18 Haziran 2013 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 121inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri beşer dakikadır, Hükûmetin yirmi dakika cevap
verme hakkı vardır.
Gündem
dışı ilk söz, hafta sonu yapılan LYS sınavları
hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Türkan
Dağoğluna aittir.
Buyurun Sayın
Dağoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TÜRKAN DAĞOĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
üniversite sınavları ve üniversitelerimizin bugünkü durumuyla ilgili
gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Öncelikle
geçtiğimiz hafta gerçekleşen ve bu hafta da devamı gelecek olan
lisans yerleştirme sınavına katılan tüm gençlerimiz dilerim
ki ideallerindeki üniversite ve bölüme kavuşurlar.
Sınav sistemlerini
statik olmaktan çıkarıp zamanın ruhuna uygun olarak
çağdaş düzenlemeleri ve değişiklikleri yaparak
gençlerimizin daha modern ve etkin bir sisteme tabi tutulmalarını
sağlamak için çabalar gösterilmektedir. Ülkemiz, uluslararası
arenadaki etkinliğinin günbegün artması ve ekonomik alanda
sağladığı gelişmelere paralel olarak 170i
aşkın devlet ve vakıf üniversitesiyle yükseköğrenim
alanında da cazibe merkezi olma yönünde emin adımlarla ilerlemektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda 5 vakıf üniversitesi
kurulmasını öngören yasayı geçtiğimiz günlerde kabul etmiş bulunmaktayız. Ülkemiz,
artık üniversite ve bölüm açarken toplumsal ihtiyaçları ve teknolojik
gelişmeleri göz önünde bulundurmaktadır. Biz, bunları -daha
evvel belirtildiği gibi- megalomani veya büyüklük hezeyanı ile
değil milletimize hizmet bilinciyle yapıyoruz. Türkiye,
üniversitelerin nitelik ve niceliğine verdiği önemle aslında
şu mesajı vermektedir: Genç ve dinamik nüfusun niteliğini ve
katma değerini artırmak, bu gençlerimizin eğitim alanında
artan taleplerini karşılamak büyümemize istikrar kazandıracak
yatırımları bizzat gençlere yapmakla mümkündür.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, Hükûmetimizin 2023
hedefleri bağlamında dünyanın 10 büyük ekonomisinden birisi
olmak üzere, yükseköğretimin büyümesini sürdürmesi gerektiğinin
bilincindedir. Şu an itibarıyla baktığımızda,
gerçekten çok gurur verici rakamlarla karşı karşıya
bulunmaktayız. Harvard Üniversitesinin ortaya koymuş olduğu bir
business mecmuasında orada parlayan yıldız olarak Avrupada 2
ülke gösterilmiştir; bunlardan birisi Almanya, diğeri de Türkiyedir
ve bunu Harvard Üniversitesinin mecmuası kapak olarak göstermektedir.
AK PARTİnin iktidara geldiği sene Türkiye
çapında sadece 76 üniversitenin olması
başarımızın matematiksel kanıtını da ortaya
koymaktadır. Artık üniversitesiz il kalmamış, hatta
aynı il içinde de gençlerimize tercih ve yeteneklerine göre farklı
üniversite ve bölüm olanakları tanınmaktadır. Üniversite
okullaşma düzeylerini tabana daha adil ve hakkaniyetli bir şekilde
yaymak üzere ise geçtiğimiz sene harçları
kaldırmıştık. Böylelikle üniversiteye gitmek, artık
ailenin maddi durumuyla bağlantılı olmaktan
çıkarılmış, eğitimde fırsat eşitliği
tesis edilmiştir. 2 milyonun üzerinde öğrencimiz bugün bu
harçların kaldırılmasından doğrudan doğruya
istifade etmektedir. Hükûmetimiz, öğrenci bursları
aracılığıyla da üniversiteye gitme eğilimlerini
teşvik etmektedir. On yıl içinde burs ve kredilerde yüzde 522 oranında
artış sağlanmıştır.
Üniversite sistemini düzenleyip
iyileştirirken uluslararası camiadaki hedefleri ve konumumuzu da göz
önünde bulundurarak yabancı öğrencilere de kapılarımız
açmaktayız. Türkiye Bursları adı altında yabancı
öğrencilere verilen burslar sayesinde 2012 yılında ülkemizde
okumak isteyen öğrenci sayısında ciddi bir artış
olmuştur. Ülkede 2.500e yakın öğrenci eğitim görmektedir.
Bu rakam gerçekten çok büyüktür ve başarının özetidir
aslında.
Sözlerime son verirken bütün
kardeşlerime, bütün evlatlarımıza sınavlarında bir
kere daha başarılar diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Dağoğlu.
Gündem dışı ikinci söz,
Tekirdağın sorunları hakkında söz isteyen Tekirdağ
Milletvekili Sayın Emre Köprülüye aittir.
Buyurun Sayın Köprülü. (CHP
sıralarından alkışlar)
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her ne kadar gündem
dışı konuşmamız Tekirdağ ile ilgili olsa da
gündemimiz düşünüldüğünde, ülkemizin gündemi düşünüldüğünde
öncelikle değinmek istediğimiz birkaç konu olduğu kanaatindeyiz.
Sayın milletvekilleri, Türkiyenin
gündemi malum. Bu gündemi başlangıç noktasından ele
aldığımız zaman şununla
karşılaşacağız: 29 Mayıs tarihinde masum,
demokratik taleplerini dile getiren insanlar vardı Gezi Parkında. Bu
insanlara uykularında, sabaha karşı beşte, bir
saldırı emri verildi ve bu insanlara saldırıldı. Kim
verdi bu saldırı emrini? Çok net, hiç tartışmasız
Başbakan verdi. O gençlere saldırıldı ve o andan itibaren
de tüm Türkiye ayağa kalktı; insanlar çığ gibi bir araya
geldiler, birleştiler, sokaklar, caddeler, alanlar, meydanlar doldu.
Başbakan bu süreçte bir kez dahi insanları dinlemeden bu insanlara
hakaret ederek söze başladı, o hakaretler ve despotça tavırlar
insanları daha da kenetledi, insanlar kenetlendikçe ve insanlar
kızdıkça meydanlar daha da kalabalıklaştı, insanlar,
meydanlar kalabalıklaşınca Başbakan bocaladı,
Başbakan bocaladıkça sertleşti ve sertleştikçe maskeleri de
birer birer düştü. Ne kadar anlayışsız, tahammülsüz ve
hoşgörüsüz olduğunu önce tüm Türkiye, daha sonra tüm dünya gördü.
Biliriz ki dünyada bütün diktatörler çaresiz kaldıklarında
şiddete başvururlar çünkü diktatörler âcizdirler, çünkü biliriz ki
şiddet yalnız ve yalnız âciz insanların metodudur.
Şimdi, AKP olayların
sorumlularını arıyor, arkasında kimler var, onları
bulmaya çalışıyor; Faiz lobisi mi var, dış güçler mi
var, BBC mi var, Çarşı grubu mu var? Ben şunu söyleyeyim: Allah,
hiçbir lideri ve siyasi partiyi bu kadar komik bir duruma düşürmesin.
Eğer sorumlu arıyorsa AKP ya da Başbakan, dönüp aynaya
baksın. Tek bir sorumlu var -bunu artık Türkiye de gördü, dünya da
gördü- yönetme yeteneği ortadan kalkan Başbakan. AKPye oy
vermiş yurttaşlarımız anladı ama Başbakan ve
yakın çevresi maalesef ki daha anlayamıyor. Bu insanların, bu
toplanan insanların yüzde 80i genç; demokrasi istiyorlar, özgürlük
istiyorlar. İçlerinde toplumun her kesiminden insanlar var; birbirlerine
saygıları var, birbirlerinin özgürlük alanlarına
saygıları var ama Başbakanın ve Başbakanın
yakın çevresinin o gençlere saygısı yok, görüyoruz ki sevgisi de
yok.
AKP mitingler yaptı, hiç
anlamadı insanları. Bu insanlar homojen bir yapıya sahip
değiller, toplumun her kesiminden insanlar var. AKP şu hataya
düştü: Halkına karşı, millete karşı miting yapan
bir siyası parti durumuna düştü. Ama neden? Telaşa
kapıldı, paniğe kapıldı ve o panik de onlara bunu
yaptırdı.
RECEP ÖZEL (Isparta) Siz neye
düştünüz? CHP neye düştü? Bir de onu söylesene bir. Polise taş
atanın avukatlığını
EMRE KÖPRÜLÜ (Devamla) Ne dedi
ismine? Millî iradeye saygı dedi. Ya, millî iradeye saygınız
olsa -bu Parlamentonun 8 milletvekili iki senedir içeride- bir adım
atarsınız. Sizin millî iradeye gram dahi saygınız yok ki.
(CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, artık AKPye kimse
inanmıyor. Bazıları Mesajı aldık. diyorlar. AKP
mesaj falan almaz. Bakın, bu olaylar çevre
duyarlılığıyla başladı ve ne noktaya geldi.
Şimdi, birkaç gün önce Çevre
duyarlılığından mesaj aldık. diyenlerin
yaptığını size anlatayım: Bakın, elimde Çevre ve
Şehircilik Bakanlığının bazı plan
değişiklikleri var. Yerel yönetimlere sormamış, iradeyi
almamış, yerel iradeyi, belediyelerin düşüncelerini
almamış. Ne yapmış biliyor musunuz? Burada, ben iktidar
partisinin Tekirdağ milletvekillerine de sesleniyorum, onlar da bu konuda
ellerini taşın altına koymak zorundalar. Marmara Ereğlisi
ilçesine -sit alanı olan, turizmin yoğun olduğu ilçeye- kömürle
termik santral kararı almış. Belediyenin haberi yok, bizlerin
haberi yok, kimsenin haberi yok. Onun dışında, il özel
idaresinin reddettiği orman alanının içerisine, Şarköy
ilçesine çevrim santrali kararı almış. İnsanlar
karşı çıkıyor. Onu da geçiyorum, gene, gitmişler, Malkara
ilçesine termik santral kararı almışlar.
Yerel iradeler farklı
düşünüyor, AKP tepeden inme imar planı değişiklikleri
yapıyor. Nereye yapıyor? Tarım arazisine yapıyor. Nereye
yapıyor? Ormana yapıyor. Nereye yapıyor? İnsanların
yaşam alanlarına yapıyor. Sonra da Biz mesajı aldık.
diyor.
Açık olarak söyleyelim: Toplum
gerçekleri gördü. AKPnin alacağı hiçbir mesaj yoktur, bu halka da
vereceği artık hiçbir şey kalmamıştır diyorum,
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Köprülü.
Gündem dışı üçüncü söz,
Seyitömer Termik Santrali ve Kömür İşletmesinin satışı
nedeniyle yaşanan mağduriyetler hakkında söz isteyen Kütahya
Milletvekili Sayın Alim Işıka aittir.
Buyurun Sayın Işık. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle sizleri ve
bizleri televizyonları başında izleyen saygıdeğer
vatandaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün
yani 18 Haziran 2013 günü Kütahya ve Kütahyalı hemşehrilerim için
kötü bir milat olarak tarihe geçecek bir gündür çünkü bugün Kütahya ilinin en
büyük işletmelerinden birisi olan Seyitömer Termik Santraliyle Seyitömer
kömür işletmelerinin bir bütün hâlinde özelleştirme adı
altında satışa sunulduğu sürecin son günüdür ve devir teslim
işlemlerinin yapıldığı bir gündür. Yani bugün Kütahya
elindeki, cumhuriyet tarihi boyunca yapılmış kamu
yatırımlarından bir başkasını, iki işletmeyi
bir bütün hâlinde kaybetmiştir. Geçmiş olsun diyorum.
Bugün, AKP hükûmetlerinin iş
başına geldiği 2002 yılından bu yana
başlattığı hızlı özelleştirme sürecine
Kütahyada daha önce satılan Eti Gümüş, şeker fabrikası,
azot fabrikası, TEDAŞ ve KÜMAŞ tesislerinin ardından
Seyitömer tesislerinin de bu zincire eklendiği ve anılan tesislerin
özelleştirme adı altında âdeta peşkeş çekilircesine
satılarak özel sektöre devrinin tamamlandığı bir gündür.
Bugün, Türkiye genelinde olduğu
gibi Kütahyada da önceki cumhuriyet hükûmetleri döneminde
yapılmış kamu yatırımlarının AKPnin bütçe
açıklarını kapatabilmek için sadece iki yıllık geliri
veya dört-beş yıllık kârı
karşılığında yıllardır on binlerce
Kütahyalı hemşehrimin çalışıp emekli olduğu,
emeklilik sonrasında da torunlarına ve çocuklarına destekte
bulunduğu bir tesisin kapısına kamu adına kilit
vurulduğu bir gündür.
Bugün, Özelleştirme İdaresi
Başkanlığınca Aralık 2012de başlatılan
ihale ilanının arkasından Seyitömer Termik Santrali ve kömür
işletmesinin devir teslim işlemlerinin tamamlanarak sıranın
Kütahyada bulunan son kamu işletmesi olan Tunçbilek Termik Santralı
ve Garp Linyitleri İşletmesinin satışına
başlandığı gündür.
Değerli milletvekilleri, bu tesis
sıradan bir tesis değildir. Daha, bu tesis, bir buçuk yıl
öncesine kadar ilgili bakanların yani Maliye Bakanı ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanının soru önergelerimize cevaben Kesinlikle
özelleştirmeyi düşünmüyoruz. dediği tesisin geçen yıl
temmuz ayında çıkartılan torba yasaya eklenen bir maddeyle, bir
gece yarısı AKP milletvekilleri tarafından verilen önergeyle
eklenen bir maddeyle iki tesisin bir bütün hâlinde özelleştirilmesinin
önünün açıldığı, sürecin arkasından geçen
yaklaşık bir yıllık sürede tüm işlemlerin tamamlanarak
son noktaya gelindiği bir gündür. Bugün, sonuçlanan bu satış 600
megavatlık kurulu güçle her yıl yaklaşık 4 milyar
kilovatsaat elektrik enerjisinin üretildiği, 4 üniteli bir santral ile her
yıl yaklaşık 7 milyon tona yakın linyit kömürünün
üretildiği ve yaklaşık otuz yıllık rezerve sahip olan
bir tesisin peşkeş çekildiği ve orada çalışan 3 bine
yakın çalışanın ne olacağının belli
olmadığı ve bundan sonra kara günlerin yaşanacağı
maalesef kötü bir gündür. Bu süreçte, 9 Ocak 2013 tarihinde aynı konuda
yaptığım bir gündem dışı konuşmayla bu
satışa engel olunmasını ve milletvekilleri olarak mutlaka
buna dur dememizin gerektiğini yine burada sizlerle
paylaşmıştım ama maalesef o günden bugüne hep olabilecek
muhtemel tepkileri önleme adına, Kütahyalılara ve orada
çalışan insanlara maalesef doğru bilgiler iletilmedi, Sizi
EÜAŞa bağlı diğer yerlere transfer edeceğiz. diye
uyutuldu ama bugün kapının önünde
bırakıldığı kara bir gündür.
Bugün, buradan Kütahyalı
hemşehrilerim şunu beklemektedir: Kütahya milletvekilleri, sendika
yöneticileri, o işletmede yıllarca geçimini sağlamış
işletme yöneticileri başta olmak üzere, kendilerine doğru
bilgiyi vermeyen insanların yeniden bu kürsüye gelip doğru bilgileri
kendilerine aktarmalarını beklemektedir. Bu insanların
geleceği karanlıktır. Sizi bu duygu ve düşüncelerle tekrar
saygıyla selamlıyor, bu peşkeş çekişe dur demeye davet
ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Işık.
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) -
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyursunlar.
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya)
Sataşma nedeniyle söz talebinde bulunmak istiyorum.
ALİM IŞIK (Kütahya) - Böyle
bir yol yok Sayın Başkanım, hiç kimseye sataşmadım,
hiç kimseye sataşmadım.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) -
Peşkeş ifadesi kullanıldı efendim, Peşkeş
ifadesi.
ALİM IŞIK (Kütahya) - Nedir
başka? Peşkeş değil de nedir?
ALTAN TAN (Diyarbakır) - Maliye Bakanı cevap versin, Maliye
Bakanı
BAŞKAN Yerinizden, bir dakika
Burada çıkmayalım, böyle bir şey yok.
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın
Bakan verecek. Sayın Başkanım, muhatabım sayın
bakanlardır. Kimsenin ismini vermedim, sayın bakanlar buraya gelip
cevap verecek.
BAŞKAN Müsaade ederseniz devam edelim efendim.
Bir dakika. Sisteme girmiş olan
arkadaşlara söz vereceğim. Size de bir dakika vereceğim, buyurun
oturun. Tamam, bir şey yok efendim, buyurun oturun.
OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın
Başkan, bir şey arz edeceğim.
BAŞKAN Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkanım biz, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak kırk dört yıldır üç hilalli
bayrağımızla şerefli bir mücadelenin temsilcileri olarak
burada üç hilale yönelik bu siyasi entrika konusunda elbette tutanaklara
girmesi gereken hususlar vardır. Biz bu irademizi kullandık.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, Sayın Başkan
BAŞKAN Şimdi, benim
söylediğim şu
(AK PARTİ ve MHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
Bir saniye efendim, bir saniyenizi rica
edeyim.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, lütfen, rica ediyorum.
BAŞKAN Buyurun.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, Sayın Grup
Başkan Vekilinin ifade ettiği konu, Meclis İç Tüzüğü neyi
gerektiriyorsa o çerçevede Grup Başkan Vekili söz ister, kalkar,
buranın ritüelleri, temayülü ve İç Tüzüğü gereği
konuşmasını yapar. Bu, korsan bir konuşmadır.
BAŞKAN Estağfurullah.
OKTAY VURAL (İzmir) Aynı
şekilde korsan konuşmayı sizden söz almadan yapan Grup
Başkan Vekili zaten sergiledi.
BAŞKAN Neyse. Efendim,
şimdi, bir saniye
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın grup
başkan vekilleri, bir saniye. Tüzüke göre hareket edelim. Şimdi
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Korsan
bayrakçı var, korsan konuşmacı var, hepsi korsan!
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan, ben, bu konudaki hususa
BAŞKAN Kesmedim sözünüzü, tamam
efendim, oturun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir)
burada
saygı gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum.
BAŞKAN Sayın Vural, sizi
dinledim.
OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın
Başkan, burada, bu duruşuma da saygı gösterilmesini
düşünürken buna bile itiraz ediyorlar.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Biz buna saygı duyarız ama
OKTAY VURAL (İzmir) Haydi
canım sen de! Haydi yürü, yolun açık olsun.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
İç Tüzüke uygun olarak yapılmamasına karşıyız.
OKTAY VURAL (İzmir) Haydi
canım sen de! İç Tüzüke uygun.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Böyle bir üslubumuz yok.
OKTAY VURAL (İzmir) Grup
Başkan Vekili olarak ben burada çıkarım, sözümü söylerim. Bu
kadar açık!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sakin konuşun, sakin! Öfkeyle değil, sükûnetle konuşun, sesinizi
yükseltmeyin, sözünü yükseltin.
OKTAY VURAL (İzmir) Size yedi
başlı şamdan yakışır. İstiyorsanız yedi
kollu şamdanla çıkın oraya!
BAŞKAN Şimdi, değerli
arkadaşlar, gerçekten, İç Tüzüke göre hareket edelim. Müsaade
ederseniz, sisteme girmiş olan arkadaşlarımıza birer
dakika, sonunda da Sayın Hamzaçebi söz istediler, iki dakika da ona
vereceğim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Ama sonunda lütfen
Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul)
ben farklı bir öneride bulunacaktım, söz talebim
ayrı ama Sayın Oktay Vural bir değerlendirmede bulundu,
Sayın Mahir Ünal da kendisi bir değerlendirmede bulundu. Gündem bir
anda farklılaştı. Uygun görürseniz, bütün gruplara beşer
dakika söz verin efendim, bu gündemle ilgili
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Hayır efendim, şimdi
BAŞKAN Bir saniye
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul)
kürsüden görüşlerimizi ifade edelim.
BAŞKAN Şimdi, müsaade
ederseniz, zaten arkadaşımız cevabını verdi bir nevi,
sonra gruplar söz isterlerse verelim.
Ben, şimdi, sisteme girenlere söz
vereceğim, sonra sizin iki dakika talebiniz vardı onu size söz olarak
vereceğim.
Sayın Özkan, buyurun efendim.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Şu anda Hükûmet yetkilileri yok ama
önce güze ülkemin güzel gençlerinin taleplerini Hükûmet olarak dikkate
almanızı, bir an önce orantısız şiddete son
verilmesini, şiddete başvuranların ve emir verenlerin
cezalandırılmasını talep ediyorum.
Yine, ülke genelinde birçok ilde
şap hastalığı görülmektedir. Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı ortada yoktur. Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığını göreve
davet ediyorum.
Geçen hafta ziyaret ettiğimiz
Karabük-Eflani ilçesinin yüksekokul sorununa sahip
çıkılmasını, ayrıca, yine, Karabük-Eflani ilçesinin
hastane inşaatı sorunun bir an önce çözüme kavuşturulmasını,
Kırım Kongo kanamalı ateşinin pilot bölge seçildiği bu
ilçede sağlık sorunlarının dikkate
alınmasını talep ediyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Özkan.
Sayın Kaplan
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Hükûmetten ve bakanlardan kimse yok ama
yine de konuşmanın doğru olduğunu düşünüyorum.
Sağlık Bakanı, Taksim
Gezi Parkında yaşanan hadiselerden dolayı yaralananlara
yardım eden doktorlara hukuki olmadığı gerekçesiyle
işlem yaptığı ve bunun için İstanbul Tabip
Odasına bir soruşturma başlattı. Soruşturmada aynen
şöyle söylüyor, diyor ki: Bahsi geçen yasa dışı
gösterilerden yaralanan şahıslara tıbbi müdahalede
bulunduğu tespit edilenlere, muhtelif bilgiler ve istihbarat bilgileri
doğrultusunda gerekenler yapılacaktır.
Sayın Sağlık Bakanı
da bir hekim arkadaşımız. Hipokrat yemini ettiğinde zaman,
yer, renk, ırk ayrımı yapmadan her zaman her yerde
mesleğini icra edeceğine, insanlara yardım edebileceğine
dair söz veren bir bakanın bu soruşturmayı yapmasını
kınadığımı ifade etmek istiyorum.
Yine bir cümlesinde İstanbul
Valisine diyor ki: Bu bölgede yardım edenlerin yasa dışı
örgüt üyesi olduklarını tespit ettik. Ben de Sayın Bakana isim
veriyorum, duyuyorsa ya da ilgili vali: Doktor Alper Güçlütürk
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) -
Doktor Kadir Köksal, Doktor Mert Akbulut, Doktor Huban Dayıoğlu
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Kaplan.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) -
Doktor Murat Tozan diş hekimi. Lütfen
BAŞKAN Sayın Kaplan,
teşekkür ediyorum.
Sayın Öğüt, buyurun.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Öncelikle, Gezi olayları
sırasında katledilen gençlerimize ve kazada şehit olan
Komiserimize rahmet diliyorum.
Sayın milletvekilleri, AKPnin
İstanbul Kazlıçeşmede gerçekleştirdiği mitingle
ilgili bazı iddialar kamuoyuna yansımıştır. Özellikle,
İstanbulda belediye imkânlarının sınırsızca
miting için kullanıldığına dair bilgiler fotoğraflar
ve videolarda mevcuttur. İstanbulun çeşitli semtlerinden ve çevre
illerden Kazlıçeşmedeki mitinge İETT araçları
tarafından vatandaşların ücretsiz
taşındığı iddialarını, Kazlıçeşme
mitingi için kaç belediye ve halk otobüsünün görev
yaptığını, belediye otobüslerinin afiş ve posterlerle
neden parti seçim otobüsü görünümüne büründürüldüğünü,
Kazlıçeşmeye kaç ek sefer konulduğunu, bunu yaparken diğer
semtlerin seferlerinin aksatıldığını, öğleden
sonra Taksime giden metroların kapatılmasını,
Kadıköyden Kabataş ve Beşiktaş vapur seferlerinin iptalini
Hükûmet açıklamak zorundadır.
Yukarıda bahsi geçen olanaklar
başka siyasi partilere de sağlanacak mıdır; yoksa AKP, bir
kez daha ayrımcı ve baskıcı uygulamasını
savunacak mıdır?
Halkın olanaklarını
kendi çıkarları için kullanmak hangi hukuk ve vicdana
sığar?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Öğüt,
teşekkür ediyorum.
Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tokat ili gibi Anadoluda bütün esnaf
ve sanatkârlarımız son zamanlarda sigorta, maliye, esnaf kefalet
borçlarını ödeyemedikleri için çok büyük sıkıntı
içerisindedirler. Bu borçların yapılandırılması sonucu
taksitleri ödenilmemiş ve temettü faizleriyle karşı
karşıya kalmışlardır. Tokat Esnaf ve Sanatkârlar
Odaları Birlik Başkanı Mehmet Bekçi ve Reşadiye ilçesi
Şoförler ve Otomobilciler Odası Başkanı Uğur Uçar
feryat ederek bu borçların süratli bir şekilde tekrar
yapılandırılmasını istemektedirler.
Esnaf ve sanatkârlar özellikle son
zamanlarda çıkartılmayan süpermarketler kanunundan dolayı çok
büyük sıkıntı içerisindedirler. Süpermarketler kanununun, yani
perakende yasasının da süratli bir şekilde
çıkartılmasını ve bu masum insanların dertlerine
derman olunmasını istiyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Doğru.
Sayın Yeniçeri
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Taraf gazetesinde CHPli iş
adamlarına devlet ihalelerini vermemek için fişleyen MİTin
aynı yöntemle Milliyetçi Hareket Partilileri de fişlediği ve
bunları özel telefondan Başbakanlığa bildirdikleri
iddiaları vardır. Gazetenin açıkladığı Mit
belgelerine göre, MİTin fişlemesinden önce devletten ihale alan MHPye
yakın isimler şirketlerinin fişleme raporuna girmesinin
ardından tek bir ihale dahi alamamışlar. Gazetede MİT ve
Başbakanlık arasında bir telefon hattı kurulduğunu,
kamu kurumlarına atanacak kişiler ve ihalelere girecek firmalarla
ilgili fişleme belgelerinin de bu telefonla şifahi olarak
Başbakana iletildiğine ilişkin vahim iddialar vardır. Bu
iddialar
Kamu vicdanını rahatlatacak açıklamalar yapılacak
yerde gazetecinin iddialarını dayandırdığı gizli
belgelere mahkemece yayın yasağı getirilmiştir. İddialar
vahimdir, Hükûmet zan altındadır. İddialar doğruysa mafya
yöntemleriyle çalışan böyle bir iktidar meşruiyetini
yitirmiş demektir.
Kamu vicdanına saygıyla
duyurulur.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Yalandan kim ölmüş?
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Yeniçeri.
Sayın Güneş
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
28 Mayıs 2013 tarihinde Gezi
Parkı olaylarıyla başlayan ve tüm ülkeye yayılmaya
çalışılan olaylar değerlendirildiğinde, ilk günlerdeki
ve sade Gezi Parkındaki masum göstericiler hariç tutulduğunda
olayların arkasında illegal örgütlerin, bazı partilerin,
bazı finans çevrelerinin, bazı ülkelerin ve yayın
kuruluşlarının olduğu görülmektedir.
Bir program için hafta sonu
gittiğim Almanyanın Münih kentinde beni tanımayan bir
vatandaşımız bu olaylar başlamadan önce, CHP Genel
Başkanı Sayın Kılıçdaroğlunun danışmanı
Ali Kılıç Beyin kendilerini ziyaret ettiğini, Türkiyede
olaylar başlayacağını ve olaylar başladıktan
sonra Türkiyeye gelerek gösterilere katılmalarını rica
ettiğini iddia etmiştir. Bu iddialar doğru mudur? Doğruysa
siz demokrasiye, sandığa güvenmiyor musunuz? Ülke
düşmanlarıyla birlikte olmak sizin içine siniyor mu? Koltuk sizin
için bu kadar önemli mi? Bu olayların programlanmasında,
planlanmasında baştan beri mi vardınız, yoksa
fırsatçı olarak arkadan mı takıldınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Güneş.
Sayın Demiröz
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Geçtiğimiz hafta içerisinde Bursa,
İnegöl ve Kestel ilçelerinde meydana gelen ve etkili olan şiddetli
sağanak yağışın ardından dolu
yağışı yaşanmıştır. İnegöl ilçemize
bağlı Gündüzlü köyü, Aşağıballık köyü,
Hamamlı köyü, Muratbey köyü, Hayriye köyü, Bahariye köyü, Konurlar köyü,
Çitli köyü, Kurşunlu kasabası, Akıncılar köyü, Hamidiye
köyü ve Kestel ilçemize bağlı Aksu, Babasultan, Gözede, Kozluören ve
Ümitalan köylerinde şiddetli yağış ve dolu ile birlikte
çiftçilerimiz büyük bir zarara neden olmuştur. Sayın Tarım
Bakanını göreve çağırıyor ve her iki ilçede
yaşanan dolu olayı nedeniyle zarara uğrayan çiftçilerimize
yönelik çalışmaları bir an önce başlatmasını
diliyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Demiröz.
Sayın Çınar
EMİN ÇINAR (Kastamonu)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Geçtiğimiz hafta ilim Kastamonuda
başta Taşköprü, Devrekani, Seydiler ilçelerinde etkili olan dolu
yağışı ekili alanlara büyük zarar vermiştir. Büyük
çoğunluğu, sigortasını yaptıramayan, tarım
sigortasını yaptıramayan çiftçimiz perişan hâldedir.
Sarımsak dikili alanlar, hububat ve yem bitkisi ekili alanlar büyük zarar
görmüştür. Çiftçimizin yaşamış olduğu bu
mağduriyetin yetkililerce bir an önce tespitinin yapılıp gerekli
adımların atılmasını bekliyorum. İlimizde
yaşanan bu aşırı yağıştan dolayı zarar
gören bütün hemşehrilerime geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Çınar.
Sayın Erdemir.
AYKAN ERDEMİR (Bursa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gençler Taksim Meydanında yürüdü,
Yürütmeyiz. dediniz, gaz ve su sıktınız,
tutukladınız. Kadınlar İstiklal Caddesinde oturma eylemi
yaptı, gaz ve su sıktınız, tutukladınız. Duran
Adam Erdem Gündüz Taksim Meydanında durdu, emniyet amirinin Sabit
duranları alın. emriyle gözaltına aldınız. Alman
Piyanist Davide Martello Taksim Meydanında piyano çaldı, piyanoyu
tutukladınız. Yürümek yasak, oturmak yasak, durmak yasak, piyano
çalmak yasak, sosyal medyada yasaklarla ilgili paylaşımda bulunmak da
yasak. Düşünen insan, konuşan insan, duran insan, özgür insan, güzel
insan
Gelin, insanı da yasaklayın.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Erdemir.
Sayın Karaahmetoğlu
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU
(Giresun) Sayın Başkan, hafta sonu Taksimdeki olaylarda polisin
göstericilere karşı gösterdiği oransız güce
karşı, demokrasi adına orada bulunan Amasya Milletvekilimiz
Sayın Ramis Topal, polisin tekmeleriyle ve kaskının
atılmasıyla burnunun kırılmasına sebep olan bir
olayda, kimlik kartını gösterdiği hâlde göstericiler
tarafından polislerin elinden kurtulmuştur. Daha vahim sonuçlar
olabilirdi. Şu anda kendisi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Hastanesinde operasyon geçirmektedir, kendisine sağlık diliyorum.
Halkımız, finans kapitalin en
gerici, en din istismarcısı, en emperyal unsurlarının
diktatörlüğü Tayyip faşizmine geçit vermeyecektir. Halkımız
yaşanan zulmün, yaşanan zorbalığın bedelini demokratik
yöntemlerle ödetecektir.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Ben teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, sisteme giren diğer
arkadaşlarımızdan özür diliyoruz, 10 arkadaşımız
konuştu.
Sayın Hamzaçebinin söz talebi vardı.
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Önce, ünlü edebiyatçı Peride Celal Hakkın
rahmetine kavuşmuştur, kendisine Allahtan rahmet diliyorum,
yakınlarına, ailesine ve sanat dünyasına sabır ve
başsağlığı diliyorum.
Taksim Gezi Parkında başlayan ve
sonrasında gelişen süreçte tüm Türkiyeyi etkisi altına alan
olaylar, protesto hareketleri devam ediyor. Bu olaylar sırasında biri
komiser olmak üzere, toplam 5 vatandaşımız hayatını
kaybetmiştir. 1 vatandaşımız hâlen hayati tehlikeye sahip
bir durumdadır. Türk Tabipleri Birliği kayıtlarına göre
7.822 yaralı vardır, 59 ağır yaralı vardır, 6
kişinin -ayrıca- hayati tehlikesi olduğu rakamı mevcuttur,
11 kişi, 11 vatandaşımız gözünü kaybetmiştir, 1
kişi görme sorunu yaşamaktadır ve yaklaşık 100
vatandaşımız da kafa travması
yaşamıştır veya yaşamaktadır. Bu kadar ciddi bir
bilançoyla karşı karşıyayız.
Bu protesto hareketlerinde bulunan bazı milletvekili
arkadaşlarımız ise özel olarak, milletvekili olduğu için
hedef gözetilmek suretiyle güvenlik güçlerinin şiddetine maruz
kalmıştır. Amasya Milletvekilimiz Ramis Topal, Erzincan
Milletvekilimiz Muharrem Işık, İstanbul Milletvekilimiz Sezgin
Tanrıkulu bu örneklerden sadece bir kısmıdır. Elbette,
milletvekilinin vatandaştan herhangi bir farkı yoktur ama özel
olarak, milletvekili olduğu için bu arkadaşların hedef
gözetilmesi gibi bir şiddeti buradan kınıyorum ve güvenlik
güçlerine, Sayın Başbakana, İçişleri Bakanına güvenlik
güçlerinin orantısız güç kullanması yönündeki uygulamasına
son vermesini öneriyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Hamzaçebi.
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya)
Sayın Başkanım, bana söz verecektiniz.
BAŞKAN Buyurun yerinizden sizde,
yerinizden. Bir dakika veriyorum.
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya)
Sayın Başkan, şöyle istirham edeyim
BAŞKAN Şimdi, beyefendi,
yerinizden dedim, lütfen yerinizden. Bir dakika söz
Böyle bir şey yok da
bir cevap vermek istediniz. Yerinizden, buyurun.
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya)
Bir dakika süre yetmeyecektir.
BAŞKAN Buyurun yerinizden
Fark
etmez.
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; biraz evvel
Sayın Alim Işıkın Kütahya Seyitömer Termik Santrali
nedeniyle, özelleştirilmesi nedeniyle yapmış olduğu
konuşmada bölge milletvekillerine çağrıda bulunmuştur. Bu
bir anlamda sataşmadır ancak iki dakikalık sürede bile izah
edemeyeceğim birçok konuyu burada bir dakikada aktarmam mümkün değil.
Ancak şunu ifade edebilirim: Kütahya Seyitömer Termik Santralinin
özelleştirilmesi yaklaşık yirmi yıldan beri Türkiyenin
gündemindedir. 2003 senesinden itibaren de enerji santrallerinin
özelleştirilmesine ilişkin Özelleştirme Yüksek Kurulu
kararı alınmıştır. 2011 yılı seçimlerine
giderken buranın özelleştirileceğine ilişkin biz de
açık beyanda bulunduk. Şu anda herhangi bir mağduriyet söz
konusu değildir. Bütçe açıkları değil, zaten biliyorsunuz
bütçemiz 4,3 milyar dolar bir fazla vermiştir ancak bununla birlikte
yaklaşık 4 katrilyon TL tutarında bir bedelle Seyitömer Termik
Santrali özelleştirilmiştir.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Milletvekili.
Değerli arkadaşlar, gündeme
geçiyoruz. Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Sayın Başkan, söz talebimiz var.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan, Grup Başkan Vekilimizin söz talebi var. Diğer
grup başkan vekillerine verdiniz, söz talebimiz var.
BAŞKAN Söz talep edene verdik;
diğerlerine vermedik efendim.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Grup başkan vekillerine ayrıcalık tanınıyor
biliyorsunuz.
BAŞKAN Buyurun siz de iki
dakika.
Başkasına vermedim ki
arkadaşlar. Niye böyle yapıyorsunuz?
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Hamzaçebiye verdiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hamzaçebi istemişti,
verdim.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Ben de istemiştim Sayın Başkan, ben de istedim.
BAŞKAN Siz istemediniz, burada
talebiniz yok. Her düğmeye bastığınız zaman olmuyor
ki.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Sayın Başkan, böyle bir uygulama var. Grup başkan vekilleri
BAŞKAN Buyurun efendim, buyurun.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, benim de talebim vardı efendim.
BAŞKAN O zaman tamam.
Buyurun.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün, siyasi soykırım
operasyonu çerçevesinde sabah saatlerinde ESP üyeleri, Atılım
gazetesi, Etik Ajans ve Özgür radyo çalışanlarına dönük eş
zamanlı baskınlar düzenlendi. Baskınlarda onlarca kişi
gözaltına alındı. Şu anda Türkiyede Kürt sorununda esen
müzakere havasıyla hiç uyumlu bir durum olmadığını
ifade etmek istiyoruz. Gözaltına alarak, tutuklayarak, baskı ve
şiddet uygulayarak Türkiyede demokratikleşme alanında adım
atılmayacağı aşikârdır. Bu yönteme bir an önce son
verilmesi, gözaltına alınanların derhâl serbest
bırakılması gerektiğini ifade etmek istiyor, teşekkür
ediyoruz.
BAŞKAN Ben teşekkür ederim.
Buyursunlar Sayın Ünal.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle
Kazlıçeşme mitingiyle ilgili bir iddia ortaya atıldı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bu konuda yaptığı bir
açıklama vardır ve bütün siyasi partiler bilgi istediği takdirde
yapılan kira sözleşmelerinin kendilerine gönderileceği,
yapılan kira sözleşmeleri, aynı zamanda yasa gereği
kiracının yasal olan flama ve bayrakların, kiralanan araçta
kullanılacağına dair de açıklamalar
yapılmıştır.
Diğer taraftan, cumhuriyeti,
cumhuriyetin değerlerini, kazanımlarını, kamu düzenini,
demokrasiyi ve demokrasinin kazanımlarını savunanların,
insan aklının keşfettiği bir düzen fikrini sokakta
yıkma ve bunu destekleme aklını ve bu düzeni savunan aklı
da fasişt olarak nitelemesini şaşkınlıkla
karşılıyorum, asıl faşizm kitlelerin öfkesinin
arkasına saklanmaktır.
