27 Haziran 2013 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih
ŞAHİN (Ankara), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 126ncı Birleşimini açıyorum.
Y
O K L A M A
BAŞKAN - Toplantı yeter
sayısı aramak için elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için beş dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
TÜİK anketleri hakkında söz isteyen Balıkesir Milletvekili
Ayşe Nedret Akovaya aittir. (CHP sıralarından
alkışlar)
AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik
Kurumunun bölgemizde yaptığı vatandaşların dinî
hayatlarını araştıran anketiyle ilgili yaşanan
sorunları gündeme getirmek için söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlamadan önce acı
bir gerçeği dile getirmek istiyorum. 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas
Madımak Otelinde çoğunluğu Alevi 33 yazar, ozan, düşünür,
aydınımız ile 2 otel çalışanı
vatandaşımızın radikal İslamcılar tarafından
yakılmasının üzerinden yirmi yıl geçmiştir ancak
suçlular hâlen serbesttir. Vicdanlarımız adalet
sağlanmadığından dolayı hâlen kanamaktadır.
Yakılan ozanlarımız ve vatandaşlarımızı
saygıyla anıyoruz. Bu vatandaşlarımızdan birisi de
Ören Sunar Sitesinden hemşehrimiz Asım Bezircidir.
Diyanet İşleri
Başkanlığının TÜİKten istediği, Türkiyede
dinî hayat araştırmasında yer alan sorular bölgemiz
halkını rahatsız etmiştir. Vatandaşlar,
duygularını rencide eden sorulara karşı çeşitli
tepkilerde bulunmuşlardır. Ankete katılmak istemeyenler
katılmaları için zorlanmışlardır.
Saygıdeğer milletvekilleri,
Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı Balıkesir
Bölge Müdürlüğünün 13 Mayıs 2013 tarih 616 sayılı
Türkiyede dinî hayat araştırması konulu, muhtarlıklara ve
idari birimlere gündelik hayatta dinin hangi statü, sembol ve dillerde var
olduğunu tespit etmek üzere bir araştırma yapılması
hususundaki gönderdiği tutanak ve yazı şurada takdim
edilmektedir. Ankette yer alan bazı sorular şu şekildedir:
Aşağılardakilerden hangisi Allahın varlığı
ile ilgili inancınızı en iyi şekilde ifade eder? Hangi dine
mensupsunuz? Hangi mezhebe göre amel edersiniz? Dinî bilginizin
kaynağı nedir? Din bilgilerinizi nasıl geliştiriyorsunuz?
Bunun için sizi kim teşvik ediyor? Dinî nitelikte bir konuya danışmak
istediğinizde hangi kişiye ya da kuruma müracaat edersiniz? Kendinizi
ne kadar dindar hissedersiniz? Aşağıdaki namazları ne
sıklıkla kılıyorsunuz? Haftada ortalama kaç vakit
namazınızı camide ya da mescitte cemaatle kılarsınız?
Dışarı çıkarken başınızı örter misiniz?
Kur'an-ı Kerimi Arapça okumayı biliyor musunuz? Arapça öğrenmek
istiyor musunuz?
Saygıdeğer milletvekilleri,
bu anket birçok kişinin dinî duygularını rencide etmiştir.
Bu anket toplumsal barışı ve dayanışmayı
zedelemektedir. Böyle bir ankete neden gerek duyulduğunu anlamak mümkün
değildir. Diyanet İşleri Başkanlığının
böyle bir anket yaptırmasındaki amacı vatandaşa
anlatılmamıştır. Bu anketi ne tür bir sorunun çözümü için
kullanmak istediği ise belirsizdir. Anketin hangi bölgeleri
kapsadığı, anket yapılan kişilerin hangi bilimsel
yöntemle seçildiği belirsizdir. Bu, vatandaşlar arasında
ayrımcılığa ve huzursuzluğa sebep olmuştur. Bu
konuda, bölgemizde yaşayan Alevi yurttaşlarımızın can
güvenliklerinin olmadığı konusunda kaygıları daha da
fazla artmıştır.
Üstelik, anketi yaptırmanın
zorunlu olması, anketi yaptırmak istemeyen kişilerin ceza
ödeyeceğiyle korkutulması vatandaşların anayasal
haklarına tecavüzdür.
Anayasamızın 15inci
maddesine göre, kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açkılamaya
zorlanamaz ve bunlardan dolayı da suçlanamaz, suç ve cezalar geçmişe
yürütülemez.
Yine Anayasamızın 20nci
maddesinde Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile
hayatının gizliliğine dokunulamaz. hükmü yer almaktadır.
Ankette var olan sorular özel
yaşamın, düşüncenin açıklanması sonucunu
doğurmaktadır. TÜİKin, Anayasanın kişi hak ve
özgürlüklerini koruyan maddelerine aykırı olarak para cezası
tehdidiyle yaptığı anketleri bir an önce durdurması
gerekmektedir. İktidarın vatandaşları anayasal
özgürlüklerini kullanabilmesi için koruması gerekirken, parasal ceza
tehdidiyle kişisel yaşam alanlarının deşifre
olmasına sebep olacak uygulamalardan derhâl geri adım atmasını
talep ediyorum. İktidarı, özel hayatın gizliliği ve
korunması için bir an önce de sorumluluğa davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Altay, Cumhuriyet Halk
Partisine Grup Başkan Vekili olmanız nedeniyle tebrik ediyorum,
çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop) Çok
teşekkür ederim Sayın Başkanım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Şimdi, Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmaz, Hükûmet adına gündem dışı
konuşmaya cevap verecek.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ben de öncelikle Grup Başkan
Vekilimize başarılar diliyorum, hayırlı olsun diyorum.
Az önce, Değerli Milletvekilimiz,
TÜİKin bir araştırmasıyla ilgili bir konuyu gündeme
getirdi, o konuda bir açıklama yapmak istiyorum. Türkiye İstatistik
Kurumumuz kanuni olarak iki tür görevle teçhiz vaziyette. Bir taraftan, normal,
istatistik anlamında yapması gereken çalışmaları
yürütüyor, idari kayıtları alıyor veya saha
araştırmaları yapıyor
Bu zorunlu olarak yapması
gereken işlerde de belli kurallar var. Gizlilik temel kurallardan bir
tanesi. Örneğin, mahkemeler istese bile TÜİK bilgi vermeme
hakkına sahip. Gizlilik kuralları anlamında o derece önemli bir
donanımı olan bir kurumumuz.
Diğer taraftan, kendi yaptığı
araştırmalar dışında, anayasal
kurumlarımızın, kanunla kurulmuş
kurumlarımızın taleplerini de zaman zaman TÜİK
karşılıyor. Bunlar arasında, aile konusunda mesela, 2006
yılında yaptığımız bir araştırma var.
Yine, Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün puanlama sistemiyle ilgili
yaptığımız bir araştırma var, Dünya
Sağlık Örgütüyle birlikte tütün araştırmamız var.
Bunlar TÜİKin kendisinin yaptığı şeyler değil,
talep üzerine... Başka kurumlarımızdan, kamu kurumlarından,
uluslararası kuruluşlardan talep olduğu zaman TÜİK
uzmanlığını değerlendirerek bu tür
araştırmalar gerçekleştiriyor.
Anayasal bir kurumumuz olan Diyanet
İşleri Başkanlığımızın da TÜİKten
bu anlamda bir talebi oldu, dinî hayatla ilgili bir araştırma talebi.
Doğrusu, biz buna olumlu yaklaştık çünkü özel şirketlerin
yapması hâlinde, az önce sizin altını çizdiğiniz ve
hepimizin de katıldığı hassasiyetler bakımından
sakıncalı olabileceğini düşünerek, gizliliğin bu konularda
çok çok önemli olduğunu düşünerek Özel firmalarla bu iş
olmasın. TÜİK devletimizin resmî kurumu. Eğer bir ihtiyaç varsa
bunu TÜİK yapsın. diye karar verdik. Ama burada kesinlikle zorunlu
cevap verme diye bir şey söz konusu değil. Eğer onu yapan varsa,
para cezasıyla tehdit eden varsa lütfen bize o bilgileri aktarın
AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir)
Sayın Bakanım, bildireceğim efendim.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla)
Bir zahmet.
gerekli bütün incelemeleri
yapalım.
AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir)
Tamam efendim.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla)
Normalde bu tür anketlerimizde hiçbir şekilde zorlama söz konusu olamaz,
tamamen gönüllü anketlerdir, isteyen cevap verir, isteyen vermez. Ama cevap
verenlerle ilgili kesinlikle en sıkı şekilde gizlilik
kuralları da uygulanır, onu özellikle belirtmek isterim.
AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir)
Sayın Bakanım, bildireceğim efendim.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla)
Ama sahada buna uymayan herhangi bir görevli varsa, bir anketör varsa lütfen
bunu bana bildirin, ben ilgili kurumumuzda gerekli her türlü
araştırmayı yaparım.
AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir)
Tamam, teşekkür ederim efendim.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla)
Önemli olan, dediğim gibi, bunun, kurumlarımızın
yaptığı işin hem temel, evrensel hukuka uygun bir
şekilde gerçekleşmesi hem de kurumlarımızın bilimsel
anlamda kendi çalışma alanlarıyla ilgili bilgi alıp
hizmetlerini buna göre organize etmesine dönük çalışmalardır.
Bunun dışında hiçbir şekilde, hiçbir başka amacı
yoktur; o konuda da sizi temin etmek isterim.
Dediğim gibi, bildiğiniz
spesifik, noktasal bir yanlış varsa onu lütfen bize iletin, en
detaylı şekilde incelemeye hazırız.
Bu vesileyle Meclisimize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz,
kamuoyunda 2/B arazisi olarak bilinen orman niteliğini kaybetmiş
arazilerin hak sahiplerine satışına imkân veren yasanın
uygulamasındaki aksaklıklar hakkında söz isteyen Adana
Milletvekili Seyfettin Yılmaza aittir.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İstanbulda bulunan 2/B arazilerinin rayiç bedellerinin
tespitinde yaşanan sorunlarla ilgili olarak gündem dışı söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Biliyorsunuz, 19 Nisan 2012
yılında çıkan, kamuoyunda 2/B olarak bilinen yasayla ilgili
Mecliste defalar kere bu yasanın aksaklıklarını,
yanlışlıklarını dile getirmemize rağmen
ısrarla Bildiğimiz bildik, dediğimiz dedik. anlayışıyla
bu yasayı geçirdiniz. Bu yasayı geçirmenizle beraber bu yasadaki
aksaklıklar ortaya çıktı ve ardı adına üç defa,
Mecliste yeniden düzeltme zorunluluğuyla karşı karşıya
kaldık. Ama, bütün bunlara rağmen, sıkıntıların
çözülmediğini hep beraber görüyoruz. Bugün, topal, aksak, yamalı
bohça gibi çıkardığımız bu yasa binlerce
insanımızın feryadına neden olmuştur. Bugün gündem
dışı söz almamın ana nedeni, İstanbul Milletvekilimiz
Sayın Durmuş Ali Torlakın İstanbulda, üç aydır,
özellikle rayiç bedellerin belirlenmesiyle beraber İstanbulun başta
Beykoz, Ümraniye, Şile, Çekmeköy, Pendik ve Sultanbeyli başta olmak
üzere 19 ilçesinde 70 bin parselde 103 milyon metrekareyi kapsayan 2/B
arazileriyle ilgili teşkilatımız mensuplarıyla ve 2/B
mağduru vatandaşlarımızla yaptığı
görüşmeler neticesinde ciddi manada bir rapor hazırlanmış
ve gelinen sonuç itibarıyla İstanbulda binlerce kişinin bu
belirlenen rayiç fiyatlarla bu alanları almasının mümkün
olmadığının ortaya çıkmış
olmasıdır. Şimdi, bu yasayla barışı
getireceğim derken, bir tasfiye kanunu derken, sorunlar
yumağı hâline getirdiğinizi ve vatandaşları
mağdur ettiğinizi bilmenizi istiyorum.
Bu rayiç bedelleri bu yasada defalar
kere getirmemize rağmen, yine önümüzde bir yol var. Gelin, özellikle
İstanbul milletvekillerine sesleniyorum, bakın oradaki binlerce
mağdur vatandaşımız, fakir fukara
vatandaşımız sizlere oy verdi, onların bu
çığlıklarını duymakla mükellefsiniz eğer
duymazsanız bu vatandaşlarımız çok mağdur olacak.
Bakın, değerli
milletvekilleri, İstanbulda bu vatandaşlarımızı
işgalci olarak gördünüz. Bunlar işgalci değil, bunlar elli
yıl, altmış yıl önce hızlı nüfus
artışıyla bölgelerindeki geçim sıkıntıları,
geçinememeleri nedeniyle Trabzondan
Rizesine, Ordudan Giresuna, Kastamonudan Çankırısına
kadar Anadolunun çeşitli yörelerinden bir iş, aş ve ekmek
bulmak gayesiyle İstanbula göç ettiler ve bu İstanbulda
fabrikalarda bir iş buldular. Burada bunlar işgalci değiller.
Bakın, o zaman geldiklerinde de bulundukları yörede
tarlalarını, hayvanlarını satarak İstanbula
geldiklerinde hanımlarının bileziklerini bozdurarak bu yerleri
gecekondu mafyalarından ve arazi mafyalarından satın
aldılar. Kendilerine fabrikada bir iş buldular, başını
sokacak bir ev peşine düştüler ve elinde avcunda ne varsa
bunları yatırarak bu yerleri aldılar. Şimdi, 2/B
Yasasıyla beraber öyle bir rayiç fiyatlar belirlenmiş ki 50 liradan
başlayıp 1 milyon liraya kadar artan bir fiyatla karşı
karşıyalar. Bugün bir aileye ortalama 150 bin lira, 200 bin lira, 300
bin lira, 1 milyon liraya, 2 milyon liraya kadar çıkan rakamlarda ödemeler
gelmiş. Biraz önce, Beykoz MHP İlçe Başkanıyla
görüştüm, yüzlerce 2/B mağduru, bir umut diye ilçe
teşkilatımızda toplantı hâlinde. Şimdi, ben size
soruyorum: Bu vatandaşlarımızın bu rakamla bunları
almaları mümkün değil. Bakın, şu mübarek üç ayların
içerisinde, önümüzde rahmet ve bereket ayı olan, mağfiret ayı
olan ramazan ayına girdiğimiz bu günlerde, fakir fukara,
bunların birçoğu, örneğin Beykozda bulunanların yüzde 70i
emekli, Paşabahçede cam fabrikasında, kundura fabrikasında
çalışarak, işçilik yaparak emekli olmuşlar, bugün
bunların aylık geliri bin lira civarında. Sizin belediyeniz olan
Beykoz Belediyesinin İnternet sitesine girin, Beykozda yaşayan
vatandaşlarımızın yüzde 46sı, 1 milyar liranın
altında parayla geçimini sağlıyor. Şimdi, 100-150 bin lira,
200 bin lira, 300 bin lira rakamları bunların ödemeleri mümkün
değil. Bugün bunları çözmezsek bu ramazan ayına bunlar büyük bir
hayal kırıklığıyla, hüsranla girecekler.
Bakın, şimdi,
İstanbulda ne oluyor değerli milletvekilleri: Vatandaş,
yıllarca hayatını çileyle geçirmiş, emekli olmuş,
yıllarca kaldığı yeri terk etmek zorunda kalacak.
Şimdi, birtakım zenginler, tuzu kurular, arsa mafyaları, zengin
tüccarlar türeyerek bu vatandaşlardan bu yerleri toplamaya başlıyor.
Vatandaş ne yapacak? Allah rızası için soruyorum, mağdur bu
vatandaş. Emeğinin karşılığı, elli
yıldır, altmış yıldır yer aldığı
yurdunu terk etmek zorunda kalacak. Biz burada bunların
sorunlarını çözmeyeceksek
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) -
bunları yapmayacaksak, tuzu kuru bir şekilde burada
oturmamızın bir mantığı var mı?
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı üçüncü söz,
Birleşmiş Milletler 26 Haziran İşkence Görenlerle
Uluslararası Dayanışma Günü münasebetiyle söz isteyen
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzele aittir. (BDP
sıralarından alkışlar)
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İçkence Görenlerle
Uluslararası Dayanışma Gününü en çok
konuşacağımız günlerden geçiyoruz. Bildiğiniz gibi,
haziran ayını daha da sıcak yapan Gezi Parkı
direnişini canlı olarak yaşayan, bu gösterileri baskıyla,
şiddetle bastıran polis yöneticileriyle zaman zaman görüşen,
işte, valiye, İçişleri Bakanına ulaşan, görüşen
bir milletvekili olarak ve bütün bu olaylar üzerine çokça yanlış,
kara propagandanın doğrusunu anlatmak üzere
karşınızdayım, bir de benim ağzımdan
duymanızı tercih ederim.
Özellikle 31 Mayısı 1 Hazirana
bağlayan sabah, o yoğun saldırıda, yine, park içerisinde
son derece demokratik, barışçıl bir protesto hakkını
kullananların gazla boğulması; 11inde aynı şekilde,
Başbakanın Emri ben verdim. diyerek parkın temizlenmesine
dönük ayın 15indeki bütün bu süreçlerde Vali ile İçişleri
Bakanıyla görüşmeye çalıştık. Tabii, sözümüzü
dinletemedik, anlatamadık, bu şekilde müdahalelerin son derece
zararlı sonuçlarına dair
Sayın Başbakana ulaşamadık,
gerçi, kendisiyle görüşebilmiş olsaydık herhâlde bizi de aşırı
milletvekili olarak kamuoyuna tanıtabilirdi ama aslında, Bütün
yaşananların adı nedir? diyecek olursanız: Genç,
kadın, sanatçı, değişik inançlardan, görüşlerden
insanlarımızın demokratik, barışçıl eylemelerinin
şiddetle bastırılması, bütün bu şiddete, polis
şiddetine inatla direnilmesidir.
En son cumartesi günü, bu ölenlerin
anmasında, karanfille anma eylemine dahi bu şekilde bir müdahalenin,
aslında demokratik haklara hiçbir şekilde tahammül
gösterilmediğini, bu son, içinde bulunduğumuz bir ay göstermiştir.
Geçen gün gazetelere düşen,
Sarıgazideki şoför Hakan Yamana insanlıktan çıkartan,
yüzü gözü tanınmaz hâle getiren, vahşi saldırıyı
yapanlar, aslında
ortadadır. Yani, Başbakanın Evet, yaparlar, yetkileri
dâhilindedir. dediği yetki eğer buysa, eğer bu türden kamu
görevini kullananlara Vali, İçişleri Bakanı, Başbakan sahip
çıkacaksa, bunun gibi yüzlercesini bizlere yaşatan böylesi bir
güvenlik anlayışı gerçekten bu ülkede ciddi bir şekilde
sorgulanmalıdır. O zaman bu yetkileri kullananlara Siz halka eziyet
etmek için mi seçildiniz? diye sorarlar.
Ethem Sarısülükün
bizzat polis kurşunuyla öldürülmesinin hesabı verilememiştir ve
üzeri örtülmeye çalışılmaktadır bütün devlet
suçlarında olduğu gibi. Artık yalan bir kenara
bırakılmalıdır. Dolmabahçe Camisinin müezzini Emniyete
verdiği ifadede Camide alkol kullananı görmedim. diye ayan beyan
konuşmuştur. Artık, Başbakan dönüp dönüp mitinglerde buna
sarılmaktan vazgeçmelidir.
Bir de Bu büyük bir
oyundur, büyük bir komplodur, tezgahtır, darbedir. söylemi de
boşunadır. Darbe yok, özgürlük ve demokrasi hareketi var.
Kapitalizmin neoliberal saldırılarına karşı ve
baskıcı yöntemlerine isyan eden halk, Yunanistanda da böyledir,
Brezilyada da böyledir. Ulaşım giderlerine, tekellerin
yağmasına, çevre talanına karşı, emekçinin
ümüğünü sıkmaya karşı insanların isyanıdır.
Her yerdeki ortak karakter budur, yoksa ne lobi ne başkacı
uluslararası güçler meselesi.
Değerli
milletvekilleri, sorun Kim için demokrasi? sorusuna verilen yanıtta
aranmalıdır. Başbakan kendisiyle görüşmeye gelen
Dayanışma Platformuna Ayak takımı. diyor, Siz
değil, ben belirlerim. diyor. Mesele sadece sandıkta oy kullanmak
değil, demokrasi alanlarda gösterilecektir. İşte, parklarda
yapılan formlar, ülkenin, demokrasinin, kent yönetiminin geleceği
oradadır.
Dün akil insanlar
toplantısı yapıldı, bu mekanizma dahi demokratik
işletilmedi. Çözüm sürecindeki talepler de meydanlardaki taleplerle
ortaktır. Herkes için eşitlik, demokrasi ve kardeşlik, yoksa
Ana dili kabul etmeyeceğim; karakol, baraj yapmaya devam edeceğim;
seçim barajını kaldırmayacağım. derseniz bu
meydandaki kitleleri anlamayacaksınız demektir. Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Yasası demokratik bir şekilde yenilenmelidir, halk
sizden bunu istiyor. Eğer millî irade diyorsanız, millî irade
baskısız, yasaksız, barajsız bir demokratik ortamdan
çıkacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) - Artık insan
avına son verin, işkence uygulamalarına son verin diyorum,
teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Şandır, buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın
Başkanım, çok teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, son günlerde artarak devam
eden sağlık çalışanlarına, başta hekimler olmak
üzere tüm çalışanlara şiddeti Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak kınıyoruz ama bu anlamda da bir şey ifade etmek
istiyoruz: Yukarıda, Komisyonda sağlıkla ilgili bir torba yasa
görüşülüyor. Bu torba yasada sağlık çalışanlarının
özlük hakları yine yok sayılarak yüzde 5lik oranlarla, birtakım
subjektif tanımlarla sağlık çalışanları yine
mağdur edilecek diye korkuyoruz. Ancak burada bir şeyi daha
söylememiz lazım: Siyasetçilerin, başta Hükûmetin sağlık
çalışanlarını ilzam eden, suçlayan beyanları
sağlık çalışanlarına karşı hasta
yakınlarının şiddet kullanmasını
artırmıştır. Hükûmete ve yetkililere bu noktada dillerini
düzeltmelerini de temenni ediyorum.
Bir başka husus da yine bir başka torba yasa
görüşülürken 4/Cliler yine yok sayılıyor, yine ormanda
çalışan yangın işçilerinin beş yüz yirmi dokuz gün
bahane edilerek kadroya geçmeleri yok sayılıyor.
Dönemin sonuna gelirken Hükûmetin talebi
doğrultusunda komisyonlarda görüşülen torba yasalarda bu
adaletsizliklerin düzeltilmesini Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
şiddetle talep ediyor, söz verdiğiniz için de saygılar sunuyorum
efendim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum, sağ olun.
Sayın Altay
ENGİN ALTAY (Sinop) Teşekkür ederim
Başkanım.
Müsaade ederseniz, meramımızı Bursa
Milletvekilimiz İlhan Demiröz aktaracak.
BAŞKAN Buyurun.
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkanım, Bursa
Keles Kozağacı Vadisinde kurulması istenen termik santral için
4 Temmuz 2013 tarihinde bir düğün salonunda ÇED toplantısı
yapılacaktır. Ancak, bizlere gelen duyumlar ve basına
yansıyan haberlere göre AKP teşkilatları, toplantıda olumlu
görüş sunmak ve Termik santral istiyoruz. demeleri için 2 bin
kişilik düğün salonuna partilerini taşıma yönünde
girişimlerde bulunuyor.
Sayın Başkan, bölgede
yaşayan köylülerimizin görüş bildireceği bu toplantıya
dışarıdan insan taşıyarak olur alma peşinde olan
AKP iktidarının bu girişimini kınıyorum.
İnsanlarımızı termik santral isteyen ve istemeyenler olarak
karşı karşıya getirmenin kime ne faydası
olacağını, Keleslileri birbirine düşürmenin
sakıncalı olduğunu belirtiyorum.
Buradan uyarıyorum: Keleste
insanları birbirine düşürmeyin, ÇED toplantısını
lütfen yöre insanlarıyla yapın veya erteleyin.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2012 Newroz'unda güvenlik güçleri
başta Sayın Ahmet Türk olmak üzere milletvekillerimizden
Ertuğrul Kürkcü ve Halil Aksoy'u darp etmiş, Milletvekilimiz Özdal
Üçer'in kaldığı eve baskın düzenlemiştir. Güvenlik
güçlerinin müdahalesinin ardından parti yöneticilerimizden Hacı
Zengin hayatını kaybetmiştir. Başta çocuklar olmak üzere
çok sayıda kişi ağır yaralanmıştır. Kolluk
kuvvetleri halay çeken kitlenin üzerine helikopterden gaz bombaları
atmıştır. Güvenlik güçleri sınırsız gaz
kullanımının yanı sıra ateşli silah kullanmaktan
geri durmamıştır. Benimsenen bu müdahale şekli
ağır yaralanmalara ve ölümlere neden olmuştur. Newroz'dan
dolayı en az 1.095 kişi gözaltına
alınmıştır. Daha fazla yaralanmanın ve ölümün
yaşanmaması için güvenlik kuvvetlerince uygulanan orantısız
gücün nedenlerinin ve nasıl önlenebileceğinin araştırılması
amacıyla Anayasa'nın 98'inci İç Tüzükün 104'üncü ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması
için gereğini arz ve teklif ederiz.
Gerekçe:
Sivil toplumun gelişmişlik
düzeyi ülkenin gelişmişlik düzeyiyle doğru
orantılıdır. Hükümetlerin de farklı kültürlere
yaklaşım tarzı ülkenin demokratik yönetim kültürüyle ilgilidir.
Türkiye'nin çok kültürlü ve çok dilli özelliğini dikkate alırsak
toplumun kültürel özelliklerini sergileyebilecekleri, kutlamalarını
yapabilecekleri ortamın sağlanması ve saygı gösterilmesi
gereği açıktır.
Büyük bir kısmı Türkiye'de
yaşayan Orta Doğu'nun kadim halklarından biri olan Kürtler de
Newroz Bayramını kendi istedikleri gibi, Kürt kültürüne has bir
özellikte toplu olarak kutlama hakkına sahiptir. Bu hak Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 11inci maddesi ve Anayasamızın
34üncü maddesinde garanti altına alınmasına rağmen
hükûmetlerin yaklaşımı tahammülsüzlüğün
sınırlarını zorlamaktadır.
Her türlü baskı ve yasağa
rağmen Newroz günümüzde milyonların toplu olarak
kutladığı bir bayrama dönüşmüştür. Tüm bu süreçte
devletin Newroz Bayramına yaklaşımı Kürt sorununa
yaklaşımıyla aynı olmuştur. 1991'de kitlesel olarak
kutlanmaya başlanmasıyla devlet içerisindeki statüko Newroz'u
kendisine karşı tehlike olarak görmeye başlamış,
güvenlik güçleri eliyle 31 can almıştır. 1992de ise güvenlik
güçlerinin saldırıları sonucu 94 kişi öldürülmüştür.
Yaşanan acı olaylardan sonra
Newroz daha çok kutlanmış, özgürlüğün, direnişin,
demokrasinin ve kültürün simgesi olmuştur. Devlet kitleselleşen
kutlamalara 2000 yılından itibaren izin vermiş, ancak 2008
yılında ve 2012 yılında bu geleneğini bozarak yine
müdahale etmiş ve can almıştır. Devletin yasak
koymadığı, güvenlik güçlerini kullanmadığı
zamanlarda kimsenin burnu dahi kanamadan Newroz kutlanmış ve
barış mesajları verilmiştir.
İktidarın 1990'lı
yıllara dönüş yaparak Kürt sorununu güvenlikçi perspektifte ele
alarak Newroz'u tekrar yasaklatması güvenlik güçlerinin
orantısız müdahalesine neden olmuştur. Halay çeken kitleye ilk
defa helikopterden gaz bombaları atmıştır. Bu
bakış açısı o kadar kontrolden çıkmıştır
ki devletin resmî giyimli polisi, tüm Türkiye halkları nezdinde
saygın bir konumda bulunan Sayın Ahmet Türk'ü darp etmiştir.
Milletvekillerimizden Ertuğrul Kürkcü ve Halil Aksoy darp edilmiştir.
Milletvekilimiz Özdal Üçer'in kaldığı ev
basılmıştır. Güvenlik kuvvetleri silah
kullanmıştır. Parti yöneticimiz Hacı Zengin polis
saldırısının ardından hayatını
kaybetmiştir. En az 1.095 kişi gözaltına
alınmıştır. Başta çocuklar olmak üzere çok sayıda
kişi ağır yaralanmıştır. 2012 Newroz'u bize
göstermiştir ki güvenlik görevlileri sınırsız gaz
bombalarının yanı sıra ateşli silah kullanmaktan geri
durmayacak kadar düşmanca davranmıştır.
Özellikle Hükûmetin etkisindeki medya
organları yaşanan olayları Hükûmetin görüşleri
doğrultusunda aktarmıştır. Sayın Ahmet Türk kendisine
yapılan saldırıyı anlatırken bile haber
kanallarının alt yazıda olayı iddia olarak lanse etmesi,
aynı şekilde, etkili habercilerin ve kanalların bunun sadece
iddia olduğunu sunmaya çalışması durumun ciddiyetini ortaya
koymaktadır.
Yaşananlar bize göstermiştir
ki orantısız müdahalelerde güvenlik kuvvetlerinin
sınırsız gaz ve ateşli silah kullanması
insanların hayatına mal olmaktadır. Daha fazla ölümün
yaşanmaması için güvenlik kuvvetlerince uygulanan orantısız
gücün nedenlerinin araştırılması ve gerekli önlemlerin
alınması önem arz etmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gerekçesini ekte sunduğumuz,
ülkemiz ve Elâzığ ilimiz ekonomisine ciddi katkılar
sağlayan kayısının, üretiminden işletilmesine ve
pazarlanmasına kadar bütün sorunlarının tespit edilmesi, gereken
önlemlerin alınması ve Baskil ilçemizde yaşayanların refah
düzeylerinin artırılmasına katkı sağlamak
amacıyla Anayasanın 98'inci, İç Tüzükün 104 ve 105'inci
maddeleri gereğince bir Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz. 16/02/2012
1) Enver Erdem (Elâzığ)
2) Muharrem Varlı (Adana)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Seyfettin Yılmaz (Adana)
5) Ali Uzunırmak (Aydın)
6) Necati Özensoy (Bursa)
7) İsmet Büyükataman (Bursa)
8) Mustafa Kalaycı (Konya)
9) D. Ali Torlak (İstanbul)
10) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
11) Erkan Akçay (Manisa)
12) Sadir Durmaz (Yozgat)
13) Sümer Oral (Manisa)
14) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
15) Özcan Yeniçeri (Ankara)
16) Oktay Vural (İzmir)
17) Emin Çınar (Kastamonu)
18) Alim Işık (Kütahya)
19) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
20) Oktay Öztürk (Erzurum)
Genel gerekçe:
Baskil ilçemiz, köyleri ile birlikte
1.195 kilometrekarelik coğrafi bir alana sahiptir. İlçemizde meyve
bahçeciliği yoğun bir şekilde yapılmaktadır. Meyve
bahçeciliğinin yüzde 98'ini kayısı bahçeciliği
oluşturmaktadır. İlçe halkının yüzde 90'ının
geçim kaynağı kayısıdır.
İlçemiz kayısı
üretiminde ülke ekonomisinde önemli bir yere sahiptir. Yaklaşık 68
bin dekar alanda kayısı yetiştiriciliği yapılmakta
olup yaklaşık 720 bin kayısı ağacı
bulunmaktadır.
İlçemizde, yaklaşık
yıllık 100 bin ton kayısı üretimi yapılmaktadır.
Elde edilen ürünün yaklaşık yüzde 80'i kuru kayısı olarak,
yüzde 20'si de yaş meyve olarak iç ve dış pazarda
tüketilmektedir. İlçemiz, yaklaşık olarak Türkiye kayısı
üretiminin yüzde 15ini, dünya kayısı üretiminin ise yüzde 7sini
karşılamaktadır.
Baskil ilçemizde yetiştirilen
kayısı, doluluk oranı yüzde 60-70 olduğu dönemlerde 20-25
bin ton yıllık ürüne ulaşmaktadır. Bu rakam, ihraç
değeri olan kuru (islimli, gün kurusu) kayısı
miktarıdır.
Yine ilçemiz, potasyum değerleri
açısından dünya kayısı üretiminin en değerli,
şeker oranı en yüksek ve en kaliteli kayısısını
üretmektedir. Ancak bu değer, işletmeciliğin yeterince
yapılamamasından dolayı ilçemize ve ilimize mal
olamamıştır. Kayısı işletmeciliğinin
ilimizde olması durumunda bu ekonomik değer bölgenin
kalkınmasına ciddi katkı sağlayacaktır.
1990 yılında ilçemizde
kayısı işletme tesisi yapılmış fakat o günden bu
yana bu tesis, bir türlü faaliyete başlamamıştır. Atıl
durumda olan bu tesisin, yeni teknolojiye uygun olarak onarımı
yapılıp ilçemiz kayısı üreticilerinin hizmetine
sunulmalıdır.
İhracatı olumsuz etkileyen
geleneksel üretim yerine, yeni üretim tekniklerinin oluşturulması ve
kayısı üreticilerinin; toplama, depolama, kükürtleme gibi konularda
eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi cihetine gidilmelidir.
Kayısı üreticisine; mazot,
gübre ve zirai ilaç destekleri verilmesi sağlanmalı ve üreticiyi
korkutan fiyat istikrarsızlığının giderilmesi için
tedbirler alınmalıdır. Kayısı üretimine zarar veren
beyaz çil ve larva gibi zararlılarla mücadele edilmesi için bilimsel
kuruluşlardan destek alınması
sağlatılmalıdır.
İlçemizde kayısı
üretiminin arttırılması için, damlama sulama yöntemi
uygulanmalı, sulama alt yapı yatırımları
arttırılmalı ve tarımsal elektrik birim fiyatları
düşürülmeli, toprak analizleri düzenli olarak yapılmalı ve
bilinçli kimyevi gübre tüketilmesi sağlanmalıdır.
Kayısının sodyumca
fakir, potasyumca zengin olması nedeniyle kalp yetmezliği, böbrek
hastalıkları, hepatit, siroz tedavisinde olumlu etkileri olduğu
bilinmektedir. Kuru kayısının beslenme ve sağlık
açısından en önemli bileşiklerinden birisi de diyet lifidir.
Diyet lifi; kabızlık, irritabl kolon sendromu, apandisit, hemoroit,
diş hastalıkları, şişmanlık, şeker
hastalığı, koroner kalp hastalıkları ve klon kanseri
gibi hastalıkların oluşum riskini azaltmakta,
bağırsakların düzenli çalışmasını
sağlamaktadır.
Kayısının
pazarlanmasında dikkat edilecek en önemli husus, kayısının
kurutulmuş meyve yerine, katma değeri yüksek işlenmiş
ürünler hâline getirilmek suretiyle ihraç edilmesi önem
taşımaktadır.
Pazarlamada dikkat edilecek hususlardan
birisi de, kayısı pazarlanacak ülkelerin tüketim
alışkanlıklarına uygun pazarlama teknikleri ve ürünlerinin
oluşturulmasına dikkat edilmelidir.
Son yıllarda kayısı,
kozmetik ve ilaç sanayisinde kullanılmasıyla daha da önem
kazanmıştır. Kayısı iç yağı, benzaldehit,
furfural, aktif karbon, amigdalin, hidrosiyanik asit ve ayrıca kayısı
çekirdeği kabukları biyoyakıt ve biyogaz üretiminde de
kullanılmaya başlanmıştır. Kuru
kayısının ham madde şeklinde satışı yerine
kayısıdan yeni ihraç ürünleri geliştirilmesi ve ürün
çeşitlendirilmesine ağırlık verilmelidir.
Ülkemiz ve ilimiz ekonomisine ciddi
katkı sağlayan kayısının, üretilmesinden
işletilmesine ve pazarlanmasına kadar tüm sorunlarının
bilimsel olarak araştırılması, bölge insanının
daha etkili bir şekilde üretim yapmasına imkân sağlanması,
kayısı işletmeciliğinin ilçemizde geliştirilmesi ve
istihdam yaratması amacıyla, Anayasanın 98'inci ve İç
Tüzükün 104-105'inci maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de son yıllarda giderek
yükselen ırkçılık, milliyetçilik ve hoşgörüsüzlükten
kaynaklı olarak farklı etnik kimliklere, dinî azınlıklara,
sol muhalefete, cinsel yönelimi ve toplumsal cinsiyet kimliği farklı
olan kişilere yönelik olarak işlenen "nefret
suçları"nda ciddi artışlar görülmektedir. Tekçi karaktere
sahip resmî ideolojide tanımlı kimlik üzerinden, farklı
kimlikleri ötekileştiren, hatta düşmanlaştıran nefret
söylemleriyle bu söylemlerin neden olduğu nefret suçlarının
önlenebilmesi ve gereken tedbirlerin alınması amacıyla, Anayasamızın
98, TBMM İçtüzüğümüzün 104 ve 105inci maddeleri gereğince
araştırma komisyonu kurularak sorunun
araştırılmasını arz ve talep ederiz.
1) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil Zozani (Hakkâri)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Sebahat Tuncel (İstanbul)
16) Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) Nazmi Gür (Van)
21) Özdal Üçer (Van)
22) Leyla Zana (Diyarbakır)
Gerekçe:
Nefret söylemi tanımına
ilişkin olarak uluslararası alanda kabul gören bir tanım olmamakla
birlikte; hoşgörüsüzlüğe dayalı olarak suça teşvik etme
niteliği taşıyan her türlü ifade ve söylem olarak kabul
edilmektedir. Bu ifade veya söylem; bir ırka, dine, etnik kökene, gruba
veya cinsel tercihe mensup kişilere karşı nefrete sebep olacak
veya suça itecek söylemleri kapsar.
Nefret söylemi kavramının
uluslararası alandaki muğlaklığının aksine nefret
suçu kavramı Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatında oldukça berrak ve geniş olarak tanımlanmıştır.
Bu tanıma göre nefret suçu: Mağdurun, mülkün ya da işlenen bir
suçun hedefinin, gerçek veya hissedilen ırk, ulusal ya da etnik köken,
dil, renk, din, cinsiyet, yaş, zihinsel ya da fiziksel engellilik, cinsel
yönelim veya diğer benzer faktörlere dayalı olarak benzer özellikler
taşıyan bir grupla gerçek ya da öyle algılanan bağı,
bağlılığı, aidiyeti, desteği ya da üyeliği
nedeniyle seçildiği, kişilere veya mala karşı suçları
da kapsayacak şekilde işlenen her türlü suçtur. Bu tanımda
dikkat çekilen en önemli husus işlenen suçun, tanımlanan bir
kimliğe veya o kimliği çağrıştıran herhangi bir
nesneye yönelik olarak önyargı veya nefret nedeniyle işlenmiş
olmasıdır. Nefret suçu bu yönüyle ceza kanununda örtüştüğü
herhangi bir suçun niteliğini ve sınırlarını
genişletmektedir.
Nefret söylemi ve buna bağlı
olarak işlenen nefret suçları Türkiye'nin en kadim sorunlarından
birisidir. Kökü cumhuriyet öncesine dayanan nefret söylemi ve nefret
suçları, cumhuriyetin kuruluşuyla beraber
farklılıkları yok sayan ve tekçi karaktere sahip olan resmî ideoloji nedeniyle artarak devam
etmiştir. Cumhuriyetle birlikte oluşturulan kimlik tanımı,
eğitim sisteminden idari yapıya, hukuktan siyasete ve medyaya kadar
birçok alanda "tek ırk, tek dil, tek din" söylemiyle
dayatılmaktadır. Dayatılan ve üstünlük atfedilen kimlik
bileşenleri üzerinden yaratılan söylemler, diğer farklı
kimlikleri ötekileştirerek dışlamakta hatta
düşmanlaştırmaktadır. Kimi zaman bu söylemlerin sonucunda
farklı kimliklere sahip kişi veya gruplar suçun hedefi haline
getirilerek ya katledilmiş ya da baskı ve sürgünlerle mağdur
edilmişlerdir.
Cumhuriyet dönemi tarihimize her biri
birer kara leke gibi düşen; Dersimde Alevi Kürtlere, 6-7 Eylül
olayları ile gayrimüslim azınlığa; Maraş, Çorum, Sivas
ve Gazi olaylarıyla Alevilere yönelik olarak nefret kaynaklı katliamlar
yapılmıştır. Bu trajik olayların altında yatan
ana neden, kutsanmış resmî kimliğin ötekileştirdiği ve
düşmanlaştırdığı farklı kimliklere
karşı geliştirilen tahammülsüzlüktür. Yaratılan toplumsal
ve siyasal kültürün medya aracılığıyla kustuğu nefret
söylemleri ve o söylemlerin tetiklediği linç olayları 2000li
yılların ortalarından itibaren tırmanışa
geçmiştir. 2005 yılından itibaren Trabzonda, Sakaryada,
Rizede ve Mersinde TAYADlıların karşı karşıya
kaldıkları linç girişimleriyle birlikte, başta Kürtler
olmak üzere gayrimüslim vatandaşlar ile sol muhalefeti hedef alan 100e
yakın linç girişimi vakası yaşanmıştır.
