12 Haziran 2013 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 119uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü münasebetiyle söz isteyen
Adıyaman Milletvekili Muhammed Murtaza Yetişe aittir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHAMMED MURTAZA YETİŞ
(Adıyaman) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tüm
kadim öğretiler doğan her çocuk Allahın insanlardan umudunu
kesmediğini gösterir ve Çocuklar gibi saf ve masum olmadıkça cennete
giremezsiniz. der. Tüm yeryüzünü kendine vatan ve tüm
yaratılmışları da kendisiyle eşit gören bir
anlayış tüm şartlanmışlıklardan ve
kirlenmişliklerden bizi kurtaracak. Çocukların dünyalarında
ırk yoktur, sınırlar yoktur, bayraklar yoktur, zengin-fakir yoktur,
statü yoktur. Onların pahalı oyuncakları da yoktur. Onlar
pahalı, lüks arabaları olmadan da bir çakıl taşıyla da
eğlenebilirler. Onlar bu arabalarını çoktan satmış,
silahlarını çoktan gömmüş bilgelerdir.
Değerli arkadaşlar, büyümek
varoluşsal saflıktan ve masumiyetten uzaklaşmak ve cennetten
kovulmaktır bir yandan da. Saflıktan ve masumiyetten egonun
tutsaklığına ve doymak bilmeyen ihtiraslarına sürgündür
biraz. Rekabet ekonomisi, piyasa, faiz, ulusal çıkarlar, kutsal idoller,
kapitalizm, ideolojiler bundan sonraki serüvenimizin ve cennetten
kovulmuşluğumuzun da argümanları olacaktır. İşte,
çocuk işçiliği bu azgınlaşmış ruh hâlinin en
yaralayıcı sonuçlarından biri olarak tüm insanlığın,
tüm büyüklerin ortak günahı olmaya devam ediyor.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; çocuk işçiliği, çocukları
çocukluklarından, potansiyellerinden ve onurlarından yoksun
bırakan, fiziksel ve zihinsel gelişimlerine zarar veren her türlü
çalışmayı içerir. Çocukların çalışma
yaşamına girmesi geçmişten bugüne kadar çeşitli şekillerde
var olmakla birlikte, özellikle sanayileşmeyle birlikte çok yoğun bir
istismar ve manipülasyon yaşanmıştır. Çocuk
işçiliği, hâlen, gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi,
gelişmiş birçok ülkenin de sorunu olmaktadır. Çalışan
çocuklar, çoğu zaman okula devam edememekte veya zorunlu eğitimlerini
yarıda bırakmakta ve dolayısıyla da toplumsal hayatın
ileriki safhalarında da yine sorun olmaya devam etmektedir. Bu çerçevede,
uluslararası birçok çalışma yapılmış ve Çocuk
Emeğinin Sona Erdirilmesi Uluslararası Programıyla da bu konu
bir çerçeveye bağlanmaya çalışılmıştır.
Ülkemizde de, özellikle 2009
yılında, Çalışma Genel Müdürlüğü bünyesinde
Çalışan Çocuklar Birimi oluşturulmuş ve bu çerçevede
Türkiyedeki çocuk işçiliğine yönelik birtakım
çalışmalar yapılmıştır.
İstatistikler bize şunu
gösteriyor: 1999 yılında 6-14 yaş arasında yüzde 5,1 olan
çocuk işçiliği oranı 2006 yılında yüzde 2,6
olmuştur, ancak, maalesef, 2012 yılında da hâlâ yüzde 2,6 olarak
aynı oranı korumaktadır. Bununla da, ülkemizde yapılan onca
çalışmaya rağmen, özellikle tarım alanında ve aile içi
ücretsiz çocuk işçiliği konusunda önemli
sıkıntıların olduğunu görebiliyoruz.
Şu anda, ülkemizde,
çalışan çocukların yüzde 44,7si -ki bu 400 bin çocuğa
tekabül ediyor- tarım alanında, yüzde 25i sanayi sektöründe ve yüzde
31i de hizmet sektöründe çalıştırılıyor. Bu
çocukların yaklaşık yarısı da, maalesef, okula devam
edemiyor.
Değerli arkadaşlar, çocuklar,
bugün, insanlığın tüm yüce hedeflerinin ve ideolojilerinin
yanından bile geçemeyeceği bir saadeti bize kavuşturabilirler.
Büyüklerin dünyasının rekabetçi, ötekileştiren, hiyerarşik,
faşizan, negatif kelime ve kavramlarını tekrar gözden
geçirmeliyiz. Evlerimizi, sokaklarımızı, kurumlarımızı,
reklam panolarımızı, televizyon dizilerimizi, haberlerimizi bu
idealin teminini sağlayan araçlar hâline getirmeliyiz. Sokaklarda çocuk
seslerinin korna seslerinden daha çok duyulduğu, geçim derdi
kavramıyla ağzına ilk lokmayı aldığında
karşılaşmadığı, kendisine ucuz iş gücü
gözüyle bakılmadığı, çocukların masumiyetlerinin
teslim edildiği ve çocukça yaşamlarının önündeki tüm
engellerin kaldırıldığı çocuk yüzlü bir medeniyet için
hepimiz çaba göstermeliyiz.
Bu duygularla hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz,
tutuklu milletvekillerinin tutukluluk sürelerinin ikinci yılını
doldurması münasebetiyle söz isteyen Kocaeli Milletvekili Haydar Akara
aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, millî iradenin tutuklu bulunduğu Silivriden milletvekili
arkadaşlarım adına ben Mustafa Balbay hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24üncü
Dönemini vücuda getiren 12 Haziran 2011 genel seçiminin yıl dönümü
nedeniyle Silivriden söz almış bulunuyorum. Demokrasi birikimimize
önemli katkılar sağlayacak bir dönemden geçiyoruz. Hiçbir iktidar
halktan büyük değildir, böyle bir iddiada bulunanlar dağ
başına çıkmış bir kişinin kendisinin dağdan
daha yüksek olduğunu söylemesine benzer.
Sayın milletvekilleri,
demokrasilerde halk, iradesini sandıkta ortaya koyar. Bu irade en küçük
partiden en büyüğüne kadar bir bütündür. Deyim yerindeyse, her
milletvekili Meclis çatısının bir kiremididir, bunlardan birinin
eksikliği bile sürekli hissedilir, o çatı akar. Yüce Meclis iki
yıldır 8 eksikle çalışmaktadır. Her eksik, Meclisin
bütünü sakatlayan, meşruiyetini yaralayan bir durumdur. Meclisin, kendi
söküğünü dikemez bir tablo sergilemesi bütün milletvekillerini
bağlar. Gerektiğinde bir gecede temel yasaları
değiştiren, her mevsim yargı paketi çıkartan, büyük bir
torba hazırlayıp içine her türlü madde değişikliğini
koyan bir Meclisin kendi eksiğini tamamlamaya yaraşacak bir düzenleme
yapmaması millî iradenin erozyona uğramasıdır.
Sayın milletvekilleri, konu millî
iradeden açılmışken bunun üzerinde kısaca durmak istiyorum:
Sandık, millî iradenin kalbidir. Her bireyin attığı bir rey
kalbe giden ana damarları besleyen kılcal damarları
oluşturur. Bugün Meclisin 8 damarı tıkalıdır. Bunun
yanında, tıpkı her canlıda olduğu gibi millî irade de
salt kalpten ibaret değildir. Millî iradenin kendini ortaya koyduğu,
varlığını hissettirdiği organlar, eklemler
vardır.
Konuşmamın başında
dikkat çektiğim gibi demokrasinin, millî iradenin meydana geldiği bir
dönemden geçiyoruz. Bu meydana çıkış Meclise de çok şeyler
söylemektedir. Sizleri mayıs ayı sonundan bu yana toplumun
verdiği mesajların tümünü almaya ve yapmaya
çağırıyorum. Demokrasi, sadece dört yılda bir oy ver, arada
konuşana gaz ver rejimi değildir. Demokrasi, sadece
sandığın oy atma deliğinden nefes alıp vermeye mahkûm
edilemez. Demokrasiyi sadece oya indirgemek halkı kekeme yapar, hiçbir
sağlıklı toplum böyle bir kekemeliği kabul etmez.
Sayın milletvekilleri, oy vermek
bir demokrasi dilidir, halkın konuşma yöntemlerinden biridir. Bir
kişiye Dört yılda sadece 1 kez konuş. diyebilir miyiz? Toplum,
milletvekillerinin tümünün Mecliste özgürce görevini yerine getirmesinden
hukuksuzlukların sona erdirilmesine, kalıcı bir iç
barıştan doğanın korunmasına kadar her konuda
düşüncesini, iradesini ortaya koyuyor. Türkiye, anaların ve ağaçların
ağladığı bir hâle geldi. Sizleri bu gözyaşlarını
görmeye, meydanlardan yükselen seslere kulak vermeye
çağırıyorum. Öyle anlaşılıyor ki, bu sesleri
duymamak için de ya sağır ya da iktidar olmak gerekiyor.
Yüce Meclisin sayın üyeleri, otuz
üç yıldır kalemini sadece bu ülkenin daha güzel bir geleceğe sahip
olması için kullanan bir gazeteci olarak, iki yıldır kendisini
toplumun bütün istemlerinden sorumlu hisseden bir milletvekili olarak her
şeye karşın iyimser ve umutlu olduğumu paylaşmak
isterim. Bunun başlıca nedeni toplumun bilinci,
kararlılığı ve sabrıdır. Zira, halkımız
sahip olduğu sağduyuyu hem korumakta hem de gerektiğinde
harekete geçirmektedir.
CHP İzmir Milletvekili olarak,
başta İzmir olmak üzere ülkemizin dört bir yanında
yurttaşlarımızın ortak beklentisi şudur: Özgürlük.
Bu istem sanıldığı kadar kolay benimsenen bir şey
değildir. Özgürlüğü istemek, onun sorumluluğunu
taşımak, değerini bilmek gerekir. Zira, diktatörlük bir
kişinin milyonlarca kişiye hükmetmesi değildir. Peki nedir?
Diktatörlük, milyonlarca kişinin özgürlüğünü, iradesini bir
kişiye teslim etmesi, ona boyun eğmesi, kabul etmesidir. Türkiyede
bu eşik aşılmıştır. Milyonlarca kişi
ülkemizin daha demokratik, daha hoşgörülü, daha paylaşımcı
bir anlayışla yönetilmesini istemektedir. Bu istemin Türkiyenin
bütün kentlerini, toplumun bütün kesimlerini sarması demokrasimizin en
güçlü sigortasıdır.
Bu bağlamda, seçilmiş tüm
milletvekillerinin Meclis çatısı altında olacağı,
halkın ortak istemlerinin tümünün Mecliste de yankılanacağı
günlerin özlemiyle hepinize saygılar sunuyor, o günlerin uzak
olmadığına inanıyorum CHP İzmir Milletvekili Mustafa
Balbay. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı üçüncü söz
Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü münasebetiyle söz isteyen
Van Milletvekili Nazmi Güre aittir. (BDP sıralarından
alkışlar)
NAZMİ GÜR (Van) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, bugün 12
Haziran ve seçimlerin üzerinden iki yıl geçti, tam 9
arkadaşımız -bu Parlamentonun seçilmiş, halk oyuyla, halk
iradesiyle seçilmiş- hâlen cezaevinde. Ben de bugünkü konuşmamı
cezaevinde tutuklu bulunan 6 BDP milletvekili için ve onlar adına
yapıyorum, onlara adıyorum.
Dünya Çocuk İşçiliğiyle
Mücadele Günü, uzun yıllardır sadece ülkemizde değil ama
dünyanın birçok kentinde, birçok ülkesinde çocukların âdeta köle
koşullarında yaşatıldığı,
çalıştırıldığı ve çocuk
işçiliğiyle mücadele amacıyla ilan edilmiştir. Özellikle,
Birinci ve İkinci Dünya savaşları yıllarında
Eğer cepheye çocuklar sürülmeye başlanmışsa o halk
geleceği tüketiyor demektir. diye bir söz söylenirdi. Biz de şimdi
söylüyoruz ki eğer bu sistemde savaşların şekli ekonomik
rekabete evrilmiş durumda ve yine çocuklarımız bu sistemde en
ağır bedeli ödemeye devam etmektedir. Ekonomik pazar savaşlarında
ucuz iş gücü olarak çocuklar ağır yükler altına
sokulmaktadır. Dolayısıyla çocuklarımız
savaştırılarak değil çalıştırılarak
tüketilmektedir. Böylece uluslar küçük yaşta çocuklarını
çalıştırarak da gelecek nesillerini tüketiyor olabilirler.
ILOnun 2012 verilerine göre dünyada
5-14 yaş arasında 250 milyon, 12-17 yaş arasında ise 283
milyon çocuk işçi bulunmaktadır. Yani toplamda 533 milyon
çocuğun okul yerine tarlada, fabrikalarda, atölyelerde köle
koşullarında emekleri sömürülmektedir. Türkiyede ise 2 Nisan 2013 TÜİK
verilerine göre 6-17 yaş arasında çalışan toplam çocuk
sayısı tamı tamına 893 bin kişidir. Bu rakam sadece
resmî kayıtlara dayalı bir veriyi göstermemektedir. Ne yazık ki
gerçek hayatta kayıt dışı olarak çalıştırılan
çocukları da hesaba katarsak bu rakam 2 milyonu aşar.
Değerli arkadaşlar, sevgili
milletvekili arkadaşlarım; özellikle bölgede Van, Hakkâri,
Şırnak gibi, Urfa, Mardin gibi sınır illerinde olmak üzere
bölgenin ve Türkiye'nin birçok ilinde yoğun çocuk emeği sömürüsü
yaşanmaktadır. Çocuklar okul yerine maalesef ağır iş
koşullarında emekleri sömürülüyor,
çalıştırılıyor. Özellikle küçük sanayi sitelerinde,
sokaklarda, mevsimlik işçi olarak tarlada çocuklarımızın
emekleri sömürülüyor.
Ne yazık ki bu gerçekler
karşısında Hükûmet çocuklardan yana düzenlemeler yapmak yerine
sermayenin çıkarına hizmet edecek ucuz iş gücü
imkânlarını artırmaya çalışmıştır.
Hükûmetin eğitim sisteminde gerçekleştirdiği son düzenleme yani
şu meşhur 4+4+4 ile zorunlu öğretim yaşı 13 yaşa
çekilmiş durumdadır. Bu durumda ortaokul bitiş yaşı da
çocuk işçiliği yaşını fiilen on üç yaşına
düşürmektedir. Bu düzenleme, çocuk işçi sayısının
artışına neden olacaktır ve yakın zamanda
istatistiklere de yansıyacaktır.
Sosyal devlet ilkesi gereği ve
Anayasanın ailenin korunması ve çocuk haklarını düzenleyen
41inci maddede belirtildiği üzere Devlet, her türlü istismara ve
şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirler alır.
hükmü söz konusudur. Hükûmet, bunun gereğini yerine getirmemiştir.
Türkiyede 2 milyonu aşkın çocuk işçi varken ve bu sayı her
yıl artıyorken Anayasadan yasalara yansıyan ve özellikle
sermayenin ihtiyacını karşılayan ucuz iş gücü
yaratmaktan başka bir düzenleme yapılmamıştır.
Değerli arkadaşlar, Hükûmet,
çocuklar için bir hassasiyet taşıyorsa önce çocukların
çalışmasına neden olan koşulların ortadan kaldırılması
için gerekli yasal düzenlemeleri yapmak zorundadır. Çocukların
bedensel ve fiziksel gelişimleri ve eğitim süreçleri bitmeden
çalışma yaşamına itilmemelidir. Bunun için herkes için
parasız eğitim temel kural olmalıdır. Köle
koşullarında çalıştırılan çocuk işçilerin
emeğinin sömürülmesine derhâl son verilmelidir. Özellikle bölgede
çocukların karşı karşıya kaldığı ve
sınırları geçerek kahredici koşullarda yaşayan çocuklarımızın
sorunlarının çözümü için Hükûmet derhâl adım
atmalıdır. Unutmayalım ki özellikle bölgede sınır
boylarında, sizin kaçakçılık dediğiniz, onların ise
yaşam şartlarını bir an önce düzeltmek için
yaptığı çalışmalarda onlarca çocuk hayatını
kaybetmiştir. Roboski bunların en somut örneğidir.
Değerli arkadaşlar, bir an
önce Hükûmeti, çocuk işçiliğini önlemek için tedbire davet ediyoruz.
Bu konuda Hükûmetin getireceği her türlü yasal düzenlemeyi içten
destekleyeceğimizi ilan ediyoruz. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Baluken...
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, ekolojik
yıkımı öncelleyen, antidemokratik ve özgürlükleri
kısıtlayıcı AKP politikalarına karşı
başlayan Gezi Parkı direnişine yönelik, 15inci gününde, emniyet
güçleri tarafından ölümcül müdahaleler gerçekleştirilmiştir. Bu
müdahaleler sonucunda 100ü aşkın gözaltı, 500ü aşkın
yaralanmalar gerçekleşmiştir. Bu yaralanmaların birçoğu
plastik mermi ve biber gazı kapsülleriyle gerçekleşmiştir.
Saldırılarda revirlerin ve engelli yurttaşların hedef
alınması bu insanlık dışı müdahalenin ne
boyutlara vardığının âdeta kanıtıdır.
Sorunun çözümünü demokratik siyaset ve müzakere esasında yürütmesi gereken
AKP Hükûmeti ve İstanbul Valiliği sürekli şiddete
başvurarak sorunun çözümünü de imkânsız hâle getirmektedir. Bu
yönüyle ilk günden bugüne kadar tüm şiddetin yerel mülki sorumlusu olan
İstanbul Valisinin derhâl görevden alınması ve oluşan can
kayıpları ve yaralanmalar için gerekli adli işlemlere tabi
tutulması Hükûmet tarafından gerçekleştirilmelidir.
Barış ve Demokrasi Partisi
olarak başından beri Gezi direnişleri ve Taksim
Dayanışma Platformu ile görüşülerek taleplerin
karşılanması ekseninde müzakereci bir çözümün esas
alınması gerektiğini ifade ettik. Sayın
Başbakanın bugün ve yarın gerçekleştireceği
görüşmelerde Taksim Dayanışma Platformundan, bu bileşenden
kimsenin olmaması büyük bir eksikliktir, sorunların çözümü ancak
muhataplarla görüşerek gerçekleştirilebilir. Biz, hem Sayın
Başbakanı hem Hükûmeti bu çözümsüz tavrından bir an önce
vazgeçmeye, müzakere yöntemiyle demokratik bir çözüm geliştirmeye tekrar
davet ediyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın İnce
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Atıcı konuşacak Başkanım grup adına.
BAŞKAN - Buyurun.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; 20 Haziranda Mersinde Akdeniz Olimpiyatları
başlıyor. Bu olimpiyatları düzenleme hakkı önceki valimizin
ve hâlen görevde olan Büyükşehir Belediye Başkanımızın
büyük çabaları sonunda kazanılmıştır. Hükûmetin de
garanti vermesiyle son nokta konulmuştur. Bu olimpiyatlar Mersinin ortak
değeri olmuştur ancak bugün bilet satışlarında büyük
sorunlar yaşanmaktadır. Ağ sayfasında satış
gösterilmekte ancak satış yapılmamaktadır, biletler âdeta
bloke edilmiştir. Halkta biletlerin sadece AKP yandaşlarına
verilmek üzere bloke edildiği algısı olmuştur. Bu
algının kimseye yararı yoktur. Bu algıyı düzeltmek
üzere derhâl gereği yapılmalıdır. Gençlik ve Spor
Bakanı olaya el koymalıdır ve gereğini derhâl
yapmalıdır diyor, saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Şandır
Sayın Korkmaz, siz
konuşacaksınız galiba?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Evet
efendim, ben konuşacağım müsaade ederseniz.
BAŞKAN Buyurun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz de Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, tutuklu milletvekilleri meselesinin Türkiye Büyük Millet
Meclisince hâlen daha çözülmemiş olmasını demokratik iradenin
tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi açısından büyük
bir eksiklik olduğunu ifade ediyoruz.
Bilindiği üzere İstanbul
Milletvekilimiz Sayın Engin Alan Paşa da, maalesef, hukuk
dışı birtakım isnatlarla Sincan Cezaevindedir. Âdeta bu
millete yaptığı hizmetlerinin bedelini ödemektedir. Orada
tutuklu olan sadece kendisi değil ona oy vermiş binlerce
İstanbulludur, onların iradesidir. AKP tarafından teröristlerin
tahliyesi için her şeyin denendiği bu ortamda, terörle mücadele eden
komutanların içeride tutulmasını kabul etmediğimizi bir kez
daha ifade ediyor, ülkenin bütünlüğü ve milletin birliği için
hayatını vakfetmiş Sayın Engin Alan Paşayı da
buradan Milliyetçi Hareket Partisi olarak saygıyla anıyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Sakarya'nın Karasu ilçesi
sahillerinde meydana gelen ve son 5 yıldır devam eden kıyı
erozyonunun önlenmesi konusunda yeterli çalışmaların
yapılmadığı görülmüştür. Sorunun
araştırılarak olayın gerçek nedenlerinin tespiti,
alınması gereken önlemlerin belirlenerek derhâl uygulanabilmesi için
Anayasanın 98. İç Tüzükün 104. ve 105. maddeleri gereğince
Meclis araştırması yapılmasını arz ve teklif
ederiz.
1) Münir Kutluata (Sakarya)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Tunca Toskay (Antalya)
4) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
5) Sadir Durmaz (Yozgat)
6) Sümer Oral (Manisa)
7) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
8) Necati Özensoy (Bursa)
9) Mehmet Erdoğan (Muğla)
10) D. Ali Torlak (İstanbul)
11) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
12) Enver Erdem (Elâzığ)
13) Alim Işık (Kütahya)
14) Mustafa Kalaycı (Konya)
15) Ruhsar Demirel (Eskişehir)
16) Ali Öz (Mersin)
17) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
18) Ali Uzunırmak (Aydın)
19) Ali Halaman (Adana)
20) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
21) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
22) Özcan Yeniçeri (Ankara)
23) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
24) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
Gerekçe:
Her türlü doğal güzelliğe ve
tabiat özelliklerine sahip olan Sakarya ili aynı zamanda 55 km'lik bir
deniz sahiline de sahiptir.
Söz konusu sahillerin özelliği
geniş kumsallar hâlinde ve kesintisiz olmasıdır. Bu özellik
yurdumuzun çok az yüzeyine nasip olan bir güzelliktir. İstanbul da dâhil
olmak üzere ülke nüfusumuzun önemli bir kesimi doğudan batıya,
Kocaali, Karasu, Kaynarca ilçeleri içinde kalan bu sahillerin hinterlandı
sayılmaktadır.
Karasu sahillerinin belirli bölümünde
son beş yıldır bir kıyı erozyonu yaşanmakta ve
konu zaman zaman ulusal medyada da yer almaktadır.
Konu diğer denizlerimizde ve
Karadeniz'in genelinde görülen deniz taşması olayından
farklı özellikler arz etmektedir.
Karasuda görülen olay geniş
kumsallarda kum çekilmesi şeklinde ortaya çıkmaktadır. Denizin,
çalkantısız olduğu dönemlerde de belirli alanlarda karaya
yaklaşırken bazı yerlerde geriye çekilmesi şeklinde
görülmektedir. Bu durum uzay fotoğraflarından net olarak gözlenebilmektedir.
Bu olaya "Bir tabiat
olayıdır." diyerek gerekli ilgiyi göstermemek
yanlıştır. Tabiat olayı olmasına rağmen
doğanın dengesine yapılan belirli müdahalelerden
kaynaklandığı da bilinmektedir.
Söz konusu olumsuz gelişmenin
beş yıldır devam etmesine rağmen olayın nedenleri
üzerinde ilgili makamlarca tatminkâr bir açıklama
yapılamamaktadır.
Alınmaya çalışılan
sınırlı önlemlerde deneme yanılma metodunun
kullanılması bu konuda gerekli bilgi birikimine sahip
olunmadığını da gösteriyor.
Diğer taraftan, önlem
mahiyetindeki çalışmaların kıyı erozyonu yaşanan
geniş alanın çok sınırlı bir kısmını
kapsaması konunun öneminin kavranamadığını ortaya
koymaktadır.
Sakarya İnşaat Mühendisleri
Odasının çalıştay düzenleyerek üniversiteleri ve ilgili
bilim adamlarını devreye sokması da, yerel sivil toplum
kuruluşlarının çabaları da konunun Sakarya'nın
değil, ülkenin meselesi olduğu gerçeğini duyurmaya
yetmemiştir.
Ülkemizin en önemli tabiat
varlıklarından olan bir bölgesinde yaşanan tahribatın
bazı müdahalelerden kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
Yaşanmakta olan kıyı erozyonunun
doğal dengeye yönelik hangi müdahalelerden
kaynaklandığının ivedilikle tespiti, en uygun önlemlerin
tahribat gören alanın tamamında vakit geçirmeden uygulanması
gerekmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
"Üniversitelerimizin ve
Üniversitelerimizde Çalışan Personelin Sorunlarının
Araştırılarak Alınacak Önlemlerin Belirlenmesi"
amacıyla Anayasamızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İç Tüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
14/03/2012
1) Alim
Işık (Kütahya)
2) Mehmet
Şandır (Mersin)
3) Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri)
4) Sadir
Durmaz (Yozgat)
5) Mustafa
Kalaycı (Konya)
6) İsmet
Büyükataman (Bursa)
7) Enver
Erdem (Elâzığ)
8) Cemalettin
Şimşek (Samsun)
9) Muharrem
Varlı (Adana)
10) Sümer Oral (Manisa)
11) Ali Öz (Mersin)
12) Ahmet Duran
Bulut (Balıkesir)
13) Bülent Belen (Tekirdağ)
14) Sinan
Oğan (Iğdır)
15) Ali Halaman (Adana)
16) Necati Özensoy (Bursa)
17) D. Ali Torlak (İstanbul)
18) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
19) Mehmet
Erdoğan (Muğla)
20) Mesut
Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
21) Tunca Toskay (Antalya)
22) Reşat
Doğru (Tokat)
23) Mehmet Günal (Antalya)
Gerekçe:
Ülkemizde
üniversite sayılarının giderek artmasıyla birlikte, eskiden
beri süregelen birçok sorunun da arttığı görülmektedir. Yeni
kurulan birçok üniversitemizde yeterli öğretim elemanı
bulunmaması, nitelikli idari ve teknik personel eksikliği, bina,
laboratuvar ve fiziki donanım eksikliği vb. gibi birçok olumsuzluk bu
üniversitelerimizde eğitim öğretim gören gençlerimizin
geleceğini de olumsuz yönde etkilemektedir.
Diğer yandan,
YÖK tarafından devam eden personel planlaması
çalışmasının uzun süredir tamamlanamaması nedeniyle,
üniversitelerimizde görev yapan akademik ve idari personelin içinde bulunduğu
sorunların çözümü de gerçekleştirilememiştir.
Ülkemizi dokuz
yılı aşkın bir süredir tek başına yöneten AKP
hükûmetlerinin, birçok konuda olduğu gibi, üniversitelerimizin ve bu
üniversitelerimizde görev yapan personelin sorunlarının çözümüne
ilişkin duyarsızlığı devam etmektedir. Bu süreçte;
Üniversitelerimizde
görev yapan akademik ve idari personelin ücret ve özlük haklarının
iyileştirilmesine yönelik bir çalışma
yapılmamıştır.
Araştırma
görevlisinden profesörüne, bekçisinden genel sekreterine kadar tüm üniversite
çalışanları diğer kamu kurum ve kuruluşlarında
çalışan eş değerlerine göre oldukça düşük ücret ve
özlük haklarıyla çalışır hâle gelmişlerdir.
Özellikle akademik
kadrolarda yaşanan sıkışıklıklar bir türlü
çözülememiştir.
Araştırma
görevlisi kadroları başta olmak üzere, tüm personel
kadrolarındaki yetersizlikler ve kadroların
dağıtımındaki keyfilikler devam etmektedir.
Yardımcı
doçent kadrolarının, diğer öğretim üyesi kadroları
gibi daimî kadroya dönüştürülmesi, 3600 yerine 4200 ek gösterge verilmesi
ve emekliliği gelmiş olanların 1inci derece kadrolara
yerleştirilmeleri sağlanamamış ve mağduriyetleri
giderilememiştir.
Yardımcı
doçentlikten doçentliğe yükseltilmede uygulanan ve daha çok subjektif
ölçütlerin öne çıktığı sözlü sınavlarda objektif düzenlemeler
yapılamamış ve doçentliğe başvuruda baraj olarak
uygulanan yabancı dil sınavı
kaldırılamamıştır.
Üniversitelerde görev yapan genel sekreter
yardımcıları, daire başkanları ve hukuk
müşavirlerinin, diğer kamu kurumlarında görev yapan eş
değerlerine benzer şekilde, makam tazminatından
yararlandırılacağı düzenlemeler bir türlü
gerçekleştirilememiştir.
Üniversitelerimizin birçoğunda
Kredi Yurtlar Kurumuna ait yurt ve yatak kapasitesi eksikliği nedeniyle
özellikle yeni kaydolan gençlerimizin ve ailelerinin mağduriyetleri çok
ciddi boyutlara ulaşmıştır.
Bazı vakıf
üniversitelerimizde öğrenci kayıtları sırasında burslu
veya ücretli öğrenci bedelleriyle ilgili olarak ulusal basına da
yansıyan mağduriyetler yaşanmaya devam etmektedir.
Üniversite yönetimlerinin ülkemiz
sorunlarına karşı duyarsızlıkları
artmış ve yönetim aleyhine demeç veren ya da gösteri yapan
öğrencilere ilişkin baskı ya da cezalar
ağırlaşmış, antidemokratik uygulamalar
çoğalmıştır. ÖYP aracılığıyla
öğretim üyesi yetiştirmede yaşanan ciddi sorunlar
giderilememiştir.
Yukarıda belirtilenlerin
yanında üniversitelerimizin birçok konuda karşı
karşıya bulunduğu sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi hem üniversitelerimiz hem de
bu üniversitelerimizde görev yapan personelin yanında, öğrencilerimiz
ve onların aileleri açısından da büyük önem
taşımaktadır. Belirtilen nedenlerle bu konuda bir Meclis
araştırmasının açılmasında yarar görülmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gerekçesini ekte sunduğumuz, ülkemiz
ekonomisi için önem taşıyan inşaat sektörünün
sorunlarının tespit edilerek çözüm yollarının
araştırılması ve bunun için yapılacak yasal
düzenlemeler de dâhil olmak üzere alınacak tedbirlerin tespiti için
Anayasanın 98'inci, İç Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ederiz.
1) İsmet Büyükataman (Bursa)
2) Emin Çınar (Kastamonu)
3) Edip Semih Yalçın (Gaziantep)
4) Necati Özensoy (Bursa)
5) Sadir Durmaz (Yozgat)
6) Zühal Topcu (Ankara)
7) Atila Kaya (İstanbul)
8) Cemalettin Şimşek (Samsun)
9) D. Ali Torlak (İstanbul)
10) Sümer Oral (Manisa)
11) Murat Başesgioğlu (İstanbul)
12) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
13) Enver Erdem (Elâzığ)
14) Özcan Yeniçeri (Ankara)
15) Mustafa Kalaycı (Konya)
16) Celal Adan (İstanbul)
17) Ali Halaman (Adana)
18) Sinan Oğan (Iğdır)
19) Reşat Doğru (Tokat)
20) Mehmet Şandır (Mersin)
21) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
Gerekçe:
2002 sonrası ekonomik canlanma
hareketi, inşaat sektörü odaklı bir program çerçevesinde uygulanmaya
konmuştur. Faizler aşağı çekilip cazip banka kredisi
imkânları oluşturularak faize dayalı bir finansman modeli
oluşturulmuştur. Bu şekilde bir finansman imkânı sektöre
üretici ve alıcı bazında çok ciddi ve plansız bir yönelim
oluşturmuş, sektörle ilgisi olmayıp parası olan herkes
inşaat üretme iddiası ile sektöre girmiştir. Bireyler
ihtiyaçları ve imkânları ötesinde gücünü aşan alımlar
yaparak büyük bir talep oluşturmuştur. Buna kamu
yatırımları ve TOKİ uygulamalarının eklenmesi, finansman
imkânları, arz ve talebin birbirini tetiklemesi ile sektörde ciddi ve
plansız bir büyüme gerçekleşmesine sebebiyet vermiştir.
Plansız da olsa gerçekleşen büyüme hedeflenen ekonomik
canlanmayı görünürde sağlamış ve istihdamı
artırmıştır.
TOKİ bulundukları illerdeki
sivil toplum kuruluşları ile ortak hareket etmelidir. TOKİ
müteahhit gibi hareket etmemeli, kentsel dönüşüm yapmalı, bunu
yaparken de bulunduğu yerdeki yerel yönetimlere ve sektörle ilgili
kuruluşlara karşı sorumlu olmalıdır. TOKİ özel
yetkilerle donatılmış, özerk bir kurum gibi hareket etmektedir.
TOKİ her şeye yetkili, bunu engelleyen bir yasa yoktur. Bütün bu
sorunlar bir an önce çözülmeli, ben yaptım oldu mantığı bir
kenara bırakılmalıdır.
Yükselen her sektörün bir iniş
trendine girmesinin doğallığı yanında 2007
yılı ortalarında patlak veren ve hâlâ da devam eden siyasi ve
ekonomik istikrarsızlık, ABD'de "MORTGAGE" sisteminin
çöküşü, küresel krizin sonucu akaryakıt ve demir-çelik gibi ham madde
fiyatlarının artması inşaat sektörünü olumsuz
etkilemiş, plansız büyüyen sektörü aynı hızla daralmaya
itmiştir.
Gerek resmî kurumlara iş yapan
müteahhitler gerekse özel sektör müteahhitlerinin taahhütleri sektördeki bu
fiyat artışlarından olumsuz etkilenmektedir. Sektördeki bu
kötüye gidiş yalnızca maddi zararlarla atlatılamayacak kadar
sosyal sorunları beraberinde getirecektir. Son yıllarda köyden kente
göç eden tarım işçileri inşaattaki hızlı üretim
sürecinde çalışmış ve kentlerde yaşamaya
başlamıştır. Bahsedilen olumsuzlukların yol
açtığı sektördeki durgunluk, büyüme sürecinde yüksek sayıda
istihdam edilen bu bireyleri işsiz bırakacaktır. Ekonominin
lokomotifi olan inşaat sektöründeki daralma iki yüzden fazla ara sektörü
olumsuz etkileyerek genel ekonominin de daralmasına sebep olacaktır.
Bu dönemde kredi ile gayrimenkul satın alan insanların
düşeceği bunalım sonucu sosyal patlama oluşturacak bir
sürece doğru gidilmektedir. Böylesi bir sonuç toplumda telafi edilemeyecek
büyük yaralara neden olacaktır.
Küresel ve siyasal etkilerle beraber
spekülatif olarak da artmış olan demir fiyatları acilen
olması gereken düzeye indirilmelidir. Bunu sağlamak için demir ve ham
madde ithalatında gümrük vergileri ve KDVde gerekli düzenlemeler
yapılarak ithalat kolaylaştırılmalıdır. Ancak,
ithal edilen demirlerin de kalitesi denetlenmelidir. Ortaya koyduğu konut
modeliyle sektördeki vatandaşının ürettiği konutlara sahip
oluşturmayacak modeller ve proje gerçekleştirilmelidir. Yerel
veriler, yerel kaynaklar ve yerel iş gücü asla göz ardı
edilmemelidir.
Yukarıda belirtilen sorunların tespit edilerek
bu sorunların çözümü için alınacak önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılması
gerekmektedir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 12/06/2013 Çarşamba
günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisini, İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel
Görüşme ve Meclis Araştırmasına Dair Ön Görüşmeler
Kısmının 408inci sırasında yer alan 10/436 28
Aralık 2011 tarihinde meydana gelen ve 35
yurttaşımızın yaşamını yitirdiği
Uludere/Roboski katliamının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerin
görüşülmesini, Genel Kurulun 12/06/2013 Çarşamba günlü birleşiminde
birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN- Barış ve Demokrasi Partisi Grup
önerisi lehinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak milletvekili.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Değerli
arkadaşlar, 4 tane ekolojik karanfil koyuyorum.
(Hatip tarafından kürsüdeki su bardağına 4
tane karanfil konulması)
Bir tanesi Uluderede 34 evladını yitiren
analara. Onlardan özür diliyoruz, Meclis olarak gelinen noktada.
İkinci karanfil, ikinci
yılını, bu Meclisin üyesi olarak, seçilmişler olarak
cezaevinde geçiren milletvekillerine, tutuklu belediye başkanlarına
ve siyasetçilere; ikinci kokulu karanfilimiz onlar için.
Üçüncü karanfil, on beşinci gündür
kalbimizde kanayan, Gezi direnişinde yaşamını yitiren ve
her gün acımasızca bir şiddetin kıskacında olan Gezi
Parkındakilere, yurttaşlarımıza.
Ve son karanfili, son
kırmızı karanfili, adaletin onsuz olmaz, kutsal olan savunma
hakkını temsil eden ama bu Meclisin de en büyük meslek grubu olan
avukatlara acımasızca yapılan saldırılar nedeniyle
tutuklu avukatlar için, saldırıya uğrayan avukatlar için koydum.
Değerli arkadaşlar, Meclis,
maalesef, İnsan Hakları Alt Komisyonu bir rapor verdi ve o raporda
öyle bir yanlış yapıldı ki o rapora dayanan Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığı, başından beri
gizlilik soruşturması verdiği Uludere Roboski
katliamının dosyasını, görevsizlik kararıyla
Genelkurmay Başkanlığına gönderdi. Olabilir ki Genelkurmay
bu konuda şüpheli fail durumundadır.
Arkadaşlar, F16 uçaklarından
bombalar kazara düşmedi 34 yurttaşımızın üstüne,
bedenlerini paramparça ederek ve F16lar kazara uçmadı, çok büyük bir
planın yerel güçler enterne edilerek konduğu çok büyük bir toplu
katliam, insanlık suçudur. Meclisin bir üyesi olarak, Uludereli analar
buraya geldi, o anaların ellerini öpüyorum, özür diliyorum. Bu Meclis
böyle bir hata yaptı. O hatanın altında imzası
olanları tarih de halkımız da yargılayacaktır ama
21inci yüzyılda hâlâ kadıyı kadıya şikâyet eden bir
adalet sistemine de isyanımız vardır. Bu isyanımız, bu
adaletsizliğe. 12 Eylül sıkıyönetimi değil ki askerî
mahkemelerde yargılama olsun. 28 Şubat dönemi de değil. Beyler,
beyefendiler, hanımefendiler, ne zannediyorsun? Hangi dönemde 34
canın paramparça bedeninin yargılamasını, askerî
mahkemelere sivillerin ölümünü havale eden bir anlayış, bir hukuk
vardır? Bu hukuk skandalını -şu paramparça bedenler ve
analarının adına- bunda zaman aşımı
olmadığını, er veya geç bunun hesabını
soracağımızı herkesin bilmesini istiyorum. Bu, çözüm
sürecine de negatif bir yaklaşım olmuştur. Örtme, delilleri yok
etme, karartma anlayışıyla barış sağlanmaz;
gerçeklerle yüzleşilerek sağlanır arkadaşlar.
Biz günlerdir şiddeti
yaşıyoruz. Şiddetin boyutları çoktur. Geçen dönem
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındırı görüyorsunuz,
böylesi bir gaz saldırısında yaralanmış, sakatlanmıştı
ve hâlâ yurt dışında tedavi görüyor. Biz bu cenderelerden
geçerek siyaset yapan bir partiyiz. Şiddeti çok, çok iyi biliyoruz,
operasyonları. Parti binalarımıza böyle zırhlı
araçlarla girilip bir defada 3 bin gaz fişeğinin sıkıldığını
da iyi biliyoruz. Onun için şuradan açıkça söylüyorum ki biz Gezi
eyleminde şu sözü çok iyi anlıyoruz: Ne demişti Tolstoy?
Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar
anlaşabilir ve birbirini anlayabilirler. arkadaşlar. Şimdi, bu
Uludere katliamını aydınlatabilmiş olsaydık bugün Gezi
Parkında on beşinci gününe giren ve yayılan olayları da
yaşamıyor olacaktık. Eğer hakikatlerle, gerçekle
yüzleşebilseydik barışımızı, demokrasimizi,
özgürlüğümüzü daha iyi tesis edebilirdik.
Değerli arkadaşlar, bu
aşamada, Gazi Parkında gözaltına alınan ve gözaltına
alındıktan sonra bunların avukatlığını
yapanlara, Çağlayan Adliye Sarayında cübbeli avukatlara reva görülen
bu linçi, vahşeti nefretle kınıyorum bir avukat olarak ve insan
olan herkesin bunun karşısında sesini çıkarması
lazım. Bakın, cübbeli bir avukatın nasıl
kelepçelendiğini görüyorsunuz adliye sarayında, görev alanında,
bağımsız yargının onsuz olmaz süjesi savunma
avukatına ve ona sahip çıkan 48 avukatın alınmasına.
Şu an Çağlayan Adliyesinin önünde binlerce savunma avukatı hem
kendine hem mesleğin onuruna hem insanlık onuruna hem Gezi
dayanışmasına sahip çıkıyor. Bizim gönlümüz
onlarladır. Haksızlıkla, zulümle bizim yanımız,
yerimiz olmaz diyoruz arkadaşlar.
Hayatın gerçekleri çoktur. Gezi
Parkında dün Taksimin üstündeki gaz bulutunun fotoğrafları
dünya ajanslarına düştüğü zaman, işte Türkiye'nin 15inci
günde görüntüsü
Peki, arkadaşlar, bu görüntü Türkiyeye
kazandırıyor mu? Hayır.
Bakın, bazı fotoğraflar
vardır ilginç: 1 BDPli, 1 başkası, 1 başka partili
Bu da
çokça yazıldı çizildi.
Oradaki insanları konuşurken,
adlandırırken 100 binlerce insanı çok iyi anlamak lazım ve
şunu söylüyorum, çok net olarak da Sayın Başbakana söylüyorum:
Kendi yurttaşına, milletine diklenmek çıkar yol değildir.
Misilleme diklenme mitingleri bu sorunun çözümü değil,
derinleşmesidir, çatışmanın derinleşmesidir. Gelin,
bundan vazgeçin ve bu çözüm sürecinde atılması gereken demokratik
adımları atalım.
Özgürlükleri tanıyalım bir
talebidir Gezi Parkının da, bizim de. Örgütlenme özgürlüğünü
tanıyalım, Siyasi Partiler Yasasını, seçim
barajlarını kaldıralım, çevre hukukuna saygılı
olalım ve inanın biz bunları yaptığımız
zaman
Doğru dürüst görüşelim, diyalog kuralım. Taksim
Dayanışma Platformundan olmayan isimleri seçerek Sayın
Başbakan kendice bazı görüşmeler yapıyor. Yazık,
ayıp, günah! Bu doğru yol değil.