Saygılarımı sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Vural, buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Tüm dünyada
diktatörler de diktatör değilim diye bağırır.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ)
Vatandaşları bölmek istiyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Muğla Milletvekilimiz Sayın
Mehmet Erdoğan söz alamadı, ben de grup başkan vekili olarak
müsaadenizle hem Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak hem de Sayın
Milletvekilimiz adına Güllükte, Milas Güllükte atık su arıtma
tesisinde metan gazı zehirlenmesinden dolayı hayatını
kaybeden 7 vatandaşımıza Allahtan rahmet diliyorum, bütün
ailelerine ve Milaslılara başsağlığı dileklerimizi
paylaşıyoruz efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Vural.
Sayın milletvekilleri, gündeme
geçiyoruz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, otuz saniye söz alabilir miyim
efendim?
BAŞKAN Tabii, buyursunlar.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Milas Güllükte metan gazından
zehirlenen ve hayatını kaybeden 7 vatandaşımıza
Allahtan rahmet diliyorum; yakınlarına, ailelerine sabır ve
başsağlığı diliyorum.
Bir de, Taksim Gezi Parkı protesto
eylemleri çerçevesinde, bazı siyasi partilere bir kısım
kişilerin -eylemciler diyemiyorum, kim oldukları meçhul-
saldırıda bulunduklarını öğrenmiş bulunuyorum.
Evvelsi gün, Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl
Başkanlığı binasına böyle bir saldırı
gerçekleşti. Yine evvelsi gün, Barış ve Demokrasi Partisinin
Mamak ilçe binasına böyle bir saldırının
gerçekleştiğini sosyal medyadan öğrendim. Bu eylemleri
kınıyorum. Siyasi partiler demokrasinin temel kurumlarıdır.
Hiçbir şekilde hiçbir saldırının konusu
olmamalıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, çok kısa
Lütfen
BAŞKAN Sayın Ünal, buyurun
siz de. Çok kısa lütfen.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, İstanbul İl Başkanlığı bu
konuda açıklama yapmıştır. Bu provokasyona dönük ilk
şikâyeti İstanbul İl Başkanlığı
yapmıştır. Kazlıçeşme mitinginden dönen otobüslere
yapılan saldırılar ve diğer taraftan Şişhane CHP
İlçe Başkanlığına saldırı
yapılıyor. diye sosyal medya üzerinden yapılan yalanların
da belgeleri buradadır efendim. AK PARTİ tarafından böyle bir
şey söz konusu değildir, olmamıştır.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, efendim, şimdi, ben bir
konuşma yaptım, dedim ki: Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul
İl Başkanlığına bir saldırıda
bulunulmuştur. Kim olduklarını bilmiyorum.
FATMA NUR SERTER (İstanbul) Niye
üstünüze alınıyorsunuz?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Üstümüze alınmıyorum efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Mahir Ünal AK PARTİ üzerine alındı,
Bunu biz yapmadık. diyor. Efendim, bu nasıl bir suçluluk
telaşıdır bilemiyorum doğrusu.
BAŞKAN Yapmadık.
dediğine göre mesele yok Sayın Hamzaçebi.
VELİ AĞBABA (Malatya) Bu
alınganlık niye Sayın Başkan?
BAŞKAN
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan
BAŞKAN Siz de mi? Buyurun, bir
dakika da siz buyurun.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Efendim, grubumuz adına yarım dakikalık bir
başsağlığı mesajı vermek istiyorum.
BAŞKAN Tabii, buyurun.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Bizler de Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu olarak, Muğla Milasta metan gazı zehirlenmesi
nedeniyle yaşamını yitiren tüm vatandaşlarımıza
Allahtan rahmet, yakınlarına ve tüm halkımıza
başsağlığı diliyoruz.
İş güvenliğiyle ilgili
mevcut yasal düzenlemelerin yetersiz olduğu tekrar
anlaşılmıştır. Son on yılda istatistiklere
bakılacak olursa, binlerce işçinin, artık cinayet
dediğimiz bu iş kazalarında veya yetersiz tedbirlerin
alınması noktasındaki bazı hususlarda
yaşamını yitirdikleri görülecektir. Bu konuda Meclisin mutlaka
müdahil olması, bir araştırma komisyonu kurarak neler
yapılacağına dair bir yol haritası belirlemesi
gerektiğini ifade ediyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Sayın Faruk Çelik gündemin Sözlü Sorular
kısmının 1, 163, 214, 233, 257, 293, 294, 295, 301, 313, 314,
323, 324, 338, 343, 345, 355, 357, 358, 359, 360, 386, 399, 401, 402, 422, 443,
469, 470, 471, 494, 515, 517, 537, 554, 557, 605, 611, 637, 642, 657, 677, 788,
830, 870, 922, 928, 971, 1021, 1061, 1120, 1145, 1230, 1231 ve 1284üncü
sıralarında yer alan önergeleri birlikte cevaplandırmak istemişlerdir.
Sayın Bakanın bu istemini sırası geldiğinde yerine
getireceğim.
Şimdi, Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Çocuk cezaevlerindeki infaz ve
ıslah uygulamalarına ilişkin işlem ve faaliyetleri
incelemek, hükümlü ve tutuklu çocukların sağlık ve yaşam
koşullarını, iç güvenliklerini denetlemek üzere Anayasanın
98inci, Türkiye Büyük Meclisi İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını saygılarımla arz ederim. 13/3/2012
1) Ayşe Eser
Danışoğlu (İstanbul)
2) Hülya Güven (İzmir)
3) Sena Kaleli (Bursa)
4) Veli Ağbaba (Malatya)
5) Sedef Küçük (İstanbul)
6) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
7) Doğan Şafak (Niğde)
8) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
9) Mahmut Tanal (İstanbul)
10) Musa Çam (İzmir)
11) Ali Haydar Öner (Isparta)
12) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
13) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
14) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
15) Hurşit Güneş (Kocaeli)
16) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
17) Candan Yüceer (Tekirdağ)
18) Mevlüt Dudu (Hatay)
19) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
20) Ali Serindağ (Gaziantep)
21) Namık Havutça (Balıkesir)
22) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
23) Hasan Akgöl (Hatay)
24) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
25) Ali Demirçalı (Adana)
Gerekçe
Birleşmiş Milletler
tarafından kişilerin işkence ve kötü muameleye karşı
etkin korunması amacıyla kabul edilen İşkenceye
Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek Protokol (Ek
Protokol) 2002 yılında kabul edilmiştir. Her türlü
alıkonulma yerinin düzenli ziyaretlerini öngören Ek Protokol'e göre bu
ziyaretler, Birleşmiş Milletler bünyesinde kurulan ve
Uluslararası Alt Komite tarafından ve/veya Ek Protokol'e taraf
devletlerde kurulu bulunan veya kurulacak ya da yetkilendirilecek Ulusal Önleme
Mekanizması (UÖM) tarafından yürütülür. Türkiye 2006
yılında Ek Protokolü imzalamış ve Eylül 2011'de protokolün
uygulanmasına ilişkin tüm süreçleri tamamlamıştır. Bu
çerçevede UÖM kurma yükümlülüğü altına girmiştir.
Türkiye'de UÖM hâlen
kurulmamış olmasına rağmen Başbakanlık İnsan
Hakları Başkanlığı altında il ve ilçe insan
hakları kurulları ve Adalet Bakanlığına
bağlı cezaevi izleme kurulları, alıkonulma yerlerinin
denetlenmesi yetkisine sahiptir. Ancak bu yapıların
tarafsızlıkları, işlevleri ve bağımsız
yapılar olmamaları konusunda tereddütler ve sivil toplum
kuruluşları tarafından dile getirilen ciddi eleştiriler
bulunmaktadır.
Adana'nın Pozantı ilçesindeki
M tipi çocuk cezaevinde ortaya çıkan taciz, tecavüz ve kötü muameleyle
ilgili iddialar mevcut denetim mekanizmalarının etkin bir
şekilde kullanılamadığının ve cezaevlerinin
bağımsız ve tarafsız bir kurul tarafından denetlenmesi
gerektiğinin kanıtıdır. Bu nedenle, çocuk cezaevlerindeki
infaz ve ıslah uygulamalarına ilişkin işlem ve faaliyetleri
incelemek, hükümlü ve tutuklu çocukların sağlık ve yaşam
koşullarını ve iç güvenliklerini denetlemek üzere
Anayasanın 98inci ve Türkiye Büyük Meclisi İçtüzüğünün 104 ve
105inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını saygılarımla arz ederim.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Bor madeni ülkemiz için son derece
önemli dünya konjonktürünü etkileyen stratejik bir madendir. Bor
minerallerinin, son derece özel kimyasal yapıları nedeniyle, ham
madde, rafine ürün ve nihai ürün şeklinde 250'yi aşan kullanım
alanı bulunmaktadır. "Sanayinin tuzu" olarak da
adlandırılan borun kullanımı ve bor minerallerine
bağımlılık, her geçen gün gelişen teknoloji ile
birlikte artmaktadır. Ham madde, cam, porselen, seramik, tekstil,
deterjan, metalürji, tarım, enerji, havacılık, savunma gibi çok
farklı sektörlerde kullanılan bor mineralleri sanayinin vazgeçilmez
ham maddelerindendir. Ayrıca, sürdürülebilir enerji tüketiminin
artması paralelinde güneş enerjisi ve rüzgâr enerjisi sistemlerinde
de bor kullanımı artmaktadır. Aynı zamanda enerji
alanındaki diğer araştırmalar da dikkate
alındığında bor ürünlerinin, enerji sorunlarına
çözümünde de önemli bir potansiyele sahip olduğu bilinen bir gerçektir.
Dünyada en büyük bor rezervleri
Türkiye'de Emet, Kırka, Bigadiç bölgelerinde bulunmaktadır. Konsantre
bor üretimi Bigadiç, Emet ve Kestelek'te yapılırken, rafine ürünler
Bandırma, Kırka ve Emet'te yapılmaktadır. 1978
yılına kadar yerli ve yabancı özel şirketler eliyle
işletilen bor madenleri, bu tarihte 2172 sayılı Kanun ile
Etibank'a devredilmiştir. 1983 yılında ise, 2840
sayılı Kanun ile bor tuzlarının aranması ve
işletilmesinin devlet eliyle yapılacağı hükme
bağlanmıştır. Bor madenleri, 1985 yılında
çıkarılan 3213 sayılı Maden Kanunu kapsamına
alınmış, ancak 2840 sayılı Kanun hükümleri saklı
tutulmuştur. Bunun yanı sıra, Türkiye'de ve dünyada bor ürün ve
teknolojilerinin geniş bir şekilde kullanımını, yeni
bor ürünlerinin üretimini ve geliştirilmesini teminen değişik
alanlarda kullanıcıların araştırmaları için
2003'te de Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü (BOREN) kurulmuştur.
Dünya bor piyasasında arz ve
talep, tekeller tarafından kontrol edilmektedir. US Borax ve Eti Maden
İşletmeleri Genel Müdürlüğü dünya bor talebinin yüzde 70ini
tekelinde bulundurmaktadır. Dünya bor pazarı, az sayıda üretici
olması ve bor ürünlerinin birbirlerini ikame edebilme özellikleri nedeni
ile diğer pazarlardan çok ayrı bir yapıya sahiptir. Dünya bor
pazarı, piyasa şartlarında oluşan fiyatlara göre alım
satım işlemlerinin gerçekleştirildiği bir piyasa
olmadığı da bilinmektedir. Bu piyasadaki fiyatlar, ürün ve pazar
şartları ile şirketlerin kısa, orta ve uzun vadeli çıkarları
dikkate alınarak, müzakere şartlarına ve gücüne göre belirlenmektedir.
Bu koşullar
değerlendirildiğinde bor Türkiye geleceği için çok daha önemli
bir maden olmaktadır. Türkiye'nin bor zenginliği uluslararası
şirketlerin bu zenginliğimizde söz sahibi olmak isteğini
artırmaktadır. Bor minerallerinin, herhangi bir ticari meta
şeklinde düşünülmemesi gerekirken serbest piyasa ekonomisinin
gerektirdiği çerçeve içerisinde işlem görebileceği
yanılgı olarak değerlendirilmektedir. Türkiye'nin bu
zenginliğinin, kamu eliyle işletilmesinin sürdürülmesi
kaçınılmaz bir durum olarak karşımıza
çıkmaktadır. Ayrıca, bu zenginliğimizin kamu eliyle
yürütülürken uygulanan taşeron ve sözleşmeli istihdamdan
vazgeçilerek, sosyal güvencesi olan kadrolu kamu görevlileri ve işçilerle
yapılması bu rezervlerimizin ve işletmelerimizin millî bir politika
olarak değerlendirilmesi açısından da yaşamsal bir önem arz
etmektedir.
Tüm bu nedenlerle, Türkiye'nin bor
üretiminde etkinliğinin, mevcut pazar payının, ürün
çeşitliliği ile ürün kalitesinin arttırılmasına
yönelik çalışmaların yapılması için, bora dayalı
sanayinin gelişmesi için özel bor ürünlerine yatırım
yapılarak bor minerallerine dayalı tesislerin ülkemizde nasıl
kurulacağının; bilim ve teknolojiye uygun politikalar temelinde,
sanayimizle uyumlu olarak tesislerimizin devlet eliyle işletilmesinin
nasıl yapılacağının, tesislerimizde
çalışanların durumlarının, bununla birlikte, son
derece önemli stratejik bor madeniyle ilgili olarak Türkiye'nin
çıkarlarının nasıl korunacağının
derinlemesine ve kapsamlı olarak araştırılması için
Anayasanın 98, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılması için gereğinin
yapılmasını arz ederiz.
1) Namık Havutça (Balıkesir)
2) Haydar Akar (Kocaeli)
3) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
4) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
5) Haluk Ahmet Gümüş (Balıkesir)
6) Süleyman Çelebi (İstanbul)
7) Doğan Şafak (Niğde)
8) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
9) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
10) Mahmut Tanal (İstanbul)
11) Musa Çam (İzmir)
12) Ali Haydar Öner (Isparta)
13) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
14) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
15) Veli Ağbaba (Malatya)
16) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
17) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
18) Hurşit Güneş (Kocaeli)
19) Mevlüt Dudu (Hatay)
20) Candan Yüceer (Tekirdağ)
21) Ali Serindağ (Gaziantep)
22) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
23) Hasan Akgöl (Hatay)
24) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
25) Ali Demirçalı (Adana)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Son dönemde yükseltilen milliyetçi
politikalar, sokağa organize linç girişimleri olarak
yansımaktadır. Son birkaç yıl içinde Sakarya, İnegöl,
Hatay, Trabzon, Aydın ve Tokat gibi illerde Kürt işçiler organize
linç girişimlerine maruz kalmışlardır. Son olarak da
Kütahya'nın Emet ilçesinde bir binanın şantiyesinde kalan 30
kadar Kürt işçi saldırıya uğramıştır.
Türkiye'de özellikle Kürt işçilere karşı gerçekleştirilen
bu organize linç girişimlerinin nedenlerinin ve nasıl önlenebileceklerinin
araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98'inci
İç Tüzükün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılması için gereğini arz ve teklif
ederiz.
Pervin Buldan
Grup
Başkan Vekili
Gerekçe:
Cumhuriyet'in kuruluşundan
günümüze Kürt coğrafyasında uygulanan politikalar bölgedeki
yoksulluğu sürekli yükseltmiştir. Son 30 yıldır
yaşanan savaş ortamında Kürtler yaşadıkları
yerleri terk etmek zorunda bırakılmışlardır. Kürtler,
bu yerinden edilmişliğin sonucunda büyük oranda metropollerin kenar
mahallelerine yerleşip inşaat işçisi veya mevsimlik tarım
işçisi olarak yaşam mücadelesi vermek zorunda
kalmışlardır.
Savaşa paralel olarak devlet
Kürtlerin kimliğini, dilini, sanatını ve kültürel özelliklerini
reddetmeyi sürdürmüştür. Yürütülen milliyetçi politikalar sokakları
provoke etmiş, resmî ideolojiye sahip kitlelerin Kürt kimliğine
bakışı davranışlarına yansımış ve
nefret dalgasına neden olmuştur.
AKP iktidarının da sahip
olduğu söylem ve yürüttüğü politikalar devletin resmi ideolojisini
beslemeyi sürdürmüştür. İktidarın Kürt kimliğini kabul edip
siyasi çözüm üretmesi beklentisine rağmen, AKP milliyetçi çizgiyi tercih
etmiş ve MHP'den rol kapma yarışına girmiştir. Bu
yarış o kadar ilerlemiştir ki bir Bakanlar Kurulu üyesi
gençlerin "Kızıl Elma" ülküsüyle yetiştirilmesi
gerektiğini ifade etmiştir.
İktidar partisinin,
Başbakanın Tek dil, tek bayrak, tek vatan sloganıyla
başlattığı milliyetçi dalga sadece Hükûmetle
sınırlı kalmamıştır. Hükûmetin muktedir
olduğu tüm çevrelerde milliyetçi dalga âdeta bir yarışa
dönüşmüştür. Muhalif kurumlar büyük oranda susturulmuş
yandaş kurumlar da daha fazla Hükûmet yanlısı olmak için
vicdanları sızlatacak şekilde pervasız ve ölçüsüz
davranmıştır. Böyle bir ortamda medya en büyük rolü
üstlenmiştir. Açılım süreciyle başlatılması
beklenen barışçıl yayınlar yerini bütün Kürtleri hedef
hâline getirilmiştir. TV dizilerinde işlenen dezenformasyon
milliyetçi refleksleri sürekli keskin hâle getirmiştir. Öyle ki Kürtleri
temsil eden karakterlerin topluma mümkün olduğu derecede iticilik hissi
uyandırması sağlanmıştır. Devletin el
koyduğu özel TV kanalları, Gülen Cemaatine yakın yayın
organları, Merkez Medyanın yayınları ve AKP iktidarı
ile Türkiye toplumunun gündeminde yer almaya başlayan strateji
kurumları bu yarışı hep zirvede tutmuştur.
Tüm bu operasyonların meşru
gösterilmesi için Hükûmet milliyetçi üslubunu sürdürmüştür. Bu
pervasız dalga geride bölünmüşlük bırakmıştır. Bu
bölünmüşlük sokağa yansımaya başlamıştır.
Hükûmetin her adımı sokakta karşılık bulmaya
başlamıştır. Kürt kimliğine sahip insanlar ile
yaşanan en ufak bir olay bile terörize edilerek organize
saldırıya, linç girişimlerine dönüşmüştür. Hükûmet ve
bir bütün olarak devlet politikasının sokağa yansıyan linç
politikasının sonucunda Sakarya, İnegöl, Hatay, Trabzon,
Aydın ve Tokat gibi illerde Kürt işçiler saldırıya
uğramıştır.
Son olarak Kütahya Emet'te bir
binanın şantiyesinde kalan 30 kadar Kürt işçi, sayısı
yüzü geçen bir grup tarafından saldırıya uğradı.
Saldırgan grubu Kürt işçileri hedefleyen provakatif bilgiler yayarak,
çok sayıda kişinin şantiye önüne yığılmasına
neden olmuştur. Sağlık ocağına sığınan
işçiler, burada toplanan binlerce kişi tarafından taşlanmıştır.
İşçilerin kaldıkları çadırlar da toplanan
kalabalık tarafından ateşe verilmiştir. Kürt işçiler
linç edilmekten son anda kurtulmuşlardır.
Yaşanan tüm bu olaylar yükseltilen
milliyetçi dalganın sonucudur. Bu dalga Türkiye halklarının
arasına dinamit döşemektedir. Türkiye'de ırkçı ve
faşist politikalarının neden olduğu linç olaylarının
nedenleri ve nasıl önlenebileceğinin
araştırılması büyük önem arz etmektedir.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeler bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın Hamzaçebinin bir
açıklaması var.
Sayın Hamzaçebi, buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önce, bir dakikalık
konuşmalar bölümünde Adalet ve Kalkınma Partisi Uşak
Milletvekili Sayın İsmail Güneş bir iddiada bulundu,
tutanağı getirttim, okudum, iddia şu, aynen okuyorum: Münih
kentine gitmiştim. diyor, Orada beni tanımayan bir
vatandaşımız Gezi olayları başlamadan önce CHP Genel
Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlunun
danışmanı Ali Kılıç Beyin kendilerini ziyaret
ettiğini, Türkiyede olaylar başlayacağını ve olaylar
başladıktan sonra Türkiyeye gelerek gösterilere katılmalarını
rica ettiğini iddia etmiştir. diyerek bir iddiayı buraya
taşıyor. Ben, Sayın Ali Kılıçla biraz önce
görüştüm Bu tamamen yalandır, asparagastır. diyor.
Ben, şimdi, bu iddiada bulunan Sayın
İsmail Güneşe bir çağrıda bulunuyorum: Bir iddia ortaya
koydunuz, bunu ispat etmekle yükümlüsünüz. Bu iddiayı size hangi
vatandaş söylemiştir? Gelin bunu açıklayın. Bu iddiayı
delilleriyle, tanıklarıyla ortaya koymaz iseniz Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak sizi müfteri ilan edeceğiz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri
Komisyonu Başkan Vekili Muhammed Çetinin, Kırgız Cumhuriyeti
Parlamentosunun vaki davetine icabetle Bişkekte düzenlenecek olan
Bölgedeki İşbirliğini Güçlendirmek İçin Merkezi Asya
Parlamentolarının Rolü konulu konferansa katılmak üzere,
Kırgızistana ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında
3620 sayılı Kanunun 9. Maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
TBMM
Başkanı
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Karar
yeter sayısı
BAŞKAN Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur, beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 15.59
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.10
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Muhammet
Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 121inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, tezkereyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Arkadaşlarımız
arasında anlaşmazlık var, on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 16.11
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Muhammet
Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 121inci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresinin ikinci oylamasında da karar
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, tezkereyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı vardır, tezkere kabul edilmiştir.
Şimdi, Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 18/6/2013
Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında siyasi
parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Pervin
Buldan
(Iğdır)
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin
Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Ön Görüşmeler kısmının (10/498) TMK kapsamında
kolluk kuvvetleri tarafından gözaltına alınıp,
çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklanan
öğrencilerin durumlarının araştırılması ve
sorunların tespit edilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergelerin görüşülmesinin Genel Kurulun 18/6/2013 Salı
günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisi üzerinde ilk söz, lehinde olmak suretiyle
Diyarbakır Milletvekili Sayın Nursel Aydoğanın.
Sayın Aydoğan, buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sanıyorum, salonda olan
arkadaşların hepsi 28 Mart 2006da Diyarbakırda
yaşananları hatırlıyordur ya da biliyordur. Şöyle bir
hafızamızı yoklayacak olursak, 28 Mart 2006da
Diyarbakırda küçük bir halk ayaklanması diyebileceğimiz
toplumsal gösteriler yaşanmıştı. Bunların
yaşanmasının en önemli nedeni, hepinizin yine
hatırlayacağı gibi, 2006nın Mart ayında Muşun
Şenyayla ilçesinin kırsalında çıkan bir çatışmada
15 PKKli yaşamını yitirmişti, yaşamının
yitiren PKKlilerin cenazeleri Diyarbakıra gelmişti, ailelerin bize
verdiği bilgi kadarıyla ve yine, gözlemlerden hareketle,
yaşamını yitiren 15 PKKlinin cenazelerinden ileri derecede
yanık olduğu ve renklerinin siyahlaştığı,
dolayısıyla, bir kimyasal silah kullanıldığı
üzerineydi. Bunun üzerine yürütülen tartışmalar ve iddialar
neticesinde Diyarbakırda kimyasal silah kullanımına yönelik
protesto gösterileri başlamış ve yine,
hatırlanacağı üzere, 24 Martta başlayan bu gösteriler 28
Marta kadar devam etmişti ve Türkiyenin de tarihine geçen önemli
toplumsal olaylardan biridir. Yüzlerce kişi gözaltına
alınmıştır, yine, bu toplumsal olaylarda 6sı çocuk
olmak üzere 13 vatandaşımız yaşamını
yitirmiştir. Gözaltına alınanlardan da 400e yakını
tutuklanmıştır. İşte, bu olaydan sonra, gözaltına
alınıp tutuklananlara nasıl ceza verileceği konusunda
Hükûmetin yürüttüğü tartışmalardan sonra ne yazık ki
Terörle Mücadele Kanunu adı altında 2006nın Haziran
ayında bir kanun çıkartılmıştır ve yaklaşık
yedi yıldır da bu kanun yürürlüktedir ve yedi yıldan beri de
özellikle bölgede öğrenciler, sade yurttaşlar ve vatandaşlar
olmak üzere, binlerce insan Terörle Mücadele Kanunundan kaynaklı önemli
bir mağduriyet durumu yaşamaktadır.
Değerli arkadaşlar, hepinizin
bildiği gibi, Kürt sorunu Türkiyede önemli düzeyde
tartışılır düzeydedir ve çözümle ilgili de bir mesafe
alınmıştır. Birinci aşama olarak
tanımladığımız aşama tamamlanmak üzeredir. PKK bu
dönemde 23 Martta ateşkes ilan etmiştir ve yine, 8 Mayıstan
itibaren de silahlı güçlerini yurt dışına, sınır
dışına çekmeye başlamıştır. Eğer önemli
bir sıkıntı olmazsa da bir-iki ay içerisinde geri çekiliş
tamamlanacak ve Kürt sorununun çözümüne giden yolda da önemli bir mesafe
kaydedilmiş olacaktır. Yine, birinci aşama olarak
kaydettiğimiz bu aşamada Akil İnsanlar Komisyonu kurulmuş,
Mecliste Çözüm Sürecini İzleme Komisyonu kurulmuş, bu komisyonlar da
önemli düzeyde bir mesafe kaydetmişlerdir, ancak gelinen noktada,
Başbakanın hafta sonunda son yaptığı iki günlük
İstanbulda ve Ankaradaki mitinglerden açığa
çıktığı kadarıyla, çözüm sürecine yönelik
karmaşık bir düşünce yapısı hâkimdir. Her iki
konuşmasında da çözüm sürecinin bir yandan iyi ilerlediğini
söylerken, işte, Akil İnsanlar Komisyonunun
çalışmalarını bitirdiğini,
çalışmalarını raporlaştığını,
dolayısıyla önümüzdeki günlerde raporlardan hareketle sorunun
çözümüne yönelik de bazı çalışmaların, adımların
atılacağını söylerken, yine üst üste yaptığı
bu iki günkü mitingde tek millet vurgusuna özel bir özen göstermiştir.
Tabii ki Kürt sorununun çözümü, bizim
yol temizliği diye tanımladığımız Terörle
Mücadele Kanununun değiştirilmesi, özel yetkili mahkemelerin
kaldırılması, yine Koruculuk Kanununun
kaldırılması, köye dönüşlerle ilgili yasaların çıkartılması
ve elbette ki yeni, demokratik, çoğulcu bir anayasanın
yapılmasıdır. Bu anayasada da tabii ki en önemli şeylerden
biri de vatandaşlık tanımının
yapılmasıdır. Bize göre Türkiye Cumhuriyeti devletinde
yaşayan herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır, tek millet
vurgusu doğru bir vurgu değildir, eğer bu vurgu yeni anayasada da
ortaya çıkacak olursa, bu anayasa yeni bir anayasa olmayacağı
gibi, çözüme katkı sunacak bir anayasa da olmayacaktır.
İşte, bu bağlamda
Terörle Mücadele Kanunu da son derece önemlidir, bu yasayı Kürt sorununun
çözümünden ayrı düşünmek mümkün değildir. Çıktığı
günden günümüze kadar binlerce insan bu yasa çerçevesinde
tutuklanmıştır. Özellikle öğrencilerin çok büyük bir
mağduriyeti vardır.
Terörle Mücadele Kanunu öz
itibarıyla hemen hemen herkesi, yani demokratik eylem ve etkinlikler
içerisine katılan, demokratik eylem yapma hakkını kullanan
herkesi örgüt üyesi yapma ya da örgüt adına suç işleme kapsamına
sokma gibi bir durumla çerçevelenmiştir. Dolayısıyla, durum
böyle olunca, pek çok vatandaşımız yaptığı her
demokratik eylem ve etkinlik sonucunda TMKdan yargılanmakta ve akıl
almayacak derecede cezalarla karşılaşmaktadır. Özellikle
üniversitelerde son birkaç ay içerisinde yaşananlardan örnek vermek
istiyorum.
Örneğin Sivasta KCK operasyonu
yapılmış, öğrenciler demokratik eylem ve etkinliklerden
kaynaklı, KCK operasyonu adı altında tutuklanmışlar
ve son olarak, Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesinde, yaklaşık
14 öğrenci, yüz dokuz yıl gibi uzun bir cezayla karşı
karşıya kalmışlardır.
Yine, Denizlide, Pamukkale
Üniversitesinde Roboski katliamını protesto ettikleri için 100
öğrenci gözaltına alınmış, tutuklanmış,
hâlen de cezaevinde bulunmaktadır.
Yine, Diyarbakırda Roboski
katliamını protesto eylemlerine katıldıkları için 14
öğrenci bir ile üç yıl arası cezalarla karşı
karşıyadır. Gözaltına alınıp tutuklanan
öğrencilerin uzun tutukluluk süresi öğrencilerin eğitim ve
öğrenim görme hakkını elinden aldığı gibi,
verilen inanılmaz cezalarla da özgürlükleri
kısıtlanmaktadır.
Dolayısıyla, hem Kürt sorunun
çözümü açısından hem de Türkiye'nin demokratikleşmesi
açısından son derece önemsediğimiz bu Terörle Mücadele
Kanununun değiştirilmesi gerekir. Bu kanun
değiştirilmediği müddetçe Türkiye'nin demokratikleşmesi
mümkün olmayacağı gibi Kürt sorununun çözülmesi de mümkün olmayacaktır.
Yine, son Gezi olayları nedeniyle
Türkiye'nin her tarafında yapılan eylem ve etkinlikler sonucunda da
yine yüzlerce öğrenci gözaltına alınmıştır.
Gözaltı işlemleri sırasında, Egemen Bağış,
kalkıp televizyonlarda şöyle bir cümleyi maalesef sarf
edebilmiştir: Taksim alanına şu saatten sonra çıkacak
herkes terör örgütü üyeliğinden yargılanacaktır. Yani,
anlaşılan o ki kararı bakanlar veriyor, kararı mahkemeler
vermiyor. O zaman hukuk bu işin neresinde? diye hakikaten sormak
gerekir. Hukuk bağımsız mıdır, yargı
bağımsız mıdır? Eğer yargı bağımsızsa,
Egemen Bağışın söylediklerini nereye koymak gerekecek,
nasıl değerlendirmek gerekecek? Bunu da ben AKPye, yönetimine ve
milletvekillerine bırakıyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii ki
biz bu mağduriyetlerin giderilmesi açısından Meclisin bugün
öğrencilerin durumunu araştıran, inceleyen bir komisyon
kurmasını ve bu komisyonun kapsamlı bir araştırma
yaptıktan sonra
Şu anda Türkiyede bine yakın tutuklu
öğrenci var. Bunların yüzde 90-95i Kürt öğrencilerdir ve ne
yazık ki bu kanun kapsamında tutuklanmışlardır, KCK
adı altındaki bu uyduruk operasyonlar neticesinde
tutuklanmışlardır. Tüm bunların hepsinin
araştırılıp, incelenip Meclis tarafından
Gerçekten
Terörle Mücadele Kanununun başta öğrenciler olmak üzere Türkiyede
yaşayan pek çok vatandaşı mağdur ettiğini, özellikle
öğrencilerin eğitim ve öğrenim görme hakkını elinden
aldığını, bu nedenle de Terörle Mücadele Kanununun bu
Meclisin onayıyla kaldırılması gerektiğini ifade
ediyorum. Türkiye'nin demokratikleşmesi açısından da bu elzemdir
eğer demokratik bir Türkiyeden bahsedeceksek diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Aydoğan.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu önerisi üzerinde ikinci konuşmacı, aleyhinde olmak üzere,
Sayın Hilmi Bilgin, Sivas Milletvekili.
Sayın Bilgin, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HİLMİ BİLGİN
(Sivas) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış
ve Demokrasi Partisi Meclis Grubunun, 2006 yılında yürürlüğe
giren Terörle Mücadele Kanunu kapsamında kolluk kuvvetleri tarafından
gözaltına alınıp mahkemelerce tutuklanan öğrencilerin
durumlarının tüm yönleriyle araştırılması
amacıyla, Anayasanın 98 ve İç Tüzükün ilgili hükümleri gereğince
Meclis araştırması açılması yönündeki önergesinin
gündeme alınması talebiyle vermiş oldukları grup önerisinin
aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle heyetinizi ve aziz
milletimi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri döneminde yargının
hızlanması, yargının bir bütün olarak sorunlarının
çözüme kavuşturulması, temel hak ve özgürlüklerin serbestçe
kullanılması konularında birçok yasal düzenleme hayata
geçirilmiştir. Bu kapsamda, hükûmetlerimiz yasal ve yapısal
sorunların çözümü için birçok adım atmıştır ve önemli
sonuçlara da ulaşılmıştır. Makul sürede yargılama
hakkının en geniş çerçevede temin amacını
taşıyan bu adımlar sayesinde tutukluk sürelerinin de olumlu
yönde etkilendiği ortadadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunca kabul edilen 6352 sayılı Yasayla tutuklama konusunda
önemli yenilikler getirilmiştir. Bu kapsamda, en başta olmak üzere
tutuklama konusunda yaşanılan sıkıntıları ve
eleştirilerin azaltılması amacıyla tutukluluk
yasağı sınırı iki yıla
çıkarılmıştır, üst sınırı iki
yıldan fazla olmayan suçlarla ilgili tutuklama kararı
verilmeyeceği esası kabul edilmiştir. Daha önceki düzenlemede
mevcut hâl bir yıl olarak düzenlenmekteydi. Yine, tutuklama
kararlarının somut olgulularla gerekçelendirilmesi zorunluluğu
kanunla getirilmiştir. Böylece, hâkimler her somut olayda mahkeme
kararlarını verirken tutuklama gerekçelerini ayrıntılı
şekilde açıklamak zorundadırlar.
Yine, yapılan
değişiklerle adli kontrol tedbirinin uygulanabilmesi
bakımından süre sınırı tamamen
kaldırılmıştır. Böylece, tutuklamaya alternatif olarak
mahkemelere, gerekli görülmesi hâlinde şüphelinin tutuklanması
yerine, adli kontrol altına alınmasına karar verilebilmesi
imkânı getirilmiştir. Tüm yapılan bu düzenlemelerle birlikte
tutukluluk sürelerinde olumlu yönde iyileşmeler olmuştur.
Yayınlanan raporlara bakıldığı zaman, 2001
yılındaki yüzde 50,4 oranındaki tutukluluk oranları 31
Aralık 2012 tarihi itibarıyla yüzde 23lere düşmüştür.
Değerli Başkan, sayın
milletvekilleri; AK PARTİnin siyaset anlayışının
temelinde her türlü yasaklarla mücadele vardır. Biz iktidara
geldiğimiz günden bugüne kadar yasakları ortadan kaldırmak için
çalışan bir iktidarız. Biz insanların ve özellikle
gençlerin tek tip değil, düşünen ve sorgulayan bir gençlik
olmasını arzu etmekteyiz. Biz farklılıkları zenginlik
olarak gören bir anlayışa sahibiz. Gençlerimiz tabii ki
düşünecek, düşüncelerini ortaya koyacak, sorgulayacak ancak
bunları yaparken yasal sınırlar içerisinde
başkalarının özgürlük alanına müdahale etmeden her türlü
fikirlerini ve düşüncelerini açıkça ortaya koyacaklardır. AK
PARTİnin temel siyaset anlayışı insan odaklıdır.
AK PARTİ kadroları on üç yıl önce yola çıkarken
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.
anlayışıyla yola çıkmışlar ve
yaptığı hizmet odaklı siyasetle de insanı hizmetin
merkezine yerleştirmişlerdir. Hükûmetimiz döneminde, tüm
insanlarımıza, milletimize olmak kaydıyla ve özellikle de
gençliğimize özel bir önem verilmiş, gençliğimizin her alanda
kendini yetiştirmesi, millî ve manevi yönden gelişmesi için her türlü
imkânlar seferber edilmiştir. Özellikle üniversite gençliğine
ayrı bir önem verilmiş, onların çağın
gerektirdiği şartlarda eğitim alabilmeleri için önlerindeki her
türlü engel ortadan kaldırılmıştır. Gençliğimizin
daha kolay üniversite öğrencisi olabilmesi için, üniversitesi olmayan il
bırakılmamış, her ilimize üniversite açılmış
ve mevcut üniversite sayısı artırılmıştır.
Yine, üniversitede okuyan öğrencilerimize daha nezih ve daha rahat bir
ortamda barınma imkânı sağlanması amacıyla, Kredi ve
Yurtlar Kurumu aracılığıyla yeni ve modern yurtlar
inşa edilmiş ve mevcut hâl de daha da iyileştirilmiştir.
Yine, öğrencilerimize verilen kredi ve burs miktarları, 2002
rakamlarına göre kıyaslanamayacak derecede
artırılmıştır. Bu rakamları aziz milletimize yüce
kürsüden hatırlatmak gerekirse: 2002 yılında bir öğrenci 45
TL burs ve kredi alırken 2013 yılından itibaren bu rakam 280
TLye çıkmış; yine, beslenme yardımı da 200 TLye
çıkarılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; araştırma önergesinin içeriğinde, terörle
mücadele kapsamında tutuklanan gençlerin eğitimlerini
alamadıkları, bu noktada çeşitli engellerle
karşılaştıkları iddia edilmektedir. 5271
sayılı CMKnın 100üncü maddesine göre, ancak kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren olgular nedeniyle
şüpheli veya sanığın tutuklanması kararı
verilebilmektedir. Ancak, sistemimiz tabii ki tutuklanmayı esas olarak
görmeyip tutuklanma gerekçeleri istisnai olarak düzenlenmektedir.
Ceza infaz kurumlarında
barındırılan öğrencilerle ilgili yasal mevzuata
baktığımız zaman, ceza infaz sistemimizin temel amacı,
hükümlülerin suç işlemesine etki eden nedenleri ortadan kaldırarak
yeniden suç işlemelerinin önlenmesi ve topluma
kazandırılmasıdır. Ceza infaz kurumlarımızdaki
eğitim çalışmaları da ulusal ve uluslararası mevzuat
çerçevesinde sürdürülmektedir. Bu kapsamda, kapalı ceza infaz
kurumlarımızda yaygın, açık ceza infaz
kurumlarımızda ve çocuk eğitim evlerinde yaygın ve örgün
eğitim yapılmaktadır. Sonuç olarak, eğitim ve öğretim
işlemleriyle ilgili olarak ceza infaz kurumlarının idaresine
başvuran tüm hükümlü ve tutukluların başvuruları kabul
edilmekte olup, üniversitenin kabulü koşuluyla eğitimlerine
devamı sağlanmaktadır.
