İzmirde eli sopalı, eli çivi sopalı insanlara örnek oldu. Son
dönemde izlemiş olduğunuz baskıcı politikalar, faşizan
politikalar sonucunda sağcısı solcusu, CHPye, BDPye, MHPye
-belki hoşunuza gitmeyecek ama- AKPye oy veren insanlar da
geçtiğimiz cuma akşamı Taksimde bir direnişe geçtiler,
isyan ettiler ve buradan iddia ediyorum ki: Taksimde bulunan o milyonlarca
insanın içerisinde, maalesef, AKPye oy veren
arkadaşlarımız da vardı. Ne dediler onlar değerli
arkadaşlar -Türkiye'nin her rengi oradaydı, Türkiye'nin her rengi,
Kürtü, Türkü, Alevisi, Sünnisi her renk oradaydı- ne dedi? Beni
kendine benzetmeye çalışma.dedi. Benim değerlerime, her
aklına geldiğine küfretme. dedi.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sizi niye
kovaladılar Taksimden?
VELİ AĞBABA (Devamla) Bu
ülkeyi kuran, emperyalistleri ülkemizden kovan, tarihin yetiştirmiş
olduğu en büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürke ve onun silah
arkadaşı İnönüye 2 ayyaş deme. dedi, 2 ayyaş deme
dedi. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlar,
Değerlerime küfretme. dedi, Her aklına geldiğinde yaşam
tarzımı değiştirmeye çalışma. dedi. Her
aklına geldiğinde cumhuriyetin ilk dönemlerine küfretme. dedi. O
cumhuriyetin çocuğusun sen. dedi. Sen, o cumhuriyetin sayesinde burada
milletvekili, bakanlık yapıyorsun. dedi ve görülebilecek en
barışçıl eylemde, belki şimdiye kadar gördüğüm en
barışçıl eylemde sizler ne yaptınız?
Gazladınız, gazladınız, gazladınız. Onlar ne
yaptı? Siz gazladıkça onlar çoğaldı, siz gazladıkça
Taksimdelerdi, Malatyaya gittiler, siz gazladınız
Kızılaya gittiler, siz gazladınız İzmire, Mersine,
Adanaya, Trakyaya gittiler gazladığınız bu insanlar.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sizin
sayenizde.
VELİ AĞBABA (Devamla)
Değerli arkadaşlar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Ağbaba.
VELİ AĞBABA (Devamla)
bu anlayıştan vazgeçin diyorum.
Hepinize teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Ağbaba.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan Bu kürsüye ilk defa AK PARTİ tarafından
saldırı oldu, Grup Başkan Vekili tarafından
saldırı oldu. dedi.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Teşekkür ediyorum Başkanım.
Tabii, artık, sizinle hangi dili
konuşacağımızı şaşırdık.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Ya, bırak artık bu lafları be kardeş, bırak!
AHMET AYDIN (Devamla) Hangi dili
konuşacağımızı şaşırdık.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Aynı lafları ediyorsun. Senden başka kimse yok mu?
AHMET AYDIN (Devamla) Burada gelip
hakaretten başka yaptığınız bir şey yok.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Bırak ya!
GÜRKUT ACAR (Antalya) Hakareti hep
siz yapıyorsunuz!
AHMET AYDIN (Devamla) - Bir defa dinlemeyi bilin, bir defa dinlemeyi
bilin.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Dinlemekten bıktık artık! Sabahtan beri 10 kere
çıktın.
AHMET AYDIN (Devamla) - Evet, bu kürsü milletin kürsüsü, hakaret
kürsüsü değil. Eleştiriye sonuna kadar açığız, sonuna
kadar eleştirinizi yaparsınız. (CHP sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Grup Başkan Vekili, çıkıp konuşacak...
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Tabii ama bir de siz çıkın, konuşun.
AHMET AYDIN (Devamla) En katı
eleştirinizi, en sert eleştirinizi yaparsınız. Hiçbir
şekilde biz saldırmadık, saldırmayız ama hakarete de
asla taviz vermeyeceğiz. Anladığınız dilden de sizinle
konuşuruz, bunu da bilin, bunu da bilin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET LÜTFİ BAYDAR (Aydın)
Öyle mi? Biz de konuşuruz!
AHMET AYDIN (Devamla) -
Bu kürsü milletin kürsüsü. İlk defa bu dönemde işgale
uğradı, o da CHP
tarafından işgale uğradı. Bütün milletimiz bildi, gördü,
saatlerce sizin burada işgalinizi gördü.
Şunu bilmeniz lazım,
değerli arkadaşlar: Bu ülkede artık demokrasi var. Artık
millî irade ne derse o olur
(CHP sıralarından gürültüler)
METİN LÜTFİ BAYDAR
(Aydın) İnsanlar orada gezemiyor! Neresi demokrasi?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Demokrasi bu mu!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Çillere rahmet
okutuyorsunuz, Çillere Ahmet Bey!
METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın)
Hâlâ demokrasi var diyor, neresi demokrasi bunun Ahmet ya?
AHMET AYDIN (Devamla)
millî iradenin
dışında hiçbir şeyin dediği olmaz. Biz hiçbir kurumu
teslim almadık. Biz ne yaptık? Biz onların tekelinde olan
kurumları özgür bir yere kavuşturduk, artık hiçbir kurum ne ön
bahçeniz ne de arka bahçeniz; bizim de aynı şekilde ne ön bahçemiz ne
arka bahçemiz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Demokrasi bu mu?
AHMET AYDIN (Devamla) Bütün bu
kurumlar milletimizin kurumlarıdır, bu kurumların hepsi Türk milletine
hizmet edecektir.
Şu cumhuriyet üzerinde siyaset
yapmayı bırakın, Atatürk üzerinden siyaset yapmayı
bırakın, bunlar hepimizin ortak değerleridir.
FATMA NUR SERTER (İstanbul) Siz
de din üzerinden siyaset yapmayı bırakın.
AHMET AYDIN (Devamla) Biz cumhuriyeti
demokrasiyle taçlandırdık, sizin içini
boşalttığınız cumhuriyeti biz demokrasiyle yücelttik.
METİN LÜTFİ BAYDAR
(Aydın) Sen boşaltıyorsun, cumhuriyeti sen
boşaltıyorsun!
AHMET AYDIN (Devamla) Mustafa Kemal Atatürk olsaydı emin olun sizi
bu partide barındırmazdı, barındırmazdı sizi bu
partide. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz,
muhasır medeniyet seviyesine çıkmak için o kadar gayret, istek
gösteriyoruz; siz, engellemek için, tökezletmek için buradasınız.
Faşizan politikalar da görmek istiyorsanız tekrardan
geçmişinize bakın diyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Aydın.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkan
BAŞKAN Önergeyi oylayayım
da ondan sonra efendim.
3 - Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/759) (S.
Sayısı: 453)(Devam)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Sizin talebiniz nedir Sayın
Ağbaba?
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Aydın benim söylediklerimin dışında,
yanlış şeyler söyledi, onu düzeltmek istiyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Şahsına sataşmadım, bir şey demedim efendim
şahsına.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Daha ne
diyeceksin?
METİN LÜTFİ BAYDAR
(Aydın) Daha nasıl sataşacaksın?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Daha ne diyeceksin?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ben bir
şey demedim ya!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Daha ne
diyeceksin?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri lütfen! Bu söz hakları konusunda itiraz etmeyiniz.
Algılamaya çalışıyorum ve ne dediğini anlamaya
çalışıyorum.
Buyurunuz Sayın Ağbaba.
VELİ AĞBABA (Malatya) Benim
söylediğim söz üzerine söz aldı ve benim söylemediğim
şeyleri söyledi, onları söylemek istiyorum Sayın Başkan.
RECEP ÖZEL (Isparta) Senin
söylemediğini söyleyecek zaten.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Ağbaba.
Lütfen yeni tartışmalar
açmayınız. Bu Mecliste nezahetle
konuşacağımızı bütün milletvekillerimiz biliyor ve
eleştirilere de tahammül etmeyi hepimiz öğrenmeliyiz.
Buyurunuz efendim, hakaret etmeden.
(CHP sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya)
Değerli milletvekilleri, muhalefet partisi milletvekili olarak
eleştirmek benim görevim, millet bize onun için oy verdi. Şimdi, ben
bu kürsüde yaşadığım şeyleri, Mecliste
yaşadığım şeyleri anlatmak istiyorum size izin
verirseniz.
İlk 4+4+4 Yasa Tasarısı
Komisyona geldi, Komisyonda 200ün üzerinde milletvekili milletvekillerine
saldırarak Komisyondan kovdular. Daha önce, Sayın Kamer Genç bu
kürsüde konuşurken -Sayın Meclis İdare Amiri burada, Sayın
Salim Uslu burada- belki Mecliste yaşanmayan bir şey oldu, idare
amirliğini milletvekili dövmek olduğunu sanan bir idare amiri geldi
Sayın Kamer Gençi buradan iteledi ve buradaki arkadaşların
üzerine düştü. İsmini anmak istemediğim bir milletvekili bu
kürsüde bana saldırdı. Yine geçtiğimiz hafta Sayın Ahmet
Aydın, siz sıcak yatağınızda uyurken evinizde, sizin
yerinizde oturan Sayın Nurettin Canikli Sayın Levent Gökün üzerine
saldırdı ve arkasında grupla beraber saldırdı.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Bırak Allah aşkına!.. Yapmayın ya!
VELİ AĞBABA (Devamla)
Şimdi, başka anlatayım ben size
Geçtiğimiz hafta yine,
geçtiğimiz hafta bir milletvekilimize buraya geldi, ana avrat küfretti.
RECEP ÖZEL (Isparta) Siz polise de
küfrettiniz!
VELİ AĞBABA (Devamla)
Bakın, bunların hiçbirine, bunların hiçbirine kınama
veremez bu küfür hariç.
İSMAİL AYDIN (Bursa) Bunu
CHPliler bilir!
VELİ AĞBABA (Devamla) -
Şimdi, Salim Usluya kınama verebildiniz mi? Veremediniz. O malum
milletvekiline, malum, herkese laf atan milletvekiline, herkese saldıran
milletvekiline kınama verebildiniz mi? Veremediniz siz
kınadığınız hâlde, siz istediğiniz hâlde.
Verdiniz mi? Vermediniz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Siz kaç
tane kınama verdiniz? O kadar hakaret
VELİ AĞBABA (Devamla)
Şimdi, böyle bir demokrasi olabilir mi? Başbakan
eleştirilmeyecek, AKP politikaları eleştirilmeyecek. Biz niye
buradayız? Niye buradayız Sayın Aydın?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Hakaret
etme!
VELİ AĞBABA (Devamla) Bakın Sayın Aydın, bu
demokrasi
AHMET AYDIN (Adıyaman) Hakaret
etme!...
VELİ AĞBABA (Devamla) Bizim söylediğimiz hangi şeyde bir
hakaret var Allah aşkına?
RECEP ÖZEL (Isparta) Hepsi hakaret,
hepsi adan zye!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Hepsinde
VELİ AĞBABA (Devamla)
Eğer söyleyecek bir şeyin varsa Recep Özel, gelip burada
konuşursun. Bu, ısmarlama kanun teklifi hazırlamayla olmaz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Hakaret etme!
VELİ AĞBABA (Devamla)
Bakın, bu demokrasi milletvekili satın almayla da hiç olmaz.
Milletvekili satın almayla hiç olmaz Sayın Aydın. Demokrasi
milletvekili satın almakla olmaz; onu bil!
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Bırak Allah aşkına!
VELİ AĞBABA (Devamla)
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Ağbaba.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan
OKTAY VURAL (İzmir) Ahmet Bey
efendim, Ahmet Beyde sıra!..
- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (S.
Sayısı: 453) (Devam)
BAŞKAN Madde 2ye bağlı ek madde 151i
oylarınıza sunuyorum: OKTAY VURAL (İzmir) Hayır, sıra Ahmet Aydında!
AHMET AYDIN (Adıyaman) Neyi
oyladınız Sayın Başkanım?
BAŞKAN Bir dakika
Maddeyi
oylayayım efendim.