Rahip Santoro, Hrant Dink, Malatya Zirve Yayınevi katliamlarının
yanı sıra Selendide Romanlar, Batı ve Karadeniz bölgelerinde
yer alan illerin neredeyse tamamında, yerleşik olan öğrenci veya
mevsimlik işçi olarak bulunan Kürtler linç girişimleriyle
karşılaşmışlardır. TAYADlıların 6
Nisan 2005 tarihinde Trabzonda linç edilmek istenmesinin ardından
Başbakanın yaptığı Herkes halkımızın
hassasiyetlerini göz önünde bulundurarak tavrını belirlemeli.
Halkın bu millî hassasiyetlerine dokunulduğu zaman şüphesiz ki
tepkisi farklı olacak. açıklamasından cesaret alan
ırkçı güruhların saldırıları artarak devam
etmiş ve linç girişimleri artık sıradanlaşmıştır.
13 Mart 2012 tarihinde Kütahyanın Emet ilçesinde meydana gelen Kürt
işçilere yönelik linç girişimi bu sıradanlığın
şimdilik son halkasını oluşturmaktadır.
Nefret söyleminin kaynaklık
ettiği nefret suçları veya linç girişimlerinin giderek
yaygınlaştığı ve
sıradanlaştığı bu tehlikeli durumun ivedilikle
incelenmesi, dolayısıyla yeni cinayetlerin, linç girişimlerinin
ve çatışmaların yaşanmaması için etkin önlemler
alınması gerekmektedir.
BAŞKAN Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde
bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair bir talebi
olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep
İç Tüzükün 25inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine
sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın Elitaş, buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkan Vekilliğine seçilen Sayın Engin Altayı ve yeniden
seçilen Sayın Akif Hamzaçebi ve Sayın Muharrem İnceyi tebrik
ediyorum.
Az önceki
yaptığınız bir uygulamayla ilgili görüşümü ifade etmek
istiyorum.
Biliyorsunuz, İç Tüzükün
60ıncı maddesine göre yaptığınız
uygulamanın doğru olduğu fikrindeyim. Ancak, son zamanlarda bir
usul gerçekleşti, usule aykırı olarak bir usul gerçekleşti.
Tüm Meclis başkan vekillerimizin yaptığı gibi, grup
başkan vekillerine, gündem dışı konuşmalardan sonra,
İç Tüzük 60 istisnasında onlara söz veriyorsunuz. Ama son zamanlarda,
gördüğümüz kadarıyla, grup başkan vekilleri sizden
aldıkları sözü başkalarına devrediyorlar. Bu, İç
Tüzükte olmayan fakat Meclis başkan vekillerimizin bir istisna olarak uyguladıkları
hakkın uygun olarak kullanılmadığını ifade etmek
istiyorum.
Umarım bundan sonraki süreçte
Meclis başkanlığı vekilleri ve ilgili
arkadaşlarımız bu konuda daha hassas davranırlar.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.47
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih
ŞAHİN (Ankara), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 126ncı Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 276/2013
Perşembe günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Oktay
VURAL
İzmir
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin,
Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler kısmında yer, alan Kütahya Milletvekili Alim
Işık ve arkadaşlarının (10/81) esas numaralı,
"Ataması yapılmayan öğretmenlerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi" ve Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve
arkadaşlarının (10/322) esas numaralı,
"Öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" ve Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve arkadaşlarının 03 Mayıs 2012
tarih, 4776 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş
olduğu "Öğretmenlerin hayat standartlarında yaşanan
olumsuz değişimin sebeplerinin ve sonuçlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi" ve Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve
arkadaşlarının 14 Ocak 2013 tarih, 8398 sayı ile TBMM
Başkanlığına vermiş olduğu "Atanamayan
öğretmenler ve eğitimin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi" ve Ankara Milletvekili Zühal Topcu ve
arkadaşlarının 10 Mayıs 2013 tarih, 12953 sayı ile
TBMM Başkanlığına vermiş olduğu "Bilgisayar
ve Öğretim Teknolojileri Öğretmenlerinin sorunları ile
bilişim ve Yazılım dersinin müfredata konulması
konularının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi" amacıyla verdikleri Meclis araştırma
önergelerinin 27/6/2013 Perşembe günü (bugün) Genel Kurulda okunarak
görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ahmet Duran Bulut, Balıkesir
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin derin
yaralarından biri atanamayan öğretmenler. Bugün Meclise gelirken,
Meclisin önünde Türkiye Kamu-Senin 4/C mağdurlarıyla ilgili
yapmış olduğu bir toplantıya şahit oldum.
Yıllarda beri, çok uzun zamandan beri işlerinden
uzaklaştırılmış, farklı işlere verilerek
maaşları düşürülmüş, geçim sıkıntısı
çeken, bir türlü kadroya alınamayan, her sene sözleşmeleri yenilenip
iş garantisi bulunmayan bu büyük kitlenin derdini tekrar Hükûmetin
gündemine getiriyor, değerlendirmesini, bu sorunu çözmesini Hükûmetten
istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
atanamayan öğretmenlerle ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş
olduğu önerge üzerine konuşmamı yapacağım. Eğitim,
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından ülkemizde
yürütülmekte. AKP iktidarları yaklaşık on buçuk yıldır
5inci bakanı değiştirmiş oluyor, şu an Sayın Bakan 5inci Bakan olarak Millî
Eğitim Bakanlığını yürütmektedir. Dünyanın hiçbir
ülkesinde hükûmetler eğitim bakanlarını sık
değiştirmezler çünkü eğitim, tarım gibi, sanayi gibi hemen
sonuçları görülecek, alınacak bir sektör değildir.
Yatırımları bugün yapılacak, uzun yıllar sonra sonuçları
olumlu veya olumsuz görülecek bir Bakanlıktır.
Adı şimdilik ,hâlâ, çok
şükür millî kalan ancak uygulamada eğitimden bihaber sadece
öğretimle, dershane derslik arasında çocukların
kalmasını sağlatarak, dünyada 16ncı, 17nci
sıralardaki bir ekonomik seviyede oluğumuz, kişi
başına millî gelirimizin 10 milyon doların üstüne çıktığımız
ifade edilmiş olsa da, eşdeşlerimiz, kendileriyle
ölçüştüğümüz diğer ülkelerle
karşılaştırdığımızda, eğitimde ne
kadar geri olduğumuzu, standartlarımızın onlardan çok
aşağıda olduğunu, maalesef, görmekteyiz. OECD ülkelerinde
öğretmen başına düşen öğrenci sayısı,
derslik başına düşen öğrenci sayısı, bunları
göz önüne getirdiğimizde Türkiye AKPnin on bir yıla yaklaşan
iktidarları döneminde henüz, hâlâ bu sorunu çözememiştir. Çünkü
gördüğümüz kadarıyla Hükûmetin bir eğitim politikası
bulunmamaktadır değerli milletvekilleri. Değişen her bakan
kendini bu konuda dâhi zannedip kendi ve yanındaki ekibinin görüşüne
dayanarak sürekli, eğitimde sistemi değiştirmeye, kadroları
değiştirmeye çalışmıştır. Birinin
yaptığını diğeri bozduğundan bir türlü,
eğitim Türkiyede beklenen seviyeye, maalesef, gelememiştir.
Sayın Bakan eğitimin içinden gelen ilk
bakanlardan biri. Millî eğitim adına ümitvarım bu bakımdan.
Umarım, dilerim çevresini, yine, öncekiler gibi farklı
bakanlıklardan uzmanlarla değil, eğitimle ilgili kadrolarla
doldurarak onların nezaretinde, bilimi kendine rehber edinerek bu konuyu
çözer. Bu bir durum tespiti. Ülkede derslik ihtiyacımız had safhada,
okul ihtiyacımız had safhada, getirilen 4+4+4 sistemi hâlâ, henüz
yerine oturamamış çünkü bunun bir altyapısı
çalışılmadan, ihtiyaçları değerlendirilmeden,
öğretmen sayıları belirlenmeden, bomba gibi, eğitimin
içerisine atılmış, 5 yaşındaki çocukların
ortaöğretim çocuklarına göre yapılmış olan
tuvaletlerde, onlarla aynı ortamları paylaşmak zorunda
kaldığı bir sistem, Ama yine, biz kesintisiz eğitimi henüz
oturtamamışken böyle bir sisteme gelerek ilkokulu dört yıla
indirip artan öğretmenlere ne yapacağımızı
şaşırtıp bodrumlarda, depolarda onlara derslikler açarak
mağduriyetlerini önlemeye çalışıyoruz. Ortaöğretimde
öğretmen ihtiyaçları yine had safhada.
Değerli milletvekilleri, OECD
ülkeleri baz alındığında ülkemizde öğretmen
ihtiyacı çok fazladır. 2012 Eğitim Raporuna göre, OECD
ülkelerinde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı
ortalama 15,9; ortaokulda 13,7; liselerde 13,8dir. Bu ortalamalar baz
alındığında, ülkemizde ilköğretimde 69 bin 775,
ortaöğretimde 109 bin 781, liselerde 33 bin 598 olmak üzere Türkiyenin
213 bin 154 öğretmene ihtiyacı vardır. Bu, kendimizi
kalkınmış, onlarla denk gördüğümüz ülkelerin seviyeleri baz
alındığında ortaya çıkan sayıdır ancak
Bakanlığımız Benim ihtiyacım 128 bindir. diyerek
deklare etmiştir yani bunu yarı yarıya bir sayı
vermiştir. Ancak Bakanlığa verilen kadro ise maalesef 37 bin
706dır. Bakanlık diyor ki: Benim ihtiyacım 128 bin
öğretmen. Hükûmetin Millî Eğitim Bakanlığına
vermiş olduğu kadro 37 bin.
Hükümetleriniz döneminde işte, on
bir yıla yaklaşıyor- sizin sisteminiz içerisinde, çocuklar,
sizin mantar gibi açmış olduğunuz ve açılışı
en kolay olan eğitim fakültelerinden yaklaşık her yıl 40-50
bin öğrenci mezun olmaktadır. Şu an mevcut 350 bin öğretmen
olsun diye, toplumda, Anadoluda oğlum kısa yoldan, kızım
kısa yoldan öğretmen olsun diye eğitim fakültelerini
bitirmiş ancak atanamayan bu yılki mezunlarla sayıları 400
bini bulan öğretmen var. Bu çocuklar ayakkabıcılık yapamaz,
sanayide çalışamaz, bu çocuklar çaycılık yapamaz, bunlar
öğretmen olmuş. Ben, eğitim üzerine eğitim almış,
eğitmeye kendini odaklamış, öğretmen hayaliyle
gençliğini geçirmiş, ancak okulunu bitirdikten sonra
Bakanlığın Biz, herkesi öğretmen yapmak zorunda
değiliz. diye ifade ettiği, karşılık bulduğu bir
gençlik var karşımızda. Bunların bir kısmı
-basından okuyoruz- bunalıma girmiş, bazıları intihar
ediyor. Bu, büyük bir sorun. Hükûmet, belediyelerde bazı kadroları
devlet kadrosuna alıyor. Hükûmet, eğitim içerisinde, teknik
öğretimde bilhassa öğretmenlere kurs verdirerek teknoloji
sınıflarında, ayda 800 lira fark vererek onlardan sistemin
içerisinde faydalanmaya çalışıyor ama mevcut bunun eğitimini
almış çocuklar dışarıda duruyor. 60 bin ücretli
öğretmenle eğitim yürütüyoruz. Bu 60 bin ücretli öğretmen, daha
doğrusu ülkemizin öğretmen ihtiyacı hangi bölgelerde biliyor
musunuz? Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde. Oralarda ücretli
öğretmenler neye göre atanıyor biliyor musunuz? Sayın
Bakanın da bildiğini sanmıyorum. Oralarda terör örgütünün
tavsiyesiyle öğretmenler, üniversiteyi bitirmiş kişiler
sınıflara girdiriliyor. Peki, bunlar denetleniyor mu? Hayır,
denetlenmiyor. Öldürülen terörist cenazelerine okul kapatılıyor.
Bütün okulun öğrencileri oraya götürülüyor. Bakanlığa
bildirdiğim hâlde, okul olarak adını ifade ettiğim hâlde
üzerine gidilmeyip herhangi bir işlem yapılmamış durumdadır.
Sınıflarda terör örgütünün marşlarını söyleten bu
ücretli öğretmenlerin devletin, bakanlığın eğitime
hâkim olabilmesi, eğitimde adaleti, fırsat eşitliğini
sağlayabilmesi, orada bilim öğrenmesi gereken çocuğa ideolojik,
ırkçılık, farklı bölücülük öğreten insanların
mutlak surette önünün kesilmesi adına atama bekleyen bu binlerce
öğretmene Bakanlığın yeni bir şans tanıması,
bu sorunu gidermesi, bu sorunu çözmesi gerekiyor.
Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Avni Erdemir, Amasya Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AVNİ ERDEMİR (Amasya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP Grubunun atanamayan
öğretmenlerin yaşadığı sorunların ve
çalışan öğretmenlerin sorunlarının araştırılması
talebiyle vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, siz değerli arkadaşlarımı ve
öğretmenlerimizi saygıyla selamlıyorum.
Grup önerisinde iki ana konu ele
alınıyor. Bunlardan birisi atanamayan öğretmenler konusu, bir
diğeri de çalışan öğretmenlerin sorunları. Önce,
atanamayan öğretmenler konusuna değinmek istiyorum çünkü biz
üniversite eğitimi konusuna daha geniş bir çerçeveden yaklaşmak
istiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
üniversiteler bilginin üretildiği, öğretildiği, toplumla
paylaşıldığı bilim merkezleri. Üniversitelerde Bir
kamu kurumunda nasıl istihdam edilebilirim?in ötesinde, ülkesi ve kendisi
için büyük hayal ve heyecanları olan gençler yetiştirmek
durumundayız. Mücadelemiz de aslında bunun için bizim. Bakın,
üniversitelileşme oranımız 2002de yüzde 14 iken, bugün yüzde
35lere ulaştı. Yeter mi? Elbette yetmez. Zira, bizim
ulaştığımız bu rakamlara Avrupa 1990lı
yılların başında ulaştı. Eğitim
sosyologları düşük oranlı üniversite eğitimini seçkinci
eğitim olarak adlandırıyor ve tüm dünyada artık,
üniversite eğitiminde kitle eğitiminden yana bir tavır
sergileniyor. Biz, seçkinci eğitimi değil, kitle eğitimini
savunuyoruz AK PARTİ olarak.
Değerli arkadaşlar,
bakın, Japonya ve Güney Kore bugün çağ nüfusunun yüzde 100ünü
üniversite mezunu yapmayı hedef olarak seçmiş. Biz, Avrupanın
90lı yılların başında ulaştığı
hedefe yeni ulaşmışken eğer dünyanın en büyük 10
ekonomisi arasına girmek istiyorsak, büyüt devlet, güçlü toplum
oluşturmak istiyorsak bizim de üniversitelileşme oranını
hızla yükseltmemiz gerekiyor. Kamuda istihdam edilecek kadar üniversite
mezunu yetiştirmeyi eğer hedef olarak seçersek korkarım, bu
kutlu yarışta çok gerilerde kalırız.
Değerli arkadaşlarım,
eğitim mücadelemizi, üniversite mezunlarının kamuda
istihdamı içine hapsedersek, sadece mezunların kamuda
istihdamıyla ilişkisini kurarak yorumlarsak yanlış bir
tartışma yürütmüş oluruz. Korkarım ki üniversite
mezunlarının sadece kamuda istihdamıyla bağ kurarak
yapılan bir tartışma ülkemizi uluslararası rekabette geriye
götürür çünkü tüm dünya, rekabet gücünü üniversite mezunu olmuş insanlar
arasından seçerek geliştirirken biz, lise mezunları
arasından seçerek bu yarışı devam ettirmeye çalışırız
ki başarılı olma şansımız yoktur değerli
arkadaşlar. Evet, ülkemize, kendimize de haksızlık etmeyelim.
Dünyayla, gelişmiş Avrupa ülkeleriyle mukayese ettiğimizde
üniversite mezunlarının istihdam edilme oranlarının
Avrupanın önünde olduğunu görüyoruz. Avrupada ve gelişmiş
ülkelerde üniversite mezunlarının istihdam edilme oranları
ortalaması yüzde 69lar seviyesinde iken ülkemizde bu, yüzde 71ler
seviyesindedir.
Değerli arkadaşlar, daha önce de defalarca ifade
ettim. Elbette atanamayan her öğretmen adayı, iş bulamayan her
genç bizim, hepimizin yüreğini dağlıyor.
İşsizliğin toplumda ne yaralar açabileceğini,
atanamamış bir öğretmen adayının gönlünde hangi
fırtınaların estiğini, hangi dramları
yaşadıklarını elbette biliyoruz. AK PARTİ
iktidarı olarak on yıldır bizim mücadelemiz de işte
asıl tam bunun içindir. Gece gündüz bunun için çalışıyoruz.
Üretim, kalite, ihracat diye bunun için didiniyoruz. Biliyoruz ki ülkemizi
kalkındırmadan, büyütmeden bu sorunları çözmemiz asla mümkün
değildir. Keşke, sihirli bir formül olsa da hemen bu sorunları
kökünden çözüversek.
Değerli arkadaşlarım, bu
konunun tekrar tekrar yüce Meclisin gündemine getirilmesinden şahsım
adına çok üzüntü duyduğumu daha önce de ifade etmiştim. Elbette,
muhalefetin, istediği konuyu Meclisin gündemine getirme hakkı
vardır, buna saygı duyuyoruz. Ancak, bu gençler bizim gençlerimiz.
Bunlar bizim evlatlarımız. Bunların içinde bulundukları
zorluklar elbette önemli. Bunların içinde esen fırtınalar
elbette önemli. Ancak çözüme katkı sunmayacak söylemler, onların
duygularının istismarı, iktidar ve muhalefetin birbirini
yıpratmada siyasi bir malzeme olarak kullanılması, inanın,
en çok bu gençlere haksızlık diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
biz, hiçbir zaman siyasi popülizm yapmadık, gençlerimizin
duygularını asla istismar etmedik. Yapabileceklerimize söz verdik,
eğitim camiamızın ihtiyaçlarıyla ülkemizin gerçeklerini hep
yan yana getirdik. Yapılabileceklerini yaptık ve yapmaya devam
ediyoruz.
Değerli milletvekilleri,
üniversitelerin, arz-talep dengesini dikkate alarak öğrenci
alımı planlaması yapması gerektiğine gönülden
inanıyorum. Bakanlığımız YÖKle bu konuda gerekli
çalışmaları yapmış, ülkemizin ihtiyaçlarına uygun
planlama yapılmıştır. Öğretmen İstihdam
Projeksiyonları Stratejileri ve Sistemlerin Geliştirilmesi Projesi
başlatılmıştır.
Değerli arkadaşlar,
bakın, 2002den günümüze 357 bin öğretmen atandı. Bu, şu
anda çalışan öğretmenlerimizin yarısından fazlası
anlamına geliyor. Evet, 2012de cumhuriyet tarihinin en fazla
öğretmenini atadık ki toplam 57 bin öğretmen.
Değerli arkadaşlar, AK
PARTİ İktidarında 357 bin öğretmen atanacak, kendi
dönemlerinizdeki durum hiç söylenmeyecek, bütün atanamayan öğretmenlerin
hesabı AK PARTİ iktidarından sorulacak.
Gelin arkadaşlar, biraz gerçekçi olalım.
2002de devrettiğiniz Türkiye'de atanamayan öğretmen ve atanamayan
öğretmen sorunu yok muydu? Elbette o gün de vardı bu sorunlar.
Eğer konuya böyle yaklaşırsak, bugün atanamayan hukukçuları
ne yapacağız, atanamayan iktisatçıları ne
yapacağız, atanamayan jeologları, arkeologları ne
yapacağız?
İhtiyaca uygun bir planlamaya evet Ancak, gelin,
deyin ki Biz iktidar olursak üniversite mezunu herkesi kamuda istihdam edebileceğiz.
Bunu demek bana göre hiçbir siyasi parti için mümkün değildir değerli
arkadaşlar. Biz hep dedik Ne aldanan olacağız ne de aldatan
olacağız. Biz biliyoruz ki dünyanın hiçbir ülkesinde
üniversiteyi bitiren herkes kamuda istihdam edilmiyor. Hatta, bugün biz,
dünyada kamuda en fazla personel istihdam eden ülkelerden biriyiz. Bugün
dünyanın en büyük ekonomisi olarak kabul edilen Amerikada bile
işsizlik yüzde 8ler civarında.
Yapmamız gerekeni hep söylüyoruz: Büyümek,
gelişmek. Bizim 2023 vizyonunda ortaya koyduğumuz 500 milyar dolar
ihracat, dünyanın en büyük 10 ekonomisi hedefine ulaşmaktır
çözüm. Bunu başarırsak ne atanamayan öğretmen ne atanamayan
diğer meslek sahiplerinden söz
edeceğiz, sorunlar kendiliğinden çözülecek inşallah. Hükûmet
olarak bugün yaptığımız da gençlerimize gerçekleri
söylemek, milletimizle birlikte bu ülkeyi kalkındırmak ve
işsizliği azaltmaktır. Bunu, biz, milletimizle inşallah
birlikte başaracağız.
Gerçekte, 2002de Başbakanımızın
atanamayan öğretmenler konusunu meydanlarda işlediğini
biliyoruz. Demek ki meydanlarda işlediğine göre devredilen Türkiye'de
de en önemli meselelerden birisi atanamayan öğretmenler meselesiydi.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) On bir yıl oldu, on
bir yıl.
AVNİ ERDEMİR (Devamla) Bunu, evet,
gerekçenizde de açık açık ifade ediyorsunuz. Evet,
Başbakanımız meydanlarda bunu söylemiş ve on bir
yıllık iktidarımızda gereğini de yapmış, 357
bin öğretmen yani bugün çalışan 700 bin öğretmenin
yarısından fazlası AK PARTİ iktidarında
atanmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
tabii, öğretmenlerimizin problemleri var. Yaptığı işin
kıymetini ölçebilecek hiçbir değer yok öğretmenlerimizin. Onlara
hangi maddi imkânları sunarsak az
ancak diğer ücretlerde olduğu hiçbir kimse ama hiçbir kimse
öğretmenin alım gücünün devraldığımız Türkiyeden
daha kötü olduğunu söyleyemez. Yeter mi? diyorsanız. Yetmez, diyoruz.
Öğretmenlerimizin meselelerinin çözülmesi, sorunlarının
çözülmesi inşallah bu da AK PARTİ iktidarına nasip olacak
diyorum.
Meclisi, yüce heyetinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi
lehinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi. (CHP
sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği
atanamayan öğretmenlerle ilgili araştırma önergesinin lehinde
söz almış bulunuyorum ve bir kez daha Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz
önce AKPli arkadaşımız Sürekli muhalefet olarak bu
konuları gündeme getirerek, burada bunları konuşarak
aslında gündemi saptırıyorsunuz. diyor. Asıl gündem oysa,
bu sorunları görüşmek, esas çileli vatandaşların
sorunlarını bu ülkede konuşmaktır. Aslında Türkiyenin
derdi budur. Bu ülke de dört senedir ataması yapılmayan binlerce
çaresiz, genç öğretmen adayı var. KPSS sınavının
yapılacağı gün herhangi bir okula giderseniz, oradaki gençlerin
ağzından dileyebilirsiniz. Üstelik 80, 85, 90 puan ile atanamayan
gençlere tanık olabilirsiniz. Öğretmenlere verilen sözlerin hiçbiri
tutulmadı. Bin bir güçlükle okuyan, idealleri için çabalayan öğretmen
adayları atama vesilesiyle yıllarca mücadele etti, bugün hâlâ
sokaklarda. Bir de, Neden insanlar sokaklara çıkıyor? diye soruyorsunuz.
İşte, nedenleri ortada değerli arkadaşlar.
Öğretmenler, emekliler, işsizler, işçiler, memurlar kime
dokunsanız dert kusuyor. Nasıl bu insanlar isyan etmesin, soruyorum
değerli arkadaşlar. Gezi Parkı olaylarının üç-beş
ağaçtan ibaret olmadığını görün işte. Sebepler
ortada; mesele üç-beş
ağacın çok üstündedir değerli arkadaşlar. Bir öğretmen
taksicilik yaparsa, bir öğretmen hamallık yaparsa o ülkede nasıl
eğitim bekleyeceksiniz, nasıl geleceğimizden umutlu olmayı
bekleyeceksiniz?
Bakanlık atamalar için sayı
açıkladı. Yine, binlerce öğretmen adayı
dışarıda kalacak. Okullarda öğretmene ihtiyaç var mı?
Yok. Neden? Kadroların sayısı sınırlı, ihtiyaç
bu kadar. diyecekler. O zaman da soruyorum: Neden Mamakta, Sincanda,
İstanbulun neredeyse her semtinde, ülkenin her yerinde ücretli
öğretmenler çalıştırılıyor? Çünkü bütçede
eğitime pay ayrılmıyor, öğretmenlere maaş vermek
yerine ücretli öğretmen adı altında tüm hakları, emekleri
sömürülüyor. Asgari ücretle yüzlerce saat derse giriyor bu öğretmenler.
Bir okulda kadrolu öğretmenden çok ücretli öğretmen varsa o okulda
öğretmene de ihtiyaç var demektir. Bu, adaletsizliğin en büyük
örneğidir değerli arkadaşlar. Ücretli öğretmenlik bir
sömürü aracıdır. Bu sömürü düzeninden acilen vazgeçip
öğretmenlere hak ettikleri kadrolar verilmelidir.
Kanayan yaralardan biri de, emeklilikte
yaşa takılma konusudur. Değerli arkadaşlarım, bu konu
çok önemli. Emeklilikte yaşa takılanlar konusu uzun bir süredir
gündemde. 1999 yılından önce sigortalı olup, sonradan çıkan
yasayla emeklilikleri yaş yüzünden ertelenen yaklaşık 5 milyon
yurttaşın talepleri Hükûmet tarafından
karşılanmıyor. Çalışma Bakanı Faruk Çelik bu
konuda çalışmalar başladığını duyursa da
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ise böyle bir yükü Türkiye
bütçesinin kaldıramayacağını öne sürüyor. Hükûmet her
şeyin muhasebesini yapıyor, bir tek vicdan muhasebesini
yapamıyor değerli arkadaşlar. Binlerce, milyonlarca insanın
kazanmış olduğu hak bir türlü verilemiyor. Her konuda sermaye
lehine olmazları oldurarak düzenleme yapan Hükûmet, iş ezilene,
yoksula, asıl mağdur olana gelince elinden nedense hiçbir şey
gelmiyor. Sayıları milyonlarla ifade edilen bu insanlar devlet
tarafından mağdur edildiklerini söyleyerek bunun giderilmesini istiyor.
Son dönemde sokağa çıktılar, olmadı; sosyal medya üzerinden
örgütlendiler, seslerini duymadınız; miting yaptılar,
Başbakana mektup yazdılar, yine olmadı. Şimdi ise
değerli arkadaşlar, çok vahim bir tabloyla karşı karşıyayız;
açık grevine başladılar, yine ses yok.
Basında sık sık yer alan
bu konuda ciddi bir bilgi kirliliği yaşanıyor. Bir bakan o
bakana, bir bakan bu bakana mikrofonu uzatıyor. Bakanlara yaşa
takılanlar sorulduğunda bakıyoruz, mecburi cevabı bile
Hükûmet çalışma başlattı. diye aktarıyor, sonra da
bakan bunları yalanlıyor. Oysa bakıyorsunuz, ortada hiçbir
şey yok. Artık bu insanlarla dalga geçmeyi, umutlandırıp
sonra da o umutları yerle yeksan etmeyi bıraksın artık
sayın bakan. Ülkemizde yaşam ortalamasını düşündüğümüzde
bu insanların talepleri mezarda mı karşılanacak? Yapılması
gereken, onca yurttaşı mağdur etmeyecek bir formülün biran önce
bulunması ve insanların artık rahat bir nefes almasını
sağlamaktır. Göz göre göre onca insanın
yaşadığı bu mağduriyeti deve kuşu gibi
toprağa gömerek çözemeyiz. Partinizin adındaki adalet
kavramını bir kere olsun anlamına uygun olarak
kullanabileceğiniz bir karara artık imza atın. Yoksa adalet
kavramını bir an önce kaldırdığınızı bu
emekli vatandaşlara izah edin, anlatın. Çünkü emeklilikte yaşa
takılanların haksızlığı bu anlamda önemli bir
noktaya gelmiştir. Eğer atanamayan öğretmenler intihar
noktasına gelmişse, eğer emeklilikte yaşa takılanlar
intihar noktasına gelmiş ve ölüm oruçlarına
başlamışsa, Hükûmet bu süreci onarmalı ve bir kez daha
Hükûmete buradan sesleniyorum ve diyorum ki: Bu emekliler konusunu bir daha
buraya getirmemek adına bu süreci aşın. Yaşa takılan
emekliler sorununu çözmezseniz, onlar bu sürece ilişkin daha etkin
mücadeleyi elbette verecekler ama önemli olan ille sokağa mı
çıksınlar, ille ölüm orucuna mı yatsınlar, ille intihara
mı teşebbüs etsinler? Öldükten sonra mı bunlar sorgulanacak?
Bugün bunun çaresini bulmak hepimizin görevi.
Değerli arkadaşlarım,
atanamayan öğretmenler diye tanımlıyoruz, aslında
atanamayan değil, ataması yapılmayan öğretmenler olarak
bakmamız lazım. Çünkü devlet birçok yere kaynak aktarıyor,
birçok yere para buluyor, birçok yerde bu anlamda birçok alana
yatırım yapıyor, insana yatırım yapmıyor. Bu
ülkenin gerçekten eğitimini yapmış insanlar aç, sefil. Bu
insanların büyük bir bölümü, yaşa takılan emekliler pazarda,
pazar toplandıktan sonra oradaki kalanları çöp kutularından alma
durumunda kalmışsa, bu ülkede insanlara
bakışınızın somut göstergesi budur değerli arkadaşlar.
Bunu gidermek, bu Hükûmetin görevi, sizlerin görevi, Parlamentonun görevi.
Bunları sürekli gündeme getiriyorsunuz. demek yerine bu konuda
gereğini yapmak hepinizin görevi. Yoksa getirmeyelim, bir
araştırma
Bunları güzel bir araştıralım.
Gerçekten nedir bu sorun? diye soruna kilitlenme yerine Niye bu
sorunları buraya getiriyorsunuz? diye eleştiri yapmak en büyük
haksızlıktır, en büyük kaçamak uygulamadır. Bu kaçamaklar
yerine köklü çözümler üretmek bu Meclisin görevidir.
Bu duygularla önergenin lehinde olduğumuzu bir kez
daha ifade ediyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz
isteyen Kemalettin Aydın, Gümüşhane Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ataması yapılmayan öğretmenlerin
yaşadığı sorunların araştırılarak
alınacak önlemlerin belirlenmesi konulu Meclis
araştırmasıyla ilgili verilen önergenin aleyhinde söz
aldım.
Bir öğretmen çocuğu ve ailesinde 5
öğretmen olan ve aynı zamanda da öğretim üyesi olan bir
kişi olarak öğretmenlere verilecek hakların aleyhinde söz almam
mümkün değildir ama verilmiş olan Meclis
araştırmasının gerekliliği üzerinde görüşlerimi
belirterek, bu araştırmanın aleyhinde söz almış
bulunuyorum.
Hepimizin bugünlere gelmesinde,
evlatlarımızın yarınlara ulaşmasında,
onların evlatlarının gelecek yüzyıllarda Türkiyeyi
kalkınmış, gelişmiş ve Mustafa Kemal Atatürkün dediği
gibi, muasır medeniyetlerin üzerine taşıması için
öğretmenlerin emeklerine saygımız sonsuzdur ve
geleceğimizin bütün şekillenmesi ve yapılanması
öğretmenlerimizin çocuklarımıza verecekleri eğitim bilgisi
ve o hamurun yoğrulmasıyla mümkündür.
Bu doğrultuda, iktidara geldiğimizden beri,
öğretmenlerimizin tüm özlük hakları, çalışma şartları
ve öğretmenlerimize
Evden göndereceğimiz çocukların
imkânları söz konusu değilse şartlı nakil ile -anneye
verilen ekonomik katkıdan- ilk etapta ulaşamayan öğrencilerin
yatılı bölge okullarına, daha sonra ilköğretim ve ortaokul,
daha sonra da tüm illerimizdeki üniversitelere kadar Türkiyenin
geleceğinin eğitimle olacağını bilen bir siyasi
iktidar olarak her türlü hizmeti vermekle yükümlü hissediyoruz ve 2003ten beri
de birçok değişiklikler hem ekonomik olarak hem de sosyal
şartlarında yerine getirilmiştir.
Neden bu Meclis
araştırmasının aleyhinde söz aldım? Çünkü on
yıllık sürece baktığımızda Türkiyenin kamburu
olan 4+4+4 eğitimine geçilmiş olması, dünyanın birçok
ülkesinde onlarca yıldır uygulanan on iki yıllık
eğitimin zorunlu hâle getirilmesi, imam hatip sorununun çözülmesi,
liselerin zorunlu hâle getirilmesi, okul katkı puanlarının ve
katsayı farkının giderilmesi, Kuran-ı Kerim ve Peygamber
Efendimizin hayatını anlatan ve bunun yanında birçok seçmeli
dersin öğrencilere sunulması eğitimdeki yeniliklerin
başlıcalarıdır.
Tabii ki ben burada yüzlerce
yapılan okul, bina ve fiziki şartların yenilenmesi,
akıllı tahta gibi öğretmen sorunlarının
tartışıldığı bir yerde ekonomiyle çözülmüş
olan sorunlardan bahsetmeyeceğim. Bu sorunların çözülmüş
olduğunu sadece Anadolunun doksan yıldır ihmal edilmiş bir
şehrinden örnek vererek sizlerle paylaşabilirim. Bundan beş
yıl önceye kadar Türkiyede üniversite kazanma sıralamasından
70inci sırada olan Gümüşhanemizde bugün ilköğretimde
sınıf başına düşen öğrenci sayısı 19,
öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 21dir
ve birçok çocuğumuz da son beş yıldır üniversiteyi
kazanmada Türkiyede ilk 10da yer almaktadır. Yani öğretmenlerimizin
sorunları mutlaka varken Anadoluda yaşayan evlatların ve o
ailelerin de sorunları vardı. Elbette ki sorunlar sırayla
çözülürken ailelerle eğitimin altyapısının sorunları
da çözülmüştür.
Yine, hepimiz evlat okuttuk. Bundan
sekiz sene önce kırtasiyecilerde kuyruğa yazılırdık
Matematik, Türkçe, sosyal kitapları gelirse benim için kenara ayır.
diye ama bugün ilköğretime başlayan çocuğumuz masasında
kitabını, yakın zamanda da iPadini ya da tablet
bilgisayarını bulacaktır.
Bütçeden bahsetmeye gerek yok çünkü
öğretmen sorunlarını tartışacağımız bir
yerde, yüzde 536 artan bir bütçeyle 1inci sıraya çıkan eğitimi
herhâlde bütün Türkiye biliyor.
Yine, bütçeden aldığı
pay da yüzde 7,6dan yüzde 11e çıkan bir Millî Eğitimin, Türkiye
için, AK PARTİ iktidarları için nasıl önemli olduğunu bütün
aileler biliyor. Bunun yanında, özellikle adaletli ve fırsat
eşitliğinin sağlandığı bir eğitimde
öğretmenlerimizin de çok büyük katkısı olduğunu biliyor ve
kız çocuklarıyla erkek çocukları arasında okullaşmada
bundan on yıl önce yüzde 10 fark varken, bugün yüzde 98,76 ve 86yla
eşit düzeye getirildiğini de gururla söyleyebiliyoruz.
Başka birçok neden söylenebilir
ama şunu unutmayalım ki, 750 bin çalışan öğretmenin
yüzde 50den fazlası bizim iktidarımız döneminde ve Sayın
Başbakanımızın söz verdiği ölçüde alınmıştır.
Şu anda, Millî Eğitim Bakanlığımız 128 bin
civarında öğretmen açığı belirlemektedir ve bu
hızla giderse en kısa zamanda öğretmen açığı
tamamlanacaktır.
Biz, AK PARTİ iktidarları
olarak, ülkenin geleceğini gençliğe emanet edeceğimizin bilinci
ile gençliğin çağdaş, modern, bilgi seviyesi yüksek, yeni
yüzyılın bilgi teknolojilerinden yararlanan iyi yetişmiş
öğretmenlerden alacakları bir eğitimle Türkiye'yi iyi yerlere
götüreceklerine inanıyoruz. Öğretmenlerimiz ne hak ederse, ne hak
ettiğini düşünüyorsak ve karşılıklı
anlaşıyorsak bunların hepsini ülkenin bütçesi elverdiği
ölçüde onlara teslim edeceğimiz bilinciyle, Meclisin çalışma
temposu içerisinde ve Millî Eğitim Bakanlığımızın
ve Hükûmetimizin -programlarından- tüm sorunları bilen ve çözen bir
Hükûmet olması dolayısıyla, bu kısa süre içerisinde
araştırma önergesinin açılmasını doğru
bulmadığımı, uygun bulmadığımı,
aleyhinde olduğumu belirtir, hepinize saygı ve hürmetlerimi
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Karar
yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter
sayısı istediniz, yerine getireceğim.
Sayın Bulut, söz talebiniz var, ne
için?
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
Efendim, konuşmacı benim söylediklerimi
BAŞKAN Ayakta izah eder misiniz
lütfen Sayın Milletvekilim, yüksek sesle.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
Efendim, konuşmacı benim ifadelerimi çarpıtarak ifade etti. Ona
bir açıklık getirmek istiyorum oturduğum yerden.
BAŞKAN Ne söyledi, neyi
çarpıttı?
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
Yani, atanamayan öğretmen sorununun mümkün olmadığını,
ifadelerimin doğru olmadığını ifade etti.
BAŞKAN Buyurun, yerinizden talep
ediyorsunuz.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
PISA denilen uluslararası
yarışmada, rekabette aldığımız sonucu yüce
Meclise ifade etmek istiyorum. PISA sonuçlarına göre, yapılan
testlerde, dünyada en başarılı 5 ülke, Finlandiya, Güney Kore,
Hollanda, Japonya ve Kanadadır. Buna göre en başarısız 5
ülke ise, Portekiz, İtalya, Yunanistan, Türkiye ve Meksikadır.
Ülkemiz, bu sonuçlara göre, OECD ülkeleri içerisinde sadece Meksikayı
geçmiştir. İşte, öğretmen eksiğiyle, ücretli
öğretmenlerle çarpık çurpuk eğitim sistemiyle eğitimin
uluslararası rekabetteki seviyesi budur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum, karar yeter
sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 27/6/2013
Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Akif Hamzaçebi
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri
İstanbul Milletvekili İhsan
Özkes ve arkadaşları tarafından, 11/6/2013 tarihinde, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan ve AKP Hükûmetinin Gezi Parkı eylemleri
sırasında, söylem ve yaklaşımlarında dinî sembolleri
kendi politikalarına uydurmaya çalışarak dini istismar etmelerinin
araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin (958 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 27/6/2013
Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin, aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisi lehinde söz isteyen İhsan Özkes, İstanbul Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
İHSAN ÖZKES (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun araştırma önerisiyle ilgili söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gezi Parkı eylemleri, kula
kulluğa karşı duruştur, kul hakkı, yetim hakkı
yiyenlere karşı bir direniştir. Halk, Artık yeter gari,
biz de insanız, bizim de haklarımız var, esir değiliz, köle
değiliz. diyor.
Gezi Parkı eylemcilerinin Miraç
Kandilinde camilerden çıkan cemaate saldıracakları söylendi,
yazıldı ancak Gezi Parkında Miraç Kandilinde kandil simitleri
dağıtıldı, polislere ikram edildi, Kur'an okundu, namaz
kılındı, dua edildi, ezan okunurken herkes sustu, topluca cuma
namazı kılındı, namaz kılanların huzuru için el
ele tutuşup duvar örenler oldu, başörtülü eylemcilerle birlikte
hareket edildi, başörtülüler saygı ve hürmet gördü.
