TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
23üncü
Birleşim
13
Kasım 2012 Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkanın, TRT 3teki Meclis TV canlı
yayınlarının saat 19.00dan sonra kesilmesine ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Bursa Milletvekili
Mustafa Öztürkün, Dünya Kalite Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Tokat Milletvekili
Orhan Düzgünün, emniyet teşkilatının sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkanın, Burdura yeni adliye sarayı yapımı
için ihaleye ne zaman çıkılacağını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, AKPnin Şişli ve Yenimahalle
belediyeleri üzerinde oyun oynadığına, bu yöntemle yerel
seçimlerde başarılı olamayacağına ilişkin
açıklaması
3.- Bursa Milletvekili
Aykan Erdemirin, Başbakanın kendi sözünü ve imzasını
reddederek idam cezasını hortlatma niyetinde olduğuna
ilişkin açıklaması
4.- Bolu Milletvekili
Tanju Özcanın, Bolu ilinin Yeniçağa ilçesinde kantar uygulaması
nedeniyle sorunlar yaşandığına ve Ulaştırma
Bakanlığı Müsteşarının Bolu halkına
verdiği sözün Ulaştırma Bakanını bağlayıp
bağlamayacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
5.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmazın, Milliyetçi Hareket Partisinin tüm
itirazlarına rağmen idam cezasını kaldıran AKPnin,
idam cezasını yeniden dillendirerek hata
yaptığını itiraf etmiş olduğuna ama aslında
samimi olmadığına ilişkin açıklaması
6.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, emniyet teşkilatının ve
polislerin pek çok sorunları olduğuna ve bu sorunlarının
bir an önce giderilmesini temenni ettiğine ilişkin
açıklaması
7.- Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaşın, Esendere Sınır
Kapısında bazı görevliler hakkında soruşturma
açılması gereği müfettiş raporlarıyla sabit
olmasına rağmen soruşturma açılması izni
verilmediğine ve Bakanın bu görevlileri niçin koruduğunu
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
8.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplanın, Kocaeli ili Kandıra Devlet
Hastanesinde sürekli olarak bir dâhiliye uzmanının istihdam edilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
9.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, Bakanlar Kurulu toplantısı sırasında
bakanların giriş çıkış yaptığı
kapının çok yakınında ateş eden ve sabıkalı
olan saldırganın tutuksuz yargılanmak üzere salıverilmesi
konusunda Başbakan Yardımcısı Beşir Atalayın
düşüncelerini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
10.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Hükûmeti, milleti etnisite, mezhep, bölge
temelinde ele alan bölücü politikalarını terk etmeye
çağırdığına ilişkin açıklaması
11.- İzmir
Milletvekili Aytun Çırayın, Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın ifadelerine ilişkin açıklaması
12.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçerinin, konuşmasında Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınça hakaret olmadığına
ilişkin açıklaması
13.- İzmir
Milletvekili Aytun Çırayın, Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınçın ifadelerine ilişkin açıklaması
14.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, gruplarının söz
sırasını televizyon yayın saati içinde MHPye vererek söz
haklarının gasbedildiğine ilişkin açıklaması
V.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz ve 23 milletvekilinin, jokeylerin
yaşadığı sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/406)
2.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek ve 25 milletvekilinin, muhasebe ve Millî Emlak
denetmenlerinin yaşadıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/407)
3.- BDP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan ve Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, cezaevlerine
yönelik olarak 2000 yılında gerçekleştirilen Hayata Dönüş
Operasyonunun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/408)
B) Önergeler
1.- MHP Grup
Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç hakkında verdikleri (11/16) esas numaralı Gensoru
Önergesini, Genel Kurul çalışmalarının TRT üzerinden
yayınlanmasını sağlamak amacıyla ve daha sonra
yenilemek kaydıyla geri çektiklerine ilişkin önergesi (4/72)
2.- İstanbul
Milletvekili Umut Oranın, (2/273) esas numaralı, 4736
sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve
Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/71)
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- CHP Grubunun,
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 58 milletvekilinin, Artvin ili
Ardanuç ilçesinde birçok kurum ve kuruluşun
kapatıldığı ve ilçenin küçültüldüğü
iddialarının araştırılması amacıyla 2/10/2012
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin Genel
Kurulun 13 Kasım 2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutanın, Isparta Milletvekili Recep Özelin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Mersin Milletvekili
Vahap Seçerin, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Ekerin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin Milliyetçi Hareket Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
4.- Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
5.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç ve Çankırı Milletvekili İdris Şahinin MHP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
VIII.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili
Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın; Türk
tarım ve hayvancılık sektörlerini yanlış uygulanan
politikalar ile bitirme noktasına getirerek çiftçileri ve üreticileri
sıkıntıya soktuğu iddiasıyla Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkında gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/19)
2.- Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili
Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın; terör ve
bölücü terör örgütü ile ilgili yaptığı açıklamalarla
terörle mücadele eden güvenlik güçlerinin moralini ve azmini
zayıflattığı iddiasıyla Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/17)
IX.- OYLAMALAR
1.- Terör ve bölücü
terör örgütü ile ilgili yaptığı açıklamalarla terörle
mücadele eden güvenlik güçlerinin moralini ve azmini
zayıflattığı iddiasıyla Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağına ilişkin oylaması
X.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirelin,
Bakanlık merkez ve taşra teşkilatında istihdam edilen
peyzaj mimarlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/9428)
2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
Edirne Valiliğini ziyareti sırasındaki bir beyanına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/9429)
3.- Manisa Milletvekili Hasan Örenin,
Diyarbakır-Bismilde elektrik voltajı düzensizliğine ve
yaşanan sıkıntılara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/9434)
4.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın,
Kocaelide elektrik dağıtım hizmetlerinde yaşanan sorunlara
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/9435)
5.- İstanbul Milletvekili Umut Oranın,
THYnin Ruanda seferlerinin başlamasına ve açılış
seferi için davet edilenlerin ağırlama harcamalarına
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından
sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/9744)
6.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirelin,
Bakanlık teşkilatında istihdam edilen jeofizik mühendislerine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/10004)
7.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, Siirtte yaşanan elektrik kesintilerine ve çiftçilerin
mağduriyetine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/10012)
8.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın,
Diyarbakırda yaşanan elektrik kesintileri ve sulamada yaşanan sorunlara
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı
(7/10018)
9.- İstanbul Milletvekili Aydın Ağan
Ayaydının, İrandan petrol ve doğal gaz ithalatına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/10021)
10.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda
çalıştırılan taşeron işçilerin seçimine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/10024)
11.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdunun,
6288 sayılı Kanunun 3üncü ve 4üncü maddeleri kapsamında
Bakanlığa yapılan başvurulara ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/10599)
12.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, Haymanada
elektrik kesintileri nedeniyle yaşanan mağduriyete ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/10601)
13.- Ankara Milletvekili İzzet Çetinin,
TEİAŞ tarafından iptal edilen personel alım
sınavına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/10602)
14.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, 2003-2012
yılları arasında Bakanlık bünyesinde kiralama yoluyla
hizmet veren binalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/11076)
15.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
termik santraller ve linyit işletmelerinin özelleştirilmesine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/11077)
16.- Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldanın,
Güney Ege Linyit İşletmesi ve Yeniköy Linyit İşletmesine
işçi alımıyla ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/11079)
17.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, 2003-2012
yılları arasında Bakanlık bünyesinde kiralama yoluyla
hizmet veren binalara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı (7/11122)
18.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
Artvinin Ardanuç ilçesinde meydana gelen orman kesimlerine,
Artvinin Arhavi ilçesinde meydana gelen ağaç
ölümlerine,
Artvinin Yusufeli ilçesindeki bazı köylerde
ağaçların odun ihtiyacını karşılamak
amacıyla kesimine,
İlişkin soruları ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/11155),
(7/11157), (7/11159)
19.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzelin, vergi politikalarına ve ÖTV ile KDV oranlarında
değişiklik yapılmasına yönelik çalışmalara
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/11489)
13 Kasım 2012 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayımız vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim. Konuşma süreleri beş dakikadır, Hükûmet bu
konulara cevap verebilir. Hükûmetin cevap süresi yirmi dakikadır.
Gündem
dışı ilk söz TRT 3teki Meclis TV canlı
yayınlarının saat 19.00dan sonra kesilmesi hakkında söz
isteyen Kocaeli Milletvekili Sayın Lütfü Türkkana aittir. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Türkkan. (AK PARTİ sıralarından bir grup milletvekili Genel
Kurul salonunu terk etti)
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, TRT 3teki
Meclis TV canlı yayınlarının saat 19.00dan sonra
kesilmesine ilişkin gündem dışı konuşması
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis
televizyon yayınlarının kesilmesiyle ilgili gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
İktidar
partisi, TRT 3ün Türkiye Büyük Millet Meclisi yayınını
verdiği saatleri kısıtlamakta, Genel Kurul görüşmelerini
Meclis televizyonunun yayında olmadığı saatlere denk getirmektedir.
Hükûmet, böylece, kanunlardaki yanlış ve eksikliklerin kamuoyuna
duyurulmadan gece yarıları çıkmasına ve muhalefetin sesinin
kısılmasına çanak tutmaktadır. Bu konuyu defalarca dile
getirmemize rağmen uyarılarımız dikkate
alınmamış, halkımız Meclis televizyon
yayınlarını izlemekten mahrum
bırakılmıştır. Hayati konularda yasalar görüşülüyor
ama siz bu yayınları keserek halkın en kolay iletişim
alacağı kanaldan, televizyondan halkın bu hakkı
almasını engelliyorsunuz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; anlamakta zorlanıyorum, kamuoyunda
yapılan eğilim anketlerinde güvenilirlik sırasında sonlarda
yer alan Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarını
vatandaşlardan gizleyerek bizler mi Türkiye Büyük Millet Meclisinin
güvenilmeyen kurumların başında olmasını
sağlıyoruz, diye düşünmekten de kendimi alamıyorum.
Taraflı
yapılan haberler sayesinde vatandaşlar Mecliste olan biten konusunda
yanlış bilgi sahibi olmaktadır. Hayati meseleler hakkında
çok önemli kanun görüşmelerinin yapıldığı Genel
Kurulda Meclis televizyon yayınlarının erken saatlerde kesilerek
perde arkasında vatandaşlardan gizli işler
yapıldığı algısının
yayıldığı bir imaj yaratılmakta, bu da bizleri
rahatsız etmektedir.
Şimdi sormak
istiyorum: Neden ve niçin Türkiye Büyük Millet Meclisi yayınlarını
akşam belirli saatlerde kesiyoruz? Amaç nedir? Ülkede birçok duyarlı
insanımız, seçtiğim, beni temsil eden milletvekilim Mecliste
neler yapıyor, bunu bilmesinin ne sakıncası var ki yayın
kapatılıyor?
Şunu da
eklemeliyim: Kapalı oturumlarımızı belirli medya grubuna
gizli bilgiler servis edilerek ertesi gün belli gazetecilerin köşelerinden
okumak mümkün iken, ülkemiz için can alıcı kanun görüşmelerinin
vatandaşlardan gizlenmesinin dayanağı ve önemli olabilecek
sakıncası nedir?
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; benim gördüğüm ve
anladığım kadarıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
itibarsızlaştırılması, vekile güvensizliği
sağlayan bu İktidarın uygulamalarıdır. Türkiye Büyük
Millet Meclisinde istenmeyen görüntüler de yaşanabilir. İktidar,
sayısal çoğunluğunu her alanda kullandığı gibi,
bu olaylarda da kullanmakta beis görmemektedir.
Bu
görüşmelerde en can alıcı kanunlarda muhalefetin mücadelesini,
memleket için vermiş olduğu haklı savunmalarını
vatandaşların görmemesi için her yola başvuruyorsunuz. Neden
bunu yapıyorsunuz? Kavgaya varan tartışmaları televizyon
yayını esnasında her yerinden keserek yanlış
algılamalara neden olan görüntüleri vatandaşlara aktarmanın
peşindesiniz, tıpkı Büyükşehir Yasasının
görüşmelerinde yaptığınız gibi.
Biz, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan her
görüşmenin millete ulaşmasından yanayız. Biz haksız
kavga da yapmayız. Kavgamız, ülkemizin millî çıkarlarıyla
ilgilidir. Bu milletten gizlediğiniz kanunlar, PKKnın silahla yapamadığını
burada kanunla yapmaktır. Buna itiraz ederiz, mücadele ederiz, isyan
ederiz. Buna karşın, varsa bir faturası da, geçmişte
olduğu gibi ödemeye hazırız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gelin,
vatandaşlarımız, dış kaynaklı, millî kültürümüzü
bozan, çarpık aile yaşamlarını
vatandaşlarımıza benimsetmeye çalışan lüzumsuz
bazı dizileri izleyeceğine Türkiye Büyük Millet Meclisinde vekilinin
neler yaptığını izlesin; kendisini, ülkesini,
geleceğini ilgilendiren bir hayati meselede Meclisin neler yaptığını
izlesin, doğruları öğrensin, diyorum ve yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Türkkan.
Gündem
dışı ikinci söz, Dünya Kalite Günü münasebetiyle söz isteyen
Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Öztürke aittir.
Buyurun Sayın
Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Bursa Milletvekili
Mustafa Öztürkün, Dünya Kalite Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Dünya
Kalite Günü nedeniyle söz almış bulunmaktayım.
Dünyada artan
nüfus, teknolojik gelişmelere paralel olarak yükselen rekabet ortamı
ürün ve hizmetlerde kalite anlayışını ortaya
çıkarmış ve sürekli geliştirmiştir. Değişen
beklentiler ve ihtiyaçlar, artan refah düzeyi bu konuda sürekli
iyileştirmeleri tetiklemiştir. Aslında, kalitenin temel
felsefesi, bana göre, doğru belirlenmiş ihtiyaçların doğru
zamanda karşılanmasıdır yani tüketim için üretim değil,
ihtiyaç için üretim ekonomisine dönülmesidir. Bu da dünyadaki israfın
önlenmesi demektir yani doğru ve en kısa zamanda, en az maliyetle, en
iyisini sunmaktır insanlığa.
Tam bu esnada Her
şey insan içindir, insanı yaşat ki devlet yaşasın.
felsefesine uygun olarak, bugün sizlerle ürün ve hizmetlerdeki kalite anlayışının
yanında insan kalitesinden bahsetmek istiyorum.
Evet, dünyadaki
bütün beşerî sistemleri, bütün teknik ve idari sistemleri yöneten
insandır. Bugün dünya için insan kalitesinin önemini herhâlde
tartışmaya gerek yok. İnsanı sadece üretim ve tüketim aracı
olarak algılayan maddeci felsefelerin iflasını hep beraber
müşahede etmekteyiz.
Bugün, dünyada bu
kadar imkân ve gelişmeye rağmen hâlâ açlıktan insanlar ölüyorsa;
aç, sefil bırakılıyorsa insan kalitesinden bahsedebilir miyiz?
Çok yakın zamanlarda bile insanlar renklerinden veya ırklarından
dolayı dışlanıyorsa bunu neyle ifade edebiliriz? Bugün,
dünyanın gözü önünde ülkeler sömürülüyorsa, kaynakları kendi
rızaları dışında birileri tarafından, tabiri
caizse, iç ediliyorsa bunu insan kalitesizliğinin haricinde neyle ifade
edebiliriz?
Yine, inanç
özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, yaşam hakkı önündeki
engeller ve çifte standart varsa bunu nasıl izah edebiliriz?
İnsanlığın huzur ve barışını yok eden,
direkt insanlığı yok etmeye yönelik şiddet ve terörü kendilerine
yol edinen, gözü dönmüş -gözü bürümüş- bedhahtları,
bırakın kaliteyi, insanlıktan nasipsiz olmalarını
neyle izah edebiliriz? Çok yakın tarihte iki dünya savaşı
geçirmiş, soğuk savaş dönemini atlatmış fakat hâlâ
lokal veya bölgesel savaşlar, katliamlar devam ediyorsa bunu insanın
canavarlaşması ve kalitesizleşmesinin haricinde neyle
yorumlayabiliriz? Örneğin bu yıl, 2012, Balkan savaşlarının
yüzüncü yılı. Balkanlarda milyonlarca soydaş ve
kardeşimizin kültür ve inançlarına baskı ve şiddet
uygulanmış, zorunlu göçe zorlanmıştır. Yine bu dönemde
gerek çeteler gerekse devletler tarafından yüz binlerce insanımız
katledilmiştir. Balkanlarda bir medeniyet yok edilmiştir.
Bunları yapanları şiddetle kınıyorum. Bir daha böyle
acıların yaşanmaması için insan kalitesinden bahsediyorum.
Kaliteli
insanın özelliği güzel ahlaktır. Güzel ahlaklı insan güzel
düşünceli, doğru sözlüdür, gönülleri kazanır. Yüce Yaradan Musa
Peygamberi firavuna tebliğ vazifesiyle görevlendirdiğinde ona
yumuşak söz söylemesini emretmiştir. Kaliteli insan insanların
canına, malına, evine, hürriyetine, namus ve şerefine saygı
duyar, dinimizce bunlar yasaklanmıştır. Güzel ahlakın en
büyük temsilcisi ve örneği Hazreti Muhammet (sallallahü aleyhi ve sellem)
ne güzel buyurmuş: Müslüman, diğer Müslümanların ve
insanların dilinden ve elinden zarar görmediği kimsedir.
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Bunu alkışlarım işte.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) Kaliteli insan adaletlidir, başkalarının hakkına
saygı duyar, hoşgörülüdür, barışçıdır, sömürüye
karşı çıkar, paylaşım ve yardımlaşmadan
yanadır, tartıda ve ticarette hilekârlık yapmaz. Kaliteli insan
mütevazıdır, ölmeden önce ölüm prensibiyle hareket ederek ego
tatmininden kaçınır, hırs, kin, nefret gibi duygulardan kendini
arıtır, gönlünü sonsuz sevgiyle doldurur. O kendi için değil
başkaları için yaşar. Kaliteli insan bilgiyle
donanımlıdır, öz saygı sahibidir, bilgiyi gerçek anlamda
kullanır, dolayısıyla iyi düşünür. İnsanları
inanan, inanmayan ayrımı yapmadan sevendir. Büyük düşünür, gönül
insanlarımızdan Ahmet Yesevi Kâfir bile olsa hiç kimsenin kalbini
kırma. Kalp kırmak Allahüteâlâyı incitmek demektir. diyor.
Kısacası Yaratılanı Yaradandan ötürü sev. diyor, biz de
öyle yapıyoruz. Kaliteli insanlar toplumda iyilik rüzgârlarını
estirirler, onlar saygın kimselerdir, vakurlu, onurlu insanlardır dolayısıyla
o insanların varlığı bize hep mutluluk vermiştir.
Güzel ve anlamlı bir söz: Arkadaşı sev, arkadaş bilmezse
arkadaşlık bilir. Güzeli sev, güzel bilmezse güzellik bilir. Sen
iyiliği iyilik için yap.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) Hiçbir çıkar gözetme, sen iyilik yap ki insanlar bilmezse Hâlik
bilir. diyor.
İşte
bunun için eğitim önemli, eğitime önem veriyoruz. Kaliteli insan
ancak eğitimle olur diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.(AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Öztürk, teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı üçüncü söz, emniyet teşkilatının
sorunları hakkında söz isteyen Tokat Milletvekili Sayın Orhan
Düzgüne aittir.
Buyurun Sayın
Düzgün.(CHP sıralarından alkışlar)
3.- Tokat Milletvekili
Orhan Düzgünün, emniyet teşkilatının sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
ORHAN DÜZGÜN
(Tokat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; emniyet
teşkilatının sorunlarıyla ilgili gündem dışı
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, değerli milletvekilleri, Siirtte şehit olan 17
askerimizin acılı ailelerine başsağlığı
diliyorum, sabır diliyorum ve bu vesileyle belirtmek istiyorum ki yüce
Mecliste en çok kullanılan cümlelerden biri bu rahmet ve sabır
dilekleri oldu bu dönem. Umut ediyorum ki bu son dilek olur ve yüce Meclis bu
ülkenin terör problemini bir an evvel sonlandırır ve artık biz
de bu kürsüden rahmet dilemekten vazgeçeriz.
Evet, değerli
arkadaşlarım, emniyet teşkilatı 253 bin
çalışanıyla Türkiyenin en büyük teşkilatlarından biri.
Bu teşkilatın kendi büyüklüğü kadar sorunları da gerçekten
çok büyük. Hani, Türkçedeki deyimle Bir dokun, bin ah işit!
şeklinde sıkıntıları var. En basitinden size
şöyle söyleyeyim: Bu insanların hepsi, bizler bayramda seyranda
evlerimizde çocuklarımızla beraberken görevdeler, bizler gece
yataklarımızda uyuyorken hepsi görevdeler fakat bu yaptıkları
ek görevler için hiçbir ek ücret almıyorlar.
Yine, değerli
arkadaşlarım, polisler, bizim ülkemizin konumu gereği -biliyorsunuz- terörle de mücadele
ediyorlar, Fakat kendilerine özel hizmet tazminatı verilirken Avrupadaki
polisler kıstas alınıyor. Ben size buradan sormak isterim:
Avrupadaki hangi polis otuz gün dağa çıkıp namlunun
başında, karda, kışta, kıyamette memleketi bekliyor?
Bu konudaki aksaklığı umut ederim ki düzeltirsiniz.
Yine, değerli
arkadaşlarım, şehit olmak bizim ülkemizde, dinimizde bir onur
meselesi ancak hem polislerin hem de askerlerin şehit yakınları,
maalesef, bu ülkede bu ülkede yoksulluk sınırının
altında bir ücret alıyorlar. Siz eğer şehit
olduğunuzda eşinizin, çocuklarınızın aç
kalacağı endişesi içerisindeyseniz nasıl bir görev
yapacağınızı da sizlerin vicdanına
bırakıyorum.
Yine, değerli
arkadaşlarım, diyelim ki polis teşkilatı olarak çok
başarılı bir çalışma yaptınız, bir çeteyi
çökerttiniz veya ciddi bir kaçakçılığı engellediniz, devlet
size ödül verecek. Devlet ödülü kime veriyor arkadaşlar? Masanın
başında oturana veriyor, kurşunun önünde bekleyene değil.
Siz polisi merminin önüne süreceksiniz fakat ödülü emniyet müdürleriyle,
emniyet amirleriyle paylaşacaksınız. Evet, değerli
arkadaşlarım, polisin, emniyet teşkilatının
sıkıntıları burada üç beş dakikayla
anlatılabilecek bir sıkıntı değil.
Son günlerde polis
sendika kurmak istedi. Ne oldu biliyor musunuz? Maalesef, Emniyet Genel Müdürü
dilekçelerini almadı. Burada söylenecek tek cümle Kadıyı kime
şikâyet edeceksiniz. Herhâlde! Emniyet müdürü ülkede adaleti
sağlamakla görevliyken dilekçe almayarak anayasal bir suç
işlemiştir. Biz polis sendikasının, siyasi görüşüne
bakmaksızın, tavrına bakmaksızın kurulmasından
yanayız. Bu anlamda da kendilerine destek olmaya
çalışacağız.
Değerli
arkadaşlarım, sürekli meydanlarda biber gazı sıkılan,
coplanan Cumhuriyet Halk Partilileri temsil eden bir milletvekilinin neden
polisin sorunuyla ilgilendiği sorusu belki aklınıza gelebilir.
Ben size bu noktayı büyük ozanımızın birkaç dizesiyle özetlemek
istiyorum:
Kalbimizin
yarısı burdaysa yarısı Çindedir,
Ama Sarı Nehre
doğru akanların değil,
Tiananmen
Alanında ezilenlerin içindedir.
Biz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak bize oy versin ya da vermesin ezilen herkesin yanında
durmaya devam edeceğiz.
Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Düzgün.
Şimdi,
sisteme giren 10 arkadaşımıza birer dakika söz vereceğim.
Birinci
sırada Sayın Özkan
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkanın, Burdura yeni adliye sarayı yapımı
için ihaleye ne zaman çıkılacağını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Göller, güller ve
gönüller diyarı Burdurda yeni Burdur adliye sarayı talebi
vatandaşlarımız tarafından devamlı dile
getirilmektedir. Mevcut yapı ihtiyaca cevap vermemektedir. Yeri, konumu,
arsa tahsisi yapılmış olmasına rağmen gerekli ödenek
ayrılıp bir türlü yeni yerin ihalesi
yapılmamıştır. Buradan Adalet Bakanına ve Hükûmet
yetkililerine sesleniyorum: Yeni Burdur adliye sarayı için gerekli
ödeneği ayırıp ihaleye ne zaman çıkacaksınız? Bir
an önce, Hükûmetin, soruna çözüm, soruma cevap vermesini bekliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özkan.
Sayın
Öğüt
2.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, AKPnin Şişli ve Yenimahalle
belediyeleri üzerinde oyun oynadığına, bu yöntemle yerel
seçimlerde başarılı olamayacağına ilişkin
açıklaması
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Mecliste yine bir
gece yarısı operasyonuyla Şişli ve Yenimahalle belediyeleri
üzerinde oyunlar oynandı. AKP, oy ile belediyeleri elde edemeyince bu tür
operasyonlar yapmaya başladı. Demokrasinin en temel
taşlarından referandumu bile uygulayamadı. Her yerde olduğu
gibi buralarda da halkın tokadını yiyecek. Aynı yöntemleri
ANAP uygulamıştı, hiçbir bölgede başarılı
olamamıştı. ANAP da, ANAPın bütün yöntemlerini uygulayan
AKP de buralarda başarılı olamayacak, ilk yerel seçimde bunu
göreceğiz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Öğüt.
Sayın
Erdemir
3.- Bursa Milletvekili
Aykan Erdemirin, Başbakanın kendi sözünü ve imzasını
reddederek idam cezasını hortlatma niyetinde olduğuna
ilişkin açıklaması
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan on dört
yıl önce yine bir kasım günü Birleşik Krallık idam
cezasını kaldırmış ve İngiliz ulusunu bu
ayıptan kurtarmıştır. Türkiye ise Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin idam cezasının barış
zamanında kaldırılmasını öngören 6ncı Ek
Protokolünü 2003 yılında, savaş ve savaş tehlikesi
zamanında kaldırılmasını öngören 13üncü Ek
Protokolünü ise 2006 yılında onaylamıştır. Ne acıdır
ki bugün, kendi sözünü ve imzasını reddederek idam cezasını
hortlatma niyetinde olan bir Başbakanla karşı
karşıyayız. Erdoğan, Bali Demokrasi Forumunda Kendimizi check
etmemiz lazım. Kendimizi tekrar adalet terazisine iyice
yatırmamız lazım. Yatırmamız lazım ki bu
insanlık barışı, huzuru bulabilsin. demiştir.
Evet, ben de
Sayın Başbakanın kendisini check etmesi, adalet terazisine
iyice yatırması gerektiğine katılıyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Erdemir.
Sayın Özcan
4.- Bolu Milletvekili
Tanju Özcanın, Bolu ilinin Yeniçağa ilçesinde kantar uygulaması
nedeniyle sorunlar yaşandığına ve Ulaştırma
Bakanlığı Müsteşarının Bolu halkına
verdiği sözün Ulaştırma Bakanını bağlayıp
bağlamayacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
TANJU ÖZCAN (Bolu)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de, sabah,
Bolunun Yeniçağa ilçesinde geniş katılımlı bir
toplantıya katıldım. Oradaki esnafımız, maalesef,
Ulaştırma Bakanlığı tarafından iki ay kadar önce
yapılan kantar sebebiyle âdeta bir travma yaşıyorlar. Kantar
sebebiyle Yeniçağada yoldan geçen her araç durduruluyor ve her araç için
ayrı uygulama yapılıyor. Hatta, Yeniçağanın içindeki
bazı araçlar günde on beş sefer kantara sokuluyor. Artık bu
durumdan Gerededeki, Yeniçağadaki esnafımız da zarar görüyor,
Yeniçağada ticaretle uğraşan insanlar da zarar görüyor.
Bir de,
Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı Yeniçağa
halkına söz vermişti, Türkiye genelinde dört yüz kantarı
aynı anda devreye sokacağız, bundan dolayı kimse
mağdur olmayacak. sözü vermişti. Ancak, Sayın Müsteşar bu
sözünü yerine getirmedi.
Ben buradan sormak
istiyorum: Sayın Müsteşarın sözü Sayın Bakanı
bağlar mı, bağlamaz mı? Bu sorunun cevabını
aracılığınızla öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özcan.
Sayın
Korkmaz
5.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmazın, Milliyetçi Hareket Partisinin tüm
itirazlarına rağmen idam cezasını kaldıran AKPnin,
idam cezasını yeniden dillendirerek hata
yaptığını itiraf etmiş olduğuna ama aslında
samimi olmadığına ilişkin açıklaması
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Başkan, teröre karşı senelerdir mücadele
yolundan çark edip müzakere masasına oturan AKP, terör örgütüne eylem ve
söylemleriyle ve en son çıkardığı Büyükşehir
Yasasıyla cesaret vermiş, milletin gözünde yeni bir oyunu sahneye koymuştur.
Bu oyun 2002de verdikleri oylarla idam cezasını kaldıran,
2003te terör suçlularını da idam sehpalarından kaçıran
AKPnin, vatandaşın gözünde tepkiyi azaltmak ve Köşke bu
konudaki ayıplarından kurtularak çıkmak için idamın
istismar edilmesi oyunudur. Milliyetçi Hareket Partisinin tüm itirazlarına
rağmen idam cezasını kaldıran AKP, yıllar sonra
Milliyetçi Hareket Partisinin haklılığını teyit
etmiş, hata yaptığını da idamı yeniden
dillendirerek itiraf etmiştir.
Ancak AKP samimi
değildir, yeniden istismara soyunmuştur. Bu konuda samimiyse,
Milliyetçi Hareket Partisi yıllar önce sergilediği siyasal
pozisyonunu muhafaza etmektedir ve AKP Grubuna seslenmektedir: Eğer
samimiyseniz getirin, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak arkasında dururuz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.
Sayın
Dedeoğlu
6.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, emniyet teşkilatının ve
polislerin pek çok sorunları olduğuna ve bu sorunlarının
bir an önce giderilmesini temenni ettiğine ilişkin
açıklaması
MESUT
DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Emniyet
teşkilatımızın ve polisimizin birçok sorunları var.
Bunların en başında gelen özlük hakları ve nöbetleriyle
Bu
özlük haklarının, nöbetlerinin ve tüm
sıkıntılarının biran önce düzenlenmesi ve bu konuya el
atılması konusunda temennilerimi iletiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Dedeoğlu.
Sayın
Sarıbaş
7.- Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaşın, Esendere Sınır
Kapısında bazı görevliler hakkında soruşturma
açılması gereği müfettiş raporlarıyla sabit
olmasına rağmen soruşturma açılması izni
verilmediğine ve Bakanın bu görevlileri niçin koruduğunu
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Teşekkürler.
Esendere
Sınır Kapısında 200 milyon liralık hayali ihracattan
8 milyon KDV iadesi verilmiştir.
Burası, bu
Esendere Sınır Kapısı şu günlerde -Sayın
Bakanın bilgisi dâhilinde olmasına rağmen- yolgeçen hanına
dönmüştür. Buradaki -bu 2012 tarih, 106-2 sayılı Soruşturma
Raporunda tespit edilen- bu soruşturma sonucunda Genel Müdürün ve
aynı zamanda da Personel Müdürünün, Gümrükler Genel Müdürlüğü ve
Personel Daire Başkanlığında bulunan bürokratların
görevi kötüye kullanmasından haklarında soruşturma
açılması konusunda müfettiş raporları sabit olmasına
rağmen Bakan bunları onaylamamıştır; daha
açıkçası, soruşturma açılma hakkı vermemiştir.
Sayın Bakan
niçin bunları korumaktadır ve aynı zamanda, yolgeçen hanı
olan bu Gümrük Kapısı içerisinde bu personel
değişikliğine gidilmiş midir ve bu personel hakkında
soruşturma açılmış mıdır?
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Sarıbaş.
Sayın Kaplan.
8.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplanın, Kocaeli ili Kandıra Devlet
Hastanesinde sürekli olarak bir dâhiliye uzmanının istihdam edilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Kocaeli ili
Kandıra Devlet Hastanesi 80 yatak kapasiteli bir hastane. Bir-bir buçuk
yıldır buraya dâhiliye doktoru gelmiyor, atanmıyor,
Kocaelinden, İzmit Devlet Hastanesinden ya da başka bir hastaneden
her çarşamba günü, geçici olarak poliklinik yapmak üzere, Kandıraya
gönderiliyor. Yaklaşık yaz nüfusunun 80-100 bin kişi olduğu
Kandırada bir dâhiliye uzmanın sürekli istihdam edilmesi konusunu
Bakanlık yetkililerine ilan etmek istedim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN-
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Sayın Özel.
9.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, Bakanlar Kurulu toplantısı sırasında bakanların
giriş çıkış yaptığı kapının çok
yakınında ateş eden ve sabıkalı olan
saldırganın tutuksuz yargılanmak üzere salıverilmesi
konusunda Başbakan Yardımcısı Beşir Atalayın
düşüncelerini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalayın burada
bulunmasından da yararlanarak, geçtiğimiz Bakanlar Kurulu
sırasında bir saldırganın hem de
bakanlarımızın giriş çıkış
yaptığı kapının çok yakınında ateş
etmesinden dolayı öncelikle hepsine geçmiş olsun diyorum.
Ancak daha önce de
benzer sabıkaları olan saldırgan çok hızlı bir
şekilde soruşturulması tamamlanıp, sevk edilip, tutuksuz
yargılanmak üzere serbest bırakılmıştır. Oysaki
daha önce hiçbir sabıkası olmayan ve parasız eğitim isteyen
öğrenciler, -gerekçesi- delillerin karartılması ve kaçma
şüphesi öne sürülerek on bir ay boyunca tutuklu tutulmaktadırlar. Bu
saldırganla ilgili nasıl bir istihbarat vardır da daha önce
sabıkalı olan bu kişinin kimseye zarar vermeyeceği, delilleri
karartmayacağı ve kaçmayacağı düşünülerek tutuksuz
yargılanmasına vicdanları el vermektedir. Sayın
Bakanın bu konudaki şahsi kanaatlerini merak ediyorum efendim.
BAŞKAN -
Teşekkür ederim Sayın özel.
Sayın
Yeniçeri...
10.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Hükûmeti, milleti etnisite, mezhep, bölge
temelinde ele alan bölücü politikalarını terk etmeye
çağırdığına ilişkin açıklaması
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan
Son zamanlarda
Hükümet, ana dilde savunma düzenlenmeleri getiriyor, ana dilde eğitim
açılımlarından söz ediyor, yerel diller enstitüsü
açılması gibi konuları tartışıyor.
Büyükşehir Yasası'yla, güçlendirilmiş belediyelerle birlikte
yapılanların ne anlama geldiği açıktır. Bunlar büyük
bir projenin ayrıntılarıdır. Türkiye millî ve üniter
devleti yeni bir tehditle karşı karşıyadır. Hükümetin
milleti, etnisite, mezhep, bölge temelinde ele alan politikaları bölücü,
ayırıcı ve ötekileştiricidir. Bir kez daha, Hükûmeti,
etnisite, mezhep, bölgeyi esas alan ayrımcı politikaları terk
etmeye çağırıyorum. Hükûmeti, toplumsal grupları
uzlaştırmaya değil yakınlaştırmaya;
çarpıştırmaya değil uzlaştırmak için çaba
göstermeye davet ediyoruz. Ey Hükümet, toplumun tamamını ve tamamiyet
içindeki bütün farklılıklarını müktesebat olarak
almalısınız. Milleti bütünüyle etnik, mezhep, bölge ya da
cinsiyet ayrımı yapmadan kucaklardanız gerekmektedir. Alevi'yi
Sünnisiz, doğuyu batısız, kadını erkeksiz, milliyeti
maneviyatsız ya da Türk'ü Kürtsüz düşünmek yanlıştır. Farklılıkları
ne kutsayınız ne de yok sayınız.
BAŞKAN -
Teşekkür ederim, Sayın Yeniçeri.
Değerli
arkadaşlarım, sisteme giren diğer arkadaşlardan özür
diliyoruz 10 kişi tamamlandı, kusura bakmasınlar.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır. Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Bakan
bir dakika olsun bir cevap vermeyecek mi şu saldırgan olayına
efendim?
BAŞKAN - Öyle
bir usul yok bildiğiniz gibi.
Teşekkür
ederim.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) - Yüreğimiz ağzımıza geldi. Adamı salmışlar
bile Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Zamanı geldiğinde bir Hükûmet üyesinden sorarız.
Teşekkür
ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) - Efendim, gerçekten merak ediyorum.
BAŞKAN
Buyurun.
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz ve 23 milletvekilinin, jokeylerin
yaşadığı sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/406)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Dünyada spor, çok
sayıda türü ve kapsadığı mali gücüyle dev bir endüstri
halini almıştır. Bu nedenden dolayı Hükümetler, spor
konusunda özel düzenlemelere
gitmektedir. Spor dalları söz konusu olduğundan, en önemli
unsurlarından biri sporculardır. Sporcular, birçok spor
dalının duyurulması ya da yaygın olarak bilinmesinde etkiye
sahiptir. Jokeyler de dünyanın pek çok ülkesinde bu kap
değerlendirilmektedir.
Dünyanın en
yaygın ve en eski sporlarından biri olan at yarışlarının,
ilk olarak eski Türk devletlerinde yapıldığı kabul
edilmektedir, ülkemizde ilk at yarışlarının Osmanlı
Padişahı Orhan Bey'in Bursa'yı alışından sonra
yapıldığı bilinmektedir. Daha sonrasında, 17.
yüzyılda Edirne'de ve İstanbul'daki Yıldız Köşkü
bahçesinde at yarışları düzenlenmiştir. 19. yüzyılda
ise Makriköy'de (bugün Bakırköy) Veli Efendi'nin topraklarında (bugün
Veliefendi Hipodromu) ve Kâğıthane'de at yarışları
yapılmıştır. Cumhuriyet dönemindeki düzenli
yarışların ilki 1924'te yapılmıştır. Bugün
en ünlü koşu olan Gazi Koşusu 1927'de
başlatılmıştır. Günümüzde İstanbul, Ankara,
İzmir, Adana, Bursa ve Şanlıurfa gibi kentlerde yapılan
yarışların yanı sıra,
Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Kupası düzenlenmektedir. Gazi Koşusu 1927'den beri
yapılmakta olup, ülkemizde aralıksız en uzun süre yapılan
spordur. Bu denli önemli sporun sporcuları olan jokeylerin, ülkemizde
yaşadığı sorunlar ise ayrıca ele alınacak boyuta
ulaşmıştır.
Ülkemizde
jokeyler; Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı bünyesinde sayıldığından dolayı
sporcu olarak değerlendirilmemektedir. Başka bir ifadeyle
sporcuların yararlandıkları olanaklardan
yararlanamamaktadır. Diğer dallarda yer alan sporcular, askerlik
hizmetlerini 38 yaşına kadar erteleyebildikleri hâlde jokeyler 20
yaşında askerliğini yapmaktadırlar. Askerlik süresince kilo
alan jokeyler, askerlik sonrası sporlarını icra edememektedir.
Kazançlarından ödedikleri vergilerin, diğer sporculardan daha fazla
olmasına rağmen aynı haklardan yararlanamamaları büyük
sorunları peşi sıra getirmektedir.
İngiltere'de
en iyi sporcu ödülünü bir jokeyin alabildiği düşünülürse ülkemizde
jokeylerin içinde bulunduğu durum daha net anlaşılacaktır.
Yarış esnasında attan düşmeleri durumunda, yaşamlarının
geri kalan kısmını felç ya da vücutlarının her yerinde
platinle geçirmek zorunda kalan jokeylerin "Jokey Kaza ve Yardım
Sandığı" bu anlamda özel bir önem
taşımaktadır. Ancak; bu sandıkta biriken yaklaşık
270 milyon Lira'nın Bakanlık bünyesine geçirilmesi, jokeyler
arasında büyük tartışmalara neden olmuştur.
Mevzuatta
yapılan yeni düzenlemeler ile jokeylerin koşullarında düzeltmeye
gidildiği iddia edilse de bu düzenlemelerin yakın geçmişte kaza
geçiren jokeyleri kapsamaması adaletsiz bir uygulama olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Bu bağlamda,
ülkemizde sporcu sayılmayan ve çok çeşitli sorunlarla baş etmeye
çalışan jokeylerin yaşadığı sorunların ve
bunların çözülmesi için yapılması gerekenlerin
araştırılması, bu konuda dünya örneklerinin incelenmesi
amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105.
maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Ali Özgündüz (İstanbul)
2) Bülent Tezcan (Aydın)
3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
4) Erdal Aksünger (İzmir)
5) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
6) Mehmet Şeker (Gaziantep)
7) Ali Demirçalı (Adana)
8) Ali Haydar Öner (Isparta)
9) Candan Yüceer (Tekirdağ)
10) Mehmet
Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
11) Gürkut Acar (Antalya)
12) Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir)
13) Aylin
Nazlıaka (Ankara)
14) Muharrem
Işık (Erzincan)
15) Tolga Çandar (Muğla)
16) Arif Bulut (Antalya)
17) Nurettin Demir
(Muğla)
18) Mehmet Ali
Ediboğlu (Hatay)
19) İhsan
Özkes (İstanbul)
20) Mahmut Tanal (İstanbul)
21) İsa Gök (Mersin)
22) Celal Dinçer (İstanbul)
23) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
24) İlhan
Demiröz (Bursa)
2.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek ve 25 milletvekilinin, muhasebe ve Millî Emlak
denetmenlerinin yaşadıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/407)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Hükümet TBMM'den
aldığı KHK çıkarma yetkisini kullanarak
Bakanlıkların teşkilat yapılarında önemli
değişiklikler yapmıştır. 659 sayılı KHK ile
Muhasebe ve Milli Emlak Denetmenlerine haksızlık yapılmaya
başlanmıştır. Maliye Bakanlığına
bağlı, Muhasebe ve Milli Emlak Denetmenleriyle aynı yetkilere
sahip, aynı mevzuata tabi ve aynı statüde çalışan Vergi
Denetmenleri KHK ile Vergi Müfettişi yapılarak 3600 ek gösterge ile
görev ve makam tazminatı almaya hak kazanmıştır. Muhasebe
ve Milli Emlak Denetmenlerine ise bu hak verilmemiştir.
Vergi Denetmeni 4
bin kişinin statüsü yükseltilirken, yalnızca 400 kişi olan
Muhasebe ve Milli Emlak Denetmenlerine bu hak
tanınmamıştır.
Ayrıca
Muhasebe ve Milli Emlak Denetmenleri, haklarında denetim ve
soruşturma yaptıkları görevlilerle birleştirilerek, yine
denetledikleri ve haklarında rapor düzenledikleri amirlerin emri
altına verilip tenzili rütbeye uğratılmak suretiyle
Defterdarlık Uzmanı yapılmışlardır. Muhasebe ve
Milli Emlak Denetmenlerinin özlük hakları da dondurulmuştur.
Muhasebe ve Milli
Emlak Denetmenleri, hukuk, siyasal, işletme, iktisat ve eşiti dört
yıllık eğitim veren fakültelerden mezun olarak, KPSS-A
sınavlarından yüksek puanlar alıp Maliye
Bakanlığı'nın açtığı Muhasebe, Milli Emlak
ve Vergi Denetmen yardımcılığı yarışma
sınavlarına girerek atanmaktadırlar. Ağır
eğitimler ve üç yıllık yardımcılığın
sonunda zorunlu yeterlik sınavlarından da geçen Muhasebe ve Milli
Emlak Denetmenleri ile Maliye Bakanlığının aynı
statüdeki Vergi Denetmenleri arasında KHK yüzünden bir uçurum
yaratılmıştır.
Maliye
Bakanlığında çok başlı vergi denetiminin tek çatı
altında birleştirilmesi amacıyla çıkarılan 646
sayılı KHK ile Maliye Müfettişleri, Hesap Uzmanları,
Gelirler Kontrolörleri ve Vergi Denetmenleri Bakana bağlı Vergi
Müfettişi unvanı altında birleştirilmiştir.
659
Sayılı KHK ile gider birimlerini ve kamu hesaplarını denetleyen,
inceleme, soruşturma, teftiş yapan ve kamu zararını tespit
eden Muhasebat Kontrolörleri ile kamu mallarını teftiş eden
Milli Emlak Kontrolörleri bu konuda eğitimi bulunmayan merkez
uzmanlarıyla birlikte Maliye Uzmanı unvanı altında
birleştirilmiştir.
KHK ile Maliye
Bakanlığı denetim elemanı olarak taşrada görev yapan
ve Muhasebat Kontrolörleri ve Milli Emlak Kontrolörleri ile hemen hemen
aynı işi yapan Muhasebe ve Milli Emlak Denetmenleri de denetim
yetkileri idarenin takdirine bırakılarak alt statü olan ve
işlemlerini denetleyerek haklarında rapor düzenledikleri Muhasebe ve
Milli Emlak uzmanlarıyla birleştirilerek Defterdarlık
Uzmanı unvanı altında birleştirilmiştir.
Maliye
Bakanlığı tarafından denetim elemanı olarak
alınıp yetiştirilen Muhasebat ve Milli Emlak Kontrolörleri ile
Muhasebe ve Milli Emlak Denetmenleri ayrıştırılarak,
birbirleri ile anlaşması ve çalışması uyuşmayan,
farklı refleks ve görev anlayışına sahip uzmanlarla
birleştirilmeleri verimsizliğe, uyumsuzluğa ve grup içi
anlaşmazlıklara kaynaklık edeceği gibi, Muhasebe ve Milli
Emlak Denetmenleri daha önce denetledikleri ve haklarında inceleme ve
soruşturma yaptıkları kişilerin emrinde görev
yapacaktır.
KHK ile neredeyse
tüm bakanlıkların teşkilat yasaları değiştirirken
hiç bir bakanlıkta denetim elemanları ile uzmanların
birleştirilmesi gibi bir uygulamaya gidilmemişken Maliye
Bakanlığı bu haksızlığı
yaratmıştır.
Muhasebe ve Milli
Emlak Denetmenlerinin yaşadıkları sorunların tespiti,
ortaya çıkarılması ve çözümlenmesi amacı ile Anayasamızın
98. maddesi, İçtüzüğümüzün 104. ve 105. maddeleri gereğince bir
Araştırma Komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla
araştırılmasını saygılarımızla arz
ederiz.
1) Turgut Dibek (Kırklareli)
2) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
3) Mustafa Serdar
Soydan (Çanakkale)
4) Ali Haydar Öner
(Isparta)
5) Ali
Demirçalı (Adana)
6) Candan Yüceer (Tekirdağ)
7) Celal Dinçer (İstanbul)
8) Gürkut Acar (Antalya)
9) Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir)
10) Muharrem
Işık (Erzincan)
11) Tolga Çandar (Muğla)
12) Mehmet
Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
13) Emre Köprülü (Tekirdağ)
14) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
15) Erdal Aksünger
(İzmir)
16) Arif Bulut (Antalya)
17) Nurettin Demir
(Muğla)
18) İlhan
Demiröz (Bursa)
19) Mehmet Ali
Ediboğlu (Hatay)
20) İhsan
Özkes (İstanbul)
21) Aylin
Nazlıaka (Ankara)
22) Bülent Tezcan (Aydın)
23) Mahmut Tanal (İstanbul)
24) İsa Gök (Mersin)
25) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
26) Ali Özgündüz (İstanbul)
3.- BDP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan ve Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, cezaevlerine
yönelik olarak 2000 yılında gerçekleştirilen Hayata Dönüş
Operasyonunun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/408)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
19 Aralık
Cezaevi Operasyonlarında yaşananların açığa
çıkartılarak, operasyonu planlayan, operasyonun emrini veren ve
operasyon sırasında görev alan faillerin kimler olduğunun tespit
edilmesi ve yargı önüne çıkarılması, 11 yıldır
geciken adaletin yerini bulması amacıyla Anayasa'nın 98'inci,
İç Tüzüğün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılması için gereğini arz ve teklif
ederiz.
