TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
37nci
Birleşim
11
Aralık 2012 Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- YOKLAMA
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Millî Savunma
Komisyonu ve İçişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetin,
Bölgesel Silahların Kontrolü, Doğrulama ve Uygulama Yardım
Merkezi ve Bosna Hersek Parlamentosunun ortaklaşa düzenlediği
Savunma ve Güvenlik Komiteleri: Bölgesel Parlamenter Konferans konulu
toplantıya vaki davete icabetle Hırvatistana resmî bir ziyarette
bulunmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresi (3/1069)
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı 361)
2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu
İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/649,
3/1003) (S. Sayısı 362)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI
1) Cumhurbaşkanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Cumhurbaşkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANLIĞI
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1) Sayıştay Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay Başkanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU
1) Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E)
YARGITAY
1)
Yargıtay 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2)
Yargıtay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F)
DANIŞTAY
1)
Danıştay 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2)
Danıştay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) BAŞBAKANLIK
1) Başbakanlık 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL
SEKRETERLİĞİ
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ)
BASINYAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J)
VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU
1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L)
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
1) Atatürk Araştırma Merkezî 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Araştırma Merkezî 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M)
ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ
1) Atatürk Kültür Merkezi 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Kültür Merkezi 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
N) TÜRK DİL KURUMU
1) Türk Dil Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Türk Dil Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
O) TÜRK TARİH KURUMU
1) Türk Tarih Kurumu 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Türk Tarih Kurumu 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin AK PARTİ Grup
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalayın Cumhuriyet Halk Partisine ve CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
4.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın, Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalayın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalayın CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
6.- Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalayın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
7.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın,
Antalya Milletvekili Gürkut Acarın Adalet ve Kalkınma Partisine ve
AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
8.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın CHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
9.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın CHP Grubuna ve şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
10.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıakanın,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
11.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
12.- Antalya Milletvekili Gürkut Acarın,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
13.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurtun, Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
14.- Ankara Milletvekili Mustafa Erdemin, Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
15.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
16.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
17.- Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka ve Tunceli Milletvekili Kamer Gençin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
18.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıakanın,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili
İzmir Milletvekili Oktay Vurala annesinin vefatı nedeniyle
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
2.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin,
konuşmasında sarf ettiği bazı ifadelerini düzelttiğine
ilişkin açıklaması
3.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın,
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili
Oktay Vurala annesinin vefatı nedeniyle
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili İzmir
Milletvekili Oktay Vurala annesinin vefatı nedeniyle
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
5.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın, acıları paylaşmanın insani bir şey
olduğuna ama BDP Grubundan yakınlarını kaybedenlere
aynı hassasiyetin gösterilmediğine ilişkin açıklaması
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Mehmet Sağlamın, Başkanlık Divanı olarak Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vurala
annesinin vefatı nedeniyle başsağlığı
dilediklerine ilişkin konuşması
VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükatamanın, bankacılık sektörüne yönelik vergi
politikalarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/12025)
2.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibekin, Kırklarelinin Demirköy ilçesinde EPDKya
yapılan termik santral başvurusuna ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı
(7/12140)
3.- Adana Milletvekili Ali
Halamanın, kayıt dışı ekonominin önlenmesine
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı
(7/12309)
4.- Kütahya Milletvekili Alim
Işıkın, Başbakanlık Yatırım Destek ve
Tanıtım Ajansı Dubai Temsilciliğine ataması
yapılan bir kişiyle ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Ali Babacanın cevabı
(7/12401)
5.- Kütahya Milletvekili Alim
Işıkın, Kuzey Afrika ve Arap ülkelerindeki gelişmelerin
Türk şirketlerine olumsuz etkisine ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Ali Babacanın cevabı (7/12402)
6.- Antalya Milletvekili
Yıldıray Sapanın, yabancılara yapılan toprak
satışlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/12428)
7.- Niğde
Milletvekili Doğan Şafakın, Enerji Kimlik Belgesi
alımlarında yaşanan sorunlara ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/12431)
8.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın, hakkındaki suç duyuruları ile soruşturmalara ve
yargılandığı davalara ilişkin Başbakandan sorusu
ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın
cevabı (7/12543)
9.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın, Başbakanın kendisi tarafından ve kendisi
hakkında açılan davalara ilişkin Başbakandan sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı
(7/12544)
10.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın, taraf olduğu davalara ilişkin Başbakandan sorusu
ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın
cevabı (7/12559)
11.- Diyarbakır Milletvekili Altan
Tanın, Van depreminden sonra inşa edilen TOKİ
konutlarının metrekare birim maliyetlerine ilişkin sorusu ve
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı
(7/12594)
12.- İzmir Milletvekili
Hülya Güvenin, yabancılara gayrimenkul satışı ile ilgili
gizli ibareli bir belgenin basında yer almasına ilişkin sorusu
ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın
cevabı (7/12597)
11 Aralık 2012 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT
(Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır, okutuyorum:
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Millî Savunma Komisyonu ve İçişleri Komisyonu üyelerinden oluşan
bir heyetin, Bölgesel Silahların Kontrolü, Doğrulama ve Uygulama
Yardım Merkezi ve Bosna Hersek Parlamentosunun ortaklaşa
düzenlediği Savunma ve Güvenlik Komiteleri: Bölgesel Parlamenter
Konferans konulu toplantıya vaki davete icabetle Hırvatistana resmî
bir ziyarette bulunmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresi (3/1069)
06/12/2012
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Bölgesel
Silahların Kontrolü, Doğrulama ve Uygulamaya Yardım Merkezi ve
Bosna Hersek Parlamentosunun ortaklaşa düzenlediği "Savunma ve
Güvenlik Komiteleri: Bölgesel Parlamenter Konferans" konulu toplantı
davetine icabetle, Milli Savunma ve İçişleri komisyonları
üyelerinden oluşan bir heyetin Hırvatistan'a resmî bir ziyarette
bulunması öngörülmektedir.
Söz konusu heyetin
anılan davete katılması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tezkere kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, gündemimize göre 2013 yılı Merkezi Yönetim Kanunu
Tasarısı ile 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Program
uyarınca, bugün iki tur görüşme yapacağız. Birinci turda
Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
Sayıştay, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay,
Başbakanlık, Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
bütçe ve kesin hesapları ile Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu
kesin hesabı yer almaktadır.
IV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2013
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/698) (S.
Sayısı 361)(*)
2.- 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin
2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/649, 3/1003) (S. Sayısı
362)(*)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI
1)
Cumhurbaşkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2)
Cumhurbaşkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1) Sayıştay
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
Ç) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME
KURULU
1) Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) ANAYASA MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞI
1) Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
E) YARGITAY
1) Yargıtay 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) DANIŞTAY
1) Danıştay 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Danıştay 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
G) BAŞBAKANLIK
1) Başbakanlık 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) MİLLÎ
İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU
GENEL SEKRETERLİĞİ
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Sayın
milletvekilleri, 5/12/2012 tarihli 34üncü Birleşimde, bütçe
görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve
her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakika olması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan
bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin sisteme girmeleri
gerekmektedir. Tur üzerindeki konuşmalar bittikten sonra soru sahipleri
ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır.
Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi
için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce
bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine
söz verilecektir.
Bilgilerinize
sunulur.
Birinci turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar:
Milliyetçi Hareket
Partisi: Edip Semih Yalçın, Gaziantep Milletvekili, on dakika; Süleyman
Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili, on dakika; Faruk Bal, Konya Milletvekili,
on beş dakika; İsmet Büyükataman, Bursa Milletvekili, on beş
dakika.
Cumhuriyet Halk
Partisi: Atilla Kart, Konya Milletvekili, dokuz dakika; Bülent
Kuşoğlu, Ankara Milletvekili, sekiz dakika; Bedii Süheyl Batum,
Eskişehir Milletvekili, sekiz dakika; Dilek Akagün Yılmaz, Uşak
Milletvekili, sekiz dakika; Turgut Dibek, Kırklareli Milletvekili, sekiz
dakika; Kamer Genç, Tunceli Milletvekili, dokuz dakika.
Barış ve
Demokrasi Partisi: Sırrı Sakık, Muş Milletvekili, yirmi
dakika; Murat Bozlak, Adana Milletvekili, on beş dakika; Altan Tan,
Diyarbakır Milletvekili, on beş dakika.