Madde 2ye bağlı ek madde
151i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Şimdi, sayın milletvekilleri
OKTAY VURAL (İzmir)
Aslında, bir kürsü de size açsalar burada, muhalefet konuşurken
yanına, doğru deyin, öyle yanlıştır filan deyin.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır, bence
mevcutlu olarak gitmeliyiz, biz konuşurken hoşlarına giderse
devam edelim, yoksa indirsinler.
OKTAY VURAL (İzmir) Bence uygun
bir yöntem!
BAŞKAN Şimdi
OKTAY VURAL (İzmir)
Başkanlık Divanının buna bir çözüm bulması gerekiyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) AKP bir gözlemci
koysun!
BAŞKAN - Bu şekilde devam
edersek bunun önünü alamayacağız.
SALİM USLU (Çorum) Sayın
Başkan
AYTUĞ ATICI (Mersin) Ne diyeceksin,
dövmedim mi diyeceksin?
BAŞKAN Sayın Uslu buyurunuz
ama lütfen
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Birinin daha
canına kastetmeyiniz lütfen!
RECEP ÖZEL (Isparta) Laf olsun diye
konuşun!
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) Sarhoş gelmeyeceksiniz Meclise!
SALİM USLU (Çorum) Sayın
Başkan, az önce konuşan Sayın Ağbaba ismimi kullanarak bir
saldırıdan bahsettiler. Doğrusu şunu ifade etmem lazım
ki: Keşke o günkü tartışma yaşanmamış
olsaydı, sizin idare amiriniz kendi milletvekilinizin sözlerine,
taşkınlığına müdahale etseydi ve benim elim
bulaşmamış olsaydı, çok daha iyi olurdu. Bunu belirtmek
istiyorum bir.
İkincisi: O gün
yaptığım hareket bir saldırı ya da bir
tartışma değildir; sadece, İç Tüzükün bana verdiği,
Genel Kurulun bana verdiği, Sayın Başkanın
yaptığı davete göre yerine davet etmişimdir ilgiliyi, kürsü
işgaline son vermek istemişimdir.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Ne demek
ya! Ne demek istiyorsun? İç Tüzük adam dövme hakkı mı veriyor?
Var mı öyle İç Tüzük?
OKTAY VURAL (İzmir) Böyle bir
görev yok.
SALİM USLU (Devamla)
Dolayısıyla, bu İç Tüzükün gereğidir. İç Tüzükün
gereğini yapmış olmam herhâlde burada
yadırganmamalıdır. Saldırıyı ilke ve ahlak edinen
kim olursa olsun, Tüzüke uymak zorundadır, bunu belirtmek istiyorum.
Bir diğer husus da
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Çevik kuvvet
amiri değilsin sen, Meclis idare amirisin. Sayın Uslu, böyle adam
indirilmez ki!
SALİM USLU (Devamla) - Bir dakika
Bir diğer husus da, az önce
burada, bir
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ben gördüm,
başını oraya vuruyordu, stenografların üstüne düştü.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Hakem misin ya!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Öyle, gelip
adamın kafasını kürsüye falan vurmak
SALİM USLU (Devamla) Yok, sizin
Hafızayı beşer nisyan ile maluldür. Siz, bir kez daha izleyin
görüntüleri, göreceksiniz. Nitekim
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Çevik kuvvet
amiri, bir tane şey yok sadece elinde.
SALİM USLU (Devamla) Hayır,
hayır
Az önce, yine bir konuşma oldu; sizin idare amiriniz neredeydi,
gelseydi, müdahale etseydi kardeşim!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Çevik kuvvet
amiri!
SALİM USLU (Devamla) - Ayrıca
şunu da belirteyim: Az önce burada bir konuşma yapıldı,
Sayın Musa Çam bir konuşma yaptılar. Adımdan bahsederek 1
Mayısta Taksimde beraber olduğumu söylediler. Doğrudur beraber
olduk.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Makam aracı
olarak TOMA mı verdiniz Salim Usluya?
RECEP ÖZEL (Isparta) Sen ne biçim
adamsın?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sen mi
öğreteceksin? Ben öğretirim sana adamlığı!
SALİM USLU (Devamla) - Beraber
olduğumuz doğru ama 1 Mayısta Taksimde beraber olmamız
yeni kutsallar, yeni dogmalar yaratmak için değildir. 1 Mayısta
Taksimde beraber olmamız 1977de yaşanan karanlığı
aydınlığa çıkartmak içindir bir. Yasaklara karşı yasaksızlığı
savunmak içindir, iki. Demokratik bir tavırdır, üç.
Başkasının Taksimle ilgili yaratmak istediği kutsallara,
dogmalara dolgu malzemesi olmak için orada bulunmadım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SALİM USLU (Devamla) Bunu belirtmek
istedim. Eğer kutsal arıyorsanız Tepebaşı Gazinosu 1
Mayısın ilk kutlandığı yerdir, ora da kutsaldır.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Uslu.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.08
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.20
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER :Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116ncı Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
453 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
3.- Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/759) (S.
Sayısı: 453) (Devam)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Şimdi madde 2ye bağlı
ek madde 152yi görüşeceğiz.
Okutuyorum:
Kanuni Üniversitesi
EK MADDE 152- Adana'da Çukurova
Eğitim ve Kültür Vakfı
tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf
yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere,
kamu tüzel kişiliğine sahip Kanuni Üniversitesi adıyla bir
vakıf üniversitesi kurulmuştur.
Bu Üniversite, Rektörlüğe
bağlı olarak;
a) İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesinden,
b) Mühendislik Fakültesinden,
c) Beşeri Bilimler
Fakültesinden,
ç) Sosyal Bilimler Enstitüsünden,
d) Fen Bilimleri Enstitüsünden,
oluşur.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutan.
Buyurunuz
Sayın Bayraktutan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
ADINA UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Senin Ayyaş dediğin
insanlar at sırtında, üzerine oturduğun cumhuriyeti kurdular.
Sen ayık kafayla otuz saniye duramadın niye atın üzerinde?
diyor.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Kim dedi?
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Devamla) Sen ayran iç. Bizim liderlerimiz yalan sözcüğünü
devlete sokmadılar. Özleri, sözleri doğruydu. Bir tek dediklerinin
tersini yapmamış, bir tek gün sözlerinden dönmemişlerdi. Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir. sözünü
sen söylemiş olsaydın var ya, zikzak, strateji ortağı,
danışma, beyzbol sopası derken bakmışsın ordu
Polatlıdan geri dönmüş. Söyledikleri her söz tarih kitaplarına
geçti ayyaşların, birçok ülkenin duvarlarına yazdılar
vecizelerini. Çinli çocuklar hâlâ onların sözlerini ders kitaplarında
okur, sen ayran iç, ayranla bu kadar söylenir.
Müslümanlar son asırlardaki tek
şanlı zaferini kıyak kafayla kazandılar, her biri
kurşun altında. Kantin subayı değildi ayyaşlar, oğulları
askerden tüymedi, yaşamlarında kin yoktu ne nefret ne intikam. Onun
için Çanakkalede savaştıkları Anzak askerlerinin ailelerine
Müsterih olun, onlar artık bizim çocuklarımız. demişti.
Avustralyada o sözleri anıtlarına yazdılar. Kendi şehit
çocuklarına saygın yok, dedin zaten kelle diye.
Bu topraklarda yaşayanlardan tek
millet yarattılar, onlar kıyak kafalarıyla. Türkten, Kürtten,
Lazdan, Tatardan, Abazadan, Boşnaktan, Çeçenden, Çerkezden,
Süryaniden, Zazadan tek millet yarattılar değerli
arkadaşlarım.
Sözlerimin başında,
değerli başkanım, bunları sizlerle paylaşmak istedim.
Biraz önce Rizeden almış olduğum bir telefonu sizlerle
paylaşmak istiyorum. Rizede şu anda çok tehlikeli bir girişim
var, iki ayrı grup Rizenin meydanında
Sayın Bakanlar buradaysa
lütfen, buna müdahale etsinler, biraz önce emniyet müdürüne ulaşmaya
çalıştım, çok yoğun olduğu için telefona bakmadı.
Lütfen, burada yetkili olan bakanlar varsa
Sayın Bakan, lütfen Rizeye
müdahale edin, telefon açın, çok üzücü sonuçlar olabilir almış
olduğum bilgiye göre, çok vahim bir nokta var.
Değerli arkadaşlarım,
sözlerimin başında, demin bir Esad muhabbetine girdiniz, sizinle
bununla ilgili bir şey paylaşmak istiyorum. Bakın, Sayın
Başbakan, 28/05/2013 tarihli grup toplantısında aynen şu
konuşmayı yaptı -sizlerle
paylaşıyorum- diyor ki: Şu anda Suriyenin başında
olan diktatör Beşar Esad ne yazık ki babasının rekorunu,
babasının ulaştığı noktayı aşmak için
Onu nitekim aşar mı? diye sorulurken aştı ve babası
Hamada, Humusta 30 bin insanı öldürdü. Bu ise şu anda 90 bini
aştı. diyor Sayın Başbakan.
Değerli arkadaşlarım,
İnternete girdim, babası Hafız Esadın hangi tarihte
öldüğünü merak ettim. Hafız Esad, 10 Haziran 2000 tarihinde vefat
etmiş. Demek ki o ailece tatil yapılan görüntülerin olduğu
tarihte Hafız Esad yani Beşar Esadın babası katilmiş.
Bir katilin oğluyla baş başa tatil
yapmışsınız, önce onu ifade etmek istiyorum değerli
arkadaşlarım.
Bunun arkasından da bir şey
daha paylaşacağım. Bu olaylar neden oluyor? Bu olayların
temeli nedir, onu paylaşmak istiyorum. Bakın, geçen gün burada Meclis
konuşmamda da sizlerle paylaştım. İstanbul İl
Başkanınız
İstanbul İl
Başkanınızın bütün açıklığıyla ortaya
koyduğu bir Türkiye gerçeği var. İstanbul İl
Başkanı Sayın Aziz Babuşçu anlatıyor, aynen şöyle
diyor: On yıllık iktidar dönemimizde şu ya da bu şekilde
bizimle paydaş olanlar gelecek on yılda bizimle paydaş
olmayacaklar. Çünkü bu geçtiğimiz on yıl içinde, bir tasfiye süreci
ve bir tanımlama, özgürlük, hukuk, adalet söylemi etrafında
yaptıklarımıza paydaşlar vardı. Onlar da şu ya da
bu şekilde her ne kadar bizi hazmedemeseler de, diyelim ki liberal
kesimler, şu ya da bu şekilde bu süreçte bir şekilde paydaş
oldular, ancak gelecek inşa dönemidir. diyor. Değerli
arkadaşlarım İnşa dönemi onların arzu ettiği
gibi olmayacak. Dolayısıyla o paydaşlar bizimle beraber
olmayacaklar. Dün bizimle beraber şu veya bu şekilde yürüyenler,
yarın bizim karşımızda olan güçlerle bu sefer paydaş
olacaklar. Çünkü inşa edilecek Türkiye ve ihya edilecek gelecek
onların kabullenebileceği bir gelecek ve bir dönem olmayacaktır.
Onun için önümüzdeki dönemde işimiz çok zor." diye söylüyor. Bunu kim
diyor? İstanbul İl Başkanı.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, olayların ne boyutta olduğunu anlayabilmeniz için
olayların yakınında olmanız lazım, olayları
görmeniz lazım. Sayın Başbakan ve temsilcileriniz, sözcüleriniz,
olayları Cumhuriyet Halk Partisinin organize ettiğine ilişkin
söylemlerde bulunuyorlar. Gidin sokakta o eylemleri görün. Daha önce hiçbir
şekilde bir araya gelmeyenler
Sayın Millî Eğitim Bakanı da
bunu geçen gün basına söyledi o olayları kimlerin
çıkarttığını. Nasıl bir tablonun Türkiyeyle
karşı karşıya olduğu fotoğrafını
görmenizi istiyorum değerli arkadaşlarım.
