06 Haziran 2013 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.01
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Fatih ŞAHİN (Ankara), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117nci Birleşimini
açıyorum.
YOKLAMA
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Dünya Çevre Günü nedeniyle söz isteyen Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğluna aittir.
Buyurunuz
Sayın Türkoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Sayın Başkan, Türk milletinin
saygıdeğer milletvekilleri; Dünya Çevre Günü hakkında gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım.
Sözlerime başlarken,
dün Adanada meydana gelen olaylarda yaralanan ve bugün şehit olan Komiser
Mustafa Sarıya Cenab-ı Allahtan rahmet diliyorum. Başta hamile
eşi Eda Hanımefendi olmak üzere, babası Halil İbrahim
Ağabey ve tüm emniyet teşkilatına ve Türk milletine de
başsağlığı diliyorum.
Ayrıca, bugün
konuşma görevi Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru Beyefendideyken
-bir mazeretinden dolayı bu konuşmayı
yapamayacağından- müracaatımı kabul eden Sayın Meclis
Başkan Vekili Güldal Mumcu Hanımefendiye, zarafetine ilave olarak
nezaket ve anlayışı için de teşekkür ediyorum.
Teknolojinin
gelişmesi, sanayileşme, yeni şehirler kurulması, mevcut
şehirlerin olağanüstü büyümesi sürecinde insanoğlu o güne kadar
fark etmediği, kaybettikçe farkına vardığı çevre
kavramının önemini hissetmeye başlamıştır.
Havanın ve karanın kirlenmesi, tehlikeli ve zararlı maddelerin insan
hayatını tehdit eder hâle gelmesi, buna bağlı olarak büyük
maliyetlere sebep olan hastalıkların ortaya çıkması
sağlıklı bir çevrenin ne kadar önemli olduğunu ortaya
koymuştur. Özellikle 1970li yıllarda başlayan çevreye
karşı duyarlı yaklaşımlar çevre sorunlarına
ilişkin iş birliğini uluslararası zeminlere
taşımıştır. 5-16 Haziran 1972de Stockholm
Birleşmiş Milletler Çevre Konferansında çevrenin korunması
ve geliştirilmesi fikrinin dünyadaki bütün insanlara telkin edilmesi ve
yol gösterilmesi için ortak karar ve görüşlere ihtiyaç olduğu ilan
edilmiştir. Hiç durmadan deneyen, keşfeden, icat eden, ilerleyen
insanoğlunun etrafını değiştirebilme yeteneğinin
akıllıca kullanıldığında bütün insanlara nimet
olduğu, hayat kalitesini yükseltme fırsatını verdiğini
ancak aynı gücün yanlış ve akılsızca
kullanılırsa insana ve çevresine tahmin edilemeyecek hasarlar
verebileceğinin altı çizilmiştir. Bu hususlara vurgu yapmak
üzere 1972 Stockholm Konferansında alınan bir kararla 5 Haziran günü
Dünya Çevre Günü olarak kabul edilmiştir.
Ulusal mevzuatımızda ise
Anayasamızın 56ncı maddesi herkesin sağlıklı ve
dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğunu, çevreyi
geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve
çevre kirlenmesini önlemenin devletin ve vatandaşların ödevi
olduğunu hüküm altına almıştır.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak biz de parti programımızda çevreyi ayrı
bir başlık halinde tanzim ederek Kalkınma-çevre koruma ikilemi
yerine Akılcı koruma ve geliştirmeyi öngören sürdürülebilir
kalkınma modeliyle aşmayı hedeflemekteyiz. Tabii
zenginliklerimize toplum olarak sahip çıkma
anlayışının yani çevre
duyarlılığının kuvvetlenmesi için medya, eğitim
dâhil tüm unsurların kullanılmasını uygun bulmaktayız.
Bütüncül çevre politikalarının oluşturulması ile ekosistemlerin
tamamının planlanması ve yönetimi noktalarında ve ülkemizin
sahip olduğu biyolojik çeşitliliğin korunması, ekonomik
değer kazandırılması hedeflerini partimizin çevre
politikaları olarak çok kısa bir şekilde özetlemek mümkündür.
Benzer
ifadeleri parti ve Hükûmet programlarında zikreden iktidar partisinin ise
uygulamalarının çok farklı olduğunu görmekteyiz. AKP hükûmetleri, büyükşehirlerde
görmekle mutluluk duyduğumuz yeşil alanları, ağaçları
betonlaştırma konusunda tam bir ustalık dönemi
yaşamaktadırlar. Yeşil alanlar için Üç beş ağaç.
yeşil alanlara sahip çıkan, çevre duyarlılığı
olanlara da Üç beş çapulcu. diyerek aşağılamaktan geri
kalmamışlardır. Henüz taze gündemimiz olan Taksim Gezi
Parkına yaklaşımları ya da üçüncü köprü yapımı
inşası dolayısıyla heba edilecek ormanları,
sayısız ve sınırsız bir şekilde inşa edilen
hidroelektrik santralleri düşünecek olursak AKP hükümetleri Kalkınma
mı? Çevre koruma mı? ikileminde tercihini talandan ve ranttan yana
kullanmıştır.
Taksim
Gezi Parkındaki alana yapılacak AVM ve lüks konutlarla ilgili
Başbakanın kararlılığına getirilen
eleştirilere, Buradan rant elde edeceksiniz. söylemlerine Sayın
Başbakan Biz milletimize rant sağlamak istiyoruz. cevabını
vermiştir. Oysa rant, terlemeden, hak etmeden kazanılan mal, mülk
anlamındadır. Türk milleti terlemeden, çalışmadan
kazanmanın kötülüğünü çok iyi bilir. Mustafa Kemal bir sözünde,
çalışmadan, yorulmadan elde edilecek kazancın önce haysiyeti,
sonra bağımsızlığı alıp götüreceğini
ifade etmektedir. Muhtemel ki Başbakan bu sözüyle onurlu Türk milletini
değil; millet zannettiği, etrafına kendisine yalakalık ve
goygoyculuk yapan güruhu kastederek söylemiştir.Dolayısıyla,
rantçı olanlar, çevreyi ve doğayı ranta çevirmek isteyenler
Başbakan ve etrafındaki güruhtur, Türk milleti değildir.
Bu
düşüncelerle Dünya Çevre Gününün kutlu olmasını diler, Türk
milletinin milletvekillerini saygıyla selamlarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Türkoğlu.
Gündem
dışı ikinci söz, aynı konuda söz isteyen İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzele aittir.
Buyurunuz
Sayın Tüzel. (BDP sıralarından alkışlar)
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi selamlıyorum.
On
gündür ayağa kalkan, geleceği için mücadele eden, direnen
halkımızı selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Hayatını kaybedenlere başsağlığı,
yaralılara da şifalar diliyorum. Uysal koyun gibi olmayanlar tarih
sahnesinde değerli arkadaşlar ve aynı şekilde, orman gibi
kardeşçesine dayanışanları da selamlamak istiyorum.
Gezi
Parkından milyonların direnişine yayılan bu hareketi
anlamamız gerekiyor ama önce üçüncü köprünün temelini atarken Biz
herkesten çok çevreciyiz. diyen Başbakanı da anlamak gerekiyor.
Aslında, böyle sertifikalar vererek, bizleri fidan dikme törenlerinde
göstermelik bir şekilde öne sürerek çevreci olunmuyor; bu şekilde
asıl saldırının büyüklüğü gizlenmek isteniyor. Deveyi
havuduyla götürenler, Çukurları iyi paraya sattık. diyenler,
aslında ormanları, tarım alanlarını, sitleri,
kıyıları yağmalayanlar çok daha büyük bir saldırı
içerisinde yani üç yerine beş tane fidan dikmek değil mesele, yeni
zenginler yaratmaksa hiç değil.
Değerli
milletvekilleri, bakın, Taksim Meydanı emekçilerin elinden
alınmak istendi; yetmedi, Gezi Parkı öyle, Atatürk Orman
Çiftliği öyle, Atatürk Kültür Merkezi öyle, üçüncü köprü, üçüncü
havaalanı
BEDRETTİN
YILDIRIM (Bursa) Geçme! O köprülerden geçme!
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (Devamla) Bütün bunlar denilirken aslında çapulculuk,
haramilik bu zenginleri yaratmak isteyenlerin eseri oldu.
Değerli
milletvekilleri, direnen milyonlar basit birer çevreci değil.
Birleşen bir halk var ve bu halk tekçi zihniyete,
muhafazakârlığa, zorbalığa, istismara, ranta,
keyfîliğe, emeğe ve bilime, sanata saldırıya
karşı direnmiş ve ayağa kalkmıştır.
Kentsel dönüşümle,
2/B ile yağmaya, halka rağmen yapılan HESlere, eğitimden
sağlığa her alanı piyasaya açmaya, özelleştirmelere,
açlığa terk edilen halk; imtiyazlara ve zenginliklere, alkol yasağına,
kürtaja, 3 çocuk diyerek kadının bedenine müdahaleye, 4+4+4 ile
laikliğe, bilime saldırıya, ecdadımıza saygı
adı altında mezhepçiliğe, din
istismarcılığına, sınır ötesi
savaşçılığa ve güvencesiz iş cinayetleriyle,
taşeron çalışmayla bu kahredici köle düzenine karşı
ayağa kalkmıştır.
Aynı şekilde
çözüm deyip hiçbir şey yapmayan, aksine savaş ve şiddet
politikasıyla halkı gazlayan, Roboski gibi katliamların üzerini
örten, Reyhanlı katliamının gerçeklerini gizleyen ve milyon
dolarları artırıp işçi cesetleri üzerinde fabrika
kuranları koruyan böylesi başkanlık heveslerine karşı,
bu fırsatçı siyasete karşı bir ayağa kalkmadır.
Cezaevlerindeki çocuk istismarına, tecavüze, şiddete, sanat ve kültür
alanında Her şeyi ben bilirim, benim dediğim olacak. diyen bir
anlayışa karşı ayağa kalkılmıştır.
BEDRETTİN YILDIRIM
(Bursa) Hadi oradan be!
ABDULLAH LEVENT TÜZEL
(Devamla) Orantısız güç kullanıldı. ve benzeri
laflarıyla da bu işin üzeri örtülemez. Sabaha karşı
çadır yakanlar, halkı gazlayanlar, plastik mermi kullananlar, gaz
fişekleriyle onlarca insanın gözünü kör edenler, bu hesap mutlaka
verilmelidir. Ve halkın talepleri ortada: Gaz bombasının
yasaklanması, suçluların cezalandırılması, bu projeden
vazgeçilmesi, görevlilerin alınması, bunlar yapılmalıdır.
Ortalık sakinleşsin, öyle yapacağız. laflarına da
güvenmiyoruz çünkü hâlâ saldırılıyor, Kızılayda
saldırılıyor, Dersimde, Hatayda saldırılıyor;
hâlâ gizleme, hâlâ provokasyon var.
Değerli
arkadaşlar, demokratik taleplerin unutulmasına, buna seyirci
kalamayız ve Hükûmet istifa. diyenlere yöneltilmiş bu namluların
da artık son bulması gerekiyor.
Nerede
sizin insan merkezli kent yaşamınız, nerede sizin millî iradeye
saygınız? İşte, millî irade sokaklarda ama Başbakan ne
diyor: Tencere tava, aynı hava. İşte bu kafa, bildiğini
okuma. Halk da Kibirlenme padişahım, senden büyük halk var. diyor
ve sizin meşruiyetinizi sorguluyor. Bu meşruiyeti sorgulamaya
verilecek yanıt, demokratik reformları gecikmeden yapmaktır.
Halkımıza
çağrıda bulunmak istiyorum: Birleşik, örgütlü, demokratik
barışçıl mücadele demokrasiyi büyütecektir.
Bayraklarımız, özgürlük, kardeşliğin ve demokrasinin
sözleriyle donansın.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (Devamla) Kimse kimsenin askeri olmasın; darbecilerin
değil, kendimizin ve geleceğimizin savunucusu olalım,
halkın gücü olalım diyorum.
Hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.
Hükûmet
adına gündem dışı konuşmalara Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlu cevap verecektir.
Buyurunuz
Sayın Eroğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; ben de
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Özellikle
Sayın Hasan Türkoğlu ve Sayın Levent Tüzelin gündem
dışı konuşmalarına cevap vermek üzere söz aldım.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Bakanım, beni de bekleseydiniz.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum:
Tabii, çevrecilik, yeşillendirme sözde olmuyor, özde oluyor,
çalışmakla oluyor. Bakın, ben şunu açık yüreklilikle
size rakamlar vererek çevre konusunda ağaçlandırma,
yeşillendirme konusunda nereden nereye geldiğimizi rakamlarla sizlere
ispat edeceğim.
Bakın,
şu anda çevre konusunda nedir çevrecilik? Atık su arıtma
tesislerini inşa etmek ve arıtılmış suları da
derelere, denizlere vermektir; çevrecilik, katı atık bertaraf
tesislerini kurmaktır; çevrecilik, hava kirlenmesini önlemektir;
çevrecilik, denizleri temiz tutmaktır; dolayısıyla, çevrecilik,
yeşillendirmektir, ağaçlandırmaktır. Bakın, ben size
bunları rakamlarla vereceğim, ortada.
Bakın,
ben bir çevre profesörüyüm. Türkiyedeki çevrecilik faaliyetlerini,
ağaçlandırma faaliyetlerini en iyi bilen kişiyim.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Zaten üzücü olan da o, keşke çevrecilik
profesörü olmasaydınız
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Müsaade et,
ben sizi dinledim, karşılıklı bakın
OKTAY
VURAL (İzmir) Ama Çevre Bakanı değilsiniz Sayın Bakan.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Bakın,
lütfen, karşılıklı
OKTAY
VURAL (İzmir) Çevre Bakanı değilsiniz, niye yapmadılar
sizi?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Bakın,
ben sizi sabırla dinledim, müsaade eder misiniz.
Şimdi
bakın, atık su arıtma tesislerinden başlıyorum:
Efendim, Türkiyede atık su arıtma tesisleri, bizden önceki dönemde
2002 yılına kadar Türkiyedeki atık suların sadece üçte
1i, yüzde 30u toplanıp geri kalanları tamamen derelere, denizlere
veriliyordu, hatta sokaklara veriliyordu. Hatta, bırakın,
İstanbulda bile bizden önceki dönemlerde atık su arıtma
tesisleri bile yoktu yani. Haliçin durumu ortada, derelerin durumu ortada.
Bakın,
biz bunu nereden nereye aldık? 2002 yılında 145 tane tesis
varken şu anda 444 tane tesisle gerçekten biz dereleri temizliyoruz ve
atık su arıtma oranını yüzde 30lardan şu anda yüzde
72ye çıkardık. Bu yeterli mi? Değil. Hedefimiz, inşallah,
bunu -en azından Ergeneyle ilgili büyük bir eylem seferberliği
başladı; Büyük Menderesle ve diğer derelerle, havzalarla
başladı- çok kısa zamanda yüzde 95e çıkaracağız.
Bakın, bunu bir defa söyleyeyim.
İkincisi,
çevrecilik nedir? Halka temiz su vermektir. Ya, Allah aşkınıza,
bizden önce 58 yerleşim yerinde su yoktu, arsenikli su içiliyordu
çoğu yerde, içme suyu kalitesinden eser yoktu. Bakın, değerli
milletvekilleri, son on yılda biz tam 58 tane şehir ve büyük
yerleşim yerine temiz, kaliteli, ta 2050 yılına kadar yetecek
suyu getirmişiz ve 41 milyon vatandaşımıza suyu, ilave
suyu, olmayan suyu getirmişiz. İzmire de su getirdik, Mersine de,
Sinopa da, Karsa da yani Türkiyenin her yerine suyu biz getirdik.
OKTAY
VURAL (İzmir) Aksaraya getirmediniz Sayın Bakan. Sayın Bakan,
Aksarayın yok.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) -
Dolayısıyla, şu anda da 24 tane proje devam ediyor.
İnşallah, onları da tamamlayınca bütün Türkiyede tam
2050-60 yılına kadar içme suyu problemi, kullanma suyu, sanayi suyu
problemi diye bir problem kalmayacak. Bu şimdiye kadar
yapılmış en büyük hamledir. Bunu da özetle belirtmek istiyorum.
Arıtma
tesislerine gelince, bakın, ülke genelinde sadece 30 ilde arıtma
tesisi vardı ama şu anda biz tam 57 tane çok ileri içme suyu
arıtma tesislerini inşa ettik. Hatta bu teknolojiyi Türkiyeye
kazandırdık. Şu anda bizdeki teknolojiyi başka ülkelere
transfer etme çalışmaları var. Günde toplam 7 milyon metreküp
Avrupa Birliği standartlarında arıtılmış suyu
vatandaşımıza veriyoruz. Yani, şu anda günde 7 milyon
metreküp suyu veriyoruz, bu gerçekten bizim büyük başarımız.
Gelelim
katı atık bertaraf tesislerine: Efendim, herkes biliyor, yani bütün
Türkiyede, özellikle Sayın Başbakanımızın
Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemine kadar
İstanbulda dahi bir katı atık bertaraf tesisi yoktu, bir yakma
tesisi yoktu, bir tıbbi atıkları sterilizasyon veya yakma tesisi
mevcut değildi, bir kompost tesisi mevcut değildi. Peki biz ne
yaptık? Biz, şu anda, bakın, aşağı yukarı
tam 69 tesis ile 903 belediyenin katı atık bertaraf tesislerini
kurduk, hatta bunları müşterek yaptık. Şimdi, bazı
katı atık bertaraf tesislerinden en son kurduğumuz
İstanbulda, Afyonkarahisardaki katı atık bertaraf
tesislerinden elektrik bile üretilmeye başlandı, yani metandan. Yani,
nereden nereye, bakın. 903 belediyenin katı atıkları
bertaraf ediliyor.
Tıbbi
atık bertaraf tesisleri: Bakın, tıbbi atıklar geçmiş
dönemde -Ya hepimiz şahidiz- İstanbulda dahi, Cerrahpaşada,
Çapada tıbbi atıklar sokaklara atılır, çocuklar oradan
enjektörlerle oyun oynarlardı. İlk defa tıbbi atık bertaraf
tesisleriyle ilgili yönetmeliği, ben o zaman Teknik Üniversitede çevre
teknolojisi ana bilim dalı başkanıydım, 1992
yılında bu tıbbi atık bertaraf tesisleri yönetmeliğini
o zaman bizim çevre mühendisliği bölümü hazırladı ama
uygulaması yoktu. İlk defa 1995 yılında, tıbbi
atık bertaraf tesislerinin nasıl olacağı,
taşınmasından bertarafına kadar, yakma ve sterilizasyon
tesisine kadar Türkiyede bu teknolojiyi biz getirdik. Şu anda
aşağı yukarı Türkiyenin büyük bir kısmında
tıbbi atıklar düzenli toplanıyor, yönetmeliği var,
uygulaması var, takibini yapıyoruz. Yani, aşağı
yukarı 54 ilde şu anda tıbbi atık sterilizasyon tesisi
kurduk ve bunlar bazı illerde yok ama diğer illere
aktarılıyor ve böylece 1 gramında milyonlarca mikroorganizma
olan bu tıbbi atıkları düzenli toplayıp neticede sterilize
ediyoruz, bertaraf ediyoruz.
Bunun
dışında, bakın, limanlar
Geçmişte, limanlarda
herhangi bir şekilde, gemilerden herhangi bir atık toplama söz konusu
değildi, ortalığa, bütün sahillere boca ediyordu gemiler ama biz
bir düzenleme getirdik. Bakın, dikkatinizi çekmek istiyorum, şu anda tam 429 adet limanda katı
atık alım tesisleri var, dolayısıyla hiç kimse denize
atamıyor. Hatta
saygıdeğer milletvekilleri, bizim, deniz suyu kalitesini ölçmek için
şu anda ta Hopadan İskenderuna kadar tam 231 noktada denizdeki su
kalitesini ölçüm istasyonumuz var. Bunu ölçüyoruz, yayınlıyoruz.
Hatta eski Kültür ve Turizm Bakanımız burada. Nitekim bu sayede,
bütün denizlerimiz temizlendi, mavi bayrakta sırf Antalya dünyada üçüncülüğe
yükseldi. Yani mavi bayrak dediğimiz, plajlarda deniz suyunun
temizliği, plajın temizliğiyle alakalı verilen, bizim
dışımızda ülkelerde de sivil toplum kuruluşları
tarafından verilen bir bayraktır ve bu bayraklarda da gerçekten
destan yazdık. Özellikle denizler düzenli olarak izleniyor, bunu özetle
belirtiyorum. Şu anda, 342 plaj ve marinada mavi bayrak aldık.
Türkiye, dünyada en çok ve en hızlı mavi bayrak alan bir ülke.
Bunları takdir etmek lazım. Tamam, tenkit edin ama
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Kocaeli de dâhil mi Sayın Bakan, sahte bayraklar da dâhil
mi Kocaelideki?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Tenkit edin
fakat lütfen, marifet iltifata tabidir, zaman zaman da hiç olmazsa
takdirlerinizi belirtin ki biz de şevk ve heyecanla
En azından, bizi
bırakın, bu kadar hizmet eden bürokratlar şevk ve heyecanla
çalışmaya devam etsin.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, gelin, beraber denize girelim Kocaelide,
mavi bayrak astığınız yerde.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Daha bitmedi
bakın, daha yeni başlıyoruz.
Daha
önce tehlikeli atık bertaraf tesisi, özellikle 2002 yılında
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Bakan, hep bize anlatıyorsun, sizin gruptan bir
kişi dinlemiyor.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bir dinleyin,
dinleyin bakın, sabredemiyorsunuz, değil mi?
Vatandaşımız dinliyor.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Bakan, bunlar belediye bütçelerinden
yapılmıyor mu? Siz mi yapıyorsunuz?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bizim ne
kadar çevreci olduğumuz ortada. Bakın, gelmiş geçmiş
hükûmetler içinde, en çevreci hükûmet bizim Hükûmetimizdir, bunu gururla ifade
ediyorum ve rakamlarla ispat ediyorum, daha ne istiyorsunuz? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bakın,
tehlikeli atık bertaraf tesisi
2002 yılında 18 tesisle
yılda 80 bin ton geri kazanılırken, şu anda 201 tesis var,
nereden nereye ve 950 bin ton tehlikeli atığı geri
kazanıyoruz, nereden nereye
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Bakan, bunlar belediye bütçelerinden
yapılmıyor mu?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) 80 bin ton
nerede, şu anda 950 bin ton nerede.
OKTAY
VURAL (İzmir) Kaç liman vardı Sayın Bakan, kaç liman?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Daha
geleceğim, ağaçlandırmaya geleceğim, daha bekleyin.
Şu
anda atık piller toplanıyor, yılda 497 ton atık pil
toplanıp geri kazanılıyor.
Bunun
dışında atık hizmeti veren belgeli liman sayısı
206ya çıktı.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, belediye başkanınız
çevrecilere yosma diyor, ne diyorsunuz?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Balık
çiftliklerini biz taşıdık, balık çiftliklerini uygun
alanlara biz taşıdık.
Ergene
eylem planı devam ediyor. İnşallah önümüzdeki günlerde sizlere
bunun kitapçığını göndereceğim.
Saygıdeğer
Başkanım, değerli milletvekilleri; bakın, çevre faslı
en zor açılan fasıldır. Avrupa Birliğine dâhil olan ülkeler
bu faslı en son açmışlardır ama biz gerçekten çevrede,
ağaçlandırmada, yeşillendirmede, tabiatı korumada
yaptığımız büyük başarılar neticesinde,
ısrarla, ta 2009 yılında müracaat ettik, çevre faslı
açıldı ve gerçekten Avrupa Birliği de bu konuda takdirlerini
belirtti.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sonra koruma kanununu çektiniz!
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) İklim
değişikliğinde Kyotoya taraf olan biziz. Kyotoya taraf olduk
ve gerçekten gerek Cancunda gerek diğer iklim değişikliği
taraflar konferanslarında Türkiye'nin başarısı takdirle
izlendi. Hatta Meksika Cancunda yapılan taraflar anlaşmasında
özellikle Türkiye'nin adı geçiyor yani başka hiçbir ülkenin adı
yok, Türkiye'nin adı geçiyor. Bu gerçekten gurur
duyacağımız bir husustur.
Gelelim
şimdi ağaçlandırmaya. Bakın, dikkatinizi çekmek istiyorum,
son on yılda 3 milyon 691 bin hektar alanda yani yaklaşık 37
milyon dekar alanda orman teşkilatımız çalışma yaptı.
Hakikaten gece gündüz çalışma yapıyorlar, onları taltif
ediyorum, takdir ediyorum.
OKTAY
VURAL (İzmir) Elektronik postada güzel mesajlarınız var
Sayın Bakan.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
Mesajları gönderdim Sayın Vekilim.
Dikkatinizi çekiyorum, son
on yılda dikilen fidanların sayısı: 2 milyar 711 milyon
adet fidanı toprakla buluşturduk. Bazılarının bunu
havsalası almıyor ama şunu söyleyeyim: Geçmişte yılda
70 milyon adet fidan üretilirken şu anda -bizim fidanlıklara
bakın- 470 ile 500 milyon adet fidan üretiliyor yani 7 misli
artırdık ve geçmişte fidan bulunamıyordu ama şu anda,
biz bu fidanları bütün kamu kurumlarına, sivil toplum
kuruluşlarına, tarafsız bir şekilde bütün belediyelere,
proje getirince bunları bilâ-bedel veriyoruz. Bunlar böyle.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Kocaeli Büyükşehir niye özelden alıyor bu
fidanları?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Bakın,
şunu ifade edeyim: Ağaçlandırma seferberliği
kapsamında da son beş yılda muazzam bir seferberlik yaptık.
Ben bütün sivil toplum kuruluşlarına teşekkür ediyorum buradan.
Hakikaten seferberliğe herkes katıldı ve beş
yıllık programımız şuydu: Beş yılda 2 milyon
300 bin hektar.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Bakan, bu Afyonkarahisardaki patlama
çevreyi bayağı bir kirletti. Kim patlattı onu? Nasıl
başladı?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Yani
Belçikanın 3 milyon hektar olduğu düşünülürse, böyle bir hedef
koymuştuk, fakat arkadaşlarımız, bütün kurum ve
kuruluşlar hedefi aştı, 2 milyon 429 bin hektar alanda yani
Belçikaya yakın bir alanda çalışma yapıldı ve son
beş yılda 2 milyar adet fidan toprakla buluştu.
OKTAY
VURAL (İzmir) Ali Bey bir şey dedi bu Afyonkarahisarla ilgili.
Patlamada tespiti bu kadar çabuk nasıl yapabildiniz?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Yani bunlar
gerçekten takdir edilmesi gereken hususlar.
Bunun
dışında, sadece açık alanlar değil, bakın,
hastane avluları, köy yolları, karayollarının iki
tarafı
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Bakan, çevre kirliliği oldu
Afyonkarahisarda, depo patlayınca. Kim patlattı onu, nasıl
patladı?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Merak etme,
Aydına da yapıyoruz. Aydına da, Nazilliye de dikeriz merak
etme.
OKTAY
VURAL (İzmir) Siz zamanında tespit yapmıştınız
ama gerçekten!
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Şimdi,
27 bin okul bahçesine 5 milyon 500 bin fidan dikmişiz. 1.095
sağlık ocağı ve hastaneye 267 bin fidan dikilmiş.
9.826 adet mabede ve mezarlığa 1 milyon 300 bin fidan dikildi ve bu
başarılar neticesinde
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Bakan, siz hakikaten çevrenizi koruyorsunuz,
buna hiçbir diyeceğimiz yok. Çevrecisiniz siz! Bunda hiçbir bir tereddüt
yok. Hep çevreye, hep çevreye! Kendi çevrenizi iyi koruyorsunuz. En çevreci Bakan!
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Değerli
milletvekillerim, şimdiye kadar, bakın, şunu söyleyeyim: Dünya Ormancılık Forumu ve Zirvesi
hep New Yorkta yapılmış. Biz dedik ki 2011 yılında:
Türkiyedeki başarıları bütün ülkeler görsün diye, 2013
yılında Türkiyede yapılsın deyince, hakikaten bütün dünya
ülkeleri takdir etti ve hatırlarsanız nisan ayında Dünya
Ormancılık Forumu ve Zirvesi, yirmi yedi yıldan bu yana ilk defa
Türkiye'de yapıldı. Gerçekten, bunlar bizim büyük
başarılarımız. Ağaçlandırılan alan 7 misli
arttı orman alanlarında.
Bir de şunu
söyleyeyim: Sayın vekillerim, bakın, dikkatli bir noktada
OKTAY VURAL (İzmir)
Bir dakika, bize söylüyor; bir dakika, çevreci bakan konuşuyor!
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Şimdi,
yeşillendirme, ağaçlandırma, ormancı diyeceksiniz, sucu,
ormancı, orman ve su işleri
OKTAY
VURAL (İzmir) Çevreci dediniz siz ama.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Şimdi,
bakın, efendim, ağaçlandırmada
ÖZCAN YENİÇERİ
(Ankara) Gazı verdiniz, HESlerde suyu kestiniz.
ENVER ERDEM
(Elâzığ) Kaç tanesini yeşerttiniz Sayın Bakan?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Sayın
vekillerim, bakın, lütfen, son on yılda 900 bin hektar ormanlık
alanımız artmış, 900 bin hektar.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Gazların çevreye faydası var mı Sayın
Bakan? Gazın çevreye nasıl bir faydası var?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Yani
yaklaşık 9 milyon dekarlık alanda artış var. Bu,
rakamlarla teyit ediliyor.
OKTAY
VURAL (İzmir) Bomba nasıl patlamıştı Afyondaki
anlatır mısınız?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Bir de, odun
serveti
Sayın vekillerim, 2002 yılında bütün ormanlardaki odun
serveti 1 milyar 200 milyon metreküp idi. Şimdi, Allaha şükür, 1,5
milyar metreküp. Bunu da mı takdir etmeyeceksiniz, bunu da mı
görmeyeceksiniz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bunun
dışında fidan üretimimiz yılda 500 milyona çıktı.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Ormanları imara
açacaksanız biz yokuz torba yasada!
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Efendim, bir
dakika müsaade edin, torba yasada falan bir şey yok, bakın,
onları da izah edelim. Grup başkanlarınızla
konuşacağım, bu konuda detaylı bilgi vereceğim. Öyle
gazete haberiyle şey yapmayın Sayın vekillerim. Ben size bilgi
sunmaya hazırım. Grup başkanlarınıza, bütün
grupların başkanlarına bilgi sunacağım.
Şimdi, bakın,
daha bitmedi. Üç tane büyük yeni seferberlik başlattık: Erozyonla
Mücadele Eylem Planı 2013-2017, Yukarı Havza Sel Kontrolü Eylem
Planı ve Baraj Havzaları Yeşil Kuşak Ağaçlandırma
Eylem Planı diye üç tane büyük seferberlik başlatıyoruz.
Bunlara sizlerin de katkılarını bekliyorum tabii ki. Çünkü,
herhâlde hepimiz yeşillendirme istiyoruz.
Şehir ormanları
sayısı sayın vekillerim
Daha önce şehir ormanı diye
bir mefhum yoktu, şu anda 120 adet şehir ormanı kurduk.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Onun adı kent ormanı, şehir
ormanı değil.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - 135 adet bal
ormanı, 1.451 adet mesire yeri inşa ettik. Bakın, bunlar çok
önemli.
Bakın, gidin
okullara, okullarda da gerçekten çocuklarımızda ağaç sevgisi
oluşmaya başlamıştır, vatandaşlarımızda
ağaç sevgisi oluştu. Geçmişte yol kenarlarına dikilen ağaçlar
sökülüyordu ama bugün vatandaş hakikaten ağaçlara bakıyor. Bu
bakımdan ben de bizi dinleyen vatandaşlara da gönülden teşekkür
ediyorum.
Millî
park sayısını 33ten 40a yükselttik. Tabiat parkı
sayısı, bizden önce, 2002 yılında 17ydi, şimdi 186ya
yükseldi.
On
yılda rekor yatırım yaptık yani 60 milyar TLlik
yatırım yaptık.
Özetle
şunu söylüyorum: Allah aşkına, yeşillendirme,
ağaçlandırma, su, atık su, çevre deyince bütün dünya bizi takip
ediyor, izliyor. Lütfen, siz de bizi izlemeye devam edin diyorum.
En
çevreci hükûmet biziz. Bunu gururla ifade ediyorum. Rakamları söylüyorum.
Bunun dışında, ormanlarımızı özellikle koruyoruz.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Ormanları imara açarak mı koruyorsunuz
ormanları!
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Sayın
vekilimiz şunu söyledi 2/B alanlarıyla ilgili: Talan ettiniz.
Sayın
vekilim, bakın 2/B alanları bizim konumuz değil. 31/12/1981
tarihinden önce orman vasfını tamamen kaybetmiş
Anayasanın 169 ve 170inci maddelerinde emredici hüküm olarak
konulmuş bir hususu bizim dönemimizde
BÜLENT
BELEN (Tekirdağ) Ergene ne oldu Sayın Bakan, Ergene!
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Şunu
ifade ediyorum: Son on yılda 1 metrekarelik orman alanı asla talan
edilmemiştir, hiçbir şekilde
işgal ettirilmemiştir.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Yeni yasada ne olacak Sayın Bakan? Onu soruyoruz.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Hatta varsa
diyorum burada, bütün Türkiyeye söylüyorum: Son on yılda 1 metrekarelik
orman alanı talan edilmişse lütfen bunu ispat edin. Bunu kendi
ellerinden almaya hazırım.
Ben
bu duygularla
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Dilovasında
Dilovasında Sayın Bakan, iyi
biliyorsunuz siz de. Öyle söylemeyin, iddia etmeyin.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
Dilovasında
OKTAY
VURAL (İzmir) Bilmediği yerden sormayın!
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bakın
sayın vekilim, siz geçen hafta sordunuz. Dilovasında şu anda
ağaç kesimi durduruldu; bir. İkincisi, Dilovasında o Dil
Deresini muhteşem şekilde tanzim ediyoruz, etrafını da
ağaçlandıracağız.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Yapma Allah aşkına Sayın Bakan!
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bunu siz
söylediniz. El insaf yani!
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Ama ağaçtan bahsediyorsunuz, Ağaç
kesilmemiştir 1 metrekare. diyorsunuz. Söylüyorum size: Dilovasına
beraber gidelim.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Televizyonlar
karşısında şey yapma. Bak, bana teşekkür ettin
şimdi öyle şey yapma.
BAŞKAN
Lütfen karşılıklı konuşmayınız.
HAYDA
AKAR (Kocaeli) Beraber gidelim.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Beraber
gidelim, tamam. Memnuniyetle, maal memnuniyye, nereye isterseniz gitmeye
hazırım.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Geçen hafta Taksimi talan etmediniz mi?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Mesela, bu
hafta sonu, cumartesi günü ben Kastamonuya gidiyorum, 12 tane tesisin temelini
atacağım -açılışını- buyurun, orada hep
beraber, gelin
(CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
Bir
dakika
Mesele
ağaç dikmekse, gelin hep beraber istediğiniz yere ağaç dikelim.
Size ne kadar fidan istiyorsanız vermeye hazırız.
OKTAY
VURAL (İzmir) Ama siz ağaçlara da kelepçe takıyorsunuz.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Bu duygularla
ben hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Uzunırmak.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan, Sayın Bakan birtakım
bilgileri verirken belediye bütçelerinden yapılan birtakım
yatırımları sanki merkezî hükûmet bütçesinden
yapılmış gibi göstermiştir. Dolayısıyla, bu
aynı zamanda halkı kandırmak, aldatmak ve Türkiye Büyük Millet
Meclisine yanlış bilgi vermektir. Kendisini AKP klasiği hâline
gelmiş bu davranıştan dolayı
kınadığımı bildiriyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Uzunırmak.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Sanki kendi cebinizden yapmış gibi
konuşuyorsunuz Sayın Bakan.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Elitaş
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) AK PARTİ on yıldan fazladır
iktidarda. Belediyelere imkânları sağlayan, kaynakları
sağlayan da bu iktidar.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Vergisinden kesiliyor
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Bundan önceki dönemde de iktidarlar vardı,
aynı iktidarla paralel belediyeler vardı, o
arkadaşlarımıza tavsiye ediyoruz, kendi iktidarları
döneminde belediyelerinin yaptığı parklarla
iktidarlarının ne olduğunu ortaya koysunlar on yıllık
dönemi kıyaslayalım. Halep oradaysa arşın burada. (CHP ve
MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Elitaş.
Gündem
dışı üçüncü söz, Kocaelindeki
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan
BAŞKAN
- Buyurunuz Sayın Korkmaz.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Efendim, ben de kayıtlara geçmesi için bir
şey söyleyeceğim yerimden.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Korkmaz.
S.
NEVZAT KORKMAZ Sayın Elitaşa tavsiyem, belediyelerin
yaptıklarını üstlendiği kadar belediye
yolsuzluklarını da üstlenmeleridir.
Teşekkür
ederim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Dam üstünde saksağan oldu bu.
BAŞKAN
Gündem dışı üçüncü söz, Kocaelindeki kent içi trafik
sorunları hakkında söz isteyen Kocaeli Milletvekili Haydar Akara
aittir.
Buyurunuz
Sayın Akar. (CHP sıralarından alkışlar)
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle
(AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen burada tartışmayalım.
Buyurunuz
Sayın Akar.
HAYDAR
AKAR (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle gösterilerde hayatlarını kaybeden polis memuru ve 2
arkadaşımıza Allahtan rahmet, ailelerine
başsağlığı diliyorum.
Sayın
Bakan, doğru, çevreyi iyi koruyorsunuz. Son günlerde atmış
olduğunuz gazlardan, en basiti Kuğulu Parkta ne kuğu
bıraktınız ne kuş bıraktınız. Türkiyenin
her tarafında aynı şekilde bir çevre katliamına da neden
oluyorsunuz bugünlerde.
Bugünkü
konuşmam Kocaelinin kent içi trafiğiyle ilgiliydi, oradaki
minibüsçülerin sıkıntılarıyla ilgiliydi, ama çok özür
diliyorum minibüsçü kardeşlerimden, kent içi trafiğinde
sıkıntı çeken insanlardan, bugünkü konuşmamı tamamen
gündeme ilişkin yapacağım. Nedeni de şu, çünkü
Başbakanın minibüsünün frenlere patlamış, sağa sola
savruluyor, onun için de bunu bir kez daha sizlerle paylaşmak ve
değerlendirmek istiyorum.
Sayın
milletvekilleri, onuncu gününe giren ve bütün Türkiye'ye yayılan
direnişi iyi okumak gerektiğine inanıyorum. Tabii, bu
Başbakanın dediği gibi bir iki ağaç kesme meselesi, bir
çevre meselesi değil, çevre meselesiyle, iki ağaçla tüm Türkiye'ye
dalga dalga yayılan bu hareketi hepimizin iyi okuması
gerektiğini düşünüyorum. Niye böyle söylüyorum?
Arkadaşlar,
Pazartesi günü Ankarada Güvenparka gittim, hastaneleri dolaştım, 7
tane karakolu dolaştım, artı Emniyet Müdürlüğüne gittim,
sizleri de bekliyorum. Siz, sadece size oy verenlerin milletvekili
değilsiniz AKPliler, cesaretiniz yoksa meydanlara çıkmaya, gidin o
nezarethanelerdeki gençlerle konuşun, o hastanelerdeki gençlerle
konuşun, bu gençlerin ne talep ettiklerine inanın diyorum.
Hastaneye
gittik, muayene için hastaneye getirilen gözaltındaki gençlerle
konuştuğumuzda, onlar yedi saat, sekiz saat güneş altında
bekletildiklerini, su içemediklerini, yemek yiyemediklerini ifade ediyorlar,
polis memurlarına sorduğumda Ya su verirsek polisler bizi zehirledi
derlerse. diye böyle bir çekinceyi ifade ediyorlar.
Yine
karakollara gittim, 7 tane karakola. Buradan teşekkür etmek istiyorum
karakol polislerine, Onlar bizim çocuklarımız. dediler, gerçekten
çocukları gibi davrandılar karakollarda bu çocuklara, ama çok ilginç
vakalara rastladım.
Bir
karakola gittim, sadece işi evine ekmek götürmek olan, Türk
Bayrağı satan, delil olarak da Türk Bayraklarını alıp
karakola getiren insanlara sesleniyorum burada.
Yine
karakola gittim, kokoreç satan insanlara rastladım, müşterileriyle
beraber alınmışlar.
Yine
karakola gittim, kendi ilimden iki tane yirmi yaşında kız
öğrenciye rastladım. Bir tanesi türbanlıydı, bir tanesi
başı açıktı, bir tanesi Karamürselliydi, bir tanesi
kentimde Kartepeliydi. İkisi de ilk defa eyleme gelmişler, ikisi de
özgürlükleri için geldiklerini ifade ediyorlar. Biri ailesine haber verilmesini
istiyor, diğeri verilmesini istemiyordu, ama ailelerinden korktukları
ve sizin Başbakanınızdan korktukları şekilde
değil artık. O Başbakanınızın korkusunu yenmişler,
meydanlara hak ve özgürlüklerini aramak için çıkmışlar sevgili
kardeşlerim.
Dün de gittim Taksime
arkadaşlar. Dün kandildi, Taksim alanına girdim, Gezi Parkına
girdim, şaşırdım. 15 yaşında, 16
yaşında, 20 yaşında, kızlı erkekli insanlar kandil
simidi dağıtıyorlardı orada, yiyeceklerini
paylaşıyorlardı. Reyonlar kurmuşlar, bir ekmek siz
alıyorsunuz, bir bisküvi siz alıyorsunuz; alıyorsunuz,
getiriyorsunuz, oraya koyuyorsunuz, aç olan arkadaşları alıyor.
1 tane alıyor, 2 tane almıyor, o 1 taneyi de bir başka
arkadaşıyla paylaşıyor.
Sevgili arkadaşlar,
bunları görmek gerekiyor. AKPli seksen yaşında bir amcayla
konuştum. Niye buradasın? dedim. Üç dönem AKPye oy vermiş.
Ben o yüzde 50nin içerisinde değilim, ben o yüzde 50 değilim, AKPye
oy verdim ama o yüzde 50 değilim. Ben onun askeri değilim, ben
Türkiye Cumhuriyetinin askeriyim. dedi arkadaşlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
Başbakan
kulaklarını tıkamış -vaktim azaldı, anlatacak çok
şey var- kimseyi duymuyor, diyor ki İstanbuldan: İzmirin,
Ankaranın İstanbulda ne işi var? Ben de ona buradan
soruyorum: Senin Fasla, Tunusla, Mısırla, Libyayla, Şamla
ne işin var Sayın Başbakan? (AKP sıralarından
gürültüler)
EŞREF TAŞ
(Bingöl) Niye, ne olmuş da?
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) Haydi oradan be!
HAYDAR AKAR (Devamla)
Gel buraya, gençlerin sesine kulak ver diyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Eğer Başbakan
kulağındaki pası silip de gençleri dinlerse arkadaşlar,
doğru yolu bulacağına da inanıyorum.
Son söz olarak kontrolsüz
gücün güç olmadığını söylüyor, Türkiyenin daha fazla zarar
görmeden Başbakanın kontrol altına alınması
gerektiğini ifade ediyorum. Eğer böyle olmaz ise penguen ve yemek
tariflerinden bahseden, Geziyi ve gençleri görmezden gelen
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HAYDAR AKAR (Devamla) -
yandaş medyayı nasıl susturduysa Başbakanı da
susturmasını diliyor; sevgiler, saygılar sunuyorum.
