13 Haziran 2013
Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz, Arap Baharı ve Gezi Parkı protestoları hakkında
söz isteyen Ankara Milletvekili Emrullah İşlere aittir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Gezi Parkı eylemleri çerçevesinde son iki haftadır
yapılan protestoları masum birkaç gencin demokratik hak talebi
olarak açıklamamız mümkün değildir. Nitekim eylemlerin
gelişimi, atılan sloganlar ve süreç içerisinde tespit edilen marjinal
gruplar göz önüne alındığında fotoğraf net bir
şekilde ortaya çıkmaktadır. Hükûmetimizin hak ve özgürlükleri
genişletmek için attığı onlarca adım olmasına
rağmen, geçmiş hükûmetler dönemindeki
ayrıcalıklarını kaybeden, bu nedenle durumdan istifade
ederek halkı manipüle eden bir oligarşik sermayeyle karşı
karşıya kaldığımız aşikârdır. Tam
anlamıyla, bu kesimlerin Siz nasıl orta sınıfı daha
iyi bir noktaya getirirsiniz, onları nasıl zenginleştirirsiniz!
diye iktidardan öç alma mücadelesine girdiklerini görüyoruz.
AK PARTİnin
başarılarını gölgelemeye ve Sayın
Başbakanımızın imajını zedelemeye yönelik
başlatılan dezenformasyon çabaları çerçevesinde ifade edilen
diktatör Erdoğan, Türk baharı gibi söylemler ancak bir akıl
tutulması ile açıklanabilir. Yaşanan olayları Arap
Baharıyla kıyaslamak ancak cahillik veya art niyetle ifade
edilebilir. Zira, Arap Baharının ortaya çıkışına
neden olan toplumsal dinamikler ile ülkemizde yaşanan protestoların
toplumsal dinamikleri taban tabana zıttır.
Arap halkları,
bölgenin genelinde yıllar boyu süren baskılara, zorbalıklara,
haksızlıklara, hayal kırıklıklarına, ekonomik,
siyasal ve sosyal başarısızlıklara Yeter! demek için sokaklara
dökülmüştür. Ünlü Arap edebiyatçısı İlya Ebu Madinin
ifadesiyle, Arap halkları despot rejimlerce her türlü insani haklardan
mahrum bırakılmış, açlık ve sefalet içinde
yaşamaya zorlanmıştır. Arap Baharı işte bu
tarihsel sürecin bir birikimi olarak ortaya çıkmıştır.
Nitekim, sokağa dökülen halklar demokrasi, özgürlük ve ekonomik
iyileşme talebiyle sloganlar atmışlardır.
AK
PARTİ iktidarındaki Türkiye, zor şartlar altında da olsa
hızla büyüyen ekonomisi, içeriden ve dışarıdan
dayatılan sorunlara rağmen işleyen demokrasisi, yönetimin
serbest seçimlerle el değiştirmesi, legal muhalefetin
varlığı, ifade ve örgütlenme özgürlüğüyle demokratik bir
ülkedir. Ülkemizin sahip olduğu bu özellikler ve son yıllarda, her
alanda gerçekleştirdiği göz kamaştırıcı başarıları
Arap halkları tarafından karşılık bulmuş ve
devrim hareketleri için model veya ilham kaynağı olduğu yönünde
tartışmaların yaşanmasına neden olmuştur.
Türkiyede
yaşanan olaylara baktığımızda, başlangıçta
üniversite gençlerinden oluşan bir grubun Taksim Gezi Parkındaki
bazı ağaçların başka bir yere nakledilmesine
karşı çıkmasıyla başlamıştır. Ancak,
başta ana muhalefet partisi olmak üzere, marjinal grup ve faiz lobisi
kendi çıkarları adına âdeta ganimet bulmuşçasına
durumu sahiplenmişlerdir. Demokratik bir talep hızlı bir
şekilde karşı şiddet üreten bir ortama
dönüştürülmüştür. Gösterilerde atılan sloganlar etik
değerlerin sınırını aşmış, nefret
duyguları mümkün olduğunca derinleştirilmiştir. Hâl
böyleyken, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en büyük demokratik reformları
gerçekleştiren bir Hükûmetin Başbakanına diktatör demek veya
protestoları Arap Baharıyla kıyaslamak cahillik veya art
niyetle değil de ne ile açıklanabilir? Mesele, Taksim meselesi veya ağaç
meselesi değildir. Mesele, milletin iktidarına, millet adına
yaptıklarından dolayı sözde hesap sorma meselesidir. Mesele,
bizim payımızı küçültüp milletin payını nasıl
büyültürsünüzün hesabını görmedir. Velhasıl, mesele, bütün
bunların öcünü ve rövanşını alma meselesidir. Bunu yapanlar
bellidir. Bir ülkede, aynı anda rektörler kendi öğrencilerine
Sınavlara girmemek sorun değildir, telafisini yaparız.
mesajını veriyorsa, lisedeki çocuklarımız istismar edilip
meydanlara gönderiliyorsa, sosyal medya üzerinden birtakım manipülasyonlar
ve yalanlarla halk galeyana getiriliyorsa, nihayetinde bu, bir ortak
davranış hâline gelebiliyorsa, büyük bir organizeyle karşı
karşıya olduğumuz açıktır.
Sayın
milletvekilleri, Arap Baharının yaşandığı
ülkelerde işbaşına gelen yönetimleri başarısız
kılmak için son zamanlarda kirli bir oyun oynandığı
bilinmektedir. Bu oyunun uzun süreli başarılı
kılınması için söz konusu devrimlere ilham kaynağı
olan başarılı Türkiye tecrübesi başarısız
kılınmak istenmektedir. Esasen, Türkiye çapında yapılan
gösterilerde verilmek istenen örtülü mesaj budur.
Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Buyurun
Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın vekil açıkça gösteri yapanlara,
eylemcilere ve onları destekleyenlere cahil dedi ve bunu tekrarladı
birkaç kez, cahiller dedi. İzin verirseniz buna cevap vermek istiyorum.
Şu anda 20 milletvekilimiz, 20 Cumhuriyet Halk Partili milletvekili Gezi
Parkında. Onlara da cahil demiş oluyor.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Onlar şu anda yatıyorlar, evde
yatıyorlar.
BAŞKAN
Yalnız Sayın İnce, partinizin ismini telaffuz etmedi ama siz
parti olarak desteklediğinizi söylüyorsunuz. Dolayısıyla, onun
için kendinize mal ediyorsunuz, öyle mi? Öyle mi anlayalım?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Evet efendim.
BAŞKAN
Buyurun o zaman.
İki
dakika süre veriyorum sataşma nedeniyle. Gerçi partinizin ismini
zikretmedi, sataşma söz konusu değil ama buyurun.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Size bir cahillik örneği vereceğim şimdi
bakın. 27 Nisan 2005, Sayın Başbakan kürsüde. Geliştim,
geliştim, değişerek geliştim. Otuz yıl öncesinde
kalmadım çünkü çağ dışı değilim. Başbakan
bunu deyince bütün AKP milletvekilleri alkışlıyor.
Teşekkürler.
11
Haziran 2013, Kusura bakmayın, bu Tayyip Erdoğan
değişmez. Gene milletvekilleri alkışlıyor.
İşte cahillik bu.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Diz çökmez, diz çökmez!
MUHARREM
İNCE (Devamla) Bir sus, bir sus, sus bir.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Anladın mı, diz çökmez!
BAŞKAN
Sayın İnce, lütfen ama, Sayın İnce.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Aç doğruyu öğren.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Rektörler için
(Gürültüler)
Canınız
mı yanıyor ben konuşunca? Canınız mı
yanıyor? Cahilliğiniz ortaya mı çıkıyor?
Yine,
rektörlerle ilgili söylediniz. Bakın, Gaziantep Üniversitesi Rektörü
senatoda karar aldı Milletvekillerinin ofisleri Ankarada, onun için
sınavlara girmelerine gerek yoktur. diye. O rektörü konuşun siz,
başka rektörleri konuşmayın.
Başbakanımız
yakıp yıkanları muhatap almaz, onlarla görüşmez. diyor
Hüseyin Çelik. Abdullah Öcalanla görüşüyorsun da Taksimdeki eylemcilerle
mi görüşmüyorsun? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İHSAN
ŞENER (Ordu) Kim görüşüyor?
MUHARREM
İNCE (Devamla) Abdullah Öcalan, çevre koruma derneği
başkanı mı?
Cahillik,
toplumsal olayları görmemektir; cahillik, çapulcu diye insanları
küçümsemektir; cahillik, Polisimle ezerim, zorbalığımla
geçerim. demektir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Sen cahilsin.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Swoboda ne dedi biliyor musunuz? O ipine
sarıldığınız, bir ay önce ipine
sarıldığınız Swoboda dedi ki: Erdoğan cahilce
açıklamalar yapıyor. Açıkladığınız, ipine
sarıldığınız Swoboda bile Başbakanınıza
cahil dedi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Siz
bunların cevabını verin.
Sıkıştığınız zaman ancak laf
atarsınız. Bu kürsüye gelip benimle tartışacak, bir
televizyon programında, sizden bir babayiğit arıyorum
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) Sözlerine dikkat et.
MUHARREM
İNCE (Devamla) -
istediğiniz bir televizyon kanalında benimle
tartışacak bir babayiğit arıyorum. Laf atmayı
bırakın. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN
Gündem dışı ikinci söz, yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın ve
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) Sayın Başkanım, bir dakika. Benim
sözümden hareketle söz aldı, bu konuya değinmedi. Bundan sonra, lütfen eğer müsaade
ederseniz
BAŞKAN
Tekrar eder misiniz, Sizin sözünüz nedeniyle söz aldı...
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) Benim kendisini cahillikle suçladığım
ifadesiyle söz aldı
BAŞKAN
Evet.
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) -
o konuda herhangi bir şey söylemedi.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Açıkça cahil
dedin.
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) Böyle bir ifade geçmiyor.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Aşk olsun, nasıl demedin ya? Dedin
arkadaşım.
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) Dolayısıyla Sayın Başkanım,
müsaade ederseniz
BAŞKAN
Sayın İşler, böyle bir usul yok yani.
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) Ama Sayın Başkan, benim ona herhangi bir
sataşmam yoktu, söz verdiniz.
BAŞKAN
Anladım da hayır, o partinin
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Cahilsiniz. dedi bize, söz istiyorum
Başkanım.
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) Benim konuşmamı çarpıtarak
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisinin ve milletvekillerinin desteklediğini kabul
ederek, ondan dolayı söz verdim.
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) Benim konuşmamla ilgili bir konuşma
yapmadı.
BAŞKAN
E tamam, size karşı bir sataşma söz konusu mu? Sizin
söylediğinizin farklı bir şeyini mi söyledi size atfederek?
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) Benim konuşmamı
BAŞKAN
Lütfen.
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) Toptan sataşma var Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
- Evet, teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı ikinci söz, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın ve Alevi
vatandaşlarımızın talepleri hakkında söz isteyen
İstanbul Milletvekili Sabahat Akkiraya aittir.
Buyurun
Sayın Akkiray. (CHP sıralarından alkışlar)
SABAHAT
AKKİRAY (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın ve Alevi halkının talepleri
üzerine söz almış bulunuyorum.
Bir
süredir yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın sorunları ile ilgili ülke
ziyaretleri yapıyorum. Ülkelerin kendilerini döviz kaynağı
görmenin ötesinde bir hizmet alamamaktan ve sahipsiz bırakılmaktan
şikâyet ediyorlar. Zaten yaşadıkları ülkelerde
dışlanan, hakları alınmayan, eşit vatandaş olarak
kabul edilmezken iktidarın agresif savaş çığırtkanlığına
dönüşmüş dış politikasının hayatlarına
olumsuz olarak yansımasından mutsuzlar. Kendileri
yaşadıkları ülkede vergilerini verip tüm kurallara uyarken
oturum alamayan, vizesi uzatılmayan vatandaşlarımız
özellikle bu hafta büyük bir haksızlıkla karşılaştılar.
Sivas katillerinden birisine Almanya devleti Alman
vatandaşlığı verdi. İnsan yakan, bölücü ve katil
olarak aranan birisine Alman vatandaşlığı veren
Almanyayı buradan kınıyorum. Alman gizli servisleri Neonazi
gruplarla Türk dönercileri öldürürken sessiz kalan Merkelin Sivas katiline
ülkesini ve Alman vatandaşlığını açmış
olması düşündürücüdür. Buna şaşıyor muyum? Hayır.
Sivas katillerine avukatlık yapanların vekil ya da bakan
yapıldığı, Alevilerin
en büyük acılarından birisi olan Sivas katliamı sanıklarına
zaman aşımı uygulandığında Hayırlı
olsun. diyen bir iktidarın uygulamalarından farklı değil
Merkelin yaptığı.
Aleviler
yüzyıllardır Anadoluda haklarını arıyor, eşit
vatandaş olmak istiyor ama katliamlarla sınanmaya devam ediliyorlar.
Kerbeladan beri katliam mı arıyorsunuz? Ha bin dört yüz yıl
önce Hazreti Muhammedin ailesini katletmişsin ha Anadoluda Alevileri
kuyulara doldurmuşsun ha Koçgiride, Dersimde oba oba, köy köy Alevileri
katletmişsin, ha Maraşta kapılara çarpı koyup hamile kadınların
karnını yarmış, kafalarını kesmişsin, ha
Sivasta otele doldurup yakmış, sonra seyrine
çıkmışsın, ha KPSSde 80-90 alan Alevi
çocuklarını sözlü sınavlarda katletmişsin, işsiz
bırakmışsın, aç bırakmışsın, geleceksiz
bırakmışsın, toplum dışına itmiş
Asimile ol, karşıma öyle gel. demişsin. Bunu yaratan
iktidardır.
Bugün Aleviler eşit
vatandaş olmak istiyorlar. Ödedikleri verginin
karşılığını almak istiyorlar. Vergileriyle
bütçesi oluşturulan Diyanet İşleri
Başkanlığının kendilerine bir kuruş harcamasını
bekliyorlar. İbadethanelerini seçmek istiyorlar. Oysa, iktidar, Alevilere
hâlâ camiyi gösteriyor, Camiye gidin. diyor. Bin dört yüz yıldır
hâlâ öğrenememişler, Aleviler ibadethane olarak cemevini seçtiler ve
camiye gitmiyorlar. Sonra Alevileri aşağılamaya
başlıyorlar, İbadetiniz cümbüş, ibadethaneniz ucube.
diye. Bu yetmiyor, seçim meydanlarında yuhalatıyor ve Sünni
toplumuyla arasına derin ayrılıklar ekiyorlar.
Adıyamanda Alevi
evlerine çarpılar konuyor ve Alevi köylerine su verilmiyor.
Erzurumda Alevi köyleri
çöp alanı olarak belirleniyor. Alevi köyleri hizmet alma konusunda
diğer köylerden ayrıştırılıyor.
Elâzığda
sularına kanalizasyon karışıyor, şikâyetler
hasıraltı ediliyor.
TRTye para ödeyip hizmet
alamayan tek halk da Aleviler. Muharrem ayında 3 tane uydurup programdan
başka, ne inançsal ne de kültürel kimlikleriyle ilgili hizmet
alamıyorlar ve orada da yok sayılıyorlar.
Kasım 2011de
Başbakana sormuştum: Siz zamane Yavuz Sultan Selimi misiniz?
diye. Demek ki öyleymiş ki, üçüncü köprünün adı Yavuz Sultan Selim
oldu. Anadoluda Aleviler ile Sünnilerin arasına derin
düşmanlığı sokan ve kurumsallaştıran o
adamın adını köprüye vermek, her şeyden önce toplumsal
barışımız açısından inanılmaz bir
hatadır, bundan vazgeçilmelidir.
Anadoluda herkesin
üzerine anlaşacağı Mevlâna, Evliya Çelebi, Mimar Sinan gibi
isimler yerine Yavuz ismi konusunda ısrar, Alevileri sistemin
dışına itmek, hatta Alevi-Sünni çatışmasına zemin
hazırlamaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SABAHAT
AKKİRAY (Devamla) Bu kabul edilemez.
Başkanım,
son sözlerimi söyleyebilir miyim?
BAŞKAN
Vermiyorum.
Teşekkür
ederim Sayın Akkiray.
SABAHAT
AKKİRAY (Devamla) Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Evet, teşekkür ediyorum.
SABAHAT
AKKİRAY (Devamla) - Ama çapulculara buradan selam ediyorum.
İHSAN
ŞENER (Ordu) Yakıştı size, yakıştı!
BAŞKAN
Gündem dışı üçüncü söz, Emniyet Genel Müdürlüğü birimleri
tarafından yapılan trafik uygulamaları hakkında söz isteyen
Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaza aittir. (MHP
sıralarından alkışlar)
KEMALETTİN
YILMAZ (Afyonkarahisar) Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; emniyet güçlerinin
yaptığı trafik uygulamaları hakkında gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi,
ekranları başında bizleri izleyen yüce Türk milletini
saygıyla selamlıyorum.
Neden
böyle bir konuda söz aldınız? Trafik uygulamalarının kötü
bir yanı mı var? Herkes için yapılan uygulamalar. diyebilir
birçoğunuz. Ancak, seçim bölgem olan Afyonda bu konuda ciddi
yanlışların olduğu aşikârdır. Afyon il merkezinde
yapılan trafik uygulamaları insanları âdeta canından
bezdirecek hâle gelmiştir. Afyon ili merkezinde yazılan trafik
cezalarının toplamının komşu 3 il kadar olduğu
söyleniyor. Resmî bilgisini de İçişleri Bakanlığından
yazılı soru önergesi olarak istedim ancak cevabı henüz gelmedi,
bekliyorum.
Burada
garip bir durum var. Afyon halkı trafik canavarı mı? diye
aklımıza geliyor. Kimsenin canının yanmasını,
hiçbir vatandaşımızın canına, malına zarar
gelmesini istemem ancak Afyon il merkezinde yaklaşık iki
yıldır trafik cezası uygulamaları çok ciddi sorunları ortaya
çıkartıyor. Kentte minibüs esnafıyla özel bir halk otobüsü
firması arasında yaşanan sorunlardan sonra emniyetin il
sürücülerine olan tavrı değişmiştir. İlk önce bir
kısım kesim üzerine haksız cezaların
yazıldığına bizzat, birçok defa ben de şahit oldum.
Bir kesim korunurken birçok minibüs esnafı mağdur edildi. Bu
mağduriyetler trafik uygulamalarının
sıklaşmasıyla bütün halka yayılmaya başladı.
Şehir merkezi zaten iki caddeden oluşuyor. Bir ilde, cadde üzerinde
3-4 trafik uygulaması yapılıyor. Bu uygulamalarda ceset
torbası dahi kontrol edilip neredeyse ilk yardım çantasında
tebeşirin yok veya küçük diye ceza yazalım modunda
çalışılıyor. Bazı araçların plakalarına
cezalar uygulanıp adreslerine gönderiliyor. Bazıları korunup
kollanırken, bazıları en ufak hatalarında binlerce lira
trafik cezası ödüyor.
Şehir
içinde ticari taşıt kullanma belgesine sahip olan bütün
şoförlerin ceza puanları dolup dolup taşıyor.
Dolmuşlarda çalışacak şoför bulmakta zorlanıyor
minibüs sahipleri. Yetkililer Biz görevimizi yapıyoruz. diyebilirler
ancak bunun görevle izah edilebilecek bir yanı yok.
Madem,
Afyon sürücüleri bu kadar bilinçsiz bu kadar çok ceza yiyor, nedenleri
araştırıldı mı? Hayır. Bir eğitim verildi
mi? Hayır. Bir sorun tespiti yapıldı mı? Maalesef, oda
hayır.
Trafik
personeli bütün ülkenin bütçe açığını Afyon halkına
yüklemeye kararlı gibi, ellerinde koçanlar dolusu ceza makbuzu ile âdeta
Deli Dumrul misali terör estiriyorlar.
Değerli
milletvekilleri, trafik polisleri ile ikili görüşmelerimizde bu durumdan memnun
olmadıklarını, huzursuz ve rahatsız olduklarını
söylüyorlar, Ancak, amirlerimiz bize böyle emrediyor. diyorlar. Talimatla
trafik cezası yazdırılıyor. Bu, gerçekten kabul edilemez
bir olaydır.
Bunun
birçok sıkıntısını vatandaşlarımız
bizlere iletiyor. Birinci aşamada esnaf dertli. Özellikle, transit
yolcular şehir trafiğinin keşmekeşliğimden ve bu
trafik cezası uygulamalarından dolayı şehir merkezine girip
alışveriş yapmıyorlar.
Şehir
dışından bir arkadaşımın başından geçen
bir olayı anlatayım: Afyonda geçerken, eşe dosta bir-iki
kilogram lokum almak için şehir merkezine giriyor, bir ay sonra eline bir ceza tebligatı
geliyor. Arkadaşım "Astarı yüzünden pahalı oldu, bir
daha Afyona uğramam" diyor, kaybeden esnafımız oluyor.
Bunun benzeri birçok olayla karşılaşıyoruz. Bu
uygulamalardaki usulsüzlük ve özensizlikler nedeniyle şehir trafiği
çekilmez dereceye geldi.
Sayın
milletvekilleri, benim üzerinde durduğum, trafik kontrol
uygulamalarının yapılıp yapılmaması değil,
elbette yapılacak. Bir şirkette, minibüsçü esnafı
arasındaki olayları il idarecileri belediye, valilik ve emniyetin
taraf olmalarından dolayı ortaya çıkmış olan bir
hadise var. Bu uygulamalar yapılır, ancak, bir minibüsçü fazla
yolcudan ceza yerken başka bir şirketin aynı işi yapan
aracı kontrol dahi edilmezse, bu olmaz.
Bir
vatandaş emniyet kemeri takmadığı için veya telefonla
konuştuğu için ceza alırken bazıları hiç durdurulmazsa
bu uygulama adil olmaz. Bu soruna bir an
önce çözüm bulunması elzemdir.
Afyon
halkı bu ülkenin ceza manyağı hâline gelecek kadar bilinçsiz
sürücü değildir. Halka gerekli eğitimi vermeyen emniyetin,
valiliğin, il içi trafik düzenini sağlayamayan belediyenin iki yıldır
ne yaptığını merak etmek gerekiyor.
Emniyet
kemeri takılması pilot uygulaması Ankara ve Afyonda
uygulanıyor. Ankara'da yaşıyoruz, böyle bir zulme varan uygulama
Ankarada görülmüyor.
Diğer
taraftan, öğrenci servisleri yol güzergâhlarındaki kantarlarda âdeta
koyun tartar gibi tartılıyorlar ve ceza yazıyorlar. Bu durum,
çocuklarımız için gerçekten onur kırıcı bir
uygulamadır.
Bazı
sürücüler ile trafik polisleri arasında tartışmalar, hatta
tatsız olaylar oluyor.
Araçlarına
Satılıktır yazan insanlarımızın da
plakalarına ceza uygulamaları yapılıyor. Bu kabul edilebilir bir şey
değildir.
Bu
duygularla, yetkililerin bir an önce bu
soruna eğilmelerini istiyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Şandır, söz talebiniz var.
Buyurun.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) - Sayın Başkan, Nevzat Bey konuşacak
müsaade ederseniz.
BAŞKAN
Buyurun.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sayın
Başkan, AKP ekonomi yalanlarına devam ediyor. Israrla Millî geliri
on bir yılda 3 kat artırdık. diyor, hâlbuki sabit dolar
fiyatıyla artış on bir yılda toplam sadece yüzde 45.
Türkiye'nin
yıllık ortalama büyüme hızı söylenenin tersine, seksen
yıllık Türkiye Cumhuriyeti ortalamasının altında,
yüzde 4,5 seviyesinde. Türkiye, 17nci büyük ekonomi hâline 93
yılında gelmiştir yani AKPden tam on yıl önce.
Dördüncü
kuyruklu yalan da IMF borcunu sıfırladık, borçsuz ülke
olduk. 2002de 130 milyar dolar,
2012de 337 milyar dolar. IMF, dış borcun ancak yüzde 5ydi ve bu
borcun 10 milyar doları da AKP tarafından alınmıştı.
IMF borcu, dış borç alınarak kapatıldı ve Türkiye
borçlanmaya devam ediyor. Hazine Müsteşarlığı yeni
açıkladı, 625 milyon avro Dünya Bankasından, 200 milyon avro da
Avrupa Yatırım Bankasından yeni borçlanıldı.
Bu
yalanlarla milletin daha fazla kandırılmamasını istiyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Baluken
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dün Afyonkarahisarda üniversite
başlayan olaylarla ilgili Genel Kurulu bilgilendirmiştik. Maalesef
olaylar bugün de devam etmektedir, şu anda da devam etmekte. Dün
ırkçı, şovenist bazı gruplar tarafından Kürt ve
muhalif öğrencilere yönelik polis korumasında saldırılar
yapıldığını ve bu saldırılar sonrasında
da saldırıya uğrayan öğrencilerin gözaltına
alındığını, saldırganlardan gözaltına
alınanların bulunmadığını söylemiştik.
Maalesef gerekli tedbirlerin alınması noktasında
yapmış olduğumuz çağrılara duyarsızlık
neticesinde, bugün de şu anda, bu dakika itibarıyla Kürt ve muhalif
öğrencilere yönelik ciddi bir saldırı söz konusu. Polis kampus
içerisinde bulunmakla beraber, saldırgan gruba yönelik herhangi bir
müdahale yapmıyor, herhangi bir tedbir almıyor. Yaklaşık
bir saattir Afyon Valisine ve Vali Yardımcısına ulaşmaya çalışıyoruz,
telefonlarımıza çıkmıyorlar. Buradan Hükûmet yetkililerine
ve AK PARTİli milletvekillerine seslenmek istiyorum: Telefonumuza
çıkmayan Afyon Valisine ve Vali Yardımcısına bir an önce
ulaşıp orada tek bir can kaybının meydana gelmemesi
hususundaki sorumluluklarını hatırlatmalarını
istiyoruz. Gerekli tedbirlerin alınması, saldırgan gruba yönelik
gerekli müdahalenin yapılması noktasında da iktidar partisini
tekrar duyarlılığa çağırıyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gerekçesini
ekte sunduğumuz, ülkemiz için hayati önem taşıyan demir yolu
taşımacılığının gelişmiş ülkeler
seviyesine çıkartılması amacıyla, raylı sistem ve
demir yolu ulaşımındaki sorunların tespit edilerek çözüm
önerilerinin araştırılması ve bunun için yapılacak
yasal düzenlemeler dâhil olmak üzere alınacak önlemlerin tespiti için
Anayasanın 98'inci İç Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince
Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
1)
İsmet Büyükataman (Bursa)
2)
Emin Çınar (Kastamonu)
3)
Edip Semih Yalçın (Gaziantep)
4)
Zühal Topcu (Ankara)
5)
Sadir Durmaz (Yozgat)
6)
Necati Özensoy (Bursa)
7)
Atila Kaya (İstanbul)
8)
Cemalettin Şimşek (Samsun)
9)
D. Ali Torlak (İstanbul)
10)
Sümer Oral (Manisa)
11)
Murat Başesgioglu (İstanbul)
12)
Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
13)
Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
14)
Enver Erdem (Elâzığ)
15)
Özcan Yeniçeri (Ankara)
16)
Mustafa Kalaycı (Konya)
17)
Sinan Oğan (Iğdır)
18)
Reşat Doğru (Tokat)
19)
Celal Adan (İstanbul)
20)
Ali Halaman (Adana)
21)
Mehmet Şandır (Mersin)
Gerekçe:
Gelişmiş
ülkelerde demir yolu, yolcu taşımacılığında
birinci sırada yer almaktadır. ABD ve Avrupa'da ulaşım daha
çok demir yollarıyla yapılmaktadır. Hatta bu ülkelerde demir
yolları, hava yollarıyla rekabet eder düzeye
ulaşmıştır. Havaalanları şehir
dışındadır. Bu alanlara ulaşana kadar bir hayli zaman
geçmektedir. Demir yolu istasyonları ise şehrin içindedir. Ayrıca
ulaşım maliyeti olarak demir yolu ulaşımı hava yoluna
göre bir hayli düşüktür.
Ülkemizde
ise demir yolu ulaşımı yetersiz kalmakta olup, daha çok kara
yolu ulaşımı kullanılmaktadır.
Cumhuriyet
öncesi dönemde, yabancı şirketlere verilen imtiyazla, onların
denetiminde ve ülke dışı ekonomilere, siyasi çıkarlara
hizmet eder türde gerçekleştirilen demir yolları, cumhuriyet
sonrası dönemde millî çıkarlar doğrultusunda
yapılandırılmıştır.
Kara
yolu, 1950 yılına kadar uygulanan ulaşım
politikalarında demir yolunu besleyecek, bütünleyecek bir sistem olarak
görülmüştür. Ancak kara yollarının demir yollarını
bütünleyecek, destekleyecek biçimde geliştirilmesi gereken bir dönemde,
Marshall yardımıyla demir yolları âdeta yok sayılarak kara
yolu yapımına başlanmıştır.
Bu
yıllarda uygulanan ulaştırma politikaları sonucunda,
ulaştırma alt sistemleri içerisinde 1960 sonrası planlı
kalkınma dönemlerinde, demir yolları için öngörülen hedeflere hiçbir
zaman ulaşılamamıştır.
Ülkemizde
izlenen yanlış ulaşım politikaları sonucunda, demir
yolu ve deniz yolu ulaşımı yerine kara yolu
ulaşımına ağırlık verilmiştir.
Gelişmiş ülkelerde bu durum tam tersinedir.
Ülkemizde
kara yollarının büyük bir bölümü diri fayların
yaratmış olduğu birinci sınıf tarım
ovalarının ortasına yerleştirilmiştir.
1980'li
yıllardan günümüze kadar artan bir şekilde ulusal servetimiz olan
ovalarımızı yok ederek yapılan otoyollar, dışa
bağımlılığımızı daha da
arttırmıştır.
Ülkemiz
daha fazla vakit kaybetmeden, ulaşımda önceliği kara
yolları yerine demir yollarına vermelidir.
Otoyol
dönemi olarak anılan 1980 sonrası projelerde hatalı
yaklaşımlar, bilimsel gerçekler göz ardı edilerek
sürdürülmüştür.
Ayrıca
demir yolunun ekonomik ömrünün otuz yıl gibi çok yüksek, buna
karşı kara yolunun (otoban) ekonomik ömrünün on beş yıl
gibi çok düşük düzeyde olması yatırım
tutarı/faydalı ömrün karşılaştırmasında
demir yollarının daha randımanlı olduğunu
göstermektedir.
Otobanda
tüketilen enerji demir yollarına oranla 2 ila 5 misli fazladır.
Demir
yollarında elektrik enerjisi kullanılması imkânı
vardır ki, bu enerji fuel oil ve benzin gibi enerji türlerine göre daha
ucuz, dışa bağımlılığı daha az bir
enerji türüdür. Ayrıca, çevre kirliliğine yol açmamaktadır.
Yük
taşımacılığının demir yollarına
kaydırılması ile kara yollarının yükü azalacak,
kazalar minimuma inecektir.
LPG,
benzin, tüp gaz gibi patlayıcı maddelerin
taşınmasının kara yollarından demir yollarına
aktarılması ulaşım güvenliğini
arttıracaktır.
Otobanlarda
meydana gelen kazalar da göstermiştir ki otobanlar çok fazla
ulaşım güvenliğine sahip değildirler.
Türkiye'nin
4üncü büyük şehir olan ve ülkemiz ekonomisine büyük katkılar
sağlayan Bursa ilimizde hâlâ demir yolu ulaşımı yoktur.
Ülkemizin her vilayetine, özellikle Bursa ilimize bir an önce demir yolu
yapılmalıdır.
Bu
sorunların tespit edilerek çözüme kavuşturulması amacı ile
bir Meclis araştırması açılması gerekmektedir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
12
Mart 1995 tarihinde başlayan ve İstanbul'un değişik
bölgelerinde yaşanan gösterilere müdahale sonucu yaşanan vahşet
tablosu henüz aydınlatılmamıştır. Katliamın
failleri göstermelik yargılamalar sonucu ya beraat etmiş ya da hafif
cezalar alarak hapishaneye dahi girmeden, olayın üzeri
kapatılmıştır.
12
Mart 1995 tarihinde, akşam saatlerinde 1 pastane ve 4 kahvehane
taranmıştır. Bu olayda yaşamını yitirme ve
yaralanma haberini alan mahalleli, saldırıyı ve polisin olaylara
müdahale etmemesini protesto etmek için bir yürüyüş gerçekleştirerek
polis karakoluna yürümüştür.
Akşam
görece sakinleşen mahalle halkı, 13 Mart 1995 tarihinde yeniden
toplanarak olayı protesto etmek istedi. Polis tarafından
kalabalık üzerine hedef gözetilerek ateş açılması sonucu 15
kişi yaşamını yitirmiştir. Mahalleye girip 1 pastane
ve 4 kahvehaneyi tarayan katillere müdahale etmeyen polisin, mahalle
halkına yönelik aşırı ve bilinçli silah ve şiddet
kullanması sonucu protestolar İstanbul'un ve Türkiye'nin
değişik yerlerine sıçramıştır.
Ümraniye'de
gerçekleştirilen gösterilere saldıran polis, aşırı
şiddet ve silah kullanımına başvurarak 5 kişi daha öldürmüştür.
12 Mart akşamı başlayan olaylar, 17 Marta kadar devam
etmiştir ve ancak sokağa çıkma yasaklarıyla son
bulmuştur.
Olaylar
sonucu toplam 22 vatandaşımız katledilmiştir,
onlarcası yaralanmıştır ve yüzlercesi gözaltına
alınmıştır. Yargılama bilinçli olarak
İstanbul'dan Trabzon'a alınmıştır. Yargılama
sürecinde, İstanbul'dan Trabzon'a giden maktul yakınlarına
yönelik organize saldırılar yapılmıştır.
Yargılama sürecini doğrudan etkilemeye yönelik bu tutumlara nedeni
açıklanmaksızın göz yumulmuştur.
20
polis memuru hakkında açılan dava yıllarca sürdü.
Yargılanan 20 polis memurundan Adem Albayrak 4 kişiyi öldürmekten
altı yıl sekiz ay, Mehmet Gündoğan 2 kişiyi öldürmekten üç
yıl dokuz ay hapse mahkûm edildi ancak, cezalar ertelendi. Diğer 18
sanık polisin ise beratına karar verildi.
Öldürülen
22 kişinin yakınları, davayı Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine taşıdı. Mahkeme, Türkiye'nin Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin 2nci maddesinde düzenlenen yaşama
hakkı ve 13üncü maddesinde düzenlenen millî makamlara başvuru
yollarının kapatılması hükümlerine aykırı
davrandığı sonucuna vardı. Olaylarda
yaşamını yitiren 17 kişinin, her biri için 30 bin, toplam
510 bin avro, para cezasına çarptırmıştır.
Aradan
geçen on yedi yıla rağmen Gazi Mahallesi'ne yönelik neden böyle bir
saldırının yaşandığı bilinmezliğini
korumaktadır. Yakın tarihimizde yaşanan bu sistemli
saldırının aydınlatılması ülkemiz demokrasisi
açısından çok önemli nokta olarak varlığını
korumaktadır.
Yargılamanın
adil olmadığı, olayın sorumlularının titizlikle
araştırılmadığı ve Avrupa İnsan hakları
Mahkemesi kararı göz önüne alındığında Gazi
katliamının bilinçli bir şekilde örgütlendiği ve aynı
şekilde üzerinin kapatıldığı
anlaşılmaktadır.
Olayların
detaylı bir şekilde araştırılması, gerçek
sorumluların ve faillerin yargı karşısına
çıkarılması ve belirtilen amaçlar doğrultusunda gerekli
önlemlerin alınması için Anayasanın 98, İç Tüzükün 104 ve
105'inci maddeleri uyarınca Meclis Araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1)
Veli Ağbaba (Malatya)
2) Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir)
3)
Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
4)
Ramis TOPAL (Amasya)
5)
Ali Özgündüz (İstanbul)
6)
Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
7)
Recep Gürkan (Edirne)
8)
Mehmet Şeker (Gaziantep)
9)
Hülya Güven (İzmir)
10)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
11)
Mehmet Volkan Canalioğlu (Trabzon)
12)
Bülent Tezcan (Aydın)
13)
İhsan Özkes (İstanbul)
14)
Doğan Şafak (Niğde)
15)
Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
16)
Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
17)
Mahmut Tanal (İstanbul)
18)
Ali Haydar Öner (Isparta)
19)
Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
20)
Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
21)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
22)
Hurşit Güneş (Kocaeli)
23)
Candan Yüceer (Tekirdağ)
24)
Mevlüt Dudu (Hatay)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Şanlıurfa'da
bulunan, Çocuk Hastalıkları Hastanesi, Kadın
Hastalıkları Hastanesi ve Doğum Hastanesinde enfeksiyona
bağlı yaşanan çocuk ölümlerinin nedeninin ve hastanelerin fiziki
yetersizliğinin araştırılması, bu konuda yürütülecek
çözüm odaklı çalışmaların belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98inci Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104
ve 105inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması
açılması hususunda gereğini saygılarımızla arz
ederiz. 13/03/2012
1)
Mahmut Tanal (İstanbul)
2)
Musa Çam (İzmir)
3)
Doğan Şafak (Niğde)
4)
Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
5)
Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
6)
Ali Haydar Öner (Isparta)
7)
Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
8)
Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
9)
Veli Ağbaba (Malatya)
10)
Hurşit Güneş (Kocaeli)
11)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
12)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
13)
Mevlüt Dudu (Hatay)
14)
Candan Yüceer (Tekirdağ)
15)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
16)
Ali Serindağ (Gaziantep)
17)
Namık Havutça (Balıkesir)
18)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
19)
Hasan Akgöl (Hatay)
20)
Haluk Eyidoğan (İstanbul)
21)
Ali Demirçalı (Adana)
Gerekçe:
Şanlıurfa,
nüfusu 1 milyon 765 bin olan bir şehrimizdir. Son zamanlarda bu
şehrimiz genç nüfus ve doğum oranının yüksekliği ile
de dikkat çekmektedir. Son on yılda ilde kamusal alanda sağlık
tesisi açılmamakta ancak özel hastanelerin yüzde bin oranında
arttığı gözlenmektedir.
Enfeksiyon
nedeniyle yaşanan çocuk ölümleriyle gündeme gelen çocuk
hastalıkları hastanesi, kadın hastalıkları hastanesi
ve doğum hastanesinin fiziki olarak yetersiz olduğu basında yer
alan haberlere de yansımıştır.