AK PARTİ:
Muhammet Bilal Macit, İstanbul Milletvekili, beş dakika; Nevzat
Pakdil, Kahramanmaraş Milletvekili, beş dakika; Mustafa Kabakcı,
Konya Milletvekili, beş dakika; Alpaslan Kavaklıoğlu, Niğde
Milletvekili, beş dakika; Yusuf Başer, Yozgat Milletvekili, beş
dakika; Yahya Akman, Şanlıurfa Milletvekili, beş dakika; Mevlüt
Akgün, Karaman Milletvekili, beş dakika; Mehmet Necati Çetinkaya, Adana
Milletvekili, beş dakika; Hilmi Bilgin, Sivas Milletvekili, beş
dakika; Fatih Şahin, Ankara Milletvekili, beş dakika.
Şahısları
adına: Zülfü Demirbağ, Elâzığ Milletvekili, beş
dakika, lehinde.
Aleyhinde Tufan
Köse, Çorum Milletvekili, beş dakika.
Soru-cevap
işlemi yirmi dakika.
Şimdi, Edip
Semih Yalçın, Gaziantep Milletvekili.
Buyurun efendim.
Süreniz on dakika.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
EDİP SEMİH YALÇIN (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı bütçesinin bugün burada
görüşülmesi vesilesiyle Milliyetçi Hareket Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, son günlerde iktidar partisinin sözcüleri tarafından
kamuoyunda sıcak tutulmaya çalışılan gündem maddelerinin
ilk sırasında başkanlık sistemi gelmektedir. Bu,
doğrudan Cumhurbaşkanlığı makamını alakadar
eden bir konudur, ancak meselenin muhatabı olan Sayın
Cumhurbaşkanından şimdiye kadar bu hususta herhangi bir
açıklama gelmemiştir.
Mevcut
iktidarın tam da yeni anayasa oluşturma sürecinde bu meseleyi ortaya
atması, bizce dikkat çekicidir. Bildiğiniz gibi Türkiye Büyük Millet
Meclisi Anayasa Uzlaşma Komisyonunda yeni anayasa yazma
çalışmaları devam etmektedir. Tabiatıyla, rejimin
şeklini tayin edecek olan başkanlık sistemi
tartışmaları da komisyona gelecektir. Bu durumda yeni anayasa
çalışmaları sekteye uğrayacak ve rejim tartışmalarının
gölgesinde kalacaktır. Rejim tartışmalarının gündem
oluşturduğu bir zamanda, anayasa yazımının beraberinde
bir siyasi kriz getirme ihtimali bu sebeple yüksektir. Bu yüzden öncelikle
rejim tartışmaları sonlandırılmalı, anayasa
bilahare nihai şeklini almalıdır.
Türkiye'de temel
hak ve hürriyetlerle ilgili ihlallerin yaygınlaştığı
bir zamanda, her türlü insani ve demokratik hakkın teminat altına
alınmasının yolları aranacak yerde, başkanlık
sisteminin derde deva gibi gösterilmeye çalışılmasında,
doğrusu biz iyi niyet aramıyoruz, başkanlık modelinin,
Türkiyenin sorunlarına çare olacağı yönündeki
değerlendirmelere de katılmıyoruz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, siyasi rejim bir siyasi binadır. Bir toplumun yönetim
yapısını, geniş anlamda, yönetenlerle yönetilenler
arasındaki ilişkileri düzenleyen bir sistemdir. Toplumda birlik ve
bütünlük olgusunu sürekli kılacak olan ortak dil, kültür, coğrafya,
vatan ve inanç birliği gibi değerler ise, bu değerleri bir arada
tutacak olan da siyasi rejimdir. Toplumsal ahenk ve dengeyi sağlayamayan
rejimler devletleri yıkıma götürür. Dünya yüzünde çok sayıda
siyasi rejim anlayışı ve uygulaması bulunmaktadır. Her
ülke kendi toplum yapısına uyan yönetim tarzını benimseyip
uygulamaktadır. Teorik açıdan en az kusurlu görülen rejimler bile
uygulamada mutlaka yeni sorunlar çıkarmaktadır. Hele de bir toplumun
yapısına, kültürel dinamiklerine uygun olmayan siyasi rejim modeli
benimsendiğinde sosyal doku onu reddedecektir. Başkanlık
sistemiyle ilgili tartışmalarda en çok Amerika Birleşik
Devletleri akla gelmektedir ancak Amerikan modelinin bir başka ülkede
işleyip işlemeyeceği, bu modelin başka sosyal yapılara
uyup uymayacağı çok da fazla dikkate alınmamaktadır.
Amerika Birleşik Devletlerinde başkanlık sisteminin kendine has
tarihî bir süreci vardır. Amerikan toplumunun yapısı,
dinamikleri ve federal devletin kuruluşu esnasındaki sancılar
sadece ve sadece bu ülkeye özgüdür, bu millete ait değil.
Sayın
milletvekilleri, klasik parlamenter rejim, millet temsilcilerinin seçtiği
cumhurbaşkanına temsilî görevler yüklemektedir. Bu sistemde,
başbakanların yetkileri yarı başkanlık modelini
aratmaz. Buna karşılık yarı başkanlık seçiminde
başkanın yetki sahası oldukça geniştir. Başkanın,
meclisi dağıtabilme, referandum isteyebilme, olağanüstü durum
ilan ederek yasama, yürütme ve hatta yargı gücünü elinde toplayabilme gibi
hükümdarlığa özgü yetkileri de vardır. Başkan, hem
yasamanın hem de yürütmenin üstünde bir kraldır. Bu nedenle ünlü siyaset
bilimci Marcus Duverger, başkanlık sisteminde yürütmenin
başını seçilmiş kral olarak nitelendirmiştir.
Yarı başkanlık modelini, Türkiye'nin sorunlarını
çözecek, dertlere deva bir sistem gibi sunmak doğrusu doğru
değildir. ABD dışındaki ülkelerde, bu modelin
avantajlarından çok dezavantajları bulunmaktadır. Dünyada
İngiltere, Almanya, İtalya, Japonya, Hindistan ve Avustralya
başta olmak üzere, Türkiye gibi parlamenter demokrasiyle yönetilen ülke
sayısı başkanlıkla yönetilenden çok daha fazladır.
Ayrıca, herhangi bir ülkedeki demokrasinin seviyesiyle başkanlık
sistemi arasında doğrudan bir ilişki bulunduğunu gösteren
hiçbir delil, hiçbir bilimsel veri yoktur.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakanın başkanlık hayalleri
bir AKP milletvekili tarafından kitaplaştırılmış
ve kamuoyuna sunulmuştur. Başkanlık sistemini savunan kitapta,
iktidar partisinin hayata geçirmeye çalıştığı
başkanlık sisteminin hükümdarlığa benzediği itiraf
edilmektedir.
Bakınız,
Sayın Başbakan da ne diyor bu hususta, yani Başkanlık
sistemi hakkında: Başkanlık sistemini tartışıp
faydalı yanlarını alalım. Öyle çalışalım ki
Türk sistemi olsun. Sayın Başbakan, bir kere, rejimin bir Türk
yönetim tarzı olmasının birinci şartı, üniter devlet
yapısının ve millî egemenlik ilkesinin mutlaka
korunmasıdır. Anayasadan Türk adını ve millî egemenlik
vurgusunu kaldırmaya çalışan, millet kavramının içini
boşaltan bir zihniyetin Türk milletinin dokusuna ve Türk kültürüne uygun
bir başkanlık sistemi oluşturacağına inanmamız
asla mümkün değildir.
Nitekim, bir süre
önce bir araştırma şirketi tarafından yapılan bir
kamuoyu yoklaması, başkanlık sistemine yönelik desteğin
halk indinde oldukça düşük olduğunu ortaya koymuştur.
Şurası
bir gerçektir ki bir ülkedeki hak ve özgürlüklerin durumu, demokrasinin
sağlıklı işleyişi sistemin türüne değil,
nasıl çalıştığına ve
tasarlandığına bağlıdır. O zaman Türkiye için
sorun nerededir? Sorun rejimde değil, rejimi yönetenlerin mantalitesinde,
bakış açısında ve uygulamadaki eksiklerin
belirlenmesindedir. Türkiye'nin öncelik ve ihtiyaçlarını tayin
etmekte siyasi iktidarın maalesef sıkıntısı
vardır. Türkiye, bölge ateş çemberi içindeyken ve
sınırlarımızın güvenliği tehdit altındayken
Sayın Başbakanın tek adamlık ihtirasları
doğrultusunda belirlenen gündem maddeleriyle maalesef zaman
kaybetmektedir.
