TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
29uncu
Birleşim
27
Kasım 2012 Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Malatya
Milletvekili Öznur Çalıkın, 25 Kasım Kadına
Karşı Şiddetle Mücadele Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Edirne Milletvekili
Kemal Değirmenderelinin, 25 Kasım Edirnenin kurtuluş yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, savurganlık ve israfa ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının Meclis içerisinde kaldırımlara
park edilen araçlar için milletvekillerini uyarmasını ve Millî
Eğitim Bakanlığının okullarda hem temizlik hem de
güvenlik görevlisi temin etmesini istirham ettiğine ilişkin
açıklaması
2.- Adana Milletvekili
Muharrem Varlının, Suriyeli göçmenlere yerleşim alanı
olarak tahsis edilecek olan Çotlu tepesi denilen yerin birinci
sınıf tarım arazisi olduğuna ve göçmenler için başka
bir yer tespit edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
3.- Adana Milletvekili
Ali Halamanın, Adananın Yüreğir Ovasına Suriyeli
göçmenlerin yerleştirilmemesini dilediğine ilişkin
açıklaması
4.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, kamuoyunda Redhack davası olarak bilinen davaya
ilişkin açıklaması
5.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, birçok okulda öğretmen
bulunmadığına ve Millî Eğitim
Bakanlığının atanmayı bekleyen öğretmen
adaylarının atamalarını derhâl yapmasını
dilediğine ilişkin açıklaması
6.- Giresun
Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlunun, Avrupa Yargıçlar
Birliğinin yayınladığı deklarasyonla ülkemizde
yargının baskı altında olduğu hususunda uyarıda
bulunduğuna ilişkin açıklaması
7.- Ankara Milletvekili
Levent Gökün, pancar üreticilerinin zor durumda olduğuna ilişkin
açıklaması
8.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlunun, Trabzon ilinin Beşikdüzü
ilçesinde 9 Ekim 2012 tarihinde yaşanan sel felaketinin büyük hasara yol
açtığına ve gönderilen ödeneğin yeterli
olmadığına ilişkin açıklaması
9.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın, Patriot füzelerinin Malatyada
kurulacağına ilişkin bir dedikodu olduğuna ve Hükûmetin
emperyalizmin egemen güçlerinin taşeronluğundan vazgeçerek kendi
ülkesine sahip çıkmasını istediğine ilişkin
açıklaması
10.- Adıyaman
Milletvekili Salih Fıratın, Adıyamanlı çiftçilerden 2006
ve 2010 yılları arasında ödenen ürün desteğinin geri
istendiğine ve bu durumun düzeltilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
11.- Samsun
Milletvekili Cemalettin Şimşekin, Samsunda yaşanan iş
kazasında 5 işçinin hayatını kaybetmesine ve İş
Sağlığı ve Güvenliği Yasası çerçevesinde iş
yerlerinde gerekli tedbirlerin alınmasıyla ilgili Sosyal Güvenlik
Bakanlığının bir çalışma yapması
gerektiğine ilişkin açıklaması
12.- Amasya
Milletvekili Ramis Topalın, Amasyada büyük araçların şehrin
içinden geçmesi nedeniyle yaşanan trafik sorununa ve çevre yolunun ne
zaman bitirileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
13.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acarın, Suriye sınırına
yerleştirilmesi söz konusu olan Patriot füzelerini kullanmak üzere
Türkiyeye gelecek yabancı personel için de Meclisten yetki
alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
14.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, TBMM Başkan Vekili Sadık
Yakuta babasının vefatından dolayı
başsağlığı dilediğine ve sorunları
çözülmüş bir millî eğitim sistemi dilediğine ilişkin
açıklaması
15.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, Başbakanlığın 16 Haziran
2012 tarihinde Resmî Gazetede yayımladığı Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Taşınmazlarıyla İlgili
Yapılacak İşlemler Hakkında Genelgeye ilişkin
açıklaması
16.- İzmir
Milletvekili Hamza Dağın, Barış ve Demokrasi Partisi
Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğanın Adanada Kadına
Yönelik Şiddetle Mücadele Gününde yaptığı konuşmaya
ilişkin açıklaması
17.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, TBMM Başkan Vekili
Sadık Yakuta babasının vefatından dolayı
başsağlığı dileklerine ilişkin
açıklaması
18.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, TBMM Başkan Vekili Sadık
Yakuta babasının vefatından dolayı
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
19.- Sağlık
Bakanı Recep Akdağın, TBMM Başkan Vekili Sadık
Yakuta babasının vefatından dolayı
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
20.- Bingöl
Milletvekili İdris Balukenin, TBMM Başkan Vekili Sadık Yakuta
babasının vefatından dolayı
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- AGİT
Parlamenter Asamblesi Başkanı Riccardo Migliori ve beraberindeki
heyetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
konuğu olarak ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 14/11/2012 tarihli ve 36
sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1050)
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk ve 20 milletvekilinin, 28 Aralık 2012de
Şırnak Uluderede 35 kişinin ölümüyle sonuçlanan olayın
bütün yönleriyle araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/424)
2.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç ve 21 milletvekilinin, Irak'ta yaşanması
muhtemel bir mezhep savaşında Türkiye'nin de rolü olduğuna dair
Iraklı yetkililerce yapılan açıklamalar konusunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/425)
3.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka ve 21 milletvekilinin, erozyon, kuraklık ve
çölleşmeyle ilgili durumun, erozyon ve kuraklıkla daha etkin mücadele
için gerekli politikaların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/426)
C) Gensoru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Aykut Erdoğdu ve 24 milletvekilinin, devlet eliyle
yapılması gereken bor tuzlarının aranması ve
işletilmesi işlerini ihale ile özel şirketlere
yaptırdığı ve bu ihalelere kamu ihalelerine katılması
yasaklı kişilerin katılmasına izin verdiği
iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/25)
D) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, (2/401) esas numaralı, Organ ve Doku
Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/79)
VII.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcunun,
Başkanlık Divanı olarak TBMM Başkan Vekili Sadık
Yakuta babasının vefatından dolayı
başsağlığı dilediklerine ilişkin
konuşması
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve arkadaşlarının Türkiye
sınırlarında Suriyeli muhaliflere silahlı yardımda
bulunulduğuna dair çeşitli iddiaların ve Türkiyenin Suriye ile
özellikle Hatay sınırında güvenliğin nasıl
sağlandığının araştırılması
amacıyla 10/10/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin Genel
Kurulun 27/11/2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
2.- MHP Grubunun,
meslek hastalıkları başta olmak üzere iş kazaları ve
bağlantılı hastalıkların tespit edilebilmesi,
yaralanmaların ve çalışanlara yönelik risklerin
azaltılabilmesi veya ortadan kaldırılabilmesi için gerekli
önlemlerin alınabilmesi amacıyla 21/6/2012 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 27/11/2012 Salı günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan ve arkadaşlarının
Sakarya bölgesinin elektrik dağıtımını yapan
SEDAŞ'a ilişkin iddiaların araştırılarak
mağduriyetlerin giderilmesi amacıyla 13/11/2012 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 27/11/2012
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
4.- AK PARTİ
Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve
saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 27 Kasım 2012 Salı
günkü birleşiminde Kamu Başdenetçiliği seçiminin yapılmasına
ve birinci oylamada seçimin tamamlanamaması hâlinde diğer
oylamaların art arda aynı birleşimde yapılarak seçimin
tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam etmesine; (11/25)
esas numaralı Gensoru Önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 30
Kasım 2012 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplanın, Kocaeli Milletvekili Zeki Aygünün
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
X.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER
1.- Dilekçe Komisyonu
ile İnsan Hakları Komisyonu üyelerinden oluşan Karma Komisyonun
nitelikli çoğunluğu dikkate almadan adayları belirlemesi ve
Genel Kurula intikal eden bu sonuçlara göre Kamu Başdenetçiliği seçimi
yapılmasının usule uygun olup olmadığı
hakkında
2.- Kamu
Başdenetçiliği seçimi için yapılacak gizli oylamada
bakanların vekâleten oy kullanıp kullanamayacakları
hakkında
XI.- SEÇİMLER
A) Kamu
Başdenetçiliği Seçimi
1.- Kamu
Başdenetçisi seçimi (S.Sayısı :356)
XII.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, yabancılara mülk satışına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/7925) Ek cevap
2.- Ankara Milletvekili Levent Gökün,
Gölbaşındaki andezit taş ocaklarının çevreye
verdiği zarara ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı
(7/11024)
3.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın,
Elâzığda yaşayan bir vatandaşın gelir ve sosyal
yardım zammının düşük hesaplandığı
iddiasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/11438)
4.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, emekli
maaşları arasındaki farklılıklara ilişkin sorusu
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/11439)
5.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlunun, emeklilik için gereken sigortalılık süresi ve
prim gün sayısını dolduran ancak emeklilik
yaşının gelmesini bekleyen vatandaşlara yönelik çalışmalara
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelikin cevabı (7/11440)
6.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmazın, 1 Ocak-1 Ekim 2012 tarihleri arasında doğal gaz
ve elektrik fiyatlarına yapılan zam oranlarına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/11453)
7.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdunun,
2000-2012 yılları arasındaki doğal gaz ithaline
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/11454)
8.- Diyarbakır Milletvekili Emine Aynanın,
son on yılda verilen taş ve maden ocağı işletme
izinlerine ve bu işletmelerin çevreye zararlarına ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/11456)
9.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkesin,
Türkiye-Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesine
ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmazın
cevabı (7/11517)
10.- Tekirdağ Milletvekili Bülent Belenin,
Tekirdağın Çorlu ilçesinde bir alışveriş merkezinde
çıkan yangından zarar gören esnafın mağduriyetine
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelikin cevabı (7/11562)
11.- Mersin Milletvekili Ali Özün, Sosyal Güvenlik
Kurumunun sağlık harcamalarındaki artışa ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin
cevabı (7/11564)
12.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlunun,
Bitlisin Mutki ilçesinde yapılması planlanan bir baraja ilişkin
sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/11634)
13.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 2002-2012
yılları arasında Manisada icra takibi başlatılan esnafa
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali
Babacanın cevabı (7/11663)
14.- Bursa Milletvekili Sena Kalelinin, ülkemizde
yaş ve prim ödeme gün sayısını
sağlayamadığı için emekli olmayı bekleyenlere
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelikin cevabı (7/11736)
15.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Serdar
Soydanın, Çanakkale ziyaretine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/11754)
16.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirelin,
Kadın İstihdamının Artırılması ve
Fırsat Eşitliğinin Sağlanması konulu
Başbakanlık Genelgesi kapsamında yürütülen çalışmalara
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın
cevabı (7/11755)
17.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
Artvinde bazı hayvan türlerinin tükendiği iddialarına ve yaban
hayvanlarının neslinin korunması için yapılan
çalışmalara ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/11825)
27 Kasım 2012 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29uncu
Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır.
Görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, 25 Kasım Kadına Karşı Şiddetle
Mücadele Günü münasebetiyle söz isteyen Malatya Milletvekili Öznur Çalıka
aittir.
Buyurunuz
Sayın Çalık. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Malatya Milletvekili Öznur Çalıkın, 25
Kasım Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Gününe
ilişkin gündem dışı konuşması
ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 25
Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası
Mücadele ve Dayanışma Günü dolayısıyla şahsım
adına gündem dışı söz almış bulunuyorum ve yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekillerim, kadın, örf ve âdetlerimize göre yuvanın asıl
sahibidir. Kadın, ailenin, aile ise toplumun temel direğidir.
Kadın, insanlık âleminin yarısını teşkil eden,
sadece bedeni değil, ruhuyla, duyarlılığıyla,
merhametiyle ve aklıyla dünyayı dönüştürendir. Ülke nüfusumuzun
yüzde 50sinden fazlasını oluşturan kadınlar ulusal
gücümüzdür. Kadına yönelik şiddet geçmişten geleceğe
kronikleşen evrensel boyutlarda bir yaraya dönüşmüştür.
Şiddet, ayrım yapmaz, tüm kadınları etkiler. Şiddetin
karşısında duracak küresel vicdan Suriye, Arakan, Somali ve
Filistin başta olmak üzere dünyanın her yerinde ağlayan bütün mazlum
kadınlar, bütün mazlum anneler, bütün mazlum çocuklar için de yükselmelidir.
Çünkü kadının maruz kaldığı şiddetin milleti
olmadığı gibi dili, dini, ırkı ve mezhebi de yoktur.
Hiçbir kültür, hiçbir gelenek ve hiçbir örf, hiçbir din kadına zulmü
önermemekte ve mazur göstermemektedir ve sonuçta Rabbim bizi yani insanları
yeryüzünün halifesi olarak kılarken, bunu ayetlerinde açıkça ifade
ederken cinsiyet ayrımı yapmamıştır. Biz, kız
çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü,
kadınların hiçbir değerinin olmadığı bir dönemde
yetişip tek bir defa eşine ya da çocuğuna el kaldırmamış
bir Peygamberin ümmetiyiz.
Değerli
milletvekilleri, kadın hakları ihlallerinin önlenmesi yönündeki
çalışmaların odağına nasıl ki kadına yönelik
şiddeti koyuyorsak toplumdaki şiddetin kökünde de, özünde de aile içi
şiddeti aramalıyız. Aile ve şiddet yan yana gelmemesi
gereken iki kelimedir. İnsanlar en sevdiği arkadaşına
şiddet uygulamazken, evinde çocuğuna, karısına maalesef
şiddeti uygun görür. Bu, sadece çocuğunu ya da eşini kendi
malı gibi görmenin bir sonucudur. Kadın ve çocukların, en çok
güvende olmaları gereken yerde yani kendi evlerinde, en çok sevgi ve
saygı bekledikleri eşleri, ağabeyleri, babaları
tarafından şiddete uğramalarının verdiği zarar
maalesef çok yıkıcıdır. Zira, bu durum sürekli
tekrarlanmakta ve maalesef kişide öğrenilmiş çaresizlik
oluşturmaktadır.
Unutmayalım
ki cinsiyete dayalı şiddet, bir avuç psikopat erkeğin
şiddet eylemi değil, maalesef, öğrenilmiş bir koddur. Bize
düşen bu kodu değiştirmek, şiddetin çözüm
olmadığını göstermektir. Kimse içindeki şiddeti ifade
etmek için sokaktan geçen adamı dövmeyi düşünmez, çünkü bunun mutlaka
bir yaptırımı vardır. Ev içindeki şiddetin de mutlaka,
hukuksal yaptırımı gibi toplumsal yaptırımı da
olmalıdır. Devlet, sosyal devlet ilkesi gereği aileyi korumak
zorundadır.
Hükûmetimiz,
şiddetten arındırılmış ailelerin
sağlıklı toplumlar ifade ettiğinin farkında olarak,
şiddetle mücadele kararlılığını gösterecek pek
çok çalışma yapmıştır. İstanbul Sözleşmesi
başta olmak üzere, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı
Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunu çıkarmış vaziyetteyiz. Bu
yasa ile her kadın ve aile bireyi şiddete karşı devlet
koruması altında bulunuyor ve sadece cezai
yaptırımları değil, önleyici ve koruyucu tedbirleri
beraberinde getiriyor.
Şiddeti
önleme ve izleme merkezlerini kurduk. Ayrıca, tüm kamu
kuruluşları arasında koordinasyonun sağlanmasını,
şiddete uğrayan kadına maddi yardım ve kreş
yardımını sağladık.
Türkiye, CEDAW
Sözleşmesine 1985 yılında taraf oldu. CEDAW Komitesi 2010
yılında yaptığı oturumda, başörtüsüne
karşı yasağın bir kadın hakkı ihlali ve insan
hakkı ihlali olduğunu ifade etti ve kadına karşı bu
şiddetin de ortadan kaldırılmasını Türkiyeden talep
etti.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamı
sonlandırırken, şiddete maruz kalan tüm
kadınlarımızın, bu şiddete tanık olan
çocuklarımızın ve dahası, şiddeti uygulayanların
yüreklerinde açılan yaralara Azeri Şair Ramiz Rövşenin bir
şiiriyle seslenmek isterim:
Kişiler bir
olmuyor atam balası,
Korkağı
var, yiğidi var.
Ama her
kişinin öldükten sonra
Kabri üstünde
ağlamağa
Bir kara
paltarlı güzel bir kadına ihtiyacı var.
Sen ölende kim
olacak gözlerini bağlayan?
Gardaşın
mı olacak, ağabeyin mi olacak?
Bu dünyada belki
sana en çok ağlayan
Senin
ağlattığın kadın olacak. diyor.
Kadına
karşı şiddete hep beraber hayır! diyorum, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Çalık.
Gündem
dışı ikinci söz, 25 Kasım Edirnenin kurtuluş yıl
dönümü münasebetiyle söz isteyen Edirne Milletvekili Kemal
Değirmendereliye aittir.
Buyurunuz efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
2.- Edirne Milletvekili Kemal Değirmenderelinin, 25
Kasım Edirnenin kurtuluş yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
KEMAL
DEĞİRMENDERELİ (Edirne) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 25 Kasım Edirnenin kurtuluşu nedeniyle söz
almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, geçen hafta 17-27 Kasım günleri arasında Edirne ve
ilçelerimizin, Uzunköprü, Keşan, İpsala, Enez, Havsa, Meriç,
Lalapaşa ve Süloğlunun kurtuluş günlerini kutladık ama
buruk kutladık. 11 Ekim 1922 Mudanya Mütarekesi sonrası Meriç
Nehrine kadar boşaltılan Trakyamız yirmi yedi aylık Yunan
işgalinden ulusal Kurtuluş Savaşımız sonucu yeniden
özgürlüğüne kavuştu. Bu bölgemiz kurtuluştan önce, doksan
yıl içerisinde Bulgarlar, Ruslar ve Yunanlılar tarafından dört
kez işgal gördü. Bu bölge halkı zulümler gördü, ölümler gördü, on
binlerce şehit verdi, esaret ve göçleri yaşadı. Bu nedenledir ki
Trakya halkı, Rumeli halkı, Edirneliler özgürlüğün ve
bağımsızlığın bedelini ağır
ödediklerinden kıymetini de farklı bilirler. Ancak, 1922
kurtuluş günlerinden bu yana coşkuyla kutlanan bayramlar,
kurtuluş günlerimiz ne yazık ki artık yok. Yeni düzenlenen millî
bayramlar yönetmeliği uyarınca diğer ulusal
bayramlarımız gibi kurtuluş bayramlarımızın da
kutlanması alanlardan, meydanlardan okulların konferans salonlarına
sıkıştırılmış, resmigeçit törenleri ve fener
alayları yasaklanmıştır.
İmparatorluğun
derinliklerinden gelen kültürü ile özgürlük ve
bağımsızlığın anlamını içselleştirmiş,
cumhuriyet değerleriyle yoğrulmuş, çok kültürlülüğün
zenginliğini yaşayan, Atatürkümüzün değerlerini
yaşamanın ve yaşatmanın gururunu taşıyan, Mondros
Mütarekesinden sadece üç gün sonra Kuvayımilliyenin ilk çoban
ateşini Edirne yakınlarındaki Kuleli köyünde samanlıkta
yakan, burada Trakya ve Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin temellerini
atan Trakyalılar kurtuluş bayramlarını
yaşayamamışlardır. Halkımız her yıl
olduğu gibi bayram sevinciyle yollara düşmüş, bayram yerlerine
koşmuştur ancak her yıl coşkuyla yapılan,
kızı kızanı, çoluğu çocuğu,
yaşlısı, genci, esnafı, memuru, tüccarı coşkuyla
katıldığı resmi geçit törenleri ve bayramlardan yoksun
bırakılmıştır.
Bakınız,
bu hafta tören alanında karşılaştığımız
yaşlı bir teyze Evladım, ben yetmiş yıldır
bayramı kutluyorum. Bunu da mı elimizden alacaklardı? diye
soruyor. Bir başka yaşlı teyzemiz kızına Hadi,
bayrama gitmiyor muyuz? diye sorduğunda kızının Anne,
bayram yasaklandı, artık bayram yapılmıyor, kurtuluş
bayramı yapılmıyor. demesi üzerine hüngür hüngür
ağladığını, bayram yerlerine tabureleriyle gelen
insanlarımızın buruk bir şekilde taburelerini toplayıp
evlerine dönmek durumunda olduklarını, hüzün içinde evlerine
döndüklerini, Edirnede geçen hafta derin bir hüznün var olduğunu sizlerle
paylaşmak istiyorum sayın milletvekilleri.
Değerli milletvekilleri,
yeni nesillere kurtuluş bilincini, özgürlüğü,
bağımsızlığı anlatabildiğimiz en önemli
günler olan ulusal bayramlarımızı yasaklayarak AKP
İktidarı ne beklemektedir, neyi hedeflemektedir? Bu toprakların
öz kültürel, ulusal değerleri için neleri erozyona
uğratmaktadır? Bu toprakların insanlarının
emperyalistlere karşı verdikleri mücadeleye, özgürlük
bağımsızlık bilincine karşı Vahabi kültürünün
itaatkâr, biatkâr, bağnaz, skolastik anlayışının hâkim
kılınmasına yönelik girişimlere Edirne halkı, Trakya
halkı bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da izin vermeyecektir. Edirnenin
aydın, çağdaş değerlerin kıymetini bilen, cumhuriyet
değerlerine sahip çıkan insanları bu değerlere yılmadan
sahip çıkmaya devam edecektir.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Değirmendereli.
Gündem
dışı üçüncü söz, savurganlık ve israf hakkında söz
isteyen Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeriye aittir. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Yeniçeri.
3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin,
savurganlık ve israfa ilişkin gündem dışı
konuşması
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, bir insanı ürettiğinden daha
fazla tüketmeye, gelirinden daha fazla gider yapmaya alıştırmak
o insana yapılabilecek en büyük kötülüktür. Bir topluma yapılabilecek
en büyük iyilik, o topluma rahatına kıymayı öğretmekten
geçmektedir. Sınırlı kaynaklarla sınırsız
ihtiyaçlar arasında denge kuramayan toplumlar eninde sonunda
başkalarının yemi olurlar. Kaynakların israfı
toplumsal dengenin kaybıyla sonuçlanır. Kaynak israfı esasen gelecek
israfıdır. Son zamanlarda israf, devleti ve toplumu bir kanser tümörü
gibi sarmıştır. Toplum lüks, şatafat, gösteriş ve
tüketim egemenliği altına alınmıştır.
Devlet bürokrasisi
âdeta, insanların israf ideolojisi edinmesi için elinden gelen her
şeyi yapmaktadır. Mevcut iktidar israf ekonomisi
uygulamakta, müsrifliği ve tüketimi
özendirmektedir. İktidar nimetlerinden nemalanan hemen her kurum kuş
sütü, kuru üzümü eksik olmayan davetler düzenlenmektedir.
Devlet
yetkililerini karşılama törenlerindeki şatafat,
açılışlarda kullanılan havai fişek gösterileri,
stadyumlarda düzenlenen 100 bin kişilik parti toplantıları halk
nezdinde gösterişi ve israfı meşrulaştırmak
anlamına gelmektedir.
Bakanlık
bürokratlarının keyfekeder gezileri, bu geziler için düzenlenen
karşılamalar, davetiyeler, toplantılar, çiçekler, çelenkler,
yemekler tam anlamıyla israf kaynaklarıdır. Şunlara bir
bakar mısınız, bunların her biri birer davetiye hüviyetinde
basılmış, çeşitli bakanlıkların
broşürleridir. Bu davetiyelerin her biriyle bir garibin, gurebanın
sabah, akşam yemeğini karşılamak mümkündür.
EKREM ÇELEBİ
(Ağrı) Başka bir şey bulamadın da bunları
mı gösterdin?
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) Hükûmet âdeta, on yıllık iktidarı
döneminde, keyfîlik, müsriflik, har vurup harman savurmada ahlaki
sınırları zorlamaktadır ekselansları.
Hükûmet, 100
milyar dolar civarındaki dışarıdan ülkeye giren sıcak para
ile 4 ile 6 milyar dolar arasında gidip gelen milliyetsiz paraya
sırtını dayayarak Türkiyeyi tüketim cehennemine
çevirmiştir. Bugün Türkiyede, üretimde ve verimlilikte doğulu, lüks
tüketim ve israfta batılı davranan bir iktidar sosyetesi türemiş
durumdadır.
İktidar
yetkilileri kibir, egoizm ve enaniyete gırtlağına kadar
doymuş durumdalar. Lüks, debdebe, şatafat kanser tümörü gibi her
kurumu sarmıştır. İktidar elitleri Yiyiniz, içiniz,
giyiniz ama israf ve kibirden sakınınız. ilkesiyle değil,
Fikretin dediği gibi Yiyin efendiler yiyin, bu hanı iştiha
sizin mantığıyla hareket etmektedirler.
İsraf, özünde
yoksulun, öksüzün, yetimin hukukunu çarçur etmektir. Ülkemizde kamu
kaynaklarının sorumsuzca; debdebe, lüks, şatafat içinde
nasıl israf edildiğine birkaç örnek vermek istiyorum:
Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı, 2012 yılı için, Balgat
semtinde bulunan hizmet binasına 1 milyon 416 bin Türk lirası kira
ödemektedir.
Aynı
Bakanlığın Söğütözü semtinde bulunan hizmet binasına
yıllık ödenen kira ise 2 milyon 714 bin liradır.
Yine,
Dışişleri Bakanlığının, ek hizmet
binası için kiraladığı bir binaya 2003 yılından
2012 yılına kadar ödediği para 4 milyon 294 bin 588
liradır.
Dışişleri
Bakanlığı Resmî Konutu olarak kullanılan binaya milletin
vergilerinden ödenen para 2012 yılı için 571 bin 973 TL olmak üzere,
dört yıl içinde toplam 1 milyon 820 bin 794 lira ödenmiştir.
Basın
Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü hizmet ek binası için 2008
yılından 2012 yılına kadar 10 milyon 857 bin 134 lira 18
kuruş ödeme yapılmıştır.
Beş
yıllık kira bedeliyle bu bakanlıkların
kullandığı hizmet binası yapılabilir, istenirse
TOKİ adlı Başbakanlığa bağlı kurum bunu çok
kısa sürede yapabilir.
İsrafta
sınır tanınmıyor ve tanınmaması yemek, içmek,
çiçek, çelenk, toplantı, davet ve bunlara ödenen paralar var ki dillere
şenlik.
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı yemekli toplantı ve ikram malzemeleri
için 2008 yılında 33 bin lira verirken, 2012 yılında 64 bin
lira para ödemektedir. Bakanlığın bütün birimleriyle 2012
yılında yaptığı toplantılarda 2 milyon 344 bin 41
TL gider yapılmıştır.
Maliye
Bakanlığının 2012 yılı için tanım,
organizasyon, ağırlama, yemek, çiçek giderleri olarak ödediği
para 2 milyon 796 bin 131 liradır.
Milletin
paraları hovardaca kira, yemek, davet, çiçeklere sarf edilmektedir. AKP
İktidarı âdeta devleti kiraya çıkarmıştır.
Yukarıda saydıklarımız birkaç örnektir. Bunlar AKP
İktidarının kamu kaynaklarını nasıl har vurup
harman savurduğunun somut göstergeleridir.
AKPli bakanlara,
başbakana ve bürokratlara buradan sesleniyorum: Milletin
parasını çıkar çevrelerine peşkeş çekmek için bina
kiralamaktan vazgeçin! Milletin gözleri üzerinizde. İktidarı kaybedince
yalnız yaptıklarınızdan değil,
yapmadıklarınızdan da sorumlu tutulacaksınız.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçmeden önce, sisteme girmiş sayın milletvekillerimize birer
dakika söz vereceğim.
Sayın Tanal,
buyurunuz.
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının Meclis içerisinde kaldırımlara
park edilen araçlar için milletvekillerini uyarmasını ve Millî
Eğitim Bakanlığının okullarda hem temizlik hem de
güvenlik görevlisi temin etmesini istirham ettiğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, Meclis içerisindeki
kaldırımlar üzerinde araçların sürekli park etmesi nedeniyle
lütfen milletvekillerini uyarmasını istirham ediyorum.
İki: Üsküdar,
Beykoz, Tuzla, Pendik, Kadıköy, Maltepe, Kartal, Sancaktepedeki
ilçelerimizdeki okullardan, okul temizliğine Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından yardımcı personel
verilmemiştir. Ancak, buna okul-aile birliği tarafından temizlik
görevlisi temin edilmektedir. Bu anlamda öğrencilerimiz ve velilerimiz
mağdur durumdadır. Öncelikle Millî Eğitim
Bakanlığının okullarımızda hem temizlik görevlisini hem
de güvenlik görevlisini temin etmesini istirham eder,
saygılarımı sunarım.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın
Varlı
2.-
Adana Milletvekili Muharrem Varlının, Suriyeli göçmenlere
yerleşim alanı olarak tahsis edilecek olan Çotlu tepesi denilen
yerin birinci sınıf tarım arazisi olduğuna ve göçmenler
için başka bir yer tespit edilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
MUHARREM
VARLI (Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aracılığınızla,
Adanada yaşanan bir sıkıntıyı gündeme
taşımak istiyorum.
Adana
Yüreğir ilçesi Çotlu, Ağzıbüyük, Düzce, Karaoğlanlı
köylerinin mera alanı olan, Çotlu tepesi denilen yer, Suriyeli göçmenlere
yerleşim alanı olarak tahsis edilecek Adana Valiliği
tarafından. Bu alan birinci sınıf tarım arazisi.
Ayrıca bu alanda, DSİnin 40 milyon TL harcayarak yapmış
olduğu basınçlı sulama sisteminin ana hatları
bulunmaktadır. Bu proje dâhilinde sulanabilen 17.500 dekar alan üretim
deseni açısından stratejiktir. Türkiyede en erken soğan,
patates, sebze, meyve türleri bu alanda yetişmektedir. Onun için bu alana
Suriyeli göçmenlerin yerleştirilmesi son derece sakıncalı ve
yanlıştır. Adanada Suriyeli göçmenlerin
yerleşebileceği, tarım arazisi olarak kullanılmayan bir
sürü yer vardır. Lütfen, Valilik tarafından, Hükûmet tarafından
bu alanlar tespit edilerek bu alanlara Suriyeli göçmenlerin yerleştirilmesini
önemle arz ediyorum. Lütfen bu konuyu Hükûmete iletmenizi rica ediyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Varlı.
Sayın
Halaman
3.-
Adana Milletvekili Ali Halamanın, Adananın Yüreğir
Ovasına Suriyeli göçmenlerin yerleştirilmemesini dilediğine
ilişkin açıklaması
ALİ
HALAMAN (Adana) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Adanaya,
tamamen koca bir yaz geçmesine rağmen ne yol yapıldı ne su
getirildi. Üç yıldır Adana-Kozan arasında 55 kilometrelik yol
bir türlü teslim edilmiyor, bitmiyor.
Bir de bunun
üstüne yetmiyor Suriyeden gelenleri Yüreğir Ovasına
yerleştirmek istiyoruz. diyorlar. Ben iktidara sesleniyorum: Lütfen,
Adananın Yüreğir Ovasına bu Suriyelileri
yerleştirmesinler.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Halaman.
Sayın
Özel
4.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, kamuoyunda Redhack davası olarak
bilinen davaya ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dün
kamuoyunda Redhack davası olarak bilinen, 2.800 tutuklu öğrenciden
3 tanesinin tutuklu olarak yargılandığı davayı takip
ettik. Sevindirici taraf, öğrencilerin dokuz ay sonra özgürlüklerine
kavuşmuş olmasıdır. Uğur Cihan Okutulmuş,
Alaaddin Karagenç ve Duygu Kerimoğlu adlı öğrenciler, yurt
dışından erişimin sağlandığı
bilirkişi raporlarıyla ispatlanmış bir siber
saldırıda, sadece bu saldırının web sitesinden duyurulması üzerine Facebook,
Twitter gibi paylaşım ortamlarında, sosyal ağlarda bu
saldırıyla ilgili haberleri tıklamak ya da bunları
beğenmekle örgütle ilişkilendiriliyorlar. Bu çocuklardan bir tanesinin
bilgisayarı ve İnternet bağlantısı yok. Bir
diğeri, iki yıllık bilgisayar okulunu beş yıldır
okuyor. Yine bir tanesi, sadece ve sadece Facebookta Redhackin sitesine bir
kere tıklamış ve hiçbirisi ömürlerinde silah görmemiş,
silaha el sürmemiş bu öğrencileri dokuz ay boyunca silahlı terör
örgütü olma suçuyla içeride tuttuk, ileri demokrasinin Türkiye'de
ulaştığı nokta budur. Yüce Meclisin dikkatlerine
sunarım.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özel.
Sayın
Dedeoğlu
5.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, birçok okulda
öğretmen bulunmadığına ve Millî Eğitim
Bakanlığının atanmayı bekleyen öğretmen
adaylarının atamalarını derhâl yapmasını
dilediğine ilişkin açıklaması
MESUT
DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) Sayın Başkanım
teşekkür ediyorum.
Türkiye'nin birçok
problemleri var. Bunlardan bir tanesi de eğitim problemi. Maalesef birçok
okulumuzda öğretmen yokken Türkiye'nin mezun olmuş, kendini
yetiştirmiş, pedagojik formasyonunu almış birçok
öğretmen adayı var; maalesef ki maalesef atamaları
yapılmıyor. Türkiye'nin kanayan bir yarasıdır. Millî
Eğitim Bakanlığının derhâl, atanamayan
öğretmenlerin ve okulsuz öğretmenlerimizin bu öğretmenlere
kavuşması adına bunların atamasının
yapılmasını diliyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Dedeoğlu.
Sayın
Karaahmetoğlu
6.-
Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlunun, Avrupa Yargıçlar
Birliğinin yayınladığı deklarasyonla ülkemizde
yargının baskı altında olduğu hususunda uyarıda
bulunduğuna ilişkin açıklaması
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) Sayın Başkan, Avrupa Yargıçlar
Birliğinin Washingtonda yaptığı toplantı sonunda
yayınlanan deklarasyonla ülkemizde yargının baskı
altında olduğu, HSYKnın Hükûmetin temsilcisi durumuna
geldiği hususunda uyarı yapılmaktadır. HSYK
atamalarını yargıçlar üzerinde baskı aracı olarak
kullanan, yargı bağımsızlığını ortadan
kaldıran Hükûmete muhalefet olarak uyarılarımızın
haklılığı Avrupa Yargıçlar Birliğinin deklarasyonu
ile de destek bulmuştur.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Karaahmetoğlu.
Sayın Gök
7.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, pancar üreticilerinin zor durumda
olduğuna ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK
(Ankara) Sayın Başkan, elbette Hükûmetten bir bakanın burada
olmasını arzu ederdim. Önemli bir konuyu dile getirmek istiyorum
pancar üreticileriyle ilgili. Özellikle Ankarada ve pek çok ilimizde pancar
üreticileri şöyle bir sorunla karşı karşıya: Pancar
kotasını tamamlayamayan çiftçilere ton başına 44 lira ceza
kesiyorlar. Bu ne anlama geliyor? Örneğin, eğer siz 1.000 ton bir kotayı
üstlenmişseniz 100 ton yerine getiremediğiniz takdirde 4.400 lira
civarında bir ceza ödemekle karşı karşıya
geliyorsunuz. Oysa Haymana, Polatlı gibi pek çok ilçemizde bu sene ciddi
kuraklık oldu. Pancar üreticileri için de bu kuraklığın
dikkate alınması gerektiğini özellikle iktidar partisi
mensuplarının dikkatine sunuyorum. Pancar üreticilerimiz çok zor
durumdadır ve hepsi hemen hemen daha üretimi teslim etmeden borçlu hâle
gelmişlerdir. Bu konuya bir dikkat çekmek için söz aldım.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Gök.
Sayın
Canalioğlu
8.-
Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlunun, Trabzon ilinin
Beşikdüzü ilçesinde 9 Ekim 2012 tarihinde yaşanan sel felaketinin
büyük hasara yol açtığına ve gönderilen ödeneğin yeterli
olmadığına ilişkin açıklaması
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) Teşekkürler Sayın Başkan.
Ben de Hükûmet
temsilcilerinin burada olmasını çok arzu ederdim ama sizlerin
aracılığıyla soracağımız soruların
ilgili makamlara iletileceğini umuyorum, düşünüyorum.
Değerli
Başkanım, Trabzon ilimizin Beşikdüzü ilçesinde 9 Ekim 2012
tarihinde yaşanan sel felaketi ilçede yaşamı olumsuz
etkilemiş, yollar kullanılmaz hâle gelirken ev ve iş yerlerinde
büyük hasara yol açmıştır. Selin mali bilançosu, 63 konut, 134
iş yerinde belirlenen hasarlarla birlikte 2 milyon 150 bin lira olarak
ortaya konmuştur. Yaşanan felaketin ardından Hükûmet
yaraların sarılacağı sözünü vermiş ve bu süre
içerisinde ödenek gönderilebilmesine rağmen Trabzon Valiliğine sadece
200 bin lira ödenek gönderilmiştir. Bunun da Beşikdüzü ilçe
halkına, esnafına ve çevreye önemli bir katkısı
olmamıştır. Bu nedenle, mali portesi olan 2 milyon 150 bin
ödenek Hükûmet tarafından ne zaman gönderilecektir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Canalioğlu.
Sayın Ağbaba
9.-
Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın, Patriot füzelerinin Malatyada
kurulacağına ilişkin bir dedikodu olduğuna ve Hükûmetin
emperyalizmin egemen güçlerinin taşeronluğundan vazgeçerek kendi
ülkesine sahip çıkmasını istediğine ilişkin
açıklaması
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
AKPnin
Malatyadan alıp veremediği nedir bilemiyorum. Daha geçen yıl
Kürecike İsraili korumaya yönelik füze kalkanı kuran AKP,
Türkiyeyi emperyalizmin Orta Doğudaki taşeronu yaptı.
