19 Haziran 2013 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122nci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündem
dışı, önce üç sayın milletvekiline söz vereceğim.
Konuşma süreleri beşer dakikadır, Hükûmetin cevap hakkı
vardır.
Gündem dışı ilk söz,
Zonguldak ilinin kuruluşunun 92nci yıl dönümü münasebetiyle söz
isteyen Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınara aittir.
Buyurun Sayın Ulupınar. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Zonguldakın düşman
işgalinden kurtuluşunun 92nci yıl dönümü münasebetiyle gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Çağlar boyunca çeşitli
medeniyetlere ev sahipliği yapan ve cumhuriyetimizin ilk ili olan
Zonguldak, destansı tarihî geçmişi, doğal ve çok eski
yıllara ait tarihî güzellikleri, bin yıllık
mağaraları, kışın bile yeşil kalan
doğasıyla çok güzel bir ilimizdir. Kuşkusuz ki Zonguldakı
Zonguldak yapan en önemli unsurlardan biri, Uzun Mehmetin 8 Kasım 1829da
değerli topraklarımızın derinliklerinde
keşfettiği hazine, siyah altın, kara elmas yani taş kömürüdür.
Cumhuriyet dönemine kadar Osmanlı idaresinde kalan Zonguldak, 1829
yılında kömürün bulunmasıyla önem kazanmış, o dönemin
petrolü niteliğini taşıyan taş kömürü özellikle
yabancı sermayenin ilgi odağı olmuştur. Osmanlı
Devletinin Birinci Dünya Savaşında yenik kabul edilmesinin
ardından, Zonguldak ve çevresi zengin taş kömürü kaynağı
olmasından dolayı Fransızlar tarafından Fransız
şirketlerinin haklarını korumak bahanesiyle 1919
yılında işgal edilmiştir. Birinci Dünya Savaşından
sonra ulusumuz tarihinin en ağır koşullarını içeren
anlaşmayı imzalamak zorunda bırakılarak bütün yurdumuz
düşman işgali altına alınmıştır.
Şüphesiz, en değerli hazine
vatan toprağıdır. Bunun bilincinde olan ve vatanımıza
beslenen düşmanca duygulara karşı her zaman tek yürek ve tek
yumruk olmayı başarabilen ulusumuz Anadoluda ulusal kurtuluş ve
bağımsızlık hareketi başlatmış ve uzun süren
mücadeleler vermiştir. Ve nihayetinde, müdafaa-i hukuk cemiyetlerine
bağlı güçlerin direnişi sonucunda ülkemiz için son derece önemi
olan ilimiz 21 Haziran 1921de düşman işgalinden kurtulmuştur.
Kurtuluşunun ardından
ülkemizin sanayileşmesinde, ekonomik ve toplumsal gelişiminde
lokomotif şehirlerden biri olan Zonguldak, cumhuriyetimizin
kuruluşunun ardından, 1 Nisan 1924te il olmuş ve cumhuriyet
sonrası kurulan ilk il olma unvanını almıştır.
Aynı yıl Maden ve Sanayi Mühendisliği Yüksek Okuluna da
kavuşan ilimiz daha sonraki yıllarda hızlı bir gelişme
göstermiştir.
1925 yılında Türk Antrasit
Fabrikasının açılışını, 1948
yılında üretime geçen Çatalağzı Termik Santrali ve Filyos
Ateş Tuğla Fabrikası, 1968 yılında kurulan Ereğli
Demir Çelik Fabrikalarıyla Çaycuma Seka Kâğıt fabrikaları
izlemiştir. Böylelikle, ilimiz kömür üretiminin yanı sıra sanayi
kimliğini de kazanmıştır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk de ilimizin
ülkemiz için olan önemini, cumhuriyetin kuruluşunun ardından,
Zonguldakı ziyareti sırasında şu sözlerle ifade
etmiştir: Zonguldakın derin toprakları altındaki madenler
ne kadar kıymetliyse bizim nazarımızda da Zonguldak o kadar
kıymetli bir vilayetimizdir.
Her bir metrekaresi alın teri, şehit
kanı ve mücadele olan ilimiz, taşı toprağıyla
kıymetli bir ilimizdir. Zor şartlarla kazanılan
topraklarımız, madencilerimizin alın teriyle çok daha önemli
hâle gelmiştir. Özellikle, çok uzun yıllardan beri yeryüzünün
metrelerce altında zor şartlara karşı büyük çaba sarf
ederek ülkemizin kalkınması adına yapılan işte önemli
bir yere sahip olan madenci kardeşlerimizin emeği göz ardı
edilemez.
Karadeniz Ereğlinin Elpek bezi,
çeliği ve Osmanlı çileği, Devrekin el emeği, göz nuru
bastonu ve mis kokulu gevrek simidi, Alaplının
fındığı, Çaycumanın yoğurdu, Gökçebeyin
tavuğu, Filyos Vadi Projesi, doğa harikası mağaraları,
denizi ve taş kömürü ile özdeşleşmiş ilimizin yemyeşil
doğasıyla vazgeçilemez olduğu bir gerçektir.
Bu vesileyle, başta Gazi Mustafa Kemal
Atatürk olmak üzere, millî mücadelede şehit ve gazi olan tüm
askerlerimizi, taş kömürünü bularak ülkemizin ve ilimizin
kalkınmasında önemli katkıları bulunan Uzun Mehmeti ve
taş kömürünü alın terleriyle canları pahasına
çıkarırken şehit düşen bütün madencilerimizi rahmetle ve
minnetle anıyor, hepinizi ve bizi izleyen tüm
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Ulupınar.
Zonguldak Milletvekilimiz Sayın
Ali İhsan Köktürk yerinden bir dakika söz istediler.
Buyurun.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım,
Değerli Milletvekilimiz Sayın Özcan Ulupınarın da ifade
ettiği gibi, Zonguldak çok küçük bir yerleşim birimiyken Uzun Mehmet
tarafından taş kömürünün bulunmasından sonra hızla
büyümüş ve cumhuriyetimizin ilanından sonra 1924 yılında
cumhuriyetimizin ilk ili olmuştur. Cumhuriyetimizi kuranlar taş
kömürünün de Zonguldakta bulunması nedeniyle özellikle demir çelik
fabrikalarını Zonguldakta kurmuşlar, ERDEMİR ve
KARDEMİRin kurulmasından sonra da Zonguldak ülke ekonomisine olan
katkılarını daha da büyüterek ülke ekonomisini yıllarca
omuzlarında taşımıştır ve bu mücadele sırasında
Zonguldak yerin yüzlerce metre altında 5 bine yakın madenci
şehidi vermiştir, emeğin başkenti olma onurunu haklı
bir şekilde hak etmiştir. İşte, 21 Haziran tarihi de
emeğin başkenti Zonguldakın düşman işgalinden
kurtuluşunun 92nci yıl dönümüdür. Ben Zonguldakın düşman
işgalinden kurtuluş gününü, tüm Zonguldaklıların bu
anlamlı gününü yürekten kutluyorum. Ayrıca, başta
cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere,
tüm cumhuriyet şehitlerimizi ve yerin yüzlerce metre altında
grizularda iş kazalarında yaşamını yitiren 5 bini
aşkın madencimizi, maden şehidimizi burada saygı ve
şükranla anıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Köktürk.
Gündem dışı ikinci söz,
Gönen Çayı kirliliğinin sebep olduğu sağlık
sorunları hakkında söz isteyen Balıkesir Milletvekili Sayın
Namık Havutçaya aittir.
Buyurun Sayın Havutça. (CHP
sıralarından alkışlar)
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Balıkesir Gönen
ilçemizde yaşanan çevre felaketiyle ilgili söz aldım, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, duyduk ki
AKP Grubundan Sayın Ertuğrul Günaya grup söz hakkı
vermemiş. Şu an itibarıyla Sayın Bakana söz
hakkımı devretmeye hazır olduğumu burada yüce heyete ifade
etmek istiyorum. Sayın Günaya söz hakkımı CHP Grubu adına
vermeye hazırım ben burada. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri, Gönende
bir çevre felaketinden söz ediyorum, gerçekten iş felaket
boyutlarında. Nasıl felaket boyutlarında? Bölgeden otobüs otobüs
insanlar kanser tedavisi görmeye gidiyor. Bölgede, Gönen Çayının
kenarında balıklar ölüyor, kaplumbağalar ölüyor, yılanlar
ölüyor. Bunu, Balıkesir İl Genel Meclisinde defalarca gündeme
getirdik. Bakın, orada -siyasal bir tavır olarak değil- AKPli
il genel meclis üyeleri, CHPli il genel meclis üyeleri, MHPli il genel meclis
üyeleri, hep birlikte Gönen Çayının dibinde açıklama
yaptık ve Sayın Bakana burada araştırma önergesi de verdim.
Sayın Bakanın bana cevabı şu: Orada deri sanayisi var,
arıtmayı yaptılar, bir sene geçici izin aldılar. E, iyi de
Sayın Bakan, insanlar ölsünler mi? Ölüyor zaten. Sıra,
yılanlardan, köstebeklerden, kaplumbağalardan sonra insanlara geldi,
insanlar ölüyor orada. Bakın, Gönen Ovasında, Türkiyenin en önemli
baldo pirinci yetişiyor; orada, süt ürünleriyle Türkiyenin markaları
var; orada, 180 bin hektar arazi o suyla besleniyor. Şimdi, siz, böylesine
önemli, Türkiyenin sulak alanı olarak ilan edilmiş bir bölgede
feryat var, figan var. Şu anda, Gönende, Cumhuriyet Meydanında
sulama birliği başkanı, ziraat odası başkanı, o
bölgedeki bütün köyler, o bölgedeki Musakça, Havutça, Alaattin, Bostancı,
Sarıköy, Hasanbey köylerinin muhtarları feryat figan içerisinde. Bir
an önce gelin, bölge SOS veriyor. Ben buradan Sayın Çevre
Bakanını uyarıyorum. Yaptırım uyguladık, ceza
yazdık. değil, derhâl durdurun. Bakın, o bölgede,
kaplumbağaların öldüğü, yılanların öldüğü
manzaraya bakın değerli arkadaşlarım. Bakar
mısınız şu manzaraya, burada insan yaşar mı,
burada hayvan yaşar mı? O nedenle, bir an önce, Sayın Bakan,
bölgemizdeki feryadı lütfen duyun ve derhâl müdahale edin. Aksi hâlde,
ölümler başlayacaktır o bölgede.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, son on yılda kullanılan gazın
tamamını on günde kullandınız. Bakın, yetmiş
yaşındaki anneye, on altı yaşındaki Merveye,
tekerlekli sandalyedeki Hayriye terörist dediniz, gaz bombaları
attınız, sakatladınız, yok ettiniz.
TOMAlarınızdan sıktığınız suyun içerisine
kimyasal maddeler karıştırıldığı iddia
edildi ve fotoğraflandı. Polisleriniz düşmana saldırır
gibi, hedef gözeterek polis arkadaşlar, gözüne, kaşına,
kafasına sıktınız; sanki düşmana saldırır
gibi, Taksime, Kuğuluya saldırdınız.
Çarşıyı terör örgütü ilan ettiniz, gençleri çapulcu ilan
ettiniz, özgürlük ve demokrasi diyen sanatçıları faiz lobisi ilan
ettiniz. Direneni gazladınız, yürüyeni suladınız,
koşanı copladınız. Şimdi de duruyorlar, Taksimi
Özgürlük ve Demokrasi Meydanı yapmak için duruyorlar. Duranlara ne
yapacaksınız?
O nedenle, biz, bu filmi daha önce
seyrettik. 12 Eylülden önce, bu memleket sağcı diye, solcu diye,
Alevi diye, Sünni diye, oluk oluk kan aktı bu ülkede, aynı filmi
bir daha seyretmeyelim. Gelin, birlikte, milleti birbirine düşman etmeden,
el ele, kol kola, özgürlük ve demokrasinin gereği olan yasaları,
burada halkı özgürleştirecek yasaları birlikte
çıkaralım ve bu ülkenin demokrasisini yukarıya
taşıyalım. Halkı bölmeyin, halkı birbirine düşman
etmeyin. Gelin, Taksim Meydanının adını Özgürlük ve
Demokrasi Meydanı koyalım hep birlikte. (CHP sıralarından
alkışlar) Niçin bunu yapmıyorsunuz? Bu memlekette hepimiz kardeşiz,
hepimiz hısımız, akrabayız.
Değerli milletvekilleri, bu
feryat, hepimizin feryadı. Sizler, demokrasiye inanan tüm güçleri, gelin
bu anlayışla hareket edelim diyorum.
Hepinizi sevgiyle saygıyla
selamlıyorum, teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Havutça.
Gündem dışı
konuşmaya Sayın Bakanımız, Çevre ve Orman Bakanı cevap
verecekler.
Buyursunlar.
ORMAN VE SU İŞLERİ
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gündem dışı
konuşmaya cevap vermek üzere, Sayın Vekilimizin konuşmasına
cevap vermek üzere söz aldım.
Şunu ifade edeyim: Tabii, Gönen
Çayı
Gönen ilçemizin sınırları içinde, özellikle,
bazı sanayi kuruluşları var, ayrıca şehir içinde deri
sanayicileri var. Bunlarla ilgili organize deri sanayi bölgesi
yapıldı. Gönenin de atık su arıtma tesisi kısa
zamanda yapılacak, inşallah bu kirlilikler sona erecek.
Şimdi, bu konuda, özellikle
şunu ifade edeyim: Yani, gün geçtikçe Gönen Çayı daha da güzel hâle
gelecek, bunun sözünü veriyoruz. Bir kere bununla ilgili ne gibi işlemler
yapıyoruz, onu özellikle vurgulamak istiyorum: Birincisi; bilhassa Gönende
kentsel dönüşüm çalışması var, oradaki deri sanayicileri
organize sanayi bölgesine taşınacak, bir.
İkincisi; tabii, sadece
Ayrıca, Gönenin
atık su arıtma tesisleri en kısa zamanda yapılacak, bunun
2014 yılında tamamlanmasını bekliyoruz. Bir de kirlenmeye
sebep olan yayılı kaynaklar var yani. Özellikle, o bölgede -biliyorsunuz- çok sayıda ziraat,
zirai işlemi yapılıyor. Burada, birtakım, zirai mücadele
ilaçları, gübre kullanımı var, bu konuda Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığıyla bir çalışma
yapacağız. Bunu, Ergene Havzasında yaptık, çok
başarılı oldu. Hakikaten çiftçinin eğitimi ile mesela
Ergene Havzasında gübre kullanımı ve aynı zamanda zirai
mücadele kullanımında yüzde 50 bir azalma oldu. Niye? Yanlış
kullanıyormuş, çiftçiyi eğitince bu azaldı ve özellikle bu
tarımdan gelen yani zirai mücadele ilaçları ve diğer- gübrenin
yanlış kullanımdan gelen durum, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlı tarafından kontrol edilecek. Ben de
bunu takip edeceğim, biliyorsunuz Gönene, Balıkesire çok büyük yatırımlar
yapıyoruz. Bir de, atık su arıtma tesisleri yapılacak,
bilhassa Gönenin. Bir de, tabii ki orada sadece birtakım atık
sulardan veya ziraattan gelen, sanayiden gelen kirlilik yok, aynı zamanda
erozyon kontrol çalışması yapılması lazım.
Sayın Vekilim,
talimat verdik; Gönen havzasında, bilhassa barajın etrafında ve
göletlerin etrafında yeşil kuşak ağaçlandırması
için bu yıl başlıyoruz. Erozyon kontrolü ve
ağaçlandırma, dere ıslahı, bir de izleme ve denetimi
sıklaştıracağız.
Biliyorsunuz orada çok
sayıda fabrika var. Onların isimlerini burada zamanım
sınırlı olduğu için vermek istemiyorum ama bununla ilgili
Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız sıkı
denetimlere başladı, onu da özellikle vurgulamak istiyorum. Ama, yer
altı suyu ve sulama suyunda sanıldığı kadar büyük bir
şey yok. Zaten ben havzayı da inceledim buraya gelirken. Havzada
özellikle Gönene kadar zaten su oldukça temiz; Gönenden sonra birtakım
sanayi suları ve evsel atık suları, zirai mücadele ilaçlarının
karışımıyla bir miktar kirleniyor; onu da inşallah
önleyeceğiz. Zaten az önce de Balıkesir milletvekillerimizle
görüştük, bu konuda birlikte bir eylem planı hazırlayalım.
Bunu özellikle vurgulamak istiyorum.
Tabii, bu konuda nereden
nereye geldik. Yani, bakın, tabii yapılacak daha çok şey var.
Mesela, 2002 yılında atık suların sadece yüzde 30u
toplanıp arıtılıyordu ama bugün bunu yüzde 72ye
çıkardık. Ama, yeterli mi? Yani, toplanan atık suların
arıtma oranı yüzde 30dan yüzde 72ye çıktı fakat bunu da
yeterli görmüyoruz. İnşallah, bir plan çerçevesinde
Bu arada, bazı
bölgelerde, Bakanlığımız da, Orman ve Su İşleri
Bakanlığı, Devlet Su İşleri vasıtasıyla,
biliyorsunuz, mevzuatta bir değişiklik yaptık. Belediye
eğer yapamıyorsa, eğer büyük şehirlerde, nüfusu 25 binden
büyük olan kasabalarda, ilçelerde Devlet Su İşleri de -kanalizasyon
hariç- kolektör ve atık su arıtma tesislerini yapabiliyor. Nitekim,
Ergenede 12 tane atık su arıtma tesisini şu anda Devlet Su
İşleri yapıyor. Çok hızlı ilerliyor, hatta temel
attığımız zaman açılış tarih, saatini
veriyoruz. Bunun dışında eğer daha küçük nüfusa sahipse
şu anda İller Bankası tarafından yürütülen SUKAP projesi çerçevesinde belediyelere
gerekli desteği veriyoruz. İnşallah, bu, yüzde 72, ilk
hedefimiz, yüzde 92ye yani toplanıp arıtılan atık suyu
yüzde 90a, en kısa zamanda, 2015 yılı sonuna kadar
çıkarmak büyük hedefimiz. Bunu ben de takip ediyorum.
Esasen katı atık bertaraf
tesisleriyle ilgili, malum olduğu üzere sayın vekillerim, çok büyük
bir mesafe katettik. Mesela, biliyorsunuz, 2002 yılında sadece 15
tesiste 20 milyon nüfus ağının katı atıkları yani
çöpleri toplanırken -Allaha şükür- 2012 yılı sonunda 44
milyon nüfusun katı atıklarını düzenli toplayıp
bertaraf eder noktaya geldik. Bu, çevrecilik açısından gerçekten çok
önemli.
Bir de çevreyi kirleten, özellikle
tıbbi yani hastane atıkları vardı. Geçmişte bunlar
maalesef sterilize edilmeden atılıyordu oraya buraya, şu anda,
onlarla ilgili büyük bir çalışmayı
başlatmıştık, son on yılda 54 ile hizmet verir hâle
geldik, nereden nereye, 0dan 54 ile.
VELİ AĞBABA (Malatya) Biraz
da Malatyaya verseniz Sayın Bakanım, biraz da Malatyaya verseniz
hizmet!
ORMAN VE SU İŞLERİ
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Ayrıca, lisans verilen ambalaj
atığı, toplama, ayırma ve geri dönüşüm
sayısı da 2002 yılında 28 iken 2012 yılı sonunda
429a çıktı.
Ayrıca, tehlikeli atık
bertaraf tesisi 2002 yılında 18 iken şu anda 201 tane tehlikeli
atık toplama ve bertaraf tesisi var. Atık piller toplanıyor.
Mesela geçen yıl 497 ton atık pil toplandı.
Keza, havamız çok temiz. Şu
anda 117 noktada Türkiyenin hava kalitesini ölçüyoruz. Çünkü, doğal gaz
kullanımı arttı, geçmişte sadece 9 ilde doğal gaz
varken -Allaha şükür- geçen yıl sonunda 71 ile doğal gaz
verildi.
Denizlerde düzenli izleme sistemi
kurduk. 2012 yılında tam 231 noktada düzenli ölçüm noktası var.
Mavi bayrak, bakın ifade edeyim,
şu anda mavi bayrak sayımız 342ye yükseldi yani plaj ve
marinalardaki mavi bayrak. Mavi bayrak özellikle bizim
dışımızda, tamamen yurt dışındaki bir
organizasyon tarafından veriliyor, çok iyi denetleniyor. Bakın, plajların
ve aynı zamanda deniz suyunun kalitesinin göstergesi, turizmin
gelişmesi açısından çok önemli, bu yüzden Türkiye deniz
turizminin merkezi oldu. Ayrıca
atıklar, özellikle birtakım deniz araçlarından, gemilerden,
vapurlardan vesaire, motorlardan, deniz motorlarından atıklar
toplanmıyordu ama Allaha şükür şu anda tam 206 limanda, ta
Hopadan İskenderuna kadar 206 limanda atıkları toplayıp
bertaraf eden tesisler var.
Bir ara geçenlerde Mecliste
bahsedilmişti Balık çiftliklerini taşımadınız.
diye. Hayır efendim, balık çiftliklerinin tamamı belli mesafeye
taşındı. Sadece mahkeme kararı olan, yüzde 3ünü
teşkil eden balık çiftlikleri
Şu anda mahkeme
kararının neticesini bekliyoruz, hukuka saygılıyız,
onları da inşallah kısa zamanda mahkeme karar verdiği
zaman, onlar da taşınacak. Yani özetle şunu ifade etmek
istiyorum: Yani bizi hatırlarsanız çevre faslını
açtık, Türkiyede ilk defa gerçekten zor olan bir çevre faslını
açan bir ülkeyiz. Ayrıca Kyotoya taraf olan bir ülkeyiz. Bunları
özetle vurgulamak istiyorum.
Tabii, yapılacak daha çok
işler var, onun da farkındayız yani iyinin daha iyisi var
elbette. Ağaçlandırmada kat ettiğimiz mesafe bütün dünya
tarafından takdir ediliyor. 2 milyar 800 milyon adet fidanı son on yılda
toprakla buluşturduk. Ayrıca yaklaşık olarak son beş
yılda, seferberlik kapsamında Belçikaya yakın bir alanda
ağaçlandırma faaliyetleri yaptık. Gerek erozyon kontrolü için
gerekse rehabilitasyon gerekse ağaçlandırılacak alanlarda sadece
son beş yılda 2 milyar adet fidanı toprakla buluşturduk.
Bunlar TÜİKin verilerinde ve FAOnun verilerinde mevcut yani bunlar resmî
kayıtlar. Bunu da özetle vurgulamak istiyorum.
Özetle şunu ifade edeyim:Yani
hakikaten çevreye çok önem veriyoruz çünkü çevreye yapılan
yatırım yani bir lira yatırdığımız zaman
sağlık yatırımlarında 10 kat yani 10 liralık, bir
liraya karşı 10 liralık bir tasarruf getiriyor çünkü pek çok
çevrenin kirli olması, kanalizasyon sisteminin yapılmaması,
atık su arıtma tesislerinin
çalışmaması veya yapılmaması neticesinde sudan geçen
salgın hastalıklar var. Bunu önlemenin tek yolu çevreye büyük
yatırım yapmaktır, ağaçlandırmaktır, tabiatı
korumaktır. Biz de bu konuda Hükûmet olarak çok büyük bir hassasiyetle
üzerimize düşen her görevi yapıyoruz. Bunu özetle vurgulamak istedim.
Ben bu duygularla teşekkür
ediyorum herkese, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Bakan.
Balıkesir Milletvekili Sayın
Öztaylan bir dakikalık bir açıklama yapacak.
Buyursunlar.
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir)
Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sevgili Namık Havutçanın
Taksim açıklamalarına değil ama çevre açıklamalarına
aynen katıldığımı ifade ediyorum.
Tabii, açıklanan şeylerin,
söylenen şeylerin hepsi doğru. Aslında bu, Gönen Çayı
meselesi değil, Marmara Bölgesinin meselesi. Marmara Bölgesine
Bandırmanın pisliği akar, Tekirdağın pisliği
akar, Erdekin akar, Gönenin akar, Manyasın akar yani velhasıl
bütün hepsi akar. Marmara Denizi girilmeyen, kullanılmayan bir deniz
hâline gelmiştir. Bununla beraber, orada bir master plan yaparak adam gibi
bir çalışma yapmak lazım. Aslında bunu gündeme getirmemiz
icap ediyor.
Tabii, orada yıllardan beri
tabakhaneler vardır, tahliyesi zordur, mahkeme kararı vesairesiyle.
Kendisi de hukukçu olduğu için bunun ne kadar zor olduğunu
bilmektedir. Orada gerek AK PARTİli gerek Cumhuriyet Halk Partili hem de
mekanizmada görev alan bir sürü arkadaşımız da hâlen görev
yapmaktadır.
Bandırma Organize Sanayi
Bölgesini kurarken Deri Organize Sanayi Bölgesini kurduk ve bir yıl
içinde çalışmalar oraya taşınmasını gerektiriyor.
Eğer ki Deri Organize Sanayi Bölgesini oradan tamamen
kaldırırsak o zaman hepimizin yalın ayak gezmemiz lazım,
ayakkabı falan giymemize gerek yok çünkü oradaki derilerden üretilen
ayakkabıları giyiyoruz.
Biz bunun ortasını bularak
Çevre Bakanlığının katkısıyla, muhalefetin
katkısıyla ve iktidarın katkısıyla, değil Gönen
Çayının, benim istirhamım Tekirdağın da Kocaelinin
de Balıkesirin de
Biz Marmara Denizini hallettik de Balıkesirli
olarak da şimdi Ege Denizini kirletiyoruz. Bu master plan
yapılıp Çevre Bakanlığıyla bu çalışmayı
yaparsak biz de müteşekkir oluruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Öztaylan.
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
Sayın Bakanım, eleştirileri dikkate alın. Marmara Denizine
Ergeneyi boşaltmaya çalışıyorsunuz. Eleştirileri
dikkate alın.
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir)
Eleştiri değil, doğruyu bulma çalışması.
Sulandırmayın!
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın milletvekilleri doğruları söylemekte.
BAŞKAN Evet,
karşılıklı olmasın.
Gündem dışı üçüncü söz,
tarım ve hayvancılığın sorunları ve çözüm
önerileri hakkında söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin
Yılmaza aittir.
Buyurun Sayın Yılmaz. (MHP
sıralarından alkışlar)
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar)
Sayın Başkanım teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, bu
kürsüden defalarca söyledim, söylemeye de devam edeceğim, ta ki siz
iktidar olarak çiftçinin, besicinin, köylünün farkına varıncaya
kadar. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak işsizimizin,
gençliğimizin, işçimizin, memurumuzun, emeklimizin,
esnafımızın olduğu gibi çiftçimizin de
çığlığı olduk, sesi olduk, soluğu olduk, bundan
sonra da olmaya devam edeceğiz.
Unutmayın, Türkiyede hâlâ nüfusun
yüzde 25i tarımla uğraşıyor. Bunlar, aynı zamanda
seçim zamanı oy da kullanıyorlar desem belki dikkatlerinizi çeker,
ilgilenirsiniz. Bu insanlar ne yaparlar, ne işlerler, ne yer, ne içerler,
nasıl ve ne şartlarda üretim yaparlar diye hiç ama hiç düşündüğünüzü,
aklınıza getirdiğinizi zannetmiyorum. Keşke faiz lobisini
düşündüğünüz kadar çiftçimizi de düşünseydiniz de onlar da sizin
devriiktidarınızda 5 kat zengin olsalardı.
On yılda gelinen noktada, çiftçi
borç, haciz, banka, icra ve hapis kıskacında inim inim inlemektedir.
Girdi maliyetlerinin çok yükselmesi, ürettiği etin, sütün,
buğdayın, arpanın, meyve ve sebzenin ise para etmemesi çiftçinin
belini bükmüştür. Çiftçilikten neredeyse vazgeçecek ama gerek ar
belasına gerekse yapacak başka bir mesleği
olmadığından boğaz tokluğuna, yıldan yıla
zararına üretmeye mecbur kalmaktadır. Yıllardır sabrettiler
ve size ciddi opsiyon verdiler ama artık Yeter. Zararın neresinden
dönülürse kârdır. diyorlar. Haberiniz olsun, sizi imam ile göndermeye
kararlılar.
Buğday taban fiyatlarını
buradan defalarca ısrarımızdan sonra, Çukurovadaki ve
Harrandaki çiftçi malını tüccara kaptırdıktan sonra
açıkladınız. Toprak Mahsulleri Ofisine buğday teslim etmek
tam bir merasime tabi. Gerçekten, Sayın Bakanlık mensupları
buğday üreticisine bu kadar eza cefa etmekten çok mu zevk alıyorlar?
Sayın Bakana bunun için mi Fransadan şövalye nişanı
verildi çok merak ediyorum.
Değerli milletvekilleri, sizlere
de şikâyetler geliyordur. 2013 yılında hâlâ şaptan
hayvanlar ölüyor. Bu hafta sonu Erzincandaydım. Üzümlü ilçesindeki
çiftçilerden Bekir Beyin sıkıntısı,
pişmanlığı ve hatta çaresizliği sizleri hiç
ilgilendirmiyor. Bekir Bey kredi kullanmış, hayvan almış,
üstelik de TARSİMden sigortalatmış. Bu arada 16 baş
hayvanı şaptan ölmüş. Bekir Bey çaresiz, zira tarım
teşkilatı TARSİMe, TARSİM ise Şap, takibi ve
tazminatı gerektiren bir hastalıktır, onun için sigorta
kapsamında değildir. diye tarım teşkilatına havale
ediyor, tabii ki olan üreticiye oluyor. Bekir Bey ve Bekir Bey gibi binlerce
mağdurun durumu ne olacak? Şap yüzünden hâlâ pazarlar karantina
altına alınıyor. Yanlış zamanda brusella
aşısı yapıldığından, Antalya, Mersin, Adana,
Kahramanmaraş, Ordu, Giresun, Adıyaman, Eskişehir, Bolu, Düzce,
Gümüşhane, Sinop ve Afyonkarahisar illerinde yaklaşık 250 bin
adet koyun, kuzu attı. Bu olayı kapatmak için kuzu başına
100 TL vereceği haberlerini yaydınız. Bazı illerde pozitif
çıkan yerlerde kuzu atan anaları da kestirerek bedelini öderken,
bazı illerde doğal bağışıklık şeklinde
yorumlanarak, koyunlar kesilmeyerek anlam veremediğimiz bir uygulama
yaptınız. Hastalık ortalıkta kol geziyor. Sayın Bakana
konuyla ilgili sorduğum yazılı soru önergesine kırk
beş gün geçmesine rağmen hâlâ cevap gelmedi.
Değerli milletvekilleri, dört
çeker cipe konulan mazot ile traktöre, biçerdövere, sulama motoruna, patpata
konulan mazotun aynı fiyattan satılması kabul edilemez. Laf
olsun babından verdiğiniz ve her defasında da söylediğiniz
mazot desteği inanın devede kulak misalidir. Çiftçi perişandır,
tedirgin ve geleceğinden umutsuzdur, âdeta can çekişmektedir.
Değerli milletvekilleri,
tarımın en önemli girdilerinden olan mazotta, tohumda, fidanda,
fidede, ilaçta, gübrede ve tarımsal sulamada kullanılan elektrikte
ÖTV ve KDV acilen kaldırılmalıdır. Bu şekilde, can
çekişmekte olan çiftçimize bir can suyu verelim.
Tarım sektörü, takdir edersiniz
ki, üstü açık bir fabrikadır. Sanayide
sıkıntılanırsanız şalteri indirirsiniz,
sıkıntı bittiğinde şalteri
kaldırdığınızda üretime başlayabilirsiniz. Ancak
tarım ve hayvancılıkta durum çok farklıdır; bir kez
üretim durursa tekrar işe başlamak için çok ciddi zaman gereklidir.
Değerli milletvekilleri, özellikle
hayvancılıkta emek o kadar yoğundur ki hayvancılık
insanı düğününde oynatmaz, cenazesinde ağlatmaz. Gelin bu
insanlarımızı yok farz etmeyin, Sayın Başbakan
çiftçimizi, köylümüzü azarlasa da gelin siz çiftçimize sahip çıkın,
yoksa ithal ete, ithal süte, ithal yeme, yağa, ithal meyveye, sebzeye
hatta bir gün ithal ekmeğe bile mahkûm oluruz.
Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Yılmaz.
Şimdi, sisteme giren
arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Doğru.
REŞAT DOĞRU (Tokat)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
2013 yılında yürürlüğe
giren İş Sağlığı ve Güvenliği
Yasasında 50den fazla işçi çalıştıran yerler ve 30
Haziran tarihi ile de daha az işçi çalıştıran yerlerle
ilgili, iş yeri hekimi ve iş yeri güvenliği bulundurma ve
çalıştırma şartı getirilmiştir uzman olarak. Bu
kanun ciddi ve kararlı şekilde uygulanırsa çok doğru bir kanundur
çünkü ülkemizde ve dünyada iş kazasından ve meslek
hastalığından binlerce insan ölmekte ve sakat kalmaktadır.
İnsan sağlığı ve can güvenliği her şeyin
üzerinde olmalıdır. Bundan dolayı da Yeterli sayıda
iş yeri hekimi ve güvenlik uzmanı yoktur. diyerek kanunun
yürürlüğünü ertelemek doğru değildir. Birçok mühendis ve doktor
bu konuda hazırlık yapmış, kurslara gitmiş, diploma
almıştır. Bundan dolayı da özellikle kanunun ertelenmemesi
gerekmektedir. Tokat, Sivas, Yozgat gibi birçok ilimizden insanlar haklı
olarak bu kanunun ertelenmemesi noktasında bizlere müracaatta
bulunmaktadırlar. Özellikle küçük ölçekli iş yerlerinin
masraflarının devlet tarafından karşılanmasıyla
ilgili bazı çalışmalar yapılabilir. Bu yönlü olarak
çalışmalar yapılmalı ama ertelenmemelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Doğru.
Sayın Yeniçeri.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
MOSSADın
Başkanının Türkiyeye gizlice geldiği, MİT
Müsteşarı Fidanla Suriye, İran ve Gezi Parkı
konularını görüştüğü basına
yansımıştır. Görüşmede MOSSADın
Başkanı Fidana İran İslam Cumhuriyeti Devrim
Muhafızlarının Türkiye aleyhine faaliyet gösterdiği
iddiasını ileriye sürdüğü duyurulmuştur. Ayrıca,
görüşmede Taksim protestoları değerlendirilmiş ve bölgedeki
ülkelerin istihbarat birimlerinin protestolarda etkili olup
olmadıkları konuşulmuştur.
Türkiye'nin kendi sorunları için
MOSSADdan görüş alması düşündürücüdür. Siyonistlerle muhabbet
ve ilişki AKPnin bileceği bir iştir ancak kritik bir süreçte
MOSSADla temas manidardır. MOSSADın Türkiye'yi İran ve
Suriyeye karşı provoke etmenin dışında bir iş
yapması beklenemez. MOSSADla bilgi paylaşımı
İsrailin gözüyle Suriyeye, Taksim olaylarına bakmak anlamına
gelir. MOSSADdan alınan istihbaratla olanı biteni anlamaya
çalışmak gaflet ötesi bir durumdur. AKP ve MİTin MOSSADı
bırakıp titremesi, Türk milletine dönmesi gerekiyor.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Yeniçeri.
Sayın Öğüt
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
2012 yılının Ocak
ayında Haydarpaşa Garından son kez şehirlerarası tren
seferi yapılmıştı. Dünse banliyö tren seferine son kez ev
sahipliği yaparak Haydarpaşa Garı ve Liman Dönüşüm Projesi kapsamında
tren seferlerine kapatıldı. AKPnin Yüksek Hızlı Tren
Projesi bahanesiyle ranta açmaya hazırlandığı
Haydarpaşa için bugüne kadar olduğu gibi direnmeye devam
edeceğiz. Haydarpaşa ve çevresi İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin dayatmacı imar planına kurban edilemeyecek kadar
önemlidir. Tarihî Haydarpaşa Garının gar, kültürel tesis,
konaklama alanı olarak düzenlenmesini öngören plan birilerini zengin
etmenin ve toplumun hafızasını yok etme tasarısından başka
bir şey değildir. Partimizin tüm üyelerinin itirazına
rağmen kabul edilen bu plana sadece Kadıköylüler değil aynı
Gezi Parkında olduğu gibi tüm İstanbullular
karşıdır. Bu hattı kullanan yurttaşlarımıza
ulaşım alternatifi bir an önce gösterilmelidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Öğüt.
Sayın Erdemir
AYKAN
ERDEMİR (Bursa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İzmir Kordonda genç
kızları saçlarından çekerek döven polis memuru, sorgusunda üzgün
ve pişman olduğunu belirtmiş ve Bu ben miyim? Yirmi saat
boyunca uykusuz, ayakta ve görev başındaydım, bu
yaşananları hatırlamıyorum. bile demiştir. Hem
polisimizi hem vatandaşımızı mağdur eden bu
olumsuzlukları geride bırakmanın tek yolu, temel hak ve
özgürlükleri güçlendirmektir.
Polisi daha da güçlendireceğiz.
diyen Sayın Başbakandan beklentimiz, polisin çalışma
koşullarının iyileştirilmesi, mesai saatlerinin
sınırlandırılması, sendikal haklarının
tanınması ve özlük haklarının güvence altına
alınmasıdır. Polisine en çok sahip çıkan,
vatandaşına en çok eziyet ettiren değil, polisine ve
vatandaşına insanca yaşama koşulları sunandır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Özdağ.
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) Türk
edebiyat tarihinin en önemli kalemlerinden Peyami Safanın ölüm yıl
dönümü. 1961 yılında kaybettiğimiz Peyami Safaya
baktığımız zaman, 2 yaşında yetim
kalmış ve çalışmak zorunda kaldığı için
eğitimini yarıda bırakmış, kendi kendine
öğrendiği Fransızcanın gramerini yazmış,
fıkra, hikâye ve roman dalında şaheserler vermiş bulunan
büyük bir fikir adamının gözlerimizi kamaştıran
pırıltılarını görebilmekteyiz.
Peyami Safa,
edebiyatımızın en büyük fıkra yazarıdır. Gönül
isterdi ki bu çok cepheli, keskin zekâlı büyük fıkra ve roman
yazarını Türkiye çok daha geniş platformlarda ve derinlemesine
inceleyerek yeni nesillere tanıtsın ama ne yazık ki Peyami Safa
layık olduğu şekilde anlaşılmış ve
anlatılmış değildir. Genç edebiyatçılarımız
ve araştırmacılarımız Peyami Safaya vefa borcunu onu
gereğince tanıtarak ödemelidirler.
Peyami Safanın
romanlarının yanı sıra çok önemli araştırma ve
inceleme eserleri de mevcuttur. Batıdan hayatımıza giren
sosyalizmin aydınlarımız arasında geniş yer
bulduğu bir ortamda Peyami Safa, Fatih-Harbiye ile diğer romanlarıyla
millî, manevi değerlerimizi ve milletimize hayat veren damarları
savunmuş, millî ve manevi değerlerimize sahip bir gençliğin
yetişmesine vesile olmuştur. Bu topraklar üzerinde ve bu bayrak
altında hür ve özgürce yaşıyorsak rahmetli Peyami Safanın
çok önemli katkıları vardır. Peyami Safayı rahmetle ve
minnetle anıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Özdağ.
Sayın Demir
NURETTİN DEMİR (Muğla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
17 Haziran Pazartesi öğle
saatlerinde, Türkiyenin batısında, turizmin gözde yerinde maalesef 7
can cinayete kurban gitti; 7 emekçi, 7 işçi, 7 görevli metan gazıyla
yok oldular, gittiler.
Milas Güllükte Tepe-Akfen Su ve
Kanalizasyon şirketinde göz göre göre metan gazıyla 7 can iş
cinayetine kurban edildi. 2006 yılından bu yana sürekli
uyarılara rağmen önlem alınmamış, bölgemizin ve
Türkiye'nin ilk ve tek özelleştirilen, kamunun kontrolünden uzak şirkette
maalesef bu insanların yok olmasına, ölmelerine neden
olunmuştur. İş ve işçi sağlığıyla
ilgili yasa ocak ayında uygulamaya geçmesine rağmen bugüne kadar en
ufak bir önlem, en ufak bir işaret, en ufak bir denetimden
geçirilmemiş ve AKPnin maalesef uygulamaları ve politikaları
sonucunda 7 can yok olmuştur. Bu
konuda Hükûmetin bir açıklama yapmaması
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Demir.
Sayın Demiröz
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bursa İnegöl Tüfekçikonak köyü
sınırları içerisinde hidroelektrik santral yapılma
çalışmaları yürütülmektedir. İçme ve sulama suları
kuruyacak olan İnegöl Sulhiye, Mezit, Osmaniye, Eskikaracakaya,
Rüştiye, Yeniköy, İhsaniye, Kınık, Özlüce köyleri ve Kurşunlu
beldesi vatandaşları Ekmeğimizi aşımızı bu
derelerle suladığımız bu topraktan çıkardık. Bu
derelerden beslenen kaynak suyunu içtik. Vergimizi ödedik. Vatan savunması
için oğullarımızı askere gönderdik ama vatan
saydığımız kendi köyümüzde susuz kalmakla karşı
karşıya bırakıldık. Devletimizin yetkili kurumlarını,
ilgilileri, Bakanlığımızı canımız olan suyu
almamak üzere göreve davet ediyoruz.
Teşekkür ederim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Burada Sayın Bakan. Almaz, almaz Sayın
Başkanım, Sayın Bakan almaz.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Kaplan
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Orman ve Su İşleri
Bakanım da burada, duymasını özellikle istiyorum. Tunceli ilinde
Peri Vadisinde, Peri Suyu üzerinde baraj ve 9 HES projesi var. Bunlardan biri
olan Tatar Barajında geçen hafta su tutulmaya başlandı, baraj
kapakları kapandı. Barajın altında kalan 3 kilometrelik
nehirde hiç su kalmadı. Suyun kalmaması sonrası on binlerce
balık öldü. Sayın Bakanıma soruyorum: ÇED projesinde en
azından suyun yüzde 10unu bulundurması gerekli olan baraj
sorumlularıyla ilgili herhangi bir işlem başlatmışlar
mı? İlgilileri bu konuda duyarlılığa
çağırıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Kaplan.
Sayın Atıcı
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Başbakan hazretleri dün
buyurmuşlar ki: Bu ülkede yıllarca doğum kontrol
mekanizmalarını çalıştırdılar,
halkımızı kısırlaştırdılar; sezaryen
denen olay budur, kürtaj denen olay budur. Bunları yaparken de âdeta
cinayet işlediler, âdeta aldattılar, Ölüyorsun, seni ölümden
kurtaracağız. dediler, hâlbuki dert başkaydı.
Değerli arkadaşlarım,
yalan söylemek bir başbakana yakışmaz. Halkı aldatmak bir
başbakana yakışmaz.
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir)
Sana da hiç yakışmaz!
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Hastaları hekimlere karşı kışkırtmak bir
başbakana yakışmaz.
Şimdi, sezaryen ile doğum
yapan anneler ne hissedecekler? Buradan annelere sesleniyorum. Başbakana
inanmayın, sezaryen gerekli ise yapılmalıdır ve hayat
kurtarıcıdır. Başbakana değil, doktorlara güvenin.
Doktorlar cinayet işlemezler, hayat kurtarırlar. Başbakan önce
Reyhanlıda ve Taksim direnişinde öldürülen vatandaşların
hesabını vermelidir. Bilgisiz ve beceriksiz ellerini de
sağlıktan derhâl çekmelidir.
BAŞKAN Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, bu Taksimdeki
olaylar nedeniyle iki tane gencin ailesi bana telefon etti. Birisi Uğur
Yıldırım, şu anda Okmeydanı Hastanesinde ameliyat
olmuş, gözünün birisini kaybetmiş. Murat Can Top, Şişli
Etfal Hastanesinde yine gözünün birini kaybetmiş. Bu 12 kişi âdeta
böyle. Yani bunlara saldıran polis önce şakaklarına, yüzüne
ateş ediyor ve gözünü de çıkarıyor. Yani bunlar özel eğitimli
ve çocukları öldürmek için özel bir eğitim almışlar, polis
oluyorlar.
Ben şimdi, bu polislerin Türk
polisi olduğuna inanmıyorum. Bunlar Türkiyeye getirilen El Kaide ve
Müslüman Kardeşlerden polislerin arasına katılarak özellikle
gençlerin hayat boyu kendisini ızdıraplara ve sakatlıklara
sürükleyecek bir yaralamaya meydan veren kişiler olarak görüyorum. Bu
Hükûmet burada açıklama yapsın. Bu polisin içinde El Kaideden,
Müslüman Kardeşlerden ve Libyadan getirip de Türkiyede eğittikleri
kişiler var mıdır? Yoksa, bu polisler ben inanıyorum ki o
gençlere o şekilde eziyet eden bir saldırıda bulunmazlar.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Genç.
Sayın Ünal
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, ben, Sayın Osman Aşkın Bak Beyin bir
açıklaması var, söz hakkımı ona vermek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, bir dakika
lütfen.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Mersin şehrimizde düzenlenecek
olan 17nci Akdeniz Oyunlarının açılışı
yarın Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan
tarafından yapılacaktır. Oyunlar 32 branşta, 3 kıtadan,
24 ülkeden, 3 binden fazla sporcunun katılımıyla
gerçekleştirilecektir. Yunanistanın ekonomik kriz nedeniyle
organizasyondan çekildiği oyunlara ülkemiz, Mersin şehriyle talip
oldu, oyunlara on sekiz aylık bir zaman kalmasına rağmen, tüm
tesisleri, spor salonlarını bir yıl içerisinde inşa ederek
hazır hâle getirmiştir. Tesislerin açılışı 9
Haziran Pazar günü, spora her zaman büyük destek veren
Başbakanımız tarafından açılmıştır.
İki dönem Güreş Federasyonu başkanlığı
yapmış bir spor adamı olarak, başta güreşçilerimiz
olmak üzere tüm sporcularımıza ve teknik heyetlere
başarılar dilerim.
Bu organizasyon, aynı zamanda,
2020 İstanbul Olimpiyat Oyunları için önemli bir referans
olacaktır. Oyunlarda mücadele edecek sporcularımız için
Madalyalarınız altın, yolunuz açık olsun. diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Bak.
Gündeme geçiyoruz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Sayın Başkan, yani bizlere söz vermeyecek misiniz?
Arkadaşımız da bir şekilde söz aldı.
BAŞKAN Böyle bir şey yok
Hanımefendi. 10 tane isim sıraya giriyor, bunlara birer dakika
veriliyor.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Hayır, 11inci olarak söz aldı.
BAŞKAN Bir saniye efendim.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Grup Başkan Vekili olarak kendi söz hakkımı verdim.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Böyle bir üslup var mı?
BAŞKAN - Grup Başkan
Vekilinin sözü vardı, böyle bir açıklama yaptı. Yoksa sonsuza
kadar gidemeyiz, kusura bakmayın.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
O zaman milletvekili olarak bizim hiçbir söz hakkımız olmayacak
mı?
BAŞKAN Her zaman var, her zaman
da alıyorsunuz ilk 10a girerseniz. Uygulamamız da o
Hanımefendi, siz de biliyorsunuz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Böyle dolambaçlı bir yol
BAŞKAN Hayır, fuzuli
tartışmayalım.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) - Sayın Başkan, ben de bir dakikalık söz
talebinde bulunuyorum efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Hamzaçebi
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.
Ben de izninizle söz hakkımı Uşak
Milletvekilimiz Sayın Dilek Akagün Yılmaza devretmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Taksim Gezi Parkında yaşanan olaylar ve onun
arkasındaki halk hareketi AKP iktidarını ve Başbakanı
çok korkutmuş, öyle anlaşılıyor. Verilen talimatlarla
doktorlar, avukatlar, duran adamlar ve öğretmenler, okul müdürlerine kadar
pek çok insan tehdit ediliyor ve gözaltına alınıyor, hatta
tweet atan çocuklar bile gözaltına alınıyor. En son olarak da
yapılmak istenen şey, AKP iktidar yetkililerinin söylediklerine göre,
Cumhuriyet Halk Partisinin kapatılmasına kadar gidecek bir tehditle
karşı karşıyayız ama bu ülkede tüm baskılara rağmen,
tüm bu tehditlere rağmen Cumhuriyet Halk Partisi sindirilemez ve bu
ülkenin kurtuluşu; barışçı, demokratik, çağdaş,
laik bir Türkiye Cumhuriyetinin kurtuluşu ancak Cumhuriyet Halk Partisi
iktidarıyla olacaktır. Bunu bütün AKP yetkililerine söylemek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yılmaz.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kastamonu ilindeki
esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak
tespit edilmesi ve gerekli tedbirlerin alınması için Anayasanın
98, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması yapılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Emin Çınar
(Kastamonu)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet
Şandır (Mersin)
4) Ahmet Kenan Tanrıkulu
(İzmir)
5) Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri)
6) Ali Halaman (Adana)
7) Ali
Uzunırmak (Aydın)
8) Özcan Yeniçeri (Ankara)
9) Erkan Akçay (Manisa)
10) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
11) Enver Erdem (Elâzığ)
12) Mesut
Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
13) Kemalettin
Yılmaz (Afyonkarahisar)
14) Ali Öz (Mersin)
15) Celal Adan (İstanbul)
16) Sümer Oral (Manisa)
17) Emin Haluk
Ayhan (Denizli)
18) Necati Özensoy
(Bursa)
19) Atila Kaya (İstanbul)
20) Münir Kutluata
(Sakarya)
21) D. Ali Torlak (İstanbul)
Gerekçe:
Esnaf ve sanatkârlarımız,
toplumumuzun ve ekonomimizin orta direği ve istikrar unsurudur. Esnaf ve
sanatkârlarımız, sadece ekonomik bir unsur değil, aynı
zamanda sosyal hayatın vazgeçilmez ögeleridirler. Bu anlamda, esnaf ve
sanatkârlarımız, ekonomideki mikro kaynakları değerlendiren
ve kaynak israfını önleyen bir kesimdir. Esnaf ve
sanatkârlarımız, hem ailelerinin geçimlerini sağlayan hem de
geçmişten gelen bir kültürü yaşatıp mikro bazda istihdam
sağlayan halkın vazgeçilmez geçim kapısını oluşturmaktadır.
Esnaflık ve sanatkârlık, geçmişten günümüze, babadan oğula
geçen bir kültürel iş kaynağı da olmuştur yüzyıllar
boyunca. Ancak ne yazık ki ülkemizdeki ekonomik sorunlar, değişen
ticaret anlayışı, sanayi ve hizmetler sektöründeki ekonomik
yoğunlaşma, esnaf ve sanatkârlarımızı güç durumda
bırakmıştır.
Finansman yetersizliği, ekonomik
sıkıntılar nedeniyle ortaya çıkan talep yetersizliği,
mesleki eğitim ve yapay ekonomik yoğunlaşma olgusu esnaf ve
sanatkârlarımızı ciddi manada sekteye uğratmaktadır.
Sanayi sektöründeki hantal entegre tesislerin yanı sıra, son
dönemlerde giderek yaygınlaşan hiper ve grosmarketler gibi
işletmeler esnafımızı rekabet edilemez
sıkıntılara sokmaktadır. Aynı zamanda, büyük
marketlerin artık mahalle aralarında bile kurulması ve
yiyecekten giyime kadar her çeşit ürünü satması, bakkal, manav,
kasap, kuruyemişçi, ayakkabıcı, konfeksiyoncu, kırtasiye,
şarküteri gibi seksene yakın meslek grubunda faaliyet gösteren
esnafımızı olumsuz yönde etkilemektedir.
Büyük işletmelerle rekabet
edemeyen esnaf kepenk kapatmaktadır. Bu, hem sosyal hayatı hem de
ekonomiyi olumsuz etkilemektedir.
Ekonomik
sıkıntıların yanı sıra, yüzlerce yıldır
var olan esnaflık kültürü de yok olmayla karşı karşıya
gelmiştir.
Bu sıkıntılar sadece
esnaf ve sanatkârlarımızı değil, aynı zamanda sanayici
ve toptancılarımızı da etkilemektedir.
Ülkemizin genelini ilgilendiren bu
sıkıntılardan Kastamonu ilimiz de nasibini
almıştır. Kastamonuda, esnaf ve sanatkârlarımız ciddi
ekonomik sıkıntılarla varlık mücadelesi vermektedirler. Bu
sıkıntıların giderilmesi ve gerekli desteklerin
yapılması gerekmektedir.
Bundan dolayıdır ki,
Kastamonu'daki esnaf ve sanatkârlarımızın sorunlarının
araştırılarak çözüm yollarının acilen
bulunmasını istemekteyiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Adıyaman'da, Alevi
yurttaşlarımızın yaşadığı mahalledeki
bazı evlerin kapılarına işaret konulduğu iddiası
yöre halkında büyük bir tedirginliğe yol açmıştır.