Değerli arkadaşlar,
demokrasi çoğunluğun mutlak ve keyfî iradesi üzerine bina
edilmiş bir rejim değildir. Demokrasi çoğunluğun tahakkümü
karşısında azınlıkta kalanların
haklarının da garanti altına alındığı
yönetim biçimidir. Demokrasiyi halkın seçimlerle iradesini belirlemesinden ibaret saymak
yanlıştır. Dikta rejimlerinde de halk sandığa
gitmekte, diktatöre oy vermektedir. Demek ki esas olan, halkın bütün
kesimlerinin hukukunu eşit düzeyde koruyan, adil ve özgürlükçü bir rejimin
kurulmasıdır. Sözünü ettiğimiz modern demokrasiye en yakın
sistem çok partili parlamenter sistemdir, çoğulcu demokrasidir. Bu
itibarla, başkanlık sistemini çare olarak lanse etmek akla uygun
değildir. Aslolan, eksiklik ve kusurları giderecek gerekli anayasal ve
yasal düzenlemelerin yapılması ve sistemin sağlıklı
işletilmesidir.
O bakımdan,
Türkiyede mevcut parlamenter sistemi değiştirmeye değil,
bilakis güçlendirmeye ve iyileştirmeye odaklanılmalıdır.
Nasrettin Hocanın göle maya çalması misali Ya tutarsa! diyerek
milletimizin kültür gölüne rejim ithal etmenin veya birkaç farklı rejimi
karıştırarak devlet ve toplum bünyesinde yabancı bir
karışım denemenin ne yararı ne de gereği vardır.
Türkiyede
başkanlık sistemini getirmek için şartlar henüz
olgunlaşmamıştır. Başkanlık sistemini istemeden
önce, Türkiyeyi yönetenlerin bu toprakların sahiplerinin kim olduğu
noktasında mutabakata varmaları, Türk milletinin ebedî
egemenliğini kabullenmeleri zaruridir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, başkanlık tartışmaları vesilesiyle
bir gerçek daha ortaya çıkmıştır. O da Sayın
Başbakanın partimizin fikir babası olan merhum Alparslan
Türkeş Beyin Dokuz Işık adlı kitabını zaman
zaman okuması ve açıklamalarında onu esas almasıdır.
Sayın Başbakanın Dokuz Işıkı
başkanlık sistemi için referans göstermesi bizi ziyadesiyle memnun
etmiştir ancak Sayın Erdoğan Dokuz Işıktan
başkanlık hayallerine uyan kısmı almakta, geri kalan onca
değerli bilgiyi ise görmezden gelmektedir. Başkanlık sistemi
için Dokuz Işıkı örnek veren AKP yöneticileri bu hâlleriyle
boşuna çırpınmaktadırlar. O kitabı yazan
anlayış, Türkiye'nin Türk milletine ait olduğu gerçeklerine
dayanmaktadır; Türk devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğünü, millî ve üniter devlet yapısını esas almaktadır.
Sıkışınca MHPnin fikriyatına sarılan AKPlilerin
Dokuz Işıktan işine gelen yerleri kullanmakla yetinmeyip onun
ruhuna vâkıf olmasını temenni ediyoruz.
Bu dilek ve
temennilerimle sözlerime son veriyor, yüce Meclisi en derin
saygılarımla selamlıyorum efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Yalçın.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Süleyman Nevzat Korkmaz,
Isparta Milletvekili.
Sayın
Korkmaz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Sayıştay
Başkanlığının bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tarih yapan bir Meclisin değerli
üyeleri, bildiğiniz gibi, önce Büyük Millet Meclisinin önderliğinde
istiklal mücadelesi verilmiş, sonra da devletimiz kurulmuştur. Bunun
için de bu Meclis, Gazi Meclistir; Türk milletinin yegâne çare
kapısıdır; kıymeti, Meclisin ortadan
kaldırıldığı darbe dönemlerinde daha iyi
anlaşılmıştır çünkü her askerî darbe Meclisi hedef
almıştır. Ancak, Meclis olmadan meşruluklarını
anlatamayacakları için askerî cuntalar dahi kendi iradelerini
yasalaştıran, göstermelik de olsa, bir meclis oluşturmak zorunluluğunu
hissetmişlerdir. Bu bakımdan, bu yüce çatı, Türk milletinin
birliğini, beraberliğini temsil ettiği kadar, çoğulcu
parlamenter sistem içerisinde yaşama arzusunu da ifade eder. Bu çatı
altında görev yapan herkes bu görevin mesuliyetinin ve ettiği yeminle
de niçin burada bulunduğunun şuurunda olmalıdır. Herkes
gelip geçicidir, baki olan millettir. Sosyologlar millet kavramını
sadece bugün yaşayan insanların oluşturduğu bir topluluk
olarak tarif etmezler. Geçmişi ve geleceğiyle bir bütündür millet.
İşte bu nedenle Meclisteki iradenin mutlaka kurucu iradeyi ve
milletin bekasını gözetmesi zorunluluğu vardır. Hiç kimse
ve hiçbir parti, kuruluş hukukunun üzerinde değildir ve kimse de
bunun dışında bir talepte bulunamaz. Bunun
dışında davranmayı, dayatmayı bir yöntem olarak
benimsemiş hiç kimsenin de milletvekili dokunulmazlığı gibi
bir ayrıcalığa sahip olması düşünülemez. Çünkü bu yüce
çatı millet düşmanlarının, bebek katillerinin, kanun
kaçaklarının altında yer bulduğu, korunduğu bir mekân
değildir. Bu hususlara herkesin dikkat etmesi gerekir, özellikle Meclisi
yönetenlerin.
Meclis
Başkanlığı sadece yurt dışı seyahatler yapan
yahut heyet kabul eden, Mecliste kimlerin tayin edileceği yahut da
Mecliste kimlerin istihdam edileceğini belirleyen bir makam değildir.
Anayasal sistemimize, devlet bütünlüğüne, millî birliğimizin
korunmasına refakat eden bir kurumdur. Anayasamızın lafzı
ve ruhuna uygun olmayan birçok tasarı ve teklifler, bu Mecliste Milliyetçi
Hareket Partisinin muhalefetine rağmen görüşülmüş ve
yasalaşmıştır. Bu hassasiyetlere sırtını
dönen, kılını kıpırdatmayan bir Meclis yönetimiyle
Türkiye Büyük Millet Meclisi âdeta hükûmetin noteri gibi
çalıştırılmıştır. Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir. sözü dahi Çoğunluğuz,
her istediğimizi yaparız. şekline dönüştürülmüştür.
Türkiye Büyük Millet Meclisi iktidarı ve muhalefetiyle birlikte
milletimizin tamamının iradesini yansıtır. Egemenlik
kayıtsız şartsız milletin çoğunluğunundur
denilmemiştir. Bu sistemi demokratik kılan da iktidarın gücü
değil, muhalefetin mevcudiyetidir. Meclis Başkanı ancak sistemde
azınlığın hukukunu koruyarak demokrasiye hizmet
edebileceğini bilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, AKP tarafından seçilmiş ne bugünkü ne de önceki
Meclis Başkanları maalesef bu yönde bir duruş
sergilememişlerdir. AKP iktidarının muhalefeti ezme planlarına, demokratik kültür
adına hangi Meclis Başkanı direnmiştir, soruyorum. Sembolik
kurullar ve oylamalar dışında Meclisin idaresine muhalefetin
katılmasına ne zaman müsaade edilmiştir? Şu son
ombudsmanlık seçiminde dahi Meclis itibarının ayaklar
altına alınmasına seyirci kalınmıştır kargaların
dahi güldüğü bir oylama ile, prosedüre uygun ama vicdanlara
aykırı, maalesef, hiçbir AKP milletvekili de bundan
rahatsızlık duymamıştır. Bu kurul da pekâlâ, RTÜKte
olduğu gibi, partilerin aldığı oy oranına göre temsil
edildiği karma bir kurul olabilirdi. Zaten çoğunluk sizde, neden
farklı fikirlere hayat hakkı tanınmamış, basit bir
nezaket gösterisi bu Meclise neden çok görülmüştür? Bu ve benzeri tüm
iktidar dayatmalarını kılıfına uyduran bir Meclis
yaratılmasında, yönetenlerin, konuşması gerekenlerin
ihmali, sorumlulukları yok mu? Meclisi AKPnin muhalefeti yok
saydığı bir zemin olmaktan çıkarma hususunda Meclis
Başkanının acil görevleri bulunduğunu ve sorumluluktan
kaçmaması gerektiğini bir kez daha bu vesileyle hatırlatmak
istiyorum. Elbette, bu eleştirilerin yanında, gece gündüz demeden
milletvekillerine hizmet tedarik eden, başta Destek Hizmetleri olmak üzere
tüm birimlerine, bürokratlarına ve tüm çalışanlarına
teşekkürlerimi iletmeyi de bir borç olarak görüyorum.