Türkiye
İstatistik Kurumu verilerine göre, ilde bulunan çocuk sayısı
yaklaşık 700 bindir. Şanlıurfa'daki tek çocuk
hastalıkları hastanesi, 45 yoğun bakım, 35 yenidoğan
ve 229 yatakla hizmet vermeye çalışmaktadır. Bu yoğunlukta
hastane enfeksiyonun yayılmaması imkânsız görülmektedir. Ayda 2
bin doğum gerçekleşen çocuk hastalıkları hastanesinde 20
metrekarelik odalarda hasta yakınları ile birlikte 20 kişinin
kaldığı görülmektedir. Kuvöz aralıklarının
Şanlıurfa'da
son yıllarda kamusal alanda sağlık tesisi
açılmadığı gibi, açık bulunan hastanelerin fiziksel
durumlarının iyileştirilmesi, yeterli doktor ve
sağlıkçının görevlendirilmesi dahi
yapılmamıştır. Bunun yanı sıra, ilde son on
yılda özel hastane açılma oranı yüzde bin
artmıştır.
Hastanelerin
fiziki şartlarının yetersizliğinin neden olduğu
enfeksiyon nedeniyle yaşanan çocuk ve bebek ölümlerinin sona erdirilmesi
için bir an önce bu hastanelerin mercek altına alınması ve bu
ölümlerin nedenlerinin tespit edilerek ortadan kaldırılması
gerekmektedir.
Açıklanan
nedenlerle, Şanlıurfa hastanelerinde yaşanan enfeksiyona
bağlı çocuk ve bebek ölümlerinin nedenlerinin tespit edilmesi,
hastanelerin fiziki koşulları ve doktor eksikliklerinin tespit
edilerek bu eksikliklerin giderilebilmesi için gerekli
çalışmaların yapılabilmesi, önlemlerin alınabilmesi ve
çözüm odaklı çalışmalarda bulunulabilmesi amacıyla
Anayasanın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve
105inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN
Önergeler gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubunun, İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
13/06/2013
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 13/06/2013 Perşembe günü (Bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmının 68 sıra numaralı (10/104) seçim ve partiler
rejiminin yol açtığı sorunların
araştırılması ve sorunların tespit edilmesi ve çözüm
yollarının belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerin
görüşmelerinin Genel Kurulun 13/06/2013 Perşembe günlü
birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Altan
Tan, Diyarbakır Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
ALTAN
TAN (Diyarbakır) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri,
değerli arkadaşlar; biliyorsunuz, on bir yıldır iktidarda
olan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, ilk günden itibaren
toplumun önüne bir hedef koydu ve sürekli olarak da Sayın Başbakan
başta olmak üzere bütün yetkilileri, hemen hemen her fırsatta bunu
tekrarladı. Söylenilen şu: Bizim hedefimiz esas, demokratik bir
Türkiye oluşturmak, Türkiye'nin demokrasisini artık eksiksiz ve
sorunsuz bir demokrasi hâline getirmek. Bunun için de
arkadaşlarımızın önlerine koydukları kriter,
başta Avrupa Birliği kriterleri olmak üzere, dünyanın en
gelişmiş demokrasilerinin ulaştıkları seviye. Ancak,
değerli arkadaşlar, her ne hikmetse, bu on bir yıldır hemen
hemen her fırsatta antidemokratik yasalardan, antidemokratik
uygulamalardan, bürokrasiden ve 12 Eylül Anayasasından şikâyet
edilmesine rağmen, bir türlü toplumun önüne 12 Eylül darbe
Anayasasını artık topyekun ortadan kaldıracak yeni bir
anayasa toplumun önüne getirilemedi.
Tabii,
geldiğimiz bu noktada, bir buçuk yıldır Mecliste 4 parti
arasında oluşturulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu da
çalışmalarına devam ediyor. Ancak bu müzakerelerin 1inci turu
bitmesine rağmen ve bu noktada 4 partinin tam bir ortaklaşma sağlayamayacağı
ortaya çıkmış olmasına rağmen, iktidar partisinden bu
konuda da bir düzenleme ve Meclise anlaşabileceği siyasi partilerle
birlikte yeni bir düzenleme getirilmiyor.
Değerli
arkadaşlar, son Kürt meselesiyle ilgili PKKnin önce silahları
susturması, sonra da silahlı güçlerini Türkiye dışına
çekmesinden sonra, artık Hükûmetin önünde başka bir bahane de
bulunmuyor. Çünkü, bugüne kadar en fazla konuşulan mevzu: İşte
silahlar ortadayken, çatışmalı bir ortam var iken, memleketin bu
en çetrefilli ve en netameli konularını tartışmak,
konuşmak, anlaşmak, uzlaşmak mümkün değil, zordur; onun
için, önce, yeni bir anayasa yapabilmenin koşullarının ortaya
çıkması gerekir. diye bir tekerleme sürekli olarak
dillendiriliyordu.
Şimdi,
soruyoruz: Bugün, Sayın Ahmet Türk ve Sayın Ayla Akat Atanın
İmralıya gidiş tarihleri ve gitmeleriyle de beraber bu yeni
sürecin kamuoyuna açıklanmasının tarihi 3 Ocak 2013 ve bugün bu
3 Ocak 2013 tarihinin üzerinden yaklaşık beş buçuk aylık
bir zaman geçti. Geriye dönüp bakıyoruz, bu konuyla ilgili elle tutulur,
gözle görülür, ciddi hiçbir çalışma yapılamıyor.
Birkaç
şeyi sizlere hatırlatmak istiyorum. Dün, biliyorsunuz, 12
Hazirandı ve 2011 parlamento seçimlerinin üzerinden dolu dolu yirmi dört ay
geçti. Bugün, yirmi dört ay geçtikten sonra 3üncü senenin de 1inci günündeyiz
ve maalesef, hâlâ, bu Parlamentonun üyesi olan 8 milletvekili cezaevinde ve
bunların 5 tanesi de bizim partimiz, Barış ve Demokrasi Partisi
Grubuna mensup insanlar ve bunlar, hâlâ, bugüne kadar, sözde iktidar
tarafından suçlanmalarına ve Ciddi iddialar var. denilmesine
rağmen henüz bir ceza da almış değiller. Halkın oy
verdiği, destek verdiği ve Meclisin duvarında da yazdığı
şekliyle, en önemli irade olan kişilerin bile tutuksuz
yargılanma imkânı olmadığı bir dönemde hangi iradeden,
hangi güçten, hangi demokrasiden bahsedeceğiz?
Değerli
arkadaşlar, yine, aynı şekilde grubumuza mensup 35 belediye
başkanımız cezaevinde; 10 bine yakın Kürt siyasetçi,
aydın ve yazar cezaevinde. Yine bunların ezici çoğunluğu,
eski tabiriyle kahir ekseriyeti henüz daha bir ceza bile almış
değiller. Üç buçuk senedir, dört senedir bir ceza almadan içeri yatan
insanlar var ve siz bunu izah edemiyorsunuz veya etmek istemiyorsunuz.
Sayın
Cumhurbaşkanımız defaatle Norşin, Dersim isimlerini
telaffuz etti. İsimleri değiştirilen, cebren, zorla, halka
sorulmadan, hiçbir referandum, hiçbir yoklama yapılmadan
adları değiştirilen 12 binin üzerinde dağ, nehir,
şehir, belde, kasaba, köy, ırmak, vadi ismi de hâlen iade
edilmiş değil. Neyi bekliyorsunuz?
Terörle Mücadele Kanunu
hâlen aynı şekliyle devam ediyor, Gak diyeni içeriye alıyor,
guk diyeni içeriye alıyor. Taş attı diye örgüt üyeliğine
sokulup dokuz sene ceza alan 16 yaşında, 17 yaşında çocuklar,
18 yaşında delikanlılar var, bunların hesabı da kimde,
bunlar da belli değil.
Yine, aynı
şekilde, Sayın Başbakan, birkaç gün önce bir televizyon
programına çıktı, Gezi Parkındaki eylemleri
eleştirirken baş örtüsü mağdurlarıyla ilgili Gezi
Parkındakiler ne yaptı? dedi. Peki, Sayın Başbakan siz ne
yaptınız? On bir senedir iktidardasınız, bizim grubumuzun
verdiği baş örtüsüyle ilgili kanun teklifleri var, bunları niye
getirmiyorsunuz, niye oylamıyorsunuz? Refah Partisinden bu yana kadar en
az 10 seçim kazandınız, bir baş örtüsünü bahane ederek, polemik
konusu yaparak, istismar konusu yaparak. Peki, bir on bir sene daha mı
beklemeyi düşünüyorsunuz; 2023e kadar mı, 2071e kadar mı,
2453e kadar mı, nereye kadar?
Yine, aynı
şekilde, Siyasi Partiler Kanunu, Türkiyedeki bütün siyasetin önünü
tıkayan Siyasi Partiler Kanunu: 4 parti için de söylüyorum, eğer
Ankarada birileri oturup da milletvekili listelerini yazacaksa, kriter sadece
genel başkanın yakınında olma veya genel iradenin
destekçisi olma olacaksa ve bu tip insanlar Parlamentoya gelecekse gelip de
burada nasıl konuşacak, neye itiraz edecek, neyi savunacak? Niçin bu
yetkiyi Siyasi Partiler Kanununu değiştirerek halka vermiyorsunuz?
Delege sistemini, tercih sistemini, dar bölge sistemini,
daraltılmış bölge sistemini niçin getirmiyorsunuz?
Aynı şekilde,
bir seçim kanunu, evlere şenlik bir seçim kanunu: İşte son
dönemde sırf BDPliler bağımsız olarak kazanmasınlar
diye CHPyle AKP son gece uzlaştığı birleşik oy pusulasının
içine koydular bizi de, ondan sonra da isimleri isimlerimize, cisimleri
cisimlerimize benzeyen insanları çakma adaylar olarak müracaat ettirdiler,
1,5 metrelik oy pusulaları çıktı ortaya. Bunları niye
düzeltmiyorsunuz?
Seçim
barajı
Bu milletin iradesinin buraya tam olarak
yansımasının önündeki en büyük engel olan bu yüzde 10 seçim
barajını niye değiştirmiyorsunuz? Bir dönem Refah Partisi
bu barajın altında kaldı, bir dönem MHP bu barajın
altında kaldı, bir dönem CHP bu barajın altında kaldı.
Peki, bunlar size yetmedi mi, ders olmadı mı? Bu şekilde bir
Parlamento yapısıyla, bu şekilde bir Siyasi Partiler Kanunuyla,
bu şekilde bir Seçim Kanunuyla bundan iyisini beklemek mümkün mü? Onun
için değerli arkadaşlar, Hükûmete acilen şu çağrıda bulunuyoruz
ve soruyoruz: Neyi bekliyorsunuz? Neyi bekliyorsunuz? Otobüs mü bekliyorsunuz,
tren mi bekliyorsunuz, metrobüs mü bekliyorsunuz, Ankarada vapur mu
bekliyorsunuz, neyi bekliyorsunuz? Niçin bu kanunları, bu
değişiklikleri getirmiyorsunuz?
Ve
son olarak da bir şeyin altını çizmek istiyoruz: Böyle bir
ortamda memleketin onlarca, yüzlerce sorununun, can alıcı, can
yakıcı sorununun bulunduğu bir dönemde Meclisin üç aylık
bir tatile girmesini de halka hakaret ve halkla dalga geçme olarak
değerlendiriyoruz. Gelin, bu yaz da çalışalım, çok
kısa bir tatil yapalım ve sorunlarımızı çözelim.
Çözemezsek birinci mesul Hükûmettir, ikinci mesul ona destek vermeyenlerdir.
Saygılar
sunarım. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Barış
ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Yusuf Başer,
Yozgat Milletvekili.
Buyurun
Sayın Başer. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
YUSUF
BAŞER (Yozgat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP
grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle
selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; siyasi partiler demokratik
hayatın vazgeçilmez unsurlarından birisidir. Düşünce ve
teşkilatlanma özgürlüğünü sağlamak için, Türkiyenin açık
toplum olmasını sağlamak için biliyorsunuz 2010 yılında
Meclisimizde AK PARTİ Grubu, Anayasa değişikliğiyle ilgili
olarak halk oylamasına 26 maddelik bir kanun teklifinde bulunmuştu.
Yine, 2010 referandumunda, AK PARTİ olarak siyasi partilerin
kapatılmalarını zorlaştırmak amacıyla da yasa
çıkarmak için -burada birçok milletvekili arkadaşlarımız
var- gece gündüz demeden mücadele ettik. Ancak, şu an bu grup önerisinde
bulunan parti de dâhil olmak üzere, şu an Mecliste bulunan diğer
muhalefet partileri de dâhil olmak üzere tamamı, o zaman demokrasinin
vazgeçilmez unsuru olduklarına inandıkları siyasi partilerin
kapatılması için dolaylı olarak destek olmuşlardır.
ALTAN
TAN (Diyarbakır) AK PARTİ milletvekilleri hayır dedi ona.
İçeride şikeye evet diyenler ona hayır dedi.
YUSUF
BAŞER (Devamla) Dolayısıyla, biz şuna inanıyoruz: O
zaman siyasi partilerin kapatılmasına açıkça ve dolaylı
olarak destek olan siyasi partileri; ben biliyorum ki
vatandaşlarımız, kimin daha özgürlükten yana, kimin daha
adaletten yana, kimin nasıl düşünce ve ifade özgürlüğünden yana,
kimin karşı olduğunu görmüşlerdir.
ÖZDAL
ÜÇER (Van) Zaten DTP Franco döneminde kapatıldı, Mussolini
döneminde kapatıldı.
YUSUF
BAŞER (Devamla) Yine aynı şekilde, o dönem içerisinde kimin
statükocu olduğu, kimin tabucu olduğu da 2010 referandumunda
açıkça ortaya konulmuştur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ içe kapalı, halka
tepeden bakan ve sorun üreten değil, halktan aldığı güçle
halkın taleplerine dayalı olarak sorun çözen,
katılımcı, demokratik ve çoğulcu bir yönetim anlayışını
esas almaktadır. Devlet, millete hizmet için vardır diye
düşünüyoruz ve bu ilke doğrultusu etrafında demokratik yönetim
uygulamalarını da ülkemize kazandırdık.
Vatandaşımızın hayatını
kolaylaştırmayı, insanların temel hak ve özgürlüklerini kullanmasının
önündeki engelleri bir bir kaldırdık, kaldırmaya da devam
ediyoruz. Amacımız daha özgür bir ülke, amacımız hukukun
tastamam olduğu, hukuk devleti ilkelerinin tastamam olduğu, hukukun
üstünlüğünün hâkim olduğu bir ülkeyi gelecek nesillere
bırakmaktır diye düşünüyoruz ve bu uğurda
çalışmaya devam ediyoruz.
Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; yönetimde
şeffaflığı, hesap verilebilirliği ve her kademede
katılımcılığı esas alıyoruz. AK PARTİ,
siyaset kurumuna güvenin iyice azaldığı bir dönemde
kurulmuş ve iktidara gelmiş bir partidir. Ülkemizde siyaset kurumunun
tekrar güçlendirilmesi, siyaset ve siyasetçiye tekrar güven
kazandırılması için mücadele etmektedir. AK PARTİ siyaseti,
dürüstlük ve liyakatle birlikte almış ve siyaseti ahlaki bir çizgiye
yerleştirmiş bir partidir.
Demokrasilerin
olmazsa olmazı, sivil siyaset ve siyasi partilerdir. Siyaseti üstün bir
değer olarak görüyoruz, siyaseti milletimizin desteğiyle
yapıyoruz. Milletimizin iradesini ve rehberliğini esas alıyoruz.
Milletimize güveniyoruz, onun güvenliğinin her şeyin önünde olduğuna
inanıyoruz. AK PARTİ, toplumsal merkez ile siyasi merkezi, millet ile
devleti bir araya getirmiş ve toplumsal barışı
sağlamış bir partidir. Çağdaş toplumlarda
vatandaşların değişik alanlarda haklarını aramalarının,
tepkilerini dile getirmelerinin örgütlenmeyle mümkün olduğunu biliyoruz.
AK PARTİ olarak inanç ve düşünce ile örgütlenmenin önündeki engelleri
bir bir kaldırdık; Dernekler Kanununu değiştirdik,
Vakıflar Kanununu değiştirdik, yine aynı şekilde,
çocukların dahi vakıf kurmasının yolunu açtık. Şu
an Parlamentomuzda halkın yüzde 95inin temsili sağlanmış
durumdadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ 2001 yılında
kurulmuş ve parti tüzüğümüze de teşkilatlarımızın
tamamında, il, ilçe, belde, il genel meclisi, belediye meclisi, belediye
başkanlıkları ve milletvekilliklerinde 3 dönem
şartını getirmiş bir partidir. Demokrasiden bahsedenlerin,
özgürlükten bahsedenlerin, vatandaşın önündeki engelleri
kaldırmaktan bahsedenlerin, siyasi partilerin AK PARTİden örnek
almalarını, ona göre kendi tüzüklerini de 3 dönem şartıyla
uygun bir şekilde getirmelerini de demokrasimizin gereği olarak
düşünüyoruz ve bu durumu onlara da tavsiye ediyoruz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) O, demokrasi değil. Millet seçiyorsa siz niye
YUSUF
BAŞER (Devamla) Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
biz bu 3 dönem şartını teşkilatlarımızın
tamamında uyguladık. Yeni dönemde de inşallah, hem 2014 mahallî
seçimlerinde ve 2015 genel seçimlerinde de aynı kuralı
uygulayacağız.
Yine
aynı şekilde, biliyorsunuz, AK PARTİ olarak, seçilme
yaşını 30dan 25e düşürdük ve şu an görüyorsunuz, AK
PARTİ sıraları içerisinde 25 ile 30 yaş arasındaki
kardeşlerimizin, onların duygularını, düşüncelerini ve
onların geleceğe dair düşüncelerini de yine bu Parlamentodan tüm
halkımıza sunmayı asli bir görev olarak görüyoruz.
Yine
aynı şekilde, geçenlerde Başbakanımızın ifade
etmiş olduğu gibi, artık mademki 18 yaşındaki,
yarınlarımızın teminatı olan gençlere biz
inanıyoruz, güveniyoruz, onlara seçme hakkını veriyoruz; yine,
aynı şekilde onların da, 18 yaşındaki
kardeşlerimizin de mademki seçme hakkı var, seçilme hakları da
olsun diye onunla ilgili olarak çalışmalara devam ediyoruz.
Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; yine aynı şekilde, şu
an AK PARTİ Grubu içerisinde cumhuriyet tarihinin en fazla kadın
milletvekillerinin temsil olduğu bir gruba haiz bir parti
anlayışıyla hareket ediyoruz. Milletvekillerimizi sadece
milletvekili olarak değil, hem parti teşkilatlarımızda hem
il genel meclislerinde ve hem de belediye meclislerinde yine aynı
şekilde bunların önünü açtık; onları sadece oy deposu
olarak değil, gençlerimiz sadece afiş asan insanlar değil,
yönetimde de söz sahibi olan insanlar olsun istiyoruz. Mademki Türkiye
Cumhuriyetinin 100üncü yılında, 2023 yılında Türkiyenin
güçlü bir ülke olmasını, kadir bir ülke olmasını ve bilge
bir devlet olmasını istiyoruz, o hâlde,
yarınlarımızın teminatı olan
yavrularımızı da, gençlerimizi de yönetimde söz sahibi etmemiz
gerektiğine yürekten inanıyoruz. Mademki ülkemizi 2071
yılında dünyanın güçlü ekonomisi olan bir ülke hâline getirmek
istiyoruz, yine aynı şekilde, gençlerimizin yönetimlerin her bir
kademesinde söz sahibi olmalarını, yönetimde etkin olarak rol
almalarını istiyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biliyorsunuz, AK PARTİ olarak,
sivil toplum örgütlerinin, siyasi partilerinin tepkilerini yasal olarak
yapmasından yanayız. Ancak, yakıp yıkmakla, ülkenin
dış dünyaya demokratik bir ülke olmadığını
göstermek isteyenler ile ülkede kara propaganda yayanların da hukuk
devleti ilkesi gereği yargı önünde hesap vermesini ve herkesin
hukuka, adalete ve kanuna uygun olarak eylem yapmasını da yürekten
istiyoruz. Biz, AK PARTİ olarak, hiç kimsenin ama hiç kimsenin suç
işleme özgürlüğünün olmadığına yürekten
inanıyoruz. Yine, hiç kimsenin kamu malına zarar verme
özgürlüğünün olmadığını düşünüyoruz.
İnsanları tencere tava sesleriyle rahatsız etmelerini de,
onları tahrik etmelerini de, özgürlüğünü
sınırlamalarını da asla kabul etmiyoruz. AK PARTİ
olarak çoğunluğun azınlığa tahakkümüne de
karşı olduğumuz gibi, azınlığın
çoğunluğa tahakkümüne de karşı olduğumuzu söylüyor,
hepinizi sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Tencere çalmak Türklerin eski bir geleneğidir.
Güneş tutulmasında çalarlar, baştaki musibeti defetmek için. Bin
yıllık gelenektir.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, sayın hatip konuşması
sırasında siyasi partilerin kapanmasını önleyen Anayasa
değişikliğiyle ilgili partimizin destek vermeyen bir
yaklaşımı olduğunu söyledi, Genel Kurulu yanlış
bilgilendirdi. O konuda
BAŞKAN
Partinizin ismini zikretti mi yani Barış ve Demokrasi Partisinin?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Evet efendim, Barış ve Demokrasi Partisinin ismini
zikrederek Genel Kurula yanlış bilgi verdi.
BAŞKAN
Buyurun, iki dakika söz veriyorum.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Şırnak Milletvekilimiz Hasip Bey
MUHARREM
İNCE (Yalova) Baştaki musibeti, belayı defetmek için Türkler
mitolojide de tencere tava çalarlardı güneş tutulmasında. Bir
musibetten kurtulmak için, beladan kurtulmak için
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, duyamıyoruz.
RECEP
ÖZEL (Isparta) O zaman tencere yoktu.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Türklerin geleneğidir bu.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, lütfen
Bu ne ya?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Türklerin geleneğidir bu, beladan kurtulmak için
tencere tava çalarlar. Güneş tutulması olunca
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, biraz önce sayın hatip
partimize yönelik bir açıklamada bulundu. Kendisine bir hatırlatmada
bulunmak istiyorum: O kısmi anayasa değişiklikleri
sırasında parti kapatmada AK PARTİ Grubu partimize gelerek
Bizim içimizde çürükler var, oy vermeyecekler bu maddeye. 5 tane milletvekili
eğer oy verirse siyasi partilerin kapatılmasını
zorlaştıracak bir hüküm geçer. dedi.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Kim söyledi bunu size? Açıklayın,
lütfen açıklayın! Açıklayın ama, itham altında
bırakmayın.
HASİP
KAPLAN (Devamla) Ve o dönem Sayın Bozdağ gelip -o, grup başkan
vekiliydi- bizim parti yetkilileriyle görüştü ve
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Bunu biz bilemeyiz.
HASİP
KAPLAN (Devamla)
biz burada bu çürüklerinize karşı, çürük ve
çarıklarınıza karşı, 5 tane yetkili, 2 grup
başkan vekili, 3 MYK üyesi milletvekilinin oy vermesini özellikle istedik
ki partinin ne kadar disiplinli ve ne kadar sözünün arkasında
durduğunu belirlemek için. Birinci tur geçti. İkinci turda Sayın
Bozdağ çıktı, dedi ki: Demokratik Toplum Partisi -BDP o zaman
yoktu- bize oy vermedi. Kurban olayım size! Ya
çarıklarınıza, çürüklerinize sahip çıkın, ya
sözlerinizin arkasında durun.
Bakın,
şu Anayasa elimde. Partice çok özgürlük
sevdalısısınız. Kaç tane değişiklik var bugüne
kadar sizin on bir yıllık iktidarınız döneminde? Bir tek
değişiklik yok, Siyasi
Partiler Yasası aynen Kenan Evrenin koyduğu gibi duruyor.
Arkasından Siyasi Partiler Yasası
Bir değişiklik
olmuş 95te, bir de 2001 koalisyon hükûmetleri döneminde olmuş hazine
yardımı kesilmesi, bir de bazı kişilerin üyeliklerinin
düşürülmemesi için. Sizi biraz vicdana davet ediyorum.
Kadın
temsiliyeti konusunda da oranınızı verin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan
HASİP
KAPLAN (Devamla) Oranınız tutmuyorsa bizim orana bakın. Bizim
oranımız tutmuyorsa kendinize de bir eş başkan seçin çok
seviyorsanız kadın temsiliyetini. Bizden de örnek alın, 17
belediye başkanının 14ü bizde. Yetmiyor mu? Sizde bir tane var
mı kadın belediye başkanı?
Hadi
kardeşim oradan, bize ders vermeyin! (BDP sıralarından
alkışlar)
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Bizim üzerimizden politika yapmayın!
Sayın
Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bahçekapılı.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Siz de kadın bir vekil olarak buyurun
kadın temsiliyetini anlatın!
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Benim milletvekillerimle ilgili olarak veya
grubumla ilgili olarak çarık çürük laflarını kullandı.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Çarık çürük tabii, parti disiplinine uymuyorsa
çarık çürük!
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Müsaade ederseniz cevap vermek
istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bahçekapılı.
OKTAY
VURAL (İzmir) Ortaklık koalisyonuna uymamaktan dolayı bir
şikâyet var galiba!
Efendim,
ortaklar içi bir mesele, bu Meclisi ilgilendiren bir konu değil!
MUHARREM
İNCE (Yalova) Benim milletvekillerime diyorsun ya!
BAŞKAN
İki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle.
Lütfen
yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim.
Sayın
Bahçekapılı, bir saniye
Sistemde arıza var galiba.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bir
kere, Sayın Kaplanı gerçekten kınıyorum çünkü böyle bir
konuşmanın, Bekir Bozdağ ile kendi arasında veya parti
yetkilileri arasında böyle bir konuşma olup
olmadığını bilmiyoruz; olduysa da özel bir şeydir.
Sayın Bekir Bozdağ burada yok. Keşke burada olduğu zaman bunu
söyleseydi, çok daha iyi olurdu, çok daha anlamlı olurdu.
ALTAN
TAN (Diyarbakır) Çağırın gelsin!
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - Ama velev ki böyle bir şey
yapılmış olsa bile o Anayasa değişikliğinde,
evet, parti kapatılmasıyla ilgili, zorlaştırılması
veya parti kapatılmasının yasaklanmasıyla ilgili bir
Anayasa değişikliği vardı. Siz böyle bir görüşme
yapılmış olmasına rağmen partinizden 5 kişiyi
değil, biz beklerdik ki -o anda da Demokratik Toplum Partisinin
kapatılma davası vardı Anayasa Mahkemesinde- böyle sembolik bir
5 kişi değil, bütün parti milletvekilleriyle birlikte bu oyu
sağlardınız, desteği verirdiniz.
ALTAN
TAN (Diyarbakır) Sizinkilere ne oldu, sizinkilere, çürüklere ne oldu?
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) Olabilir her partide
Bizim parti de böyle bizim
Otur, kalk! diyecek bir yöntem şeyimiz yok sizin gibi. Herkes kendi
özgür iradesiyle oyunu kullanıyor. Biz sizin gibi bir noktadan verilen bir
talimatla hayatımızı veya siyasi hayatımızı idame
ettirmiyoruz, herkes kendi özgür iradesiyle oyunu kullanıyor. Elbette ki
vermezse de o kendi ahlaki sorunudur veya kendi siyasi sorumlusudur, o
kendisini ilgilendirecek olan bir şeydir.
Ben
Sayın Kaplanın böyle çarık çürük gibi nitelendirmesini çok
ayıpladım. Hiçbir milletvekilinin böyle bir şeyi nitelendirmesi
hakkı yoktur. Böyle kadın politikaları, kadın
siyasetçilerin de politikaya katılması anlamında veya
oranında bir yarıştırma da yapmayın lütfen, bizim
üzerimizden kadınlar konusuyla, kadınların aktif siyasete
katılması konusunda da demokratikleşmeye örnek olsun diye de bir
örnekleme yapmayın lütfen.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Siz yapıyorsunuz canım! Kendi vekilinize söyleyin.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - Başka alanlarda arayın demokratik
davranabilme veya demokratik olma özelliğinizi gösterebilmenizi, bunu
sizden beklerdim.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, bir düzeltme yapmam
gerekiyor. Bir: O tarihte Demokratik Toplum Partisi
kapatılmıştı.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Özür dilerim, yanılabilirim.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak o
anayasa referandumu sürecinde oy kullandık. Birincisi bu.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Ben Anayasa Mahkemesi üyesiydim o zaman evet,
milletvekili değildim, Anayasa Mahkemesi üyesiydim.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Yani bizim partimiz Hitler döneminde
kapatılmadı yani açık söyleyeyim. Bu bir.
İkincisi,
Sayın Bahçekapılının doğruyu söylemeye davetle bizi
kınamasına ben şaşırıyorum. Niye beni kınıyor?
Bir
BAŞKAN
- Siz de Sayın Bahçekapılıyı kınayın canım!
HASİP
KAPLAN (Şırnak) İkincisi, vardır her partide oy vermeyen.
Ona ne derseniz deyin yani Sayın Başbakan başka sözler de
söyleyebilir, söylüyor.
Kadın
temsiliyeti konusunda -yine tutanağa geçmesi konusunda- bütün Avrupa
Birliği dâhil, bütün Avrupa ülkeleri dâhil, bütün dünya partilerinde en
yüksek temsiliyeti olanı Barış ve Demokrasi Partisidir.Bu konuda
bir tartışma yapmamanızı tavsiye ederim Sayın
Bahçekapılı.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Alkışlıyorum, tamam. Bu
gerçekle yaşayın. Bunu niye ikide bir söylüyorsunuz?
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
Barış
ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Recep Özel, Isparta
Milletvekili.
OKTAY
VURAL (İzmir) Efendim, koalisyon protokolüne baksınlar! Çözüm ve
barış süreciyle ilgili anlaşmaya baksınlar!
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sayın Başkan ben önce bir şeyi
kayıtlara geçmesi için söylemek istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Korkmaz, böyle bir usulümüz yok, lütfen ama
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Hayır, hayır.
BAŞKAN
Olur mu böyle bir şey canım!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Yani, iki cümle söyleyeceğim sadece.
Efendim iki cümle sarf edecektim.
BAŞKAN Sayın Korkmaz, böyle bir usulümüz yok. Lütfen ama
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sayın Grup Başkan Vekili biraz
önce BDPnin yeteri kadar destek vermediğini ifade etti, hâlbuki 2010
Anayasa değişikliklerinde AKP BDPyle iş birliğini inkâr
ediyordu. Bunun kayıtlara geçmesini istiyoruz.
BAŞKAN Barış ve Demokrasi Partisi Grup önerisi lehinde
söz isteyen Oğuz Oyan.
Buyurun Sayın Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)
OĞUZ OYAN (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; seçim sistemi üzerine bir grup önerisi var BDPnin. Seçim
sistemi aslında AKPnin 12 Eylüle göbekten bağlı olduğunu
tescil eden bir sistemdir. Bu sistemin arkasına sığınarak
Mecliste büyük bir çoğunluğu elde etmeyi sürekli olarak gündeminde
tutmuştur ve bugün Anayasayı bile değiştirmeye
girişmekte ama buna dokunmayı asla gündemine getirmemektedir.
Aslında tabii aynı zamanda bu sistem genel başkanlar
sultası da yaratmaktadır ama bu sultanın AKPye ısmarlama
bir elbise gibi uyduğunu da bugün herhâlde görüyoruz tam da
başkanlık sultası. O sulta Türkiye'ye de aslında bir
otokratik sulta olarak giydirilmeye çalışılıyor.
Efendim, şimdi, bizim grup olarak iki önerimiz var: 2011de yüzde 5
önerdik seçim barajını, 2013te, daha yakın tarihte yüzde 3
olarak önerdik. Bir şey söyleyelim, bunu hatta yüzde 0a bile
düşürmeyi düşünmeliyiz. Neden? Çünkü kitleler Taksimden diyorlar ki:
Biz Mecliste temsil edilmiyoruz, bizim de temsil edilmemiz lazım.
Dolayısıyla mümkün olduğu kadar bu siyasi partilere
sığmayan kitlelerin de siyasi kanallarını açmamız
gerekiyor.
Şimdi iktidar bu Taksim meselesinde Gezide, bir de referandum meselesini
diline doladı yani Bu aman çok demokratik bir sistem olur. diye.
Değerli arkadaşlarım, plebisiter demokrasi ta lll. Napolyondan,
1848den itibaren otokratik bir yönetimin baskıcı uygulaması
olarak gündeme gelmiştir, bir demokrasi aracı olarak kullanılması
enderdir. Taksim Gezi meselesi ile sınırlı olmayan bir olay ama
sadece
Taksim Gezi meselesine bakarsak şunu söyleyeyim:
Bir;
hukuki süreç yürüyor, yani bir yürütmeyi durdurma var. Siz, yürütmesi
durdurulmuş bir planı nasıl uygulayabilirsiniz, nasıl
referanduma sunabilirsiniz?
İkincisi;
kitleler, İstanbulu çok aşan bir kitlesellikle, çok aşan bir
tepki düzeyiyle hayır dediler buna. Neye hayır dediler?
Yeşile karşı parkların betonlaşmasına
karşı tavır getirdiler. İkincisi, Topçu
Kışlası üzerinden, 31 Mart vakası üzerinden bir
gericiliği yeniden şahlandırmak isteyen, yeniden cilalamak
isteyen bir zihniyete hayır dediler. Siz eğer Topçu
Kışlası için tarih diyorsanız, o zaman İzmirde,
Konak Meydanında Menderesin yıktırdığı
Taşkışlayı da mı yapacaksınız? Sizin
Sultanahmetin arkasındaki o görünümü bozan binaları
yıktırmaya yüreğiniz, gücünüz yeter mi? Onları
yaptırmamak göreviniz vardı yapmadınız. Hadi şimdi
gelin, küsmek müsmekle olmaz devletsen, doğayı koruyorsan, tarihi
koruyorsan senin Topçu Kışlandan çok daha eski bir tarihi, 16,
17nci yüzyıl tarihini simgeleyen bir yapıyı koruyun önce.
HALUK
İPEK (Ankara) Onu da koruyacağız.
OĞUZ
OYAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu insanlar tepkilerini
dile getiriyorlar. Daha ne yapsınlar? Siyaset eğer toplumsal
tepkilere duyarlı değilse orada demokrasiden bahsedilemez.
Bakın
ben size bir örnek vereyim: Benzer bir olay kırk yıl önce Pariste
oldu haller bölgesi -Parisin tam merkezinde- yıkılıyordu. 1971
yılında buna ilişkin proje başlatıldı,
yıkım başladı. Parisliler işgal ettiler orayı.
İşgal ettiler, direndiler. Direndiler, ne yaptılar? Orada
tiyatro gösterilerinden, müzik dinletileri, vesaire müthiş bir
kitleselliğe ulaştı. Polisin bir kere olsun, bırakın
gaz maz bir kere olsun yaklaşmadığı bir alan oldu
orası. Müdahaleyi bırakın yaklaşmadı bile çünkü orada
toplum vardı, o halkın sesi vardı. Sonra, yeni
Cumhurbaşkanı Valery Giscard DEstaing bu projeyi durdurdu, yeni bir
proje
Çünkü o proje çok kütleseldi, esnekliği yoktu, çok işlevli
değildi. Dolayısıyla onun yerine bu işlevleri
taşıyan bir şeyin gelmesi gerekiyordu. Yeni bir proje
yapıldı. Bu yeni proje 1975te yapıldı, 1978te
uygulanmasına başlandı. Ama bir değişiklik daha
olmuştu, 1977de Jacque Chirac Paris Belediye Başkanı
olmuştu. Jacques Chirac bu projeyi de durdurdu, uluslararası
yarışma açtı ve 1981de yani 1971den tam on yıl sonra bu
proje uygulanmaya başlandı. Bugün Parise gidenlerin, herkesin
uğradığı Forum de Halle denilen bölge işte, böyle bir
bölgedir, böyle bir düşünen, uygar, medeni, demokratik bir ülkenin
yaptığı bir olaydır. Kırk yıl sonra sizin ileri
demokrasiniz Fransanın kırk yıl öncesinin fersah fersah
gerisindedir.
Değerli
arkadaşlarım, insanlar niye direniyorlar? Direniş niye var?
Direniş, cumhuriyet yıkıcılığınadır.
Yetmiş beş yıllık cumhuriyet boşa geçmiş
zamandır. diyen bizzat Başbakanın eşi tarafından
eline tutuşturulmuş metinden
Bunadır bu, bu zihniyetedir.
Direniş,
yeşile, doğaya rant gözüyle bakılmasınadır, çevre
yağmasınadır. Üçüncü köprüye zamanında belediye
başkanı iken cinayettir diyen Recep Tayyip Erdoğanla
aynı düşüncede olanların tepkisidir. Cinayettir. diyordu.
Evet, cinayettir, İstanbulun bütün sulak alanlarını,
ormanlarını yok etme projesidir.
AKPnin
bugüne kadar yaptıklarına direnmedir, bugünden sonra
yapacaklarına direnmedir. Yani toplumun önüne koyduğu proje, yeni
toplum projesine direniyor insanlar, medyayı teslim almasına
direniyorlar, özgürlüğün yok olmasına direniyorlar, şiddet
uygulanmasına direniyorlar, şiddet oldukça daha fazla direniyorlar.
Şiddeti yetmeyip bir de yalana dolana savrulmasına iktidarın
direniyorlar, her şeyi ters düz etmesine. Provokatörlerle, eli sopalı
polislerle yani desteklediği birtakım molotofkokteylcilerle bütün
bunlarla aslında bu direnişi itibarsızlaştırmaya
çalışan bir iktidara direniyorlar.
Gençlere
baskıya direniyorlar. Bu olaylar daha başlamadan yazılı
soruma cevap aldım; 606 üniversite öğrencisi Parasız
eğitim istiyoruz. ya da iktidara eleştiri yaptıkları için
hapse atılmışlardır ve hâlen tutuklular. Bu tabii, Taksim
olayları öncesi, bundan sonra kaç kişi daha girdi girecek, ayrı
mesele. Yüzlerce öğrenciyi yani tutuklu bulunan medya
mensuplarının 10 katı kadar öğrenciyi siz içeride
tutuyorsunuz. Tabii, içeride olup bu arada okul eğitimi süren 2 bin küsur
de bir şey oldu, not da iletiliyor.