EŞREF TAŞ
(Bingöl) Türkiye yükseliyor, durduramazsın!
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Akar. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Konuşmacı, Başbakanın minibüsünün
yalpaladığı ve Başbakanın kontrol altına
alınması gerektiğiyle ilgili ifadeler kullandı.
İfadeler çok önemli ifadelerdir.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Hükûmet var.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Nereye gideceği belli olmayan, şuur altındaki
faklı bir yansımanın ortaya çıkardığı
ifadelerdir. İzin verirseniz açıklama yapayım.
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Elitaş.
OKTAY VURAL (İzmir)
Efendim, Cumhurbaşkanı da öyle diyor, Başbakan
Yardımcısı da öyle diyor.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Hükûmet var orada, Hükûmet savunsun Başbakanı!
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
OKTAY
VURAL (İzmir) - Sataşma değil ki ya eleştiri.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Bakınız, Başbakanı birileri
kontrol altına almalıdır. ifadesinin altında 27
Masıylar vardır
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) - Size söyledim size, size. Size söyledim, birileri demedim size
söyledim!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla)
12 Martlar vardır, 12 Eylüller vardır,
28 Şubatlar vardır.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) - Ne alakası var ya!
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) - Geç onları geç, geç!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Hâlâ daha şuur altından
silememişsiniz, Ordu+CHP=İktidar ikileminden
kurtulamamışsınız. Hâlâ sizin zihninizde iktidar olabilmek
için birileri, demokratik olmayan güçler gelsinler yönetime el koysunlar, Hadi
buyurun. diye size altın tepsili iktidarı sunsunlar, isteğiniz
o. (CHP sıralarından gürültüler)
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) - Geç, geç onları, geç!
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Meydanlarda kim var şu anda?
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Sen şu asker paranoyandan kurtul artık!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Bak, şunu söyleyeyim: Bizim Liderimiz, bizim
Genel Başkanımız
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sen imamı getir imamı, imama anlat bunları!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla)
bu millete hizmetkâr olarak devam ediyor ama
şunu söylüyorum: Sizin Genel Başkanınız, şu anda sizin
partinizde Genel Başkan kim, Grup Başkan Vekili kim, yönetici kim
belirsiz!
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) - Grup Başkan Vekili belli, herkes belli. Sen kendi
işine bak!
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Kendine bak, kendine!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Üç tane grup var. Bir: Ulusalcı bir grubunuz
var, kiminle hareket ettiği belirsiz. Ama ben size şunu tavsiye
ediyorum, diyorum ki Genel Başkanınıza: Partinizi iyi koruyun
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) - Hadi oradan, hadi!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla)
aksi hâlde yıl sonuna doğru partinizin
içinden nur topu gibi bir yeni grup ortaya çıkmış olabilir.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Sayın Elitaş, bunu yapan kim, bunu yapan
kim? Bunu sizin iktidarınız yaptı! Buradaki şiddeti görüyor
musunuz?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Bakın, değerli milletvekilleri, bu
olayları tahrik etmeyelim, kışkırtmayalım.
Gezi
Parkı hadisesinde vatandaşımız bir şeyi gündeme
getirmeye çalıştı ama kışkırtıcılar
gençlerin yaralanmasına sebep oldular.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) - Senin Başbakanın sebep oldu bütün bunlara!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Dün de Adanada Gezi Parkı hadisesiyle ilgili
müdahalede bulunan bir komiser kardeşimiz bu Gezi Parkı
müdahalecilerine etkili müdahale ederken köprüden düşüp hayatını
kaybetti, şehit oldu.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) - Allah rahmet eylesin.
CANDAN
YÜCEER (Tekirdağ) - Allah rahmet eylesin.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Bakın, bunları
kışkırtarak, Ağaçları koruyalım. derken insan
hayatının son bulmasına, polislerimizin şehit olmasına
meydan vermeyelim.
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Ayıp ediyorsunuz, ayıp ediyorsunuz!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Hepinizi saygıyla selamlıyorum.(AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Elitaş.
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) - Siyaset yapma, siyaset yapma! Ayıp ediyorsunuz,
ayıp ediyorsunuz!
BAŞKAN
Lütfen biraz sessiz olunuz.
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) - Bu olayları başlatan Başbakandı,
ona söylemiyorsun!
BAŞKAN
Biraz sessiz olunuz sayın milletvekilleri.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Akar.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) - Hem bana hem de Grubuma sataştığı için
önce kendi adıma söz istiyorum.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Şu kafayı buradan çıkarın artık.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, biraz sessiz olunuz, duyamıyorum.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Söylediklerimi yanlış ifade etti grup başkan
vekili. Birileri tarafından kontrol altına alınması
gerektiğini söylediğimi söyledi. Ben öyle demedim, düzeltmek
istiyorum.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Akar. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Düzelt, öyle değilse düzelt.
EŞREF
TAŞ (Bingöl) İnsanlar ölüyor, insanlar, biraz onları
düşünün.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Elitaş -bakın, isminizi anarak
başlıyorum ki tekrar söz hakkı doğsun- ben birileri
demedim, size söyledim direkt, AKP Grubuna söyledim. Elinizi
vicdanınıza koyun ve Başbakanı kontrol altına
alın, kimseyi dinlemiyor. dedim.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Hadi oradan be!
HAYDAR
AKAR (Devamla) Bakın, sosyal medyada paylaşım nedeniyle
insanlar tutuklanmaya başladı. Ne diyorlar? Hükûmeti yıkmak
istiyor. diyorlar. Siz artık askerî darbeleri unutun, gidin; askerî
darbeyi kimse istemiyor ama polis darbesi yaptınız siz bu ülkede. Bu
insanlar, bu halk bunu görmeye başladı.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Göstericiden çok polis yaralanmış be!
HAYDAR
AKAR (Devamla) Niye çocukların ne istediğine kulak vermiyorsunuz?
Çocukların ne istediğine kulak versenize. Bu çocuklar on bir
yıllık iktidarınız zamanında büyüdüler. Siz iktidara
geldiğinizde bu çocuklar 4 yaşındaydı, 5
yaşındaydı. Hiçbiri askerî darbeyi bilmiyor, hiçbiri başka
bir şey bilmiyor; bir tek sizin iktidarınızı biliyor, polis
devletini biliyor, onu öğrendi bu çocuklar ama şimdi de
karşı durmayı öğreniyor bu çocuklar. Eğer bunları
dinlerseniz, ne istediklerine kulak verirseniz
Ben size küçük bir
hatırlatma yapayım: Kaç çocuk doğuracağıma,
nasıl doğuracağıma karışma. diyor Başbakana
bu çocuklar. Bu çocuklar Parkta, metroda nasıl oturacağıma
karışma. diyor Başbakana. Bu çocuklar Nasıl
giyineceğime karışma. diyor. Niye diyor biliyor musunuz?
Akşama kadar İstanbul Dolmabahçedeki sarayında oturup vapurdan
inenleri gözleyen Başbakana Benim giyimime karışma. diyor, Ne
okuyacağıma karışma. diyor, bu mesajı veriyor, Ne
içeceğime de karışma. diyor.
Ne
acıdır ki arkadaşlar, Başbakan bizler dâhil sizlere de
hakaret ediyor.
EŞREF
TAŞ (Bingöl) Niye?
HAYDAR
AKAR (Devamla) 2 tane ayyaşın çıkardığı
kanunlar derken, üç sene sonra, beş sene sonra başka bir iktidar da
sizi aynı şekilde itham edecek, farklı şekilde itham
edecek. Meclise gelen milletvekilleri halkın oylarıyla
gelmiştir, halk adına burada halkı temsil ederler ve
kanunları yaparlar, 2 tane ayyaş bunu çıkarmaz.
Diyor
ki: İçeceğime karışma, vatanıma karışma,
Atatürküme karışma. Ne slogan atıyorlar biliyor musunuz?
Zıpla, zıpla, Tayyip sen de zıpla! Bunlar siyasi olabilir mi?
Atatürkün askerleriyiz! diyorlar. Bunlar sizce siyasi mi?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HAYDAR
AKAR (Devamla) Bu çocuklar ülkelerine sahip çıkıyor.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Akar.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan
Vekili grubumuzu hedef alarak bizi darbeci olmakla, darbelerden sorumlu olmakla
suçladı. Grubumuza sataşma var. Kendi adına konuştu
Sayın Haydar Akar, grubumuz adına da kendisine söz verilmesini
istiyoruz.
BAŞKAN
Bir dakika, anlayamadım Sayın Tarhan, söz talebinde mi
bulunuyorsunuz?
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) Sayın Başkan, grubumuza sataşmadan ötürü
söz istiyoruz.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın
Siz mi konuşacaktınız anlayamadım?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Az önceki neydi? Yani, Sayın Başkan, ne
oldu? Bu, ne oluyor şimdi?
İSMAİL
AYDIN (Bursa) Sayın Başkan, az önce ne konuştu.
BAŞKAN
Lütfen, karışmayınız sayın milletvekilleri.
Sayın milletvekilleri, Başkanlığı baskı
altına almayınız lütfen. Kime nasıl söz vereceğimi,
neden vereceğimi lütfen bırakın da takdirimi yapayım.
İSMAİL
AYDIN (Bursa) Böyle bir usul var mı?
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) Ne biçim yönetiyorsun, düzgün yönet!
BAŞKAN
Çok rica ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, Genel Kurulu biraz daha iyi dinlerseniz, kürsüden kimlerin ne
konuştuğu, ona göre neden söz verdiğimi daha iyi
algılayacaksınız.
Buyurunuz
Sayın Akar.
Gruba
olan sataşmadan dolayı buyurunuz efendim.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Biraz
evvel şahsım adına olan düzeltmeleri yaptım. Şimdi de
grubum adına konuşacağım.Teşekkür ediyorum Grup
Başkan Vekilime tekrar beni görevlendirdi.
Cumhuriyet
Halk Partisi tarihin hiçbir sahnesinde darbeleri desteklememiştir. Hatta,
bugün o sıraları darbelere borçlusunuz çünkü darbelerde tek
kayrılan kesim, sizin şu anda düşüncelerinizi
paylaştığınız kesim arkadaşlar. Ve bugün o
sıralarda, o darbeler sayesinde oturuyorsunuz. Darbeler tarihini iyi
incelediğinizde, baktığınızda bu darbelerden
Cumhuriyet Halk Partisinin neler çektiğini, Cumhuriyet Halk Partisinde
siyaset yapan insanların nasıl bir işkenceye maruz
kaldığını, siyasi partilerin kapatıldığını
grubunuzda bulunan, en iyi bilen Ertuğrul Günaydır, ona sorun. Yine,
bir başka grup başkan vekilinizdir, onlara sorun bunları. Onun
için de Cumhuriyet Halk Partisini itham ederken bu ülkeyi kurmuş ve bu
ülkenin devamı, idamesi için elinden gelen her şeyi yapan bir siyasi partiyi suçlamayı size
yakıştırmıyorum, yakıştıramıyorum.
Tabii, yakıştıramıyorum derken bir dinlemenizi rica
ediyorum. Kötü şeyler söylemiyorum arkadaşlar, diyorum ki: Ben
gittim, siz de benimle birlikte gelin diyorum. Gelin, birlikte gidelim,
tebdilikıyafet gidelim. Eğer AKPli olduğunuzu söylemekten
korkuyorsanız benimle birlikte gelin, bu çocukları dinleyin diyorum.
Bu çocuklar, 4 yaşında, 5 yaşında sizin
iktidarınızla tanıştılar bu çocuklar.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Bu çocuklar
kitap bulamıyordu, kitap be!
HAYDAR AKAR (Devamla) - Sizin 5 defa
değiştirdiğiniz Millî Eğitim bakanlarının
hazırlamış olduğu müfredatlarla eğitim aldılar.
Bu çocuklar, apolitik, üniversitelere
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Üniversiteleri yoktu.
HAYDAR AKAR (Devamla)
sadece
derslerini düşündüler ama bu çocuklar, şimdi, annelerine
babalarına, onları telkin eden annelerine ve babalarına
rağmen Gitme, bir şey olur, derslerine çalış. diyenlere
Ben, buna sahip çıkmak zorundayım. Benim arkadaşım, benim
kardeşim gözümün önünde gazlandı, bombalandı. diyor. Benim
yaşam hakkım, bundan sonra nasıl yaşayacağım
hakkında başkalarının karar vermesini istemiyorum. diyor
bu gençler. İşte, bu demokrasiyi istemiyor muydunuz arkadaşlar?
Bu uygar ülkede demokrasiyi talep etmiyor muydunuz? Gelin, hep birlikte
bunları gerçekleştirelim diyoruz, kötü bir şey söylemiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HAYDAR AKAR (Devamla) Bu
çocukları anlayın diyoruz. Lütfen, anlayın bu çocukları!
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Akar.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, ben de bir cevap vermek istiyorum ama şahsım
adına mı olur grup adına mı, hangisini takdir ederseniz.
BAŞKAN Onu siz talep edeceksiniz
efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Grup adına cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Hangi konuda?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Biraz önce söyledi, benim ismimi de anarak AK PARTİ Grubunun
(AK
PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf
atmalar)
BAŞKAN Lütfen susar
mısınız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan
(AK PARTİ ve CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen sakin olunuz,
duyamıyorum çünkü. Lütfen
Çok rica ederim. Sakinlikle bir oturumu idare
etmeye çalışıyoruz. Burada, hep birlikte müzakere etmeye
çalışıyoruz. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
gürültüler)
Lütfen, müdahale etmeyiniz, duymak
istiyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, benim söylediğim sözleri çarpıtarak,
farklı bir anlam getirerek ifade etmeye çalıştı. Cevap
vermişti; arkasından, grup adına bir daha söz verdiniz. Ben de
bu cevaplara, söylediği sözlere, benimle alakalı olmayan,
çarpıttığı sözlerle ilgili cevap vermek istiyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Ya bizim
kaderimiz mi bu; her gün darbecilerle, diktatörlerle
Aralarında
kaldık.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Elitaş, yeni sataşmalara mahal vermeyiniz. Lütfen
OKTAY VURAL (İzmir) Yeter
artık ya!
BAŞKAN Yani
Buyurunuz Sayın Elitaş.
OKTAY VURAL (İzmir) Bir tarafta
darbeci, bir tarafta diktatör tayfası; Allah bizi korusun vallahi ya!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkanım, şu anda üzülerek ifade
ediyorum, bakın, bir kanun tasarısı veya teklifi
görüşülürken grup ve şahsı grup ve şahsı adına
konuşmalar olur, ikisi birleştirilir. Ben, ilk defa burada, bir
milletvekilinin hem şahsı adına hem grubu adına
konuştuğunu sizin sayenizde görmüş oldum. (CHP
sıralarından gürültüler)
Biraz sonra da Genel Başkan
adına konuşabilirler. İç Tüzükün bu kadar ihlal edildiğini
ilk defa burada görüyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hangi madde,
hangi maddeyi ihlal ediyoruz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Ve
üzülüyorum, üzülüyorum açıkçası
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Usul
tartışması aç.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Sayın Başkan, baskılar altında kalarak burayı idare
etmeyin, İç Tüzüke uygun olarak idare edin. Bir parti kimliğiniz
var.
BAŞKAN Sayın Elitaş,
lütfen, çok rica edeceğim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Usul
tartışması açalım mı Sayın Elitaş?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Bir parti kimliğiniz var ama o parti kimliğinizi oraya
oturduğunuz zaman bir tarafa bırakın. Siz, oraya
oturduğunuz zaman oy bile kullanamıyorsunuz ama diğer zamanda oy
kullanabilirsiniz fakat o kürsüye oturduğunuz zaman adil olmak
mecburiyetindesiniz. (CHP sıralarından gürültüler)
Bakınız, değerli
milletvekilleri, demokrasilerde insanların fikirlerini beyan etme
yolları bellidir, isyan değildir. İlkokul talebelerini, ortaokul
talebelerini, gençleri meydanlara dökerek
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Siz, okul
açılışlarına getirdiniz ya Başbakanın
konuşmalarına
Başbakan geliyor diye ilkokul
çocuklarını çıkarttınız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
iktidara karşı isyana teşvik etmek, doğru bir girişim
değildir. Bir sene de kalmadı, on bir ay sonra mahallî idareler
seçimleri olacak. Eğer, diyorsanız ki, siz o gençler adına
konuşuyorsanız, Benim şu tarzıma müdahale etme, benim
giyimime kuşamıma müdahale etme, benim düşünceme müdahale etme.
diyorsanız, onları sokaklara dökmek, teşvik etmek, polislerin,
gençlerin ölmesine fırsat vermek değildir. Siz, Mart 2014 tarihinde
yapılacak seçimlerde sandıkta vatandaşa şikâyet edersiniz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) On bir ay sonra
vatandaşın tokadı geliyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Dersiniz ki: Ey vatandaş, AK PARTİ iktidarı böyle böyle bir
şey yaptı, git bunun hesabını sandıkta sor. dersiniz,
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sor. dersiniz, Genel
seçimlerde sor. dersiniz ama aklınızda seçimle kazanmak, iktidara
gelmek olmadığından, hiç seçimle iktidara gelmediğinizden
dolayı isyanla, darbeyle iktidarın yolunu hâlâ içinize sindiriyorsunuz,
21inci yüzyılda.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Elitaş.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Tarhan
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Aynı sataşmalar devam ediyor, tam bir kısır döngü.
BAŞKAN Şimdi
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Sayın Başkan, gayrimeşru yollarla iktidara gelmeye
(AK
PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf
atmalar, gürültüler)
BAŞKAN Duyamıyorum
Sayın Tarhan.
Lütfen, sesiz olursanız
duyacağım.
SİNAN OĞAN (Iğdır)
- Sayın Başkan, iki grubun kavgasını dinlemek zorunda
mıyız ya!
BAŞKAN Lütfen, biraz sessiz
olunuz.
Buyurunuz Sayın Tarhan.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Sayın Başkanım
(AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN Sayın Kalkavan
Grup Başkan
Vekilinizi duyamıyorum.
Buyurunuz.
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) Sayın Başkanım, halkı isyana
teşvik etmek, gayrimeşru yollarla iktidara gelmeye çalışmak
gibi örtülü saldırılarla karşılaştık.
Sataşmadan dolayı grubumuz adına Haydar Akar konuşacaklar.
BAŞKAN
Siz mi cevap vereceksiniz Sayın Tarhan bu konuya?
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) Grubumuz adına Sayın Akar.
BAŞKAN
- Sayın Akar, lütfen bu konuda gene sataşmalara mahal vermeyiniz,
böyle devam etmek biraz zor oluyor.
Buyurunuz.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Elitaş, gerçekten tecrübeli bir
politikacısınız ama yakıştıramıyorum
açık ve net söyleyeyim, yani bu şekilde kötü örnek olmanızı
da doğru bulmuyorum.
Demokrasiler,
evet, talep etme ve talepleri dile getirme, onları özgürce ifade edebilme
ortamlarıdır.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Az mı konuşuyorsun? Her şeyi söylüyorsun
sabahtan beri.
HAYDAR
AKAR (Devamla) - Bu çocuklar bir şeyler talep ediyorlar ama bu taleplerin
yersiz ve geçersiz olduğunu sizler söylüyorsunuz, görüşmeden söylüyorsunuz.
Gaz sıkarak, onlara şiddet uygulayarak dağıtmaya
teşvik etmiyoruz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Seni niye gönderdiler buraya?
HAYDAR
AKAR (Devamla) - Şimdi onu da söyleyeceğim.
Eğer
sen de benim gibi gidip görseydin, o çocuklarla konuşmuş olsaydın,
gezmiş olsaydın, o çocukların Cumhuriyet Halk Partili
olmadığını, o çocukların AKPli
olmadığını, MHPli olmadığını, bizim
çocuklarımız, evlatlarımız olduğunu, hepsinin orada
olduğunu görecektin.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Demek ki ana muhalefette eksiklik var, ana
muhalefet problemi var Türkiyede
HAYDAR
AKAR (Devamla) - Ben size örnekler verdim, oradaki çocuklardan örnek verdim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) İnsanlar bizi niye gönderir? Benim adıma
konuş diye gönderir.
HAYDAR
AKAR (Devamla) Siz bunu tercih etmediniz. Siz, halkın problemleriyle
uğraşmaktansa, gençlerin problemleriyle uğraşmaktansa
polise talimat verdiniz, onları bombalattınız, onları
gazlattınız. İşte, demokratik olmayan budur.
Demokratikleşme demek, taleplerini ifade edebilmek demektir. Rizede
yapıldığı gibi, taleplerini ifade etmeye çalışan
insanlara bir içgüdüyle saldırmak değildir, onları
konuşturmamak değildir. Onların da eğer bir talepleri varsa
bu ülkeden, çıkarlar meydana, taleplerini dile getirirler. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Evet, sizden
önce getiriyorlardı, nerede getiriyorlardı? Cuma namazlarından
sonra getiriyorlardı. Nerede getiriyorlardı? Cami avlularında
getiriyorlardı, İstanbul Üniversitesinin meydanlarında
getiriyordu sizin arkadaşlarınız. Bugün o taleplerinin geçerli
olduğunu biz söylüyoruz ama demokratik bir ortamda getiriyorlardı.
Siz o gençlere, o gün onlara yapılanların tam tersini bugün kendi
taleplerini dile getirmeye çalışan gençlere yapıyorsunuz. Biz
kimseyi kışkırtmıyoruz; bilakis, gidiyoruz, olayları önlemeye
çalışıyoruz, sükûnete davet ediyoruz, gençlerin kamu malına
zarar vermemelerini önlemeye çalışıyoruz ki vermemişlerdir,
bundan sonra da vermeyecekler. Bunu da böyle bilesiniz diyorum.
Teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Akar.
Sisteme girmiş
Sayın milletvekillerimize birer dakika söz vereceğim.
Sayın Yeniçeri
ÖZCAN YENİÇERİ
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hükûmetin
uyguladığı on bir yıllık politikalar toplumda öfke
patlamasına neden olmuştur. Bugün sokaklar kargaşa içinde,
millet gergin ve halk yorgundur; gençler işsiz, insanlar umutsuz ve halk
mutsuzdur. Yaşananlar büyük bir dip dalgasının ayak sesleridir.
İktidar medyayı baskı altında tutarak halkın haber
alma hakkını engellemiştir. Televizyonlar gerçekleri halktan
saklayınca sosyal medya devreye girmiştir. Anlamak çözmektir.
İktidar, olanı biteni algılamak, anlamak yerine
yargılamayı tercih etmiştir. Yaşananlar sosyal
muhalefettir, halkın muhalefetidir. İktidar olanı biteni 3-5
çapulcu üstüne atmak yerine uyguladığı politikalara bakması
gerekir. AKP her alanda toplumu gerdi, sıktı,
bıktırdı.
Ey AKP! Bir an önce
devlete ve millete karşı politikalarını gözden geçir, titre
kendine gel, aksi takdirde yarın çok geç olacak.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.
Sayın Korkmaz
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
Gezi Parkı eylemlerinin başlamasından bu yana on gün geçti. Ülke
geleceğiyle ilgili olarak insanlarımız tedirgin. Sokaklar hâlâ
daha hassasiyetini devam ettiriyor. Olayları yatıştırmak
yerine Başbakan hâlâ daha kabadayı tavırlarına devam ediyor.
Cumhurbaşkanı ve bazı bakanların sağduyu
çağrıları da bu yüzden vatandaştan, maalesef, bir
karşılık bulamıyor. İki farklı tavır
yüzünden insanlar hem Başbakana hem de AKP sözcülerine güvenmiyor. AKP
Hükûmetinin olayları önlemedeki acziyet ve beceriksizliği hem
ülkedeki huzuru hem de ülke ekonomisini felç etmiş durumda. Yurt
dışına giden Başbakan tüm çağrılara rağmen
henüz Türkiye'ye dönmüş değil. Hükûmet gemisinin dümeni
kaptansız. İçişleri Bakanı da ekonomi kurmayları da
olayları arkadan seyretmeye devam ediyor. Aldıkları hiçbir somut
tedbir yok. Olan
dükkânını açamayan esnafa, hizmet bekleyen vatandaşa oluyor.
Hükûmet
idari maslahatçılıktan çıkıp acizliğe ve atalete son
vererek bir an önce tedbir üretmelidir diyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Korkmaz.
Sayın
Vural
OKTAY
VURAL (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Maalesef
Adanada gösterilere müdahale sırasında Komiserimiz Mustafa Sarı
şehit olmuştur.
MEHMET
CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) Kına yaksınlar!
OTAY
VURAL (İzmir) Bütün polis camiasına, ailesine
başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Ülkemizin bir an
önce bu karmaşa, kaos ve korku ortamından kurtulmasını bu
vesileyle diliyorum efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Vural.
Sayın
Tunç
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Gezi
Parkı bahane edilerek provokasyonlarla büyütülmeye
çalışılan olaylar Adanada bir polisimizin şehit
olmasına neden olmuştur. Hayatını kaybeden polis memurumuza
Allahtan rahmet, yakınlarına başsağlığı
diliyorum. Bu olayların büyütülmemesi için herkesin duyarlı
olması gerekirken hâlâ provokasyonlara devam ediliyor olunması üzüntü
verici.
Bir
milletvekili biraz önce Darbeler sayesinde buradasınız. derken
sizlerin müdahale etmesi gerekir, Meclisin itibarını koruyacak olan
sizsiniz. Birkaç gündür Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan
konuşmalarda da bu tahrik edici üslubu görüyoruz. Sayın
Başkanım, sizden ricamız ülkemizin huzurunu bozmak isteyenlerin,
yıkıp yakanların ekmeğine yağ sürecek üslupta
konuşma yapanlara müsaade etmemeniz diyor, Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tunç.
Sayın
Erdinç
MEHMET
ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Dün
gece saat 23.00 sıralarında Gezi Parkı bahanesiyle AK PARTİ
Adana il binasına saldıranları engellemek isteyen Komiser
Mustafa Sarı kardeşimiz köprüden düşerek yaralanmış ve
kaldırıldığı hastanede şehit olmuştur.
Şehit polisimize Allahtan rahmet, yakınlarına ve polis
teşkilatımıza sabır ve başsağlığı
diliyorum.
Polisi
orantısız güç kullanmak ile suçlayanlar bu memleketin huzur ve sükûnu
için görev yapan şehit polis kardeşimizin ailesine ne cevap
verecekler merak ediyorum. Buradan Gezi Parkı bahanesi ardına
saklanarak polisimizin şehit olmasına sebep olanları lanetliyorum,
Adanalı hemşehrilerimin provokasyonlara gelmemelerini ve illegal
örgütlere itibar etmemelerini diliyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Erdinç.
Sayın
Öğüt
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Gezi
Parkında başlayan süreç dayanışmanın önemini, kente
sahip çıkmayı, Kürt-Türk, Alevi-Sünni, takım taraftarı,
yaşlı-genç, kadın-erkek arasında sorun
olmadığını, duvarlarda yazılı erkeksi söylemi ve
küfürleri silerek eyleme katkı koyan feministleri ve kadınların
olgunluğunu, buna karşı, aynaya bakmadan Orada bayrak var,
ırkçı söylemler var. diyerek destek vermeyenleri, CHP, Polis Vazife
ve Salahiyet Yasasına destek verdi. diyerek yalan söyleyenleri, Freedom
Houseun (Özgürlük Evi) yaptığı açıklamaya göre demokratiklik
seviyesinin 4e gerilemiş olduğunu, Taksimin 1 Mayıs alanı
olarak kalacağını, hiç kimsenin darbelerden medet
ummadığını, kendi işini kendisinin
görebileceğini, tıpkı 12 Eylülde gördüğümüz gibi,
Bahadır Sağlam gibi gençlerin gözü bağlı, güpegündüz polis
tarafından gözaltına alınıp işkence edildiğini,
orantısız güç kullananlara karşı orantısız zeka
kullananların kesin üstünlüğünü, en önemlisi, Türkiyenin
tamamında demokrasi olmadan barışın
olamayacağını, bazı bölgelerde ayrıca
barışın olamayacağını öğretmiştir.
Bütün bunu öğretenlere selam olsun diyorum, şehit polisimize de
rahmet diliyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Sayın
Bayraktutan
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben
de sözlerimin başında şehit polisimize rahmet diliyorum.
Artvin
Çoruh Nehri üzerinde inşa edilen, Sayın Bakanın da temel atma
törenine katılmış olduğu Deriner Barajı Hidroelektrik
Santralı, çift eğrilikli beton kemer barajları arasında
Türkiyede 1inci, dünyanın 6ncı en yüksek barajıdır.
Baraj gövdesi inşaatına 2004 yılında
başlanmıştır.
Sayın
Bakana buradan bir şey göstermek istiyorum, bize göndermiş
olduğu, Sayın Bakan 12/12/2012de 112 dev eser diye bir temel
attınız, dediniz ki: Bu tarih itibarıyla baraj üretime
geçecek. Sayın Bakan, Ben Artvinin milletvekiliyim, bu barajda şu
anda ancak balık tutabilirsiniz, altı aydır üretim
yapılmıyor. Siz o tarihte demiştiniz ki: Hemen üretime
başlayacak. diye. Ben Enerji Bakanına da sorular soruyorum, size de
gönderdim, altı aydır bu barajda ancak balık tutabilirsiniz.
Sizi Artvine çağırıyorum, gelin beraber kefal tutalım
Sayın Bakan.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bayraktutan.
Sayın
Oğan
SİNAN
OĞAN (Iğdır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şehit
polisimiz Mustafa Sarıya ben de rahmet diliyorum.
12
Eylülün idam ettiği, şehit ettiği 3 ülkücü fidanımız;
Halil Esendağ, Selçuk Duracık ve Cevdet Karakaşı rahmetle
anıyoruz. 12 Eylülün darbeci zihniyetini, fidanlarımıza
kıyan darbeci zihniyetini de bir kez daha buradan lanetlediğimizi
ifade ediyoruz.
Sayın
Bakan, dün burada ifade etmiştim, demiştim ki -eğer biraz da bu
tarafa bakarsanız- Iğdırımızı sel aldı
Sayın Bakan. Çarşambayı sel aldı. diye biliyoruz ama
Iğdırı da sel aldı, emin olun. Ama Iğdırı
sel alırken Iğdır DSİ Şube Müdürünüz DSİ
araçlarıyla maalesef yandaşların bahçelerini temizlettirmekle
meşgul. On beş senedir orada dilekçe veriyor
vatandaşlarımız ama maalesef on beş senedir o kanallar temizlenmiyor,
yeni yapılan havaalanı sular altında.
Aşağıçarıkçı, Yukarıçarıkçı, Alikamerli
beldelerimiz, Yaycı köyümüz; bunların hepsi sular altında. Evler
yıkıldı Sayın Bakan. Lütfen olaya el koyun. Oradaki
şube müdürünüze de lütfen söyleyin ki özel işlerle ilgilenmesin,
milletin işiyle ilgilensin.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Oğan.
Sayın
Yılmaz
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu
gösteriler sırasında hayatını kaybeden 2 genç
çocuğumuzun ve polis memurumuzun ailelerine ben de
başsağlığı diliyorum. Bütün ulusumuzun başı
sağ olsun. Yaralılara acil şifalar diliyoruz.
Ancak,
artık, bu konuda tahrikkâr dili kullanan AKPnin ve Başbakanın
bu dilinden vazgeçmesi gerekir diyoruz
çünkü Rizede dün tam bir ikinci Sivas provası yaşandı. 50-60
civarında basın açıklaması yapan Cumhuriyet Halk Partili,
ADDli ve TGBli gençlere orada Başbakan lehinde slogan atan kişiler
saldırdılar. Atatürkçü Düşünce Derneğine
sığınan insanlara yine saldırıldı. 1.000
civarında orada insan vardı, 30 polisle önlem alınmaya
çalışıldı. Eğer Cumhuriyet Halk Partililerin orada çok
ciddi çalışmaları olmasaydı ikinci bir Sivası
yaşamış olacaktık biz. Ben bu konuda Başbakanın
ve bütün Hükûmet yetkililerinin artık insanları tahrik etmemeleri ve
insanlara itidal tavsiye etmeleri konusunda kendilerinin daha duyarlı
olacaklarına inanıyorum.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
Sayın
Kurt
KAZIM
KURT (Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gezi Parkı
direnişleri göstermiştir ki artık Türkiyede her şey
değişiyor ancak değişmeyen sadece polisin tavrı
ısrarla eylemciler üzerine baskı kurmaya çalışmanın
bir anlamı olmadığını vurgulamak istiyorum. Bu olaylar
sırasında Eskişehirde yaralanan Ali İsmail Korkmaz isimli
genç kardeşimizin de hayati tehlikesinin hâlâ devam ettiğini ve bunun
faillerinin bir an önce bulunması gerektiğini duyurmak istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kurt.
Sayın
Havutça
NAMIK
HAVUTÇA (Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, Sayın Bakan, dün İstanbul Gezi Parkındaydık
arkadaşlarımızla. Gezi Parkı ve Taksimde âdeta bir
demokrasi ve özürlük şöleni var, bir bayram var. İnsanlar, gençler,
yaşlılar, her siyasal görüşten insanlar, çevreye, insana,
doğaya, barışa, demokrasiye inanan insanlar, sosyal marketler,
ekmeğini paylaşanlar, suyunu paylaşanlar ve birbirine
saygılı insanlar, orada polis yok, zabıta yok ama insanlar el
ele, kol kola şarkılar, türküler söylüyorlar. Siz, orada
şarkı söyleyenlere gaz bombası atıyorsunuz ama Rizede
insanları katletmek isteyenleri orada seyrediyorsunuz. Böyle bir yönetim
anlayışınız var. Bakın, eğer oradaki
insanların talepleri karşılanmazsa, Taksim platformunun
taleplerine olumlu yanıt verilmezse Türkiyede en büyük katliamlardan biri
yaşanacak. Buradan Hükûmeti uyarıyoruz.
Gezi
Parkından, bina yapılmasından derhâl vazgeçilmelidir. Polis gaz
bombası ve benzeri materyalleri kullanmaktan derhâl vazgeçmelidir ve
direnişe katılan bütün gözaltındaki insanlar serbest
bırakılmalıdır.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Havutça.
Sayın
Uzunırmak
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisini çok önemli bir konuda dikkat çekmek istiyorum.
Şimdi, burada size bir demeci okuyorum: Mavi Marmara olayının
ardından üç yıl geçti ve bu nedenle Konyaya gelmek istedim. Dökülen
Türk kanı eşittir Filistin kanıdır. Sizin kanınız
da yerde kalmayacak, onların intikamını alacağız. Bu
sözler 3/6/2013 tarihinde Konyada basın toplantısı düzenleyen
Hamas basın sözcüsü Müşir El Mısriye aittir yani Türkiye
Cumhuriyeti devletinin sınırları içerisinde, Türkiye Cumhuriyeti
devletini âdeta vatandaşının kanının
hesabını soramaz, bir tartışmalı örgütün bu kanı
sahip çıkmasına doğru yönelmiştir.
Değerli
milletvekilleri, demokrasiler, devletler kurumlarla, kurallarla ve teamüllerle
yaşar. Dolayısıyla, ilişkiler devletten devlete, kurumdan
kuruma olmaz; eğer, kişiden devlete, kişiden kuruma,
kişiden kişiye olursa bugün Sayın Başbakanın
ilişkilerinde olduğu gibi Türkiye bu ilişkilerden kârlı
çıkmaz ve hesabını veremez.
Ben
buna dikkat çekmek istedim. Konuşmalarımda daha uzun bu konuya
değineceğim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Uzunırmak.
Sayın
Erdemir
AYKAN
ERDEMİR (Bursa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben
de hayatını kaybeden 2 gencimize ve Komiser Mustafa Sarıya
Allahtan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum.
Dün
gece, Ankara Şili Meydanındaki müdahale sırasında
Sırbistanın Ankara Büyükelçiliğine gaz bombası
atıldı. Bu diplomatik skandala ilişkin
yaptığımız uyarı duyulmuş olacak ki
yetkililerimiz hemen harekete geçtiler, gece boyunca büyükelçilik
rezidansına 3 gaz bombası daha atıldı. Türkiyedeki
görevinin son günlerinde halkın sevgilisi Büyükelçi Dusan Spasojevice ülkemizin
saygınlığına gölge düşüren bir veda edilmiştir.
Sıfır sorun politikasından önce asgari diplomatik nezakete
ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.
9
Mart 1983 tarihinde ASALA terör örgütünün Belgrad Büyükelçiliğimize
yaptığı saldırının faillerini canları
pahasına kovalayıp yakalayan Belgrad halkına vefa borcumuzu
ödemenin yolu bu değildir diye düşünüyorum. Kendilerinden özür
diliyoruz.
(x)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Erdemir.
Sayın
Kaplan
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkanım, Meclis Başkanlığı Çevre Komisyonu ve
Orman ve Su İşleri Bakanlığı bana bir fidan dikme
sertifikası göndermişler. Doğru, ben bir çevreciyim,
duyarlıyım hem de çapulcu bir milletvekiliyim. Yani açık
söyleyeyim, Gezi Parkındaydım, on gündür de ağaçları
korumak için, fidan dikmek için yarışan binlerce çapulcu gördüm
orada, asil hepsi.
Şimdi,
sertifikanın anlamı, öğrenim, onay belgesi. Burada 550
milletvekilinin büyük çoğunluğu çevre katliamı için elini
kaldırıyor, biz karşı çıkıyoruz. Şimdi, bu
sertifika herkese verilmiş. Üstelik, Meclis Çevre Komisyonu bir gün
gitmemiş Gezi Parkına, ilgili bakanlıkların birisi de bir
gün gitmemiş. E, ben ne yapayım bu sertifikayı, içime
sindiremiyorum. Çevre Komisyonu olduğu için TBMMnin, Başkanım
size iade ediyorum, sizin kanalınızla verilmesini istiyorum.
Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaplan.
Sayın
Erdem
MEHMET
ERDEM (Aydın) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Dün
Dünya Çevre Günü münasebetiyle söz istemiştim, bugün verdiniz,
teşekkürler!
Kıyamet
kopacak dahi olsa fidan dikiniz. inancından gelen bir millet olarak
gerçekten çevre bizim için emanettir ve emanete de çok dikkatli bir
şekilde sahip çıkmamız gerekir.
Hafta
sonu Aydındaydım. Aydında, Egemenlik Bulvarında
Aydın Belediyesi bir proje gerçekleştiriyor. Bu proje çerçevesinde
onlarca ağaç kesilmiş vaziyette. Vatandaş tepkili, projenin
uygun olmadığını, gerçekleşmemesi gerektiğini
ifade ediyor. Ben, Aydın milletvekillerini özellikle Egemenlik Parkı
ve Egemenlik Caddesindeki vatandaşlarımızla diyaloga ve
onları ziyarete davet ediyorum. Vatandaş tepkili.
Vatandaşın istemediği bir proje Egemenlik Caddesinde
gerçekleştiriliyor. Park ortadan kaldırıldı,
betonlaşma yapılıyor.
Ayrıca,
Aydın Kent Meydanı, Atatürk Meydanı
Tamamen, yüzlerce ağaç
kesildi, ortadan kaldırıldı; yeraltı otoparkı ve
üzerine de üç tane cafe
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Erdem.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Demek ki mesele ağaç değilmiş.
BAŞKAN
Sayın Serindağ
Yok.
Sayın
Atıcı
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, öncelikle, yaşamını yitiren polisimize ve
yaşamını yitiren diğer arkadaşlarımıza
Allahtan rahmet diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, Hükûmet polisle halkı karşı karşıya
getirmeye devam ediyor. Polisin eline gaz bombası verilmesi yetmemiş
olacak ki şimdi de İzmirde polisin eline çivili sopa
verilmiştir. Bu olaylar yüzünden polis de vatandaş da ölüyor, hükûmet
de hâlâ muhalefeti suçluyor. AKPye bu ülkeyi kendilerinin yönettiğini,
pardon, daha doğrusu yönetemediğini hatırlatmak istiyorum. Merak
ediyorum Sayın Bakan, şimdi mi cevap verirsiniz yoksa
Başbakanın gelişini mi beklersiniz bilemiyorum ama Emniyetin
demirbaşları arasında çivili sopa var mıdır? Vali
başka telden çalıyor -İzmir Valisi- Emniyet Müdürü başka
telden çalıyor. Eğer bu emri Vali veya Emniyet Müdürü verdiyse derhâl
görevden alınmalıdır. Eğer vermediyse de polise söz
geçiremediği için görevden alınmalıdır diyor, teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Atıcı.
Sayın
Halaçoğlu
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi,
Sayın Bakanım, Taksim Topçu Kışlasının tarihî
olarak yeniden inşa edileceğini söylüyorsunuz. Şimdi, rölevesi
var mı? Yok. Rölevesi olmayan bir eseri nasıl orijinal şekliyle
yeniden inşa edeceksiniz? Yani halkı kandırıyorsunuz
açıkçası. Rölevesiz hiçbir tarihî eser inşa edilemez, bu yoktur
tarihte. Olmadığı da belli, Kültür Bakanlığı da
açıkladı.
İkincisi
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Sayın Halaçoğlu
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Bunu biraz sonra söyleyin, zamanım
OKTAY
VURAL (İzmir) Var, var, Veysel Beyde var.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Yok, rölevesi yok, biliyorum. Dolayısıyla
halkı kandırıyorsunuz.
Diğer
taraftan, tarihe bu kadar düşkünseniz, hemen öbür tarafında Taş
Kışla var, onu onarın.
İkincisi:
Az önce söylendiği gibi, Atatürk Orman Çiftliğinde binlerce
ağaç yok edildi. Bu bir gerçek, hepimizin gözünün önünde. Şimdi, siz
buna nasıl rıza gösteriyorsunuz?
Üçüncü
bir şey: Bütün balık çiftlikleri kaldırıldı.
diyorsunuz. Karaburunda, Karareis tarafındaki bütün balık
çiftlikleri duruyor. Bunları kaldıracak mısınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Halaçoğlu.
Sayın
Dağ
HAMZA
DAĞ (İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, dün Rizede, istemediğimiz, arzulamadığımız
bazı hususlar söz konusu oldu. Rizedeki olayların büyümemesi ve
oradaki kalabalığın sakinleşmesi noktasında, Rize
Belediye Başkanımızın yapmış olduğu
mücadeleyi hepimiz televizyondan ve medyadan takip ettik. Çok da mutlu olduk.
Belediye Başkanımızı ben buradan da tebrik ediyorum.
Biliyorsunuz,
bundan birkaç gün önce de bizim Karşıyaka İlçe
Teşkilatımız ve Çiğli İlçe Teşkilatımız
da aynı durumlarla karşı karşıya
kalmıştı. Yaklaşık üç saat boyunca ilçe
teşkilatı önünde duran kalabalığa ne Karşıyaka
Belediye Başkanı CHPli Cevat Durak ne Çiğli Belediye
Başkanı CHPli Metin Solak ne de İzmir Büyükşehir Belediye
Başkanı Aziz Kocaoğlu böyle bir kalabalığı teskin
etme noktasına sorumlu bir davranış sergilememiştir.