Şimdi de Patriot füzeleriyle ilgili, Malatyada kurulacağına
ilişkin bir dedikodu var.
Bugün Malatya
Valiliği, İl Genel Meclisinde Akçadağ ilçesi
Aşağıörüşkü köyü Erhaç mevkisinde bulunan 8.590 dönüm arazinin
Millî Savunma Bakanlığına verilmesiyle ilgili talepte bulunmuştur.
Şimdi, bu, Malatyayı hedef yapmaktadır bütün Orta Doğu
ülkelerine. AKP Hükûmetinin emperyalizmin egemen güçlerinin
taşeronluğundan vazgeçip kendi ülkesine sahip
çıkmasını istiyor ve Malatyadan elini çekmesini diliyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.
Sayın
Fırat
10.-
Adıyaman Milletvekili Salih Fıratın, Adıyamanlı
çiftçilerden 2006 ve 2010 yılları arasında ödenen ürün
desteğinin geri istendiğine ve bu durumun düzeltilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
SALİH FIRAT
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hükûmet,
tarımsal girdilere yaptığı zamlar yetmiyormuş gibi,
bir de Adıyamanlı çiftçilerden 2006 ve 2010 yılları
arasında ödenen ürün desteğini geri istemektedir. Bunların bir
kısmını geri aldı, bir kısmına da haciz koydu;
traktörlerine, hesaplarına haciz koydu. Bundan dolayı Tarım
Bakanlığının ve Maliye Bakanlığının bu
konunun düzeltilmesi için bir çalışma yapmasını arz
ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Fırat.
Sayın
Şimşek
11.-
Samsun Milletvekili Cemalettin Şimşekin, Samsunda yaşanan
iş kazasında 5 işçinin hayatını kaybetmesine ve
İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası
çerçevesinde iş yerlerinde gerekli tedbirlerin alınmasıyla
ilgili Sosyal Güvenlik Bakanlığının bir çalışma
yapması gerektiğine ilişkin açıklaması
CEMALETTİN
ŞİMŞEK (Samsun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, biliyorsunuz, geçen hafta Samsunda bir iş kazası
sonucu 5 işçi hayatını kaybetti. Biz hemen oraya intikal ettik,
cenazelere katıldık ve iş yerinde incelemelerde bulunduk.
Türkiyede
diğer iş yerlerinde olduğu gibi, iş güvenliği
açısından orada da yeterli tedbirlerin
alınmadığını gördük. 100 tonluk bir kapağın
altında çalışan işçilerin üzerine bu kapağın
düşmesi orada da yeterli güvenlik tedbirlerinin
alınmadığını bize göstermektedir.
Türkiyede iş
kazalarında her yıl 1.600, günde ortalama 4 kişinin
yaşamını yitirdiği, hayatını kaybettiği ve
Türkiyenin dünyada iş kazaları yönünden 3üncü sırada
olması göz önüne alındığında, İş
Sağlığı ve Güvenliği Yasası çerçevesinde iş
yerlerimizde Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından gerekli
tedbirlerin ivedilikle alınması hususunda bir çalışma
yapılması gerekmektedir.
Ben bu vesileyle,
bir kez daha, hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet, yaralılara
acil şifalar diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Şimşek.
Sayın Topal
12.-
Amasya Milletvekili Ramis Topalın, Amasyada büyük araçların
şehrin içinden geçmesi nedeniyle yaşanan trafik sorununa ve çevre
yolunun ne zaman bitirileceğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
RAMİS TOPAL
(Amasya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Amasya, 8.500
yıllık tarihi olan bir şehir. Osmanlıya padişahlar
yetiştirmiş, cumhuriyetin temellerinin atıldığı
şirin bir şehir. Ne yazık ki bu şehrin ortasından
Tokat, Sivas, Çoruma giden tır kamyonları, yolcu otobüsleri, iş
makineleri geçmektedir. Zaten yolları dar olan Amasyamızda böyle
günlerde, bayramlarda, yağışlı olan havalarda trafik
çekilmez duruma gelmektedir.
Ben buradan,
bakanlığa, Hükûmet yetkililerine soruyorum: Bu tarihî şehrin
trafik sorunu ne zaman çözülecek? On yıldır devam eden çevre yolu
projesi ne zaman bitecek?
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Topal.
Sayın
Acar
13.-
Antalya Milletvekili Gürkut Acarın, Suriye sınırına
yerleştirilmesi söz konusu olan Patriot füzelerini kullanmak üzere
Türkiyeye gelecek yabancı personel için de Meclisten yetki
alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
GÜRKUT
ACAR (Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiyede
Hava Kuvvetleri Komutanı istifa etmiştir ancak istifası kabul
edilmemiştir. Durum bu kadar vahimken, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
izni dışında Patriot füzelerinin Suriye sınırına
yerleştirilmesi söz konusudur. Patriotları kullanmak üzere Türkiyeye
gelecek yabancı personel için de Meclisten yetki alınması
gerekir. Zira, Anayasanın 92nci maddesinde istisnai durum olarak
yazılan, uluslararası antlaşmaların gereği olarak
yabancı askerlerin kabulünde Meclisin onayına ihtiyaç
duyulmayacağı kuralı, daha çok NATO tatbikatları içindir,
yani tatbikatlar içindir, bu gibi durumlar içindir ve bunlar için
öngörülmüştür. Kosova ve Afganistandaki NATO misyonlarına asker
göndermek için dahi Türkiye Büyük Millet Meclisinden yetki
alınmıştır. AKP İktidarı kendisinin çoğunlukta
olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisine
bu konuları getirmekten korkmakta mıdır? Bunu soruyorum efendim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Acar.
Sayın
Hamzaçebi
14.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, TBMM Başkan Vekili
Sadık Yakuta babasının vefatından dolayı başsağlığı
dilediğine ve sorunları çözülmüş bir millî eğitim sistemi
dilediğine ilişkin açıklaması
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Meclis
Başkan Vekilimiz Sayın Sadık Yakutun geçen hafta sonu
babası vefat etmiştir. Babasına Allahtan rahmet, kendisine,
ailesine ve milletvekili arkadaşlarıma sabır ve
başsağlığı diliyorum.
Yine
24 Kasım Öğretmenler Gününü geçen hafta sonu kutladık ancak bu
buruk bir kutlama oldu. Öğretmenlerin ve Türk millî eğitim sisteminin
sorunlar içinde olduğu bir süreçte Öğretmenler Günü kutlaması
doğrusu daha coşkulu, daha neşeli, daha topluma, millete güven
veren bir şekilde yapılabilmeliydi. Atanamayan öğretmenler
sorunu bir yanda hâlen bütün şiddetiyle devam ediyor; öte tarafta,
değil Doğu Anadoluda, Güneydoğu Anadoluda, İç Anadoluda,
Karadeniz Bölgesinde, İstanbulda bile hâlen 55-60 öğrencinin
bulunduğu sınıfların olduğu okullarda Öğretmenler
Günü doğrusu Millî Eğitim Bakanlığı
açısından çok olumlu geçmemiştir.
Millî
eğitim sistemimizin sorunlarının çözüldüğü, atanamayan
öğretmenler sorununun ortadan kalktığı bir millî
eğitim sistemi dileğiyle saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Hamzaçebi.
Sayın
Öğüt
15.-
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün,
Başbakanlığın 16 Haziran 2012 tarihinde Resmî Gazetede
yayımladığı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının
Taşınmazlarıyla İlgili Yapılacak İşlemler
Hakkında Genelgeye ilişkin açıklaması
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Başbakanlık,
kamu kurum ve kuruluşlarının taşınmazlarıyla
ilgili yapılacak işlemler hakkında 16 Haziran 2012 tarihinde
Resmî Gazetede bir genelge yayımladı, kamuoyunda pek söz edilmedi.
Genelgeyle Sayın Başbakan kamunun veya yarıdan fazla sermayesi
kamuya ait tüm kurum ve kuruluşların taşınmazlarının
satımı, kiralanması, kullanılması gibi tüm
işlemlerin kendi onayından geçeceğini ilan etmiş oldu.
Gerekçesi bir yana, bununla ilgili Başbakanlıkta bekleyen
dosyaların binleri bulduğu ve yanıt
alınamadığı ifade ediliyor. Konunun uzmanları, bu gibi
konuların binlerce sayfa işlem gerektirdiğini, ehil olmayan
kişilerin işin içinden çıkmasının zor olduğunu ve
yanlış karar alma olasılığının yüksek
olduğuna işaret ediyor.
Osmanlı
saltanatının hüküm sürdüğü dönemlerde bile böylesine
uygulamaların yaşanmadığının altını
çiziyorum. Hâlihazırda devletin birçok kurum ve kuruluşu ve
organizasyonu zaten Hükûmetin güdümündeyken Sayın Başbakanın hem
neden böyle bir genelgeye ihtiyaç duyduğunu hem de dizilerden vakit bulup
bunlara ayıracak yeni bir vakti olup olmadığını merak
ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Öğüt.
Sayın
Dağ
16.-
İzmir Milletvekili Hamza Dağın, Barış ve Demokrasi
Partisi Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğanın Adanada
Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Gününde yaptığı
konuşmaya ilişkin açıklaması
HAMZA DAĞ
(İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BDP
Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan, Adanada 25 Kasımda
Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Gününde Dinimizde,
kadının omzunda, boynunda şeytan yuva yapar, on beş günde
bir o yuvayı dağıtmak gerekir; on beş günde bir,
kadının omzunda yuva yapan şeytanı dağıtmak için
şiddet uygulamak ve dövmek gerekir. şeklinde bir konuşma
yapmıştır. Oysa bizler çok iyi biliyoruz ki İslam ile
birlikte, Cahiliye Döneminde kadına uygulanan zulüm bitmiş,
kadının toplumda hak ettiği önemi alması
sağlanmıştır.
Kuran-ı
Kerimin ve Peygamber Efendimizin kadınlar ile ilgili görüşleri çok
açık ve nettir. Cennet anaların ayakları altındadır.
hadisi bunun en açık göstergesidir. BDPnin, aklı sıra, dinî
hassasiyeti olan Kürt vatandaşlarımızın oyunu alabilmek
için aday gösterdiği Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, bu konuda
Nursel Aydoğana ne cevap verecektir?
Kendi dinine,
kendi halkına böyle bakan bir zihniyeti şiddetle
kınadığımı belirtmek istiyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Dağ.
Sayın
Şandır, buyurunuz.
17.-
Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, TBMM Başkan Vekili
Sadık Yakuta babasının vefatından dolayı
başsağlığı dileklerine ilişkin
açıklaması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Biz de, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili
Sayın Sadık Yakutun babasının vefat etmiş
olmasını üzüntüyle karşılıyoruz; merhuma Yüce
Allahtan rahmetler diliyoruz. Başta Sayın Yakut olmak üzere, tüm
ailesine, sevenlerine başsağlığı diliyoruz.
Teşekkür
ederim efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Şandır.
Gündeme geçiyoruz
sayın milletvekilleri.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
AGİT Parlamenter Asamblesi Başkanı Riccardo Migliori ve
beraberindeki heyetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
konuğu olarak ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 14/11/2012 tarihli ve 36
sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1050)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık Divanının 14/11/2012 tarihli ve 36
sayılı Kararı ile AGİT Parlamenter Asamblesi
Başkanı Sayın Riccardo Migliori ve beraberindeki heyetin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak
ülkemizi ziyaret etmesi uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin
ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanunun 7nci Maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.
Cemil Çiçek
TBMM Başkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
B)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 20 milletvekilinin, 28 Aralık
2012de Şırnak Uluderede 35 kişinin ölümüyle sonuçlanan
olayın bütün yönleriyle araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/424)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
29 Haziran 2010
günü Hatayın Hassa İlçesi yakınlarında dağa kekik
toplamaya giden 4 köylüyü terörist sanan askerlerin açtığı
ateşte 3 köylümüz öldürülmüş, 1 köylümüz de
yaralanmıştır. Buna benzer olay, 28 Aralık 2011 günü
Şırnak, Uludere ilçesi yakınlarında
yaşanmıştır.
Genelkurmay
Başkanlığı; operasyonun, TBMM'nin verdiği yetki
gereği sürdürülmekte olan sınır ötesi harekât kapsamında
yapıldığını, çeşitli kaynaklardan alınan
istihbarat ve yapılan teknik analizler sonucunda, içlerinde örgüt elebaşlarının
da bulunduğu terörist grupların bölgede bir araya geldikleri ve
sınır hattındaki karakol ve üs bölgelerimize yönelik
saldırı hazırlığı içinde olduklarının
anlaşılması üzerine gözetleme gayretlerinin sınır
boylarında artırıldığını, bu kapsamda 28
Aralık 2011 günü saat 18.39'da, Irak sınırları içinde
hududumuza doğru bir grubun hareket halinde olduğunun, insansız
hava aracı görüntüleri ile tespit edildiğini, grubun tespit
edildiği bölgenin teröristler tarafından sıkça kullanılan
bir yer olması ve geceleyin hududumuza doğru bir hareketin tespit
edilmesi üzerine hava kuvvetleri uçaklarıyla ateş altına
alınması gerektiğinin değerlendirilmesi sonucu bu
kişilerin, terörist sanıldığı ve terörist
sanıldığı için de TSK hava kuvvetleri tarafından
bombalandığını açıklamıştır.
28 Aralık
2011 günü saat 21.37-22.24 arasında Uludere'de; en büyüğü 28
yaşında olan ve aralarında 12,13,14,15,16 yaşlarında
çoğu çocuk olan 35 yurttaşımız neden bombalanarak
öldürülmüştür? Bu insanların, suçları ve günahları neydi?
Öldürülen kişilerin, terörist sanılmaları, terörist
sanılarak da öldürülmeleri, bu acı olayın haklı gerekçesi
olabilir mi?
Genelkurmay;
operasyonun, çeşitli kaynaklardan alınan istihbarat ve yapılan
teknik analizler sonucunda yapıldığını
belirttiğine ve MİT de, "İstihbaratı biz vermedik...
dediğine göre Genelkurmay Başkanlığı, sınırdaki
hareketliliği, PKK'ya bağlayan istihbaratı hangi kaynaklardan
almıştır? İstihbaratı hangi kurum ya da kurumlar
vermiştir?
PKK'nın
katırla geçiş yapacağı konusundaki istihbarat, olaydan 10
gün öncesi gelmiş midir? Bu istihbaratı kim vermiştir? F-16 bombardımanı
ile ölenler, PKK'lı olmadığına göre istihbarat
zaafının nedeni nedir? Yanlış istihbarat sonucu Genelkurmay
Başkanlığı, tuzağa mı düşürülmüştür?
Operasyon
yapılırken, Herondan alınan görüntülerden sonra karar
aşamasında yer istihbaratı da yapılmış
mıdır? Yoksa, Heron'dan alınan görüntülerle mi
yetinilmiştir?
Amerika-lrak ve
Türkiye arasındaki istihbarat paylaşımı mekanizması,
sağlıklı işlemiyor mu? ABD'nin insansız hava
araçlarıyla elde ettiği istihbaratın, ABD istihbarat
görevlilerince değerlendirilip işbirliği içinde
çalışan Türk Hava Kuvvetlerine "bombala" emri olarak iletildiği
doğru mudur? ABD değerlendirilmesinin doğru olup
olmadığını, kendi bilgilerimize göre neden
değerlendirmeden operasyon yapıyoruz?
Bölgede
yapılan kaçakçılıktan bölgedeki komutanların bilgisi var
mıdır? Burada bazen kaçakçılığa göz yumuluyor mu?
Olayın,
askere bildirilmesine rağmen hava bombardımanının devam
ettiği iddiaları doğru mudur?
Askerin
kaçakçıları durduğu, köylerine dönmelerine izin vermediği
iddiaları doğru mudur?
Yaşanan
olaydaki istihbarat TSK'nın kullandığı Heronlardan mı,
yoksa Irak'ta ABD'nin kullandığı "Heronlar"dan mı
alınmıştır?
12-15
yaşındaki çocuklar; neden terör yollarında kaçak mazot, kaçak
sigara ve kaçak şeker peşinde ekmek arıyorlar? Liberal ekonomide
mazot, sigara neden hâlâ kaçak
sokuluyor? Çocuklar, neden hâlâ kaçak mazot, kaçak sigara, kaçak şeker
peşinde ölüme koşuyor?
Olayın
araştırılıp, bu soruların yanıtlarını
istemek, başta ölenlerin yakınları olmak üzere her
yurttaşımızın hakkı; olayı
araştırıp, soruları yanıtlamak da devletin görevidir.
Bu olay, terörle mücadele gerekçesiyle örtbas edilemez
Bu nedenle
olayın; askerî, ekonomik, güvenlik, sosyolojik vb. tüm yönleriyle
araştırılması için Anayasanın ve Meclis
İçtüzüğü ilgili hükümleri uyarınca Meclis araştırma komisyonu
kurulmasını saygıyla arz ederiz.
1) Ali Rıza
Öztürk (Mersin)
2) İzzet
Çetin (Ankara)
3) Mustafa Serdar
Soydan (Çanakkale)
4) Gürkut Acar (Antalya)
5) Osman
Aydın (Aydın)
6) Hasan Ören (Manisa)
7) Bülent Tezcan (Aydın)
8) Uğur
Bayraktutan (Artvin)
9) Sena
Kaleli (Bursa)
10) Durdu
Özbolat (Kahramanmaraş)
11) Melda
Onur (İstanbul)
12) Sakine Öz (Manisa)
13) Osman Oktay
Ekşi (İstanbul)
14) Rıza
Türmen (İzmir)
15) Erdal
Aksünger (İzmir)
16) Ercan Cengiz (İstanbul)
17) Aykan
Erdemir (Bursa)
18) Tolga
Çandar (Muğla)
19) Atilla
Kart (Konya)
20) Ensar
Öğüt (Ardahan)
2.-
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ve 21 milletvekilinin, Irak'ta
yaşanması muhtemel bir mezhep savaşında Türkiye'nin de rolü
olduğuna dair Iraklı yetkililerce yapılan açıklamalar
konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/425)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Irak'ta endişe
verici gelişmeler yaşanmaktadır. ABD askerlerinin Irak'tan
çekilmesi henüz sıcaklığını korurken, farklı
mezhepler arasında yaşanabilecek olası bir iç savaş tehdidi
hemen kendisini göstermiştir. Irak Yüksek Yargı Konseyi'nin Sünni
kökenli Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El
Haşimi ve diğer üst düzey Sünni yöneticileri, Şii kökenli
Başbakan Nuri El Maliki de dâhil diğer Şii liderlere suikast
düzenleme girişimine liderlik yapmakla suçlaması, Irak'taki krizi
iyice derinleştirmektedir. Haşimi, "Şii yetkilileri öldüren
vurucu timi yönetmekle" suçlanmaktadır. Bu gelişmelerin,
komşusunun bir iç savaşın eşiğine gelmiş
olması dolayısıyla Türkiye'yi çok yakından
ilgilendirdiği açıktır. Ancak daha önemlisi, Haşimi ve
diğer yöneticilerin korumalarının açıklamalarına/itiraflarına
göre, bu gelişmelerde Türkiye'nin doğrudan rol aldığı
yolundaki iddiadır. Timin bir üyesi olduğu öne sürülen ve suikast
planlarında görev aldığını ifade eden koruma Ahmet El
Cuburi, Türkiye'de 25 gün eğitim aldığını
açıklamıştır. Bu, üzerinde önemle durulması gereken,
doğruysa sorgulanması, yanlışsa açığa
çıkarılması gereken bir iddiadır. Ayrıca, etkin bir
uluslararası gazete olan The Wall Street Journal'da Irak Başbakanı
Nuri El Maliki'nin, Türkiye'nin Irak ve bölgedeki rolünden endişe duyduğunu
açıklaması, Türkiye'nin Irak'taki kamplaşmada çoktan taraf
olduğu kaygısını artırmaktadır.
Tim üyesi
olduğu öne sürülen kişilerin itiraflarının gerçeği ne
kadar yansıttığı, ne kadarının jeopolitik
stratejilerin ürünü olduğu araştırılması gereken konulardır.
Genel olarak Ortadoğu'da ve özel olarak komşularıyla demokrasi,
özgürlük, adalet gibi konularda dayanışma içinde olması gereken
Türkiye'nin, Şii-Sünni eksenli, İran-Suudi Arabistan eksenli
gerilimlerde ya da Batılı güçlerin çıkar mücadelelerinin aracı
gibi bir görüntü yermesi sakıncalı ve kaygı vericidir. Bölgesel
ve Batılı güçlerin yeni çatışma ve iktidar mücadelesi
alanına dönüştürülen Suriye'de de mezhepsel
farklılıkların derinleştirilmesi ve
çatışmaların ekseni hâline gelmesi bu kaygıları iyiden
iyiye artırmaktadır. Türkiye'nin Suriye'deki çatışmalarda
demokrasi ve insan hakları çağrısı yerine,
çatışan taraflardan birinin yanında saf tutması, bütün Orta
Doğu'yu içine alabilecek bir mezhep çatışmasında taraf
olması, bölgede demokrasi ve barışın inşa edilmesine
katkıda bulunmayacağı gibi, çatışmayı iyice
derinleştirecektir.
Yürütülecek bir
Meclis araştırması, genel bir savaş ortamına
sürüklenen bölgede Türkiye'nin, varsa, rolünü araştırmakla
kalmayacak, demokratikleşmenin geliştirilmesi, barışın
sağlanması, çok kültürlü bir bölgesel dayanışma
ağının oluşturulmasının yollarına da
ışık tutabilecektir.
Irak Yüksek
Yargı Konseyi'nin Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı
Tarık El Haşimi ve diğer üst düzey yöneticiler hakkındaki
tutuklama kararını takiben Irak'ta yaşanması muhtemel bir
mezhep savaşında Türkiye'nin de rolü olduğuna dair Irak
yetkililerince yapılan açıklamalar konusunda, Anayasamızın
98. Maddesi, İç Tüzüğün 104 ve 105. Maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Engin Özkoç (Sakarya)
2) Ali
Demirçalı (Adana)
3) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
4) Emre Köprülü (Tekirdağ)
5) Ali Rıza
Öztürk (Mersin)
6) Sakine Öz (Manisa)
7) Ali Özgündüz (İstanbul)
8) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
9) Salih
Fırat (Adıyaman)
10) Emine Ülker
Tarhan (Ankara)
11) Ahmet
İhsan Kalkavan (Samsun)
12) İhsan
Özkes (İstanbul)
13) Gürkut Acar (Antalya)
14) Hülya Güven (İzmir)
15) Celal Dinçer (İstanbul)
16) Mehmet Ali
Ediboğlu (Hatay)
17) Muharrem
Işık (Erzincan)
18) İlhan
Demiröz (Bursa)
19) Erdal Aksünger (İzmir)
20) Ali
Serindağ (Gaziantep)
21) Mustafa Serdar
Soydan (Çanakkale)
22)
Yıldıray Sapan (Antalya)
3.-
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka ve 21 milletvekilinin, erozyon,
kuraklık ve çölleşmeyle ilgili durumun, erozyon ve kuraklıkla daha
etkin mücadele için gerekli politikaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/426)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye, ürün
çeşitliliği ve üretim potansiyeli ile dünyanın önemli tarım
ülkelerinden biridir. Yanlış tarım politikalarının
tarımda yarattığı daralma ve olumsuzluklara rağmen
Türkiye hâlen pek çok üründe dünya piyasalarındaki yerini
korumaktadır.
Çarpık
kentleşme, erozyon, yanlış arazi ve mera kullanımı
tarım alanları ile su havzalarını tehdit etmektedir. Kaçak
ve yanlış kesimler ile yangınlar ormanlarımızda büyük
tahribata yol açarken, özellikle erozyon ülkemizin bitki örtüsünde geri
dönüşü mümkün olmayan tahribata yol açmaktadır.
Bozulan doğal
denge nedeniyle doğal afetler sıklıkla yaşanmaktadır.
Artan doğal afetler, can ve mal kaybına neden olmaktadır.
Erozyon;
topraklarımız, bitki örtümüz ve su kaynaklarımız için büyük
tehdittir. Bunun sonucunda yaşanan kuraklık, çok boyutlu bir tehlike
olarak karşımızda tüm gerçekliği ile durmaktadır.
Ülkemizin yüzde
63'ü çok şiddetli ve şiddetli, yüzde 20'si orta şiddetli, yüzde
7si ise hafif şiddetli erozyonla karşı
karşıyadır. İşlenen tarım alanlarının
ise yüzde 75'inde yoğun erozyon görülmektedir.
Topraklarımızın,
tarım alanlarının, ormanların, bitki örtüsünün ve su
kaynaklarının korunması ve gelecek kuşaklara
aktarılması için erozyon, kuraklık ve bunlara bağlı
olarak ortaya çıkan çölleşme ile mücadeleyi zorunlu
kılmaktadır.
Ülkemizde,
erozyon, kuraklık ve çölleşmeyle ilgili durumun tespit edilmesi,
erozyon ve kuraklıkla daha etkin mücadele için gerekli politikaların
oluşturulması, alınacak önlemlerin saptanması ve hayata
geçirilmesi amacıyla Anayasamızın 98 inci, İç Tüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
1) Aylin
Nazlıaka (Ankara)
2) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
3) Ali
Serindağ (Gaziantep)
4) İlhan
Demiröz (Bursa)
5) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
6) Ali Rıza
Öztürk (Mersin)
7) Sena Kaleli (Bursa)
8) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
9) Gürkut Acar (Antalya)
10) Ali
Demirçalı (Adana)
11) Engin Özkoç (Sakarya)
12) Ahmet
İhsan Kalkavan (Samsun)
13) İhsan
Özkes (İstanbul)
14) Hülya Güven (İzmir)
15) Faik Tunay (İstanbul)
16) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
17) Celal Dinçer (İstanbul)
18) Mehmet Ali
Ediboğlu (Hatay)
19) Muharrem
Işık (Erzincan)
20) Erdal Aksünger
(İzmir)
21)
Yıldıray Sapan (Antalya)
22) Mustafa Serdar
Soydan (Çanakkale)
Gerekçe:
Dünyada
olduğu gibi Türkiye'de de toprak kaybına neden olan, tarım
alanları ve bitki örtüsünü tehdit eden etkenlerin başında
erozyon gelmektedir. Ülkemizin yüzde 90'ında çeşitli şiddetlerde
erozyon görülmektedir. Topraklarımızın yüzde 63'ü çok
şiddetli ve şiddetli, yüzde 20'si orta şiddetli, yüzde 7'si ise
hafif şiddetli erozyona maruz kalmaktadır. Konuyla ilgili önemli
çalışmaları bulunan TEMA Vakfı'nın verilerine göre
ülke genelinde yaklaşık 67 milyon hektarlık bir arazide toprak
giderek yok olmaktadır. İşlenen tarım alanların yüzde
75'inde (yaklaşık 20 milyon Ha) yoğun erozyon görülmektedir.
Türkiye de erozyon
nedeniyle topraklarını kaybetmekte, akarsularla birlikte milyonlarca
ton toprak denizlere akmaktadır. Türkiye'de erozyon ve akarsularla
taşınan toprak miktarı Amerika Birleşik Devletleri'nden
(ABD) 7, Avrupa'dan 17 ve Afrika'dan 22 kat daha fazladır. Fırat
Nehri yılda 108 milyon ton, Yeşilırmak 55 milyon ton toprak
taşımaktadır. Her yıl Keban Barajı'nda 32 milyon,
Karakaya Barajı'nda 31 milyon ton toprak birikmektedir. Erozyonla
yılda 90 milyon ton bitki besin maddesi toprak birlikte yitirilmektedir.
Her yıl tarım alanlarından 500 milyon ton, tüm ülke yüzeyinden
1,4 milyar ton verimli üst toprak erozyon nedeniyle kaybedilmektedir. Kaybedilen
bu topraklar, 25 cm kalınlığında ve yaklaşık 400
bin hektar genişliğinde bir araziye eş değerdir.
Erozyon nedeniyle
toprağın bozulması ve özelliklerini yitirmesinde gelinen nokta
ürkütücü boyuttadır. Erozyon özellikle karasal iklimin
yaşandığı bölgelerde kuraklık ve çölleşmeye neden
olurken, suyun tutulmaması yeraltı sularımızı da
olumsuz yönde etkilemektedir.
Azalan su
kaynakları ve daralan tarım arazileri, dünyada suyu stratejik bir
ürün haline getirmektedir. Dünya genelinde gıda fiyatlarında ciddi
artışlar yaşanmaktadır. Yerküremizin pek çok yerinde temiz
ve kullanılabilir su ile güvenilir gıda konusundaki
sıkıntı her geçen gün artmaktadır.
Topraklarımızda
yaşanan erozyonun önlenmesi ve topraklarımızın, bitki
örtümüzün ve tarım alanlarının korunması bugün ve gelecek açısından
büyük önem taşımaktadır.
Yapılan
açıklamalar ve alınan önlemlere rağmen erozyon hâlâ büyük bir
tehdit olarak varlığını sürdürmektedir. Yukarıda ifade
edilen gerekçeler de dikkate alınarak, ülkemizde erozyon, kuraklık ve
çölleşmeyle ilgili durumun tespit edilmesi, erozyon ve kuraklıkla
daha etkin mücadele için gerekli politikaların oluşturulması,
alınacak önlemlerin saptanması ve hayata geçirilmesi amacıyla
bir komisyon kurulması yerinde olacaktır.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi bir
gensoru önergesi vardır. Önerge daha önce bastırılıp sayın
üyelere dağıtılmıştır.
Şimdi
önergeyi okutuyorum:
C)
Gensoru Önergeleri
1.-
İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu ve 24 milletvekilinin, devlet
eliyle yapılması gereken bor tuzlarının aranması ve
işletilmesi işlerini ihale ile özel şirketlere
yaptırdığı ve bu ihalelere kamu ihalelerine
katılması yasaklı kişilerin katılmasına izin
verdiği iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız hakkında gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/25)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Enerji
Bakanlığının düzenlemiş olduğu ihalelerde cürüm
işlemek için teşekkül oluşturmak ve katılmak ile
rüşvet almak ve vermek suçlarından hüküm giymiş olan, kamu
ihalelerine katılma yeterliğine dahi sahip olmayan kişilere,
devlet eliyle yapılması gereken bor tuzlarının aranması
ve işletilmesi işine ilişkin ihalelerin 2840, 4734 ve 5237
sayılı Kanunlara aykırı biçimde verilmesinde hukuki
sorumluluğu bulunan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız hakkında Anayasa'nın 98 ve 99uncu, TBMM
İçtüzüğünün 106ncı maddeleri gereğince gensoru
açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
Aykut
Erdoğdu Namık
Havutça Haydar
Akar
İstanbul
Balıkesir
Kocaeli
Mustafa
Sezgin Tanrıkulu Birgül
Ayman Güler Levent
Gök
İstanbul İzmir
Ankara
Uğur
Bayraktutan Tanju
Özcan Mehmet
Hilal Kaplan
Artvin
Bolu
Kocaeli
İhsan
Demiröz Turgay
Develi Osman
Taney Korutürk
Bursa
Adana
İstanbul
İhsan
Özkes Haluk
Eyidoğan Gürkut
Acar
İstanbul
İstanbul Antalya
Ahmet
Toptaş Salih
Fırat Selahattin
Karaahmetoğlu
Afyonkarahisar
Adıyaman
Giresun
Mehmet
Ali Ediboğlu Muharrem
Işık Mevlüt
Dudu
Hatay
Erzincan
Hatay
Refik
Eryılmaz Ensar
Öğüt Ali
Özgündüz
Hatay
Ardahan
İstanbul
Melda
Onur
İstanbul
Gerekçe:
2840
sayılı Kanunun 2 nci maddesine göre bor tuzlarının arama ve
işletilmesinin devlet eliyle yapılması gerekmektedir. 4734
sayılı Kamu İhale Kanunu'nun 17, 58 ve 59 uncu maddelerine göre
haklarında ceza kovuşturması yapılarak kamu davası
açılmasına karar verilenler yargılama sonuna kadar kamu
ihalelerine katılamaz hükmü bulunmaktadır. 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu'nun 235 inci maddesinde ihaleye katılma yeterliğine sahip
olmayan kişilerin ihaleye katılmasını sağlamak ihaleye
fesat karıştırma suçu olarak sayılmıştır.
Enerji
Bakanlığı çeşitli tarihlerde bor madenleriyle ile ilgili
olarak yaptığı hizmet alım ihaleleriyle bor tuzları
işletmesinin önemli kısmını oluşturan dekapaj
işlerini Fernas Şirketi'ne vermiştir. Bor tuzlarının
işletilmesi ihalesini alan Fernas Şirketi Yetkilileri Enerji
Bakanlığı'nın düzenlemiş olduğu ihalelerde
"cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak ve katılmak"tan
2005/95 Savcılık Esas Nolu dosya kapsamında Ankara 11.
Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmaya başlayarak bu suçtan
E:2005/134 K: 2007/77 sayılı karar ile hüküm giymiş;
Yargıtayın bu suçun eksik olduğu tespiti üzerine, aynı
Mahkemece "rüşvet almak ve vermek" suçlarından E: 2009/383
K: 2012/118 sayılı kararı ile tekrar hüküm giymişlerdir.
İhaleye fesat karıştırmaktan yargılanan ve 4734
sayılı Kanuna göre ihaleye katılması yasak olan bir
Şirketi ihaleye katmak 5237 sayılı Kanun'un 235 inci maddesine
aykırılık arz etmektedir.
Ayrıca
yapılan çeşitli ihalelerle bor tuzlarının işletilmesi
işinin -sözü geçen Şirket dâhil- özel şirketlere verilmesi de
2840 sayılı Kanuna aykırıdır. Danıştay 1.
Dairesinin gerek 26/05/1999 tarih ve E:1999/66 K:1999/93 sayılı,
gerekse 01/05/2000 tarih ve E:2000/50 K:2000/67 sayılı istişari
görüşlerinde "bor tuzlarının aranması ve
işletilmesinin devlet eliyle yapılması zorunluluğunun, bu
madenin zenginleştirilmesini, rafinasyonunu ve pazarlamasını da
kapsadığı" ve "söz konusu madenlerin ilgili Devlet
Teşekkülüne devrinin, bu kuruluşlarca işletilmesini de
kapsayacağının kuşkusuz olduğu, bu düzenleme biçimiyle
Devletçe işletilecek madenlerin, ancak ilgili İktisadi Devlet
Teşekküllerince işletileceği konusuna açıklık
getirildiği... Bor tuzları, uranyum ve toryum madenlerinin Devletçe
işletileceği hükmü yer aldığına göre bu madenlerin
sermayesinde özel kişilerin de pay sahibi olduğu bir anonim
şirket eliyle işletilmesinden söz edilmemesi gerektiği, bu
durumda anonim şirket şeklinde kurulan bir bağlı
ortaklıkta çok küçük oranda dahi olsa özel kişi hisselerinin
bulunmasının 2840 sayılı Kanuna uygun
düşmediği..." hususları karara
bağlanmıştır.
Oysa ETİ
Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü'nün
çıktığı ve 13.12.2010 tarih ve 27784 sayılı Resmî
Gazete ilanında "İR. 3360 sayılı toryum
sahasında, toryum ve nadir toprak elementleri (NTE) için özel sektör
marifetiyle veya ortaklık şeklinde çalışma
yapılacağı" duyurulmuş; ayrıca 2012/67526
kayıt nolu ihale şartnamesinin teklif fiyata dâhil giderler bölümünde
NTO, Barit, Florit ve Toryumun üretimi için gerekli tesisin kurulması ve
işletilmesi ile bunların üretimi için gerekli olan tüm
yardımcı maddelerin (...) temini ve gerekli altyapı tesislerinin
kurulması olarak tanımlanan iş 2840 sayılı Kanunun 2
nci maddesine açıkça aykırılık teşkil etmektedir.
Kaldı ki, Kırka İşletmesi içerisinde susuz boraks üretimi
yapan bir yüklenici fabrikasının bulunduğuna da
Sayıştay Raporlarında yer verilmektedir.
Belirtilen
gerekçelerle Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız
hakkında gensoru açılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur. Gensorunun gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmenin gününü de kapsayan
Danışma Kurulu önerisi daha sonra onayınıza
sunulacaktır.
Buyurunuz
Sayın Elitaş.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
18.-
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, TBMM Başkan Vekili
Sadık Yakuta babasının vefatından dolayı
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Pazar günü Rahmet-i
Rahmana ulaşan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sayın
Sadık Yakutun babası rahmetli Ali Yakutu dün Kayseride
toprağa verdik. Ailesine ve Meclis Başkan Vekilimize
başsağlığı diliyoruz. Tüm Kayseri milletvekili
arkadaşlarımız cenazeye iştirak ettiler. Siyasi parti
temsilcileri cenazeye iştirak ettiler, siyasi parti gruplarımız
da bugün Sayın Meclis Başkan Vekilimize taziyelerini ilettiler, biz
de AK PARTİ Grubu olarak, Sayın Meclis Başkan Vekilimiz Sadık
Yakuta ve ailesine başsağlığı diliyoruz. Rahmetli Ali
amcamıza da Allahtan rahmet temenni ediyoruz.
Saygılar.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Elitaş.
Buyurunuz
Sayın Akdağ.
19.-
Sağlık Bakanı Recep Akdağın, TBMM Başkan Vekili
Sadık Yakuta babasının vefatından dolayı
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) Değerli Başkanım, teşekkür
ediyorum.