Tüm bunları kıskananlar, din
iman ayrışması tuzaklarının
tutmayacağını görünce küplere binenler bu temiz ve yürekli
gençlere ateş püskürdü. Halkı, eylemciler üzerine
kışkırtıp galeyana getirmek için pervasızca akıl
almaz karamalar, suçlamalar yapıldı. Sağduyulu birkaç televizyon,
camilere can havliyle sığınan, orada tedavi olan mağdur ve
mazlum gençlerin o çaresizliklerini ekranlardan göstermeselerdi, aziz
milletimiz gerçekleri görmeseydi, belki de Başbakana inanıp telafisi
mümkün olmayan toplumsal olaylar ve kaos yaşanabilirdi. Yüce Allah,
ülkemizi, tahriklere kapılmayan halkımızın
hoşgörüsüyle büyük bir olası felaketten korudu. Polisin tazyikli
suyundan, biber gazından, copundan, tekmesinden kurtulmak için can
havliyle camiye sığınan gençlere kin ve intikam tamtamları
çalındı.
Ben 1999-2002 yıllarında
Beyoğlu Müftüsü olarak Dolmabahçe Camisinin hünkâr mahfilinde bulunan
Beyoğlu Müftülüğündeydim. Dolmabahçe Camisinde vaazlar verdim,
orayı çok iyi biliyorum. Orası meskûn mahal değildir. Civardaki
Dolmabahçe Sarayına sığınmalarına zaten müsaade
edilmiyor. Orada camiden başka bir mekân yok ki
sığınsınlar. Şayet caminin yerinde kilise olsaydı
kiliseye girerlerdi, havra olsaydı havraya girerlerdi. Orada camiden
başka seçenek yoktu ki camiye girmesinler. Camiye
sığınmaktan başka çaresi olmayanlara, canlarını
kurtarmak için camiye sığınanlara Camiye niye geldiniz?
dercesine tavır almak için Allah korkusu ve insan sevgisi olmaması
gerekir. Allahın evlerine Allahın kullarının
sığınmasından daha doğal ne olabilir? Camilere
sığınan eylemcilerin gözlerine sürdükleri sirkelerin petlerini
içki diye göstermek dine, imana sığar mı? Adanada Amerikan
askerlerinin camiyi tahrip edip Kuranı parçalamasına gıkı
çıkmayanlar, camiye sığınan temiz vatan evladına kin
kusuyor. Başbakanın sağ salim evlerine dönmeleri için dua
ettiği Amerikan askerleri Irakta camileri tahrip ederken, yakıp
yıkarken ayakkabılarını mı çıkardılar,
zemzem suyu mu içtiler? Irakta camileri bombalamaktan dolayı idamla
yargılanan Tarık Haşimi Türkiyede neden krallar gibi
ağırlanıyor? Fatihte bir camide imamı bir kişi
öldürdü, bu katili de cemaat hep birlikte camide öldürdüğünde hiç ses
çıktı mı? Öte yandan, camilerde yapılan siyasi
propagandaya, riyaya, gösterişe, hırsızlığa,
yolsuzluğa ses çıkaran var mı?
Elbette camide içki içene insan
denilemez ancak içilmediği hâlde içildi demek de ne Müslümanlığa
ne de insanlığa sığar. Şayet Dolmabahçe Camiinde içki
içilmiş olsaydı, Tayyip Erdoğan bu görüntüleri miting meydanlarında
dev ekranlardan gösterir, malum kimi medya da reklam arası vermeden her
gün yirmi dört saat yayınlardı.
Başbakan, 11 Haziran 2013te
partisinin grup toplantısında Ayakkabılarla Bezm-i Alem Valide
Sultan Camiine gireceksin, orada içeceksin. Bu ülkenin dinî mabetlerine
karşı bu saygısızlığı yapacaksın. Ne
adına? Çevre adına. Caminin müezzinini tehdit edeceksiniz, ondan
sonra farklı şekilde konuşturacaksın. Böyle bir şey
olmadı. Ne olmadı? Bütün görüntüler elimizde, cuma günü
arkadaşlarımıza bunları görüntüyle vereceğiz.
Bunların hepsini milletim görecek, milletimize bunların hepsini
sunacağız. demişti. Cuma gününün üzerinden iki hafta geçti,
hani nerede görüntüler? Hodri meydan, madem görüntüler elinizde, neden
göstermiyorsunuz? Gerçekte böyle bir şey yok mu? Yoksa montajı
mı devam ediyor? Boş ve yassılmış bira
şişesini caminin dış penceresine kimler koydu? Camide
kimler hangi ahlaksızlıkları yapmışlardır? O
hengamede hem de camide hangi ahlaksızlık yapılmıştır,
neden açıklamıyorsunuz? Böyle bir şey yoksa hangi
ahlaksızlar, bu ahlaksızlığı ortaya atmışlardır?
Din görevlileri yalanla imanın bir arada olmayacağını iyi
bilirler. Zorlansalar da yalan söylemezler. İmamı Azamın
yolunda olan imamlara saygı ve sevgi göstererek hakkı ve hakikati ayakta
tutalım. İslamda insanlar bir tarağın dişleri gibi
eşittir.
Yüce Allah Camiler, mescitler
Allahındır. buyuruyor. Camiler Başbakanın tekelinde
değil, babasının tapulu malı da değil. Camiler 76
milyon insanımızın ortak, kutsal değerleridir. O destan
yazan gençlerin her birinin o camiye girmeye Başbakan kadar hakları
vardır. Onlar camide Allaha ibadet edip avlusunda dış güçlere
itaat etmezler. Sütçü İmamın kovduğu düşmanlarla iş
birliği içinde olanlar kim? Büyük Ortadoğu Projesi eş
başkanı olan kim? Yahudi üstün cesaret ödülü alan kim?
Başbakan, Yanında bebeğiyle
şiddete uğrayan başörtülü kadını görmüyor. diyor.
Sahi, bu olayı kimse görmüyor mu? Hiçbir kamera kaydı, hiçbir
şahit yok mu? Yine, Kadıköy, Suadiyede Kuran kursu
öğrencileriyle ilgili iddiaların hiçbir delili yok mu, yoksa hayaller
gerçek gibi mi gösteriliyor?
Başbakan, yüce dinimizi kendi
hâkimiyeti için baskı aracı olarak kullanıyor. Onların
milyonlarca tweetine tek bir besmelemiz yeter. diyor. Bu milletin bir
parçası değil miyiz biz, biz Müslüman değil miyiz? Bizim
besmelemiz yok mu? Yaptıklarınız karşısında zaten
Lâ havle ve lâ kuvvete diyoruz. Tuzaklarınızın üstünde
Allahın tuzağının olduğunu siz de iyi biliniz. Oy
uğruna Allahın ayetlerinin mitinglerde siyaset malzemesi
yapılması, kendi saltanatları için alet edilmesi reva
mıdır? Miting meydanlarında okunan ayetleri Allah 2013
yılında Tayyip Erdoğana göndermedi, bin dört yüz yıl önce
Hazreti Muhammede gönderdi.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Nasıl benzetme yapıyorsun!
İHSAN ÖZKES (Devamla) Yüce Allah
dinimizi Tayyip Erdoğan Din iman, cami Kur'an diyerek iktidar olsun,
halkı ayrıştırsın, ötekileştirsin, baskı ve
sindirme aracı yapsın diye göndermedi.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Nasıl benzetme bu!
İHSAN ÖZKES (Devamla) Halkı
yönetmekte zorlandıkça Allah, Peygamber diyor. Her sorunu cami, Kur'an
ile çözmeye çalışıyor. Başörtüsü hâlâ sürüp sürüp
yediği kaymak olmaktan kurtulamadı. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Adalet ve eşitliği
sağlayamayınca, Eşitlik ancak musalla taşında olur.
diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İHSAN ÖZKES (Devamla) Halk aç
susuz, perişan ve çaresiz Ya sabır çekerken, o Ya Fettâh diyor.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
İHSAN ÖZKES (Devamla) Her
sıkıştığında din, iman demek en kolay ve en basit
taktiği oldu. Ülkeyi ne kadar zora sokarsa, o kadar din iman, cami,
Kur'anla paçayı kurtarmaya çalışıyor.
İSMAİL AYDIN (Bursa) Geç
yerine, geç!
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Özkes.
İHSAN ÖZKES (Devamla) Ne kadar
bağırarak din iman diyorsa, biliyoruz ki o kadar zordadır.(AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Özkes
İHSAN ÖZKES (Devamla)
İdarecilikteki zafiyeti ve eksikliği oranında manevi
değerlerimizi istismar ediyor. AKP'li seçmenler bile aynı filmi
seyretmekten sıkıldılar artık.
İSMAİL AYDIN (Bursa) Geç
yerine, geç!
BAŞKAN Sayın Özkes, lütfen
İHSAN ÖZKES (Devamla) Bu milleti
germeyin, kutuplaştırmayın, ayrıştırmayın,
kin ve nefretten kaçının, Allah'tan korkun ve tövbe edin.(AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Bahçekapılı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Efendim, gördüğüm kadarıyla ve okuduğumuz
kadarıyla Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi, AK PARTİ
Hükûmetinin siyasette dini istismar etmesi, siyaseten AK PARTİnin dini
istismar etmesi üzerine verilmiştir.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Etmiyor musunuz?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sizi ilgilendirmiyor. Size cevap vermiyorum, Başkanla
konuşuyorum. Susun!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Siz devam edin konuşmanıza.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın konuşmacı konuşmasının
başından sonuna kadar dini siyasete alet etti, bu konuda
Başbakanımıza da hakaret etti. Sataşmadan söz istiyorum
efendim.
BAŞKAN İki dakika söz
veriyorum Sayın Bahçekapılı, lütfen yeni sataşmaya mahal
vermeyelim.
Buyurun.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Recep Özel konuşacak.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Gerçi
Anayasa Mahkemesinin kararı var kapatılmayla ilgili Sayın
Başkan. 2008 yılında AKPnin bu konuda, dinî istismar
ettiğiyle ilgili Anayasa Mahkemesi kararı var.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Anayasa
Mahkemesi zimmete para geçirdi diye karar verdi, on altı yıl önce.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ama hatip doğru
söyledi, Anayasa Mahkemesinin kararı var.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce, burada CHP Grubu adına konuşan
-eski müftü zannedersem- bir ara müftülük de yapmış olan
zatımuhterem, konuşmasının başından sonuna kadar
Sayın Başbakanımıza, Genel Başkanımıza bir
müftüye yakışmayacak şekilde ve müftülük göreviyle hiç bağdaşmayacak
şekilde, din adamı kisvesiyle bağdaşmayacak şekilde
hakareti burada milletin önünde paylaştı.
Bir kere, o kötü, kem söz sahibine aittir, bu sözlerin
hepsini size iade ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) Hangi söz?
RECEP ÖZEL (Devamla) - Bir diğer konu, camiye giren
gençleri, ayakkabısıyla giren gençleri, orada içki içen gençleri
burada temiz ve yürekli gençler olarak bir destan yazdılar diye burada
söyleyebilmek var ya, bilemiyorum yani müftüye
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Müezzini altı
saat niye sorguya aldınız Recep Bey?
RECEP ÖZEL (Devamla) Neresinde
O camide vaaz verdim.
diyor, vaaz verdiği o mabedin kutsaliyetine aykırı konuştu
sayın hocam burada.
SAKİNE ÖZ (Manisa) Niye işinize
gelmediği için mi öyle diyorsun?
RECEP ÖZEL (Devamla) Siz, oradaki gençleri
Elbette ki,
cami hepimizin, ne bizim ne sizin, bütün Müslümanların ortak alanı,
herkes buraya girebilir, bizim tekelimizde diye hiçbir şey de söylemiyoruz
ama orası ibadet yeri.
SAKİNE ÖZ (Manisa) Sizin tekelinizde!
RECEP ÖZEL (Devamla) Oraya gelip
adabımuaşeret dairesinde ibadetlerini herkes yapabilsin. Ama oraya
gelip içki içmek, oraya ayakkabıyla girmek, o mabede uyabilir mi ya, böyle
bir şey olabilir mi?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Yazıklar olsun!
RECEP ÖZEL (Devamla) Bakın, Cumhuriyet Halk
Partisi, şu eylemler sonucunda şunu diyebilse: Ey eylemciler, ey bu
yürüyüşü, protestoyu dile getirenler; siz mesajı verdiniz, artık
evlerinize çekilin. Biz sizin adınıza siyaset kurumu olarak
gereğini Mecliste, siyaset platformunda yapacağız.
diyeceğinize, demeniz gerekirken
onu diyemiyorsunuz ya. Hâlâ daha o gençleri
kışkırtıyorsunuz.
Dikmen Caddesinde yürüyen gençler diyor ki: Müslüman
uyuma, sarhoşuna sahip çık. Herhâlde bütün sarhoşlara
Sayın Özkes sen sahip çıkacaksın.
BAŞKAN Sayın Özel, lütfen.
RECEP ÖZEL (Devamla) Böyle bir ifade olabilir mi ya?
Siz Ey gençler, yıkıp dökmeyin, kırmayın! Biz gerekli
siyaset platformunda bunları yapacağız. deseniz, bu
erdemliği gösterebilseniz siz de kazanırsınız, ülke de
kazanır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
RECEP ÖZEL (Devamla) Hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Başbakan
diyor: Yüzde 50yi üzerinize salarım. Ona niye engel olmuyorsunuz Recep
Bey? Eli silahlı insanlar, sopalı insanlar saldırıyor.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Maraton başladı şimdi.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın Özkes, buyurun.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Sayın
Başkanım, bir müftüye yakışmayan sözler söylemişim.
BAŞKAN Ama siz müftü değilsiniz ki,
milletvekilisiniz.
İHSAN ÖZKES (İstanbul)
Ancak ben emekli bir müftüyüm efendim. Dolayısıyla, bana
sataşmıştır, söz hakkı istiyorum efendim.
BAŞKAN İki dakika,
sataşma nedeniyle ama yeni sataşmaya mahal vermeyelim lütfen.
Buyurun.
İHSAN ÖZKES (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Hiç
konuşma, boşuna konuşma.
İHSAN ÖZKES (Devamla) - Ben bir
müftüye yakışan konuşma yaptım, dedim ki
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Size yakışanı yaptınız.
İHSAN ÖZKES (Devamla) - Dedim ki:
Hodri meydan.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Yazıklar olsun size!
İHSAN ÖZKES (Devamla) - Dedim ki: Hodri meydan.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Yazıklar olsun size!
İHSAN ÖZKES (Devamla) Hodri
meydan dedim. Görüntüleri neden yayınlamıyorsunuz? dedim.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Yazıklar olsun size!
ENGİN ALTAY (Sinop)
Saygılı ol biraz Beyefendi, karşında bir milletvekili var
senin.
İHSAN ÖZKES (Devamla) - Dedim ki:
Camide içki içen insan değildir ama içki içilmediği hâlde
İçildi. diyen de insan değildir. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı laf atmalar)
Siz, orada içki içildiğini ispat
edemiyorsunuz.
RECEP ÖZEL (Isparta) Niye edemiyoruz
ki, resimler var.
İHSAN ÖZKES (Devamla) - Allahtan
korkun! Allahtan korkun! İftira etmeyin! Müslüman iftira etmez.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Ediyorsun.
İHSAN ÖZKES (Devamla) - Sizin
içinizde hiç Allah korkusu yok mu ya! İçinizde Allah korkusu yok mu!
RECEP ÖZEL (Isparta) Hocam, sen ne
diyorsun?
BAŞKAN Sayın Özkes, lütfen
İHSAN ÖZKES (Devamla) - Oraya can
havliyle sığınmış,
kendisini oraya atmış gençlerden bahsediyoruz.
Amerikan askerleri
ayakkabılarını mı çıkardılar Iraktaki camileri
tahrip ederken, yakıp yıkarken? Neden bir şey söylemediniz o
zaman?
RECEP ÖZEL (Isparta) O da
yanlış Hocam.
İHSAN ÖZKES (Devamla) - Niye bir
şey söylemediniz? Niye?
RECEP ÖZEL (Isparta) O da
yanlış.
İHSAN ÖZKES (Devamla) - Onlara dua
etti sizi Genel Başkanınız, onlara dua etti.
Allahtan korkun! Utanın! Yüzünüz
var mı be! Yüzünüz var mı! Hangi yüzle konuşuyorsunuz!
BAŞKAN Sayın Özkes, lütfen,
temiz bir dille konuşalım.
İHSAN ÖZKES (Devamla) Hangi
yüzle konuşuyorsunuz!
Geliyorsunuz burada, böyle
RECEP ÖZEL (Isparta) Hocam, sende yüz
mü var!
İHSAN ÖZKES (Devamla) Kimde?
RECEP ÖZEL (Isparta) Sende yüz mü
var!
İHSAN ÖZKES (Devamla) - Aynaya bak
sen, aynaya. Allah korkusu yok sizde. (CHP sıralarından
alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) Aynaya bak
Hocam.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) İçinde
Allah korkusu olan teröristleri savunmaz. DHKP-Clileri savunur hâle geldiniz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Metin Külünk, İstanbul Milletvekili.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
METİN KÜLÜNK (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz aslında önümüze
bakıyoruz. Türkiye, 2023ü konuşan, 2071i konuşabilen bir
Türkiye hâline geldi. Bunu başaran AK PARTİ iktidarını,
küresel ölçekte ilgiyle, dikkatle takip eden bir dünya denge sistemi ortaya
çıktı.
Onun için, değerli
arkadaşlarım, hüsnüniyetinizi muhafaza edin, bu kürsüden bu ülkenin
liderine, bu hareketin, bu milletin bağrında büyüttüğü
evladına hakaret etmeye kimsenin gücü yetmez, yetmeyecektir de. Onun için,
bizim liderimiz bu ülkenin Başbakanının sevgisi ve
hoşgörüsü, bu kürsüden ona hakaret edenlerin kininden ve öfkesinden daha
yücedir, bunu herkes bilsin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul)
Kime karşı!
METİN KÜLÜNK (Devamla)
Değerli milletvekilleri, tekrar Gezi Parkının arkasındaki
hakikatleri konuşmak için bu kürsüdeyiz, CHP grup önerisinin de aleyhinde
söz almanın bir vazife olduğu noktasında şüphesiz
inancım var.
Mayıs ayında ne oldu,
şöyle bir bakın: 46 milyar dolarlık havaalanı ihalesi,
Japonyayla 22 milyar dolarlık nükleer enerji ihalesi, üçüncü Boğaz
köprüsü, borsada 93 binin üzerine çıkan endeks, Merkez
Bankasının rezervleri 135 milyar dolar, gösterge faizi 63ten
geriledi 4,61e, milletin kasasında kalan para 642 milyar dolar,
ardından kredi notu yükseldi, IMFe borç sıfırlandı,
birileri küresel ölçekte rahatsız oldu.
Niye mi rahatsız oldu? Çünkü
Türkiye, kendi iradesiyle ayakta durmayı başaran, finansal ve
iktisadi noktada bağımsızlığını ilan eden
bir Türkiye ortaya çıkardı AK PARTİ iktidarıyla.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
600 milyar borçla!
METİN KÜLÜNK (Devamla)
Arkasından bir de baktık, masum gösterilerin arkasından bir ses
yükseldi. Biz bu sesi Sevrde iyi tanıyorduk, Sevrde bu millete
dayatılmak istenenin ne olduğunu biliyorduk. Meğer Sevrin 2013
versiyonu da varmış. Bir de baktık, başbakan
yardımcımızın karşısına çıkan grup dedi
ki: Efendim, ferman buyurdular, Boğaz Köprüsü iptal, HESler iptal,
nükleer santraller iptal, Kanal İstanbul iptal. Başka? Ferman
buyurdular efendim, havaalanı iptal. Biz bu aklı Sevrde zaten
tanıyorduk. Biz bitti zannediyorduk, meğer bu aklın 2013
versiyonu da varmış, bunun içeride de müttefikleri varmış
meğer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama
unuttukları bir şey var, birinci Sevri Gazi Mustafa Kemal ayaklar
altına almıştı, ikinci Sevri de bu ülkenin
Başbakanı, lideri Recep Tayyip Erdoğan tarihin çöplüğüne
fırlattı, attı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Başbakanınız bu kadar hakaret ederken neredeydiniz Atatürke?
METİN KÜLÜNK (Devamla)
Saldırının kaynağını bir kez daha sizlerle
paylaşmak istiyorum. Siz masumsunuz, sizin bu saldırının
kaynağını anlamaya aklınız da yetmez, fikriniz de
yetmez.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Siz çok bilgilisiniz yani o kadar belli oluyor ki!
METİN KÜLÜNK (Devamla)
Saldırının kaynağını bir kere daha anlatayım
size de hüsnüniyetinize inanarak belki tefekkür edersiniz.
GÜRKUT ACAR (İstanbul) Nihayet
Mustafa Kemalci mi oldunuz?
METİN KÜLÜNK (Devamla)
Saldırının kaynağını bir kez daha ifşa
ediyoruz. Küresel finans oligarşisi, güneş batmayan imparatorluk
hayalini bir türlü bırakmak istemeyen güçlerin istihbarat örgütleri
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Kuzey Kürdistan meselesini bir söyler misiniz, ne diyorsunuz o konuda siz?
Sevrin asıl hortlatılması odur. Siz asıl görmeniz
gerekenleri görün arkadaşlar.
METİN KÜLÜNK (Devamla)
içeride
başlayan masumane hareketleri, Gezi hareketini, küresel sermayenin,
küresel finans oligarşisinin dış politika aparatı olan yasa
dışı terör örgütlerinin eliyle bir istihbarat operasyonuna
dönüştürmüştür. Siz de bu oyunun çok güzel
figüranlığını yapmışsınız, tarih
boyunca yaptığınız gibi. Biz bu oyunu 60da gördük, 71de
gördük, 80de gördük, 97de gördük. Aynı oyun defalarca tekrarlandı.
Ancak, bütün bu oyunu izleyen milletimiz bu kez oyunu fark etti ve Tuzağa
düşmeyeceğiz. dedi ve bu oyundan geri durdu ve bu büyük oyunu, büyük
feraseti, büyük basireti ile bozdu, tekrar tekrar dayatılmak istenen bu
sahneleri tarihin çöplüğüne bıraktı.
Türk devleti 1071, 1453, 1923te
yaşadığı önemli, tarihî bir virajı idrak etmektedir.
Artık hedef, muasır medeniyet değil, muasır medeniyetin
seviyesini aşmaktır. Yeni bir düzen vardır artık. Yedi
düvel bir araya gelse, Allahın izniyle bu milletin yükselişinin
önünde durmaya asla ve kata güçleri yetmeyecektir artık.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
BOP Eş Başkanı kim Sayın Vekil?
METİN KÜLÜNK (Devamla) Çünkü bu
millet kararını vermiştir, bu oyunu bozmuştur.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Emperyalizmle
iş birliği yapan kim?
METİN KÜLÜNK (Devamla) Yeni bir
devlet hakkı vardır. Gezi operasyonu, Türkiyeye diz çöktürmek
isteyenlerin Sevri bir kez daha
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
BOP Eş Başkanı kim? Bundan onur duyan kim?
METİN KÜLÜNK (Devamla)
hortlatmak için ortaya koydukları oyundan başka bir şey
değildir. (AK PARTİ ve CHP milletvekilleri arasında
karşılıklı laf atmalar)
Değerli milletvekilleri, ekonomik
dilencilikten, projeleri düşmanlarınca üretilmekten kurtulan bir
Türkiye var. Siyasette tabi olmaktan, belirlenen olmaktan çıkan bir
Türkiye var. Bakanlıklarının binasını yapabilmek için
Bulgaristandan kireç ustası getiren Türkiye yok artık. Bugün
insansız hava aracı üreten bir Türkiye var. Sizin bu büyük
yürüyüşün lideri Recep Tayyip Erdoğana bu milletin sahip
çıkışını anlayabilmeniz için önce
aklınızı ve yüreğinizi temizlemeniz lazım. Bu
milletimiz bu kez liderinin arkasında dimdik durmasını
bilmiştir. Alparslana, Fatihe, Mustafa Kemale yapılmak istenenin,
yaşatılmak istenenin
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) -
Mustafa Kemali anıyorsunuz artık ya! Hatırladınız ya!
METİN KÜLÜNK (Devamla) -
liderimize yapılmasına asla bu millet izin vermemiştir,
vermeyecektir. Artık bu millet Gezi sürecini bakın nasıl geride
bıraktı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
METİN KÜLÜNK (Devamla) - Bir kez
daha sizin eserlerinizle bu milletin eserini paylaşacağım. Bak,
Cumhuriyet Halk Partisi sıraları, bu sizin eseriniz.
(Hatip, elindeki resimleri Genel Kurula gösterdi)
RECEP ÖZEL (Isparta) Camiyi göster,
camiyi.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Terör
örgütlerinin resimleri.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) -
21 Mart nevruzda Abdullah Öcalan posterlerini kim astırdı?
METİN KÜLÜNK (Devamla) -
Bakın, bu sizin eseriniz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Hâlen daha o polis teşkilatına
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Utanın
be! Bunu savunuyorsunuz!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Cizrede neden karşı durmuyorsunuz? Burada bir hile
yapıyorsunuz, her şeyi söylemiyorsunuz!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Şuna
bak ya, utanmanız lazım ya!
METİN KÜLÜNK (Devamla)
Bakın, Sayın Milletvekili, bu coğrafyada Türklerle Kürtlerin
kaderi birdir
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Biz de onu söylüyoruz ama Kuzey
Kürdistandan bahsediyorlar şu anda, niye sesinizi
çıkarmıyorsunuz?
METİN KÜLÜNK (Devamla) - Bu kaderi
siz, sizin zihniyetiniz ayırt etmek istedi. Bu kaderi ayırt etmeye
sizin ulusçuluk misyonu mikrobunuzun asla gücü yetmeyecektir. (AK PARTİ ve
BDP sıralarından Bravo! sesleri, alkışlar) Bu
coğrafyada Türklerin kaderiyle Kürtlerin kaderi
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Ben ulus devletten vazgeçtim. diyorsunuz. Yok artık, Türkiyeyi
böleceksiniz!
METİN KÜLÜNK (Devamla) Bu
coğrafyada Türklerin kaderiyle Arapların kaderi, bu coğrafyada
Türklerin kaderiyle Boşnakların, Arnavutların, Alevilerin kaderi
birdir, sizin bunu ayırt etmeye gücünüz yetmeyecektir.
SAKİNE ÖZ (Manisa)
Ayrıştıran sizsiniz!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) -
Siz bunları yok etmeye çalışıyorsunuz, o birlikteliği
siz yok etmeye çalışıyorsunuz.
METİN KÜLÜNK (Devamla) Bak,
sizin Gezi Parkınız burada. (AK PARTİ sıralarından
Bak, bak, orada, bak sesleri)
RECEP ÖZEL (Isparta) Bak, bak, hocam
bak!
METİN KÜLÜNK (Devamla) - Bak,
sizin Gezi Parkınız burada. Bak, sizin Gezi Parkınız
burada, bak. Daha yetmedi mi?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Fazla
şey etme
METİN KÜLÜNK (Devamla) - Bak
şimdi, bak şimdi değerli milletvekilleri, bir de istiyor musunuz
size milletin Gezi Parkını göstereyim? Peki, buyurun, bu da milletin
Gezi Parkı, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) Bak, bak, bak!
Gördün mü hocam?
SAKİNE ÖZ (Manisa)
Yaptıklarınızı mı gösteriyorsunuz?
METİN KÜLÜNK (Devamla) Bak, bu,
Türkiye'nin, Anadolunun Gezi Parkı. Bak, emekçiyi görüyor musunuz, sizin
kirlettiklerinizi ve yok ettiklerinizi imar etmek için nasıl alın
teri döküyor, bir alkışlayın saygıdeğer
milletvekilleri. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
O insanlar sahip çıkmasaydı o parkı yok ediyordunuz,
ağaçları yıkıyordunuz.
BAŞKAN Sayın Külünk,
lütfen, temiz bir dille konuşalım.
METİN KÜLÜNK (Devamla) Bak, Gazi
Mustafa Kemal Atatürkün anıtı. Neredesiniz?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
İnsanlar sahip çıkmasaydı o hâle gelmeyecekti.
METİN KÜLÜNK (Devamla) - Siz
kirlettiniz, biz temizledik.
Bak, final fotoğraf:
İşte, Türkiye bu! İşte, sizin kirlettiklerinizin üzerine
bizim ortaya çıkardığımız Türkiye gerçeği burada.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
BİRGÜL AYMAN GÜLER (İzmir)
Göster, biber gazını göster, TOMAları göster!
METİN KÜLÜNK (Devamla)
Saygılarımı sunuyorum saygıdeğer milletvekilleri. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Kandırıyorsunuz kendi kendinizi, gerçekler bunlar değil!
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın
Başkan, hatip konuşmasında -yani müteaddit defalar, hangi birini
söyleyeyim- partimize çok çeşitli sataşmalarda bulundu yani bizi
çevreyi kirletmekle de suçladı, terör örgütleriyle ilintiyle de
suçladı. Söyleyeyim daha Sayın Başkanım? Yani Türklerin
kaderiyle, Kürtlerin kaderiyle
BAŞKAN Sayın Altay, yeni
başladınız söyleyeceksiniz tabii.
ENGİN ALTAY (Sinop) Söz talep
ediyorum doğal olarak.
BAŞKAN Buyurun, sataşma
nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
İki dakikada ne kadar cevap
verebilirim bilmem. Şu genç arkadaşlarımıza İç Tüzükü
hatırlatsanız, 157, 158, 160ıncı maddeleri, iyi olur.
MUHARREM VARLI (Adana) Vallahi çok
iyi olur, şova çevirdiler resmen ya! Tiyatro sahnesi mi burası ya?
ENGİN ALTAY (Devamla) Sayın
milletvekilleri, bir ülkede başbakanın eleştirileceği, en
çok eleştirileceği, en çok yerileceği yer parlamentosunun
kürsüsüdür. Buna alışacaksınız. Sayın Başbakanla
ilgili bizim söylediğimiz, hatiplerimizin söylediği konulardaki bu
yerinizden reaksiyonunuzu, bazen sayısal çoğunluğunuza
güvenerek, psikolojik basınç oluşturma çabalarınızı
yemeyiz, hiçbir zaman da yemeyiz, bunu peşinen söylüyorum. Bugün benim
görevde ilk günüm. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İNSAN ŞENER (Ordu) Gezi
Parkıyla ilgili konuş!
ENGİN ALTAY (Devamla) Gezi
Parkıyla iftihar ediyorum. Gezi Parkında yanan bin tane otobüsü
gözünü kaybeden 1 çocuğun gözüne değişmem! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
İHSAN ŞENER (Ordu) Tabii,
tabii!
ENGİN ALTAY (Devamla) Gezi
Parkıyla iftihar ediyorum.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Yanan bayrak için ne diyorsun?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
ENGİN ALTAY (Devamla)
Başbakanın Mısır Cumhurbaşkanı Mübarekle ilgili
söyledikleri, bugün kendi başına gelmiştir. Neyse bu
konuları çok konuşuruz.
Burada çeşitli fotoğraflar
göstererek siz Gezi Parkı sürecini, bu süreci lehinize çeviremezsiniz.
Türkiyenin
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Vekillerin
attığı tweetlere bak.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Başbakan seni duymasın, Twitter diye bir bele var. diyor.
Ağzınızı Twittera alıştırmayın,
fırça yersiniz sonra.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Vekillerin
attığı hakaret tweetlerine bak.
ENGİN ALTAY (Devamla) Sayın
milletvekilleri, tekrar söylüyorum
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Yani,
hakaret Twitterda serbest mi?
ENGİN ALTAY (Devamla)
Bakanlık binası yapamıyorduk. diyor, Sayın Vekil.
Söylesene, Çevre Bakanlığı ayda kaç para kira
yatırıyor Çukurambarda? Gelsin, ilgili Bakanlık buradaysa cevap
versin.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Yeni bina
yapıyoruz.
ENGİN ALTAY (Devamla) Burada
Türkiyenin gerçekleri var ama bunlara zamanım yok.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla)
Altını çizerek söylüyorum: Biz Başbakanın
yaptığı her türlü yanlışı burada gündeme getireceğiz ve siz
sakince dinleyeceksiniz, aksi takdirde bu Parlamentonun çalışma
düzeni ortadan kalkar.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Siz bu
gidişle CHPyi kapatırsınız.
ENGİN ALTAY (Devamla) Tabii,
tabii.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
İHSAN ÖZKES (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özkes, buyurun
lütfen.
Sayın Külünk, size demedim
efendim. Siz oturun lütfen yerinize. Sayın Özkese bir sorayım ne
için söz istiyor, sonra
İHSAN ÖZKES (İstanbul)
Sayın Başkan
(AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı konuşmalar)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
Buyurun Sayın Özkes.
İHSAN ÖZKES (İstanbul)
Sayın Başkanım, AKPli hatip, konuşmacı benim ve
arkadaşlarımın verdiği araştırma önergesini
tamamen çarpıtmıştır. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı konuşmalar)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Anlatacağız millete bunları.
BAŞKAN Sizi dinliyorum ben
efendim, devam edin.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, bu milletvekili arkadaşımıza bir
şey söyleyin.
BAŞKAN Sayın
Çavuşoğlu, lütfen.
İHSAN ÖZKES (İstanbul)
Hatip benim vermiş olduğum araştırma önergesini
çarpıtarak anlatmıştır dolayısıyla söz hakkı
istiyorum efendim.
RECEP ÖZEL (Isparta) Çarpıtarak
anlatmayana söz hakkı var mı efendim? Neresini çarpıtmış?
BAŞKAN Sayın Altay
sataşma nedeniyle söz istedi, verdim. Grubu ilgilendiren bir konu,
konuşma yapıldı bu konu hakkında. Sizin
şahsınızla ilgili sataşma nedeniyle önce söz verdim.
Sonraki konuşmada sataşma söz konusu değil efendim.
İHSAN ÖZKES (İstanbul)
Efendim, 69a göre sataşmıştır.
BAŞKAN Hayır, yok efendim.
Sayın Altay sataşma nedeniyle söz istedi ve verdim.
RECEP ÖZEL (Isparta) Grup Başkan
Vekili, grup adına
İHSAN ÖZKES (İstanbul) O,
grup adına konuşmuştur. Sizden, araştırma önergesiyle
alakalı olarak söz hakkı istiyorum.
BAŞKAN Usul değil efendim.
Teşekkür ediyorum Sayın
Özkes.
İHSAN ÖZKES (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın Özkes, söz
vermem söz konusu değil, sataşma nedeniyle Sayın Altay söz
istedi, verdim. Konu bitmiştir.
Sayın Külünk, siz buyurun.
METİN KÜLÜNK (İstanbul)
Sayın Altayın Sayın Başbakanımızla ilgili
cümlelerine istinaden, benim konuşmamı mesnet teşkil ederek
ifade ettiği cümlelere cevap vermek için söz istiyorum.
BAŞKAN Tutanaklara
geçmiştir, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisi lehinde söz isteyen Ali Uzunırmak, Aydın Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisinin, Gezi Parkı olayları dolayısıyla Sayın
Başbakanın dini istismar ederek siyasete alet etmesinden dolayı
Meclis araştırması açılması talebiyle verdiği
önergenin lehinde söz aldım. Hepinize en derin saygılarımı
sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, hemen
konuşmamın başında bir şeyi sizlerle paylaşmak
istiyorum. Siyaset, uygulamaları olduğu kadar esas itibarıyla
sözle yapılan bir icraattır. Dolayısıyla, hemen
hatırlatmak istediğim, söz ağızdan çıkıncaya
kadar kişinin esiridir ama eğer kişi adamsa söz
ağzından çıktıktan sonra o sözün esiridir.
Dolayısıyla, siyasetçinin önemle üzerinde durması gereken, sözü
ağızdan çıktıktan sonraki tesirleri ve o sözünün üzerindeki
gelişmeleri kendi vicdanında mutlaka takip etmesidir.
Değerli milletvekilleri, Gezi
Parkı olayı dolayısıyla aslında Türkiye bir turnusol
yaşamaktadır. Burada, siyasetçiden, yönetenden, baskı
gruplarından vatandaşımıza varıncaya kadar,
parlamenterlere varıncaya kadar herkesin, bireylerin bile
çıkarması gereken dersler vardır değerli arkadaşlar.
Eğer biz bu dersi çıkaramazsak Türkiye yönetim
kargaşalığına devam edecek demektir.
Değerli milletvekilleri,
söylemlerimizde, eylemlerimizde, tarih bize ışık tuttuğu
zamanları mutlaka hatırlatmaktadır. Ziya Paşa
devrisaadetinde bir menkıbede bulunur, der ki: Ben iki tane Ali bildim
cesur. Bunlardan birincisi: Hazreti Ali hazretleri. O hiç kimseden
korkmazdı, çok cesurdu, Allahtan korkardı. İkinci
tanıdığım, ondan daha cesur birini tanıdım:
Kaptan-ı Derya Ali Paşa. O, hiç kimseden korkmadığı
gibi Hazreti Aliden daha cesurdur çünkü Hazreti Ali Allahtan korkardı,
bizim Kaptan-ı Derya Ali Paşa Allahtan bile korkmaz. diyor.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sen ne
demek istiyorsun, onu söyle.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Dolayısıyla, söylemlerimizde, eylemlerimizde Hazreti Aliden daha
cesur olmaya özenmek
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Neyi
kastediyorsun?
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Âdeta
şirke varan bir davranıştır değerli arkadaşlar.
Dolayısıyla, bugün ülkemizin içinde bulunduğu şartlarda,
Gezi Parkı, eğer, bir taassuptan kurtularak iktidar ve muhalefet
doğru değerlendirmeler yaparsa, hâlen daha ne kadar kırılgan
olduğunu ortaya koymuştur.
Değerli milletvekilleri, iyi
işler yaptığınıza inanabilirsiniz, Sayın
Başbakan Ben bu eleştirilere muhatap mıyım, ben çok iyi
niyetliyim. diye düşünebilir ama bunlar eleştirilerin hiç dikkate
alınmamasını gerektirmez değerli arkadaşlar.
Bakın, ülkemiz ne kadar
kırılgandır. Değerli milletvekilleri, ekonomik olarak bugün
çıkan para ve
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul)
Anlamıyorlar!
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Türkiyenin muhtaç olduğu sıcak parayı ele
aldığınızda, Türk ekonomisinin
kırılganlığını hâlen daha muhafaza
etmediğini iddia edebilecek milletvekili var mıdır?
Değerli arkadaşlar, IMFe borç ödendi.
diyorsunuz, burada çok tartışabiliriz bunları, yeterli vaktimiz
de yok ama IMFye ödenen borç 21 milyar dolardır, 42 milyar dolarlık
özelleştirme yapıldı bu ülkede, 42 milyar dolar
malvarlığı satıldı anlaşılırsa. Özel
sektör ve kamu borcu stoku iç ve dış olarak 220 milyar dolardan bugün
580 milyar dolara geldi değerli
arkadaşlar ve Türkiye ürettiğini satarak, dış ticaretinde
artı vererek borç ödemiyor; aksine, aylık ve yıllık bazda
cumhuriyet tarihinin dış ticaret açığı
rekorlarını kırarak bugünlere geliyorsunuz.
Bakın, değerli
arkadaşlar, el parasıyla biz saadet yaşıyoruz. Türkiye'deki
büyümede kredi kullanım oranlarındaki yerli tasarruf oranı yüzde
12dir yani kullanılan 100 liralık kredide, büyümede, iş
adamının yatırımında 88 lira yabancının
parasıdır. Dolayısıyla, bu ekonominin kırılgan
olmadığını, dış ticaretin aylık 10 milyar
dolarları geçtiği, yıllık cumhuriyet tarihi rekorlarını
kırdığı bir ülkenin ekonomisinin kırılgan
olmadığını bana söyleyebilir misiniz? Ciddi olun ve
doğru oturun, doğru konuşun değerli arkadaşlar. Yani,
Türkiye'de -tekrar söylüyorum- IMF borcunun ödenmesiyle, tamam, doğrudur,
A şahsına borç ödenmiştir ama borcun adresi
değişmiştir ve borcun miktarı yükselmiştir. Eğer
bunu görmeden, siz Ekonomiyi doğru yönetiyoruz. derseniz Türkiye bir
felakete doğru gidiyor demektir.
Sayın
Cumhurbaşkanı söylüyor: Bizim 1 dolarlık ihracat yapmamız
için 86 sentlik ithalat yapmamız lazım. diyor. Bunun üzerine enerji,
finansman, emek, daha birtakım yükler giydirildiğinde Türkiye âdeta
boşa çalışmaktadır. Dolayısıyla, böyle,
dış ticaretin artı vermediği bir borç ödemeyi bana övünmeye
hiç hakkınız yok değerli arkadaşlar.