Değerli
milletvekilleri, on yıllık AKP iktidarı döneminde içi
boşaltılan, devletin temel direkleri arasındaki kurumlardan
birisi olan Sayıştaydan bahsetmek istiyorum. Gerçek demokrasilerin
belirgin ölçütlerinden birisi, kamu gücünü ve kaynağını kullanan
iktidarın hesap verebilirliğidir. Hükûmet elbette kamu gücü ve kamu
kaynağı kullanacaktır çünkü hizmet etmeleri için vatandaş
tarafından yetkilendirilmiştir. Ancak bu yetkiyi ona veren millî
irade, muhalefete de kendisi adına hükûmeti denetleme görevini vermiştir.
Hesap sorulamayan iktidarlar ancak diktatörlüklerde olur. Kamu gücü ve milletin
parasını milletin menfaatlerine uygun olarak kullanan iktidarlar
denetimden korkmaz, hesap vermekten kaçmaz. Ancak AKP, gizlediği
şeyler olmalı ki on yıldır hesap vermekten kaçıyor.
Teşbihte hata olmaz, işgal kuvvetlerinin
topraklarımızı terk ederken yaptığı gibi,
kendisine bugün ya da yarın hesap sorabilecek hangi kurum varsa
yakıyor, yıkıyor, talan edip içini boşaltıyor. AKP, on
yıllık iktidarı döneminde, her yıl 150 milyar dolar olmak
üzere toplam en az 1,5 trilyon dolar kamu kaynağı
kullanmıştır. Övündüğü duble yol maliyeti toplamı
yaklaşık 20 milyar dolar yani kullandığı
kaynakların yüzde 1i, 1,5idir. Sağlık giderleri üçe
katlanmış ancak Hükûmet halkın kaynaklarını
vatandaşın sırtındaki yükü almak için değil de
yandaşı, özel hastaneleri ve ilaç kartellerini zengin etmek üzere
heba etmiştir. Bu tür sorgulanması gereken milyarlarca dolarlık
harcamalar maalesef denetlenemiyor. AKP, teftiş kurullarının
içini boşaltmış, en önemli dış denetim kurumu
Sayıştayı sıradanlaştırıp denetimde kural
koyucu olmaktan çıkarıp tavsiye merci hâline
dönüştürmüştür. Yani, siyasal sistemimizdeki bütün ağırlığını
ortadan kaldırmıştır.
Şu rakamlar
da maalesef bu söylediklerimizi teyit ediyor. Sayıştayın geçen
yılki bütçesi 142 milyon yani 142 trilyon lira. Denetlemesi gereken bütçe
büyüklüğü -KİTler hariç- 920 milyar yani 920 katrilyon lira.
Denetlemesi gereken kurum sayısı 6.700. Lütfen dikkat buyurun,
2012de denetlediği kurum sayısı sadece 132 yani yüzde 2si bile
değil. Üstelik, neredeyse, yol geçen hanına dönmüş iktidar
belediyeleri, kalkınma ajansları, kurumların araç ve gayrimenkul
kiralamaları gibi alanlarda denetim yapılmamış. Meclis
denetimine gönderilen rapor sayısı ise sıfır. Evet,
yanlış duymadınız, sıfır. Her rapor 1,1 trilyon
liraya mal olmuş. 2011 yılında Meclise bir rapor
gönderilmediğine göre, çöpe atılan halkın parası 142
trilyon lira. Meclisimizin tarihinde ilk kez kamu kurumlarının
kullandığı bütçenin akıbeti öğrenilememiştir. Bu
en basit hâliyle görevi ihmal, devleti zarara uğratmaktır. Devletin
zarara uğrayıp uğramadığını denetlemesi
gereken Sayıştay, bizzat, devleti zarara uğratan kurum hâline
gelmiştir. Nereden nereye değil mi beyler! Yasalar ortadayken, 6353
sayılı Yasaya eklenen maddeyi bahane ederek, bu raporları
Meclise göndermeyen Sayıştay yönetimi suç işlemiştir.
Sayıştayın siyasi sorumluluğunu taşıyan Hükûmet,
Meclise derhâl bir izahat getirmekle mükelleftir. Vergiden kaçan
işletmenin evraklarını yangın, su basması gibi
sebeplerle ortadan kaldırması misali, Sayıştay bu raporları
ortadan kaldırmış, milletin iradesinden
kaçırmıştır. Bu nedenle, cumhuriyet savcıları da
bu açık kanunsuzluğun üzerine mutlaka gitmelidir. Sadece muhalefet
milletvekilleri değil, vicdanı, insafı olan AKPli
milletvekilleri de milletin iradesini hiçe sayan bu emrivakiden rahatsız
olmalıdır.
Hükûmetin denetimden
kaçması rezaletinin yankıları
sınırlarımızı aşmıştır. Avrupa
Komisyonunun son ilerleme raporuna bakıyoruz. Bu raporda,
Sayıştay denetimi ve kontrolünün
bağımsızlığı ve etkinliğinin tehlikeye
atıldığı belirtilmekte, AKPnin Meclisten
çıkardığı yasal değişikliklerin ciddi
endişelere sebep olduğu söylenmektedir. AKP, kendisini
tanımladığı şekliyle hakikaten ak parti ise
Sayıştayın yaptığı kanunsuz ve Meclisi ciddiye
almayan bu fiilin üzerine gitmelidir. Aksi takdirde, yarın bu hesap Yüce
Divanda görülecektir.
Netice itibarıyla,
raporlarını dahi göremediğimiz kurumların bütçesi ve kesin
hesabı üzerine konuşmanın bir anlamı
olmadığını görüyor ve yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, Konya Milletvekili
Sayın Faruk Bal.
Sayın Bal, buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on beş
dakika.
MHP GRUBU ADINA FARUK
BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasi
ve hukukun üstünlüğünün özünü teşkil eden üç önemli kurumumuzla
ilgili, 2013 bütçe görüşmelerinde, Milliyetçi Hareket Partisinin
düşüncelerini açıklamak üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle, Anayasa
Mahkemesinin, Yargıtayın, Danıştayın ve ilk derece
mahkemelerinde görev yapan değerli hâkimlerin, savcıların,
kâtiplerin, mübaşirlerin, yazı işleri müdürlerinin, seçim personelinin
daha iyi bir yılda, yargıya
daha iyi hizmet edebilecek bir imkâna kavuşmalarını dileyerek
sözlerime başlamak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Demokrasi dediğimiz kavram yasama, yürütme ve
yargı organları arasındaki bir denge ve denetim mekanizmasından
ibarettir. Yasama, yürütme ve yargı her siyasi rejimde vardır ancak
denge ve denetim mekanizmaları sadece ve sadece demokrasilerde
vardır. Bu denge ve denetim mekanizmaları kuvvetler arasında,
birbirleri arasında bir uyum içerisinde gerçekleştirilirken, güçlerin
denetlenmesi sadece yargı organı marifetiyle yapılmaktadır.
Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay,
rejim ile, hukukun üstünlüğü ile ve hukuk devleti ile doğrudan
bağlantılı ve günlük siyasi hayatımızı da
doğrudan etkileyen 2 üç önemli kurum hâline gelmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, yasama organını Anayasa Mahkemesi, yürütme
organını ise Danıştay ve idare mahkemeleri dengeler ve denetler
iken, tarihi içerisinde ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmış
Yargıtayı da ilave ettiğimiz zaman yargı sistemimiz
bütünüyle sorunlar yumağı hâline dönüşmüş ve Türkiye'nin
önünde çözüm bekleyen en ciddi problem olarak bulunmaktadır. Bu kapsam
içerisinde değerlendirdiğimizde, Adalet ve Kalkınma Partisi on
yıldır bu ülkeyi yönetmektedir. Adalet ve Kalkınma Partisi
yargının on yıl içerisinde temel sorunlarına çözüm bulacak
etkiye, yetkiye ve imkâna sahipti. Yargının sorunlarına çözüm
bulmak yerine, Adalet ve Kalkınma Partisi, on yılda yeni sorunlar
eklemiştir. Yargının elbette ki eskiden sorunları
vardı. Bu sorunların çözümü gerekirdi. Bu sorunların içerisinde
yargının ideolojik karar verme şeklinde ifade edilen,
tarafsızlığını etkileyen sorunu vardı, yargının
güven duygusunu rencide edici kararlar verdiğine ilişkin sorunlar
vardı, yargının tarafsızlığıyla ilgili
sorunlar vardı ve bu sorunların çözümü için de Adalet ve
Kalkınma Partisi, sadece hakkı, hukuku ve adaleti gözeterek bunlara
cevap araması gerekirken, bu sorunları katmerleştirerek 2013
yılına geldiğimiz süreçte maalesef yargıyı içinden
çıkılmaz bir noktaya getirmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, yargının bir iş yükü sorunu vardı.