Ben de
Meclisimizin Başkan Vekili Sayın Sadık Yakutun
babasının vefatından dolayı, şahsım ve Hükûmetim
adına, kendisine ve ailesine taziyelerimi iletiyorum. Cenab-ı Hak
rahmet eylesin, nur içinde yatırsın, cennetiyle müşerref
kılsın. Günü gelince hepimiz ahirete göçüyoruz. Allah rahmet eylesin.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Akdağ.
Sayın
Baluken, buyurunuz.
20.-
Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, TBMM Başkan Vekili Sadık
Yakuta babasının vefatından dolayı
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Biz de
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu olarak, Meclis Başkan Vekili
Sayın Sadık Yakutun babasının vefatından dolayı
duymuş olduğumuz üzüntüyü paylaşmak istiyoruz. Kendisine ve
ailesine sabırlar diliyoruz; tüm yakınlarına
başsağlığı ve uzun ömürler diliyoruz. Allah rahmet
eylesin diyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Sayın
Sakık, sisteme girmişsiniz.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, zaten Sayın Baluken, grup adına
söyleyince gerek kalmadı, ben vazgeçtim.
BAŞKAN
Peki, teşekkür ederiz.
VII.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcunun,
Başkanlık Divanı olarak TBMM Başkan Vekili Sadık
Yakuta babasının vefatından dolayı
başsağlığı dilediklerine ilişkin
konuşması
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, biz de Divan olarak, Değerli Meclis
Başkan Vekilimiz Sadık Yakutun kıymetli babalarının
vefatı dolayısıyla başsağlığı
dileklerimizi buradan bir kere daha iletiyoruz. Allah rahmet eylesin.
Efendim,
şimdi Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun, İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
VIII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
BDP Grubunun, Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve
arkadaşlarının Türkiye sınırlarında Suriyeli
muhaliflere silahlı yardımda bulunulduğuna dair çeşitli
iddiaların ve Türkiyenin Suriye ile özellikle Hatay
sınırında güvenliğin nasıl sağlandığının
araştırılması amacıyla 10/10/2012 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 27/11/2012
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
27.11.2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu'nun 27/11/2012 Salı günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
10 Ekim 2012 tarihinde, Bingöl
Milletvekili İdris Baluken ve arkadaşları tarafından
verilen (1589 sıra nolu), Türkiye sınırlarında Suriyeli
muhaliflere silahlı yardımda bulunulduğuna dair çeşitli
iddiaların ve Türkiye'nin Suriye ile özellikle Hatay
sınırında güvenliğin nasıl
sağlandığının araştırılması
amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
Araştırma Önergesinin, Genel Kurul'un bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 27.11.2012 Salı günlü
birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin lehinde Bingöl
Milletvekili İdris Baluken.
Buyurunuz efendim.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; grubumuzun, Suriye politikasıyla ilgili ülkemizin
içerisine girmiş olduğu çıkmaza dikkat çekmek amacıyla
vermiş olduğu araştırma önergesi üzerine söz
almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Biliyorsunuz uzun süredir yürütülen bir
dış politika var. Bu dış politikayla ilgili
kaygılarımızı, endişelerimizi, mevcut durumu defalarca
burada, Meclis Genel Kurulunda paylaştık. Bu konuda halkımızla
birlikte çeşitli eylem, etkinlik programı çerçevesinde Hükûmetin
dikkatini, Meclisin dikkatini yaşanan sorunlara çekmeye
çalıştık. Ama maalesef, bugüne kadar yapmış
olduğumuz bütün çağrılara yanlış dış
politikayla ısrar eden bir Hükûmet gerçeğiyle karşı
karşıyayız.
Başından beri Orta
Doğuda sıfır sorun ile başlayan Hükûmetin bütün
ülkelerle nasıl savaşın boyutuna geldiğinin
detaylarına girmeyeceğim, kendi deyimleriyle, devletler arasında
var olan notaların nasıl müzik notasına döndüğüne
girmeyeceğim. İranla, Irakla, Suriyeyle ilgili yaşanan
süreçlerin bütün detaylarını buradan aktarmaya vaktimiz yetmeyecek ama
özellikle son günlerde Suriye sınırında yaşananlar ve bu
sınırda yaşanan olayların iç yansıması giderek
durumun aciliyetinin, hemen müdahale edilmesi gereken kritik bir aşamaya
doğru geldiğini gösteriyor.
Suriyede
özellikle Türkiyenin El Kaide ve Müslüman Kardeşler üzerinden bir politik
hat belirlediğini, bu politik hat üzerinden Esad için birkaç aylık
bir süre öngördüğünü, bu öngörünün tamamen boşa
çıktığını, boşa çıktıktan sonra Özgür
Suriye Ordusu ya da Suriye Ulusal Konseyi üzerinde finansmanından tutun da
lojistiğine, askerî desteğine kadar bütün mekanizmalarının
Türkiyeden örgütlendiğini biliyoruz. Bütün bu çabalarla devreye konmaya
çalışılan Suriye Ulusal Konseyi ve Özgür Suriye Ordusu da Suriye
halkından, özellikle mezhepsel eksenli bir yaklaşım üzerinden
Sünni kesimin, Suriyedeki Sünni halkların desteğini
alamadığı için, Suriyedeki süreç her geçen gün daha büyük bir
kaosu içinde barındırıyor ve bu kaos, Suriye halklarına her
geçen gün acı, gözyaşı ve kan, ölüm getiriyor. Bugüne kadar
Suriyede yaşamını yitirenlerin sayısı 50 bini
aştı.
Tüm bu
yanlışlar ortadayken Türkiye ise yanlış
politikalarını aynı şekilde sürdürüyor. Etnik ve mezhepsel
yaklaşım üzerinden Suriyede bir taraf olan Türkiye, fiilî olarak
aslında Suriyedeki savaşın bir parçası konumuna
gelmiş durumda. Özellikle Türkiyenin yürüttüğü politikaların
son dönemlerde sınır kentlerimizde çok ciddi
rahatsızlıklara sebep olduğunu, Suriyedeki gerginliğin,
yüksek tansiyonun, çatışmalı sürecin ülkenin içine
kaymasıyla ilgili bir riskin olduğunu çok açık bir şekilde
belirtmemiz gerekiyor.
Şu anda
Suriyede mevcut durumda üç yapı var: Bir, Esad rejimi kendini ayakta
tutmaya çalışıyor. İkinci güç, Özgür Suriye Ordusu ya da
Suriye Ulusal Konseyi -farklı bir isim adı altında şu anda
yürüyor- rejime karşı bir savaş yürütüyor. Her ikisinin de
katliamlarla ilgili Suriye halkına getirdiği acılar da
birbirinden hiçbir farkı bulunmuyor. Üçüncü bir güç ise, kan
akıtmadan, Suriyede katliam yapmadan, işgal altındaki
topraklarda kendi örgütlü gücünü, kendi kurumsal yapısını
oluşturan Kürtlerden oluşuyor.
İşte,
Türkiye, Suriye Ulusal Konseyi ve Özgür Suriye Ordusu üzerinden bütün
politikaları iflas edince, bütün belirlediği politik hat çökünce,
Kürtlerin kazanımlarına yönelik birtakım farklı
ilişkilerin, farklı birtakım kirli komploların içerisine
girmiş bulunmakta. Özellikle Suriyedeki kuzey sahasında, Kürtlerin
kendi kazanımlarını elde ettiği sahalarda, artık Özgür
Suriye Ordusu bileşeni olup olmadığı bile bilinmeyen
birtakım çetelerle iş birliği yapmaktadır. Şu anda
sınırda, bu fiilî çetelerin, Türkiyeden almış olduğu
güçle, lojistik destekle, silah yardımıyla, maaşla birlikte,
Kürt halkına yönelik, oradaki Kürtlerin kazanımına yönelik çok
ciddi bir saldırısıyla karşı
karşıyayız. Sınırın öte tarafında hedeflenen
şey bir Kürt-Arap çatışması yaratmaktır, bu Kürt-Arap
çatışması üzerinden Kürtlerin var olan kazanımlarına
geri adım attırmaktır. Ancak, sınırın diğer
tarafında Kürt-Arap çatışması hedeflenirken
sınırın bu tarafında yani Ceylanpınarda da aynı
riskin olabileceği, Kürt ve Arap çatışmasıyla ilgili çok
sıkıntılı bir sürecin önümüze geleceği gerçeğini
göz önünde bulundurmamaktadır.
Bakın,
medyamız bu konuda gözü kapalı, kulakları duymuyor, orada yaşanan
gerçekleri yansıtmıyor. Yine, burada, Mecliste,
Dışişleri Bakanı, Ceylanpınar-Serekaniye
sınırında nelerin yaşandığını,
Suruçta, Viranşehirde nelerin yaşandığını
hiçbir şekilde gelip Genel Kurula sunmuyor. Orada yaşananlar, aktif
olarak çatışmayı yürüten Kürt halkının oradaki,
Suriyedeki kazanımlarına yönelik, aktif bir savaş içerisinde
olan çetelerin elini kolunu sallayarak Türkiyeye gelmesi, Türkiyede
yaralılarını tedavi ettirmesi, cenazelerini Türkiye
hastanelerine getirmesi, Türkiyeden silah,
teçhizat, askerî her türlü desteği alması, bu destekten sonra
tekrar giderek sınırın diğer tarafında Kürtlerle
çatışmasından oluşmaktadır. Serekaniyede en son,
Türkiyenin destek vermiş olduğu bu çeteler bir toplumsal gösteri
sırasında Serekaniye Halk Meclisi Başkanı Abid Xelilin
katledilmesiyle ilgili bir silahlı saldırıyı da
gerçekleştirmiş bulunmaktadırlar.
Türkiyenin, biz,
başından beri yapması gerekenin şu olduğunu
söylüyoruz: Türkiye, Suriyede, Suriye halkının iradesine saygı
göstermelidir. Suriyede çeteler üzerine kurulacak her türlü politika çökmeye
mahkûmdur. Suriye halkının bir dinamiği olarak da Kürtlerin elde
ettiği, yaratmış olduğu, kan dökmeden, diğer
halklarla, Araplarla, Dürzilerle, Nusayrilerle, Hristiyanlarla birlikte ortaya
koymuş olduğu kazanımlara saygı duyması ve bunun
gereğini yerine getirmesinden geçtiğini belirtmek istiyorum. Çünkü bu
durum, aynı zamanda ülke içerisindeki Kürt sorununda da ciddi bir
yansıma bulacaktır. Eğer Suriyede anti Kürt politikası
üzerinden, Kürt düşmanlığı üzerinden, Kürtlerin
kazanım göstermemesi üzerinden bir politika yürütülürse buna içerideki
Kürtlerin de tepkisiz kalacaklarını beklemek son derece gerçekten
uzak bir belirleme olur diye düşünüyoruz.
Bakın,
Suruçta, Ceylanpınarda, Viranşehirde bir haftadır hayat
neredeyse durma noktasına gelmiş, esnaf doğru dürüst kepengini
açamıyor, öğrenciler okullara gidemiyor, halk günlük
yaşamını yerine getiremiyor ama bu Meclisten bir heyet giderek
Ceylanpınarda, Viranşehirde,
Suruçta halkın gerçek sıkıntısı nedir, bunu tespit
etme noktasında herhangi bir çalışma ortaya koymuyor. Oraya
giden Barış ve Demokrasi Partisinin milletvekilleri de buradan,
Ankaradan verilen talimatla, gazlı, coplu, tazyikli bir polis
müdahalesiyle karşı karşıya geliyorlar. Bir ay boyunca,
şu anda alınan karara göre, Ceylanpınar başta olmak üzere,
bu sınır ilçelerimizde her türlü halk buluşması, halk
etkinliği, yürüyüş, basın açıklaması ve miting
etkinlikleri yasaklanmış durumda. Yani tamamen Anayasaya
aykırı bir şekilde, gerçeklerin açığa
çıkmaması pahasına son derece antidemokratik bir
yaklaşım sergilenmekte. Düşünebiliyor musunuz, bu ülkenin
milletvekilleri bu ülkenin sınırları içerisindeki bir ilçeye
gidip polis şiddetine, polisin her türlü baskısına maruz
kalıyorlar ama ne olduğu belli olmayan silahlı gruplar, elini
kolunu sallayarak sınırın o tarafından bu tarafına, bu
tarafından o tarafına geçip çatışmalara
katılıyorlar. Böyle bir tablonun kabul edilmesi mümkün değildir.
Böyle bir tabloyla ilgili, Dışişleri Bakanının derhâl Meclise
bilgilendirme yapması ve Meclisin de Orta Doğudaki, Suriyedeki
halkların kardeşliği üzerinden, Suriyedeki halkların
iradesine saygı üzerinden bir tutum belirlemesi gerekmektedir.
Bu nedenle,
vermiş olduğumuz araştırma önergesi hem sınır
ilçelerimizde, illerimizde bulunan sıkıntılı durumun
açığa çıkarılması hem de Türkiye'nin yanlış
politikalardaki ısrarlarının bizi hızla içine
saplanmış olduğumuz bataklıkta bir çıkmaza doğru
sürüklediğini ortaya koyması açısından önemlidir. Bu
nedenle bütün siyasi parti gruplarının bu sorumlulukla
yaklaşmasını bekliyoruz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Biz Türkiyeye Orta Doğuda kazandıran
politikanın hem içeride hem Suriyede hem Orta Doğunun diğer
parçalarında kardeş halklarla, özellikle 40 milyonluk Kürt
halkıyla beraber ortak bir gelecek planlamasından ve bunun
politikalarından geçtiğini düşünüyoruz.
Hepinize
teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Aleyhte,
Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Kaçar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Kaçar.
MAHMUT KAÇAR
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin aleyhine
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Türkiyede AK PARTİ İktidarının göreve
geldiği ilk günden itibaren, Suriye halkının refahının
yükseltilmesi ve Suriyenin dünyayla entegrasyonu noktasında Türkiye'nin
son derece samimi ve ciddi çabaları olmuştur ve bu bağlamda,
Suriye ile geçmiş, tarihî misyonumuza uygun olarak, dost, kardeş ve
akraba olmamız hasebiyle bu ilişkiler son derece önemli bir noktaya
varmıştır. Ancak Suriye rejiminin halkın demokrasi
taleplerine karşı silaha başvurması, kendi
halkını bombalaması üzerine Türkiye, bu gidişata son verme
adına, bütün yetkili kurumlarıyla, Başbakanımız,
Dışişleri Bakanımız başta olmak üzere, ciddi
anlamda bir çaba içerisine girmiş ancak bütün bu çabalar sonuçsuz
kalınca Türkiyenin doğal olarak yapması gereken, Suriye
halkının yanında olması gerekiyordu ve dış
politikasında da, az önce Grup Başkan Vekilinin ifade ettiğinin
aksine, orada El Kaideyi veya başka dış güçleri değil,
Suriye halkını merkeze alarak bir dış politika
oluşturmuştur.
Suriye yönetiminin
baskısı ve bombardımanı altında kalan özellikle
sınır illerinde ve ilçelerindeki Suriye vatandaşları kendi
can güvenliğini sağlamaya yönelik olarak Türkiyeye
sığınmaya başlamışlardır ve başta
milletvekili olduğum Şanlıurfa olmak üzere, şu anda, 125
binin üzerinde Suriyeli yaşlı, kadın, çocuk, can güvenliklerini
sağlamaya yönelik olarak Türkiyeye
sığınmışlardır ve şu anda
Şanlıurfada da yaklaşık 39 bin Suriyeli
sığınmacı bulunmakta.
Değerli
arkadaşlar, burada önce şunu ifade etmemiz gerekiyor: Bu kamplarda
Türkiye, Suriye halkına kucak açarken, kimsenin etnik kökenine ve kimsenin
mezhebine bakarak herhangi bir yaklaşım içerisinde olmamıştır.
Bunu Akçakaledeki kampta da görme imkânınız var, Hataydaki
kamplarda da görme imkânınız var ve buraya gelen
sığınmacıların kamplardaki güvenliklerinin
sağlanması noktasında, bütün bu gelen
sığınmacıların yirmi dört saat kamerayla
izlendiğini, kampların izlendiğini, bunların giriş ve
çıkışlarının kontrol altında tutulduğunu,
birilerinin iddia ettiği gibi, gelip kamplarda yerleşip, gidip Suriye
tarafında silahlı çatışmaya girerek tekrar döndüğü
noktasındaki yaklaşımların tamamen yanlış olduğunu
burada ben tekrardan ifade etmek istiyorum.
Ceylanpınardaki
hadiselere gelince
Evet, Şanlıurfada başta Akçakale olmak
üzere sınır ilçelerde meydana gelen çatışmalar ilçe
halkında ciddi anlamda tedirginlik meydana getirmiştir. Özellikle
Akçakalede 5 vatandaşımızın vefatıyla, şehit
edilmesiyle sonuçlanan bu olaylarda Türkiyenin güvenlik anlamında
yapmış olduğu temel konsept, kendi
vatandaşlarının can güvenliğini sağlamaktır ve
Türkiye'nin de kendi vatandaşlarına karşı en önemli önceliğinin,
görevinin de vatandaşlarının can güvenliği olduğu
noktasında da zannediyorum hepimiz mutabıkız. Burada,
sınırdaki hareketlilik, askerî hareketlilik, tamamen Suriye
tarafından atılan bombaların sınırımıza
düşmesi, bunun sonucunda vatandaşlarımızın vefat
etmesi ve en son Ceylanpınarda da, bildiğiniz gibi, 1
öğretmenimizin yaralanması neticesinde alınan önlemlerdir.
Bunun
dışında, buradaki muhaliflere, özellikle muhaliflerin etnik
kökenlerine göre veya mezhepsel anlamda bir yaklaşımla hareket
edilmesi Türkiye'nin gerçeklerine aykırı bir
yaklaşımdır. Biz bu ülkede 75 milyon insan olarak, farklı
etnik kökenlere sahip, farklı inanç gruplarına sahip ama bin yıldır
birlikte kardeşçe yaşayan bir ülke olarak Türkiye'nin, Suriye
halkını merkeze alan başka bir yaklaşım içerisinde bu
hadiseleri değerlendirmesinin ne kadar yanlış bir yaklaşım
olduğunu özellikle ifade etmek istiyorum.
Burada,
sınırda meydana gelen hadiselerle ilgili -özellikle bu gerekçenize
baktığımızda- bazı olaylara arkadaşlar
atıfta bulunmuşlar. Arkadaşlar, bildiğiniz gibi,
Sağlık Bakanlığımızın, bu 112
ambulanslarıyla ilgili, bunların muhaliflere silah
taşıdığıyla ilgili iddialar noktasında
yapmış olduğu önemli incelemeler, tespitler ve bu konuda
kamuoyuyla yaptığı paylaşımlar var. Bunların
gerçek dışı olduğu, çok net bir şekilde,
ispatıyla, deliliyle ortaya konmuş.
Diğer yandan, yine
bu kamplarla ilgili, silah yardımı ve eğitim
yapıldığıyla ilgili
Biliyorsunuz Türkiye Büyük Millet
Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun bu anlamda
yapmış olduğu çok önemli bir çalışma var ve bu
çalışmada, konaklama merkezlerinde kalan
sığınmacılara sağlanan imkânlar, konaklama
merkezlerinde yaşayan Suriyeli vatandaşların hukuki statüsü,
konaklama merkezlerinin konumu, sığınmacıların
Suriye topraklarına geçerek savaşa iştirak ettiği ve tekrar
konaklama merkezlerine döndüğü iddiası, bu anlamda basında
çıkan iddialar başlığı altında çok
ayrıntılı bir şekilde Meclis İnsan Hakları
Komisyonumuzun yapmış olduğu inceleme ve raporu da hepimizin
malumudur.
Bütün bu
gerçekleri göz önüne alarak, BDPnin grup önerisinin aleyhinde olduğumu
ifade ediyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaçar.
Lehte, Hatay
Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz efendim.
MEHMET ALİ
EDİBOĞLU (Hatay) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin Akçakalede
yaşanan olaylar ve Suriye-Türkiye sınır güvenliği konusunda
vermiş olduğu araştırma önergesi üzerine söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sevgili
arkadaşlar, değerli milletvekilleri; uluslararası basında
Türkiyeyi itibarsızlaştıran, Türkiyeyi
aşağılayan yüzlerce makale, haber maalesef Türkiye Cumhuriyeti
devleti yetkilileri tarafından yanıtsız bırakılıyor,
ben ve benim gibi bir sürü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını da derinden
rahatsız ediyor.
Akçakaledeki
olayların araştırılması istenmiş. Evet,
Akçakalede 5 vatandaşımızın şehit olmasına neden
olan bu bombalama olayı basına yansıdığı zaman,
Dışişleri yetkililerimizce, bunun yedinci bomba olduğu,
birkaç günden beri benzer bombaların Akçakaleye düştüğü ancak
diğerlerinin can kaybına yol açmadığı
açıklandı ve bu bombalamalara angajman kuralları gereğince
karşılık verildiği de yazıldı, çizildi, söylendi.
Şimdi,
şu soru akla geliyor: Birilerinin ölmesi mi beklendi güvenlik tedbiri
alınması için Akçakalede? Bu sorunun yanıtı havada
kaldı. Biz bunu Dışişleri yetkililerinden bekliyoruz. Yedi
tane bomba düşüyor, hiçbirinin ardından güvenlik tedbiri
alınmıyor, ancak 5 vatandaşımızın ölümünden sonra
da bu tür tedbirlerin alınması ve tartışılması
gündeme geliyor.
Ancak yabancı
basında başka şeyler var. Birkaç gündür, yabancı
basını izliyor iseniz, Patriot füzelerinin konuşlanması
için Akçakale olayının bir tezgâh olduğunu, gerekçe
oluşturmak üzere hazırlandığını ve uygulamaya konulduğunu
yazıyorlar; buna da Hükûmet kanadından herhangi bir yanıt
verilmedi.
Suriye-Türkiye
sınırının güvenliğinin
araştırılması talep ediliyor. Ben, Hatay Milletvekili
olarak, 190 kilometrelik Hatay sınırında bir güvenlik
olmadığını rahatlıkla buradan söyleyebilirim, her
partiden -benden başka- 9 milletvekili arkadaşım da bunun
tanığı.
İki tane
mevcut sınır kapısının dışında çok
sayıda gayriresmî kapı oluşturulmuş durumda. Bu
kapılardan giriş, bu kapılardan, bu alanlardan, bu köylerden
Suriyeye geçiş için kolaylık sağlamak üzere yollar asfalt bile
yapılmış bizim Hükûmetimiz veya bizim yetkililerimiz
tarafından. Bizden Suriyeye, Suriyeden Türkiyeye geçişin hiçbir
güvenliği söz konusu değil, denetim asla söz konusu değil. Son
bir yıl içerisinde -yine basına düşen haberlere göre- yüzlerce
çalıntı arabanın bu gayriresmî kapılardan Suriyeye
götürülüp orada savaşta kullanıldığı yine
yanıtsız kalan bir diğer soru.
Daha da önemlisi,
bölge ekonomisi yerlerde sürünürken, artık, ayakta durabilmek için
kaçakçılık tek çare olmuş durumda Hatayda ve
sınırdaki bütün illerimizde; buna da maalesef göz yumuluyor. Mesela,
10 binlerce fidanın ekilmesine, ektirilmesine katkı sağlayan
tarım il müdürlükleri, binlerce nar fidanının dikilmesinin
karşılığında, o narı, ürettiği narları
yurt dışına veya yurt içindeki pazarlarda satması gereken
vatandaşımız bunları satamıyor ama Suriyeden, yok
pahasına, çok ucuza her gün binlerce kilo nar Türkiye'ye kaçak yollardan
giriyor, buna seyirci kalınıyor.
Zeytin üretimi ve
zeytinyağı üretimi konusunda Türkiye'nin önemli kentlerinden birisi
olan Hatay, zeytinyağını ve zeytinini tüketemez durumda çünkü
Suriyeden her gün 3 bin, 4 bin teneke zeytinyağı kaçak olarak bu
gayriresmî kapılardan girmekte ve buna yine göz yumulmaktadır.
Aynı
şekilde, canlı hayvan girişlerine de göz yumulmaktadır. Her
gün binlerce canlı hayvan kaçak yollarla Türkiyeye getirilmekte ve
besicilik adına kredi almış, hayvancılık için canla
başla çalışan çiftçimizi perişan etmiş duruma
getirmiştir.
Önemli bir iddia var
yine bölgemizde son günlerde; yine yanıtsız kalan bir iddia, yine
ülkemizin itibarını zedeleyecek bir iddia. Barzani
aracılığıyla, kuzey Suriyede, bazı Kürt
gruplarıyla Suriyenin kuzeyinde Irakın kuzeyindeki gibi bir Kürt
bölgesi oluşturmak üzere dört maddelik bir anlaşma
yapıldığı iddiası basında yer aldı,
uluslararası basında yer aldı ancak bu da yanıtsız
kaldı. Bu dört maddenin üç tanesi askerî üs kurulmasıyla ilgili.
Türkiyeye Ayn el-Arap, Kamışlı ve Afrinde birer askerî üs
kurulması ve kuzey Suriyede oluşacak bu Kürt bölgesiyle ticaret
ilişkilerinin aynı şekilde Kuzey Irakta olduğu gibi
yapılmasını öngören bir anlaşmanın var olup
olmadığını ben buradan AKP yetkililerine sorup
yanıtını da bekliyorum.
Bölgede ekonomi
dibe vurmuşken, işsizlik 2 misline çıkmışken
bölgemizde Suriyeli sığınmacılara, sayısı 125
bini geçmiş Suriyeli sığınmacılara özel bir ilgi
gösterilmekte. Onlara belediyelerimizde taşeron firmalar
aracılığıyla iş bulunmakta, özel sektörde
çalışmaları konusunda Hükûmet yetkilileri veya parti
yöneticileri tarafından baskı yapılmakta ve birçoğuna
iş imkânı yaratılmış, kendi
vatandaşlarımız işsiz hâle getirilmiştir. Bunu da
benim kabul etmem bölge halkı adına mümkün değil.
Sığınmacılara itirazımız yok, insani yardım
her şekilde onlara yapılmalıdır ancak uluslararası
kuralların el verdiği ölçüde yaparsınız. Kendi
vatandaşınıza tanımadığınız imkânı
sığınmacılara tanıdığınız zaman,
buna ben ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı herkesin ve özellikle
bölgede yaşayan herkesin itirazı yükselecektir.
Cenevre
Mutabakatıyla ilgili birtakım sözler yine uluslararası
basında yer aldı. Bildiğiniz gibi, Cenevre
Anlaşmasına Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri
Bakanlığı olumlu görüş bildirdi. Bu Cenevre
Mutabakatına göre, Türkiye, Suriyedeki Esad rejimiyle muhaliflerin bir
diyalog içerisine sokulmasına, onların masaya oturtulmasına ve Suriyede
bir millî hükûmet kurulmasına zorlaması şeklindeydi. Buna
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı evet
yanıtı vermesine rağmen, Suriyeyle diyaloğu
reddetmiştir. Bu bir çelişki değil midir?
Yanıt arayan
önemli bir soru da 18 Temmuz sonrası yani Suriyede bu Savunma
Bakanının öldürüldüğü saldırıdan sonraki
gelişmelerdir. Suriyede kırılma noktası olarak kabul
ediliyor, bütün dünya bunu böyle kabul ediyor ve Türkiye'nin, o günden sonraki,
bölgedeki tavrının, Türkiye'nin güvenilmez ülke damgası
yemesiyle neticelendiğini bütün dünya basını yazıyor.Yine Türkiyeden
buna yanıt yok.
Hatırlatmak
gerekirse, biliyorsunuz, 4 önemli üst düzey Suriyeli yöneticinin ölümünden
sonra Suriyede şiddet ortamı artmış, çatışmalar
büyümüş, karşılıklı adam öldürmeler hat safhaya
varmış, Özgür Suriye Ordusunun direnemeyeceği
anlaşılınca Türkiye'nin çabasıyla radikal İslamcı
gruplar Suriyeye sokulmuş Türkiye ve Hatay üzerinden. Bunun yüzde 60a
varan oranda -bugün çatışan gruplar içerisinde- Libyalı olan ve
diğer on bir ülkeden gelen -El Kaide başta olmak üzere- diğer
radikal İslamcı gruplar Suriyede savaşıyor. Bunların
orada savaşmaya başlamasıyla birlikte Suriyede Doğu
Kiliseleri Patriği Mar Henna bir açıklama yapıyor ve Radikal
İslamcı grupların Suriyede bulunuyor olması, burada
yaşayan 3 milyon Hristiyanın can güvenliğini tehlikeye
sokmaktadır. Derhâl Batılı başkentler tedbir alsınlar.
Biz Esadın karşısında böyle bir grubun bulunmasından
rahatsızlık duyuyoruz, müdahale edin. diyor ve o gün
itibarıyla, bütün Batılı devletler Türkiyeyi
dışlamışlar, desteği çekmişler ve son olarak da
Türkiyeden görevi almışlar, Katara, Dohaya devretmişlerdir.
Son olarak Gazze
olayından bahsetmek istiyorum. Suriye muhaliflerine lojistik destek, silah
desteği vereceksiniz; Gazzedeki masum Müslüman Filistinlilerin katledilmesini
sadece gözyaşlarıyla, hamasi nutuklarla geçiştirmeye
çalışacaksınız. Bu, kabul edilebilir, yeterli bir
tavır değildir.
Bakın,
uluslararası basın aynen şöyle söylüyor: İsrail, Gazzeden
atılan Filistin füzelerini karşılamak için Küreciki
kullandı. Bu, cevap bekleyen önemli bir iddia.
Yine, Türkiyeye
Halit Meşal ile İsraili barıştırma görevi verildi.
Bunun cevabı henüz verilmiş değil. Biz İsraili
eleştirirken ertesi gün İsrailden Hayfaya ticaret gemileri yola
çıkmaya başlamıştı törenle.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ALİ
EDİBOĞLU (Devamla) - Yine son birkaç yıl içerisinde İsrail
ile ticaret hacmimiz 1 milyar dolardan 5 milyar dolara çıkmış,
Suriye ve Suriyenin gerisindeki on bir tane ülkeyle olan ticaretimiz de durma noktasına
gelmiştir. Bu nedenle, bu araştırmaların derhâl
yapılmasından yana tavrımızın olduğunu
söylüyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ediboğlu.
Aleyhte, Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu.
Buyurunuz
Sayın Türkoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Sayın Başkan, Türk milletinin
saygıdeğer milletvekilleri; BDP grup önerisi üzerine söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yaklaşık
800 kilometreden fazla bir sınıra sahip olan Türkiye-Suriye
arasındaki bölgenin her iki tarafında da meydana gelen olumlu ya da
olumsuz gelişmelerin iki ülkeyi de, iki toplumu da etkileyeceği
muhakkaktır. Bu çerçevede, yanlış politikaların, isabetsiz
politikaların bir sonucu olarak, hemen bu yakın
coğrafyamızda meydana gelen, Suriyede ortaya çıkan iç
savaş vesilesiyle, maalesef, sınır bölgelerinde yaşayan
illerimiz ve vatandaşlarımız büyük zararlara
uğramışlardır. İşte bunlardan belki de en
çarpıcı olanlardan birisi, 3 Ekim 2012 tarihinde Harran ilçesinde meydana
gelen bir patlamada vatandaşlarımızın hayatını
kaybetmesiyle sonuçlanan, saldırı mı yoksa kaza mı
olduğu da henüz net olarak belli olmayan bir gelişmedir.
Bu gelişmenin
haber alınmasından sonra, Genel Başkanımız Sayın
Devlet Bahçelinin talimatıyla, bölge milletvekili olarak Hatay
Milletvekilimiz Sayın Adnan Şefik Çirkin Beyefendi ve Adana
Milletvekilimiz Sayın Seyfettin Yılmaz Beyefendi ve bendenizden,
Harran, Akçakale ve Urfanın diğer bölümleriyle ilgili bir inceleme
yapmak, olayları yerinde görmek maksadıyla bir heyet
oluşturulmuştur. Bu heyet, olayı takip eden 4 Ekim Perşembe
günü Urfaya hareket etmiştir. Urfa merkezde, Akçakalede ve Harranda bu
olaydan etkilenen vatandaşlarımızla diyaloglara
geçilmiştir. Özellikle, 4 ferdini kaybeden Timuçin ailesinin taziye
çadırı ziyaret edilmiş, hem Sayın Genel
Başkanımızın hem de grubumuzun
başsağlığı dilekleri, acılarını
paylaştığımıza dair ifadeler kendilerine
aktarılmıştır. Daha sonra, 1 ferdini kaybeden Özer
ailesinin taziye yeri ziyaret edilmiş, kendilerine de aynı duygular
iletilmiştir.
Akçakalede
emniyete bir ziyaret yapılmış, emniyet mensuplarının
yaralı olanları hastanede ziyaret edilmiş, Akçakale Belediye
Başkanı, Harrandaki diğer unsurlar ziyaret edilmiş,
sorunlar dinlenmiş, acılar paylaşılmıştır.
Fakat Akçakaleliler, Urfalılar, bize özellikle bazı hususları
iletmişlerdir. Akçakaleliler, bu savaşın birbirine çok
yakın coğrafyada, yerleşim birimlerine çok yakın bir
coğrafyada meydana gelmesinden dolayı sınırın iki
tarafında da bu savaştan zarar görenlerin aynı insanlar
olduğunu, insanların birbirine akraba olduğunu ifade
etmişlerdir ve bu savaşta ölenlerin aynı ailenin fertleri olduğunu,
dolayısıyla şiddetle bu savaşa karşı
olduklarını ifade etmişlerdir.
Akçakaleli, Suriye
krizi konusunda iktidar partisinin, Hükûmetin krizi iyi yönetemediğini
ifade etmiştir. Bu kötü yönetimin sorumlularının Hükûmet
olduğunu, Başbakan ve Dışişleri Bakanı
olduğunu ama zararı kendilerinin çektiğini, sonuçlarına kendilerinin
katlanmak durumunda kaldıklarını ifade etmişlerdir ve bu iç
savaşın sonucunun nereye gittiğini de merak ettiklerini, çok
endişeli olduklarını ifade etmişlerdir.
Akçakale, Harran
ölçeğinde, aslında bütün Şanlıurfa bu krizden olumsuz
etkilenmiştir. Zaten iktidarın yanlış politikaları
neticesinde tarım kesiminin yaşadığı olumsuz etkilere
bir de, bilhassa sınır ticaretinin hâkim olduğu Akçakale, Harran
bölgesinin bu krizden çok olumsuz etkilendiğini, sınır
kapısının kapatılmasının günlük yaklaşık
bin beş yüz aracın giriş-çıkış
yaptığı, ticaret hacmini olumlu etkileyen sınır
kapısının kapatılmasının kendilerini çok önemli
ölçüde olumsuz etkilediğini, bu savaştan dolayı, huzursuzluk
sebebiyle Akçakaleyi, Harranı terk eden vatandaşlardan dolayı
pamuklarının tarlada kaldığını, hasat edecek,
hasatta çalıştıracak işçi bulamadıklarını
ifade etmişlerdir.
Bugün
Ceylânpınarda da yaşanıyor aynı sorun. O günlerde
Akçakalede eğitime ara verilmişti. Çocuklar, üç dört hafta, okullar
açılmış olmasına rağmen eğitime devam
edememişlerdi fakat Akçakaleliler, Harranlılar bu sorumluluğun
sahibi iktidar partisinin, Hükûmetin mensuplarına tepkilerini de
koymuşlardı. Biz 4 Ekim 2012 tarihinde, Akçakaleye varmadan bir gün
evvel, Akçakaleyi ziyaret eden iktidar partisinin bakan ve mensuplarına
karşı bir tavır almıştı Akçakaleli ve onlara
tepki göstermişlerdi. Bakın, 5 Ekim 2012 tarihinde Cuma günü, Cuma
namazını eda etmek üzere gittiğimiz Akçakaledeki camide,
caminin imamı hutbesinde şöyle bir ifadede bulundu Devlet büyüklerine
karşı tepki göstermek, onlara karşı muhalefet yapmak
dinimizce haramdır. dedi ve bir hadisten bahsetti. Yani, Akçakaleli imam
AKP iktidarının yanlış politikalarına tepki gösteren
Akçakaleliye, Allahın kitabının ayetleri, Peygamberin
hadisleriyle -Profesör Doktor Mustafa Erdem, Ankara Milletvekilimizin ifadesiyle
ne hadiste ne Kur'anda böyle bir ifade yok- böyle bir savunmaya geçmişti.
İktidar partisini camide minberden bize karşı savunmaya
geçmiş bir cami imamı görmek durumunda kaldık biz. Aslında
ne hazindir ki din adamlarımızın arasında
çoğunluğu böyle değil ama maaşını iktidar
partisinden aldığını zanneden ya da iktidar partisine
hizmet etmeyi dine hizmet etmek zanneden 3-5 tane de olsa gafil olmalı ki
biz onlardan birisine rastladık Akçakalede.
Bir başka enteresan durum da
şu ki: İktidar partisi din adamlarının
bazılarını kullanmak suretiyle kendi iktidarını
meşru hâle getirmeye çalışıyor ve Akçakaledeki imam bize
Başbakana, bakanlara karşı muhalefet etmek dinimizce
yasaklanmıştır. diyor ama aynı iktidar partisi,
sınırın hemen öbür tarafında, 100 metre ileride, bakana,
başbakana ya da devlet başkanına karşı isyan
etmiş muhaliflere para, lojistik yardım, gıda, her türlü
yardımı yapmaktan çekinmiyor. Böyle bir enteresan tabloyla
karşılaşmıştık Akçakalede.