Valisi tweet atıyor, polisi gaz
bombası atıyor, Başbakanı tehdit ediyorsa bu ülkede,
Cumhurbaşkanı da eğer Liderle görüşme şu aşamada
bir sorunu çözmüyor. diyorsa, siyaset, Meclis bunu çözemiyorsa, çözüm adresi
olan milletin iradesinin temsil edildiği bu Meclis çözemiyorsa hepimizin
günahı, vebali çok büyüktür arkadaşlar. Tarih iktidarıyla
muhalefetiyle bizi yargılayacaktır ve inanın ki bu dönemin
milletvekilleri yaşanan her acı olayın sorumlusu olarak tarihte
yerlerini alacaklardır. Bunun için sizleri dikkatli olmaya
çağırıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Karanfillerimiz milletvekillerimiz
adına, bugün kalırsa
BAŞKAN Yok
Teşekkür
ediyorum. Kaldıracağız.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Kaldırmayın.
BAŞKAN Kürsünün şeyini
Lütfen...
HASİP KAPLAN (Devamla) Yirmi
yıldır
BAŞKAN - Sayın Kaplan,
getirdiniz, işlevini gördü. Teşekkür ediyorum. Kaldırmak
durumundayız.
BAŞKAN - Evet, Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Yusuf Halacoğlu,
Kayseri Milletvekili.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Karanfillerimizi bize verin arkadaşlar.
BAŞKAN - Buyurun.
YUSUF HALACOĞLU (Kayseri)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, geçen gün
yine Uludereyle ilgili bir önerge gelmişti ve burada olayın
safhalarını sizlerle paylaşmıştım. Uluderede
aslında neler oldu, niçin böyle bir operasyon düzenlendi, bunun
müsebbipleri kimdir veya bu istihbaratı verenler kimlerdir? Bunlarla
ilgili, gerçi, İnsan Hakları Komisyonunda yapılan
araştırmalarda bir sonuca ulaşılamadığı
görülmüştür. Aslında, Diyarbakır
Savcılığının dosyayı kapatması, bunun
arkasında olanların da bir şekilde göz ardı edilmesiyle
bağlantılıdır.
Ben, geçen, yine şunları
sormuştum: Safha safha, Heronların tespit ettiği görüntüleri
burada sizlerle paylaşmıştım ve sınır
dışında meydana gelen bu operasyonun sonrasında, bu kaçakçı
adı altında yurt dışına çıkanların
nasıl bir biçimde ölüme mahkûm edildiğini ifade etmiştim ama
burada şu önemliydi: Atılan bombalardan sonra, ilk bombalardan sonra
neden diğer gruplara da operasyonun devam ettirildiğini
sormuştum. Bununla ilgili cevabı maalesef hiçbir kimse veremiyor.
Yani Genelkurmay Başkanlığının yurt
dışı operasyonlarında bir karar mercisi olduğu kesin
yani Genelkurmay Başkanlığı tarafından uçakların
bu bombalamayı yaptıkları kesin. Peki, bunun kararı
verilirken Sayın Başbakanın haberi var mıydı, yok
muydu, bunu sordum. Eğer haberi yoksa, neden hemen sonrasında bunlara
100 bin TLlik bir ödeme yapıldığını, yani kanunda 23
bin lira gösterilirken neden 100 bin liranın da tekrardan
Başbakanın talimatıyla ödenmiş olduğunu
sormuştum. Bunların cevabı hiçbir zaman verilmedi
Yine, şunu sordum: Bu istihbarat kim tarafından
verildi? MİT tarafından mı verildi veya -diyelim ki- Amerika
Birleşik Devletleri tarafından verildi? Bunlar hiçbir zaman
açığa çıkmadı ve bundan sonra da
çıkarılacağını zannetmiyorum.
Bu çerçeve içerisinde şunu soruyorum: Aslında,
bunun siyasi bir şekilde mi ortaya konulması gerekir, yoksa, orada
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan insanların öldürülmesi
şeklinde mi ele almamız gerekir, bunu soruyorum. Siyasi şekle
soktuğunuz zaman bunun bir şekilde sonuçlandırılmasının
mümkün olmadığı görülmektedir. Dolayısıyla, biz, bunun
insani değerler açısından ele alınması
gerektiğini söylüyoruz.
Şimdi, Uludereyi bu kadar ön plana
çıkarırken, 5 Temmuz 1993te Başbağlar Köyünde PKK
tarafından 33 kişinin katledildiğini görüyoruz. İşte,
5 Temmuz 2013te yirmi yıl dolacak ve bu konu, dosya tamamen kapanacak.
Dolayısıyla, bununla ilgili suçluların tespiti yine
yapılmamıştır. Başbağlar katliamının
yapılması, oradaki katliamda ölenlerin insan olduğunu ortadan
kaldırmaz.
Şimdi, iktidarın geçmişteki her türlü
olayları araştırırken Başbağları neden göz
ardı ettiğini de sorgulamamız gerekiyor. Ama diğer
taraftan, şunu da sorgulamamız gerekiyor: Tutarsızlıklar
zincirini iç içe görüyorsunuz. Yani, olaylar öylesine gelişiyor ki, o
olaylar içerisinde Hükûmet de herhâlde
ne yapacağını şaşırıyor.
Diyarbakırda Nevruz
kutlamalarında bunu bir barış olarak nitelendiren, olay
çıkmadı olarak nitelendiren Başbakanın daha dün Taksimde
AKMde asılı bulunan birtakım örgüt propaganda araçlarını
paçavra olarak nitelendirmesi ilginçtir. Siz Diyarbakırdakilere paçavra
demeyeceksiniz, orada Türk Bayrağı'nın
varlığını göz ardı edeceksiniz ama AKMye gelince,
orada işinize gelmediği zaman bunu paçavra olarak
nitelendireceksiniz. Diğer taraftan, paçavra olarak
nitelendirdiğiniz bayrakları
veya bayrak olarak nitelendirilen bez parçalarını oraya asanlarla
masaya oturacaksınız ve oturmaya devam edeceksiniz. Burada söz konusu
olan eğer ülkenin birlik ve beraberliği veya hukukun üstünlüğü
ve adaletse o zaman her konuda eşit davranmak mecburiyetindesiniz.
Eşit davranmadığınız takdirde, ortaya çıkan sonuç
hem sizi hem de başka kişileri bağlayacaktır.
Dolayısıyla, Uluderede
meydana gelen olayların çözümlenmesi için öncelikle Hükûmetin bu
istihbaratın kim tarafından verildiğini açıklıkla
ortaya koyması gerekir. Her şeyi çözebilen, bütün kişilerin
konuşmalarını bile dinleyebilen ve bunu mahkemeye sunan
kişilerin Uluderede meydana gelen olaya bağlı istihbaratı
kimin verdiğini bilmemesi mümkün değildir.
Dolayısıyla, bu konu sürekli
olarak siyasi bir sebep olarak gündeme getirilmekte ve ülkede bir suçlama
furyası devam etmektedir. Öyleyse, gelin başta Başbakan olmak
üzere, Genelkurmay Başkanlığı olmak üzere istihbaratı
kimin verdiği açıklansın ve bu konu tamamlansın,
kapansın çünkü hepimizin gördüğü kadarıyla Uluderedeki
bombaları atanlar uçaklardır. Uçaklar tarafından sınır
ötesinde terör örgütü olduğu düşünülerek Uludere katliamı
yapılmışsa, o zaman, o bölgeye sınır ötesi bombalamaya
kimin karar verdiğini, bunun hangi istihbarata dayalı olduğunu
da açıklaması gerekir. Bunu söylemediğiniz müddetçe, bu sürekli
olarak bir tenkit malzemesi olarak kullanılacaktır.
Değerli milletvekilleri, tabii ki,
şunu özellikle belirtmek istiyorum: Uluderede ölen insanlar bizim
vatandaşlarımızdır, bizim insanlarımızdır. Onların
ölümüne seyirci kalmamız mümkün değildir. Kaçakçılık bir
suçtur, bu suçu işlemek ölümle cezalandırılmak anlamına
gelmeyecektir. Dolayısıyla, bombaların hedefinin ölüme sebep
olduğunu göz önüne alacak olursanız bunun bir arka planı
olduğunu da göz önüne almanız gerekir. O tarihe kadar KCK
operasyonları gerçekleşmişti. KCK operasyonlarıyla birlikte
PKKya önemli bir istihbari darbe vurulmuştu ama Uluderede meydana gelen
bombalama olayından sonra bunun ortadan kalktığı ve en
azından, PKKya önemli bir malzeme temin ettiği herkes
tarafından bilinmektedir. Dolayısıyla, Hükûmet, bu operasyonun
hangi gayeyle, kimin istihbaratıyla veya kimin oyunuyla
gerçekleştirildiğinin ortaya çıkarılmasını
sağlaması gerekir. Dolayısıyla, bu olayın Meclis
araştırmasından önce hukuki anlamda ortaya konulması
ülkemizin ve devletimizin geleceği açısından da son derece
önemlidir.
Bu vesileyle Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Bu gibi olayların tekerrür etmemesi için de olayın
muhakkak çözülmesi gerektiğini belirtmek istiyorum. Meclise saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisi lehinde söz isteyen Levent Gök, Ankara Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Aslında biz, dün Diyarbakır
özel yetkili savcılığının vermiş olduğu
görevsizlik kararını çok önceden tahmin etmiş ve geçtiğimiz
hafta da Cumhuriyet Halk Partisinin bir önerisi olarak bu konuda Meclis
araştırma komisyonu kurulmasını önermiştik, ancak bunu
buradan, maalesef geçiremedik, ama şimdi tam sırasıdır.
Neden sırasıdır?
Olayın
ayrıntılarını sizlerle paylaşmayacağım,
herkes, bütün herkes olayı çok yakından biliyor, ancak 28 Aralık
2011 tarihinde Uluderede 34 yurttaşımızın öldürülmesinden
sonra üç aşamalı bir soruşturma yürütüldü ve iktidar sözcüleri
tarafından iletilen bu soruşturma metotları şunlardı:
Birincisi İçişleri
Bakanlığı bir mülkiye müfettişi görevlendirdi, ikincisi
Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde
Uludere konusunu araştıracak bir komisyon kuruldu ve üçüncü olarak da
Diyarbakır özel yetkili savcılığınca bu
soruşturmanın yürütülmesi açısından bir düğmeye basıldı.
Yani bir yandan mülkiye müfettişi, bir yandan Meclis İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu, bir yandan da Diyarbakır özel yetkili
savcılığının araştırması.
Şimdi, bu üç tabloda
geldiğimiz noktayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı tarafından
oluşturulan mülkiye müfettişleri, 2012 Nisan ayı içerisinde
soruşturmalarını tamamlayarak İçişleri
Bakanlığına sundular. Mülkiye müfettişlerinin bu raporunda
önemli tespitler vardı ve vur emrini kimin verdiğinden
başlayarak Heron görüntülerinin değerlendirilmesinde hataya düşüldüğü
ve sonuç itibarıyla sıralı komutanlıkların
araştırılması konusunda bir rapor sundular mülkiye
müfettişleri İçişleri Bakanlığına. Hangi tarihte
sundular bunu? Nisan 2012 tarihinde değerli arkadaşlarım. Peki,
değerli arkadaşlarım, böylesine önemli bir konuda genellikle
yapılması gereken bizzat soruşturma emri vermesi iken birde
baktık ki iktidar partisi mülkiye müfettişlerine inceleme konusunda
emir vermişler. Yani, ne demektir bu? Mülkiye müfettişleri Uludere
olayını inceleyecekler, vardıkları sonucu İçişleri
Bakanlığına bildirecekler ve İçişleri
Bakanlığı da gerek görürse dava açılması
kaydıyla, sonucuyla bir soruşturma emri verecek. Şimdi, mülkiye
müfettişlerinin yaptığı inceleme raporudur ve Nisan 2012
tarihinde -bakın, altını özenle çiziyorum- İçişleri
Bakanlığına sunulan bu inceleme raporu üzerine
İçişleri Bakanlığı hâlen soruşturma emri
vermemiştir. Tam bir yıl geçti değerli arkadaşlar aradan,
bir yıldan fazla bir süre geçti. Yani, mülkiye müfettişlerinin
inceleme raporu İçişleri Bakanlığının tozlu
raflarında yatıyor.
Peki, ikinci aşamada ne oldu?
İkinci aşamada Uludere halkıyla görüşülerek, onların
acılarına ortak olunarak ve onlara Mutlaka faili
bulacağız, sorumluları ilan edeceğiz. taahhüdüyle yola çıkan
Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Uludere Raporunu 6 Mart
tarihinde tamamladı ve maalesef AKPli üyelerinin 34 yurttaşın
içinde PKKlılarda vardır algısını yaratacak bir
sonuca ulaşmaları; CHP, MHP ve BDPnin de buna muhalefet etmesiyle,
AKPli üyelerin oylarıyla ne yazık ki sonuç alınamayan bir rapor
olarak ortada durdu. Ancak, altını çizelim, o rapor AKPli üyelerin
raporudur. BDP de, MHP de, Cumhuriyet Halk Partisi de çok
ayrıntılı bir şekilde muhalefet gerekçelerini
sunmuşlar ve sorunları işaret etmişlerdir.
Elbette önemli bir aşamadır
ve Diyarbakır Savcılığı da değerli
arkadaşlarım, bu raporu beklediğini ifade ederek dün hepinizin
kamuoyundan bildiği gibi görevsizlik kararı vermiştir.
Şimdi, burada vicdanlar kanamıştır değerli
arkadaşlarım, bunu kabul etmemiz gerekir.
Değerli arkadaşlar, bir
savcılık öncelikle usul işlemlerine bakar, bir olayda yetkili
midir, görevli midir ona bakar, işin esasına ondan girer.
Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığının, tam bir
buçuk yıl sonra, bu dosyada verdiği görevsizlik kararının
Şimdi anlaşılır olur. diye verildiğini ben
düşünmüyorum. Bu Diyarbakır Özel Yetkili
Savcılığı da Uludere olayının
unutturulmasına, karartılmasına ve soğutulmasına
maalesef alet olmuştur. Bir savcılık düşünün, önüne bir
dosya geliyor, yetkili midir, görevli midir, buna hemen karar veremiyor, bir
buçuk yıl sonra karar veriyor. Şimdi, değerli
arkadaşlarım, Uluderede insanlarımız adalet bekliyorlar.
Bakın, ortaya başka hukuki
sorunlar çıkıyor. Şimdi, Uluderedeki
yurttaşlarımız bizi izliyorlarsa bu değerlendirmeleri hep
beraber yapacağız. Diyarbakır Özel Yetkili
Savcılığının verdiği görevsizlik kararı
üzerine, dosya Genelkurmay Askerî Savcılığına gelecek.
Değerli arkadaşlarım,
Silahlı Kuvvetlerde mahkemeler ve savcılık ita amirinin
oluşturduğu bir kadroda kurulurlar. Yani Genelkurmay Askerî
Savcılığının hiyerarşik yapıda en üst makamı
Genelkurmay başkanıdır. Şimdi, böylesine bir olayda
Genelkurmay başkanını soruşturacak bir makam, Genelkurmay
başkanının altında, onun neredeyse memuru olan bir
makamdır.
Böylesine bir garip tabloda ben
şunu iddia ediyorum huzurlarınızda, tutanaklara girsin diye: Bu
dosya bir yıl da Genelkurmay Askerî Savcılığında
bekleyecek ve Genelkurmay Askerî Savcılığı da, göreceksiniz
-buradan daha sonra bunu sizlerle paylaşacağız- görevsizlik
kararı verecek ve ortaya, işin içinden çıkılmaz çok
başka bir hukuki sonuç çıkacak, Uludere dosyasını
görüşecek bir makam bulunamayacak.
Uyuşmazlık mahkemesine
gitmesi için konunun, davanın açılmış olması, dava
açıldığı zaman bir mahkemenin görevsizlik, ondan sonraki
diğer mahkemenin de görevsizlik kararı vermesi ve
uyuşmazlık mahkemesinin iki görevsizlik kararı üzerine karar
vermesi gerekiyor. Ama dava açılmadığı için, hangi organ,
ne karar verecektir? Bu olay bu şekliyle tam anlamıyla bir
sürüncemeye bırakılmıştır. Ortada Uludere halkına
yapılmış insafsız bir uygulama bulunmaktadır. O
Uludere halkı ki acılarını içine bastırmış
ve 21 Ağustos 2002 tarihinde,
Gülyazı köyünde, asker taşıyan bir minibüsün yuvarlanması
sonucu 9 asker, 1 köy korucusunun ölmesi üzerine olay yerine derhâl gidip
şehit olan askerleri ve yaralıları hastanelere taşıyan
halktır. Örneğin, 34 kişinin öldüğü Uludere olayında
oğlunu kaybeden Emine Ürek ne yapmıştır, biliyor musunuz?
Kazada yaralanan bir askerin Anne! diye
bağırdığını belirten Ürek Yaralı bir
askerin başını yardım gelene kadar dizime koydum. Yerde
yaşamını yitiren askerleri görünce oğlum aklıma
geldi. demiştir. Peki, köy muhtarı ne demiştir, Haşim
Encü? Yaralıları köyümüze taşıdık, tüm köy halkı
seferber olduk. 34 çocuğumuzun aileleri cenazeleri ve yaralıları
taşıdı. Biz bunları teşekkür almak için değil,
insanlık adına yaptık. Bunlar bizim evlatlarımız.
Çocuğunu kaybeden anneler bu sefer askerler için, bu evlatlar için feryat
etti.
Bir yanda -şu insanlık
dersine bakın- devletin tutumuna duyulan öfke, bir yanda, bu öfkeyi
bastırarak devletin kazada yaralanmış askerlerine yapılan
yardım. Bir yanda devletin bombasıyla yitirdiği genç
evladının acısı, bir yanda, bastırdığı
bu evlat acısıyla yaralanmış bir askere yardım. Bir
yanda gencecik çocuklarının ölümlerine devletin duyarsızlığı,
bir yanda, devletin yaralı askerini hayatına döndürmeye yönelik büyük
bir duyarlılık. Bir yanda devletin attığı bombalarla
can çekişen yaralı evlatlarına devletin müdahale etmemesine
duyulan tepki, bir yanda, yaralı askeri hayata döndürmek için ona bir
evlada gösterilen şefkat. Bir yanda duyarsız bir devletin
iflası, bir yanda, devlete verilen insanlık dersi. Bu insani ve yüce
davranışın tüm Türkiyede emsalsiz bir örnek teşkil
ettiği tartışmasızdır. Adalet duygusu dün bir kez daha
zedelenmiştir, yaralanmıştır.
Değerli milletvekilleri,
bakın, Türkiye Psikiyatri Derneği Uluderede çocuklarını
kaybedenler açısından bir araştırma yapmış ve
şu sonuçlara varmıştır: Yakınlarını
kaybedenler doğru düzgün uyumamakta, sürekli korkmakta, kendileriyle
ilgili konuları izlemekte, seslerini gelenlere duyurmaya
çalışmakta, kendilerinden özür dilenmesini ve suçluların
bulunmasını istemektedir. Kızgın ve umutsuz olup
kendilerini itilmiş ve değersiz hissetmektedir. diye rapor
vermiştir Türkiye Psikiyatri Derneği.
Şimdi, halk evlerinin içine
kapanmış, evlatlarının öncelikli istekleri olan adalet
duygusunun yerine gelmesini bekliyor. Meclisimiz de bunu sağlamak
durumundadır, bu nedenle BDPnin önerisini destekliyoruz.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ramazan Can, Kırıkkale
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - BDPnin
aleyhinde konuşabilecek bir yüreklilik koy ortaya.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, Barış ve Demokrasi
Partisinin Grup önerisinin aleyhinde olduğumu beyan ediyorum. Maalesef,
2011 yılının sonlarında Şırnakın Uludere
ilçesi yakınlarında bölgeye yapılan bir hava saldırısında,
maalesef, sonradan kaçakçı oldukları anlaşılan 35
vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Öncelikle,
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet
niyaz ederken, yakınlarına ve milletimize başsağlığı
dileklerinde bulunuyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi, maalesef, bu
olayı istismar etmiştir. Nitekim, Genel Başkanı 33
Kurşun olayıyla, Mustafa Muğlalı olayıyla Uludere
olayı arasında bir benzerlik atfederek ciddi sorumsuzluk örneği
vermiştir. Bu hadiseyi 33 Kurşun hadisesiyle benzetmek fırsatçılık,
rantçılıktır. Mustafa Muğlalı olayı CHPnin eseridir
ve bir cinayettir. Mustafa Muğlalı ismini bir kışladan
kaldırmak da AK PARTİye nasip olmuştur.
Şundan hiç kimsenin şüphesi
olmasın ki: Bu acı hadisede en küçük detayına kadar inceleme
devam ederken adli ve idari inceleme yapılıyor,
yapılacaktır.
İZZET ÇETİN (Ankara)
Memleketi karıştırmak da size nasip oldu.
RAMAZAN CAN (Devamla) - Türkiye bir hukuk devletidir. Hukuk
devletinde yanlış yapanlar varsa
karşılığını cezai müeyyidesiyle alacaktır.
Nitekim, olayın akabinde
Genelkurmay Başkanı adli ve idari soruşturma
başlatmış, akabinde Şırnak Valiliği adli ve idari
inceleme başlatmıştır. Uludere ve Diyarbakır
cumhuriyet savcılıkları hadiseyle ilgili adli soruşturma
başlatmıştır. İçişleri
Bakanlığımız yine, keza soruşturma
başlatmıştır ve İçişleri Bakanlığımız
olayda mağdur olanlarla, olayda hayatını kaybedenlerin
yakınlarıyla ilgili maddi zararlarını karşılama
babında bir nebze olsun tazminat çalışmalarına
başlamıştır ve ödenmesine karar da verilmiştir bu
tazminatların. Yine Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları
Komisyonu bir alt komisyon kurmuş, olay yerini de incelemiş ve alt
komisyon bir rapor hazırlamıştır.
Bir yandan bütün olaylar detayıyla
incelenirken bu elim hadisenin ardından cenazeler üzerinden derhâl
istismar ve fitne faaliyeti başlatılmıştır. Biz
acı üzerinden rant sağlayanlardan olmadık,
olmayacağız. Onlar bizim kardeşimizdir. Uluderede 35 Kürt
öldürüldü. diyerek meseleyi etnik hâle dönüştürmek doğru
değildir. Biz olaya Uluderede 35 insanımız hayatını
kaybetmiştir. diye bakıyoruz ve acıları
paylaşıyor, zararları telafi etmeye çalışıyoruz.
Bugün, vesayetini zihniyetinin
şekillendirdiği bir devlet hükûmeti yok; bugün, milletin iradesiyle
şekillenen, adil, şefkatli, özgürlükçü bir devlet ve hükûmet var.
Bugün, faili meçhullerle, köy yakmalarla, işkencelerle anılan,
vatandaşını düşman olarak gören bir devlet yok; tam aksine,
demokrasiyle, hak ve özgürlüklerle anılan, vatandaşını
kucaklayan bir devlet var. Biz önce devlet demiyoruz, bizim önceliğimiz,
olmazsa olmazımız insandır. Yaşanan talihsiz bir olay
üzerinden devleti ve hükûmeti zalim, ceberut, cani gibi göstermeye
çalışmak büyük bir haksızlıktır. Bugün, yok etmeyi
değil, yaşatmayı esas alan, gaye edinen bir hükûmet iş
başındadır. Bu hadisenin üzerine kararlılıkla
gidiliyor ve gidilecektir. Uluderedeki acılı kardeşlerimizi
yalnız bırakmadık, bırakmayacağız. Bu ülkenin
doğusunu, güneydoğusunu hiç aklına getirmeyen yönetimler geldi.
geçti. Bakın, Hakkâriye, Şırnaka, Iğdıra
havaalanı yapmak bu yönetimlerin hiç ama hiç aklına gelmedi. Biz,
kardeşlik hukukunun gereği neyse samimiyetle, açık yüreklilikle
onu yerine getiriyoruz.
Türkiye bir hukuk devleti, demin de
söylediğim gibi, kim yanlış yaptıysa ortaya çıkacak,
yanlış yapan varsa hukuktan ceza müeyyidesi olarak
karşılığını alacaktır. Biz, demokrasi, hak
ve özgürlükler için mücadele ede ede bu noktalara geldik. AK PARTİnin
temel misyonu, milletin iradesi yönünde değişimi,
demokratikleşmeyi gerçekleştirmektir. En önemli ilkelerimizden biri
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. Bu söz, bu nasihat,
şiarımızdır, bizim yolumuzu aydınlatan önemli bir
referanstır. Biz, her zaman önce insan dedik, insan demeye devam
edeceğiz. Bizim davamız, hareketimiz, bütün hayatımız,
zorba, ceberut, baskıcı, yasakçı statükoya karşı
mücadeleyle geçmiştir. Biz, her zaman, demokrasiyi, hukukun
üstünlüğünü, sivilleşmeyi savunduk. Millete efendilik eden
değil, millete hizmetkârlık yapan bir devlet
anlayışını en güçlü bir şekilde savunduk, savunmaya
devam ediyoruz. Biz, devleti bu yönde dönüştürmenin mücadelesini verdik,
veriyoruz.
Bu ülke, dokuz yıl öncesine kadar,
toplu katliamlara, provokasyonlara, faili meçhullere, suikastlara sahne bir
ülkeydi. Bu ülkede Dersim demek bile suçtu; bugün ise Dersimi
bırakın, katliamını sorgulayan bir ülke hâline geldi.
Annelerin çocuklarıyla kendi ana dilini konuşamadığı
bir ülkeden, bugün herkesin dilini serbestçe konuştuğu bir ülkeye
geldik. Bütün bunlar, AK PARTİ iktidarları sayesinde
yapıldı.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hukuk devleti olarak eğer hukuk devleti içerisinde
yanlış yapanlar varsa bunların üzerine gidilecektir. AK
PARTİ hükûmetleri olarak ve bakanlıkları olarak, bu manada
eğer engeller varsa bu engelleri kaldıracağız,
kaldırmaya devam ediyoruz.
Netice olarak biz, bölgeyi diğer
bölgelerden ayırt etmedik, etmiyoruz; biz, bölgenin insanlarını
diğer bölgenin insanlarıyla aynı görüyoruz çünkü biz, bütün
Türkiyeyi temsil ediyoruz ve bütün Türkiyeyi seviyoruz.
Hepinizi saygı ve muhabbetle
tekrar selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan, sayın hatip yanlış bir açıklamada
bulundu. Yanlış açıklama şu, özür dilerim
BAŞKAN Sayın Tanal, böyle
bir usulümüz yok, lütfen yani siz
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ama
söyledim, özür dilerim yani o yanlış açıklamayı düzeltmek
istiyorum.
BAŞKAN Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) Yoklama
istiyorum.
BAŞKAN Yoklama talebini yerine getireceğim,
buyurun.
Sayın Tanal, böyle bir usulümüz
yok, lütfen
MAHMUT TANAL (İstanbul) Efendim,
Tüzük yetki verir yanlış açıklamayı düzeltme
açısından Sayın Başkan, yani bunu
BAŞKAN Sayın Tanal, İç
Tüzüke bakın, söz nasıl istenir belli efendim.
Sayın İnce, Sayın
Atıcı, Sayın Öz, Sayın Özkan, Sayın Tanal, Sayın
Çetin, Sayın Güler, Sayın Kaplan, Sayın Dinçer, Sayın Gök,
Sayın Havutça, Sayın Serindağ, Sayın Düzgün, Sayın
Acar, Sayın Güven, Sayın Öztürk, Sayın Korutürk, Sayın
Değirmendereli, Sayın Oyan ve Sayın Aygün.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.18
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 15.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119uncu Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
YOKLAMA
BAŞKAN - Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisinin oylanmasından önce yapılan
yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini
tekrarlayacağım.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
BAŞKAN Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
12/06/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 12/06/2013
Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında,
siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından
grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet Şandır
Mersin
MHP Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan 10/96
esas numaralı, "Ülkemizde yaklaşık olarak 5 milyon 681 bin
663 SSK emeklisi, 1 milyon 781 bin 206 BAĞ-KUR emeklisi, 1 milyon 821 bin
Emekli Sandığı emeklisi bulunmaktadır. Almış
oldukları maaşın düşük olması, banka
promosyonlarından yararlanmamaları, devlet ve üniversite
hastanelerinde ücret, katkı payı vermeleri, maaş
farklılıklarının giderilmesi ve benzeri uygulamalar ile
emeklilerimizin içinde bulundukları sıkıntıların
araştırılması, Hükûmetin uygulamalarından dolayı
ortaya çıkan mağduriyetlerinin giderilmesi" ve 10/148 esas
numaralı, "Ülkemizdeki sayıları 9 milyonu bulan
emeklilerimizin içinde bulundukları sıkıntıların
araştırılması, taban aylıklarının
eşitlenmesi, maaş farklılıklarının giderilmesi ve
çözüm yollarının belirlenmesi" ile 22 Mayıs 2012 tarih,
5058 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş
olduğumuz "Hâlen görevde bulunan veya emekli astsubayların,
maaş, tazminat, intibak işlemleri gibi özlük hakları ve
imkânları konusunda yaşadıkları sorunların
araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi", 23 Mayıs 2012
tarih, 5128 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş
olduğumuz "Muvazzaf ve emekli astsubayların sorunların
araştırılarak gerekli önlemlerin alınması", 24
Mayıs 2012 tarih, 5130 sayı ile TBMM Başkanlığına
vermiş olduğumuz "Emeklilerin karşılaştıkları
sorunların araştırılması ve refah seviyelerinin
arttırılması", 21 Şubat 2013 tarih, 9928 sayı ile
TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz
"Ülkemizde emekli maaşı bağlama oranlarındaki
haksızlığın ve çözüm yollarının
belirlenmesi" amacıyla verdiğimiz Meclis araştırma
önergelerimizin 12/6/2013 Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak
görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Mustafa Kalaycı, Konya
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; emeklilerimizin karşı
karşıya bulundukları sorunların çözüme
kavuşturulması amacıyla Milliyetçi Hareket Partisi olarak
verdiğimiz Meclis araştırması önergesi üzerinde söz
aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Emeklilerin yıllarca hizmet
verdikten sonra, geçim kaygısı duymadan onuruna
yakışır bir hayat sürmesini temin etmek devletin önemli ve
öncelikli görevlerinden birisidir. Ancak, AKP iktidarı emeklilerimizi, dul
ve yetimlerimizi yoksulluğa mahkûm etmiş, bir torba kömüre, bir paket
makarnaya muhtaç hâle getirmiştir. Nitekim geçen yıl Temmuz
ayında kabul edilen torba yasayla emekli dul ve yetimler Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu
kapsamına alınmıştır. Bu düzenleme emeklilerden
fakruzaruret içinde ve muhtaç durumda bulunanlar olduğunun açıkça
kabulü anlamına gelmektedir. AKP Hükûmeti, emeklinin bugünkü
aldığı aylıkla nasıl geçimini
sağlayabileceğini hiç düşünmemektedir, umurunda bile
değildir. Sayıları 2013 Mart ayı itibarıyla 10 milyon
372 bin kişiyi aşan emeklilerimizden 6ncı basamak tarım
BAĞ-KUR emeklisi kaç lira emekli aylığı alıyor? 661
lira. Esnaf BAĞ-KUR emeklisi kaç lira aylık alıyor? 863 lira.
SSK emeklisi kaç lira emekli aylığı alıyor? Ortalama bin
lira. Memur emeklisi de ortalama 1.190 lira emekli aylığı
alıyor. Bu rakamlar övünülecek rakamlar mı Allah aşkına!
Siz, emekliye maaş mı veriyorsunuz yoksa harçlık mı
veriyorsunuz?
TÜRK-İŞ, KAMUSEN, TÜİK
gibi kuruluşlarımızın yaptığı hesaplamalara
göre emeklilerin tamamına yakınının açlık
sınırının altında aylık aldığı
ortadadır. Hani Türkiye zenginleşmişti? Hani kişi
başına 10 bin dolar gelir? Ağzı olan her AKP yetkilisi
Ekonomi iyi durumda, büyüdük, zenginleştik. Kişi başına
millî gelir 10 bin doları geçti. diyor. Peki, emekliler bu büyümeden, bu
zenginleşmeden neden payını alamamaktadır? Emekliler neden
sefalet içindedir?
Emekliler yapılan kesintiler
nedeniyle maaşının ne olduğunu, neyin nereye
kesildiğini dahi bilmemektedir. Muayene parası, reçete
parası, kutu parası, ilaç parası, katılma payı
diyerek yapılan kesintilerle emeklilerimizin maaşı kuşa
çevrilmektedir. Bir de çalışan emekli esnafa Niye
çalışıyorsun? diye borç çıkarılmakta, emekli
aylığından prim kesilmektedir. Başbakan ve bakanlar Emekli
aylıklarını şöyle artırdık, böyle
artırdık. derken de yaptığı bu kesintileri hiç hesaba
katmamaktadır. Emekli dul ve yetimler aldığı aylıkla
geçinememektedir, ay sonunu getirememektedir.
Geçimini sağlayabilmek için
çalışmak zorunda kalan, bir iş yeri açan ya da mevcut iş
yerini işletmeye devam eden emeklinin aylığından sosyal
güvenlik destek primi kesilmektedir. AKP Hükûmeti emekliyken
çalışanı cezalandırmaktadır, emekliye Git, evinde
yat. demektedir, Emekli olup çalışırsan ben haracımı
alırım. demektedir. İşinde çalışmaya devam eden
esnafa Emekli maaşının yüzde 15ini vereceksin. diyor. Ödemeyi
unutarak yatırmadıysan yandın. Faiziyle birlikte tahsilat
yapılmakta, emekli maaşından kesilmektedir.
Yatırdığı vergiye bakılmamakta,
sağladığı istihdama bakılmamakta,
yaptığı katma değere bakılmamakta, emekli olduğu
için ceza kesilmektedir. AKP Hükûmeti, çalışan emekliden sosyal
güvenlik destek primi alırken vergi kaçakçılarına sürekli af
çıkarmaktadır. AKP Hükûmeti, emeklileri ele güne muhtaç hâle
getirmiştir. Emeklilerin birçoğu borç batağına girmiş,
şiddetli geçim sıkıntısı çekmektedir. Kişi
başına millî gelir 10 bin doları aşmış ama emekli
hâlâ pazar artıkları arasında sağlam sebze meyve
arıyor. Bu işte bir gariplik yok mu arkadaşlar? Birileri
malı götürüyor ama kim?
2013 yılı vergi gelirlerini
yüzde 14ün üzerinde artırmayı öngören AKP Hükûmeti, emeklileri yine
süründürecek maaşa mahkûm etmiştir. Ocak ayında SSK ve
BAĞ-KUR emekli aylıklarına yüzde 4,14; memur emekli
aylıklarına da yüzde 3,14 zam yapılmıştır. Temmuz
ayında emekli aylıklarında yüzde 3 civarında bir
artış söz konusudur. Bozdur bozdur harca! Hangi birine
yetişecek?
Tabii ki ülkemizde büyüyüp
zenginleşenler de var. AKP döneminde kaçakçılar, vurguncular,
faizciler, tefeciler, rantiyeciler ve yandaşlar köşe olmuştur.
Sayın Başbakan Tunus seyahati dönüşü yaptığı konuşmada
faizcileri zengin ettiklerini ikrar etmiştir. Bizim
karşımıza geldikleri zaman Sizin zamanınızda 5 kat
daha zengin olduk. diyenler işte bugünlerde bizle uğraşmaya
başladılar. diyerek faiz lobisini eleştirmiştir. Demek ki
emeklileri görmezden gelenlerin faizcilerle, faiz lobisiyle yedikleri içtikleri
ayrı gitmemiştir. Milletimizin emeği, göz nuru ve alnından
dökülen mübarek ter faiz lobisine on yıldır haraç mezat
devredilmiştir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde
emeklilikle ilgili yaşanan birçok sorun bulunmaktadır. Hükûmet,
emekli aylıkları arasındaki eşitsizlikleri gidermek için
sözde intibak düzenlemesi yapmıştır ama özellikle BAĞ-KUR
emeklilerinin mağduriyeti hiç dikkate alınmamıştır.
Hükûmete soruyorum: Aynı süre
hizmeti olan, aynı tutarda prim ödeyen emeklilerin aylıkları
şimdi eşit hâle mi geldi? Buna siz de inanmıyorsunuz çünkü
gerçekler ortada. 2000 sonrası emekli olan SSKlıların
aylıkları çok mu uyumlu da dikkate alınmamıştır?
BAĞ-KUR emekli aylıkları çok mu adaletli de onları kapsama almadınız?
SSK, BAĞ-KUR ve Emekli
Sandığı emeklilerinin arasındaki eşitsizliklerden
neden hiç bahsetmiyorsunuz? Aynı süre çalışıp prim ödeyen
işçi, memur ve esnaf aynı aylığı mı alıyor?
Emekli aylığında refah payını yüzde 100den yüzde 30a
düşürdüğünüzü, 2008 Ekim ayından sonraki hizmetler için
bağlanan emekli aylıklarını yüksek oranda düşüren
düzenleme yaptığınızı hiç dile getirmiyorsunuz.
Verilen onca söz ve müjdeler nedeniyle emekli aylığında bir
artış olacağı umudunu taşıyan emekliler
maaşını almaya bankaya gidince hüsrana
uğramışlardır, AKP Hükûmeti tarafından nasıl
aldatıldıklarını bir kez daha anlamışlardır.
Emeklilere banka promosyonu ödeneceği sözü verilmesine rağmen, AKP
Hükûmeti bunu dahi becerememiştir.
Değerli milletvekilleri,
çırak veya stajyer öğrenci olarak çalışanlar bu
çalışmalarını emeklilik için hizmet süresi olarak
değerlendirememektedir. Bir taraftan sigortalı sayılırken
ve çırak veya stajyer olarak çalışmaya başlanılan
tarih, sigortalılık başlangıç tarihi olarak kabul
edilirken, diğer taraftan bu hakların sadece kısa vadeli sigorta
konularıyla sınırlı tutulması eşitsizliğe ve
dolayısıyla mağduriyete neden olmaktadır.
Fiilen bir çalışmaya ve
sigortalılığa dayanan çıraklık ve staj süresine
borçlanma hakkı tanınmalı, bu çalışmalar emeklilik
için hizmet süresine dâhil edilmelidir. İşe
başladıkları tarihte yürürlükte olan mevzuata göre emeklilik
için gerekli prim ödeme gün sayısı ve sigortalılık süresini
tamamladıkları hâlde, bir başka ifadeyle emekli olma
hakkını elde ettikleri hâlde, yaş şartına tabi
tutulmaları birçok vatandaşımızı mağdur
etmiştir.
Emeklilikte yaşa takılanlar
için bahane üretilmemelidir. Emeklilikte yaşı bekleyen
vatandaşlarımızın yaşadığı
mağduriyetleri giderecek bir düzenleme mutlaka
yapılmalıdır.
Diğer taraftan, emeklilik için
yaş sorunu olmamakla birlikte, prim ödeme gün sayısı yeterli
olmadığından emekli olamayan yüz binlerce
vatandaşımız sorunlarına umutla çözüm beklemektedir.
Başta Şeker Fabrikaları, ÇAYKUR gibi kuruluşlarda olmak
üzere, yılda dört ay, altı ay gibi geçici ve mevsimlik
çalışanların prim ödeme gün sayısını
doldurabilmeleri fiilen mümkün değildir. Bu
vatandaşlarımızın emekli olabilmeleri için mutlaka bir
çözüm yolu bulunmalı, çalışma imkânı
bulamadıkları sürelerle ilgili borçlanma imkânı verilmelidir.
Öte taraftan, mesleklerinden resen
emekli edilen vatandaşlarımız da işlerine geri dönmek
istemektedir. Resen Emekliler Derneği adıyla dernek dahi kuran
vatandaşlarımız haklarını aramakta, mağduriyetlerinin
giderilmesini beklemektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin çeşitli
birimlerinde namusu ve şerefiyle görev yapmış; bölücülük,
casusluk, dolandırıcılık veya yüz kızartıcı
bir suç işlememiş, ancak haklarında herhangi bir yargı kararı
olmadan, sadece sivil amirlerine düzenlenen olumsuz siciller gerekçe gösterilerek
çok sevdikleri mesleklerinden alıkonulan vatan evlatları tekrar
mesleklerine döndürülmelidir.
Önergemize desteklerinizi bekliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Abdulkerim Gök, Şanlıurfa Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDULKERİM GÖK
(Şanlıurfa) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de herkesi saygıyla selamlıyorum. Milliyetçi
Hareket Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Efendim, verilen araştırma
önergesinin içeriğine bakmak ve gerekli birtakım analizleri yapmak
adına, özellikle iktidar olduğumuz günden bugüne, bu anlamda, bu
konularda nasıl bir değişikliğe gittiğimizi
açıklamakta fayda görüyorum. Yani, geriye gidiş sebebimi biraz daha
açıklayayım: Biz burada 2002 yılından itibaren
diye
analiz etmeye başladığımız andan itibaren
arkadaşlarımız, biraz daha, yerinden rahatsızlık
duyuyorlar. Ama böyle bir konuyu, tabii ki geriye gitme adına, yeni
bulunduğumuz noktada ve sosyal güvenlik sisteminin aktüeryal dengesi
noktasındaki bulunduğumuz yeri bozmama adına, popülist politikaları
uygulamadığımız anlamıyla bir açıklamada bulunmak
istiyorum.
Bakınız, değerli
milletvekilleri, AK PARTİ iktidarlarımız döneminde, bizler
iktidar olurken bulunduğumuz yeri bir analiz edelim emeklerimiz
açısından. Hükûmetlerimiz döneminde emeklimizi enflasyona
ezdirmedik. dedik ama onu rakamsal bir şekilde desteklemek istiyoruz. En
düşük SSK emekli maaşını 2002deki 257 TLden şu anda
922 TLye çıkardık, artış neredeyse yüzde 250ye
yakın. Aynı dönemde, en düşük tarım BAĞ-KUR
emeklisinin maaşını 66 TLden 550 TLye çıkardık,
artış oranı yüzde 713 gibi bir rakam. Aynı dönemde, en
düşük esnaf BAĞ-KUR emeklisinin maaşını 249 TLden 719
TLye çıkardık, artış oranı yüzde 383. Aynı
dönemde, en düşük memur emeklisinin maaşını 377 TLden
1.084 TLye çıkardık, artış oranı yüzde 188. 2002
yılında 392 TL olan en düşük memur maaşını
2013te aile, çocuk yardımı ve asgari geçim indirimleri dâhil 1.818
TLye yükselttik yani tam 4,5 kat artış sağladık.
İktidara geldiğimiz 2002
yılında, 230 milyar dolar millî gelirimizle dünyanın 26ncı
büyük ekonomisiydik. Bugün millî gelirimiz 786 milyar dolar, gayrisafi yurtiçi
hasıla ile dünyada 17nci büyük ekonomi olmuştur, 2002dekinin 3
katından fazla. 2002de 3.500 dolar olan kişi başı millî
geliri 3 kat artırıp 10 bin dolara çıkardık. 2002
yılında yüzde 65lerde olan enflasyon AK PARTİ dönemlerinde tek
haneye kadar geriledi.
Peki, sosyal güvenlik sistemi en önemli
husus, başta da belirttiğim gibi, aktüeryal dengedeki var olan bir
dengeyi sağlamaktı. Bu nedenle, bu sistemde ilgili adımlar
atılırken gelir ve gideri ne şekilde etkilediği önem
taşır. Onun için, prim ödeme gününü doldurduğu hâlde yaş
kriterini doldurmayanları emekli etmek onları aktif hâlden pasif hâle
getirir.