Bakın, özellikle Ankaradaki olaylardan sonra,
oradaki
Bakın, bu nedir? Bu bir yerde bir patlama noktasıdır
değerli arkadaşlarım. Demin milletvekili arkadaşlarım
da söylediler, burada Sayın Başbakan, gelinen noktada, bu ikinci on
yıla ilişkin yeni bir inşa düzeni yaratmanın ön
koşullarından bir tanesi eğer özel yaşama müdahaleyse, yeni
bir yaşam tarzı dizayn ediliyorsa kitleler
bağımsızlık ve özgürlük iddiasıyla sokağa
çıkarlar ve demokratik gösterilerini yaparlar değerli
arkadaşlarım. Bunlardan hiç kimse rahatsız olmayacak.
Kırmamak, dökmemek koşuluyla, kamu malına zarar vermemek
koşuluyla her türlü gösteriyi yapabilirler.
Bu konudan hiç kimse rahatsız
olmayacak. Ama gelinen noktada, bakın, gelinen noktada şu fotoğraflara
bakın değerli arkadaşlarım, şu fotoğraflara
bakın. Bunlar ellerimize ulaştı. Bu şekilde bir polis
şiddetinin olmuş olduğu bir Türkiyede hangi demokrasiden
bahsedeceğiz? Koskocaman bir polis teşkilatını lekelemek
istemem; bunun münferit olduğuna, bu olayların münferit olduğuna
inanmak isterim.
Bakın, daha dün değerli
arkadaşlarım, 22 yaşında bir çocuk
Empati yapın. Her
akşam ailenizde çocuklarınızla beraber masaya oturuyorsunuz. O
ailenin yerine kendinizi koyun. Bu akşam, yarın sabahtan o masada bir
tane tabak eksik. O ailenin yerine kendinizi koyun. O babaya, o anneye biz ne
anlatacağız değerli arkadaşlar, ne söyleyeceğiz? Biz
neler söyleyeceğiz, onu söylüyorum, bakın. 3 tane
canımızı kaybettik. Diğerleri geri gelir, yaralanır
gelir, şunlar iyileşir filan, zararlar gelebilir ama 3 tane cana ne
söyleyeceğiz değerli arkadaşlarım? Türkiyenin tablosu bu
kadar vahim, bu kadar kötü bir tablodur.
O nedenle, biz, bu sürecin içerisindeki
gidişatı hiç olumlu görmüyoruz. Hükûmetin bu sürece dâhil olmasını
istiyoruz. Başbakanın özellikle gerginlik yaratan söylemlerden
ısrarla vazgeçmesini istiyoruz değerli arkadaşlarım. Çünkü
bu şekilde ateşin üzerine benzinle gitmenin hiçbir şekilde
kimseye yarar sağlamayacağını düşünüyoruz.
Bu konuda bir şey daha söylemek
istiyorum: Bu konuda medya da sınıfta kalmıştır, özgür
basının dışındaki yandaş medya da
sınıfta kalmıştır. Bu süreç içerisinde bir kadın
Onu paylaşmak istiyorum. Bu ülkede özgürlük ve demokrasi mücadelesinin en
önünde kadınlar yürümüştür. İkisinin de soy ismi Altaylı;
biri Fatih Altaylı, biri Birsen Altaylı. Hangisinin daha cesur
olduğunu, hangisinin daha özgürlük ve demokrasiden yana olduğunu
bütün Türkiye gördü. Birsen Altaylının önünde saygıyla
eğiliyorum değerli arkadaşlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) Bravo!
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) - Tablo
bu kadar vahim bir tablodur.
Bu arada bir şey daha
paylaşmak istiyorum, yandaş basın açısından bir
şey daha paylaşmak istiyorum: Özellikle Habertürk, NTV ve CNN Türk
televizyonu programlarında değerli arkadaşlarım, penguen
programları yayınlıyorlar, yemek programları
yayınlıyorlar. Özellikle Habertürke ve NTVye, CNN Türke
sesleniyorum: Bundan sonra eğer yemek programı
yayınlayacaksanız önümüzdeki günlerde bana göre imam bayıldı
tarifi yapsınlar. İmam nasıl bayılmış, onun
tarifini yapsınlar değerli arkadaşlarım. Onu sizlerle
paylaşmak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Bunun haricinde, bakın, bir
şey daha paylaşmak istiyorum. Bakın, değerli
arkadaşlarım, bize söylemiştiniz ki, hep bu kürsülere
çıkıyordunuz, diyordunuz ki: Siz Hakkâriye gidemiyorsunuz! Öyle
mi?
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Ulusal TV ne söyledi?
Açık mikrofonu anlat sen!
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) Öyle demiyor muydunuz? Değerli
arkadaşlarım, Hakkâriye gitmeye gerek yok, bin kilometreye.
Bakın, şimdi sizi kapıda bekliyorum, beraber Kızılaya
gidelim. 5 tanesi benim yanıma gelsin, yürüyerek Kızılaya
gidelim. Yürüyerek Kızılaya gidelim, niye gidemiyoruz değerli
arkadaşlarım? Böyle bir Türkiye tablosunu ben mi yarattım? (CHP
sıralarından alkışlar)
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Ölümler gelsin.
dedi spiker değil mi? Onu söylesene!
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) Şimdi, başka
bir şey daha söyleyeceğim. Diyorsunuz ki: Mustafa Kemal Atatürk
üzerinden herhangi bir şekilde istismar yapmayın. Doğrudur,
katılıyorum ama bir şey daha söylemek istiyorum. Hem Milliyetçi
Hareket Partisi adına konuşuyorum hem de kendi partim adına,
niye bizim gençlik kollarımızdan herhangi birisi çıkıp da
Anıtkabiri yıkalım. demiyor değerli
arkadaşlarım? Niye bizim gençlik kollarımızdan bir tanesi
çıkıp da demiyor?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) İstifa
ettirdik ya!
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) Niye demiyor?
Bizimkiler niye demiyor da hep sizinkiler söylüyorlar?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) İstifa
ettirdik, daha ne istiyorsun!
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) Niye demiyorlar? Hep
niye sizinkiler söylüyorlar değerli arkadaşlarım?
Sorunun, tablonun ne olduğunu hepimiz biliyoruz.
Bakın, Sayın Başbakanın bir söylemi var, diyor ki:
Değerlerine saygı isteyen bir anne ve baba kızının
birinin kucağında oturmasını ister mi? Böyle bir şey
olabilir mi değerli arkadaşlar? Değeri meğeri olur mu öyle
bir olayın?
HALİDE İNCEKARA (İstanbul) Nesi var
onun?
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) Değerlerine
saygılı olan bir ülke de Başbakanın Amerikanın
kucağında oturmasını istemez değerli
arkadaşlarım. Böyle bir şey olabilir mi? (CHP
sıralarından alkışlar)
FATİH ŞAHİN (Ankara) Yuh be! Yuh!
İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale)
Ayıp, ayıp!
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
Ayıp, ayıp!
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) Bunu anlatmaya
çalışıyorum. Bakın, hakaret filan etmiyorum, bir tabloyu
ortaya koymaya çalışıyorum. Gidişat, tablo vahim bir
tablodur. Sokağı iyi okumanız gerekiyor. Sokaktaki tablonun ne
olduğunu iyi okumanız gerekiyor. Bu bir siyasi partinin ötesinde,
ideolojinin ötesinde, bir özgürlük ve demokrasi mücadelesidir. Bu mücadeleyi
iyi okumanız gerekiyor. Tabloyu iyi görmezseniz yarın geç
kalabilirsiniz. Bakın, bunu açıkça söylüyorum. Tablo, gerçekten,
hepimiz açısından vahimdir. Sadece sizin açınızdan
değil, demokrasimiz açısından vahimdir. Önümüzdeki günlerde çok
dikkatli olun. Hükûmet de dikkatli olmak zorundadır, bu tabloyu iyi okumalıdır,
Başbakan da iyi okumalıdır.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Daha önce dinledik
bunları. Bu kürsüde böyle konuşanlar şimdi yok burada.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) Sözlerimi bitirirken
diyorum ki: Asla şunu unutmayın: Bu topraklarda Atatürk ölmez,
Mustafa Kemal yenilmez değerli arkadaşlarım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Bayraktutan.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bahçekapılı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
Konuşmacı Genel Başkanımızla ilgili, burada benim
söylemeye ahlakım ve terbiyemin müsaade etmediği bir iki cümle
kullandı; sataşmadan söz istiyoruz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Az bile söyledi!
MAHMUT TANAL (İstanbul) Mahkemenin kararıyla
tescilli zaten; laik, demokratik, hukuk devletini yıkmaktan dolayı
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Söylüyorum
efendim, söylüyorum.
BAŞKAN Duymadım çünkü
gürültüden.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Konuşmacı Sayın Başbakanı
Amerikanın kucağına oturmakla nitelendirdi. Cevap vermek
istiyorum.
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) Ne
ayıp ya, ne ayıp! İşine gelmiyor. Niye duymuyorsunuz?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, ben konuşuyorum.
BAŞKAN Siz konuşuyorsunuz
ama siz konuşurken sayın milletvekilimiz orada laf atıyor, sizi
dinlemiyor.
Buyurunuz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Demin söylediğim şekilde, sayın
konuşmacı Genel Başkanımızla, grubumuzun
başkanıyla ilgili olarak biraz önce söylediğim cümleyi sarf
etti. Sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
Halide İncekara konuşacak.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
İncekara. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; iki üç gündür burayı izliyoruz. Birkaç satır
başıyla ben söyleyeyim, arkadaşıma cevap vermiyorum, Genel
Kurula konuşuyorum.
CHPnin organize ettiğini falan
söylüyormuşuz, CHPnin buna gücü yetmez arkadaşlar. Sadece -aynı
öbürlerinin dediği gibi- ya ambulansın arkasından giden taksi
gibi açılan yoldan gitmeye gayret ederler yahut da öne konulmuş bir
bal tabağından bir parmak almaya. Gücü yetmez. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Çünkü Cumhuriyet
Halk Partisi Türkiyenin ilk partisi olduğu için eğer bir şey organize
edecek olsa sanıyorum İzmirde yakılan binaların organizesini
yapmış olamaz. Sokakta şaka değil- çocuklara esrar,
eroin, içki dağıtılarak sarhoş yapılıyorlar,
çocukların cebine esrar koyarak polise ihbar ediyorlar, çocukların
içeriye düşmesini teşvik ediyorlar, polisle karşı
karşıya getiriyorlar. Bunları CHP organize etmiş olabilir
mi sizce? (CHP sıralarından gürültüler)
HALİDE İNCEKARA (Devamla)
İkincisi, bazı şeyleri sevdiler.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın)
Ne diyorsun sen ya?
HALİDE İNCEKARA (Devamla)
Bir dakika ya, bir dakika.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Olamaz tabii, olamaz. Sayın İncekara, olamaz
tabii.
HALİDE İNCEKARA (Devamla)
Bizi Kızılaya çağıran arkadaşımız Rizeye
de bizi çağırıyor. Şimdi, ben anlamakta güçlük çekiyorum.
(CHP sıralarından gürültüler)
TURGUT DİBEK (Kırklareli)
Sayın Bakan bir açıklama yaptı. Bir tek siz biliyorsunuz bu
iddiaları, biz bilmiyoruz.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
İncekara, devam ediniz.
HALİDE İNCEKARA (Devamla) Şimdi,
arkadaşlar, sokakta tehdit millete karşı, milletin iradesine
tehdit Mecliste. Üç günlük
tutanakları çıkaracağım, on senedir bize şunu
söylediler, ey gençlik duyun sizde: Yassıadayı unutmayın.
dediler. Her gece bir sehpa kurdular bizi asmaya, güçleri yetmedi, bundan
sonra da yetmeyecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kim dedi?
HALİDE İNCEKARA (Devamla) -
Bak, bak, bak, bak Sokağı okuyamıyorsun. diyorsun. Biz çok iyi
okuyoruz sokağı. Düşün Atatürkün yakasından, düşün bu
partinin yakasından, düşün bu milletin yakasından! (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın İncekara.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Düşün ABDnin kucağından!
HALİDE İNCEKARA (Devamla) -
oturtmayacağız o kızları kucağınıza, kusura
bakmayın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın)
Kimi oturtmuyorsun, ne kucağı ya?