Akçakaleden döndükten sonra
Akçakalenin ve Akçakale ölçeğinde bu Suriye krizinden olumsuz etkilenen
bütün bu bölgenin sorunlarının araştırılması için
bir araştırma önergesi vermeliyiz. dedik ve buna yönelik bir önerge
de hazırladık, Meclis gündemindeki yerini aldı. Dedik ki:
Akçakalede, Urfada ve o coğrafyanın tamamında, Suriye
krizinden olumsuz etkilenen sanayici, iş adamı,
esnaflarımız, tarım kesimimizle ilgili Hükûmet tedbirler
almalı. Bunların bankalara olan borçları gerekiyorsa affedilmeli
ya da ertelenmeli, faiz işletilmeden ertelenmeli gibi bir ekonomik paket
hazırlanması gerektiğini söyledik.
Hatta, Akçakalede,
hiç günahı olmadığı hâlde hayatını kaybeden bu 5
vatandaşımızın örnek alınması, örnek olması
çerçevesinde Bu savaştan sorumlu olmayan ama bu savaşın
bedelini ödeyen ve hayatını kaybeden, yaralanan
insanlarımıza, nasıl mazot kaçakçılarına terörle
mücadele kapsamında bazı haklar, imtiyazlar
sağlanmışsa, işte bu savaştan olumsuz etkilenen
Akçakaleliler başta olmak üzere, tüm zarar gören, yaralanan ya da
hayatını kaybeden insanlara da aynı haklar sağlanmalı.
diye önerilerimiz oldu. Ancak iktidar partisi, her önerimizde olduğu gibi,
her teklifimizde olduğu gibi, bu önerimize de maalesef
kulaklarını tıkamak gibi bir tavır takındı.
Aslında,
Suriye ölçeğinde Orta Doğudaki bütün gelişmelerin Büyük Orta
Doğa Projesinin bir parçası olduğunu hepimiz bilmekteyiz.
Bakın, Büyük Orta Doğu Projesi kapsamında 22 ülkenin
sınırlarının değişeceğini,
sınırları değişecek ülkelerin arasında
Türkiyenin de olduğunu söyleyen Amerikanın eski
Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, birkaç gün evvel dedi
ki: Suriyede yaşanan gelişmeler artık Orta Doğu
Projesinin son sahnesidir. Öyle anlaşılıyor ki artık,
bundan sonraki dönemde bu projenin gerçekleşmesi hâlinde, Türkiyenin
sınırları değişecek ve hiçbirimiz Türkiyenin
sınırlarının olumlu değişeceğine
inanmıyoruz, olumsuz değişeceğini biliyoruz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Devamla) - Bu çerçevede, iktidar partisinin kendi Hükûmetini
uyararak bu yanlış politikalardan geri dönmesi hususunda bir
adım atmasını temenni ediyor, Türk milletinin milletvekillerini
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Türkoğlu.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.40
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.53
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29uncu
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş önerisinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Öneriyi kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, öneri
kabul edilmemiştir.
Şimdi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.-
MHP Grubunun, meslek hastalıkları başta olmak üzere iş
kazaları ve bağlantılı hastalıkların tespit
edilebilmesi, yaralanmaların ve çalışanlara yönelik risklerin
azaltılabilmesi veya ortadan kaldırılabilmesi için gerekli
önlemlerin alınabilmesi amacıyla 21/6/2012 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 27/11/2012 Salı günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Tarih:
27.11.2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 27.11.2012 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında
oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
21 Haziran 2012
tarih ve 5676 sayı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğumuz "Meslek
hastalıkları başta olmak üzere, iş kazaları ve
bağlantılı hastalıkların tespit edilebilmesi, yaralanmaların
ve çalışanlara yönelik risklerin azaltılabilmesi veya ortadan
kaldırılabilmesi için gerekli önlemlerin alınabilmesi
amacıyla" verdiğimiz Meclis Araştırma önergemizin
27.11.2012 Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin
bugünkü Birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Önerinin lehine, Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
RUHSAR
DEMİREL (Eskişehir) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak vermiş olduğumuz meslek hastalıkları
başta olmak üzere, iş kazaları ve bağlantılı
hastalıkların tespit edilebilmesi, yaralanmaların ve
çalışanlara yönelik risklerin azaltılabilmesi veya ortadan
kaldırılabilmesini amaçlayan Meclis araştırma önergemiz
lehine söz almış bulunuyorum ve Türkiye'deki iş kazalarına
geçmeden önce, Çalışma Bakanlığının isminden
atıfla herhâlde çalışma! şeklinde bir güdülenmeyle
işsizlikle mücadele etmediğini, bazı insanların iş
kazalarına muhatap olmak gibi bir durumları bile olamıyor.
Nitekim, atanamayan öğretmenler, yaptıkları eylemler, atanamayan
öğretmenler özelinde genel olarak işsizlerin ne meslek
hastalıkları ne de çalışma hayatına dair hiçbir
dezavantajları da olamıyor. Bu bir şans mıdır,
şansızlık mıdır bilemiyorum artık, bunu
tartışmak gerekiyor ama işsizlik Türkiye'deki en büyük
şiddetlerden biri. Yetişkin erkekler ve yetişkin kadınlar
gerekli eğitimi almış olmalarına rağmen çok uzun
süredir işsizlik çekiyorlar Türkiye'de ve bunların bir
kısmı intiharla sonlanıyor. Dolayısıyla, Hükûmetin ben
bu konuda duyarlılık gösterip kendi parti milletvekillerinin de
desteklerini isteyeceğini düşünüyorum ilgili konunun halledilmesi
için.
Tabii, iş
sağlamak veya iş kazalarını önleyerek
çalışanların güvenliklerini temin etmek, öncelikle
Çalışma Bakanlığının ama sonuçta bütün
işverenlerin, bütün toplumun duyarlılık göstermesi gereken bir
konu. Ancak İstanbul Deklarasyonunu 2008 yılında
imzalamış bir ülke ve bir Hükûmetin sahibiyiz ve İstanbul
Deklarasyonu 2008 yılında imzalanırken şöyle bir cümle var:
Çalışanların sağlık ve güvenliğini korumak
amacıyla, standartlarının tespit edildiği etkin ve güçlü
denetim sistemini yürürlüğe koymak hükûmetlerin öncelikli görevidir.
diyor. Ancak Türkiye'de her iki çalışandan birinin iş
kazasına maruz kaldığını, son on yıldır,
yani Adalet ve Kalkınma Partisinin hükûmet ettiği dönem içinde 11 bin
kişinin Türkiye'de iş kazaları nedeniyle vefat ettiğini,
Avrupa birincisi olduğumuzu artık duymayanın
kalmadığını, dünyada üçüncülüğü Cezayir ve El
Salvadora borçluyuz biliyorsunuz. Eğer Cezayir ve El Salvador tedbirleri
alırsa dünyada da üçüncülükten daha yukarıya çıkmak üzereyiz.
Bunlar bizim ayıplarımız. Peki, ayıplarımızı
neden bu kadar sık söylüyoruz? Çünkü tedbir alınmıyor.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi, geçtiğimiz yasama döneminin son günlerinde, bir gece yarısı bir İş
Güvenliği Yasası çıkardı, biliyorsunuz ve yasanın
adında da biz aslında, o dönem
düzeltme istemiştik bir önergemizle. İş
güvenliğinden öte çalışan sağlığı veya çalışan
güvenliğiyle beraber iş güvenliği biçiminde yasanın
adının düzenlenmesini istedik. Çünkü iş güvenliğinden
murat, öncelikle çalışanların
sağlığının, güvenliğinin, refahının,
sosyal uyumunun halledilmesi olmalı. Bunu niye söylüyorum? Türkiyede
kayıt altında çalışanların yüzde 71i mutsuz, yüzde
54ü hayatında hiç tatil yapmamış. Peki, kayıt
dışı çalışanların durumu? derseniz, onu
hiçbirimiz bilmiyoruz. Kayıt içinde çalışanların yüzde 71i
Mutsuzum. diyorsa kayıtsız olarak çalışanların
sanıyorum ki yüzde 100ü mutsuzdur.
Peki, bütün
bunların ötesinde Hükûmetimiz bu konuda ne yapıyor? derseniz ben,
bir kez daha, bu Meclis kürsüsünde ifade ettiğim bir konuyu
hatırlatmak istiyorum: Başbakanlığa bağlı Türkiye
Yatırım Destekleme ve Tanıtım Ajansı Başkanlığının
sitesi. Bu Başkanlığın sitesi Türkiyeyi yatırım
cenneti olarak görürken şöyle bir şey söylüyor: Yetişmiş,
genç, 26 milyon çalışmaya hazır insanımız var. Peki,
bunları neyiyle övüyor? Bu insanlarımızın haftada elli üç
saat çalışabildiğini ve dünyanın en az hastalık izni
kullanan insanlarının da Türkiyede olduğunu söylüyor. Ben, daha
önce bu konuyu açtığımda şunu da söylemiştim Birer de
diş grafisi koyarsanız yanına, tam köle pazarına dönecek.
diye. Aslında, bunlar dünyada olumlu olarak kabul edilmeyen şeyler.
Nitekim, Türkiye, iş güvenliği anlamında dünyada çok geri
sıralarda yer alan bir ülke. Genel olarak, her tür şiddette zaten
öyleyiz. Şiddetle baş etmek konusunda genel olarak bir beceriksizliğimiz ve bu konuda hep
üçlü rakamlarla telaffuz edilen bir sıramız var, yani 100 ve üstünde
sıralarda yer alıyoruz ülke olarak.
Nitelikli,
rekabetçi iş gücüne sahip olmak, bir ülkede insanların haftada elli
üç saat çalışması ve yılda dört gün gibi bir hastalık
izni kullanmasıyla ifade edilmiyor.
Nitelik, aslında gerektiği zaman izinlerini kullanabilen,
sosyal güvencesini sağlamış ve dolayısıyla iş
güvenliği konusunda devletin koruması altında olması
gereken çalışanları tarif eden bir durum ama bizde iş
sağlığı, iş güvenliği ve meslek
hastalıkları bu çerçevede hiçbir zaman değerlendirilmiyor.
İşte, geçtiğimiz hafta Samsunda yaşanan olayı, ben,
burada bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Amonyak tankının
kapağı
300 tonluk bir kapağı halatlarla yerine koymaya
çalışan bir zihniyet, bilmiyorum nerelerde var ve
dolayısıyla 5 tane işçimizin vefatına, 11 tanesinin
ağır yaralanmasına ve böyle bir kapağın altında
kalıp ezilerek vefat eden 5 tane işçiye sahip Türkiye 2012nin
şu son günlerinde. 21inci yüzyıl ileri demokrasi; insan
hakkının olmadığı, çalışanın
hakkının gözetilmediği bir ülkeye ileri demek hiçbir anlamda doğru
değil. Tek bir şey var: Evet, sınırsızca
çalışanlarına kıymet vermeme konusunda koşturan bir
ülke durumundayız. Hüseyin Bayrak, Güven Demirel, Sadık Kurultay,
Hüsamettin Taşsümer ve Fatih Açıkel; bu 5 işçi bir
kapağın altında kalarak vefat ettiler. Sayın Genel
Başkanımız Devlet Bahçeli Beyin talimatıyla, Samsun
Milletvekilimiz Sayın Cemalettin Şimşek Bey ve Tokat
Milletvekilimiz Sayın Reşat Doğru Bey, gidip olay yerinde
incelemeler yaptılar. Gerçekten hani önlenebilir kazalar, önlenebilir
hastalıklar deriz ya önlenmek bir yana, göz göre göre insanları
ölüme yollamak böyle bir şey olsa gerek.
Geçtiğimiz
hafta, Çocuk Hakları Günü nedeniyle burada bir konuşma yaparken
çocuklarımızın okullarda basket potasının altında
kalabildiğini, bahçe kapısının üstlerine
düşebildiğini, lavaboların üstlerine düşerek
canlarını kaybedebildiklerini söylemiştim. Benzer bir örnek,
Samsunda üstlerine amonyak tankının kapağı düşerek
gerçekleşen çalışanların ölümünden bahsediyoruz.
Çalışmak mı, çalışmamak mı? derseniz herkes
çalışmayı tercih eder. Atanmamış öğretmenler her
tür riske rağmen atanmak ister. Eğitimli işsiz
insanlarımız her tür riske rağmen çalışabilmek ister,
kayıt altında çalışmak ister ama çalışırken
iş güvenliğinin temin edilmesini, meslek hastalıklarından korunmayı
ister.
Türkiyede kayda
alınmamış o kadar çok meslek hastalığı var ki ve
bizler, şu salonda çalışan milletvekilleri bunun en büyük
adaylarıyız. Başka adaylar da var: Tutanak memurları.
Meslek hastalığı konusunda aslında en riskli gruplar
altında bulunuyoruz. Düzensiz çalışma saatleri, uzun oturmalar
ve çok da iyi havalanmayan bir ortam. Tutanak memurları derseniz, onlar
sanıyorum hasta bina sendromuna yakalanmış durumdalar şu
anda. Bizler kendimiz de bu kadar meslek hastalığına yatkın
bir ortamda çalışırken, Türkiye'de birçok insanın da meslek
hastalığına adı konmamış bir şekilde maruz
kaldığını bilirken iş sağlığı ve
iş güvenliği konusunda ülke olarak sınıfta
kaldığımızın da kabulüyle birlikte, partimizin
vermiş olduğu bu Meclis araştırması önergesine, bütün
Meclisin en azından kendi sağlık gelecekleri adına da
destek vermelerini umuyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Demirel.
Aleyhte,
İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Domaç.
MEHMET DOMAÇ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHPnin
Meclis araştırması önergesi üzerine AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, iş sağlığı ve güvenliği sadece
iş yeri ve çalışan düzeyinde değil, toplumun genelini
doğrudan ilgilendiren, aynı zamanda Hükûmetimizin ve bizlerin öncelik
verdiği bir konudur.
Nitekim verilen
araştırma önergesinden dokuz gün sonra, hepimizin katkı ve çalışmalarıyla,
30 Haziran 2012 tarihinde 6331 sayılı İş
Sağlığı ve Güvenliği Kanunu yürürlüğe
girmiştir.
6331
sayılı Kanunla, tüm iş yerlerinin risk değerlendirmesine
tabi tutulması; geçici, kısmi, tam zamanlı çalışma
gibi farklı statülere sahip çalışanlar ile kamu dâhil tüm
çalışanların iş sağlığı ve
güvenliğiyle ilgili hizmetlerden yararlanması, işverenlere
iş güvenliği uzmanlarını ve iş yeri hekimlerini
istihdam etme ya da hizmet alma zorunluluğu getirilmesi; kamu kurum ve
kuruluşları hariç 10dan az çalışanı bulunan,
tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta bulunan iş yerlerinde görev
yapacak iş yeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve diğer
sağlık personelinin hizmet bedellerinin sosyal güvenlik tarafından
karşılanması, iş güvenliği uzmanlarının ve
iş yeri hekimlerinin yetki ve sorumluluklarının
artırılması, iş yeri hekimlerine meslek
hastalıklarını bildirme zorunluluğu getirilmesi, 6331
sayılı Yasanın uygulanması için 30 kadar yönetmeliğin
çıkarılması çalışması yapılmaktadır.
2si Başbakanlığa gönderilmiş bulunmaktadır.
İş sağlığı ve güvenliği konusunda
uygulamaların gözlenerek, bu uygulamalar gözlendikten sonra
araştırmaya ihtiyaç doğarsa o zaman bizlerin de desteğini
alacağını düşünüyoruz.
Bu önergeyi
İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası
izlendikten sonra bizim de destekleyebileceğimizi ancak şimdi
desteklemediğimizi belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Domaç.
Lehte, Erzincan
Milletvekili Muharrem Işık. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Işık.
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; MHPnin grup önerisi olarak
getirdiği meslek hastalıkları başta olmak üzere iş
kazaları ve bağlantılı hastalıkların tespit
edilmesi, yaralanmaların ve çalışmalara yönelik risklerin
azaltılması veya ortadan kaldırılması ile ilgili
önergenin lehinde konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, içinde bulunduğumuz muharrem ayının insanlığa,
kardeşliğe birlik, beraberlik getirmesini; ayrım yapılmadan
kimsenin canının yanmadığı, ölümlerin bittiği
günlere vesile olmasını öncelikle temenni ediyorum.
Ehlibeyte, Hazreti
Hüseyin ve onun yavrularına eşi benzeri görülmemiş,
insanlık âleminin yüz karası, susuz bir zulüm ve katliamın
işlendiği bu ay, Aleviler için matem ayıdır. Bugüne kadar,
inancında, felsefesinde, itikadında, sevgisinde Hazreti Muhammede ve
onun ehlibeytine
Onların sevgisiyle sevinmişler, kederiyle
kederlenmişler, acılarına ağlamışlar, gördükleri zulme
yas tutmuşlar, zulüm edeni de lanetlemişlerdir, zulüm edenleri de
lanetlemeye devam edeceklerdir.
Değerli
milletvekilleri, bundan bir hafta önce Erzincanda Pir Sultan Abdal
çadırına 3 kişi tarafından bir eylemde bulunuldu,
çadırın flamaları yakıldı. Daha sonra bu 3 kişi
yakalandı, yakalanan 2 kişi tutuklandı. Tabii, burada iyi bir
gelişme yakalanmış olması ve tutuklanmış
olması. Yalnız, bunun önemli olan
Hükûmetimizin özellikle bu konuya
ciddi bir şekilde eğilmesini
istiyoruz. Bu kindar meseleleri gündeme getirip böyle toplumu germeye kimsenin
hakkının olmadığını düşünüyoruz. Bu konuya
tekrar ciddi bir şekilde eğilmesini istiyoruz.
Asıl konumuz
meslek hastalıkları. Tabii, meslek hastalıklarının
tanımı yapıldığı zaman Sigortalının
çalıştığı veya yaptığı işin
niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm
şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli
hastalık, bedensel veya ruhsal özürlülük hâlleri. diye
tanımlanıyor. Dünya genelinde her yıl 1000 işçiden 4 ila 12
kişinin meslek hastalığına yakalandığı
bilinmekte ve bunun böyle tespit edilmesi gerekirken ülkemizde maalesef bu oran
hiçbir zaman için doğru olarak tespit edilememektedir.
Değerli
Milletvekilimiz Alaattin Yükselin Sayın Bakana verdiği soru
önergesinde, 2011 yılındaki meslek hastalığı tespiti
688 olarak görülmekte. Oysaki bu sayının, bizim tahminlerimize göre,
çok daha yukarılarda olması gerektiği ve Türkiyede şu anda
100 binin üzerinde meslek hastalığının tespit
edilmediği tahmin edilmektedir. Dolayısıyla, her zaman
söylediğiniz bir laf var: İş kazalarının yüzde 99u,
meslek hastalıklarının yüzde 100ü önlenebilir. diye söyleniyor
ama maalesef bunu önlemek için de hiçbir
şey yapmadığınız görülmekte. Bunun en basiti,
işte, silikozis hastalığı; herkesin bildiği bir
hastalık. 2009 yılına kadar maalesef ülkemizde birilerinin para
kazanması için kot taşlama işçiliğine önem verildi, izin
verildi. Oysaki baktığımızda, Amerikada 1960larda,
Avrupada yine 1960larda yasaklandığını görmekteyiz.
Dolayısıyla, bizim verdiğimiz önem de ortaya çıktı.
Biraz önce sayın
vekilimiz yeni çıkan iş yasasından, iş
sağlığı ve iş
güvenliğinden bahsetti. Biz orada yasa görüşülürken de
söylemiştik. Bu yasada kesinlikle, bir kere, önce meslek
hastalıklarıyla ilgili tespiti yapacak olan kurumun, tabip
odalarının olması gerektiğini, bunların yetkili
bırakılması gerektiğini söylemiştik ama tabip
odaları burada tamamen diskalifiye edildi. Dolayısıyla da bundan
sonra atanacak hekimin işverenin emrinde çalışacak kişi
olduğunu bilmemiz gerekiyor. İşverenin emrinde çalışan
bir hekimin de ne kadar ciddi çalışacağını
düşünmemiz lazım. Oysaki eğer ciddi bir şekilde biz bu
konuya eğilmek istiyorsak öncelikle yapmamız gereken, tabip
odalarının ve mühendislerin, bu konuda iş yerlerindeki iş
güvenliği uzmanlarının serbest bırakılması ve
bunların özgür iradeleriyle karar verebilmelerinin
sağlanmasıdır; oysa bizim bu en son
çıkardığımız yasada tamamen işverenin emrine
verilmiş ya da işte, devlette çalışan hekimlerimize
verilmiş, ne kadar zaman ayırıp bu konuyu inceleyebilecekler
buna bakmak gerekiyor.
Tabii, özellikle
meslek hastalıkları dediğimiz zaman, çok geniş bir
alanı kapsadığı için bu konuda ciddi
araştırmaların yapılması gerekiyor. Hangi ortamda
çalıştığı, çalıştığı zamanki
şartları, nasıl bir maddeye temas ediyor, bunların
hangisine maruz kalıyor, bunların hepsinin tek tek
çıkarılması lazım ama ülkemizde böyle bir çalışma
hiç yapılmadı, yapılacak gibi de görünmüyor. Biliyorsunuz, üç tane
meslek hastalıkları hastanemiz vardı. Hastaneler şu anda maalesef
içler acısı bir durumda, çalışacak hekim bile
bulamıyorlar. Dolayısıyla, bu tespitlerin nasıl
olacağı bilinmiyor.
Ben özellikle
iş yasası görüşüldüğü zaman meslek
hastalıklarıyla ilgili kanun teklifi vermiştim. Bu kanun
teklifinde, ben, orada meslek hastalıklarına ayrı bir yer
ayrılması gerektiğini söyledim ama bu konu ciddiye
alınmadı. Özellikle ülkemizin her tarafında, bütün
şehirlerinde hastanelerde bir poliklinik açılması ve bu konuda
çok ciddi çalışmaların yapılması gerekiyor ki bu
iş gerçek ve ciddi bir şekilde araştırılabilsin.
Bir de
biliyorsunuz, taşeron işçilik, kaçak işçilik ülkemizde
almış başını gidiyor. İşsizliğin bu
kadar çok olduğu bir zamanda da herkes ne iş bulsa o işi
yaparım zihniyetiyle hareket ettiği için, hiç kimse de kalkıp
şikâyette bulunmuyor. Tabii, en kötü tarafı da meslek
hastalığı sayılması için illa ki sigortalı
olması gerekiyor. Sigortalı olmadığına göre, kaçak
çalıştığına göre yüzlerce insan burada maalesef tespit
edilemiyor.
Yalnızca,
biliyorsunuz, Bingölün Karlıova ilçesinde 160a yakın silikozis
hastası var. Yalnızca Taşlıçay köyünde 60dan fazla hasta
var ve en son ocak ya da şubat ayında oradan 8inci cenazemiz de
çıkmıştı. Dolayısıyla, bunlara ne kadar sahip
çıktığımız
Geri kalan insanların da çöp,
kâğıt toplama işinde çalıştığını
ve hiçbir sosyal yardım alamadıklarını, bir
kısmının ancak 500 TL civarında bir maaş
aldığını bilmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, tabii, meslek hastalıkları dediğimiz zaman
bir tek silikozisi, pnömokonyozu düşünmememiz lazım. Devlet
memurları da meslek hastalığına yakalanmaktalar; büroda
çalışan işçiler de, askeriye de çalışan askerler de
meslek hastalığına çeşitli yönlerle yakalanmaktalar.
Bir de bir
diğer konu var ki bu da meslek hastalığı tanımına
girmeyen ve hiçbir zaman da girmeyecek olan, bir mesleği olduğu hâlde
işi olmayan işsizler. Bunlar da ne yapıyorlar? İş
sahibi olmadıkları için psikolojileri bozuluyor.
Dolayısıyla, psikolojileri bozulduğu için de intihara
gidiyorlar. İşte, en son, biliyorsunuz, öğretmenler eylem başlattılar;
350 bin öğretmenimiz atama için beklerken bunların içinde 36 tanesi
intihar etti. Bunlar niye intihar etti? Meslekleri olduğu hâlde işi
olmadığı için psikolojik olarak bozuldukları için,
bunalıma girdikleri için intihar ettiler. Dolayısıyla, bunları
da ciddi bir şekilde düşünmek lazım. Ayrıca işi
olmadığı için yüzlerce gencimiz aynı şekilde
bunalıma girmekte, aileler dağılmakta, aileler parçalanmakta;
işte, televizyonlarda her gün bir cinayet haberi izliyoruz. Bunun da yine
aynı şekilde -tabii, ciddi bir şekilde düşünürsek işin
esprisini yapmıyoruz- meslek hastalıklarına girmesi lazım,
öyle düşünülmesi gerekiyor.
Tabii, ben burada
fırsatı bulmuşken bu gençlerin birinden bahsetmek istiyorum.
Bundan yaklaşık iki ay önce Erzincanda bir köyümüzdeki bir gencimiz, oradaki bir barajımızda
-Gönye Barajı dediğimiz barajda- kendini suya atarak intihar etti.
Çocuk 19 yaşındaydı. Güvenlik sertifikası
almıştı bu çocuk ve güvenlik sertifikası aldıktan
sonra güvenlik işinde çalışmak istiyordu. Tabii, bize de söyledi
Muharrem Ağabey, bana iş bul, güvenlik sertifikası aldım,
güvenlikçi olarak çalışmak istiyorum. Ama tabii, bizim burada
başvurduğumuz bütün kapılar yüzümüze kapandı, hiçbir yerde
de iş bulamadılar. Çocuk en sonunda bunalıma girerek intihar
etti. Tabii, annesini ziyaret ettiğimizde, evine gittiğimiz de annesi
bana orada Muharrem Ağabey bir iş bulamadın çocuğuma.
dediği zaman yüreğimiz parçalandı. Tabii, orada biz sorumluyduk
çünkü bir iş bulamadık ama asıl bence orada sorumlu olan bütün
başvurduğumuz kapıların yüzüne kapandığı,
benim de yüzüme kapanan, iş verilmemesinden dolayı olan
sorunlardı.
Burada, meslek
hastalıklarıyla ilgili araştırma önergesi getiren MHPli
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Çünkü meslek
hastalıkları gerçekten çok önemli bir konu ve ülkemizde maalesef
bunun tespit edilmesinde çok gerilerde kalıyoruz. Bunu tespit etmek için
önce yasaya bir madde eklemek lazım, o madde de hekimlerin
bağımsız bir şekilde çalışacağı ve bu
hekimler tespit edilirken hiç kimseden etkilenmeden hareket etmelerinin
sağlanması. Bunu yapmamız için de tabii, önce,
işverenlerden korkmamamız lazım, işverenlere gerekli olan
cevabı vermemiz lazım. Biz sosyal devletiz. diyeceğiz,
İşçilerimizin sağlığını çok
düşünüyoruz. diyeceğiz, Vatandaşlarımız için burada
mücadele ediyoruz diyeceğiz ama iş öyle geldiği zaman da
maalesef, işverenin dediğini yapacağız. İşte,
Kurulda görüşülmeden önce komisyonda görüştüğümüz zaman
işverenlerin nasıl davrandığını, neler
yaptığını gördük. Oradaki sayıların, 10
işçiden aşağı olan sayıların olsun, 50den
aşağı olan işçilerin sayıları olsun, nasıl
müdahale edip onları nasıl tespit edeceğimiz görüldü zaten,
hiçbiri de ciddiye alınmadı.
Tabii, burada en
önemli şey Sayın Sağlık Bakanımıza düşüyor.
Yapması gereken, yasayı geri getirmediklerine göre, onu öyle
çıkaracaklarına göre, her hastaneye talimat versin, sağlık
dönüşümünün içine bir tane de meslek hastalıkları yönünde
poliklinik açmak için çalışmalara başlasınlar. Belki
öylelikle biraz azaltmış oluruz.
Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Aleyhte,
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel. (BDP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Tuncel.
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; MHP Grubunun verdiği
araştırma önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten, iş
kazaları -artık buna kaza diyemeyiz, aslında iş
cinayetleri- Türkiye'nin neredeyse kaderi hâline geldi. Gün geçmiyor ki bir
yerde, bir tersanede ya da bir iş yerinde ya da HES barajında ölüm
haberleri gelmesin. Bunu sadece iş kazalarıyla ya da firmaların
yaklaşımıyla ifade etmek mümkün değil. Aslında bu,
Türkiyede özellikle Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının uyguladığı neoliberal
politikaların çöktüğü anlamına geliyor. Bugün, bu işçilerin
ölümüne neden olan, katliamına neden olan şey, aslında bu
sistemin kendisidir çünkü bu sistem, daha çok işçinin iş
sağlığını, iş güvenliğini, sosyal güvenlik
hakkını korumak değil, aksine Nasıl bu işçiler
üzerinden daha çok kâr elde edebilirim, onları daha çok nasıl
çalıştırabilirim? üzerinden yapılan bir
yaklaşım. Yani sistem çökmüş durumdadır.
Değerli
milletvekilleri, başka ülkelerde olsa, şimdiye kadar
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının 10 defa istifa
etmiş olması gerekir. Yani hangi örneği anlatalım? En son
Samsun örneği yine burada verildi, 5 işçi öldü. Adanada 10 işçi
baraj altında kaldı, öldü. Esenyurtta işçiler diri diri
yandı ama bu ülkede, AKP Hükûmeti hâlâ bu konuda hiçbir iş
yapmadı. Her kürsüye çıkıldığında iş
sağlığı ve iş güvenliği konusunda çok iyi
şeyler yapıldığı, bu konuda hiçbir sorunun, hiçbir
problemin olmadığı; bazı sorunlar olduğu ama bu konuyu
da zaten AKPnin çözeceği yönünde bir yaklaşım var. Bu, ciddi
anlamda bir problem. Oysa bu gerçeği görmeden, aslında, AKP Hükûmeti
her gün yaşanan işçi katliamlarına, işçi cinayetlerine
ortak oluyor. Bunun adı cinayettir, bunu böyle koyalım, bu kaza
maza değil.
Bakın, Tuzla tersaneleri
geçen dönem de burada gündemdeydi. Tuzla tersaneleri konusunda bir
araştırma önergesi verildi, araştırma yapıldı ama
sonuç değişmedi. Hâlâ Tuzla tersanelerinde iş kazaları
olmaya devam ediyor, insanlar yaşamlarını yitirmeye devam
ediyor. Ekim 2012 tarihi itibariyle Tuzla tersanelerinde ölüm sayısı
152 oldu.
Yine, bu konuda,
özellikle meslek hastalıkları, iş kazaları konusunda, ciddi
anlamda bir sistem değişimine ihtiyaç var. Yani kâr üzerinden
değil, bu kârı elde ederken Bu kâra neden olan işçilerin,
emekçilerin hak ve özgürlüklerini nasıl güvence altına alabiliriz,
nasıl garanti altına alabiliriz, insanlar daha iyi koşullarda
nasıl çalışabilir? üzerinden bir çalışma yürütülmesi
gerekiyor. Bunlar konusunda hiçbir düzenleme yok. Sözde, burada, bazı
düzenlemeler yapıldı işçiler hakkında. Yapılan bütün
düzenlemeler aslında işçilerin aleyhine, emekçilerin aleyhine. Sözde
sendikal örgütlenme konusunda düzenlemeler yapılıyor ama grev
hakkı elinden alınıyor. Dolayısıyla, bugün
işçiler aslında itiraz bile edemiyor, itiraz hakkı elinden
alınmış durumda. Örgütlendiğinde, ancak AKP Hükûmetini
övdüğünde, onun politikalarının ne kadar iyi olduğunu
söylediğinde ancak örgütlü mücadele içerisinde yer alabiliyorlar. Biz,
bunu çok net olarak görüyoruz sendika mücadelesinde. Yani sendikalılar,
aslında bir muhalefet olmaktan, AKP Hükûmetini ya da devletin bu konudaki
politikalarını eleştirmekten çok uzak bir noktadalar. Ancak, onu
övecekler, hiçbir sorun yokmuş gibi bir yaklaşım
Sonra da
yaşanan kazalarda Bu bir kazaydı. üzerinden bir
yaklaşımla ne yazık ki götürmeye çalışıyorlar.
Ama buradan bir kez daha uyarmak istiyoruz biz Barış ve Demokrasi
Partisi blok vekilleri olarak: Böyle devam etmeyecek bu. İşçiler de
emekçiler de örgütleniyor, buna Hayır. diyor. Bulunduğu her yerde,
kendi bulundukları işte işten çıkarılmaya, esnek
çalışmaya, sosyal güvencesiz çalışmaya Hayır.
diyorlar, bunun için örgütleniyorlar.
Bakın, bu
ülkenin başına bela olan bir taşeronlaşma var. AKP Hükûmeti
bu taşeronlaşmayı teşvik ediyor. Bu ölümlerin çoğunu
araştırın, taşeron firmalar sayesinde olmuş.
Taşeron firmaları çünkü denetlemiyorlar. Asıl iş yüklenici
işini taşeron firmaya atıyor, taşeron firma da zaten bunun
sorumluluğunu üstlenmiyor, onun üzerinde denetleme mekanizması yok.
Nasıl olacak da biz bu iş kazalarını önleyeceğiz?
Bunun üzerinden zaten sorumluluk ifade edilmiyor.
Bu Hükûmetin
yaklaşımı, işçilerin nasıl güzel öldüğüne yönelik
yaklaşımlar oluyor ama bunu nasıl engelleriz, nasıl bu
insanlar güzel yaşar, gerçekten çalıştıkları yerde
sağlıklı yaşar, iş kazasına maruz kalmadan,
akşam evine nasıl gideceğini düşünmeden yaşar
konusunda herhangi bir çalışmaları yok.
Değerli
milletvekilleri, önemli bir konu da meslek hastalıkları gerçekten. Bu
meslek hastalıklarının tespit edilmesi, bunun yasal güvenceye
alınması önemli. Anayasada da, yasada da bazı tespitler var
aslında işçilerin yaşam hakkını güvenceye alma
noktasında ama uygulamalara baktığınızda çok ciddi
sorunlar var.
Meslek
hastalıkları konusunda en ciddi konu, aslında kot taşlama
diye ifade edilen, geçen dönemde de bu Meclisin gündemine gelen
Ama
düzenlemeleri, ne yazık ki yine meslek hastalıklarının
tanımı konusunda zorluklar çıkaran bir düzenlemeyle geçti. Yani
kot kumlama işinde çalışan işçilerin, öncelikle kendisinin
bu hastalığı taşıdığını, o iş
yerinde çalıştığını kanıtlaması
gerekiyor. Oysa birçoğu esnek çalışıyor, sigortasız
çalışıyor. Birçoğunun zaten, örneğin, bu kot
taşlama konusunda daha çok bölgeden olmasının, Kürt illerinden
olmasının bir şeyi de 90lı yıllarda insanlar,
savaşın en yoğun yaşandığı,
çatışmanın en yoğun yaşandığı yerlerden
İstanbula gelmişler, gelip kot taşlama alanlarında
çalışmışlar. Hepsi İş buldum. diye sevinip
diğer akrabalarını çağırmış; hepsi şu
anda meslek hastası, ölümü bekliyorlar neredeyse ama bu konuda bir
düzenleme yok. Bu hastaların öncelikle kendilerinin hasta olduğunu
kabul ettirmesi gerekiyor, oysa bu alanda çalışmışlar.
Silikozis hastalığının meslek hastalığı olduğunun
başka bir kanıta gerek bırakmadan değerlendirilmesi gerekiyor.
Biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak bu konuda kanun teklifi de
verdik , geçen dönem de vermiştik, şimdi de verdik. Bunun
güncellenmesini ve bu Parlamentonun en azından bu ayıptan
kurtulması gerektiğini düşünüyoruz. İnsanlar ölürken kendi
çocuklarına, en azından eşlerine daha güvenli,
sağlıklı bir yaşam bırakabilir ama bu konuda ne
yazık ki çok ciddi çalışma yok. Türkiye'de kot taşlama
işinde çalışan yaklaşık 10 bin kişi olduğu
ifade ediliyor. Şimdi, mesela, Hükûmete sorsanız bu konuda artık
kot taşlama işinin modern cihazlarla
yapıldığını, bu konuda sorunlar
olmadığını söyleyecek ama peki, daha önce
çalışanları ne yapacaksınız? 10 bin işçi bu
alanda çalışıyor. Yani bunun 500ünde silikozis
hastalığı olduğu belirlenmiş, ki bir çoğu da daha
yeni yeni tespit ediliyor. Bu işte çalışanlar iki üç ay gibi
kısa bir süre içerisinde bu hastalığa yakalanıyorlar ama
burada, bu insanların çalıştığı yerde bu meslek
hastalığını tespit etmesi için birçok engel
çıkarılıyor, bürokratik engel çıkarılıyor. Bu
konuda bunun da araştırılması gerekiyor diye
düşünüyorum.
Sonuç olarak
şunu ifade etmek istiyorum: Gerçekten eğer Türkiye'de güçlü
ekonominin devam etmesi isteniyorsa o çok övündüğümüz güçlü ekonominin
nasıl sağlandığı konusuna bir bakarsak, bu
işçilerin, bu emekçilerin hangi koşullarda
çalıştığını bir görebilirsek onların
koşullarını düzeltme konusunda çaba içerisinde olmak zorunda
olduğumuzu görmek durumundayız. Her defasında kalkıp
övünüyorsunuz, dünyanın bilmem kaçıncı büyük ekonomisi
Peki, bu
ekonomiyi sağlayan işçilerin, emekçilerin yaşam standardı,
yaşam durumu, sağlığı, güvenceli
çalışması sizin sorununuz değil mi; insanların
tedavisi, daha insanca yaşam koşulları sizin sorumluluğunuz
değil mi? Bunları bir kez daha düşünmeniz gerekiyor.