Değerli
arkadaşlarım, bu direnme pervasızca yapılan
yolsuzluklaradır. Hukukun bu konuda ele geçirilmesine,
Danıştayın dahi ortadan kaldırılmasına,
Türkiyede her türlü denetimin ortadan kaldırılmasına,
Sayıştay raporu olmadan bütçe görüşülmesine -istediğiniz
her şeyi koyun, bunların belki bir bölümüne ama ben hepsine, burada
ne söylüyorsam- yargının ele geçirilmesine direniyor insanlar,
düzmece iddianamelere direniyorlar. Toplumun aydınlık kesimlerine,
muhaliflerine yargıyı bir baskı aracı, hatta bir
şiddet aracı... Çünkü özgürlüklerin böylesi haksızca elinden
alınması insanların bir şiddet uygulamasıdır.
Buna direniyorlar. Bu, aslında bir öfke birikiminin
patlamasıdır.
Değerli
arkadaşlarım, siz, sadece bu geçmiş on bir yıla değil,
geleceğe dönük planlar yapıyorsunuz. Bu planlarınızda 2023
hedefleriniz var, hatta 2071e kadar uzanabiliyorsunuz. Yani biz gitmemek üzere
geldik diyorsunuz; biz, siyasal değişimden yana değiliz, iktidar
değişiminden yana değiliz; biz, elimizi geçirdik,
bırakmayız diyorsunuz ve biz, bu toplumda bir mühendislik, bir toplum
mühendisliği uyguluyoruz, bunu bitirmeden gitmeyiz diyorsunuz. Bu bir
despotluktur. Buna direnmektedir. Bu, teokratik faşist siyasal bir
yapı inşasıdır. Buna direnmedir.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, ben size söyleyeyim: Bu öylesine tabana
yayılmıştır ki sokağa çıkanlardan daha
fazlası evlerinden tepki verdiler. Ellerinde çanak çömlekleriyle, tencere
tavalarıyla, bayraklarıyla tepki verdiler. Kendi mahallelerinde
sokağa çıkarak -belki Kızılaya, Taksime gitmediler- kendi
semtlerinde milyonlarca insan tepki verdi. Daha ne olsun?
Bu,
öylesine yaygın ki köyleri, herkesi kapsıyor. Geçenlerde cumartesi
günü beş köyün ortak toplantısında 2/Blerle ilgili insanlar
feryat ediyorlar. 2/B konusunda rayiç değerler inanılmaz yüksek. Bir
kadın -ki tanırdım onu- dedi ki: Ben ekmek satarak
hayatımı kazanıyorum. Benden zilyetliğimi,
toprağımı elimden almaya çalışıyorlar. Yeter
Tayyip! Sana hakkımızı vermeyeceğiz, halk artık senin
karşında duracak. diyor ve arkasından elimden mikrofonu
alıp Çanakkale İçinde türküsünü söylüyor. Siz, bu milleti bu
noktaya getirdiniz.
Tabii
bir şey var. Uzlaşmayı bilmediğiniz için çok iyi bir
şey yaptınız. Milletin bütün bir araya gelmez şeylerini
birleştirdiniz. Size belki de teşekkür etmemiz lazım. Ama tabii
şunu da unutmayın: Halk insanı vezir de yapar, rezil de yapar.
Ve sizin şu an yaptığınız en iyi şey halka öz
güvenini kazandırmak oldu; halka vurdukça, halka şiddet uyguladıkça
halk kendine güvenini artırdı ve dolayısıyla, sizin
yıkılıp gideceğinize olan inancı pekişti.
Selam
olsun zorbalığa direnenlere. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Buyurun
Sayın Elitaş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, sayın
konuşmacı konuşurken iktidarımızı despotluk,
teokratik faşizm ve yolsuzlukla itham etti.
Cevap
vermek istiyorum, izin verirseniz.
BAŞKAN
Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
Buyurun
Sayın Elitaş.(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Oyanın bir cümlesi çok önemli: Halk insanı rezil de yapar, vezir de
yapar. Doğru. Biz halkın karşısına
çıkıyoruz ve halk üç seçimdir bizi vezir yapıyor ve bu millet
mahallî idareler ve referandumlarla birlikte baktığımız
zaman, 7 tane seçimde hep bizi vezir yapmış. Rezil olanlar kimler?
Herhâlde halkın verdiği oylar sonucunda ortaya çıkmış
olur.
OĞUZ
OYAN (İzmir) Biz rezil olmadık be Mustafa! Yüzde 26 oy rezil olma
oyu değil.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Öyle bir şey söylemedi ki.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Bakın, Gezi Parkında anket
yapmışlar. Gezi Parkındaki ankette Cumhuriyet Halk Partisine oy
verenlerin, Gezi Parkında bulunanların kimler olduğunu
sormuşlar, yüzde 74ü Cumhuriyet Halk Partisine oy verenler
çıkmış. Ama her ne hikmetse Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı diyor ki: Biz Gezi Parkına gidiyoruz ama bizi
kovuyorlar.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Öyle bir şey kimse söylemedi be! Doğru konuş
doğru! Zaten her zaman gerçekleri inkâr ediyorsun.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Kendi tabanınız dahi Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkanının Gezi Parkında olmasını
içine sindiremiyor çünkü Siz bizimle beraber çalışmıyorsunuz,
ana muhalefet partisi görevini üstlenemiyorsunuz. diyor.
Millet
bizi niye seçti? Millet dedi ki: Benim dertlerimi Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kürsüsünde ifade et. Siz milletin dertlerini burada ifade
etmiyorsunuz; iftiralarla, karalama kampanyalarıyla bu milletin
iktidarına farklı farklı bir şeyler biçmeye
çalışıyorsunuz. Yolsuzluk diyorsunuz. Bakın, Sayın
Oyan, ekonomistsiniz, on yıllık AK PARTİ iktidarı
dönemindeki yapılanlara bir bakın, yetmiş dokuz yıllık
AK PARTİden önceki yapılanlara bir bakın. On yılda
yetmiş dokuz yılda yapılanları katlayarak geçtik.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Tayyipin serveti nereden geldi?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Siz Yolsuzluk. diyorsunuz. Allah
aşkına, bu yolsuzluk, bu imkânlar ortaya
çıkarılmadığı sürece batmış, kasası
bitmiş alınan bir Türkiyeyi, siz, bugün, mamur bir hâle
getiriyorsanız, herhâlde bunu alkışlamak gerekir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Senin servetin nereden geldi?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Onun için, bu millet bizi rezil değil, her
seferinde vezir yapıyor.
Saygılar
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER
GENÇ (Tunceli) İsviçre bankalarındaki paraların
hesabını versene!
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
OĞUZ
OYAN (İzmir) Sayın Başkan, iftira attığımı
ileri sürdü Sayın Elitaş. Açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN
Peki.
Sataşma
nedeniyle iki dakika söz veriyorum Sayın Oyan.
Buyurun.
OĞUZ
OYAN (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
burada söylediğimizde hiçbir tane iftira yok. Hangisi iftiraydı
acaba? Yani Türkiyenin ranta, talana teslim edilmesi mi? Sultanahmet Camiinin
arkasındaki o görüntüler mi iftira? Nedir iftira?
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Mahkeme kararı var, mahkeme kararı!
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sen bir sussana kardeşim yahu! Bir sus ya!
Konuşuyor ya!
OĞUZ
OYAN (Devamla) - Polis şiddeti mi? 606 tane öğrenci hapisteydi,
bunlar mı iftira? Sizin sözlü sorulara verdiğiniz cevaplardan.
Ve
şunu unutmayalım
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ama ben konuşurken ona bir şey
demiyorsun.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Ona da derim.
OĞUZ
OYAN (Devamla) - Bir dakika, zamanım gidiyor Sayın İnce, lütfen
Taksime
gidenlerin yüzde kaçı Cumhuriyet Halk Partisine oy verir, bilmiyorum ama
bize sizden daha çok oy verdiklerine eminim. O yüzde 74lük anketleri filan
bilemem ne kadar doğrudur ama bir şeyi bilin. Seçmen ile parti üyesi
farklı şeylerdir. Bir partiye oy vererek onun tabanı
olmazsınız. Hiçbir seçmen hiçbir partinin tapulu malı
değildir; sizin de değildir. Hani çıkıyor ya arada
Başbakan Yüzde 50
Yüzde 50yi arkasında her zaman
bulacağını mı sanıyor? 2002den ders
almadınız mı? 3 tane iktidar partisi 3ü de seçim barajı
altına düştü 2002 seçimlerinde. 2009da yüzde 47den
oylarınız yüzde 38,5a düştü. Yani Arkamda benim yüzde 47 var.
diyebilir miydiniz?
Değerli
arkadaşlarım, eğer, siz, demokrasiden bir nasip
aldıysanız, hiçbir zaman Benim arkamda şu var. diye kendinize
ipotek etmezsiniz. Ben size şu kadarını söyleyeyim: Türkiye
sizin dediğiniz şeyi yaptı, bu kadar inkişaf etti.
diyorsunuz. Sizin döneminizde toplam özelleştirmenin yüzde 80i
yapıldı, müthiş yolsuzluklar da yapıldı, müthiş
kaynak kullandınız. Sizin döneminizde dış borçlar 129
milyardan 337 milyar dolara çıktı
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ekonomist olarak bunları söylemeyin
Sayın Oyan. Allah aşkına Sayın Oyan.
OĞUZ
OYAN (Devamla)
yani inanılmaz kaynak kullandınız,
inanılmaz iç borçlar ve yaptığınız devede kulak.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Ya, Japonyaya bak Japonyaya.
OĞUZ
OYAN (Devamla) Yaptığınız iki şey var: Bir, konut;
bir de duble yol.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Ekonomi büyüdü.
OĞUZ
OYAN (Devamla) Ya, bütün diğer kamu yatırımını
bitirdiniz ve Türkiyede sanayiyi yüzde 19dan yüzde 15e gerilettiniz, daha ne
olsun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Evet, teşekkür ediyorum.
Barış
ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Recep Özel. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
RECEP
ÖZEL (Isparta) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
Barış ve Demokrasi Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin
aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Barış
ve Demokrasi Partisi, Siyasi Partiler Kanunu ve seçim sisteminin bir Meclis
araştırmasıyla araştırılmasını istiyor.
Tabii ki bütün milletvekilleri, hepimiz bir siyasi partiye mensubuz. Eğer
Siyasi Partiler Kanununda bir aksaklık varsa elbette ki burada gerekli
yasa teklifiyle bunlar çözümlenebilir ama bütün partilerin de bir iç
tüzüğü var. Hangi parti tüzüğünü daha demokratik hâle getirdi de
Siyasi Partiler Kanunu buna karşı oldu? Siyasi Partiler Kanunu üstte
bir çatı yapı, bunun altında bütün partiler, istedikleri gibi
tüzüklerini daha demokratik yapmalarının önünde hiçbir engel yok.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Ya, bırakın şimdi 12 Eylül
Anayasasını, darbe hukukunu savunmayın. Herkes kendi
tüzüğünü yapıyor zaten.
RECEP
ÖZEL (Devamla) AK PARTİ olarak biz seçimi üç dönemle
kısıtlıyoruz. Bakın, tüzükte birtakım demokratik
şeyler yapılabiliyor. Bunu her parti yaptı da birileri elinden
mi tuttu? O anlamda, seçim sistemi ve Siyasiler Partiler Kanununda elbette ki
birtakım sıkıntılar var, bunun Anayasayla birlikte
düşünülmesi ve yapılması gerekebilir ama daha biz 2011
seçimlerinde, millete vermiş olduğumuz
Her 4 siyasi parti de
Anayasayı değiştireceğiz. diyor, bunu, daha
uzlaşıp çıkartamadık; Siyasi Partiler Kanunu da onunla
birlikte eş değerde yapılması gerekiyor. O anlamda da,
bunun herhâlde gündemi değiştirmek anlamında olduğunu
düşünüyoruz. CHP Grubu adına biraz önce konuşan Oğuz Oyan
Bey de Gezi Parkı eylemlerini burada gündeme taşıdı. Biraz
sonra, CHPnin Gezi Parkı olaylarının
araştırılmasına dönük grup önerisinde de bu konuşmalar
pekâlâ yapılabilirdi. Her konuşmayı burada değerlendirerek,
her konuşma imkânını fırsata çevirerek toplumu biraz daha
germeye, kamplaşmaya götürmeye lütfen gitmeyelim diyoruz.
Bakın,
burada polisin şiddet uyguladığından bahsettiniz ama o
polise karşı o göstericilerin şiddet uygulamasını,
polise taş atmasını da keşke burada dile getirebilseydiniz,
onu da kınayabilseydiniz. Onu yaptığınız zaman bu ülke
kazanacak, demokrasi kazanacak diyoruz.
Siz
burada yolsuzluklardan başladınız. AK PARTİnin
yapmış olduğu bir tane yolsuzluk varsa, savcılık orada
duruyor, gidip savcılığa şikâyet edebilirsiniz.
Bu
yatırımların yolsuzluk olan bir ülkede olması mümkün mü?
Bir de diyorsunuz ki: Bundan sonra yapacaklarınıza bir
direniş. Kardeşim, hiç gelecekte yapılacaklara karşı
bir direniş olabilir mi ya? Çok daha güzel işler yapacağız
biz bu ülkede, çok daha güzel
Bir
de Bir hedef koydunuz, 2023,
Günübirlik
siyasetle bu ülke hiçbir yere gitmedi. Geçmişte bütün siyasi partiler günü
kurtarma anlamında politikalar ürettiler, siyaset ürettiler, ülkemizin
geldiği nokta ne? 116 milyar dolardı biz geldiğimizde millî
gelirimiz. Şu anda ne oldu? 400 milyar dolar.
Günübirlik
siyasetlerle bunlar olmuyor. Biz hedef koyuyoruz, 2023, 2071. Bunu koyarken de
milletin bizi seçme iradesine ipotek koyuyor da değiliz. Millet bizi
getirdiği gibi götürmesini de bilir. Bu devletimizin, bu
halkımızın bir hedefi olsun -daha güzel bu ülkede nasıl
yaşayabilirim, ortak bir paydada paylaşabilsin- gelen siyasi
iktidarlar o hedefe doğru birlikte yönelebilsin. Milli bir istikametimiz
olması anlamında bu 2023, 2071 konmuştur. Hiç kimsenin seçme,
seçilme hakkına da ipotek koyma anlamında lütfen
değerlendirmeyin.
Allah
rızası için, Cumhuriyet Halk Partisinin de hedefi olsun, hepimizin
hedefi olsun, bu ülkenin bir hedefi olsun ki Atatürkün dediği medeni,
muasır milletler seviyesine el birliğiyle ulaşalım. Yoksa
sen kara, ben kara, sen iyi, ben kötü, senin tencere, benim şey diye bu
ülke bir yere gitmiyor.
Şu
tencere tava eylemlerini de elbette ki hoş karşılayabiliriz ama
hiç kimse de gece on ikiden sonra, bir buçukta, ikide, vuvuzela, davul, tencere
tava çalarak da
Uyuyan bir hastanın bile hakkını -orada
rahatsız oluyorsa- kim bunu ödeyecek ya? Yolları kapatıyorlar
tencere tava çalarak ambulans sesleriyle geliyor. Hasta son anında
yetişmese o hastaneye son bulsa ne olacak? Her türlü demokratik eylem bir
başkasının hakkına, hukukuna saygı çerçevesinde
olmalıdır. Bakın, döneminde başörtüsü yasaklarına karşı
yapılan eylemler vardı, hiç kimseyi rahatsız etmeden, huzursuz etmeden
el ele tutuşarak sevgi vardı, kardeşlik vardı. Bu tür
demokratik eylemler içerisinde de kimseyi rahatsız etmeye, gece on ikide,
birde tencere tava çalarak
Bak, bu hafta sonu üniversite imtihanına
gençlerimiz girecek. Gece benim oğlan -Dikmen Caddesinde oturuyoruz-
polise telefon açıyor, diyor ki: Polis amca, ben ders
çalışamıyorum. Bu tencere tava çalanlar ne olacak? Üniversite
imtihanına girecek gençlerimiz dersini çalışamıyor bu
tencere tava eylemlerinden dolayı. Buradaki demokratik talepler hak da
üniversite imtihanına ders çalışmak için Kızılayda
gidemediler dershaneye günler boyunca, onların hakkı hak değil
mi? Onların hakkını niye savunmuyorsunuz? Rahatsız olan
insanların hakkını niye savunmuyorsunuz burada? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Gelin onları da burada savunun
sizin alnınızdan öpelim ya. Bakın, Türkiyenin bunlara
ihtiyacı var.
Bakın,
dün Başbakanımız dedi ki: Ben gerekirse Gezi Parkına
giderim, provokasyon olmadığı müddetçe de oradakilerle oturur
konuşurum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Yapsın, onu yapsın.
OKTAY
VURAL (İzmir) Bravo! Daha önce yapsaydı ya.
RECEP
ÖZEL (Devamla) - Bundan daha el uzatma olabilir mi? Oradaki gençlerin
gözlerinden öperim. dedi. Bundan daha şey olabilir mi?
OKTAY
VURAL (İzmir) E, yapsın.
RECEP
ÖZEL (Devamla) - Biz ortamı yumuşatmaya çalıştıkça CHP
burada konuşmalarında germeye
Çünkü, ondan besleniyorsunuz, ondan
beslenmeyelim arkadaşlar. Kimseye yaramaz bu; size de yaramaz, Türk siyasi
hayatına da yaramaz diyorum.
BDPnin
grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu belirtiyor, hepinize saygılar
sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, sayın hatip konuşması
sırasında partimizin bu grup önerisini gündemi değiştirmek
amacıyla getirdiğini söyledi. O konuda bir açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN
- Devamlı birbirinize söylediğiniz şeyler zaten bu. Yani, bu
sataşma değil ki.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Gündemi değiştirmek amacıyla getirmedik yani
sataşma var burada.
BAŞKAN
- Her grup önerisinde söylenen şey bu, sataşma anlamında
değil ki, eleştiri.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Meclisin gündemini değiştirmek amacıyla
getirdiğimizi söyledi, öyle bir durum yok. Ona bir açıklık
getirmek için
BAŞKAN
Anladım da Sayın Baluken, bu, sataşma değil ki,
eleştiri.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Hayır, hayır, sataşma var burada.
BAŞKAN
- Her gün Meclis açıldığında konuşulan cümleler
bunlar, söylenen sözler.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Meclisin gündemini niye değiştirmek isteyelim?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Tabii canım, onun için istiyorsunuz.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Parti olarak zan altında kaldık, ona bir
açıklama getirmek istiyoruz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, Meclisin gündemini
değiştirmek amacıyla veriyorlar.
OKTAY
VURAL (İzmir) Efendim, bu koalisyon ortakları, protokollere
bağlasınlar.
BAŞKAN
O zaman şöyle yapmak lazım: Her grupla ilgili konuşmalarda
birbirlerine karşı konuşulan sözleri sataşma olarak
değerlendirmek lazım.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Bu sataşma ama.
BAŞKAN
Değil.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Türkiye gündemini dedi.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Türkiye gündemini değiştirmek dedi.
BAŞKAN
Sayın Baluken, bu ilk defa değil ki! Meclisin her
açıldığı gün -salı, çarşamba, perşembe
günleri- tüm grup önerilerinde iktidar partisinin kullandığı
cümleler.
İsterseniz
tutanakları getirteyim, daha sonra söz vereyim.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Getirtebilirsiniz. Biz grup önerimizi hiçbir zaman gündemi
değiştirmek amacıyla vermiyoruz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Bunun için veriyorsunuz.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Gerçekten Türkiye'nin gündeminin buna ihtiyacı
olduğu için getiriyoruz. O konuda açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN
Sözleriniz de tutanaklara geçti ama ben sataşma olarak...
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Hayır, o konuda bir açıklama yapmam lazım.
BAŞKAN
Ama niye ilk defa şimdi gündeme getiriyorsunuz? Bu her zaman söylenen
cümleler. diyorum.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, ilk defa gündeme getirmiyoruz.
BAŞKAN
Tabii ilk defa gündeme getiriyorsunuz.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Partimizi zan altında bırakan ithamlara
karşı bir açıklama yapmak istiyoruz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, her siyasi parti grup
önerisi Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde bu olmasını ifade
etmek içindir. Zaten mevcut gündemi değiştirmek amacıyla verilmiş
grup önerisidir.
Şu
andaki Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma usul ve esası,
gündemdeki kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmektir.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Baluken, bakın, dikkat edersiniz sataşma konusunda herkese söz
veriyorum.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, Türkiyenin gündemini
değiştirmeye yönelik buraya bir grup önerisi getirmedik.
BAŞKAN
Efendim, bu ilk defa kullanılmadı.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Konuyla ilgili bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN
Devamlı, her hafta, haftada üç gün iktidar partisinin, her partinin
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Türkiye'nin gündemiyle AKPnin
gündemi farklı olduğu için, muhalefet Türkiye'nin gündemini buraya
getiriyor.
BAŞKAN
Tamam, doğru.
MUHARREM
İNCE (Yalova) AKPnin gündemi farklı, Türkiye'nin gündemi
farklı.
BAŞKAN
Tamam. Buna sözümüz yok, eyvallah!
MUHARREM
İNCE (Yalova) Onun için muhalefet Türkiye'nin gündemini buraya
taşıyor.
BAŞKAN
Tamam. Getirecekler tabii muhalefet partileri, grup önerilerini getirecekler
buna itirazımız yok. Doğru.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Tamam, açıklama yapalım.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Onun için, Türkiye'nin gündemi için geliyor bunlar.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, zaten
konuşmaların hepsi bu amaçla yapılmıştır.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Ama, niye böyle
BAŞKAN
Sayın Baluken, söz vereceğim ama sataşma değil. Bundan
sonra da bu konuyla ilgili söz vermem, onu da çok net söylüyorum.
Buyurun.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Bunu bir tek siz yapıyorsunuz yani bir tek sizin
yorumunuzda böyle.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Bir grup başkan vekili söz istediği zaman
bu kadar
BAŞKAN
İç Tüzükteki hakkınızı kötüye kullanıyorsunuz. Çok
net söylüyorum.
Buyurun.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi tabii iktidar partisi Türkiyedeki bütün gündemin kendi gündemi
olduğunu herhâlde tahmin ediyor ki, buraya muhalefetin getirmiş
olduğu her öneriye karşı bir savunma refleksi, böyle bir
kapalı olma durumu söz konusu. Bunu hiçbir şekilde kabul
etmediğimizi belirtmek istiyorum.
Seçim Kanunu, Siyasi
Partiler Kanunu ve bununla alakalı olarak demokratikleşmeyle ilgili
hızla bir yol temizliği yapılması Türkiye'nin birinci
gündemidir. Gerek yürüyen çözüm süreciyle ilgili gerekse Gezi
Parkı direnişi etrafında gelişen toplumsal hak ve
özgürlükler talebiyle ilgili, demokratikleşmeyle ilgili hızla
adımlar atmak zorundasınız. Burada Kenan Evrenin getirmiş
olduğu kanunlara sahip çıkarak kendinizi demokrat gösterip kendi
gündeminizi dayatma anlayışınızı doğru
bulmuyoruz.
Bakın,
bu getirmiş olduğumuz öneride ne sunuyoruz? Yüzde 10luk seçim
barajının kaldırılması gerekir diyoruz. Bunu siz
siyaseten, vicdanen, ahlaken kabul ediyor musunuz etmiyor musunuz diyoruz.
Halkın gündeminde bu var. Yüzde 10luk seçim barajıyla piyango vekilliği
kazanma döneminin halkımız artık bitmesi gerektiğini ifade
ediyor. Hazine yardımlarının dağıtılmasıyla
ilgili, adaletsiz dağıtmayla ilgili, en azından bizim
seçmenimizden almış olduğunuz vergileri kendi kasanıza
aktarmayla ilgili, kul hakkı çiğnemenizle ilgili
halkımızın bir gündemi var. Sizin gündeminiz olmayabilir. Ana
dilde propagandayla ilgili, kendi ana dilinde kendi
çalışmalarını öğrenmek isteyen
halkımızın gündemi var. Sizin gündeminiz olmayabilir.
Bakın,
Başbakan, demokrasiyi sandığa indirgeyecek şekilde
yanlış tespitler yaptı ama siz bu yanlış tespitin
üstüne, sandığın da sağlıklı işlemesinin
önüne geçmek istiyorsunuz. Net bir soru soruyoruz: Demokratikleşmeyi
istiyor musunuz istemiyor musunuz? Kenan Evrenin Siyasi Partiler Kanunu, Seçim
Kanunuyla ilgili antidemokratik uygulamalarının
değişmesini savunuyor musunuz savunmuyor musunuz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Bütün mesele budur. Halkın gerçek gündemi de budur. Bu
konuyla ilgili iktidar partisinin de desteğini beklediğimizi ifade
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Elitaş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın grup başkan vekili şu anda
konuşulan şeyin ne olduğunu kavramamış. 3 siyasi
partinin grup önerisi var. 3 siyasi partinin grup önerisindeki cümleler
şudur: 19uncu madde gereğince, oy birliği
sağlanamadığından dolayı, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bizim istediğimiz husus görüşülsün demektedir.
Barış ve Demokrasi Partisi seçimle ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi
başka konuyla ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi başka konuyla ilgili
söylemektedir. Ki arkadaşımızın da ifade ettiği
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini değiştirmek amacıyla
verildiğinden dolayı karşı çıkıyoruz. diyor.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Türkiye'nin gündemini diyor, Türkiye'nin gündemini...
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Zaten odur. Şu anda mevcut bir gündem
vardır. Yani sayın grup başkan vekili burada konuşurken
Vay efendim, şu Kürt halkının verdikleri oylarla, onların
ana dille yapmaları meselesiyle
Türkiye'nin gündemi budur. diye ortaya
koyup bu işi çarpıtmaması gerekir.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Elitaş.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Sayın Başkanım, sayın grup başkan vekili
kavramakta güçlük çekiyor. Sayın hatip konuşması
sırasında, Meclis gündemini ve Türkiye gündemini
değiştirmeye çalıştığımızı ifade
etti. Bununla ilgili, biz, muhalefet olarak iktidar partisinin gündeminde
olmayan, halkın gündeminde olan sorunları getirmekle yükümlü
olduğumuzu söyledik ve onun üzerine söz istedim. Herhangi bir sorun yok.
BAŞKAN Konu
anlaşıldı zaten Sayın Baluken. Anlaşılmayan ne,
ben onu anlamış değilim.
Teşekkür ederim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) 3 siyasi partinin ayrı görüşü var bu konuda.
BAŞKAN -
Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisini oylarınıza
sunacağım
MUHARREM İNCE
(Yalova) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
- Karar yeter sayısı arayacağım:
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur sayın milletvekilleri,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 15.36
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 15.49
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Özlem YEMİŞÇİ
(Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi,
öneriyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, kabul
edilmemiştir.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
13.06.2013
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 13.06.2013 Perşembe günü (bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında
oybirliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisini İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet Şandır
(Mersin)
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan (10/96) esas numaralı, "Ülkemizde
yaklaşık olarak 5 milyon 681 bin 663 SSK emeklisi, 1 milyon 781 bin
206 BAĞ-KUR emeklisi, 1 milyon 821 bin Emekli Sandığı
emeklisi bulunmaktadır. Almış oldukları maaşın
düşük olması, banka promosyonlarından yararlanmamaları,
devlet ve üniversite hastanelerinde ücret, katkı payı vermeleri,
maaş farklılıklarının giderilmesi ve benzeri
uygulamaların ile emeklilerimizin içinde bulundukları
sıkıntıların araştırılması hükümetin
uygulamalarından dolayı ortaya çıkan mağduriyetlerinin
giderilmesi" ve (10/148) esas numaralı, "Ülkemizdeki
sayıları 9 milyonu bulan emeklilerimizin içinde bulundukları
sıkıntıların araştırılması, taban
aylıklarının eşitlenmesi, maaş
farklılıklarının giderilmesi ve çözüm yollarının
belirlenmesi" ile 22 Mayıs 2012 tarih, 5058 sayı ile TBMM
Başkanlığına vermiş olduğumuz "Hâlen görevde
bulunan veya emekli astsubayların, maaş, tazminat, intibak
işlemleri gibi özlük hakları ve imkânları konusunda
yaşadıkları sorunların araştırılması ve
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi", 23 Mayıs 2012
tarih, 5128 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş
olduğumuz "Muvazzaf ve emekli astsubayların sorunların
araştırılarak gerekli önlemlerin alınması", 24
Mayıs 2012 tarih, 5130 sayı ile TBMM Başkanlığına
vermiş olduğumuz "Emeklilerin
karşılaştıkları sorunların
araştırılması ve refah seviyelerinin
arttırılması", 21 Şubat 2013 tarih, 9928 sayı ile
TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz
"Ülkemizde emekli maaşı bağlama oranlarındaki
haksızlığın ve çözüm yollarının belirlenmesi"
amacıyla verdiğimiz Meclis Araştırma önergelerimizin
13.06.2013 Perşembe günü (bugün) Genel Kurulda okunarak
görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Süleyman Nevzat
Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, Afyon Üniversitesindeki gerginlikte bir tek memleket
evladının burnunun kanamaması için devletin yetkililerini,
başta Vali ve Emniyet Müdürü olmak üzere dirayetli davranmaya ve gerekli
tedbirleri derhâl almaya davet ettiğimizi belirtmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi aldığı grup
kararıyla, halkımızın gerçek gündemiyle
çalışmasına fırsat vermek üzere geniş sosyal
kesimlerin sorunlarını Meclis kürsüsüne taşımaya devam
ediyor.
Bu
kesimlerden bir tanesi de sayıları 10 milyonu aşan
emeklilerimiz. Emeklilerimizin durumlarını iyileştirmek üzere
Milliyetçi Hareket Partisi bugüne kadar birçok kez kanun teklifi vermiş,
birçok kez de yine Meclis araştırması önergesi verip AKP
çoğunluğuna çağrıda bulunmuştur.
Seçim
öncesi cömert, seçim sonrası da oyalama söylemlerinde bulunan AKP her
defasında emekliyi avutmuş, onların insanca
yaşamalarını temin edecek düzenlemeleri yapmayı, seçim
zaferi sarhoşluğuyla gündemine bile almamıştır.
Sokakları
tahrik eden AKP, Meclisin gerçek gündemiyle çalışmasını
perdelemektedir. Bu sis perdesi içerisinde unutulan emeklilerimizin
sorunlarının bu hafta Mecliste tartışılması için
ve böylece onların Meclis gündemine bir kez daha
taşınmasını temin etmek üzere, dün verdiğimiz grup
önerisiyle emeklilerimizi konuştuk, konuşturduk, bugün de aynı
ısrarla yine emeklilerimizin çok önemli sorunlarını kürsüye
taşımaya devam ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, hangi kapıyı çalarsanız çalın her evde
mutlaka bir emekli büyüğümüzle karşılaşacaksınız,
gücü kuvveti yerinde iken hem çoluk çocuğunun nafakası için
çalışmış hem de ülkeye hizmet etmiş emeklilerimizle.
Artık belirli bir yaşa gelmiş, hayatının son döneminde
çocukları, torunlarıyla beraber olmak istediği için
köşesine çekilmiş, sadece insan onuruna yakışır,
namerde muhtaç olmadan bir hayat sürmeyi bekleyen bu kardeşlerimiz AKPnin
ifadesiyle ekonominin rekor üzerine rekor kırdığı
ülkemizde, her nedense hâlâ daha çalışmak zorunda kalıyorlar.
Verilen çok düşük emekli maaşları ile çalışmadan
hayatını elbette idame ettirmeleri zor. Kağıt üzerinde
rakamlara takla attıran Hükûmet, nedense iddia ettiği ekonomik
iyileşmeleri emeklilere yansıtmıyor. O zaman onlarda haklı
olarak soruyorlar: Verdiğiniz rakamlar mı yalan, seçimlerde sarf
ettiğiniz Sizi seviyoruz. sözleri mi yalan?
Kişi
başına geliri üçe katlamışsan bunun hiç olmazsa
yarısı da mı insanların yaşam standartlarına
yansımaz? Bu paraları işçiye, memura, çiftçiye, emekliye
vermiyorsan kime veriyorsun? Gerçi insanlar meydanlara çıkınca
Başbakanın sözlerinden anlaşıldı ki bu paralar faiz
lobisine veriliyormuş. Başbakanın söylediğine göre, hiçbir
dönemde kazanmadıklarını AKP döneminde kazanan faiz lobisinden
bahsediyorum. İnsanına yedirmemiş, onlara vermiş.
İşçisini, çiftçisini, memurunu, emeklisini namerde muhtaç hâle
getirmiş, faiz lobisini kalkındırmış. Milletin
parasını emekliye ve diğer sosyal kesimlere vermediği gibi,
emeklilerin geçinme kaygısı ile mecburen, eli tutarken
yaptığı ek işlere de göz dikiyor. Fazladan sosyal güvenlik
destek primi adı altında emeklinin aldığı üç
kuruşa da ortakçı oluyor, kesintiler yapıyor.
Emeklilerine
insan onuruna yakışır bir hayatı sunmayan devletten
çağdaş devlet diye bahsedilebilir mi? Hap yap, para kap.
anlayışı ile sağlığı bozulmuş, hastane
kapısına gelmiş emeklilerimizden de muayene parası, reçete
parası, kutu parası, bilmem neye katkı payı, ot, kök ha
bire para kırpıyorsun. Sayın Erdoğan, bu ülke senin
zamanında 3 kat zenginleşti ise bu paralara hâlâ daha neden ihtiyaç
duyuyorsun?
Tüm
bunlar gösteriyor ki değerli milletvekilleri, on bir yıllık AKP
iktidarının ya icraatları bozuk ya da niyeti bozuk.
Uydurduğun adlarla kitlelerden paraları topla, sonra onları
götür faiz lobisine teslim et. İşler tıkırındayken
bunlardan hiç bahsetme, hatta Faizcilerin, rantiyecilerin
hortumlarını kestik. de, sonra halk meydanlara yürüdüğünde de
bunları günah keçisi ilan et. Samimiyet bunun neresinde?
Değerli
milletvekilleri, emeklilerimiz aç, emeklilerimiz sıkıntıda. Bu
insanlar aydan gelmedi. Bunlar hepimizin anası, babası, amcası,
komşusu, akrabası. Onlara sırtınızı dönemezsiniz.
Sayın Erdoğan, yapacağın basit; faiz lobisine 5 kat verme
de, madem seni ayakta tutan onlar, 2 kat ver, 3 kat ver, gerisini de işçi,
çiftçi, memur emeklilerine ver. Bak o zaman, ülkemiz daha huzurlu, daha
müreffeh olmaz mı? Bak o zaman, insanlar her şeyi göze alıp
AKPyi, Erdoğanı istemiyoruz. diye meydanlara dökülürler mi?
Anlaşıldı, yürüyenleri, seslerini yükseltenleri sevmiyorsun, hiç
olmazsa kenarda tuttuğun o yüzde 50 içindeki emeklilerin hatırı
için yap bu dediğimizi. Şu söylediklerimizin doğru olduğunu
gayet iyi biliyorsun çünkü geçen yıl temmuz ayında çıkardığın
torba yasa ile emeklileri de Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Vakfına havale ettin. Böyle bir ihtiyaç olmasa, neden fakir fukara fonunun
yolunu gösterirsin? Onların fakirleştiğini kabullenmek
değil de nedir bu? Altıncı basamak çiftçi BAĞ-KUR
emeklisine verdiğin maaş 661 lira. Yanlış
duymadınız, sadece 661 lira. Bu parayla bırakın kira
ödemeyi, geçinmeyi, karnınızı bile doyuramazsınız.
Esnaf BAĞ-KUR emeklisi 863 lira alıyor, SSK emeklisi bin lira, memur
emeklisi ise ortalama 1.190 lira. Sadaka verir gibi. Al eline kalemi, yap
bakalım hesabını, ayın sonunu getiriyorsan alnından
öpeceğim Sayın Başbakan. Bunları dillendirdiğimizde
hemen 2002yi hatırlatıyor AKP sözcüleri ama hayatın kaç kat
pahalandığından hiç söz etmiyor.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Şimdi yine hatırlatacağız.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Bu maaşlar 2002de de düşüktü ama hiç
olmazsa, hükûmet milletin parasını emekliye gıdım
gıdım verirken faiz lobisine çuval çuval vermiyordu.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Tefeciye veriyordu, tefeciye.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Kendi çarkını döndüren millî bir ekonomi vardı.
Az kazanıyordu ama fakir fukara fonuna da muhtaç değildi.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) IMFye muhtaçtı, IMFye.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Ülkeyi 3 kat zenginleştirdim. diyen
Sayın Başbakan, bu paralar işçiye, çiftçiye, memura, emekliye gitmediyse
kime gitti?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) 2002yi hatırlatacağız işte
şimdi.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) Sizi iktidar yapan çevrelere ve yandaşlarınıza
aktardığınız bu milletin katrilyonlarca lira
kaynağından bahsediyoruz. Onları sıralamaya kalkarsak
şurada zamanımız yetmez. Sadece bir örnek vereyim:
Alkol tüketimine denetim getiriyoruz. diye yola çıkıyorsunuz ama
daha iki üç yıl önce İngiliz viski şirketlerinin 500 milyon
dolarlık vergi borçlarını affeden sizsiniz. Sadece bu kadarcık
para bile onların önemli bir derdine derman olmaz mı? Mesela, viski
şirketlerine çektiğiniz o kıyak para, emeklilerden
kestiğiniz sosyal güvenlik destek primi toplamından da fazla
değil mi? Senelerce bankalar kart parası, işletim
parası gibi uydurma isimler altında
vatandaşlarımızı soyarken ses çıkarma ama
ayağına basılınca bankalara husumet ilan et. Bunlar samimi
ve dürüstçe bir tavır değil Sayın Başbakan.
Emekli
maaşlarınız ile ilgili olarak intibak yasası
çıkaracağım. diye meydanlarda vadettiniz, oy aldınız.