EMİNE ÜLKER TARHAN (İstanbul)
Hanımefendinin şovuna karşı aslında söylenecek bir
şey yok yani o düzeye düşmek istemeyiz ama grubumuza bir sataşma
var Sayın Başkan, hâliyle yanıt verilmeli.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)
Lütfen sataşmalara mahal
vermeyiniz.
Buyurunuz.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, bugün
Türkiyede yaşanan bu tabloyu okuyamayan AKP, hâlâ Cumhuriyet Halk
Partisini suçlamakla meşgul; gülüyorum size. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Size ancak gülüyorum, size sokaklar gülüyor,
size bütün Türkiye gülüyor.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Millet
de size gülüyor!
AYTUĞ ATICI (Devamla) Türkiye
yetmedi bütün dünya size gülüyor. Bütün dünya sizi eleştiriyor, siz hâlâ
burada Cumhuriyet Halk Partisinin bunu yapmaya gücü yetmez. diyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bu güç
Cumhuriyet Halk Partisinin gücü değildir, bunda haklısınız,
bu güç halkın ta kendisinin gücüdür, sizin de korkmanız gereken güç
işte bu güçtür. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN (İstanbul)
Muhalefet yok diye oradalar zaten.
İSMAİL AYDIN (Bursa) AK
PARTİ halk demek!
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) Zabıtlara geçsin bunlar, zabıtlara geçsin.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Sizi seçen
millet, sizi seçen halk dedi ki: Ben yanlış yapmışım,
ben yanlış yapmışım, size verdiğim yetkiyi geri
alıyorum. Siz hâlâ o kafanızı kumdan çıkarmıyorsunuz,
size verilen yetki geri alınmıştır, size verilen yetki geri
alınmıştır. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Bunu da buradan görmemek gerçekten ancak ve de ancak cahilliktir.
(AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Lütfen
Lütfen sakin
olunuz.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Cumhuriyet
Halk Partisi halkın bu isyanına saygı duymuştur. Sizin
beğenmediğiniz Genel Başkanımız, sorumlulukla
çıkmış Halkın verdiği mesajdan biz de nasibimizi
alıyoruz, halkın verdiği mesajı biz de okuyoruz, biz de
üzerimize düşeni alıyoruz. diyecek kadar cesur ve delikanlı olmuştur
ama siz, bu halkı çapulcu olmakla suçlayan, garip gurebayı çapulcu
olmakla suçlayan bir güruhsunuz, başka hiçbir şey değilsiniz!
(CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
FATİH ŞAHİN (Ankara)
Yuh!
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Atıcı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Bahçekapılı, buyurunuz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın konuşmacı, grubumla ilgili olarak
güruh kelimesini kullanmıştır. Ayrıca, bunun yanında
başka hakaretleri de söz konusudur. Bu nedenle söz istiyorum cevap vermek
için.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Niteliksiz
çoğunluk!
BAŞKAN Sayın
Bahçekapılı, buyurunuz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Recep Özel konuşacaklar.
BAŞKAN Buyurunuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Biraz önce, Aytuğ Atıcı
Beyin, burada çok talihsiz bir konuşmasına şahit olduk:
Milletin vermiş olduğu yetkiyi millet sizden geri aldı. Bunun
acaba arka planında, birilerine yaptıramadığınız
darbeyi
METİN LÜTFİ BAYDAR
(Aydın) Ya, ne darbesi ya!
RECEP ÖZEL (Devamla)
her zaman
darbeyle iktidara gelmiş olan alışık olduğunuz durumun
Türkiye gündeminden çıktığının herhâlde bir tezahürü
olarak buradan kayıtlara geçmesi anlamında konuşmuş
bulunmaktasınız ve sizin hiçbir zaman haddinize değil bu gruba,
milletin yüzde 50sini temsil eden gruba güruh demek. Bizi de halk seçti,
sizi de halk seçti. Biz, son olaylardan dolayı sokağı da iyi
izliyoruz, onun mesajını da iyi alıyoruz ama buna her zaman
Türkiye'de bir muhalefet boşluğu var. diyorduk. Keşke bu
muhalefet boşluğu olmasaydı da sokak sizin yerinize geçip
hareket yapmasaydı. Siz kaliteli bir muhalefet yapabilseydiniz sokak bu
hareketleri yapmazdı. Sizin muhalefet boşluğunuzu bu sokak
kaldırıyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın Aklıselim
olalım. diyoruz. Türkiye günlerdir bir imtihandan geçiyor, siz de
geçiyorsunuz biz de geçiyoruz. Bu imtihanı el birliğiyle siyaset
kurumu olarak hakkıyla vermek durumundayız. Onun için, bütün
milletvekilleri olarak üzerimize düşen yükümlülüğü temiz dille, iyi
üslupla millete örnek olacak davranışları burada sergileyelim ki
bu sokak yatışsın.
FATMA NUR SERTER (İstanbul) Siz
kendinize öğretin. Küfür eden sizsiniz.
RECEP ÖZEL (Devamla) Biz gerekli
mesajı aldık. Acaba siz alabildiniz mi?
AYTUĞ ATICI (Mersin) Allah,
Allah!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Mesajı
alıp almadığınızı yarın Başbakan
gelince göreceğiz.
RECEP ÖZEL (Devamla) Onları
organize etmiyorsunuz ama bazı mesajlarınızda halkı tahrik
edici, halkı sokaklara dökücü mesajlarınız oluyor.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Dinleyerek
mi mesaj aldınız? Mesajı almışsınız, onu da
yanlış almışsınız.
RECEP ÖZEL (Devamla) Evet, bütün
eylemleri anlayışla karşılarız ama bakın, bu
çapulcu lafı
Çapulcu lafına takılıp
kaldınız.
METİN LÜTFİ BAYDAR
(Aydın) Çapulcular sana mesajı verecek Recep Bey.
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Kim
söyledi?
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Recep Bey, Bülent Arınça güvenme, yarın
Yanlış söyledim. der.
RECEP ÖZEL (Devamla) Bakın,
polise taş atan, gidip araçları yakan insanlar çapulcudur.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Bülent Arınça güvenme, yarın Yanlış
söyledim, kusura bakmayın. der.
RECEP ÖZEL (Devamla) Bunun haricinde,
çapulcu, onlara ayak uyduranlar, tüm bu eylemleri yapanlar anlamında
konuşulmamıştır kesinlikle. Polise taş atana siz
çapulcu demiyor musunuz? Taş atana siz çapulcu demiyor musunuz? Araç
yakana, Başbakanlık binasını basmaya çalışana siz
çapulcu demiyor musunuz? Siz onların önüne gidip polisin
gözaltısını
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
RECEP ÖZEL (Devamla) Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Özel.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep)
Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Şeker, sizin için
MEHMET ŞEKER (Gaziantep)
Konuşmacı konuşmasında grubumuzu darbeci olarak
nitelediği için söz hakkı istiyorum.
BAŞKAN Pardon
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) Tencere olayı bunlar.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep)
Darbeci olarak nitelemiştir grubumuzu, söz istiyorum.
BAŞKAN Kim?
MEHMET ŞEKER (Gaziantep)
Konuşmacı.
BAŞKAN Sayın Özel?
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) Evet,
Sayın Başkan, darbeci olarak niteledi grubumuzu, söz almak
istiyorum.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Sayın Başkan, grubumuza sataşma var, grubumuz adına söz
istiyoruz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Nerede bu usul efendim, nerede bu usul?
Arkadaşımızın ne için söz aldığını duyamadık.
BAŞKAN Darbeci demişsiniz
efendim gruba.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Ne demişiz?
BAŞKAN Darbeci. Onun için,
cevap verecekler.
Buyurunuz Sayın Şeker. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞEKER (Gaziantep)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
bakın, biraz önce, konuşmacı arkadaşımız
Cumhuriyet Halk Partisini darbecilikle suçladı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (İstanbul) Bravo!
Bravo!
MEHMET ŞEKER (Devamla)
Bakın, değerli arkadaşlar, bugün Miraç Kandili, hiç yoksa bugün
yalan söylemeyin, bugün doğruları söyleyin, Allah için bugün
doğruları söyleyin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Darbe kime karşı yapılmış? Ne zaman yapılmış?
Kimler bunun içerisindeymiş? Bunun Türkiyede çok ciddi şekilde
araştırmaları yapıldı.
İSMAİL AYDIN (Bursa) 27
Mayısı kim yaptı?
BÜLENT TURAN (İstanbul) Menderes
nerede Menderes?
MEHMET ŞEKER (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, sizin içinizde Darbe Komisyonunda
çalışan milletvekilleri var, neyin ne olduğunu çok iyi biliyor.
Hiç yoksa, emeğimize saygı olarak o
çalıştığımız raporları okuyun da bir
işe yarasın. Burada gelip bizi suçlamayın.
Bugün, hele hele bugün Miraç Kandili.
Sokakta insanlar toplanmış. Sükûnet söyleneceğiniz yerde,
insanları sükûnete davet edeceğiniz yerde kavga istiyorsunuz.
Ayıptır, yapmayın bunu, örnek olun.
Bakın, sokaktaki insanları
anlamadığımız için burada kavga ediyoruz. Hepimize ders
verdiler; siyaset kurumuna ders verdiler, üniversitelere ders verdiler,
emniyete ders verdiler, Hükûmete ders verdiler, Meclise de ders verdiler. Bunu
çok iyi anlayacaksınız.
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) Kâğıttan kaplan dediniz.
MEHMET ŞEKER (Devamla) - Bakın, o eylemler çoğalırsa
Dün akşam saat on birde oradaydım.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ne
işin var orada? Tahrikçi!
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın)
Sana mı soracak sokağa çıkarken insanlar?
MEHMET ŞEKER (Devamla) - Eğer
o eylemciler -üniversiteye öğrencileri, çocuklar herkes vardı-
üzerimize geldikleri zaman buradan polis marifetiyle evimize gitmeyelim, bu
işe sahip çıkalım, sakin olun. Bu dediğimize kulak verin,
muhalefet her zaman sizlere doğru yolu öneriyor.
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) Ya, bırakın çocukların yakasını.
Konuyla ne alakası var onların?
MEHMET ŞEKER (Devamla) - Lütfen,
uyun bunlara. Buyurun, bu insanları yatıştıralım, bu
insanların evlerine çıkmaları için gayret gösterelim.
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) Atatürkün sırtından inin, çocukların
sırtından inin.
MEHMET ŞEKER (Devamla)
Eleştirerek olmuyor Sayın İncekara.
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) İnin bu milletin sırtından, inin
MEHMET ŞEKER (Devamla) - Bugün
yine söylüyorum, biraz önce söylediklerinizde doğruluk payı yok. Hiç
yoksa Miraç Kandili olan bu mübarek günde doğruyu söyleyin diyorum size.
(CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) Ya Rabbi
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Şeker.
3.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453) ---(Devam)
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu.
Buyurunuz Sayın Halaçoğlu.
(MHP sıralarından alkışlar)
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) Sayın Başkan
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın)
Hanımefendiye sataşılmadı Başkanım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim,
hanımefendi Miraç Kandilinin patentinin kendinde olduğunu söylüyor.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, bu konu tamam. Lütfen, bir şey yoktur. (AK PARTİ ve
CHP sıraları arasında karşılıklı laf
atmalar)
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın)
Gülerek söylüyor, bak, bak.
BAŞKAN - Lütfen
Lütfen
Buyurunuz Sayın Halaçoğlu.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Aynı cömertliği bize de gösterir misiniz.
BAŞKAN Gösteriyorum efendim.
Lütfen, çok rica ederim.
Buyurunuz Halaçoğlu.
Lütfen
Lütfen
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan, partimiz adına söz verildi. Lütfen AKP sözcüleri yerine
otursun. Kürsüde söz sahibi olana saygı gösterin. Sözünü aldı,
saygısızlık yapmayın milletvekiline.
BAŞKAN - Siz de Genel Kurulda
Başkan bir milletvekilini kürsüye davet ettiği zaman sözünün
kesilmeyeceğini biliyorsunuz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Ben Başkanla ilgili konuşuyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Yani
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan tarafsız olsun, eşit
davransın.