Yine, ceza infaz kurumlarında
bulunan tutuklu ve hükümlü öğrencilerin kayıtlı
bulundukları okullara gidiş ve geliş işlemleri Ceza
İnfaz Kurumlarının Tahsisi, Nakil İşlemleri ve
Diğer Hükümler konulu genelge hükümleri doğrultusunda
sağlanmaktadır. Öğrencilerin sınava girmek üzere, okula
gidiş gelişlerinden doğan maliyetler, maddi durumu yeterli olan
öğrenciler tarafından kendilerince karşılanmakta; okul
harçları ve yol masraflarını karşılayamayacak durumda
olanlara, yardımlaşma ve dayanışma vakıfları veya
gönüllü kurum ve kuruluşlarca yardım temin edilmektedir.
Ceza infaz kurumları bünyesinde
kurulan eğitim ve öğretim servisi tarafından, ceza infaz
kurumlarında bulunan çocukların seviyeleri değerlendirilmekte,
eğitim ve öğretim faaliyetlerine devamlarının
sağlanması bakımından her türlü işlem eksiksiz olarak
titizlikle yerine getirilmektedir. Bu bağlamda, ceza infaz
kurumlarında bulunan çocuklara, 1inci kademe okuma yazma ve 2nci kademe
eğitim kursları, örgün ve yaygın eğitime hazırlık
ve destek kursları verilmekte olup, ayrıca, açık ilköğretim
okulu ve açık,öğretim lisesi sınavları ile üniversiteye
giriş sınavlarına girme imkânları sağlanmaktadır.
Öğrenimlerine devam ederken ceza infaz kurumlarına gelen
çocukların eğitim, öğrenim ve sınav haklarını
kullanabilmeleri, salıverilmeleri ya da eğitim evlerine
nakledilmeleri hâlinde, okullarına kaldıkları yerden devam
edebilmelerini sağlamak amacıyla okullarında sınava
girmeleri ve devam zorunluluğundan muaf tutulmalarına ilişkin
genel tedbirler alınmaktadır. Tüm bu yasal mevzuata
baktığımız zaman, tabii ki gönül arzu etmez ama
öğrenciler suç işlemek amacıyla yasal yolların
dışındaki sebeplerden dolayı tutuklanmaları hâlinde,
eğitim-öğretimine devam etmeleri noktasında, yasal imkânlar
elverdiği takdirde, eğitimlerine devam etmeleri
sağlanmaktadır.
Biz, konunun ehemmiyetini biliyoruz. Bu
konuda da çalışmalarımız gerek Hükûmetimiz gerekse Adalet
Bakanlığımız tarafından devam etmektedir.
Meclis gündeminin yoğunluğu
sebebiyle grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Bilgin.
Barış ve Demokrasi
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Tutanaklara geçmesi açısından bir hususu ifade etmek istiyorum:
Sayın Hatip, konuşması sırasında hükümetleri döneminde
yapılan düzenlemelerle uzun tutukluluk sorununun bu süresi iki yıl
olacak şekilde kısıtlandığını ve böylesi bir
çözüm getirdiğini söyledi. Bu verilmiş olan bilginin pratik hiçbir
karşılığı olmadığını belirtmek
istiyorum. KCK operasyonları kapsamında cezaevlerine alınan
arkadaşlarımız şu anda dört buçuk yıla yakın bir
süredir haklarında bir kesinleşmiş yargı kararı
olmadan siyasi rehine olarak cezaevinde tutulmaya devam edilmektedirler. Bu
arkadaşlarımız hakkında diyelim ki örgüt üyeliğinden
bir ceza verilmiş olsaydı bunun zaten dört buçuk yılda
infazı bile bitmiş olacaktı. Dolayısıyla, burada Genel
Kurulu yanıltmaya yönelik bir durum söz konusudur. Eğer gerçekten
böyle bir durum var ise hâlâ bu iki yılı aşkın bir süredir
insanları tutuklu tutan hâkimler ve mahkeme heyetleri hakkında da
Adalet Bakanlığının bir an önce yasal işlem
başlatması gerekmektedir.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Başkan, zabıtlara geçti sözleriniz.
Şimdi,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisi üzerinde üçüncü
konuşmacı Sayın Hüseyin Aygün, Tunceli Milletvekili.
Sayın Aygün,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN AYGÜN
(Tunceli) Çok sağ olun Sayın Başkan.
BDPnin grup önerisi
Terörle Mücadele Kanununun öğrencilere etkisinin olumsuz olduğu
tespitinden hareket ediyor ve bu yasayı tutuklu öğrenciler yönünden
sorgulamak için bir araştırma komisyonu kurulmasını
öngörüyor. Tabii, yetersiz bir öneri -desteklemekle birlikte hemen söyleyeyim-
çünkü sadece tutuklu öğrenciler değil, çocuklar, kadınlar,
yaşlılar, ömrünü içeride geçiren 80in üzerindeki
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) TMKnın konusu farklı, o ayrı bir konu. TMKnın
tümden kaldırılmasını savunuyoruz.
HÜSEYİN AYGÜN
(Devamla)
TMK mağdurlarının tümünün bu önergede yer
alması gerekirdi. Bu eleştirimi belirtmekle başlayayım.
Şimdi, daha önceden
arkadaşlar, Başbakana dair bir-iki söz etmem farz oldu galiba.
Meydanlarda milyonlarca insanın diktatör olarak
tanımladığı Başbakan, bir günde altı tane miting
yaparak CHPli milletvekillerine akıl vermekten marjinal diye
damgaladığı grupları lanetlemeye; ölüleri Sünni
yurttaşlarım, Sünni şehitlerim diye
sınıflandırmaya; herkesi hedef göstermeye; TOMAlarıyla,
elindeki istihbarat örgütüyle, dayandığını
düşündüğü ve aslında çok geçici olan, yirmi bir gündür herkesin
gördüğü şiddet örgütünün etkisiyle herkesi tehdit edeceğini,
korkutacağını zannediyor. Bu sabah gözaltına alınan 51 ESPliyi -sonra
sayının 64e çıktığı açıklandı- Özgür
Radyo çalışanını, ETHA haber ajansı muhabirlerini,
Ankarada Odak dergisi çalışanlarını, Malatyadaki 5 tane
öğrenciyi DHKP-Cli diye damgalanan ama örgütle hiçbir ilgisi olmayan,
sadece AKPye ve diktatöre karşı mücadele ettikleri için- DHKP-Cli
diye damgalanan tüm yurttaşlarımızı selamlıyorum.
Onlar nasıl mücadele edileceğini bence hepimize öğrettiler;
CHPye, MHPye, BDPye. Tayyip Erdoğanın gücünün
sınırsız olmadığını, onun
karizmasının yapay bir karizma olduğunu, Orta Doğuda
değil Türkiye yurttaşları içinde de aslında hiçbir karizma
taşımadığını bize kanıtladılar.
Dolayısıyla, gözaltındaki yoldaşları, o marjinal
yoldaşları saygıyla, hürmetle burada anmak istiyorum.
Şimdi, Başbakan bugün
şöyle bir şey demiş: Polis kurşun attı mı? Yok.
Ethem Sarısülükü öldüren polis 4,8 metreden tabancasını
ateşledi ve kurşun sekmeden Ethemin başına geldi. Pazar
gecesi Çorumun Beylice köyünde gittik, gece yarısı toprağa
verdik 26 yaşındaki çocuğu. Bu 4,8 metreden ateş
açıldığı, kurşunun doğrudan hedeflenerek
sıkıldığı tespitini şu an Ankara Özel Yetkili
Savcılığındaki jandarma raporu söylüyor, ben söylemiyorum.
Dolayısıyla, devletin resmî bilirkişisi tarafından polisin
bilerek ve isteyerek Ethemi öldürdüğü kanıtlanmış durumda.
İsmini de lütfedip bu sabah açıkladılar; Ahmet Şahbaz
isimli polis memuruymuş. Silahına el koymuşlar ve kurşunu
balistik incelemeye göndermişler, onun silahı bu diye. Allah
aşkına, böyle bir devlete kim güvenebilir? Yani, Ethemin annesi,
babası ne düşünecek sizin hakkınızda? Çocuğunu on
altı gün evvel öldürmüşsünüz, daha bugün polisin ismini
açıklıyorsunuz. Batıkent Cemevinde ve Çorumda on binlerce insan
yürüdü. Böyle yapmaya devam ederseniz Türkiyede ne olacak, tahmin ediyor
musunuz? İç savaş çıkacak. Resmen şiddete
yönlendiriyorsunuz, çocukları öldürülen anneleri, babaları,
onların kardeşlerini. Başbakan, bunu, tabii, bilerek
yapıyor, o da onun yönetme taktiklerinden bir tanesi.
Yine, şöyle bir şey söylemiş:
CHPli milletvekilleri mezhep
kışkırtıcılığı yapıyor.
Şimdi, bunu söyleyen kişi üç gün evvel Reyhanlıda 53 Sünni
yurttaşım öldürüldü. diyen kişi, ölüleri bile ayıran
kişi, Foçada Alevi asker öldürüldüğünde İzmir Valisine emir
vererek gidip, İzmirde cemevinden cenazesini çıkartıp Devlet
cemevine gelmez, camiden kaldıracaksınız. diye şehit
askere baskı yapmış bir Başbakan; Foçada bunu
yaptılar. Dolayısıyla, kimin mezhepleri
kışkırttığı bize göre çok açık ama yine bir
şeyler söylemek gerekiyor, mecburuz buna. Ben Alevileri savunurum,
cemevlerini savunurum, cemevlerinde pişirilen aşureyi giderim,
dağıtırım. Orta Doğuda Suriyeyi Alevi bir devlet
başkanı yönetiyor diye hedef almanıza Amerikanız gelse
bile karşı çıkarım, hiç kimseden de izin almam. Yarın,
İranı vurduğunuzda da karşı çıkarım çünkü
hiçbir Batılı bloğun gelip Orta Doğuda Müslüman bir ülkeyi
devirmeye, oraya demokrasi götürme adına orayı yağmalamaya hakkı
ve yetkisi bulunmuyor. Zaten Türkiyede de sizin tabanınız bile bunu
kabul etmiyor, yaptığınız anketlerde yüzde 70 oranında
Suriye savaşına karşı oy veriyor insanlar. O yüzden El
Nusranız, selefleriniz, El Kaideniz, yürüttüğünüz vahşi ve
kuralsız savaş Türk milleti tarafından desteklenmiyor, açık
bir savaşa giremiyorsunuz.
Şimdi, Sayın Başbakan
diyor ki: Herkes gelsin camiye, namaz kılsın. Hiç kimse içki
içmesin. Herkes çocuğunu 4+4+4 eğitim veren imam-hatibe göndersin.
Planı bu. Ben çocuğumu göndermiyorum. Sen koskoca Türk milletinin
bütün nesillerini gerici yapmak isteyebilirsin, ben yapmıyorum. Dem de
çekerim, cemevine de giderim, semah da dönerim. Senden izin mi
alacağım? Sen gericisin diye ben ve ırkım da gerici mi
olacağız?
AHMET YENİ (Samsun) Camiye giden
gerici mi?
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla)
İstediğin kadar git gericilik yap, senin gibi gerici olmak zorunda
değil Türk halkı. Senin gericiliğin artık yeter.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Sen provokatörsün, provokatör!
AHMET YENİ (Samsun)
Provokatörlük yapmayın!
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) Boy
değil soy önemli. diyen kimdi arkadaşlar
Kılıçdaroğlunu kastederek?
VELİ AĞBABA (Malatya)
Başbakan.
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) Ebussuud
Efendi denen Alevi katliamcısı, Şeyhülislama övgüler
yağdıran, onun adına tesisler açtıran, Çorumdaki mitingde
Ebussuudu öven kimdi? Başbakan Erdoğan değil miydi? (CHP
sıralarından alkışlar) Sen Ebussuudu övdüğün zaman
Türkiyede bir mezhebin ayaklanacağını göremiyor musun? Sana oy
vermiyorlar, tamam, içlerinde de yok, tek bir tane bakanı yok,
müsteşarı yok. Sen 15 milyon Alevinin ne düşündüğünü
biliyor musun? Bilmiyorsan Gazi Mahallesine bak, Gazi Mahallesinde yirmi bir
gündür on binlerce insan TOMAya, biber gazına, hatta portakal gazına
direniyor. 3 ağır yaralı, bilinçleri kapalı Ok Meydanı
Hastanesinde yatıyor. Bak, ölü de veriyorlar, senden korkmuyorlar. Bu daha
iyi günler.
Sen bu kadar provoke edersen bir
halkı -açık söylüyorum- o halk sana dersini verir, veriyor da.
Sarıgazide veriyor, Ümraniyede veriyor, Dersimde veriyor, Antakyada
veriyor, Hatayda veriyor, Suriyeyi kışkırtmak istediğin
bütün kitlelerin yaşadığı yerde sana ders veriyor. Bu dersi
vermek zaten boynumuzun borcu.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Provokatör müsün sen!
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) - Yine,
Meclis Başkanı utanmadan şunu yaptı, dedi ki: Bizim
bildiğimiz Aleviler camiye gidiyorlar. Mecliste mescit var iki tane, oraya
gelsinler ve mescitte
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Provokatör
olduğun çok net belli.
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) - Alevi
milletvekillerinin, Alevi çaycıların, Alevi
danışmanların, Alevi emekçilerinin cemevine sahip olma
hakkını reddetti, şu an mahkemede. Böyle bir anlayışa
hiçbir Alevi saygı duyabilir mi? Alevileri biz
kışkırtıyoruz(!) İnkâr eden,
aşağılayan, cemevine ucube diyen, ibadethanesini yasaklayan,
Kültür merkezi olarak açarsanız destek veririm ha! diye tehdit eden
Başbakan kışkırtmıyor, biz
kışkırtıyoruz(!)
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Kesinlikle siz
kışkırtıyorsunuz. Sosyal medyada
kullandığınız dil provokasyonun en önemli örneğidir,
göstergesidir.
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla)
Eğer bizimkisi kışkırtmaksa arkadaşlar, vallahi,
Alevileri sonuna kadar kışkırtmaya devam etmek benim boynumun
borcu çünkü bu kışkırtma değil, haklarını alma ve
eşit yurttaş yapma mücadelesi.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Yazıklar
olsun!
HARUN KARACA (İstanbul)
Yazıklar olsun!
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) Yine,
Başbakana bir iki şey daha söyleyeyim: El Nusra çetelerini,
Selefileri Türkiyeye dolduran, Türkiyeyi iç savaşın ülkesi hâline
getiren, Türkiyeyi silah deposu yapan, 2.500 kayıtlı El Kaide
üyesini izliyoruz. diye MİT raporlarına yansıtan sen değil
misin? Sen bu ülkeyi Orta Doğunun demokrasiden bihaber ülkelerinden,
berbat rejimlerinden biri hâline getirmedin mi? Senin gidişatın bu.
Bunu izleyecek miyiz? Güçsün diye -Anayasa Mahkemesi elinde- orduyu tasfiye
ettin diye senden korkacak mıyız? Vallahi, hiç kimse korkmuyor.
TOMAların önüne
çıkıyormuş CHP milletvekilleri! Çok enteresan! TOMAların
önüne çıkarız, senden izin mi alacağız? Senin,
insanları öldürmen meşru, Ethemi, Abdullahı, Mehmeti öldürmen
normal de, katil polisleri yargılamaman, onlara aslanlarım diye
sahip çıkman normal de bizim şehitlerimize sahip çıkmamız
anormal mi? Senden korkacağımızı mı zannediyorsun?
ENVER YILMAZ (İstanbul) Polis
senin şehidin değil mi?
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla)
Ölenlerimize son görevimizi yapmayacak mıyız?
HARUN KARACA (İstanbul)
Yazıklar olsun!
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla)
Başbakan olabilirsin, senden hiç kimse korkmuyor, sen de haddini
bileceksin nasıl biz biliyorsak! (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
- Sen de haddini bil!
HARUN KARACA (İstanbul)
Kışkırtamazsın, bunu bilesin.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya)
Kışkırtıyorsun, sosyal medyada kullandığın
dil provokasyonun en basit örneği.
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla)
Eğer, bir polis halkına kurşun sıkıyorsa, siz o polise
milletimizin polisi diyorsanız vallahi kusura bakmayın, o polis,
bizim polisimiz falan değil, o milletin polisi değil. O polisle de
mücadele etmeyi biliriz, seninle nasıl mücadele ediyorsak.
OSMAN KAHVECİ (Karabük) O polis,
milletin polisi.
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) Milletin
polisi değil, AKPnin polisi. Milletin polisi, 26 yaşındaki
çocuğu başından öldürmez. Milletin polisi, Abdullah Cömerti
öldürmez. Milletin polisi, şu an Numunede komada olan Dilanın
başına gaz kapsülü sıkarak öldürmeye çalışmaz. O benim
polisim değil, ben öyle bir polise sahip çıkmam. O polisi halk
yargılamalı. Halk yargılamalı, mahkeme yok Türkiyede, onu
yargılayacak bir mahkeme yok.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Bizim polisimiz, milletin polisi. Sen kimin uşağısın?
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) Onu halk
yargılayacak, açık söylüyorum. Bu halk hareketi diktatörlüğünüzü
devirecek ve bu cinayetleri işleyenler yargılanacak.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Mecliste böyle
bir vekilin olmasından utanç duyarız.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Ünal.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maalesef Türkiye yeni bir
ayrımcılık diliyle karşı karşıya.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Sayın Başbakan başlattı, Başbakan. Ölen insanın
mezhebinden bahseden başbakan.
MAHİR ÜNAL (Devamla) Maalesef
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Ölen insanın mezhebinden bahseden Başbakan.
MAHİR ÜNAL (Devamla) Bakın,
ben dinledim, tamam zaten iki dakikam var müsaade et.
SAKİNE ÖZ (Manisa) Dinlemeyenler
vardı.
MAHİR ÜNAL (Devamla) Bir
mezhebin adına burada konuşmak çünkü Anayasaya göre her milletvekili
Türkiye Cumhuriyeti devletinin milletvekilidir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Başbakan değil mi?
MAHİR ÜNAL (Devamla) Buraya
çıkıp bir mezhebin adına konuşmak
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) -
Başbakan değil mi?
MAHİR ÜNAL (Devamla)
buraya çıkıp kendisini o mezhep
üzerinden bir önderlik konumlaması yapmak
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) -
Mezhep üzerinden siyaset yapanı Allah kahretsin, Allah belasını
versin
VAHAP SEÇER (Mersin) Kim mezhepçilik
yapıyorsa şerefsizdir.
MAHİR ÜNAL (Devamla)
öncelikle en basit ifadeyle
ayrımcılıktır, nefret söylemidir.
Diğer taraftan Başbakana
karşı kullanılan gerici, Başbakana karşı
kullanılan bu kışkırtıcı dili ısrarla
reddediyorum, iade ediyorum.
Diğer taraftan, bakınız,
olanlar ortada. Bu olanlar üzerinden her şey milletin gözü önünde cereyan
ediyor. Hiç dezenformasyona kalkışmayın. Ben az önce Veli
Ağbabaya sordum, dedim ki samimiyetle: Hüseyin Beyin
attığı twettler gerçek mi, lütfen kendisine bir sorun. Çünkü
inanamadım. Sadece Hüseyin Aygün Beyin attığı tweetlere
baktığımda -İnternet üzerinden- ben dehşete
kapıldım.
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) Tarih yazacak, tarih.
MAHİR ÜNAL (Devamla) Ben bir
insan olarak, bir vatandaş olarak dehşete kapıldım.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Başbakanın konuşması da bizi dehşete düşürüyor.
MAHİR ÜNAL (Devamla) Bu provokasyona
ihtiyacınız yok çünkü şu anda bir değişime
karşı, bir değişim mücadelesinin yanında
değilsiniz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Hangi değişim?
MAHİR ÜNAL (Devamla) Siz, tam
tersine, eski bir düzeni korumak ve eski düzenin bekasının
mücadelesini veriyorsunuz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Sizin değişiminiz Emevi, Vahabi anlayışıdır.
MAHİR ÜNAL (Devamla) Neyi
değiştirmek istiyorsanız gelin milletin Meclisinde beraberce
değiştirelim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHİR ÜNAL (Devamla) Biz hiçbir
şeyin bugüne kadar karşısında olmadık.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Her şeyin karşısındaydınız.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) O
yüzden mi Yavuz Selim ismini verdiniz köprüye? O yüzden mi Yavuz isminde
ısrar ediyorsunuz?
MAHİR ÜNAL (Devamla) Değiştirmek
istediğiniz neyse gelin bu milletin Meclisinde beraberce
değiştirelim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Neyi
değiştiriyorsun ya?
MAHİR ÜNAL (Devamla) Gelin, önce
darbecilerin Anayasasını değiştirelim. (CHP
sıralarından gürültüler) Bu sistem üzerinden
kullandığınız ayrımcı dili şiddetle
kınıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Biz
mezhepçiliği lanetliyoruz, Başbakanın yaptığı
mezhepçiliği lanetliyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) Anayasayla
ne alakası var? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Beyler, susarsanız,
grup başkan vekilini dinleyelim.
Buyurun efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın grup başkan vekili
konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisine yönelik olarak Siz eski
düzeni savunuyorsunuz. anlamında bir değerlendirme yaparak
sataşmada bulunmuştur. Söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika
lütfen, yeni bir sataşmaya da meydan vermeyelim lütfen. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ayrımcılık, bölücülük, toplumu kutuplaştırma gibi
kavramlar Cumhuriyet Halk Partisinin siyasetinde yoktur. Biz bunları on
bir yıldır Sayın Başbakandan, Sayın Recep Tayyip
Erdoğandan öğreniyoruz.
Sayın Recep Tayyip Erdoğan iç
siyaset stratejisini kutuplaştırma üzerine kurmuştur. Meydanlara
kulak vermek, meydanların sesine kulak vermek, Onlar ne diyor?
Onları anlayayım, ona göre bir demokratikleşme programı
hazırlayayım. demek yerine milletin karşısına
mitinglerle çıkıyor. Bu, milleti bölmenin kendisidir.
HARUN KARACA (İstanbul) Ne
alakası var ya? Ne alakası var? Yani miting yapmanın ne
alakası var milleti bölmeyle?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Bakın, Mitinglerime devam edeceğim. diyor. Sayın
Başbakanın mitingleri, bu milleti bölme projesinden başka bir
şey değildir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Seçim startı ya!
OSMAN KAHVECİ (Karabük) Siz de
yapın.
HARUN KARACA (İstanbul)
Cesaretiniz varsa meydanlara çıkarsınız, milletin arkasına
saklanmazsınız.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Sayın Başbakanla ilk kez şunu öğrendik:
Reyhanlıda 52 Sünni vatandaşımız öldü. dedi. Ayrımcılığı
yapan, mezhepçiliği yapan Sayın Başbakanın kendisidir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Allah kahretsin!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Sizin grup olarak çıkıp demeniz gerekir ki: Sayın
Başbakan, ölenlerin mezhebiyle uğraşılmaz. Ama sizde böyle
bir demokrasi yok.
HARUN KARACA (İstanbul)
Bakın, Çorum olsun diye uğraşıyorsunuz, Kahramanmaraş
olsun diye uğraşıyorsunuz ama bu millet sizin arkanızdan
gelmeyecek.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Siz bunu Sayın Başbakana söyleyebilecek durumda
değilsiniz. Mezhepçiliği bu Türkiyeye siz soktunuz. Sayın
Başbakan bugün grup konuşmasında işaretlerini verdi.
Demokrat Partinin tahkikat komisyonlarını getireceğim.
havasında konuştu, Vatan cephelerini kuracağım.
havasında konuştu. Cumhuriyet Halk Partisine yönelik olarak,
Cumhuriyet Halk Partisi hakkında kapatma davası açmanın
hazırlıklarını yapıyor.
HARUN KARACA (İstanbul)
Atılan tweetlere bakın. Atılan tweetlerin cevabını
verin. Aykan Erdemirin attığı tweetlerin hesabını
verin, Hüseyin Aygünün attığı tweetlerin hesabını
verin.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Bu millet sizi sandığa gömecektir. Bu
mezhepçiliğinizle, bu kutuplaştırma
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Hamzaçebi.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Ünal.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Grup Başkan Vekili bizi mezhepçilik ve
ayrımcılıkla suçladı ve yaptığımız
mitingleri de ayrımcılıkla nitelendirdi. O yüzden söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun iki dakika siz de
lütfen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Biz Türkiyede on bir yıldan beri birlik siyaseti yürüttüğümüz için
oylarımızı artırıyoruz, bir.
VELİ AĞBABA (Malatya) Kaç
vali var Sayın Ünal?
MAHİR ÜNAL (Devamla) İkincisi, biz bu mitinglerle bir
şeyi gösteriyoruz: Demokratik zeminde, hukuk düzeni içerisinde, siyasal
tepkiler nasıl verilir; kırmadan, dökmeden meydanlarda siyasal tepkiler
nasıl verilir, bu mitinglerle bunu gösteriyoruz. İki. (AK PARTİ
ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf
atmalar)
Üç: Biz açık bir şekilde,
seçim kampanyamızı başlattık. Bunu da deklare ettik.
Buyurun, siz de başlatın, siz de meydanlarda bunu dile getirin.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Seçim için bir şey söylemiyoruz.
MAHİR ÜNAL (Devamla) Sayın
Grup Başkan Vekilinden beklerdim ki bize mezhepçi ve ayrımcı
demek yerine, kendi milletvekilinin burada bir mezhep adına
yaptığı konuşmayı buraya çıkıp kınamasını
beklerdim. Bir mezhep adına, o mezhebe Türkiye Büyük Millet Meclisinden
mesaj vermesinin ayrımcılık olduğunu söylemesini buradan
beklerdim.
Bakın, arkadaşlar, sosyal fay
hatları oyuncak değildir. Kendi kişisel
hesaplarınızla, kendi kişisel hırslarınızla, o
sosyal fay hatlarıyla oynamayın.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın
Başbakan dinliyordur sizi Sayın Ünal.
MAHİR ÜNAL (Devamla) Biz on bir
yıldan beri, eski devlet aklının toplumsal yapıları
birbirine çatıştırarak kendi iktidarını inşa
etmesini ortadan kaldırdığımız için, biz on bir
yıldan beri buradayız.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Yavuz
Sultan Selim fay hattını kırıyor mu kırmıyor mu
sen onu söyle.
MAHİR ÜNAL (Devamla) Biz
toplumsal dinamikleri bu ülkenin enerjisi gördüğümüz için buradayız.
Biz toplumsal dinamikleri birbiriyle
barıştırdığımız için buradayız. Biz
Çözüm sürecini nasıl yürüttüğümüzü gördünüz. Biz
Alevi
vatandaşlarımızla yürüttüğümüz çalıştaylar
ortada.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Yalan. Fos çıktı. Ne var ortada?
MAHİR ÜNAL (Devamla) Bütün
bunlar varken suni bir ayrımcılık dili üzerinden yapmaya
çalıştığınız şeye bu devlet
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
Lütfen sakin olalım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan
(AK PARTİ ve CHP
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Lütfen sakin olalım.
Evet, Sayın Grup Başkan Vekilini dinleyemiyorum. Lütfen sakin
olalım.
Buyurun Sayın Hamzaçebi
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Mahir Ünal, konuşmasında, tekrar,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunu mezhepçilik yapmakla
suçlamıştır. 69ncu maddeye göre söz istiyorum efendim.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Mezhepçilik yapmakla suçlamadım efendim. Dedim ki: Milletvekilinin
yaptığı, kullandığı ifadeye karşı
sayın grup başkan vekilinin bu durumu kınamasını
isterdim. Ha, partiye karşı değil, bir şahsın orada
kullandığı ifadeye karşı bu ifadeyi kullandım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Açıkça bir sataşma vardır efendim, izninizle
BAŞKAN Peki, buyurun ama yeni
bir sataşmaya olmasın Sayın Hamzaçebi lütfen
Lütfen
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Olursa da
artık söz vermeyin, bitirin bu işi.
BAŞKAN Haklısınız.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben bir
durum tespiti yaptım. Burada konuşan milletvekili
arkadaşımız Sayın Hüseyin Aygün, Alevi
vatandaşlarımızın inancına yönelik olarak bazı
sorunları dile getirdi. Eğer Türkiyede inanç sahiplerinin, Alevi
vatandaşlarımızın inancına yönelik, onun gereğini
yerine getirmeye yönelik bir sorunu var ise bu sorun Türkiye Büyük Millet
Meclisinde konuşulacaktır. Eğer Sünni vatandaşlarımızın
da inancının gereklerini yerine getirme konusunda bir sorunu var ise
o da burada konuşulacaktır. Bunları burada konuşmaktan
çekinmeye, sakınmaya gerek yok ama siz ikide bir dine, mezhebe
sarıyorsunuz.
Bakın, Sayın Başbakan
konuşmalarında Camilerde içki içtiler. diye o gençlere
saygısızlık ediyor.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ)
İçmediler mi peki? Görüntüler yok mu ortada?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) O sizin
ŞUAY ALPAY (Elâzığ)
Görüntüyü görmediniz mi, alıp izlemediniz mi?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Sizin 22nci Dönem AK PARTİ Milletvekili Süleyman Gündüz
açıklama yaptı, dedi ki: Burada içki içilmemiştir.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ)
Yazık değil mi?
MUHARREM İNCE (Yalova) Ya,
arkadaşlar, cami babanızın malı mı sizin?
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) Ne
demek babanızın malı mı?
BAŞKAN Efendim, lütfen, lütfen
dinleyelim.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Cami
senin babanın malı mı?
BAŞKAN Beyler, lütfen
dinleyelim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Sayın Başbakan meydanlardan alamadığı
meşruiyeti, meydanların ona vermediği meşruiyeti bir
camiden almaya çalışmıştır.
MUHARREM İNCE (Yalova) Cami
sizin babanızın malı?
ŞUAY ALPAY (Elâzığ)
Niye sahip çıkmıyorsun?
BAŞKAN Beyler, lütfen, rica
ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Ama o caminin müezzini ona o meşruiyeti vermemiştir.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Hamzaçebi.
MUHARREM İNCE (Yalova) Hükûmetin
görevi gidip de bulmak!
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Evet, beyler, lütfen,
lütfen dinleyelim.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Cami
babanın malı mı senin?
ŞUAY ALPAY (Elâzığ)
Birlikte sahip çıkalım!
BAŞKAN Arkadaşlar,
susarsanız
MUHARREM İNCE (Yalova) Yalan
söylüyorsun!
BAŞKAN Arkadaşlar, susarsanız lütfen
MUHARREM İNCE (Yalova) Gidip bulacaksın,
Hükûmetsin. Kim yaptıysa bulacaksınız.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Görüntüler var tamam.
BAŞKAN Lütfen dinleyelim
ŞUAY ALPAY (Elâzığ)
Görüntüleri görmediniz mi?
MUHARREM İNCE (Yalova) Camiye
giderken bile yalan söylüyorsunuz be.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ)
Görüntüleri görmediniz mi?
MUHARREM İNCE (Yalova) O
imamdaki Allah korkusu Tayyip korkusundan fazla çıktı da
doğruları söyledi. Ayıp be.
BAŞKAN Beyler, lütfen
MUHARREM İNCE (Yalova) O imam
kadar olamadınız, o caminin imamı kadar olamadınız.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Gittim ben, konuştum ertesi gün.
BAŞKAN Tamam, efendim lütfen
Arkadaşlar
MUHARREM İNCE (Yalova) Sen, gözü
çıkan çocuklara git sahip çık. Bu ülkede ateistler bile camide bira
içmez. Hiç kimse içmez, herkes camiye saygı gösterir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Cami de bizimdir, cemevi de bizimdir.
BAŞKAN Beyler, lütfen
Tamam çok
teşekkür ediyorum.
ENVER YILMAZ (İstanbul) Polisten
intikam alan o adama hesabını sorar mısınız?
BAŞKAN Evet, lütfen
MUHARREM İNCE (Yalova) Mahkemeye
verdi onu. Kendisinin atmadığını ben biliyorum.
ENVER YILMAZ (İstanbul)
Çıksın, söylesin.
MUHARREM İNCE (Yalova) Mahkemeye
verdi.
ENVER YILMAZ (İstanbul) Niye
söylemiyor?
MUHARREM İNCE (Yalova) Niye
söylesin sana!
Mahkemeye verdi, o çakmadır.
Gitti, kendisi dava açtı Ben değilim bunu atan. diye ama sana
açıklamaya gerek duymamış, ben ne yapayım? Ama bize
açıkladı, ben biliyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan
BAŞKAN Arkadaşlar lütfen
Lütfen Grup Başkan Vekilini dinleyelim, lütfen.
Sayın Vural, buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim,
Alevi ya da Sünni kardeşlerimize İslam bütünlüğü içerisinde ele
alınması ama bu yönlü bir kutuplaşmayı siyaseten buraya
taşımak zarar verir toplumumuza, bundan uzaklaşmak gerekiyor
gerçekten. Yani, bu anlayış iyi bir anlayış değil. Bu
bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konulu bir
kutuplaşmayı siyasi bir kutuplaşma hâlinde burada dile
getirmenin birlik ve bütünlüğümüz açısından zarar
vereceğini düşünüyorum. O bakımdan, bu eksende
sağlıklı değerlendirelebilecek üslubun
kullanılmasında büyük bir fayda vardır diye düşünüyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Vural.
Son konuşmacı
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Sayın Başkan, bir şey söyleyeceğim.
Şimdi, on sekiz gündür, yirmi
gündür Gezi Parkı olaylarından dolayı yaşanan şiddete,
yaşanan bu baskıya karşı dün akşam duran adam eylemi
başlamıştır. Artık duran insanlara, konuşan
insanlara, gülen insanlara karşı da bir şiddet uygulanıyor.
Biz de BDP Grubu olarak şu anda Genel Kurulda beş dakikalık bir
duran adam eylemi başlatıyoruz.
(BDP Grubu milletvekillerinin
ayağa kalkması)
BAŞKAN Değerli
arkadaşlar, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisi üzerinde
İstanbul Milletvekili Sayın Metin Külünk.
Sayın Külünk buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
METİN KÜLÜNK (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi en kalbi
duygularla selamlıyorum. BDP Grubunun önerisinin aleyhinde söz
almış bulunuyorum.
BDP grup önerisi tutuklu
öğrencilerle ilgili olmasına karşın, Türkiyenin son üç
haftadır yaşamış olduğu Taksim Gezi Parkı
üzerinden Türkiyenin içine sokulmak istendiği, Türkiyenin önünün küresel
bir oyunla tıkanmak istendiği bir zaman diliminde şüphesiz bu
konuya devam etmek biz sorumlu milletvekilleri olarak asli vazifemizdir.
Değerli milletvekilleri,
Karlofçadan bu yana geri çekiliyoruz. Geri çekilirken çok ağır
bedeller ödedik, Anadoluyu hep birlikte yurt edindik, Kadim topluluklarla
birlikte Osmanlıdan cumhuriyete geçişi başardık. Bu millet,
Orta Asyadan bu yana sürdürdüğü yürüyüşünü Anadoludaki kadim
topluluklarla din, dil, renk ve etnik milliyetlerine bakmaksızın bir
arada, çok kültürlü, birden fazla dilli, birden fazla kültürlü, birden fazla
dinli olan bu coğrafyada Osmanlıdan cumhuriyete kendini dönüştürerek
yeniden bu topraklarda güçlü bir devlet inşa etti. Bu topraklarda güçlü
bir devlet inşa edişin, geleceğe ümitle bakmak noktasında
yaşadığımız cumhuriyet tarihinin bütün evrelerinde
şunu gördük: Kim bu topraklarda yeniden büyük Türkiye diye bir siyaseti
kendine program olarak önüne koymuşsa, mutlaka, bu topraklarda birileri
içeriden ve dışarıdan ittifak ederek büyük Türkiye diyenlere
ya bedel ödetmiş ya da bedel ödettirmek istemiştir. Tarihin bütün
evrelerinde büyük Türkiye diyenler, Menderese, Özala bedel ödettirmek
isteyenler, on yıldır Türkiyeyi
sıkıştırılmak istendiği iki parantezin
arasından çıkaran AK PARTİ iktidarına da sandıkta
bedel ödetmeye gücü yetmeyenler, sandıkta hesaplaşmaya gücü
yetmeyenler, sandıkta AK PARTİyi milletin tercihleri
doğrultusunda aşıp iktidar olmayı beceremeyenler
Vandalizmin arkasına sığınıp, sokakta kaosun
arkasına sığınıp, sokakta şiddetin arkasına
sığınıp AK PARTİyle hesaplaşma
çaresizliğine düşmüşlerdir.
Benim bildiğim, siyaset Mecliste yapılır.
Benim bildiğim, siyaset demokratik normların içerisinde
gerçekleştirilir. Benim bildiğim, siyaset düşünceyle
yapılır. Benim bildiğim, siyaset fikirle yapılır.
Benim bildiğim, siyasal parti de düşüncelerinin sandıkta iktidar
olması için mücadele eder, sokakta iktidara karşı Vandalizmi
destekleyerek değil. Hiç kimsenin şüphesi olmasın, biz
sokağın ne dediğini çok iyi anlayan bir siyasal hareketiz. Türk
siyasetinin paradigmasını değiştiren bir hareketiz. Bizim
liderimiz de, bu topraklarda, Türkiyede, içine
sıkıştırılmış olduğu paradigmayı
değiştirerek, Anadolu eksenli, millet eksenli, bu coğrafya
eksenli siyaset yapmanın ne demek olduğunun, milletin iradesine
saygı duymanın ne demek olduğunun ifadesi olan bir liderdir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Ona
yakıştırılmak istenen bütün yaftaları reddediyoruz. O,
bu coğrafyanın kendi genetiğine uygun olarak, Anadolu
topraklarının kendi genetiğine, kendi kimyasına uygun
olarak yetiştirdiği, 20nci yüzyılın, 21inci
yüzyılın en önemli lideri olarak tarihte yerini
almıştır, tarih onu hep bu güzellikleriyle anacaktır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Ve biliyoruz ki AK
PARTİ hareketi de sokağın ne dediğini iyi duyan bir
harekettir ama bakın, siz şu fotoğraflara bir bakın.
Şu ne? Sizin ardında durduklarınız. Şu ne?
Ardında durup önünde yürüdükleriniz. Bu ne? Ardında durup önünde
yürüdükleriniz. Bu ne? Ardında durup önünde yürüdükleriniz. Bu ne?
Ardında durup önünde yürüdükleriniz. Ya bu ne? Bak, burada demokrasi dersi
var, burada özgürlük dersi var, burada Milletin iradesine nasıl sahip
çıkılır?ın dersi var.
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Para var, para!
VELİ AĞBABA (Malatya) Para var, bedava metro
var, bedava otobüs var!
METİN KÜLÜNK (Devamla) Eğer çok merak
ediyorsanız önümüzdeki hafta cumartesi günü Samsun mitingine bekleriz sizi.
VELİ AĞBABA (Malatya) Para var orada!
METİN KÜLÜNK (Devamla) Bak, burada millet var,
burada milletin iradesi var. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Hata
yaptığınız o, her yerde millet var, orada da var, burada da
var!