Peki, çok değerli
milletvekilleri, demokratik açıdan siz demokrasinizin hemen, acaba, aman
işte Menderesi astınız, Özalı zehirlediniz, Tayyip
Erdoğanı yedirmeyiz. noktasında gelinen noktada, on yıldır
iktidarsınız, demokrasinin bu kadar kırılgan olduğunu
anca mı fark ettiniz ve bu kadar korktunuz mu? On yıldır
iktidarınızda on yıllarca kararnameler imzaladınız,
devleti siz yönetiyorsunuz on yıldır. Acaba, bu demokrasinin
kırılganlığından neden bu kadar endişelisiniz
değerli milletvekilleri? Hâlen
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) On yıldır darbecilerle mücadele ediyoruz haberin yok
mu?
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Senin haberin
olduğundan daha fazla haberim vardır. Çünkü Sayın
Başbakanın on yıllarca Genelkurmay Başkanının
kararnamesini imzaladığı sicil istihbaratı elindeydi,
Genelkurmay Başkanını terör örgütü başı diye
mahkemeye sevk etti.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) On yıldır
darbecilerle mücadele ediyoruz. Balyoz, Ayışığı,
Yakamoz
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Herhâlde Sayın
Başbakanın kendinden haberi yok. Odam dinleniyor. diyor. Bu ülkenin
Genelkurmay Başkanının odası dinleniyor, fail yok ortada.
OKTAY VURAL (İzmir) Ya, odasından haberi yok
adamın. Türkiyede ne oluyor ne bitiyor haberi yok ki.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Değerli milletvekilleri,
ağzımızdan çıkanlar bizi bağlamalı. Sayın
Başbakanın meydan okuduğu, ağzından
çıkardığı hangi fiiller neticeye kavuşmuştur? On
yılda 10 yaşında olan çocuk 21 yaşında bugün. Otuz
yıldır terör devam ediyor. diyorsunuz, otuz yılın on
yılı sizin değerli arkadaşlar. Utanmıyor musunuz!
Yani, insan ağzından çıkan birtakım şeyleri,
argümanları kullanırken dikkat eder ve sonucuna katlanır.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Terörü bitirmek için
çalışıyoruz, sen karşı çıkıyorsun!
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Değerli arkadaşlar,
Türkiye'nin geldiği sosyal barıştan memnun musunuz? Sosyal
barışın kırılgan olmadığından bana
bahsedebilir misiniz? Birtakım resimler gösteriyorsunuz, bugün
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sosyal barışı
bozanlara söyle, bize değil.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Ebelik yapma oradan! Ebelik
yapma, başka şeyler olur!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Ne olur başka şeyler! Ne olur başka şeyler!
CELAL
ADAN (İstanbul) - Her şey olur, sus! Ne olacağını
görürsün!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Ne olur başka, ne olur!
OKTAY
VURAL (İzmir) Kes be, kes!
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) Şu resimleri görüyor musunuz? Bunlar bu ülkenin
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) Sen kendine bakacaksın, oradan usulüne uygun laf
atacaksın ve acıtmayacak, acıttı diye
bağırmayacaksın.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Kendin bağırıyorsun! On dakikadır
bağırıyorsun!
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) Sen, ben kürsüden indiğimde görürsün, ben kürsüden
indiğimde!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ne
göreceğim ben! Ne göreceğim!
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) Şimdi burada kürsüdeyim. Seninle meşgul
olamayacağım, kusura bakma.
BAŞKAN Sayın
Uzunırmak, lütfen
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) Bu resimler Türkiyenin resimleridir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sahte
resimleri gösteriyorsun!
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sizin eseriniz, sizin yönettiğiniz Türkiye'nin resimleri.
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) Bu resimlerde -bakın- hâlen daha yollarda eşkıya
kontrol yapmaktadır, kendi öz güvenlik gücünü kurmaktadır, polis
gücünü kurmaktadır, diplomalar dağıtmaktadır. Bunları
öncelikle görün.
OKTAY VURAL (İzmir)
Ortakları ya, ortakları. Koalisyon ortağınız PKK!
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) Değerli milletvekilleri, çözemiyorsunuz,
çözemediğiniz için bunlar böyle. Namazda kıyamla direniriz. Onlar
milyonlarca tweet atsınlar. Bizim tek bir Besmelemiz onların
oyunlarını bozar. Onlar yaksınlar, yıksınlar,
yağmalasınlar. Bizim tek bir lâ havlemiz bütün tuzağı
bozar. Onlar camilere
ayakkabılarla girsinler, onlar camilerde içki içsinler, başka
şeyler yapsınlar.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Kim bu
onlar?
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Sayın Başbakan, başbakan mısın, mehterbaşı
mısın?
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Teröristleri savunma!
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Orduyu
hücuma mı kaldırıyorsun?
BAŞKAN Sayın
Uzunırmak, lütfen, temiz dille konuşalım.
OKTAY VURAL (İzmir) Onlar
kimler?
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
DHKP/Clilerin avukatlığını yapıyorsunuz!
OKTAY VURAL (İzmir) Sen kimsin?
ALİ UZUNIRMAK (Devamla)
Sayın milletvekilleri, bu üslup bir siyasetçi Başbakana
yakışmayacak üsluptur. Son söz
AHMET YENİ (Samsun) Kendi
üslubuna bak be!
OKTAY VURAL (İzmir) BOPçu
ABD
askeri için dua edecek, sonra besmeleden bahsedecek ya!
ALİ UZUNIRMAK (Devamla)
Türkiyenin en önemli problemi, Sayın Başbakanın ünü, Sayın
Başbakanın şöhreti kapasitesini aştığı için
Başbakan diktatöryal heveslere yönelmiştir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın
Başkan, Başbakana diktatör diyemez, sözünü kesmeniz lazım.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Çünkü
yönetmeye gücü yetmemektedir.
BAŞKAN Sayın
Uzunırmak, lütfen
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Onun
için, ünü kapasitesini aştığı için Türkiyeyi bu gibi
söylemlerle, dinî duygularla, başka birtakım istismarlarla bir
felakete götürmesinin önünü almak Meclisin araştırmacı ve yol
gösterici
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İSRAFİL KIŞLA (Artvin)
Hakaret ediyorsun, Alınmayın. diyorsun! Ayıp be!
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Tekrar
söylüyorum, alınmayın değerli arkadaşlar
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Meclis
yol gösterir
İSRAFİL KIŞLA (Artvin)
Hakaret edeceksin, bir de Alınma. diyeceksin!
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Teşekkür ediyorum, önerinin lehinde olduğumu belirtiyorum,
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
İSRAFİL KIŞLA (Artvin)
Ayıp be! Yakışıyor mu sana? Ağzına geleni
söylüyorsun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Başbakan kadar söylemedim gene.
BAŞKAN Lütfen, Sayın
Uzunırmak
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan, Sayın Hatip konuşmasına grup
başkanımızla alakalı Şirke varan
davranışlarda bulunuyor., Söylediği sözü kulağı
duymuyor., Genelkurmay Başbakanını mahkemeye sevk etti. gibi
birçok, türlü türlü ifadeler kullanıyor.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Aydın, sataşma nedeniyle iki dakika. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Yalnız, lütfen yeni bir
sataşmaya mahal vermeyelim.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, birileri kürsüde konuşurken
herhâlde Türkiyeyi hâlen eski Türkiye zannediyor. Türkiye sizin
devrettiğiniz o Türkiye değil, Türkiye bizim on buçuk yıl önce
devraldığımız Türkiye değil artık. Ekonomide,
eğitimde, sağlıkta, adalette, demokratikleşmede
reformların yapıldığı bir Türkiye, Türkiye o eski
Türkiye değil, şunu bilin.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ne
yaptınız? Ne olumlu, onu söyle bana ya!
AHMET AYDIN (Devamla) Biz
eleştiriyi kabul ederiz ama hakarete hiç kimsenin hakkı yok. Biz
inanan insanlarız. İnandığımız şekilde,
milletin bize çizmiş olduğu istikamet doğrultusunda ne gerekirse
korkmadan, çekinmeden söyleriz ve bu milletle birlikte yaparız bugüne
kadar yaptığımız gibi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Amerika izin verdiği ölçüde!
AHMET AYDIN
(Devamla) Önemli olan yüreği olan, sözü olan bu millete çıkar da
milletin sorunlarının çözümü konusunda gelir burada gayret eder; o
sorunların çözümü noktasında efor sarf eder, öneri getirir, proje
geliştirir.
ENVER ERDEM (Elâzığ) Senden
mi öğreneceğiz?
AHMET AYDIN (Devamla) Türkiye, sizin
o devrettiğiniz 23,5 milyar dolarlık IMFye borcu olan bir Türkiye
değil artık. Türkiye o bankaların hortumlandığı bir
Türkiye değil artık. Türkiye kişi başına millî geliri
3.500 dolar olan Türkiye değil artık. Türkiye, Merkez Bankası
döviz rezervinde bir şey kalmamış olan Türkiye değil, bugün
135 milyar dolarlara kadar çıkmış.
ENVER ERDEM (Elâzığ)
Boş konuşuyorsun, boş!
AHMET AYDIN (Devamla) Siz memura
borçlandırdınız, memurun borcunu biz ödedik; siz işçiye
borçlandırdınız, işçinin borçlarını biz ödedik;
siz IMFye borçlandırdınız, borçları biz ödedik.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Yalan, yalan, hepsi yalan!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Bir yerden alıp bir yere verdiniz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Bankaları batırdılar.
AHMET AYDIN (Devamla) Sizin dönemde
bir taraftan bankalar batarken şimdi bankalar güçleniyor, bu millet
şimdi güçleniyor. Her açıdan üçe beşe katlamış bir ülke.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Hazmedemiyorlar.
AHMET AYDIN (Devamla) O açıdan,
değerli arkadaşlar, Başbakanı ağzınıza
alırken lütfen bin düşünün bir konuşun, biraz daha dikkatli
konuşun. Bu milletin istikametinde olan bir Başbakan, Bu millet için
baldıran zehri içmeye hazırım. diyen bir Başbakan için o
konuşmaları yapmanız hiç hakkınız da değil, sizin
haddiniz de değil. Bunu konuşmak sizin haddiniz de değil, siz bu
şekilde konuşamazsınız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENVER ERDEM (Elâzığ)
Konuşma, in artık, otur yerine!
AHMET AYDIN (Devamla) Türkiye
ekonomisinin kırılganlığından bahsettiniz, dünya
kasıp kavruluyor arkadaşlar, dünyanın en büyük ülkeleri, en
büyük bankaları batıyor. Peki, dünyanın en çok büyüyen iki
ülkesinden biri Türkiye değil mi?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Yalan! Yanlış! Yalan!
AHMET AYDIN (Devamla) Niye bu,
zorunuza gidiyor sizin? Bu milletin geldiği noktadan siz de gurur duyun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Teyyo
Pehlivan, hadi!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Hadi
Teyyo, hadi, yola devam! Teyyoluğa devam!
FARUK BAL (Konya) Sayın
Başkan
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Başkan
BAŞKAN Hayır, biriniz söz
isteyeceksiniz. Artık
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Hiçbir
sataşma yok.
OKTAY VURAL (İzmir) Nasıl
yok?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Siz
derken kimi kastettiniz orada?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Hakaret
etmedim, küfretmedim, neyse o.
FARUK BAL (Konya) Sayın
Başkan, IMFle ilgili söz konusunda, benim de Bakanı olduğum
Hükûmeti ve partimi suçlayarak yalan beyanda bulunuldu, onu açıklamak
istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika söz
veriyorum sataşma nedeniyle.
Yalnız, yeni bir sataşmaya
mahal vermeyelim.
FARUK BAL (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi aklıselime ve
doğruyu idrake davet ediyorum.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Faruk Bey,
öyle olsa barajın altına düşmezdiniz.
FARUK BAL (Devamla) 18inci Stand-by
Anlaşması 57nci Hükûmet döneminde yapılmıştır,
24 milyar dolarlık bir anlaşmadır bu. Bu 24 milyar dolarlık
anlaşmanın
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Niye seçime gittiniz?
FARUK BAL (Devamla) Kes sesini! Dinle
beni! (Gürültüler)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ya bir
dinle be kardeşim!
OKTAY VURAL (İzmir) Ne kadar
tahammülsüzsünüz ya!
FARUK BAL (Devamla) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyin, lütfen
FARUK BAL (Devamla) Bunun
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ne
söyledi de laf atıyorsun oradan!
İSMAİL AYDIN (Bursa) Bir
şey soruyoruz!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Hayret
ya, yakışıyor mu hiç sana!
FARUK BAL (Devamla) Dinle! Dinle,
anla ve doğruya gel!
(MHP ve AK PARTİ
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim.
Buyurun Sayın Bal.
FARUK BAL (Devamla) Sayın
Başkan, sürem gitti ama
BAŞKAN Anlıyorum da ne
yapayım, yani inip sayın milletvekillerini durduramam ki ben.
OKTAY VURAL (İzmir) Uyarın
efendim, uyarın!
FARUK BAL (Devamla) Efendim, sürem
gitti.
BAŞKAN Lütfen
Benden
kaynaklanmıyor yani.
FARUK BAL (Devamla) Süremi yeniden
başlatın Sayın Başkan.
BAŞKAN Veremem efendim. Yok,
öyle bir uygulamamız yok.
FARUK BAL (Devamla) Sayın
Başkan, süremi lütfen yeniden başlatın.
BAŞKAN Anladım da
Sayın Bal, benden kaynaklanmıyor ki efendim, ben sizin sözünüzü
kesmedim.
FARUK BAL (Devamla) Bakın, ben
bir dakikadır konuşamıyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bizim
öğrenme hakkımızı kısıtlıyorsun Sayın
Başkan. Hatibi dinlemek istiyoruz.
BAŞKAN Hiçbir sayın
milletvekilinin tartışma nedeniyle sözünü uzatmadım efendim.
Buyurun.
FARUK BAL (Devamla) Sayın
Başkan, ben sataşma nedeniyle konuşamıyorum.
BAŞKAN Anladım, biliyorum.
FARUK BAL (Devamla)
Konuşamadığım için
Otuz sekiz saniye kalmış. Ne
anlatacağım ben burada?
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, Sayın Ahmet Aydın siz diyerek bizi ilzam
eden
57nci Cumhuriyetin Bakanı olarak da Sayın Faruk Balın
bir açıklama yapması lazım.
BAŞKAN Söz verdim efendim,
açıklama yapıyor.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Müsaade
edin bir anlatsın arkadaşımız.
OKTAY VURAL (İzmir) Ne
yapacaklar canım! İçeriye mi attıracaksınız bizi yani!
BAŞKAN Ne yapmam gerekiyor
Sayın Vural, ne yapmam gerekiyor?
FARUK BAL (Devamla) Sayın
Başkan
Sayın Başkan
OKTAY VURAL (İzmir) Sesimizi mi
kesecekseniz! Öldürecek misiniz! Ne yapacaksınız ya! Ne etmeyi
düşünüyorsunuz ya!
BAŞKAN Hayır, benim ne
yapmam gerekiyor yani? Söyleyin, onu yapayım efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) Ne
yapacaksınız yani?
FARUK BAL (Devamla) Sayın
Başkan
Sayın Başkan
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Süreyi
yeniden başlatın Sayın Başkanım.
BAŞKAN Anladım da çok
çağırmakla bu iş olmaz. Ne yapmam gerekiyorsa onu
OKTAY VURAL (İzmir) Söz
veriyorsunuz, konuşturtmuyorsunuz.
BAŞKAN İstediğiniz
kadar çağırın, bu çözüm değil yani.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ama ya,
bırakın
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Niye seçime gittiniz? diye sordum.
OKTAY VURAL (İzmir) TOMAlar
mı gelecek! TOMA mı getireceksiniz! Ne yapacaksınız!
BAŞKAN Başka partilerden
konuşurken de sizin milletvekilleri aynı şeyi yapıyor,
herkes birbirine aynı şeyi yapıyor.
OKTAY VURAL (İzmir)
İzliyorsunuz, dinliyorsunuz, takip ediyoruz zaten.
BAŞKAN - Sanki, birbirinizden
farlı değilsiniz ki, çok net söylüyorum, iktidarıyla
muhalefetiyle. Lütfen
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkanım, süreyi yeniden başlatın.
BAŞKAN Söz konusu değil
efendim. Hayır, böyle bir uygulamamız yok, lütfen
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim,
zulümle payidar olmayacağını göstereceğiz.
FARUK BAL (Devamla) Nasıl böyle
bir uygulama yok ya!
BAŞKAN Sayın Bal, benden
kaynaklanmadı efendim. Sataşmaya kulak asmayacaktınız,
devam edecektiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar,
MHP sıralarından gürültüler)
FARUK BAL (Devamla) Öyle yaptım.
OKTAY VURAL (İzmir) Allah Allah!
ENVER ERDEM (Elâzığ)
Ayıp, ayıp!
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkanım, Genel Kurulda sükûneti temin etmek sizin
göreviniz. Müzakere süresi yoksa, müzakere imkânı yoksa devam
ettiremezsiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) Bir gürültü
varsa ara vermek zorundasınız bir kere.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Böyle
şey mi olur? O zaman bu kürsüde kimse konuşmasın.
FARUK BAL (Devamla) Sayın
Başkan, burası milletvekilinin kürsüsüdür.
BAŞKAN Mikrofonsuz devam edin
efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkanım
MAHMUT TANAL (İstanbul) Usul
tartışması açalım.
FARUK BAL (Devamla) Ben burada
sataşma nedeniyle söz aldım.
BAŞKAN Uyardım kaç defa.
FARUK BAL (Devamla) On saniye
konuşmadan sataşma nedeniyle siz araya girdiniz efendim.
BAŞKAN Ben araya girmedim
efendim, ben sadece uyardım onları. Evet, doğru.
FARUK BAL (Devamla) Ben iki
dakikalık konuşma hakkımı kullanmadıktan sonra bu
kürsüden ayrılmayacağım.
OKTAY VURAL (İzmir) Tahammülleri
yok ya.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bal.
(Mikrofon Başkan tarafından
açıldı)
FARUK BAL (Devamla) Lütfen benim
hakkımı teslim edin Sayın Başkan!
BAŞKAN Sürenizi yeniledim,
buyurun lütfen.
FARUK BAL (Devamla) Peki,
teşekkür ederim.(Gürültüler)
BAŞKAN Susun kardeşim be!
Lütfen yani!
FARUK BAL (Devamla) Değerli
milletvekilleri, ben bir gerçeği sizinle paylaşmak için
buradayım.
Evet, 18nci Stand-by
Anlaşması 57nci Hükûmet döneminde yapılmıştır.
Yaklaşık 24 milyar dolarlık bir kredi anlaşması için.
Bunun 6 milyar doları bizim hükûmetimiz zamanında
kullanılmıştır, niyet mektuplarıyla geri kalan
kısmı AKP Hükûmeti tarafından
kullanılmıştır. 2004 yılına kadar bu
anlaşmanın süresi vardır. 2004 yılında bir
anlaşma daha yapıldı. Kim iktidardaydı o zaman? AKP, 19ncu
Stand-by Anlaşması AKP Hükûmeti tarafından
yapılmıştır. Bizim, 18inci Stand-by Anlaşması
yaptığımız dönemde Türkiyede deniz bitmiş, ekonomi
karaya oturmuştu, iki deprem, iki kriz yaşamıştık.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
Biz de onu söylüyoruz.
FARUK BAL (Devamla) Bundan
dolayı koalisyon hükûmetlerinin getirdiği zorluklara karşı
bir atılım hükûmeti, bir çözüm hükûmeti olarak bu krediye Türkiyenin
ihtiyacı vardı ve 6 milyar doları bizim hükûmetimiz
zamanında kullanılmıştır.
Şimdi, Sayın Başbakan
çıkıyor Bunların borcunu ödedik. Alınan borcu kullanan
sizsiniz, 19uncu Stand-by Anlaşmasını yapan sizsiniz. buraya
çıkan, aklı eren ermeyen, Başbakanın sözünü tekrar ederek,
aynen Goebbelsin lafını kirli bilgi olarak kamuoyuna sunuyorsunuz.
Yalanı on defa tekrar ederseniz gerçek hâline dönüşür.
Dolayısıyla, bu kirli bilgiyi sizlerle paylaşmaya, bu gerçekten
sonra IMF konusunda yalan söyleyen arkadaşları da kendileriyle ve
vicdanlarıyla yüzleşmeye davet ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın
Başkanım
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkanım
ENGİN ALTAY (Sinop) Ben istedim,
bir dakika.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkanım, ben özellikle
BAŞKAN Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Sinop) Şimdi,
Sayın Aydın Siz batırdınız, siz
borçlandırdınız, biz düzelttik. derken CHPyi kastetmedim.
diyorsa söz talebim yok ama eli CHP sıralarındaydı.
BAŞKAN Hayır, Cumhuriyet
Halk Partisini kastetmedi, zaten kastedilen
ENGİN ALTAY (Sinop) Hayır,
kendi söylesin Sayın Başkan, ben
elini gördüm.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ben
ifademi kullandım, nasıl algılıyorlarsa Sayın
Başkan.
ENGİN ALTAY (Sinop) O zaman söz
talep ediyoruz.
BAŞKAN Sataşma nedeniyle
iki dakika süre veriyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, zaten CHP iktidar olmamış.
İSMAİL AYDIN (Bursa) Niye
üstünüze aldınız?
SIRRI SAKIK (Muş) İktidar
olmayan bir partinin vicdanını nasıl anlarsınız?
BAŞKAN - Sayın Altay,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) Hayır,
kendi söylesin Sayın Başkan, ben
elini gördüm.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ben
ifademi kullandım, nasıl algılıyorlarsa Sayın
Başkan.
ENGİN ALTAY (Sinop) O zaman söz
talep ediyoruz.
BAŞKAN Sataşma nedeniyle
iki dakika süre veriyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, zaten CHP iktidar olmamış.
İSMAİL AYDIN (Bursa) Niye
üstünüze aldınız?
SIRRI SAKIK (Muş) İktidar
olmayan bir partinin vicdanını nasıl anlarsınız?
BAŞKAN Sayın Altay,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Engin Bey,
böyle başlamasaydın daha iyi olurdu.
ENGİN ALTAY (Sinop) Keşke
ama genç arkadaşlar sizi tekrar uyarayım
İSMAİL AYDIN (Bursa) - Niye
üstüne alındın?
ENGİN ALTAY (Devamla) Bu
kürsüden eleştiriye açık olacaksınız. Başbakana diktatör
demek çok siyasi bir eleştiridir, hakaret değildir. Nitekim, bence de
Başbakan yakın tarihin en büyük diktatörüdür, bunu söylüyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan, nasıl konuşuyor?
ENGİN ALTAY (Devamla) 11 tane
gencin gözünün kör edilmesi, 4 tane insanın canını kaybetmesi
çok alelade bir olay olarak algılanamaz.
HARUN KARACA (İstanbul)
Cumhuriyet Halk Partisi milletin hayrına bir şey yapmadı.
ENGİN ALTAY (Devamla) Keşke
şunu yapsaydı da ben Başbakana Evet, ben de Başbakanı
diktatör olarak hissediyor ve algılıyorum. demeseydim.
HARUN KARACA (İstanbul) Aynaya
bakın, aynaya!
ENGİN ALTAY (Devamla)
Canını kaybeden çocukların ailelerini arayabilecek erdemi
gösterseydi Başbakan da ben de bugün onun için bu ifadeyi
kullanmasaydım.
Öte yandan, Sayın Başkan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 157nci maddesine göre söz
kesmek, sükûneti ve çalışma düzenini bozmak, şahsiyatla
uğraşmak, bunlar belli tasarrufları sizin için gerektiren
hâllerdir.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Siz
şahsiyatla uğraşıyorsun, Sayın Başbakanla
uğraşıyorsun.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Şimdi, Bu konularda böyle bir uygulama çok olmadı. diye bugünden
beri buraya çıkan her hatibi konuşturmamak için özel çaba gösteren
ismini de bilmiyorum- genç arkadaşımızla ilgili bir tasarrufta
bulunmamanızı da garipsediğimi belirtmek isterim.
Öte yandan, fazla rakam
veremeyeceğim ama AKPnin döneminde sadece cari açık önceki seksen
yıla göre 8 kat arttı ve Türkiye, AKP döneminde şirketlerin
kredi borcundaki toplam artış da 613 milyar liraya ulaştı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) - Ahmet
Aydın gelsin, Sayın milletvekilleri, Engin Altayın biraz önce
verdiği rakamlar yanlıştır, yalan söylüyor. desin, bunu
ispatlasın ama lütfen, iktidar şımarıklığı
huyundan bu çocuklar vazgeçsin. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Altay.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Uzunırmak, buyurun.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Bir saniye efendim, sırasıyla.
Sayın Uzunırmak söz istedi, bir dinleyelim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın AKP Grup
Başkan Vekili konuşmalarımla ilgili yanlış ve
çarpıtıcı beyanlarda bulunmuştur.
İki, ondan daha önemlisi: Bir milletvekilinin
siyaset üzerinde gerek kişiler, gerek yöneticiler, gerekse başka
alanlarda Söz söylemek hakkı değildir. lafı bir defa çok
cahilce bir laftır. Yani sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Lütfen Sayın Uzunırmak
Sayın Bal söz istedi, verdik efendim sataşmayla
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sataşma
yapmayacağım ama bir şeyi geçmemiz lazım Sayın
Başkan, böyle bir şey olmaz.
BAŞKAN O zaman sadece sataşmalarla vakit
geçireceğiz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan
BAŞKAN Lütfen Sayın Uzunırmak
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Meclisin dikkatini
çekmek istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN E çektiniz, tutanaklara geçti efendim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Hayır, tutanaklara
geçmiş olması demek
BAŞKAN E, sataşma nedeniyle Sayın Bala
söz verdim. Her sataşma nedeniyle bir milletvekiline, grup başkan
vekiline veya bir sayın milletvekiline söz veriyorum.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan,
konuşmacı bendim, benimle ilgili orada bir beyan oldu.
BAŞKAN Olmaz efendim, teşekkür ederim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Konuşmacı
bendim, benimle ilgili bir beyan oldu.
BAŞKAN Sayın Uzunırmak, lütfen
Sözleriniz tutanaklara geçti.
Sayın Özkes, buyurun.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Sayın
Başkanım, AKP Grup Başkan Vekili
(AK PARTİ
sıralarından AK PARTİ sesleri)
AKP
(AK PARTİ sıralarından AK
PARTİ sesleri)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Ya, bana ne
diyeceğimi siz mi öğreteceksiniz? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL (Isparta) Doğruyu konuş Hoca!
AHMET YENİ (Samsun) AK PARTİ
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) Geziden sonra AK
PARTİ kalmadı.
BAŞKAN Sayın Yeni, olmuyor, lütfen
Sayın Özkes, dinliyorum.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Sayın
Başkanım, AKP Grup Başkan Vekili konuşmasında Biz
inanan insanlarız. dedi.
SIRRI SAKIK (Muş) Burada ne var Sayın
Başkanım, ne yapmalıyız? Allah aşkına!
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Sayın
Başkanım
BAŞKAN E, dinliyorum efendim.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Allah aşkına
soruyorum: Biz inanan insanlar değil miyiz?
BAŞKAN Lütfen Sayın Özkes
Lütfen oturur musunuz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ne alakası var? Öyle
bir şey yok.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Rica ederim.
Bakınız, burada insanlar din iman üzerinden Mecliste
ayrılıyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN E, ne yapmak istiyorsunuz? Lütfen
Sayın Özkes
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Buna müsaade
edemezsiniz! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Grup Başkan Vekili cevap verdi.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Buna müsaade
edemezsiniz! Biz inanan insan değil miyiz ya! Bu ne demektir ya? Böyle
şey olur mu Başkanım? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Grup Başkan Vekili cevap verdi
efendim. Lütfen oturun.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Bu ne demektir ya?
RECEP ÖZEL (Isparta) Bağırma!
BAŞKAN Evet Sayın Aydın
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Sayın Özkes, hitaplarınıza
dikkat ediyor musunuz?
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Böyle bir şey
yok!
(AK PARTİ sıralarından
Bağırma! sesleri)
BAŞKAN Lütfen
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Rica ediyorum.
Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi.
BAŞKAN Lütfen oturun. Sözleriniz tutanaklara geçti
efendim.
Sayın Aydın, buyurun.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) İnanan insan,
inanmayan insan diye burayı ayıramazsınız. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL (Isparta) Ayıran yok.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Ayıramazsınız!
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Grup Başkan
Vekili Sayın Başbakanın yakın tarihte
(AK PARTİ ve
CHP sıraları arasında karşılıklı laf
atmalar)
BAŞKAN Efendim, konu yeterince
aydınlandı. Lütfen Sayın Aydın
Lütfen oturun.
İHSAN ÖZKES (İstanbul)
Konuşan o!
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkanım
İHSAN ÖZKES (İstanbul)
İnansanız haram yemezsiniz ya! Siz kul hakkı yemezsiniz! (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Evet, Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen İdris Baluken.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan
BAŞKAN Lütfen oturun Sayın
Aydın. Vermiyorum efendim. Bu ne zamana kadar devam edecek efendim?
İHSAN ÖZKES (İstanbul)
İnansanız, Başbakana İlelebet
demezsiniz.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkanım
BAŞKAN Sayın Aydın,
lütfen oturun, söz vermiyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) -
Sayın Grup Başkan Vekili Başbakanımıza diktatör
dedi.
BAŞKAN Evet, vermiyorum efendim.
Ben orada sataşma görmüyorum. Sonlandırmamız lazım. Lütfen
oturun.
Sayın Baluken, buyurun.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkanım
BAŞKAN Sayın Aydın,
vermiyorum efendim, sataşma görmüyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Efendim,
Sayın Başbakanımıza diktatördür dedi.
BAŞKAN Ben de dinledim
konuşmayı. Lütfen
ENGİN ALTAY (Sinop) Hakaret mi
bu ya? Siyasi bir tasarruf bu ya!
BAŞKAN Sonlandırmamız
lazım.
BAŞKAN Sayın Baluken,
buyurun.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisinin vermiş olduğu önerge üzerine söz almış bulunmaktayım.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Meclis kürsüsünün siyasal tabana
mesajlar veren, kutuplaştıran bir platform olarak
kullanılmasından gerçekten hicap duyuyoruz. Bu Meclis kürsüsü bu
halkın, 76 milyonun sorunlarının burada gündemleştiği,
çözümlerin tartışıldığı bir kürsü olmalı
düşüncesindeyiz ancak görüyoruz ki burada daha çok kendi parti
tabanına mesaj verme kaygısı ön plana çıkıyor. Bu
tutumu çok doğru bulmuyoruz.
Ben, tabii, verilen önerge üzerine
görüşlerimi dile getireceğim ancak iki gündür çözüm sürecine
karşı olanlar, ellerinde Cizreyle ilgili bazı fotoğraflar, burada durmadan
çözüm sürecine yönelik birtakım söylemler geliştiriyorlar. Bununla
ilgili herhâlde bir açıklama yapmamız gerekecek.
Şimdi, biz bu fotoğraflar ilk
açıklandığı günden itibaren Eş Genel
Başkanımız aracılığıyla bir açıklama
yaptık. Bu fotoğrafların çözüm sürecinin ruhuna uygun
olmadığını, lokal bir olay olduğunu, BDP
gençliğiyle herhangi bir ilgisinin olmadığını, Kürt
siyasi hareketinin herhangi bir örgütlü yapısıyla ilgisinin
olmadığını, bu olayı soruşturduğumuzu,
araştırma ve inceleme sonucunda da kamuoyuna açıklama
yapacağımızı ifade ettik.
Şimdi, Cizrede bir mahallede,
örgütlü bir kurum içerisinde olmayan 40-50 genç bir araya gelmiş.
Yaptıkları tek şey, tek tip tişört giymişler, ellerde
silah yok, teçhizat yok yani paralel ordu, paralel asayiş kuvveti
denecek hiçbir şey yok, böylesi bir fotoğraf basına servis
edilmiş ve bunun üzerinden, o gün bu gündür Ayrı bir ordu kuruldu,
ayrı bir asayiş kuvveti kuruldu, devlet bölündü. hikâyeleri
anlatılıyor.
Bakın, Cizredeki gerçek
fotoğrafı biz size söyleyelim. Çözüm süreci başladıktan
sonra Cizredeki gerçek fotoğraf şudur: Karşı
karşıya gelen asker ve gerillanın yaşamını
yitirmemesi için tam üç gün boyunca Cizre halkı dağlarda
yatmıştır. Bu fotoğrafı ellerinde
taşıyanlar, kaç gündür Cizre halkını burada
tartıştıranlar sıcak yataklarında uyurken Cizre
halkı, tek bir asker yaşamını yitirmesin diye, tek bir
gerilla yaşamını yitirmesin diye üç gün boyunca dağlarda
yatıp kalkmıştır. Cizre halkı, bu düzeyde çözüme, bu
düzeyde barışa sahip çıkan bir halktır.
Yine, iki gün önce Cizreye giden
TÜSİAD heyetinin yapmış olduğu görüşmeleri hepiniz
izlediniz. İlk defa, otuz yıldır ilk defa çözüm sürecinin
sağlamış olduğu barış zemininden dolayı bu
ülkenin iş adamları, bu ülkenin girişim yapan
yatırımcıları Cizreye gidip Biz buraya ekonomik
yatırım, kalkınma projeleri ve istihdamla gelmek istiyoruz.
dediler ve Cizre halkı bu giden heyetleri büyük bir coşkuyla, büyük
bir heyecanla, büyük bir misafirperverlikle karşıladı.
Cizredeki büyük fotoğraf budur. Cizrenin bir mahallesindeki lokal bir
fotoğraf üzerinden çözüm sürecini sabote etmenin arkasında başka
bir niyet aranmalıdır.
Bakın, kaç gündür PKKyle ilgili
işte Asayiş kuvveti kuruyorlar. diyorlar. KCK Yürütme Konseyinin en
tepesinden açıklama gelmiş, Zeki Şengali şöyle diyor
Cizredeki tabloyla ilgili: Biz, sürecin ruhuna uygun hareket ediyoruz. Bizim
Cizrede herhangi kontrol noktamız yoktur. Bazı gençler bir
takım şeyler yapmış olabilir. Ancak bunların uzaktan
yakından PKKyle hiçbir ilişkisi yoktur.
Daha önce de -biliyorsunuz- 1
Mayıs gösterilerinde farklı etkinliklerde gençler kendi
inisiyatifleriyle askerî üniformalar giyip askerî düzende yürüyüşler
yapıyorlardı. Bu kadar kıyamet koparıldığına
hiç tanıklık ettiniz mi? Niye şimdi Cizrede bu kadar
kıyamet koparılıyor? Çünkü dert farklı, kaygı
farklı, yürüyen süreçle ilgili
kaygı farklı. Altı aydır bu ülkede gençlerin
kanı akmıyor, altı aydır tek bir gencin cenazesi
toprağa düşmedi. Bundan daha değerli bir şey var mı?
Bu Meclisin otuz yıllık tarihindeki en değerli
çalışma, bu altı aylık süreç içerisinde gençlerin
hayatına mal olacak birtakım gelişmelerin önüne geçmektir.
Temennimiz odur ki bu altı ayı altmış ay yapalım,
altı yıl yapalım, altmış yıl yapalım. Bu
ülkede artık kan akmasından, bu ülkede anaların
gözyaşı dökmesinden herkesin rahatsız olması gerekiyor.
EŞREF TAŞ (Bingöl) Ebedî
yapalım.
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, tabii, bu Gezi Parkıyla ilgili de birkaç
hususa değinmek istiyorum yani gaz, su, tazyikli su, ilaçlı su, ölüm,
kan, gözyaşı, bütün bu hengâmeler içerisinde gözden kaçan şeyler
oldu. Gezi Parkında bu direnişin başlangıç talepleri
şu anda bu Mecliste tartışılmıyor. Bu, yanlış
olan bir tutumdur.
Bakın, Gezi Parkındaki
başlangıç talepleri şunlardır: Birincisi, ekolojik
duyarlılık. Hangi projeyi yaparsanız yapın, kentle ilgili
hangi kararları alırsanız alın, bir, emek sömürüsü; iki,
ekolojik talan hepimiz için kısıtlayıcı bir kriter olsun.
Gezi Parkının başlangıç taleplerinden en önemlisi budur.
İkincisi, halkın, karar alma süreçlerine katılma isteğidir.
Katılımcı demokrasi dediğimiz, halka dayanan demokrasinin
ta kendisidir Gezideki talep. Üçüncüsü, özgürlüklerin genişletilmesidir.
Dördüncüsü, yerinden yönetimin artık hayata geçmesiyle ilgili taleptir.
Burada Gezi Parkıyla ilgili bir
aydır neredeyse konuşan hatiplerin tamamı bu talepleri buradan
dile getirmiyorlar. Bu taleplerin tamamını, Barış ve
Demokrasi Partisi, Anayasa Uzlaşma Komisyonuna sunduğu anayasa
taslağında formüle etmiş. Bunlar, bütün Türkiye'nin, bütün
Türkiye halklarının talepleri olarak zaten uzun süredir
tarafımızdan bu Meclisin gündemine getirilmeye çalışılan
talepler. Bu Meclisin yapması gereken şey, bu kürsüde kavga etmek
değil, bu taleplerin hayata geçirilmesi noktasında yapıcı
olarak ne yapabiliriz, sokağın tansiyonunu nasıl
düşürebiliriz, Türkiyede bu kutuplaşmanın, bu ayrımcı
yaklaşımın önüne nasıl geçebiliriz olmalıdır.
Biz, Gezi Parkı direnişi
boyunca polisin orantısız müdahalesini burada defalarca
eleştirdik. AK PARTİ yetkilileri buraya çıkıp Bununla
ilgili bir düzenlemeyi biz bu Meclise getireceğiz. diyebilmelidirler.
Ethem Sarısülükün 3 metre öteden vurulup yaşamını
yitirmesi hiçbir milletvekilinin savunacağı bir şey
değildir, hele hele onu vuran polisin tahliye edilmesi, onun yanında
ilk müdahaleyi yapanların cezaevine gönderilmesi hiç kimsenin kabul
edebileceği bir durum değildir. Burada siyasi birtakım mesajlar
uğruna, hakikatleri hiç kimsenin ters yüz etmemesi gerekiyor.
Bakın, bu Gezi Parkı
direnişi de şunu ortaya çıkarmıştır: Türkiyede
acil bir demokratikleşmeye ihtiyaç vardır. Türkiyede hızla bu
demokratikleşmenin önünü açacak bir demokratik reform paketine ihtiyaç
vardır. Bu paketi buraya getirdiğiniz zaman, bir, Türkiye
sokaklarındaki halkın sesine kulak vermiş olduğunuzu bütün
dünyaya göstermiş olursunuz. İki, yürüyen çözüm sürecine katkı
sağlamak için bundan daha önemli, bundan daha ileri bir adım olamaz.
Üç, özellikle bu Gezi Parkı direnişi boyunca ortaya koymuş
olduğunuz polis devleti fotoğrafını -deyim yerindeyse,
devlet şiddetini meşrulaştırmaya çalışan
fotoğrafınızı- temize çekme şansına sahip
olursunuz. O nedenle, burada kısır tartışmalar yapmak
yerine, demokratik bir reform paketini getirmekle AK PARTİ Grubu, AK
PARTİ Hükûmeti mutlaka bir gündem işletmelidir.
Birkaç gün sonra bu Meclisi tatil
ederseniz, bu halkın sesine kulak vermemiş olursunuz. Bu Meclisin
tatil yapacak zamanı yok. Tarihî bir süreçten geçiyoruz, tarihî bir
kavşaktan geçiyoruz. Yanı başımızda yangınlar
var, Orta Doğu yanıyor, içimizde kaynayan bir kazan var. Bu ortamda,
Meclis hiçbir şey olmamış gibi tatil yaparsa, milletvekilleri
Biz çok çalıştık, tatil yapacağız.derlerse, o zaman
tarihî bir fırsatı ıskalamış oluruz. Bu tatili yaz
tatili olarak değil demokratikleşmeyle ilgili fedakârlık
yapılması gereken bir tatil olarak ele almalısınız.
İşte, dün, akil insanlar komisyonu 76 milyonu dolaşarak
raporları sundular. Hükûmetin yaptığı bir
çalışmanın olduğunun bilgisini biliyoruz, içeriğini
bilmiyoruz ama bir çalışma yapılıyor. Partimizin
sunmuş olduğu öneriler var. Cumhuriyet Halk Partisinin
demokratikleşmeyle ilgili ortaya koymuş olduğu öneriler var.