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın
Halaçoğlu.
MHP GRUBU ADINA YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, sözlerime
başlarken tüm sizlerin, tüm milletvekillerinin ve Türk milleti ile tüm
İslam âleminin Miraç Kandilini kutluyorum, Cenab-ı Allahtan,
herkese benlikten uzak olmasını diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
Anadoluda Adanada 5 fakülteli bir üniversite kuruluyor, ismi Kanuni Sultan
Süleyman Üniversitesi. Çukurova Eğitim ve Kültür Vakfı
tarafından kurulmakta olan bir üniversite. Hayırlı
olmasını diliyorum.
Yine sözlerime başlarken şunu
ifade edeyim: Muhalefetin muhalefet yapabilmesi için, muhalefet görevini
yapabilmesi için öncelikle iktidarın demokrasiye ve kanunlara ve
Anayasaya saygılı olması gerektiğini belirtmek isterim.
Değerli milletvekilleri,
üniversitelerimiz çığ gibi büyüyor. Tabii ki toplumumuzun
eğitimli, kültürlü birer fert olarak kendisini göstermesi birinci derecede
önem taşır. Ancak bu arada bu kadar hızla üniversiteler kurulurken
birtakım problemleri gün yüzüne getirmek, çıkarmak gerekir.
Bunların başında, üniversite açılırken önce
öğretim üyesi konusunda yeterli kadro olup olmadığının
belirlenmesi gerekir, ki özellikle vakıf üniversitelerinin ve diğer
üniversitelerin, açılan üniversitelerin öncelikle bu konuda denetlenmesi
birinci derecede önemlidir.
İkinci bir sorun,
üniversitelerimizde, özellikle devlet üniversitelerimizde öğretim
üyelerinin ücretlerinin, maaşlarının çok düşük olması
sorunudur. Gerçekten, bir genel müdür 5 bin liranın üzerinde alırken
on yılını bile tamamlamış bir profesör 3.800 lira
maaş almaktadır. Dolayısıyla, bu gibi konuların
düzeltilmesi gerekir ki üniversiteye daha kaliteli araştırma
görevlileri alınabilsin ve eğitim seviyesi yükselsin.
Üçüncü bir konu, YÖK Kanunu. Şimdi
her şeyden önce şunu düşünün değerli milletvekilleri:
Üniversitelerimiz eğitim bakımından toplumun en elit
tabakasını oluşturmasına rağmen ne gariptir ki
rektörünü kendisi seçememektedir. Efendim, 6 rektör adayı seçilir, YÖKe
gönderilir, 3 tanesi bunun içerisinden belirlenir ve Cumhurbaşkanı
tarafından 1 tanesi atanır. Şimdi, o zaman biz Türkiyede hiç
seçim yapmayalım. Eğer üniversite öğretim üyeleri kendi
rektörlerini seçemiyorsa, Türkiye Cumhuriyetinde milletvekili seçimlerini hiç
yapmayalım. Çünkü onların seçemediğini
Güvenemediğimiz bir
ortamda, o zaman seçim yapılan ortamda Türkiyede demokrasi de ortadan
kalkar.
Dördüncü bir konu: Tıp
fakültelerindeki durumları görüyorsunuz; Tam Gün Yasası, performans.
Üniversite hastanelerinde neredeyse öğretim üyesi kalmadı. Her
şeyden önce bunun dikkate alınması gerekir ve üniversitelerdeki
Tam Gün Yasasına belli bir çerçeve kazandırılabilir veya
bunlarla ilgili birtakım yeni düzenlemeler yapılabilir.
Diğer taraftan Performans
dediğiniz zaman da, bir doktorun kaç kişiye
bakacağını, siz, onun ne kadar iyi bir muayeneden geçip
geçmeyeceğini değerlendirmeden performansa bakarak
değerlendirecekseniz, bunun da gerçekten hastaların sıhhati
açısından, tedavisi açısından son derece büyük
sıkıntılar yarattığı göz önündedir.
Diğer bir konu,
üniversitelerimizde kadro tahsisi meseleleri. Şu an üniversite rektörleri
YÖKten kadro talep etmektedir ama herkes için talep etmemektedir, ancak
kendisine yandaş olanlar için kadro talep etmektedir.
Dolayısıyla bu sıkıntının ortadan giderilmesi
gerekir. Efendim şu, şu görüştedir, bilmem şu
inançtadır, şu bakımdan şu bize yakındır veya
yakın değildir; böyle bir taleple üniversite YÖKe yazı yazmakta
ve talep o şekilde ortaya çıkmaktadır. O zaman buna da bir
düzenleme getirmemiz lazım adil olması açısından.
Eğer, hangi titre ulaşmışsa, yardımcı doçent,
doçent, profesör unvanını almışsa, o kişiye, en
azından belli bir sıra dâhilinde bu kadroların verilmesi önem
taşımaktadır. Hak edişe bağlı olarak bu
kadroların tahsisi son derece önemlidir.
Yine, üniversitelerimizin bir rant
kapısı hâline gelmiş olduğunu görüyoruz. Ben de belli bir
miktar Marmara Üniversitesinde rektör yardımcılığı ve
vekilliği yaptım. Aslında, inşaat işlerinde olsun
diğer konularda olsun, hatta hatta öğretim üyelerinin bir kısmının
başka üniversitelere gönderilmesi, hatta birtakım hastanelerde
bunların ameliyat yapıp geri dönmeleri gibi birtakım konularda
olsun, son derece kayırmalar vardır. Bunların kesinlikle ortadan
kaldırılması gerekiyor. Birinci derecede önemli konulardan bir
tanesini de bu oluşturuyor. Dolayısıyla, üniversitelerimizi
gerçekten, eğer layık olduğu eğitim seviyesine
çıkarmak istiyorsak -ki işte, dünya üniversiteleri arasında
hangi üniversitelerimiz hangi sırada yer alıyor, bunu biliyoruz-
öyleyse bunun ciddi bir şekilde ele alınması, eğitim
seviyesini yükseltecek tedbirlerin alınması
Ve özellikle, hani hep
söyleniyor ya: Efendim, bu, askerî rejimin getirdiği bir kanundur, bunun
kaldırılması gerekiyor. diye herkes söylüyor ya, her parti;
gelin, YÖK Kanununu değiştirelim, YÖK Kanununu düzene sokalım
çünkü âdeta YÖK, üniversiteler üzerinde bir engelleyici hâkimiyet kurmuş
durumdadır yani ayrı bir klan oluşturmuştur ve bu
klanın ülkeye faydası maalesef yoktur. Yani, YÖKü siz
beğenmeyeceksiniz ama hiç kimse de kılına dokunmayacak. YÖK
Başkanı bizim tarafımızdandır, yok,
başkasının tarafındandır. diye, böyle bir şey
yaptığınızda, gerçekten, memlekete, ülkeye, ülkenin eğitimine
hizmet ettiğinizi söyleyemezsiniz.
Değerli milletvekilleri, bu kadar
üniversite kurulurken çok ciddi bir konu daha var: Kampüs yer seçimleri.
Bazı üniversitelerimizin, devlet üniversitelerinin yer seçiminde
birtakım rant meseleleri ön plana çıkmaktadır. Şu
kişinin veya bu kişinin yerleri çok yüksek fiyatlarla üniversitelere
alınmaktadır. Mesela, bununla ilgili bir örnek vermek istiyorum:
Ardahan Üniversitesi
Ardahan Üniversitesinin kampüs alanı bugün, çok
ilginçtir ki -kim giderse gitsin, o bölgeleri bilenler de bilir- maalesef bir
bataklık alana ve özellikle de kışın suların
bastığı bir alana dönüşmektedir. Dolayısıyla,
üniversite yönetimi bunu defalarca YÖKe yazmasına rağmen, bu buradan
iptal edilmemiştir, hâlâ aynı inatla üzerinde durulmaktadır ve
Ardahan Üniversitesi binalarını bile ciddi bir şekilde
yapamamaktadır. Bunu bir üniversitede otuz sekiz yıl
çalışmış bir insan olarak söylüyorum.
Binaların yapımında,
özellikle, liselerden geldikleri biçimde bir bina yapılması yerine,
üniversiteye yakışır bir inşaat ile binaların
yapılması gerektiğini belirtmek istiyorum çünkü öğrenci
liseden çıkıp üniversiteye geldiğinde, üniversite öğrencisi
olduğunu psikolojik olarak kabul etmelidir önce. Bu kabulü yapmadan
üniversite havasını alamaz ve o eğitim sistemi içerisinde de
gereken performansı gösteremez.
Son olarak bir konuya daha
değinmek istiyorum. Birçok üniversitemizde eğitim yabancı dille,
İngilizce, Almanca, Fransızca gibi dillerle yapılıyor.
Değerli milletvekilleri,
dünyanın hiçbir ülkesinde o ülkenin resmî dili dışında bir
dille eğitim yapılmamaktadır. İstediğiniz dili
doğru düzgün öğretirsiniz, her şeyiyle öğretirsiniz ama
başka bir dille eğitim bir ülkede yapılmaz ancak müstemleke
ülkelerde böyle bir sistem vardır. Dolayısıyla,
üniversitelerimizde yabancı dille eğitim yerine, yabancı dili
iyi öğreten birimlerin açılması ve üniversitelerimizin dilinin
resmî dil hâline getirilmesi zaruridir diye düşünüyorum.
Sözlerime son verirken hepiniz
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Halaçoğlu.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurunuz Sayın Kaplan. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Kanuni Üniversitesi
kurulacak Çukurova Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından,
hayırlı olsun.
Doğrusu, bununla ilgili genel sunuşlarda
anlattık ama bir şey söylemek istiyorum: Bu Taksim Gezi
Parkında, cumartesi, pazar, pazartesi günü
dolaştığımda, o meydanda en çok üniversite
hocalarını gördüm, üniversite öğrencilerini gördüm. Açık
söyleyeyim bir şey daha gördüm: orada yazarları gördüm,
sanatçıları gördüm, duyarlı olan kesimleri gördüm ve
esnafı, orta tabakayı gördüm. Ve başlangıcından
sabahlara kadar nöbet tutan yurttaşlarımızın baş
uçlarında ne bayrak vardı ne parti flaması vardı.
Yanlarına kimisi arkadaşlarını almıştı,
kimisi yakınlarıyla, kimisi müzik çalıyordu, kimisi kitap
okuyordu. Ve bu görüntüler -bir şehir tepkisi olarak, çevre
planlaması tepkisi olarak- nöbetin ikinci gününde, sabah beşte,
acımasız bir saldırıyla sonuçlanınca ve o görüntüler kamuoyuna
yansıyınca açıkça söyleyeyim -orada bürosu olan, yirmi sene
orada bürosu olan ve oradaki insanları tanıyan birisi olarak
söylüyorum- yurttaşın, toplumun sigortası attı. Bu
gerçekliğin altını çizmek gerekiyor. Sosyal bilimcilere, siyasal
bilimcilere, eğitimcilere, üniversitelere, stratejistlere Allah rahmet
eylesin, gittiler; bakın, ne öngörebildiler ne çıkıp
konuşabiliyorlar, televizyonlarda geçilmiyorlardı onlardan. Ama,
istiyorum ki üniversiteler konuşsun, bu toplumsal olayı derinlemesine
konuşsun, bu toplumsal isyanın, itirazın, öfkenin
kodlarını iyi çözebilsin. İnanın iyi çözerse, hem iktidara
hem başta ana muhalefet olmak üzere, muhalefet olarak bizlere de
faydası olacak.
Ama, şunu çok net koymak
lazım: AK PARTİnin, Büyükşehir Belediyesi olarak
Boğazdaki vapurların resimlerini halkoyuna sunarak, oylayarak seçip
yaptırmasını ne kadar takdir etmişsek, biz Barış
ve Demokrasi Partisi olarak benci, bencil, ben merkezci, Ben gücüm, ben
yaparım, ben ederim, bilmem ne projem, bilmem ne proje
diye söylemler
bir noktada gelir, halkın tepkisini çeker
Ve şunu çok açık söylüyorum:
Eğer biz toplumu iyi kurgulayamazsak
Bu çözüm sürecinde -ben
Taksimdeydim, uçağa atladım Şırnaka gittim- Uluderede
bir tümen, bu barış sürecinde, çözüm sürecinde tankları
almış, korucuları almış, yüzlerce askeri, sikorskyi
gidiyor, sınırı geçiyor. Sınırın ötesinde
stratejik bir tepe var, geçiş fırsatı diye oraya geçiyor ve biz
bunu, yetkilileri uyardık. Baktık ki fayda etmiyor, kimse
farkında değil, binlerce yurttaşımız gerilla ve
askerin arasına girdi ve vahim bir hadiseyi önledi. Bir yandan da
ülkemizin bir tarafında bunlar yaşanıyor.