METİN KÜLÜNK (Devamla) Bakın, bu topluluk
pazar günü saat 20.00de dağıldı, hava
karardığında dağıldı. 1 milyon 200 bin insan
Kazlıçeşme Meydanından evlerine dağıldılar, bir
tek cam kırılmadı, bir tek otobüse taş atılmadı
çünkü buradaki irade on yıllık AK PARTİnin Türkiyeyi
getirdiği noktaya sahip çıkma iradesidir; on yıllık
iradenin lideri, liderimiz Recep Tayyip Erdoğana sahip çıkma
iradesidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) On
yıldır bu millete Özalda ödetmek istediğiniz bedeli,
Mendereste ödetmek istediğiniz bedeli, Atatürkte ödetmek
istediğiniz bedeli ödettirmeme iradesidir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sakin ol Metin!
VELİ AĞBABA (Malatya) Atatürkçü değil, 2
ayyaş!
METİN KÜLÜNK (Devamla) Siz öyle bir oyununu
parçasısınız ki o oyunu anlayabilmek için Mustafa Kemalin
Dolmabahçeye nasıl tutsak edildiğine bakacaksınız, orada
nasıl onun ölüme mahkûm edilmek istendiğine bakacaksınız.
Mustafa Kemalin iddialarını, Atatürkün bu ülke ve bu
coğrafyayla ilgili iddialarını eğer okumak
istiyorsanız Nutuka bakacaksınız.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Metin,
Başbakan bir kere Atatürk desin seni alkışlayacağım.
METİN KÜLÜNK (Devamla) - AK
PARTİ hareketi, bu coğrafyada bir büyük geleneğin 21inci yüzyıla,
22nci yüzyıla taşınmasının iddiasıdır, kim
ne derse desin. Siz ne çabuk Avrupa Birliğiyle kol kola girdiniz? Bu
nasıl bir ulusalcılık çizgisi?
AYTUĞ ATICI (Mersin) Ya, sen
muhalefet milletvekili gibi konuşuyorsun ya. Sen iktidarsın.
METİN KÜLÜNK (Devamla) - Biz bu üç
haftadır devam eden olaylarda bir kez daha 9 Mart
cuntacılığının ne demek olduğunu gördük, bir kez
daha 27 Mayıs darbeciliğinin hangi akla, hangi zemine
dayandığını gördük. Size teşekkür ediyoruz. Bu millet
bunları tarih kitaplarından okuyordu, 28 Şubatı tarih
kitaplarından okuyordu. Size teşekkür ediyoruz. Cumhuriyet Halk
Partisi olarak darbecilerle kol kola olduğunuzu yine bu üç haftalık
çizginizle ispat ettiğiniz için bu millet size hep teşekkür edecek.
(AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Bir
başka türlü bu hakikati bu gençlere anlatamazdık.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Metin, askerler
nerede?
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
Mecidiyeköye askerleri kim getirdi?
METİN KÜLÜNK (Devamla) -
Bakın, hiç birbirimizi kırıp dökmeye gerek yok. Bu kürsü özgür.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sizi gidi
darbeciler sizi.
METİN KÜLÜNK (Devamla) -
Türkiyede hangi düşüncede olursa olsun, hangi yaşam biçiminde olursa
olsun biz bir ve beraberiz.
ERDAL AKSÜNGER (İzmir) -
Başbakan öyle demiyor.
METİN KÜLÜNK (Devamla) - AK
PARTİnin on yılda Türkiyeyi getirdiği noktadan sadece AK
PARTİliler mi istifade etti?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
İhaleleri AK PARTİliler aldı kardeşim; biz almadık.
METİN KÜLÜNK (Devamla) - Bu
topraklarda kim varsa -dili, rengi, kültürü, siyasi tercihleri- hepsi on
yılda gelinen noktadan, demokrasi, zenginlik ve özgürlük mücadelesinden
herkes kendi payına düşeni aldı. Son üç hafta Türkiyenin
kaybolan millî değerlerinin faturasını bu millet sekiz ay sonra
size sandıkta yeniden soracaktır.
Bakın, size
bir şey söyleyeyim: Anadolu toprakları Şeyh Edebalinin
nasihatlerinin esas olduğu bir ana sütü içmiştir. Bu topraklarda
mezhep farklılıklarımızı kaşımaya kimsenin
gücü yetmeyecek. Bu topraklarda her birimiz, birbirimizin garantisiyiz.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Başbakanın da gücü yetmeyecek!
METİN KÜLÜNK (Devamla) Bu
topraklarda siyasal farklılıklarımızı
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Başbakana
açıkça meydan okuyor!
METİN KÜLÜNK (Devamla)
ki
Türkiyede siyasal fay hatlarını inşa eden Cumhuriyet Halk
Partisi zihniyetidir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Mezhep
çatışmasına kimsenin gücü yetmez. diyerek açıkça meydan
okuyor, Başbakana açıkça meydan okuyor.
METİN KÜLÜNK (Devamla) Bu
topraklarda Türklerle Kürtlerin arasına ayrılıkçılık
tohumunu eken 6-7 Eylül olaylarının arkasındaki akıl kimdir
diye dönüp tarihinize bir bakın. Daha da ileri giderseniz, size Dersim
derim, daha da ileri giderseniz Dersimdeki canlı canlı anlatılan
hikâyeler derim.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Siyasi akrabalarınız var orada.
(CHP sıralarından gürültüler)
METİN KÜLÜNK (Devamla) Daha da
ileri giderseniz kendi tarihinizle yüzleşin derim. Sivasta Divriği
Caminin 40larda ne hâle getirildiğini derim, daha da ileri giderseniz
1946da Türkiyeyi, IMFe nasıl teslim ettiğinizi derim ve
arkasından eklerim: AK PARTİ hareketi Türkiyenin finansal ve
iktisadi bağımsızlığının adıdır.
2013 Mayısında IMFle bağlarını kopararak bu ülkede
bağımsızlığını ilan etmiştir, hepinize
kutlu olsun. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Külünk
teşekkür ederim, sağ olun.
Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan, sayın hatip konuşması
sırasında demokratik siyaset kanallarının açık
olduğunu belirterek Genel Kurulu yanlış bilgilendirmiştir.
Bu konuda en fazla mağdur olan parti olarak Genel Kurulu doğru
bilgilendirme adına söz istiyorum.
BAŞKAN Peki.
Buyurun, iki dakika içinde lütfen.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Çağatay,
senin dedene sataştı, kürsüden dedene küfrediyorlar.
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı konuşmalar)
BAŞKAN - Arkadaşlar lütfen
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hem biraz önce Genel
Kurula hitap eden Sayın Hatip hem de bir önceki konuşmada AK
PARTİ Grup Başkan Vekili, demokratik siyaset kanallarının
Türkiye'de açık olduğunu, herkesin demokratik siyasi kanallarla hak
mücadelesi yapması gerektiğini söyledi.
Şimdi, birkaç soru sormak
istiyoruz: Bu Mecliste seçilmiş iradeyi temsil eden kaç milletvekili
şu anda cezaevinde bulunuyor?
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı laf atmalar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Ayıp! Ayıp!
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Sandıkla milyonlarca oyun iradesini temsil eden kaç belediye
başkanı, kaç belediye meclis üyesi, kaç il genel meclis üyesi şu
anda tutuklu bulunuyor?
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı laf atmalar)
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Sen adam
mısın! Ne biçim konuşuyorsun!
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun)
Otur yerine!
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Adam
değilsin! Sen otur yerine! Var mı böyle bir şey ya! Adam
değilsin! deyip gidiyor ya.
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Sayın Başkan
BAŞKAN Lütfen
Lütfen
Lütfen
oturalım.
Evet Baluken, lütfen devam ediniz.
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Sayın Başkan
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Lütfen
Lütfen oturun,
devam etsin.
BÜLENT TURAN (İstanbul)
Sayın Başkan, densizlik yapılıyor burada.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bu
ülkedeki bütün özgürlüklerin önünü tıkayan Seçim Kanunu
Sayın Başkan, müdahale
BAŞKAN Lütfen
Lütfen
arkadaşlar
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Sayın Başkan, hatip konuşuyor. Lütfen, grup başkan
vekillerini uyarır mısınız.
Sayın Baluken,
konuşmayın bence, bekleyin.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri...
Sayın milletvekilleri, on dakika
ara veriyorum efendim.
Kapanma
Saati: 17.21
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Muhammet
Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 121inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
Sayın Baluken sözünü
tamamlayamamıştı.
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, AK PARTİ
Grubu adına konuşan hatiplerin ve kamuoyunda -açıklamalara da
baktığımızda- açıklama yapan yetkililerin tamamı
demokratik siyaset kanallarının açık olduğunu ifade
ediyorlar. Defalarca bu kürsüden -iki yıldır dilimizde tüy bitti- biz
Demokratik siyaset kanalları tıkalı olduğu için
Türkiyenin var olan sorunları, başta Kürt meselesi olmak üzere
ağırlaşarak önünüze gelecek. dedik. 9 milletvekilinin hâlâ
tutuklu olması, onlarca belediye başkanının, yüzlerce
belediye meclis üyesi, il genel meclis üyesinin tutuklu olmasının
önümüzdeki dönemlerde mutlaka büyük bir toplumsal sorun olarak önünüze
geleceğini defalarca ilettik. İki yıldır bölgede
yapmış olduğumuz hiçbir etkinliğe izin verilmedi.
Basın açıklamasından yürüyüşe, mahalle
toplantısından mitinge kadar tamamen yasakçı bir
anlayışla demokratik siyasetin bütün kanallarını sizler
tıkadınız ve bugün yaşamış olduğumuz sorun
da
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Yarım dakika olmadı.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Kaç dakika verdiniz Başkanım!
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Bir dakika verdiniz, yanlış oldu Başkanım.
VELİ AĞBABA (Malatya) Bir
dakika oldu.
BAŞKAN Zaten bir dakika
konuşmuştunuz da
Vereyim, bir dakika daha vereyim.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Ayıp oldu, böyle taksitle söz veriyorsunuz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Ve
bu kanallar tıkalı olduğu için de biz bugünleri öngörerek acil
bir şekilde demokratik reformlar yapmanız gerektiğini
söylemiştik. Şimdi, sokaktaki kavgayı aynı şekilde
Meclise taşıyarak burada siyasi bir çekişme içerisine girmek
doğru değil, sokağı anlamak önemli. Sokağın
şu anda talebi şudur: Daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük ve
birbirinin hakkına, hukukuna saygı duyan bir toplum
arayışıdır. Bunun da tek yolu, Hükûmetin bir an önce acil
bir demokratik reform paketini devreye koyarak siyaset alanındaki
tıkanıkları bir an önce gidermesinden geçiyor. Eğer bunu
yaparsanız sokaktaki tansiyonu düşürürsünüz, Gezi Parkı
direnişi etrafında şekillenen toplumsal taleplere
duyarlılığınızı ortaya koymuş olursunuz,
yürüyen çözüm sürecine katkı sunmuş olursunuz ve dost tavsiyesi: Hem
içeride
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
hem dışarıda çizilen karizmanızı da kurtarma
şansına sahip olmuş olursunuz.
O nedenle, bu Meclisin acil olarak bir
demokratik reform paketini gündemine alması gerektiğini ifade
ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Baluken.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, oturum kapanmadan ben ayağa
kalkmıştım, sataşma nedeniyle ben de söz isteyecektim ancak
ara verdiğiniz için o isteğimi ifade edemedim.
Sayın Metin Külünk
konuşmasında, Cumhuriyet Halk Partisini darbecilerle kol kola girmek
suretiyle diye ifade kullanarak suçlamış, sataşmada
bulunmuştur. Söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Buyurun lütfen; iki
dakika.
Sataşmaya meydan
vermeyeceğinize eminim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bu
kürsüden kim daha yüksek sesle konuşursa kim bağırır
çağırırsa haklıdır. diye bir anlayış yok
ama böyle olmamalı ama bu anlayışa sahip bazı
arkadaşlar maalesef bu kürsüye çıkıyor, sesini yükselterek
haklı olduğunu ifade etmeye çalışıyor.
Ülkede olağanüstü bir süreç
yaşıyoruz -bakın, olağanüstü bir süreç yaşıyoruz-
bu süreci soğukkanlılıkla değerlendirmemiz gerekir.
Biraz önce rakamları verdim, bir
daha vereceğim: Türk Tabipleri Birliğinin rakamlarına göre 1isi
komiserimiz olmak üzere 5 vatandaşımız çıkan olaylarda
ölmüştür, 7.822 yaralı vatandaşımız vardır, 6
kişinin hayati tehlikesi vardır, 59 ağır
yaralımız vardır, 11 vatandaşımız gözünü
kaybetmiştir ve 1 kişi görme sorunu yaşamaktadır,
yaklaşık 100 vatandaşımız da kafa travmasına
uğramıştır. Böylesine olağanüstü bir süreçte, buraya
çıkan milletvekili arkadaşımız, Sayın Külünk, gerekse
bugün grup konuşmasında Sayın Başbakan hedefe Cumhuriyet
Halk Partisini koymak suretiyle bir kutuplaşmayı yaratmak
istemektedir. Buna son verin değerli arkadaşlar. Şimdi,
Darbecilerle kol kola girdiniz. diyorsunuz. Kim bunlar? Taksime, Gezi
Parkına ve Türkiyenin birçok vilayetindeki meydanlara çıkan
vatandaşlarımız. Peki, bunlar darbeci ise -bu gençler-
Sayın Başbakan bunlardan iki kez bir heyet kabul etmedi mi? O zaman
Sayın Başbakan bu darbecilerle bir pazarlığa mı
girişti acaba? Yok, meydanlarda paçavralar varmış. Peki, siz bu
paçavraları taşıyan insanlarla görüştünüz, Sayın
Başbakan görüştü.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Onlarla
görüşmedi!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Sizin
dediklerinizi kabul etmeyince mi bunlar darbeci oldu?
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Onlarla
görüşmedi, siz görüştünüz!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Biz hak
arayan, özgürlük talep eden bütün vatandaşlarımızın yanındayız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
Sayın milletvekilleri, Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu önerisini
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yoklama
istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Oylamadan önce bir
yoklama talebi var, onu yerine getireceğim.
Sayın Hamzaçebi, Sayın
Özdemir, Sayın Ağbaba, Sayın Işık, Sayın
Aksünger, Sayın Acar, Sayın Ören, Sayın Develi, Sayın Genç,
Sayın Güler, Sayın Özkan, Sayın Özkes, Sayın Serter,
Sayın Öz, Sayın Kart, Sayın Köprülü, Sayın Dudu, Sayın
Küçük, Sayın Kaptan, Sayın Ali İhsan Köktürk.
Şimdi elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
BAŞKAN Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri
kabul edilmemiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır.
Okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
Tarih: 18/6/2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 18/06/2013
Salı (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisini İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve arkadaşlarının
(10/164) esas numaralı "Küçük esnaf ve sanatkârların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi" ve Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve arkadaşlarının
(10/198) esas numaralı "Esnaf ve sanatkârların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi" ve Kütahya Milletvekili Alim Işık ve
arkadaşlarının (10/273) esas numaralı "KOBİ'ler
ile küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi" ve Adana Milletvekili Ali Halaman ve
arkadaşlarının (10/300) esas numaralı "Küçük esnaf ve
sanatkârların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" ve İstanbul
Milletvekili Celal Adan ve arkadaşlarının (10/389) esas
numaralı "İstanbul'daki esnaf ve sanatkârların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi" ve Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu ve arkadaşlarının (10/446) esas numaralı
"Esnaf ve sanatkârların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi" ve Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan ve
arkadaşlarının (10/656) esas numaralı "Şoför
esnafının sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" ve Kastamonu
Milletvekili Emin Çınar ve arkadaşlarının 21 Mart 2012
tarih, 3812 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş
olduğumuz "Kastamonu'ndaki esnaf ve sanatkârların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi", Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve
arkadaşlarının 2 Nisan 2012 tarih, 4122 sayı ile TBMM
Başkanlığına vermiş olduğumuz
"Elâzığ ilindeki KOBİ'ler ile küçük esnaf ve
sanatkârların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi", Mersin Milletvekili
Ali Öz ve arkadaşlarının 20 Şubat 2013 tarih, 9922
sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz
"Esnaf ve sanatkârların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi"
amacıyla verdiğimiz Meclis araştırma önergelerimizin
18/6/2013 Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak, görüşmelerinin
bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
önerisinden önce, bir dakikalık bir açıklaması var Sayın
İsmail Güneşin.
Buyurun.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Biraz önceki konuşmamla ilgili CHP Grup Başkan
Vekili Sayın Hamzaçebi bazı iddialarda bulunmuştur. Tabii, ben,
burada, yaşadığım bir olayı anlattım. Bir
vatandaşımız Almanyanın Münih kentinde benim kim
olduğumu bilmeden bu söylediklerimi bana söyledi ve dolayısıyla
da daha sonra AK PARTİ milletvekili olduğumu söyleyince bunlardan
biraz çark etti.
Ben, sadece şunu öğrenmek istedim: Yani, bu
iddialar doğru mudur, değil midir? Ben bunu CHP Grubuna sordum.
Yoksa, ben, tabii ki, Sayın Hamzaçebinin bu konuda hassas
davranmasını olumlu karşılıyorum. Fakat, CHPnin de
zaten böyle bir şey yapabileceğini düşünemiyorum ama, yine de
olaya açıklık getirilmesi konusunda ben bunu söyledim. Burada da,
tabii, Sayın Hamzaçebinin aynı hassasiyeti CHP Grubundaki milletvekilleri
şimdiye kadar bir sürü aslı olmayan iddiaları dile
getirdiğinde de göstermesini beklerdim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler.
Bir şey söyleyecek misiniz?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, bir dakika açıklama yapayım mı efendim?
BAŞKAN Buyurun, bir dakika söyleyin Sayın
Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Güneşin açıklamasına
teşekkür ederim. Yani, sokakta birisi bize Sayın Başbakan
şöyle bir şey yapıyor. dese, biz de bu vatandaşın
dediğini alıp kürsüye getirsek, Parlamentoya getirsek herhâlde son
derece gayriciddi bir şey olur. Sayın Güneş bu
yanlışlığı fark etti, ben teşekkür ederim bunu
fark etmiş olmasına.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Hamzaçebi.
BAŞKAN - Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu önerisi üzerinde, lehinde olmak suretiyle, İstanbul Milletvekili
Sayın Celal Adan.
Sayın Adan buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
CELAL ADAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Esasında, Türkiye'nin ana meselesi
olan esnaf meselesini konuşmadan evvel, biraz evvel gelişen olaylarla
ilgili de bir iki konuyu sizinle paylaşmak istiyorum.
Türkiye, Türk milleti demokrasi
konusunda kararlı bir millettir. 1960ta Menderes asılmış,
Demokrat Partinin devamı bir siyasal olgu ilk seçimde iktidara
gelmiş. 1980 darbesinde siyaset ortadan kaldırılmış,
hemen akabinde düşen iktidarın devamı olan, o iddiada bulunan
Anavatan Partisi iktidara gelmiş. Şimdi, Türkiyeyi
değiştirdiğini söyleyen iktidar partisinin hâlen Menderese,
Özala sığınmasını yadırgıyorum çünkü
sokakta eylemler başlarken Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanı Millet iradesinin üzerinde
sadece Allah vardır. noktasındaki iradeyi ortaya koymuş.
Türkiyede artık Menderesin uğradığı akıbeti
ifade ederek siyaset yapmak çok yanlış bir olaydır, Türk
milletine yakışmayan bir olaydır. Buna sığınarak
siyaset üretmek doğru değildir, ahlaki de değildir çünkü Türk
milleti bunları hak etmiyor. Ama bir şey görüyorum, gerçekten iktidar
partisinin ortaya koyduğu afişlerde bir haksızlık da
yapıldığını görüyorum. Bir tarafa Menderesi
koyuyorlar Astılar., bir tarafa Özalı koyuyorlar Zehirlediler.,
onun yanına da Tayyip Beyi koyuyorlar. Türk siyasetini bu kadar
küçültmeye, bu kadar küçük düşürmeye ne hakkınız var! Yani ne
kadar korktunuz bu Taksimdeki üç beş kişiden! Hemen Menderesin,
Özalın akıbetiyle, yüzde 50 oy almış bir siyasi partinin
liderini idam sehpalarına götürerek duygusal bir ortam yaratmanızın
Türkiyeye bir yararı yok, faydası yok. Türk milleti bir daha
darbelere müsaade etmeyecektir, Türkiye'nin sosyolojisi buna müsaade
etmeyecektir sizin yüreğiniz değil.
Türkiye değişti, 30 milyon
insanın İnternete girdiği, Türkiyenin bir baştan bir başa
Ağrıda bile 3-4 tane televizyonun olduğu bir ülkede; ekonomisi,
işleyen mekanizmalarıyla hangi darbeye çanak tutulabilir? Ama
Menderesi, rahmete kavuşmuş bir vatan evladını o gün
cinayet şebekeleri idam ettiler, doğrudur ama milletimiz bunun
hesabını sordu. Özala yapılan haksızlıkların da
hesabını sordu, 28 Şubat sürecinin de hesabını sordu.
Bunları tekrar bir araya getirerek ifade etmeyi
Ben, esasında
siyaset üretilmediği için bunlara
sığınıldığı kanaatindeyim.
Değerli milletvekilleri,
Alevi-Sünni meselesinde de Türkiyede ilk defa Sünni bir devlet adamı bir
irade ortaya koydu, gelin hepimiz bunu paylaşalım Yavuz da bizim,
Şah İsmail de bizim. dedik ve düğümledik hadiseyi Milliyetçi
Hareket Partisi olarak. Alevi-Sünni çatışmasına, Kürt-Türk
çatışmasına Türk milleti asla müsaade etmeyecek ama özellikle bu
iktidar döneminde bölücü unsurlara verilen fırsatlar, diğer
kesimlerle ilgili kullanılan dil, ne yazık ki, Türk milletinin
gücünü, iradesini kavramayanların şımarıklıklarıyla
devam ediyor.
Geçen sefer geldim, söyledim, bak,
unutulmaya doğru gidiyor. Mahir Ünal burada, Grup Başkan Vekili,
geçen geldiğimde dedim ki
Başbakan Taksimde paçavrayla Türk
Bayrağı yan yana. İfadesiyle tepki koydu, yürekten katılıyorum
dedim ama bütün Diyarbakırda 21 Martta bir tek Türk Bayrağı
yoktu. Onunla ilgili de irade koymadığını tarihe not
düşsün diye burada ifade ettim.
Bir şey daha söylüyorum şimdi
size. Bir faiz lobisinden bahsediliyor. Şimdi, beyler, bu faiz lobisi
Grup konuşmasında Sayın Başbakan 40-50 milyar dolardan
bahsediyor, doğrudur. Peki, bu 50 milyar dolar on iki senedir
yönettiğiniz Türkiyede sadece sizinle ilgili bir çığlık
patlayınca mı aklınıza geldi? Milliyetçi Hareket Partisinin
Genel Başkanı Devlet Bahçeli dedi ki: Bu, doğrudur. Bir
araştırma komisyonu kuralım ve bu faizci lobiyi ortaya
çıkaralım. Şimdi de faizci lobiyle görüşmeler devam
ediyor. Bir uzlaşma zemini ortaya çıktı ve faizci lobiyi
unuttuk. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak Anayasa değişikliğiyle
ilgili duyarlılıklarımızı bir taraftan devam
ettirirken, bir diğer taraftan da esnafımızın, tarımda
çalışanımızın, işçimizin, köylümüzün meselelerini
bütün Türkiye'de toplantılar yaparak, vatandaşlarımızın
içerisinde bulunduğu problemleri takip ediyoruz.
Geçen hafta İstanbul milletvekilleriyle
birlikte İstanbul Esnaf Birliğinde yapmış olduğumuz
toplantıda, esnafımızın çok ciddi sıkıntılar
içerisinde olduğunu gördük. Vakit sınırlı olduğu için
ana başlıklar hâlinde söylüyorum. Halk Bankası şubelerinden
bazıları ilçelerde kooperatif olmasına ya da il
sınırları içerisinde her esnaf ve sanatkâra kredi verme
hakkı olan kooperatiflere rağmen esnaf ve sanatkârlara doğrudan
kredi vermektedir. Bu uygulama dayanak gösterdikleri genelgeye de
aykırıdır. Kredi ve kefalet kooperatifi kanalıyla verilen
kredilerin geri dönüşü garantilidir, doğrudan şahsa verilen
kredilerin tahsili ise çoğu zaman risk taşımaktadır. Esas
doğru olan esnafımıza doğrudan kredi verilmemesidir. Keza
zaman zaman KOSGEB tarafından verilen kredi kooperatifler kanalıyla
verilmelidir ve KOSGEB kanalıyla verilen krediler üç eşit parçaya
bölünüp, 1/3ü mikro, 1/3ü küçük, 1/3ü orta ölçekli işletmelere
verilmelidir. Bir de eskiden olduğu gibi Türkiye Halk Bankasının
yönetiminde esnafın söz sahibi olması gerekmektedir.
İstanbul ilimizde
değişim ve dönüşüm nedeniyle çok sayıda bina
yıkılmaktadır. Bu binalardaki konutların sahiplerine maddi
imkânlar sağlanmakta, ama aynı binanın alt katlarındaki
dükkânlar ise unutulmuş durumdadır, onlar sahipsizdir ve bu rakam çok
yüksektir.
Talebimiz, konutlara sağlanan
imkânların aynen işyerleri için de geçerli olmasıdır.
İstanbul büyükşehir sınırları il
sınırlarını kapsar şekilde genişletilmiştir.
Şehir merkezindeki atölyeler şehir merkezinden
çıkarılıyor, ancak yeni yerleşim yerleri tahsis edilmiyor.
Bu durum esnaf ve sanatkârımızın mağduriyetine neden
oluyor. Onun için, organize sanayi bölgelerine ihtiyaç var, özellikle arsa
temini ve devlet desteğine ihtiyaçları var. İlimizde, özellikle
İstanbulda minibüs, taksi ve dolmuşlar on binlerce yolcu
taşımaktadır. Büyükşehir Belediyesi, minibüsleri otobüse
çevirip on beş yıl kullandıktan sonra, Belediyeye tüm
haklarıyla devredilmesini teklif ediyor. Böyle bir anlaşma minibüsçü
esnafını sonlandıracağı gibi, onların tamamen
işsiz güçsüz kalması demektir. Yetmedi, sermayesi olan minibüsünün de
elinden alınmasını sağlayacaktır. Şehir
devamlı büyümektedir. Yeni hatlar ihdas edilebileceği gibi, mevcut
hatlar uzatılmak suretiyle mevcut sistem sürdürülebilir.
Servis araçlarına plaka tahdidi:
Aşağı yukarı yirmi yedi vilayette plaka tahdidi
olmasına rağmen İstanbulda plaka tahdidi yok. Önüne çıkan,
bir araba alarak taşımacılık yapmakta, zaman zaman
değişik kazalara sebebiyet teşkil etmekte ve takibi mümkün olmayan
bir dağınıklığa sebep olmaktadır. O
bakımdan, servis araçlarının tahdidiyle ilgili bir düzenlemeye
ihtiyaç vardır.
Ayrıca, zaman zaman iktidar
partisi, 2013te 500 milyar dolarlık bir ihracat hedeflediğini ifade
etmektedir. Bugün Türkiye'nin enerjisine ve Türkiyede değişik
altyapılara baktığımızda, 500 milyar dolar hayal bile
edilecek bir rakam olmaktan çıkmaktadır. Bu hedefi yakalayabilmek
için özellikle kaliteli bir üretime ve devamlılık arz eden bir
yapılanmaya ihtiyaç vardır.
Ancak,
alışılageldiği üzere, meslekler usta-çırak
ilişkisiyle veya meslek veya teknik eğitim okulu ve
kurumlarından öğrenilmektedir. Sonuçları itibarıyla
değerlendirildiğinde, usta-çırak ilişkisiyle mesleğini
öğrenenlerin istihdamı yüzde 100e yaklaşıyor, devlet
okullarından mezun olanlarda ise yüzde 10 bir istihdam söz konusu. Bunun
mutlaka çok iyi bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
esnafımızın problemi büyük, esnaf çok zor durumda. AVMlerle
iflas eden esnafımız büyük bir yekûn teşkil etmekte. Buraya
gelirken, özellikle Taksim çevresinde iş yeri sayısını ve
zararının faturasını da söylememi istediler. Beyoğlu,
Harbiye, Şişli, Pangaltı, Şişhane, Sıraselviler,
Gümüşsuyu
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
CELAL ADAN (Devamla)
yakınlarındaki esnaf da perişandır. Bu
esnafımızın meselesinin de bir an önce çözülmesi konusunda
iktidardan bir irade beklenmektedir.
Bu vesileyle hepinize
saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Adan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
önerisi üzerinde ikinci konuşmacı İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş.
Sayın Muş, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisinin araştırma önergesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, esnaf ve
sanatkârlarımız, gelir dağılımının
iyileştirilmesi, demokrasinin ve serbest piyasa ekonomisinin
işletilmesi, sermaye ve refahın tabana yayılması ve bu suretle
sosyal dengelerin kurulmasında ekonomik ve sosyal hayatımızın
en önemli unsurlarındandır. Esnaf ve sanatkârlar, Türkiyedeki
ekonomide Türk ekonomisinin vazgeçilmez oyuncularıdır ve Türkiyede
yaklaşık 2 milyon esnaf ve sanatkâr bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, esnaf ve
sanatkârlarımızla alakalı yaptığımız
çalışmalara girmeden şöyle bir 2001e, 2001 krizinde
yaşananlara ve esnafımızın o dönemde çektiklerine bir
değinmek istiyorum.
2001 krizi, Türkiye Cumhuriyeti
tarihindeki en ağır krizlerden bir tanesi olmuştur. Bu krizden
ekonominin bütün alanları etkilenmiş, yaklaşık 1,5 milyon
insan işinden olmuş, esnaf kepenk kapatmış ve paranın
alım gücü düşmüştür. Dükkânını kapatan, kepengini
kapatan esnafın sayısı yaklaşık 2.500
civarındadır bu krizden dolayı.
Değerli milletvekilleri,
çöküşün resmini hatırlayın, 2001 yılında bir resim
vardı: Bir esnaf yazarkasasını Başbakana
fırlatıyor. İşte, bu esnaf, Ankaralı Ahmet
Çakmaktı. Ahmet Çakmak geçenlerde bir gazetede yaptığı
röportajda şunları dile getiriyor: O günler çabuk unutuldu. diyor.
O dönemde bütün birikimini, dükkânını satan Ahmet Çakmak, dolardan
dolayı, borcunun 3 katına çıkmasından dolayı bütün
birikimini, elde avuçta ne varsa kaybetmesinden sonra 6 bin dolar da borçlu
kalmıştı. Bugün, kendisinin işlerinin düzeldiğini,
kendisinin ev aldığını, bir başka ev
aldığını kendisi ifade ediyor.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bakın, öyle bir tablo vardı ve bugün hangi noktaya
geldik? Esnafın geliştirilmesi, esnaf ve sanatkârların durumunun
iyileştirilmesiyle alakalı, Esnaf ve Sanatkârlar Değişim,
Dönüşüm ve Destek Stratejisi yani 3D Stratejisi ve Eylem Planı
hazırlandı. Bu strateji ile, büyümeyi, sürekli gelişmeyi ve
kalıcı olmayı hedefleyen, ahlaki değerlerden ödün vermeyen,
ulusal ve uluslararası gelişmeleri takip eden, teknolojiyi kullanmak
ve müşteri ile bire bir ilişki kurmak suretiyle müşteriye özel
mal ve hizmet üretebilen, iş birliği ve ortak çalışmaya
açık olan bir esnaf ve sanatkâr vizyonu ortaya konulmuştur. Bu
vizyonun gerçekleştirilebilmesi için 7 öncelik
hazırlanmıştır. Bu öncelikler: Kredi ve finansman
şartlarının iyileştirilmesi; vergi, istihdam ve diğer
yükümlülüklerin azaltılması; eğitim, danışmanlık
hizmetlerinin geliştirilmesi; yenilikçi ve girişimciliğin
geliştirilmesi; altyapı, kümelenme ve ortaklık faaliyetlerinin
desteklenmesi; hukuki düzenlemelerin yapılması; esnaf ve
sanatkârların Avrupa Birliği programlarından
faydalanmasının sağlanması.
Değerli milletvekilleri, YPK
tarafından 2010 yılında bu strateji kabul edilmiştir.
Türkiye genelindeki 2 milyon esnafımızı ilgilendiren,
onların daha iyi, daha rekabetçi, daha üretken hâle gelmesini hedefleyen
bu strateji adım adım hayata konulmuş ve uygulanmasına
devam ediliyor. Ben, burada, bir şeye daha dikkatinizi çekmek istiyorum:
Değerli
milletvekilleri, esnaflar, işini büyütebilmesi, dükkânını
büyütmesi, teknolojiyi yakından takip edip, üretim bantlarını
genişletebilmesi için kaynağa ihtiyaç duyar, pazarlama
kanallarını genişletmesi için finansman ihtiyacı hisseder.
Bunu karşılayabilmek için de ucuz kredi esnaf için bir can suyu
gibidir. Bakınız, Halk Bankasından kredi ve kefalet
kooperatifleri kefaletiyle kullandırılan kredilerin miktarı,
2002 yılında sadece 153 milyondu. Bu rakam, 2013 itibarıyla 7,5
milyar Türk lirasına çıkartıldı. Aradaki artış
yaklaşık 44 kattır ve 2002 yılında
kullandırılan kredilere verilen sübvansiyon sadece yüzde 20ydi,
şu an ise bu oran, limite bakılmaksızın yüzde 50ye
çıkartılmıştır. Aynı şekilde,
kooperatiflerin aldıkları komisyon yüzde 1,5a düşürülmüş,
bankaların komisyonu ise yüzde 0,5e düşürülmüştür.
Değerli milletvekilleri, 2002-2011
döneminde bütçeden ayrılan kaynak yani kredi
kullandırılması için ayrılan kaynak 1,4 milyar Türk
lirasıdır.
Az önce burada bir şeye dikkat
çekildi, yani bir faiz lobisinin olduğundan ve bu faiz lobisinin ne
olduğundan
Değerli milletvekilleri,
bakın, ben size 2002 yılından bu zamana kadar
kullandırılan kredileri ve faiz oranlarını bir tablo
hâlinde göstermek istiyorum. Aslında neyi kastettiğimizi bu tabloya
baktığımız zaman çok daha net görebiliriz. Bakın,
yıllar itibarıyla Türkiyede esnafa kullandırılan kredi
miktarları: 2002de kullandırılan kredi miktarı 153 milyon
Türk lirası ve faiz oranı ne kadar, biliyor musunuz? Yüzde 59.
2003te kullandırılan kredi miktarı 875 milyona
çıkıyor, faiz oranı ise yüzde 30larda. 2004te bu rakam 1,5
milyara çıkıyor, oran yüzde 25e düşüyor. Yani, yıllar
itibarıyla kullandırılan kredi miktarı
artırılırken finansman maliyetleri düşürülüyor,
düşürülüyor, düşürülüyor ve 2013 yılı itibarıyla yüzde
4 ila yüzde 5 seviyesine kadar düşürülüyor. Aslında dikkat çekilmesi
gereken, gözden kaçırılmaması gereken, faiz lobisi deniyorken
neyi kastettiğimiz bu tablodan çok iyi şekilde anlaşılıyor
diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, 2002de yine
153 milyon liralık bir kaynak vardı, kullandırılan kredi ve
esnafa maksimum 5 bin lira kredi kullandırılıyordu -sadece 5 bin
lira, bu da tavandı- şimdi ise bu rakam 125 bin ila 250 bin lira
arasında değişmektedir ve son on yılda
esnafımızın kullandığı kredi yani sübvansiyonlu
kredi yaklaşık 26 milyar Türk lirasıdır.
Değerli milletvekilleri, bir
rakama daha dikkatinizi çekmek istiyorum. 153 milyon lira sadece 38.390
kişi tarafından veya esnaf tarafından kullanıldı,
bugün ise bu rakam 860 bin civarlarına çıkmıştır.
Bunlara baktığımız zaman, esnafımızla
alakalı eksiklikler var mıdır? Olabilir.
İyileştirilmesi gerekiyor mu? Mutlaka daha fazla çalışmak
gerekir, bu 3D Stratejisi buna yönelik bir adımdır. Ama,
yapılanları, ortaya konanları da görmezden gelmeyelim; bunlara
da atıfta bulunup bu yapılan çalışmaları da bence
değerlendirerek eleştirilerimizi yapmanın daha doğru
olacağını düşünüyorum.
Yine, 2003 yılında TESKOMB
tarafından kooperatif alacakları için dört defa
yapılandırma ortaya çıkartıldı yani dört defa borçlar
yapılandırıldı ve esnaf ve sanatkâr icradan kurtulmuş
oldu. Esnaf ve sanatkârın karşı karşıya
kaldığı faizler böylece bertaraf edilmiş oldu.
Aynı şekilde 2008
yılında, BAĞ-KUR prim borçlarının
yapılandırılmasıyla alakalı bir kanun geçirildi. 853.766
BAĞ-KUR sigortalısının toplam 13 milyar lira civarında
borcu vardı. Yapılandırmayla bu borç 6,8 milyara
düşürülmüş, yirmi dört ay vade yapılmış ve gecikme
faizlerinde yüzde 85 oranında bir indirim yapılmıştır.
Değerli milletvekilleri, bir
noktaya daha dikkatinizi çekip sözlerime son vermek istiyorum. Hâlihazırda
gerçek usulde vergilendirilen mükelleflerin, biliyorsunuz, basit usule dönmek
gibi bir olanağı yoktu yani gerçek usulde vergilendirme
yeteneklerini, özelliklerini kaybetse dahi basit usule geçemiyordu. 2012
yılında yapılan bir düzenleme ile gerçek usulde vergilendirilen
bir mükellefin, eğer gerçek usul yeterliliklerini sağlamıyorsa,
tekrar basit usule geçmesine imkân tanınıyor.
Ben, bu duygu ve düşüncelerle
sözlerime son verirken Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Muş.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
önerisi üzerinde, lehinde olmak suretiyle İzmir Milletvekili Sayın
Mehmet Ali Susam.
Sayın Susam, buyurun.
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir)
- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin esnaf, sanatkârlarla ilgili
vermiş olduğu önergenin lehinde söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
zorlu günlerden geçsek de her zaman Türkiyenin, doksan yıllık
cumhuriyet birikiminin, demokrasi geleneğinin ve bu ülkedeki
kardeşliğin tüm bu sorunları aşabilecek birikimde
olduğunu ve Türkiye Cumhuriyetinin doksan yıl önce kurulmuş olan
iradesinin laik, demokratik, çağdaş bir hukuk devleti olarak ilelebet
yaşayarak dünyanın saygın bir ekonomisi ve saygın bir
demokratik devleti hâline geleceğine inancımı pekiştirerek
bir kez daha buradan sözlerime başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, en çok sorunu
konuşulması gereken kesimlerden bir tanesi esnaf ve
sanatkârlardır ve Türkiye bunu konuşmakta maalesef geç
kalmıştır. Az önce çıkan iktidar partisi milletvekili
arkadaşım 2002 ile 2013 karşılaştırması
yaptı ve o karşılaştırmalar içerisinde esnafın ne
kadar iyi koşullara geldiğini söyledi.