Aynı
şekilde, yanma olayı zuhur bulduğu ve bu bize iletildikten sonra
Aziz Kocaoğluna defalarca telefonla ulaşmaya
çalışmamıza rağmen kendisi -itfaiye gönderilmesi için-
telefonlarımıza çıkmamıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAMZA
DAĞ (İzmir) Mesaj gönderdiğimiz zaman mesajımıza da
cevap vermemiştir. Orman Bölge Müdürlüğü müdahale etmek zorunda
kalmıştır.
Ben
takdiri milletimize sunuyorum, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın
Dağ.
Sayın
Türkmenoğlu
AYŞE
TÜRKMENOĞLU (Konya) Sayın Başkan, biraz önce CHPden bir
arkadaş gençlerle ilgili konuştu, ben de gençlerle ilgili
konuşmak istiyorum.
Haklısınız,
bugünün gençleri, darbeleri ve darbelerin sonuçlarını bilmiyorlar,
demokrasiye oynanan oyunları bilmiyorlar. Şu anda gençleri çok
olumsuz bir şekilde yönlendiriyorsunuz. Milletvekili olduğunu
söyleyen şahıslar, halkı kışkırtıyor AK
PARTİli milletvekillerine karşı, Kızılaya inemezsiniz,
sokağa çıkamazsınız. diye halkı
kışkırtıyorlar bizlere karşı. Kendileriyle
aynı çatı altında
bulunmaktan utanç duyuyorum. Demokrasi anlayışı, bu böyle
olmamalı.
Türkiyede
demokrasinin standartlarını yükselten AK PARTİdir; bu nedenle,
ben bu arkadaşları biraz daha sağduyuya davet ediyorum.
Demokrasi sadece bizim için değil, sizin için de geçerli. İktidara
ortak olmak istiyorsanız sandıktan çıkmalısınız,
başka yollarla iktidara ortak olamazsınız.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın
Türkmenoğlu.
Sayın
Gürkan
Yok.
Sayın
Gümüş
HALUK
AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Öncelikle, ülkeyi terk eden
Başbakanı kınıyorum böyle önemli bir dönemde.
Gezi
Parkı, çıkışı, anlayışı,
bağlantısızlığı ve kitlenin sorumluluk
örneğiyle dünyada tektir, diğerlerini, bu işi
karıştırmak isteyen ajanları bundan ayırıyorum.
Sonuçları ve yöntemiyle dünyada yeni bir yol olacaktır ve bu olay
turnusol kâğıdıdır. Kendinizi hazırlayınız,
AKPnin ve yöneticilerin imajı bir daha yeniden geri gelmeyecek
şekilde bozulmuştur ve size söyleyeyim: Bundan sonra dünyanın
demokratik ülkelerinde hiçbir demokratik lider sizinle aynı fotoğraf
karesine girmek istemeyecektir; bunu, göreceksiniz.
HAMZA
DAĞ (İzmir) Daha dün girdiler.
HALUK
AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Yelken
yıkılmıştır. Fas Kralı görüşmek istemedi
sizinle biliyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bu,
varan bir; daha varanları göreceksiniz. Yelken
yırtılmıştır, dikmek nafiledir, yeni bir döneme...
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Gümüş.
Sayın
Hamzaçebi
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekillerim, biraz önce Adalet ve Kalkınma Partisinden konuşan
bir kadın milletvekili arkadaşımız yanlış
duymadıysam -yanlış duymuş olmayı, yanılmayı
tercih ederim doğrusu- Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleriyle
aynı çatı altında olmaktan utanç duyduğunu ifade etti.
Burası milletin iradesinin tecelli ettiği yerdir. Türkiye Büyük
Millet Meclisinde milletin iradesiyle seçilmiş 550 milletvekili
vardır. Biz bu çatı altında Adalet ve Kalkınma Partili,
Milliyetçi Hareket Partili ve Barış ve Demokrasi Partisine mensup
arkadaşlarımız ve diğer bağımsız
arkadaşlarımızla birlikte olmaktan onur duyuyoruz. Bu
utancı eğer kendisi duyuyorsa, o utancıyla, o ayıpla
kendisini baş başa bırakıyoruz.
Dün
Rizede yaşanan olaylarla ilgili olarak Rize Belediye Başkanına
teşekkür eden arkadaşımızın beklerdim ki Cumhuriyet
Halk Partili Akif Hamzaçebiye de bir teşekkür cümlesi olsun. Ama
partizanlık her şeye yansıdığı gibi buraya da
yansımış. Bunu üzüntüyle karşılıyorum. Saatlerce
Rize olaylarıyla ilgili uğraştım, Sayın
İçişleri Bakanıyla görüştüm, Sayın İçişleri
Müsteşarıyla görüştüm. O, polis sayısının 30dan
300e çıkarılması bizim takibimiz sonucu olmuştur ve polis
sayısının artmasından sonra o tahliyeler
başlamıştır. Rize Belediye Başkanı da o esnada
oraya gelmiştir. Bunu milletimizin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin
takdirine sunuyorum.
Teşekkür
ederim.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) İzmirde yapsaydın, niye yapmadın,
elinizden tutan mı vardı?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Çiğlide yapsaydın, elinizden tutan
mı vardı? Partizanlığınız ortaya çıktı
Hamzaçebi.
BAŞKAN
Sayın Aydın
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
(Gürültüler)
BAŞKAN
Lütfen
Buyurunuz
Sayın Aydın.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Öncelikle,
Sayın Başkanım, tabii, demokratik kanallarla yapılan
demokratik seçimlerde millî iradenin rızasıyla bu Meclise giren
herkes bizim için
değerlidir ama herkesin de milletin iradesi istikametinde görev ifa etmesi
arzusundayız.
Az önce, tekrardan dün burada
söyledikleri yalanları bir kez daha biz burada yalanlamamıza
rağmen, Fas Kralının Sayın Başbakanımızla
görüşmemesi noktasında gene bir beyanları oldu. Yalanda
ısrar eden birileri olabilir ama yani Fas açıklama yapıyor,
bizler açıklama yapıyoruz, ne Sayın
Başbakanımızın programında var ne de Fas Kralı
Fasta değil zaten, yurt dışında, Fransada uzun
zamandır tedavi görüyor. Artı Demokratik bir başbakanla görüşemeyeceksiniz.
diyor ama kendilerinin Esedle fotoğraflar çektirmek adına ne kadar
gayret içerisinde olduğunu bütün bir milletimiz biliyor. Yeni bir döneme
kendinizi hazırlayın. diyor. Bu mantık şöyle bir
mantıktır: Demokratik kanallarla, millî iradeyle bir yere
gelemeyenlerin başka bir yerden medet ummasıdır ama o
amacına ulaşamayacaklardır.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Söylediğin başka bir şey yok!
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Aydın.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) AVM
demokrasisi
BAŞKAN - Sayın Vural
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan, gerçekten biraz önce demokrasiden bahsetti ama yani Türkiye'nin
geldiği konum itibarıyla, The Economistin 8 Haziran ile 14 Haziran
arasındaki derginin kapak fotoğrafına Sayın
Başbakanın Demokrat mı, sultan mı resmini koymuşlar.
İşte bu noktaya gelmesini Türk demokrasisi hazmetmiyor; bunu
söylüyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Vural.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Çok ciddi
bir şey mi yani çok mu ciddi bir şey?
OKTAY VURAL (İzmir) - Bakın
The Economistin
diyorum. Bu noktaya gelmiş olmasını
AHMET AYDIN (Adıyaman) Yani
bunlara sarılmak doğru bir şey mi?
OKTAY VURAL (İzmir) Doğru
demiyorum zaten, doğru değil. Helal
olsun denildiği zaman getirip burada pohpohlanıyorsunuz.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın
Başkan, bu demokrasinin ismi AVM demokrasisi? AVM varsa demokrasi biter!
BAŞKAN Meclis
araştırması
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Sayın Başkanım, söz almadığım için, tutanaklara
geçmesi bakımından bir cümle söylemek istiyorum, bir tek cümle.
AKPli kadın milletvekili
BAŞKAN Buyurun, söyleyin.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) MHPli
belediyelerin yaptıkları AVMleri gösteririm sana!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sana
değil, size
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sana
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Size
O
parmağı alırım, o gözlüğünü çıkartırım
o parmağınla. Dikkat et hayatına
Küfür ediyorsun orada. O küfrü
gelir sana yediririm. Zannetme ki ağzın okunmuyor. Dikkat et kendine,
kiminle muhatap olduğuna dikkat et!
BAŞKAN Sayın Türkkan,
lütfen
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Anlatırım sana kim olduğumu bülbül!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Ne
biçim konuşuyorsun ya?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Bülbül kötü bir kelime değil ya!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) - AKPli bir kadın milletvekili az önce Cumhuriyet
Halk Partisini kastederek Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleriyle aynı
çatı altında olmaktan utanç duyduğunu belirtmiştir.
Tutanaklara geçmesi bakımından bir şeye işaret etmek
istiyorum izninizle.
BAŞKAN
- Söyleyin.
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) Bizim partiye üye olmak Genel Başkana nikâhla
bağlanmaktır. sözcüğünden utanç duyulması gerekir. Bundan
utanç duymayanların bizimle aynı mekânda olmaktan utanç duymaya
hakkı yoktur diyorum, gurur duymaları gerekir diyorum ve tutanaklara
geçmesini diliyorum.
BAŞKAN
- Teşekkür ediyoruz Sayın Tarhan.
OKTAY
VURAL (İzmir) - Vay!
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) - Hadi bakalım, karısı olan düşünsün
AVMde bunu. Bu lafı herkes düşünsün.
BAŞKAN
Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde,
başta sanayi ve tarımda yaşanan "yüksek girdi
fiyatları" nedeniyle sıkıntı çeken illerden Bilecik,
son yıllarda yanlış ekonomik ve sosyal politikalar sonucunda
ciddi sorunlar yaşamakta, atılım gerçekleştirememekte ve
geri bırakılmaktadır.
Bilecik'in
içinde bulunduğu sorunların tespiti, çözüm yollarının
araştırılması, alınacak tedbirlerin belirlenmesi ve
uygulamaya geçilmesi amacıyla; Anayasamızın 98inci ve
İçtüzükün 104 ve 105inci maddesi uyarınca Meclis
araştırması açılmasını saygılarımla arz
ve talep ederiz.
1)
Bahattin Şeker (Bilecik)
2)
Ali Uzunırmak (Aydın)
3)
Ali Halaman (Adana)
4)
Özcan Yeniçeri (Ankara)
5)
Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
6)
Ali Öz (Mersin)
7)
Mehmet Erdoğan (Muğla)
8)
Atila Kaya (İstanbul)
9)
Erkan Akçay (Manisa)
10)
D. Ali Torlak (İstanbul)
11)
Muharrem Varlı (Adana)
12)
Celal Adan (İstanbul)
13)
Lütfü Türkkan (Kocaeli)
14)
Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
15)
Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
16)
Sinan Oğan (Iğdır)
17)
Alim Işık (Kütahya)
18)
Emin Haluk Ayhan (Denizli)
19)
Mehmet Şandır (Mersin)
20)
Bülent Belen (Tekirdağ)
Gerekçe:
Ülkemizi
son yıllarda derinden etkileyen ekonomik kriz ve krizi yanlış
ekonomik uygulamalarla geçiştirdiği iddiasındaki mevcut
iktidarın politikaları sonucunda; bilhassa sanayi ve tarımda
ülkemiz sıkıntılı bir döneme girmiş
bulunmaktadır.
Bu
genel vaziyetten en çok etkilenen ve gelişimin artık
durgunlaşması bir tarafa, gerilemeye başlayan illerden biri
Bilecik'tir. Bilecik sanayisi, teşvik planlamalarında
etrafındaki büyük şehirlerle eş değerde tutulması,
"sektörel teşvik" verilmemesi, bilhassa seramik ve mermer
sektörlerine yönelik yatırımların önünün açılmaması
gibi konular başta olmak üzere, yanlış ekonomik uygulamalar
nedeniyle sıkıntılı bir döneme girmiştir. Bilecik'in
ilçelerinde bulunan OSB'ler maalesef boş kalmıştır.
Bu
gerileme sürecinin en önemli örneği, kapatılarak TMSF'ye devredilen
Toprak Holding'e ait fabrikalar olmuştur. Bu devredilen fabrikaların
çoğunun kapanması, bir kısmının da yetersiz denecek
seviyede çalışması; işsizliğe, geçim
sıkıntısına ve alacaklıların mağdur olmasına
sebep olmuştur.
Bu
sosyal ve ekonomik yaranın yaratmış olduğu tahribat mutlak
surette giderilmeyi beklemektedir.
Geçmiş
dönemler ile son 10 yıllık dönem arasında, hiçbir fark
bırakmayan bu gerilemenin yol açtığı en önemli sorunlardan
biri de tarım sektöründe geçimini sağlayan
vatandaşlarımızın beklentilerine cevap verilmemesidir. Bu
konuda da, Bilecik'in Kırsal Kalkınma Programına
alınmaması, gelecek adına endişe vericidir. Oysa ki mevcut
üretim ve potansiyel olarak Bilecik ili, bu programa alınması gereken
vilayetlerin başında gelmektedir.
Bilecik,
bu yönü itibarıyla artık yeni atılımları gerçekleştirecek,
bünyesindeki potansiyeli ve gelişmeye namzet sektörleri tanıtıp
marka hâline gelecek, giderek küçülmeye doğru gidişin önüne geçip
geleceğe kucaklayacak bir döneme girmelidir. Bilecik, millî mücadele yıllarında
büyük Atatürk'ün ifadesiyle "milletin makûs talihinin yenildiği"
yer olarak tarihe geçmiş, kuruluşun olduğu gibi, kurtuluşun
da beşiği olmuştur. Ancak bugünkü hâliyle Bilecik, artık
"kendi makûs talihini yenemeyecek" kadar takatsiz
kalmıştır.
İşte
bu nedenlerle, Bilecik'in içinde bulunduğu sorunların tespiti ve
çözüm yollarının araştırılması ve emsal
teşkil eden vilayetlere de gerçekleşmiş bir örnek olması
amacıyla, Anayasamızın 98inci ve İç Tüzükün 104 ve
105inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması komisyonu
kurulması yerinde olacaktır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Bursa
bölgesinin deprem riski ve depremselliğinin araştırılarak,
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasa'nın 98 ve TBMM
İç Tüzükünün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ve talep ederiz.
1)
Necati Özensoy (Bursa)
2)
Muharrem Varlı (Adana)
3)
Bülent Belen (Tekirdağ)
4)
İsmet Büyükataman (Bursa)
5)
Mehmet Şandır (Mersin)
6)
Reşat Doğru (Tokat)
7)
Celal Adan (İstanbul)
8)
Alim Işık (Kütahya)
9)
Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
10)
D. Ali Torlak (İstanbul)
11)
Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
12)
Bahattin Şeker (Bilecik)
13)
Ali Halaman (Adana)
14)
Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
15)
Mehmet Erdoğan (Muğla)
16)
Özcan Yeniçeri (Ankara)
17)
Enver Erdem (Elazığ)
18)
Cemalettin Şimşek (Samsun)
19)
Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
20)
Emin Haluk Ayhan (Denizli)
Gerekçe:
Ülkemiz
sismik açıdan dünyanın en aktif bölgelerindendir. Nüfusunun yüzde
70'i deprem riski yüksek olan alanlarda yaşamaktadır.
Topraklarının yüzde 60'ı aktif fay bölgelerinde
bulunmaktadır. Son yüzyılda meydana gelen afetlerin yol
açtığı kayıpların yüzde 64'ü ve hasar gören
binaların yüzde 75'i depremlerden kaynaklanmıştır.
Ülkemiz
jeolojik, jeomorfolojik yapısı ve sahip olduğu iklimsel
özellikleri nedeniyle büyük can ve mal kaybına yol açan doğal
afetlerle çok sık karşılaşmaktadır.
Bursa
ilinde en büyük doğal felaket tehlikesi depremdir. Bursa Ovası genel
olarak Kuzey Anadolu Fayı'nın etkisi altındadır.
Batıya doğru sıkışma sonucu, kuzey-güney
doğrultulu normal faylarla kuzey-güney yönünde açılmaya
başlamıştır. Diğer bir ifade ile doğu-batı
yönlü sıkışma, kuzey-güney yönlü gerilme ile
karşılanmaya başlanmıştır. Bursa ilinde yerel
küçük fayların yanında, Kuzey Anadolu Fayı ile ilişkili
gelişen büyük ölçekli faylar genç birimlerin depolanmasını
denetlemiştir. Bursa Ovası neojen birimleri ve alüvyon birimlerinin
altında yer alan kayaçlarda fay oluşumları beklenmelidir.
Depreme
kaynak olabilecek en önemli fay Bursa fayıdır. Bursa fayı;
doğuda Derekızık-Burhaniye köyleri ile batıda Uluabat Gölü
arasında uzanan, D-B gidişli, yaklaşık
Bursa
bölgesindeki 1900-2006 yılları arası deprem etkinliğine
bakıldığında, 39.5 derece, 41.0 derece K/27.0 derece-30.0
derece D koordinat aralığında toplam 19.782 adet deprem
olduğu görülecektir.
Son
yıllarda uzmanların yapmış olduğu
araştırmalar sonucu Bursa'da Kestel-Demirtaş-Görükle
doğrultusunda 23 kilometrelik yeni bir fay hattı bulunmuştur. Bu
yeni bulunan fay hattının büyük bir tehlike oluşturduğu
belirtilerek, fayda hareketlilik ve deformasyonun başladığı
görüşü savunulmaktadır.
Bu
nedenle, Bursa bölgesinin deprem riski ve depremselliğinin
araştırılarak, gerekli önlemlerin alınması konusunda
Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddesi
uyarınca bir Meclis araştırması komisyonu kurulması
yerinde olacaktır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Şoför
esnafının mevcut sorunlarının tespit edilmesi, bu
sorunların giderilmesi ve yapılacak yasal düzenlemelerde dâhil olmak
üzere alınması gereken önlemlerin araştırılması
için Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci
maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz.
1)
Mehmet Erdoğan (Muğla)
2)
Sinan Oğan (Iğdır)
3)
Oktay Vural (İzmir)
4)
Necati Özensoy (Bursa)
5)
Cemalettin Şimşek (Samsun)
6)
Muharrem Varlı (Adana)
7)
Seyfettin Yılmaz (Adana)
8)
Atilla Kaya (İstanbul)
9)
Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
10)
Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
11)
Mehmet Günal (Antalya)
12)
Bülent Belen (Tekirdağ)
13)
Ali Öz (Mersin)
14)
Lütfü Türkkan (Kocaeli)
15)
Reşat Doğru (Tokat)
16)
D. Ali Torlak (İstanbul)
17)
Enver Erdem (Elâzığ)
18)
Sadir Durmaz (Yozgat)
19)
Ali Halaman (Adana)
20)
Mehmet Şandır (Mersin)
21)
İsmet Büyükataman (Bursa)
Gerekçe:
Şoför,
Trafik Kanunu'na göre "karayolunda, ticari olarak tescil edilmiş bir
motorlu taşıtı süren kişi" olarak
tanımlanmaktadır. Ülkemizde şoförlük mesleğini icra ederek
hayatını idame ettiren, sayısı 1,5 milyonu geçen
vatandaşımız bulunmaktadır. Bu vatandaşlarımız
mesleklerini icra ederken türlü zorluklarla karşılaşmakta, bu
sorunların çoğununda yasal eksikliklerden
kaynaklandığı göze çarpmaktadır.
Hayatını
şoförlük mesleği ile idame ettiren
vatandaşlarımızın sorunlarının en
başında, araç sahibi olmayan vatandaşlarımızın
sosyal güvencelerinin olmaması gelmektedir. Denetim eksikliğinin ve
yasal belirsizliklerin şoför esnafı üzerindeki tezahürlerinden birisi
olan bu durum vatandaşlarımızın mağdur olmasına
sebep olmaktadır.
Karayolları
Trafik Kanununun suç olarak gördüğü bir fiilden dolayı
haklarında ceza uygulanan sürücülere aldıkları her ceza için
esasları yönetmelikle belirlenen ceza puanları verilmektedir. Trafik
suçunun işlendiği tarihten geriye doğru bir yıl içinde
toplam 100 ceza puanını dolduran sürücülerin sürücü belgeleri (2) ay
süre ile geri alınmakta ve bu sürücülere eğitim verilmektedir.
Aynı yıl içinde ikinci defa (100) puanı dolduran sürücülerin
sürücü belgeleri ise (4) ay süre ile geri alınmakta ve sürücüler
psiko-teknik değerlendirmeye ve psikiyatri uzmanının muayenesine
tabi tutulmaktadırlar. Bahsi geçen bu uygulamalar ehliyetnameye sahip olan
tüm vatandaşlarımızı kapsamaktadır. Ancak; şoför
esnafı karayolunu normal vatandaşlarımızdan zaman olarak
çok daha fazla kullanmaktadır. Normal şartlarda; özel araç kullanan
vatandaşlarımız tarafından belli bir amaç için
kullanılan karayolu şoför esnafımızın ekmek
kapısı, kazanç kapısıdır. Gününün büyük bir bölümünü
karayollarında seyir ederek ekmek parasını kazanan şoför
esnafının cezai işlemlere tabi tutulması olasılığı
özel araçlarıyla karayollarını kullanan
vatandaşlarımıza oranla daha fazladır. Uygulanan bu ceza
puanı sistemiyle ehliyetine el koyulan şoförlerimiz aylarca
işlerinden olmakta dolayısıyla hayatlarını idame
ettirmek için gereken kazançlarından da olmaktadırlar. Ehliyetlerine
el koyulmasına sebep olan (100) yüz ceza puanı kotasının
mesleki olarak şoförlük yapan vatandaşlarımız için sorun
teşkil ediyor olması sebebiyle bu konu üzerinde bir düzenleme yapmak
zaruri bir hal almıştır. Bu sebeple şoför esnafına 100
yerine, 150 ceza puanı uygulaması yapılması yerinde
olacaktır.
Şoför
esnafımızın sorunlarından bir diğeri de
uyuşturucu ve keyif verici maddeler ile alkollü içkilerin etkisinde araç
sürme yasağını düzenleyen, 18.07.1997 tarihli Karayolları
Trafik Yönetmeliğin 97'nci Maddesinin, (b) bendinin, l'nci
fıkrasındaki belirsizliktir. Yönetmeliğin bu
fıkrasında "Taksi veya dolmuş otomobil, minibüs, otobüs,
kamyon çekici gibi araçlarla kamu hizmeti, yük ve yolcu taşımacılığı
yapan sürücüler ile resmi araç sürücüleri alkollü içki kullanmış
olarak bu araçları süremezler." ibaresi yer almaktadır. Ancak bu
fıkrada bahsi geçen araç sürücülerinin vücudunda bulunması gereken en
düşük alkol miktarı belirtilmemiştir. Hâlbuki aynı
yönetmeliğin 97'nci maddesinin, (b) bendinin 2'inci fıkrasında
ehliyetname sahibi olan normal sürücülerin vücudunda en fazla bulunması
gereken alkol miktarı 0.50 promil olarak belirtilerek mağduriyetlerin
doğması engellenmiştir. Öte yandan hiç alkol almayan bir
insanın vücudunda dahi aldığı temel besin ürünlerinden
kaynaklı belli oranda alkole rastlanmaktadır.
Hayatını
şoförlük mesleğini icra ederek idame ettiren şoför
esnafımız bu eksiklikten dolayı alkol almamış olsalar
bile aldıkları temel besin ürünlerinden kaynaklı;
vücutlarında bulunan cüzi alkol oranından dolayı
ehliyetnamelerine el koyulması suretiyle mağduriyet
yaşamaktadır. Bu durum da şoförlerimizin aylarca
ehliyetnamelerine el koyulmasına ve işsiz kalarak mağduriyetler
yaşamasına sebep olmaktadır. Bu mağduriyetlerin giderilmesi
için alınması gereken yasal önlemlerin
araştırılması da gerekmektedir.
Bu
bağlamda;
Şoför
esnafının mevcut sorunlarının tespit edilmesi, bu
sorunların giderilmesi ve yapılacak yasal düzenlemelerde dâhil olmak
üzere alınması gereken önlemlerin araştırılması
için yüce Meclisimize çok büyük görevler düşmektedir.
Yüce
Meclisimizin bu görevi yerine getirmesi için, Anayasa' nın 98. ve TBMM
İçtüzüğü 'nün 104 ve 105. Maddesi uyarınca meclis
araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ve talep ederiz.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.38
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.54
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Mustafa HAMARAT (Ordu), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
________0________
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117nci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, işleme
alacağım ve daha sonra oylarınıza sunacağım:
06/06/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 06/06/2013
Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında,
toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
İdris Baluken
Bingöl
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırmasına Dair Ön Görüşmeler
Kısmının 409'uncu sırasında yer alan (10/437) asgari
ücret düzeyinin toplum üzerindeki yoksullaştırıcı etkisinin
saptanmasının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması
açılmasına ilişkin önergelerin görüşülmesi, Genel Kurulun
06/06/2013 Perşembe günlü birleşiminde birlikte yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Lehinde Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Kaplan.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz
aldım. Asgari ücret düzeyinin toplum üzerindeki
yoksullaştırıcı etkisinin saptanması, ortaya
çıkan emek gaspının önlenmesi, asgari ücretin toplumsal fayda
azami düzeyde gözetilerek hak ve adalet kapsamında yeniden düzenlenmesi
için bir meclis araştırma komisyonunun kurulmasını
istiyoruz. Bildiğiniz gibi Anayasa görüşmeleri esnasında tüm
partilerin mutabık kaldığını ifade etti. Asgari
ücretliden vergi alınmaması konusu maalesef daha sonraki görüşmelerde,
toplu sözleşmelerde ve en son 2013 asgari ücret tespitlerinde dikkate
alınmadı. Yeni anayasaya göre eğer asgari ücret vergi
dışı kalmış olsaydı ek getirisi 205 Türk
lirası olacaktı. Tabii, burada şunu görmek gerekiyor: Türkiyede
bu konuda yapılan araştırmalar var 4 kişilik bir ailenin
asgari geçim endeksi nedir? diye. İşçi sendikalarının
yaptığı bir çalışmanın sonucu yoksulluk
sınırının 3.063 lira, açlık
sınırının da 940 lira olduğu ifade ediliyor.
Sigortalı asgari ücretle çalışanların sayısı
verildiği zaman da 20 milyon yurttaşımızı etkileyen ki
3 milyonun üstünde asgari ücretli aileleriyle beraber dikkate
alındığında, 20 milyon yurttaşımızın
yoksulluk ve açlık sınırları altında
yaşadığı verisi ortaya çıkıyor burada. Bu emek
sömürüsünün, bu adaletsiz sömürü düzeninin 1980 askerî darbesi sonrası
asgari ücrette reel değerler olarak ele aldığımızda
çok ciddi gerilemeler yaşattığını biliyoruz. Modern
hukuk devletlerinde her yurttaşın belli bir gelir elde etme
hakkı vardır ve insanca yaşama hakkı, insanlık onuru
açısından bu çok zorunludur. Bunu düzenlemediğiniz takdirde, bir
ailenin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültürel
faaliyetlerini karşılamaya yetecek düzeyde olması gereken asgari
ücreti düzenlemediğiniz takdirde maalesef toplumda sosyal
çalkantıların her zaman olduğu gerçeğiyle karşı
karşıyayız.
2005-2011
yılları arasında asgari ücretteki reel artış sadece
yüzde 4 dolayındadır, -AK PARTİ iktidarları dönemi- büyüme
hızı ise yüzde 26dır. Peki, 2005 yılından bu yana
ekonomik büyüme asgari ücrete tam olarak yansıtılmış
olsaydı bugün asgari ücrette de net 138 liralık bir artış
daha meydana gelmesi gerekiyordu. Türkiyede asgari ücret otuz üç yıl
önceki seviyelerde maalesef seyretmektedir. Ancak o günden bugüne Türkiye
ekonomisi 3 kat büyümüş, asgari ücret ise reel olarak yüzde 6
oranında artmıştır. Şimdi, bu verilere göre Türkiyede
asgari ücret 265 euro, Yunanistanda -ekonomik krizin içindedir- 870 euro
civarındadır. Asgari ücretli, bugün, öğün başına
sadece 2,58 liralık gıda harcaması yapabilmektedir. Yani
sağlıklı bir gıda alma imkânı yoktur; bununla sinema,
kültür, kitap alma, sanat etkinliklerini izleme ise tamamen
imkânsızdır. 20 milyon insanımızın bunların
hepsinden mahrum edilmesi gibi bir durum söz konusudur. Türkiyede yoksul ile
zengin arasında gelir uçurumu her geçen gün artmakta ve bu da sosyal
adaletsizliği daha da derinleştirmektedir.
Aslında
asgari ücretin ülkemizdeki yansımalarını anlayabilmeniz için
Gezi Parkında da verilen mesajları doğru okumak gerekiyor.
Eğer Gezi Parkındaki yaşananları, itirazları ve
talepleri, sadece bir ağaç, bir park, bir AVM olarak okursa siyasiler, en
büyük siyasi körlük burada yaşanır arkadaşlar.
Asgari
ücretle çalışan birinin çocuklarını gerektiği gibi
okutamaması, Amerikaya gönderememesi de söz konusudur tabii ki.
Düşünün, bir uçak bileti Amerikaya, kaç tane asgari ücret ediyor.
Bu
gerçekliklerin hepsini dikkate aldığımız zaman, Türkiyede
bu kesintilere baktığımız zaman SSK priminin aslan
payını yine işçilerden alıyorsunuz. Birçok yerde işveren,
işveren tarafına düşen işçi primini ödemekten muaftır
ve Türkiyede bütçeye her yıl 5,5 milyar lira para buradan yüklenmektedir.
Şimdi, SSK primi işveren payı 141,90ı almıyorsunuz
ama işçi payı olan 137 lirayı alıyorsunuz. Şimdi,
bunun başka verileri de var tabii. On altı yaş küçükler ve
büyükler açısından da farklı bir durum; brüt ücret üzerinden de
baktığımız zaman ayrı bir durum söz konusu. Buradan
hayatı doğru okumak lazım arkadaşlar. Bir yandan, otuz
yıldır ülkemizde yaşanan bir çatışmalı süreci
barışa evirmenin, silahların susturulmasını,
demokratik bir toplumun kurulmasını, yeni bir anayasa ve
yasaları tartışırken toplumda biriken birçok sorunun da
zaman zaman bu son olaylarda yaşandığı gibi, artık bir
kıvılcımla sosyal patlamaya dönüştüğü gerçeğini
görmek lazım. Buradan şunu çok açıklıkla ifade edebiliriz:
Orada gördüğünüz insanların çoğunu ben gördüm, bürokrat var,
esnaf var, işveren var, sanatçı var, aydın var -çok farklı
kesimler- gayet durumu yerinde olan orta tabaka insanlar var, işçiler var,
çiftçiler var, emekçiler var.
Şimdi,
bütün bunları o meydanlara dolan binlerce insanımıza biz
çapulcu deyip geçersek yüz binlere ve bu çapulcu kavramı üzerinden biz
istediğimizi yaparız, bizim dediğimiz olur deyip Tunustan da
tekrar bu mesajı tekrarlamak gibi Sayın Başbakanın
aynı noktada diretmesi inanın, bu sosyal barışın
sağlanmasına zerre kadar katkı sunmuyor. Tunustan diyor ki:
Ben Gezi Parkına Topçu Kışlasını
yapacağım.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Ne var onda?
HASİP
KAPLAN (Devamla) Mahkeme de yürütmenin durdurulması kararını
verdi ve mahkeme de diyor ki: Sen yapamazsın. Yargıya gaz, top,
fişeklerinizle mi, TOMAlarınızla mı, panzerlerinizle mi o
zaman direneceksiniz? Bir hukuk devletinde yargıyı da
siyasalaştırdınız, onu da mı takmayacaksınız?
Ağaçları kesebilirsiniz, insanların kesildiği, insan
yaşamının hiçe sayıldığı şu on günde 3
insanın yaşamını yitirdiği, biri güvenlik görevlisi
Bunları dikkate almadığınız zaman, zengin-fakir
çatışmasından,
laik-antilaik
çatışmasına, sağ-sol çatışmasından, zengin-fakir
çatışmasına, toplumu geren bunca olayın doğru dürüst
bir tahlilini yapamadığınız zaman, bir Meclis olarak buna
el atamadığınız zaman ve Hükûmet olarak bunun önlemini
alamadığınız zaman size mutlaka ve mutlaka bir biçimde
Dur. diyecek bir güç, halk gücü olacaktır. Bu da halkın demokratik
iradesinin tecellisi olarak olmalı. Eğer Meclise, Taksimde KESKin,
DİSKin eylemlerine gaz kokuları geliyorsa, Tunalıdan tutun
Beşiktaşa kadar, İzmirden tutun Rizeye kadar bunlar yaşanıyorsa
ve bunun önlemi onuncu günde hâlâ Tunustan Ben bildiğimi okurum.sa ve
hâlâ inatlaşmaysa ve hâlâ inatsa inanın önümüzdeki günlerin daha
sarsıcı olacağı gerçeğiyle karşılaşacağız.
Bu inat kimseye kazandırmaz. Başbakanı inadından vazgeçmeye
davet ediyoruz.
Saygılarımla.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
Aleyhine
Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer.
Buyurunuz
Sayın Yüceer. (CHP sıralarından alkışlar)
CANDAN
YÜCEER (Tekirdağ) Sayın Başkan, BDP Grubunun verdiği
önergenin usulen aleyhinde söz aldım. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
önergenin lehinde olduğumuzu belirtmek isterim.
Bizler
de tüm çalışanların insanca bir yaşam sürdürebileceği
ve hak ettiğini, emeğinin karşılığını
son kuruşuna kadar alabildiği bir çalışma ücretinin her
zaman gerekli olduğunu bu kürsüden dile getiriyoruz. Asgari ücretin 773 TL
olduğu, açlık sınırının bin lira olduğu
ülkemizde, maalesef, biz dünyanın 10uncu büyük ekonomisi olmayı
hedefliyoruz. Kimin sırtından? Emek sömürüsünden. Emekçinin
sırtından bir büyümeyi, zenginleşmeyi buradan
reddettiğimizi bir kez daha ifade ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz gündeminde önemli olaylar yaşıyoruz. Bu
yüzden de, emekçi kardeşlerimizin affına sığınarak, bu
gündeme dair konuşmak istiyorum. Öncelikle gösterilerde hayatını
kaybeden polis memuru kardeşimize ve 2 yurttaşımıza
Allahtan rahmet diliyorum, yakınlarına sabır diliyorum. Ama bir
kınama göndermek istiyorum buradan. Rizede linç girişimi
yaşandı dün. Hepimiz üzülerek, büyük bir hicapla izledik çünkü bu
çağda bu görüntüler insanımıza, ülkemize
yakışmıyor. Ben olayı kınıyorum. Olayda ihmali,
kusuru olan herkes hakkında gereğinin yapılmasını bir
kez daha buradan ifade ediyorum.
27
Mayısta elli kişilik, küçük, masum bir çevreci eylem şeklinde
başlayan Gezi Parkı protestosu, polis baskınlarıyla,
şafak baskınlarıyla, gazlarla çadırlar yakılarak,
günden güne şiddet artırılarak bir toplumsal gençlik hareketine
dönüştü. O bir avuç insan bin oldu, on bin oldu, yüz bin oldu. Gençler,
kadınlar, yurttaşlar tek ses, tek yürek oldu; omuz omuza direnmeye
başladı. 60ın üzerinde ilde şu an gösteriler devam ediyor.
Bugün hâlâ Taksime çıkan 4 ana arter barikatlarla kesilmiş durumda,
Taksime ulaşım araç trafiğine kapalı.
Masum
çevreci bir eylem olan Gezi Parkı protestosu polisin
uyguladığı orantısız güçle, Başbakanın
söylem ve tavırlarıyla ve maalesef olayları görmezden gelip
yayın yapmayan medyaya olan tepkiyle tüm yurda yayılan bir gençlik
hareketine dönüştü. Kalabalığın içine binlerce kutu biber gazı
sıkıldı; cildi yakan, boyalı, tazyikli su
fışkırtıldı. Coplarla öldüresiye dayak
atıldı. TOMAlar, akrepler kalabalığın içine sürüldü.
Bu
şiddet yetmezmiş gibi protestolara dair Başbakanın
yaptığı açıklamalar bu şiddetin, bu terörün tuzu
biberi oldu. Ne diyor Başbakanımız? Ben istersem 1 milyon
toplarım. diyor. Bu yüzde 50yi evde zorla tutuyoruz. diyor.
Protestocular çapulcu, marjinal. diyor. Başbakan bunu söylerken
hoşgörüsüz, bunu söylerken aşağılayıcı;
eleştiriye gelemiyor, tepeden bakıyor, yok sayıcı.
İşte, bu antidemokratik söylem ve tavır daha da olayları
körükledi ve Başbakanı genç protestocuların hedefine oturttu.
İstanbul
Bilgi Üniversitesinin son yaptığı ankette gençlerin sokağa
çıkma nedeni yüzde 92,4 Başbakanın otoriter tavrı. Protestoların
bir diğer hedefi de üç maymunu oynayan, görmeyen, duymayan, bilmeyen medya
oldu. Televizyonlar günlerce olaylara dair bir kare bile göstermedi.
Halkın doğru haber alma hakkı engellendi. Olaylar görmezden
gelindi, yayın yapılmadı. Havaalanındaki basın
toplantısında Başbakana sadece bir Reuters muhabiri soru
sorabildi, o da Sayın Başbakanın kibrinden ve öfkesinden hemen
oracıkta nasibini aldı. Bundan sonraki süreci hep beraber
göreceğiz.
Başbakanın
çapulcu, marjinal dediği gruplar kim? Yaşları 15-25
arası değişen, eylem alanını ertesi gün süpürüp
temizleyen, Miraç Kandilinde özgürlük için, barış, sevgi, merhamet
ve adalet için dua eden gençler. Bilgi Üniversitesinin yaptığı
ankette, tamamına yakını Polis şiddeti dursun,
özgürlüklere saygı gösterilsin. diyen gençler. Günlük
yaşamlarına, günlük kararlarına müdahale eden Başbakandan
bıkan gençler. Yan yana oturduğu sıra arkadaşına
karşı nefret beslemek istemeyen gençler, onlarla karşı
karşıya gelmek istemeyen gençler. Baskıyla, yasakla,
dayatmalarla özgürlüklerinin kısıtlanmasını istemeyen
gençler. Bizi yok sayamazsınız. dediler, Biz buradayız;
kimliğimize, geleceğimize, demokrasiye, özgürlüğe sahip
çıkıyoruz. İnsan hak ve özgürlüklerini, demokrasiyi, huzur ve
refahı bir türlü tesis edemediğimiz, etmediğimiz ülkemizde
özgürlüğe ve demokrasiye sahip çıkarak hepimize ders veren çocuklar.
Başbakanın çapulcu, marjinal yaftasıyla karalamak
istediği gençler bunlar.
İzmirde polislerin
arkasında eli sopalı, çivili, sivil görünümlü kişilerin tek tek
sıkıştırdıkları çocukları öldüresiye
dövdüğünü izledik. Ben Sayın İçişleri Bakanına buradan
soruyorum: Bunlar kim? Sivil milis mi oluşturduk? Sivil milisiniz mi var?
Bunların kim olduğunu buradan soruyorum kendisine ve cevabı
bekliyorum. Sırf bu görüntüler bile, izlediğimiz bu görüntüler bile
bu çocukların protestolarında ne kadar haklı olduğunu bize
gösteriyor.
Buradan polis memuru
arkadaşlarımıza seslenmek istiyorum: İşinizin hiç de
kolay olmadığını son verdiğimiz şehidimizle de
gördük. Gerçekten, çok zor şartlarda, riskli, stresli bir iş
yaptığınızın hepimiz farkındayız. Ancak,
kalabalık içine nişan alarak gaz kapsülü fırlatılması,
yere düşen bir gencin 10 polisin tekmeleriyle, coplarıyla dövülmesi;
evlere, hastanelere, restoranlara, her yere gaz bombası fırlatılması
Bize verilen emirleri uyguluyoruz. diye geçiştiremeyeceğiniz kadar
ciddi, gayrihukuki ve bunu izleyen herkesin vicdanını sızlatan
olaylar diye düşünüyorum. Kasklarınızdaki sicil numaralarınızın
üzerini kapatarak, aldığınız emirle
yaptıklarınızın zaten gayri yasal, gayri vicdani
olduğunu da kabul ediyorsunuz. Yazıktır. diyorum ben,
Günahtır. diyorum buradan. O çocuklar sizin düşmanınız
değil; o çocuklar sizin mahallenizin, komşunuzun çocukları,
hatta sizin çocuklarınız, kardeşleriniz, yeğeniniz. Bunu
yapmayın.
Son
olaylarda elini vicdanına koyması gereken bir grup da medya.
Yaşanan olayları günlerce görmezden geldi, bir kare bile göstermedi.
Özgür, yansız, doğru haber yapması gereken medya halkın
haber alma özgürlüğünü engelledi. Canı pahasına meydanlara
çıkan 16 yaşındaki çocuklar kadar cesur olamayan, dik duramayan,
korkan bir medya. Polislerimiz gibi ne pahasına olursa olsun kendisine
verilen emirleri uygulayan medyamızın da elini vicdanına
koyması gerektiğine inanıyorum.
Sayın
Başbakanı vicdana çağırmayacağım ama bazı
tespitlerin altını çizmemiz gerekiyor çünkü Başbakanın
demokrasiyle, iktidarla ilgili ciddi kavram kargaşası var.
Demokrasiden anladığı, bir kalabalık
karşısına daha fazla bir kalabalığı
yığma olan bir Başbakan var, demokrasiyi gideceği yere ulaşmak
için bineceği tren olarak gören bir Başbakan var, demokrat olmayan,
demokrasiyi içselleştirmeyen, demokrasiyi sadece çoğunluk olarak
anlayan bir Başbakan var, sadece kendisine oy veren yüzde 50nin
değil, bu ülkede yaşayan herkesin Başbakanı olduğunu unutan
bir Başbakan var. YGS şifre skandalını protesto eden
çocuklara İstersem sizin karşınıza birçok çocuk
yığarım. diyen, sırada yan yana oturan çocukları bile
karşı karşıya getirmekten çekinmeyen bir Başbakan var.
Aynı sırayı paylaşan çocuklar niye karşı
karşıya gelsin, onlar birbirinin düşmanı mı?
Birbirinin sıra arkadaşı, mahalle arkadaşı. Evde zorla
tutulan yüzde 50, diğer yüzde 50nin düşmanı mı, komşu
değil mi, akraba değil mi, karı-koca değil mi, gelin-damat
değil mi, yan komşu esnaf değil mi?