Kapılara konan işaretler akıllara Kahramanmaraş
olaylarını getirmektedir. Adıyaman Valisi Ramazan Sodan, 25-30
civarında evin işaretlendiğini belirtmiştir. Yöre
halkının tedirginliğini kaldırmak ve olayın faillerini
ve arkasındaki güçleri bulmak amacıyla Anayasa'nın 98inci ve TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddesi uyarınca
araştırma açılmasını saygılarımla arz ve
talep ederiz. 15/3/2012
1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
2) Ali Serindağ (Gaziantep)
3) Namık Havutça (Balıkesir)
4) Hasan Akgöl (Hatay)
5) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
6) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
7) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
8) Ali Demirçalı (Adana)
9) Celal Dinçer (İstanbul)
10) Gürkut Acar (Antalya)
11) Ümit Özgümüş (Adana)
12) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
13) Bülent Tezcan (Aydın)
14) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
15) Uğur Bayraktutan (Artvin)
16) Mehmet Şeker (Gaziantep)
17) Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
18) Kazım Kurt (Eskişehir)
19) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
20) Veli Ağbaba (Malatya)
21) Hüseyin Aygün (Tunceli)
Gerekçe:
Adıyaman'da, Alevi yurttaşlarımızın
yaşadığı mahalledeki bazı evlerin kapılarına
işaret konulduğu iddiası yöre halkında tedirginliğe
yol açmıştır. Mahalle sakinleri, kapılara konan işaretlerin
akıllarına Kahramanmaraş olaylarını getirdiğini
ve korktuklarını söylemektedir. Bildiğiniz gibi 19 Aralık
ile 26 Aralık 1978'de Kahramanmaraş'ta meydana gelen yedi gün süren
olaylar sırasında 150 kişi öldürülmüş, Alevilere ait 200'ün
üzerinde ev yakılmış, 100'e yakın iş yeri tahrip edilmiştir.
Olayların başlamasından önce Alevilerin yoğunlukla oturduğu
Yörükselim Mahallesi'nde yaşayan Alevilerin evlerinin
işaretlendiği bilinmektedir. Bu olayların failleri ve
arkasındaki güçler aradan geçen bu kadar uzun bir yıla rağmen
bile ortaya çıkarılamamıştır.
Adıyaman Valisi Ramazan Sodan
Adıyaman'ın Karapınar Mahallesi'nde Alevilerin
yaşadığı 25-30 civarında evin
işaretlendiğini, işaretlemelerin hangi maksat ve amaçla
yapıldığını bilmediklerini yaptığı
açıklamalarda söylemektedir.
Mahalle Muhtarı Mahmut Gürsu
yaşanan olaylar ve tedirginlikle ilgili "Sünni mahalle sakinlerinin
kapısında herhangi bir işaret yok. Bu durum Sünni ve Alevi tüm
mahalle sakinlerini ve de herkesi rahatsız etti. Biz bunun çocuklar
tarafından yapılmış bir oyun olmasını diliyoruz.
Ancak aklımıza Maraş olayları gelince tedirgin oluyoruz. Bu
olay kışkırtma amaçlı da olabilir. Polise ve
savcılığa bildirdik, şu an olay
araştırılıyor. İnşallah kötü olaylar olmaz ve
huzurumuz bozulmaz." demektedir.
Ülkemizde bin yıllardır bir
arada yaşayan Alevi ve Sünni vatandaşlarımız arasında
kardeşlik bağının bozulmaması ülkemizin huzur ve
refahı için önemlidir. Kahramanmaraş olaylarına benzer
olayların yaşanmaması için ve yöre halkının
tedirginliğini kaldırmak, olayın faillerini ve arkasındaki
güçleri bulmak amacıyla Anayasa'nın 98inci ve TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddesi uyarınca
araştırma açılmasını saygılarımızla arz
ve talep ederiz.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemiz kamu yönetiminde en önemli
sorunların başında personel rejimi gelmektedir.
Yıllardır bu konuda çeşitli çalışmalar
yapılmasına rağmen, sorun çözülememiştir. En son olarak
eşit işe eşit ücret gibi uygulamalar ve personelle ilgili
farklı kanun hükmünde kararnameler ile sorun çözülmeye
çalışılsa da aslında sorunun çözülmediği ve hatta daha
da derinleştiği görülmektedir. Maliye Bakanlığında
çalışan emekçiler, bu sorunu yaşayan kesimlerden biridir.
Maliye emekçileri arasında
yaratılan uzman olan/olmayan ya da olamayan ayrımı ve eski/yeni
personel çelişkisi ile istihdam belirsizliği sorunu, tüm maliye
emekçileri açısından büyük bir kaygı ve endişeye yol
açmaktadır.
Özellikle yaşı 40'ın
üzerinde olan ve hâlen üniversite mezunu olamamış bulunan maliye
emekçileri, bakanlıkça yok sayıldıklarını,
ötekileştirildiklerini ve yıllardır verdikleri emeği görmezden
gelen Maliye Bakanlığı bürokrasisince tasfiye edilmeye
çalışıldıklarını düşünmektedir.
Büro Emekçileri Sendikasının,
özellikle, ek ödemelerin temel ücrete dâhil edilmesi ve emekli
aylıklarına eklenmesi ile uzman olan personel ile olmayan ya da
mevzuata göre gerekli şartları taşımadıkları için
uzman olamayan personelin arasında yaratılmış bulunan
korkunç ölçekteki ücret adaletsizliğinin ortadan
kaldırılması ve aynı masalarda aynı işi yapan,
aynı adil, idari, mali ve cezai sorumluluğa sahip olan maliye
emekçileri arasındaki ücret adaletinin sağlanmasına ilişkin
çabaları yoğun bir şekilde devam etmektedir.
Maliye Bakanlığı ile
bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarının merkez
ve taşra teşkilatında çalışan ve görevde yükselme
sınavı açılmadığı için mağdur edilen maliye
emekçilerinin olduğu da makamınızca bilinmektedir.
Görevde yükselme sınavlarına
katılabilme koşullarını edinebilmek için
yıllardır hem çalışıp hem de işe ve üniversite
öğrenimlerini tamamlamaya çalışan, KPSS sınavlarına giren,
çeşitli düzeylerde özel sınavlara ya da görevde yükselme
sınavlarına girebilmek için çabalayan maliye emekçilerinin
çeşitli eylem ve etkinliklerle seslerini Maliye Bakanlığına
duyurmaya çalıştıkları da ortadadır.
Tüm bunların yanı sıra,
Büro Emekçileri Sendikası Merkez Yönetim Kurulunca 30 Mart 2010 tarihinde
Sayın Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile yapılan
görüşmede, Sayın Bakan, uzman olan personel ile olmayan ya da
olamayan personel arasındaki ücret adaletsizliğini sona erdirme, hiç
değilse, uzman olan personel ile olmayan personel arasındaki ücret
makasını daraltma sözü vermiştir. Ancak 2010'dan bugüne bu
konuda Maliye Bakanlığı nezdinde bir girişim
yapılmamıştır.
Bu nedenlerle, maliye emekçilerin
sorunlarının tespiti, ortaya çıkarılması ve
çözümlenmesi amacı ile Anayasamızın 98inci maddesi, İç
Tüzükümüzün 104üncü ve 105inci maddeleri gereğince bir
araştırma komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla
araştırılmasını saygılarımızla arz
ederiz.
1) Turgut Dibek (Kırklareli)
2) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
4) Ali Serindağ (Gaziantep)
5) Namık Havutça (Balıkesir)
6) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
7) Hasan Akgöl (Hatay)
8) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
9) Ali Demirçalı (Adana)
10) Gürkut Acar (Antalya)
11) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
12) Celal Dinçer (İstanbul)
13) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
14) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
15) Ümit Özgümüş (Adana)
16) Bülent Tezcan (Aydın)
17)Uğur Bayraktutan (Artvin)
18) Mehmet Şeker (Gaziantep)
19) Aytun Çıray (İzmir)
20) Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
21) Kazım Kurt (Eskişehir)
22) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
BAŞKAN Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeler
bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Şimdi, Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
19/6/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 19/6/2013 Çarşamba
günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisini İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin
Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler kısmının (10/436) Uludere Roboski
katliamının araştırılması ve sorunların
tespit edilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin
görüşülmesini Genel Kurulun 19/6/2013 Çarşamba günlü
birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Barış ve
Demokrasi Partisi grubu önerisi üzerinde ilk söz, lehinde olmak suretiyle,
Mersin Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcüye ait.
Sayın Kürkcü buyurun. (BDP sıralarından
alkışlar)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Sayın Başkan,
sevgili arkadaşlar; bu araştırma önergesinin gereğini uzun
boylu anlatmalı mıyım yoksa herkes bilir mi, o kadar emin
değilim ama ben gene de anlatayım. Çünkü, bu, sadece kendiyle
sınırlı bir durum değil, Türkiye halklarının
kalbinde, ruhunda, maneviyatında olduğu günden beri son derece derin
bir yara açmış, son derece ağır bir travmaya yol
açmış bir devlet kusurudur. Bunun ortaya çıkartılması,
anlaşılması ve faillerinin cezalandırılması
konusundaki kamuoyu talebi o derece yüksektir ki, bunun cezasız
kalması hâlinde bizzat bunu cezasız bırakanlara karşı
son derece ağır bir manevi yaptırımı zaten Türkiye
halkları o günden beri uygulamaktadırlar.
Bugüne kadar, Roboski katliamını
gerçekleştirenlerin masumiyetine inanan bir tek kişi görmüş
değilim. Bugüne kadar, bunun aslında bir katliam
olmadığını söyleyen hiç kimseyi de görmüş değilim,
Türkiyeyi yönetenler ve yönetimin en başında duranlar
dışında, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı. Bunun
dışında, Türkiyedeki Hükûmet üyeleri, Hükûmet partisinin
üyeleri, ona oy verenler, vermeyenler, Kürtler, Türkler, herkes burada son derece
ağır bir suçun işlendiğinden hemfikirlerdir. Ancak bu suç
cezasızdır, bu suçun suç olduğu Meclis araştırma
komisyonumuz tarafından ortaya çıkartılabilmiş
değildir. İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, bir
kastın olmadığı varsayımına nasıl
vardıysa çoğunluğumuz, bu varsayımla herhangi bir özneyi,
herhangi bir kişiyi, kurumu işaret etmeksizin bu suçla ilgili
incelemesini havada bıraktı. Ve yargı üzerinde,
yargının soruşturmayı hak ettiği gibi sürdürebilmesi
üzerinde herhangi bir manevi etki yaratma imkânını toplumun elinden
aldı. Ve nihayet, yargı, geçtiğimiz günlerde karar verdi, dedi
ki: Burada, yargılanacak, mahkememizce yargılanacak bir husus
yoktur. Uludere, Roboski katliamı askerî mahkemeye iade edilmek üzere
askerî savcılığa gönderilmiştir.
Bu katliamın üzerinden bir buçuk yıldan fazla
bir zaman geçtikten sonra, vardığımız sonuç, işte
burasıdır. Hâlâ hiç kimse suçlu değildir, hâlâ hiç kimse
yargı önünde değildir ama Roboski köylüleri pek çok kez bu katliamdan
sonra suçlanmışlardır. Uludere Kaymakamını darp
ettikleri için, sınırı geçip katliam noktasında
kayıplarını andıkları için, Hükûmeti
eleştirdikleri için, adalet talep ettikleri için gözaltına
alındılar, tutuklandılar ve en son, kayıplarını
andıklar için kendilerine kişi başına 3 bin lira idari para
cezası verilebildi
Şimdi, bu kadar ağır bir adaletsizlik,
hukuksuzluk, bu kadar ağır bir şiddet hâlâ devlet eliyle
sürdürülürken, bir yandan da bir çözüm sürecinden bahsediyoruz. Bugün, Çözüm
Komisyonuna gelen Profesör Erol Gökanın şu
uyarılarını dinledi bütün Komisyon: Kin ve nefretin gelecek
kuşaklara aktarılmaması için, yapılacak anayasa ve hukuki
düzenlemelerde mağduriyetlerin önlendiğine dair son derece açık
hükümler, beyanlar bulunmadıkça kin ve nefret kuşaktan
kuşağa aktarılır, asla ve asla buna çare bulunamaz. Bu,
son derece doğru uyarıyı, acaba Komisyondaki AKPli
arkadaşlarımız Hükûmete aktaracaklar mıdır? Çünkü, bu
cezasızlık hâli ebediyen sürecek gibi görünmektedir Türkiye'de.
Daha geçenlerde, Bingölün Solhan ilçesinde, tecavüze
uğrayan, 5 uzman çavuş tarafından tecavüze uğrayan bir küçük kız, ergenlik
yaşının altındaki bir küçük kız şikâyete gitti
adliyeye. Tutuklanan uzman çavuşlar bir ay sonra serbest kaldılar. 5
tecavüzcü ellerini kollarını sallayarak geziyor.
Roboski katliamında imha edilen 34
köylünün katilleri ellerini, kollarını sallayarak geziyor.
Ceylan Önkol, bir küçücük kız.
Apaçık güvenlik kuvvetlerinin ihmali sonucunda tarlada
bırakılmış olan bir patlayıcıya el sürdüğü
için veya iddiaya göre ona ateş edildiği için havaya uçtu. Her iki
durumda da ihmalden ya da kasıttan cezalandırılan bir tek
güvenlik görevlisi yok. Böyle binlerce vakayla beraber geliyoruz.
Bence, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
bu meselelere el koyma zamanı gelmiştir ve geçmektedir.
Sevgili arkadaşlar, özellikle
Hükûmet sıralarındaki arkadaşlara yani Hükûmet partisi sırasındaki
arkadaşlara seslenmek istiyorum:
İnanın, sizin varsaydığınızdan, sizin
sandığınızdan çok daha vahim bir durumla karşı
karşıyayız. İnsanların kalbinde, ruhunda,
vicdanında bu cumhuriyet kurulduğundan beri yoksul halklara,
ezilenlere, dışlananlara, horlananlara karşı işlenen
devlet suçları o kadar ağır bir yük oluşturmaktadır
ki, bu yükten kurtulmak için insanlar her an isyana hazırdırlar ve
her an buldukları her sebeple isyanlarını ortaya
koymaktadırlar. Gezi olaylarında, Gezideki protestoda boşuna
ararsınız bir dış güç ama bir iç güç arayınız
arkadaşlar. Roboski katliamının bu genç kuşağın
vicdanında ve kalbinde ne kadar derin bir yara bıraktığının
farkında bile değilsiniz. Binlerce, milyonlarca insan kendi
vicdanında bu katliamı mahkûm etti. İtiraz ederken, baş
kaldırırken kendilerine uygulanan zulmün aynı zulüm
olduğunu idrak ettikleri an, onun da öfkesiyle ayağa kalktılar.
O nedenle, Meclisimiz önüne gelen bütün araştırma önerilerini
Nasıl olsa BDP başka bir şey demez, o araştırma
ister. diyerek bir kenara koymamalıdır. Hakikatleri
araştırma yönündeki taleplerimizi reddediniz, bir hakikatleri
araştırma komisyonu kuramıyoruz. Hiçbir konuda, halka
karşı işlenmiş olan hiçbir suç karşısında
bir araştırma komisyonu kurulmasına evet demediniz. Peki,
nasıl araştıracağız bunları? Kim
araştıracak? Sevk ettiğiniz yargı, aslında bugün
Türkiyede kendisini hükûmetin, devletin eşit ortağı, hatta
onlardan daha üstün bir güç olarak görüyor, bunun farkında değil
misiniz? Bütün bunları onlar araştırmayacaklar. Onlar, askerin
boşalttığı yere talip olmuş yeni bir bürokratik
vesayet gücüdürler. Buradan adalet çıkmıyor, çıkmayacak. O zaman
Meclis bizzat, adaleti yeniden tesis için, bu araştırma komisyonlarıyla
niçin bu suçun ortaya çıkartılmadığını, niçin
Genelkurmay Başkanının
soruşturmadığını, niçin Başbakanın
soruşturma emri vermediğini kendi elleriyle
araştırmalıdır. Koruma güdüsüyle, devletin en
yukarısındakileri, aşağıdan, Meclisten koruma
güdüsüyle hiçbir yere gidilemez, hiçbir özgürlük alanı kuşatılamaz,
hiçbir adalet tesis edilemez. Meclis, kendinin idrakine varmalı, kendi
gücünün farkına varmalı ve bu gücünü harekete geçirmelidir. Bu
olmadıkça, müesses nizamın kurumları bizi geleceğe taşıyamaz.
Onların adı üzerinde, onlar müesses nizamı korumak ve kollamakla
yükümlüler ama Meclis, kendisi, böyle bir değişikliği meydana getirecek bir halk idaresine
yaslanarak pekâlâ o kurumlar hakkında her türlü kararı alabilir.
İşte oraya yazmışsınız, egemenlik
kayıtsız şartsız buranınsa, onlar adına
burası egemenlik kuruyorsa, egemenliğin en önemli kaynağı
burasıysa bütün bunlarla başa çıkabilir.
O nedenle, Roboski
katliamının sorumlularını örtbas etmek anlamına
gelebilecek her türlü davranışın bizzat vatandaşların
kendileri, yurttaşlar, gençler, kadınlar ve sadece Kürtler
değil, Türkiyede yaşayan vicdan sahibi herkes tarafından bizzat
sorulacağından emin olunuz ama o zaman herhangi bir adli merciden
geçmeyen adaletin ne kadar yıkıcı olabileceğini hep beraber
göreceksiniz.
Bu sebeple, bu öneriye evet derseniz
eğer, Roboski köylülerinin gönlünü kazanmakla kalmayacaksınız,
Türkiyenin tamamında adaletin kurulabileceğine dair bir ümidi
uyandıracaksınız ya da halk kendi adaletini kuracak. Tercih
sizin arkadaşlar. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Kürkcü.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu önerisi üzerinde ikinci konuşmacı, aleyhinde olmak üzere,
Çankırı Milletvekili Sayın İdris Şahin.
Buyurun Sayın Şahin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Barış ve Demokrasi Partisinin Uludere olaylarının
araştırılmasına yönelik vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesi aleyhine söz almış bulunuyorum,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle şunu ifade etmemiz
gerekir ki 28 Aralık 2011 tarihinde Şırnak ili Uludere ilçesi
Gülyazı ve Ortasu köylerine sınır Irak topraklarında
meydana gelen ve 34 vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan olay
ırkı, dini, meşrebi ve siyasi görüşü ne olursa olsun tüm
vatandaşlarımızı derinden üzmüş ve o günden bu yana da
ülkemizde her daim dile getirilmiş bir konudur.
Bu araştırma önergesinin
dayanağını Anayasanın 98inci maddesi ve Meclis
İçtüzüğümüzün 104 ve 105inci maddelerine dayandırmış
Barış ve Demokrasi Partisi. Ancak, burada arzulanan ve murat edilen
hadise, o günün şartlarında meydana gelen bu olayların
içerisinde istihbarat zaafının olup olmadığı,
Hükûmetin aldığı kararlar, kararı uygulayanlar ve sorumlu
yetkililer konusunda bir araştırma yapılmasını öngörüyor
ve yine, araştırma önergesinin içeriğinde bir kısım
gerekçelerle de olay bir şekliyle anlatılmış.
Şimdi, olayın hemen akabinde
özellikle ihmale yönelik söylemleri kabul etmemiz bu kürsüden mümkün
değil. Ancak, bir hususu, özellikle gerekçede beyan edilen bir hususu da
burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Gerekçenin üçüncü paragrafında,
özellikle bombalama sonrası 112ye telefon edilmesi ve yetkililerin
uyarılmasına rağmen ambulans gönderilmediği, İnsan Hakları
Derneğinin, MAZLUMDERin, Türk Tabipler Birliğinin, KESKin ve
diğer sivil toplum kuruluşlarının
hazırladığı ortak rapora göre de olayda 13
yaralının yardım gelmemesi sonucu yaşamını
yitirdiği ifade edilmiştir.
Hemen bir sonraki paragrafta bizzat
gerekçeyi yazan arkadaşımızın da çelişkiye düştüğü
çok net görülüyor çünkü o paragrafta da aynen şu ifade ediliyor: Köylüler
BDP il örgütü ve belediyelere ait ambulanslarla anında olay yerine intikal
etmiş; dehşet verici, tüyler ürpertici toplu bir öldürme olayı
ile karşılaşılmıştır. Yani, bir paragrafta
geç kalındığından, kamunun olaya yeterince müdahale
etmediğinden bahsedilerek 13 kişinin hayatını bir an önce
müdahale edilmemesi sebebiyle kaybettiği ifade edilirken, hemen bir
sonraki paragrafta derhâl olay yerine intikal edildiği ve bir
şekliyle müdahalede bulunulduğu ifade edilmektedir.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu olay sonrasında Meclis İnsan Hakları
Komisyonu bir alt komisyon kuruyor ve hemen olay sonrasında bölgede on üç
ay gibi bir süre bir çalışma gerçekleştiriliyor ve İnsan Hakları
İnceleme Komisyonu kanundan doğan bu hakkını kullanarak on
üç ay çalışabiliyor. Şu an itibarıyla istenilen Meclis
araştırma önergesi ve araştırma komisyonunun maksimum
çalışma süresi üç ay; yetmediği takdirde bir ay daha ilave bir
süre verilecek. Ve hemen olayın akabinde kurulmuş, alt komisyon
olarak belirlenmiş ekibin ciddi bir çalışması
sonrasında da 27 Mart itibarıyla komisyon, raporunu Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunmuş. Eksiklikler olabilir, Bazı şeyler tam
olarak ifade edilmemiş. de diyebilirsiniz ve buna dair de muhalefet
şerhlerini, gerek Barış ve Demokrasi Partisi gerekse Cumhuriyet
Halk Partisi ifade etmek suretiyle aleyhe şerhlerini rapora
dercetmişler.
Şimdi, on üç ay içerisinde konunun
uzmanı olan İnsan Hakları Komisyonunun
ulaşamadığı bir kısım veri ve bilgilere bundan
sonra kurulacak bir araştırma komisyonunun ulaşmasını
beklemek bence biraz anlamsızlık ifade eder.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Veriler elde zaten.
İDRİS ŞAHİN
(Devamla) Ve hemen olay sonrasında Komisyon intikal etmiş ve pek çok
veriye de hadisenin soruşturma aşamasında olması
ALTAN TAN (Diyarbakır) Ne
bulmuş? Suçlu kim?Ne oldu, ne çıktı ortaya? Hiçbir şey yok.
İDRİS ŞAHİN
(Devamla) -
dosyada gizlilik kararı bulunmuş olması sebebiyle
yargıya intikal ettiği ifade edilmiş ve Komisyona gelen
raporların büyük bir çoğunluğu da bizzat Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığı aracıyla
gerçekleşmiş.
ALTAN TAN (Diyarbakır)
Yargı da görevsizlik kararı vermiş.
İDRİS ŞAHİN
(Devamla) Şimdi, aslolan ve arkadaşlarımızın
aslında itiraz ettiği, bir nebze de haklılık payı olan
bir durum söz konusu. Burada Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığının yaklaşık on beş ay
gibi bir süreden sonra görevsizlik kararı vermesi, bunun askerî
yargının konusuna girdiğinden bahisle görevsizlik kararı
vermiş olması, elbette, bir hukukçu kimliğiyle benim de tasvip
etmediğim ve doğrulamadığım bir husus. Çünkü, bizim
siyaset anlayışımızda ve yargıya
bakışımızda, tarafsız, tam bağımsız bir
yargının oluşabilmesi ve yargıda teklik prensibine göre
sadece sivil mahkemelerin var olması gerektiğine inanıyoruz ve
askerî yargının kaldırılmak suretiyle askerî mahkemelerde
sadece disiplin suçlarına bakılabilmesini, diğer tüm eylem ve
işlemlerinden dolayı da sivil mahkemelerde yargının
görevini ifa etmesini bekliyoruz ve bu noktada da ben umuyor ve inanıyorum
ki
Ülkemizin demokratik standartları yükseldikçe, tarafsız ve
bağımsız yargıya olan inanç milletimizde
pekiştiği ölçüde bu sorunların da ortadan kalkacağına,
ileri bir tarihte askerî mahkemelerin kaldırılmak suretiyle bu ülkede
var olan bütün eylem ve işlemlerin bağımsız mahkeme olarak
sivil mahkemelerde görüleceğine inancım tam.
ALTAN TAN (Diyarbakır) Ne zaman,
2071te mi?
İDRİS ŞAHİN
(Devamla) Bunun dışında, değerli milletvekilleri,
özellikle burada ifade edilen bir kısım hususlarla alakalı ben
değerli hatibe ve arkadaşlarımıza şunu ifade ediyorum:
Bu ülkeyi bir bütün olarak görürsek, 76 milyonu bir bütün gördüğümüzde,
780 bin metrekare toprağın ayrılmaz bir bütünlük içerisinde
yaşamını devam ettireceğine dair inancımız pekiştiği
ölçüde, ötekileştirmeden, siz-biz demeden, gerçek anlamda bir insan
hakkı ihlali varsa, bunun üstüne rahatlıkla gidebileceğimizi
ifade ediyoruz. Çünkü, işkence ve kötü muamelenin bir insanlık suçu
olduğunu biz her defasında bu kürsüden ifade ediyoruz. Bu ülkeye
vatandaşlık bağıyla bağlı olan hiçbir kimsenin,
inancından, ırkından ve siyasi görüşünden dolayı bir
ayrıma tabi tutulmasını da asla ve asla istemiyoruz çünkü bizim
siyasetimizde insanı merkeze alan bir anlayış var ve bu ülkenin
bütün vatandaşlarının eşit bir yaşam tarzı idame
ettirmesine yönelik eylem ve icraatlar içerisinde olan bir siyasi
iktidarız.
Yargıyla alakalı olan
hususlarda demin burada ifade edildi- bir kısım somut örnekleri,
ülkenin batısından örnekler olarak veriyoruz. Mesleğimin ilk
yıllarında karşılaştığım hadiseler,
doğudan gelen, batıdan gelen farklı insanların
Çankırıda, kırsalında, Ankarada, çok farklı suçlar
işlediklerini ve bu insanların hiçbirine, sadece bulundukları
bölgeyi veya ırkını ifade ederek bir ayrımcılık
yapıldığını biz hiç görmedik ve bu ülkede
yargının her alanda tarafsız ve bağımsız
olmasını en fazla arzu edenlerden birisi de bu Hükûmet ve iktidar
partisinin mensupları. 12 Eylül 2010 referandumunda, biz, artık,
üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü için Anayasaya evet
çağrılarını meydanda yaparken yargıdaki bir
kısım sıkıntıları ortadan kaldırmak ve
yargının gerçek işlevine dönüşmesi için adımlar
atmıştık ama maalesef, bugün burada yargıyı
eleştirenler, o gün bu noktadaki düzenlemeler yapılacağı
zaman da itiraz etmişler ve çekincelerini ortaya koymuşlardı. O
yüzden, burada aklıselim düşünmek zorundayız.
Eğer yargıya olan
inancımızı tamamen bu toplum kaybettiği takdirde, devlet
olmanın gereği ve milleti yan yana getiren ve adalet olgusunu ortadan
kaldıracak bir düşünce içerisine düşmemiz gerçekten çok kötü
sonuçlar verebilir. Elbette ki yargıda bir kısım eksiklikler
olabilir ama son yıllardaki, özellikle demokratikleşme
adımlarıyla ve yargı paketleriyle getirilen düzenlemeler, bu
ülke insanının daha huzurlu, daha demokratik bir ortamda
yaşayabilmesi için, insanımızın refahı için
gerçekleştirilmiş olan hadiselerdir. Yargıda -ben şuna
inanıyorum ki- fiziksel eksikliklerin tamamı giderilmiştir.
Artık, o binaların içerisinde, o sarayların içerisinde, insanların
ruhunu da okşayacak ve bu ülkeye vatandaş olarak bağlı
kalmanın onurunu yaşatacak -inşallah- yargı
kararlarını da bağımsız yargıdan
beklediğimizi özellikle ifade etmek isterim. Ama buraya, kürsüye
çıktığımız zaman, yargıyı senin-benim
ayrımına soktuğumuz zaman, bağımsız
yargının işlevini, bir şekliyle, yerine getirilmesine mâni
olduğumuzu da hiçbir zaman için unutmayalım.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Kesilen para cezalarına ne diyorsunuz?
İDRİS ŞAHİN
(Devamla) Ben bu duygu ve düşüncelerle özellikle şunu ifade edeyim
ki buradaki artık Meclis araştırma önergesiyle kurulacak olan
bir komisyonun işlev ve eylemlerinin
tamamı Meclis İnsan Hakları Komisyonunca kurulmuş alt
komisyonla yerine getirilmiş, rapor da Meclis Genel Kuruluna
sunulmuştur.
ALTAN TAN (Diyarbakır) Ve hiçbir
şey elde edilmemiş, her şey gizlenmiştir, yalan
söylenmiştir.
İDRİS ŞAHİN
(Devamla) Ben, buradaki raporda, eksiklikleri varsa da orada muhalefet
şerhinde ifade edildiği kanaatindeyim.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Ayrıca mağdur ediliyor aileler.
İDRİS ŞAHİN
(Devamla) Bu duygu ve düşüncelerle BDP grup önergesinin aleyhinde
olduğumu bildiriyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Yani,
Daha iyisini yapamayız. diyorsunuz, öyle mi?
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Şahin.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu önerisi üzerinde üçüncü konuşmacı Ankara Milletvekili
Sayın Levent Gök.
Sayın Gök, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi
Partisinin grup önerisi üzerinde söz aldım. Hepinizi sevgiyle
saygıyla selamlıyorum.
Önemli bir konuyu görüşüyor ve
değerlendiriyoruz. Esasında, birkaç defa bu Mecliste bu konu
tartışıldı. AKPnin oylarıyla bu önerinin de biz
reddedileceğini biliyoruz. Zannediliyor ki sayısal çoğunlukla
Türkiyede adalet tesis edilecek. Değerli arkadaşlarım, ne zaman
böyle davransanız Türkiyede adalet büyük bir yara alıyor ve ciddi
bir kanama her gün daha fazla artarak devam ediyor.
Az önce konuşan AKP sözcüsünü
gerçekten ibretle izledim. Keşke AKP bu konuda, Uludere Komisyonunda ya da
Meclis İnsan Hakları Komisyonunda görevli bir arkadaşı
burada sözcü olarak belirleseydi. Doğal olarak, arkadaşımız,
İnsan Hakları Komisyonunda yaşanan tartışmaları
bilmediği ve raporlara giren belgelerden haberdar olmadığı
için yanlış değerlendirmelerde bulundu burada. Örneğin dedi
ki, ambulans meselesine geldi: Gerekçede ambulansların gitmediğinden
bahsedildi, bir
müddet sonra belediyenin ambulanslarının gittiğinden
bahsettiniz. Oysa değerli arkadaşlarım, Uluderedeki 28
Aralık 2011 tarihinde 34 yurttaşımızın
öldürüldüğü bu olayda ne askerî ne de sivil otorite olay yerine
gitmemiştir. Bir kere, bu, dosyada çok sabit bir belgedir. Uluderede
görevli olan 22nci Jandarma Sınır Tümen Komutanının bizzat
bizlere ifadesi vardır, raporlarımızdadır. Sayın
Komutan, niçin olay yerine gitmediniz? dediğimiz zaman bize aynen
şunları söylemiştir: Biz eğer olay yerine gitseydik
askerle halk karşı karşıya gelirdi. Sevgili
arkadaşım, bu, raporda böyledir.
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Ben bunların hepsinin raporda
olduğunu biliyorum, gerekçede farklı ifade edildiğini
söylüyorum.
LEVENT GÖK (Devamla)
Onun ötesinde, mülkiye müfettişi devletin askerî ve sivil otoritesinin olay
yerine gitmemesini Türkiye'nin acil yardım gereksinimlerinin
karşılanmasında büyük bir talihsizlik olarak
değerlendirmiş ve mülkiye müfettişi raporunda bunu bu
şekilde yazmıştır. Yani, konuyu bilerek çıkıp
konuşalım, ahkâm keserek değil. Konuştuğumuz olay
yakın tarihimizin önemli bir trajik olayı. 34 tane
yurttaşımız ölmüş. Hangi 34 tane
yurttaşımız? 4 tanesi 13 yaşında, 18 tanesi 18
yaşın altında. Her biri 50 ya da 100 lira için beş
altı saatlik bir yolu gidiyorlar, oradan aldıkları mazotla geri
dönüyorlar ve dört buçuk saat süren bir insansız hava aracı
görüntüsüne rağmen, bunlarda silah olmamalarına karşın,
katır sayılarının fazla, insan sayısının
katır sayılarına göre daha az olmaları gerçeği
karşısında, bunların kaçakçı oldukları
değerlendirmelerinin yapılmasının mümkün olduğu bir
ortamda ve sınırın 100 metreyle 1 kilometre mesafesi
arasında ve en yakın askerî üsse tam 6 kilometre mesafede
bulundukları anda hava saldırısını gerçekleştiriyor
değerli arkadaşlarım. Bunun hiçbir inandırıcı
yanı yoktur, hiçbir kabul edilebilir bir yanı yoktur. MİT
başka şey söylüyor, Genelkurmay başka şey söylüyor;
MİT diyor ki: Ben rapor vermedim, istihbarat vermedim. Ama biliyor
musunuz ki MİT bu olayın olduğu günden bir gün önce, 27
Aralık 2011 tarihinde, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine
verdiği bir istihbarat raporunda, bölgede birtakım unsurların
Türkiye'ye giriş
yapacağını bildiriyor. Değerli AKPliler, değerli
arkadaşlarım, bu olayın ardındaki sır perdesi
nerededir, biliyor musunuz? Olay 28 Aralık 2011 tarihinde olmuştur ve
o gün, aynı zamanda Millî Güvenlik Kurulu vardır. Millî Güvenlik
Kurulunda tartışılmıştır bu olay, Millî Güvenlik
Kurulunun bir gün öncesi gelen istihbarat raporuna göre herkes hazırlıklarını
yapmıştır, Millî Güvenlik Kurulunda kim varsa o gün bu olaydan
haberdardır ve sorumludur. Olay tüm devlet kademesinin, en üst kademesinin
içinde olduğu bir ortamda kararlaştırılmış ve
planı basılmıştır. Olayın bugüne kadar aydınlatılmamasının
en önemli sebebi de devletin bütün organlarının bu işin içinde
olması ve sorumlu olmasından kaynaklanmaktadır. Eğer bu
konuda bana Doğru söylemiyorsunuz. derseniz ben de Millî Güvenlik
Kurulunun tutanaklarının açıklanması isterim, o gün neler
konuşulduğunu tüm kamuoyunun bilmesini isterim. Bir gün önce
MİTin raporu gelecek Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine ve
Bu olay burada tartışılmayacaktır. derseniz buna kimse
inanmaz.
Şimdi, ölenler çocuktur, ölenlerin
çoğu kalem tutan çocuklardır, okuma ihtiyaçlarını gidermeye
çalışan çocuklardır. Adalet duygusu kanıyor burada
değerli arkadaşlarım, daha da vahimi, o gün yaralılara
yardım edilmemesi Türkiye açısından bir skandaldır.
Türkiyede vicdanlar bu kadar mı kör olmuştur değerli
arkadaşlarım? 22nci Jandarma Tümen Komutanının
söyledikleri raporumuzda vardır. Biz, evet, olayı biliyorduk,
gidemedik çünkü gitseydik askerle halk karşı karşıya
gelir. demiştir, bunlar raporda vardır. Kimse işin, başka
mazeretlerin arkasına sığınmasın. Vahim bir olay
yaşanmıştır, trajik bir olay
yaşanmıştır, Türkiye Cumhuriyetinin 34 tane
yurttaşı öldürülmüştür Türk Silahlı Kuvvetlerinin
uçakları tarafından. Böylesine bir olayda, hemen, ertesi gün devletin
bütün kademeleri Bu olay karanlık dehlizlerde kalmayacak demiştir,
Derhâl sorumlular bulunacak. demiştir, mülkiye müfettişi
görevlendirilmiştir, mülkiye müfettişi 2012 Nisan ayında
raporunu vermiştir ama bu, ön inceleme raporudur, hâlâ soruşturma
emri verilmemiştir, İçişleri Bakanlığının
raflarında durmaktadır mülkiye müfettişinin raporu. Meclis
İnsan Hakları Komisyonu aylar süren incelemesinde bir adım boyu
ilerlememiştir, tüm gerçekleri örtbas eden ve Ölen yurttaşlar
arasında PKKlılar da vardır. diyen bir raporu kabul
etmiştir muhalefet partileri dışında. Böylesine bir olayda
ASELSANın raporu tahrif edilmiştir. ASELSANın dakika dakika,
saniye saniye yazdığı raporların bir kısmı
kesilerek, içeride sanki aşağıdan gelen insanlar olduğu
algısı yaratılarak Ölen insanlar arasında PKKlılar
vardır. algısı AKPnin raporunun baş köşesidir
değerli arkadaşlarım.
Bunu, kimse böyle bir
haksızlığı yapamaz. Ülkemizin Uluderesinde yaşayan
insanlarımız Türkiye Cumhuriyetinin eşit birer
yurttaşıdır; herkes gibi onlar da adalet bekliyor, herkes gibi
onlar da vicdanları kanatan bu yarada bir adım ilerlenmesini,
faillerin bulunmasını bekliyor. Bunu sağlamak hepimizin
görevidir. Bunun arkasına saklanamayız. Mülkiye müfettişi
raporundan sonuç alamayacaksınız, İnsan Hakları Komisyonu
raporundan sonuç alamayacaksınız, bir yandan Diyarbakır
Savcılığı da bir buçuk yıldan sonra görevsizlik kararı
verecek, dosyayı Genelkurmay Başkanını soruşturmakla
yükümlü olan Genelkurmay Askerî Savcılığına gönderecek,
yani Genelkurmay Başkanının memuru olan Genelkurmay Askerî
Savcılığı Genelkurmay Başkanını
soruşturacak. Öyle mi arkadaşlar? Olabilir mi bu? Olayın
kapatılmasına yönelik bu görevsizlik kararı yine adaleti
kuşatmıştır ve vicdanları kör etmiştir.
Yine, geçtiğimiz günlerde
Uludereli aileler mayıs ayında çocuklarının ölümünün
500üncü gününü anmak üzere sınırın hemen 50 metre ötesine
geçtiler ve hepsine onların, tam 50 kişiye 3er bin lira olmak üzere
idari para cezası gönderildi Sınır Kanununa muhalefetten
dolayı değerli arkadaşlarım. Şimdi, böylesine bir
olayda, çocukların vurulduğu yerde yapılacak bir anma törenine
dahi bir saygı göstermek hiç olmazsa insani yönden hepimizin arzu
ettiği bir durum değil midir? Niçin bu aileler -daha- 3 bin lira bir
para cezasıyla mağdur ediliyor? Kaldı ki olayın olduğu
yer gerek Jandarma Komutanlığı gerekse Şırnak Emniyet
Müdürünün raporunda aynen şöyledir; Olayın geçtiği yer
kaçakçılık faaliyeti açısından en yoğun bölgedir,
bölücü terör örgütü mensuplarının geçtiği bir yer
değildir. diye raporlar olmasına karşın. Bu aileler bu
yerde anma töreni düzenleyecek, her birine 3er bin lira para cezası
vereceksiniz, daha önceki, bizim de tasvip etmediğimiz, kaymakama
saldırıdan dolayı 5 kişi tutuklandı, hâlen
yargılanıyorlar, o bir yandan devam edecek ama 34 tane ölümün
olduğu bir yerde bugüne kadar bir tek askerî yetkili dinlenmeden olay
kapatılmaya çalışılacak. Meclis İnsan Hakları
Komisyonu da bu kapatılmaya alet olmuştur. Komisyon tam on dört ay
sonra verdiği raporda vicdanları yaralamıştır.
İnsan Hakları Komisyonunun verdiği rapor tarihe geçen bir kara
lekedir. Biz onu elimizin tersiyle ittik ve muhalefet gerekçemizi çok güzel bir
şekilde derç ettik. Umuyor ve diyoruz ki tüm dünyamızın ve
herkesin takip ettiği bu olay vicdanlar da artık bir yerlere oturur
ve Uludere olayının aydınlatılmasına yönelik
çalışmalar devam eder.
Şimdi, bir yandan takipsizlik
kararı, bir yandan mülkiye müfettişleri raporunu vermeyecek, bir
yandan İnsan Hakları Komisyonu kapatacak. Peki, ne yapacak bu
aileler? Ne yapacağız değerli arkadaşlarım?
İşte, bu amaçla verilmiş olan, hiç olmazsa bir nebze olsun,
Mecliste kurulacak bir komisyonla bunu tekrar inceleyelim. şeklindeki
bir önerinin kabul görmesi gerekir, reddedilmemesi gerekir. Vicdanlar kanar;
vicdanları kanatırsanız, adaleti kanatırsınız.
O nedenle biz Barış ve
Demokrasi Partisinin bu önergesini desteklediğimizi ifade ediyor, hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Gök.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubunun önerisi aleyhinde olmak üzere son konuşmacı Çanakkale
Milletvekili İsmail Kaşdemir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İSMAİL KAŞDEMİR
(Çanakkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP grubu
tarafından verilen grup önerisi üzerine AK PARTİ grubu adına
aleyhte olmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu duygu ve
düşüncelerimle Genel Kulumuzu saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; her şeyden önce belirtmek istediğim konu şudur
ki: Uludere olayı yargıya intikal etmiş bir konudur.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Yargıda bir şey çıkmadı.
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) - Anayasamızın gereği yargıya intikal etmiş
bir konuyla ilgili olarak görüşlerimi Anayasamızın çizmiş
olduğu çerçevede paylaşmaya çalışacağım. Az önce,
benden önce konuşan sayın milletvekillerini dikkatle dinledim. Tabii,
ben de görüşlerimi sizlerin huzurunda paylaşmaya
çalışacağım. Fakat hemen şunu belirtmek isterim ki:
Bir defa herkesin hukuka uygun davranması gerekir.
Başkalarını, halkı hukuksuzluğa davet etmenin çok
doğru bir davranış olmadığını
düşünmüyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Uludere olayı tüm milletimizi derinden üzmüş,
derinden yaralamış bir olaydır. Daha başka bir tabirle
Uludere olayı beşerî ve mahşerî vicdanlardaki yerini
almıştır fakat olayın hemen sonrasında
acıların paylaşılması, yaraların
sarılması için Hükûmetimiz başta olmak üzere, sivil toplum
kuruluşlarımız, siyasal partilerimiz, toplumun tüm kesimleri
seferber olmuştur. Hükûmetimiz de bu konuya çok yakın bir ilgi ve
alaka göstermiş ve yakından takip etmiştir, takip etmeye devam
etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; vefat edenlerin yakınlarına 5233 sayılı Terörle Mücadeleden Doğan
Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanununa göre,
ödenen meblağ dışında Başbakanlık tarafından
da kaynak aktarılmıştır.
ALTAN TAN (Diyarbakır) Katil kim
katil? Paradan değil katilden bahset!
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) - Tabii, bu yaşanan acıların
karşılanması anlamında bir bedel mukabili olarak
düşünmemek gerekir fakat olayın yaşanmasında
mağduriyetlerin giderilmesi ve yakından ilgilenmesi anlamında
Hükûmetimizin göstermiş olduğu bir çalışmadır.
Tabii, Uludere olayıyla ilgili
olarak Meclisimiz de üzerine düşeni yapmıştır. Bu konuyla
alakalı olarak da İnsan Hakları İnceleme Komisyonunda
Uludere Alt Komisyonu kurulmuştur.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Ama bir şey çıkmadı.
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) - Bu Komisyon gerekli araştırmaları, incelemeleri
yapmış ve bizzat bölgeye giderek oradaki mağdur
yakınlarıyla gerekli görüşmeleri yapmıştır
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Boşuna gitmiştir.
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) -
ve bu inceleme ve araştırmaların sonucunda, gerekli
çalışmaların sonucunda da İnsan Hakları Alt Komisyonu
raporunu yazarak Meclis Başkanlığımıza sunmuştur.
ALTAN TAN (Diyarbakır) Masal
yazıldı masal, çocuklara masal!
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) - Biz bu Uludere Alt Komisyonunun raporunun yeterli derecede
açık olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle de verilen bir komisyon
raporu varken
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Bu konuda hiç konuşmayın bence ya, hiç konuşmayın!
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) -
ve bu rapor yazılmışken tekrar ve tekrar Meclis
Genel Kurul gündeminin aynı konuyla meşgul edilmemesi gerektiğini
düşünüyoruz
ALTAN TAN (Diyarbakır) Masal
var, hikâye var.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin)
Yazdınız diye değil, yazmadınız diye itiraz
ediyoruz.
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) -
ve bunun da bir anlamı olmadığını
düşünüyoruz.
Biliyorsunuz, Uludere olayı
yargıya intikal etti
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Sonra ne oldu? Sonuç?
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) -
bu konuyu sizle paylaşmıştım. Bu konuyla
ilgili olarak da geçtiğimiz günlerde -altını çiziyorum- biraz
geç de olsa Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı görevsizlik kararı verdi çünkü
olayın geçtiği yer sınır ötesinde olan bir yerdir. Ama
şunu herkesin çok iyi bilmesi gerekir ki: Adalet er veya geç tecelli
edecektir. Gerçek suçlular, gerçek failler mutlaka ama mutlaka bir gün
yargı önünde hesabını verecektir.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
O yüzden araştırma önergemiz kabul edilsin.
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) - Tabii, biliyorsunuz AK PARTİ hükûmetleri her türlü
haksızlığın, her türlü hukuksuzluğun üzerine büyük bir
cesaret ve kararlılıkla gitmiştir ve gitmeye de devam
etmektedir. Bu olayın üzerine de bütün kararlığımızla,
azmimizle gitmeye devam edeceğiz çünkü AK PARTİ hükûmetlerinin -bunu
herkesin bilmesini istiyoruz- yaşanan olayları halının
altına süpürme gibi bir alışkanlığı ve
özelliği yoktur. Milletimizden aldığımız güçle her
türlü haksızlığın ve hukuksuzluğun üzerine gitmeye
devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri ülkemizin demokratikleşmesi
adına çok önemli işler yapmıştır. En başında
şunu söyleyeyim: 2010 yılında yapılan anayasa
değişikliği bile bu ülkenin demokratikleşmesi ve
şeffaflaşması anlamında, hukuk devleti ilkesinin
gereğinin yerine getirilmesi anlamında ülkemiz tarihi açısından
çok önemli bir dönüm noktasıdır. Bakın, neler
yapmışız: Yapılanları saymaya burada süremiz yetmez
ama başlıklar hâlinde sizlerle paylaşmaya
çalışayım.
ALTAN TAN (Diyarbakır) Sadede
gel, sadede. Roboskiye gel, Roboskiye.
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) - Bir defa darbe ve olağanüstü hâl uygulamaları AK
PARTİ hükûmetleri döneminde sona ermiştir. AK PARTİ
iktidarının daha 12nci gününde olağanüstü hâl uygulamasına
son verilmiştir. Olağanüstü hâl hepimizin bildiği gibi bölge
halkının şikâyet ettiği ve yakındığı
bir durumdur.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Konumuz AKPnin icraatları değil ki, konumuz Roboski. AKPnin
icraatlarını neden anlatıyorsunuz? Hayret bir şey ya!
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) - AK PARTİ hükûmetleri göreve gelir gelmez, daha 12nci gününde
ilk iş olarak olağanüstü hâl uygulamasına son vermiştir.
ALTAN TAN (Diyarbakır)
Roboskiye gel, Roboskiye.
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) - Tabii, bununla beraber ülkemizin hukuk sisteminin şikâyet
ettiği ve uluslararası arenada her zaman eleştirildiğimiz
devlet güvenlik mahkemeleri önce sivilleştirilmiş sonra da tamamen
kaldırılmıştır. 12 Eylül askerî darbesini
gerçekleştirenlerin sorumsuzluğunu hükme bağlayan
Anayasanın geçici 15inci maddesi yürürlükten
kaldırılmıştır. Anayasanın
değiştirilmesi çalışmaları günlerinde, referandum
günlerinde Sizler Anayasayı değiştirirsiniz ama darbecileri
yargılamazsınız. dediğiniz günleri çok iyi
hatırlıyoruz.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Roboskiye dön, Roboskiye lütfen.
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) - Bizler üzerimize düşen görevi layığıyla
yaptık, Türkiyede hukukun üstünlüğünün hâkim kılınması
yönünde de her türlü çalışmayı yaptık ve yapmaya devam
edeceğiz.
Bakın, Batı Çalışma Grubunun
devamı niteliğindeki Başbakanlık Takip Kurulunun
çalışmalarına son verilmiştir. Darbe dönemleri TBMMde
kurulan, Meclisimizde kurulan komisyonlarda incelemeye
alınmıştır.
ALTAN TAN (Diyarbakır) Tanzimat
Fermanını da siz ilan ettiniz, ondan bahset!
İSMAİL KAŞDEMİR (Devamla)
Ayrıca, darbe suçlarına yönelik yargılamalar da
başlamıştır. Kamuoyu bunları yakından takip
etmektedir.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Roboskiyi de
yakından takip ediyor kamuoyu.
İSMAİL KAŞDEMİR (Devamla)
Bakın, diğer önemli bir demokratikleşme adımı da
şudur: Millî Güvenlik Kurulu artık sivil bir kurum hâline
gelmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hükûmetimiz döneminde kanunlaştırılan yargı paketleriyle
hukuk sistemimizin ve yargı sistemimizin kronik sorunlarına çözüm
bulunmuş ve bu konularda hem demokratikleşme hem de
şeffaflaşma sağlanmıştır. Tutuklamayla ilgili
yapılan çalışmalar, diğer, daha önemli bir konu ise
işkence suçlarının zaman aşımına tabi
olmamasına yönelik yapılan çalışma da insan hakları
alanında atılmış çok önemli bir adımdır.
Çok Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerimle, bir kez daha, BDP Grubu
önerisi aleyhinde olduğumuzu bildiriyor, Genel Kurulumuzu
saygılarımla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kaşdemir.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu önerisini oylarınıza sunacağım.
Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yoklama
istiyoruz Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi, Sayın Özkan,
Sayın Gök, Sayın Özgündüz, Sayın Kurt, Sayın Cengiz,
Sayın Kuşoğlu, Sayın Genç, Sayın Ediboğlu,
Sayın Seçer, Sayın Kaptan, Sayın Sapan, Sayın Demir,
Sayın Aydın, Sayın Öz, Sayın Tayan, Sayın Korutürk,
Sayın Danışoğlu, Sayın Akova, Sayın Özel.
Sayın milletvekilleri, yoklama için üç dakika süre
veriyorum.
ALTAN TAN (Diyarbakır) Başkan, on dakika
verin ancak gelirler.
BAŞKAN Bir dahaki sefere on dakika veririz
efendim, zatıalinizin arzusu üzerine.
Yoklama işlemini başlatacağım.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı
yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.45
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.54
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 122nci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun önerisinin oylanmasından önce yapılan
yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için üç dakika
süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun,
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
19/6/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 19/6/2013
Çarşamba (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi
parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve arkadaşlarının, (10/164)
esas numaralı küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi" ve Manisa milletvekili Erkan Akçay ve
arkadaşlarının, (10/198) esas numaralı "esnaf ve
sanatkârların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" ve Kütahya
Milletvekili Alim IŞIK ve arkadaşlarının, (10/273) esas
numaralı "KOBİ'ler ile küçük esnaf ve sanatkârların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi" ve Adana Milletvekili Ali Halaman ve
arkadaşlarının, (10/300) esas numaralı "küçük esnaf ve
sanatkârların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" ve İstanbul
Milletvekili Celal Adan ve arkadaşlarının, (10/389) esas
numaralı "İstanbul'daki esnaf ve sanatkârların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi" ve Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu ve arkadaşlarının, (10/446) esas numaralı
"esnaf ve sanatkârların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi" ve Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan ve
arkadaşlarının, (10/656) esas numaralı "şoför
esnafının sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" ve Kastamonu Milletvekili
Emin Çınar ve arkadaşlarının 21 Mart 2012 tarih, 3812
sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz
"Kastamonu'ndaki esnaf ve sanatkârların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi" ve Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve
arkadaşlarının 2 Nisan 2012 tarih, 4122 sayı ile TBMM
Başkanlığına vermiş olduğumuz
"Elâzığ ilindeki KOBİ'ler ile küçük esnaf ve
sanatkârların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" ve Mersin Milletvekili
Ali Öz ve arkadaşlarının 20 Şubat 2013 tarih, 9922
sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz
"esnaf ve sanatkârların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi" amacıyla verdiğimiz Meclis araştırma
önergelerimizin 19/6/2013 Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin
bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu önerisi üzerinde, lehinde olmak suretiyle birinci
konuşmacı Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili.
Sayın Ayhan, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun esnaf ve sanatkârların sorunlarının tespiti ve çözüm
önerilerinin araştırılması üzerine verdiği önergeler
hakkında lehte söz aldım. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Anayasanın 173üncü maddesinde,
devletin, esnaf ve sanatkârları koruyacağına ve
destekleyeceğine dair amir hüküm var.
491 tane meslek dalı var, 2
milyondan fazla esnaf var, 3.100 esnaf ve sanatkâr odası var, illerde 82
esnaf ve sanatkâr odası var, Ankarada 13 federasyon var ama Esnafın
sorunları nedir? dedik, aldık, bildiklerimizi de söylüyoruz: Küresel
mali krizden en çok etkilenen esnaf; reel sektörün, piyasanın darbesini
esnaf yaşıyor. İstihdamı problemli.
Esnafın en önemli sorunu, iş
yapamaması. Azalan tüketim doğrudan esnafı ilgilendiriyor;
esnafın iş hacmi daralıyor, esnafın zorunlu giderleri
karşılanamıyor, esnaf aldığı krediyi ödeyemiyor,
esnaf vergi ve sosyal güvenlik primini yatıramıyor. Bunların,
yatıramayanların sayısı hızla artıyor.
Esnafın kredide problemi de
artıyor. Çiftçi, memur -esnafın durumu zor- bunlar kötü oldu mu
esnafın hepsi ne olacak? Kötü olacak, işi kötü olacak.