On yıl önce Yargıtaya, Danıştaya, Anayasa Mahkemesine, ilk
derece mahkemelerine gelen davalara baktığımızda, o
tarihteki bütçe görüşmelerinde bunun vahim boyuta
ulaştığını ifade ediyorduk. Şimdi o vahim
olarak ifade edilen boyuttan 2013e adım atacağımız bu
süreçte vaziyetin ne kadar daha vahamet noktasına ulaştığını
sizlere yüzde rakamlarını vererek ifade etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Yargıtay Başsavcılığına
2011 yılında gelen iş miktarı, 2002 rakamlarına göre,
yüzde 105 oranında artmıştır. Yargıtay hukuk
dairelerine gelen iş miktarı, 2002 rakamlarına göre, 2011
yılındaki rakamlar itibarıyla yüzde 82 oranında
artmıştır. Yargıtay ceza dairelerine gelen iş
miktarı, 2002ye göre, 2011 yılı itibarıyla yüzde 210
oranında artmıştır. Bu oranların artışı
gelen iş miktarına göredir, devreden dosyalar itibarıyla
baktığımızda vaziyet daha da vahimdir.
Değerli
milletvekilleri, hukuk ve ceza dairelerine gelen iş miktarı 2002
yılından 2011 yılına devredilen süreç içerisinde yüzde 348
oranında artmıştır. Zaman aşımı nedeniyle
ortadan kaldırılan dava dosyası ise yüzde 983 oranında
artmıştır. Buradan ortaya çıkan sonuç şudur:
Vatandaş birbirleriyle mahkemeliktir. Vatandaş mahkemeye güvenli bir
liman olarak sığındığında hakkını elde
edememektedir. Vatandaşın adil yargılanma hakkı ihlal
edilmektedir. Vatandaş makul sürede hakkına kavuşamamaktadır.
Danıştaya
baktığımızda, Danıştayın iç durumuna ve idare
mahkemelerinin iç durumuna baktığımızda durum
değişik değildir. Burada da bölge idare mahkemelerinde, 2002
yılından 2011 yılına gelinen süreçte, iş durumundaki
artış yüzde 93, idare mahkemelerinde yüzde 135, vergi mahkemelerinde
yüzde 67, Danıştayda ise yüzde 259a ulaşmıştır.
Buradan ortaya
çıkan sonuç, Danıştay yürütme organını
denetlediğine ve dengelediğine göre, yürütme organı da Adalet ve
Kalkınma Partisinin siyasi sorumluluğunda yürütüldüğüne göre
vatandaş, Adalet ve Kalkınma Partisinin hizmetlerinden, siyasetinden
ve devletin işleyişinden şikâyetçidir. Vatandaş devlet ile
kavgalıdır, vatandaş devlet ile nizalıdır; bu
nizanın da doğrudan siyasi muhatabı Adalet ve Kalkınma
Partisidir.
Değerli
arkadaşlarım, yargıdan hep şikâyet ettik. Ben de bir
yargı mensubu olarak bu şikâyetleri hüzünle ve kaygıyla ve
endişeyle izledim. Yargıdan öncelikle Adalet ve Kalkınma Partisi
şikâyetçiydi ve yargıyı hedef hâline getirdi. Şikâyetlerine
hakkı, hukuku, adaleti gözeterek bir çözüm bulmak yerine AKP, yargıda
kanı kanla yıkayarak bir sonuca ulaşmak istedi ve geldiği
sonuç da şöyle: Önce, yargının siyasi karar verdiğini
söyledi. Yargının zaman zaman siyasal kararlar verdiği
doğruydu 367 kararı gibi, parti kapatma kararı gibi ama
şimdi yargı katmerli siyasi kararlar vermektedir Deniz Feneri
davasında olduğu gibi, yine, özel yetkili mahkemelerin birer adalet
grubu olmak yerine yandaş olmayanları bastırmak
açısından birer silah olarak kullanıldığı gibi. Yargının
güvenilmezliği noktasında şikâyeti vardı, bizzat
Başbakan bunu ifade ediyordu, kamuoyunda da böyle bir kanaat hâkimdi ancak
şimdi, bu katmerli bir şekilde ortaya çıkmış ve
kamuoyu yoklamalarına kadar, sonuçları itibarıyla
yansımıştır.
Değerli
arkadaşlarım, yargıya güvenin sarsılması sonucunu
birlikte değerlendirdiğimizde, şimdi yargıya sizden
başka güvenen yok çünkü siz yargıyı
siyasallaştırdınız, siyasallaşan yargıyı
silah olarak kullanmaya başladınız.
Bu on
yıllık süre içerisinde yargı üzerine bu kadar titremeniz ya da
yargı üzerinde bu kadar oynamanızın sebebi elbette vardı.
On yıllık süre içerisinde AKP yandaş sermaye
yaratmıştır, AKP on yıllık süreç içerisinde
yandaş olmayanlarını korkutmuştur. On yıllık süre
içerisinde AKP yandaş basın yaratmıştır, on
yıllık süreç içerisinde yandaş olmayan basını AKP
korkutmuştur. On yıllık AKP iktidarında yandaş
bürokratlar devleti ele geçirmiştir ve on yıllık süre içerisinde
AKP iktidarında yandaş olmayan bürokratlar korkutulmuştur. On
yıllık süre içerisinde yargı, yargıyla korkutulmuştur.
On yıllık süre içerisinde, değerli arkadaşlarım,
hâkimler korkutulmuştur, Yargıtay üyeleri korkutulmuştur,
savcılar korkutulmuştur, kâtipler korkutulmuştur, sanıklar
korkutulmuştur, müdahiller korkutulmuştur, mübaşirine kadar yargının
her kademesi korkutulmuştur. Nasıl 28 Şubatta Sacit Adalı korkusundan
brifing almaya gitmiş ise bugün korkusundan kendi telefonunu dinlemeye
karar veren hâkimler ortaya çıkmıştır. Bugün, AKP
yandaşlarının yolsuzluklarını Almanyadan gelen bir
mahkeme kararıyla soruşturmaya kalkan savcılar,
yargının bir başka unsuru marifetiyle korkutulmuştur,
işlerinden edilmiştir ve mahkemelerde süründürülmüştür.
İşte, siz yargıyı sadece siyasallaştırmakla
kalmadınız, 2007 yılında Yargıtayın 250 olan üye
sayısını içtihat mahkemesine dönüştürmek amacıyla
150ye indirmek ve Danıştayın da üye sayısını
indirmek üzere kanun tasarısı hazırladığınız
hâlde bunu Mecliste uyuttunuz. 2010lu yıllara geldiğimizde
Yargıtayı dünyanın en obez mahkemesi hâline getirerek 387 üyeli
bir obez mahkemeye dönüştürdünüz, Danıştayı da yine
dünyanın en obez Danıştayı hâline getirerek 180 üyeli hâle
getirdiniz. Bunu yapmakta amacınız neydi? Bunu yapmakta
amacınız gayet açıktı ve netti; o da
yandaşlarınızı Yargıtaya, yandaşlarınızı
Danıştaya üye seçtirmekti. Anayasa Mahkemesinde de aynı oyunu
oynadınız ve sonuç itibarıyla Türkiye'nin demokrasi ve hukuk
devleti açısından en ciddi, en temel sorununu siz
yarattınız.
Siz on
yıllık AKP iktidarında sermayeyi yandaş hâle getirerek,
basını yandaş hâle getirerek, yargıyı yandaş hâle
getirerek şiddetle eleştirmeye çalıştığınız
1930lu yıllardaki tek parti devletinden daha fazla, daha sert ve daha
acımasız bir parti devletine dönüştürdünüz. Bunu sadece biz
söylemiyoruz, bunu artık, Türkiyeyi de izleyen Avrupa Hâkimler Birliği
ifade ediyor. Onların vermiş olduğu, altı aylık bir
incelemeden sonra yayımlamış oldukları, 11 Kasım 2012
tarihi itibarıyla da herkesin bilgisine sunulmuş olan Avrupa
Yargıçlar Birliğinin raporları ortadadır. Burada aynen
ifade edilmektedir ki hâkimler, savcılar Türkiyede korkmaktadır.
Burada aynen ifade edilmektedir ki hâkimler ve savcılar disiplin ve
mahkemeye verilme şeklindeki uygulamalarınızdan tedirgin
olmaktadır ve bu, hâkimlerin bağımsız ve tarafsız olma
ve bu, adaletin adil bir şekilde, makul sürede gerçekleştirilmesi
ilkelerini ortadan kaldıran, evrensel değerleri ortadan kaldıran
çok ciddi bir şekilde diktaya yönelişin en önemli işaretleridir.