Artı,
size oy veren insanlar sizin kolluk gücünüz mü? Çık. diyeceksiniz
çıkacak, Vur. diyeceksiniz vuracak, Otur. diyeceksiniz oturacak, öyle
mi? Sayın Başbakan da kürsüye çıkan bakanlarınız da
milletvekilleriniz de grup başkan vekilleriniz de aslında en büyük
haksızlığı size inanmış, güvenmiş, oyunu
vermiş bu insanlara karşı yapıyor, en büyük
haksızlık onlara karşı yapılıyor. Biz
yapılan yolsuzlukları, adaletsizlikleri, hukuksuzlukları dile
getirdiğimizde hemen çıkıp Yüzde
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CANDAN
YÜCEER (Devamla) Bu toplumsal renkleri solduracağız. demediniz. O
yüzden diyorum ki ben: Her yaptığınız yanlışta
yüzde 50ye sığınmayın, iktidar olmak önemli değil,
önemli olan bu gücü insanların huzuru ve refahı için kullanmak,
mağdurun, mazlumun hakkını korumak, asıl onu
yaparsanız o gerçek erdem ve güçtür diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Yüceer.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Elitaş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Konuşmacı, hem AK PARTİ grup başkan
vekillerine hem Hükûmetimizi hem de Sayın Başbakana itham edici bir
şekilde konuşma yapmıştır, izin verirseniz cevap
vermek istiyorum.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bakın,
siyaset seçmenler üzerinde, tüm toplum üzerinde yapılan bir işlemdir,
eylemdir. Maalesef Türkiye Büyük Millet Meclisinde siyaseti yapamayanlar,
sokaktaki çocukların eylemlerine sığınıp onlar
üzerinden siyaset yapmaya başlıyorlar. Şu anda ana muhalefet
partisinin dikkat etmesi gereken en önemli nokta. Muhalefet
boşluğundan dolayı sokaktaki çocuklar bazı şeyleri
ifade ediyorlar.
İZZET
ÇETİN (Ankara) İktidarın uygulamalarından dolayı
çocuklar sokaklara, sahaya çıkıyor.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Sizi seçenler niye buraya gönderdi? Konuşun
diye gönderdi. Sizi seçenler eylem yapmak için oraya göndermedi sizi, isyana
teşvik etmek için oraya göndermedi sizi.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Siz yaptınız.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Ağaç sevgisi diye ortaya çıkıp
oradaki gençlerin ölümüne, polisin şehit olmasına sebep olun diye
göndermedi sizi. Ağaç sevgisinin ne olduğunu dün Grup Başkan
Vekilimiz söyledi size. Ağaç sevgisinin ne olduğunu bilirsiniz,
ağaç sevgisini darağacını yapmak için bilirsiniz, onun için
ağaçları seversiniz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
FATMA
NUR SERTER (İstanbul) Sizden umut yok!
İZZET
ÇETİN (Ankara) Umutsuz vaka oldunuz!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Bakın, değerli milletvekilleri, şimdi
polis üzerinden de siyaset yapmaya çalışıyorsunuz. Polis
arkadaşlarımıza bir taraftan hakaret edeceksiniz, öbür taraftan
Polis kardeşlerimiz de bu işe girmesin. diyeceksiniz. Bir
milletvekili şuurunu kaybetmiş, kendini kaybetmiş bir
milletvekili güvenlik görevlilerine ana avrat küfrederken O arkadaş onu
söylememiştir. deyip üstünden geçmeye çalışıyorsunuz ve
onu örtbas etmeye çalışıyorsunuz.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Milletvekiline küfreden milletvekilleri var, hem
de Meclis kürsüsünden.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Kınama becerisini bile gösteremediniz.
Güvenlik görevlisi görevini yaparken onun yaptığı
taşkınlıkla, hırçınlıkla kendini kaybetmiş
bir şekilde polis memurlarına ana avrat küfrederken
ağzınızı açıp bir şey söylemiyorsunuz, sonra da
Bu olayları yatıştırın. diyorsunuz.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Mecliste ana avrat küfretti, ona niye bir şey
demiyorsunuz?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Rizedeki olayları kalkıp da
kışkırtıp arkasından başka
vatandaşların bu işe girmesinden de maalesef zevk alıyorsunuz.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Ya, senin mebusun kürsüde ana avrat küfretti.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Biz bu işin içinde yokuz. diyorsunuz ama
sizin güdümünüzdeki Halk TVyi izlerseniz kimin
kışkırtıcı olduğunu görürsünüz.
Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Elitaş.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Kaplan.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Elitaş bir
alışkanlık hâline getirdi.
AHMET
İHSAN KALKAVAN (Samsun) Halil Bakırcı
BAŞKAN
Bir dakika sayın milletvekilleri.
Buyurunuz
Sayın Kaplan.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Elitaş bir
alışkanlık hâline getirdi. İkide bir Mecliste muhalefet
boşluğu var...
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ana muhalefet boşluğu var, siz olmak
üzeresiniz herhâlde ana muhalefet, onu diyorum.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Aslında bizi de kastetti Mecliste muhalefet
boşluğu var...
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ana muhalefet boşluğu var.
CANDAN
YÜCEER (Tekirdağ) Siz iktidar olmanın gereğini yapın,
muhalefeti bize bırakın!
BAŞKAN
Bir dakika
Karşılıklı konuşmayın, bana
söyleyin lütfen.
HASİP
KAPLAN (Şırnak)
ya da döneriz size cevap veririz. 2009 yerel
seçimlerinde, 50 belediye başkanıydık 100 yaptık; 2011 yerel
seçimlerinde 20 milletvekiliydik 36 milletvekili olduk. Sizin oy
oranlarınızı bir katlayın bakayım, buradaki muhalefet
partisi olarak, demokratik muhalefet partisi olarak kaça kaç katlaya katlaya
geliyoruz. Siz yüzde 1 alırken biz yüzde 5ler artırarak geliyoruz.
Bir daha konuşurken genellemeyin.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Yalnız, koalisyon ortağınıza da
bozulmayın siz Hasip Kaplan, ayıp oluyor.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Sayın
Tarhan, sizi dinleyeyim, sözünüzü alayım.
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) Ana muhalefet ifadesini kullanarak grubumuza
sataşılmıştır Sayın Başkan.
BAŞKAN
Lütfen, yeni sataşmalara mahal vermeyelim.
Buyurunuz
Sayın Tarhan.
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) Zannediyorum emir büyük yerden geldi. Meclisi
nasıl gerebilirsiniz, nasıl rijit, daha
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Allah, Allah!
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Devamla) Evet, emir büyük yerden
Başbakanınız
yollara düşmüş ve emir vermiş sanıyorum; biraz daha
ortamı germek ve tansiyonu yükseltmek için düğmeye
basıldığı anlaşılıyor Sayın Grup
Başkan Vekili.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Demek ki milletvekilinizin konuştuğunu
duymuyorsunuz.
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Devamla) İktidarınız bize demokrasinin ne
olmadığını, tiranlığın ne olduğunu bir
kez daha hatırlattı, o darbelerden sonra yeniden ve yeniden
hatırlattı iktidarınız. Siz, sanki
başkasının tarlasına girmiş gibisiniz, sanki bu
memleket sizin değil gibi davranıyorsunuz. Başkasının
tarlasına giren hoyratlar vardır ya, aynı onlar gibi
davranıyorsunuz, yakıyorsunuz, yıkıyorsunuz.
ALİ
ERCOŞKUN (Bolu) Pes, bu kadar olur yani pes!
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Devamla) Ve Ankaranın en ünlü caddelerinden Tunalı
Hilmi Caddesine artık ne diyorlar, sizin yüzünüzden ne diyorlar biliyor
musunuz? TOMAlı Hilmi Caddesi diyorlar sayenizde.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) İlçe binasını yakanlar kim?
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Devamla) Ve terörle mücadele polislerinin, az önce gelen
bilgiye göre, o küçücük liseli çocukların, o sabilerin iki gündür okula
gelip gelmediklerini tespit edip onları fişledikleri söyleniyor.
Bunlar hep sizin eseriniz, o çocukları dahi fişleme kabiliyetini
gösterdiniz.
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) İlçe binasını kim yaktı?
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Devamla) Ve şunu bilin, hoyratça talan edip
sattığınız bu topraklar var ya
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) İlçe binasını kim yaktı?
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Devamla)
sürekli sattığınız bu toprak,
dövüp hırpaladığınız bu çocuklar, söktüğünüz bu
ağaçlar başkasının tarlasında değil, burada.
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) İlçe binasını kim yaktı?
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Devamla) Bakın, çocukken annelerimiz,
babalarımız şöyle söylerdi bize, derlerdi ki: Lüzumsuz
ampulleri, lambaları söndürün.
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) İlçe binasını kim yaktı? Onlar
da babanızdan mı kaldı?
İZZET
ÇETİN (Ankara) Yakmayı siz bilirsiniz, yakmayı siz bilirsiniz.
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Devamla) Sizin lüzumsuzluğunuz inanın halk
tarafından idrak edildi, sokaktaki insanlar sizi lüzumsuz ampul olarak
görüyorlar. Lüzumsuz ampulün de yakında söndürüleceğine eminim, halk
tarafından söndürüleceğine. (CHP sıralarından
alkışlar)
RECEP
ÖZEL (Isparta) Hadi oradan, hadi oradan.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tarhan.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan
LEVENT
GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN
- Sayın Gök, lütfen biraz öteye giderseniz, Grup Başkan Vekili söz
istedi, bir dinlemek istiyorum.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkanım, tabii Sayın
Elitaş muhalefet boşluğundan bahsetti. Aslında, Türkiyede
bir iktidar boşluğu yok, boş bir iktidar var.
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Hadi be!
OKTAY
VURAL (İzmir) Dolayısıyla, boş bir iktidarın çözüm
ortağı da bir başka muhalefet, BDP olunca gerçekten bundan
şikâyetçi olmaları gerektiğini düşünüyorum. Sizin
ortağınız zaten burada. Muhalefeti ortak olarak
aldınız. (AK PARTİ ve BDP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Vural.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Koalisyon, çözüm koalisyonu.
LEVENT
GÖK (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Gök
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Baluken
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Grup Başkan Vekili konuşurken partimizi
bir koalisyon ortağı gibi gösterdi. Bunun doğru
olmadığını herhâlde bütün Türkiye biliyor.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Çözüm koalisyonu, çözüm.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) AK PARTİ Hükûmetinin on yıllık süre
içerisinde uygulamaya çalıştığı politikalara
karşı en güçlü mücadeleyi göstermiş, bunun en ağır
bedelini ödemiş bir partiye bu şekilde yaklaşmak doğru değil.
OKTAY
VURAL (İzmir) Çözüm ortakları, çözüm.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) - Siyaseten ülkeyi çıkmazdan çıkaracak bütün
politikaların müzakerelerine hazırız. Tüm siyasi partileri de
sürekli bu müzakere sürecine davet ediyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Sizi
dinleyeyim, ne içindi Sayın Gök?
LEVENT
GÖK (Ankara) Sayın Elitaşın ifade ettiği bir polise
hakaret konusunda benim bugün bir açıklamam oldu, hem bilgilendirmek ve
ayrıca da kamuoyuna kısa bir açıklama
BAŞKAN
Evet, buyurunuz Sayın Gök. (CHP sıralarından
alkışlar)
HALİDE
İNCEKARA (İstanbul) Hangi yüzle konuşacakmış?
BAŞKAN
Konuştuğu zaman duyacaksınız.
Buyurunuz
efendim.
LEVENT
GÖK (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1 Haziran
cumartesi günü Ankarada olayları yatıştırmaya
gittiğim bir anda, bir milletvekili arkadaşımızın
onlarca polis tarafından dövüldüğüne, darp edildiğine tanık
oldum.
Ayrıca,
TOMAlardan sıkılan suların ve onlarca biber gazının
hedef gözetilerek üzerime atıldığı bir yana, olayları
yine önlemeye çalıştığımız bir anda gelen bir
ambulanstan da, ambulansın kapısı da açılarak üzerimize
biber gazı atıldı. O arada yaralanan bir yaşlı
vatandaşa yine yardımcı olmaya çalışırken yine
çok ağır bir şekilde polisin tazyikli suyuna ve yine onlarca
biber gazına hedef gözetilerek, maalesef, maruz kaldık.
Takdir
edersiniz ki toplumsal olayları idare ederken bir yandan da bu
ağır saldırılar karşısında insanların
sükûnetini kaybettiği anlar olabiliyor. Ben her şeye rağmen az
önce, bir saat kadar önce yaptığım bir açıklamada; bütün
bunlara karşın, karşılaştığımız
her türlü haksız muameleye karşın, milletvekili
arkadaşlarımızın dövülmesine, emniyette
tartaklanmalarına karşın yine de bu sözün hiçbir zaman
ağzımdan çıkmış olmasını
kabullenemediğimi, bunda büyük bir üzüntü duyduğumu
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Üzüntü duydunuz mu, özür dilediniz mi?
LEVENT
GÖK (Devamla) -
ve kesinlikle hiçbir kurumu kasteden bir söz
söylemediğimi, buna rağmen her kim alınmışsa da
herkesten de özür dilediğimi ifade eden bir açıklamam olmuştur.
Bunu kamuoyumuzla ve sizlerle paylaşmak isterim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Polisimiz
de bizim polisimizdir, genç insanlardır; onlara emir veren suçludur. Ben o
polislerin de ne kadar çaresizlik içerisinde olduklarını gördüm ama
Sayın Elitaş, ben de sizlerden beklerdim ki milletvekillerinize
yönelik fiziki saldırıları da lütfen buradan kınayın.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Gök.
Sayın
Kalkavan, sizin için nedir
AHMET
İHSAN KALKAVAN (Samsun) Efendim, Sayın Grup Başkan Vekili
Rizedeki olaylarda Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekillerinin gençleri
kışkırttığını söyledi. Onun
olmadığını ve gerçek açıklığını
bir belirtmek istiyorum müsaade ederseniz.
HALİDE
İNCEKARA (İstanbul) - Hayır efendim, vermeyin.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Grup Başkan Vekili kâfi derecede cevap verememiş
mi?
AHMET
İHSAN KALKAVAN (Samsun) Hayır, efendim, olayların gerçek
failini tüm arkadaşlarım aydınlansın diye buradan söylemek
istiyorum. Bunu bir milletvekili borcu olarak biliyorum.
OKTAY
VURAL (İzmir) Tamam efendim, aydınlanalım.
ALTAN
TAN (Diyarbakır) Bu şekilde yürütemeyiz ki bu Meclisi. Biz ne zaman
konuşacağız?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Grup Başkan Vekili buna cevap vermiştir
herhâlde.
AHMET
İHSAN KALKAVAN (Samsun) Hayır, vermediler.
OKTAY
VURAL (İzmir) Efendim, önemli bir konu, bütün milletvekillerine
sataşma var, töhmet altında bırakıyor.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Grup Başkan Vekili kâfi derecede cevap
vermiştir Sayın Başkan.
AHMET
İHSAN KALKAVAN (Samsun) Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri
kışkırtmıştır genç çocukları.
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) Bütün milletvekilleri söz alabiliyor mu?
AHMET
İHSAN KALKAVAN (Samsun) - Hiçbir partinin kışkırtması
olmamıştır. Müsaade ederseniz iki dakika söz hakkı
istiyorum.
BAŞKAN
Şimdi bu konuda açıklama yapmak istiyorsunuz.
AHMET
İHSAN KALKAVAN (Samsun) Kimseyi de suçlamıyorum, evet.
BAŞKAN
Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, Grup Başkan Vekili
herhâlde bir cevap vermişti. Demek ki tatmin olmamış.
ALTAN
TAN (Diyarbakır) Efendim, ben de evlilik yıldönümümle ilgili
açıklama yapmak istiyorum! Böyle her isteyene açıklama hakkı
vermekle olmaz ki!
AHMET
İHSAN KALKAVAN (Samsun) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; evet, tatmin olmadım.
Dün
Rizede olayların başlangıcından sonuna kadar, Partimin de
bir Rizeden sorumlu milletvekili olarak takip ettim değerli
arkadaşlarım. Rizede olan tüm olaylar, ADD Derneğinin önünde
küçük bir grup kişinin bir basın açıklaması yapması
üzerine, daha önceden orada EĞİTİM-İŞin de
yaptığı basın açıklamasından sonra olayları
kışkırtmaya gelen 20-30 tane, yine çok az bir grubun slogan
atmalarıyla bu grubun 600 kişiye kadar çıkmasına sebep
olmuş ve öyle başlamıştır. Hiçbir AK PARTİli
üyenin orada olduğunu burada söylemiyorum. Bu olayı çok iyi
öğrendim. Hiçbir şekilde -el işareti olmasına rağmen-
Milliyetçi Hareket Partisinden arkadaşların da olduğuna
inanmıyorum. Gece bunları milletvekili arkadaşımla
paylaştım. Yaklaşık 3 defa herhâlde, Sayın
İçişleri Bakanımızla görüştüm.
Rizede
bütün olayların sebebi, bir haftadır orada Başbakan lehine
slogan attıran Belediye Başkanı Halil
Bakırcıdır. Olaylara katılan gençler, Halil
Bakırcının etrafında toplanan, bir kısmı tinerci
ve kendileri, taraftarlar grubu adı altında Rizede geçinen
arkadaşlardır. Rize halkı sağduyuludur, Rize halkı
merttir. Her ne kadar orada taşlamalar, kışkırtmalar
yaptıysa da bir takım insanların etkisiyle, bunları
bugünden sonra sürdüreceğine inanmıyorum ama buradan
tekrarlıyorum: Rizede saat beş-altı civarlarında çekilen
televizyon görüntülerine bakarsanız sakın yanılmayın bunlar
akşam yapıldı diye. Bunlar, beşte halkın arasına
giren Belediye Başkanı Halil Bakırcının
kışkırtmasıyla yapılmıştır. Sayın
İçişleri Bakanımdan da arz edeyim, bununla ilgili
soruşturma açsın.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kalkavan.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, bakın, Belediye
Başkanını itham ederek orada hedef göstermeye
çalışmaktadır. Belediye Başkanı -akşam
televizyonlarda izledik- oradaki insanları teskin etmeye çalışan
bir gayret içerisinde. Bunu burada bir milletvekilinin böyle söylemesi, az önce
ifade ettiğim gibi kışkırtıcılığın
en önemli göstergesidir. Lütfen bunu yapmasınlar, toplumu germesinler.
(CHP sıralarından gürültüler)
Bakın,
İzmirde AK PARTİ ilçe binası yanmıştır, belediye
başkanı kılını
kıpırdatmamıştır. Bakın, bu olayları
büyütmesinler. Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerine rica ediyorum, bu
olaylara girmesinler, girip de toplumu gerip toplumsal bir kaosa döndürmesinler.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Elitaş.
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) Sayın Başkan, bu olaylara girersek biz
değil AKP zararlı çıkar, ondan da haberleri olsun.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Tehdit etmesinler, partiyi tehdit etmesinler.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, bu konuyu burada kapatıyorum.
HALİDE
İNCEKARA (İstanbul) Sayın Başkan, ilk ben söz istedim
ama
BAŞKAN
Lütfen, çok rica ederim
Grup başkan vekiliniz de söyledi, bunun daha
ileri boyutlara taşınması uygun düşmüyor.
HALİDE
İNCEKARA (İstanbul) Sayın Başkanım, illa o
koridordan mı gelmem lazım?
BAŞKAN
Herkes söyledi söyleyeceğini bu konuda, herkes söyledi.
Karşılığında cevabınızı da verdi
Sayın Elitaş.
Lütfen,
çok rica edeceğim. Daha sonra
HALİDE
İNCEKARA (İstanbul) Sayın Başkanım, ilk ben bir
şey söyledim ama söz alabilmek için benim illa o koridordan geçmiş
olmam mı gerekiyor yani illa bir CHPli olmam mı gerekiyor?
BAŞKAN
Sayın İncekara, siz ne için söz istiyorsunuz? Efendim, niçin söz
istediğinizi algılamam lazım.
HALİDE
İNCEKARA (İstanbul) Bir belediye başkanı hedef
gösterilmiştir. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Partimizin
belediye başkanıdır, söz istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Elitaş bu konuda cevabını verdi efendim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, bakın,
arkadaşım
İSMAİL
AYDIN (Bursa) CHP Grubundan 2 kişiye söz verdiniz.
BAŞKAN
Lütfen yerinize oturunuz. Nasıl böyle konuşabiliyorsunuz Sayın
Milletvekilimiz?
İSMAİL
AYDIN (Bursa) Tarafsız olun!
BAŞKAN
Çok rica ederim
Çok rica ederim, bir milletvekilimizin
Bakınız,
kaç yıldır burada, bu Mecliste birlikte mesai sarf ediyoruz,
sorunları çözmeye çalışıyoruz. Bir şekilde bir
milletvekilinin neden söz istediğini algılamak durumundayım.
Ben söz istiyorum. diye buraya çıkılamadığını
siz de gayet iyi biliyorsunuz. Grup başkan vekiliniz bu konuyu
cevaplandırdı.
Siz
de tekrar ne istiyorsunuz Sayın Elitaş?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkanım,
arkadaşımızın ısrarı bir meseleyi tespit etmek
amaçlıdır.
BAŞKAN
Evet
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Az önce Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan
vekili konuşmasını yapmıştır, cevabını
vermiştir. Ben buradan uyarıyorum, Grup başkan vekili
cevabı verdi, yeterli değil mi? diyorum, o sayın milletvekiline
söz veriyorsunuz.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Demek sizinki de yeterli olmamış!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ama benim milletvekili arkadaşıma
BAŞKAN
Şimdi, şimdi
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Lafımı bitirmedim, sözümü bitireyim
müsaade edin. Sayın Başkan, sözümü bitireyim.
BAŞKAN
Sayın Elitaş, konunun hassasiyetine binaen
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, sözümü bitireyim.
Başkasının sözünü kesmiyorsunuz maalesef
arkadaşımın tespitlerini
BAŞKAN
Kesmiyoruz
Lütfen
Lütfen Sayın Elitaş, bunu siz yapmayın
bari.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Yapmayın! Lütfen yapmayın! Yapmayın!
Bakın, Sayın Başkan, adil olun diyoruz.
BAŞKAN
- Çok rica ederim, çok rica ederim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - Yönetimde adil olun diyoruz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - Az önceki oturumda sayın grup başkan
vekili bir milletvekilini grup adına konuşturdu, sonra
şahsı adına konuşturdunuz. Lütfen, uygulamanızı
yaparken Başkanlık makamında da olurken elden geldiğince
tarafsız olmaya gayret edin.
BAŞKAN
Öyle yapıyorum efendim, bunu gayet iyi biliyorsunuz.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Ayrımcılık yapıyorsunuz
Sayın Başkan, buna hakkınız yok!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Tekrar ediyorum. Siz o makamda otururken oy
kullanamazsınız ama burada otururken oy kullanırsınız.
Lütfen tarafsız olun.
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) Usulü bilmiyorsa siz ne yapabilirsiniz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Sayın Elitaş, tutumum hakkında görüşlerinizi açmak
istiyorsanız, usul hakkında, buyurun, görüşebilirsiniz ama
durmadan bu konuyu gündeme getiriyorsunuz. Eğer böyle bir şeyiniz
varsa buyurunuz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, neyi ne zaman
açacağınızı da iyi bilmeniz lazım.
BAŞKAN
Ben gayet iyi biliyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ben salı günü
BAŞKAN
Bu konuyu da böyle tartışmak hiç yakışık
almıyor Sayın Elitaş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, sizi adil olmaya davet
ediyorum; hepsi bu.
BAŞKAN
Çok rica ederim.
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin lehinde Manisa
Milletvekili Erkan Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Barış ve Demokrasi Partisinin asgari ücret üzerine vermiş
olduğu grup önerisi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii,
grup önerilerinin tartışıldığı bu
görüşmelerde, asgari ücretten ziyade, güncel, politik olayların
tartışmaları ve polemikleri yaşanıyor. Çıkan
sonuç şudur değerli arkadaşlar: Türkiyede çok ciddi bir iktidar
boşluğu vardır ve muhalefetten de ziyadesiyle
rahatsızdır bu iktidar. Bu olaylar nedeniyle polislerin çok büyük
çoğunluğu iktidarın ve bazı üst düzey yöneticilerin tutum
ve davranışlarından ve talimatlarından ziyadesiyle
rahatsızdır ve bunalmışlardır. Bunu da bir
milletvekili olarak, tespit olarak ifade etmek istiyorum.
Son bir haftadır
meydana gelen olaylarda hayatını kaybeden gençlerimize ve polisimize
Allahtan rahmet diliyorum, yaralılarımıza da acil şifalar
diliyorum.
Gösterilere
karşı düşmanca ve acımasızca bir tutum içinde bulunan
ve vatandaşlarımızı, gençlerimizi,
insanlarımızı tahrik eden Hükûmeti kınıyorum.
İzmir'de çivili sopalı sivil polislere provokasyon yaptırıp
halka saldırtanları da nefretle kınıyorum. Siz, çivili
sopalı güvenlik görevlileriyle faşist Mussolini'nin kara gömleklilerini, Nazilerin esas
birliklerini kurdunuz da bizim haberimiz mi yok?
Değerli
milletvekilleri, başta Hükûmete, ama herkese, muhalefete, basına,
aydınlara, tüm vatandaşlarımıza düşen bir görev
vardır: Bu, son bir haftada yaşadığımız
olayları iyi okumak, değerlendirmek ve ona göre tedbir ve tutum almak
lazımdır.
Sokağa ve
şiddete kesinlikle hayır! Ama bu olaylara yorum getirirken, asıl
şiddetin iktidar tarafından geldiğini ve
başlatıldığını da görmek lazımdır. Bu
olayları ideolojik okumayla bir sonuca varamayız, bu olayların
mutlaka sosyolojik olduğunu bilmemiz gerekmektedir. Yaşı on
dört, on beş ve yirmiye kadar olan gençleri iyi okumamız ve anlamamız
gerekmektedir.
Türk gençliği âdeta
bir sel gibi taşmaktadır. Olaylar ilk meydana geldiğinde
İstiklal Marşımızın üçüncü kıtası
aklıma geldi. Gençlik diyor ki
-yani Sayın Başbakanın çapulcu dediği gençlik-
benim aldığım mesaj budur ve bunu birlikte okumamız
gerekmektedir:
Ben
ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi
çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım.
Kükremiş
sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım
dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Sayın
Başbakan, hâlâ, Tunusta biraz evvel basın toplantısı
yaptı ve dikine dikine
inadından vazgeçmediğini ifade ediyor.
Ey
akıl, ey feraset, neredesin diyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; fizikte bir kural var:
Sıkışırsa patlar. Bu, maalesef sosyal hadiselerde de,
sosyal bilimlerde de bir kuraldır. Toplum
sıkışmıştır ve son bir haftadır
olanları bir fizik kuralının sosyal alana yansıması
olarak görmemizde ben büyük fayda görüyorum.
Adalet
ve Kalkınma Partisi iktidarı on buçuk yıldır
insanlarımızı şu veya bu şekilde
sıkıştırdı ve bu, bir sosyal patlama hadisesidir.
Halk
nasıl sıkışır değerli arkadaşlar, nasıl
bunaltılır?
Ben,
konumuzla ilgili olarak, asgari ücretle ilgili olarak Çalışma
Bakanı Sayın Faruk Çelikin 6 Mart 2013 tarihinde asgari ücretle
ilgili sarf etmiş olduğu sözlere temas etmek istiyorum yani
halkın aklıyla, onun umutlarıyla, beklentileriyle alay etmek,
tahkir etmek, küçümsemek nasıl olur, bu sözler ifade ediyor.
Sayın
Çalışma Bakanı asgari değil insanca yaşam taleplerini
görmezden gelerek, yoksulluk sınırının altında
yaşayan milyonlarca insana şöyle seslendi: Asgari ücretle
geçinebilirsiniz. Bu, toplumu sıkıştırmadır
değerli kardeşlerim. Şöyle devam ediyor Sayın Çelik: Asgari ücretle geçinilmez diye bir
şey yok, geçinirsiniz, ona mahkûmsanız 800 lira da büyük bir
paradır. Netice itibarıyla peynirin kilosunun fiyatı bellidir,
ekmeğin fiyatı bellidir, bir geçimdir sürdürebilirsiniz. Bunu
istismar etmemek lazımdır. Yani asgari ücretle ilgili
eleştirileri ve talepleri bir istismar olarak değerlendiriyor.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) 2002de asgari ücret ne kadardı?
ERKAN
AKÇAY (Devamla) - Değerli milletvekilleri, ben çok fazla, çıkıp
konuşup cevap verdiğinizi, konuştuğunuzu da görmüyorum ama
son aylarda devamlı laf atmakla meşgulsünüz. Sizleri sükunete davet
ediyorum. Ben mümkün olduğunca sakin bir insanım.
Değerli
milletvekilleri, brüt asgari ücret 1.000 lira kesintisi yüzde 21 ve ele geçen
788 Türk lirasıdır. Bunun sosyal güvenlik kesintisi 140 lira,
işsizlik sigortası primi 10 lira, gelir vergisi 54, damga vergisi 8
lira, tabii, burada asgari geçim indirimi söz konusu ediliyor iktidar
tarafından haklı olarak; tabii, asgari geçim indiriminden ve asgari
ücretten hiç vergi alınmaması için asgari ücretlinin eşinin
çalışmaması ve 4 çocuk sahibi olması gerekiyor. Türkiye
İşçi Konfederasyonuna göre 4 kişilik bir ailenin açlık
sınırı 995 lira, yoksulluk sınırı 3.242
liradır, brüt 978 lira. 2012 yılının ikinci döneminde net
asgari ücret 740 lirayken, 2013 yılının ilk altı aylık
dönemi için asgari ücret yüzde 4,5 oranında artırılarak 773
liraya çıkartılmıştır. Her fırsatta yüksek büyüme
oranlarıyla övünen iktidar, çalışanların büyümeden
alması gereken pay konusunda gözlerini ve kulaklarını
kapatmaktadır ve Çalışma Bakanlığının
verilerine göre 4 milyon kişi asgari ücretli olarak çalışmaktadır.
Yine, Bakanlığın verilerine göre, hizmet akdiyle
çalışanlarda bağımlılık oranı 2008
yılında yüzde 2,5tir. Bu kapsamda, 4 milyon asgari ücretlinin
bakmakla yükümlü olduğu kişi sayısı 10 milyonu katbekat,
çoktan aşmaktadır. Günümüzde asgari ücret,
çalışanların ve onların ailelerinin insan onuruna
yaraşır bir hayat seviyesini sağlayan bir gelir tabanı
olarak ele alınmakta ve değerlendirme de bu şekilde
yapılmaktadır, ancak ülkemizdeki asgari ücret, hem sadece
çalışanın ihtiyaçları göz önüne alınarak hesaplanmakta
hem de önemli ölçüde kesintiler yapılmaktadır, o konudan da
bahsettim.
Çalışanların
şahsını temel alarak, ihtiyaçlarının asgari düzeyde
karşılanması için teknik bir yöntemle hesaplanan bir ücretten
çeşitli kesintiler yapılması, asgari ücretin temel amacına
aykırıdır. Yalnızca çalışanların, yani
ailesinin değil çalışanların ihtiyaçları dikkate
alınarak belirlenmiş bir ücretin doğrudan vergilendirilmesi
sosyal devlet anlayışıyla da bağdaşmamaktadır. Bu
nedenle asgari ücretin vergi yükünün kaldırılması sosyal ve
ekonomik bir gerekliliktir. Nitekim, 8 Ocak 2013 tarihinde, asgari ücretten
vergi kesilmemesine yönelik kanun teklifimiz de Adalet ve Kalkınma
Partisinin oylarıyla reddedilmiştir.
1
Ocaktan itibaren faiz gelirlerinden alınan gelir vergisi yüzde 15ten 10a
düşürüldü, yeniden değerleme oranı yüzde 7,8 olarak belirlendi,
damga ve harçlar yüzde 15 artırıldı. Yeniden değerleme
oranının yarısı kadar artırılması gereken
emlak vergisi, Bakanlar Kurulu kararıyla yeniden değerleme oranı
kadar artırılmıştır. Enflasyon yüzde 5,3 öngörülürken
ve yüzde 7,5lara gelmişken, özel tüketim vergisinde yüzde 16, harçlarda
yüzde 17,5 ve damga vergisinde yüzde 12 artış öngörülürken, asgari
ücretteki artış zamlarla daha şimdiden fazlasıyla geri
alınmıştır.
Bu
düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.
NUSRET
BAYRAKTAR (Rize) Sayın Başkan
BAŞKAN
Size daha sonra söz vereceğim.
Sayın
Bakan cevap vermek istiyor.
Buyurunuz
Sayın Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; az
önce konuşma yapan değerli milletvekili arkadaşımız
ismimi zikrettiği için söz alma durumunda kaldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bir
televizyon programında, bir muhabir arkadaşımız, bir
gazeteci arkadaşımız ısrarla Asgari ücretle geçinilir mi?
diye sordu. Benim de aynen cevabım şudur; keşke bu
cevabımı bir bütünlük içerisinde sayın milletvekilim arz etseydi
ben memnun olur idim: Geçinirsiniz. Peynirin fiyatı belli, ekmeğin
fiyatı belli. Doğru. Ama Geçim standardı nedir? Asgari ücret
bir geçim ücreti değildir, asgari ücret bir taban ücretidir, bir koruma
ücretidir. Bunun altında ücret teklif edilemez ücretidir. dedim.
OKTAY
VURAL (İzmir) Kimse geçinemez yani!
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Şimdi, siz,
eğer bir cümleyi alırsanız ve bunun Bir koruma ücreti, bir
taban ücreti, bunun altında teklif edilemez başka bir ücret. diye
söylemezseniz eksik bırakırsınız. Bu eksikliği
gidermek için söz aldım.
Yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Çelik.
OKTAY
VURAL (İzmir) Geçinirsiniz. demişsiniz, daha ne olsun.
Geçinilmez. Geçinmek mümkün değil. demeniz gerekirdi.
BAŞKAN
Sayın Bayraktar, buyurunuz.
NUSRET
BAYRAKTAR (Rize) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bir
Rize Milletvekili olarak, dünden bu yana hep Rizenin gündemde oluşunu ve
konuşulan sözlerin tümünü sabırla dinledikten sonra söz alma
gereği duydum. Söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Dün
Rizede gelişen olayların son özetini ben, bizatihi, bir kere daha
tekrarlamak istiyorum. Demokratik tepki ile 30-40 kişilik bir grubun,
gösterilerin sonunda, sarf edilen cümleler, Rizenin hassasiyeti ve Sayın
Başbakanımızın Rizeli oluşundan kaynaklanarak,
karşı tepki geleceğini bekleyerek, bu sözleri söyleyenlere
karşı Rizeli hemşehrilerimizin gösterdiği hassasiyet,
duyarlılık ve tepkinin, bir infiale yol açacağı
endişesiyle, derhâl kontrol altına alınması gerektiği
hususunda, Sayın Valimizle birlikte ben ve Rize Milletvekili
Arkadaşım Hasan Karal Bey, beraber, sürekli olayı takip ettik.
Polis ekipleri tarafından araçlarına alınan göstericilerin bir
bölümü, kaçmak isterlerken yuvarlanmaları, düşmeleri ve esnafın
yanından geçmeleri esnasında gördükleri tepki sonucu Atatürkçü
Düşünce Derneğine sığındılar. 30-40 kişinin
içinden bana gelen telefonlardan da bir bölümü: Biz burada linç
edileceğiz
Dışarıdan bakıldığı zaman,
aralarından ayrılarak Rizedeki dolduruşa gelebilecek
gençliği infiale düşürmek için Polis buradan dağılacak.
Dağıldıkları an derhâl saldıralım, bunları
linç edelim: diyerek oradan gelen tepkiyle gençleri galeyana getirdiler. Bütün
bu olayların sonucu benim ve milletvekilimin ve gizli birçok ellerin -ki
burada Hamzaçebi olabilir- bu olayın
yatıştırılmasına doğru gösterdikleri hassasiyete
biz teşekkür ediyoruz, gizli ve aşikâr ellere. Biz kendimize
teşekkür istemiyoruz çünkü bizim görevimizdi. Sayın Belediye Başkanımız,
bizatihi bizim de kontrolümüz altında bu olaylara karşı
gösterdiği duyarlılığa karşı gerçekten
teşekküre layık bir insandır. Hiçbir olay, beklenilen ve arzu
edilen olumsuz bir tablo ile karşılaşılmadan suhuletle
dağıtılmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NUSRET
BAYRAKTAR (Rize) On bire kadar, içeride bulunanlar dağılmak
istemediler ama buna rağmen olay istenildiği gibi değil,
aslında arzuladığımız gibi neticelendi.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bayraktar, bilgi verdiğiniz için.
Şimdi,
önerinin aleyhine Kars Milletvekili Ahmet Arslan.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, aslında yanlış
söylüyor.
NUSRET
BAYRAKTAR (Rize) Hayır, biz yanlış söylemiyoruz, doğru
söylüyoruz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Bakın, biz televizyonlarda bunları seyrettik ve
eğer biz orada müdahale etmeseydik, biz burada Ankaradan müdahale
etmeseydik o Atatürkçü Düşünce Derneğine sığınan
insanları Sivas Madımak Otelindeki gibi yakacaktınız. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Otur yerine!
NUSRET
BAYRAKTAR (Rize) Yalan yanlış bilgilerle milleti
kandırmayın ya, ortalığı da bulandırmayın!
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sizin o Belediye Başkanı devamlı harekette de
insanları tahrik ediyordu. Yanlış söylüyorsunuz. Dürüst olun,
insanlara, kamuoyuna dürüst bilgi verin.
BAŞKAN
Sayın Genç, olayları her iki taraf da anlattı. İyi ki
vahim tablo olmadı. Hepinize teşekkür edeceğiz, sağ olun.
NUSRET
BAYRAKTAR (Rize) Biz dürüstüz. Bakın, hiçbir söz almadık.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, biraz önce Elitaş diyor ki:
CHPliler polis öldürdüler. Hangi polisi öldürdüler?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Otur yerine!
Sayın
Başkan
BAŞKAN
Sayın Genç
KAMER
GENÇ (Tunceli) Polisi öldüren, ölüme sevk eden sizsiniz!
BAŞKAN
Sayın Genç
KAMER
GENÇ (Tunceli) Polisin gölgesine sığınan sizsiniz. El Kaide ve
Müslüman Kardeşleri getirip de polisin içine sokan, eline sopa veren,
çivili sopa veren bu Elitaş ve iktidarın zihniyetidir.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Bunların hepsini tutanaklara geçirin, geçirin
tutanaklara!
KAMER
GENÇ (Tunceli) Bana bak Elitaş, seni perişan edeceğim ha!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Bunları tutanaklara geçirin. Tehdit ediyor,
tehdit!
BAŞKAN
Sayın Genç, lütfen, bütün bu konular burada dile geldi ve lütfen,
gerekli açıklamalar yapıldı. İyi ki vahim olaylar
olmadı.
BAŞKAN
- Buyurunuz Sayın Arslan.
AHMET
ARSLAN (Kars) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Birkaç gündür çok
şey söyleniyor. Bugün bir grup önerisi var ve grup önerisinde asgari ücret
tartışılıyor. Niye tartışılıyor?
Doğrusu ben anlamış değilim, sebebini de birkaç cümleyle
söyleyeyim. Bugün asgari ücret brüt 978 lira. Net asgari geçim indirimiyle
birlikte ki kişinin bekâr olmasına, evli olmasına, çocuk
sayısına bağlı olarak vergi indirimi sağlanabiliyor
yüzde 50 ile yüzde 75 arasında, 773 lira. Ocak 2013 verilerine göre 429
euro. AB üyesi 11 ülke asgari ücreti Türkiyedeki asgari ücretin altında,
dikkatinizi çekerim, Avrupa Birliği üyesi ülkelerden bahsediyoruz Romanya,
Bulgaristan, Litvanya, Letonya, Estonya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Slovenya,
Polonya, Hırvatistan gibi.
Satın
alma gücüdür esas olan aslında. Satın alma gücüne göre
baktığınız zaman da 653 euroya geliyor. Yine, Avrupa
Birliğindeki birçok ülkeden daha yüksek.
Bir
başka gösterge, 2002de Türkiyedeki asgari ücretin ABDdeki asgari ücrete
oranı yüzde 37, bugün yüzde 63. Dikkatinizi çekerim, yüzde 37 iken bugün
yüzde 63.
Bir
başka, iyi örnek olabilir: Fransayla ilgili oranı 2002de yüzde 27,
bugün yüzde 50. O gün Türkiyede asgari ücret 171 euroya denk geliyor, bugün
428 euroya denk geliyor. Bunları kıyaslamak lazım.
27
kalem seçilmiş gıda maddesi var satın alma gücü paritesine göre,
1 tanesi hariç 26 tanesinde yüzde 150ye varan, dikkatinizi çekerim, yüzde
150ye varan daha fazla satın alma gücümüz artmış
insanımızın. Niye? Fert başı, kişi başı
millî gelir 2.500 dolarlardan 11-12.000 dolarlara gelmiş.
Yine,
asgari ücret belirlenirken, tabii ki, ülkelerin içinde bulunduğu sosyal ve
ekonomik durumlar, ücretlilerin geçinme endeksleri, fiilen ödenmekte olan
ücretlerin genel durumu, geçim şartları göz önünde bulundurularak
tespit ediliyor.
Yine,
söylendi: 20 milyon kişi asgari ücretin altında alınan, asgari
ücretten alınan ücretten etkileniyor. diye. Böyle bir değerlendirme
yapabilmeniz için kişilerin eşlerinin veya çocuklarının,
yani bu 20 milyon kişinin eşlerinin ve çocuklarının,
anne-babasının çalışmadığını
varsaymanız lazım.
Yine
bir başka veri, Avrupa Birliğinin TÜİKi olan Eurostatın
verileri: 2002de 171 euro, 2003de 189 euro -hadi, 2002 değil, 2003tür
belki bizim sorumluluk alanımızın başlangıcı-
2013te 428 euro. Niye AK PARTİ hükûmetlerinin hükûmet olduğu ve
yönetimi devraldığı tarih değil de hasbelkader,
cımbızla, otuz üç yıl önce? Çünkü geriye dönüyorsunuz, on sene
öncesinde bir rakam bulamıyorsunuz, on beş sene öncesinde
bulamıyorsunuz, yirmide bulamıyorsunuz; hasbelkader, otuz üç sene
öncesinde bulabiliyorsunuz, dönüp gidip onunla kıyaslıyorsunuz veya
Yunanistanla kıyaslıyorsunuz. Yunanistanda geçen yıl asgari
ücret 876 euro, bugün 683 euro. Niye? Eğer siz bir disiplin çerçevesinde
asgari ücretinizi belirlemez iseniz işte düşebileceğiniz durum
ortada ve dolayısıyla da asgari ücretinizi aşağıya
indirirsiniz. Sayın Bakan söylediler, asgari ücret bir alt sınırlamadır;
onun üstündeki, arz-talep dengesi çerçevesinde belirlenecek olan
rakamlardır. Ancak bir gerçek var ki Çinle
yarıştığımız, Uzakdoğuda Malezyayla,
Singapurla yarıştığımız bir dönemde siz asgari
ücretinizi keyfekeder çok yüksek belirlerseniz sermayeniz
dışarıya kayar, ülkenize gelen yatırımlar gelmez. Ne
olur? İstihdam sağlayamazsınız, kayıt
dışı ekonomi söz konusu olur. Dolayısıyla, bizim
amacımız kayıt dışılığın
engellenmesi, istihdamın sağlanmasıdır. Onun üzerindeki
ücretler kendi içerisinde arz-talep dengesiyle belirlenir. Dünya Bankası,
uluslararası kuruluşlar, işveren kuruluşları Bölgesel
asgari ücret uygulayın. diyorlar. Niye? Uygulanabilir ancak hükûmetimiz
uygulamıyor, Sayın Bakan uygulamıyor. Sebep? Tabii ki asgari
ücret alanları ve bu dengede ücret alanları gözetmek adına. Bu
konuda Sayın Bakana müteşekkir olduğumu özellikle ifade etmek
istiyorum. Eğer bir yerde iş yeri yoksa o zaman işçi olması
mümkün değil. İş yerini de yaşatacaksınız,
dolayısıyla işçinizi de yaşatacaksınız.