Gelin, ortak çalışma grupları kuralım, ortak komisyonlar kuralım,
bu ülkede 76 milyonun demokratik bir geleceği için ne yapacağız
üzerine tartışmalarımızı yürütelim ve bu Meclisten
çözüm çıkaralım diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, bir
hususu tutanaklara girmesi açısından şey yapıyorum. Bundan
önceki görüşmede AKPli bir milletvekilinin yaptığı
konuşmanın bir yerinde Projeleri düşmanlarınca
üretilmekten kurtulan bir Türkiye var. Yani Türkiyeyi, kendilerinden önceki
Türkiyeyi Düşmanlarınca üretilen projelerin olduğu bir
Türkiye ifadesini aynen kendilerine iade ediyorum. Eğer, düşmanca
üretilen bir proje varsa Büyük Ortadoğu Projesine ve onun eş
başkanlarına bakmalarını tavsiye ediyorum.
İkinci husus da: Buradaki
konuşmada Alparslana, Fatihe, Mustafa Kemale yapılmak istenenin,
yaşatılmak istenenin liderimize yapılmasına asla bu millet
izin vermemiştir. Böyle bir ifadeyi Sultan Alparslana, Fatih Sultan
Mehmete ve Atatürke hakaret görüyorum. Kendi liderlerini Sultan Alparslanla,
Fatih Sultan Mehmetle, Atatürkle mukayese etmek ecdadıma hakarettir,
haksızlıktır. Allah akıl fikir ihsan eylesin.
Diğer taraftan, Cizredeki tablo
illegal bir tablodur, illegal bir yapılanmanın
varlığını ortaya koymaktadır. Bu, masum bir
girişim değildir, orada KCK paralel devlet
yapılanmasının derinleştiğini ortaya koymaktadır.
Ayrıca, o sözde asayiş birimine yönelik polisin
yaptığı operasyon neticesinde atılan bir patlayıcı
neticesinde bir komiser muavininin yaralandığını da
bilmemiz gerekmektedir.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.46
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.57
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih
ŞAHİN (Ankara), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 126ncı Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
1.-Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.-Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporları (1/484) (S.
Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, Orta Asya
ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri
Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri
Komisyonu raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.-Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel
Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu
ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S. Sayısı: 173)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan, Yargı
Hizmetleri ile İlgili Olarak Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
4.- Yargı Hizmetleri ile İlgili Olarak
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/785) (S.
Sayısı 475) (*)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Dünkü birleşimde, İç Tüzükün
91inci maddesi maddesine göre temel kanun olarak görüşülen
tasarının birinci bölümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştı.
Şimdi, birinci bölümde yer
alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki
önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
1inci madde üzerinde iki adet önerge
vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 Sıra
Sayılı Yargı Hizmetleri ile İlgili Olarak Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle değiştirilen
1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 85 inci
maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet Aydın Hacı Bayram
Türkoğlu İlhan
İşbilen
Adıyaman Hatay İzmir
Şirin Ünal Çiğdem Münevver
Ökten Eşref
Taş
İstanbul Mersin Bingöl
İhsan Şener İsrafil
Kışla
Ordu Artvin
"Barışta Askeri Yüksek
İdare Mahkemesi her yıl bir eylülden başlamak üzere, yirmi
temmuzdan otuz bir ağustosa kadar çalışmaya ara verir. Adli ara
vermeden yararlanmayan Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyeleri
yılın diğer dönemlerinde yol süresi dâhil adli ara verme süresi
kadar izin kullanabilirler."
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 1.maddesinin
tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Gürkut Acar Kadir Gökmen
Öğüt
Uşak Antalya İstanbul
Turgut Dibek Levent Gök
Kırklareli Ankara
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerine söz
isteyen Gürkut Acar, Antalya Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
GÜRKUT ACAR (Antalya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 475 sıra sayılı
Yargı Hizmetleri ile İlgili Olarak Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1inci maddesindeki önergemiz üzerine söz
aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
AKP iktidarı döneminde belki de en
fazla değişiklik yapılan konuların başında
yargı hizmetleri geliyor. Paket paket yargı hizmetleri ve
düzenlemeleri yaptık, demokratikleşme düzenlemeleri yaptık ama
ülkede en çok aranan, en çok yokluğu hissedilen şey hukuk, adalet, demokrasi
ve özgürlüktür. Çünkü, AKP'nin demokrasi paketinden özgürlük, yargı
paketinden hukuk ve adelet çıkmıyor, çıkması da mümkün
değildir. Her gün kendi yandaşlarına toplumun bir bölümünü
yuhalatan, yurttaşlara hakaretler yağdıran bir anlayıştan
demokrasi ve özgürlük çıkmaz. Taksim Gezi Parkı'nda başlayan ve
dalga dalga Türkiye'yi saran tepkinin altında işte bu hukuksuzluk,
adaletsizlik, baskıcılık var. Gençleri, vatandaşı
sokağa döken budur.
Değerli arkadaşlar,
Başbakan, Meclis Başkanı diyor ki Herkes hukuk içinde
kalsın. Bunu söylerken de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararlarıyla neredeyse muhalefet partilerini kapatma tehdidi
yapıyorlar. Peki, hukuk içinde kalmak ne demektir? Yargı
kararlarını by-pass etmek, yargının kararlarını
yırtıp atmak, hukuka uymak mıdır? Taksim Gezi
Parkıyla ilgili yargı kararlarını karalamak, o kararı
tanımayacağını ilan etmek AKMyi de
yıkacağım, cami de yapacağım. demek hukuka uymak,
hukuk içinde kalmak mıdır? Siz, bir yandan adaleti, hukuku yok edeceksiniz,
Anayasa'nın açık hükmüne rağmen yargı kararlarını
uygulamamak için Bakanlar Kurulu kararı çıkartacaksınız,
ondan sonra vatandaşa hukuk diyeceksiniz. Böyle bir anlayış
olmaz, böyle bir devlet yönetimi olmaz.
Geçenlerde yine söylemiştim, Türk
siyasi yaşamında yalanın siyasete bu kadar malzeme
yapıldığı, yalanın bu kadar hunharca
kullanıldığı bir dönem yaşanmamıştır.
Başbakanın yalanlarla suçladığı insanlar, bu ülkenin
insanları değil midir? Siz sadece ayran içen, dindar, kindar gençliğin
Başbakanı mısınız? Bir
Başbakan, milyonlarca insana pislik diye nasıl hitap eder?
Görülüyor ki Sayın Başbakan izanını kaybetmiştir. Bir
ülkenin Başbakanı, medyayı, işadamlarını
ümüğünü sıkarım diye nasıl tehdit eder? Adı Recep
Tayyip Erdoğansa yapar. Bir ülkenin Başbakanı,
yurttaşlarını, milyonlarca insanı ayak takımı
gibi nasıl niteleyebilir? Ama Recep Tayyip Erdoğansa yapar.
Türkiyenin yaşadığı süreç şu anda budur.
Sayın Başbakan, kendi
yardımcısı Bülent Arınç'ın
"yanlıştı dediği, özür dilediği Taksim
olaylarını başlatan polis baskını için Ne yani
keyfinizi mi bekleyecektik diyor. Ne oldu on beş günde, ne
değişti? On beş gün önce kendi yardımcın şafak
baskını için özür diliyordu, bugün ne değişti? Çünkü sizin
özrünüz de yalan. Yurttaşlar, yalanlarınızı bildiği
için size inanmıyor, özrünüze de inanmıyor ama gün gelecek bu
yalanların hepsinin hesabı sorulacak.
Neruda diyor ki: "Kinler susacak bir an vicdanlar rahatça karar
verebilsin diye. Siz bu cezaları kinlerin sonucu olarak değil, hak
ettiğiniz için alacaksınız. Yaptıklarınızın
hesabını vereceksiniz.
Değerli arkadaşlar, burada
AKP'li milletvekillerine önemli bir görev düşüyor. Türkiye bir uçuruma
sürükleniyor. Uçuruma düştüğümüzde, bunun vebali boynunuzda
olacaktır. Bakınız, bu süreçte yaşamını
yitirenler var, genç yaşta kör olanlar var, hâlâ yaşam mücadelesi
verenler var, binlerce yaralı var. Başbakanın ağır
hakaretlerle, yalanlarla
BAŞKAN Sayın Acar, lütfen,
Sayın Başbakana yalanlarla diyemezsiniz.
GÜRKUT ACAR (Devamla) -
canları
yanan yurttaşların yaralarını kanatmasına,
evlatlarını toprağa vermiş insanların
acılarına acı katmasına izin vermeyin. Bu insanların
hepsi bu ülkenin insanları. Polisin kurşunuyla canını
kaybeden genç kardeşimiz, gaz bombası kapsülüyle gözünü kaybeden
onlarca yurttaş varken, bu tabloyu polis destanı diye gökleri
çıkarmak, büyük bir vicdansızlıktır, ayıptır. Bu
ülkenin Başbakanı olacaksan yurttaşlarının
düşüncelerine saygı göstermesi gerekir, insanların
inançlarına saygı göstermesi gerekir, evlatlarını kaybeden
insanlara saygı göstermesi gerekir, gözünü kaybeden, sakat kalan, hâlâ
yaraları kanayan insanlara saygı göstermesi gerekir çünkü o
insanların da bu ülkenin bir parçası olduğunu kabul etmek
zorunludur ve belki de en önemlisi üç-beş oy fazla alacağım diye
vatandaşa yalan söylemeyeceksin, her zaman ama her zaman doğruyu söyleyeceksin.
AHMET YENİ (Samsun) Sayın
Başkan, Sayın Başbakana hakaret ediyor.
BAŞKAN Sayın Acar, lütfen
temiz bir dille konuşun.
GÜRKUT ACAR (Devamla) Türkiyeyi
kucaklamak ancak böyle olur.
AHMET YENİ (Samsun) Şu hâle
bak! Kıpkırmızı olmuşsun!
GÜRKUT ACAR (Devamla) Biz,
değerli arkadaşlar
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun)
Yazıklar olsun be! Yazıklar olsun!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Ne diyorsunuz? Ne diyorsunuz?
GÜRKUT ACAR (Devamla) Taksim Gezi
Parkı sürecini ters yüz etmeye, mahkûm etmeye yalanlar yetmez,
çarpıtmalar yetmez, Molotof mizansenleri yetmez, yetmeyecektir de.
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın
Başkan, müdahale etsenize! Yani bir milletvekili Parlamentoda
Başbakanı eleştirmeyecek de ne yapacak?
BAŞKAN Sayın Altay,
Sayın Başbakana hakaret etme hakkı var mı yani kimsenin?
Lütfen
ENGİN ALTAY (Sinop) Ben
anlamıyorum.
BAŞKAN Hakaret ediyor.
ENGİN ALTAY (Sinop) Hakaret
ederse Başbakan dava açar.
BAŞKAN Olur mu canım?
Tüzüğü hatırlatıyordunuz. Ben İç Tüzükü okuyayım
mı size?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Süren
bitti, in aşağıya!
GÜRKUT ACAR (Devamla) Bakın, bir
bakan var, işi Avrupa Birliği ama kendisini bira kutularına
adamış, bira kutusundan medet umuyor.
BAŞKAN Sayın Acar, lütfen
Teşekkür ediyorum.
GÜRKUT ACAR (Devamla) Diyor ki:
Camide içki içtiler. Bunun görüntülerini de büyükelçilere gösterdik.
ENGİN ALTAY (Sinop) Ne dedi? Ne
hakareti etti?
GÜRKUT ACAR (Devamla)
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar derler, bununki bir saat bile
yanmıyor. Büyükelçiler İçki içen kimseyi görmedik. diyorlar.
BAŞKAN Sayın Acar, lütfen
yerinize geçiniz.
GÜRKUT ACAR (Devamla) Yani bu ülkenin
bir bakanı, vatandaşlarını karalamak için,
vatandaşlarının bir bölümümün din duygularını
sömürebilmek için yabancı diplomatlardan medet umuyor, ayıptır,
yazıktır.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ)
Hakaret ayrı şey, eleştiri ayrı şey.
GÜRKUT ACAR (Devamla) Halkın
taleplerini, Taksim Gezi Parkının taleplerini, Türk
halkının Atatürke, Türkiye Cumhuriyetinin temel niteliklerine,
demokrasiye, laikliğe, hukuk devletine, özgürlüklere sahip
çıkışını, uydurmalarla, sahtekârlıklarla mahkûm
etmeye çalışıyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Acar, lütfen
yerinize geçiniz.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ)
Hiç utanmıyorsunuz! Hiç utanmıyorsunuz!
AHMET YENİ (Samsun) Hakaret
ediyorsunuz burada, işiniz gücünüz Başbakana hakaret etmek!
ŞUAY ALPAY (Elâzığ)
İşiniz gücünüz bu. Bundan besleniyorsun sen!
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın
Başkan, bu hakareti devam mı ettireceksiniz? Böyle bir şey
olabilir mi? Psikolojik şiddet var, saldırı var. Olur mu öyle
şey?
BAŞKAN Sayın Acarın
süresi bitti, otursun yerine, yerine otursun.
ENGİN ALTAY (Sinop) Gürkut Bey,
toparla Gürkut Bey.
BAŞKAN Sayın Acar, lütfen
kürsüyü terk ediniz.
(AK PARTİ sıralarından
Geç, otur yerine! sesleri, gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
RECEP ÖZEL (Isparta) Süre bitti,
süre.
GÜRKUT ACAR (Devamla) Ama
beceremeyeceksiniz, başaramayacaksınız çünkü yalanla dolanla
varılacak bir yer yoktur.
BAŞKAN Sayın Acar
Evet, sayın idare amirleri,
lütfen
GÜRKUT ACAR (Devamla) Derin
Başbakanın derin devlet operasyonları, Molotof mizansenleri
iflas etmiştir.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ)
Hayatınız böyle geçti hayatınız. Hakaret ediyorsunuz!
BAŞKAN Sayın Acar
Sayın Acar
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.07
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.14
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih
ŞAHİN (Ankara), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 126ncı Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
475 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz. Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, tasarısının
1inci maddesi üzerindeki Antalya Milletvekili Gürkut Acar ve
arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın Özel, buyurun.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın
Başkanım, biraz önceki konuşmacı Grup
Başkanımıza, Başbakanımıza ağza alınmayacak
hakaretlerde bulundu.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ara
verdi, ara! Söz hakkı yok ki, ara verdi.
RECEP ÖZEL (Isparta) Gerçi ara da
verdinizi ama ona bir cevap vermemiz gerekiyor, müsaadelerinizle efendim.
BAŞKAN Sayın Özel,
biliyorsunuz aynı bileşimde olması gerekir, lütfen.
RECEP ÖZEL (Isparta) Bizden
kaynaklanan bir üslup değil ama arkadaş kürsüyü bırakmadı,
ondan dolayı.
BAŞKAN Hayır, usulümüzü
bozamayız. Efendim, söyleyeceklerinizi orada söyleyin, tutanaklara geçsin,
söz veremem çünkü.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın
Başkanım, buradan söyleyeyim madem size.
BAŞKAN Buyurun.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın
konuşmacı, elinde hazırlamış olduğu bir metni
Kürsüye çıkıp bu ülkenin Başbakanına hakaret edici sözü
meslek hâline getirmiştir. Bu ülkenin Başbakanını seversin,
sevmezsin ama herkesin saygı duyması gerekir.
ENGİN ALTAY (Sinop) Ne dedi ya,
bir dakika?
RECEP ÖZEL (Isparta) Bu 76 milyon
insanın Başbakanı. Onu seven kadar sevmeyen de olabilir,
hepimizin saygısı vardır ama hakaret etme gibi, hakaret eden
gençleri burada alnında öper gibi konuşma yapmaya da hiçbir milletvekilinin
hakkı yok.
BAŞKAN Öyle bir hakkı
olmadığını söyledim, uyardım efendim.
Teşekkür ediyorum, tutanaklara
geçti.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 Sıra
Sayılı Yargı Hizmetleri ile İlgili Olarak Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle değiştirilen
1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 85 inci
maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet Aydın
(Adıyaman) ve arkadaşları
"Barışta Askeri Yüksek
İdare Mahkemesi her yıl bir eylülden başlamak üzere, yirmi
temmuzdan otuz bir ağustosa kadar çalışmaya ara verir. Adli ara
vermeden yararlanmayan Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyeleri
yılın diğer dönemlerinde yol süresi dâhil adli ara verme süresi
kadar izin kullanabilirler."
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılıyoruz Sayın Başkanım.
RECEP ÖZEL (Isparta) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Madde ile, diğer yüksek
mahkemelerde olduğu gibi Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkan,
Başsavcı, Daire Başkanları ve üyelerinin de
çalışmaya ara verme döneminde nöbetçi kalmaları halinde
çalışmaya ara verme süresi kadar yıllık izin
kullanmaları amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci madde üzerinde bir adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 2. maddesindeki
Otuzbir Ağustosa ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını yerine Beş Eylüle ibaresinin metne
eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Gürkut
Acar Kadir
Gökmen Öğüt
Uşak Antalya İstanbul
Turgut
Dibek Levent
Gök
Kırklareli Ankara
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Dilek Akagün Yılmaz, Uşak Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
475 sıra sayılı Kanun
Tasarısını görüşürken bu tasarıyla ilgili bazı
görüşlerimizi dile getirmek istiyoruz, 2nci madde üzerinde söz aldım
ama genel anlamda görüşlerimizi dile getirmek istiyoruz.
Bu tasarıyla, 650 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle getirilen düzenlemelerin iptal edilmesi nedeniyle
yeniden bir yasal düzenleme yapılması ihtiyacı
doğduğundan dolayı bunları görüşüyoruz. Kanun hükmünde
kararnameler çıkartılırken, Bakanlar Kurulunda verilen yetki
çerçevesinde çıkartılırken ve Meclis denetiminden
kaçırılırken ısrarla söyledik: Lütfen, Meclis
çalışırken burada milletvekilleri olarak bir yasama faaliyeti
yaparken orada verilen yetki kanunu çerçevesinde Bakanlar Kurulunun
imzasıyla kanun hükmünde kararname çıkartmayın;
çıkartıyorsanız bile yasa gereği, Anayasa gereği lütfen
getirin, burada tartışalım. dedik. Getirmediniz. Anayasa
Mahkemesi -biz pek çok konuda iptali için başvurduk ama- çok az
sayıda olanları iptal etti. Bu da iptal edilen düzenlemelerden bir
tanesi.
Burada ne yapılmak isteniyordu?
Adli tatille ilgili düzenlemelerin kanun hükmünde kararnameyle yapılamayacağına
dair kararını verdi Anayasa Mahkemesi ve bugün, biz, bunu
görüşüyoruz.
Şimdi, adli tatil, hepimiz
biliyoruz ki, hukukçu olanlar ya da olmayanlar, 1927 yılından beri
aslında 20 Temmuz ila 5 Eylül arasında düzenleniyor ve belki o
dönemde bu konulurken tarım işleriyle
uğraştıkları için insanlar böyle bir tatil de konmuş
olabilir ama o tarihten itibaren
yıllar boyunca bütün vatandaşlarımız da adli tatili
bildiler, bütün hukukçular da, avukatlar, savcılar, yargıçlar da
bildiler. Hukuk camiası açısından da şöyle bir faydası
vardı bunun, adli tatilin konmasının: Adli tatilde kırk
beş günlük tatil yapıldığı için savcılar ve
yargıçlar açısından aslında daha çekici bir hâle geliyordu.
O nedenle, yaz döneminde herkes izinlerini kullanıyordu. Bunun için adli
tatilin de çok ciddi önemi vardı. Otuz beş güne indirildiği
dönemde, biliyorsunuz, 31 temmuzdan 5 eylüle indirildiği dönemde pek çok
kimse adli tatilden yararlanmak istemedi. O nedenle belki bu kırk güne
çıkarıldı ama biz şunu söylüyoruz: Eskiden olduğu gibi
20 temmuz ila 5 eylül arasında olmalıdır adli tatil.
İnsanların zihninde oluşan adli tatil kavramı odur. Pek
çok avukat arkadaşımızın ya da
yargıcımızın zihninde oluşan tatil odur. Ayrıca,
sürelerin işlemesi açısından da pek çok örneklemeler de o
şekilde verilmiştir. Hem vatandaşlarımızın
zihinsel karışıklıkları olmaması
açısından hem de adli tatilin çekici olabilmesi açısından
ve yargı mensuplarının da talepleri doğrultusunda
aslında 20 temmuz ila 5 eylül arasında olması gerektiğini
biz yine söylüyoruz, teklifimiz o doğrultudadır.
Ancak, şöyle bir hata da yapılıyor yine
burada: Kırk günlük bir düzenlemeyi siz öngörüyorsunuz, 20 temmuz ila 31
ağustos arasında, 1 eylülde başlanacak. deniyor. Bir de
şöyle bir eşitsizlik yapılıyor: Yüksek yargıçlara
-biraz önce verilen önerge de o doğrultudaydı- Yargıtay,
Danıştay ve askerî idare mahkemesindeki yüksek yargı
mensuplarına, üyelere, daire başkanlarına eğer adli tatilde
nöbetçi ise adli tatil dışında da kırk gün izin
kullanılabileceği düzenlemesi getiriliyor. Ancak, bizi taşradan
pek çok hâkim arkadaşımız aradı, savcı
arkadaşımız aradı, Bu, eşitlik ilkesine
aykırı değil mi? Yüksek yargı mensupları için bu
getiriliyor da bizler için neden getirilmiyor? denildi.
Bir kere bunun iki türlü yanlışı var. Eşitlik
ilkesine aykırı, aykırı bir düzenleme yapıyorsunuz.
Yani yüksek yargıçlar, Yargıtay ve Danıştay üyeleri bu
hakka sahip de kürsüde çalışan hâkimler neden sahip değil? Bir
de bunu herkese şamil yaptığınız takdirde -ki herkese
bunun genişletilmesi lazım- böylesi bir durumda da işte o zaman
yine adli tatilin çekiciliği kalmayacaktır. Biz bu nedenle diyoruz
ki: Yine eski düzende olduğu gibi, yani 27den itibaren olduğu gibi,
20 temmuz ila 5 eylül arasında adli tatil düzenlemesi
yapılmalıdır. Adli tatil dışında tatil kullanacak
yargıç ve savcılar da -yüksek yargı ya da kürsü mensupları,
hiç fark etmez- otuz gün üzerinden kullanmalıdır. Bu şekilde
eşitsiz bir uygulama gerçekten Anadoluda yaşayan ve canını
dişine takmış yargıç ve savcı
arkadaşlarımız açısından çok ciddi bir
haksızlık ve eşitsizliğe neden olacaktır. Bunu
samimiyetle düşünmenizi istiyoruz. Gerçekten bu doğru bir
yaklaşım biçimi değil.
Bu nedenle bizim verdiğimiz
önergemizin tarafınızdan kabul edileceğine özellikle AKP
Grubuna sesleniyorum- böylesine eşitsiz bir uygulamanın bundan
sonraki maddelerde de olmaması konusunda çaba sarf edeceğinize
inanıyorum. Sayın Bakanım da bu konuda eğer bu
taşradan gelen kürsü hâkimlerimiz
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) -
ve savcılarımızın da görüşlerini dikkate alabilirse
herhâlde daha iyi olacaktır diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3üncü madde üzerinde bir adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 3. maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını saygıyla arz ve
teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Gürkut
Acar Kadir
Gökmen Öğüt
Uşak Antalya İstanbul
Turgut
Dibek Levent
Gök Mahmut
Tanal
Kırklareli
Ankara İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Mahmut Tanal, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii bu kanuna
baktığımız zaman 13 kanunda adli tatille ilgili
değişiklik yapılmış durumda. Adli tatille ilgili
öncelikle bir terim sorununa değinmek lazım. Burada terim sorunundan
kasıt, hukuktaki kullanılan kavram birliğinin herkes
tarafından anlaşılması, doğru
anlaşılması gerekir. Bu kanun tasarısında 3 tane terim
kullanılmış:
1) Adli tatil.
2) Adli ara verme.
3) Çalışmaya ara verme.
Şimdi, yasa yapma tekniği açısından,
gerçekten terim birliğinin farklı olması kabul edilebilir bir
durum değil. Örnek açısından, tasarıda madde 26da
Çalışmaya ara verirler. , madde 30da Çalışmaya ara
verirler. , madde 31de Adli tatil. , madde 21 ve 22de Adli ara verme. ,
madde 16da Çalışmaya ara verme. , madde 1 ve 2de
Çalışmaya ara verme. Yani hukuk birliği açısından
anlaşılabilir. Terminoloji açısından kullanılması
gereken ya çalışmaya ara verme kullanılır ya adli tatil
denilir veyahut da çalışmaya ara verme denir. Yani burada üç
ayrı dilin, üç ayrı terminolojinin kullanılması, hukuktaki
dil birlikteliğinde gerçekten sıkıntı yaratmakta.
İkinci bir husus, peki geçmişteki kanunumuzda
adli tatil kaç gündü? 46 gündü. Kanun hükmünde kararnameyle bu
değiştirildi, 36 güne indirildi. Şimdi yeni bir tasarıyla
kaça çıktı? 43 güne çıktı. Yani bu kadar kanun koyucunun
yapboz tahtası gibi kanunla oynamaması gerekir. Gerçekten hep
rahmetli hocalarımız şunu söylerlerdi: Halı örer gibi
kanunu örmek lazım. Ama burada görebildiğimiz kadarıyla söz
alan hatip arkadaşlarımız, Bakanlık dâhil olmak üzere
Efendim ne olacak, yaparız, bir daha düzeltiriz. diyor ki bu, insanların
hukuka olan güvenini de gerçekten sıkıntıya düşürüyor.
Adli tatil ihtiyaç mı? İhtiyaç. Peki dünyada
adli tatil nasıl düzenlenmiş durumda? Bizim ki gibi mi
düzenlenmiş? Esas kanunun çıkış amacı,
çıkış felsefesi neydi? O dönem adliyede çalışan hem
personelin hem yargıçların hem savcıların hem de
halkımızın duruşmalara gelmesi açısından. O dönem
gerçekten tarımla uğraşılırdı, o dönem bağ
bozumu dönemiydi, ürünleri, hasadı kaldırma dönemiydi ama bugün
baktığımız kadarıyla vatandaşımızın
hasadı var mı? Hasadı yok. Bugün bakıyoruz, bu anlamda
çiftçimizin ulaşım açısından sıkıntısı
var mı? Yok. Peki, tabii, bu söyleyeceğim görüş benim bireysel
görüşüm, parti açısından söylemek istemiyorum, işin
doğrusu bu; adli tatili bence kaldırmak lazım, işin
doğrusu bu objektif olarak yani davalar sürekli olarak uzuyor. Adli tatil,
aslında biz vatandaşın adalete ulaşmasını
istiyoruz, dosyaların da yığılmasını istemiyoruz,
bu açıdan belki bireysel anlamda radikal bir çıkış ama bu
şahsi görüşüm. İşin doğrusu, zaten duruşmalar
mayıs ve haziran ayından itibaren adli tatilden sonraya atılıyor,
adli tatil geliyor, bir yıl sonraya atılıyor yani objektif
olarak, o alandan gelen birisi olarak adli tatille bu şekilde bazen zaman
israfına da sebebiyet veriliyor; bu, işin bir başka yönü.
Gelelim bu kırk üç günlük soruna;
Sayın Bakan, tek yargıçlı olan yerlerde hâkimler de eğer
adli tatile ayrılmamışsa otuz günü şimdi kırka
çıkardınız, yine oradan üç günlük bir eşitsizlik var.
Geliyoruz süreye; Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda adli tatil içerisinde biten süreler yedi gün
uzamış olur, Ceza Muhakemesi Kanununda Süre işlemez.
deniliyor, üç gün deniliyor. Yani, burada da hak kaybı
açısından eğer Ceza Muhakemesi Kanununda üç gün diyorsak
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda da üç gün diyelim, Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununda yedi gün diyorsak Ceza Muhakemesi Kanununda da yedi gün diyelim
yani bu açıdan, süre yeknesaklığı açısında,
sürelerin hafızadan silinmemesi açısından, bence hukuk
birlikteliği açısından buna da ihtiyaç var.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni madde
ihdasına dair bir önerge vardır.
Malumları olduğu üzere,
görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde
bulunmayan ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir
maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt
çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde
olarak görüşme açılacağı İç Tüzükün 87nci maddesinin
dördüncü fıkrası hükmüdür. İç Tüzükün 91inci maddesine göre
Yeni bir madde olarak görüşülmesine komisyonun salt çoğunlukla
katıldığı önergeler üzerinde görüşme açılır
ve bu maddede belirtilen sayıda önerge verilebilir. Bu nedenle, önergeyi
okutup komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla,
14 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla
katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 Sıra
Sayılı Yargı Hizmetleri ile İlgili Olarak Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının çerçeve 3 üncü maddesinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki çerçeve maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin
buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet Aydın Hacı Bayram
Türkoğlu İlhan
İşbilen
Adıyaman Hatay İzmir
Şirin Ünal Eşref
Taş İhsan
Şener
İstanbul Bingöl Ordu
Çiğdem
Münevver Ökten
Mersin
MADDE 4- 2575 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin
ikinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümle
eklenmiştir.
Danıştay üyesi seçilebilmek
için hâkimlik ve savcılık mesleğinde yirmi yıl
çalışmış olmak şarttır.
BAŞKAN Sayın Komisyon,
önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Salt çoğunluğumuz
vardır, önergeye katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Evet, salt çoğunluk
olduğu için madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde iyi
çalışmamış bir kanun tasarısı görüşmekteyiz
ve son dakika müdahaleleriyle, birtakım önergelerle yeni madde ihdası
talep edilmektedir. Bu madde ihdası da çok
şaşırtıcı bir gerekçeye ve çok
şaşırtıcı bir süreye tabi
kılınmıştır.
Şimdi, ihdas edilmek istenen
maddeyi ben aynen okuyorum: Danıştay üyesi seçilebilmek için
hâkimlik ve savcılık mesleğinde yirmi yıl
çalışmış olmak gerekir. Buna tabii
çalışmış olmak gerekir dediğimiz zaman, yirmi
yıl fiilen mi çalışmış, iş günü itibarıyla
mı çalışmış, aradaki tatilde, izinde ne olmuş, ne
yapılmış, bunları da tartışma konusu
yapacaktır. Dolayısıyla, terim açısından
çalışmış olmak şartı yanlıştır.
İki: Niçin yirmi yıl? Daha
önce, Danıştay üyesi seçilebilmek için yasalarımızda hüküm
var. Bu hüküm, Yargıtay üyeliğine seçimle birlikte, dengeli ve
birbirine paralel olarak sürdürülmektedir.
Şimdi, Yargıtay ve
Danıştay üyeliğine seçilebilmek için birinci sınıfa
ayrılmış hâkim olmak gerekir, artı, üç yıl da
kıdemi olması gerekir. Birinci sınıfa ayrılabilmek
için normal şartlar altında on yıl geçer; artı üç
yıl dediğimiz zaman, on üç yıl neticesinde hâkimlik
sınıfından Danıştay ve Yargıtaya üye olarak
seçileceklerin süresi bu demektir. Bunun içerisine staj dönemi dâhil
değildir.
Niçin bu on üç yıl veya ortalama
Yargıtay üyeliğine seçilenlerin yaş durumuna
baktığımız zaman on beş yıl hâkimlik
yaptıktan sonra, savcılık yaptıktan sonra seçilebiliyorlar?
Bunu niçin yirmi yıla çıkarıyoruz? Yirmi yıla çıkardığımız
zaman ne oluyor?
Bir: Yargıtay üyesi seçilme
şartları ile Danıştay üyesi seçilme şartları
arasında fark oluşuyor. Bu farkı niçin yaratıyoruz, ikisi
de yüksek mahkeme üyesidir.
İkinci farklılık
şurada: Danıştay, tabii sadece hâkimlik ve savcılık mesleğinden
seçilen insanların görev yaptığı bir yüksek mahkeme
değil. Buraya idare makamlarından da bürokratlardan da üye
seçilmektedir. Üyelerin seçilebilmesi için, bürokrasiden üye seçilebilmek için
sadece on beş yıllık hizmet gerekmektedir. Bu on beş
yıllık hizmetin içerisine memuriyet stajı da dâhildir.
Dolayısıyla, Danıştay üyeliğine, hâkim
sınıfından seçilecekler ile Yargıtay üyeleri arasında
yaratılan fark bu defa Danıştay üyelerinin seçiminde de
karşımıza çıkmaktadır. Bir kısmı idari
görevlerden seçilen bürokratlar, bunlar on beş yıl görev
yaptığı takdirde seçilebiliyor ama hâkimlerin seçilebilmesi için
yirmi yıl çalışmış olmaları şeklinde
muğlak bir ifade vardır. Dolayısıyla, bu yanlış
bir durumdur. Bu, yargıdaki dengeleri bozan, çelişkileri
artıran, düzeni bozan bir durumdur. Bu, terimlerle maddeler arasında
çelişki yaratan bir durumdur. Bunun bir niyeti olması lazım. Biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu niyeti bilmiyoruz. Bu niyetin ne
olduğunu Sayın Bakanın açıklaması lazım. Niyet
halisse elbette ki destek veririz ama şimdiye kadar on beş yıl
hâkimlik, savcılık yapmış kişilerin üye seçilebilmesi
için yirmi yıla ihtiyaç duyulmasının gerekçesi ne? Bunu
Sayın Bakanın açıklaması ve bu ihtiyaca göre bizim de
gereğini yapmamız gerekmektedir. Yirmi yıl hâkimlik
yapmış kişinin Danıştaydaki hizmet süresi, normal
olarak emekli olduğu takdirde, beş yıl daha görev
yapacaktır. Demek ki ömrünün son beş yılında
Danıştay üyesi olabilmek gibi, tabir yerindeyse, enerjisini
tükettikten sonra Danıştaya hâkim seçmenin, üye seçmenin ne
anlamı bulunmaktadır? Açıkça ifade etmek gerekirse, biz
soruyoruz: Bu bir siyasi operasyon mu? Yargının
siyasallaştırılmasında önünüzde bir engel var da o engeli
mi kaldırmak istiyorsunuz? Bu, adrese teslim bir yasa maddesi midir? Bu,
niçin tasarı hazırlanırken gündeme gelmedi, niçin komisyonlarda
gündeme gelmedi de şimdi geliyor son dakika olarak?
Peki, bu duygu ve düşüncelerle
yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde, AK PARTİ Grubu
adına Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
İhdas edilecek maddeyle, adli
yargı hâkim ve savcıları arasından Yargıtay üyesi
seçilebilmek için mevcut şartlar var, bu şartlara ek olarak idari
görevlerde geçen süreler de dahil olmak üzere hâkimlik ve savcılık
mesleğinde geçen sürenin en az yirmi yıl olması şartı
aranmaktadır. Bunun nedenlerinden biri; 5235 sayılı Adlî
Yargı İlk Derece Mahkemeleri ve Bölge Adliye Mahkemelerinin
Kuruluşu var, bu kanunla ilgili bir paralellik sağlanmakta istinaf
mahkemelerinde geçişle ilgili.
İkincisi: İhtisaslaşma
sağlanmakta. Burada mahkeme başkanının birinci
sınıf, daire başkanlarına ve Yargıtay üyelerine
seçilebilme hakkını yitirmemiş, daire üyelerini ise birinci
sınıfa ayrılmış adli yargı hâkim ve
savcıları arasından; 44üncü maddesinde ise bölge adliye
mahkemesi cumhuriyet başsavcılarının birinci
sınıfa ayrılmış ve Yargıtay üyeliği seçilme
hakkını yitirmemiş cumhuriyet savcılarının
hâkimlik ve savcılık mesleğinde fiilen en az sekiz yıl
görev yapmış adli yargı hâkim ve savcıları arasından
HSYK tarafından atanacağı hükme
bağlanmıştır. Bu düzenlemeyle birlikte bir paralellik
sağlanacak ve bu şekilde üye seçilmesi sağlanmış
olacaktır.
Diğer taraftan, Yargıtay
Kanununda, Yargıtay üyesi seçilebilmek için gerekli birinci
sınıfa ayrıldıktan sonra üç yıl çalışma
şartı dikkate alındığında, bölge adliye mahkemelerine
atanmayla Yargıtay üyesi seçilebilme yaşları birbirine
yakın yaşlar olacaktır. Bölge adliye mahkemelerine atanacak
hâkim ve savcıların ve bu mahkemelerde yapacakları görev ve
kazanacakları tecrübeden de istifade ederek gerektiğinde kademeli bir
geçiş imkânı sağlamak gerekiyor. Yargıtay üyeliğine
seçilebilmek kıdeminin de biraz daha yükseltilmesinde yarar
olacağı umulmaktadır.
Bu nedenle maddenin kabul edilmesi
gerektiğine inanıyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, Genel Kurulda
iktidar partisi tarafından verilmiş bir önergeyle 2575
sayılı Kanunun 8inci maddesinin (2)nci fıkrasında
Danıştay üyesi seçilebilmek için hâkimlik ve savcılık
mesleğinde yirmi yıl çalışmış olmak
şartı getiriliyor. Burada benim öğrenmek istediğim konu
şudur Adalet Komisyonunun bir üyesi olarak: Daha önce bu süre
sanıyorum uzun bir süreydi. Ondan sonra yapılan bir
değişiklikle bu süre üç yıla indirildi, mevcut uygulama üç
yıl. Şimdi, daha önce uzun bir süre niye üç yıla indirildi,
şimdi üç yıldan niye yirmi yıla çıkarılıyor?
Yani, benim şuna itirazım yok Sayın Bakan: Bu sürenin, bu
önergeyle yirmi yıla çıkarılmış olmasına herhangi
bir itirazım yok ama neden üst sınırdan, daha yüksek bir
sınırdan üç yıla indirildi, ne oldu da üç yıldan yirmi
yıla çıkarılıyor? Bu operasyon yapılırken aradan
kimler, ne fayda elde etti? Yani, acaba bu üst sınırdan üç yıla
indirilirken birileri korundu mu ya da şimdi o operasyon tamamlandı,
daha normal bir duruma mı geliyoruz, ben bunu anlamak istiyorum, bu bir.
Bu, aynı zamanda bu Meclisin en
kutsal yeri olan, kanun yapma, yasa yapma konusunda mutfağı olan
Adalet Komisyonunun bile çalışmalarının şeklî
olduğunun somut göstergesidir. Burada da Sayın Komisyon
Başkanımız, kendi komisyonunun hukukunu koruyamamaktadır.
Bu yönüyle de Komisyon Başkanımızı eleştiriyorum.
Yani, gelen tasarı ve teklifler Adalet Komisyonunda artık sadece
görüşülmüş olmak üzere görüşülmesin. Eğer öyle olacaksa
Anayasamızda hüküm var, illa komisyonda görüşmeye gerek yoktur.
Alın bu kanun teklifini, Hükûmetten Türkiye Büyük Millet Meclisine gelince
getirin gene doğrudan Genel Kurulda görüşün. Hiç olmazsa
mış gibi yapmış olmazsınız, hiç olmazsa
şeklî anlamda hukuku dolanmış olmazsınız diye
düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve
Kalkınma Partisi sözcüleri bu kürsüye geldiğinde hep efsaneden
bahsediyorlar. Sayın AKP grup başkan vekili
arkadaşımız da az önce geldi, bir efsaneden bahsetti, yine eski
efsaneleri tekrarladı. O şudur: Biliyorsunuz Türkiye on bir
yılı aşkın bir süredir, tek adam olarak Sayın
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından yönetilmektedir.
Sayın Erdoğanın yönlendirdiği ve yönettiği bir
algı, Türkiye'nin on yılda mucizevi bir iktisadi gelişme
gösterdiği yönündeki yaygın bir söylemdir. Şimdi bu söylem bir
gerçeğin ifadesi midir, yoksa bir efsane midir, bunu ben dile getirmek
istiyorum, yine Hükûmetin, devlet kurumlarının rakamlarıyla dile
getirmek istiyorum.
Birinci efsane şu: Kişi
başına millî gelir 3 kat artmıştır.
Yanlıştır. Doğrusu: Kişi başına millî gelir
bu süre içerisinde yüzde 45 oranında artmıştır. 3 kat
artmış hesabı, cari dolar fiyatıyla yapılan bir
tercüme hatasından ibarettir. Her ülkenin millî geliri ve büyümesi ulusal
para ile ölçülür, onunla hesaplanır. Ulusal para biriminin dolar
karşısında değerlenmesi ya da değer kaybetmiş
olması büyüme oranını değiştirmez. Mesela, 9 Haziran
2008de 100 Japon yeni 0,94 dolar ederken 24 Ekim 2011de 100 Japon yeni 1
dolar 32 sente yükselmiştir. Japon parası dolara göre yüzde 40
değerlenmiş ve Japonyanın gerçekte pek de artmayan kişi
başına millî geliri, cari dolar kuruyla
hesaplandığında yüzde 40 artış göstermiştir ama
Japonyanın hiçbir Başbakanı çıkıp bununla
böbürlenmemiştir. Japonyada yüzde 40, Türkiyede on yılda, on buçuk
yılda yüzde 45tir değerli arkadaşlarım.