Burada özellikle şunu ifade etmek
istiyorum: Zamanında uygulanan süper emeklilik gibi uygulamaların
zararını en yakın 2001 ekonomik krizinde hep beraber
yaşadık ve öyle zannediyorum ki önergeyi veren muhalefet partisi de
bu sistemdeki yani süper emeklilik döneminde yaşadıklarımızı
çok daha iyi bilirler diye düşünüyorum.
Biz, elbette ki emeklilerimizi, elbette
ki çalışanlarımızı sonsuz bir şekilde desteklemek
isteriz ancak popülist politikalar uygulamadık yani vatandaşın
bir cebinden alıp diğer bir cebine koymadık.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Vatandaştan
alıp faiz lobilerine verdiniz!
ABDULKERİM GÖK (Devamla) - Seçim
ekonomisi de uygulamadık yani biz seçim dönemleri yaklaşırken
ülkede biriktirmiş olduğumuz paraları,
hazinedeki rakamları sadece oy alma içgüdüsüyle hareket etmedik.
Bir başka hareket ettiğimiz
bir nokta daha var. Biz iktidar olduğumuzda IMFye olan borcumuz 23,5
milyar dolardı. Bunu tekrar ettiğimizde arkadaşlarımız
rahatsızlık duyuyorlar.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Daha geçen hafta
gene 1 milyar dolar çektiniz.
ABDULKERİM GÖK (Devamla) -
Rahatsızlık duymasınlar, bunlar analizler, hesaplar, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin bütçesinde var olan rakamlar.
ERKAN AKÇAY (Manisa) 7 Haziranda
Dünya Bankasından borç aldınız.
ABDULKERİM GÖK (Devamla) -
Bunları ifade etmek durumundayız ve bu iktidar,
iktidarlarımız, siyasal istikrarın
sağlandığı ortamda biz bu borcu ödedik, hep beraber ödedik.
Dolayısıyla yeniden bir enflasyon, yeniden bir fiyat
artışı gibi popülist politikalar, seçim ekonomisi
politikaları uygulamadık.
Peki, 2011 yılının son
verilerine göre de yıllık enflasyon yüzde 6,31lere kadar düştü.
Böylece 1969dan sonra ilk kez bu kadar düşük enflasyon oranıyla bu
ülke tanıştı. Ne sayesinde? Biraz önce bahsettiğim siyasal
istikrar ve para ve maliye politikalarındaki temel uygulamış
olduğumuz buradaki politikalarla beraber. Yine söylüyoruz, ülkenin
imkânları olduğu takdirde, ülkenin kişi başı geliri
bugün 11 doların üzerinde, 30 binlerde, 40 binlerde olduğu zaman
vatandaşımıza kesinlikle bunlar yansıyacaktır. Tabii,
ben de bir emekli çocuğuyum. Benim de babam Şanlıurfanın
Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliğinden emekli oldu. Ama
çalışırken aldığı maaşın nerede
olduğunu da çok iyi biliyorum fakat şu anda emeklinin
aldığı maaşı da biliyorum. Evet, yeterli midir?
Yeterli değildir. Yeterli olması adına biz, bir vizyon ortaya
koyuyoruz, bir misyon hedefliyoruz. Diyoruz ki: 2023 hedefimiz var. Onun için
30 bin, 40 bin, 50 bin dolarların hedeflendiği kişi
başı gelirin olduğu bir ekonomide emeklisi de
maaşını rahatlıkla alacak ve bu gelir seviyesinden
rahatlıkla faydalanacaktır. Biz de arzu ederiz, biz de vermek isteriz
ve imkânlarımızı 2002 yılıyla
kıyasladığımızda biraz önce sizlere rakamları
verdim, yüzde 350lerde, yüzde 250lerde, yüzde 180lerde gibi bir
artış sağladık yani imkânlarımız ve bütçe
imkânları doğrultusunda vatandaşımızı,
emeklimizi, memurumuzu hiçbir zaman mağdur etmedik, etmemeye çaba sarf
ediyoruz, enflasyona da ezdirmedik. Geçmişte söylenen ve ifade edilen
enflasyona ezdirmedik politik argümanları değil, zaten
açıklamış olduğum rakamlar bunu rahatlıkla bizim
önümüze çıkarıyor.
Bakınız uygulamış
olduğumuz ekonomik politikalarla beraber nerelere geldik? Gecelik borç
verme, faiz verme oranı 2002de yüzde 51 iken bugün yaklaşık
yüzde 5 ilâ 7 arasında dolaşıyor. Hiçbir şekilde
karşılıksız para basmadık. Onun için enflasyonu bir
yerlere doğru indirdik. Görevi devraldığımızda Merkez
Bankamızın kasasında 27 milyar dolar vardı. Bugün,
altın dahil kasamızda 137 milyar dolar gibi bir rakamla
karşılaştık. Bu, muhalefetteki arkadaşlarımızın
da iftihar tablosudur.
OKTAY VURAL (İzmir) Verin onu
işte, verin, niye stokluyorsunuz yani? Stoka çalışmayın
canım.
ABDULKERİM GÖK (Devamla) Bu, bu
ülkenin iftihar tablosudur; bu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin iftihar
tablosudur.
2002 yılında, evet, küresel
ekonomik krizlere rağmen, 2010 yılında ekonomimizi yüzde 8,5
oranında büyüttük, 2012 yılında Türkiye ekonomisi yüzde 2,2
büyüme kaydetmiştir. Bugün avro bölgesindeki büyüme rakamları
Sabahtan beridir analistler bunları analiz ediyor, Amerika Birleşik
Devletlerinde büyüme rakamları yeniden revize ediliyor, 2012
yılının rakamları âdeta yeniden ele alınıyor.
Ancak biz ilk çeyrekte yüzde 3 büyüme gösterirken bu da bize bir şey
gösteriyor: Açıklanan rakamlar karşısında Türkiye ekonomisi
bu trendle gittiği takdirde, inşallah, yaklaşık yüzde 3ün
üzerinde de bir büyüme gerçekleştirecektir. Bunu nasıl
yapacağız? Bunu ülkemizdeki insan gücüyle, beşerî sermayeyle ve
elbette ki hep beraber yapacağız.
Elbette ki bu demokratik
tartışmalarımız, bu demokratik mücadelelerimiz, hukuk
kavramı içerisinde kalmak kaydıyla, bütün bunlar bu ülkenin
kazançlarıdır. Ancak biz demokrasiyi sadece ve sadece kurallar
bütünlüğü içerisinde değerlendirmek zorundayız. Demokrasi, kuralsızlık
değildir; demokrasi, isteyen istediği şekilde, istediği
noktada, istediği yerde davranacak demek değildir; demokrasi, bir
başkasının özgürlük alanına müdahale etmemektir, kamunun,
kamuda hizmet görenlerin hizmet üretenlere zarar vermemesidir.
Dolayısıyla, bu kültürü de beraber yakalamış
olacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bu
konuşmayı Başbakana göndermek lazım Kerim Bey.
ABDULKERİM GÖK (Devamla)
Geçmişte burada ifade ettim: Biz bu kürsüde
konuşmalarımızı yaparken birbirimize
kaşımızı çattığımızda
dışarıda insanlar çok daha farklı bir şekilde
bulunuyorlar. Bunlara da dikkat etmek zorundayız.
Bu düşüncelerle, Milliyetçi
Hareket Partisinin araştırma önergesinin
ERKAN AKÇAY (Manisa) Destekle
artık ya!
ABDÜLKERİM GÖK (Devamla)
aleyhinde olacağımızı belirtir
OKTAY VURAL (İzmir) Aaa! Ya, bu
kadar lafı niye söyledin?
ABDÜLKERİM GÖK (Devamla)
saygıyla selamlarım.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Abdülkerim Bey,
bu konuşmanı Sayın Başbakana göndermek lazım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi
lehinde söz isteyen İzzet Çetin, Ankara Milletvekili (CHP
sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisinin emeklilerin sorunlarının araştırılması
üzerine vermiş olduğu araştırma önergesi lehine söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, gerçekten
biraz evvel Sayın Kalaycı emeklilerin durumuna ilişkin
rakamlarla gerekli açıklamaları yaptı. Ben rakamlara boğmak
istemiyorum sizleri ama emeklilerimiz gerçekten doksan yıllık
cumhuriyetimizin bugünlere gelmesinde, ülkemizin kalkınmasında,
gençlerimizi, bugün gazladığınız,
copladığınız, plastik mermilerle hedef hâline
getirdiğiniz o gençleri yetiştirdiler, kıt bütçeleriyle
çocuklarını okutup bugünlere getirdiler. Ama bugün, kabul etmeli ki
iktidar partisi de Ne yapalım imkânlarımız bu kadar, ülkenin
imkânları olduğu takdirde onları da görürüz.
mantığıyla yaklaşmak yerine, emeklilere hak ettikleri ücretleri,
maaşları vermekten kaçınmamalılar. Siz, iktidara tüccar
siyaset mantıyla geldiniz, keser gibi Hep bana, hep bana. deyip
yandaş olarak kendinize doğru yonttunuz ama Enflasyona
karşı koruduk. işte Şu yılda şunu verdik, bunu
yaptık. derken esasında ne emeklilere ne işçilere ne
işsizlik sigortasından yararlananlara ne memurlara ne de çiftçilere,
esnafa hak ettiği ücreti hiçbir zaman vermediniz. Devletin kıt
imkânları. dediniz, devleti kıt bütçeye muhtaç edebilmek için
kendinize yakın derneklere ve vakıflara kamunun
musluklarını aktaracak yasal düzenlemeler yaparak devletin bütçesini
kendi yandaşlarınıza akıtmanın yasalarını
yaptınız.
Değerli arkadaşlar, bugün 10
milyon 372 bin emekli var. Bunların yarısı kadar da eşinin
olduğunu düşünseniz 15 milyon seçmen. Emeklilere de söylenecek çok
söz var esasında. Birazcık akıllarını
başlarına alsalar, on yıldan bu yana her seçim döneminde AKPnin
kendilerine vaat ettiği, sahte vaatlere kanma yerine gerçekçi davransalar
belki bugünlere düşmezler. Gerçekten bugün emekliler neden
çalışıyor? Bunu sormak lazım. Bu kadar mutluysa, bu kadar
müreffehse niye çalışıyor? Peki, dünyada
çalışanını cezalandıran Türkiyeden başka bir
ülke var mı? Yani, övünüyorsunuz Emeklilerin maaşını
2002den buradan buraya çıkardık. diye ama siz iktidara gelinceye
kadar sağlıkta katkı primi, ilaçta katkı primi ödüyorlar
mıydı? Hastanelerde önce sağlık sistemini bozduktan sonra
Her yerde muayene olabileceksiniz. dediniz ve şimdi gittikleri yerde
muayene olabiliyorlar mı? Muayene paralarının altından
kalkabiliyorlar mı? Torunlarına harçlık verebiliyorlar mı?
Ya da çocuklarının yüzüne bakabiliyorlar mı?
Değerli arkadaşlar, gerçekçi
olmak lazım. Emeklilerin bugün pek çok sorunu var. Emekliler 2012
yılını İntibak Yasası beklentisi içerisinde geçirdiler
ve dediler ki: İntibak çıkacak, düzelecek. Bakan, bir parmak bal
çaldı, dağ fare doğurdu. İşte, 10 liradan 250 liraya,
260 liraya kadar kademeli bir biçimde, büyük bir kitle 50 liranın
altında. Adı intibak kendi yasasında bile intibak kelimesinin
geçmediği bir düzenlemeye muhatap oldular. 2013te ne oldu?
Çalıştıkları için cezalandırıldılar.
Geçmiş dönemlerde o sosyal destek primini ödemedikleri için doğrudan
doğruya yüklü borçlara muhatap oldular. Bereket, Meclis ocak ayı
içerisinde yaptığı bir düzenlemeyle o mağduriyeti
kısmen giderdi.
Değerli arkadaşlar, gerçekten
emekliler bugün üzgün, emekliler bugün ihtiyar delikanlı değil,
yorgun delikanlı konumunda. Görüyorlar ülkelerinin durumunu,
torunlarının, çocuklarının durumunu. Gezi Parkında,
İstanbulda Taksimde; burada Kuğulu Parkta, Kızılayda
çocuklarına, torunlarına yapılan muameleyi görüyorlar. O kendi
ürettikleri değerlerden oluşan bütçeden gaz bombasına, biber
gazına, plastik mermiye giden paraları düşünüyorlar.
Değerli arkadaşlar, gerçekten
ülkeyi öyle bir noktaya getirdiniz ki doksan yıllık cumhuriyetin
hiçbir döneminde ülke bu kadar gerginleşmedi. Ben size bir soru
sorayım. Tabii, bu soruyu vicdan sahibi her milletvekillinin
düşünmesi gerekir ve doğruca olaya bakması gerekir. Zengin
çocuklarının içerisinde bir tane polis bulabilir misiniz, polis olan
ya da zengin çocuklarının içinde bir tane asker bulabilir misiniz,
askerliği meslek olarak edinen? Onlar da fakir aile çocukları. Ama bu
sabah gittiğimizde Kuğulu Parkta gördüğümüz manzara, bereket,
belki İstanbul kadar değildi ama yine bir vahşete gebeydi. Orada
polis şefleriyle konuşarak aşırı bir şiddeti
önledik, bekledik saatlerce. Orada gördüğümüz manzara yürekler ürpertici.
Gençler hiçbir şekilde şiddet göstermiyor, hiçbir şekilde tepki
göstermiyor. Ama orada geleceklerine sahip çıkan, özgürlüklerine sahip
çıkan AKPnin on bir yıllık iktidarında hakları
elinden alınmış, baskılanmış, sindirilmiş
gençlerin yeniden filiz gibi fışkıran düşüncelerinin
zenginliğine tanıklık ettik. Yani bir ülke düşünün,
başbakanı gerçekten ülkeyi geriyor, âdeta provokatörlük yapıyor,
âdeta kışkırtıyor. Ve oradaki polis şefleri
vatandaşın Kuğulu Parka giremediği gerekçesiyle gençleri
oradan çıkaracaklarını söylüyorlar. Oysa vatandaş
Kuğulu Parka o saatte gerçekten giremiyordu çünkü polis etrafı tam
anlamıyla kuşatmış, ne kimseyi çıkarıyor ne
kimseyi içeriye alıyor idi.
Değerli arkadaşlar, bu
gerginlikten, bu gerilimden Türkiyeye yarar gelmez ama Başbakana ve
AKPye hiç yarar gelmez; aklınızı başınıza
toplayın. Birisi Başbakana siyasetin tek kişilik bir iş
değil, kolektif bir uğraş olduğunu, ülke yönetiminin
gerçekten demokrasi kültürü almış, demokrasiden nasibini
almış insanların elinde demokrasinin de, ülkenin de
yüceleceğini hatırlatması gerekir. Ülkeyi giderek geriyorsunuz,
kan gölüne götürmeye çalışıyorsunuz. Gerçekten Suriyeye
müdahale için neredeyse Başbakanın ve Hükûmetin ağzından
salyalar akıyordu yani bir an evvel girmek, ne olursa olsun Suriyeye
müdahale etmek. E, şimdi de bakıyorum, ülkede, yüzde 50, yüzde 50
bölüp, halkı birbirine düşürmek için elinden geleni yapan bir
Başbakan gördüğümde şöyle düşünüyorum
Acaba AKP ve
Başbakan on bir yıllık kirini kanla mı temizleyecek? diye
düşünmeden kendimi alamıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) Bu düşüncenin yaygınlaşması toplumu
daha da kötü noktalara getirecektir. Onun için, herkesin aklını
başına alması lazım.
İşçiler huzursuz,
sendikaları etkisiz hâle getirdiniz. Memurlar huzursuz, yandaş
memurları ve yandaş sendikaları büyüttünüz, diğerlerini
sağa sola sürdünüz. İşsizler iş bulamıyor. Emeklilerin
durumunu bu araştırma önergesi ortaya koydu. Esnaf, pek çok yerde
siftah yapamadığını, durumun iyi
olmadığını söylüyor, siz ülkeyi germekle meşgulsünüz.
Gelin bu araştırma önergesiyle, hiç olmazsa toplumda mağduriyeti
had safhada olan bir toplum kesiminin sorunlarının
araştırılmasına katkı verin, oy verin ve sorunu bu
Meclis ele alsın.
Değerli arkadaşlar, ülke
yönetmek gerçekten erdemlilik ister, yüreklilik ister. Kabadayılıkla
ülke yönetilmez. Yani bu kötü gidişe dur demek için milletvekillerinin özgürce,
Başbakan bile olsa Genel Başkanına
yanlışlarını söylemesi gerekir. AKPli milletvekillerini
göreve çağırıyorum; hem Başbakanlarını uyarma
görevi hem de emeklilerin sorunlarının
araştırılması için verilmiş önergeye katkı
vermelerini bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Ali Ercoşkun, Bolu Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ ERCOŞKUN (Bolu)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi
aleyhine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bu ülkenin
kalkınması, gelişmesi, bugünlere kadar gelmesi için
çalışan, emek ortaya koyan tüm emekli vatandaşlarımıza
şükranlarımızı sunmak istiyorum. Çünkü bu ülke, bu millet
eğer bugün bu noktalara gelmişse, muhakkak emeklilerimizin
katkıları, çalışmaları, emekleri bu noktaya getirdi.
Dolayısıyla bunu inkâr etmemiz mümkün değil.
AK PARTİ adına konuşan
Şanlıurfa Milletvekilimiz Abdulkerim Gök 2002 yılı ile
bugün arasındaki farklılıkları, emeklilerin almış
olduğu ücretlerdeki gelişimi ortaya koydu. Bu 2002 öncesini inkâr
ediyoruz. demek değil ama muhakkak bir karşılaştırma
yapma adına bu rakamları vermemiz lazım ve şunu da söyledi: Tabii ki yeterli
değil ama bu ülkenin, bu milletin hedefleri var; gelmek istediğimiz
noktalar var. Dolayısıyla hep birlikte ulaşacağımız
noktalarda elde ettiğimiz kazanımları adaletli bir şekilde
dağıttığımız takdirde emeklilerimiz de muhakkak
bu durumdan pay alacaktır.
Ama burada muhalefet partisini temsil
eden konuşmacı ağabeyimizin emeklilerin kanma,
kandırılma yani bir bakıma iradelerinin ortadan
kalktığını ve bir şeylere kandıklarını
ima etmesi de gerçekten hoş değil. Çünkü herkes, Türkiye Cumhuriyeti
içerisindeki her vatandaşımızın bir iradesi var ve bu
iradeyi sandığa yansıtıyor ve tercihine de hepimizin
saygı duyması lazım. Kimseye kandırıldığını
iddia etmek, en basitinden o vatandaşlarımıza saygısızlık
olur. Dolayısıyla bunu kabul etmek mümkün değil.
Diğer taraftan, sağlıkta
verilen örnek de bence, herhâlde en kötü örnektir çünkü on sene önce
sağlıktaki kuyrukları, ilaç almak için milletin birbirini
yediğini hatırlarsak, e bugün geldiğimiz noktadaki gelişmeyi
inkâr etmek mümkün değil.
Dolayısıyla Gerçekçi olmak
lazım. dedi İzzet Bey. Evet, gerçekçi olmak lazım ve bugünkü
gerçeklere gözümüzü kapatmamak, görmek lazım. Dolayısıyla belki
emeklilikten, maaştan bugünkü eylemlere geldi konu ama bu konuya uzun
uzadıya cevap vermeye, herhâlde, bu kadar gün sonra gerek yok ama
şunu belirtmek lazım: Bu ülkeyi yönetmek erdemlilik ister,
yüreklilik ister. dedi İzzet Bey, ben bu ülkenin Başbakanına,
Recep Tayyip Erdoğana erdemliliği için ve yürekliliği için
şükranlarımı sunuyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
MUHARREM İNCE (Yalova) Başkanım,
saydınız mı? Kabul eden-etmeyen, saydınız mı?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Başkanım, biz
daha çoğuz. Kapıları kapatın, içeri girmesinler,
sayalım.
12/6/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun, 12/6/2013 Çarşamba günü
(bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Aydın Milletvekili
Metin Lütfi Baydar ve
arkadaşları tarafından, 12/6/2013 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına "Adalet ve Kalkınma Partisi
tarafından başlatılan Kanal İstanbul, 3. Havalimanı ve
3. Köprü'nün yaratacağı doğa tahribatının gerçek boyutlarının
araştırılması" amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin (956 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 12/6/2013 Çarşamba günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Metin Lütfi Baydar,
Aydın Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
METİN
LÜTFİ BAYDAR (Aydın) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi olarak vermiş olduğumuz
Meclis araştırma önergesi hakkında söz almış
bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri,
Başbakanın hazırlattığı projelerin çevre
dengesini bozacağı yönünde birçok görüş ve rapor
bulunmaktadır. Son olarak Gezi Parkındaki ağaçların
sökülmesi protestolarıyla başlayan süreç tüm yurda
yayılmıştır. Başbakanın
kışkırtıcı konuşmaları bu olayların
üzerine âdeta benzin dökmüştür. Başbakan tarafından olaylara
katılanların çapulcu, ayyaş ve marjinal olarak tarif edilmesi,
sanatçılara karşı nereden geldiğini bilemediğimiz
nefretini meydanlarda sürekli dile getirmesi, kendi isteğine göre
alışveriş merkezi, kışla ya da opera
binasının yapılacağını söylemesi, Atatürk Kültür
Merkezinin tadilat hâlinde olduğu açıklandıktan sonra, bir anda
yıkılacağının açıklanması, o şehrin
belediye başkanını takmaması gibi olaylar bizim bu
araştırma önergemizin verilme nedeni olmuştur.
Bir başbakan düşünün ki
gönlünde başkanlık sisteminin yattığını söyleyip
aynı programda dakikalar içerisinde öyle bir şey söylemediğini
iddia edebilmiştir. Bir başbakan düşünün ki: Camiye
ayakkabılarıyla girdiler, içki içtiler. söylemini, doğru
olmadığını bile bile, sırf halkı
kışkırtmak için meydanlarda dile getirebilmektedir. Ben bile
bile diyorum çünkü Yeni Şafak Yazarı Süleyman Gündüzün ifadesine
göre Egemen Bağış konu hakkında detaylı bilgiyi cami
müezzininden almış, yüce Allahın evinde hiçbir zaman içki
içilmediği ve caminin polisin gaz bombalarından kaçanların,
yaralananların sığındığı bir hastaneye
dönüştürüldüğü bilgisini birinci ağızdan dinlemiştir.
Ya Bağış bu konuda bilgiyi Başbakana vermedi ya da
Başbakanın tehlikeli bir planı var. Bu konuda yakında bir
inkâr gelirse hiç şaşırmamak gerekir. Bir başbakan
düşünün ki Ankarada önceden kendi belediyelerine
hazırlattığı, belediye çalışanlarının
taşınması yöntemiyle yapılan habersiz mitinglerde
iktidarlarının ülke genelinde yüzde 76nın hizmetkârı
olduğunu söyleyebilmekte, arkasında bulunan kurmaylarının
eşi üzerinden müdahalesiyle 76 milyona dönüş yapabilmektedir.
Başbakanın bir söylediğini başka bir zaman inkâr etmesi tüm
Türkiye için artık bilindik bir gerçektir. Bir başbakan düşünün
ki Wall Streette 17 kişinin öldüğünü iddia edebilmekte. Amerika
Birleşik Devletleri Ankara Büyükelçiliğinden anında gelen
Hiçbir polis müdahalesi ölümle sonuçlanmamıştır.
açıklamasıyla açığa düşebilmektedir. Bir başbakan
düşünün ki, Adanada olaylar sırasında düşerek şehit
olan polisimizi bile Göstericiler tarafından öldürüldü. diyerek
vatandaşlarımızı tahrik edebilmektedir. Bir başbakan
düşünün ki halkın tepkisi üzerine kendisinin de çapulcu
olduğunu açıklayan bir bankanın genel müdürüne ayar
verebilmekte. Bir başbakan düşünün ki faiz lobisi diye bir şey
keşfedip Borsa İstanbulda yaşanan işlemlerin geri
alınmasını, teknik arızadan dolayı nedense-
açılmamasını, insanların gözünün önünden çekebilmektedir.
Bir başbakan düşünün ki ümüğü sıkmayı kendisi için bir
görev sayabilmekte ve açıkça herkesi tehdit edebilmektedir.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Marjinal gruplar molotof atıyorlar.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
- Bir başbakan düşünün ki Taksim eylemcileriyle
görüşeceğini açıkladıktan sonra
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Çiçek atmıyorlar, taş atıyorlar.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
- Taksime polis müdahalesi yaptırabilmekte ve de bir tiyatro oyunu gibi
küçük bir gruba 3 TOMA ile bir ileri, iki geri şeklinde hareketlerle
canlı yayın yaptırarak psikolojik savaşın tekniklerini
kullanabilmektedir. Bir başbakan düşünün ki ana muhalefet partisini
bir pislik olarak tanımlayabilmektedir. Başbakan, pislik görmek
istiyorsa Pensilvanyanın dahi Bülent Arınçı
uyardığı gibi uzaklara değil Adalet ve Kalkınma
Partisi Hükûmetindeki yolsuzluk iddialarına bakması yeterlidir. Ve
böyle bir başbakanın ortaya koymuş olduğu projeler ve bu
projelerle ilgili olarak anlattıklarının ne kadar doğru, ne
kadar gerçek dışı olduğunu ortaya koyabilmemiz yasama
olarak bizim görevimizdir.
Değerli milletvekilleri, Taksim
olaylarından sonra yaşanan gelişmelerle birlikte bir kavram
Adalet ve Kalkınma Partisi yetkilileri tarafından sıkça
kullanılmaya başlanmıştır Vandalizm. Vandalizm kısaca,
başkasının ya da kamunun sahiplendiği, önemsediği ve
değerli bulduğu bir maddeye çeşitli yöntemlerle zarar
verilmesidir. Her ne kadar AKP yöneticileri tarafından meydanlarda
hakkını arayanlar Vandal olarak nitelendirilse de asıl
Vandalların kimler olduğunu yaşanılan birkaç örnekte
görebilirsiniz.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Hocam, gençler ne atıyor? Molotofkokteyli atmıyor mu? Çiçek mi
atıyor Hocam? Taş mı atıyor Hocam? Kime atıyor Hocam?
Neye atıyor?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bir kere
de laf atmadan dinle.
RECEP ÖZEL (Isparta) Hocam, sen de mi
konuşuyorsun böyle ya? Hocam, sen de mi şiddetten yanasın?
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
Bir heykele ucube diyerek yıktıranlar, tarihî buluntulara çanak
çömlek diyenler ki bu buluntular şu anda dünya ve İstanbul tarihini
değiştirmiştir.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Hocam, kolonya mı sürüyor üstüne, ne yapıyor? Molotof atıyor
Hocam, taş atıyor Hocam. Ya, fotoğraflar var, görmüyor musunuz?
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
İstanbulun yerleşik hayatının sekiz bin beş yüz
yıl öncesine dayandığı ve 36 gemilik bir filonun
bulunması İstanbul ticaretinin önemini bir kez daha gözler önüne
sermiştir.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Hocam, çiçek mi atıyor? Taş atıyor Hocam.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
Tarihî ada siluetinin bozulmasına göz yumanlar, Atatürk Orman
Çiftliğine saray yaptıranlar, tükürük bezlerinden gelen
salgılarını heykellerin üzerinde denemek isteyenler, işte
Vandallar bunlardır. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Kâğıt mı yakıyorlar Hocam? Otobüsü yakıyor. Kimin
malı Hocam? İstanbullunun malı.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
Halkın karşı çıkmasına rağmen Topçu
Kışlası yapımındaki ısrar doğaya
karşı olan vandalizmin tipik örneğidir.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
4 tane otobüs yandı Hocam, iş makinesi yandı Hocam.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
Yoksa, CNBCnin iddia ettiği gibi Topçu Kışlası ve AVM
ihalesi için Başbakanın damadının
çalıştığı Çalık Grubuna söz mü verilmiştir?
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Çiçek mi attı Hocam? Molotofkokteyli atıyor Hocam molotofkokteyli.
Taş atıyor Hocam, vatandaşı yakıyor Hocam.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
Değerli milletvekilleri, AKP tarafından İstanbula
yapılacak üçüncü havalimanı inşaatı için 2,5 milyar
metreküp hafriyat kullanılacağı açıklanmıştır.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Hocam, millet görüyor zaten.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
Atatürk Barajının inşasında bile 80 milyon metreküp
hafriyat kullanıldığı göz önünde bulundurulur ise, bunun 30
kat fazlası bir hafriyat kullanımının nereden temin
edileceği, bu işin nasıl yapılacağı ve ne kadar
süreceği konusunda detaylı bir açıklamaya ihtiyaç vardır.
Yine, üçüncü havalimanı
inşaatı için, ilgili alanda 2 milyon 513 bin 341 ağaç
olduğu, 657 bin 950sinin mecburen kesileceği, 1 milyon 855 bin 391
ağacın ise taşınabileceği bilgilerine yer
verilmişti. 1 milyonun üzerindeki ağacın nasıl ve nereye
taşınması düşünülmektedir? Başbakanın çok
şey ifade ettiği, 2 milyar 800 milyon ağaç dikildiği
yönündeki söyleminin ne kadar gerçeği yansıtıp yansıtmadığı
kurulacak olan komisyonla saptanabilecek, atıp tutmaların önüne
geçilebilecektir. Bu kadar ağaç için İç Anadolu büyüklüğünde bir
alanın ormana dönüşmüş olması gerekirken böyle bir durumu aranızda
göreniniz var mıdır, bilemiyorum.
Başbakanın, yaptıklarını
ve yapacaklarını abartarak dile getirmesi, çaresizliğini ve ne
heybede ne de torbada artık söylenecek gerçek bir şey
kalmadığını göstermektedir.
RECEP ÖZEL (Isparta) Allah Allah.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
Bu konular hakkında Hükûmetin detaylı bir bilgi vermemesi
nedeniyle, Meclis araştırmasının açılarak Hükûmetin ve
özellikle de Başbakanın söylemlerinin denetlenmesi önem
taşımaktadır. Meclisin yetkilerini kullanması,
yurttaşlarımıza söylenecek olan gerçek dışı
beyanatların önüne geçilmesini sağlayacaktır.
Değerli milletvekilleri, son
olarak, Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili
arkadaşlarımızdan bir ricam olacak.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Hocam, Koç Üniversitesi yapılırken neredeydin?
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
- Başbakana bir sorun, Topçu Kışlasının tekrar
yapılma isteğinin altındaki yatan neden nedir? Nedir bu
ısrar?
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Koç Üniversitesi Zekeriyaköyde ne kesiyordu?
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
Yetmiş yıl önce yıkılmış olan bir
kışlanın tekrar meydana çıkarılma isteği neden bu
kadar önemlidir?
Haftalardır süren bu ısrar,
doları, avroyu, faizleri yükseltti, yurttaşlarımızı
huzursuzluğa itti. Değer miydi? Bütün ülkeyi, bütün dünyayı
karşınıza almaya değer miydi? Yoksa gerçekten, CNN
Internationalda Christiane Amanpourun söylediği gibi, şov bitti mi?
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum, sağ olun, var olun diyorum. (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Bahçekapılı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, konuşmacı
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Hocam, Koç Üniversitesi yapılırken, ağaçlar kesilirken
neredesin?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen Sayın Bahçekapılıyı dinliyoruz.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Koç Üniversitesi yapılırken
BAŞKAN - Sayın Bak
MUHARREM İNCE (Yalova) Sen
şu kürsüye bir çıksana ya. Oradan laf atacağına kürsüye
MAHMUT TANAL (İstanbul) Kaç sefer
konuştun? Şu kürsüye
BAŞKAN Sayın Tanal, müsaade
eder misiniz, Sayın Bahçekapılıyı dinleyeceğiz
efendim.
Buyurun Sayın
Bahçekapılı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, konuşmacı
konuşmasının başından sonuna kadar Genel
Başkanımıza hakaret etmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) Ne dedi?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın
Bahçekapılı, iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle. Lütfen
yeni sataşmaya mahal vermeyin.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Grup
başkan vekili Hükûmeti temsil edemez.
OKTAY VURAL (İzmir) Ne dedi?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan, Hükûmeti temsilen grup başkan vekili
konuşamaz. Hükûmetin temsilcisi orada.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Niye konuşamasın?
BAŞKAN - Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Tanal, Tüzükü iyice okuyun.
BAŞKAN Öğrenmiş olduk
efendim, teşekkür ederim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Tüzükü
siz bilmiyorsunuz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla)
Sayın Tanal, Tüzükü iyice okuyun, benim burada konuşmamın ne
kadar yerinde olduğunu daha iyi anlarsınız.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan, ne
dedi de hakaret etti, onu söylemediniz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; biraz önce konuşma yapan
sayın milletvekilinin önergenin konusu İstanbuldaki
yatırımlar, üçüncü köprü, üçüncü havaalanı ve bu
yatırımların yapılırken yaratacağı doğa
tahribatları olmasına rağmen kendisinin -dikkat ettim- ilk
altı dakikası Başbakana hakaret ederek geçti. Bir iki dakika
yatırımlarla ilgili doğa tahribatı olacağı
iddialarına yer verdi. Dedikodulara ve söylentilere dayanarak bunu
söyledi. Bakın, Sayın Milletvekili, sevgili arkadaşlarım;
biz bu vaatlerle seçime girdik. Bunlar bizim seçim vaatlerimizdi ve bu
vaatlerimizle ilgili olarak da biz seçimden halkımızın
teveccühünü görerek iktidar olduk. Bunu bir kere anlayın, bunu bir kere
bilin.
İkinci olarak, tabii ki sayın
konuşmacı Vandalizmle ilgili olarak bir ders verdi. Evet,
dediğiniz gibidir Vandalizmin sözlük tarifi ama bunun içine ambulans
yakmak da girer, otobüsleri yakmak da, kundaklamak da girer, her şeyi
yakıp yıkmak da girer.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) İnsanları
öldürmek de girer, gözleri kör etmek de girer!
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Polisleri öldürmek de
girer ama değil mi!
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) İnsandan
bahsediyoruz, polisten değil, insan! Polis de insan, oradakiler de insan.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - Biz hiçbir
şeyi dedikoduya ve söylentiye göre iddia etmiyoruz ama cami konusunda
söyledikleriniz tamamen yalandır, gerçek dışıdır.
Bakın İnternete görün, biz ne söylediysek odur, İnternette
olandır.
OKTAY VURAL (İzmir) Adresi verir misiniz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - Son sözüm
şudur yaptığınız hakaretler konusunda: Başbakanla
ilgili söylediği bir sözde durmadığını ifade ettiniz.
Vallaha, bu konuda ben Sayın Kemal Kılıçdaroğlunu tek
geçerim, üstüne de adam tanımam! Bir yerde bir şey söyler, öbür yerde
bunu değiştirir. Tek geçerim arkadaşlar!
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN Sormayacağım Sayın İnce
çünkü müsamere başladı!
Buyurun efendim, size de sataşma nedeniyle iki
dakika söz veriyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) Teşekkür ederim.
Sayın Bahçekapılı, NATOnun ne işi
var Libyada? deyip iki gün sonra NATOya asker göndereni ben tek geçerim!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Vallaha, ben
öyle bir sayarım ki iki dakika yetmez. İstersen sayayım.
MUHARREM İNCE (Devamla) Sabahtan Oferle
görüşmedim. deyip öğleden sonra görüştüğü ortaya
çıkan Başbakanı tek geçerim! Bir Başbakan İki
Erdoğan diye İnternete, Facebooka, Twittera bakarsanız en
fazla izlenen videoyu ben tek geçerim. Hatta hatta, dünya siyaset tarihinde bir
ilki ben tek geçerim. O ilk ne biliyor musunuz? Dünya siyaset tarihindeki bir
ilk şu: Kendi konuşmalarını bu ülkenin gençleri Bir
Başbakan, İki Erdoğan diye bir video yaptırıp
İnternette bunlar dolaşınca kendi konuşmasına yasak
getiren Başbakanı tek geçerim.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Vallahi millet de on yıldır tek geçiyor be! Sandıkta ne
çıkıyor?
MUHARREM İNCE (Devamla)
Bakın, bu millete 1 Mayısta dediniz ki: Orada çukur var.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) -
Millet on yıldır tek geçiyor.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Havayı kirletmekten başka bir işe yaramıyorsun. Sadece
karbondioksit çıkarıyorsun, havayı kirletiyorsun.
BAŞKAN Sayın Bak, lütfen
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Sataşma var, ben söz istiyorum.
On yıldır tek geçiyor tek.
MUHARREM İNCE (Devamla) 1
Mayısta Çukurlar var, insanlar çukura düşecek. dediler. On beş
gündür o çukura düşen bir tane insan var mı? Ama siz on beş
gündür diktatörlük, zorbalık, yalan çukuruna düştünüz. Vatandaşa
pusu kurdunuz. PKKlılara bile Al silahını, göm, çık git,
görmeyeceğim sizi. dediniz, Taksimdeki insanlara o muameleyi bile çok
gördünüz.
Ya arkadaşlar, bu ülkede
Dolmabahçedeki caminin imamı size şunu gösterdi: Tayyip korkusu mu,
Başbakan korkusu mu, Allah korkusu mu? Helal olsun o imama ki Allah
korkusu daha ağır bastı. (CHP sıralarından
alkışlar) Sizden dileğim, sizden isteğim, inşallah
sizde de o Dolmabahçedeki imamın düşündüğü gibi Allah korkusu
ağır bassın diyorum, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, sadece bir şey
söyleyeceğim. Sataşmadan söz istesem, takdir edip bana verirseniz,
bana vereceğiniz iki dakika içinde Sayın
Kılıçdaroğlunun dönüşlerini söyleyemem,
sığdıramam. İki dakikaya sığdıramam. (CHP
sıralarından gürültüler)
MAHMUT TANAL (İstanbul) En
dönüşü yapan sizsiniz, siz! Cumhuriyet Halk Partili değil miydiniz
siz? Asıl dönüş yapan sizsiniz!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Polemik yaratma konusunda da Muharrem İnceyi tek
geçiyorum efendim.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan
BAŞKAN Biriniz konuşun,
önce biriniz konuşun.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan
MAHMUT TANAL (İstanbul) Niye
gittin oraya?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sana ne!
MAHMUT TANAL (İstanbul) Niye
gittin oraya?
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN Birleşime beş
dakika ara veriyorum sayın milletvekilleri.
Kapanma Saati:
16.28
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.54
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT
(Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119uncu Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Özdal Üçer, Van Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu selamlıyorum.
Aslında, aleyhte söz istemek
Meclisin teknik çalışmasıyla ilgili bir durum çünkü
İstanbuldaki genel sorunların, köprü sorunu, Gezi Parkı sorunu
konusunda gerçekten söylenmesi gereken çok şey vardı, çok şey
söylendi ama söylenmesi gereken çok şey daha var. Çünkü, bu ülkede
demokrasinin tesisi olmadan siz binlerce de köprü yapsanız, Boğazın
her noktasına köprü yapsanız ama insanların gönül köprüsünü
kuramazsanız -hiçbir
şekilde- başarılı olmamış olursunuz ancak Japon
firmalarına veyahut da uluslararası firmalara para kazandırmış
olursunuz. Doğayı değiştirmiş olabilirsiniz ya da
teknik olarak güzel bir köprü yapmış olabilirsiniz, onun üzerinden
ekonomik hesaplar yaparak, işte, ekonomiyi geliştireceğiniz
iddiasında bulunabilirsiniz ama ne olursa olsun, sizin 75 milyon nüfusu
olan ülkenizde insanların büyük bir çoğunluğu belki o köprünün parasını
ödeyemediği için o köprüden geçme şansını
bulamayacaktır.
15 milyona yakın nüfusu olan
İstanbulda, hiç, İstanbul köprüsünden geçemeyen çocukların olup
olmadığını düşündünüz mü? İstanbulda
yaşıyor olduğu hâlde hiç Boğazı görmeyen insanlar var
mı yok mu diye düşündünüz mü? Var. İstanbulda olduğu hâlde
bir gün gidip İstanbulun piknik yerlerinde piknik yapamayan milyonlarca
insan var ve Başbakan yirmi yıl önce köprüye karşıydı,
şimdi, köprüden yana ve bir hizmet atağı olarak dayatmaya
çalışıyor. Peki, yirmi yıl önce Başbakan neden karşıydı,
bugün neden bunu bir icraat, bir hizmet, bir lütuf gibi dayatmaya
çalışıyor. Yani, demek ki, çok samimi olmadığı
bilinen bir gerçek.
Evet, Başbakanın para kazandırmak
istediği ihale grupları var, bunu herkes biliyor. Ama ben bunu burada
her zaman diye getireceğim, belli başlı konular olduğunda
bütün partileri işin içinde tutmak mümkün olmayabilir ama genel olarak ya
da bütün şahısları işin içinde tutmak mümkün olmayabilir
ama genel bir kanaat
Sözde, millî değerler, sözde vatan millet Sakarya
değerlendirmeleriyle her zaman bir şekilde bize, partimize,
grubumuza, milletvekillerimize, belediye başkanlarımıza,
özgürlük hareketinin kurumlarına bir şekilde öyle bir
çatılıyor ki
Yani, bu ülkede, bu ülkeyi çok seviyorsanız, bu
ülkenin sahillerini niye uluslararası şirketlerin yedi
yıldızlı otel firmalarına satıyorsunuz? Neden köprü
geçiş ihalesini uluslararası şirketlere veriyorsunuz? Bu ülkeye
hizmet etmeyi düşünüyorsanız, köprüsü olmayan binlerce köy var
Çok
küçük ihale bedelleriyle köylerin
O köprüye yatırım olarak
harcanacak kamu maliyeti Türkiye'deki bütün köylerin köprü sorununu halledecek
meblağdadır. Ama halka hizmet amacı olsaydı, önce köylerin
köprüsü yapılırdı, sonra İstanbul'un üçüncü, dördüncü,
beşinci
Binlerce de köprü yapsanız bu halka hizmet etmiş
olmazsınız.
Ağaç diktik. diyor Başbakan. Ee,
dikeceksiniz. Yani, bir Başbakan ağaç dikmiş, havaalanı
yapılmış, reklamını bir dille hizmet olarak
anlatılır, denir ki: Ağaçlar dikildi, hizmet yapıldı,
havaalanı yapıldı. Ama insanların gözüne soka soka
Siz,
bundan önce, Hakkâride havaalanı olduğunu
Evet,
düşünebiliyorduk biz Hakkâride. Yüz yıl önce de biz Hakkârideki
tekstilin durumunu biliyorduk. Hakkâride havaalanı
olmayışı Hakkârililerin eksiği miydi? Bu devletin eksiğiydi, hükûmetin eksiğiydi.
O zaman da Başbakanın zihniyetinde olan insanlar
başbakanlık yaptılar.
Başbakan kendini öyle değerlendiriyor ki,
dünyada ondan öncesi yok, ondan sonrası olmayacak. Her şeyi
Bir
başbakan olarak ben bu devleti yönetiyorum, adam gibi sorumluluklarım
var, bunları yerine getirmek zorundayım şeklinde değil,
sanki babasının malını millete dağıtıyor,
sanki babasının sermayesini milletin hizmetine sunmuş! Öyle yok.
Böyle bir üslup olmaz. Kimse babasının malını
dağıtmıyor, kimse babasının çiftliğini yönetmiyor.