Değerli arkadaşlarım, bu
çerçeve içerisinde, bu kadar, rejimle, demokrasiyle, hukuk devletiyle ilgili
sorunları yaratırken yargı mensuplarının çözüm
bekleyen sorunlarının hiçbirisine çare getirmediniz.
Yargının iş yükünü azaltacak, yargıya teknolojik destek
sağlayacak, yargı personelini işe motive edecek, onların
iş riski, adalet tazminatı, teknik hizmet tazminatı, yargı
mensuplarının fazla mesai ücreti, servis, kreş sorunları
gibi sorunlarının hiçbirine çare olmadığınız gibi
şimdi onların ulaşım haklarını da elinden
alıyorsunuz, ulaşım tazminatı olarak verilen
paralarını da kesiyorsunuz.
Yargıda en
önemli görevleri ifa eden yazı işleri müdürleri bir sefalet ücretine
köle muamelesiyle çalıştırılmaktadır. Yargıda
sadece dosyada taşıma değil, aynı zamanda kalem
işlerinde de görevli olan mübaşirleri genel idare hizmetleri
sınıfına almaktan ve onlara bir nebze olsun sosyal
hayatlarını geliştirebilme imkânından mahrum ediyorsunuz.
Bu mahrumiyetlerin hepsi ve çözümsüz bırakılan sorunlarının
hepsi sadece yargının sorunları değildir. Bunlar,
yargıdan hizmet bekleyen vatandaşların temel sorunlarıdır
çünkü yargının sorunu sadece yargının değil,
yargı hizmetini bekleyen vatandaşların da sorunu hâline
gelmiştir. Yargı hizmetlerinin uzun sürmesi, makul sürede davalarının
sonuçlandırılamaması bir yandan yargının sorunu iken
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) -
diğer taraftan
adalet bekleyen insanların sorunudur. Dolayısıyla, bu sorun, on
yıllık AKP iktidarında devasa hâle getirilmiştir ve
ayrılan bütçelerle bunun çözülmesi mümkün değildir diyoruz ve yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Çok
teşekkür ediyoruz Sayın Bal.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına son konuşmacı Sayın İsmet
Büyükataman, Bursa Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Ataman,
buyurun.
Süreniz on
beş dakika.
MHP GRUBU ADINA
İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce vefatının seneidevriyesinde,
ömrünü Türk milliyetçiliği fikrine adamış dava adamı
Hüseyin Nihal Atsız Beyi, rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum; ruhu
şad, mekânı cennet olsun.
Bir kış
günü uçmağa vardı zamansız / Bir cephede süngüler sustu
apansız / Kaldık işte Kürşatsız, kaldık
Pusatsız / Türk eli çıplak şimdi, Türk eli hatsız.
Değerli
milletvekilleri, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının Başbakanlık ve Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı ile Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliği bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi en
derin saygılarımla selamlıyorum.
Muhterem
milletvekilleri, 2013 bütçesi sosyal ve adil değildir. Adaletsizlik ve
vicdansızlık sadece vergi toplamada değil bütçenin
dağılımında da kendisini göstermektedir. Sosyal ve
demokratik devletlerin asli görevi, sosyal ve kamu hizmetlerini halkına
eşit, ücretsiz, nitelikli ve ulaşılabilir şekilde sunmak
iken; AKP Hükûmeti, vergilerimizi kamu hizmetlerine aktarmak yerine
yandaşlarına aktarmayı hedefleyen bir bütçe yapmayı
hedeflemiştir. AKP, yoksulların yükünü kaldırmak yerine
zenginlerin daha çok kazanmasını teşvik eden bir bütçe
politikası izlemektedir. Gelir dağılımındaki uçurum ve
adaletsizlik her geçen gün artmaktadır. Zengin, daha zengin olurken, fakir,
her geçen gün daha zor şartlarda hayatını idame ettirme gayreti
içerisindedir.
Değerli milletvekilleri,
Teşkilât-ı Mahsusadan Millî Amele Hizmetlerine, Millî Amele
Hizmetlerinden 1965 tarihinde Millî İstihbarat Teşkilatına
gelinen süreçte, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne büyük
katkılar sunan Millî İstihbarat Teşkilatının, hepimiz
için asla inkâr edilemez önemde bulunan mevcudiyetinin daha da
pekiştirilmesi ortak amacımız olmalıdır. Millî
İstihbarat Teşkilatı, savaşta ve barışta, Türkiye
üzerinde gözü olan tüm iç ve dış menfi unsurlara karşı
psikolojik harekât ve propaganda savaşını yürütmektedir. Her
devlette olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti devleti de ülkenin iç ve
dış güvenliğini sağlayarak vatandaşların
huzurunu, mal ve can emniyetlerini tesis etmek, iç ve dış kaynaklı
tehdit unsurları hakkında gerekli bilgiyi sağlamak amacıyla
istihbarat faaliyetleri düzenlemek zorundadır. Son yapılan bir
düzenlemeyle, MİT mensuplarının veya belirli bir görevi yerine
getirmek amacıyla kamu görevlileri arasından Başbakan
tarafından görevlendirilenlerin görevlerini yerine getirirken görevin niteliğinden
doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia
olunan suçlardan dolayı soruşturulabilmeleri Başbakanın
iznine tabi kılınmıştır.
Osloda PKK ile
yürütülen pazarlıkları önce inkâr eden, ardından kabullenmek
durumunda kalan Başbakan, anlaşıldığı
kadarıyla, MİTi bölünmenin vasıtası ve tetik çeken eli
olarak kullanmıştır; gerçeklerin ortaya
çıkmasının önüne geçmek için de kendisini yargıdan da yüce
sayarak demokrasi dışı tavırlara girişmektedir.
İstanbul Özel
Yetkili Cumhuriyet Savcılığı marifetince şüpheli
olarak ifadeye çağrılan MİT mensuplarının
korunması için acele olarak yasal değişikliğe
gidilmiştir. Bu düzenlemeyle birlikte MİT Kanununun 26ncı
maddesi hukuki sürecin kesilmesi için yeniden düzenlenmiştir. Bu
adım, yasal bir ilkelliktir, kabine zihniyetinin bir ürünüdür. Deyim
yerindeyse, yavuz hırsız ev sahibini
bastırmıştır.
MİT
mensuplarından Başbakan tarafından görevlendirilenlerin
işledikleri suçlardan dolayı soruşturulmalarına izin verilmesi Başbakanın
keyfiyetine bırakılmıştır. Hukukun temel
prensiplerinden biri olan Kişiye özel kanun çıkarılamaz.
ilkesi de hukuk hiçe sayılarak çiğnenmiştir.
Burada Sayın
Başbakana birkaç hususu sormak istiyorum: Açlık grevleri,
MİT-Öcalan görüşmeleri ile mi sona erdirilmiştir? Hükûmet,
MİT eliyle, örgüt içerisinde Öcalanın liderlik konumunu muhafazaya
mı çalışmaktadır? MİT tarafından Osloda PKK ile
gerçekleştirilen görüşmelerin Başbakan tarafından inkâr
edilip daha sonra kabul edilmesindeki amaç nedir? Bu görüşmeler kim
tarafından kayıt altına alınmış ve basına
sızdırılmıştır? Konuyla ilgili olarak kurum
içinde soruşturma başlatılmış mıdır?
Başlatılmışsa sonuçları ne olmuştur?
İktidara
tavsiyemiz şudur: Büyük Türk milletinin emrinde olan Millî İstihbarat
Teşkilatının üstün millî çıkarlarımıza dönük
çalışmaları desteklenmelidir. Bölücülüğe ve her türlü
ayrışmaya karşı icraat yaparak açılım
politikalarından vazgeçmek gerekir. Teröre karşı topyekûn bir
mücadele başlatılmalıdır. Türk milletinin cepheden ve
doğrudan doğruya hedefte olduğunu idrak ederek millî güç
unsurları takviye edilmelidir. Millet ve devlet bekasına yönelik
saldırılar bertaraf edilmelidir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 2012 yılında MİTin bütçesi 750 milyon 942 bin
lira olarak gerçekleşmiş, 2012 bütçesi ise 665 milyon 568 bin lira olmuştur.
Millî İstihbarat Teşkilatının 2013 yılı bütçesi
bir önceki yıla göre yüzde 32,2 oranında artırılarak 995
milyon 569 bin liraya çıkarılmıştır.
Millî
İstihbarat Teşkilatının Başbakanın özel
hizmetlerini görmesinin önüne geçilmelidir. Başbakan, kendisine haber
taşıyan, kendi iç siyasetinin malzemelerini toplayan bir
teşkilat hayal ediyorsa, kendi partisinin mensuplarından bunu
oluşturmak için kendi parti bütçesi ile yola çıkmalıdır.