2008in 25 Haziranında Avrupa Birliği bir on
emir hazırladı. Hazırladığı on emrin içeriği
şudur: Avrupa Birliğinde ve Avrupa Birliğinin
dışında dünyada gelişen ekonomilerde uygulanması gereken
birinci öncelik KOBİ politikaları olmalı ve KOBİlere
destek verilmelidir. Bunu şu sözle anlattı: KOBİlere
kırmızı kart değil, kobilerin altına
kırmızı halı sermeliyiz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, Türkiyede ise bugün
bu anlayışa yatkın ne var ne yok size
karşılaştırmalı vereceğim şimdi.
Ne dediler biliyor musunuz? Avrupa Birliğinde iflas
etmiş iyi niyetli girişimcilerin yeniden iş kurmasına imkân
sağlanmalıdır. Kamuda ve tüm devlet bürokrasisinde, vergide ve
yasal düzenlemelerde mikro, küçük işletmeler öncelikli olmadır,
onlara ayrı bir KDV kanunu uygulanmalıdır. Yani,
KOBİlere, mikro, küçük işletmelere KDV oranlarında o ülkede
oran diyelim ki 10 ise 5 uygulanmalıdır ki onlara
alışveriş için gidilsin. Sayacağım diğer on
şeyi zamanım eksik olduğu için, sınırlı
olduğu için saymayacağım, açıp İnternetten bakabilirsiniz.
Mantıkları şuydu:
Dünyanın geldiği ekonomik politikada artık büyük işletmeler
de bu kriz döneminde istihdam yaratmıyorlar, tam tersine, istihdamı
azaltıyorlar. İstihdamı yaratan ve bu ülkede yaşatılması
gereken güç KOBİlerdir, desteklenmesi gereken işletmeler
KOBİlerdir. Bununla ilgili tüm yasal düzenlemelerin
çıkartılmasını bir ülke politikası, bir Avrupa
Birliği politikası olarak emir hâline getirmişler ve
gerçekleştiriyorlar.
Peki, Türkiyede ne oluyor? Türkiyede
AVM yasasını çıkartamadık, perakende piyasasını
düzenleme yasasını çıkartamadık. Şu son olaylarda çok
güzel bir slogan çıktı, biliyor musunuz; o Gezi Parkına AVM
yapmak isteyen Başbakana ve Hükûmet anlayışına
karşı esnafına sahip çıkan bir direniş
çıktı. O genç, okumuş, aydın, entelektüel kesimler
Çarşımda, sokağımda esnaf yaşamalıdır. AVM
anlayışındaki rant anlayışına karşı
sokaktaki esnafa ben sahip çıkıyorum. dedi. Bu eylemlerin güzel yanlarından
bir tanesi de budur.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Onları da AVMler besledi oradan.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla)
AVMlerin karşısında olan insanlara, yürekleriyle ona
karşı çıkan insanlara buradan şükranlarımı
sunuyorum.
RECEP ÖZEL (Isparta) O eylemciler
orada o esnafa zarar veriyor, onu da konuşsana burada.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, bu kanuna burada sahip çıkmamız
lazım. Esnafın zararını önleme konusunda siz söz verdiniz,
bu söz yerine gelmelidir. Esnafa zarar veren herkes yanlış
yapmaktadır. Ama esnafa zarar verme noktasında,
yanlışlıkların öncesinde, esnafına sahip çıkan,
AVMye karşı çıkan, ağacına, doğasına sahip
çıkan insanlara biber gazıyla, polis copuyla saldıranlara da bu
Meclis karşı çıkmalıdır. (CHP sıralarından
alkışlar)
RAMAZAN CAN (İstanbul)
Esnafın zararı ne olacak?
HÜSEYİN SAMANİ (Antalya)
Esnaf dükkânını açamadı.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) Onun
için, biz adalet istiyoruz, hak istiyoruz, özgürlük istiyoruz, AVM ve büyük
sermaye karşısında esnafa sahip çıkacak bir iktidar
istiyoruz. O iktidarın da vicdanıyla o insanlara sahip çıkmasını
ve Avrupanın sahip çıktığı KOBİlere, mikro
işletmelere sahip çıkmasını istiyoruz.
Bakın, size bir tablo
göstereceğim: Gelişmiş ülkelerde bin kişiye düşen
küçük işletme miktarı Batı Avrupada yüzde 52, Doğu
Asya-Pasifikte yüzde 42, Orta Doğu-Kuzey Afrikada yüzde 40, Kuzey
Amerikada yüzde 35, Türkiyede yüzde 12. Yani o AVM rantlarıyla, her gün,
onların uzantılarıyla oluşmuş olan zincirlerle bugün
esnafın sayısını, çok olması gereken esnafın sayısını,
Türkiyede bin kişiye, 10 kişiye düşürdüler. O insanların
hepsi bu devlete vergi veriyor.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Bıktırdılar esnafı.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla)
Bakın, ne zorlukları var: Esnaf dokuz bin günde emekli oluyor,
sigortalı yedi bin günde oluyor. Herkes sigorta borcunu ödemezse
sağlık hizmeti alıyor ama altmış bir gün borcu olan
esnaf, kendisi dâhil, anası, çoluğu çocuğu sağlık
hizmeti alamıyor.
Esnafın, bugün çıkan
kanunlarla, telif hakkından ciddi bir şekilde zararı var. Bu
Meclislerde söyledim, hiçbir adım atılmıyor. Bakınız,
fotoğrafçı esnafıyla rekabet etmek için, devlet dairelerine,
ihaleyle, fotoğraf çekecek mekanizmalar kuruldu. Böyle bir kamu
anlayışı ve devlet anlayışı olabilir mi?
Esnafıyla rekabet eden bir devlet anlayışı olabilir mi?
Değerli arkadaşlarım,
zihnimizi değiştireceğiz. Zihnimizde Küçük düşün.
dediği gibi, Avrupanın küçük, güzel bir lafından yola
çıkarak küçük esnafa, sanatkâra sahip çıkacağız. Onun için,
buraya gelen kanunlarda öncelikle esnaf sanatkârı yürekten kucaklayacağız.
O insanların aile işletmelerinin yaşamasına destek
vereceğiz. O insanlar hep beraber bu ülkede hem istihdam yaratıyor
hem vergi veriyor hem de bu ülkenin kalkınması için her türlü
girişimi veriyor. Onlara bilgi desteği vereceğiz, sermayeye
kolay ulaşmaları için finansmanda uygun şartlar sağlayacağız.
Onlara AR-GE desteği vereceğiz, tedarik zinciri desteği
vereceğiz. Onların bilgiyle donatılmış
organizasyonlarla dünyaya açılması için, ihracatçı olabilmeleri
için devlet destekleri kuracağız. Bizim
anlayışımız bu olmalıdır. Onu kendi kaderine
bırakmak durumunda olmamalıyız. Bugün anlayış ne
biliyor musunuz? Dünya değişti ölçek ekonomisi var, büyüklerin
ekonomisi var, küçükler artık devrini tamamlayacak. Hayır, böyle
değil dünya. Avrupa Birliğine
bakın, tam tersine, diyor ki: Bilgi ve teknolojiyi kullanıp her
türlü girişimi yapabilecek girişimci insanlar benim ekonomimim can
damarıdır, benim ekonomimi geliştirecek olan kesimdir.
İşte, esnaf sanatkâr budur. Bakış açınız bu
olursa ancak bu işi değiştirebilirsiniz.
Türkiyede esnaf zorda arkadaşlar.
Açıkça söylüyorum, bu zorluğunu aşmak için gidin sokaklara,
gidin çarşılara, gidin o insanların dükkânlarına oturunuz.
Belki, vakur tavırlarıyla size dert yanmak yerine çay
ısmarlarlar ama içlerine bakın, yüreklerine bakın,
dükkânlarının raflarına bakın ne zorluklar çektiğini
göreceksiniz. Onlarla yüreğinizi paylaşın, onlarla her
türlü sorunlarını
paylaşın ki, o insanlar bu ülkede temel direktir. Ahi Evranın
çocuklarına sahip çıkmak bu Meclisin görevidir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Susam.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
önerisi üzerinde son konuşmacı Bursa Milletvekili Sayın Hüseyin
Şahin, aleyhinde olmak üzere.
Buyurun Sayın Şahin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa)
Sayın Başkan, değerli Meclis üyesi arkadaşlarım;
hepinizi, saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Milliyetçi Hareket
Partisinin araştırma önergesinin aleyhinde söz almış
bulunmaktayım.
Benden önce partimiz adına
konuşma yapan İstanbul Milletvekilimiz Sayın Mehmet Muş
arkadaşım, detaylı bir şekilde -gerçi on dakikaya
sığmayacak kadar- esnafa verdiğimiz destekler ve esnafın
yanında olma stratejimizi ve politikamızı anlatmaya
çalıştı ama tabii, anlatacak daha çok şey var. Esnaf bir
toplumun belkemiğidir, özellikle o topluma yön veren dinamiklerin en aktif
olanıdır. Bu, geçmiş Türk toplumlarında da, medeniyetimizin
beşiği olan ve geçmiş Osmanlı İmparatorluğu
döneminde de toplumun temel dinamiklerini oluşturan, özellikle sanatkâr ve
savaş sanayisini oluşturan ve bu konuda ahlaki meziyetleri de ön
plana çıkmış, toplumun en önemli kesimidir.
Özellikle 2002 yılından
sonra, AK PARTİ hükûmetleri döneminde esnafımıza verilen
desteklerin yaklaşık 50 katı kadar kredilerle
arttığı, vergi indirimlerinin çeşitli oranlarda
yansıtıldığı, özellikle belediyelerimizin esnaflara
yönelik olarak birçok çalışmalara destek vererek hizmetlerde
bulunduğu, faiz oranlarının
Ki bu konuda çok haklı
gerekçelerimiz var. Yüzde 50nin üzerinde faizlerle kredi kullanan esnaf
kesiminin bugün yüzde 4lere kadar düşen kredi oranlarıyla
desteklenmesinin, hakikaten, bizim tarafımızdan çok haklı
görülen ve Marifet iltifata tabidir. anlayışıyla taltif
edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Biz biliyoruz ki esnaf kesimi
desteklendiği müddetçe onun bir üstü olan sanayi işletmeleri de
büyüyecek ve büyüyen sanayi işletmeleriyle de ekonomimizin çapı daha
da artarak özellikle 2023 hedeflerine, ekonomik olarak kendimize
koyduğumuz rakamsal hedeflere ulaşmamız daha kolay
olacaktır.
Tabii, burada anlatılması
gereken çok şey var. Stratejik olarak esnafın Hükûmetimizce planlarda
en öne alınması, özellikle partimizin hedef kitle olarak da sürekli
olarak esnafla beraber oluyor olması, esnaf ziyaretlerinde almış
oldukları tecrübeleri ve sorunları ve çözüme yönelik önerileri direkt
olarak Hükûmetimize ve yetkili kurullara aktarıyor olması bizim bir
esnaf dostu parti olduğumuzun da göstergesidir.
Şimdi, 2002 yılında
Türkiye'nin gayrisafi millî hasılası 230 milyar dolarlar
seviyesindeydi. Nüfusumuza oranla millî gelirimiz de 3 bin 500 dolarlar
seviyesinde fakat bugün 800 milyar dolarları yakalayan gayrisafi millî
hasılamız ve nüfusumuzun da artış oranıyla 11 bin
dolar seviyelerini yakalayan bir millî gelir seviyesindeyiz. İnşallah
esnafımıza sağlanan çeşitli desteklerle, özellikle KOSGEB
destekleriyle, esnaf kefalet kooperatifleri vasıtasıyla ki 2002
yılında limiti en çok 5 bin lira olan, bugün 125 bin liralara kadar
çıkartılan, yatırım miktarı olarak da 250 bin TLye
kadar desteklenen esnafımızın minimum faiz oranlarıyla,
inşallah ekonomimizin sağlıklı yapılanmasıyla
daha da minimize edilecek faiz oranlarıyla desteklenmesi temel hedefimizdir.
Bugün Plan ve Bütçe Komisyonunda Onuncu
Kalkınma Planını Sayın Bakanımız Plan ve Bütçe
Komisyonu üyelerimize arz etmektedirler. Ben buradan 2013-2018
yılında esnafımızla ilgili birkaç veri de vermek istiyorum
yani Neyi öngörüyoruz, neyi planlıyoruz? diye. 2006 yılından
bir örnek vereceğim: 2006 yılında kurulan işletme
sayısı 53 bin iken 2012de 39 bin, 2013te 50 bin, 2018de
kurulması hedeflenen işletme sayımız 75 bin
civarındadır. Küçük işletmeler ve orta ölçekli işletmelerin
tüm işletmeler içindeki oranı 2006da 1,7, 2012de 2,4, 2013te 3,
2018de de 4 olarak hedeflenmektedir. KOBİlerin ihracat miktarı
2006da 50 milyar, 2012de 90 milyar, 2013te 100 milyar iken; 2018de 150
milyar dolar olarak hedeflenmektedir. Bunların yapılmasında
Hükûmetimizin esnafımıza ve küçük ve orta işletmelere
vermiş olduğu destekler son derece önemlidir.
Bu konuda anlatacağımız
daha çok şey var fakat gündemin aşırı uzamasından
dolayı ve yersiz bir şekilde gündemin işgal edilmesinden
dolayı ben zamanımdan tasarruf ederek sözlerime burada son vermek
istiyorum ve Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu
belirterek hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Şahin,
teşekkür ederim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) - Karar yeter sayısı
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
Milliyetçi Hareket Partisi grup
önerisini kabul edenler
Kabul etmeyenler
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Yok, yok Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir)
Olmadığı açık Sayın Başkan.
BAŞKAN - Kâtip üyeler
arasında anlaşma yok, elektronik cihazla oylama yapacağız.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - On dakika
süre ver Başkan!
OKTAY VURAL (İzmir) -
Ombudsmanı çağırsanız. Anlaşmazlık varsa
ombudsmanı çağırın efendim, hayırlı bir iş
yapsın.
Aralarında bir
anlaşmazlık var. dediniz de ombudsmanı çağırın
diyorum. Niye seçtik bu ombudsmanları? Bakalım, bir hikmetini görelim
yani, test edelim.
BAŞKAN - İki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır.
MHP grup önerisi kabul
edilmemiştir.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun, 18/6/2013 Salı günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzüğün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Mehmet
Akif Hamzaçebi
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Grup başkan vekilleri Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhan, İstanbul Milletvekili M. Akif Hamzaçebi
ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce tarafından, 3/6/2013 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına "Gezi Parkı olaylarında
orantısız güç kullanımına ilişkin kanunsuz emir
verenler ile bu emirleri yerine getirenlerin belirlenmesi ve siyasi
iktidarın basın üzerindeki baskılarının ortaya
çıkarılması" amacıyla verilmiş olan Meclis
Araştırma Önergesinin (941 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 18/6/2013
Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu önerisi üzerinde lehinde olmak suretiyle İstanbul Milletvekili
Sayın Mehmet Akif Hamzaçebi.
Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
İlk anda bir çevre hareketi olarak
başlayan, sonrasında gelişen süreçte Sayın
Başbakanın baskıcı ve otoriter uygulamaları nedeniyle
bir anda özgürlük merkezli bir harekete dönüşen Taksim Gezi meydan
hareketi Türkiye'nin gündeminde olanca ağırlığıyla yer
almaya devam ediyor. Türkiye, bu sorunu çözmeden, bu soruna demokratik bir
bakış açısıyla yaklaşmadan demokraside ve diğer
alanlarda herhangi bir yol alamaz. Türkiye, bu sorun yokmuş gibi,
meydanlarda, kitlelerde, vatandaşta herhangi bir sorun yokmuş gibi
davranarak yoluna devam edemez. Bu hareketi, bu harekete bağlı olarak
yapılan protesto eylemlerini, bunun arkasındaki nedenleri iyi analiz
etmek, iyi değerlendirmek, bundan gerekli dersleri çıkarmak,
demokrasimiz ve ülkemizin geleceği açısından büyük önem
taşımaktadır.
Özellikle Sayın Başbakan ve
ona yakın çevreler, bu hareketi, birkaç çapulcunun hareketi ya da
marjinal grupların hareketi olarak değerlendirirken, içinde daha
önce Adalet ve Kalkınma Partisine destek vermiş olan kişilerin
ve kesimlerin de bulunduğu çok daha geniş bir kitle, sorunun daha
büyük olduğunu, daha derinlerde olduğunu ifade ediyorlar. Sorun
marjinal örgüt değerlendirmesi yapılarak geçiştirilebilecek bir
sorun değildir. Soruna bu şekilde yaklaşanlar sorunu eksik
değerlendirmiş olurlar.
Meydanlar insanlarla dolu. Yirmi iki
gündür Türkiye'nin her yeri vatandaşlarımızın protesto
hareketlerine sahne oluyor. Bunlara Türkiye'nin kulak vermesi gerekir, bunlara
Sayın Başbakanın, Hükûmetin, yetkililerin, ilgili bakanların
kulak vermesi ve aldıkları sorunları, tespit ettikleri
sorunları demokratik bir yaklaşımla çözecek şekilde bir
uygulamayı geliştirmeleri gerekir.
Ancak, özellikle Sayın
Başbakan bu olaylara marjinal örgüt yaklaşımıyla
yaklaşmaktadır. Hemen şunu önermek istiyorum Sayın
Başbakana ve diğer yetkililere: Lütfen bu olaylara marjinal örgüt
sendromuyla yaklaşmayın, bunu bir kenara atın. Ancak ve ancak
otoriter rejimler hak ve özgürlük talep eden kitlelere şiddetle
yaklaşırlar; ancak otoriter yönetimler güvenlik
politikalarını marjinal örgüt sendromu üzerine kurarlar; ancak
otoriter yönetimler, statükocu yönetimler meydanlardan korkarlar, demokratik
yönetimler hiçbir zaman meydanlardan korkmazlar. Meydanlarda eğer bir
hareket var ise, millet meydanlara çıkmış işe demek ki
yönetimde bir sorun vardır. Sayın Başbakanın ve ekibinin
yapacağı budur, meydanlar kulak vermektir. Bu hareketi küçümsemek, bu
hareketi birkaç marjinal örgüt düzeyine indirmek, bu hareketi yokmuş gibi
varsaymak, o şeklide davranmak Türkiye'yi çıkmaza götürecektir.
Çok yanlış
değerlendirmeler yapılmaktadır. Bu hareketi, Türkiye'nin 1980
öncesindeki anarşik eylemleriyle ilişkilendirmeye
çalışanlar, bu bakış açısıyla bu harekete
bakanlar vardır. Özellikle Sayın Başbakanda ve Hükûmette böyle
bir yaklaşımın olduğunu görüyoruz. Bu, meydanları
anlamamak demektir, sorunun nerede olduğunu görmemek demektir.
Yine bu harekete çevresel
duyarlılığın veya mimari kaygıların ifadesiyle
sınırlı bir hareket olarak bakanlar yanılmaktadırlar.
O nedenle çıkmıştır ama geldiği nokta itibarıyla
artık, bir mimari kaygının, bir çevresel
duyarlılığın ifadesinin ötesine geçerek hak ve özgürlük
talebine geçen bir hareket olmuştur.
Yine bu hareketleri bir bohem
yaşamın dışa vurumu ya da siyaset dışı bir
hareket olarak görmek o meydanlardaki kitlelere yapılacak en büyük
haksızlıktır. O meydanlardaki insanlar, gençler, toplumun bütün
kesimini temsil eden insanlar bir başka taleple Türkiyenin gündemine
gelmişlerdir. Meydanlar, özgürlük talep ediyor ve özgürlük, en büyük
siyasal taleptir. Özgürlük talebi hiçbir zaman siyaset dışı bir
talep olarak değerlendirilemez; unutmayalım ki insanlık tarihi
özgürlük mücadelesinin de tarihidir. Hareketi bu şekilde küçümsemek, bu
hareketi şiddete bulaştırmaya çalışarak provoke etmek,
bu hareketi lekelemeye çalışmak son derece yanlıştır.
Bu hareketi şiddete bulaştırmak isteyenler olabilir, bu
şekilde münferit birtakım kişiler, gruplar birtakım
davranışlarda, eylemlerde bulunabilirler. Bunların hiçbirisini
tasvip etmiyoruz; ancak olayın özünde kitlelerin, meydanların, yüz
binlerin, milyonların Artık, benim hayatıma karışma,
özgürlüğümü istiyorum. talebi vardır. Bu talebi hiç kimse
görmezlikten gelemez.
Değerli milletvekilleri, bu, ne 68
Fransız başkaldırısının benzeri bir harekettir ne
New Yorkta meydana gelen Occupy Wall Strett Wall Stretti işgal et
hareketinin bir benzeridir ne Arap Baharıdır ne Arap Baharına
öykünen bir isimle Türkiye baharıdır. Bunların hiçbirisi
değildir, hepsinden belki biraz var ama Türkiyenin şartlarına
özgü özgün bir hareket var. Bu hareketin özünde, merkezinde
insanımızın, milyonlarca insanımızın özgürlük
talebi vardır. Bunu görmeyenler, bu hareketi şiddetle tasfiye etmeye
çalışanlar siyaset sahnesinden kendileri tasfiye olacaklardır.
Hareket, Taksim Gezi Meydanındaki bu hareket
Sayın Başbakan ile Gezi Platformunun ve daha sonra Taksim
Dayanışmasının yapmış olduğu
görüşmeler sonrasında belli bir istikamete doğru yönleniyordu,
gidiyordu. Gezi Meydanında bir büyük çadır kurulacak ve o hareketin
içinde bulunanlar o meydanda, Gezi Meydanında protesto eylemlerine devam
edeceklerdi. Bundan neden rahatsızlık duyuluyor? İngilterede
Parlamento binasının yanında yıllardır bir insan bir
çadır kurmuştur, bir protesto eylemini gerçekleştiriyor. Hiçbir
İngiliz güvenlik görevlisinin, içişleri bakanının aklına
da o çadırı oradan kaldırıp o vatandaşı oradan
atmak şeklinde bir düşünce gelmiyor. Ama Taksim Gezi Meydanı bu
şekilde, demokratik bir şekilde ve bütün kitlelerin desteğini
alabilecek bir şekilde bir yöne doğru giderken bir gecede o
çadırlar, o meydan yerle bir edildi. Yetmedi; Sayın Başbakan
daha sonraki konuşmalarıyla, mitingleriyle Türkiyeyi yerle bir
etmeye devam ediyor. Bakın, Sayın Başbakanın mitingleri bu
milleti bölecektir, istediğiniz kadar Biz seçim mitingi yapıyoruz.
deyin. Taksime karşı, Türkiye'nin bütün illerinde -neredeyse bütün
illerinde- meydana gelen bu harekete karşı bir Başbakanın
miting organize etmesi milleti bölmekten başka bir şey değildir.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başbakanı ben
sağduyuya davet ediyorum, bunlar yanlıştır.
Kazlıçeşme mitinginde yaptığı konuşma beni ülkem
adına, milletim adına endişeye sevk etti. Bir İslam
coğrafyası içerisinde Asya ülkesi olarak Türkiye'nin tanımını
yaptı, Batı medeniyeti ile Avrupa Birliği hedefi ile hiçbir
ilgisi olmayan bir Türkiye tarifi yaptı. Din, bayrak, milliyet, cami gibi
kavramları sıkça kullandı. Camilerde içki içtiler
yalanına -kusura bakmayın- yeniden başvurdu. Olur mu bu?
Dolmabahçedeki o camimizin müezzini bunu yalanladı, bırakın
bunu.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Resimler var,
resimler var.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Hani? Getir o
zaman.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Getiririm.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla)
Yazıktır, günahtır.
Siz, eski, 22nci Dönem Milletvekiliniz Sayın
Süleyman Gündüzün Yeni Şafak gazetesinde yazdığı
yazıya bakın. Sayın Süleyman Gündüz, o müezzinin cümlelerini
aktararak Böyle bir şey yoktur. diyor.
Değerli milletvekilleri, böylesine olağanüstü
bir süreci soğukkanlılıkla...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın
Başkan, süre vermiyorsunuz ama bir dakika talep etsem.
BAŞKAN Vermiyoruz, evet.
Buyurun, siz sözünüzü tamamlayın ama herkes talep
eder sonra, kusura bakmayın.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Değerli
milletvekilleri, son cümlelerimi ifade edeyim.
Şimdi, bu şiddete son vermek gerekir. Biraz
önce, birkaç kez bir bilanço verdim, ne kadar ölü, ne kadar yaralı, ne
kadar ağır yaralı vardır. Bunların içerisinde
vatandaşlarımız olduğu kadar güvenlik güçlerimiz de var.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, bir
dakika verin, bizden verin.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Gelin, bu
meydanlara kulak verin. Sayın Başbakan bu şiddete son verin.
Yapacağınız tek şey, Türkiye'yi daha fazla demokrasiye
götürmektir, daha fazla hak ve özgürlüklere götürmektir,
taşımaktır. Bunun dışına çıkarsanız,
toplumu kutuplaştırmak gibi bir siyaset güderseniz, siz
kaybedersiniz. Sizin kaybetmeniz bir şey değil Türkiye kaybedecektir,
ben bunu arz ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Hamzaçebi.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde, aleyhinde
olmak üzere İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel.
Sayın Tuncel, buyurun. (BDP sıralarından
alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; CHP grup önerisinin usulen aleyhine söz
almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yirmi gündür Türkiye ve bütün dünya Gezi
Parkını konuşuyor, Gezi Parkında yaşananları
konuşuyor. Belki de bu Meclis de, en az anlayarak konuştuğumuz
bir Meclis. Çünkü, burada bu meseleyi konuştuğumuzda, iktidar ve
muhalefet arasında bir tartışmaya dönüşüyor ve buradan
Gerçekten, Gezi Parkında neler oluyor, Gezi Parkındaki
insanların taleplerini, bunu anlama konusunda zorlanıyoruz. Gezi
Parkında bir direniş oldu. Gezi Parkı, Türkiyeye yeni bir
demokrasi hareketi getirdiğini gösterdi ve umutlu olmamız
gerektiğini gösterdi, oradaki gençlerin büyük bir kısmının
Türkiyede özgürlük istediğini bir kez daha gördük. KONDAnın
yaptığı araştırmaya göre, Gezi Parkında eyleme
katılanlara sormuşlar, yüzde 58,1i Özgürlük istiyoruz. demiş.
Yüzde 20,4ü de Ağaçların sökülmemesini istiyoruz. demiş.
Yüzde 37,2si de AKPnin bu konudaki, özellikle ekoloji konusundaki kentsel
dönüşüm adı altındaki politikalarına karşı
olduğunu ifade etmiş. Yani bu tablonun kendisini gördüğümüz de
oradaki insanların ne istediğini bir kez daha görebiliriz.
İktidar buna çok sağlıklı yaklaşmadı, oradaki
insanların sesini, talebini duymak yerine Bunlar 3-5 çapulcu. dedi ve
unutmasın ki, bu ülkeyi aslında 3-5 çapulcu değiştirecek. O
3-5 çapulcu Türkiyeye bir demokrasi dersi verdi, bunun altını bir
kez daha çizmek istiyoruz.
Şimdi, CHPnin verdiği grup
önerisinde medya üzerindeki baskılardan bahsediyor. Aslında, biz
medya üzerindeki baskıları hep gördük. Siyasi iktidarın hep
baskısı oldu. Bu, aslında CHP iktidardayken de, onun
geleneği iktidardayken de böyleydi, şimdi AKP iktidardayken de böyle.
Ne zaman ki iktidarlar kendi şeyini koruyacaksa, aslında önce
medyayı, toplumun haber alma hakkını önce elinden alıyor ve
topluma yanlış, yanılgılı bilgiler veriyor.
Yönetebilmenin koşullarından birisi de bu oluyor, ne yazık ki,
medya üzerindeki baskılar oluyor, bunun altını da çizmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün
sabah itibarıyla Gezi Parkında direnenlerin faturasının
kime kesileceği belli oldu. Orada yüz binlerce insan her gün direndi ve
şunu söyledi: Gezi Parkı halkındır, halkın
kalmalıdır. Bu sözü duymak için her gün sokağa
çıktılar, her gün gaz bombasıyla, tazyikli suyla karşı
karşıya kaldılar ama bunun faturasını AKP
iktidarı marjinaller diyerek sol sosyalist güçlere çıkardı.
Önceki gün SDPye, bugün ESPye yapılan saldırının temel
nedeni de bu ve AKP iktidarı -hiç olmadık bir şey- o Gezi
Parkında direnen masum gençlerle, masum olmayanları ifade etti.
Şimdi, ben buradan iktidar partisine sormak istiyorum: 1 milyon kişi
içerisinden hangisinin masum, hangisinin masum olmadığını
nereden biliyorsunuz? Bilemezsiniz. Samimiyet testi mi koyuyorsunuz, orada bir
makine mi var insanların samimi olup olmadığını ölçen?
Yok. Ama niye örgütlü kesimlere müdahale ediyorsunuz? Çünkü bu gençlerin
örgütlenebilme olasılığı Türkiye'ye demokrasiyi getirecek,
örgütlenebilme olasılığı artık iktidarların
eskisi gibi olmayacağını gösterecek. O yüzden kendilerine bir
günah keçisi buldular, örgütlü yapılar. Kim bunlar? İşte,
sosyalist partiler, demokrasi güçleri. Bunlara yönelik saldırı
gerçekleştirdiler, bugün sabah yapılan operasyonda 150ye yakın
insan şu an gözaltına alınmış durumda. Bu kürsüden,
derhâl bu gözaltılara son verilmesini ve bu insanların serbest
bırakılması gerektiğini ifade ediyoruz, çünkü Sosyalist
Demokrasi Partisi bu ülkede emekten, özgürlükten yana siyaset yapan, yine
ezilenlerin sosyalist partisi, kaldıraç, bu ülkede ezilenlerin, yoksulların
sesini duyurmaya çalışan bir noktada, halkevleri keza öyle. Bu
arkadaşlarımızın bir an önce
bırakılmasını talep ediyoruz, bu demokrasinin bir
gereğidir.
Değerli milletvekilleri, yirmi gün
boyunca bu ülkede Başbakan konuştu ve herkes Başbakanı dinledi.
Başbakan her konuştuğunda, sokaktaki insanların, Gezi
Parkındaki insanların derdini anlayacağına, aslında
daha çok sokakta şiddet görüntüleri ortaya çıktı. Ve bu
şiddet görüntülerinde, Türk Tabipler Birliğinin 17 Haziran, yani dün
akşam 18.00 itibarıyla verdiği rakamlara göre, 13 ilde -çünkü
Gezi Parkı sadece Gezide kalmadı- toplam 7.822 kişi
yaralandı. 7.822 kişi değerli milletvekilleri. Ve bunlardan
İstanbulda 21i ağır 4.477, Ankarada 21i ağır
1.350, İzmirde 2si ağır 800, Antakyada 1 ölüm, 3ü
ağır 161 yaralı, Adanada 1 ölüm, 6sı ağır 162
yaralı, Eskişehirde 2si yoğun bakımda, 3 kişinin
hayati tehlikesi devam ediyor ve 300 yaralı toplamda. Muğla 1i
ağır 50 yaralı, Mersin 1i ağır, 17, Bursa, 1i kafa
travması 2 yaralı, Balıkesir 155, Kocaeli 10, Antalya 1i
ağır 150 yaralı, Rizede de 8 yaralı var.
Türkiye'nin yirmi günlük bilançosu bu
ve bu şu an Okmeydanında 14 yaşında Berkin yaşamla
mücadele ediyor, yine Ankarada Dilan yaşamla mücadele ediyor. Ne
uğruna? Başbakanın söylemine göre 3-5 ağaç uğruna.
Sayın Başbakan diyor ki:
Mesele bu 3-5 ağaç mıdır? Evet, Sayın Başbakana
buradan söylüyoruz, mesele 3-5 ağaç değildir. Bu mesele politik bir
meseledir. Ama, şunu unutuyorsunuz: 3-5 ağacın kendisi de
politiktir. Bu ülkede ekoloji mücadelesi verenler doğanın bir hak
öznesi olduğunu, insanların doğa üzerinde her türlü tahakkümü
olamayacağını, bu konuda problemin burada olduğunu hep
ifade ediyorlar. Mesele 3-5 ağaçtır. 3-5 ağacın kendisi
politiktir ve bugün aslında milyonları da politikleştirmiştir.
12 Eylülün üzerinden silindir gibi geçtiği gençliği siyasetten
uzaklaştıran bir yerde, yine o 3-5 ağaç,
beğenmediğiniz 3-5 ağaç halkı, gençleri yeniden
politikleştirmiştir; bunun altını bir kez daha çizmek
istiyoruz. Biz Barış ve Demokrasi Partisi blok vekilleri olarak, her
zaman bu 3-5 ağacın korunması için, bu ekolojik mücadelenin
korunması için, ormanlarımızın yanmaması, güvenlik
barajlarının yapılmaması, kentsel dönüşüm adı
altında kentsel ranta izin vermemek için her yerde mücadele edeceğiz;
bunun altını bir kez daha çizmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu direniş başladığı günden beri
Barış ve Demokrasi Partisi milletvekilleri alanda. Buradan size bir
şey ifade etmek istiyorum O alanda kim vardı? meselesi üzerinden: O
alanda aslında herkes vardı, herkes isyanını alıp
gelmişti. Aleviler vardı, kadınlar vardı. Bakın,
eyleme katılanların yüzde 50,9u kadın. Yine, Kürtler
vardı, Türkler vardı, Çerkezler, Ermeniler, Romanlar vardı. Biz
orada şunu gördük: Bu Parlamentoda muhalefet partilerinin de ısrarla
ifade ettiği, Türklerle Kürtlerin bir arada yaşaması konusundaki
ezberlerin yanlış olduğunu gördük. Oradaki insanlar Kürtlerin
ana dilinde şarkı söylemesini, ana dilinde eğitim
yapmasını hiç sorun yapmadılar, birlikte halay çektiler,
birlikte, aynı yerde polis şiddetine karşı durabildiler.
Dolayısıyla, sadece iktidarın değil aslında
muhalefetin de bu konuda, Gezi direnişinde kendi üzerine düşen
sorumlulukları alması, oradaki mesajları doğru okuması
gerekiyor. Hep birlikte bu mesajları doğru okuyabilirsek o zaman
Türkiyeyi demokratikleştirebiliriz. Aksi takdirde, bu işi
Dış mihraklar var, şunlar var, bunlar var. diye ifade etmenin
kendisi gerçeği görmemektir. Gerçeği görmeyenler gerçeğin
altında ezilirler, bu çok net. Dolaysıyla, buradan bir kez daha ifade
etmek istiyoruz: Eğer siz bu ülkeyi yönetemezseniz, demokrasiyi
kurumsallaştıramazsanız, eğer bu ülkede insanların
kendisini özgür hissetmesinin olanağını yaratmazsanız,
işte o dış güçler dediğiniz de, başka güçler
dediğiniz de buradan kendisine pay çıkarabilir. Bu suç dış
güçlerin suçu mudur? Bu suç, tam da Türkiyede demokrasiyi inşa
edemeyenlerin suçudur, farklılıklara ses çıkarmayanın
suçudur, bunu yapmadığınız sürece de başka bir
noktadan çözüm gelişemez.
Bakın, sayın milletvekilleri,
medyanın buradaki tutumu konusunda her zaman için biz söyledik, medya ilk
gün görmek istemedi, sonra gördü, insanlar protesto ettiler bu durumu ve orada
ne dediler biliyor musunuz? Biz, Kürtlerin yıllardır, otuz
yıldır yaşadığını, aslında bu televizyonlardan
görmüşüz ve özür diliyoruz sizden. Biz, bu devletin
uyguladığı şiddeti görmemişiz, oradaki faili
meçhulleri, oradaki çocukların öldürülmesini görmemişiz. Bu ülkede
bize hep yanlış bilgi verilmiş, iktidarın istediğine
göre bilgi verilmiş. diye ifade ettiler. Bu, aynı zamanda bir
aydınlanma hareketine dönüştü. Çünkü, insanlar, iktidarların
aslında doğru söylemediğini, kendi iktidarını korumak
için her zaman medyayı baskı altına almış
olduğunu da gördü. Bunun da ben hayırlı bir durum olduğunu
düşünüyorum ve önümüzdeki dönem en azından, basın özgürlüğü
meselesinin önemli olduğunu düşünüyorum.
Bugün, Silivride KCK basın
davası var. Biliyorsunuz KCKnin çok kolları var, bugün ara karar
verilecek, bakacağız ne olacak, göreceğiz. Ama, bu ülkede
basının özgür olmadığını biliyoruz. Özgür basın
da hep zindanlara atılıyor ve bu ülkede, gerçekten, doğrudan
yana haber vermek isteyenlere de böyle bir yaklaşım var.
Değerli milletvekilleri,
bitirirken şunu ifade etmek istiyorum: Gezi Türkiye demokrasisi için bir
kırılma noktasıdır, iktidarından muhalefetine bu
süreci doğru okumak gerekir, bu süreci araştırmak gerekir,
gerçekten bu sürecin nasıl böyle bir sosyal patlamaya, bir ayaklanmaya
döndüğünü, Kürtler buna
(*) diyor
(*) dönüştüğünü anlayamazsak,
bu ülkeyi ne yazık ki de yönetmek mümkün olmayacaktır diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Tuncel.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi
üzerinde, lehinde olmak suretiyle, 3üncü konuşmacı Sayın Lütfü
Türkkan, Kocaeli Milletvekili.
Sayın Türkkan, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yaklaşık üç haftadır Türkiyeyi meşgul
eden çok ciddi bir toplumsal gerilime sahne oluyor. Gerçekten, bu olaylara
sadece siyasi gözlükle bakanların büyük bir hata ettiğini söylemek
istiyorum. Hadiseye sadece üç beş çapulcunun işi, duran adam, yürüyen
adam, koşan adam vesaire gibi bakmak, bu olayları iyi okuyamamak veya
okuduğu hâlde doğru değerlendirememek anlamındadır.
Bir kere, hadisenin sosyolojik boyutunu gerçekten incelemek lazım. Hepimiz,
büyük şehirlerde çocuklarımızı 4-
Siz de dikkat edin,
yemeğe çağırdığımızda dahi o çocuk,
odasından çıkıp yani o bilgisayardan ayrılıp
aşağı, yemeğe dahi gelemiyor. Bütün dünyasını o
dört duvar arasına çevirdik, çocukları sokaktan çektik. Bu hadise bir
yerden kıvılcım vermekle beraber, çocukları da sokağa
çıkarttı. Çocuklar o sokağı sevdi, komün hâlde
yaşamaya başladılar. O güzel evlerde yatan çocuklar, gidip
Taksimde -Sayın Başbakan her ne kadar Sidik kokuyor. vesaire falan
diyorsa da sidik kokmuyor, ben gittim baktım- orada, o çadırlarda
yattı. O çocukları oradan almanın yolu bu çocuklara daha çok
ekmek, daha çok aş vermek değil. Bu çocuklar artık daha çok
özgür olmak istiyorlar, daha çok demokrasi istiyorlar.