Ağaç diktik. deniyor. Evet, 2 milyar 800 milyon
ağaç dikilmiş mi, dikilmemiş mi? Saymak lazım, denetlemek
lazım. Onların dikimi esnasında ne kadar ihale
yapılmış, ne kadar usulsüzlük yapılmış, bilmek
lazım ama bence varsa 2 milyar 800 milyon, 1 ağaç daha eklemek
lazım çünkü onu herkes görüyor, herkes biliyor. O 1 ağaçtan hiç
bahsetmiyor Başbakan, milletin ocağına diktiği incir
ağacından Başbakan hiç bahsetmiyor. Bu Hükûmet, milletin
ocağına incir ağacı dikmiştir. Yoksulluk
artmış. Hangi rakamlarla konuşuyorsunuz? Borsa indi, borsa
çıktı değil, milyonları bulan açlık
sınırında yaşayan insan var ve bunlar size oy
vermişler.
Ercişin Zortul (Çatakdibi) köyünde yüz binlerce
ağaç kesiliyor. Neden? Bunu anlatayım size: TOKİ, AFAD oradaki
köylülere ev yapacak. Tamam, iki yıl geçti, 72 konut yapılacak.
Köylülere hibe verilmiyor, afet yardımı verilmiyor, kredi veriliyor.
Ahırlar yapılsın diye 15 bin lira kredi verilmiş. Tamam,
borçlandırılmış. Köylüler kendi arsalarında, kendi
köyünde yeniden ev yapmak istiyorlar ama diyor ki: Ben size bu krediyi
vereceğim, siz tapunuza şerh koyacaksınız, ipotek
ettireceksiniz. Ee, tapu müstakil değil. Tapu sorununu çözmeden, sen
köylüye minnetle para veriyorsun, diyorsun ki, borçla faiz yükünün altına
alıyorsun köylüyü, onlara ev de yapmıyorsun. İşte,
programda bir hazine arsası belirlenecek, köy taşınacak, o
köylüler mağdur edilecek ama oraya da
Niye? Çünkü başkaları da
orada özel mülkiyet hak talebinde bulunuyor. Olabilir, vatandaşlar hazine
malını kiralamak ya da satın almak amacında olabilir ama
bizim yaklaşımımız ne orayı işleten, kiralayan
insanın mağduriyetini ne de o köylülerin ev ihtiyacı
İki
yıldır, deprem olmuş, insanlar başını sokacak bir
barınak arıyor ama devlet oyalıyor, borç para veriyor ama onun
için de tapu şerhi istiyor. Madem ki memleket, madem ki hizmet, neden bu
yolsuzluklar? Ayrıca, TOKİnin daha önce Vanda yapmış
olduğu Memur-Sen TOKİde hâlâ işçiler 15 trilyon
borçlarını alamamışlar. Müteahhit firmaya hak edişleri
olmadan parası verilmiş, trilyonlarca lira para vermiş, o
müteahhit işçilerin parasını yemiş, işçiler
mağdur, yüzlerce aile TOKİye devletin kurumuna
çalıştıkları için
O müteahhit kim, hangi milletvekilinin
ortağı? O müteahhit hangi milletvekilinin kardeşinin sahibi
olduğu şirketin ortağı ya da dükkânlarını kime
Bunlar hepsi konuşulacak şeyler ve maalesef işinize gelmeyecek
şeyler.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) Bu ülkede
sorunlar gerçekçi zeminde tartışılmadı mı hiçbir
mantıklı sonuca varılmaz. Bu ülkenin sorunlarını
çözmek için rakamlarla birbirini yarıştıran, rakamlarla
birbirini ezen değil, bu ülkede halkın faydasına olacak
projelere imza atmak gerekiyor.
Teşekkürler. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
lehinde söz isteyen Durmuş Ali Torlak, İstanbul Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
D. ALİ TORLAK (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kanal İstanbul,
üçüncü havalimanı ve üçüncü köprünün yaratacağı doğa
tahribatının gerçek boyutlarının
araştırılması hususunda, Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle
kalben şunu söylemeliyim ki kim ki bu millet için, bu devlet için iyi bir
iş yapıyorsa, bu milletin huzuru, mutluluğu ve
sağlığı için iyi bir iş yapıyorsa, biz Milliyetçi
Hareket Partisi mensupları olarak onlara teşekkür ediyoruz, Allah
onlardan razı olsun, ancak gönlüm arzu ederdi ki Sayın Bakan ve
yetkililer, Adalet ve Kalkınma Partisi yetkilileri, zaman zaman bu
konuşmaların içerisinde Marmarayın, İzmit Körfez
Geçiş Köprüsünün ve hızlı tren projelerinin Milliyetçi Hareket Partisinin
ortak olduğu dönemdeki Hükûmet döneminde bir
başlangıcının olduğunu keşke burada ifade
edebilseydik, bunu dillendirebilseydik.
Marmarayın tüp geçit olarak
kredisi bizim tarafımızdan bulunup, bunun
başlangıcının bizim tarafımızdan
başlandığını, yapıldığını
keşke burada söyleyebilseydik diyorum.
Değerli milletvekilleri,
İstanbulun kuzey bölgesinde yapılması planlanan ve
yıllık 150 milyon yolcu kapasiteli olması öngörülen, cumhuriyet
tarihinin en yüksek ihale bedeline sahip İstanbul bölgesi Üçüncü Havalimanı
Projesi İstanbul için önemli bir proje olmakla beraber, birçok sorunu da
beraberinde getireceği görülmektedir. İstanbulda yapılacak
üçüncü havalimanının proje alanı toplam 7.650 hektardır. Bu
alanın 6.172 hektarı orman, 1.180 hektarı madencilik ve
diğer kullanım, 660 hektarı göl, 236 hektarı mera, 60
hektarı kuru tarım, 2 hektarı fundalık alandır.
Alanın önemli bir kısmında Arnavutköy Kuzey Ormanları yer
almaktadır. Aynı zamanda üçüncü köprü ulaşım koridoru da bu
ormanların içerisinden geçerek, orman alanını kuzey-güney
yönünde ikiye bölmektedir. Terkos-Haliç ekolojik koridoru da bu alanın
içerisinden geçmektedir. İçerisinde iğde yapraklı, geniş
yapraklı ve karışık ağaçların da bulunduğu
bu ormanlar, İstanbula yerleşim karakterini veren kuzey rejiminin
önemli bir bileşenidir.
Alandaki toplam ağaç adedi 2
milyon 513 bin 34tür. Kesilmesi zaruri ağaç miktarının 657 bin
950 adet olduğu tahmin edilmektedir. Alandaki 1 milyon 855 bin 395
ağaç ise taşınabilecek durumdadır. Faaliyet alanında
rastlanan ağaç türleri, değişik türde çam ağaçları,
meşe, gürgen, dişbudak, ıhlamur, akçaağaç ve sedirdir.
Araç trafiğinin artması ve
kentleşmenin bu bölgeye yönelmesinden dolayı alanın mevcut
kirlilik yükünün artacağı da iddia edilmektedir.
Proje sahası içerisinde maden
işletmelerinin oluşturduğu 70 adet göl, gölet ve gölcük
bulunmaktadır. Proje inşaat aşamasında göl ve gölet
suları, kullanma ve sulama suyu olarak kullanılacaktır. Daha
sonra hafriyat ve dolgu malzemesi ile doldurulacaktır.
Dolayısıyla, sulak alan vasfını yitirecek olup bu alanlar
ve yakınlarındaki sucul yaşam ve canlı yaşamın
yok olacağı muhakkaktır.
Proje alanı sınırı,
batısında yer alan Terkos Gölü sınırına
Değerli milletvekilleri, burada
sadece insan-doğa dengesi değil, ekosistemin de tahrip edilme
tehlikesi bulunmaktadır. Ekosistemde meydana gelebilecek tahribatın
bu denli yüksek olacağı iddia edildiği hâlde bu projenin bu
alana yapılmasını anlamak mümkün değildir. İstanbul
her an susuzluk tehlikesiyle karşı karşıyayken
barajları besleyen akarsuların kurutulması ve tahrip edilmesi,
doğa için geri dönüşü olmayan sonuçlar doğurabilecektir.
Yeşilden yoksun olduğunu söylediğimiz bir şehrin yeşil
kalan alanlarını da daha özenle korumamız gerekmektedir.
Dolayısıyla, projenin yapımı aşamasında doğa
tahribatının en asgari düzeyde tutulması İstanbulun
değeri ve yaşam standardı açısından önemli bir
gerekliliktir.
Değerli milletvekilleri,
İstanbula yapılacak üçüncü havalimanının doğaya
vereceği zararlar Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının web sitesinde yayımlanan çevresel etki
değerlendirme raporunda da yer almaktadır. Bu resmî belgeye göre,
üçüncü havalimanı projesi nedeniyle bölgedeki ağaçlar kesilecek,
orman ve doğal yaşam büyük ölçüde tahrip olacak, yapılaşma
ve çevre kirliliği artacaktır. Özetle, üçüncü havalimanı
projesinin çevreye vereceği zararların boyutu çok büyüktür. Bu
zararlar üçüncü köprü ve Kanal İstanbul gibi projelerin
yapılmasıyla da katbekat artacaktır.
İstanbulda yaşanan büyüme
ve kalkınma dediğimiz bir süreç böyle devam ederse, ortada
yaşanabilir bir dünya ve yaşanabilir bir İstanbul maalesef
kalmayacaktır. Bu acımasız rekabet, bu hırs, bu tamah böyle
devam ederse çocuklarımıza bırakacağımız bir
dünya, çocuklarımıza bırakabileceğimiz temiz bir
İstanbul var olmayacaktır.
Değerli milletvekilleri,
diğer taraftan, İstanbula yapılacak üçüncü köprü birçok
tartışma ve fikir ayrılığını da beraberinde
getirmiştir. İstanbulun fethinin 560ıncı yıl dönümü
olan 29 Mayıs günü üçüncü köprünün temeli atılmıştır.
Yeni köprünün yapılacak olması, öncelikle trafiğin yükünü
azaltacak ve yollarda israf olan zamandan da tasarruf sağlayacaktır.
İstanbulda yaşayan vatandaşlarımız trafik çilesinden
bir nebze de olsa nefes almış olacaklardır. Bunun,
İstanbulda yaşayan her kesim için iyi bir proje olduğu
kanaatindeyim ancak üçüncü köprünün daha başlangıçta görüş
ayrılıklarına maruz kalması önemli bir sorundur. Sayın
Genel Başkanımızın da dile getirdiği gibi, birinci
köprüye cumhuriyeti, ikinci köprüye Osmanlıyı sembolize eden isimler
verilmiştir. Üçüncü köprüye de Selçuklu İmparatorluğunun
hatırasını yaşatmak için Sultan Alparslan isminin
verilmesi daha yerinde bir karar olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
İstanbul kentinin ulaşım sorunlarını yeni köprülerin
çözeceği, yanlış bir yaklaşımdır. Burada
yapılması gereken, İstanbulda yaşayanların ortak
çıkarlarını ve kamu yararını gözeten, doğal ve
tarihsel çevrenin korunduğu, halkın demokratik
katılımını esas alan bir planlamayı acilen hayata
geçirmektir. Bizler, iktidarıyla muhalefetiyle, İstanbulu savunmaya,
daha yaşanabilir kılmaya ve en önemlisi, çocuklarımıza,
torunlarımıza güzel bir şehir bırakmaya gönül vermeliyiz.
Değerli milletvekilleri, Kanal
İstanbul Projesi gibi ekosistemi önemli ölçüde etkileyecek projeler,
sadece siyasi ve ekonomik mülahazalarla yapılmamalıdır çünkü
deprem riski yüksek şehirlerde deprem riskini artıracak eylemlerden
kaçınmak gerekmektedir. O nedenle, Kanal İstanbul Projesini yapmak
yerine, İstanbul Boğazından geçiş güvenliğini
artıracak önlemlere yönelinmelidir. Kısıtlı konumu ve
aşırı tatlı su girdisi nedeniyle, Karadenizde su düzeyi
Marmaraya nazaran 30 santim daha yüksektir. Doğal olarak bu da
İstanbul Boğazında Karadenizden Marmaraya doğru sürekli
bir akışı sağlamaktadır. Bu akış, yüzeye
yakın şekilde gerçekleşmektedir çünkü Karadenizin suyu az tuzlu
ve dolayısıyla hafiftir ancak tuzlu ve ağır olan Marmara
suyu da alttan Karadenize doğru ilerlemektedir. Bu iki yönlü akıntı
sistemi yaklaşık 9 bin sene önce gelişmiş ve her iki
tarafın denizi arasında bugün var olan dengeyi kurmuştur.
Şimdi, bu dengeyi bozmak üzereyiz.
Değerli dostlar, değerli
milletvekilleri; ben, müsaade ederseniz, size bir şey okumak istiyorum. Bu
konuyla ilgili, üçüncü köprüyle ilgili, bir sayın büyüğümüzün
söylediğini ifade etmek istiyorum; bakın, ne diyor: Üçüncü köprü,
İstanbul için cinayettir. Kuzey bölgemizde kalan yeşil alanların
imara açılarak katledilmesinden başka bir şey değildir.
İnşallah, bu cinayet bitmeden hükûmet değişir. Bunu
söyleyen Türkiye Cumhuriyeti devleti Başbakanı,
Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan Beydir.
Şimdi, ben, müsaade ederseniz
şunu da ilave etmek istiyorum. Sayın Başbakanımız
kişiliği itibarıyla, Karadenizli oluşu itibarıyla
zaman zaman sertlikleri ön plana çıkıyor ama bize büyüklerimizin
öğrettiği bir şey var, o da şudur: İnat bir
murattır ama inat murat olmakla beraber inatla devlet yönetilmez diyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Erol Kaya, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ
sırlarından alkışlar)
EROL KAYA (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Meclis
araştırması önergesi aleyhinde söz almış bulunuyorum,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
arkadaşlarımızın verdikleri önergede, Gezi Parkında
yaşanan olayların ülkemizin çevre bilincinin ne kadar
gelişmiş olduğunun altını çizerek, buradan da yola
çıkarak, üçüncü boğaz köprüsünün, üçüncü havalimanının ve
Kanal İstanbulun yapılmaması gerektiğini işaret
etmektedirler.
Değerli arkadaşlar, 5 Haziran
Dünya Çevre Günüydü, tam da çevre gününün ortasında Taksimdeki
olayları ve çevre bilincini tartışıyoruz. Bu çevre
hassasiyetinin gelişmesi ve bu bilincin artması hakikaten önemli bir
olay.
Dünün Türkiyesinde 17 bin faili
meçhulü konuşuyorduk, dünün Türkiyesinde yakılan ormanları,
dünün Türkiyesinde insan haklarını, ekonomik krizleri,
işsizliği ve güvenliği konuşuyorduk, bugünün
Türkiyesindeyse çevre konuşulmaktadır. Çevre, gelişen,
zenginleşen, kalkınan ve büyüyen ülkelerin konuştuğu bir
konudur. Bu açıdan baktığımızda, ülkemiz adına
geldiğimiz nokta fevkalade sevindiricidir. Ancak, Gezi Parkında 12
ağacın kesilmesi veya taşınmasıyla ilgili süreç
göstermiştir ki Türkiyede çevre tartışılmamaktadır,
keşke çevreyi konuşabilseydik. Tartışılan konu, çevre
hassasiyetinin istismarı ve bunun üzerinden Hükûmeti yıpratma ve
siyasi oy devşirme mücadelesidir.
On beş günlük tabloya
baktığımızda, İstanbuldaki Gezi Parkının 12 ağaç bahane
edilerek İstanbulda 19 iş yeri, İstanbul
dışındaki illerimizde Ankarada 68, İzmirde 51, Adanada
25, Eskişehirde 10, Hatayda 10 ve toplamda da Türkiyede 200 iş
yeri tahrip edilmiş, 314 araç yakılmış, 12 AK PARTİ
ilçe binası müsadere edilmiş ya da yakılmış, 599
güvenlik görevlisi ile 3.143 vatandaşımız
yaralanmıştır. Her şeyden önemlisi de Türkiyede sosyal
barışı zedeleyici bir yapı inşa edilmeye
çalışılmıştır.
Bu
fotoğraf, bir çevre hassasiyeti ve bilinci değil, tam tersine çevre
istismarının çok net bir göstergesidir. Keşke ülkemizde
demokratik olgunluk içerisinde çevreyi tartışabilseydik. Keşke
ülkemizde gerek mevzuat açısından gerek uygulama açısından
çevrenin, toprağın, havanın, suyun kirliliğini ve
yapılan çalışmaları değerlendirebilsek ve Hükûmetin
başarılarını alkışlayabilseydik. AK
PARTİnin çevreyle ilgili gerek yaptığı
ağaçlandırma çalışmaları gerekse çevreye olan
baskının azaltılmasıyla ilgili, atıklar, katı atıklar, atık sular ve geri
dönüşümle ilgili, kısaca çevreyle ilgili yaptıkları
herkesin bildiği bir gerçektir. Kaldı ki özellikle ormanları
konuştuğumuz bugünde ağaçlandırma çalışmalarındaki
başarı hikâyesi, yirmi yıldır New Yorkta yapılan
Birleşmiş Milletler Ormancılık Kongresinin Türkiyede
yapılmasına vesile olmuştur.
Değerli
arkadaşlar, üçüncü boğaz köprüsü, üçüncü havalimanı, Kanal
İstanbul projeleri ile doğa tahribatı
yapıldığı ve Türkiyenin ağaçlandırma
çalışmaları sorgulanmak istenmektedir. Türkiyede
ağaçlandırma çalışmalarına
baktığımızda, 2 milyar 800 milyon ağaç
dikildiğini, Türkiyede orman yüz ölçümünün 21 milyon hektardan 21,6
milyon hektara çıkarıldığını görmekteyiz.
2003-2012 yılları arasındaki on yıllık dönemde
yapılan araştırma çalışmaları -il il dikilen
ağaç miktarı, ağaçlandırılan alan rakamları-
Orman Bakanımız Sayın Veysel Eroğlu tarafından tüm
kamuoyuyla paylaşılmıştı. Keşke Nereye diktiniz?
sorusunu soran arkadaşlarımız Niçin Hakkâride, Tuncelide,
Ağrıda bu kadar az ağaç diktiniz? Çünkü onları saymak
mümkün; bilinen, az rakamları gördüğünü hep birlikte
yaşadık. Bunları sorgulayabilsek ve gidip onları da
sayabilseydiniz ve Niye daha fazla dikmediniz? diye sorgulayabilseydik.
Öneriye konu edilen projelere
baktığımızda hepsinin dev ulaşım projeleri
olmakta olduğunu görüyoruz. Bu projeler, İstanbulu ve Türkiyeyi
ekonomik açıdan daha da iyi bir noktaya taşıyacak ve yatırımcıların
ülkemize gelişini hızlandıracak olan temel ulaşım
projeleridir. Bunlardan en önemlilerinden bir tanesi de üçüncü boğaz
köprüsüdür. Üçüncü boğaz köprüsünün gerekçesine
baktığımızda, Asyadan Avrupaya ya da Avrupadan Asyaya
yani Almanyadan, İtalyadan, Avusturyadan yola çıkan tüm araçlar
Asyaya ulaşmak için
Değerli arkadaşlar, proje ihale
aşamasına ve ön hazırlıklar bakımından
baktığımızda üçüncü boğaz köprüsü ve ulaşım
aksları için 6 ana güzergâhın belirlediğini, su ve orman
kaynaklarının korunması, hava ve gürültü kirliliği, tarihî
yapılar ve sit alanları değerlendirildiğinde en uygun
güzergâh olarak tespit edildiğini, yine çevresel açıdan Belgrad
Ormanları, Fatih Ormanları, Polonezköy Millî Parkı gibi
ormanlık alanların korunmasının esas
alındığını görmekteyiz.
Bir başka husus ise üçüncü havalimanıdır.
Bu projeye baktığımızda, her türlü etütlerin
yapıldığını, ulaşım akslarının
incelendiğini, ÇED raporunun alındığını ve bu
çalışmalar sonucunda da üçüncü havalimanının yerinin en
uygun yer olarak tespit edildiğini görmekteyiz. Alanın çok büyük bir
bölümünün geçmişte kazılmış maden ocakları
olduğunu, topografyasının bozuk olduğunu görmekteyim; ki
şimdi arkadaşlarımız getirdiler. Bu
kırmızıyla işaretli olan yer, aslında üçüncü
havaalanının topografyasını gösteriyor ve buradaki
kazılmış olan taş ocaklarını göstermektedir. Bu
havaalanımızın yapılacağı yer
Son on yılda
özellikle hava ulaşımında Türkiye'nin geldiği noktaya
baktığımızda, çok ciddi anlamda İstanbulun yeni bir
havaalanına ihtiyacı olduğunu görmekteyiz. İstanbuldan dün
Vana gitmek için
Ben Tatvanda askerlik yaptım, Tatvana
gitmek için yirmi saat otobüsle gidip yirmi saat gelirdik. E, bir günde
işiniz varsa etti size üç gün demektir. Şimdi, sabahleyin
İstanbuldan Vana giden bir vatandaşımızın ister
işiyle ilgili, ister cenazesiyle ilgili, ister bir ziyaretle ilgili yola
çıktığında akşama kadar işini halledip
akşamleyin tekrar İstanbula dönebildiğini görmekteyiz.
Dolayısıyla, bu ulaşım aksı bize hem ucuz hem de
süratli bir hizmet sunmaktadır. Bu şartlar da Hakkâri
Havaalanının ne kadar ihtiyaç olduğunu, Giresin ve Orduda
yapılan, denizde inşa edilen havaalanının lüks
olmadığını, İstanbulda inşa edilecek üçüncü
havaalanının ne kadar önemli bir ihtiyaç olduğunu ortaya
koymaktadır. Kaldı ki 2003 yılında Türkiyede 13 milyon
insan hava yolunu kullanırken bugün bu rakamın 130 milyonu da
aştığını görmekteyiz.
Değerli arkadaşlar,
İstanbulda üçüncü havaalanını konuşuyoruz.
İstanbulun nüfusu 15 milyonu aşıyor. Moskovada
uluslararası 5 havaalanı söz konusu ve 10 milyon nüfus var. 8
milyonlu Londrada ise yine 5 tane uluslararası havaalanı söz konusu.
Böyle bir yapı içerisinde, İstanbulda Atatürk Havalimanına
inmek için birçok uçağın slot alamamasından dolayı havada
dolaştığına da hep birlikte şahit olmaktayız.
Tartışma konularından
bir başkası ise Kanal İstanbuldur. Kanal İstanbulla
ilgili düşüncelerimi ifade etmeden önce, boğaz geçiş
fotoğrafını sizlere sunmak istiyorum. Fotoğrafta şunu
görmekteyiz: Son beş yılda boğazdan geçen gemilerin
sayısı azaldı ama yük olarak arttığını
görmekteyiz. 2012 yılında İstanbul Boğazından ve
boğazlarımızdan petrol taşıyan 18 bin tanker
başta olmak üzere, 282 milyon ton tehlikeli madde geçişi
yapıldı. 1979 yılında -İstanbullular hatırlar-
İstanbulda Independenta diye bir gemi yirmi yedi gün yandı ve 43
insanın yanarak vefat ettiğine şahit olduk.
Dolayısıyla, İstanbuldaki geçişlerin ne kadar tehlikeli
olduğunu hep birlikte biliyoruz. Kanal İstanbul sadece yeni bir
geçiş değil, Boğazın güzelliğinin korunması,
çevre tahribatının ve deniz kirliliğinin önlenmesi
noktasında önemli bir husustur.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Yanlış, yanlış
Sayın Vekilim, yanlış bilgi veriyorsunuz.
EROL KAYA (Devamla) - Montröyü gerekçe
göstererek karşı çıkanlar, İstanbulun güzelliğini
korumak için karşı çıkanlar şunu bilmelidir: Kazanan kim
olacaktır?
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) Söylediğinizin hiçbiri bilimsel değil.
EROL KAYA (Devamla) - Kazanan
İstanbul ve Boğazlar mı, kazanan İstanbul halkı
mı, kazanan Türkiye mi; yoksa bunu istismar edenler mi? Elbette kazanan
Türk milleti ve Türk insanı olacaktır.
Son söz olarak şunu ifade edeyim
çevre hassasiyetiyle ilgili: Haliçi bilir misiniz? Ben bilmiyorum ama
Ben
İstanbulluyum, Haliçte 90lı yıllarda bizler burnumuzu tutarak
gezerdik. Bugün, İstanbulun en güzel noktalarından birisi Haliç.
İstanbulda Haliç temizlenirken oradaki çamurlar Alibeyköye
aktarıldı ve Alibeyköyde bir tema park yapıldı. Ben
size Haliçin keyfini,
tema parkta da gezmenizi tavsiye ederim ve hassasiyetlerimizi ve
İstanbulda çevreyle ilgili ya da Türkiyede çevreyle ilgili
yapılanları görmenizi tavsiye ederim.
Bu cepheden
baktığımızda, ne üçüncü boğaz köprüsünün ne üçüncü
havaalanının ne de Kanal İstanbulun bir lüks
olmadığını, bu ülkenin büyümesi, gelişmesi
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
EROL KAYA (Devamla) -
ve gençlerimize
iyi bir gelecek bırakmak için elzem olduğunu ifade ediyorum.
Tekrar, önergenin aleyhinde
olduğumu ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunacağım
Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) Yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN - Yoklama talebi var.
Sayın İnce, Sayın
Öğüt, Sayın Dibek, Sayın Yalçınkaya, Sayın Tanal,
Sayın Erdemir, Sayın Toprak, Sayın Baydar, Sayın Altay,
Sayın Acar, Sayın Tayan, Sayın Öztürk, Sayın Güven,
Sayın Kurt, Sayın Aksünger, Sayın Sapan, Sayın Ekinci,
Sayın Çıray, Sayın Toptaş, Sayın Eyidoğan.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın Dindar,
Şırnak? Burada.
Sayın Elitaş? Burada.
Sayın Erol? Burada.
Evet, sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Alınan karar gereğince sözlü
soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına
geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları ( S. Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü
sırada yer alan, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
3.- Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
6/6/2013 tarihli 117nci Birleşimde
madde 2ye bağlı ek 154üncü madde kabul edilmişti.
Şimdi 3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle
belirtmeliyim ki Milliyetçi Hareket Partisi 81 ilde üniversite kurulması
ve yine bazı illerde özel vakıf üniversiteleri kurulması
hususuna hep olumlu yaklaşmış ve hep getirilen tasarı ve
tekliflere olumlu oy vermiştir. Nitekim, bu tasarıda da kurulacak
üniversiteler için kabul oyu verecektir. İki nedenle: Bir, gençlerimize
yükseköğretimde yeni imkânlar sunarak onların hem eğitim
seviyelerini hem de yarınlarda topluma sunacağı katma
değeri yükseltmek için evet diyeceğiz. İkinci neden de
şudur: Bakmayın şu anda faiz lobisinden şikâyetine, on bir
yıllık AKP Hükûmeti ekonomi uygulamalarıyla üreten ekonomiyi
faiz ve rant ekonomisine çevirmiş ve böylece illerdeki küçük sanayici,
esnaf ve üreticiyi ezmiştir. İl ekonomileri çökmüştür.
İmalathaneler, dükkânlar kapanmakta, para sadece AVMlere akmaktadır.
Sadece üniversiteler illerde yarattığı kendine özgü ekonomisiyle
esnafa, tüccara nefes aldırmaktadır. Evet dememizin ikinci
gerekçesi de budur.
Değerli milletvekilleri,
Ispartanın nüfusu 420 bindir. Isparta ekonomisini çökerten AKP
şimdi, yatıp kalkıp üniversitelerin geç kapanması için dua
etmektedir. Neden? Çünkü üniversiteler tatile girip öğrenci
Ispartayı terk ettiği zaman piyasada yaprak
kımıldamamaktadır. AKP milletvekillerinin beklemek ve susmak
dışında başka da yaptığı hiçbir şey,
attığı müspet hiçbir adım yoktur. 6 ilde üniversiteler
açılırken yine seyretmektedir. Mahcubiyetlerinden sussalar iyi olmaz
mı? Hayır. Gazetelere de, Ispartaya ikinci bir devlet üniversitesi
kurulması için verdiğim önergeyle ilgili olarak siyasi nezakete
uymayan bir hareket, Edebimiz el vermez edepsizlik edene. gibi, hakikaten, ne
milletvekili nezaketine ne de bir hemşehri hukukuna uymayacak biçimde
hakaretler yağdırılmaktadır. Bu tasarı Millî
Eğitim Komisyonunda görüşülmüştür, tali olarak da Plan Bütçeye
sunulmuştur. Plan ve Bütçe Komisyonunun Başkan
Yardımcısı da Isparta Milletvekili Sayın Süreyya Sadi
Bilgiçtir. Bu tasarı Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeden Millî
Eğitim Komisyonuna gönderilmiştir yani bu tasarıyı
görüşmeyi bile gündemine almamıştır. Millî Eğitim
Komisyonunda da Isparta Milletvekilimiz Sayın Ali Haydar Öner vardır.
Millî Eğitim Komisyonu üyesi olmadığım için bu kanunla
ilgili zaten orada değişiklik önergesi verme hakkımız da
bulunmamaktadır. Bu yüzden, Genel Kurulda ek madde olarak teklif vermek
zorunda kaldık. Bu teklif, gruplarla birlikte AKP Grubuna da
-bastırılarak- bir iki saat öncesinde
dağıtılmıştır yani teklifimizden Isparta
milletvekillerinin haberdar olmamaları mümkün değildir. Hem bir
şey yapmayacaksın hem de yapana hakaretler
yağdıracaksın. Bu hakarete cevap vermiyorum. Isparta halkı
sizi sandıkta bekliyor sayın AKP milletvekilleri, bu cevabı
benim adıma onlar verecek.
Değerli milletvekilleri,
Ispartaya Şehri Gül üniversitesi kurulması yönündeki teklifimiz,
merkezi Isparta olmak üzere büyük ilçelerde dört yıllık fakülte
kurulmasını, diğer ilçelerimizde de meslek yüksekokulları
kurulmasını öngörüyordu. Isparta halkı, Süleyman Demirel
Üniversitesinin tüm altyapısını oluşturarak
öğrencilerin okul, barınma ve sosyal imkânlarını fazla
fazla karşılamıştır. Şehrin altyapısı
hazırdır ve Isparta halkı bu yatırımı dört gözle
beklemektedir. Açılan üniversitelerin, birilerinin paşa gönlü öyle
istediği için açıldığına dair ciddi söylentiler ve
kaygılar vardır. En vahimi de bu endişeleri giderecek, ortaya
konmuş objektif kriterler, haklı gerekçeler bulunmamasıdır.
Hükûmet nezdinde sesi güçlü çıkan AKP milletvekillerinin şehri hemen
listenin başına yazılmaktadır.
O zaman bir Isparta milletvekili olarak
soruyorum: Neden Ispartanın ikinci üniversite talebi bugüne kadar dikkate
alınmamıştır? Ispartanın eksiği nedir? Her
alanda olduğu gibi üniversite alanında da niye Ispartamız arka
plana itilmiştir? Bu suallerin cevabını Isparta halkı acil
olarak AKP milletvekillerinden bekliyor.
Hatırlatmak isterim ki böyle bir
tasarı önünde iken hiçbir şey yapmayanların,
kılını bile kıpırdatmayanların yarın Isparta
halkına söyleyecek sözleri de olmayacaktır diyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Gürkut Acar, Antalya Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GÜRKUT ACAR (Antalya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 453 sıra
sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda yeni vakıf üniversiteleri kurulması için
değişiklik yapılmasını öngören tasarı üzerine söz
aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
yükseköğrenim ile ilgili bir şeyler söylemek isterdim ama Türkiyeyi
o hâle getirdiniz ki, öyle ağır bir tahribat yaptınız ki
yükseköğretimi, üniversiteleri konuşamayacağız bugün.
Aslında üniversitelerdeki eş
dost kadrolaşmasını, cemaatçi, tarikatçı
kadrolaşmayı, suskunlaştırılan üniversiteleri, medrese
taleplerini, zincir marketler gibi yandaş vakıflara kurdurulan vakıf
üniversitelerini ayrıntısıyla konuşmak gerekiyor ama buna
fırsat yok çünkü Türkiye neredeyse bir yangın yerine dönüştü,
dönüştürüldü. Burada en büyük sorumlu, yüzde 50yi zor tutuyorum. diye
vatandaşları tahrik ve tehdit eden Başbakandır.
Değerli arkadaşlarım,
Başbakan Yardımcısı Arınç iki ileri bir geri yaparak
diyor ki: Bu eylemler meşrudur. Polis müdahalesi
yanlıştır. Peki, bu yanlışla ilgili ne
yaptınız, bugüne kadar ne yaptınız? Yurttaşların
gözlerine, kafalarına bu gaz bombaları nasıl isabet etti
değerli arkadaşlarım? Bunlar hakkında ne yapıldı,
hangi işlemler yapıldı? Hiçbir şey yapılmadı.
Bu eylemlerin altında, bir tasfiye
memuru gibi, Türkiye Cumhuriyetini tasfiye etme çabalarınız
vardır değerli arkadaşlar, cumhuriyet kurumlarını ters
yüz ettiniz, bütün kurumlardan Türkiyeyi, Türkiye Cumhuriyetini, Atatürkü,
TC harflerini silmeye çalışıyorsunuz. Türkiyede hukuk devleti
tasfiye edildi, kuvvetler ayrılığı ilkesi tasfiye edildi.
Artık Türkiyede mahkeme kararları Sayın Başbakanın
iki dudağının arasında, onun kararıyla
yırtılıp atılıyor. Başbakan Taksim ile ilgili
mahkeme kararlarını da yok sayıyor değerli arkadaşlar.
Mahkeme kararını uygulayacağım. deseydi olaylar bu hâle
gelmeyecekti. AKMyi de yıkacağım, cami de
yapacağım. diyerek dindar vatandaşları tahrik ediyor. Bu,
ateşe benzin dökmekten farksızdır. Bu mahkemeler neden var?
Mahkemeler sadece işinize geldiği gibi karar verdiği zaman
mı olacak? İşte, isyan bunadır değerli arkadaşlar.
Laiklik ilkesi AKP eliyle tasfiye
edilmiştir Türkiye Cumhuriyetinden. Dindar gençlik
yetiştireceğiz. söylemiyle, eğitimin 4+4+4 hâlinde
parçalanması laikliğin tasfiyesidir. Başbakan, alkol
yasağının gerekçesi olarak İnancın gereğidir.
derse orada laiklikten söz edilemez. Laik bir ülkede, yasalara dinî gerekçeler
yazılamaz. Tepki, isyan bunadır.
Hukukun işlemediği, mahkeme
kararlarının Başbakan tarafından yok
sayıldığı, laikliğin olmadığı yerde
demokrasi olur mu? Değerli arkadaşlar, bu, olsa olsa ancak gazete manşetlerinde
olur. Ne tesadüftür ki 9 gazetenin manşeti aynı: Demokrasi isteyene
canım feda. Peki, nasıl olacak bu demokrasi? Gazetelerin haber
yazamadığı, televizyonların penguen belgeseli
yayınladığı bir ortamda demokrasi olur mu? Meclis TVnin
yayınlarının kesildiği bir ortamda demokrasi olur mu? Ümüğünü
sıkarız. demokrasi dili midir değerli arkadaşlarım?
Başbakan bağırıyor: Eylem yapan benim gençliğim
olamaz. Bira içen benim gençliğim olamaz. Parkta şöyle oturan benim
gençliğim olamaz. Nasıl olacak? Dindar ve kindar olacak? Ne içecek?
Ayran içecek. Ayrandan başka bir şey içenleri ne yapacağız?
Ümüğünü mü sıkacağız? Sonra, Demokrasi isteyene canım
feda olsun. diyeceksin. İnsanların ne yapacağına, ne
içeceğine, nasıl oturacağına sen mi karar vereceksin?
İtiraz edenlere Ümüğünü sıkarız. diyeceksin, sonra,
demokrasi isteyene canın feda olacak. Böyle şey olur mu? Kaç kadeh
içileceğine, kime ayyaş, kime alkolik deneceğine Sayın
Başbakan karar veremez, vermez, vermemelidir. İşte, isyan
bunadır değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım,
Tükürürüm böyle sanatın içine., ucube söylemlerinin sonucu olarak
şimdi Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü, sanat ve sanatçılar AKPnin tasfiye operasyonunun hedefine
konulmuştur. Şimdi, sanat ve sanatçılar da tasfiye edilecektir,
sıra onlara gelmiştir. Siz her şeyi altüst edip Türkiye
Cumhuriyetini tasfiye ederken halkın bunu sadece seyredeceğini
sandınız ama yanıldınız. Bu tablo, bu
yanılgının, halkı, yurttaşları, gençleri küçük
gören anlayışınızın sonucudur ve isyan bunadır.
Başbakan diyor ki: Biz bu ülkeyi
şöyle kalkındırdık, yollar yaptık, binalar
yaptık, uçak sayısını artırdık. Peki, sen bu
ülke için savaş meydanlarında canını ortaya koymuş,
bizzat savaşmış, senin Başbakan olma yolunu açan,
çağdaş, aydınlık Türkiye Cumhuriyetini kurmuş
insanlar hakkında neler söyledin? Her fırsatta, bu ülkenin kurucusu,
büyük Atatürke, neredeyse sıfırı tüketmiş bir ülkeyi
çağdaş, yaşanabilir bir ülke hâline getirenlere hakaretler yağdırırsan
karşılaşılan tablo budur.
Değerli arkadaşlarım,
tasfiye memuru gibi davranılmamalıdır. İki ayyaş
diyerek bu ülkenin değerlerini incitirseniz alacağınız
karşılık budur, tepki, isyan bunadır değerli
arkadaşlarım. Türkiyenin, Türkiye Cumhuriyetinin temel
değerlerine, insanların yaşamlarına, dünya görüşlerine,
hukuk devletine, laiklik ilkesine saygı gösterin. AKPli değerli
dostlarım, sayın milletvekilleri, demokrasinin gereği budur, tek
çıkış yolu budur, yurttaşlardan, gençlerden özür dileyin.
Bakınız,
10a yakın yurttaşımızın gözü çıktı, 18
yaşında, 17 yaşında insanlar artık bir gözleri kör
olarak bu hayata devam edecekler. Bunun sebebi kimdir? Bunun sebebi, Hükûmetin
ta kendisidir, Sayın Başbakanın buradaki sert tutumudur.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, Türkiye Cumhuriyetini bugün yöneten AKP çekirdek kadrosunun
üç tane temel özelliği var. Bu çekirdek kadronun etrafında AKPnin
ona oy veren sade yurttaşlarımız var. Çekirdek kadronun temel
özellikleri şunlardır: Birincisi, bu çekirdek kadro sonuna kadar
Mustafa Kemal Atatürk düşmanıdır.
İHSAN ŞENER (Ordu) - Ne
alakası var, ne alakası var! Böyle sorumsuz bir cümle olur mu ya!
GÜRKUT ACAR (Devamla) İkincisi,
bu çekirdek kadro sonuna kadar laiklik düşmanıdır. Üçüncüsü de
bu çekirdek kadro sonuna kadar Türkiye Cumhuriyetinin
düşmanıdır, devletin düşmanıdır.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) - Siz de sonuna kadar
halkın düşmanısınız.
GÜRKUT ACAR (Devamla) Ve bu çekirdek kadro Türkiyeyi
yönettikçe bu huzursuzluklar devam edecektir.
İHSAN ŞENER (Ordu) Hep siz iyi
yapıyorsunuz!
GÜRKUT ACAR (Devamla) Evet, biz iyisini yapıyoruz,
biz doğruyu söylüyoruz, biz yalan söylemiyoruz
EMRULLAH İŞLER (Ankara) - Her şeyiniz
yalan!
GÜRKUT ACAR (Devamla)
ama maalesef, Türkiyede
cumhuriyet kurulduğundan beri yalanın bu kadar siyasi sermaye olarak
kullanıldığı bir dönem gelip geçmedi.
AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul) - En
büyük Atatürk düşmanı sizsiniz!
GÜRKUT ACAR (Devamla) Onun için, burada Mustafa Kemali
yok etmeye çalışan, Türkiye Cumhuriyetini tasfiyeye
çalışan AKP yönetimine, kadrolarına, çekirdek kadrosuna
karşı bu Gezi Parkındaki isyan bir derstir. Buraya bir
bakın, niye böyle oluyor? Niye sadece orada, Gezi Parkında
değil, İstanbulda ağaçları kesilen insanlar değil,
ayrıca Türkiyenin her yerinde insanlar niye ayağa kalkıyor?
Bunu düşünmeniz gerekmez mi? Neden böyle davranıyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım, bakınız,
böyle bir ihtimal akla geliyor, Sayın Başbakan bu sertlik
yanlısı tutumunu şunun için sürdürüyor diye düşünüyorum
çünkü Sayın Başbakan bu sertlikle, etrafta bulunan Mustafa Kemalle,
Atatürkle, Türkiye Cumhuriyetiyle hiçbir hesaplaşması olmayan o
insanları bloklaştırmak için seçimlere giderken bunu bir taktik
olarak kullanıyor ama bilin ki bu, çıkmaz bir yoldur ve bu yolda
giderseniz eğer, Türkiye Cumhuriyetini çok büyük
karışıklıklara sokarsınız. İçinizden
söyleyenler de var, iç savaşa mı götürmek istiyorsunuz Türkiyeyi,
yoksa dış savaşa mı sokmak istiyorsunuz anlamadık ama
Türk halkı, ulusumuz, arkadaşlarımız, oradaki gencecik
insanlar buna fırsat vermeyeceklerdir.
Hepinize içten saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
İHSAN ŞENER (Ordu) Terbiyesiz adam!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Konuşmacı,
AK PARTİ, AK PARTİ çekirdek kadrolarının millet
düşmanı, Atatürk düşmanı olduğuyla
ilgili bir ithamda bulundu, izin verirseniz cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Sayın Elitaş,
iki dakika süre veriyorum sataşma nedeniyle. Lütfen yeni bir
sataşmaya mahal vermeyelim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisini Atatürk kurdu
ama Cumhuriyet Halk Partisinin 1946 yılı seçimlerinden sonra gelen
seçimlerden bu tarafa iktidara gelmesi mümkün olmadı. Asıl Atatürk
düşmanlığının, Atatürkün mirasına ihanet
edenlerin kim olduğu ortada. Siz o partiyi baraj altında
bırakacaksınız, Atatürkün kurduğu bir partiyi tabanda
süründüreceksiniz, arkasından geleceksiniz Atatürkün kurduğu
partiyle ilgili AK PARTİye ithamda, iftirada bulunacaksınız,
diyeceksiniz ki: Siz Atatürk düşmanısınız.
Bırakın Allah aşkına. Bu millet sizi 1950
yılından bu tarafa iktidara getirmiyorsa, Atatürkün kurduğu
Türkiye Cumhuriyetini yüceltip muasır medeniyetler seviyesine getiren AK
PARTİyi alkışlamanız gerekirken, burada bizi Atatürk
düşmanlığıyla itham etmek size hiç
yakışmıyor. İki
EMRULLAH İŞLER (Ankara)
Çaresizlikten, başka bir şey değil.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Çaresizlikten, Sayın Milletvekilimin söylediği gibi, çaresizlikten
Atatürke sığınıyorsunuz
GÜRKUT ACAR (Antalya) Meydanlara
bakın meydanlara!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Biz Atatürkün kurduğu partiyiz, böyle böyle Atatürkü silmeye
kalkıyor. diyorsunuz ama Atatürkün kurduğu cumhuriyeti muasır
medeniyet seviyesine ulaştırmak AK PARTİ iktidarına nasip
olmuştur, size olmamıştır. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Siz millete ihanet ediyorsunuz, millet
sizi sevmiyor. Niye sevmiyor? Çünkü Atatürkün ilkelerinden
ayrıldığınızdan dolayı, sadece laiklikle, sadece
farkı farklı meselelerle ve Atatürkten sonra sadece iktidara
darbelerle gelmenizden dolayı bu millet size itibar etmiyor, sürekli
sandıkta arkaya bırakıyor. Şunu söylüyorum: Gezi
Parkında da sizi sevmiyorlar, kovuyorlar, Sayın Genel
Başkanınız açıkladı, şu süreçte siz ana muhalefet
partisi bile olamayacaksınız, ona da dikkat edin.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Elitaş, millete ihanet ettiğimizi söyledi. İzin
verirseniz
BAŞKAN Buyurun Sayın
İnce, yine size de sataşmadan iki dakika süre veriyorum.