Aslında Milliyetçi Hareket
Partisi, beceriksiz AKP iktidarının Türkiye'nin sorunlarını
çözemediği, gündemi başka şeylerin işgal ettiği bir
ortamda vatandaşın, çiftçilerin, esnafın, memurun, emeklinin
sorunlarını dile getirmek ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu
sorunlara çözüm aramak için bu işleri gündeme getiriyor ama beceriksiz AKP
iktidarı Türkiye'nin gündemini tıkamış, dış
meseleler, dışarıdan, içerideki bütün olaylara uluslararası
kurumları, diğer ülkeleri müdahil hâle getirmiştir.
Sayın milletvekilleri,
desteği, teşviki esnafa değil büyüklere veriyorsunuz. Esnaf ve
sanatkâr umduğunu bulamadı Hükûmet teşvik paketlerinden. Esnaf
iş yerini kapatıyor, kapatıp iş arıyor. Hâlbuki esnafa
verdiğiniz destek, doğrudan halka, doğrudan ekonomiye yarayacak,
kana karışacak. Esnafları Standartlar Enstitüsünde, benzeri
kurumlarda temsil ettirmiyorsunuz, onları oradan çekip geri
alıyorsunuz. Emeklilere esnaflık yaptırmıyorsunuz.
Yaşlılık aylığı alanlardan sosyal güvenlik destek
primi kesintilerini kaldırmıyorsunuz. Esnaf işçi değil;
işveren, bunu bile bilmiyorsunuz. Kadın esnaf ve sanatkârların
sigorta primlerinin 5 puanlık kısmı hazinece
karşılansa ne olur, herkese veriyorsunuz. Esnafın
finansmanı açısından mali sicil sorununu çözememişsiniz,
zaten çok problemli, çek de zaten problemli, esnaf perişan. 5834
sayılı Karşılıksız Çek ve Protestolu Senet ile
Kredi Kartları Borçlarına İlişkin Kanun çıktı,
çalışmıyor. Esnaf ve sanatkârda teminat problemi var,
çözülemiyor, bankaya ulaşamıyor. Kredi Garanti Fonu kuruldu,
faydası yok. Bu kurum esnaf ve sanatkârları dışladı.
Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu, Kredi Garanti Fonu yönetiminden
çıktı. Esnafı teşvikten uzak tuttunuz. Esnafın defter
tasdiki bile problem. AB ile ilişkileri bitiriyorsunuz, ABye esnafın
entegrasyonu ne oldu? Esnafın emekli olabilmesi için aranan prim gün sayısını
eşitleseniz ne olur? Esnaf ve sanatkârlarımız ayakta tedavilerde
geçici iş göremezlik ödeneği alsın canım, ne olacak sanki?
BAĞ-KURlu kadın sigortalılar doğum borçlanması
istiyor, yapıverin canım, hepsini zengine mi yapacaksınız?
Prim borcu olan sigortalılar da sağlık hizmetinden
yararlansın, ne olacak, onların hakkı değil mi, insan
değil mi? PKK ile müzakereye esnaftan daha çok önem veriyorsunuz. Onu,
esnafın temsil edilmesi gereken kurumlarda Esnaf Sanatkârların
Başkanını temsil ettirmiyorsunuz, âkil adamla PKK işine
dolaştırtıyorsunuz. Dolaysız vergiler artıyor çünkü
esnaf ve vatandaş ödüyor. Ucuz ithalat esnafı perişan etmiş
durumda. Çekin hiç kıymeti kalmamış, çocukların ilkokul
kâğıtlarına karaladığı gibi çek imzalanır
olmuş ortaklıkta. Hane halkının borçluluk oranı yüzde
5ten yüzde 25e çıkmış. Esnaf uzun yıllardan beri vergiden
bıkmış. Doğuda yok, Batıda var vergi. diyorlar.
Her sene uzlaşmaya çalışıyorsunuz, ödeyemiyorlar. Tekrar
uzlaşmak gerekiyor, tekrar kanun çıkarıyorsunuz, uzlaşma
bitmiyor.
Esnaf ve
sanatkârlarımızın en önemli sorunlarından biri, perakende
sektöründeki haksız ve insafsız rekabet ortamıdır. Siz
alışveriş merkezlerine, sermayeye hem kendiniz teslim oldunuz
hem esnafı teslim ettiniz. Perakende sektöründeki kuralsızlıktan
beslenen haksız rekabet, çok sayıda esnaf ve sanatkârı, meslek
dalını olumsuz etkilemektedir, esnaf ve sanatkâr iş yerlerinin
kapanmasına neden olmaktadır. Gelişmiş ülkelerde
olduğu gibi, sektör için çalışma kurallarının
konulmaması küçük esnafı yok olma sürecine sokmaktadır.
Yukarıda tüketici kanunu
görüşülüyor. Hükûmet faiz lobisine çalışıyor. Orada bu
bankaların faiz alması için faizi bir tarafa koyuyor, diğer
giderleri ne yapıyor? Tahsil etmesi için Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kuruluna yetki vermeye çalışıyor, esnafı,
vatandaşı soydurmaya çalışıyor. Faiz lobisine Hükûmet
teslim olmuş vaziyette. AKP iktidarı döneminde 5 misli gelir elde
ettiyse, kazanç sağladıysa bunların kim olduğunu
Başbakan açıklamalıdır. Eğer sizin döneminizde böyle
bir şey varsa, Sayın Başbakan samimi olarak da söylüyor ise o
zaman ne olması lazım? Bunların kim olduğunu açık
seçik, net, kurum kurum, insan insan söylemeniz lazım. İnsanları
ezdirmeyin, esnafı ezdirmeyin. Bakın, Denizlide ustalık belgesi
olmadığından esnaf sanatkâr odaları problem çekiyor,
problem hâline gelmiş. Diğer taraftan 5084ü her yerde
uygulayın, her tarafa istihdam açısından niye
farklılık yaratıyorsunuz? Denizli de bundan istifade etsin.
Denizlili İş Adamları Platformunun tamamının
imzasıyla buna ilişkin ne var? Tamamının imzasıyla
bütün topluma duyuruyorlar. Hükûmet buna duyarsız, karşılık
vermiyor, vergi problemleri devam ediyor Denizlide. Çardak Organize Sanayi
sakat, çalışmıyor. Yatırım yok.
Siz neyin iyi olduğunu
söylüyorsunuz? Yukarıda faiz lobisi için çalışıyorsunuz.
Açık açık, net bir şekilde söyleyin. AKP döneminde Sayın
Başbakanın ifade ettiği 5 misli artan gelir kimindir, kimlere
vermiştir, nasıl elde etmiştir? Bunların açık ve net
bir şekilde topluma ifade edilmesi lazım.
Yukarıda tüketici diyor ki: Bu
benim kanunum. Sen bankalara beni ezdiriyorsun, benden komisyon alsın,
ücret alsın diye BDDKya yetki veriyorsun. Elindeki yetkiyi Merkez
Bankasına veriyorsun Bakanlar Kurulundan. Merkez Bankası da ne
yapıyor? Serbest rekabet şartları var, ben bu işle
ilgilenmiyorum diyor. Şimdi, olaya baktığınız zaman
bu sıkıntılarda esnafı eziyorsunuz, faiz lobisiyle siz
berabersiniz.
Teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum Sayın Başkan. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Ayhan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
önerisi üzerinde ikinci konuşmacı, aleyhinde olmak üzere, Konya
Milletvekili Sayın Hüseyin Üzülmez.
Sayın Üzülmez, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN ÜZÜLMEZ (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisinin esnaf ve sanatkârlarının sorunlarının
araştırılmasıyla ilgili vermiş olduğu
araştırma önergesinin aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Esnafımız Anayasaca
desteklenmesi gereken kurumlar ve kişiler ve bugüne kadar da Türkiye
Cumhuriyetinde bütün hükûmetler esnafımızın yanında yer
alarak onlara destek vermeye çalışmış. Ancak, biraz evvelki
sayın konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisinin değerli
sözcüsü burada esnafla ilgili ifadeleri söyleyince, evvela onlarla ilgili
düşüncelerimi ifade etmeyi daha doğru buldum. Özellikle, dedi ki:
Beceriksiz AK PARTİ iktidarında esnaf çok
sıkıntılı oldu. Sıkıntı çektiğini
burada ifade etti.
Değerli milletvekilleri, çok becerikli olan,
1999-2002 yıllarında iktidar olmuş Milliyetçi Hareket Partisinin
içerisinde bulunduğu hükûmette ve özellikle de esnaftan sorumlu
bakanlık da kendilerinde olduğu dönemde, bakın, o becerikli
dönemlerde neler olmuş: Esnaf sokak yürüyüşlerine
çıkmış, bütün Türkiye esnaf yürüyüşlerine sahne olmuş,
kepenklerini kapatmış, neredeyse 1 milyona yakın esnaf iflas
etmiş, Başbakanlığın önünde yazar kasa
fırlatılmış ve o dönemlerde gecelik faizler yüzde
7.500lere kadar çıkmış, en son AK PARTİ
iktidarımıza devrettikleri dönemde ise, esnaf kredisi faizlerini
yüzde 47 olarak devretmişler. Şimdi, bunlar becerikli Hükûmetin
yaptıkları. Ancak, bizim iktidarımızın beceriksiz
olduğunu ifade etti ama AK PARTİ iktidarının gerçek
becerikliliğinde neler yaptığını da ifade edeceğim.
Değerli milletvekilleri, bizim Hükûmetimiz, Esnaf ve
Sanatkârlar Değişim, Dönüşüm, Destek Strateji Belgesi ve Eylem
Planı ilan ederek bir vizyon geliştirmiş. Bu vizyon içerisinde
ise, 7 öncelik ve 30 tedbir belirlenmiş. Bu öncelikler neler diye bu
çerçevede baktığımızda, bu önceliklerin birincisi: Kredi ve
finansman şartlarının iyileştirilmesi.
İkincisi: Vergi, istihdam ve diğer
yükümlülüklerin azaltılması.
Üçüncüsü: Eğitim ve danışmanlık
hizmetlerinin geliştirilmesi.
Dördüncüsü: Yenilikçilik ve girişimciliğin
geliştirilmesi.
Beşincisi: Altyapı, kümelenme ve ortaklık
faaliyetlerinin desteklenmesi.
Altıncısı: Hukuki düzenlemelerin
yapılması.
Ve yedincisi: Esnaf ve sanatkârların Avrupa
Birliği programlarından faydalanmasının
sağlanması.
Bu strateji belgesinin birinci önceliği esnaf ve
sanatkârlarımızın kredilerinin iyileştirilmesi. Şimdi,
o becerikli iktidar döneminde verilen kredi miktarı bir yılda 153
milyon iken 2013 yılında bizim iktidarımız döneminde esnafa
verilen kredinin miktarı 7,5 milyar TLye çıkmıştır.
Yine, o becerikli iktidar döneminde yüzde 120lerden başlayıp yüzde
47lerde bize bırakılan faiz oranı 2013te yüzde 4lere
düşmüştür. Yine, esnafımıza yapılan faiz desteği,
daha önceki dönemlerde yüzde 20lerde iken 2013ün Mayıs ayında bu
destek yüzde 50lere çıkartılmıştır. Ve bugün
itibarıyla, esnafımızın bir yılı geçmeyen faiz
oranı yüzde 4tür, bir yılı geçenlerde ise yüzde 5e
çıkartılmıştır.
2012 yılı sonu itibarıyla esnaf ve
sanatkâr arasından 850 bin kişi kredi alır hâle gelmiştir.
2012 yılında 250 bin liraya kadar yatırım kredisi verilmeye
başlanmıştır. Bunlar, bizim iktidarımız döneminde
yapılmıştır.
Ayrıca, ilk defa, yine bizim iktidarımız
döneminde, KOSGEB desteklerinden esnaf birliklerine ve esnaf odalarına üye
olanlar yararlanmazken KOBİ tanımları değiştirilerek
esnafımızın da KOSGEB desteklerinden yararlanması
sağlanmış ve 2010-2011
yılları arasında 39 milyon TLnin yüzde 21lik bölümünü esnaf ve
kefaletlerimiz kullanmıştır.
Yine, vergi mevzuatında
yaptığımız değişikliklerle daha önce gerçek
usulden basit usule geçilemezken yapılan değişiklikle, özellikle
küçük esnaf ve sanatkâr dediğimiz ve el sanatlarıyla ilgili iş
yeri açanlara bu muafiyet getirilmiştir.
En önemlisi de TOKİ
tarafından esnaflarımızla ilgili iş birliği
yapılarak, onların iş birliği yapması ve iş yeri
açması konusunda TOKİyle bir protokol imzalanmış, bunun
ilk projesine Kayseride başlanmış, Uşak, Bursa gibi
illerde de bu çalışmalar özellikle devam etmektedir.
Yine, İçişleri
Bakanlığımızda yapılan çalışmayla esnaf ve
sanatkârların faaliyet gösterdiği mekânların fiziki
şartlarının iyileştirilmesi konusunda projeler
yapılmış ve 77 proje gerçekleştirilmiştir.
Yine esnafımızın
kaliteli mal üretebilmesi için Türk Standartları Enstitüsü, 48 tane yeni
standart hazırlamıştır.
En önemlisi de esnaf ve
sanatkârlarımız kamu ihalelerine daha önce giremezken yapılan
düzenlemeyle esnaf ve sanatkârlarımızın kamu ihalelerine
katılması yönündeki uygulamalardan kaynaklanan sıkıntılar
giderilmiş ve bu konuda yapılan bir düzenlemeyle esnaf ve
sanatkârlarımız da kamu ihalelerine girmeye
başlamışlardır.
Yine, esnaf ve sanatkârların
Avrupa Birliği programlarından faydalanması amacıyla 35
ilde 3.586 meslek kuruluşunun personeline Avrupa Birliği
projelerinden yararlanma seminerleri
verilmiştir.
Esnafla ilgili
bunları ifade ettikten sonra aslında KOSGEBe de girmemiz gerekiyor
çünkü bu araştırma önergesindeki konulardan bir tanesi de KOSGEBdir.
Sadece şu bilgiyi verebiliriz: KOBİlerin faydalandığı
KOSGEBden 1990 ve 2002 döneminde 4 bin kişi yararlanırken AK
PARTİ iktidarları döneminde, KOSGEBin veri tabanına göre, 706
bin kişi bundan faydalanır hâle gelmiştir.
Bunlardan önemli bir destek ise daha
önce adı sanı bile duyulmayan benim de geçmişte yönetiminde
bulunduğum Kredi Garanti Fonunun esnaf ve KOBİlerle ilgili çok az
bir kefalet desteği varken bu rakam on yıllık
iktidarımız döneminde 500 katı aşarak milyar liralara
doğru ulaşmıştır. Bu konuda da elbette, eksiklikler
Kredi Garanti Fonu konusunda yeni bir düzenlemeye ihtiyaç var mı? Bunun
yapılması gerekir. Esnafımıza kefalet sağlamada Kredi
Garanti Fonunun yeniden yapılanmasının daha uygun
olacağı kanaatimi de burada ifade etmek istiyorum.
Yine, esnaf ve kefalet kooperatiflerinden
sağlanan kredileri ödeyemeyenlerin sayısının her geçen gün
arttığı ifade edildi. 2002de geri ödemeler yüzde 40
civarındayken 2013 yılı itibarıyla geri ödemeler yüzde
92ler seviyesine ulaşmıştır.
Ustalık belgesi
olmadığıyla ilgili sıkıntılar ifade edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda gerçekten sıkıntılı
ve yeterince yatırım sermayesi oluşmamış bütün
gelişmeler esnafımızın üzerindeyken ustalık belgesi
önemli bir belgeydi ancak dünyaya entegre olmuş, global ekonomiyle entegre
olmuş bir ekonomi içerisinde hâlâ sanayicilik yapanlardan da ustalık
belgesi istenmesinin doğru olmadığı kanaatini
taşıyor, bu düşüncelerle araştırma önergesinin
aleyhinde olduğumuzu ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Üzülmez.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
önerisi üzerinde üçüncü konuşmacı Sayın Turgay Develi, Adana
Milletvekili.
Sayın Develi, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
TURGAY DEVELİ (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; az önce konuşan sayın AK
PARTİ milletvekilini dinleyen vatandaşlarımız, Türkiye'de
mi yaşadıklarını, yoksa başka bir ülkede mi
yaşadıklarını sanırım şaşırmışlardır.
İşlerin yolunda olduğunu, ekonominin tıkırında
olduğunu, esnafın işlerinin çok güzel olduğunu, vatandaşın
sıkıntılarının olmadığını, pembe
bir ekonomide güzel bir yaşam sürdürdüklerini anlattı sayın
vekil, ama gerçeğin böyle olmadığını, en azından
cebinde yangın olan, mutfağında yangın olan
vatandaşlarımız çok yakından biliyorlar. Bu anlamda
Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği araştırma önergesine
olumlu oy vereceğimizi baştan ifade etmek istiyorum ve lehinde
konuşacağım.
Ekonomik göstergeler, rakamlar ortada,
vatandaşın durumu da ortada. Vatandaş sabırla, metanetle
bir an önce şu seçimlerin, sandıkların önüne gelmesini bekliyor.
Eğer sayın milletvekilinin söylediği gibi, Türkiye'de
esnafın, sanatkârın, işçinin, memurun, köylünün herkesin
işi yolunda olsaydı, işsizlik rakamlarının bu noktada olmaması
gerekiyordu, vatandaşların bankalara kredi borçlarının bu
noktada olmaması gerekiyordu, asgari ücretin bu noktada olmaması
gerekiyordu, yaşam standardının kalitesinin, kalifikasyonunun bu
noktada olmaması gerekiyordu.
Aslında, sadece esnaf ve
sanatkârın sorununu diğer sorunlardan da ayırt etmemek
gerekiyor. Size bir örnek vermek istiyorum, çok somut, canlı bir örnek
vermek istiyorum.
Bu kürsüden defalarca anlattım, bu
ülkenin Adalet ve Kalkınma Partisinin Düyunu Umumiye kurumu gibi
çalıştığını, Özelleştirme İdaresinin
kapitülasyonlardan çok daha ağır maddelerle devletin
biriktirdiği, cumhuriyetin biriktirdiği bütün değerleri, deyim
yerindeyse -her zaman aynı kelimeyi kullanıyorum- peşkeş
çektiğini buradan defalarca anlattık, hatta Sayın Enerji
Bakanı keşke burada olsaydı -az önce buradaydı- ona da
bunları ifade edecektim. Hatırlar mısınız burada
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının
Fırat ve Meramda kasada para bırakarak devleti 126 milyon lira
zarara uğrattığını, bunu belgeleyen teftiş kurulu
raporlarının, Sayıştay raporlarının ısrarla
ve inatla siz değerli milletvekillerinden ve halkımızdan
saklandığını söylemiştim. Nihayet, geçen hafta
Çarşamba günü, KİT üst komisyonunda TEDAŞın raporları
görüşülürken bu teftiş raporları ortaya çıktı, tabii,
Enerji Bakanlığının Denetleme Kurulu üst raporuyla beraber.
Ortaya çıkan gerçek şu yüce milletimiz, değerli milletvekilleri:
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, enerji
dağıtım ihalelerinde usulsüzlük olduğu, bu ihaleleri yapan,
hazırlayan, şartnameleri yazanların işlerini
bilmediklerini, yoksa kasıtlı mı yaptıkları henüz daha
mahkemeye yansımadığı için belgelenemeyen çok ciddi
rakamların özelleştirilen şirketlerin kasasına
bırakıldığına dair teftiş kurulu raporları
ortaya çıktı. Fırat ve Meramda, sadece 2 şirkette
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının
ısrarla ve inatla gizlemeye, saklamaya, örtmeye
çalıştığı raporların gösterdiği sonuç
şu: Devletin kasasında durması gereken yaklaşık 30
milyon lira para özelleştirilen şirketlerin kasasına
aktarılmış. Toplam 11 tane şirkette 126 milyon liranın
şartnameden kaynaklanan, özelleştirme mantığından
kaynaklanan, AK PARTİnin kendi yandaş sermayesini yaratma
anlayışından kaynaklanan uygulamalardan dolayı 126 milyon
lira para özel şirketlere transfer edilmiş. Bunu aylarca
anlattık, tam bir yıldan bu yana anlatıyoruz, Yapmayın
bunu. diyoruz, Getirin şunları, milletin parasını kendi
yandaş sermayenizi oluşturmak için birilerine aktarmayın.
diyorduk. Belgeleri sakladınız, teftiş kurulu
raporlarını ısrarla ve inatla vermediniz, şimdi ortaya
çıktı.
İşin garibi nedir biliyor musunuz Sayın AK
PARTİ milletvekilleri? Sizin idarenizdeki, Başbakanlık
idaresindeki Özelleştirme İdaresi Başkanlığı da
bu yanlışı, bu hukuksuzluğu kabul etti. Burada
araştırma önergesi verdiğimizde, otomatik olarak kalkan
parmaklarınız o araştırma önergesini reddetmişti.
Şimdi, sizin idarenizdeki Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı bu haklılığımızı,
Cumhuriyet Halk Partisinin bu haklılığını kabul etti
ve şartnameyi değiştirmek zorunda kaldı. Şimdi, son
yapılan sekiz ihalede ve bundan sonra yapılacak beş ihalede,
kasadaki mevcut paraların TEDAŞa aktarılırken mahsup
edilmesi gerekliliğini yeni şartnameye koymak zorunda kaldı.
Hani ihaleler temizdi? Hani bir hukuksuzluk yoktu? Neden kabul ettiler o zaman?
Şimdi, bunun hesabını, vicdanınızın
hesabını millete vereceksiniz.
İkinci olay da şu değerli milletvekilleri:
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, özellikle
Meramda, özelleştirilen şirkete devir yapmadan önce, son ayda, 200
bin sayacın okunmadığını TEDAŞ müfettişleri
tespit etmişti ve soruşturma son aşamasına gelmişti.
Bunu teftiş kurulundan aldılar ve Enerji
Bakanlığının Denetleme Kuruluna gönderdiler. Raporu
buharlaştırmak istiyorlar ama buna izin vermeyeceğiz. Tam 200
bin hane. Müfettişlerin rakamlarına göre, devredilen para, sayaçlarda
okunmayan ve biriktirilen para 30 milyon lira civarında. Günah değil
mi? Madem o yaptığınız doğruydu, şimdi
şartnameleri neden değiştirdiniz? Madem 126 milyon lira
parayı kasada bıraktınız, şimdi şartnameyi değiştirdiniz.
O 126 milyon liranın 88 milyon lirasının tahsil edilmemesi
yönünde Enerji Bakanlığı Denetleme Kurulundan neden rapor
çıkarıyorsunuz?
Arkadaşlar, millete borcunuz var.
Bu milletin 1 liralık, 2 liralık elektrik parasını
ödeyemediği için elektriği kesiliyor, kaçak elektrik
kullanıyorlar. Biliyorsunuz rakamları, yüzde 90, yüzde 80e varan
kaçak elektrik kullanılıyor. Bunları da polis zoruyla, jandarma
zoruyla, savcılık zoruyla da engelleyemiyorsunuz üstelik. Devletin,
bu milletin 126 milyon lirasını neden tahsil etmekten imtina
ediyorsunuz? Ortada bu paraların tahsil edilemeyeceğine dair bir
hukuk maddesi yok. Yeni şartnamede de bunların TEDAŞa mahsup
edileceğine ilişkin hüküm olduğuna göre neden dava
açmıyorsunuz? Bu davaların açılması gerekiyor değerli
milletvekilleri.
Bu milletin parasını
özelleştirme ihaleleriyle yarattığınız zenginlere
bırakmayın. Bir kişiye, iki kişiye bütün milletin
geleceğini, dişinden tırnağından artırdığı
birikimleri peşkeş çektirmeyin, yazıktır, günahtır.
Bakın, burada bir yıldan beri
söyledim; yapmayın, etmeyin dedim. En sonunda gerçek ortaya
çıktı. Gerçek ne imiş? AK PARTİ Hükûmetinin
Başbakanlığa bağlı Özelleştirme İdaresinin
yaptığı işlem hukuka uygun değilmiş. Bunu siz de
kabul ettiniz, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı da
kabul etti. Gelin, uzatmayın, bunu mahkemelere götürüp raporları
gizleyerek zaman aşımına uğratmayın. Ortadaki para 126
milyon lira. Şartnameler yeni değiştiği için devletin
kasasında kaç lira para kalacak, biliyor musunuz arkadaşlar? Tam 250
milyon liradan fazla. Bu, Cumhuriyet Halk Partisinin bu dosyayı
ısrarla takip etmesinden dolayı, ihale şartnamelerinin
değiştirilmesinden dolayı sadece bundan sonraki yapılacak
ihaleler için sekiz artı beş ihale için- kasada kalacak para ama
özel sektöre kasasında bıraktığınız 126 milyon
lirayı almak için ne yazık ki sizin desteğinize
ihtiyacımız var; bu desteğinizi talep ediyor,
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Develi.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
önerisi üzerinde son konuşmacı Mehmet Muş, İstanbul
Milletvekili.
Sayın Muş, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi tarafından verilen Meclis araştırma önergesi aleyhinde
söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli Milletvekilleri,
literatürümüze ilk defa 1980 yılında giren bir kavram var: Orta
direk. Rahmetli Turgut Özal Esnaf Birliği kongresinde bu tabiri
kullanıyor ve esnaf ve sanatkârlar için kullanılan bu tabir o günden
bugüne kadar vatandaşlarımız tarafından, kamuoyu
tarafından kullanılagelmekte.
Değerli milletvekilleri, esnaf ne
kadar huzurlu olursa toplum o kadar huzurlu olur, esnaf ne kadar rahat olursa
toplum o kadar rahat olur, esnaf ne kadar kendini güvende hissederse toplum
kendini o kadar güvende hisseder. Bizler iktidara geldiğimiz günden
itibaren esnafımızın sorunlarına yönelik birçok
çalışma başlattık ve sorunlarının minimize
edilmesi, işlerinin daha iyi olması, işlerini daha da
artırmaları noktasında büyük hamleler yaptık. Şimdi,
ben bu çalışmaların bazılarına burada değinmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, 2002
sonrası iktidarımız döneminde yakalanan siyasi ve ekonomik
istikrar sayesinde millî gelirde ciddi artışlar oldu, kişi
başına düşen millî gelirde artış oldu, enflasyon
oranı düştü ve gelecekle alakalı tahminler daha rahat
yapılabilir hâle geldi. Yine, faiz oranlarındaki düşüşler
neticesinde esnaflar kendilerine daha ucuz, daha düşük maliyetli finansman
kaynakları bulma imkânına kavuştular ve bu ortamda işlerini
büyütmek gibi bir imkâna sahip oldular.
Değerli milletvekilleri, esnaf ve
sanatkârlara yönelik yaptığımız uygulamaların
başında 3D Değişim, Dönüşüm ve Destek Stratejisi
gelmektedir. Esnafın büyümeyi, sürekli gelişmeyi, kalıcı
kamayı, birebir müşterileriyle ilişki kurmayı, meydana
gelen teknolojik gelişmelere adapte olma vizyonunu içeren bu strateji
belgesini desteklemek amacıyla 7 öncelik belirlenmiştir. Bunlardan
ilki, kredi ve finansman şartlarının iyileştirilmesidir.
Diğerleri, vergi, istihdam ve diğer yükümlülüklerin
azaltılması; eğitim, danışmanlık hizmetlerinin
geliştirilmesi; yenilikçi ve girişimciliğin geliştirilmesi;
altyapı, kümelenme ve ortaklık faaliyetlerinin desteklenmesi; hukuki
düzenlemelerin yapılması, esnaflarımızın Avrupa
Birliği fonlarından faydalanmasının sağlanması
şeklinde sıralanabilir.
Bakınız, değerli
milletvekilleri, esnafımıza konut, esnafımıza iş yeri,
tesis, üretim alanı oluşturma amacıyla Toplu Konut İdaresi
de üzerine düşeni yapmaktadır. Bu bağlamda 2011 yılında
TOKİyle Kayseride imzalanan bir protokol çerçevesinde 698 üretim yeri,
346 sergi ve diğer iş yerlerinin yapılıp
esnafımıza teslim edilmesi planlanmıştır. Bunu
takiben, Bursa, Bolu ve Uşak illerimizde de aynı
çalışmalara start verilmiştir.
Bakınız, değerli milletvekilleri,
2007 yılında vergi anlamında ciddi bir çalışma
yapılmıştır ve katma değer vergisi yüzde 18den yüzde
8e indirilmiştir. Otel, motel, pansiyon, tatil köyü ve benzeri
kuruluşların yanında, lokanta, kahvehane, kır kahvesi, çay
bahçesi, çay ocağı, kafeterya, pastane, ayakta yemek yenilen veya
yemeği paketle satan iş yeri gibi birçok esnaf ve sanatkârı
ilgilendiren işletmelerle alakalı bu indirim
gerçekleştirilmiştir.
Yine, esnafın ödeme güçlüğü
içerisine düşmesinden dolayı bir sicil affı getirdik. Esnaf
bazen sıkışıyor, bazen ödemesini planlayamıyor veya
farklı bir durum meydana gelmesinden dolayı çekini, senedini
ödeyemediği durumlar oluyordu ve bunlar sicil kaydına giriyordu. Bu
çekler veya senetler protesto ediliyordu, arkası
yazdırılıyordu. Esnaf bunlardan dolayı çek ve benzeri
enstrümanları kullanmakta zorlanıyor veya kullanamıyor veya
krediye ulaşma noktasında güçlüklerle
karşılaşıyordu. İşte, bunları düşünerek
bu sorunun ortadan kaldırılmasıyla alakalı 2009
yılında kamuoyunda sicil affı olarak bilinen bir düzenleme
gerçekleştirildi. Bu düzenleme ile 358.907 protestolu senet ve 3 milyon
800 bin 454 karşılıksız çekin kayıtları
sicillerden silinmiştir ve esnafımızın rahat bir nefes
alması sağlanmıştır.
Yine, esnafların odalara olan
aidat borçlarının faizleri silinmiş, odaların ise
birliklere olan aidatlarının gecikmeleri silinmiştir.
Yine bir başka düzenleme, 2003
yılından bu yana TESKOMB aracılığıyla
yapılmış ve kooperatif alacakları 4 defa
yapılandırılarak esnafımız hacizden
kurtarılmıştır ve faizler ortadan kaldırılarak
esnafın omzundan büyük bir yük alınmıştır.
Değerli milletvekilleri, dün
yaptığım konuşmada ifade ettim ama yine tekrarlamakta fayda
gördüğüm için
BAĞ-KURla alakalı büyük bir sorun vardı
toplumda. Özellikle, esnaf ve sanatkârlarımızın biriken
BAĞ-KUR prim borçlarından
dolayı bunları ödeyememe ve ana paraları kadar, bir o kadar daha
biriken faiz borçlarından dolayı esnaf büyük bir sorunla
karşı karşıyaydı. 2008 yılında yapılan
bir düzenlemeyle toplam 853 bin 766 BAĞ-KURluyu ilgilendiren yani
esnafımızı ilgilendiren 13 milyarlık bir rakam
yapılandırılarak 6,8 milyara düşürülmüş, faizin yüzde
85i silinmiş ve 24 ay vade ile esnafa ödemesi için rahat bir nefes
aldırılmıştır.
Yine, değerli milletvekilleri,
biliyorsunuz, KOSGEB 12 Nisan 1990 tarihinde kuruldu ve o zaman 8 merkezle
hizmet veriyordu. Bugün, 72 ilde 79 hizmet yeriyle esnafı
desteklemektedir. KOSGEBin 2010 yılının ikinci
yarısından itibaren KOBİlere ayırdığı AR-GE
desteklemelerinin yüzde 18,9u olan, yaklaşık 9 milyon lira esnaf ve sanatkârlara
gitmiştir.
Yine, girişimcilikle alakalı
desteklemelerin yüzde 38,5u olan 10 milyon liralık kaynak yine esnaf ve
sanatkârlara gitmiştir.
Değerli milletvekilleri, burada,
tabii, sorunlarla alakalı görüşler belirtiliyorken biz şununla
itham edildik: Faiz lobisini desteklediğimiz, faiz lobisine su
taşıdığımızla alakalı bazı ifadeler
kullanıldı. Ben bunlara, huzurlarınızda açıklık
getirmek istiyorum. Bakınız, değerli milletvekilleri, 2002
yılında iktidarı devraldığımızda esnaf ve
sanatkârlara toplam ayrılan kaynak 153 milyon lira. 38 bin esnaf bundan
faydalanabiliyor ve bunun üst limiti 5 bin lira yani bir esnaf maksimum 5 bin
lira kaynak kullanabiliyordu. Bugün, bu rakam yaklaşık 46-47 kat
artırılarak 7,5 milyar liraya çıkartılmış, 860
bin esnafımız buradan faydalanma imkânına sahip ve faizler yüzde
4e kadar düşürülmüştür. Bakın, 2002de esnafın
ödediği faiz yüzde 59du, yüzde 59; şimdi ise bu rakam buranın
altını özellikle çizerek ifade ediyorum- yüzde 4e düşmüş
durumda. Eğer birileri faiz lobisine su taşıyorsa, eğer
birileri faiz lobisi için çalışıyorsa, bence bu tablo,
onların kim olduğunu gayet iyi ifade ediyor ve gayet iyi gösteriyor.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Bize de ver,
bize de!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Bakın,
değerli milletvekilleri, 2002 yılında vergi gelirlerinin ne
kadarının faiz ödemelerine gittiğini, buradaki bütün
milletvekilleri biliyor.
MUSTAFA KALAYCI (Konya) Vatandaş
ne kadar faiz alıyor?
MEHMET MUŞ (Devamla) - Yüzde 85
oranında toplanan verginin, esnaf ve sanatkârın verdiği verginin
finansman maliyetine verildiğini burada bilmeyen yok ve bu rakam, şu
an, yüzde 16,6ya düşmüş durumda.
Değerli milletvekilleri,
esnafın alın terinin nasıl faiz lobisine gittiğini,
işte bu tablo en iyi şekilde gösteriyor.
TURGAY DEVELİ (Adana) Yani,
vatandaşın durumu iyi mi?
MEHMET MUŞ (Devamla) - Bakın,
yıllar itibarıyla
TURGAY DEVELİ (Adana)
Vatandaşı duymazsanız, vatandaşın durumu iyi!
MEHMET MUŞ (Devamla) -
yüzde
59dan devraldık biz bunu, 2003te yüzde 30a, 2004te yüzde 25e ve 2013
yılında yüzde 4e düşmüş durumda bu. Şimdi, ben sormak
istiyorum: Esnafın alın terini biz mi faiz lobisine ödüyoruz,
ödetiyoruz, yoksa biz gelmeden öncekiler mi yapmış bunu? Lütfen,
eleştirileri yapıyorken
MEHMET GÜNAL (Antalya) Başbakan kendi
söyledi bunu, 5 katı kazanmışlar, Başbakan söyledi.
MEHMET MUŞ (Devamla) -
bu
hususları dikkate alarak yaparsak çok daha sağlıklı, çok
daha adaletli ve çok daha adil eleştiriler yapılabileceğini
düşünüyorum.
Yine, değerli milletvekilleri,
bakınız, yüzde 59u esnaf ödemeye razı Tamam. diyor, Yüzde 59
ödeyeyim ama ne kadar alabileceğim? Ancak 5 bin lira.
Bakın, değerli
milletvekilleri, en fazla 5 bin lira, üst limit bu. Bugün bu rakam ne oldu
biliyor musunuz? 125 bin ila 250 lira arasında değişmektedir.
Değerli milletvekilleri, yine,
esnafımızla alakalı yapılan bir diğer
değişikliği de burada ifade etmek istiyorum. Esnaf ve
sanatkârlar daha çok emek yoğun işletmelerdir yani bireysel olur,
birkaç kişi olur veya 5-6 kişi olur, küçük işletmelerin olduğu
yapılar ve bu yapılar, eğer şartları tutarsa basit
usulden gerçek usule geçebiliyorlardı ve gerçek usule göre vergilendirmeye
tabi tutuluyorlardı
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yani,
esnafın hiç sorunu yok mu diyorsunuz?
MEHMET MUŞ (Devamla) - Ve bir daha
şartları kaybetseler dahi basit usule dönemiyorlardı.
Bakın, 15 Haziran 2012 tarihinde yapılan bir düzenleme ile eğer
bir esnaf gerçek usule geçip o şartları kaybetmişse tekrar basit
usule dönmesinin önü yine bu dönemde açıldı.
Değerli milletvekilleri, esnafa
yönelik çalışmaların önlerinin açılması,
işlerinin daha iyi olmasıyla alakalı çalışmalar devam
ediyor, artırılarak da devam edilecektir.
Ben, Milliyetçi Hareket Partisinin grup
önerisinin aleyhinde olacağımızı ifade ediyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Muş.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Karar yeter sayısı.
BAŞKAN Efendim?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Karar yeter sayısı.
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Anlaşmazlık var kâtip üyeler
arasında, elektronik cihazla oylama yapacağız.
İZZET ÇETİN (Ankara)
Görmüyor musunuz Sayın Başkan?
BAŞKAN - Bir itirazınız
mı var?
İZZET ÇETİN (Ankara) Evet,
Görmüyor musunuz? diyorum.
BAŞKAN -
Arkadaşınız da görüyor.
İZZET ÇETİN (Ankara) O
Yok. diyor.
BAŞKAN - O Yok. diyor, o
görüyor, biz Var. dersek görmüyoruz öyle mi? Lütfen arkadaşlar, lütfen,
lütfen yani.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, öneri
reddedilmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önergesi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
19/6/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 19/6/2013
Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında
siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Akif Hamzaçebi
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve 21
milletvekili tarafından 18/6/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına kaçak akaryakıtın ekonomiye ve
çevreye verdiği zararlar ile bu sektörde yaşanan sorunların ve
Suriye'de yaşanan iç karışıklığı fırsat
bilenlerin neden olduğu kaçakçılık olaylarının
araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin (973 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 19/6/2013
Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu önerisi üzerinde birinci konuşmacı Mersin Milletvekili
Sayın Vahap Seçer.
Sayın Seçer, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
VAHAP SEÇER (Mersin) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu kaçak akaryakıt
olaylarının araştırılması için Meclis
araştırması açılmasıyla ilgili önerinin lehinde söz
almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlarım,
biliyorsunuz, Türkiye topladığı verginin önemli bir
kısmını dolaylı vergi olarak topluyor. Dolaylı vergi
topladığımız en önemli kalemlerin başında da
akaryakıt geliyor. Dolayısıyla, alkol gibi, sigara gibi vergi
oranı yüksek, dolaylı vergi oranı yüksek kalemler gibi
akaryakıtta da kaçakçılık cazip hâle geliyor. Evvel eski
akaryakıt kaçakçılığı Türkiye'nin kaçakçılık
konusundaki önemli gündem maddelerini oluşturmakta. Ama, 2011
yılı başından bu yana Suriyedeki iç
karışıklıklardan sonra bu konu daha da önemli noktalara
gelmiş ve kaçakçılık konusu önemli dramatik artışlarla
karşı karşıya kalmıştır.
Türkiyenin petrol piyasası
büyüklüğü 27 milyon ton civarında bir potansiyele sahip, tabii ki
önemli bir potansiyel. Bunun kaçakçılık açısından
yansımaları da tabii ki bizim elimizdeki rakamlar resmî rakamlar,
Türkiyeye giren kaçak akaryakıtın tamamını ifade etmiyor.
sadece emniyet güçleri ve güvenlik güçleri tarafından yakalanan, el
konulan miktarları şu anda sizlere vereceğim: Bakın, 2011
yılında 10,3 milyon litre kaçak akaryakıt yakalanıyor,
akabinde, 2012 yılında bu oran 16,4 milyon litreye çıkıyor,
yüzde 59luk bir artış. Dikkat edin, Suriyedeki iç
karışıklıklar 2011 yılının şubat, mart
ayı gibi başladı ve o süreçten sonra yüzde 59-yüzde 60 gibi önemli
bir artış meydana geldi. Sadece Suriye değil, akaryakıt
Iraktan ve Orta Doğu ülkelerinden kara yoluyla kara
sınırımızdan ya da deniz yoluyla deniz
sınırımızdan, limanlarımızdan kaçak olarak
Türkiyeye giriş yapıyor. Suriye olaylarıyla beraber, gerçekten
özellikle Suriyeye komşu bölgelerde, Şanlıurfada, Osmaniyede,
Gaziantepte, Hatayda -özellikle
geçtiğimiz günlerde de bir patlama meydana geldi
hatırlayacağınız gibi- Adanada, Mersinde o hinterlanda
özellikle yasal yollardan petrol temin eden, rafinerilerden faturalı,
yasal, legal yollarla petrol temin edip bunları satışa sunan
petrol istasyonları sahipleri çok önemli sıkıntılarla
karşı karşıya. Bu arkadaşlarımız iflas
noktasına gelmişler. Suriyeden özellikle kamyonlarla, otobüslerle
yolcu taşıma ya da yük taşıma bahanesiyle bu araçlara büyük
tanklar yapılıyor, akaryakıt tankları yapılıyor
ve bunların marifetiyle Türkiyeye kaçak akaryakıt sokuluyor. Bu
-yabancı basında da işlendi- özellikle Suriyeli muhalifler yani
iktidarınızın desteklediği Suriyeli muhalifler
kanalıyla yapılıyor. Bunların kare kare görüntülerini yabancı
basın müteaddit defalar dünyaya verdi ve duyurdu. Burada, özellikle kuzey
Suriyede ele geçirdikleri ham petrol yataklarını, elde ettikleri ham
petrolü ya orada ilkel yöntemlerle rafine ediyorlar ya da ham olarak Türkiyeye
kaçak olarak geçiriyorlar. Gerçekten Türkiye'nin önemli vergi kaybı var,
yılda 2,5 milyar dolar. Az önce bahsettim, iflas noktasına
gelmiş, kapanma noktasına gelmiş işletmeler var. Bu
insanlar ya illegal yollara başvuracak; hırsızlık,
arsızlık yapacak -bunları da sayenizde yapacak- ya da bu
işletmeleri kapatacaklar.
Güvenlik sorunu var. İşte,
Hatayda meydana gelen patlama, tanker kazalarında olan patlamalar,
bunların sonucunda ortaya çıkan can kayıpları. Bütün
bunların sebebi Suriyeli muhaliflere göz yummanız yani bu -açık
söylüyorum- akaryakıt kaçakçılığına Hükûmetiniz bile
bile göz yumuyor.
Biliyorsunuz,
Suriyede iç karışıklıklar başladı, Türkiyeye
oradaki muhaliflerin önemli bir maliyeti var. Açıkça AKP iktidarı
Suriyedeki muhalifleri destekliyor; lojistik olarak destekliyor, eğitim
olarak destekliyor, barınma olarak destekliyor, sağlık hizmetleri
olarak destekliyor, silah temini olarak destekliyor. Peki, bunları nereden
karşılıyor? AFADın resmî rakamları: 2011
başından bu yana kadar 960 milyon TL para harcanmış bu
iş için. Bunun içerisinde alet edevat, makine teçhizat harcamaları
yok; bunun içerisinde valiliklerin harcamaları yok; bunun içerisinde Suudi
Arabistandan, Katardan sağladığınız, birtakım
kaynaklarla sağladığınız silahların bedelleri
yok. Hükûmetin, Başbakanın örtülü ödeneğinden
sağladığınız kaynaklar bunların içerisinde
değil. Bu, meçhule giden çatışmanın Türkiyeye maliyeti.
Bırakınız güvenliği, bırakınız huzursuzluğu, milyar TLler
değerinde Türkiye kasasından, hazinesinden çıkan paralara bize
maliyeti var.
Değerli arkadaşlarım,
peki bunu Hükûmet önleyemez mi? Tabii, böyle beceriksiz bir Hükûmet olursa
önleyemez. Sayın Arınç, Gezi Parkı için Dingonun
ahırı nitelemesi, tanımlaması yapıyordu. Oysa ki
Türkiyenin Suriye sınırı Dingonun ahırına döndü,
gelen geçenin haddi hesabı yok, kevgire döndü. Emniyet güçlerini
demokratik hakkını kullanan, çapulcu, Vandal, yağmacı diye
nitelendirdiğiniz halkın üzerine yönlendirmeden vazgeçin. Emniyet
güçlerine iş arıyorsanız sınırları kontrol
altına alın. Bakın, orada çakma Vandallar yok, sizin uydurma
Vandallarınız ya da yağmacılarınız ya da
çapulcularınız yok, orada gerçek haydutlar var, gerçek Vandallar var,
gerçek çapulcular var. Gidin, Türkiye sınırlarını kontrol
altına alın.
Değerli arkadaşlarım,
17nci Akdeniz Oyunlarının yarın resmî
açılışı yapılacak. Biliyorsunuz
açılıştan günler önce biletler tükendi. 25 binlik kapasiteli
yeni Mersin Arena Stadında şu anda sade vatandaş
açılışlara gitmek ister ise bilet bulamaz. Bileti nereden
bulurlar? Bu bir iddia, bunun dinleme kayıtları da var. Mersin
Müftülüğünü arıyorsunuz, orada bir görevli var. Görevlinin burada
ismi yazılı. Hangi bölgeden arıyorsunuz? Mezitliden. Sizi
Mezitlide falanca cami imamına yönlendiriyor. Siz o falanca burada
isimleri var- cami imamını arıyorsunuz, T.C. kimlik numaranızı
veriyorsunuz, o kontrol yapıyor. Acaba bu arayan şahıs bizim
yandaşımız mı? diye. Eğer yandaşları ise
resmî açılışlar için bilet temin ediyor. Bu, iddia; bunu tabii
ki gündeme getireceğiz, soru önergesiyle de ilgili makamlara
sunacağız.
O organizasyonda herkesin hakkı
var. Orada hangi siyasi partiye mensup olursa olsun, tüm belediyelerin, tüm
STKların, kentin, Mersinin tüm dinamiklerinin o organizasyonda
hakkı var, alın teri var, emeği var. Orada CHPlinin de hakkı var, AKPlinin
de hakkı var, BDPlinin de, MHPlinin de.
Şimdi, Sayın Başbakan
neyden korkuyor? Biliyorsunuz, tesislerin açılışında, iki
hafta önce bir fırsatı kaçırdı. Şimdi Sayın
Başbakana sesleniyorum: Mersin Arena Stadının
kapılarını ardına kadar açın, halktan korkmayın.
Demokrasi anlayışı, özgürlük anlayışı, temel hak
ve özgürlükler anlayışı gelişmiş bir Başbakan
halktan korkmaz. Halktan korkmanıza gerek yok. Açın
kapıları ardına kadar, tüm Mersin halkı -hangi siyasi
partiye mensup olursa olsun- resmî açılışlara
katılsın. Bu fırsatı ıskalamasın Sayın
Başbakan. Geçsin mikrofonların karşısına, üç
haftadır kendi beyanatlarıyla, ayrıştırmacı
söylemleriyle, üsluplarıyla gerdiği toplumu birleştirici,
bütünleştirici bir üslupla mikrofonların karşısına
geçsin ve Akdeniz Oyunlarının ruhuna yaraşır bir
şekilde tüm Türkiye halklarını birliğe, beraberliğe,
barışa ve kardeşliğe çağırsın.
Değerli arkadaşlarım,
bahsettiğimiz araştırma önergesinin konusu, kaçak akaryakıt
konusu önemli bir konu. Bu konuda tüm milletvekili
arkadaşlarımızın desteğini bekliyorum.
Hepinize en derin sevgi ve saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Seçer.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkanım, sayın konuşmacı
konuşmasında Başbakanın halktan korktuğunu ifade etti.
Birtakım iddialar da dile getirdi.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ne var, ne
alakası var, bu bir tespit, sataşma ifadesi var mı burada? Ne
alakası var yani?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Evet
efendim, Başbakana Halktan korkmayın. dedi, Halktan korkuyor. dedi.
Açıklama istiyorum efendim.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Ne var ki
bunda yani bunda sataşma mı var?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Hayret ya!
Adamı putlaştırdınız. diyoruz, sonra
kızıyorlar ya!
BAŞKAN Buyurun Ahmet Bey.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bakın değerli
arkadaşlar, Mersin, Akdeniz Olimpiyatlarıyla birlikte muazzam bir
yatırım aldı, güzel bir hizmet aldı, hatta ve hatta
Yunanistanda yapılması gereken bir olimpiyatı ekonomik krizden
dolayı Türkiye üstlendi. Güçlü bir ekonomiye sahip olduğu için, güçlü
bir iktidara sahip olduğu için kısa bir zamanda Mersin hayalinde
göremeyeceği yatırımlara kavuştu, milyon dolarlık
yatırımlar yapıldı, muazzam yatırımlar
yapıldı.
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) Demokrasi yok, yatırım var ama demokrasi yok.
AHMET AYDIN (Devamla) Bir defa,
bundan dolayı bir tebrik edilmesi gerekir, bir.
İkincisi, olimpiyat -adı
üstünde- spor, barış, kardeşlik, huzurun adresidir. Böyle,
barışın, huzurun, kardeşliğin olması gereken bir
noktada da kalkıp burada türlü türlü iddialar dile getirerek yani her
şeyi her şekilde, ispatlanmadan, kanıtlanmadan, belgelenmeden,
her iddiayı Şu şunun için böyle dedi, şu şöyle
yaptı. demek, hele ki muazzam bir olimpiyatı gölgede bırakacak
bu türlü iddiaları burada dile getirmek bence çok
yanlıştır.
VAHAP SEÇER (Mersin) Biz Bunu
yapmayın. diyoruz. Biz de onu söylüyoruz.
AHMET AYDIN (Devamla) Ben, Vahap Bey,
size de yakıştıramadım. Sizin üslubunuzu da ben seven bir
insanım. Hakikaten, eleştirinize de hak veririm, ayrı bir
şey. Bir, buna dikkat çekmek istedim.
İkincisi, ya, Allah
aşkına, Başbakan halktan korkuyor. diyorsunuz ya. Bu
Başbakan bu halkın Başbakanı, bu halkın yüzde 50sinin
desteğiyle iktidara gelmiş bir Başbakan. Bu Başbakan halktan
nasıl korkabilir?
Asıl halktan korkanlar kimlerdir?
Asıl halktan korkanlar, bulanık suda balık avlamak
isteyenlerdir, krizlerden, kaoslardan beslenmek isteyenlerdir. Asıl
halktan korkanlar, sandıklardan, seçimlerden, demokratik kanallardan korkanlardır.
Bunu kamuoyuyla da paylaşmak istedim.
Teşekkür ediyorum, sağ olun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
VAHAP SEÇER (Mersin) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurun Sayın Seçer.
VAHAP SEÇER (Mersin)
Konuşmamı, üslubumu
yakıştıramadığını söyledi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ama siz
onu kendiniz söylediniz.
VAHAP SEÇER (Mersin) Bunu bir hakaret
olarak addediyorum. Lütfen, bu konuda söz istiyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Üslubunu
beğendim efendim. Yakıştıramadığım
değil, üslubunu beğendiğim bir arkadaş dedim.
BAŞKAN Evet, buyurun Sayın
Seçer.
Lütfen ikinci bir sataşmaya meydan
vermeden
AHMET AYDIN (Adıyaman) Yani
genel manada üslubunu beğeniyorum ama bu şekilde
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Mersin
Havaalanı kaç liraya kamulaştırılmış, onu da bir
sor.
VAHAP SEÇER (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Sayın Aydın
Mersin, hayatında böyle bir yatırım görmedi. dedi. Bu bir
uluslararası organizasyon, doğru, devlet marifetiyle yapılan 500
milyon TL gibi önemli yatırımlar var ama Mersin Mersin olalı
şu son on yıldır gördüğü zulmü de görmedi. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakınız -burada Mersin
milletvekilleri var- on yıldır AKP olarak Mersine bir çivi
çakmadınız. Yapacağız, edeceğiz
Hep hikâye! Hep
masal anlattınız Mersinlilere.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Hadi ya! Mersinin tümünü Avrupa izleyecek, üç kıta izleyecek. Mersinin
tanıtılmasını istemiyor musun? Mersini dünya izlemesin mi?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ya,
bırak Allah aşkına ya!
VAHAP SEÇER (Devamla) Şimdi,
Sayın Başbakan halktan korkmuyor. diyor Sayın Aydın ama
bakınız Sayın Aydın, demokratik hakkını kullanmak
isteyen, çevreci hassasiyetlerle
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ya bir
teşekkür et, teşekkür et.
VAHAP SEÇER (Devamla) Bakın, siz
de biliyorsunuz, bakın, ben de sizin üslubunuzu beğenirim ama lütfen
hakkanî olun. Çevre hassasiyetiyle Gezi Parkında protesto yapan
insanları
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Gençler spor yapmasınlar mı?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Mersinde AVM
yapıyorlar mı, AVM?
VAHAP SEÇER (Devamla)
sabaha
karşı topunuzla tüfeğinizle TOMAnızla, biber
gazınızla bertaraf etmeye kalkıştınız.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ya, bir teşekkür et, bir teşekkür
et Mersinlilere.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Yahu, AVM
yapsınlar mı Mersine, AVM?
VAHAP SEÇER (Devamla) Halktan
korkmanıza gerek yok, halktan korkmanıza gerek yok.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Teşekkür et Mersinlilere.
VAHAP SEÇER (Devamla) Akdeniz
Oyunlarının açılışı konusunda aynı
şeyi söylüyoruz
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Mersinden olimpiyat şampiyonu çıkmasın mı?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) AVM var
mı, AVM?
BAŞKAN Dinleyelim arkadaşlar, dinleyelim.