İkincisi, bu
taşeronlaşma meselesi ciddi bir sorun. Bunun ortadan
kaldırılması ya da en aza indirgenmesi meselesi konusunda bir
çalışmanın acil yapılması gerekiyor. Taşeron
firmaların araştırılması, belki bu konuda ciddi
anlamda yaşanan sorunların ifade edilmesi gerekiyor.
Üçüncüsü, esnek
çalışma meselesinin, güvencesiz çalışma
yaklaşımının -ki AKP Hükûmeti bunu kanuni hâle getirdi
biliyorsunuz, yasal hâle getirdi esnek çalışmayı, güvencesiz
çalışmayı- bunların zararlarının
araştırılması önemli bir nokta diye düşünüyoruz. Bütün
bunları yapmadan Türkiye'de gerçek anlamda insan yaşamına dair
iyi şeyler yaptığımızı düşünemeyiz.
İşçilerimiz nasıl bir durumdaysa aslında biz de kendimizi
bundan şey hissedemeyiz. Dolayısıyla, burada doğru bir
iş yapmamak ölümlerden hepimizin sorumlu olduğu anlamına gelir,
sadece o firmanın değil. O firmaların ölümlere neden olan
işler yapmasının, bu konuda tedbir almamasının,
işçilerin sağlığını, yaşamını güvence
altına almamasının temel nedeni bu Parlamentodur. Bu
Parlamentodan güç alıyor, buradaki yasalardan güç alıyor, buradaki
denetim yoksunluğundan güç alıyor.
Dolayısıyla,
sadece firmaya bu işi yüklemek istemiyorsak o zaman burada gereğinin
yapılması gerekiyor, diyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tuncel.
OKTAY VURAL
(İzmir) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı
Elektronik cihazla
oylama yapacağım.
İki dakika
süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Karar yeter sayısı vardır.
Milliyetçi Hareket
Partisinin grup önerisi kabul edilmemiştir.
Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
daha sonra oylarınıza sunacağım.
3.-
CHP Grubunun, Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan ve
arkadaşlarının Sakarya bölgesinin elektrik
dağıtımını yapan SEDAŞ'a ilişkin
iddiaların araştırılarak mağduriyetlerin giderilmesi
amacıyla 13/11/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 27/11/2012 Salı günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Sayı: 414 27.11.2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu'nun, 27.11.2012 Salı günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Mehmet Akif Hamzaçebi
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan ve 21 Milletvekili tarafından, 13.11.2012
tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
"Sakarya Bölgesinin elektrik dağıtımını yapan
SEDAŞ'a ilişkin iddiaların araştırılarak,
mağduriyetlerin giderilmesi" amacıyla verilmiş olan Meclis
Araştırma Önergesinin (564 sıra nolu), Genel Kurul'un bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 27.11.2012
Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Lehte, Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan.
Buyurunuz
Sayın Kaplan. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi ve tutuklu tüm milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Bugün, sizlere
günlük yaşantımızın vazgeçilmezi,
yaşamımızı kolaylaştıran, uygarlık ve
gelişmişlik göstergesi olan elektrik tüketiminde yapılan vurgunu
vatandaşa çektirdiğiniz eziyet üzerinden bahsetmek istiyorum.
Hükûmetinizin
sözde, elektriği daha ucuza halka sunmak ve devletin hantal
yapısından kurtarmak adına kamusal bir sorumluluk ve hizmet
alanı olan elektriği özelleştirdiğini biliyoruz. Bu
anlayışınıza göre bir daha trafolar yanmayacak, elektrik
kesintileri olmayacak, elektrik hatları yenilenecek, kayıp kaçak
oranları azalacak, böylelikle elektrik ucuzlamış olacak,
halkın cebinden daha az para çıkmış olacak. Soruyorum size
değerli milletvekilleri: Böyle mi oldu?
Özelleştirme
politikalarınızın önemli bir sorunu da, elektrik
dağıtımını üstlenen şirketlerin vatandaşa
çektirdiği eziyeti Hükûmetinizin seyretmesidir.
Yaşadığım
kent Kocaelide ve ilçesi Çayırovadaki TOKİ konutlarında
yaşanan vurgunu, belirsizliği ve sorumsuzluğu sizinle
paylaşmak istiyorum. Bölgemizde elektrik
dağıtımını üstlenen SEDAŞ AŞ 2009 tarihinde
özelleşti. Özelleştiğinden itibaren, yapmak istediği sadece
ve sadece para toplamak ve bu anlayışla devam etmek, hizmet
anlayışından yoksun. Hatta bugünkü bir ulusal gazetede
çıkan bir yazıyı da size göstermek istiyorum. Kocaelinin
Körfez ilçesindeki bir caminin elektriğini, 2009 özelleştirmesinden
önce olan elektrik borcu nedeniyle SEDAŞ yetkilileri kesmiştir.
SEDAŞın sadece Kocaelide değil, Boluda, Sakaryada, Düzcede,
dağıtım yaptığı her yerde bu
sıkıntıları, şikâyetleri herkese ve basına
yansımıştır. Abartmıyorum, Kocaeli bölgesinde her gün
elektrik kesiliyor; saati belli değil, süresi belli değil. Hava hafif
rüzgârlı, yağmurlu, elektrik kesiliyor; güneşli, açık,
elektrik kesiliyor; cumartesi, pazar, bayram demeden her gün elektrik
kesiliyor. Vatandaş bıktı. Her gün medyaya bu konu
yansıyor. Vatandaş kime şikâyet edecek? SEDAŞın 186
no.lu şikâyet hattı arandığında yüzde 95 yanıt
veren kimse yok. Yanıt verdiklerinde de cevap tek: Arıza giderilmeye
çalışılıyor. Bununla ilgili, arızanın süresinin
ne zaman biteceği, ne zaman geleceğiyle ilgili yine muhatap olunacak
kimse yok. Bunları anlattığım zaman siz sanıyorsunuz
ki muhalefet milletvekilinin sadece söylediklerinden ibarettir.
Değerli
milletvekilleri, Kocaelide SEDAŞla ilgili, sizin de milletvekillerinizin
bulunduğu, yerel yöneticilerin bulunduğu bir toplantıda sizin
Belediye Başkanınız Sayın Nevzat Doğanın
söylediklerini sizinle paylaşmak istiyorum. Sayın Doğan diyor
ki: Bu kentte bu kurumla ilgili yakınma ve memnuniyetsizlik artık
had safhaya geldi. Ben cevap veremez durumdayım. Vatandaş bize
soruyor: Sokak lambaları niye yanmıyor? Yanıt veremiyorum. Yol
ortasında kalan direğin fotoğrafını çekiyoruz,
değiştirilmesini istiyoruz, gönderiyoruz, üç ay sonra yanıt
geliyor: Yaptırım planlarımızın içerisinde yok.
Açıktan kablolar geçiyor. Çocuklar parmağını elektriğe
sokuyor, çarpılıyor, umursayan kimse yok. SEDAŞ eskiden
devletteyken böyle değildi, hizmet anlayışıyla işlem
görüyordu, şimdi kâr mantığıyla görüyor. diyor.
Değerli
milletvekilleri, sormak istiyorum: Nasıl bir sözleşme
yaptınız? Bu bölgedeki SEDAŞ yetkilileri, idari amirlere,
belediye başkanlıklarına, vatandaşa rağmen
dilediğini sorumsuzca, hiçbir kimseye danışmadan, kimseyi
takmadan bu yapma cesaretlerini nereden alıyorlar? Acaba bilmediğimiz
farklı bir anlaşma mı var?
Değerli
milletvekilleri, Kocaeli sanayi kenti, enerjinin en çok gereksinim
duyulduğu bir kent. Sanayide elektriğin kesilmesi demek üretimin
düşmesi demek, soğuyan makinelerin yeniden ısınması
için daha fazla enerjiye ihtiyaç duyulması demek, zaman kaybı demek.
Sağlık açısından; bu bölgede diyaliz makinelerine
bağlı yüzlerce kalp ve böbrek hastası vatandaşın
yaşamının tehlikede olması nedeniyle bize
başvurulmuş, dilekçeleri var. Gece sokak lambalarının
yanmaması nedeniyle vardiyaya giden işçilerin
yaşamlarının tehlike altında olduğunun şikâyetleri
var.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, bölgemizde -dikkatlice dinlemenizi istiyorum- Çayırovada
TOKİ konutları var. 2007 yılında insanların
yaşamaya, oturmaya başladığı, dar gelirli insanların
bulunduğu TOKİ konutları 1.736 tanedir. 2012
yılının Temmuz ve Ağustos aylarında, burada
yaşayan vatandaşlarımızın elektrik faturaları 10
kat, 20 kat artarak geldi. Abartı yapmıyorum, eskiden 30, 40, 50 lira
olan faturalar 1.900, 1.500, 2.000 gibi rakamlara kadar geldi. Vatandaş
şikâyet ettiğinde, müracaat ettiğinde SEDAŞ yetkilileri bu
faturaları anında düşürüyorlar. Örnek veriyorum: 1.373 lira olan
fatura, gidip itiraz ettiğinizde 93 liraya düşüyor. 1.264 lira olan
faturayı itiraz ettiğinizde 178 liraya
Sayılarını,
örneklerini artırmam mümkün ama dikkatinizi çekmek istediğim bir
nokta var: SEDAŞ yetkililerine vatandaşlarımız müracaat
ettiğinde Bunu neden yaptınız, nereden kaynaklandı? diye
sorduğunda Efendim, saatleriniz arızalıydı. diyorlar.
2007den beri oturan insanların saatlerinin arızalı
olduğunu özelleştirmeden sonra mı SEDAŞ fark etti?
SEDAŞla -ben de bölgeye gittim- SEDAŞ yetkilileriyle, TOKİ
yetkilileriyle ve vatandaşla bire bir görüştüm. SEDAŞa
sorduğum soruda, buradaki elektrik sayaçlarını 2011
yılının Ekim ve Kasım aylarında
değiştirdiğini söylüyorlar. Üstelik bu elektrik sayaçları,
o dönemin TEDAŞ ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının
kontrolünden geçerek onay almış dijital saat olmalarına
rağmen. Size gökten mi indi bu, nereden anladınız saatlerin
bozuk olduğunu? Üstelik varsayıyorum ki saatlerin bozuk
olduğunu, 1.736 tane konutun içerisinde neden 670 tanesinin saatinin bozuk
olduğuna karar verdiniz? Bu bozukluğa karar verirken 1.730unu,
tümünü kontrolden geçirseniz, bunlar sağlam, bunlar arızalı
deseniz kabul edeceğim. Kim söyledi size bunu, nereden esinleniyorsunuz?
Kendi keyfinizden. Demin de söyledim ya, kimse nasıl olsa SEDAŞı
denetleme yetkisine, hakkına sahip değil.
Size soruyorum
şimdi: Nasıl bir özelleştirme yaptınız SEDAŞla,
merak ediyorum? Saatleri istediği zaman gelip okuyorlar, okuma bedellerini
faturaya yansıtıyorlar; istediği zaman arızalı diye,
kimseye danışmadan, vatandaşa sormadan gelip saati
değiştiriyorlar. Kontrollerini kendileri yapıyorlar, saatlerin
kalibrasyonunu kendileri yapıyorlar. Bu nasıl sözleşme? Hani
devletin denetimi? Hani kamusal bir görevdi bu? Vatandaşın
sorunlarına böyle mi sahip çıkılıyor? Böyle mi
özelleştiriliyor?
Değerli
milletvekilleri, size söylemek istediğim bir başka nokta daha var. Bu
konuda Hükûmetinize güvenmek istiyorum, Hükûmetinizin aldığı
tedbirlerle -özelleştirme de olsa- elektriğin ucuzlayabileceği
noktasıyla, hizmetlerin iyi olabileceği kanısıyla güvenmek
istiyorum ama gelin görün ki bu güvenim size tam değil. Şöyle ki:
Özelleştirdiğiniz elektrik dağıtım şirketlerine
kıyak geçmeye, avantaj teşkil etmeye, korumaya devam ediyorsunuz.
Örnek vereyim: Türkiyede, daha geçenlerde, tüm dağıtım
şirketlerinin işlerini üstlenmiş şirketlerin veya
üstlenecek şirketlerin kilovatsaat başına kâr
dağıtım payını yüzde 50 artırdınız.
Yetmedi, EPDKnın yapılan bir yeniden düzenlemeyle bütün bölgelerdeki
kayıp kaçak oranlarını artırdınız. Sadece bu iki
kalemden toplam maliyet 1,5 milyar Türk lirası. Faturalara yansıyacak
bu 1,5 milyar Türk lirası kimin cebinden çıkıyor?
Vatandaşın cebinden çıkıyor.
Şimdi,
nasıl bir anlayış? Özelleştirelim, elektriği ucuza
getirelim. diyen sizsiniz ama elektrik pahalılaşmaya devam ediyor.
Vatandaşıma üzücü bir haber vermeye devam edeyim: Önümüzdeki aylarda
yüzde 20-25 elektrik pahalılaşacak, hep beraber
yaşayacağız. Şirketler daha da zenginleşti, halk
faturayı ödemekle kalıyor.
Enerji
politikanız var. Yüzde 80 elektriğinin dışarıya
bağımlı olduğu
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Devamla)
ve enerji açığının olduğu bir
ülkeden bahsediyoruz ama aynı dönemde, sorumsuzca, enerjinin ve
elektriğin dağıtımının özel şirketlere pervasızca
peşkeş çekilmesine seyirci kalıyorsunuz. Ben, bunu, düzeltilmesi
noktasında, verdiğimiz önerge doğrultusunda desteklerinize
sunuyorum.
Saygılar
sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
Aleyhte, Kocaeli
Milletvekili Zeki Aygün
Buyurunuz
Sayın Aygün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ZEKİ AYGÜN
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisinin grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, verilen önergeyi ben de okudum. Benim mesleğim de
elektrik mühendisliği. Tabii, sorunlar her zaman vardır, insanın
olduğu yerde sorun olur ama Mehmet Hilal kardeşim bu önergeyi
vermeden önce bizimle temas kursaydı, sanıyorum bu söylediklerinin
yüzde 25ini söylemezdi.
Değerli
arkadaşlar, ben şunu söyleyeyim: SEDAŞın
özelleştirilmesinden önce hani bu sorunlar hiç yoktu, SEDAŞ
özelleştirildikten sonra sorunların var olduğunu ima eden, böyle,
abartılı bir söz söyleniyor. Ben şunu söyleyeyim: Elektrik
kayıp kaçak oranını biraz önce izah ettiler. Devletin
işletmesindeyken kayıp kaçak oranı Türkiye genelinde yüzde 24tü
ama bu, bütün her taraf özelleştirilmediği hâlde kayıp kaçak
oranı yüzde 14e düşmüştür. Kocaelide ise bu oran yüzde 8,5tu
özelleştirmeden önce, kayıp kaçak oranı şu anda yüzde
6lara düşmüştür ki bunun yüzde 5i de zaten teknik
kayıptır dolayısıyla Kocaelideki kayıp yüzde 1
civarındadır. Dolayısıyla, kayıptan dolayı dert
yandığımız, Neden ben kaçak elektriği ödedim?
şeklinde dert yandığımız şeyi çözüyorsak herhâlde
bunun bir faydası olsa gerek.
Ayrıca,
devletin işletmeci olmadığını hepimiz çok iyi
biliyoruz, yaşayan süreç içerisinde bunu gördük. Dolayısıyla,
bizim burada özelleştirmeden kastımız, mülkiyetini
özelleştirmedik, işletmesini otuz üç yıllığına
işletmeciye kiraya verdik. Özel sektörün çalışma hayatında
ne kadar başarılı olduğunu biliyoruz. Ama, burada devlet
olarak bizim düzenleyici ve denetleyici olmamız lazım ve biz de bunu
yaptık.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Denetleyin Sayın Aygün, denetleyin
ZEKİ AYGÜN
(Devamla) Düzenleme olarak EPDKnın yaptığı düzenleme
doğru bir düzenlemedir ama denetleme olarak da -bugün, işte tatilden önce torba yasada
çıkardığımız ve bunun da Enerji
Bakanlığımızın şu anda düzenlemesini
yaptığı- denetleme
konusunda da çok sıkı adımlar atıyoruz.
Tabii, her
değişim, dönüşüm mutlaka sancılı olacaktır. Bu
sancının ortadan kalkması için de bizlerin, hepimizin devreye
girmesi lazım. Biz de bu itibarla Kocaelide şöyle bir
çalışma yapıyoruz -tabii biz de boş durmuyoruz- ve bu
çalışmamızın içeriğinde şu var: Bakın,
sorunu yaşayanla sorunu çözeni karşı karşıya
getiriyoruz. Nedir bu çalışma? Vali yardımcımızı,
kaymakamımızı, belediye başkanımızı,
bütün muhtarlarımızı bir
araya getirip, toplantı yapıp sorunları bir bir tespit ediyoruz.
Bu sorunları en iyi, bire bir yaşayan mahallede
muhtarlarımız. Bu muhtarlarımız o toplantıda
sorunları nokta olarak
belirtiyorlar ve sorunu çözecek olan arkadaşlar da bunları
teker teker not alıp ertesi gün muhtarlarla beraber o sorunları
yerinde tespit ediyorlar ve yaptıkları çalışmaları
bize rapor olarak da bildiriyorlar. Dolayısıyla, bu tür
çalışmanın bize verdiği kazanç da şu oluyor:
İnanın, Kocaelide, İzmit bölgesinde, İzmitte
yaptığımız bu toplantıda
12 ilçemiz var, 12sinde de
yaptık, en sonuncusunu da bu cumartesi günü saat birde Derincede
yapacağız, sizi davet ediyorum Mehmet Bey oraya Haydar Beyle beraber,
orada nasıl bir çalışma yaptığımızı
görelim. Dolayısıyla, buradaki sorunları yaşayanla çözen
arasındaki
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Sayın Aygün, sizin daha önceki çalışmada
bulunduğunuz yazılar da var burada.
ZEKİ AYGÜN
(Devamla) Bakın, sorunları çözenle yaşayanlar arasında
bir iletişim kurarsanız bu
işi çözersiniz ama uzaktan laf atarak, efendim basınla
konuşarak, insanlara hakaret ederek bu işi çözemezsiniz. Bu ülkede
üretim yapan, çözüm üreten insanlar bizim insanlarımız. Bu
özelmiş, devletinmiş; bu şekilde yorumlarsak yanlış
bir yolda olduğumuzu görmemiz lazım.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Sayın Aygün, kime hakaret ettiğimi hatırlar
mısınız?
ZEKİ AYGÜN
(Devamla) Hayır, sizin hakaret ettiğiniz anlamında değil
ama genelde bugüne kadar siyaset bu tarzda yapıldı. Size asla öyle
bir şeyi yakıştıramam çünkü sizin karakter
yapınızı biliyorum.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Bir genelleme yapıyor.
ZEKİ AYGÜN
(Devamla) Evet.
Değerli
arkadaşlar, yapılan bu çalışmalarda
muhtarlarımızın memnuniyetini size şöyle söyleyeyim:
İzmitte yaptığımız bu çalışmada
muhtarlardan bir tanesi Bundan önce de aynı şekilde kaymakamın
ve bütün seçilmişlerin huzurunda bu çalışmaları yaptık
ama bir sonuç alamadık ama buradan şunu görüyorum, bu
çalışmaların bir sonuç vereceğini görüyorum. dedi ve
memnuniyetle kalktı oradan ve bu memnuniyeti de
Benim sizden ricam, bu
muhtarlarla bir temas kurarsanız bunu öğrenirsiniz.
Tabii ki
sorunları çözmek öyle kolay değil. Çünkü neden? Kocaeli yılda 40
bin-50 bin kişinin göç ettiği bir il. Depremden önce insanlar
şehir merkezlerinde yaşıyordu ama şimdi artık köylere
doğru yayılmaya başladı. Köylerdeki kurulan tesisler de
oradaki 10-15 haneye göre kurulmuş trafolar ve hatlardı ama
şimdi 10-15 hanelik kurulan trafo ve hatların olduğu yerlerde
bugün en az 100-150 hane var. Dolayısıyla, bu değişim,
dönüşümü de yapıyoruz. Bunlarla ilgili de ne
yaptığımızı söyleyeyim: 2011 yılında
Sayın Bakanımızın başkanlığında Kocaeli
Kartepede TEİAŞ, TEDAŞ ve bütün sivil toplum örgütleri,
OSBlerin başkanlığında bu sorunları tespit ettik ve
makro değerde yatırımlarımızı tespit ettik.
Bunların içerisinde Gölcükte yapılan 100 MVAlık
yatırım, efendim, Karamürselde yapılacak
yatırımların ve çift devre bağlantılarının
yapılması. Bunun dışında Kocaelide, İzmit
merkezinde 100 MVAlık trafo yatırımı, Gebzede, OSBde
yapılan 100 MVAlık, Diliskelesinde yapılan 100 MVAlık
yatırımlar. Tabii, bunlar o toplantı neticesinde çıkan ve
bir yıl içerisinde yapılan yatırımlar. Bunun
dışında bizim yaptığımız da, yerelde, daha
dar çerçevede, ilçe düzeyinde bu çalışmaların takibi ve
vatandaşın sıkıntılarını birebir alıp
çözme noktasında çalışmalardır. Ben bu konuda Kocaeli
milletvekillerimi davet ediyorum cumartesi günü Derinceye. Nasıl bir
çalışma yaptığımızı göreceğiz.
Değerli
arkadaşlar, tabii, süremiz pek uzun değil, daha uzun anlatma
imkânımız var. Bizim bu konuda Kocaelideki
çalışmalarımızın içerisinde, sorunları olarak
aktarılan Şekerpınar TOKİ konutlarını da ilgili
arkadaşımız anlattı. Evet, bu konuda 636 tane, TOKİ
tarafından yapılan aboneli sayaçların hatalı ölçüm
yaptığı SEDAŞ tarafından tespit edilmiş. Hata
olan sayaçlar bedel alınmaksızın yenileriyle
değiştirilmiş
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) 1.736nın tümünü niye kontrol etmediniz?
ZEKİ AYGÜN
(Devamla)
hatalı olan sayaçlar Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığının yetkilendirdiği personel ve sayaç ayar
laboratuvarında muayeneye tabi tutulmuş, yapılan muayene
sonucunda bu sayaçların hatalı, değişik oranlarda eksik
tahakkuk yaptığı tespit edildiğinden bu sayaçlara malik
olan abonelere yeni sayaç takılarak, tüketimleri de dikkate alınarak
EPDK Müşteri Hizmetleri Yönetmeliğine göre geriye dönük ek tahakkuk
yaptırılmıştır. Yalnız bu ek tahakkuk o beş
yıl süreyi bir yılla sınırlandırmış çünkü bu,
Kanun gereği budur. Yani bir yıl, bakın, burada Geriye dönük on
iki aydan fazla tahakkuk ettiremezsiniz. diyor ve bunu da taksitlere
bağlayarak yapıyor. Onun için, bu hatalı sayaçların 2011de
değiştirildiği söylemi doğrudur ancak bu
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Sayın Aygün, saatlerin arızalı olduğunu
kim, nereden anladı birden gitme, değiştirme ihtiyacı
hissettiler?
ZEKİ AYGÜN
(Devamla) Bakın, vatandaşın şikâyeti üzerine
yapıldı.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Vatandaşın bir tane dilekçesini göstersin. Ben,
soru sordum.
ZEKİ AYGÜN
(Devamla) Mehmet Bey, burada şunu yapalım yani
karşılıklı konuşmayalım ancak şunu
söyleyelim: Burada mutlaka bir sorun vardır ama o sorunun üzerine gitme
tekniği önemlidir. Biz, bu sorunun üzerine gittik ve vatandaşın
beş yıllık kullandığı enerjinin bir
yıllık geriye dönük olarak ödemesini taksitli olarak
sağladık ve bu anlamda sayaçları şu anda sağlam olarak
çalışmaktadır ve bunu da bilgilerinize sunmuş olalım.
Değerli
arkadaşlar, tabii, bu yatırımlar Kocaelide yapılıyor.
Bakın, 45 milyon liralık şu anda Kocaelide yatırım
yapıldı ve bunların içersinde Gebze, Kocaeli, Kocaelinin
şebeke yatırımları
Kocaeli merkezinde ilave olarak 8 MVAlık trafo yapılmıştır ve bu
yürüyüş yolunda -oraları iyi bilirsiniz- en az 4 tane trafo yer
altına yerleştirilerek oradaki yüzde 80, yüzde 90 kapasiteyle
çalışan trafolar, her an sigorta atan trafolar şu anda güçleri
yükseltilerek bu sıkıntıdan kurtarılmaktadır.
Ayrıca bütün şebeke orta gerilim olarak SCADA sistemiyle merkezî
olarak kontrol edilmektedir. Yani, siz Alo 186yı artık bundan sonra
aramayacaksınız, aramanıza da gerek kalmayacak çünkü herhangi
bir yerde trafo devre açmışsa bunu oradaki personel merkezî olarak
görecektir ve anında müdahalesini yapacaktır veya ekibi devreye
sokacaktır.
Bu lambalar konusuna gelince
Bakın, lambalar
konusunda, evet bir ara sıkıntı yaşadık ama bu
sıkıntıyı inanın ki çok kısa sürede
aştık. Şöyle ki: Çok verimsiz ve kullanımsız yerlerde
armatürlerin var olduğu görüldü ve şu anda düzenleme yapılarak,
armatür ekipleri de kurularak burada düzenli bir şekilde bu armatürler de
yapılmaktadır.
Ben, bu konuda
Kocaeli milletvekillerimizin muhtarlarla temas kurmasını hassaten
rica ediyorum, cumartesi günü de bekliyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ZEKİ AYGÜN
(Devamla) Buradan da tüm Kocaeli insanını selamlıyorum.(AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Aygün.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Kaplan.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Sayın Başkanım, konuşmacı
konuşmasının bir yerinde Gelip buradan hakaret etmesi kolay.
cümlesi kullandı. Düzeltmek istiyorum, yanlış bu.
BAŞKAN Ama
sonra da sözünü size yönelik olmadığını söyleyerek
düzeltti.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Burada bu konuyu açıklayan başka kimse var
mı?
BAŞKAN
Efendim?
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Burada başka, bu konuyu konuşan ve Hakaret eden
diyen kimse var mı?
BAŞKAN
Size yönelik olarak söylemedim, genel olarak söyledim. diye düzeltti ama siz
de bu hakareti yapmamıştınız zaten. Ama buyurunuz, kısa
bir söz size vereyim.
Buyurunuz
Sayın Kaplan.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplanın, Kocaeli Milletvekili Zeki
Aygünün şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, Sevgili Kocaeli Milletvekilimin açıklamalarının
üzerine söz aldım tekrar. Benim üslubumda, siyasi yaşamımda
kimseye, herhangi bir kuruma ve şahsa hakaret yoktur, böyle
olmadığını sizler de biliyorsunuz. Ancak, buraya
gelmişken Sayın Aygünün verdiği bilgiyle ilgili olarak,
kendisinin biraz önce bahsettiğim toplantıda bulunduğu ve o
toplantıda kendisinin söylediğinin basına
yansıyanını da sizinle paylaşmak istiyorum.
Sayın Aygün
diyor ki: Ben Hazine Müsteşarlığının genelgesini
doğru bulmuyorum. Bu genelgenin değişmesi için Ankarada
çalışmalara başladık, kanun değişikliği
yapacağız. Cami avlusunun ve dekoratif aydınlamanın
elektriğinin kesilmesi yanlıştır, sistemi
düzelteceğiz. SEDAŞ alınan kararları uyguluyor sadece,
çözüm adresi Ankaradır. Burada bu kurumu çok yıpratmayın,
Ankaraya ileteceğim, Başbakanımıza rapor edeceğim. Bu,
kendisinin ifadesi.
Bir başka
şeyi düzelteyim: SEDAŞ yetkililerinin, dört beş yıllık
elektrik faturalarının yanlış saat okumadan dolayı
kesildiğini, bu cezanın sadece son bir yıl içerisinde
alındığını ifade etmeleri, bunların bir
bağışı değil. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun
Müşteri Hizmetleri Yönetmeliğinin 20nci maddesinde, son bir
yılı kapsamak kaydıyla eğer abonenin herhangi bir suçu
yoksa taksitlendirmek kaydıyla kişiyle görüşülmesinden
bahsediliyor. Kimsenin böyle bir bağışı söz konusu
değil, bu nedenle söz aldım.
Sayın Aygün,
cumartesi günü sizinle beraber olacağım.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
ZEKİ AYGÜN
(Kocaeli) Sayın Başkanım
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.-
CHP Grubunun, Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan ve
arkadaşlarının Sakarya bölgesinin elektrik
dağıtımını yapan SEDAŞ'a ilişkin
iddiaların araştırılarak mağduriyetlerin giderilmesi
amacıyla 13/11/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması
önergesinin Genel Kurulun 27/11/2012 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
Lehte, Bursa Milletvekili Necati Özensoy.
Buyurunuz
Sayın Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu SEDAŞtaki elektrik
sayaçlarıyla ilgili problemlerin araştırılmasıyla
ilgili grup önerisi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, elektrik
faturaları vatandaşın eline ulaşana kadar, elektriğin
üretiminden başlayıp o sistematiğin birtakım
sıkıntılarıyla birlikte, yine o sayaçlar vesaire, bütün
bunları üst üste getirdiğimizde vatandaşı rahatsız
eden, hatta basına yansıyan birçok problem var, mahkemelere
başvurular var.
Dolayısıyla,
bu tür konuları burada, en azından, vatandaşın
problemlerini konuşmak, görüşmek fırsatı
doğduğunda ilgili bakanların da burada olmasında
aslında fayda var diye düşünüyorum ama Sayın Bakan herhâlde
Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu gensoruyla ilgili
çalışma yapıyor, onun için burada bulunamadı. Ama, bizim de
burada müspet, bu konularla alakalı müspet birtakım şeyler
söyleyebilme ihtimallerini göz önünde bulundurmalılar diye
düşünüyorum.
Tabii, bu
sayaçlar, sadece SEDAŞın bulunduğu bölgede değil,
Türkiyenin birçok bölgesinde sayaçların zamansız sökülmesi veya
ilgililere haber vermeden sökülüp takılması, sökülüp
takılmasından dolayı vatandaşlara birtakım yüklerin
binmesini hep biliyoruz, duyuyoruz. Ama vatandaşı rahatsız eden
en büyük problemlerden bir tanesi de, biraz önce bahsedildi kayıp
kaçaklar.
Şimdi,
Sayın Aygün burada konuşmasını yaptı,
ayrıldı zannediyorum. Şimdi, biraz önceki Cumhuriyet Halk
Partili konuşmacı kayıp kaçakların faturaya
yansımasından bahsederken aslında doğru bir şeyi ifade
etti. Çünkü 2008de TEDAŞ maliyet bazlı fiyatlandırmaya geçti
ancak bölgesel bazlı maliyetlendirmeye, fiyatlandırmaya geçmedi.
Dolayısıyla,
TEDAŞ, faturalara bu kayıp kaçakları bindirirken Türkiye
genelindeki kayıp kaçakların ortalamasını,
faturasını ödeyen herkese yüklüyor. İşte,
TEDAŞın bakın tablosu burada yani Türkiyenin herhangi bir
yerinde fatura ödeyen bir vatandaş yüzde 57,3üne gelecek şekilde
ancak elektrik parasını ödüyor. Onun üzerindeki bütün rakamlarda
Yani, 20 kuruşluk bir rakam 35,70 kuruşa çıkıyor. Yani
elektrik parası 20 kuruş ama nihai olarak ödediği rakam 35,70
kuruş. Bunun içerisinde de yine baktığımızda, biraz
önce kayıp kaçakların düştüğünden bahsetti Sayın
konuşmacı ama ne hikmetse bundan üç yıl önce 14,5lara kadar
düşmüştü kayıp kaçaklar ama özelleştirilen şirketlerin
de kayıp kaçakları dâhil olmak üzere bugün 18lere çıktı.
Bunun cevabını aslında, Enerji Bakanımız, Sayın
Bakan, sayın Enerji Bakanlığının yetkililerinin
vermesi lazım. Hem teknoloji gelişiyor hem dağıtım
şirketleri özelleşiyor ama kayıp kaçak her ne hikmetse 14,5dan
18e çıkıyor. Bu rakam, yine faturasını ödeyen
tüketicilerden alınmak üzere -burada ifade ettiğim gibi- faturalara
ilave ediliyor. Yani Kocaelide kaçakların sadece teknik kayıp
boyutuna indirilmesi oradaki insanların problemini çözmüyor veya
Türkiye'nin başka bir yerinde teknik kayıplara kadar, yüzde 5lere,
6lara kadar kayıpların indirilmesi oradaki vatandaşın
problemini çözmüyor. Dolayısıyla, Türkiye genelindeki kayıp
kaçakların bu anlamda indirilmesi yahut aslında bence şu anda,
hemen, acilen yapılması gereken, çok da mantıklı olan bir
şey var; o da bölgesel bazlı fiyatlandırmaya geçmek. Sayın
Bakana bütçede de sordum ve çözümünü de ifade etmeye çalıştım.
Bölgesel bazlı fiyatlandırmaya geçildiğinde bölgeler arası
fiyat farklılıkları oluşacağı endişesi var;
doğru, ancak oradaki o kayıp kaçakları burada kaçak elektrik
kullanmayanlara ödetmek yerine, devletin bence bunu sübvanse etmesinden yani
vatandaşın hiç suçu olmadığı hâlde ödediği bu
parayı devlet kontrol edemediği için, devlet bunu kontrol altına
alamadığı için devletin üzerine almasından daha
mantıklı bir şey yoktur diye düşünüyorum.
Tabii, bu
sayaçlarla ilgili olunca, aslında, yine, enerji koridoruna
baktığımızda, bu enerji koridorunun daha düzenli
çalışması için baktığımızda, şimdi,
oluşan akıllı sayaçlar, akıllı sistemler var.
Vatandaş, bakın, bu konuda çok fazla bilgi sahibi de değil.
Zaman zaman yine, akıllı sayaçlar alıp taktıran vatandaşlar,
bunları ilgili kurumları bilgilendirmedikleri için, yine saatlik
birtakım tüketimlere göre faturalarının geldiklerini
zannediyorlar. Oysa, bunu ilgili kurumlara bildirmeleri gerekiyor.
Bir de tabii,
Türkiye genelinde de bu akıllı sayaçlar takılıp yine bu
saatlik elektrik fiyatlandırmasına eğer geçilirse Türkiye'nin
elektrik projeksiyonuna da, üretimine de çok büyük faydaları
olacağı kanaatindeyim. Çünkü, bakın, elektrik
fiyatlarını yükselten nedenlerden bir tanesi de puant saatlerindeki
elektrik tüketiminin yüksek olması, dolayısıyla Türkiyenin
puant gücünün de bu anlamda elektriği karşılamakta
sıkıntı çektiğinden dolayı, özellikle PMUMda
fiyatların çok yukarılara çıkması ve aşağı
yukarı da PMUMdaki elektrik alışverişlerinin de neredeyse
yüzde 30lara çıkmasından dolayı, bu, elektrik
fiyatlarını da ciddi anlamda yukarıya çekmekte maliyetlerini.
Eğer vatandaşa bu akıllı sayaçları taktırabilip
ve hatta faturalarının da, bu anlamda puant saatleri
dışında kullandıkları elektriklerinin de, daha hesaplı
olabileceğini bir şekilde anlatabilirsek, dolayısıyla hem
elektrik tüketimindeki maliyetleri bu anlamda aşağıya
çekmiş oluruz hem de vatandaşa yansımasında da bir anlamda
iyilik etmiş oluruz diye düşünüyorum.
Dolayısıyla,
bakın, size PMUMdan TEDAŞın aldığı rakamlara
örnek olsun diye, 2009-2010daki rakamları şöyle kısaca
verirsek: Yine EÜAŞtan 15 kuruşa aldığı bir dönemde
PMUMdan aldığı fiyatın 23 kuruşa ulaştığını
yine TEDAŞın denetim raporlarında görüyoruz.
Dolayısıyla bütün bunlar harmanlandığında,
TEDAŞın fiyatları bu anlamda yukarıya çıkıyor.
Yine, burada,
TEDAŞın PMUMla ilgili bu fiyatların yukarı
çıkmasından kaynaklanan sıkıntıları, ciddi
anlamda raporların içerisinde yer alıyor.
Yine,
özelleşen firmalar, buralardan alınan artık fiyatların
maliyetlerinin yüksek olduğundan dolayı özel sektördeki ikili
anlaşmalarını iptal etmeye başladılar.
Şimdi,
elektrikle ilgili zamlar konusunda da
Maalesef artık elektrik gerçekten
vatandaşın elini çarpar hâle geldi. Her ne kadar Sayın Bakan
Bunu, rakamları da zannediyorum cuma günü daha net bir şekilde ortaya
koyarız. Ama, yine, bu Hükûmetin herhâlde siyasi birtakım
aldığı kararlarla 2007ye kadar elektrik fiyatlarını
sübvanse etmesiyle, ancak 2007den sonra, 15,81 kuruş olan 2007deki
elektrik fiyatlarının da bugün 35-36 kuruşlara kadar
çıkması yani yüzde 120, yüzde 130lara varan zamlarla birlikte
vatandaş, gerçekten hem bu kayıp kaçaklar, işte, elektrik
sayaçları, okuma paraları, vesaire, bu karmaşık faturalarla
birlikte ciddi anlamda bir sıkıntı içerisinde. Bence, bu
elektrik projeksiyonuyla alakalı, Türkiyenin enerji politikalarıyla
alakalı bir an önce bir araştırma komisyonunun kurulup,
muhalefetin de görüş ve düşüncelerini ama yapıcı olan
görüş ve düşüncelerini de dikkate alıp bu konunun daha da
sağlıklı bir zemine oturmasını
sağlamalıyız diye düşünüyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özensoy.