Çocukluğunuzu
hatırlayın, babamız bize bir şeyi Yapma. dediği
zaman asla ve kata onu yapmazdık. Şimdiki çocuklar Yapma. Dediğinizde,
iyi yetiştirdiyseniz dahi Tamam, yapmayayım ama neden? diyor,
sorguluyor, sorgulayan bir çocuk var. Bu çocukları artık, sadece
şimdi siyasi anlayışın yaptığı gibi tebaa
olarak görmek bu çocukları o sokaktan çekmeyecektir, bu çocuklar bu
sokağa devam edecektir. Aralarına
marjinal gruplar karışabilir, DHKP-C bundan kendine nema
çıkarmak isteyebilir, PKK Bu işe ben de bulaşayım. demek
isteyebilir ama neticenin özünü sadece DHKP-Cyle, PKKyla özetlerseniz
kendinizi kandırırsınız. Bu hadise sadece DHKP-C, PKK
meselesi değil; nitekim PKKnın da bu işe çok
katıldığını düşünmüyorum. Zira, PKKnın
şu anda AKPnin aleyhine olabilecek bir uygulamada mutlaka ve mutlaka
kenarda duracağını biliyoruz. Zira, AKPden daha iyi bir lokma
kendisine bulamayacaktır, AKPnin rejiminin idamesi PKKnın
işine gelecektir.
Bakın, BDP Grup Başkan Vekili
de gülüyor, beni teyit edercesine. Doğrudur bu.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Ne
alakası var ya?
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Ne
alakası var?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Yani, herkes
kendine uygun bir iktidar ister.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Komik
olduğu için gülüyoruz. İddialar komik.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - PKKya da en
uygun iktidar AKP iktidarıdır, hoş, bizim MHPnin iktidar
olacağını isteyecek hâli yok ya.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Komik iddialar ya.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Bakın,
ben size bir şey söyleyeyim: Burada çok daha önemli şeyler oluyor. Bu
çocukların
Hani o duran çocuk var ya, dün akşam da bir duran adam
çıktı, adamı gözaltına aldınız. Ya arkadaş,
insanlar şaşırdı. Koşuyor, gözaltına
alıyorsunuz. Duruyor, gözaltına alıyorsunuz. Konuşuyor,
gözaltına alıyorsunuz. Benim buradan bütün vatandaşlara bir
teklifim var. Yani, AKPye oy vermeyen herkes bugünden tezi yok karakola
gitsin, Bizi alacaktınız, biz kendimiz geldik. desinler. Sizin
gideceğiniz sistemin ulaşabileceği nokta bu. Samimi söylüyorum,
bakın, ben bunu söylerken üzülüyorum.
Sayın Başbakanı da
geçmişten tanıyan bir adam olarak şu anda
tanıyamadığımı söylemek istiyorum. Sayın
Başbakanı siz zorla diktatör yaptınız ya, gerçekten zorla
diktatör yaptınız. Öyle bir şeyler vehmettiniz ki en sonunda bir
hanımın o televizyonda söylediği şeyleri duyduk.
Ayıptır, günahtır! Biraz daha edep yahu! Yani, insanı
çileden çıkarttınız, adamı en sonunda zorla diktatör
yaptınız. Biraz daha Sayın Başbakanı seviyorsanız
gerçekten, bu ülkenin sahibi olmadığını, sadece ve sadece
yönetmek için Başbakan seçildiğini kendisine anlatın.
Başbakan bunu şaşırmış, Başbakan bunu
hatırlayamıyor. Zannediyor ki Başbakan: Ben yüzde 50 oy
aldım. Ben bu ülkeyi satın aldım, bunların hepsi de tebaa.
Hayır, biz milletiz. Bizim Başbakanın sadece
Başbakanlık yapmak istediği zaman sesimiz çıkmaz, diktatör
olduğu zaman herkes, hepimiz sokağa çıkarız; bunu
unutmayın. Şu anda çıkmamamız, çıkmayacağımız
anlamına da gelmesin.
Bakın, bir de bunun bir başka
cephesi var arkadaşlar. Bu olaylar başlamadan yaklaşık üç
hafta evvel, yirmi beş yıllık bir gelir
karşılığında köprü ihalesi yapıldı. Ülkeyi
getirdiğiniz bu durumda hangi iş adamı sizin yaptığınız
bu ihalede yirmi beş yıllık bir taahhüdün altına girer?
Böyle bir cesareti olan iş adamı var mı? Ekonomiyi kendi
ellerinizle yerin dibine batırıyorsunuz, inat uğruna. Neyin
inadı? AVM inadı. Yahu, bir AVMnin inadı mı olur? Ben,
önümüzdeki hafta Brüksele gideceğim. Bu olaylar niye çıktı?
derlerse Başbakan AVM yapmak istiyor diyeceğim. Yahu, Başbakan
müteahhit mi? Size ne AVMden? derler ya. Yani, iş dünyasına
indirdiğiniz bu darbenin farkında mısınız?
Şu anda Türkiyenin ithalat yapan
sanayicileri var kendi kredisiyle mal mukabili. Yani firma güvenmiş,
Türkiyeye güvenmiş, o tüccara güvenmiş, sanayiciye güvenmiş,
mal mukabili yani Sen üret, sat, parasını al, bana gönder. diyor. O
ithalat kapısı kapandı. Bu Türkiyeye kim mal mukabili mal
gönderir? Mümkün mü? Dövizdeki artışı seyrediyorsunuz,
dış dünyada sendikasyon kredilerindeki marjların ne kadar
hızla arttığını görüyorsunuz. Bir de insanların
moral bozukluğuyla beraber
Şimdi, siz akşamları saat üçe
kadar televizyonları seyrediyorsunuz. O gaz bombaları, o plastik
mermiler, yaralanan insanlar, ortalık kan gölü ve o gün alışveriş
yapmak ister misiniz? Asla ve kata. Bir tüketim azalması oluyor, tüketim
azalmasıyla beraber esnafın işi de aşağıya
düştü; zaten çok iyi değildi, şimdi daha da zorlaştı.
Bütün bunları sadece ve sadece Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarı yaptı.
Ekonomide Türkiyenin çok iyi bir yerde
olduğunu, Avrupanın geçirdiği bu resesyondan Türkiyenin
etkilenmediğini söylerken sanki Avrupa yerine siz, kendiniz Türkiyeyi
kıskandınız ve Türkiyeyi bu resesyonun ortasına
attınız. Hakikaten inanmak istemiyorum, bunu neden yapar bir insan?
Bir siyasi hesap varsa, benim siyasi aklım bu hesabı almıyor yani
Sayın Başbakanın en çok istediği, yatıp
kalktığı, rüyasını gördüğü
başkanlığı da bu şekilde kaybettiğinin
farkında mısınız? Yani siz sadece Türkiyeye değil, Sayın
Recep Tayyip Erdoğanın başkanlık hayaline de son verdiniz,
kendi ellerinizle son verdiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Üzülme ona
üzülme, kaybetsin canım.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Benim bu üzülmem
değil, sadece bir tespit olarak söylüyorum. Sayın Başbakanın
bu rüyasını bütün Türkiye biliyor, biz de biliyoruz yani kendi
grubunun bu konuda Sayın Başbakanı uyarması gereken yerde
burada kalkıp bu eylemlerin karşısında duran
insanları; hain, darbeci, vesaire gibi yaftalarla yaftalamanız
anlamsız. Eğer orada bir darbeci varsa bilin ki, siz de
diktatörsünüz. Bu diktatör sistemi devam ettirmek yarın, öbür gün sizi zor
durumlara koyacaktır.
Türkiye başbakan olmak için
herkesin oyunu alamazsınız ama herkesin zımni kabulünü almak
zorundasınız yani size oy vermeyen insanlar sizin
başbakanlığınızı kabul etmek zorunda. Türkiyede
bu kadar çok sevilen bir başbakan belki olmamıştır, buna
katılıyorum ama bu kadar çok nefret edilen bir başbakan da olmamıştır
ve bunu da siz yaptınız. Sayın Başbakanı zorla
putlaştırdınız, günah ettiniz. İyilik yapayım
derken günah ettiniz. Sayın Başbakanın geçmişteki
duruşuyla, icraatlarıyla nefret edilecek, kin duyulacak bir adam
olmadığını düşünüyorum ben ama bunu zorla yaptınız.
Nefret ettirdiniz, böyle olmamalıydı. Bu finali Başbakan böyle
yapmamalıydı. Son dönemi, bir daha başbakan olmayacak.
Eserleriyle anılmalıydı, yaptıklarıyla
anılmalıydı, nefretle anılmamalıydı.
Ben, ekonomi üzerinde
yaptığınız tahribatların bir daha ki dönemde dahi
kolay kolay halledilemeyecek düzeyde olduğunu bir sanayici olarak size
hatırlatmak için söz aldım. Bu tahribatı asla ve kata TOMAyla,
plastik mermiyle düzeltemezsiniz. Belki milleti eve gönderirsiniz ama ekonomiyi
TOMAyla, plastik mermiyle düzeltemeyeceksiniz.
Hepinize saygılar sunuyorum,
sağ olun var olun.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Türkkan. (MHP sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkanım
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın hatip konuşması sırasında BDP grup başkan
vekilinin de gülerek AKP ve BDPnin ortak hareket ettiğine
katıldığını ima etti, söyledi. Sataşmadan dolayı
söz istiyorum.
BAŞKAN Bunun sataşma
neresinde ki? İma etmiş, buyurun, imayı düzeltin.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Hayır, söyledi yani açıkça söyledi.
BAŞKAN Buyurun, buyurun, iki
dakika.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, doğru, AK
PARTİyle başlayan bir yeni çözüm süreci var. Bu çözüm sürecine tabii
kolay gelinmedi. Sizin belirtmiş olduğunuz, AK PARTİyle BDPnin
ortak hareket ettiği, omuz omuza yürüdüğü tezinin tamamen
asılsız olduğunu bir kere ifade etmek istiyorum. Bu sürece
nasıl gelindiğine bakarsanız bunun cevabının
görürsünüz. Sizin savunmuş olduğunuz şeylerin tamamını
AK PARTİ bütün cumhuriyet hükûmetlerinden daha fazla, daha
layıkıyla yerine getirmeye çalıştı. Askerî operasyonlarla
sonuç almaya çalıştı. Savaşa aykırı, savaş
hukukuna aykırı bombalarla sonuç almaya çalıştı.
Siyasi soykırım operasyonlarıyla 10 bin Kürdü cezaevine
attı. Sayın Öcalan üzerinde beş yüz günü aşkın bir
tecrit sistemi uyguladı. Korkamayan Kürtlere Roboski üzerinden
Bakın, gerekirse bunları da yaparız.ın mesajını
verdi. Yetmedi, büyükşehirlerde, metropollerde Kürtlere
Ayağınızı denk almazsanız linç kampanyası da
başlatırız. dedi. Bütün bunların hepsini AK PARTİ
yaptı. Birkaç ay öncesine kadar bütün bu politikaların sahibi AK
PARTİydi. Ancak, Kürt halkı, BDP -Barış ve Demokrasi
Partisi- mücadele ederek bu politikalardan sonuç
alınmayacağını, bedeli ne olursa olsun bu
politikaların sonucunun hüsran olduğunu defalarca ifade etti, bunun
için mücadeleyi geliştirdi ve yeni süreç de, bahsetmiş olduğunuz
süreç de bu şekilde gelişti. Yeni süreçte böyle bir şey yok.
Biz AK PARTİyle anlaştık, pazarlık yaptık, kol kola
yürüyoruz. gibi bir şey yok, mücadeleyle yürüyen bir müzakere süreci var.
Biz bu müzakere sürecinde AK PARTİye karşı mücadele ederek
kendi taleplerimizi, kendi siyasal istemlerimizi yaşama geçirmeyi
düşünüyoruz. Dolayısıyla, burada vermiş olduğunuz
bilgiler doğru değildir. AK PARTİyle bir müzakere süreci
olabilir ama bu müzakere sürecini belirleyecek olan, yine bizim örgütlü
mücadelemiz olacaktır. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Baluken.
Ahmet Bey, buyurun.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Efendim,
aynı gerekçeyle biz de söz alıyoruz, sataşmadan.
BAŞKAN Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) Kime
sataşmadan dolayı?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Hiç isim
vermedim, bir şey vermedim. Ne alakası var Sayın Başkan ya?
BAŞKAN Bir saniye
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim,
kimin konuşmasına sataşmadan?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Lütfü
Beyin konuşması üzerine söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Lütfü Beyin
konuşması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Nerede
sataştı efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, BDP
sataştı. Ona söz almıyor, bize alıyor yani
anlamıyorum, bu nasıl bir şey yani?
BAŞKAN Gerekçesi belli efendim.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Biz Lütfü
Beyden dolayı
Lütfü Bey sataştı.
OKTAY VURAL (İzmir) Şimdi,
biraz önce sataşıldı, onu hiç üzerlerine almıyorlar;
koalisyon ortakları yani.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Müsaade
ederseniz gerekçesini açıklayacağım.
BAŞKAN Buyurun Ahmet Bey.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Değerli arkadaşlar, öncelikle şunu ifade edeyim: Başbakan
dün neyse, nasıl durmuşsa bugün de aynı şekilde dik
durabiliyor ve mert durabiliyor. Buna hiç kimsenin itirazı olamaz
herhâlde, öyle düşünüyorum.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Böyle
mertlik olur mu ya? Çoluk çocuğun gözünü çıkartıyorsunuz.
AHMET AYDIN (Devamla) Yine, aynı
şekilde Başbakan milletin seçtiği bir kişidir. Evet, yüzde
50nin oyuyla iktidar oldu ama milletin tamamına hükmeden bir
Başbakandır.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Demokrasi sadece seçim değildir. diye ben mi söyledim yani?
AHMET AYDIN (Devamla) Buna bir defa
saygılı olmanız lazım. Başbakana, yok, Nefret
ettirdiniz., yok, Başbakanı diktatör yaptınız
Kusura
bakmayın arkadaşlar ya, kim diktatör?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Siz zorla
yaptınız, siz zorla diktatör yaptınız.
AHMET AYDIN (Devamla) Yani
azınlığın çoğunluğa tahakkümü diktatörlük olmuyor
da milletin seçmiş olduğu bir Başbakanın icraatları
diktatörlük mü oluyor?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
İkisi de olmaz, çoğunluğun azınlığa tahakkümü
olmaz.
AHMET AYDIN (Devamla)
Demokratikleşme sürecinde atmış olduğu adımlar
diktatörlük mü sayılıyor? Eğer Başbakan böyle bir şey
yapmış olsaydı, bugün bu eylemlerin hiçbiri
yapılamazdı, kusura bakmayın. Biz bu ülkeyi çok iyi biliyoruz,
geçmişi de çok iyi biliyoruz, kimlerin ne yaptığını da
çok iyi biliyoruz
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Geçmişte hiç kimse böyle küfretmedi Başbakana, böyle
ağzını bozmadı.
AHMET AYDIN (Devamla)
ve
Türkiye'nin, aldığı konumdan nerelere kadar pik
yaptığını bütün bu milletimiz biliyor ki yüzde 34ten
47ye, 47den de yüzde 50ye çıktı ve siz muhalefet olarak böyle
yaptığınız müddetçe, kusura bakmayın, bu, yüzde 50lerin
çok daha üstüne çıkacaktır. Siz böyle yaptığınız
müddetçe biz iktidar olmaya devam edeceğiz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Biraz evvel
söylediğimi iyi aklına koy, anlamamışsın sen daha.
AHMET AYDIN (Devamla) Bir defa, bu
milleti anlamanız lazım, bu milleti anlamanız lazım.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Niye MHP
bayraklarının altına sığınıyorsunuz?
AHMET AYDIN (Devamla) Bu milletin
sorunlarının çözümü konusunda gayret göstermeniz lazım. 3-5
kişiye değil, milletin tamamına hitap etmeniz lazım. Milletin
tamamının sorunlarını gelip burada konuşmanız
lazım.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sizi biz
bile kurtaramayacağız.
AHMET AYDIN (Devamla)
Dolayısıyla, kusura bakmayın ama Başbakanı
ağzınıza alacak kadar değilsiniz siz.
OKTAY VURAL (İzmir) Lüzumsuz
diyordunuz konuşmamıza.
AHMET AYDIN
(Devamla) Yine, aynı şekilde, değerli arkadaşlar,
ekonomiden bahsettiniz. Ya, bir defa, sizin ekonomiden bahsetmeye hiç yüzünüzün
olmaması lazım ya, kusura bakmayın. Eğer Türkiye 46 milyar
dolarlık bir havaalanı ihalesi yapıyorsa, 22 milyar
dolarlık bir nükleer santral ihalesi yapıyorsa; 2,5 milyar
dolarlık eğer bir 3üncü köprü ihalesi yapıyorsa, sizin
borçlanmış olduğunuz tüm borçları Türkiye silebiliyorsa
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bunu herkes
yapar Ahmet başkasının cebinden, kendi cebinden yap.
AHMET AYDIN (Devamla)
IMFyi de
buradan kovabiliyorsa bunun alkışlanması lazım ve AK
PARTİyle birlikte sadece faiz lobicilerine
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN (Devamla)
giden 642
milyar lira eğer tasarruf ediliyorsa bunun alkışlanması
lazım ve geçmişte bu faiz fazlası vergiler, milletten toplanan
paralar eğer faize gidiyorsa, kusura bakmayın bunlara bir bakmak
lazım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim,
sağ olun.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Ahmetçiğim, sizin zamanınızda 500 milyar gitmiş ya!
AHMET AYDIN (Adıyaman) Millet
biliyor, biliyor.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan, biraz önce Sayın Türkkanın yaptığı
konuşma nedeniyle BDP Grubu, sataşmadan dolayı söz aldı ve
orada özellikle AKP döneminde katliamlardan, siyasi tutuklamalardan bahsetti
AHMET AYDIN (Adıyaman) Millet
biliyor, biliyor.
OKTAY VURAL (İzmir) Açık
bir sataşma yaptı. Böylesine bir sataşmaya cevap verme
ihtiyacı olmayanlar
AHMET AYDIN (Adıyaman) Millet
biliyor efendim.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sataşma değil o, gerçek o.
OKTAY VURAL (İzmir)
belli ki
beraber yürüyorlar bu yollarda. Burada Millî Savunma Bakanı var, Hükûmet
var. Böyle bir konuda, eğer böyle bir konu konusunda buna itiraz
edemiyorlarsa biliniz ki gerçekten beraber, birlikteler.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Biz
milletimizle beraberiz Sayın Başkan ve millet de herkesi çok iyi
biliyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın
Başkan, müsaade ederseniz, Sayın AKP Grup Başkan Vekilinin
şahsımı hedef alan suçlamalarından dolayı söz almak
istiyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ne dedim?
RECEP ÖZEL (Isparta) Ne dedi efendim,
ne dedi?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Anlatacağım şimdi, dinleyeceksiniz.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika
içinde lütfen siz de.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın
Başbakan, biraz evvel burada bir şeyler ifade ettim. Bu grup sizi
kandırıyor, bu grup sizi aldatıyor.
Sizin Sayın Başbakana
mukayyet olmanız gerektiği gibi, onun da size mukayyet olması
lazım.
Bakın, burada biraz evvel bir
şey söyledim, dedim ki: Çocuklar sadece artık, ekmek, aş, su
istemiyorlar, bu memlekette huzur istiyorlar, demokrasi istiyorlar, özgürlük
istiyorlar. Sen, ben bu işe kanmış olabiliriz ama artık bu
çocuklar kanmıyor. Bunu göz önünde bulundurun. Biz köprü yaptık da
25 milyar dolar verdik de
vesaire çocuğun hiç umurunda değil, emin
ol hiç umurunda değil. Oraya
çıkan o çocuk senin köprü ihalenle ilgilenmiyor. AVMden kaç tane dükkân
verdiğinle, aldığınla da ilgilenmiyor.
AHMET AYDIN (Adıyaman) AVM diye bir şey yok, AVM yok.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Onun işi, kendi özel hayatına
karşı yapılan bu müdahaleye ses çıkarıyor, isyan ediyor.
Bakın, polisi de ne hâle getirdiniz
AHMET AYDIN (Adıyaman) AVM yok.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Bir video dolaşıyor, polis, 3üncü
sınıf bir emniyet müdürü Ben ne ya payım? diyor. Polisi günah
keçisi yaptınız. diyor. Bu polise günah değil mi arkadaş
ya? Bu çocuklar yirmi gündür uyumuyor, evlerine gitmiyor, yıkanmıyor,
sürüyorsunuz kendisinden olan halkın üstüne.
RECEP ÖZEL (Isparta) Halkın
üstüne süren falan yok!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Ya, bunu Saddam yapmadı, bunu Mübarek
yapmadı. Sayın Başbakana bunu yaptırmayın,
günahtır vebal alıyorsunuz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya)
Yuh olsun sana be!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Sana daha fazla yuh olsun! Gözün kör olsun!
M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya)
Yuh olsun!
BAŞKAN Lütfen, lütfen
Arkadaş, lütfen, lütfen
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi
üzerinde son konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Erol
Kaya, aleyhinde olmak üzere.
Sayın Kaya, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
EROL KAYA (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli Meclis üyeleri; hepinizi saygıyla
selamlıyor, Cumhuriyet Halk Partisinin Taksim Gezi Parkı
olaylarıyla ilgili vermiş olduğu
önerge aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Saygılarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, Taksim
Gezi Parkıyla ilgili çevrecilik hassasiyetinden yola çıkıp
-elhamdülillah- bugün bunu savunanların, buna karşı
olanların da ittifak ettiği bir noktaya hep birlikte geldik; o da, bu
işin çevrecilik olmadığını, çevre istismarı
olduğunu ve buradan yola çıkarak farklı şeyler
olduğunu hep birlikte öğrenmiş olduk.
Şöyle kısaca kronolojik
sürece baktığımızda birkaç şeyi sizlerle
paylaşmak istiyorum: Bu projenin bilinmediği, bugüne kadar kimsenin
haberinin olmadığı ifade edildi. Sayın Başbakan 2011
seçimleri öncesinde Haliç Kongre Merkezinde İstanbulla ilgili bir sürü
proje anlattı. Bunlardan işte çılgın projeler denildi,
Kanal İstanbul, Yassıada gibi bir sürü projeler
anlatıldı, bir tanesi de Taksim Gezi Parkıydı. Hem düzenlemeyle
ilgili hem de Topçu Kışlasıyla ilgili bir projeden bahsedildi.
Bu proje -daha evvel Mecliste söyledim-
2011de İstanbul Büyükşehir Belediyesinden geçti ve
araçların yer altına
alınması, alanın yeşil alana dönüştürülmesiyle ilgili
bir sürü düzenlemeler yapıldı.
Topçu Kışlası çok
tartışıldı. Bilinmesinde fayda var diye söylüyorum: 1780
yılında inşa edilmiş ve 1940 yılında dönemin
valisi hem de belediye başkanı tarafından yıkılarak
varlığı ortadan kaldırılmış bir
kışla, konuştuğumuz kışla bu. Bugün bu
kışlanın Sayın Başbakanımız, Çevre ve
Şehircilik Bakanımız ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Başkanımız şehir müzesi yapılacağını
defaatle ifade ettiler ve bu projenin, özellikle Taksim düzenlemesiyle ilgili
projenin de yüzde 70-80 oranında bittiğini hepimiz biliyoruz.
Değerli arkadaşlar, bir sefer
daha altını çizerek söylüyorum: Gezi Parkında bir
kısım ağaçlar Çağlayan Abide-i Hürriyet Caddesinin üzerine
kaldırıldı -resimleri de hepimizde var- bir kısmı da
orada kesildi, kaldırılamayanlar kesildi ve buradan yola çıkarak
Türkiye bir acayip fotoğrafla karşı karşıya
kaldı. İçişleri Bakanımız, buradaki, bizden önceki
hatiplerimiz ifade etti: 500e yakın araç ve iş yeri
yakılıp yıkıldı, kamu binaları, AK PARTİ
ilçe teşkilatlarında büyük hasarlar oluşturuldu.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) CHP İl Başkanlığına
EROL KAYA (Devamla) 3.868
vatandaşımızın yaralanmış olduğunu
görmekteyiz. Vefat eden 4 vatandaşımıza ve ailelerine
başsağlığı diliyorum, şehit polisimize de
Allahtan rahmet diliyorum.
Şimdi, yaralanan ve mağdur
olan vatandaşlarımıza ve esnafımıza geçmiş olsun
dileklerini ifade ederken, bir sefer, birkaç şeyin altını
çizelim: Bu tabloyu, çevre bilinciyle ifade etmek mümkün değildir, bu
tabloyu demokratik hak arayışı olarak ifade etmek demokratik hak
arayanlara ihanettir.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Doğru söylüyorsun.
EROL KAYA (Devamla) Bu tabloyu
toplantı ve gösteri yürüyüşü ya da iletişim özgürlüğü
olarak da ifade etmek mümkün değildir. Bu tabloyu ancak ve ancak
provokasyonla, anarşiyle ve ülkeyi tekrar 80li yılların karanlık
günlerine taşıma mücadelesi olarak görmek mümkündür. Huzuru bozmakla,
esnafımıza zarar vermekle, halkımızı huzursuz etmekle,
temel hak ve hürriyetlere saldırmakla açıklamak ancak mümkün
olacaktır.
Hiçbir insan bir
başkasının inancına saldırmayı hürriyet olarak
ifade edemez ve hiçbir insan ibadethaneleri haram fiiller için kullanamaz ve
hiçbir düşünce bunu özgürlük olarak ne ulusal ne de uluslararası
medyaya taşımayı hak olarak göremez. Hepsinden önemlisi, bu
fiilleri işleyenlerin ve buna alkış tutanların
aymazlığını, çevrecilik olarak bize kimse yutturamaz.
Peki, bu tablo nasıl oluştu?
Taksimde olayları bahane ederek Türkiyenin 79 ilinde aynı anda
eylem başlatıldı. Daha evvel burada söyledim, şimdi birkaç
tane sizinle paylaşayım: Hepsi aynı gün medyaya servis
yapıldı. Rize saat 12.00 Belediye Parkı, Bartın saat 13.00
Cumhuriyet Meydanı, İzmir saat 15.00 Kıbrıs Şehitleri
Parkı, Ankara saat 19.00 Kuğulu Park, Frankfurt saat 18.00 Galeria
Kaufhof önü, Hollanda saat 20.00, Amsterdam Dam Meydanı, Köln saat 20.00
Neumarkt. Saymakla devam edebiliriz. Sanırım fotoğrafı hep
birlikte daha net görebiliyoruz. Siz hâlâ bu eylemlerin bir merkezden organize
edilmeden kendiliğinden yapıldığını mı
düşünüyorsunuz?
Bir başka boyut ise siyasetçiler
başta olmak üzere kimi yazarlarımızın,
sanatçılarımızın, özellikle medyada iyi niyetten yoksun
provokatif yalan haberleri, hiçbir inceleme yapmadan,
vatandaşlarımızı sokağa dökmek için fütursuzca
kullanmalarıdır. Bu durum demokrasi tarihimizin utanç
fotoğrafına yeni bir ilave olarak eklenmiştir.
Sizlerle birkaç tanesini paylaşmak
istiyorum: Eylemler yirmi dört saat devam ederse Avrupa kararıyla Hükûmet
düşecek. TOMAnın sıktığı renkli suyu kan gölü
olarak sunanlar, Amerikan polisini Türk polisi olarak gösterenler, Boğaz Köprüsündeki
Avrasya Maratonunu Gezi Parkının yürüyüşü olarak
fotoshoplayanlan, askerlerin polise destek fotoğrafını Gezi
Parkına destek olarak fotomontaj yapanlar. Edebim müsaade etmiyor ama
özür dileyerek bunların ancak ahlaktan yoksun olduklarını ifade
edebilirim. Hele hele hayvan haklarının fütursuzca istismar
edilmesini, bir milletvekilimizin Suriyedeki yaralı
vatandaşımızın fotoğrafını Gezi eyleminde
polis tarafından vurulmuş gibi göstermesini maalesef üzülerek ifade
ettik, gördük ve bunu anlamakta zorlanıyoruz.
Değerli arkadaşlar, olaylar
esnasında İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanımız, Başbakanımız,
Cumhurbaşkanımızın sağduyu çağrıları
oldu. Taleplere baktığımızda il valilerinin ve emniyet
müdürlerinin görevden alınması, tüm gözaltlarının serbest
bırakılmasından daha da ileri gidilerek 3üncü Boğaz
Köprüsünün, havaalanının, Kanal İstanbulun iptal edilmesi gibi
talepleri görmekteyiz.
Bir başka tartışma
konusu da, enteresandır, bir hukuk
bilgimiz sorgulanmıştır. Plebisit tartışması
yapıldı. Belediyecilikte plebisit seksen yıldır, doksan yıldır
yapılmaktadır. Bunu hukuk sürecinin başlangıcı,
referandumda ise hukuk sürecinin bitişi olarak anlamamız ve bunu
bilmemizde fayda var. Hele hele daha 2013 Martında Çanakkale Bigada
Çavuşköyle ilgili, Ardahan Göle Kuzupınarında plebisit
yapılmış ve burada bu çalışmalar geçmişten bugüne
kadar devam ediyor, bilmemek hakikaten bir garip geliyor bana.
Ben sizinle birkaç tane resim
paylaşmak istiyorum. Az evvel milletvekillerimizin birkaç tanesi şunu
söylediler: Efendim, bu çevrecilik ve hak arayışıdır.
Buyurun, size hak arayışlarıyla ilgili birkaç fotoğraf
göstermek istiyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Ne var ya, ne
olmuş? Ne var onda?
EROL KAYA (Devamla) Hakikaten ne var,
bence de merak ediyorum ne var?
Evet, buyurun arkadaşlar, bunlar
bu ülkenin hak arama fotoğrafları, Taksimden polisin çekilmesinden
sonraki oluşan tablo ve polisten sonraki tablo bu. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Bir başka şey daha
göstereyim. Taksim parkında ne oluyor? Bu olmaya
çalışıyordu özgürlük adına, yapılmaya
çalışılan da bugün budur, budur. Bunu görelim inşallah. (AK
PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
SAKİNE ÖZ (Manisa) - Biber
gazı göster, TOMAları göster
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Kaç
kişi öldü orada? Öldürülen gençlerin fotoğrafını da göster.
Ayıp! Ayıp!
EROL KAYA (Devamla) Şimdi,
değerli arkadaşlarım, kimse yasadışı örgütlerin
paçavralarını çevrecilik adına, özgürlük adına izah etmeye
kalkmasın.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Ethem Sarısülükün fotoğrafını da göster. Ayıp ya!
EROL KAYA (Devamla) Değerli
arkadaşlar, merak etmeyin, rahat olun ve sağduyulu olun. AK
PARTİ Grubu olarak kapsamlı bir çalışma yapmaktayız ve
sonuna kadar Gezi Parkı olaylarının üstüne gideceğimizi ve
bu olayların aydınlatılması için Meclis
araştırması açacağımızı ve çok geniş
bir şekilde bunu gündeme getireceğimizi ifade etmek istiyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) 4
metreden kurşun sıktığınız gencin
fotoğrafını da göster.
EROL KAYA (Devamla) CHP önergesinin
olayı masum gösterme, çok dar ve tek taraflı
bakışlarından dolayı ve siyaseten istismar
edilmediğiniz için karşı
çıktığımızı beyan ediyorum ve aleyhte oy
kullanacağımızı söylüyorum.
SAKİNE ÖZ (Manisa) - Evlere biber
gazı sıktınız.
EROL KAYA (Devamla) Son olarak bir
şeyin daha altını çizeyim. Değerli arkadaşlar, ülkemizde
gerçek çevrecilerle çevre istismarcılarını lütfen birbirinden
ayıralım. Hakikaten bu ülkede STKlarımından cidden
çevreyle ilgili iyi çalışmalar yapan, iyi örnekleri olan insanlar
var, bunlara yazık edilmektedir. Bu sağduyulu bakışa
ihanettir bu tablo ve yine çevre duyarlılığını
gösteren vatandaşlarımızla beraber toplumun huzurunu bozan
marjinal grupları ve provokatifleri de birbirinden ayıralım ve
son olarak özellikle bir şeyin altını çizmek istiyorum ki yirmi
iki gündür bu ülkede sağduyuyla, sabırla tüm provokatiflere,
evlerinin kapısının çalınmasına kadar giden bu
provokatiflere sağduyuyla cevap veren vatandaşlarımıza
şükran borcumuz olduğunu ifade ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyor, tekrar hayırlı günler diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Kaya.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Ne güzel,
özgürlüklerin resmini gösterdin!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Erol Kaya, konuşmasının
başlangıcında, Taksim Gezi Parkı kaynaklı olarak
Türkiyenin gündemine gelen olaylarla ilgili olarak Bugün yapılan
görüşmeler şunu göstermiştir ki: Konu çevre değildir, çevrenin
istismarıdır, bu konuda ittifak ettik. şeklinde bir
değerlendirme yaparak, çevre istismarı konusunda diğer siyasi
partilerin de, bu bağlamda Cumhuriyet Halk Partisinin de kendileriyle
aynı görüşte olduğu yönünde bir değerlendirmede bulundu.
Bu, bizim görüşümüzün tümüyle hilafına bir görüştür. 69uncu
maddeye göre söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Bu sözleriniz
zabıtlara geçti, buna rağmen istiyorsunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) - Hayır, 69a göre söz istiyorum. Gerekçemi
açıkladım ben size.
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Erol Kaya, Taksimle ilgili birtakım fotoğraflar gösterdi,
İşte şöyleydi, biz, şöyle yapmak istiyoruz. dedi ama
beklerdim ki Topçu Kışlasının da o meydanda yerini
almış hâlini gösteren bir fotoğrafı burada bizlere sunsun.
Şimdi, ben, konuşmamda
şunu söyledim: İlk anda bir çevre hareketi olarak başlayan ama
Sayın Başbakanın katı ve otoriter tutumu nedeniyle bir anda
bunun ötesine geçerek özgürlük merkezli bir harekete dönüşen bir tablodan
ben söz ettim. Elbette şu andaki konu, şu andaki durum çevresel
kaygıların, mimari kaygıların ifade edilmesinin ötesine
geçmiştir çünkü Sayın Başbakanın otoriter tutumu, katı
tutumu, güvenlik politikalarının şiddet üzerine oturması
toplumu isyan noktasına getirmiştir. Benim hayatıma
karışma. Özgürlüğümü istiyorum. deme noktasına
gelmiştir kitleler.
Değerli milletvekilleri, tarih 31
Mayıs 2013, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir gensoru görüşmesini o
gün tamamladık, ben akşam uçağıyla İstanbula gittim,
Taksime çıktım. Gidene kadar Sayın İstanbul Valisiyle,
Sayın İçişleri Bakanıyla birkaç kez konuştum. Sorunu
çözmek, o kitlelerin taleplerine kulak vermek ve ülkeyi doğru bir
istikamete götürebilmek amacıyla Cumhuriyet Halk Partisi olarak üzerimize
düşen görevi yapmak amacıyla bunları yaptım. En son, Taksim
Meydanından gece geç vakit Sayın İçişleri
Bakanını aradım, Taksim dayanışmasının
talebi şuydu: Gezi Parkından polisler çekilsin, biz oraya girelim,
bildirimizi okuyalım, taleplerimizi millete anlatalım, ondan sonra
dağılalım. Bunu Sayın Bakana önerdim. Bakın, makul bir
öneriyi dinlemeyen Hükûmet, Türkiye'yi hangi noktaya getirmiştir? Bu
konuyu asıl istismar eden, Türkiye'yi kutuplaştıran Hükûmetin
kendisi olmuştur.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Hamzaçebi.
Sayın Milletvekilleri
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yoklama istiyoruz efendim.
BAŞKAN Yoklama istiyorsunuz
Sayın Hamzaçebi, Sayın
Öğüt, Sayın Akar, Sayın Toprak, Sayın Tunay, Sayın
Özkoç, Sayın Acar, Sayın Seçer, Sayın Çelebi, Sayın Öz,
Sayın Işık, Sayın Özkan, Sayın Kaplan, Sayın
Küçük, Sayın Demiröz, Sayın Köprülü, Sayın Kaleli, Sayın
Tayan, Sayın Ekşi, Sayın Toptaş.
Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.
BAŞKAN Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler. Öneri kabul
edilmemiştir.
BAŞKAN - Şimdi, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun, İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
18/6/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 18/06/2013
Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, İç Tüzükün 19'uncu maddesi
gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Mahir
Ünal
Kahramanmaraş
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak
dağıtılan 473 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 48 saat geçmeden Gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 4üncü sırasına, yine bu kısımda
bulunan 429, 290, 227, 406, 449, 252, 10, 419, 405, 166, 182, 126, 288, 440,
402, 267 ve 439 sıra sayılı kanun tasarılarının
ise bu kısmın 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19,
20 ve 21inci sırasına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;
Genel Kurulun;
18
Haziran 2013 Salı günkü (Bugün) birleşiminde sözlü soruların
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
19 Haziran
2013 Çarşamba günkü birleşiminde 473 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
20
Haziran 2013 Perşembe günkü birleşiminde 227 sıra
sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
25
Haziran 2013 Salı günkü birleşiminde 166 sıra sayılı
Kanun Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
26
Haziran 2013 Çarşamba günkü birleşiminde 126 sıra
sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
27 Haziran
2013 Perşembe günkü birleşiminde 439 sıra sayılı Kanun
Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
Yukarıda belirtilen
birleşimlerde gece 24.00'de günlük programın tamamlanamaması
hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar,
çalışmalarını
sürdürmesi;
473 Sıra sayılı kanun
tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre Temel Kanun
olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle
olması,
önerilmiştir.
473 Sıra
Sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet
Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para
Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısı (1/780) |
||
BÖLÜMLER |
BÖLÜM MADDELERİ |
BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI |
1. BÖLÜM |
1 ila 26ıncı
maddeler |
26 |
2. BÖLÜM |
27 ila
43 üncü maddeler (40ıncı maddenin birinci, ikinci, üçüncü ve
dördüncü fıkraları ile geçici 1 ve geçici 2nci maddeler dahil) |
22 |
TOPLAM MADDE SAYISI |
48 |
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisi üzerine ilk konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın
Mehmet Doğan Kubat.
Sayın Kubat, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) Sayın
Başkanım, çok değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Grup örerimizin lehinde görüşlerimi ifade etmek
üzere söz aldım.
Önerimizde, Meclisimizin bu hafta ve önümüzdeki haftaki
çalışma saatleriyle yine bu haftaki gündemin yeniden düzenlenmesi
önerilmektedir. Buna göre 473 sıra sayılı Ödeme ve Menkul
Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para
Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısı ile 15 adet
uluslararası sözleşmenin, uluslararası ilişkilerin
geliştirilmesi açısından Türkiye için önem arz eden 15 tane sözleşmenin
öne alınmasını önermekteyiz.