Bir tarafta da Gezi Parkındaki
olaylar nedeniyle tepkisini gösteren halkın üzerine müthiş,
orantısız bir şiddet, kolluk gücü yönlendirmesi
yaşanıyor. Bu kolluk gücü yönlendirmesinin sonucunda müthiş bir
halk dayanışması kendiliğinden gelişiyor. İnanın,
o sokaklarda, gaz maskesi, bez gaz maskelerinden, su, ilaç verene,
dükkânını açana, kafesini açana müthiş bir dayanışma
olgusu yaratıldı. Sıraselviler gazdan geçilmiyordu, Cihangir
geçilmiyordu, İstiklal Caddesi, Galatasaray, Tünel -ki ben hep bu
yakın mesafelerdeydim ve bürom oradaydı, oraya kadar dahi gitme imkânı
yoktu- sürekli bir su, gaz saldırısı. Tarlabaşı öyle,
Elmadağ Cumhuriyet Caddesi öyle.
Bu görüntüler siyaseten iktidarın
icraatına yönelik olarak bir uyarıdır, aslında muhalefet
olarak bize de bir uyarıdır. Demek ki biz muhalefet olarak etkili bir
muhalefet yapamamışız. Eğer sonradan bu kalabalıklara
karışarak kendi parti flamalarını çıkaran,
bayrakları çıkararak ırkçılık,
ayrımcılık, şovenizm ve saldırganlığını
o alanda dahi, o sivil alanda dahi kusan -kusan diyorum- kendini
bilmez siyasetçilerin, Oradan da bir şeyler çıkarırım.
anlayışında olanların karşısında eğer
bu Meclisin muhalefeti Beşiktaş Çarşı Grubu kadar muhalefet
etseydi şu an bu iktidarın durumu böyle olmayacaktı
arkadaşlar. Sizler de dikkatli olacaktınız, iktidar da dikkatli
olacaktı, ana muhalefet de bir arpa boyu yol alacaktı.
Arkadaşlar, iki gündür
duyduklarım burada beni üzüyor. Ne sevgili milletvekilleri sizler
güruhsunuz ne Gezi Parkında o çöpleri toplayan, köpeğiyle beraber
dolaşırken çiçeklere, ağaçlara sarılan o
vatandaşımız çapulcudur; o vatandaşımız asildir.
Biz vekiliz, bu vekilin bu söylemleri rezildir arkadaşlar. Bu rezalete de
isyan ediyoruz, bu bir rezalettir. Vekilin asilin karşısında
biraz saygı takınması gerekir, biraz anlayış
takınması gerekir, itirazını anlaması gerekir. Çevreye
itirazını, yaşama müdahaleye itirazını, planlamaya
itirazını, köprüye itirazını, köprü adına
itirazını ve bütün bunların ötesinde kişi güvenliği ve
özgürlüğünün acımasızca gaz fişeklerine teslim
edilemeyeceği anlayışını mutlaka anlatmak gerekir.
Eğer, bunu anlatmazsanız bir gün halk anlatır arkadaşlar.
Polisin TOMAsı vardı, aslında Beşiktaş ÇARŞI
Grubunun TOMAsı çıkması bir ders vermesidir. Bir ders çıkarmak
lazım oradan. İnsanı mecbur
bıraktığınız zaman, kendi meşru savunmasını
istemediği bir şekilde yapma durumuna
bıraktığınız zaman, Elias Canettinin
kışkırtılmış kitlelerini, iktidar
ilişkilerini okursanız, toplum mühendisliğinin, siyaset
mühendisliğinin çok farklı bir şey olduğunu görürsünüz.
Biz, yeni bir anayasayı
Kırk
yılda darbe anayasasını değiştirme becerisini
göstermemiş iktidarıyla muhalefetiyle olan bu Meclisin üyeleri,
Taksim Gezi Parkındaki o saf düşünceleri nedeniyle meydanlara
çıkıp sabaha kadar nöbet tutanların önünde biz boynumuzu
eğiyoruz. Ben kendim onların önünde boynumu eğiyorum,
saygınlık duyuyorum. Uyanlar için de teşekkür ediyorum ama ne bu
zulüm bu ne şiddet?
Arkadaşlar, ne bu gazlar? Diyarbakırdan TOMAlar ulaştı
Taksime. Elbette ki, Şili iktidarında 1973te de tencere, tava,
korna sesleri vardı kamyonların. Bir tek siz kârlı
çıktınız ışık söndürme eyleminden, ampulünü
alıp partinize amblem yaptınız, o ampulün sayesinde de iktidar
oldunuz. Şimdi, Yüzde 51 aldık. diye de o vatandaşa bunu
kusturmayınız Allah aşkına. Biz, yeni bir
anlayışla, diyalogla, suhuletle, soğukkanlılıkla
Taksim Dayanışma Platformunun Sayın Arınçla
görüşmesini, Köşkün bu konudaki
duyarlılığını
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla)
herkese
bu şekilde çağrıda bulunuyoruz. Bunu çözmek zorundayız,
çözülmediği takdirde gerçekten bu provokasyonlara açık durumlar çok
acı sonuçlar doğurur diyorum, uyarıyorum.
Saygılarımla. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Kaplan.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Çorum Milletvekili Salim Uslu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Uslu.
AK PARTİ GRUBU ADINA SALİM
USLU (Çorum) Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri;
iki gündür Mecliste yoğun bir biçimde konuştuğumuz ama dokuz
gündür de Türkiye'nin gündeminde birinci sırada yer alan Gezi Parkı
olaylarını tartışıyoruz. Elbette,
tartışmanın bir zararı yok. Bu tartışmadan
herkesin kendisine göre önemli dersler çıkartması gerekiyor. Nitekim,
bu konuda partimiz ve Hükûmetimiz üzerine düşen değerlendirmeleri yapmış
ve sorumlu bir siyaset anlayışıyla gereken dersleri
çıkartmıştır. Elbette, burada eylemlere
katılanları Niçin katıldınız? diye yargılamak,
ayıplamak mümkün olmadığı gibi şiddeti övmek de söz
konusu olmamalıdır. Bu konuda herkesin duyarlı ve sorumlu davranması
gerektiğini düşünüyorum.
Şüphesiz, demokratik toplumlarda,
gelişmiş, modern toplumlarda sorun çözme yöntemi olarak tepkiyi ifade
etmek, sokakta tepkiyi dile getirmek mümkün olduğu gibi aynı zamanda,
sorunun parçası olmak yerine çözümün tarafı olmak ve teklif
geliştirmek de önemlidir. Bu konuda elbette öncelikle diyalog
kanallarının, iletişim kanallarının açık
olması gerekir ve tarafların, söyleyecek sözü olanların bu
noktada tekliflerini, sözlerini dile getirmeleri demokratik terbiyeye ve
demokratik olgunluğa da uygun bir davranıştır. Nitekim,
Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere Sayın
Başbakanımız ve Sayın Başbakan Vekilimiz bazı
çağrılarda bulunmuştur ve bu çağrıların toplumda
doğru anlaşıldığını düşünüyorum.
Nitekim, bu çağrılar toplumda karşılık bulmuştur
ve ilk önce Sayın Cumhurbaşkanımızın,
Başbakanımızın ve Başbakan Vekilimizin
yaptığı sükunet çağrılarına, itidal
çağrılarına ilk cevap da Çorumdan, benim seçim bölgemden
gelmiştir. Doğrusu, böyle bir cevabın Çorumdan gelmiş
olması benim adıma hem gurur vericidir, hem övünç
kaynağıdır hem de Çorum halkının demokrasiyi ne kadar
çok içine sindirdiği, Çorum halkının geçmişte
yaşanmış acılardan ne kadar çok olgunlaştığı
ve önemli dersler çıkardığı konusunda cemile örneği
bir davranış ortaya koymuşlardır. Şu bildiri bugün
yayınlanmıştır. Atatürkçü Düşünce Derneğinde
Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanı Sayın Cengiz Atlas,
Atatürkçü Düşünce Derneği Şube Başkanı Sayın
Uğur Demirel, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı
Başkanı Sayın Nurettin Aksoy ve bazı gruplar bir araya
gelmişler ve şu açıklamayı yapmışlardır: Son
bir haftadır devam eden eylemlerde halkın sokağa
döküldüğünü ifade ederek Biz eylemleri organize etmedik. Kitle içerisine
sızan provokatörlere, kötü amaç içerisinde olan kişilere müsaade
etmemek için eylemlere dâhil olduk. Asıl amaçları Çorumu
karıştırmak olan kişi ve gruplara asla müsaade
edilmemelidir. Devamla diyorlar ki: BDPliler ile Akil İnsanların
Çoruma gelişi ve 1 Mayıs kutlamaları da Çorum halkı,
idarecileri ve güvenlik güçlerinin sağduyulu tutumları sonucunda
olgunlukla sonuçlandırılmıştır. Toplumsal
tepkilerimizi dillendirirken radikal grupların provokasyonlarına
karşı uyanık ve tedbirli olalım. Geçmişte tahriklerin
yol açtığı elim hadiseleri hiçbir zaman hatırdan
çıkarmayalım. Eylemlere katılan vatandaşlarımız
yasal sınırlar çerçevesinde demokratik tepkilerini serbestçe ortaya
koymalı ancak bu eylemleri bazı karanlık odakların ülkeyi
ve şehrimizi kaosa sürükleyebilecek bazı grupların emelleri
doğrultusunda yönlendirmeye çalışabilecekleri akıldan
çıkarılmamalıdır.
Ben buradan, bu yüce Meclis
çatısından bu sorumlu ve soğukkanlı
davranışı, bu duyarlılığı gösteren Çorumlu
hemşehrilerimi tebrik ediyorum ve alkışlıyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Biz de teşekkür ediyoruz.
SALİM USLU (Devamla)
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; aynı şekilde
Çorum Ticaret ve Sanayi Odası, Çorum Ticaret Borsası, Çorum
Gazeteciler Cemiyeti, Çorum Hitit Gazeteciler Derneği de benzer açıklamalar
yaparak itidal çağrısı yapmıştır. Bu yüce Meclis
bu çağrıların gerisinde kalmamalı ve şiddete prim
vermek yerine barışı, barışçıl eylemleri,
barışı sürekli kılmayı ve barışın
tarafı olmayı sağlamak konusunda topluma çağrılar
yaparak toplumun sükûnetini temin etmelidir. Söyleyecek sözü olan, iddiası
olan, önerisi olan, projesi olan, teklifi olan varsa bunların
konuşulabileceği mekânlar, demokratik platformlar, mekanizmalar
vardır. Burada da bunların değerlendirilmesi gerekmektedir.
Aslında, bu bildiri bir
olgunluğun, acıların olgunlaştırdığı
bir toplumun ortaya koyduğu bir iradedir. Bu iradeyi
selamladığımı az önce ifade ettim. Çünkü bu irade
bilmektedir ki 1980 yılında Çorumda vuku bulan olaylarda
öğleden önce kurşunla hayatını kaybeden Alevi
kardeşimiz de öğleden sonra kurşunla hayatını kaybeden
Sünni kardeşimiz de aynı silahtan çıkan kurşunlara hedef
olmuştur. Dolayısıyla, bu karanlık hâlâ
aydınlatılmamıştır. Asıl, bu günleri
yorumlayabilmek için, bugünlerde olan olayları doğru anlayabilmek
için geçmişte yaşanan olayların açığa
çıkartılması, karanlıkların
aydınlatılması son derece önem arz etmektedir.