Lütfen, ben söylemekten usandım
artık, yeni sataşmaya mahal vermeyelim.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Elitaş, siyasi partiler
zaman zaman baraja takılırlar; MHP de takıldı, biz de
takıldık, ANAVATAN da takıldı, Doğru Yol da
takıldı. Yani her baraja takılan, partisine ihanet ediyorsa siz
de ANAP İl Başkanıydınız, siz de ANAPa mı ihanet
ettiniz? (CHP sıralarından alkışlar) Bu, doğru bir
yaklaşım değil.
Bir başkası: Bakın,
Cumhuriyet Halk Partisi ilkelerin partisidir. 1954te Millet Partisi
kapatılmasın. dediği zaman CHPye şeriatçı
demişlerdir, 1972de Deniz Gezmişler asılmasın.
dediklerinde komünist demişlerdir. Bugün Silivride İnsanlar oraya
tıkılmasın. Haksızlık yapıyorsunuz. Adaletİ
uygulamıyorsunuz. dediğimizde de bize darbeci diyorsunuz, bize
faşist diyorsunuz, bize Ergenekoncu diyorsunuz.
EMRULLAH İŞLER (Ankara)
Nesiniz o zaman?
MUHARREM İNCE (Devamla) Yani,
1961de Demokrat Parti milletvekillerine seçim yasağı geldiğinde
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri çıkıp, burada, bu seçim
yasağını eleştirmiştir. Buna, o günlerde de, asker
karşıtı diye Cumhuriyet Halk Partisini
suçlamışlardır.
Cumhuriyet Halk Partisi dünyanın
en eski on partisinden birisidir. Cumhuriyet Halk Partisi üzerine damga pulu
vurularak beş yıldızlı otellerin lobi salonlarında
kurulmuş bir parti değildir. (CHP sıralarından
alkışlar) Yani, 4 Eylüle baktığınızda, Sivas
Kongresine, Erzurum Kongresine baktığınızda, orada
Vatanın ve milletin bağımsızlığı
tehlikededir, İstanbul Hükûmeti görevini yapamamaktadır, milletin
bağımsızlığını yine milletin azim ve kararlılığı
kurtaracaktır
Bu felsefenin üzerine kurulmuştur. Ne yazık ki
1919daki durumla bugün Türkiye'nin geldiği nokta aynıdır.
2013teki gördüğümüz nokta da budur. Cumhuriyet Halk Partisi
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Onun için mi darbecileri destekliyorsun?
MUHARREM İNCE (Devamla) Siz,
hele bir baraja takılın da, orada bir kişi kalacak mı? O
zaman göreceğim ben sizi, o zaman göreceğim. Bir parti düşünün
ki baraja takılmasına rağmen, yine dimdik ayağa
kalkmıştır, dimdik!
İHSAN ŞENER (Ordu) Çok beklemeniz
lazım, çok!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ayşe Nur
Hanım kalır ama, Ayşe Nur Hanım kalır!
MUHARREM İNCE (Devamla)
Takılın baraja da ondan sonra göreceğim ben sizin hâlinizi.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
-Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453) (Devam)
BAŞKAN Madde üzerinde,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen İdris
Baluken, Bingöl Milletvekili.
BDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısı üzerine
grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu yasa
tasarısının maddeleri üzerine daha önce de burada
görüşlerimizi dile getirmiştik. Biz daha çok, üniversitelerin de
resmî ideolojinin bir aygıtı hâline gelmesine, devletin tekçi zihniyetinin
üniversitelerde de yaşatılmak istenmesini büyük bir sorun olarak
görmüştük ve bu zihniyetle yüzleşmeden Türkiye'de ne üniversitelerin
demokratik, özerk bilimsel yapısını inşa etmenin mümkün
olduğunu ne de güncel olarak üniversitelerde yaşanan sorunları
çözmenin mümkün olduğunu burada belirtmiştik.
Şimdi, AK PARTİ Hükûmeti
özellikle kendi politikalarının merkezinde hep darbeci zihniyetle bir
yüzleşmeyi esas alarak siyaset yürüttüğünü söylüyor. Seçim
meydanlarına gittiğinde, halka siyaset yapmak için gittiğinde
hep kullanmış olduğu temel argüman Biz Türkiye'deki bir zihniyeti değiştiriyoruz,
darbelerin yaratmış olduğu bir travmayı düzeltiyoruz.
şeklinde formüle ediyor. Ancak, üniversitelerin bugün
yaşamış olduğu sorunlara, sıkıntılara
baktığınız zaman ve bugün hâlâ üniversitelerin tepesinde
bir giyotin şeklinde duran YÖK kurumuna baktığınız
zaman bu söylemin ne kadar gerçekçi olduğunu ne kadar sahte olduğunu
eminim ki rahatlıkla değerlendirebilirsiniz. Neredeyse pek çok konuşmacı,
AK PARTİnin yine pek çok programında, seçim bildirgelerinde YÖKün
kaldırılacağıyla ilgili sözler vardı ama bugün
baktığımızda YÖK kurumu yerli yerinde duruyor. 12 Eylül
uygulamalarının sizin iktidarınıza yarayan bütün kurumları
yerli yerinde duruyor, Millî Güvenlik Kurulu aynı şekilde duruyor.
Yasal düzenlemelere baktığınız zaman, Seçim Kanunu, Siyasi
Partiler Kanunu 12 Eylül faşizminin, darbe zihniyetinin bütün yasakçı
unsurlarını taşıyacak şekilde, maalesef, aynı
şekilde şu anda yürürlükte durmakta.
Değerli milletvekilleri, özellikle
bu tekçi, devletçi anlayışın üniversitelerde
yarattığı en büyük sorun, sıkıntı, muhalif olan
öğrencilere yönelik sistemik birtakım baskıların
geliştirilmesiyle ilgilidir. Neredeyse AK PARTİ Hükûmeti döneminde
geçmiş bütün hükûmetlerden daha fazla Kürt öğrencilere yönelik,
muhalif öğrencilere yönelik bilinçli, sistemli, içerisinde polislerin de
olduğu linç girişimleri, linç saldırıları
yapılmaktadır.
Her konuyla ilgili buraya gelen AK
PARTİli hatipler çeşitli istatistikler veriyorlar. Biz çok merak
ediyoruz bu üniversitedeki tekçi anlayışın dayatmış
olduğu linç kültürüyle ilgili elinizde bir istatistik var mı? Sadece
bu yıl içerisinde kaç üniversitede öğrenciler Kürt olduğu için,
solcu olduğu için, muhalif olduğu için linç girişimine tabi
tutuldular, soruşturma süreçleri ne oldu? Bununla ilgili hiç merak edip
bir istatistik tuttunuz mu? Sadece kendi iktidarınızı
ilgilendiren, kendisine demokrat olan anlayışı sürdürmeye
çalışan bir iktidarın gerçek anlamda halkı temsil etmediğini,
gerçek anlamda sorunları çözme noktasında yetersiz olduğunu
vurgulamak istiyoruz. Çünkü oradaki Kürt öğrenciler, muhalif
öğrencilerle ilgili sorumluluk da, onların yaşam hakkından
eğitim hakkına kadar bütün sorumluluğu halk,
koruyasınız diye sizin partinize böyle bir yetki vermiştir.
Bakın, sadece bir ay içerisinde
olan birkaç hadiseden bahsedeyim: Erzurum Üniversitesinde Kürt öğrenciler
defalarca birtakım ırkçı güruhlar tarafından bilinçli bir
şekilde, içerisinde sivil polislerin de tespitli olduğu organizasyonlar
içerisinde saldırıya uğradılar. Bu öğrencilerin
çoğu sınav döneminde sınavlara giremedi, pek çoğu hayati
tehlike geçirecek şekilde ağır yaralanmalara maruz kaldı.
Ne sorumlular hakkında ne de bu organizasyonun içindeki polisler hakkında
tek bir soruşturma süreci dahi açılmamıştır ve Erzurumda
saldırıya uğrayan 50yi yakın öğrenci gözaltına
alınmış, bu saldırıya uğrayan öğrencilerden
10u ise tutuklanarak cezaevine gönderilmiştir. Aynı şekilde
Gümüşhane Üniversitesinde yine sınav dönemlerinde bu ağır
baskıyı hisseden öğrencilerin yaşadıklarıyla
karşı karşıyayız. Burdur Üniversitesinde aynı
hadise yaşanıyor. Bugün, demin öğrenci arkadaşlar bizi
aradılar, Afyonkarahisarda yine aynı şekilde iki haftadır,
bilinçli bir şekilde Kürt öğrencilere yönelik ağır bir
saldırı yapılıyor ve bugün elinde satırlarla,
bıçaklarla öğrencilere saldıran gruplar polis koruması
altında işlerini görüyorlar. Ne üniversite yönetiminden bir tepki var
ne oradaki idari ve mülki amirlerden bir tepki var ne bu kamu görevlileri ya da
bu saldırıyı yapanlar hakkında tek bir soruşturma var.
Her zaman olduğu gibi şu anda, Afyonda da 50 Kürt öğrenci tek
tek belediye otobüslerinden kimliklerine bakılarak gözaltına
alındılar. Yani Afyonda öğrenciyseniz, Afyonda
kimliğinizde Bingöl yazıyorsa, Muş yazıyorsa, Urfa
yazıyorsa bugün gözaltına alınmanız için bu yeterli bir
sebeptir. Ancak saldırıyı yapanlardan hiçbir tane gözaltı
yok. Ben Afyon Valisiyle de durumu konuştum, ne hikmetse bir türlü bu
ırkçı saldırıyı düzenleyenler ya da bu organizasyonun
içerisinde yer alan polislerin tespitiyle ilgili yetersizliği kendisi de
söylüyor. Böyle bir yaklaşıma seyirci kalan, böyle bir
yaklaşımı teşvik eden iktidardan da üniversiteden de
herhangi bir sorunu çözme anlayışı çıkmaz. Dolayısıyla
üniversitelerde bu tekçi zihniyeti bir kere ortadan kaldırmanız
gerekiyor. Eskiden Kürt yoktu şimdi Kürt var diyorsunuz, Kürtün
varlığını kabul ediyorsunuz ama bu sefer Kürtün yaşam
hakkı tehdit altında, Kürtün eğitim hakkı tehdit altında,
muhalif olanın yaşam hakkı, eğitim hakkı tehdit
altında. Böyle bir uygulamayı, bu şekilde yürüyen bir süreci en
başta Hükûmet olarak sizin kabul etmemeniz gerekiyordu. Ancak AK
PARTİ Hükûmeti de on
yıllık pratiği içerisinde tıpkı diğer hükûmetler
gibi bir hastalığa yakalandı; devleti kutsayan, bireye
karşı kutsal devlet anlayışını dayatan bir
anlayış maalesef bu Hükûmet için de tehlikeli bir hastalık
şeklinde giderek artarak bugünlere kadar geldi. Bakın, bu Gezi
direnişlerinde de aynı şeyi görüyoruz: Dış mihrak-iç
mihrak, Ben kelle vermem., Polisim gereğini yaptı. Bakın,
bu cümleleri, şimdi, sizin iddianız olduğu için Biz zihniyeti
değiştirdik. Darbe zihniyetiyle yönetilen bir ülkede dönüşümü
sağlıyoruz. dediğiniz için bunları söylüyoruz. Bu söylemlerin
tamamını burada Tansu Çiller olsaydı aynı şeyleri
söyleyecekti. Mehmet Ağar dönemine gidin, toplumsal olaylarda, klasik,
devleti koruyan, devletçi refleksin cümleleri aynıdır. Siz de bu
devletçi refleksin hastalığına yakalandınız. Tek bir
vatandaşın hayatını kaybetmesi sizin için her şeyden
daha önemli bir sorun olarak algılanması gerekirken siz, oradaki
gençleri gazla, copla, tazyikli suyla dağıttık, devletin
kudretini, gücünü gösterdik anlayışı içerisindesiniz. Bu
yaklaşımdan demokrasi çıkmaz, bu yaklaşımdan
özgürlükler çıkmaz. Darbe zihniyetiyle yüzleşmek, bir dönüşümü
sağlamak bu anlayıştan çıkmaz, onu açıkça ifade
edelim.
Bakın, konuştuğumuz
saatlerde, Ethem Sarısülük adındaki bir genç tam bir haftayı
aşkın bir süredir Numune Hastanesinde yaşam savaşı
veriyor, beyin ölümü gerçekleşmiş, mekanik ventilatöre bağlı.
İnternet'te ismini yazın, Ethem Sarısülük vurulma anı
diye yazın, o görüntüleri bir izleyin. Hangi vicdan o görüntüleri kabul
ederse biz ona söyleyecek herhangi bir söz bulmayız. Bir metre öteden
hedef alarak vuran, kaçan ve görüntülerde de açıkça belli olan bir polis
memuru hakkında hâlâ tek bir soruşturma bile açılmış
değil. Böyle bir anlayış olur mu? Bir üniversite
öğrencisini öldüreceksiniz, elinizi kolunuzu sallaya sallaya gideceksiniz,
tek bir soruşturma açılmayacak. Nedir? Devleti korumuş. İnsan
öldürmekte, gençleri öldürmekte devleti koruyan bir anlayış olur mu?
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa)
Polisler de ölüyor.
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Polisler de ölmesin. Bunu kim söylüyor?
3 vatandaşın
yaşamını yitirmesi... Bakın, ölüm durumunda hukuk düşer;
ölümün kimliği, hukuku olmaz. Polisin ölümü de...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
...aynı düzeyde bizi üzer, öğrencilerin, vatandaşların
ölümü de aynı şekilde bizi üzer.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Onu da söyle.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Ama
ölüme karşı, ölümlere karşı duyarlılık
gösterirken, devletin yapması gerekenleri gösterirken devletçi refleksten
kurtulmak gerekir. Bunu söylemeye çalışıyoruz.
Umarım ki üniversitelerdeki bu
tekçi, devletçi anlayışı bir an önce çözersiniz. Bütün
sorunların kökeninde onu görüyoruz. Bu konuda Millî Eğitim
Bakanına da önemli görevler düştüğünü tekrar belirterek Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Başkan, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir meseleyi
doğru algılaması ve doğru algılatması gerekir.
Sayın Konuşmacının, bazı suçlularla ilgili, suç
niteliğinden daha farklı bir şekilde belli bir etnik gruba
mensubiyetinden dolayı tutuklandığı noktasında
iddiaları var. Orada Sayın Bakan oturuyor, Bingöl Milletvekilidir ve
Zazadır. Burada, Kabinede Kürt bakanlar vardır. Ben Kürtüm. diyen
bakan çıkmıştır daha geçenlerde. Dolayısıyla hiç
kimse Kürt olduğu için bir soruşturmaya uğramamaktadır ama
suçlunun Kürtü, Lazı, Çerkezi, Abazası olmaz. Kanun
karşısında suçluysa herkes suçludur. Etnik meselesinden
dolayı suç aramak, suç isnat ederek bir etnik grubu esas alıp kışkırtmak
milletvekilliğine yakışmaz, Türkiye milletvekilliğine
yakışmaz. Dolayısıyla arkadaşlarımızın
bu konuşmalara dikkat etmelerini rica ediyorum. Devlet bizim
devletimizdir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurun
Sayın Baluken.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Hükûmet açıklama yapsın, Kürt olduğu için mi
tutuklanmış veya başka bir şey için mi?
BAŞKAN Sayın
Uzunırmak, konuştunuz, tamam.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Bu
konuyla ilgili benim de tabii tutanaklara geçsin diye bir açıklama yapmam
gerekiyor.
Biz tabii ki Türkiye milletvekiliyiz ve
76 milyon vatandaşın her bir sorununu o kürsüden dile getirmekle
yükümlüyüz. Üniversitede Kürt öğrencilerin yaşamış
olduğu baskılar, karşılaşmış oldukları
saldırılar uzun süredir bu ülkenin gündeminde ve Kürt olduğu
için, solcu olduğu için, muhalif olduğu için ayrımcı,
ötekileştirici bir anlayışla
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Muhalif olan herkes tutuklanıyor, herkes soruşturuluyor.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) -
bu
öğrencilerin yaşam hakkına yönelik, eğitim hakkına
yönelik sistemli saldırıların olduğunu defalarca dile
getirdik
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Hükûmet açıklama yapsın bu konuda.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) -
şu anda da dile getiriyoruz. Bu konuyla ilgili tespitlerimizi burada
tabii ki dile getireceğiz. Bunu yaparken bir etnik
ayrımcılık yapmıyoruz. Eğer başka bir etnik
kökenden dolayı üniversitelerde bu şekilde
ayrımcılığa uğrayan halkımız,
vatandaşımız, öğrenciler söz konusu olursa onu da tabii ki
gelir kürsüde paylaşırız.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Etnik
grubundan dolayı değil, suçundan dolayı soruşturuluyor.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Bunun için Erzurum örneğini verdim, Gümüşhane örneğini verdim,
Afyonkarahisar örneğini verdim. Malatyada Malatya Mahkemesinin
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Soruşturulan ülkücüler de var, etnik kökeninden dolayı değil.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) -
verdiği kararları defalarca buraya getirdik. Bu konuyla ilgili
herhangi bir etnik ayrımcı
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Soruşturulan solcular da var, etnik gruptan dolayı değil.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) -
yaklaşım içerisinde olmadığımızı belirtmek
istiyorum.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
AKPli arkadaşlarımız da açıklama yapsınlar bu konuda.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Bu
üniversite öğrencilerinin tamamı yasal haklarını
kullandıkları için bu ayrımcılığa
uğruyorlar. Basın açıklaması yaptıkları için,
demokratik tepki gösterdikleri için, parasız eğitim, ana dilde
eğitim istedikleri için bu ayrımcılığa maruz
kalıyorlar. Bu taleplerinin hiçbirinin de suç olduğuna biz
inanmıyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) Sayın Başkan, Sayın Balukenin
Afyonla ilgili konuşması üzerine Afyon Valisiyle şimdi
görüştüm. Zaten Sayın Baluken de görüşmüş kendisiyle de.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Ama
bana verdiği bilgiler doğru değil Sayın Bakanım. Siz
konuşun ben size söyleyeyim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) Şimdi, ben tabii, devletin valisinin
verdiği bilgiler üzerinden Meclisimizi bilgilendirmek durumundayım.
Bana Afyon Valimizin verdiği
bilgiye göre, Afyonda daha önce iki grup öğrenci arasında bir çatışma çıkmış. Bu birinci çatışmada doğu kökenli -Valinin ifadesiyle söylüyorum-
öğrencilere saldırdığı görülen veya iddia edilen
kişilerin, 5 kişinin -daha kalabalık sayıda olabilirler
ama- MOBESE kameralarından kimliği tespit edilmiş ve bunlar
mahkemeye sevk edilmiş, şu anda mahkeme sürecinde. Fakat, bugün bu
kavganın bir devamı olarak zannediyorum, -Vali Beyin de yorumu öyle-
bu kavganın bir tür rövanşı gibi, başka bir grup ile
doğu kökenli bir grup öğrenci de bu sefer karşı gruba
ellerinde birtakım kesici şeylerle
saldırdıklarını söylüyor.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Doğru bir bilgi değil bu.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) - Bunların da, 6 kişinin
kimliklerinin, eşkâllerinin belirlendiğini ve takibat
yapıldığını söylüyor.
Şimdi, burada ben, tabii,
olayın ayrıntılarını şu anda tam olarak
bilmiyorum ama her ilde -Eskişehir örneğinden hareket edersek-
dışarıdan gelen, bu Diyarbakır da olabilir, Edirne de
olabilir, oradaki, Eskişehirin diyelim yerli çocuklarıyla mahalle
kavgası, efendim, hemşehri uyuşmazlığı, bazen bir
kız meselesinden bir tartışma çıkıyor, hemen işin
etrafına birtakım ideolojik veya etnik örgüler kuruluyor. Onun için
bizim de, doğrusu, bu tür olayları değerlendirirken çok fazla
kategorize etmemeye gayret etmemizde fayda var ama işin içinde böyle bir
ayrımcılık ve bundan kaynaklanan bir şiddet varsa onun
zaten takip altında olduğunu söylüyorlar.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkanım
BAŞKAN Konu
anlaşıldı Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Bu
konuyla ilgili Sayın Bakanımız bir açıklama yaptı ama
Genel Kurul bilgilensin diye ben de birkaç şey söylemek istiyorum.
BAŞKAN Bilgilendi zaten
Sayın Baluken. Sayın Bakan da sizin konuştuklarınıza
dair
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Şimdi, Sayın Valiyle ben de görüştüm. Sayın Valinin bize
aktardığı bilgilerle öğrencilerin aktardığı
bilgiler arasında çok büyük çelişkiler var.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Öğrenciye mi inanacaksın, Valiye mi inanacaksın?
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Bakın, Sayın Vali, bu saldırıların ırkçı,
şovenist, çözüm sürecini sabote etmek isteyen bazı çevreler
tarafından yapıldığını söylüyor zaten. Sayın
Valinin bize vermiş olduğu bilgilere göre
Bugünkü hadiselerde 6
öğrenci gözaltına alındı. diyor. Ancak biz
öğrencilerle, şu anda da, beş dakika önce telefonla
görüştük, gözaltındaki öğrenci sayısı 50 ve
tamamı bahsettiğim gibi belediye otobüslerinden kimliklerine
bakılarak gözaltına alındılar.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) Gözaltı değil.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Dolayısıyla bu şekilde bilgi vermek doğru değil.
Diğer gruptan herhangi bir gözaltı var mı diye sordum, diğer
gruptan herhangi bir gözaltı olmadığını söylüyor.
Öğrenciler de, hâlâ o saldıran grubun da üniversite kampüsü
içerisinde olduğunu söylüyor. Dolayısıyla, bu kadar
çelişkili açıklamalar olunca, biz de, tabii ki, Hükûmeti duyarlı
kılmak için, Sayın Bakanın durumu araştırması
için buradan bilgilendirme yapmak zorundayız.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
3.- Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/759) (*) (S.
Sayısı: 453) (Devam)
BAŞKAN - Madde üzerinde AK
PARTİ Grubu adına söz isteyen Recep Özel, Isparta Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP ÖZEL
(Isparta) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan kanun
tasarısı hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım.
Biraz önce burada Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz alan Nevzat Korkmaz Beyefendi herhâlde burada
yok, sırada göremiyorum- biraz önce konuşmasını yaptı,
gitti. Her zaman yaptıkları gibi bir yere bir fitneyi sokup sonra
ortadan kayboluyorlar.
OKTAY VURAL (İzmir) Bekle,
bekle, geliyor.
RECEP ÖZEL (Devamla) Biraz önce
yapmış olduğu konuşmada, geçen hafta vermiş
olduğu, burada kanun görüşmeleri esnasında çalakalem el
yazısıyla yazmış olduğu, Ispartada şehri gül
üniversitesi kurulmasıyla ilgili önergeyi Meclis kürsüsüne sunmuş,
okunurken haberimiz oldu. Bir madde ihdasının nasıl işleme
alınacağını, nasıl olacağını elbette ki
en iyi bilir. Bizim de daha önceden haberimiz olsa, bunun bir
altyapısı yapılabilir, olabilir ama burada, orada hemen çalakalem
yazdığı Önergemize destek vermediler. diye
Kusura
bakmasın, biz kimsenin vagonuna binmeyiz. Biz vagon değiliz yani. Biz
AK PARTİ olarak, milletvekilleri olarak lokomotifiz; kimsenin vagonu da
olmayız.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Piston zayıf
RECEP ÖZEL (Devamla) Şimdi, bize
daha önce demiş olsaydı, bundan bahsetmiş olsaydı
olabilirdi.
Bunu bırakıyorum. Nezaket
dışındaki olan uygulaması
Isparta basınına
gitmiş, Facebook sayfasına ya da basına Hiç
kıllarını kıpırdatmıyorlar, önergemize destek vermediler.
diye, hiç siyasi nezakete uymayan burada onun açıklamasını
sizlere okumayacağım- hiç siyasi edeple uzaktan yakından
alakası olmayan bir beyanatı sırf orada, kamuoyunda birbirimizin
itibarını zedelemek anlamında birtakım gayretler içerisine
giriyor. Ben bunu şık bulmadığımı basın
açıklamamızda belirttim.
Bir diğeri de Şimdi
Ispartada bir şey yapılmıyor. diye
Bakın, 2002 yılında Ispartada
Süleyman Demirel Üniversitesinin öğrenci sayısı 35 bindi.
İçinden Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi çıkmış
olmasına rağmen şu anda öğrenci sayımız 60 bin ve
bütün ilçelerin tamamında da meslek yüksekokulu kurulmuş. O Nevzat
Korkmazın ilçesine de bizim dönemimizde dört yıllık yüksekokul
açılmıştır. Kendisinin, tabii, Ispartada dikili bir
ağacı olmayan bu sataşmasını biz anlayışla
karşılayabiliriz.
OKTAY VURAL (İzmir) Yahu Nevzat
Korkmaz oralı diye bir de cezalandıracakmıydınız?
Orada AKPye oy veren yok mu yani? Mantığa bak yahu!
RECEP ÖZEL (Devamla) Elbette ki ben, siyasi nezakete, üsluba
dikkat edilmesi gerektiğini, kamuoyunu ve sizleri de bununla meşgul
ettiğimiz için Ispartalılardan da özür diliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) Ispartayla
ilgili, bir üniversite kurulmasıyla ilgili bir ek madde konulmasına
ilişkin önerge sizin tarafınızdan okundu. Tabii, Komisyona üyelerin
çağrılması lazımdı ama Isparta Milletvekili telefonla
konuşmak suretiyle hiç ilgi bile göstermedi. Aslında bu
lakayıtlık bile Isparta için gerçekten üzülecek bir konu.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın Başkan, ben dedim
ki: Haber etseydiniz Komisyonu hazır ederdik. Ayrıca, Ispartaya
ikinci bir vakıf üniversitesi kurulmasına dair çalışma var.
OKTAY VURAL (İzmir) Gönül isterdi ki Isparta
Milletvekili bu konuda duyarlılık gösterip de kendi Komisyon üyeleri
varsa buraya çağırsaydı, bunu bile yapmadı. Ispartaya bile
hayrı olmamış yani.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi, madde üzerinde şahsı adına söz
isteyen Aykan Erdemir, Bursa Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
AYKAN ERDEMİR (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi ve televizyon ve bilgisayar
ekranları başında bizleri izleyen yüce milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Toplumumuzun yarısı 30 yaşından genç.
Bu ülkenin en değerli kaynağı gençlerimiz; yalnızca
biyolojik yaşı genç olanlar değil elbette, genç
düşünenlerimiz. Türkiye'nin orta gelir tuzağından
çıkışı için tek şansımız gençler,
Türkiye'nin sürdürülebilir büyümesi için de tek şansımız
gençler, Türkiye'nin otoriter rejimden özgürlükçü demokrasiye geçişi için
de tek şansımız gençler ama en önemlisi, Türkiyede sürdürülebilir
toplumsal barış için en büyük şansımız gençler.
Şüphesiz ki gençler en büyük
kaynağımız. Eminim ki bundan hepimiz hemfikiriz fakat gençlerin
en değerli kaynağımız olduğunu bilmek yetmiyor,
gençlerimize eğitim olanakları da sunmak gerekiyor, gençlerimize
fırsat eşitliği de sunmak gerekiyor, tek bir gencimiz geride
kalmasın diye sosyal politikalar geliştirmek gerekiyor ama hepsinden
önemlisi, gençlere çoğulcu, demokratik değerler sunmak
zorundayız; nefrete, kine, ön yargıya, peşin hükme geçit
vermemek zorundayız. Gençlerimiz birbirini ayırmasın, birbirini
ötekileştirmesin, birbirini örselemesin. gençlerimiz birbirine Sayın
Başbakanın gözüyle bakmasın, gençlerimiz birbirine düşman
gözüyle bakmasın. Elbette ki gençlere yalnızca bu eğitim
olanaklarını sunmak, bu eğitim kurumlarını sunmak,
üniversiteleri sunmak yetmiyor; gençlerimizin kendilerini
gerçekleştirebilecekleri olanakları, hak ve özgürlükleri de sunmak
zorundayız. Bu hakkı, bu özgürlükleri tanımak zorundayız.
Değerli milletvekilleri,
değerli milletimiz; gelin, gençleri vurmayalım, kırmayalım,
biber gazı sıkmayalım, tazyikli su sıkmayalım,
coplamayalım, plastik mermi sıkmayalım; gençlerimizi kör
etmeyelim, gençlerimizin kemiklerini kırmayalım, gençlerimize
işkence yapmayalım, gençlerimize hakaret etmeyelim, gençlerimize
cinsel tacizde bulunmayalım, en önemlisi gençlerimizi öldürmeyelim,
zindanlara tıkmayalım, hayatlarının baharında
onları karanlığa hapsetmeyelim ve gençlerimizi eğer
yaşatacaksak, bırakalım, onlar da siyasi olarak kendilerini
gerçekleştirebilsinler, hak ve özgürlüklerini kullanabilsinler.
Yalnızca seçme ve seçilme yaşını düşürmek yetmez.
Benim gönlümden seçme yaşı 16, seçilme yaşı 18 geçiyor.
Gelin, Mecliste grubu bulunan dört parti bir araya gelelim, gençlerimiz için
daha düşük seçme ve seçilme yaşında anlaşalım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
İmzalayın hadi, imzalayın bakalım hadi.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Biz hazırız.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Bir de
kreş yapalım Meclisin yanına.
AYKAN ERDEMİR (Devamla) - Gelin,
ulusal gençlik konseyi olmayan tek ülke utancını taşımaktan
kurtulalım. Gelin, ulusal gençlik konseyi isteyen gençlerimize,
Bakanlığa bağlı kapıkulu gençlik konseyi önerme
utancından kendimizi kurtaralım. Gelin, değerli milletvekilleri,
gençlerin siyasete katılımını önemseyelim. Onların
düşünce, ifade ve toplantı özgürlüğüne saygı gösterelim.
Ancak ve ancak gençlerimiz bu yolla hak ve özgürlüklerini, ödev ve
sorumluluklarını deneyerek, yanılarak, daha iyisini yaparak
kısacası yaşayarak öğrenebilirler. Evet, yaşayarak
öğrenebilirler. Bırakın gençler yaşasın efendiler,
gençlere kıymayın, gençlere kıymayın, gençlere
kıyıyorsunuz. İstanbulda, Gezi Parkında, Taksimde,
Ankarada, Kuğulu Parkta, İzmirde gençlere kıyıyorsunuz,
gençlere kıymayın, geleceğimize kıymayın, Türkiyeye
kıymayın. Siyasi ikbaliniz ve istikbaliniz için gençlere bu bedeli
ödetmeyin. Hiçbir kariyer gençlerin hayatına değmez.
Hepinizi saygı ve sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sayın Başkanım, az önce ismimi vererek Sayın Recep Özel
bazı hakaretlerde bulundu.
BAŞKAN Nede bulundu?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Hakarette
bulundu.
BAŞKAN Ne diye hakaret etti?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Yani
işte MHPnin vagonuna binmeyiz, MHP
MUHARREM İNCE (Yalova) Ben Recep
Özeli uyardım, Nevzat Korkmaza sataşma diye.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Hakaret etmedi Biz kimsenin vagonuna binmeyiz, biz lokomotifiz, vagon
olmayız. dedi. MHPyi vagon falan diye tabir etmedi.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) O vagonlar
ona çarpsın, kafasını, gözünü dağıtsın.
BAŞKAN İki dakika süre
veriyorum, buyurun, sataşma nedeniyle.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Evet,
biraz önce ben burada konuşurken sesini çıkaramayanlar, ben buradan
ayrıldıktan sonra arkamdan laf söylemeye çalıştı.
Hatta bir de Fitne soktu gitti. gibi bir de yakışı kalmayan
bir söz söyledi. İşte bakın, şu anda kendisi ne duruma
düştü, bütün Genel Kurulun takdirine arz ediyorum.
Bir insan şecaatini arz ederken
sirkatini söylermiş derler. Bakın, Biz başka birilerinin
vagonuna binmeyiz. gibi bir laf kullandı. Kastettiği Milliyetçi
Hareket Partisi milletvekilinin vermiş olduğu önergeye destek olup
olmama hususu. Doğru, siz Milliyetçi Hareket Partisinin vagonuna binmezsiniz
ama siz PKKnın vagonuna binersiniz, siz BDPnin vagonuna binersiniz, siz
Öcalanın vagonuna binersiniz ama Milliyetçi Hareket Partisinin,
doğru söylese de vagonuna binmezsiniz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Keşke
vagonuna binseler, başka yere biniyorlar.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Hakikaten
merak ediyorum bu Türk milliyetçiliği düşmanlığı
nereden geliyor?
Değerli milletvekilleri,
bakın, bu bir Hükûmet tasarısıdır şimdi
görüştüğümüz yani Hükûmet tasarısı ne demek? Bu tasarı hazırlanırken en
önce iktidar partisi milletvekillerinin bundan haberdar olması demek.
Nerede görüşülmüş bu? Önce Millî Eğitim Komisyonunda
görüşülmüş, tali komisyona da gönderilmiş. Tali komisyonda
Başkan Yardımcısı Isparta AKP Milletvekili. Efendim, Millî
Eğitim Komisyonunda görüşülüyor, orada da bir değişiklik
yok, hiç kimse tarafından en küçük bir önerge verilmemiş, sonra yine
Genel Kurula gelmiş. Yani, bütün bu olan bitenler olurken bakıyoruz,
Isparta AKP milletvekilleri, Ispartayla ilgili olarak bizlerden haberdar
oluyorlar.
Ben sadece şunu söylüyorum: Eğer
mevzubahis Ispartanın menfaatleri ise, kardeşim, getir teklifini,
bak, burada Genel Kurulun önünde söz veriyorum, her zaman destek vermeye
hazırım.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sana
ihtiyacımız yok, yaparsak yaparız, sana ihtiyacımız
yok!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Sizin
aslında millete de ihtiyacınız yok, sizin aslında kimseye
de ihtiyacınız yok, onun için bak sokaklar karıştı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Bak, bu
kafanızı değiştirmezseniz bu kafanızı duvara
vurursunuz.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sana
ihtiyacımız yok ki bu işi yaparken.
OKTAY VURAL (İzmir) Sizin
Obamanız var!
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun Sayın
Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Hatip, konuşmasında AK PARTİyi ve bizi kastederek,
PKKnın, BDPnin vagonuna bindiğimiz konusunda bir ithamda bulundu.
BAŞKAN Evet, sataşma
nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
Aslında sormama gerek yoktu ama
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Değerli milletvekilleri, otuz yıldır kanayan yarayı ortadan
kaldırabilmek için, kardeş kavgasını son buldurabilmek için
tüm riskleri
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Analar
ağlamasın diye
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Analar ağlamasın, ocaklar sönmesin, babaların yüreği
yanmasın diye
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Memleketin
anası ağladı!
AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul)
Niye rahatsız oldun?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
tüm riskleri göze alarak sizin popülizminize rağmen bu meseleye biz gövdemizi
koyduk, bundan kimse gocunmasın.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Taksimdekiler ağlayabilir ama!
AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul)
Taksimdekiler de ağlamasın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Bir: Bizim kimsenin vagonuna falan bindiğimiz yok. MHPnin vagonunu da
tarif etmedi arkadaşımız, onu da söylemedi. Vagon olabilmesi
için lokomotif olması lazım, siz kırk yıldır lokomotif
de olamadınız.
FARUK BAL (Konya) Vah, vah!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Lokomotif olmayan bir partinin vagonuna binildiğini ifade etmek
yanlış bir söylemdir.
Bakın, siz, İç Tüzükün nasıl
olduğunu bilmeniz gerekir. Tali komisyon madde teklif edemez,
görüşlerini ifade eder.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Görüşmemiştir, bu tasarıyı görüşmemiş bile.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Tali komisyon der ki, Başkan Vekili olan arkadaşımız:
Burada bir görüşümüz de budur. Ama Başkan Vekili olması
Komisyona talimat verme hakkını da getirmez.
Şimdi, siz burada bunu verirken,
açıkçası, şunu itiraf edin: Ispartada AK PARTİli
milletvekilleri -biri Plan Bütçe Komisyonu Başkan
Yardımcısı; bir milletvekili arkadaşımız da,
burada, Grup Yönetim Kurulu üyesi- etkililer, aktif olarak
çalışıyorlar. Ben Ispartada öne geçebilir miyim? diye
yaptığınız bir popülizmi, siyaset malzemesi
olmasını kullanmak şık düşmemiştir.
Siz, isterseniz 52 milletvekiliyle imza
atın, isterseniz başka olun, eğer bizim
arkadaşımız, AK PARTİ Grubu bunu kabul ettikten sonra Recep
Özelin tek imzası yeter. Sizin 52 imzanız da olsa bir işe yaramaz
ama Recep Özelin, Isparta milletvekillerinin tek imzası o kanunun
çıkmasıyla ilgili yeter. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Popülizm yaparak Şunu şöyle yapsak. diye
değil; ülkenin hesapları var, dengeleri var. Siz iktidarda olduğunuz
dönemde niye Ispartayı hiç aklınıza getirmediniz? Isparta
milletvekilleri yok muydu?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Ispartaya yapılan her şey o dönemde yapılmıştır.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Üniversiteleri biz kuruyoruz, o zaman hiç aklınıza gelmedi mi?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Burada bir şey söylerken bu şekilde popülizm yapmak, il arasında
milletvekillerinin birbirleriyle yarışmaları uygun değil.
Sayın Korkmaz,
yaptığınız yarışmayı da, uygun
olmadığını ifade ediyorum.
Saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür
ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) Hadi
bakalım, imzala getir, hadi, hadi.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Korkmaz.
OKTAY VURAL (İzmir) Yüreğin
sıkıyorsa getir, hadi.
BAŞKAN Bir saniye
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Benim
popülizm yaptığım ifade edilmiştir, 69a göre söz
istiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Bak, sana
söyledik, bir imza kâfi dedik, hadi.
MUHARREM İNCE (Yalova) Recep,
ben sana Nevzata sataşma. demedim mi? Nevzata sataşma,
başına iş alırsın. diye seni uyarmadım mı?
BAŞKAN Ne zamana kadar devam
edecek Sayın Korkmaz bu?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Anlatıncaya kadar konuyu.
BAŞKAN Buyurun o zaman.
Sataşma nedeniyle iki dakika
OKTAY VURAL (İzmir) Hadi bakalım,
cesareti var mı imzayla getirecek?
RECEP ÖZEL (Isparta)
Endişelenme, gelecek.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Evet,
hakikaten, galiba bir vekâlet kullanmak durumunda kaldı, söyleyecek sözü
olmayınca Grup Başkan Vekilini çıkardı ortaya.
Şimdi, ben size şunu
söyleyeyim Mustafa Bey: Bak, popülizm kelimesi hiç bu duruma uygun
düşmüyor. Niye biliyor musunuz? Yatırım teşvik kanununda,
Ispartanın durumunun, sınıfının
değiştirilmesiyle ilgili bir kanun teklifi verdim ve o kanun
teklifini bütün Ispartanın basın-yayın organlarından da
ilan ederek tam iki hafta imza atmaları için çağrıda bulundum
AKP milletvekillerine.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Gelip görüşmedin, basın yoluyla çağırıyorsun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Yani
bakın, ancak, hiçbir şekilde cevap vermedikleri gibi
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Karşılıklı konuşmak varken basın yoluyla
yapıyorsun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla)
Anlatayım Mustafa Bey.
sonra Recep Özel Bey bir açıklama
yaptı gazetelere, dedi ki: Ben Nevzat Korkmazla aynı masaya bile
oturmam. Tamam mı?
BÜLENT TURAN (İstanbul) Helal
olsun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Yani
işte bu kafa, gördüğünüz gibi
BÜLENT TURAN (İstanbul) Niye
cevap versin? Böyle üslup olur mu?
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) AKP
sıralarını dolduran arkadaşlarımız adına
konuşuyorsun.
OKTAY VURAL (İzmir)
Öcalanın masasına oturuyorsun be! Nereye oturuyorsun?
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla)
İşte bakın, bu kafa yüzünden, maalesef, sizin bu sokaklardaki
derde derman olmanız da mümkün değil, öyle gözüküyor. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Benim söylemek istediğim şu:
Ne yapıldıysa Ispartaya, Milliyetçi Hareket Partisi döneminde
yapılmıştır. Sizin zamanınızda
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Üniversite? Üniversite ne oldu?
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Efendim,
üniversite çok önceden yapılmıştır, 57nci Hükûmet
döneminden de önce yapılmıştır.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Niye sizin zamanınızda yapılmadı?
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla)
Yalnız, benim bahsettiğim şu: Ispartaya sizin neler
yaptığınızı öğrenmek istiyorsanız hakikaten,
o boşalan organize sanayiye bakacaksınız, kapatılan bölge
kuruluşlarına bakacaksınız, esnafı
dolaşacaksınız, ondan sonra konuşacaksınız Biz
AKP döneminde Ispartaya şu, şu, şu hizmetleri getirdik. diye.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sizin zamanınızda yapılmadı. Niye sizin
zamanınızda yapılmadı?
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Yani
yanlış bilgilerle cevap verdiniz Mustafa Bey.
RECEP ÖZEL (Isparta) Ispartaya
geliyor musun?
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla)
Dolayısıyla, şöyle söyleyeyim: Bunu da anlıyorum, herhâlde
bu kadar dahi konuşamayacaktı Recep Bey.
Teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın
Başkan, iki dakika
BAŞKAN Lütfen
sonlandırın. Hayır Sayın Özel.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, ama
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın
Başkan, bir dakika. Düzeltme yapacağım.
BAŞKAN Sayın Özel, lütfen.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN - Vermiyorum arkadaşa.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, sürekli ismimden bahsederek sataşmada bulundu.
BAŞKAN Yasama faaliyetinde
bulunuyoruz efendim, karşılıklı sataşma nedeniyle
zaman geçirecek değiliz.
3.- Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/759) (S.
Sayısı: 453) ---(Devam)
BAŞKAN Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Ayşe Türkmenoğlu.
Buyurun Sayın Türkmenoğlu.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 453 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Gönül isterdi ki bugün aslında,
son on bir yılda AK PARTİ hükûmetleri döneminde kurulan üniversiteler
ve onların başarıları detaylı bir şekilde
konuşulsun ama ne yazık ki iki haftadır gündemimiz çok
farklı. Ne yazık ki gençlerimiz üniversitelerde okumaya teşvik
edilmek yerine, sokaklarda ellerine taşlar verilerek provoke edilmeye
çalışılmakta. Ben şunu düşünüyorum: Sanırım,
Mustafa Kemal Atatürk, Türkiyeyi dış düşmanlardan
kurtardı, inşallah AK PARTİ de iç düşmanlardan kurtaracak
ve ülkeye huzuru getirecek. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KADİR GÖKMEN ÖGÜT (İstanbul)
Diğer yüzde 50 değil mi? Diğer yüzde 50den mi
koruyacaksınız?