Sonra? Sonra dağ fare doğurdu. Hele hele BAĞ-KUR emeklileri hiç
dikkate alınmadı. Eşitsizlikler artarak devam ediyor. Hizmet
süresi aynı, ödediği prim miktarı aynı ama ödemeler, emekli
maaşları farklı. Bu eşitsizliği
çıkardığım yasa ile ortadan kaldırdım.
diyebiliyor musun? Vicdanın rahat mı Sayın Başbakan?
Ne
bu sözünüzü tuttunuz ne de diğerlerini. Banka promosyonu vereceğim.
vaadiniz de havada kaldı. Emeklinin parasına verilmesi gereken
promosyonlar yıllardır nerede, kimin hesabında? Millete
verdiğiniz hangi sözünüzü tuttunuz? Emeklilerimizi adam yerine bile
koymadınız. Alladınız, pulladınız,
Anayasayı değiştirirken 2010da Ekonomik ve Sosyal Konsey
kuruyoruz. diye. Bu konseyde temsil hakkını bile çok gördünüz.
Sendikal haklara, toplu görüşme haklarına
sırtınızı döndünüz, bunlar da mı doğru
değil? Çok mu zordu Emekli maaşı asgari geçim
sınırlarının altında olamaz. diye bir düzenleme
yapmak? Çok mu zordu, ülkenin refahı artarken aynı oranda emekli
maaşlarına bu artışı yansıtmak? Senin hayal
projelerinden daha mı hayalcilik idi emeklilerin zorunlu ihtiyaç maddeleri
üzerinden aldığın KDV ve ÖTVyi kaldırmak, hastane
kapılarında hiçbir ödeme talep etmeden ücretsiz tedavilerini temin
etmek? Bu soruları çoğaltmak mümkün ama maalesef süremiz
sınırlı. Bu yüzden zaten Meclis araştırma komisyonu
kuralım istiyoruz. Tüm partiler temsilci versin ve sorunların
nasıl çözüleceği üzerine kafa yorsunlar.
Biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak emeklilerimiz ve diğer sosyal
kurumların sorunlarını bundan sonra da Meclise
taşımaya devam edeceğiz. Hiçbir önerimizi geçirmeseniz de bu
inadımızdan vazgeçmeyeceğiz Allah belki kalplerinize bir gün bir
merhamet nasip eder, bir hidayete gelirsiniz de yüzünüzü emeklilere dönersiniz
diye.
Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Abdulkerim Gök,
Şanlıurfa Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDULKERİM
GÖK (Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Dün
de grup önerileri aynı düzlemdeydi, aynı konu içerikleri söz
konusuydu. Ben de dünkü konuşmamın tekrarı olmasın
düşüncesiyle bazı konulara değinmek istiyorum.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Milletin sorunlarıyla sizi rahatsız
ettiğimiz için özür dileriz.
ABDULKERİM
GÖK (Devamla) Değerli milletvekilleri, burada özellikle şunu
vurgulamakta fayda görüyorum: Muhalefet olmakla iktidar olmak böyle bir
şey olsa gerek. Biz toplumun tüm kesimlerini eşit bir düzlemde,
eşit bir şekilde; devlet, âdeta baba, onun da diğer
kollarında ülkede yaşayan evlatları.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Yüzde 50sini mi kastediyorsunuz?
ABDULKERİM
GÖK (Devamla) Dolayısıyla, bir evladın durumunu
iyileştirip diğer evladın durumunu kötüleştirmeme gayesi
içerisinde biz temel politikalarımızı üretmeye
çalışıyoruz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Faiz lobisini de aynı mı tutuyorsunuz?
ABDULKERİM
GÖK (Devamla) Bir diğer bağlamda, 2002 öncesinde Türkiye'nin süper
emeklilik yasası içerisinde 2001 yılı kriziyle nasıl
karşılaştığını dün
açıklamıştım. Ayrıca, bugün Avrupa Birliğine üye
ülkelerde, gelişmiş Avrupa ülkelerinde emeklilik yaşı
yükseltiliyor ve âdeta maaşlar düşürülüyor. İşte, biz bütün
bunların hesabını yapıyoruz. Ülkemizin yeniden o
karadeliklerin yoğun olduğu bir ortamı yaşamaması
adına biz politikalar geliştiriyoruz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Emekli maaşını düzeltin, düzeltin.
ABDULKERİM
GÖK (Devamla) Dolayısıyla, bizim niyetimizden bizim hiçbir
şüphemiz olmadığına göre, bizim abdestimizden de
kuşkumuz yok, namazımızdan da kuşkumuz yok. Biz
geçmişte ne söylediysek aynı çizgideyiz, emeklimizi seviyoruz.
Seviyoruz. derken politik argümanlarla meydanlarda Sizi seviyoruz. deyip,
ondan sonra Ankaraya gelip unutan bir politika anlayışıyla
siyaset yapmadık.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ne yaptınız emeklilere?
ABDULKERİM
GÖK (Devamla) Birazdan rakamları vereceğim.
Bakınız
değerli milletvekilleri, 2023 vizyonu çerçevesinde, dün Bizim 2023
vizyonumuz var. demiştim. Bu vizyon ne idi?
Gayrisafi
yurt içi hasıla büyüklüğü bakımından dünyanın ilk 10
ekonomisi içerisinde yer almak.
Enflasyon
ve faiz oranlarını kalıcı biçimde düşük ve tek haneli
rakamlara indirmek.
İhracatımızı
500 milyar dolara ulaştırmak.
Kişi
başına millî gelirimizi 25 bin dolara yükseltmek.
En
az 2 trilyon dolarlık bir ekonomi büyüklüğüne ulaşmak.
İşsizlik
oranını yüzde 5e indirmek, istihdam oranını da en az yüzde
50ye yükseltmek.
Şimdi,
bakınız, biz bu paraları
Yani Siz paraları ne
yapıyorsunuz? sorusunun karşılığını vermek
istiyorum. Biz bu paraları ne yaptık?
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Başbakan verdi, faiz lobisine 5 kat vermiş
işte.
ABDULKERİM
GÖK (Devamla) Bakınız değerli milletvekilleri, şu anda,
Avrupanın birçok ülkesinde, bahsettiğim sosyal haklardan kesintiye
gidilirken bizim ise emekli maaşlarını özellikle nereden nereye
taşıdığımızı ifade etmek istiyorum. Biz,
Türkiyede, tam tersine, emeklimizi koruyor, gözetiyor, refah seviyesini de
yükseltiyoruz. Şu anda, dönüp baktığımızda,
dünyanın en büyük 225 müteahhitlik şirketinden 31i Türk
firması. Türkiye, bu bakımdan, Çinden sonra 2nci sırada yer
alıyor. Özel sektörün sabit sermaye yatırımları 2002
yılında 28 milyar dolar iken AK PARTİ iktidarlarımız
döneminde 140 milyar dolara çıkardık. 2001 krizinde 12,1 milyar
liralık görev zararı eden Ziraat Bankası, son sekiz yılda
hazineye 20 milyar lira kaynak aktardı. Enerjide, 2002 yılından
önce 9 olan doğal gazlı il sayısını 2013 yılında
70e çıkardık. Savunmada, 2002de 50 milyon dolar olan AR-GE
harcamalarına ayrılan payı 10 kat artırarak 2012
yılı için 500 milyon dolara çıkardık. Eğitimde, AK
PARTİ iktidarları öncesinde, 2002de 7,5 milyar TL olan Millî
Eğitim Bakanlığı bütçesini, 2013 yılında 47
milyar 497 milyon 378 bin TLye çıkardık.
Peki,
bunlar yetiyor mu? Sağlıkta ne yaptık? Yalnızca
şehirlerde değil, köylerde de 112 acil sağlık hizmetini
sunmaya başladık. Sisteme, hava ve deniz taşıma
araçlarını ekledik.
Çalışma
hayatında neleri düzenledik? 18 yaşından küçük bütün
çocuklarımızı, anne veya babası sigortalı olsun
olmasın, prim borcu olsun olmasın, sağlık hizmetlerinden
koşulsuz yararlanma imkânına kavuşturduk. Anne ve
babasından sağlık hizmeti alamayacak durumda olan çocukların,
genel sağlık sigortası primlerini de devletin ödemesi
imkânları içerisinde yer verdik.
Ülkemizde
2002 yılında sigortalı olarak çalışan sayısı
12 milyon, 2012 yılında bu rakamı 18 milyon 430 bine
ulaştırdık.
Kısa
kısa geçiyorum.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Emeklilere gel, emeklilere.
ABDULKERİM
GÖK (Devamla) - Hukukta neler yaptık? Hukuk ve adalette, adalet sisteminin
daha sağlıklı işleyebilmesi için önce bütçeden ayrılan
miktarı artırdık. 2002 yılında 1 milyar 113 bin TL ayrılan
adalete, 2012de 5 milyar 277 bin TL ayırdık.
Kentleşme
ve şehircilikte; iktidarımızda ilk kez, hiç geliri olmayan
yoksul gruba yönelik konut üretimi başlattık. Başbakanlık
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü ile
işbirliği içinde geliri ve sosyal güvencesi olmayan
vatandaşlarımıza peşinatsız, yirmi yıl vadeli,
yüz seneden başlayan taksitlerle, büyüklüğü 45- 50-
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Emekliler, emekliler
ABDULKERİM
GÖK (Devamla) - Orman ve su alanında; tarımsal ekonomik büyüklük
bakımından dünyanın 7nci, Avrupanın 1inci ülkesi
durumuna geldik.
Uyguladığımız
politikalarla 2002 yılında 23,7 milyar dolar olan tarımsal millî
gelirimizi 62 milyar dolara ulaştırdık.
Türkiyeyi,
bugün, 66 ülkeye tohum ihraç eden bir konuma taşıdık.
KÖYDESle,
cumhuriyet döneminde en büyük kırsal kalkınma projesini de biz
gerçekleştirdik. Yolu ve suyu olmayan köylerimizin sorunlarını
7,85 milyar liralık bir kaynakla büyük ölçüde çözdük. İçme suyu
yetersiz olan bütün köylerimizde hemen hemen el atılmayan yer neredeyse
kalmadı.
Ayrıca,
bölgeler arası dengesizliklerin giderilmesinde cumhuriyet tarihinde yine
birçok ilki gerçekleştirdiğimiz gibi, burada da bir ilki
gerçekleştirdik. Doğu ve Güneydoğuda 36 katrilyonluk -eski
parayla- bir bütçe harcadık ve burada son derece önemli
yatırımlar gerçekleştirdik. Bölgesel gelişme
politikalarında bölgeler arası dengesizliklerin minimum düzeye
indirilmesi noktasında yedi bölgede önemli katkılar
sağladık.
Peki,
açıklamaya çalıştığım bu düzlemdeki ifadelerimden
şu sonuca varmak istedim
Arkadaşlarım dediler ki: Emekliye
gel. Evet, şimdi cevap veriyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu ülkede 2002 yılı öncesinde toplanan vergi
gelirlerinin yüzde 86sı borçlanmanın faizine giderken
S.NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) 5 kat arttırdınız.
ABDULKERİM GÖK (Devamla)
bizde ise
şu anda bunun sadece yüzde 14 olduğunu vurguluyorum.
S.
NEVZAT KORMAZ (Isparta) Faiz lobisini 5 kat zengin ettik. diyen kim?
ABDULKERİM
GÖK (Devamla) Geriye kalanıyla ne yaptık? Geriye kalanıyla
memuru, emeklisi, çiftçisi, köylüsü
Eğitimde, sağlıkta,
savunmada, ulaştırmada yatırımları, bütün
kaynakları bu alana kaydırdık. Yani diyorum ki biz popülist
politikalar uygulamadık, biz seçim ekonomisi politikaları
uygulamadık, asla ve asla uygulamak da istemiyoruz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Faiz lobisi, faiz lobisi
ABDULKERİM GÖK
(Devamla) Bu ülkenin kaynakları bu ülkenin insanlarının
refahının yükseltilmesi için harcanmıştır ve
harcanacaktır. İnşallah, bu ülkenin kaynakları
arttıkça, 2023 vizyonu çerçevesinde kişi başı gelir
dağılımı 25 bin dolara ulaştıkça, emeklimizin de
çiftçimizin de çalışan bütün kesimlerimizin de refah seviyesi zaten
doğal süreç içerisinde artmış olacaktır.
Dolayısıyla
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Emekliye Öl. mü diyorsun yani?
ABDULKERİM GÖK
(Devamla) Biz emeklimize hiçbir zaman Öl. demedik, demeyeceğiz. Ben de
bir emekli çocuğuyum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Bunları babana, annene söyle o zaman Sayın Vekilim.
ABDULKERİM GÖK
(Devamla) Dün de ifade ettim, geçmişte bir emekli çocuğu olarak,
aldığı maaşla hangi konumda, ne şekilde geçim
sağlandığını çok iyi bilen bir
arkadaşınızım.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Vekilim, bunları annenize, babanıza
anlatın o zaman.
ABDULKERİM GÖK
(Devamla) Fakat, Türkiye'nin şu anda geldiği nokta son derece ama
son derece önemli bir yerdir. İmkânlar bu, bütçe bu, bu doğrultuda da
biz insanlarımızı mutlu etmeye çalışıyoruz.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) Sayın Başkan, on dakika daha ver arkadaşa, yetmiyor.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Ya, 3 kat zenginleştiyse bunun hiç olmazsa bir kısmı
da mı emekliye düşmez?
ABDULKERİM GÖK
(Devamla) Bu duygu ve düşüncelerle Milliyetçi Hareket Partisinin
vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde
olacağımızı belirtiyor, sizleri tekrar saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Yani, emeklilerin aleyhinde olacaksınız. Emeklilerin
aleyhinde olmak demek bu.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Emekliye gene bir şey yok. Zor bir konuşmaydı
Sayın Vekilim, emekliye karşı olmak zor tabii.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) Emekliler şikâyetçi.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grup önerisi lehinde söz isteyen Mehmet Şeker, Gaziantep
Milletvekili.
MEHMET ŞEKER
(Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; emeklilerimizin içinde bulunduğu
sıkıntıların araştırılması
amacıyla, Meclis araştırması komisyonu kurulması
amacıyla MHP Grubu tarafından verilen önerge üzerinde söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla
selamlarım.
Biraz önce konuşan
hatip arkadaşımız emeklilerle ilgili hiç bahsetmedi. Yine, son
zamanlarda iktidarın her zaman yaptığı gibi niceliksel
değerlerden bahsetti, rakamlar verdi, rakamlara boğarak da sonuca
ulaşmaya çalıştı.
Değerli
arkadaşlar, ben de emeklilerin sorunlarına geçmeden önce birkaç
konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Türkiye dünyanın 16ncı
-bazı yerde 17nci- büyük ekonomisine sahip devleti. Hiçbir
itirazımız yok. Bizden önce 15 tane ülke var, bizim arkamızda da
15 tane ülke var. Bir araştırın, hangi ülke bu 30 ülkeden
hangisinin vatandaşı, Arap Yarımadasında, Rusyada,
Avrupada işçi olarak çalışıyor? Hiçbirisi. Neden? Biz
çünkü sadece rakamlarla konuşuyoruz, nitelik olarak bir şeyden
bahsetmiyoruz. Geldiğimiz nokta önemli. Şu anda, bize dünyanın
pek çok ülkesi vize uyguluyor. Neden uyguluyor? Biz büyük bir ekonomiysek,
güçlü bir devletsek niçin bunları yapıyor, niçin bunları
uyguluyorlar, bir de tarafından bakmak lazım. Rakamlardan
bahsederseniz biz de rakamlardan bahsederiz ve ortaya da çok farklı
şeyler çıkar.
Arkadaşımız
çok güzel şeyler anlattı. Evet, tabii ki iktidar on yılda bir
şeyler yapmalı, mutlaka kamuoyuna bir şeyleri göstermesi
lazım. Biz de yaptıkları iyi şeyler için teşekkür
ediyoruz ama şunu da belirtmek lazım değerli arkadaşlar:
Bugün sağlıkta geldiğimiz noktayı hep anlatıyoruz;
şunu yaptık, bunu yaptık. Güzel, iyi yaptınız, elinize
sağlık.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) - İyi yapılan bir şey yok ya. Neyi iyi
yaptılar ya?
MEHMET ŞEKER
(Devamla) - Sonuçta nereye geldik? Bugün dünyada 6 milyona yaklaşan
hastalıktan hangisini buldunuz? Hangi ilacın patentini buldunuz?
Hangi sorunu çözdük arkadaşlar? 2002 yılında -biz 2000
yılında yapmıştık o araştırmayı-
Türkiyede diyabetli hasta sayısı 7,4tü, bugün diyabetli hasta
sayısı 13,9. Kronik hasta sayısı artıyor, ilaç
kullanımı artıyor, 350 milyon tane reçete yazıyorsunuz bir
yılda ve buna rağmen hastalar gittikçe artıyor. E, ne oluyor?
Sağlıkta biz çok şey yaptık. Sonuçta ne
yaptığınız önemli, nereye geldiğiniz önemli.
Geldiğiniz yeri tartışmanız lazım. Eğer
bunları yapabiliyorsak başarılı sayılırız
yoksa da başarılı olamayız. Hepsini güzel
yapmışız ama emekliye para vermeyi unutmuşuz, emekli bu
gelirden herhangi bir şekilde pay almamış. İşte
Şu kadar artırdık gayrisafi millî hasılayı. Güzel.
Faiz lobisi bu ülkede var. E, o da güzel. Önümüzdeki hafta sizi onunla da
test edeceğiz. Bugün hazırladık, önümüzdeki hafta -bütün
milletvekili arkadaşlarıma sesleniyorum- Türkiyede faiz lobisi
kimdir, bunlar ne iş yapar, bunların
araştırılmasıyla ilgili bir önerge getireceğiz.
İnşallah, o zaman kimin, nasıl oy verdiğini buradan
göreceğiz, kimin samimi olduğunu da göreceğiz.
Değerli
arkadaşlar, 2000 yılından on yıl geriye gittiğimizde
Türkiyenin ödediği faiz 316 milyar dolardı. Şu anda, sizin
iktidar olduğunuz dönemde de ödediğimiz faiz 350 milyar dolar. Kim
daha çok ödemiş, kim nasıl ödemiş, bu faiz lobisi kimlerdir,
önümüzdeki hafta gerçekten bunu test edeceğiz.
Değerli
arkadaşlar, emeklilerimizin sorunları açık, ayan beyan ortada.
Dolayısıyla, bunların araştırılması için
aslında Meclis çatısı altında bir komisyon kurulmasına
ihtiyaç yok. Ama emeklilerin insan onuruna yakışır, emekli
oluncaya kadar döktükleri alın terinin karşılığı
olabilecek düzeyde bir hayat sürebilmeleri için bu Meclisin acilen yapması
gereken çok ciddi düzenlemeler var.
Bunlardan
ilki: Biliyorsunuz, iktidarınız hükûmetleri döneminde 5510
sayılı Kanunda değişiklik yaparak emeklilerin millî gelir
artışından pay almasını engellediniz. Bunun
anlamı şu değerli arkadaşlar: AKPli arkadaşların
o çok övündüğü kişi başına millî gelir 100 bin dolar dahi
olsa emeklinin maaşı artmaz, emeklinin maaşı ancak
enflasyon oranında artar. Türkiyede maalesef böyle yapılıyor.
Onun için her yıl enflasyon oranında maaşlar artıyor ama
millî gelirden pay alamıyorlar. Bu kanunu da siz
çıkardınız.
Burada
tabii, başka bir sıkıntı var. Vatandaşın
enflasyonuyla Hükûmetin enflasyonu arasında da çok ciddi fark var.
Örneğin, şu anda beyaz peynir 20 lira, kıyma 30 lira, pirzola 45
liraya çıkıyor, pazarda 4 liranın altında bir sebze meyveye
ulaşamıyor vatandaş, elektriğe yüzde 10a yakın zam
geliyor, doğal gaz yüzde 12 her yıl zamlanıyor neredeyse. Yani,
vatandaşın cebindeki enflasyon yüzde 18ler seviyesinde ama Hükûmetin
enflasyonu yüzde 6nın altında. Hükûmet kendi enflasyonundan yola
çıkarak ne yapıyor? Emekliye 4+4 bir zam öneriyor. Mayıs 2013
yılında açıklanan rakamlara göre -bu TÜİKin
rakamları- açlık sınırı Türkiyede 1.000 liraya
yaklaştı, 995 lira; yoksulluk sınırı ise 3.300 liraya
yaklaştı. Peki, emekli maaşı ne kadar değerli
arkadaşlar? 800 lira. Ama 800 lirayla bal gibi geçinilir. diyen bir
zihniyet var; bir bakanımız böyle bir açıklama yaptı, 800
lirayla bal gibi geçinilir. dedi. Tabii, bunu düşünen bir zihniyetin de
emekliye bu maaşı reva görmesi
Gerçekten onu da normal
karşılamak gerekiyor. Buradan Hükûmete de önerim şu: Emeklilerin
sorunlarına çözüm üretme konusunda eğer gerçekten bir üretim
yapamıyorsanız bizim bu konuda sizlere önereceğimiz çok ciddi
önerilerimiz de var. Bunlardan da bahsedeceğim.
Emekli
olmak gerçekten zor bizim ülkemizde. Emekli olduktan sonra başka bir sorun
başlıyor. Ne oluyor? Emekli olan arkadaşlarımız bir
işte çalışmak zorunda kalıyor. Çok sevdiğim bir arkadaşım
zabıtadan emekli oldu, belediyede çalıştı. Emekli olduktan
sonra bir iş yeri açtı, evini geçindirmeye çalıştı.
Çok ciddi şekilde 30 bin liraya yaklaşan bir para tahakkuk ettirildi
geriye dönük. Geçtiğimiz günlerde biliyorsunuz bununla ilgili bir
düzenleme yapıldı.
Değerli
arkadaşlar, bu ülkede BAĞ-KURlu çalışanlar yanlarında
birkaç kişi istihdam ederek Türkiye'nin ekonomisine de katkıda
bulunuyorlar ama siz bu insanlar emekli olduktan sonra diyorsunuz ki: Biz
sizden emekli olduğunuz için, çalıştığınız
için prim alacağız. Ne yapalım? Evinizde oturun,
çalışmayın. diyorsunuz. Ama maalesef emeklinin maaşı
Evinde oturmayla geçimini sağlayamıyor. Ne yapabiliyor emekli?
Toplumsal herhangi bir faaliyette bulunamıyor. Eğer biraz
biriktirirse ömründe bir kez hacca gidebiliyor, eğer birazcık daha
biriktirirse, senede bir kez imkânı varsa nereye gidebiliyor?
Kaplıcaya gidebiliyor. Başka bir yere de gitme şansı yok.
Emekli
hastanelere gittiğinde para ödemek zorunda, para ödemeden hiçbir
hastaneden çıkamaz. Ama siz diyorsunuz ki: Kardeşim, özel hastaneye
gitme. Nereye gitsin? Devlet hastanesine git, sen özel hastaneye gidersen
fark verirsin. diyorsunuz. O da zaten gidemiyor ve devlet hastanesine gidiyor,
randevu alıyor, altı ay sonraya film için gün alıyor.
Değerli arkadaşlar, sağlıkta geldiğimiz noktayı
tartışacaksak bunları tartışalım. Hâlâ bu ülkede
üç ay, beş ay, altı ay sonrasına film için randevu veriliyor.
Özel hastaneye giderseniz, farkı verirseniz bundan faydalanabiliyorsunuz.
Bunların hepsi emeklilerin yaşadığı gerçekler.
Peki,
biz ne öneriyoruz? Muayene ve ilaç alımını da içeren, tüm kamu
kaynaklı sağlık hizmetleri emeklilerimize katkı payı
alınmaksızın, maaşlarından hiçbir kesinti
yapılmayarak sunulmalıdır. Emeklilerimizin
maaşlarından kesilen sosyal güvenlik destek primi kademeli olarak
kaldırılmalıdır. Bakıma muhtaç olan
yaşlılarımıza, emeklilerimize sahip çıkılarak
yaşam kaliteleri yükseltilmelidir. Emeklilerimizin bakmakla yükümlü
olduğu, evlenmemiş kız çocukları eskiden olduğu gibi
ölünceye kadar anne ve babasının sosyal güvencesi altında
olmalıdır. Emeklilerimizi şu anda düşürüldükleri ikinci
sınıf vatandaş konumundan kurtarmalıyız. Toplumun tüm
kesimleri gibi, emeklilerimizin de millî gelir artışından pay
alması, emekli maaşlarına doğrudan yapılacak
yansıma ile sağlanabilir. Emeklilerimizin içine girdikleri yeni yaşam
koşullarına uyum sağlamasını kolaylaştırmak
için rehberlik ve danışmanlık hizmetleri verilmelidir.
Emeklilerimizin çokça vakit geçirdiği kıraathanelere yerel yönetimler
ile iş birliği içerisinde hazırlanacak projelerle yeniden, eski
niteliği olan gazete, dergi ve kitapların okunduğu, kültür
mekânı olma özelliği kazandırılmalıdır.
Dinlenmek,
yıllarca çalışarak ülke ekonomisine ve sosyal güvenlik sistemine
katkı sağlayan emeklilerimizin en önemli haklarından birisidir.
Turizm Bakanlığı bünyesinde ve TÜRSAB iş birliği ile
gerçekleştirilecek kültür turizmi projeleri ile yüksek, sezon
dışında emekli vatandaşlarımıza uygun konaklama
ve ulaşım seçenekleri sunularak ülkemizin dört bir yanında tatil
yapma imkânı sağlanmalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
ŞEKER (Devamla) Toplumumuzun düşünsel birikiminin en yüksek kesimi
olan emeklilerimizin, deneyimlerini genç kuşaklara
aktarılmasını sağlayacak projeler ile gençlerimizin
kültürel değerlerimizi yaşatması ve emeklilerimizin sosyal
yaşantısının canlı kalması
sağlanmalıdır.
Bu
vesileyle tekrar hepinize teşekkür ederim, saygılarımı
sunarım.
BAŞKAN
Evet, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Salih Koca, Eskişehir
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SALİH
KOCA (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekillerimiz; MHP grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Burada değerli
arkadaşlarımızı, değerli milletvekillerimizin grup
önerisiyle ilgili olarak yapmış oldukları konuşmaları
dikkatlice dinledim. İktidar ve muhalefet milletvekillerimiz durumla
ilgili olarak görüşlerini paylaştılar.
Şimdi, elbette, biz
bu dönemi değerlendirirken 2002 öncesini ve 2002 AK PARTİ
iktidarı dönemini değerlendirmek zorundayız. Zira, grup önerisi
veren arkadaşlarımız 2002 yılındaki iktidarı
paylaşan koalisyon ortaklarından biriydi. Her şeyden önce
şunu sormak gerektiğine inanıyorum: Bugün sormuş
olduğunuz ve iyileştirmeler yapılmasını talep
ettiğiniz hususlarla ilgili olarak siz 2002 yılından önce neler
yaptınız ya da hangi iyileştirmeleri gerçekleştirdiniz?
Bunun açık yüreklilikle ortaya konulması gerektiğine
inanıyorum. 2002 yılı öncesine baktığımızda,
aslında vermiş olduğumuz kanun tekliflerini de
değerlendirdiğimizde, o dönemde emeklilerimiz neleri konuşuyor
idiler? O dönemde emeklilerimizin durumu ne idi, bugün ne hâle geldi, ne duruma
geldi, bunların paylaşılması, aktarılması
gerektiğine inanıyorum.
Bakın, 2002
yılından önce emeklilerimiz hastanelerde muayene kuyruklarında,
eczanelerde ilaç kuyruklarında can veren bir durumda idiler
ALİM IŞIK
(Kütahya) Şimdi, hastaneye gidemiyorlar.
SALİH KOCA
(Devamla)
ve asıl o zaman emeklilerimiz insan yerine
konulmadığı bir dönemi yaşamışlardı. 2002
yılından önce emeklilerimizin gündeminde şu vardı: Acaba
bu ay ben maaşımı alabilir miyim ya da alamaz mıyım?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Maaş kuyruğunda sabaha kadar bekleyen
ALİM IŞIK
(Kütahya) Şimdi, Acaba, ay başına kadar ölmeden ayakta
kalabilir miyim? diye
SALİH KOCA
(Devamla) Sayın Başkanım, maaş kuyruğunda beklemeye
razı idiler ama endişeleri
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Türkiye gerçeklerinden habersizsin Sayın Vekil. Bu nasıl
bir abartıdır!
SALİH KOCA
(Devamla)
O kuyrukta beklerken acaba maaşımı alabilir miyim,
alamaz mıyım ya da bankadan geri boş mu dönerim?
endişesini yaşıyor idiler emeklilerimiz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Dünya Bankasından gelen paralara muhtaçlardı. Deprem
parasını emeklilere maaş olarak ödediler.
SALİH KOCA
(Devamla) Ama, bugün emeklilerimizin gündeminde Maaş alır
mıyım ya da alamaz mıyım? endişesi yok.
ALİM IŞIK
(Kütahya) Şimdi, Ay başına ölmeden çıkabilir miyim?
diye düşünüyor Sayın Vekil, Ölmeden çıkabilir miyim? diye
düşünüyor.
SALİH KOCA
(Devamla) Bugün emeklilerimizin
gündeminde, çıkarmış olduğumuz İntibak Yasası
var.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Neyi konuşuyor ya? BAĞ-KUR emeklisine bile
yüz vermediniz ya.
SALİH
KOCA (Devamla) Bugün, emeklilerimiz, almış oldukları
maaşları nasıl değerlendirirler, onu konuşuyorlar.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Yoksulluk sınırının altında o
zaman ne kadar vardı, şimdi ne kadar var? Onu söyle, yeter.
SALİH
KOCA (Devamla) Bugün, emeklilerimiz, AK PARTİ İktidarı
döneminde yüzde 250 ile yüzde 750 oranında artmış olan
maaşlarını nasıl değerlendirirler, bunları
konuşuyorlar.
Şimdi,
bakın, yoksulluk sınırından bahsettiniz. Burada gerçekçi
olmamız gerekiyor. 2002 yılında yoksulluk sınırı
neydi, bugün hangi duruma geldik.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Yüzde kaçtı, altında kalan oranları söyle?
SALİH
KOCA (Devamla) 2002 yılında gıda yoksulluğu içerisinde
yaşayan nüfus oranımız yüzde 1,35di, şu anda bu
sıfırlanmış durumda.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Toplamına bak, toplamına!
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) 30 milyon kişiye Fakir Fukara Fonundan
yardım yapıyorsunuz ya.
SALİH
KOCA (Devamla) 2002 yılında yoksulluk sınırında
yaşayan nüfusumuz yüzde 27 oranındaydı, şu anda
sıfırlanmış durumda.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) 30 milyon kişiye niye yardım
yapıyorsunuz o zaman, Fakir Fukara Fonundan?
SALİH
KOCA (Devamla) 2002 yılında bu ülkede kişi başı
günlük 2,15 doların altında yaşayan nüfus yüzde 3,04 idi. 2002
yılında günlük 4,30 doların altında yaşayan yüzde
30,30 nüfus mevcuttu bu ülkede.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Mazot ne kadardı, mazot?
SALİH
KOCA (Devamla) Bunları değerlendirmeniz gerekiyor.
Peki,
söyleyeyim
ALİM
IŞIK (Kütahya) Şu anda 23,5 milyon insana neden yardım
ediyorsunuz o zaman?
SALİH
KOCA (Devamla)
2002 yılında emeklilerimizin maaşları
neydi, bugün ne? Bakın, en düşük memur emekli maaşı 2002
yılında 377 lira idi, bugün tam 3 kat artmış ve 1.118
liraya yükselmiş.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Esnaf, çiftçi, BAĞ-KUR emeklisi 661 lira
alıyor.
SALİH
KOCA (Devamla) 2002 yılında tarım emeklileri 66 lira maaş
alırken bugün -2013 yılında- 747 liraya çıkmış.
Sadece maaş artışlarına bakmamak gerekiyor
ALİM
IŞIK (Kütahya) Söylediklerinin hepsini emekliler dinliyor şu anda.
SALİH
KOCA (Devamla)
aynı zamanda, emeklilerimizin alım gücü nereden
nereye gelmiş, bunları da değerlendirmek gerektiğine
inanıyorum.
Bakın,
en düşük memur emekli maaşıyla 2002 yılında
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Mazot, mazot
SALİH
KOCA (Devamla) 370 adet ekmek alınabilinirken bugün 421 adet ekmek
alınabilmekte.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Kiralardaki artışlar, mazot, elektrik, su
Onları da söyle!
SALİH
KOCA (Devamla)
Buzdolabı:
0,43 adet buzdolabı alınabilirken -tam 2,3 katı kadar fazla bir
oranda artış var- 1 adet buzdolabı alınabiliyor.
SÜLEYMAN
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Buzdolaplarının içi boş Sayın
Vekil, içi boş!
SALİH
KOCA (Devamla) Gıdadan tarıma kadar, her oranda artış
miktarlarımız bu anlamda belli.
Peki,
AK PARTİ İktidarı döneminde neler oldu? AK PARTİ
İktidarı döneminde emeklilerimize yönelik çok ciddi
iyileştirmeler gerçekleştirildi. Emeklilerimiz önceliğimiz.
dedik ve biz bu sloganla yola çıktık. 2002 yılında ilk
iş olarak emeklilerimize seyyanen zamlar yaptık. 2003
yılından önce sadece enflasyon oranına göre aylıklar
artırılırken, reel olarak artışlar sağlandı
ve emeklilerimiz bu dönemde hiçbir zaman enflasyona ezdirilmediği gibi,
yüzde 250den yüzde 750 oranına yaklaşan zamlar yapıldı.
Emeklilerimizin iş ve işlemleri kontrol altına alındı
ve koordine edildi ve bu sayede emeklilerimize hizmet vermek üzere Emeklilik
Hizmetleri Genel Müdürlüğü kuruldu.
Emeklilerimiz
için yapılan düzenlemeler sayesinde, vatandaşlarımızın
maaş kuyruklarında beklemelerine son verdik, maaş
kuyruklarına son verildi ve 2012 yılı itibarıyla tam 5.596
emeklimize maaşları bilakis evlerinde teslim edilmeye
başlandı.
MEHMET
VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) Emekliler altın
çağını yaşıyor. Emekli olalım. Bu, bu demektir
kısaca.
SALİH
KOCA (Devamla) İşte emeklilerimizi insan konumuna koymanın
farkı bu. Bakın, 5.596 emeklimize maaşı bu dönemde
evlerinde ödenmeye başlandı.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Toplam emekli sayısını da bir söylesene.
SALİH
KOCA (Devamla) Emeklilikte kademeli geçişin uygulandığı
ülkemizde emeklilik yaşlarıyla ilgili düzenlemeler yine bu dönemde
yapıldı. Vatandaşlarımızın yüzde 96sı bu
dönemde sağlık şemsiyesi altına alındı.
Açıkçası,
vatandaşlarımızın 2002den önce, emeklilerimizin 2002den
önce karartmış olduğunuz güneşleri
AK PARTİ
İktidarı döneminde emeklilerimiz gün yüzü görmeye başladı.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Onun için tencere tava çalıyor şu anda
emekli, tencere tava.
SALİH
KOCA (Devamla) Artık bunu da muhalefet partisindeki
arkadaşlarımızın ne zaman göreceğini merak ediyorum.
Ama milletimizin bunu gördüğüne inanıyorum. Milletimizin AK
PARTİ iktidarı döneminde, emeklilerimizin AK PARTİ iktidarı
döneminde ne haklar elde ettiğini tüm vatandaşlarımızın,
tüm milletimizin gördüğüne inanıyorum.
Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum:
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Evet, karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma saati: 16.33
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.49
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Özlem YEMİŞÇİ
(Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120nci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
önerisinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi,
öneriyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, öneri
kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu'nun, 13.06.2013 Perşembe günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Mersin
Milletvekili Vahap Seçer ve arkadaşları tarafından, 13.06.2013
tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
"Gezi Parkı ile başlayan ve Türkiye geneline yayılan
olayların sosyal hayata yönelik yansımaları ile yaşanan
temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddialarının araştırılması ve
gerekli önlemlerin alınması" amacıyla verilmiş olan
Meclis Araştırma Önergesinin (966 sıra no.lu), Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
13.06.2013 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Vahap Seçer, Mersin
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
VAHAP
SEÇER (Mersin) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gezi
Parkı olaylarının araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılması için
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu önerge lehinde söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, son on beş gündür Türkiye gündemini meşgul
eden gerçekten çok önemli sosyal olayların yaşandığı
günlerden geçiyoruz. Başta temennim, umut ediyorum, toplumun canı
yanmadan, üzücü olaylar devem etmeden bu meselenin barış içerisinde,
kardeşlik içerisinde, birlik ve beraberlik içerisinde çözülmesi.
Ancak
Sayın Başbakanın Sürpriz olmadı. dediği olaylar
önemli tahribatlar yaptı. Bilanço ağır; 3
yurttaşımız vefat etti, 1 polisimiz şehit oldu, yüzlerce
yaralı, onlarca yurttaşımız uzuvlarını
kaybettiler, kör olan yurttaşlarımız oldu. Gerçekten milyonlarca
lira kamu malları zarar gördü, önemli zararlarla karşı
karşıya kaldık.
Aslında
bu ortamları hazırlayan çevreci hassasiyetler ve Gezi Parkında
Burayı bizlere bırakın, İstanbulun nefes
alacağımız bir yeri, burası bir kültür mirası,
buranın tarihî geçmişi var. Buraya yapılaşma uygun
değil, AVMler ya da rezidanslar ya da birtakım tarihî, ideolojik,
rövanşist saiklerle buraya birtakım tarihî eser dediğiniz
yapılar yapmak doğru değil. Onun için, biz buna toplum olarak
çevreci hassasiyetler içerisinde gayet samimi duygularla karşı
çıkıyoruz. diyen bir gruba, vatandaş grubuna sabaha
karşı Hükûmetin direktifleriyle, talimatlarıyla, emniyet güçleri
TOMAlarıyla, tanklarıyla, tüfekleriyle, gaz bombalarıyla
gerçekten insanlık dışı, iğrenç bir şekilde bir
saldırı sonucu o insanları oradan bertaraf etme amacıyla
şiddet kullandılar ve ne olduysa ondan sonra oldu, bu olaylar tüm
Türkiye sathına yayıldı.