Bu vesileyle ben yüce Meclisi
saygıyla selamlarken Çorum halkının bu örnek
davranışını, bu cemile örneği
davranışını da buradan selamlıyor ve
hemşehrilerime, yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Uslu.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Tarhan.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Sayın Başkan, şu an aldığımız bir haberi
Meclis Genel Kuruluyla paylaşmak istiyorum. Rizeden vatandaşlar
BAŞKAN Lütfen sisteme
girerseniz, ne olduğunu, açıklamanızı anlayabilelim.
Açarsanız lütfen.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) Rica
ediyorum açalım. Vakit kaybetmek istemiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Tarhan.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis grubumuzdaki pek
çok arkadaşımıza az önce gelen telefonlarla Rizede
olağanüstü olayların yaşandığı bize bildirildi.
Bazı kişilerin bir derneğin
binasını basarak çevresini kuşattıkları yolunda
bilgiler geliyor. Son derece olumsuz bir sonuç yaşanmasından
endişe duyuyoruz. Kardeşi kardeşe kırdırma
girişimi, tahrik, kamplaşmanın derinleşmesinin olumsuz
sonuçlar yaratmasından endişeliyiz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
EŞREF TAŞ (Bingöl) Siz yapıyorsunuz
siz! Aynı şeyleri yapıyorsunuz!
BAŞKAN Lütfen, sayın milletvekilleri
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri, o yüzden
duyarlı olmaya çağırıyorum, herkesi bu konuda dikkatli
olmaya çağırıyorum ve özelikle yetkilileri. Sayın Bakan bu
konuyu takip etmenizi özellikle rica ediyorum. İçişleri Bakanına
şu anda ulaşmaya çalışıyoruz. Olumsuz sonuçlar, yeni
Sivaslar yaşanmamasını diliyoruz ve herkesi sağduyuya ve
dikkate çağırıyorum ben buradan.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tarhan.
Sayın Bakan, buyurunuz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) Şimdi, daha önce Sayın
Milletvekilinin konuşması üzerine Rize Valisini aradık Herhangi
bir olağanüstü durum var mı Mecliste böyle bir tedirginlik ifade
edildi? diye kendisine sorduk. İfadeyi aynen söylüyorum: Küçük bir
gerilim ve asayiş olayı dışında merak edilecek
bir durum yok. bilgisini
Ama şimdi, bu bilginiz
üzerine tekrar arıyoruz ve alacağımız bilgiyi sizinle
paylaşırız. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bakan
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya ) Ayıp,
ayıp!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen, çok rica
edeceğim
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bahçekapılı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Rize ilimizde birtakım
olayların olduğu veya olmakta olduğuna ilişkin bazı
bilgiler bize geldi. Sayın Bakanımıza teşekkür ediyoruz
konuyla ilgilendiği için. Biz de grubumuzdaki yetkili arkadaşlar
tarafından bu olayın gerçekliği veya hangi boyutta olduğu
konusunda çalışmalar yapmaktayız. Ben, Cumhuriyet Halk
Partisinin Grup Başkan Vekiline bu hassasiyeti gösterdiği için
kendisine teşekkür ederim. Ancak şunu hatırlatmak isterim,
aynı hassasiyeti İzmirdeki bir ilçemizin
(CHP
sıralarından gürültüler)
Susturur musunuz lütfen efendim.
BAŞKAN Siz devam ediniz efendim.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
İnanın gösteriyoruz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) İlçemizi yakan
unsurlara karşı da, ilçelerimizde yangın çıkaran unsurlara
karşı da aynı hassasiyeti göstermesini beklerdim.
Teşekkür ederim.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) Hepsi için
gösteriyor, o hepsi için gösteriyor.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Bahçekapılı.
Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, bu, Rizedeki olaylarla ilgili
bize de bilgiler geliyor. Bugün eylem ve etkinlik için bir çalışma
yapan KESK üyelerine yönelik ciddi bir linç girişimi şeklinde bize
yansıdı.
Şu anda, Belediye Konutları mevkisinde bir
iş hanı içerisinde yüzlerce KESK üyesi bir linç
saldırısı altında ve biz Rize Valisine
ulaşamıyoruz. İçişleri Bakanına, İçişleri
Bakanı Müsteşarına ulaşamıyoruz. Önlerine acil not
koysunlar diye İçişleri Bakanlığı görevlilerine bu
durumu bildirdik ancak hâlâ bir geri dönüş olmadı. Sayın
Bakanın yapmış olduğu açıklamayla uyuşmayan,
yerelden çok ciddi sıkıntıların olduğuna dair haberler
var. Sanırım, Rize Valisi sadece olayı geçiştirmek üzere
yanlış bilgiler veriyor. Orada şu anda yüzlerce insanın
yaşamını ilgilendiren, can güvenliğini ilgilendiren bir
durum söz konusu. İçişleri Bakanlığını biz de bir
an önce göreve çağırıyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.16
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.24
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER :Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116ncı Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
453 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
3.- Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453) (Devam)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Sayın Bakan, bir açıklama
için şey yapıyordunuz. Acaba açıklamanızı alabilir
miyiz?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) Yok, henüz değil, daha sonra.
BAŞKAN Soru-cevap bölümüne
geçelim mi?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) Soru-cevap bölümüne geçelim uygun görürseniz.
Son bir bilgi almak istiyorum.
BAŞKAN Peki efendim.
Şimdi on dakikalık soru-cevap
bölümüne geçiyoruz.
Sayın Kaplan, buyurunuz.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, elimde Kocaeli
İzmit İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü, İzmit
Müftülüğü ve Evliya Çelebi Anadolu İmam Hatip Lisesi iş
birliğiyle Kutlu Doğum Haftası programı etkinliklerinde bastırılmış
bir kitapçık var. Bu kitapçıkta Neden imam-hatipli olunmalı?
diye bir başlık var ve bunun başında İmam-hatipli
olanların cennete gitmek için imam-hatipli olmaları gerektiği
şeklinde bir açıklama var, 2nci maddede güzel insan olmak, 3üncü
maddede güzel bir üniversite kazanmak.
Şimdi size sorum şu: Millî
eğitim müdürlüğünün katkı sunduğu, müftülüğün
katkı sunduğu böyle bir anlayışta millî eğitimin
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
imam-hatibin dışındaki diğer okullarının cennete
gitmediği anlamı çıkmıyor mu?
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Kaplan.
Sayın Dibek
TURGUT DİBEK (Kırklareli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım -bugün de
basında yer aldı haberler- Zonguldakta Millî Eğitim
Müdürlüğünün bir genelgesi okullara gönderilmiş. Şunu diyor: O
okullarda, pazartesi ve salı günü okula gelmeyen öğretmen ve
öğrencilerin isim listesini istemiş Zonguldak İl Millî
Müdürlüğü. Tabii, bu Gezi Parkı protestosu nedeniyle Zonguldakta da
sanıyorum vatandaşlarımız bu eylemlere
katılıyorlar. Liseden öğrencilerin ya da öğretmenlerin
katıldığını tespit etmek amacıyla böyle bir
genelge gönderilmiş. Sizin bilginiz var mıdır? Bakanlık
olarak sizin böyle bir talebiniz var mı Zonguldakla ilgili olarak? Onun
dışında, diğer illerde yine millî eğitim müdürlüklerinin
böyle bir isteği oldu mu liselerden? Yani, okula gitmeyen, izinsiz o gün
gelmeyen öğretmen ve öğrencilerle ilgili isim listelerinin millî
eğitim müdürlüğünün talep etmesiyle ilgili bir durum oldu mu?
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Dibek.
Sayın Acar
GÜRKUT ACAR (Antalya) Teşekkür
ederim.
Sayın Bakan, Hükûmet olarak
soruyorum: Devlet Opera ve Balesi, Devlet Senfoni Orkestrası, Devlet
Tiyatroları, bunlar Mustafa Kemal Atatürkün ve İsmet İnönünün
bize emanet ettiği, gözleri gibi korudukları kurumlardır.
Ortaçağda bile Avrupa kralları ve derebeyleri sanatçıları
korumuştur. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında tamamı
yoksul köylülerden oluşan Anadolu halkının kendisini
geçindirecek gücü yoktur ki sanatçıyı korumaya alabilsin. Bu nedenle
cumhuriyetin kuruluşundan sonra sanatçılarımız devletin
kanatlarının altına alınmışlardır. Bu
kurumlar bugün 1 milyon 800 bin yurttaşımızın
yararlandığı halkın ayağına giden birer nimettir.
Bu nimetten Türk halkını mahrum kılacakları tarih ve halk
affetmeyecektir. Nazım Hikmetin bir şiirinde dediği gibi:
Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun,
meyve çağında
ağacın,
serpilip gelişen hayatın
düşmanı.
Buna bir de şunu eklemek mi
gerekiyor Sayın Bakan: Halka sunulan yüksek nitelikli sanatın
düşmanı, iktidar partisi AKP artık
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Acar.
Sayın Eyidoğan
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) 3/6/1963 yılında hayatını kaybeden
Nâzım Hikmet Ranı ölümünün ellinci yılında saygıyla
anıyoruz. Umarım kabri en kısa sürede gerçek vatanına
hasret kaldığı ülkemize getirilir. O dedi ki:
Dörtnala gelip uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak
başı gibi uzanan
bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler
kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen
toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları,
bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana
kulluğunu,
bu davet bizim.
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve
hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Eyidoğan.
Sayın Batum
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Sayın Bakan, siz çok değerli bir öğretim
üyesiyken siyasete girdiniz. Bugüne kadar binlerce gence ders verdiniz.
Şimdi, o gençler -fotoğraflar bunu açıkça gösteriyor- inanılmaz
bir polis şiddetiyle, şiddeti bile aşan açıkça
insanlık dışı muameleyle karşı karşıya
kaldılar. Başbakanımız giderken tam tersi bir tavır
izleyerek gitti. Daha önce de zaten aynı tavrı biz görmüştük. Kadın
mıdır, kız mıdır nedir? derken ya da Adamın
biri ölmüş, bana ne. derken. Şimdi, ben, size soruyorum: Siz,
Bakanlar Kurulunda bu insanlık dışı muameleye
karşı ne diyeceksiniz? Gençlerin
karşılaştığı bu inanılmaz muamelenin
hesabının sorulması için ne yapacaksınız? Sayın
Başbakan tersini savunsa bile bu
insanlık dışı muamelenin hesabını sormak için ne
yapacaksınız?
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Batum.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlar; önce Rizeyle ilgili son durumu kısaca arz
edeyim.
Rize Valisinin verdiği bilgiye
göre Atatürkçü Düşünce Derneğinde, esnaftan olduğu söylenen
vatandaşlarla gösteri yapan vatandaşlar arasında bir itiş
kakış, bir gerilim yaşanmış. Polis ayırma için
müdahale etmiş, bu müdahale sırasında esnaftan 4 kişi
gazdan rahatsız olup hastanede ayakta tedavi görmüş,
ayrılmış. Onun dışında hastanede herhangi bir
yaralı veya vahim durumda olan kimse yok. Hastaneye herhangi bir nedenle
müracaat eden kimse yok. Atatürkçü Düşünce Derneğinin etrafında
toplanmış olan kalabalık dağılmış, herhangi
bir olay veya bir saldırı söz konusu değil. İçeride 20-25
kişi olduğunu söylüyor. Onların da tahliye edilmesi için
çalışıyoruz fakat içerideki göstericilerden bazıları
çıkmak istemiyorlar, biraz işi sosyal medya üzerinden daha çok duyurmak
için içeride kalmayı tercih ediyorlar. gibi bir tespiti var Sayın
Valinin. Onları da ikna etmeye çalışıyoruz çıkmak
için. Çıkmak isteyenleri çıkarıyoruz ama çıkmak
istemeyenleri de işi büyütmeden çıkmaya ikna etmeye
çalışıyoruz. Rize Valisinin verdiği bilgi bu. Herhangi bir
yaralanma, dediğim gibi, 4 tane esnaftan kişi gazdan
rahatsızlanmış, onlar hastanede ayakta tedavi görüp taburcu
edilmişler. Son durum bu. Yani, Vali endişe edilecek, herhangi bir
vatandaşla ilgili endişe duyulacak bir vahim durum olmadığını
söylüyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, ben şimdi Rize ilçe başkanımızla
konuştum: Şu anda içeri girdim, orada emniyet müdürüyle beraberiz,
grubu saran büyük bir kesim var, dışarıya çıkarmıyorlar.
diyor. Hatta, bir çocuk, genç çıktı dışarıya,
saldırdılar. diyor. Biz istiyoruz ki, yani bu grubun önünü polis
kessin ve bunları dışarıya çıkaralım. Hâlâ
çıkarmıyorlar. diyor. Burada yanlış bilgi veriliyor.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Çıkarırlar, çıkarırlar Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Yahu, şimdi
konuştum, şimdi konuştum.