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Devamla)
Ve şuna samimiyetle inanıyorum, bütün arkadaşlarımız,
çevremizde bizim partimizde olmayan arkadaşlarla da konuşuyoruz, bana
söyledikleri şu: Farkında mısınız, siz Mustafa Kemal
Atatürkün ülkülerini hayata geçirdiniz. Farkında mısınız,
yaşamış olsaydı o şu anda AK PARTİli olurdu.
Sosyal devlet anlayışını hayata geçiren sizsiniz -biraz
önce Başkanımız söyledi- ülkemizi muasır medeniyetler
seviyesine çıkartan sizsiniz. Türkiyede millî gelirin
artmasını sağlayan biziz. Bütün köylerde bilgisayar sistemini ve
İnterneti kuran yine AK PARTİ hükûmetleri. Kendi şehrimde
şu anda 5inci üniversite kuruluyor. Bunlar AK PARTİ döneminde oldu.
Bizler gençlerimiz okusun, dünyadaki yerlerini alabilsinler, dünyayla
yarışabilsinler istiyoruz ve bunun altyapılarını
yapıyoruz. Bizler, gençlerimizi tüm kışkırtmalara
rağmen, kendilerine rağmen koruyacağız. Sosyal devlet olma
gereği bu. Gençlerimizi alet eden düşüncelerden korumaya gayret
edeceğiz.
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul)
Öl de ölelim. diyen gençler mi, hangi gençler bunlar?
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Devamla) Çünkü
gençlerimizin hayatlarından, sağlıklarından endişe
ediyoruz.
Ben şunu söylemek istiyorum: Kaç
gündür yapılan eylemlerle ilgili çeşitli vesilelerle
Başbakanımız, grup başkan vekillerimiz,
bakanlarımız konuştu. Muhalefet de konuştu, onları da
dinliyoruz. Gösterilerin başlangıçta çok iyi niyetli
başlandığı şeklinde söylendi, onları biz de kabul
ediyoruz fakat orada yapılan bir hatayla ilgili her türlü şey
söylendi. Hata yapıldı ve sorumlular cezalandırılacak.
dendi. Buna rağmen, ülkeyi iki haftadır hiç hak etmediği
şeklide dünya kamuoyunda bu şekilde göstermeye kimin hakkı var?
Son on bir yıldır AK PARTİ teşkilatları gece gündüz,
Sayın Başbakanımız ve bakanlarımız olmak üzere,
yedi gün, yirmi dört saat çalıştık ülkemizi bu seviyeye getirmek
için. Ülkemizin millî gelirini on bin doların üzerine çıkarttık.
Her ilde üniversite yaptık, yeter ki çocuklarımız üniversiteye
gidebilsinler diye. Üniversitelerde harçları kaldırdık, kredi
oranlarını artırdık, bursların miktarını
artırdık, yeter ki gençlerimiz ailelere yük olmadan okuyabilsinler.
Yeterli sayıda yurdumuz yoktu, Kredi ve Yurtlar Kurumu bağlı
yurtların inşaatları yoğun bir şekilde
yapıldı.
Bizler, dediğimiz gibi,
gençlerimiz dünyayla yarışsın istiyoruz, kendileriyle
yarışsın istiyoruz, bununla ilgili her türlü ortamı
hazırlamaya gayret ediyoruz. Eğitim kampüsleri yapıyoruz, sadece
üniversitelerde değil, ilköğretim okullarında, liselerde de
eğitim kampüslerinin yapılması aşamasına gelindi,
bunlardan 2 tanesi de Konyada yapılacak.
Ben öncelikle bugüne kadar
üniversitelerin kurulmasında emeği geçen tüm Millî Eğitim
bakanlarımıza -başta Başbakanımız olmak üzere-
emeği geçen tüm Millî Eğitim bürokratlarına ve
milletvekillerimize teşekkür ediyorum. İnşallah, ülkemize,
milletimize hayırlı uğurlu olur.
Dediğimiz gibi, bizler her
şeye rağmen gençliğimizin geleceğini düşüneceğiz,
onları tüm tehlikelerden koruyacağız. Kendilerine rağmen
tehlikelerden koruyacağız, bunun da böyle bilinmesini istiyorum.
Değerli Başkanım, Konya
Gıda ve Tarım Üniversitesiyle ilgili yoğun bilgiler vermek
istiyordum ama inşallah bunları başka zamanlarda
paylaşırız kamuoyuyla da. Ben burada, bu üniversitenin
kurulmasında yoğun emeği ve desteği olan Konya Şekere
de teşekkür ediyorum.
Türkiyede güvenli bir ortam var,
Türkiye huzurlu bir ortam. Yatırımcı da güven bulduğu
ortama gelir. Vakıflarımız da bu şekilde güvenli bir ortam
olduğu için, istikrar olduğu için üniversiteler kuruyor.
Biliyorsunuz, yabancı vakıfların mallarıyla ilgili,
gayrimüslim vakıfların mallarıyla ilgili iadeler konusunda yine
AK PARTİ Hükûmeti karar aldı ve bunu hayata geçirdi. Bunun da bu
şekilde bilinmesini istiyorum.
Emeği geçen herkese teşekkür
ediyorum. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın konuşmacı Atatürk dış düşmanlardan
kurtardı, AK PARTİ de iç düşmanlardan kurtaracak dedi, sonra da
muhalefeti tanımladı. İzin verirseniz cevap vermek istiyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Niye üstünüze alınıyorsunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkanım, böyle bir sataşma yok ki!
MUHARREM İNCE (Yalova) Size de
işaret ettim duydunuz mu diye.
BAŞKAN Doğru, duydum sözü,
sözü atlamış değiliz.
OKTAY VURAL (İzmir) Bu
ayrımcı ve bölücü zihniyetin burada Türk milletinden özür dilemesi
gerekiyor.
BAŞKAN Bir saniye
Şimdi, konuşmacı bu
cümleyi kurdu ama
OKTAY VURAL (İzmir) Bu bölücü
zihniyete Türk milletinden özür diletmeniz gerekiyor.
BAŞKAN Sayın Vural bir
saniye
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul)
İç düşman diye nitelendiriyorlar yahu.
BAŞKAN İsterseniz
şöyle yapalım
OKTAY VURAL (İzmir) Ve
düşman üreten, bu milleti ayıran bu düşünceyi
kınıyorum, bu zihniyeti kınıyorum.
BAŞKAN - Bir saniye Sayın
Vural
Sayın Vural
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Atatürk düşmanı derken ağzını açmıyorsun.
OKTAY VURAL (İzmir) Mahkûm
oldunuz siz milletin nezdinde. Siz bölücü bir düşüncenin temsilcisisiniz.
BAŞKAN Bir saniye
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, muhalefet niye kendisini düşman olarak
algılıyor ki?
BAŞKAN Bir saniye
Bir oturun
Sayın Elitaş.
OKTAY VURAL (İzmir) Bölücü
düşüncenin temsilcisi olduğunuzu gösterdiniz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan, sözlerine açıklık getirsin.
BAŞKAN Sayın İnce, ben
konuşmacıyı dinledim.
OKTAY VURAL (İzmir) Onun için
BDPye, PKKnın sözcülerine ihtiyaç yok, sizin gibilere ihtiyaç var.
BAŞKAN Sayın Vural, bir
müsaade edin. Bir saniye efendim
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan
OKTAY VURAL (İzmir) Siz, AKPye
oy verenler için de yüz karasısınız.
BAŞKAN Bu cümleyi kurdu ama
kendisinden soralım.
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya)
Ben teröristlere söyledim, siz niye üzerinize alıyorsunuz?
BAŞKAN - Gerçekten kastettiği
muhalefet partileriyse ve özellikle de ana muhalefet partisiyse büyük bir
yanlış, düzelttirelim.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Bir
açıklamaya ihtiyaç var.
BAŞKAN Ben, siyasi partileri
kastettiğini
MUHARREM İNCE (Yalova) Ben, izin
verirseniz, siyasetin dili nasıl olmalı onu anlatayım bir.
BAŞKAN Hayır, lütfen
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Böyle bir derse ihtiyacımız yok bizim.
BAŞKAN - Çünkü yanlış
bir şey
Sayın konuşmacıya söz
verelim, neyi kastettiğini anlatsın. Çünkü, genel anlamda
kullanılan bir tabir iç ve dış düşmanlar diye.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Hayır, faiz lobisi, şu bu, bugünkü çıkan olaylarla ilgili.
BAŞKAN Ben, partileri, özellikle
ana muhalefet partisini, muhalefet partilerini kastettiğini zannetmiyorum.
Lütfen
Sayın Türkmenoğlu, lütfen,
kürsüye buyurun.
Gerçekten yanlış bir cümle
olur o zaman.
Buyurun, açıklayın lütfen.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya)
Sayın Başkanım, ben hiçbir siyasi partiyi kastetmedim.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
Kim iç düşman o zaman?
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Devamla)
Ben, eylemleri yapan DHKP-C üyelerini söyledim, polislere molotofkokteylleri
atanları söyledim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Yarın dostunuz olur onlar!
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Devamla)
Teröristleri söyledim, terör örgütünün uzantılarını söyledim,
hiçbir siyasi partiyi ve Meclis grubunu kastetmedim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Yarın dostunuz olur onlar sen merak etme, PKKyla dost olduktan sonra
onunla da dost olursunuz!
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Devamla)
Kendi üzerlerine alınıyorlarsa da diyecek bir şeyim yok.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Konu
anlaşılmıştır.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Başkan, PKKyla dost olduktan sonra onla da dost olurlar yahu!
BAŞKAN Sayın
Uzunırmak, grup başkan vekiliniz söz istiyor, siz
Lütfen
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan, bu zihniyet kalkıp, Başbakanları PKK bizim
düşmanımız değildir, bu düşman gören zihniyetle
mücadele edilmez, bunlarla bu şekilde mücadele edilmez. dedi, şimdi
düşmandır değil mi? Düşmanınız da niye
oturuyorsunuz masaya?
BAŞKAN Sayın İnce,
konu anlaşıldı mı efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) Kimin
kucağına oturuyorsunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Olmadık şeyler söylüyor Sayın Başkan burada.
OKTAY VURAL (İzmir) PKK
düşmanınsa niye onlara milleti peşkeş çekiyorsun, devleti
peşkeş çekiyorsun, gidip teröristlerin kucağına
oturuyorsunuz?
BAŞKAN Efendim, söyledikleriniz
anlaşılmıyor ki.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Olmadık şeyleri söylüyor, Başbakan bunları ne zaman
konuştu?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Bunlar aklı karışıklar partisi!
OKTAY VURAL (İzmir)
Düşmanlarla iş birliği yapıyorsunuz, itiraf etmiştir.
BAŞKAN - Biriniz
konuşsanız diğeriniz sonra konuşsanız
anlayacağım da, hiçbirisini anlamıyorum doğrusunu
söyleyeyim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, Sayın Vural iç düşman konusunda niye
alınganlık gösteriyor?
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan, AKP sözcüsü düşmanla iş birliği
yaptığını itiraf etmiştir!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın milletvekili diyor ki: Ben muhalefet partilerini düşman olarak
görmüyorum.
OKTAY VURAL (İzmir)
Düşmanla iş birliği yaptığını itiraf
etmiştir!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) -
Onlar bu çocukları kışkırtıyorlar mı?
BAŞKAN Sayın Elitaş, o
soruyu Sayın Vurala sorun yani.
BAŞKAN Sayın İnce, buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir)
Düşmanla iş birliği yapıyor! Düşmanla görüşenler
onlar!
BAŞKAN - Konu
anlaşıldı.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir)
Antalyada teröristleri doldurdunuz!
BAŞKAN Lütfen bir oturun.
Sayın İnce konuşsun, sonra söz vereceğim efendim. Herkese
söz veriyorum, merak etmeyin.
Buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkanım, sözün arasında İç düşmanlardan
da AK PARTİ temizleyecektir. dedi.
BAŞKAN Dedi, tamam.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sonra
muhalefeti tanımladı. Tabii ki
BAŞKAN Hayır, hayır
Lütfen.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Bir
dakika efendim.
BAŞKAN Buyurun.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Siz
düşman değilsiniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) Biz tabii
ki düşmanınız değiliz, biz sizin rakibiniziz.
BAŞKAN Tamam.
MUHARREM İNCE (Yalova) Ama izin
verirseniz, böyle tartışmalı bir konuda partilerin grup
başkan vekillerine cevap vermeniz lazım. Yani bu
tartışmalı bir konudur. Biz
Sayın Başkan, olur olmaz
yerlerde veriyorsunuz, bu kadar uzatmanızın bir anlamı yok.
BAŞKAN - Bir şey demedim ki
Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Burada
iki dakika söz verirsiniz, şunu anlatırız.
BAŞKAN - Sizi dinliyorum, niye
kızıyorsunuz anlaşılır gibi değil. Sizi
dinliyorum ben bir şey söylemedim ki.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, konuşmacı
açıkladı niyetini.
BAŞKAN Hayır, kızmak
istiyorsanız kızın, istediğiniz kadar ama niye
kızıyorsunuz?
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, neden uzatıyorsunuz?
BAŞKAN - Vermeyeceğim demedim
ki bir defa.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Burada
tartışmalı bir konu var, izin verirseniz onu bir anlatalım.
Bizim düşman olmadığımızı
BAŞKAN Sayın İnce,
anlaşılan, kızmak için geldiniz buraya. İstediğiniz
kadar kızabilirsiniz ama niye kızıyorsunuz o
anlaşılır değil.
MUHARREM İNCE (Yalova) Ne
dediğinizi duyamıyorum, ne dediğinizi anlayamıyorum.
BAŞKAN Ben sizinkini hiç
duyamıyorum zaten, üçünüz birlikte konuşuyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan, tutanaklara geçmesi
BAŞKAN İki dakika söz veriyorum
grup başkan vekillerine sırasıyla.
Buyurun.
Konu anlaşıldı ama siz
konu üretmek istiyorsanız, tüm grup başkan vekilleri için söylüyorum,
üretin.
Buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, siyasetin dili
ötekileştiren bir dil olmamalı. Diğerler yüzde 50,
diğerler yüzde 50
Bu laflardan vazgeçilmeli. Bizden olmayanlar
ayyaştır, alkoliktir, çapulcudur, bunların kafaları basmaz,
bunlar 3 koyun bile güdemez
Başbakan böyle derse milletvekili de
düşman tanımı yapar. Bakın, bu dil doğru bir dil
değil. Birbirimizi eleştirelim, kıyasıya eleştirelim
ama bu dilden vazgeçelim. Yani bu dili kullanacaksın Ayyaş, çapulcu,
alkolik
Sonra geleceksin
FATMA SALMAN (Ağrı)
Konuşmacının konuşmasıyla ne alakası var?
MUHARREM İNCE (Devamla)
Gideceksin Konyaya, Şebiarus törenine gideceksin Yaratılanı
severim, Yaradandan ötürü. diye. Ya, bu sözü söyleme. Kindar bir nesil
geliyor, kindar bir nesil.
FATMA SALMAN (Ağrı)
Sayenizde.
MUHARREM İNCE (Devamla) Ben dün
Twittera bir şey yazdım, Eski Milletvekilimiz Haydar Oymak vefat
etmiştir. diye duyurdum, alta bir AKP gençlik kollarından bir yorum
Sıra sana ne zaman gelecek? diye.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Çok ayıp! Ayıp!
RECEP ÖZEL (Isparta) AK
PARTİnin olduğunu nereden biliyorsun?
MUHARREM İNCE (Devamla)
Bakın
Buna gülüyorsun ama bu çok utanılacak bir şey. Gençlik
kollarınızdan
Aldım kaydını.
RECEP ÖZEL (Isparta) Nereden
biliyorsun? Taklit
MUHARREM İNCE (Devamla)
Aldım kaydını diyorum, Nereden biliyorsun? diyor. Bu kadar teknoloji
cahili bir adamsın işte! Aldım kaydını diyorum.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, bu tehlikeli bir dildir. Eğer CHPnin gençlik
kollarından birisi size bunu yazarsa ben üzülürüm, yanlış
yaptıklarını düşünürüm. Siz buna hâlâ
gülebiliyorsanız, hâlâ bir yetişkin olarak, bir milletvekili olarak
buna gülebiliyorsanız yazıklar olsun diyorum! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Bakın
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Bağırma! Bağırma!
MUHARREM İNCE (Devamla) Otur
yerine be! Otur yerine sen!
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Konuşma! Sen geç yerine, otur! (CHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM İNCE (Devamla) - Onu ben
ciddiye almıyorum, boş verin. Zaman zaman nöbeti tutuyor onun.
Başbakan
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Başbakana küfredene senin vekilin para veriyor!
MUHARREM İNCE (Devamla) Tedavi
ol kardeşim sen, niye bağırıyorsun ya! Git, tedavi ol sen!
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Başbakana küfrü de doğru
bulmuyorum, Başbakana küfredilmesini de doğru bulmuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Devamla) Ama
Başbakan da kendine şunu soracak: Neden bana küfretti acaba? Neden
bana?
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Para veriyorsunuz da ondan!
MUHARREM İNCE (Devamla) Böyle
bir konuşma üslubu var mıdır! Para falan verdiği yok!
GÖKÇEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya)
Üstüne para veriyorsunuz bir de küfretmesi için.
MUHARREM İNCE (Devamla) Ya, sen
şu kürsüye niye çıkıp konuşmuyorsun? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Konuşma!
MUHARREM İNCE (Devamla) Ne
bağırıyorsun sen! Sakin ol! Sakin ol!
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Sen
sakin ol!
MUHARREM İNCE (Devamla) Doktor
yok mu arkadaşlar?
BAŞKAN Sayın İnce,
teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Devamla) Ne
dediğin anlaşılmıyor ki!
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Dedim ki: Senin vekilin Başbakana küfredene para veriyor.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Değil, doğru değil. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Neresi doğru değil! Kayıtlarda var, neresi doğru
değil!
BAŞKAN Sayın İnce,
teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Sayın Başkanım, ben, Başbakana da, herhangi bir
milletvekiline de, hiç kimseye küfredilmesini istemem, doğru bulmam.
BAŞKAN Sayın İnce,
böyle bir usul yok, söz süresi tamamlandı.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Hadi be!
BAŞKAN Sayın Korkmaz,
lütfen
MUHARREM İNCE (Devamla)
Bağırma! Bu üslubu doğru bulmuyorum. İnanın,
samimiyetimle söylüyorum, bütün samimiyetimle söylüyorum: İstanbulda
binlerce genç ağız ağız dolusu küfürler ediyordu
Başbakana. Samimi olarak söylüyorum bunu, içimden gelerek söylüyorum.
Bugün ona ederler, yarın bize ederler. Siyasette bu üslubu doğru
bulmuyorum, bulmuyorum bu üslubu ama bakın, az önce
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ya
gitti adam Muharrem!
BAŞKAN Sayın İnce
MUHARREM İNCE (Devamla) Arkadaşlar,
bunu anlatmam lazım. Az önce, Başbakan İçişleri
Bakanına talimatı verdim, yirmi dört saatte Gezi Parkı
işini bitirecek. diyordu.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Muharrem Bey, gitti.
MUHARREM İNCE (Devamla) Şu
anda Kuğulu Parkta, Kuğulu Parkın ortasında
Çevik kuvvet
parkın ortasında duruyor.
Bakın, değerli
arkadaşlar, taç giyen baş uslanır. İktidar olan sizsiniz.
Ben despotum, ben ezerim, ben geçerim, ben yıkarım, ben yaparım;
bu mantık, doğru bir mantık değildir.
BAŞKAN Sayın İnce,
böyle bir usulümüz yok, süre tamamlandı.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, böyle bir şey olmaz.
MUHARREM İNCE (Devamla) Hepinize
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, Sayın Vural,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Tabii, sayın milletvekilinin Bu
iç düşmanlardan kurtaracak. ifadesi gerçekten, AKP
politikalarının düştüğü derin çukuru ifade etmesi
açısından çok önemli. Bugüne kadar, sürekli olarak Bundan önce hep
iç düşmanlar üretildi. Bu iç düşmanlar üzerinden bir vesayet rejimi
kuruldu. diyen, aslında, bugün de bir iç düşman retoriğiyle
kendi vesayetlerini meşrulaştırmak istiyor.
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya)
Niye üstünüze alındınız?
OKTAY VURAL (Devamla) Aynen darbeci
zihniyetlerin bakış açısı, bu demokratik bir zihniyet
değil.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Dâhili ve harici bedbahtlar olacaktır diyor.
OKTAY VURAL (Devamla) Aslında
evet, demokrasi düşmanı terör örgütü vardır, gerçekten
vardır, katılıyorum. Demokrasinin, özgürlüklerin
düşmanı vardır. Evet, bunlar, bu demokratik rejimi ortadan
kaldırmak isterler, hukuk devletini ortadan kaldırmak isterler.
Eğer siz, bunda gayet samimiyseniz, PKK terör örgütüyle beraber, birlikte
iş birliği yapan AKPnin bu politikalarının
karşısında durmanız lazım.
NESRİN ULEMA (İzmir) - Sizin hayal gücünüz.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Millet çözüm istiyor.
OKTAY VURAL (Devamla) Demokrasiye, hukuk
devletine sahip çıkmak istiyorsanız, demokrasinin ve hukukun
düşmanı olan AKPyle PKKnın görüşmelerine karşı
çıkmanız gerekiyor sizin. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! Bir
taraftan İç düşmanlardan temizleyeceğiz diyorsunuz, diğer
taraftan gidip PKKyla iş birliği yapıyorsunuz. Çözüm ve barış süreci diyor. Demek
ki siz, düşman gördüklerinize teslim olan bir zihniyete sahipsiniz. O
bakımdan, bu yaklaşımınız gerçekten
Başbakanın bakın,
konuşması var, dinleteyim size.(x)
RECEP ÖZEL (Isparta) Böyle bir
şey var mı Sayın Başkan?
BAŞKAN Sayın Vural,
kürsüden sadece hatip konuşabilir, lütfen
MUHARREM İNCE (Yalova) Hatip, o
da hatip.
BAŞKAN - Sayın Vural
OKTAY VURAL (Devamla) Bir dakika
efendim
Niye kaynak yapıyorsunuz?
BAŞKAN Hayır, kaynak yapma
hadisesi değil.
OKTAY VURAL (Devamla) Sayın
Başkan, burada
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Başbakan da hatip!
BAŞKAN Sayın Vural,
anladım da kürsü hatip için.
OKTAY VURAL (Devamla) Hayır,
bunun duyulmasını niye engelliyorsunuz?
BAŞKAN Engelleyen yok efendim.
OKTAY VURAL (Devamla) Burada grafik
göstermek serbest de
BAŞKAN Ben uyarmak
zorundayım.
OKTAY VURAL (Devamla) Niye uyarmak?
BAŞKAN - Engelleyen falan yok.
OKTAY VURAL (Devamla) İç Tüzükün
neresinde var bunu göstermemek diye.
BAŞKAN Ne demek Neresinde var?
Kürsü konuşmacı için tahsis edilmiştir, hatip için tahsis
edilmiştir.
OKTAY VURAL (Devamla) Efendim?
BAŞKAN Kürsü hatip içindir
Sayın Vural.
OKTAY VURAL (Devamla) Ne için?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Hatip için.
OKTAY VURAL (Devamla) Hatip için
işte, buradaki grafik hatibin grafiği mi?
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Ne
alakası var?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Gir,
İnternete bak, orada.
BAŞKAN Lütfen, Sayın Vural
EMRULLAH İŞLER (Ankara)
Basın toplantısı yap, orada dinlet.
OKTAY VURAL (Devamla) Evet, hatip
burada ne diyor biliyor musunuz? PKK benim düşmanım değil.
diyor.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Vural.
OKTAY VURAL (Devamla) O bakımdan
sizin bu noktaya gelmiş olmanız kazanç ama bunu bir de
Başbakanınıza söyleyin, grup toplantısında söyleyin.
ÜLKER CAN (Eskişehir) Hayal
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Hayaldi, gerçek oldu.
BAŞKAN Evet, Sayın Baluken,
buyurun.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Keşke bu kürsüden daha
aklıselim, daha mantıklı, özellikle de sokağın bu
kadar karışık olduğu dönemde biraz daha yapıcı
bir dil kullanılsa.
Sayın Başbakan bu Gezi
Parkı direnişi boyunca maalesef kötü bir sınav vermiştir.
Bütün 76 milyonu kapsama konusunda
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
PKKya verdiği sözleri de yerine getirmiyor, orada da kötü bir sınav
veriyor.
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
herkesin Başbakanı olduğunu hissettirme konusunda iyi bir
sınav vermemiştir. Yüzde 50yi evde zor tutuyoruz. demekle,
çapulcu demekle, farklı birtakım ithamlar yapmakla maalesef iyi bir
sınav vermemiştir. Toplumun yarısını
ötekileştiren, ayrıştıran bir dil
kullanmıştır. Rövanş mitingleri ve o mitinglerde
kullanılan dil de bizce büyük bir talihsizlik olmuştur. Önümüzdeki
günler içerisinde planlanan mitingler de bu konuda bizim
kaygılarımızı artıran bir yaklaşım
olmuştur.
Sayın milletvekilinin burada konuştuğu
cümleler, dile getirdiği şeyler de yanlış
anlaşılmaya, ötekileştirmeye, ayrımcılığa
tabi tutmaya müsait olan cümlelerdir. Keşke özür dilemiş olsaydı
niyetinden bağımsız olarak.
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) Özür dileyecek bir
şey yok.
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Şimdi, burada, savunmanız, özrünüz kabahatinizden daha beter. Bir
illegal örgütün sempatizanı olmak o insanın öldürülmesini,
temizlenmesini gerektirmez. Bu ülkede yaşayan vatandaşlar DHKP-C
örgütüne sempati duydular diye siz onu temizleyemezsiniz; onu Hitler
yapardı, Mussolini yapardı, Saddam yapardı.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Ne fark
var? Aynı.
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) O
sizin düşünceniz Beyefendi.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) PKK
yapıyor, PKK.
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Sizin Gezi Parkı direnişiyle ilgili yapacağınız
şey, ortada varsa bir suç yargı önüne çıkarmaktır, adalet
önüne çıkarmaktır. Temizleyerek, öldürerek, birtakım katliam
çağrışımları yapan üsluplarla konuşmak
AYTUĞ ATICI (Mersin) İdris
Bey, temizlik imandan gelir!
İDRİS BALUKEN (Devamla)
hele hele iktidarda olan, hükûmette olan bir partiye
yakışmamıştır.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Molotof atıyor, taş atıyor.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bu
sözünüzden dolayı bence hem Genel Kuruldan -yanlış
anlaşıldığı için- hem de halkımızdan özür
dilemelisiniz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Elitaş. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Türkmenoğlunun bu konuşmasından muhalefet partileri niye
alındı anlamıyorum. Atatürkün bir sözünü ifade etti. Atatürk dedi
ki Türk gençliğine hitap ederken: Ey Türk Gençliği! İçeride ve
dışarıda düşmanların olabilir.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Düşman değil
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
19 Mayısta ben Türkiye Cumhuriyetini dış düşmanlardan
kurtardım ve kurdum ama bu düşmanlar her an, her yerde
karşına çıkabilir.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) O
sizi tarif ediyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Faiz lobisiyle beraber olabilir. (AK PARTİ sıralarından Evet,
evet sesleri)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
İktidarda da olabilir. diyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Ülkeyi yıkmak isteyenlerle beraber olabilir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Gelişmekten
rahatsızlık duyanlarla beraber olabilir.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Yarım okuma, hepsini oku onun, yarım okuma, İktidar da
olabilir. diyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Ama baktım iki siyasi parti aşırı bir alınganlık
gösteriyor. DHKP-Cyi gündeme getirince başka bir siyasi parti
alınganlık gösteriyor, terörist deyince başka bir siyasi parti
alınganlık gösteriyor.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Hepsini oku, arkasını da oku, devam et!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Yani, şu gösteriyor ki bugün Gezi Parkında başlayıp masum
bir şekilde ağaç sevgisiyle ortaya çıkanların aslında
zihinlerinde darağacı var. İşte bak ne diyor: Tayyip
mezara, halk iktidara Kim bunu diyen? Eskişehir İl Genel Meclisi
üyesi.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Ne
yapacaksın, öldürecek misin? Ayıp ya!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Tayyip mezara, halk iktidara. Tayyipi mezara nasıl göndereceksin?
Darağacı kurarak mı göndereceksin? Ondan sonra kalkacak grup
başkan vekili burada Bunları doğru bulmuyorum., arkadan bir
milletvekili O yanlıştır, düzmecedir, uydurmadır.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Yarım okuma, hepsini oku onun, yarım okuma.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Uydurma değil, adam burada diyor ki: Özür dilerim, yanlış
anlaşıldım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Faizciler sizi!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Bir de şunu söylüyorum, bakın, değerli milletvekilleri: AK
PARTİ iktidarı düştüğü çukurdan kurtulmak için
çırpınıyor. AK PARTİ çukurda değil, AK PARTİ
milletin gönlünün zirvesinde. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Çukurda olanlar, başkalarını çukurda
görürler. Çukur demek de yanlış. Üstadın bir sözünü burada
söylemek istemiyorum.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir)
Yüzde 36ya düştünüz, bir ay sonra yüzde 30a ineceksiniz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Siz alınganlık göstermeyin. Burada kim üzerine düşerse onu
almıştır. Bu ülkenin huzurundan, bekasından rahatsız
olanlar bu ülkenin iç düşmanlarıdır. Dış
düşmanlardan Atatürk kurtardıysa biz de iç düşmanlardan
kurtarmaya kararlıyız.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir)
İktidarın yolunu kimler açtı?
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan, inanın ki çukurun bile seviyesi var ya!
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Uzunırmak, lütfen oturun. Yani böyle bir usulümüz yok, grup başkan
vekili söz istiyor. Siz lütfen oturun. (Gürültüler)
Buyurun Sayın İnce.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Bu
ülkede şiir yarım okunuyor, Atatürkün nutku yarım okunuyor.
BAŞKAN Sayın
Uzunırmak, lütfen oturun, böyle bir usulümüz yok.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Bu
ülkede yakında ayet de yarım okunacak!
BAŞKAN Sayın İnce
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Allahım nereye kadar!
BAŞKAN Sayın
Uzunırmak, böyle bir usulümüz yok, lütfen yerinize oturun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Atatürkün Gençliğe Hitabesinin tamamını okuduğumuz zaman
iktidardakilerde diyor, sizlere diyor, sizlere. Atatürk sizlere diyor,
iktidardakiler diyor.
BAŞKAN Sayın
Uzunırmak, lütfen oturur musun!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sen öyle anla!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Tamamını okuyun, ayetleri de yarım okuyacaksınız
yakında.
FARUK BAL (Konya) Zaten okuyorlar,
La ilahe illallah. diyorlar, Muhammeden Resulullah demiyorlar.
BAŞKAN Evet, Sayın
İnce
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, Sayın Elitaş yine hakaret etti muhalefete.
BAŞKAN Efendim?
MUHARREM İNCE (Yalova) Açık
açık yine
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Yok hakaret
MUHARREM İNCE (Yalova) Hatta,
hatta, Sayın Türkmenoğlundan daha da ileri gitti, açık
açık, düşmanın muhalefet olduğunu söyledi. Açık
açık bunu söyledi.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Evet.
OKTAY VURAL (İzmir) Evet.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Niye alınıyorsunuz diye soruyorum Sayın Başkan. Muhalefet
çok alınganlık gösteriyor.
RECEP ÖZEL (Isparta) Allah, Allah!
MUHARREM İNCE (Yalova)
Hayır
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Yarası olan gocunur!
BAŞKAN Lütfen, yani muhalefetin
niye alındığını söyledi. Bu
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
DHKP-C diyor ya
OKTAY VURAL (İzmir) Ya, siz iktidar
sahibi olsanız ne yazar? Topunuz gelse ne yazar? (Gürültüler)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
Sayın İnce, ne söyledi de
hakaret etti? O zaman cümleyi tekrarlayalım.
Buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, ne söylediğini
OKTAY VURAL (İzmir) Topunuz
olsa, tankınız olsa, silahınız olsa ne yazar? MİTiniz
olsa ne yazar sizin, ha? Ne yapacaksınız, öldürecek misiniz bizi?
BAŞKAN Evet?
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, açık açık ne söylediğini zaten orada
anlatacağım. Burada açıkladıktan sonra oraya gelmemin ne
anlamı var?
BAŞKAN O zaman tutanakları
isteyeyim efendim, okuyayım tutanakları.
MUHARREM İNCE (Yalova) Ben
sadece diyorum ki: Sayın Elitaş konuşmasında muhalefete
hakaret etti
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Hayır efendim, öyle bir hakaret yok.
MUHARREM İNCE (Yalova)
iç
düşmanları muhalefet olarak tanımladı.
BAŞKAN Sayın İnce
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Olur mu Sayın Başkan?
MUHARREM İNCE (Yalova) Hatta
hatta, az önce attığı laflara da bakarsanız, orada da
Muhalefet niye alınganlık gösteriyor? diye dalga da geçiyor
ayrıca. İzin verirseniz ona da
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Hayır, dalga geçmesi
falan söz konusu değil Sayın İnce. Niye böyle
değerlendiriyorsunuz?
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Olmadı, beceremedin.
BAŞKAN Sayın Konya
milletvekili, konuşmasında Atatürkün sözlerini tekrarladı ve
muhalefetin niye alınganlık gösterdiğini sordu.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Atatürkün sözlerini tekrarlamak Elitaşa mı düştü? (AK
PARTİ sıralarından gürültüler )
BAŞKAN Lütfen Sayın
İnce ya! Böyle bir şey olur mu ya?
MUHARREM İNCE (Yalova) TCyi
sileceksin, TCyi sileceksin
Ona mı düştü? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Ama yok böyle
Yani sataşma olsa veririm
iki dakikayı ama sataşma söz konusu değil.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Her Türk genci söyleyebilir, herkes söyleyebilir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Böyle olur mu Sayın Başkan?
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, Atatürkün Gençliğe Hitabesini Meclis kürsüsünde
okuyor ama okulların duvarlarından siz kaldırmadınız
mı? Ne Gençliğe Hitabeyi okuyorsun! Neyi okuyorsunuz? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Elitaşa hitaben
söyleyin onu da, bana değil yani.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Atatürkü paradan kim kaldırdı?
MUHARREM İNCE (Yalova) Onu da
anlatayım. Sayın Başkan, izin verirseniz polemiğe girelim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Atatürkü müzeye gönderdiniz.
BAŞKAN Lütfen
Hayır
Sayın İnce, sataşma söz
konusu değil yani yanlış bir usul açmamamız lazım.
MUHARREM İNCE (Yalova) Bu
ülkeyi
BAŞKAN Buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) İki
ayyaşın yaptığı bir kanun yok ama bu ülkeyi bir
küfürbaz yönetiyor. Bunu böyle bilsin herkes.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Edep dışı sözlere gidiyor artık Sayın
Başkanım.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
Biraz önce ne konuştunuz orada Sayın İnce? Biraz önce ne
konuştun kürsüde? Siyaseti nezakete davet ettin. Ne yapıyorsun
şimdi?
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Sayın Başkan
BAŞKAN Şimdi, sorunuz var,
soruda
3.- Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/759) (*) (S.
Sayısı: 453) (Devam)
BAŞKAN Evet, şimdi, madde
üzerinde on dakika soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Öğüt, buyurun.
Sayın Kadir Gökmen Öğüt,
lütfen telefonu bırakır mısınız.
Sayın Öğüt, sorunuzu sorun
lütfen.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Sayın Başkan
BAŞKAN Böyle bir usulümüz yok
Sayın Serindağ.
RAZAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Atatürkün paradan resmini kim kaldırdı?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Başkan,
süreyi yeniden başlat.
MUHARREM İNCE (Yalova) Ey cahil
adam, ey cahil adam! O zamanlar Cumhurbaşkanının resmi
basılıyordu paraya, Atatürk ölünce yeni
Cumhurbaşkanının basıldı, ey cahil adam!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Hangi kanunda var o?
BAŞKAN Sayın Öğüt,
lütfen, süre işliyor.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Serindağ,
lütfen oturun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Olmaz öyle bir usul! Hayır
BAŞKAN Böyle bir usulümüz yok.
Vermiyorum efendim.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Sayın Başkan, beni dinlersiniz, vermezseniz gene vermezsiniz. Ama
İç Tüzüke göre
BAŞKAN- Sayın Öğüt, süre
işliyor, efendim, süreniz işliyor. Açtım, buyurun. (Gürültüler)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
beni dinlemek durumundasınız ama söz vermeyebilirsiniz.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Sayın Başkan, nasıl konuşayım?
BAŞKAN Siz bilirsiniz, bir
dakikayı geçince kapatırım yani, takdirinizde.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sükûneti
sağlayın.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Efendim, konuşuyorlar, ben nasıl
BAŞKAN Efendim, siz soruyu
sormak durumundasınız, bir dakika dolduğu zaman
kendiliğinden kesilir zaten.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Olmaz
Başkan öyle!
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Söz vermeyebilirsiniz ama dinlemek durumundasınız.
BAŞKAN Sayın Serindağ,
dinlemiyorum, böyle bir usulümüz yok diyorum.
Buyurun Sayın Öğüt.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Peki, Sayın Başkanım.
Geçtiğimiz yıl LYSde sadece
birkaç hafta kala puanların hesaplanmasında yer alan
ağırlıklı ortaöğrenim başarı
puanının kaldırılarak yerine bireysel başarı
esasına dayanan sistemin getirilmek istenmesi haklı tepkiler
doğurmuş ve uygulamanın 2012-2013 eğitim yılına
ertelendiği açıklanmıştı. Şimdilerde ise YÖKün
bu kararının Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle
Türkiye çapında kendini kanıtlamış bazı okullar ve
öğrenci velileri yürütmenin durdurulması istemiyle peş peşe
dava açıyor. Diğer yandan, konunun uzmanı bazı
kişiler, Bakanlar Kurulundan bu yönde bir karar çıkmadığını,
bu sebeple uygulamanın bu seneyi kapsamasının mümkün olmadığını
söylüyor.
Sayın Avcıya da
hayırlı olsun diyerek tekrar Bakanlığının bu
konuda düşüncelerini istiyoruz. Bu öğrencilerimiz beş yıl
boyunca bunun ötelenmesini istiyor çünkü girdikleri zamandaki, okullara girdiği,
liselere girdikleri zamandaki şartların devam etmesini istiyorlar,
büyük bir haksızlığın engellenmesini istiyorlar.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bulut
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
Sayın Bakan, Türkiyede 2012 verilerine göre 2 milyon 800 bin 15 yaş
üzeri kişi okuma yazma bilmemektedir. Türkiyede 120 bin öğrenciye 10
bin öğretmen yatılı bölge okullarında eğitim hizmeti
vermektedir. Yatılı bölge okulları cumhuriyetin çok önemli
okullarıdır, eğitim birliğinin sağlanması,
ekonomik durumu iyi olmayan ailelerin çocuklarının devlet
imkânlarından faydalanarak eğitim almasını sağlayan
önemli okullardır. Basında yer alan bu okulların
kapatılacağı şeklinde terör örgütünün talepleriyle de
örtüşen böyle bir çalışmanın olup olmadığı
konusunda açıklama yaparsanız memnun olacağım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Serter.
FATMA NUR SERTER (İstanbul)
Sayın Bakan, önümüzdeki hafta sonu 15-16 Haziran tarihlerinde üniversite
giriş sınavı yapılacak. Öncelikle bütün öğrencilere
başarılar diliyoruz ancak aynı günlerde Adalet ve Kalkınma
Partisinin Ankara ve İstanbul mitingleri de var. Aileler bu konuda çok
ciddi endişe duymaktalar. Sizin bu konuda, Hükûmete mitinglerle ilgili ya
da Sayın Başbakana bir uyarınız oldu mu? Ailelerin bu
endişelerini nasıl gidereceksiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Halaman
ALİ HALAMAN (Adana)
Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, bu, Adanada
kurulan yani Çukurova Eğitim Kültür Vakfının kurduğu
üniversite Kanuni Üniversitesi. Biz hayırlı olsun diyoruz,
dolayısıyla tebrik ediyoruz. İnşallah, bu tüzel kişiliğe
sahip vakıf üniversitelerinin hemen hemen yüzde 45ini devlet
karşılıyor zaten. Adananın bütün ilçelerinde iki
yıllık üniversiteler var Çukurovaya bağlı. Kozanda dört
yıllık bir işletme fakültesi kuruldu, bir de Ceyhanda
mühendislik var dört yıllık. Bunların ismi var, cismi yok.
Bunların cisimlerinin olabilmesi için bunlara yardımcı
olmanızı bekliyor, saygılar sunuyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın İnce
MUHARREM İNCE (Yalova)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2003te, 2004te bu
Meclise YÖK Başkanı gelmezdi, bu görüşmelere ve her kürsüye
çıkan AKP milletvekili YÖK Başkanı kabadayı mı,
derebeyi mi, niye gelmiyor? derdi. Şimdi ben size şu soruyu
soracağım: Ben altı ay önce size iki soru önergesi verdim, bir
Gaziantep Üniversitesiyle ve Hacettepe Üniversitesiyle ilgili. Altı
aydır bana yanıt vermediniz. Bu üniversite rektörleri derebeyi mi?
Onlar mı cevap vermiyor, siz mi vermiyorsunuz? Eminim ki bir yerde
sıkıştı bu soru önergeleri. Ben sizden şunu istiyorum:
Sizi her gördüğümde bu soru önergelerini soracağım Sayın
Bakanım Gaziantep Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesiyle ilgili.
Geçmişte, iktidarınızın ilk yıllarında her
kürsüye çıktığınızda Bu YÖK Başkanı kendini
ne zannediyor? diye buralarda konuşurdunuz. Ne zaman ki bütün kurumlar
gibi YÖKü de ele geçirdiniz, artık sizin arka bahçeniz olunca YÖKü
eleştirmez oldunuz. Benim sorum: Siz mi geciktiriyorsunuz, üniversite
rektörleri mi geciktiriyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Millî
Eğitim Bakanlığındaki en temel sorunlardan biri de bu evli
öğretmenlerin birçoğunun eşlerinden ayrı olması,
eş durumu atamalarının çok zorlaştırılmış
olmasıdır. Yılda bir defa atama hakkı veriliyor ve yeterli
kontenjan açılmadığı için çoğunun ataması
gerçekleşmiyor ya da çok uzaktaki kurumlara atanıyorlar. Bu durumun
mağduru olan bir öğretmen hanımın mektubu var bende, onu
size ileteceğim. Bu konuyla ilgili bir çalışmanız var
mı? öğretmenlerin yaşamış olduğu bu
sıkıntılardan haberdar mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Önce, çok genel olarak bir şey
söylemek istiyorum. Üç oturumdur iki maddeyi konuşuyoruz, birisi yürürlük
maddesi, birisi yürütme maddesi, bir türlü sonuna gelemedik.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Senin grubun
konuşuyor, onlar konuşmasa çıkar şimdi.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) Ben de Genel Kurula söylüyorum zaten.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ama yani kendi
grubuna söyle.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) Grup toplantısında da kendi grubuma
söyledim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Onlara söyle de
konuşmasınlar.