Değerli
arkadaşlarım, peki, o olaylardan sonra Sayın Başbakan, bu
ülkenin 76 milyonunun kucakladığını iddia eden Sayın
Başbakan, çıkıp televizyonların karşısına
babacan, birleştirici, bütünleştirici bir tavırla Değerli
vatandaşlarım, gerçekten benim de istemediğim, arzu
etmediğim olaylar meydana geldi. Polisimiz sizin de polisiniz, Hükûmetin
polisi, devletin polisi, herkesin polisi ama orantısız güç kullandı,
benim de arzu etmediğim olaylarla karşı karşıya
kaldık. Dolayısıyla, yurttaşlarımdan özür diliyorum.
Talepleriniz, hassasiyetleriniz dikkate alınacak. deseydi bu olaylar olur
muydu?
Şimdi,
Sayın Başbakan, aslında bu olayların
başladığı tarihten sonra hadiselerin hangi noktalara
gideceğini tahmin edemedi ama olaylar büyüyünce, olaylar önlenemez duruma
gelince, insanlar hiçbir ideolojik saik ya da sebep düşünmeden,
taşımadan sokaklara dökülünce Yeter artık Tayyip Erdoğan!
demeye başlayınca Sayın Recep Tayyip Erdoğan bu
olayları birinin üzerine yüklemeye havale etmeye gayret etti çünkü çukura
düşmüştü, birilerine sarılıp o çukurdan kendini ve
hükûmetini çıkartması lazımdı. Önce CHPye sarıldı,
olmadı, sonra marjinal gruplar dedi, Siyonistler dedi, dış
medya dedi, faiz lobisi dedi, hiçbiri tutmadı çünkü gerçekten
bunların dayanağı olayları bu gruplara ya da bu sebeplere
yüklemek bu olaylardan kendini sıyırma refleksiyle, iç güdüsüyle
yapılmış hareketlerdi, bunu herkes biliyor. Şimdi, olaylar
arzu etmediğimiz noktalara geldi ve gerçekten tahribatı
ağır oldu.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Başbakan, bu olayların devam
ettiği süreç içerisinde gerçekten her gittiği yerde ama her
gittiği yerde yaptığı konuşmalarla aslında
olayları provoke eden insan oldu. Bakınız, 9 Haziranda Mersine
geldi, orada toplantılar yaptı. Adana Havaalanında mini bir
miting yapıldı, ardından Mersine geldi 2013 Akdeniz
Olimpiyatlarının tesislerinin açılış törenine
katıldı. Orada herkes bekliyordu televizyon
karşısında. Sayın Başbakan, dış seyahatten
dönmüştü, Olayları gördü, belki bundan bir ders çıkartır,
şimdi ağzından uygun sözcükler dökülecek, birleştirici
sözcükler dökülecek diye beklerken olimpiyatların -olimpiyatlar demek
spor demek, kardeşlik demek, barış demek, fair play demek,
anlayış demek, hümanizm demek- ruhuna aykırı bir söylemle
ülkeyi bölen, kategorize eden, söven, döven eli sopalı bir baba
edasıyla yine Türk halkına seslendi.
Değerli
arkadaşlarım, bu olayları yükleyeceğiniz ya da mal
edeceğiniz insan aramanıza gerek yok. Bu olayları provoke eden
grupları kendi hayal dünyasında yaratıp toplumun önüne
koymanıza gerek yok. Sayın Başbakan, baştan beri itidalli
olsaydı bugün Türkiye arzu etmediğimiz bu olaylarla hiçbir
şekilde karşı karşıya kalmayacaktı.
Değerli
arkadaşlarım, bir örnek vardır, hani, züccaciyeye giren fil
misali, maalesef Sayın Başbakan bu konuda nereye girdiyse, hangi
toplantıda bu konularla ilgili bir değerlendirme yaptıysa
ortalık gerçekten berbat oldu. Bir gün belde belediye
başkanlarıyla yapılan toplantıda, bakınız: Orada
samimi bir grup var -Sayın Başbakanın deyimiyle söylüyorum-
bir de orada gerçekten bu konuda samimi olmayan, birtakım yasa
dışı gruplar var, yasa dışı örgütler var,
provokatif gruplar var, marjinal gruplar var. Bunlar çapulcu -tanımlama
bu- 3-5 çapulcuya meydan bırakmayacağız. diyor. Bir gün daha da
ileri gidiyor, diyor ki, affedersiniz: Oralar sidik kokuyor. diyor.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, bu üslup bir Başbakan için, 75-76 milyon
nüfusa sahip Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten, böyle güçlü, büyük bir
ülkeyi yöneten Sayın Başbakana uygun, yakışan bir
tavır ve davranış mı? Bu üslup, bu tavır ve
davranış toplumu barışa, kardeşliğe götürmez, toplumu
kavgaya götürür.
Basın
da bu olaylarda sınıfta kaldı. İlk günler hiçbir medya
kuruluşu bu konuda ilkeli yayıncılık göstermedi, halka
gerçekten haberleri doğru olarak iletmedi. Hatta bu konuda ilkeli
yayın yapan Halk TV gibi, Ulusal TV gibi, Cem TV gibi yayın
kuruluşlarına ceza kesildi. Niçin kesildi bu ceza? Olayları
tahrik etme saikiyle ya da şiddet görüntüleri vererek toplumu şiddete
yöneltme saikiyle bu cezalar kesildi. Oysaki, bana göre, Sayın
Başbakanın toplumu irite eden, topluma bağıran, topluma
çağıran görüntülerini veren televizyon kanallarına bu ceza
kesilmeliydi, yanlış kanallara bu cezalar kesildi.
Değerli
arkadaşlarım, gerçekten toplum sosyal olarak önemli derecede bu
olaylardan zarar gördü. Bir masum çevre hassasiyetiyle başlayan bu olaylar
bakınız hangi noktaya geldi? Sayın Başbakan her
konuşmasında Çevrecinin daniskasıyım. diyor,
Çevreciliği benden iyi kimse bilemez. diyor ama bu olayda
sınıfta kalmıştır. Aslında bu olayda ustalık
döneminin AKPsinin demokrasi anlayışı, maalesef, sınıfta
kalmıştır. Bakınız, çevreciyim diyen Sayın
Başbakan Türkiye'de iki nükleer santralin yapılması projesinin
altına imza atmıştır. Sayın Başbakan Türkiye'nin
muhtelif yerlerinde 2 bine yakın, bunun gerçekten çevreye tesiri tam
olarak incelenmeden tamamen rant düşüncesiyle projelendirilmiş HES
projelerinin altına imza atmıştır. Sayın Başbakan
Atatürk Orman Çiftliğine başkanlık sarayı
yapılması projesinin altına imza atmıştır.
Sayın Başbakan birçok madenci yandaşınıza ormanlar
tahsis ederken o projelerin altına imzasını
atmıştır. Dolayısıyla kimse ahkâm kesmesin çevreci bir
Başbakan bu projelerin altına imzasını atmazdı.
Ben bu konunun araştırılması gerektiğini
düşünüyorum, bu konuda da lehine oy kullanacağımızı
belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Konuşmacı
konuşmasını sürdürürken ilk cümlelerinde: Sayın
Başbakan bir çukura düştü, çıkmak için başka şeylere
sarıldı, Sayın Başbakan Taksimdeki Gezi direnişini
provoke etti. diye anlamsız suçlamalarda bulunmuştur, izin
verirseniz
BAŞKAN Buyurun Sayın Elitaş, iki dakika sataşma
nedeniyle, Lütfen yeni sataşmaya mahal vermeyelim. diyoruz ama maalesef
siz de sataşıyorsunuz, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, biz milletvekilleri olarak toplumun huzurunu, sükununu
sağlamakla görevliyiz. Hiçbir zaman provokasyonlara,
kışkırtıcılıklara kapılmamalı ve
önderlik de etmemeliyiz. Bakın, bir meseleyi gündeme getirmeye
çalışıyoruz: Türkiye on yıldır hiç görmediği bir
huzur, refahı ve istikrarı AK PARTİ iktidarı döneminde
görmüştür. Bu birilerini rahatsız ediyor. dedik. Kimlerin
rahatsız edildiği ortaya çıktı, açıkladık. Bizden
önceki dönemlerde alınmış borçlar; IMFnin, Dünya
Bankasının kapısına gidip sadaka ister gibi,
yalvarırcasına, Türkiyedeki iktidar mensuplarının
hiçbirisi alamayıp dışarıdan ithal edilen birisi, IMF
tarafından gönderilen birisi gidip IMF ve Dünya Bankası önünde kredi
dilenmeye başlamıştı. Ama bugün -14 Mayıs, 13
Mayıs 2013 tarihinde- IMFden borç almak değil, artık IMFye
kaynak transfer edip IMFnin ortağı olduğu ülkelere borç
verebilir duruma geldik. Reel faizlerin, ilk defa sıfıra yakın
olduğu bir dönemde kamu borçlanma faizlerinin 4.61e düştüğü bir
dönemde, birilerinin rahatsız olduğu belliydi. Biz -faizi-
geçmişteki borçlanmanın, geçmişteki yanlış idarenin
sonucunda ortaya çıkan borçlanmanın sonucunda, bu ülkeyi huzur, refah
ve istikrara götürmekle birilerinin elindeki ekmeği aldık,
nasırlarına bastık.
Lütfen,
rica ediyoruz, Türkiye'nin istikrarı hepimiz için; emekli için, işçi
için, çiftçi için, memur için. İstikrarı bozmak için hiç kimse gayret
göstermesin. 3 ağacı korumak adına 3 yiğidin
canını vermek gerekir miydi? Onları kışkırtarak
Bir
siyasi partinin genel başkan yardımcısı genel
başkanına tekmil verirken diyor ki: Can güvenliğimiz
tehlikededir sayın genel başkanımız.
Lütfen,
kışkırtıcılık yapmayalım. Şu anda
sakinleşme ortamına doğru
girenleri
Herkes gerekli mesajı vermiş, vermek istedikleri
mesajı vermiştir. Artık, Türkiyeyi
kışkırtıp huzuru ve istikrarı bozmak için gayret
etmeyelim. Bu konuda gayret edenleri de
lütfen bir tarafa
bırakalım.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) O zaman, niye Başbakan öyle laflar ediyor?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın
Elitaş konuşmasında bizi kışkırtıcılıkla
suçladı efendim. 69uncu maddeye göre söz istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; size, yakın siyasi tarihten bir konuyu hatırlatarak
konuşmama başlamak istiyorum.
Tarih
1 Mart 2003, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Irak Teskeresi görüşülüyor. O
tarihe kadar Hükûmet Amerikanın yanında saf tutarak Türkiye
Cumhuriyeti ordusunu Iraka sokma karşılığında
Amerikadan para almanın pazarlıklarını yürütüyordu ve
altüst olmuş bir ekonomi vardı. Sonuçta, istedikleri tahakkuk etmedi
çünkü 1 Mart Teskeresi Türkiye Büyük Millet Meclisinde reddedildi. 1 Mart 2003
Cumartesi günü reddedildi ve 3 Mart Pazartesi sabahı zamanın
Başbakanı Sayın Abdullah Gül 17 milyar TLlik bir ekonomik
programı açıklayarak Kemal Dervişin uygulamaya koyduğu
ekonomik programın ipine sarıldı. O programdan kurtulmak,
çıkmak istiyordu ama 57nci Hükûmetin, o koalisyon Hükûmetinin Bakanı
olan Kemal Dervişin IMFyle yaptığı programa
sarıldı ve o programla işte başarı öyküsü olarak ifade
ettiği tabloyu bugüne kadar yarattı. Bir kriz programını
kriz olmayan dönemde de uygulayarak ekonomiyi istihdam yaratmayan bir konuma
getirdi.
Şüphesiz,
57nci Hükûmetle ilgili sataşma nedeniyle belki o Hükûmetin
mensupları, grupları ayrıca söz alabilir, o ayrı bir konu
ama şunu söyleyeyim, siz IMF, IMF diyorsunuz, IMFye olan borcumuzu
ödedik. diyorsunuz. Siz, kendiniz IMFnin ipine sarıldınız,
yetmedi, 2006 yılında IMFyle Stand-by yaptınız, 10
milyar dolar borç aldınız. Şimdi Borcumuzu bitirdik.
diyorsunuz. İnsan kendi aldığı borcu ödediği zaman ne
zamandan beri toplumdan, milletten aferin bekliyor.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Hamzaçebi, Sayın Hamzaçebi,
istatistiklerinizi tekrar bir gözden geçirin. Bitmiş bir borç var, ona
taktın.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Ya, borç sadece IMFye mi, başka yere borç yok mu?
BAŞKAN
Evet, teşekkür ediyorum.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, 57nci Cumhuriyet Hükûmeti söz
konusu olunca bize söz hakkı düşüyor.
BAŞKAN
57nci Cumhuriyet Hükûmetini söz konusu etmedi ki.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Muhatabına sorun efendim yani.
BAŞKAN
Hayır, Sayın Hamzaçebi söyledi, telaffuz etti.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Hamzaçebi söyledi, Cumhuriyet
Hükümetlerine. dedi.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Yani IMFye yalvaranlar
BAŞKAN
Hayır, o da Sayın Hamzaçebinin söylediğini söylüyor.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Hayır efendim, Sayın Elitaş
BAŞKAN
Ne söyledi peki 57nci Hükûmetle ilgili?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Amerikadan gelen
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Efendim, Amerikadan gelen bir
IMF kapısında
yalvardınız.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) CHP sufle yapıyor Sayın Başkan
MHPye!
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) IMF kapısından gelen
Kemal Dervişi
kastederek bizi suçladı.
BAŞKAN
Sayın Şandır, benim dinlediğim kadarıyla 57nci
Hükûmeti kastetmedi daha önceki hükûmetleri kastetti benim
anladığım kadarıyla.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Hayır
efendim, burada
BAŞKAN
- Ama siz öyle algılamışsanız buyurun iki dakika söz
veriyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkanım, CHPnin suflesiyle
mi Sayın Şandır onları soruyor?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Yani sizi de ilzam ediyorlar.
BAŞKAN
O zaman hiç kimse 57 rakamını telaffuz etmesin!
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Etmesin efendim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri)
BAŞKAN
Buyurun.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, Sayın Elitaş
karşımızda oturuyor. Konuşmasında eğer 57nci
Cumhuriyet Hükûmetini kastetmedim, o Hükûmeti suçlamıyorum diyorsa biz de söz
almayalım.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) 57nci Hükûmetten bahsetmedim diyorum, siz
alınıyorsunuz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Efendim, yani ben de size soruyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - Hedef size
varmış.
RECEP
ÖZEL (Isparta) Hedef doğru yere varmış.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - Hedef
doğru yere varmış, mesaj ulaşmış!
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Şimdi değerli arkadaşlar, on
yıldır Türkiyeyi siz yönetiyorsunuz. Sayın Hamzaçebinin
sorduğu soruya cevap vermeniz lazım. Madem bu 57nci Cumhuriyet
Hükûmetinin uyguladığı politikalar, bu IMFye yalvarmalar,
dışarıdan bakan transfer etmeler çok ayıp bir şeydi de
siz, o Hükûmetin hazırladığı o programı niye
uyguladınız? Bunun cevabını vereceksiniz millete; bir. Niye
uyguladınız?
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) Biz kendi programımızı
uyguladık.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) - Hayır, hayır
57nci Cumhuriyet Hükûmetinin
hazırladığı ekonomik politikayı üç yıl
uyguladınız; Sayın Başbakanın ifadesidir.
Bir
başka soru
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Devlette devamlılık vardır!
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) - Bunu millete anlatın, bunu millete anlatın.
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) İyiyle kötünün ortaya çıkması için
yapıyoruz, eleştirmek için yapmıyoruz Sayın
Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) - Siz akıllı millet aptal değil, bunu
millete anlatın.
İkinci
bir soru; Bu at pazarlığı meselesini nasıl
anlatacaksınız? Tarihe geçti tarihe! AKP iktidarı yarın
eğer konuşulacaksa ABD Başkanının ifade ettiği
Benimle at pazarlığı yapmaya mı geldiniz? diye sizi
kapılardan kovduğunu bu millete anlatacaksınız.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Şandır, bırak
bunları, geç bunları!
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Tamam
Siz on yıllık bir iktidardan sonra
hâlâ kendinizi anlatabilmek için 57nci Cumhuriyet Hükûmetini suçlamaya
sarılıyorsanız vay hâlinize Sayın Elitaş. Sizin millete
anlatacak bir şeyiniz yok. Sonucunuz şu anda Taksimde, sonucunuz
Taksimde.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Siz de mi destekliyorsunuz?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Evet, sonucunuz Taksimde. Onun için millet sizi
görüyor.
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Bizi at pazarlığı yapmakla, Amerika
Birleşik Devletleri Başkanının kovmakla suçladı.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Doğru efendim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - At pazarlığı sözü bizim milletvekillerine
ait değil.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Efendim, bizi bu işlere
karıştırmayın.
BAŞKAN
Sayın Elitaş, iki dakika söz veriyorum.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın milletvekilleri, 1 Mart 2003 tarihinde
bir tezkere oylandı. O dönemde AK PARTİnin 361 veya 363 milletvekili
vardı. 363 milletvekilinin bulunduğu bir ortamda AK PARTİ
Grubuna bu meseleyi izah ettik, anlattık. Türkiye Büyük Millet Meclisi AK
PARTİ grubuna mensup 257 veya
57 söyledim gene, kusura bakmayın.
Sayın
Başkan, 57 çıktı ama herhâlde bir alınganlık
göstermezler.
BAŞKAN
O sizin meseleniz, ben bilemem artık.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Kalkar söz alırım, bu bir sataşmadır
Sayın Başkan.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) 257 veya 267 milletvekilinin evet demesine
rağmen, 257 milletvekilinin hayır demesi, 19 milletvekilinin
çekimser kalmasıyla o 1 Mart tezkeresi geçmedi. 1 Mart tezkeresinin
geçmesi süreci içerisinde, 1 Mart tezkeresine bağlı olmamak
kaydıyla, Türkiyenin, IMFyle, Dünya Bankasıyla veya hibelerle
ilgili, Amerika Birleşik Devletleriyle onlarla ilgili görüşmeleri
vardı. Ama bu görüşmeyi hem Amerikan medyası hem de onun
Türkiyedeki uzantıları, Türkiye Cumhuriyetinin 58inci Hükûmetinin milletten büyük bir teveccühle,
üçte 2 çoğunlukla,
milletvekiliyle temsil edilen bir
Hükûmeti zafiyete uğratmak için, onların zihnindeki iktidarın
başa gelmesini içine sindiremedikleri için, elli yıldır,
altmış yıldır Bu insanlar iktidara gelirse biz ne
yaparız? diye korku çektiklerinden dolayı, çeşitli operasyonlar
yaparak, ilk harekette bu at pazarlığı işini Amerikan
medyasıyla Türk medyasının birlikte, ilişki hâlinde ortaya
çıkarıp Türk Hükûmetini yıpratma
kampanyasıydı. Yani, millî değerlere hassasiyet gösteren
Milliyetçi Hareket Partisinin bu konuları gündeme getirip Türk Hükûmetini yıpratması herhâlde
büyük bir çelişkidir diye düşünüyorum.
Bakın,
Sayın Genel Başkanınız Gezi Parkındaki eylemcilerle
ilgili tarihî bir konuşma yaptı; tebrik ediyorum, teşekkür
ediyorum.
MÜNİR
KUTLUATA (Sakarya) 1 milyar dolarlık hibe neydi o zaman?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) . O gün Genel Başkan
Yardımcısınız gitti, Gezi Parkı direnişçileriyle
ilgili bir bildiri okudu ama Sayın Genel Başkanınız dedi
ki: Bu millet iktidarı sandıkla vermiştir, sandıkla geri
alacaktır. diye ifade etti. Şimdi, görüyorum ki Sayın
Şandır, Gezi Parkının ipine sarılmış yani
sandıkla meydanlarda, sokaklarda birilerinin tahriklerine,
çıkarlarına ortak olmaya başlamış.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım, yani
MUHARREM
İNCE (Yalova) At pazarlığını Bush söylemedi mi?
BAŞKAN
Ama Sayın Şandır, 57 demedi, 257 dedi benim bildiğim.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Şandır dedi efendim,
şahsımla ilgili.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) 57 de geçti, Şandır da geçti.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Evet efendim, evet.
Biz
bu işlere karışmıyoruz ama Sayın Elitaş
karıştırıyor.
BAŞKAN
Ama Meclis idare etmekten gerçekten çıktı yani.
Buyurun
.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) CHP Bize de sataştı. diyor.
AFİF
DEMİRKIRAN (Siirt) Nesine sataştı ki o da çıktı?
BAŞKAN
Neden sataştı Sayın Şandır, peki?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Efendim, yani Sonucunuz Taksim Parkı. dedi. Bu da
bizim Taksim Parkını sahiplendiğimizi ifade ediyor.
BAŞKAN
Hayır, öyle söylemedi. Sayın Genel Başkanın
konuşmasını takdir etti, tebrik etti yani, lütfen.
Buyurun.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Bahçelinin devlet
adamlığını ifade ettim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sizin umudunuz Topçu Kışlası.
Kışladan medet umuyorsunuz, artık siz umudunuzu Topçu
Kışlasına bağlamışsınız.
Paşam,
duymuyor musun ya?
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) O espri güzel değil, söyleme bence.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Senin öne çıkman lazım bak, umutları
kışla oldu artık. Paşa öne oturmuş. Umudunuz Topçu
Kışlası.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım, sükuneti
sağlarsanız konuşacağım efendim.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Değerli arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisi
görüşlerinde, fikirlerinde, ifadelerinde çok açık ve net; onun
satır arasında bir şey aramaya gerek yok. Biz Türk milliyetçisi
bir siyasi parti olarak bu milletin birliğinin, geleceğinin kendimizi
teminatı olarak görüyoruz. Dolayısıyla, milletimizin
geleceğiyle ilgili duyduğumuz endişeye karşı iktidarda
kim olursa olsun yanlışı ifade ederiz, doğruyu da ifade
ederiz. Eğer iktidarla ilgili bir problem varsa bunun çözümünün
sandıkta olduğunu her zaman ifade ederiz. Biz Türk milliyetçisi bir
siyasi partiyiz, milletin iradesi bizim için çok önemlidir, çok
değerlidir. Milletin iradesine karşı yapılan her harekete
karşı çıkarız. Bu noktada Milliyetçi Hareket Partisini
teraziye çekmek Sayın Elitaşın gücü dâhilinde değildir.
Bunu öncelikle söyleyeyim.
Sayın
Elitaş, ben, tabii, yani Hükûmeti yıpratmak isteyenlerin safında
görünmek falan, öyle bir meselem yok, öyle bir ihtiyacım da yok ama bir
üzüntüm var: Bu at pazarlığı meselesi hepimizi üzmüştür,
Türkiye adına üzmüştür. Sonucunu da gördük Sayın Elitaş.
Askerimizin başına çuval geçirilmedi mi devri
iktidarınızda? Onu da, bu ülkeyi, bu iktidarı sevmeyenler mi
yaptı?
Dolayısıyla
o politikalarınız yanlıştı, o yanlışı
örtmek için Milliyetçi Hareket Partisinin yani üç ortaklı koalisyonundaki
durumunu suçlamak size bir şey kazandırmaz. Bu, acziyetin ifadesidir.
Bu duruma düşmeyin. Bize sataşmayın, kendi işinize
bakın. Başınız zaten yeterince dertte. Bizi de
karşınıza almayın, tavsiye ederim.
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Evet, teşekkür ederim.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Hasip Kaplan,
Şırnak Milletvekili.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gerçekten yaşananlara ve tartışmalara
baktığımız zaman Türkiyenin ihtiyaç duyduğu
barışı, toplumsal barışı sağlamak yerine,
kaşımanın, tahrikin, tehdidin, uzlaşmama dilinin hâkim
olduğunu görüyoruz.
Şimdi,
Avrupa Parlamentosu bir karar alıyor, diyor ki: Çevre ve bölgeyle ilgili
büyük projeleri yaptığınız zaman halka
danışın. Bu Avrupa Yerel Yönetimleri Özerklik
Şartının bir gereğidir ve biz bunu imzalamış bir
ülkeyiz, bu Meclis imzaladı. Başbakan Tanımıyorum seni.
diyor. Bu Temel ile İdrisin şeyine döner. O da
Tanımıyorum. der. Arkasından, bakıyorsunuz, Sayın
Başbakan hem Tanımıyorum. diyor hem de Referanduma gidelim.
diyor. Madem tanımıyorsun
Yani Boğaz vapurlarında
yaptığın gibi halka danışsaydın, bir
yarışma açsaydın, halkının gönlünü alsaydın,
zarafetini katsaydın da bu olaylar yaşanmasaydı, ders
alsaydın daha iyi olmaz mı? diye soruyoruz tabii haklı olarak
ama Referanduma giderim
E, git kardeşim. Danıştay
Başkanı size uzak değil, diyor ki: Hele dur, bir yargı
kararı var, bitmeden nereye gidiyorsun? E, Plebisit
yapacağız. diyor, bu sefer referandumla plebisit. İyi olmuyor
kardeşim, işte Sarıyer ile Şişli mahalle ayrışmasında
bir sandık koymaya çalıştı bir belediye başkanı,
kıyameti kopardınız. Yani bunun hukuku da yok ama doğru
olan buydu.
Bugün 17nci gün. 17nci
günde bunu selametle nasıl bitiririz? Eğer kaygılarını
iletiyorsa Avrupa Parlamentosu, Sayın Dışişleri
Bakanımızın burada celallenmesine gerek yok, Sayın
Başbakanın da. Çok basit, Sayın Bağış
karşımda oturuyor, Avrupa Birliği Bakanı; o zaman kapat bu
Bakanlığı, İhtiyacım yok. de, Sayın
Bağışı da daha güzel bir yere kaydırırsınız
olur biter, yani mademki böyle diyorsanız.
Şimdi, buradan çok
açık konuşuyorum, eğer mafyanın, derin devletin dizisinin
-biz ona Kürtleri aşağıladığı için Çakallar
Vadisi derdik ve çok RTÜKe şikâyet ettik- onun aktörünü
çağırıp onunla çözüm aramaya kalkarsanız, yanlış
yoldasınız arkadaşlar, çok yanlış
yoldasınız. Hülya Avşar da gitmiş. Rihanna ne zaman
görüşecek, merak etmeye başladı toplum. Bunun bir adabı
vardır arkadaşlar.
Ben aslında Can Yücel
üstadın, Ahmet Kayanın da canlandırdığı bir
şarkısı vardı, Sevgi Duvarını bugün burada
okumak isterdim ama -ama diyorum- Sayın Başbakan diyor ki -Taksim
Gezi- Parkında 17nci gündür- orada olanlara: Sidik kokusundan
geçilmiyor. Elinizi vicdanınıza koyun, bir başbakanın
ağzından çıkacak söz müdür bu? İç Tüzükte böyle bir dil
var mıdır? Bu Meclisin adabında var mıdır? Bu Meclisin
hangi başbakanları bu dili kullandı bugüne kadar? O
aşağıladığınız insanların içinde
görüştüğünüz insanlar da var. Eğer içine edilmiş bir yer
arıyorsanız, sular altında kalan Allianoi'dan Karadeniz
derelerine, Sinopun nükleerinden Mersinin nükleerine, Munzur Vadisinden
Hasankeyfi su altında bırakacak projelere bakın. Bakın
bakayım neyin içine etmişsiniz. Bu dili kabul etmiyoruz; bu dil
barışın dili değil, bu dil çözümün değil, bu dil
aklın değil, bu dil sağduyunun dili değil arkadaşlar.
Başbakan
Yirmi dört saat veriyorum. diyor. Ya, git konuş, git Taksim
Dayanışmasıyla konuş, çöz. İnsanlar orada 17nci
günde, 117 gün burada kalmanın mücadelesi içinde değiller. İkide
bir tutturmuşsun Polisim, polisim... Polis senin malın değil;
polis senin malın değil, mülkün değil; bu ülkenin
yurttaşlarının ödediği vergilerle görev yapan, halkın,
devletin polisidir. Yeter, bu dili bırak artık. Ölen
yurttaşın değil mi? Binlerce kişi yaralandı. Gözü
patlayan, kafası kırılan yurttaş senin değil mi?
demek için burada isyan sesini yükseltmek zorunda kalıyorum
arkadaşlar.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Bardağa dikkat et yalnız.
HASİP
KAPLAN (Devamla) Referandum, buyurun
Briçte bir kural vardır, dersin ki
Bunu yapacağım.
ENGİN
ALTAY (Sinop) Kontur.
HASİP
KAPLAN (Devamla) Sana da sürkontur çekerler, aklın başına
gelir; siyasette bu vardır.
Yalnız,
dil kullanırken şuna dikkat edeceksiniz: Burada Gezi eylemini çözmek
inanın çok kolay. Twitterda Sayın Başbakanı 2,8 milyon
kişi izliyor. Twitter, sosyal medya etkili oldu bu olaylarda. Doğru.
Niye? Güdümlü medyadan dolayı oldu, bunu hepimiz bileceğiz.
Şimdi,
buradan şunu söylemek istiyorum: Taksim Gezi Parkı, oraya gaz
bombaları atarak, TOMAlarla, panzerlerle, içine edenlerin
karşısında, sabah uykusundan kalkıp el ele tutuşarak, çöp
bidonlarını, çöp torbalarını eline alarak, o çöp
torbalarıyla, hatta yanlarında evcil hayvanlarıyla beraber
Beyoğlu Belediyesinin belediye işçileriyle çöp taşıyan
insanlara mı diyorsun? Özür dilemen lazım bu insanlardan. Bunun
fotoğrafları bütün dünya basınında yer aldı.
Arkadaşlar,
kabul edeceksiniz, Gezi Parkı bir itirazdır. Bu itirazın anket
sonuçların da yüzde 75i, polis şiddetine, oransız şiddete,
devlet zulmüne, devlet zorbalığına, diktatörlüğüne karşıdır.
Bu çok açık bir gerçek. Yani 12 Eylüllerden, on yılda bir
darbelerden, her gün başımıza başımıza
vurulmaktan artık çocuklarımız isyan ediyor. Bu isyanı
anlayacaksınız.
MEHMET
CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) Ne bağırıyorsun, ne
bağırıyorsun be?
HASİP
KAPLAN (Devamla) Sus be! Adamın asabını bozma! Senin
Başbakanın o Taksime sıçıyorlar. dediği zaman,
fotoğraflarına, bir gün de, çıkar, fotoğrafını
yere yatırır, birileri de ederler. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Kendi
haddinizi bileceksiniz. Biraz duyarlı olacaksınız. Eğer
duyarlı olmazsanız yaptığınızın,
ettiğinizin, tehdidinizin sonuçlarının bu ülkeyi ne felakete
götüreceğini göreceksiniz.
Biz
sağduyu, diyalog diyoruz, Taksim Meydanında müdahale
olmasın. diyoruz ama zorunuza gidiyor iki laf edince buradan. Halkın
sesini duymaya tahammülünüz yok.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Sakin ol hemşehrim. Sakin ol. diyorlar,
Kızma. diyorlar.
HASİP
KAPLAN (Devamla) - Çapulcu diyorsunuz.
Bakın
arkadaşlar, Taksim, 21inci yüzyılın, dünyanın en büyük
çevre eylemidir, tarihe geçmiştir, ister kabul edin ister etmeyin. (BDP
sıralarından alkışlar) Taksimde çevreciler, ağaçtan,
yeşilden, kültürden, tarihten yola çıkarak bir destan yazdılar.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Şuna bak.
HASİP
KAPLAN (Devamla) - Aynen o resim, sizin gaz bombalarınızın ve
panzerlerinizin ve tanklarınızın açtığı
ateşlerdir onlar.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Buna ne diyeceksin?
HASİP
KAPLAN (Devamla) - Aynısı o.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Sen yapma.
HASİP
KAPLAN (Devamla) - Sizinkiler yaptı, siz yaptınız, siz emir
verdiniz orada.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Şuna ne diyeceksin?
HASİP
KAPLAN (Devamla) - Bakın, zorbalığa, zulme, devletin terörüne,
şiddetine karşı tarihin en büyük direnişidir; tarih böyle
yazacak. Bakın, uzun solukludur, katılımcıdır,
çoğulcudur, özgürlükçüdür, eşitlikçidir, barışçıdır.
Dayanışma gücünün en güzelini göstermiştir. Asil bir harekettir,
onurlu bir harekettir, haklı bir harekettir yerden göğe kadar.
Çıkıp bunun cevabını verirken ona göre çözümü koyacaksınız.
İnsanları aşağılayarak değil, hakaret ederek
değil, tehdit ederek değil, insan gibi konuşarak bu iş
çözülür. Bunun başka yolu yok arkadaşlar. Bunu çok açık
söylüyoruz ve uyarıyoruz, dikkate alın.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Süre bitti.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
ENGİN
ALTAY (Sinop) - Hatip kürsüde daha Sayın Elitaş, hatip kürsüde.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, konuşmacı Avrupa
Birliği Bakanından ve Sayın Egemen Bağışın
isminden söz ederek sataşmada bulunmuştur.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Bakana söz hakkı verilir, kendi
isteyebilir.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - İzin verirseniz Sayın Bakan bir
açıklama yapmak istiyor.
ENGİN
ALTAY (Sinop) - Hükûmet var orada, Hükûmet yapsın Hükûmet adına.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Biz
de Hükûmetiz.
ENGİN
ALTAY (Sinop) - Orada oturmuyorsunuz Sayın Bakan.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Acele etme, ben onun adına istiyorum.
ENGİN
ALTAY (Sinop) Sayın Bakan, ben sizi görmedim, kusura bakmayın.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın
Bakan, sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum. Lütfen yeni bir
sataşmaya mahal vermeyelim.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
İki dakika az, daha çok zamana ihtiyacım var.
BAŞKAN
Yok, lütfen.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bugün Avrupa Parlamentosunda bir karar
alındı. Hiçbir yaptırımı olmayan bir karardır. O
karardan sonra biz gerekli açıklamaya yaptık. Şöyle bir
açıklama yaptık: Bu kararın alınma sürecinde Sayın
Fülein yani Genişlemeden Sorumlu Komisyon Üyesi Sayın Fülenin ve
Dış Politika Yüksek Temsilcisi Sayın Ashtonın Bu
yaşanan süreç, Türkiye ile Avrupa Birliğinin diyaloğunun daha da
artması gerektiğini ortaya koymuştur. gibi yaklaşımlarını,
özellikle Kıbrıs Rum yönetimi tarafından engellenen 23 ve
24üncü fasılların açılması gerektiği yönündeki
çağrılarını olumlu karşıladığımızı
ama bazı Avrupa Parlamentosu üyelerinin yaptıkları
konuşmalarda da saçmalama özgürlüklerini doyasıya kullandıklarını
gözlemlediğimizi belirttim. Tabii, bugün görüyorum ki saçmalama
özgürlüğünün medyatik olmak adına doyasıya, hatta
fazlasıyla kullanıldığı tek yer Avrupa Parlamentosu
değilmiş, başka yerlerde de oluyormuş.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Açık konuş, net koy.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Ben sizi
dinledim Beyefendi.
Bu karar, içerisinde
Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanını bu gösterileri yapanlarla
diyaloğa davet ediyor. Benim Başbakanım ilk günden itibaren
diyaloğa açık olduğunu belirtmiştir. Hatta bazı
aracılar aracılığıyla da diyaloğu
sürdürmüştür. Daha dün Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı dört
buçuk saat mesai harcamış, bu eylemleri yapan kardeşlerimizin
bazılarının temsilcileriyle, 11 farklı kişiyle
kapsamlı bir toplantı gerçekleştirmiştir. Bu eylemlerin
başlamasının ertesi günü çıktığı Kuzey
Afrikadan dönmesinin hemen akabindeki ilk resmî toplantısında,
Avrupa Birliği Bakanlığının konferansında
Çevreci kardeşlerim çevre konuşmak istiyorlarsa, bu konuda ortak
arıyorlarsa ortakları benim. Gelsinler, konuşalım. diye
bir çağrıda da bulunmuştur. Şimdi, Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanına burada laf uzatmak ne bu Parlamentoda ne Avrupa
Parlamentosunda kimsenin haddi değildir, hepsinin cevabı vardır.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) Tabii,
tabii, Sayın Başbakana laf söylemek olmaz.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
Şimdi, Sayın Kaplan dedi ki: Polis senin malın değil.
Başbakanımız hiçbir zaman benim polisim derken Polis benim
malım. demedi ki.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Aynen öyle kullanıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Bakan, mümkün değil. Ben sataşma nedeniyle söz verdim, uzatamam yani.
Onu net bir şekilde ifade ettim zaten.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
Bakın, şu anda Avrupanın en güçlü hükûmeti Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetidir
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
- Padişah mı?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
en
reformist, en kararlı hükûmet bizim Hükümetimizdir, en karizmatik lider de
Başbakanımızdır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir)
Peki, peki, anladık.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Bunun
altında ezilenler varsa bu da onların sorunudur.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ederim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar.)
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Salim Usluyu çağırır mısınız
Sayın Başkan?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
- Adam padişah mı?
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Bakan konuşmasında Türkiye
Cumhuriyetinin Başbakanına ne bu Parlamentoda ne Avrupa
Parlamentosunda laf söylemek kimsenin haddi değildir. dedi.
BAŞKAN
Dedi, evet.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sadece Amerika söyleyebilir!
MUHARREM
İNCE (Yalova) Benim tam da haddimdir. Bir milletvekilinin, bütün
herkesin tam da haddidir.
OKTAY
VURAL (İzmir) Haddini bildirmek de bizim görevimizdir.
MUHARREM
İNCE (Yalova) İzin verirseniz ben haddimi bilmek istiyorum o kürsüde.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Şu anda yaptın zaten, haddini bildin!
BAŞKAN
Buyurun.
İki
dakika söz veriyorum Sayın Muharrem İnce.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan, sadece Amerikada Sayın
Başbakana laf söylenebiliyor!
MUHARREM
İNCE (Yalova) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
2004
yılının aralık ayı, Ankarada gündüz vakti havai
fişekler atılıyor, İşte lider, İşte AB
sloganları. Başbakan bayram ilan etti, konuşmasında
Bayramınız kutlu olsun. dedi, içine kapanan bir Türkiye'den
artık dünyayla bütünleşen bir Türkiyeye doğru nasıl bir
dönüşüm yapıldığını anlattı
OKTAY
VURAL (İzmir) 5 şehidimiz vardı o gün, 5 şehidimiz
MUHARREM
İNCE (Devamla)
ve Otuz dokuz yılda yapılamayanı biz iki
yılda yaptık. dedi, Siyasi riski alıyorum. dedi. Gazeteler
başlık attı: Erdoğan vurdu ve gol!, Evet, yeni bir
Türkiye, Kapı açıldı, gireceğiz, 70 milyonluk
coşku!, Golün analizi
2004ten
2013e az gittik uz gittik, geldiğimiz nokta bu.