VAHAP SEÇER (Devamla) Akdeniz
Oyunlarının ruhuna uygun bir şekilde, Sayın
Başbakanı uyarıyorum, bu bir fırsattır, yarın ben
de karaborsadan bilet temin edeceğim ya da o imam arkadaşı
arayıp, bulup, bir bilet alacağım ve açılışlara
katılacağım.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Yahu, haksızlık yapma!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) AVM var
mı, AVM?
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Yüzme bilmesinler mi? Olimpiyat şampiyonu olmasınlar mı?
VAHAP SEÇER (Devamla) Eğer
Sayın Başbakan, birleştirici, bütünleştirici,
barış ifade eden sözcükler kullanırsa söz veriyorum ben de
alkışlayacağım.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Alkışla
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Yüzme bilmesinler mi? Olimpiyat şampiyonu olmasınlar mı?
BAŞKAN Evet, evet dinleyelim arkadaşlar.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi
üzerinde
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) AVM var
mı Mersinde, AVM?
BAŞKAN Bir saniye, daha
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, biraz önce Elâzığlı bir vatandaş
(Gürültüler)
BAŞKAN Duymuyorum kardeşim, herkes
bağırıyor, duymuyorum ki.
KAMER GENÇ (Tunceli) Bir dakika
efendim, bir şey söyleyeceğim sana. Ne var
BAŞKAN Lütfen
Lütfen
Evet, şimdi söyleyin.
KAMER GENÇ (Tunceli) Biraz önce
vatandaşın biri bana telefon etti Ben
Elazığlıyım, Mersine gittim, Akdeniz
Oyunlarının bütün biletlerini AKPliler toplamış kimseye
vermiyor. dedi. İşte, buyurun ispatlayalım
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkanım, Sayın
Başkanım, arkadaşlarla ilgili bizi arayanların, iddialarda bulunanların her iddiasını burada dile getiriyor muyuz? Böyle şey
olur mu ya?
BAŞKAN Evet, tamam
arkadaşlar, tamam tamam.
KAMER GENÇ (Tunceli) Tayyip
Erdoğana
BAŞKAN . Lütfen
Lütfen
Zabıtlara geçti.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ondan
sonrada biletini karaborsa
BAŞKAN Sayın Genç, söylediğiniz
zabıtlara geçti, lütfen
Lütfen
AHMET AYDIN (Adıyaman) Bir defa bir teşekkür etmesini bilsinler
efendim. Mersine bu kadar yatırım yapılıyor, hizmet
yapılıyor teşekkür etmesini bilsinler. (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu üzerinde ikinci
konuşmacı Hatay Milletvekili Sayın Adnan Şefik Çirkin.
Sayın Çirkin, buyurun.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Taş atmasın, molotof
atmasın, spor yapsın!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) AVM
yapsın!
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen lütfen, sakin
olalım.
Buyurun.
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN
(Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği Suriye
sınırında yapılan mazot kaçakçılığıyla
ilgili önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygı,
sevgi, hürmetle selamlıyorum.
Şimdi, aslında, tabii, bu çok
önemli bir sorun. Bu bizim daha evvel bu kürsüden defalarca bu
sınırın elek hâline geldiğini ifade etmemizin bir
tezahüründen başka bir şey değil. Bu önerge, doğru bir
önerge. Orada yapılan kaçakçılığın haddi hesabı
yok ve bu kaçakçılığın aynı zamanda da devlet
bütçesine kaybı olduğu gibi Tanışma köyünde,
Altınözünün Tanışma köyünde, bugün hepinizin bildiği gibi
Hatayın Altınözü ilçesinin Tanışma köyünde bu mazot
meselesinden 9 tane vatandaşımız hayatını kaybetti.
Yani bu, sizin yanlış istikamette giden, ikazlara rağmen bir
türlü düzeltmediğiniz, Hükûmetin yanlış Suriye
politikasından, Suriye politikasındaki hatalarından doğan
dramlardan sadece bir tanesi. Gün geçmiyor ki Reyhanlının
sınırlarında Kuşaklı ve diğer köylerde Türk
Silahlı Kuvvetlerinde sınırı bekleyen askerlere bir
saldırı olmasın. Hemen hemen her gün, sanki
babalarının malları, geliyorlar atlarla, büyük silahlarla,
askerimize her gün silahlı taciz ateşi yapıyorlar. Geçen bir
uzman çavuşumuz yaralandı.
Siz hâlâ bir şeyin farkında
değilsiniz, bunu bir türlü fark edemiyorsunuz. Yarın bir gün böyle
bir hadise olacak, birkaç askerimiz şehit olacak, ondan sonra
aklımız başımıza gelecek. Urfa Akçakalede sınır
yol geçen hanına dönmüş, artık pasaportsuz geliş
gidişler o kadar usulden olmuş ki bir tane polisimiz Ne
yapıyorsunuz, burası sınır, dağ başı
mı, Dingonun ahırı mı, çıkarın pasaportunuzu
öyle geçin. dediğinde çekip vurdular, şehit ettiler. Ama biz neyle
uğraşıyoruz? Biz başka şeylerle
uğraşıyoruz.
Değerli arkadaşlar, böyle
Hükûmet edilmez, bir devlet böyle yönetilmez. Bir devletin yönetiminde On
yıldır iktidarız. diyorsunuz ama iki senedir ısrarla ifade
ettiğimiz hâlde bu Suriyenin sınır illeriyle yani
Şanlıurfa, Hatay
Gaziantep Ticaret Odası Başkanı da
bu akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili demeç veriyor
Bunun engellenmesi lazım. diyor. Tüm sınır illeriyle ilgili
sınır sorununu iki yıldır çözemediniz. Aslında bu
sorunun temeli Hükûmetin ta kendisi ama Hükûmet, görmedim, duymadım,
bilmiyorum diyerek üç maymunu oynuyor ve bunlara cevap bile vermiyor. Biz,
ısrarla bunları ifade ettiğimizde on yılık
kalkınma, millî gelir, dünyanın on altıncı büyük ekonomisi,
işte şöyle, itibarlı Türkiye, Sayın
Başbakanımızın dünya liderliği ama Reyhanlıda 52
can gidiyor. Bunlara değiyor mu? Bu dünya liderliği bu meseleleri
çözüyor mu? Bu dünya liderliği, on altıncı büyük ekonomi,
sınırlarda yaşanan drama o ilçelerdeki gerginlikleri çözüyor mu?
Hayır. Ama biz, ne söylesek söyleyelim gerek burada gerek televizyonlarda
iktidar partisinin milletvekilleri olarak sizler, sayın bakanlar gelip
bildik bir şekilde ekonomideki kalkınmayı, büyümeyi, bunu
anlatıyor. Yani şimdi, burada da adalet yok yani bu
kaçakçılıkta da adalet yok.
Iğdırda bu akaryakıt kaçakçılığı,
sınır kontrolleri santimetrekareye kadar ölçülüyor. Yani ben, buradan
Iğdırlı vatandaşlarım kaçakçılık
yapsın, onlar da bu işten para kazansın manasında bir
iddiada değilim. Ama dibinden güneydoğunun tüm vilâyetlerinde bu
kaçakçılık gevşiyor. Bu bilgileri alıyoruz. Neden oluyor,
nasıl oluyor? Iğdırlının bu sefer kafası
karışıyor. Yani Acaba benim farklı bir özelliğim mi
var? diyor. Bu yasaksa herkese yasak, serbestse herkese serbest.
Değerli arkadaşlar, yani konumuz mazot
kaçakçılığı elbette ama şunu da ifade etmeden
geçemeyeceğim: Bir iyiliğiniz oluyor yani bu mazot
kaçakçılığıyla Hataylı çiftçi 2 lira civarında
bir paraya mazot alıyor ve hiç olmazsa bir nefes alıyor. Amik
Ovasında, Kırıkhan, Reyhanlı, Kumludaki pamukçunun
anasını ağlatmış bu Hükûmet, perişan.
Yayladağı Altınözündeki zeytinyağcının,
tütüncünün hâli perişan. Dörtyolun, Erzinin narenciyesinin hâli
perişan. Yani tarımdan geçinen kim varsa bu mazotu yakmakla yükümlü
hâli perişan. Nakliyeci, onun da hâli perişan, o da Suriye
meselesinden dolayı
Yani bir kontrolsüzlüğün, bir
keşmekeşliğin ilk defa da vatandaşa bir faydası
oluyor. Bu da bir kara mizah. Bunu da ifade edeyim: Önerge doğru ama durum
da bu. Yanlış anlamayın, ben çiftçiyim ve bize de 2 liraya
getirdiler Devletin vekiliyiz ayıptır, haramdır. dedik
kullanmadık ama ovadaki vatandaşımız, sizin perişan
ettiğiniz çiftçimiz bunu mecburen kullanıyor.
Değerli arkadaşlar, Hükûmetin
uğraşması gereken çok önemli işler var yani Hükûmet bu çok
önemli işlerle uğraşmak yerine, bu sınırları
düzeltmek yerine başka başka işlerle uğraşıyor,
Geziyle uğraşıyor. Gezide 25-30 veyahut da 200-300
provokatörün Türkiye'yi ayaklandırdığını ifade ediyor.
Yani şimdi, 300 provokatör bir ülkeyi nasıl ayaklandıracak, o
ülkede bir sıkıntı yoksa, çiftçinin
sıkıntısı yoksa, öğrencinin
sıkıntısı yoksa, memurun sıkıntısı
yoksa bunlar neyi bahane edip sokağa dökülecek? Yani böyle bir devletsek
zaten 300 tane provokatörün 100 binleri, milyonları sokağa döktüğü,
kusura bakmayın, on yıllık hükûmetinizde belki hükûmet
olmuşsunuz ama bu manada devlet olamamışsınız
demektir. Siz sıkıntıya kulak verin. Biz asla sandıkla
gelen, milletin getirdiği iktidarların bir başka vesileye,
antidemokratik yollarla işten el çektirilmesine razı olacak bir
siyasi anlayışa sahip değiliz ama, siz, Suriye meselesinde,
Suriyenin içimizde yarattığı sıkıntılara
kulağınızı tıkadığınız gibi
eğer burada da meselenin derinine inmezseniz, bunun da bedelini hem
iktidarınız hem partiniz, maalesef, hem de ülkemiz ödeyecek.
Bugün Reyhanlıda çocuklar
kaçırılıyor, yani sınırdan geçen sadece mazot
değil. Reyhanlının çok tanınmış bir ailesinin,
bundan on gün evvel, 8 yaşındaki çocuğu
Bunu başka bölge
milletvekillerine de ifade ediyorum, yani gelin Hatayın,
Reyhanlının ne hâlde olduğunu görün ve inanmıyorsanız
da o bölgeden arkadaşlarınıza telefon edin, sorun. Rezalet bir
duruma gelmiş. Bundan utanmak lazım. 8 yaşındaki çocuk
arabanın bagajına koyuluyor, kaçırılıyor. Mahallede
mahallenin infialiyle Allahtan geri kurtarılıyor. Kim bunu
kaçıranlar? Suriyeli, şu anda tutuklu ama bir yandan da çeşitli
bürokratik kesimlerden baskı var, Yahu, davanızdan vazgeçin, bunlar
bizim misafirimiz
Reyhanlı halkı -tekrar ediyorum- Sayın
Başbakanın talep ettiği ensarlığı iki yıldan
beri yapıyor ama artık bunlar huzurunu bozuyor. Yani bir il birbirine
girmek üzere. Bir bombalama yapılıyor, akabinde beyanlar: Suriye,
muhaberat, şöyle, böyle
Yani orada, kusura bakmayın, bir tek Alevi
toplumunun işaret edilmediği kalıyor. Böyle devlet yönetilmez.
Reyhanlıda 52 vatandaşımız şehit oluyor. Sayın
Başbakanımız bunu ifade ederken 53 Sünni öldü. diyor. Bu,
toplumu bölmektir. Bu, akla ziyan bir tavırdır.
Değerli arkadaşlar,
inşallah, bu önergenin de gereği yapılır fakat bu
sınırlardaki rezaletin, kepazeliğin de gereği
yapılır. Sınırı biz bekleyemiyoruz. diyorsanız
ve bunu da beyan ediyorsanız Hükûmet olarak, bu memleketi de, bu
memleketin sınırlarını da bir bekleyen çıkar, çünkü o
sınırın duvarlarında yazar, kapısında yazar
Hudut namustur. diye. Hudutta namusun kalmadığını, ben başta
bu Meclise ve bütün bizi izleyen milletimize ifade etmek istiyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum.
Saygılar, sevgiler sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Çirkin.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi
üzerinde üçüncü konuşmacı Sayın Altan Tan, Diyarbakır
Milletvekili.
Sayın Tan, buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
ALTAN TAN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin
Suriye sınırında yapılan akaryakıt
kaçakçılığıyla ilgili verdiği Meclis
araştırma önergesi üzerinde fikirlerimi arz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, öncelikle
bu kaçakçılık meselesine girmek istiyorum, ondan sonra da Suriye
meselesine gelmek istiyorum, yani konuşmamı iki ana başlık
üzerinde sizlere sunmak istiyorum, yapmak istiyorum.
Bu kaçakçılık mevzusuyla
ilgili benim de verdiğim soru önergelerinin sayısını ben de
unuttum, artı Meclis araştırma önergesi verdim ve bu
yazılı soru önergelerine gelen cevapları da daha önceden
sizlerle de paylaştım.
Değerli arkadaşlar, Türkiyenin
ciddi bir akaryakıt kaçakçılığı meselesi var. Bunu
böyle birbirimizi suçlayarak, hamaset yaparak veya meselenin üzerini örterek
değil, soğukkanlılıkla konuşmamız ve
soğukkanlılıkla bir çare bulmamız lazım. Millî
istihbaratın hazırladığı söylenilen ve basında
yer alan bilgilere göre yıllık Türkiyedeki akaryakıt
kaçakçılığının miktarı 14 milyar dolar, yani
CHPnin verdiği araştırma önergesinin gerekçesinde belirtilen
2,5 milyar dolarlık kısım, sadece yakalanan kaçak akaryakıt
miktarıyla alakalı bir rakam. Devletin istihbarat
raporlarının tespit edip hazırladığı iddia
edilen, basında yer alan haberlere göre bu rakamın gerçek
miktarı 14,5 milyar dolar.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, 14 milyar dolar, 15 milyar dolarlık büyük bir
kaçakçılıkla biz karşı karşıya iken ne hikmetse
sürekli olarak medya ve Hükûmet İran sınırında, Irak
sınırında, Suriye sınırında tenekelerle merkep
sırtında, affedersiniz eşek sırtında, katır sırtında
yapılan kaçakçılığı gözümüzün önüne getiriyor ve yine
verilen önerideki rakamlara göre 2007 yılları ile 2011
yılları arasında ülke genelinde 92,5 milyon litre kaçak
akaryakıt ele geçiyor ve bunun da 14 milyon litresi Doğu ve
Güneydoğu illerinde bunun geri kalanının tamamı batı
illerinde. Yani nereden bakarsanız bakın, aşağı
yukarı yüzde 90a yakın bir kısmı batı illerinde
yakalanan kaçak akaryakıt miktarı. Yine iller sıralaması
yapılırken İzmir, İstanbul, Ankara, Gaziantep, Kocaeli,
Zonguldak, Hatay gibi iller öne çıkıyor. Yine medyanın önüne
konulan Van, Hakkâri, Şırnak, Mardin illeri sıralamaya bile
giremiyor.
Değerli arkadaşlar, burada
tam bir tiyatro oynanıyor ve yine dikkatlerinizi çekiyorum: Bu söz konusu
ilk sıraya giren illerin neredeyse tamamı sahil illeri. Bunun
Türkçesi şu: Bu akaryakıt kaçakçılığı,
değerli arkadaşlar, gemilerle yapılıyor. Yoksa merkep
sırtında gelen zavallı Hakkârilinin, Vanlının,
Şırnaklının gecede getirdiği 20 teneke, 30 tenekeyle
bu işler olmuyor. Peki, devletin Millî
İstihbarat Teşkilatı 14,5 milyar dolarlık bu
kaçakçılığı rapor ediyor da bunları yapanları
nasıl bulamıyor? Koskoca gemiler nereye yanaşıyor? Antalya
limanında neler oluyor ve bu işin merkezi olduğunu artık
sağır sultanın bile duyduğu Kocaelinde neler oluyor?
Birkaç sefer daha söyledim: Bir eski
bakanın oğlu bu işlerin başında diye zikrediliyor.
Hiçbir isim zikretmedim, bugün de zikretmedim. Ertesi gün malum zat bir
yakın dostuma diyor ki: Bu Altan Tan bizden ne istiyor? Ne hikmetse laf
gidiyor, anında yerini buluyor.
Değerli arkadaşlar, eğer
bir ülkede bu kadar büyük bir kaçakçılık olursa ve istihbarat
teşkilatları bunları kimin yaptığını
bulamıyorsa, inanın buna 5 yaşındaki çocuklar bile inanmaz.
Şimdi, çok sakin bir şekilde soruyoruz: Değerli arkadaşlar,
iktidarın herkesi fişleyen Millî İstihbaratı, Askerî
İstihbaratı, Jandarma Kaçakçılık, Emniyet İstihbarat
Teşkilatı -kaç tane teşkilat var bilmiyoruz bu işleri
yapan- Allahınızı severseniz, bu işleri bilmiyor musunuz?
Bilmiyorsanız bütün bu istihbarat teşkilatlarını kapatınız,
hepsini kapatınız, hiç boşu boşuna para, maaş kimseye
vermeyelim. Eğer biliyorsanız, o zaman bu tiyatro ne? Bu işleri
kimler yapıyor?
Ve işin daha da enteresanı;
bugün, uluslararası ticari kurallara aykırı olarak Irak
Kürdistan bölgesel yönetiminden -şu an isimleri belli, firmalar belli- göz
önünde, açık petrol nakli yapılıyor ama uluslararası
anlaşmalara göre gayrimeşru. Irak Hükûmeti, Maliki Hükümeti feryat
ediyor. Amerikan Büyükelçisi diyor ki: Irakın yüzde 20siyle değil
tamamıyla ilgilenin. Artık kör parmağım kör gözüne misali
her şey açıkça konuşuluyor ama buna rağmen yine
kaçakçılık denildiği vakit dönülüyor, merkeplerle,
katırlarla, tenekelerle getiren insanlar suçlanıyor ve Roboskide
olduğu gibi, neredeyse bunların öldürülmelerine bile bir gerekçe ve
ferman icat ediliyor. Ziya Paşanın yüz otuz yıl önce
söylediği gibi Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efrâz. Birkaç
kuruşu mürtekibin câyi kürektir. misali milyonlarca, milyarlarca
dolarlarla çalanlar izzet, ikbal, şeref sahibi ama katırlar üzerinde
tenekelerle getirenler mücrim, kaçakçı, hain ve katillerine ferman.
Değerli arkadaşlar, bunu ne
kadar konuşursak konuşalım eğer AK PARTİli
arkadaşlar bu işi ciddiye almayacaksa bunun bir faydası yok.
Sizlerden rica ediyoruz; siz kendiniz bir araştırma önergesi verin,
gelin, bu memlekettin 14-15 milyar doları nereye gidiyor, lütfen siz bize
izah edin.
Suriye meselesine gelince, tabii,
Suriye meselesi yaklaşık iki senedir burada defalarca konuşuldu,
defalarca Meclise araştırma önergeleri verildi fakat her seferinde
maalesef iktidarın oylarıyla reddedildi.
Sevgili arkadaşlar, bu kadar
önemli bir mesele, biz bu çatının altında
Dışişleri Bakanımızı,
Başbakanımızı veya Millî İstihbarat yetkililerimizi
herhangi bir komisyonda bir yerde bu konuda dinleyebildik mi? Eğer biz
milletvekilleri olarak, bütün bir Türkiyenin temsilcileri olarak bu konularda
hiçbir bilgiye sahip değilsek ve hiçbir şekilde bizi
bilgilendirmiyorlarsa bazıları biz bu meseleleri nasıl
çözeceğiz, daha da ötesi nasıl anlayacağız olan biteni?
Şimdi, Sayın Başbakan
CNN Internationalını suçluyor, El Cezire suçlanıyor. E, peki
biz bu Meclis çatısı altında millî istihbaratımızdan,
Dışişleri Bakanımızdan,
Başbakanımızdan, büyükelçilerimizden bu konuyla ilgili
doğru düzgün bir brifing alamazsak biz bunu kimden öğreneceğiz,
nasıl öğreneceğiz, ne söyleyeceğiz?
Allahınızı severseniz şu an tam olarak Suriyede ne olup
bittiğini, Türkiyenin bu işlerin neresinde olduğunu, hangi
örgütlere ne kadar silah yardımı yaptığını ve
neyi hedeflediğini, Suriyedeki rejim değişikliğinden sonra
nasıl bir Suriye tasarladığını bilgi olarak, rapor
olarak, malumat olarak bileniniz var mı?
Değerli arkadaşlar,
tıpkı Tarık Haşiminin Bağdata gidememesi gibi,
Türkiyenin Irak politikasının iflas etmiş olduğu gibi,
Iraktaki Milli Türkmen Partisine yapılan örtülü ödenekten milyonlarca
doların havaya gittiği gibi, tıpkı Bulgaristan seçimlerinde
kurdurulan yeni partinin -Hak ve Özgürlükler- yüzde 9,5 oy alırken 1,75te
kalması gibi iktidarın Suriye politikası da iflas etmiştir.
İsrail ve Gazze, Filistin
politikası da iflas etmiştir. Defalarca söyledik: İsraile
tavır koydunuz. Güzel. Gazzeye gitmek istiyorsunuz. Güzel. Peki, ne için
gitmek istiyorsunuz? Bir, İsraille konuşarak, anlaşarak
Gazzedeki ablukayı yıkmak için, oradaki kardeşlerimizi
rahatlatmak için. Böyle yapıyorsanız, güzel. İki, İsrail
hiçbir çözüme gelmiyor, hiçbir yola gelmiyor; biz ona rağmen Gazzeye
gidiyoruz ve bedeli neyse ödemeye hazırız, çatışmaya
gidiyoruz. Peki, çatışamıyorsunuz da anlaşamıyorsunuz
da ve üstelik Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas Gelmeyin, bizim
kendi aramızda ciddi sorunlarımız var. diyor. Peki, ne yapmak
istiyorsunuz? Bunları söylediğimiz vakit, hemen şu
yanlısı, bu yanlısı diye damgalıyorsunuz ama
politikanızı anlatmıyorsunuz.
Bütün bir Orta Doğuda hem
İsraili karşısına alan hem de Hizbullahı
karşısına alan ikinci bir siyaset var mı? Allah billah
aşkına, bunu nasıl becerebildiniz? Hem İsraili hem
Hizbullahı nasıl karşınıza alabildiniz?
Değeli arkadaşlar, bu
araştırma önergesine evet denilmesi lazım.
Saygılarımı sunuyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Tan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi
üzerinde son konuşmacı Mustafa Öztürk, Bursa Milletvekili.
Sayın Öztürk, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin
akaryakıt kaçaklığı üzerine verdiği önerge üzerine
grubum adına söz almış bulunmaktayım, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Gerekçeye baktım, okudum.
Aslında baktığınız zaman gerekçede birçok çelişki
ortaya çıkıyor. Gerekçenin başında, bunu Suriye
politikasına atfedilerek kaçakçılığın
arttığı noktasında bir düşünce var, hem de sınırların
delik deşik olduğu noktasında. Suriye politikasını
uzun zamandan beri bu Mecliste konuşuyoruz. Dışişleri
Bakanımız, Hükûmetimizin bakanları, yetkililer gerekli bilgileri
verdiler. Biz, Suriye politikasının başında,
başlangıçtaki tutumumuz ne ise, halkların ve hakkın
yanındaki tutumumuz ne ise ülkemizin menfaatleri doğrultusunda
aynı kararlılığı sürdürmekteyiz. Sınırlarla
ilgili tüm tedbirleri de güvenlik güçlerimiz almıştır, almaya da
devam edecek.
Maalesef, bununla ilgili bir hususu
açıklamak zorundayım. CHPnin sınır güvenliğimizi
zaafa uğratacak ilişkilerini hep beraber görüyoruz. Son Reyhanlı
olayında, CHP heyetine kılavuzluk yapan kimsenin, Reyhanlı
saldırısının bir numaralı sanığı olarak
arandığı, yakalandığı bilinmektedir. Dolayısıyla,
CHPnin akaryakıt kaçakçılığı kapsamında gündeme
getirdiği bu konuyu ben dikkatlerinize sunuyorum, herhâlde bu ayıp
CHPye yeter.
Petrol ihtiyacının ve
kullanımının artması, doğal olarak bu konuda ortaya
çıkacak maddi kayıpların devlete, kamuya büyük zarar
vereceği ortadadır. Kaldı ki tüm kaçakçılık işlemlerinde
de aynı şekilde değerlendirebiliriz. Hükûmetimiz hem hukuki hem
teknik hem de idari olmak üzere, bu konuda bütün tedbirleri almakta, almaya da
devam edecek; kayıpların önüne geçiyor.
Aslında, sizlerin de bildiği gibi, bu Mecliste
2005 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırma
komisyonu akaryakıt kaçakçılığının ülkemizdeki
boyutlarını tespit etmek ve çözümler üretmek üzere
çalışmalar yapmış ve bu çalışmalar neticesinde
bir rapor hazırlanmıştır. Rapora baktım, 200 küsur
sayfayı ihtiva eden bir rapor. Çok değişik konular ele
alınmış, öneriler getirilmiş. Bu rapor ile Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu, Maliye Bakanlığı, Gümrük
Müsteşarlığı, Denizcilik Müsteşarlığı,
İçişleri Bakanlığı, Enerji Bakanlığı
gibi kurumların akaryakıt kaçakçılığıyla
mücadelede etkinliklerinin artırılması amacıyla çeşitli
öneriler getirilmiştir.
Yine, bu araştırma komisyonu raporunun
akabinde, Başbakanlık makamı tarafından, konuyla ilgili
kurumların çalışmalarını koordine etmek üzere 2006
yılında 5525 sayılı, 2008 yılında 14321
sayılı genelgeler yayımlanmış. Dolayısıyla,
bununla ilgili 7 bakanımızın oluşturduğu bir kurul
oluşturulmuş. Bunların altında da ilgili
bakanlıklardan alınan yetkililerle komisyonlar
oluşturulmuş. Aktif bir şekilde de akaryakıt
kaçakçılığı takip edilmekte. Bununla ilgili de
aslında, yine önergenin gerekçesine baktığınız zaman
orada da görüyorsunuz, ilgili kurumların raporlarında, işte
Şu kadar kaçakçılıkla ilgili operasyonlar
yapılmış, bu kadar önleme gerçekleştirilmiş, şu
kadar miktar da petrol elde edilmiş. diye geçiyor aslında. Yani
bununla ilgili çalışmalar yapıldığı da önergede
söyleniyor, gerekli tedbirlerin alındığı da söyleniyor.
İlginç tabii, yani burada gelmesi.
Yine, bir başka husus: 2012 yılında Resmî
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 2012/19 sayılı
Başbakanlık Genelgesiyle akaryakıt
kaçakçılığıyla mücadele çalışmalarında büyük
önem arz eden hususlarda bazı düzenlemeler getirilmiş ve mücadeleyle
görevli kamu kurumlarına birtakım görevler verilmiştir. Biraz
önce bahsettim, bununla ilgili, 7 tane bakanımızdan oluşan bir
kurul oluşturulmuştur ve ısrarla üzerine gidilmektedir. Mesela
bu konuda yürütülen çalışmalar neticesinde ortaya çıkan
bazı hususlar var, bunları da paylaşmak istiyorum:
Akaryakıt ithali ve dağıtımı elektronik sistemlerden
faydalanarak kontrol edilmeye başlanmıştır. Çok önemli bir
hadise yani başlangıcından sonuna kadar, istasyonuna kadar,
hepsi otomasyonla yapılmakta, bu otomasyon sistemini de ilgili düzenleyici
kurulu tarafından ve ilgili bakanlıklar tarafından
görülebilmekte ve takip edilmektedir.
Boğazlardaki gemi trafiği
için yürütülen Uydu Destekli Radar Sistemi Projesi geliştirilmiştir.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı
tarafından 11/9/2007 tarih ve 26640 sayılı Resmî Gazetede
yayınlanan Otomatik Tanımlama Sistemi AIS KLAS-B cihazının
gemilere donatılmasına ve özelliklerine dair tebliğ
yürürlüğe sokulmuştur. Yine, ÖTVsi indirilmiş yakıt bilgi
programı oluşturularak özellikle yurt içi balıkçı
teknelerince gerçekleştirilen suistimallerin önüne geçilmesi
amaçlanmıştır.
Bakanlıkça akaryakıt
antrepolarında bulunan yakıt miktarlarının izlenmesini
sağlayan sistem oluşturularak denetim
artırılmıştır. Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumunca akaryakıt bayilerinin bağlı oldukları dağıtıcılar
tarafından denetlenmesi sağlanmıştır. Yine, bununla
ilgili İçişleri Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
bünyesinde akaryakıt piyasasına yönelik denetimleri
gerçekleştirmek üzere denetçi sayısı artırılmış,
denetçiler görevlendirilmiş, aynı zamanda bunlarla ilgili
bilgilendirme çalışmaları yapılmıştır, bu
denetimler de sıklaştırılmıştır.
Akaryakıt pompalarına ödeme kaydedici cihazlar
bağlanmıştır. Maliye Bakanlığınca
akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili mücadeleye yönelik
özel bir şube kurulmuş, Emniyet Genel Müdürlüğü, Sahil Güvenlik
Komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Gümrük
ve Ticaret Bakanlığında akaryakıttaki
uzmanlaşmayı sağlayacak şekilde özel görevlendirilmeler
yapılmıştır.
Yine, akaryakıt antreposu açma
şartları yeniden düzenlenerek akaryakıt antreposu
işleticilerine antrepolarda kesintisiz yirmi dört saat kayıt yapma,
kamera sistemi konulması, bu kayıtların talep edildiği
zaman da anında bilgi verilmesi ve iletilmesi noktasında da gerekli
tedbirler alınmıştır. Mücadelede görevli kurumlar
bünyesinde akaryakıt kaçakçılığıyla mücadele komisyonları
oluşturulmuş, bu komisyonlar üçer aylık dönemler itibarıyla
raporlamalarını, bu raporları birbirleriyle
paylaşmaları sağlanarak burada ciddi bir koordinasyon
gerçekleştirilmiş. Nitekim bunlara baktığınız
zaman bunlarla ilgili de aslında sonuçları alıyorsunuz.
Nasıl alıyorsunuz? Bakın, Emniyet Genel Müdürlüğü
istatistiklerine baktığımız zaman, yine bu önergede var,
deniliyor ki -önergenin içinde var- Hataydaki kaçakçılık oranı
-işte bazı iller saymış- 7nci sırada. Demek ki Suriye
politikasıyla hiçbir alakası yok bunun.
Yine on beş gün önce, 10 Mayıs 2013
Kırklareli merkezli yedi ilde jandarma tarafından düzenlenen
operasyonda 44.500 litre kaçak akaryakıt ele geçirilerek 20 kişi
gözaltına alınıyor. Önergenin içeriğinde de bu
çalışmaların yapıldığı var. Yani sağ
olsunlar bu konuda da katkı sağlıyorlar, o katkıları
almışız efendim biz.
Yine, akaryakıt kaçakçılığıyla
ilgili mücadele eylem planları hazırlanıyor yasal kapasitenin
güçlendirilmesiyle ilgili. Biliyorsunuz bununla ilgili kanun
çıkarıldı ve çalışmalar devam ediyor, 24/4/2013 tarih
ve 28.627 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 1/7/2013 tarihinde
uygunluk yazısı uygulamasının yürürlüğe girmesi
kararlaştırılmıştır.
Bazı akaryakıt harici petrol ürünlerine
ilişkin yaşanan suistimallerin önlenmesi amacıyla vergisel
düzenlemelerde de değişikliğe gidilmesi
kararlaştırılmıştır. Operasyon ve denetim
birimlerinin, suistimallerin tespit edildiği özel fatura uygulamasına
ilişkin de düzenleme yine gerçekleştirilmiştir. Akaryakıt
kaçakçılığıyla mücadele etkinliğini artırmak
amacıyla Petrol Piyasası Kanununda yapılması planlanan ve
eylem planında yer verilen değişiklikler 11/4/2013 tarih ve
28.615 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren
6455 sayılı Kanunla gerçekleştirilmiştir. Bahsi geçen
kanun kapsamındaki önemli bazı hükümlere aşağıda yer
vermektedir. Burada, bununla ilgili yapılan birçok çalışma göz
önünde tutuluyor. Kurumlara erişim sağlanmaları zorunluluğu
getiriliyor, kaçakçılıkla daha etkin mücadele yapmak için.
Akaryakıt kaçakçılığıyla mücadele faaliyetlerinde
etkinlik artırmak amacıyla yapılan düzenlemede, idari para
cezaları miktarları artırılarak, kapsamı da
genişletiliyor.
Buraya baktığımız zaman, bu
çalışmaların hepsi biraz önce bahsettiğim komisyon
raporunda da var. Biz, böyle bir komisyon raporu varken, böyle bir
çalışma yapılmışken AK PARTİ Grubu olarak zaten
bu tedbirler alınıyor. 7 bakanımızın
oluşturduğu bir kurul var, komisyonlar var. Gerekli otomasyon,
teknik, idari, hukuki çalışmalar gerçekleştirilmiş, kanun
çıkarılmış, yönetmelikler değiştirilmiş,
idari yapı güçlendirilmiş. Böyle bir Meclis
araştırması önergesinin doğru
olmadığını düşünüyoruz, gerek
olmadığını düşünüyoruz yani AK PARTİ
-iktidarları- halkı kucaklayan partidir. Başbakanımız
da halkın içinde bir liderdir ve halk tarafından sevilen bir
liderdir. AK PARTİ başarısının temeli de
buradadır zaten. Dolayısıyla, bugün -son yirmi günde olanlar-
sokaktakiler köylüler, işçiler değildir; bunlar aşırı
uçlardır, Türkiye'nin gelişmesini provoke eden insanlardır.
Hepimizin, aslında Türkiye'nin büyümesi, gelişmesi için buna beraber
Dur. dememiz lazım. Bu, Türkiye'nin güçlenmesi için önemli bir
hadisedir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Öztürk.
VAHAP SEÇER (Mersin) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurun efendim.
VAHAP SEÇER (Mersin) Sayın hatip
CHPnin, sınır güvenliğini zafiyete uğratacak
ilişkileri var. Bu ayıp CHPye yeter. dedi.
Söz istiyorum efendim sataşmadan.
BAŞKAN Size söz vereceğim
fakat bu eleştirilere de -siz nasıl eleştiriyorsanız-
karşı taraf da cevap verecek yani bunları
karşılıklı biraz hazmetmemiz lazım.
VAHAP SEÇER (Mersin) Efendim, dedi
ki: Bu ayıp CHPye yeter.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) Önergede
yazdığınız şeyi söyledim.
BAŞKAN Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
VAHAP SEÇER (Mersin) Şimdi,
değerli arkadaşlarım, Suriye olayları
başladığından bu yana, CHPyi Suriyenin mevcut
yapısıyla, oradaki idareyle ilişkilendirmek isteyen ve bu gayret
içerisinde olan bir yapı var, o da sizin iktidarınız, AKP
iktidarı. Ayıbı eden biz değiliz, orada ortaya çıkan
iç karışıklığın, kavganın, savaşın
bir tarafı olan biz değiliz; biz, orada Suriyenin egemenliğini,
toprak bütünlüğünü, orada çatışma ortamının sona
erdirilmesini, birliğini, bütünlüğünü savunan bir anlayışla
bu olaya olumlu katkı vermeye çalışıyoruz ama
getiriyorsunuz olayı, Sayın Başbakan, AKPnin sözcüleri,
gerçekten içimizi acıtan, toplumu ayrıştıran, toplumu
bölen, yıllardır o bölgenin kanayan yarası olan mezhepsel
çatışmaların âdeta üzerine benzin döken bir anlayışla
bizi orayla ilişkilendirmeye çalışıyorsunuz. Ortada bir
ayıp varsa, mezhepsel ayrımcılıkla politika yapan, bizi
orayla ilişkilendiren, ayıbı yapan sizlersiniz.
Bizim Suriyeyle ilgili
Eğer
konunuz milletvekillerimizin oraya ziyaretiyse, eğer Cumhuriyet Halk
Partisi sözcülerinin orayla, Suriyeyle ilgili sözleriyse, bizim orada
savunduğumuz şudur: Orada barış gelsin, kardeşlik
gelsin, huzur gelsin, başka bir amacımız yok. Az önce konuşmamda
söyledim, orada, silahlı güçleri, özellikle El Kaideye bağlı
silahlı unsurları lojistik anlamda, silah anlamında, para
anlamında destekleyen sizin iktidarınız. Ayıp size aittir.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu önerisi üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, grup önerisini
oylarınıza sunacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Grup
önerisi kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, on dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati:
17.39
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.55
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
------0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 122nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince, sözlü
soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına
geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu raporlarına görüştüğümüz yerden devam
edeceğiz.
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, Orta Asya
ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri
Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri
Komisyonu raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Orta
Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri
Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri
Komisyonu Raporları (1/498) (S.
Sayısı: 173)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü yer alan, Ödeme ve Menkul
Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para
Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
4.-
Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve
Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısı ve
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/780) (S. Sayısı: 473) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 473 sıra
sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan
karar gereğince bu tasarı, İç Tüzükün 91inci maddesi
kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı
ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde
gruplar adına Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hasip
Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Sayın Kaplan, buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473
sıra sayılı Yasa Tasarısı hakkında
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, çok önemli günler
yaşıyoruz, önemli bir süreç yaşıyoruz. Bu önemli sürecin
içinde barış ve çözüm süreci var, ülkenin geleceği var, Gezi
olayları var. Bu yoğunluk içinde Meclisin gündemi ne
olmalıydı, diye baktığımız zaman bizi
şaşırtan bir gündemle karşı karşıyayız;
Ödeme, Menkul Kıymet Mutabakatı Sistemleri, Ödeme Hizmetleri,
Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısı.
Şimdi, bu niçin getiriliyor? Çok açık, gerekçesi şu: Avrupa
Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye
Ulusal Programı ile Avrupa Birliği müktesebatının Bakanlar
Kurulu kararı, 31/12/2008 yani krizin yaşandığı dönem.
Şimdi, bu, Resmî Gazetede yayınlanıyor, sermayenin serbest
dolaşımı ve mali hizmetler fasılları kapsamında
Ödeme Sistemleri Kanununun banka sorumluluğunda hazırlanması
öngörülüyor. Şimdi, çok ilginç, daha sonra, Avrupa Birliği
müktesebatında 2007/64/EC sayılı Ödeme Hizmetleri Direktifi var.
Sonra, 2009/44/EC sayılı Direktif ve bunlarla birlikte 2009/110/EC
sayılı elektronik para kuruluşlarının kurulması,
faaliyetlerin sürdürülmesi konusu
Şimdi, her getirdiğiniz
tasarıya Hükûmet olarak bir taraftan Avrupa Birliği müktesebatı
derseniz, size biz de şunu deriz: Dün Avrupa Birliğine resti
çektiniz. Başbakan Avrupa Birliğini de Parlamentosunu da Konseyini
de tanımıyorum. dedi. Bir taraftan da böyle bir yasa getiriyorsunuz.
Aslında, öncelikler yasasının hepsine
baktığımız zaman, ekonomi kaynaklı yasalar. Avrupa
Birliği üyelik sürecinde, Gümrük Birliğinden, 1995ten bu yana Avrupa
Birliğinin ekonomi endeksli fasılları getiriliyor. Peki kardeşim,
siz niye bu barış ve çözüm sürecinde 23üncü fasıllar ve 24üncü
fasılların kapısını aralama gereği duymuyorsunuz?
Bakın, yargı reformu, tarafsızlık, temel haklar,
işkence, kötü muamele, cezaevleri, adalete erişim, ifade
özgürlüğü, toplanma, örgütlenme özgürlüğü, düşünce, vicdan
özgürlüğü, kadın hakları, çocuk hakları, sosyal haklar,
ayrımcılıkla mücadele, mülkiyet hakkı,
azınlıklara saygı, özel hayata ve kişilik haklarına
saygı, artı, 24üncü fasılda adalet, özgürlük, güvenlik
hakkı. İnanın, siz öncelikle bunu yapmış
olsaydınız sizler, çok açık olarak ifade edeyim, barış
ve çözüm sürecine hem katkı sunardınız hem güçlenirdi hem de
Gezi Parkı direnişi bu noktaya gelmezdi, bu baskı, şiddet,
işkence, kötü muamele ile bastırılmak istenen bu olay bütün Türkiye
sathına yayılmazdı.
Şimdi, buradan
baktığımız zaman, bunu Plan ve Bütçe Komisyonu
tartışmalarında Sayın Babacana sorduk: Hükûmet bir faiz
lobisi arıyor bu olayların ardında, bu ekonomik
tartışmaları yaşarken. Nedir bu faiz lobisi, bize
açıklar mısınız? dedik. Onlar kendisini bilir. dedi,
cevap bu oldu. Biz arıyoruz yani siz de eğer var diyorsanız,
biz bunu bir görmek isteriz. Bir yandan Avrupa Birliği müktesebatına
evet, bir yandan ret, olmuyor. Bir yandan faiz lobisi, diğer yandan
bakıyoruz kim? Cevabını bulamıyoruz ve haklı olarak
soruyoruz tabii.
Üçüncü köprü ihalesi, kanal projesi,
Galataport, Harem port, bunlar çok önemli ve meblağları 300-400
milyarlarda. Bunun yanında yap-işlet-devret projeleri, madencilere
verilen 48 bin ruhsat, en son enerji, petrol konusunda çıkarmış
olduğunuz yasa -buradaki verdiğiniz- ve bütün bunları
hesapladığımız zaman 500-600 milyar dolarlık bir
pastadan bahsediyoruz.
Şimdi, etrafınıza
bakacaksınız Hükûmet olarak, sizin yanınızda ihale alan
kim, TOKİden, kentsel dönüşümden, madenden, arazilerden, petrolden,
ihaleden kim etrafınızda var? Bu soruyu sorduğunuz zaman
etrafınızdakileri iyi tanırsanız ve
etrafınızdakileri iyi tanıdığınız zaman
-size çok açık söyleyeyim- Türkiyede en fazla kazanan 18 bankanın
yüzde 70inin yabancı sermayeli olduğunu görürseniz, 28 holdingin de
aynı şekilde yabancı sermayeli olduğunu görürseniz,
aslında bu ihale ve işleri bu yabancı sermayeli büyük
holdinglerle, şirketlerle bizzat Hükûmet olarak sizlerin
yaptığınız görülür. Niye? Bu hükûmetlerin bütün imkân ve
olanaklarını çünkü bunlar kazanıyor, az vergi veriyorlar bu
çıkar grupları, bunlar rantçı bir lobi. Bu rantçı lobinin
kârları için Hükûmetin yaşaması da, Hükûmetin gitmesi de
onların çıkarlarına bağlıdır, yani bu çok
açık bir durum. İstanbul, finans merkezi olmaya doğru giderken,
Hükûmetin 11inci yılında bu ekonomik ilişkilerini çok iyi
değerlendirmesi gerekiyor.
Bakın, bu konuda belki, tuhaf gelecek size-
Türkiye'nin imajını çok merak eden ve bugün gazetelere tam sayfa ilan
veren imzalara bakınız. Hükûmet olarak bundan bir ders
çıkarmanız lazım.
Ortak ilana baktım
TKBB, Türkiye Katılım
Bankaları Birliği, dikkat edin. MÜSİAD, TÜMSİAD bunlar
sizin yanınızda zaten. HAK-İŞ, yanınızda,
Hükûmetin konfederasyonu. TBB Türkiye Bankalar Birliği. Vay kurban olsun
size! Kaç tane yerli banka var Türkiye'de? Allah aşkınıza,
söyleyin bana, kaç tane yerli bankanız var? Yüzde 90ı yabancı
sermayeli değil mi?
VELİ AĞBABA (Malatya) Faiz lobisi
HASİP KAPLAN (Devamla) - Şimdi, bu, faiz lobisi
kim? İşte bu, budur arkadaşlar. Burada yanlış bir
şey var.
Şimdi, ben, şuradan hemen şuna getirmek
istiyorum ciddi bir şekilde. Evet, sosyal medya evet ciddi bir güçtür, 10
milyon tweet atılıyor artık bir olayla ilgili. Bu patronlar, bu
çok kazananlar da gazete ilanı veriyor. İnanın, size hep
anlatmaya çalıştığım ve defalarca söylüyorum
-Sayın Atalay da burada- Şırnakta ben iki dönemdir
milletvekiliyim. Bizden sonra gelen bir kuşak var, bu kuşak 90
kuşağıdır, bu kuşak zapt edilmez bir
kuşaktır dediğimizde
Bu kuşağı, çok iyi o
meydanlarda, gaz bombalarında, TOMAlarda, şurada, burada hep
anlattık. Biz, köprü olan tek kuşak olarak kaldık, eğer biz
gidersek bir kopuş kuşağı kalacak ve bunu bilin dedik.
Şimdi, aynı uyarıyı Gezi Parkı
eylemleri sonrası 90 kuşağı açısından Hükûmete
tekrar yapıyorum. Hükûmet bunu çok iyi bilsin ki, Gezi olayları öyle
birilerinin -anlatıldığı kadar- yönlendirmesiyle ortaya
çıkan olaylar değil, kendiliğinden patlak veren olaylardır.
Elbette ki böyle kitlesel hareketler geliştiğinde birileri de onu
kontrolü altına alıp istediği bir yön vermek isteyecektir ama
halk bugüne kadar onu farklı bir yöne çekmek isteyenlere sağduyuyla
cevap vermiştir.
Şimdi, bizim bu gençleri
anlamaktan, bu isyanı anlamaktan, bu direnişi anlamaktan başka
kaygımız yok.
Arkadaşlar, samimiyetimizle
söylüyoruz, Beşiktaşın Çarşı grubundan terörist örgüt
çıkarmaya kalkarsanız Tavacı Recepten de örgütün liderini
çıkarırsınız. Aman dikkatli olun.
Şimdi, size yine Avrupa
Birliği müktesebatında kabul ettiğiniz sözleşmeleri
hatırlatmak istiyorum. Evlere, otellere, hastanelerin acillerine gaz
bombası atmayın, bunu atmayın, insanlık için atmayın
yani Avrupa Birliği kriteri dediği için, AHİMde bu konuda
kararlar çıktığı için değil.
Türkiye konuşmak istiyor.
Konuşmalara propaganda derseniz, yasa dışı örgüt derseniz,
avukat, basın içeride olsa, bizim
milletvekilleri beş yıl ceza istemiyle yargılanıp dört
buçuk yıl tutuklu kalsa, istenen cezadan fazlası kadar içerideyse -bu
dehşet verici bir şey- Türkiye, gerçekten ciddi bir duruş
içindedir.
Halk kendisini nasıl ifade edecek?
Düşünce, örgütlenme özgürlüğü, milletin iradesi, Siyasi Partiler
Yasası, seçim yasaları, adil temsil, özgür temsil, kendini temsil
konusu mutlak surette Hükûmetin çözüm sürecinin ikinci aşamasında
dikkate alması gereken, Türkiye'nin demokratikleşmesi için önemli adımlardır.
Bırakın sivilleşelim,
bırakın demokratikleşelim, bırakın şeffaf siyasi
demokratik bir mücadeleyi beraber yapalım, yeni anayasaya
odaklanalım, yol temizliğine odaklanalım. İnanın, eşitlik,
özgürlük anahtarı, adaletin anahtarı buradadır.
Şimdi, Türkiye'yi germenin kimseye
faydası yok. Hükûmete de sesleniyorum çok açık bir şekilde. Hele
hele milliyetçi cepheleşme gibi bir hayalin içine girmek felaketini bir
daha bu ülkeye yaşatmayın. İstikrarsızlaştırmayın.
Sağ-sol, Alevi-Sünni, laik-antilaik, zengin-fakir, Türk- Kürt, Roman, yani
ruhen bölünen bu halkın ruhunun bölünmemesi için biraz hepimizin gayret
göstermesi gerekiyor. İç ve dış düşman nakaratına
son verelim. Ülke zaten yüzde 50-50 ruhsal olarak bir ayrım içindeyse,
bunu çözmek gerekiyor.
Sayın Cumhurbaşkanı
susuyor önce ve çok sustuktan sonra diyor ki: Artık yeter. Sayın
Cumhurbaşkanı bu süreçte etkili olamamıştır, çözüme
katkısı olmamıştır, daha dikkatli, zamanında
müdahil olsaydı eğer, belki diklenme mitingleri yerine başka
çözümler bulunabilirdi.
Şimdi, bir tarafta eylemler
sürüyor. Bakıyorsunuz Duran Adam eylemi başlıyor. Demin
baktım İnternete, duran adama karşı duran adamlar üniforma
giymiş, onlar da gelmiş karşılarında duruyor. Sonra
tekrar tweetlere baktım, bu sefer duran adamlara karşı duran
adamlar gelmiş, onların karşısında durunca onlar da
çekip gitmiş. Şimdi, Allah aşkına, bu çekilir bir şey
midir?
Şimdi, biz
dayanışmanın cilasız yürekli insanlarla,
kapısını, dayanışmasını, yemeğini,
ilacını açan; renkleri, sesleriyle şefkat ve
kardeşliği kucaklayan o ortamları da göreceğiz, polisin
devlet şiddetini de göreceğiz, yaşanan
çatışmaların sonuçlarını da göreceğiz.
Bakın, çok açık söyleyeyim, valilik diyor ki: 193 MOBESE, 117 pano,
231 aydınlatma zarar gördü., Başbakan diyor ki: Gitti 100 milyon
lira., vatandaş diyor ki: 5 ölü, 8 bin yaralı, yüzlerce
gözaltı. ve Ethem Sarısülükün ailesi buraya gelmişti sabah
avukatlarıyla Bana otopsi raporu dahil verdiler, biz hukukun
işlemesini, adaletin yerini bulmasını istiyoruz. diyorlar.
Şimdi, herkes bir gözlükle bu olaya bakma hakkına, hukukuna sahip
olabilir mi? Hele hele hükûmetse bu, bu şekilde olabilir mi? Yani,
darbeler dönemi 20nci yüzyılda Ape Musanın ıslık çalarak
komünizm propagandası yapmasından 21inci yüzyılda Taksim Meydanında
duran adama geldik. Bunu artık aşmamız gerekir. Türkiyenin
erginleşmesi, rüştünü ispatlaması gerekiyor siyasal açıdan
arkadaşlar. Niye? Kendi yandaş medyanız kanalıyla
yapılan haberleri de dikkate alıp bunlara şunu diyeceksiniz:
Yaptığınız tahrik edici haberleri yapmayın.
Vandallara operasyon. Sosyalist partilere; ESPye SDPye
saldıracaksınız, gece operasyonları yapacaksınız
Ankara, Adana, Kocaeli, Eskişehir yaklaşık 150 adrese,
Vandallara operasyon. Yapmayın, çok ciddi hata içindesiniz. Sizin o
vandal dediğiniz sosyalist partiler, o devrimciler de bu ülkenin
gerçeğidir. Az da olsa sayıları, az da oy alsa, bir kişi de
olsa onları insan yerine koyacaksınız, fikir yerine
koyacaksınız ve onların hukukunu da koruyacaksınız.
Onun hukukunu koruduğunuz zaman siz gerçekten demokrasiden
yanasınız. Şimdi, ben Sayın Başbakana şuradan çok
açık, samimi bir talepte, çağrıda bulunmak istiyorum: Sizin ne
çektiğinizi ben biliyorum. Vallahi, en çok etrafınızdan
çektiniz; vallahi, sizi yönlendirenlerden çektiniz; vallahi, bunlarla bu kadar
zaman kaybedeceğinize kendiniz gelseydiniz Taksim Gezi Parkına, her
partiden 1-2 milletvekiliyle, belki kendinizi daha iyi anlatır, belki daha
iyi anlardınız.
Bakın, Brezilyada iki gündür
benzer olaylar yaşanıyor. Niçin? Yirmi şehirde, polis
şiddetini kınıyorlar, protestoda ediyorlar. Bizde de benzer bir
olay var. Orada, dünya kupası için ayrılan harcamanın yüksek
olduğunu söylüyorlar ve öğrenciler, biletlere aşırı
zammı protesto ediyorlar. Ne diyor Brezilya Devlet Başkanı Dilma
Rousseff? Ülkesindeki protestolar için aynen şunu diyor: Demokrasinin
parçasıdır ve meşrudur. Ayrıca, gençlere çok
yakışıyor. Brezilyada Devlet Başkanı bunu diyor,
bizde Sayın Başbakan tam tersi, İçtiler, sıçtılar,
bilmem ne yaptılar. diyor. Şimdi, aradaki farka
baktığımız zaman, birisi demokrasinin örneğidir,
birisi polis devletinin ve totaliter rejimin örneğidir.
Şimdi, benim sizden ricam, şu
Gezi eylemiyle ilgili ortaya çıkan şeylere bakın. Çok ilginç
şeyler göreceksiniz. Tarık Aliyi okuyun, Slavoj Zizeki okuyun,
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komiserinin
çağrılarını okuyun. Bütün bunlarda Şiddeti durdurun,
bu olayın çözümü için diyalog kurun, düşünce özgürlüğünün
önündeki engelleri kaldırın. deniyor. Aynı
çağrıyı biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak
yapıyoruz. Çözüm için bu sürecin sağlıklı bitirilmesi,
çözüm sürecinin kanallarının açılması gerekiyor.