BAŞKAN Sayın Bakanım,
lütfen
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) Şimdi, Sayın Balukeninkinden
başlayalım. Eş durumu atamaları: Evet, yılda bir kere
yapılıyor ama istisnai olarak şubatta da yaptık.
Millî Eğitim Bakanlığı Türkiyenin
en büyük kamu kuruluşu. Kamuda çalışan her 3 kişiden biri
Millî Eğitim Bakanlığında çalışıyor.
Dolayısıyla, öğretmenlerimiz yani kamu kurumunda
çalışan öğretmenlerimiz, Millî Bakanlığında
çalışan öğretmenlerimiz eş durumundan en fazla bizar olan
kesimi temsil ediyorlar ve bizim en çok içli dışlı olduğumuz,
öğretmenlerimizin en çok içli dışlı olduğu kurum
-evlilikler yoluyla- silahlı kuvvetlerimiz. Yani öğretmenlerimiz en
çok askerlerle, askerler de en çok öğretmenlerimizle evliler.
Dolayısıyla, eş durumumdan eşleri bir araya getirmek gerektiği zaman en
çok bu iki kesim karşımıza geliyor ve her iki kesimin de
görevlendirilebilme şartları çok sınırlı yani biz,
silahlı kuvvetlere O askeri orada değil de şurada görevlendir
çünkü onun eşi öğretmen. diyemiyoruz. Onlar bize O öğretmeni
orada değil de burada değerlerdir çünkü onun eşi subay, burada
görevlendirilmiş. diyemiyor. Diyoruz karşılıklı ama
bunlara her zaman birbirine denk getirmek mümkün olmuyor çünkü askerlerin görev
yapabileceği yerler belli, öğretmenlerin de norm
sınırlamaları nedeniyle görev yapabilecekleri yerler belli. Bir
defa böyle bir sıkıntımız var yani aritmetik olarak bütün
öğretmenlerin eş durumu taleplerini karşılamamız
fiilen mümkün değil ama biz en acil durumda olanları hesaba katarak
senede bir kere olması gereken eş durumu, sağlık durumu,
özel hayatı ilgilendiren nedenlerle tayin isteme hakkını
şubatta da tanıyarak bunu bir ölçüde elimizden geldiği kadar
hafifletmeye çalışıyoruz ama tümüyle çözümü yok bu işin.
Çünkü benzer bir şekilde yargıda eşi olan öğretmenden,
başka herhangi bir kurumda, başka herhangi bir ilde
uzantısı olmayan kurumlarda çalışan eşleri olan
öğretmenler, dolayısıyla öğretmenlerimizin eş
durumundan tayin taleplerinin tümünü rasyonel bir biçimde karşılamamız
mümkün değil. Elimizden geldiği kadar bunları birbirine denk
getirmeye çalışıyoruz. Öğretmenlerimiz de bu konudaki iyi
niyetli çalışmalarımızı biliyorlar.
Sayın İncenin Gaziantep ve
Hacettepeye ilişkin soru önergesine cevap verilmediği
iddiasını araştıracağım ama ben dün gece saat
02.00de, bizim elektronik imza sistemimiz var, bütün soru önergeleri oraya
yükleniyor, oraya yüklenmiş olan bütün soru önergelerini dün akşam
temizledim yani şu anda benim masamda, benim tarafımdan
cevaplandırılmamış, henüz size ulaşmamış
olabilir, dün gece saat 02.00de bitirdim bu işi ama benim tarafımdan
cevaplandırılmamış herhangi bir soru önergesi yok. Ya bana
gelmedi henüz YÖKten böyle bir şey gelmemiş olabilir veya o gün
burada, geçen hafta sözlü soru önergelerine cevap verdim ama geriye çok az,
8-10 tane kaldı, onların arasında mıydı, onu
bilmiyorum, onu gidince araştıracağım ama kasıtlı
cevap vermemek, herhangi bir soru önergesine cevap vermemek gibi bir
şeyimiz yok. Dediğim gibi şu anda bende bekleyen hiçbir soru
önergesi yok.
Ceyhandaki yüksekokulun durumunu
bilmiyorum, onu araştıracağım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir saniye Sayın
Bakan, açtırıyorum.
MİİLÎ EĞİTİM
BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Mitinglerle ilgili olarak, bu konuda
biz hem ÖSYM hem Millî Eğitim Bakanlığı AK PARTİ Genel
Merkezîne bu mitinglerle ilgili sınav takvimi
çakışmasını söyledik, saatler ona göre ayarlandı.
Cumartesi günü Türkiye genelindeki sınav sabah 10.00da
başlıyor, 12.15te bitiyor, Ankaradaki miting 17.00de, dolayısıyla
Ankarada ciddi bir sorun görülmüyor. Pazar günü sabahtan ve öğleden sonra
iki sınav var. Öğleden sonraki sınav 16.00da bitiyor,
İstanbuldaki miting 17.30da başlıyor yani öyle bir ayarlama
yapıldı.
Yatılı bölge okullarıyla
ilgili çalışıyoruz. Buralarla ilgili çok farklı
şikâyetler de var yani ailelerin çocuklarını vermek
istemediğinden tutun başka faaliyetler için de
kullanıldığını dair bilgiler de var, bir
kısmının işlevsiz kaldığı bilgileri var.
Tümü hakkında genel bir şey söyleyecek durumda değilim şu
anda, hepsi hakkında Bunlar şöyledir. diyecek durumda değilim
ama tek tek bunlar elden geçirilip hangisinde ne tür bir sorun var, bu sorunun
nasıl bir çözümü olabilir bunu değerlendiriyoruz.
Bu ağırlıklı
ortaöğretim başarı puanına ilişkin itirazları ben
zaten sayın milletvekiline burada biraz önce onları
ayrıntılı olarak izah ettim ama Genel Kurulun bilgisi
bakımından şunu da hemen kısaca söyleyeyim: Bu konuda daha
önce biz yasal düzenleme yapıldıktan sonra bu konuda mahkemeye
müracaat edildi, mahkeme bu müracaatı reddetti. Yani, bu tam ortada bir
mesele; bir yandan, öğrencilerinin ortaöğretim başarı
puanı nedeniyle öğrencilerini hakkıyla değerlendiren
okulların öğrencilerinin mağdur olduğu iddiaları -bu
doğru bir iddia, haklı bir iddia- öte yandan da okulunun ortalama
başarı puanı düşük olduğu için kendisinin
cezalandırıldığını düşünen
başarılı öğrenceler de var. Yani, bir yanda okulu
başarılı olduğu için kendisinin mağdur edildiğini
düşünen öğrenciler, bir yanda da okulu başarısız
olduğu için kendisinin cezalandırıldığını
düşünen öğrenciler.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) Bir cümle daha müsaade eder misiniz?
Okullardan, sınıflardan
Gençliğe Hitabenin kaldırıldığı iddiası
doğru değil, böyle bir şey yok.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.03
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119uncu Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
453 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 3üncü maddesi üzerinde
iki adet önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
453 Sıra Sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun 3. maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Haydar
Akar Gürkut
Acar Erdal
Aksünger
Kocaeli Antalya İzmir
Bülent
Kuşoğlu Aytuğ
Atıcı Kamer
Genç
Ankara Mersin Tunceli
3. madde:
Bu Kanun yayım tarihinden
altı ay sonra yürürlüğe girer.
TBMM
Başkanlığına
453 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 3. Maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bu Kanun 01.01.2014 tarihinde
yürürlüğe girer.
Alim
Işık Celal
Adan Mehmet
Günal
Kütahya İstanbul Antalya
Lütfü
Türkkan Ahmet
Duran Bulut
Kocaeli Balıkesir
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Celal Adan, İstanbul Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
CELAL ADAN (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Biraz evvel yapılan
konuşmalar sebebiyle Türkiye'nin içinde bulunduğu süreci de göz önüne
alarak sizinle birkaç konuyu paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, geçen
grup konuşmasında Sayın Başbakanın ifade ettiği
bir durum gerçekten bizi çok ciddi etkiledi. Söylediği şey
şuydu: Taksim Parkında Türk Bayrağı ile paçavrayı
bir arada tuttular. dedi. Kutladık Sayın Başbakanı,
gerçekten paçavra Türk Bayrağının yanında
olmamalıydı, bu itirazını destekledik. Ancak Türkiye
Cumhuriyeti devleti sınırları içerisinde Diyarbakır
vilayetinde eşkıya başı devlete ortak edilirken bütün
Diyarbakırda bir tek Türk Bayrağı yoktu. Her taraf paçavrayla
doluyken ona itiraz etmemesini de tarihe not düşsün diye ifade etmek
istiyorum.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Yani bu
yalnız Diyarbakırda değil ki.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Daha çok itiraz etti Hakkâriye.
CELAL ADAN (Devamla) Bir diğer
konu, değerli milletvekilleri, televizyonları izlediğimizde
karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor: Menderesin 27
Mayıs 1960 ihtilalinden evvel yaptığı bir radyo
konuşması ve Taksim örtüştürülerek bir ajitasyon
yapılıyor. Türkiye, 27 Mayıs 1960ın Türkiyesi değil.
Milliyetçi Hareket Partisi -bazen dış politikada
başarılarınızı burada anlatıyorsunuz- biz çıkıp
dış politikada başarısız olunduğu noktasında
irade ortaya koyuyoruz.
Değerli milletvekilleri,
alınganlık göstermeyin. Gidip Obamanın
karşısında ayak ayak üzerine atıp Dış politikada
güçlüyüz. ifadesinin ne kadar büyük bir yanlış olduğunu gördük.
Timsah ağzını açmış. Taksimdeki ufak nümayişte
timsahlar konuşmaya başladılar. Türk milletinden güç alan, bu
milletin iradesinden güç alan Milliyetçi Hareket Partisi. O gün şu
yüreği koydu Sayın Devlet Bahçeli: Millet iradesinin üstünde sadece
Allah vardır. dedi. Dolayısıyla sokak hiçbir zaman hükûmet
düşüremez, deviremez iradesini ortaya koydu; demokrasinin
dışında hiçbir alternatifin geçerli
olmadığını ortaya koydu. Ve Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Merkezi ana baba günü. Herkes bu iradeyi kucaklıyor. Milliyetçi
Hareket Partisi 367yi de elinin tersiyle itti. Demokrasi mücadelesinde öncü
olan Milliyetçi Hareket Partisi bir başka şeye öncülük yapıyor.
Şimdi, Mustafa Elitaş,
sayın grup başkan vekillerinin dikkatine sunuyorum: On iki
yıldır yönettiğiniz bir Türkiye. 28 Şubat süreci Türk
milletine yapılmış en büyük ihanettir. Doğrudur, generaller
tutukludur. Peki, bu silahlı kuvvetlerini finanse eden, o gün medyada
finans çevreleri olarak ifade edilen grup nerede diye zaman zaman burada
gelip meseleyi dile getirdik. Şimdi, sayın Başbakan bir faiz lobisinden
bahsediyor. On iki yıldır faiz lobisinden bahsetmeyen Başbakan,
Taksimde kendine yönelik, iktidara yönelik bir çığlık
atıldığında bu faiz lobisini dile getirmesini
kınıyoruz. Fakirin fukaranın verdiği rakamlar var grup
konuşmasında 50 milyar dolar, 40 milyar dolarlardan bahsediliyor.
Milliyetçi Hareket Partisi değerli
Başkanı Devlet Bahçeli, Bu faiz lobisinin ortaya çıkması
için bir Meclis araştırma komisyonu kuralım. dedi.
Dolayısıyla, bizim bu gördüklerimizin sizin tarafınızdan da
konuşulması ve bu faiz lobisiyle 28 Şubata uşaklık
yapan siyasi gruplardan da hesap sorulması lazım.
Demin bir şey söyledim dedim ki:
Diyarbakırda Türk bayrağı yoktu. Şimdi, değerli
milletvekilleri, bana gelen istihbaratlar değil, devletin
bakanlarınıza verdiği bir istihbarat bilgisinden bahsedeceğim.
Doğu Anadolu Bölgesinde belli vilayetlerde KCK vergi topluyor,
parlamentoları oluşturdular. Yani belediye meclislerini yerel
parlamentolara dönüştürdüler.
Şimdi, KCK orada vergi toplarken,
Kürdistan ifadeleriyle naralar atılırken buna kalınan bu
sessizliğin Türkiyeyi götüreceği yeri hesaplamak
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
CELAL ADAN (Devamla)
mecburiyetinde
değil miyiz?
OYA ERONAT (Diyarbakır)
Sayın Vekilim, Diyarbakırı bu kadar
aşağılamayın ya!
CELAL ADAN (Devamla)
Dolayısıyla
Biz Diyarbakırı
NECATİ ÖZENSOY (Bursa)
Hanımefendi, senin o çocuğunu öldürdü be PKK! Sen bari konuşma
be! Çocuğunu öldürdü PKK. Hayret bir şeysin ya!
OYA ERONAT (Diyarbakır)
Ayrıştırmayın bu kadar Diyarbakırı ya!
OKTAY VURAL (İzmir) Siz
demediniz mi Diyarbakırda PKK hâkim. diye, kürsüde söylediniz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sen bari konuşma. ne demek Necati Bey?
CELAL ADAN (Devamla) Bu Türkiye
Cumhuriyeti devletini tehdit eden, Türkiyeyi darbelere götürmek isteyen ne
kadar pislik, ahlaksızlık varsa darbeler dönemine aittir. Darbelere
götüren bu finans çevresini, bu faizci çeteyi
Eğer bu Başbakan bunu
bu kadar söyler de bir araştırma komisyonuna dönüştürmez, bu
faizci lobiyi deşifre etmezsek tarih bizi affetmez değerli
milletvekilleri. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
453 Sıra Sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun 3. maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Haydar Akar (Kocaeli) ve arkadaşları
3. madde:
Bu Kanun yayım tarihinden
altı ay sonra yürürlüğe girer.
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi üzerine verdiğimiz önerge
üzerine söz almış bulunuyorum. Kendini çapulcu olarak hisseden
herkesi de saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi, bu kanunla ne
yapıyoruz arkadaşlar? Üniversiteler kuruyoruz. Kim için kuruyoruz bu
üniversiteleri? Gençler için kuruyoruz. Peki, gençleri anlıyor muyuz?
Tabii ki anlamıyorsunuz. O kadar konuştuk, o kadar onlar konuştular
anlamadınız. Şimdi sizlere bazı tweetlerle, bazı
bestelenen şarkı sözleriyle ve zamanım yeterse resimlerle
meydanların sesini aktarmak istiyorum.
Şimdi, şarkı sözlerinden
bazıları şöyle diyor, sayenizde çok şarkı üretildi,
çok beste yapıldı:
Biberine gazına
Copuna sopasına
Tekmelerin hasına
Eyvallah, eyvallah.
Boğaziçi Caz Korosu diyor ki:
Çapulcu musun vay vay
Eylemci misin vay vay.
ODTÜ Klasik Türk Müziği Korosu
diyor ki:
Olamaz dedilerdi leylim
Sıkamaz dedilerdi leylim
Leylim, ayyaşım leylim
Leylim, çapulcum leylim.
Kardeş Türküler tencere, tava
havası besteledi sizin sayenizde:
Bu ne kibir, bu ne öfke.
Gel yavaş gel, yerler yaş.
diye kısa bir fragmanını alayım.
Oğuzhan Uğur Birinci vazife
isimli şarkısında şöyle sesleniyor siz anlamayanlara:
Atamıza ayyaş, halka
çapulcu, zehrin hep lafta,
Bu işin başı park,
endişe etme, sonu da sandıkta.
Nazan Öncel ve Çapulcu Orkestrası
diyor ki:
Beni bir kere dinleyebilirdin.
Dahası bana güvenebilirdin.
Ne istiyorum, bir sor bakalım,
Bir dur bakalım.
Belki ben haklıyım.
Güya yanımdasın hep güya.
Güya beni sevmişsin güya.
Şarkıları artırmak
mümkün ama biraz da size tweetlerden bahsedeyim. Bakın, tweetler size
ne diyor:
Diyor ki değerli milletvekilleri:
Ankaranın sokakları, caddeleri değişiyor. Tunalı
Hilmi oldu Tomalı Hilmi, Güvenpark sizin sayenizde oldu Dövenpark,
Kızılay oldu Gazlıay.
Peki, Taksimin özetini yapsam. diyor
bir tweette Gözünde deniz gözlüğü, elinde kaşıkla tavaya
vuran, pet şişeden maskeli, sirke şişesi taşıyan
insanlar. Vallahi İngilizceye çevirsem, beni kimse anlamaz.
Bir başka tweet diyor ki:
Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir. Kayıt ve
şart altına alınmaya çalışınca sorun
çıkıyor.
Bir başka tweet diyor ki: Polis
yorgun, herkes kendi gazını kendisi sıksın.
Bir başka tweet: Biz
sokakları temizledik polis ağabey, bir zahmet TOMA gelip su
sıksın.
Bütün bunlar fragman. diyor bir
başka tweet. Anıtkabire dokunun da fragman bitsin, film
başlasın.
Devam ediyor tweetler, diyor ki: O
varsa ben yokum, şu varsa ben oynamam diyenlerin yaşamaya layık
olduğu ülkenin adı Tayyibistan.
Bir başka tweet diyor ki: O yol
güvenli mi ağabey? Cevap: Hayır, polis var.
Bir başka tweet diyor ki:
Arkadaşlar, hepimiz sağduyulu olalım, polisin dinlenmeye ihtiyacı
var. Islanmak isteyenler park havuzlarına.
Bir başka tweet diyor ki:
Yönetimdeki insanların hizmetimizdeki memurlar olduklarını
anlamaları gerek. En üsttekilerin en çok anlamaları gerek.
Bir başka tweet diyor ki: Hükûmet eylemcilerde
64 yaralı var diyor. CNN International 2 ölü, 3.195 yaralı.
Allahım, sen gör ya
Rabbim, yazık!
Bir başka tweet diyor ki: Yabancı
basının anormal ilgisiymiş. Sanki yaşananlar normal, ilgi
anormal gibi.
Ambulansın içinde polis var mı diye
değil, gaz bombası taşıyor mu diye bakıyoruz. diyor
sahadaki insanlar.
Halkın düşünce ve fikrini hiçe sayan bir
iktidar faşisttir, kendine oy vermeyen insanları illegal olarak
tanımlamak da bunun kanıtıdır. diyor.
Bir başka tweet diyor ki: Başbakan yüzde 50
jokerini kullanacağına seyirciye sorma hakkını
kullansaydı.
Bir başka tweet diyor ki: Bazı illerimiz
için biber gazı vakti: Van: 20.00, Antep: 20.15, Adana: 20.20
diye devam
ediyor.
Bir başka tweet diyor ki: Polis
yakaladığı gençlere Sizi buraya kim topladı? diye
soruyormuş, onlar da Atatürkün Gençliğe Hitabesi.
diyorlarmış.
Bakın, sizin sayenizde çapullanmak diye bir fiil
türedi, gösteri yapmak, protesto eylemi düzenlemek anlamına geliyor. Yabancı
dillere de çevrildi. İngilizcesi chapulling, Fransızcası
schapulieren, İspanyolcası el chapulo. Çok güzel hizmetlerde
bulunuyorsunuz, tebrik ediyorum!
TOMA diyor ki: Çapulcuysan çapulculuğunu bil, ben
kaplıca değilim, git başka yerde ıslan.
Son olarak da size
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AYTUĞ ATICI (Devamla) Çapulcunun
açılımı şu: Ç: Çağdaş. A: Atatürkçü. P: Politika
üstü. U: Uzlaşmacı. L: Laik. C: Cumhuriyetçi. U: Ulusunu seven.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Millet ne diyor,
sen ona bak Hocam! Millet ne diyor, ona bak sen!
AYTUĞ ATICI (Mersin) Size milletin
söylediklerinden derleme yaptım, duyup duymamak size kalmış.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Hocam, millet
sandıkta söylüyor!
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
4üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen Tolga Çandar, Muğla Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TOLGA ÇANDAR (Muğla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce
başta Sayın Meclis Başkanımız, Bakanımız ve
annemin vefatı dolayısıyla beni arama inceliğini gösteren
tüm milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Hepsine,
kalanlara Allah uzun ömür versin diyoruz.
Anacığımı,
yıllar önce 1972 yılında ben bir lise öğrencisiyken Deniz
Gezmişlerin asıldığı gün liseden eve geldiğimde
onu yas hâlinde bulmuştum. O zaman tabii kafam çok fazla basmıyor
neler olup neler bittiğine de taş ocağı işçisi olan
babamın başına bir şey geldi diye düşünmüştüm.
Koşarak eve gittim. Ne oldu anne, bir şey mi oldu? Oğlum,
üniversite öğrencilerini asmışlar. Ben de seni okutayım
diye çalışıp çabalıyorum. Ama acaba kendi elimle seni ölüme
mi mahkûm ediyorum, kendi elimle seni ölmeye mi gönderiyorum büyük
şehirlere, yoksa hiç göndermesem, burada babanla beraber kalsan, taş
ocağı işçisi mi olsan, daha mı iyi? diye ağlayıp
sızlamıştı. Bugün Gezi Parkında o gencecik üniversite
öğrencilerine yapılanları gördükçe aradan kırk yıl
geçmesine rağmen Türkiyede bir arpa boyu kadar anlayışta bir
değişiklik olmadığı görülüyor. Yazık, yani bu
kadar güzel bir ülke için bu durum son derece yazık.
Sayın milletvekilleri, Millî
Eğitim Kültür ve Gençlik Spor Komisyonunda bu üniversitelerin
kuruluşuyla ilgili yasa tasarısı bize geldi, Komisyonda
görüştük, söyleyeceklerimizi söyledik, orada da söyledik, tekrar ifade
ediyoruz: Biz tabii ki üniversitelerin kurulmasını istiyoruz. Yani bu
kadar çok genç, üniversite kapısında beklerken üniversitelerin
kurulmasını desteklememek diye bir şey olabilir mi? Ama biz,
Komisyondan geçerken yasanın altına şerh koyduk çünkü
endişelerimiz var. Yani bir üniversite sadece birilerinin, gençlerin
yangınını söndürmek, onların beklentilerini geçici bir süre
için heveslerini almak anlamıyla kurulmaz. Üniversiteler, çocuklara bir
yaşam, alternatif bir yaşama biçimi sunmak için kuruluyor. Bunu göz
önünde bulundurunca sadece binadan ibaret değil ama bakıyorsunuz
küçücük küçücük arsaların üzerine koca koca üniversiteler
kurulacağına dair hazırlıklar var ve ben
çocuklarımızın, ülkemizin gençlerinin bu kadar olumsuz
koşullar altında çok iyi yetişeceğine olan
güvensizliğimi belirtmek için şerh koydum altına. Hâlâ aynı
endişeyi taşıyorum doğrusunu isterseniz yani bir Konya
Selçuk Üniversitesine, bir Orta Doğu Teknik Üniversitesine, bir Hacettepe
Üniversitesine, bir Bilkent Üniversitesine bakın, onların
büyüklüklerine bakın, üniversite deyince böyle bir şey
Çünkü sözünü
ettiğimiz üniversiteler 8-9 tane fakültenin içinde bulunduğu, 8-9
fakültenin barındığı üniversiteler, büyük yerleşim
alanları. Bunun, üniversitelerin, bir kampüs anlayışı
içerisinde düşünülmesi, planlanması gerektiğini
düşündüğüm için ben altına şerh koydum, hâlâ aynı
fikirdeyim.
Sayın milletvekilleri, üniversite,
adı üstünde yani site, büyük bir şehir, içinde spor alanları
olacak, içinde alışveriş merkezleri olacak, kütüphanesi olacak
yani tüm oradaki öğrencilerin araştırma ihtiyaçlarına
Üniversite, çocukların araştırma yaptıkları, kendi
alanlarında kendilerini geliştirdikleri alanlar. Böyle, bu kadar
küçük alanlar üzerine, 25 dönümün üzerine kurulacak üniversitenin kapasitesi ne
olabilir? 25 dönümün üzerine kurulacak bir üniversitenin içine ne
yapabilirsiniz? Bir 25 dönümlük
Şu anda bizim önümüze gelen üniversitelere
bir bakın, bir de
Daha önce Diyarbakırda kurulacak
bir üniversite için söz aldığımda aynı şeyi
söylemiştim. Bugüne kadar üniversite kurulmak üzere komisyona gelen
şeylerimizin içinde bir tane güzel sanatlar akademisi yok. Bir sanatçı
olarak gene soruyorum, güzel sanatlara karşı özel bir
tavrınız var mı? Yoksa neden güzel sanatlar düşünülmüyor
üniversitelerin içerisinde? Ayrıca, bu kadar üniversite açıyoruz,
tamam, bana kalırsa da açalım, her gün bir üniversite açalım, ne
olacak? Üniversite açmak, ne oluyor bu? 1 tane bina, 2-3 tane de adam
koyarsın olur biter üniversite. Ya öğretim üyesi? Yani, Türkiye'de bu
üniversitelerin öğretim üyesi, kaliteli öğretim üyesi
kadrolarını nereden bulacağız, çok merak ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; üniversiteleri besleyecek olan üniversite öğretim
üyelerine sordum, dedim ki: Bu tür hazırlıklar var, bu konuda ne
diyorsunuz? Onlar dediler ki: Ortaöğretimden gelen çocuklar Türkçeyi
daha doğru dürüst okuyup yazamıyor. Önce ortaöğretimin
kalitesini yükseltmek lazım. Sizin komisyona getirdiğiniz ve
maalesef bütün itirazlarımıza rağmen geçirdiğiniz 4+4+4ün
içeriğine bakınca, bu konuda Türkiye'nin geleceği
açısından çok da umutlu olmadığınız ortada.
Şimdi, Üniversite
öğrencilerinin genel kültürleri açısından tam bir
sığlık hâkim. Üniversite öğretim üyelerinin söyledikleri
bunlar. Bırakın kitap okumayı, gazete, dergi bunlara dahi
doğru dürüst ulaşabilecek durumda değiller. Yani, var olan
üniversitelerin kalitelerini yükseltmek yerine, yeni yeni üniversite
açmanın ben çok da doğru olmadığını
düşünüyorum doğrusunu isterseniz çünkü büyüklük sadece çokluk
anlamına gelmiyor, büyüklük, fiziksel büyüklük hiçbir şey ifade
etmiyor. Sayıca istediğiniz kadar üniversite açın ama o
üniversitelerden kaliteli eleman yetiştiremediğiniz sürece
istediğiniz kadar
Ben sadece endişe ediyorum yani bu tür
üniversitelerin hem fiziksel koşulları yok hem öğretim kadroları yok hem yeterli yerleşim
şeyleri yok. Bunun biraz politik olduğunu yani seçimlere yönelik
birer yatırım olabileceğini düşünüyorum. Bu, Türkiye'nin
geleceği açısından son derece endişe verici bir durumdur
bana göre.
Öğrenci mezun olduktan sonra
Şimdi, bakıyorum açılan şeye, sosyal bilgiler, felsefe
bölümü yani sosyoloji bölümleri açıyorsunuz. Türkiye'deki en çok
açıklardan bir tanesi sosyoloji bölümlerinden mezun olan öğrenciler
arasında. Var olanlara iş bulamıyorsunuz, aynı fakülteyi
tekrar tekrar açıyorsunuz yani ben endişe ediyorum
açıkçası.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; günümüz iş olanakları ve popüler kültür
endüstrisinin toplumun hafızasına kazıdığı slogan
ve imaj, eğitimli insanın eğitimsiz insan
karşısında gittikçe güç ve konum kaybettiğini
göstermektedir. Her an her şey olabilir ya da Sen de yapabilirsin. sahte
umut sloganları, özellikle gençleri, eğitimden
uzaklaştırmaya ve umut peşinde, boş umutlar peşinde
koşan ve kısa yoldan köşeyi dönmeye ve zenginlik sahibi olmaya
çaba gösteren bir güruh hâline getirmiştir. Bu son on yıllık
uygulamalarınızla buna ciddi bir katkıda bulunduğunuzu
düşünüyorum. Yarışma programları, oradaki gençlerin hâlini
bir görün, ben son derece üzülüyorum bu gençlerin durumlarına.
Bu nedenle, genel anlamda, eğitim,
okuma yazma, araştırma, düşünme, merak etme, soru sorma ve
problem tanımlama gibi en temel akademik üstlenimleri günümüz
üniversiteleri ne yazık ki öğrencilerine sunabilecek durumda
değildir, birkaç üniversiteyi ayırıyorum ama Türkiye, ne
yazık ki bu birkaç üniversiteden mezun olan insanlar için, öğrenciler
için çalışıyormuş gibi. Oysa, eğitimdeki bu
adaletsizliğin, yüksek öğrenimdeki bu adaletsizliğin
giderilmesinin yolu, bu adaletsizliğe katkıda bulunacak yeni yeni
üniversiteler açmak değil, var olan üniversitelerin kalitesini
yükseltmekle mümkün olur diye düşünüyorum.
Üniversitelerin birçoğu
öğrencilerine birer yetişkin olma vizyonunu ve sorumluluğunu
vermek yeteneğinden yoksun gibi görünüyor çünkü son dönemlerde, ne
yazık ki diyaloglar ve bu sosyalleşme eksikliği
üniversitelerden, özelikle sanat ve bilim alanında gençlerin ne kadar katkısının
en az düzeye düştüğünü
Bakın, bizim zamanımızda her
üniversitede genç topluluklar vardı. Biz de mesela, hem Orta Doğu
Teknik Üniversitesinde mühendislik okuduk ama hem Yeni Türkü, Çağdaş
Türkü topluluklarıyla birlikte
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TOLGA ÇANDAR (Devamla) -
Türk sanat ve
kültür yaşamına katkıda bulunduk. Keşke, böyle
gençlerimizin yetişeceği üniversitelerin sayısı artsa da
hep beraber mutlu olsak.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz isteyen Oktay Vural, İzmir Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün
aslında, gerçekten yükseköğrenimle ilgili, Türkiye'nin geleceğiyle
ilgili, eğitimle ilgili bir konuyu, üniversitelerin kurulması
konusunu görüşüyoruz. Aslında, hepimizin hep beraber, birlikte,
eğitimi bir stratejik değer olarak görüp hem küresel öngörü ve
gelecekleri hem de stratejik önemini dikkate alarak adımlar atmamız
lazım.
Aslında, bugün Gezi olayları
ekseninde meydana gelen ve genç kitlelerin önemli ölçüde bu olayların
içerisinde yer aldığı bir toplum yapısını çok
sağlıklı değerlendirmemiz ve eğitimle ilgili muhakkak
millî bir politika takip etmemiz gerekiyor.
Özellikle küreselleşme sürecinde
bilginin artan öneminin yanında toplumun millî hedef ve yapılara
uyumuna yönelik çok yönlü etkileşim, eğitimdeki gelişmelerin
küresel düzeyde ele alınmasını gerekli kılmıştır.
Bu bakımdan, eğitimin, küreselleşme sürecinde rekabet gücünü
sağlamada da kritik bir önemi vardır.
Yapılan bütün projeksiyonlar
şunu ortaya koymaktadır ki küreselleşmenin en büyük fayda elde
edenleri, yeni teknolojilere erişebilen ve bunları uygulayabilen
ülkeler ya da gruplar tarafından elde edilecektir. Bu bakımdan,
Batı dünyası ile gelişmekte olan ülkeler arasında hem
teknoloji hem beyin göçü arasındaki etkileşimi dikkate
aldığımız zaman, gelişmekte olan ülkelerde bilgi ve
teknoloji, eğitimli iş gücünün artışı ve aynı
zamanda küresel şirketlerin teknolojik yatırım yapmaları,
elbette bu yeni teknolojinin ilerlemesini sağlayacaktır ancak
eğer biz, bu teknolojiye sahip olanlar ve olmayanlar arasındaki
uçurumu kapatmak istiyorsak muhakkak surette iyi yönetimi sağlamamız,
aynı zamanda eğitim ve piyasa reformları gibi bunu teşvik
eden politikaların izlenmesi gerekiyor. Aksi takdirde, aramızdaki
uçurum, maalesef, açılacaktır. Bugün geldiğimiz Türkiyede,
maalesef, yargıda, yasamada ve yürütmede, medyada kurumların
kalitesizliği, iyi yönetimin kurulmaması, aynı zamanda
eğitim gibi bir olgunun günübirlik değişmesi şüphesiz böyle
bir fırsatı kullanmamızı engelleyecektir.
Son dönemlerde Asyanın Avrupa ve
Kuzey Amerikaya okumak için giden öğrenci sayısı
azalmış ve Çin ve Japonya eğitim merkezleri hâline gelmiştir.
Bu şekilde iyi eğitimden geçmiş geniş iş gücü
düşük maliyetli istihdam kaynaklarıyla rekabet edecek konuma gelecek,
aynı zamanda teknoloji alanında da ilerlemeler
sağlayacaktır. Bu bakımdan, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin
bilim, eğitim ve diğer altyapı yatırımlarını
destekleme çabaları, şüphesiz büyük teknolojik uygulamaları
kullanma ve bunları pazarlama konusunda da önemli adımlar
atmış olacaklar. İşte, bu yönüyle bakıldığında,
bu küreselleşme sürecinde bu mücadelede başarı öyküleri olan
ülkeleri bizim dikkatle takip etmemiz gerekir. Özellikle Hindistan, Çin,
Tayland, İspanya başarılarını insan sermayesinde elde
ettikleri kazanımlara borçludur. Yoksa, günümüzde olduğu gibi
sıcak parayla, hormonlu ithalatla, kur politikalarıyla bir
kalkınmanın geleceği yoktur. Bu kalkınmanın
sağlam temel değerlere dayanması ve muhakkak surette insan
sermayesi ekseninde üretilmiş bilim ve teknolojilere dayanması
gerekmektedir. O bakımdan, bu insan sermayesini muhakkak surette bu
rekabet gücünü kazanmamız açısından küreselleşme sürecinde
sağlıklı değerlendirmemiz gerekiyor.
Eğitim, bir toplumun millet
olmasını sağlayan, aynı zamanda rekabet gücünü
kazandıran stratejik öneme sahiptir. İşte, ekonomik
kalkınma farklılaşması sonucunda ortaya çıkan
gelişmiş ülkeler-gelişmiş ülkeler-gelişmemiş
ülkeler, bunların sebeplerini sorguladığımız zaman,
gerçekten, bazen petrol fazlası olan ülkelerin neden
gelişmediklerinin cevabını bulamayız. O bakımdan,
bizim muhakkak surette, sahip olduğumuz insan sermayesini eğitmemiz
ve ekonomik gelişmeyi insan sermayesine yaptığımız
yatırımlarla ve iyi teknoloji üreterek değerlendirmemiz
gerekmektedir.
Bu açıdan
bakıldığında, özellikle üniversitelerimiz
Evet,
üniversitelere sahip olmak bir kaynaktır ancak genç insanları
eğitmek bir süreçtir. Bu bakımdan, bu genç insanların
eğitim kalitesini arttırmamız gerekir. Nitelik olarak bu
arttırmayı sağlamadığımız takdirde burada ne
kadar üniversite kurarsanız kurun, nitelikli bir rekabeti sağlayamazsınız.
Bilimi, bilgi üretmeyi, bilgiyi sanayiyle ve ekonomiyle buluşturmayı
temin edemediğimiz takdirde rekabet gücümüz ortadan kalkmış olur
ya da bu rekabet gücünü yeterince koruyamamış oluruz.
Özellikle, yapılan
araştırmalarda, beşeri sermayenin hızlı gelişimi
millî gelirin büyümesini tetiklemektedir. İşte, İspanya ve Güney
Kore
Bunlar başarı öykülerini yine eğitime yaptıkları
yatırımlarla karşılamışlardır. Bununla
ilgili, ekonomik açıdan değerlendiren ve bu konuda teorilerini ortaya
koyan birçok önemli modellemeler vardır. Dolayısıyla, bu
modellemelerin en sonu -ki Robert Lucas bu konuda bu modellemeyi ortaya
koymuştur- yüksek düzeyde bir insan sermayesi yüksek düzey bir geliri
açıklamaktadır. Dolayısıyla, insan sermayesinde bir
artış millî geliri de artırmaktadır. Yani, bu ülkenin
insanları sıcak paracıları beklememelidir. Bu ülkenin
insanları bizim kaynaklarımızı aşındıracak,
daha fazla ithalat yapıp üretmeden tüketecek bir modele
alıştırılmamalıdır. Bu bakımdan,
geldiğimiz bu noktada, bizim önümüzde çok önemli bir demografik
fırsat vardır. Türkiyenin bağımlı nüfusu
azalmaktadır. Bu bağımlı nüfus azalmış ve
Avrupayı yakalamış durumdayız. Önümüzdeki yirmi, otuz
yıl boyunca bu demografik fırsatı dikkate
aldığımızı zaman, çalışabilir nüfusumuzun
arttığını dikkate aldığımız zaman,
bizim Bu beşerî sermayemizi nasıl eğiteceğiz,
eğittiğimiz beşerî sermayeyi de nasıl istihdam
edeceğiz? sorularını cevaplamamız gerekmektedir.
Bakıldığında, bugün
maalesef kadınlarımızın eğitim süresi 6,2
yıldır, ilkokul seviyesi. Amerikada üniversite seviyesinde
eğitim yapılmaktadır. İş gücümüzün eğitim süresi
8,5 yıldır, başka ülkelerde daha fazla bilgi üreten iş
güçleri vardır. Bu bakımdan, muhakkak suretle eğitilmiş
insan gücümüzü artırmamız gerekir.
Kâfi midir? Diplomalı
işsizlerin olduğu bir ortam içerisinde, özellikle Türkiyede
uygulanan ekonomi politikasıyla her 4 yüksekokul mezununun işsiz
kaldığı bir ortam içerisinde, üniversite mezunlarının
asgari ücretle iş aradığı bir ortam içerisinde nasıl
yüksek bilgi yüksek gelir getirecektir? Bu bakımdan, Türkiye aynı
zamanda ekonomik paradigmasını da değiştirmeli, özellikle
bilgi üreten, bilgi ekonomilerini destekleyen teknoloji üreten sektörlere
yönelmelidir. OECD ülkeleri içerisinde Türkiye maalesef yüksek teknoloji üreten
ülkeler içerisinde sonuncu sıradadır, ihracatımız içerisinde
sadece yüzde 2lik paya sahiptir. Bu tabloyla nasıl biz
insanlarımıza eğitim yoluyla refahı
kazandıracağız, nasıl ülkemiz rekabet gücü kazanacak?
Kur politikalarını Merkez
Bankası düzenlesin, kurlar düşük olsun, ithalat gelsin, bu ithalat
yoluyla Türkiyede pohpohlanmış, hormonlanmış bir büyüme
olsun
E, bu büyüme sağlam temellere dayanmıyor. Paranın
değerinin arkasında önemli olan ekonomik olarak sağlam bir
yapının olması lazım, üreten insanların olması
lazım, üreten bir ekonominin olması lazım. Yetmedi, bu üreten
ekonomiyi aynı zamanda üreten insanlarla, bilgi üreten insanlarla
buluşturmamız gerekir. Böyle bir vizyon olmadan eğitime
baktığımız zaman, bundan sonraki dönem içerisinde gerçekten
uluslararası rekabet gücümüzün hak ettiğimiz seviyeye gelmeyeceğini
ve Türkiye'nin bu demografik fırsatı geri tepeceğini maalesef
görüyorum.
Bu çerçevede, özellikle eğitimin
bir başka yönü de insanlarımızı millî toplum
yapılarına bağlamaktır. Bugün geldiğimiz bu noktada,
insanlarımızı, millî kültür yerine çok kültürcülüğe
götürmek, millî toplum yapılarına bağlamak yerine millî
kimliği dışlamak gibi anlayışlar, eğitimin millet
olma ya da millî toplum yapılarına insanı bağlama gibi
fonksiyonunu da ortadan kaldırır.
Unutmayalım ki, rekabet gücü toplumsal bir rekabetin
ortaya koyduğu bir sonuçtur. Eğer, siz, bu toplumsal rekabeti millî
toplum yapıları oluşturmadan sağlamak durumunda
kalırsanız ve bu süreç içerisinde küreselleşmenin milletlerin
kimlik politikalarına yönelttiği tehditleri
etkisizleştirmezseniz bu milleti korumanız ve bu milletin rekabet
gücünü sağlamanız mümkün olmaz.
Bu vesileyle bunları paylaşmak istedim,
saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına Özdal Üçer, Van Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu selamlıyorum.
Üniversitelerin kurulmasını hedefleyen bu kanun
aslında kimsenin karşı çıkabileceği bir durum
değil. Ama adım başı her yerde üniversite açmak,
rektörlükler kurmak sorunun tek çözümleyici noktası değildir. Mevcut
hâliyle eğitime hizmet veren üniversitelerin niteliğini düşünmek
lazım. Yani, her ilde bir üniversite kuruyorsunuz buna kimsenin bir
itirazı olmaz ama var olan üniversitelerin niteliği nedir?
Eğitim kalitesi nedir? Çalışan kadrolarının
niteliği nedir? Hangi kriterlerdedir? Bunları sorgulamak lazım.
Mesela, beyin göçünden bahsediliyor. Neden Türkiyeye,
Türkiyedeki üniversitelere dışarıdan gelen akademisyen yoktur?
Neden buradaki akademisyenler hep, bir yerlere kaçabilmenin hesabı
içindedirler? Neden üniversite öğrencilerinin eğitim kalitesini daha
da yükseltmek gibi bir hedef edinilmiyor da lağvedilmesi gereken, ortadan
kaldırılması gereken YÖK Kanunu ortada dururken bu kanuna tabi
yeni üniversiteler kurmakla asıl hedeflenen şey nedir? Cemaat
örgütlülüklerini üniversite yapılarında kadrolaştırmak
veyahut da rant gruplarını üniversite rektörlüklerinde kadrolaştırmak
gerçek manada bir sorundur.
Hani, biz Kürdistan için özerklik
isterken çok farklı tepkimelerde bulunuluyor ama her biri bir devlet gibi
olan üniversitelerin özerkliği ve o özerklik yapısı içerisinde
dönen çarkları hiç kimse düşünmüyor. Üniversitelerde öylesi denetimsiz
bir ekonomik güç oluşmuş ki, bunlar gerçekten eğitim
amacıyla mı harcanıyor yoksa birilerine kariyer, rant ve güç
sağlama amacıyla mı kullanılıyor sorusunu akla
getiriyor. Birçok üniversitenin mali denetimini yapamıyorsunuz. Üniversite
öğrencilerinin sorunlarını çözemiyorsunuz. Üniversite
çalışanlarının sorunlarını çözemiyorsunuz.
Yığınlarca sorun çözülmeyi beklerken, yeniden, sorunlu olacak ve
hiçbir altyapısı olmayan üniversiteler kuruluyor. Eğer bütün
mevcut üniversiteler belli bir kaliteye ulaştıktan sonra yeni
üniversiteler kurulması hedeflenirse daha sağlıklı olur
diye düşünüyoruz.
Vanda Yüzüncü Yıl Üniversitesi
var. Yüzüncü Yıl Üniversitesinde öğrencilerin barınma
sorunları çözülmüş mü mesela? Hani, çok büyük bir deprem
yaşandı. Yüzüncü Yıl Üniversitesinde çalışan
akademisyenlerin, eğitim personelinin, hizmet personelinin sorunları
çözüldü mü? Hayır. Şimdi, tabii, biz ne söylersek söyleyelim,
maalesef Hükûmet bu konuda bir sorumluluk üstlenmiyor. Eğitim
kurumlarının sorunları, eğitim
çalışanlarının sorunları maalesef rant hesaplarına
kurban gitmekte.