1994
yılında da bakın ne demiş Sayın Recep Erdoğan:
Asıl adı Katolik Hıristiyan Devletleri Birliği olan
Onlar
bizi almayacaklarmış, biz de zaten girmemeyi düşünüyoruz.
1994te bu. 2004te lider fethetti, dünyayla bütünleşen bir devlet
yaptı. 2013te de Biz o kararı tanımıyoruz. Hangisi?
AYTUN
ÇIRAY (İzmir) Aslına rücu etti!
MUHARREM
İNCE (Devamla) 1994teki görüş mü, 2004teki görüş mü,
2013teki görüş mü? Yani 1994te Avrupa Birliğini
tanımıyorsunuz, 2004te bayram yapıyorsunuz, 2013te tekrar
tanımıyorsunuz. Bu dönüşüm ne?
ENGİN
ALTAY (Sinop) Literatürde buna ne derler Muharrem Bey?
OKTAY
VURAL (İzmir) Gelişigüzel söylenmiş söz, ciddiye almayın!
MUHARREM
İNCE (Devamla) Hani Swobodayı çok beğeniyordunuz bir ay önce.
Ne oldu, Swoboda söz söyleyince niye tornistan yapıyorsunuz?
Hani
diyorsunuz ya Sayın Bahçekapılı, dün söylüyordunuz ya
Bence
güzel tornistan örnekleri bunlar, siyasi tarihimizin gelecek
kuşaklarına okutulacak güzel örnekler olacak.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Biz bir tornistan örneğini yeni gördük!
MUHARREM
İNCE (Devamla) Bir siyasetçi bir dönüşümü, bir siyasi
dönüşümü nasıl bu kadar güzel yapabilir? diye gelecek kuşaklar
üniversitelerde bunu okuyacaklar diyorum.
Hepinize
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan
BAŞKAN
Evet, Sayın Kaplan buyurun.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Bakan, konuşmasında bizi ifade
ederek Saçmalama hak ve özgürlüğü vardır. dedi burada da, Avrupa
Parlamentosunda da. Bir de, Birileri de burada. dedi, onu şey
yapacaktım.
BAŞKAN
Buyurun Sayın
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Kaplan, saçmaladı mı ki
acaba? Ne dedi ki?
BAŞKAN
Ama Bizi kastederek... dedi yani, onu kabul ediyor.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan, Sayın Bakan
Başbakanı Türkiye Parlamentosunda ve Avrupa Parlamentosunda
eleştiremezsiniz. diyor, sizin düşünceniz nedir?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kaplan.
Yalnız,
sakin Sayın Kaplan, sesinizi yükseltemeden.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Şimdi, saçmalamaya başlayacağım
arkadaşlar dikkatle beni dinleyin.
Türk
polisi tarafından Gezi Parkında barışçıl ve
meşru protesto düzenleyenlere karşı kullanılan
orantısız ve aşırı güç konusunda endişeliyiz.
Türk
yetkililer polis şiddetini soruşturmalı, sorumlular yargı
önüne çıkarılmalı ve ölenler için tazminat ödenmeli.
Türk
yetkililere ifade özgürlüğü ve barışçıl protesto
hakkının garanti edilmesi, protestolar sırasında
gözaltına alınan tüm barışçıl eylemcilerin serbest
bırakılmasını istemektedir.
Sayın
Başbakan Erdoğanı ve Hükûmeti uzlaşıya davet
etmektedir.
Avrupa
Parlamentosu bu şekilde saçmalamıştır arkadaşlar! Ben
de saçmalıyorum, aynısının altına imzamı
koyuyorum.
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) Bravo!
HASİP
KAPLAN (Devamla) Aynısının altına imzamı koyuyorum.
Bunun defalarca aynısını söyledim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Zaten şaşırırdık
başka bir şey olsaydı.
HASİP
KAPLAN (Devamla) Şimdi, saçmalayanlar kimler biliyor musunuz?
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) Sen!
ÖZDAL
ÜÇER (Van) Saçmalayan sizsiniz, sizin hayatınız saçma.
HASİP
KAPLAN (Devamla) Saçmalayanlar, vatandaşa Çapulcu diyen,
arkasında nefret söylemini kullanan, arkasında yalan dolan ne varsa
kusan ve karşısındaki yüzde 50yi hasım ve düşman
olarak gören, onlarla harbe, cenge çalışan zihniyettir.
Bakın,
saçmalama Türkiyeyi tehlikeye sokan zihniyettir, budur. Eğer, siz Avrupa
Birliğinin kriterlerine inanıyorsanız, demokratik siyaset,
toplantı, gösteri, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü dâhil hepsine
inanacaksınız, gereğini yerine getireceksiniz.
Sayın
Bakan, 23 ve 24üncü fasılların kapısında dört senedir yer
sayıyorsunuz, dört senedir. Bu nedenle bu kapıdan giremediniz. Adalet
yok, güvenlik yok, özgürlük yok, asıl saçmalayanlar bunu yapanlardır.
Saygılarımla. (BDP
sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) - Sayın Başkan
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bahçekapılı,
buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Ayşe Fatma Kapılıya ben bir şey demedim ki!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın İnce konuşması esnasında
MUHARREM İNCE (Yalova) Ne dedim
ya?
BAŞKAN Hayır,
soracağız önce.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Benim adımı verdi. Tornistan falan
BAŞKAN - Sayın
Bahçekapılı ne için söz istediniz efendim?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın İnce soyadımı kullanarak kürsüden
tornistan
Kendi deyimini kullanıyorum, ben bu kelimeyi kullanmam.
Bununla ilgili bir
BAŞKAN Sayın Kaplan,
bakın, sizin söylediğinizden dolayı söz istemiyor. Dikkat
ettiniz mi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Ona da isteriz!
MUHARREM İNCE (Yalova) O
ayrıca, baki
BAŞKAN Buyurun Sayın
Bahçekapılı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sevgili arkadaşlar, biraz önce,
Sayın İnce konuşması esnasında -onun kelimesiyle
söylüyorum, ben bu kelimeyi hayatımda kullanmadım- tornistan etme
konusunda, benim de adımı zikrederek birtakım örnekler vermeye
çalıştı.
OKTAY VURAL (İzmir) Kim? Kim
efendim? Kim tornistan etti?
Sayın Başkan, kim tornistan
etti?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Öznesi
olmayan cümle
OKTAY VURAL (İzmir) Öznesi
olmayan
Ne? Kim?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) Sayın
İncenin söylediği kelimeyi söylüyorum.
OKTAY VURAL (İzmir)
Başbakan mı tornistan
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) -
Biraz dinlerseniz anlarsınız!
Sayın
Başbakanımızı da bu konuda örneklemek istedi.
OKTAY VURAL (İzmir) Onu
söyleyin. Başbakan tornistan etti
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) -
Ben de şöyle cevap vermek istiyorum kendisine: Biz, hep birlikte
imzaladığımız milletvekilliği emeklilikleriyle ilgili
olan yasa teklifimizden tornistan etmedik. (AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
BÜLENT TURAN (İstanbul) Çok
ağır oldu!
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
İmzanızı çekmediniz değil mi?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) -
Biz kendi kimliğimizi, milletvekili kimliğimizi korumak için
hazırlanan milletvekili kanunundan ve bütün grup başkan vekillerinin
imzaladığı kanun teklifinden tornistan etmedik. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Ve
hep birlikte karar verdiğimiz
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla)
Ha, şunu söyleyeyim: Başka örnekler var ama dün, bu kürsüden, çark etme
konusunda, Sayın Kılıçdaroğlu için Tek geçerim.
demiştim. Sayın İnce için şunu söylüyorum: Seni de kupona
yazıyorum Sayın İnce. (AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Yaz kupona abla, yaz!
MUHARREM İNCE (Yalova) - Bir
şey söylememe gerek yok herhâlde!
BAŞKAN Sayın İnce, el
hareketinizin ne anlama geldiğini anlamadım yani şimdi.
MUHARREM İNCE (Yalova) Herhâlde
bir şey söylememe gerek yok!
BAŞKAN Buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) Grup
başkan vekilleri bazen özgür iradeleriyle hareket edemezler. Siz de bunu
biliyorsunuz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Bizi eleştiriyorsunuz o konuda hep ama!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Ne
yazık ki, evet, çok doğru söylüyorsunuz, ilk kez size hak veriyorum.
O Milletvekili Yasasından çark etmemeliydik, kesinlikle hak
veriyorum size, doğru söylüyorsunuz (AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri ve alkışlar) Ve bunun ne olduğunu millete
anlatmalıydık, bu konuda katılıyorum ama ilk kez
katılıyorum.
Ama bazen sizin elinizde
değildir grup başkan vekilliği, böyle de gidersiniz,
yaparsınız. Ne demek olduğunu siz de biliyorsunuz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Buradan bizi eleştirme.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) - Genel başkan ol, oyum sana! Genel başkan ol
Muharrem!
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Genel başkanlığa aday ol!
MUHARREM İNCE
(Devamla) Ama şunu da söyleyeyim: Çark etmek nedir biliyor musunuz?
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) İstanbul'a belediye başkanı adayı ol!
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) - İstanbul'a belediye başkanı adayı ol.
BAŞKAN Sayın
Korkmaz, lütfen, bir dinleyelim.
MUHARREM İNCE
(Devamla) Çark etmek, bence, bir dünya görüşüne
Bir siyasi görüşle
mücadele ederken, sonra o görüşü bırakıp taban tabana zıt
bir başka görüşün savunuculuğunu yapmak bence en büyük çark etmektir.
Mesela, bir zamanlar
savunduğunuz düşünceleri bir kenara bırakarak, o
düşüncelere karşı bu kürsüye gelip, ona, geçmişte
bulunduğunuz noktaya acımasız laflar etmek, bence en büyük çark
etmektir.
Mesela, bu konuda Muharrem
İnceyi arıyorsan
On beş yaşında, 1979 ara
seçimlerinde duvara CHP Karaoğlan Ecevit yazmıştım,
kırk dokuz yaşındayım, hâlâ o duvara yazı yazsam CHP
yazarım, hiç çark etmedim, hayatımın hiçbir bölümünde (CHP
sıralarından alkışlar)
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) Ecevit ne oldu?
MUHARREM İNCE
(Devamla) Bak, bana laf atanlara şunu söylüyorum: Televizyon
kanallarında benimle tartışacak bir babayiğit
arıyorum. Sen olur musun?
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) Olurum.
MUHARREM İNCE
(Devamla) Söz
Bir yandaş
kanalınıza söyleyin, teke tek gelemiyorsanız on beşerli,
yirmişerli gelin, hepiniz gelin.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) İstanbul'a aday ol başkanım!
MUHARREM İNCE
(Devamla) Olurum İstanbul'a da. Sen de benim karşıma olacak
mısın?
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) Olurum.
MUHARREM İNCE
(Devamla) Sen, belediye meclisine bile giremezsin orada ya, ne
başkanlığı!
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE
(Devamla) Sen, benim karşımda aday olacaksan, ben İstanbula
aday olacağım. Sen olacak mısın?
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) Olurum.
MUHARREM İNCE
(Devamla) Ben, televizyon kanalında tartışacak babayiğit
arıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Şahsımla ilgili
BAŞKAN
Anlaşılmadı efendim
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sataşma nedeniyle iki cümle söyleyeceğim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, sataştı.
BAŞKAN Sataşma
nedeniyle söz istiyorsunuz.
Buyurun, iki dakika söz
veriyorum.
OKTAY
VURAL (İzmir) Ne söyledi?
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sevgili arkadaşlar
OKTAY
VURAL (İzmir) - Ne söyledi Sayın Başkan?
BAŞKAN
Artık el hareketlerinden anlıyoruz efendim.
OKTAY
VURAL (İzmir) Biraz önce bizim grup başkan vekilimize sordunuz Ne
dedi? diye. Niye AKPye sormuyorsunuz? Sorguya çektiniz grup başkan
vekilimizi.
BAŞKAN
Lütfen, Sayın Vural.
Sayın
Bahçekapılı, buyurun.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Bir grup başkan vekili konuşuyor
burada. Diğer bir Grup Başkan Vekili olan Sayın Vural, rica
ediyorum, bu hassasiyeti gösterin lütfen. Lütfen
OKTAY
VURAL (İzmir) Size neden söz verdiğine ilişkin Başkan
Vekiline soruyorum.
AYŞENUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) - Teşekkür
ederim.
Arkadaşlar,
CHPli milletvekili arkadaşlar zaman zaman kalkıp burada
şahsımla ilgili olarak Dönek de dediler, Çark etti. de dediler.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sen diyorsun ya! Sen diyorsun.
AYŞENUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) İstediklerini
söylesinler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ
AĞBABA (Malatya) Bravo! CHPden AK PARTİye geçmişsin, fazla
bir şey değil yani!
AYŞENUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) Hiç umurum değil. Şu kadarcık
kızmıyorum, şu kadarcık alınmıyorum.
Bulunduğum yerden çok memnunum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Seni perçinliyoruz!
AYŞENUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) - Geçmişteki bir konuşmamda kendilerini de
davet etmiştim, gelmek istiyorlarsa gelsinler, üyelik
formlarınızı imzalarım. Burası çok güzel.
HALİDE
İNCEKARA (İstanbul) Bravo Ayşe Nur! Aferin!
AYŞENUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) - Buradaki arkadaşlıklar çok güzel, buradaki
dünya görüşleri çok güzel. Biz Türkiyeyiz. diyoruz ve buradayız.
Bundan gurur duyuyorum.
HALİDE
İNCEKARA (İstanbul) Kıskanıyorlar!
Kıskanıyorlar!
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Yarın nerede olacağınız şüpheli.
Önemli olan yarın nerede olacağınız.
AYŞENUR
BAHÇEKAPILI (Devamla)- Sakın
eleştirmeyin, şu kadarcık alınmıyorum. Başka bir
şey bulun kendinize.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Bir saniye Sayın İnce
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Başkanım, şahsıma İl
genel meclisi üyesi bile olamazsın. diyerek sataşmada bulundu.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Laf atana laf! Sürekli laf atıyor, başka bir
işe yaramıyor ki zaten.
BAŞKAN
İl genel meclisi demedi, belediye meclisi dedi Sayın Bak.
İki
dakika söz veriyorum.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan, ilk defa kürsüden
konuşacak sayın hatip! İlk kez!
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Bir saniye
İlk defa konuşuyor,
dinleyelim.
OSMAN
AŞKIN BAK (Devamla) Şimdi, iyi dinleyeceksiniz, merak etmeyin.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Ara seçimle mi geldin sen!
OSMAN
AŞKIN BAK (Devamla) - Dün, sayın CHP grup sözcüsü
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sözcüsü değil
Grup sözcüsü yok.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Laf atınca iyi olmuyor, değil mi?
OSMAN
AŞKIN BAK (Devamla) -
konuşmasında video oyunlarıyla
ilgili bazı şeyler söyledi Onları tek geçerim. dedi.
Bakın,
o video oyunlarını çocuklar oynuyor, onları tek geçme.
Yanlış
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Neden?
OSMAN
AŞKIN BAK (Devamla) - Ama ben sana
başka bir şey söyleyeyim: Bak, ne diyor? Bu işler sizin
dediğiniz gibi değil. Önce, millet ne diyor, bir ona bakalım.
Bakın, ne diyor? Millet kimi tek geçiyor?
27
Mart 1994, İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanlığı seçimleri, evet, çok ünlü siyasetçiler aday;
Dalan aday, Livaneli aday, Kesici aday; aradan bir aday daha var, Recep Tayyip
Erdoğan. (MHP sıralarından Bravo sesleri ve
alkışlar)
OKTAY
VURAL (İzmir) Bravo! Alkış!
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Yağ çek, yağ!
OSMAN
AŞKIN BAK (Devamla) Sonra ne oluyor? Sandıklara gelince, millet,
sessiz yığınlar ne diyor biliyor musun? Tayyip
Erdoğanı tek geçerim. diyor, seçimi o kazanıyor. Tamam
mı? Sonra ne oluyor biliyor musunuz? 2012 yılı var, 2002
yılından bu zamana kadar, 2 yerel seçim, 3 genel seçim, 2 referandum,
hepsini AK PARTİ ve Recep Tayyip Erdoğan kazanıyor, millet bir
daha söylüyor Tek geçerim. Yürü aslanım. diyor. Tamam mı?
VELİ
AĞBABA (Malatya) Senin marifetin ne?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Orada senin payın ne?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sen marifetini anlatır mısın? Marifetin
ne?
OSMAN
AŞKIN BAK (Devamla) Ben o zamandan beri teşkilattayım, sen
merak etme. Biz küçümsediğiniz gibi
Belediye meclisi üyesi
olamazsın. diyorsun ama bak, millet seçti, burada milletvekili oldum.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Marifetini anlatır mısın?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sen benimle televizyonda tartışır
mısın?
OSMAN
AŞKIN BAK (Devamla) Sonra, devam edelim, Sayın Sözcü, bakın,
şunu da size söyleyeyim, gelelim Taksime. Sayın sözcüye bir tavsiyem
var: Bakın, Sayın Sözcü, bizi bağırarak korkutamazsın.
Bize acemiler deme, küçümseme, grubuna hakim ol, bize örnek olmaya
çalış ama kötü örnek olma.
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Niye titriyorsun?
OSMAN
AŞKIN BAK (Devamla) - Sporda bir söz vardır: Rakiplerini asla
küçümseme. İki, bir şey daha var: Milleti asla küçümseme.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Aha!
OSMAN
AŞKIN BAK (Devamla) - Üç: Buradaki milletvekillerini asla küçümseme ve
devam ediyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN
AŞKIN BAK (Devamla) - Peki, CHP ne yapmış?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Ne yapmış?
OKTAY
VURAL (İzmir) Kaç madde efendim, kaç madde? Kaç madde Osman, kaç madde?
OSMAN
AŞKIN BAK (Devamla) - Recep Tayyip Erdoğan varken, AK PARTİ
varken
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Ek süre iste. Beş dakika daha verin.
OKTAY
VURAL (İzmir) Ek süre verin, ek süre.
BAŞKAN
Sayın Bak, teşekkür ediyoruz. Sayın Bak, lütfen.
OSMAN
AŞKIN BAK (Devamla) - CHP ne yapmış? Siz hangi seçimi
kazandınız? Ayşe Nur Bahçekapılı Muharrem İnceyi
kupona yazmış. Vatandaş ne yapmış? CHPyi kupona bile
yazmamış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY
VURAL (İzmir) Salim Usluyu çağırın!
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Bak, lütfen.
Sayın
İnce, buyurun.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Ağbaba, grup başkan vekiliniz söz istedi, hiç olmazsa
ona saygı gösterin.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Bir, partimize hakaret etti.
HALİDE
İNCEKARA (İstanbul) Hakaret etmedi efendim, siyaset yaptı.
BAŞKAN
Ne söyledi, hakaret etti? Sayın Vural öyle sormamı istiyor.
Buyurun.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - İki, AKPli milletvekillerini küçümsediğimi
söyleyerek düşüncemden başka
BAŞKAN
Buyurun Sayın İnce.
İki
dakika söz veriyorum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, bizimle sizin aranızda bir fark var. Sayın
Başbakan diyor ki Benim polisim
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
benim
bakanım, benim milletvekilim, benim valim.
Az
önce Sayın Bahçekapılı da kürsüye gelince Benim
milletvekillerim dedi, ama bizim ağzımızdan böyle bir söz
duyamazsınız.
Şimdi,
sayın konuşmacı bana diyor ki Grubuna hâkim ol.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Evet!
MUHARREM
İNCE (Devamla) Benim böyle bir görevim yok.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Biraz önce başka bir şey söyledin!
MUHARREM
İNCE (Devamla) Bizim milletvekillerimiz benim milletvekillerim
değildir.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Kapıkulu değiliz!
MUHARREM
İNCE (Devamla) Bizim milletvekillerimiz özgür iradeli
milletvekilleridir
VELİ
AĞBABA (Malatya) Emir kulu değiliz!
MUHARREM
İNCE (Devamla)
ne Genel Başkanın milletvekilleridir ne benim
milletvekillerimdir, birincisi bu.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Senden önce söz istiyorlar!
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Niye çektiniz imzanızı milletvekili
kanunundan? Kim size verdi o zaman o talimatı?
OKTAY
VURAL (İzmir) Ayşe Nur Hanım, bir grup başkan vekili
konuşuyor! Susarsanız
MUHARREM
İNCE (Devamla) İkincisi, Sayın Bahçekapılı, sizi
dinlerken, ben yakın cumhuriyet tarihini biraz okuyan birisi olarak size
şunu söyleyeyim: Cumhuriyet Halk Partisinden Feridun Fikri Düşünsel
istifa ediyor. Cumhuriyet Halk Partisinden istifa edip Adalet Partisi
sıralarına geçiyor ve bu istifadan sonra ilk kürsüye
çıktığında dönüyor Adalet Partisi milletvekillerine Sizi
ne kadar özlemişim, sizin yanınızda olmak için ne de can
atmışım, ne kadar da mutluyum şimdi. diye büyük övgüler
düzüyor.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Tek geçmeye gel! Millet kimi tek geçiyor?
MUHARREM
İNCE (Devamla) Sayın Bahçekapılı, siz de ne kadar mutlu
olduğunuzu, ne kadar örtüştüğünüzü anlattınız. Öyle
duygulandım ki açıklamalarınızdan!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Aman bize geçmeye çalışma!
MUHARREM
İNCE (Devamla) Meğer siz yetişkin bir yaşınızda
AKPye geçtikten sonra cennete gitmişsiniz de haberiniz yokmuş!
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) İstanbuldan aday ol, İstanbuldan!
MUHARREM
İNCE (Devamla) Feridun Fikri Düşünselden sonra siyaset tarihimizde
gelecek kuşaklar sizi bu Parlamentoda örnek olarak gösterecekler, bundan
emin olabilirsiniz.
Teşekkür
ederim.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Tabii, doğru! Doğru!
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.47
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.58
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih ŞAHİN (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
BAŞKAN
- Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde şimdi söz sırası
Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi üzerinde grubum adına söz aldım.
Tabii,
o kadar tartışmadan, atışmadan sonra bu sükunet, bu
sessizlik güzel bir şey. Milletimize seslenelim. Kimseye de laf atmak gibi
bir yola girmeden Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu yaşananlarla ilgili
görüşlerimizi ifade etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, saat ikiden bu yana yapılan bu
tartışmaları halkımız izliyor.
Halkımızın birçok kesiminin gerçekten önemli sorunları var,
en azından beklentileri var, daha güzel olsun, daha iyi olsun diye. Bu
beklentilere karşı buradan bekledikleri çözümler var ama Türkiye
Büyük Millet Meclisi, milletin iradesinin tecelli ettiği bu kutsal mekân,
işte biraz önce yaşadığımız laf atmalarla
zamanı öldürüyor.
Ben,
ramazan geliyor, ramazanın hoşluğu şimdiden
başladı diye düşünüyorum. Ama, gerçekten, Türkiyemizde
yaşanan, son on beş günden bu yana yaşanan hadiseler,
Türkiyemize yakışmayan, milletimize yakışmayan, sonunun da
ne olacağı çok belli olmayan bir gelişme izliyor.
Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, iktidarıyla
muhalefet partileriyle, gayriciddi demiyorum ama ciddiyetle,
sorumluluklarının idrakinde, sorunları tartışan, çözüm
üreten, çözüm üretmeye, ortak akıl üretmeye çalışan bir
çalışma düzeni tutturması lazım. Ama, biz burada, dünü
suçlayarak, birbirimizi suçlayarak, maalesef, İç Tüzükün verdiği
imkânları da istismar ederek, aslında insanımıza
haksızlık yapıyoruz, halkımıza haksızlık
yapıyoruz.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, kendi grup kararımız doğrultusunda, Hükûmetin
gündemi ne olursa olsun, Türkiye Büyük Millet Meclisi hangi usul ve üslupla
tartışırsa tartışsın, biz burada milletin,
halkın gündemini tartışmaya karar verdik. Bunun için bu
haftayı Emekliler Haftası olarak değerlendirdik, emeklilerin
sorunlarını tartışmak üzere iki gün üst üste grup
önerilerimizi bir araya getirdik, Danışma Kurulu grup önerisini
getirdik. Çok teşekkür ederiz, iki gün üst üste, kırk dakika
emeklilerin sorunlarını tartıştık. Yaklaşık
10 milyon emekli insanımızın sorunları çok. Yok.
diyorsanız beklentileri var ve onların burada konuşulması,
çözüm üretilmesi bir zorunluluktur. Muhtemel önümüzdeki hafta da
esnafların sorunlarını tartışacağız veya
çiftçilerin sorunlarını tartışacağız. Hükûmetin
gündemi ne olursa olsun veya Hükûmet de hangi konuyu tartışırsa
tartışsın, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak milletimizin
gündemini Türkiye Büyük Millet Meclisine getirip tartışmayı bir
karar hâline getirdik, bunda ısrar edeceğiz.
Değerli
arkadaşlar, bakın, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz kendimizi
Türk milliyetçisi yani milletin birliğinin teminatı, milletin
geleceğinin, milletin onurunun, hukukunun savunucusu bir siyasetin partisi
olarak görüyoruz. Dolayısıyla, milletimizin geleceğiyle ilgili
duyduğumuz endişeleri burada ifade etmek durumundayız. Son on
beş gündür yaşadığımız hadiseleri bu kapsamda, bu
anlamda tartışıyor ve huzurunuza getiriyoruz.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Bakan buradaydı, çıkmış. Bugün
Avrupa Parlamentosunun kararları yayımlandı. Buraya getirdim. 12
maddelik bir kınama kararı yayımladılar, bunun
tanımı budur. Hemen her maddenin sonunda Kınıyoruz.
diyor. Devlet şiddetini kesinlikle kınıyoruz. Siyasi partileri
hedef almasını kınıyoruz. Türk medyasının
olayları göz ardı etme girişimlerini kınıyoruz.
Avrupa Parlamentosunu da biz de kınıyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, Türkiyenin yaşadığı bir olayı hemen gündemine
alarak başka ülkelerde yaşanan olaylarla paralel bir üslupla
Türkiyenin bu cümlelerle kınanmasına biz de itiraz ediyoruz.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Sebep olanı kına. Niye Avrupa Parlamentosunu
kınıyorsun ya?
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Sayın Grup Başkan Vekilimiz ciddiyetle
basın toplantısı yapıp Avrupa Parlamentosunun Türkiyenin
işlerine bu şekilde karışmasına itiraz etti,
kınamamızı ifade ettik. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, alkış için söylemedim bunları.
Ancak,
şunu da söylemek lazım: Milliyetçi Hareket Partisi bunu her zaman
yapar. Türkiyeyi, Türkiye Parlamentosunu, Türkiye Hükûmetini bir
yabancıyla biz asla tartışmayız, hiç. Biz Türk milliyetçisi
bir siyasetin
Yani bunun üzerinden siyaset yapıp da iktidarın
yıpratılmış olmasından bir medet ummayız; bu,
doğru bir tavır değil. Ancak, şunu burada söylememiz
lazım: Yani Türkiyeyi öyle bir yönetiyorsunuz ki Avrupa Parlamentosu da bakınız,
ne kadar aşağılayıcı beyanlarla bizi kınamaya
başladılar. Buna cesaret ediyorlar, buna bu fırsatı biz
verdik, siz verdiniz, Hükûmet olarak verdik, Türkiye olarak verdik.
İSMET
UÇMA (İstanbul) Türkiyeden korktu çünkü.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Değerli arkadaşlar, bakın, dün bir
hanımefendi milletvekili de burada ifade etti iç düşmanlar diye.
Eğer biz Türkiye olarak düşman aramaya başlarsak küçülüyoruz
demektir. Büyükler korkmaz, büyükler hiç düşman görmez. Böyle
dış düşmanlar, iç düşmanlar, efendim, senaryolar,
komplolar demeye başladıysa bir hükûmet, bu bir zafiyetin ifadesi
Sayın Uçma. Onun için, yani Gücümüzden korktukları için böyle
konuşuyorlar. bu doğru değil, bu doğru değil. Ben 4
Haziran itibarıyla burada konuşmuşum bu olayla ilgili. O
konuşmamı açıp okuyabilirsiniz tutanaklardan. Oradan da
üzüntülerimizi ifade ettik. Yani, Türkiyeyi on yılın sonrasında
getirdiğiniz nokta bizi üzmektedir, samimiyetle söylüyorum, milletimize
karşı utandırmaktadır. On yıllık, on bir
yıllık bir iktidar eğer burnunun ucunu göremiyor, muhtemel
komplolara karşı tedbir alıp hazırlık yapamıyor
ve sonuçta bugün milleti isyan ettiriyorsa
Bir gün, iki gün değil, bir
şehir, iki şehir değil, bir meydan, iki meydan değil,
Türkiye'nin her vilayetinde, Sayın Bakanın ifadesiyle, ilk günkü
ifadesiyle 48 vilayette, çok sayıda meydanda, çok sayıda
ilgili-ilgisiz insanlar.
Değerli
milletvekilleri, hiçbir siyasi iktidarın başına gelmesin,
tavsiye etmem. Bir iktidarın karşısında teneke
çalınmaya başlandıysa bu çok aşağılatıcı
bir, aşağılayıcı bir durumdur; bundan üzüntü duymak
lazım. Halklar, insanımız çoluğu çocuğuyla sokaklara
inip elindeki tenceresini çalmaya başladıysa iktidar olarak bunu
dikkate almanız lazım. Bunu iç düşman diye
değerlendiremeye başladığınız andan itibaren siz
insicamınızı, inisiyatifinizi kaybettiniz demektir. Bundan
Türkiye zarar görür, bundan Türk milleti zarar görür; bundan Milliyetçi Hareket
Partisi olarak biz de endişe duyarız, üzüntü duyarız.
Bakın,
değerli arkadaşlar, Merkez Bankası Başkanı
açıkladı: 7-8 milyar dolarlık bir çıkış oldu.
diyor. Muhtemel milyonlarca liralık tahribat var, ölümler var,
yaralananlar var. Şimdi, Sayın Başbakan hukuk devleti diyor.
E, Sayın Başbakana sormak lazım: Türkiyeyi kim yönetiyor?
Bugünkü konuşmasında yargıya çağrıda bulunuyor:
Hâkimler neredesiniz? Yani dünyanın gözü önünde Türkiyede on beş
gündür, on yedi gündür hukuk çiğneniyor, AKP Hükûmeti seyirci, ne
tedbirini alabiliyor ne de önleyici tavrı ortaya koyabiliyor.
Değerli
arkadaşlar, öfkeyi öfkeyle dindiremezsiniz. Bir başka gerçek de
şu: Bizim kültürümüz, bizim inancımızda başa göre
şekillenilir, Hizaya gel. komutu baştakine göre verilir.
Şimdi, Sayın Başbakan bu kadar öfkeli olursa, toplumun her
kesiminin öfkelenmek için o kadar çok sebebi var ki. E, bu öfkeyle nereye
varacağız? Bakın, şu Türkiye Büyük Millet Meclisini
çalıştıramaz olduk, dikkatinizi çekiyor mu? Çok muhterem
hanımefendi AKP milletvekilleri öfke içerisinde, dün seyrettim şöyle.
Yani bizlerin birbirimizle atışmasının belki bir izahı
olabilir ama bu öfke bu ülkeye fayda getirmez. Onun için
aklımızı başımıza devşirmemiz, öncelikle
iktidarın aklını başına alması
Başka
Türkiye yok beyler, başka vatan yok. Bu ülkenin ve bu milletin böyle
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
ŞANDIR (Devamla)
kaos içerisinde kalmasına seyirci kalamayız.
Bunun sorumluluğu AKP iktidarındadır, öncelikle sorumluluk
onlardadır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Bülent Turan, İstanbul
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle CHP grup önerisi aleyhinde söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, grup önerisinin ana gündem maddesi, bildiğiniz
gibi, on yedi günden beri ülkemizde birçoğumuzu üzen, birçoğumuzu
endişelendiren ama hepimizin ders almasını ümit ettiğim,
birtakım iyi niyetli gençlerin başlatmış olduğu iddia
edilen sürecin zaman içerisinde tamamen bir terör faaliyetine doğru
yöneldiği, sokakların terörize edildiği,
esnafımızın, insanımızın mağdur
edildiği bir başka sürecin başladığı Geziyle ilgili söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, dönüp arkaya baktığımızda öncelikle
şunu görüyoruz: Geçtiğimiz
mayıs ayı bu topraklarda, bırakın cumhuriyetimizi, yüz elli
yılın üzerinde bir zamandan beri en başarılı ekonomik
verilerin olduğu, faizden Merkez Bankası rezervlerine kadar,
enflasyondan diğer önemli çalışmalara kadar, hele ki arka arkaya
yapılan köprü ihalesi, Kanal İstanbul ihalesi, havalimanı
ihalesi
Ki bunları topladığımızda mayıs
ayında yapılan ihalelerin bedeli dünyadaki 40 ülkenin bütçesinden
daha fazla olan daha anlamlı faaliyetler. Bununla gurur duyduk beraber,
alkışladık, heyecan duyduk hep beraber. Fakat, hepimizin
bildiği bir Anadolu atasözü vardır biliyorsunuz, derler ki: Pekmezi
iyi olanın sineği Bağdattan gelir. Biz mayısta bunları
yaptık, pekmezimiz iyi oldu ama malum odaklardan, hepinizin bildiği
yerlerden, bazılarının da taşere olmasıyla o
sineklerin gelme süreci başladı. Bizler mayıs ayındaki başarılı ekonomik
verilerin devam etmesini isterdik; bu, bu ülkede yaşayan herkesin
menfaatine -hep beraber omuz verelim- fakat ne oldu bilemiyorum, bir anda,
sözüm ona 2 tane ağacın yer değiştirmesinden yola
çıkarak on günden beri birbirimizi yiyoruz.
GÜRKUT
ACAR (Antalya) Vah vah, hiçbir şey anlamamışsınız,
hiçbir şey anlamamışsınız!
BÜLENT
TURAN (Devamla) Böyle gördüğünüz gibi terörize etmeye
çalışıyoruz.
Ben
iktidar partisi milletvekiliyim, gencim
GÜRKUT
ACAR (Antalya) 2 tane ağaç meselesi değil bu.
BÜLENT
TURAN (Devamla)
diyorum ki: Bu
süreçte bana düşen bir şey varsa, bunu almak, algılamak isterim,
anlamak isterim. Bununla ilgili, Sayın Başbakanımızın
defaten Gençlere canım feda demesi Gelin, görüşelim. demesi hatta
dün 11 tanesiyle, beş saat -dile
kolay- ağzını açmadan görüşmesi, bunlar birer ders
olması lazım.
Ben il başkan
yardımcısıydım İstanbulda, yüzde 50 oy aldık,
bir gün sonra yüzde 51i nasıl alırız toplantısı
yaptık. Siz o gün yüzde 20yle iktidar olduğunuzu zannediyordunuz.
Biz ders alırız, bundan çekinmeyiz, dilimizde sorun varsa,
söylemimizde sorun varsa bundan ders almak bizim görevimiz, ben ders almaktan
keyif alırım. Daha iyi olmak için, ülkemizi daha ileriye götürmek
için hep beraber çalışırız. Fakat, bir mesele daha var: Bu
sorunda ders alması gereken sadece iktidar değil arkadaşlar;
iktidar, on bir yıldan beri eğer bu ülkenin hâlâ 1 numaralı
partisiyse, hâlâ çok iddialı iş yapıyorsa, bence bu eylemler,
iktidar kadar muhalefetin de sorunu. İnsanlar, muhalefet görseler, umut
görseler, ilk seçimde AK PARTİ gidecek, falanca parti gelecek. diye ümit
görseler, sokağa çıkarlar mı Allah aşkına? Sen orada
bağıracağına, önce sen ders almaya çalış. Bir
daha söylüyorum: İktidar, ders alırız, yola devam ederiz ama
muhalefet, hâlâ aynı provokasyonların içerisinde, hâlâ aynı
eylemlerin arkasında Alnını öperiz, arkasındayız.
diyor.
Bakınız
değerli arkadaşlar, dünden beri konu konuşuluyor. Muharrem
Beyin kendi şahsına münhasır, tırnak içerisinde,
saygın yerini bir yere bırakıyorum çünkü dün, Sayın
Başbakana yapılan hakaretlerden dolayı yanlış
bulduğunu ifade ettiler ama şu süre içerisinde, on yedi günden beri,
Sayın Başbakana neler söylendi, bu milletin evlatlarına neler
söylendi; bir tane içinizden çıkıp da Ya bu nasıl bir üsluptur,
ayıp ediyorsunuz. denmedi, bir tane kınama mesajı gelmedi.
Bakın,
elimde, bir tane, bugün bütün basında yer alan gazete haberi var. Bizim
İstanbuldaki bir belediye başkanımızın gelini
-söylemeye çekiniyorum, titriyorum ve rahatsız oluyorum- altı
aylık bebeğinin yanında dövüldü bayılıncaya kadar çok
özür diliyorum, çok özür diliyorum- ve üzerine idrar yapıldı,
kendisine geldiğinde hastanedeydi. Bununla ilgili, Allah rızası
için, kalkıp adam gibi bir defa özür dileyebildiniz mi? Ayıp!
diyebildiniz mi?
MEHMET
HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Ya diğer yapılanları niye
görmüyorsunuz, bir tanesini görüyorsunuz?
BÜLENT
TURAN (Devamla) - Bir taneniz çıkıp da şunu diyebildiniz mi:
Gezi Parkındayız, arkasındayız. diyorsunuz
MEHMET
HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Diğerlerini hiç görmüyor musunuz?
BÜLENT
TURAN (Devamla) -
Bunun karşısındayız. diyebildiniz mi?
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) Bunun Geziyle ne alakası var?
BÜLENT
TURAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şu alakası var.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Ölenler için özür dilediniz mi, yaralananlar için
özür dilediniz mi?
BÜLENT
TURAN (Devamla) Sizler, yıllardan beri diktatör diyerek
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Vurduklarınız için özür dilediniz mi,
Uludere için özür dilediniz mi?