Bir
başka önemli veri, geçmişte iş yerleri kapatılıyordu.
Niye? Adam fabrikayı satıyordu, o parayı götürüp faize
yatıyordu, faizden çok daha fazla gelir elde ediyordu, hâl böyle olunca
istihdam diye bir ihtiyaç da yoktu işçilere en az limit olarak asgari
ücret verilmesi diye bir sıkıntı da yoktu.
Arkadaşlar, eğer bugün Türkiye
Cumhuriyeti 2023 hedeflerinde dünyanın ilk on ekonomisi arasında yer
almayı düşünüyorsa, sadece iş vereniyle yer alamaz. İş
vereniyle yer alacaktır, işçisiyle yer alacaktır, ekonomisiyle
yer alacaktır, prestijiyle yer alacaktır. Dolayısıyla, bunu
anlamış değilim. Siz dünyanın 10 ekonomisinde yer
almayı hedefliyorsunuz, dolayısıyla işçiyi ezeceksiniz
maalesef. diye bir değerlendirme yapıldı burada. Yani, biz
sadece bir kesimi düşünmek durumunda değiliz, her kesimi işçiyi
de iş vereni de ülkenin ekonomisi de düşünmek, böylece mali disipline
sadık kalmak, böylece vatandaşın refah düzeyini yükseltmek,
böylece ülkede daha çok yatırım yapmak, böylece ülkenin her yerini
şantiyeye çevirmek ve dünya çapında projeler yapmak durumundayız.
İşte, bu büyüyen, bu gelişen ülkeden dünyanın birçok ülkesi
rahatsız, ne yazık ki içimizde de birileri rahatsız. Bu gelişmeyi başka
şeylere, demokratik hak kullanım adı altında başka
şeylere kurban etmek istemesinler, dolayısıyla dış
mihrakların bu oyunlarını da gelmesinler diye ısrarla
vurguluyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum ve öneriye
karşı olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Teşekkür
ediyoruz Sayın Arslan.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Karar yeter sayısı yok.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısı yok.
BAŞKAN
İstemediniz.
Şimdi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
daha sonra oylarınıza sunacağım.
Tarih:
06/06/2013
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu 06/06/2013 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
29
Mayıs 2013 tarih ve 13810 sayı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilen "emeklilik için gerekli hizmet
süresini ve prim ödeme gün sayısını doldurdukları hâlde
yaş şartına takılanların mağduriyetinin
giderilmesi ve karşı karşıya bulundukları
sorunların çözüme kavuşturulması" amacıyla
verdiğimiz Meclis araştırma önergemizin 06/06/2013 Perşembe
günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Önerinin lehinde, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Kalaycı.
MUSTAFA
KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
emeklilik için gerekli hizmet süresini ve prim ödeme gün
sayısını doldurdukları hâlde yaş şartına
takılanların mağduriyetinin giderilmesi ve karşı
karşıya bulundukları sorunların çözüme
kavuşturulması amacıyla Milliyetçi Hareket Partisi olarak
verdiğimiz Meclis araştırması açılması önergesi
üzerinde söz aldım. Bu vesileyle, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Emeklilikte
yaş mağdurları, bugüne kadar yaptıkları eylemlerle hak
aramakta, seslerini duyurmaya çalışmaktadır. 30 Mayısta
Kayseride açlık grevi başlatan Hasan Sağlam adlı
emeklilikte yaş mağduru vatandaşımız,
Çalışma Bakanının kendisini aradığını
ve kendisine verilen söz nedeniyle 1 Haziran günü eylemi
sonlandırdığını açıklamıştır.
Ayrıca, kendisine Çocukların okumada sorun çekiyorsa destek
olalım. diyen Çalışma Bakanına Sen niye okutuyorsun benim
çocuklarımı, sen benim emeklilik hakkımı ver, ben
çocuğumu kendim okutayım. diye cevap verdiğini
söylemiştir. Dolayısıyla, onurlu bir davranış
sergileyerek hakkını aramıştır ancak kendisine verilen
sözlerin yerine getirilmemesi üzerine, maalesef, Hasan Sağlam
kardeşimizin açlık grevine yeniden başladığı
bilgileri gelmiştir. İnşallah, bu görüşmelerimizden
çıkacak sonuç, emeklilikte yaşa takılanların
sorunlarının çözümü yolunda bir adım atılmasına ve bu
açlık grevinin sona erdirilmesine vesile olur.
Emeklilikte
yaşa takılanlar grubu, 9 Haziran yani bu pazar günü Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önünde buluşarak
mağduriyetlerini, sorunlarını bir kez daha yetkililere iletmeye
ve seslerini duyurmaya çalışacaklardır. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, emeklilikte yaşa takılanların haklı
mücadelelerini desteklediğimizi ve her zaman olduğu gibi yine
yanlarında olduğumuzu buradan dile getiriyorum.
İşe
başladıkları tarihte, yürürlükte olan mevzuata göre emeklilik
için gerekli prim ödeme gün sayısı ve sigortalılık süresini
tamamladıkları hâlde, bir başka ifadeyle, emekli olma
hakkını elde ettikleri hâlde sonradan yaş şartına tabi
tutulmaları, bir çok vatandaşımızı mağdur etmiştir.
Yaşa takılan emekli adayları, işe
başladıkları tarihte, erkekler için yirmi beş yıl,
kadınlar için yirmi yıl hizmet ile emekli olacağı hayali
ile çalışmışlar, planlarını, geleceklerini, buna
göre dizayn etmişlerdir. Ancak, aslında ülke ve gelecek nesiller için
sosyal güvenlik reformu gerekli olmakla birlikte, geçmiş
yılların yanlış uygulamalarının faturası,
sayıları 5 milyonu aşan, emeklilikte yaşa takılan
vatandaşlarımıza çıkmıştır.
Esasen,
geçmişte yapılanlara takılıp kalmamak gerekmemektedir,
buradan bir yere varmayız. Geçmişte yapılan düzenlemeleri, o
günün şartlarında değerlendirmek gerekir. Eğer,
geçmişte bir iktidarın yaptığı yanlış ise,
bu yanlışı bile bile bugüne kadar düzeltmemiş olmak da
aynı derecede yanlıştır. O nedenle, önümüze bakmalı ve
yaşanan mağduriyeti giderebilmenin yolunu bulmalıyız. Bu
itibarla, emeklilikte yaşı bekleyen
vatandaşlarımızın yaşadığı
mağduriyetleri giderecek bir düzenleme mutlaka
yapılmalıdır. Meclisteki tüm siyasi partiler olarak bu soruna
bir çözüm bulabiliriz. Milliyetçi Hareket Partisi, bu sorunun çözüme
kavuşturulması için gerekli desteği ve katkıyı vermeye
hazırdır. Bu amaçla da kanun teklifi ve bir çok önergenin yanı
sıra bu Meclis araştırması önergesini vermiştir.
Emeklilikte yaşa takılanların yaşadığı mağduriyetin
giderilmesi ve sorunlarına çözüm getirilmesi için önergemize destek vermenizi
bekliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, işe girdiği tarihte tabi olduğu mevzuata göre
emeklilik için gereken sigortalılık süresi ve prim ödeme gün
sayılarını tamamlayan vatandaşlarımıza emekli
aylığı bağlanmadığı gibi, bir de
sağlık sigortası primi ödemekle karşı
karşıya kalmışlardır. Kanunla aranan prim gün
sayısını dolduran, dolayısıyla yıllarca gerekli
primleri ödemiş olan vatandaşlarımızın emeklilik
yaş haddinin dolmasını beklediği dönemde, genel
sağlık sigortası primini ödemediği ileri sürülerek
sağlık yardımından yararlandırılmaması bir
başka haksızlıktır.
AKP
Hükûmeti, emeklilikte yaşa takılanların sorunlarını
görmezden gelmekte, dertlerini bilmemekte, hâllerinden anlamamaktadır.
Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan ve Maliye
Bakanı, emeklilikte yaşa takılanların
sorunlarının çözümü konusunun gündemlerinde
olmadığını söylemektedir. Kara paracılara,
kaçakçılara, teröristlere kucak açanlar emeklilikte yaşı
bekleyenleri görmemekte, onları hiç umursamamaktadır.
Emeklilikte
yaşa takılanların kimisine beş sene, kimisine yedi sene,
kimisine on sene yaş vurmuş ve bu insanları yaşı
nedeniyle kimse işe almıyor. Maddi sorunlarından dolayı
çocuklarını okutamıyor, ailesinin geçimini sağlayamıyor.
Ey AKP Hükûmeti, sayın bakanlar; bu insanlar ne yerler ne içerler hiç
düşünüyor musunuz? Emeklilikte yaşa takılanların dertleri
erken emeklilik değil, haklarını almaktır. Onlar AKP
Hükûmetinden bir lütuf beklemiyor. Onlar sadaka değil,
analarının ak sütü kadar helal olan haklarını istiyorlar.
Emeklilikte yaşa takılanlar görmezden gelinmemelidir. Emeklilikte
yaşa takılanlar için bahaneler üretilmemelidir. Bir
haksızlığın giderilmemesinin, kazanılmış
hakların verilmemesinin hiçbir haklı gerekçesi olamaz.
Çalışma
Bakanı, emeklilikte yaşa takılanların
yaşadığı mağduriyeti kabul etmektedir ancak
Haklısınız ama alacağınız yok. anlamına
gelen bir politika yürütmektedir. Çalışma Bakanı bir nalına
bir mıhına vurmaktadır. Bir taraftan Bizim gündemimizde mali dengeleri
bozacak bir düzenleme kesinlikle yok ve sosyal güvenlikle ilgili de olmaz.
derken, diğer taraftan da Acaba bir çıkış yolu olabilir
mi? Burada bahse konu mağduriyetlerin giderilmesiyle ilgili bir
çalışma yapılabilir mi? gibi bize gelen teklifler üzerinde biz
çalışıyoruz. diyerek umut vermektedir. Bu konuda kısmi de
olsa mağduriyeti giderecek bir düzenlemenin mutlaka mali sonucu olur ve
mali dengelere etkisi olacaktır. Dolayısıyla, eğer bir
çalışma varsa Bu konu gündemimizde yok. demek çelişkidir.
Gündeminde olmayan bir konuda çıkış yolu olur mu?
Çalışma Bakanı net konuşmalıdır, Hükûmet net
konuşmalıdır, insanlarımıza sürekli umut vererek
aldatma yolunu terk etmelidir, seçim hesaplarını bir kenara
bırakmalıdır. Zaten yirmi beş yılı aşkın
prim yatırmışız, sağlıktan yararlanamıyoruz,
yaşımızdan dolayı da iş de vermiyorlar; makarna, kömür
de alamıyoruz. diyen emeklilikte yaş mağdurları Seçim
yatırımı yapmasınlar, zaten bu derece vatandaşla alay
edenlere oy verilmez. diyorlar.
Emeklilikte
yaşı bekleyen vatandaşlarımız yıllardır
hakkını aramakta Türkiye Büyük Millet Meclisinden çözüm beklemekte,
bu mağduriyetlerinin giderilmesini sağlayacak düzenleme
yapılmasını istemektedir. Milliyetçi Hareket Partisi emeklilik
hakkını elde ettiği hâlde emeklilik için yaşı
bekleyenlerin mağduriyetini giderecek düzenleme yapılması gerektiği
görüşündedir. Bu itibarla, emeklilikte yaşı bekleyen
vatandaşlarımızın yaşadığı
mağduriyetlerin giderilmesi ve karşı karşıya
bulundukları sorunların çözüme kavuşturulması amacıyla
bir Meclis araştırması açılması önem arz etmektedir.
Anayasamızın
60ncı maddesinde Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet,
bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve
teşkilatı kurar. hükümleri yer almaktadır. Ülkemizde anayasal
güvence altına alınan sosyal güvenlik hakkı ve bu
güvenliğin sağlanmasına yönelik uygulamalar yıllar
itibarıyla irdelendiğinde eşitlik ve adalet ilkesinin
gerektiği şekilde tesis edilmediği görülmektedir. Sosyal
güvenlik politikalarının en önemli amaçlarından birisi, insanlar
arasında oluşturduğu güvenlik ağları ile toplumsal
eşitsizlikle mücadeleyi desteklemektir. Bu anlamda, devlet, tüm bireyler
için eşit hak ve yükümlülükler içeren bir sosyal güvenlik sistemi
kurgulamakla yükümlüdür. Uygulamada karşılaşılan sorunlara
çözüm üretilirken de temel bakış açısının sosyal
güvenlik hakkından yararlanmayı kolaylaştırıcı ve
hak yoksunluklarını asgariye indirgeyici bir bakış
açısı olma zorunluluğu vardır.
Tekrar ifade ediyorum:
Emeklilikte yaşa takılanların yaşadığı
mağduriyetin giderilmesi ve sorunlarına çözüm getirilmesi için
önergemize destek vermenizi bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kalaycı.
Aleyhinde Hakkâri
Milletvekili Adil Zozani.
Buyurunuz
Sayın Zozani. (BDP sıralarından alkışlar)
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, önergenin aleyhinde usulen söz almak durumunda kaldım ama
bu önergenin aleyhinde konuşulacak bir tarafı yok. Tabii ki grup
olarak bu önergeyi destekliyoruz, tüm Meclisin de bu önergeyi desteklemesini ve
müspet oy vermesini arzu ediyoruz.
Şimdi,
günlerdir biz burada barut fıçısına dönen sokakları
tartışıp duruyoruz, konuşuyoruz. Günlerdir burada
birbirimizle tartışıyoruz. Birbirimizi anlayacak şekilde
burada sataşmaları yapıyoruz ancak, maalesef, sokak bu
sataşmalarımızı anlamıyor, biz de sokağın
dilini anlamadığımız için, sokakta olup bilenleri
anlamadığımız için sadece kendimizle diyalog hâlindeyiz
burada.
Bu
önergeye konu vatandaşlarımız esasında günler öncesinden,
hatta aylar öncesinden bugünün işaret fişeğini çaktılar,
işaretini verdiler. Deli gömleğini giydiler, Bakırköy
Hastanesinin kapısına gittiler, dediler ki: Bizi delirttiniz.
Sabrımızla daha fazla oynamayın. Biz bu önergeye konu olan
vatandaşlarımızın sorununu anlamadık,
anlamazlıktan geldik, Sayın Bakan kulağını
kapattı bu soruna, Hükûmet umursamaz davrandı. Plan ve Bütçe
Komisyonunda defalarca gündeme getirmiş olmamıza rağmen, Plan ve
Bütçe Komisyonunun iktidar partisine mensup üyeleri bu konuyu görmezden geldiler
ve bugün bir bütün olarak Türkiyede sokaklar deli gömleğini giymek
durumunda kaldılar.
Herkes
zannediyor ki Taksimdeki üç beş ağaçtan kaynaklı bir sokak
hâlini yaşıyoruz, insanlar sanki sadece bu üç beş ağaçtan
kaynaklı olarak Türkiyenin bütün kentlerinde bugün ayağa
kalkmışlar gibi bir ruh hâli var. Hayır, kesinlikle öyle
değil, bardağı taşıran son damla Taksim
olayıdır, Gezi Parkı olayıdır, onun öncesi var.
Toplumu bu kadar sıkıştırdınız, bu kadar sorunlarına
sırt çevirdiniz, bugün Türkiyede, evet, orta sınıfın
öncülüğünü yaptığı bir isyanla karşı
karşıyasınız. Tanımını doğru koymak
lazım, bu bir isyan hâlidir ve bu isyanın öncülüğünü Türkiyede
daha önceden rastlanılmadığı şekliyle orta sınıf
yapmaktadır. Bunun ne anlama geldiğini kavramak istiyorsanız,
dünyadaki diğer örneklerine bir bakın, nereye bizi götürecek,
Türkiyeyi nereye taşıyacak, bir bakın bu meseleye.
Günlerdir
biz sorumlu muhalefet anlayışıyla sorunların kaosa
sebebiyet vermeksizin çözülebileceğine, diyalog mekanizmalarının
işletilerek çözülebileceğine olan inancımızla Hükûmeti
ısrarla uyarmaya çalıştık. Maalesef, Türkiyede Hükûmet de,
ana muhalefet de bu sorunun ciddiyetini
bugün bile kavramaktan uzaklar, kavramamışlardır. Buradaki
diyaloglar, buradaki tartışmalar sokaktaki sorunun ciddiyetinin
anlaşılamadığının göstergesidir. Buradan
hiçbirinize bir pay çıkmaz, müspet bir pay çıkmaz, kusura
bakmayın. Toplum, sizin bu birbirinizle diyaloğunuza
başkaldırdı, birbirinizi ağırlama şekline
başkaldırdı ve burayı aştı. O nedenle,
Diyarbakırdan İstanbula, Edirneye, Türkiyenin dört bir
yanında insanlar, tencere tava sizlerin paslanmış
kulaklarınızı açmaya çalışıyorlar.
TÜRKAN
DAĞOĞLU (İstanbul) Tencere tava, hep aynı hava.
ADİL
ZOZANİ (Devamla) Siz hep aynı havada gittiğiniz için, o
nedenle sokaktaki bu serzenişe, bu başkaldırıya
kulaklarınızı tıkamayı tercih ediyorsunuz ama merak
etmeyin, böyle devam ederseniz, siz böyle Hep aynı hava. derseniz bu
hava, bu basınç sizin kulak zarlarınızı patlatacaktır.
Buradan sizi uyarıyoruz, anlayın bu sokağın ruh hâlini.
Evet,
bu önerge sokağın ruh hâlini gösteriyor, tanımlıyor. Bugün
de buna yok derseniz, hayır derseniz bu olup bitenlerden hiçbir
şey anlamadığınızı tescil etmiş olursunuz.
Bu insanların on yıl önce, on üç yıl önce maruz
kaldıkları haksızlığı ortadan kaldırmak için
müspet oy kullansanız ne olur, sizin sofranızdaki peyniriniz mi
eksilir? İnsanlar emekleriyle kazandıkları, hak ettikleri
emekliliği almak istiyorlar. Kimseden sadaka, kimseden nafaka, bir
şey istemiyorlar; haklarını istiyorlar ve Meclis bunlara
karşı duyarsız davranırsa, Yok, ben, sizin
haklarınızın verilmesine yönelik olarak hiçbir gayret içerisinde
olmayacağım, Hükûmeti uyarmayacağım, Hükûmeti harekete
geçirmeyeceğim. derse kelimenin tam anlamıyla haksızlık
etmiş olur, bu insanlara hakaret etmiş olur. Bu insanlar, evet,
kendileri Bakırköy Hastanesinin önünde deli gömleği giydiler ama
esasında bizim hâletiruhiyemizi biraz tarif ettiler çünkü toplumun
sorunlarına karşı bu kadar duyarsız olmak delilikle eş
değerdir, çünkü toplumun sabrıyla oynamış oluyorsunuz.
Açık
ifade ediyoruz biz. Her gün bu insanlar bizim odalarımıza geliyorlar.
Her gün, bu sorunla yüz yüze, karşı karşıya gelen insanlar
-ki Türkiyede sayısı yaklaşık 500 binle ifade ediliyor bu
sorunun mağduru, bu konunun muhatabı olan insanlar- her gün mutlaka
bu Meclisin çatısı altında bir milletvekilinin
kapısını çalıyorlar. Çalışma Bakanı bu
insanların sorununu çözmek yerine tıkamayı tercih etti. 500 bin
kişiydi bu sorunu yaşayan. Çalışma Bakanı, yer yer
demeçlerinde, sanki bu insanların sorununu çözerse Türkiye ekonomisi
batacakmış gibi bir hava yarattı, sayıları milyonlara
çıkardı. Öyle değil, yanlış bilgi. Ama biraz önce de
kendi sözlerini ikrar eden, tekrar eden Sayın Bakanın yaklaşımını,
bakış açısını, o insanlara Mecbursanız geçinmek
durumundasınız. diyen bir Bakanın, doğrusu, bu sorunu
yaşayan insanlar karşısındaki
kayıtsızlığını artık çok
yadırgamıyorum, maalesef çok yadırgamıyorum. Çünkü insanlara
eğer siz Mecbursanız asgari
ücretle de bal gibi geçinirsiniz. mealinde söz sarf edebilecek bir Bakan, bunu
da pekâlâ söyler, duyarsız kalır. Bu duyarsızlık hâli,
Türkiye sokaklarını barut fıçısına çevirdi. Bir sosyal
patlamayla karşı karşıyasınız. Ben dikkat
ediyorum, her gün Dikmen Caddesindeki kitleye bakıyorum, her akşam
izliyorum. Azalmıyor, her akşam o kitle çoğalıyor. Her
akşam o kitle çoğalıyor, bunu lütfen anlayın. Toplumla
restleşerek, toplumla bilek güreşine giderek, halkla bilek
güreşi tutan hiç kimse bugüne kadar kazanmamıştır, siz de
kazanamazsınız, bu bilek güreşinde yenilirsiniz.
Bu
nedenle bu sorun oldukça ciddidir. Evet, araştırılması
gerekiyor, verilmiş araştırma önergesine başta da ifade
ettiğim gibi biz olumlu oy kullanacağız. Meclisin
tamamının da, değerli milletvekillerin tamamından da böyle
bir tavır beklediğimizi ifade etmek istiyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Zozani. (BDP sıralarından
alkışlar)
Sayın
Tarhan, sisteme girmişsiniz, buyurunuz efendim.
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) Sayın Başkan, bu Rizede gerçekleşen
olayla ilgili pek çok görüş ileri sürüldü şu ana kadar. Sayın
Nusret Bayraktar da olayı kendi cephesinden değerlendi, bilgi verdi
bize ancak, ben de iki tarafı da dinleyen ve o süreci dakika yaşayan
birisi olarak bu konuda bir toparlama yapıp Genel Kurula bilgi vermek
isterim.
Dün,
Meclis Genel Kurulunda, sizlerin de olduğu Genel Kurulda, olay bize
bildirildi, milletvekillerimize ve bana. Sayın Nabi Avcı
buradaydı, Sayın Millî Eğitim Bakanı. Kendisinden bu konuda
destek istedik çünkü çok panik hâlindeydi orada mağdur olanlar.
Arkadaşlarımızla, Sayın Akif Hamzaçebiyle de birlikte bir
gayret içine girdik. Sürecin bir linç girişimi olduğu iddiası
vardı ve bir muhasara yaşandığı yani insanların
orada mahsur kaldığı söyleniyordu. Rizede valiyle, alay
komutanıyla, İçişleri Bakanı ve dün Meclis Genel Kurulunda
konuyla ilgilen Sayın Nabi Avcıyla ayrı ayrı ve sürekli
görüştük, kendisi de duyarlılık gösterdi. İçeride mahsur
kalanlarla da görüştük biz, gerçi şarjları son dakikaya kadar görüşmemize
izin vermedi ama gelen bilgiler son anlarda şu yöndeydi: Camlara
taşlar atıldığı artık söyleniyordu ve
dışarıda sadece 30 polisin olduğu, takviye gerektiği
söyleniyordu, sloganlar atılıyordu, telefonlarımıza kadar
geliyordu bu sesler ve ambulansa alınan yaralı bir genç kıza
linç girişiminde bulunulmuştu. Bu, sosyal medyada da,
İnternette de takip edildiğinde görülecektir. Çabalarımız
sonuç verdi, takviye polis gücü geldi dışarıya ve tahliye
sağlandı gecenin geç saatlerinde, uzun bir takipten sonra. Ancak,
olayda bazı iddialar vardı, bunun ciddiyetle araştırılması
gerektiğini düşünüyoruz. Belediye Başkanının,
aynı Sivasta olduğu gibi, saldırganların arasında yer
aldığı iddiası vardı. Yani bunun doğruluğunun
tahkik edilmesi gerekiyor. Bunlar ciddi iddialar ve
araştırılması gerekir. Yani Biz yapmadık başkaları
yaptı, dışarıdan gelenler yaptı. demek, Sivas gibi
acı bir tecrübeyi, acı olayları yaşayan bu topraklarda bu
tür savunmaların yeterli olmadığını düşünüyoruz.
Hatta, bizim kanıtlarımız da var elimizde olaya ilişkin.
Dün telgraflar çekti arkadaşlarımız İçişleri
Bakanına, Valiye ve Başbakan Vekili olan Sayın Bülent
Arınça.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz yeni acılar yaşamak
istemiyoruz, Sivası unutmadık. O yüzden, bu konuya ciddiyetle,
derinlemesine müdahale edilmesini ve sorumluların ayıklanarak
yargılanması gerektiğini düşünüyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tarhan, bu konuda tekrar söz alıp
açıklama getirdiğiniz için.
Sağduyunun
hâkim olmasının hepimizi sevindirmesi gerekir diye düşünüyorum.
Yani tahkikatın da yapılacağını umuyoruz.
GÜRKUT
ACAR (Antalya) Kısa bir açıklama yapmak istiyorum bununla ilgili.
BAŞKAN
- Sayın Aydın da söz istemiş.
Buyurunuz
efendim.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii,
dünkü hadisede sağduyunun hâkim olması hepimizi sevindirmiştir.
Orada özellikle kalabalığa karşı hem teskin etmek hem
onları oradan uzaklaştırmak adına Belediye
Başkanının çok ciddi manada gayretinin olduğunu biliyoruz.
Aynı gün aynı saatlerde biz de bu Genel Kurul çatısı
altındaydık. Hem İçişleri Bakanı hem Sayın
Valiyle bizler de görüştük. Millî Eğitim Bakanımız zaten
olaya derhâl müdahil oldu. Burada da biz halkımızı
bilgilendirdik. Tabii, orada, o bina içerisinde bir kısım tahliye
olmuştu, -o bilgi bize geldiğinde, buraya- kalan kısmının
da biraz da tahliye olmakta böyle yavaş davrandığı
söyleniyordu. O tahliyeler de gerçekleştirildi. Çok şükür ki bir
hadise olmadı.
Bütün
hemşehrilerimizi, bütün vatandaşlarımızı, bütün
milletimizi duyarlılığa davet ediyoruz. Bir kez daha
sağduyularımızı hepimizin yenilemesi lazım,
çağrıda bulunması lazım, itidal hâlinde olmamız
lazım. Bu olayların hiç kimseye faydası yoktur. Böyle, bu
olaylar üzerinden başka olaylara da gönderme yapmanın bence çok doğru
bir yanı yoktur. Makul, mantıklı, itidalli ve aklıselimle
bütün milletimizin hareket etmesi gerekiyor ki Allaha şükür bugüne kadar
da öyle bir sıkıntı olmadı, bundan sonra da
olmayacağını düşünüyoruz, dua ediyoruz ve bunun için gayret
ediyoruz. Hepimizin, siyasetçilerin bilhassa, bu noktada sorumlu siyaset
yapması lazım, aynı dili kullanması lazım,
uzlaşmacı kültürünü yaygınlaştırmamız lazım
diye düşünüyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Aydın.
GÜRKUT
ACAR (Antalya) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Acar
GÜRKUT
ACAR (Antalya)
bu konuda bir açıklama yapmak istiyorum efendim,
çektiğim telgrafla ilgili bir açıklama yapmak istiyorum. İzin
verirseniz, yerimden, çok kısa.
BAŞKAN
Çok kısa.
Buyurunuz.
GÜRKUT
ACAR (Antalya) Efendim, 5 Haziran 2013 saat 21.40da İçişleri
Bakanı Muammer Gülerin şahsına, Rize Valisine, Başbakan
Vekili Bülent Arınça çektiğim telgrafın metnini kısaca
okumak istiyorum bilgilendirmek için yüce Kurulu:
Rizede
CHP İl Binası ve ADD Başkanlığı Binasında
vatandaşlar saldırı altındadır. Linç edilme tehlikesi
vardır. Durum çok naziktir. Gereken önlemlerin alınmaması
durumunda sorumluluğun şahsınızda olacağını
bildiririm.
Saygılarımla.
Gürkut
Acar (Antalya)
Yüce
Kurulun bilgisine saygılarımla sunuyorum efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Acar, gösterdiğiniz bu hassasiyet
için.
Sayın
Karal, size de bir dakika süre veriyorum, buyurunuz.
HASAN
KARAL (Rize) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii,
öncelikle dün bu istenmeyen olayların Rizemizde meydana gelmesinden
itibaren bizde burada diğer milletvekilimiz Nusret Bayraktar Beyle ve
grup yöneticilerimizle beraber ta ki olayın bittiği an olan gece saat
on bir buçuğa kadar biz de teyakkuz hâlindeydik.
Dolayısıyla,
bu konunun, Rizede çok farklı anlamlara gelebilecek şekilde,
farklı yorumlamalara sebebiyet verebilecek şekilde
yorumlanmasını çok doğru bulmuyorum.
Dün
orada Atatürkçü Düşünce Derneğine sığınan eylemcilerle
beraber biz de telefonlarla beraber görüşme yaptık, ta ki saat on bir
buçuğa kadar o telefonlarla ben de görüştüm. Rizede gerek Valimiz
gerek Garnizon Komutanımız gerekse Emniyet Müdürümüz, Belediye
Başkanımız ve şehrin kanaat önderlerinin inisiyatif
alması konusunda elimizden gelen gayreti ortaya koyduk.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN
KARAL (Rize) Bu açıklamadan sonra hiçbir kimsenin canı yanmadan
olaylar bitmiştir, sonuçlanmıştır ve hamdolsun, hiç
kimsenin burnu bile kanamamıştır.
Bu
açıklamalar sonrasında bu olayın daha fazla
kaşınmamasını özellikle istirham ediyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz gösterdiğiniz hassasiyet için Sayın Karal.
Sorumluların
da bulunacağını umut ediyoruz.
BAŞKAN
Önerinin lehinde, Ankara Milletvekili İzzet Çetin. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Çetin.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisinin, kamuoyunda yaşa takılanlar olarak
bilinen, emekliliğe erişememiş yurttaşlarımız
için gündeme alınmasına ilişkin vermiş oldukları
önerge lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, konuşmama başlamadan önce, ben de bir haftadan bu
yana ülkemizde meydana gelen olaylarda yaşamını yitiren 2
gencimiz ve polisimize Allahtan rahmet, yüzlerce yaralıya acil
şifalar diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, tabii ki bu olaylar durduk yerde meydana gelen olaylar
değil. Bugün Meclisin gündeminde hem BDPnin hem de Milliyetçi Hareket
Partisinin vermiş olduğu, gündeme alınmasına ilişkin
önergeler de gösteriyor ki biz Mecliste, Hükûmet de uygulamalarda Türkiyenin
gündeminden çıktı. Tabii, AKP on yıldan bu yana çok bilinçli
politikalarla adım adım ülkeyi buraya kadar getirdi. İş
Yasasıyla başladı toplumu etkisizleştirmeye, iş
güvencesini ortadan kaldırdı, yaş meselesi, emeklilik meselesi
koşulları ağırlaştırıldı, giderek
devletin bütün kurumları partizan bir
anlayışla ele geçirildi, bir gecede 4 bin üst düzey Millî
Eğitimde atama yapıldı, Kamu kurum ve
kuruluşlarının başına benden olan, yandaş
olanları atarım, diğerleri benim değildir. diyerek toplumu
ayrıştırdılar. Başbakan kimi zaman toplumu dinsel motiflerle
yönlendirmeye, kimi zaman etnik ayrımcılıkla
ayrıştırmaya, kimi zaman bölgecilikle, kimi zaman
hemşehricilikle keskinleştirmeye çalıştı.
Gerçekten,
üniversiteler susturuldu, askerimizin başına çuval geçirilirken
susanlar, Ergenekonda, Balyozda silahlı
kuvvetlerden âdeta intikam alırcasına zevk aldılar
uygulamalarından. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
yapısı değiştirildi, yargıya müdahale edildi.
Gençlerin ne yiyip ne içeceğine, nasıl giyineceğine, metroda
nasıl konuşacağına, hatta kaç çocuk yapacağına,
hatta ölenlerden kimin cennete kimin cehenneme gideceğine kadar karar
verme yetkisini kendinde gören Başbakanın
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) O da nereden çıktı?
İZZET
ÇETİN (Devamla)
toplumu on
yıl sonra getirdiği nokta böyle bir nokta.
Biz
bugün evet burada gergin bir ortamda birtakım konuları gündeme
getiriyoruz iki partinin önergesiyle ama hiçbir konuşmacı da
olayları yorumlamaktan kendisini alamıyor.
Tabii
ki, yaşa takılanların sorunu önemli bir sorun, emekçilerin
sorunu önemli bir sorun. Dünyanın her yerinde toplum bu kadar
baskılanmışsa, toplum bu kadar susturulmuşsa, basın bu
kadar ele geçirilmiş, medya şakşakçıların eline
geçirilmiş, yandaş medya palazlanırken diğer medya
susturulmuşsa buna ilk tepki vermesi gereken kurumlar bir bakıma
sendikalar. Emeklilerin de sendikaları var, bunların da örgütleri,
gerçekten dernekleri var ve bu konulara duyarlı olmaları gerekir ama
onlar da Acaba sesimizi çıkarırsak, biz genç de değiliz, acaba üzerimize panzer
gelirse, TOMA gelirse, biber gazı gelirse kaçamayız, ölürüz mü? diye
seslerini çıkaramıyor. Ama yaşa takılanlar seslerini biraz
duyurmaya başladılar. Hüseyin Sağlam diye bir
arkadaşımız Kayseride isyanı doruk noktasına çıkarttı
ve bir haftadan bu yana o da açlık eylemini sürdürüyor. Kendisine
başarılar diliyorum ve sesini duyması için, onu görmesi için
Çalışma Bakanını göreve davet ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, bakınız, bu, yaşa takılanlar -biraz evvel
Sayın Kalaycı anlattı- gerçekten bu ülkenin insanı. Öyle,
Hürriyet gazetesindeki bir yazarın dediği gibi 5-6 milyon da
değil, maliyetleri de 50-60 milyar değil. Olsa bile bunlar bu ülkenin
yurttaşı. Bunun sayısal çoğunluğu da öyle 100 binlere
varan bir sayı bile değil. Hükûmetin altından
kalkamayacağı bir meblağ da değil. Yani on yılda satıp
yandaşlara peşkeş çektiğiniz, özelleştirme adı
altında zenginleştirdiğiniz eşinizden dostunuzdan birkaç
tanesi yerine bu 10 binlerce vatandaşımızı bir kez görseniz
bu adaletsizliği, bu hukuksuzluğu ortadan kaldırabilirsiniz. Ama
onlar yandaş değil, onlar emekçi. Emekçiye ve öğrenciye,
gençliğe sopa, yandaşa sefa sizin anlayışınız
bu.
Değerli
arkadaşlar, gerçekten, bu ülke kolay kazanılmadı. Bakın,
gençleri suçluyorsunuz. Biraz evvel Elitaş -burada değil ama Grup
Başkan Vekili arkadaşım burada- diyor ki: Cumhuriyet Halk
Partililer bunları kışkırtıyor. Biz
kışkırtmıyoruz, biraz evvel söylemeye
çalıştım. Eğer toplum bu kadar gerilir, bu kadar
haksızlığa uğranır, rejim bu kadar dönüştürülmeye
çalışılır ise demokrasiye, cumhuriyete sahip çıkmak,
öncelikle emekçilerin ve onların örgütlerinin görevidir. Ama ülkemizde
yandaş örgütler, yandaş sendikalar yarattığınız
için sendikalar her ne kadar sekiz gün sonra sahaya çıkmışlarsa
da içlerinde duyarlı olanlar ilk günden bu yana bu konulara, gençlere
sahip çıktılar. Ama gençler kendilerine yapılan
haksızlıklara, ülkelerindeki cumhuriyetin, demokrasinin, Atatürk
devrim ve ilkelerinin zedelenmiş, örselenmiş olmasına
tepkilerini Ey Türk gençliği! diye Atatürkün, atalarının
kendilerine yaptığı hitabede kendilerine kendileri görev verdi.
Atatürkün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisinin bir milletvekili olarak ben
de onlara destek verdim, destek vermeye de devam edeceğim. Bundan da hiç
hicap duymuyorum. Gençlerle birlikte eğer bu ülke, cumhuriyet ve demokrasi
tehlikede ise o tehlikeye karşı tehlikeye sürükleyenleri ikaz etmek
gençlerin de, siyasetçilerin de görevi.
Değerli
arkadaşlar, çok garibime giden bir durum var. Gerçekten Orta Doğuda
ABDnin ve Avrupa Birliğinin birtakım ülkelerinin
oynadığı oyunları hepimiz görüyoruz, hepimiz
yaşıyoruz. Bugün Orta Doğudaki pek çok ülke ki hemen hemen
tamamı İslam ülkesi- on yıl öncesine kadar Türkiyedeki
demokrasiye, rejime özenirken, Türkiyedeki yönetim tarzına özenirken on
yıldan bu yana başta Başbakan ve bakanları ve bazı milletvekilleri
büyük bir hayranlıkla oraların diktatörlerine özeniyor. İslam
ülkelerinin halkları Türkiye Cumhuriyeti devletinin yönetim tarzına
imreniyor, bizimkiler oranın diktatörlüklerine hevesleniyor. Onun için,
her şeye karışıyor, hükmediyor, âdeta tahakküm uyguluyor.
Tabii ki bunun doğal sonucu olarak da toplumu bu kadar
baskılarsanız, bu kadar gererseniz, bu kadar sindirmeye
kalkışırsanız ki kendiniz de kabul ediyorsunuz- bu kadar
orantısız demiyorum, acımasız, vahşi güç
kullanımına emir vererek katkı verirseniz elbette bu hiç
kimsenin, hiçbirimizin tasvip etmediği olaylar daha da büyür. Bunun yolu,
birilerinin Sayın Başbakanı ikaz etmesinden geçiyor,
uyarmasından geçiyor.
Demokrasi,
çoğunluk rejimi değil, çoğulculuk, şeffaflık
rejimidir, azınlıkların da, sayısal olarak yetersiz
olanların da iktidar olabilme kanallarının açık olduğu
bir rejimin adıdır. Ben, polis vahşetini pazar akşamı
yaşadım. 15-16 yaşında bir genç kız elinde kitap
otobüse yaslattırılıp üzeri aranırken polisin kendisine ne
kadar vahşi davrandığına tanık oldum. O
öğrencilerden 150-160 kişinin balık istifi bir otobüsün içine
bindirildiğine tanık oldum. Bir otobüs değil, onlarca otobüs,
sokakta kimi gördülerse karga tulumba götürdüklerine tanık oldum. Gittim
Terörle Mücadele Şubede
Yüzlerce polisin Sayın Haluk Koçla -Genel
Başkan Yardımcısıyla- şahsıma, bize de ana avrat
küfrettiklerine tanık oldum. Sayın İçişleri
Bakanını gece yarısı arayıp Böyle yapıyorlar.
Bunlara hiç mi ders vermediniz, hiç mi eğitim vermediniz? dediğimde,
Öyle yapmamışlardır. deyince Sayın Bakan, Sana da
güvenim kalmadı. Siz değil, demek ki emirleri Başbakan veriyor.
demek zorunda kaldım.
Değerli
arkadaşlar, bu işler bu kadar hafife alınacak işler
değil. Örgütlü toplum olsa idi, örgütlü topluma yön verecek örgütlerin
olması hâlinde tehlike bu kadar büyümeyebilirdi. Gidişiniz iyi
değil. Hâlâ Çoğunluğumuz var, biz ne yaparsak o doğrudur.
mantığıyla hareket ediyorsunuz. Bundan sizleri vazgeçmeye
çağırıyorum. Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş
olduğu bu önerge toplumda küçücük bir kıvılcım gibi
gözüken, bir avuç insan gibi gözüken, yaşa takılıp emeklilik
hakkını elde edemedikleri için mağdur olan, çocuğuna
harçlık veremeyen, okula gönderemeyen, yaz tatili yapamayan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İZZET
ÇETİN (Devamla) -
bırakın tatili, üstünü başını
örtemeyen insanların dramına kulak vermenizi diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Çetin.
Aleyhinde,
Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi.
Buyurunuz
Sayın Çelebi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
EKREM
ÇELEBİ (Ağrı) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin
vermiş olduğu araştırma önergesinin aleyhinde söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Benden
önce bir konuşmacı arkadaş burada konuştu, cumhuriyetin
tehlikede olduğunu söyledi. Cumhuriyet tehlikede ise cumhuriyeti bu
devletin her ferdi ve her vatandaşı inanın kanının son
damlasına kadar kendisini siper eder ve korur. Burada, bu cumhuriyeti
herhangi bir partinin tekeline katmak da bana göre çok yanlış bir
olgudur, bunu da öncelikle belirtmek istiyorum.
Sigortalı
esnaf ve memurların emeklilik koşullarına ilişkin olarak
8/9/1990 tarihinde 4447 sayılı Kanunla düzenleme
yapılmış ve emekli olunabilmesi için belirli bir yaşa
ulaşma şartı getirilmiştir. 4447 sayılı Kanunla
yapılan düzenleme öncesinde 506 sayılı Kanuna tabi olan
işçilerden kadınlar yirmi yıl, erkekler yirmi beş yıl
sigortalı bulunma ve en az 5000 gün prim ödeme; 1479 sayılı
Kanuna tabi olan esnaflardan kadınlar yirmi yıl, erkekler yirmi
beş yıl fiili prim ödeme. Yine, 5434 sayılı Kanuna tabi
olan memurlardan kadınlar yirmi yıl, erkekler yirmi beş yıl
fiili hizmet süresi karşılığında herhangi bir
yaşa tabi olmaksızın emekli olabilmekteydiler. Yaş
şartı olmaksızın emeklilik hakkı kadınların
38, erkeklerin 43 yaşında emekli olmalarına ve uzun süreli
emekli aylığı almalarına neden olmuştur. Bunun
sonucunda da, sosyal güvenlik açıkları, merkezî bütçe içinde önemli
bir yer tutmaya başlamış ve sosyal güvenlikte kara delikler
oluşmaya başlamıştır. Dünyanın hiçbir ülkesinde
olmayan bu güvenlik sisteminin sürdürülebilirliği yoktur. Sosyal güvenlik açıklarının
kapatılması ve sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sisteminin
sağlanması bakımından 8/9/1999 tarihinden sonra ilk defa
sigortalı olanlar için kadınlarda 58, erkekler 60 yaş
şartı getirilmiştir. 1999 tarihinden önce
sigortalılığı başlayanların ise
kazanılmış haklarının korunması
açısından bu tarihte on sekiz yıl
sigortalılığı bulunan kadınlar ile yirmi üç yıl
sigortalılığı bulunan erkekler de yaştan muaf
tutulmuş ve on sekiz-yirmi üç yılın altında hizmeti olanlar
ise hizmet süreleri esas alınmak suretiyle kademeli yaşa tabi
tutulmuşlardır.