Pervin Buldan Hasip
Kaplan
Grup
Başkanvekili Grup
Başkanvekili
Gerekçe:
2O Ekim 2000 günü
Türkiye'nin çeşitli cezaevlerinde kalan 816 tutuklu, F tipi cezaevlerinin
açılmamasını, Terörle Mücadele Yasası ve Üçlü Protokol'ün
kaldırılması istemiyle ölüm orucunu başlattı. Kısa
sürede bütün cezaevlerine yayılan eylem kamuoyunda büyük bir yankı
buldu. Bunun üzerine eylemciler ile hükümet arasında bir dizi
görüşmeler yürütülmeye başlandı. Fakat bu görüşmeler 19
Aralık tarihine yakın bir zamanda kesildi. 19 Aralık 2000
tarihinde 20 hapishaneye eş zamanlı bir operasyon yapıldı.
Dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, operasyonun amacını
"açlık grevlerini bitirmek ve ölüm orucundaki insanları
kurtarmak" olarak ekranlardan açıklıyor ve operasyona da 'Hayata
Dönüş' adını verdiklerini belirtiyordu. Ölüm
oruçlarını engellemek adına yapılan bu operasyonda 30
tutuklu ve hükümlü ile iki asker yaşamını yitirmiştir. 237
tutuklu ve hükümlü, 6 asker yaralı olarak hastaneye
kaldırılmış, yaklaşık 1200 tutuklu ve hükümlü
başka cezaevlerine sevk edilmiştir. Operasyon öncesi ölüm orucunda
olan tutuklu hükümlü sayısı 259 iken operasyon sonrası bu
sayı 357'ye yükselmiştir.
Devlet yetkilileri
ve dönemin Adalet Bakanı yaşananlardan eylemcileri sorumlu tutarak,
kolluk güçlerine ateş açıldığı iddiasında
bulunmuşlardı. Oysa ki Adli Tıp uzmanlarının
raporlarına göre, silahlı bir direniş olmamış,
koğuşlardan ateş edilmemiş, kömüre dönmüş
koğuşlarda yapılan aramalarda silaha da
rastlanmamıştı. Müdahale sırasında öldürücü dozun üzerinde
gaz bombası kullanılmıştı. Bayrampaşa Kapalı
Cezaevi'ndeki C-1 koğuşundaki kadın tutukluların güvenlik
görevlilerinin kullandığı göz yaşartıcı, gaz ve
sinir bombalarının çıkardığı yangında
öldükleri belirlenmişti. Adli tıp uzmanlarının raporunda,
yanarak ölen kadınların giysi parçaları ve ciltlerinde
yanıcı olan solvent maddelerinin
bulunduğunun tespit edildiği vurgulanmıştı. Raporda,
12 kişinin hayatını kaybettiği C-1 koğuşunda 6
kadın tutukludan 5'inin yanarak 1'inin ise gazdan zehirlenerek öldüğü
yazılmıştı. Raporda, operasyonda kullanılan
bombaların etkin maddesinin 20 gramının 38 dakikada insanı
öldürdüğü vurgulanarak, "C-1 koğuşunda
19 Aralık'ta hayata dönüş operasyonu
adı altında insanlık dışı bütün yolların
denenerek insanlık onurunu ayaklar altına alan ve yüzlerce
hayatı karartan bir devlet terörü ile karşıya kaldık. O gün
bu ülkenin tarihine kara bir leke olarak yazılan bu olayın gerçek
yüzü hala tam olarak ortaya çıkarılamamış ve adalet yerini
bulmamıştır. Müdahaleden sonra açılan on kadar dava bir bir
boşa düşürülmüştür. Davalardan ikisi mahkûmların aleyhine
sonuçlanmış, dördü zamanaşımına
uğramıştır. Bugün sadece 'Bayrampaşa' ve yedi
yıldır süren 'Ümraniye' davaları devam etmektedir. Bu davalarda
da sadece, çoktan terhis olmuş erler sanık yapılmış,
hiçbir subay hâkim karşısına
çıkarılmamıştır. Bayrampaşa'da
yaşananlardan, çatışmada yaşamını yitiren bir
asker sorumlu olarak gösterilmiştir. Ümraniye Davasında da yedi
yılda 267 sanık jandarmadan yalnızca 94'ünün ifadesi
alınabilmiştir.
Türkiye'nin
gerçekten demokratikleşebilmesi ve devletin içine sirayet etmiş tüm
kirlerinden kurtulması yalnızca geçmişindeki gerçeklerle
yüzleşmesi ile mümkündür. Fakat 19 Aralık'ta yapılan
operasyonlar ile ilgili açılan davalar on bir yıldır sürüncemede
bırakılarak failler aklanmaya çalışılmaktadır.
Nitekim F tipi cezaevlerinin mimarlarından olan ve Operasyon
sırasında Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü görevinde bulunan
Ali Suat Ertosun, 2004 yılında AKP hükümeti kararıyla dönemin
Devlet Bakanı Cemil Çiçek tarafından 'Devlet Üstün Hizmet
Madalyası' ile ödüllendirilmiştir. Gerçekleri ortaya çıkarma
görevi olan hükümet ve yargı adaleti sağlayacaklarına el ele
vererek olayın faillerini ödüllendirmekte ve korumaktadır. Bu
açıklamalar ışığında, 19 Aralık
operasyonları öncesi ve sonrasında yaşananların tüm
gerçekliği ile açığa çıkarılmasında Türkiye Büyük
Millet Meclisine büyük bir görev düşmektedir.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Meclis araştırma önergeleri bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.-
CHP Grubunun, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 58 milletvekilinin,
Artvin ili Ardanuç ilçesinde birçok kurum ve kuruluşun kapatıldığı
ve ilçenin küçültüldüğü iddialarının
araştırılması amacıyla 2/10/2012 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 13 Kasım 2012
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
13/11/2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu; 13.11.2012 Salı günü (Bugün) toplanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Muharrem İnce
Yalova
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 58 Milletvekili tarafından,
02.10.2012 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına "Artvin ili Ardanuç ilçesinde birçok
kurum ve kuruluşun kapatıldığı ve ilçenin
küçültüldüğü iddialarının
araştırılması" amacıyla verilmiş olan Meclis
Araştırma Önergesinin (527 sıra nolu), Genel Kurul'un bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 13.11.2012
Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Önerinin lehinde olmak üzere Sayın Uğur Bayraktutan, Artvin
Milletvekili.
Sayın
Bayraktutan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
vermiş olduğumuz bir araştırma önergesiyle
58 milletvekili
tarafından desteklenen, Artvin ili Ardanuç ilçemizin sorunlarıyla
ilgili, Ardanuç ilçesinde birçok kurumun kapatıldığına
ilişkin ve Ardanuç ilçesinin ekonomik potansiyelinin geri gittiğine
ilişkin kaygılarımızı içeren bir Meclis
araştırma önergesi verdik. Bu önergeye 58 milletvekili
arkadaşım da benimle beraber imza attılar; onlara, öncelikle,
konuşmamın başında teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Ardanuç ilçemiz Artvine
Ardanuç ilçemiz
özellikle son on yılda siyasal iktidar döneminde müthiş bir gerileme
içerisine girmiş, Ardanuç içerisinde bulunan bütün kamu kurum ve
kuruluşları kapatılmış, ekonomik anlamda çok ciddi bir
buhran yaşamaktadır. Şimdi buna ilişkin bazı ana
noktaları Türkiye Büyük Millet Meclisiyle ve Türkiyeyle paylaşmak istiyorum.
Çok değerli
arkadaşlarım, Ardanuç ana arter üzerinde bulunmuyor, yani Ardanuç
ilçemiz daha içeride bulunan bir yer. Ardanuçu Ardahana bağlayan ve bir
yılan hikâyesine dönen bir dere yolumuz var değerli
arkadaşlarım. Bu yolun inşaatına 1993 yılında
başlandı, yani bundan yaklaşık yirmi yıl önce 62
kilometrelik bir yol inşaatına başlandı; bu yolun 31
kilometrelik bölümü Artvin sınırları içerisinde, Ardanuç
sınırları içerisinde bulunuyor, diğer 31 kilometrelik
bölümü ise Ardahan sınırları içerisinde bulunuyor. Değerli
arkadaşlarım, bu devirde insanlar Marsa gidiyorlar, Aya gidiyorlar;
biz Ardanuçu Ardahana bağlayan 62 kilometrelik dere yolunu on dokuz
yıldır yapamıyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, bakın, bir şey anlatacağım: Bu
konuda 23üncü Dönem milletvekilimiz, Sayın Artvin Milletvekili Metin
Arifağaoğlu Ulaştırma Bakanına bu yola ilişkin
bir soru önergesi veriyor. Diyor ki: Bu yolu ne zaman
tamamlayacaksınız? Bakana verilen soru önergesinin tarihi 5/10/2007.
5/10/2007 tarihinde Sayın Metin Arifağaoğlu Binali
Yıldırıma soruyor, Binali Yıldırımın
vermiş olduğu cevabı sizlerle paylaşıyorum, Sayın
Bakan, Ulaştırma Bakanı Yollar ayrıntılarıyla-
şunlardır, bunlardır. diye anlatıyor ve sonunda şöyle
diyor: Bu yolun, genel olarak, kamulaştırılmasında
bazı sorunlar var, kamuya ait yerler, ormana ait yerler var, özel
mülkiyete konu olanlar var ama şu anda kamulaştırmayla ilgili
konuların detaylarıyla uğraşmaktayız. 2009
yılı sonunda bu güzergâhta sorunumuz kalmayacaktır, bu yolu
açacağız. diyor Sayın Bakan. Ne zaman diyor bunu? 27 Kasım
2007 tarihinde, Mecliste yapmış olduğu konuşmada
Ulaştırma Bakanı aynen böyle söylüyor.
Değerli
arkadaşlarım, Ardanuçlular bekliyorlar, bu konuşmadan
umutlanıyorlar, 2009 yılında yolun
açılacağını umuyorlar. Aradan zaman geçiyor,
açılmayınca aynı Milletvekilimiz yine 27/10/2009 tarihinde bu
sefer Bakana yazılı soru soruyor, diyor ki: Sayın Bakanım,
2009 tarihinde bu yolu açacağınızı söylediniz, yolu
açmadınız. Neden Ardanuç-Ardahan
dereyolunu açmadınız? Aynı Bakan, 2010 yılında,
bu sefer yazılı olarak altına imza attığı bir
cevap veriyor: Ayrıca
Sayın
Bakanım dedim, yazılı soru soruyorum. Sayın Bakan benim
sorduğum yazılı soru üzerine aynen şöyle diyor, en sonunu
okuyorum değerli arkadaşlarım: Söz konusu
Ardanuç-Yalnızçam yolunun projesine uygun bir şekilde 2014
yılında tamamlanması planlanmaktadır. Şimdi, beni
bütün Ardanuçlular, bütün Artvinliler dinliyorlar. Üç kere ayrı ayrı
soru soruyoruz Sayın Bakana Bu yol ne zaman açılacak?, 2009da.
Olmadı bir yıl sonra soruyoruz: 2010da. Aradan zaman geçiyor,
soruyoruz: 2014te. Şimdi, buna hukukta ne derler değerli
arkadaşlarım, ne derler buna hukukta? Yalan söylemek değil midir
bu! Değil midir soruyorum ben size! (CHP sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar) Sayın Bakan gelsin, bu söylediklerimin
yanlış olduğunu söylesin, ben Sayın Bakandan bu yüce
Meclisin önünde özür dileyeceğim.
Çok değerli
arkadaşlarım, bir yılan hikâyesine dönen bu dereyolu olayı
Ardanuçun yaşamsal kaynağıdır. Lütfen, Hükûmetinizden
istirham ediyorum, Ardanuç-Ardahan dereyolunu bir an önce açınız
çünkü Ardanuçta süregelmekte olan bu göçün önlenmesi için bu yolun
açılması elzemdir, aciliyet kesbetmektedir, ilçenin yaşamsal
önem arz eden bir
durumunu ortaya koymaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, Ardanuç-Ardahan yolunu açmadık ama başka
şeyler de yaptık. Bugün Plan Bütçe Komisyonunda Sayın Adalet
Bakanı Türkiye'de adalet sarayları yaptığını
açıkladı. Birçok yerde, yüz elliyi aşkın yerde adalet
saraylarıyla Türkiye'yi taçlandırdığını
söylediler. 2012 Türkiyesinde Ardanuçta adliyeyi kapattık değerli
arkadaşlarım. Ardanuçta insanlarımız, Ardanuçlu
hemşehrilerimiz bir sabıka kaydı alabilmek için ona en
yakın uzaklıktaki ilçe merkezi olan Artvin il merkezine,
Bunun
dışında başka şeyler de var. Bakın, Ardanuçta
bir devlet hastanesi olayı var. 1994 yılında yapımına
başlanan, 2005 yılında Başbakan tarafından temeli
atılan bir devlet hastanemiz var; adı Devlet Hastanesi. 50
yataklı Devlet Hastanesinde ne yazık ki uzman doktor yok.
Ameliyathanesi, her türlü teşkilatı vardı; aradan geçen zaman
zarfında bütün teknik donanımı başka ilçelere gönderildi
değerli arkadaşlarım. Artvinde hastanesi olmayan, uzman doktoru
olmayan bir ilçe Ardanuç.
Şimdi, ben,
soruyorum buradan, bütün Türkiye'ye sesleniyorum: Ardanuçu niye
cezalandırıyoruz değerli arkadaşlarım? Ardanuçla ne
problemimiz var? Bunu sormak bir milletvekili olarak benim hakkım
değil midir değerli arkadaşlarım? (CHP
sıralarından alkışlar)
Yine, Ardanuçta
vahşice orman kesimleri yapılmakta, daha önce yıllara göre 15
bin, 20 bin metreküp şeklindeki yıllık orman kesimi ne
yazık ki bugün 60 bin metreküpe, 70 bin metreküpe çıkmaktadır.
Çok kötü bir tabloyla karşı karşıyayız.
Yine, değerli
arkadaşlarım, bir hukukçu olduğum için söylüyorum, kadastro
çalışmalarında çok derin bir yarayla karşı
karşıyayız. Kadastro
çalışmalarında üstünkörü çalışmalar
yapılmış, mülkiyet iddiaları kenara
bırakılmış, hava fotoğrafları ve amenajman
planları öne sürülerek, Ardanuçta insanların dedelerinden,
babalarından kalan yerler ne yazık ki ormana tapu edilmiştir.
Ardanuç bir yandan da silinmeye çalışılmıştır.
Bunun
dışında okullar vahim bir durumdadır. Irmaklar Ortaokulu
2010 yılında, Ardanuç Ortaokulu 2006 yılında, Aydın Köyü
Ortaokulu 2010 yılında kapanmıştır. Artvinin bütün
ilçelerinde, seviye belirleme sınavları, bulundukları ilçe
merkezlerinde yapılmış olmasına rağmen Ardanuçun
çocukları, çocuklarımız seviye belirleme sınavlarına
Artvin il merkezine gitmektedirler değerli arkadaşlarım. Yine,
burada, Artvinin bütün ilçelerinde Anadolu liseleri, Anadolu öğretmen
liseleri bulunmasına rağmen ne yazık ki Ardanuç ilçemizde
herhangi bir şekilde Anadolu lisesi bulunmamaktadır, Anadolu
öğretmen lisesi bulunmamaktadır.
Hayvancılık,
Ardanuçun en önemli geçim kaynağı olmasına rağmen
ülkemizdeki genel sorunlardan biri olan nedenden dolayı
hayvancılık da geri planda kalmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, Hükûmet olduğunuz tarihten itibaren bugüne kadar
yani on yıllık süre içerisinde Ardanuç ilçemizde adliyeyi
kapattınız; Ardanuç Ortaokulunu 2006 yılında
kapattınız; ORÜS kereste fabrikası en önemli sanayi
kuruluşuydu, 2004 yılında kapattınız; Halk Bankasını
2003 yılında kapattınız; Ardanuç Sağlık Meslek Lisesini
2004 yılında kapattınız; Bulanık köyünün, Torbalı
köyünün, Irmaklar köyünün, Soğanlı köyünün sağlık ocaklarını
tamamıyla kapattınız; Aydın köyünde Irmaklar Ortaokulunu
kapattınız; okulları, sağlık ocaklarını
kapattınız, çok büyük bir darbe vurdunuz. Gelinen noktada Ardanuçlu
şunu ifade ediyor: Bizim ne günahımız var?
Bakın
şunu ifade etmek istiyorum: Ardanuçlular, Artvinliler cumhuriyetin temel
ilkelerine bağlı, Mustafa Kemalin aydınlık devriminin
ilkelerini özümsemiş insanlardır. Siz böyle bir coğrafyada Ardanuçlulara
şunu mu diyorsunuz: Sorunlarınızı dile getirebilmek için
açlık grevi yapın, dağa çıkın. mı diyorsunuz
Ardanuçlulara değerli arkadaşlarım? (CHP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
O nedenle
cumhuriyetine bağlı, Atatürk ilke ve devrimlerini benimsemiş
olan, yurtsever insanların kenti Ardanuçlular adına bu sorunları
Mustafa Kemalin mabedinde, bu Mecliste sizlere haykırmaktan, sizlere
anlatmaktan büyük onur duyuyorum. Türkiyenin her tarafında olan, bugün
yüreği burada atan Ardanuçlulara da sevgilerimi, saygılarımı
sunuyorum, sağ olun, var olun diyorum. (CHP sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bayraktutan.
Şimdi,
aleyhinde olmak üzere Artvin Milletvekili Sayın İsrafil
Kışla.
Buyurun Sayın
Kışla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İSRAFİL
KIŞLA (Artvin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin Meclis araştırma önergesi aleyhine söz
almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Uğur Bey
meslektaşıma huzurlarınızda teşekkür ediyorum, bize,
en azından, Artvine yapılan yatırımlar hakkında bir
şeyler söyleme fırsatı oluşmuş oldu.
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Ardanuç, Ardanuç.
İSRAFİL
KIŞLA (Devamla) Ardanuçla ilgili konuya girmeden önce genel anlamda
birkaç şey söylemek istiyorum.
AK PARTİnin
siyaset anlayışını çok iyi kavramak lazım. AK
PARTİ, kurulduğu günden ve iktidar olduğu günden bugüne kadar
asla popülist politikalar ve partizanca bir tavır içerisinde siyaset
yapmamıştır. AK PARTİnin siyaset
anlayışında kendine oy vermeyen insanları cezalandırma
mantığı, düşüncesi asla olmaz; 75 milyonu kuşatıcı
ve bütün insanlara, bütün vatandaşlarımıza eşit
şekilde hizmet verme anlayışını, hizmeti, kendisine
hedef seçmiş ve bütün ülke sathındaki hizmetlerini ülkenin
ihtiyaçları ve ülkenin gerçekleri doğrultusunda siyaset yapan bir
anlayışla sürdürmektedir. Bu anlamda, Artvinde, AK PARTİ,
kurulduğundan, iktidar olduğundan bugüne kadar çok ciddi
yatırımlar yapmıştır.
Kamu
yatırımlarında en büyük payı alan illerin başında
Artvin gelmektedir. Bugün, Türkiyenin en yüksek barajı -ki 12/12/2012de
açılışını yapacağımız Deriner
Barajı- Artvinde yapılmıştır. Bugün, Türkiyenin en
uzun tüneli olan Hopa Tüneli -5.400 kilometre uzunluğunda, çift tüp
hâlindeki tünel- 2014te hizmete açılacaktır.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin)
İSRAFİL
KIŞLA (Devamla) Artvin, 1980den sonra -Türkiyedeki birçok ilde
olduğu gibi- göç veren illerin başında gelen bir ilimizdir ama
son yıla bakarsanız, Artvindeki nüfusa -Ardanuç başta olmak
üzere- göç durmuştur ve 2010 yılında 11.613 olan Ardanuçun
nüfusu 2011 yılında 11.822ye yükselmiştir.
Bütün iktidar
dönemindeki yapmış olduğumuz hizmetlerde önemli olan, oradaki
yaşam kalitesini yükseltmek ve göçü durdurmak. Bu anlamda yapılan
çalışmalar sonuç vermiş ve Artvinden artık göç
durmuş, hatta geriye dönüşler başlamıştır.
Artvinde,
Ardanuçta sağlık ocaklarının
kapatıldığından bahsedildi.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye genelinde, on yıldır AK PARTİ
İktidarı döneminde uygulanan sağlık politikaları
hepinizce malum. Sağlık politikalarının, sağlık
hizmetlerinin nereden nereye geldiğini hep beraber, 75 milyon
halkımız bunu seyrediyor.
Tabii,
yapısal değişikliklerde ister istemez belli kurumların
yerine yeni, modern kurumları ihdas ediyorsunuz. İşte, aile
hekimliğinin ihdas edilmesi, pek çok yerdeki, köylerdeki sağlık
ocaklarının kapatılmasını gerekli
kılmıştır. Artık aile hekimliğiyle her
insanın bir aile hekimi vardır ve bu sistem gayet modern bir
şekilde uygulanıyor.
Yine, Artvinde,
Ardanuçta eğitim kurumlarının kapatıldığından
bahsedildi. Sağlık Meslek Lisesi çok programlı lise bünyesinde
hizmetlerine devam ediyor ancak Artvin Ardanuç Ortaokulunun
kapatılmasını ben bütün izleyicilerin, dinleyicilerin
takdirlerine arz ediyorum.
Malumunuz, 28
Şubat sürecinde İlköğretim Yasasının
çıkmasından sonra ilkokullarla ortaokullar birleştirildi. On
beş yıl önce kapatılmış Ardanuç Ortaokulunun bugün
kapatılmış gibi gösterilmesi çok doğru bir şey
değildir.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Adliye ne oldu, adliye?
İSRAFİL
KIŞLA (Devamla) Adliye konusuna da geleceğim.
Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun, HSYKnın takdiriniz, geçmiş günlerde
gündeme geldi ve burada da bununla ilgili görüşmeler yapıldı-
belli kriterleri doğrultusunda, Türkiye genelinde, o kriterlere uymayan
belli sayıdaki ilçede adliyeler kapatıldı ama burada
HSYKnın kriterlerinde Ya, şu ilçe de, Ardanuç, Cumhuriyet Halk
Partilidir, burayı kapatalım. mantığıyla meseleye
bakmasını herhâlde düşünemezsiniz.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Biraz öyle oldu.
İSRAFİL
KIŞLA (Devamla) Kapanan ilçelerin pek çoğunun AK PARTİli
olduğunu, Rizede de, Trabzonda da, pek çok ilde de adliyelerin
kapatıldığını hepiniz biliyorsunuz. Bu konulmuş
olan kriterlere uymayan -ben de üzülerek ifade edeyim- Ardanuçta adliye
kapanmıştır ama onun yerine Ardanuça hizmet edecek elbette ki
yeni kurumları, yeni müesseseleri Ardanuça kazandırmaktayız.
Aile ve sosyal
politikalardan sorumlu Bakanlığımız, bugün, Ardanuçta 96
yatak kapasiteli, 3 trilyona mal olan Özürlüler Sağlık ve
Rehabilitasyon Merkezini, çok modern bir tesisi bitirmiş, bu yıl
içerisinde hizmete açacaktır; Ardanuçlulara hayırlı uğurlu
olsun.
Yine, ben
milletvekili olduğumda, Ardanuça ziyaretimde, bana ilk söylenen
şikâyetlerden bir tanesi şu olmuştu: Otuz beş
yıldır -bakın, bunu samimiyetimle ifade ediyorum- Ardanuçun bir
rüyası var. Ardanuç-Ardahan yolu bir türlü tamamlanmadı, 45
kilometrelik yol. Ardanuç, girişi olup çıkışı olmayan
bir ilçe ve bu bir yıllık çalışma dönemimizde,
milletvekilliği dönemimizde, eksik kalan 14 kilometrelik yolun ihalesi de
yapıldı, 2014te de yol tamamen bitirilerek hizmete açılacak.
Hatta geçen, bir ay önce Ardahandan Ardanuça da bizzat o yolu kullanarak
indim ve oradaki çalışmaları da müşahede ettim.
Ve yine, Erzurum Karayolları Bölge
Müdürlüğü tarafından Olur-Ardanuç yolu da ihale edildi, onun
çalışmaları da devam ediyor. AK PARTİ İktidarı
döneminde Ardanuç bu iki yolla da iki tane yeni can damarını
açmış olacak, iki güzel ulaşıma da kavuşmuş
olacak.
Ve yine, Ardanuçta TOKİ
kanalıyla yüz altmış sekiz konut yapılarak
vatandaşlara dağıtılmıştır.
Şu anda Ardanuçta meslek
yüksekokulu açma yönünde teşebbüslerimiz hem rektörlük hem YÖK nezdinde
devam etmektedir.
Ardanuç Kalesinin tamir edilmesi ve
yine Ardanuça inşallah muvaffak oluruz- açık cezaevi
kazandırma noktasında teşebbüslerimiz var. O noktada Adalet
Bakanlığı Müsteşarımız bizzat yerinde
incelemelerde bulundu ve yer konusunda birkaç alternatif belirlendi.
İnşallah Ardanuça önümüzdeki dönemde bir açık cezaevini
kazandırmış olmamız, Ardanuçun çok daha canlı,
hareketli ve çok daha güzel bir konuma gelmesine vesile olacak önemli
kurumlardan bir tanesi olacak.
Ve yine, Artvinde göçü önleme
noktasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığıyla yapılmış olunan İŞKUR
kapsamındaki proje de, toplum yararına proje kapsamında
ilçelerimiz ve illerimiz bünyesinde 2.500e yakın gencimiz istihdam
edilmekte. Önemli olan, işte buradaki istihdamı artırmak,
işsizliğin önüne geçmek ve bu noktada Artvin çok ciddi bir mesafe
almıştır.
Sağlık
yatırımlarında; Artvin Hastanemiz tamamlanmış, Arhavi
Hastanemiz ihale edilmiş, inşaatı devam ediyor; Hopa
Hastanemizin ihalesi yapılmış ve inşallah önümüzdeki
dönemde yine Artvinde sağlık yatırımlarına devam
edilecek.
Velhasıl, şunu söyleyeyim:
Kamudan Artvin çok ciddi bir pay almakta, kamu yatırımlarından.
Ben özet olarak, dünden bugün Artvin
daha güzeldi, yarın daha güzel olacağını söylüyor, hepinizi
en derin saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kışla.
Üçüncü
konuşmacı, lehinde olmak üzere Tokat Milletvekili Reşat
Doğru.
Sayın
Doğru buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 58 milletvekili tarafından Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilen Artvin ili Ardanuç ilçesinde birçok kurum ve
kuruluşun kapatılması ve ilçenin küçültülmesi iddiasıyla
verilen araştırma önergesinin lehinde söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Artvin ili
Karadeniz Bölgesinin en güzel illerinden bir tanesidir. Ardanuç ilçesi de tabii,
o güzel ilimizin çok nadide, güzel bölgelerinden bir tanesidir. Sayın
Milletvekili arkadaşımız Uğur Bayraktutanın
vermiş olduğu bu önerge esasında hem Karadeniz Bölgesinde hem
İç Anadolu Bölgesinde hem de Doğu Anadolu Bölgesindeki çok önemli
bir yarayı dile getirmiştir. Yani bu bölgelerde çok ciddi manada göç
vardır. İnsanlar kendi bölgelerini bırakıp başka
yerlere göç ediyorlar. Dolayısıyla, çok büyük, ciddi sorunlarla
karşı karşıyayız. Düşünün, bir insanın kendi
bölgesini bırakıp da başka bir yere göç etmesinin ne demek
olduğunu. Özellikle İç Anadolu Bölgesindeki birçok ilde şu anda
bununla ilgili çok ciddi sorunlar var. Hayvancılık bitmiş konuma
gelmiştir. Bakınız, Ardanuç bölgesine, Artvinde çok ciddi
manada hayvancılık geçmiş dönemlerde vardı ancak son
zamanlarda hayvancılığın Türkiyenin birçok yerinde
olduğu gibi Ardanuçta da, Artvinde de bitmiş olduğunu
görüyoruz yani hayvan üreticisi üretimden vazgeçer konuma gelmiştir.
Tabii,
şurası da enteresandır: Türkiyemizde ilk defa bir saman ithalatı
başlamıştır. Tarımın nasıl bitirilmiş
olduğunun en bariz göstergesini biz şu anda burada görüyoruz. Yani
Hayvancılığı bitirdiler. derken burada esas bitiren de
Hükûmetin yapmış olduğu çalışmalar ve politikalar
olmuştur. Hayvancılık süratli bir şekilde bitmektedir.
Önümüzdeki dönemlerde, belki de, işte, yazın koyun beslenemeyecek
veyahut da kuzu etine Türk milleti neredeyse hasret kalacak. Bunun en bariz
örneklerini Doğu Anadolu Bölgesinde görüyoruz, İç Anadolu
Bölgesinde görüyoruz ve Karadeniz Bölgesinde görüyoruz.
Tabii, Karadeniz Bölgesinde, özellikle
Artvin bölgesinde tarımla ilgili arazilerin çok az olduğu gerçektir
çünkü dik arazi olması münasebetiyle o bölgelerde tarım yapmak çok
zorlaşmaktadır. İnsan yaşamı çok zordur ama bunun
yanında siz hayvancılığı desteklemezseniz, hayvan
üretimini desteklemezseniz, dolayısıyla o bölgede ciddi olarak çok
sorunlarla karşılaşmış olursunuz.
Anadolunun birçok yeri diyoruz,
bakınız, işte Tokattır, Sivastır, Yozgattır,
Giresundur, Ordudur, bu bölgelerdeki insanlar kendi bölgelerini
bırakıp başka yerlere göç ediyorlar. Buna mutlaka çözüm bulmak
mecburiyetindeyiz. Tokat ili diyorum, mesela Tokat ilinde, kendi milletvekili
olduğumuz Tokat ilinde 7 milletvekilliğinden 5 milletvekilliğine
düşülmüştür, 800 küsur bin nüfuslardan 600 binli nüfuslara
düşülmüştür. Aynı tabloyu, geçiniz, işte Orduda
görürsünüz, Giresunda görürsünüz, Trabzonda görürsünüz, yine Artvinde
görürsünüz, Hopada görürsünüz.
Şu anda Sayın Milletvekilinin
vermiş olduğu bu önerge esasında bir örnek teşkil etmelidir
yani İç Anadolu Bölgesinde insanlar neden göç ediyorlar, neden
topraklarını bırakıp başka yerlere gidiyorlar, neden
tarımla ilgili arazilerini tamamen bırakıp başka yerlere
gidiyorlar? Bunun mutlaka araştırmasının
yapılması gerekmektedir.
Özellikle buğdayla ilgili
Bakınız, şu anda buğday üreticisi, pancar üreticisi
neredeyse Önümüzdeki dönemlerde artık ben bunu ekemem. konumuna
gelmişlerdir. Düşünün, saman ithalatı
başlamıştır. Saman ithalatının
başlamış olması demek hayvancılığın
bitmesi demektir. Önümüzdeki dönemlerde hayvancılık belki de
Doğu Anadolu Bölgesinde, Karadeniz Bölgesinde yerlerde sürünecektir ve
dolayısıyla da ithalat alıp başını gidecektir.
Gerçi, şu an itibarıyla, işte, geçmiş olan Kurban
Bayramı münasebetiyle ithal hayvan girişleriyle ilgili çok büyük bir
tepki meydana gelmiş ve yapılmamıştır ama
korkarım ki önümüzdeki dönemlerde bu bölgelerdeki
hayvancılığın bitirilmesiyle beraber de tekrar yeniden
hayvan ithalatı başlayacaktır.
Gelin, buradan, bu önergelere destek
verelim ve özellikle göçün sebeplerini, göçün nedenlerini ve tekrar geriye
göçün nasıl olacağını sağlayalım.
Bakınız, şu anda, işte, geçtiğimiz günlerde, işte
bir gün öncesinde çok önemli bir kanun Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kanunlaşmıştır. Bu kanunun birçok mahzurları
vardır; özellikle, milletimizin millî birlik ve beraberliğinin
bozulmasıyla ilgili yani, işte, federasyona kadar varacak,
siyasallaşma sürecine kadar varacak olan çok büyük
sıkıntıların başlanmış olduğu bir
yerde, bir noktada.
Diğer önemli
bir konu da, özellikle İç Anadolu Bölgesindeki belediyelerin
kapatılmasıdır. Belediyelerin kapatılmasıyla beraber
buralardan göç yeniden başlayacaktır değerli milletvekilleri.
Dolayısıyla, bu tür konuların önemsenmesi gerekmektedir. Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bu yönlü olarak, yani bir noktada göçün önlenmesi,
tekrar insanların o büyük şehirlerden o bölgelere yönlendirilmesi,
gelmesi noktasında çalışmalar yapılması ve
araştırmalar yapılması gerekmektedir. Ama görmüş
olduğumuz nokta da şudur ki, korktuğumuz tablo da
burasıdır: Maalesef o belediyelerin kapatılması veya
belediyelerin kapatılmış olması göçü daha fazla hızlandıracak
ve dolayısıyla da o bölgedeki insanlar geçimlerini temin
edememiş olacaklardır.
Tarımda
üretim para yapmıyor, hayvancılık almış
başını gidiyor, insanlar doğmuş oldukları
yerlerde geçimlerini temin edemiyorlar. Dolayısıyla, geçimlerini
temin edemeyen bu insanlar ne yapacaklar? Kendi bölgelerini bırakacaklar,
başka yerlere gidecekler. Nereye gidecek? Bursaya gidecek, İstanbula
gidecek, Ankaraya gidecek. Gitmiş olduğu yerlerde, oralarda acaba bu
insanları iş ve aş bekliyor mu? Hayır, iş ve aş
beklemiyor. Oralarda gidiyorlar, varoşlarda perme perişan bir hâlde
yaşamaya çalışıyorlar, asgari ücretle yaşamaya
çalışıyorlar, çok zor şartlar altında geçimlerini
temin etmeye çalışıyorlar. O mealde de mutlaka Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bu yönde, o bölge insanlarına ve kendi bölgelerini
bırakarak başka illere gitmekte olan insanlara mutlaka el
uzatması gerekmektedir. Yani, bu tür önergelerin öyle basit bir
şekilde geçiştirilmemesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konular
üzerinde ciddi manada durması ve akabinde de ortaya çıkan
tabloların tekrar değerlendirilerek o bölge insanına mutlaka
cazip hâle getirebilecek geriye dönüş projelerinin ortaya konulması
gerekmektedir.
Tabii, şu
andaki, Ardanuçdaki bu hadise, işte, Tokatın Zilesinde de
görülmektedir, Reşadiyesinde de görülmektedir, Sivasın
Suşehrinde de görülmektedir. Buralara gitmiş olduğumuz zaman
buranın insanları buraları bırakmakta ve başka yerlere
göç etmektedir.
Dolayısıyla,
gelin Ardanuç için verilen bu önergeyi hep beraber destekleyelim ve
araştırma komisyonları oluşturalım ve beraberinde de
Anadolu insanı kendi doğmuş olduğu yerde, kendi
yaşamış olduğu yerde karnını doyursun diyor ve bu
önergenin lehinde olduğumuzu ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Doğru.
Son
konuşmacı, aleyhinde olmak üzere, Isparta Milletvekili Sayın
Recep Özel.
Buyurun Sayın
Özel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL
(Isparta) Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisinin vermiş olduğu, Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutanın, Artvinin Ardanuç ilçesindeki kamu
kuruluşlarının küçüldüğü, kapatıldığı
yönündeki araştırma önergesinin aleyhinde söz aldım. Zira,
bugün, İç Tüzükte çok ciddi bir yer edinen, Anayasamızda yer bulan,
Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu gensoru
görüşmelerini yapacağız burada.
Tabii ki biz,
hiçbir ilçeyi küçümsemek gibi, o ilçenin sorunları burada
konuşulmasın anlamında da bir şey söylemeyiz. Ardanuça ne
kadar çok şey yapılsa hepimiz arkasında dururuz. Türkiyede
dokuz yüz küsur tane ilçe var, her biri hakkında böyle araştırma
önergeleri verilirse burada, araştırma komisyonlarına verecek
milletvekili sayımız kalmaz.
Bir de Türkiye
Büyük Millet Meclisinin TRT 3ün açık olduğu saatlerdeki
çalışmalarında bu gensoruları görüşelim.
Gensoruların hangi konuda verildiğini vatandaşımıza
iyi bir şekilde anlatalım, dinlesin diye
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın milletvekili, hiç Ardanuçu gördünüz mü?
RECEP ÖZEL
(Devamla) -
ama maalesef
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Hiç Ardanuçu gördünüz mü?
RECEP ÖZEL
(Devamla) -
muhalefet partimiz,
herhâlde diğer muhalefet partisinin gensoruda kendisine yetişmek
istediğini kıskanıyor, onun için televizyonun açık
olduğu saatlerde bunu görüştürtmek istemiyor. Bu nedenle, bu
önergeleri veriyor.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Sabaha kadar yayınlasın!
RECEP ÖZEL
(Devamla) - Bunun arkasından da İç Tüzük 37ye göre, sırf
televizyon yayın saatinde, bunlar, gensoru görüşülmesin diye, 37ye
göre de bir talepleri var, doğrudan kanunun gündeme alınmasıyla
ilgili. Tamamen bunların
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Hiç Ardanuçu gördünüz mü Sayın Milletvekilim?
RECEP ÖZEL
(Devamla) - Ardanuçu gittik, gördük, gezdik.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Nerede gördünüz?
RECEP ÖZEL
(Devamla) - Ardanuç gibi, Türkiye'nin bütün ilçeleri önemlidir.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Ne zaman gittiniz? Ne zaman gördünüz?
RECEP ÖZEL
(Devamla) - Bütün ilçelerin sorunları, gelip burada gündem
dışı beşer dakikalık konuşmalarda
konuşulabilir. Böyle, araştırma önergeleri verilerek sırf
bir milletvekilinin burada konuşma yapmasını sağlamak amacıyla
da gündeme getirilmesini de verilmiş olan gensorunun ciddiyetiyle
aynı oranda görüyorum.
Bu
araştırma önergesinin aleyhinde olduğumuzu, gündeme
alınmaması gerektiğini
Bugün gündemimizde, 6 Kasım 2012
günü Genel Kurulda almış oluğumuz karar gereğince üç,
bakanlığımız hakkında verilmiş olan
gensoruları görüşeceğiz.
Bu nedenle, bu
araştırma önergesine sulandırılmış gensorunun
daha da sulandırılacağı düşüncesiyle
katılmadığımızı bildirerek hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Hayır, hayır, lütfen, çok ayıp.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özel.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Sayın Başkan, bu Parlamentoda görüşülen hiçbir şey
sulandırılmış değildir. Bu, Parlamentoya da
saygısızlıktır. Sayın Hatip sözünü geri alsın.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler).
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Buyurun efendim.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın Başkanım,
sulandırılmış önerge dedi benim vermiş olduğum
Meclis araştırma önergesine. İki dakikalık söz istiyorum
düzeltmek için. Özür dilesin.
BAŞKAN
Buyurun, başka bir şeye meydan vermemek üzere lütfen. (CHP
sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY
(Sinop) O kürsüden suyu alın, suyu. Kavaslar suyu alsın kürsüden.
Sulandırılmış kürsüden suyu alın.
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutanın, Isparta Milletvekili Recep Özelin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; milletvekili biraz önceki beyanında, benim vermiş
olduğum Ardanuçla ilişkili Meclis araştırma önergesine
sulandırılmış önerge dedi.
Çok Değerli
Milletvekilim, Ardanuçta adliye kapatıldı. İnsanlar,
sabıka kaydı almak için 80 kilometre gidiyorlar Değerli
Milletvekilim
RECEP ÖZEL
(Isparta) Benim ilçemde de kapatıldı.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Devamla) -
ve kapatılma gerekçesi olarak ne diyorlar
biliyor musunuz? Kapatılma gerekçesi olarak ne diyorlar değerli
milletvekilleri: İş kapasitesi düşük, iş
yoğunluğu düşük diyorlar.
Ben, buradan bütün
Ardanuçlulara sesleniyorum. Ardanuçlular, eğer suç işleseydiniz
adliyeniz kapanmayacaktı. Böyle bir rezalet olur mu? Böyle bir rezalet
olur mu? (CHP sıralarından Bravo! sesleri, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Ardanuçlular suç
işlemediği için adliye kapatıldı değerli
arkadaşlarım. Ben, buna ilişkin basın toplantısı
yapınca dediler ki: Artvin milletvekili, milleti suç işlemeye
teşvik eriyor.
Ardanuçta
adliyemiz kapatıldı Değerli Milletvekilim. Hangi tarihte
Ardanuça gittin? Bakın, biraz önce Artvin milletvekili konuştu,
saygım sonsuz. Siz hangi tarihte Ardanuça gittiğinizi söyler
misiniz? Ardanuçu ancak Googledan bulabilirsiniz haritada Google Earthden
bulabilirsiniz değerli milletvekilim. (CHP Bravo! sesleri ) Hiç
Ardanuçu haritada buldunuz mu nerededir diye?
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Devamla) Ardanuç, yurtsever insanların
yaşadığı kenttir.
Saygılarımı
sunuyorum bütün Ardanuçlulara. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sağ olun Sayın Bayraktutan, teşekkür ediyorum.
VI.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- CHP Grubunun,
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 58 milletvekilinin, Artvin ili
Ardanuç ilçesinde birçok kurum ve kuruluşun
kapatıldığı ve ilçenin küçültüldüğü
iddialarının araştırılması amacıyla
2/10/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 13 Kasım 2012
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Değerli
arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi önergesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi,
gensoru önergesinin geri alındığına dair bir önerge
vardır, okutuyorum:
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler
1.- MHP Grup
Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç hakkında verdikleri (11/16) esas numaralı Gensoru
Önergesini, Genel Kurul çalışmalarının TRT üzerinden
yayınlanmasını sağlamak amacıyla ve daha sonra
yenilemek kaydıyla geri çektiklerine ilişkin önergesi (4/72)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Sayın Bülent
Arınç hakkında verdiğimiz 11/16 sayılı Gensoru
Önergesini Genel Kurul Çalışmalarının TRT üzerinden
yayınlanmasını sağlamak amacıyla ve daha sonra
yenilemek kaydıyla geri çekiyoruz.
Bilgilerinize ve
gereğini arz ederiz.
Mehmet
Şandır Oktay
Vural
Mersin İzmir
MHP
Grup Başkanvekili MHP
Grup Başkanvekili
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, (11/16) esas numaralı Gensoru Önergesi geri
çekilmiş ve gündemden çıkarılmıştır.
Şimdi,
İç Tüzükün 37inci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme
alınma önergesi vardır; okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Buyurun:
2.- İstanbul
Milletvekili Umut Oranın, (2/273) esas numaralı, 4736
sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve
Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/71)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2/273
esas numaralı Kanun Teklifim Başkanlığınızca
Komisyona havale edildiği tarihten itibaren 45 gün geçtiği halde
ilgili komisyonca görüşülüp
sonuçlandırılmamıştır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 37inci maddesi uyarınca Kanun
Teklifimin doğrudan Genel Kurul gündemine alınması için
gereğini arz ve talep ederim.
Umut Oran
İstanbul
BAŞKAN -
Şimdi, teklif sahibi olarak İstanbul Milletvekili Sayın Umut
Oran.
Sayın Oran...
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan ikinci konuşmacı konuşsun.
BAŞKAN Yok mu efendim?
O zaman, beş dakika söz isteyen
bir başka milletvekilimiz var, o da burada.
Sayın Altay, buyurun Sinop
Milletvekili (CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
İstanbul Milletvekilimiz Umut
Oranın öğrenci pasolarıyla ilgili verdiği kanun teklifi
üzerinde söz aldım.
Kanun teklifine geçmeden önce geçtiğimiz
günlerde bu Parlamentoda görüşülen Büyükşehir Kanun
Tasarısı görüşmeleri esnasında Parlamentoya
yakışmayan birçok olayın yaşanmasında hepimizin tabii,
üzüldüğü muhakkak ancak bu vesileyle şunu da belirtmek isterim:
Değerli Milletvekilleri, bu Parlamentoyu Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğüne ve Anayasaya göre çalıştırmak hepimizden
önce oturumu yöneten Meclis başkan vekillerinin görevidir. İnanarak
ve bilerek söylüyorum ki bu çalışmalar esnasında oturumu yöneten
sayın Meclis başkan vekilleri, İç Tüzükün, 61, 64, 67, 68 ve
69uncu maddelerini düzenli ve sürekli olarak ihlal etmişlerdir.
Meclis başkan
vekillerinin, İç Tüzükteki inisiyatif ve tasarruf yetkileri bellidir.
Örneğin bir maddesinde Başkan söz verebilir. der. Sayın
Başkan, siz o zaman söz verme yetkinizi takdir edersiniz, verirsiniz ya da
vermezsiniz, ama İç Tüzük diyorsa ki, örneğin Her hâl ve şartta,
son söz milletvekilinindir. sizin Efendim, grup başkan vekilleri
aralarında anlaşmış, bu sözü veremiyorum. demek
hakkınız yoktur.
Nitekim 10
Kasım özel oturumunda, ben İç Tüzükün 61inci maddesine göre söz
talep ettim. Sizin bana bu sözü, mutlaka ve mutlaka vermeniz lazım.
Eğer bu Parlamentoyu grubu bulunan dört siyasi partinin grup başkan
vekilleri anlaşarak götürüyorsa, siz oradan kalkın.
Bundan sonra
-kendi adıma söylüyorum- İç Tüzük ihlallerinde daha duyarlı bir
refleks göstereceğimin tarafınızdan bilinmesini istiyorum
Sayın Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, İstanbul Milletvekilimizin önergesiyle bir büyük
yanlışın ortadan kaldırılması gereği, bizce
de bilinen, çokça da şikâyet aldığımız bir husustu. Umarım,
bugün, hür iradenizle bu büyük yanlışın,
aksaklığın giderilmesi fırsatını bu Parlamentoda
hep birlikte yakalarız.
Teklifin mahiyeti,
özetle, öğrencilerin, belediyelerin ulaşım araçlarında
kullandıkları indirimle ilgili olarak öğrencilere verilen
pasoların esasen tümüyle kaldırılması ve öğrenci
kimlik kartının, her okuldan alınan öğrenci kimlik
kartının Türkiye'nin her yerinde ve her belediyesinde
kullanılması, geçerli olması işin en doğrusudur.
Nitekim, mesela
güvenlik kuvvetlerimizin kimlik belgeleri, bütün Türkiye'nin bütün
belediyelerinde, bütün belediye otobüslerinde nasıl geçerliyse,
öğrencilerimizin okuldan aldıkları öğrenci belgeleri de
aynı şekilde geçerli olmalıdır. Bu, yeni paso basmak, bunu
pasonun ayrı maliyeti
Zaten, öğrenci dediğiniz baba
harçlığıyla okuyan çocuklar. E, babalarını zaten
açlık ve sefalet ücretlerine mahkûm etmişsiniz. Bu Parlamento da,
bugün, Sayın Umut Oranın verdiği kanun teklifinin 37nci madde
gereğince doğrudan gündeme alınması sağlanırsa
Türkiyede 23 milyon öğrencimizi ilgilendiren bir temel sorun da
çözülmüş olacaktır.