Aleyhte, Siirt
Milletvekili Afif Demirkıran.
Buyurunuz
Sayın Demirkıran. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AFİF
DEMİRKIRAN (Siirt) Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin SEDAŞ ile ilgili vermiş olduğu önerge
aleyhine söz almış bulunuyorum.
Şimdi, tabii
olayı SEDAŞın spesifik bir uygulaması olarak
incelediğimizde ayrı bir değerlendirme yapmak lazım.
Olayı Türkiyenin genel enerji politikaları açısından,
elektrik dağıtım hatlarının, şirketlerinin özelleştirilmesi
açısından değerlendirdiğimiz takdirde ayrı bir
bakış açısı oluşturmak gerekir. Tabii ki burada hiçbir
milletvekili, özelleştirilmiş olan, özel sektör tarafından
işletilmekte olan bir dağıtım alanında yapılan
yanlış uygulamalar var ise bu yanlış uygulamalarla ilgili
herhangi bir savunma yapmak durumunda değildir ne Kocaeli milletvekilleri
ne Sakarya ne SEDAŞ bölgesine düşen illerin milletvekilleri. Bizler
de hiçbir şekilde yanlış uygulamaların arkasında
olmayız ve özelleştirme yapıldığı zaman
şartname bellidir, nelere riayet edileceği bellidir,
vatandaşların haklarının ne olduğu bellidir ve o
haklarda herhangi bir şekilde bir eksiklik, bir zayi söz konusu
olduğu zaman, tabii ki bu haklarını ararlar ve TEDAŞ
devamlı bir denetim de yapmaktadır.
Ancak bu önergeye
esas olan olaya baktığımızda, mesela TOKİ
konutlarıyla ilgili arkadaşlarımız diyor ki: Tamam,
TOKİ konutlarından şu kadar çok işte, 670 tane-
hatalı sayaç çıkmış. Ben, Kocaeli Sanayi İl Müdürüyle
de görüştüm biraz önce, Evet efendim, doğrudur, bize gelen
sayaçların incelemesini yaptık, değerlendirmesini yaptık,
bu kadar çok sayaç hatalı
SEDAŞ bu sayaçları bilabedel
sayaçları takan şirkete değiştirtmiş, bu bir.
İkincisi, bir sayaç, on sene sonra Ölçüler ve Ayar Kanununa göre mutlaka bir
kalibrasyondan geçmesi gerekiyor. Maalesef Türkiyede birçok ilimizde birçok
sayaç böyle bir kalibrasyondan yılı dolduğu hâlde geçmemiş
bulunuyor. Mesela, SEDAŞ bölgesinde 1 milyon 420 bin abone var, bunun 1
milyon 100 bin tanesinin süresi on yılı geçmiş.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) TOKİ konutları 2007 yılında
yapılmış Sayın Vekilim.
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) - Ha, bunları değiştiriyorlar.
Şimdi, iki türlü yol var: Ya gidecek, kalibrasyonunu yapacak veyahut da
değiştirecek. Ne hikmetse, kalibrasyon ücreti daha yüksektir,
dolayısıyla insanlar değiştirmeyi tercih ediyorlar daha
modern, elektronik sayaçlarla. Dolayısıyla, doğrusu, eğer
zaman içinde Türkiyedeki bütün sayaçlar daha modern, elektronik, daha hassas
sayaçlarla değiştirilirse, hem kayıp kaçakla ilgili hem
verimlilikle ilgili çok daha iyi bir noktaya ülkenin elektrik sektörü
gelebilir. Zaten özelleştirdiğimiz zaman, özelleştirme
yapıldığında da amaç verimliliği artırmak, amaç
maliyetleri düşürmek, amaç özel sektöre yatırımı
yaptırmak, amaç kayıp kaçağı önlemek, amaç daha fazla
yatırım yaptırmak.
Şimdi,
SEDAŞ bölgesine baktığımız zaman, özelleştirmeden
önceki üç sene yani 2007-2010 arasında toplam 80 milyon TL civarında
bir yatırım yapılmış iken, sadece 2012
yılında 78 milyon liralık bir yatırım ve 2013
programında da 86 milyonluk bir yatırım söz konusu. Ha,
bunları yaptığımız zaman, tabii, devlet bütçesinden
bazı yükleri almaktır amaç. Özel sektör marifetiyle
yapılıyor. Diyeceksiniz ki: Yapıyor da ne oluyor? Tabii ki
daha sonra bunu, yapmış olduğu yatırımları daha
önce yapmış olduğu şartname gereği genel maliyetlerin
içine dâhil ediyor.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, tabii, 2002de biz iktidarı
devraldığımızda -biraz önce de ifade edildi- yüzde 25
civarında bir kayıp kaçak vardı ve bu yüzde 14lere kadar
düştü. En son bütçe konuşmasında Sayın Bakanın ifadesi
yüzde 16 küsurdur, biraz önce arkadaşlarımız burada söylediler.
Ancak bu bir gerçektir ki kayıp kaçak ciddi şekilde düşüyor. Ha,
bunun bir sebebi de özelleşmedir ama öte yandan, tabii ki kamu
kurumları da daha verimli, daha hassas çalışmalar
yapmaktadırlar. Hedefimiz 2015 yılında yüzde 10a
düşürmektir kayıp kaçağı.
Elektrik
fiyatlarıyla ilgili bir ifade kullanıldı. Daha fazla zaman
geçirmek istemiyorum doğrusu, çok yapacak işimiz var, sadece orada
bir iki rakamı sizinle paylaşıp ayrılacağım
kürsüden. Mesela 2002 yılında 0,16 TL/kilovatsaatti elektriğin
meskenlerdeki fiyatı, 2012de 0,355. Ama asgari ücretle bunu mukayese
ettiğiniz zaman, 2002 yılında asgari ücret ile 1.412 kilovatsaat
elektrik alma imkânı var iken, bu 2012 yılında 2.084 kilovatsaat
elektrik... Dolayısıyla, insanlarımızın
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Sayın Vekilim, dolaylı vergiyi de ilave etmeniz
gerekiyor yalnız.
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) Evet, elektrik fiyatları artmıştır
çünkü bu süreç içinde, on yılda petrol yüzde 260 artmıştır
ama buna mukabil sanayi elektriği sadece ve sadece yüzde 18
artmıştır. Yani çeşitli tedbirler ile biz
vatandaşımıza, özellikle sanayicimize ilave yük gelmemesi için
elimizden gelen bütün gayreti göstermekteyiz ve dar gelirli
vatandaşlarımızın alım gücünü artırarak daha
fazla alım yapabilmelerini sağlamak için gerekli tedbirleri
almaktayız. Ha, bu arada, tabii, kayıp
kaçağı düşürmek için çeşitli, başka tür tedbirleri
Mesela, 2002 yılında 42 bin kilometre iletim hattı varken
Türkiyede, bugün 50 bin kilometre iletim hattı var.
Dağıtım madem konumuz, 2002de 812 bin kilometre
dağıtım hattı varken -daha sonraki tabii ki
genişlemeler, yeni alanların açılması- 2012 itibarıyla
şu anda 1 milyon kilometre dağıtım hattımız
mevcuttur.
Dolayısıyla,
bu önergenin reddedilmesini ben şahsen talep ediyorum ve oyumu bu
şekilde kullanacağımı ifade ediyorum, grubumun da
görüşü bu şekildedir.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Demirkıran.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Sayın Köprülü, sisteme girmişsiniz, buyurunuz.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkanım, konuyla alakalı olduğu için
Elektrik
dağıtım şirketlerinin kamu hizmeti niteliği
vardır ve elektrik dağıtım şirketlerinin bu
niteliği özelleştirmeyle ortadan kalkmaz ancak bu
özelleştirmelerde kâr elde etmenin kamu hizmetinin önüne geçtiğini
açık olarak görüyoruz, vatandaş mağduriyetlerinin arttığını
görüyoruz. Bu bağlamda, aynı şekilde Trakyada da SEDAŞ
gibi TREDAŞ Elektrik Dağıtım Şirketi vardır.
TREDAŞ Elektrik Dağıtım Şirketinin özelleştirmeden
sonra birkaç ay içerisinde 8.113 tane sokak ve cadde
aydınlatmasını söktüğünü, devamında daha da ilginç
olarak- geçen hafta içerisinde Tekirdağın Malkara ilçesinde 25 tane
camide denetim yaparak ortalama 15 bin ila 20 bin Türk lirası camilere
ceza kestiğini görüyoruz. İbadethanelerin, vatandaşın
aydınlatmasının kamu hizmeti niteliği olması elektrik
dağıtım şirketlerince dikkate alınmamaktadır.
Bunu Genel Kurulun takdirine sunmak istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum, karar yeter
sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Sayıda tereddüt
doğmuştur. Bu nedenle elektronik olarak yapıyorum, iki dakika
süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar
yeter sayısı vardır, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi kabul
edilmemiştir.
Şimdi, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
daha sonra oylarınıza sunacağım.
4.- AK
PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun
çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 27 Kasım
2012 Salı günkü birleşiminde Kamu Başdenetçiliği seçiminin
yapılmasına ve birinci oylamada seçimin tamamlanamaması hâlinde
diğer oylamaların art arda aynı birleşimde yapılarak
seçimin tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam etmesine;
(11/25) esas numaralı Gensoru Önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 30
Kasım 2012 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
27/11/2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 27.11.2012 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantıda siyasi parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, İçtüzüğün 19uncu maddesi gereğince,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Mustafa
Elitaş
Kayseri
AK PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan 291, 349, 350, 355, 50, 49,
174, 176, 332 ve 334 sıra sayılı kanun
tasarılarının bu kısmın 6, 7, 8, 9, 15, 16, 17, 18, 19
ve 20nci sıralarına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;
Genel Kurulun 27 Kasım
2012 Salı günkü birleşiminde sözlü sorular görüşülmeyerek 6328
sayılı Kanunun 11inci ve geçici 1'inci maddeleri gereğince
Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
üyelerinden oluşan Karma Komisyonca bildirilen 3 aday arasından Kamu
Başdenetçiliği seçiminin yapılması, birinci oylamada
seçimin tamamlanamaması hâlinde diğer oylamaların art arda
aynı Birleşimde yapılarak seçimin bu Birleşimde tamamlanmasına
kadar çalışmalarına devam etmesi;
Genel Kurulun;
28 Kasım 2012
Çarşamba günkü birleşimde 337 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
29 Kasım 2012
Perşembe günkü birleşimde 342 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
Haftalık
çalışma günlerinin dışında 30 Kasım 2012 Cuma
günü saat 14:00'te toplanarak, bastırılarak dağıtılan
11/25 esas numaralı gensoru önergesinin 30 Kasım 2012 Cuma günkü
gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına
alınması ve Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 30
Kasım 2012 Cuma günkü Birleşiminde yapılması ve bu
birleşimde 11/25 esas numaralı gensoru önergesinin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam
etmesi;
04 Aralık 2012 Salı
günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesi;
04, 05 ve 06 Aralık 2012
Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde saat
24:00'e kadar;
Yukarıdaki
birleşimlerinde gece 24:00'te günlük programın tamamlanamaması
hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar;
Çalışmalarına
devam etmesi;
Önerilmiştir.
BAŞKAN
Lehte, İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Kaynarca.
TÜLAY KAYNARCA
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK
PARTİ grup önerisi lehine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu
saygıyla selamlarım.
Grup önerimizde
neleri öngörüyoruz, başlıklar hâlinde bunlara işaret
edeceğim.
Kanun
tasarılarının öne çekilmesi ilk gündem. Maliye
Bakanımız Sayın Şimşek ile Başbakan
Yardımcımız Sayın Ali Babacanın talepleri olan
uluslararası sözleşmelerin gündemin ön sıralarına
alınmasını öngörüyoruz.
Diğer grup
önerimiz, diğer konu başlığı da yine çalışma
saatlerimizle ilgili. Bugün gündemin bitimine kadar çalışmayı
öngörüyoruz. Yarın
-çarşamba- perşembe ve cuma günleri de 14.00 itibarıyla
başlayıp bitimine kadar çalışmayı öngörüyoruz.
Grup önerimizin
diğer bir konu başlığı da Enerji Bakanımızla
ilgili olan gensoruyla ilgili. Gensorunun da cuma günü görüşülmesini öneriyoruz.
Grup önerimizin
diğer başlığı da haftaya çalışma saatlerinin
programlanmasıyla ilgili. 4, 5 ve 6 Aralık tarihleri itibarıyla
saat 24.00e kadar çalışmanın yapılması ve birleşimlere
devam edilmesini öneriyoruz.
Yine grup
önerimizdeki hangi gün hangi tasarıların görüşüleceği
konusuna da işaret etmek istiyorum. Bugün itibarıyla Kamu
Denetçiliği Kurumu başdenetçi seçiminin gerçekleştirilmesini
öngörüyoruz. Çarşamba günü ise 337 sıra sayılı Sermaye
Piyasası Kanunu Tasarısının görüşülmesini önermekteyiz.
Bu tasarı temel kanun -biliyorsunuz- olarak görüşülecek ve 6 bölümde
159 maddeden oluşuyor. Perşembe günü ise 342 sıra
sayılı Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile Mahkeme
Kararlarının Geç veya Kısmen İcra Edilmesi ya da İcra
Edilmemesi Nedeniyle Tazminat Ödenmesine Dair Kanun Tasarısının
görüşülmesinin yapılmasını öngörüyoruz. Cuma günü ise
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Sayın Taner Yıldız
hakkında verilen gensoru önergesinin görüşülmesini öneriyoruz.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ grup önerimize desteğinizi diliyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kaynarca.
Aleyhte, Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaş. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Sarıbaş.
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çok değerli
milletvekilleri, tabii, Meclisimizin çalışması konusunda bir
sıkıntı yok, ancak bu konuda, gerçekten bu önerilerin hepsi tüm
grupların ortak anlayışı içerisinde, acaba ivedilikli mi,
doğru mu diye tartışmasının bence Meclisin ortak
kararı olmasında fayda var. Tabii, bununla ilgili olarak da, benim de
11 arkadaşımızla birlikte Çanakkalenin Çan ilçesinde ve yine
Bandırmada yaptığımız bir ziyaret ve kamudaki
incelemeler araştırma önergemizin içerisinde. Bunun da, ben, böyle
ivedilikli bir araştırmanın da gündeme girmesinden
yanaydım. Ancak görüyorum ki sadece AKP Grubu gündemi hazırlayıp
dikte ettirmenin dışında bir karar olmuyor ve bu anlamda da bu
önerinin karşısında söz almış bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu konuda da Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye Büyük
Millet Meclisindeki KİT Komisyonundan ve Enerji Komisyonundan bir heyetle 19-20
Kasım 2012 tarihinde Çan Termik Santrali ve kömür ocaklarına
yapmış olduğumuz ziyaret ve inceleme sonucunda, Çanakkale
ilçesinde faaliyet gösteren, Elektrik Üretim AŞ şirketine
bağlı, millî kuruluşumuz olan 18 Mart Çan Termik Santralinde 28
Ağustos 2012den beri ne yazık ki üretimin
yapılmadığını yerinde tespit ettik. Aradan geçen
üretimsiz üç aylık süre içerisinde ülkemizin elektrik üretiminin yüzde
1,5luk kısmını karşılayacak olan -üretim kapasitesini
karşılayacak olan- bu santralin üç ayda 63 milyon dolar ülke
ekonomisine zararını da göz önüne alacak olursak, bilerek ve
isteyerek üretimin yapılmaması ve dolayısıyla da ülkemizin
günlük yaklaşık 400 bin dolar zarara uğratılması
konusuna seyirci kalınması doğru değildir. Bunun için de
burada sizlere bu konuyu açmak isterim.
Değerli
arkadaşlarım, ülkemizin millî değerlerinden olan 18 Mart Çan
Termik Santrali, bölgemizde yüksek kükürt içeren 70 milyon ton linyit
rezervinin bulunması nedeniyle, bu bölge seçilerek elektrik enerji üretimi
amacıyla 1.600 dönümlük bir alana kurulmuş ve 2000 yılında
temeli atılarak 400 milyon dolara mal olmuştur. Ülkemizdeki elektrik
üretiminin yüzde 1,5unu karşılamaktadır. Buradaki teorik olarak
yüzde 48 oranındaki maksimum verimliliğin Çan Termik Santralinde
yüzde 49,5 olduğu görülmüştür.
Onun için de
burada özellikle Türkiyedeki enerji üretiminin fiyatları son
yıllarda göz önüne alındığında, elektrik
fiyatlarının artışına
baktığımızda, termik santrallerin, özellikle kendi
ürettiğimiz ve kendi ocaklarımızdan ürettiğimiz elektrik
santrallerinde 1 kilovatın maliyetinin 6-7 sent olduğunu biliyoruz.
Doğal gazdan
da elde ettiğimiz elektrik santrallerinde 1 kilovatın 14 ile 16 sent
arasında olduğu görülüyor.
Şimdi,
ülkemizde termik santrallerin, yerli kömürle çalışan santrallerin
şöyle bir payına bakmak gerekirse, 2000 yılında yüzde 27,5
iken, 2010 yılında yani on yıllık süreç içerisinde yüzde 17ye
düştüğünü görüyoruz. Yani dışa
bağımlılığımız artmış elektrik
üretiminde, özellikle yerli üretimimizin bu payda gittikçe düştüğünü
görüyoruz.
Doğal gazla
elektrik üretiminde 2008de yüzde 37 oranında üretim varken yine 2010 yılında
yüzde 46,5a çıktığını görüyoruz. Bir başka
deyişle, dışa
bağımlılığımızın
arttığını görüyoruz.
Yine ülkemizin 2010
yılındaki ithal ve doğal gaz elektrik üretimindeki payı
54,4 iken yerli kaynaklarla üretilen elektriğin payı ise yüzde
45,6da kalmıştır. Ülkemiz için bu kadar önemli tesis ne
yazık ki üç aydan beri elektrik enerjisi üretememektedir. Bu gidişle
ne zaman üreteceği de belli değildir.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, termik santralin bacasından zehirli
gaz ve tozların sızarak çevreyi kirlettiği ve insan sağlığını
tehdit ettiği yönünde hemşehrilerimin şikâyeti üzerine,
Kütahyada yaşanan çevre felaketini de örnek göstererek, 15 Ağustos
2012 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığının
yanıtlaması için soru önergesi vermiştim ve santralle ilgili
kaygılarımı dile getirmiştim. Tabii ki o tarihte santral
çalışıyordu. Tarafıma aradan iki buçuk ay geçtikten sonra
gelen cevapta 28 Ekim 2012 tarihinden itibaren bacadan herhangi bir
zararlı gaz emisyonu ve tozların çevreyi kirletmesi mümkün
değildir. deniyordu. Neden? dediğimizde de Çünkü Çan Termik
Santralinin 28 Ağustos 2012 tarihinden itibaren faaliyetine son
verildiğinden elektrik enerjisi üretmemektedir de ondan. deniyordu.
Peki, yaklaşık üç aydan beri, ülkemiz toplam üretiminde
yaklaşık yüzde 1,5 payı olan bu termik santral neden üretim
yapmıyordu? dediğimizde Efendim, kükürtdioksit
tutuşturulması için kömüre karıştırılan kireç
taşı elimizde kalmadığı için... Bahaneye bakın,
kireç taşı kalmadığı için, kireç taşını
temin eden firmayla sözleşmelerimiz bittiği içinmiş. 28
Ağustos 2012 tarihinden itibaren faaliyeti durdurulmuş. deniyor.
Değerli
arkadaşlar, insanın içi sızlıyor. Böylesine önemli ve çok
değerli bir tesis kireç taşı ihalesinin
yapılmamasından dolayı üç aydır kapalı
bırakılabilir mi? Bu anlamda hemen şunu söylemek istiyorum:
Burada birinci kez yapılan ihalede, üretimin, kireç ihalesinin
Gerçekten
orada bir tek firma var gittiğimizde, o tesisteki firma duruyor ve ihaleye
çıkarılıyor. 13 Aralık 2011 tarihinde yapılan ihale de
4734 sayılı Kanunun 16ncı maddesine göre iptal ediliyor. Yani
gerekçe, oradaki iptal ettiren firma Fernas şirketi ve orada olan tesis ve
Fernas şirketi iptal için gerekçesini sunuyor ve iptal kararı
alıyor.
Yine aynı
şekilde 28 Şubat 2012 tarihli kireç taşı alımı
ihalesi de yine 4734 sayılı Kanunun 5inci maddesine istinaden, gene
aynı firmanın şikâyeti üzerine, kendi üzerinde
kalmadığından, iptal ediliyor. 5inci maddeye bir
baktığınızda da göreceksiniz ki, ihalede bulunması
gereken kamu görevlilerinin orada yeteri kadar
bulunmadığını anlarsınız. Bu kadar basit olan ve
de önceden de kalmayacağı bilinen böyle basit bir teknik hatanın
da kamuda yapılmasının bir başka amaç
taşıdığını, mutlaka, zannediyorum.
Yine, bundan sonra
yapılacak ve son yapılacak ihale şartnamesinin sözleşmesine
de yine teknik anlamda yeni ilaveler yapılıyor ve bunun 27/12/2012
tarihinde yapılmasına karar veriliyor. Buradaki yeni teknik
şartnameye de baktığımızda, burada da yine o
firmanın üzerindeki teknik şartnamede ona uygun yapılabilecek
vasıfta ihaleye şartlar
konulmuş ve bu anlamda da sanki bu kadar önemli olan, üç ay içerisinde
kapalı olan bir ihalenin illa o şirkete firmaya verilmesi konusunda
ısrarcı olunduğu görülüyor.
Değerli arkadaşlarım,
burada üç ay boyunca bu kadar verimli olan bir ocağın termik
santralinin sadece bir firmanın oradaki kireç taşını
almasından dolayı çalıştırılmaması çok esef
vericidir. Biz Acaba Türkiyedeki diğer, başka yerlerdeki doğal
gazlardaki üretimden kaynaklanan alımdan mı doğuyor? diye
sorduğumuzda Bakanlığın da böyle bir cevap vermesi gene
enteresandır.
Türkiyenin başka
yerlerinde kireç alımıyla ilgili ihalelere
baktığımızda da, maalesef hiçbir kireç ihalesinin
alımlarının ertelenmediğini görüyoruz. Bunun için de
özellikle burada bu ihalenin bu şekilde yapılması ve ülkede
elektriği gerçekten, halkımızın pahalı bir
şekilde kullanması ve 11 kuruşa maliyet olurken, diğer
yandan da 14, 16 sente mal olan doğal gazdan alınması ve
özellikle dışa bağımlılığın gittikçe
arttırılması ve özelleştirmenin de gündemde olduğu
böyle bir ocağımızın verimli hâlde
çalıştırılmaması gerçekten kamu zararı
mıdır? Bence kamu zararıdır. Niye iyi yönetilmiyoruz? Niye
bu ocak
Aynı şekilde Sivas Kangalda da şu anda aynı
şekilde aynı ocak bundan dolayı
çalıştırılmamaktadır.
Değerli
arkadaşlar, gelin, bununla ilgili gündemimize alınacak
araştırma önergelerini bu hafta içerisinde koyalım ve
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
SARIBAŞ (Devamla)
kamu zararı olan bütün ihalelerin yapılmadığı
konuları beraber konuşalım.
Sevgi ve saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Sarıbaş.
Lehte, Bolu
Milletvekili Ali Ercoşkun.
Buyurunuz
Sayın Ercoşkun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ
ERCOŞKUN (Bolu) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Önergemiz
haklında lehte şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; bildiğiniz gibi önümüzdeki
günlerde bütçe görüşmeleri yakın zamanda başlayacak. Bütçe
görüşmelerinden önce piyasanın, bizlerin, birçok alanın
beklemiş olduğu bazı kanunlar var. Sermaye Piyasası Kanunu
bunlardan bir tanesi. Ondan sonra da gerçekleştirmemiz gereken, aciliyet
durumu olan birçok kanunu görüşmemiz gerekiyor. Cuma günü itibarıyla
da Sayın Enerji Bakanımız hakkında verilen gensoru
hakkında görüşme söz konusu olacak.
Ben önergemiz
lehinde oy kullanacağımı belirtiyorum; hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ercoşkun.
Aleyhte, Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır.
Buyurunuz
Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz
almış bulunuyorum. Öncelikle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, her
salı günü bunu yaşıyoruz, her defasında da
tekrarlıyoruz. Zannediyorum saat yediye de yaklaştık yani
yaklaşık dört saattir bu konuyu tartışıyoruz. Sebebi
şudur: Değerli arkadaşlar, yasama meclisinin, yani Türkiye Büyük
Millet Meclisinin iki temel görevi bulunmaktadır. Biri toplumun
ihtiyaçları, beklentileri doğrultusunda hukuk kurmak, kanun
çıkarmak, böylelikle ülke yönetiminin faydalı bir şekle
dönüşmesini temin etmek, birinci görevimiz bu ama ikinci görevimiz de
yasama olarak yürütmeyi denetlemek yani Hükûmeti denetlemek; bu, muhalefet
partilerinin temel görevi, milletçe verilmiş anayasal da bir görev.
Dolayısıyla, muhalefet partilerinin Hükûmeti denetleyebilmesi için
İç Tüzükte var olan imkânları siz getirdiğiniz
Danışma Kurulu, grup önerileriyle ortadan
kaldırırsanız, muhalefet partilerinin elinde bir tek imkân
kalıyor, o da grup önerisi vererek, daha önce vermiş oldukları araştırma
önergelerinin gündeme alınmasını talep ederek burada milletçe,
halkımızca önemli olan konuların birlikte müzakere edilmesini,
toplumun dikkatine sunulmasını temin etmek.
Dolayısıyla, muhalefet
partilerinin vermiş olduğu grup önerilerinin bahane gösterilerek,
mazeret gösterilerek, gerekçe gösterilerek burada iktidar grubunun sayısal
çoğunluğuna da güvenerek Genel Kurula bir dayatmada
bulunmasının size bir faydasının
olmadığını her hafta burada tekrarlıyoruz. Şimdi,
bir saat sözlü sorulara cevap verilmiş olsa bu sorunların
birçoğu bitecekti ama şimdi üç saat, dört saat birtakım
konuları burada tartışmaya mecbur kalıyorsunuz. Bence de
doğru oluyor, iyi oluyor çünkü değerli milletvekilleri, bizi izleyen
değerli vatandaşlarım, burada bugün muhalefet partilerinin
vermiş olduğu grup önerileriyle üç konuyu tartıştık:
Birincisi: Milliyetçi Hareket
Partisinin vermiş olduğu araştırma önergesinin gündeme
alınmasının konusu olan iş kazalarının ve meslek
hastalıklarının sebep ve sonuçlarının
araştırılmasını gündeme getirdik, üzerinde kırk
dakika konuştuk. Ne kadar da iyi oldu çünkü bugün ülkemizin çok önemli
sorunlarından biri iş kazalarıdır. Henüz daha
sıcağı kurumadı, Samsunda yaşanan ve hepimizi çok
derinden üzen o iş kazası, ona benzer
Ki dünyada üçüncü sıraya
yükselmişiz yani Nereden nereye? diye çok övündüğünüz hadisede,
iş kazalarında, nereden nereye gelindiği de ortada. E,
bunların sebep ve sonuçlarının, alınması gereken
tedbirlerin görüşülmesini talep ettik. Ne güzel burada kırk dakika,
her grup görüşünü de ifade ederek müzakere ettik. Bence faydalı olmuştur.
İkinci
getirilen husus: Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun getirmiş olduğu,
enerji dağıtımındaki usulsüzlüklerle ilgili. Gerçekten
bugün enerji, toplum hayatında, ülkemizin hayatında, ekonomik sosyal
hayatında çok önemli bir yeri var ve çok önemli de iddialar var bu konuda,
birtakım yolsuzlukların yapıldığıyla ilgili.
Gelin bir genel görüşme yapalım, yapmıyorsunuz. Gensoru
veriliyor -bu hafta cuma günü böyle bir gensoru müzakeresi var- gensoruyu da
Hükûmetinizi övmenin bir fırsatı olarak değerlendiriyorsunuz.
Rakamlara taklalar attırarak maalesef gerçekleri milletin gözünden
saklıyorsunuz.
Bir diğer
husus: Bir başka grubumuzun, Barış ve Demokrasi Partisinin
verdiği, Suriyede yaşanan hadiselerin, özellikle, hudut il ve
ilçelerimizdeki etkilerinin konuşulmasını temin ettik ki ne
kadar iyi oldu. İşte, yaşananlar var, 5 insanımız
hayatını kaybetti Akçakalede, yaşanması muhtemel olanlar
var, bunların birlikte müzakere edilmesinde çok yoğun bir fayda
olduğu kanaatindeyim.
Tekrar ediyorum:
Yasama Meclisinin yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin iki temel görevinden
biri olan denetim görevini muhalefetin elinden aldığınız
takdirde yani bir yol bulunuyor, İç Tüzüke dayalı olarak bir yol
bulunuyor, ve burada, bugün, bakınız, dört saatte hâlâ gündeme
geçemediniz.
Şimdi,
getirdiğiniz konulara da bir bakalım. Değerli iktidar partisi
milletvekilleri sizin dikkatinize sunuyorum, biz çalışırız
ama size reva görüleni siz anlamıyorsunuz. Bakın, bugün yine bir
karar aldık, bitime kadar çalışacağız, ne zaman
biterse. İkincisi, yarın yine bitime kadar
çalışacağız. Yine angarya dönemi başladı.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Rahat olun, anlaşırız.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Değil mi?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Erken biter.
MEHMET
ŞANNDIR (Devamla) - Yani Biz razıyız. diyorsunuz bu bitime
kadar çalışmaya ama bu milletvekillerine eziyet etmeye de
hakkınız yok.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Hayır, hayır
Bitimine kadar olmaz.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, bir şey
söyleyeceğim: Ayın 20sinde, geçen hafta bir Danışma Kurulu
kararı almışız. Gene iktidar partisi grubunun teklifiyle
burada kararlaştırdığımız, 20/11/2012 tarihli
26ncı Birleşimde aldığımız Danışma
Kurulu. Bu Danışma Kurulunda salı günü 15.00-20.00
çalışacaktık. Bugün karar alıyorsunuz Bitime kadar
çalışacağız
Yine, 5, 6, 12,
13, 19, 20, 26, 27 Aralık, önümüzdeki ayı bütünüyle
programlıyorsunuz ve diyorsunuz ki: 14.00-20.00 saatleri arasında
çalışacağız. Yani, böyle -kusura bakmayın-
değerli mesai arkadaşıma buradan bakarak söylüyorum, burnunuzun
ucunu görmüyorsunuz, burnunuzun ucunu bile görmüyorsunuz. Yani, Türkiyeyi size
emanet eden milletimin dikkatine sunuyorum.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Şandır, o, çerçeve bir
öneridir.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Sayın Grup Başkan Vekili, sizi milletime şikâyet
ediyorum. Bir haftayı bile planlayamıyorsunuz. Biliyorsunuz ki
önümüzdeki haftadan sonra bütçe görüşmeleri başlayacak. Bütçe
görüşmelerini saat sekizde bitireceğiz. diye bir kayıt
koymanız, bununla ilgili Genel Kurulda bir karar almanız olacak
iş değil, olacak iş değil Sayın Canikli.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Tabii ki bütçeyi ayrıca getireceğiz
Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - Olacak iş değil!
Dolayısıyla,
bakınız, her defasında burada, böyle, milletin aklıyla alay
ediyorsunuz. Bunu doğru dürüst tanzim etmek mümkün. Geçen hafta, bugün
saat 20.00ye kadar değil, işte, bitime kadar çalışacağınızı
öngörmeniz lazımdı maalesef öngöremiyorsunuz.
Bugün
getirdiğiniz konuya bakınız: Yüz elli dokuz madde, SPK, önemli
bir kanun. Yirmi yıldan bu yana değiştirilmemiş. Ekonomik
hayat veya işte Türk Ceza Kanununda, Ticaret ve Borçlar Kanununda
yapılan değişiklere paralel birtakım değişiklerin
yapılması lazım. Yüz elli dokuz madde, altı bölüm. Bugün
Danışma Kurulunda Sayın Elitaş diyor ki: Bir günde
bitireceğiz. Değerli milletvekilleri, yüz elli dokuz madde,
altı bölüm bir günde bitecek! Biter mi Sayın Bakan? Bitmez. Yani, beş yüz kelimelik
gerekçeli önergeleri okuyarak siz ancak bir bölümü ya bitirirsiniz ya
bitiremezsiniz.
Şimdi
Uzlaşmayı arayalım. diyorsunuz, eyvallah, ancak
uzlaşmayı buraya gelmeden önce aramanız lazım. Bu
eksikliğin farkına vararak Sayın Bakan yarın saat birde
bizi toplantıya çağırıyor, işte Komisyonda
yapılan uzlaşmayı kanunun görüşmelerine başlamadan bir
saat önce yapalım. diyor. Bunu da bir kazanç görüyoruz ama bunu daha önce
yapsanız. Bu kadar önemli bir kanun.
Bu kanunun
gerekçesini okudunuz mu sayın milletvekilleri? Bir manifesto gibi
gerçekten çok güzel hazırlanmış, işte sermaye
piyasasının önemi, gelişimi konusunda, dünyadaki örnekleri
konusunda çok güzel bir gerekçe ortaya konmuş ve bu gerekçeler üzerinde
komisyonda bir müzakere yapılsa, gruplar arasında bir müzakere
yapılsa, bir ortak metin çıksa.
Değerli
milletvekilleri, burada hukuk kuruyoruz, hukuk. Kurduğumuz hukukla ülkenin
yönetimini adaletli, etkin, verimli yapmak mecburiyetindeyiz ama bunu birlikte
kurmamız lazım. Böyle Ben yaptım oldu. derseniz
Burada yarın
göreceğiz, birçok önergeyi siz vereceksiniz, yine itiş
kakış, bir sürü problem.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlar, yine milletin zamanından
çaldığınızı hatırlatmak istiyorum. Maalesef, çok
önemli, çıkartılması gereken konularda muhalefetle uzlaşma
aramadan, birlikte tartışmadan, müzakere etmeden
Burada müzakere
ediyoruz, müzakere birlikte yapılır, zaten ismi bilişim..
Bunları gereğince yapmaz da Bizim sayısal
çoğunluğumuz var, parmakların ucu her şeye karar verir.
derseniz
Ki ben o parmakların geçen oturumların birinde
kirlendiği de kanaatindeyim. Burada bir hakareti parmaklarınızla
akladınız, o güzel parmaklarınızı kirlettiniz. Bu
parmaklarla siz burada Biz istersek yaparız. demenizin çok fazla
faydası ve doğru olmayacağı kanaatindeyim.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) O irade arkadaşlarımızın,
nasıl isterlerse öyle kullanırlar; tertemizdir o, milletin iradesi
tertemizdir.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Dolayısıyla, Sayın Canikli, belirlediğiniz
gündemi değiştirmek imkânına sahip değilsiniz çünkü bütçe
geliyor, bütçe görüşmelerinin kendi seyri var, ona müdahale
etmeyeceğiniz için zannediyorum bundan sonra bir Danışma Kurulu
bir tane daha getirmek durumunda kalıyorsunuz.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Tabii, gelecek. Mecbur yani, her seferinde
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - Hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Şandır.
III.- Y O K L A M A
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, yoklama istiyoruz,
yoklama talebimiz var.
BAŞKAN
Yoklama talebi
Sayın
Hamzaçebi, Sayın Aslanoğlu, Sayın Öğüt, Sayın
Ağbaba, Sayın Tanal, Sayın Eryılmaz, Sayın Özkan,
Sayın Özel, Sayın Öner, Sayın Dinçer, Sayın Acar,
Sayın Atıcı, Sayın Kaplan, Sayın Genç, Sayın
Sarıbaş, Sayın Havutça, Sayın Cihaner, Sayın
Serindağ, Sayın Onur, Sayın Öz.
İki dakika
süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.- AK
PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun
çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 27
Kasım 2012 Salı günkü birleşiminde Kamu Başdenetçiliği
seçiminin yapılmasına ve birinci oylamada seçimin tamamlanamaması
hâlinde diğer oylamaların art arda aynı birleşimde
yapılarak seçimin tamamlanmasına kadar çalışmalarına
devam etmesine; (11/25) esas numaralı Gensoru Önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin
Genel Kurulun 30 Kasım 2012 Cuma günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmiştir.
Şimdi,
İç Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme
alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve daha
sonra oylarınıza sunacağım:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
D)
Önergeler
1.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, (2/401) esas numaralı,
Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/79)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2/401
Esas Numaralı Kanun Teklifim 45 gün içinde komisyonda
görüşülmediğinden iç tüzüğün 37. Maddesi gereğince
doğrudan gündeme alınması konusunda gereğinin
yapılmasını saygılarımla arz ederim. 17.05.2012
Mahmut
Tanal
İstanbul
BAŞKAN
Teklif sahibi olarak İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, biraz sessiz olalım lütfen.
Buyurunuz
Sayın Tanal.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinize saygılarımı sunuyorum.
Kanun
teklifinin özü şu değerli milletvekilleri: Şu anda ülkemizde 70
bin hasta diyaliz tedavisi görüyor, bunun 21 bini acilen organ bekliyor.
Araçların nasıl bir yedek parçası varsa insanoğlunun yedek
parçasını üreten bir mekanizma veya bir fabrika yok. Onun için, organ
nakli tanımına baktığımız zaman, organ veya doku
nakli, bir bağışlayıcıdan bir alıcıya
iyileştirme amacıyla doku veya organların nakledilmesi
anlamına geliyor.