Yine, 4447
sayılı Kanunla getirilen kademeli geçiş süreci adil, makul ve
ölçülü olmadığı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesince iptal
edilmiş ve iptal edilen hükümler Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçeleri
doğrultusunda yeniden düzenlenmiştir. Buna göre
sigortalıların emeklilik yaşı 23/5/2002 tarihindeki hizmet
sürelerine göre farklılaştırılmakta ve kadınların
emeklilik yaşı 40 ila 58, erkeklerin emeklilik yaşıysa 44
ile 58 yaş baremine göre değişmektedir. Yapılan bu
düzenleme sosyal güvenlik açıkları üzerinde beklenen olumlu etkiyi
yaratamamıştır. Bu nedenle sürdürülebilir bir sosyal güvenlik
sistemi oluşturmak ve gelecek nesillerin emeklilik hakkını
çalmamak adına yürürlüğe koyduğumuz sosyal güvenlik reformuyla
uluslararası ölçekte bir sosyal güvenlik sistemini hayata geçirdik. Bu
anlamda bu reformun etkisiyle birlikte sosyal güvenlik açıkları
kontrol altına alınmış ve sistem sürdürülebilir bir noktaya
getirilmiştir. Gelecek nesillere katlanılamaz bir sosyal güvenlik
açığı bırakmamak, popülist yaklaşımlarla
onların geleceklerini ellerinden almamak için emeklilik yaşıyla
ilgili söylem ve eylemlerimizde çok dikkatli davranmak zorundayız. Bu
nedenle emeklilik yaşının kaldırılarak erken emeklilik
hakkı verilebilmesi, sosyal güvenlik sisteminin aktüerya dengelerini
bozacak, sistemin vereceği açıklar da merkezî bütçe üzerinde çok
ciddi baskılara neden olacağı aşikârdır. Bunun sonucu
olarak on üç yıldır uygulanmakta olan ve getirilen kademeli
yaşı tamamladıktan sonra emekli olanları da göz önüne
alarak erken emekliliği gündemimizden çıkarmamız ülke menfaatine
olacağını düşünmekteyiz.
Bu düşüncelerle Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş
olduğu araştırma önergesinin aleyhinde
olacağımızı belirtir, yüce Meclisi ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Çelebi.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
BAŞKAN Sayın Atıcı, sisteme girmişsiniz.
Buyurunuz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
Türkiye yanıyor, Meclis de çok, gerçekten, gergin ama Başbakan
Yardımcısı Sayın Beşir Atalay uzunca bir süredir
elinde bir kitap ve kitap okuyor. Şimdi muhalefet milletvekilleri konuşuyor kitap
okuyor, kendi milletvekili konuşuyor, kitap okuyor. Bu nasıl bir ruh
hâlidir? Hangi kitabı okuyor? Bu kitap Türkiye'nin kan
ağlamasından daha mı önemlidir?
FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Sana ne?
RECEP ÖZEL (Isparta) Sana ne? Çok mu
şey?
AYTUĞ ATICI (Mersin) Gerçekten
utanç verici bir tablo diye düşünüyorum, saygılar sunuyorum.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Sana ne?
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Atıcı.
RECEP ÖZEL (Isparta) Neye göre söz
aldı, onu anlamadım ki.
BAŞKAN - Şimdi, gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen İşler Kısmına
geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
1- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2 - Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3 - Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Dünkü birleşimde madde 2ye
bağlı ek madde 152 kabul edilmişti.
(AK PARTİ ve CHP milletvekilleri
arasında karşılıklı laf atmalar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) O, Hükûmeti
temsil ediyor, Başbakan Yardımcısı. Ben milletvekillerine
laf ediyor muyum? Koskoca Başbakan Yardımcısı
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Kitap okuyamayın. diyemezsin.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Ayıp
mı değil mi, ayıp mı değil mi, onu söyle.
GÜLAY DALYAN (İstanbul) Sana ne?
İstediğiniz olmadı değil mi?
OKTAY VURAL (İzmir) Bu kadar
lakaytsızlık olur mu Meclise karşı? Yani, bunu duyup da
Öyle şey mi olur?
AYTUĞ ATICI (Mersin) Hiç
yakışıyor mu?
GÜLAY DALYAN (İstanbul) - Sana ne?
RECEP ÖZEL (Isparta) Sana ne ya?
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sana ne?
olur mu ya! Başbakan Yardımcısı ya! Memleket yanıyor,
gitsin evinde okusun o zaman.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Hangi memleket yanıyor?
RECEP ÖZEL (Isparta) Siz
yakıyorsunuz, ondan sonra
OKTAY VURAL (İzmir) Memleket
bizim. Hangi memleket yanıyormuş!
GÜLAY DALYAN (İstanbul)
İstediğiniz olmadı değil mi? Bunu beklemiyordunuz
değil mi?
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Yazıklar olsun size! Yani hem bir kadınsınız hem de böyle
yapıyorsunuz.
BAŞKAN Şimdi, madde 2ye
bağlı Ek Madde 153ü görüşeceğiz.
Maddeyi okutuyorum
(Gürültüler)
Sayın milletvekilleri, lütfen
sakin olunuz.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Bu
darbeci zihniyetle
Kitap okuma. demek olmaz!
Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi
EK MADDE 153- Konya'da Bilimsel Araştırma
Teknoloji Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından 2547
sayılı Yükseköğretim Kanu-nunun vakıf yükseköğretim
kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel
kişiliğine sahip Konya Gıda ve Tarım Üniver-sitesi
adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.
Bu Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;
a) Mühendislik ve
Doğa Bilimleri Fakültesinden,
b) İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesinden,
BAŞKAN
Bir dakika
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Gitsin evinde okusun kardeşim! Burası kitap okuma
yeri mi? Burası Meclis, Başbakan Yardımcısı burada
kitap okuyamaz!
OKTAY
VURAL (İzmir) Efendim, maddeyi duyamıyoruz.
c) İnsan ve
Toplum Bilimleri Fakültesinden,
ç) Meslek Yüksekokulundan,
d) Sosyal Bilimler
Enstitüsünden,
e) Fen Bilimleri Enstitüsünden,
oluşur.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan, böyle bir tavır olur mu ya!
AYTUĞ ATICI (Mersin) Burada
herkesin konuşmasını dinleyecek, ona göre çözüm üretecek.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, ne oluyor, anlayamıyorum.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Sayın Başkan, günlerdir yaşam tarzına müdahaleden
bahsediyorlar, yaşam tarzına müdahale ediyorlar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekili,
çok rica ederim. Böyle bir şey olamaz.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Başbakan Yardımcısına burada kitap okumak
yakışmaz. Gitsin evinde okusun kardeşim! Evinde okursa ben
karışıyor muyum?
BAŞKAN
Bir dakika sayın milletvekilleri.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Burada kitap okuyamaz, gazete okuyamaz, Türk milletine
saygısızlıktır bu.
RECEP
ÖZEL (Isparta) Ya saygı bu mudur, saygı bu mu?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, bir dakika beni dinler misiniz!
Sayın
Atıcı, lütfen beni dinler misiniz? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Kimsenin saygısızlık yapmaya hakkı yok.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Saygı bu mu?
BAŞKAN
Şimdi, bir milletvekillimiz bir eleştiri getirmiştir
MEHMET
METİNER (Adıyaman) O konuştuğu kişi Başbakan
Yardımcımızdır!
BAŞKAN
Bir dakika
Lütfen, yerinize oturunuz.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Kelimeleri doğru kullansın!
BAŞKAN
Bir dakika... Sözümü bir bitireyim
Bir
milletvekilimiz eleştiri getirmiştir, eleştirinin muhatabı
Sayın Bakandır. Sayın Bakan söz isteyip herhangi bir
şekilde cevap vermediğine göre ve vermiyorsa sizin bir şey
demenize gerek yoktur, eğer Bakan söz istiyorsa o cevap verecektir.
Lütfen
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Özel hayata müdahaleden bahsediyorlar.
BAŞKAN
Lütfen
Onun cevabını muhatap olan bakan verecektir, siz
değil. Çok rica ederim.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Ne demek kitap okuyamaz!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Sayın
Başkan
BAŞKAN
- Buyurunuz efendim. Yerinizden de cevap verebilirsiniz, açıklama
yapabilirsiniz.
Buyurun.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilini doğrusu anlamakta bile güçlük çekiyorum ben. Böyle bir
milletvekillinin bu Mecliste bulunabileceğini bile anlayamıyorum. (AK
PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Birinin
kitap okumasına Niçin kitap okuyor? diyebilecek bir milletvekilini bu
Mecliste düşünemiyorum.
Teşekkür
eder, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Sayın Başkan, böyle bir milletvekilini bu Meclise
yakıştıramadığını söylüyor Sayın Bakan.
Sataşmıştır, söz istiyorum.
GÜLAY
DALYAN (İstanbul) Sataşmayı yapan sensin!
BAŞKAN
Şimdi, bu eleştiri karşılığında ikiniz de
bu eylemi birbirinize yakıştıramadınız. Şimdi,
böyle bir durumda, Genel Kurulda Genel Kurulun gerektirdiği hassasiyet
içinde davranmanızı hepinizden rica ediyorum. Lütfen, bu konuyu böyle
kapatalım, bu şekilde
AYTUĞ ATICI (Mersin) Peki. Sayın
Başkan, sizin söyleminize saygı duyarak
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MEHMET
METİNER (Adıyaman) - Özür
dile! Otur!
BAŞKAN
Lütfen
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Sizin söyleminize saygı duyarak ve Meclisi germemek
adına söz talebimden vazgeçiyorum; ancak benim
ÜNAL
KACIR (İstanbul) Aferin! (CHP sıralarından Ne ayıp ya!
sesi)
BAŞKAN Lütfen,
lütfen sayın milletvekilleri
Bir cümleye bile.. Dinleyiniz lütfen
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Ben ne diyeyim ya? Ben ne diyeyim bu hâle?
BAŞKAN
Evet, sözünüzü bitiriniz ve konumuza geçelim.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Ben ne diyeyim bu hâle Sayın Başkan? Oradan
BAŞKAN
Buyurunuz.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Şimdi, bir Başbakan Yardımcısı...
Bakın, diğer milletvekillerine bir şey söylemiyorum.
GÜLAY
DALYAN (İstanbul) - Sana ne ya?.. Siz ne
karışıyorsunuz?
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Onlar kitap da okur, hepimiz telefonla da konuşuruz ama
Sayın Başbakan Yardımcısı
RECEP
ÖZEL (Isparta) Ne fark ediyor?
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Bir karışmadığınız
o kalmıştı!
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) Yaşam tarzına niye müdahale ediyorsun?
AYTUĞ
ATICI (Mersin)
Türkiye kritik bir noktadan geçerken hepimizi dinleyip,
çözüm üretmesi gerekirken
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) Yaşam tarzına niye müdahale ediyorsunuz?
AYTUĞ
ATICI (Mersin)
bizi can kulağıyla dinlemesi gerekirken kitap
okumasını eleştiriyorum.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Eleştiri değil, dayatma!
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Kitap okuma özgürlüğüne bir müdahalede bulunmuyorum ama
Meclis, özellikle Hükûmet sıraları kitap okuma yeri değil,
herkesi can kulağıyla dinleme yeridir.
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) Sana mı soracak?
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Bizi can kulağıyla dinlesin ve Türkiyedeki
yangına çözüm bulsun. İnsanlar ölüyor, ben bunu söylüyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Anlaşılmıştır efendim.
GÜLAY
DALYAN (İstanbul) Yangın mı var?.. Ne yangını?
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Sayenizde Türkiyede yangın var ya!
GÜLAY
DALYAN (İstanbul) İstediğiniz olmadı değil mi?!
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Daha bugün bir polis öldü. Haberiniz yok
- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453) (Devam)
BAŞKAN
Madde 2ye bağlı ek madde 153ü okutuyorum:
Konya
Gıda ve Tarım Üniversitesi
EK
MADDE 153 - Konya'da Bilimsel Araştırma Teknoloji Eğitim ve
Kültür Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin
hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip Konya
Gıda ve Tarım Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi
kurulmuştur.
Bu
Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;
a)
Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesinden,
b)
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden,
c)
İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesinden,
ç)
Meslek Yüksekokulundan,
d)
Sosyal Bilimler Enstitüsünden,
e)
Fen Bilimleri Enstitüsünden,
oluşur.
BAŞKAN
Gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa
Milletvekili Akyan Erdemir.
Buyurunuz
Sayın Erdemir. (CHP sıralarından alkışlar)
TUFAN
KÖSE (Çorum) Hâlâ okuyor Bakan!
CHP
GRUBU ADINA AYKAN ERDEMİR (Bursa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Yüce Meclisi
saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. Bizleri bilgisayar
ekranları ve televizyon ekranları başında takip eden yüce
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
TUFAN
KÖSE (Çorum) Sayın Bakan, hâlâ kitap okuyorsunuz!
AYKAN
ERDEMİR (Devamla) - Değerli milletvekilleri, öncelikle hem sizlerin
hem milletimizin başı sağ olsun demek istiyorum. Gösteriler de
hem 2 gencimizi hem de Adanada bir komiserimizi kaybettik.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Sayenizde.
AYKAN
ERDEMİR (Devamla) Sayenizde diyor bazı milletvekilleri. Gönül
isterdi ki milletvekilleri bu zor anımızda biraz daha sorumlu
konuşsalar, biraz daha sorumluluk sahibi konuşsalar.
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN
(Balıkesir) - Biraz da siz öyle olsanız.
AYKAN
ERDEMİR (Devamla) Biraz daha sorumluluk sahibi olsalar. Evet, bugün ben
gençlerimize, polislerimize seslenmek istiyorum.
Değerli
polis arkadaşım, ben uzun yıllar sizin gibi 657ye tabii bir
memur olarak çalıştım ve üniversitede
çalıştığım yıllarda bugün bir polisin
aldığından daha düşük bir maaşla
çalıştım. Niye bunu söylüyorum? Çünkü ben maaş
aldığım gün kredi kartının ödemesinin son gününe denk
getirmeyi bilen bir insanım. Çünkü ben bir baba olarak aynı sizin
gibi hangi markette bebek bezinin hangi günler indirimli
satıldığını bilen bir babayım. Çünkü ben yine
polis arkadaşlarımız gibi Türkiyede süper marketlerde pek çok üründe
hırsızlığa karşı alarm yokken, bebek
mamasında alarm olduğunu bilen bir babayım. Çünkü ben sevgili
arkadaşlarımız, sevgili polislerimiz sizin gibi emeğiyle
çalışan, ücretli çalışan bir vatandaşım, bir
emekçiyim.
İşte
değerli polis arkadaşım bugün meydanlarda, bugün
şehirlerde, bugün parklarda, karşında gördüğün gençler inan
ki hem senin hem benim kısacası bizim çocuklarımız için
talepte bulunuyorlar.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) Sorumluluğa bak, sorumluluğa!
Sorumluluğa bak, hizaya gel!
AYKAN
ERDEMİR (Devamla) Bizim çocuklarımızın, gölgesinde
oynayabileceği ağaç istiyorlar. Bizim çocuklarımızı
gönül rahatlığıyla salabileceğimiz parklar istiyorlar.
Bizim çocuklarımız da haftada bir et yiyebilsin istiyorlar. Bizim
çocuklarımız da ufak sınıflarda, öğretmen
eksiğinin olmadığı, öğretmen
açığının olmadığı sınıflarda
eğitim görebilsin istiyorlar.
ORHAN
KARASAYAR (Hatay) Onu isteyen bizleriz, bizler.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Biz çok ağaç diktik, merak etmeyin.
AYKAN
ERDEMİR (Devamla) Değerli
polis arkadaşım, burada kesintisiz olarak laf atan AK PARTİli
milletvekillerine bakmayın siz çünkü onlar çocuklarınızın
bezi, çocuklarınızın maması, çocuklarınızın
parkı, çocuklarınızın okulu ne demek ne yazık ki
artık bilmiyorlar. Belki biliyorlardı ama artık unuttular çünkü
artık onlar sizden, bizden yani biz çalışanlardan, biz dar
gelirlilerden koptular. Evet, belki Harun gibi gelmişlerdi ama ne
yazık ki bugün artık Karunlaştılar.
İşte,
sevgili polis arkadaşım, bizim geleceğimiz daha iyi olsun diye,
çocuklarımıza daha özgür, daha eşit, daha güzel bir Türkiye
kalsın diye bugün belki sizin bizim de çocuğumuz hak istiyor.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Bursada hangi ilçede sorun var?
ÜNAL
KACIR (İstanbul) Hangi tiyatroda eğitim aldın?
AYKAN
ERDEMİR (Devamla) Belki sizin bizim de çocuğumuz eşitlik
istiyor, özgürlük istiyor, adalet istiyor
ÜLKER
CAN (Eskişehir) Onun için mücadele veriyoruz.
AYKAN
ERDEMİR (Devamla)
ve bakın, ekmekten önce özgürlük diyor çünkü aç
aç çıkıyor sokaklara.
Evet,
değerli polis arkadaşım, o Adanada ölen 22 yaşındaki
Cumhuriyet Halk Partisi Gençlik Kolu Üyesi Abdo Can var ya, Abdo Can
ALİ
ŞAHİN (Gaziantep) Polise söveni de söyle.
AYKAN
ERDEMİR (Devamla) Cebinden ne çıktı biliyor musunuz? 5 lira
çıkmadı, kredi kartı da çıkmadı, bir Atatürk resmi
çıktı. Biliyorum ki sizin de yüreğinizde Atatürk sevgisi var.
Biliyorum ki sizin de cebinizde Abdo Can gibi, 5 lira yok. Biliyorum ki sizin
de derdiniz Abdo Can gibi, kredi kartı nasıl ödenecek, faiz acaba ne
kadar, acaba minimum miktarı ödeyip bu ayı da kurtarabilir miyim.
Biliyorum ki sevgili polis arkadaşım, senin de benim de bu hayattaki
en büyük derdimiz çocuklarımız, hayatımızın merkezinde
çocuklarımız var ve biliyorum ki sen de çocuğun için her
şeyi yapmaya hazırsın.
İşte
ben de sevgili polis arkadaşım, evet, meydanlardaydım. Belki
karşı karşıyaydık, belki göz göze bakıyorduk,
belki sen gaz sıkıyordun, belki sen su sıkıyordun, belki
sen bizim Erzincan Milletvekilimiz Muharrem Işıkı döven 10
arkadaştan biriydin ama sevgili polis arkadaşım, bil ki, inan
ki, göz göze geldiğimizde de, bize gaz
sıktığınızda da ben biliyorum ki senin gözünün
arkasında, senin aklında çocuğun var, benim de aklımda
çocuğum var. Beni eşim oraya niye gönderdi biliyor musun sevgili
polis arkadaşım? Kızlarımız için gönderdi. Bir
kızım üç yaşında, diğer kızım yedi
yaşında ve ben de senin gibi, inan ben de senin gibi istiyorum ki
özgür büyüsünler. (CHP sıralarından alkışlar) Ben onlara
bir kere bile fiske vurmadım, vurmam. Biliyorum ki sen de bir kere kendi
çocuğuna fiske vurmadın, vurmazsın.
İşte
o yüzden diyorum ki, gel, bugün Fiske vur diyenlere, Gaz sık
diyenlere, Su sık diyenlere, Biber gazı kapsülünü yere paralel,
tam alnının ortasına at diyenlere Hayır de. Bu çocuk
senin de çocuğun, bu gençler senin de çocuğun ve gel, daha güzel bir
Türkiyeyi birlikte kuralım. O gençlerle birlikte kuralım. Gel, daha
güzel bir Türkiyede, çocuklarımızın daha özgür
yaşadığı bir ülkede, kimsenin buyurmadığı,
kimsenin kibrinden, zorbalığından, nobranlığından
bizim çocuklarımızı itip kakmadığı bir Türkiye
yaratalım. Gel polis arkadaşım, gel genç arkadaşım,
hayatımızı kendimiz yaşayalım. Ne yemek istiyoruz, ne
içmek istiyoruz, biz karar verelim. Ne giymek istiyoruz, ne seyretmek
istiyoruz, biz karar verelim. Neyi dinlemek istiyoruz, hangi gazeteyi okumak
istiyoruz, biz karar verelim. Baskısız, zulümsüz, sansürsüz bir ülke
olsun. Gel, kendi milletvekillerini bile korkutan, kendi milletvekillerine bile
hakaret eden, kendi milletvekillerine bile şiddet
uyguladığı, basına, kulislere düşen bir
zorbalıktan bu ülkeyi birlikte kurtaralım.
CUMA
İÇTEN (Diyarbakır) O araçları kim yaktı? O araçları
polis mi yaktı, sen mi yaktın?
AYKAN
ERDEMİR (Devamla) - Gel, kurtaralım, bu Meclisteki bütün
milletvekillerini özgürleştirelim. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Gel, sevgili polis arkadaşım, AK PARTİli
milletvekilleri de kurtulsun, onlar da kurtulsun, bu zulümden bu baskıdan.
CUMA
İÇTEN (Diyarbakır) Şehirleri kim savaş alanına
çevirdi? Sen mi çevirdin, polis mi çevirdi?
AYKAN
ERDEMİR (Devamla) - İnan, göreceksin, onlar da bu baskı
kalktığı gün, daha özgürlükçü, daha liberal olacaklar.
ÜLKER
CAN (Eskişehir) Polise kim saldırdı?
AYKAN
ERDEMİR (Devamla) - Bunu nereden biliyorum biliyor musunuz? Çünkü, ben her
zaman o rengiahenk ve rengârenk gençlerimizle birlikte, bir arada
üniversitemizde, Orta Doğu Teknik Üniversitesinde yaşabildim.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Konuyla ilgili, maddeyle ilgili bir tek cümle
kullanmadı, sürekli provokasyon yapıyor ama müdahale etmiyorsunuz.
Meseleyle ilgili bir tek kelime etmedi, sizin hatibi uyarmanız gerekiyor.
AYKAN
ERDEMİR (Devamla) - Benim öğrencilerim şunu biliyor: Benim
başörtülü öğrencim de benim dersimdeydi, benim Alevi öğrencim de
dersimdeydi, benim Kürt öğrencim de dersimdeydi, benim gey öğrencim
de benim dersimdeydi. Başörtülü öğrenciyi savunduğum için,
cemevini savunduğumda da samimi olduğumu biliyor ve askerî darbeye
karşı çıktığım için, polis darbesine de
karşı çıktığım da samimi olduğumu biliyor ve
Erdoğanın ceberutluğuna karşı çıktığımda
diğer tüm ceberutluklara da karşı çıktığım
için, samimi olduğumu biliyor.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) İstediğiniz olmadı, olmayacak da.
AYKAN
ERDEMİR (Devamla) - İşte, sevgili genç arkadaşım,
işte sevgili polis arkadaşım, siz aslında birsiniz. Siz
aslında bu ülkenin halkını dinlemeyi unutan, halkını
görmeyi unutan, halkıyla konuşmayı unutan, onlarla gönül gönüle
olmayı unutan ceberut liderinin mağdurlarısınız.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Ne demek o! Sayın Başkan, Sayın
Başbakana ceberut deniliyor, müdahale etmiyorsunuz.
CUMA
İÇTEN (Diyarbakır) O araçları kim yakıyor, polis mi
yakıyor?
AYKAN
ERDEMİR (Devamla) - Hepimiz aynı ceberut sistemin, hepimiz aynı
baskıcı sistemin, hepimiz durmadan bağıran, durmadan
saygısızlık eden, dinlemeyi unutmuş, baskıyı,
gemi azıya almış bir sistemin mağdurlarıyız.
CUMA
İÇTEN (Diyarbakır) Sen Dersimi konuş, sen Dersimi
konuş.
AYKAN
ERDEMİR (Devamla) - Ama biliyorum ki hep beraber özgürleşeceğiz,
daha iyi bir yaşam mümkün, bu daha iyi bir yaşamı hep birlikte
kuracağız.
Hepinizi
saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Erdemir.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Sayın Başkan, Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanına hakaret ediliyor ve susuyorsunuz. Açıklama
yapın. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Allah Allah!
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Aydın, buyurunuz efendim.
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Senin Başbakanın Türk milletine hakaret
ediyor, o zaman sesin çıkmıyordu.
OKTAY
VURAL (İzmir) Yürütmeye bir müdahale.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyiniz.
Buyurunuz
Sayın Aydın.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Çok teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, tabii, Meclis kürsüsünde nasıl bir dil
kullanılacağını zaman zaman konuşuyoruz. Özellikle
Meclis Başkanlık Divanında Meclis Başkan Vekilinin de
buradaki hatibi dinlerken temiz bir dile davet etmesini istiyoruz İç
Tüzükün gereği olarak. Konuştuğu, ağzına
aldığı Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı. Bu milletin
aziz oylarıyla, darbe olmadan, millî iradeyle gelen bir Başbakan;
bunu bilmeniz lazım, bunu hazmetmeniz lazım. Siz hazmetmeseniz de bu
böyle, bu gerçeği kabul etmeniz lazım.
Burada
fakir fukaralık edebiyatı yaptı, burada darbecilere
karşı olduğunu ifade etti. O kadar güzel bir hikâye anlattı
ki, hakikaten ben doğru olmasını temenni ederdim. Keşke
Cumhuriyet Halk Partisinin gerçek, samimi düşüncelerini bu şekilde
icra etseydi, bu şekilde ifadelerde bulunsaydı ama biz sizin ne
olduğunuzu çok iyi biliyoruz.
FATMA
NUR SERTER (İstanbul) Biz de sizi biliyoruz!
AHMET
AYDIN (Devamla) - Lütfen, arkadaşlar, siz bizi
kandıramazsınız. Siz kendinizi kandırabilirsiniz ama bu
milleti kandıramazsınız; bunu bilin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bu milleti
kandıramazsınız. Bu millet uyandı, uyandı. Bu millet
gerçeği gördü. Çok partili siyasal hayata geçtikten sonra, darbeler
olmadan, millî iradeyle iktidar olurdunuz eğer milleti kandırabilseydiniz
TANJU
ÖZCAN (Bolu) Onu siz yapıyorsunuz.
AHMET
AYDIN (Devamla) -
ama milletten bahsediyorsunuz, milletle dertleşmekten
bahsediyorsunuz.
HALUK
AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) O milletin adını söyle, ne
milleti?
AHMET
AYDIN (Devamla) - Ya, bakın arkadaşlar, kendi kendinizi
kandırmayın, gerçekten. Siz bu milletin hangi sorununun çözümünde
neredesiniz? Bu millet için bugüne kadar bu kürsüye hangi projeyi getirdiniz?
Türkiye'nin bugünüyle ilgili, yarınıyla ilgili, geleceğiyle
ilgili ne gibi önerileriniz var, ne gibi tavsiyeleriniz var?
GÜRKUT
ACAR (Antalya) Çağ dışı ve hukuk
dışısınız.
AHMET
AYDIN (Devamla) - Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Hakaret etmekten
başka, reddetmekten başka, inkâr etmekten başka ne getirdiniz,
ne geliştirdiniz?
Evet,
polisin şiddetini bizler de tasvip etmiyoruz. Polis de bu milletin bir
evladıdır, hepimizin yakınlarıdır. Polis görevini
yapıyor değerli kardeşlerim. Polisin şiddetini tasvip
etmiyoruz ama polise karşı yapılan şiddeti de tasvip
etmiyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜLKER
CAN (Eskişehir) Aynen öyle
Bravo.
AHMET
AYDIN (Devamla) Bunu çok iyi kafamıza koymamız lazım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkanım
AYKAN
ERDEMİR (Bursa) Sayın Başkan, sayın hatip CHPnin gerçek,
samimi duygularını
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.03
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.15
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 117nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
453 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/759) (S.
Sayısı: 453) (Devam)
BAŞKAN Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
AYKAN ERDEMİR (Bursa)
Sayın Başkan, sayın hatip az önce CHPnin gerçek, samimi
duygularını ifade etmediğimi iddia etti. Bu konuda
şahsım adına bir düzeltme talep ediyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Ara verildi Sayın Başkan.
AYKAN ERDEMİR (Bursa)
Elimi de kaldırmıştım Sayın Başkan.
BAŞKAN Şimdi,
sayın milletvekilleri, biliyorsunuz, İç Tüzüke göre, ara
verdiğimiz zaman bu, sataşmadan dolayı söz veremiyoruz.
AYKAN ERDEMİR (Bursa)
O zaman, Sayın Başkan, şunu belirtmek istiyorum: Ben de
Sayın Aydının görüşlerine katılıyorum, bu millet
uyandı, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu milletin
uyandığına biz de hemfikiriz.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
Sayın Vural
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkanım, şimdi, biraz önce, oturumdan önce
sataşma münasebetiyle AKP Grup Başkan Vekili söz aldı.
Tartışılan konu Hükûmetin bir uygulaması ve polisin
yaptığı birtakım uygulamalarla ilgili.
BAŞKAN Evet.
OKTAY VURAL (İzmir)
Hükûmet varken, yasamanın Hükûmetin yerine geçerek o uygulamayla ilgili
bir şeyi savunmak yerine, Hükûmet buradayken Hükûmetin cevap vermesi
parlamenter demokrasi için daha uygun olacaktır; aksi takdirde bu sistemi
işletemeyiz. Sorumlu olan o, Ahmet Bey de bilmez, yürütmenin içinde
değil takdir edersiniz ki. Dolayısıyla, burada sorumlusu var,
sorumlu çıkar, bununla ilgili uygulamayla ilgili yapar. Kaldı ki 69a
göre sataşmayla ilgili:
hükûmet, komisyon, siyasi parti grubu veya
milletvekilleri... Siyasi parti grubuna sataşma yok; Hükûmetle ilgili
vardır. Hükûmet çıksın, sorumluluk gereği cevabını
versin. Onlar işini yapsınlar, biz de işimizi yapalım.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkanım, ben özellikle Grup
Başkanımız ve Başbakanımızla ilgili ifadelerden
dolayı söz aldım.
OKTAY
VURAL (İzmir) Efendim, polisle ilgili bir konuyla ilgili yani.
Şimdi, bakın
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Ama hayır, siz onu kaçırmış
olabilirsiniz Oktay Bey.
OKTAY
VURAL (İzmir) Grup Başkanınızın yasama faaliyeti
değil, yürütme faaliyeti ya. Yani Bakanın yerine geçmek için bunlara
gerek yok.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Efendim, Grup Başkanımızla ilgili
ifadeler
BAŞKAN
Sayın grup başkan vekillerimiz, Sayın Aydın kendi
grubunun başkanına yönelik ibareler nedeniyle sataşmadan söz
almıştı. Haklısınız, Hükûmet adına olandan
Hükûmetin alması gerekir.
OKTAY
VURAL (İzmir) Yani icrai bir faaliyet efendim. Yasama faaliyetiyle
ilgili değil. Ahmet Bey, siz de bilmiyorsunuz ne olduğunu.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Ya, olur mu?
OKTAY
VURAL (İzmir) Biliyorsunuz, öyle mi? Siz de mi oradaydınız?
BAŞKAN
Şimdi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) Sayın Başkanım, söz
istemiştim ama müsaadenizle.
BAŞKAN
Biz, efendim, şimdi kanunu görüşüyoruz. Ben bu isteğinizi
soru-cevap olarak algıladım. Onun için, kanunu görüştüğümüz
için
Buyurunuz
Sayın Kalaycı.
MHP
GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 453 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 2nci maddesine bağlı ek 153üncü maddeye
ilişkin Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak
üzere huzurlarınızda bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Bu
tasarı ile kurulması öngörülen vakıf üniversitelerinden biri de
Konya gıda ve tarım üniversitesidir. Konya gıda ve tarım
üniversitesi, Konya Şeker Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi
tarafından kurulan Bilimsel Araştırma, Teknoloji, Eğitim ve
Kültür Vakfına ait bulunmaktadır. Böylelikle Konyanın yeni bir
üniversiteye kavuşmasını sağlayan, başta PANKOBİRLİK
Genel Başkanı olmak üzere, PANKOBİRLİK ve Konya Şeker
Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi ile Bilimsel Araştırma,
Teknoloji, Eğitim ve Kültür Vakfı yönetimine, YÖK ve Millî
Eğitim Bakanlığına, Sayın Bakana ve Hükûmete, siz
değerli milletvekillerine ve tüm emeği geçenlere Konyalı
hemşerilerim adına teşekkürlerimi arz ediyorum.
Tahıl
ambarı diye anılan Konya, tarımsal üretimiyle tarımın
başkenti konumundadır. Konya bölgesi için gıda, tarım ve
hayvancılık sektörü ciddi bir istihdam imkânı ve çok önemli bir
ekonomi kaynağıdır. Dolayısıyla, bilimsel
araştırma anlayışı ve kurumlarının
geliştirilmesiyle, tarım sektörünün modernleşmesi ve verimli
hâle gelmesi için çalışmak, hizmet etmek ve katkıda bulunmak
amacıyla kurulan Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi, gerek bölgenin
gelişmesine gerekse ülke ekonomisine çok önemli katkılar
sunacaktır. Konya Gıda ve Tarım Üniversitesinin Konyamıza
hayırlı olmasını diliyorum.
Konyanın
tarihine bakarsak bir ilim ve irfan yuvası, bir üniversiteler şehri
olduğunu görürüz. Osmanlının en kötü zamanlarında bile
Konya, 500den fazla medrese ile eğitime devam etmiş bir
şehirdir. Bu bağlamda, üniversite kurma ve yeni bölümler açma
çalışmaları Konyanın tarihî misyonuyla da
örtüşmektedir. Bu çerçevede Konyada üniversitelerin ve üniversite
bölümlerinin sayısı daha da artırılmalıdır. Bugün
itibarıyla, Konyada ve ilçelerinde yeni üniversiteler ile yeni fakülte ve
yüksekokulların kurulmasını karşılayacak gerekli
altyapı bulunmaktadır. Bu itibarla, Ereğli ilçemize İvriz
üniversitesi ve Akşehir ilçemize Nasrettin Hoca üniversitesi
kurulması isabetli ve yerinde bir karar olacak ve de çok
yakışacaktır. Yine, Beyşehir, Seydişehir, Çumra
ilçelerimiz de üniversite kurulması için gerekli potansiyele
fazlasıyla sahiptir.
Ayrıca,
güneş ve rüzgâr enerjisi açısından yüksek potansiyeli ve
yakın tarihte belirlenen kömür rezervi ile bir enerji üssü olma yolunda
ilerleyen Karapınar ilçemize bugünden elektrik fakültesi
açılmalı. Yine, Ilgın, Kulu, Cihanbeyli, Kadınhanı ve
Bozkır ilçelerimize fakülteler kurulmalıdır. Yunak, Emirgazi,
Altınekin, Çeltik, Tuzlukçu, Derbent, Yalıhüyük, Ahırlı ve
Halkapınar ilçelerimiz de bir an önce yüksekokula
kavuşturulmalıdır.
Üniversitelerin
teknolojik yenilikler yaratması, bilgi üretmesi ve bu bilgi ve
deneyimlerini çevresine yayması, topluma hizmet uygulamaları
sunması gibi geleneksel işlevleri bulunmaktadır. Bu geleneksel
işlevlerin yanı sıra, üniversiteler, bulundukları
şehir ve bölgenin ekonomik ve sosyal kalkınmasına doğrudan
katkı sağlamaktadır. Bu manada, teknik üniversiteler, sanayinin
ihtiyaç duyduğu yeni teknolojileri üretme, üretilen teknolojiyi
geliştirme ya da teknolojik yenilikleri gerçekleştirebilmek için
gerekli teknik elemanların yetiştirildiği alanlardır.
Konya
yıllardır teknik üniversite istemektedir. Konyaya teknik üniversite
kurulmasına, geçen yasama döneminde AKP Konya milletvekilleri mâni
olmuştur. 2010 yılında, Konya teknik üniversitesi kurulması
kabul edilme aşamasındayken Genel Kurulda verdikleri önerge ile
maalesef engellemişlerdir. Milletvekilleri kendi şehirlerine kötülük
eder mi? Ettiler.
Teknik
üniversite için Konyada hem gerekli potansiyel hem de teknik ve sosyal
altyapı fazlasıyla mevcuttur. Konya sanayisinin ihtiyaçlarına
yönelik ortak projelerin ortaya çıkartılması ve bu sayede yeni
ürünlerin geliştirilmesi, ancak teknik konularda kalifiye uzman
yetiştiren üniversitenin varlığıyla mümkündür. Konya
sanayicisinin iş yapma kapasitesini artıracak, üniversite-sanayi
iş birliğiyle sanayicilerimize eksikliklerini giderme imkânı
tanıyacak, yapacağı araştırma ve atılımlarla
dünya ile rekabet edebilecek konuma gelme konusunda sanayicimizin önünü açacak
teknik üniversite Konyaya bir an önce kurulmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde üniversitelerin sayısı son dönemde bir
hayli artmıştır ancak sayısal olarak sağlanan bu
artış kalitede aynı oranda sağlanamamış hatta
nitelik oldukça düşmüştür. 12 Eylül darbe döneminin bir ürünü olan
2547 sayılı Yasa ve bu yasa ile oluşturulan mevcut Yüksek
Öğretim Kurulu ile üniversitelerin sorunlarını çözmek mümkün
değildir.
AKP
hükûmetlerinin başlangıçta eğitim sistemiyle ilgili en önemli
gündemleri YÖKün yeniden yapılandırılması olmuş ancak
somut bir gelişme olmamıştır. YÖK ve üniversite
yönetimlerine yandaş atamalar yapılmasıyla birlikte YÖK sorun
olmaktan çıkmıştır. Yıllardır kötü olan YÖK ve
YÖK Kanunu bir anda iyi oluvermiştir. YÖKün işleyişi ve rektör
atamaları antidemokratik de olsa, AKPye göre esas olan, bu bozuk düzenin
düzeltilmesi değil, bu düzenden olabildiğince
nemalanılmasıdır. Eğitimin niteliği, eğiticinin
kalitesi, öğrencilerin sorunları, eğitimin fiziki donanımı,
demokratik üniversite ve yüksek öğrenimin geleceği gibi hayati
konular unutulmuştur. YÖK Başkanı ve rektörler
değişince her şey sütliman olmuştur. Bu durum, AKPnin
ikiyüzlü siyaset anlayışını ortaya koymaya fazlasıyla
yetmektedir.
Üniversiteler,
işleyişi, yapısı ve üretim gücü itibarıyla diğer
toplumsal kurumlara örnek teşkil ederler. Üniversite sistemi, demokratik
değerlerin yeşerdiği, katılımcı demokrasi
örneklerinin sergilendiği ve bilimsel bulguların uygulamaya
aktarıldığı bir modeldir ancak ülkemiz üniversitelerinin
çoğunun bu modele uymadıkları görülmektedir. Bu itibarla, 2547
sayılı Yasa değiştirilmeli ve Yüksek Öğretim Kurulu
merkezî bir koordinasyon ve planlama birimi hâline getirilmelidir. Üniversiteler
özerk olmalı fakat halka ve yetkili mercilere hesap verme
sorumlulukları bulunmalıdır. Üniversite öğretim üyelerinin
mali, idari, hukuki, akademik, özlük ve sosyal haklarıyla ilgili
sorunları günün şartlarına uygun bir çözüme
kavuşturulamamıştır. Üniversite hocası ücret sorununu
yüksek sesle konuşmaktan, açıkça dile getirmekten utanmakta,
gururunun kırılacağını düşünmektedir.
Öğretim üyelerinin özlük hakları mutlaka iyileştirilmelidir.
Üniversite personelinin ücretlerinin mutlaka ve behemehâl statülerine
yaraşır bir seviyeye çıkarılması gerekmektedir.
Üniversitenin
esas olarak bir bilim kurumu olduğu unutulmamalı, bunun için de
üniversitelerde, çağımızın ihtiyacına göre gerekli
olan bilimsel çalışma ortamları, imkânları ve mali
kaynakları sağlanmalıdır.
Üniversiteler,
yaptıkları araştırmalarla ülke ekonomisine önemli
katkılar sağlarlar. Teori ve uygulamanın
eşleştirilmesini sağlayarak bilgilerin üretime
yansımasını gerçekleştirirler. İyi eğitim, iyi
araştırma ortamında yapılacağından,
üniversitelerimizin araştırma konuları
artırılmalıdır.
Üniversitelerimizin
diğer önemli bir görevi de millî kültürümüzün özü ile müspet bilimi ve
çağdaş uygarlığın ileri teknolojisini iyilik,
doğruluk ve güzellik potasında birleştiren ve
kaynaştıran bir eğitim ortamı içerisinde gençlerimizi,
demokrasinin erdemlerini özümsemiş, bilimsel düşünce gücüne sahip,
dengeli, sağlıklı kişilik ve karakterde birer vatandaş
olarak yetiştirmektir. Bu açıdan, ülke kalkınmasında
lokomotif görevi yapacak olan üniversitelerimizin bilinen sorunları
mutlaka giderilmelidir.
Konuşmama
son verirken tekrar ediyorum, bu tasarıyla kurulmakta olan Konya Gıda
ve Tarım Üniversitesinin Konyamıza hayırlı
olmasını diliyorum, hepinize teşekkürlerimi ve
saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kalaycı.
MUSTAFA
KABAKCI (Konya) Sayın Başkan, Sayın Vekilimiz, Konya AK
PARTİ milletvekillerinin teknik üniversite kurulmasını
engellediğiyle ilgili bir beyanda bulundu.
MUSTAFA
KALAYCI (Konya) Önerge verdiniz Mustafa Bey.
MUSTAFA
KABAKCI (Konya) - İzin verirseniz bir düzeltme yapmak istiyorum.
BAŞKAN
Yerinizden açayım mikrofonu, lütfen.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Konya teknik üniversitesi kuruldu mu?
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Önergeye niye destek vermediniz Mustafa Bey?
MUSTAFA
KALAYCI (Konya) Yok ya, tersini yaptılar.
MUSTAFA
KABAKCI (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Değerli Kalaycı, Konya AK PARTİ milletvekilleriyle ilgili bir
beyanda bulundu. O zaman planlanan üniversite bir beşerî ilimler
üniversitesiydi, o zamanki adı da Konya Üniversitesiydi.
MUSTAFA
KALAYCI (Konya) Plan Bütçede de kabul edildi.
MUSTAFA
KABAKCI (Konya) - Bir üniversitenin adının teknik olması, onun
teknik olmasını gerçekleştirmez. Bir beşerî ilimler
üniversitesiydi.
Konya
AK PARTİ milletvekilleri, Konyada 5inci üniversitenin kuruluşunun
şu anda sağlamaktadırlar. İnşallah, bundan sonra
diğer fakülteleri de birleştirerek yeni bir teknik üniversiteyi
Konyaya kazandıracaklardır.
Bilgilerinize
saygıyla arz ediyorum.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Konyada 5 tane, Kocaelinde 1 tane.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kabakcı.
OKTAY
VURAL (İzmir) - Sayın Başkan
MUSTAFA
KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Kalaycı.
OKTAY
VURAL (İzmir) - Sayın Başkan, doğru bilgileri vermedi.
Yani, Beşerî ilimle teknik üniversite olması fark etmez. dedi.
Böyle bir çarpıtma olur mu ya! Fark etmezmiş ya!
MUSTAFA
KALAYCI (Konya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşım Mustafa Kabakcı Bey gerçek anlamda doğru
bilgileri, burada yaşananları yüce kurula aktarmadı. Geçen dönem
Plan ve Bütçe Komisyonunda Konya Teknik Üniversitesi kurulması yönünde
gerek YÖKün gerek Millî Eğitim Bakanlığının gerekse
Komisyonun ortak oylarıyla kabul edildi ama Genel Kurula geldiği
zaman geçen dönem AKP milletvekili arkadaşlarım verdikleri önergeyle
Konya Teknik Üniversitesini Konya Üniversitesine dönüştürdüler. Bu
engellemek değilse nedir, ben takdirlerinize sunuyorum.
BAŞKAN
Peki efendim.