Ama bunun sorumlusu
Sokağa
çıkamayacaksınız!
BAŞKAN Sayın Genç,
bilgilendirdiniz, teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan, yani çok kritik dönemlerden geçiyoruz. Ciddi bilgilerle
yapmamız lazım. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak burada
sağlık bir açıklama geldikten sonra değerlendirme
yapalım. Yanlış neticeler olur. Lütfen yani
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır,
şimdi konuştum ben, Valinin, emniyet müdürünün yanındayım.
diyor
Yanlış bilgi veriliyor.
BAŞKAN Sayın Vural
haklısınız. Bakanın söyledikleri böyle.
OKTAY VURAL (İzmir) Yani bunu
bir başka şeye getirmeyelim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan, şimdi, yaklaşık yarım saattir Rize
Valisine ulaşmaya çalışıyoruz.
Aradığımızı bilmesine rağmen,
telefonlarımıza çıkmıyorlar ve zahmet edip bir geri
dönüş yapmıyorlar. Bakın, bu durum bir alışkanlık
hâline geldi. Sayın Bakanının telefonuna çıkan Vali, siyasi
parti mensubiyetine göre, anladığımız kadarıyla, bir
davranış gösteriyor. Orada acil bir durum olduğu zaman da
valiler arasında böylesi bir alışkanlık giderek
yaygınlaşıyor. Atanmış bir kişinin, Meclisin
iradesini temsil eden milletvekilinin telefonuna cevap vermeme ya da geri
dönmeme gibi bir hakkı yoktur. Bu konuda, gerekirse, İçişleri
Bakanı bütün valiliklere bir genelge göndersin, ciddi bir keyfî uygulama,
korkarız ki günün birince acı bir sonuçla önümüze gelecek.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Baluken.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Şimdi, biraz önce BDP Grubu adına konuşan
Sayın Hasip Kaplanın konuşma metninde dikkatimi çeken bir nokta
var, bunun vuzuha kavuşması gerekiyor. Cümleleri aynen okuyorum:
Eğer, sonradan bu kalabalıklara karışarak kendi parti
flamalarını çıkaran, bayrakları çıkararak
ırkçılık, ayrımcılık, şovenizm ve
saldırganlığını o alanda dahi, o sivil alanda dahi
kusan kendini bilmez siyasetçilerin. diyerek devam ediyor. Bayrakların
parti flamaları ayrılmış
Tekrar ediyorum: Eğer
sonradan bu kalabalıklara karışarak kendi parti
flamalarını çıkaran, bayrakları çıkararak
ırkçılık, şovenizm. gibi
Eğer bundan kastedilen,
Türk Bayrağı ırkçılık ve şovenizmin bir simgesi
olarak anlamlandırılıyorsa
SIRRI SAKIK (Muş) Orada
farklı şeyden bahsediyor, bayraktan bahsetmiyor.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Parti
flamaları ayrılmış. Parti flamaları ifade
edildiği hâlde, arkasından bayraklar çıkarılarak derken
Türk Bayrağı kastedildiyse bu yanlış ifadenin düzeltilmesi
gerektiği kanaatini taşıyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) Kasıt o değil,
partilerden bahsediyor.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Bir kasıt yok.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Uzunırmak.
3 - Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453)(Devam)
BAŞKAN - Sayın Bakan,
herhâlde sorulara da yazılı olarak cevap vereceksiniz.
Bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 453 Sıra
sayılı Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2nci maddesine bağlı Ek Madde 152de yer
alan Kanuni Üniversitesi adının Adana Kanuni Üniversitesi olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
29.05.2013
Muharrem
Işık Fatma
Nur Serter Mehmet
Hilal Kaplan
Erzincan İstanbul
Kocaeli
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Kaplan.
Buyurunuz efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi ve tutuklu tüm milletvekillerini saygıyla
selamlıyorum.
453 sıra sayılı YÖK
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı üzerine verdiğimiz önerge lehinde
düşüncelerimi açıklayacağım.
Değerli milletvekilleri, içinden
geçtiğimiz süreç sıkıntılı bir süreç. İzin
verirseniz Sayın Bakanım, ben biraz üniversitelerle ilgili
konuşmak istiyorum. Anımsarsınız, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak 14/12/2011 tarihinde 149 sayılı Kanun Teklifimizde Gebze
bölgesinde Gebze Üniversitesi adıyla yeni bir üniversitenin
kurulması hakkında kanun teklifi verdik. Ne yazık ki Adalet ve
Kalkınma Partisinin oylarıyla bu kanun teklifimiz reddedildi; oysa
Mecliste bugün grubu bulunan tüm siyasi partiler seçim meydanlarında Gebze
bölgesinde yeni bir üniversitenin kurulması noktasında hemfikirlerdi
ve söz vermişlerdi.
Yine hatırlarsınız bu
kürsüden Gebze bölgesinin sorunlarını dile getirirken, Gebzenin
birinci sorunu, öteden beri hak ettiği il olma talebinin yanı
sıra, il olmadan da daha önemli olan Gebze Üniversitesinin kurulmasını
talep etmiştik. Nedeni de şu, ısrarla Gebze Üniversitesinin
olmasının Gebzeliler için, o bölge için olmazsa
olmazlarımızdan bir tanesi şu: Kontrolsüz büyüyen
sanayileşme, beraberinde hızla göç alması ve çarpık
kentleşmenin getirdiği olumsuzlukları azaltmak için kent
kültürünü benimseyen, çağdaş yaşamı arzulayan ve Gebzeli
olma bilincini öne çıkaran, özgür düşünebilen, insan haklarına
saygılı, ilkesini ve ülkesini, milletini seven nesiller
yetiştirmek için üniversite bizim için vazgeçilmezdir.
Göç nedeniyle yaşam
tarzlarının farklı olduğu, bir araya geldiği bu kentte
ortak yaşam alanları ve sosyal donatılarıyla
zenginleştirilmiş bir kent kültürünü benimsetmek hatta hayata
geçirmek, Gebze halkıyla kültürel ve sosyal olarak, sportif olarak entegre
olmuş, sanayisiyle ARGE çalışması yapılabilecek bir
üniversite bizim için vazgeçilmezdir. Bu nedenle biz böyle bir kanun teklifini
hazırlamış olduk. Bizim teklifimiz reddedildi. Üstelik Adalet ve
Kalkınma Partisinin Kocaeli milletvekillerinin ret oyu vermesiyle
gerçekleşti.
Değerli milletvekillerimiz, sonradan
bu Kocaeli milletvekilleriyle yaptığım görüşmede Siz
haklısınız. Biz de seçim döneminde böyle bir söz verdik,
sözümüzü yerine getireceğiz. Sizin verdiğiniz kanun teklifini
reddettik ama bekleyin biz vereceğiz, siz bize destek verin.
Sayın
Işık, isminizi özellikle zikrediyorum, kalkıp bu kürsüden
yanıt vermenizi istiyorum. Siz Kocaeli ve Gebzedeki medyaya şu sözü
verdiniz: 2013-2014 öğretim yılında Gebze Üniversitesini
kuracağız. Bizim istediğimiz gibi olmasa da mevcut bulunan GYTE
üzerinden 4 yeni fakülte ile kuracağız ve öğrenime
açacağız. dediniz. Sizin özellikle isminizi kullanmamın nedeni
şu: Hem Eğitim Komisyonunun Başkanısınız hem 5
tane yeni üniversite kuruluyor hem siz Gebze halkına, o bölgede
yaşayan halka söz vermiş olmanıza rağmen sözünüzü yerine
getiremiyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, bir
şeyi daha hatırlatmak istiyorum: Bu bölgedeki insanlara
haksızlık yapıldı. dediğim zaman, bana diyorlar ki:
Sen Kocaelinin değil Gebzenin milletvekilisin.
Bakın, size bir şey
hatırlatmak istiyorum: Kocaelinin nüfusunun yüzde 48i Gebze bölgesinde
-Çayırova, Darıca, Gebze ve Dilovasında- yaşamakta.
Kocaeli Üniversitesinin 45 bin öğrencisi var, 35 tane meslek yüksekokulu
var, üzülerek ifade ediyorum 1 tane öğrenci ve 1 tane meslek yüksekokulu
Gebze bölgesinde değil. Şimdi, 7 milletvekilinin olduğu sizin
partinizde, bir bakanın, Eğitim Komisyonu
Başkanınızın olduğu bir bölgede verilmiş bir sözü
yerine getirmemenin yanı sıra Gebzeye yapılan bu
haksızlığı ve özellikle millî eğitimi okullar açısından,
sınıflarda kişi başına düşen öğrenci
açısından göz önüne getirdiğimizde Sayın Bakanıma ve
sayın milletvekillerime sormak istiyorum: Bunu nasıl telafi
edeceksiniz? Sayın Işık, çıkıp şu kürsüden
2013-2014te eğitim öğretime açacağım. dediğiniz Gebze
üniversitesi sözünüzde durmanızı istiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Kaplan.
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter
sayısı
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Işık.
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Sayın Mehmet Hilal Kaplanın ifade
ettiği sözümüzün arkasındayız. Gebze üniversitesinin kuruluşuyla
ilgili çalışmalarımız tamamlandı. İnşallah
bu Meclis Yasama Yılı bitmeden bunun kanunlaşması için de
çalışmamızı yürütüyoruz, hiç endişeniz olmasın.
Biz verdiğimiz her sözün arkasında duruyoruz.
Ayrıca Gebze bizim eğitimde
en öncelikli bölgemiz. Sadece 2013 yılı içerisinde Gebzede
biliyorsunuz bu sene fen lisemiz açıyoruz, bu Gebzemiz
açısından son derece önemli bir gelişme.
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, bu
Komisyonun cevap vereceği bir konu değil ki!
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI FİKRİ IŞIK
(Devamla) Gebzemiz açısından son derece önemli eğitim
eksikliklerin tamamlanması noktasında da çok ciddi çalışma
yapıyoruz. İnşallah bunları önümüzdeki süreçte kürsüden de
paylaşırız.
Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) Kocaeli
konusu Komisyonun konusu değil ki, Komisyonla ilgili bir konu değil.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Işık.
OKTAY VURAL (İzmir) Yani Kocaeli
Milletvekili olarak cevap verir.
BAŞKAN Sayın Vural,
sataşma olduğunu gayet iyi gördünüz. Sataşmadan kendisi kürsüye
gelmek istemedi, onun için
OKTAY VURAL (İzmir) Yani
sataşma olduysa, Komisyon Başkanı olarak
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter
sayısı istemiştim.
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım efendim.
Karar yeter sayısı
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Başkanım, elektronik yapalım.
BAŞKAN Elektronik yapalım,
peki, buyurunuz.
Bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter
sayısı yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.44
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.50
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116ncı Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
Tasarının 2nci maddesine
bağlı ek madde 152 üzerinde Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan
ve arkadaşlarının verdiği önergenin oylamasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım:
Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir. Karar
yeter sayısı vardır.
453 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi madde 2ye bağlı
ek madde 152yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.51
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER :Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır),
Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116ncı Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
453 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan,Tabiatı
ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı ile Çevre
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
4.- Tabiatı ve Biyolojik
Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı ile ve Çevre Komisyonu
Raporu (1/627) (S. Sayısı:
297)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5inci sırada yer alan, Orta Asya
ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri
Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri
Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
5.- Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel
Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu
ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S. Sayısı: 173)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonların
bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan
karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere, 6 Haziran 2013
Perşembe günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.54