Bu kürsüde söylenilen ikinci efsane: On yılda
toplam millî gelirimiz çok hızlı artmıştır. Bu da
yanlış değerli arkadaşlarım. Nereden biliyoruz
yanlış olduğunu? Bugün AKP tarafından yönetilen devlet
kurumlarının verilerinden. Son yılın, on yılın,
on buçuk yılın ortalama büyüme hızı yüzde 5tir. Bu oran,
Türkiye Cumhuriyetinde önceki seksen yılın ortalama büyüme
hızına kabaca eşit olan bir orandır. Değişen bir
şey yok, aksine faraşlaşan bir devalüasyon ve cari açık
var. Şimdi bu cari, açık devalüasyon krizine sebep olmasın diye
büyüme hedefi üç yıl için yüzde 5te tutulmuştur. Bu efsane de
çökmüş aslında.
Üçüncü efsane: Türkiye ekonomisi büyüklükte 17nci
olmuş. Allah Allah, yani gören de sanacak ki AKP döneminde Türkiye
ekonomisi dünyada büyüyen 17nci ekonomi. Değerli arkadaşlarım,
zaten öyleydi. Yani, siz okuma yazma da mı bilmiyorsunuz? Yahu Allah
aşkına biraz okuyun, kendi kurumlarınızın verilerini
okuyun. 1993 yılında, Türkiye, toplam millî gelire göre dünyanın
en büyük 17nci ekonomisi, yıl 1993. Bazen bir basamak
çıkmış, bazen bir basamak inmiş. On dokuz yıl sonra,
2012de, büyüklük sırası değişmemiş yani Türkiye
dünyanın 17nci büyük ekonomisi olmuş. Önümüzdeki on yılda da
değişeceği pek öngörülmüyor. E, bu efsane de gitti.
Başka bir efsane, diyorlar ki: IMF borcunu
sıfırladık, borçsuz ülke olduk. Bu konuda Ankara Ticaret
Odasını da bu işe alet ettiler, billboardları
donattılar. Değerli arkadaşlarım, bu IMF borçlarını
sıfırladık, borçsuz bir ülke olduk. aslında nedir biliyor
musunuz sevgili milletvekilleri? Eksik konuşarak yalan söyleme
sanatıdır. Bu, şudur: AKPnin aslında ekonomide
aldığı en başarısız sonuç, dış borç
yükünün aşırı bir oranda artmış olmasıdır. Aslında,
bu efsanenin çıkış sebebi de budur. Yani AKPnin ekonomide
dış borç yükünü aşırı bir şekilde
artırmış olması, böyle bir efsaneyi Türkiye'de
yaygınlaştırma ihtiyacını gündeme getirmiştir.
Şimdi, rakamlarla söylüyorum,
dış borçlarımızın toplamı 2002 yılında
130 milyar dolarmış -bunlar devletin rakamları- 2012de ise
dış borç miktarımız 337 milyar dolarmış.
Şimdi, sevgili milletvekilleri,
337 milyar dolar mı büyüktür, 130 milyar dolar mı büyüktür?
Sanıyorum, AKPnin yöneticileri, herhâlde 337 milyar dolar dış
borç almışlar, bugün onu 130 milyar dolara indirmişler gibi
konuşuyorlar. Aslında indirmemişler Dış borçsuz bir
ülke olduk. diyorlar.
Şimdi, aslında, bu
dış borç yükü hâlen önlenemez bir şekilde devam etmektedir.
Aslında, ülkemiz hiçbir dönem, cumhuriyet tarihinde hiçbir dönem bu kadar
borç yükü altına girmemiştir.
Evet, IMFye olan borçlar ödenmiş.
Nasıl ödenmiş değerli arkadaşlarım? Bunu,
azıcık ekonomi bilgisi olmayan, azıcık kitap okuyan,
kafası çalışan bir adam bilir. IMF borçları, vadeleri geldiğinde,
dış bankalardan, yabancı bankalardan alınan dövizlerle
kapatılmıştır, olay bundan ibarettir.
Son söz olarak, efsane,
efsunlardır değerli arkadaşlarım. Halkı
kandırmaya gerek yok, rakamları kandıramazsınız
eğip bükerek. Bu rakamlar, Cumhuriyet Halk Partisi yada MHPnin ya da
BDPnin yönettiği devletteki kurumların rakamları değildir.
Bunlar, Adalet ve Kalkınma Partisinin şu anda yönettiği devlette
bağlı kurumlardır, Başbakanın bağlı
kurumlarıdır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun Sayın
Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) AK
PARTİ Grup Başkan Vekili de yalan konuşarak efsane
oluşturuyorlar. dedi efendim. Sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Evet Sayın
Aydın, iki dakika söz veriyorum. Lütfen yeni sataşmaya mahal
vermeyelim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Ben,
öyle bir şey demedim Sayın Başkan tutanaklara bakarsanız.
Ben, efsaneden bahsettim.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, bir defa,
hepimizin Türkiyedeki ekonomik ilerlemenin hazzına varması
lazım, hepimizin bundan mutlu olması lazım. Türkiye'nin
büyümesinden, gelişmesinden, ekonomik kalkınmasından, demokratikleşmesinden
haz duymamız lazım. Böyle eleştirmektense biraz da mutlu olmaya
zaman ayırsanız bu ülkenin bir ferdi, bu ülkenin bir evladı, bu
ülkenin bir milletvekili olarak bundan mutlu olsanız, hiç fena olmaz diye
düşünüyorum.
Daha önceki dönemlerde rakamlar
nasıl ölçülüyorsa, nasıl hesaplanıyorsa bu dönemde de rakamlar
aynı şekilde hesaplanıyor. Biz, bunu yeni icat etmedik,
Amerikayı yeniden keşfetmiyoruz, neyse o rakamlar onun üzerinde
yapıyoruz.
Evet, dünyada bütün ülkeler, özellikle
güçlü ekonomiler batarken, krizin eşiğindeyken, bankalar batarken,
Türkiye dünyanın 2 büyük ekonomisinden biri. Bize inanmıyorsanız
dış basına bakın, dış medyaya bakın,
uluslararası kuruluşların Türkiye'nin ekonomisiyle ilgili
verilerine bakın.
Evet, gayrisafi millî hasılada biz
230 milyar dolarlardan 800 milyar dolarlara çıkarmışsak,
kişi başı millî gelirde 3.500 dolarlardan 10.444 dolarları,
yaklaşık 11 bin dolarları bulmuşsak bundan ancak mutlu olmamız lazım
diye düşünüyorum.
Borçlardan bahsettiniz. Önemli olan
kamu net borç stokunun millî gelire oranıdır. Bu oran 2002de neydi,
bugün ne? Kamu net borç stokunun millî gelire oranı 2002de yüzde 61,5;
bugün yüzde 22.
Yine, Türkiye, belki 1993te
bahsettiğiniz 17inci büyük ekonomi olabilir ama 2002de, Türkiye
26ncı büyük ekonomiydi. Biz 17inci büyük ekonomiye çıkardık.
İnşallah, bu gayretle birlikte 2023 hedefimiz de Türkiyeyi 10 büyük
ekonomiden biri yapmaktır, işte bunun için uğraşıyoruz.
Yine aynı şekilde, evet IMF
borcu, değerli arkadaşlar, 2002de 23,5 milyar dolardı,
şöyle ya da böyle. İktidarı devraldığımızda
bu borç 23,5 milyar dolar değil miydi? Kesin rakam olan bu ve biz bu borcu
ödedik. İşçinin de memurun da borcunu ödedik, yatırım da
yapıyoruz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET AYDIN (Devamla) -
ve bu alanda
da Türkiyeyi geliştirmeye, büyütmeye devam ediyoruz.
Lütfen, siz de Türkiye'nin büyümesinden
mutlu olun diyor, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
4.- Yargı Hizmetleri ile İlgili Olarak Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/785) (Dağıtma
tarihi:21.6.2013) (S. Sayısı
475) ----------------(Devam)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmiştir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Kabul
edilmemiştir efendim. Oylama kabul edilmedi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Önerge
dediniz efendim, önerge yok ki ortada.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Edilmedi.
BAŞKAN Bir saniye.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Önerge
yok ortada, önergeyi oyladınız.
BAŞKAN İşlemi tekrar
Çünkü bir karışıklık oldu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum
Tabii ki, yeni madde olarak, önerge.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
FARUK BAL (Konya) İkinci defa olur
mu ya?
BAŞKAN Böylece, tasarıya
yeni 4üncü madde eklenmiştir ancak herhangi bir
karışıklığa sebep vermemek amacıyla
görüşmelere tasarının mevcut maddeleri üzerinden devam
edilecektir. Kanunun yazımı esnasında yeni madde eklenmesi
nedeniyle diğer maddelerin madde numaraları teselsül ettirilecektir.
Tasarının mevcut 4üncü
maddesi üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 4. maddesine
boşalan üyeliklerin ibaresinden sonra gelmek üzere HSYK ya da
Cumhurbaşkanı tarafından seçildiği ve ibaresinin
eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Gürkut Acar Kadir Gökmen
Öğüt
Uşak Antalya İstanbul
Turgut Dibek Bedii Süheyl Batum
Kırklareli Eskişehir
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Süheyl Batum, Eskişehir Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Yargı Hizmetleriyle İlgili Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Tasarının 4üncü maddesi üzerine
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini aktarmak için söz almış
bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
yargıyla ilgili 2002 yılından itibaren çok değişik
yasalar yaptık, çok farklı yasaları değiştirdiniz.
Şimdi de bu maddede boşalan üyelikler konusunu düzenliyorsunuz. Ancak
şunu söyleyeyim: Bu kadar değişikliğe, bu kadar yargı
paketlerine, yargı hizmetleri üzerine yapılan bu kadar çok
değişikliğe rağmen Türkiyede yargının
sorunları artarak devam ediyor. Hukuksuzluk devam ediyor ve
bırakın hukuk devleti ilkesini devlet bile
tartışılır hâle geliyor.
Şimdi, bu yargının
sorunlarını tartışırken, mali kaynak, kadro, teknik
araç sorunları tabii ki önemli sorunlar ve değiştirilmesi,
iyileştirilmesi gerekliydi, dosya sayısının azaltılması
gerekliydi, ama esas sorun, değerli arkadaşlar, en önemli sorun olan
yargı bağımsızlığı sorunu. Bunu, maalesef,
AKPnin çok değerli milletvekilleri başta olmak üzere, görmezden
geldiğiniz, sayın bakanlar bilmeyebilir, ama sizler, içinizde çok
değerli hukukçu arkadaşlar görmezden geldiğiniz için bir türlü
düzeltmiyorsunuz, düzeltmeye yanaşmıyorsunuz. Bu yüzden şöyle
bir değişiklik getiriyorsunuz: Boşalan üyeliklerin idari hâkim,
vergi hâkimi olmasına göre bunu Adalet Bakanlığına
bildireceğiz.
Şimdi, neden? Neden böyle bir
değişiklik yapıyorsunuz? Çünkü kadrolaşma konusunu, gelen
hâkimler mutlaka bizden olsun konusunu o denli önemsediniz ki, o denli ihtisas,
bilgi, liyakat, bilim ve bağımsızlığı o kadar göz
ardı ettiniz ki bugün böyle bir değişiklik getirmekle kendinizi
yükümlü hissediyorsunuz.
Demin çok kızdınız
Sayın Gürkut Acar konuşurken, ama Başbakan gerçekten de
bunları söyledi, söylemedi değil, öyle şeyler söyledi ki
Sayın Gürkut Acar bunları buradan söylediğinde Başbakana
hakaret ediyorsun. diyorsunuz. Şöyle demedi mi? Yargıya gerekeni
söyledik, gereğini yapacak. Aynen böyle söylemedi mi? Bir malum
kuruluş başvuruyor, bir malum mahkeme karar veriyor. diyerek buradan
Danıştaya seslenmedi mi? O kararı tanımıyorum, o yargının
verdiği kararı tanımıyorum, oraya AVMyi de
yapacağım, camiyi de yapacağım, o kararı ben
tanımam. demedi mi? Aynısını
ÜNAL KACIR (İstanbul) Demedi,
uydurma!
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla)
Ben uydurmam, sen orada söylüyorsun, uydurmak senin görevindir. Kes.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Sen
uyduruyorsun.
BAŞKAN Sayın Kacır,
lütfen.
BEDİİSÜHEYL BATUM (Devamla)
Referandumdan söz etti. Neden referandumdan söz ediyorsun? dediğimizde
Ne yani keyfinizi mi bekleyecektik, o yüzden polis saldırdı. demedi
mi?
Sevgili arkadaşlar, bunları
hep söylüyoruz. Bu yargı
bağımsızlığının mantığı,
sizin çok değerli bir bakanınız olarak kabul ettiğiniz
Bülent Arınçın şu sözlerinde gizliydi: Benim güzel
arkadaşım, pırıl pırıl bir Anadolu
delikanlısı. Çok şükür birinci turda seçildi.
Danıştaya da blok oy kullandılar. Allah verdikçe veriyor,
kurbanı olduğum Allah, verdikçe veriyor.
HARUN KARACA (İstanbul) Yalan
söylememiş ki sen niye gocunuyorsun? Hayır, bir şey dememiş
ki.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla)
Sevgili arkadaşlar, bunların hepsini yaptınız. Merak
etmeyin kurbanı olduğum Allahtan değil, o Allah sadece sizin
Allahınız değil, hepimizin Allahı da Kurbanı
olduğum Allah verdikçe veriyor. deyip sizin AKPli üyeleri seçmenizi
hiçbir kimse kabul etmez, merak etmeyin.
Değerli arkadaşlar, bu
değişiklikleri yaptınız. Bağımsızlık
ortada hâlâ duruyor. Sorun burada sevgili arkadaşlar, sorun adalet
saraylarında değil, sorun binaların etrafının
çimlendirilmesinde, çiçeklendirilmesinde değil, sorun kurbanı
olduğumuz Allahın sizlere verdikçe vermesinde değil, sorun
sizlerde, sorun Bakanınızda, sorun yargı
bağımsızlığına bakış
açınızda.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HARUN KARACA (İstanbul)
Hayır, sorun sizde.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla)
Sakın bana şunu da söylemeyin: Bak ne güzel söylüyorsun, gülüyoruz.
demeyin. Bir gün bunlara gülmeyeceğiz beraber ama o gün sizler Biz
gülmüştük bunlara ya, ilgilenmemiştik. diyeceksiniz, inşallah
demezsiniz sevgili arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) Hocam, bir kişi seçelim dedik, siz hepsini dediniz.
Anayasa Mahkemesine itiraz eden sizsiniz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
5inci madde üzerinde bir adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 5inci maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını saygıyla arz ve
teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mahmut Tanal İhsan
Özkes
Uşak İstanbul İstanbul
Turgut Dibek Hasan Akgöl Özgür Özel
Kırklareli Hatay Manisa
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Gürkut Acar, Antalya Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
GÜRKUT ACAR (Antalya) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
yargı hizmetleriyle ilgili bir tasarıyı konuşuyoruz. Ne var
bunun içinde? Kanun hükmünde kararnameyle yapılanmaya
çalışılan bir hukuk var. Anayasa Mahkemesi bunu yetki kanunu
kapsamında olmadığı için iptal etti. Gerekçede iptal
edildi ama Anayasaya aykırılık yok. deniyor ama bu da
gerçeği yansıtmamaktadır, bu düzenlemelerin içerisinde
Anayasaya aykırı hükümler vardır. Anayasa Mahkemesi
içeriğe geçmeden yetki kanunu dolayısıyla iptal kararı
vermiştir. Muhalefet gerekçelerine baktığınızda, kanun
hükmünde kararnamenin içinde Anayasaya aykırı birçok hüküm
vardır. Bir yetki alıp içine her şeyi doldurarak hukuk
yapılamaz.
Bakın, bugün Türkiye'nin en önemli
sorunlarının başında yargı sistemi, adalet sistemi
gelmektedir. Bu tasarıda buna bir çözüm var mı? Yok. İnsanlar
beş yıldır, altı yıldır tutuklu,
milletvekillerimiz Mustafa Balbay, Mehmet Haberalla beraber 8 tane
milletvekili tutuklu. Buna bir çözüm var mı? Yok. İnsanlar
hapishanelerde hastalıklarla boğuşuyor, hastaneye gidemiyor, bu
tasarıda buna çözüm var mı? Yok. Hâkimlik teminatı altüst
edilmiş durumda, soruşturma yapan savcılar sanıklardan önce
yargılanıyor. Bu ne demektir? Artık, Türkiyede gerçekten adalet
aramak, gerçekten hâkimlik ve savcılık yapmak kahraman hâkimlere,
kahraman savcılara, sürgünleri, soruşturmaları göze alanlara
kalmıştır. Burada adalet olur mu?
Kadrolaşma
anlayışıyla hukuk, adalet olmaz değerli
arkadaşlarım. Bugün bakıyorsunuz, Danıştay
Başkanlığı seçimi yapılamıyor. Neden? Çünkü
Orada cemaat-Hükûmet çatışması var. deniyor. Eğer bir
ülkenin en üst idari yargı organının başkanının
seçiminde cemaat
tartışmaları yaşanıyorsa yazıktır o
ülkeye, yazıktır o ülkenin yargısına.
Değerli arkadaşlar,
bakınız, Silivride süren ve daha önce sonuçlanan yargılamalarda
en fazla gündeme gelen konu sahte dijital veriler, sahte bilgisayar
dokümanlarıdır. Birçok belgenin yalan olduğu ortaya
çıkmasına rağmen, o belgelere dayanarak yargılama sürüyor.
Bu tasarıda buna ilişkin bir çözüm var mı? O da yok, maalesef
yok.
Bakın, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündeminde bir uluslararası anlaşma var. Türkiye bunu
imzalamış yani iradesini ortaya koymuş. Bu tasarı, sahte
dijitallerin önüne geçecek bir anlaşma: Sanal Ortamda İşlenen
Suçlar Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı. Bu tasarı iki yıldır Türkiye Büyük
Millet Meclisinde bekliyor. Önemli bulunmuş, değerli bulunmuş,
imzalanmış ama bu tasarı bir türlü gündeme gelmiyor. Neden?
Bakın, şimdi, Silivride insanlar sahte dijital delillere dayalı
olarak mahkûmiyet kararlarıyla karşılaşacaklar ama bunu
önleyebilecek olan bir düzenleme Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde
bekletiliyor, komisyondan da geçtiği hâlde bekletiliyor. Bunun nedeni nedir?
Silivri yargılamasının bitmesi mi bekleniyor? Böyle bir adalet
olabilir mi? Böyle bir vicdansızlık nasıl olabilir? Bunun
adı adaleti engellemektir, bunun adı adaleti yanıltmaktır.
İktidar bu suçları sürekli işlemektedir. Bu tasarı bir an
önce gündeme alınıp görüşülmelidir. Unutmayın, adaletin
olmadığı yerde hiçbir şey ayakta kalmaz, kalamaz,
kalmayacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
biraz önceki konuşmama da sayın konuşma arkadaşlarım
AKPden, çok sert tepki verdiler. Şunu söylemek istiyorum:
Bakınız, orada söylediklerimizin hepsi gerçeklerdir ama o
eleştirileri, aynısını söylediğimiz zaman büyük tepki
veriyorsunuz. Bu, doğru değildir. Biz burada muhalefet olarak
doğruları dile getirmek, eleştirilerimizi söylemek
zorundayız. Biz burada gerçeklere bir ışık tutuyoruz
HARUN KARACA (İstanbul)
Eleştirilerinizi söyleyin, hakaret etmeyin.
GÜRKUT ACAR (Devamla) -
ama görüyorum
ki gerçekleri bile artık reddetmek, görmezden gelmek,
konuşmaları sürekli laf atmalarla engellemek bir
alışkanlık hâline geldi.
Değerli arkadaşlar, bu
kürsünün masuniyeti vardır, bu kürsüde söylenen sözlerden dolayı
kimse suçlanamaz. Biz burada bu ülkenin, bu ulusun bize vermiş olduğu
görevi yerine getiriyoruz, o nedenle arkadaşlarımı daha
saygılı olmaya çağırıyorum. Eleştirilere lütfen
tahammül edin ve lütfen şöyle düşünün: Biz nerede hata
yapıyoruz? diye düşünün.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
HARUN KARACA (İstanbul) Hakaret
etme hakkı vermiyor size yalnız, hakaret etme hakkını
vermiyor.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.06
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.12
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih
ŞAHİN (Ankara), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 126ncı Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
475 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
6ncı madde üzerinde bir adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 6. maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını saygıyla arz ve
teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Mahmut
Tanal Turgut
Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Vahap
Seçer Uğur
Bayraktutan Özgür
Özel
Mersin Artvin Manisa
Hasan
Akgöl
Hatay
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Evet, önerge üzerinde söz isteyen Uğur
Bayraktutan, Artvin Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; 475 sıra sayılı Yargı
Hizmetleri ile İlgili Olarak Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6ncı maddesi
üzerindeki önerge üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu 475 sıra sayılı Kanunun
başında aynen şöyle yazıyor: Yargı hizmetleriyle
ilgili olarak diyor. Biraz önce, Süheyl Hocam da konuştu, yargı
hizmetleriyle ve yargıyla ilişkin buraya birçok tasarılar, kanun
teklifleri getirildi, birçok paketler getirildi ama ne yazık ki bu
yargının sorunlarını, bunları düzeltemiyoruz
Sayın Bakan.
Bakın, 475 sıra sayılı Kanunun
başında yargı hizmetleri demiş olmasına rağmen,
ülkemizin ne yazık ki bazı yerlerinde bu kanundan yararlanmayacak
vatandaşlarımız var. Ben bunu birçok kere söyledim ama bir kere
daha ifade etmek istiyorum. Özellikle, benim seçim bölgemde adliyelerin
kapatılmış olduğu bazı yerler var, bunlardan bir
tanesi Ardanuç ilçemiz. Birçok kez söyledim, daha önce Arhavi ilçemizde adliye
kapatılma tasarrufunda bulunuldu, daha sonra geri alındı.
HSYKnın yayınlamış olduğu kararnameyle 146 adliyenin
44ünden vazgeçildi, 102 adliye ne yazık ki kapatıldı,
bunların içerisinde bir tane de Ardanuç ilçeniz var.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakan, Ardanuçta adliyenin kapatılması şu demek:
Şimdi, Ardanuçta açık cezaevi açılması ilişkin bir
çalışmanız var. Bir ilçe düşüşün, o ilçede adliyeyi
kapatıyorsunuz cezaevi açıyorsunuz. Ardanuçla Artvin arasındaki
kilometreye baktığınız zaman, 45 kilometreyi
aşkın bir mesafe var. Ardanuçun ortalama 49 tane köyü var. Her köyün
Ardanuç ilçe merkezine ortalama uzaklığını 20-25 kilometre
değerli arkadaşlarım. En uzak köyün Ardanuç ilçe merkezine
uzaklığı 45 kilometre yani Ardanuçun herhangi bir köyünden bir
vatandaşın hukuk mahkemesinde veya ceza mahkemesinde bir
ihtilafı olduğu zaman eğer bunun mahkemeye eğer bir
tanık götürme gibi bir durumu da söz konusu olabilirse Ardanuçtan
Artvine gitmesi için 80 kilometrelik bir yol izlemesi gerekiyor değerli
arkadaşlarım. Ondan dolayı da büyük mağduriyetler, hâlen ne
yazık ki devam etmekte. Eğer bir ilçede, bir yerleşim biriminde
yargısal hizmetleri vermekten vazgeçiyorsanız -ben daha önce de
söyledim- idari hizmetleri de vermekten vazgeçin. Her zaman bunu ısrarla
söylüyoruz değerli arkadaşlarım, her konuda tasarruf olabilir
ama adliyede, yargı hizmetlerinde tasarruf yapmayı anlamak, halka
anlatmak mümkün değil. Adliyenin tabelasını indirdik,
vatandaşlara şimdi ne diyeceğiz?
Bakın, en ufak bir şikâyet
için, şimdi her ne kadar veraset ilamları noterliklerden
verilmiş olsa da insanlar bir başka yere gidebilmek için
Mali olarak
ekonomik durumu kötü olan insanları düşünün değerli
arkadaşlarım, 4 kişi ilçe merkezine inecek, o 4 kişiyi
alacaksınız, Artvine götüreceksiniz, duruşmaların
aynı saatte bitmiş olması mümkün değil ve arkasından
bunları akşamüzeri evlerine getireceksiniz. Yani, almış
olduğunuz bu karardan vazgeçin diye diyorum. Başka yerlerde belki
bunu anlatmak, bunu anlayabilmek mümkün değildir ama Ardanuç gibi
Artvinin en güzel, en şirin ilçelerinden bir ilçede, insanların
adliyesini kapatmayı anlatmamız mümkün değil değerli
arkadaşlarım. Yani, bu konuda bütün siyasi partiler, sizin ilçe
başkanlığınız da dâhil olmak üzere birçok insan tepki
göstermelerine rağmen ne yazık ki bu karardan dönmediniz.
Sizin yanınızda biraz önce
Sayın Müsteşar oturuyordu Artvin kökenli, Adalet Komisyonu
Başkanımız da Artvin kökenli. Bunu birçok kereler
anlatmamıza rağmen Sayın Bakan size anlatamadık.
Bakın, Arhavi ilçesinden vazgeçtiniz, Arhavi ilçesini açtınız,
buna gerekçe olarak da şunu söylüyorsunuz değerli
arkadaşlarım: Adli hizmetlere ilişkin iş
yoğunluğundaki düşüklük. diyorsunuz. Bunun
açılımı şudur değerli arkadaşlarım:
Eğer bir ilçede suç işleniyorsa, suç sayısında
artış varsa adliyeyi kapatmıyorsunuz. Eğer bir ilçede suç
işlenmiyorsa, suçu işlemiyorsa vatandaşlarımız
Efendim, burada iş yoğunluğu yoktur, adliyeyi kapatıyoruz.
Böyle bir şey olabilir mi?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Artvinliler yaptı ne yaptıysa!
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) Bunu
daha önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde yine kürsüde yaptığım
konuşmada söyledim, dedim ki: Bütün vatandaşlarıma sesleniyorum
birisi yanlış anladı- eğer adliyenizin
kapanmasını istemiyorsanız suç işleyin. Sayın
Bakanım, böyle bir şey olabilir mi yani?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Yapmayın, yapmayın!
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) Ama
budur yani. İş düşüklüğünü, iş
yoğunluğundaki düşüklüğü, bu gerekçeye koyuyorsunuz. Yani,
bunu hukuki olarak başka türlü bir tanımlamayla, terminolojik
tanımlamayla anlatmak mümkün değil. Yani, eğer bir ilçede,
Ardanuçta suç işlenmiyorsa, hukuki ihtilaflarda düşüklük varsa Efendim,
siz suç işlemiyorsunuz diye adliyenizi kapatıyorum. demek bir
yaptırım, bir ceza yaptırımı değil midir
Sayın Bakan?
Şimdi, bizi Ardanuçlular
seyrediyorlar televizyonları başında. Onlara da buradan
sesleniyorum: Yarın bir gün seçimler geldiği zaman adliyenizi
kapatanları lütfen siz de cezalandırın. Adliyeyi kapatmak
sizleri cezalandırmaktır, adliyenizi kapatanları siz de
cezalandırın diye söylüyorum. Bunu demek, yöre milletvekili olarak
benim hakkım değil midir değerli arkadaşlarım? Bu
nedenle, alınmış karar bir Anayasa hükmü değildir, HSYK bu
kararından her zaman vazgeçebilir. 102 adliyenin kapatılması,
açılmasıyla bu ülke batmaz, bugüne kadar da
batmamıştır, o nedenle bu karar derhâl geri alınmalıdır.
Şuradaki yasada bahsedilen yargı hizmetlerine ilişkin,
Ardanuçluların da yargı hizmetlerinden faydalanması, yargı
hizmetlerinden yararlanması gerçeği bir kere daha ortaya
konulmalıdır. Bu yanlış kararı, bir kere daha, Türkiye
Büyük Millet Meclisinden hem Ardanuçlulara hem Artvinlilere hem de yüce Meclisin
saygıdeğer üyelerine şikâyet ediyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
7nci madde üzerinde bir adet önerge
vardır okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 7. maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını saygıyla arz ve
teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Sakine Öz Özgür
Özel Hasan
Akgöl
Manisa Manisa Hatay
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
BİLAL UÇAR (Denizli) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katlıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Sakine Öz, Manisa Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
SAKİNE ÖZ (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
tasarının 7nci maddesi üzerinde söz aldım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
yargının işleyişine dair bazı teknik düzenlemelerin
yapıldığı tasarıyla Anayasa Mahkemesinin, yetki kanunu
kapsamında göremeyerek iptal ettiği maddeler yeni bir düzenleme ile
önümüze getiriliyor ama tarafsız olması gereken, siyasetin gölgesinde
işlememsi gereken yargı, Hükûmetin arka bahçesi hâline geliyor. Yüz
binlerce insan hakkını aramak, demokratik taleplerini ortaya koymak
istediğinde sorgusuz, sualsiz ve orantısız polis gücüyle,
şiddetiyle gözaltına alınıyor. Başbakan, gençleri
otopark köşelerinde, bodrum katlarda, tekme tokat döven polislerin
sırtını sıvazlıyor.
Değerli milletvekilleri, Ethem
Sarısülükün katledilişi ve sonrasındaki yaşananlar
ülkemizin tarihine bir kara leke olarak geçti. Polis şiddetini meşru
kılma çabaları Başbakanla başladı, Anadolu
Ajansının yanlı haberiyle ilerledi, Bülent Arınçın
sözleriyle temize çıkarılmak istendi.
Ethemi
öldüren polis önce emniyette haftalarca ortaya çıkarılmadı, daha
sonra Anadolu Ajansı tarafından, taraflı haberleriyle, bu polis
korunup kollandı. Polis günler sonra savunmasını verip tüm
dünyanın gördüğü kayıtların aksine Üzerime geldiler, elime
de taş geldi, yanlışlıkla vurdum. dedi. Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç ise hiç sıkılmadan,
devlet ciddiyetiyle bağdaşmayacak bir sorumsuzlukla Polisin eline taş
geldi, hedef şaştı. dedi. Sonrası malum. Bu polis memuru
serbest ama Ethem Sarısülükün yanındaki gençler ise tutuklu. Bununla
da bitmiyor, daha ne skandallar var.
Direniş
sırasında gözaltına alınan 13 yaşındaki
çocuğumuzun annesi bakın neler anlatıyor: Polis tarafından
tekme tokat ile arabaya doldurulan bir anne ve oğlunu gördüm. Polis onlara
Mustafa Kemalin askeriyiz diyorsunuz. Gelin bakalım, kurtarsın sizi
şimdi. diyor. Bu kadar ucuzlayan bir Hükûmet kendi personeline neleri
söylettiriyor, görüyorsunuz.
Değerli
milletvekilleri, yargıyı düzene kavuşturmak isteyen bir Hükûmet,
kişileri yargı önüne çıkarana dek onların
haklarını savunmasını sağlayacak gerekli önlemleri
almaya mecburdur. Gezi direnişini itibarsız kılmak için var
gücüyle yalan makinesini çalıştıran AKP kadroları, polis
otobüsüne bindirilen gençlerin karakola ulaşıncaya dek nasıl
tekme tokat dövüldüğünü, hangi küfürlere maruz
bırakıldığını, kadınların erkek
polisler tarafından soyularak arandığını
anlattığımızda suspus oluyor. Yargı
kurumlarının çalışma sürelerini düzenlemek, tatillerini
belirlemek, sizi, uzun tutukluluk sürelerini, hukuka aykırı
tutuklamaları görmekten alıkoymaz.
Geçtiğimiz
günlerde Ankara ve İstanbulda yoğunlaşan gezi direnişi
tutuklamaları biz dışarıdakileri isyan edecek noktaya
getirmiştir. Evleri basılan gençlere yapılanlar, ülkemizde
yargı kurumunun iflasının, tutuklamalarının
açıkça siyasal öfke ve kin dolu olduğunun açık kanıtıdır.
Gençleri yıldıracağını, yurtseverleri
bezdireceğini sanan Hükûmete en iyi yanıtı gençlerimizin
anneleri, babaları ve arkadaşları vermiş, meydanlar yeniden
hak arayanlarla dolup taşmıştır. Ankaradaki Gezi
direnişinde 22 tutuklamaya yol açan duruşmanın nasıl
ilerlediğine kısaca batkımızda inanılmaz bir faciayla
karşılaşıyoruz. Duruşmada sanıklara terör örgütü
üyeliği iddiasıyla suçlamalar yöneltildi ancak kimin hangi örgüte üye
olduğunu savcılık bir türlü söyleyemedi. Hükûmet âdeta her sol
örgütten birer kişi tutuklayalım, sonradan üstlerine uygun bir suç
atarız ezberiyle hareket etti. Gençler ise Gezi direnişi boyunca
sergilediği mizah devrimine yeni bir halka ekleyerek Sayın hâkim,
siz mi bize bir örgüt bulacaksınız yoksa siz örgütleri
sıralayın, içlerinden birini biz mi seçelim? demiştir.
Ülkemizde son dört yılda yoğunlaşan ve farklı
görüşlerdeki kesimleri uzun tutukluluklarla âdeta yargılama bitmeden
cezaya hükmeden AKP zulmü, kapsamlı bir yargı reformunu Meclisimize
getirmek yerine, şimdi diktatörlüğü uzatmayı fırsat
biliyor.
Adaletin özgürlükle
birleşeceği günleri görmek dileğiyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
8inci madde üzerinde
bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 8. maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Vahap Seçer Hasan Akgöl Özgür
Özel
Mersin Hatay Manisa
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Vahap Seçer,
Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
VAHAP SEÇER (Mersin) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
475 sıra sayılı Tasarının 8inci
maddesi üzerine verdiğimiz önerge hakkında söz aldım.
Değerli arkadaşlarım, son bir aydır
Türkiye'nin en önemli gündem maddesi Gezi Parkı olayları. Tabii, gayet doğaldır,
Türkiye'nin kalbi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde, millî iradenin tecelli
ettiği bu yerde bu konuların tartışılmasından
doğal bir şey olamaz. Zaman zaman muhalefet partisine mensup
milletvekili arkadaşlarımız bu konuyu gündeme getiriyor. Tabii
ki kendi perspektifimizden baktığımız kadarıyla
olayları irdeliyoruz ve bu konuda neleri gördüğümüzü, bunun siyasal,
sosyolojik yansımalarını, toplumda bunun nedenleri,
sonuçları, bunları burada elbette ki dile getirmeye
çalışıyoruz. Tabii, Türkiyeyi yöneten bir siyasi irade var.
Dolayısıyla, bugün Türkiyede 780 bin kilometrekare alanda, yurdun 7
bölgesinde, 4 köşesinde ne meydana gelirse, hangi olay meydana gelirse
gelsin, bu iyi olaydır, kötü olaydır, bunun müsebbibi Hükûmettir,
iyiyse o iyilik ona aittir, kötüyse onun sorumluluğu da ona aittir. Ama,
sayın milletvekili arkadaşlarım, özellikle Sayın
Başbakana yapılan eleştirilerden rahatsızlık duyuyor.
Ama, şu bir gerçek: Bu olayların bu noktalara gelmesinin temel sebebi
Sayın Başbakanın tavır ve
davranışlarıdır. Bakın, bir aydır bu olayın
sonucunda bilanço ağır: 79 ilde gösteriler, nümayişler
tertiplenmiş, 2 milyon vatandaşımız bu eylemlere
katılmış, 4 yurttaşımız -bunlardan 1 polisimiz
var, emniyet gücümüz- hayatını kaybetmiş, 600 güvenlik gücü
yaralı, 4 binden fazla yurttaşımız yaralanmış,
milyonlarca dolar kamu malları zarar görmüş. Elbette ki bunlar önemli
konular, bu olayların sonucu tartışılması gereken
konular. Sayın Başbakan -dikkate edin- bu olayların meydana
gelmesinin hemen akabinde, ilk başladığı günlerden sonra
özellikle topluma yönelik mesajlarında, hepimiz toplumu
sakinleştirici, itidale davet edici söylemler beklerken gerçekten toplumu
bölen, toplumu irite eden, toplumu tahrik eden söylemlerle yola
çıktı.
Hatırlayınız, o
tarihlerde ana muhalefet partisi olarak yurdun muhtelif yerlerinde
mitinglerimiz vardı. Biz o gergin ortamda birtakım polemiklere
girmemek için ya da birtakım provokasyonlara meydan vermemek için bu
mitinglerimizi iptal ettik. Sayın Genel Başkanımızın
ağzından bu olayları tahrik eden, bu olayları provoke eden,
basına yansımış, televizyon ekranlarından
izlediğiniz bir tek cümle bulamazsınız ama Sayın
Başbakanın söylemlerine bakınız Biz 1 milyon insanı
toplayabiliriz. Bu ülkenin yüzde 50 yurttaşı evlerinde dişlerini
gıcırdatarak, dişlerini sıkarak bekliyor. O gösterilere
katılanları terörist, militan olarak nitelendirdi Sayın
Başbakan. Bakın, içkili bir şekilde göstericilerin camiye girme
olayını defaatle gündeme getirdi, gerçekten hayretle
karşılıyorum, böyle bir olay olduğunu varsayıyorum,
kendini bilmez densizlerin böyle bir şekilde, ellerinde içki
şişeleriyle camiye girdiğini varsayıyorum. Sayın
Başbakan, ortalığı tahrik etmeme adına, halkı
galeyana getirmeme adına bunları gizleyeceğine, bunları
örteceğine pişirip pişirip her mitingde insanların önüne
getirdi. Kesinlikle lanetliyorum, kesinlikle reddediyorum, kesinlikle
kınıyorum, başı örtülü bir hanım kardeşimize bir
saldırı olmuş; bunu defaatle pişirip pişirip
halkın önüne getiren Sayın Başbakandır. Oysa ki böyle bir
durum karşısında, toplumu birleştirici,
bütünleştirici, bu olayları yatıştırıcı
söylemler geliştirmesi gereken, yapması gereken Sayın
Başbakandı. Tabii, neyi murat ediyor anlamak mümkün değil.
Gerçekten birtakım sosyologların, siyasal bilimcilerin söylediği
gibi kendi tabanını, kendi saflarını
sıklaştırmaya mı çalışıyor? Ama bilemiyorum.
Her şeye rağmen şunu
söylüyorum: Gerçekten, bakınız
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kesildi)
VAHAP SEÇER (Devamla)
bu
tavrınızla, bu söylemlerinizle bu Meclisi geren, bu Meclisi de
ayrıştıran
AHMET YENİ (Samsun)
Ayrıştıran sizsiniz!
BAŞKAN Sayın Yeni, lütfen
VAHAP SEÇER (Devamla)
burada
tartışmalara, kavgalara sebebiyet veren sizlersiniz. Önergemize
destek vereceğinizi umuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
9uncu madde üzerinde bir adet önerge
vardır, okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 9. maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını saygıyla arz ve
teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Özgür Özel Hasan Akgöl Bedii Süheyl
Batum
Manisa Hatay Eskişehir
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
BİLAL UÇAR (Denizli) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Süheyl Batum, Eskişehir Milletvekili.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Saygıdeğer Başkan, çok değerli
milletvekilleri; tasarının 9uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisinin görüşlerini aktarmak için söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, demin de
söyledim, yargıyla ilgili birçok değişiklik yaptınız
burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi, yüce Meclis birçok değişiklik
yaptı. Yargı paketleri yaptınız, birinci paket, ikinci
paket, üçüncü paket, dördüncü paket; olmadı, olmuyor. Neden olmuyor?
Şimdi de yine, yargı
hizmetlerinin iyileştirilmesi için daha önce
çıkardığınız bir kanun hükmünde kararnamenin
-defalarca söylememize rağmen- iptali üzerine bu yasayı
yapıyorsunuz.
Şimdi, maddeye
baktığımız zaman, Başkanlık Kurulunu düzenliyor,
bunu 11inci maddeyle beraber düzenlediğinizde, ele
aldığınızda, bu düzenlemeyi özellikle (4)üncü bendiyle
beraber ele aldığınızda şunu görüyorsunuz: Yine
olmadı, olmayacak. Nedeni açık, çok açık değerli
arkadaşlar. Bağımsızlık sorununu, yargının
bağımsızlığını gerçekten de görmezden
geliyorsunuz. Kadrolaşmaya, hukuku tanımamaya maalesef o kadar büyük
bir önem verdiniz ki Türkiyede yargı
bağımsızlığını tamamen ortadan
kaldırdınız.
Ethem Sarısülük hakkında
verilen kararı demin sevgili arkadaşlarım da söylediler.
İnanılması güç bir karar. Dünyanın hangi ülkesinde -demokratik ülkesinde-
yargı böyle bir karar verse, o ülkede iktidar partisi, adalet bakanı,
hatta muhalefet partileri bile Bir şeyi yanlış yaptık, bir
şey yanlış oldu. der.