Öğrencilerimizin
sorunları
Öğrenci demişken, tabii saymakla bitiremeyiz.
Harçları Hükûmet kaldırdı, olumlu bir yaklaşım, biz de
olumlu buluyoruz. Bak, demek ki biz iyi yapılan şeylere de İyi
oldu. diyoruz ama eksiği var tabii ki. Yani ikinci öğretimde okuyan
öğrencilerin, bu ikinci öğretimi tercih eden çocukların siz
zengin çocuğu olduğu için mi ikinci öğretimi tercih ettiğini
düşünüyorsunuz Sayın Bakan? Bu çocuklar, kontenjan sorunundan sebep
buraları da tercih etmek zorunda kalıyorlar. Birinci öğretimde
harcı kaldırıp ikinci öğretimde kaldırmamak
Anayasanın eşitlik ilkesine açıkça aykırıdır.
Hükûmet Anayasayı çiğneyemez. Gelirsiniz burada sayısal
çoğunluğunuzla değiştirirsiniz ama orta yerde duran
Anayasaya rağmen iş tutamazsınız.
Yine aynı
şekilde, bu vesileyle, bunu fırsat bilerek, üniversitelerden
ayrılma yaşı 28dir. Bu, Batı normlarına da çok uygun
değildir, askerlik gerekçesi gösterilerek vesaire
Hükûmeti de, iktidar
çoğunluğu da ikaz etmek ve talepte bulunmak isterim ki üniversiteden
ayrılma yaşı da 30 olmalıdır. Bu da Türkiyede çok
temel bir sorundur. Bunun da kısa bir sürede çözülmesi lazım.
Yurt sorununa girersem
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY
(Sinop) -
ne vakit yeter ne de bu sorun biter. Yükseköğrenim başta
olmak üzere ortaöğrenim öğrenci yurtlarının bir an önce
gerçekleştirilmesi noktasında, yurt kapasiteleri noktasında da Hükûmeti
biraz daha dikkate ve duyarlılığa çağırıyorum.
Başkanım
bitiyorum.
Şimdi, hemen
biriniz çıkar da Daha geçende kırk tane yurt açtık
O
yurtların zaten yarısından çoğu epeydir açıktı.
Gene de eksik olmayın ama yeterli değildir. Öğrenciler perişandır,
çare istiyoruz, çözüm istiyoruz. Çözüm yeri de burası.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Altay, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, Sayın Altayın bir sözü üzerine bir açıklama
yapmak durumunda kaldım.
10 Kasım
günü, bildiğiniz gibi, Büyük Atatürkün ölüm yıl dönümüydü ve bize
verilen çalışma takviminde de, genel başkanlar dâhil, söz
isteyen insanlar vardı, milletvekilleri vardı; o sıraya göre
milletvekillerine ve Genel Başkana söz verdik. Şimdi, onun
dışında -tabii ki normal görüşmelerde Son söz
milletvekilinin. diye bir kural var- daha önce Sayın Gök, sizin
yazılı olarak Son söz milletvekilinindir. müracaatınızdan
önce sisteme girmişti, ama o da dâhil olmak suretiyle, diğer
arkadaşlara söz vermemiz mümkün değildi. Yoksa, tabii ki
haklısınız, başka görüşmelerde son söz
milletvekilindir ve buna uyarız.
Yalnız,
yalnız başkanların değil milletvekili
arkadaşlarımızın da İç Tüzüke uyması gerekir,
süresi içerisinde bitirmesi gerekir. Biz de ikaz zorunda kalmazsak daha rahat
çalışırız Sayın Altay.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Sayın Başkan, opsiyon diye bir şey. Yetkiniz orada
zaten, işte o yetkiyi kullanıp bana bir dakika da ek süre verebilirdiniz
mesela.
BAŞKAN
İşte böyle bir yetkim olmadığı kanaatindeyim çünkü
gruplar demek
ENGİN ALTAY
(Sinop) Var, var Sayın Başkan, orada yetkiniz var.
BAŞKAN Bir
saniye
Gruplar demek
bütün Meclis demektir. Bize verilen çalışma takviminde onar dakika
söz kesmeden sürdürdük. Olay buydu. Normal zamanda, her zaman vermeye
hazırız, siz yeter ki konuşmak isteyin.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Bereket o gün özel bir gündemdi de ben itiraz etmedim.
BAŞKAN
Şimdi, teklif sahibi Sayın Umut Oran.
Sayın Oran,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
UMUT ORAN
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben de
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz evvel zaten
teklif okundu. Sinop Milletvekilimiz de bu teklifle ilgili görüşlerimizi
dile getirdi. Bunun hepimizi ilgilendiren bir konu olduğunu
düşünüyorum. Yani, sonuç itibarıyla, eğer gençlerimiz bizim
geleceğimizse, biz gençlerimize önem veriyorsak, onların
taleplerinin, onların sorunlarının hepimizin sorunları olduğunu
düşünüyorum. Dolayısıyla, bizim bu talebimiz AKPliler için
ayrı bir talep, Cumhuriyet Halk Partililer için ayrı bir talep, MHP
için ayrı bir talep, BDP için ayrı bir talep değil. Bu bizim
hepimizin gençleri yani hepimizin geleceği olan gençlerimiz için bir
taleptir. Ben bu noktada sizlerden sağduyulu bir davranış
beklediğimi ifade etmek istiyorum.
Baktığınız
zaman, her ilde farklı uygulamalar var ve bir öğrenci Türkiye
içerisinde seyahat ettiği zaman farklı farklı izinler
alması gerekiyor. Hâlbuki pasoyu kaldırdığımız
zaman tek, öğrenci kimlik kartıyla yani tek bir kartla
öğrencilerimiz indirimli olarak Türkiyenin her yerinde serbest olarak
dolaşabilirler. Bunu bizim onlara sağlamamız lazım.
Aynı
şekilde, bizim ortak değerimiz olan yaşlılarımız
var, emeklilerimiz var. Bu teklif 60 yaş üstü için de, bizim baş
tacı olan yaşlılarımıza da bu imkânı
sağlıyor. Eğer sosyal devlet diyorsak, eğer sosyal devlete
inanıyorsak; bunu sözde değil, özde hissediyorsak o zaman bu uygulama
konusunda hep beraber olumlu görüş bildirmemizi ben sizlerden diliyorum.
Yaklaşık
20 milyonu ilgilendiren bir sorun yani 4 kişiden 1 kişiyi
ilgilendiren bir sorun ve bu insanlar, gençler, yaşlılar bizden bu
kararı almamızı bekliyorlar. Onlara bu fırsat eşitliğini
sağlamamız gerekiyor; onlara öğretimde, eğitimde bu
haklarını, bu temel haklarını en iyi şekilde vermemiz
gerekiyor. Eğitim hakkı, sonuç itibarıyla özgürlüktür, öyle
bakmamız lazım ve toplumda bizim de sosyal devlette zincirin her
halkasına sahip çıkmamız lazım. Çünkü bir zincir en
zayıf halkası kadar güçlüdür. Eğer burada o halkayı
güçlendirirsek güçlü bir Türkiye olur, güçlü bir ülke olur, güçlü bir toplum
olur.
Sayın
milletvekilleri, bu talep -biraz evvel de ifade ettiğim gibi- Türkiyenin
her yerinden, Türkiyenin dört bir yanından gençlerimiz tarafından
dile getirilmekte ve talep edilmekte. Bu gençlerimizin ve
yaşlılarımızın özellikle,
baktığımız zaman, bunların neredeyse ancak yüzde
20sinin sosyal güvenlik hakları var, diğerlerinin sosyal güvenlik
hakları yok. Bunların, öğrencilerimizin, gençlerimizin sadece bu
sorunu yok, onunla beraber ulaşım sorunları var, beslenme
sorunları var, barınma, yurt sorunları var, burs sorunları
var. Bu sorunlara hep beraber bizim çözüm üretmemiz gerekiyor.
Biraz evvel Sinop
Milletvekilimiz Sayın Engin Altay belirtti, biz doğru olan
şeylere doğru diyoruz. YÖK yasa tasarısında harçlarla
ilgili somut bir şey yok ama atılan bir adım var, bu atılan
bir adımın da net bir hâle gelmesi gerekiyor yani seneye bundan
öğrencilerimizin yararlanması gerekiyor.
Bir taraftan
bakıyoruz, şimdi, zaman zaman gündeme getiriliyor işte
Öğrenciler, gençler bizim geleceğimiz. Onlar daha fazla söz
hakkına sahip olsun. diyoruz ama onların her türlü haklarına da
bizim çözüm üretmemiz gerekiyor, sahip çıkmamız gerekiyor.
Gündemimizde en
çok tartışılan konulardan bir tanesi: Parasız eğitim
talep ettikleri için yargılanan, tutuklu yargılanan
öğrencilerimiz var, hapse atılan öğrencilerimiz var.
Dolayısıyla, sosyal devletin gereğini hep birlikte yerine
getirmemiz gerekir; sosyal devlete sadece sözde değil özde de sahip
çıkmamız gerekir.
Ben, bu vesileyle
yüce Meclisin bu konuyu sağduyulu bir şekilde, duyarlı bir
şekilde ele alacağına inanıyorum ve sizlerin gençlerimizle
ilgili, onların ulaşım haklarıyla ilgili alacağınız
karar konusunda parmaklarınızın havaya kalkmasını olumlu
olarak bekliyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Oran.
Teklifi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler
kısmına geçiyoruz.
Bu
kısımda 1inci sırada yer alan Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve
Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın; Türk tarım ve
hayvancılık sektörlerini yanlış uygulanan politikalar ile
bitirme noktasına getirerek çiftçileri ve üreticileri
sıkıntıya soktuğu iddiasıyla Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkında bir gensoru
açılmasına ilişkin (11/19) esas numaralı gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelere başlıyoruz.
VIII.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili
Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın; Türk
tarım ve hayvancılık sektörlerini yanlış uygulanan
politikalar ile bitirme noktasına getirerek çiftçileri ve üreticileri
sıkıntıya soktuğu iddiasıyla Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkında gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/19)
BAŞKAN
Hükûmet? Yerinde.
Önerge daha
evvel dağıtıldığı ve Genel Kurulun 6/11/2012
tarihli 16ncı Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.
Sayın
milletvekilleri, Anayasanın 99uncu maddesine göre, bu görüşmede
önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer
milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz
verilecektir.
Konuşma
süreleri önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer
dakikadır.
Şimdi,
önerge sahibi Sayın Kemalettin Yılmaz, Afyonkarahisar Milletvekili.
Sayın
Yılmaz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika efendim.
KEMALETTİN
YILMAZ (Afyonkarahisar) Teşekkürler Sayın Başkan.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker hakkında vermiş
olduğumuz gensoruyla ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk tarımının
geldiği içler acısı hâl karşısında
konuşulacak, söylenecek söz kalmadı maalesef. Çiftçi inim inim
inlerken, üretim düşerken laf kalmadı söyleyecek. On yıldır
her platformda ama her platformda sıkıntıları dile
getiriyoruz ancak her türlü sözümüze kulaklarını
tıkamış bir Hükûmet, duyarsız bir Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanımız var.
Sayın
Bakan hakkında gensoru verdik, neden verdik? Sizlere kısaca, öz
olarak ifade etmek istiyorum. Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı ülkedeki üretimin koordinasyonunu, düzenini,
istikrarını sağlayamadı ve her geçen gün üretimimiz maalesef
azalıyor. Hayvancılıkta üç yıllık ithalat
politikasının faturası maalesef çok ağır oldu.
Türkiyede karkas et ve canlı hayvan ithalatı için yaklaşık
3 milyar dolar harcanırken, yurt dışındaki üreticilerin
yani Tonynin, Johnnynin desteklenmesi yanında, maalesef bu ithalat
yüzünden yerli üreticimiz son derece mağdur olmuştur ve yerli üreticimizin, besicimizin
zararı yaklaşık 5 milyar lira olduğu tahmin edilmektedir.
Son üç yılda hayvancılığımızın desteklenmesi
için düşük faizli kredi uygulamaları yapıldı ve burada
yaklaşık 6 milyar lirayı aştı bu desteklemeler ve bu
krediler. Verilen destek miktarı ise yaklaşık 5 milyar
liranın üzerinde. Bu kadar desteklenen, kredi muslukları açılan
hayvancılık sektöründe uygulanan ithalat nedeniyle tüketici de üretici
de maalesef memnun değildir. Besiciler girdi maliyetlerinin
yüksekliği nedeniyle 15-16 liraya mal olmuş olan karkas eti ithalat
nedeniyle zararına satarak zarar etmiş durumdalar.
Sayın Bakan,
değerli milletvekilleri; ithalat olayını kısaca özetlemek istiyorsak
ki Türkiye bu ithalat noktasına nasıl geldi
2007-2008
yıllarında yem bitkileri ve yem ham maddeleri üretiminin
azalmasına bağlı olarak yem fiyatı yüzde 100den fazla
artarken aynı dönemde Türkiye'de ham süt fiyatı yarı yarıya
düştü. Karkas ette ciddi bir düşüş olurken bunun yanında üç
yıl boyunca ciddi bir azalma oldu. Bunlar, yaşanacak krizin, tabiri
caiz ise, işaretleriydi. Tarım Bakanlığı bu süreci iyi
yönetemedi maalesef. Tıpkı, daha önceden kuş gribi ve domuz
gribi krizlerini iyi yönetemediği gibi, bu krizin de sinyallerinin
gelmiş olmasına rağmen maalesef iyi yönetemedi. Sektörün
uyarı ve önerilerini dikkate almadı. Kuraklığa
karşı ek önlemler alma yerine, hayvancılıkta destekleme
politikalarını değiştirerek hayvan başına
doğrudan ödeme sistemine geçti. Bu yanlış politika sürecinde
günde 20-
Bu arada, Et ve
Balık Kurumuna ithal yetkisi verildi. Gümrük vergilerinde yapılan
değişiklikler, hem baş döndürücü hem de zamanlaması
açısından şaibeli bir şekilde gerçekleştirildi. 1
Ağustos 2010 tarihi itibarıyla hayvancılık
yatırımı yapanlara sıfır faizli kredi verildi,
gerçekten güzel bir yaklaşımdı. Ancak sıfır faizli
kredilerde oluşan talep nedeniyle hayvan fiyatlarında ciddi bir
artış oldu. Pek çok üreticimiz, pek çok girişimcimiz, bu
artışlar yüksek olmasına rağmen, 4 bin liradan
yaklaşık 6-7 bin liraya çıkan fiyatlara hiç aldırmadan
sıfır faizli kredi kullanarak, yüksek faizle hayvan alarak
yatırım yaptı. İthalatın artması ile hayvan
fiyatlarında tekrar gerileme oldu, et fiyatlarında gerileme oldu ve
hayvancıların hayvan başına en azından 2 bin lira
zarar yapmasına sebep oldu. Yüksek girdi maliyetleri nedeniyle ithal etle,
ucuz etle rekabet edemeyen dev firmalar bile piyasadan çekilmek veya onlar da
ithal etmek, ithal yapmak suretiyle tercihini seçtiler. Olan yerli üreticimize
oldu değerli arkadaşlarım. 30 Ekim 2012 tarihinde Resmî
Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulu kararı ile karkas etin gümrük
vergisi yüzde 100e, canlı hayvan ithalindeki gümrük vergisi de yüzde 40a
çıkarıldı. Bu artışlarla et fiyatlarında tekrar
artış gündeme gelmiştir. Et ve Balık Kurumu bugün için 18,5
liradan kıyma satıyor, ithalata başlanırken bu rakam 16
lira görülüyordu.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hayvancılık böyle de bitkisel
üretim çok mu iyi? Tarımsal girdiler, ki bunlar mazottur, tohumdur,
gübredir, ilaçtır ve de sulamada kullanılan elektriktir.
Bunların maliyetleri o kadar yüksek ki, diğer tarımda ileri
gitmiş ülkelerde olduğu gibi, Türkiyede de göstermelik sübvanselerin
yanında gerçekten sübvanse edilmesi gerekir, en azından KDVsi ve
ÖTVsinin ciddi bir şekilde düşürülmesi gerekir. Gerçekten, bu üretim
girdilerindeki yüksek maliyet, yükseklik, maliyetleri de olumsuz
etkilemektedir. Ki, sofralarımızın vazgeçilmezi olan domates -son
zamanlarda yapılan bir tespitte, Erdemli Ziraat Odasının
elimizde bir verisi var- kilosu 61,5 kuruşa mal ediliyor, ancak bunun
haldeki satış fiyatı 55-60 kuruş. Öyle ki değerli
milletvekilleri, 1 dekar alandan domates üreticisi, sadece domates üreticisi
girdi maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle 277 lira zarar ediyor. Ki,
başka da yapacak bir şey yok, bunları zarar etse de üretmek
zorunda kalan bir çiftçimiz, bir üreticimiz var; sabırla, inatla, inançla
üretmeye devam ediyor.
Saygıdeğer
milletvekilleri, milat olarak kabul ettiğiniz 2002deki girdi
fiyatlarıyla, şimdiki girdi fiyatlarının durumunu kısaca
bir mukayese etmek istiyorum. Başka örneğe gerek yok, 2002
yılında
Saygıdeğer
milletvekilleri, sadece pancar üreticisi böyle perişan değil -Ki,
sık sık gündeme geliyor, televizyon ekranlarında, gazete
manşetlerinde yer alıyor- patatesi para etmediği için, soğanı
para etmediği için, kısaca ürünü para etmediği için pek çok
insan, borç, faiz, kredi ve hatta tefeci kıskacından kurtulabilmek
için canına kıyıyor ve pek çok tarla, pek çok arazi; pek çok
traktör üretimde olması gerekirken maalesef yediemin depolarında
beklemektedir. Pek çok arazimiz, ipotekli bir şekilde
satışlarını beklemektedir.
Sayın Bakanım,
bunlar çiftçilerimizin yaşadığı şartlar ama siz
bunların organizasyonundan düzenlenmesinden ve de idame ettirilmesinden
sorumlusunuz. Bunlar, mutlaka personelle olması gereken hadiseler
Sayın
Bakanım, personelinizin huzursuzluğunun, personelinizin mutsuzluğunun
farkında mısınız? Veteriner Hekim Bakanımız
oldu, bizi biraz rahatlatır, işler iyi gider. şeklindeki bir
beklenti, maalesef dağın fare doğurmasına sebep
olmuştur. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı
personeli -hele hele son zamanlarda- siyasi baskılarla çok ciddi
huzursuzluk ve rahatsızlık içerisindedir.
Sayın
Bakanım, eş durumundan tayinler bile TOÇ BİR-SENden izinsiz
olmuyor. Tarım gönüllüleri dâhil, elemanlar sendika tercihi konusunda
zorlanıyor, haberiniz var mı?
Kanun hükmünde
kararnameyle yapılan düzenlemeler sonucu oluşan bankamatik
memurları da, vekâleten görev yapan makam sahipleri de mutsuz ve huzursuz,
yetki kullanmaktan çekinmektedirler. Mutsuz ve huzursuz elemanlarla ülkemizin
tarım ve hayvancılık sektörünün krizden kurtulması mümkün değildir.
Hele hele ki zorunlu krizleri iyi yönetmesi hiç mümkün değildir.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Yılmaz, çok teşekkür ediyorum.
Şimdi,
sırasıyla, gruplar adına söz taleplerini yerine
getireceğiz.
Birinci
sırada, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Vahap Seçer
var, Mersin Milletvekili.
Sayın Seçer,
buyurun.
Süreniz yirmi dakika. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
VAHAP SEÇER (Mersin) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Sayın Mehmet Mehdi Eker hakkında bir gensoru açılmasına
ilişkin önergesi ile ilgili söz almış bulunmaktayım.
Sadece ülkemizde
değil, şu anda tüm dünyada stratejik bir sektör tarım sektörü.
Dolayısıyla, bu çatı altında bu konuyu sıkça
görüşmemiz kimseyi rahatsız etmesin.
Zaman zaman
bakanlar hakkında verilen gensorulara ilişkin Sayın
Başbakanın, sayın bakanların, sayın milletvekillerinin
serzenişleri oluyor: Gensoru ciddi bir müessesedir. Kabul ediyoruz,
gensoru ciddi bir müessesedir ama konuştuğumuz konular da ciddi
konulardır, burası da ciddi bir mekândır, ciddi mekânlarda ciddi
insanlar ciddi konuları konuşur.
Şimdi,
dünyada nüfus artıyor, ülkemizde nüfus artıyor, beraberinde çevre
sorunları artış gösteriyor. Küresel ısınma, buna
bağlı birtakım çevre sorunları, kuraklık; bütün bunlar
tabii ki tarımı, tarım sektörünü etkileyen faktörler. Dünyada,
gelişen ülkelerde, gelişmekte olan ülkelerde refah düzeyi artıyor,
dolayısıyla tarımsal ürünlere talep artıyor. Bunlar, direkt
tarım sektörünü, dünyadaki ve ülkemizdeki tarımsal üretimi etkileyen
en önemli faktörler.
Peki, Türkiye
gerçekten bir tarım ülkesi mi? Türkiyenin üzerinde bulunduğu
hinterlant, Anadolu toprakları tarım yapmaya müsait yerler mi? Bunun
tarihçesi nedir, mazisi nedir? Bu kadim topraklarda evvelden bu yana tarım
hangi noktalardaymış, nasıl yapılmış? Tabii ki
bunları bilmek lazım.
Türkiye,
yaklaşık olarak 78 milyon hektar bir alan ve bunun 28 milyon
hektarı tarımsal üretim yapılabilir alanlar. Şu anda mevcut
tarımsal üretim yaptığımız alan yaklaşık 24
milyon hektar, fena bir rakam değil.
Dünyada 8 gen
merkezi var, bunun 3 tanesi Türkiyede bulunuyor. Sadece bu kadim topraklarda
yetişen 4 bin bitkiye sahip Türkiye. 12.500 farklı bitki çeşidi
bu topraklar üzerinde üretilebiliyor, yetişebiliyor. Hülasa önemli
avantajlara sahip, ülke olarak, tarım sektöründe.
Peki, bu kadar
önemli bir yapıyı, bu kadar önemli bir sektörü hangi mekanizma sevk
ve idare ediyor, yönetiyor? Elbette ki Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı. Peki, ne yapar Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı? 74-75 milyon
nüfusuz, bu nüfusun sağlıklı ve dengeli beslenmesi gerekiyor,
gıda güvencesi gerekiyor, gıda güvenilirliği gerekiyor, üreticinin
refahı gerekiyor, tüketicinin menfaati gerekiyor, çevre
sağlığı gerekiyor. İşte, bütün bu
mekanizmaları eş güdümlü olarak, sağlıklı olarak sevk
ve idare eden bakanlık, Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı, demek ki önemli bir Bakanlık. İstihdamda
yüzde 25 -alınan politikalar, istihdamda, çalışma hayatında
yüzde 25- insanı etkiliyor. Toplam, direkt ya da dolaylı olarak bu
sektörden yüzde 25, dörtte 1, insanın da geçindiğini düşünürsek,
işte bu Bakanlık ne kadar önemli bir işlev içerisinde, bunu
anlayabiliriz.
Değerli
arkadaşlarım, peki, Türkiyede tarım hangi noktada? Niçin
Türkiye Büyük Millet Meclisinde muhalefet tarım konusunda bu kadar keskin
muhalefet yapıyor; Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı hakkında gensoru veriyor? 2002 sonu, 2012 -yaklaşık
olarak sonuna geliyoruz 2012nin- bu süreç içerisinde Türkiye tarımı
hangi noktalardan hangi noktalara geldi, bunları irdelememiz lazım.
2002 sonundan bu yana AKP hükûmetleri Türkiyeyi yönetiyor, dolayısıyla,
AKP hükûmetlerine bağlı Tarım Bakanlığı
tarım sektörünü yönetiyor.
Sayın Bakan
2005 Haziranında göreve geldi, 2005 Haziranından bu yana da Türkiye
tarımına yön veren, en tepedeki insan konumunda. Ne oldu 2003, 2011
Sonuç itibarıyla, rakamsal değerleme yaparsak, yaklaşık
olarak Türkiye ekonomisi genel anlamda yüzde 5in biraz üzerinde büyürken
Türkiye tarımı yüzde 2 civarında bir büyüme kaydetti.
Peki, üretimde
neler oldu? Türkiyenin önemli üretim kaynakları var, tahıl üretimi
var. Türkiye özellikle buğday üretiminde ürettiğiyle tükettiği
yıllara göre değişmek kaydıyla, üç aşağı
beş yukarı, birbirine yeten bir ülke. 2002 üretimine bakın
Türkiyede, bu topraklarda 19 milyon 500 bin ton buğday üretiliyordu.
Bugün, 2012 Türkiyesinde, yine 19 milyon, 19 milyon 500 bin, 20 milyon ton
civarında buğday üretimi yapılabiliyor. Arpa üretimi: 2002
yılında 8 milyon 300 bin ton Türkiye arpa üretiyordu, bugün arpa
üretimi 7,1-7,2 milyon tonlara geriledi. Mısır üretiminde
artış oldu.
Peki, buğday
ithalatı yapıyor muyuz? Elbette buğday ithalatı yapıyoruz.
Yıllara göre, 1 milyon ton, 1,5 milyon ton, 2 milyon ton. Peki, bu
buğday ithalatını Sayın Bakanın söylediği gibi
dâhilde işleme rejimi kapsamında mı değerlendirelim? Yani
Türkiye dünyanın sayılı un ihracatçısı, dolayısıyla
ihracattan kaynaklanan ithalat yapıyoruz. Böyle mi bakmak lazım?
Sayın Bakana göre, değerlendirmesine göre öyle ancak bana göre öyle
değil. Türkiyenin çok net, çok açık her yıl buğday
ithalatına ihtiyacı var. En azından Türkiyenin rakamsal olarak
ürettiği buğday, tükettiği buğdaya kifayet ediyorsa bile
kaliteli buğday açığı var. Niçin kaliteli buğday
açığı var? Buğday kalitesini etkileyen en önemli
haşere sünedir, demek ki süneyle yeterli derecede mücadele edemiyorsunuz
ya da kaliteli tohum, yeni tohum üretemiyorsunuz, icat edemiyorsunuz yani
Bakanlık olarak bu anlamda görevinizi yapamıyorsunuz.
Mısır
üretimi arttı. diyoruz. Gerçekten dramatik bir artış oldu son
dokuz yıllık süreç içerisinde ama bakıyorsunuz, Türkiyenin yem
sanayisinde, nişasta sanayisinde, gıda sanayisinde ihtiyacı olan
mısır, ürettiği mısır, tüketimini
karşılamıyor. Yine yıllara göre, Türkiye mısır
ithalatçısı konumunda.
Türkiyenin en
önemli üretim kalemlerinden, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesinde,
Doğu Anadolu Bölgesinde bakliyat üretimi AKP hükûmetleri döneminde önemli
ölçüde azaldı. Türkiye net ihracatçıydı, Türkiye nohut ihraç
ederdi, Türkiye mercimek ihraç ederdi ama bu gün Türkiye bakliyat konusunda net
ithalatçı konumuna geldi. Bakınız, birkaç rakam vermek
istiyorum: Türkiye 2002 yılında yaklaşık olarak 650 bin ton
civarında nohut üretimi yapıyordu, bugün, 2012 yılında 500
bin ton civarında bir üretim seviyesine düştü. Kuru fasulyede 250 bin
ton üretim vardı 2002 yılında, bugün 200 bin ton kuru fasulye
üretiyoruz. Mercimekde toplamda 565 bin ton üretimimiz vardı, bu rakam 438
bin seviyelerine geriledi. Tütünde dramatik bir düşüş var: 153 bin
ton üretiyorduk, bugün 45 bin ton tütün üretiyoruz. Şeker pancarında
bir gelişme yok, düşme yok, yine yaklaşık 16, 16.500 ton
şeker pancarı üretir durumdayız.
Pamuk, önemli bir
endüstri bitkisi. Türkiye 2002 öncesi net ihracatçı bir ülkeydi, pamuk
ihraç ediyordu. AKP hükûmetleri döneminde pamuk üretimimiz hızlı
şekilde düştü. Türkiye, 2002 yılında 2,6 milyon ton kütlü
pamuk üretiyordu. 2009 yılında bu rakam 1 milyon 725 bin seviyelerine
geriledi. Şimdi, son iki yıldır, doğru bir uygulama, Havza
Bazlı Üretim ve Destekleme Modeli. Özellikle Türkiyenin net
ithalatçı olduğu ürünlerde bu ürünlere yönelik fark ödemesi daha
yüksek miktarlarda yapılıyor, özellikle yağlı tohumda pamuk
gibi net ithalatçı olduğumuz endüstri bitkilerinde. Son iki
yılda pamuk üretiminde, 2011de 2 milyon 580 bin ton, bu yıl da
yaklaşık olarak 2 milyon 300 bin ton pamuk üretimine
erişilmiş oldu.
Değerli
arkadaşlarım, yağlı tohumlar Türkiyenin 2002den önce de
önemli bir sorunuydu ama bu on yıllık süreç içerisinde bu sektörde de
AKP hükûmetlerinin aldığı tedbirler, bırakın 2002den
sonra bir düzelmeyi, 2002 yıllarını hatta 2002
yıllarından önceki tabloyu bize özetler oldu. Bakınız, biz
yağlı tohumlarda yaklaşık olarak şu anda yıllık
3 milyar dolar ithalata para ödüyoruz. Biz 2002 yılında, soya
fasulyesi önemli bir yağlı tohum, yem sanayinde
kullanılıyor, gıda sanayinde kullanılıyor, 613 bin ton
ithalat yapıyorduk. Bugün gelinen nokta 1,3 milyon ton soya fasulyesi
ithal ediyoruz. Bakın, bu rakam 2010 yılında 1 milyon 750 bin
tonlara kadar çıkmış.
Kolza: Sadece bin
ton ithalat yapıyorduk 2002 yılında, bugün 122 bin ton ithalat
yapıyoruz. Yine 2010 yılında kolza ithalatı 207 bin tonlara
çıkmış.
Ayçiçeği: Hem
gıda sanayisinde hem türev ürünleri yem sanayisinde önemli bir
yağlı tohum. 2002 yılında yani AKP iktidara gelmeden önceki
yıl, Türkiye 129 bin ton ayçiçeği çekirdeği ithal ederken bugün
911 bin ton Türkiye ayçiçeği ithal ediyor ve netice olarak toplamda,
Türkiye 2002 yılında 798 bin ton yağlı tohum ithal ederken
bugün 2011 yılı sonu itibarıyla 2 milyon 331 bin ton
yağlı tohum ithal eder duruma gelmişiz. Parasal olarak da 2002
yılında ithalata ödediğimiz para 223 milyon dolar, 2011
yılında bu rakam 1,358 milyar dolarlara kadar çıkmış.
Yine ham yağ ithalatımız buna bağlı olarak 340 milyon
dolardan, 1,338 milyar dolarlara çıkmış. Toplamda
yağlı tohum ve türevlerine Türkiye'nin her yıl ödediği
para, bugün 2012 yılında, yaklaşık olarak 4 milyar dolar
seviyelerine gelmiş.
İşte
değerli arkadaşlarım, bu verdiğim rakamlar 2002-2012
yılı içerisinde, konuşmamın başında
söylediğim, bu önemli sektörde uygulanan politikaların Türkiye'yi
getirdiği noktalardır.
Sebze ve meyve
sektörü: Geçtiğimiz hafta da bu konuda Cumhuriyet Halk Partisinin Meclis araştırması
açılmasıyla ilgili bir önergesi vardı, yine burada
konuştuk. Plansız, programsız, istikrarsız; kısa vade,
orta vade, uzun vade, ayakları yere basmayan birtakım projeksiyonlar
sonucu sebze ve meyve sektöründe sorunlar yaşanıyor. Bir
bakarsınız bir yıl -yörenizden bilirsiniz- yörenizin en önemli
üretim kalemi para eder ya o yıl üretim azdır ya ihracat
fazladır, ama bir sonraki yıl farklı faktörler devreye
girdiği zaman, o ürünün para etmediğini görürsünüz. Bu da neden
kaynaklanıyor? Şimdi, sebze ve meyveye elbette ki alan destekleri
veriliyor; meyve tesisleri yapın, fidan desteği verelim, alan
desteği verelim, tesis desteği verelim
Üretim artıyor
Türkiyede. Sonuç itibarıyla bu konuda dış pazarlara açılamadığımız
için, bu konuyla ilgili bakanlıklar eş güdüm hâlinde
çalışamadığı için bu sektörler de iflas etme
noktasına geliyor.
Bakın, Türkiye'nin
tarımsal ürünlerde dış ticaretteki durumu: 2011 yılı
itibarıyla 15,3 milyar dolar ihracat yapmışız, 17,6 milyar
dolar ithalat yapmışız, açık 2,3 milyar dolar. Yine 2010
yılında eksi vermişiz; o zaman, 2010 yılı
toplamında ihracat ve ithalat arasındaki fark yine eksi olarak 203
milyon dolar civarlarında.
Değerli
arkadaşlarım, üreticilerin en fazla şikâyet ettikleri konu girdi
maliyetleri; mazot fiyatları, tarım elektriğinin fiyatları,
gübre fiyatları. Bu temel girdiler üreticinin canını yakan,
üreticiyi bağırttıran, üreticiyi isyan noktasına getiren üç
temel girdidir. Mazot 4 TL, 4 TLnin üzerinde. AKP iktidara geldiği 2002
yılında mazot kaç paraydı? Litresi 1 TLydi, fiyat
artışı 4 katı.
Şimdi 2002
yılı buğday fiyatlarına bakalım, 2002 yılı
sebze fiyatlarına bakalım, 2002 yılı pamuk fiyatlarına
bakalım, meyve fiyatlarına bakalım. Girdi fiyatlarında 2002
ile 2012 yılları arasında minimum 3 kat, 4 kat, 5 kat fiyat
artışları var ama tarımsal üretimdeki ürünlerdeki fiyat
artışına bakıyorsunuz, en fazla 2 kat, 2,5 kat, en dramatik
artış 3 kattır.
Şimdi, böyle
bir denge içerisinde üretici ürettiği üründen nasıl para kazanacak?
Bu üretimi nasıl devam ettirecek? Peki, bu dengeleri kim kuracak? Bunu
Hükûmet kuracak ama Hükûmet izliyor, Hükûmet şunu söylüyor: Biz
tarımsal üretime destek veriyoruz. Geçen yıl 7,2 milyar lira verdik,
8 milyar liraya çıkarttık, bu sene 8 milyar liranın üzerinde de
öngörüyoruz, biz görevimizi yapıyoruz. Üretici ne yaparsa yapsın,
saldım çayıra Mevlam kayıra. Şimdi, böyle bir
anlayışla Türkiye'de tarımı bir noktalara getiremezsiniz.
Son günlerin,
hatta son yılların en önemli sorunu spesifik olarak,
hayvancılık sektöründe yaşanıyor. Milliyetçi Hareket
Partisi Sözcüsü arkadaşım bu konuda birtakım açıklamalarda
bulundu. Bakın, 2007den bu yana özellikle, bir aşağı, bir
yukarı, bir aşağı, bir yukarı, mehter takımı
misali; iki ileri, bir geri, hayvancılık sektörü bu. Önce süt
üreticileri krize girdi -2007-2008 yılları- yem fiyatları
arttı, üretim yapamadı, süt hayvanları kesildi. Ardından,
2009 yılı ortalarında, sonlarına doğru et üreticileri
kriz yaşadı, yine dönemsel birtakım tedbirler
7 milyar lira
faizsiz kredi dağıtıldı, milyarlarca lira
hayvancılığa bu süreç içerisinde desteklemeler ödendi. Peki,
bugün gelinen nokta ne? Yine hüsran, yine pişmanlık, yine iflas! Yine
insanlar bağırıyor, 1 kilo süt satıyor, 1 kilo yem
alamıyor, borçlarını ödeyemiyor. Adam kredi almış
sıfır faizli diye, cazip kredi diye, teşvik kredisi diye, 6 bin
liraya 7 bin liraya süt hayvanı almış, süt ineği
almış, bugün 3 bin liraya 3.500 liraya satıyor
borçlarını ödesin diye.
Bakanlığın
muhtelif kurumlarında -kimseyi zan altında bırakmıyorum,
bunu hepimiz takip ediyoruz- yolsuzluklar almış başını
gitmiş. Bu konuda Bakanlık gerekenleri yapmadı ya da eksik
yaptı. Birtakım yolsuzluk iddiaları yargıda ama
Bakanlığın bu konuda çok sert önlemler alması lazım.
Bakın, Diyarbakırda -orada bir saadet zinciri kurulmuş- dört
yıldır Et ve Balık Kurumunda, resmî bir kurumda bir tanesi
çıkmış üreticilerden, halktan para topluyor; Ankarada
Bakanlığın haberi yok, orada Bölge Müdürünün haberi yok, burada
Genel Müdürün haberi yok. Hülasa işler iyiye gitmiyor.
Bakın, hayvan
hastalıkları: Kütahyada şap hastalığı,
Ardahanda aynı şekilde, Muğlada mavi dil
hastalığı, Antepte, Mersinde, Adanada, Osmaniyede üç gün
hastalığı, Kırıkkalede brusella. Suriyeden kaçak
hayvan giriyor ve bu yolla hastalıklar da giriyor; denetim yok, hak
getire. Bunlar, Türkiyede tarımın önemli sorunları.
Bakınız,
üretici perişan. Üretici, sizden önce -burada çiftçi kökenli
arkadaşlarım var- kamyon kamyon gübre satın alırdı,
şimdi kilo kilo satın alıyor. Önceden, sezon öncesi tankerlerle
çiftliğine mazot alırdı. 3 ton, 5 ton, 10 ton mazot gönder.
derdi. Şimdi traktörüyle petrole gidiyor,
Köylerde
delikanlılar, kızlar bekâr. Artık köylü, kızını,
oğlunu evlendiremiyor. Bakın, köylere gidin; bekâr
delikanlılarla dolu, bekâr kızlarımızla dolu.
Artık, bu
işe bir çare bulmak lazım; Türk tarımı kötüye gidiyor.
Milliyetçi Hareket
Partisinin vermiş olduğu önergeyi destekleyeceğimizi belirtiyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Seçer.
İkinci
konuşmacı, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Van
Milletvekili Nazmi Gür.
Buyurun Sayın
Gür. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
NAZMİ GÜR (Van) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, saygıdeğer milletvekilleri, verilen önerge üzerine
grubum adına konuşacağım.
Burada amaç,
Hükûmetin tarım ve hayvancılık politikalarını
kıyasıya eleştirmek ve eleştirirken de biraz yol göstermek
ve umarım Sayın Bakanımız da bu konuşmadan ciddi
notlar alır ve dile getirdiğimiz sorunların çözümü konusunda en
kısa zamanda harekete geçer.
Tabii ki gensoru,
Meclisin sahip olduğu en önemli denetim mekanizmalarından birisidir, Muhalefetin,
iktidarın çalışmalarını denetleme yollarından
birisidir, gereksiz değildir. Her aşamada ve her zaman gerekli bir
mekanizmadır. Bu sebeple de verilen bu gensoru üzerine grubumun
görüşlerini -tarım politikaları konusunda, hayvancılık
politikaları konusunda- ve bu konudaki sorunları, halkımızın
yaşadığı sorunları dile getirme konusunda
görüşlerimizi Parlamentoyla paylaşacağız.
Değerli
arkadaşlar, hep söylenir, hep bilinir: Türkiye bir tarım ülkesidir
denilir. Bu tabii önemli bir çelişkiyi de dile getirir. Bir taraftan
sanayileşmek, gelişmek isteyen, kalkınmak isteyen bir ülke,
diğer taraftan bir tarım ülkesi olma hesabı; bir taraftan
kentleşme, kentlerde yaşayan bir nüfus, öte yandan kırda ve
kırsal yaşamda yaşayan nüfus paritesi; öte yandan da köylülük
dediğimiz son derece kalkınmayla ilgili olan bir yaklaşım.
Tabii, bütün bunları değerlendirirken yine de ülkemizin -kalkınmakta olan
Türkiyenin- temel sorunlarını gündeme getirirken özellikle
tarım ve hayvancılık konusunda bu sorunları gündeme
getirirken, bu bağlamda bu temel yaklaşım üzerinden
eleştirilerimizi, düşüncelerimizi dile getireceğiz.
Tabii,
değerli arkadaşlar, bütün dünyada tarım üretimi, tarımsal
üretim ciddi krizlerle, ciddi sorunlarla karşı karşıya.
Sadece ülkemizde değil ama dünyanın birçok ülkesinde, özellikle
gelişmiş ülkelerinde ciddi sorunlar var. En önemli sorunlarından
birisi mekanize yani makineleşmeyle yapılan tarım, bu
tarımın veriminin arttırılması için genetiğinin
değiştirilmesi ve tarımsal alanın büyük bir
kısmının da ekoyakıt adı altında insan nüfusunu
doyurmak için gıdaya ayrılacak toprakların sanayi tarımına
hizmet ediyor olmasıdır. Umarım, ülkemizde de özellikle
Bakanlığımız bu konulara dikkat eder. Öncelik,
insanlarımızın beslenmesi ve doyurulmasıdır, sanayiye
ham madde sağlamak değildir. Topraklarımız da bu yönüyle
kullanılsın isteriz.
Tabii, Türkiye
tarım ülkesidir. saptaması aynı zamanda bir gerçekliği de
ifade ediyor, bu gerçeklik şu: Bir dönem bütün ürünlerimizin kendi
kendimize yettiği, dışarıdan çok az tarımsal ürün
ithal ettiğimiz dönemlerde hep şunu dile getirirlerdi
politikacılar: İşte, biz tarım ülkesiyiz. Kendi kendimize
yeten ender ülkelerden birisiyiz. Bu yönüyle biz ülke olarak tarımın
gelişmesine, tarımcılığın gelişmesine hizmet
ediyoruz. Hep böyle derlerdi bu politikalar ama öte yandan, önemli bir
çelişki, sanayileşen bir ülke, kentleşen bir ülke, sanayi ve
kentleşme için tarım topraklarının bunlara
açılması çelişkisi vardı. Eğer gerçekten tarım
ülkesi olarak Türkiye varlığını sürdürecekse ya da
tarımın önemini kavrayacaksa öncelikle tarımsal alanların,
tarım topraklarının yağmacılıktan,
sanayileşme adı altında sanayi kurumlarına peşkeş
çekilmekten ve nihayetinde de kentleşme, kentsel dönüşüm adı
altında rantiyeye tarım topraklarımızın verilmesini
engellemek gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, tabii, nüfusumuz da gelişiyor. Geçmişte 40-50 milyon
olan nüfus, bugün 74-75 milyona ulaşmış durumda. Bu nüfusun
sağlıklı beslenmesi, bu nüfusun tarımsal ürünlerle ve
özellikle tarımsal ürünlerle ihtiyaçlarının
karşılanması hükûmetlerin temel görevlerinden birisidir. Bu da
öncelikle toprağın korunması, tarım
planlamalarının düzgün ve yerinde yapılması, yine,
aynı zamanda, tarımsal üretim yapan, hayvancılık yapan
kesimlerin, emekçilerin haklarının korunması ve elde ettiği
ürünün de pazara ulaşıncaya kadar olan bölümünü
sağlıklı bir biçimde denetlemesidir.
Şurası
çok açıktır değerli arkadaşlar: Şu anda
yaklaşık olarak 8 milyonun üzerindeki bir nüfus tarımsal alanda
çalışıyor fakat bu nüfus çalışırken her türlü
sağlık, sosyal haklardan da mahrum bir şekilde faaliyetini
sürdürüyor.
Değerli
arkadaşlar, tabii, tarım arazileri bizim için son derece önemli.
Özellikle erozyonun yoğun olduğu, ormanların,
ormancılığın yok edildiği bir ülkede
toprağın korunması son derece önemlidir. Öyle Ben bir
karış toprağımı kaptırmam, bir çakıl
taşımı kaptırmam. hamaset sözleriyle korunacak gibi
değil. Erozyon son derece önemli bir sorun tarım
topraklarının korunması açısından.
Bakın, son
yıllarda özellikle tarım alanlarının daraltılması
açısından 2,5 milyar hektar alan azalmıştır. Bunun
birçok sebebi var. Sebeplerinden birisi, söylediğim gibi, sanayiye toprak
ayrılması, sağlıksız kentleşmelere
toprakların kaptırılması, nihayetinde orman ve tarım
arazilerinin kısmen de erozyonla yok olmasıdır.
Değerli
arkadaşlar, tarım sektörü maalesef en istikrarsız sektörlerden
birisidir, korunmaya muhtaç en önemli sektörlerden birisidir. Türkiye
tarımda kendi kendine yeten bir ülke durumundayken, şimdi
dışarıdan hem tarımsal hem de hayvansal ürünler ithal eden
ülke hâline gelmiştir.
2011
yılında tarım ürünlerinin ithalatı cumhuriyet tarihinin
rekor seviyesine ulaşmıştır değerli arkadaşlar.
Cumhuriyet döneminde en çok tarımsal ve hayvansal ithalatı 2011
yılında yapmıştır bu ülke. Tabii 2012nin de bu rekoru
aşacağı şimdiden gün gibi ortadadır.
Yine, değerli
arkadaşlar, özellikle mısırda 8 milyon ton ithalatın
karşılığında 1,5 milyar dolar ödenmiştir. Bu
mısırın da GDOlu olduğunu vurgulamakta fayda var
değerli arkadaşlar.
Yine, pamukta
ithalat söz konusu olmuştur. Yine, yağlı tohum ve türevlerinin
ithalatında ciddi artışlar olmuştur. Bütün bunların
GDOlu olduğunu da vurgulamakta fayda var.
Değerli
arkadaşlar, ithal ettiğimiz tarımsal ürünlerin içine bir yenisi
daha eklenmiştir, o da saman. Daha önce biliyorsunuz anızların
tarlada yakılması Türkiyede çokça yaygın
kullanılıyordu, hâlâ yaygın kullanılıyor. Ama
artık çiftçi yakacak samanı da bulamıyor. Dolayısıyla,
Türkiye, tarihinde belki ilk kez hayvan yemi olarak samanı ithal
etmiştir.
Değerli
arkadaşlar, tabii, Türkiye dünyanın en büyük 17nci ekonomisi
olduğu için övünüyoruz. Ama öte yandan da bu 17nci büyük ekonomi
olmasına ciddi katkısı olan tarımsal sektörün de neredeyse
sahipsiz kaldığı ve tarımsal sektör alanındaki bu
sorunların nasıl çözümsüz kaldığının hep birlikte
tanığıyız.
Birkaç rakam
vermek istiyorum değerli arkadaşlar. 2000 yılında
tarımdan geçimini sağlayan çiftçi sayısı 7,8 milyon iken,
2010 yılında bu 6,1 milyona inmiştir. Tabii, bir yanıyla
belki kentleşmeyi, köyden kente göçü sebep gösterebiliriz ama asıl
temel sorun, tarımsal üretimin, tarımsal alanların
daralması ve geçim derdine düşen insanlarımızın
artık üretimden kopması, çiftçilik yapamaz hâle gelmesidir.