Türkiye'nin en önemli sorunu budur,
barıştır, çözümdür, demokratikleşmedir ve demokrasidir
diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Kaplan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal.
Sayın Günal, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ödeme
sistemleri, elektronik para ve bankacılık sektörünü ilgilendiren,
finansal sektörü ilgilendiren önemli bir kanun görüşüyoruz ama genelde
olduğu gibi, yine ilgili bakan yok. Sayın Eroğlu da kabinenin
bir üyesi ama ben bunu niye belirterek başlıyorum. Birazdan niye
Sayın Babacanın gelmediğini ben size
açıklayacağım burada. Onun için baştan bu tespiti yaparak
başlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
kanunun gerekçesinde birçok şeyden bahsediliyor. Arkadaşlarım
söyledi ama kısaca size onları hatırlatayım. AB
direktiflerinden bahsediyor, ulusal programdan bahsediyor. Bütün bu nedenlerden
dolayı da işte Bunu yapmamız lazımdı çünkü Merkez
Bankasının bu ulusal program çerçevesinde bunu çıkarması
lazımdı. diyor. Yani diğer kanunlarda da görüyoruz, gerekçeye
bakıyoruz, sürekli olarak ABnin şu direktifi, ABnin bu
düzenlemesi diyor. Benim kafam karışıyor, bu ne perhiz, bu ne
lahana turşusu diye bakıyorum. Bir taraftan, Avrupa Birliğine
kızıyorsunuz Avrupa Parlamentosunu tanımıyoruz. Avrupa
Birliği bir taraftan ne fasılların açılmasına karar
veriyor ne kapanmasına karar veriyor. Bir taraftan bize imtiyazlı
ortaklık teklif ediyor. Siz duruyorsunuz, duruyorsunuz, bütün kanun
tasarılarının, tekliflerinin gerekçesinde Vallahi, Avrupa
Birliği istiyor, biz de yapacağız. diyorsunuz.
Değerli arkadaşlar,
Türkiyenin kendi çıkarları, ülkesinin çıkarları neyi
gerektiriyorsa onu yapalım, lazımsa bunları yapalım ama
Avrupanın direktifi diye kendi kendimizi kandırmayalım. Bir
taraftan Tanımıyoruz. deyip bir taraftan kanunlarımıza en
azından bunları yazarak rezil olmayalım diye düşünüyorum.
Şimdi, bu yapacağım
uyarılar, baş taraftaki değerlendirmelerim siyasi değil.
Eski bir Merkez Bankacı olmanın ötesinde, elektronik paraya ve merkez
bankaları için önemine dair ta 2000 yılında tebliğ
sunmuşum, 2000 yılında, yani bunlar yeni şeyler değil.
Hakikaten de gecikti, doğru, Avrupa Birliğinin söylemesine de gerek
yok, düzenlenmesi de gerekiyor, bunlarla ilgili de bazı çalışmaların
yapılması gerekiyordu. Onun için baştan söylüyorum ki bu konuda
uzman olan bir arkadaşınız olarak bazı teknik
uyarılarda bulunacağım, sonra da siyasi değerlendirmeleri
yapacağım.
Öncelikle, tasarının içerisinde,
arkadaşlarımız getirdiğinde bütün kurumlar bir madde
içerisindeydi. Bunu kısmen bizim önerilerimizde Komisyonda düzelttik ama
hâlâ ödeme kuruluşlarının bir arada olması benim için
sıkıntılı gibi görünüyor. Niye?sini birazdan
söyleyeceğim. Çünkü fatura ödeme kuruluşları, elektronik para kuruluşları,
diğer kuruluşların arasında çok farklılıklar var,
bütünlük açısından arkadaşlarımız tek yerde
tanımlamışlar ama sonrasında farklılaştırma
yapmak istediğimiz zaman ikincil mevzuatta sıkıntı
yaşayabileceğiz. Onun için, burada da önergelerimiz olacak.
Bir de fatura ödemelerini, yine, tek
şeye koyduk. O gün formül olmadı ama Hükûmete söylemiştik,
Sayın Başbakan Yardımcısı olmadığı için
arkadaşlarımız çalışmıştır
inşallah. Normal fatura ödemelerinin dışında diğer
tahsilatlar var, taksitli ödemeler var, başkaları adına
yapılabilecek tahsilatlar var. Bunların da ayrı bir kurum olarak
dikkate alınması gerektiğini söylemiştik.
Tabii, bunların ötesinde önemli
gördüğümüz diğer bir şey ise, değerli arkadaşlar:
Kanunun 24üncü maddesinde Posta, Telgraf artık biliyorsunuz Telefonu
gittiği için- PTT Kurumunun burada kanun tasarısını
konuştuk. Burada PTTye istisna tanıyan, yani bu düzenlemelere tabi
olmayacağına dair bir hüküm konulmuş. Kuruluşunda diyorlar kurulmuş
olsun, fazla da işleme gerek kalmasın, masraf olmasın. Biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak o gün terörün finansmanıyla ilgili, kara
parayla ilgili konuştuğumuz zaman da söyledik: PTTnin bu
işlerle uğraşmaması lazım. Burada bir tezat var: Siz
bir taraftan kamu bankalarını dahi özelleştirme programına
aldınız, yapamıyorsunuz, çıkarıyorsunuz,
getiriyorsunuz; doğru bulmuyoruz biz ama felsefeniz olarak bu, parti
programınızda, hükûmet programınızda var. Bir taraftan
PTTye banka kurduruyorsunuz. Adının banka olup kendisinin
olmadığı teknik konusu ayrı. Oradaki hassasiyetimizi de
söyledim, özellikle yönetmelikler hazırlanırken rica ettim
-arkadaşlar, sağ olsunlar, onu eklediler- MASAKın da
görüşü alınsın. dedim. Niye? Çünkü dünyada kara para aklama
yöntemlerinden bir tanesi bu ödemelerle ilgili havale sisteminden geçiyor.
İzini kaybettirerek, parçalara bölerek götürüyorlar. Onun için biz bu
konuda hassasız. Bu kanunun içerisindeki en önemli
sıkıntılardan birisi o. PTTnin ne işi var, niye ödeme
işleriyle uğraşır derken bir taraftan da şimdi
diğer transferleri yapabilir hâle gelecek. Bu konuda
sıkıntılarımız var, burada ikincil düzenlemelerin çok
sıkı yapılması gerekiyor, bazı hususların temel
olarak kanun metni içerisine dercedilmesi gerekiyor. Bu konuda hassas
olduğumuzu bir defa daha sizlerin dikkatine sunmak istiyorum.
Kanunda dikkat çeken diğer bir
şey ise Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun personel
ihtiyacıyla ilgili. Daha doğrusu, esas itibarıyla, 2 tane daha
başkan yardımcılığı ihdasıyla ilgili.
Arkadaşlarımıza sorduk, İş hacmimiz artıyor.
dediler. Yani 3ten 5e çıkıyor, hadi 1 tane deseler
anlayacağım yani bu tip ödemelere veya diğer finansal
kuruluşlara ilişkin bir başkan
yardımcılığı demiyorlar. Hemen arkasından gelen
fıkraya bakıyorum, diyor ki: İstenildiği takdirde ilgili
üyeye temsilcilerin olduğu yerde -örneğin Ankarada, Adanada,
Antalyada, neredeyse üye- ofis açılabilir. Şimdi, o zaman
düşünüyorum, diyorum ki: Kimi atayacağınızı dahi
belirlediniz mi? Adamın çalışma mekânını şimdiden
kanun içine niye koyuyorsunuz? Yani düzenleme, denetleme kurumlarının
ihtiyaçları belli.
NURETTİN DEMİR (Muğla)
O da bellidir!
MEHMET GÜNAL (Devamla)
Arkadaşlar, zaten fazlasıyla kurum kurduk. Biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bütün konuşmalarımızda söyledik, parti
beyannamemizde ve programımızda var, bir tek Mali Piyasalar Yüksek
Kurulu istiyoruz. Bu kadar şey enflasyonu içerisinde tam tersine yeni
yeni bürokratik şeyler yaratmayı doğru bulmuyoruz ama bu da çok
masum gelmedi bize açıkçası. Onun için, bu konuda da ihtiyaç varsa
arkadaşlarımızın neyle ilgili olduğunu bize
söylemeleri lazım. Bir de hadi 1 taneyi anladık, 2 tane birden olunca
düne kadar yönetilemiyor muydu diye bakıyorum. Çünkü burada zaten
başkanlıklar var, bununla ilgili çalışma yapan
arkadaşlarımız da var. Bu da dikkatimizi çeken başka bir
husus olmuştur. Dolayısıyla, bu konular, elektronik para, ödeme
sistemleri konusu özellikle burada onayladığımız
Birleşmiş Milletlerin Terörün Finansmanın Önlenmesine Yönelik Sözleşmesinde
ve Avrupa Birliği düzenlemelerinde çok sıkı şekilde yer
almıştır, bizlerin de buna uyacağına dair taahhüdü
vardır, bu kanunda da bazı şeyleri biraz daha açık bir
şekilde yazmakta fayda vardır. İkincil düzenlemelerin de daha
kısa sürede çıkarılması için çalışma yapmakta
fayda vardır diye düşünüyorum.
Şimdi, geliyoruz, hepinizin
gündeminde olan faiz lobisine. Malum, Merkez Bankasını ve ödemesi
sistemini konuşuyoruz, bankacılık sistemini konuşuyoruz.
Dolayısıyla, bütün temsilciler -Sayın Başbakan yardımcı
hariç- burada. Değerli mesai arkadaşlarım, Merkez
Bankasından, BDDKdan bürokrat arkadaşlarımız da buradalar.
Ben bu konuda, Başbakanın açıklamalarını çok manidar
buluyorum değerli arkadaşlar. Niye diyeceksiniz? Şimdi, sizlere
bütçeyle ilgili, geneli üzerinde yaptığım konuşmada takdim
etmiştim, Sayın Başbakan yardımcısının niye
burada olmadığı konusu da bence bununla ilgili. Çünkü,
Komisyonda da aynı soruları sordum, cevap vermeden
ayrılmıştı. Kendisine bizatihi sorduğum için, burada
da rahatlıkla sorabilirim. 4 Ekim 2012 tarihinde Etik Haber web sitesinde
yazmışım. Askere hapis balyozu, vatandaşa zam balyozu.
Yani, o yapılan zamların vatandaşa vergi olarak döndürülmesini
orta vadeli program, plan açıklandığı zaman makaleme de
yazmışım. Birkaç gün sonra neyin üzerine
yazmışım? Burada, Sabah gazetesinde, Sayın
Başbakanın aile efradının yönetici olduğu gazetede o
tarihte bir haber çıkıyor, ne zaman? 23 eylülde. Bakın,
şimdi, size faiz lobisi nerede kısmına cevap olsun diye
getirdim, Sayın Başbakan yardımcısı galiba ondan yok.
Bakın, ne diyor, Sabah gazetesi bu, Yanlış yönet, halka ödet.
Resimleri görebiliyor musunuz? Merkez Bankası Başkanı,
Sayın Babacan ve Sayın Şimşek var. Bakın, bu
söylediğiniz yanlış gazete değil, bunu bütçede de size
göstermiştim hatırlarsanız. Bakın, diyorum ki:
Yanlış yönet halka ödet. diyor.
NURETTİN DEMİR (Muğla)
Sayın Bakana da göster!
MEHMET GÜNAL (Devamla) Sayın
Bakanı ilgilendirmiyor, o yok. O gazcı tarafta, frenci değil,
onu söyleyeceğim şimdi. Biz yazmıyoruz yani sürekli olarak AKP
Hükûmetine destek veren Sabah gazetesinin 23 Eylül 2012 tarihli haberi, finans
sayfası aynen böyle arkadaşlar.
Şimdi
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Faiz
lobisi bu muymuş?
MEHMET GÜNAL (Devamla)
Okuyacağım Sayın Başkanım.
Altını okuyayım:
Sıkı para politikasıyla büyümede hedefi tutturamayıp
bakın, ben söylemiyorum, Sabah gazetesi söylüyor- bütçede açık veren
ekonomi yönetimi, otomobil, akaryakıt, konut ve alkolün vergisini
artırdı. 8,5 milyarlık gelir beklenen tedbir paketinin
yarısı faize gidecek. Vergi artışları enflasyonu
artırıp faiz indirimini engelleyecek.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, burada öyle bir şey söylüyor ki: Enflasyon arttı,
faizi arttır. Ali Babacan, Erdem Başçı ve Mehmet
Şimşekin yanlış politikaları sonucu ortaya çıkan
zam gereği Türkiyeyi yeni bir sarmala daha sokuyor. Özellikle
akaryakıta yapılan zamların etkisiyle artan maliyetler
enflasyona yansıyacak. Bu durum önümüzdeki günlerde hazine ihalelerinden
tüketici kredilerine kadar birçok alanda beklenen faiz düşüşüne engel
olacak. Merkez Bankası da enflasyon gerekçesiyle faizi indirmekte
zorlanacak. diyor.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, peki, siz kendiniz arıyorsunuz faiz lobisi diye,
burada aynen size, isterseniz devamındaki cümleyi okuyayım: Ekonomi
yönetiminin vergi artışlarıyla vatandaşın cebinden
aldığı 8,5 milyarın neredeyse yarısından
fazlası, Merkez Bankasının faizleri yüksek tutması
nedeniyle artan faiz ödemelerine gidecek. Yani toplumun yüzde 1lik kesimi ve
bir bölüm yabancı yatırımcının kazandığı
fazla faizin faturası, dolaylı vergilerin artmasıyla tüm vatandaşlara
çıkacak. Neredeymiş faiz lobisi? Sabah gazetesinin manşetine
göre buradaymış.
Peki, bir hafta sonra ne oldu? 9 Ekimde
Orta Vadeli Program açıklandı arkadaşlar. 10 Ekim, yine
aynı gazete: Frenden vazgeçmiyor. Yarım sayfa Sayın
Babacanın resmi. Bunları saklıyorum, ta aralık
ayının başında bütçede sizlere takdim etmiştim.
Olmayan arkadaşlarımız olabilir, isteyenlere tekrar takdim
edebilirim
Şimdi, ben buradan sizlere
dönüyorum değerli arkadaşlar: O zaman, Sayın Başbakan bir
yerlerde faiz lobisi arıyor. Ben diyorum ki: Faiz lobisi içeri de mi?
Dışarı da mı? Bu da iki gün önce yine Etikhaberde
yayımlanan yazımın başlığı -ki
dışarıda arıyorsunuz- siz kendiniz burada gösteriyorsunuz.
Yeniden Merkez Bankası düşürmedi. diyorsunuz, karnımızdan
konuşuyoruz. Ben ne olduğunu gerçekten burada anlayamadım.
Sayın Başbakan kendi konuşmasında -bu, yazımın
içerisinde var, ayrıntısını, fotokopisini sizlere
dağıtabilirim ama- burada, faiz lobisiyle ilgili açıklama
yaptığı yerde -Sayın Genel Başkanımız grup
konuşmasında buna değindi, kendisi itiraf etti diye- aynen
şöyle diyor: Bizim karşımıza geldikleri zaman -Sayın
Başbakanın sözü, bakın- 'Sizin zamanınızda 5 kat daha
zengin olduk.' diyenler
Tekrar okuyorum: Bizim karşımıza
geldikleri zaman Sizin zamanınızda 5 kat zengin olduk. diyenler,
işte bugünlerde bizle uğraşmaya başladılar. Ne zaman
5 kat zengin olmuşlar? Sayın Bakanım, Sizin
zamanınızda 5 kat zengin olduk. diye Başbakana
söylemişler. Ne zamanmış? Demek ki 2002den sonra 5 kat zengin
olduklarını itiraf etmişler.
Şimdi, arkadaşlar, o zaman bu
faiz lobisini kim palazlandırdı? Yani, bu durumda Sayın
Başbakan kendi bahsettiği faiz lobisiyle on yıldır içli
dışlı olduğunu ve bunların zenginleşmesine sebep
olduğunu itiraf etmiş olmuyor mu?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Muhalefet
palazlandırdı!
MEHMET GÜNAL (Devamla) Tekrar diyor
ki: Faiz lobisi, kendine çekidüzen ver. Faiz lobisi, yıllarca benim
milletimin alın terini sömürdün, bundan sonra sömüremeyeceksin. Çok
sabrettik. Bunun bedelini ağır ödeyeceksin. Sayın Başbakan,
bir şey biliyorsan söyle, gereğini yap. Sen Başbakansın,
her şeye muktedirsin, burada herkese hak etmediği şekilde
muamele ettirebiliyorsun. Eğer biliyorsan ve gereğini
yapmıyorsan suç işliyorsun demektir. Çok net. Eğer birisi
manipülasyon yapıyorsa değerli arkadaşlar, kanunlar
açıktır, birisi kanuna, hukuka aykırı bir iş
yapıyorsa tehdit etmek yerine gereğini yapmak, ilgili kurumların
ve Sayın Başbakanın görevidir, Hükûmetin başı olarak.
Eğer yapmıyorsa, savsaklıyorsa görevini ihmal ediyor demektir.
Ben bunu anlayamıyorum yani bu lobiyi oluşturan banka, bilmem ne,
falan diye tehdit ediyor. Varsa burada bir şey yap, bu şuna
benzemesin: 57nci Hükûmeti eleştirip eleştirip, gelir gelmez
bankalara, bugün faiz lobisi dediğiniz bir bankanın 3 milyarın
üzerindeki vergisini siliyorsanız hangi faiz lobisinden
İşiniz
iyi gittiğiniz zaman iyi -adamlar 5 kat kazanıyor- sizi desteklerken
iyi, ucundan bir şey gördüğünüz zaman faiz lobisi var.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bankalara
milleti soydurdular, şimdi de şikâyet ediyorlar.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Gerçekten bu
konuda, burada hakikaten bir garabet var. Siyaseten ben anlayamıyorum ama
teknik olarak size bunları açıklıyorum. Varsa hukuk olarak
Sayın Başbakan bir de şunu diyor bankalara gözdağı
verirken. Diyor ki: Vatandaşlar onları boş verin, kamu
bankalarına gidin. Şimdi gülüyorum bir taraftan, faiz lobisi
dediğinizin içinde kamu bankaları da var.
Değerli arkadaşlar, listeye
bakın, en fazla vergi veren 10 şirketin 8 tanesi banka ve bunun
yarısı da kamu bankası. Kimi kime, nereye gönderiyorsunuz, neyi
şikâyet ediyorsunuz anlamadım ben. Bakın rakamlara, ilk 10
şirketin 8i banka. Kamu bankaları da bunun içinde. Şimdi
nasıl olacak yani? Kim faiz lobisi, kim değil, benim kafam
karışmaya başladı. Bunlar bir de suçu tespit
edilmişler. Biliyorsunuz, Rekabet Kurumu hani bu vatandaşların,
garibanların hesabından, kitabından, kredisinden anlaşarak,
aşırı derecede anlaşma yoluyla rekabete aykırı
şekilde, ücret ve komisyon faizi aldığını tespit etti
biliyorsunuz. 140 milyon küsur bir bankanın, 90 milyon, 80 küsur milyon
bir bankanın, 40 milyon diğer bankanın ödemesi var. Kamu
bankalarından bahsediyorum, diğerleri de var, hepsi var da. Peki,
şimdi Rekabet Kurumu bu gerekçeli karara neyi yazıyor böyle?
Anayasanın tamamı değişse bile şimdiye kadar gerekçe
yazılırdı. Daha tahsilat yapılmadı ha.
Vatandaşların gazı alınsın diye herhâlde cezayı
kestiler, bunu da fazla buldular. Toplamda 1,1 mi, 1,2 mi
-arkadaşlarım daha iyi biliyordur- böylece geldi ve hâlen daha o
cezalar tahsil edilmedi bekliyor. Onların içerisinde bu kamu
bankaları da var, onlar da anlaşmışlar. Öyle diyor Rekabet
Kurumu, cezayı verdi biliyorsunuz. Dolayısıyla, şimdi
buradan tekrar sesleniyorum: Sayın Başbakan, faiz lobisi nerede? Kim?
Bildiğiniz bir şey varsa lütfen açıklayın; aksi takdirde,
savcılara görevi ihmalden suç duyurusunda bulunuyoruz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ya,
Yiğit Bulutun peşine takıldılar, ne faiz lobisi.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Bunları
sorgulaması lazım.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bir delinin
aklına siz de uydunuz, vallahi billahi!
MEHMET GÜNAL (Devamla) -Gerçekten de
maniple edenler varsa, demin dediğimiz gibi, burada savsaklamadan
gereğini yapmak gerekiyor; aksi takdirde
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Yani o da
olmasaydı bir şey bulamayacaktınız, bahane.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Bir gecelik faiz 7.500dü.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ya, bir
Yiğit Bulut denilen
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Şimdi,
arkadaşlar, Sayın Bakan diyor Bir gecelik faiz oraya geldi. diye,
siz onu soruşturdunuz. Daha önce de
-belki siz yoktunuz Sayın Bakan- geldiğinizde, Sayın
Salih Kapusuzun başkanlığında bütün finansal
işlemler, Merkez Bankası işlemleri, bankacılık dâhil,
burada bir komisyon marifetiyle araştırıldı ve oradan
çıkan şeyi savcılığa göndermeniz gerekiyordu bir
şey varsa. Siz, AKP Hükûmeti iktidardayken bu komisyon
çalıştı, 1.100 küsur sayfa raporu var. Bunun içerisinde hiçbir
şey bulunamadı. Ha, ne buldular: Şu bankalar, şu kadar
döviz almış. dediler ve orada 1inci sırada olan, 1
milyarın üzerinde döviz aldığı o kriz döneminde tespit
edilen bankanın demin dediğim gibi- 3 milyar liralık vergisini
AKP Hükûmetinin ilk icraatıdır arkadaşlar, kasımda iktidar
oldular, aralık ayında yazılan Maliye Bakanlığı
Gelir İdaresi Başkanlığının yazısıyla,
Sayın Unakıtanın oluruyla vergisini sildiler banka lobisi
dediği, yabancı, dışarıda aradığı,
faiz lobisi dediği kişilerin. E, şimdi, siz geldiniz,
eğer onun hesabını on yılda hâlâ soramıyorsanız o
zaman bir sıkıntı var gibi Sayın Bakan.
Sormadığınız gibi, üstüne üstlük bir de 3 milyarlık
vergisini indiriyorsunuz. Dışarılarda bunu aramaya gerek yok.
Faiz lobisi AKPnin kendi içerisinde, kendi yarattığı
birtakım yandaş sermaye aslında ama şimdi siyasi hesaplar
ters gidince sağda solda suçlu aramaya başladık.
Ben Sayın Bakana sordum.
Şimdi, Sayın Eroğlu bunun muhatabı değil, Sayın
Babacan da zannediyorum bu sorulara muhatap olacağı için buraya
gelmedi diye düşünüyorum çünkü daha önce de sorduk, komisyonda da bu soruları
sorduk. Onun için, ben, dışarıda değil, faiz lobisinin
içeride aranması gerektiği kanaatindeyim. Eğer şu ana kadar
zaten bunlar yükselmişse
Tabii, işin teknik boyutu var, burada
zamanımız yetmediği için onu anlatamıyorum. Yani, faizlerin
yükselmesi daha önceki alanlara mı yarar, şimdi nakit olanlara
mı yarar. Hakikaten, yükseldiği zaman, eskiden alanların
zararına mı, onlar ayır konular. Aslında, elinde faizi daha
önce almış olan, faiz yükseldiği zaman şu anda elinde
tahvil veya bono bulunduranın aleyhine olur çünkü fiyatı düşer.
Onun için bir sürü kavram kargaşası var. Bu nedenle bunun siyasi
olduğunu düşünüyorum. Sayın Başbakanı açık bir
şekilde faiz lobisinin kim olduğunu açıklamaya ve gereğini
yapmaya davet ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Günal.
Tasarının tümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Bülent
Kuşoğlu.
Sayın Kuşoğlu, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım,
473 sıra sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat
Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları
Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar
sunarım.
Değerli arkadaşlarım,
teknoloji yaşamımızda gittikçe daha fazla bir yer tutuyor.
Teknoloji hem bireysel olarak bizleri etkiliyor hem firmaları etkiliyor
hem de kamuyu etkiliyor tabii. Hepimizin, bireylerden kamuya kadar herkesin
teknolojiye uyması şart. Tabii, bu süreç içerisinde teknolojide ödeme
sistemleriyle ilgili, parayla ilgili olarak da önemli gelişmeler var. Bu
konuyla ilgili olarak da piyasada bu ödeme sistemleri, elektronik para gibi
konularda da önemli gelişmeler olduğunu görüyoruz. Bu konuda da
teknoloji hızla gelişiyor, değişiyor. Bu konuda işin
hukuki boyutu da sürekli olarak gelişmek zorunda kalıyor tabii, hukuk
da teknolojiye yetişmeye çalışıyor. Tabii, bu durum bu
alanda teknolojinin gelişiyor olması finansallaşma
dediğimiz bir olguyu da beraberinde getiriyor. Biraz sonra ona
değineceğim. Finansallaşma, özellikle bizim gibi gelişmekte
olan ülkelerde de sorun yaratan bir olgu olarak karşımıza
çıkıyor.
Türkiye de yeni ve farklı ödeme
sistemleri konusunda, alışveriş sistemleri konusunda
gelişen bir ülke. Türkiyenin de bu konuda bir düzenlemeye ihtiyacı
var. Şimdiye kadar, bürokrat arkadaşlarımızın
belirttiğine göre, bu konuyla ilgili bir sorun olmamış, önemli
bir sorun olmamış en azından ama önümüzdeki günlerde, konu
hızla geliştiği için, değiştiği için bir sorun
olabilir. Öncesinde bir önlem almak, bu konuyla ilgili bir düzenleme yapmak
gerekiyordu. Bu düzenlemeler yapılıyor şu anda.
Bu konuyla ilgili olarak da daha önceki
konuşmacılar da belirttiler, Avrupa Birliğinin,
uluslararası kurumların direktifleri de var, uluslararası bir
hukuk da yavaş yavaş bu konuyla ilgili olarak oluşmaya
başlamış. Onun için, Türkiyenin de bu konuyla ilgili adım
atması gerekiyordu. Bu adım bu şekilde atılmış
oldu. Özellikle Merkez Bankası ve BDDK yetkililerinin
hazırladığı bir düzenleme tasarı olarak
karşımıza geldi. Bunun zamanında olduğunu
düşünüyorum. Biz de destekledik Plan Bütçe Komisyonunda konuyla ilgili biz
de destekledik.
Bazı konularda tereddüdümüz
vardı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak. Örneğin, kanun olarak
düzenlenmiş konuların bazılarının yönetmelikle ya da
daha farklı ikincil, tali mevzuatla düzenlenebilmesinin -daha sonrası
için konuyla ilgili de bir esneklik gerekiyor- bürokrasiye, uygulamacılara
daha fazla yer tanıyacağını da düşünmüştük ama
bürokrasi bu konuda bizleri ikna etti.
Biraz önce belirttiğim gibi, konu
finansmanı çok önemli ölçüde ilgilendiriyor. Dolayısıyla,
dünyada ve Türkiyede, gelişmiş olan, gelişmekte olan
ülkelerdeki finansallaşma konusuyla da ilgili.
Finansallaşmayla ilgili olarak
şöyle bir tanım yapmak istiyorum: Teknolojik gelişmeler,
istihdam, kârlar, kazançlar gibi olgular finans sistemini tabii ki etkiliyor.
Ekonomi içerisindeki bu hareketlilik ve ekonomideki işlemlerin tümü de,
tüm saikler, finansal aktörler, finansal piyasaların artan rolü finansallaşmayı
doğuruyor. Yani, ekonomide finansmanın, finansmanla ilgili
aktörlerin, finansal hareketlerin ve saiklerin rolü arttıkça,
finansallaşma da, ekonomi de artıyor. Bunun da zaman içerisinde
gelişmekte olan ülkeler için -demin de dediğim gibi- bazı mahzurları
var. Bu çok önemli bir konu, onun için Komisyonda da değinmedik bu konuya.
Bunu özellikle sizlerle paylaşmak istiyorum.
Uluslararası ve ulusal
işlemlerde finansallaşmanın rolünün artması demek, ekonomi
içerisinde finansallaşmanın artması demek, aslında
gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelere, para rezervi sahibi
ülkelere borç vermesi demek. Aslında gelişmekte olan ülkelerin
kaybetmesi demek. Gelişmekte olan ülkelerin bu işten
sıkıntı görmesi demek. Türkiyede de bu durum maalesef var.
Fakir ülkelerin zengin ülkeleri bir anlamda finanse etmesini doğuruyor bu
konu, işin bir parçası bu tabii ki.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi bakıyorum, iktidar grubu da herhâlde akşam yorgunluğu
olsa gerek pek dinleyemiyor.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Akşam
yorgunluğu değil, iktidar yorgunluğu, iktidar.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla)
Böyle önemli bir konunun da
görüşüldüğü bir toplantıda geçmişte olan bir hadiseyi
anlatayım da belki dikkatlerini çekerim değerli milletvekillerimizin.
Şimdi, geçmişte -bu, Atina döneminde olmuş galiba- Demosthenes, çok önemli bir konu
konuşuluyor -bu da bilgin- o tarihte çıkmış kürsüye
anlatmaya başlamış, benim gibi konuşmaya
başlamış, önemlidir diye düşünüyor
anlattıklarını ama kimse dinlemiyor, herkes kendi işi
gücüyle ilgileniyor ya da konuşuyor buradaki gibi. Bakmış,
önemli konuyu anlatmasının bir faydası yok Size ben bir hikâye
anlatayım. demiş. Adamın biri bir yaz günü yere gitmesi
gerekiyormuş, gitmiş -affedersiniz- eşek kiralamış. Eşeğin sahibi
de o tarafa gidiyormuş, birlikte yola çıkmışlar -sıcak
hava, güneşli- bir süre sonra yorulmuşlar, Bir süre dinlenelim.
demişler. Eşeğin sahibi eşeğin gölgesinin altında
dinlenmek isteyince eşeği kiralayan demiş ki: Gölgede oturmak
benim hakkımdır. Nereden senin hakkın oluyor? Bu
eşeğin sahibi benim, onun için ben gölgesinde oturacağım.
demiş. Yok, ben kiraladım, onun için benim hakkımdır
gölgesinde oturmak demiş. Efendim, sen eşeği kiraladın,
gölgesini kiralamadın. Böyle ve bu şeyde, böyle güzel güzel de
anlatırken kürsüyü terk etmiş. Dur, nereye gidiyorsun, şu gölge
işi ne oldu, eşeğin gölgesi, o konuda kim haklı
çıktı? demişler. Ya, bırakın, o kadar önemli
şeyler anlattım, dinlemediniz, merak etmediniz, eşeğin
gölgesini mi merak ediyorsunuz? demiş. Şimdi, ben de bu kadar önemli
şeyler anlatmaya çalışıyorum ama kimsenin dinlediği
yok sonuçta ama yine de anlatmaya devam edelim, belki televizyonları
başında değerli milletimizin ya da daha sonra tutanakları
inceleyenlerin belki bir faydasına olur anlattıklarımız.
Biraz önce anlattığım
gibi, döviz rezervlerinde örneğin artış oluyor.
Finansallaşma sonucu, yani para hareketlerinin çok daha hızlı
bir şekilde anlık yapılabilmesi sonucu teknolojinin yardımıyla
ekonomik işlemler de artıyor ama finans işlemleri çok daha fazla
artıyor. Bu durum, biraz önce söylediğim gibi, gelişmekte olan
ülkelerin zararına. Mesela, gelişmekte olan ülkeler bu yolla daha
fazla rezerv tutmak zorunda bırakılıyorlar. Diyorlar ki: Borç
alıyorsunuz sürekli olarak, sizin daha fazla rezerv tutmanız
lazım. Ve bugün Türkiye gibi, Brezilya gibi gelişmekte olan ülkeler
de on yıl öncesine göre, 20 yıl öncesine göre kat kat daha fazla
rezervler tutuyorlar. Biz de aynı şekilde, çok önemli miktarda,
şu anda, zannediyorum 127,5 milyar dolarlık rezerv tutuyoruz ama bu
rezerv tutmanın da bir maliyeti var. Mesela, 2006 yılıyla ilgili
olarak bu rezervlerin maliyetleri bir ekonomist tarafından
hesaplanmış, GSYİHnın yüzde 1ni tutuyor. Çok önemli bir
maliyet bu. Yüzde 1 rezerv tutmanın maliyeti var. Biz mesela rezerv tutmakla övünürken, Rezervlerimiz
büyüdü. derken bunun maliyeti oluyor çünkü o aldığınız
paranın bir bedeli var, borç alıyorsunuz, öyle rezerv tutuyorsunuz.
Sonuçta bunlar yabancı para, ağırlıklı olarak dolar.
Bunun bir maliyeti var ve bu sizin zararınıza
çalışıyor, sıkıntı teşkil ediyor ama bizim
gibi ülkeler de maalesef bunlarla övünüyor.
Değerli arkadaşlarım, biz Plan ve Bütçe
Komisyonunda bu tasarıyı görüşürken gündemde, şu anda
olduğu gibi, yine Sayın Başbakanın, özellikle faiz
lobisinden şikâyet eden demeçleri vardı. Bu çok önemli bir konu. Biz
de o tarihte konuyu, Sayın Başbakan Yardımcısı
Komisyona gelmişti, Sayın Babacan, ona sorduk, dedik ki: Nedir bu
faiz lobisi? Biraz önce arkadaşlarım da değindiler. Sayın
Babacan sorumlu birisi gibi davrandı, siyasi bir cevap verdi, konuyu fazla
siyasileştirmeden iki tarafı da, Sayın Başbakanı da
idare edecek ama piyasalara da çok zarar vermeyecek -hakikaten takdir ediyorum-
bir cevap verdi. Dedi ki: Onlar kendilerini bilirler. Yani böyle ortadan bir
cevap verdi. Bu, sorumluluk anlayışını gösteriyordu ama
Sayın Başbakan, doğrusunu söylemek gerekirse, aynı
sorumluluğu, aynı sorumlu davranışı göstermedi. Bugün
piyasalarda faizlerde bir yükselme var ise ki var, 1,5 puana yakın bir yükselme
söz konusu oldu bu olayların çıktığından beri- bunda
Sayın Başbakanın da çok önemli bir payı var maalesef ve
sorumluluğu var ve bu manipülasyondur bir taraftan da. Bunu bir
başkası söyleseydi bugün konunun yargıya intikal etmesi
gerekirdi, yargıda sorumlu olarak ifade vermesi gerekirdi kişinin.
Sayın Başbakan hatta şunu söyledi yani
faiz lobisini suçladıktan sonra arkasından da Faiz lobisi bu dönemde
çok büyük gayret sarf etti. Ben diyorum ki faiz lobisine de haddini bildirmemiz
gerekir. Onun için yapmamız gerekenler var. Şimdi millet olarak
bunlara dersini verme
zamanı. Devletin bankaları var, onlardan istifade edersiniz. Bana
isim verdirmeyin, onları biliyorsunuz. Devletin bankaları var
diyorum, ne demek istediğimi anlarsınız. Yani, diyor ki: Özel
bankalardan paranızı çekin, devlet bankalarına yatırın.
Şimdi, bu çok tehlikeli bir sözdü, çok tehlikeli, sizlerin de takdir
edeceğiniz gibi. Bu konuda özellikle iktidar milletvekili
arkadaşlarımı, sayın bakanları uyarıyorum,
Sayın Başbakanın bu konuda uyarılması lazım,
hakikaten çok tehlikeli laflar ediyor, piyasaları
karıştıracak, sıkıntıya sokacak ve Türkiyenin
maliyetini artıracak laflar ediyor, bunlardan özellikle
kaçınması lazım.
Şimdi, bunları söylerken, bu
sözleri söylerken daha sonra Sayın Başbakan Yardımcısı
Babacan yine bir söz söyledi, dedi ki: Camdan yapılmış
kulelerde oturanlar, başkalarına taş atmasınlar çünkü
kendisi camdan yapılmış kulede oturuyor, her zaman için
kırılabilir. Bu lafı da ben şöyle anlıyorum: Bu laf
da sadece bankalar için söylenmiş değildir, camdan
yapılmış bir evde oturan Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanıdır aynı zamanda, ona da söylenmiş bir söz
olarak ben bunu alıyorum, yerinde buluyorum, doğru söylenmiş bir
sözdür ama muhatabının da bu sözü alması lazım, camdan yapılmış
kulede oturduğunu bilerek piyasaları
karıştırmaması lazım, ekonomiyi altüst etmemesi
lazım, faiz lobisinin işine gelecek davranışlardan
sakınması lazım, özellikle bunu yapması lazım.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bu konulara da girmişken şunları söyleyeyim: Bu faiz
lobisi, sonuçta hepimiz biliyoruz bankalar kastediliyor, finans kurumları
kastediliyor. Türkiyede bankaların yüzde 50si yabancıların
elinde. 49 banka var, bunun 24ünün hâkimi durumda yabancılar, 37sinde de
yabancı payı var, yüzde 50si en azından yabancıların
kontrolünde. Borsanın yüzde 70i yabancıların elinde,
borsanın yüzde 70i bakın ve sigortacılığın o da
finansın önemli bir sektörüdür- da yüzde 90ı yabancıların
kontrolündedir. Bu kadar hassas bir alan, bakın, borsasından
sigortacılığına, bankacılığına kadar bu
kadar hassas bir alan yabancıların elinde ve bu gelişim son on
yıl içerisinde, on bir yıl içerisinde olmuş. Geçen hafta ilk
çeyrek büyümesi yüzde 3 olarak açıklandı. Büyüme içerisinde
bakın yüzde 3 hedef tutturulamadı ama bu büyüme içerisinde en önemli
paya sahip sektör hangisidir biliyor musunuz? Finans sektörü, yüzde 6,5la
finans sektörü. En fazla bu dönemde finans sektörü, sermayedarlar yine kârlar
elde etmişler. Biraz önce Sayın Günal söyledi. Şu anda 2012yle
ilgili bildirimde bulunan, beyanname veren kurumlarımızın en
kârlı olan onunun sekizi bankalar, on kurumdan sekizi bankalar. Biz, on
bir yılda sürekli olarak bir finans ekonomisi inşa etmişiz,
uluslararası küresel piyasalara uygun bir finans ekonomisi inşa
etmişiz, üretim yok burada. Üretimi unutmuşuz, üretimi ihmal
etmişiz, bu aldığımız maliyetli paraların üretime
gitmesini bir kenara bırakmışız, finans sektörüne
çalışmışız, ondan sonra da faiz lobisinden
şikâyet ediyoruz. Bu, çok büyük bir yanlışlıktır,
sıkıntıdır. Gerçekten de özellikle iktidar
milletvekillerinin ve bakanların bu konuda Sayın Başbakanı
hakikaten uyarması gerekir, bunu samimi olarak söylüyorum. Bu, Türkiye
için çok büyük bir sıkıntıdır. Eğer Sayın
Başbakan, faiz lobisinden yani finansçılardan şikâyet etmek
istemiyorsa döviz rezervlerinin artışıyla övünmemesi lazım.
Döviz rezervlerinin artışı demek başkalarına, rezerv
paraya sahip olanlara Türk parasının akması demektir.
Dediğim gibi, en azından yüzde 1 maliyeti vardır Türkiye için,
bedeli vardır, çok da ağırdır bu. Diğer taraftan
bankalardaki yabancıların payının düşmesi
gerektiğini bilmelidir, sigortacılıktaki yabancı
payının düşmesi gerektiğini bilmelidir, borsadaki
yabancıların payının düşmesini bilmesi gereklidir,
üretim ekonomisine ağırlık vermesi gereklidir ve büyümeyi de
finansa değil de reel sektörlere dayandırmak zorundadır. Biraz
önce söylediğim gibi, Sayın Başbakanın bu alanda çok önemli
maliyetlerde büyük payı vardır. Sermayenin rengi yoktur. dedi ama
şimdi sermayenin çıkardığı bir kaostan bahsediyor ki
-demin de dediğim gibi- en az onlar kadar payı vardır bu
işlerde.
Ki bir de şöyle bir yönü var
değerli arkadaşlarım: Burada, ben, yine, bir ay kadar önce bir
konuşma yaptım, hatta aynı gün dört konuşma yaptım,
yine Plan ve Bütçe Komisyonundan gelen bir tasarıyı görüşüyorduk.
Geçen yıl çıkardığımız bir kanunun
uygulamasının çok farklı olduğunu fark etmiştik o
zaman. Varlık kiralama şirketlerinin kurulmasına bir sene önce
izin vermiştik, onların yaptığı uygulamalarla ilgili
bir değişiklik söz konusuydu. O zaman
anlaşılmıştı ki varlık kiralama şirketlerinin
çıkardığı kira sertifikaları yani sukuk -yani faizsiz
sertifikalar, kira sertifikaları- gerçekte faizliymiş. Gerçekte,
varlık kiralama anonim şirketi kurulmamış. Gerçekte,
varlık kiralama anonim şirketinin yönetim kurulu ya da
ortağı, genel müdürü, tek bir personeli dahi yokmuş, üzerinde
bir gayrimenkul yokmuş. Dolayısıyla, biz, devlet olarak
varlık kiralama şirketi vasıtasıyla
çıkardığımız, faizsiz diye
sattığımız
Yurt dışına 1,5 milyar
dolarlık sattık, 3 milyar dolarlık da Türkiye içerisine yani yaklaşık
6 milyar liralık satış yapmışız, yüz binlerce
insana, faizsiz diye yapmışız bunu ve faizli bu. Böyle bir
şey olabilir mi? Mesela, bu, bir başka iktidar zamanında
olsaydı sizler de haklı olarak kıyameti
koparırdınız. Devlet olarak, bir kere, güven ve itibar
kuruluşu olmanız gerekir. Nasıl faizsiz deyip de faizli
sertifikası atıyorsunuz? derdiniz, Hukuku ayaklar altına
alıyorsunuz varlık kiralama anonim şirketi kuruyoruz. deyip
kurmuyorsunuz. derdiniz haklı olarak ve İnancına göre faizsiz
sertifika alan insanları istismar ediyorsunuz. diye kıyameti
koparırdınız. Haklı olurdunuz. Maalesef, bunu
yapmışız değerli arkadaşlar. Maalesef, bunu, Türkiye
Cumhuriyeti olarak yapmışız. Bir de işin bu boyutu var.
Bütün bunları bir arada değerlendirince, Sayın
Başbakanın, faiz lobisinden, finansçılardan şikâyet etmeye
hakkı yok. Evet, biliyorum, ekonomi sıkıştı,
sıkıntılarımız var. Biz, iki seneden beri, özellikle
kredi alabilmek için, birçok projemize kredi alabilmek için devlet garantisini
getirdik. Hatta, devlet garantisine, Hazine garantisini ilave olarak diğer
enstrümanlarıyla birlikte getirdik. Çok büyük bir maliyet, çok büyük bir
risk aldık ve bütün bunları yapıyoruz projelerimize kredi bulmak
için. Şu anda bu olaylar başladığından beri 1,5 puan
arttı ama dediğim gibi Sayın Başbakanın sözleri
nedeniyle, en azından yüzde 51i onun sözleri nedeniyle bu maliyetlerdeki
artış söz konusudur. Biz, on yıldan beri
Bu sene bütçeye
koyduğumuz rakam, faiz rakamı nedir biliyor musunuz? 53 milyar lira.
Geçen sene de böyleydi, ondan önce de. On bir yıldır her sene 50
milyar civarında, 51, 53, 48 gibi rakamlar koyuyoruz bütçeye.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla)
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Kuşoğlu, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, gruplar
adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahısları adına
Engin Özkoç, Sakarya Milletvekili.
Sayın Özkoç, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde
sabahtan beri konuştuğumuz tüm konuları gerçekten oturup
dikkatle dinliyorum. Hükûmet olarak vermiş olduğunuz sözler var.
Bütçeyi tartışmak, burada kanunları tartışmak -az önce
Plan ve Bütçe Komisyonundaydım- torba yasayla ilgili maddeleri
tartışmak. Bunların hiçbir tanesi bir milletvekili olarak içime
sinmiyor. Neden mi? Bir tek gerekçesi var. Bu ülkede Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin
Başbakanı olarak ve Hükûmeti olarak vermiş olduğunuz
sözlerin hiçbir tanesini tutmadınız.
EŞREF TAŞ (Bingöl) Hangisi?
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Bir
İleri demokrasi dediniz. İleri demokraside biz özgürlük
sağlayacağız bu ülkeye. dediniz gençlerin üzerine ateş
açtınız.
EŞREF TAŞ (Bingöl) Kim
açtı?
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Örnek mi
vereyim? Benim kendi danışmanım Kızılayda benim
yanıma gelirken, benim danışmanıma elini şöyle
kaldırdı diye eline 3 tane plastik mermiyle ateş ederek elini
parçaladınız, eli sakat kaldı.
EŞREF TAŞ (Bingöl) Taş
mı atıyordu?
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Orta
Doğu Teknik Üniversitesini bitirmiş gencecik bir insanın elini
sakat bıraktınız, eli tellerle bağlı.
EŞREF TAŞ (Bingöl) Taş
atmıştır!
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Benim
tanıdığım bir ailenin gencecik çocuğunun gözünü
çıkardınız siz ve dediniz ki Polisi daha da
güçlendireceğiz, polisi daha güçlü hâle getireceğiz
EŞREF TAŞ (Bingöl) O
çocukları korumak için.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) ... daha
çok gencin gözünü çıkartacağız, daha çok insanı
öldüreceğiz, daha çok insanı biz sakat bırakacağız.
dediniz. 7 bin insanı sakat bıraktınız, 6 tane insanı
öldürdünüz, onlarca insanı cezaevine attınız, gazetecileri
tehdit ettiniz.
Şimdi, soruyorum size: Bir anne
direkt Başbakan tarafından evladı hedef gösterildiği için
Bir fidan yetiştirdim bu ülkenin Başbakanı o fidanı hedef
gösterdi. diye ülkeye seslendi. Bu ülkenin sanatçısını, bu
ülkenin yetiştirdiği bir evladı, bu ülkenin bir
evladını Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı günlerden beri
hedef gösteriyor.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, diyelim ki oraya kocaman bir Topçu
Kışlası yaptınız.
EŞREF TAŞ (Bingöl) Öyle bir
derdimiz yok.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) 7 tane
insanın öldüğü, insanların gözünün çıktığı,
binlerce insanın sakat kaldığı bir yere gerçekten kışla
yapıp da siz bundan gurur duyabilecek misiniz?
NURETTİN DEMİR (Muğla)
Duyanlar var.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Bu size
moral verecek mi? Bundan dolayı Biz onur duyuyoruz. diyebilecek misiniz?
Bir ülkenin Başbakanı Ben bununla gurur duyuyorum. diyebilecek mi?
Şimdi, Sayın Başbakan
diyor ki: Ben Avrupa Parlamentosunu tanımıyorum. Sayın
Başbakan diyor ki
Düne kadar Bizi destekliyorlar. dedikleri dünya
parlamentolarını hiçe sayıyor. Düşünebiliyor musunuz; siz
şöyle çıkmıştınız yola: Biz komşularımızla
sıfır sorunla yola çıkacağız. demiştiniz.
EŞREF TAŞ (Bingöl)
Doğru.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla)
Şimdi, Suriyeyle dost değilsiniz.
EŞREF TAŞ (Bingöl) Dostuz.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Irakla
dost değilsiniz.
EŞREF TAŞ (Bingöl) Dostuz.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla)
Mısırla dost değilsiniz. Neden biliyor musunuz? Orada
milyonlarca Müslümanın öldürülmesine seyirci kaldınız. Binlerce
insanın katledilmesine seyirci kaldınız. Sadece Irakta 1,5
milyon Müslüman öldü.
EŞREF TAŞ (Bingöl) Kim
öldürdü?
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Amerika Birleşik
Devletleri öldürdü, siz başarılar dilediniz. Sizin
Başbakanınız, sizin Cumhurbaşkanınız dedi ki:
Amerika Birleşik Devletlerine başarılar dilerim.
ALİ ERCOŞKUN (Bolu) Senin
de Başbakanın.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Hayır,
hayır, olamaz. Sizin Başbakanınız, İsraile one
minute diyen, Siz çocuk katilisiniz. diyen Başbakanınız,
Amerika Birleşik Devletleri Başkanına, telefonda Bak, ben onun
yanındayım, şimdi sen onunla bir konuş bakalım.
diyen
EŞREF TAŞ (Bingöl) Diz
çöktürdü.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla)
ölen
insanları unutarak, Peki efendim, ben onunla konuşayım ve ondan
sonra da onunla dost olayım. dedikten sonra
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sen
orada mıydın?
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla)
onun
istihbarat başkanıyla birlikte şimdi hesaplar yapıyorsunuz.
Ne oldu ölen insanlarımıza? Ne oldu Gazzeye?
EŞREF TAŞ (Bingöl) Sahip
çıkıyoruz hepsine.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Ne oldu
one minuteinize? Ne oldu akan Müslüman kanlarına? Ne oldu sizin
kalbinize vurulan mühre? Hiç, gerçekten size soruyorum, hiç
vicdanınız sızlamıyor mu? Hiç sızlamıyor mu?
VELİ AĞBABA (Malatya)
Vicdanı olan sızlar.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla)
Dayanamıyor musun? Neden kaçıyorsunuz? Oturun, dinleyin.
EŞREF TAŞ (Bingöl) Ben
dinliyorum, hep yalan söylüyorsun.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Bu ülkede
sizin kaçabileceğiniz hiçbir yer yok, gidebileceğiniz hiçbir yer yok,
kaçabileceğiniz hiçbir yer yok.
Bakın, siz Libyada Buraya biz
kendi kardeşlerimizin kanını akıtmayız. dediniz,
yirmi gün sonra, İzmirden NATO uçaklarını gönderip orada çoluk
çocuk demeden Müslüman kardeşlerinizi öldürttünüz. Ondan sonra da ne
yaptınız biliyor musunuz? Cumhurbaşkanınızla,
Başbakanınızla başarılar dilediniz Amerikan
askerlerine. Şimdi gerçekten nasıl bakıyorsunuz Müslüman
kardeşlerinizin yüzüne?
Şimdi ne yapıyorsunuz?
Arkadaşlar, Diyarbakırda bir toplantı oldu, daha yeni oldu.
Şimdi onu örtbas ediyorsunuz.
Oradan size sesleniyorlar barış sürecini götürdüğünüz insanlar,
diyorlar ki, unutmayın
Başbakan -hep Cumhuriyet Halk Partisi var
ağzınızda- Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Öcalanla
birlikte. diyor. Orada sesleniyorlar, diyorlar ki: Abdullah Öcalanı
serbest bırakacaktınız, ne oldu?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Kim diyor bunu?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Hani
müzakere etmiyordunuz?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Bir
kelime de kanunla ilgili konuş.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Hani,
müzakere süreci ne oldu?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Kim dedi?
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla)
Diyarbakırdakiler, müzakereyi yapanlar sizin
Karayılanınız, hani beraber süreci yürüttüğünüz
Karayılanınız diyor ki: Biz askerlerimizi çekiyoruz. Siz Türk
Silahlı Kuvvetlerinin elini kolunu bağladınız.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Siz böyle konuşmaya devam edin. Böyle konuşmaya devam ettiğiniz
sürece o muhalefetin sizi neden yuhaladığı daha iyi
anlaşılacak. O muhalif gençler sizi niye yuhaladı, daha iyi
anlaşılacak.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Biz
askerlerimizi çekiyoruz. Siz şimdi eğer Abdullah Öcalanı
serbest bırakmazsanız, verdiğiniz sözleri yerine getirmezseniz
daha güçlü saldıracağız. diyor. Verecek cevabınız var
mı?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Siz aynı siyasetinize devam edin, aynı üslubunuza devam edin.
Toplumsal muhalefet sizi neden terk ediyor, bunu anlamak yerine, böyle
konuşmaya devam edin siz.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla)
Şimdi, bütün bunlara karşı bir tek şey söylüyorum size: Bu
gençlerin yaptığı ve söyledikleri sizin için az. Duran
insanlardan korkun, gençlerden korkun ama en çok kendi
kararttığınız vicdanlarınızdan korkun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Özkoç.
Şahısları adına
ikinci konuşmacı İzmir Milletvekili Sayın İlknur
Denizli.
Buyurun Sayın Denizli. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İLKNUR DENİZLİ
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473
sıra sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerine
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Değerli arkadaşlar, küresel
finansal krizin başlangıcından bu yana yaklaşık
beş buçuk yıl geçmesine rağmen, dünya ekonomisinde istikrar hâlâ
yakalanamamıştır. Beklenmedik bir türbülansın görece
zayıf ekonomileri hırpalaması ve bunun krizin etkilerinden
kurtulmaya çalışan ülkeleri olumsuz etkilemesi riski ortada
durmaktadır. Gelişmiş ekonomilerde zayıf büyüme ve yüksek
işsizlik ortamı hâlâ etkisini sürdürmektedir. Bu ülkelerin dünya
ekonomisi içindeki nispi önemi hesaba katıldığında bu
sorunların küresel görünümü ne yönde etkileyebileceğini de tahmin
etmek zor değildir. Dünya ekonomisinin yaklaşık yüzde 20sini
oluşturan Amerika Birleşik Devletlerinde, iyileşmeye
rağmen, büyüme hâlâ potansiyelin altında seyretmektedir. Yine, dünya
ekonomisinin yüzde 19unu oluşturan avro bölgesinde de krizin ortaya
çıkardığı bazı ciddi sorunlar hâlâ sürüyor.