473 sıra sayılı Kanun
Tasarısı temel kanun olarak iki bölüm hâlinde ve 48 madde olarak
görüşülecektir.
Önerimiz kabul edilirse, bugün
Sayın Bakanımız Faruk Çelik Beyin bir saat sözlü soruların
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarımız devam edecek, yarın da bu 473 sıra
sayılı Kanun Tasarısının inşallah
görüşmelerini planlamaktayız.
Önerimize desteklerinizi bekler, yüce
heyetinizi saygılarımla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Kubat.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisi üzerinde, aleyhinde olmak üzere ikinci konuşmacı Sayın
Mehmet Hilal Kaplan, Kocaeli Milletvekili.
Sayın Kaplan, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi ve
tutuklu tüm milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisinin grup
önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım. Elbette ki Meclisin
çalışma programının belirlenmesi önemlidir. Ancak
çalışma programını belirleyecek olan, Türkiyenin de
asıl gündemini oluşturan Gezi Parkı olayları ve
sonrasında yaşanan gelişmeleri daha önemli bir yer
tutmaktadır; bu nedenle ben de konuşmama bu noktadan devam
edeceğim.
Değerli milletvekilleri, Taksimde
yaşanan, sizlerin de bildiği gibi başlangıçta çevreyi
koruma adına, yaşadığı alanı koruma adına
başlayan çevreci bir hareket -Hükûmetiniz orantısız güç
kullanarak, baskı ve şiddet uygulayarak toplumsal olay hâline
gelmesine neden olmuştur.- Hükûmetinizin örgütlenmeleri
kısıtlayan, düşüncelerini ifade edenleri yargılayan,
başkalarının yaşam tarzlarını belirlemeye kalkan
baskıcı, faşist anlayışa karşı toplumun bir
başkaldırısı, bir halk ayaklanması noktasına
gelmiştir. Bakınız, şöyle bir geriye dönelim. O gün Taksim Gezi
Parkında eylem yapan insanlar ve gençler ne talep ettiler?
1)
Yaşadığımız dev bir metropolde yüksek binalardan
artık nefes alacak bir yerimiz kalmadı. Mevcut olan yeşil
alanları korumak bizim görevimiz. Bunu yağmalamadan, yok ederken bize
de sorun. Biz de burada yaşıyoruz.
2) Yaşam alanlarımıza ve
yaşam tarzımıza lütfen ama lütfen müdahale etmeyiniz.
3) Demokrasiyi, hukuku, adaleti herkes
için eşit kılınız. Özgürlüklerimizi
kısıtlamayın. Görüldüğü gibi bu talepler gayet
insancıl, gayet çevreci ve kendi yaşam alanını korumaya
yönelik insani talepler. Peki, siz Hükûmet olarak gençlerin bu talebini
başlangıçta dinlemiş olsaydınız, çevrecilerin, bilim
adamlarının düşüncelerini projelere yansıtmış
olsaydınız yani katılımcılığı
sağlamış olsaydınız bu olaylar bu noktaya gelir miydi?
Dün, değerli milletvekilleri,
Sayın Başbakanı televizyonda izledim. Bedelli askerlik konusunda
yurt dışından gelen, çeşitli ülkelerden gelen temsilcilerle
görüşmesini ve basının önünde pazarlık yapma
noktasındaki hoşgörüsünü, anlayışını hayretle
izledim. Sayın Başbakana soruyorum huzurunuzda: Bu
anlayışınızı, bu yumuşak üslubunuzu neden
başlangıçta sadece çevre talebi bulunan Taksimdeki çevreci insanlara
karşı yapmadınız? Yoksa Sayın Başbakan için
çevrenin önemi yok, dışarıdan gelecek olan birkaç kuruş
bedelli paranın önemi mi var acaba bu hoşgörünün altında?
Peki, değerli milletvekilleri, siz
Hükûmet olarak bu olaylar karşısında ne yaptınız?
Bakın, benim dediğim olur, benim dediğim dedik
anlayışından bir türlü Adalet ve Kalkınma Partisi gerek
sokakta gerek yasa yaparken vazgeçmedi, vazgeçmeyi de düşünmüyor. Bu
gençlerin üzerine orantısız güç kullandınız;
orantısız güç kullanırken biber gazı, gaz bombası,
cop, TOMA, Akrep araçlarıyla âdeta bölgeyi, Taksimi ve Türkiye'nin her tarafını
bir savaş görüntüsü alanına getirdiniz. Bunu yaparken, genç,
yaşlı, kadın, turist, yerli, hasta hiç fark etmedi. Tabii, buna
karşı Türkiye'nin çeşitli yerlerinde de toplumsal bir tepki
oluştu.
Değerli milletvekilleri, orantısız güç
kullanımı esnasında 4 yurttaşımız
yaşamını yitirdi, 11 yurttaşımız gözünü kaybetti,
5 yurttaşımız beyin travması nedeniyle hâlâ yoğun
bakımda, binlerce yurttaşımız yaralandı. Şimdi
kara kara düşünüyorsunuz. Ekonomik getirinin getirdiği olumsuzlukla
da, bunun önüne nasıl geçeriz diye yumuşatmaya
çalışıyorsunuz. Kusura bakmayın Sayın Başbakan,
biraz geç kalmadınız m?
Bakın, orantısız güç kullanmayla ilgili,
yurttaşlarımızın gözünü kaybetmesine en çok neden olan gaz
bombası kapsülünü size göstermek istiyorum. Bu gaz bombası kapsülü,
Türkiye'de son yirmi gün içerisinde en çok kullanılan bir silah materyali
noktasına geldi.
RECEP ÖZEL (Isparta) Silah değil o, silah
değil. AB müktesebatında yer alan, polisin kullanması
gereken argümandır o.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla) - Göstereceğim
şimdi silah olup olmadığını.
1) Açık alanlarda kullanın, kapalı
alanlarda kullanmayın.
Şimdi size gösteriyorum: Bu resimde polis
arkadaşımız ne yapıyor sizce? Merdiven
basamağının üstüne çıkıyor, giriş katındaki
bir apartmanın girişinde camı kırıyor, biber gazı
değil, gaz bombasını içeriye atıyor.
2) Bunu eğitimli bir personelin kullanması
lazım. diyor.
Kullanırken 45 derecelik açıyla atacaksınız,
hiçbir şekilde insanın direk üzerine ateş etmeyiniz. Şimdi,
size göstereceğim resimlere bakın.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Çok resimler gördük, hep
sahte çıktı.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla) - Bu polis
arkadaşlarımız
Sizce 45 derecelik açıyla gelişigüzel
havaya atılan bir gaz bombası mı? Bu polis
arkadaşlarımız diz çöküyor, nişan alıyor ve hedefine
ateş ediyor.
RECEP ÖZEL (Isparta) Molotoflar nasıl
atılıyor?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Molotof attı diye
öldürecek misiniz?
MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla) - İşte, 11
tane yurttaşımızın gözünün kaybolmasının tek
nedeni bu. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL (Isparta) Molotoflar nasıl
atılıyor?
MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla) - Değerli
milletvekili arkadaşlarım, şimdi, zorunuza gitmesin.
Bakın, ben bunları söylerken burada polislerin
emeklilik haklarının kazanılması, sosyal
haklarının verilmesi ve mecburi hizmete gidilmemesi noktasında
kanun teklifi verdim, hiçbiriniz kabul etmediniz. Önerge verdim. Şimdi, kalkıp da
böyle polisin yanındaymış gibi düşüncenin içerisinde
olmayın.
Değerli milletvekilleri,
şimdi bakın
AHMET YENİ (Samsun) Polise
taş attılar!
MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla)
-Gerilmenize gerek yok.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Takiye yapıyorlar, takiye!
MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, gerilmenize gerek yok.
Sayın İçişleri
Bakanına soruyorum: İçişleri Bakanı ne diyor? Bunların hepsi bir iddia, eğer iddialar doğruysa
ben gereken işlemi yaptıracağım. diyor.
Şimdi, Sayın
İçişleri Bakanına soruyorum: Videoda seyrettiğiniz, bu
resimlerde gösterdiğimiz, hastanede yoğun bakımda yatanlar,
gözünü kaybeden insanlar sizce hâlâ bir iddia mı Sayın
İçişleri Bakanı? Lütfen, bunu göz önünde bulundurun.
SEYİT EYYÜPOĞLU
(Şanlıurfa) Onlar camiden mi çıktılar!
MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla) -
Aynı noktada, Sayın Başbakan bugünkü grup
toplantısında bir şeyi daha ifade etti, bakın sizlerle
paylaşayım. Sayın Başbakan diyor ki: Ben, benim polisimi
kimseye yedirmem. Ben, polisimi daha da güçlendireceğim. Nedir daha da
güçlendireceği? Bir tek makineli tüfeği eksikti, bir de tank ve topu
eksikti. Onu da getir bari, tam savaş alanına dönsün.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, şunu söylemek istiyorum: Bakın, bunları bu germe
noktasına getiren tek kişi maalesef ve maalesef, üzülerek söylüyorum
Sayın Başbakandır.
İlk hadise meydana
geldiğinde, Başbakan çıkıp bu insanların taleplerini
hiç dinlemedi, kalktı yurt dışına gitti. Adalet ve
Kalkınma Partisinin içerisinde sağduyulu olan Sayın
Cumhurbaşkanımız ve birçok yönetici Evet, biz Gezi
Parkında, birinci hamlede, ilk hamlede yanlış bir
bilgilendirmeyle yanlış bir tutum içerisinde olduk. Bu nedenle, bu
olaylar bu gerilim noktasına gelmezdi, keşke bir özür dileme
noktasına gelmiş olsaydı.
Şimdi, size şunu söylemek
istiyorum
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Köprüyle, havaalanıyla ne alakası var oradakilerin, onu söyle.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sen
anlamazsın.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri,
Sayın Başbakan çıkmış meydanlara şunu söylüyor,
diyor ki: Bana uluslararası dış güçler bir komplo organize
ediyor.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Anlat! Anlat! Devam et.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla)
Sayın Başbakan, sen birinci gün eğer Taksimdeki o gençlerin, o
insanların taleplerini dinlemiş olsaydın, acaba, bugün olaylar
bu noktaya gelir miydi? Hadi, varsayıyorum
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Darbe girişimi, darbe.
RECEP ÖZEL (Isparta) Ya, Amaç Gezi
Parkı değil. diyorlar zaten.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla)
Sayın Milletvekilim, lütfen dinleyin.
Varsayıyorum ki, Başbakanın
bu komplosunun bir an doğru olduğunu kabul ediyorum, Türkiye
ekonomisi son dönemde, özellikle son yirmi gün içerisinde 5 milyar dolar zarar
etti. Birçok yurttaşımız yaralandı, birçok
yurttaşımız yaşamını yitirdi,
Kırıldı, döktü. noktalarına geldi.
AHMET YENİ (Samsun) Sizin
yüzünüzden oldu.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla) -
Peki, siz Başbakan olarak, ülkenin sorumlusu olarak, Hükûmetin yetkilisi
olarak biraz sorumluluk alarak, ülkenin bu kadar ekonomik ve sosyal
yıkıma gitmemesi için bir gayret göstermeniz gerekmiyor mu?
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Oyunu gördük ve bozduk.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla)
Bunun için çok eskiye kadar gitmesine gerek yok, hadi başlangıçta
yapmadın, işte, Sayın Başbakana sizin huzurunuzdan
sesleniyorum: Olayları bitirmek mi istiyorsunuz, çık, de ki:
1) Ben Gezi Parkında AVM
yapmayacağım, kışla yapmayacağım, otel
yapmayacağım.
RECEP ÖZEL (Isparta) Dedi zaten, sen
uyuyorsun herhâlde.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla)
2) Gezi Parkının yeşil olmasına
çalışacağım.
3) Burada yaralanan,
yaşamını yitiren yurttaşlarımdan özür diliyorum.
Bu kadar zor bir şey değil,
erdemliliktir özür dilemek. Bunu yaparsa Sayın Başbakan, olaylar bir
günde kesiliyor mu kesilmiyor mu hem onu anlarız hem de bunun bir komplo
olup olmadığını anlarız.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Darbecisiniz.
BAŞKAN Lütfen, lütfen Sayın
Korkmaz.
Sayın Kaplan, teşekkür
ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisi üzerinde
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Başka darbe kaldı mı?
BAŞKAN - Lütfen.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
Kimin darbeci olduğunu biliyoruz.
BAŞKAN - Sayın Kaplan,
teşekkür ediyorum.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Menderese de aynısını yaptınız.
Darbeci, yerine otur!
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
Darbelerden beslenen sizsiniz.
BAŞKAN - Şimdi, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu önerisi üzerinde Sayın Ramazan Can,
Kırıkkale Milletvekili.
Sayın Can, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Gezi Parkıyla ilgili buralardan
epeyce konuşma yapıldı. Önümüzdeki günlerde Meclis
araştırması açılması noktasında önerge
hazırlayacağız. Bu nedenle muhalefet partisinden de destek
bekleyeceğiz inşallah.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hazırlamanıza
gerek yok, bizim var, onu destekleyin.
RAMAZAN CAN (Devamla) Orada neler
olmuş? Bütün gerçekler ortaya dökülsün, herkes eteğindeki
taşları döksün.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gündemin belirlenmesi maksadıyla değerli
milletvekilimiz Sayın Doğan Kubat burada konuşmayı dile
getirdi. Grup önerimizle 473 sıra sayılı Kanun
Tasarısını ve 15 uluslararası sözleşmeyi öne
alıyoruz. Bugün, sözlü sorulardan sonra önerimizde Meclisi kapatmayı
düşünüyoruz. Yine, Çarşamba ve Perşembe günü uluslararası
sözleşmeler ile 473 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşülmesinin tamamlanmasına kadar
Meclisi çalıştırmayı öneriyoruz.
Grup önerimize destek bekliyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Can.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisi üzerinde son konuşmacı Kütahya Milletvekili Sayın Alim
Işık.
Sayın Işık, buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisi üzerine söz aldım. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hepimiz
elbette ki bu Meclisin en verimli şekilde çalışmasını
arzu ediyoruz, ancak önce kendimize saygı göstermeliyiz ki vatandaş
bu yüce Meclise bunun üzerine saygı göstermelidir.
Şimdi, ben Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun özellikle Çarşamba ve Perşembe günkü
programlarında bitimine kadar karar almasını ve böyle bir öneri
getirmesini anlayabilmiş değilim.
Değerli milletvekilleri, burada,
ne zaman saat on ikiden bire doğru görüşmeler sarktıysa mutlaka
bir kargaşa oldu. Bitimine kadar deyip de bu insanlara dayatma
yapmanın bu yüce Meclise önemli bir saygısızlık
olduğunu düşünüyorum. Doğru dürüst program yapamazsak bu milleti
yönetemeyiz, önce Meclis kendi programını yapmasını
öğrenecek. Bitimine kadar
Şimdi, ben size soruyorum: 48
madde, 2 grup, eğer burada gruplar uzlaşamazsa iki günde bunu
bitirmeyi iddia eden milletvekiliyle görüşürüm. Mümkün değil. En
azından bunun altyapısını önce hazırlamamız
gerekiyor, dolayısıyla bu programın tutmayacağını
düşünüyorum.
Gelelim programın gündemine. Evet,
elbette ki bu elektronik para kuruluşları ve ödeme hizmetleriyle
ilgili kanunu önemsiyoruz. Merkez Bankasının uygulamaları, para
basma olayları ve bugün Merkez Bankası aracılığıyla
basılan ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin elinde bulunan banknot ve madenî
para toplamı yaklaşık 60 milyar TL iken, bu parayla bugüne
kadar, on bir yıllık AKP iktidarları döneminde çevrilen işlem
hacmine baktığınız zaman, değerli milletvekilleri, yaklaşık
900 milyar TL borç stokuna sahip olmuşuz. Yani 1 birim parayla en az 15-16
birim iş çevirmeye çalışıyoruz. Bu iş bu şekilde
gitmez, bu araç bir yerde toslayacak. Eğer ara arkalardan birisi, herhangi
bir nedenle zamanında bu nakit döngüsünü sağlayamaz ise bu ülkenin
ekonomisinin çok ciddi sıkıntılar çekeceğini hepimiz
görmekteyiz. Buna umarım katkı sağlar.
Ancak, bu ülkenin, bununla birlikte,
daha önce çözülmesi gereken önemli sorunlarının başında
Bugünlerde üniversitelerimiz yeni mezunlar veriyor. üniversite mezunu genç
işsizler iş bekliyor değerli milletvekilleri. Buraya getirilecek
konular bunlara yönelik olmak zorunda. Haziran döneminde öğretmen
atamaları var. Yüz binlerce öğretmen işsiz; defalarca burada gündeme
getirmeye çalıştık. Daha önce yapılıyordu
AKP
hükûmetleri döneminde -sayısını unutmaya başladık,
4üncü, 5inci Millî Eğitim Bakanı değişti- her Millî
Eğitim Bakanı değişikliğinde yeni bir istihdam politikası,
yeni bir eğitim politikası, yeni bir sınav sistemi
Millet neyi
takip edeceğini şaşırdı. Şimdi, geçen yıla
kadar haziranda yaptığınız atamayı bu sene neden
kaldırıyorsunuz? Bu insanları KPS sınavına soktuk,
sorular çalındı, bir yerlerde önceden satıldı, birilerine
bedava, haksız yere işler de sağladık. Buna rağmen,
yüksek puan alan insanlara bir kez atama hakkı veriyorsunuz değerli
milletvekilleri. Haziranda bu insanlara bu hakkı verdiniz, verdiniz;
vermezseniz geçmiş olsun; pamuk eller yeniden cebe, yeniden sınava.
Orada hangi haksızlıklar yaşanacak, onları bilmiyoruz.
Faiz lobisinden bahsettik. Sayın
Genel Başkanımız derhâl bu konunun bir Meclis
araştırmasıyla gündeme taşınmasını ve
komisyonun kurulmasını talep etti. Bugüne kadar iktidar partisinden
bununla ilgili bir gündem teklifi maalesef gelmedi. Şimdi, Sayın
Başbakan Bize geldiklerinde 5 kat zengin olduklarını ifade
edenler şimdi bizi sıkıştırmaya kalkıyorlar.
sözüyle zaten kendisini ele vermiştir. Şimdi biz buradan sormak
istiyoruz. Bu faiz lobisini ve Sayın Başbakana gelip Sayenizde 5 kat
zengin olduk AKP döneminde. diyenleri Sayın Başbakanın bu
millete açıklama borcu vardır, bunu açıklamak zorundadır.
Gelip de 5 kat zengin olduk. dediklerinde, Sayın Başbakan bu
ülkenin başbakanı olarak Siz kimsiniz kardeşim, benim
vatandaşım 5 kat, 15 kat fakirleşirken nasıl oluyor da 5
kat zengin oluyorsunuz? Getirin bakalım şu paraların
yarısını, bu millete dağıtalım. niye demedi?
Niye o zaman bunun cevabını vermedi? Bununla ilgili mutlaka bu
gündemi oluşturmak zorundayız.
Değerli milletvekilleri, bugün,
borcunu ödeyemediği için yargı kararıyla hakkında tazyik
hapsi çıkmış, hapse girmeyi bekleyen ama cezaevleri dolu
olduğu için içeride yer olmadığından dolayı
dışarıda kaçak gezen vatandaşımızın
sayısı 250 bin dolayındadır. Taahhüdünü ihlal nedeniyle her
defasında üçer aylık hapislerle evine giremeyen, kaçak gezen
insanların problemini bu Meclis çözmek zorundadır. Defalarca gündeme
getirdik, karşılıksız çeke çözüm getiren tasarıyı
görüşürken dedik ki: Bu, çözüm değil. Siz sadece seçim öncesi
sıkışmış bir alandan çıkmak için bunu getirdiniz.
Bu problem çözülmeyecek, tam tersine artıracaksınız. Nitekim
dediğimiz gibi çıktı. O zaman önerdik, Geliniz, bir fon
hesabı kuralım, bu fondan bu çekleri destekleyecek krediyi insanlara
verelim, hem alacaklı hem borçlu rahat etsin, devlete borçlansın, bu
sorunu böyle çözelim. dedik. Hayır. dediniz, inat ettiniz,
bankaların ve faiz lobisinin emri doğrultusunda, burada
ısrarlarımıza rağmen, hiç düzeltme yapmadan hatta Meclis
gündeminde, komisyonda çek yaprağı başına 100 TL
artırılan önergeyi yukarda verdiniz, ertesi gün faiz lobisi
ümüğünüzü sıktı, burada geri çektiniz. Dolayısıyla,
bunları yaşadık biz. Şimdi, bunun içinde aynı problem
var. Bu Meclis bu ülkenin kaynaklarıyla bir fon hesabı yaratıp
bu fon hesabından bu borcunu ödeyemediği için cezaevine girmekten
kaçan insanlara bir çözüm bulmak zorunda.
Bir başka en önemli konu, bu
ayın konusu, kapatılan belde belediyeleri konusudur değerli
milletvekilleri. Bakınız, Ordu, Büyükşehir Kanunuyla
büyükşehir oldu, hayırlı olsun diyoruz. O zaman da söyledik,
bugün de söylüyoruz, 2012 nüfusu 750 bini aştı diye kanun getirdiniz,
Orduyu büyükşehir yaptınız. O kanunda dedik ki: Değerli
milletvekilleri, sayın iktidar, sayın Hükûmet, bu kanunla aynı
şartlara uyan şu anda Türkiye genelinde 79 belde belediyesinin nüfusu
2 binin üzerindedir. 2 binin üzerinde nüfusa sahip olan bunları ekleyelim,
gelin bunların tüzel kişiliğini devam ettirelim. dedik.
Hayır. dediniz, inadımız inat dediniz, muhalefetten
geldiği için bu önerileri kabul etmediniz ama bugün o belde belediye
başkanlarının çoğu Adalet ve Kalkınma Partisinden
belediye başkanı ve sizlerin kapısını
aşındırmaya devam ediyor ama nafile. Ay sonuna kadar bu problem
çözüldü çözüldü, çözülmezse inanıyorum ki bunun da hesabını
milletimizin karşısında mutlaka vermek durumunda
kalacaksınız.
Bir diğer önemli konu,
emeklilerimizin sorunu. Özellikle, emekli olduğu hâlde ikinci bir
işte çalışmak zorunda kalan emeklilerimizden kesilen sosyal
güvenlik primi katkı payının mutlaka bu Meclis tarafından
daha fazla geciktirilmeden kaldırılması gerekiyor, bununla
ilgili çok ciddi talepler size de geliyor, hepimize geliyor -sayın Bakan da burada- bunun mutlaka
çözülmesi gerekiyor.
En önemli sorunlardan birisi de son
dönemde gezi olaylarına millet bakarken, Güneydoğuda gerçekleşen
olaylardır değerli milletvekilleri. Bugün, 66 bin korucunun görev
yerlerinden köylere çekildiği iddia ediliyor -Sayın Bakanın da buna yönelik
bir açıklaması var- buna karşılık da PKK terör
örgütünün, en az korucu sayısı kadar, devlet güvencesinde
çalışacak kadro talebi var, bunu yakında göreceğiz. 30 bin
güvenlik memurunun kaçının PKK teröristlerine verileceğini
inanıyorum ki yakında bu millet de sizler de
anlayacaksınız.
Teşekkür ediyorum, sağ olun.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Işık, teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.51
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.59
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT
(Ordu), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 121inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
İç Tüzükün 37nci
maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Vermiş olduğum
2/278 esas no.lu 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanununun
22nci maddesinin (2)nci fıkrasında değişiklik
yapılması hakkındaki kanun teklifimin İç Tüzükün 37nci
maddesine göre kırk beş gün içerisinde komisyonda ele
alınmadığından, doğrudan gündeme alınması
hususunda gereğini arz ederim. 27/02/2012 Hasan
Hüseyin Türkoğlu
Osmaniye
BAŞKAN Teklif sahibi olarak ilk
söz Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlunda.
Sayın Türkoğlu, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer
milletvekilleri; İç Tüzükün 37nci maddesi kapsamında söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
5355 sayılı Mahallî
İdare Birlikleri Kanununun 22nci maddesi, Sayıştay denetimi
dışında kalan birliklerde mali denetim sonucu kişi borcu
çıkarılması ve çıkarılan kişi borcuna dair birlik
meclislerinin aldığı kararlara karşı
İçişleri Bakanlığı ya da valilikler tarafından on
gün içinde dava açılması hususunu düzenlemektedir. Konunun mali ve
hukuki alanda teknik, dava açacak birimlerin yoğun olmasından
dolayı on günlük süre az olduğu ve yargı denetiminin
sağlanabilmesi için bu teklif hazırlanmıştır. Amaç,
dava açma süresini idari davalardaki gibi altmış gün olarak
düzenlemektir. Yüce Meclisin takdir ve tasvibine tabidir.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin iç
hukukumuz ve evrensel hukuk kurallarıyla barışık
olmadığını, hatta bir savaş içinde olduğunu
söylemek yanlış olmayacaktır. Anayasamızın,
kanunlarımızın, uluslararası sözleşmelerin, yargı
kararlarının AKPnin çıkarları doğrultusunda, AKPyi yöneten
kadroların ihtirasları uğrunda çiğnendiğine neredeyse
her gün şahit olmaktayız. Bu hususlara örnek olarak gösterilebilecek
en çarpıcı düzenleme şüphesiz ki Büyükşehir Belediye
Kanununda yapılan değişikliklerdir. AKP Hükûmeti, sadece
muhalefetin değil, kendi partisi içindeki aklıselim sahiplerinin de
uyarılarına rağmen Anayasaya, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik
Şartına ve birçok kanuna aykırı olarak büyükşehir
düzenlemesini gerçekleştirmiştir. Partimizin bu düzenlemeler
yapılırken talebin PKKdan, İmralıdaki bebek katilinden
geldiği yönündeki uyarılarının, bu düzenlemelerin sırf
PKK istediği için yapıldığına ilişkin
iddialarının ne kadar doğru ve yerinde olduğu bugün Türk
milleti tarafından daha net görülmektedir. AKP hükûmetleri için anayasal
düzenden çok PKKnın ne istediği daha önemlidir ve bugün PKK, AKP
hükûmetleri sayesinde zafer çığlıkları atmaktadır. AKP
hükûmetleri için mahallî idareler, özellikle de belediyeler bizim olanlar ve
düşmanlar diye 2ye ayrılmıştır. AKPli belediyeler
denetimsiz, sorgusuz, kamu kaynaklarını har vurup harman savurmakta,
haklarındaki yolsuzluk iddiaları kontrol altındaki medyanın
da iş birliği ile halktan gizlenmekte, gündeme gelenler ise bir
AKPli yöneticinin Kefilim. demesiyle gündemden düşebilmektedir. Muhalefet
belediyeleri ise en küçük iddialar için bile medya tarafından afişe
edilmekte, soruşturmalara ve kovuşturulmalara tabi tutulmakta, hatta
belediye başkanı ve görevlileri cezaevine gönderilmektedir. Bu
muameleden kurtulmak isteyen bir kısım muhalefet partili belediyeler
ise çareyi AKPye geçmekte bulmaktadırlar.
Daha vahim bir konu ise AKPliyken
ortaya çıkan iddialarla ilgili suçsuz bulunan belediye
başkanları muhalefet partilerinden belediye başkanı
seçildiklerinde aynı konudan tutuklanmaya varıncaya kadar
ağır muamelelere tabi olmaktadırlar. Bu konudaki en
çarpıcı örnek Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç
Duraktır. Adana halkı tarafından beş yıl için seçilen
Aytaç Durak, bu görevinde sadece on üç ay oturabilmiş ve hâlen
açıktadır.
Ayrıca, söz konusu rant olunca
AKPnin lideri mahallî idarelerin alanına balıklama
atlamaktadır. Gezi Parkı sorunu aslında bir imar ve belediye
meselesiyken AVM ve lüks konutun cazibesine kapılan Başbakan,
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanına hiç konuşma
fırsatı vermemiştir.
Bir başka husus da AKPnin üniter
yapıyla ilgili ya düşmanca ya da cahilce
yaklaşımıdır. Anayasamıza göre idarenin
bütünlüğü esastır. Merkezden yönetim ve yerinden yönetim
esasları yer almakla beraber Anayasamıza göre bu bütünlüğü
sağlayan vesayet denetimidir. Anayasa Mahkemesi tarafından 2010/29
sayılı Kararla 5393 sayılı Belediye Kanununun 23üncü
maddesinin (5)inci fıkrası iptal edilmiştir. Bu karara göre
iptal edilen fıkra hükmü belediye meclisi kararlarına karşı
iptal davası açmanın vesayet yetkisi sayılamayacağı,
bunun yerine açıkça vesayeti içeren bir düzenleme getirilmesi
gerektiği ve bu düzenlemenin de bir yıl içinde yapılması
Anayasa Mahkemesi tarafından hükme bağlanmıştır.
Ancak, bu bir yıllık süre dolalı iki yıl olmasına
rağmen, iktidar partisi 5393 sayılı Belediye Kanununda vesayete
ilişkin bir düzenleme getirmemektedir.
İktidar partisi muhtemeldir ki
yeni Osmanlıcılık hayalleri içerisinde çok dilli, çok
başkentli, çok bayraklı, çok milletli bir Türkiyenin kurgusunu
çoktan yapmıştır. Yanlış hesap Bağdattan
dönecektir. Bu hesabı yapanlar tencerede haşlanacak, tavada
kızartılacaklardır, bunu da yüce Türk milleti yapacaktır.
Kimsenin şüphesi olmasın.
Bu düşüncelerle teklifimin
kabulünü diler, Türk milletinin milletvekillerini saygıyla
selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Türkoğlu.
Önerge üzerinde ikinci
konuşmacı Muğla Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan.
Sayın Erdoğan, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN (Muğla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5355 sayılı
Mahalli İdare Birlikleri Kanununun 22nci maddesindeki
değişiklikle ilgili olarak vermiş olduğumuz kanun teklifi
üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, buradaki süre dava açma
konusunda hakikaten çok kısa bir süre. Mali denetimle ilgili ortaya
çıkacak bir sonuçtan itibaren on gün içerisinde olayın mahkemeye
götürülmesi gerekli İçişleri Bakanlığı ve valilerce.
Ancak, çoğu zaman bu işin ortaya çıkıp, öğrenilip
ilgili işlemlerin yapılması bu on gün içinde
gerçekleşmediğinden mali denetim ortada kalmaktadır. Bu sorunun
çözümü için bu sürenin makul bir seviye olan altmış güne getirilmesi
lazım.
Sözlerime başlarken, özellikle,
burada, dün Milasta metan gazı zehirlenmesi sonucu hayatını
kaybeden 7 hemşehrimize de Allahtan rahmet diliyorum,
yakınlarına sabır ve başsağlığı
diliyorum.
Şimdi, 6360 sayılı
Büyükşehir Kanunuyla tabii ki sadece köyler, beldeler
kapatılmadı, onlarca mahallî idare birliği kapatıldı.
Özellikle turizm yöresindeki turizm altyapı birliklerinin de çoğu bu
kanundan sonra maalesef kapanacak. Hâlbuki bunların görevleri sadece
altyapıyla ilgili değil; bunun dışında oradaki
işletmelerin reklamı, tanıtımı vesaire gibi çok
fonksiyonlu olan bu birliklerin hepsi atıl kalacak. Ayrıca, bu
birliklerde çalışan çok sayıda işçi de eğer kadrolu
değilse işsiz kalacak. Bunlarla ilgili de maalesef 6360
sayılı Kanunda çözüm getirilmedi. Sadece kadrolu olanlarla ilgili
çözüm getirildi. Bunların, yarın, elbette ki ortaya çıkacak
sorunlarının çözümü de maalesef sizlerin önüne gelecek, bakalım
o zaman ne yapacaksınız?
Tabii, burada AKPnin mahalli idareler
anlayışına da çok ciddi
bir göz atmak lazım. Son yaşadığımız Gezi
olayları deyince herkes, olaylara İstanbulda bir asayiş
olayı gibi baktı. Hâlbuki İstanbuldaki olay, asayiş
olayının ötesinde, tamamen bir mahalli idare olayı. Orada
belediyenin almış olduğu bir imar kararına karşı
hem mahkemenin verdiği karar hem de İstanbullunun ortaya koyduğu
tepki, bu tepkiye karşılık maalesef İstanbul Büyükşehir
Belediyesinden hiçbir ses duymadık. Ya İstanbul Büyükşehir
Belediyesi bu kararları Sayın Başbakanın talimatıyla
aldı ya da aldığı kararın arkasında durmaktan
aciz veya başka bir şey daha var. Belki Sayın Başbakan,
hâlâ kendisini İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
zannediyor. Hangisi doğru, tabii bunu da aslında
araştırıp ortaya koymak lazım. Biraz önce Sayın
Ramazan Can: Bir araştırma komisyonu kuracağız. dedi. Bu
komisyonun içerisinde bence bunları da araştırıp ortaya
çıkartmak lazım. Eğer Sayın Başbakan, kendisini hâlâ
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı zannediyor ise o zaman
vay hâlimize. İstanbula seçilen belediye başkanlarının,
İstanbuldaki seçilen belediye meclis üyelerinin, hiçbirisinin hiçbir
fonksiyonu o zaman yok demektir.
Yine, 6360 sayılı Kanun,
bilindiği gibi Anayasa Mahkemesine gitti. Kanun çıkmasından bu
yana uzun bir süre geçti, seçimler de her geçen gün yaklaşmakta. Bu
Kanunla ilgili Anayasa Mahkemesinin kararını vermemesi de önümüzdeki
seçim sürecinde yeni kargaşalara sebep olacak çünkü biliyoruz ki, Anayasa
Mahkemesinin daha önce verdiği kararlar var. Daha önce 5747deki verilen
kararlar
Eğer Anayasa Mahkemesi daha önce verdiği kararların
arkasında duracaksa 6360 sayılı Kanunun da iptal edilmesi
kaçınılmaz bir durumda. Bu seçim takvimi başladıktan sonra
yapılacak bir iptal ise maalesef mahalli seçimle ilgili çok ciddi bir
kaosa, kargaşaya sebep olacak. Anayasa Mahkemesinin de bu kararı
süratle vererek önümüzdeki belirsizliği ortadan kaldırması
gerekmektedir. Tabii ki bu süreç zor bir süreç Anayasa Mahkemesi
açısından çünkü Anayasa Mahkemesi de maalesef siyasetin gölgesinde
kalmaktadır. Bu kararın da bir an önce verilerek önümüzün görülmesi,
mahalli idareler seçiminin nasıl yapılacağının
bilinmesi gerekmektedir.
Bu duygularla hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Erdoğan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin
Sözlü Sorular kısmına geçiyoruz.
1. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, Kıbrıs sorununa
ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/99)
163. - Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, esnaf ve
sanatkârların istihdam ettiği kişilerin sosyal güvenlik primlerinin
Devlet tarafından karşılanmasına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi
(6/759)
214. - Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, ilaçta kamu kurum
iskontosunun kaldırılmasına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/872)
233. - Kütahya Milletvekili Alim Işıkın, 4/C statüsünde
çalışanların sayısına ve sorunlarına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi
(6/911)
257. - Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, kadınların
sendikalara katılım oranına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/998)
293. - Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, mobbing
olaylarını engellemek için yapılan çalışmalara
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1114)
294. - Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, mobbing
olaylarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1115)
295. - Ankara Milletvekili Zühal Topcunun, kadınların
işgücüne katılım oranına ve bu oranın
artırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1119)
301. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, sosyal güvenlik reformuna
ve sendikalı çalışanlara ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1128)
313. - Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, kamuda tek
maaş düzenlemesi paralelinde engelli Kıbrıs gazilerinin
maaşlarının kesilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1145)
314. - Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, asgari
ücretlinin brüt maaşı üzerinden kesilen vergi ve sosyal güvenlik
primlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1146)
323. - Mersin Milletvekili Ali Özün, evde bakım parasına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1162)
324. - Mersin Milletvekili Ali Özün, kamu kurum ve
kuruluşlarındaki engelli istihdamına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1163)
338. - Adana Milletvekili Ali Halamanın, köylere hizmet götürme
birliklerinde çalışan geçici ve sözleşmeli personele kadro
verilip verilmeyeceğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1196)
343. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, işsizlik ödeneği
müracaatlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1205)
345. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, vekaleten genel müdürlük,
daire başkanlığı ve şube müdürlüğü yapanlar ile
şef ve şube müdürü atamalarına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1207)
355. - Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, Ekonomik ve
Sosyal Konsey toplantılarına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/1228)
357. - Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, yeni bir
sendikal mevzuat hazırlanıp hazırlanmayacağına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1235)
358. - Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, kayıt
dışı istihdam ile mücadeleye ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1236)
359. - Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlunun,
çalışanların kıdem tazminatına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1237)
360. - Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, çalışma
hayatında taşeronlaşma ve bu şirketlerde
çalışanların sendikal örgütlenmesine ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1238)
386. - Adana Milletvekili Ali Halamanın, meslek
danışmanlık sertifikası sahiplerinin mağduriyetine
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1273)
399. - Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, unvan
değişikliği sınavının yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/1292)
401. - Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, işsizlik fonunda
biriken para miktarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1298)
402. - Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, işsizlik
ödeneğinden faydalanan kişi sayısına ve yapılan ödeme
miktarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1299)
422. - Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlunun,
Türkoğlunda SGK Hizmet Binası yapılmasına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1339)
443. - Van Milletvekili Nazmi Gürün, Van depremi sonrasında
işini kaybedenlere yönelik çalışmalara ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1366)
469. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, Ahıskadan gelenlerin
borçlanma yoluyla emekli olabilmeleri için yapılacak çalışmalara
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1410)
470. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, İşsizlik Fonunun
kullanımına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1411)
471. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, Kars İl
Müdürlüğünün memur ihtiyacına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1412)
494. - Adana Milletvekili Ali Halamanın, kamuda çalışan
4-Cli personele ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1450)
515. - Adana Milletvekili Ali Halamanın, tedavi katılım
payının kaldırılıp
kaldırılmayacağına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1477)
517. - Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, SGK ve
İŞKURdaki boş engelli kadrolarına atama yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1487)
537. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, meslek odaları ve
sendikaların işçi sağlığı ve iş
güvenliği politikasına katılımına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1541)
554. - Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, İŞKURun
işsizlere istihdam sağlamaya yönelik kurslarına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1563)
557. - Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, toplu iş
sözleşmesinden yararlanan işçilere ve sektörlere ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1566)
605. - Adana Milletvekili Ali Halamanın, aile hekimliği
muayenelerinden ve emeklilerden sağlıkta katkı payı
alınmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1627)
611. - İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, kamu kurum ve
kuruluşlarındaki boş engelli kadrolarına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1635)
637. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, ülkemizde son on yılda
gerçekleşen iş kazalarına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1664)
642. - Adana Milletvekili Ali Halamanın, Devlet Personel
Başkanlığında bulunan ihtiyaç fazlası personele
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1671)
657. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, İstanbul-Tuzla
başta olmak üzere dericilik sektöründeki işyerlerinde sendika üyesi
olan işçilerin işten çıkartıldığı
iddiasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1690)
677. - Kütahya Milletvekili Alim Işıkın, Kamuda
çalışan avukatların çalışma koşulları ile
özlük ve sosyal haklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1720)
788. - Kütahya Milletvekili Alim Işıkın, yerel yönetimlerde
sözleşmeli olarak çalıştırılan personele ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1877)
830. - İstanbul Milletvekili Celal Dinçerin, yeni eğitim
sisteminin çocuk işçiliğini artıracağı
iddialarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1925)
870. - Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu'nun,
sözleşmeli personele yönelik çalışmalara ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1971)
922. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, emekli
yaşını doldurduğu halde prim eksikliği nedeniyle
emekli olamayanlara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2030)
928. - Mersin Milletvekili Ali Özün, Mersinde hastanelere tahakkuk eden
fatura incelemelerinin Ankarada yapılmasına ve yaşanan
mağduriyete ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2038)
971. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, mevsimlik işçilerin
barınma sorununa ve sağlık primlerine ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi
(6/2089)
1021. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, Bitliste ekonomik
gelişme ve istihdamın artırılmasına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi
(6/2146)
1061. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, mevsimlik işçilerin
sorunlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2195)
1120. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, 2000 yılı öncesi
ve sonrasındaki emekli maaşları arasındaki
farklılığa ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2274)
1145. - Muğla Milletvekili Nurettin Demirin, kanser
hastalığının tedavisinde kullanılan bir ilacın
piyasada bulunmamasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2308)
1230. - Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlunun,
sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesi için yapılan
çağrıya ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2408)
1231. - Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, TEDAŞ
özelleştirmesi sonucu 4/C statüsüne geçirilen personelin
kazanılmış haklarına ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/2409)
1284. - Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, istihdam
üzerindeki vergi ve primlerin azaltılmasına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2476)
BAŞKAN Sunuşlar bölümünde
belirttiğimiz üzere, birlikte cevaplandırmak istediği sözlü soru
önergelerini cevaplandırması için Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çeliki kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; çok değerli milletvekilleri
tarafından Bakanlığıma tevcih edilen yazılı
soruları cevaplandırmak üzere huzurlarınızdayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğütün (6/99)
esas numaralı soru önergesi, Dışişleri Bakanımıza
yönelttiği bir soru önergesi: Kısıtlamaların
karşılıklı ve eş zamanlı olarak
kaldırılması anlayışımız ve buna
ilişkin önerilerimiz geçerliliğini korumakla birlikte Güney
Kıbrıs Rum Yönetimi gemilerine bir liman açılmasıyla
bağlantılı bir çalışma bulunmamaktadır. Güney
Kıbrıs Rum Yönetiminin Avrupa Birliği Dönem Başkanlığını
üstlendiği süre zarfında, Dönem Başkanlığıyla
ilişkilerimiz dondurulmuştur. AB Komisyonu, Avrupa Parlamentosu, AB
Dış İlişkiler Servisi gibi Avrupa Birliği
kurumlarıyla temaslarımıza eskiden olduğu gibi devam
edilmektedir.