Ülkemizde
organ ve doku nakliyle ilgili, gerçekten bu işte emek sarf eden, emekleri
inkâr edilmeyen, bu konuda devrim yapan, şu anda Silivri
zindanlarında tutuklu bulunan Profesör Doktor Mehmet Haberal ülkemizde ilk
başarılı organ naklini gerçekleştirmiş bir bilim
adamıdır.
Sayın Haberal
organ nakliyle ilgili bu çalışmasını yaparken, aynı
zamanda ülkemizde mevzuatın hazırlanması açısından da
büyük bir emek sarf etmiş, o dönemde üniversiteyle yasama organı
arasında büyük bir mekik dokumuştur ve organ ve doku nakliyle ilgili
yasa ülkemizde 1979 yılında Sayın Haberalın büyük
katkı ve emekleriyle yasalaşmış olan bir kanundur. Bu
anlamda buradan, emeği geçen Sayın Haberala selam ve
saygılarımızı yolluyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, ülkemizde, tabii bu organ nakliyle ilgili diğer
ülkelerdeki hukuksal düzenlemelerin bizimkiyle farkı nedir? Ülkemizde 20
bin organ bekleyen insan var, ancak
Peki, bu organ naklini nereden temin
edebiliriz? Ya canlı vericiden alınabilir veyahut da kadavra
dediğimiz, ölüden alınabilir. Ülkemizde, takdir edersiniz sürekli bir
organ mafyası var; organ mafyasının tamamı canlı
vericilerden organ almaktadır. Bunun önüne geçmenin tek bir yolu varsa,
organın kadavradan alınması gerekir. Dünyada ve ülkemizde
kadavrada organ mafyasının yaşandığı herhangi bir
vaka yoktur. Bu anlamda, eğer biz gerçekten organ bekleyen
vatandaşlarımıza organ temin etmek istiyorsak mevcut olan
sistemde bir aksaklık var yani sürekli bir organ temin edemiyoruz. Peki,
bunun yolu nedir? Benim tüm milletvekillerinden istirhamım şu: Ben de
sizler gibi bir milletvekiliyim. Size göstermiş olduğum bu kart,
mevcut olan organlarımın tamamını
bağışlamış durumdayım. Bunun sebebi nedir? Sebebi
şu: Çünkü organ üretilemiyor. Organın üretilme imkânı
olmayacağına göre, bir toprak olarak eriyip gideceğine göre, bir
insanın hayatını yaşatmak gerçekten çok önemli, kutsal ve
alkışlanacak olan bir eylemdir. Bu anlamda, tüm milletvekillerini
organ bağışına davet ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Peki, değerli
arkadaşlar, şunu söyleyebilirsiniz: Evet, organ
bağışlamanın önünde herhangi bir hukuksal veya dinî bir
engel var mıdır? Dinî anlamda da bir engel yoktur. Ne açıdan
dinî anlamda bir engel yoktur? 1980 yılında, 396 sayılı,
Diyanet İşleri Başkanlığının vermiş
olduğu yazı uyarınca bunun dinen bir mahzurunun
olmadığını; ayrıca, Maide Suresinin 32nci ayetinde
Kim, bir kimseye hayat verirse, onun sanki bütün insanlara hayat vermişçesine
sevap kazanacağını
Bu anlamda, dinen de bir engel yoktur.
Peki, diğer
ülkeler bu organ eksikliğini, sıkıntısını
nasıl gideriyorlar? Önümüzde iki örnek var: Belçika örneği var,
İspanya örneği var. Belçika ve İspanya örneğinde şu
deniliyor: Eğer kişi on sekiz yaşındaysa, mümeyyizse, temyiz
kudretine sahipse, söylediği, yaptığı işlemin eylem ve
sonuçlarını anlayabiliyor ise, öldükten sonra organının
alınmasını yasaklamamışsa, bu, serbest anlamına
gelir. Yani varsayılı izin anlamına, irade anlamına gelir.
Bu anlamda,
gerçekten bu çok önemli bir eksikliktir. Mevzuatımızda bu
eksikliği bu şekilde gidermiş olacağız. 20 bin
insanın organ beklemesi demek, bir ilçemizin nüfusu kadardır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla)
70 bin insanın diyalize girmesi demek, bir ilimizin nüfusu
kadardır.
Onun için, siyaset
kurumuna düşen görev, bu çözüm bekleyen sorun için bu yasayı
çıkarmak lazım. Bunun için hepinizin destek vermesini umar,
saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Tanal.
Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; organ
bağışını kolaylaştırmak üzere
verdiğimiz yasa teklifi üzerine şahsım adına söz
almış bulunuyorum. İnsan yaşamına değer veren ve
sağlığı kâr edilmesi gereken bir sektör olarak görmeyen bütün milletvekillerini saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, bugün
ülkemizde binlerce insan organ nakli için sıra bekliyor. Biraz kendi
yakınlarınızı düşünecek olursanız, eminim, bu
yüce Meclis çatısı altında bulunan milletvekillerinin bir
kısmının çok yakınları da bu dertten muzdariptir.
Hatta daha ileri giderek şunu söyleyebilirim ki bir hekim olarak: Hepimiz,
yarın, bakın yarın bir
organa ihtiyaç duyabiliriz. Yani, eğer dikkate alırsanız
çıkaracağımız bu yasa hem sizleri hem
yakınlarınızı, sevdiklerinizi, hepimizi sevince
boğabilir.
Ben acaba Bu konuyu hiç
düşündünüz mü? diye merak ediyorum. İçinizde hekim milletvekili
arkadaşlarım var, onlar da hastanelerde ömürlerini geçirdiler. Organ
nakli için sıra beklemenin ne demek olduğunu acaba hiç onlarla
konuştunuz mu? Organ geldiğinde o insanın gözündeki
pırıltıyı hiç gördünüz mü? Uzun süre bekleyip de organ
bulamadığında sönen hayallere hiç tanık oldunuz mu
değerli arkadaşlar? Eğer içinizde hekim yok ise eminim ki
tanık olmamıştır ama içinizde hekim arkadaşlarım
var, onlar tanık olmuştur tıpkı benim tanık
olduğum gibi, hem de defalarca.
Peki, Türkiyede organ ve doku nakli
yapılmakta mıdır? Evet, yapılmaktadır hem de büyük bir
başarıyla. Peki, hasta çok mudur? Binlerce hastamız var. Peki,
nakil yapan doktor var mıdır? Çok başarılı doktorlarımız
var. Peki, eksik olan ne? Eksik olan organdır. 10 binlerce diyaliz
hastası her gün makinelere taşınıyor ve 10 binlerce hasta
artık bu yaşamdan nefret ediyor.
Bakın, yürürlükte olan Yasaya
göre, aklı başında olan, farik, mümeyyiz olan on sekiz
yaşın üstündeki herkes isterse organlarını
bağışlayabiliyor ama aniden bir trafik kazası geçiren bir
insan bilicini yitirdiğinde o insanın ailesinin izin vermesi
gerekiyor. Bugün Türkiyede beyin ölümü nedeniyle tedavi edilen, edilmeye
çalışılan insanlardan organ istendiğinde ailelerin sadece ve sadece yüzde 24ü Evet. diyor, yüzde 76sı
Hayır. diyor. Biz de diyoruz ki: Gelin, bu kadar, binlerce insanın
derdine derman olalım, organ verilmesi için eğer herhangi bir insan
aksini beyan etmemişse yani Benim organlarıma dokunmayın, ben
organlarımla gömülmek istiyorum. dememiş ise ve bu kişide beyin
ölümü gelişmişse bunun organlarını yakınlarına
sormadan alalım ve ihtiyaç sahiplerine verelim. Bu şekilde,
inanın hem organ mafyasının önüne geçmiş olacağız
hem organ ticaretinin önüne geçmiş olacağız hem organ nakli
yaptırmak için 100 binlerce lira para harcayıp yurt
dışına giden insanlarımıza bu engeli ortadan
kaldıracağız ve bu insanlara bir umut
ışığı olacağız, bu gerçekten dikkate
alınması gereken konu.
Peki, siz para
işlerini de çok dikkatle takip edersiniz ülkenin yüksek menfaatleri için.
Bir küçük rakam vereyim size: Sadece diyaliz malzemesi için 1 milyar avro para
ödemişiz, 1 milyar avro. Eğer o böbrekleri alabilseydik ve bu
insanları kurtarabilseydik bu kadar para hiçbir şekilde harcamayacaktık
değerli arkadaşlarım.
Peki,
Sağlık Bakanlığı on yıldır
uyguladığı Sağlıkta Dönüşüm Programıyla bu
derde derman oldu mu? Hayır. Niye? Çünkü bu iş çok fazla
doğrudan kâr getiren bir iş değil. Acaba daha kaç on yıl
geçecek bu derde derman olabilmek için?
O yüzden
Sayın Sağlık Bakanının da -burada bulunuyor, Genel
Kurulun içerisinde- kalkıp bu yasaya Evet. demesini bekliyorum; hem bir
hekim olarak hem de bir insan olarak hem de sağlığı yöneten
kişi olarak kalkıp bu yasaya Evet. demesini istiyorum çünkü Evet.
demek de zorundadır. Bir on yılda yapamadığını
şimdi yapabilir diye düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, rakamlara baktığımızda, Avrupada
canlıdan yapılan nakillerde birinciyiz, çok iyi potansiyelimiz var
ama kadavradan yapılan nakillerde sonuncuyuz. Diyorum ki: Eğer bu
yasaya Hayır. derseniz bir gün belki vicdan nakli olur, o hayır
diyenlere de vicdan nakli yaparız.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, saat 20.00ye kadar ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.58
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.02
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29uncu
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan
BAŞKAN -
Buyurunuz efendim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Şimdi, sanıyorum, gündem gereği
kamu denetçiliğinin seçimine geçeceğiz. Kamu denetçisi seçimine
geçmeden önce bir konuyu Genel Kurulun ve sizin dikkatinize sunmak istiyorum ve
bu çerçevede bir usul tartışması açmak istiyorum.
Kamu denetçisi
seçimi ve kamu başdenetçisi seçimine ilişkin olarak Dilekçe Komisyonu
üyeleriyle İnsan Hakları Komisyonu üyelerinden oluşan Karma
Komisyonun daha evvel gerçekleştirmiş olduğu toplantılar,
kamu denetçisi ve kamu başdenetçisi seçiminde bir demokraside
aranması gereken kuralların gerisinde kalarak
yapılmıştır. Bu seçimin İç Tüzüke uygun olarak
yapıldığı söylenebilir ama yapılan seçimler, oradan
Genel Kurula intikal eden sonuçlar bir demokraside kamu denetçisi veya kamu
baş denetçisi seçiminde aranması gereken nitelikli çoğunluk
aranmadan yapılmıştır. Bu nedenle izninizle bu konuyu usul
tartışması çerçevesinde Meclis kürsüsünden dile getirmek
istiyorum efendim.
BAŞKAN
Buyurun efendim.
YAHYA AKMAN
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, bir açıklama
yapmadınız ki, hangi tutum?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Belki lehte konuşmak isteyen olursa, o da
olabilir tabii.
BAŞKAN Siz
buyurun aleyhte. Tutumum hakkında aleyhte konuşmak
arzusundasınız.
Buyurunuz.
X.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
Dilekçe Komisyonu ile İnsan Hakları Komisyonu üyelerinden oluşan
Karma Komisyonun nitelikli çoğunluğu dikkate almadan adayları
belirlemesi ve Genel Kurula intikal eden bu sonuçlara göre Kamu
Başdenetçiliği seçimi yapılmasının usule uygun olup
olmadığı hakkında
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kamu başdenetçisi ve kamu denetçiliğine ilişkin
kanun 14 Haziran 2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
kabul edilmiş ve daha sonra yayınlanarak yürürlüğe
girmiştir. Bütün demokrasilerde, bütün hukuk devletlerinde vatandaşların,
bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin idareye yani hükûmetlere
karşı korunması ve güvence altına alınması çok
temel bir özelliktir. Demokratik toplumların temel özelliği, bireyin
hak ve özgürlüklerinin devlete karşı, idareye karşı güvence
altına alınmasıdır. Hukuk devletlerinde, demokrasilerde
esas olan tabii ki idarenin, hükûmetin uygulamalarının yargı
tarafından denetlenmesidir ancak yargı tarafından yapılan
denetimde zaman zaman birey açısından sorun olabilen bazı
hususlar ortaya çıkabilmektedir. Yargı belli bir süreyi
gerektirmektedir. Bir vatandaş hükûmetin, bir devlet dairesinin, bir
belediyenin herhangi bir işlemine karşı yargı yoluna
başvurduğu zaman çok uzun bir süreyi göze alması gerekmektedir.
Yine, ikinci
olarak, yargıya başvurmak bir maliyet gerektirmektedir. Dava açmak
bir para ödemeyi, bir harç ödemesini gerektirmektedir. Bütün
vatandaşlarımız bu harcı ödeyebilecek durumda değildir
veya idarenin, devlet memurunun yaptığı işlem nedeniyle o
davayı açıp açmamak da o maliyet unsuru nedeniyle, harcın
yüksekliği nedeniyle tereddüt edebilmektedir ve bu nedenle davadan
vazgeçebilmektedir.
Yine, dava açmak,
belli biçimsel koşulları gerektirir. Gerekçenin bir şekli
vardır, bu şekle uygun hareket edeceksiniz, avukat
tutacaksınız
Bütün bunlar zaman, maliyet gibi unsurlar nedeniyle
dava yolu bütün demokrasilerde, gelişmiş demokrasilerde dahi her
zaman için vatandaşların başvurduğu bir yol
olmayabilmektedir. O nedenle demokrasiler, bireyin hak ve özgürlüklerine önem
veren demokrasiler bunun dışında bir etkin denetim yöntemini de
kendi anayasal sistemlerine, yönetim sistemlerine dâhil etmişlerdir, bu da
o ülkelerdeki adıyla ombudsmanlık, Türkiye'deki adıyla kamu
denetçiliğidir.
Kamu
denetçiliği kurumu çok önemli bir kurumdur. Vatandaşın idarenin
işlemleri nedeniyle, eylemleri nedeniyle, davranışları
nedeniyle yargıya başvurması hâlinde yargının
verdiği karara idarenin uyma zorunluluğu var iken idareyi bir
dilekçeyle kamu denetçisine şikâyet ederse vatandaş, kamu
denetçisinin verdiği karara idarenin uyma zorunluluğu yoktur. Kanun,
bu şekilde, kanun yanlış değil, eksik de değil. Bütün
ülkelerde uygulama nasılsa bu bizim kanunumuz da aynı modeli esas
almıştır, kamu denetçisinin vereceği karar idare için,
devlet daireleri için bir tavsiye kararı niteliğindedir.
Peki, kamu
denetçisinin kararı, tavsiye kararı niteliğindeyse, idare uymak
zorunda değilse, bu nasıl etkin bir denetim sağlayacaktır?
Etkin denetim sağlayabilmesi için kamu denetçisinin, kamu
başdenetçisinin bu kurumun, bütün politikalardan, hükûmet
uygulamalarından hatta, Türkiye Büyük Millet Meclisinden dahi
bağımsız olarak konumlandırılması gerekir, bu
yapılırsa ancak başarılı olabilir. Ancak yasa bu
şekilde çıkmamıştır. Yasa, iktidar partisinin,
Parlamentoda çoğunluğa sahip olan iktidar partisinin
yapacağı seçimle kamu denetçisini ve kamu başdenetçisini
belirleyebilme imkânını getirmiştir, bu
yanlıştır.
Kanundaki bu
eksikliği Komisyonda giderebilmek amacıyla Dilekçe ve İnsan
Hakları Komisyonu üyelerimiz Belli bir uzlaşıyla kamu
denetçilerini seçelim. yönündeki bir öneriyi ortaya koymuşlardır.
Ancak, iktidar partisi çoğunluğuna güvenerek Bizim buna
ihtiyacımız yok. demiştir ve o çerçevede bugün kamu
başdenetçisi seçimi de buraya gelmiştir.
Şimdi, bir
kamu başdenetçisi seçimi yapılacaktır. Buradan çıkacak olan
kişinin güvenilir, bütün kamuoyunun itibarına sahip bir kişi
olabilmesi için tartışmalardan uzak bir kişinin seçilmiş
olması gerekir. Ancak, hükûmetin kendi çoğunluğuna dayanarak bu
seçimi gerçekleştirme arzusu...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkürler.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Sözlerimi toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Tamam, son cümlenizi de alalım.
Buyurunuz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hükûmetin veya
iktidar partisinin bu yöndeki arzusu, kamu başdenetçisinin seçimini
baştan gölgelemiştir. Biz böyle bir seçimin doğru
olmadığını düşünüyoruz. Kamu denetçisi seçiminde bu
nedenle, Karma Komisyondaki ilk toplantılara katılmış
olmakla birlikte, daha sonra arkadaşlarımız o seçime
katılamamışlardır. Aynı tutumun burada da devam etmesi
hâlinde, bu seçime de iştirak edemeyeceğimizi burada bildiriyorum.
Kamu
başdenetçisi seçilecek olan kişiye de buradan bir tavsiyede bulunmak
istiyorum: Gerçekten başarılı bir icraatta bulunmak istiyorsa,
hükûmet çoğunluğunun, iktidar partisi çoğunluğunun
kendisini seçmiş olması gerçeğini bir kenara atması
gerekir, ancak o takdirde bağımsız olabilecektir, tarafsız
olabilecektir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Hamzaçebi.
Lehte, Kayseri
Milletvekili Sayın Elitaş.
Buyurunuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kamu
Denetçiliği Kanunu geçtiğimiz yasama yılı Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunda yasalaştı ve gerçekleşti. Türkiye
Büyük Millet Meclisi tatile girdiğinden dolayı bu haziran
ayında, temmuz ayında yapılması gereken seçim yapılamadı.
Kanunda zaten
gerekli düzenlemeler mevcut. Karma Komisyon, bu konuyla ilgili kendisine
müracaat edenlerin üzerinde bir mutabakata vardı ve kanundaki istenen
çoğunluk çerçevesinde 3 adayı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulu tarafından seçilmek üzere değerli üyelerin bilgisine sundu.
Biraz sonraki yapacağımız gizli oylama içerisinde bu 3 aday
içerisinden değerli milletvekillerimiz kimleri tercih ederse, gizli oylama
şeklinde yapılacak bir seçimle bu neticelenmiş olacak. Yani
bunun bu şekilde olması, kanundaki usullere ve esaslara uygun bir
şekilde değerlendirilmesi Burada, bu şekilde yapılamaz.
diye iddia etmek, kanaatimce ne Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğüne
ne de şu andaki Meclis Başkanlık Divanının tutumuyla
ilgili bir usul tartışmasını açacak bir durum değil.
Çünkü Karma Komisyon, bu konuyla ilgili görüşlerini beyan etmiş,
sonuçlarını Meclis Başkanlığına iletmiş ve
Meclis Başkanlığı da bunun hangi usul ve esaslar
çerçevesinde ne zaman yapılacağıyla ilgili görüşlerini
gündemine almış ve Türkiye Büyük Millet Meclisi de bugün, kamu
denetçisi, başdenetçiyi seçmek üzere biraz sonra oylamaya geçecek.
Yapılan
usulün, yapılan çalışmanın Türkiye Büyük Millet Meclisinin
usullerine aykırı bir durum ortaya
çıkarmadığını ifade ediyorum. Meclis
Başkanının biraz önce aldığımız karar
çerçevesince ki, AK PARTİ Grubunun aldığı grup önerisinde
de bugün turların arka arkaya devam etmesi ve neticelendirmesi
şeklinde. Kanunda yazılan bir uygulamanın bugün icraata
geçmesiyle ilgili bir düzenlemedir. Meclis Başkanlık
Divanının bu konuda yapacağı herhangi bir durum söz konusu
olmadığından dolayı seçimlere geçilmesinin doğru
olacağı kanaatindeyiz.
Bu görüşlerle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sarılarında
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz, Sayın Elitaş.
Aleyhte, Manisa
Milletvekili Özgür Özel.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Efendim, yazılı olarak da verdim Sezgin Tanrıkuluna
devrediyorum efendim.
BAŞKAN Öyle
mi?
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Evet, efendim.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Tanrıkulu. (CHP sıralarında alkışlar)
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gerçekten ombudsmanlık, Kamu denetçiliği çok önemli
bir kurum, Türkiyeye getirilmiş olması da çok önemli ancak bu
getiriliş biçimi hem yasanın kendisi hem de getiriliş biçimi
şimdiden çok ağır bedellere gebe.
Şimdi, burada
biraz sonra seçim yapacaksınız. Seçimle ilgili olarak,
seçeceğiniz muhtemel adayla ilgili olarak çok ciddi iddialar var. Ben
Hrant Dink davasından müdahil avukatlardan birisiydim. O davada Hrant
Dinki ölüm sürecine götüren sürecin, bir yargı süreciyle
başladığını da biliyorum, bir mahkûmiyet süreciyle
başladığını biliyorum ve o mahkumiyet sürecine
katkısı olmuşlardan birisi, biraz sonra burada bu yüce Meclisin
önüne kamu denetçisi adayı olarak gelecek. Tek başına bu bile bu
seçimi gölgelemektedir. Kamu vicdanında bu kadar ağır yara
edinmiş ve büyük bir travma yaratmış bir olayın sürecinde
negatif katkısı olan bir adayın, bütün Türkiye bakımından
kamu denetçisi olabilecek olması, gerçekten üzerinde çok düşünmemiz
gereken bir olaydır.
Bunu
başarılı bir biçimde yapabilirdik, yasanın kendisini
nitelikli bir çoğunluğa dönüştürebilirdik veya alt komisyonda ve
Komisyonda da muhalefetin görüşünü alabilirdiniz, hem başdenetçinin
nitelikleri konusunda hem de denetçi yardımcılarının
nitelikleri konusunda bir uzlaşma yaratabilirdik veya bir konsensüs
yaratabilirdik, bir Meclis geleneği oluşturabilirdik fakat maalesef
buna yanaşmadınız.
Şimdi elimde,
Orhan Gazi Ertekinin -daha önce de bu kitaptan bahsetmiştim bu kürsüde-
Yargı Meselesi Hallolundu adlı kitabı var. Bu kitabın
79uncu sayfasında bir kıdemli yargıçtan söz ediyor,
okumanızı tavsiye ederim, bu bölümü okumanızı tavsiye
ederim. Şimdi, böyle niteliklere sahip, hakkında böyle iddia olan
birisinin biraz sonra sizler tarafından kamu denetçisi olarak seçilecek
olması gerçekten bu Meclis bakımından kabul edilecek bir
şey değildir, objektiflik açısından doğru
değildir, nitelikleri bakımından doğru değildir.
Diğer adayların niteliklerine geçmiyorum ama eğer kamu denetçiliği
kurumunu AB standardında bir kuruma dönüştürmek istiyorsak benim
sizlere önerim, bu seçimi bugün burada yapmamaktır, yasağa
rağmen yapmamaktır. Eğer yaparsanız bu kurumu da diğer
kurumlar gibi kendinize benzetirsiniz ve işlevsiz bir hâle dönüştürürsünüz.
Kamu denetçiliği, iktidarı ve devletin uygulamalarını
denetlemek için getiriliyor ama sizin uygulamalarınızı
aklayacak, belli masalarda şahitlik yapmış insanları buraya
bu güvenilir kurum bakımından getirmeniz hiçbir biçimde uygun
olmayacaktır.
Ayrıca,
kendisiyle ilgili başka iddialar da var, isim vermek istemiyorum, birçok
davada beraat konusunda veya başka konularda telkinde bulunduğu
konusunda iddialar var. Bu iddiaları da sizlerin vicdanınıza
terk ediyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
YAHYA AKMAN
(Şanlıurfa) Lehte
BAŞKAN
Sayın Akman, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
YAHYA AKMAN
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle Sayın Başkanım, siz bugün saat tam 20.00 gibi oturumu
açtınız. Sadece oturumu açtığınızı ifade
ettikten sonra Sayın Grup Başkan Vekili, usul hakkında
tartışma açmak istediğini söyledi. Hâlbuki siz, nasıl bir
icraat yapacağınızı, hangi konuyu görüşeceğinizi
dahi henüz Genel Kurulun bilgisine sunmamış idiniz. O anlamda,
doğrusu usul tartışması açmak Başkanın takdirinde
olmakla beraber, ben usul tartışmasını düzenleyen İç
Tüzükün 63üncü maddesine bakıyorum: Görüşmeye yer olup
olmaması, Başkanı gündeme veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışma usullerine uymaya davet, -bir de üçüncü olarak- bir konuyu
öne alma veya geriye bırakma gibi usule ait konular, diğer
işlerden önce konuşulur. ifadesi var birinci fıkrada. Ben
bunların hiçbirisiyle doğrusu bağdaştıramadım.
Onu önce ifade etmem lazım. Ama siz usul tartışması
açmış oldunuz. Bu usul tartışması sırasında,
bugün Anayasanın 74üncü maddesinin amir hükmü gereği yapmamız
gereken bir işi bir şekilde tartışmaya açmış
olduk. Hâlbuki siz Başkanlık Divanı olarak, Anayasanın
74üncü maddesinde çok açık bir şekilde ifade edilmiş olan kamu
denetçiliğinin başdenetçisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunca dört yıl için seçileceğini ve bu oylamanın usullerini
ifade eden dördüncü fıkrasının gereğini yerine
getirmiş oluyorsunuz. Bu anlamda herhangi bir usule
aykırılık söz konusu değil.
Yine, bu Anayasa
değişikliğinin ve kanunun hazırlanması
sırasında ciddi emeği olmuş bir arkadaşınız
olarak, gerek Komisyon aşamalarını, yani Karma Komisyonun
toplanıp karar alma aşamalarını gerek diğer
aşamaları takip etmiş bir arkadaşınız olarak,
Anayasa 74üncü maddede öngörülen ve özel kanunda öngörülen yasaya hiçbir
aykırılık görmediğimi, bulmadığımı
açıkça ifade etmek istiyorum.
Eğer
Sayın Hamzaçebinin itirazı, burada bir AK PARTİ
çoğunluğu var, bu AK PARTİ çoğunluğu nasıl olsa
Anayasada belirtilmiş olan nisaplar çerçevesinde
arzuladığı kişiyi gizli oylamayla da olsa başdenetçi
seçer gibi bir şeyden hareket ediyorsa, bu itiraz, bugün buradaki usule
ilişkin bir itiraz değil, 12 Haziran 2011de milletin verdiği
karara bir itiraz anlamına geleceği için bu itirazı millete
yapması gerektiğini ben düşünüyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bu Genel Kurul
çalışmaları sırasında itiraz edilecek hiçbir husus
yok. Her şey Anayasanın, İç Tüzükün ve ilgili yasanın
gerekleri doğrultusunda devam ediyor ve Başkanlık
Divanının bu konuyla ilgili Birinci Oturumda karar almış
olduğu üzere
Yani bugün AK PARTİ Grubunun önerisi üzerine bu
seçimlerin yapılacağına dair Genel Kurulun kararı var. Bugün
bu icra ediliyor. Herhangi bir usule aykırılık yok. Bir an önce
seçimlere geçilmesini istirham ediyorum.
Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Akman.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, sayın konuşmacı
benim konuşmamın sadece bir bölümünü alarak bir değerlendirme
yaptı. Ben hem kamu başdenetçisinin seçiminden hem de kamu
denetçilerinin seçiminden söz ettim. Anayasanın 74üncü maddesi sadece
kamu başdenetçisinin seçimine ilişkin usulü düzenler.
YAHYA AKMAN
(Şanlıurfa) Ama bunu burada tartışmıyoruz dikkat
ederseniz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Kamu denetçilerinin seçimine ilişkin
husus kanunla düzenlenmiştir ancak orada da nitelikli çoğunluk
aramıştır Hükûmet buraya getirmiş olduğu kanun
tasarısıyla ve yasalaşan kanunla.
Şimdi, benim
konuşmamın sadece başdenetçiye ilişkin bölümünü alıp
kamu denetçisine ilişkin olarak Komisyonda yaşananları
anlattığım bölümü konuşmacı atlarsa, eksik bir
değerlendirme yapmış olur.
Mesele, Komisyonda
kamu denetçilerinin seçim sürecinden başlıyor. Kamu başdenetçisi
seçimi onun ikinci aşamasıdır. Aynı anlayış her
iki seçimde de ortaya konmuştur: Biz iktidar çoğunluğumuzla,
Parlamento çoğunluğumuzla bu seçimi kendi başımıza
yapacağız, size ihtiyacımız yoktur. Benim
eleştirdiğim anlayış budur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Konu
netleşmiştir efendim.
Teşekkür
ederiz Sayın Hamzaçebi.
Divan olarak
kararımızda bir değişiklik yoktur.
Gündemin Seçim
kısmına geçiyoruz.
XI.-
SEÇİMLER
A)
Kamu Başdenetçiliği Seçimi
1.-
Kamu Başdenetçisi seçimi (S.Sayısı :356)(x)
BAŞKAN
Şimdi, bu kısımda yer alan kamu başdenetçiliği için
yapılacak seçime başlıyoruz.
Anayasanın
74 ve 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun 11 ve
geçici 1inci maddeleri hükümlerine göre, seçim gizli oylamayla
yapılacaktır. Başdenetçi seçilebilmek için ilk iki oylamada üye
tam sayısının üçte iki çoğunluğu yani 367 oy, üçüncü
oylamada üye tam sayısının salt çoğunluğu yani 276 oy
aranacaktır; üçüncü oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu
oylamada en çok oy alan 2 aday için dördüncü oylama yapılacak ve dördüncü
oylamada karar yeter sayısı olmak şartıyla en fazla oy alan aday seçilmiş
olacaktır.
Şimdi,
Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
üyelerinden oluşan Karma Komisyonca belirlenen 3 kamu başdenetçisi
adaylarının adlarını okuyorum: Yavuz Erkmen, Mehmet Nihat
Ömeroğlu, Halime Nuray Turcan.
Komisyonca
belirlenen adayların adlarını içeren oy pusulası
Başkanlıkça bastırılmıştır.
Şimdi gizli
oylamanın ne şekilde olacağını arz ediyorum: Komisyon
ve hükûmet sıralarında yer alan kâtip üyelerden, komisyon
sırasındaki kâtip üyeler, Adana'dan başlayarak Denizli'ye kadar
-Denizli dâhil- ve Diyarbakırdan başlayarak İstanbula kadar
-İstanbul dâhil- hükûmet sırasındaki kâtip üyeler ise İzmir'den
başlayarak Mardine kadar -Mardin dâhil- ve Mersinden başlayarak
Zonguldaka kadar Zonguldak dâhil- adı okunan milletvekiline mühürlü oy
pusulası ile zarf verecek ve milletvekilinin adını ad
defterinden işaretleyecektir.
Oyunu kullanacak
sayın milletvekili mühürlü oy pusulasıyla zarfı aldıktan
sonra oy kabinine girecek, oy pusulasında adları yazılı
adaylardan hangisine oy verecekse o adayın adının önündeki
kutucuğu çarpı işaretiyle işaretleyip, oy
pusulasını kabinde zarfa koyduktan sonra Başkanlık
Divanı kürsüsü önüne konulan oy kutularına atacaktır.
Sayın
üyelerin oylamada dikkat edecekleri hususları arz ediyorum: Oy
kullanılırken adaylardan sadece birinin adının önündeki
kutucuk işaretlenecektir. Birden fazla adayın işaretlendiği
oy pusulaları geçersiz sayılacaktır. Kabinlere aynı renk
tükenmez kalemler konulmuştur, sayın üyeler bu kalemleri
kullanacaklardır. Oy pusulasında oyun kime ait olduğunu
belirleyecek herhangi bir işaret, imza, karalama veya kabinlerdeki
kalemlerden başka renkli bir kalem kullanma gibi durumlarda oy geçersiz
sayılacaktır. Geçerli oy tercihi belirten çarpı işareti
dışında hiçbir işaret taşımayacaktır.
Oylama gizli
olacağından vekâleten oy kullanılmayacağını
belirtiyorum.
Sayın kâtip
üyelerin yerlerini almalarını rica ediyorum.
Birinci oylamada
kullanılacak mühürlü oy pusulaları ve zarfları sayın kâtip
üyelere teslim edilsin.
Sayın
milletvekilleri, oylamanın sayım ve dökümü için ad çekme suretiyle 5
kişilik bir tasnif komisyonu tespit ediyorum:
Balıkesir
Milletvekili Ali Aydınlıoğlu? Yok.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, biraz önceki
açıklamanızda vekâleten gizli oylama
BAŞKAN -
Samsun Milletvekili Cemalettin Şimşek? Burada.
Kilis Milletvekili
Fuat Karakuş? Yok.
Bursa Milletvekili
Mustafa Kemal Şerbetçioğlu? Burada.
Denizli
Milletvekili Nihat Zeybekci burada mı? Burada.
Konya Milletvekili
Faruk Bal burada mı? Yok.
Afyonkarahisar
Milletvekili Sait Açba burada mı? Yok.
Adana Milletvekili
Ali Küçükaydın, burada mı? Yok.
Iğdır
Milletvekili Sayın Sinan Oğan burada mı? Yok.
Ankara
Milletvekili Haluk İpek burada mı? Burada.
Burdur
Milletvekili Hasan Hami Yıldırım burada mı? Burada.
Bu 5 Sayın
Milletvekili Tasnif Komisyonunda görevli olacaklardır.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Evet, buyurun Sayın Elitaş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Biraz önce, oylamanın olacağıyla
ilgili yaptığınız açıklamada gizli oylama
yapıldığından dolayı vekâletle oy
kullanılamayacağıyla ilgili bir açıklamada bulundunuz.
BAŞKAN Evet.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Bu, Anayasaya ve İç Tüzüke aykırı bir durumdur, o
konuda usul tartışmasını
BAŞKAN
Aykırı değildir efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, usul tartışması açmak
istiyorum.
BAŞKAN Kesin bir
hüküm yoktur. Bir oylamada daha böyle kullanılmıştır. Bir
gizli oylamanın ruhuna uygun değildir vekâleten oy kullanmak efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, tutumunuzla ilgili usul
tartışması açmak istiyorum.
BAŞKAN Anayasada
net bir hüküm yoktur ve açıktır.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?
BAŞKAN Evet.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) 63üncü maddeye göre, uygulamanızla ilgili usul
tartışması açmak istiyorum.
BAŞKAN Seçime
geçtik artık.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, ama siz seçime geçerken bir irade
beyanında bulundunuz. Usul tartışması açmadan bu seçimi
yapamazsınız.
BAŞKAN Sayın
Elitaş, bu uygulamayı -isterseniz bakabilirsiniz- daha önce de
uyguladım.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, siz Anayasadan ve İç Tüzükten
almadığınız bir yetkiyi kullanarak
BAŞKAN
Bakınız sayın milletvekilleri, bir gizli oylamada vekâleten oy
kullanmak gizli oylamanın ruhuna aykırıdır. Açık
oylamada vekâleten oy kullanabilirsiniz ama gizli bir oylamada vekâleten oy
kullanmak gizliliğe aykırı bir husustur. Anayasada bu açık
bırakılmış bir husustur. Onun için
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, Anayasada açık olan kısmı
siz neye dayanarak kapatıyorsunuz? Neye dayanarak bu hükmü veriyorsunuz?
Sayın Başkan, 63üncü maddeye göre
BAŞKAN Anayasada
gizli oylama belirtilmemiştir.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, izin verir misiniz?
BAŞKAN Buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) 63üncü maddeye göre, tutumunuz hakkında usul
tartışması açmak istiyorum.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkan, oylama başladı.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Oylama devam ederken usul tartışması
olmaz Sayın Başkan.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, biraz önce Sayın Grup Başkan
Vekilinin usul tartışmasıyla ilgili girdiği konuda usulle
alakalı hiçbir şey olmazken
BAŞKAN
Şimdi, sayın milletvekilleri, biz oylamaya başlamış
bulunuyoruz. Tasnif Komisyonu da seçilmiş bulunmaktadır.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Müsaade eder misiniz Sayın Başkan? Sayın
Başkan, ben bir sözümü bitireyim, ondan sonra
BAŞKAN Lütfen
Bunu daha önceki yaptığımız uygulamaları incelerseniz
göreceksiniz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?
Siz bu iradenizi beyan
ettikten sonra ben itiraz ettim, Sayın Başkan,
yaptığınız açıklama usule aykırı. Usul
tartışması
dedim, Kura çekiyorum. dediniz. Oylamaya geçmeden
önce siz iradenizi söylediğiniz anda ben bu konuyu gündeme getirdim.
Efendim, usul tartışması açın, 63üncü maddeye göre
değerlendirmemizi yapalım.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, bir işlem
BAŞKAN Yani
usul tartışması
BİNNAZ TOPRAK
(İstanbul) Ya, vicdanınız yaralanmıyor mu?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, ben 63e göre böyle bir
istemde bulunduğum anda, siz bu konuyu değerlendirme değil, usul
tartışması sonucuna göre değerlendirme
yapacaksınız.
BAŞKAN E
tabii, buyurun Sayın Elitaş.
Sayın
milletvekillerimiz, usul tartışmasını
Buyurun.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, lehte, aleyhte söz
isteyenleri yazacak mısınız?
VELİ
AĞBABA (Malatya) Aleyhte söz istiyorum.
ÖZGÜR ÖZEL(Manisa)
Aleyhte istiyorum.
BAŞKAN Siz
buyurun Sayın Elitaş.
X.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)
2.-
Kamu Başdenetçiliği seçimi için yapılacak gizli oylamada
bakanların vekâleten oy kullanıp kullanamayacakları
hakkında
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan,
yaptığınız işlem ne Anayasaya ne İç Tüzüke uyan
bir işlemdir.