Gelişmiş ülkelerdeki sorunlar gelişmekte
olan ülkeleri de ticaret, finansman, beklentiler kanalıyla olumsuz yönde
etkilemekte çünkü ekonomik krizleri tetikleyen ve sonrasında besleyen
süreçler iktisadi ve ticari aktörlerin psikolojik durumlarıdır. Genel
kabul görmüş rahatlık ve geleceğe umutla bakma duygusu hâlâ
yaygınlaşmamış durumda.
Dünya ekonomisinin bu belirsiz ve bir miktarda olumsuz
beklentiler içeren yorgun resminin içinde ışığı
sönmemiş, canlı ve zinde bir ülke var; Türkiye. Türkiye ekonomisi
2010 yılında yüzde 9, 2011in ilk yarısında yüzde 10,2lik
büyüme oranıyla dünyanın en hızlı büyüyen, gelişen
ülkeleri arasında yerini almıştır. Birçok ülke henüz kriz
öncesi gayrisafi millî yurt içi hasıla rakamlarına
ulaşamamışken, Türkiye ekonomisi kriz öncesi seviyesini 2011
Haziranı sonu itibarıyla sabit fiyatlarda yüzde 9 oranında
aşmıştır. Bu büyümenin en önemli kaynakları özel
tüketim ve sabit sermaye yatırımları olmuştur.
Bu başarıdaki temel faktör nedir? diye
sorarsanız, bu, istikrar adına atılan adımlardır, mali
disiplin ve psikolojik direnç açısından başarıyla yöneten
bir kadronun eseridir. Taviz verilmeyen bütçe disiplinimizin en önemli ve
insanımız için en gurur verici sonuçları elbette ki faiz
giderleriyle ilgili olarak gerçekleşmiştir.
Faiz giderlerinde 2002 yılı
toplam bütçe giderleri içindeki pay yüzde 44,7dir yani toplam bütçemizin
neredeyse yarısı. Bu oran 2012 yılında yüzde 14,3
olmuştur, 2013 hedefi yüzde 13. Yine, sosyal amaçlı harcamalar için
ayrılan pay 2012de yüzde 15 iken 2013 bütçesinde yüzde 28dir. On buçuk
yıllık ekonomi yönetimi, bu faiz oranlarıyla ilgili hiçbir
şey yapmasa ve 2002 yılındaki oran korunsaydı ne olurdu? Bu
rakam tamı tamına 642 milyar liradır. Bu tutar para
değerimizin eski ifadesiyle 642 katrilyon liradır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; elde edilen bu başarının arkasında en
önemli kuvvet zamanın ruhunu iyi ve doğru okumaktır. Bir
taraftan değişime açık olma, diğer taraftan değişimin
taraflarının belli evrensel kurallar üzerinden yürütülmesi ve
doğru siyasetle ilkelendirilmesidir.
Çağımızda hiç durmadan,
hiç dinlenmeden yürüyen bir alan var, o da teknoloji. Çok hızlı
ilerliyor, çok uzun adımlar atılıyor, hayatımızı
kuşatıyor, kendisine yer açıyor ve yerini giderek genişletiyor,
vazgeçilmezlerimiz arasına giriyor. Çağımıza bir isim
koymamız gerekirse bu isim mutlaka teknoloji ve iletişim üzerinden
olacaktır. Bildiğimiz pek çok geleneksel yöntemler ya da yeni bir
form olarak önümüze gelen ya da bir daha ortaya çıkmamak üzere kaybolan
değerlerimiz var. Yaygın ve bilindik ödeme sistemlerinin yanında
bugün ve gelecekte yeni yöntemler ve uygulamalar olacak. Bizim bu kanunla
yapmaya çalıştığımız, değişen
koşullara yasal sistemi uygun hâle getirmek, gelecekte olacak
öngörülebilir gelişmelere yasal mevzuatımızı
hazırlamaktır. Teknolojinin değişimi hayatın her
alanını etkiliyor. Siyaseti de etkiliyor, yasalarımızı
zorluyor. Siyasetin temel bir ekseni ve bir tanımı var. Siyaset, bir
öngörme sanatıdır; değişimi, gelişmeyi, olabilecek sorunları,
yaşanacak aksaklıkları tahmin etme ve gerekli düzenlemeleri
yapma sanatıdır.
Bugün görüşmekte olduğumuz
Ödeme Sistemleri Kanun Tasarısı da böyle bir motivasyonla
hazırlanmaktadır. Tasarının temel ve özet amacı,
ekonomik hayatta önemi giderek artan ve kullanım alanı
yaygınlaşan nakit dışı ödeme sistemini kavrayacak
hukuki bir altyapı oluşturulmasıdır. Tahmin edileceği
üzere ödeme hizmetleri ve elektronik paraya ilişkin olarak başta
Avrupa Birliği müktesebatı olmak üzere uluslararası mevzuata da
uygun bir biçimde bütüncül bir hukuksal çerçevenin oluşturması acil
ihtiyacımızdır.
Tasarıyla ulaşılmak
istenen önemli hedeflerden birisi, ödeme hizmetleri alanında rekabetçi bir
ortamın tesis edilmesidir. Böylece, banka dışı
kuruluşların da ödeme hizmetleri alanında faaliyet
gösterebilmesine imkân tanınacak, bu sektörde hizmet kalitesinin
artırılması ve maliyetlerin düşürülmesi mümkün
olacaktır. Bu da söz konusu hizmetlere erişim yoğunluğunu
şüphesiz artıracak.
Ödeme yöntemleri açısından,
ülkemizde herhangi bir izin sürecinden geçmeden ve denetlenmeden icra edilen
ödeme faaliyetleri mevcuttur. Bunların bazıları da teknolojik
gelişmelerin önümüze koyduğu ve kural altına alınması
gereken ödeme biçimleridir. Bunlara ilişkin yasal mevzuatın
oluşturulması, vatandaşlarımızın ekonomik
güvenliğinin sağlanması ve sektöre bir kalite
standardının kazandırılması bakımından son
derece önemlidir.
Sayın milletvekilleri,
tasarıyla sık sık gündeme gelen ödeme sistemleri
kavramlarından bazıları: Bankalar arası fon transferi, müşteriler
arası fon transferi, menkul kıymet transferi, çek takası, menkul
kıymet takası, banka kartı ve kredi kartı takası.
Bunların hepsiyle ilgili başka kurumlar ve başka mevzuatlar var
yani bir dağınıklık söz konusu, ayrıca uygulamada da
bir karmaşa potansiyeli var. Tasarının kanunlaşması
hâlinde ödeme sistemleri alanında mevzuat
dağınıklığından kurtulunacak, tüm ödeme ve menkul
kıymet mutabakat sistemlerinin ortak özellikleri tek bir çatı
altında düzenlenecektir. Bu konuyla ilgili olarak hâlâ bazı yabancı
elektronik para kuruluşları, ülkemizde, bir biçimde izin
almaksızın faaliyetlerini sürdürmektedirler. Diğer taraftan,
ödemeler alanında faaliyet gösteren yurt içinde yerleşik bazı
kuruluşlar da açık bir mevzuata tabi değildir. Bu ve benzeri gri
alanların ortadan kaldırılması ve net bir mevzuat
çerçevesinin oluşturulması, tasarının en önemli
hedeflerinden biridir.
Tasarının
hazırlanmasında, son finansal krizden alınan dersler de
belirleyici olmuştur çünkü ödeme sistemleri ve yöntemlerinin yoğunluk
ve kalitesi, ekonomilerin kriz karşısındaki esnekliğini ve
gücünü artırmaktadır. Son finansal krizde doğrudan finansal
piyasa altyapılarından kaynaklanan bir sorun
yaşanmamış olsa da etkin işleyen finansal piyasa
altyapılarının, kriz zamanlarında piyasaların sorunsuz
işlemesine önemli katkılar sağlayacağı da
açıktır.
Tasarının kapsamındaki
ödeme ve menkul kıymetler mutabakat sistemleri, ödeme hizmeti
sağlayıcıları ve PTTdir. Bunların hepsiyle ilgili
ayrı ayrı düzenlemeler yapılmıştır; PTTde özel
bir izne gerek olmadan faaliyetlerine devam edebileceklerdir, bankalar da
ayrıca lisanslandırılmışlardır.
Değerli arkadaşlar,
hakkında genel bir değerlendirme yaptığım Ödeme
Sistemleri Kanun Tasarısının kanunlaşması durumunda,
ülkemize hem tüketici güvenliği hem de finansal istikrar ve yüksek hizmet
kalitesi getireceğine inanıyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Denizli.
Şimdi, İç Tüzük 81 ve 91e
göre sisteme giren arkadaşlarımız var. Soru-cevap işlemi
yapacağız.
Sayın Şandır 1inci
sırada.
Buyurun efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Çok
teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, son günlerde
Sayın Başbakanın başlattığı bir faiz
lobisi tartışması var; işte, on yılda gelirlerinin
veya zenginliklerinin 5 katı arttığı ifade edilen bir faiz
lobisi. Bunların kimlerin olduğunun açıklanmasını
istiyoruz. Açıklayacak mısınız? Birinci sorum bu.
İkincisi: Rekabet Kurumu,
geçenlerde bankalar için gerçekten yüksek miktarlarda ceza kesti. Bunları
ne zaman tahsil edeceksiniz? Tahsil ettiniz mi?
Bir başka şey: Türkiyede
bulunan bankaların sermaye mülkiyetlerinin ne kadarı
yabancıların eline geçti ve yıllık kâr transferi ne kadara
ulaştı?
Bu sorulara cevap verirseniz memnun
olurum.
Teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Şandır.
Sayın Dibek
TURGUT DİBEK (Kırklareli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, ben Türk Hava
Yolları greviyle ilgili bir soru sormak istiyorum çünkü grev
başladığında sizin de açıklamanız vardı Bu
grevi kabul edemeyiz. diye. Dün Türk Hava Yolları
çalışanları Meclise geldiler, tüm gruplarla görüştüler,
niye greve gitmek zorunda kaldıklarını anlatmaya
çalıştılar.
Şimdi, sizin
açıklamanıza baktığımızda diyorsunuz ki: Türk
Hava Yolları çok önemli bir hizmet veriyor, turizm olsun, ulusal güvenlik,
ekonomi. Buradan şunu değerlendirmek gerekmiyor mu: Yani bu hizmeti
üreten çalışanların emeği de önemli değil mi?
Niçin greve gitmek zorunda
kaldılar, bu değerlendirilmeden suçlandıklarını
görüyorum ben. Ki konuyu derinlemesine de incelemeye
çalışıyorum. Onların kazanılmış
haklarının, bu 23üncü Dönemdeki toplu sözleşmeyle ortadan
kaldırıldığını onlar da söylüyor; ki bir gerçek.
Bir uzlaşma, bir iş barışı, iç barışı
Türk Hava Yollarında sağlamayı düşünüyor musunuz, bu konuda
bir katkı verecek misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Dibek.
Sayın Köprülü
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Enerji Bakanı Sayın Taner
Yıldız da burada ama Maliye Bakanı Sayın Şimşek
de Hükûmet adına cevap verebilir.
Geçen hafta içerisinde Tekirdağ
ilinde imar planları, tepeden inme, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı tarafından değiştirildi ve bu
değiştirilen planlarla Tekirdağ ilinde 3 tane termik santral
kurulması kararı alındı. Bunlardan Marmara Ereğlisi ve
Malkara ilçesinde kömürle termik santral, Şarköy ilçesinde ise doğal
gaz çevrim santrali kurulması kararı alındı. Hiçbir
şekilde yerel idarelere sorulmadı, o bölgedeki insanlara
sorulmadı, bölgede yaşayan insanların iradesi alınmadı
ve bu noktada belli kararlar alındı. Hükûmetinizi ben bu konuda
uyarmak istiyorum, özellikle de son dönemde Gezi Parkı olaylarıyla
başlayan çevre duyarlılığını da dikkate alarak,
Hükûmet eğer böyle bir girişimde bulunuyorsa bölge halkının
da inisiyatifini almalı ve onların iradesine de
danışmalıdır, bu kararlardan da bir an evvel vazgeçmelidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Köprülü.
Sayın Öğüt
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Birkaç sorum var. Birisi, bazı
özel okulların, İstanbulda özellikle, Türkiye çapında da olsa,
küçük de olsa birçok okulu tek tek satın aldığı bilinmekte
ve gözlemlenmekte. Bu okulların rekabet şartlarına uyup
uymaması denetleniyor mu? Bu çok önemli çünkü ciddi şekilde okul
satın almalar var, bir tekelleşme görünüyor.
Ayrıca, Maltepede bir parsel var
10 dönümlük, küçük bir parsel ama özelleştirmek için -Devlet
Demiryollarının bir parseli burası- özel bir imar
yapıldı. Hükûmetin bunca işinin arasında bu kadar küçük
parsellerle uğraşması doğru mu? Yani, Başbakanın
ve 5 bakanın imzasıyla bu tür şeyler yapılıyor. Yani,
ülke kalkınmasına çok büyük katkısı mı var sizin
tarafınızdan yapılmasının, onu öğrenmek
istiyorum.
Bir de elimde bir 1 lira var. Geçen
senenin basımı ama hâlâ tedavülde yani vatandaşlar
tarafından bu para şey yapılıyor. Bir tarafında 1
Türk Lirası yazıyor, öbür tarafında Atatürkün resmi
olması gerekirken bir etkinliğin adı var orada. Bu yasal mı
yani böyle bir paranın tedavülde olması yasal mı? Bir de
bazı 100 liralıklarda bazı hataların olduğuna yönelik
duyumlar var. Bu gerçek midir, onu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Öğüt.
Sayın Bakanım, buyursunlar.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Müsaadenizle Sayın
Şandırın sorularından başlayayım. Önce spesifik
konularda sorduğu soruları ben cevaplandırmaya
çalışayım, sonra genel konulara ilişkin görüşlerimi
sizlerle paylaşayım.
Yabancıların
bankacılık sektöründeki kontrol payı Nisan 2013 itibarıyla
yüzde 17,8 olarak gerçekleşmiştir yani yabancıların
kontrolünde olan bankaların, toplam bankacılık sektörü
içerisindeki payından bahsediyoruz.
Kâr dağıtımı
2008den beri BDDK tarafından
sınırlandırılmıştır. Aslında bu kriz
döneminde alınmış çok önemli bir tedbir. Neden? diye
sorarsanız, şöyle: Biliyorsunuz bu bankacılık krizi yani
küresel krizde temel sorun, başlangıçta finans sektöründeki
sorunlardı yani bankacılık sektöründeki
sıkıntılardı. Şimdi biz bunu gördüğümüz için
Türkiyede bankacılık sektörü nispeten çok güçlü, çok sağlam.
Nitekim, hatırlarsanız bizde bankalar batmadı, hatta,
yanlış hatırlamıyorsam, 2007-2011 veya 2012 döneminde
ortalama sermaye getirisi de oldukça yüksekti, yüzde 20 civarındaydı
yani bankacılık sektörü Türkiyede sağlamdı. Bizim
kaygımız, bu kâr dağıtımına biz izin verirsek,
ana şirketlere yani sıkıntıda olan şirketlere buradan
kaynak transferi mümkün olabilirdi ama daha önemlisi, tabii ki bu kriz
döneminde sermayenin güçlendirilmesi temel bir konu ve biz bu sermayesinin
güçlü kalması için elde edilen kârların içeride sermayeye ilave
edilmesini sağladık. Dolayısıyla burada bir
sınırlama söz konusu, sermaye yeterlilik rasyolarına
bağlı olarak yüzde 20yi geçmemek üzere BDDKnin izni ve kontrolü
altında bir kâr dağıtımı yapıldı, yüzde
20yi geçmemek üzere. Dolayısıyla, burada çok temel, çok ciddi bir
sınırlama söz konusu.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın
Bakanım, borsadaki halka açıkları dâhil mi yüzde 17,8e?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)
Benim bildiğim kadarıyla, burada bir ayrım
yapılmıyor. Buradaki, bütün bankacılık sektörü
açısından BDDKnın getirdiği bir sınırlama söz
konusu, hem sermaye yeterlilik oranı dikkate alındı ama maksimum
yüzde 20lik bir oranda dağıtıma izin verildi.
Dolayısıyla, sermaye yapısı zayıf olan bankalar
muhtemelen hiç kâr dağıtamadı.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Yabancı kontrolü
açısından demiştim Yüzde 17,8 dediniz ya, halka
açıklık dâhil mi?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)
Şimdi, şöyle: Yabancı kontrolü ayrı bir şey, yabancıların
payı ayrı bir şey bakın.
MEHMET GÜNAL (Antalya) İşte, biz,
payını da merak ediyoruz da.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)
Payını arkadaşlar söylesinler, ben sizinle
paylaşayım. Ben, kontrol anlamında rakamı kullandım.
Şimdi, Rekabet Kurumunun cezalarıyla ilgili
tebligatı ulaşır ulaşmaz tabii ki burada bir tahsilat söz
konusu olacaktır. Şu an itibarıyla, bize, yani Maliye
Bakanlığı olarak bize, böyle bir tebligat henüz ulaşmadığı
için, muhtemelen gerekçeli karar bekleniyor yani ben süreçten çok emin
değilim ama konuyu öğrenirsem sizlerle paylaşırım.
Şimdi, bunlar -dediğim gibi- temel, spesifik konular.
Şimdi, gelelim, faiz lobisi
tartışmasına. Değerli arkadaşlar, tabii, önce müsaade
ederseniz birkaç rakamı sizinle paylaşayım. Gerçekten, Türkiyenin
geçmişte uzun süre kaynakları önemli ölçüde faiz ödemeleri gidiyordu,
bu Türkiyenin bir gerçeğidir. Yani, ben, herhangi bir dönemi suçlamak
açısından söylemiyorum. Türkiyenin iç borcu 1990lı
yıllarda çok hızlı artmıştır. 1990
yılında -yanlış hatırlamıyorsam rakamları-
Türkiyenin iç borcu 57 milyon liraydı yeni parayla, yani eski parayla 57
trilyon lira.
Şimdi, 2000li yılların başına
geldiğimiz zaman bu 150 milyara çıkmış, yani eski parayla
150 katrilyona çıkmış. Dolayısıyla -faiz oranları
da tabii takdir edersiniz ki o dönemlerde çok yüksek- giderek bütçemizin,
giderek vergi gelirlerimizin çok büyük bir kısmı faize gitmiş bu
dönemlerde. Mesela, 2002 yılında 100 liralık verginin
yaklaşık 86 lirası faize gidiyordu, bütçenin yüzde 43ü faize
gidiyor. Bu, Türkiyenin bir gerçeği. Şimdi, bu dönemde, tabii ki,
makroekonomide sağlanan istikrar, enflasyonda sağlanan
kalıcı düşüş sayesinde faiz oranları da
düşmüştür. Faiz oranlarının düşmesiyle birlikte, faiz
giderlerinin gerek bütçe içindeki payı gerek vergi gelirlerine oranla
payı gerek millî gelire oran olarak payı çok büyük düşüşler
yaşamıştır. Mesela 2002 yılında
yaklaşık yüzde 15 olan millî gelir içerisindeki devletin faiz
ödemelerinin payı yüzde 3,3 civarına düşmüştür, vergi
gelirleri içerisindeki payı yüzde 86lardan yüzde 16-17lere kadar
düşmüştür. Yani Türkiye bu faiz düşüşünden gerçekten çok
büyük bir mali alan oluşturmuştu ve bu mali alan samimi olarak
söylüyorum- eğitime gitmiştir, sağlığa gitmiştir,
sosyal harcamalara gitmiştir.
Şimdi, siz de takdir edersiniz ki,
bütün piyasalarda faiz iniş çıkışından para kazanmaya
yönelik beklenti içerisinde olan veya bu tür yaklaşımlar içerisinde
olan çok sıcak, spekülatif kaynaklar vardır. Bu yönde birtakım
fonlar da vardır. Bu yönde gerçek şahıslar dahi olabilir. Bu,
sadece Türkiyenin sorunu değil, bu, gerçekten bir sorun. Finans
piyasalarında bu kurgu üzerine hareket eden kesimler vardır.
Şimdi, muhtemelen, Sayın Başbakanımızın burada
refere ettiği kesim, bu kesimdir ama genel olarak şunu da söylemek lazım:
Bir çıkar lobisi de vardır. Bütün ülkeler birbirleriyle rekabet
içerisindedirler. Herkes uluslararası arenada kendi konumunu bölgesel
anlamda, küresel anlamda daha güçlü kılmak ister. Bu, tabii ki, herkesin
kazandığı bir yarış değil, öbürlerinin aleyhine
gelişecek ki kazansın. Şimdi, burada Türkiyenin
Ben
şahsen, bakın, açık konuşayım, prensip olarak,
sorunumuz varsa sorunun kaynağı ve çözümü de bizdedir diye
düşünüyorum fakat şunu da kabul etmek lazım: Yani bu tür
gelişmelerde, bu tür sisli ortamlarda, arka planlarda, sonradan veya
başında belli çevrelerin de devreye girdiği açıktır ve
bu anlamda birtakım organize hareketlerin de olması ihtimali
vardır. Yani, komplo teorilerine inanmamakla birlikte, zaman zaman bu tür
konuların istismar edilebileceği, bu tür konuların fırsata
çevrildiği de bir gerçektir. Şimdi, bu böyle. Muhtemelen,
dediğim gibi, bu konu o çerçevede değerlendirilebilir.
Sayın Dibekin sorusuna gelince:
Tabii ki emek önemli, yani bunda tereddüt yok değerli arkadaşlar.
Türk Hava Yollarında çalışan kardeşlerimizin de
emeğinin takdir edilmesi ve varsa sorunlarının çözümüne
Ama
burada benim söylemim şuydu, bunu ben samimi olarak söyledim: Türkiyede
turizm gerçekten çok önemli bir sektör, ben ulusal güvenlik derken bunu
kastettim, çünkü tam yaz sezonuna girerken Türk Hava Yollarında ciddi bir
sıkıntı gerçekten Türkiyeyi ağır yaralayabilir. Tabii
ki biz de sorunun şirketin çalışanlarıyla uzlaşma
içerisinde çözülmesini o anlamda arzularız, tarafıyız.
Dolayısıyla, sorunları görmezlikten gelme diye bir
yaklaşım olmaz ama bu sorunları gerçekten Türkiyede ciddi
tahribat yaratacak bir yaklaşımla ortaya koymak da tabii ki
doğru bir yaklaşım olmaz.
TURGUT DİBEK (Kırklareli)
Sayın Bakanım, öteleniyor. Ama bakın, yasaya aykırı
olarak eleman alınıyor. Grev uzadıkça uzayabilir yani beş
yıl da sürer, üç yıl da sürer, önemli değil, yerine elemanlar
alınıyor şu an. Uzlaşılsın o zaman.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Dediğim gibi, prensip olarak bu
sorunların masada çözülmesi ülkemiz açısından, ülkemizin
çıkarları açısından tabii ki önemlidir. Yani bir
uzlaşma söz konusu olursa tabii ki verebileceğimiz katkıyı
bizim vermemiz söz konusudur.
Tekirdağdaki imar planları
konusuna gelince: Benim bu konuyla ilgili fazla bir bilgim yok, sadece genel
olarak şunu söyleyebilirim: Enerjide tabii ki ciddi
sıkıntılarımız var. Enerjide ciddi bir şekilde
dışa bağımlıyız; petrolde yüzde 90ın üzeri,
doğal gazda yüzde 98in üzeri bir bağımlılık, yani
birincil enerji kaynaklarında ortalamada yüzde 72 dışa bir
bağımlılık söz konusu. Ve son yıllarda enerji
fiyatlarında çok ciddi artışlar söz konusu. 2002
yılında Türkiye 9 milyar dolarlık enerji ithalatı yaparken
bu enerji ithalatı 2012 yılında 60 milyar doları
aşmıştır. Şimdi, bizim özellikle yerli ve
yenilenebilir kaynakları harekete geçirmemiz lazım. Bu Türkiyenin
bir gerçeği. Bu rekabet gücümüz açısından önemlidir, bu
Türkiyenin sanayileşmesi açısından önemlidir, Türkiyenin
sürdürülebilir büyümesi açısından önemlidir. Şimdi, bunu
yaparken tabii ki çevreyi biz feda edemeyiz. Çevreyi biz mutlaka gözetmemiz
lazım ve bu hususlarda mutlaka, tabii ki yerelde istişarelerin
yapılması, sivil toplum örgütleriyle bir müzakere, onlarla bu anlamda
bir diyaloga girilmesi esastır. Bu konuda benim tereddüdüm yok ama
dediğim gibi bu bahsettiğiniz spesifik konuda benim herhangi bir
bilgim olmadığı için o konularda yorum yapmam doğru olmaz.
Şimdi, gelelim Sayın
Öğütün sorularına. Yine, bahsettiğiniz hangi okul, hangi
okullara alınıyor, doğrusu bilgim yok yani Rekabet Kurumu
devreye girmesi gerekiyorsa herhangi bir vatandaşımız veya siz
bir milletvekilli kardeşimiz olarak tabii ki bu konuda bir öneride veya
şikâyette bulunabilirsiniz. Bu konu, incelenebilir eğer burada bir
tekelleşme söz konusuysa. Tekelleşme kesinlikle yanlış olur
çünkü bu inovasyonun, verimliliğin önüne geçer, böyle bir
yaklaşımı bizim de doğru bulmamız mümkün değildir.
Şimdi, bahsettiğiniz küçük
bir arsaya özel bir imar. Doğrusu şimdi ben, detayları tam
olarak hatırlamıyorum ama konuyu araştırıp hani varsa
hakikaten burada bir arka plan veya bir sorun sizinle
paylaşırım.
Gelelim bir lira konusuna. Doğrusu
yani bir bilgim yok, arkadaşlar bir not verdiler bana. 1264 sayı
Kanun çerçevesinde darphane veya damga matbaası tarafından
hatıra madeni para basımı gerçekleştirilebilmektedir.
Bahsedilen para bu kapsamda olabilir. diyor arkadaşlarımız.
100 liralık banknotlarla ilgili çok sınırlı sayıda
şikâyet alınmıştır. Ultraviyoleyle görülebilen
güvenlik özelliğiyle ilgilidir, bu paralar geri dönmüştür, genel
anlamda bir sorun yoktur. Sınırlı çerçevede dediğim gibi
bir sorun tespit edilmiş, gereği yapılmıştır.
Yanlış
hatırlamıyorsam bütün sorulara cevap verdim.
BAŞKAN Sayın Öğüt,
tekrar soru mu soracaksınız?
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Vakit var, bir soru daha soracağım.
BAŞKAN Buyurun.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Şimdi, Sayın Bakanım, yatırımlar
parayla ilgili olduğu için söylüyorum, Çankırının
bazı ilçelerinin sıkıntıları var. Yani örneğin,
Ilgazın Bucura köyü, Yenice köyü, Kızılıbrık köyü,
Söğütlü köyü ve Ağılözü köyünün ortadan geçen otoban yüzünden
geçişleri sağlanamıyor.
Buraya bir alt geçit yapılması lazım ama sizin
tarafınızdan bir ödenek çıkarılması gerektiği
yönünde bir şey var.
Yine, Atkaracalar ilçemizde 7
katlı binalar var, TOKİ binaları var, 2 kata çıkabilen
itfaiyesi var. Büyük bir tehlike içinde yani çok ciddi bir
sıkıntı var. Ödenek olmadığı için oraya herhangi
bir şekilde bir itfaiye yollanamıyor.
Yine Çankırının Orta
ilçesinde 56 yatırımcı organize sanayi bölgesi için talepte
bulundu, şimdiye kadar herhangi bir şekilde bir cevap yok. Bu,
biliyorsunuz sıcak para çok çabuk kaçar ve çok çabuk ürker. Altı
aydan uzun bir süre oldu. Bu insanlar soruyorlar Verilmeyecekse verilmeyecek,
verilecekse verilsin. diyorlar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Şandır
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman)
Cevaplamaya zaman kalmayacak.
BAŞKAN Bir soru daha
alalım, size zaman vereceğim.
Sayın Şandır, buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Bakanım, genel değerlendirmenize itiraz etmiyorum, bir
şey söylemiyorum ama son üç haftadır
yaşadığımız bir sosyal travma var ve ülkemiz dünyada
sıkıntıya düştü, Birleşmiş Milletler de
kınamış bugün. Dolayısıyla, buna gerekçe gösterilerek
-Sayın Başbakan tarafından dikkate almamız gerekir- ülkenin
Başbakanı diyor ki: Bu yaşanan sosyal travmayı, bu
eylemleri finanse eden faiz lobisi var. Çok önemli bir iddia bu. Yani bu faiz
lobisi kim? Bu ülkenin demokratik düzenini sarsıcı eylemleri finanse
eden faiz lobisi kim? Başbakan söylüyorsa bunu ciddiye almamız
lazım. Genel değerlendirmelerle, genel gerçeklerle meseleyi
geçiştiremeyiz ama Yok, bu bir nutuk. diyorsanız, ona bir şey
söylemeyiz.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Şandır.
Sayın Bakanım, bir dakika
içinde ne söylerseniz.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, Çankırının
bazı ilçelerindeki yol sorunu eğer otobanla ilgili ise bir kere
şunu öncelikle söyleyeyim: Ulaştırma
Bakanlığımıza biz her sene çok ciddi miktarda ilave ödenek
veriyoruz. Yani, şunu takdir edersiniz ki Maliye Bakanı olarak hem
ilgili kurumlara bütçe verelim hem de bu türden mikro düzeydeki
-yanlış anlamayın, yani bunlar önemli konulardır- bütün
sorunlar da bize aksettirilip ilave bir kaynak arayışı
içerisinde olursak gerçekten altından kalkamayız. Ama şunu
söyleyeyim: Yani, eğer il özel kapsamında bu sorun kolay bir
şekilde çözülebilecekse valimiz bana bir dosya göndersin, ben ilgileneceğim.
Birinci konu bu.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Tamam.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)
Şimdi, itfaiye konusuna gelince, zaman zaman, yanlış
hatırlamıyorsam Çevre ve Şehircilik
Bakanlığımız bu konularda belediyelerimize destek olabiliyor.
Bu çerçevede belki bir değerlendirme yapılabilir ama ben Maliye Bakanı
olarak şimdi çıkıp İtfaiye arabaları verebilirim.
dersem herkes kapıma yığılır yani onu yapmam zor olur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Diğerlerini artık yazılı verirsiniz.
Süreyi bir iki dakika da uzattık, böyle bir yetkimiz de yok aslında.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Ya, burada grup başkan
vekillerine boyuna söz veriyorsun Başkanım, Sayın Bakan bir
şey söylüyor ya.
BAŞKAN Böyle bir pazarlık
da yok biliyorsunuz beyler.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Pazarlık
değil
BAŞKAN Kusura bakmayın.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
Bir saat yemek arası veriyorum.
Oturumu kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 19.42
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.45
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu),
Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 122nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
473 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Birinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz. Birinci bölüm 1 ila 26ncı maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde söz talebi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Münir Kutluata, Sakarya
Milletvekili.
Sayın Kutluata, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MÜNİR KUTLUATA
(Sakarya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ödeme ve
Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para
Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısının birinci
bölümü hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Teknolojide ve iletişim
sistemlerinde kaydedilen hızlı gelişmeler hayatın her
alanında geniş bir uygulama sahası bulmaktadır. Bilginin
üretilmesi, teknolojinin geliştirilmesi, iletişimin
hızlanması günlük hayatın bütün alanlarını yeniden
şekillendirmektedir. Günlük hayatta bu kadar geniş bir uygulama
şansı bulması bilgi üretimine, yeni teknolojilere ve yeni üretim
sistemlerine talebi daha da körükleyerek muazzam bir olumlu gelişme
sarmalını ortaya çıkarmıştır. Sonuçta, bilgi ve
teknolojiyi üreten ve iletişim sistemlerini geliştiren
yapıyı oluşturan ülkelerle, bu gelişmelerin sonucu olan mal
ve hizmetlere müşteri olan ülkeler gibi iki ayrı grup ortaya
çıkmıştır.
Şu objektif tespiti sizlerle
paylaşmak istiyorum: Maalesef, Türkiye bilgi çağının en
önemli yıllarını boşa harcamış, bilgi ve
teknoloji üreten yapıyı oluşturamadığı için bu
alanda önemli bir müşteri olmayı övünme vesilesi hâline
getirmiştir. Fatih Projesinin takdiminden yerli otomobil üretimi
tartışmalarına, nükleer santral yaptırma projelerine kadar
hepsi buna birer örnek teşkil etmektedir.
Önümüzdeki bu tasarı, söz konusu
teknolojik gelişmenin finans sistemine ve ödemeler alanına
yansıyan uygulamalarının dünyada ve ülkemizde ortaya
çıkardığı ortamın anlaşılmasını ve
söz konusu ortamın bugünkü hâlini gelecekteki gelişmeleri de dikkate
alarak düzenlenmesini amaçlamaktadır.Düzenlenmek istenen ortamın ne
hâlde olduğuna bakıldığında aşağıdaki
tablo ortaya çıkıyor:
Birincisi, elektronik para adıyla
bazı ödeme araçları ortaya çıkmış ve hızla
yaygınlık kazanmıştır. Diğer taraftan hukuk
altyapısının oluşturulmamış olması ve bu alanın
daha fazla boşluk kaldırmayacağı gerçeğinin ortaya
çıkmış olmasıdır.
Ödeme sistemlerinden Merkez
Bankası politikalarına ve ekonomik istikrara kadar geniş bir
alana etkileri kabul edilen elektronik para işlemlerinde hizmeti
sunanlarla hizmeti alanlar arasında belirli düzenlemeler
yapılması gerektiği de ortadadır. Gerek elektronik para gerekse ödeme ve menkul
kıymet mutabakat sistemleri alanında uluslararası mevzuata
uyumlu bir mevzuata ulaşma zorunluluğu da önemli bir gerekçe olarak
ortadadır. Diğer taraftan, ödeme hizmetlerinin çeşitli
kuruluşlar tarafından veriliyor olmasına rağmen gözetim ve
denetim bakımından arada bir eşitlik bulunmaması da bu
düzenlemeyi zorunlu kılmaktadır.
Sonuç olarak, önümüze gelen
gecikmiş bir düzenlemedir. Arzumuz, eksik çıkarılmaması,
mahzurlu hükümler taşımamasıdır.
Değerli milletvekilleri, bu
tasarının her aşamasında ödeme sistemlerinin etkin
çalışmasının finansal istikrar açısından ne kadar
önemli olduğu konusu vurgulandı. Ben de bu vesileyle finans sistemi
ve finansal istikrar üzerinde durmak istiyorum:
Önce, zaten önemli olan finansal
istikrarın Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında çok daha
hassas hale geldiğine ve kırılganlığının çok
arttığına dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Asli görevi fiyat istikrarını
sağlamak olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının bu dönemde
finansal istikrardan da baş sorumlu olarak tutulmasının
arkasındaki sebepleri görmemiz gerekiyor.
Esasen reel bir alan olan ekonomide
reel ekonomi diye yanlış bir tabirin bu dönemde yaygınlık
kazandığını görüyoruz. Bununla kastedilen reel kesimdir ama
böyle bir anlayışın gelişmesinin arkasında finans kesiminin
öneminin aşırı derecede arttığı gerçeği
vardır. Bunun sebebi nedret kanunudur, finans imkânlarının
yetersizliğidir. Denilebilir ki: Nasıl olur? Aslında finans
bolluğu var. Bizim kastettiğimiz, millî imkânların
yetersizliğidir, bol olan yabancıların spekülatif sermayesidir.
İktidarın ekonomi
politikalarını çok kısa özetleyecek olursak tablo şöyledir:
Finansal istikrarın ekonomi politikalarıyla
kolaylaştırılması gerekirken bu yapılamıyor,
sadece Merkez Bankasının para ve faiz politikalarına
bırakılmış oluyor. Ortada, kendisine lazım olan dövizi
kazanamayan bir ekonomi var. Döviz kazanamadığı için
dünyanın en fazla cari açık veren ekonomisi durumuna geliyor, ithalat
yüzünden üretim yapısı daha da bozulduğu için daha fazla dövize
ihtiyaç duyar hâle düşüyor bir sonraki yılda. Üretim
olmadığı için geliri düşen hane halkı söz konusu.
Geliri düştüğü için borçla tüketen bir ekonomi var ortada.
Gelinen noktada, 60 milyar dolar cari
açık beklentisiyle, 173 milyar dolar sıcak para ile dönen, bir
yıl içinde ödemek zorunda olduğu döviz borcu 163 milyar dolar olan
bir makroekonomik tablo ile karşı karşıyayız. O
yüzden, finansal istikrarı başka ülkelerin finans politikalarına
bağlı hâle gelmiş bir ekonomi içinde yaşamaktayız.
Finansal istikrar konusunda
yapılabilenler Merkez Bankasının âdeta
çırpınışlarından ibarettir.
Bütün bu nedenlerle finansal istikrar
çok kırılgan hâle gelmişken bankacılık
sisteminin faiz lobisi olarak ilan edildiğini görmekteyiz. Dün methiyeler
yağdırılırken bunun bu gün yapılmış
olması çok manidardır.
2009
yılında ekonomi yüzde 4,8 küçülürken
bankacılık sektörünün 20 milyar Türk lirası kâr ettiği
gerçeği iktidarın başlıca övünme vesilelerinden bir
tanesiydi. Bizim o zaman söylediğimiz şudur: 57nci Hükûmet
döneminde yapılan düzenlemeler, bankacılık sektörünün ve
yabancı paranın, yabancı sermayenin, sıcak paranın
aşırı kâr etmesi için değil, ekonominin gelişmesinin
ve büyümesinin, finansmanının yapılması içindi. ve bu
iddialarımız, bu tespitlerimize karşılık yüzeysel
iddialar gündemdeydi. Bankacılık sektörü 2009 yılında 20
milyar Türk lirası kâr etmekle kalmamış, 2010 yılında
22,1 milyar Türk lirası kâr etmiş, 2011de 19,8, 2012de de 23,6
milyar Türk lirası kâr etmiştir.
Şimdi,
sistemi bu hâle getirip, ekonomiyi reel ekonomi adıyla adlandırılacak
yanlışlıkların içine düşüp, finans kesimini bu kadar
kırılgan hâle getirdikten sonra ortaya çıkan bu tablonun
karşısına çıkıp sorumlu beyanlar vermek yerine arkadan
bir faiz lobisine işi yıkmak faiz lobisiyle iç içe yürütülen
politikaların sonucu olduğu gayet ortadadır.
Size
bir iki örnek vermek istiyorum değerli milletvekilleri: Toplam krediler
2002 yılında 32,5 milyar Türk lirası, Nisan 2013
yılında 848 küsur milyar Türk lirası. 2002 yılında,
dikkat buyurun lütfen, tüketici kredileri toplam kredilerin içinde yüzde 0,4
-yüzde yarım bile değil- bir paya sahipken bugün yüzde 33,6ya
yükselmiş yani Türkiye ekonomisi borçla tüketir hâle gelmiştir, en
bariz örnektir. Tüketici kredisi kullanan insanlara baktığımız
zaman, yüzde 54ü ücretlidir, yüzde
38inin geliri bin liranın altındadır, yüzde 61inin geliri 2
bin liranın altındadır. Şimdi, böyle bir yapının
ortaya çıktığı ortamda sizi birkaç ay, beş altı
ay öncesine götürmek istiyorum. 2013 yılı bütçesi görüşülürken
ekonomik büyümenin durduğu bir ortamda dönemin hem Maliye Bakanı
-şu anda görevine devam eden bakanlar- hem de ilgili Başbakan
Yardımcısı, ekonomiden sorumlu Başbakan
Yardımcısı ekonominin kalkınma ümidini, büyüme
oranının gelişme, artma ümidini hanehalkı
borçlarının az olduğuna ve borçla tüketim yapmalarına
bağlamıştı. O tarihte yegâne gerekçe, Avrupa Birliği
ülkelerinde veya gelişmiş bazı ülkelerde hanehalkı borç
oranlarının bizden daha yüksek olduğuydu. Dikkat edilmedi ki,
gözden kaçırılmak istendi ki Türkiyede borçlu hanehalkının
yüzde 38i bin liranın altında gelire sahiptir, yüzde 61i 2 bin
liranın altında gelire sahiptir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MÜNİR KUTLUATA (Devamla) Bu
tarzda üretmeyen, üretemediği için cari açıkla ithalat yapan, cari
açıkla ithalat yaptığı için, üretmediği için
insanların üretime katılıp gelirini
artıramadığı, gelirini artıramadığı
için geliri olmayan, tasarrufu olmayan ve borçla tüketen bir hanehalkı yapısının
arkasında bize faiz lobisini iyi anlatabilmek için bu lobi kim ise, kimler
ise, nerede iseler bunlarla on yıllık hikâyenin de güzelce
anlatılması gerekir diye düşünüyorum ki konuyu kavrayabilelim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Kutluata.
Gruplar adına ikinci
konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Müslim Sarı.
Buyurun Sayın Sarı. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MÜSLİM SARI
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ödeme sistemlerini düzenleyen kanun tasarısı
hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere
söz almış bulunmaktayım ama ben konuşmamı söz konusu
olan yasanın ilgili bölümü üzerinde değil de aslında şu
anda Türkiyenin en önemli problemi olan sokaklar ve sokaklarda yaşanan
gelişmeler üzerine düşüncelerimi açıklamak üzere kullanmak
istiyorum.
Şimdi, burası Parlamento ve
parlamento Fransızca parler kökeninden gelen bir kelime, konuşmak
anlamına gelir. Burada her şey konuşulur. Burada her şeyden
önce ülkenin meseleleri konuşulur ve en önemli meseleleri konuşulur.
Bu kadar önemli bir gündem maddesi
varken, sokaklar kaynıyorken, Türkiyedeki bütün sosyolojik kabuller
altüst olmuşken, Türkiyeye dair bütün siyaset kuramları
gelişmeleri analiz etmekte zorlanırken Türkiye Cumhuriyeti
Parlamentosu hiçbir şey yokmuş gibi davranamaz, her şey
olağanmış gibi davranamaz, olağan zamanlarda yapması
gerekenleri yapıyormuş gibi davranamaz. Dolayısıyla, bu
sorunları ve bu problemleri her fırsatta ve her koşulda
konuşmanın önemli olduğunu düşünüyorum.
Gerçekten de Türkiyede son yirmi,
yirmi beş gündür yaşananlar Türkiyeye dair bütün kabullerin altüst
olduğu bir çerçeveyi Türkiyenin önüne getirmiştir. Hem iktidar hem
muhalefet Türkiyenin bütün siyaset yapıcılarının, bütün
siyasetle ilgilenenlerin bu süreçleri ve bu
süreçlerin sonucunda ortaya çıkan gelişmeleri çok iyi analiz
etmesi ve bunların üzerinden bunları okuyarak kendilerine çekidüzen
vermesi gerektiğini düşünüyorum.
Türkiyede çok önemli bir süreç
işliyor. Esasen son yirmi, yirmi beş gündür yaşanan
gelişmeler daha geçmişte başlayan bir sürecin aslında bir
kırılma noktasını oluşturuyor. Bu süreç 29 Ekimle başladı
aslında. Siyasette çok uzun zamandan beri iktidarın, özellikle
sokakta kurulan iktidarın ve sokağın keşfedildiği bir
süreci 29 Ekimde yaşamaya başladık biz. Peşinden 8 Nisan,
ondan sonra 1 Mayıs yani aşama aşama insanların sokakta
kendilerini var ettikleri, kendi siyasal düşüncelerini aktarabildikleri,
iletebildikleri ve yer yer kazanabildikleri, özellikle parlamentoların,
parlamentolara gönderilen milletvekillerinin aslında
işlevsizleşmeye başlatılmasıyla beraber, burada
bulunduğumuz bütün çatının bir siyaset üretmek yerine, sadece
3-5 kişinin ya da 10 kişinin
kendi siyasal bekaları için kullanıldığı bir çatı
hâline dönüştürülmesinin tepkisini de içererek, giderek sokaklarda
iktidarın kurulduğunu, giderek insanların kendi siyasal
düşüncelerini sokaklarda aktardıkları bir süreç
yaşadık Türkiyede.
Elbette, Gezi Parkında
toplananlar ve onun sonrasında gelişen süreçler 29 Ekim gibi, 8
Nisan gibi, 1 Mayıs gibi süreçlerden farklıydı, onlardan
ayrı bir yerde duruyordu. Her boyutuyla ve her yönüyle olayla ilişkilendirilemezdi
belki, ama yöntem olarak, mekanizma olarak ve içindeki çerçeve olarak bir genel
uzantının -yani bu bahsettiğim sokak ve sokağın
keşfinin uzantısının- bir sonucuydu.
Ben, 1990lardan beri Türkiyedeki
öğrenci eylemlilikleri dâhil olmak üzere, sendikal hareketler ve onun
dışındaki bütün siyasal ve sosyal hareketlilikler içerisinde
bulunmuş, gözlem yapmış bir insan olarak, bu kadar bir merkezden
hareket edilmeksiniz, bu kadar birbirine benzemez, bu kadar heterojen ama bir o
kadar da saygılı, disiplinli, istikrarlı, inatçı bir sokak
eylemliliğini ilk kez görüyorum. Şimdi, bunun üzerinde düşünmek
gerekir. Bu, yeni bir durumdur kuşkusuz. Hangi açılardan yeni bir
durumdur? Bir kere, burada, yaşı 19 ile 30 yaş arasında
olan bir kitle var ve ben, bu kadar kalabalık, bu kadar genç bir kitleyi
ilk kez görüyorum. Bunların arasında anketler yapılıyor,
anketlerde çıkan sonuçlarda ilk defa bir eylemliliğe
katıldığını söyleyen insanlar buraya katılan
insanların yüzde 50sinden fazlasını oluşturuyor. Biz,
yıllarca apolitik olarak kabul ettiğimiz kitlelerin alanlara
geldiğini gördük. Kuşkusuz apolitik kavramını dar anlamda
algılamamak gerek. Eğer, dar anlamda eylemlilik süreçlerinin
içerisine girmiyorlarsa insanlar ve girmedikleri için biz bunu apolitik
olarak algılıyorsak, evet bunlar apolitikti. Ama, bunlar, kendi
eylemliliklerini akıtabilecek siyasal mecraların yeterince açık
olduğunu görmedikleri için siyasal eylemlilikler içinde değillerdi.
Şimdi bunlar aktılar ve bunlar sokakta iktidar oldular. Bunu iyi görmek,
iyi algılamak gerekir.
Bakınız, meydanlarda
heterojen bir grup vardı, homojen değil. Politik, hatta, politik,
hatta politik bile değil çok kereler, yaşam biçimlerine müdahale
edildiği kaygısıyla hareket eden kitlelerden tutun da
kendilerini bir şekilde mağdur hisseden, bir şekilde ötekileştirilmiş,
üstü kapanmış, örtülmüş, sırt çevrilmiş kitleler
vardı sokaklarda, bu çok önemli. Peki, bunları bir araya getiren
şey neydi? Şimdi, burada iktidar partisine mensup arkadaşlarımın
çok iyi analiz yapması gerekir. Neydi bu kitleleri bir araya getiren
şey? Bakınız, sokakları dolaşın, ana tema
şu: Özgürlük ve demokrasi. Şimdi sorsanız: Özgürlükten ve
demokrasiden ne anlıyorsunuz? diye mikrofon uzatsanız oradaki
vatandaşlara kuşkusuz hepsi aynı şeyi söylemeyecek. Belki
farklı tanımlar yapacaklar, farklı şeyler söyleyecekler
ancak bir özgürlük ve demokrasi teması üzerinden bakıyorlar.
Bir başka koşutluk,
bunları bir araya getiren ve ortak mesaj olarak, bir AKP
karşıtlığı olduğunu görüyorsunuz ve özel olarak
da bir Başbakan karşıtlığı. Yani, AKP
karşıtlığıyla bir araya gelmiş ve özel olarak da
Başbakan karşıtlığıyla beslenmiş kitlelerden
bahsediyoruz. Şimdi, bu, Türkiye'de ilk kez oluyor yani bu kadar
heterojen, bu kadar birbirine benzemez ama bu kadar birbirine benzemez olup da
bir ana mesaj etrafında toplanan kitlelerin varlığına
Türkiye'de ilk kez şahit oluyoruz. O zaman şunu sormak gerekiyor: Bu
tesadüf mü? Burada bütün insanları bir araya toplayan; bu kadar
kendiliğindenci; bu kadar bir merkezden hareket etmeksizin bir araya gelen
insanlar topluluğunun böyle inatçı, kararlı, istikrarlı,
uzun süreli bir siyasal sokak eylemliliği içinde bulunması tesadüf
mü? Elbette tesadüf değil. Bu, aslında AKP iktidarının son
on bir yıldır uyguluya geldiği politikaların
yarattığı mağduriyetlerin doğal sonucu.
Bakınız orada kimler var?
Alkol düzenlemesine ilişkin olarak kendi hayatlarına müdahale
edildiğini düşünen insanlardan tutun da üçüncü köprünün
adının Yavuz Sultan Selim Köprüsü olarak konulmuş olmasına
duyulan tepkilerden dolayı orada var olan insanlara kadar ya da
Çocuklarımızın, kızlarımızın
başkalarının kucağında oturmasını mı
istiyorsunuz? söylemine karşı hareket eden kitlelerden tutun da
bütün bu mağduriyetler içerisinde kendini bir şekilde ifade edemeyen
ve başaramayan, örneğin atanamayan öğretmenlere kadar bir
şekilde on yıldır, on bir yıldır uygulana gelen
projelerin, uygulana gelen siyasetin yarattığı
mağduriyetlerle bir araya gelmiş olan insanlar var burada ve bu
insanlar, Sayın Başbakanın ve özellikle de Hükûmetin kullana
geldiği dışlayıcı, ötekileştirici, yok
sayıcı, ayrımcı, benden olan ve benden olmayan
ayrımını her aşamada ve her noktada yapan bir
anlayışın doğal sonucu olarak bir araya gelmişlerdir.
Bakın, ben yirmi yirmi beş
gündür devam eden eylemliliklerin en az 10 tanesinde bulundum; gözlemler
yaptım, oralarda yer aldım, kitle psikolojisini algılamaya
çalıştım, bununla ilgili notlar aldım. Bütün bunlar, hepsi
benim buradaki tecrübelerimden süzüle gelenlerdir. Bunlara
katılmayabilirsiniz ama televizyonlarda izlediğinizde alanlarda bulunmadığınızda
yapmış olduğunuz gözlemler mutlaka eksik kalıyor, biraz
oralarda bulunmak gerekir.
Bakınız, meydanların
verdiği, alanın verdiği mesajı doğru okuyabilen
siyasal projeler, bunun adına siyasal parti de diyebilirsiniz, bunun
adına bir kişinin etrafında toplanan bir siyasal proje de
diyebilirsiniz ya da normal, somut anlamda bir siyasal proje de diyebilirsiniz
bunu anlayabilen, buna göre kendini yorumlayabilen, buna göre kendini
formatlayabilen siyasal yapılar önümüzdeki dönemde siyasal iktidarın
göbeğinde olacaklar. Bunu kavrayamayanlar, bunu okuyamayanlar, bunu basit
bir ayaklanma olarak algılayanlar, kuvvetle ve şiddetle bunu
bastırmaya çalışan anlayışlar da göreceksiniz
önümüzdeki dönemler tarihin çöplüğünde yer alacak. Türkiyenin önünde yeni
bir turnusol kâğıdı var, her şeyin netleştiği,
her şeyin buna göre şekillendiği yeni bir turnusol
kâğıdı. Bunu anlamanızı ve sokağın
mesajını çok iyi değerlendirmenizi salık veriyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Sarı.
Birinci bölüm üzerinde
şahısları adına Sayın Sedef Küçük, İstanbul
Milletvekili.
Sayın Küçük, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
SEDEF KÜÇÜK (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473 sıra
sayılı Kanun Tasarısı üzerine söz aldım, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bildiğiniz gibi 31 Mayıstan bu zamana kadar dünya iki farklı
Türkiyeye tanıklık etti: İlk olarak Türkiye gençliğinin
yükselişine tanıklık etti. Hakarete karşı mizahla,
sopaya karşı kitapla, TOMAya karşı gitarla, biber
gazına karşı Twitterla cevap veren bir gençliğe tanık
oldu dünya. Öte taraftan bu gençliği biber gazıyla, polis copuyla
ezmeye çalışan bir iktidara tanıklık etti. Bir taraftan her
türlü ötekileştirmeyi ve aşağılamayı reddeden, tüm
halkın kaderinin ortak olduğunu gösteren bir gençliğe tanık
etti dünya, öte taraftan kendi toplumunu yüzde hesaplarıyla bölen bir
iktidara. Gençlerimiz yalnızca bize değil, tüm dünyaya bu yüzde hesaplarına rağmen bir arada
yaşanabileceğini, dayanışmanın TOMA dan da biber
gazından da, coptan da güçlü olduğunu gösterdiler. Bir tarafta
yaratıcı bir aklı gördü dünya, diğer tarafta inanılmaz
bir akıl tutulmasını. Dünya bunlara tanıklık ederken
Taksimde gençler özgürlükleri için baskıya karşı meydan okurken,
siz o meydanın taleplerini okuyamadınız. Taksim meydanında
yükselen özgürlük çığlığını duymadınız.