OKTAY
VURAL (İzmir) Maksat hasıl olmuştur.
BAŞKAN
Şimdi Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Bingöl
Milletvekili İdris Baluken. (BDP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Baluken.
BDP
GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Görüşülen
kanun tasarısı üzerine grubumuz adına söz almış
bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yasayla ilgili görüşlerimi
belirtmeden önce yaklaşık on gündür ülkemizde yaşanan sorunlarla
ilgili birkaç hususu belirtmek istiyorum. Bu sorunun, bütün bu
yaşananların temel kaynağının aslında sistemle
ilgili bir sorun olduğunu burada masaya yatırmaya
çalıştık hep. Başından beri Barış ve
Demokrasi Partisi olarak Türkiyedeki mevcut idari sistemin artık Türkiye
halklarına dar geldiğini, bununla ilgili mutlaka ciddi birtakım
reformların yapılması, birtakım kararların
alınması gerektiğini söyledik. Bu kürsüden defalarca yerinden
yönetim modeli, ademimerkeziyetçi yönetim modeli, katılımcı halk
demokrasisinin işletilmesiyle ilgili görüşlerimizi dile getirdik.
Yetkinin merkezden alınarak yerele dağıtılmasının
ne kadar önemli olduğunu, bunlarla ilgili adımlar atılmazsa
ileride doksan yıldır yaşadığımız
sıkıntıların çok daha fazlasını
yaşayacağımızı defalarca dile getirdik, ancak biz hep
dile getirdiğimizde burada şöyle bir korku empoze edildi: Yani, yerinden
yönetim, özerklik, işte yetki genişlemesi, ademimerkeziyetçi
yapı her dendiğinde, burada, acaba ülke bölünecek mi, acaba Kürtler
ne istiyorlar gibi bir tartışmaya maalesef bütün söylemlerimiz
hapsedilmek istendi ve maalesef, bugün yaşamış olduğumuz sorunların
tamamının da buradan kaynaklandığını, bu
aşırı merkeziyetçi yapının yerelle ilgili bütün karar
süreçleri üzerinde tahakküm kurma hakkını kendinde görmesinden
kaynaklandığını tekrar vurgulamak istiyoruz.
Bakın,
şöyle birkaç dakika Kürtleri bir kenara bırakalım. Bu söylemleri
söylerken bizi burada başka bir şekilde tasavvur edin.
İstanbulla ilgili durumu bir gözlerinizin önüne getirin. 15 milyona
yakın nüfusu olan bir şehir, neredeyse dünyadaki pek çok ülkeden,
devletten daha büyük bir şehir ancak bu şehrin yönetilmesiyle ilgili
bütün karar süreçleri Ankaradan belirleniyor. Şimdi bu işte bir
tuhaflık yok mu? Yani Özerk İstanbul dediğimiz zaman, biz, bu
sefer ülkeyi bir başka kenarından bölmek için mi burada
görüşlerimizi dile getiriyoruz? Bu merkeziyetçi yapının sonucu
değil midir ki Başbakan Taksimdeki bir park hakkında görüş
bildirme, karar alma, karar dayatma noktasında kendisini yetkili görüyor.
AVM yapılıp yapılmaması, AKMnin yıkılıp
yıkılmaması bir ülkenin başbakanının
uğraşacağı şeyler midir? Bunların
tamamının İstanbul halkı tarafından, orada
yaşayan yereldeki halk tarafından belirlenmesi doğru olan yöntem
değil midir?
Geçen,
yine bu yasa tasarısıyla ilgili görüşülürken, İstanbuldaki
Yavuz Sultan Selim köprüsüyle ilgili yapılan yanlışa dikkat
çektik. Geri adım atılmasının, buradaki toplumsal
hassasiyetin göz önünde bulundurulmasının ne kadar önemli
olduğunu dile getirdik. Çünkü, İstanbuldaki halk, eğer bu sizin
vermiş olduğunuz kararla ilgili rahatsızlık duyuyorsa, bunu
dikkate almak zorundasınız. İstanbulda kaç milyon Alevi
vatandaş yaşıyor, kaç milyon Alevi vatandaş bu vermiş
olduğunuz karardan memnundur, bunu dikkate almayacak
mısınız? Böyle bir yönetim anlayışı olduğu
zaman, böyle bir dayatmacı, halkın önüne sürekli kendisini dayatan
bir yönetim anlayışı olduğu zaman, maalesef, bu
sorunların yaşanması da kaçınılmaz oluyor.
Valilerle
ilgili mesele
Şimdi, bir valinin, İstanbul valisinin durumunu
düşünün. Kıyamet kopuyor, Taksimde yüz binler alana
çıkmış, İstanbul Valisi ortalıkta yok çünkü
halkın içerisine giremiyor çünkü valiyi halk seçmiyor. Vali,
atanmış bir vali. Valinin kendi geleceğiyle ilgili bütün
yaptığı şey, Hükûmetin ağzının içine bakmak,
Başbakanın söyleyeceği cümlelere bakmak. Halkla ilgili bir
kaygısı yok çünkü halka hesap vermiyor.
Bakın,
İstanbul Valisi de İzmir Valisi de Diyarbakırdan gönderildi.
Diyarbakırdan sonra İstanbula atandı, İzmire
atandı. Diyarbakırda çalıştıkları dönemin
sonunda bir sandık kurup bu 2 vali hakkında oylama
yapsaydınız Diyarbakır halkı her 2 valiyi de o
sandığa gömecekti ve Türkiyenin başına yeniden böylesi bir
felaket getirmeyecekti ama siz ne yaptınız? Diyarbakır
halkına kan kusturan valileri ödüllendirip İzmire, İstanbula
atadınız, şimdi onlar da Nasıl olsa biz buradaki görevimiz
bittiği zaman da halka hesap vermeyeceğiz. diyerek, böyle bir
anlayış içerisinde, halka karşı her türlü sorumsuzluğu
gösteriyorlar. Bir şehri, bir kenti, kent yaşamını idare
edecek bir valiyi belirlerken niye halkın kararından korkuyoruz?
Seçilmiş bir valinin olması, o valinin halkın bütün
taleplerinden haberdar olması, o kentin tarihî, kültürel, sosyal dokusunu
bilmesinden kim zarar görebilir? Bakın, seçilmiş belediye meclisinin,
belediye başkanının kararı da kâr etmiyor zaten. Yani,
bugün bakıyoruz, Belediye Başkanı Taksimde farklı bir
şey söylüyor Taksim planlaması için, işte, okuyoruz, Sayın
Başbakan birkaç saat önce basın açıklaması
yapmış, Belediye Başkanıyla tam tersi görüşler
söylüyor. Belediye meclisinin karar alma yetkisi, karar alma iradesi zaten hiçe
sayılıyor. Yani bir Başbakan kendisini belediye meclisinin
yerine koyabilir mi, belediye meclisinin yetkisi dâhilinde olan süreçlerle
ilgili karar verme durumunda, pozisyonunda görür mü? Görürse de böyle olur
işte.
Şimdi,
bu tansiyonu düşürmek için, bu yaşanan hadiselerin
tekrarlanmaması için siyaset kurumunun şapkasını tekrar
önüne alıp bir düşünmesi gerekiyor. Hepimizin, bütün siyasi
partilerin bu yaşananlardan ders çıkarması gerekiyor.
Sayın
Başbakanın yapmış olduğu açıklamalar
kaygıları artıran açıklamalardır. Umarız ki
Türkiyeye döndüğünde, buradaki gerçek bilgiler kendisine
aktarıldığında bu yapmış olduğu
açıklamalardan bir an önce geri adım atılır.
Şimdi
üniversitelerde de durum aynı. Bakın, üniversiteler sadece
dekanların, rektörlerin ya da Hükûmet çevrelerinin üniversiteleri
değildir. Üniversitelerin gerçek sahipleri öğrencilerdir,
öğretim görevlileridir. Ancak karar alma süreçlerine
baktığınız zaman, örneğin hiçbir yerinde
öğrencileri görmezsiniz. Dekanlık seçimleri yapılır,
öğrenciler o sürecin içerisinde yoktur. Sonra seçilen dekanlarla ilgili
son karar verilir, onu belirleyen de yine rektörün kendisidir. Rektörlük
seçimleri yapılır, üniversite çalışanlarının ya
da öğrencilerin söz hakkı yoktur. Böyle bir şey olabilir mi?
Öğrencileri sürecin içerisine katmadan, karar alma süreçleri içerisine
katmadan gerçek anlamda demokratik bir akademik yapı inşa etmek
mümkün müdür?
Yani
öyle bir noktaya geldi ki, üniversite şenlikleriyle ilgili son kararı
bile dekanlar veriyor. Hangi sanatçının gelip gelmeyeceği, hangi
dilde şarkıyı söyleyip söylemeyeceği, hani
şarkının sakıncalı olup olmadığı son
tahlilde dekanın, rektörün belirleyeceği bir husus. Böyle bir
anlayış olabilir mi? Bugün bu anlayışı
değiştirmeden üniversitedeki gerçek sorunlara da bir çözüm
getirmenin, gerçek sorunları masaya yatırmanın mümkün
olmadığını vurgulamak istiyoruz.
Bakın, bugün, ana
dilde eğitim isteyen, parasız eğitim isteyen demokratik, özerk,
bilimsel bir üniversite isteyen öğrencilerin tamamı şöyle bir
şiddet dalgasından geçiyor: Ya cezaevlerine atılıyor ya bir
copla, gazla terbiye edilmeye çalışılıyor. Böyle tek tipçi,
tornadan çıkan bir öğrenci modeli, bir öğrenci zihniyeti
isteniyor. Buradan, akademik olarak farklı fikirlerin
tartışıldığı, farklı fikirlerin
zenginleştirildiği bilimsel bir üretimin çıkması mümkün
değil.
Bugün,
baktığımız zaman, üniversitelerimizde pek çok sorun
yaşanıyor. Sadece bir tanesine değineyim. Bu, öğrencilere
öğrenimleri sırasında verilen katkı kredileri var. Bu
katkı kredilerini devlet, Hükûmet, neyse öğrenciler okulu bitirdikten
sonra faiziyle birlikte geri istiyor. Yani, bu öğrencilerin istihdam
edilip edilmediği, işe girip girmediği göz önünde
bulundurulmuyor. Üç yıldır, dört yıldır üniversiteyi bitirmiş
işe giremeyenler var ama ha bire bu katkı kredisinin faizleriyle
üniversite öğrencileri bir bunalımın içerisine
atılıyor; doksan bin öğrenci var bu şekilde, intihar
edenler var, bunalımın eşiğine gelenler var. Bununla
ilgili, öğrencilerin yaşamış olduğu
sıkıntılarla ilgili öğrencilerle konuşmadan,
öğrencileri karar süreçlerine dâhil etmeden hangi yasayı getirirseniz
getirin bir çözüm üretemezsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Tabii ki, Konyaya yeni bir üniversite kurulmasını biz de
buradan kutluyoruz, hayırlı olsun diyoruz.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Baluken.
Sahsı adına,
Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü...
Buyurunuz Sayın
Köprülü. (CHP sıralarından alkışlar)
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, şunu
söylemeden geçemeyeceğim: Dün, 5 Haziran Dünya Çevre Günüydü. Tabii, bu
yıl kutladığımız Dünya Çevre Günü bugün Türkiye için
de çok manidar ve tarihe geçecek bazı anlamlar taşıyor.
Toprağına, suyuna, ormanına, parklarına, yaşam
alanlarına sahip çıkan insanlar, bununla da beraber ülkenin
demokrasisine, özgürlüklerine de sahip çıkıyor. Baskıya ve
zulme dur diyen, kaba kuvvete başvurmadan temel hak
ve hürriyetlerine sahip çıkan tüm milletimizi ben buradan kutluyorum ve bu
düşüncenin, bu ateşin, Türkiye Cumhuriyeti de payidar
kaldığı sürece de nesilden nesile devam etmesini diliyor ve
Dünya Çevre Gününü kutluyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzdeki kanun yükseköğretim
kurumlarıyla ilgili, 5 yeni özel vakıf üniversitesi kurulması ve
1 üniversitenin de adının değiştirilmesiyle ilgili.
Bilindiği üzere, özellikle son yıllarda, vakıf üniversiteleri
vakfetme anlayışının dışında, özellikle
öğrenci harçları üzerinden belirli bir kazanç sağlamayı
düşünen ticari bir anlayışla hareket etmeye
başlamış. Bugün 5 yeni özel üniversite daha kuruluşu
gerçekleştiriliyor. Yine de hayırlı olsun diyoruz ama şunu
da söylemek son derece yerinde olacaktır: Vakıf üniversitelerinin
fiziki şartlarının yetersiz olduğu, altyapı
anlamında oldukça az gelişmiş olduğu, bu bağlamda, hem
akademisyenlerin hem öğrencilerin çok ciddi sıkıntılar
yaşadığı bilinen bir gerçek ve bunlar da Türkiyede ciddi
olarak hissedilir bir noktada.
Şimdi,
tabii, üniversitelerin bu sıkıntıları varken
üniversitelerin de toplumdan, yaşamdan, ülke gelişmelerinden
etkilenmemesi de düşünülemez. Üniversitelerin daha etkin olabilmesi, daha
nitelikli insan yetiştirebilmesi de ülkenin demokrasisinin,
hürriyetlerinin, özgürlük alanlarının, temel hak ve hürriyetlerinin
de gelişmesiyle doğru orantılı. Bu bağlamda, AKPnin
son yaşanan Gezi Parkı olaylarıyla somutlaşan, çevre
duyarlılığına sahip ve demokratik tepkilerini dile getiren
insanlara karşı, özellikle olayların da ilk
başlangıcı, fitili sayılabilecek bir şekilde, polisin,
verilen emir ve talimatla, orantısız ve sert bir müdahalesiyle
başlayan ve devamında, herkesin, dünyanın da kabul ettiği
şekliyle, Başbakanın da sorumsuz, geren ve bölen konuşmalarıyla
artan bu hareketler, ülkenin
demokrasisinin ve temel haklarının, AKP iktidarının da ne
noktaya geldiğini herkese, Türkiye'ye de, tüm dünyaya da gösterdi. Ve
insanlar şunu söylediler: Yeter artık. dediler, tepkilerini ortaya
koydular.
Tabii, ben isterdim ki,
AKP de bu sesleri duysun ama AKP Grubundan hiç kimse de, bir Allahın kulu
da çıkıp Ya bu insanlar ne diyor, bir dinleyelim. demedi. Böyle bir
şey beklemek de belki bizim için hayaldi, çünkü padişah ferman
vermişti, bu ferman hiç tartışılabilir miydi? Bunu
tartışan insanlar ne yapılmalıydı? İşte,
bunu tartışan insanlar da polis gazıyla, copuyla, dayakla,
şiddetle susturulmalıydı, aynen de böyle yapıldı.
Şimdi, ben, bu
süreçte yaşanan olayları bir kez daha kınıyorum ama
başka bir konuyu daha dile getireceğim.
Bakın, özellikle
vurgulanıyor Biz, şiddete başvurmayan, demokratik
tavrını ortaya koyan insanlara hiçbir şey yapmadık.
deniyor. Benim kendi ilimde de, bütün ilçelerinde, il merkezinde de insanlar
sokaklara, caddelere döküldü.
Bugün öğreniyorum
ki, sadece demokratik tavrını ortaya koyan, bunun devamında bir
yürüyüş düzenleyen, hiçbir taşkın harekette, hukukun
dışında hiçbir eylemde bulunmayan insanlara soruşturmalar
açılmaya başlanmış. Bugün, Tekirdağ ilinin Şarköy ilçesinde insanlar emniyet
müdürlüğüne ifadeye
çağırılıyorlar.
Neden, niçin açıklamada bulundun? Neden, niçin yürüyüş düzenledin?
Cumhuriyet Halk Partisi
BEDRETTİN YILDIRIM
(Bursa) Düzenlemesinler.
EMRE KÖPRÜLÜ (Devamla)
Düzenlemesin değil mi! İşte AKPnin bakış
açısı ancak bu olur. Düzenlemesin, istediğiniz gibi
yaşasın, sizin istediğiniz gibi düşünsün. Ama insanlar
sizin gibi değil işte, insanları anlamadınız hâlâ.
Ben, bu
soruşturmanın bugünkü ortamda olayları daha fazla
gereceğini söylüyorum ve İçişleri Bakanından da Hükûmetten
de
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
EMRE KÖPRÜLÜ (Devamla)
söz konusu soruşturmayı geri çekmesini diliyorum.
Saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Köprülü.
Şahsı
adına Konya Milletvekili Gülay Samancı.
Buyurunuz Sayın
Samancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
GÜLAY
SAMANCI (Konya) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 453 sıra
sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2nci maddesinin ek madde 153 üzerine söz
almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Günümüzde
üniversite eğitimi sadece bir istihdam
alanı olarak değil nitelikli insan gücü yetiştirme,daha
geniş bir dünya görüşü edinme, yaşam kültürünün gelişmesi
anlamında önem arz etmektedir. Tarımdan ekonomiye,
eğitimden sağlığa
mesafe katetmek için vizyon sahibi yetişmiş insan kaynağına
ihtiyaç vardır. Bunun için, her zaman eğitim yatırımlarımızı
ön planda tuttuk, eğitim için atılan her adımın destekçisi
olduk çünkü eğitim her alanda kalkınmanın en önemli
unsurudur. Eğitim alanında
yakalanacak üstünlükler diğer tüm alanların da kalitesini
yükseltmektedir.
Üniversitelerde
eğitim alan gençlerimizin hem eğitim hayatında hem de gelecekte
başarı kazanmaları, kendilerini sürekli yetiştirme, yenileme
ve geliştirme becerileri ile girişimci bir ruha sahip olmalarına
bağlı olmaktadır. Tüm bunları gerçekleştirmek için
ülke olarak onlara sunacağımız eğitim olanakları,
uygun fiziki koşullar ve sosyal alanları oluşturmak hepimizin
ortak sorumluluğu ve görevidir.
Gençlerimizin
ufkunu ve hayallerini mümkün olduğunca geniş tutarak, onlara
sınırsız bir dünyanın kapılarını aralayacak
olan üniversite eğitimini tamamlayıp mezun olduktan sonra
hayatlarının önemli bir kısmını tamamlamış
olacaklar ki, onların başarıları işte bu dönemde bizim
onlara sunduğumuz imkânlarla doğru orantılı olacaktır.
Bu
anlamda, Konyamızda Bilimsel Araştırma, Teknoloji, Eğitim
ve Kültür Vakfı tarafından kurulacak olan Konya Gıda ve
Tarım Üniversitesi ilimize yeni bir zenginlik katarak,
Konyamızın 3üncü vakıf üniversitesi olacaktır.
Hâlihazırda Konyamızda 2 tane devlet üniversitesi, 2 tane vakıf
üniversitesi bulunmaktadır. Kurulacak olan bu yeni vakıf
üniversitesiyle toplamda 5 üniversiteye sahip olacağız.
Kurulacak olan Gıda
ve Tarım Üniversitesi, ekonomisinin ehemmiyetli bir
ayağı tarım olan Konya için önemli bir adım olmuştur.
Konyada kurulacak olan Konya Gıda ve Tarım Üniversitesinin
Türkiyenin ve Konyamızın geleceğini güçlendirmede aktif bir
rol oynayarak, Hükûmetimizin 2023 hedeflerine doğru hızlı ve
kararlı adımlarla ilerlemesine önemli bir katkı
sağlayacaktır. Bugün artık, üniversitelerimizi küresel rekabete
aktif olarak katılabilen, ileri teknolojileri kullanarak eğitim ve
araştırma yapmalarını sağlayan, toplumun beklentilerini
karşılayan kurumlara dönüştürmek üzere kurulacak olan Konya
Gıda ve Tarım Üniversitesinin Konyamıza ve ülkemize
hayırlar getirmesini diler, yüce Meclisi sevgi ve saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Samancı.
Soru-cevap
bölümüne geçiyorum.
On
dakikadır, beş dakikasını sorulara
ayıracağım. Birer dakika süre veriyorum.
Buyurunuz
Sayın Serter.
FATMA
NUR SERTER (İstanbul) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, bildiğiniz gibi eğitim-öğretim yılının
sonuna yaklaştık, yaklaşık on günlük bir süre var.
Okulların pek çoğunda devam azaldı. Özelikle, sizin vermiş
olduğunuz kırk beş günlük devamsızlık hakkıyla
hem lise son sınıflar hem de lise ve ortaokullarda öğrenci
sayısının seyreldiğini biliyoruz. Şimdi, bu koşullarda,
Ankara İl Millî Eğitim Müdürünün ilçe millî eğitim müdürünü
toplantıya çağırarak son olaylara katılan öğrencilerin
saptanması amacıyla son günlerde devamsızlık yapan
öğrencilerin isimlerinin tespit edilmesini istediğini biliyoruz. Bu
konuda bir bilginiz var mıdır? Bu toplantının
yapılması kararı sizin talimatınızla mı verildi?
Buradan ne amaçlanmaktadır Sayın Bakan?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Serter.
Sayın
Öztaylan
MEHMET
CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Aslında
söz almayacaktım da, sevgili Bursa milletvekilinin yapmış
olduğu konuşmalara istinaden polis
arkadaşlarımızın ricasını iletmek üzere söz
aldım.
Meclise
bir polis arkadaşımız ve yanında babası gelmiş,
kapıdan girerken dedi ki: Affedersiniz, sizin görev ve salahiyetleriniz
içinde bizim anamıza avradımıza küfretmek var mı, böyle bir
hakkınız var mı, lütfen bunu sorun. Dedim Öyle bir görev yok.
O zaman, bize bu selamı yollayana, ben de babası olarak selam
söylüyorum. dedi. Onların selamlarını iletiyorum.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öztaylan.
Sayın
Vural, buyurunuz.
GÜRKUT
ACAR (Antalya) Sizin gözünüze sıkmadılar tabii gazı, bizim
gözümüze sıktılar!
MEHMET
CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) Hadi oradan be!
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Çocuklar da sana selam söyled, sana!
MEHMET
CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) Aynen iade ediyorum!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
GÜRKUT
ACAR (Antalya) O şartlarda siz ne yapardınız acaba?
MEHMET
CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) Hadi be!
GÜRKUT
ACAR (Antalya) Yazıklar olsun size!
MEHMET
CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) Sana yazıklar olsun!
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Otur yerine!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz ve lütfen, mümkünse kuliste
birazcık sakinleşiniz.
Buyurunuz
Sayın Vural.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan,
aracılığınızla Sayın Bakana
Özellikle
üniversitelerin birçok yerinde PKK terör örgütüne paralel yapılanmalar ve
saldırılar var. Acaba bu konuda özellikle yaptırdığınız
bir araştırma ve bu şekilde bu faaliyetlere izin verenler
hakkında yürütülen bir soruşturma var mıdır? Sebep ve
sonuçları itibarıyla bununla ilgili bilgi verirseniz çok memnun
olurum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Vural.
Sayın
Erdemir
Sayın
Acar
GÜRKUT
ACAR (Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben
bu soruyu dün de sormuştum ama Sayın Millî Eğitim
Bakanımız yoktu. Antalyada Antalya Üniversitesi adında bir
üniversite kurulmak isteniyor ve iki yıldır YÖKten vize
alamıyor, ama bu alamadığı hâlde arkasından hemen
Uluslararası Antalya Üniversitesi diye bir üniversite kuruldu.
Sayın
Bakan, lütfen, bu objektif ölçüleri koyacak mısınız? Bu
Antalyanın en eski ve en deneyimli kurumudur, burada Antalya
Üniversitesini kurmak isteyen o grup kökten eğitimcidir, hayatları
eğitimle geçmiştir. Şimdi, onların orada öğrenci
yetiştirmek için kuracakları bir üniversite yerine, burada alelacele
bir Uluslararası Antalya Üniversitesi kurulması
Ona da bir şey
demiyorum, kurulsun, ama ötekini niye iki senedir bekletiyorlar? Bu adaletsiz değil
mi? Onu sormak istiyorum.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Acar.
Sayın
Atıcı.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, dün size anadolu ve fen liselerine girişle ilgili bir soru
yöneltmiştim. Tam beş dakika cevap verdiniz, zaman
ayırdınız, teşekkür ederim. Evde defalarca okudum ama
hiçbir şey söylemediğinizi orada anladım yani gerçekten somut
hiçbir şey yok.
Şimdi
bir soru daha sorayım, belki ikisini bir düşünür,
cevaplarsınız: SBSye başvuru yaparken çeşitli ufak tefek
yanlışlıklar yapan -sınava alınamayan- 132 binin
üstünde öğrenci var. Bu öğrenciler ya banka hesabına para
yatırmış başka yere yatmış
Yani, böyle çok
küçücük şeyler var. Yılda bir kere yapılıyor ve hayati bir
sınav. Şimdi, bu 132 bin öğrencinin tekrardan bir
şansı olabilecek mi efendim?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Atıcı.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
MİLLİ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Okullardaki
devamsızlıkla ilgili olarak özellikle son günlerde sokak
gösterilerine katılan öğrencilerle ilgili olarak özel bir
toplantının yapıldığı, bunun için benim talimat
verip vermediğim bilgisi
Evvelki gün Mecliste yaptığım
konuşmada da, sözlü sorulara verdiğim cevaplar sırasında da
söylediğim gibi, buradan da hatırlarsanız sadece okul
yöneticilerimizi, öğretmenlerimizi değil velilerimizi de,
siyasetçilerimizi de bu konularda duyarlı olmaya; ilkokul, ortaokul, lise
öğrencilerini şiddet öngörmeyen, şiddet içermeyen
barışçı gösterilere bile mümkünse yönlendirmemelerini çünkü o
çocukların o yaşlarda kendilerini koruyamama ihtimali olduğunu
söylemiştim. Dolayısıyla, evet, il millî eğitim
müdürlerimize de Çocuklarımızı sokak gösterilerinden uzak
tutmak için gerekli telkinleri yapın. diye uyardık. Bir genelge
yayımlamadık ama uyardık. Zaten, uyarmamıza da gerek yok,
eğitimcilerimiz bu konularda gerekli duyarlılığı
gösterirler diye düşünüyorduk ama son günlerin özel atmosferi nedeniyle
ayrıca da şifahi olarak il müdürlerimizi uyardık.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Niye yazılı uyarmadınız da
şifahi uyardınız Sayın Bakan?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Sanıyorum
Ankara il müdürümüz bu hassasiyeti ilçe müdürleriyle -ben o
toplantıyı bilmiyorum ama yaptıysa doğru bir şey
yapmış- onlar da inşallah -onu da bilmiyorum şu anda ama-
okul müdürleriyle paylaşmışlar.
FATMA
NUR SERTER (İstanbul) Ne yapacaklar Sayın Bakan bu
öğrencilere? Bu tespitleri neye göre yapacaklar ve nasıl bir
yaptırım uygulanacak, esas sorum o. Varsayın ki olaylara
katıldığını saptadılar, ne yapacaklar, okuldan
mı atacaklar?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Yok, herhangi
bir yaptırım yok, sadece bir duyarlılığa işaret
etmişlerdir. Yani bir yaptırım
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Bunu Kürt öğrencilere yapıyorlardı,
atıyorlardı okuldan, bir girişte tık. Yüzlerce, binlerce
Kürt öğrenci
Bir dilekçe verdiler ana dilde eğitim diye, hepsini
attılar.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Şimdi bize de başladılar.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) O zaman susmayacaktınız. Dün bize, bugün
size! O zaman susmayacaktınız.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Dolayısıyla, ben bu vesileyle, bir kere daha,
çocuklarımızın sokak gösterilerine, şiddet içermeyen türden
bile olsa
Çünkü, nerede şiddet içeriyor, şiddet ne zaman
başlıyor, bunu her zaman kestirmek mümkün olmayacağı için
ve gösterilerin de büyük bir kısmı -geriye doğru
baktığımızda- güneş battıktan sonra, gece
karanlığında, sokak aralarında
yapıldığı için, küçük çocukların, gençlerin, ortaokul
öğrencilerinin, lise öğrencilerinin bu gösterilerden uzak
durmaları konusunda, bir kere daha, velilerimizi, öğretmenlerimizi,
okul yöneticilerimizi ve güvenlik güçlerimizi de çocuklarımızın
olduğu, her hâlükârda, eğer çocukların da
katıldığı gösteriler varsa, o konularda tedbir alırken
daha dikkatli olmaları konusunda uyarıyorum. Bu uyarıma sizin de
katılmanızı bekliyorum.
FATMA
NUR SERTER (İstanbul) Uyarmak başka, cezalandırıp
yaptırım uygulamak
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Yok,
cezalandırma amaçlı bir toplantı olmaz zaten.
FATMA
NUR SERTER (İstanbul)
ve tespitin nasıl
yapılacağına ilişkin yöntemler başka bir şey
Sayın Bakan. Tespit nasıl yapılacak? Öyle şey mi olur ya!
BAŞKAN
Sayın Bakan, devam edin.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Sayın
Vuralın üniversitelerde PKK yapılanmalarına ilişkin
OKTAY
VURAL (İzmir) Yapılanmaları, saldırılar, açık
bir şekilde oradaki şiddet
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Şimdi, bu
konularla ilgili eğer yasalara aykırı yapılanmalar varsa bunun
öncelikle takibi tabii, ilgili makamlar tarafından ama akademik
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Efendim, haberiniz yok mu? Varsa diyorsunuz,
haberiniz yok mu Sayın Bakanım?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Efendim?
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Varsa diyorsunuz, haberiniz yok mu Sayın
Bakanım?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Hayır,
zaman zaman bize de ulaşan ihbarlar şüphesiz var ve bunun gereği
de yapılıyor, gereği yapılıyor.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) İşte onu soruyoruz, Ne
yaptınız? diye efendim.
OKTAY
VURAL (İzmir) Yani bununla ilgili bir tespit yaptınız mı?
Üniversitede ne oluyor? Bu şiddet, bu yapılanmalar nedir, nereye
gidiyor? diye Hükûmetin bir değerlendirmesi
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Evet, YÖK o
konuda üniversite rektörleriyle gerekli temasları yapıyor.
OKTAY
VURAL (İzmir) Teşekkür ederim.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Bu, Antalyadaki
vakıf üniversitesiyle ilgili Sayın Milletvekili, sorusunda benim
olmadığımı söyledi. Hayır, ben buradaydım. O
soruyu aldım ama vakit yetmediği için
cevaplandıramamıştım.
Şimdi,
elimde bu konuyla ilgili uzun bir şey var, bir sayfalık bir
açıklama var. Süreyi almamak için bunu size daha sonra veririm ama şu
bölümünü hemen okuyayım: Söz konusu vakıfla ilgili teknik inceleme
sırasında ortaya çıkan eksik bilgi ve belgelerin
tamamlanması için kurucu vakfın yetkilileriyle iletişime
geçilmiş ve gerekli bilgiler verilmiştir. diye bir bilgi notu var.
Bunun için de kurucu vakfın bilançosunda binalar kısmında
bulunan cins tahsisi yapılması gerekli gayrimenkul belgelerinin ibraz
edilmesi beklenmektedir. Yükseköğretim Kurulunun 12 Nisan 2012 tarihli
Genel Kurulunda o tarihten önceki Yükseköğretim Kuruluna müracaatta bulunan
vakıfların taleplerinin değerlendirilebilmesi için, vakıf
üniversitesi müracaatlarında başvuruda bulunan vakıfların
mal varlığı değerlerinin toplamının 25 milyon
Türk lirasından az olmamasına karar verilmiştir.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan. Diğer soruları
yazılı cevaplayacaksınız herhâlde.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Sayın Bakan, yazılı cevap verecek misiniz
efendim sorulara? Yazılı mı cevap vereceksiniz?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Tabii,
vereceğim.
BAŞKAN
Öyle cevap vereceğini söyledi Sayın Atıcı.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
Madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 453 Sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı'nın Ek Madde 153'de yer alan Konya Gıda ve
Tarım Üniversitesinin adının "Konya Tarım
Üniversitesi" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
29/05/2013
Fatma
Nur Serter Gürkut
Acar Turgay
Develi
(İstanbul) (Antalya) (Adana)
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ÇİĞDEM MÜNEVVER ÖKTEN (Mersin) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Develi, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
TURGAY
DEVELİ (Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Adanada
şehit olan polis memurumuz Mustafa Sarıya Allahtan rahmet
diliyorum, ailesine de sabır.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, Adanada üçüncü üniversitenin kurulması,
tabii, bizleri de çok memnun ediyor ama AK PARTİ iktidara gelirken YÖKü
kaldıracağını söyleyerek gelmişti. Şimdi YÖKle
Türkiye'yi, Türkiye'nin siyasetini, Türkiye'nin gençliğini, Türkiye'nin
geleceğini dizayn etmek için YÖKü bir araç olarak kullanıyor. Ne
kadar samimi olduğunu, verdiği sözlerde ne kadar samimi, tutarlı
olduğunu buradan görebiliriz.
YÖKün
en kısa süre içerisinde tarihin çöplüğünde yerini almasını
sağlamadığımız takdirde üniversitelerin gerçek birer
bilim yuvası olması, orada okuyan öğrencilerin
özgürleşmeleri mümkün olmayacak. Buradan YÖKün
kaldırılması için yıllardır mücadele eden üniversite
öğrencilerini, öğretim görevlilerini selamlıyorum.
Şimdi,
Adalet ve Kalkınma Partisi çok tarihsel bir hata içerisinde. Gezi
Parkında başlayan, on günden bu yana devam eden olaylar sabaha
karşı beşte çok masum olan bir isteğin zulümle
bastırılmasıyla başlandı. Bu bir siyasi karardı,
bunun sorumlusu Hükûmettir.
Arkadaşlar,
ikinci tespit edilmesi gereken mesele şu: Bu hareket örgütsüz bir hareket.
Bütün siyasi partiler, bütün sivil toplum kuruluşları, bütün meslek
örgütleri bu sivil itaatsizliğin dışındalar. Ah keşke,
Cumhuriyet Halk Partisi bu örgüte, bu büyük kitle gücüne, sivil inisiyatife
cevap verebilseydi, onun taleplerini karşılayabilecek ve
örgütleyebilecek noktada dursaydı, böyle bir şey yok.
Bu
çocuklar özgürlük istiyorlar, bu çocuklar artık hiçbir şeyin eskisi
olmayacağını haykırıyorlar. Burada Türk milletinin
önünde size uyarım şu: Siyasetin önünü tıkamayın. Siz siyasetin
önünü tıkadığınız sürece, bu kürsüde az önce hakarete
varan küfürleri muhalefet milletvekillerine etme cüretini gösterdiğiniz
sürece, muhalefetin siyasetini, buradan halkla bütünleşmesini
engellediğiniz sürece
MEHMET
ERDOĞAN (Adıyaman) Aynaya bak, aynaya!
BEDRETTİN
YILDIRIM (Bursa) Millet gördü, herkesi gördü!
TURGAY
DEVELİ (Devamla)
sokak durulmayacaktır. Sizler bu
özgürleşmenin önünde duramayacaksınız. On buçuk yıldan bu
yana zulmettiğiniz bu halk Artık yeter. dedi. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BEDRETTİN
YILDIRIM (Bursa) Halk memnun, memnun!
TURGAY
DEVELİ (Devamla) Bakın, ben size söyleyeyim, bu siyasetin yeniden
işlevsel hâle gelmesini sağlayın. AK PARTİ buradan
Cumhuriyet Halk Partisini darbecilikle, darbeci zihniyetiyle suçlayıp
duruyor.
RECEP
ÖZEL (Isparta) Öyle!
TURGAY
DEVELİ (Devamla) Bu ülkede AK PARTİ kadar darbelerden nemalanan,
darbelerden beslenen hiçbir siyasi parti olmadı. 27 Nisanı
kullandınız, 28 Şubattaki siyaset mühendisliğini
kullandınız. 12 Eylül darbesi bu halka karşı
yapılmıştır, 27 Mayıs bu halka karşı
yapılmıştır, 12 Mart bu halka karşı
yapılmıştır. Ardından gelen bütün partiler, sizin
zihniyetinizdeki partiler. Dolayısıyla asıl darbeci sizsiniz ve
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Ankarada hâkimler var. diye kim dedi?
TURGAY
DEVELİ (Devamla) Sayın Başbakan, bu halkın taleplerini,
haklı taleplerini görmediği sürece, görmeyerek, zulmetmeye devam
ederek darbe kışkırtıcılığı
yapmaktadır. AK PARTİ darbe
kışkırtıcılığından vazgeçmelidir.
Sizleri siyasetin dilini kullanmaya çağırıyorum, soğuk
savaş siyaset dilini terk etmeye çağırıyorum
arkadaşlar.
AK
PARTİ halkın sivil itaatsizliğinin taleplerini
karşılamalıdır. Aksi takdirde, gererek bu ülkede darbelere
yol açmak zorunda kalıyorsunuz, darbelere meyil veriyorsunuz
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURGAY
DEVELİ (Devamla)
darbelere çanak tutuyorsunuz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Develi.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
Arayacağım efendim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Karar yeter sayısı yok efendim.
BAŞKAN
- Elektronik cihazla oylama yapacağım efendim.
Bir
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Karar yeter sayısı yoktur, on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati:19.11
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.21
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 117nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Tasarının 2nci maddesine bağlı ek
madde 153 üzerine Adana Milletvekili Turgay Develi ve
arkadaşlarının verdiği önergenin oylamasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı vardır, kabul
edilmemiştir.
453 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Şimdi de madde 2ye
bağlı ek madde 153ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 2ye bağlı
ek madde 154ü okutuyorum:
Sanko Üniversitesi
EK MADDE 154- Gaziantep'te Sani Konukoğlu Vakfı
tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf
yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere,
kamu tüzel kişiliğine sahip Sanko Üniversitesi adıyla bir
vakıf üniversitesi kurulmuştur.
Bu Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;
a) Tıp Fakültesinden,
b) Diş Hekimliği Fakültesinden,
c) Sağlık Bilimleri Fakültesinden,
ç) Sağlık Bilimleri Enstitüsünden,
d) Fen Bilimleri Enstitüsünden,
oluşur."
BAŞKAN Madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker.
Buyurunuz Sayın
Şeker. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET
ŞEKER (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tasarı
kapsamında, toprağında bolluk ve bereket yanında tarih ve
uygarlık fışkıran Güney Doğunun en güzel ili
Gaziantepte kurulması planlanan SANKO üniversitesinin oluşumunda
emeği geçenlere teşekkür ediyor; üniversitenin, başarılı,
araştırmacı, dinamik, sorgulayan gençler yetiştirmesini ve
bilimsel alana önemli katkılar sağlamasını diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, özellikle son on yılda yapılan
çalışmaların başarısının sayılarla
ölçülmesine dair yaygın bir eğilim var. Örneğin, üniversite
sayısının 170e çıkarılması bir başarı
olarak dillendiriliyor ya da yayımlanan makale sayısı bir
başarı olarak görülüyor. Oysa ki başarı niceliksel
değil, niteliksel olmalıdır ve böyle bir değerlendirmeye
tabi tutulmalıdır. Türkiye'de 1980 darbesinin bir kurumu olan YÖK,
hantal yapısından çıkartılarak sayıları 200e
yaklaşan üniversiteler arasında eş güdümü sağlayan, bir
nevi, koordinasyon kurulu yapısına kavuşturulmadan niteliksel bir
başarıdan da söz edilemeyecektir. Benim de bir üyesi olduğum Darbe
ve Muhtıraları Araştırma Komisyonunun raporunda da
vardır bu öneri ancak Kasım 2012de verilen bu rapor hâlâ Genel
Kurula indirilmediğinden tartışma somut adımlar atma
noktasına da gelmiş değildir.
Bakınız
değerli arkadaşlar, 1981de yani YÖK öncesinde üniversite
sayımız 19 idi, bugün 200e yaklaşmış durumda; YÖK
öncesinde araştırma sayımız 337 iken aradan otuz iki
yıla yakın bir zaman geçti, yayımlanan makale sayısı
20 bine yaklaşmıştır. Makale yayımı
anlamında Türkiye 17nci sıraya yükselmiş, burada niceliksel
anlamda bir başarı var mıdır? Evet, vardır. Ancak, bir
de niteliksel başarıya bakalım. YÖK öncesindeki bilimsel
araştırmaların etki değeri 11,41dir
değerli arkadaşlar. 2012de yayımlanan 20 bine yakın
makalenin etki değeri ise 0,47dir; demek ki önemli olan sayılar
değil, niteliklermiş. Yine, önemli olan yayımın
sayısından çok refere edilmesi de çok önemlidir. Siz makaleleri
yayımlıyorsunuz ama refere edilme oranı, o da çok önemlidir.
2000li yıllarda 82 tane Avrupa Patent Enstitüsüne başvurumuz var
ancak geldiğimiz noktada, bu, Amerika Birleşik Devletlerinde 10
binin üzerinde. Yani, yayımladığımız makalelerden
birileri çok düşük oranda refere etmiş ve çok az oranda da patent
talebinde bulunulmuştur. Bu şu demektir değerli arkadaşlar:
20 bin civarındaki makaleden yalnızca 91 tanesi gerçekten bilimsel
değer taşıyan düzeyde görülmektedir.
Değerli
arkadaşlar, bir diğer sorun: Üniversiteler, bölümler açarken,
eğitim müfredatları belirlenirken teknolojik, ekonomik
gelişmelerin, küresel eğilimlerin, toplumsal ihtiyaçların göz
ardı edilmesiyle de karşı karşıyadır. Gençler,
işsiz kalacakları bir bölüm oluşturmaktansa ya da burada
okumaktansa tercih yapmamayı yeğliyorlar. Bakınız, 2012
yılında ek yerleştirmeye rağmen, sadece devlet
üniversitelerinde açılan kontenjanların yüzde 44,98i boş
kalmıştır. Çağdaş dünyanın beklentilerine uygun
bölümler yerine, istihdam olanakları eski programlar açılmaya ya da
açık tutulmaya devam edilirse boş kontenjan oranı da artmaya
devam edecektir. Bunun için Hükûmetin acilen mezun öğrencilerin sahip
olduğu beceriler ile işverenin talep ettiği beceriler
arasındaki uyumsuzluğu gidermek üzere bir çalışma
yapması gerekmektedir. Aksi hâlde, üniversiteli işsizler ordusu,
levha üniversiteler, dolmayan kontenjanlar gibi tanımlamalar ülke
gündeminde yer almaya devam edecektir.
Bakın, değerli
milletvekilleri, Gaziantepten bir genç arkadaşımız bana bir not
göndermişti, diyor ki: Ben, Gaziantep Üniversitesi Hukuk Fakültesi 2nci
sınıf öğrencisiyim. Bütün arkadaşlarım adına
sizden bir isteğimiz olacak. Fakültemiz iki sene önce açıldı
fakat henüz ne öğretim üyesi kadrosu tam ne de eğitim
görebileceğimiz bir binamız var. Sınıf ve öğretim
kadrosu eksikliğinden dolayı, 1inci sınıf öğrencileri
Adana Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesinde eğitim görmektedir, bizler
de geçici olarak eğitim fakültesinin amfisini kullanmaktayız. Birçok
yere başvurmamıza, iletişime geçmemize rağmen sonuç
alamadık. Sesimizi bir de sizin aracılığınızla
duyurmak istedik. İlgilenirseniz teşekkür ederiz. Sayın Bakanın
bu konuyla ilgilenmesini önemle rica ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, son günlerde yaşananları burada üç gündür
tartışıyoruz, geldiğimiz nokta şu: 3 tane ağaçtan
bahsediyoruz, sanki bütün olaylar bu 3 ağaç etrafında
oluşmuş gibi görüyoruz. Oysa, çok iyi değerlendirmemiz
lazım. Şu anda halk, sokağa inen insanlar bizlere çok büyük bir
ders verdiler, bu ders siyaset kurumuna verildi, bu ders üniversitelere
verildi, bu ders medyaya verildi. Siyaset kurumundan Meclis olarak sorumluyuz,
Hükûmet olarak sorumluyuz, siyasi partiler olarak da sorumluyuz. Bu
insanların bir an önce sokaktan evlerine dönebilmeleri için
girişimleri de yapmak zorundayız.