Milletin emanet parası ile kişisel hırsların tatmini, her
iki cihanda da cezası büyük olan bir utanç vesilesidir.
Terörün yeniden
hortladığı Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarında
PKKlılar gruplar hâlinde karakol basmaya gelmekte ve bu acı durumu,
Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç:
Teröristler çok kalabalıklardı ve ağır silahları
vardı. gibi acziyet ihtiva eden, utanç verici sözlerle ifade etmektedir.
Gaziantepte 10 kişinin şehit olmasına ve 67 kişinin de
çeşitli yerlerinden yaralanmasına sebep olan bombalı araç
saldırısında kullanılan aracın çalıntı
ihbarının bulunmasına rağmen dört ay -otobanlar da dâhil
olmak üzere- trafikte aktif bir şekilde kullanıldığı
hâlde bulunamaması da istihbarat eksikliğimizi ve ne yazık ki
geldiği boyutu göstermektedir.
Suriye meselesinde
de istihbarat birimlerimizin ya eksik ya yanlış tespitleri söz
konusudur ya da Sayın Başbakan, kendisine verilen istihbari bilgilere
göre değil, ABDnin dayatmalarına göre politikalar belirlemektedir.
Yoksa kardeş kavgasının zirveye çıktığı,
Müslüman kanının oluk gibi aktığı bu olaylara Müslüman
bir ülkenin Başbakanının sebep olması akıl işi
değildir. İstihbarat eksikliklerimize dair daha pek çok
şeyler söylemek mümkünken, Oslo
batağı bir yerde, bir kenarda dururken merak ettiğimiz
şudur: İstihbarat birimlerimizin bütçesi bu derece artarken,
istihbaratımızın kuvvetlenmesi gerekmez miydi? Yoksa Sayın
Başbakan, istihbarat servislerini sadece vatandaşı, rakiplerini
ve gazetecileri dinlemek için mi finanse etmekte ve kullanmaktadır?
Değerli
milletvekilleri, Millî Güvenlik Kurulu, devleti bütün organlarıyla yüksek
moralli, her hâl ve şartta hazırlıklı tutar ama
etkinliği yok edilmiş, acze ve bedbinliğe itilmiş, vizyon
ve misyonu tüketilmiş bir Millî Güvenlik Kurulundan ne beklenebilir? Millî
Güvenlik Kurulu, devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve
uygulamasıyla ilgili konularda tavsiye kararları alır.
Koordinasyonun sağlanması için görüş tespit eder, tavsiye
kararını ve görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirir ve kanunlarla
verilen görevleri yerine getirir.
Türkiyenin etkin
bir hava savunma sistemi ne yazık ki bulunmamaktadır. Bu sorun
sürekli ertelenmiştir. Sözde millî savunma sanayisini inşa etmekle
övünen Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı dişe dokunur bir
başarı gösterebilmiş değildir. Açılan ihaleler
sonlandırılamamıştır. Şimdi ülkemiz,
Başbakan Erdoğanın gereksiz bir şekilde
tırmandırdığı Suriye iç savaşına taraf
olduğu için, açık bir tehlikeyle karşı
karşıyadır. Suriye krizi gibi bir krize hava savunma sistemi
olmadan taraf olmak, çıplak elle kor ateşi tutmak gibidir. NATOdan
talep edilen Patriotların sayısı azdır ve maalesef yeterli
korumayı sağlayacak durumda olmadığı gibi
varlığı da yalnızca görüntüden ibarettir.
Hükûmet, yeni ve
acil tedbirler almak zorundadır. Esad rejimi düşerken tek bir füze
bile herhangi bir şehrimizi vursa fiilî ve psikolojik etkisi
sanılandan çok büyük olur. Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetenlerin
milletimize bu kötü talihi yaşatmak gibi bir lüksleri yoktur. Türkiyeye
bir füze düştükten sonra bu yüce Mecliste hep birlikte ah vah etsek, sabahlara
kadar oturumlar tertip etsek devletimizin ve milletimizin
uğradığı kaybı telafi etmek imkânsız
olacaktır.
On
yıldır iktidar sorumluluğunu üstlenenler, yerli bir hava savunma
sistemimiz yokken nasıl olur da boyundan büyük işlere
kalkışır, anlamak mümkün değildir. İktidar sahiplerine
sormak istiyorum: On yıllık iktidarınızda yerli hava
savunma sistemi kurma hususunda hangi çalışmaları
yaptınız? Millî güvenliğimizle ilgili yaşanabilecek muhtemel
bir saldırı karşısında hangi tedbirleri
aldınız?
Değerli milletvekilleri,
cumhuriyet tarihinin örtülü ödenek rekorunu bu Hükûmet
kırmıştır. Örtülü ödenekten Sayın Çiller 5,3 milyon
lira, Sayın Erbakan 6,3 milyon lira, Sayın Yılmaz 8,8 milyon
lira, Sayın Ecevit 170 milyon liralık ödenek
kullanmışlardır. Örtülü ödenekte harcama rekoru kıran
Sayın Başbakan Erdoğan, 2011de 391 milyon lira, 2012nin ilk
sekiz ayında 587 milyon lira harcamıştır.
Bütçe
açığı gerekçe gösterilerek zam üstüne zam yapılırken
Başbakanın harcadığı milyonlarca liranın nereye
gittiği ise gizli olduğu gerekçesiyle açıklanmamaktadır. Bu
paralar nereye gitmektedir? Bu fahiş artışın sebebi nedir?
Örtülü ödenekten harcanan milyonlar Oslo görüşmelerine mi gitmiştir,
yoksa birilerine mi verilmiştir?
Ayrıca,
Atatürk Orman Çiftliği arazisi üzerine inşa edilecek olan
Başbakanlık sarayı neyin hevesidir? Mevcut Başbakanlık
binası yetersiz mi gelmektedir? İmparatorluğun son devirlerinde
görülen lüks saray merakı, Türkiyeyi, umuyorum ki yüce Osmanlı
Devletinin sonuna uğratmaz.
ABDnin Orta
Doğuyu parçalama, İslam dünyasını yok etme projesi olan
Büyük Orta Doğu Projesinin bir ürünü olan çakma Osmanlı projesinin,
yeni Osmanlıcılığın çakma sarayı da bu şekilde mi inşa edilecektir?
Anlaşılan odur ki Başbakan Erdoğan meşruti
monarşinin tekrar kurulmasını ve kendisinin de seçilmiş
sultan olmasını beklemekte ve bunun altyapısını
oluşturabilmek için gayret göstermektedir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, iç güvenlik alanındaki kurumların yetki ve
sorumlulukları yeniden tanımlanmak suretiyle hizmetin uyum içinde
yerine getirilmesi sağlanarak çağdaş yöntemlerle
çalışır hâle getirilmelidir. Kurumsal yapılanmada,
istihbarat faaliyetlerinde, bilgi akışında ve suçla mücadelede
birimler arasında etkili bir eş güdüm sağlanmalıdır.
Sınır ve kıyı güvenliği, gerektiğinde
sınır ötesi tedbirlere de başvurularak
sağlanmalıdır.
Sözlerime son
verirken 2013 bütçesinin aziz milletimize hayırlar getirmesini temenni
ediyor, yüce heyetinizi en derin saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Büyükataman.
Şimdi
sıra, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda.
Sayın Atilla
Kart, Konya Milletvekili.
Sayın Kart,
buyurun.
Süreniz dokuz
dakika. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ATİLLA KART (Konya) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Cumhurbaşkanlığı ve Meclis bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 28 Ağustos 2007den bu yana geçen beş
yılın ortaya çıkardığı gerçek şudur:
Cumhurun başkanı, devletin başı olması gereken Cumhurbaşkanı,
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları arasında
ayrımcılık yaptığı gibi işlem ve
uygulamalarında onay mercisi olmaktan öteye gidememiştir.
Cumhurbaşkanlığı makamının
saygınlığını, ağırlığını
ve sorumluluğunu taşıyamamıştır. Bunları
hemen somut olaylarla, örneklerle sizlerle paylaşmak istiyorum: Aradan
geçen beş yılın sonunda Sayın Cumhurbaşkanı 674
kanunu onamış, 6 kanunu veto etmiştir. Tam anlamıyla onay
mercisi olarak görev yapmıştır. Evrensel hukuk, toplum
hassasiyetleri, çoğulcu yapılanma anlamında hiçbir demokratik
ölçüyü esas alma sorumluluğunu gösterememiştir. Bir taraftan iktidar
grubuna mesaj verme gayreti içinde olmuş, bir taraftan da
Başbakanın tepkisini çekmemek için azami dikkat içinde olmuştur.