BÜLENT
TURAN (Devamla)
bağırarak, çağırarak iş
yaptınız ama bu millet bunlara yeni değil. Bakın, elimde
bir gazete örneği var.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Allah Allah! Öyle laf ediyorsunuz.
BÜLENT
TURAN (Devamla) Güya, Tayyip Erdoğan diktatör. CHPnin o yıllardaki
Genel Başkanı, Özalın sivil diktatör olduğunu söylediler.
Diktatörlük falan hikâye, bunu hepimiz biliyoruz. Dert başka, bunu hepimiz
biliyoruz.
Devam ediyorum: Ne dedi CHPnin o zamanki yetkilileri?
Menderesle ilgili aynı ifadeyi kullandılar sivil diktatör dediler.
Kim iş yapıyorsa, kim
milletin yanındaysa, kim milletle omuz omuza yürüyorsa ona diktatör
dediniz, Üslubu bozuk. dediniz. Eğer diktatör olsaydı bu adam, dün
11 tane insanla beş saat ne konuşurdu?
GÜRKUT ACAR (ANTALYA) Mahkeme
kararlarını niye uygulamıyorsunuz?
BÜLENT TURAN (Devamla) - Eğer
diktatör olsaydı, şimdiye kadar demediğiniz kalmadı,
yazmadığınız kalmadı, her seçime gittik mahkemenin
huzurunda.
ALİ UZUNBIRMAK (Aydın) Her
gün herkesle konuşuyor, yapmayın ya! 11 kişiyle konuşmak
diktatör olmamanın görüntüsü olur mu ya, bu nasıl bir mantık ya!
BÜLENT TURAN (Devamla) - O yüzden
söylüyorum, ya diktatörlüğü bilmiyorsunuz ya sahtekârsınız,
diktatörlük değildir bu arkadaşlar.
GÜRKUT ACAR (ANTALYA) Ne demek
sahtekârsınız, bu ne demek? Nasıl bunu söylüyorsun?
VAHAP SEÇER (Mersin) - Bu nasıl
bir üslup ya?
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Başbakanın üslubu ne? Önce Başbakana söyle!
BÜLENT TURAN (Devamla) Devam
ediyorum: Üslupla ilgili eleştiride bulunuyorsunuz.
VAHAP SEÇER (Mersin) Ya bir
milletvekiline yakışıyor mu? Provokatörün ta daniskası
sensin. Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?
BÜLENT TURAN (Devamla) - Üslup, öncelikle
şu tarzdır, şu tarzdır... Şu üsluba hayır
diyemeyen, şunu kınamayan sizlersiniz.
VAHAP SEÇER (Mersin) Sahtekâr,
sahtekâr bu!
BÜLENT TURAN (Devamla) - Devam
ediyorum: Dün dediniz ki: Camiye ayakkabıyla girilmedi, içki içilmedi.
Utanır mısınız, bir parça bari utanın. Bunu siz
söylediniz, gündem bu değil.
Devam ediyorum: Bak, buna dün Yalan
dediniz, Türk Bayrağı yakılmadı, yalan. dediniz. Bunlar
da devam ediyor.
VAHAP SEÇER (Mersin) Bu olaylara
sebebiyet veren, senin gibi üslup takınanlardır.
BÜLENT TURAN (Devamla) Bakın,
kamunun kendi parasıyla alınan, verginizle alınan bu emanetleri
yaktılar, içinizden bir taneniz ağzını açıp da
Gençler bunu yapmayın. demediniz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) 52
tane kilise açtınız, 52 kilise.
BÜLENT TURAN (Devamla) Hatta -devam
ediyorum- bakınız, birkaç günden beri Twitterda dağlardan
inmeyen bir vekiliniz var, demediğini bırakmadı,
yapmadığını bırakmadı;
ağzımızı açıp da söylemedik bunları ama ne
yazmışsa 2 katını iade ediyoruz, ne demişse 2
katını iade ediyoruz.
GÜRKUT ACAR (ANTALYA) Nereye iade
ediyorsunuz?
BÜLENT TURAN (Devamla) Bakın
değerli arkadaşlar, polise küfreden sizin vekiliniz; bir kınama
gelmedi.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Evet.
BÜLENT TURAN (Devamla) Başbakana
küfreden, çocuklara para veren sizin vekiliniz, bir kınama gelemedi.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
Bunlar doğru şeyler değil.
BÜLENT TURAN (Devamla) Genel
Başkan Yardımcınız Göstericilerden bir tanesi panzerin
altında kaldı. dedi, Ayıp be! demediniz.
GÜRKUT ACAR (ANTALYA) Gene CHP mi
suçlu yani sizin hiç suçunuz yok mu? Her şeyden CHP sorumlu, sizin hiçbir
sorumluluğunuz yok yani!
BÜLENT TURAN (Devamla) Twitterdan
neler söylendi, ağzınızı açmadınız.
Adının başında profesör olan sözüm ona bir ilim
adamınız, polislerle bizim partimizin adını özdeşleştirerek
neler söyledi, ağzıma almıyorum ama profesörlükle adamlık
aynı yerde olmayabiliyormuşu gösterdi, ağzınızı
açmadınız.
GÜRKUT ACAR (ANTALYA) Sizin
bandınız bozuk, bandınız.
BÜLENT TURAN (Devamla) Dün bir
sorumsuz, densiz, haysiyetsiz bir vekiliniz
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Evet, ajan mı?
BÜLENT TURAN (Devamla)
çıktı
ve sizin yanınızda dedi ki
RECEP ÖZEL (Isparta) Bak ne diyor,
göster.
BÜLENT TURAN (Devamla) Bakın,
ismini vermeyeceğim, dedi ki: Türkiyenin Başbakanı
protestoculara toplu katliam emri verdi.
RECEP ÖZEL (Isparta) İngilizce
verdi.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
İngilizce yazdı.
BÜLENT TURAN (Devamla) Yazıklar
olsun, yazıklar olsun!
GÜRKUT ACAR (ANTALYA) 5 kişi
öldü, 5 bin kişi yaralandı.
BÜLENT TURAN
(Devamla) Devam ediyorum: Her zaman Türkçe yazan bu vekil, dün İngilizce
yazdı. Soruyorum:
Kimden talimat aldınız?
ÖZDAL
ÜÇER (Van) Roboski katliamının emrini kim verdi?
BÜLENT
TURAN (Devamla) - Kime yazıyorsunuz, ne istiyorsunuz?
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Bembeyaz oldu bembeyaz, gelemedi.
BÜLENT
TURAN (Devamla) - Ve devam ediyorum: Eğer siz bu tweeti, Türkiyenin
Başbakanı katliam emri verdi. densizliğini tek parti
yıllarında yapsaydınız, muhtemelen bugün istiklal
mahkemelerinde hesap veriyordunuz. Size yazıklar olsun diyorum sadece.
GÜRKUT
ACAR (Antalya) Siz de hesabını vereceksiniz bütün bunların
mahkemelerde, merak etmeyin!
BÜLENT
TURAN (Devamla) - Eğer içinizde 1 tane yürekli adam varsa bekliyorum, buraya çıkacak ve diyecek ki: Hata
yaptık, ayıp ettik.
GÜRKUT
ACAR (Antalya) Bunların hesabını vereceksiniz bir gün
mahkemelerde.
BÜLENT
TURAN (Devamla) - Dediler ki: Mesele Gezi Parkına çıkmak
değil, ağaç değil, daha ilerisi. Ve bunlara Ayıp!
demediniz. Elimde notlarım var. Bu ülkenin
ağaçlandırılması için, yeşillendirilmesi için neler
yaptığımızla ilgili notlarım var, isteyene veririm.
Hani hep kızıyorsunuz ya seksen yılda yapılan bu kadar, on
yılda yapılan bu kadar. Çok fazlasını
yapmışız ve daha çok yapacağız. Kimseyle
çevreciliğimizi tartışmayız, ağaç sevgimizi
tartışmayız ama içinizden, Allah aşkına, şurada
olan vekil sayınız 10 tane yok ama Gezide belki 20 tane var.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Senden kaç kişi var, senden?
BÜLENT
TURAN (Devamla) - Bir defa çıkıp da adam gibi deyin ki: Ey millet,
gelin de bu sorunu beraber çözelim. Bizi bir defa
şaşırtın.
VAHAP
SEÇER (Mersin) Sen nasıl bir üsluba sahipsin ya?
BÜLENT
TURAN (Devamla) - Genel Başkanınız çıksın desin ki:
Ey gençler, yaptığınız eylem baş tacı ama
çığırından çıkıyor, yeter. diyebilsin.
VAHAP
SEÇER (Mersin) Sen nasıl bir milletvekilisin ya? Sen topluma nasıl
örnek olacaksın? Sen bu üslupla mı toplumu sakinleştireceksin?
BÜLENT
TURAN (Devamla) - Bağırmaktan başka bir işe
yaramıyorsunuz.
Bakın
değerli arkadaşlar, ya hatalarla yüzleşirsiniz ya da
yüzsüzleşirsiniz. Artık yüzleşin bu hatalarınızla
VAHAP
SEÇER (Mersin) Ağzından pislik dökülüyor, farkında
değilsin.
BÜLENT
TURAN (Devamla) -
artık bu hatalarınızla yüzleşin.
İstiyorum
ki bu ülkenin ana muhalefet partisi temsilcisi çıksın Sokaktaki
şiddete karşıyız. desin, Şu başörtülülere
yapılanlara karşıyız. desin, Ayıp etmişler.
desin, Gençler gelin, ben sizi götüreyim Başbakana. desin. Böyle bir
üslup yok değerli arkadaşlar. Ama, o yüzden, siz
olmadığınızdan dolayı millet sokaklarda.
Ama,
bilin ki AK PARTİyi sermaye kurmadı, AK PARTİyi siz götüremeyeceksiniz.
Millete yanlış yapmadığımız müddetçe milletle
olan yürüyüşümüz devam edecek.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Turan.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Grubumuza ağır hakaretlerde bulundu, izin
verirseniz cevap vermek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Hakaretin ağırını ve hafifini de yeni öğrenmiş
olduk.
Buyurun
Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bir
kere o atasözünü düzeltelim: Çanağında balın olsun,
arısı Bağdattan gelir. o, pekmez değil bal.
Londradaki polisin
davranışını örnek veriyorsunuz ama orada bakarsanız
Londra polisi kimsenin gözüne gaz sıkmıyor.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) Ağzını burnunu kırıyor
dirseğiyle.
İHSAN ŞENER (Ordu)
Alnına kurşun sıkıyor.
MUHARREM İNCE
(Devamla) Bir başkası; eğer siz İngiltereyi örnek
alıyorsanız, İngilterede bir asker öldü diye İngiliz
Başbakanı tatilini yarıda kesti gitti memleketine, bizim
Başbakan Türkiye'den kaçtı gitti.
Talebiniz ne?
Talebimizi söyleyeyim: Talebimiz demokrasi. Bülent kardeş, kapalı
grup toplantısında TRT 3ün açılmasını söylüyorsun ama
bu kürsüden söyleyemiyorsun. Bak ben buradan söylüyorum: Meclis televizyonu
açılmalıdır. Talebimiz demokrasi.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Açalım, evet.
MUHARREM İNCE
(Devamla) Temel yasadan vazgeçin, önerge sayımızı
kısıtlamayın, medyayı ele geçirmişsiniz bundan
vazgeçin.
Bak, bir şey
söyleyeceğim, 1 Mayısta metro yasak, Başbakanın
geldiği akşam sabaha kadar çalışan metro; bu diktatörlük
değil, bu faşizm değil de nedir? Bu nedir?
RECEP ÖZEL (Isparta)
Allah, Allah!
MUHARREM İNCE
(Devamla) Metro babanın çiftliği mi? Orada CHPlilerin vergileri
yok mu? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL (Isparta)
Ayıp, ayıp!
MUHARREM İNCE
(Devamla) Bak, bir şey daha söyleyeceğim: Başörtülü
kadına -gazetelerden okuduğumuz o haberler doğruysa- onu yapan
kişiler vandal değil, çapulcu değil, en ağır
hakaretleri yapalım, onlar terbiyesiz insanlar, onlar bu toplumu temsil
etmiyor.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Niye bağırıyorlardı az önce?
MUHARREM İNCE
(Devamla) Ben o olayı senden daha fazla kınarım, sonuna kadar
kınarım.
HARUN KARACA
(İstanbul) Kına işte Muharrem Bey.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) Kına, kına
MUHARREM İNCE
(Devamla) Böyle bir şey kabul edilebilir mi? Böyle bir şey olabilir
mi? Bunlar ajan, provokatör, bunlar bu toplumu temsil etmiyor, bunlar
Bak, bir şey
soracağım: Faiz lobisi diyorsunuz, 3 Kasım 2002de Türkiye'ye
dışarıdan gelen 1.000 dolar hazine bonosuna yatırılmış
olsaydı bugün kaç para getirisi olurdu?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE
(Devamla) Dünyanın başka hangi ülkesinde bu kadar getiri
sağlar? Siz faiz lobisinin ta içindesiniz zaten ya! Siz bir zamanlar Hak
geldi, batıl zail oldu, faiz haram. dediğiniz günleri çoktan
unuttunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Faiz yine haram diyoruz, faiz yine haram.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) Tweet atanı uyar.
MUHARREM İNCE
(Devamla) Siz şimdi Haram, helal ver Allahım, garip kulun yer
Allahım. noktasındasınız.
BAŞKAN Sayın
İnce, lütfen
MUHARREM İNCE
(Devamla) Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın İnce.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, demin sayın hatip,
saldırıya uğrayan
(AK PARTİ ve CHP
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Bir saniye
Sayın Kaplan. Anlaşılmıyor efendim. Burada sesiniz çok
yüksek çıkıyor Sayın Kaplan. Anlaşılmıyor gürültüden.
Neyle ilgili?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, sayın hatip
Saldırıya uğrayan başörtülü hanıma yapılan
saldırıya tepki vermediniz, sesiniz çıkmadı. diye bizi
suçladı, bu konuda söz istiyorum.
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisini mi eleştirdi?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Evet, hepimizi; şimdiye kadarki
konuşmacılar olarak ifade etti.
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Kaplan, iki dakika söz veriyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Değerli arkadaşlar, demin sayın hatip
vahşice saldırıya uğrayan başörtülü bir
kardeşimizle ilgili bizim sustuğumuzu söyledi.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Ana muhalefetti muhatabım Sayın Başkan,
nereden çıkardınız?
HASİP KAPLAN (Devamla)
Hayır, muhalefet olarak dediniz, hepimizi kastettiniz. Bunu sosyal
medyada
Bir insan olmak lazım buna şiddetle karşı durmak
için, insan, yeter ki insan. Bunun için sosyal demokrat, muhafazakâr,
milliyetçi olmaya gerek yok, insan
Ama, şu gerçeği çarpıtmayın,
şu yanlışı yapmayın: O Taksim Meydanında, Gezi
meydanında başörtülü kardeşlerimiz var, orada cuma
namazını kıldılar. Sapla samanı
karıştırmayın.
HARUN KARACA
(İstanbul) - Sapla samanı birbirine
karıştırmayın.
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Bir saldırı oluyor, o saldırıyı
görüyorsunuz ama beyninde gaz fişekleri patlayıp cesetleri paramparça
olan insanlar karşısında siz bu kürsüde sustunuz, bir tekinin
hakkını savunmadınız. Antakyada, Ankarada, Taksimde,
Gümüşsuyunda, işte bu saldırılarda binlerce insan
yaralandı, binlercesi
HARUN KARACA
(İstanbul) Çiçek verip de mi ayıracaklardı?
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Eğer adaletliyseniz isminiz gibi gelir adaletli bir duruş
gösterirsiniz. Biz o başörtülü kardeşimiz için nasıl adaletli
bir duruş gösteriyorsak sizi de davet ediyoruz. Bu gaz fişekleriyle
Hükûmetin emriyle paramparça olan bedenler karşısında aynı
duyarlılığı göstermeniz için hakiki Müslüman olmanız
lazım, gerçek Müslüman olmanız lazım, gerçek dindar olmanız
lazım.
HARUN
KARACA (İstanbul) Biz Müslümanız.
HASİP
KAPLAN (Devamla) Takiyeniz batsın sizin! Böyle takiyeyi kabul etmiyoruz,
böyle anlayışı kabul etmiyoruz. Adaletli, dik, açık
duracaksınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
HARUN
KARACA (İstanbul) Adaletli, dik ve açığız!
HASİP
KAPLAN (Devamla) Haa, avukatsınız, sen coplanan avukat
arkadaşlarına da böyle sahip çıkacaksın. Öyle laf yok. Çok
konuştunuz mu doğru konuşacaksınız.
HARUN
KARACA (İstanbul) Adalet Sarayını basmaz avukat.
HASİP
KAPLAN (Devamla) Bizden size uyarı: Bizim gibi adaletli olursanız
bu ülkenin barışı çabuk gelir diyorum
Saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan
VAHAP
SEÇER (Mersin) Sayın Başkan, sayın hatip beni göstererek
İşte böyle terörize ediyorlar. dedi. Ben terörist değilim,
milletvekiliyim; açıklamak istiyorum.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Öyle bir şey yok Sayın Başkan.
BAŞKAN
Grup başkan vekili cevap verdi efendim. Ne demek yani?
VAHAP
SEÇER (Mersin) Beni göstererek İşte böyle terörize ediyorlar.
dedi, beni göstererek, beni kastederek Sayın Başkanım.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Öyle bir şey yok Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hayır, isminizi zikretmedi, ana muhalefet partisini hedef aldı,
sayın grup başkan vekili de
VAHAP
SEÇER (Mersin) Müsaade ederseniz iki dakikada terörist
olmadığımı, şerefli bir milletvekili olduğumu
açıklamak istiyorum.
BAŞKAN
Hayır, Sayın Seçer, sizin isminizi zikretmedi efendim, sataşma
yok burada.
VAHAP
SEÇER (Mersin) Efendim, beni kastettiler. Niye anlayış göstermiyorsunuz?
RECEP
ÖZEL (Isparta) Sen niye üstüne alınıyorsun?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım, bu olaylar esnasında
yaşanan bir hadiseyi ifade ederek bunun kınanmasını
gerektiğini söyledik. Grup olarak ben de bu konudaki görüşümü ifade
etmek istiyorum. Yerimden, laf atma değil, 60a göre.
BAŞKAN
Buyurun, bir dakika süre veriyorum.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bir insana veya başörtüsü taktığı
için bir kadına yapılan o hareketi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak şiddetle ve nefretle kınıyoruz ama bu konuyu böyle
meselenin çatışması için gerekçe göstermeyi de çok doğru
bulmuyoruz, onu kınıyoruz. Onu böyle kınamayı, bayrak
hâline getirmeyi çok da
O, toplumun ayıbı, bu toplumun
ayıbı.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) İzmir Kordon Boyundaki genç
kızların fotoğrafı vicdanınızı
sızlatmadı mı? İzmir Kordon Boyunda da açık
saçlı olanlara aynısı yapıldı!
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Dolayısıyla, onu kınıyoruz. Ancak
tekrar hatırlatıyorum, öfkeyi öfkeyle durduramazsınız.
Bütün bu davetimize rağmen hâlâ kalkıp burada AKP sözcülerinin
öfkeyle konuşmalarını da yadırgadığımız
ifade ediyorum. Bununla bu olayları durduramazsınız Sayın
genç Milletvekili Arkadaşım.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Bana söz verdiniz, teşekkür ederim.
Ben
grubumuza hakaret etti diye aldım. Ayrıca, Orada terörize etti.
diye hedef göstererek, onu kastederek Vahap Seçeri gösterdi.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Alakası yok Sayın Başkan.
RECEP
ÖZEL (Isparta) Hiç alakası yok.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Seçeri gösterdi Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın İnce, anladım da, ismini kullanmadı.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Ama ben şahsına sataştığı
için Vahap Seçerin kısmına cevap vermedim ki.
BAŞKAN
Hayır canım, grubunuzu işaret ederek söyledi,
konuşmayı dinledim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Hayır efendim, Sayın Seçeri işaret etti,
Terörize etti. dedi.
BAŞKAN
Hayır, olmayan bir şeyi nasıl veririm ben Sayın
İnce, lütfen.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Bana sorun, ben cevap vereyim.
BAŞKAN
Sataşma varsa söz veriyorum ama elini kaldırdı, sizin gruba
doğru yöneldi diye
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, o zaman çıksın Vahap
Seçeri kastetmediğini söylesin, kimi kastettiğini söylesin.
BAŞKAN
Tamam, söylesin.
Buyurun,
Sayın Turan.
Yerinizden
efendim.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Sayın Başkan, Vahap Beyi tanımam, niye
alındığını bilmem ama söylediğim bir şey
var, sokaklardaki terörize edilen eylemleri kınamayanlara bunu söyledim
ben.
BAŞKAN
Lütfen Sayın Seçeri
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Hayır, Vahap Beyle alakam yok.
MUHARREM
İNCE (Yalova) İyi, güzel.
BAŞKAN
Hayır, Kastetmedim. diye söyleyin lütfen.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Kastetmedim Vahap Beyi.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Şöyle bir söz alsanız da İzmirdeki
saldırıyı da kınasanız.
BAŞKAN
Evet, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.29
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 18.39
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120nci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci
sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer
alan, Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu
Tasarısı ile Çevre Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Tabiatı
ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı ile Çevre
Komisyonu Raporu (1/627) (S.
Sayısı: 297)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü
sırada yer alan, Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık
ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri
Komisyonu Raporlarının görüşmesine başlayacağız.
4.- Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel
Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu
ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S. Sayısı: 173)(x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 173 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 27 Mayısta Taksim Gezi Parkında
üç-beş ağacın kesilmesiyle başlayan ve bugüne kadar
Türkiyenin gündemini işgal eden ve hâlen işgal etmekte olan süreç,
aslında siyaset kurumunun, siyasetçilerin, başta iktidar partisi,
Hükûmet olmak üzere tüm siyaset kurumunun çok sorumlu davranmasını
gerektiren bir süreçten geçiyoruz. Aslında başta Sayın
Başbakan ve iktidar partisi olmak üzere tüm siyaset kurumu, Türkiyenin ne
kadar ağır bir süreçten geçtiğinin farkında değil.
Belki de farkında ama farkında olduğunu fark ettirmiyor.
Şimdi, burada üç beş ağaç aslında bize çok
şeyler öğretti. İktidarıyla, muhalefetiyle,
basını, televizyonları, yazılı ve görsel
basını çok şeyler öğretti. Aslında öğrenmemiz
gerekiyor ama öyle anlaşılıyor ki hâlen daha siyaset
kurumu olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak hepimiz ama hepimiz bu
olaylardan ders çıkarmamışıza benziyor. Aslında
yazılı basının da, görsel basında da,
televizyonların da, sivil toplum kuruluşlarının da ve
halkın da buradan çok ciddi dersler çıkarması gerekiyor idi.
Mesele bu olayların nedenlerini tespit ederken falanca ya da filanca
kurum, kuruluşu ya da siyasi partiyi suçlamak değil amacım.
Burada bu olayları sanki A kuruluşu ya da B kuruluşu
tertiplemiş, bu olayların sevk ve organizasyonu belli bir kurumun
tekelindeymiş gibi, sürekli çıkan arkadaşlarımız
birbirlerini suçluyor yani olayların altında herkes suçlu
arıyor.
Arkadaşlar,
farz edin ki olayların altında ben varım. Bu sonucu
değiştirmiyor. Önemli olan bizim sorumlu davranarak bu olayları
demokrasiyi ve insan haklarını tehdit etmeyecek tarzda çözülmesine
katkı sağlamamızdır, siyaset kurumunun görevi budur.
Şimdi,
yorumlara baktığımız zaman, iktidar partisine
bakıyoruz, iktidar partisi sözcüsü arkadaşlarımız sanki
Cumhuriyet Halk Partisinin bu olayları sevk ve idare ettiği ya da
çıkardığı izlenimini verecek şekilde konuşuyor.
Çok açık söylüyorum, ben Cumhuriyet Halk Partisi milletvekiliyim,
keşke öyle olsaydı, bu olaylar bırakın Cumhuriyet Halk
Partisini bir siyasi partimizin organizasyonunda, kontrolünde olan olaylar
olsaydı. Bunu Sayın Başbakan da biliyor, AKPteki milletvekili
arkadaşlarımızın hepsi de biliyor, ilk defa, hepimiz ama
hepimiz, bu Parlamentoda görev yapan hepimiz iktidarıyla muhalefetiyle
böyle bir olayla karşı karşıyayız. Ben şahsen bu
olayları daha henüz çözemedim. Şimdi, olayların arkasında
kimisi Ergenekonu arıyor, kimisi Faiz lobisi. diyor, kimisi Cumhuriyet
Halk Partisini arıyor, kimisi BDPyi arıyor ve hep birbirimize
karşı duruş sergilemeye çalışıyoruz. Arkadaşlar,
bu olayların arkasında bunların olmadığını
hepimiz biliyoruz. Aslında burada sorumlu olan tek kurum vardır,
eğer Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletiyse sorumlu olan siyaset
kurumudur ve Hükûmettir çünkü Hükûmet Türkiye'nin yönetilmesinden ya da
yönetilememesinden dolayı sorumluluğa sahiptir. Türkiye'nin
yönetilmesi için gerekli kamu gücünü ve kudretini kullanma yetkisi
Hükûmettedir. Dolayısıyla, kamu gücünü kullanma yetkisine sahip olan
Hükûmetin, ülkeyi yönetirken çıkan tüm sorunlardan da sorumlu
olacağı ilkesi demokratik hukuk devletinin temel ilkesidir.
Sorumluluğumuzu başkalarının üzerine atarak var olan
şeyleri örtemeyiz. Önemli olan, demin de söylediğim gibi,
olayların çözülmesidir. Elbette ki toplumsal olaylarda meydana gelen kimi
şiddet olaylarını benimsememiz mümkün değildir. Hiç
kimsenin ama hiç kimsenin bu şiddet olayını
İster polis
yapsın isterse demokratik toplantı ve gösteri hakkını
kullanma iddiasında olan kitleler yapsın bunu onaylamamız mümkün
değildir ama şöyle bir hava görüyorum iktidar partisi milletvekili
arkadaşlarımda: Sanki oradaki kitleler benim tekelimdeymiş gibi,
ben onları yönlendiriyormuşum gibi, Efendim, onlar şiddet
uyguluyor, görmüyor musunuz? E, görüyoruz. Onların şiddet
uygulamasının önüne geçmek için gerekli olan kamu kudretini kullanma
hakkı ve yetkisi bende değil ki, iktidar olarak sende.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, burada, kürsüde defalarca dile getirildi.
Polislere sivil kişilerin ya da bazı milletvekili
arkadaşlarımızın takındığı
tavırlar eleştiri konusu oldu. Niye çifte standart kullanıyoruz?
Polislerin de, bırakın sivil halka uyguladığı
şiddeti onu şimdi okuyacağım- milletvekillerine
yaptığı küfürler var. Ben bu kürsüde söylüyorum. Bir polis
arkadaş bana küfretti. Ben o küfrü kendisine iade ediyorum. Tokat
Milletvekilimiz Orhan Düzgüne küfretti, milletvekili olduğunu bilerek
küfretti. Erzincan Milletvekilimiz Muharrem Işıkı Cumhuriyet
Halk Partisi Ankara İl binasının kapısının
girişinde dövdü milletvekili olduğunu bilerek.
Şimdi,
bir AKP milletvekili düşünün, kendi il binasına girerken kapıda
CHPnin iktidarda olduğunu düşünün- polisler tarafından
dövülüyor. E, peki arkadaşım, bunları niye
kınamıyorsunuz? Televizyon ekranlarında görüyoruz, İzmir
Kordonboyunda oturan insanlara biber gazı sıkıldığını
duyuyoruz.
Şimdi,
arkadaşlar, bakın, bu olayları A ya da B partisinin üstüne
atmakla sorumluluktan kurtulamayız. Beş günde Amerika Birleşik
Devletlerinden beş uyarı geldi. Hükûmetin stratejik ortağı
Amerika Birleşik Devletleri, Obama Sayın Başbakanın dostu.
Dostum diye konuşuyor Obamayla ama onların ne söylediklerini
hepimiz biliyoruz. Bu olayları Hükûmet vandalizmle, şiddetle suçluyor
ama Amerika Birleşik Devletlerinin Beyaz Sarayında yapılan açıklamalarda
bu olayların hepsinin barışçıl gösteriler olduğu
söyleniliyor.
Şimdi,
bugün, Avrupa Birliği Parlamentosu kararlar aldı. Bu kararlara niye
değinmiyorsunuz burada? Düne kadar o Sosyalist Grup
Başkanını Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanının Suriyeyle ilgili olayda alkışlıyordunuz
ama şimdi de Sayın Erdoğanın bu olaylara tepkisi
cahilce. dediği zaman ve şiddetle kınadığı zaman
niye bunu söylemiyorsunuz? Düne kadar Cumhuriyet Halk Partisinin Avrupadan
kovulduğunu söylüyordunuz. Şimdi ben size okuyorum -Avrupa
Birliğinden sorumlu Bakanımız da burada- Avrupa Parlamentosunun
bugün aldığı kararları okuyorum. Değerli
milletvekilleri, burada Bu olayların sorumlusu Cumhuriyet Halk
Partisidir. demiyor. Burada, sizin söylediğiniz gibi, Bu olayların
sorumlusu sivil kişiler. demiyor. Ben hepsini okumayacağım ama
şunu söylüyorum: Türkiye Hükûmeti neoliberal ekonomik reformlar ve Avrupa
Birliğine katılım süreciyle bağlantılı
deregülasyonlar konusunda hızlı bir tempoda ilerlemekte iken, insan
haklarına saygı gibi politik ve demokratik reformlarda aksine çok
yavaş bir ilerleme kaydetmiştir.
2) Protestoculara
karşı sistematik şiddet Türkiyede yaygın bir olgu hâline
gelmiştir. Tekrar okuyorum arkadaşlar: Protestoculara
karşı sistematik şiddet Türkiyede yaygın bir olgu hâline
gelmiştir.
Devam ediyorum: Gezi
Parkının yeniden yapılandırılmasına
karşı başlayan protestolar hızla baskıya, polis
şiddetine ve protestoculara kullanılan şiddete karşı
bir tepki hareketine dönüşmüştür.
Göz
yaşartıcı gaz, polis tarafından barışçıl
protestoculara karşı yaygın olarak kullanılmış ve
helikopterlerden diğer birçok bu gibi şeyler protestocuların
olmadığı yaşam alanlarına
bırakılmış, gereklilik ve oran prensipleri yok
sayılarak yine bazı olaylarda evlere göz yaşartıcı gaz
atılmıştır.
Türkiye devletinin sosyal
ağları ve İnternet erişimini kesme girişiminde
bulunmuş olduğuna dair ciddi kaygılar vardır. Hükûmet
karşıtı
toplantıların gündeminden bilgi
akışını kesme girişimlerinde bulunulmuş,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sosyal medyayı bir tehdit olarak
nitelendirmiştir. Hepsini okumuyorum, geçiyorum.
Bir
diğer temel memnuniyetsizlik sebebi ise, Erdoğanın Suriye ile
ilişkiler konusunda benimsediği dış politikalar,
Suriyedeki iç savaş üzerindeki müdahaleci duruşu, muhalif güçlerle
iş birliği -ülke sınırları içindekilerle bile- ve
komşu ülkedeki savaş iklimini Türkiyeye
taşımasıdır.
Çevik
kuvvetin siyasi partileri hedef aldığı, ofislere ve Nazım
Hikmet Kültür Merkezine bir saldırı gerçekleştirdiği
açıktır. Türkiye, hâlihazırda, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi tarafından, eylemcilerin haklarının ihlal edilmesi ve
gözaltına alınanlara kötü muamele yüzünden 3 kez mahkûm
edilmiştir. O demokratik bir hak olan protesto etme hakkı artan bir
tehlike ve tehdit altındadır. Dünya üzerindeki insanların
neoliberal ve antisosyal politikalara karşı öfkesi de aynı
şekilde artmaktadır. Türk çevik kuvvetinin siyasi partileri hedef
almasını kınıyoruz. Türk Hükûmetine, protestoculara
karşı uyguladığı şiddetin hemen durdurulması
ve gözaltında bulunan barışçıl protestocuların
tamamının serbest bırakılması
çağrısında bulunuyoruz. Göstericilerin, demokrasiye, demokratik
haklar, insan hakları ve özgürlüklerine saygı taleplerinin
yanında olduğumuzu ifade ediyor ve vatandaşlık hakları,
kadın hakları, sosyal ve ekonomik hakların hiçbir dinî
inanış tarafından göz ardı edilmemesi gerektiğine
inanıyoruz. Demek ki değerli milletvekilleri, Avrupa Parlamentosu
göstericilerin yanında, demek ki onlar da çapulcu.
Ana
akım Türk medyasının olayları göz ardı etme
girişimlerini kınıyoruz. Türk Hükûmetine, otoriter yönetim
tarzına son vermesi ve şiddetin yükselmemesi ve daha fazla
insanın mağdur olmaması için, protestocuların örgütleriyle
görüşmeler düzenlemesi çağrısında bulunuyoruz.
Türk
yetkililer tarafından yapılan ve durumu normalleştirmeye
yardım etmek yerine alevlendiren ve daha çok huzursuzluğa neden olan
açıklamaları kınıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bu çok önemli. Bakın, Türk yetkililer
tarafından yapılan ve durumu normalleştirmeye yardım etmek
yerine alevlendiren ve daha çok huzursuzluğa neden olan
açıklamaları kınıyoruz.
Başkanımıza,
bu kararı, Konseye, Komisyona, Dışişleri ve Güvenlik
Politikası Yüksek Temsilcisi Komisyon Başkan
Yardımcısına, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi Başkanına, üye devletlerin hükûmet
ve parlamentolarına, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türk Hükûmetine
iletilmesi için talimat veriyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bunlar herhangi bir muhalefet partisinin görüşleri
değil, Avrupa Parlamentosunun görüşleri. Hani, ikide bir Avrupa
Birliğine girmek için özen gösterdiğimiz Parlamentonun, Türkiyede
olup bitenlerle ilgili çektiği fotoğraf budur.
Buna
karşılık, Dışişleri Bakanımız bir
açıklama yaptı, onu da üzüntüyle
karşıladığımı söylemek istiyorum: Bu, yok
hükmündedir. dedi. Keşke, biz Yok hükmünde. dediğimiz zaman bir
şey yok olsa. Yani biz gözümüzü yumduğumuz zaman yaşamdaki
gerçekler, doğadaki gerçekler ortadan kaybolmuyor, yok olmuyor, onlar var,
varlıklarını devam ettiriyorlar. Bugün de Türkiye böyle bir
olayla karşı karşıya. Bu olayları, sadece o
toplantı içerisindeki birkaç kendini bilmezin yaptığı
eylemlerle özdeşleştirerek, sanki onların eylemiymiş gibi
göstererek gerçekleri gizlememiz mümkün değildir.
Sevgili
arkadaşlarım, bütün partiden milletvekili arkadaşlarıma
söylüyorum: Bizler de geçmişte gençlik hareketlerinin içinden geldik. Ben
böyle bir hareket görmedim. Siz el ele tutuşmuş iki genci,
birbirleriyle gülerek, el ele tutuşarak gözaltına alınan iki
genç gördünüz mü? Dün gördünüz. Polis yaralanıyor, polisi tedavi etmek
için uğraşıyorlar. İktidar olarak, muhalefet olarak, biz,
siyaset kurumu olarak olayların bu olumlu yüzünü görmek durumundayız.
Yani, iktidar partisi milletvekili arkadaşlarım muhalefet partisini
suçluyor. Ya, hepiniz de bu Avrupa basınında, Amerikada,
dışarıda, Türkiyede çıkan olayları en az benim kadar
okuyorsunuz, biliyorsunuz. Bir tanesi, bu olayları bizim
nitelendirdiğimiz gibi şiddet olayı diye nitelendirmiyor.
Bakın,
benden önce Sayın Bülent Turan konuştu; aslında güzeldi
Bülentin konuşması, ben gelişimde de dinledim. Tabii ki buradan
sadece iktidar partisi değil, muhalefet de ders çıkarmak
zorundadır, hepimiz ders çıkarmak zorundayız. Ayırarak
yapamayız bunu. Ama hepimiz de üslubumuzu düzeltmek durumundayız
öncelikle. Yani, eğer biz Türkiyede bugün yaşanan bu olayları
normalleştirmek istiyorsak, hayatı normal hâle çekmek istiyorsak önce
bu Parlamentonun kullandığı dilin temiz olması lazım.
Biz burada iki sene daha görev yapacağız ama bu üslupla, birbirimize
saldırgan tavırlarla, kürsüde konuşan arkadaşımızın
konuşmasını engelleyecek bir davranış göstererek bu
olayları önlememiz mümkün değildir. Yani, Bu kürsü milletin
kürsüsüdür. diyoruz. Buraya çıkan arkadaşımız
düşüncelerini söyleyecek. İktidar partisine ve Sayın
Başbakana yönelik her türlü eleştiriyi hakaret olarak nitelendirip
bir manevi baskı uygulamak çok doğru değildir. Elbette ki
hakaret ile eleştirileri birbirinden ayırmak lazım. Yani, siyasi
mücadele siyaset üzerinden olur. Hakaretle siyasi mücadele olmaz ama benim
söylediğim konu şudur: Bu Parlamentoda kullanılan dilden ben bir
milletvekili olarak memnun değilim. Bizim topluma örnek olmamız
gerekirken, topluma en sorumlu davranılması gereken bir süreçte
birbirimizi suçluyoruz. Bunun altında kim var? Ben varım, ne
yapacaksınız, ne olacak? Olay çözülüyor mu? Ben deminden de söyledim,
bunun nedenlerini araştırırken iktidar partisini suçlamak için
de nedenlerini bulmak istemedim çünkü nedenleri konusunda iktidarın
tavrını eleştirmemizin artık bir anlamı
kalmamıştır. Sonuçlarını ortadan kaldırmamız
için nedenlerini ortadan kaldırmamız lazım. O nedenle, sorumlu
bir dil kullanmak başta Başbakanın görevidir.