BİNNAZ TOPRAK
(İstanbul) Sizin yaptığınız da hiçbir şeye
uymuyor, vicdana uymuyor.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Ama şu anda, kendiniz, siz
Sayın
Başkan, beni dinliyor musunuz? Ben sizinle ilgili
BAŞKAN
Duyuyorum. Siz Genel Kurula hitap ediniz, ben duyuyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Sayın Başkan ama Genel Kurulun kanaati
değil, şu anda sizin kanaatiniz ön plana çıktı. Eğer
siz Genel Kurulun kanaatine uyacaksanız, 63üncü maddeye göre, ona göre
konuşalım.
Şu anda, siz,
Genel Kurulun kanaatini almadan, kendi görüşleriniz doğrultusunda
Böyle bir uygulama yapıyorum, geçmişte de bu şekilde uygulama
olmuştur. diye bize herhangi bir örnek göstermeden, belki kendi
yaptığınız uygulamadır ama o uygulama da olmadı.
Ben altı
yıldır burada Grup Başkan Vekiliyim, on yıldır
milletvekiliyim, Anayasa oylamalarında ve gizli oylamaların
tamamında vekâlet verilmiştir. Nitekim, Anayasanın 96ncı
maddesi Bakanlar Kurulunun hangi noktada vekâlet verecekleriyle ilgili düzenlemeyi
yapmış. Toplantı ve karar yeter sayısı, bakın,
96
BAŞKAN
Genel Kurula hitaben konuşun efendim, ben duyuyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Peki Sayın Başkanım.
96ıncı
maddenin ikinci fıkrası Bakanlar Kurulu üyeleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin katılmadıkları oturumlarında, kendileri
yerine oy kullanmak üzere bir bakana yetki verebilirler. Ancak bir bakan kendi
oyu ile birlikte en çok iki oy kullanabilir.
İç Tüzükümüz
de 147nci maddede gizli oylamayı tanımlamış: Anayasa veya
kanun gereğince açık oylamanın zorunlu olduğu hallerde veya
İçtüzüğün işaret oyuyla hallinin zorunlu olduğunu
belirttiği konularda yahut açık oylamanın İçtüzük
uyarınca istem üzerine yapıldığı hallerde, gizli
oylama yapılamaz.
Yukarıdaki
fıkrada yazılı haller dışında gizli oylama
yapılabilmesi için yirmi milletvekilinin bir önerge ile, gizli oylama
yapılmasını istemesi ve bu istemin Genel Kurulca kabulü
lâzımdır. Karar görüşmesiz işaret oyuyla alınır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bu,
gizli oylamanın nasıl yapılacağı konusunda Sayın
Elitaş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) İzin verir misiniz Sayın Başkan?
BAŞKAN
Buyurun.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) 148inci madde de gizli oylamanın usulünü
tadat etmiş.
BAŞKAN
Yapmış
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Milletvekillerine, beyaz, yeşil ve
kırmızı renkte üç yuvarlak birden verilir. Bunlardan oy olarak
kullanılacak yuvarlak, bunun için gösterilen kutuya atılır.
Diğer iki yuvarlak ayrıca belirtilen yere bırakılır.
Bakın
Sayın Başkan, İç Tüzük gizli oylamada nasıl oy
kullanılacağıyla ilgili düzenlemeyi yapmış, Bakanlar
Kurulu üyelerinin kimlere vekâlet edeceğiyle ilgili kısmı
Anayasa tadat etmiş. Anayasa'nın yaptığı bir
düzenlemeyi, şu anda siz, kendi iradenizle, Başkanlık kürsüsüne
oturmanın verdiği yetkiyle Anayasa'ya aykırı bir uygulama
yapmaktasınız.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Gizli oylamada vekâlet olmaz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Biz yirmi altı maddelik Anayasa
değişikliğimizi yaptığımız süreçte dahi,
Anayasa oylamalarını yaparken dahi, bugüne kadarki bütün oylamalarda
Bakanlar Kurulu üyeleri başkalarına vekâleten oy
kullanmıştır. Zaten Vekâleten oy kullanmak. demek, hangi tür
oylama olursa olsun, herhangi bir bakan başka bir bakana oy verdiği
takdirde oyunun rengini de ifade etmiştir ama o, oy veren ile vekâleti
veren arasındaki bir anlaşmadır, hangi noktada oyunu
verdiğini beyan etmek kendi ihtiyarlarına
bırakılmıştır. Bu anlamda, sizin, gizli oylamayı
Anayasa değişikliğinde veya başka bir şeyi yaparken
Gizli oylama yapmıyoruz. diye ifade etmeniz Anayasa'ya aykırı
bir tutumdur. Nitekim, bu yaptığımız, oy
yuvarlaklarını kullanmak da değil, işaretle 3 kişiden
1 tanesini -hangi kutuya- kimi seçeceğimizle ilgili işareti siz
Şunun üzerine bir işaret koyacak. diye ifade ettiniz. Buradaki
yaptığımız oylamanın gizli oylama süreci olması
noktasında sizin yaptığınız tutumun yanlış
olduğunu, Sayın Başkan, İç Tüzükün 63üncü maddesine göre
bu şekildeki bir usul tartışması konusunda eğer
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin bu konuda kararını almak istiyorsanız
Genel Kurulun oyuna başvurduğunuz takdirde herhâlde net bir sonuca
ulaşırız diye düşünüyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Elitaş.
Lehte, Manisa
Milletvekili Özgür Özel.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) İstanbul Milletvekili Mahmut Tanala devrediyorum.
BAŞKAN
Sayın Tanal, buyurunuz.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gizli
oy kullanmanın asıl mantığı şu: Kurulan
kabinlerin içerisine giren milletvekili perdeyi çektikten sonra kendisi ve
vicdanıyla baş başa kalarak kimsenin görmeyeceği,
duymayacağı, işaret edilemeyeceği bir şekilde oy
kullanma zemini hazırlanıyor orada ve bu şekilde gizli oylamada şu
yapılamaz: Ben vekâletimi (A) şahsına, bakan olarak verdim ve benim
bakan olarak vermiş olduğum vekâlete Sayın Bakan Özer Bey gidip
orada oy kullanamaz çünkü ben, Sayın Bakan Özer Beye irademi
açıklamış olurum. Bu ise aynı zamanda ne olmuş olur?
Gizliği ihlal etmiş oluruz yani gizliğin asıl
mantığı, kimseye iradenizi açıklamamış
olacaksınız, beyan etmemiş olacaksınız,
duyurmamış olacaksınız, söylememiş
olacaksınız, onu vicdanıyla, Allahla baş başa
bırakmış olacaksınız. Ama burada Sayın Grup
Başkan Vekilinin söylediği hadise Efendim, bir bakan bir başka
bakana vekâlet verir, vekâleti açıkça kullanır. Bu, vekâletin
gizliği, daha doğrusu oyun gizliliğiyle bağdaşan bir
husus değil yani gizlinin hukuktaki mefhumu muhalifinden çıkan ters
mana, kimsenin duymaması lazım, kimseyle
paylaşılmaması lazım, kimseye fikrin açıklanmaması
anlamı çıkar. Bu anlamda, gizli olan oylamalar şahsa
sıkı sıkıya bağlı olan bir haktır.
Şahsa sıkı sıkıya bağlı olan bir hak
başkasına devredilemez. Bu aynı zamanda bir kişilik
hakkı gibidir yani biz kişilik haklarımızı nasıl
üçüncü şahıslara devredemiyor isek gizli oy da kişiliğe
bağlı, sıkı sıkıya bağlı olan bir
haktır. Sıkı sıkıya kişiliğe bağlı
olan bir hakkın bir başka şahsa devredilmesi
imkânsızdır.
Bu anlamda,
Sayın Başkanın tutumu Anayasaya ve tüm evrensel hukuk
kurallarına, bugüne kadarki Meclisin teamüllerinin tamamına uygundur.
Teamüllerin hepsini bilmek, on yıldan beri milletvekili olma anlamına
gelmez; on yıl milletvekili olur ama teamülleri bilmez. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu anlamda Sayın Grup
Başkan Vekilinin yorumu yerinde değildir.
Hepinize
saygılar. Başkanın tutumu yerindedir.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Tanal.
Aleyhte,
İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat.
Buyurunuz
Sayın Kubat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) Sayın Başkanım, çok değerli
milletvekilleri; tutumunuzun aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Anayasanın 96ncı maddesinde Türkiye Büyük Millet
Meclisinin toplantı ve karar yeter sayısı açık biçimde
düzenlenmiştir. 96ncı maddenin ikinci fıkrası, Bakanlar
Kurulu üyelerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
katılamadıkları oturumlarında kendi yerlerine oy kullanmak
üzere bir bakana yetki vereceklerini amirdir.
Bu, çok net,
kısıtlayıcı herhangi bir hüküm içermeyen açık bir
maddedir. Yani burada gizli oylama, işaretle oylama veya açık oylama
ayrımı yapılmaksızın, bakanın bir diğer
bakanı vekil tayin etmek suretiyle oyunu kullanabileceğini belirtmektedir.
Dolayısıyla, hukukun bilinen bir kuralıdır: Bir konuda
yasaklama yoksa o konuda aslolan serbestliktir.
Nitekim, İç
Tüzükümüzün 139uncu maddesinde oylama biçimleri düzenlenmiştir,
işaretle oylama, açık oylama ve gizli oylama şeklinde.
Şimdi, bir
bakan diğerini vekil tayin ettiği zaman işaret veya açık
oylama yönünden bunu kabul edip
Çünkü o vekâletlerde bakan, hiçbir zaman
Görüşülen konunun lehinde oyumu kullanmak üzere
veya Aleyhinde oyumu
kullanmak üzere
diye vekâlet vermiyor, Benim şu oturuma
katılamamam nedeniyle mevcut durumu değerlendirip ona göre takdir
hakkını size bırakmak suretiyle oyumu kullanın. diye
vekâlet veriyor. Dolayısıyla, gizli oy açısından da bunun
kabul edilmemesi İç Tüzüke ve Anayasaya aykırıdır.
Kaldı ki
gizli oylamada vekâlet yönteminin uygulanmasına örnek olarak, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Tutanak Dergisinin 22 Temmuz 1995 tarih ve 146
sayılı Birleşiminde aynı vekâlet yoluyla gizli oylamada oy
kullanılmıştır.
Yine, Meclis
Başkanlığı seçimindeki örnek uygulama için de Türkiye Büyük
Millet Meclisi Tutanak Dergisinin 19 Kasım 2002 tarih ve 2 numaralı
Birleşiminde de yine gizli oylama vekâlet yoluyla yerine
getirilmiştir. Bu incelenirse, çok net biçimde gizli oylamalarda da
vekâlet usulünün geçerli olduğu sonucuna varılabilir.
Sayın
Başkanım, biz, İç Tüzükün 63üncü maddesine göre, eğer bu
konudaki tutumunuzun değişmemesini düşünüyorsanız, yüce
Genel Kurulun oylarına başvurarak bu konudaki teamülün Meclis
kararıyla saptanmasını talep ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kubat.
Lehte, Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Binnaz Topraka devrediyorum söz
hakkımı.
BAŞKAN
Sayın Toprak, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
BİNNAZ TOPRAK
(İstanbul) Sayın Başkan, çok sevgili milletvekili
arkadaşlarım; ben bugün sizin vicdanlarınıza hitap etmek
istiyorum.
Bakın, Hrant
Dink öldüğünde 1 milyon insan arkasından yürüdü, onların
arasında ben de vardım ve Türkiye çok ciddi bir travma
yaşadı. Üstüne üstlük çok yakın zamanlarda, Darbeleri
Araştırma Komisyonu, Hrant Dink olayının da
araştırılması gerektiğine karar verdi. Bu, Türkiye
için gerçekten çok önemli bir davadır ve Hrant Dinkin ölümüne neden olan
olaylar zincirinde şimdi bu 3 kişi arasında olan ve
duyduğum kadarıyla AKPnin yetkililerinin tercih ettiği bir isim
de var; ismi söylemeyeceğim, zannediyorum biliyorsunuz.
Şimdi,
bakın, böyle bir şey gerçekten kabul edilemez diye düşünüyorum.
Eğer ombudsmanlık diye bir kurum burada ihdas ediyorsak bunu
şunun için yapıyoruz: Oraya vicdanı olan, hakikaten
bağımsız, tarafsız davranacağına emin
olacağımız birinin oturması ve dolayısıyla da
vatandaş ile devlet arasında herhangi bir sorun
çıktığında, vatandaşın bir şikâyeti
olduğunda buna vicdanlı bir şekilde, tarafsız bir
şekilde karar verecek bir kişinin olması. Böyle bir kişi
eğer seçilecek olursa -bir kere, teessüf ediyorum, bu ismi
düşünmüş olduğunuz için bile teessüf ediyorum- böyle bir isim
seçilecek olursa bunu siz kendi vicdanlarınıza da
anlatamazsınız diye düşünüyorum, bu bir.
Kamuoyuna ve
uluslararası kamuoyuna hiç, hiç anlatamazsınız. Ben şahsen
uluslararası kamuoyunun bunu duyması için de elimden gelen her türlü
çabayı göstereceğime burada, bu Mecliste söz veriyorum.
Böyle bir şey
kabul edilemez, dünyada hiçbir örneği yoktur. Dolayısıyla,
lütfen ve lütfen vicdanlarınızın sesini dinleyerek oy verin.
Burada parti disiplini söz konusu değil; burada söz konusu olan, gerçekten
de adalettir ve insanların vicdan duygusudur.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Toprak.
Sayın
milletvekilleri, tutumumda bir değişiklik yoktur
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN -
gizli oy kararımda ısrar ediyorum
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?
BAŞKAN -
ve
bu konu kapanmıştır.
Oylamaya
geçiyoruz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?
BAŞKAN -
Oylamaya Adana ilinden başlıyoruz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, bir cümle söyleyeyim
müsaade edin.
BAŞKAN
Buyurun.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Bakın, son bir buçuk ay içerisinde biz iki
gizli oylama yaptık. Biri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, 2014
yılı mahallî idare seçimlerinin 2013 Ekim ayına
alınmasıyla ilgili yaptığımız gizli
oylamadır. Sayın bakanlar vekâleten oy kullandı. (CHP
sıralarından Yanlış sesleri)
Sayın
Başkan
BAŞKAN
Sayın Elitaş
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Müsaade edin Sayın Başkan.
Yine aynı
şekilde, Sayın Başbakanla ilgili yapılan soruşturma
görüşmeleri sırasında yaptığımız gizli
oylamada yine sayın bakanlar vekâleten oy kullandı. (CHP
sıralarından Yanlış sesleri)
BAŞKAN
Sayın Elitaş, bunları belirttiniz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, şu anda siz
Anayasanın üzerinde
BAŞKAN
Sayın Elitaş, demin de aynı şeyleri söylediniz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri)
Anayasanın 96ncı maddesinin üzerinde
ve Anayasaya aykırı bir tutum içerisindesiniz.
BAŞKAN
Bakınız Sayın Elitaş
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Anayasaya aykırı bir işlem
yaparak
BAŞKAN
sayın milletvekilleri
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, Anayasaya
aykırı bir işlem yapıyorsunuz.
BAŞKAN Ben
Anayasanın üzerinde karar vermiyorum; ben, Anayasa, gizli oylama
konusunda bir netlik getirmemiştir
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Siz nasıl netlik getirebilirsiniz?
BAŞKAN
Gizli oylama, vekâlette de gizli oylamada bir netlik getirmemiştir.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN - O
zaman seçimlerde de vekâleten oy kullanın.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN -
Gizli oylamanın ruhuna aykırıdır, lütfen...
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, Anayasa 96
BAŞKAN
Oylamaya geçiyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, müsaade edin bir dakika.
BAŞKAN
Söylediniz Sayın Elitaş, daha neyi söyleyeceksiniz?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, Anayasa 96
Anayasa
diyorum
Anayasa 96, Bakanlar Kurulu üyelerinin hangi şartlar altında
oy vereceğini
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Gizli
oylamalarda oy kullanır. demiyor efendim, vekâleten.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Seçimlerle bağlantı kurmanız o
kadar büyük bir hata ki, bakın, milletvekilleri birbirlerine
Sayın
Başkan, bir dinleyin.
BAŞKAN
Sayın Elitaş, Gizli oylamalarda vekâleten oy kullanılır.
diye yazmıyor. Lütfen yeter artık!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, milletvekillerinin
birbirlerine vekâleten oy kullanamayacağını İç Tüzük ve
Anayasa yazmıyor.
BAŞKAN
Sayın Elitaş, bunu söylediniz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan,
yaptığınız iş yanlış.
BAŞKAN
Tutanaklara geçti efendim.
Oylamaya Adana
ilinden başlıyoruz. Okuyunuz lütfen.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, Anayasanın yerine
geçiyorsunuz şu an. Sayın Başkan, Kanunlar Kararlarla
konuşmuyorsunuz, hiç kimseyle konuşmuyorsunuz. Şu anda siz
nereden aldığınız belli olmayan bir yetkiyle, yetkisiz bir
şekilde yanlış bir uygulama yapıyorsunuz.
BAŞKAN
Anayasadan alıyorum efendim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, Meclis Başkan Vekili
olmak demek Anayasaya ve kanunlara aykırı bir uygulama yapmak demek
değildir. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Ne
yapmaya çalışıyorsunuz Sayın Elitaş, anlayamadım.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, 63e göre
BAŞKAN
Lütfen yerinize oturunuz, konu kapanmıştır. Siz de burada Meclis
iradesinin, 63üncü maddeye -İç Tüzükün verdiği- göre kararıma
devamlı itiraz ederek ne yapmaya
çalıştığınızı anlayamıyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, bu konuyu oylamaya
sunmanız konusunda ısrar ediyorum.
BAŞKAN
Lütfen yeter, bu devam edemez, lütfen.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul Sayın Başkan, izin verir misiniz
efendim?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Bu konuyu oylamaya koymanız konusunda
ısrar ediyorum.
XI.-
SEÇİMLER (Devam)
A)
Kamu Başdenetçiliği Seçimi (Devam)
1.-
Kamu Başdenetçisi seçimi (S.Sayısı :356) (Devam)
BAŞKAN
Oylamaya başlıyoruz, okuyunuz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Yazıklar olsun, yazıklar olsun! (CHP
sıralarından gürültüler, Hakaret ediyor. sesleri)
(Oylar
toplandı)
BAŞKAN
- Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.
Oylama
işlemi tamamlanmıştır.
Lütfen
oy kupalarını kaldırınız.
Tasnif
Komisyonu üyeleri yerlerini alsınlar.
İsimlerini
tekrar okuyorum: Ankara Milletvekili Haluk İpek, Burdur Milletvekili Hasan
Hami Yıldırım, Bursa Milletvekili Mustafa Kemal
Şerbetçioğlu, Denizli Milletvekili Nihat Zeybekci, Samsun
Milletvekili Cemalettin Şimşek.
(Oyların
ayrımı yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, tasnif komisyonu tutanağı gelmiştir,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
6328
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun 11inci ve geçici
1inci maddeleri hükümlerine göre kamu başdenetçiliği için
yapılan birinci oylamaya 251 üye katılmış; kullanılan
oyların dağılımı aşağıdaki şekilde
gösterilmiştir.
Saygıyla arz
olunur.
Tasnif Komisyonu
Üye Üye Üye
Haluk İpek Hasan Hami
Yıldırım Mustafa
Kemal Şerbetçioğlu
(Ankara) (Burdur) (Bursa)
Üye Üye
Nihat
Zeybekçioğlu Cemalettin
Şimşek
(Denizli) (Samsun)
Mehmet Nihat
Ömeroğlu: 223
Yavuz Erkmen: 11
Halime Nuray
Turcan: 9
Boş: 4
Geçersiz: 4
Toplam: 251 oy.
Sayın
milletvekilleri, bu sonuca göre kamu başdenetçisi seçiminde Anayasa ve
6328 sayılı Kanunda öngörülen üçte 2 oy çoğunluğu
bulunamamıştır.
Böylece,
şimdi, ikinci tur oylamaya başlıyoruz. Bu oylamada da
başdenetçi seçilebilmek için üye tam sayısının üçte 2
çoğunluğu yani 367 oy aranacaktır.
Sayın kâtip
üyelerin yerlerini almalarını rica ediyorum.
İkinci
oylamada kullanılacak mühürlü oy pusulaları ve zarfları
sayın kâtip üyelere teslim edilsin.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Efendim, daha oylama başlamadan oy kullanıyorlar.
BAŞKAN
Kimse oy kullanmıyor efendim, daha başlamadık.
Sayın
milletvekilleri lütfen.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Bakın, sayın grup başkan vekilinin elinde pusula
var.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, oylamanın sayım ve dökümü için ad çekme
suretiyle 5 kişilik tasnif komisyonunu tespit ediyorum.
Lütfen,
şehirleri okumaya başlamadan önce oy vermeye başlamayınız.
Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz burada mı? Yok.
İstanbul
Milletvekili Harun Karaca burada mı? Yok.
Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülü burada mı? Yok.
Edirne
Milletvekili Kemal Değirmendereli burada mı? Yok
Şanlıurfa
Milletvekili Mehmet Akyürek burada mı? Yok.
Ağrı
Milletvekili Fatma Salman Kotan burada mı? Yok.
Erzurum
Milletvekili Oktay Öztürk burada mı? Yok.
Tekirdağ
Milletvekili Faik Öztrak burada mı? Yok.
Denizli
Milletvekili Mehmet Yüksel burada mı? Burada.
Trabzon
Milletvekili Aydın Bıyıklıoğlu burada mı? Burada.
Sivas Milletvekili
Ali Turan burada mı? Burada.
Samsun
Milletvekili Cemal Yılmaz Demir burada mı? Yok.
Amasya
Milletvekili Avni Erdemir burada mı? Yok.
Mardin Milletvekili
Muammer Güler burada mı? Burada.
Gaziantep
Milletvekili Şamil Tayyar burada mı? Yok.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Twitterda efendim, sanal âlemde! Meclis
çalışmalarını tweet atıyor.
BAŞKAN
Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu burada mı? Yok.
Muğla
Milletvekili Tolga Çandar burada mı? Yok.
Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlu burada mı? Yok.
Zonguldak
Milletvekili Özcan Ulupınar burada mı? Burada.
Evet, tasnif kurulu
oy verme işleminden sonra işlemini yapacak.
Adana ilinden
başlıyoruz oylamaya.
(Oylar
toplandı)
BAŞKAN
- Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.
Oylama
işlemi tamamlanmıştır.
Lütfen
oy kupalarını kaldırınız.
Tasnif
Komisyonu üyeleri yerlerini alsınlar.
Üyelerimizin
adlarını okuyorum: Trabzon Milletvekili Aydın
Bıyıklıoğlu, Denizli Milletvekili Mehmet Yüksel, Zonguldak
Milletvekili Özcan Ulupınar, Mardin Milletvekili Muammer Güler, Sivas
Milletvekili Ali Turan.
(Oyların
ayrımı yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, tasnif komisyonu tutanağı gelmiştir;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
6328
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun 11inci ve geçici
1inci maddeleri hükümlerine göre kamu başdenetçiliği için
yapılan ikinci oylamaya 265 üye katılmış, kullanılan
oyların dağılımı aşağıdaki şekilde
gösterilmiştir.
Saygıyla arz
olunur.
Tasnif Komisyonu
Üye Üye Üye
Mehmet
Yüksel Muammer
Güler Ali
Turan
Denizli Mardin Sivas
Üye Üye
Aydın
Bıyıklıoğlu Özcan
Ulupınar
Trabzon Zonguldak
Mehmet Nihat
Ömeroğlu: 231
Halime Nuray Turcan: 18
Yavuz Erkmen: 10
Boş: 4
Geçersiz: 2
Toplam: 265
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, bu sonuca göre kamu başdenetçisi seçiminde
Anayasa ve 6328 sayılı kanunda öngörülen üçte 2 oy
çoğunluğu bulunamamıştır.
Şimdi, üçüncü
oylamaya başlıyoruz. Bu oylamada başdenetçi seçilebilmek için
üye tam sayısının salt çoğunluğu yani 276 oy
aranacaktır.
Sayın kâtip
üyelerin yerlerini almalarını rica ediyorum.
Üçüncü oylamada
kullanılacak mühürlü oy pusulaları ve zarfları sayın kâtip
üyelere teslim edilsin.
Oylamanın
sayım ve dökümü için ad çekme suretiyle beş kişilik tasnif
heyetini tespit ediyorum.
Malatya, Mahmut
Mücahit Fındıklı? Yok.
İzmir, Hamza
Dağ? Burada.
İstanbul,
Ferit Mevlüt Aslanoğlu? Yok.
Ankara, Seyit
Sertçelik? Yok
Aydın, Osman
Aydın? Yok.
Bursa, Necati
Özensoy? Yok.
İstanbul,
İsmet Uçma? Burada.
İstanbul,
Erol Kaya? Burada.
Erzurum, Muhyettin
Aksak? Burada.
Ankara, Ahmet
İyimaya? Yok.
Siirt, Gültan Kışanak? Yok.
İzmir, Oğuz Oyan? Yok.
Şanlıurfa, Mahmut Kaçar?
Burada.
Tamam, 5 oldu.
Oylamaya Adana
ilinden başlıyoruz.
(Oylar
toplandı)
BAŞKAN
Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok galiba.
Oylama
işlemi tamamlanmıştır.
Oy
kupaları kaldırılsın.
Tasnif
Komisyonu üyeleri lütfen yerlerini alsınlar.
Üçüncü tur Tasnif Komisyonu
üyelerinin adlarını okuyorum: Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak,
İstanbul Milletvekili Erol Kaya, İstanbul Milletvekili İsmet
Uçma, İzmir Milletvekili Hamza Dağ, Şanlıurfa Milletvekili
Mahmut Kaçar.
(Oyların
ayrımına başlandı)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Olmaz öyle, olmaz sonradan oy kullanma. Bayram, ne
yapıyorsunuz Bayram?
Sonradan oy
kullanıyor. Sayıma geçti, oy kullanıyor ya, gördük işte
orada. Sayıma geçti, oy kullandı işte, zarfı verdi.
Alın zarfı oradan lütfen ya!
Ya, böyle bir
şey olmaz ki! Zarfı alın oradan ya! Ayıp böyle bir
şey, sayıma geçmiş, oy kullanıyorlar ya!
Bakın ya!
Rıza, uyuyor musunuz orada, Başkanlık Divanında ya? Böyle
bir şey var mı ya?
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Bayram Ağabey, hep bu işleri sen yapıyorsun ya!
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Bayram, ne zaman oraya gidersen bir sıkıntı var
orada ya, hakikaten sıkıntı var orada. Ayıp ya!
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Geçen sefer de senden yakalamıştık.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) Tamam
Tamam
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) On dakika oldu, oylama bitti, kutular ortaya döküldü, tasnif
oluyor, oy kullanıyor ya! Ayıp, ayıp! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Yası yok bu işin. Adam gibi,
dürüst yapacağız bu işi.
Bir
sıkıntınız mı var? Ya, bırakın Allah
aşkına, hep sizi kollamakla geçiyor ömrümüz.
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) Bağırmadan konuş!
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Ya, Bayram, yanlış yapıyorsunuz. Kullandırtma
kardeşim, kullandırtma benim Genel Başkan Yardımcıma
ya!
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) Ya, bağırma, tamam, bitti.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Ayıp ya! Nedir ya, hep aynı şey ya!
(Oyların
ayrımına devam edildi)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, üçüncü Tasnif Komisyonu tutanağı
gelmiştir, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
6328
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun 11 ve geçici 1inci
maddeleri hükümlerine göre Kamu Başdenetçiliği için yapılan üçüncü
oylamaya 280 üye katılmış, kullanılan oyların
dağılımı aşağıdaki şekilde
gösterilmiştir.
Saygıyla arz
olunur.
Tasnif
Komisyonu
Muhyettin Aksak Erol
Kaya İsmet
Uçma
Erzurum İstanbul
İstanbul
Hamza Dağ Mahmut
Kaçar
İzmir Şanlıurfa
Mehmet Nihat Ömeroğlu: 253
Halime Nuray Turcan : 15
Yavuz Erkmen : 8
Boş
: 1
Geçersiz : 3
Toplam : 280
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, bu sonuca göre kamu başdenetçisi seçiminde Anayasa ve
6328 sayılı Kanunda öngörülen üye tam sayısının salt
çoğunluğu bulunamamıştır.
On beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.41
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 22.59
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29uncu
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Kamu
başdenetçiliği seçimine devam ediyoruz.
Şimdi 4üncü
oylamaya başlıyoruz.
3üncü oylamada en
çok oy alan 2 aday için 4üncü oylama yapılacak ve 4üncü oylamada karar
yeter sayısı olmak şartıyla en fazla oy alan aday
seçilmiş olacaktır.
3üncü oylamada en
fazla oy alan 2 adayın isimlerini okuyorum: Mehmet Nihat Ömeroğlu,
Halime Nuray Turcan.
Sayın kâtip
üyelerin yerlerini almalarını rica ediyorum.
4üncü oylamada
kullanılacak mühürlü oy pusulaları ve zarfları sayın kâtip
üyelere teslim edilsin lütfen.
Sayın
milletvekilleri, oylamanın sayım ve dökümü için ad çekme suretiyle 5
kişilik tasnif heyetini tespit etmeye başlıyorum:
Konya Milletvekili
Hüseyin Üzülmez burada mı? Burada.
Manisa
Milletvekili Recai Berber? Yok.
Kırşehir
Milletvekili Muzaffer Aslan, burada mı? Evet.
Diyarbakır
Milletvekili Şerafettin Elçi? Yok.
Diyarbakır
Milletvekili Cuma İçten? Burada.
Çorum Milletvekili
Murat Yıldırım? Yok.
Hatay Milletvekili
Mehmet Öntürk, burada mı? Yok.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Gönüllü 5 kişi olsun biz kabul ediyoruz.
BAŞKAN -
Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner? Yok.
Kilis Milletvekili
Ahmet Salih Dal, burada mı? Burada.
Bir kişi
kaldı, umarız burada olanlardan çıkar.
İstanbul
Milletvekili Tülay Kaynarca? Burada.
Evet, şimdi
oylamaya Adana ilinden başlıyoruz.
(Oylar toplanmaya
başlandı)
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkanım, isimler okunmadan oy
kullanıyorlar, usule aykırı.
(Oyların
toplanmasına devam edildi)
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, kimse kabine girmiyor, gizli oy
kullanılmıyor, açıkta oy kullanılıyor, Anayasa ihlali
söz konusu. Bakın, hiç kimse girmiyor kabine, dosdoğru geçiyor
arkadaşlarımız.
(Oyların
toplanmasına devam edildi)
MAHMUT TANAL
(İstanbul) İşte Sayın Başkan, ne kadar usulsüzce oy
kullanıldığı belli. İsimler okunuyor, hiçbir
milletvekili yok. Aslında isimler okunup öyle oylama yapılması
lazım. Önceden kullandılar. Usulsüz.
(Oyların
toplanmasına devam edildi)
BAŞKAN -
Oyunu kullanmayan sayın üye var mı?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Bir arkadaş var.
BAŞKAN
Evet, bekliyoruz.
HALUK İPEK
(Ankara) Geldi, geldi.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Hayır, ismi yeni okundu zaten. Usule uygun oy kullanan tek
arkadaşı tebrik ediyorum.
BAŞKAN
Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok galiba.
Oylama işlemi
tamamlanmıştır.
Oy kupaları
kaldırılsın.
(Oyların
ayrımına başlandı)
BAŞKAN -
Tasnif Komisyonu üyeleri lütfen yerlerini alsınlar.
Dördüncü tur
Tasnif Komisyonu üyelerini okuyorum: Diyarbakır Milletvekili Cuma
İçten, İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca, Kırşehir
Milletvekili Muzaffer Aslan, Kilis Milletvekili Ahmet Salih Dal Konya
Milletvekili Hüseyin Üzülmez.
Diğer
komisyon üyemiz nerede acaba?
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Efendim, bence tam olarak hepsi yerini almadan tasnife başlamamaları
gerekir.
BAŞKAN
Evet.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Yani hepsi de zaten iktidar partisinden, orada kontrol eden
kimse de yok.
BAŞKAN
Hüseyin Üzülmez yok, lütfen bekleyiniz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, yoksa yeniden çekin.
BAŞKAN
Burada yoksa tekrar tamamlayalım ama görünmüyor. Sayın Milletvekilimiz
unuttu galiba.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Komisyon eksik Sayın Başkan.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Ama olmaz ki!
BAŞKAN
Biraz zor
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Efendim, bunun isimler okunmaya başlamadan önce
tamamlanması gerekiyor.
BAŞKAN
Evet.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Şu anda tasnife girdi artık. Her dördü de iktidar
partisinden, muhalefetten hiç yok.
BAŞKAN E,
yok ama
Gelmiyor arkadaşlar.
Bursa, Hakan
Çavuşoğlu?
Sonsuza kadar
çekeriz buradaki arkadaşların sayısına göre.
Sayın Hüseyin
Üzülmez nerede acaba?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Efendim, usul esasın kapısıdır.
Yanlış usulden geçersek, varacağımız sonuçlar da
yanlış olur Sayın Başkan.
BAŞKAN
Diyarbakır, Oya Eronat?
Yani böyle bir
şey hiç aklımıza gelmezdi doğrusu.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Eğer oylamada oy kullandıysa Anayasa Mahkemesi bu
oylamayı kesin iptal eder.
BAŞKAN
Rize, Nusret Bayraktar?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) İlk önce bakalım orada 550 kişi var mı?
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Sayın Başkan, kim eksik, o çektiklerinizden kim gelmedi?
BAŞKAN Onu
arıyoruz.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Çekerek bulunmaz ki efendim!
BAŞKAN Ama
Tasnif Komisyonu üyesi olduğunu bilmiyor muydu arkadaşımız?
Elâzığ
Milletvekili Şuay Alpay?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, burada CHPli, MHPli hiç
kimse yok mu? Hep AK PARTİden çekiyorsunuz. Çok hevesli
arkadaşlarımız
BAŞKAN
İzmir, Aytun Çıray?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Efendim, sadece AKPlilerin listesi yapılmış
oraya, onun için...
BAŞKAN
Lütfen
İşin kendine göre bir sistematiği var herhâlde
sayın milletvekilleri.
Batman, Ziver
Özdemir?
Sayın
milletvekillerimiz sorumluluklarını unutmuşlar.
İstanbul,
Muhammed Çetin?
Yani böyle bir
şey olamaz. Buradaydı, Burada. dediler.
Muğla,
Nurettin Demir?
Niğde,
Doğan Şafak?
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Konya Milletvekili Hüseyin Bey ilk turlarda vardı.
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Suat Beyin ismini çektiniz efendim.
BAŞKAN
Nerede?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Başkan, Suat Beyin ismini çektiniz, burada.
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Suat Beyin ismini çektiniz, burada.
BAŞKAN
Kimi?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Suat Beyi çektiniz.
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Suat Bey burada.
BAŞKAN Niye
Buradayım. demedi? Onu çekmedim.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Efendim, tahmin ediyoruz, Sayın Bakan bu görevi küçük gördü.
Sayın Bakan bu görevi küçük mü görüyor efendim?
BAŞKAN
Hatay, Mehmet Ali Ediboğlu?
Ankara,
Yıldırım Tuğrul Türkeş?
Böyle bir şey
hiç düşünemediğimiz bir şey sayın milletvekilleri, olacak
bir iş değil!
Bilecik, Bahattin
Şeker?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Usule aykırı herhâlde bu şeyden sonra efendim.
BAŞKAN Yani
Komisyona, Tasnif Komisyonuna kuradan çıkmış bir
arkadaşımız
Muğla, Tolga
Çandar?
Sonsuza kadar
buradan isim çekeceğiz ve bekleyeceksiniz.
Bursa, Hüseyin
Şahin? Burada mı? O zaman, en sonunda
Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Efendim, tesadüfen adaşı çıktı ama ilk oylamada
çıkan Konya Milletvekili Hüseyin Üzülmezin, tutanaklardan
bakıldığı takdirde burada olduğunu, oy
kullandığını ama görevini yapmadan
ayrıldığını dikkatlerinize arz ederim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Burada olup da oy kullanmayanlar ne yapıyor acaba?
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Biz Hrant Dinke 301den ceza veren birine oy vermemek için oy
atmıyoruz.
BAŞKAN
Şimdi, Komisyona seçilmiş bir milletvekilimizin -Tasnif Komisyonuna-
bu sorumluluğunu yerine getirmesini bekleriz. Böyle bir şeyi
bekleyebilmemiz mümkün değildir ama neyse, şimdi işlemimize
devam ediyoruz.
Buyurunuz efendim.
(Oyların
ayrımı yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Tasnif Komisyonunun tutanağı
gelmiştir, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
6328
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun 11 ve geçici 1inci
maddeleri hükümlerine göre Kamu Başdenetçiliği için yapılan
dördüncü oylamaya 279 üye katılmış, kullanılan oyların
dağılımı aşağıda gösterilmiştir.
Saygıyla arz
olunur.
Tasnif
Komisyonu
Cuma İçten Tülay
Kaynarca Muzaffer
Aslan
Diyarbakır İstanbul Kırşehir
Ahmet Salih Dal Hüseyin
Şahin
Kilis Bursa
Mehmet Nihat
Ömeroğlu : 258
Halime Nuray
Turcan : 14
Boş : 2
Geçersiz : 5
Toplam : 279
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, bu sonuca göre Sayın Mehmet Nihat Ömeroğlu, dördüncü
oylamada Anayasa ve 6328 sayılı Kanunda öngörülen
çoğunluğu sağlamış ve 258 oyla Kamu Başdenetçisi
seçilmiştir.
Alınan karar
gereğince, Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşleri sırasıyla görüşmek için 28 Kasım 2012
Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 23.34