Yine, değerli
arkadaşlar, 2000 yılında tarımın istihdamdaki
payı yüzde 36 iken, 2012de yüzde 25,5e inmiştir. Bu
düşüşü de belki sanayideki ilerlememiz ya da ekonomik büyüme olarak
gösterebilirsiniz ama değerli arkadaşlar, bu düşüşün önemli
bir anlamı, tarımsal alanları daraltmak yöntemiyle sanayiye ucuz
ve sendikal haklardan yoksun, sigortalardan yoksun iş gücü
yaratmaktır. Bu da bu yönüyle de dikkate değerdir.
Yine, değerli
arkadaşlar, kırsal kesimde yaşayan insanlarımızı,
çiftçiyi, köylüyü metropollerde ucuz iş gücü hâline getirmek için
oluşturulmuş politikalar olarak biz görüyoruz. Tarımsal üretimi
bugün büyük şirketlerin tekeline bırakma eğilimi çokça
yüksektir. Özellikle GAP bölgesinde Atatürk Barajıyla sulanabilir
alanların büyük şirketlere, uluslararası şirketlere,
plantasyonlara peşkeş çekildiğini hepimiz biliyoruz.
Yine, değerli
arkadaşlar, özellikle en önemli tarımsal ürünlerden biri olan
şeker pancarı ile ilgili küçük bir rakam vermek istiyorum. Şeker
pancarında 22 milyon ton olan üretim 16 milyon tona düşmüştür.
Bu da özellikle şeker pancarı tarımı yapan çiftçilerin bu
üretim dalından kopması, ya toprakları hâline
bırakması ya da göç edip kente, ekmek peşinde koşmaya gidiyor.
Değerli
arkadaşlar, özellikle bölgede, Muş, Ağrı, Bingöl, Bitlisdeki
üreticiler, şeker pancarı üreticileri son derece zor şartlarda
yaptıkları üretimin kilosunu 152 kuruştan satmaktadır.
Şeker pancarının kilosu 152 kuruştur. Mazot ve gübre
fiyatlarının ne kadar yüksek olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Özellikle
2002 yılında Türkiyede buğday 30 kuruştu, mazot 1
liraydı değerli arkadaşlar. 3,5 kilo buğday satan bir
üretici
Bugün, üretici
fiyatları ile market fiyatları arasındaki fark yüzde 400lere
ulaşmıştır. Bu, gerçekten insafsızlıktır.
Yani üreticinin, çiftçinin ürettiği tarımsal ya da hayvansal bir ürün
pazara, bizlere, tüketicilere ulaşıncaya kadar neredeyse 400 kat bir
artışa sebep olmaktadır. Bu da, aradaki rantiyenin,
çıkarın ne kadar büyük olduğunu ve aslında AKPnin bu
alandaki politikalarının bu rantçılara nasıl hizmet
ettiğinin en önemli kanıtıdır.
Birkaç rakam
vermek istiyorum ürün grupları itibarıyla: Bu oran yaş sebze ve
meyvede yüzde 498dir, kurutulmuş ürünlerde yüzde 286dır,
baklagillerde yüzde 252dir, pirinçte yüzde 199dur ve hayvansal ürünlerdeyse
arkadaşlar, yüzde 206dır. Yani çiftçimizin, el emeği, göz nuru,
alın teriyle ürettiği ürünü biz pazarda tüketirken 300 kata, 400
kata, hatta 500 kata varan büyük farklarla tüketiyoruz.
Değerli
arkadaşlar, tarım reformu ya da toprak reformu kapsamında ciddi
adımlar atılmamış,
çiftçimiz kaderiyle baş başa
bırakılmıştır. Yine, birkaç rakam vermekte fayda var.
Otuz yıllık hayvancılık politikasının
geldiği noktada, 1980lerde 16,5 milyon olan büyükbaş hayvan
sayısı bugünlerde -yani bu yıl- 10 milyona düşmüştür
değerli arkadaşlarım; 50 milyon olan koyun sayısı,
küçükbaş hayvan sayısı ise 25 milyona inmiştir.
Yine, Türkiyenin
nüfusu da artmıştır elbette ki. 44 milyondan 74 milyona
çıkan Türkiyenin nüfusu
Elbette ki bir taraftan nüfus yükselirken, bir
taraftan tarımsal üretim düşerken tabii ki Türkiyeyi
dışarıya bağımlı hâle
kılacaksınız, tabii ki Türkiyenin eti, sütü ve diğer
tarımsal ürünlerini ithal etmek zorunda kalacaksınız.
Değerli
arkadaşlar, tarım ülkesi olarak övünen Türkiye, maalesef,
halkımızın et ihtiyacının büyük bir
kısmını Amerikadan, Avustralyadan, hatta Şiliden temin
etmek zorunda kalmıştır.
Yine, değerli
arkadaşlar, özellikle halkımızın kırmızı et
tüketiminde önemli bir yer alan angusların getirtilmesi ve bu etin
piyasaya sürülmesi son derece dikkate değer bir durumdur.
Değerli
arkadaşlar, çiftçi artık geçinemediği için süt
hayvanlarını, süt veren hayvanları kesimhanelere göndermeye
başlamıştır.
Yine, değerli
arkadaşlar, yaş sebze ve meyve konusunda da çok ciddi sorunlar
vardır. Bunun büyük bir kısmını da ülkemizin
dışarıdan ithal ettiğini vurgulamakta fayda var.
Bölgedeki
hayvancılığın özellikle güvenlik gerekçeleriyle, yine,
özellikle büyük hayvancılık potansiyeline sahip olan Van, Hakkâri,
Şırnak, Ağrı, Kars gibi illerimizde hayvancılık
sektörüyle uğraşan çiftçilerimizin ciddi biçimde mağduriyetler
yaşadığı ve bu mağduriyetlerinin günbegün
arttığı da hepimizin bilgisi dairesi içerisindedir.
Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri; tabii, bu, tarım ve
hayvancılık alanındaki giderek bu alanı daraltan, yok eden,
Türkiyeyi dışa bağımlı hâle getiren politikalar
diğer alanlarda da kendisini gösteriyor. Özellikle son bir haftalık
bir süre içerisinde Sayın Başbakanın idamı yeniden
gündemine alması, idamı Türkiyede tartışıyor
olması hem kapısında beklediğimiz, üyesi olmak
istediğimiz Avrupa Birliği açısından hem kurucusu
olduğumuz Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletlerin ilkeleri
açısından, uluslararası sözleşmeler açısından son
derece talihsiz açıklamalar olmuştur. Esasında bu konuda
Hükûmetin yaklaşımını, Sayın Başbakanın
yaklaşımını hem Türkiye kamuoyu hem uluslararası
kamuoyu esefle karşılamaktadır. İdamın getirilmesi
Türkiyede sorunları çözmez, idamın getirilmesi Türkiyeyi geri
götürür. Eğer AKP ve Sayın Başbakan Türkiyeyi Orta Çağ
karanlığına götürmek istiyorsa kuşkusuz
karşısında bizi, Türkiye'nin demokrasi güçlerini görecektir.
Yine, değerli
arkadaşlar, özellikle Sayın Başbakanca bugünkü grup
toplantısında son derece talihsiz açıklamalar
yapılmıştır. Hem partimizin hem cezaevinde açlık
grevini yürüten yüzlerce arkadaşımızın ve hem de açlık
grevi için ölüme yatan insanların kalbini, insanların bu eylemini son
derece incitici, son derece nefret söylemi içinde dile getirmiştir.
Sayın Başbakanın sorumluluğu bu değildir, Sayın
Başbakanın sorumluluğu bu ölümleri durdurması, bu sorunlara
çare bulmasıdır. Biz her zaman ve her platformda parti olarak, BDP
olarak sorunların çözümü için değil elimizi, gövdemizi de
taşın altına koymaya hazır olduğumuzu defalarca dile
getirdik. Cezaevlerindeki açlık grevlerinin de demokratik
haklarının, meşru haklarının ve taleplerinin
karşılanmasıyla sona ereceğini her zaman, her platformda
dile getirdik. Ancak kapıyı kapatan, bu konudaki çözümsüzlüğü
dayatan, insan hayatıyla oynayan Sayın Başbakandır.
Bu kürsüden bir
kez daha, bir milletvekili olarak Sayın Başbakana çağrıda
bulunuyorum: Bu ölümleri durdurmak sizin elinizde, bu açlık grevini
sonlandırmak sizin elinizdedir. İmralıda sürdürdüğünüz
tecrit yasa dışı bir tecrittir, hukuk dışı bir
tecrittir, insanlık dışı bir tecrittir. Sizin açlık
grevlerine ilişkin meşru talepleri, haklı talepleri, yasal
talepleri görmezlikten gelmeniz tam bir sorumsuzluk örneğidir. Sayın
Başbakan, sizi ve Hükûmetinizi bir kez daha sorumluluğa davet
ediyoruz, bir kez daha çözüme davet ediyoruz. Partimiz çözüm için
atacağınız her adımı olumlu
karşılayacaktır, değer verecektir, önem verecektir.
Bu duygularla
Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum, teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlan)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Gür.
Gruplar adına
üçüncü konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana
Milletvekili Sayın Ali Halaman.
Sayın
Halaman, buyurun.
Süreniz yirmi
dakika. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİ
HALAMAN (Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tarım üreticilerini sıkıntıya sokarak görevlerini yerine
getirmeyen Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
hakkında grubumuz adına vermiş olduğumuz gensoru önergemiz
üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına selamlıyorum.
Bugün burada
tarımın son on yılını konuşacağız.
Tarım, ülke için önemli olduğu kadar insanlık için de önemli
sektör. Ülkemizin önemli bir kısmı tarımla uğraşmakta,
büyük bir kısmı tarımda çalışmakta. Bu nedenle
tarım sektörünü ekonomik anlamda sadece kâr ve zarar noktasında
değerlendirmek doğru olmaz. Tarımın öneminin bütün
insanlık için vazgeçilmez olduğunun farkında olan bütün
gelişmiş ülkeler bugün tarım sektörlerini sosyal, ekonomik
açıdan ayrı bir gözle değerlendirirler.
AKP
İktidarının son on yıllık döneminde tarımın
gayri millî hasılaya katkısı düşmüş, tarımsal
ihracatımız tarımsal ithalatımızı
karşılayamaz duruma gelmiştir; ekilen ve biçilen tarımsal
araziler azalmış, topraklar terk edilmiş, tarımda
kaçış hızlanmış, tarımda
çalışanların sayısı düşmüş, köylerimiz
boşalmış, çiftçimizin, köylümüzün geliri her geçen gün
azalmış ve borç batağına sürüklenmiştir. Hükûmet
tarım kesimini yokluğa, çaresizliğe mahkûm etmiştir.
Tarım sektöründe binlerle ifade edilen kişiler işini
kaybetmiş, tarımdan kopmuş ve kırsaldan şehre
kaçış olmuş, ek olarak da devlet bütçesine yük getirmiştir.
Tarımsal girdi fiyatları aşırı şekilde
artmış olup çiftçilerimiz gübre alamaz, arazisini yeterince
işleyemez duruma gelmişlerdir. Gübre, zirai ilaç, yem ve
akaryakıtta aşırı fiyat artışlarının
önlenmesi için hiçbir tedbir geliştirilmemiştir.
Milliyetçi Hareket
Partisi üç yıllık iktidarı döneminde tarımda
şunları yapmıştır, AKP Hükûmeti ise on yılda devamını
getirememiştir:
1)
Tarımda
ciddi bir yeniden yapılandırma programı yürürlüğe
konmuş.
2) Çiftçi
Kayıt Sistemi Projesi ile çiftçilerimiz kayıt altına
alınmış.
3) Doğrudan
destek ödemelerine geçilmiş. Türk tarımında bir ilk
olmasına rağmen başarılı bir uygulama ile
çiftçilerimizin tarla parası diye adlandırdığı doğrudan
gelir desteği ödemeleri küçük çiftçiye nefes
aldırmıştı.
4) Pamuk,
ayçiçeği, soya, kolza gibi yağlı tohumlu bitkiler ve zeytinyağı
primleri, prim olarak hep desteklenmişti.
5) Türkiyenin en
önemli doğal potansiyeli ve Türkiye
hayvancılığının olmazsa olmazı olan mera tespit
çalışmaları, tahdit ve ıslah çalışmaları
başlatılmış, başarılı uygulamalar
hızlandırılmıştı.
6) Ülkemizin
hayvan varlığı tür ve kayıt sistemi projesiyle kayıt
altına alınmaya başlanmış, tüm büyükbaş hayvanlar
küpelenmişti.
7) Hayvan
hastalıklarıyla etkin mücadele edilmiş, devletin ürettiği
aşıların kalitesi artırılmış -şap
kampanyaları- şap hastalıkları ortadan
kaldırılmıştı.
8)
Hayvancılık etkin desteklenmiş, Soy Kütüğü Projesi
uygulanmaya sokulmuş ve besiciliği ayrı desteklerle
desteklenmişti.
9) Tarımsal
ürün ithalatında, çiftçilerimizin lehine düzenleme
yapılmış, çiftçilerimiz her zaman korunmuştur.
10) Tarım -sanayi
iş birliği ve tarım- sanayi entegrasyonu için
başarılı adımlar atılmış, Toprak Mahsulleri
Ofisinin etkin müdahalesiyle hububatta piyasalar regüle edilmiş, çiftçinin
ürünü para etmiş, piyasada buğday fiyatlarının Toprak
Mahsulleri Ofisi fiyatlarının altına düşmemesi
sağlanmıştı.
12) Alternatif
ürün projesi, sorunlu tarım alanlarının tespit projesi, il ve
bölgelerde optimum işletme büyüklüklerinin tespit projesi, hayvan
ırkları geliştirme projesi, tarımda girdilerin dünya
fiyatlarıyla uyumla hâle getirilmesi gibi önemli programlar ilk defa
gündeme gelmiş, toplumla paylaşılmış,
hazırlanmış ve büyük bir kısmı uygulamaya
konulmuştu.
Kaçakçılıkla
başarılı bir şekilde mücadele edilmiş, hayvan
kaçakçılığı durdurulmuş ve tarımsal ürünlerin
sınır ticareti kapsamından çıkartılması sağlanmıştı.
Milliyetçi Hareket Partisi döneminde hayvan kaçaklığı ile
başarılı mücadele edilmiş, bugünkü Hükûmet döneminde
kaçakçılığın önü açılmış. Birkaç gün önce
basında çıkan haberlerden
Gaziantep ili ve çevresinde Suriyeden
kaçak olarak girdiği tespit edilen kamyonlar dolusu küçükbaş hayvan
yakalanmış. Her gün Şanlıurfa, Gaziantep, Hatay illerine
Suriye sınırından binlerce koyun, kuzu kaçak olarak gelmekte,
çok düşük fiyatlara satılarak hayvancılık piyasası
bozulmaktadır.
Bir de Çukurova
Bölgesinde bu ithal gelen hayvanlardan dolayı üç gün
hastalığı dediğimiz hayvan hastalıkları
memleketimizin hayvanlarını telef etmektedir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında bulunan bütün milletvekili
arkadaşlarımdan bu hayvan kaçakçılığını
önlemek için bir tarım komisyonunun kurulup bu
hayvancılığın önlenmesi için bir çarenin
bulunmasını arzu ederim.
Milliyetçi Hareket
Partisi olarak çiftçilerimizin sorunlarını hiçbir zaman
aklımızdan ve gündemimizden çıkartmadık. Onların
lehine olan her girişimin yanında ve arkasında olduk. Bundan
sonra da milyonlarca tarım kesimi çalışanımıza yönelik
desteğimiz artarak devam edecek, onların her sorunu asli görevimiz
olacak.
Son on yılda
borçlarını ödeyemez hâle gelen sektör mensupları, artık
sadece ihtiyaçlarını karşılamak için banka kredi
kuyruklarında bekleyen çiftçiler, tarlalarını ipotek ederek,
tarla takımını satmaya çalışarak ekonomik
hayatını tanzim etmeye çalışıyor. İcraların
hızla arttığı, iflasların nefes
aldırmadığı tarım kesimindeki problemler çığ
gibi büyürken Hükûmet ve Bakan duyarsız kalıyor. Nüfusun
yaklaşık üçte 1ini oluşturan tarım kesimindeki insanlar
tarım kredi ve bankalar tarafından teslim alınmış.
Hayvan fiyatı İran ve Orta Doğudan belirleniyor, buğday
fiyatı Arjantinden belirleniyor, narenciye fiyatı Rusya, Ukrayna ve
Iraktan belirleniyor.
Son on yılda
çiftçilerimizin zor duruma düşmesi
Şöyle ki: AKP iktidara
geldiğinde 3 kilo buğday satan buğday üreticisi
Narenciye bahçelerinin
durumu iyi değil. Dün, narenciye bahçesi ekmek için, her yıl bahçe
yapmak için çiftçi çok uğraşırdı ama bugün bahçenin girdi
fiyatlarının, maliyetlerinin yüksek olması dolayısıyla
narenciye bahçeleri dünkü cazibesini kaybetti.
Giresunda
fındık, Rizede çay üreticileri taban fiyatı düşük
buldukları için yolları kapattılar, topladıkları
fındıkları yollara saçtılar.
Nevşehirde
elektrik, kredi borçlarını ödeyemeyen patates, soğan üreticileri
yolu kapatıp isyan ettiler.
Mersinde,
Boluda, Antalyada, emek verdiği ürünü maliyetine bile satamayan çiftçiler,
yetiştirdikleri salatalık, domates, patlıcan ve biberi
-düşük piyasadan dolayı- ürünlerini yollara dökerek Tarım
Bakanına isyan ettiler; yazılı ve görsel basında -yine
elimizde; onlardan alarak bu gensoruları verdik, bunların resimleri
burada- sürekli yer aldı.
Tarım sektörü
ülkemiz için hayati önemi olan bir sektör. Neden önemlidir? Çünkü
halkımızın yaklaşık yarısı kırsal
alanlarda yaşamakta, yarıdan çoğu doğrudan ve dolaylı
olarak tarımdan geçinmektedir. İmalat sanayisi, enerji,
ulaştırma ve hizmet sektörü için tarım hâlâ önemli bir
pazardır. Sanayimizin yarıya yakın bir bölümü tarımdan
girdi sağlamaktadır.
İç ticaretin
en önemli unsuru tarımsal alışveriştir.
İhracatımızın yüzde 10u tarım ürünüdür. Tarım
sektöründe yaşanan sorunlara rağmen sektör, halkımızın
gıda ve giyim ihtiyacına yönelik olarak üretime devam etmektedir. Bu
başlıklar, bir ülkede sosyal dengelerin korunmasında ve
kalkınmanın sağlanmasında en temel konulardır.
AKP
İktidarının on yıllık döneminde, seçimlerden önce
çiftçiye vaatte bulunarak IMF dayatmasına son vereceğiz, kotayı
kaldıracağız, herkes toprağına dilediği ürünü
ekecek. dendi ama iktidar oldunuz, şekerde, tütünde, pancarda kotayı
kaldırmayı bırak yükselttiniz, haşhaşı yasak
ettiniz. Köylünün ve çiftçinin temel tüzel kişiliğini ortadan
kaldırdınız, yok ettiniz.
İhale
aşamasında olan Adana İmamoğlu Yedigöze Barajı,
tarımsal
Adanalıların otuz yıllık hayalini
körelttiniz, Antepli Sankoya teslim ettiniz HESler için.
Devlet Su
İşleri şubelerini kapatıp yerlerini sattınız.
Tarımsal sulama birliklerini ticari birliklere dönüştürdünüz.
Doğrudan gelir desteğini yok ettiniz. Ürün bazında destek
vereceğiz. dediniz. Sekiz-dokuz ayda Tarım il ve ilçe
müdürlüklerinde dosya toplayan bürokratik kurum hâline getirdiniz. Ziraat
Bankasını, tarım kredi kooperatiflerini ticari bankalara
dönüştürdünüz. Devasa TİGEMi kapattınız, kapatmak
üzeresiniz, yerlerini İsraillilere mi satacaksınız? Yine, devasa
gözüken, tarıma otuz sene, kırk sene emek veren, tarım
işletmeleri gibi kabul edilen FİSKOBİRLİKi
kapattınız, küçülttünüz; TARİŞi küçülttünüz,
ÇUKOBİRLİKi küçülttünüz, ANTBİRLİKleri yok ettiniz,
dolayısıyla bürokratik kurum hâline getirdiniz. Daha önce var olan
Samsun Azot Sanayisini sattınız, Elâzığ Gübre Fabrikasını
kapattınız, İzmitte İGSAŞ Gübre Fabrikasını
kapattınız, Kütahya Gübre Fabrikasını küçülttünüz,
TÜGSAŞı yok ettiniz, ortadan kaldırdınız.
Dolayısıyla gübreyi, ithalatçı üç beş tane tüccara,
tefeciye teslim ettiniz. Bugün gübre bazen yok deniyor, bazen yüksek fiyatla
satılıyor.
Toprak Mahsulleri
Ofisini yarı yarıya kapattınız, yerlerini kiraya verdiniz,
depoculuk veya yarısında kiracılık yapıyorsunuz.
Tarımla
ilgili meteoroloji istasyonlarını birçok yerde kapattınız.
Köy Hizmetlerini
yok ettiniz, çiftçiyi sele ve baskınlara teslim ettiniz.
Mısır
kurutma tesislerini işletme dışı bıraktınız,
zirai donatım kurumlarını yok ettiniz.
Adanada,
Samsunda, Sinopta, Kastamonuda, Çorumda, Hatayda, Kahramanmaraşta,
Trakyada yetişen çeltik ve pirinç alanlarını yok ettiniz,
ithalatını tüccarlara teslim ettiniz. Bu üreticilere sahip
çıkmadınız.
Şanlıurfa
başta olmak üzere Adana, Hatay, Mersin ve birçok ilimizde 2011
yılı destekleme prim ödemelerini hâlâ yapmadınız,
yapıyor gibi gözüktünüz.
Sayın
milletvekillerim, tarımda üretim düşmüş, işsizlik
artmıştır. Başta tarım olmak üzere tüm sektörlerde
yerli işletmeler bankaların ve sigorta şirketlerinin eline
geçmiş, onlar da tefeci küresel güçlere teslim etmiştir.
Ekonomik
sorunların çözümü için mali kaynak sağlamak amacıyla
satılacak yeni alanlar aramaktasınız.
Millî gelirden az
pay alan, tarımdan geçimini sağlayan kırsal kesim
insanıdır. Tarımın sorunları çözülmediği için
şehrin varoşlarına geldiler. İş bulmak için iş
kuyruklarına girdiler, akşam olduğunda yardım
çadırlarına gidiyorlar.
Hayvancılık
sektöründe, yurt dışından ithal edilen et ve hayvanın
gelmesi, yem ve saman fiyatlarının artması sonucunda
hayvancılık zora girmiştir. Yakın tarihimizde ilk defa sap,
saman ithal edilmiştir. Avrupa Birliği istiyor diyerek mücavir alanda
hayvan yetiştirmeyi yasakladınız, yerine organize tarım ve
hayvancılık bölgeleri kurmadınız. Geçimini iki üç inekten
sağlayan insanları ona buna muhtaç ettiniz. AKP Hükûmet
olacağız, işbaşına geleceğiz, çiftçinin sorunlarına
çözüm bulacağız. diyerek iktidar oldu. On yıldır Hükûmet
olarak tarımda, hayvancılıkta ne yaptınız? Bu
memleketin can damarı olan çiftçiyi, köylüyü, besiciyi bitirdiniz.
Çiftçimizin yüz sene, yüz elli senedir işlediği sulu, kuru tarım
arazilerini Hazine arazisi, buraları işgal ettiniz. diyerek elinden
aldınız, satışa çıkarttınız. Yeni
çıkardığınız kanunla köylüyü, çiftçiyi yok edip Sizi
şehirli yaptık. dediniz.
Gözünüzü toprak
doyursun. diyerek azarlanan Türk çiftçisinin artık dayanacak hâli
kalmadığından, tarım ve hayvancılık sektörünü
bitirme noktasına getiren Tarım Bakanı hakkında vermiş
olduğumuz gensoruyu vicdanen desteklemenizi bekler, saygı,
sevgilerimi sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Halaman.
Gruplar adına
son konuşmacı Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Adıyaman Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan.
Sayın
Erdoğan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET
ERDOĞAN (Adıyaman) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; MHP Grubunun Gıda, Tarım, Hayvancılık
Bakanı Sayın Mehdi Eker hakkında vermiş olduğu gensoru
önergesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, bu millet neyin Türkiyenin lehine olduğunu gayet iyi bilecek
bir tecrübeye sahiptir. Sizlere Gecelik 7.500lük faizleri, üç haneli
enflasyon rakamlarını, batan bankaları, hortumlanan yüzlerce
milyar dolarları hatırlayın. demiyorum. Bu ülkede
yıllardır el kesesinden harcamışlar. Altta kalanın
canı çıksın. diyen, Gemisini kurtaran kaptan diyen, Devletin
malı deniz
diyen bir düzen kurulmuştu ve bu deniz bitmişti.
S. NEVZAT KORMAZ
(Isparta) Devletin malı Deniz Feneri artık.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Bütün o geçmişte
yaşadığımız krizler denizin bittiğini, devlet
gemisinin karaya oturduğunu gösteriyordu. İşte, bu gemi tam
karaya otururken bu aziz millet tarihî bir karar verdi, AK PARTİye Al,
bu gemiyi yüzdür. dedi.
SADİR DURMAZ (Yozgat) Gemiyi
Deniz Fenerine doğru götürüyorsunuz!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Türkiye
gemisi 2002den sonra bir gelin gibi süzülmeye başladı. Bu gemi
muhteşem bir sefere çıkmıştır, küçümsenmeyecek
başarılara rağmen ne yolu ne de yolculuğu bitmiş
değildir. İşte, bugün tarımda
yaptığımız başarılardan, değişim ve
dönüşümden bahsedeceğiz. Bu gensoruyla,
yaptığımız çalışmaları sizlerle, aziz
milletimizle bir kez daha paylaşma imkânı buluyoruz.
SADİR DURMAZ (Yozgat) Bunun
adı gemicik ve Deniz Fenerine doğru gidiyor!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla)
Değerli milletvekilleri, iktidara geldiğimizde
karşımızda itibarı yıpratılmış, ekonomi
içinde kara delik diye nitelendirilen bir Türk tarımı ve çiftçisi
vardı ama artık Türkiyede gerçekleri gören, halkını iyi
anlayan, üretime değer veren bir iktidar işbaşındadır.
Türk çiftçisini ekonomimiz içinde
vazgeçilmez bir aktör olarak gördük. Türk çiftçisi ekonominin hayırlı
evladıdır. Bizim bu insanlara bir gönül borcumuz vardır, biz
bunu ödeme azmi ve kararlılığı içerisindeyiz.
SADİR DURMAZ (Yozgat) Yahu,
çiftçi harmandan kalktı, ne zaman ödeyeceksiniz? On yıl oldu.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla)
Tarım politikalarını belirlerken ve uygularken popülist
yaklaşımlarda bulunma, âdeta siyasi menfaatleri memleket
menfaatlerinin önüne koyarak hareket etme lüksümüz olmamalıdır. Her
kuruşun hesabını iyi yapmalı, bu hesabı yaparken de
resmin tamamını görmeyi asla ihmal etmemeliyiz.
Çok gördük, değerli dostlar çok
gördük; O ne veriyorsa 2 katını veriyorum. diyenleri çok gördük,
Çamurun üstüne oturmam. diyenleri çok gördük, Verdimse ben verdim. diyenleri
çok gördük. İşte, biz bozulan bu dengeleri düzeltmek için, bu
dengeleri sağlam bir zemine oturtmak için buradayız.
SADİR DURMAZ (Yozgat)
Ananı al git. diyenleri de gördük, Gözünü toprak doyursun. diyenleri
de gördük.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; krizler Türk çiftçisinin üzerinden bir
silindir gibi geldi geçti. İktidara geldiğimizde borç
sarmalında, haciz kıskacında olan 765 bin çiftçinin 2,7 milyar
liralık borcunun 1,5 milyar lirasını sildik, 1,2 milyar
lirayı da üç yılda ödeme imkânı getirdik.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Nereden? Hazineden mi verdiniz Mehmet Bey?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Dinlersen söyleyeceğim, sabırlı ol.
S. NEVZAT KORMAZ
(Isparta) Hani popülist değildiniz.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Değerli arkadaşlar, bu 765 bin çiftçi, kimin
döneminde, bu almış olduğu o cüzi miktardaki kredileri ödeyemez
hâle gelmişti? Enflasyon yüzde 45, Ziraat Bankasının
verdiği kredinin faizi yüzde 59, Tarım kredininki yüzde 69.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) İcra dairelerine gitsene.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Bugün, tarımdan müşteki olanlar, dönüp
bakması gerekenler kendilerinin de altında imzası olan metinleri
düşünmeleri lazım. Nedir onlar?
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Bankaya borcu olmayan köylü var mı?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Geliyorum, sabırlı olun.
9 Aralık 1999
tarihli niyet mektubuna bir bakın, 18 Aralık 2000 tarihli niyet
mektuplarına dönüp bir bakın, orada ne taahhütler verildi? 15 günde
15 yasa bu Meclisten çıkmadı mı? Şimdi size soruyorum: O
gün hububat fiyatlarını, şeker pancarı
fiyatlarını, tütün fiyatlarını, o mektupta taahhüt edilen
oranları geçmeyecek şekilde ifade edenler kimlerdi?
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Çiftçi o günleri arıyor, o günleri arıyor çiftçi.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Tarımda reform adı altında, bu ülkenin
aziz çiftçilerine bir zehir içirildi değerli arkadaşlar ama bu millet
bunları unutmadı. Kredi sübvansiyonlarının
kaldırılacağı vaadi, dolaylı destekler yerine
doğrudan gelir desteğinin ikame edileceği, taahhütler,
taahhütler, bunların hepsi IMFin bu niyet mektuplarında yer
aldı.
Tarih 21 Eylül
2001, kimin dönemi? Yine siz varsınız. 24530 sayılı Resmî
Gazete ne diyor? Tarımda kullanılan kimyevi gübre desteklemesini
kaldırdık.
31/12/2001, yine
Resmî Gazete, 5254 sayılı: Muhtaç çiftçilere ödünç tohumluk
verilmesi hakkında kanunu yürürlükten kaldırdık. Nedir
değerli dostlar bu? Çiftçi tabii afetle karşılaşıyor,
bir sorun yaşıyor, sigortası yok, muhtaç, devlete diyor ki:
Tohumluk desteğinde bulunun.
SADİR DURMAZ (Yozgat)
Niye getirmediniz, lazımdı da niye getirmediniz?
S.NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) On senedir niye yapmadınız, on senedir? On senedir niye
yapmadınız Mehmet Bey? Elinizi tutan mı vardı; on senedir
niye yapmadınız?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) O zamanki Anasol-M İktidarı tohumluk
desteğini kaldırıyor. Kimin emriyle? Gübre desteğinin
kaldırılması, kredi faiz sübvansiyonunun
kaldırılması, Toprak Mahsulleri Ofisi fiyat desteğinin
kaldırılacağına dair taahhütlerin hepsi -bunların
hepsinin yerine de doğrudan gelir desteği konacak diyor- işte,
bunların hepsi IMFin niyet mektuplarında yazılı. Halk buna
tarla parası diyordu. Tarla parası olan, tarlası olan, tapusu
olan alıyordu bunu; ürünle, üretimle, verimlilikle hiçbir ilgisi yoktu.
Evet, dostlar, bunlar sizin döneminizde oldu. Bunları
yapacaksınız, şimdi, kalkıp tarım politikalarıyla
ilgili söz söyleyeceksiniz ha!
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Çiftçi o günleri çok arıyor, çok!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - İktidara gelmek için pervasızca laf
atıp tutanlar, Kafdağının ardındakini vadedenler, her
yolu mübah görenler, aynaya baktıklarında yüzleri
kızarmıyor
NUREDDİN
NEBATİ (İstanbul) Yeter, bizim döneme gel artık ya!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) -
ama milletin
aynasında mahcup olanlar, böyle giderse, böyle devam ettikleri sürece de
mahcup olmaya devam edecekler. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Beraber bir gidelim şöyle çiftçiye doğru, nereye
istiyorsan oradaki çiftçiye gidelim!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Yıllardır Tarım ülkesiyiz. diyerek bizi
oyalayanlara sormamız gerekiyor: Cumhuriyetin tarım kanunu neredeydi?
Tohumculuk kanunu neredeydi? Çiftçilerimizi mağduriyetten kurtaracak
tarım ürünleri sigortamız neredeydi? AK PARTİ
iktidarlarının sorunları çözme konusundaki iradesi ve
kararlılığının bir sonucu olarak bugün Türk
tarımında önemli bir noktaya geldik.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Erdoğan, bu fotoğraf sizin döneminizde çekildi!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Sizin yaptıklarınızı söylüyoruz.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Hiç geçmişi konuşmanın anlamı yok! Bu
fotoğraf dün çekildi, dün!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Şimdi, Allahın izniyle bizim dönemimizde
yapılanlardan bahsedeceğim. Bu aziz milletimiz
SADİR DURMAZ
(Yozgat) On yıldır iş başındasınız, bir acziyetin
içerisinde
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - AK PARTİ İktidarında neler
yapmış bunu milletimizle paylaşacağız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) İşine gelmeyince hiç bu tarafa bakmaz!
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Bak, şu fotoğrafa bir bak!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Tarım, ülkemiz ekonomisi ve sosyal
yapısında en önemli sektörlerin başında gelir.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Mehmet Bey, işine gelmeyince hiç bakmıyorsun bu tarafa!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Stratejik ve rekabete dayalı önemli bir sektör
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Angusları kim getirdi, angusları kim
getirdi?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Kararlı politikalar ve sağlanan desteklerle
son on yıllık dönemde ekonomimize önemli katkılar
sağladık.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Erdoğan, bak, sonucu bu!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Tarım sektörü, öyle hayallerle değil
stratejik planlarla, öyle hamasetle değil ferasetle, sorunlar görmezden
gelinerek değil çözülerek ele alındı.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Bu fotoğrafa bir cevap ver Sayın Erdoğan!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Mehmet Bey, bir bak Allah aşkına ya!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Ülke nüfusumuzun yüzde 25i bu sektörde.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Mehmet Bey, bir bak Allah aşkına ya, fotoğraf
gösteriyoruz bak!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Tarımdaki millî gelirimiz yüzde 8, ihracattaki
payımız yüzde 11.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Buraya bak, buraya!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - 20den fazla temel tarım ürününün üretiminde,
10dan fazla ürünün ihracatında dünyadaki ilk beş ülke
arasındayız.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) - Mehmet Erdoğan, şuna bak, şu fotoğrafa bak!
Senin döneminin fotoğrafı!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Tarım, üzerinde negatif anlamda en çok popülizmin
yapıldığı bir alan. AK PARTİ döneminde bu sektörde çok
önemli iyileştirmelere şahit olmaktayız.
Değerli
dostlar, yapılan desteklemelerle gelişen tarım sektörünün millî
gelire katkısı 3 kattan fazla artarak 2002 yılında 36
milyar TL'den, 2011 yılında 103,6 milyar TL'ye ulaştı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) - Aslanım benim! Çiftçi niye döküyor bu
salatalığı?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Uygulamaya konulan yeni projeler ve sektöre
sağlanan desteklerle, tarım sektörü, son 8 yılın 7'sinde
büyüyerek yarım yüzyılın en istikrarlı dönemini
yakaladı. 186 ülkeye 1.536 çeşit tarımsal ürün ihraç eden bir
ülkeyiz. 62 milyar dolara ulaşan tarımsal gayrisafi yurtiçi
hasıla ile...
EMİN HALUK
AYHAN (Denizli) - İthalatı da anlat, ithalatı!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - ... ülkemiz dünyada 7'nci sıraya, Avrupa'da
1inci sıraya yükseldi.
SADİR DURMAZ
(YOZGAT) - Çiftçi arıyor, çiftçi! "2011'in primini niye
ödemediniz?" diyor, Sungurlu'dan arıyor.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Avrupa Birliği üyesi 27 ülkenin ortalama
tarımsal büyümesi yüzde 0,9 iken ülkemizde aynı dönemde tarımın
ortalama büyümesi yüzde 2.1 oldu.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) - Çiftçinin primlerini ödeyin primlerini!
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) - Yabancı bankalar ne kadar toprak haczetti
çiftçiden?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Tarım ürünleri ihracatımız 4 milyar
dolardan 15,3 milyar dolara çıktı. İhracatımız 4
milyar 317 milyon dolar fazla veriyor. Yani, Türkiye artık tarımda
net ihracatçı bir ülkedir.
ALİM
IŞIK (Kütahya) - Angus ithal ediliyor, saman ithal ediliyor, ot ithal
ediliyor, hâla konuşuyorsun!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Tarımı stratejik sektör olarak... (MHP
sıralarından "Yalan söylüyorsun" sesi) O senin
sanatın, yalan söylemek senin sanatın. Bu milleti yıllarca
aldattınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Millet size dersinizi verdi ama siz ezberinizi değiştiremiyorsunuz.
(MHP sıralarından gürültüler) Aynaya bak, kendini görürsün.
Tarım
Kanunu'nun da içinde bulunduğu 14 temel kanunu bizler hayata geçirdik.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) - Erdoğan, şu fotoğrafa bak, şu fotoğrafa.
MUHARREM İNCE
(Yalova) - Bu Erdoğan'ların hepsi milleti böyle kandırıyor
demek ki, Erdoğan'ların ortak yanı galiba bu!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Değerli dostlar, 2002 yılında yüzde 59
olan tarımsal kredi faiz oranlarını yıllar içinde
düşürdük. 2012 yılında faiz oranları 0 ile yüzde 7,5
arasında uygulanıyor. Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri
tarafından kullandırılan toplam kredi 2002'de 529 milyon lira
iken, 2011'de 22.3 milyar liraya ulaştı.
ALİM
IŞIK (Kütahya) - 7 milyar liraya inek getirttiniz, 2 milyar liraya
satamıyor... Yandaşlarınızı zengin ettiniz,
çıkmış konuşuyorsun!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, yüzde 59 faizle kredi
vereceksiniz, sonra da o bankanız zarar edecek. Adı ne olacak bunun?
Görev zararı olacak.
ALİM
IŞIK (Kütahya) - Sıfır faizle getirilen inekler ne oldu
Erdoğan?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Dönemi ne olacak? Anasol-M dönemi olacak...
ALİM
IŞIK (Kütahya) - Sıfır faizle getirdiğiniz, milleti
kazıkladığınız inekler ne oldu? Hepsi
hastalıklı çıktı, satamıyor bir türlü.
Yandaşları zengin et, ondan sonra gel burada politika yap.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Ama bugün sıfır ile yüzde 7,5 arasında
kredi veriyoruz ve Ziraat Bankası kâr ediyor çünkü AK PARTİyle
hortumlar kesildi, kaçaklar kapandı.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Tedbir işe yaramadı, hasta öldü. Çiftçi öldü çiftçi.
Çiftçiyi harmandan
ALİM
IŞIK (Kütahya) Hortumlar boruya dönüştü boruya. Yandaşlara
boru olarak gidiyor şu anda devletin kaynakları.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Serzenişiniz, feryadınız da bundan
zaten. Ziraat Bankası tarımsal kredi dönüş oranı 2002de
yüzde 38 iken, o gün verdiğiniz kredilerin yüzde 38i geri dönüyor. 500
milyon TL kredi vermişsiniz ama bugün AK PARTİ iktidarında 2011
yılı itibarıyla 22 milyar TL, 22 katrilyon kredi vereceksiniz
yüzde 99u geri dönecek.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Köy bırakmadınız, köylü
bırakmadınız, tarım bırakmadınız.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Yahu, insanlar niye borç alır? Kendi parası
yetmediği için borç alır.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - 2002de 1,8 milyar TL tarımsal destek
verilmiş iken 2012 yılı sonu itibarıyla 7,7 milyar TLye
ulaşıyor. Bir arkadaşımız diyor ki: Tarımla
ilgili yaptığın konuşmalarda hiç güncellemiyorsun, 2002
yılında verilen destek 1,8 milyar TL diyorsun. Değerli dostlar,
bunun neresini güncelleyeyim.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Mazot kaç para oldu mazot?
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Gözünü toprak doyursun
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Muhalefet kendisini değiştirmiyor,
muhalefetin iktidarla ilgili, iktidara yürümekle ilgili, milletin derdiyle
dertlenmekle ilgili bir davası, bir düşüncesi olamadı ki.
Onların tek düşüncesi hakaret, hamaset, husumet. Son bir haftada ne
yazık ki bunları daha yakından izleme imkânı bulduk.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Mehmet Bey, popülizm yapıyorsun, tribünlere oynuyorsun.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - On yıllık iktidarımızda toplam
50.7 milyarın üzerinde tarımsal destek verdik. Bizler bu milletin
mütevazı bir hizmetkârıyız.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Vallahi sıra sana gelmez bakanlık Mehmet, gelmez
sıra sana.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - O, siz kendinizde olmayanları söylüyorsunuz.
Çiftçilerimize
mazot desteğini ilk defa AK PARTİ İktidarı verdi. Kimyevi
gübre desteğini devam ettiren AK PARTİ iktidarı oldu.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Çiftçilere en pahalı mazotu kim satıyor?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - 2002de sadece 83 milyon lira hayvancılık
desteği verilirken, 2011 yılında tam 1,7 milyar lira verildi,
2012de 2,2 milyar lira desteklemede bulunuyoruz.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Çiftçiden kaç lira gelir aldınız mazot üzerinden? Mazottan
aldığınız vergiyi söyle, mazottan
aldığınız vergiyi! Desteği bırak!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Hayvancılığın toplam destekler
içindeki payı 2002 yılında yüzde 4,4, AK PARTİ
iktidarında verilen desteklerle yüzde 28.5. On yıllık AK
PARTİ İktidarında toplam 9,5 milyar lira
hayvancılığa destek verdik. Hayvancılığı
sıfır faizli kredi kapsamına aldık. 1 Ağustos 2010dan
2012 Ekim sonuna kadar toplam 170 bin üreticiye 6,7 milyar TLlik faizsiz kredi
kullandırdık.
Prim desteği
verilen ürün sayısını 4ten 17ye çıkardık. Buna fark
ödemesi de diyoruz. Üretim maliyeti ile fiyatlar arasında oluşan
farkı üreticiye ödemek maksadıyla düzenlenen bir yapıydı.
Prim desteği,
bu yağlı tohumlar vesaire 2002 yılında ne kadardı? 186
milyon TL.
VAHAP SEÇER
(Mersin) Onun yarısı hırsızların cebine gidiyor
Erdoğan! Okumuyor musun gazetelerde?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) 2012 Ekim ayı itibarıyla 2,2 milyar TL.
2003-2012 döneminde toplam prim desteğimiz 15,2 milyar TL.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Çiftçiden kaç lira vergi aldınız mazot üzerinden? Desteği
bırak!
VAHAP SEÇER
(Mersin) En büyük yolsuzluk desteklemelerde oluyor, bilmiyor musun. Bunları
anlatsana!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Verimlilik esaslarına göre 30 adet tarım
havzası belirlendi.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Yem, gübre fiyatlarını bir açıklayın
Mehmet Bey! 2002 ile 2012yi bir karşılaştırın
bakalım!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Türkiye'de hangi bölgede hangi üründen en iyi verim
nasıl alınacak, bunlar ölçülüp biçildi, bu vesileyle
tarımın gücü daha da artırıldı.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Hayvan sayılarını da bir açıkla, on
yılda nereye getirdiniz hayvanları!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Doğal afetlere karşı çiftçinin
emeğini koruyan tarım sigortası uygulaması
başlatıldı. Tarım sigortası poliçesinin yüzde 50sini
de Hükûmetimiz, AK PARTİ karşılamakta.
Kırsal
kalkınma hamlesi başlatıldı. İlk kez, tarımsal
ürünlerin işlenmesi, depolanması, ambalajlanması gibi
tarımsal sanayi tesisleri kuran girişimcilere yüzde 50 hibe
desteği sağlandı.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Adıyamanda tütün ne oldu tütün? Başka hiçbir
şey anlatma, sen kendi memleketinde tütün ne oldu, onu bir anlat
bakalım! Tütün kaldı mı?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Çiftçimizin tasarruf yapması, üretimini
artırması için, damlama ve yağmurlama sulama sistemlerine ilk
kez sıfır faizli kredi ve yüzde 50 hibe desteği
sağlandı.
Çiftçilerin
birleşerek verimli bir üretim yapmaları için, 2 binden fazla
tarımsal kalkınma kooperatifine, bitkisel ve hayvansal üretim
tesislerine toplam 2,1 milyar TL düşük faizli kredi sağlandı.
Arazi
küçüklüğü ve parçalılık sorununa karşı
toplulaştırma çalışmalarına hız verildi. 2002
yılına kadar sadece 450 bin hektar arazi
toplulaştırması yapılmış iken, on yılda 3
milyar hektarın üzerinde toplulaştırma bitirildi.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Adıyamanlılar soruyor, diyorlar ki Bir
soruver, bizim tütün ne oldu? Bak, Adıyamanlı bana telefon
açıyor, Şu hatibe söyle de kendisi memleketindeki tütünü bir
anlatsın. diyor.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Adıyamanlı kardeşim her seçimde artarak
sillesini tokadını verdi. Sen sesini yükseltmene bak, millet ne
diyor, biz ona bakıyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Millet işte telefonda!
ALİM
IŞIK (Kütahya) Telefonda sor diyor, sor Mehmet Bey,
Adıyamanda tütün ne oldu?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Gıda mevzuatımız AByle uyumlu hâle
getirildi. Tarladan sofraya tüm süreçlerin işlenip denetlendiği bir
yapı oluşturuldu.
Cumhuriyet
tarihinin en büyük sertifikalı tohumluk kullanımını
gerçekleştirdik. Reçeteli zirai ilaç satışına
başladık.
Yerli
tohumculuğu destekledik. Bu hakikaten, gerçekten önemli, değerli
arkadaşlar. Yerli hibrit sebze tohumu kullanım oranı 2002de
yüzde 10dan yüzde 50lere ulaştı. Tohumluk ihracatımız
yüzde 540 arttı. Dünyanın üçüncü büyük bitki gen bankasını
açtık. Su ürünleri destekleme kapsamına alındı. Trakya
şap hastalığından ari bölge hâline getirildi.
Hayvancılık sektöründe kaba yem ihtiyacının
karşılanması amacıyla mera ıslah çalışmaları
ve yem bitkilerine önem verildi.
ALİM
IŞIK (Kütahya) İthal saman getiriyoruz ithal saman, ondan da
bahset.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) 28,5 milyon ton saman üretimimiz var, ithal edilen 460
ton.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Saman, saman! Niye getirdin o zaman?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Cürmün kadar konuş! Ne söylediğini de
bilmiyorsun!