Son
sözüm şudur değerli arkadaşlarım: Cumhuriyet Halk Partisi
miting yapma kararı almıştı bu olaylar olmadan önce. Biz
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak bu mitinglerin bu süreçte iptal
edilmesi gerekliliğine inandık ve bunu Partimizin yetkili
organlarına ilettik ve bunun gereği yapıldı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Ama şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi tabii,
saygı duyuyorum, başka bir parti, içişlerine karışmak
istemem ama- böyle bir süreçte, gövde gösterisi niteliğinde miting
yapıyor. Eğer bu mitingleri biz yapmış olsaydık, bu
gösterileri biz organize etmiş olsaydık ya da MHP, BDP, anlarım.
O zaman o gösteriyi yapabilirdiniz ama bunun bir tarafı yok, bunun bir
tarafı yoktur değerli arkadaşlarım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Bakın, birbirimize laf atarak, birbirimize, böyle,
kürsülere, konuşmalara sataşarak bir yere
varamayacağımızı söyledim. İki sene istesek de
istemesek de bu çatının altında siyaset yapacağız.
Ben
dün bir AKP ilçe başkan yardımcımla konuştum, dedi ki: Biz
et tırnak gibiyiz Sayın Vekilim. Hiç merak etme, bizi kimse
ayıramaz. Bakın arkadaşlar, hepimiz sorumlu davranmak
durumundayız.
BAŞKAN
Sayın Öztürk, lütfen
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Tüm Parlamentoyu, iktidarıyla, muhalefetiyle
sorumlu davranmaya davet ediyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Şimdi söz sırası, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına söz isteyen İdris Baluken, Bingöl Milletvekili.
BDP
GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 173 sıra sayılı Kanun
Tasarısı -uluslararası sözleşme- hakkında grubum
adına söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce şunu ifade etmek istiyorum: Ülkenin yararına
olan, halkımızın yararına olan uluslararası
anlaşmalarla ilgili partimizin destekleyici bir pozisyonda olduğunu,
bunlarla ilgili, ortaklaşmak koşuluyla, her zaman gereken
desteği sunmaya hazır olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Tabii,
bu görüşülen sıra sayılı tasarıyla ilgili ben
farklı bir konuda Genel Kurulu biraz bilgilendirmek istiyorum. Aslında
uzun süredir dikkatinizi çekmeye çalıştığımız
Suriyede yaşanan bir insanlık dramıyla ilgili, insani dramla
ilgili, maalesef, bugüne kadar Genel Kurul olarak, siyasi partiler olarak
yeterli bir duyarlılık göstermediğimiz gibi bir gerçeklik var
önümüzde.
Başından
beri AK PARTİ Hükûmetinin Suriye politikasında çok ciddi
yanlışlar yaptığını, Orta Doğu
politikasında çok ciddi yanlışlar yaptığını,
Orta Doğu politikasının ve Suriye politikasının bir
bütün olarak çöktüğünü buradan ifade etmiştik. Bu yanlış politikaların
ileride başımıza bela olacağını da
söylemiştik. Maalesef ki, geçen süreç, ilerleyen zaman bizi doğrular
nitelikte. Orta Doğu ve Suriyede işlerin kötüye gitmesine,
Türkiye'nin de hemen yanı başındaki bu yangından
etkilenmesine neden olmuştu.
Yine
bu kürsüden Suriye politikasını eleştirirken yapılan tek
şeyin, tek doğru şeyin ve bizce de en önemli şeyin
Suriyeden gelen, insani yardıma ihtiyacı olan mültecilerle ilgili
Hükûmetin yaklaşımı olduğunu söylemiştik. İnsani
bir yaklaşımla bu mültecilere sahip çıkmak, bu mültecilerin zor
gününde onları sahiplenmenin onurlu bir sosyal devletin görevi
olduğunu da defalarca bu kürsüden dile getirmiştik. Her ne kadar o
kamplarda yaşanan bazı sıkıntılar, mültecilere
yaklaşımla ilgili genel bazı sıkıntılar olsa
bile, biz Hükûmetin bu konuda yapmış olduğu insani
davranışın, insani tutumun ve bunun için geliştirmiş
olduğu politikanın Suriye politikasında tek doğru nokta
olduğunu söylemiştik.
Tabii, bunu söylerken bir
noktaya da mümkün olduğunca dikkat çekmeye çalışmıştık.
Özellikle, Rojava dediğimiz Suriye Kürdistanında, Batı
Kürdistanda tam bir insanlık dramının
yaşandığını, Batı Kürdistana yönelik ambargonun,
ekonomik ambargonun, insani yardım ambargosunun her geçen gün halkın,
çocukların, kadınların sağlığını tehdit
edecek şekilde, yaşam hakkını tehdit edecek şekilde
dramatik bir boyuta doğru gittiğini de ifade etmiştik. Ben, bu
Genel Kuruldan -çok iyi hatırlıyorum- bu kürsüden orada en temel
gıda malzemesinden çocuk mamasına, ilaçtan, aşıdan
kadın kullanım malzemelerine kadar bazı ihtiyaçların
ivedilikle karşılanması gerektiğini, Türkiye Hükûmetinin
tıpkı mültecilere uzatmış olduğu el gibi Rojavada
yaşayan Kürtlere de, savaş bölgesinin ağır
koşullarını ensesinde hisseden Kürtlere de bu
yardımları ulaştırması gerektiğini
söylemiştik. Bu konuda Hükûmet yetkilileriyle zaman zaman bazı
temaslarımız da oldu, Dışişleri
Bakanlığı yetkilileriyle bazı temaslarımız da
oldu. Özellikle, ilaç yardımı ve aşı yardımı
konusunda bir an önce adım atılmasını, yine, orada, savaş
koşullarından dolayı verilemeyen belediye hizmetlerinin ve
koruyucu sağlık hizmetlerinin salgın hastalıklar riski
barındırdığını, bu yönüyle büyük bir ölümcül
dalganın hemen sınır hattının diğer
tarafında olduğunu ve orada bir problem başlarsa
sınırın bu tarafında kendi
vatandaşlarımızı etkileyeceğini de ifade
etmiştik. Ancak, bugüne kadar bu konuda yapmış olduğumuz
bütün görüşmeler rağmen, AK PARTİ Hükûmetinin Rojava Kürtlerine,
Suriye Kürtlerine karşı bahsetmiş olduğumuz ilaç,
aşı, koruyucu sağlık hizmetlerinde kullanılan
malzemeler, kan ürünleri ve benzeri gibi konularda herhangi bir
yardımının olmadığını, yine bu belediye
hizmetleri ile ilgili, koruyucu sağlık hizmetleri ile ilgili herhangi
bir yardımının olmadığını üzülerek buradan
belirtmek istiyoruz.
Şimdi, geçen
haftalarda bölgeyi ziyaret eden DTK, bölge tabip odaları, sendikalar,
özellikle SES Genel Merkezi ve SES Diyarbakır Şubesi, Diyarbakır
Eczacılar Odası ve yine, diş hekimlerinden oluşan bir heyet
26-29 Mayıs 2013 tarihinde Rojava dediğimiz Batı Kürdistanda
bazı gözlemlerde bulundular. Bu gözlemleri ben sizlerle paylaşmak
istiyorum:
Heyet
incelemeye önce Afrinden başlamış. Afrinde savaş öncesi
nüfus 700 bin iken şu anda nüfus 2 milyona varmış ve orada,
insani yardım götüren tek kuruluş olan Heyva Sora Kurdun tespitlerine
göre, sadece son birkaç ay içerisinde, 500 binin üzerinde bir nüfus, güvenli
olduğu için, Afrine gelmiş, Afrine göç etmiş.
Heyet,
sağlık hizmetleriyle ilgili özgün ve spesifik bir çalışma
yapıyor. Yapmış olduğu çalışmada, birinci basamak
sağlık hizmetinin tamamen çöktüğünü, savaş
koşullarından dolayı, şu anda, birinci basamak
sağlık hizmetlerinin verilmediğini, savaş öncesi faal
durumda olan 24 sağlık ocağından sadece 2 tanesinin, hem
tıbbi açıdan hem de personel açısından büyük yetersizlikler
içerisinde hizmet vermeye çalıştığını tespit
etmiş. Diğer sağlık kuruluşlarının neredeyse
tamamı, şu anda, orada işlev göremiyor, sağlık hizmeti
veremiyor bir hâlde.
Aşılar
olmadığı için, çocukların özellikle bazı
bulaşıcı hastalıklardan korunmasına yönelik
aşılar olmadığı için, bulaşıcı
hastalıklar savaş öncesi en asgari düzeydeyken savaş
sonrasında hızla arttığını tespit etmiş. Bu
artan bulaşıcı hastalıkların başında,
Şark çıbanı, tifo, brusella, kolera, kızamık ve
hepatit olduğunu, heyet, orada yapmış olduğu
çalışmalarda tespit etmiş.
Yine,
heyetin yapmış olduğu çalışmalara göre, ikinci basamak
sağlık hizmetlerine ulaşım konusunda da yine Afrinde çok
ciddi, çok önemli sıkıntılar var. Afrine hizmet veren devlet
hastanesi Afrinin otuz beş kilometre dışında kurulmuş
normalde ve orada hizmet veriyormuş. Ancak bu devlet hastanesi şu
anda tamamen Özgür Suriye Ordusu tarafından bir savaş mevzisi olarak
kullanıyor ve dolayısıyla, Afrinde yaşayan halka yönelik
sağlık hizmeti veren tam teşekküllü bir devlet hastanesi, ikinci
basamak bir sağlık tesisi şu anda bulunmuyor.
Heyetin yapmış
olduğu incelemelere göre, savaş öncesinde 4 olan özel hastanelerde
büyük bir hekim sıkıntısı yaşanmaya
başlanmış, personeller savaş tehdidi nedeniyle göç etmek
zorunda kalmış ve bu özel hastaneler devlet hastanesinin
yokluğunda oradaki halka sağlık hizmeti vermeye
çalışan bazı çalışmaları yürütmeye
çalışmıştır.
Yine, üçüncü basamak
sağlık hizmetinde ise, Afrinde yaşayan halk daha çok Halepteki
üniversiteden bu ihtiyacı karşılayacak şekilde hizmet
görmüş. Ancak, şu anda Halepte de yoğun
çatışmalı bir süreç olduğu için, üniversite hastanesinin
tedavisini gerektiren hastalar üçüncü basamak sağlık hizmetlerinden
de hiçbir şekilde faydalanamaz duruma gelmişler.
Demin özetlediğim
tablo içerisinde, belediye hizmetleri savaş koşullarından
dolayı aksadığı için çöplerin toplanması, suların
klorlanması, bu mevcut non hijyenik koşullarda, özellikle haşerelerle,
böceklerle mücadele konusunda ciddi birtakım sıkıntıların
olduğunu heyet tespit etmiş.
Yine, sık elektrik
kesintileri nedeniyle, sık olarak kullanılan jeneratörler nedeniyle
yoğun bir karbonmonoksit salınımının insan
hayatını tehdit edecek düzeyde Afrinde sürekli gündemde
olduğunu tespit etmiş.
Kamışlıda ve
yine Kobani bölgesinde de heyetin yapmış olduğu incelemelerde
aşağı yukarı benzer tablolar var, yani tam bir insani
dramı anlatan bir tablo. Giden bağımsız heyet bu insani
dramın Türkiye kamuoyunda bilinmesi, bir farkındalık
yaratılması ve Hükûmet nezdinde de gerekli olan insani
yardımın yapılması amacıyla bu
çalışmayı yapmış.
Zamanımız
olursa diğer şehirlerdeki ayrıntılarla ilgili de ben bilgi
vereceğim ancak konuşmamın başında özellikle Suriye
politikasıyla ilgili bazı konulara değinmiştim.
Hatırlarsanız, o dönem, Suriye politikasıyla ilgili
partimiz dışında konuşan neredeyse her siyasi partinin
temsilcisi Suriyedeki yeni durumda en büyük tehlikenin Türkiye'nin güneyinde
oluşan 900 kilometrelik bir sınır hattı olduğunu, bu
Kürt bölgesinin, bu bölgenin Kürtlerin eline geçmesinin Türkiye'nin
egemenliği açısından ciddi bir risk oluşturduğunu
söylemişti. Bu şekilde oluşan bir yapay korku üzerinden Hükûmet
de bugüne kadar aslında Rojava Kürtlerine, Suriye Kürtlerine yapması
gereken yardımı yapmamıştı.
Bakın,
o dönemden bugüne kadar uzun bir süre geçti. Bu yaratılan korku
imparatorluğunun, yaratılan korku sınırı
paranoyasının ne kadar boş ve anlamsız olduğu ortaya
çıktı çünkü oradaki Kürtlerin Türkiye halkıyla, Türklerle
herhangi bir sorunu olmadığını, tarihten gelen ortak bir
kaderin belirlemiş olduğu kardeşlik kültürü
dışında herhangi bir düşmanlığın
olmasının mümkün olmadığını da bizler defalarca
burada dile getirmiştik.
Bakın,
geçen süreç içerisinde Suriye sınırında Akçakalede maalesef
sınırın bu tarafına yapılan top
atışları neticesinde vatandaşlarımız
yaşamını yitirdi.
Yine
sınırın değişik noktalarında ve en son olarak da
Reyhanlıda yapılan saldırılarda 50ye yakın
insanımız, 50ye yakın vatandaşımız
hayatını yitirdi. Ancak bu süreç içerisinde özerkliğe doğru
giden Kürt bölgesinden, bu 900 kilometrelik sınır hattından
Türkiye sınırına yapılmış olan tek bir fiilî
saldırıyı ve bu saldırıların neticesinde
yaşamını yitirmiş tek bir vatandaşı hiçbir
milletvekili buradan gösteremez ancak o dönemde oluşturulan korku
algısı, oluşturulan bir paronoid ruh hâli o kadar belirgin ki,
biz hâlâ oradan gelecek bir potansiyel tehlike üzerinden Suriye Kürtlerini,
Rojava Kürtlerini bahsetmiş olduğum bu yetersizlikler üzerinden
terbiye etmeye çalışıyoruz. Bu yaklaşımı kabul
etmemiz mümkün değildir. Türklerle Kürtler arasında tarihin hiçbir
döneminde bir düşman hukuku olmamıştır, bundan sonra da
olmaması gerektiği inancındayız.
Suriyede
gelişen denklem içerisinde Kürtler ne Esaddan yana ne Özgür Suriye
Ordusundan yana bir tavır göstermeyerek kendi öz örgütlülükleriyle, öz
güçleriyle özerk bir yapılanmayı, özgür bir yaşamı
hedefleyen bir çalışma ortaya koymuşlardır ve bu özerk
yaşamı oluştururken de bütün bahsetmiş olduğumuz
şehirlerde Asuri, Süryani halkından tutalım da gayrimüslimlere
kadar, Sünni Araplardan tutalım da Şii Müslümanlara kadar
tamamının halk meclislerinde söz sahibi olduğu bir yönetim
modelini ortaya çıkarmayı başarmışlardır. Bu, son
derece saygı duyulması gereken bir noktadır. Ekonomik
ambargolarla bu kazanımı geriye çevirmeye çalışmak, insani
yardım koşullarını esirgeyerek oradaki halkı iradesi
kırılacak şekilde bir izolasyona tabi tutmak, her şeyden
önce, yapılabilecek en büyük yanlıştır.
Bakın,
demin, bu illerin tamamında nüfusun arttığından bahsettim
çünkü burada Kürtler kendi öz güçleriyle ne Esadın katliam yapmasına
izin veriyorlar ne de halka karşı Özgür Suriye Ordusunun bu
katliamları hayata geçirmesine izin veriyorlar ancak hâlâ insani
yardım konusunda uluslararası bir desteğe ve en önemlisi de
hemen yanı başında olan tarihî kardeşlik hukukunun
olduğu Türkiye devletinin desteğine şiddetle ve ivedilikle
ihtiyaç duymaktadırlar. Aşının, ilacın, insani
yardımın milliyeti olmaz. Değerli milletvekilleri, Suriyedeki
Kürt çocuklarının aşı yokluğundan dolayı
bulaşıcı hastalıklardan ölmesi hiçbir milliyetçilik
duygusunu tatmin etmez, herhangi bir ülkenin güvenliğiyle ilgili herhangi
bir sonucu da açığa çıkarmaz.
Daha
önce yapmış olduğumuz görüşmelerde de bunları defaatle
belirtmemize rağmen, hâlâ ilaç konusunda, aşı temini konusunda,
Türkiye, Suriyeden gelen mültecilere gösterdiği doğru tutumu ortaya
koyacak şekilde bir insani yardım elini uzatmamıştır.
Ben,
buradan, hem Dışişleri Bakanına hem de Sayın
Sağlık Bakanımıza sesleniyorum, Afrinde, Kobanide,
Kamışlıda, bir bütün olarak Rojavada yaşayan Kürtlerin
tamamının yaşamış olduğu bu insanlık
dramına artık kayıtsız kalmayın diyorum. Özellikle
ilaç konusu ve aşı konusunun bir an önce çözülmesi gerektiği, bu
konuda Hükûmetin sorumlu yaklaşması gerektiği
çağrısını yinelemek istiyorum.
Bakın,
değerli milletvekilleri, sınır bölgesinin diğer
tarafında oluşacak bir salgın hastalık riski bu tarafı
da etkiliyor. Örneğin Ceylanpınarın karşısında,
Serekaniye dediğimiz, Resulayn dediğimiz şehirde, şu anda
bu belediye hizmetlerinin eksik yapılmasından dolayı ciddi
düzeyde artan bir böcek popülasyonu, sinek popülasyonu var ve Ceylanpınar
Belediyemiz, ilk defa Biz bu yaz boyunca ilaçlama yapmamıza rağmen,
Ceylanpınarda bu sineklerle, bu böceklerle baş edemeyecek bir
noktaya geldik. diyor.
Şimdi,
biz Hükûmetle yapmış olduğumuz görüşmelerde şunu da
söyledik: Siz yapmıyorsanız bizim yapmamıza izin verin. dedik.
Olabilir yani, milliyetçilik duygularınız insani bakış
açısının önüne geçebilir, bu anlatmış olduğumuz hususlara
güvenmeyebilirsiniz, yapmak istemeyebilirsiniz, ama izin verin, oradaki çöpleri
bizim belediyelerimiz, Ceylanpınardaki, Nusaybindeki,
Kızıltepedeki, Suruçtaki belediyelerimiz gidip toplasın, orada
gerekli ilaçlamaları yapsın, orada suların gerekli
klorizasyonunu yapsın, bu şekilde Ceylanpınarda,
Kızıltepede, Nusaybinde yaşanan sorunun da önüne geçmiş
oluruz dedik. Ancak, maalesef bugüne kadar belediyelerimizin yapmak
istediği bu hizmetlere yönelik de herhangi bir müsaade yine AK PARTİ
Hükûmeti tarafından verilmemiştir. Dolayısıyla da, oradaki
tablo her geçen gün ağırlaşmakta, her geçen gün
sınırın bu tarafını da etkileyecek şekilde
hepimizin sağlığını, hepimizin geleceğini tehdit
edecek bir düzeye varmaktadır. Bakın, Suriye Kürdistanında
yılan sokması ve akrep sokması neticesinde
yaşamını yitiren pek çok vatandaş oldu. Çünkü bu iki olguya
karşı, iki vakaya karşı kullanılması gereken
panzehirler şu anda o coğrafyada bulunmuyor. Bunun için defalarca
yine girişimler yapmamıza rağmen bu konuyla ilgili yine AK
PARTİ Hükûmeti bugüne kadar kendi üzerine düşen insani
sorumluluğun gereğini yerine getirme noktasında maalesef
sınıfta kaldı. Biz tabii, bu konuşmayı yaparken,
burada bu bilgilendirmeyi yaparken birilerini suçlama, işte Hükûmeti
mahkûm etme amacıyla bunları yapmıyoruz. Var olan
yanlıştan bir an önce geri dönülmesi ve bu konuda bir insani
duyarlılık, bir insani erdemin gösterilmesi amacıyla
bunları Genel Kurulun bilgisine sunuyoruz. Özellikle yürüyen çözüm süreci,
yürüyen yeni süreçle beraber bir bütün olarak Orta Doğudaki Kürtlerle
ilgili algınızın da artık değişmesi
gerektiğini ifade ediyoruz. Sınırın diğer
tarafında size düşmanlık besleyen bir halk yoktur ve olmayacaktır
ancak şu anda insani yardımınıza ihtiyacı olan bir
halk vardır ve tarih önünde bu insani yardımı yapmanız
bizce bin yıllık kardeşlik hukukunun gereğidir diyoruz.
Ben,
bu bilgilerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum, sağ olun.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Hükûmet
adına söz isteyen Avrupa Birliği Bakanı Sayın Egemen
Bağış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkanım, burada biraz evvel, Avrupa Parlamentosunun bugün
aldığı kararla ilgili olarak görüşlerini bizimle
paylaşan Cumhuriyet Halk Partisi temsilcisi bazı ithamlarda ve
iddialarda bulundu. Kendisi, Türkiyede son on iki gündür yaşanan
olayların sevk ve yönlendiricisi olarak CHPyi gördüğümüzü iddia
etti. Biz hiçbir zaman Bu eylemlerin sevk ve yönlendirmesi CHP tarafından
yapılıyor. demedik. Ama bu eylemler içerisinde figüran
oldukları kesindir. Çünkü, bu eylemler içerisinde Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekillerinin bizzat katıldığı, bizzat insanlara
çağrıda bulunduğu, o gösterilerde Türkiye Cumhuriyetinin
görevli güvenlik güçlerine ana avrat küfrettiği, ellerine sopalar
aldığı bütün ulusal kanallarda gösterilmiştir. Bununla
ilgili belgeler, fotoğraflar oldukça boldur. Bu yüzden, CHPnin bu
olaylarda figüran olduğu kesinleşmiştir.
Ama
bu olayların ortaya koyduğu bir başka gerçek vardır.
Aslında, meydanlara çıkan gençler, Türkiyede adam gibi bir muhalefet
partisi olmadığı için kendi muhalif söylemlerini kendileri
dillendirmek durumunda kalmışlardır. Normalde bu
görüşlerin, milletin temsilcisi olan vekiller
aracılığıyla burada dillendirilmesi gerekirken, maalesef, o
gençler kendi söylemlerini kendileri dile getirmek durumunda
kalmışlardır.
Şimdi,
bugün kabul edilen Avrupa Parlamentosu raporunun baş mimarı, Avrupa
Parlamentosundaki sosyal demokratların lideri Sayın Swobodadır.
Sayın Swobodanın birkaç gündür yaptığı
açıklamaları yakından takip ediyoruz. Sayın Swobodayı
en son, ana muhalefet partimizin Genel Başkanı Sayın
Kılıçdaroğluna verdiği randevuyu iptal etmesiyle
Türkiyede gündeme geldiğini hatırlıyoruz.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Yok Cahilce açıklamalar yapıyor Başbakan.
dedi, oradan hatırlıyoruz.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Kendisi
Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanına Katil. diyen bir sosyal
demokrat liderle görüşmem. diye açıklama dahi yaptı.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Peki Başbakan cahilce açıklamalar
yapıyor. dedi mi?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Şimdi,
o gün orada bu tavrını eleştiren ana muhalefet partimiz, bugün
Sayın Swobodanın önderliğinde ortaya konan bu raporun, acaba,
Sayın Swobodanın Türkiyedeki sosyal demokratlara olan o soğuk
tavrını dengelemek için atılmış bir adım
olduğunu da değerlendiriyor mu, merak ediyorum.
Şimdi,
Avrupa Birliği üyesi ülkelerde, çok daha masum gösterileri bir şiddet
sarmalına çeviren Avrupa Birliği üyesi ülkelerin güvenlik güçlerinin
tavırlarına baktığımız zaman, Türk polisinin
gerçekten son on iki gün içerisinde cansiparane bir şekilde
vatandaşlarımızın can güvenliğini korumak için,
ülkemizi, şehirlerimizi korumak için muazzam bir çaba içerisinde
olduklarını görüyoruz ama bu süreçte hata yapanlar varsa onunla
ilgili zaten araştırmalar yapılıyor, tahkikatlar
yapılıyor. Daha dün üç polis görevlisi görevden el çektirildi.
Türkiye
Cumhuriyetinin Başbakanını Avrupa Parlamentosu kararı
diyolağa davet ediyor, daha ilk günden itibaren diyalog çabası
içerisine giren bir Hükûmetimiz var, Başbakanımız var,
Başbakan Yardımcımız Sayın Arınç Başbakan
Vekili olarak Taksim grubuyla zaten görüştü. Dün Sayın
Başbakanımız dört buçuk saatlik bir toplantı yaptı. Bu
arada, farklı kesimleri temsil eden Türkiyenin entelektüel sanatçıları,
yazarları bu konularla ilgili olarak birçok bakanımızla ve
Başbakanımızla bizzat görüştü. Ama Avrupa Birliği
üyesi ülkelerde neler olduğunu hatırlayalım. Yunanistanda
yaşanan gösterilerde, Londradaki hâlen devam edegelen bazı
gösterilerde, Paristeki ayaklanmalarda o ülkelerin güvenlik güçleri
vatandaşına karanfil mi dağıttı? Bizim polisimiz
burada karanfil bile dağıttı. Burada,
vatandaşlarımızın gerçekten can güvenliğini, mal
güvenliğini korumak adına bu kadar büyük bir hassasiyetle görev yapan
bütün güvenlik güçlerimizi itham altında bırakmayı ben doğru
bulmuyorum. İçlerinde hata yapan varsa cezalarını alırlar.
Bu kürsüde Türkiye Cumhuriyetinin İçişleri Bakanı bizzat
muhalefet partilerimize hitaben, cevaben yaptığı konuşmada
bu soruşturmaların bizzat kendisi tarafından takip
edileceğini ilan etti ve sonuçlarını bu kürsüden sizlerle
paylaşacağını ilan etti. Sayın milletvekillerimizin bu
unutkanlığını da bu vesileyle not etmek istiyorum.
Türkiye
Cumhuriyeti, Avrupa Birliği standartlarının da üzerinde,
cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürkün hedef
gösterdiği çağdaş medeniyetler seviyesinin üzerine çıkmak
için yani bugünün çağdaş medeniyetler seviyesi Avrupa Birliği
standartlarıysa onun da üzerine çıkmak için gerekli reformları
atma konusunda kararlıdır.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Hangi reformu yaptın ya?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
Bakın, bu cumartesi günü Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin dört bakanı;
İçişleri Bakanımız, Adalet Bakanımız,
Dışişleri Bakanımız ve Avrupa Birliği Bakanı
olarak benim ev sahipliğimde, Bakanlığımızda reform
izleme grubu toplantısını gerçekleştireceğiz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Kaç adam öldü. Hangi demokrasiden bahsediyorsun ya?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
Bürokratlarımızla birlikte, bu sürecin özellikle Türkiyenin
attığı reform adımlarına yansıması ve bundan
sonraki süreçte atılması gereken adımları
değerlendirmek için biz bunu bile bir vesile hâline getirip
kararlılığımızı ortaya koyuyoruz.
Daha
dün Sayın Başbakanımız gerekirse bu konuda, Gezi
Parkında yapılması öngörülen topçu kışlasıyla
ilgili olarak İstanbul halkının görüşlerine
başvurabileceğimizi ilan etti.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Yargı kararı var ya, neye baş vuruyorsunuz?
Yargı kararı var.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Biz
demokrasiyi güçlendirmek istiyoruz ama demokrasinin en doğal platformu
olan siyasi partilerin mitinglerini bile endişeyle karşılayan
bir muhalefet zihniyetimiz var.
KAMER
GENÇ (Tunceli) - O zaman aklınız neredeydi, bu kadar zulümden sonra
şimdi referanduma gidiyorsun? O kadar insanın gözü kör oldu, o kadar
insan öldü.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, biz demokrasiyi güçlendirmeye
çalışıyoruz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) - Demokrasi bu mudur?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Çok
şükür mensubu olduğum ve mensubu olmaktan da onur duyduğum
Adalet ve Kalkınma Partisinin hiçbir üyesi, hiçbir temsilcisi bugüne kadar
darbe çığırtkanlığı yapmamıştır.
(AK PARTİ sıralarından Bravo! sesleri, alkışlar) Siz
darbe çığırtkanlığı yapanların, darbecilerin
kurduğu meclislerin üyeleri olarak gelip burada bize demokrasi dersi
vermeye kalkmayın.
Biz,
herkesin geçmişteki duruşu çok nettir, çok açıktır. Türkiye
Cumhuriyeti reformları konusunda vatandaşının yaşam
standartlarını daha da yükseltme konusunda kararlıdır.
Bizim için Avrupa Birliği süreci, sonucundan çok daha önemli olan bir
yoldur. Benim ülkemin 81 ilinde de Almanyadaki otoban
standartlarının yakalanması, İngilteredeki eğitim
standartlarının yakalanması
KAMER
GENÇ (Tunceli) Ortaçağ eğitimi getiriyorsunuz.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) -
İsveçteki insan hakları, ifade özgürlüğü
standartlarının yakalanması, İtalyadaki moda, marka
standartlarının yakalanması, Fransadaki gıda, hijyen
standartlarının yakalanması Avrupa Birliği sürecinin en
önemli hedefidir.
Sonucunda
belki biz de Norveç gibi, İsviçre gibi üye olmama yolunda bir tercih de
ortaya koyabiliriz, onun kararını milletimiz verir. Bugüne kadar her
zaman kaçtığınız ve hor gördüğünüz, göbeğini
kaşır, bidon kafalı diye hakaret ettiğiniz o milletimiz
bizim başımızın tacıdır; kararı onlar verir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER
GENÇ (Tunceli) Kim dedi? Siz dediniz onu.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, Avrupa Parlamentosunun bugün aldığı
karar ancak CHPye malzeme olur. Biz bu tür kararları hak ettikleri kadar
önemseriz, hak ettikleri kadar ilgi gösteririz. Türkiye Cumhuriyeti devleti ne
yaptığını bilen bir devlettir. Biz devlet olma geleneği
bin yılı aşmış bir milletin temsilcileriyiz. Burada bu
hassasiyetlere hepimizin önem göstermesi gerekir. Biz Avrupa Birliği
içerisinde de Türkiyeyle olan müzakere sürecini askıya almak isteyenlere
buradan, bu ülkenin en önemli kürsüsünden bir cevap vermek istiyorum. Türkiye
ile ilişkileri askıya almak, Türkiye için değil, Avrupa
Birliği için bir tehdittir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Türkiye, ültimatom kabul etmez; Türkiye, tehdit kabul
etmez; Türkiye, kendi ayaklarının üzerinde dik durabilen ama diklenmeyen,
vatandaşıyla el ele, çok daha aydınlık yarınları
kurma konusunda kararlı olan bir hükûmete sahiptir.
Bugün
Avrupa Birliği üyesi ülkelerin kendi reform süreçlerine
baktığımız zaman, kendi krizlerini nasıl
yönettiklerine baktığımız zaman, şu anda
Avrupanın en güçlü, en reformcu ve en kararlı hükûmetinin Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir.
Avrupa Birliği sürecindeki ülkelerin siyasi liderlerinin kendi
ülkelerindeki popülaritesine ve vatandaşlarının kendilerine olan
güven olgusuna baktığınız zaman, şu anda dünyanın
en önde gelen liderlerinden bir tanesinin Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanı olduğu çok açık, net görülmektedir.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Buna sen bile gülersin ya!
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Bunu ben
söylemiyorum, bunu Washington Post gazetesi bugün yazıyor. Washington Post
gazetesi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yüzde 62si Tayyip
Erdoğana güvenirken Amerika Birleşik Devletleri
vatandaşlarının sadece yüzde 42si Obamaya güveniyor,
İngiltere vatandaşlarının sadece yüzde 38si Camerona
güveniyor. diyor.
MUHARREM
İNCE (Yalova) O zaman Amerikada aday yapalım onu ya!
KAMER
GENÇ (Tunceli) İyi işte o zaman,
Cumhurbaşkanlığına aday olsun da görelim.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Bu
rakamları biz söylemiyoruz, bunu uluslararası
araştırmacılar yazıyor ve son günlerde yaptıkları
son derece tek taraflı, son derece yıpratıcı
yayınlarla hepimizin kızgınlığını alan
Batı medyası söylüyor, onlar bile itiraf ediyor.
Bakın,
son günlerde özellikle bazı Batılı medya
kuruluşlarının reklam dahi almadan, saatlerce Taksim
Meydanından yayın yapması herkesi düşündürmelidir. Körfez
Savaşından bu yana hiçbir konuda bu kadar hassasiyetle yayın
yapmayan o yayın kuruluşları, Suriyede günde ortalama 100
vatandaşını öldüren eli kanlı diktatörü bile -ki siz
diktatör diyemediniz, hâlâ o Esed diktatörünü, vahşisini
kınayamadınız ama- Suriyede her gün
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Esad nasıl Esed oldu, onu bir
anlatır mısınız?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
hayatını kaybeden yüzlerce insanın dramını bile
gündeme taşımazken Türkiyede polisimizin, güvenlik güçlerimizin,
belediyemizin, valiliğimizin, emniyetimizin ve Hükûmetimizin çok büyük bir
hassasiyetle, mümkün olduğu kadar, vatandaşımızın can
ve mal güvenliğini koruyabilmek için üzerinde durduğu bu süreci sanki
Türkiyede çok kötü şeyler oluyormuş gibi göstermeye
çalışmaktadır. Türkiyedeki
vatandaşlarımızın, milletimizin hissiyatları
sabahın üçünde havaalanında Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanını karşılayan 150 bin kişinin bir araya
gelmesiyle ortaya konmuştur. Ankaraya indiği zaman, kendisini
karşılamak için yollara dökülen bir milyon Ankaralının
sevgi ve coşkusuyla ortaya konmuştur.
Bugün,
Türkiyenin içinde de Avrupada da farklı ülkelerde de Sayın
Başbakanımızın karizmasını kıskananlar
olabilir, onlara yapabileceğimiz bir şey yok. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Benim onlara söyleyeceğim tek bir
şey var: Nazar etme ne olur, çalış belki senin de olur. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Sayın Bakan Muhalefetin bir
figüran olduğunu ve ayrıca adam gibi muhalefet yok. gibi
ağır laflar etti.
BAŞKAN
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) İzin verirseniz, Sayın Öztürk grubumuz
adına konuşacak.
BAŞKAN
Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum, buyurun.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri -hiç merak etme
Sayın Başkan, sataşmayacağım- ben Türkiye Büyük Millet
Meclisi ve siyaset kurumunu bu olaylardan ders çıkartarak bu sürecin
önemliliğine uygun bir şekilde davranması gerekir konusunda bir
davette bulundum ve aslında Avrupa Parlamentosunun bu konuda
aldığı kararı okudum.
Şimdi,
Sayın Bakan burada konuşurken yine benim bu çağrıma uygun
davranmadı, buna üzülüyorum. Aslında doğrudur, Swoboda
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına yönelik böyle bir suçlama
bulunmuştur, o doğrudur yanlıştır ama o sadece Swobodanın
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına yönelik bir girişimidir.
Ama, burada benim okuduğum karar, sosyalist grubun kararı
değildir, Avrupa Parlamentosunun kararıdır Sayın Bakan.
Siz
2004 yılında, Kızılayda havai fişek
fırlattınız, o zaman da Cumhuriyet Halk Partisini Avrupa
Birliğine karşı olmakla suçladınız. Sizin çok
övündüğünüz ama bugüne kadar soru önergesiyle sordum, Siz ne iş
yaparsınız Sayın Bakan, Avrupa Birliği Bakanı olarak
diye. Çünkü, Avrupa Birliği gündemden kalktı, ona yanıt da
vermediniz.
Şimdi,
burada Avrupa Parlamentosunun Türkiye Hükûmetine karşı
aldığı
Bakın, Hristiyan demokratlar, sosyalistler,
liberaller, yeşiller ve muhafazakârların oybirliğiyle
aldığı bir karar bu. Ben onu sadece okudum.
Öbür
taraftan, siz, Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili ben şunu söyledim: Yani,
böyle bir şey bile yanlıştır. dedim ama Sayın
Başbakanın üslubu vardır, CHPnin rolü vardır ve her zaman
olduğu gibi aşırı uçlarla ilişkisi vardır. Ben,
olayların olduğu günden beri olayları izleyen bir
milletvekiliyim ama ben bugüne kadar hiçbir milletvekili arkadaşımızın
şiddeti teşvik edici konuşma yaptığına şahit
olmadığım gibi, sizin söylediğiniz gibi elinde bir sopa
görmedim. Şimdi, siz, o fotoğrafları bana gösterirseniz, bir
milletvekilinin elinde sopa olduğuna yönelik bir şey gösterirseniz,
ben bu kürsüde çıkacağım, özür dileyeceğim. Bakın,
siz, kendi kendinize
(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Yanlış
yapıyorsunuz arkadaşlar, yanlış yapıyorsunuz.
Bakın, siz, bu kürsüde bile
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla)
konuşan adamın sözünü keserek, ne kadar
otoriter bir eğilime yatkın olduğunuzu gösteriyorsunuz.
HARUN
KARACA (İstanbul) Hayır, dünkü tweetden haberiniz yok mu?
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) İdris Balın yazdığı
yazıyı okuyun, Taha Akyolun Hürriyette yazdığı yazıyı
okuyun. Yeni Şafakta eski milletvekilinizin yazdığı
yazıyı okuyun, bizim dediklerimize inanmayın.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Bizim çağrımızı, hepimiz için ben
yayarlı bir çağrıda bulundum. Efendim, diyorsunuz: Muhalefet.
Tabii, muhalefette ders çıkartacak, ben bunu söylüyorum zaten. Yani, bundan
sadece iktidar değil, hepimiz ders çıkartmamız lazım,
iktidarıyla muhalefetiyle ders çıkartmamız lazım.
BAŞKAN
Sayın Öztürk, lütfen.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Siz, bana bir Bakan olarak şunu söyleyebiliyor
musunuz? Arkadaş, bu olayların nedeni şudur. diyebiliyor
musunuz? Diyemiyorsunuz, hiç kimse diyemez.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Pazar günü mitinge gel anlatalım sana.
BAŞKAN
Sayın Öztürk, teşekkür ediyorum.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Saygılar sunuyorum.
4 - Orta
Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri
Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri
Komisyonu Raporları (1/498) (S.
Sayısı: 173)
BAŞKAN
Evet, sayın milletvekilleri, çalışma süremizin az kalması,
bundan sonraki hatibe söz versem dahi tamamlanamayacağından, sözlü
soru önergeleriyle alınan karar gereğince kanun tasarı ve
teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için, 18 Haziran 2013 Salı günü saat 15.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 19.37