Gaz sıktınız kentlerine sahip çocuklara. Sandınız ki
üç beş ağacı korumaya çalışan 3-5 genci ezer geçeriz
ama 10 binler oldular, özgürlük isteklerini tüm dünya duydu, bir tek siz
duymadınız. Sandınız ki medyaya üç maymunu
oynatırız gelip geçer. Siz kulaklarınız kapattıkça 10
binler 100 binler oldu. Gençler her kentte meydanları dolduran insanlar
Sizin hoşgörünüze de hor görünüze de ihtiyacımız yok. dediler.
Bize saygı duymak zorundasınız. dediler. Ayyaş dediniz,
Çapulcu dediniz, faiz lobisi dediniz, dış mihraklar dediniz,
yedirmeyiz dediniz, camide içki içtiler bile dediniz. Yetmedi; halkı
böldünüz, ülkenin geleceğinin, ülkenin yarınlarının üzerine
TOMAlarla yürüdünüz, su sıktınız, kendi insanlarınıza
böcekmiş gibi gaz sıktınız. İnsanlar öldü, insanlar
yaralandı, insanlar gözlerini kaybetti ama bakın, hâlâ bir ağaç
gibi dimdik ayakta duruyorlar ve artık bir orman olduklarını da
biliyorlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Bu insanların neden sokağa
döküldüğünü, bu direnişin, bu dayanışmanın ne
olduğunu doğru anlamak gerekiyor. Bu insanlar Benim hayat biçimime
saygı duy. diyor. Benim tercihlerimi aşağılama. diyor.
Bana otoriter devlet dilini kullanma. diyor. Benim ağacımı
kesme, parkımı AVM yapma. diyor. Bana belli bir yaşam
tarzını dayatma. diyor. Benim bedenim ve seçimlerim üzerinde hak
sahibi değilsin. Benim adıma konuşma. diyor. Bırak, ben
de söyleyeceğimi özgürce, korkmadan, başıma yarın ne gelir
endişesi olmadan söyleyeyim. diyor. Bunları benden almaya
çalıştığın için, özgürlüğüme müdahale
ettiğin için meydandayım. diyor. Ama artık korkmuyorum, korku
duvarını aştım. diyor. İşte, bu yüzdendir ki
Taksime giden bütün yollar kapansa da bize her yer Taksim, her yer
direniş. diyor. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri,
şimdi oturup düşünme zamanı, yalnızca iktidar için
değil toplumun her kesimi için düşünme zamanı, şimdi
sağduyu zamanı, şimdi kırılan gönülleri onarma
zamanı, artık sesi yüksek çıkanın değil sesi
çıkmayanın da haklı olduğunu görmek zamanı, artık
demokrasinin yalnızca sandık olmadığını, bu
toplumun her bir bireyinin de söyleyecek sözü olduğunu teslim etme
zamanı. Eğer düşünmezsek, eğer aklıselimle davranmazsak,
eğer böyle bağırmaya devam edersek, eğer marjinal diye en
basit talepleri ötekileştirirsek ve bu ötekileştirmenin toplumsal
barışı da bozacağını görmezsek yalnızca
ülkenin istikrarını değil, korkarım ortak geleceğimizi
de kaybederiz diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Küçük.
Şimdi şahısları
adına Sakarya Milletvekili Sayın Münir Kutluata.
Sayın Kutluata, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MÜNİR KUTLUATA (Sakarya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi tekrardan
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
görüşülmekte olan yasanın konusunun finansal istikrar ile
bağlantısından sık sık bahsedildiğini, bu yüzden
finansal istikrar üzerinde durmak istediğimi biraz önce söylemiştim.
Eksik kalan hususlara birkaç cümleyle temas etmek istiyorum: Finansal
istikrarın çok kırılgan hâle geldiğini ve Merkez
Bankasının yükünün çok arttığını hepimiz
görmekteyiz. Gerçekten Türkiyenin 2012 yılında 2,2ye
düşmüş olan 2013 yılının ilk çeyreğinde ancak
yüzde 3e çıkabilen ve Türkiyenin gayrisafi yurt içi hasılası
ile gayrisafi millî hasılası arasındaki farka baktığımız
zaman, esasen ekonomi için küçülme anlamına gelen bu gidişi
düzeltmenin yolunun sadece üretim alanındaki durum belli olduğu için
sadece tüketicilerin, hanehalkının borçlanarak tüketilmesine bağlı olduğunu hepimiz
biliyoruz.
Şimdi, böyle bir yapı
içerisinde Merkez Bankasının da eli kolu bağlıdır.
Merkez Bankası hanehalkının kredi imkânlarını
genişletip ucuz krediyle ithal malları tüketmeye sevk etmesi için
faizin düşük olması gerekiyor. Ancak, bu krediyi verebilmek için ve o
ürünleri getirebilmek için de dışarıdan sıcak para
dediğimiz spekülatif sermayenin gelmesi gerekiyor. Onun gelmesi için de
yüksek faiz takdim etmek lazım ve yüksek avantaj görmesi lazım. Böyle
bir yapı içerisinde Merkez Bankası günlük politikalarla birtakım
zikzak tedbirler almak zorunda kalırken, esasen kendi görevleri
arasında alt sıralarda olan finansal istikrar meselesi Merkez
Bankası için 1inci sıraya çıkarılmış iken bu
noktada Türkiyenin önünde net çareler görülmemekte ve tartışmalar
yüzeysel düzeyde ve cevaplar da yüzeysel düzeyde kalmaktadır.
Değerli milletvekilleri, milletin
tüketim takati kalmamıştır çünkü geliri yoktur, çünkü üretime
iştirak edememektedir. Türkiyede istihdam istatistiklerine, işsizlik
istatistiklerine baktığımız zaman, istihdam
alanlarının üretim alanlarından verimsiz hizmet alanlarına
doğru kaydığını, dolayısıyla gelirin,
istihdamın yapısının fevkalade bozulduğunu, ücret
gelirlerinin de aşağıya doğru gittiğini görüyoruz. O
bakımdan, ekonomiyi canlandırmanın yolu üretim alanlarını
canlandırmak iken sadece tüketim yolunu tek çare olarak görmemiz hâlinde
önümüze çıkan tablo budur. O bakımdan, Türkiyede ekonomi
tartışmalarının başka alanlara kaymasında fayda
umulduğunu görüyoruz.
Değerli milletvekilleri,
bankacılık sistemi, sadece, Hükûmetin on yıldır yegâne
övünç konusu olan sağlam bankacılık sistemi, bu sayede arkadan
üretim gelmediği sürece, bankacılık sistemi sahada büyük oranda
tüketimi finanse etmek zorunda kaldığı sürece
bankacılık sisteminin ekonomiye yararlarından çok zararlarından
bahsedileceğinden söz etmiştik. Bir bankacılık sistemi
düşünün ki kârlarının yüzde 24ü kredi kartı gibi marjinal
olması ve kalması gereken bir alandan gelsin. Bu açıdan
baktığımız zaman fevkalade olumsuz bir gidişin
içindeyiz. Bu noktada, bir faiz lobisi icat edip, var ise zaten var olan, bizim
de başından beri üretimin ikinci plana atıldığı
ve finansın esas rol oynadığı, finansın yerli finans
olmadığı ve ekonominin bağımlılığını
arttırdığını söylerken, şu anda bizim
söylediklerimizi değişik bir ifadeyle, sorumluluğu da kenara
bırakarak, faiz lobisi tenkitleriyle Hükûmetin ortaya
çıkmasını yadırgadığımızı ifade
etmeliyim.
Sayın Babacan munis mizacına
rağmen Sırça köşkte oturanlar etrafa taş
atmamalıdır, siyasetten söz edenler sonuçlarına katlanmalıdır.
diye, Türkiye ekonomisindeki kötü gidişi telaffuz edenleri, Türkiye'nin
içine düştüğü kargaşadan endişe duyanları bir anlamda
tehdit etme ihtiyacı içine bile girmiştir. Dolayısıyla, siyasetteki
kötü gidiş ekonomiye de yansımak üzeredir. Bu bakımdan,
birtakım konularda yorumcu hüviyetiyle bilgiler vermek yerine
iktidarın esas tedbirlerinin ne olduğunu inandırıcı
tarzda ortaya koymasına ihtiyaç vardır.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kutluata.
Şimdi, sisteme giren arkadaşlarımız
var, soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, iki sorum var. Birincisi: Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası Anonim Şirketi içinde şu anda hâlen
devletin payı nedir? Bu bankada en yüksek paya sahip diğer
yabancı ortaklar kimlerdir ve pay oranları nedir?
İkincisi: Dün itibarıyla, tüm
uyarılarımıza, itirazlarımıza rağmen, Seyitömer
Termik Santraliyle Kömür İşletmesinin özelleştirme süreci
tamamlandı. İmza atılır atılmaz, devir teslimin
ardından dün akşamüzeri 571 taşeron işçisi işten
çıkarılmıştır ve yerine güneydoğudan bazı
işçilerin getirileceği iddiaları Kütahyayı
karıştırmıştır. Bu işçi mağduriyetini
nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz? İddialar doğru mudur?
Doğruysa buna Hükûmet olarak ne zaman karar verdiniz? Öğrenmek
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Işık.
Sayın Demiröz
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, esasında sorum sizin
yerinizde oturan Enerji Bakanıyla ilgiliydi ama kendileri
ayrıldı.
Sormak istiyorum: Bursada Kozağacında bir
termik santral yapılacak. 26 Haziranda ÇED raporunun süresi doluyor, ihale
edildi. Ancak, benim buradaki önerim şu: Sayın Bakana bunu kabul
ettiremedik, lütfen, bugünlerde bu yeri, Kozağacı Vadisini görmenizi
istiyoruz çünkü kirazın en iyisini ve Bursada yenmediğini, hepsinin
Avrupaya ihraç edildiği bir dönemde olduğunu, kiraz mevsiminin
başladığını, o vadinin yeşilliğini ve
kirazlarını görmenizi istiyoruz çünkü fizibilite raporlarında
alt tarafla üst taraf arasındaki farkı sizlerin de görerek buna son
vermenizi, burada termik santralin yapılmaması için gereğinin
yapılmasını teklif ediyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Demiröz.
Sayın Şandır
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Bakanım, yani Maliye Bakanı olmanızı bu
konuları bilmeniz açısından bir fırsat olarak gördüm. Bir
hükûmet, bir ülke düşünün bütçe kanun tasarısını hazırlayamamış
olsun. Bunun anlamı ne, sonuçları ne? Bir genel değerlendirme
yapmanız mümkün mü?
İkinci sorum da:
İktidarınız döneminde 2002 Aralığından bu yana
kaç defa mali af çıkarttınız? Af, yeniden
yapılandırma, efendim, işte, kanun değişikliğiyle
torba yasa anlamında, çeşitli şekillerde kaç defa mali af
çıkarttınız ve toplam kaç liralık kamu
kaynağından vazgeçtiniz? Mümkünse
Teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Şandır.
Sayın Öğüt
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Şimdi, son zamanlarda öne
çıkmış olan Taksim Meydanında, biliyorsunuz, cumhuriyetin
önemli binalarından birisi olan Atatürk Kültür Merkezi var. Atatürk Kültür
Merkezine bir kısmı sponsorlardan, bir kısmı da Kültür
Bakanlığından olmak üzere 69 milyon 478 bin artı KDV bir
güçlendirme parası ayrıldı ve bu para harcandı. Bu
güçlendirmenin sonucunda bu yıl da açılacaktı. Kültür
Bakanlığının bu konuda projeleri vardı fakat
birdenbire Başbakan AKMnin yıkılacağını söyledi.
Bir Maliye Bakanı olarak, kamunun bu giden parasındaki
sorumluluğumuz ne olacak, bu sorumluluk kimde olacak, bu parayı kim
tazmin edecek, bunu öğrenmek istiyorum. Yani dört yıldır da
orası kapalı. Bir inşaat, yeni bir şey
yıkımı yapılacak, yeni bir proje yapılacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Ne kadar daha İstanbul konser salonsuz kalacak?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Öğüt.
Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, Twitter üzerinden Dani Rodrikle
girmiş olduğunuz karşılıklı düelloyu dikkatle
takip ettik. Tabii ben ülkemin bakanıyla karşı taraf olunca ben
sizin tarafınızda olmak isterim ama karşı taraftaki adam da
Harvard Üniversitesinde ekonomi profesörü. Siz diyorsunuz ki: Son on
yılda millî geliri üç katına çıkardık. O da diyor ki:
Böyle bir hesap olmaz, enflasyonu hesaba katmadan yaparsanız bunu,
rakamlarla oynamış olursunuz, gerçek hesap yüzde 67dir. Bu konuda
yüce Meclise bir bilgi vermek, konuya bir açıklık getirmek ister
misiniz?
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Özel.
Sayın Kuşoğlu
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu Varlık
Barışıyla ilgili süre 31 Temmuzda dolacak ama son olaylar
nedeniyle, gösteriler ve siyasetteki karmaşa nedeniyle tahmin edilen
miktarda bir rakamın yurtdışından gelmeyeceği
düşünülüyor. Dolayısıyla, Varlık Barışıyla
ilgili süreyi uzatmayı, böyle bir tasarıyla gelmeyi düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan, buyursunlar.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, sorularınız için
de teşekkür ediyorum. Müsaade ederseniz en sondan başlayayım,
Sayın Kuşoğlunun sorusuyla.
Tabii, Varlık Barışı, eğer
hakikaten şartlar gerektirirse, biliyorsunuz Bakanlar Kurulunun bir süre
uzatım yetkisi var. Biz, Varlık Barışını şu
nedenle, özellikle dışarıdaki kaynakların Türkiye
ekonomisine yani en azından girişini sağlamak için iyi bir
fırsat diye değerlendirmiştik. Nedeni de şu: Son birkaç
yıl içerisinde batıdaki bankaların da çok güvenli olmadığı,
Avrupa Birliği üyesi ülkelerde dahi bankaların batabileceği,
burada mudilerin zarar edebileceği ortaya çıktı yani benim örnek
vermeme gerek yok, ülke ismi vermeme gerek yok.
İkinci olarak; takdir edersiniz
ki, özellikle G20 bünyesinde, OECD bünyesinde, son yıllarda, bu bankalarda
gizlilik yani vergi kaçırmak amacıyla dışarıda tutulan
paranın, artık, aslında sanıldığı gibi
gizlenemeyeceği yani bu yönde bir şeffaflaşma, vergi
cennetlerinin bu hakikaten rekabeti bozucu, zarar verici
uygulamalarının artık minimize edilmesine yönelik çok ciddi
adımlar attık. Bu da tabii ki çok önemli. Tabii, herhangi bir ülkenin
vatandaşı, bizim de vatandaşımız
dışarıda hesap tutabilir yani bu yasak değil fakat burada
önemli olan vergisini ödemesi, şu veya bu şekilde bir yerde vergisini
ödemesi.
Üçüncü olarak; tabii, bu kriz
sonrasında, hakikaten Türkiye özellikle Avrupadan ayrıştı,
nispeten güçlü bir performans ortaya koydu. Şimdi, bunların sayesinde
biz dedik ki
Dışarıda, en azından bu uluslararası
takas bankası niteliğinde olan bir banka var, merkez
bankalarının bankası olarak biliniyor: BIS. Şimdi, bu
bankanın verilerine göre, dışarıda Türk
vatandaşlarının 130 milyar dolar civarında parası var.
Hani bunun önemli bir kısmını biz Türkiye ekonomisine
kazandırabilirsek gerçekten hem ülkemizde şirketlerin sermaye
yapısı güçlenir hem şirketlerimizin dış borcu belki
olması gerekenin çok altındadır, şimdi amacımız
bu. Tabii ki, hani bu son olaylar etkiler mi, ne kadar etkiler, doğrusu
bir görmemiz gerekecek. Hani böyle bir ihtiyaç doğarsa ben şahsen
yani bu sürenin uzatılmasına sıcak bakarım ama dediğim
gibi henüz çok erken, henüz bu sürecin başındayız. Tebliğ
daha yeni çıktı takdir edersiniz, onun için bir bakmamız
lazım.
Sayın Özelin sorusuna gelince
-şöyle söyleyeyim- şimdi, Sayın Rodrikle aslında konu
şu, Sayın Rodrik diyor ki: Sabit fiyatlarla millî gelir
yaklaşık yüzde 63 artmıştır, kişi
başına millî gelir de yüzde 40ın biraz üzerinde
artmıştır. Buna benim bir itirazım yok. Benim
konuştuğum konu şu: Şimdi, IMF, Dünya Bankası,
Birleşmiş Milletler, Avrupa Komisyonu, OECD, herhangi bir
çalışmayı elinize alın herhangi bir
çalışmayı. Orada kişi başına millî gelirin
genelde iki türlü ifade edildiğini göreceksiniz, kişi
başına. Bir tanesi, ya cari fiyatlarla dolar cinsinden millî gelirdir
ya da satın alma gücü paritesiyle millî gelirdir. Şimdi,
aramızdaki fark şu: Yani, ben sabit fiyatlarla millî gelirin veya
sabit fiyatlarla kişi başına millî gelirin ne kadar
arttığını biliyorum, o rakamlara benim bir itirazım
yok. Benim itirazım şuna: Ben o gün orada da söyledim. Yani,
yıllarca bir sürü değişik yatırım bankasında,
uluslararası bankada çalıştım, biz de ülke analizleri
yaptık. Bu ülke analizlerinde, genelde, cari dolar kuruyla cari gayrisafi
yurtiçi hasılayı baz alıp kişi başına millî
gelire bakarız ya da satın alma gücüyle bakarız. Şimdi,
cari dolar kuru ve cari fiyatlarla gayrisafi yurtiçi hasılaya
baktığınız zaman, gerçekten bu ülkede gayrisafi yurtiçi
hasılanın 2002 yılında yaklaşık 230 milyar
dolardan geçen sene 786, 787 milyar dolara çıktığını
göreceksiniz. Bunu da nüfusumuza böldüğünüz zaman, yaklaşık
kişi başına millî gelir -yaklaşık olarak söylüyorum-
3.500 dolardan 10.500 dolar civarına çıktığını
göreceksiniz. Şimdi, bizim söylediğimiz bu, yoksa, aslında tabii
ki sabit fiyatlarla millî gelire bakarsanız rakamlar ortada, benim buna
bir itirazım yok. Tek farkımız şu: Uluslararası ülke
kıyaslamalarında, kişi başına millî gelir
karşılaştırmalarında benim söylediğim tarzda bir
yaklaşım söz konusu, bunu wikipediaya bakarsanız, bugün Dünya
Bankasına, hangi çalışmaya bakarsanız bakın, olaya bu
çerçevede yaklaşıldığını göreceksiniz.
Dolayısıyla, aslında, burada biraz farklı şeylerden
bahsediyoruz. Tabii ki oradaki farklılık -dediğim gibi- neye
baktığımızla ilişkilidir.
Şimdi, Sayın Öğütün
sorusuna gelince
Değerli arkadaşlar, Atatürk Kültür Merkeziyle
ilgili olarak, doğrusu, hani Bu güçlendirme projesi ne çerçevede gidiyor,
ne kadar kaynak özel sektörden, kamudan tahsil edilmiş? Bu güçlendirme yapıldı
mı? İhalesi yapılmadı mı? Doğrusu, ben bütün bu
bilgilere çok vâkıf değilim yani muhtemelen Kültür ve Turizm
Bakanımız daha vâkıftır.
Benim anladığım
kadarıyla, güçlendirmenin yeterli olmayabileceği yönünde ben de bir
şeyler okudum. Yani Anladığım kadarıyla. diyorum ama
muhtemelen yani bu son değerlendirmeler buna binaen
yapılmıştı fakat dediğim gibi, yani olayların
detaylarını, daha doğrusu projenin ne aşamada olduğu
hususuyla ilgili olarak yine ilgili Bakan arkadaşımdan siz de
sorabilirsiniz. O şekilde
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
Yani bu para harcandıysa ve yıkılacaksa bunun bir sorumlusu
olacak mı?
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) İşte, bilmiyorum harcanıp
harcanmadığını.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Yani harcandıysa diyorum.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Ha, harcandıysa, tabii ki doğru bir
yaklaşım olmaz ama eğer harcanmadıysa yani işin
başında bu güçlendirmenin -bakın, ben burada koşullu
konuşuyorum- yetersiz kalabileceği kanısı varsa -yani uzman
görüşüyle- o zaman hakikaten o parayı da harcamak anlamsızdır.
Ben şahsen yani bu konuların
uzmanı değilim ama güçlendirmelerin, genelde, çok da verimli
olmadığına dair de değerlendirmeler söz konusu.
Şimdi gelelim Sayın
Şandırın sorusuna. Tabii varsayımsal bir soru. Yani bir
ülke, bir hükûmet bütçesini yapamazsa yani bütçe tasarısını
hazırlamazsa ne olur?
E tabii ki olmaz yani böyle bir
şeyi ben düşünemiyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Hangi
sebeplerden dolayı bütçe hazırlanmaz Sayın Bakanım?
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Efendim?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Hangi
sebeplerden dolayı bütçe hazırlanmaz?
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Olağanüstü sebepler olur, ne bileyim ama
MEHMET GÜNAL (Antalya) Hükûmet
düşer o zaman.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Evet.
bugüne kadar böyle bir şey tabii
ki söz konusu değil, olmamıştır, bütçeler
hazırlanmıştır.
Ben -haberiniz olsun diye söylüyorum-
aslında bir iki hafta önceden bu bütçeyi hazırlamaya yönelik olarak,
tabii ki kamuya ilk yazıyı da yazdım yani eğer
soruyorsanız, yani süreci bir anlamda başlattım. Genelde
arkadaşlar Plan Bütçe Komisyonunda bizi çok eleştiriyorlar, bazı
konularda da haklılar ama Maliye Bakanı olarak tabii ki bu işin
teknik ve diğer boyutları esas benim sorumluluğumda olduğu
için, ben süreci şimdiden başlattım, haberiniz olsun.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Bu sefer
zamanında gelecek. diyorsunuz.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Zamanında gelecek.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yok, ben
başka anlamda sordum.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Şimdi, Kaç mali af
çıkarttınız?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Kaç af?
Varlık barışı, vergi barışı
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Şunu söyleyeyim ben size: 1923
yılı ile -işte, ne bileyim- 2011 arasında bir ara ben bir
inceleme yapmıştım. Bu en son 6111 sayılı Yasa
çıkarken aşağı yukarı, ortalama iki buçuk yılda
-yanlış hatırlamıyorsam- bu nitelikte birtakım
düzenlemeler yapılmış. Şimdi, ben samimi olarak şunu
söyleyeyim: 2011 yılında -ki benim dönemimde yapılan ilk
düzenlemedir- hani kamuoyunda af olarak bilinen ama şahsen ben onun af
niteliğinde olmaması için elimden gelen mücadeleyi gösterdim. Ne
yaptım? Dedim ki yani geçmişte ne kadar ödeyecekseniz ödeyin yetmez,
enflasyon farkını da ödeyin. Yani, burada vazgeçilen faiz, şey
faizi bu yani tabii ki
burada normalde çok daha
yüksek, yüzde 16,7
-yanlış hatırlamıyorsam- bir faiz ödedim
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Bir müsaade eder misiniz.
BAŞKAN Bir dakika içinde
toparlayın da arkadaşların süresini geçirmeyelim.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Yani, özetle, ben bu tür
yapılandırmaları doğru bulmuyorum, afları doğru
bulmuyorum. Yani, kamu vicdanını bir miktar
sızlattığını, vergide uyumu bozduğunu biliyorum
ama sadece bu dönemde değil, her dönemde, her iki buçuk yılda bir bu
yönde bir irade ortaya konulmuştur. Son yapılan düzenlemenin af
niteliğinde olmaması için elimden geleni
yaptığımı da söylemek istiyorum.
Kaç lira kaynaktan vazgeçilmiş?
O bir çalışmayı gerektirir. Dolayısıyla, takdir
edersiniz ki önümde yok.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bir
incelemek lazım.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Bu ÇED raporuyla ilgili konu var. Yine ben,
doğrusu, konuya vâkıf değilim. Bir önceki söylediklerimi de
tekrarlamak istemiyorum ama yani bu hususlarda hakikaten hem çevreyi hem de
enerji ihtiyaçlarını beraber gözetmekte fayda var diye
düşünüyorum.
Sayın Işıkın
sorusu
Şimdi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ortaklık
payları şöyle: Hazinenin payı yüzde 55,12, millî bankalar yüzde
25,74, diğer bankalar yüzde 0,02, gerçek ve tüzel kişiler yüzde 19,2.
Arkadaşların bana verdiği bu. Bu gerçek ve tüzel kişiler de
Türk vatandaşı arkadaşlarım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, birinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi birinci bölüm üzerinde
bulunan maddeleri, varsa o madde üzerinde önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
1inci madde üzerinde iki önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra
sayılı kanun tasarısının 1. maddesindeki usul ve
esasları ifadesinin tüm usul ve esasları şeklinde
değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Kadir
Gökmen Öğüt İlhan
Demiröz
İstanbul İstanbul
Bursa
Bülent
Kuşoğlu
Ankara
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ödeme ve Menkul
Kıymet Mutabakat Sistemleri Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para
Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısının 1.
maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Ali
Halaman S.
Nevzat Korkmaz Mehmet
Günal
Adana Isparta Antalya
Mehmet
Şandır Ali Öz
Mersin Mersin
BAŞKAN Sayın Komisyon,
önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Sayın
Şandır, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hayırlı geceler
dileyerek sözlerime başlamak istiyorum. Hepinizi sevgiyle
selamlıyorum.
Önemli bir kanun görüşüyoruz.
Teknik bir kanun, gerekli bir kanun. İçerisinde bizim endişemizi
celbeden bazı hususlar var. Sayın Mehmet Günal burada ifade etti,
gerçekten, ümit ediyorum ki cevaplandırılacaktır o
endişeler. Onun dışında teknik bir kanun. Ben sorularla
dile getirdiğim üç hususu tekrar bu önergenin gerekçesi
vasıtasıyla, bunu kullanarak tekrar huzurunuza getirmek istiyorum.
Birincisi, gerçekten yani on
yıllık bir iktidarın on yılının sonunda toplumun
birçok kesimini ayağa kaldıran ve sokağa döken bir sosyal hadise
yaşandı. Bunun değerlendirilmesi, yorumlanması, özellikle
Sayın Başbakan, AKP iktidarı tarafından çok farklı bir
algı yaratıldı, Sandıkta başaramayanlar, sokakta
başarmaya niyetlendiler. Bu bir darbedir. denildi. Başka şeyler
de söylenildi, kabul edilmez, hoş karşılanmaz başka
tanımlamalar da yapıldı ama bana göre en kalıcı
tahribat yapıcı değerlendirme faiz lobisiydi.
Bir Başbakan, yüzde 50 oy
almış, üç dönemdir de iktidar bir partinin Başbakanı
kalkıp bir sosyal travma, bir darbe, bir demokrasiye karşı darbe
olarak nitelediği bir hususu faiz lobisine bağladıysa ve
bunları tanımlarken de İktidarınız döneminde 5 kat
daha zenginleştik. diyen kesimi işaret ettiyse, bu sözün
boşlukta kalmaması lazım değerli milletvekilleri.
Bu dönemi yaşamış, bu
dönemde bu Mecliste bulunan herkesi izam edecek bir sonuç var ortada. Bir
Başbakan eğer bu ülkede bir sivil darbeye gerekçe olarak faiz
lobisini gösterdiyse, bu lobiyi ifade etmesi lazım, açıklaması
lazım. Açıklamadığı takdirde bunun altında
kalır, doğrudan kendisini izam eder o zaman, o zaman kendisi
suçlanır. Faiz lobisini geçiştiremezsiniz Sayın Bakanım,
açıklamanız lazım, kim?
Araştırması önergesi
verin. dedik, vermediniz. Biz verelim. diyoruz yani bir araştırma
önergesi verelim. Açıklayalım, eğer bu ülkenin demokrasisine,
millî iradesine karşı hukuk dışı bir eyleme niyetlenen
birtakım çevreler varsa bunları ortaya6 çıkarmak önce
iktidarın sorumluluğunda, sonra bu Meclisin
sorumluluğundadır. Faiz lobisini açıklamalısınız
Sayın Bakanım.
İkinci husus: Değerli
Bakanım, bakınız, oransal olarak eğer bir
araştırma yapılırsa devri iktidarınızda çok
sayıda, cumhuriyet tarihinin tüm dönemlerinden çok daha fazla sayıda
vergi affı çıkardınız. Yeniden yapılanma dediniz,
adına barış dediniz, varlık barışı
dediniz, kanunda düzenleme yaptınız, torba yasa yaptınız
ama sürekli adrese teslim veya bir mecburiyetten dolayı af çıkartıyorsunuz.
Siz de ifade ettiniz, bu kamu vicdanını yaralamıştır.
Artık, namuslu olmanın adı değişti, namusuyla vergi
veren esnafa başka gözle bakar oldular. Yani, sosyal barışı
tahrip ettiniz. Bu husus, gerçekten AKP iktidarının geleceği
açısından çok ciddi bir handikap.
Bir başka husus Bütçesini hazırlayamayan
hükûmet olur mu? Bir hükûmet, bir ülke, eğer, mali yıl bütçesini
hazırlayamazsa sebepleri nedir, sonuçları nedir? diye sormuştum
Ben hatırlamıyorum, öyle bir şey olmaz. demiştiniz. Ama
Sayın Bakanım, değerli AKP milletvekilleri; her defasında
bu kürsüye gelerek suçladığınız 57nci Cumhuriyet Hükûmeti
işbaşına geldiğinde bu ülkenin bütçesi yoktu. Değerli
arkadaşlar, mayısın sonu itibarıyla güvenoyu alan
Milliyetçi Hareket Partisinin ortağı 57nci Cumhuriyet Hükûmetinin
bütçesi yoktu, bütçesi hazırlanamamıştı. 1998
yılı sonu itibarıyla, 1999 yılının mali bütçesi
hazırlanamamıştı. Yılların getirdiği bir
birikim olarak ülke o kadar kötü şartlardaydı ki, bütçe bile
hazırlayamamıştı. 57nci Cumhuriyet Hükûmeti, bütçesi
olmayan bir ülkeyi teslim aldı ve size bir ekonomik program teslim etti.
Size, enflasyonu düşürülmüş, yüzde 70lerden yüzde 30lara
düşürülmüş, ekonomik programı yapılmış bir ülke,
bir ekonomi, bir bütçe teslim etti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Milliyetçi Hareket
Partisinin de ortağı olduğu 57nci Cumhuriyet Hükûmetini
suçlarken bu gerçeği göz önüne almanızı diler, saygılar
sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Şandır.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Bir sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı
kanun tasarısının 1. maddesindeki usul ve esasları ifadesinin
tüm usul ve esasları şeklinde değiştirilmesini arz
ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ
(Ağrı) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Kadir Gökmen Öğüt, İstanbul
Milletvekili
Buyurun Sayın Öğüt. (CHP sıralarından
alkışlar)
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmama başlamadan önce, Gezi Parkı direnişinde
yaşamını yitiren 3 vatandaşımıza ve polis
memurumuza bir kez daha Allahtan rahmet diliyorum. Aynı şekilde, tüm
yaralılarımızın da bir an önce sağlıklarına
kavuşmasını temenni ediyorum.
Değerli milletvekilleri, birkaç
gün önce 15-16 Haziran direnişinin 40ıncı yıl dönümüydü.
Hatırlarsanız, bu direniş Türkiye işçi
sınıfının tarihinde gerçekleştirdiği en büyük ve
en etkili eylem olmuştur. İşçi sınıfının
onurlu mücadelesinin en görkemli zirvelerinden biri olan bu yürüyüşün
yarattığı sonuçlar, özellikle de birleşen işçilerin
güçlerini idrak etmeleri açısından önemli bir dönüm noktası
olmuştur. Oradaki başkaldırı ruhu bugün de şekil
değiştirerek karşımıza çıkmıştır.
Bu kez sadece işçiler değil genç-yaşlı, işçi-memur,
emekli-emekçi, esnaf-öğrenci, AKP diktasına boyun
eğmeyeceğini söyleyen milyonlar, artık sokaklardadır.
Değerli milletvekilleri, tarihten
ders almak, özellikle siyasette en önemli öğretidir. Halkın sesine
kulak vermeyen liderler ve onun yöneticileri çökmeye, tarihin sayfalarında
kaybolmaya mahkûmdurlar. Başbakan ve ekibi günlerdir,
çıktıkları her kürsüde 3 tane ağaç için yaygara
yapıyorlar. diyerek yaklaşmaktadırlar olaya. Aslında
herkes de bilmektedir ki, bu direniş; 3-5 ağaç için masumca direnen
gençlerin bir sabah çadırlarının yakılıp
yıkılmasına, onlara gaz bombaları ve TOMAlarla
saldırılmasına tepki gösterdiğimiz, İstanbulun bir
yerinin daha beton yığınına dönmesini istemediğimiz,
Haydarpaşayı yağmalatmak istemediğimiz içindir. Bu
direniş; yıllardan beri insanları fişlediğiniz,
aleyhinde konuşanları bir bir tespit etmek için cadı avına
başladığınız içindir. Daha önce yürüyüşlere
katılanlara terörist deyip öldürülmelerine cevaz verdiğiniz
içindir. Bu direniş; hukuksuz gözaltılar ve sorgusuz sualsiz
yapılan kötü muameleler, ülkenin dört bir yanında
yarattığınız korku iklimi, Taksimi; Kızılay
Meydanını 1 Mayıs alanı olmaktan
çıkarttığınız içindir. Bu direniş; kutlamamamız
için elinizden geleni yaptığınız millî
bayramlarımız, Silivride hapsettiğiniz vekillerimiz,
akademisyenlerimiz, gazetecilerimiz içindir. Halkımızı
Kürt-Türk, Alevi-Sünni, dindar-kindar diye bölmeye
çalıştığınız içindir. Bu direniş;
laikliğin amaç değil araç olduğunu söylediğiniz, bu
toprakta nefes almamızı sağlayan cumhuriyetimizin kurucularına
ayyaş dediğiniz içindir. Halk açlık sınırında
yaşarken 800 lira neyinize yetmiyor. dediğiniz, işçiyi
taşerona mahkûm ettiğiniz; doktoru, hemşireyi, öğretmeni,
öğrenciyi, polisi, askeri, memuru, mühendisi, esnafı
değersizleştirdiğiniz; sendikaları, meslek
odalarını işlevsizleştirdiğiniz; kendinizden
yapamadığınız kurum ve kuruluşlarla türlü yollarla
uğraştığınız içindir.
Bu direniş, üniversiteleri bilim
yuvaları olmaktan çıkarmaya, gençliği susturmaya
çalıştığınız, değiştirip
durduğunuz sistemlerle lise ve üniversite sınavlarına
hazırlanan gençlerimizin psikolojilerini bozduğunuz, sınav
sorularının çalınmasına göz yumduğunuz, atama sözü
verdiğiniz öğretmenleri görmezden geldiğiniz içindir.
Bu direniş, zengin
çocuklarını askere göndermeyip fakir ocaklara ateş
düşürdüğünüz içindir. Şehide kelle, çiftçiye Ananı da al
git. dediğiniz, hayvancılığı ve tarımı yok
ettiğiniz, vatan mallarını santim santim sattığınız,
tıpkı köprü ve otoyol ihalesinde olduğu gibi halkı
dinlemediğiniz içindir.
Bu direniş, komşularla
sıfır sorun politikası parolasıyla yola çıkılan
yolda savaşın eşiğine geldiğimiz içindir; Uludere
içindir, Reyhanlının bütün canları içindir.
Bu direniş, mahkeme
kararlarını dinlemeyerek hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin
hukukunu egemen kıldığınız, kâh korkuyla,
yıldırma politikasıyla kâh peşkeş çekilen ihalelerle
kendi medyanızı yarattığınız içindir.
Bu direniş, evimize, yatak
odamıza, eğitimimize, imanımıza, soframıza
karıştığınız, statların içine çoluk çocuk
demeden gaz attığınız, karşısında
İstanbulu temsil eden belediye başkanı göremediğimiz
içindir. 240 milyar dolar borcu 540 milyar dolara
çıkarttığınız içindir.
Bu direniş, özgürlüğün
direnişidir. Hâlâ duran insanları gözaltına alıyorsunuz,
sanatçıları tehdit ediyorsunuz. Kargaşadan faydalanıp
Petrol Yasasını geçiyorsunuz, faiz lobisi diyerek faizleri
yükseltiyorsunuz. İstanbul Borsasını 25 milyar dolar zarar
ettiriyorsunuz. Birleşmiş Milletlerden sert bir uyarı alarak
vatandaşlarımızı üzüyorsunuz. Araştırma
önergelerimizi reddediyorsunuz. Hâlbuki, yirmi gün sonra
sığındığınız mahkeme kararını ilk
gün uygulasaydınız gençlerimiz ölmeyecek, yaralanmayacak, Türkiyeyi
düşürdüğünüz durum olmayacaktı.
Değerli milletvekilleri, dün
Waterloo Savaşını Napolyonun kaybettiği gündü. Bakınız,
size bir fıkra anlatacağım: Napolyon tekrar dünyaya gelmiş,
Beyaz Saraya gitmiş, Başkan Obamayla yemek yerken demiş ki:
Eğer benim elimde sizin sahip olduğunuz silahlar olsaydı ben Waterloo
Savaşını kesinlikle kaybetmezdim. Daha sonra Rusya ziyaretine
gitmiş. Putinle yemek yerken Putine dönüp Sayın Putin, elinizdeki
KGBye benzer istihbarat teşkilatı bende olsaydı ben Waterloo
Savaşını asla kaybetmezdim. demiş. Sonra da Türkiyeye
gelmiş. Yemekten sonra Tayyip Beye dönüp
Mösyö Tayyip, sizin elinizdeki mükemmel basın benim elimde
olsaydı Waterloo Savaşını kaybettiğimi hiç kimse
duymazdı. demiş.
Umarım en son
yaşadığımız süreçte yandaş basının sizi
ne hâle getirdiğini anlamışsınızdır. Halka
demokrasi olmadan çözüm olamayacağını gösterdiğiniz için
size ayrıca teşekkür ederim. Bu halk sadece demokrasi ve
barış istiyor.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Öğüt,
teşekkürler.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Karar yeter sayısı.
BAŞKAN Karar yeter
sayısı istiyorsunuz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.48
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.56
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 122nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
Tasarının 1inci maddesi
üzerinde İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt ve
arkadaşlarının verdiği önergenin oylamasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Önergeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık
olduğundan elektronik cihazla oylama yapacağız.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter
sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.
473 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, 1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
1inci madde
kabul edilmiştir.
2nci madde üzerinde iki önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 Sıra
Sayılı yasa tasarısının 2. maddesindeki elektronik
para kuruluşlarını ifadesinin tüm elektronik para
kuruluşlarını şeklinde değiştirilmesini arz
ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu İlhan Demiröz Bülent
Kuşoğlu
İstanbul Bursa Ankara
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ödeme ve Menkul Kıymet
Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları
Hakkında Kanun Tasarısının 2. maddesinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal S. Nevzat Korkmaz Ali Öz
Antalya Isparta Mersin
Ali Halaman Mehmet
Şandır
Adana Mersin
BAŞKAN Komisyon, son okunan önergeye
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ
(Ağrı) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun Sayın Halaman. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİ HALAMAN (Adana) Çok
değerli Başkan, saygıdeğer milletvekillerim; hepinizi
saygı, sevgiyle selamlıyorum.
473 sıra sayılı Kanun,
dolayısıyla bu kanun ödemelerle ilgili yani bankalarla ilgili bir
kanun. Ben bunun için söz almış bulunmaktayım.
Bankalar uzun dönem günlük
hayatımızın içerisinde. Tabii, son günlerde bankaların veya
faizin veya faiz lobisinin gündeme gelmesi, belki bu kanundan önce Sayın
Başbakanın söylemiş olduğu Faiz lobisi, yani özel
bankalardan tüketiciler işlemlerini durdursun, onlardan kalksın,
dolayısıyla devlet bankalarına gitsin. sözünden sonra bu kanun
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine geldi. Biraz da Sayın
Başbakanın söylemesinden dolayı biraz daha ilgi çekti.
Şimdi, Sayın
Başbakanın devlet bankalarına, tüketicilere veya bankayla
işlemleri olan insanlara Özel bankalardan kaçın, devlet
bankalarına gidin. demesi sanki Türkiyedeki özel bankaların bir
probleminin olduğu, dolayısıyla uzun yıllar faizcilik
yaptığı bir kanaati oluşturdu. Bundan dolayı
bankaların, uzun dönem Türkiyede Avrupa Birliği standartlarına
uygun işlemlerini devam ettirmek için böyle bir kanun da
hazırlanmış oldu. Tabii, bankalar daha çok bu Avrupadan veya
parası olan insanların Türkiyede parasını nasıl rahat
satması lazım, faizlerini nasıl rahat alması lazım
Bu
Anadolu insanı dediğimiz fakir fukara insanlara 10 kuruş para
verip, malını mülkünü ipotek altına alıp,
dolayısıyla ödemediği an malına mülküne el koyan bir kurum,
bir müessese hâline geldi. Bundan dolayı bu bankalar özellikle son on
yıldır yani geçmiş dönemde üretimle ilgili, sanayiyle ilgili,
daha çok teşvik noktasında, sanayiyi geliştirme noktasında
krediyi vermeyi amaçlarken ama son on yıllık dönem içerisinde
bankalar genelde paradan para kazanmayı, dolayısıyla
bankanın içerisinde paranın sayılmasından bile ücret
almayı amaçladığı için bu bankalar özellikle de bu faiz
anlayışı yani kravatlı, lüks binalarda
dolayısıyla özel bürolarda yani insanların alın terini
soyup soğana çeviren ama insan olarak merdiven dibinde yapanlara
tefeci denir ama bu bankaların
yapmış olduğu faizciliğe de Bunların hakkı var,
bunların hakkı diyerek bir bankacılık
anlayışını da Avrupa Birliği dedikleri veya Avrupa
ülkeleri dedikleri, özellikle İngiltereden kaynaklanan, finans kurumu
diyerek birazcık da böyle Vernel hâle getirilen, yumuşatılan ve
paradan para kazanmayı amaçlayan, bunun için de Avrupa Birliğinin müktesebatı
denilerek, bunu teknik olarak daha çok faiz almayı
kolaylaştıran bir kanun
taslağı. Bu kanuna ben hem şahsen hem Milliyetçi Hareket Partisi
olarak bu bankacılık, sermayeden ve kapitalist anlayıştan
kaynaklandığı için daha çok kârı, daha çok, paradan para
kazanmayı amaçladığı için ben şahsen de
karşıyım, Milliyetçi Hareket Partisi olarak da
karşıyız.
Dolayısıyla, bu kanuna menfi
baktığımızı söyler, hepinizi saygı, sevgiyle
selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Halaman.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Bir sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 Sıra
Sayılı yasa tasarısının 2. maddesindeki elektronik
para kuruluşlarını ifadesinin tüm elektronik para
kuruluşlarını şeklinde değiştirilmesini arz
ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve
arkadaşları
BAŞKAN Sayın Komisyon,
önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) Katılmıyoruz efendim.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Kim konuşacak?
Sayın İlhan Demiröz, Bursa Milletvekili.
Sayın Demiröz, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473 sıra
sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme
Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun
Tasarısı'nın 2nci maddesi üzerinde görüşlerimi ifade etmek
üzere Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlarım.
Bu madde ödeme ile ödeme hizmetlerine,
ödeme kuruluşlarına ilişkin usul ve esasları düzenler.
Ödeme aynı zamanda, bir sözü ifade eder. Değişik bir ifade
ile, söz verme, gereğini yapma anlamında da kullanılabilir.
Ancak bu konuda Hükûmetin karnesinin ne kadar zayıf olduğunu hep
birlikte görüyor ve biliyoruz.
Değerli Milletvekilleri, 24üncü
Dönem seçilmiş milletvekilleri olarak iki yasama yılını
geride bıraktık ve Üçüncü Yasama Yılı
çalışmalarımızı yürütüyoruz. Geçtiğimiz iki
yasama döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak sürekli finans
ekonomisinin ve küresel ekonominin ihtiyaç duyduğu yasaları yaparak
ülkemizin ihtiyacı olan üretim ekonomisine yönelik adımları
atacak herhangi bir yasa çıkarmadığımızı üzülerek
ifade etmek isterim. Örnek mi istiyorsunuz? 4+4 eğitim sisteminden tutun
da 2/B, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi,
Büyükşehir Yasası, Elektrik Piyasası Kanunu, Yeraltı
Suları Hakkında Kanun, Kamu Özel Ortaklığı ve Mera
Kanununa baktığımızda hep toplumumuzun bir
kısmını üzen, bir kısmını düşündüren, bir
kısmını ise hiç ilgilendirmeyen yasa çalışmaları
olduğunu görmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, AKP
iktidarlarının yönetim anlayışının daima ranta
dayalı, servet edinmeyi düşünen ve karşılıklı
çıkar amaçlı bir anlayışı yansıttığını
biliyoruz. Bunun son örneğini ise bu hafta basına yansıyan ve
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı ile yine AKP üyesi
olduğu ifade edilen bir iş adamının yapmış
olduğu iddia edilen bir söyleşiden anlıyoruz. Doğru
olması hâlinde büyük bir skandal olan bu sohbette AKP üyesi iş
adamı diyor ki: "Tarımı köylünün elinden almak gerekir,
kıyılarımızı, ormanlarımızı,
meralarımızı halkın elinden almak gerekir. Meralar petrolden
daha değerli, servete dönüştürürüz."
Son on yılda tarımın
iktidar eliyle çökertilmesi neticesinde köylünün elinde değil tarım,
maalesef hiçbir şey kalmamıştır. Bu anlayış
meraların elden çıkarılması konusunda da Erzurum
Aşkale, Bursa Yenişehir ve Mustafakemalpaşa ilçelerinin
örneklerini gösterebiliriz. Bizler basına yansıyan bu söyleşinin
doğru olup olmadığını ya da nelerin doğru
olduğunun Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
tarafından açıklanmasını bekliyoruz.
Geçen hafta seçim bölgem Bursa'da idim.
Bursa İnegöl ilçesine bağlı Gündüzlü,
Aşağıballık, Hamamlı, Muratbey, Hayriye, Bahariye, Konurlar,
Çitli, Kurşunlu kasabası, Akıncılar, Hamidiye köyleri ile;
Kestel ilçesine bağlı Aksu, Babasultan, Gözede, Kozluören ve Ümitalan
köylerinde şiddetli yağış ve dolu ile birlikte
çiftçilerimiz perişan durumda. Her iki ilçede de köylülerimiz mağdur
durumda. Bu mağduriyetlerinin en kısa zamanda giderilmesini ve bugüne
kadar çiftçinin elinden tutmayan Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanını da göreve çağırdığımı ifade
etmek istiyorum.
Aynı şekilde, değerli
milletvekilleri, Bursa İnegöl Tüfekçikonak Köyü sınırları
içerisinde Sulhiye, Mezit, Osmaniye, Eski Karacakaya, Rüştiye, Yeniköy,
İhsaniye, Kınık, Özlüce köyleri ile Kurşunlu beldesinde
içme ve sulama suyunu karşılayan kaynaklar alınarak HES
yapılmaktadır. Bu konuda da Sayın Bakanı göreve davet
ediyorum. 9 köyün içme suyu ve sulama suyu ellerinden alınmaktadır.
Hepinize saygı ve sevgilerimi
sunuyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Demiröz,
teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
2nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
2nci madde kabul edilmiştir.
3üncü madde üzerinde iki önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 Sıra
Sayılı yasa tasarısının 3. maddede 1.
paragrafındaki gerçek ve tüzel kişiyi ifadesinin tüm gerçek ve
tüzel kişileri olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu İlhan
Demiröz Bülent
Kuşoğlu
İstanbul Bursa Ankara
Özgür
Özel
Manisa
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ödeme ve Menkul
Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para
Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısının 3.
maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Ali Halaman Nevzat Korkmaz Mehmet Günal
Adana Isparta Antalya
Alim Işık Mehmet
Şandır Ali Öz
Kütahya Mersin Mersin
BAŞKAN Sayın Komisyon, son
okunan önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ
(Ağrı) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Alim Işık Kütahya.
Buyurun Alim Bey. (MHP sıralarından
alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 473 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Bakanım, biraz önce soru-cevap bölümünde
inanıyorum ki vakit darlığı nedeniyle
cevaplayamadığınız konuyu bir kez daha huzurunuzda yüce
Meclisin değerli üyeleriyle paylaşmak istiyorum.
Dün itibarıyla Kütahya Seyitömer Termik Santrali ve
Kömür İşletmesinin bir bütün olarak ihaleye sunulmuş olduğu
süreç sonuçlandı. Devir teslim işlemi tamamlanır tamamlanmaz çok
kısa bir süre içerisinde termik santralde taşeron işçisi olarak
çalışan 571 işçinin sözleşmesi feshedilerek
çalıştıkları şirketlerin şu anda Kütahyada
santralin kapısı önüne atıldığı gerçeğiyle
karşı karşıya kaldık. Bunun Anayasaya ve yasalara
aykırı olan bir özelleştirme süreci olduğunu defalarca
söylememize rağmen, Hükûmetin nakit darlığı, cari açık
ve bütçe açığını bir ölçüde destekleyecek bir kaynak
arayışı sebebiyle maalesef bu haklı eleştirilerimizin
göz ardı edildiği ama 2.000e yakın taşeron işçisinin
evinde şu anda bir ateşin yandığı ve bedduaların
göğe çıktığı bir dönemdeyiz. Bu soruna mutlaka bir
çözüm bulmak gerekiyor. En kötüsü de bunların
boşaltıldığı alanlara Kütahya dışından
ve özellikle bazı güneydoğu illerinden işçinin getirileceği
iddiaları Kütahyada ciddi rahatsızlıklara yol açmıştır.
Buna mutlaka yetkili ağızlardan çözüm istiyoruz ve açıklama
bekliyoruz. Bugüne kadar Kütahyadaki siyasilerin yaptığı
açıklamaların hepsi aksi yönde gelişmeler nedeniyle kayda
değer bulunmamaktadır şu anda. Yetkili ağızdan ki
imzası olan bakanlardan birisi sizsiniz. Dolayısıyla bu
açıklamayı özellikle sizden istirham ediyorum çünkü şu anda çok
ciddi bir sosyal patlamanın eşiğinde olan bir ilin milletvekili
olarak konuşuyorum. Buna hassasiyetinizi özellikle istirham ediyorum.
Bir diğer önemli konu:
Değerli milletvekilleri, yukarıda komisyonda Tüketiciyi Koruma Kanunu
Tasarısı görüşülüyor. Maalesef, bankaların
zorlamasıyla, bugüne kadar tüketiciler olarak bazı yargı
kararlarıyla bankaların almak istediği ilave ücretleri -kredi
kartı aidatları ve benzeri gibi- ödemeleri artık bankaların
zorlamasıyla yasal hâle getiren bir tasarıyla karşı
karşıyayız. Çıkartılması konusunda ısrarla
arkadaşlarımız ve bizler önerileri vermemize rağmen,
maalesef, Hükûmet temsilcileri, bankaların -yani faiz lobisi olarak aziz
milletimizin gündemine getirdiğiniz kesimin- zorlamasıyla bir kanun
daha geliyor. İnanıyorum ki bu tasarıda da kara parayı
aklayacak, Mali Suçlar Araştırma Komisyonunun takip ettiği,
PKKnın haraç kestiği bölgelerdeki paraların
aklanacağı düzenlemeler burada yoktur. Ama görüyoruz ki muhalefet
şerhlerinden ve tasarıyı incelememizden, bazı haklardan bu
ülkenin parasını başka kanallarda kullananlara kolaylık
sağlanmaktadır. Dolayısıyla, bu maddenin tasarı
metninden çıkartılmasının yerinde olacağını
düşünüyoruz. Nakit para miktarı -ilgili başbakan
yardımcısının verdiği resim cevaba göre söylüyorum-
bugün itibarıyla 60 milyar TLnin üzerinde Türkiyede. Ancak, bu parayla
döndürülen sanal ekonominin, borcun miktarı 16 kat daha fazla değerli
milletvekilleri, 900 milyar TLnin üzerinde. Bu tasarı da göstermektedir
ki bu borca dayalı sanal para sistemiyle Ekonomiyi nasıl biraz daha
devam ettirebiliriz? arayışının bir ürünü. Ancak bu
iş ciddi tehlikelere gebe durumdadır, bununla ilgili tedbirlerin
mutlaka alınması gerektiğini düşünüyoruz. Ancak, bugüne
kadar, son on bir yıllık süre içerisinde, özellikle sizin döneminizde
5 kat zengin olduk. diyen bankacılara sesi çıkmayan Hükûmetin bu
son dönemdeki sosyal olayların etkisiyle bu lobinin söz konusu
olayları tetiklediği görüşüyle gündem değiştirmesini
anlayabilmiş değiliz. Gerçek gündem bu değildir ama borca
dayalı para sisteminde Türkiye'nin önünde büyük bir tehlike vardır.
Umarım bu tasarı bunlara bir çözüm yolu bulur.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Işık, teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Bir sonraki önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M.
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 sıra
sayılı yasa tasarısının 3. maddede 1.
paragrafındaki gerçek ve tüzel kişiyi ifadesinin tüm gerçek ve
tüzel kişileri olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Manisa Milletvekili Özgür
Özel.
Buyurun Sayın Özel. (CHP sıralarından
alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri;hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum.
Kanunun genel gerekçesine
baktığımızda, Avrupa Birliği müktesebatına uyum
yapıyoruz bu gece. Ne yapıyoruz, hangi uyumu yapacağız?