ALİM
IŞIK (Kütahya) Ot bile bırakmadınız, saman bile
bırakmadınız memlekette be!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Büyükbaş hayvancılığa
verdiğimiz destekler, süt tozu desteklerimiz bilakis teşvik ediliyor;
üretici, fiyat uygulamasıyla korunduğu gibi, sanayicimize, dünya fiyatlarına
eş değer fiyattan süt tozu iç piyasadan karşılanıyor.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sütleri niye dağıtmıyorsunuz okullarda? Ne
oldu projeye?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) 2009-2012 döneminde 53 bin ton süt tozu üretimi
yapılmış, 141 milyon TL süt tozu desteği verildi.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Yandaşların fazla getiremedi herhâlde sütü!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Değerli milletvekilleri, bu destekler
karşılıksız nakdî destekler.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Evet!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Tarım sektörüne verilen destekler sadece bunlar
değil.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Süt projesi ne oldu Mehmet Bey, süt projesi?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Bunların haricinde arazi toplulaştırma
çalışmaları
ALİM
IŞIK (Kütahya) Niye bir ayda kesildi hemen? Ne oldu?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla)
tarımsal ürün alımları yoluyla
yapılan desteklemeler, Devlet Su İşlerinin sulama amaçlı
yaptığı yatırımlar, tarımsal kredilerin
sübvansiyonları, tarım ürünleri ihracatına verilen destekler;
bunları topladığımızda 14 milyar 95 milyon lira
ediyor. Bu da, gayrisafi yurt içi hasılaya böldüğümüzde 1 trilyon 208
milyar liraya, yüzde 1,09a karşılık geliyor.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Anlat, anlat!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
gensoruyu okudum. Şimdi bu gensorunun bir yerinde diyor ki: Köylümüz,
çiftçimiz perişandır. İşte onların döneminde
yapılanlardan bahsettim, AK PARTİ döneminde yapılanlardan.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) AK PARTİ döneminin sonu bu, Sayın Erdoğan! Bak bu
fotoğrafa!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Evet, gerçekten perişan bir durum var ama o
perişan durum üreticinin perişan durumu değil, muhalefetin
millet nezdindeki itibarının perişanlığıdır.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Aslanım benim!
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sen köylülerin yanına gidip gezebiliyor musun kendi
memleketinde?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Dünya Bankası Türkiyenin
sıralamasını yazıyor. Dünya da 7nci sıradasın
Türkiye, Avrupa Birliğinde 1inci sırada. Kim diyor bunu?
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı (FAO)
Türkiyenin tarımdaki başarı hikâyesinden bahsediyor. Bunu
anlatıyor.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Senin memleketine gidelim, beraber gezelim çiftçiyi!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Besniye sokmayacaklar seni Mehmet Bey!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Muhalefetin gözleri kapalı, görmüyor,
farkında değil.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Görüyor
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Kulaklarını kapatmış duymuyor. Göz
kapatmakla gece olmaz. Gözünü kapatan kendine gece yapar.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Bunu görüyoruz, bu resmi görüyoruz.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Anlattıklarım AK PARTİ
İktidarında yaptıklarımızın bir
kısmıydı ama daha çok yapacaklarımız var.
Değerli
dostlar, biz yapamayacağımız hiçbir şeyi söylemedik. Ama
iktidarımız döneminde ne söylediysek unutmadık, yaptık,
çünkü biz vatandaşımıza, aziz milletimize söz vermiştik
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Mazottan vergiyi kaldıracağız. dediniz mi,
demediniz mi? Sayın Başbakanın böyle bir sözü var mı, yok
mu?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla)
Ne aldanan olacağız ne aldatan
olacağız. demiştik.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Sayın Başbakanın sözünü yerine getirdiniz mi? 2002de
Mazottan vergiyi kaldıracağız. dedi mi, demedi mi?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Değerli milletvekilleri, gensoru ciddi bir
mekanizmadır. Gensoruyla hükûmetler sallanır. Ama muhalefet
kendisiyle bir yarış içerisinde. Senin gensorun benim gensorumu
geçer diyor.
Temelle Dursun
göle maya çalmak isterler. Gölün kenarına gelirler. Temel der ki: Yahu
tamam da bu kadar yoğurdu kime satacağız?
Düştüğünüz
durum ne yazık ki budur.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Ya, Nasrettin Hocaya bari hakaret etme!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Sulandırılmış gensoruya ret oyu
vereceğimizi söylüyor, sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Erdoğan.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN
Şimdi söz sırası Hükûmetin.
Sayın Mehdi
Eker
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir
saniye
Buyurun.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Milletvekili tarımı,
hayvancılığı, çiftçinin durumunu çok güzel özetledi, çok
şey öğrendim kendisinden. Yalnız, bir yeri anlayamadım: Bu
Türk çiftçisi miydi, Amerikan çiftçisi miydi, Yeni Zelanda mıydı,
Hollanda mıydı, bunu anlayamadım. Ona açıklık
getirirse, ülkenin adını söylerse çok mutlu olurum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim, zapta geçti.
MUZAFFER
YURTTAŞ (Manisa) Şimdi Bakan açıklayacak.
BAŞKAN
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanımız Sayın
Mehmet Mehdi Eker.
Sayın Bakan,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi
dakika.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) Sayın
Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bir gensoruyla
daha karşı karşıyayız, yeni bir gensoru.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sen olduğun sürece bizim için hiç sorun değil!
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Öncekilerde olduğu
gibi, asılsız, gerçeksiz, mesnetsiz ve maalesef ciddiyetten uzak bir
gensorudur.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Biraz saygı! Saygı biraz!
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Bu gensorunun hiçbir
iddiası hakikatlere, bilgiye, doğru bir istatistik veriye ve
gerçeğe dayanmıyor. Mesnede değil, aksine, isnada
dayanıyor.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çalışmalarını engellemeye dönük bir
taktik harekât sonucu olduğu, geçtiğimiz günlerde medyada da
yazılıp çizilen bu davranış sadece gensoru müessessine olan
saygınlığı azaltmakla -maalesef- kalmıyor, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin çalışmalarını gerçekten beyhude
yere engellemeye çalışmak suretiyle Mecliste de kaynak israfına
yol açıyor.
Doğrusu, bu
herhâlde milliyetçiliğin yeni bir yorumu olsa gerek diye düşünüyorum.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Milliyetçilikten anlamazsınız, başka şeyler
söyle.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sen anlamazsın.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sen ne anlarsın? Senin anladığın Kürt
milliyetçiliği, başka bir şey değil.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Bu hususu burada siz değerlendiremezsiniz.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Çünkü Meclise sordum, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına sordum -Genel Sekreterliğe- dedim
ki: Türkiye Büyük Millet Meclisinin
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Bilmediğin şeylerden bahsetme Sayın Bakan.
ALİM IŞIK (Kütahya) Kürt
milliyetçiliği uygulama sahnesi hâline getirdin Bakanlığı.
O bile yeter senin istifa etmen için!
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
bir gün açık
kalmasının bu millete maliyeti nedir? Yani Türkiye Büyük Millet
Meclisi bir gün açık kalmakla, bir gün ilave çalışmakla milletin
bütçesinden bir günde kaç para alıyor?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Senin
Bakanlık maliyetini de biz sorduk, Bir gün fazla kalırsa devlete
maliyeti nedir? diye sorduk.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Dediler ki: Çalışanların
ücretleri hariç günlük 250 bin lira yani 250 milyar lira
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Senin
maliyetinin yanında bak, solda sıfır kaldı.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
ilave bir çalışmanın, ilave
bir çalışma gününün maliyeti.
Şimdi, bunu ben
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Meclisi
kapatalım o zaman. Köyleri bu mantıkla kapattınız,
beldeleri bu mantıkla kapattınız, Meclisi de kapatın masraf
oluyor diye.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Devamla)
milletimize ve değerli Meclisin üyelerine
bırakıyorum. Buraya ciddi önerilerle gelirsiniz
ALİM IŞIK (Kütahya)
Sayın Bakan, senin Bakanlığının maliyeti ne, günlük?
Türkiyenin bütçesine ne kadar yükün var senin?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
buraya ciddi tekliflerle gelirsiniz.
Buraya gerçekten içi dolu öneriler getirirsiniz, varsa elinizde bir dosya
ortaya koyarsınız, paylaşırsınız.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) O takdir
senin değil Sayın Bakan, o senin takdirinde değil!
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Ve biz AK PARTİliler olarak en büyük
hesabı Cenab-ı Allaha ve
milletimize her zaman verdik
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Onu zaten veremeyeceksiniz de
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
her zaman veririz, her zaman da vermekten
gurur duyarız, vermekten kaçınmayız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri
REŞAT DOĞRU (Tokat) Sami
Güçlüyü arattın, Sami Güçlüyü.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Devamla)
şimdi, eğer gensoruyu veren MHP
temsilcileri devri iktidarlarındaki bütün dünya âlem tarafından
bilinen kaos ve çöküşü Ciddi bir reform programı uyguladık
tarımda. diye bu kürsüye gelip söylemeselerdi, ben, doğrusu bugün
burada o döneme ait bilgileri gündeme getirmeyecektim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Başka sermayeniz yok
zaten.
GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla) On sene önceki MHPden devralıp enkaz edebiyatına da
ALİM IŞIK (Kütahya) - O zaman tarımsal
nüfus yüzde 35ti; kaça indirdiniz, yüzde 10 oldu şimdi. Nereye gitti bu
köylüler?
GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla)
tenezzül etmeden, imar ve inşa ettiğimiz diğer
sektörlerde olduğu gibi tarım sektöründeki de gelişmeleri sadece
anlatacaktım. Ama felaketi ve teslimiyeti büyük bir reform olarak
SADİR DURMAZ (Yozgat) Cumhuriyet tarihinin en
başarısız Tarım Bakanısın. Çiftçi öldü, çiftçi!
GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla)
ifade edip bir de bugünle, AK PARTİyle bunları mukayese
etmeye kalkınca
SADİR DURMAZ (Yozgat) Çiftçi harmandan
kalktı, telefonlar durmuyor.
GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Devamla)
bu pişkinlik karşısında, doğrusu
bazı bilgileri sizlerin tekrar bilgisine sunmak farz oldu.
SADİR DURMAZ (Yozgat) Pişkinlik sana mahsus!
GIDA, TARIM ve
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu gensoruyu verenlerin hafızası çok
zayıf olabilir.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Anguslardan kimler zengin oldu Sayın Bakan,
onları açıkla! Kimlerin cebine kaç para aktardın devletin
kesesinden, anguslardan?
GIDA, TARIM ve
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Kendi geçmişlerini
unutmuş olabilirler. On yıllık AK PARTİ iktidarının
icraatlarını karaladıklarında, kendi
bıraktıkları tabloyu görünmez hâle getirebileceklerini
zannediyor olabilirler
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Tablonuz bu Sayın Bakan, on yıl sonraki tablonuz bu!
GIDA, TARIM ve
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
ama eğer olan biten
her şey kayıtlıysa, o zaman unutma isteği sadece unutmak
isteyenler üzerinde etkili olur ve millet unutmaz, asla bunu unutmadı da.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Unutmayacak. Tablonuz bu Sayın Bakan, bu tablonuz.
GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Çünkü devletin kayıtları da
milletin hafızası da zannedildiği kadar güçsüz ve zayıf
değildir.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Göreceksiniz.
GIDA, TARIM ve
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Milletimiz, samimi
gayretleri hiçbir zaman karşılıksız bırakmadı.
Kim vefalı ve hasbi davranmışsa, halkımız da ona
karşı aynı vefa ve samimiyetle muamelede bulundu. Nitekim her
seçimde AK PARTİnin oyunu artırması bunun göstergelerinden biri
oldu. Bu gensoruyu veren partinin ülkeyi devri iktidarında ne hâllere
düşürüp gittiğini bütün millet biliyor aslında.
Siz değerli
milletvekillerime, 1999-2002 yılları arasındaki üç buçuk
yıllık tarım sektörünü yöneten Milliyetçi Hareket Partisinin
tarımı ne hâle düşürüp gittiğini, bizim de MHPden
devraldığımızı nasıl imar ve inşa
ettiğimizi, nerelere taşıdığımızı, on
yıllık iktidarımızda hangi seviyeye yükselttiğimizi,
devletin resmî rakamlarıyla zaman tünelinde kısa bir gezintiyle
sizlere arz edeceğim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; MHPnin devri iktidarında
tarımın bu ülkeye kattığı gelir giderek azaldı.
Bakın, bir şey söyleyeceğim: 1998 yılında
tarımın gayrisafi hasılası 33,8 milyar dolar.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Elmayla armudu toplama!
GIDA, TARIM
VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - MHP 33,8 milyar
dolarlık bir tarım sektörü devralıyor. Ne yapıyor üç buçuk
yılda? Yüzde 30 bunu azaltıyor; 23,7 milyar dolara düşürüyor.
Bizler de nereden aldık? 23 milyar dolardan devraldık. Ne
yaptık?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Saman bırakmadınız, saman!
GIDA, TARIM
VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Hakkında gensoru
verdiğiniz Bakanın içinde bulunduğu Hükûmet ne yaptı? Yüzde
161 artırarak 23,7 milyar doları 62 milyar dolara çıkardı.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Bakan, Diyarbakırda dağıttığın
hayalî kredileri bir açıkla. Savcılık niye soruşturma
açtı, onları bir açıklasana!
GIDA, TARIM
VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, siz yüzde
30 azalttınız, biz yüzde 161 artırdık, aramızdaki fark
bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından
gürültüler)
SADİR
DURMAZ (Yozgat) Çiftçi hapiste
Çiftçi hapiste
Onlara cevap ver!
ALİM
IŞIK (Kütahya) Yolsuzluklara cevap ver, yolsuzluklara, döneminizde!
GIDA, TARIM
VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, sizin döneminizde, Dünya Bankası verilerine göre
Bakın, rakamlar, kitaplar elimde. Bu, OECDnin raporu; bu,
Birleşmiş Milletler Gıda Tarım Teşkilatının
Türkiye Başarı Raporu; bu, Uluslararası Açlıkla Mücadele
Enstitüsünün Türkiyeyle ilgili başarı tablosunu
yazdığı rapor; bütün bunlar hep burada yazıyor. Sadece biz
söylemiyoruz, bütün dünya biliyor bu başarı hikâyesini.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) Kendi vatandaşın acından ölüyor, bırak
dünyayı.
GIDA, TARIM
VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, şimdi, biz, 2008den bu yana, bu üretim düzeyiyle,
tarımsal gayrisafi hasılamızla, yurt içi hasılamızla
dünya ülkeleri içerisinde MHPden devraldığımız 11inci
sırayı 7nci sıraya çıkardık dünyada. Avrupada 4tü,
Türkiye şu anda 1inci sırada. Bizim sizinle aramızdaki fark bu.
Siz yüzde 30 indirdiniz tarımı, biz yüzde 161 artırdık ve
dünyanın 7nci büyük tarımsal gücü hâline getirdik. Herhâlde bu da
gensoru vermeyi gerektiriyor.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Bir gecede millî geliri 3 katına
çıkardınız! Rakamları takla attır, tarımı
iyileştir!
GIDA, TARIM
VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, devri iktidarınızda, bakın, bir şey daha söyleyeceğim...
ALİM
IŞIK (Kütahya) Hayvan sayıları ne oldu? Nerden nereye geldi
hayvan sayıları?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bunlar hep rakamlar,
devletin kayıtlı rakamları. Şimdi, 1998-2002 arasında
tarım ihracatı 5 milyar dolardan 4 milyar dolara düştü MHP
iktidarı zamanında.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) - Yalan söylüyor.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Ne kadar azaltma? Yüzde
20. Biz ne yaptık? Biz, 4 milyar dolardan devraldık tarım
ihracatını 15,3 milyar dolara çıkardık.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Sayın Bakan, çiftçi hapiste, hapiste. Yerköyde şu anda 4
tane çiftçi tutuklu, gözaltında sayenizde. Eskişehirde 30 tane
çiftçi hapiste.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bakın, bunun yüzde
artışı ne? Yüzde 277. Yani siz yüzde 20 azalttınız,
biz yüzde 277 artırdık.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Mazot ne oldu Sayın Bakan, mazot? Devri
iktidarınızda mazot, gübre, yem ne oldu? Onları açıkla.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Değerli
kardeşlerim, Türkiye bugün 75 milyon vatandaşımızı,
31,4 milyon turisti besliyor, üstüne 3,5 milyar dolar gıda maddesi
dış ticaret fazlası veriyor, dış ticaret fazlası
veriyor.
ALİM
IŞIK (Kütahya) 7 milyar liraya sattığınız inekler
şu an 2 milyar lira. Millet battı.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Yani bu kadar insan
beslendikten sonra bu ülkede, üstüne de 3,5 milyar dolarlık gıda
maddesi ihraç ediyoruz; Türkiye buraya geldi.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Geçen hafta 4 kişiyi hapse attılar Yerköyde.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Boş laflarla tabii
peynir gemisi yürümez. Bunun gerçeklerini, hakikatlerini bileceğiz,
rakamları böyle konuşacağız.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Siz gemicik yürütmeye alıştığınız
için
Gemiciklerden bahset, gemiciklerden; peynir gemisi değil, gemicik.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, hani biraz
önce dendi ya burada Efendim, biz büyük reform yaptık tarımda. Aha,
reform bu. Bak, bu, devrin, Milliyetçi Hareket Partili Tarım
Bakanıyla Sanayi ve Ticaret Bakanının altında imzası
bulunan, bir de Kemal Dervişin, Dünya Bankasına yazılan taahhüt
mektubu. Bakın, burada bununla neler yapılmış? Bu İngilizcesi,
burada da Türkçesi var. Size ikisini de vereyim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Ne güzel!
ALİM
IŞIK (Kütahya) Daha önce de okudun bize onu. On senedir onu orada
gösteriyorsunuz.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Verdim, geçen gün de
istediniz ama anlamamışsınız.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) On senedir sığınacağınız tek argüman
bu.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bakın, değerli
arkadaşlar, bu mektupta ne diyor biliyor musunuz Milliyetçi Hareket
Partili bakanlar Dünya Bankasına? Diyor ki: Biz, kimyevi gübre
desteğini kaldıracağız. 1/1/2002 tarihinde de
kaldırıyorlar. Elhak, sözlerinde duruyorlar. İki, Zirai
mücadele ve veteriner ilaç desteğini
Daha önce fatura bedellerinin yüzde
30una kadar ödeniyordu.
1/1/2002 tarihinde kaldırıyoruz.
Şeker pancarı, tütün, fındık ve pamuk gibi ürünlerde
Hani
biraz önce burada bahsedildi ya şöyle oldu, böyle oldu diye. Bu ürünlerde
uygulanan pazar fiyat desteği ve taban fiyatı
uygulamalarını kaldıracağız. diyorlar. 2001de onu da
kaldırıyorlar. Tarımda kullanılan elektrik desteği,
ucuz elektrik kullanım desteği 2002 yılında
kaldırılıyor; bakın burada.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Bakan, döneminizde tarım bölündü,
tarımcı bölündü!
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Reform, reform, acayip
bir reform!
ALİM
IŞIK (Kütahya) Kendi seçim bölgene yağdırdın, diğer
yerleri mahvettin! Bunu Türk milleti biliyor!
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Doğal afetlerden
zarar gören çiftçilere verilen tohumluk yardımı ve kredi
borçlarının ertelenmesi uygulamaları yine
kaldırılıyor, bu taahhütname gereği 2002 yılında
kaldırılıyor.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Olmayan ineklere kredi verdin Diyarbakırda,
memleketin başka yerindeki inekleri sattırdın! Bunu herkes
biliyor!
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Tarımda faiz
sübvansiyonu vardı eskiden, çiftçiler lehine, çiftçilere ödenen; bunu da
kaldırıyorlar, normal ticari faizler düzeyine çıkarıyorlar
yani yüzde 59.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Bakan, döneminizde süt ne oldu, süt; yem ne
oldu, mazot ne oldu, gübre ne oldu? Bunları bir açıklasanıza!
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, değerli
kardeşlerim, bakın, siz bunların hepsini kaldırdınız.
Sizin reformunuz bu!
ALİM
IŞIK (Kütahya) Milleti batırdınız, ondan sonra buraya
gelip konuşuyorsunuz!
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Kimin için? Dünya
Bankası. Kime? Dünya Bankasına söylüyorsunuz. Niçin? Diyorsunuz ki:
Bize biraz borç para verin. Onlar da diyorlar ki: Biz size vermiyoruz, siz
bu parayı çarçur ediyorsunuz, iyi yönetemiyorsunuz. Böyle söylüyorlar.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Süt projesi ne oldu Sayın Bakan? Süt projesi bir
ayda bitti.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Eğer siz şu
taahhütlerde bulunursanız, bizi inandırırsanız size borç
para vereceğiz. ve bu mektubun hikâyesi bu arkadaşlar, bunu böyle
yapıyorlar.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Bakan, Bu adamı deliğe süpürmeyin, bunu kullanın.
diyenler kim?
ALİM IŞIK
(Kütahya) Süt projesi ne oldu, süt? Sütler bozuk çıktı! Sütler
bozuk çıktı, proje bitti!
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, böyle
kalkıp da böyle hani Tarım şöyle oldu, buraya geldi, falan
filan. demek hoş değil, doğru değil.
Değerli
milletvekilleri, çiftçinin alın terini, hakkını vermediniz. 2002
yılı seçim yılı, o yıl 1,8 milyar lira çiftçiye destek
veriyorsunuz. İyi; ama bakın, popülizm burada. 2001 yılında
593 milyon, 2000 yılında 344 milyon -bunlarda hep MHP var, Tarım
Bakanlığını MHP yönetiyor- 99da 226 milyon. Yani 2002
yılına geldiğinde, o yıl seçim yılı olunca,
doğrudan gelir desteği adı altında, halkın tarla
parası dediği, biraz önce burada da dile getirilen ve reform diye
söylenen şey orada veriliyor.
Şimdi, biz
tarımı destekledik, desteklemeye devam edeceğiz. 1,8 milyar
liradan aldığımız desteği 7,7 milyar liraya
çıkardık, 2013 yılında bu 9 milyar liraya
çıkıyor, 9 milyar.
OKTAY VURAL
(İzmir) Her yerden arıyorlar ya. Sana saygılarını
sunmak isteyen çiftçiler var!
ALİM
IŞIK (Kütahya) Bozuk çıkan sütlerin hesabını ver
bakalım! Ne oldu süt projesi?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, ben size
soruyorum: 1,8 milyar lirayı bir düşünün, bir de 9 milyar lirayı
bununla mukayese edin. Kaç kat artmış? Biz, o kadar kat, sizden en az
o kadar kat daha fazla çiftçiye de, tarıma da değer veriyoruz
demektir.
Şimdi, siz
faizleri yükselttiniz, biz faizleri düşürdük. Siz desteği çiftçilere
kestiniz, biz yeni destekler getirdik. Siz küçülttünüz, biz büyüttük
tarımı. Şimdi de gelmiş Tarımı,
hayvancılığı bitirdiniz. diyorsunuz.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Bir bir söyleyeceğiz hiç merak etme.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Ee, doğrusu bu da
güzel bir pişkinlik örneği, bunu da saygıdeğer milletimizin
takdirine bırakıyorum.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Çiftçiyi harmandan kaldırdın, çiftçiyi. Çiftçi telefon
ediyor, hapislerde sürünüyor sayende.
OKTAY VURAL
(İzmir) Bak, bak, çiftçiler saygılarını sunuyor sana,
saygılarını! Şanlıurfadan arıyorlar, Harrandan
arıyorlar, Adıyamandan arıyorlar, O konuşan
milletvekiline de. diyorlar.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tarımsal kredi faiz
oranları 2002 yılında, Ziraat Bankası yüzde 59, tarım
kredi kooperatiflerinde yüzde 69. Peki, bugün ne, AK PARTİ iktidarında?
Sıfır ile 7,5 arası, sıfır.
OKTAY VURAL
(İzmir) Saygılarını iletiyorlar!
ALİM
IŞIK (Kütahya) - Adıyaman arıyor, Adıyaman.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Geçen sene 6,6 milyar
lira faizsiz kredi uygulandı, çiftçilere verildi.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Verdin de ne oldu? Şimdi geriye dönük komisyon istiyorsun.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, değerli
arkadaşlar, 530 milyon lira tarım kredi, artı, Ziraat
Bankası çiftçiye kredi veriyor yüzde 58 ve 59la 68 arasında. 2011
yılında 22,3 milyar liraya çıktı bu.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Bakanım, hapiste olan çiftçi sayılarını
bir söyler misiniz? Şu anda ödeyemediği için hapse girenler, taahhüdü
ihlal suçları, kaç kişi? Onları da söyle.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, şunu
söyleyeceğiz: Bak, sizin o 530 milyon lira, alınan kredinin ne
kadarı geriye döndü. Yani öyle ya
Çiftçi, bu aldığı
kredinin ne kadarını geriye veriyor? Ziraat Bankası kredilerinin
geriye dönüş oranı yüzde 38, bugün yüzde 99, yüzde 99. Yani, 22,3
milyar çiftçi kredi alıyor
ALİM
IŞIK (Kütahya) - Hapiste olanların sayısını söyle.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Ama bunun yüzde 99unu
geri ödüyor, geri ödeyebiliyor. Demek ki bu kredi doğru yerde
kullanılmış, doğru kişiye verilmiş,
çalıştırılmış, üretime dönüşmüş ve borç
da ödenmiş.
OKTAY VURAL
(İzmir) - Sayın Bakan, sana saygılarını sunan
çiftçilerimiz var!
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi, sabit fiyatlarla tarımda
yatırım, bu da çok önemli. Yani, tarım sektöründe
yatırım yapıldı mı yapılmadı mı?
Bakın, 1998-2002
KAMER GENÇ
(Tunceli) Açıklasana. 7,5 milyon lira Ziraat Bankasından faizsiz
kredi verdiniz, onu açıkla.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Otur, otur.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Beni dinle. 7,5 milyon lira
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Konuşunca gelir
konuşursun burada.
Yüzde 44
azalmış 98-2002 arasında. Bizim dönemimizde yüzde 160
artmış, yüzde 160.
OKTAY VURAL
(İzmir) - Sayın Başkanım, vatandaş arıyor, acaba
bizi de bağlayamazlar mı diye.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Niye verdiniz?
BAŞKAN
Sayın Genç, lütfen yerinize
OKTAY VURAL
(İzmir) Vatandaş Sayın Bakana saygılarını
sunuyor!
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Ne? Artan ne? Artan,
tarıma yapılan sabit sermaye yatırımları, yüzde 160
oranında artmış.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Kaç tane, 7,5 trilyon lira, yandaşlarınıza Ziraat
Bankasından faizsiz kredi verdiniz, onu söyle.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Sayın Bakan, beraber istersen Diyarbakıra, Bismile
gidelim. Bu rakamlar doğru değil.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Memlekette saman bırakmadınız, saman.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 99-2002 döneminde özel sektör tarafından da
yapılan yatırımlarda yüzde 844 oranında cari fiyatlarla bir
artış var.
OKTAY VURAL
(İzmir) İşte gerçek burada, bak, arıyor,
saygılarını sunuyor Sayın Bakana!
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Şimdi, Üretimden
vazgeçildi, üretim düştü. dendi biraz önce burada. O rakamların
hiçbirisi gerçeğe dayanmıyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) Daha gelecek, gensoruların arkası gelecek,
kaçamayacaksın.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Kayıtlara geçsin
diye söylüyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İşte Tahıl düştü. dendi, Şu. dendi, Bu. dendi;
bunların, bu rakamların gerçekle bir bağı,
bağlantısı yok.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Bakan, mazotu açıklayın yeter.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) 98-2002 arasında
tahıl üretimi yüzde 7 azalmış, 33 milyon 200 bin tondan 30,8
milyon tona düşmüş 98-2002 arası. 2002-2012 arasında yüzde
8,3 artmış; 33,4 milyon tona çıkmış.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Boş ver onları! Kaç kilo buğdayla 1 litre mazot
alıyor, onun hesabını bir ver.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Yağlık tohumlar
bahsedildi biraz önce burada, gerçek değil söylenen rakamlar, düzeltiyorum.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Son bir yılda saman fiyatları kaç kat
arttı, onu da bir açıkla. Kaça alıyorsun samanı?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Yağlık tohum
98de 1 milyon 72 bin ton, üretimi; 2002de 1 milyon 57 bin ton, 2011de 1
milyon 756 bin ton, artış oranı yüzde 66. Bu, yağlı
tohumlarda, yani kanola ve ayçiçeğinde.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Bana bildiğim matematiği unutturdun Sayın Bakan.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Bakan, vatandaş saygı
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Mısır üretimi;
teşekkür ediyorum, Sayın Seçer dedi ki: Mısır üretiminde
artış var. Elhak doğru.
OKTAY VURAL
(İzmir) Bak, Şanlıurfa, Adıyaman, ülkenin her yerinden
arıyorlar.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) 2,2 milyon tondan 4,6
milyon tona çıktı. Yüzde 100ün çok üzerinde. Ama sizin devri
iktidarınızda mısır üretimi yüzde 9 azalmış.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Sonuna kadar sizin hakkınızı savunacağız,
hiç merak etmeyin!
OKTAY VURAL
(İzmir) Hiç merak etmeyin! Perişan ettiniz ya!
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Şimdi, meyve üretimi
98-2002 arasında yüzde 4 azalmış -hani fotoğrafları
gösteriyorlar ya- 13,9 milyon tondan 13,4 milyon tona düşmüş. Biz
yüzde 37 arttırmışız, yüzde 37; 18,3 milyon tona
çıkardık.
Şimdi, üretim
azalmadığı gibi verimlilik de arttı. Buğdayda demin
söylendi, değerli arkadaşlar, Sayın Seçer; buğday
ithalatının Türkiyede yüzde 50si özel olarak kalitesiz çünkü
işlenip Uzak Doğu pazarlarına bisküvilik yem, bisküvilik un olarak
ihraç ediliyor. Türkiye dünyada 14üncü sıradayken -biz devraldık-
buğday unu ihracatında şu anda 1 numara. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Bakan, süte gel, ete gel, mazota gel, yeme
gel, gübreye gel. Bunlardan hiç bahsettiğin yok, vatandaşın
derdi bunlar.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Türkiye, net, dünyada
buğday unu ihracatçısı. Türkiyenin ihtiyacı 18 milyon ton,
Türkiye bu sene de 20.1 milyon ton buğday üretti.
Doğrudur, ithalat yapıyor ama bu, sanayicinin ham maddesi için ilave
bir değer yaratsın diye işlenip dışarıya ihraç
edilmek üzere yapılıyor.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Bakan, yandaşlara 7 milyar liradan kaç
inek sattırdın, şimdi kaç tanesi kaldı; bunları bir
açıkla.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Yoksa Ne sünenin
kalitesinde ne sünenin verdiği zararda bir düşme var ne de
Türkiyenin kaliteli buğday ihtiyacı içeriden
karşılanmıyor. gibi bir iddia doğrudur, bunlar doğru
değil.
OKTAY VURAL
(İzmir) - Bütün işleri güçleri para, akçeli işler.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; turunçgil üretimi bakın, bu çok önemli- şimdi, 2,5
milyon ton devralıyoruz, şu anda yüzde 45 artışla 3,6
milyon tona çıkmış. Şimdi, deniyor ki: Turunçgil elde
kaldı, pazarlanamadı. Bakın, şimdi,
pazarlamasını söyleyeyim size, ihracatı söyleyeyim.
ALİM
IŞIK (Kütahya) 7 milyara sattırdığın süt inekleri ne
oldu Sayın Bakan, bir onu açıkla.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bak, bizde her şeyin
cevabı var.
ALİM
IŞIK (Kütahya) 7 milyar liraya yandaşlara
sattırdığınız inekler ne oldu?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Her şeyin
cevabı var, hiç orada endişeniz olmasın.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Kaç kişiye kaç inek sattınız? Bu milletin
sonu
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bakın, 2002
yılında, Türkiye 2,5 milyon tonun 811 bin tonunu ihraç ediyor
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Sayın Bakan, sadece bir soru: 2002 yılında buğday
kaç liraydı, mazot kaç liraydı; şimdi ne kadar? Kaç kilo
buğdayla
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
ama şu anda 1,5
milyon tonunu ihraç ediyor Türkiye 3,6 milyon tonun. Yani ne kadar
artış? Yüzde 1,1 milyar dolara çıkmış ihracat
değeri.
OKTAY VURAL
(İzmir) - Saman kaçaydı, yem kaçaydı? Hikâye anlatıyor.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Geç bunları, geç
OKTAY VURAL
(İzmir) - Sayın Başkan, vatandaş çıldırıyor ya!
Meclisin telefonları kilitlenmiş, Grubu arıyorlar.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - 2002-2011 döneminde,
ihracat miktarı yüzde 84 artmış, parasal olarak da yüzde 326. Onlar
size demesinler mi siz 99-2002 tarihinde
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE
(Yalova) Başbakan size ne dedi? Bildiğim matematiği bile
unutturdun bana. dedi. Başbakan haklı galiba.
Başbakan öyle
dedi mi Sayın Bakan? Bildiğim matematiği bana unutturdun. dedi
mi Başbakan size?
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Başkan.
Yapmayalım
efendim
Teşekkür
ediyorum, sağ olun, teşekkür ederim Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) - Sayın Başkanım, vatandaş arıyor,
Meclisin telefonları kilitlenmiş. Bunlar doğru değil. Ne
olursunuz biz konuşalım orada. diyor. Bağlayın. diyorlar
ama böyle bir imkân yok.
BAŞKAN
zapta geçti.
Efendim, böyle bir
usulümüz yok biliyorsunuz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Yani, saygılarını sunuyorlar! Konuşur
musunuz Sayın Bakan?
BAŞKAN Bir
saniye
Görüşmeler
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Bakan konuşur musunuz?
BAŞKAN - Bir
saniye, bir saniye efendim.
VAHAP SEÇER
(Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun.
VAHAP SEÇER
(Mersin) Asılsız, mesnetsiz iddialarda bulunulduğu söylendi.
Verilen rakamların yanlış olduğu söylendi. Bu konuda söz
almak istiyorum.
BAŞKAN
Sizin rakamınızı doğru dedi.
VAHAP SEÇER (Mersin)
Efendim, sataşma var. Ciddiyetsizlikle suçladı, samimiyetsizlikle
suçladı, yalancılıkla suçladı Sayın Bakan bizleri.
BAŞKAN
Peki, birer dakika, lütfen.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Bakan, çiftçimiz arıyor. Konuşur musunuz?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Şandır, size de vereceğim, bir dakika efendim.
Buyurun.(CHP
sıralarından alkışlar)
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Mersin Milletvekili
Vahap Seçerin, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Ekerin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
VAHAP SEÇER
(Mersin) Şimdi, Sayın Bakan kendi dönemindeki icraatları
anlatmaktan çok, 57nci Hükûmet dönemindeki tarımla ilişkili
siyasetten, politikalardan bahsetti.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Başka bir şey yok ki söyleyecekleri.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Bakan, konuşur musunuz çiftçiyle telefonda?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) Biz çiftçilerle
konuşuyoruz. Sizin aracılığınıza
ihtiyacımız yok.
VAHAP SEÇER
(Devamla) Muhalefeti ciddiyetsizlikle suçladı, samimiyetsizlikle
suçladı, iftirayla suçladı.
OKTAY VURAL
(İzmir) Telefonda, telefonda.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) Biz her zaman
çiftçilerle konuşuyoruz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Kaçıyor, kaçıyor!
VAHAP SEÇER
(Devamla) - Şimdi, ben burada milleti temsil ediyorum, ben samimiyetsizsem
Türk milleti de samimiyetsiz, ben ciddiyetsizsem Türk milleti de ciddiyetsiz.
Bu
şikâyetleri biz uydurmuyoruz. Akdenizdeki narenciye üreticisi, Orta
Anadoludaki buğday üreticisi, Türkiyenin dört bir tarafındaki
hayvan yetiştiricisi, Trakyadaki ayçiçeği üreticisi bu
şikâyetleri belirtiyor.
Hayvancılıkta
kriz yok mu? 1 kilo sütle? 1 kilo yem alınabiliyor mu?
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Bakan, bakın, vatandaş diyor ki:
Telefonu ver de ben konuşayım. diyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) Almıyor telefonu, almıyor. Vatandaş arıyor.
VAHAP SEÇER
(Devamla) Hayvanlar yol parasına satılıyor mu? Bu
şikâyetler size geliyor mu? O zaman biz yalan söylemiyoruz, halk yalan
söylemiyor.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) Halk değil,
siz çarpıtarak söylüyorsunuz; halk doğru söylüyor.
VAHAP SEÇER
(Devamla) - Sayın Bakan Tarım Bakanlığını idare
edemiyor, onun heyecanı içerisinde. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Seçer, teşekkür ediyorum.
Sayın
Şandır, buyurun efendim.
Bir dakika içinde,
lütfen
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Bir dakika olur mu Sayın Başkan?
3.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin Milliyetçi Hareket Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkan, çok söze gerek yok, bir dakika yeter.
On
yıldır bu ülkeyi yönetiyorsunuz ve Tarım
Bakanısınız. On yılın sonunda ulaşılan
sonuç: Yurt dışından hayvan ithal ediyorsunuz, cumhuriyet
tarihinde ilk defa.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) Onu da siz
başlattınız. Rakamları çıkarırım bak.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Hayvan yetmiyor, karkas et ithal ediyorsunuz.
Sayın Bakan,
bakın, bu iktidarınızın sonucu, basın mensupları
çekiyorlar, bu iktidarınızın sonucu. Birkaç gün önce Anadoluda
çekilen fotoğraflar; çiftçi alın terini nasıl çöpe döküyor
burada gösteriliyor; işte, bu, Kumlucada çekilmiş fotoğraf.
Değerli
arkadaşlar, bunlar 2002den kalma değil;
iktidarınızın, Sayın Bakanın dönemindeki çiftçinin
durumunu gösteren şeyler.
Bakın, ben
size bir şey söyleyeyim. Değerli arkadaşlar, ne söylerseniz
söyleyin, düne sığınarak kendinizi anlatamazsınız.
Limon 2002de 1 liraydı, mazot 1 liraydı; bugün limon 30 kuruş,
mazot 4 lira; iktidarınızın eseri budur. Çiftçiye
yaptığınız zulümdür Sayın Bakan, Allah bunun
hesabını sizden soracaktır. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şandır.
VIII.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili
Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın; Türk
tarım ve hayvancılık sektörlerini yanlış uygulanan
politikalar ile bitirme noktasına getirerek çiftçileri ve üreticileri
sıkıntıya soktuğu iddiasıyla Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkında gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/19) (Devam)
BAŞKAN -
Gensoru üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususunu oylarınıza sunacağım.
OKTAY VURAL
(İzmir) Bir dakika efendim, bir dakika
BAŞKAN
Buyurun efendim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Yine arayanlar var Sayın Bakanı. Yine arayanlar var
vallahi.
BAŞKAN
Zapta geçiyor efendim.
Teşekkür
ediyorum.
Gensoru
önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Gensoru önergesi kabul edilmemiştir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, aslında niye siz bugün kürsüye
çıktınız? Sayın Başkan, sana bir sual soruyorum: Bugün
niye çıktın kürsüye? Burada 4 tane Meclis Başkan Vekili var.
BAŞKAN -
Şimdi, bu kısmın ikinci kısmında bulunan (11/16)
sayılı gensoru önergesi az önce okunan önerge doğrultusunda geri
çekilmişti.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bir dinler misin beni ya, bir dinler misin! Ya bir dakika, dinler
misin Başkan Vekili
BAŞKAN -
Diğer önergeye geçeceğiz.
Şimdi
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.21
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
3üncü sırada
yer alan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın; terör ve bölücü terör örgütüyle ilgili
yaptığı açıklamalarla, terörle mücadele eden güvenlik
güçlerinin moralini ve azmini zayıflattığı iddiasıyla
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç hakkında bir
gensoru açılmasına ilişkin (11/17) esas numaralı gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelere başlıyoruz.
2.- Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili
Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın; terör ve
bölücü terör örgütü ile ilgili yaptığı açıklamalarla
terörle mücadele eden güvenlik güçlerinin moralini ve azmini
zayıflattığı iddiasıyla Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/17)
BAŞKAN
Hükûmet? Yerinde.
Önerge daha
önce bastırılıp dağıtıldığı ve
Genel Kurulun 6/11/2012 tarihli 16ncı Birleşiminde okunduğu
için tekrar okutmuyorum.
Sayın
milletvekilleri, Anayasanın 99uncu maddesine göre, bu görüşmede
önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline
ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma
süreleri, önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer
dakikadır.
Şimdi,
söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum
Önerge
sahibi Sayın Sinan Oğan, Iğdır Milletvekili.
Sayın
Oğan, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan
BAŞKAN
Süreniz on dakika efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Biz burada milletvekiliyiz. Herhangi bir konuda şey
ettiğimiz zaman başını öne eğiyorsun,
bakmıyorsun. Milletvekiline saygılı olmak zorundasın, bir.
Bugün niye
çıktın sen o kürsüye?
BAŞKAN
Arkadaşımız
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bugün
Hayır efendim
BAŞKAN
Bir saniye
Bir saniye durur musun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Niye oturacağım canım!
BAŞKAN
Sorunuza cevap vereyim.
Niye
çıktım? Arkadaşımız rahatsız, rica etti
çıktım.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Rahatsızsa, o zaman, öteki muhalefet partisi başkan
vekili çıkar, illa AKPnin keyfî idare eden Meclis başkan vekilleri
mi çıkacak?
BAŞKAN
Arkadaşımız benden rica etti.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bu Divan da usule göre oluşturulmamıştır.
BAŞKAN
Siz hayalî konuşuyorsunuz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır, Divan tek partiden oluşmaz.
BAŞKAN
Arkadaşım benden rica etti, ben de Peki. dedim. Gidin, sorun.
Böyle bir şey yok.
Lütfen
yerinize oturun
Lütfen yerinize oturun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Öyle hareket edemezsin sen. Elini öyle itemezsin.
BAŞKAN
- Lütfen yerinize oturun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Divanı usule göre teşekkül ettirmemişsiniz. Divanda
3 tane AKPli var, Divanı yönetemez. Divanı usulüne göre
teşekkül ettirmek zorundasın. Bakın bu kadar keyfîlik
BAŞKAN
Divanı usulüne göre teşekkül ettirdik efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bu kadar keyfîlik yaparsanız oraya oturtmayız seni de!
BAŞKAN
Lütfen yerinize oturun, sözleriniz zapta geçti, bir şeyiniz varsa itiraz
edersiniz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Lütfen, burada, usullere riayet edin.
BAŞKAN
Sayın Oğan, buyurun.
MHP GRUBU
ADINA SİNAN OĞAN (Iğdır) Efendim, süreyi yeniden açar
mısınız, on saniye
BAŞKAN
Efendim, verdim, müsaade ederseniz.
MHP GRUBU
ADINA SİNAN OĞAN (Iğdır) Teşekkür ederim.
Saygıdeğer
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle bir hadisi
hatırlatmak isterim: La hayra fil-kizb: Yalanda hayır yoktur.
Biraz önce
Sayın Bakan burada, tarımda neler yaptıklarını
anlattı. Iğdırdan vatandaşlarımız aradı,
şeker pancarını Iğdırda bitiren Sayın Tarım
Bakanına lütfen, yalan konuşmamasını söylememi rica etti,
ben de vatandaşımın bu ricasını yerine getiriyorum.
Onlarca daha benzer telefonları ben ve arkadaşlarımız
aldık ama Sayın Bakan tabii, o telefonlara bakmak için önce yüz ve
yürek olması lazım, hemen çekip gittiler.
SONER AKSOY
(Kütahya) Sen onu seçimlerde anlarsın.
SİNAN
OĞAN (Devamla) Şimdi, bugün Sayın Başbakanın bir
konuşmasını dinledik grup toplantısında. Kendince
gensoruları hafife alan, kendince, Milliyetçi Hareket Partisinin
gensorularını, amiyane tabirle, tiye almaya çalışan bir
üslupla, burada parlamenterlerin ve muhalefetin elindeki, Anayasanın,
İç Tüzükün verdiği en önemli araçlardan birisi olan, millet
adına denetim yetkisini yapan muhalefete Niye gensoru veriyorsunuz? gibi
acayip bir soru sordu.
Değerli
milletvekilleri, muhalefet niye var? Muhalefet, iktidarın
yanlışlarını düzeltmek için, iktidara doğru yolu
göstermek ve millete de iktidarın bu yüzünü göstermek için var ama
Sayın Başbakan Yardımcısı buna engel oluyor. Niye
vatandaşın bilgi alma hakkına engel oluyorsunuz?
Vatandaşın bilgi alma hakkına engel olmak için, Sayın
Başbakan Yardımcısı niye bu kadar çaba içerisindesiniz?
Kendinize bu kadar güveniyorsanız, diğer, yarınki gensorumuzda
bu konulara gireceğiz, göreceksiniz.
Değerli
milletvekilleri, dünyada milyon dolarlık adası olanlar var ama
Türkiye'de de milyonlarca insanın yüreğine ateş
düşürmüş terörist başı Abdullah Öcalanın adası
var. Bu yetmezmiş gibi Sayın Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç Abdullah Öcalan ev
hapsine çıkabilir. diyor. Ben de buradan Sayın Başbakan
Yardımcısına soruyorum -Eğer TOKİ Bakanı da
buradaysa- talimatı TOKİ Bakanına vereceksiniz de Sayın
Başbakan Yardımcısı, Abdullah Öcalanın
villasını da TOKİye mi yaptıracaksınız ev hapsine
çıkararak?
Sayın
Başbakan Yardımcısının son dönemlerdeki
konuşmaları, eylemleri, Başbakanla iyi polis, kötü polis
oynamaları -ağlamadan sorumlu olduğu için Sayın
Başbakan Yardımcısı- arada bir de ağlamaları ve
Türk milletinin ağlayan analarının, âdeta, o
ağlamasıyla dalga geçer gibi teröriste de arada bir
ağlamaları, inanın tek başına bu bile bu gensoruyu
fazlasıyla hak ettirmektedir.
Konu terör olunca,
insan tabii, on yılda nereden nereye geldiğimizi sormadan edemiyor.
Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak 2002de iktidarı size devrederken,
iktidara geldiğinizde sadece bir yılda 6 tane şehidimiz
vardı; bu bile fazladır. Bir yılda 6 şehit bile
fazladır. Gönül ister ki, 1 tane bile şehidimiz olmasın. Gönül
ister ki, 1 kişinin bile burnu kanamasın ama sizin devri
iktidarınızda yıkım koordinatörü Başbakan
Yardımcısının ve ağlamadan sorumlu Başbakan
Yardımcısının koordinatörlüğünde maalesef her gün
Türkiyede şehit haberleri gelir oldu.
Maliye
Bakanlığı Mali Suçlar Araştırma Kurulu MASAK, geçen
yıl devrim vergisi adı altında terör örgütünün 28 milyon lira
para topladığını ifade ediyor. BDPli belediye
başkanlarının maaşlarının bir
kısmının PKKya aktarıldığını ifade
ediyor; MASAKın raporundan okuyorum. Siz, belediye
başkanlarının şimdi yetkisini daha da artırarak ve bu
geçirdiğiniz yasayla, aslında PKKya da bir yönüyle hizmet
ettiğinizi de unutmayın.
Biraz önce, bir
sayın konuşmacı şunu ifade etti, dedi ki bir günde Meclisin
çalışmasının maliyeti şudur. Meclisin bugün normal
çalışma süresi. Peki, bölünme yasası için Meclisi pazar günü,
cumartesi günü, çalışma günleri dışında niye
çalıştırdınız? Bunun faturası millete yüklenmiyor
mu? Bunun hesabını vermeden gelip burada, utanmadan bugün muhalefetin
muhalefet yapma görevini engellemeye çalışıyorsunuz. Bir de
bunun maliyeti olduğunu ifade ediyorsunuz. Sizin yanlış
politikalarınızın -Sayın Başbakan
Yardımcısı sizin yanlış
politikalarınızın- terörü övmenin, terör örgütüne dolaylı
da olsa moralman destek vermenin Türk milletine maliyetinden sizin haberiniz
var mı? Sizin bundan haberiniz var ama maalesef işinize gelmiyor.