Bugün, benim milletvekili olduğum
Eskişehirde Ali İsmail Korkmaz kardeşimiz hâlen bilinci kapalı
olarak komada yatıyor. Başka bir ülkede olsa -ve iddiaları,
hâlen, herhangi bir şeye sebebiyet vermedi, hâlen yaptığı
iddia edilen kişiler yargının karşısına bile
çıkartılmadı- o yargıyı iyileştirmenin
sonuçlarını veya nedenlerini bu düzenlemelerde değil, mutlaka
yargı bağımsızlığında o parlamento arar.
Sevgili dostlar, söylüyorum: Daha önce
biz söyledik, kabul etmediniz. Bu, yargıyı içine soktuğunuz
durumu, sizin çok değer verdiğiniz, şu anda MYK üyesi olarak
aldığınız Osman Canın kadim dostu
YILMAZ TUNÇ (Bartın) MKYK Hocam,
MYK değil.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla)
Neyse, oraya aldığınız
Orhan Gazi Ertekin de kitabında
yazdı. Eşekli demokrasi diye yazdığı kitabında,
çok değer verdiğiniz Orhan Gazi Ertekin, arkadaşı da sizin
en üst kurulunuzdayken yazdı, Biz bağımsız ve
tarafsız yargı için yola çıkmıştık. Ne utanç
verici skandallar oldu. dedi ve anlattı ve hiçbiriniz de bu paketleri
hazırlarken Osman Can, anlat bakalım, nedir bu söylediği,
kitabında yazdığı utanç verici skandallar? demediniz sevgili
arkadaşlar.
Bunları kadrolaşmak için
yaptınız, kadrolaşmak için. Ama şuralara bakın
gerçekten bunları yaptığınız zaman artık ne ilaç
olacak ne merhem olacak, bırak onu pansuman bile olamayacak nitelikte
yasalarla bunu görmezden geliyorsunuz. Bu konuda son bir şey daha
söyleyeceğim sevgili dostlar, Adalet Komisyonunda yer alan çok
değerli üye arkadaşlarınıza sorun, geneli için söylüyorum,
o kadar şeyler yaptığınız ki ticari bir faaliyet
olarak gördünüz, gösterdiniz ki sonunda Anayasa Mahkemesi Başkanı
hani biliyorsunuz 250-300 bin liralık araba
kiraladığınız kişi- geldi dedi ki: Para yetmiyor bana
özel vakıf kurun kanunla hatırlıyorsunuz değil mi?
biliyorsunuz daha görüşmedik, Komisyonda kabul edildi. Bana vakıf
kurun dedi. Neden kuruyoruz? dedik. Bu ticari bir faaliyet olarak
görüyorsunuz, zaten bunun bağımsızlığından filan
değilsiniz ki dedi, sevgili arkadaşlar. Lütfen bu Parlamentodan
artık bağımsızlığa yönelik yasalar çıkartmayı
Godotu bekler gibi hep beraber bekliyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
10uncu madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 475 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve
10. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul
Kırklareli
Özgür Özel Hasan Akgöl Kamer Genç
Manisa Hatay Tunceli
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGÜN (Hatay)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Tunceli
Milletvekili Kamer Genç. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 475 sıra sayılı Yasa
Tasarısının 10uncu maddesiyle ilgili olarak verilen önerge
üzerinden söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, tabii
AKP iktidarı zamanında hukuk kalmadı, anayasa kalmadı.
Anayasanın 91inci maddesine göre yetki kanunuyla yetki verilecek
maddeler belirlendiği hâlde maalesef Hükûmet çıktı 650
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Danıştayı
düzenledi. Hâlbuki bu, kanun hükmünde kararnameyle düzenlenecek bir konu
değildi, bunlar biliyordu. Ama tabii, bu Hükûmet sırasında
oturan zat buraya, Adalet Bakanlığı makamına geldiği
zaman Adalet Bakanlığı diye bir şey bırakmadı,
yargı diye bir şey bırakmadı. E, Çankayada oturan
Abdullah Gül öyle tasarruflarda bulundu ki Tayyip Erdoğanın en
yakın akrabasını, İslam enstitüsü mezununu getirdi,
Danıştaya üye atadı.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Cumhurbaşkanına bu şekilde hitap edemezsin.
KAMER GENÇ (Devamla) Ve oraya atanan
adamların hepsi böyle kişisel, kendi düşüncesindeki insanlar.
Yargı diye bir şey kalmadı, Danıştayın bir
itibarı kalmadı.
Şimdi bu maddeyle diyor ki:
Dairelerin iş güçleri arasında dengesizlik olursa, işte,
Başkanlar Kurulu kararı ile bu düzenlenir. Aslında bunun
kanunla olması lazım, Başkanlar Kurulunun bu kadar keyfî bir
tasarruf yetkisi olmaması lazım.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, tabii burada çok fazla konuşma hakkımız
olmadığı için
Memleketimizde rejim büyük bir çöküntüye gidiyor.
Bakın, Tayyip Erdoğan Tunus dönüşünde havaalanında diyor
ki: Cumhuriyet Halk Partisi zihniyeti pisliktir.
Şimdi, bir partinin zihniyeti
nedir? Onun tüzüğü ile programıdır. Cumhuriyet Halk Partisinin
tüzüğü ve programında devlet şeklimizin cumhuriyet olduğunu
ve laik olduğunu söylüyor. Tayyip Erdoğan burada diyor ki: Laiklik
ve cumhuriyet pisliktir. Ayrıca Kirliliktir. diyor.
BAŞKAN Sayın Genç, lütfen
KAMER GENÇ (Devamla) Bunları
gidin kendisine sorun.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Böyle bir
şey demedi. Uydurma ya!
BAŞKAN Temiz bir dille
konuşalım Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla)
Ya, neyse. Ayrıca, arkadaşlar, bakın, bu Gezi Parkında
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ya,
bırak nerede böyle bir şey demiş?
KAMER GENÇ (Devamla)
oradaki o eylemi yapan
gençler çok asil ve soylu gençlerdir. Bunlar Atatürkün gençliğidir,
bunlar Atatürkün Bursa Nutkunda söylediği şartların Türkiyede
oluştuğunu fark ettiler ve Atatürkün gençleri olarak bu işe müdahale
ettiler.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Türk
bayrağını yakanlar Atatürkün gençleri olamaz!
KAMER GENÇ (Devamla) Bu insanlara Tayyip
Erdoğan tarafından iftira atıldı, yalan söylendi.
BAŞKAN Sayın Genç
KAMER GENÇ (Devamla) Hâlbuki o gençler hiçbir
zaman bu memleketin rejimine yönelik bir değişiklik yapmadılar.
Bakın, bu olaylar sırasında ben 2 genci gördüm; polis gidiyor bu
çocukların, 12 gencin gözüne ateş ediyor. 2 tanesini gördüm.
Arkadaşlar, bu
memleketin evladı olan bir polis, karşısındaki gencin gözüne mermiyle ateş
edemez. Bunlar olsa olsa Tayyip Erdoğanın kendisine göre
oluşturduğu, polis teşkilatı içine aldığı
El-Kaide, Müslüman Kardeşler ve Hamastan getirilen elemanlardır; bunu
inceleyelim. Bununla Türkiyede bir hedef belirleniyor. Tayyip Erdoğan
kendisine göre bir polis teşkilatı oluşturarak Türkiyede bir
kavga çıkarmaya çalışıyor çünkü çok zengin oldu, malı
mülkü çoğaldı.
RECEP ÖZEL (Isparta) Ya, sen
oğlunun mal varlığını söylesene. Sen daha onun
hesabını vermedin burada.
KAMER GENÇ (Devamla) Bunu normal bir
rejimle yiyemeyeceğini bildiği için, ancak diyor ki: Bir dikta
rejimini getirmek suretiyle yiyebilirim. Şimdi, gidiyor Suudi
Arabistana, Katara gidiyor, bakıyor ki Suudi Arabistan Kralıyla
Katar Kralının, tabii, karşısında bir güç yok. Onun
için ona özeniyor, Türkiyede o tip rejim kullanmaya çalışıyor.
Arkadaşlar, böyle bir şey
olur mu? Bakın, Türkiyede, işte, adalet diye bir şey yok. En
ufak bir şeyde hemen Sadullah Bey
RECEP ÖZEL (Isparta) Yine
karıştırdın, çorbayla bamyayı
karıştırdın!
KAMER GENÇ (Devamla)
gidiyor
mahkemelere istediği kadar istedikleri yönde değişiklikler
yapıyorlar. Böyle bir adalet sistemi yok. Türkiyede insanların
güvendiği bir adalet sistemi yok. Eğer, bir memlekette demokrasinin
olabilmesi için bağımsız yargının olması
lazım. Türkiyede bağımsız yargı denilen bir kavram
yok ve artık insanların hak arama özgürlüğü yok. Ve maalesef
polislerin, artık, ateş ettiği, öldürdüğü insanlar
Gücünü
Hükûmetten almak suretiyle tutuklanmıyorlar bile. En ilkel bir toplumda
bile bir adam öldürüldüğü takdirde o adamın, o öldürülen kişinin
yakınlarının acılarının durması için hiç
olmazsa bir içeri alınır. Şimdi, Tayyip Erdoğan diktatörlük
kurmaya çalışıyor ama onun gücü yetmez. Onun o servetleri, bir
gün CHP iktidara gelir, biz ona el koyarız, onların hepsini
vatandaşa getirir şey ederiz.
RECEP ÖZEL (Isparta) Hadi oradan!
KAMER GENÇ (Devamla) Tayyip
Erdoğanın da kendisinden öyle hesaplar sorarız ki
çarşıya çıkamaz. Yiğitliği varsa gelsin
Kızılayda gezelim. 6 bin polisle gezmek bir şey ifade etmiyor.
Onun için, Türkiye sizin rejimizle çok kötü yönetiliyor, kardeş
kavgasını çıkarmaya çalışıyor, devamlı Alevi
meselesini kaşımaya çalışıyor. Aleviler onun oyununa
gelmez. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bugüne kadar
yaptığı uygulamalar da orada ama Tayyip Erdoğan, efendim,
diyor ki: Gezi meselelerinde o sokağa çıkan Alevilerdir. Nereden
biliyorsun ya? Kimin alnında Alevi, Sünni yazıyor? Böyle bir alçakça
düşünce tarzı olur mu?
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
SUAT ÖNAL (Osmaniye) Aynaya bak,
aynaya!
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Canikli, buyurun.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Sayın Başbakanımıza hakarette bulundu.
BAŞKAN İki dakika söz
veriyorum Sayın Canikli sataşma nedeniyle. Lütfen
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, biraz önceki
konuşmacının seviyesine hiçbir şekilde inmemiz söz konusu
değil yani.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yahu, zaten ben
senin seviyeni biliyorum Nurettin.
İstersen seviyemizi ölçelim.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Hâlbuki, bakın, şurada eleştirinizi yapın...
KAMER GENÇ (Tunceli) Bak, ben senin
iline gitmiştim. Bak, ben sana ne söyleyeceğim.
BAŞKAN Sayın Genç, sabredin
lütfen.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Ağır eleştiri de olabilir. Eleştiriyorsunuz
zaten, ona hiç kimsenin bir itirazı olamaz. Demokraside olmazsa
olmazdır ama ağzınızdan güzel bir kelime çıkmıyor.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Çıkması için ortam yok, ortam! Öyle bir ortam
hazırladınız ki bizi normal bir şekildeki düzeyden daha
aşağıya indirdiniz.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Sadece hakaret, sadece -yani o kelimeyi kullanmak istemiyorum-
hakaret ediyorsunuz, başka bir şeye çalışmıyor. Ne
ağzınız çalışıyor ne beyniniz
çalışıyor; sadece hakaret, sadece küfür, küfürden ibaretsiniz.
Maalesef yani bunu söylerken gerçekten üzülüyorum, bütün samimiyetimle
söylüyorum.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Ama aynı tarz Başbakanda yok mu Sayın Canikli?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Bunları söylemek üzüyor. Eleştirinize hiçbir şey
söylemiyoruz ama hakaret edemezsiniz. Hakaret etmek insani bir
yaklaşım değildir.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Sizin eleştirdiğiniz böyle bir tarz Başbakanda da var. Niye onu
eleştirmiyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Normal bir insan hakaret edemez, etmez, etmemelidir.
Tekrar söylüyorum: Ağır
eleştiri dâhil bunlar hepsi mümkündür ama normal bir insani melekelere
sahip bir insanın böyle ağır hakaretler etmesi mümkün
değil.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Lütfen bunu Başbakana söyleyin Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Hem insani melekeleri taşıyacak hem hakaret edecek. Bu
ikisi bir arada olamaz, olamaz ikisi bir arada. Birinden bir tanesi yoktur.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Sayın Nurettin Canikli, mahkemenin kararı
hakaretten daha ağır, daha ağır mahkemenin kararı;
görmezden geliyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Sözünüzü geriye alın, özür dileyin. Hakaret etmeyin.
Bakın, ben de sizin bu hakaretiniz
bize en azından sizin kendi genel başkanınıza aynen,
bilmisli o ifadeyi aktarma imkânı sağlar, hakkı verir. Ama ona
rağmen bunu yapmıyoruz. Çünkü neden? Biraz önce söyledim: Hem insani
melekeler hem hakaret ve küfür özelliği aynı insanda buluşamaz;
bir tanesinden bir tanesi yoktur. Ya hakaret etmiyordur, küfür etmiyordur ya da
insanlık yoktur.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Evet
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, bana dedi
ki: Seviyesi düşüktür, ben onun seviyesine inemem. Bir de Hakaret
etti. dedi.
BAŞKAN Sayın Genç, lütfen, bunu sürdüremeyiz.
Siz konuşmanız sırasında Sayın Başbakana hakaret
ettiniz, o da çıktı
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır efendim. Sen nereden
biliyorsun benim hakaret ettiğimi!
BAŞKAN Lütfen, Sayın Genç, oturur musunuz
yerinize.
KAMER GENÇ (Tunceli) Oturmuyorum.
BAŞKAN Vermiyorum efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sataşmadan söz vermek
zorundasın.
BAŞKAN El hareketi yapma. Vermiyorum efendim,
buyurun oturun yerinize, vermiyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Niye vermiyorsun? Vermek
zorundasın.
BAŞKAN Hayır, vermek zorunda falan
değilim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır, vermek
zorundasın. Yahu, İç Tüzükü daha bilmiyorsun.
BAŞKAN Burada biz Meclisi
çalıştırmaya çalışıyoruz. Tahrik edip, ondan
sonra verilen cevaplara karşı da
KAMER GENÇ (Tunceli) İç Tüzükü daha bilmiyorsun.
Bak, kaç senedir orada oturuyorsun! Ben ısrar ediyorum, sataşmadan
söz istiyorum. Bir İç Tüzükü oku!
4.- Yargı
Hizmetleri ile İlgili Olarak Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/785) (S. Sayısı 475) (Devam)
BAŞKAN Evet, önergeyi oylarınıza
sunuyorum
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır, ben ısrar edince
BAŞKAN Kabul edenler
KAMER GENÇ (Tunceli) Yahu, bir İç Tüzüke baksana!
BAŞKAN Kabul etmeyenler
KAMER GENÇ (Tunceli) İç Tüzüke bak, İç
Tüzüke!
BAŞKAN Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Bak, arkadaki memura sor,
ısrar edildiği zaman
BAŞKAN Sayın Genç, lütfen oturun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sataşmadan, ısrar
edildiği zaman nasıl hareket edildiğini sor bakalım oraya.
BAŞKAN Hakaret etme hakkınız yok burada
kimseye.
KAMER GENÇ (Tunceli) Oraya
Bakın, o küçük kafanla
oturuyorsun, İç Tüzükü bilmiyorsun. Diyorum ki: Ben ısrar ediyorum,
sataşma var. Senin orada İç Tüzüke göre hareket etmen lazım.
BAŞKAN Öğrendik efendim deminden bu tarafa
anlattıklarınızdan. Teşekkür ederim!
KAMER GENÇ (Tunceli) E, Söyle. diyorum işte, sor
bak arkadaşa. O zaman oya sunmak zorundasın.
BAŞKAN Evet
KAMER GENÇ (Tunceli) İç Tüzükün o hükmünü oku,
oku da öyle çık oraya!
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır, ben ısrar
ediyorum, Sataşma var. diyorum.
BAŞKAN 11inci madde üzerinde iki adet önerge
vardır, okutuyorum
KAMER GENÇ (Tunceli) Başkan
Yahu, Başkan,
ben Sataşma var. diyorum.
BAŞKAN Lütfen oturun Sayın Genç, vermiyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
KAMER GENÇ (Tunceli) Sataşma
var. diyorum.
475 sıra sayılı kanun
tasarısının 11. Maddesinde yer alan takdirde ibaresinin
KAMER GENÇ (Tunceli) Ben
Sataşma var. diyorum sana. Bakın, sataşma var, mecbursun
oylamaya.
yerine hallerde arz ve teklif
ederiz.
KAMER GENÇ (Tunceli) İç Tüzükü
aç, oku! Sataşma vardır. diyorum, ısrar ediyorum, oyla o
zaman.
BAŞKAN Tutanakları
getirirler efendim.
İdris Baluken Sebahat Tuncel Ertuğrul
Kürkcü
Bingöl İstanbul Mersin
Nazmi Gür Esat
Canan
Van Hakkâri
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının
KAMER GENÇ (Tunceli) Oyla o zaman,
ben ısrar ediyorum. Yahu, bana sataşma var, ısrar ediyorum,
oylamak zorundasın.
BAŞKAN Oturum
tutanaklarını getirteceğim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır
efendim, şimdi oylamak zorundasın. Sen şimdi oylamak
zorundasın.
çerçeve 11. maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif
ederiz.
BAŞKAN Tutanakları
getirteceğim Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yahu, ben sana
Israr ediyorum. diyorum. İç Tüzüke göre, ısrar ederse oylamak
zorundasın.
Dilek Akagün Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Özgür Özel Hasan Akgöl
Manisa Hatay
KAMER GENÇ (Tunceli) Böyle bir
şey olur mu ya! İç Tüzükü okumadan oraya çıkıyor, ondan
sonra da keyfine göre
İç Tüzükü oku!
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
BİLAL UÇAR (Denizli) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Sayın Başkan
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye Sayın
Genç.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Sayın Başkan, Kamer Beye söz vermeyebilirsiniz
ama söylediği açık
KAMER GENÇ (Tunceli) İç Tüzük
hükmü açık.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Sizden beklediğimiz: Doğru ya da yanlış,
söylediği açık
KAMER GENÇ (Tunceli) İç Tüzük
açık ya!
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Sayın Kamer Gençin söylediği açık, 69uncu
madde, eğer vermezseniz
KAMER GENÇ (Tunceli) Israr edersem
oylayacaksın.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir)
hakkınız vardır, o zaman oya
sunarsınız
KAMER GENÇ (Tunceli) Yani senin takdir
hakkın yok burada, Genel Kurul karar verecek.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Sayın Başkanım, 69u lütfen
BAŞKAN Sayın Batum, İç
Tüzükün 161inci maddesini okuyorum: Görüşmeler sırasında
Cumhurbaşkanına, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanına ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanına, Başkanlık görevini yerine getiren Başkanvekiline
hakarette bulunmak, sövmek veya onları tehdit etmek yahut Türkiye
Cumhuriyetine veya onun Anayasa düzenine sövmek.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Evet, Sayın Başkanım. Bunu kabul ettik
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hangi sayın
milletvekiline bu hakkı veriyor Sayın Batum? (CHP
sıralarından gürültüler)
KAMER GENÇ (Tunceli) Ya, ben kime
hakaret etmişim Sayın Başkan?
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Sayın Genç Bana sataştılar. diyor.
BAŞKAN Çıkıp hakaret
edeceksiniz Sayın Cumhurbaşkanına, Sayın Başbakana,
sayın milletvekillerine
Lütfen ama
KAMER GENÇ (Tunceli) Ne dedim ben
Cumhurbaşkanına? Bay Abdullah Gül dedim ya. Bay Abdullah Gül
demek hakaret midir?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Sayın Başkan, yani söylenenin hakaret mi eleştiri mi
olduğunun kararını siz mi vereceksiniz? Böyle bir şey
olabilir mi?
BAŞKAN Evet, sayın
milletvekilleri, Sayın Genç ısrar etmektedir söz istemekte.
Sayın Gençe söz verilip
verilmemesini oylarınıza sunuyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop) Karar yeter
sayısı
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.48
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 18.58
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih
ŞAHİN (Ankara), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 126ncı Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
Görüşmeler sırasında
Tunceli Milletvekili Kamer Genç sataşmadan dolayı söz istemiş,
Başkanlıkça kendisine söz verilmemesi üzerine bu talebinde
direndiği için kendisine söz verilip verilmemesi hususu oylarınıza
sunulmuştu ve karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, Sayın Gençe söz
verilmesi hususunu yeniden oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısı arayacağım.
Söz verilmesini kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, konuşmanızda dediniz ki: Sen Cumhurbaşkanına,
Meclis Başkanına hakaret ettin. Öyle bir hakaretim yok ama sizin
anlayışınız kıt olduğu için böyle
anlıyorsunuz!
BAŞKAN Şimdi, 475 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
11inci madde üzerindeki en
aykırı önerge olan maddenin tasarıdan
çıkarılmasına ilişkin önergeye Komisyon ve Hükûmetin
katılıp katılmadığını soracağım.
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
BİLAL UÇAR (Denizli) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Dilek Akagün Yılmaz Uşak Milletvekili.
Buyurun.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; grubumuz adına 475
sıra sayılı Kanunun 11inci maddesi üzerine vermiş
olduğumuz önerge için söz almış bulunuyorum, hepinize
saygılar sunuyorum.
Bu kitapçığı inceleyen
arkadaşlarımızın bir kısmı diyorlar ki:
Muhalefet şerhi verilmemiş bu kitapçıkta, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına neden muhalefet şerhi verilmemiş? Bunun
açıklanması gereğini duyuyoruz. Elbette burada bazı
maddeler var bizim de onayladığımız. Hâkim ve savcıların
hepsinin de adli tatille ilgili bir düzenlemeyi beklemeleri söz konusu. Onun
için aciliyetle çıkması gerekiyor ama onun dışında
muhalefet şerhi vermemiz gereken maddeler de vardı. Ancak biz geçen
haftaki toplantılarda, Cumhuriyet Halk Partisi üyeleri olarak Adalet
Komisyonunun toplantılarını protesto ettik ve girmedik. Bunun
gerekçesi ise aynen şuydu: Ülke yangın yerine dönmüş, bütün
demokratik haklar ortadan kaldırılmış, insanlar halk
hareketi içinde yani bir isyan başlatmışlar, Gezi Parkı
olaylarında polisin hukuk dışı uygulamaları ve
orantısız güç kullanması nedeniyle çok büyük hareketler
başlamış, Türkiye'nin neredeyse yetmiş beş seksen
ilinde o hareketler devam ediyor, insanlar sokaklara inmişler, ellerinde
tencere, tavalar, 70 yaşındaki teyzelerimiz Hükûmeti protesto ediyorlar,
Hükûmet istifa. diyorlar ve demokratik haklarının verilmesini,
insanların öldürülmesinin engellenmesini, gösteriler sırasında
bunları istiyorlar ve barışçıl gösterilerinin önündeki
engellerin kaldırılmasını istiyorlar ama buna rağmen,
Başbakan, halkı kin ve tahrik içerisinde birbirine düşman etmeye
çalışıyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Allah
Allah!
AHMET YENİ (Samsun)
Yaktınız, her tarafı yaktınız.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
Böylesi bir düzenleme içerisinde, böylesi bir olay içerisinde, Türkiye bu kadar
yangın yeriyken
AHMET YENİ (Samsun) Millet
gördü, millet.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
Adalet Komisyonunda, demokrasi paketleriyle ilgili, bizim Komisyona
vermiş olduğumuz, Komisyonun raflarında bekleyen pek çok yasal
düzenleme varken, Komisyonun gündeminin sadece AKP milletvekilleri
tarafından ve AKP tarafından belirlenmesini protesto ederek -oradaki
demokrasi paketlerinin Komisyon gündemine alınması ve halkın
istediği şekilde, toplantı ve gösteri yürüyüşlerindeki
engellemelerin ve her türlü demokrasi karşıtı düzenlemelerin ortadan
kaldırılmasına dönük taleplerimiz reddedildiği için- Adalet
Komisyonu toplantılarına katılmadık, geçen haftaki
toplantılara, o nedenle de
muhalefet şerhi veremedik.
Ha, bu kanunda, bu tasarıda bizim
karşı çıktığımız konular nelerdi, biraz önce
söyledim. Bir: Kanun hükmünde kararnamelerle temel yasaların düzenlenmeye
çalışılması; Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti. Bunun
yanında, 12 Eylül 2010 referandumuyla birlikte yargının
siyasallaştırılması, yargının siyasi iktidara
bağlanması sonucunda Danıştay ve Yargıtay Kanununda
yapılan değişiklikler ve ardından, yine bu
değişiklikler yetmemiş olacak ki kanun hükmünde kararnameyle
yapılan değişikliklerin bu ülkenin tarafsız ve
bağımsız mahkemelerinin kuruluşuna ve Anayasaya
aykırı bir yargı düzeni oluşturulmaya
çalışılmasından dolayı protesto ettiğimizi ve
muhalefet şerhimizin olması gerektiğini söylüyoruz. Çünkü, en
başta, örneğin, daire başkanları, Danıştay ve
Yargıtayın daire başkanları Genel Kurul tarafından
seçilirken kanun hükmünde kararnameyle şu yapılmış: Bu
seçilen daire başkanları 3-5 kişiden oluşan
Başkanlık Kuruluyla başka yerlere atanabiliyor yani işinize
gelmeyen kararlar verildiği takdirde, siyasi iktidarın işine
gelmeyen kararlar verildiği takdirde, Başkanlık Kurulu, 5-6
kişiden oluşan kurul bu hâkimlerin, Danıştay üyelerinin ve
başkanların yerlerini değiştirebiliyor. Şimdi, bu
tasarıyla biraz daha bunu düzenlemeye çalıştınız,
olumlu bir düzenleme var gibiydi, Başkanlık Kurulu değil de
başkanlar kurulu, biraz daha geniş bir kurulun oluşturulduğu
bir sistemle bu düzenlemeyi yapmaya çalıştınız ama
Yargıtaydan bu konuda tepki geldiğini öğreniyoruz kapalı
kapılar ardından ve o nedenle, bundan da vazgeçtiğinizi
öğrenmiş oluyoruz.
Öncelikle, eğer bu ülkede
gerçekten bir demokratikleşme yaşanacaksa yargının
üzerindeki elinizi çekmeniz lazım, siyasi iktidarın yargı
üzerinden elini çekmesi lazım. Gerçekten bağımsız ve
tarafsız bir yargının olabilmesi için, hukukun üstünlüğünün
geçerli olabilmesi için siyasi iktidar, Başbakan ya da o tarikat
mensupları yargının üzerinden ellerini çeksinler. Artık
yargı üzerinde oyun oynanmasın.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
Tarafsız ve bağımsız yargı olduğu sürece bu
ülkede demokrasi gerçekleştirilebilecektir. Temel muhalefet şerhimiz
budur, bunu sözlü olarak söyleme gereğini hissettim.
Hepinize teşekkürler. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının 11. Maddesinde yer alan
takdirde ibaresinin yerine hâllerde arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken
(Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
BİLAL UÇAR (Denizli) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen İdris Baluken, Bingöl Milletvekili.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; verdiğimiz önerge üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Keşke Adalet Bakanı da burada
olsaydı, yargının uygulamalarıyla ilgili birkaç hususu
konuşurken kendisi de not alma şansına sahip olsaydı ama
herhalde Bakanlığın çalışanları burada,
umarım ki belirttiğimiz hususlarla ilgili not alır ve bu konuyla
ilgili Bakanın önüne bu notları götürürler.
Şimdi ben, son birkaç gündeki
yargı tablosunu Genel Kurulla paylaşmak istiyorum. Son üç gündeki,
sadece son üç gündeki yargı tablosu nedir, adalet bunun neresindedir
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Dün, Şırnak Milletvekilimiz
Faysal Sarıyıldız, bu sıralarda oturması gereken,
burada yasama faaliyetini göstermesi gereken arkadaşımız, siyasi
rehine olarak tutulduğu cezaevinden siyasallaşmış bir
hâkimin önüne yargılanmak üzere çıkarıldı ve davası,
her zaman olduğu gibi yine ileri bir tarihe ertelendi.
Bugün, Karlıova Belediye
Başkan Vekilimiz Sayın Selim Yıldırım şu anda,
siyasallaşmış bir hâkimin önünde hakkında belirsiz
iddianamelerle ortaya konan bir tiyatral şeyde yargılanmaya
çalışılıyor. Selim Yıldırım aynı
zamanda ağır bir hasta; hipertansiyon hastası, ateroskopik kalp
hastası, baypas ameliyatı olmuş ve her iki ayağında da
tıkayıcı arter hastalığı olan bir hasta.
Belediye başkan vekili
Karlıova halkının iradesini temsil eden bir
arkadaşımız ama bu arkadaşımız, tutuklu
yargılanmak üzere yine hakkındaki tiyatral birtakım
iddianamelerle cezaevinde rehin tutulmaya devam ediliyor.
Yarın, Mardin Milletvekilimiz
Gülseren Yıldırım aynı şekilde hâkim
karşısına çıkacak.
Yine yarın, Şırnak
Belediye Başkanımız Ramazan Uysal ve pek çok belediye
başkanımız, belediye meclis üyemiz, il genel meclisi üyemiz KCK
davasından, yine siyasallaşmış bir yargının önüne
çıkacaklar.
Bakın, bugüne kadar bu KCK
tutuklamalarıyla ilgili ortada suç unsuru taşıyan hiçbir
şeyin olmadığını defalarca ifade ettik. Düşünce
özgürlüğü, ifade ve örgütlenme özgürlüğü, siyaset yapma
özgürlüğü ve basın özgürlüğüyle ilgili normal bir hukuk
devletinde yapılması gerekenler yapılmış olsaydı,
bu arkadaşlarımız siyasi rehine olarak cezaevinde değil,
şu anda Mecliste ya da belediye hizmet binalarında siyaseten
halkına hizmet etme yarışında olacaklardı.
Bu yanlıştan bir an önce
vazgeçilmesi gerekiyor. Buna yol açan, bu yolu sürekli olarak önümüze getiren
Terörle Mücadele Kanununun artık kaldırılması gerekiyor.
Türk Ceza Kanununun ağzını açan herkesi cezaevine gönderen 215,
220 ve 314üncü maddelerinin artık mutlaka değişmesi gerekiyor.
Bütün bu hukuksuzlukları ortaya koyan özel yetkili mahkemelerin artık
kaldırılması gerekiyor. Bu, toplum vicdanında
ulaşılmış, toplum vicdanında
kararlaştırılmış bir süreçtir.
Bakın, sadece son bir ay
içerisinde yine yargının verdiği bazı kararlara
baktığınız zaman, yargı bilinçli bir şekilde
kitleleri sokağa çıkarmanın gayreti içerisinde, açık
söylüyorum. Hani KCKye paralel devlet yapılanması falan diyorlar
ya, bakın, bütün milletvekilleri bu yargının aslında siyasi
iktidara paralel bir gayret içerisinde olduğunu bir
araştırıp baksınlar. Roboskiyle ilgili verilen
kararın tek bir amacı var, Kürtleri sokağa dökmek. On sekiz ay
boyunca bir yargılama, bir tiyatral dekor kuruluyor, on sekiz ayın
sonunda bu işin askerî mahkemenin görevi olduğunun farkına
varılıyor ve görevsizlik kararı veriliyor. Bingölde E.A.ya
yapılan insanlık dışı tecavüz uygulamasıyla
ilgili verilen karar, aynı şeklide insanları sokağa
dökmenin bir gayretidir. KCK davalarında şu anda infazları
dolmuş, dolmuş bu infazdan dolayı tahliye edilmesi gerekenleri
hâlâ siyasi rehine olarak tutmanın yine tek bir amacı var,
insanları sokağa dökmek. Ethem Sarısülükün katiliyle ilgili
verilen kararın yine aynı amacı var, insanları sokağa
dökmek. Sizi uyarıyoruz, iktidar partisini uyarıyoruz: Bu yargı
mekanizması özellikle paralel
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla)
bir yapılanma
oluşturma açısından dikkat edilmesi gereken bir aşamaya
gelmiştir. Sandıktan çıkan iradeyi böylesi bir
yargının önünde yargılamak Türkiye'ye büyük kaybettirir.
Bu duyarlılıkla Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
12nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı
kanun tasarısının çerçeve 12 .maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Özgür Özel Hasan
Akgöl
Manisa Hatay
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Danıştay Kanunu ile düzenlenen Başkanlar Kurulu düzenlemeleri
doğal yargıç ilkesine aykırı olup, yargıçlar üzerinde
baskı unsuru olabilecek nitelikte ve işe göre yargıç
atanması sonucunu doğurabileceğinden madde metninden
çıkarılması önerilmiştir.
BAŞKAN -
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
13üncü madde üzerinde bir adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 13 .maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Hasan Akgöl Özgür Özel
Hatay Manisa
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Danıştay Kanunu ile düzenlenen Başkanlar Kurulu düzenlemeleri
doğal yargıç ilkesine aykırı olup, yargıçlar üzerinde
baskı unsuru olabilecek nitelikte ve işe göre yargıç
atanması sonucunu doğurabileceğinden madde metninden
çıkarılması önerilmiştir.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
14üncü madde üzerinde bir adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 14 .maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Özgür Özel Hasan Akgül
Manisa Hatay
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
BİLAL UÇAR (Denizli) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Danıştay Kanunu düzenlemeleri
doğal yargıç ilkesine aykırı olup, yargıçlar üzerinde
baskı unsuru olabilecek nitelikte ve işe göre yargıç
atanması sonucunu doğurabileceğinden madde metninden
çıkarılması önerilmiştir.
BAŞKAN Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
15inci madde üzerinde bir adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 15. maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını saygıyla arz ve
teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mahmut
Tanal Turgut
Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Özgür Özel Hasan Akgül
Manisa Hatay
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
BİLAL UÇAR (Denizli) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Danıştay Kanunu düzenlemeleri
doğal yargıç ilkesine aykırı olup, yargıçlar üzerinde
baskı unsuru olabilecek nitelikte ve işe göre yargıç
atanması sonucunu doğurabileceğinden madde metninden
çıkarılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
16ncı madde üzerinde bir adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 16. maddesinin 1.
fıkrasındaki Otuzbir Ağustosa ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını, yerine Beş Eylüle ibaresinin madde
metnine eklenmesini, 6. fıkra olarak belirtilen fıkranın da
madde metninden çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif
ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mahmut
Tanal Turgut
Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Özgür Özel Hasan Akgül
Manisa Hatay
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
BİLAL UÇAR (Denizli) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Dilek Akagün Yılmaz, Uşak Milletvekili.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yeniden burada şu
konuyu hatırlatmak istedim sizlere: Yüksek yargıçların
-Danıştay, Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi- ne gibi
bir özelliği var, ne gibi bir ayrıcalığı var da onlar
adli tatilde nöbetçi kaldıklarında diğer tarihlerde kırk
gün izin kullanıyorlar, taşra hâkim ve savcıları neden
kullanamıyor? Yani bunu lütfen bir görüşmeniz için
Yani ilk etapta
söylemiştik ama şimdi bu konuyu hiç
tartışmadığınızı ve böylesine bir
eşitsizliği, adaletsizliği yeniden devam ettirdiğinizi
görmekten üzüntü duyuyorum. Bu toplantıyı, Genel Kurulu artık,
İnternet üzerinden mutlaka izleyen hâkim ve savcılarımız,
sizin bu konudaki yanlış yaklaşımınızı,
eşitlikçi olmayan ve yüksek yargıçları koruyan ama kürsü
hâkimlerini, gerçekten emek veren hâkimleri korumadığınızı
göreceklerdir ve herhâlde sizlerle ilgili, AKP iktidarıyla ilgili ve
Bakanlığın tasarrufuyla ilgili yapılan bu işlemleri
protesto edeceklerdir. En azından, gönüllerinden bir
kırgınlık olacaktır. Bunu belirtmek istedim.
Bir de şu günlerde, özellikle çözüm
süreci, barış süreci ve bu barış sürecine aman kimse halel
getirmesin, kimse herhangi bir şey söylemesin, çok iyi gidiyor bu çözüm
süreci, işte, Başbakanla görüşüyorlar akil adamlar, diğer
parti gruplarıyla, BDP Grubuyla görüşüyorlar ve çok iyi şeyler yaptıklarını
ileri sürüyorlar ama akil adamlar örneğin benim memleketim Uşaka
geldiklerinde kaçarak geldiler, çok az sayıda seçilmiş insanla
üniversitede görüştüler, ona rağmen Uşaklı insanlarımız
gittiler, protesto ettiler akil adamları, halkın içine dahi
çıkamadılar. Şimdi, geliyorlar akil adamlar, Biz şu kadar
insanla görüştük. Onlar gerçekte halkla konuşmadılar,
halkın gerçek duygularını, düşüncelerini falan
almadılar. Ya, Başbakana yalan söylüyorlar ya da Başbakan,
öylesi bir konuşmayı ya da öylesi bir görüşmeyi yine halkı
aldatmak, yanıltmak amacıyla onların söylediklerini kabul ediyor
görünüyor. Bu iş kabul edilebilir bir olay değil.
Onun yanında, barış
süreci sanki böylesine çok iyi gidiyor, çok güzel şeyler
yapılıyor ve şiddet tamamen sona ermiş gibi bir izlenim
yaratılmaya çalışılıyor ama hepinize hatırlatmak
istiyorum, 20 Haziranda Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı ve 3. Tümen
Komutanının olduğu bir helikopter PKKlı teröristlerin ateşi
sonucu düşme tehlikesi geçirdi ve zorunlu iniş yapmak durumunda
kaldı. Hani şiddet bitmişti? Hani artık PKK terör örgütü
terör yapmıyordu, aktivist olarak değerlendiriliyordu? Terör örgütü
listesinden çıkartılması talep ediliyor ve biliyorsunuz, Avrupa
Konseyinde çıkartıldı.
Şimdi, bunları görmezden mi
geleceğiz? Görmeyelim mi bunları? Sizler görmüyor olabilirsiniz,
duymuyor olabilirsiniz, ama vatandaşımız bunları duyuyor.
Aynı şekilde 22 Haziranda
Bitlis taş ocağında çalışan 2 mühendis
kaçırıldı PKKlılar tarafından ve hâlen daha
ellerinde. Bu nasıl bir
Hani, PKK artık eylem yapmayacaktı?
Hani silahlı eylemler yapmayacaklardı?
Aynı şekilde 25 Haziranda
karakol inşaatında çalışan şantiye şefi yine
kaçırıldı PKKlı teröristler tarafından. Nedir bu?
Kimi aldatıyoruz, kendinizi mi aldatıyorsunuz, birbirimizi mi aldatıyoruz?
Öncelikle PKKnın, eğer
gerçekten bir barışa ihtiyacı varsa -mutlaka barışa
ihtiyacı var- barış süreci olacaksa gerçek anlamda,
silahları Türkiye Cumhuriyeti devletine teslim etmesi gerekiyor ve silahlı
şiddet eylemlerine hiçbir zaman başvurmayacağını
söylemesi gerekiyor. Birinci koşul bu.
Dünyanın her yerinde olduğu
gibi, bütün terör örgütleriyle eğer böyle bir barış sürecine
geçilecekse, IRAnın olduğu gibi, ETA terör örgütü üyelerinin
olduğu gibi, öncelikle Artık şiddete başvurmayacağım,
silahlarımı teslim ediyorum. demesi lazım.
Ama ne yapıyor PKK? Silah benim
elimde, siz bu düzenlemeleri yapacaksınız. Bütün Türkiye Cumhuriyeti
devletini ve Meclisi aslında şantajla tehdit ediyor, Bunları
yapmazsanız, o zaman ben yeniden gelirim. İşte, yapıyor,
bakın.
Bunlar şiddet eylemleri değil
mi? Yani PKKyı şimdi bir aktivist olarak değerlendirebilecek
misiniz, terör örgütü listesinden çıkartılması konusunda çaba
sarf edebilecek misiniz? Ya da bunu yapsanız bile
vatandaşımız sizleri affedecek mi, Başbakanı affedecek
mi?