Kahramanmaraş Milletvekili
Sayın Mesut Dedeoğlunun (6/759) no.lu soru önergesi:
4447 sayılı Kanuna 2011
yılında eklenen hükme göre, 1/3/2011den itibaren ustalık ve
kalfalık belgesine sahip olup bir esnafın yanında
çalışanların işveren sigorta primi otuz altı ay
süreyle, eğer bu kişiler İŞKURa kayıtlıyken bir
esnafın yanında çalışmaya başladılarsa kırk
iki ay boyunca İşsizlik Sigortası Fonu tarafından
karşılanmaktadır.
Tokat Milletvekili Sayın
Reşat Doğrunun (6/872) no.lu soru önergesi:
İlaçlarda iskonto yüzde
sıfır, yüzde 7, yüzde 20, yüzde 28, yüzde 41 olarak değişik
oranlarda uygulanmaktadır. 15 TLye kadar olan ilaçlarda iskonto
oranı kademeli olarak indirildi. İskonto oranları dikkate
alınarak reçete başı 25 kuruş ödeme
yapılmaktadır. 2 bin eczanenin SGK ile yaptıkları
sözleşmelerin feshi durduruldu, fesih işlemleri
zorlaştırıldı, fesih süreleri iki yıldan bir yıla
indirildi. Hükûmetimiz döneminde eczane iskonto oranında
iyileştirmeler yaptık. Ciro dilimlerini eczaneler lehine tekrar
düzenleyerek, cirosu 0-350 bin TL olan eczanelerin iskonto oranı
sıfır idi, bu aralığı 0-600 bin TLye
çıkardık. 350 bin-600 bin TL olan eczanelerin iskonto oranı
yüzde 1 idi, bu aralığı 600 bin-900 bin TLye
çıkardık. 600 bin-900 bin TL cirosu olan eczanelerin iskonto
oranı yüzde 1,5 iken bu aralığı 900 bin-1 milyon 500 bin
TLye çıkardık, 1 milyon 500 bin TLnin üzerinde cirosu olan
eczanelerin iskonto oranını da yüzde 3 olarak belirledik.
Kütahya Milletvekili Sayın Alim
Işıka ait (6/911) ve (6/1877), Adana Milletvekili Sayın Ali
Halamanın (6/1196) ve (6/1450), Giresun Milletvekili Sayın
Selahattin Karaahmetoğlunun (6/1971), Kahramanmaraş Milletvekili
Sayın Mesut Dedeoğlunun (6/2408) ve (6/2409) numaralı soru
önergeleri:
Mahalli idarelerde sözleşmeli olarak
çalışan personel sayısı 23.248dir, Özelleştirme
kapsamında atanan 4/Clilerden hâlen çalışanların
sayısı 23.345tir. 4/Cliler çalıştıkları her ay
için iki gün ücretli izin kullanabilmektedirler. 4/Cliler geçen yıl toplu
sözleşmede alınan karar gereğince on bir ay yirmi sekiz gün
çalışmaktadırlar. Hangi statüde çalışanların
kadroya geçirileceğiyle ilgili çalışmalarımızı bu
dönem içerisinde, bu yasama dönemi içerisinde sonlandırmaya
kararlıyız.
Kahramanmaraş Milletvekili
Sayın Mesut Dedeoğlunun (6/998) numaralı soru önergesi:
Kadınların sendikal
yaşama katılım oranının yüksek olmamasının
çeşitli nedenleri vardır, aile ile ilgili sorumlulukları
bunlardan biridir. Bildiğiniz gibi, sendikal mevzuatta
yaptığımız değişiklikle sendika üyelerindeki
sanal rakamlardan kurtulduk. Bugün itibarıyla sendikalı kadın işçi
sayısı 234.670tir, oran olarak yüzde 4tür. Kamuda 2003 yılında
sendikalı kadın sayısı 200.864 yani yüzde 25,5 iken bu
sayı 490.780e ulaşmıştır. Kamuda çalışan
kadınların sendikalaşma oranı yüzde 59e yükselmiştir.
Görüldüğü gibi, gerek işçi
olarak gerekse kamuda çalışan kadınlardaki sendikalaşma,
mevcut sendikalı işçi ve memurlar açısından
bakıldığında oran olarak iyi bir noktada olduğumuz
söylenebilir.
Tokat milletvekili, Sayın
Reşat Doğrunun (6/1114) ve (6/1115) esas numaralı soru
önergeleri:
İşyerinde psikolojik taciz genelgesi
hazırlanarak 9/03/2011 tarihinde 27879 sayılı Resmî Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bakanlığımız Alo 170 iletişim hattında
işyerinde psikolojik taciz konusunda çağrılar alınmaya
başlamış ve bu çağrılara cevap vermek üzere
psikologlar hattı arayanlara yardımcı olmak üzere
görevlendirilmiştir.
Ayrıca, Çalışma Genel
Müdürlüğü ve müdürü başkanlığında
Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı
başkanı, Devlet Personel Başkanlığı başkan
yardımcısı, TİSK,
Türk-İş, Hak-İş, DİSK, Memur-Sen, Kamu-Sen, KESK genel
sekreterlerinden oluşan Psikolojik Tacizle Mücadele Kurulu
oluşturulmuştur. Kurul, 2012-2014 dönemini kapsayan
İşyerinde Psikolojik Tacizin Önlenmesi Genelgesi Uygulama Eylem
Planını hazırlamıştır. 9/6/2013 tarihi itibarıyla
7.002 mobbing çağrısı alınmış ve bunların
872si şikâyete dönüşmüştür.
Ankara Milletvekili Sayın Zühal
Topcunun (6/1119), Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğütün (6/2146)
ve Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mesut Dedeoğlunun (6/2476)
esas numaralı soru önergeleri:
2004 yılında yüzde 46,3 olan
iş gücüne katılım oranı 2012 yılı sonu
itibarıyla yüzde 50ye çıkmıştır, Mart 2013
itibarıyla yüzde 50,2dir. Kadınlarda 2004 yılında yüzde
23,3 olan iş gücüne katılma oranı, 2012 sonu itibarıyla
yüzde 29,5e yükselmiştir, Mart 2013te ise kadınların iş
gücüne katılma oranı yüzde 30,2ye yükselmiştir. İş
gücüne katılımı ve istihdamı artırmak için 3.927
iş ve meslek danışmanı göreve başlattık, on
yılda 900 bin kişiye mesleki eğitim verdik. Kadınların
ve gençlerin teşviki için 2015 yılına kadar işveren sigorta
priminin tamamı İşsizlik Sigortası Fonundan
karşılanmaktadır, 2015ten sonra da Bakanlar Kurulu beş
yıl daha uzatmaya yetkilidir.
Ulusal istihdam stratejisini
hazırladık, hedefimiz kadınların iş gücüne
katılma oranını 2023te yüzde 38e ulaştırmaktır.
Yeni bir teşvik uygulaması başlattık, buna göre 49 ile
işveren sigorta priminde 5 puan indirime ilaveten 6 puan daha indirim
getirmiş bulunmaktayız. Bu yeni teşvik uygulamasından
yararlanacak 49 ilden biri de Bitlistir.
Ardahan Milletvekili Sayın Ensar
Öğütün (6/1128) numaralı soru önergesi:
2013 Ocak istatistiklerine göre
işçi sayısı 10 milyon 881 bin 618dir, sendikalı işçi
sayısı 1 milyon 1.671dir, sendikalaşma oranı ise yüzde
9,21dir, toplam 2 milyon 17 bin 978 kamu görevlisinden 1 milyon 375 bin 661i
sendikalıdır.
Kahramanmaraş Milletvekili
Sayın Mesut Dedeoğlunun (6/1145) numaralı soru önergesi:
1974 Kıbrıs Barış
Harekatına katılıp malul olanlara Kıbrıs Gazisi
olarak aylık bağlanmaktadır. Ayrıca bu kahramanlara 1005
sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani
Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması
Hakkında Kanun gereğince aylık bağlanmaktadır.
Mevzuatımıza göre, engelli maaşı alınabilmesi için başka
bir aylığın olmaması gerekmektedir. 2007de bu durum tespit
edilmiştir. Dolayısıyla gazilerimiz aleyhine herhangi bir kanun
değişikliği Hükûmetimiz döneminde yapılmamış,
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından bağlanan maaşlarda herhangi
bir kesinti olmamıştır. 2002de 130 TL olan Kıbrıs
gazisi, bugün sosyal güvencesi varsa maaşına ek olarak 466 TL, sosyal
güvencesi yoksa 727 TL almaktadır.
Kahramanmaraş Milletvekili
Sayın Mesut Dedeoğlunun (6/1146) esas numaralı soru önergesi:
2002de brüt asgari ücret 250,8 TL iken 2013 ilk yarısında 978,6
TLye yükselmiş, artış oranı nominal olarak yüzde 290 olarak
gerçekleşmiştir. 2002de 184,2 TL olan net asgari ücret 2013ün ilk
yarısında 773 TLye yükselmiştir, artış oranı
yüzde 319,5tir. 2013 ikinci yarısında net asgari ücret 803 TL olarak
uygulanacaktır. Asgari ücret üzerinden yüzde 14 sigorta primi, yüzde 1
işsizlik sigortası primi, binde 7,59 damga vergisi, yüzde 15 gelir
vergisi kesilmektedir. Şu anda brüt asgari ücret üzerinden 124,7 TL gelir
vergisi alınmaktadır ancak hayata geçirdiğimiz asgari geçim
indirimi uygulamasıyla 124,7 TLnin bekâr ve çocuksuz asgari ücretliye
73,4 TLsi iade edilmekte; evli olup eşi olmayana 88 TLsi iade edilmekte;
eşi çalışmayan bir çocukluya 99 TL, iki çocukluya 110 TL, üç
çocukluya 117,4 TL, dört çocukluya ise tamamı iade edilmektedir.
Mersin Milletvekili Sayın Ali
Özün (6/1162) esas numaralı soru önergesi:
Soruda da ifade edildiği gibi,
evde bakım ücretiyle ilgili kurallar bellidir. Bu kurallar çerçevesinde
ödemeler yapılmaktadır, bunlara ilişkin değişiklik
düşünülmemektedir.
Mersin Milletvekili Sayın Ali
Özün (6/1163), Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mesut
Dedeoğlunun (6/1487) ve İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut
Tanalın (6/1635) esas numaralı soru önergeleri:
Kamuda istihdam edilecek olan engelli
memurlar için özel bir yönetmeliği ilk kez yürürlüğe koyduk. Kamuda
engelli memur sayısı 2002de 5.777 iken bu sayı 33.369a
yükselmiştir. Kamuda hâlen 21.496 engelli memur kadrosu boş
bulunmaktadır, bunun da en kısa zamanda doldurulmasıyla ilgili
çalışmalarımız devam etmektedir. 2002de engelli işçi
sayısı kamu artı özel 48.936 iken şu anda kamu artı
özel işçi sayısı 99.000e ulaşmıştır,
engelli işçi sayısı 99 bine ulaşmıştır.
Açık işçi kontenjanı ise 24.025tir,
çalıştırılmayan her engelli işçi ve her ay için 1.832
TL ceza uyguluyoruz. Sosyal Güvenlik Kurumu ve İŞKURdaki boş
engelli memur kadrolarının tamamına atama
yapılmıştır.
Ardahan Milletvekili Sayın Ensar
Öğütün (6/1205) ve (6/1411) ve Tokat Milletvekili Sayın Reşat
Doğrunun (6/1298) ve (6/1299) esas numaralı soru önergeleri:
Haziran 2013 itibarıyla
İşsizlik Sigortası Fonu'nda 64 milyar 553 milyon 35 bin 447 TL
bulunmaktadır. Fondan yapılan gider toplamı ise 22 milyar 982
milyon 203 bin 955 TLdir. 2002-2013 arasında işsizlik ödeneği
için 3 milyon 922 bin 968 başvuru olmuştur. Bunlardan kanunun
aradığı şartları taşıyan 2 milyon 973 bin
131 kişi ödenek almaya hak kazanmış ve toplam 6 milyar 32 milyon
453 bin TL ödeme yapılmıştır. 3 bin 213 kişinin incelenmesi
devam etmektedir. İşsizlik ödeneğinin hak edilme
koşulları vardır, özellikle tazminat konusu büyük bir öneme
sahip. Dolayısıyla işsizlik ödeneği konusunun
işsizliği teşvik etmeyen ve istihdamı koruyan bir
bakış açısıyla ele alınması gerekmektedir.
Ardahan Milletvekili Sayın Ensar
Öğütün (6/1207) esas numaralı soru önergesi: 657 Sayılı
Kanunda vekâlet süreleriyle ilgili bir sınırlama
bulunmamaktadır. Kamuda yapılan tüm atamalar ve görevlendirmeler
yürürlükteki mevzuata uygun olarak yapılmaktadır.
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mesut
Dedeoğlunun (6/1228), (6/1235) ve (6/1236) esas numaralı soru
önergeleri: Ekonomik ve Sosyal Konsey 2010 anayasa
değişikliğiyle anayasal bir kurum hâline gelmiştir. Buna
istinaden 4641 sayılı kuruluş kanununda gerekli
değişikliklerin yapılmasına yönelik olarak ilgili
bakanlığın çalışmaları devam etmektedir. Hükûmet
olarak özellikle çalışma hayatına yönelik
çalışmalarımızı sosyal taraflarla ve sosyal diyalog
çerçevesinde yürütmekteyiz. Üçlü Danışma Kurulumuzu sosyal
tarafların iştirakiyle sürekli işletiyoruz. Kısacası
biz, sosyal taraflarla birlikte çalışan, tarafların taleplerini
dinleyen ve mevzuata yansıtan bir mekanizmayı sürekli
gerçekleştirmekteyiz. Bu yıl sonuna doğru da Çalışma
Meclisini toplamayı hedefliyoruz. Bu toplantının altyapı
çalışmaları sosyal tarafların katılımıyla
başlamış bulunmaktadır. Darbe zihniyetinin ürünü olan 2821
ve 22 sayılı kanunlar kaldırılmış ve daha
özgürlükçü, örgütlenmenin önünü açan 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu
İş Sözleşmesi Kanunu 18/10/2012 tarihinde kabul edilmiş ve
yasalaşmıştır.
Kayıt dışı
istihdamla mücadeleyi kararlılıkla sürdürmekteyiz, bu kapsamda
2008den Nisan 2013e kadar 1 milyon 517 bin 186 kişinin kayıt
dışı çalıştığı tespit edilmiş ve
kayıt altına alınmıştır. Ayrıca, 94 bin 588
iş yeri kayıt altına alınmıştır. Neticede
2004te yüzde 50,1 olan kayıt dışı istihdam oranı 2012
yılı sonu itibarıyla yüzde 39a gerilemiş, Mart 2013te
yüzde 36,8e gerilemiştir.
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın
Mesut Dedeoğlunun (6/1237) ve (6/1238) no.lu soru önergeleri: Biz bütün
çalışmalarımızı sosyal taraflarla ve sosyal diyalog
çerçevesinde yürütüyoruz. Her alanda olduğu gibi kıdem tazminatı
konusunda da bu hassasiyetimizi sürdürüyoruz. Alt işverenlik yani
taşeronluk uygulaması 1936 yılından beri
mevzuatımızda vardır. Alt işveren işçilerinin
sendikaya üye olmaları noktasında mevzuatımızda herhangi
bir engel yok ancak İş Kanununun 2nci maddesindeki tanım,
muvazaa, izinler, ücretler, çalışma koşulları ve saatleri,
kıdem tazminatı, iş sağlığı güvenliği,
ihale süreleri gibi alanlarda bazı sıkıntıların
yaşandığını biliyoruz. Bu
sıkıntıları çözmek amacıyla ilgili sivil toplum
örgütleri ve sendikalarla defalarca bir araya geldik. Ana sorun kıdem
tazminatı yani on iki ay doldurmadan kıdem tazminatını
çalışanlarımız hak edememekte, bunun bir ay dahi olsa
çalışanın hak etmesine dönüşmesi konusunda ne yazık ki
bir uzlaşma sağlanamamakta, muvazaa konusu ise İş
Kanununun 2nci maddesinde işin gereği, teknolojik ve uzmanlık
gerektiren hususların birlikte aranması neticesinde teftişlerde
çıkan muvazaa konusunda da İş Kanununun 2nci maddesinin
değiştirilmesi konusunda taraflarla uzlaşma sağlanmakta
ciddi zorluklarımız var. Bu konularda uzlaşı
sağlandığında, alt işverenlikle ilgili, yani
taşeron çalışanlarımızla ilgili seri bir şekilde
düzenlemenin yapılmasında herhangi bir engel bulunmamaktadır.
Adana Milletvekili Sayın Ali
Halamanın (6/1273) esas numaralı soru önergesi:
Hükûmet programımızda 4 bin
iş ve meslek danışmanını göreve
başlatacağımızı ilan etmiştik. Şu anda 3.927
iş ve meslek danışmanımız görev başındadır.
Bunun dışında bir kadro taahhüdümüz olmamıştır.
Şu anda sınav yapan üniversiteler de bu durumu bilmektedirler.
Tokat Milletvekili Sayın
Reşat Doğrunun (6/1292) esas numaralı soru önergesi:
Unvan değişikliği
sınavı, hizmetin gerekleri ve personel planlaması esasına
göre ilgili kurumların takdirindedir. Ancak, görevde yükselme ve unvan
değişikliğine ilişkin sınavın merkezi bir
sistemde yapılmasını da içeren çerçeve yönetmelik
çalışmaları başlatılmıştır.
Kahramanmaraş Milletvekili
Sayın Mesut Dedeoğlunun (6/1339) ve (6/1366) esas numaralı soru
önergeleri:
Kahramanmaraşın
Türkoğlu ilçesi sosyal güvenlik merkezi hizmete
açılmıştır.
Bakanlık olarak Van ve Simav
depremlerinin ardından otuz gün sigortalı olanlardan;
hayatını kaybedenlerin yakınlarına ölüm
aylığı, sakat kalanlara maluliyet aylığı
bağladık, sigorta primlerini bir yıl süreyle erteledik, ilaç,
ortez, protez ve diğer sarf malzemelerinden katılım payı
alınmamasını sağladık, işleri aksayan ve iş
yerinde çalışan işçilere kısa çalışma
ödeneği kapsamında 500 TL ile 1.400 TL ödeme
yapılmasını sağladık. Bu uygulamadan 2.325 kişi
faydalandı. Bu kapsamda 2.527 bin TL ödeme
yapılmıştır.
Toplum yararına Çalışma
Projesi kapsamında Vanın özel durumu dikkate alınarak hâlen 7
bin 317 vatandaşımız istihdam edilmektedir.
Ardahan Milletvekili Sayın Ensar
Öğütün (6/1410) ve (6/1412) sayılı soru önergeleri:
Bulgaristandan zorunlu göçe tabi tutulan soydaşlarımıza
borçlanma imkânı tanımıştık. Ülkemizde yaşayan
Ahıskalı vatandaşlarımıza da vatandaşlık
imkânı vermiştik. Borçlanma imkânı sadece zorunlu göçe tabi
tutulan soydaşlarımız için getirilmiştir. Kars
İŞKUR İl Müdürlüğüne 9 iş ve meslek
danışmanı ve 10 büro personeli atanmıştır. SGK
İl Müdürlüğüneyse 11 personel atanmıştır.
Adana Milletvekili Sayın Ali
Halamanın (6/1477) ve (6/1627) sayılı soru önergeleri:
Katılım payı, ikinci ve üçüncü basamak resmî hastanelerde 5 TL,
özel hastanelerdeyse 12 TL olarak uygulanmaktadır. Bahse konu soruda
sanırım ilave ücret kastedilmektedir. Bu ücret, yasa gereği iki
katına kadardır. Hangi grup hastanelere ve hangi oranda
uygulanacağına yönelik Bakanlar Kurulu kararı henüz
yayınlanmamıştır.
Şehit yakınları ile
gazilerden, vazife malullerinden, iş kazası ve meslek
hastalığı ile afet hâllerinde, koruyucu sağlık
hizmetlerinde, hayati önemi haiz kronik hastalıklarda ve bunların
tedavisinde kullanılan ilaçlarda, bazı organ, doku ve kök hücre
nakillerinde katılım payı alınmamaktadır. Aile hekimi
muayenelerinde katılım payı alınmamaktadır, sadece,
reçete başına 3 artı 1 TL alınmaktadır. Reçetelerden
alınan katılım payını bir gelir olarak
değerlendirmemekteyiz, sadece, akıllı ilaç kullanımına
yönelik farkındalık yaratmayı amaçlamaktayız.
Tokat Milletvekili Sayın
Reşat Doğrunun (6/1563) ve (6/1566) sayılı soru
önergeleri: 2012 yılında düzenlediğimiz 27 bin 351
İşgücü Uyum Programlarından 464 bin 645 kişi
yararlanmış ve bunların 275 bini işe
yerleştirilmiştir. 2012 yılında 6.764 iş yerinde
232.563 işçiyi kapsayan 1.541 toplu iş sözleşmesi
imzalanmıştır.
Adana Milletvekili Sayın Ali
Halamanın (6/1664) ve Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğütün
(6/1541) esas numaralı soru önergeleri:
İş kazaları sonucu 2002
ve 2012 yılları arasında 12.437 vatandaşımız
hayatını kaybetmiştir. 2002den bu yana iş yeri
sayısında yüzde 111,4, işçi sayısında yüzde 128,5
artış olmasına rağmen 100 bin işçide ölüm oranı
16,8den 8,6ya gerilemiştir. Bu oran Avrupa Birliğinde 3,4
seviyesindedir; İsveçte 1,5, Almanyada 2, Fransada 2, İtalyada 4
düzeyindedir.
Son on yılda, iş
sağlığı ve güvenliği tedbirlerine
uyulmadığı için iş yerlerine 326,3 milyon TL idari para
cezası verilmiş, 1.751 iş yerine kapatma veya durdurma
cezası uygulanmıştır.
Ülkemizin ilk müstakil İş
Sağlığı Yasası kademeli olarak yürürlüğe
girmektedir. Tüm çalışanları kapsama alan bu Yasayla,
kuralcı yaklaşımdan ziyade önleyici, iyileştirici ve
geliştirici bir anlayış benimsenmiş ve olmadan ve ölmeden
önlemek hedeflenmiştir. İş Sağlığı ve
Güvenliği Yasası yapılırken ve politikalar belirlenirken
tüm ilgili tarafların görüşü alınmıştır ve
alınmaktadır.
ILO sözleşmelerinde sorumluluk
sigortası bulunmamaktadır, sorumluluk sigortası özel sigorta
şirketleri tarafından uygulanmaktadır.
Adana Milletvekili Sayın Ali
Halamanın (6/1671) esas numaralı soru önergesi:
1.053 istihdam fazlası personel
bulunmaktadır. İstihdam fazlası veya nakle tabi personel olarak
Devlet Personel Başkanlığına bildirilen personelin
kırk beş gün içinde kamu kurum ve kuruluşlarına atama
teklifleri yapılmaktadır.
Adana Milletvekili Sayın Ali
Halamanın (6/1690) esas numaralı soru önergesi:
Tuzla İstanbul adresinde faaliyet
gösteren Kampana Deri iş yerinde çalışan işçilerin
işten çıkarılmalarıyla ilgili süreç dava konusu
yapılmış ve işçilerin sendikal nedenlerle işten çıkarıldığı
tespit edilerek işverenin tazminat ödemesine karar verilmiştir. 13
Haziran 2013 itibarıyla İstanbulda 3, Rizede 1 olmak üzere 4 grev
uygulaması vardır. Bu konularda Bakanlığımıza
gelen taleplere Bakanlığımız gereken
duyarlılığı göstermiştir, göstermektedir.
Kütahya Milletvekili Sayın Alim
Işıkın (6/1720) esas numaralı soru önergesi:
666 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile kamu personelinin mali haklarına ilişkin yapılan
düzenlemeler sonrasında, kamu idarelerinde aynı unvanlarda görev
yapan personelin mali ve sosyal hakları arasında farklılıklar
giderilmiş, bu kapsamda avukat kadrosunda görev yapan personelin de mali
ve sosyal hakları eşitlenmiştir.
İstanbul Milletvekili Sayın
Celal Dinçerin (6/1925) esas numaralı soru önergesi:
TÜİKin nisan ayında
yayınladığı istatistiklere göre ülkemizde 6-17 yaş
grubunda 893 bin çalışan çocuk var. 2006da bu sayı 890 bin idi.
Yıllar itibarıyla bakıldığında 17 yaş ve
altı çocukların toplam çocuk sayısı içindeki istihdam
oranı düşmektedir. Bu oran 1994te 15,2; 1999da 10,3; 2012de de 5,9
olarak gerçekleşmiştir. Çocukların bedenî, zihnî, sosyal ve
ahlaki gelişimlerini engelleyecek, eğitimlerini aksatacak her türlü
faaliyetlerin karşısında olduğumuzu belirtmek istiyorum. Bu
yüzden, sağlıklı nesillerin yetişmesini, bilgi çağının
gerekleriyle donatılmalarını ve geleceğe emin adımlarla
yürümelerini sağlamak adına Hükûmet olarak azami gayret gösteriyoruz.
Bakanlık olarak, çocuk işçiliğiyle mücadelede pek çok projeyi
hayata geçirdik. Bildiğiniz üzere, ülkemiz ile ILO arasından 1992
yılında Çocuk İşçiliğinin Sona Erdirilmesi Ulusal
Program ve Protokolü imzalanmıştır. Ancak, 2005 yılına
kadar bu protokolün gereklerine dair ciddi bir adım atılamadı.
2005 yılında ise, 182 sayılı ILO Sözleşmesi
gereğince, ilgili tüm tarafların da katılımıyla çocuk
işçiliğinin önlenmesi için Zamana Bağlı Ulusal Politika Ve
Program Çerçevesi hazırlanmıştır. Bu program ile, 2005-2015
döneminde, sokakta çalışma, ağır ve tehlikeli işlerde
çalışma, gezici tarım işçiliğinde çalışmanın
önlenmesi öncelikli hedefler olarak belirlendi. Bu hedefler doğrultusunda
çalışmalarımız devam ediyor. 2006 yılında
Cenevrede yapılan ve 189 ülkenin çalışma bakanının
katıldığı ILO Genel Kurulunda çocuk işçiliği
konusunda ülkemiz, en iyi mücadele eden 3 ülkeden biri olarak seçilmiştir.
İş Kanunumuza göre, on beş
yaşını doldurmayan çocukların çalışması
yasaktır. Ancak, on dört yaşını dolduran çocuklar zorunlu
eğitimi tamamlama şartıyla hafif işlerde
çalışabilmektedir.
Şimdi, yeni bir düzenleme yapmaktayız ve bu
düzenlemeyi Başbakanlığa göndermiş bulunmaktayız. Buna
göre, on dört yaşından küçük çocuklar sadece sanatsal, kültürel ve
reklam faaliyetlerinde çalıştırılabilecek, onun
şartlarını da belirlemiş bulunmaktayız. Bu
şartlar, günde en fazla beş saat çalıştırılabilecek,
yazılı sözleşme yapma zorunluluğu getiriyoruz. Ayrıca,
her iş için de çalışma izni alma şartı getirmekteyiz.
Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğütün
(6/2089) ve (6/2195) no.lu soru önergeleri: Bakanlık olarak mevsimlik
gezici tarım işçilerinin çalışma ve sosyal hayat
şartlarını iyileştirmek için Metip Projesini başlattık.
Bu kapsamda, 2012 sonu itibarıyla 37 ilde 55 proje için 88,4 milyon TL
kaynak aktardık. Bu ödenekler ve projelerle barınma, altyapı,
çadır temini, temiz su kaynağına erişim, atık su
sistemi, tuvalet, banyo, elektrik gibi temel ihtiyaçların karşılanması
sağlanmıştır.
2011 yılında 5510
Sayılı Kanunda yapılan değişiklikle tarımda
kendi nam ve hesabına çalışanlar ile tarımda
çalışan işçilerin prime esas gün kazanç alt
sınırının 18 katı üzerinden başlanılarak her yıl için 1
puan artırılmak suretiyle prim alınması ve bu primlerin
sağlık ve emeklilik açısından 30 gün olarak
değerlendirilmesi sağlanmıştır. Bu imkândan gezici
tarım işçileri de faydalanmaktadır.
Ardahan Milletvekili Sayın Ensar
Öğütün (6/2030) no.lu soru önergesi: Yaşı doldurduğu hâlde
prim günü eksik olanların sayısı 250 bindir.
Sigortalının emekli olabilmesi için iki kriter bulunmaktadır.
Bir, yaş kriteri; iki, prim gün sayısı. SSKlıysa yani
4/Alılar için 7 bin 200, 4/Bliler için ve Emekli
Sandığına tabi olanlar yani 4/Cliler için 9 bin gün. Dünyanın her yerinde bu kriterler
uygulanmaktadır ancak 1999dan önce işe girenler on beş yıl
sigortalılık ve 3 bin 600 gün prim ödeme şartıyla emekli
olma imkânına sahiptir. 1990dan sonra işe girenler için ise yirmi
beş yıl sigortalılık, 4 bin 500 gün prim ödeme
şartıyla erken emekli olabilme imkânı vardır.
Sürdürülebilir bir sosyal güvenlik
sistemi için ortaya konan kriterlerden mutlak surette bir dönüşün
olmaması gerekmektedir. 2000 ve 2008 yıllarında
çıkarılan kanunlarla 2000 ve 2008den önce vergi mükellefi olup Bağ-Kura kaydı olmayanlara
altı ay süre vererek Gelin, Bağ-Kura kaydınızı
yapın ve prim borcunuzu ödeyin, bu süreleri hizmetten sayalım. dedik.
Bu süre içerisinde başvuranların işlemleri yapıldı,
başvuramayanlara borç çıkarıldığı gibi, o süreler
de hizmetten sayılamadı. Verilen süre içinde müracaatta bulunmayanlar
ise şimdi borçlanma talebinde bulunmaktadırlar.
Mersin Milletvekili Sayın Ali Öze
ait (6/2038) no.lu soru önergesi: Mersin ilinde bulunan sağlık
tesisleri, sağlık hizmet sunucuları tarafından düzenlenen
fatura ve eki belgelerini inceleme işlemleri Şubat 2013 tarihi
itibarıyla Adana Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğümüzce
yürütülmektedir.
Ardahan Milletvekili Sayın Ensar
Öğütün (6/2274) no.lu soru önergesi: Emeklilerimizin yıllarca
beklediği intibak düzenlemesi Mart 2012de hayata geçti ve Ocak 2013ten
itibaren ödemeler yapılmaya başlandı. Bu uygulamadan 1 milyon
783 bin 500 emeklimiz yararlandı. Bu düzenleme ile 175 bin 905
kişinin aylığında 50 TLye kadar, 624 bin emeklimizin
aylığında 50 ile 150 TL arası, 645 bin 700 emeklimizin
aylığında 150 ile 250 TL arası, 337 bin 900 emeklimizin
maaşında 250 TLnin üzerinde iyileştirmeler yaptık.
İntibak düzenlemesinin yıllık maliyeti 2 milyar 659 milyon
TLdir.
Muğla Milletvekili Sayın
Nurettin Demirin (6/2308) no.lu soru önergesi: Purinethol isimli ilaç 5
Kasım 2012den itibaren Sosyal Güvenlik Kurumu fiyatlandırma
listesine alınmış ve geri ödeme listesi kapsamındadır,
fiyatı 15 avrodur. Yaşamsal ilaçların, işte, yetim ilaçlar,
ruhsatlı ilaçların piyasada olmaması ve ruhsatı olmayan
ilaçların yokluğu durumunda Türk Eczacılar Birliği
aracılığıyla mevcut protokol kapsamında, ivedilikle
yurt dışından şahıs adına ilaçlar temin
edilmektedir. Eğer, şahıslar yurt dışından kendi
imkânlarıyla ilaç aldılar ise bunların da bedeli ödenmektedir.
Değerli milletvekilleri, sorulara
cevaplarım burada tamamlanmış bulunmaktadır. hepinize çok
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Herhangi bir açıklama isteyen
arkadaşımız?
Buyurun Sayın Dedeoğlu.
MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, şu anda,
yaklaşık on yıldan beri, özellikle son dönemi söylüyorum,
esnafımız kirasını ödeyemez durumda, maliyetini,
sigortasını ödeyemez durumda, özellikle Anadolu şehirlerinde. Bu
SSK primleriyle, özellikle SSK primlerinde ve maliye primlerinde, ödenecek
vergilerle ilgili önümüzdeki dönemde bir indirim yapmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Dedeoğlu.
Başka soru
Buyurun.
ALİ ÖZ (Mersin) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, Mersin
Üniversitesindeki bir mağduriyetin giderilmesi üzerine, vermiş
olduğum soru önergeme sözlü olarak cevap da verdiniz, bunun için, ben, hem
Mersin Üniversitesi hem de Mersin halkı adına Türkiye Büyük Millet
Meclisinden sizlere teşekkürü bir borç biliyorum.
Teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN Çok teşekkür ederim.
Başka soru yok.
Sayın Bakan
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Çok teşekkür ederim.
Esnaflarımızla ilgili birçok
düzenlemeler gerçekleştirdik, özellikle kredi faizlerinin hangi düzeylere
indiğini hepimiz biliyoruz, bunun yanında sosyal güvenlik
alanında da esnaflarımızla ilgili çok çok önemli düzenlemeler
yaptık ve bunların tamamını esnaf
teşkilatlarımızla birlikte gerçekleştirdik. En son
esnaflarımıza dönük yaptığımız önemli bir
düzenleme de Sosyal Güvenlik Yönetim Kuruluna esnaf temsilcimizi de dâhil
ederek, bizzat kendi alanlarıyla ilgili sosyal güvenlik konusunda
alınan kararlarda onları da yönetim kurulu üyesi olarak işin
içine dâhil etmiş olduk.
Önemli bir düzenleme, basamak
sisteminden esnaflarımızı çıkardık, gelir düzeyine
göre, beyan esasına göre prim ödeme durumu söz konusu. Dolayısıyla,
geçmiş dönemlerde geliri düşük olmasına rağmen basamak
yükseldiği için yüksek prim ödemek zorunda kalan esnaflarımız bu
durumdan çıkmış oldular, gelir düzeylerine göre prim ödemeye
başladılar. Bu konuda, primlerin indirilmesiyle ilgili, vergilerin
indirilmesiyle ilgili düzenlemelerimizi geçmiş dönemlerde
gerçekleştirdik. Şu an itibarıyla primlerin indirilmesi veya
vergilerin indirilmesiyle ilgili bir çalışmamız bulunmamaktadır
ancak teşvik uygulamaları gündemdedir. Bildiğiniz gibi bölgesel
teşvik çerçevesinde az kalkınmış olan bölgelerimize dönük
çok üst düzeyde, mesela, 6ncı bölgede hem işçi hem işveren
primlerini kamu karşılamaktadır. Bu çok ciddi bir
teşviktir, Cumhuriyet tarihi boyunca ilk olarak bu düzeyde bir teşvik
sağlanmaktadır yani bir kişi dahi
çalıştırsanız bundan yararlanma imkânınız
olmaktadır.
Ayrıca 49 ilde devam eden
teşviklerle ilgili de 5 puan
Prim borcunuz yoksa, kayıt
dışı eleman çalıştırmıyorsanız 5 puan
indiriminden yararlanıyorsunuz, bunun yanında 6 puan daha indirimi
düzenleyen yasa Meclisten geçti, şimdi, Bakanlar Kurulu
kararının önümüzdeki günlerde yayınlanmasını
bekliyoruz. Böylece ülke genelinde bir teşvik uygulamaları söz
konusudur. Bundan esnafımız da, işçimiz de, herkes yararlanmaktadır.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, sözlü
sorular cevaplandırılmıştır.
Alınan karar gereğince, kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 19 Haziran 2013 Çarşamba günü saat
14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 20.54