Bingölde 10
şehidimizin olduğu gün Başbakan Yardımcısı
Sayın Bülent Arınç diyor ki: Terör örgütü, teröristler
akıllı davranmış. diyor. Bir bu kalmıştı.
Sayın Başbakan Yardımcısının, terör örgütüne
akıl ve moral vermediği kalmıştı. Tabii, eskiden
şöyle bir ifade kullanıyordunuz, artık son dönemlerde
kullanmıyorsunuz: Hayaldi gerçek oldu. Evet, bir Başbakan
Yardımcısının terör örgütüne akıl vermesi eskiden
hayaldi maalesef bugün gerçek oldu.
Yine bir Adalet ve
Kalkınma Partili sözcü kalkıp Birkaç Mehmet öldü diye Meclisi
toplayamayız. demişti. Sadece bu kelime bile devri
iktidarınızın içinde bulunduğu vahim durumu göstermeye
yetmektedir. Bölünme yasasını getirdiğiniz gün biz ısrarla
şehit cenazelerine katılmak için Meclisin, bir süre,
çalışmalarına ara verilmesini istirham ettik, talep ettik ama
siz buna bile karşı çıktınız. Çünkü Birkaç Mehmet
öldü diye şehit cenazesine mi gidilir? Anlayışı içerisinde
olduğunuz için, siz şehide kelle dediğiniz için ve maalesef o
kutlu Peygamber ocağına gidip, orada, şehit
olanlarımıza destek vermemizi engellediğiniz için Türk
milletinin hesabıyla hem ahirette hem de bugünün hesabıyla
karşı karşıya kalacaksınız.
Adalet ve
Kalkınma Partisinin terörle mücadele serüveninin Haburdaki rezaleti ve
Oslodaki zavallılıktan başka ne anlatılabilir bilmiyorum. Çok
şey anlatılır, Başbakan, PKKyla ilgili görüşmelerle
ilgili PKKyla görüştüğümüzü ispat edenler bilmem nedir.
demişti. Burada dahi ağzımıza alamayacağımız
bir kelimeyi kullanmıştı. Daha sonra Millî İstihbarat Teşkilatını
kendisinin görevlendirdiğini iddia etmişti. Sayın Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın söylediğine göre
İhtiyaç olursa yine görüşülür. Terör örgütüyle biz her zaman,
ihtiyaç duyduğumuz her zaman görüşürüz. diyordu. Sayın
Başbakanın sözüne de haklılık kazandırmak için
İslamda bile karı kocanın arasını bulmak için yalan
konuşmak caizdir. demişti. Sayın Başbakan
Yardımcısına Yalanda hayır yoktur. hadisini yeniden
hatırlatmak istiyorum ama sizin tabii, hayatınız yalan
olduğu için size neyi hatırlatalım, doğrusu bilmiyorum.
Geçen yıl
bütçe konuşmalarında Sayın Başbakan
Yardımcısının yine kimlik üzerine yapmış
olduğu vurgulamalar, terör örgütüne, âdeta, moral kaynağı
olmuştur. Sayın Başbakan Yardımcısının yine
aynı şekilde Terörist için ağlamayanın kalbi yoktur, insan
değildir. ifadelerini kullanan emniyet müdürüne verdiği destek de
akıllardan çıkmış değil.
Siz bütün
konuşmalarınızda Sayın Başbakan Yardımcısı,
terör örgütüne destek veriyorsunuz, siz bütün konuşmalarınızla
terör örgütünün, âdeta, moral kaynağı hâline geldiniz. Siz terör
örgütüne bu desteği verirken Mehmetçikimiz bugün bu saatte bile terör
örgütüyle mücadele hâlindedir. Tabii, bu konuda siz Kandilin Meclis
şubesiyle yarışır hâldesiniz Sayın Başbakan
Yardımcısı.
Dolayısıyla
buradan, her şeyi eline yüzüne bulaştıran AKPye şunu ifade
etmek istiyorum: Bütünleştirmenin yerine
ayrımcılığı,
ayrıştırıcılığın en büyüğünü siz
yapmaktasınız. Keşke, çuvalladığınız o
meşhur sıfır sorun politikası yerine siz kendinizi sıfır
teröre göre odaklasaydınız. Keşke, dış
politikanızın, iç politikanızın ana gündem maddesi sıfır
terör olsaydı. Sıfır terör olsaydı, hiç olmazsa sizin
gibiler, Sayın Başbakan Yardımcısı, teröriste moral,
teröriste akıl vermek durumunda kalmazdı.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Oğan.
Şimdi, söz
sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Özcan Yeniçeride
(MHP sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK
(Muş) Başkan, sıralamayı neye göre yaptınız
siz?
BAŞKAN Söz
alma sırasına göre yaptık. Yalnız, Milliyetçi Hareket
Partisinin bir ricası oldu, kendileri önerge sahipleri oldukları için
önerge sahibinden sonra yapılacak, ondan sonra
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Nasıl böyle bir şey yaparsınız
Sayın Başkan? Burada bir usul var. Söz yazılıp talep
yapılmıştır, o talebe göre sıra takip edilir. Keyfî
idare mi?
BAŞKAN
Sizin sıranızla
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Yapmayın! Ayıptır! Ayıptır
yaptığınız.
BAŞKAN
Ayıp olacak bir şey yok.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ayıptır Başkan, ayıptır!
BAŞKAN
Sizin sıranız zaten şu anda değil.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ayıptır, yapmayın!
BAŞKAN
Sizden önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu var.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Yapmayın!
BAŞKAN Bir
şey yapmadık efendim. Sayın Grup Başkan Vekiline söyledim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Keyfinize göre nasıl sıra
değiştirirsiniz?
BAŞKAN
Keyifle alakası yok.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Baluken burada bir müracaat yaptı.
BAŞKAN
Sadece arkadaşlar rica ettiler, Grup Başkan Vekiline de söyledim.
Alakası yok. Zaten sizin sıranız değil.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Sayın Başkan, bir dakika
BAŞKAN
Buyurun Sayın Yeniçeri.
MHP GRUBU ADINA
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; önce hepinizi saygıyla selamlıyorum
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Sayın Başkan, daha sonra bana ilettiniz,
yaptıktan sonra bana ilettiniz.
BAŞKAN
Bundan sonra sizinki.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Hangi Grup Başkan Vekiline sordunuz, söyler misiniz?
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Yalnız, ben gelip size sorduktan sonra bana ilettiniz.
Daha önce iletilen bir şey yok yani.
BAŞKAN
Doğru da size izah ettim. Böyle bir ricaları oldu, beraber
konuşacaklar diye. Başka bir maksadı yok.
Buyurun efendim
SIRRI SAKIK
(Muş) Ne rica ediyor?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ne ricası ya? Biraz izan olur. El insaf Başkan!
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) Türkiye Cumhuriyetinde zaman zaman devlet
adamlarının ve hükûmet edenlerin söz ve söylemlerinin çok büyük ve
toplumu etkileyici sonuçlar doğurduğu bilinmektedir. Bunun,
başından beri aynı politikanın yürüdüğü
gözlenmektedir. Şunun altını kalın çizgilerle çizmek
gerekir ki devlet adamlığı, ağzından çıkan sözün
nereye gideceğini bilen ve bu sözün, kulağının duyduğu
ve o süzgeçten geçirildikten sonra ortaya konan bir söz olması icap eder.
Geçmişte Sayın Demirelin, Sayın Mesut Yılmazın
yapmış olduğu konuşmaların, Türkiyedeki terör ve
terör direnişinin hangi noktaya ülkeyi getirdiği herkes
tarafından bilinmektedir. Bu bağlamda Türkiyede terörle teröre
karşı ortaya konan tavrın arasında bir ilişki var.
Yani terörle tavır bir terazinin iki kefesi gibi, birisi alçalmadan öbürü
yükselmiyor. Tavrınız negatif, anlamsız, ülkeye ve topluma
zararlı olabilecek anlama çekilecek düzeyde ise karşı taraftaki
terörün kendisini veya teröristin kendisini makulleştirmesi,
meşrulaştırması ve aktif hâle getirmesi de o kadar pozitif
oluyor, o kadar etkin oluyor.
Onun için terörü
yalnız başına dağdaki insanların meselesi olarak
değil, aynı zamanda siyaset adamlarının teröre
karşı aldığı tavrın bir yansıması
olarak da görmek, irdelemek ve algılamak gerekiyor.
Şimdi, ben
Sayın Bülent Arınça gelmeden önce, terörist ve bölücü faaliyetlerle
ilgili bir panorama ortaya koyduktan sonra geleceğim asıl konuya.
2001de teröre verilen şehit yoktu, 2002de 6 askerimiz terör
saldırısında şehit düştü ve özellikle 2003
yılında 21, 2004 yılında 73, 2005 yılında 92,
2006 yılında 121, 2007 yılında 118, 2008 yılında
150 şehit verildi, 2009 yılında 135 şehit söz konusu.
Bakanlık verilerine göre de 1 Ocak 2010-16 Temmuz 2012 tarihleri
arasında meydana gelen tüm iç güvenlik olaylarında 223 TSK personeli
şehit olmuş, 537 asker de yaralanmıştır.
Terör örgütü
İran, Suriye, Irak
Şimdi,
Türkiye Cumhuriyetinde terör ilk defa bu kadar çok dış
ilişkilere endeksli hâle gelmiştir. Bunu özellikle ifade etmek
istiyorum. Bilindiği gibi, Adalet ve Kalkınma Partisi önce Var,
sonra Yok dediği Kürt sorununu çözmek için demokratik açılım
adı altında bir proje devreye soktu. Aynı zaman diliminde bölücü
örgüt ele başıyla İmralıda, mensuplarıyla da Osloda
görüşme başlattı.
Görüşmeler
sürerken Hükûmet bölücülere verdiği sözler gereği uzlaşma
sürecinde askerî ve güvenlik operasyonlarını durmuştur. Asker
garnizona, vali vilayete, polis de karakola hapsedilmiştir ve terör
olayı meydana gelmeden teröristlere önleyici bir operasyon yapmak, bir
anlamda, yasaklanmış ve üstü kapalı bir biçimde bunların
yapılmaması doğrultusunda talimatlar verilmiştir.
Fırsatı kullanan bölücü örgüt, teşkilatlanmasını
tamamlama, halka nüfuz etme ve bölgede otorite tesis etme konusunda büyük
mesafeler katetmiştir. Süreç, 17 Mayıs 2005 tarihi itibarıyla
KCK adlı, Türkiye Cumhuriyetine karşı paralel bir devlet
yapılanmasını ortaya çıkarmıştır.
KCK sözleşmesinin 3üncü maddesinde KCKnın
bayrağı tanımlanıyor. 15inci maddesinde, KCK yurttaşları
arasından seçilen 7 asıl, 4 yedek üyeden oluşan yüksek adalet
divanı tarif ediliyor. Bu divan, KCK yargı sistemindeki tüm
mahkemelerin en üst düzey temyiz mercisi olarak ilan ediliyor.
KCK, boyu yönetmelikle belirlenen bayrağı,
yargıtayı olan, Türkiye Cumhuriyetine benzeyen bir çeşit devlet
modelidir. KCK sözleşmesi de bu devletimsi yapının
anayasasıdır. Bu yapının 2005 yılında yani sizin
iktidarınız döneminde ortaya çıktığı, uzun süre
demokratik bir sivil inisiyatif unsuru olarak kabul edildiği, görmezden
gelindiği, pazarlıklar sona ermeyince de üzerine gidildiği cümle
âlemce bilinmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu arada, AKP
İktidarı, iş başına geldiği 2002
yılından bu yana sayısız darbe teşebbüsüne muhatap
kaldığını iddia ederek TSK mensuplarına
karşı âdeta bir sürek avı başlatmıştır.
Bugün çok ciddi sayıda, Güneydoğuda bölücü örgüt ile ölümüne
mücadele etmiş subay bu operasyonlar sonucu tutuklanmış
bulunmaktadır. TSKnın seçkin subayları ne ile suçlandıklarını
yıllar sonra öğrenebilecekleri bir dava süreciyle Silivride baş
başa bırakılmıştır.
Bu subaylardan;
1) Oğuz Kalelioğlu, 1974 Barış Harekâtı
sırasında Mağusada Rumlar tarafından muhasara altına
alınan Türklerin direnişine komutanlık yapan kişidir. Gazimağosaya
gazilik unvanını kazandıran, belki tarihte ilk defa,
yaşarken
2) Kardakta Yunan ablukasını yararak
adaya çıkıp Türk Bayrağını çeken Kardak timinin
komutanları Ercan Kireçtepe ve Ali Türkşen hapishanede tutukludur.
3) Engin Alan, Kuzey Irakı bölücü
unsurlara dar eden, Şemdin Sakık ve Abdullah Öcalan gibi eli
kanlı, faşist, Mehmetçik katillerinin derdest edilmesinde
doğrudan görev alan kahraman bir askerdir. Kendisi bu Parlamentonun
üyesidir, hâlen Silivride tutukludur.
4) Albay Atilla Uğur, Öcalanı
sorgulayan ekiptedir. Kendisi hâlen tutukludur.
Bu bir çeşit, Nene Hatunun Erzurumda,
Hasan Tahsinin İzmirde, Şahin Beyin Antepte tutuklanması
anlamına gelmektedir. Kahramanlarını tutuklayanlar
kahramansız kalırlar.
Devamında,
Genelkurmay eski başkanlarından İlker Başbuğ,
emrindeki, NATOnun üçüncü büyük ordusuna komuta eden bir komutan, bununla
yetinilmeyip, yasa dışı silahlı terör örgütü kurmaktan
dolayı hapishanededir. Ömrünü terörle mücadeleye adamış Emniyet
Müdürü Hanefi Avcı, mücadele ettiği terör örgütünün mensubu
sayılarak tutuklanmıştır. Bugünlerde, eli kanlı terör
örgütünün iki numaralı ismi Şemdin Sakık ile PKKnın
Marmara sorumlusu, gizli tanık olarak mahkemelerce dinlenmektedir.
Bütün bunları, TSKnın içinde
bulunduğu moralsizlikle PKKnın da moral ve motivasyon
yüksekliğini karşılaştırmak için anlattım.
Ey Hükûmet size göre, bütün bu yaşananlar
tesadüf müdür? Onca olan bitende size göre, ters giden bir şey yok mudur?
Terördeki artış, TSKdaki moral bozukluğuyla yakından
alakalı mıdır, değil midir; vicdanlarınıza
bırakıyorum. TSK mensuplarına yönelik olarak haklı ya da
haksız yapılan operasyonlar ve onlar hakkında yapılan
eleştiriler, askerin moralini bozarken, itibarını da önemli
ölçüde sarsmaktadır.
Sayın Bülent
Arınçın yapmış olduğu konuşmalar TSKnın
moralini bozarken, bölücü örgüte de doğrudan ya da dolaylı olarak
büyük bir moral vermektedir.
Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın yaptığı çeşitli açıklamalar, âdeta,
bölücü terör örgütüne moral vermekte, umut aşılamakta ve bölücü
emellerine haklılık kazandırmaktadır. Bu durum terörle
mücadele eden güvenlik güçlerinin psikolojisini ve moralini doğrudan
etkilemektedir.
Şu sözler
Sayın Arınça aittir: Bazı askerleri kastederek Allah'a çok
şükrediyorum ki Türkiye, bunların zamanında bir savaşa
falan girmemiş, yoksa, bunların savaşacak hâlleri yok. Bu sözlerin
askerin moral ve motivasyonu üzerinde ne tür bir etki
yaratacağını yüce Türk milletinin takdirine
bırakıyorum.
Sayın
Arınç, yalnız asker karşıtlığıyla
değil, aynı zamanda millîlik karşıtı, Türkçe
karşıtı, İstiklal Marşı karşıtı
sözler de etmiştir. Arınç bunlardan birisini 10 Mayıs 2011 AKP
Genel Merkezinde yapmıştır. Arınç, Anayasanın
başlangıç hükümlerini kastederek İstiklal Marşından,
bayraktan şikâyetim yok ama bunların teklif edilmemesini doğru
bulmuyorum. Sadece cumhuriyete dokunulmasın, Anayasadan Türkçe, millî
marş çıkarılabilir.
Arınç, Her
toplantı başlarında İstiklal Marşının
okunması ve saygı duruşunda bulunulması da bir vehim ve bir
korkudur. diyerek bunun 12 Eylülden kalma bir gelenek olduğuna dikkat
çekiyor.
Şikâyetim
yok, yalnızca cumhuriyete dokunulmasın yeter. Demek, Türkçeye ve
İstiklal Marşına dokunabilirsiniz. demektir. Bülent
Arınçın yaptığı, kavram
yıkıcılığı ve kafa
karıştırıcılığıdır. Her şeyi
tartışmaya açanlar, her şeye müsait olanlar, eninde sonunda her
şeyini kaybederler.
Türkçe ve
İstiklal Marşı, PKKnın temel hedeflerinden birisidir.
Arınç bu konuda da benzer düşünceler dile getirmektedir.
Değerli
milletvekilleri, terörün umudu yok edilmeden terör yok edilemez. 2011
yılı bütçe konuşmaları sırasında Sayın Bülent
Arınç şöyle bir konuşma yapmıştır: Hepsi, kim,
ne varsa bu topraklar üzerinde kendi kimliğini rahatlıkla
söyleyecektir. O kimliğe saygı duyacağız. O kimliğin
bütün kültürel haklarını, anayasal haklarını
vereceğiz, tanıyacağız. Bu sözler Kürt kardeşlerimizi
ötekileştiren bir bakış tarzıdır. Arınç Hepsi,
kim, ne varsa bu topraklar üzerinde kimliğini rahatlıkla
söyleyecektir. diyor.
Sayın
Arınça buradan soruyorum: Kim, ne varsa bu topraklar üzerinde
kimliğini rahatlıkla söyleyemiyor mu? Eğer söyleyemiyorsa on
yıldır niçin beklediniz, gereğini niçin yapmadınız?
Geçmişte, özellikle darbe dönemlerinde getirilmiş olan bazı
yasakları bugün de varmış gibi sunmak, kimin ekmeğine
yağ sürmektir? Kültürel hakları, anayasal hakları
vereceğiz, tanıyacağız. derken, Sayın Arınç,
kime, hangi hakkı vermeyi düşünüyorsanız ya da kime, hangi
mesajı veriyorsanız bunu açıklayın. Kürt asıllı
Türk yurttaşları, kimlikleriyle ilgili olarak, Anayasadan kaynaklanan
hangi hakları kullanamıyorlar ki siz onlara var olan ve verilmeyen
haklarını vereceğinizden söz ediyorsunuz? Siz öyle söz
ettiğiniz için, öbürleri de bu haklarını alabilmek için
eylemlerini ve operasyonlarını hızlandırıyorlar ve
askere saldırıyorlar ve şehit ediyorlar. Bunda hiç mi sizin
sorumluluğunuz yok?
Anayasadan kaynaklanan haklarsa kastettiğiniz, bu
hakları vermemek sizin elinizde değildir. Anayasa dışı
haklardan söz ediyorsanız, o zaman da Anayasada olmayan hakları bir
gruba vererek suç işliyorsunuz hem de anayasal suç işliyorsunuz. Yok,
siz yeni kimlik, yeni anayasa, yeni haklar adı altında,
KCKnın talep ettiği devlet hakkını vermeyi
planlıyorsanız, o zaman başka bir şey var demektir ortada.
Siz bu sözlerle Türkiye Cumhuriyetinin haklarını vermediği
iddiasıyla eline silah alarak dağa çıkmış ve nihai
amacı Türkiyeyi bölmek olan terör örgütünü cesaretlendirmiş ve
yüreklendirmiş olmuyor musunuz?
Değerli milletvekilleri, 9 Mart 2010da Sayın
Arınç, CHPnin sık sık AKP, Öcalanı affedecek.
iddiasını ortaya attığını belirterek Genel af
gibi, Öcalanı İmralıdan kurtaracak hiçbir projenin içinde
olmadık. Hiçbirimizin aklından böyle bir şey geçmedi. diyor. 27
Ağustos 2010da Bursada, genel affın AKPnin kitabında yer
almadığını belirterek, Genel af asla olmaz. diyor. Ancak
Sayın Arınç daha sonra yaptığı açıklamada Terör
sona erebilecekse bunun unsurlarından biri belki genel af olarak
düşünülmeli. Terör bittikten sonra zaten genel affa ne ihtiyaç kalacak?
Hepiniz dışarıda olacaksınız. demeye getiriyor.
Sayın Bülent Arınç, İmralı
Cezaevindeki Abdullah Öcalanın ev hapsine alınması talepleriyle
ilgili olarak Terör örgütünün silah bırakmasıyla başlayacak bir
süreçte dikkate alınabilecek bir konu olabilir. Örgütün tamamen silah
bırakması ve eylem yapmaması durumunu kabullenmesine
bağlı olarak konuşulabilir. diyor. Bu ifadeler, özünde
dağdaki teröristlere mesaj niteliğindedir. Sayın Arınç
terörü sonlandırmayla genel af arasında bir ilişki kuruyor.
Terör örgütü mensuplarına âdeta Sabredin, dayanın, eninde sonunda
başaracaksınız; genel af da bu çerçeve içerisinde
çıkmış olacak. demiş oluyor.
Değerli milletvekilleri, Bülent
Arınçın, Bingöldeki askerî
araca saldırırken teröristlerin ne kadar akıllı hareket
ettiklerini de biraz önce Sayın Oğan söyledi, onun için, söylememe
gerek yok. Sayın Arınç, teröristlerin ne denli akıllı
davrandıklarını bir anlamda takdir etmekten kendisini
alamamıştır. Tokat Reşadiyede meydana gelen olaylar
dolayısıyla oradaki olayları da PKKnın yapmadığını
söylemiştir. Âdeta, sanki oradaki olayları yakından biliyor,
yakından izliyor, yakından takip ediyor, sanki olayların
içerisinde, kimin yaptığını biliyor, PKKnın
yapmadığını da biliyor bu arada.
Şimdi,
açlık grevleri nedeniyle bölücü örgüt mensupları tarafından ana
dilde eğitim öğretim, ana dilde savunma ve Öcalana tecridin
kaldırılması şartları ileri sürülmüştü. Bu
vesileyle, Bülent Arınç Açlık grevleri için üç noktada siyasi
talepte bulunuyorlar, bu siyasi taleplerin hemen ikisi esasen bugün için
çözülmüş durumda, diğer konu ise üzerinde
çalışılması ve zaman içerisinde değerlendirilmesi
gereken bir konu. diyor. Hâlbuki, daha önce de Türkçeden başka bir dille
böyle bir hakkın verilemeyeceğini söylemişti. Yani dün
söylediğinin bugün tersini söyleme geleneği içinde olan Sayın Başbakan
Yardımcısı Ana dilde eğitim konusu kabullenmediğimiz
bir konu. demişken, bu defa, ana dilde eğitim konusunun bölücülerin
talepleri doğrultusunda çözümlendiğini söyleyebiliyor. Böylece, insan
hayatını siyasi amaçları için ahlaksızca istismar eden
terör örgütü mensuplarına da beklediği tavizi vermiş oluyor.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği gibi, Diyarbakır
Emniyet Müdürü Eğer siz teröriste dağda- acımıyor ve
ağlamıyorsanız, insan değilsiniz. demişti.
Diyarbakır Emniyet Müdürü, kendisinden önceki emniyet müdürü rahmetli
Gaffar Okkanı vahşice katleden teröristler için ağlamaya karar
vermiş. O, kendisinin bileceği bir iştir. Ancak bu konuda
Sayın Arınç da derhâl bir açıklama yapıyor ve diyor ki:
Diyarbakır Emniyet Müdürünün konuşmasının içeriğine
baktığımız zaman bunu takdirle karşılıyorum,
o bölgedeki emniyet mensuplarının da bu düşünceler içinde
olmasını diliyorum. Emniyet Müdürünün
insanlığını endekslediği ve Sayın Bülent
Arınçın da empati yaparak katıldığı dağdaki
teröristler şu fiillerin failleridir: Mehmetçikleri, polisleri şehit
etmişlerdir, pusu kurmuşlardır. Yollara mayın
döşüyorlar, okul basıp öğretmen kaçırıyorlar,
vatandaşların kamyonlarını ateşe veriyorlar, imam
kurşunluyorlar ve masum insanları öldürüyorlar.
Alkışlayacaksanız alkışlayın bunları. Bu
sözler ve yaklaşım biçimleri terörü cesaretlendirmiyor, makulleştirmiyor,
motive etmiyorsa ne ediyor? Bu soruyu herkesin kendi kendisine sormasında
yarar vardır. Diyarbakır Emniyet Müdürü hakkında bu
sözleri nedeniyle soruşturma açılmıştır. Bülent
Arınç bu sözleriyle de PKK, KCKlılara moral, motivasyon ve destek
sunmuştur, onun hakkında henüz bir işlem yoktur, fezleke de
gelmemiştir.
Diğer yandan, Sayın Arınç hem Osloyu
meşrulaştırmaya hem de Haburdaki aşağılık
görüntüleri meşrulaştırmaya, makbulleştirmeye,
normalleştirmeye çalışıyor. Habur ve Oslo ise Türkiye
devletine ve Türk milletine diz çöktürme mahfilleridir. Başbakan
Yardımcılığı yapan Sayın Arınçın büyük
bir vukufiyetle her iki süreci de alkışlıyor olması ve bu
konuda da şunları söylemesi ibretliktir: Oslo türü
görüşmeler şimdi de yapılabilir, belki de
yapılıyordur. Bu tavırla, Sayın Arınç, statüsünü
kullanarak kamuoyuna karşı psikolojik operasyon yapıyor;
kamuoyunu, teröristlerle yapılan ve yapılacak olan görüşmelere
tepki göstermemesi için hem yokluyor hem de zemin hazırlıyor;
teröristlerle görüşmeyi, onlarla kimlik ve anayasa tartışmaları
yapmayı normal, sıradan vakalar olarak kamuoyuna takdim etmiş
oluyor.
Değerli milletvekilleri, Bülent Arınç,
verdiğimiz bu gensoruyu kastederek Ret ve inkâr politikalarını
kaldırdığımız için bu gensorular verildi. de diyor.
Sayın Arınç, neyin ret ve inkârından bahsediyorsunuz? Siz,
aksine, mezarı, pazarı, tarihi, kaderi, kederi birbirinin içine
girmiş olan bir halkı etnik etnik, mezhep mezhep, bölge bölge
ayrıştırıyorsunuz. Sayın Arınç bu noktada
aslında bunu söylerken bir noktada da doğru söylüyor; o da bu
gensorunun, Türk milletini ret ve inkâr, Türk tarihine bühtan ettiği için
verilmiş olduğu hususudur. Sayın Arınç, siz, Türk milletini
reddediyorsunuz, göğsünüzü gere gere, hangi milletin adına o makamda
oturduğunuzu söyleyemiyorsunuz. Siz Kürt sorunu vardır, bizim
sorunumuzdur. diyorsunuz, ardından Kürt sorunu yoktur, Kürt
kardeşlerimizin sorunları vardır. diyorsunuz. Bunun adına
oportünizm denir. Bu ülkede kimse kimseyi inkâr ya da reddedemez. Türk
milletini parça parça, bölge bölge, etnik etnik ayrıştırmak ret
ve inkâr politikasına son vermek değildir; aksine, fitne sokmak,
fesat yaratmak, halkı birbirine düşürmektir. Ziya Gökalp ve Alparslan
Türkeşin Ben ne kadar Türksem Kürtler de o kadar Türktür, onlar
ne kadar Kürtse ben de o kadar Kürtüm. söylemidir kucaklayıcı
olan, kapsayıcı olan, kavrayıcı olan; ret ve inkârı
reddetmiş olan budur.
Peygamber Efendimizin Bana üç tür bilgi
gelmiştir; bunlardan birisi
herkese söylemek için, diğer bir kısmı bazı insanlara
söylemek için, bir kısmı da Allahla benim aramda, hiç kimseye
söylememek içindir. diye hadisi şerifi vardır. Arınç ise Ben
gönlümden geçeni söyleyen bir insanım, bu zaman zaman insanın
başına iş açar. diyor. Sayın Arınç, yalnız,
konuşmalarınız sizin başınıza iş açsa, bizce
bunun bir mahsuru yok ama sizin konuşmalarınız milletin
başına iş açıyor, askerin başına da çuval
geçirilmesine sebep oluyor. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Arınç, onca açıklama ve yaklaşımlarınızdan sonra,
kendinize son kez bir iyilik edip lütfen o makamı boşaltın. O
makamı terk etmeniz, Türk milletine yapacağınız en büyük
hizmet olacaktır.
Hepinize
saygılar sunuyorum.(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Yeniçeri.
Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Aytun Çıray,
İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın
Çıray. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi
dakika.
CHP GRUBU ADINA
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün bir kere daha anladım ki, 24üncü Dönem
milletvekilliği başlangıcında AKPnin
yaptığı en doğru işlerden biri, kendisi adına
Millet Meclisi yayınlarına sansür getirmekmiş. Bu akşam,
Türk milletinin bilmesi gerekenleri bu sansür altında konuşuyoruz.
Saat 19.00dan itibaren yayınlar kesildi ve siz burada hâlâ demokrasiyi,
ileri demokrasiyi getireceğiz diye birtakım palavralarla siyaset yapmaya
çalışıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, topraklarımız kanıyor,
bağlarımız gevşiyor, ayrışıyoruz.
Bayramlarımızı bile artık ağız tadıyla
kutlayamıyoruz. Anma günlerimizi bile vakarla yaşayamıyoruz.
Henüz geride bıraktığımız 10 Kasımı
hatırlayalım. Türk milleti aziz Atatürke saygısını
göstermek için seferber olmuştu ki helikopterimizin düştüğünü ve
17 şehit verdiğimizi öğrendik. Milletçe kalplerimize derin bir
acı çöktü. Ancak bu arada acımızı artıran bir şey
daha oldu. Siirt Valisi, sanki olay yerindeymiş gibi, helikopterimizin,
kesinlikle kötü hava koşulları yüzünden düştüğünü söyledi.
Belli ki PKK düşürmedi, içimiz rahat olsun mesajı vermek istiyordu.
Değerli
milletvekilleri, bu noktada dikkatinizi çekmek isterim. Hükûmet yetkilileri,
son zamanlarda, bu tür olayları anında kaza olarak nitelemeyi
alışkanlık hâline getirdi. Mesela, Veysel Eroğlu da
alelacele, Afyondaki cephanelik patlamasının sabotaj değil kaza
olduğunu ilan etmişti. Bunu neden yaptığınızı
biliyorum: Başbakanın akan kanlardaki sorumluluğunu gizlemeye
çalışıyorsunuz.
Değerli
milletvekilleri, gerçekler maalesef çok acı. İçimiz kan
ağlıyor. Her şehit, dağlarda etnik siyasetin ölüm
makineleri hâline getirilen her kurban bizim ortak geleceğimizi
parçalıyor ama AKP Hükûmeti, yıllardır olmayanı
başardı, nefret ve intikamı dağlardan ovalara indirdi.
Girin gazetelerin
arşivlerine, bakın, 1999 Şubatıyla 2002 Kasım ayı
arasındaki haber ve yorumları inceleyin. O dönemde PKK
yenilmişti, Kürt vatandaşlarımızın iradeleri terör
örgütünün ipoteğinden kurtulmak üzereydi, demokrasimizi geliştirmemiz
için uygun şartları nihayet tesis etmiştik ancak AKP Hükûmeti ve
Başbakan yıllarca harekete geçmedi. Sonra, içi boş bir Kürt
açılımı ortaya atıldı, sürekli ayrılıklara
vurgu yapan bir siyaset yapıldı.
Şimdi, Sayın
Başbakan âciz, ne yapacağını bilemez durumda bir oradan bir
oraya savrulup duruyor. Kürt açılımı, kardeşlik
projesinden, şimdi, idam projesine geldi. Hâlbuki, idam
cezasının kaldırılmasını sağlayan anayasal
değişiklik, Türk Silahlı Kuvvetlerinin terör
karşısında kazandığı zaferin beratıydı.
Değerli
milletvekilleri, sonuç olarak, AKP, 2002 Kasımında, ekonomisi
sağlam, terörün neredeyse sıfırlandığı bir
Türkiye devralmıştır; hiç kimsenin inkâr edemeyeceği gerçek
budur. Hâl böyleyken, ne oldu da 1990ların ortalarındaki
karanlık günlere Türkiye geri döndü? Terör örgütü
şımartılırken, bu güvenlik güçleri nasıl oldu da bir
şamaroğlanı hâline getirildi?
Arkadaşlar,
şimdi size ibret verici bir örnek vermek istiyorum: Bakın, Sayın
Bülent Arınç bundan üç yıl önce ne demiş? PKKlıların
dağdan inmek için pişman olduklarını söylemelerine gerek
yok. Niye yokmuş peki? Aksi hâlde PKKlıların gururları
zedelenirmiş. Bravo Sayın Arınç, sizi kutluyorum. Ne kadar
hassas, ne kadar duygulusunuz, bir de ağlasanız rolünüz tamamlanmış
olacak. Ama ya güvenlik güçlerinin, gazilerin, şehit ailelerinin
gururları ne olacak? Bir devlet adamı böyle konuşur mu? O zaman
sormamız gerekir, PKKlıların gururunu gözeten hassasiyetiniz
ruh yakınlığınızdan mı kaynaklanıyor?
Doğrusu, Sayın Arınç, size ilk notu Manisalılar verdi.
Başbakan baktı ki zaten olmayacak, siz de kapağı Bursaya
attınız.
Değerli
milletvekilleri, benim benzetmem değil, halkın taktığı
bir isim, Sayın Bakana ağlamadan sorumlu Devlet Bakanı
diyorlar. Sayın Arınç herhâlde bu tanıma takmış
olmalı ki Gözyaşlarının olması insanı insan
yapar. diyor. Gözyaşlarından mahrum bir insana, onun
kalpsizliğine, vicdansızlığına, hayattan kopuşuna,
edepsizliğine acıdığını söylüyor. İyi, güzel
sözler de keşke Sayın Bakan, siz bu tanımlamalara
uysaydınız. Şimdi itiraz edecekler, bana Bırak niyet
okuyuculuğunu. diyecekler. Keşke öyle olsaydı. Fakat, bütün bu
gözyaşları, vicdan, insanlık edebiyatı maalesef ucuz ve
basit bir siyasi propaganda numarasından başka hiçbir şey
değil. Öyle olmasaydı, Sayın Arınç, yetmiş
yaşındaki Manisalı çiftçiyi azarlayıp milyonların
önünde aşağılar mıydınız?
Sayın Bakan,
insanımızın halisane duygularını politik hedeflerinizi
maskelemek için kullanıyorsunuz. Bunda da başarılı
oluyorsunuz. Pranga vurduğunuz medya gücünüz olmasaydı, Türk milleti
kendileriyle oyun oynadığınızı çoktan fark ederdi. Bu
millet bu konuda tecrübeli değil çünkü böyle birisini ilk defa tecrübe
ediyor. Gözyaşlarının, vicdan, mağduriyet edebiyatının
takiye aracı olduğuna Türk milleti ilk defa şahitlik ediyor.
Arkadaşlar,
12 Eylül 2010 referandumu öncesini hatırlayın. Yargı üzerinden
devletin ele geçirilmesi için yapılan bu halk oylaması, 12 Eylül
darbesinin tam 30uncu yıl dönümüne denk getirilmişti. 12 Eylül ile
devrimci ve ülkücü mağdurların üzerinden 12 Eylül üzerine bir
hesaplaşmaya dönüştürülmüştü.
Başbakan, 20
Temmuzdaki AKP grup toplantısında, 12 Eylül darbecilerinin
darağacına yolladığı 2 genç insanın, ülkücü
Mustafa Pehlivanoğlu ile devrimci Erdal Erenin son mektuplarını
okumuştu. Pehlivanoğlunun mektubunu okurken -Radikal gazetesinin
yazdığına göre- hıçkırıklara
boğulmuştu. Böylece, öfke gibi, ağlama, hıçkırma,
gözyaşının da Goebbelsvari bir propaganda sanatı
olduğunu bize öğretmişti.
Şimdi
aynı Başbakan bugün kalkmış, AB uyumu çerçevesinde tümünü
kendisinin kaldırdığı idam cezasının geri
getirilmesinden söz ediyor, buna gerekçe olarak da Aponun
asılamamasını öne sürüyor.
Burada Türk
milletine sesleniyorum, duyabilirlerse eğer: 12 Eylül referandumunun
üzerinden tam iki yıl geçti. Bunlar, bırakın Evreni
yargılamayı, daha mahkemeye götüremediler, mahkemeye!
Söz verdiklerinde
de hukuken yargılamayacaklarını biliyorlardı. Türk
milletine yalan söylediler. Söylemedik. diyorlarsa, yargılayıp ceza
vermezlerse namerttirler.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Ceza alınca görürsün.
AYTUN ÇIRAY
(Devamla) - Şimdi buradan tarihe not düşüyorum: Başbakanın
Görüşürüm. dediği Apoyu, asacakları sözü de doğru
değildir. Bu slogan, AKP anayasasının propaganda malzemesi
olarak kullanılmak üzere ortaya atılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, biliyorsunuz, uzun süredir partiler arası Anayasa
Uzlaşma Komisyonu çalışıyor. Nasıl bir anayasa
üzerinde çalışıyor? Parlamenter sisteme dayalı bir anayasa
sistemi üzerinde çalışıyor. Tam çalışmaların
ortasında, AKP, gündeme başkanlık sistemi anayasasını
getiriyor. Yani oyunbozanlık ediyor. Bu teklif, Başbakanın
Uzlaşma Komisyonunu, bu Komisyona katkı veren aydınları,
Meclis Başkanı Sayın Çiçeki ve milletimizi saygısızca
oyaladığının delilidir. Buradan ilan ediyorum, bu
teklifiyle, AKP, uzlaşmaz, dayatmacı bir siyasi parti olduğunu
bir kez daha tescil etmiştir. AKPye ilan ediyorum tekrar, AKP oyunbozan
bir anayasa kaçkınıdır. (CHP sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
Başbakanın
hesabı başkadır. O, eline tutuşturulan, içinde
kurucularımızın ve kurucu değerlerimizin
olmadığı, otoriter bir anayasa yapma peşindedir. Bir önceki
referandumda 12 Eylül darbesini kullanmıştı, şimdi de kendi
tırmandırdığı terörden canı yanan
vatandaşımızı Evet oyu vermeye ikna etmek için idam
cezasını kullanmayı düşünüyor. Tam bir Cambaza bak,
cambaza oyunu bu. Çünkü sıra Türk modeli başkanlık adı
altında zorbalıkta tek adam hedefine ulaşacak bir anayasa
yapmaya geldi.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Ana dilde eğitim hakkını da getiriyorlar.
AYTUN ÇIRAY
(Devamla) - Yarın yeni anayasa kampanyasını
başlattığında, duran kanı yeniden akıtmaya
başlayan, Osloda kirli pazarlıklar yapan, federasyon kanununu
çıkaran, Askerlik yan gelip yatma yeri değildir. diyen,
gazilerimizi açlık grevine mahkûm eden kendisi değilmiş gibi
çıkıp AKP kürsüsünden şehit mektupları okunursa
şaşırmayınız. Tabii, fonda Sayın
Arınçın da hıçkıra hıçkıra
ağladığını göreceğiz.
Değerli
arkadaşlar, yeter ki idam cezasına onay verecek acılı
yürekler üzerinden başkanlık referandumunda Evetin önü
açılsın. Bütün siyaset bu. Sayın vekiller, bu, takiyenin
daniskasıdır. Bakın, Sayın Arınç, 7 Eylül 2010
tarihinde, teröristle pazarlık yaptıkları iddialarına çok
sert tepki göstermişti. Bizim hayatımız her şeyiyle
ortada demiş ve eklemişti: Biz, terörist örgütle pazarlık
yapacak kadar namussuz ve şerefsizlerden değiliz. demişti.
Aynı lafın benzerini Başbakan etmişti ama işte,
Sayın Bakan, Sayın Kılıçdaroğlu
yalanlarınızı ortaya çıkarttı, tükürdüklerinizi
yalattı. (CHP sıralarından alkışlar)
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Kendi grubun bile inanmıyor sana!
AYTUN ÇIRAY
(Devamla) - Oslo görüşmelerini artık biliyor, ister inanın ister
inanmayın. Okuma yazmanız yoksa söyleyecek bir lafım yok. Delik
kapta su durmaz ya, Sayın Arınç, Oslo görüşmelerini
meşrulaştırmak için 12 Eylül 2010 tarihinde ağzından
kaçırıverdi. Dinimize göre, tarafların arasını bulmak
için yalan söylemek caizmiş! Doğru mu? Doğru. Doğru da,
taraflar kim? Biri vatana ihanet eden PKK, diğeri Başbakanın
özel temsilcisi. Tarafların arasını bulmak isteyen kim?
İngiliz. Bu durumda yalan söylemek ara bulucuya caizse, size ne
düşüyor Sayın Bakan? Ya, ne diyeyim, beyefendiler din adına ne
yaparsa caiz; yağmur yağarsa onlardan, sel basarsa Cumhuriyet Halk
Partisinden. Beyefendiler, ikiyüzlü, kirli hesapları ve iş birliklerini
ortaya serenler Silivrilik değil mi şu anda?
Aslında,
bazen Allahım, yeter. diye haykırmak istiyorum, Gönderdiğin
son din bu kadar istismar edilemez.
Değerli
arkadaşlar, ben söylemiyorum, belgeler konuşuyor. Hangi suçun isnat
edildiğini bilmeden tam yirmi iki ay Silivride tutulan Türk
Metal-İş Sendikası Başkanı Mustafa Özbeki siz
nasıl tehdit ettiniz Sayın Bakan? Soruyorum size, Özbeke
Kabadayılık yapma, konuşursan içeri girersin. diyen kim? Peki,
Deniz Feneri davasında salıverilen 3 kişinin tahliyesini
nasıl karşılamıştınız? Bunları tahliye
eden hâkimlerin verdikleri karar başkalarına örnek
olmalıymış, öyle demediniz mi? Siz Sayın Bakan, Türk siyasi
tarihine, sahte vicdan, yapmacık gözyaşlarının adamı
olarak mı geçmek istiyorsunuz?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Çok ayıp ya!
AYTUN ÇIRAY
(Devamla) Türkiyenin terörle mücadelesinde TSKya çok zarar verdiniz, çok.
Mesela, üç yıl önce Türk Silahlı Kuvvetleri içinde bir grubun size
suikast tezgâhladığı iddia edilmişti hani. Tam akşam
haberleri saatinde bütün televizyonlar seferber olmuştu . Türk
Silahlı Kuvvetlerinin en gizli belgelerinin saklandığı
kozmik odalara girilmişti. Milletvekilimiz Sayın Ali Rıza
Köktürk sormuştu: Bu operasyonların sonucu ne oldu? Sizin Manisada
olduğunuzu bile bilmeden sizi gözetleyen acemi suikastçılara hangi
işlem yapıldı? O günlerde kıs kıs gülerek Silahlı
Kuvvetlerle alay ediyordunuz. Sadece bu iftira Silahlı Kuvvetlere ne kadar
zarar verdi acaba, bilanço çıkardınız mı?
Sayın Bakan, sizin
bir dediğiniz bir dediğinizle tutmuyor ama mesele değil.
Nasılsa medyayı biat ettirdik; neyin gerçek, neyin doğru
olduğunu dikte ettirme tekeli bizde. diye düşünüyorsunuz,
burayı sansür ettiğiniz gibi. Mesela, bu generallerle savaşa
girmediğimiz için Allaha şükrettiniz, Şubat 2010
başlarıydı; dışarıdan subay ithal
etmediğinize göre, şimdi ne değişti ki silahlı
kuvvetleri Suriyeye tetikçi olarak sokmak istiyorsunuz?
Geçen yıl
MİT bütçesi görüşülürken siz oradaydınız, bir soru sordum.
Daha sonra zamanlamadan ötürü orada olamadığım için benim
olmadığımı bahane ederek cevap vermemişsiniz.
Şimdi tekrar soruyorum: Osloda PKK-AKP Hükûmeti
pazarlığında, üzerinde anlaşmaya varılan yüzde 95
neydi? Hangi yüzde 5, sizin anladığınız tarzda bir
barıştan Türk milletini mahrum etti? Çıkın bunu erkekçe
Türk milletine açıklayın ki anlaşamadığımız
yüzde 5 yüzünden verdiğimiz şehitlerin telef olup
olmadığını anlayalım.
Bunun yanı
sıra, terörle mücadelede de son üç yılda, otuz yıldır
verilen mücadeleden elli kat başarılı olduğunu iddia
ettiniz. Sayın Arınç, ya siz hayalinizdeki bir federal ülkede
Başbakan Yardımcısısınız ya da ben paralel bir
ülkede İzmir Milletvekiliyim, paralel bir evrende. Siz hâla kimi kandırmaya
çalışıyorsunuz? Kimsiniz, nesiniz, soyunuz, kökeniniz ne,
bilmem, ilgilenmem, ırkçı değilim, bir şey değilim,
İnternet yakıştırmalarına da hiç aldırmam ama
gerçekleri göz göre göre ters yüz etmenize artık tahammül edemiyorum. Medyanın
özgür kalacağı günler inşallah uzak değil. Kazanılan
terörle mücadeleyi kimler, hangi niyetlerle bozuk para gibi harcamış,
bir gün gelecek ortaya çıkacak, Allahın izniyle her şey
aydınlanacak. Foyaları tek tek meydana çıkarmazsak biz de
namerdiz.
Diyarbakır Emniyet Müdürü Dağda
ölen teröriste ağlamıyorsanız, insan değilsiniz. Önce vatan
değil, önce insan. der demez, bu görüşleri çok değerli
bulduğunuzu açıklamanız bana göre ne insani ne tesadüfiydi. Bu
açıklamanıza Sayın Başbakanın tepki göstermesi de
öyleydi, ne tesadüfi ne insani. Karşılıklı
açıklamalarınız karşısında bazılarının
kafası karışmış olabilir, oysa gerçekte kafa
karıştıracak hiçbir şey yok, bunlar AKPnin kurgu
siyasetinin gereğidir. İyi polis-kötü polisi oynuyorsunuz, Türk
milletini yeni Türkiye Cumhuriyetine alıştırmak için rol
paylaşımına girmişsiniz. Burada ilk mesaj sizin
tarafınızdan PKK temsilcilerine verildi: Bakın, Osloda
verdiğimiz sözlerden birini daha tuttuk. Diyarbakırda tam
gönlünüzdeki atamayı yaptık. demek istediniz. Başbakanın
ters çıkışı ise Kayseri, Konya, Yozgat, Kırşehir
seçmeninin tepkilerini önlemek için yapılmış bir
çıkıştı. Bu oyunlarınız için sizi
ayıplıyorum, insanımızı
kandırdığınız için de ayrıca
ayıplıyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) Peki, sizin
çözüm modeliniz yok mu, çözüm öneriniz?
ALTAN TAN (Diyarbakır) Siz ne
diyorsunuz, CHP ne diyor?
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Üniter
devlet diyoruz, üniter devlet.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) Şimdi de
vicdanları Şemdin Sakıkın tanıklığıyla
kanatıyorsunuz. İnanın güneş batıdan doğsa daha
az dehşete kapılırdım. Gazeteciler, bilim adamları,
subaylar sanık; Şemdin Sakık tanık. Ellerinde 33
silahsız erimizin kanı olan bir caniden söz ediyorum, silahsız
ALTAN TAN (Diyarbakır) Çözümünüz
ne, çözümünüz?