İnsanları
sokağa indirmek belki tarih boyunca uğraşsanız çok
başarabileceğiniz bir olay değildir ama sokağa indikten
sonra evlerine döndürmek de o denli zor, sıkıntılı ve
zahmetli bir iştir.
Değerli
arkadaşlar, burada herkesin sağduyulu davranması gerekiyor.
Görüyoruz, televizyonlarda da izlediğiniz gibi, polislerin
davranışları gerçekten çok ciddi şekilde bu ülkede sıkıntı
yaratıyor, nişan alarak silahlarını ateşlemeleri
doğru değil. Bakın, 2 öğrenci hayatını kaybetti.
Bugün Türk Tabipleri Birliğinin gönderdiği bir çizelgede 4 öğrenci
gözünden oldu, yaralananlar var, maalesef ciddi şekilde sorunları
olan insanlar var. Peki, ne yapmamız gerekiyor? Hep birlikte, bu sorunun
çözümü için birlikte mücadele etmemiz, birlikte karar vermemiz gerekiyor.
Birbirimizi eleştirerek geçmişle ilgili çok ciddi suçlamalarda
bulunarak bir yere gelemeyeceğimiz ortada. Dün burada arkadaşlarımız
konuşurken ben yine bir cevap vermiştim, darbecilikle ilgili.
Değerli arkadaşlar, darbeleri araştırmayla ilgili kurulan
komisyonunun aldığı kararlar ve altına imza
attığı maddeler açık ve net ortada. Buyurun, getirin bu
Meclise, Meclis kapanmadan önce bunları düzenleyelim, yeni kanunlar
çıkaralım, bu insanları sokaktan kurtaracak yöntemler bulmaya
çalışalım.
Herkesin
demokratik hakkı vardır, herkesin özgürlüklerle ilgili istemleri
olabilir, bunları mutlaka sokağa çıkarak da yapabilir.
Bunları yaparken bir tek isteğimiz var, kimsenin şiddete
bulaşmaması, polisin de bu insanlara çok ciddi şekilde tepki
göstermemesi gerekiyor. Siz şiddetle karşılık verirseniz
karşıdaki güç büyüyor, aralarına başkaları
karışıyor, başkaları
karıştığında da önü alınamayan ve sonu belli
olmayan sıkıntılar, inanın önümüzdeki günlerde
karşımıza çıkabilir. Bu Meclis çatısı
altındaki milletvekili arkadaşlarım, açık ve net
söylüyorum, eğer bu olayların önü alınamazsa ve kontrol
altında tutulamazsa, gereği yapılamazsa belki evimize bile
buradan polis marifetiyle gitmek zorunda kalacağız,
Kızılaya inemeyecek pozisyona geleceğiz. Onun için, herkese
görev düşüyor. Sadece bağırarak çağırarak,
eleştirerek bir yere varma şansımız yok. Herkesin mutlaka
ve mutlaka bu sorunla ilgili çözümlerini ortaya koyması lazım.
Sayın Başbakanın özellikle, bu konuda
ayrıştırıcı değil birleştirici
konuşmalar yapması lazım. Devletin yöneticilerinin,
bakanlarımızın, milletvekillerimizin de bu şekilde
konuşmalar yapması lazım. Yoksa, inanın, daha önce
yaşadığımız olayların benzerlerini
yaşarız ve sonra da Bunlar niçin oldu? deriz.
Bakın,
sokaktaki çocukların içerisinde 14 yaşında olanlar var,
sokaktaki çocukların içerisinde 20 yaşına kadar gençler var ama
50 yaşında, 60 yaşında insanlar da var. Siyaset olarak,
ideolojik olarak, cinsiyet olarak bunların bir birlikteliği yok ama
söylemleri aynı. Talepleri var, bu taleplerini de en demokratik
şekilde bu ülkede anlatmaya çalışıyorlar. Bize düşen
görev, onların taleplerini dinlemek, siyaset kurumuna düşen görev bu.
Medya
baştan beri yanlış yaptı, hiç ciddiye almadı,
yayınlamadı, başka programlar gösterdi ama sonra
yaptığı yanlışı anladı ve en önemlisi de
üniversiteler de bunları anlayamadı. Maalesef, üniversiteler sadece
üniversite hocalarından, rektörlerden ibaret değil. O çocukları
çok iyi anlamak lazım, bunların demokratik isteklerine eğer
çözüm bulamazsak inanın, burada çok daha farklı konuları
tartışıyor oluruz.
Bu
vesileyle, Gaziantepte SANKO Üniversitesinin kurulmasını ve
başarılı bir şekilde eğitimine devam etmesini diliyor,
hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Şeker.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oktay Vural.
Buyurunuz
Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Yükseköğrenim
Kanunu hakkındaki değişiklikle, bugün, bu görüşmelerimizle,
İstanbul, Ankara, Adana, Gaziantep ve Konyada birer vakıf
üniversitesi açılması teklif edilmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi
olarak öteden beri eğitim ve öğrenim alanındaki
sıkıntılarımızın üzerine titizlikle eğilmesi
ve Türkiyenin geleceğinin eğitimden geçtiğinin bilinci
içerisinde, şüphesiz, bu konuda atılan her olumlu adımı
destekledik. Bundan sonra da destekleyeceğiz ancak şüphesiz bu
üniversiteleri kurarken yeterli altyapı, bina, mekân ve donanıma,
kâfi sayıda öğretim kadrosuna sahip olmadan yeni üniversitelerle de
yeni sorunlara kapı açıldığının bilincinde olmamız
gerekiyor. Üniversiteleri nitelikli, kaliteli hâle dönüştürmemiz
gerekiyor. Çünkü burada yetişecek olan nesillerimiz, nesilleri
kaybetmemenin yolunun da nitelikli bir eğitimden geçtiğini ifade
etmek istiyorum.
Bu
maddede, aslında Gaziantepte bir üniversite kuruluyor. Hâlihazırda
Hasan Kalyoncu ve Zirve olmak üzere iki üniversite var, bir üçüncü üniversite
de kuruluyor.
Gaziantep
Milletvekilimiz, Genel Başkan Yardımcımız Sayın Semih
Yalçın Bey, aslında, bu maddeyle ilgili görüşlerini ifade
edecekti ama kendileri, merkez yönetim kurulu toplantımız olduğu
için, Gaziantepte bu hayırlı iş konusundaki, hayırlı
bir adım konusundaki olumlu düşüncelerini Meclis kürsüsünden
paylaşamadı. Bu bakımdan ben de onun adına bu konuda
desteğimizi ifade etmek istedim.
Bu
vesileyle de aslında bir sanayi kenti olan ve bölgenin yükünü
omuzlarında taşıyan Gaziantepin ciddi eğitim
sorunlarıyla boğuştuğunu ve benim de geçen hafta
Gaziantepe yaptığım ziyaret sırasında da gerçekten
çok fazla göç alan, yoğun nüfus hareketleri dolayısıyla da
eğitim sorunlarını çözmekte zorlanan bir ilimiz olduğunu
müşahede ettim. Gaziantepin yıllardan beri yükseköğrenime
geçiş sıralarında başarılı iller listesinde son
sıralarda yer aldığı görülmektedir. 2013te bu sonuçlara
göre, Gaziantep ili en başarılı iller sıralamasında
64üncü sırada yer almaktadır. Buna rağmen eğitimin temel
sorunlarına çözüm getirmesi gereken Hükûmetin pilot iller listesinde
Gaziantep ili de yer almamaktadır. Bu bakımdan vakıf
üniversitelerinin eğitim altyapısı konusunda yükü
Gaziantepliler, Gaziantepli müteşebbisler çekmektedir. Gaziantep gerçekten
bu bakımdan da bu yükü çekmekte çekinmeyen
vatandaşlarımızın olduğu bir kentimizdir ama Hükûmetin
özellikle Gaziantep iline hak ettiği devlet desteğini vermesi
gerekiyor.
Bu
Gaziantep ilinde bulunan üniversitelerden mezun olan evlatlarımız
diğer illerden mezun olanlar gibi maalesef iş bulmakta zorlanmaktadır.
Gaziantepin bu bakımdan önemli bir sanayi kenti olduğu için de
burada daha nitelikli üniversitelerin kurulması, üniversite-sanayi iş
birliğinin yapılması bu bölgenin gelişmesi kadar
Türkiyenin de gelişmesine katkı sağlayacaktır.
Bu
bakımdan, Gaziantepte böyle bir üniversitenin kurulmasını
olumlu görmekle birlikte Hükûmetin Gaziantepin eğitim sorunlarıyla
ilgili de bu soruna el atması hususundaki Gazianteplilerin talebini de
belirtmek istiyorum. Milletvekilimiz Semih Yalçın Beyin de bu vesileyle
Gaziantepte kurulan bu üniversitenin hayırlı olması dileklerini
sizlerle paylaşıyorum.
İyi
günler diliyorum efendim.
Saygılarımla.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Vural.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu Şırnak Milletvekili, Hasip Kaplan.
Buyurunuz
Sayın Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP
GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Gaziantep
ilimizde Sanko Üniversitesinin kurulması hayırlı olsun. Çünkü en
önemli Güneydoğu sanayi illerimizden biri ve bu üniversitenin de özellikle
sağlık bilimleri alanında özel olarak ihtisaslaşması,
fakülteleri; tıp fakültesi, diş hekimliği, sağlık
bilimleri enstitüsü, fakültesi ve fen bilimleri gibi bugüne kadar kurulan
diğer üniversitelerden farklı bir ihtisas alanı içermesi
itibarıyla da son derece yararlı olacağını
düşünüyoruz.
Tabii
ki özel üniversitelerin başarılı olması biraz kendi
kadrolarının kendi seçtikleri alanlarla
bağlantılıdır, biraz da özel vakıf üniversitelerinin
başarısı kendi çabalarına bağlı olan bir durumu
yansıtır. Ancak, devlet üniversitelerindeki durumla
karşılaştırdığımız zaman, maalesef,
devlet üniversitelerindeki durumun vahim bir durum arz ettiği, eğitim
sisteminden ve Türkiye'nin ihtiyaçlarına göre bölümlerin
kurulmamasından tutun da kadrolaşmaya kadar, partizanca
kadrolaşmaya kadar, YÖKe karşı dururken YÖKü kendi
amaçları doğrultusunda kullanmaya kadar gelen bir süreç
yaşıyoruz.
Tabii
bütün bunları konuşurken üniversitelerimizle ilgili, özgür, özerk ve
bilimi rahatlıkla yapabilecek, üniversite öğrencilerinin içinde
rahatça yaşabilecekleri, polis, özel güvenlik tahakkümünden uzak,
fikirlerinin özgürce tartışılabileceği ortamlar da son
derece önemlidir. Aslında yaşadığımız olaylar da
bunun işaretini veriyor ve buradan ders çıkarmadan, bu
üniversitelerimizin yapılanmasında ve sürecinde, vakıf olsun,
devlet üniversitesi olsun bazı gerçekleri görmeden bugünkü olaylardaki
şiddeti,
şiddetteki oran aşmasını anlamak da
mümkün değildir.
Mesela,
jandarmayla ilgili yüksekokullar ve polis akademileri, sanıyorum, Millî
Eğitim Bakanlığına bağlı değil. Sayın
Bakan, ben yanılıyorsam beni bu konuda düzeltebilirler. Askerî
silahlı güçleri yetiştiren öğrenciler Millî Eğitim Bakanlığına
bağlı değil, kendi bakanlıkları bünyesinde bir
yapılanmaları var. Polisi yürütmeye bağlarsanız, Hükûmetin
vesayeti altına sokarsanız, orada da ırkçı,
ayrımcı, gerici, şovenist bir eğitim verirseniz, bu
eğitimde toplumun belli bir kesimini, yüzde 50sini düşman,
potansiyel suçlu, efendim, illegal örgüt üyesi, zararlı unsur olarak
tanıtırsanız, onların da toplumsal olaylarda
kullanacağı şiddet maalesef farklılaşabiliyor.
Bazı kesimlere tolere edici, koruyucu davranılıyor; bazı
kesimlere de son derece şiddetli bir şekilde davranılıyor.
Ben,
buradan, son on gündür yaşanan olaylarda yaşamını yitiren,
başta Adanada yitirdiğimiz komiser ve diğer
vatandaşlarımız olmak üzere hepsine Allahtan rahmet diliyorum.
Bu
koşullarda yetişen polisin dahi, açık söylüyorum, altı gün
diğer şehirlerden getirilerek kaldırımlarda
yattığını kendi aralarındaki sosyal medya
iletişiminden öğreniyoruz. Altı gün boyunca bu olayları
öngöremeyen bir anlayış var ve bu olaylarla beraber altı gündür
yatmayan, doğru dürüst bir şekilde uykusunu alamamış,
dinlenememiş bir polisin sürekli görev koşturulması var. Süreci
de biliyoruz.
Demin
Kuğulu Parkın oradan geldim. Diyarbakırdan TOMAlar
getirilmişti, onu gördüm. Yine, başka şehirlerden gelen
araçların da olduğunu gördüm, uçakla gelmelerin olduğunu gördüm.
Kızılayın üzerinde durmadan helikopterler uçuyor ve oradan
geçen çok vatandaş bana telefon etti, normal yol güzergâhında -tabii,
merkez bir yer Kızılay Meydanı- herkesin bu atılan
gazlardan, gaz bombalarından nasibini aldığı; kovalamaca
esnasında girdikleri pasajlarda, iş yerlerinde kapıda kendisini
bekleyenler tarafından, olaylara katılmayanların da zarar
gördüğü yönünde ciddi tespitler var.
Buradan,
İçişleri Bakanının açıklaması var: 915
yaralı, 280 iş yeri, 103 polis otosu, 259 özel araç,
orantısız gücün araştırılması, bu tür
müdahaleler. Bu 10uncu gününü doldurdu. Hakikaten, Meclisin bu konuda bir
çağrısı, bir ortak çağrısı, bir müdahalesi oldu
mu? Yok, olamıyor. Peki, siyasi parti liderleri bir araya gelebiliyor mu?
Gelemiyor. E, ne zaman beraber olacaksınız, bir araya geleceksiniz
veya konuşacaksınız? Yani böylesi hayati durumlarda da
görüşülemiyor.
Biz arada burada
konuşuyoruz ama süreç diyoruz, bir tarafından hassasiyetini
alıyoruz. E, Başbakan ağzını açınca borsa
çakılıp yükseliyor, hani Borsayı da etkilemeyelim. diyoruz.
Biraz daha konuşsam Ahmet Aydın oradan, sataşmadan hemen söz
alacak, Yanlış anlaşıldık. diyecek, cevap verecek.
Bu arada, İnternete
girdik. Bu, sosyal medya iktidarların baş belası olmuş
arkadaşlar. Bu sosyal medyada bu medyanın nasıl denetlenmesi
için AR-GE çalışmalarına başlanmış ama mümkün
değil. Bakın, Kardeş Türkülerden Tencere Tava
Havasını mutlaka izlemenizi öneririm. Çok güzel bir müzik ve tam
Yani Hep aynı hava. diyorsunuz, değil -bakın, izleyin, görün-
ama hep aynı kafa olduğunu göreceksiniz bazı uygulamalarda
seneler geçse de.
Bakın,
yine, size bir şey daha öneririm: Boğaziçi Üniversitesi Caz
Orkestrasının Çapulcuyuz, eylemciyiz. şarkısını
mutlaka izlemenizi tavsiye ederim. Açın, izleyin, görün,
halkımızın yaratıcılığını
görürsünüz. Çöpleri toplarken bir kadının yanında gelen
köpeğin de o çöp torbalarını, naylonlarını nasıl
taşıdığının resmini bir yerde görürsünüz, bir
yanda kandilin nasıl kutlandığını görürsünüz. Bir
yandan gerçekten yapılan zararlara, çıkışlara,
provokasyonlara karşı halkın kendi içinden otofren denge
sistemini de nasıl geliştirdiğini görürsünüz ve bugünlerde
gençler arasında, iş yerleri, üniversiteler, her yerde en çok
konuşulan kelimeler: Direniş, eylem, eleştiri, gülümseme,
düşündürme, oransız şiddet. Bütün bunlar konuşuluyor ve
bütün bunları içinde halk birlik ve dayanışmayı nasıl
şiddete evirmeden, demokratik bir talep olarak Bunları nasıl
hayata geçirebiliriz? diyor ama Sayın Başbakan açıklama
yapıyor Tunusta ve inat ediyor: Ben orayı illa kışla
yapacağım. Ya, kışladan, askeri vesayetten
bıktık artık. Yeniçerileri mi geri getireceğiz?
Yapmayın, etmeyin, eylemeyin arkadaşlar.
Bakın,
Tunusa gitti Sayın Başbakan. Orada hemen İngilizce, Türkçe bir
protesto Geziyle ilgili. İnanın Allahtan, bu onuncu gün, bunun
önünü alamazsak her gidilen ülkede değil Başbakan, bütün AKP
milletvekillerinin önüne bir grup çıkacak sizi selamlayacak. Onun için
gelin bunu birlikte çözelim, aklın yolu birdir diyoruz.
Gaziantepe
de bu üniversitemizin hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
Bir
durum mu var Sayın Aydın?
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Bir açıklama yapacağım Sayın
Başkanım, sataşma değil.
BAŞKAN
Başka bir konu var.
Buyurunuz
Sayın Aydın.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Az
önce tutanaklara baktım, bugünkü birleşimde Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkan Vekili Sayın Emine Ülker Tarhan Bizim partiye üye olmak
genel başkana nikahla bağlanmaktır.. cümlesinden utanç
duyulması gerekiyor
Eğer varsa böyle bir söz utanç duyarız.
Nikahın ehemmiyetini ve önemini en iyi bilenlerdeniz. Yalnız burada,
özellikle bu bilgilerin teyit edilmeden kullanılmasının çok
acı olduğunu söylemek istiyorum. AK PARTİ Gölcük Düzağaç
kadın kolları mahalle toplantısında mahalle
başkanı, AK PARTİye üye olmakla resmiyet
kazandığını ve âdeta AK PARTİye nikah
kıydığı yolundaki açıklaması
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) AK PARTİye değil Erdoğana.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Genel Başkana değil AK PARTİyle resmî
bir ironi yapıyor. Şimdi, bunun bu şekilde aktarılması
çok yanlış. Bununla ilgili Gölcük ilçe Başkanı da zaten o
ilgili gazetede tekzibi de yayınlatmış. Dolayısıyla,
bunun üzerinden, devamında özellikle Milliyetçi Hareket Partisi Kocaeli
Milletvekili Lütfi Türkkanın Haydi bakalım, karısı olan
düşünsün AVMde bunu, bu lafı herkes düşünsün. Öncelikle Lütfü
Beyin kendisinin bu lafı çok iyi düşünmesi gerekiyor. Nikahın
ehemmiyetini, önemini bilen bir kişi.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Benim karım AK PARTİ üyesi değil, üye olanlar
düşünsün, AK PARTİ üyesi olanlar düşünsün, benim karım
değil.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Bu noktadan itibaren doğruluğu
kanıtlanmamış bilgilerin burada doğruymuş gibi
aktarılması, böylesine hususi, önem arz eden konularda lütfen
arkadaşlar çok dikkat etsin, sözlerine çok çok etsin, teyit etmeden
konuşmamaları lazım. Varsa da dediğim gibi, aynı
şekilde bizler de kendilerine iade ediyoruz, teşekkür ederim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Aydın.
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) Sayın Başkan, sistemi açarsanız ben de
yanıt vermek istiyorum, yanıt hakkı doğdu.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Tarhan.
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) Sayın Başkan, gerçeğe aykırı
olup olmadığı bir beyanın yalanlandığı ancak
tekzip edildiği takdirde ortaya çıkar. Oysa, bu ifadeler bütün sosyal
medyada, basında, her yerde yayınlandı ve neredeyse kamuya mal
oldu bu sözler. O yüzden, biz görünürdeki gerçeğe göre hareket ederiz,
kesin bir yalanlamayla karşılaşmadık; birincisi.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan, tekzip edilmiş. Tekzip
edilmiş kısmı da var.
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) Kanıtlarsanız ona göre davranırız.
İkincisi;
bize yapılan saldırı, o yanıtı vermeme neden olan
saldırı halkı isyana teşvik etmekti. Bunun
kanıtını gösterebilecek misiniz? Cumhuriyet Halk Partisinin
halkı isyana teşvik ettiğine ilişkin, somut, belirleyici,
bizi ikna edecek, halkı ikna edecek kanıtlarınız var
mı? Bunları ortaya koyabilecek durumda mısınız? (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) Ayıp! Ayıp!
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) Hodri meydan kanıtlayabiliyorsanız.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tarhan.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Vural.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan, biz Milliyetçi Hareket Partisi
olarak birtakım kurumlara üyelik ilişkisini çok kutsal olan bir nikâh
ilişkisine benzetmenin doğru olmadığını
düşünüyoruz. Ayrıca, kimi yöneticilerin yaptıklarını
sünnet olarak tarifleyip ona uymak olarak nitelendirmeyi de akidemize uygun
olmadığını ifade etmek istiyorum.
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) Ne alakası var?
BAŞKAN
Evet. Teşekkür ederiz Sayın Vural.
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Partiye yeni üye olmuş birinin
açıklaması
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ama niye hep sizin partinizde oluyor Sayın
Vekilim? Bak hep sizin partinizde oluyor.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Bunun buralarda tartışılması kadar
ayıp bir şey yok.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sünnet diyor ya. Biz Peygamber Efendimizin sünnetinden
başka sünnet bilmeyiz. Bu kadar açık ve net. Nedir bu canım,
nedir bu ya?
3.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453) (Devam)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, şimdi, şahsı adına Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz.
OKTAY
VURAL (İzmir) Hangi hakla böyle bir teşbihte bulunuyor, kimse benim
dinime hakaret edemez.
BAŞKAN
Lütfen
Buyurunuz
Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
İlme
saygı göstermeyen hiçbir devlet adamının başarıyı
yakalaması mümkün değildir. İlim yuvaları olan
üniversiteleri arka bahçeleri hâline getirmeye çalışanlar için
gelecek karanlıktır. Hiçbir başbakan Yüzde 50 oy aldım,
herkes benden icazet alacak, her yer bana bağlı olacak basın da,
yargı da, sivil toplum da, üniversiteler de. diyemez. Velev ki her yer
sana bağlandı Sayın Başbakan, Allah aşkına bunun
adı demokrasi olur mu? Bu zihniyet, maalesef -kimse kusura
bakmasın- demokratik özürle ancak açıklanabilir. Bu yüzden, ülkemizin
meydanları, caddeler Demokrasi istiyoruz. diye doluyor,
taşıyor.
Fas
gezisinde, bugün Tunus gezisinde yaşananlar vahimdir, bu diplomatik bir
skandaldır. Artık sadece kendi itibarınıza zarar
vermiyorsunuz, ülkemizin itibarını da zedeliyorsunuz Sayın
Başbakan.
Bakın,
bu Fas, Tunus neresi? Asırlar önce atamızın, dedemizin bir
selamla yönettiği binlerce kilometre ötedeki diyarlar buraları. Türkiyeyi
ne hâle getirdiniz? Merak ediyorum, bu kadar kısa zamanda Türk
dış politikasını itibarsızlaştırmayı
nasıl başardınız? Sevsinler sizin itibarlı
dış politikanızı. Nerede, bu fikirleri kendinden menkul
Sayın Dışişleri Bakanı, dünyaya akıl veren
Sayın Davutoğlu? Nerede sıfır sorun diye yola
çıkıp da ülkenin dış politikasını sırf sorun
hâline getiren bu hayalperest bakan? İnsanlar twitterda kafa buluyorlar
sıfır sorun anlayışınızla Üç tarafı
denizlerle çevrili ülkemizde kavga etmediğimiz hamsiler ve kefaller
kaldı. diye ve Sayın Erdoğanın halkı küçümseyen
tencere tava benzetmesinden sonra insanlar hemen twittera yüklenmişler:
Vazgeçtim tencere tastan, / Adamı izine çevirirler Tunustan, Fastan.
Bu memlekete daha fazla yazık etmeyin, bu millet bunları hak etmiyor;
şirazeden çıkmış bir Hükûmet
soğukkanlılığını kaybetmiş, öfkesine
yenilmiş bir Başbakan. Biz söylemiyoruz, Cumhurbaşkanı
Sayın Gül söylüyor, Sayın Arınç da hak veriyor: Demokrasi
sadece seçim demek değildir. diyor, Biz mesajı aldık. diyor.
Herkes mesajı alıyor ama Sayın Erdoğan Ne mesajı?
diyor. Anlaşılıyor ki yüreği, kalbi kapalı değil
sadece, kulakları da tıkalı. Cumhurbaşkanının
sözlerinin meali şu: En çok oyu ben aldım. diye sana oy
vermeyenleri yok sayma, Ben yaptım oldu. deme, milletle mutabakat ara,
ülkeyi ortak akılla yönet, sadece yaptıkların değil,
onların hangi yöntemlerle yapıldığı ve karar
mekanizmasında ne kadar farklı görüşlere yer verildiği de
bir o kadar önemli. Bunda anlaşılmayacak ne var? Demokrasiye,
çoğulculuğa inanan herkes demokrasinin bu temel kaidelerini bilir.
Sayın Arınç Üzerimize düşen sorumluluğu yerine
getireceğiz. diyor. Başbakan Bu mesajı anlamadım. derken
Yine bildiğimi okumaya devam edeceğim. diyor aslında,
kendisini aklıselim ve sağduyuya davet edenlere de husumet ilan
ediyor. Partisinde dahi şerrinden herkes susmuş,
konuşamıyor. Üniversitelerde 81 ilin rektörlerini hizaya çekmiş.
Bütün dayatıcı, zorlayıcı gücüyle çöküyor üniversitelerin
tepesine. Rektörlerden açıklama istiyorlar AKP politikalarına destek
olmak üzere. AKP yanında tavır almayan rektörler, el altından
YÖKe ve Çankayaya havale ediliyor. Bir kere, böyle bir dayatmanın
olduğu yerde çağdaş ilimden, çağdaş üniversitelerden
bahsetmek mümkün değildir.
Bu,
iki taraflı bir ayıptır, hem Hükûmet için hem de rektör
koltuğunu, toplumun önderi olan aydın makamına tercih edenler
için. Bu ceberut iktidar karşısında susmak, bilim yapma
imkânı kalmamışken yapar gibi görünmek aydın namusuna da
sığmaz, hocalık mertebesi ile hiç uyuşmaz. Olduğu
kadar. deyip devam edemezsiniz.
Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Korkmaz.
Şahsı
adına Gaziantep Milletvekili Mehmet Sarı.
Buyurunuz
Sayın Sarı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
SARI (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 453
sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Yasa Tasarısının 2nci maddesinin ek 154ü üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, Adanada şehit olan polis memuru Mustafa Sarı
kardeşimize Allahtan rahmet diliyorum, ailesine
başsağlığı diliyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak bizler, en
büyük değerimiz ve zenginlik kaynağımız olan genç ve
dinamik nüfusumuzla gurur duymaktayız. Eğitimli,
sağlıklı, dünyadaki emsalleriyle yarışabilen ve
idealizmle donatılmış, Türkiyeye yakışan bir gençlik
yetiştirmenin çabası içerisindeyiz. Günümüz teknolojisinin tüm
imkânlarıyla donatılmış aydın bireylerin
yetişmesine önem vermekteyiz. Bu amaçla üniversitelerimizi, dünya
standartlarının üstünde eğitim verebilen ve çok boyutlu
düşünen gençlerin yetiştiği kurumlar hâline getirmeye
çalışıyoruz.
Bu
nedenle, kâr gayesi gütmeyen, temel amacı ülke insanına hizmet etmek
olan üniversiteler kurduk ve kurmaya devam ediyoruz. Vakıf
üniversiteleriyle de Türkiye'nin genç nüfusunun yükseköğrenim talebinin
karşılanması hususunda katkı sağlamasını
teşvik etmekteyiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Gaziantep, İstanbuldan sonra
en hızlı nüfus artışının
yaşandığı iller arasında olup sanayi, ticaret ve
turizm alanlarındaki yatırımlarıyla, 7 organize sanayi
bölgesiyle, 2012 yılında 177 ülkeye 5 milyar 879 milyon dolarlık
ihracatıyla bölgemizin lokomotifi ve kalkınmada model ilidir. Bu
başarının bilim ve teknolojiyle birlikte eğitim
alanına da taşınması için yoğun bir çaba
gösterilmektedir.
Gaziantepte
2si vakıf, 1i devlet üniversitesi olmak üzere 3 üniversitemiz ilimize,
bölgemize ve ülkemize hizmet etmektedir. Gaziantep Üniversitemizde 15 fakülte,
4 enstitü, 5 yüksekokul ve 9 meslek yüksekokulu ile 29.800 öğrencimize
eğitim verilmekte. Zirve Üniversitemizde 8 fakülte, 3 enstitü, 1
yüksekokul ve 1 meslek yüksekokulu ile 5.381 öğrencimize eğitim
verilmekte. Hasan Kalyoncu Üniversitemizde de 5 fakülte, 3 enstitü, 2
yüksekokul ile 4.787 öğrencimize eğitim verilmekte. 2012-2013
eğitim öğretim yılında Gaziantepteki toplam 3
üniversitemizde 28 fakülte, 10 enstitü, 9 yüksekokul, 10 meslek yüksekokulu ile
39.968 öğrenciye eğitim verilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; insani ve toplumsal değerleri
benimseyen, bu değerleri geliştirme ve dünyaya tanıtma
gayretiyle hareket edecek olan Gaziantepteki üniversitelerimize bugün bir
yenisinin daha eklenmesinin haklı gururunu yaşamaktayız. Yeni
üniversitemiz Sani Konukoğlu Vakfı tarafından kurulacak olup
Sanko Üniversitesi adıyla hizmet verecektir. Sani Konukoğlu
Vakfı eğitim öğretim alanında yapmış olduğu
hizmetlerle birçok ilköğretim ve ortaöğretim okullarını
Millî Eğitimin hizmetine sunduğu gibi, başarılı
öğrencilerimize verdiği burslar ile de örnek faaliyetler
göstermiş, ilimizin ve ülkemizin gurur kaynağı olmuştur.
Yeni üniversitemiz 2013-2014 eğitim öğretim yılında hizmete
başlayacaktır. Sanko Üniversitemiz tıp fakültesi, diş
hekimliği fakültesi, sağlık bilimleri fakültesi,
sağlık bilimleri enstitüsü ve fen bilimleri enstitüsü olmak üzere 3
fakülte ve 2 enstitüyle eğitim öğretim hizmeti verecektir. Burada
eğitim alan öğrencilerimiz günümüz sağlık sektörünün ihtiyaç
duyduğu nitelikleri taşıyan hekim, uzman hekim ve uzman
sağlık elemanları olarak yetişeceklerdir.
Sanko
Üniversitesinin sağlık alanına odaklanan bir bölge üniversitesi
olarak hizmet vermesi hedeflenmektedir.
Sanko
Üniversitesi, Ortadoğuya yakınlığının
avantajını da kullanarak İran, Irak ve Suriye gibi komşu
ülkelerle olan ilişkilerin de gelişmesine katkı
sağlayacaktır. Bu çerçevede Gaziantepin sağlık turizminde
de cazibe merkezi hâline gelmesi mümkün olacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ iktidarları
döneminde her ilimizi en az bir üniversiteye kavuşturduk. Bununla da
yetinmeyerek vakıf üniversitelerine destek verdik. Eğitimin ne kadar
önemli olduğunu söylemlerimizle değil eylemlerimizle ortaya koyduk.
Bu
vesileyle, kanunun hazırlanmasında emeği geçen tüm
bürokratlarımıza, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonumuza, Millî Eğitim Bakanımıza, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde desteklerini esirgemeyen iktidar-muhalefet tüm milletvekillerimize
teşekkür ediyor, Gaziantepte kurulacak olan Sanko Üniversitemizin ve bu
üniversitemizle birlikte kurulan diğer üniversitelerimizin ülkemize
hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Sarı.
Soru-cevap
bölümüne geçiyoruz sayın milletvekilleri.
Sayın
Serter
FATMA
NUR SERTER (İstanbul) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, on bir yıldır iktidardasınız. Sizin döneminizde
ilkokula başlayan öğrenciler bugün ortaöğretimin son
aşamasına geldiler. Dolayısıyla sistemin
başarısından da başarısızlığından
da sorumlu olduğunuzu herhâlde kabul ediyorsunuz.
Şimdi
size bir ÖSYM verisi sunmak istiyorum: 2010 yılından 2013
yılına kadarki süreç içerisinde sınava giren öğrencilerin
oranında yüzde 24lük bir artış oldu. Yani yüzde 24 daha fazla
öğrenci sınava girdi. Buna karşılık 0,5ten daha az
puan alan öğrenci oranında da yüzde 570lik bir artış oldu.
Yani, 5,5 katlık bir artış olmuştur. Bunu eğitimde bir
başarı olarak nitelendiriyor musunuz? Değilse ki mümkün
değil- o zaman bunun nedenleri konusunda nasıl bir değerlendirme
yaparsınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Serter.
Sayın
Önal
SUAT
ÖNAL (Osmaniye) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Toplumun
asayiş ve huzurunu sağlamak amacıyla fedakârca görev yaparken
Adanada şehit olan ve yarın Osmaniyenin Düziçi ilçesinde
defnedeceğimiz Komiser Mustafa Sarıya Allahtan rahmet, aziz
milletimize ve ailesine de başsağlığı diliyorum.
453
sıra sayılı Kanun Tasarısının Ek Madde 154
kısmıyla Sani Konukoğlu Vakfı tarafından kurulan SANKO
Üniversitesi, aslında bugün kurulan bir üniversite değil. Benim de
milletvekili olduğum Osmaniye iline komşu olan Gaziantepteki SANKO
Tıp Merkezi, yıllardır o bölgede bir bölge ihtisas hastanesi
şeklinde görev yapmıştır, hizmet sunmuştur. Özellikle
de kardiyoloji alanında
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SUAT
ÖNAL (Osmaniye)
tartışılmaz bir yeri vardır. Bu anlamda,
Gaziantepte kurulan SANKO Üniversitesinin aynı şekilde, bölgeye bir
bölge ihtisas hastanesi gibi hizmet edeceğini ifade ediyor ve hem
Gaziantep ilinde hem de Osmaniye ve çevredeki illerimize hizmet
sunacağını ifade ediyor, hayırlı olsun diyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Önal.
Sayın
Öğüt
Yok.
Sayın
Özel
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz
önce iktidar partisi milletvekilince bir polisimizin bir mesajı iletildi
buraya. Bugün burada konuşma yapan Sayın Aykan Erdemir de amir
baskısı, siyaset baskısı, kanunsuz emre direnebilme
hakkı, insanlık dışı çalışma saatleri ve
vicdanıyla görevi arasına sıkışmaktan bahsetti.
Bunların hiçbirine ihtiyaç olmayabilir. Bu Parlamentoya polisin sesini
duyurabilmesi için bir sendikaya ihtiyacı var. Keşke iktidar partisi
sendikalaşma çabasında olan polisin tamamını biçmeseydi de
onların seslerini duyurmak için milletvekillerinin ayağına gelip
dertlerini anlatmak gibi bir ihtiyaçları olmasaydı.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Özel.
Sayın
Yılmaz
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, SBSye giren çocuklar ve üniversite sınavına giren çocuklar
çok tedirginler çünkü her yıl bir kural değişiyor. Benim 1996
doğumlu bir kızım var, her bakan değiştiğinde
kural değiştiği için önce SBS garabetine uğradı çocuk,
şimdi önümüzdeki dönem de üniversite sınavlarına girecek ve bu
üniversite sınavlarının nasıl olacağı belli
değil. Okula girerken kurallar farklı, çıkarken farklı
oluyor. Ucu açık sorular sorulacağı söyleniyor. Üniversite
sınavları ve SBSnin nasıl olacağı konusunda
artık bilimsel gerçeklere göre bir yere oturtulamaz mı? AKPnin 3
bakan değişikliğinde de ayrı ayrı kurallar konuyor, bu
konu bir çözümlenemez mi?
Bir
de sınav sorularının nasıl olacağı konusunda
bilgi verebilir misiniz?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Çok
hızlıca önce Sayın Yılmazın sorusundan
başlayayım. Evet, sınav sisteminde değişiklikler
geçmişte de oldu, önümüzdeki yıllarda da olacak çünkü eğitim
dinamik bir süreç ve sizlerin eleştirilerinizde de yer
aldığı gibi pek çok düzeltilmesi gereken konu var.
Dolayısıyla, hem eleştirip hem de bir şeyi
değiştirmeyin derseniz bunu yapmak mümkün değil.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Sayın Bakan, girerken kural farklı
çıkarken farklı olmamalı.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Eleştirilerinizden haklı olanlarını dikkate
alacağız. Bizim de değerlendirmelerimiz var, yapılan
çalışmalar doğrultusunda revizyonlar var, gözden geçirmeler var,
köklü değişiklikler var. Bu işin mahiyeti böyle, eğitim
sistemi dinamik bir süreç, değişiklik yapmak zorundayız.
Sayın
Serterin verdiği rakam, tabii gerçekten eğitim sistemimiz konusunda
parlak bir rakam değil. İşte onun için bu
değişiklikleri mümkün olduğu kadar ortalığı da
fazla kırıp dökmeden yapmaya çalışıyoruz.
Müsaade
ederseniz, benim geçen oturumda cevaplandıramadığım 2 konu
var, geniş kitleleri de ilgilendirdiği için -özellikle SBSyle
ilgili- onları da hemen açıklayayım. Şimdi bu SBS
sınavına müracaat ettiği hâlde giremeyen veya belge
alamamış çocuklarımızla ilgili bir tereddüt belirtildi.
132.409 kişi SBS sınavı için bu sene başvuru
yapamamış. Bunlardan 74 kişi yanlış hesaba para
yatırmak gibi nedenler itiraz etmiş ve tamamının
başvurusunu kabul etmişiz ama asıl sevindirici nokta şu
veya gençleri, çocuklarımızı ilgilendiren asıl olumlu
bilgi: 4-22 Mart tarihleri arasında para
yatırıp
başvuru yapmayanlar il, ilçe müdürlüklerine başvuru
yaptıkları takdirde -bugün bile başvuru yaptıkları
takdirde- onlar için yedek sınıf açılıyor. Nitekim, bu
doğrultuda 133 kişi bize başvurdu ve onların
başvuruları kabul edildi.
Bir de bu katkı
kredilerinin iki yıl sonra hemen ödenmeye başlandığına
dair bilgi, doğru bir bilgi değil. Doğrusu şu: İki
yılı geçtikten sonra, iki yıl iş bulamadığı
için kredisini geri ödemeye başlayamayanlar, iki yılın sonunda
bir dilekçe vererek bir yıl daha uzatma isteyebiliyorlar ve bu uzatma
istemleri on yıla kadar karşılanıyor. Yani, her yıl,
iş bulamadıysa çocuk, iki yıl sonra bir dilekçe veriyor bir
yıl uzatılıyor, o sene sonunda da yine bulamazsa bir yıl
daha uzatılıyor, böylece on yıla kadar bu kredilerde geri ödeme
konusunda bir kolaylık sağlanmış oluyor.
Dolayısıyla, bu bilgiyi de gençler için olumlu bir bilgi olarak
paylaşmak istiyorum.
Başka da
bildiğim kadarıyla soru yok.
OKTAY VURAL (İzmir)
Faiz işliyor mu o arada Sayın Bakan?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Ödemesi
gerektiği şekilde ödüyor.
OKTAY VURAL (İzmir)
Yani, ertelenen
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Erteleme faizi
bildiğim kadarıyla ödenmiyor.
OKTAY VURAL (İzmir)
Kusura bakmayın Sayın Başkan.
BAŞKAN Evet
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Siz kusura
bakmayın, ben de yeni muttali oluyorum birçok şeye.
İki yılın
sonunda neyi ödemesi gerekiyor idiyse onu ödüyor.
Evet, çok teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
Madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 453
sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 2. maddesine bağlı Ek Madde 154ün
2. fıkrasının b bendinde yer alan Diş Hekimleri
Fakültesinden ibaresinden sonra gelmek üzere c)Mühendislik Fakültesinden,
ibaresinin eklenmesini ve bent numaralarının buna göre
sıralanmasını arz ve talep ederiz.
Özgür
Özel Mahmut
Tanal Ramazan
Kerim Özkan
Manisa İstanbul Burdur
Fatma
Nur Serter Gürkut
Acar Veli
Ağbaba
İstanbul Antalya Malatya
Aytuğ
Atıcı
Mersin
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLİ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Yeni
kurulacak olan Sanko Üniversitesi bünyesinde Mühendislik Fakültesinin de
kurulması öngörülmüştür.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi
madde 2ye bağlı ek madde 154ü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde
2ye bağlı yeni ek madde ihdasına dair bir önerge vardır,
önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt
çoğunlukla, 14 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde
olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunluğuyla
katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi
önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 453 sıra sayılı Kn. Tasarısının 2. maddesine
ilave olarak aşağıdaki maddenin Ek 155. madde olarak
eklenmesini arz ederim.
Ek
Madde 155 Merkezi Ispartada olmak üzere, il merkezi ve ilçelerinde
aşağıdaki fakültelerin yer alacağı Şehr-i Gül
Üniversitesi adıyla bir devlet üniversitesi kurulur.
a.)
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
b.)
Mühendislik Fakültesi
c.)
Beşeri Bilimler Fakültesi
d.)
Sosyal Bilimler Enstitüsü
e.)
Fen Bilimleri Enstitüsü
Lütfü
Türkkan Erkan
Akçay S.
Nevzat Korkmaz
Kocaeli
Manisa
Isparta
Mustafa
Kalaycı Ali
Halaman Cemalettin
Şimşek
Konya
Adana
Samsun
Bülent
Belen Reşat
Doğru
Tekirdağ
Tokat
BAŞKAN
Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?
MİLLİ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Sayın Başkanım, salt
çoğunluğumuz bulunmadığından katılamıyoruz.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Efendim, davet eder misiniz?
BAŞKAN
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış
olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.12
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.14
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 117nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
453 sıra
sayılı Kanunun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan, Tabiatı ve
Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı ile Çevre
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
4.- Tabiatı
ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı ile Çevre
Komisyonu Raporu (1/627) (S. Sayısı: 297)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5nci sırada yer alan, Orta
Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri
Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri
Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
5.- Orta Asya ve
Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri
Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri
Komisyonu Raporları (1/498) (S.
Sayısı: 173)
BAŞKAN Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyon
bulunamayacağı anlaşıldığından sözlü soru
önergeleri ile alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri
ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 11 Haziran 2013 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 20.16