Bakın, öyle bir eğitim
sistemi oluşmuş ki okuldan öğrenci bir fayda göremiyor ama
öğretmen de bir fayda göremiyor, idarecisi de aynı
sıkıntıları yaşıyor ama okuldaki, işte
taşıma sistemlerindeki minibüs ihalecileri köşeyi dönüyor, kantin
ihalecileri köşeyi dönüyor. Siz bu sorunların çoğunu çözmeden,
işte Eğitim güzeldir. Eğitim iyidir. gibi genel
geçerliliği olan, kimsenin karşısında itiraz
edemeyeceği durumları ifade ederek bu ülkede eğitimin kalitesini
artıramazsınız.
Dünyanın en çok genç nüfusuna ve
çocuk nüfusuna sahip ülkelerden biriyiz ama gençlere ve çocuklara yapılan
uygulamalar dünyanın hiçbir yerinde görülmüyor. Bu mudur gençlik sevgisi?
Bu mudur çocuk sevgisi? Çocuklar, gençler hangi sıkıntıları
yaşıyorlar? Mesela, bakın, okulların önlerinde
-ilkokullardan bahsediyorum, üniversitelerden değil- polis kontrolünde,
polis nezaretinde eroin satışı yapılıyor, esrar
satışı yapılıyor. Bu konuyu onlarca defa gündeme getirdiğimiz
hâlde o eroinciyi tutuklaması gereken polis, maalesef ki
dışarıda bir hükûmet protestosuna katıldı diye
çocukları katledebiliyor. Biz bunu söylerken, devletin kamu görevlisi
polislerin çalışmasına karşı olduğumuz için
değil. Polisin, devlet güvenlik görevlisinin esas görevi; kamunun
güvenliğini sağlamaktır yani vatandaşın
güvenliğini sağlamaktır. Basın açıklaması için
çıkmış insanın güvenliğini sağlaması
gerekirken, her ne hikmetse sağcı olsun, solcu olsun, Kürt olsun,
Türk olsun, kim olursa olsun, çocuklara, gençlere yönelik yapılan
uygulamaya bakın, artık bir şey söylenecek durum da değil
ki.
Üniversitelerde kim kimi hani sör
ilan etmek gibi, işte akademisyenlik kadroları
dağıtılıyor, birileri bir yerden bir yere rektör oluyor,
birileri bir yerden doçent oluyor. Sınavsız doçentlikler
çıkmış. Kaç kişi mesela doçentlik unvanını
aldı? Bunların sınavları ne kadar denetleniyor? Buna
ilişkin bir denetleyici faaliyet yok.
Üniversite sınav soruları
satılıyor. Var mı böyle bir ülke dünyanın başka bir
yerinde? Madem üniversite soruları satılacak, neden üniversite sınavı
yapılsın? Yani öyle bir mekanizma oluşmuş ki, bu
mekanizmada bir çocuğumuzun SBS diye ya da üniversite diye girdiği
bir sınavın rantı trilyonları buluyor ve maalesef onlar da
belli kişiler. Peki, çocukların eğitimi için bütçe ayıran
bu Meclis, neden denetimini sağlıklı bir şekilde
yapmıyor? Eğitim konusuyla ilgili o kadar çok sorun var ki,
eğitim çalışanlarının, idarecilerin,
öğretmenlerin, öğrencilerin, akademisyenlerin, hizmet personellerinin
eğitim kurumlarını ama bu sorunların çözümüne ilişkin
hiçbir tutum yok. Yaklaşık yedi yıldır onlarca vakıf
ve devlet üniversitesi kuruldu ama eğitim sorunlarına ilişkin,
usulsüz atamalarla ilgili, eğitim kurumlarındaki yolsuzluklarla
ilgili hiçbir çözümleyici çalışma yapılmadı.
Yine Vandan bahsedeceğim. Depremde
hasar görmüş ve yıkılmaya yüz tutmuş okullar göstermelik
tamirat, tadilatla faaliyete sokuldu ve şu an binlerce çocuk
yaşanabilecek herhangi bir sarsıntıda yıkılacak
okullarda eğitim görüyor. Buna ilişkin bir çalışmanın
olması gerekiyor.
Daha önceden de belirttim, Sayın
Bakanımızın yeni göreve başlamış olmasından
kaynaklı, bizde de daha önceki yaklaşımı ve mizacı
itibarıyla da eğitim camiasının ilgisi ve umudu açısından
olumlu bir kişilik. Umuyoruz ki bahsettiğimiz konulara eğilerek
ülkenin eğitim
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) -
sorunlarını gerçek manada çözmeye dönük bir tutum sergiler.
Başarılar diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, İç
Tüzükün 55inci maddesine göre görüşmeler sona ermek üzere
olduğundan tasarının görüşmelerinin bitimine kadar oturumun
uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Aykan Erdemir, Bursa Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
AYKAN ERDEMİR (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, bizi bilgisayar ekranları
başında izleyen yüce halkımız; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Diktatörlerin Öğrenme
Eğrisi adlı bir kitabın yazarı şöyle bir ifadede bulunuyor:
En son diktatörler haber alır. diyor. Bakın, En son diktatörler
haber alır. diyor. Ne demek istiyor bu yazar? Bu yazar demek istiyor ki
bir ülkede rejim otoriterleşirse, bir ülkede siyaset baskıcı bir
anlayışa dönüşürse, bir ülkede, bir partide korku egemen olursa
daireler daralır. İnsanlar konuşmaktan imtina eder diyor.
Eleştirmek söz konusu bile edilemez diyor. Kula kulluk edenler artar
diyor. Hakikati konuşanlar azalır diyor. İşte bu tablo
acaba bugün Türkiye için de üzerinde durup düşünmemiz gereken bir tablo
mu?
HAMZA DAĞ (İzmir) Sen
nasıl konuşuyorsun o zaman? Kendi kendine tezada düşüyorsun,
tezada.
MUHARREM İNCE (Yalova) Allah
razı olsun, lütufta bulunuyorsun! Sağ olasın,
konuşturduğun için çok teşekkürler! Allah razı olsun, çok teşekkür
ederiz konuşturduğun için, bu iyiliğini unutmayacağız!
AYKAN ERDEMİR (Devamla) Yani,
acaba, bugün Türkiyede mensup bulunduğumuz siyasi gelenekler, üyesi
bulunduğumuz siyasi partiler ve onların liderleri bizim
konuşmamıza, geri bildirim sunmamıza, gerekli uyarıları
yapmamıza, vicdanımızın sesini paylaşmamıza imkân
tanıyor mu? Aynaya baktığımız zaman, ailemize
baktığımız zaman, çocuklarımıza
baktığımız zaman
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
İki defa söz aldın, kürsüdesin.
AYKAN ERDEMİR (Devamla)
seçmenlerimize baktığımız zaman bu sorunun
yanıtını aramalıyız. Acaba biz bir yanlışa
tanık olduğumuzda bu yanlışı söyleyebiliyor muyuz?
Çünkü, ben şuna inanıyorum: Bugün iktidar partisinin sayın
milletvekilleri arasında ben vicdanı sızlayanlar olduğunu
biliyorum, buna inanıyorum çünkü onlar da bugün Türkiyede şu an itibarıyla
4 ölü, 100e yakın yoğun bakımda ağır yaralı ve 5
bine yakın yaralı ile sonuçlanan iki haftalık şiddetin, iki
haftalık baskının, iki haftalık anlayışsızlığın
rahatsızlığını duyuyorlar, buna inanıyorum. Peki,
buna inanıyorsam ve bu eğer doğruysa yani bugün iktidar
partisinde de bu tablodan, bu görüntüden rahatsız olanlar varsa acaba
neden tüm anketlerde oy oranları düşerken gerek uluslararası
basında gerek ulusal basında gerek sosyal medyada gerekse sokakta,
fısıltı gazetesinde eleştiriler artarken kendi yönetim
kademelerine gerekli uyarıyı yapmıyorlar? Neden Türkiye
Cumhuriyetinin Başbakanı gittikçe yalnızlaşıyor?
HARUN KARACA (İstanbul) Çok mu
üzülüyorsunuz?
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Sen öyle zannet.
AYKAN ERDEMİR (Devamla) Neden
Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanına bu büyük gruptan bir kişi
çıkıp da Sayın Başbakanım, Sayın Genel
Başkanım, bir yerde yanlış yapıyoruz. demiyor?
HARUN KARACA (İstanbul) Sen
kendi Genel Başkanına söyle.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Karışma bizim görüşümüze, karışma
bizim partiye. Kendi partinizle ilgili konuşun.
AYKAN ERDEMİR (Devamla) Çünkü
bakın, eğer bugün bunu söylemezsek yarın iş işten
geçtikten sonra çok geç olacak.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Sen kendi Genel Başkanına söyle.
AYKAN ERDEMİR (Devamla)
Biliyorum, şu anda bunu konuşmak büyük cesaret istiyor; biliyorum,
bir adımıyla, bir sözüyle, bir bakışıyla
şirketler batıran, gazeteler kapatan, insanları hapse
tıktıran, itibarını iki paralık eden bir
yapılanmadan bahsediyoruz; biliyorum, bu baskı
karşısında korkuyoruz. Fakat unutmayın ki bizi biz yapan,
insanı insan yapan, zor günde, korkunun egemen olduğu günde hakikati
konuşabilmek. İşte, bu bir davet. Gelin, hakikati konuşun
değerli milletvekilleri.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının son maddesi
üzerinde şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, bu tasarıyla kurulan 5 yeni vakıf
üniversitesinin ülkemize hayırlara vesile olmasını temenni
ediyorum. Ancak, bu vesileyle bu tasarının da daha öncekilerde
olduğu gibi ne kadar alelacele hazırlanarak Genel Kurula
getirildiğini birkaç somut örnekle sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, kurulan üniversitelerden
birisinin adı Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi. Elbette ki
ilimize böyle bir üniversite, iyidir, kurulmasında fayda vardır ama
adıyla üniversitenin içerisindeki fakülte isimlerine
baktığınız zaman, bu işin ne kadar gayriciddi
hazırlandığını görürsünüz. Tarım ve gıda
üniversitesi adı var, altındaki fakülteye bakınız
-mühendislik ve doğa bilimleri fakültesini çıkıyorum bununla
doğrudan ilgili olduğu için- iktisadi ve idari bilimler fakültesi,
insan ve toplum bilimleri fakültesi, meslek yüksek okulu, sosyal bilimler
enstitüsü, fen bilimleri enstitüsü. Değerli milletvekilleri, kimseyi
kandırmayalım. Ya bu ismi değiştirin ya bu fakültenin
adını bu isme uygun hâle getirin. Bu doğru bir şey
değil. Artık bu işin âdeta suyu çıktı, bu olmaz. Bunu
yarın, mutlaka, en kısa zamanda, yeniden buraya isim değişikliği
için getirmek zorunda kalacaksınız. Bunlar doğru değil.
Bunu özellikle eleştiri olarak vurgulamak istiyorum.
Bu vesileyle, Sayın Bakanım, özellikle sizin de
görevin başında olmanızı fırsat bilerek
üniversitelerimizde âdeta sayın rektörlerin kendilerine oy vermeyen
öğretim üyelerinden öç alma ya da siyasi linç aracı olarak
kullandığı kadro dağıtım sorununu sizlerle
paylaşmak istiyorum. Bugün -ismini de verebilirim ama şu anda vermeye
gerek görmüyorum- birçok üniversitede doktorasını bitirmiş yeni
öğretim üyesi adayı birçok gencimiz, yardımcı doçent
kadrosu o üniversitede boş bekletildiği hâlde kadro
alamamaktadır. Sordukları zaman hiçbir gerekçe yok. Doçentlik
sınavını geçmiş ama kadrosunun ilanını bekleyen
yüzlerce, belki de binlerce arkadaşımız vardır.
Profesörlükle ilgili tüm yeterlilikleri tamamlanmış, süresi
dolmuş, hâlâ sayın rektörlerin keyfi yetmediği için ilanı
verilmeyen yüzlerce aday vardır. Sorulduğu zaman niye ilan
edilmediği için Biraz bekle, senin oy verdiğin rektör adayı
rektör olamadı, e biraz da sen bekleyeceksin. gibi son derece
pişkin, bilim adamına yakışmayacak cevaplarla muhatap olan
öğretim üyesi arkadaşlarımız vardır.
Sayın Bakanım, çok önemli bir
sorundur. Bugün gençlerin sokakta olduğu bir dönemde yarın
üniversiteler kendi içinden öğretim üyeleri veya öğretim
yardımcıları kanalıyla karışırsa bunun
sorumluluğu tamamen Bakanlığınız ve Hükûmetinizde
olacaktır. Bunu çözmek zorundayız. Bu ülkenin kimseyi siyasi
düşüncesinden dolayı ayırt etme, hor görme hakkı ve lüksü
yoktur. Sayın rektörler istedikleri gibi o koltukta oturabilirler ama bir
öğretim üyesine, devletin parasıyla, yıllarını
vermiş, eğitim öğretim imkânlarını her türlü
kullanmış ve yeterliliğini ispat etmiş insana terbiye verme
hakkı bir rektörde yoktur. Rektör, evet, üniversitenin tüzel
kişiliğinden sorumludur ama her şeyden daha önemlisi o
üniversitede yıllarca hizmet veren öğretim elemanlarının
haklarını da korumak zorundadır. Bu önemli konuya bir an önce
çözüm getirilmesini talep ediyorum.
Özellikle son dönemde kurulan
vakıf üniversitelerine hızlı bir öğretim üyesi
akışı söz konusudur. Yıllarca devletin imkânlarıyla
devlet üniversitesinde yetişmiş ama bir şekilde emekliliği
gelmiş, üniversiteden aldığı öğretim üyesi
maaşıyla yetişemeyen tüm arkadaşlarımız emekli
olarak veya olmayarak doğrudan vakıf üniversitelerine geçiş
yapmakta, 1.500-2.000 dolar gibi paralarla
gülünç bir şekilde öğretim üyeliği görevini orada sürdürmeye
devam etmektedir. Bunun tek sebebi vardır, on bir yıldır
Hükûmetin üniversite öğretim elemanlarının özlük hakları
konusunda verdiği sözleri yerine getirememesi ve bugün bir
araştırma görevlisinin 2.000-2.200 TL bir maaşla geçinecek
hâlde
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİM IŞIK (Devamla) mecbur
bırakılmasıdır. Dolayısıyla, bu konunun çözümünü
bekliyor, tekrar üniversitemizin ülkemize hayırlı olmasını
temenni ediyor, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
On dakika süreyle soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
Sayın Ögüt
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Devlet Tiyatrolarıyla ilgili yeni
yasa taslağı tartışması sürerken hâli hazırda iki
senaryodan söz edilmektedir: Biri Devlet Tiyatrolarının
kapatılması, bir diğeri de sanatçıların sözleşmeli
hâle getirilip kurul tarafından oyunlara müdahale yetkisi verilmesidir.
Her ikisi de sanatı öldürmekle eş anlamlıdır ve
sanatın bütün kollarını kesen böylesi bir uygulama dünyanın
hiçbir ülkesinde yoktur. Tiyatroları özelleştireceğiz.
mantığı, sanata ticaret kafasıyla bakan sığ
zihniyet, son olarak taslak hakkında bilgi alamadığı için
tepkisini yöneticilere ileten Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi
Bilgini görevden almıştır. Konuyla ilgili
çalışmaların sanatçıların ve STKların
görüşüne başvurulmadan yapılması AKP rejiminin en geri uygulamalarından
biridir. AKMnin yıkılacağını söyleyen Başbakan
mı doğru söylemektedir, 2014te tadilatın biteceğini
söyleyen Kültür Bakanı mı doğruyu söylemektedir? AKM, bir otel
ve rant kapısı mı olacaktır bunun da toplumumuza
açıklanmasını istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Korkmaz
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sayın Bakanım, iki sorum olacak. Birincisi: Isparta ile neredeyse
aynı nüfusa sahip bazı illerimizde ikinci hatta üçüncü üniversiteler
kurulurken, kaldı ki bu illerin üniversite standartları
açısından altyapısı -bir kısmında en
azından- henüz hazır değilken Ispartaya ikinci üniversite
kurulması gündeminizde midir? Bu konuda bir hazırlığınız
var mıdır?
İkinci sorum da: Yarının
kadrolarının yetiştirilmesi görevi verilen üniversite
öğretim elemanlarının özlük haklarının
iyileştirilmesi ve onlara ihtiyaç duydukları kadroların
verilmesiyle ilgili bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, geçen hafta teknik
eğitim fakültesi mezunlarının mühendislik tamamlama
eğitimindeki sıkıntılarıyla ilgili
konuşmamız üzerine, bu konuda yeni bir başvuru hakkı
tanındı ve 17 Haziran 2013 tarihine kadar teknik eğitim
fakültesi mezunlarının mühendislik tamamlamasıyla ilgili
başvuruların devam ettiği bilinmektedir. Ancak bunlar içerisinde
yapı ressamlığı ve tasarımı bölümü
mezunlarına mühendislik tamamlama veya mimarlık tamamlama hakkı
verilmediği söylenmektedir. Çok ciddi bir mağduriyet yaşanmaktadır.
Ayrıca mezun durumuna gelmiş teknik eğitim fakültesinin son
sınıf öğrencileri de bu haktan yararlanamamaktadırlar.
Bunun çözülmesi sağlanabilir mi? Yani bu mezun öğrencilerimizle,
mezun durumundaki öğrencilerin de bu başvuruları
sağlanabilecek midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdemir
AYKAN ERDEMİR (Bursa) Sayın
Bakan, bildiğiniz gibi Türkiyede çok sayıda üniversite
öğrencisi tutuklu yargılanıyor. Henüz hüküm giymemiş bu
tutuklu üniversite öğrencileri, anayasal hakları olan eğitim
öğretim haklarından yararlanmak istiyorlar fakat biliyoruz ki çok
sayıda cezaevinde bu haktan yararlanamayan öğrenciler var. Bu
öğrencilerin eğitim haklarından yararlanabilmesi için ne gibi
girişimlerde bulundunuz? Bu konuda herhangi bir genelge mevcut mudur?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Atıcı
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Teşekkür ederim Başkan.
Sayın Bakan, siz emekli bir
öğretim üyesisiniz, emekli bir hocasınız, benim size emekli bir
profesörün ne kadar maaş aldığını söylememe gerek yok.
Hadi geçmişte bunları düzeltecek yetkiye sahip değildiniz ama
şimdi iktidardasınız, bir bakansınız ve öğretim
üyelerinin özlük haklarını düzeltecek konumdasınız. Allah aşkına
ne yapacaksınız, bize bunu bir söyler misiniz? Siz, her ne kadar
tıp fakültelerindeki öğretim üyelerinin durumunu çok iyi bilmeseniz
de diğer öğretim üyelerinin durumunu biliyorsunuz. Bunlar
maaşlarıyla geçinemeyip ikinci öğretimde ek ders yapmak zorunda
kalmaktalar. Tıp fakültelerinde ise mecburen performans sistemi içerisinde
eriyip gidiyorlar eve ekmek götürebilmek için. Emekli olduklarında ise
rezil kepaze oluyorlar. Buna bir çözüm bulacak mısınız,
bulmayacak mısınız? Açıkça rica ediyorum bu sorunun
cevabını.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Şandır
Son soru.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Bakanım, Sayın Alim Işıkın sorduğu
soruyu bir başka şekliyle ben de sormak istiyorum, önemli bir husus:
Bu teknik öğretmenler için açılan mühendislik tamamlama sınavı
tarih itibarıyla bazı üniversitelerdeki mezuniyet tarihinden daha
sonraki bir tarih. Bazı üniversiteler kendi mezuniyet
sınavlarının tarihlerini öne aldılar, ki bu sınava
mezunları yetişebilsin diye ama bazı üniversiteler bu
işlemi yapmadılar, dolayısıyla ortada bir eşitsizlik
ve adaletsizlik doğuyor. Millî Eğitim Bakanı olarak tüm
üniversitelere bu mühendislik tamamlama sınavını ertelemek veya
tüm üniversitelerin teknik öğretmenlerinin mezuniyet
sınavını öne almak mümkün müdür, bu yönde bir talimatınız
olacak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Günal
MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Türk
Eğitim-Senin verdiği bilgiye göre 3023 şube müdürü kadrosu
olduğu söyleniyor. 3023 kadronun 1140ı dolu, 1883ü boş ve
2006dan bu yana atama yapılmıyor. diyorlar. Dolayısıyla
görevlendirmelerde de liyakate dikkat edilmediği söyleniyor. Bunları
asaleten atama yapmayı düşünüyor musunuz? Özellikle söylüyorum,
sizden önceki Sayın Bakan: Diğer kurumlara görevlendirme yapmıyorum.
dediği için benim danışmanım şu anda
öğretmenlikten ayrılarak Mecliste çalışıyor. Peki,
Bakanlık içinde neden bu kuralı uygulamıyorsunuz? diye
soruyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bulut
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
Sayın Bakanım, 2013-2014 eğitim yılında tüm okullarda
okutulacak olan 110 milyon 49 bin kitap ihalesi 225 milyon liraya 29-30 Nisan
tarihlerinde sessiz sedasız yapılmıştır.
İhalelere 75-80 yayınevi anlaşmalı
katılmıştır. Yapılan ihaleyi alan firmalar
kitapları 75 yayınevine paylaştırmışlar, herkes
bastığı kitap kadar para almaktadır. Bu ihaleler Kamu
İhale Kurumu ve Millî Eğitim Bakanlığınca kamu
yararı gözetilerek mi yapılmaktadır? İhalelerde
kırım ne kadar yapılmıştır? Bu konuda bilgi
verirseniz memnun olurum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Acar
GÜRKUT ACAR (Antalya) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Hükûmet olarak size sormak istiyorum: Türkiye'de onlarca aydın,
yazar, bilim adamı, iyi yetişmiş komutanlar yıllardır
sahte delillere dayalı, sahteliği kanıtlanmış dijital
delillerle tutuklu bulunmaktadır ve yargılanmaktadır, bazı
davalardaysa hüküm giymişlerdir. Bu tablo kabul edilebilir değildir
hukuk adına. Adaleti yanıltacak sahte delillerin
kullanılmasının önüne geçecek Sanal Ortamda İşlenen
Suçlar Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı Genel Kurul gündeminin 12nci sırasında
görüşülmeyi beklemektedir. Bu neden bekletilmektedir? Silivrideki
yargılamaların bitmesi mi beklenmektedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Son soru.
Sayın Gümüş, buyurun.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir)
Taksim Gezi Parkında yapılmak istenen AVMde niçin ısrar
edilmektedir? Gençlerle ilgili bir soru bu.
AHMET YENİ (Samsun) Ya, yok AVM.
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Balıkesir) Şu anda 10
gencimizin gözü kör edilmiştir. Burada bir tane AVM bu gençlerin birinin
gözünden daha kıymetli midir?
RECEP ÖZEL (Isparta) AVM yok. Diyorlar,
hâla ne diyor!
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Balıkesir) Siz onu gidin o
gençlerin annelerine sorun, analarına sorun o gençlerin.
Başbakanın sağlık
durumunun nasıl olduğunu merak ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sen önce kendi sağlık durumunu bak.
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Balıkesir) Bu kadar
kışkırtıcı bir Başbakanın sağlık
durumunu merak ediyorum Sayın Başkan.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, böyle bir soru olmaz, böyle bir soru sorulmaz!
BAŞKAN Sayın Gümüş,
lütfen sorunuzu sorun.
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Balıkesir) Başbakanın
sağlık durumuyla ilgili bir mesele vardı, bu konularla, bu
tavrıyla ilgili midir ben merak ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, böyle bir terbiyesizliğe müsaade edemezsiniz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, lütfen sözünü geri alsın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sözünü geri alsın.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sözünü geri alacak Sayın Başkan.
BAŞKAN Anlaşılmıyor
efendim söylediğiniz.
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Balıkesir) Bu kadar insanın
canı yanıyorken, bu kadar kışkırtıcı
mesajlar varken ben Başbakanın sağlık durumunu merak
ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, böyle bir terbiyesizliğe müsaade edemezsiniz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sözünü geri alacak.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) AVMciler!
AHMET YENİ (Samsun)
Kardeşim AVMcinin büyüğü CHPde ya.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sağlıksız kişiler burada Başbakanın
sağlığını soruyor ya!
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir)
Başbakanın sağlık durumunun bu konuda
aldığı kararlarla ilgisi var mıdır? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) Taksimde AVM yapılmayacağı
söyledi, AVMnin söz konusu olmadığı söylendi. Diğer
sorunuza da arkadaşlar gerekli tepkiyi gösterdiler zaten.
Devlet Tiyatrolarıyla ilgili,
sayın milletvekilinin Devlet Tiyatrolarındaki uygulamalar veya
yapılacak uygulamalarla ilgili soruları konusunda
ayrıntılı bilgi sahibi değilim, soruyu ilgili
bakanımızdan yazılı olarak cevaplandırmasını
rica edeceğim.
Öğretim üyelerinin özlük
hakları; evet, öğretim üyelerimizin özlük hakları uzun
yıllardan beri gerçekten bütün branşlarda, sadece tıp
fakültelerinde değil bütün branşlarda ne yazık ki layık
olduğu seviyede değildir. Bu konuyla ilgili olarak Sayın
Başbakanımızın da bilgisi dâhilinde Maliye
Bakanlığımızda gerekli çalışmalar
yapılıyor. Ülkenin imkânlarının elverdiği ölçüde
üniversitelerdeki öğretim üyelerimizin ve öğretmenlerimizin maddi
durumlarını düzeltmek için gerekli tedbirleri almak üzere
çalışıyoruz ama şu anda net rakamlar vererek kamuoyunu
yanıltmak istemem.
Bu teknik eğitim fakültelerinden
mezun olanların bütün bölümlere mühendislik tamamlama hakkı
verilmiş, bir tek zikredilmedi ama yapı ressamlığına
ALİM IŞIK (Kütahya)
Tasarım da var.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) -
Araştıracağız onu. Bizdeki bilgiye göre
verilmiş olması lazım ama
Bizdeki bilgiye göre matbaa bölümüne
verilmemiş, yapı ressamlığına da bakalım.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Yapı ressamlığı ve tasarımı da yok. Çözerseniz
iyi olur.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) - Onu
araştıracağız.
Bu konularda Sayın
Şandırın sözünü ettiği mağduriyet tehlikesine
karşı sınavın tarihini ertelemek yerine muhtemelen bu tür
eksiklikleri tamamlamak üzere altı ay sonra bir sınav daha planlamayı
düşünüyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bir
tedbir alalım Hocam, yani bir mağduriyet olmasın. Bir tedbir
alınsın, yani üniversitelerin mezuniyet sınavı öne
alınsın.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) - Evet,
yani tedbir olarak şimdiki sınavı ertelemek yerine,
programı ertelemek yerine bu, mesela matbaa var bizde ama yapı
ressamlığı da olabilir. O bilgiyi de teyit ettikten sonra
bunları daha sonra açılacak program çerçevesinde telafi etmeye
çalışacağız.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yani bir
haksızlık, bir adaletsizlik olmasın; arzumuz odur.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) - Bu
özlük haklarını söyledik.
Tutuklu yargılanan
öğrencilerle ilgili, onların sınavlarından geri
kalmamaları için Adalet Bakanlığının gerekli özeni
gösterdiğini biliyorum ama daha ileri düzeyde bunların eğitim
hayatlarını
Çünkü tutukluluk aynı zamanda mahkûmiyet anlamına
gelmiyor. Dolayısıyla ileride telafisi güç olacak veya imkânsız olacak mağduriyetlere
uğramamaları için bunu da Adalet Bakanlığımızla
bu şeyi de paylaşacağız.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
Sayın Bakanım, bu kitap ihalesini bir inceleyin lütfen.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) Onu Talim Terbiye Kurulu Başkanlığımızdan
alacağım bilgiler doğrultusunda yazılı olarak müsaade
ederseniz cevaplayayım.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
Onu incelerseniz de iyi olur.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) Efendim?
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
Siz incelerseniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) Evet, zaten daha önce ulaştı bu
duyumlar. Dolayısıyla Talim Terbiye Kurulumuz o konuda bir bilgi notu
hazırlıyor, onu ben sizinle de paylaşacağım.
Çok teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunmadan önce İç Tüzük 86 maddesi gereğince
oyunun rengini belli etmek üzere ve lehte söz isteyen Mustafa Elitaş
Kayseri Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Yürürlük ve yürütmeyle birlikte 8
maddelik Kanun Tasarısını iki haftalık bir sürede
bitirebildik. Geçen hafta salı günü bitirmeyi
planladığımız Kanun Tasarısı maalesef bugün
çarşamba günü bitme imkânı oldu. Kanun Tasarısı
görüşülürken yapıcı eleştiride bulunan muhalefet partisi
milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Komisyonda bu
kanun teklifine katkı sağlayan milletvekili
arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Tüm siyasi parti
gruplarının burada muhakkak ki kurulan üniversitelerle ilgili
katkıları olduğun düşünüyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Biz bu
kanuna sürekli destek verdik. Elitaş, herkes destek verdi bu kanuna.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Ama bu Kanun Tasarısı görüşülürken Taksimde yeşille ilgili
Gezi Parkında yapılmaya çalışılan
Yayalaştırma Projesiyle ilgili yanlış bir algılamadan,
yanlış bilgilendirmeden ve kamuoyunu
kışkırtıcı söylemlerle ortaya çıkan farklı
bir noktadan dolayı iki haftadır bu kanunla ilgili, gençlikle ilgili,
eğitimle ilgili, gençliğin geleceğiyle ilgili meseleler
değil gençliğin önünü karartan, onları isyana teşvik eden,
onları ülkesiyle bütünleşmek, ülkesinin muasır medeniyet
seviyesine ulaşmak ve bekasını daha da güzelleştirmek için
yapılması gereken konuşmalarda ve bu tasarıda farklı
farklı noktalara doğru gitti.
Bakın, cuma günü Gezi Parkı
olaylarıyla ilgili yapılan ilk harekette, cuma günü burada bir
milletvekili Sayın Başbakan hakkındaki gensoru görüşülürken
Gezi Parkında şu kadar insan ölmüştür. Siz nasıl
konuşuyorsunuz? diye ortada hiç ölüm yokken, daha yaralanma bulunmazken
oradaki göstericiler ile polis arasında ortaya çıkan gerilimi Burada
ölüm var. diye ifade edip, kışkırtıcı rolünü üstlenip
bugün bu hâle gelmesinde katkı sağlayanların bir vicdan
muhasebesi yapması gerekir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Başbakan yapsın, Başbakan.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bu
kanun tasarısının son maddesiyle ilgili soru soran milletvekili,
sağlıksız bir biçimde sorduğu soruyu Başbakanın
sağlığıyla ilgili ifade etmeye çalışan önce kendi
sağlığını, zihin sağlığını
test ettirmesi gerekir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bakın, değerli
milletvekilleri, az önce burada konuşan milletvekili
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir)
Başbakanın hasta olduğunu biliyoruz. Bu konuyu da
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Senin zihin sağlığın belli! Terbiyesizlik yapma!
Terbiyesizlik yapma! Senin zihin sağlığın belli!
AHMET YENİ (Samsun) Hasta
sensin!
(AK PARTİ İstanbul
Milletvekili Nureddin Nebatinin CHP sıralarına yürümesi)
NUREDDİN NEBATİ
(İstanbul) Hasta sensin! Sen kim oluyorsun? Sen Başbakana
nasıl hasta dersin be! Hasta sensin!
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir)
Hastadır demiyorum, ilgisi var mıdır diyorum. İlgisi var
mıdır bu konuyla?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Bakın
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen yerlerinize oturunuz.
NUREDDİN NEBATİ
(İstanbul) Hasta sensin!
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir)
Ben soruyu sorarım. Saldırıyorsun ancak. Ancak
saldırmasını bilirsin. Ben soru soruyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Utanmadan, sıkılmadan daha hâlâ burada, ayakta, bu
yaptığın saçmalığına devam ediyorsun.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir)
Bu ülkeyi yönetenlerle ilgili soru sorma hakkımı
(AK PARTİ
sıralarından Otur yerine, otur! sesi)
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Utanmadan, sıkılmadan aynı saçmalığa devam ediyorsun.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Sen ruh hastasısın, ruh!
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir)
Kimin hasta olduğu belli!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Bakın, değerli milletvekilleri, Gezi Parkında
kışkırtıcılık yapanlar hızını
alamamış, burada aynı kışkırtıcılığa
devam ediyor (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
Bakın, size bir tweet
okuyacağım. Az önce bir milletvekili Twitterdan, gençlerimizin
yaptığı twitter söylemlerinden burada bir vecize geçti. Size
bir twitter okuyacağım. Kimin kışkırtıcı
olduğunu iyi anlayın.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Başını kaldır, başını
kaldır da dinle!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Ve
İngilizce yazılmış. Türk milletine yapılan bir
twitter olsa Türkçe yazardı ama İngilizce yazılmış.
Türkçesi: Başbakan Erdoğan toplu katliam istiyor. İçişleri
Bakanına bu konuda talimat verdi. (AK PARTİ sıralarından
Yuuhh! sesleri, gürültüler) Ayıptır, günahtır. Utanır be
insan! İngilizce yazıyorsun...
AHMET YENİ (Samsun) Yuh be sana!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) O, o dedi.
AHMET YENİ (Samsun) Provokatör! Yazıklar
olsun sana! Bursa milletvekilisin bir de.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
İngilizce yazıyorsun ve arkasından o twitterı sil. O
twitterı siliyorsun...(AK PARTİ ve CHP sıralarından
gürültüler)
ŞUAY ALPAY (Elâzığ)
Ajan provokatörsün!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) O
twitterı siliyorsun arkasından, sonra gönderiyorsun, diyorsun ki:
Başbakan böyle böyle bir... Gezi Parkı olayını bitirin,
katliama sebep olabilir. Ben bunu uyarıyorum. Sorumlu bir vatandaş
olarak uyarıyorum. diyorsun.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ)
Ajan provokatör! Yazıklar olsun sana!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
İşte kışkırtıcılığınız.
Parayla Başbakana küfredecek adamlar tutuyorsunuz. Utanmıyorsunuz!
Parayla Başbakana küfredecek adamlar tutuyorsunuz. Polise ana avrat
küfrediyorsunuz.
AHMET YENİ (Samsun) Yuh size!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Polise it deme basiretsizliğini,
şaşkınlığını gösteriyorsunuz.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Dünyadan haberin yok. Ajan mısın sen?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Değerli milletvekilleri, bakın, milletvekilleri milletin sesidir,
milletin gözü kulağıdır ama
kışkırtıcılık yapmak kimsenin hakkı
değildir. Tekrar uyarıyorum: Bu millete inananlar, bu milletin
oyuyla...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
...gelenler milletvekiline yakışır bir görev yapsınlar.
Kışkırtıcılık yapmasınlar. Saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından gürültüler)
ŞUAY ALPAY (Elâzığ)
Ajan provokatör! Yazıklar olsun!
ENGİN ALTAY (Sinop) Yeter be!
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan...
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen...
Sayın milletvekilleri, lütfen...
Sayın İnce, söz
vereceğim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Ders veriliyor bu kürsüden. Cevap versin.
BAŞKAN Ancak, sayın
milletvekilleri, öncelikle ben tüm milletvekillerimize ve tüm millete Allah
sağlıklı, uzun ömür versin diyorum. Herkes hastalanabilir.
Hastalık insani bir özelliktir dolayısıyla, tenkit edilecek bir
konu değil.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Anlamazlar.
AFİF DEMİRKIRAN (Siirt)
İnsanlıktan haberleri var mı?
SUAT ÖNAL (Osmaniye) Nesini
savunacaksın?
MUHARREM İNCE (Yalova) Ben de
oyumun rengini belirtiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın
İnce.
Beş dakika
MUHARREM İNCE (Yalova) Çok
teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gerçekten de
hastalıklar
AHMET YENİ (Samsun) Türk
polisine küfreden milletvekillerini savunamazsın!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ya, polise
tokat atan milletvekillinden bahsediyor.
BAŞKAN Sayın Yeni, söyledi
Sayın Elitaş.
MUHARREM İNCE (Devamla) Türk
polisini hizaya geçiren milletvekilinin oğlunu savunuyorsun da ben onu mu
savunmayacağım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun)
Sandığa gömeceğiz.
MUHARREM İNCE (Devamla) Bir
dinle. Hastalık üzerinden siyaset olmaz. Bugün Ahmet hastalanır,
yarın Mehmet hastalanır. Bu tür yaklaşımlar doğru
değildir.
AHMET YENİ (Samsun) Türk
polisine küfreden milletvekilini savunamazsın!
MUHARREM İNCE (Devamla) Bu
hastalıktan kasıt nedir o belli değil. Ama şunu söyleyeyim:
Hepimiz hasta olabiliriz. Bakın, o yaklaşımları da
doğru bulmadığımı söylüyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Parti sözcünüzün söylediklerinden anlayamadınız mı neyi
kastettiğini?
MUHARREM İNCE (Devamla)
Değerli arkadaşlarım
Bir dakika beklerseniz Elitaş,
derdimi anlatacağım.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, siyasette birbirini iğnelemek, laf
sokuşturmak -kaba deyimiyle- karşıdakini eleştirmek bütün
bunlar var, olmalı fakat bakın
AHMET YENİ (Samsun) Polise
küfretmek yok.
HARUN KARACA (İstanbul) Yurt
dışına servis var mı?
MUHARREM İNCE (Devamla)
şunu söyleyeceğim: Başbakanın
hastalığını olmuş olsa bile burada konuşmak doğru değil. Bugün o
hastaysa yarın biz hasta oluruz. Bunlar doğru söylemler değil.
SUAT ÖNAL (Osmaniye) Ajan o!
MUHARREM İNCE (Devamla)
İkincisi, Orada ölüler var, kışkırtıcılık
yapıyorsun, daha bir şey yok. dediğiniz de Başbakan da
kışkırtıcı o zaman.
AHMET YENİ (Samsun) Ne alakası
var!
MUHARREM İNCE (Devamla)
Amerikadaki gösterilerde 17 kişinin öldüğünü kim söyledi? (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Amerikayı bırak ajan!
FARUK IŞIK (Muş) Amerika
sözcüsü müsün sen? Sana ne Amerikadan?
MUHARREM İNCE (Devamla) Bunu
Başbakan söylemedi mi? Bu da
kışkırtıcılıktır. Bunlar doğru
değil.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, polise küfredilmesi nasıl doğru değilse
polisi milletvekilinin çocuğunun hizaya geçirmesi de doğru
değildir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) İkide bir de onu söyleme.
MUHARREM İNCE (Devamla) Bir
başkası
Geç onları. Parayla
Bakın tekrar söylüyorum
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Ajana gel, ajana!
MUHARREM İNCE (Devamla) -
bizim geleneklerimizde,
bizim göreneklerimizde müzik yapan insanlara, yollarda, sokaklarda, keman
çalan, müzik yapan insanlara para vermek gibi bir geleneğimiz var.
AHMET YENİ (Samsun) Ya!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Böyle bir geleneğin
sahibiyiz biz. Bunu hepimiz yapmışızdır.
FARUK IŞIK (Muş) Allah aşkına yalan
söyleme.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Birisi bir kenarda gitar
çalmıştır, birisi bir kenarda tef çalmıştır,
dümbelek çalmıştır. Hepimiz bunlara zaman zaman para
vermişizdir. Burada müzik yapan insanlara para verilen bir gelenek
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Muharrem Bey, olmadı, olmadı!
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Arkadaşımız kendisi buraya geldi, Alaaattin Yüksel geldi, dedi
ki: Ben
FARUK IŞIK (Muş) Sen
yalanlarınıza cevap ver.
MUHARREM İNCE (Devamla) Ya,
kardeşim
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın Başkan
Sayın
Başkan..: Sayın Başkan
Babalarının çiftliği mi
burası? Bunları susturmayacak mısınız?
AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul)
Üslubuna dikkat et!
HARUN KARACA (İstanbul) Orada,
orada.
BAŞKAN Sayın milletvekili,
lütfen.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Babalarının çiftliği mi burası? Yani siz geometrik
çoğunluğunuza mı güveniyorsunuz? Döveriz. mi diyorsunuz,
Ezeriz. mi diyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Siz
ancak hacim olarak fazla yer kaplıyorsunuz.
HARUN KARACA (İstanbul) 2 tane,
1i orada, 1i orada.
MUHARREM İNCE (Devamla) Ne
yapıyorsun? Döveceğinizi mi zannediyorsunuz?
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Ajan orada, bak!
MUHARREM İNCE (Devamla) Önce
dinleyeceksin. Önce dinleyeceksin, dinlemesini öğreneceksin. (AK
PARTİ sıralarından Sen de adam ol önce. sesi) Geometrik
çoğunluğunuza
Bizim adamlığımızın
zekâtını size versek siz zengin olursunuz. Zengin olursunuz, zengin.
AHMET YENİ (Samsun) Hadi!
AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul)
Biliyoruz, hepsini biliyoruz!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Zekâtını size versek zengin olursunuz. Sizden korktuğumuz falan
yok, hiç böyle bir şey düşünmeyin. Vız gelir tırıs
gider. Allahtan başka kimseden korkmayız biz. (CHP sıralarından
alkışlar) Ama sizde, Dolmabahçedeki caminin imamının
cesaretinin onda 1i olsa bu hâle gelmezsiniz. (CHP sıralarından
alkışlar) O imam kadar olamadınız,
olamayacaksınız da. Bakın, o imam size bir ders verdi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Cami imamını tehdit ediyorsunuz.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Şimdi de diyorsunuz ki: İmam tehdit edilmiş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Bırak be, görüntüleri var! Yarın görüntüler yayınlanınca
göreceksin sen.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
İmam, Başbakan korkusu değil Allah korkusunu öne
çıkardı. Size bir ders verdi, size bir ders verdi.
HARUN KARACA (İstanbul) Unutma
Muharrem, unutma!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Siz
Swobodadan medet umuyordunuz, Swobodada, şimdi, size laf söyleyince
beygirden düşmüş gibi oldunuz.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Ajana gel!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Ne oldu
Swoboda, adamınız Swoboda ne
yaptı size?
AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul) -
Başbakana iftira atan vekiline cevap ver!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Türkiyeyi
dünyaya rezil ettiniz. Bakın, Avrupa Birliği yarın ne diyecek,
göreceğiz. Bir kişinin kaprisleri uğruna, bir kişinin
inadı uğruna Türkiyeyi dünyaya rezil ettiniz, rezil. Türkiye dünyaya
rezil oldu. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın İnce, siz Türkiyeyi dünyaya rezil etmeye
uğraşıyorsunuz. Türkiyeyi tüm dünyaya rezil ediyorsunuz.
BAŞKAN Tasarının
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Muharrem Bey, bu konuşma olmadı. Beğenirim
konuşmanı ama bu olmadı!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, bakın, Sayın İnce o imamla cami
görüntülerini gördüğünde herhâlde bu milletten ve bu milletvekillerinden
özür dileyecektir.
BAŞKAN - Kanun tasarı ve
teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 13 Haziran 2013 Perşembe günü, alınan karar
gereğince, saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 20.38