AYTUN ÇIRAY (Devamla) 33
şehidimizin aziz ruhlarını muazzep ettiniz, hiç mi
rahatsızlık duymuyorsunuz? Şimdi de andıççı oldunuz,
Şemdin Sakıka andıç yaptırıyorsunuz. Darbe ne zaman
Sayın Bakan?
Değerli arkadaşlar, sonuç
olarak bütün bu yaşadıklarımız intikamcı, nefret ve
kin duygularıyla yüklü zihinlerin tezahürüdür. Recep Tayyip
Erdoğanın tam on yıldır aralıksız Apodan dahi
bir bölücü dil kullanmasının, her ağzını
açışta Türk milletini oluşturan unsurları âdeta açık
artırmaya çıkarmasının nedeni de budur. Bu nedenle, PKK,
AKPden daha iyi bir siyasi partner bulamaz. Hiçbir insanın kabul
edemeyeceği ölüm oruçları bile, Türk toplumunu ana dilde eğitime
kabule hazırlamak, huzur için ne verilirse verilsin noktasına
getirmek için verilen talimatlı bir cinayet teşebbüsüdür. Bu oruçlar,
AKP-BDP kayıkçı kavgasının sonucudur.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Bu sizin görüşünüzse yandınız vallahi.
AYTUN ÇIRAY
(Devamla) BDP, AKPnin mütemmim cüzüdür.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Vah sana, vah, vah!
AYTUN ÇIRAY
(Devamla) Bu tespitlerimizin en büyük kanıtı, TSKdan
esirgediği şefkati Sayın Bakan PKKya tahsis etmiştir.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Doktor vekiliniz böyle konuşmamıştı.
AYTUN ÇIRAY
(Devamla) Değerli arkadaşlar, sonuç olarak, AKPnin değerli
milletvekilleri, aynı oyunları sizin fark ettiğinize eminim.
Tutumunuzu tekrar gözden geçirmeniz, unutulmaması gerekeni unutmamamız
için gelin hep birlikte tekrarlayalım: Allahtan başka ilah yoktur,
Hazreti Muhammed onun peygamberidir.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) Bu ne yahu, nerede yaşıyorsun sen?
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Çıray.
Şimdi
konuşma sırası Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakıkta.
Buyurun Sayın
Sakık.
Süreniz yirmi
dakika.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gensoruyla ilgili
ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Yani böyle gayriciddi gensorulara cevap
vermek bile züldür. Ve ama iyi bir şey oldu, iyi bir şey oldu, hiç
olmazsa biz, Cumhuriyet Halk Partisinin de bu konuda ne olduğunu birlikte
gördük. Bir ana dilde savunmayı bile, bu şekilde faşizan bir
şekilde, tahlil etmek
Vallahi, geçmişte o partide görev
almıştım, militanlık yapmıştım, şimdi
acıyorum o yıllarıma, üzülüyorum ve üzülüyorum.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) Söylemediğim şeyi bana söyledi demeyin,
söylemediğim şeyi bana mal etmeyin.
HASAN ÖREN
(Manisa) Savunma demedi.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Biz üniter devlet diyoruz, bayrak diyoruz.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Şimdi, bu sorunları söylediniz, ettiniz yani sürekli
terör, terör, terör
Bu ülkenin bir sorunu yok mu? Bu ülkenin Kürt sorunu yok
mudur? Sizin bir projeniz olmaz mı? Bu kanı, şiddeti durduracak
bir proje sundunuz mu? Bir projeniz yok. Yani AKPnin de projesi yok ama sizin
de bir projeniz yok.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) İktidar onlar!
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Dünyanın her yerinde, muhalefet partisi iktidarları
zorlar özgürlükleri hayata geçirmek için ama ne hikmetse, benim ülkemde,
muhalefet partileri, özgürlükleri kısıtlamak, özgürlükleri baltalamak
adına ne gerekiyorsa onu yapıyor. Şimdi, Allah rızası
için, sizin bir tek projeniz, bu mazlum halkla ilgili bir tek projeniz olmaz
mı?
Yanı
başınızda, güney Kürdistanda, orada Kürtler devlet; orada
okulundan eğitimine, orada polisine askerine kadar,
kurumlaşmış, bir devlet oluşmuş ve oradaki Kürtler 4-5
milyon. Suriyede Kürtler demokratik özerklikle kendilerini yönetecekler,
Türkiye'nin bütün kırmızı çizgilerine rağmen. Ama Türkiye
Kürtlerini, 20 milyon Kürtü, bu şekilde, siz terör, şiddetle, bu
politikalarınızla sindireceğinizi düşünüyorsanız
yanılıyorsunuz.
İşte, bu
politikalarınız asıl ülkeyi bölecek politikalardır ve ben,
büyük bir üzüntü içerisinde, iki partinin sözcülerini dinlerken Evet, Kürt
sorunu bir rant sorununa dönüşmüş. Kürt sorunu olmadan Türkiyede
siyaset şekillenmiyor
Artık elinizi yakamızdan çekin!
Artık, bu sorunu, kandan ve şiddetten
Sadece Kürtlerin
yakasından değil, yoksul Anadolu çocuklarının da
yakasından çekin. Her gün bize AKP sıralarından laf atanlar,
çocuklarınız diyenler, asıl, siz dönün bakın
çocuklarınıza. Yakın bir tarihte, kimin çocuklarının
nerede okuduğunu buradan sereceğim. Bize laf yetiştirmeyin. Bu
yoksul çocukların üzerinden artık siyaset yapmayın.
Bakın, bugün
63üncü günündeyiz açlık grevlerinin. Dünyanın dört bir
tarafında tepkiler oluşuyor. Yani Kürt coğrafyasında, bir
bütün olarak şu saatte, bir Diyarbakırda, arayın Cumhuriyet
Halk Partisi il başkanını, ne olduğunu, arayın MHP il
başkanını, ne olduğunu görürsünüz. Siz de kendi il
başkanınızı arayın, orada, halkın tepkisini
görürsünüz. Bu saatlerde insanların nasıl sokakta, çocuklarının
ölmemesi için neler yaptığını hep birlikte görürsünüz. Ama
sizler, hem sağır hem körleri oynuyorsunuz. Avrupa, biraz önce,
Avrupa Parlamentosu Başkanı
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Sağır, kör ama diller uzun, diller!
Sağır, kör ama dilleri çok uzun!
SIRRI SAKIK
(Muş) - Evet, diller uzun.
Parlamento
Başkanı, Adalet Bakanına Derhâl bu sorunu çözün, biz
kuşkuluyuz, endişelerimiz var. diyor, Avrupa Birliği aynı
şeyi söylüyor, Amerika aynı şeyi söylüyor eğer dün
akşam televizyonları izlediyseniz. Ama ne hikmetse bu ülkenin
Başbakanı çıkıp her gün
Barış ve Demokrasi Partisinin
mağdur milletvekilleri bütün gecesini gündüzünü birbirine katıp bu
cezaevlerinden tabut çıkmasın diye bedenlerini onlar da
açlığa yatırıyor ama Sayın Başbakan
çıkıyor, ne diyor? Diyor ki: Bunlar şov yapıyor. Ölümün
şovu olmaz, açlığın şovu olmaz Sayın
Başbakan.
Bir kebap
muhabbetidir, ciğer kebap muhabbetidir, yapıyorsunuz. Bu size
yakışmıyor. Hele hele, cezaevlerinde böyle bir şey yok.
diyor. Peki, Sayın Başbakan, ben size söylüyorum: Sizi yönlendirenler
size yanlış bilgi veriyorlar. Yarın, Allah korusun, cezaevinden
iki tane tabut çıkarsa siz dönüp bu topluma ne diyeceksiniz? Bu,
dağda çatışmaya, yani dağdaki çatışmada ölümlere
benzemez, sokaktaki çatışmalarda hayatını kaybedenlere
benzemez, işkencede hayatını kaybedenlere benzemez. Sizin namusumuzdur
dediğiniz, dört duvar arasındaki insanların hiçbir
silahları yok, tek, bedenlerini ölüme yatırıyorlar, ana dilde
savunma istiyorlar, ana dilde eğitim istiyorlar ve uzun süredir barış
süreci kilitlenmiş, Bu barış sürecini açın. diyorlar. Siz
İmralıda görüşmeler olduğu için talimat verildi, ondan
dolayı görüşmeleri kestik. diyorsunuz. Oysaki İmralıdan
görüşmeler ve talimat sonrası 1.100 insan yaşamını
yitirdi. Demek ki bu politikalar doğru değil.
Şimdi, bu
şekilde talepler varken Sayın Başbakan çıkıyor
Vallaha, şimdi, bunu eğer Şamil Tayyar söyleseydi anlardık,
bir başka milletvekiliniz söyleseydi anlardık. Ya 17 Temmuzda yenilen
bir yemekle ilgili her gün, grubunuzda konuşmalar yapıyor. Bugün de
çıktı, farklı bir şey söylemeye başladı. Dedi ki:
Elimizde resimler var. Biz araştırdık. Ne resmi var biliyor
musunuz? İsmail Beşikçiyi bu ülkede herkes çok iyi tanır.
İsmail Beşikçi, açlık grevinden önce Diyarbakır
Büyükşehir Belediyesini ziyaret ediyor ve Diyarbakır Büyükşehir
Belediyesi konukseverlik yasalarını uygulayarak küçük, mütevazı
bir ciğerciye İsmail Beşikçiyi götürüyorlar, baş başa
bir kebap yiyorlar. Şimdi, Başbakanın elindeki belgelere
bakın. Bu İsmail Beşikçi, bu ülkede tam on yedi yıl
cezaevinde kalmış bir aydın, Kürt de değil, vicdan sahibi,
çıkıp Kürtler bu ülkede eziliyor... Onun bedeli olarak yüz yıl
ceza alıyor, 8 kez tutuklanıyor, on yedi yıl cezaevinde
kalıyor ve Sayın Başbakan, İsmail Beşikçiye ikram edilen
bir ciğere, kebaba tenezzül ediyor. Ayıptır, yani ikide bir
bunları söylemeniz, dönüp BDPli vekilleri
aşağılamanız
Ve sonra diyorsunuz ki Gizli gizli
şiş kebaplar falan.
Vallaha,
geçmişten beri hep söylenir. O Fransız turistler gelir ya, işte,
genelde Türkiyeyi tarif ederler: Güneş, deniz, şiş kebap,
rakı, Türkiye çok güzel. Sayın Başbakan da bu ülkede,
açlık grevlerini bir Fransız turist gibi değerlendiriyor. O da
zannediyor ki açlık grevlerinde insanlar şiş kebap yerler,
bilmem ne yerler. Sayın Başbakan, senin bu geleneği iyi bilmen
lazım, tanıman lazım. Bu gelenektir ki senin bugün, hele böyle
idamı gündeme getirdiğinde
İdam etmek istediğin
Öcalanı, hele hele getirildiği dönemde onlarca genç bedenlerini
ateşe vererek Yapamazsınız -idam vardır- biz kendimizi
feda ederiz. dediklerinde
Sen bu geleneği tanıyorsun. Bu
geleneğin hele hele önünde, arkasında duramayacağı hiçbir
şeyi yapmayacağını Sayın Başbakan iyi bilmelidir.
Bu sorunlar bu şekilde çözülmez. Sayın Başbakanın hele son
günlerdeki idam sözü, yeniden Türkiyedeki toplumsal dokularla oynamaktır.
Kürtleri terbiye etmek istiyorsanız, vallaha, Kürtler geçmişten
bugüne kadar çok ağır bedeller ödeyerek geldiler, ataları idam
edildi. Yani Şeyh Sait Efendiden Seyit Rızaya kadar, Denizlerden
Onlarca genç idam edildi. Eğer zorun, zulmün önünde boyun eğmiş
olsaydılar o idamlardan, evet, ondan dolayı ses
çıkarmazlardı ama siz ne kadar idam ne kadar öldürme ne kadar faili
meçhul cinayet ne kadar hukuksuzluk uyguladıysanız bir o kadar direnç
karşınızda dikildi ve hele hele, eğer bugün bu ülkede idam
tartışılıyorsa abesle iştigaldir.
Bakın,
Sayın Başbakan 9 Haziran 2002de ne diyor: ABye giden yoldaki bütün
engellerin kaldırılması gerekir. Türkiye, artık ABnin
kenar mahallesi olmaktan kurtarılmalı, idam cezası tamamen
ortadan kaldırılmalıdır. Yine, 20 Temmuz 2010da, 12
Eylülde idam edilenlerle ilgili yaptığı konuşmada -ben de
dinlemiştim, grupta onlarca insanın ağladığı-
Allah adına söylüyorum ben de ağladım. Evet, böyle, ciğer
muhabbeti yapan bir Başbakana değil ama ciğerli bir
Başbakana bu ülkede ihtiyaç var demiştim ve ben de
ağlamıştım. Şimdi de dönüyorum ki gerçekten,
ciğerli bir Başbakanı hâlen arıyoruz ve şimdi,
yıl 2012, yine seçimler var. 2007 seçimlerinde Sayın Bahçeli -elinde
bir ip vardı- idam muhabbeti yapıyordu. Aradan dört yıl
geçtikten sonra, Sayın Başbakan bu kez -elinde bir ip- idam muhabbeti
yapıyor ve tekrar, 9 Haziran 2011den sonra, 11 Kasım 2012de yine,
işte idam sözünden bahsediyor.
Şimdi,
sevgili arkadaşlar, evrensel hukukta idam yoktur. Hele hele, bizim AB
süreci dediğimiz, orada bir Bakanlığımız da var
Eğer gerçekten AB sürecini askıya almışsanız, o zaman
o Bakanı derhâl alın. Ona yeni görevler biçebilirsiniz,
sunabilirsiniz ama bu süreç hiçbir zaman hayata geçmez.
Bakın,
geçmişte terörle mücadele yasaları geldiğinde en çok askerler
müdahale ederdi. Terörle Mücadele Yasası kime uygulanır? Kürtlere,
sosyalistlere. Kimlere? Muhalif olanlara, bir dönem sizler de muhaliftiniz,
size de uygulandı ama sonra iktidar oldunuz, zalimleştiniz siz de,
iktidar elinizde. O dönem, mesela Başbuğ Yetmez, bunu
arttırın, arttırın. diyordu.
Şimdi,
bakın, hayat nerede? Bu Terörle Mücadele Yasasından, o dönem Bunu
artırın. diyen Genelkurmay Başkanı Terörle Mücadele
Yasasından dolayı yargılanıyor. İdamı getirmek
isteyenler, yarın o ipte siz de sallanabilirsiniz çünkü bakın, bu
ülke Başbakanını da asmış, bu ülke
Cumhurbaşkanını zehirlemiş, bu ülke Generalini uçakla
düşürmüş. Demeyin Bugün iktidarız, bugün bize bir şey
olmaz.. Yarın öbür gün, bu sizin kapınıza da gelir. Onun için,
bu idamdan bir an önce vazgeçin ve bu sürecin sadece gündemi zaman zaman
manipüle etmek için ortaya atıldığını biliyoruz çünkü
idamın geriye doğru yürümeyeceğini biz de biliriz, Sayın
Başbakan da bilir, yani Sayın İncenin dediği gibi, liseli
bir öğrenci de bunu bilir. Yani olmayacak şeylerle Türkiyenin
gündemini lütfen meşgul etmeyiniz. Şu anda gündem, asıl,
hepimizin gündemi, bu ölümleri nasıl durdurabiliriz yani 63üncü gününde
olan bu açlık grevini nasıl birlikte durdurabiliriz?
Ve aslında,
Sayın Arınça birkaç şey söyleyeceğim. Aslında, burada
2012 yılı bütçesi görüşülürken kürsüde çok önemli
açıklamalarda bulunmuştu ve biz, grubumuz olarak da kalkıp sizi
alkışlamıştık, tabanımızda belli kesimlerin
tepkisine rağmen ve bugün keşke onlar hayata geçmiş
olsaydı, sizi bugün burada, bu kürsüde alkışlamış
olabilseydik. Grubumuz -keşke- -kalkıp- o süreçte söylediklerinizin
hepsi hayata geçmiş olsaydı, biz de sizi destekleyebilseydik.
Bakın, o tarihte ne diyorsunuz Sayın Arınç? Diyorsunuz ki: Kürt
kimliğinin tanınması çok önemli bir konudur. Bu bir insan
hakları konusudur. Türkiyede yaşayan bir insan Ben Kürtüm ve bu
kimliğimle iftihar ediyorum. Benim bu gerçeğimle tanınmamı
istiyorum. dediği zaman, bizim buna saygı göstermemiz, bunu kabul
etmemiz gerekir. Bir insan kendi kimliğinden şeref duyar. Tüm etnik
kimliklere saygı duymak
Hepsinin doğuştan gelen insan
haklarına sahip oldukları bilinmelidir. diyor. Kürt meselesi veya Kürt
kimliği üç sene önce, otuz sene önce, yirmi sene önce ortaya
çıkmış bir kimlik değildir. Kürtlerin
varlığı en az bin senedir bir gerçektir, bunu inkâr edemeyiz. Çok
doğru tespitler yapmışsınız. Bir insanın
kimliğini inkâr etmek, onu inkâr etmek gibi bir şeydir. diyorsunuz.
Kim varsa bu topraklar üzerinde, kendi kimliğini rahatlıkla
söyleyecektir. O kimliğe saygı duyacağız, o kimliğin
bütün kültürel haklarını, anayasal haklarını vereceğiz,
tanıyacağız, diline saygı duyacağız. diyorsunuz,
çok doğru söylüyorsunuz. Kürtçe konuşmanın yasak olduğu
günlerde cezaevinde işlenen işkencelere ve sonrası faili meçhul
cinayetlere, ölüm listeleri yapılmasına kadar bütün bunlar bir
kimliğin inkâr edilmesiyle ortaya çıkmış kötü
sonuçlardır. Hayır, inkâr etmeyeceğiz. diyor. Çok doğru
söylüyorsunuz. BDPli arkadaşlarımın kimliğine saygım
var, onların siyaset hakları olduğuna inanıyorum. Siyaseti
sonuna kadar yapmalıdırlar. Ben Kürtüm. diyen bir insanın, bu
ülkede, hepimiz kadar, en az hepimiz kadar hayat hakkı, bilgi hakkı,
eğitim hakkı, dil hakkı, kültür hakkı, kimlik hakkı,
ne varsa vereceğiz. Aslında, lütuf etmiyorsunuz yani böyle bir
göreviniz de yok. Bu bizim hakkımız ama bunu da saygıyla
karşılıyoruz. Bunu da söylüyorsanız, sizi yürekten
alkışlıyoruz. Bu bizim cebimizden verdiğimiz bir şey
değildir. Bunun için de teşekkür ediyoruz. "Millet seçiyor,
gelecek, siyaset yapacaklar. diyorsunuz. Etnik kimliğin
varlığını kabul edeceğiz. Sadece lütfetme değil,
bu, bahşiş değil, ulufe değildir. Kimliğini
tanıdığınız bütün insanların haklarına
saygı göstereceksiniz. Siyaseti yanlışsa,
yanlışlığa karşı söyleyecek sözlerimiz olacak.
Şimdi,
bunları siz söylüyorsunuz, bunlar çok doğru ama biz Kürtler bu
söylemlerden bıktık. Bunların hayat bulmasını
istiyoruz. Eğer bu bir haksa, eğer sizin vicdanlarınızda
bu
Yani ben eminim ki siz bunları söylerken vicdanınızdan,
beyninizden geçenleri söylüyorsunuz. Ama bunların hayata geçmesi için ne
yapılıyor? İşte, bugün, tam bu noktada, Kürt çocukları
ana dilde eğitim talebinde bulundukları için, ana dilde savunma
talebinde oldukları için altmış üç gündür cezaevindedirler
Sizin göreviniz,
Sayın Başbakanın bu söylediklerine karşı kalkıp,
vicdanın sesine kulak vererek Sayın Başbakanım, siz
haksızlık ediyorsunuz çünkü bu söylemler, sizin söylemleriniz ve
Kürtlerin talepleridir. Bunlar hayata geçerse iç
barışımızı sağlayabiliriz ama öyle bir tek adam
diktatörlüğü var ki bu ülkede, hepimiz korkmaya başladık ve bu
savaş, bu siyasal rant hepimizi, hepinizi kirletti, asıl sorun
burada.
Bakın,
Diyarbakır Emniyet Müdürü çok insani bir talepte bulunuyor,
çıkıp ne diyor? Dağda ölenler için eğer gözyaşı
dökemiyorsak insan değiliz. diyor. Bundan daha insani bir duygu olabilir
mi? Bizler bu Emniyet Müdürünü çok iyi tanıyoruz; yani 1990lı
yıllarda Diyarbakırda kalmış, faili meçhul cinayetleri iyi
bilen, yani yakılıp yıkılan köylerde, o bölgede bulunan, o
süreci yaşayan, işkenceden adam kaçırmaya kadar, JİTEMe
kadar bütün sürecin içerisinde olan birisidir ama bir öz eleştiri var ve
bir keşkeler var. Çıkıp şunu söylüyor: Keşke bunlar
olmasaydı ve önce vatan değil, insan. diyor. Şimdi, bundan daha
kutsal bir şey var mı? Eğer bu topraklarda insan yoksa
vatanın ne anlamı vardır, bayrağın ne anlamı
vardır? Hepimiz insanız, hepimiz insan için çaba sarf etmeliyiz. Bunu
söylüyor, Sayın Arınçtan ilk açıklama, çok olumlu ve insani
olduğunu söylüyor. Vallahi, biz de çıktık bugün de söylüyoruz
ama biz bunu söylerken, Sayın Başbakan bir gün sonra çıkıp
Hayır söyleyemezsiniz. dediği zaman, kimsenin geri adım
atmaması lazım.
Vallahi hepimiz
öleceğiz, gideceğiz. Bu mevkileri, makamları da belli bir süre
sonra hepimiz terk edip gideceğiz ama önemli olan, bu halkın
içerisinde onurlu bir şekilde yürümektir, dolaşmaktır. Yani
Başbakan her şeye kadim değil ki, her şeyi bilecek noktada
değil ki, yani herkesi azarlayacak noktada değil ki bütün gün boyu, mesela
bizim grubumuzu, vekillerimizi aşağılayarak siyaset yapıyor
ama ayıptır. Biz de o dili kullanabiliriz. Bu dil çözüme, bu dil
barışa hizmet etmiyor ki. Ama o hakaret edecek, onun
yandaşları da gelecek Aman, Başbakan bu konularda zaman zaman
sert yapıyor, siz cevap vermeyin. Ama nereye kadar? Ne
yapacağız? Vallahi, bu çocukların burnu kanamasın diye, bu
insanlar ölmesin diye birçok şeyi, biz de gerçekten yüreğimize
taş basarak söylemiyoruz. Çünkü bu, çözüme katkı sunmaz ve geçen gün
de söyledim, bugün de söylüyorum: Bizi ve geleceğimizi, bu ülkenin
geleceğini, ne olursunuz, bir Cumhurbaşkanlığı
seçimine heba etmeyiniz. Milliyetçi dalgalara oynamayınız. Size bu
ülkede yüzde 50 oy veren bir halk var ve bu oyu verirken de
sorunlarımızı çözün diyen bir halk var. Bu halkın sesine
kulak veriniz ve bu açlık grevinde olan
arkadaşlarımızın, kardeşlerimizin,
yoldaşlarımızın ölmemesi için, bu gece, ne olursunuz, bir
miktar empati yapın.
Bakın, ramazan
ayında oruç tutan her arkadaşımız akşamı, iftarını
sabırsızlıkla bekliyor, eğer günde 2 kez yemek yemezse oruç
tutamıyor ama bu yiğitler altmış üç gündür
İddia
ediyorum, böyle boş savurmak değil
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK
(Devamla)
Altmış üç gündür bu insanlar bedenlerini ölüme
yatırmışlar. Bu noktada duyarlı olmanızı
diliyorum.
Bizim, grup olarak
zaten bu gensoruyu ciddiye almadığımızı paylaşmak
istiyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Sakık.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN
Gruplar adına son konuşmacı, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Çankırı Milletvekili Sayın İdris
Şahin.
Sayın
Şahin, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) Sayın Başkan, işaret ediyorum,
bağırıyorum, söylüyorum size
Sayın
Sakık hem faşizan bir anlayıştan söz etti hem de
söylemediklerimi söyledi. Bir açıklama getirmem gerekiyor, düzeltme
BAŞKAN
Konuşmacıdan sonra olabilir mi?
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) Olur.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Şahin.
AK PARTİ
GRUBU ADINA İDRİS ŞAHİN (Çankırı) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun Başbakan
Yardımcımız Sayın Bülent Arınç hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi hakkında AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; terör olgusu, neden olduğu
şiddet, yıkım ve mağduriyetlerden dolayı genellikle
güvenlik odaklı bir sorun olarak algılanmaktadır. Bu durum,
sadece ülkemize özgü değildir. Dünyada terör deneyimi olan ülkeler, bu
konuya önce güvenlik sorunu olarak bakmışlar ancak zamanla güvenlik
konusunun terör sorununu besleyen kaynakların bir ürünü olduğu
gerçeğiyle yüzleşmek durumunda kalmışlardır. Nitekim,
terörizm sadece güvenlik odaklı bir sorun değildir ve terörü besleyen
sosyal, ekonomik, siyasal, psikolojik ve kültürel tüm faktörler farklı
ülkelerdeki terör örgütleri tarafından beslenme kaynağı olarak
kullanılmaktadır. Bununla birlikte, Türkiye gibi ülkelerde, terörü
besleyen üst çatı sorunlar, terörle mücadelenin en önemli boyutunu
oluşturmaktadır. Bu üst çatı sorunlar ise demokrasi, özgürlük ve
hukukun üstünlüğü alanlarında yaşanan yanlış uygulama
ve politikaların sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde var olan feodal yapı, uzun yıllar
devam eden terör olaylarından dolayı şiddetin bir yaşam
tarzı olarak algılanması, bölgedeki sorunların geçmiş
dönemlerde salt güvenlik sorunu olarak görülmesi ve bu doğrultuda
yaşanan insan hakları ihlalleri nedeniyle, devlet ile vatandaş
arasında oluşan güvensizlik duygusu, bölgede geçmişten bugüne
yaşanan sorunların bazı alt başlıklarıdır.
Terörle mücadelede
çok boyutlu yaklaşım ise üç alanın, güvenlik boyutlu
politikalar, sosyoekonomik yatırımlar ve demokratikleşme bütününü
içeren politika, strateji ve programların birlikte uygulanmasını
zorunlu kılmaktadır.
Türkiyenin
sosyoekonomik alanda gelişme gösterdiği, uluslararası alanda
ağırlığını artırdığı ve
demokratikleşme adımlarına hız verdiği hemen her
dönemde PKK silahlı eylemlerine ağırlık vererek bu
gelişmelerin önünü tıkamaya çalışmıştır. Bu
yönüyle PKK, hem eylemeleriyle süreci etkileyeceğini hem de bu eylemleri
neticesinde ülkenin içine düşebileceği zor durumlar yoluyla,
kendisini destekleyen kesimlere uygun bir iş birliği ortağı
olabileceğini göstermiştir.
Türkiye'nin
terörle mücadelesi, özellikle PKK açısından dönemlere göre
değişim göstermiştir. Bu değişim genel olarak üç
aşamada ele alınabilir. Birinci aşama, terörle mücadelenin salt
güvenlik sorunu olarak algılandığı dönem yani 1984 ve 1990
yılları arasıdır. İkinci aşama, terörle
mücadelenin yarı üniter bir bakış açısıyla
tanımlanmaya başladığı dönemdir, bu da 1990 ile 1999
yılları arasına tekabül etmektedir. Üçüncü aşama ise
terörle mücadelenin çok boyutlu bir süreç olduğu gerçeğiyle paralel
olarak çok durumlu yaklaşımların getirilmeye
çalışıldığı 1999 ile 2011 dönemini ihtiva
etmektedir; özellikle Avrupa Birliğine üyelik süreciyle
bağlantılı olarak temel hak ve özgürlükler alanında
iyileştirmelerin ve demokratikleşmenin arttığı
dönemdir. Bu son dönemde Türkiye, öncelikle, sorunların doğru
tespitini yaparak hatalardan ders çıkartmayı, sivil inisiyatif
öncülüğünde ilgili aktörlerin etkin koordinasyonunu ve çözüme yönelik
atılacak adımlarda kararlı olmayı gerçekleştirmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, kimimizin doğu ve güneydoğu,
kimimizin Kürt, kimimizin terör sorunu diye nitelediğimiz olay maalesef
Türkiye'nin bir gerçeğidir. AK PARTİ, bu sorunun toplum
hayatımızda neden olduğu olumsuzlukların bilinciyle bölge
halkının mutluluğu, refahı, hak ve özgürlüklerini gözeten,
Türkiye'nin bütünlüğü ve üniter devlet yapısıyla birlikte,
bölgeyi tehdit eden PKK terörünün önlenmesinde zaaf yaratmayacak bir
şekilde, kalıcı, toplumun tüm duyarlılıklarına
saygılı, etkili ve sorunları kökünden çözmeye yönelik bir
politika izleme kararı almış olup bunu da parti programına
2002 yılında yazmıştır.
Ülkemizdeki
kültürel ve etnik farklılıklar partimiz tarafından zenginlik
olarak kabul edilmektedir. Partimiz resmî dil ve eğitim dili Türkçe olmak
şartıyla, Türkçe dışındaki dillerde yayın dâhil
kültürel faaliyetlerin yapılabilmesini ülkemizdeki birlik ve
bütünlüğü zedeleyen değil, güçlendiren ve pekiştiren bir
zenginlik olarak görmektedir.
Uzun süredir
yoğun dış destekle varlığını koruyan ve 35
bin insanımızın hayatına mal olan teröre rağmen, bölge
halkının üniter devlet yapısına bağlı
olması, halkımızın sağduyusu ile meselenin etnik bir
çatışmaya dönüşmemesi, bu konunun iç meselemiz olarak
çözülebileceğinin delilidir.
AK PARTİ
olarak bizler, devletimizin suçlu insanlar karşısında
caydırıcı ve masumları koruyucu bir tavır sergilemesi,
suçsuz insanlara şefkatle muamele etmesi gerektiğine inanıyoruz.
Bürokratik, otoriter devlet anlayışına yaslanan çözümler, sadece
asayiş ve güvenlik mantığına dayandığı için,
uzun vadede sorunların daha da derinleşmesine neden olmaktadır.
Buna karşılık demokratik devlet anlayışı
çerçevesindeki yaklaşımlar, ilk anda endişeyle
karşılansa da uzun vadede milletimizin birlik ve bütünlüğünü
pekiştiren sonuçlar doğurmaktadır.
Sivil-asker
ilişkileri, Kürt sorunu, temel hak ve özgürlüklerin
yaşanmasındaki kısıtlamalar ile siyasal ve ekonomik
istikrar, ülkemizdeki terör sorununun çözümünde ele alınması gereken
en temel başlıklardır.
Demokratikleşme
süreci, devlete bakan yönüyle bir zihniyet değişimini ifade
etmektedir. Mevcut yasalardaki değişiklikler yanında, bu
yasaları uygulayanlarda yaşanacak zihniyet devrimi ile birlikte daha
özgür, daha demokratik, daha ileri görüşlü politikalar hayata geçirilmeye
başlanmıştır. Bu çerçevede, güvenlik bürokrasisi
Türkiyedeki paradigma değişiminin en önemli yüzüdür. Zira bölge
insanı, devletin soyut varlığını kamu görevlileriyle
somutlaştırmaktadır. Dolayısıyla kamu görevlilerinin doğruları
ya da yanlışları, halktaki devlet algısının
karşılığı anlamına gelmektedir. Özellikle, polis
teşkilatı gibi kurumların görev alanına giren yerlerde
geçmişin yanlışlarını terk ederek ortaya koyduğu
Halk için, halkla beraber yaklaşımı devlet-vatandaş
yakınlaşmasının uygulamalı bir örneğidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 7 Ekim 2012 tarihinde,
Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güvenin, kentte faal ulusal ve yerel
basın temsilcileriyle yaptığı sohbette ifade ettiği
sözler bütünüyle irdelendiğinde görüleceği üzere, terörle mücadele
konseptinde 1991 ile 1996 yıllarına kıyasla metodun
değiştiği ifade edilmektedir. Bu yıllar içerisinde, insan
odaklı hizmet veremediklerinden dolayı denetimsizlikten,
kontrolsüzlükten, insana ulaşamadığımızdan olumsuz
sonuçların doğduğu söylenmekte ve bu nedenle dağa
çıkışlarda herkesin payının olduğunu ileri
sürülmektedir.
Emniyet
Müdürümüzün yapmış olduğu öz eleştiri ve bu aşamadan
sonra Diyarbakır halkı ile kuracağı ilişki metodu
nedeniyle Sayın Başbakan Yardımcımız Bülent Arınç
Bey, 8 Ekim 2012 tarihinde, Bakanlar Kurulu toplantısı
sonrasında basına yaptığı konuşma
bütünlüğünde, devlet adına hareket ettiğini iddia edenlerin
vatandaşa işkence ve kötü muamelede bulunduğu, bu nedenle bölge
insanının devlete bakışta olumsuzluklar
yaşadığı, işkence ve insanlık dışı
uygulamaların terörü tırmandırdığı, bugün ise
farklı bir konseptle hadiselere yaklaşılmasının
gerektiği, devletin halkını kucaklaması, eğitim,
motivasyon ve etkileşimle yöre halkının
kazanılabileceğine dair Emniyet Müdürünün düşüncelerinin
memnuniyet verici olduğunu ifade etmiştir. Devamla, 2005
yılında, Bahçeşehir Üniversitesinde yaptığı bir
eleştiriye atıf yaparak düşüncelerini paylaşan Emniyet
Müdürü hakkında da Keşke o cümle olmasaydı çünkü
başına, sonuna bakmazsanız, o konuşmanın bütününü
dikkate almazsanız sadece bu çıplak cümleye bakmak suretiyle
Türkiyede terörle mücadele eden herkesi ve terörden zarar görmüş her
kesimi rahatsız edebilir ve üzebilir. demek suretiyle
şahsının düşüncesini ifade ederken, konuşmanın
bütününü dikkate alarak yaptığını belirtmiştir.
Ayrıca, 2011
yılı bütçe görüşmesinde yapmış olduğu
konuşmasında, bir insanın kimliğini inkâr etmenin o
insanı inkâr etmek olduğunu, bu topraklar üzerinde herkesin kendi
kimliğini rahatlıkla ifade edebileceğini, herkesin
kimliğine saygı duymamız gerektiğini, o kimliğin bütün
kültürel ve anayasal haklarının verilmesi gerektiğini ifade
etmiştir.
Sayın
Başbakan Yardımcımız bu sözlerini yaklaşık on bir
ay önce söylemiş olup, AK PARTİ Grubu olarak bizlerin hislerine tercüman
olduğu gibi, parti programımızda milletimize layık
gördüğümüz hakları ihtiva etmektedir. Bizler bu düşüncenin
tamamen arkasındayız. İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın. felsefesini kendine şiar edinmiş bir siyasi
geleneğin temsilcilerinden de başka bir davranışı
beklemeye kimsenin hakkı olmadığını düşünüyorum.
Özellikle,
Milliyetçi Hareket Partisinin on bir ay öncesinde ifade edilen sözler nedeniyle
bugün gensoru açılmasına yönelik talebi, tamamen gensoru müessesesinin
sulandırıldığına dair tezleri perçinlemektedir.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Siz, memleketi sulandırdınız İdris Bey.
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) - Gündemin yoğunluğu ve Parlamentoda
bekleyen tasarı ve tekliflerin yasalaşmasını engellemeye
yönelik bu tür girişimlerin milletimizce yakından takip
edileceğinden ve yüce Meclisi fuzuli meşgul etmenin
karşılığının da ne olduğuna en iyi
cevabı milletimizin sandıkta vereceğinden kimsenin şüphesi
olmasın.
Değerli
milletvekilleri, biraz önce kürsüye gelen hatip, Genel Kurula hitap ederken,
Sayın Başbakanımıza atfen, gensoru görüşmelerine dair
eleştirisini aklınca tiye aldığını
paylaşıyor. Sayın hatip, varlığınızın
sebebi olan terörle alakalı verdiğiniz gensoruyu takip eden üye sayınız
Genel Kurulda görüldüğü üzeredir.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Karşı tarafa bak, kaç kişi?
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Bizim özgül ağırlığımız var, sizin
gibi değil!
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) Şimdiye kadar olan bütün gensorularda
Sayın Genel Başkanınızın ciddi gördüğü her konuda
Meclis Genel Kurulunda olduğunu yakinen bilmekteyiz. Burada, kürsüden
hitap edip ondan sonra dışarı çıkmak, bu gensoru talebinin
ne kadar ciddi olduğunun en önemli göstergesidir diyorum.
Büyük milletimiz
terörle mücadelenin sadece silahla mücadele yöntemiyle çözülmeyeceğini,
ret ve inkâr politikalarıyla doksan yılda bir noktaya
gelinmediğini ve özellikle, bu politikaların AK PARTİ
İktidarı döneminde tedavülden
kaldırıldığını, halkın talepleri
doğrultusunda, halkla birlikte hareket etmek suretiyle çözüm odaklı
siyaset anlayışının yanında saf tuttuğunu her
seçimde dosta düşmana göstermiştir. Ancak hâlâ milletimizin
sandıkta vermiş olduğu mesajdan bihaber, Parlamentoda siyaset
üretmeye çalışanların olduğunu da maalesef kaygıyla
izlemekteyiz.
Sayın
Başkan, değerli üyeler; AK PARTİ Hükûmeti olarak bölgede, parti
programı doğrultusunda, iktidara geldiğimiz ilk yıl
içerisinde OHAL uygulaması tamamen kaldırılmış, teröre
tepki olarak maksadını aşan ve bölge halkını
rahatsız eden birtakım uygulamalar terk edilmiştir.
Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesiyle diğer bölgeler arasındaki
kalkınmışlık farkı on yıl içerisinde ortadan
kaldırılmış, en azından belirli bölgelerde asgariye
indirilmiştir. AK PARTİ olarak, yöreye ilişkin istihdamı
arttırıcı ciddi ekonomik projeler geliştirilmiş, terör
ortamında zarar gören vatandaşlarımızın
mağduriyetlerini giderici uygulamalar devreye sokulmuştur. Bölgenin
ticari ve ekonomik faaliyetler açısından cazip hâle getirilmesi, bir
çıkmaz sokak konumundan çıkartılarak komşu ülkelerle
sınır ticareti dâhil, bölgede dinamik bir ticaret ortamı
oluşturulmaya çalışılmıştır. Bugün, bölgede
tam olarak özgürlüklerin ifade edilebileceği, vatandaşların
ticaret ve üretim yapabilmesi için kendilerine birçok önceliğin Hükûmet tarafından
tanındığı bir ortamda bulunmaktayız. Bölücü terör örgütünün
engellemelerine rağmen bölge halkının refah düzeyini yükseltmeye
ve birinci sınıf insan gibi yaşamasına çabalayan ve bu
yolda hiçbir masraf ve çalışmadan kaçınmayan bir iktidar
yapısı mevcuttur.
AK PARTİ
İktidarı olarak, inkâr politikalarını ortadan
kaldırdığımız gibi, Kürt ifadesini telaffuz eden ilk
iktidar da biz olduk. Anaların gözyaşı dinsin. diyoruz.
Anaların gözyaşlarına başka gözyaşı eklemeye
gerek yoktur. Ölüm makinelerine karşı devletin kahhar yüzünü
göstermekten çekinmedik, bütün adımları atıyoruz.
Devletin
kurumlarının barış için attıkları
adımları sabote etmek ve ülkede var olan terör olgusunu
pekiştirmek adına yapılan her türlü açıklamayı ve
özellikle Sayın Başbakan Yardımcımızın
değişik ortamlarda terörün belini kırmak adına yapmış
olduğu açıklamaları amacından uzaklaştırıp
PKK ve KCKlılara moral, motivasyon ve destek olarak sunmak bir acizlik
ifadesidir. Habur süreci tamamen KCK ve PKK terör örgütü tarafından
sabotaja uğratılmıştır.
ALİM
IŞIK (Kütahya) - Mobil mahkemeleri kim kurdu?
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) - BDPlilerin orada zafer sarhoşluğu içine
girmeleri ve Silvan saldırısı, gerçek amaçlarını gün
yüzüne çıkarmıştır. Ancak bütün milletimizce esefle
karşılanan bu görüntülerden siyasi rant çıkarmak
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Devletsiniz, niye öngöremediniz orada olup
bitenleri?
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) -
ve bunun oya tahvil olunacağına dair bir
düşünce içerisinde olmak da en az BDP ve uzantılarının
yaptığı davranış kadar çirkin ve kabul edilemezdir.
Burada devleti
suçlamak ucuzluk, Hükûmeti başarısız kılmak
zavallılıktır. Habur ve Silvan süreci, sadece Oslo değil,
devam eden yeni anayasa sürecini de baltalamıştır.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Allaha
şükür terör yok. Teröre teslim olmuş bir Hükûmet var.
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) - Öcalanla
görüşme yapan devlet yetkililerini ağızlarına yuva yapan
Milliyetçi Hareket Partililerinin 1999 yılında İmralıda
Öcalanla
ALİM
IŞIK (Kütahya) İftira atma! İftira atma!
Yakışmıyor sana, iftira atma! Bir milletvekili iftira atmaz.
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) -
yapılan görüşmeden haberdar olduğu bizzat Meclis
kürsüsünde, burada bir hatip tarafından ifade edilmiştir.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) İsim söyleyeceksin kimin görüştüğünü! Bunu söyleyip
ispat edemeyen müfteridir!
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) - Hasip Kaplan Bey tarafından geçen sene burada
iddia edilmiştir. Bizzat avukatıyım. demiştir. Ben çok
netliğiyle söylüyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Bunu ispat edemeyen şerefsizdir!
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Sen kendi Başbakanına söyle.
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 8 Ekim ve sonrasında yaptığı
konuşmayla geçmişte olduğu gibi bugünde de işkence ve kötü
muameleye karşı olduğunu, faili meçhul cinayetlerin son bulmasını,
köy boşaltmalarının ortadan kaldırılmasını,
bölge halkıyla kucaklaşarak birlikte hareket edilmesinin takdir
edilecek bir davranış olduğunu; 80 sonrasında, başta
Mamakta olmak kaydıyla, yurdun pek çok noktasında Mektebi Yusufiye
olarak adlandırılan çilehanelerde kimsesiz ve sahipsiz ülkücülerin
arkasında durduğu gibi bugün de mazlumun, mağdurun yanında
olmak gerektiğini, işkence ve insanlık dışı
uygulamaların terörü tırmandırmasına kimsenin sahip
çıkmaması gerektiğini bizzat Sayın Arınç
vurgulamıştır. Yıllarını milleti ve milletin
manevi değerlerini üstün tutmak için mücadele vermiş, insanların
hizmetine adamış; 12 Eylül 80 sonrası ülkemizin birliği ve
beraberliği adına, kutsal saydığı değerler için
mücadele etmiş ülkücü gençlerin davalarına bilabedel avukatlık
yapmış, saydam ve saygın bir kişiliğe sahip Sayın
Bülent Arınç hakkında, terörle mücadele eden güvenlik güçlerinin
moralini ve azmini zayıflattığı iddiasında bulunmak
son derece yakışıksız ve siyasi etikten yoksun bir
davranıştır.
Sayın
Arınç hakkında gensoru açılmasını talep eden
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu, 11 Kasım 2012 tarihli Genel Kurulda
yapılan görüşmeler esnasında, yüce Meclisin 11 ve 12 Kasım
tarihlerinde çalıştırılmaması
karşılığında gensoru önergesinin geri çekileceğini
beyan etmiş olmakla, aslında kendi ileri sürdükleri iddialara
kendilerinin de inanmadığını bizzat göstermişlerdir.
AK PARTİ
mensubu hiçbir milletvekili ve bakanın, özellikle Sayın Başbakan
Yardımcımız Bülent Arınç Beyin, bölücü terör örgütüne
moral veren, umut aşılayan, bölücü emellere haklılık
kazandıracak konuşmalar yapması ve teröristlerle görüşmeyi,
onlarla kimlik ve Anayasa tartışmaları yapmayı normal,
sıradan vakalar olarak kamuoyuna takdim eden açıklamalar
yapması; canı pahasına ülkesi ve milletin bölünmez bütünlüğü
için terörle mücadele eden güvenlik güçlerimizin psikolojisini, moralini,
azmini ve mücadele gücünü zayıflatan açıklamalar yapması mümkün
değildir. Bilakis, tam tersine, bölücü terör örgütüne karşı
bölge halkının demokratik haklarını koruyan ve kollayan, bu
ülkede bir tek insanımızın dahi burnunun kanamasına razı
olmayan, Önce insan. diyerek insan hak ve hürriyetlerini önceleyen bir
anlayışın en önde gelen isimlerinden biridir Sayın
Arınç.
Bu itibarla,
özellikle 57nci Hükûmetle alakalı Aytun Çıray Beyin ifade
ettiği bir söz
Ekonomik olarak çok iyi bir durumda bıraktık.
dediğinizde, İnternete girip baktığınızda 57nci
Hükûmetle alakalı çıkan ilk yazı şudur: AB uyum
paketlerinin ilk üçü çıkarılmıştır. Bu paket
uyarınca idam cezasının kaldırılması ve o dönem
gündemde bulunan PKK lideri Abdullah Öcalanın da bu kanundan yararlanarak
idam edilmemesi uzun tartışmalara sebep olan bir Hükûmet olarak
değerlendirmiş
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Siz ne oy kullandınız, siz?
İDRİS
ŞAHİN (Devamla)
bu Hükûmetin sonunun ise 2001 Türkiye ekonomik
krizi ve kara çarşamba olarak tarihe geçen
SADİR DURMAZ
(Yozgat) İdamın kaldırılmasına ne oy
kullandınız siz? Sayın Başbakan ve Arınç ne oy
kullandı?
İDRİS
ŞAHİN (Devamla)
cumhuriyet tarihinin en büyük krizi sonunda
gerçekleştiğini ifade etmiştir.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Kullandığınız oyu söyle, oyu!
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) Bu duygu, bu düşüncelerle gensorunun aleyhinde
oy kullanacağımı ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) Barzani sizinle gurur duyuyor ya!
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şahin.
Sayın
Çıray, kısa bir açıklamanız olacaktı, buyurun lütfen.
IV.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
11.- İzmir
Milletvekili Aytun Çırayın, Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın ifadelerine ilişkin açıklaması
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) Sayın Sakık, siz değer verdiğim olgun bir
siyasetçisiniz. Bir yanlış anlama oldu, öyle olmuş olmalı
ki söylediğim gibi değil başka türlü yorumladınız.
Ben faşizan
düşünceye lanet etmiş bir insanım. Hiçbir zaman için ne
ırkçılıkla ne faşizmle işim olmaz. Ben size aynen
söylediğim gibi söylemek istiyorum ve partimin siyasetini ortaya koymaya
çalışıyorum. Bizim Sayın Genel Başkanımız ve
partimizin siyaseti, telaffuzu ana dilde eğitim konusunda
Bizim şu
anda kırmızı çizgilerimizin içerisindedir ana dilde eğitim.
SIRRI SAKIK
(Muş) Ana dilde savunmayı dedim.