Elektronik para, İnternet üzerinden alışveriş, kredi
kartı benzeri akıllı çiplere sahip ödeme araçları falan.
Yani, Avrupa Birliği müktesebatına uyumda her kuşu
tutmuştuk, bir leylek eksik kalmıştı, onu da bu gece
tutuyoruz hep beraber arkadaşlar. Demokrasi duruyor, özgürlükle ilgili
düzenlemeler duruyor, kişisel hak ve özgürlüklerle ilgili, adalet sistemi
duruyor, darbe kanunlarının etinden, sütünden, yününden yararlanmaya
devam ediyorsunuz, seçim barajı olduğu yerde duruyor, bunun
yanında, kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi gibi
paşaların kendisine tanıdığı bir hak duruyor,
çatır çatır kullanıyorsunuz, Yüksek Öğretim Kurumuyla
ilgili, eskiden şikâyet ettiğiniz kurum şimdi
yandaşlaştırılmış duruyor; buralarda bir
sıkıntı yok ama biz Avrupa Birliğine uyum yapıyoruz.
Hangi Avrupa Birliğine? Yaptığı açıklamadan sonra
Başbakanın Ben Avrupa Parlamentosu tanımam. dediği,
Avrupa Parlamentosunu yok saydığı açıklamadan hemen sonra
böyle bir çalışma içindeyiz. Eksiğimiz yok mu? Bence var. Avrupa
Birliği ile ilişkilerden sorumlu, bu ilişkileri
sıfırlamayı kendisine ilke edinmiş olan Sayın Bakan
Egemen Bağış nerede bu akşam? Twitterdan takip
edebildiğimize göre bir yerlerde yine 140 karakterlik Avrupa Birliği
ve devlet adamlığı vizyonuyla oradan oraya birilerine
sataşıyor. Buraya geliyor oturuyor, bütün gün Hükûmet
sıralarından tweet atıyor. Bakanı Başkana şikâyet
ediyoruz, şikâyeti de tweet atıyor. Her konuda konuşuyor bir tek
Avrupa Birliği konusunda konuşmuyor. Şimdi bu gece burada,
yerine Sayın Maliye Bakanı oturmuş ve onun yapması gereken
bir işi yapıyor, biz de burada sabaha kadar
çalışacağız.
Bakın, her konuda konuştu,
bir şeyler söyledi ama onun konuşması gereken yerlerde neler
söylediğine bir dönüp bakmak lazım. Birleşmiş Milletler
Genel Sekreteri Ban Ki Moon eleştirmiş, Beyaz Saraydan sonra Avrupa
Parlamentosu da Erdoğan ve AKP Hükûmetinin uygulamalarını
ağır bir dille eleştirmiş, cevap kimden gelecek? Egemen
Bağıştan. Ne kadarlık bir vizyonumuz var? 140 karakter. El
cevap Gerekirse o ülkelere Oğlum, bak git demesini çok iyi biliriz.
Sayın Egemen Bağışın cevabı.
Avrupa Parlamentosu Gezi Parkı
olaylarıyla ilgili tuğla gibi rapor yazmış. Raporu okudum,
bu Parlamentonun bir üyesi olarak utanç içindeyim. Polisin kullandığı
aşırı ve orantısız güç nedeniyle endişeliyiz.
diyor. Buna sebebiyet verenlerle ilgili soruşturmalar açılmalı,
devlet şeffaflaşmalı. diyor. Vatandaşın temel haklarına
saygılı olmalı. diyor. Gözaltına alınanların
gözaltını alma, gözaltı ve yargılama süreçlerinin derhâl
şeffaf bir şekilde bir şekilde ortaya çıkarılması
gerekir. diyorlar. Basın hürriyeti ve medya çoğulculuğu ABnin
temel ilkesidir, bunu Türkiye Hükûmetine hatırlatırız.
diyorlar. Egemen Bağış cevap veriyor, 136 karakter, 4 tane de
artırmış Kimse durumdan vazife çıkarmasın, Türkiye,
muz cumhuriyeti değildir.
Bakınız
geçen gün paylaştığı AB ve demokratikleşme vizyonu
burada. Bu Parlamento çalışırken ceketi omzuna atmış
arkasına bir manzara almış diyor ki: Onlar dura dursun, biz milletimizin
refah ve bireysel özgürlüklerini daha da arttıracağız.
Bakın, lütfen iktidar partisi olması gereken,
çalıştırması gereken demokratik mekanizmalarını
çalıştırarak derhal tartışmaya açmalıdır.
Böyle bir yaklaşım olmaz.
Hele hele espri
anlayışına diyecek hiçbir şey yok. Leonardo da Vinciyle
ilgili yaptığı espride simultane tercüman hayata küstü.
Toplantıyı izleyenler esprinin ne olduğunu anlayamadılar,
anlasalardı ilişkileri Türkiye ile maslahatgüzarı seviyesine
çekerlerdi, böyle bir yaklaşım olmaz. Bir Gezi ruhuna bakın
oradaki ince anlayışa, ince espri anlayışına bir de
Egemen Bağışa bakın Geçin kamyon sürdüm, Leonardo da
Vinci sürdü. diyor. Buradan da bir ilişki geliştirmeye çalışıyor,
karşısındaki yabancılarla birlikte.
Şimdi, öyle bir durumdayız
ki, öyle bir sıkıntı yaşıyoruz ki, Sayın Egemen
Bağış bütün Türkiyeyi il il geziyor ve Manisaya da gidiyor ve
ağza alınmayacak laflarla Genel Başkanımıza hakaret
ediyor ve onun o hakareti akıllara ister istemez şu fıkrayı
getiriyor: Hani alkol testi yapmışlar -kendisi kullanmaz ama iktidar
sarhoşu- fareye, içirmişler rakıyı üçüncü dublede
demiş ki: O kedi bu masaya gelecek. Egemen Bağışın
durumu budur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Örgütlerinizin ortaya
çıkardığı iktidar sarhoşluğuyla O kedi bu masaya
gelecek. diyor. Evet Sayın Egemen Bağış, o kedi bu masaya
gelecek ve o fare ne yapıyorsa sen de o an onu yapacaksın.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Özel
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Karar yeter sayısı.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.25
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 122nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
3üncü madde üzerinde Manisa
Milletvekili Özgür Özel ve arkadaşlarının verdiği önergenin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır.
473 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
3üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
3üncü madde kabul edilmiştir.
4üncü madde üzerinde iki önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 Sıra
Sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme
Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısının
4. Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan alanlar ibaresinin
alanların ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Müslim Sarı Turgut
Dibek Bülent
Kuşoğlu
İstanbul Kırklareli Ankara
Süleyman Çelebi Haluk
Eyidoğan Özgür
Özel
İstanbul İstanbul Manisa
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ödeme ve Menkul
Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para
Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısının 4.
maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Ali Halaman S.
Nevzat Korkmaz Mehmet
Günal
Adana Isparta Antalya
Mehmet Şandır Ali Öz
Mersin Mersin
BAŞKAN Sayın Komisyon, son okunan önergeye
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
KÂTİBİ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Alim Işık,
Kütahya.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 4üncü maddesinde
vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle
tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu maddenin tasarı metninden
çıkarılmasını öngören önergemiz madde incelendiğinde
yerinde bir önerge olarak huzurunuza getirilmiştir çünkü bu madde, genel
hükümlerin yer aldığı ve sistemle ilgili tamamen bankanın
ve banka yöneticilerinin yetkili kılındığı
dolayısıyla, Türkiyede parayla ilgili her türlü düzenlemenin Merkez
Bankasının inisiyatifine bırakılarak yeni
sıkıntılara yol açabilecek düzenlemeler içerdiği için
önergenin yerinde olduğunu düşünüyoruz. Bu vesileyle Sayın
Bakanın bu işten anlayan birisi olarak, bu yüce Meclise son on bir
yılda gerçekleşen reel faiz oranları hakkında bir bilgi
vermesini istirham edeceğim çünkü buraya çıkan iktidar partisinin
bazı değerli sözcüleri 2002 yılında yüzde 60larda olan
faiz oranlarının yüzde 10lar düzeyine indiğini söylüyorlar.
Onları da doğru söyleseler yine bir itirazda
bulunmayacağız. Dolayısıyla, enflasyonun ve nominal faiz
oranının birlikte değerlendirilerek reel faiz oranı olarak
tanımlanan faiz oranlarının Türkiyede, son on yılda
dünyanın en fazla gerçekleştiği oranlar olduğunu bu yüce
Meclise bir bilenin açıklaması lazım. Dolayısıyla,
bundan dolayıdır ki Türkiyede sıcak para trafiği
hızlanmış, birçok kara paranın aklandığı
ülke hâline getirilen Türkiye bugün sıkıntılı bir duruma
düşmüştür. Reel faiz oranlarıyla birlikte ciddi bir
değerlendirilme yapılmadığı sürece bu gerçekleri
bazı arkadaşlarımızın anlaması maalesef mümkün
olamamaktadır. Onun için, Sayın Bakanım, bu son on yıldaki
reel faiz oranlarının yani enflasyonun etkisi düşüldükten sonra
ortaya çıkan net gerçek faiz oranlarının dünya ülkeleriyle bir
kıyaslamasını, ama bu kanun görüşmeleri sırasında
ama bir başka zeminde mutlaka doğru bilgilerle bu Meclise verme
zorunluluğunuzun bulunduğunu ifade etmek istiyorum.
Özellikle son on yılda üretimin
teşvik edildiği bir Türkiyeden daha çok başkalarının
malını alıp başka ülkelere satan, dolayısıyla
ihracatın teşvik edildiği bir Türkiyeye geçiş dönemi
yaşanmıştır. Bu uzun vadede Türkiye'nin ekonomik
istikrarının sürdürülebilir olmasından
uzaklaştığının en önemli gerekçelerinden birisini
oluşturmaktadır. Dolayısıyla, derhâl, bu teşvik
yasasının da son uygulamayla hiçbir şey getirmediğini
dikkate aldığımızda, yeni bir üretim teşvikine ihtiyaç
vardır ve buna göre de bazı illerimizdeki kurulmuş tesislerin
desteklendiği bir yola mutlaka başvurulması gerekiyor. Her
çıkartılan düzenlemede, yeni kurulacak işletmelere bazı
avantajlar sağlanırken var olan işletmelerin ayakta
duramadığı bir Türkiyede yeni işletmelerin de
kurulmadığını maalesef hepimiz yaşayarak görüyoruz. Bu
nedenle, bazı bölgelere verilen teşviklerin, Türkiye genelinde
yeniden, hâlen çalışmakta olan ama kapasite kullanım oranı
oldukça düşük olan sanayi işletmelerini kapsayacak şekilde
yaygınlaştırılması ve buna göre yeni bir düzenlemenin
yapılması gerektiğini tekrar sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu, ABye uyumla ilgili düzenleme gerekçesiyle
tasarının getirilmiş olması, gerçekten -biraz önce birçok
arkadaşın da değindiği gibi- artık anlamını
yitirmiştir. Bir taraftan AByle düşman olduğunuzu, AByi
tanımadığınızı ilan edeceksiniz; öbür taraftan bu
yüce Meclise ABye uyum gerekçesiyle tasarıları getirdiğinizi
söyleyeceksiniz. Hangisinin doğru olduğunu anlamakta güçlük
çektiğimizi ifade etmek istiyorum. Bu konuda da bir açıklamada
bulunulursa, son gelinen nokta ABde fasılların
kapandığı nokta ise bunun gerekçesinin de bu yüce Meclis
tarafından bilinmesi gerekmektedir.
Bu duygularla önergemize desteğinizi bekliyor,
tekrar saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Işık.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Bir sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 Sıra Sayılı
Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve
Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun
Tasarısının 4. Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan
alanlar ibaresinin alanların ibaresi olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Özgür
Özel (Manisa) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon, önergeye katılıyor
musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)
Sayın Başkan, Sayın Işıkın bir önceki
konuşmasında bir sorusu vardı -müsaade ederseniz- bu, Seyitömer
Termik Santralindeki işçilerle ilgiliydi. Şimdi, ben tabii bu konunun
detaylarına vâkıf olmamakla birlikte Kütahya milletvekillerimizle de
bir diyalog içerisine girdim. Oradan aldığım bilgi şöyle:
Firma aynı işçileri tekrar, bugünden itibaren -üçte 1i bugün olmak
üzere- almaya başlamış. Anladığım kadarıyla,
firma kendi taşeron firması kurarak onlar üzerinden bu taşeron
işçilerini, aynı işçileri tekrar almaya başlamış.
Dolayısıyla, bu konudaki kaygılarını böylece, en
azından bana gelen bilgi çerçevesinde gidermek istedim.
Reel faiz bundan on yıl önce yaklaşık
yüzde 25ti yıllık. Şu son faiz yükselmesine rağmen hâlâ
sıfır civarındadır ama tabii, bu mayıs
başında bir ara reel faiz yüzde eksi 2ye kadar inmişti.
Katılamıyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Bakan.
Sayın Özel, buyurun efendim.
Manisa Milletvekili, Özgür Özel. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Önergemiz üzerinde söz almış
bulunuyorum.
Biraz önce Sayın Bakandan
bahsettim, Avrupa Birliğiyle ilişkileri getirdiği noktadan
bahsettim. Kendisi sonuçları öyle olmasa da eğlenceli, şenlikli
birisi, espri seviyor ama Sayın Başbakandan bu noktada çok ciddi bir
ayrılığı var. Çünkü Sayın Başbakan espriyi,
şakayı, eleştiriyi kesinlikle tahammül sınırları
içinde değerlendirmiyor.
O yüzdendir ki iktidarda olduğu
süre boyunca, dikkat edin, en acımasız darbeyi yapan Kenan Evrenin
taklitleri yapıldı bu ülkede, Netekim, Netekim. diye
şakaları yapıldı. Demirelin taklitleri var,
şakaları var. Bülent Ecevitin şakaları, taklitleri var.
Sayın Erbakanın var, Sayın Erbakanın
sınırsız sayıda taklidini yapan komedyen çıktı.
Rahmetli Erdal İnönünün, Özalın var. Son zamanlarda, o
mağduriyetinden kendisine bir şeyler devşirme
telaşında olunan Adnan Menderesin bile ölümünden yıllar sonra
televizyonda kuklaları oldu, parodileri oldu, o naif ifadeleri esprilere
konu oldu. Bir tek kişinin şakası yok, o da Recep Tayyip
Erdoğan. Diyeceksiniz: Modası mı geçti? Modası falan
geçmedi. Plastik sanatının ilerlediği nokta Obamanın
birebir taklidini yaptı, bütün Amerika her perşembe akşamı
izliyor ama kimse Recep Tayyip Erdoğanın taklidini yapmaya,
parodisini yapmaya cesaret edemiyor. İşte, bu şimdiye kadar
yöneltilen ve Sayın Başbakanın artık kendi
ağzından itiraz ettiği, Ben diktatör değilim. dediği
o ifadelerin birebir karşıt tezini doğrulayan bir ifadedir. Bunu
açıkça ortaya koymak lazım.
Kürsüye çıkmadan hemen önce
şunu okudum: Çarşı grubuna ilişkin tutuklamalar var.
RECEP ÖZEL (Isparta) Tutuklama yok,
adli kontrol var.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Ya, şu
eylemlerin gülen yüzü
Gözaltılar tutuklamaya döndü. Öyle bir
noktadayız ki Çarşı grubunun yaptığı espriler
tansiyonu düşürdü. Sizin Başbakan yardımcılarınız
Çarşı grubuna methiyeler düzdüler. Bu ülkede artık Fenerbahçeliler,
Galatasaraylılar Takımım Fenerbahçe, yükselenim
Çarşı. demeye başladı ama Başbakanın
tahammülsüzlüğü ve bu işaret ettiği nokta, Çarşı
grubuna tutuklamaları ortaya çıkardı. Biz, bu Gezi eylemlerinin
ruhuna tamamen aykırı olan bu yaklaşımı bu kürsüden
açıkça kınıyoruz.
Bunun yanında Sayın
Başbakanın mizaha karşı bu kadar tahammülsüz
olmasının, mizahın en büyük muhalefet olmasından
kaynaklandığını, en büyük bir eleştiri olduğunu,
mizahın ters düz ettiği şeyin, egemenin meşrutiyetini
dayandırdığı doğrular olduğunu açıkça ortaya
koymak lazım. Yani Başbakanın bir taklidi başlarsa, onun
kendi meşrutiyetini tarif ettiği bütün her şey yerle yeksan
olacak. Bu yüzden birçok ünlü siyasetçinin taklidini yapmış olanlara
isimlerini vermeyeyim- teker teker soruyorlar, Ben yapsam da
yayınlayacak kanal var mı? cevabıyla karşı
karşıya kalıyorlar. Bunu açıkça ifade etmek lazım ve
eleştiriye tahammülsüzlük, türkülerden korkma, halaylardan korkma,
fıkralardan korkma, parklarda müzakerelere tahammül edememe, kitap
okunmasından, Duran Adamdan korkma, Duran Adamdan.
Bakın, Duran Adamı
aldı karşısına, dedi ki: Duran Adam bir CIA projesidir.
Bu bir zamanlar çok söylenen, Bunlar CIA projesi. dedikleri gibi. Bakın
arkadaşlar size Duran Adam, Duran Adam türban sorun olduğu zaman
üniversitelerde başına türban takmış ve türbanla durma
eylemi yapmış. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL (Isparta) Onu Alay etmek
için taktım. demiş.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Şimdi,
bütün ezberiniz böyle bozulur ve size de şu kadarını söyleyeyim:
Diktatörler, her şeyden korkar ama en çok neden korkar onu bir analiz
edersek sevgili arkadaşlar, lafın nereye geldiğini
anladınız, işte sıkıntınız burada. Taksime
bina yapma telaşı nereden kaynaklanıyor? Bütün diktatörler
meydanlardan nefret eder, bu yüzden Taksim Meydanını çıkıp
da bir bina yaparak ortadan kaldırmaya çalışmanızdır.
Millî iradeye saygı mitingleri,
rahatsız oluyorsunuz, Millî İradeye saygı mitingi,
demokrasilerde muhalifler miting yapar; iktidar seçim atmosferi gelince miting
yapar ama öyle bir durumdasınız ki -Türkiye'de iktidar el değiştirdi,
iktidar halkta, halka geçti, iktidar gençlerde- Türkiye'nin gündemini, yirmi
gündür özgürlük talebiyle meydanda olanlar, demokrasi isteyenler belirliyor.
Ben gündem belirlerim. diyen Başbakan da gündemin peşinden koşturuyor.
İşte bütün siniriniz, sıkıntınız bundan
arkadaşlar.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Özel.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Ünal.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Konuşmacı
(Gürültüler)
BAŞKAN Lütfen
Lütfen
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, konuşmacı, Grup Başkanımıza
dönük çok çirkin ifadeler kullanmıştır. Sataşmadan söz
istiyorum.
BAŞKAN Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye diktatör
suçlamasıyla ilk defa karşılaşmıyor. Siyasi tarihe
bakarsanız, Cumhuriyet Halk Partisi, Adnan Menderese diktatör
demiştir, Üniversitelerde gençler kıyma makineleriyle kıyılıyor.
demiştir. Ha, bu süreçte de gördük bu yalanların
aynısını. Sayın Deniz Baykalın açıklamaları
vardır, Turgut Özala diktatör demiştir. Şimdi de Tayyip
Erdoğana ısrarla diktatör diyorlar. Bu nasıl bir diktatör ki
dokuz yılda 7 seçim yapmış, kendisini 3 dönemle
sınırlamış ve her seferinde siyasetin geçici olduğunu
ifade etmiş. Hepsinden önemlisi, bunu söyleyenler kim biliyor musunuz?
Türk siyasi tarihinde ilk defa bir şey oldu: Seçim olmadan, toplumsal
muhalefet ana muhalefet partisini tasfiye etti. (AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar) Ve bunu kendileri de ifade ettiler. Bu
eylemlere katılmak istediğinde CHPli arkadaşlarınız
bu eylemlerde istenmediler ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da
açık bir şekilde dedi ki: Gençler bizi eleştirmekte
haklı. Ve üstelik KONDAnın yaptığı
araştırmada Gezi eylemlerini yapan gençlerin yüzde 74ünün en son
seçimde CHPye oy verdiği ortaya çıktı, Biz CHPye oy verdik
fakat bu eylemlerde CHPyi istemiyoruz. dediler.
Ve son bir şey söyleyeyim:
Arkadaşlar
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Siyasi parti eylemi değil orası.
MAHİR ÜNAL (Devamla)
eğer
bu olaylar 1960da, 70de, 80de olsaydı o meydan ne hâle gelirdi, onu da
hafızalarınıza bırakıyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
İyi de elli yıl önceden bahsediyorsun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Tabii, buyurun efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Ünal konuşmasında Toplumsal muhalefet
ana muhalefeti tasfiye etti. diyerek grubumuza sataşmada
bulunmuştur, söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Buyurun efendim. İki
dakika lütfen
RECEP ÖZEL (Isparta) Efendim, gerçek,
gerçek.
İSMAİL AYDIN (Bursa) Genel
Başkanınızı kovmadılar mı? Sayın
Kılıçdaroğlunu kovmadılar mı?
MUHARREM IŞIK (Erzincan)
Gerçekleri söyleyince kızıyorsunuz ama!
RECEP ÖZEL (Isparta) Bak, gerçek,
gerçek.
MUHARREM IŞIK (Erzincan) Ama çok
kızıyorsunuz gerçekleri söyleyince!
BAŞKAN Dinleyelim
arkadaşlar, dinleyelim lütfen.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Mahir Ünalın değerlendirmeleri arasındaki bir
cümlecik, bir ifade, bir tanım doğrusu bütün Taksim Gezi
olaylarını özetleyen bir tanım. Bu tanımı
kullandığı için kendisine çok teşekkür ediyorum ve
Sayın Başbakandan farklı bir düşünceyi ifade ettiği
için kendisini o yönüyle kutluyorum.
Şimdi, Sayın Başbakan ne
diyordu? Taksim Gezi olayları nedeniyle tüm Türkiyeye yayılan bu
hareketleri 3-5 çapulcunun eylemi olarak nitelendirdi. Daha sonra ne dedi?
Bunlar marjinal örgütlerin işleri. dedi.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ)
Bir kısmını hariç tuttu Sayın Başbakan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Dün bir arkadaşınız burada Cumhuriyet Halk Partisi
o darbecilerle yani Taksim Meydanındaki darbecilerle kol kola. dedi ama
o marjinal örgütlerle, darbecilerle, 3-5 çapulcuyla Sayın Başbakan
Başbakanlıkta buluştu. Demek ki o darbecilerle, çapulcularla,
marjinal örgütlerle Sayın Başbakan müzakere etme ihtiyacını
duydu.
İSMAİL AYDIN (Bursa)
Çapulcularla değil, eylemcilerle.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Ama Sayın Ünal bir şey söyledi, Meydanlarda toplumsal
muhalefet var. dedi. Sayın Ünal, sizi kutluyorum; meydanlarda toplumsal
muhalefet var.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Evet, sizin temsil etmediğiniz bir toplumsal muhalefet var.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla)
Toplumsal muhalefet var. Anketlere göre de toplumsal muhalefetin yüzde 70i
bugüne kadar hiçbir siyasi partiye oy vermemiş
RECEP ÖZEL (Isparta) CHPye oy
vermiş, CHPye.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) -
veya hiçbir siyasi partiye yakınlık duymuyor. Bilgi
Üniversitesinin anketi orada, KONDAnın anketi orada; sizin Sayın
Recep Tayyip Erdoğanın nereye yaptırdığı meçhul
bir anketin rakamları değil, bakın Bilgi Üniversitesi, KONDA.
Meydanlarda toplumsal muhalefet var.
Bütün otoriter rejime yönelen insanlar meydanlardan korkarlar çünkü meydanlar
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) -
daha önce bir araya gelmemiş insanları bir araya
getirir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Sen
Kazlıçeşmeyi görmedin mi?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, bari sorsaydınız Ünal Beye.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın
Başkanım bari bir sorsaydınız, bize soruyorsunuz Ne var?
diye.
BAŞKAN Ne var? diye kime
soruyorum?
MEHMET GÜNAL (Antalya) Yani Niye söz
istiyorsunuz? diye soruyorsunuz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yani
Mahir Ünala sataşma yok ki söz veriyorsunuz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Konuşmacı Grup Başkan Vekili ismimi zikrederek bir ifade
kullandığı için tekrardan söz istedim.
2011 yılında Tottenhamda
-İngilterede- İngiliz polisi bir göstericiyi silahla vurdu ve büyük olaylar
başladı ve yakıp yıkmaların sonucunda Cameron
çapulcu ifadesini kullandı ve literatürde, yakıp yıkma
işi yapanlara genellikle çapulcu denir.
Sayın Başbakan açık bir
şekilde dedi ki: Biz, çevre hassasiyetiyle tepkilerini koyan
vatandaşlarımıza, samimi vatandaşlarımıza bir
şey demiyoruz.
NURETTİN DEMİR (Muğla)
3-5 çapulcu(!)
MAHİR ÜNAL (Devamla) Bu konuda
da polisin kullandığı aşırı biber gazından
dolayı özür diliyoruz ama yakıp yıkanlar çapulcudur. dedi.
Evet, yakıp yıkanlar çapulcudur, Başbakanlık Ofisini basmak
isteyenler çapulcudur. (CHP sıralarından gürültüler)
Amerikada Beyaz Saraya 500 metre
yaklaşıp, elinde bir çakıyla Protesto ediyorum. diyen
-bakın Amerikada 2012de yaşanan olay- bir göstericiyi Amerikan
polisi vurmuştur. Şimdi, bakınız, Amerika-İngiltere
örneği alındığı zaman -son derece- bizim polisimiz
birkaç olay dışında orantısız güç
kullanmamıştır. (CHP sıralarından gürültüler)
AYTUĞ ATICI (Mersin) Ölenler
nasıl öldü?
MAHİR ÜNAL (Devamla) - Ve 1995
yılına kadar cop kullanılırken, bakın, çelikli, içi
çelik cop kullanılırken bizim dönemimizde su ve biber gazı
müdahalesine bu dönüştürülmüştür. Israrla polisimiz
orantısız güç kullanmamıştır. Siz milletvekilisiniz ve
sorumluluğunuz var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHİR ÜNAL (Devamla) Bana söyler
misiniz, polisi çekelim
MUHARREM IŞIK (Erzincan) Hiçbir
şey olmaz, çeksen hiçbir şey olmaz!
MAHİR ÜNAL (Devamla)
esnaf
yağmalansın, ya Allah aşkına söyleyin, polis çekilsin ve
kamu düzeni kalmasın, bunu mu istiyorsunuz? Bunu çıkıp açık
açık söyleyin arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Ünal.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, ben de söz istiyorum efendim.
BAŞKAN - Bu son olsun, buyurun,
lütfen tekrar sataşmaya meydan vermeyelim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sadede gelelim.
Değerli arkadaşlar,
Sayın Ünal, siz meydanlarda toplumsal muhalefetin olduğunu kendiniz
bu kürsüden söylediniz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Tabii ki söyledim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Meydanlarda toplumsal muhalefet var. Bu muhalefet, millet özgürlük
istiyor, Benim özel hayatıma karışma. diyor, Kadıköy
vapurundan inen kadınların kıyafetiyle ilgilenme. diyor, Bana
iftira atma Camide içki içtin. diye. diyor. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL (Isparta) Onu anlat,
içildi mi? İçildi mi?
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Görüntüleri var.
BAŞKAN Beyler, dinleyelim
lütfen.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Bakın, meydanlardaki
RECEP ÖZEL (Isparta) Onu anlamadım,
içilsin mi diyor?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde
yaşayan hiçbir insan hangi inanca mensup olursa olsun, isterse bir
inancı olmasın, ateist olsun gidip bir camide içki içmez, bu
saygısızlığı hiç kimse yapmaz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Gel
göstereyim!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - AK PARTİnin 22nci Dönem Milletvekili Sayın Süleyman
Gündüz
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Geç
onu!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) -
o caminin müezziniyle gitti görüştü.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Geç
müezzini ya!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Bu olay doğru mu değil mi diyerek gitti müezzinle
görüştü. Bu görüşmenin sonucunu Yeni Şafak gazetesinde
yazdı Burada içki içilmemiştir. diye.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Gel, burada, göstereyim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) O camiye polisin şiddetinden kaçan
vatandaşlarımız sığındı ama öyle
anlaşılıyor ki o camiye asıl sığınan,
meydanlardaki toplumsal muhalefetten desteğini alamayan Sayın
Başbakan oldu. (CHP sıralarından alkışlar) O camiye
sığınarak meşruiyetini, bu şiddetin meşruiyetini
ifade etmeye çalıştı ama millet her şeyin farkında.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Farkında ya, görürsün!
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Kazlıçeşmeden selam var, selam!
BAŞKAN Arkadaşlar,
dinleyelim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Değerli arkadaşlar, darbeyle gelen diktatörlerin bir gücü
yoktur. Bir gün devrilir giderler, arkasında halk desteği yoktur
çünkü.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Sizin devrildiğiniz gibi! Bir daha da gelemiyorsunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Asıl tehlikeli olan, arkasındaki halk desteğine
dayanarak Türkiyeyi otoriter rejime götürmek isteyenlerdir ama millet her
şeyin farkına vardı, bu dersi sandıkta size verecekler.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
İşine geldi mi deve, işine geldi mi kuş, adı deve
kuşu!
BAŞKAN Beyler, bir saniye.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Menderese de aynısını yaptınız be!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Son olarak şunu söyleyeyim, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun ön sıralarından laf atanlara şunu söyleyeyim:
Sayın Başbakanın bir uygulamasını beğeniyorum, ön
sıralardan laf atanları bir dahaki dönem milletvekili yapmıyor.
(CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Geç
onu sen.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Hodri meydan!
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi,
teşekkürler.
Beyler, bir dakika.
Buyurun sayın Ünal.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Grup Başkan Vekili toplumsal muhalefet ifademle ilgili
yanlış bir değerlendirmede bulundu. Söz istiyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Yok yok, gayet doğru bir şey ifade ettim.
BAŞKAN Buyurun efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; azıcık siyaset
bilimi okursanız, azıcık siyaset tarihi okursanız
KAMER GENÇ (Tunceli) Senin siyaset
tarihiyle ne ilgin var ya?
MAHİR ÜNAL (Devamla)
toplumsal
muhalefet nedir, toplumsal muhalefetin merkezi nedir, ana muhalefet partisi ne
demektir, ana muhalefet partisinin toplumsal muhalefetin merkeziyle
kurduğu ilişkinin nasıl olması gerekir, bunları
bilirsiniz.
Evet, toplumsal muhalefetin merkezini
bu olaylar olmadan, yaklaşık yirmi gün önce Hürriyet gazetesine
verdiğimiz bir röportajla açıkladık, dedik ki: CHP siyaseti
enfekte ediyor çünkü toplumsal muhalefetin taleplerini siyaset diline
çeviremediği için taban, aktör hâline geldi ve tabanın aktör hâline
gelmesi tehlikelidir. dedik. Neden? Çünkü toplumsal muhalefetin merkezinde biriken
öfkeyi, nefreti siyaset diline dönüştürürseniz, kitlelerin öfkesinin
arkasına saklanırsınız. Bu da siyasete ve topluma kötülük
yapmaktır. Bizim söylediğimiz budur ve bu gösteriler, maalesef, ana
muhalefetin toplumsal talepleri siyaset diline çevirememesinden kaynaklanan bir
sorundur. Bunu kendileri de kabul etmiştir. Kaldı ki, demokratik
sistem içerisinde seçilmiş, meşru bir Hükûmete diktatör demek en
azından siyaset bilmemektir ve art niyettir.
Saygılarımı sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurun Sayın
Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Ünal konuşmasında Cumhuriyet Halk
Partisinin toplumu enfekte ettiğini söylemiştir. Söz istiyorum
efendim.
BAŞKAN Peki, nereye kadar devam
edecek bu Beyefendi? (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
Bir saniye ya, bir saniye
Grup
Başkan Vekiliyle konuşuyorum, niye bağırıyorsunuz?
Bağırmayın efendim, bağırmayın. Anlayayım,
ne olduğunu bir anlayayım.
KAMER GENÇ (Tunceli) Başkan
olarak müdahale etmiyorsun ki, boş boş konuşuyorsun ya!
BAŞKAN Müdahale ediyorum her iki
tarafa da. Siz illa konuşacaksınız, kalkın siz de
konuşun.
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, siz bu soruyu neden bana sordunuz da,
benden önce Sayın Ünala sormadınız Nereye kadar? diye?
BAŞKAN Hayır
Bir:
Artık arkadaşlarımız
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Bakın
BAŞKAN Bir saniyenizi alabilir
miyim?
Artık
arkadaşlarımız Yeter bu tartışma. dediler.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hangi
arkadaşlar, siyaset arkadaşlarınız mı?
BAŞKAN Onun için ben size
şunu söylemek için sordum: Yani artık bitirelim, birer tane daha söz
vereyim, bu işi bitirelim. Gecenin bu saatinde insanlar artık buna
tahammül edemiyor. Bunu için
Rica edeyim.
Buyurun.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Hamzaçebi, ben cevap vermeyeceğim, buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Peki.
SAKİNE ÖZ (Manisa)
Yorulduysanız, kapatın gidelim.
BAŞKAN Buyurun efendim, buyurun,
gelin, siz kapatın Hanımefendi.
SAKİNE ÖZ (Manisa) Ne var? Yani
yorulduysak
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Madem yorulduk,
gidelim!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Değerli milletvekilleri, şimdi bakın
(AK
PARTİ sıralarından alkışlar[!]) Teşekkür
ediyorum.
Şimdi, Türkiye'nin siyasetine kin,
nefret, öfke, bu kavramları kim soktu? Size bunu soruyorum, lütfen bir
sağlıklı düşünün. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Lütfen, sağlıklı düşünün.
Bakın, Sayın Ünal gerçekten doğru bir
tespit yaptı. Toplumsal muhalefet meydanlarda ve bu toplumsal muhalefeti
anlamak yerine, buralardan bir mesaj çıkarmak yerine, değerlendirmek yerine, bu
mitinglere, bu toplumsal muhalefetin meydanlardaki gösterilerine,
protestolarına mitingle cevap vermek bu toplumu bölmek değil midir?
Şimdi, Sayın Başbakan geleneksel iç
siyaset stratejisine başvurdu: Toplumu kutuplaştırmak. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Beyler, susun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Toplumu
Kazlıçeşme mitinginde yaptığı konuşmayla din,
bayrak, vatan ve diğer bütün değerler etrafında bir
kutuplaştırmaya sevk etti. Hâlâ iktidardaki mağdur rolünü
oynamaya çalışıyor ama artık meydanlar bu rolü ona vermedi,
bu rolü ondan aldı. On bir yıldır iktidardadır Sayın
Başbakan ve meydanlara karşı, Cumhuriyet Halk Partisine
karşı mağdur rolünü oynamak isteyen, gidip 1930lardan,
1940lardan, tarihten örnekler bularak kendi masumiyetini, mağduriyetini
ortaya çıkarmaya, koymaya çalışan bir Başbakan var.
Başbakanın yapması gereken oralara kulak
vermektir. Öfkeyle yaklaşmak değildir, nefretle yaklaşmak
değildir, kinle yaklaşmak değildir, gönülleri onarmaktır,
gönülleri almaktır, inat etmek değildir, milletle
inatlaşılmaz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Dinleyelim beyler, dinleyelim, lütfen
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Artık,
milletle inatlaşmaya başladığı bu inadın sonucu
tasfiye olacaktır.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Ona millet karar
verir sandıkta.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Daha ne
yapacaksınız?
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan
4- Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme
Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/780) (S. Sayısı: 473) ___(Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, son okunan
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, karar
yeter sayısını istiyorum, bir.
BAŞKAN Karar yeter sayısı
KAMER GENÇ (Tunceli) Bir dakika, bir şey
söyleyeceğim.
BAŞKAN Bir saniye
KAMER GENÇ (Tunceli) Bir de AKP Grup Başkan
Vekili
BAŞKAN - Size söz vermedim, oylamaya geçtim, lütfen
KAMER GENÇ (Tunceli)
diyor ki: 5 tane
vatandaşı öldürmek orantısız güç değildir.
RECEP ÖZEL (Isparta) Öyle bir şey demedi yahu.
BAŞKAN Karar yeter sayısını
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
KAMER GENÇ (Tunceli) Bir dakika yahu, bir şey
söyleyeceğim.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
KAMER GENÇ (Tunceli) Bir dakika
BAŞKAN Önerge kabul edilmemiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, bir
şey söylüyorum
BAŞKAN 4üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, bir
dakika
BAŞKAN Buyurun, şimdi nedir?
KAMER GENÇ (Tunceli) Yahu bir şey söylüyorum.
BAŞKAN Yerinize oturun, ilk önce yerinize oturun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Bir dakika, bir dakika
BAŞKAN Yerinize oturun ve nedir davanız
söyleyin.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır oturmuyorum yerime.
BAŞKAN Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Şimdi, biraz önce AKP Grup
Başkan Vekili diyor ki: 5 tane adam öldürmek orantısız güç
değildir. diyor 15 tane gencin şakağını kırmak,
gözlerini çıkarmak orantısız güç değil. diyor. 500 tane
insanı yaralamak orantısız güç değil
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Otur yerine be!
RECEP ÖZEL (Isparta) Hadi oradan!
KAMER GENÇ (Tunceli) Bu mantıkla olaya siz
nasıl müdahale etmiyorsunuz?
RECEP ÖZEL (Isparta) Sana ne!
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Taş
atıyorlar.
BAŞKAN Söylediğiniz zapta geçti efendim,
buyurun yerinize oturun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Nasıl müdahale etmiyorsun?
Ayrıca da bu Grup Başkan Vekili Anayasayı ihlal etti.
BAŞKAN Madde kabul
edilmiştir.
Şimdi, yerinize oturun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Başkan, bir
dakika.
RECEP ÖZEL (Isparta) Böyle bir
şey olabilir mi ya? Böyle usul var mı?
KAMER GENÇ (Tunceli) Bu
Anayasayı ihlal etti. Bakın, Anayasanın 82nci maddesine göre
Milletvekilleri yasamanın emre vereceği görevi kabul edemez. ama bu
Grup Başkan Vekili, Araplara gitti, Amerikaya gitti, Meclisin kararı
yok.
BAŞKAN Sayın Genç, lütfen,
bunlar şu saatte
RECEP ÖZEL (Isparta) Böyle bir
şey olamaz ya!
KAMER GENÇ (Tunceli) Müsaade
ederseniz, ben bu konuda bir açıklama yapayım.
BAŞKAN - Herhangi bir
şekilde, usulüne uygun bir biçimde sözünüzü alırsınız,
anlatırsınız.
KAMER GENÇ (Tunceli) Anlatayım
işte. Ben söz istiyorum.
BAŞKAN - Ama şimdi siz bir
şeyler söylediniz zapta geçti, yerinize oturun. Ben size söz vermedim,
buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Burada
yanlış bilgi veriyor.
BAŞKAN 5inci maddenin üzerinde
iki önerge vardır, okutuyorum
RECEP ÖZEL (Isparta)
Başkanım, otursun ya.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır,
oturmuyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Karar yeter
sayısı yok.
BAŞKAN Özgürcüğüm, lütfen
yapmayın şunu. Sayın Hamzaçebi
RECEP ÖZEL (Isparta) Var. dedi ya.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yok. dedi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, efendim, Karar yeter
sayısı arayacağım. dediniz, Karar yeter sayısı
var. dediğinizi duymadık.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Aramadınız, tutanaklara bakın Sayın Başkan.
BAŞKAN Bir saniye efendim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
AYTUĞ ATICI (Mersin) Ama geçti
artık.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Ama Sayın Başkan, bir saniye
BAŞKAN Önerge kabul
edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) Kime
sordunuz karar yeter sayısını?
BAŞKAN 4üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4üncü
madde kabul edilmiştir. (CHP sıralarından gürültüler)
5inci madde üzerinde iki önerge
vardır, okutuyorum
AYTUĞ ATICI (Mersin) İyice
balata sıyrıldı görünüyor. Sayın Başkan, bu nasıl
iş? Böyle şey olur mu ya?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın
Başkan, lazım değilse biz katip üyeyi çekelim. İhtiyaç
ortadan kalktıysa katip üyemiz geri gelsin. Niye sormuyorsunuz?
BAŞKAN Özgür, var ya. Allah
aşkına otur.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın
Başkan, Meclisin ciddiyetine yakışır bir yönetim istiyoruz.
Yaptığınız işlem iyi, doğru bir işlem
değil. Kafanıza göre işlem yapamazsınız. Orada Karar
yeter sayısı yoktur. diyor, siz Vardır. diyorsunuz.
RECEP ÖZEL (Isparta) Vardır,
vardır.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Nasıl
öyle bir şey yok ya. Ya, burası sizin babanızın
çiftliği değil. Ya, Sayın Başkan, Meclisi küçültmeyin ne
olur! (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı
laf atmalar)
BAŞKAN - 5inci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 Sıra
Sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme
Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun
Tasarısının 5. Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan
"izin" ibaresinin "müsaade" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Müslim
Sarı Turgut
Dibek Bülent
Kuşoğlu
İstanbul Kırklareli Ankara
Süleyman
Çelebi Muharrem
Işık Haluk
Eyidoğan
İstanbul Erzincan İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ödeme ve Menkul
Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para
Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısının 5.
maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Ali
Halaman S.
Nevzat Korkmaz Mehmet
Günal
Adana
Isparta Antalya
Mehmet
Şandır Ali
Öz
Mersin Mersin
BAŞKAN Komisyon son okunan
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Tasarısının
gerekçesinde; AB müktesebatına uyum sağlaması, gerek sistemler,
ödeme hizmetleri ve elektronik para kuruluşları alanındaki
hukuki boşluğun doldurulması, gerekse de söz konusu
alanların sağlıklı gelişimi, ana kavramların
tanımlanması, hak ve yükümlülükler ile yatırımların
belirlenmesi gerekliliğinden söz edilmektedir. AB direktifleri ve
Türkiye'nin 2008 yılı Ulusal Programında Sermayenin Serbest
Dolaşımı ve Mali Hizmetler Fasılları kapsamında
ödeme Sistemleri Kanununun hazırlanması hususunun yer
aldığı belirtilerek, bu gerekçelerle kanun
tasarısının hazırlandığı ifade edilmektedir.
Fakat düzenlemeler için gerekçe gösterilen AB artık Türkiye'yi pek dikkate
almamakta, adı geçen fasılların yanı sıra
fasıllara ilişkin görüşmelerde de maalesef bir ilerleme
sağlanamamaktadır. Dolayısıyla, kanun tasarısı AB
direktifleri değil, Türkiye'nin ihtiyaçları dikkate alınarak
hazırlanmalıdır.
Ayrıca ödeme kuruluşları
tanımlanırken hepsinin tek bir madde altında
toplandığı görülmüştür. Fakat ödeme kuruluşları
aracılığıyla çok farklı yöntemlerle kara para aklaması
yapıldığı bir çok araştırmada ve raporda yer
almıştır. Yönetmeliklerin kara para aklamaya yol açmayacak ve
ayrıntılı hükümler içerecek şekilde
çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter
sayısı.
BAŞKAN Kabul etmeyenler
AYTUĞ ATICI (Mersin) Hani, var
mı karar yeter sayısı?
BAŞKAN Yok, efendim, bir saniye
RECEP ÖZEL (Isparta) Yok, efendim,
yok.
BAŞKAN Ben yok demedim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, yok dediniz.
BAŞKAN Kâtip üyeler
arasında uyuşmazlık var, elektronik cihazla oylama
yapacağız.
(Elektronik cihazla oylamaya
başlandı)
AYTUĞ ATICI (Mersin) Yok
dediniz Sayın Başkan. Demin niye sormadınız?
BAŞKAN Söylemedim, hayır,
efendim. Benim ne söyleyip söylemediğimi mi de siz biliyorsunuz?
AYTUĞ ATICI (Mersin) Efendim,
bir önceki maddede katip üyeye niye sormadınız Sayın
Başkan?
BAŞKAN Lütfen yerinize oturun
efendim, lütfen.
Oylamayı başlattım
elektronik cihazla, lütfen yerlerinize oturun.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Hayır,
bir önceki maddede niye sormadınız kâtip üyeye, ben bunu soruyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Sordum.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Hayır,
efendim, sormadınız.
Sordu mu Sayın Kâtip?
KÂTİP ÜYE MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA
(Bartın) Sormadı.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Sormadı, bak sormadım diyor. Lütfen orası babanızın
çiftliği değil. Sormadı diyor, yalan mı söylüyor burada.
BAŞKAN Çok güzel, tekrar dönelim
başına.
Oturun yerinize Allah aşkına!
AYTUĞ ATICI (Mersin) Ne demek
Oturun yerinize? Öyle saçma şey olur mu?
Sormadınız, sormadım diyor,
tutanakları da yok, kendi kafanızla Meclisi yönetiyorsun. Çok
ayıp yaptığınız. Hiç yakışmıyor
Sayın Başkan, hiç yakışmıyor! Oradan yalan söylüyorsun
Sayın Başkan, ayıptır ya!
(Elektronik cihazla oylamaya devam
edildi)
BAŞKAN Karar yeter
sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:23.16
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 122nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
5inci madde üzerinde Antalya
Milletvekili Mehmet Günal ve arkadaşlarının verdiği
önergenin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Önergeyi kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır.
473 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Bir sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 473 Sıra
Sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme
Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun
Tasarısının 5. Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan
"izin" ibaresinin "müsaade" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Muharrem Işık (Erzincan) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon, önergeye
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Sayın Muharrem
Işık, Erzincan Milletvekili.
Sayın Işık, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM IŞIK (Erzincan)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teşekkür ediyorum
hepinize.
Şimdi, kolluk görevlileri biber
gazı kullanmaya yalnızca gerekli olduğunda, daha hafif araçlarla
bir çözüme ulaşamadıklarında başvurabilirler. Kolluk
görevlileri biber gazına orantılılık ilkesi çerçevesinde
başvurabilirler. Kullanılacak biber gazı, kolluğun
karşı karşıya kaldığı durumu çözüme yetecek
düzeyi aşamaz. Bir toplantı ya da gösteri yürüyüşünün yasal olup
olmaması, şiddet içermediği sürece kolluk görevlilerinin güç
kullanmaktan kaçınması ilkesine uymadan kaldırılmaz. Yasal
olmayan toplantı ya da gösteri yürüyüşlerini dağıtmak
üzere, kural olarak güce başvurulmamalıdır. Kolluk görevlileri
biber gazına başvururken çevrede bulunan üçüncü kişilerin
etkilenmemeleri yahut bu mümkün değilse olabilecek en asgari düzeyde
etkilenmeleri için tedbir almak zorundadırlar. Biber gazına
başvurulduğu durumlarda ortaya çıkabilecek sağlık
sorunlarına tıbbi müdahalede bulunabilecek sağlık
görevlilerinin bulunması gerekir.
Bunlar, Avrupada olan ve bizim de
altına imza attığımız ilkeler. Bunlara sözde uyuyoruz
ama uymadığımız görülüyor zaten.
Şimdi, Tabipler Odasının
açıkladığı rakamlara göre, kamu hastaneleri, özel
hastaneler, tıp merkezleri ve kurulan gönüllü revirlere 7.822 kişi
başvurmuş, yaralanmış. Bunlardan 100 kişi kafa
travması geçirmiş. İstanbulda 4, Ankarada 1, Eskişehirde
1 olmak üzere 6 ağır yaralı var. 4 kişi hayatını
kaybetti, 1 polis memuru düşerek hayatını kaybetti. 11 kişi
gözünü kaybetti, 1 kişinin de dalağı alındı. Şu
anda da yine durumu kötü olanlar var.
Şimdi, buraya çıkan herkes,
özellikle iktidar kanadından ve sayın grup başkanı
çıktığı zaman şiddetin nasıl olduğunu,
orantılı olduğunu söylemeye çalışıyor ve bunu
söylerken de o kadar iddialı konuşuyor ki, diyor ki: Oradakiler
CHPliler. Bunu söylerken şunu söylüyorsunuz aslında: Oradakiler
CHPliler öldürebilirsiniz. Tespit etmişsiniz CHPliler ise eğer,
düşmanlar, öldürebilirsiniz.
Erzincanda olaylar oldu, şimdi
söyleyeyim mi söylemeyeyim mi onu da düşünüyorum çünkü Vali Beyin
başını yiyebilirsiniz. Vali Bey orada o kadar sağduyulu
davrandı ki -daha yeni
başlamış göreve, gencecik bir vali- bizimle birlikte iş
birliği yaptı, polisi oradaki olaylara yaklaştırmadı,
uzak tuttu, polis yaklaşmadığı için de hiçbir olay
olmadı. İlk gün olan olaylarda yanlış
yaptılar, polisi yaklaştırdılar ama ondan sonra şey oldu.
Şimdi, İstanbul Valisi ne
yaptı? Önce kayboldu, daha sonra çıktı ortaya, birkaç
söylediği lafla birlikte her şeyi dağıttı.
Orantısız gücün nasıl kullanıldığını da
gösterdiler tabii orada. Burada özellikle çapulcunun hiçbir şey
olmadığını söylüyorsunuz. Siz aslında çapulcunun ne
anlamda kullanıldığını çok iyi biliyorsunuz. Onu hiç
de öyle, ortalığı yıkan yakan dökenler değil de ne
anlamda kullanıldığını biliyorsunuz.
İnsanlar toplanmışlar
Gezi Parkına gitmiş gibi konuşuyorsunuz, Gezi Parkındaki
o psikolojiyi almış gibi konuşuyorsunuz, gitmediniz, ancak
birilerinden aldığınız, daha doğrusu oradaki polisten
aldığınız bilgileri söylüyorsunuz. Gezi Parkında o
kadar güzel sevgi saygı var ki, hiç kimse bir şey çıkarmak
istemiyor. Orada polise bir müdahale yapılmaya
çalışıldığı zaman, taş atılmaya
çalışıldığı
zaman oradaki gönüllü insanlar kendilerini oraya set yapıyor
atmayın diye ve en son olan olayda oradaki bütün çadırlar toplandıktan sonra Gezi Parkına
kurulan oradaki çadırda insanlar simge olarak oturacaktılar. Ne oldu?
Biz orada miting yapacağız, mitinge gölge düşmesin. Çünkü biliyordunuz oraya fazla insan
yığılacağını, dolayısıyla Başbakan
emir verdi ve orayı dağıttınız,
dağıtırken de hiçbir
zaman için oradaki insanlara acımadınız, en
ağır bir şekilde
Orantısız değil aslında,
orantısız gücün karşısında gene bir güç olur, oradaki
insanlar hiç güç kullanmadılar size,
bütün gücünüzle bastırarak oradaki insanları dağıttınız.
Dağıtırken de taş attılar, sopa attılar. Ne
yapacak adam? Yani, adama o kadar gaz sıkıyorsunuz ki, gözünüz hiçbir
şey görmüyor, milletvekilini görmüyor. Milletvekili kızmış.
Peki, milletvekiline ne yaptığını hiç sordunuz mu? Oradaki
polise, milletvekili olduğunu söylediği hâlde, milletvekiline ana
avrat küfrediyor, o yetmiyor
RECEP ÖZEL (Isparta) Ne işi var
milletvekilinin?
MUHARREM IŞIK (Devamla) Ne demek
ne işi var? Ne demek
Siz hiç olmayacak mısınız yani
geçmişi unuttunuz mu? Neler yaptığınızı unuttunuz
mu? Çıktığınız zaman meydanlarda neler
yaptığınızı biz unuttuk mu sanki? Şimdi, burada
iktidar oldunuz, buraya çıkacaksınız, güzel güzel böyle her şeyi anlatacaksınız.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Ne yaptılar? Ne
yaptılar?
BAŞKAN Lütfen
Lütfen
MUHARREM IŞIK (Devamla) Sanki
her şey çok güzel olacakmış gibi, hiçbir şey
bozulmasın, çok böyle barışseversiniz. Artık
inanmıyorum size!
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
İnanma ya, inanma!
MUHARREM IŞIK (Devamla) Çünkü
bunu siz on bir senedir, böyle, oyayla işler gibi işlediniz. Toplumu
siz bu hâle getirdiniz, gerdiniz. Çöpçü alırken bile gerdiniz, atamalarda
yaptınız, işçi alımlarında yaptınız, hep
ayrımcılık yaptınız. Sayın Başbakan
mezhepçilik yaptı, her şeyi yaparken de, işte, bu toplumu bu hâle
getirdiniz. O gençler özgürlük istedi ama siz anlamadınız. Gençlerin
her şeyine karıştınız; oturmasına,
kalkmasına. Bilmezseniz anlamazsınız zaten özgürlüğün ne
olduğunu.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Sen çok anlıyorsun!
MUHARREM IŞIK (Devamla) Özgürlük
istediler ama karşı çıktığınız için böyle
oldu.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Gezi Parkında sevgi var mıydı?
MUHARREM IŞIK (Devamla)
Olabilir. Sevgi bir tek sizin anladığınız anlamda olmaz. O
kafasının arkasında bir şey olanlar öyle düşünür.
Sevgi buradan gelir, buradan.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM IŞIK (Devamla) Tabii,
kafasının arkasında bir şey varsa eğer, öyle
düşünüyorsa budur.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Işık.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
5inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
5inci madde kabul edilmiştir.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.39
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.40
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 122nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
473 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri görüşmek üzere 20 Haziran 2013
Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 23.41