Yani sizin o barış süreci
demeniz, Çok güzel şeyler oluyor. demeniz falan hiçbir şey ifade
etmiyor. Basını elbette manipüle ediyorsunuz, bunlar basında çok
fazla duyulmayabiliyor, ancak özgür basında duyulabiliyor, ama, lütfen,
bunu -bu ülkeye karşı sorumluluğu olan elbette içinizde çok
değerli milletvekilleri de var- bu gerçeği görmeniz ve AKP içindeki
gerçek vatansever milletvekillerinin de bu konuda duyarlılık
göstermesi gerekiyor, ülkemizin geleceği açısından, ülkemizde
oynanmak istenen bölünme ve parçalanmaya karşı, PKK terör örgütünün
hepimize yöneltmiş olduğu bu saldırılara karşı
sizlerin daha duyarlı olması gerekir diye düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
17nci madde üzerinde bir adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 17nci maddesindeki
Otuzbir Ağustosa ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını, yerine Beş Eylüle ibaresinin madde
metnine eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Özgür Özel Hasan
Akgöl
Manisa Hatay
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
BİLAL UÇAR (Denizli) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
ENGİN ALTAY (Sinop) Gerekçe.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yargı sistemimizdeki adli tatil
kavramı uzun yıllar boyunca 20 Temmuz-5 Eylül tarihlerinde
uygulanmış ve bu uygulama ile yargı mensuplarının yaz
döneminde tatillerini kullanması, diğer zamanlarda kullanılan
izin süresi otuz gün olduğundan adli tatilin daha tercih edilir
olması amaçlanmıştır. Adli tatil süresinin
kısaltılması tercih edilmesini engellediği gibi,
yıllardır zihinlerde yer eden temyiz süresi ve diğer sürelere
ilişkin vatandaşlar arasında tereddütlere yol açmaktadır.
Bu nedenle öneri verilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Böylece, birinci bölümde yer alan
maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm 18 ila 34üncü
maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ömer Süha Aldan, Muğla
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖMER SÜHA ALDAN
(Muğla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 475
sıra sayılı Yargı Hizmetleriyle ile İlgili Olarak
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı aslında daha çok adli tatil sürecini değerlendiren
maddelerle dolu. Yakın zamanda da, 20 Temmuz yaklaşıyor,
yasanın bir an önce çıkması tabii ki önemli ama adli tatille
ilgili bir şeyler söylemek istiyorum.
Adli tatil, Türk hukuk geleneğinde
yerleşmiş bir uygulamadır. Bu uygulama ne yazık ki
kaldırıldı, olmadı, otuz beş güne indirildi, üzerinde
çeşitli oynamalar yapıldı. Gelinen süreçte, adli tatil
uygulamasının mahkemelerde bir alışkanlık
yarattığını ve yeniden eski hâle dönmenin yerinde
olduğunu düşünüyorum ama ne yazık ki tasarıda böyle bir
anlayış yoktur. Özellikle hâkimlerimizin çalışma
yapısı, çalışma sistemi içerisinde adli tatil artık
neredeyse bir zorunluluk hâline gelmiştir.
Burada dikkatinizi çekmek
istediğim konu şudur ki adli tatilden yararlanmayanlara da aynı
sürede izin verilmiş olması gerçekten uygulamada hiçbir işe
yaramayacaktır. Adli tatilin bir anlamı vardır; mahkemelerin yaz
boyunca boşta kalmaları, keza yargılama sayısının
en aza inmesi, bir anlamda toplu bir tatil yapılması sistemin bir
gereğidir. Hem bir yandan adli tatili kabul edip bir yandan da adli
tatilden yararlanmayanlara aynı süre kadar izin hakkı
tanınması, adli tatil sistemini işlevsiz hâle getirecektir.
Bunun yarın, gelecekte uygulamalarını göreceğiz.
İkinci bir nokta da özellikle adli
tatilden yararlanma konusunda yüksek yargıçlarla diğer hâkim ve
savcılar arasında ayrım yapılmış
olmasıdır. Bu doğru değildir. Normalde olması gereken,
eski kurallara dönüp bu noktada yine adli tatili kırk beş gün yapmak,
adli tatilden yararlanamayan, nöbetçi olanlara da otuz gün izin
kullandırmaktır. Münavebeli sistemde bunu uygulamak olası hâle
gelecektir ama böyle bir uygulama yöntemi de seçilmemiştir.
Noterler açısından
belediyelerden iş yeri açma ruhsatı istenmekteydi. Yapılan
düzenleme yararlı bir düzenlemedir, avukatlar gibi noterler de
belediyelerden ruhsat talep etmek zorunda kalmayacaklardır.
Ceza infaz, tutukevi personelinin
eğitim sürelerinin bir yıldan beş aya indirilmesi,
anlaşılan o ki bir ihtiyacın sonucu ortaya
çıkmıştır. Ama dileriz, bu beş aylık kısa
sürede özellikle insan hakları bağlamında personele gereken
eğitim verilir, buna da özen gösterilir diye düşünüyorum.
Bir noktaya değineceğim,
birinci bölümdeki bir husustu. Hâkim ve savcılardan Yargıtaya ve
Danıştaya üye seçme süresinin yirmi yıla
çıkarılması. Tabii, bunun tam olarak
karşılığını alamadık. MHP tarafından
söylenen sorulara rağmen yeterli bir yanıt alınamadı. Bana
kalırsa bu, 160 kişinin intikamıdır. 160 kişi belli
bir anlayıştan gelmiştir. O açıdan, biraz da
Yargıtayda aynı anlayış içerisinde denge sağlamak için
bu yirmi yıllık sürenin getirildiğini düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
noktada, bu Gezi olaylarına ilişkin olarak da bazı hususlara
değinmekte yarar görüyorum. Şimdi, aslında istenen şudur:
Tek düşüncenin merkezi bir üniversite, iktidar politikalarına
bilimsel kılıf getirecek öğretim üyeleri ve kalıptan
çıkmış gençlik yaratmaktır amaçlanan. Sormayan,
irdelemeyen, araştırmayan, düşünce üretemeyen ve Dolmabahçeye
davet edildiklerinde munis yüzleriyle orada olacak hanım
hanımcık kızlar, nur yüzlü delikanlılardır arzulanan.
Ancak olmamıştır. Gençlerin içinde büyüklerinin istediği
biçimde itaatkâr olmak istemeyenler vardır. Bir kıpırdanma,
yular vurulmaya bir karşı çıkış söz konusudur.
Protestolar birbirini izliyor. Verilen cezalar, okuldan
uzaklaştırmalar, göze sıkılan gazlar ve sırta inen
coplar daha bir keskin kılıyor bu gençleri. Aslında iktidar
farkında değil. Uygulattığı baskıyla çeliğe
su verdiğini göremiyor. Cezalar ve aşırı güç
kullanımı gençleri daha sert ve keskin kılıyor. Ülkede pek
çok kesim suspus olmuşken nedir bu gençliğin
cüretkârlığı? Çünkü gençlik toplumsal muhalefetin
akıncı gücüdür. Gençlik, korku, çıkar ve
duyarsızlığının gereği olarak sessiz kalanlara
benzemez. Gençlik, sindirilmiş anne ve babalarının sesidir.
Gençlik, içlerinden bazılarına ihtimam gösterilip
ötekileştirilmeyi kabullenemez. Gençlik, bir ülkenin iyi
yönetilmediğini gösteren en hassas termometredir. Öğrenci kredilerine
zam yapınca, öğrenci sorununu giyimden ibaret görünce, biat kültürü
içinde uysal bireyler yaratınca sorunların biteceğini sananlar
yanılıyor, keza onları hastalıklı düşünce sahibi
zıpırlar, yani çapulcular veya iç-dış odakların
tetikçisi olarak görenler de.
Şurası bir gerçek ki: Gençlik
keyfî, kayırmacı, çıkarcı ve ülke
bağımsızlığını her geçen gün erozyona
uğratan uygulamalardan rahatsızdır. Günlük yaşam biçiminin
dönüştürülmek istendiği kaygısını taşıyor ve
kalıptan çıkmışçasına bir gençlik yaratma projesinin
süjesi olmak istemiyorlar. Aynı zamanda neoliberal politikalar da
gençliği doğrudan etkiliyor. Zira, özelleştirmeler sonucu
devletin istihdam politikası sona eriyor, artık devlet birkaç binden
ibaret polis veya öğretmen alımı dışında iş
alanı yaratmaktan uzak. Okullarını bitiren yüz binlerce genç ise
evlerde, sokak ve kahve köşelerinde pineklemek durumunda kalıyorlar.
Son eylemleri 1968 olaylarıyla ya
da cumhuriyet mitingleri ile ilişkilendirenler de
yanılmaktadırlar. Bu, bunun ötesinde bir olgudur. İşsizlik
oranlarının yüksek seyretmesi ve ekonomide sarsıntılarla
öğrenci eylemlerinin önce işsiz kesimde sempati bulması ve
giderek işçilere de yansıması muhtemeldir. Böyle bir ortamda
ülkenin yeni bir çatışma ortamına girmesi ve üzücü pek çok
olayla karşılaşmamız söz konusu olacaktır.
Öncelikle, mevcut iktidar gençleri
anlamayı denemeli, onların darbe özendirdiği
yaklaşımından vazgeçmeli ve bu girişimleri kökü
dışarıda örgütlerin ya da finans kuruluşlarının
işi olarak da görmemelidir. Bu gençleri kendilerince terbiye etme
anlamında yapılacak her baskıcı yöntem
çatışmayı şiddetlendirmekten başka bir işe
yaramaz. Yine Bizden olanlar iyiler, bizden olmayanlar uyumsuzlar. olarak
ayrıştırma anlayışı da terk edilmelidir.
Ayrıca, tüm siyasi partilerin gençliğin içinde bulunduğu durumu
iyi analiz etmeleri gerekmektedir. İşsizliğe çözüm üretmek,
gelecek kaygısını gidermek ve onlara özgür bir üniversite
sağlama anlamında proje üretemezlerse gelecekte onlar da bu
protestolara maruz kalacaklardır. Yeni iktidar namzetleri AKPnin
neoliberal politikalarının sürdürme yanlışına
düşmemelidir ve de gençler bundan böyle daha da dikkatli olmak
durumundadırlar. Tepkilerini ortaya koyarken üzücü sonuçların ortaya
çıkmamasına özen göstermeleri gerekir. Eylemlerin demokratik
yollardan gerçekleşmesi ve yasal gereklere uygun olması önemlidir.
Yakın zamanda çoğu haklı çıkışlarının
sabote edilmesi ihtimal dâhilindedir. Zira, aralarına sızacak
provokatörler iş başında olacaktır, yine içlerinde Yetmez,
daha dikkat çekeni yapalım, vuralım, kıralım. diyen de.
Değerli milletvekilleri, ben bu
yazıyı kendi İnternet sitemde tam iki buçuk yıl önce
yazmışım. Anlaşılan o ki mevcut iktidar hâlâ durumdan
bir sonuç çıkaramamış diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına söz isteyen Erol Dora, Mardin Milletvekili.
BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 475 sıra
sayılı Yargı Hizmetleriyle İlgili Olarak Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
görüşmelerinin ikinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ben de
fırsat bulmuşken kendimce çok önemli bulduğum iki konu
hakkında birtakım değerlendirmelerde bulunacağım. Biri
seçim barajı, diğeri de hazine yardımı.
Seçim barajı, siyasi partilerin
parlamentoda temsil hakkı elde etmesi için ulusal veya yerel düzeyde
toplam geçerli oyların belirli bir yüzdesini almalarını zorunlu
kılan düzenlemedir. Bu düzenleme küçük partilerin parlamentoya girmesini
engellemekte, diğer bir deyişle belli bir sayının
altında kalan toplumsal grupların ekonomik, siyasal, kültürel vesaire
talep ve beklentilerinin parlamentoda temsiline imkân vermemektedir. Böyle bir
düzenlemenin gerekçesi, parlamentoda yer alacak parti sayısını
düşük tutarak hükûmetlerin kurulmasını kolaylaştırmak
ve böylece siyasi istikrarı sağlamak olarak nitelendirilmiş olsa
da demokrasinin önüne konulmuş bir engel olarak uygulamada yerini
bulduğu gerçeği göz ardı edilemez.
Seçim sistemlerinden nispi temsil
sistemini uygulayan demokratik ülkelerin bir kısmında seçim
barajları uygulanmakta ise de bu barajlar yüzde 1 ile yüzde 5
arasında değişmektedir. En yüksek oran ise yüzde 10 ile Türkiye
uygulamasıdır. Çoğulcu demokratik sistemlerin temeli olan
seçimlerde farklı görüşte olan kesimlerin Parlamentoda temsiline
olanak vermesi açısından nispi temsil esasına dayalı seçim
sistemleri dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiyede de 1961
yılı itibarıyla uygulanmaktadır. Fakat, bu çoğulcu
sistemin bir bakıma sınırlandırılması için
aynı anda baraj uygulanmış ve partilerin Mecliste temsili
zorlaştırılmıştır.
Bugün uygulanmakta olan yalnızca
ülke barajı nispi temsil sistemidir. Ancak, ne var ki baraj
oranının bu derece yüksek olmasının demokratik sistemin
işlemesini zorlaştırdığı da kuşkusuzdur.
Örneğin, bazı illerde yarıdan fazla oy almasına
rağmen, birçok parti ülke barajını aşamaması sebebiyle
Parlamentoda temsil edilmektedir. Bu, hem birçok oyun boşuna gitmesine hem
de oy verdiğini partinin Meclise girmediğini gören halkta
güvensizliğe yol açmaktadır. Ayrıca, siyasi zeminde yeni ve
farklı fikirleri savunan küçük partilerin yok olup gitmesi, iktidarın
yıllarca aynı parti ya da partilerce sürdürülmesi de ülke
barajının yüksek olmasının sebep olduğu önemli
sorunlardır. Nitekim bu sorun özünde demokrasi sorunu olagelmiş ve
halk nezdinde demokrasiye olan güven ve inancı da söndürmüştür.
Seçmenin irade beyanı, ayniyetini koruyarak seçimin sonucu üzerinde
serbestçe ağırlığını duyurmalıdır. Oysa
engeli aşamayan doğrultudaki oy sahiplerinin irade beyanları
tercihlerine aykırı olarak değerlendirildiğinden seçmenin
serbestliği ihlal edilmektedir. Eşit oy demek, seçimin herkes için
eşit şartlarda geçmesi ve seçim sonuçlarının
alınmasında her oyun eşit değerde kabul edilmesi oylara
eşit muamele yapılması demektir. Ne var ki engelli d'Hondt
düzeninde oylar, engeli aşan ve aşamayan doğrultuda
bulunmalarına göre değişik işleme bağlı
tutulmaktadır. Engeli aşan doğrultudaki oylar geçerli sayılmakta,
aşamayan doğrultudakiler ise hem geçerli sayılmamakta hem de
nitelik değişikliğine uğratılmaktadır. Nitekim,
bu durum, Anayasadaki demokratik hukuk devletine aykırılık
teşkil etmektedir. Çünkü, yurt çapında seçmen
azınlığının oylarını toplayabilmiş bir
siyasi parti, Meclisteki koltukların çoğunu elde
edebileceğinden, böyle bir seçim düzeni demokratik sayılamayacak bir
iradeyi iş başına getirebilecek niteliktedir.
Netice itibarıyla, barajın,
seçim sonuçlarında bazı değişiklikler
yaptığı ve fazla oy alan partiler yararına sonuçlar meydana
getirdiği görülmektedir. Seçim barajının
yarattığı bu durum, halkta, demokrasiye güveni azaltmakta ve
seçmen üzerinde yaratılan psikolojik baraj, oy kullanma oranına da
sirayet etmekte, halk, oy kullanma hakkını kullanmayı tercih
etmemektedir.
Halk iradesinin birebir etkisini
bulduğu milletvekili seçimlerinin demokratikleştirilmesi ve halk
iradesinin Türkiye Büyük Millet Meclisine yansıması adına seçim
barajının düşürülmesi zaruret arz etmektedir. Partimizin
verdiği kanun teklifinde seçim barajı yüzde 3tür. Bu oranın
gayet adil ve Avrupa ölçütlerine uygun olduğunu düşünmekteyiz.
Demokratikleşme adımlarının olmazsa olmazlarından biri
olan seçim barajının düşürülmesi için, Meclisin harekete geçmesi
gerektiğini düşünmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, siyasi
partilere sunulan hazine yardımlarının adil ve hakkaniyetli bir
şekilde dağıtılmaması, demokrasimizin temel
sıkıntılarından biridir. Siyasi partilerin finansmanı
konusu, Türkiye siyasetinin uzun yıllar süren tartışma
korularının başında yer almaktadır. Bu konu, siyasi
partilerin devlet bütçesinden alacakları yardımlarla
irtibatlanınca, birbiri ardına gelen kanun
değişiklikleriyle Anayasa Mahkemesinin verdiği kararlar da
ayrıca gündem oluşturmuştur. Belirtmek gerekir ki söz konusu
tartışmalar hâlen de devam etmektedir. Mevcut Siyasi Partiler
Kanunundaki hazine yardımına ilişkin düzenleme, toplumsal
adalet ve eşitlik ilkelerini zedeler niteliktedir. Gelişkin
demokrasilerde siyasi partilerin
bağımsızlıklarını teminat altına almak ve
yaşayacakları muhtemel ekonomik sıkıntıların önüne geçmek
amacıyla yapılan hazine yardımı, Türkiyede belirli
bazı partilerin seçim yarışına bir adım önde girmesini
sağlayan başka bir amaca hizmet etmektedir.
İlk olarak 1965
yılında Siyasi Partiler Kanununa giren devlet yardımı,
genel seçimlerde alınan yüzde 5lik oy oranı ve belirli bir
teşkilat sayısı şartına
bağlanmıştır. Ancak bu madde ve bundan sonra yapılan
değişiklik de Anayasa Mahkemesi tarafından eşitliğe
aykırı olduğu gerekçesiyle bozulmuş, akabinde yeni bir
düzenlemeye gidilmiştir. Ancak, 1982 darbesinden sonra siyasi partilerin
faaliyetlerini kısıtlayan cunta yönetimi yeni kanunda devlet
yardımına yer vermemiştir.
1984 yılında
getirilen bir düzenleme ile devlet yardımı getirilmiş, 1988
yılında ise bu yardıma, genel seçimlerde toplam geçerli
oyların yüzde 7sinden fazla oy alma şartı getirilmiştir.
Anayasa Mahkemesine yüzde 7lik sınırın çok yüksek bir
sınır olduğu yönünde yapılan başvurular
eşitliğe aykırı olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
Ancak, 1990
yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde 10 milletvekili bulunan
partilerin yüzde 7den fazla oy almamış olsa bile devlet
yardımı alabilecekleri hükmü getirilmiş, daha sonra da bu
hükümdeki sayı en az 3 milletvekili olarak düzenlenmiştir.
1995 yılında
ise hâlen Anayasada mevcut olan madde 68de Siyasi partilere, Devlet, yeterli
düzeyde ve hakça malî yardım yapar. düzenlemesi getirilerek hazine
yardımı anayasal güvenceye alınmıştır.
Ancak, her ne kadar siyasi partilerin mali yardım
almaları yönünde anayasal hüküm bulunmaktaysa da en az 3 milletvekili
bulunan partilerin hazine yardımı alabileceği şeklindeki
düzenleme 2005 yılında AK PARTİ Hükûmeti tarafından
değiştirilerek Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekili bulunan
partilerin hazine yardımı almaları engellenmiş,
aslında cunta döneminde yapılan düzenleme geri getirilmiştir.
Türkiye gibi siyasi partilere yapılan yardım ve
bağışların çok sıkı kurallara tabi tutulduğu
ve partilere bağış yapma geleneğinin Avrupa ve Amerika
Birleşik Devletlerindeki gibi gelişmediği bir yerde devletten
yapılan kaynak aktarımı önem kazanmaktadır.
Bilhassa son
yıllarda iletişim teknolojisinin gelişmesiyle birlikte siyasi
partilerin maliyetleri daha da artmış bulunmaktadır. Öte yandan,
belirli bazı partilere hazineden yardım yapılırken
diğerlerine yapılmaması da bazı partilerin seçim
yarışına bir adım önde olarak devlet desteğiyle
girmesine neden olmaktadır. Örneğin, 12 Haziran 2011 tarihinde
yapılan genel seçimlerde hazineden partilere aktarılan yardım
yaklaşık olarak 328 milyon Türk lirasıdır. Bu paranın
partilere dağılımı ise şöyledir: AK PARTİ 187
milyon, CHP 84 milyon, MHP 57 milyon TLdir. Seçim barajı ve hazine
yardımı konusu birlikte düşünüldüğünde adil bir seçim
yarışından söz etmek mümkün müdür? Aynı zamanda Meclisin
meşruiyetine de gölge düşüren bu adaletsizliğin ortadan
kaldırılması hepimizin görev ve sorumluğunda olduğunu
hatırlatıyor, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Evet,
teşekkür ediyorum.
Böylece ikinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınızı
sunacağım.
18inci madde üzerinde
ikisi aynı mahiyette üç adet önerge vardır.
Okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
475 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 18. Maddesi ile
düzenlenen 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 17 nci maddesinin 1.
fıkrasının a) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"a) Hukuk daireleri
arasında meydana gelen görev ve iş bölümü
uyuşmazlıklarını kesin karara bağlamak üzere hukuk
daireleri başkanlarından, ceza daireleri arasında meydana gelen
görev ve iş bölümü uyuşmazlıklarını kesin karara bağlamak
üzere ceza daireleri başkanlarından heyet oluşturmak, fiili veya
hukuki imkânsızlık sebebiyle bir dairenin görevine giren işe
bakamaması hâlinde bir başka daireyi görevlendirmek.
Faruk Bal Murat
Başesgioğlu Celal
Adan
Konya İstanbul İstanbul
Mehmet Şandır Nevzat Korkmaz
Mersin Isparta
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki adet önerge
aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 18. maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Hasan Akgöl Özgür
Özel
Hatay Manisa
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Nurettin
Canikli Mehmet Doğan
Kubat Muhyettin Aksak
Giresun İstanbul Erzurum
Orhan
Karasayar Hacı Bayram
Türkoğlu
Hatay Hatay
BAŞKAN Komisyon aynı mahiyetteki önergelere
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul)
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay)
Katılıyoruz Sayın Başkanım.
ENGİN ALTAY (Sinop) Gerekçe
BAŞKAN Sayın Altay, önerge üzerinde gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Yargıtay Kanunu ile düzenlenen Başkanlar Kurulu
düzenlemeleri doğal yargıç ilkesine aykırı olup,
yargıçlar üzerinde baskı unsuru olabilecek nitelikte olduğundan
madde metninden çıkarılması önerilmiştir.
BAŞKAN Diğer gerekçeyi de okutuyorum:
Gerekçe:
Yargıtaydaki Başkanlar Kurulunun
yapısı ve bu kurulda görev alan daire başkanlarının
toplam sayısı dikkate alındığında, toplanma ve
karar alma sürecinde karşılaşılması muhtemel
zorlukların giderilmesi amacıyla, Yargıtay daire
başkanları ve üyeleri ile yeni gelen üyelerin görev yerlerinin belirlenmesiyle
tetkik hâkimlerinin çalışma alanlarının belirlenmesi yetkisinin
Birinci Başkanlık Kurulunda bulunmasında yarar olduğu
düşüncesiyle iş bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir.
Kabul edilen önergeyle madde metninden
çıkarıldığından Konya Milletvekili Faruk Bal ve
arkadaşlarının önergesinin işleme alınma imkânı
bulunmamaktadır, bu sebeple bu önergeyi işlemden
kaldırıyorum.
19uncu madde üzerinde iki adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 475 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve
19. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Özgür Özel Hasan Akgöl
Manisa Hatay
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 Sıra Sayılı
Yargı Hizmetleri ile İlgili Olarak Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının çerçeve 19 uncu maddesinin Tasarıdan
çıkartılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Mehmet Doğan Kubat Muhyettin Aksak
Giresun İstanbul Erzurum
Türkan Dağoğlu Hacı Bayram
Türkoğlu Orhan
Karasayar
İstanbul Hatay Hatay
BAŞKAN Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT
TURAN (İstanbul) Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Yargıtay
Kanunu yapılan bu düzenlemeler doğal yargıç ilkesine
aykırı olup, yargıçlar üzerinde baskı unsuru olabilecek
nitelikte olduğundan madde metninden çıkarılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Diğer gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yargıtaydaki
Başkanlar Kurulunun yapısı ve bu kurulda görev alan daire
başkanlarının toplam sayısı dikkate
alındığında, toplanma ve karar alma sürecinde
karşılaşılması muhtemel zorlukların giderilmesi
amacıyla, Yargıtay daire başkanları ve üyeleri ile yeni
gelen üyelerin görev yerlerinin belirlenmesiyle tetkik hâkimlerinin
çalışma alanlarının belirlenmesi yetkisinin Birinci
Başkanlık Kurulunda kalmasında yarar olduğu
düşüncesiyle iş bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önergeyle madde metinden
çıkarılmıştır.
20nci madde üzerinde iki önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 Sıra
Sayılı Yargı Hizmetleri ile İlgili Olarak Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının çerçeve 20 nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Mehmet Doğan Kubat
Mehmet S.
Hamzaoğulları
Giresun İstanbul
Diyarbakır
Mehmet Akyürek Hamza Dağ Hacı Bayram
Türkoğlu
Şanlıurfa İzmir
Hatay
Tülay Bakır
Samsun
MADDE 20 - 2797 sayılı
Kanunun 29 uncu maddesinin birinci ve dördüncü fıkraları
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Yargıtay üyeleri, birinci
sınıfa ayrıldıktan sonra en az üç yıl süre ile
başarılı görev yapmış ve birinci sınıfa
ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adli yargı
hâkim ve Cumhuriyet savcıları ile bu meslekten sayılanlar
arasından seçilir. Yargıtay üyesi seçilebilmek için hâkimlik ve
savcılık mesleğinde yirmi yıl çalışmış
olmak şarttır."
"Yargıtay Birinci
Başkanlık Kurulu ihtiyaç durumunu, boşalan üyeliklerin ceza ve
hukuk dairesi üyeliği olduğunu da belirtmek suretiyle, yetkili kurula
duyurur."
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 20. maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını saygıyla arz ve
teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul
Kırklareli
Hasan Akgöl Özgür Özel
Hatay Manisa
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLEN
TURAN (İstanbul) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yargıtay Kanunu yapılan bu
düzenlemeler doğal yargıç ilkesine aykırı olup
yargıçlar üzerinde baskı unsuru olabilecek nitelikte olduğundan
madde metninden çıkarılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 Sıra
Sayılı Yargı Hizmetleri ile İlgili Olarak Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının çerçeve 20 nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin
Canikli (Giresun) ve arkadaşları
MADDE 20 - 2797 sayılı
Kanunun 29 uncu maddesinin birinci ve dördüncü fıkraları
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Yargıtay üyeleri, birinci
sınıfa ayrıldıktan sonra en az üç yıl süre ile
başarılı görev yapmış ve birinci sınıfa
ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adli yargı
hâkim ve Cumhuriyet savcıları ile bu meslekten sayılanlar
arasından seçilir. Yargıtay üyesi seçilebilmek için hâkimlik ve savcılık
mesleğinde yirmi yıl çalışmış olmak
şarttır."
"Yargıtay Birinci
Başkanlık Kurulu ihtiyaç durumunu, boşalan üyeliklerin ceza ve
hukuk dairesi üyeliği olduğunu da belirtmek suretiyle, yetkili kurula
duyurur."
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLEN
TURAN (İstanbul) Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Maddeyle, adli yargı hâkim ve
savcıları arasından Yargıtay üyesi seçilebilmek için mevcut
şartlara ek olarak, idari görevlerde geçen süre de dâhil olmak üzere
hakimlik ve savcılık mesleğinde geçen sürenin yirmi yıl
olması şartı aranmaktadır.
Bilindiği gibi, 5235
sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 43 üncü
maddesinde, bölge adliye mahkemesi başkanının birinci
sınıf, daire başkanının birinci sınıfa
ayrılmış ve Yargıtay üyeliğine seçilme
hakkını yitirmemiş, daire üyelerinin ise birinci
sınıfa ayrılmış adli yargı hâkim ve
savcıları arasından; 44 üncü maddesinde ise bölge adliye
mahkemesi Cumhuriyet başsavcılarının birinci
sınıfa ayrılmış ve Yargıtay üyeliğine
seçilme hakkını yitirmemiş, Cumhuriyet
savcılarının hâkimlik ve savcılık mesleğinde
fiilen en az sekiz yıl görev yapmış adli yargı hâkim ve
savcıları arasından, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca
atanacağı hükme bağlanmıştır. 5235
sayılı Kanunun 43 üncü ve 44 üncü maddesinde belirlenen nitelikler
dikkate alındığında, ortalama en az otuzyedi, otuzsekiz
veya üstündeki yaşlardaki hâkim ve savcıların bölge adliye
mahkemelerine atanması söz konusu olabilecektir. Yargıtay
Kanunundaki, Yargıtay üyesi seçilebilmek için gerekli birinci
sınıfa ayrıldıktan sonra üç yıl çalışma
şartı dikkate alındığında, bölge adliye mahkemelerine
atanma ile Yargıtay üyesi seçilebilme yaşları birbirine
yakın yaşlar olacaktır. Bölge adliye mahkemelerine atanacak
hâkim ve savcıların, bu mahkemelerde yapacakları görev ve
kazanacakları tecrübeden de istifade edilerek, gerektiğinde kademeli
bir geçişe imkân da sağlamak amacıyla, Yargıtay
üyeliğine seçilebilme kıdeminin biraz daha yükseltilmesinde yarar
olacağı umulmaktadır. Bu amaç çerçevesinde, Yargıtay
üyeliğine seçilebilmek için hâkim ve savcılık mesleğinde en
az yirmi yıl çalışmış olmak şartı getirilmektedir.
Maddeyle ayrıca boşalan
üyeliklerin ceza ve hukuk olarak belirlenerek yetkili kurula bildirilmesi ve
seçilecek üyelerin Yargıtayın ihtiyaçlarını
karşılayacak nitelikte olması düzenlenmektedir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
21inci madde üzerinde bir adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 21. maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını saygıyla arz ve
teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Özgür Özel Hasan Akgöl Manisa Hatay
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT
TURAN (İstanbul) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yargıtay Kanunu yapılan bu
düzenleme ile diğer adli yargı mensubu yargıçlara
tanınmayan bir izin süresi tanıdığından ve
eşitlik ilkesine aykırı olduğundan madde metninden
çıkarılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
22nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
23üncü madde üzerinde bir adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 23. maddesindeki
Türkiye adalet akademisinin görüşü alınarak ibaresinin madde
metninden çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Özgür Özel Hasan Akgöl Manisa Hatay
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT
TURAN (İstanbul) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKAN SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Yaptıkları görev gereği
bağımsız ve tarafsız olması gereken hakim ve
Savcılarla ilgili tüm düzenlemelerin HSYK tarafından
yapılması gerektiğinden önerge verilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
24üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
25inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
26ncı madde üzerinde bir adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı
kanun tasarısının çerçeve 26. maddesindeki "Otuzbir
Ağustosa" ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını yerine "Beş Eylüle" ibaresinin
metne eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Mahmut
Tanal Turgut
Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Özgür
Özel Hasan
Akgöl
Manisa Hatay
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT
TURAN (İstanbul) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKAN SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yargı sistemimizdeki adli tatil
kavramı uzun yıllar boyunca 20 Temmuz 5 Eylül tarihlerinde
uygulanmış ve bu uygulama ile yargı mensuplarının yaz
döneminde tatillerini kullanması, diğer zamanlarda kullanılan
izin süresi 30 gün olduğundan adli tatilin daha tercih edilir olması
amaçlanmıştır. Adli tatil süresinin kısaltılması
tercih edilmesini engellediği gibi yıllardır zihinlerde yer eden
temyiz süresi ve diğer sürelere ilişkin vatandaşlar
arasında da tereddütlere yol açmaktadır. Bu nedenle öneri
verilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
27nci madde üzerinde iki adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının 27 inci maddesi ile
düzenlenen 5275 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 85 inci maddesinde
yer alan "hükümlülerle" ibaresinin "hükümlü ve
tutuklularla" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
İdris
Baluken Sırrı
Sakık Adil
Zozani
Bingöl Muş Hakkâri
Erol
Dora Sebahat
Tuncel
Mardin İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 27. Maddesinin Tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Mehmet
Şandır Celal
Adan
Konya Mersin İstanbul
S.
Nevzat Korkmaz Murat
Başesgioğlu
Isparta İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT
TURAN (İstanbul) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKAN SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Konya Milletvekili Faruk Bal. (MHP sıralarından
alkışlar)
FARUK BAL (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; önerge verdiğimiz madde
cezaevlerinin ziyaret edilmesi ve cezaevlerinde bulunan hükümlülerle
görüşülmesiyle ilgilidir. Bu yetki eskiden cumhuriyet
savcılarındaydı. Şimdi, bu yetki Adalet
Bakanlığının uhdesine alınıyor, bu kanunla.
Buraya kadar bir sorun görünmüyor. Ancak alınırken metin içerisinde
bulunan resmî kelimesi çıkarılarak alınıyor.
İşte sorun da buradan çıkıyor. Türkiyenin gerek insan
hakları ihlalleriyle ilgili gerek, dışarıdaki
odakların Türkiyenin içini karıştırmasıyla ilgili
gerek, terör olaylarıyla ilgili Türkiyenin üzerinde hak sahibi
olduğunu iddia eden kişi, kurum ve kuruluşlar işte bu
maddeden yararlanarak cezaevlerine girmek isterler, oradaki birtakım
hareketlerin kendi ölçülerine göre değerlendirilmesini sağlarlar.
Eski maddede daha doğrusu değişiklikten önceki mevcut hâlinde
resmî, kişi, kurum ve kuruluşlar diye başlardı bu. Bu
takdirden hükûmetin ya da bakanın
karşısında kim olduğunu bildiği, muhatabı olan,
bir resmî hüviyeti olan ve talepte bulunan bir kuruluş vardı.
Şimdi, resmî hüviyetini kaldırdığınız zaman
neidüğü belirsiz, ne zaman muhatap alınacağı, nasıl
muhatap alınacağı belli olmayan kişi, kuruluş,
kurumların Adalet Bakanlığının önünde kuyruğa
girmesine imkân
sağlayacaksınız. Bu yetkinizi de siz bu şekilde
-kullanabilecek şekilde- ortaya koyduğunuza göre bu kanunla, o
takdirde Sayın Bakan, bundan en çok zarar görecek olan sizsiniz. Biz,
tabii, sizin şahsınızı değil, Hükûmetinizi değil Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin Adalet Bakanlığının böyle bir
sıkıntıya girmemesi için bu önergeyi veriyoruz.
Dolayısıyla, bir devlet olarak, bir
hükûmet olarak, bir bakanlık olarak resmî nitelikteki cezaevini
yönetir iken oradaki hadiseleri dünya kamuoyuna ve Türk kamuoyuna taşıyabilecek olan
kişilerin muhatap olması gerekmektedir, bunun muhatabı da resmî
hüviyeti ile belirlenmesi gerekmektedir. Siz bu tabiri çıkararak, bu yetkiyi
aldığınız takdirde karşınıza çıkacak
ilk tehlike Hintten, Çinden, Garpından, Şarkından gelecek ve
Türkiye hakkında, içini karıştırmaya yönelik, daha ileri
giderek etnik söylemlerle ilgili olmak üzere, mezhep söylemleriyle ilgili olmak
üzere, Türkiyeyi kutuplaştıracak olan insanlara yol vermiş
olursunuz.
Bu cümleden hareketle, bu talep
şimdiden başlamıştır Sayın Bakan. Kandilden
gelen ses yükselmiştir. Bu böyle olmuyor. diyerek
başlamıştır. İmralıda bizim önderimiz.diye
ifade ettikleri kişi mahkûmdur. Oysa, siz terör sorununu mahkûma
çözdürüyorsunuz diye size hitap ediyor İmralı. Biz arada ulaklar
istemiyoruz, biz arada elçiler istemiyoruz. Biz doğrudan görüşmek
istiyoruz. diyor. İşte, siz şimdi resmî kelimesini
çıkarırsanız doğrudan görüşmeye imkân
sağlamış olursunuz.
Şimdiye kadar
anlattığım hususlar, pembe bir gözlükle olaya
bakıldığında sizi, Bakanlığınızı
ve Türkiye Cumhuriyeti devletini korumak içindi ama bu açıdan
baktığımızda, soruyorum şimdi: Siz, acaba, perde
arkasından, Oslodan başlayan görüşmelerde buna imkân
sağlayacak yani Kandilden gelecekleri İmralıyla
görüştürmek için mi bu kanunu getirdiniz? Bizim şüphemiz de bu.
Dolayısıyla bu şüpheyi izale etmeniz gerekmektedir. Bu
şüphe ile Adalet Bakanlığı yapılmaz Sayın
Bakanım, bu şüphe ile cezaevleri idare edilmez. Bu şüpheyi izale
edecek olan zatıalinizsinizdir. Dolayısıyla, resmî kelimesinin
ne kusurunu gördünüz ki şimdi buradan çıkarıyorsunuz? Siz
sadece, belki, perde arkasında
yapılan görüşmeleri bir adım ileri götürecektir diye bu kanunu
yapıyorsunuz ama geleceğinin ne olacağını biliyor musunuz?
Gelecekte Türkiye'nin ne gibi riskler üstleneceğini biliyor musunuz?
Gelecekte her terör örgütünün bu gibi taleplerle karşınıza
çıkacağını biliyor musunuz? Bunları
bildiğinizi sanmıyorum.
Dolayısıyla
değerli milletvekilleri, biz, bu kanun tasarısına
olabildiğince pozitif bakmaya çalıştık; eksik
gördüğümüz, yanlış gördüğümüz hususları sizlerle
paylaştık. Bu ülke sadece MHPlilerin sorumluluğunda
değildir, sizin de sorumluluğunuz vardır. Şimdi
göreceğiz, o da sizin sorumluluğunuzda olacak.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının 27 inci maddesi ile
düzenlenen 5275 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 85 inci maddesinde
yer alan "hükümlülerle" ibaresinin "hükümlü ve
tutuklularla" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
İdris
Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Sayın Başkanım,
katılmıyoruz çünkü zaten ceza usul yasamızda tutukluların
da bu hükümlerden yararlanacağına dair hüküm var ayrıca. O
açıdan, önergenin karşılığı usul yasasında
var.
Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kurum,
kurul ve kuruluşların cezaevi ziyaretlerinde tutuklularla
görüşebilmeleri amaçlanmıştır.
BAŞKAN
- Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
28inci
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 475 sıra sayılı kanun tasarısının 28 inci
maddesi ile düzenlenen 5275 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 116
ncı maddesinde yer alan "iki güne kadar" ibaresinin
"beş güne kadar" şeklinde değiştirilmesini ve aşağıdaki
cümlenin fıkraya eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Bu
izin süresince tutuklu ya da hükümlüye, hükümlü ve tutukluların telefonla
görüşmelerini düzenleyen ilgili yönetmelik kapsamında telefonla
görüşme hakkını kullanması sağlanır."
İdris
Baluken Mülkiye
Birtane Esat
Canan
Bingöl Kars Hakkâri
Erol
Dora Nazmi
Gür
Mardin Van
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 28. maddesinin son cümlesindeki "iki
ibaresinin metinden çıkartılarak "üç" ibaresinin
eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Mahmut
Tanal Turgut
Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Hasan
Akgöl Özgür
Özel
Hatay Manisa
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Madde metninin daha anlaşılır ve daha
lehte bir uygulama olması için önerge verilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra sayılı
kanun tasarısının 28 inci maddesi ile düzenlenen 5275
Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 116 ncı maddesinde yer alan
"iki güne kadar" ibaresinin "beş güne kadar"
şeklinde değiştirilmesini ve aşağıdaki cümlenin
fıkraya eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Bu izin süresince tutuklu ya da hükümlüye, hükümlü
ve tutukluların telefonla görüşmelerini düzenleyen ilgili yönetmelik
kapsamında telefonla görüşme hakkını kullanması
sağlanır."
İdris
Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN
(İstanbul) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yakınlarının cenazesi
dolayısıyla izin alan hükümlü ya da tutuklunun, bu izin süresince
taziyeleri kabul edebilmesi amacıyla işbu düzenleme
yapılmıştır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
29uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
30uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
31inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
32nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
33üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
34üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İkinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştır.
Tasarının görüşmeleri de
tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
5inci sırada yer alan, Pan-Avrupa-Akdeniz Tercihli
Menşe Kurallarına Dair Bölgesel Konvansiyonun
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
5.- Pan-Avrupa-Akdeniz Tercihli Menşe Kurallarına
Dair Bölgesel Konvansiyonun Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/770) (S. Sayısı: 467)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonun bulunamayacağı
anlaşıldığından, alınan karar gereğince,
Onuncu Beş Yıllık (2014-2018) Kalkınma Planı ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporunu görüşmek için 1 Temmuz 2013 Pazartesi günü
saat 13.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 20.02