AYTUN ÇIRAY
(Devamla) Dolayısıyla, söylediğimiz lafı aynen
söyleyeyim. Savunma diliyle ilgili en ufak bir şey yoktur. Esasen, ben hem
bir insan hem de bir hekim olarak bir tek kişinin canının
yanmasını istemem yani ölüm orucunda, başka yerde, hiçbir yerde.
Söylediğim şey şudur tam olarak: Hiçbir insanın kabul
edemeyeceği ölüm oruçları bile burada muhatap iktidardır- Türk
toplumunu ana dilde eğitime kabule hazırlamak için, ne olursa olsun,
talimatla verilen bir cinayet teşebbüsüdür. Söylediğim bu, başka
hiçbir şey söylemedim.
SIRRI SAKIK
(Muş) Ana dilde savunmayla ilgili söyledim.
AYTUN ÇIRAY
(Devamla) Projemiz meselesinde zaman zaman projeyle ilgili söylemleriniz oldu
ama bu gensorunun gündemi Kürt sorunu, Kürt meselesi, Güneydoğu meselesi
yani herkesin kendi ismini verdiği neyse, onu tartışma meselesi
değildi. Sayın Bakan hakkında verilmiş bir gensoruydu ve
burada tartışılması gereken de Hükûmetin ve Sayın
Bakanın yürüttüğü ikiyüzlü siyasetti. Benim bütün ortaya koymaya
çalıştığım, samimiyetsiz siyasetin Türkiyeyi
getirdiği bölünme noktasıdır, söylemek istediğim budur.
Bizim ne faşizmle ne de insanların ölümüyle işimiz olamaz.
Burada, rant
meselesine gelince, doğrusu, gerçekten terör meselesinin büyük bir rant
yarattığını bütün kayıtlar ortaya koyuyor, milyarlarca
dolarlık bir rant yaratmıştır terör ve ne yapılırsa
yapılsın bir kısım insanın bu rant nedeniyle terörden
vazgeçeceğine inanmıyorum.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Çıray, teşekkür ederim.
VIII.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler
(Devam)
2.- Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili
Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın; terör ve
bölücü terör örgütü ile ilgili yaptığı açıklamalarla
terörle mücadele eden güvenlik güçlerinin moralini ve azmini
zayıflattığı iddiasıyla Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/17) (Devam)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, şimdi Hükûmet adına Başbakan
Yardımcısı Sayın Bülent Arınç.
Buyurun Sayın
Arınç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BÜLENT ARINÇ (Bursa) Sayın Başkan, çok değerli
arkadaşlarım; hepinize hayırlı akşamlar diliyorum,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisi tarafından hakkımda verilen gensoru önergesinin
görüşülmesinde gruplar adına ve önerge sahipleri adına
konuşmalar yapıldı, hepsini dikkatle izledim. Konuya girmeden
önce müsaadenizle bir iki hususa kısaca temas etmek istiyorum.
İki gensoru
önergesi görüşülecekti, birisinden vazgeçildi, TRT ve Anadolu
Ajansıyla ilgili olandan. Bugün sadece, terör örgütlerinin moralini,
azmini, mücadele gücünü artıran veya aksine güvenlik güçlerinin moralini
zayıflatan bir suçlamayla karşı karşıyayım.
Neden birinci önerge çekildi? dendiğinde bana verilen cevap Saat
19.00a kadar mutlaka bu konu üzerinde görüşmek istiyor
arkadaşlarımız, onu daha sonra vermeyi de düşünüyorlar.
Mutlaka versinler, vermezlerse gücenirim.
OKTAY VURAL (İzmir)
Verdik zaten.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BÜLENT ARINÇ (Devamla) Mutlaka TRT ve Anadolu Ajansıyla ilgili gensoru
önergesini de bekliyorum. Hiçbir ciddiyeti olmamasına rağmen, en
azından bu iki güzide kurumun ne yaptıklarını, nasıl
yaptıklarını sayın Genel Kurula anlatmak imkânını
bulacağım.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Onlara güzide kurum demek için senin gibi bir adam olması lazım.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BÜLENT ARINÇ (Devamla) Değerli arkadaşlarım, bu
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ya TRT senin emrinde niye serbest etmiyorsun? Hangi yüzle gelip
burada konuşuyorsun? TRT senin emrinde.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Sen benim muhatabım değilsin
konuşma! (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
Her gün
mitinglerde aynı şeyleri söylüyorsunuz, her gün parti kongrelerinde
her şeyi söylüyorsunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Ya TRTde ver işte. Yasaklayan sensin, korkak sensin, halkın karşısına
geçmekten korkan sensin!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Muhatabım sen değilsin, ben
MHPden konuşanlar için söylüyorum.
BAŞKAN
Sayın Genç, lütfen. Lütfen müdahale etmeyin hatibe, lütfen.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Değerli arkadaşlarım, bütün
bunları söylüyorsunuz da ne oluyor? Millet size mi inanıyor, yoksa
millet bu politikaları destekliyor, bu Hükûmete mi güveniyor?
Arkadaşlar,
bana hakaret ettiniz, eleştirilerin ötesinde yalan söylediniz
KAMER GENÇ
(Tunceli) İznin varsa gidelim, televizyonlarda konuşalım
bunları.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
sözlerimi çarpıttınız ama
bunun karşılığında size bir tek şey
söyleyeceğim çünkü ikiniz de, daha sonra Çıray da dinî referanslar
vermek suretiyle sözlerinizi güçlendirmek istediniz. Ben de Hasbinallah ve
nimel vekil diyorum, El hayaü minel iman diyorum; size atfediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) O işleri Allah bilir Sayın Arınç.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
Sayın Aytun Çırayın konuşmasına gelince, Sayın
Aytun Çıray da İzmirden yakinen tanıdığım
birisidir. Ben kırk yıl Manisada siyaset yaptım. Manisa
İzmire çok yakındır, kendisini de çok iyi biliyorum. Bu
hakaretlerinin niçin ve nereden kaynaklandığının da
farkındayım. Çünkü ben kendi çizgimde siyaset yaparken, o da
Sayın Demirel ve daha sonra Çillerin eteğinden
ayrılmıyordu. O siyasi partide onlar ne derse onu yapmakla
mükellefti. Daha sonra kendilerini taltif ettiler, Sağlık
Bakanlığı Müsteşarlığına birkaç
aylığına veya birkaç yıllığına getirdiler.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) Dört yıl, dört!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) O günden bugüne kadar, o siyasette ne
söyledi, ne yaptı, CHPye karşı o zaman tavrı neydi ve
müsteşarlıktan kalan bagajları nedir? Beni
konuşturmayın!
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sen onu bırak, seninle ilgili iddialara cevap ver.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Sadece bir şey söyleyeceğim,
sizin bu hakaretlerinize karşı sadece bir şey söyleyeceğim:
Siz o zaman da kötüydünüz, o zaman da sevimsizdiniz, bugün de aynı
şekilde devam ediyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
Ve Cumhuriyet Halk
Partisinin Sayın Genel Başkanına bir şey rica etmek
istiyorum: Bu dönemde, partinizi DYP ve ANAP tabanından güçlendirmek
istediniz. Bu doğru bir stratejidir çünkü DYP ve ANAP tabanı
Türkiye'de önemli bir tabandır ama onların içinden seçerek
milletvekili yaptığınız insanlar, sadece Çıray
değil, CHPye bugün güç kazandıran değil, CHPye prestij
kaybettiren insanlardır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Siz kendi işinize bakın!
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sen kendi işine bak! Sen millete prestij kaybettiriyorsun.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Dolayısıyla, Sayın
Çırayın ne söylediği önemli değil, İzmirli kendisini
çok iyi bilir.
Sanıyorum ki
CHP teşkilatları da Nereden başımıza bu adam geldi?
diye bir telaşın içindedirler.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Çok içine oturmuş, değil mi?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Önümüzdeki dönem her şeyi
göreceğiz; vaktimi bununla kaybedecek değilim.
İkincisi:
Önergenizi verdiniz. Bu önergede çok acı iddialar var, büyük iddialar var,
büyük suçlamalar var. İyi ama bu gensoru, akıbeti de az çok belli
yani siz diyorsunuz ki: Bu adam idamlık suç işledi ama 10
liralık para cezasıyla bu işi geçiştirelim. Bunun
karşılığı bu değil. Sizin, Meclis
soruşturması vermeniz lazım benim hakkımda; nasıl olsa
5 kişiyi de CHPden bulursunuz 55e ulaşmak için.
OKTAY VURAL
(İzmir) Siz imzalayın, verelim.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Bu kadar iddianın
karşılığı gensoru değildir.
OKTAY VURAL
(İzmir) Siz imzalayın, verelim.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Çünkü siz bile buna hiç
inanmıyorsunuz. 50 kişilik grubunuzdan 12 kişi var; sonunda, 12
kişiyle burada gensorunun lehinde oy kullanacaksınız.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) İkide birde onu söyleyip durma; iddialara cevap ver.
OKTAY VURAL
(İzmir) Siz imzalayacak mısınız Sayın Bakan?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Bu siyasi partilerin, bu Meclisin bir
geleneği var: Hükûmetin konuşmalarında, siyasi partilerin
verdikleri gensorularda, soruşturmalarda önerge sahiplerinin tamamı
Parlamentoda olur, tamamı bu iddiaların arkasında olur.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Demagoji yapıyorsun. Sana karşı söylenen iddialara
cevap ver.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Bu ciddiyetsizliği, ben, sadece ortaya
koymak istiyorum.
Üçüncüsü: En çok
suçladığınız madde, bir yıl evvel, bu kürsüden, bütçe
konuşmalarında konuştuğum sözlerdir. Allah
aşkına, bir yıldır neredesiniz siz? Bir yıl sonra
aklınıza nereden geldi?
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) O zaman da söyledik.
OKTAY VURAL
(İzmir) O zaman da söyledik. Belki ıslah olursunuz diye
düşündük.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Bir yıl sonra bu önergeye bunu yazmak
nereden icap etti, büyük kongrenizden iki gün önce 6 tane gensoru vermek
nasıl size ilham edildi, hangi maksatla verdiniz onları bir kenara
koyayım ama ben, 420 tane yazılı ve sözlü soru önergesinin
muhatabı bir Bakan olarak, baktım, içlerinde, MHP tarafından bu
konularla ilgili verilmiş bir tek önerge yok; sadece CHPden verilmiş
8 tane önerge var. Siz, bir yıl boyunca bundan dolayı beni denetime
tabi tutmadınız da bugün ne oldu, ne ilham edildi, nereden
aklınıza geldi böyle bir önergeyle beni gensoruya muhatap
kılıyorsunuz?
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Muktezayı hâle mutabakat esastır bizde,
yeri ve zamanı geldiğinde getiririz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
Sayın Oğan hakkında doğrusu hiçbir kanaatim yok, sadece
birkaç gün evvel ki kavgada fotoğraflarını gördüm ama Sayın
Yeniçeri Hocamızla ilgili bir kanaatim var. Sağ olsun, hem grup
toplantılarında hem basın toplantılarında hem de pek
çok televizyon kanallarında kendisini dinliyorum, aynen buradaki
konuşması gibi
Bütün arkadaşlarıma sordum: Yeniçeri
Hocamız hakkında ne düşünüyorsunuz? Vallahi ne söylediğini
çok fazla anlamıyoruz ama bizi rahatlıyor. dediler. Size
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Rahatlatmaya devam edin çünkü ben de en azından
CNNde, diğerlerinde izlediğim zaman bir kin, bir nefret duymuyorum;
ne kadar güzel daldan dala atlıyorsunuz ama insan rahatlıyor, çok
teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Rahatlatacağız sizi, rahatlatacağız hiç merak
etmeyin!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Değerli arkadaşlarım, evet,
biraz sabredeceksiniz, iftiraların altında kalacaksınız
ümit ediyorum. İlahi adalet sizi mahcup edecek, buna da inanıyorum.
Benim gözyaşımla alay etmeye ne hakkınız var? Benim
sözlerimin başını, sonunu kırparak kendinize malzeme yapmaya
ne hakkınız var? Bir insan için ahlak, haysiyet, ne konuşulduysa
ondan anladığınız manayı bütünüyle ifade etmek
değil midir? Biz çoluk çocuk muyuz? Siyasi hayatımız ortada.
Bursaya
kaçtı. veya Bursadan gönderildi. diyorsunuz. Her siyasi partide olur.
Benim 10 bakan arkadaşım başka bölgelerden aday gösterildi.
Kırk yıl Manisada siyaset yaptım. Bursadan aday gösterildim.
Manisa beni mahcup etmedi, oyunu 100 bin artırdı. Bursaya gittim,
Bursa beni mahcup etmedi, oyunu 320 bin artırdı, 970 bine
yaklaştı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ama her iki ilde, Manisada ve Bursada MHPnin milletvekili sayısı
eksildi, CHPnin arkasında kaldınız. Dolayısıyla,
benim şahsiyetim, AK PARTİnin tüzel kişiliği, AK
PARTİnin ülkede yüzde 50ye varan oy oranlarının size bir
şey anlatması lazım.
Değerli
arkadaşlar, evet, bu konuşmalar yapıldı. Niçin
yapıldı, nasıl yapıldı, bunları herkes biliyor.
Ben, şimdi, televizyon bunu naklen yayınlamıyor diye bir
endişe içinde değilim, sözlerimin arkasındayım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Zaten her gün kanallarda veriyorlar seni.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Düşe kalka ama dosdoğru giden bir
insanım ben. Her sözümün arkasındayım; attığım
her adımın, söylediğim her sözün şerefle hesabını
verdim. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Sayın Başbakan öyle demiyor Sayın Arınç.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli kardeşlerim, siz
Türkiyede terörün nasıl, nereden, hangi kaynaklardan
çıktığını, bugüne kadar nasıl geldiğini,
geçmişte yapılan mücadelelerde hangi hataların
yapıldığını, Küçücük bir çapulcu sürüsü derken 8-10
kişinin bugün nerelere kadar eylemlerini yükselttiğini herhâlde
bilmiyorsunuz.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Onu diyenler sizin partinizde siyaset yapıyor.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, sizin
zamanınızda verdiğiniz rakamlar 2001 ve onun birkaç ay öncesine
aittir. Niye 90lı yıllardan hiç bahsetmiyorsunuz? 90da neydi?
91de, 92de, 93te, 94te kaç tane şehit veriyorduk? 84ten sonra kaç
tane şehit veriyorduk? (MHP sıralarından gürültüler) Siz o zaman
yoktunuz. Siz rahat bir zamanda geldiniz 99da çünkü Öcalanı paketleyip
Türkiyeye teslim etmişlerdi, yargılanmış ve mahkûm
edilmişti, örgüt suskunluk içerisine girdi. Bir iki senelik eylemsizliği
kendinize iftihar vesilesi yapıyorsunuz. Bu övünülecek bir şey midir?
SIRRI SAKIK
(Muş) Dört yıl, dört yıl!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Değerli arkadaşlar, niye 2001
öncesinden bahsedilmiyor? Yazılanları da mı hiç okumuyorsunuz,
istatistiklere de mi hiç bakmıyorsunuz? Bu örgüt nasıl büyüdü,
nasıl palazlandı, nasıl siyasi talepler yapar hâle geldi?
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Sayenizde!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Niye 78, 79lardan veya daha
sonralarından, siyasi, sosyal, toplumsal olaylardan bir nebze ders
almıyoruz?
Bir yıl
evvelki konuşmada neler konuştuğum tutanaklarda var. Bu
tutanaklarda ne söylediğimi, Sayın Sakık arkadaşım da
biraz önce ifade etti.
Sayın
Sakık, sizi kutluyorum, konuşmanızdan dolayı değil,
Çırayı korkuttunuz da onun için. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Çünkü geldi, burada özür dilemek
zorunda kaldı.
Şimdi, bu
konuşmadan dolayı beni eleştiriyorsunuz. Elbette Sayın
Bahçeli de eleştirdi, siz de eleştireceksiniz
SIRRI SAKIK
(Muş) Peki, Bakanım, konuşmamın nesi vardı?
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) Ben hiç korkulacak bir şey görmedim, bir beyefendi
insanın
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Evet, burada izah ederken nasıl
tökezlediğinizi gördüm, cümleyi zor kuruyordunuz.
Değerli
arkadaşlarım, burada biraz evvel okunan -vaktim sekiz dakikaya indi-
şu konulara MHPyle farklı baktığımız çok
açık. Bakınız, sadece cümle cümle alırsam mefhumu
muhalifinden nasıl aykırı düştüğümüzü
anlayacaksınız.
Arkadaşlar,
Kürt dilinin tanınması çok önemli bir konudur. Bu bir insan
hakları konusudur. Tam tersi, Kürt kimliğinin tanınması
çok kötü bir konudur. Bu bir insan hakları konusu değildir. diyor
MHP. Türkiyede yaşayan bir insan Ben Kürtüm, beni bu gerçeğimle
tanımanızı istiyorum. dediği zaman bizim buna saygı
göstermemiz, bunu kabul etmemiz gerekir, demişim. MHP Türkiyede
yaşayan bir insan Ben Kürtüm bu kimliğimle iftihar ediyorum.
diyemez, benim tanımamı isteyemez. Bizim buna saygı göstermemiz
gerekmez. diyor. Madde madde aldığımız zaman
OKTAY VURAL
(İzmir) Yalan söylüyorsun, gıybet ediyorsun.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Aman heyecanlanmayın efendim, aman
heyecanlanmayın! Siz bunları söylüyorsunuz.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Yalan söylüyorsun!
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Yalan söylüyorsun, öyle bir sözümüz var mı?
OKTAY VURAL
(İzmir) Dinin yarısı insaf be, insaf!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Sen mi söylüyorsun insaf diye? Allah sana
insaf versin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) Allah sana insaf versin!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Allah sana akıl fikir versin, Allah
sana hayâ versin, Allah sana izan versin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) Allah sana bin kere insaf versin, izan da versin, mizan da
versin.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Amin. Ben kendim için Amin diyorum, sen
de Amin de, sen de Amin de.
OKTAY VURAL
(İzmir) Haydi canım sen de söylemediğimiz sözleri bu kürsüden
söylüyorsun.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Hadi oradan!Arkanda 10 kişiyi
toplayıp da buraya gelme. Attığın imzanın
arkasında dur.
OKTAY VURAL
(İzmir) - Vicdan var mı sende, var mı vicdan?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Hadi oradan, hadi oradan! Memleketi bu hâle
siz getirdiniz.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Öyle bir sözümüz var mı Sayın Bakan?
OKTAY VURAL
(İzmir) Böyle bir söz olduğunu
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Böyle bir anlayışı, böyle
bir düşünceyi siz yaşattınız bugüne kadar. (MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Lütfen
Lütfen
Sayın
milletvekilleri, dinleyelim.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Değerli arkadaşlar,
bakınız, bütün bunların karşılığı terör
örgütüne moral vermek, terörle mücadele eden güvenlik güçlerinin psikolojisini
bozmak
Bu iddiaları size aynen iade ediyorum. Eğer samimiyseniz
Meclis soruşturması getirin.
OKTAY VURAL
(İzmir) İmzalayın getireceğiz, imzalayın!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Ben niye imzalayacağım? Siz iddia
ediyorsunuz. İşte, en başta Aytun Çıraydan imza alın.
OKTAY VURAL
(İzmir) Siz, siz! Siz istiyorsunuz ya.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Hadi oradan!
Değerli
arkadaşlarım, bir yıl sonra verdikleri önergenin ciddiyetsizliğini
ortaya koymak istiyorum. Bizim oradaki sözlerimiz, Türkiyenin
yaşadığı bir gerçektir.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Sayın Başbakan size katılmıyor.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Biz terörle mücadele ediyoruz,
edeceğiz, kararlıyız ama Kürt kardeşlerimizi de, Kürt
halkını da, kimliğini bu suretle ortaya koyan
yurttaşlarımızı da elbette bağrımıza basmak
zorundayız.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Barzaniyle onun için mi
OKTAY VURAL
(İzmir) Siz terör örgütünü Kürtlerin temsilcisi hâline getirdiniz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Örgüt ve eylemleriyle masum Kürt
halkını birbirinden ayırmadığınız sürece,
her Kürte terörist gözüyle baktığınız sürece bu ateş
yanmaya devam eder ve siz de bununla birlikte yanarsınız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) Siz Kürtlerin temsilcisi olarak terör örgütünü muhatap
aldınız, Kürtleri emperyalizmin şeyine sokuyorsunuz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Değerli arkadaşlarım, bugüne
kadar
OKTAY VURAL
(İzmir) Maalesef PKKyı Kürtlerin temsilcisi sıfatına
getirdiniz!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Sen boş boş konuş
bakalım
OKTAY VURAL
(İzmir) Arıyorlar
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Bugüne kadar başımıza gelen
şeyler nedir, ne değildir, inşallah bunları rahat bir
zamanda konuşacağız, ama 80li yıllardan bu yana terörle
mücadele adına getirilen ve başarısız olduğu pek çok
kişilerce kabul edilen bir konseptin bugün farklı biçimde çok daha
iyi neticeler aldığını görüyoruz.
Moraller
bozulmuş
Daha bugün Genelkurmay açıklama yaptı, şu
fotoğrafları elbette görmüş olmalısınız
televizyonlarda. Yakalanan silahlar, bombalar, düzenekler, komutanların
askerleriyle birlikte tepelerdeki gözetlemeleri, şunlar bunlar
OKTAY VURAL
(İzmir) Şehit cenazelerini görmüyorsunuz tabii!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
nasıl bir moral bozuldu ki, sadece iki günlük bir terörle mücadelenin
sonuçlarını Genelkurmay açıklıyor. Bütün bunları bir
iftihar vesilesi olarak söylemiyorum, güvenlik güçlerinin moralinin
bozulduğunu iddia edenler bilsin diye söylüyorum. Yakalanan silahlar,
yakalanan patlayıcı maddeler, önlenen eylemler ve diğerleri
karşısında sizin, hangi moralin ne şekilde bozulduğunu
bir kez daha düşünmeniz lazım.
SADİR DURMAZ
(Yozgat) On yıl sonra aklınız başınıza geldi!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Hamdolsun, bugün askeriyle polisiyle
güvenlik konusunda görev alan herkes, istihbarattan başlayarak eylemlerini
en ciddi şekilde yapıyor ve sonuç alıyor. Geçmişte
yaptığımız yanlışlıkları bugün
artık tekrarlamayacak durumdayız. Bir taraftan
halkımızı kucaklayarak, onların kültürel haklarından
başlayarak
Kimlikleri madem ki Sayın Baykal ve
Kılıçdaroğluna göre bir şereftir, bu şerefi biz
cebimizden vermediğimize, bu bir insan hakları meselesi olduğuna
göre niye bundan gocunuyoruz? Ben şahsen Çırayın
konuşmasını Sayın Kılıçdaroğlunun önüne
koyup Paylaşıyor musun? diye sormak isterdim, bir fırsat
bulursam da soracağım. Yeni CHP anlayışı içerisinde
böylesine, Sayın Sakıkın düşüncesiyle, faşist bir
düşünce var mıdır, ona kendisi karar versin.
Değerli
arkadaşlar, biz, çok şükür ülkemizdeki toplumsal barışın,
bu ülkede yaşayan hangi etnik unsura sahip olursa olsun, millet
bütünlüğü içerisinde birbirini kucaklayacak bireylerden
oluşacağını düşünüyoruz. Bunun içerisinde Lazı
da mı olacak, Boşnakı da mı olacak, Arapı da mı
olacak? Elbette olacak. Unutmayın, TRT 6da biz Kürtçe yayın yaparken
Kurmancisiyle, Zazakisiyle, Soranisiyle, yine yirmi dört saat Arapça yayın
yapıyoruz TRT El Türkiye kanalında. Bütün bunlardan dolayı Ya,
Arapça nasıl yayın olurmuş kardeşim? Bu da nereden
çıktı? demiyorsunuz. Mesele sadece Kürtçe yayın yapmaktan
ibaret. Bu bir haktır. Bunu geçmişte biz
yapmadığımız için o bölgede yaşayan insanlar bir
taraftan İran radyolarını bir taraftan Ermenistan
televizyonlarını izliyordu. Şimdi kendi televizyonumuzu, özel
olarak yerelde yayın yapan yirmi sekiz tane radyo ve televizyon
yayınlarını izliyorlar. Bu, toplumsal barışa
katkıda bulunuyor, ayrıştırmıyor.
Dolayısıyla, demokratikleşme ve özgürlükler açısından
attığımız her adımın, ülkede bir kavgaya ve kaosa
değil, birbirimizi daha iyi tanımak, birbirimizi var eden sebepleri
yaşatmak için bir vesile olduğunu düşünüyorum.
Unutmayın,
her Diyarbakıra gittiğimde, her Şırnaka gittiğimde,
her oradaki kardeşlerimle kucaklaştığımda Müslüman
kimliğini ön plana çıkarıyorum çünkü unutmayın; Malazgirtin
fethi 1071dir, Diyarbakırın İslam orduları
tarafından fethi 639dur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Diyarbakır, Anadolunun kapısı
açılmadan önce İslamla müşerref olmuştur. Şırnak
da böyledir, Batman da böyledir ve o insanlar tertemiz, bugüne kadar devletine
isyan etmemiş, kavga çıkarmamış, Çanakkalede kucak
kucağa şehit olmuş asil insanlardır. Onları bir
terörist gibi görmek yanlış bir düşüncedir, sakil bir
düşüncedir, terörle mücadele bu şekilde olmaz, dedik.
Değerli
arkadaşlarım, bizim 1987den bu yana on beş yıl devam eden
olağanüstü hâl uygulamasını 30 Kasım 2002 tarihli
bitirdiğimizi biliyorsunuz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ya, yalan söyleme be. Daha önce
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Olağanüstü hâl döneminde Türkiyede
yapılanların, işkenceler, faali meçhul cinayetler, binlerce
insanın göç etmesi, köylerin boşaltılması, mezraların,
yaylakların terk edilmesi arkasından terörü kışkışlamış
olamaz mı, büyütmüş olamaz mı? Bir insanın kimliğini
inkâr, kendisinin temsilinde zorluk çıkarılması bir sebep olamaz
mı?
OKTAY VURAL
(İzmir) Terörün meşruiyeti yoktur, terörü meşru ve haklı
göstermeyiniz. Demokrasiye, hukuka ihanet ediyorsunuz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Ekonomik geri kalmışlık
başka bir sebep olamaz mı? Kandırılmışlık
başka bir sebep olamaz mı? İşkence, Diyarbakır
cezaevleri, başka suçlamalar insanı isyana sevk etmiş olamaz
mı?
OKTAY VURAL (İzmir) Kanser
olduğu için yeşil kartı iptal edilen adamın haklı
sebebi yok muydu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) Bir terörün bir sonuç olduğunu düşünürsek bunun sebepleri
arasında bütün bunları saymamız ve terörle mücadelede kesin
sonuç almamız için bizim o sebeplere yönelmemiz gerekmez mi?
OKTAY VURAL (İzmir) Terörü
meşru gösteriyor ya! Şu zihniyete bakın ya!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) O zaman
terörün ortaya çıkış gerekçesi haklı bir gerekçedir
diyorsun.
OKTAY VURAL (İzmir) Yani
atanamayan öğretmenler terör mü yapsın?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) O yüzden Diyarbakır Emniyet Müdürünün söylediği sözleri
elbette anlayışla karşılamak lazım.
SADİR DURMAZ (Yozgat)
Diyarbakır Emniyet Müdürü hakkında Sayın Başbakan sizin
gibi düşünmüyor ama.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) O konuşmanın bütününü ele aldığınız
zaman, elbette terörle mücadele edecek, teröristle mücadele edecek ama
karşısındaki insanın elbette bu yola nasıl sevk
edildiğini, nasıl kandırıldığını,
nasıl silah çektirildiğini de düşünmesi gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) Sayın Başkanım, izin verir misiniz?
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Başbakan Yardımcım.
Süreleri kesin tuttuk, kusura
bakmayın efendim. Çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından Bravo! sesleri, sürekli alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın İnce,
buyurun efendim.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, Sayın Arınç siyasi dönek diyerek grubumuzun
bir üyesine sataştı; ayrıca, yine grubumuzun bir üyesinin bir
başka partinin milletvekilinden korktuğunu söyledi. Partimizin tüzel
kişiliğine ve grubumuzun üyesine bir hakarette bulundu, izin
verirseniz cevap vermek istiyorum.
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) Her
gün hakarette bulunuyorsunuz. Siz her gün hakaret ediyorsunuz.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika
içinde lütfen.
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben ömründe hiç parti
değiştirmemiş birisi olarak konuşuyorum ama bu Parlamentoda
parti değiştiren arkadaşlarımız var; sizde de var,
bizde de var, başka partilerde de var.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ)
Zihniyet değiştirmek önemlidir.
MUHARREM İNCE (Devamla) Ama
siyasi dönek olmak için parti değiştirmek şart değildir.
Örneğin, temel kanun için muhalefette farklı iktidarda farklı
konuşursanız siz bir siyasi döneksiniz demektir. Örneğin, Tekel
işçilerine Sokağa çık. deyip sonra sokağa
çıktıklarında, dayak yediklerinde susarsanız siz bir siyasi
döneksiniz demektir. Diyarbakır Emniyet Müdürüyle ilgili ilk
çıkışınıza Başbakan engel olursa
dönekliğiniz tescil edilmiş olur. Ömrünüzü, saçlarınıza
beyaz düşene kadar, saçlarınıza aklar düşene kadar Avrupa
Birliği bir Hristiyan kulübüdür. deyip sonra ileri
yaşlarınızda, iktidar olduğunuzda Avrupa Birliğine
girdik. deyip, insanları kandırıp, gündüz vakti
Kızılay Meydanında havai fişek atmak bir siyasi
dönekliktir. Turgutluda, iftar sofrasında, Bizim PKKyla
görüştüğümüzü söyleyenler namussuzdur, alçaktır. deyip sonra
görüştüğünüz ortaya çıkarsa bu da bir siyasi dönekliktir.
Sayın Arınç bunları çok iyi bilirsiniz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Ağır oldu biraz!
MUHARREM İNCE
(Devamla) Korkma lafına gelince, biz -bir başka partinin, o
arkadaşımızın da suçu yok, onun üzerine attı- öyle 1
kişiden falan korksaydık biz sizin 326nızdan korkardık
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Haydi oradan!
MUHARREM İNCE
(Devamla)
biz sizin devlet gücünüzden korkardık, üstümüze
saldığınız polislerden korkardık, dinlediğiniz
telefonlarımızdan korkardık, iş adamlarına
gönderdiğiniz maliyecilerden korkardık.
Sayın
Arınç, biz ne bir milletvekilinden ne AKP Grubundan, biz bir tek Allahtan
korkarız. (AKP sıralarından Aa! sesleri)
Teşekkür
ederim, saygılar sunarım.(CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Yeniçeri, buyurun.
İki dakika
lütfen.
IV.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
12.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçerinin, konuşmasında Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınça hakaret olmadığına
ilişkin açıklaması
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle çok net bir şey söylemek istiyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yine rahatlat bunu Hocam, bunları yine rahatlat! Bir de Bülent
Beyi rahatlat!
BAŞKAN
Arkadaşlar dinleyelim lütfen.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Sayın Bakana yönelik benim metnimde tek bir
cümle hakaret yoktur. Öyle bir şeyi ne kendime
yakıştırabilirim ne de terbiyem müsaade eder. Ben, ülkenin bugün
geldiği noktada Sayın Bakanın yer yer söylediği, yer yer
geri aldığı ve yer yer ortaya koyduğu açıklamalarla,
gerçekten terör örgütünün, âdeta haklılığını,
meşruiyetini, makuliyetini ortaya koyan bir imaj üretildiğini, bunun
doğru olduğunu ve herkesin bunu böyle algıladığı
söyledim.
ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) Çok ayıp! Çok ayıp!
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) Bu size göre yanlış olabilir ama bir,
dereyi göreceksiniz. Yani orada oturunca her şeyi tersinden okuma gibi bir
alışkanlığınız oluyor.
Şimdi,
Sayın Bakan, çok açık bir şey söylüyorum: Osloda, gidiyorsunuz,
görüşüyorsunuz, sonra MHPyi suçluyorsunuz. Gidip görüşüyorsunuz,
diyorsunuz ki: Siz, MHP, teröristlerle halkı birbirinden
ayırmıyor, herkesi terörist görüyor. Siz Osloda kimin adına
görüştünüz o teröristlerle? Kürt halkı adına mı
görüştünüz? Onların temsilcisi olarak mı görüştünüz?
Onların temsilcisi olarak görüşmediyseniz ne diye görüştünüz?
Demek ki sizin orada bir probleminiz var, onu söyleyeyim.
Siz diyorsunuz ki:
İşte, söyledim
Terkip biraz mizahi oldu, ona da teşekkür
ediyorum ama Yeniçeri Ocağı, işte, daldan dala atlıyor...
Ben daldan dala atlamıyorum, siz dilden dile atlıyorsunuz. Ben onu
söyledim.(MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) Çok dilli mi diyorsunuz?
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) Yani, lütfen, değerlendirmeleri yaparken
özüne uygun bir şekilde değerlendirme yapalım. Sonra, niye
alınıyorsunuz ya? On senedir başımızda, memleketi
idare ediyorsunuz; memleketin geldiği yer de malum. Yani, Sizin gözünüzün
üzerinde kaş var. kimse demeyecek mi? Niye efkârlanıyorsunuz bu
kadar çok? Azıcık tahammüllü olmanızı ben bekliyordum.
Sayın Mehdi Eker de maalesef o tahammüle sahip değil.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) Yani, çok klişelemiş ve kalıplar
üzerinden hareket ederseniz, kelimenin tam anlamıyla söylüyorum, hiçbir
zaman olumlu bir şey ortaya çıkması mümkün değil. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Gitmiyorum ne
yapacaksınız
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yeniçeri.
Sayın
Çıray, lütfen, son olarak
13.- İzmir
Milletvekili Aytun Çırayın, Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınçın ifadelerine ilişkin açıklaması
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) Sayın milletvekilleri, Sayın Arınç benim hiçbir
sözüme cevap vermedi. Tam aksine, söylediklerim nedeniyle, kendisini, bir
saldırganlıkla koruma altına almaya kalktı. Asıl
korkaklık işte budur. Bu, dehşete düştüğünüzü
gösteriyor Sayın Arınç. Gerçek yüzünüzün teşhir edilmesi,
yüzünüze ayna tutulması sizi çılgına çevirdi. Cilanız
döküldü. Ben sizin cilanızı döktüm, benden onun için bu kadar
rahatsız oldunuz.
Şimdi,
PKKyla ne göbek bağınız var, ne zamandan beri
sığınıyorsunuz bilmiyorum, yalnız şunu söylemek
istiyorum. Söyledikleri sözlerde eleştirilere cevap vermek yerine herkese
baştan sona hakaret vardı. Ben Sayın Sırrı Sakık
gibi beyefendi bir siyasetçiden niçin korkayım? Geldi, fikrimi
eleştirdi. (AK PARTİ sıralarından Oo! sesleri,
gürültüler) Tamam mı?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Başkan, provoke ediyorlar!
AYTUN ÇIRAY (Devamla)
- Bakınız, şu bile ahlaki değil, şu hareket bile sizin
gerçek niyetinizi ortaya koyuyor. Sizin gerçek
Müsteşarlığa
gelince, ben tam dört yıl müsteşarlık yaptım. 7 bakan, 3
başbakanla çalıştım, Erbakan dâhil, -kendisi de o zaman
hükûmetin üyesiydi- Demirelle çalışmaktan gurur duydum. Ama
Çillerin yolsuzluk dosyalarını örtbas ederek eteklerinin altına
kendileri girdiler o zaman, ben girmedim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Vay, şimdi PKKnın etekleri altında!
AYTUN ÇIRAY
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi, eğer parti
değiştirmekse parti değiştirenlere söyleyecek bir
lafınız varsa
SADİR DURMAZ
(Yozgat) Bir yere girmeden duramıyor!
AYTUN ÇIRAY
(Devamla) -
sonuna kadar CHPli olmaktan, Türkiyenin birlik ve
beraberliğini savunmaktan, Atatürkten, kurucu değerlerden gurur
duyuyorum. (AK PARTİ sıralarından Bravo[!] sesleri,
gürültüler) Ama değerli arkadaşlar, ben Harun olmaktan
sıkılıp Karun olmaya gelmedim sizin yanınıza. Ben bir
partinin 11 trilyonunu yok edip sizin partinize genel başkan olmadım.
Ben şerefimle siyaset yapmak istiyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar).
ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) Aferin sana, Demireli de övdün, bu sana yeter.
BAŞKAN -
Teşekkür ederim Sayın Çıray.
Sayın
Şandır
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkanım
MUHARREM İNCE
(Yalova) Kimler laf atıyor; Harunlar mı, Karunlar mı, hangisi?
BAŞKAN
Arkadaşlar lütfen
Lütfen sükûneti muhafaza edelim.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Harunlarla konuşuyoruz, Harunlar gelsin.
BAŞKAN
Buyurun.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkanım, gerek Sayın Bakan gerekse AKP
Grup Sözcüsü, verdiğimiz önergeyi gayriciddi olmakla suçladı. Bu,
grubumuza karşı bir saldırıdır, bir
sataşmadır. Sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun.
İki dakika
lütfen.
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın, Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç ve Çankırı Milletvekili İdris Şahinin MHP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Arınç, Sayın Bakan, sayın AKP
milletvekilleri; bir sonuç olarak, bir horoz dövüşüne dönüştürmeyin
hadiseyi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Lütfen dinleyiniz
Bir sonuç olarak
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Bu ne saygısızlık yahu!
BAŞKAN
Dinleyelim.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) -
on yıldan bu yana ülkeyi yönetiyorsunuz, on yıldan bu
yana ülkeyi tek başına yönetiyorsunuz. Gelinen sonuç, bugün
itibarıyla gelinen sonuç sizleri rahatsız etmiyor mu?
Vicdanlarınızı kanatmıyor mu?
Değerli
arkadaşlar, eylül ayı sonu itibarıyla, bir ayda 66 tane
şehit verdik. Daha iki gün önce operasyona giden bir helikopterimiz
düştü, 17 tane şehit verdik. Sayın Arınçın geçen sene
bu kürsüde konuştuğundan bu yana şehit sayımız 130a
yakın, tane şehit verdik.
Değerli
arkadaşlar, bu, etnik bölücülük dediğimiz hadise sizin iktidar
olmanızdan bu yana azaldı mı; arttı mı, mesafe katetti
mi, katetmedi mi? Bugün Türkiye daha mı birlik içerisinde?
ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) Böyle bir kıyaslama olur mu?
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Değerli arkadaşlar, bu durumları hazırlayan
başlıca sebep, ülkeyi yöneten devlet adamlarının
yanlış zamanda, yanlış mekânda, yanlış
beyanlarıdır. Bu beyanlar birilerinin eline bir müktesep veriyor, bir
hak veriyor. Onu kullanarak bir adım sonrasını istiyor.
Şimdi ana dilde savunma, sonra ana dilde eğitim. Gerçi Bu
haktır. diyor ama eğer bu devlet bir millî mücadele sonrası
bedeli kanla ödenerek vatanlaştırıldı ve bu ülkede bir
üniter devlet, millî devlet kurulduysa, bunu siz çok dilli, çok milletli hâle
getirirseniz bölücülük yapmış olursunuz. Biz bundan dolayı,
Sayın Arınçı beyanlarından
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Bunu vicdanlarınıza havale ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Şandır, çok teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, bir hususu ifade
BAŞKAN Bir
dakika
OKTAY VURAL
(İzmir) Sadece burada, hayır
BAŞKAN
Buyurun, buyurun.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Sakık, rica ediyorum
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Bakanın PKK terör örgütünü
meşrulaştıran, haklılaştıran söylemlerinin
bizatihi terörün azmettiricisi bir düşünce olduğunu esefle ifade
etmek istiyorum. (AKP sıralarından gürültüler) Maalesef, maalesef
BAŞKAN
Zapta geçti, sözleriniz zapta geçti.
OKTAY VURAL
(İzmir)
diyor ki: Askeri vurdu, polisi vurdu, haklıydı.
İşte, terörle mücadele etmeyecek zihniyet, bu zihniyet.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) İşte siz böyle bakıyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın Vural, teşekkür ediyorum.
Zapta geçti
efendim.
Değerli
milletvekilleri, gensoruyla ilgili
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, bir şey ifade edebilir miyim?
BAŞKAN
Buyurun oradan söyleyin, yerinizden, açtım.
SIRRI SAKIK
(Muş) Peki, ne ayrıcalıkları var onların o kürsüden
konuşuyor?
BAŞKAN Bir
saniye efendim, bir saniye, izah edeyim. Grup adına cevap verdiler. Siz de
grup adına cevap mı vereceksiniz, şahsi mi; onu soruyorum?
SIRRI SAKIK
(Muş) İki gözüm, siz yayın yapıldığı
saatte hakkımızı gasbettiniz, MHPye verdiniz. Sizin böyle bir
yetkiniz de yok.
BAŞKAN
Sizin hakkınızı hiç kimse gasbetmedi, gasbedilen Sayın
Çırayın hakkıydı.
İki dakika
buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
14.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, gruplarının söz
sırasını televizyon yayın saati içinde MHPye vererek söz
haklarının gasbedildiğine ilişkin açıklaması
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi,
Divanın böyle bir hakkı yok. Yani sıralamada, efendim, BDPnin,
CHPnin hakkını siz MHPye veremezsiniz, böyle bir şey yok.
Eğer böyle bir usul varsa gruplar kendi arasında otururlar, birbirine
feragat edebilirler ama herkes bu şark kurnazlığını
biliyor, siz bir kere burada yanlış yaptınız.
İkincisi:
Sevgili arkadaşlar, asıl sorun yine burada, ana dilde eğitim,
ana dilde savunma. Bu bir hak mıdır, değil midir? Eğer bir
haksa kimse kendi babasının cebinden bir halka bir şey vermiyor.
Siz, birlikte cumhuriyeti kurduk, birlikte vatandan bahsedeceksiniz ama Kürt
gençleri niye cezaevindedirler? Ben CHPli Hatibi eleştirirken ondan
dolayı, siz sosyal demokrat bir partisiniz
Ben düzeltiyorum, ben kimseyi
tehdit de etmedim. Hiç kimseye
Yani kendime saygı istiyorsam bütün
arkadaşlarıma karşı da saygılıyım ama siz,
çıkar, burada, bir ana dildeki eğitimin ülkeyi böleceğini,
ihanet olacağını söylerseniz, vallahi, size bu sözleri söylerim.
Bu insanlar cezaevinde niye yatıyorlar? Kendi dilleri için
yatıyorlar. Hiçbirisi silaha başvurmamış, benim gibi
siyasetçidirler.
BEDRETTİN
YILDIRIM (Bursa) - Bunlar silahla uğraşmadılar mı?
SIRRI SAKIK
(Devamla) Hayır, hayır
Bakın, bunların hepsi -10 bin
insan gözaltına alındı ve tutuklandı- büyük
çoğunluğu KCK operasyonu adı altında alınan ve bu ad
altında tutuklanan belediye başkanlarımızdır, il genel
meclis üyelerimizdir, milletvekilleridir, il ve ilçe
başkanlarıdır; sizin kadar halkın onayını almış
insanlardır ve ana dilleri için oradadırlar. Hâlâ, bunu,
çıkıp terörle özdeşleştirmek vallahi sorundan
kaçmaktır.
Ben, tekrar
diyorum: Sayın Arınç keşke deseydiniz ki Tespitlerinizden
dolayı sizi kutluyorum., daha mutlu olurdum, çünkü önemli tespitler
yaptım. Sizlerin belki yüreğinden geçip de ama bir türlü
seslendiremediğiniz şeyleri burada seslendiriyoruz. Bundan
dolayı
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK
(Devamla)
teşekkür etseydiniz mutlu olurduk. (BDP
sıralarından alkışlar)
VIII.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler
(Devam)
2.- Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili
Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın; terör ve
bölücü terör örgütü ile ilgili yaptığı açıklamalarla terörle
mücadele eden güvenlik güçlerinin moralini ve azmini
zayıflattığı iddiasıyla Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/17) (Devam)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, gensoru üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi,
gensorunun gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
oylamanın açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir
önerge vardır. Önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım.
Önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Milliyetçi Hareket
Partisince verilen, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç
hakkındaki gensorunun açık oylama şeklinde
yapılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN Ali
Halaman, Adana? Burada.
Oktay Vural,
İzmir? Burada.
S. Nevzat Korkmaz,
Isparta? Burada.
Alim
Işık, Kütahya? Burada.
Mehmet
Şandır, Mersin? Burada.
Sadir Durmaz,
Yozgat? Burada.
Reşat
Doğru, Tokat? Burada.
Mehmet
Erdoğan, Muğla? Burada.
Ali
Uzunırmak, Aydın? Burada.
Lütfü Türkkan,
Kocaeli? Burada.
Sinan Oğan,
Iğdır? Burada.
Hasan Hüseyin
Türkoğlu, Osmaniye? Burada.
Ahmet Kenan Tanrıkulu, İzmir?
Burada.
Ruhsar Demirel,
Eskişehir? Burada.
Ali Öz, Mersin?
Burada.
Seyfettin
Yılmaz, Adana? Burada.
Emin Çınar,
Kastamonu? Burada.
Adnan Şefik
Çirkin, Hatay? Burada.
Muharrem Varlı, Adana? Burada.
Münir Kutluata,
Sakarya? Burada.
Sayın
milletvekilleri, açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Açık
oylamanın elektronik cihazla yapılması için üç dakika süre
veriyorum ve oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri (11/17) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağına ilişkin açık oylama
sonucunu arz ediyorum:
Oy
sayısı |
: |
306 |
Kabul |
: |
49 |
Ret |
: |
256 |
Çekimser |
: |
1 |
Boş |
: |
- |
Geçersiz |
: |
- |
Kâtip Üye Mustafa Hamarat Ordu |
Kâtip Üye Muhammet Bilal Macit İstanbul |
Bu şekilde, gensoru önergesi
kabul edilmemiştir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan, 276, güvenoyu alamadı Sayın
Arınç! 276 yok!
BAŞKAN 256
çoğunluk; ya mevcut 306dan
OKTAY VURAL
(İzmir) 256 da güven yok, AKP Grubunun güveni yok!
MUHARREM İNCE
(Yalova) 256; güvenoyu yok!
OKTAY VURAL
(İzmir) Meclis 256 güven vermiş, demek ki güvenmiyorlar.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Arınç, 276 yok efendim! Güvenoyu yok!
BAŞKAN Bu,
tabii soruşturma önergesi.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) Soruşturma önergesi getirin; 276ya
bakalım.
OKTAY VURAL
(İzmir) Gönderiyorum size, imzanıza açıyorum; 5 bakanı da
yanınıza alın.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) 276
OKTAY VURAL
(İzmir) Yok yok, siz varsınız; siz istiyorsunuz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Arınç, güvenoyu alamadınız.
OKTAY VURAL
(İzmir) Umarım imzanızı verirsiniz. Hatırlatıyorum
şimdi Sayın Bakan, yarın ya da öbür gün, mübarek cuma günü
göndereyim size isterseniz!
Arınç
düştü; güvenoyu yok! Güven yok!
BAŞKAN Alınan
karar gereğinde, (11/15) esas numaralı Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu, (11/18) esas numaralı Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmaz, (11/20) esas numaralı Millî Eğitim
Bakanı Ömer Dinçer ile (11/21) esas numaralı Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanı Nihat Ergün hakkında verilen gensoru
açılmasına ilişkin önergeleri sırasıyla görüşmek
üzere, 14 Kasım 2012 Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere Birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 20.55