Kişisel konumunu ve beklentilerini Türkiye Cumhuriyetinin
çıkarlarının üstünde tutmuştur.
Rektör
seçimlerinde tam bir keyfîlik, adaletsizlik ve sorumsuzluk
yaşanmıştır. Çok örnek var, bir örnek veriyorum: Gazi
Üniversitesi rektör seçimlerinde yüzde 9 oy alan aday, toplam yüzde 60 oy alan
adaya tercih edilmiştir. Birinci sırada gelen kadın aday bu
göreve atanmamış, yüzde 10un altında oyu alan ve belli bir
cemaate mensubiyetini açıkça ifade eden, Yeter ki ilk altıya gireyim
benim seçilmem garanti. diyerek propaganda yapmaktan kaçınmayan bir
kişiyi Cumhurbaşkanı neden rektör olarak atar? Ne pahasına
ve neyin bedeli olarak atar? Böylesine adaletsiz bir seçim yaptıktan sonra
da kendince sızlanarak Efendim, YÖK mevzuatından ben de
şikâyetçiyim, elimi kolumu bağlıyor. demenin
inandırıcı ve tutarlı bir açıklaması olabilir mi?
Böylesine ucuz siyaset yapmak Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına
yakışır mı?
Cumhurbaşkanının
Suudi Arabistan ve Katara yaptığı gayriresmî ziyaretleri bir
türlü öğrenemiyoruz. Yasal yollarla soruyoruz, önergelerle soruyoruz,
cevap alamıyoruz. Sorumluluk ve karartma anlayışının
burada da hâkim olduğunu görüyorsunuz. Gayriresmî ziyaretlerde kamuoyundan
gizlediğiniz bir şeyler mi var? Cumhurbaşkanı, Suudi
Arabistan Kralından aldığı hediyeleri
açıklamadığı gibi, 10 Kasım günü Suudi Arabistan
Kralının ayağına giderek devlet şeref madalyası
vermesinin gerekçesini de bir türlü açıklayamamaktadır. Suudi
Kralı hangi üstün feragati, hangi üstün başarıyı, hangi
üstün yararlılığı göstermiştir?
Cumhurbaşkanı ve Başbakanın 10 Kasım günü Suudi
Arabistan Kralının karşısında ezik bir konumda ve bir
otel ziyaretiyle ortaya koydukları fotoğraf Türkiye Cumhuriyetinin
saygınlığı, temsili ve egemenliği konularında
büyük bir ızdırap ve acıya yol açmıştır.
Cumhurbaşkanı, Katar ve Suudi Arabistana yaptığı
gayriresmî ziyaretleri ve aldığı hediyeleri neden gizler?
Cumhurbaşkanına bunları gizlemek yakışır mı?
Gazeteci Ahmet
Şıkın kitabı daha taslak aşamasında imha
ediliyor. Cumhurbaşkanının yorumu: Efendim, ülkemizde fikir ve
düşünce özgürlüğü ileri düzeydedir. Böyle münferit olaylar olabilir.
Zaten kitap on bin satacaktı, şimdi yüz bin satar. mealinde
olmuştur. Türkiye Cumhuriyetinin tüm yurttaşlarının izleme
yoluyla, dinleme yoluyla, görüntülenme yoluyla temel hak ve özgürlüklerinin
tehdit altında olduğu, fail ve sorumluların bir türlü
bulunamadığı, otosansürün sadece medyada değil toplumun tümünde
egemen olduğu bir dönemde Cumhurbaşkanının
Cumhurbaşkanlığı makamına yakışmayacak
sığ ve sorumsuz tavrına bakar mısınız? Bu
tavır başlı başına ayrımcılık anlamına
gelmez mi?
Bakın
değerli milletvekilleri, bir ülke, iletişimiyle, güvenliğiyle
nasıl kuşatılır? Bir ülkenin medyası, sporu, ekonomisi
reklam pastası yoluyla nasıl teslim alınır? Bunun
örneği nedir biliyor musunuz? Bunun örneği TELEKOMdur değerli
milletvekilleri. Bakın, o TELEKOMda, Başbakanlık
Müsteşarı, TRT Genel Müdürü, Sivil Havacılık Genel Müdürü
dâhil olmak üzere, üst düzey bürokratlarına kanunsuz emir ve talimat
yoluyla suç işletilmesine ve bu yolla kamu düzeninin bozulmasına
Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı neden seyirci kalır, neden
ağzını açmaz, neden görmezden gelir, neden duymazdan gelir?
Kendi sorumluluğu altında rapor hazırlayan Devlet Denetleme
Kurulunun bu konudaki raporlarının gereğini neden yapmaz, neden
takip etmez, neden hesap sormaz?
Kraliçe II.
Elizabethten Mayıs 2008de Büyük Şövalye Nişanını Dolmabahçe
önünde demirleyen İngiliz uçak gemisinde alıyorsunuz. Olabilir. Bunun
anlamını ayrıca sorgulamıyoruz. Bu nişanı
alırken Türkiye Cumhuriyeti kara sularında bulunan bir uçak gemisinde
Türk Bayrağı'nın bulunmamasından Cumhurbaşkanı
nasıl rahatsız olmaz? Cumhurbaşkanı için bu sembollerin, bu
jestlerin, bu kavramların, bu değerlerin bir anlamı yok mudur?
Cumhurbaşkanı,
2010 Chatham House ödülünü 9 Kasım tarihinde alırken, yine
Kraliçeden alırken, bu tarihin 1918 yılında İngilizlerin
Çanakkale Boğazını işgal ve İskenderun, Antakyaya
asker çıkardığı tarih olduğunu bilmez mi?
Cumhurbaşkanı, siyasal bilinçten, siyasal duyarlılıktan bu
kadar yoksun olabilir mi ya da bu değerlerin Cumhurbaşkanı için
bir önemi yok mudur?
Türkiye
Cumhuriyetinde ÖSYM odaklı merkezî sınavlarda son üç, dört
yıldan bu yana sorular bir yerlere servis ediliyor,
Cumhurbaşkanı bu tablodan son derece rahatsız, böyle ifade
ediyor ancak teatral gösteri yapmayı sürdürüyor. Bu tablonun sorumlusu
olduğunu bir türlü hatırlamıyor. Zannediyor ki kamuoyu o
söylenenlere inanıyor. Böylesine bir ciddiyetsizlik Türkiye Cumhuriyetinin
Cumhurbaşkanına yakışmıyor.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı cumhurun
başkanı olamamıştır, devletin başı
olamamıştır. Devlet organlarının düzenli ve uyumlu
çalışması sorumluluğunu yerine getirememiştir. Partili
bir cumhurbaşkanı olmaktan öteye gidememiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi için çok kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum
zamanım yettiğince. Söylenecek çok şey var ama Meclisin iç
işleri ve yazışmalarına Meclis dışından
müdahale edilmektedir. Meclis, Meclis dışından yönetilir,
yönlendirilir hâle gelmiştir. Kamu başdenetçiliği seçimi
sürecinde bunu gördük. Meclis personeli kendi bünyesindeki özlük hakları
ve kadro adaletsizliğinin giderilmesini beklemektedir. Meclis personelinin
moral ve desteğe ihtiyacı vardır.
Ayrımcılığa tabi tutulmaktan rahatsızdırlar.
Ve nihayet
kaygı verici olan bir husus, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
arşivini, hafızasını yok edecek, tahrif edecek bir
girişimden söz ediyorum: Bakın, tutanaklara dışarıdan
müdahale edilmesinin süreci başlamıştır. Meclisin en
yetkin, en özverili, en sorumlu, en teknik, en liyakatli kadroları olan
stenograflara yönelik olarak yeni bir sürecin
başladığını görüyoruz değerli arkadaşlarım.
Bu arkadaşlarımızın yerine Meclis dışından,
yine o malum ilişkiler içinde yeni bir yapılanmanın
gerçekleştirilmesi girişiminin başladığını
görüyoruz. Meclis Başkanını buradan uyarıyorum. Meclisin
kurumsal kimliğini, güvenilirliğini, saygınlığını
tümden yok edebilecek bir girişimden söz ediyoruz. Bu tahribata, o
müdahaleye, bu girişime seyirci kalmayınız. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, takdir edersiniz ki, böyle bir anlayışla icraat
sergileyen Cumhurbaşkanının ve Meclis Başkanının
bütçelerine karşı da,
doğal olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak hayır oyu
vereceğimizi beyan ediyorum.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kart.
İkinci
konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Sayın Bülent Kuşoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın
Kuşoğlu, buyurun.
Süreniz sekiz
dakika.
CHP GRUBU ADINA
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayıştay bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu Sayıştay konusunda klasik bir konuşma
yapmak isterdim; Sayıştayın 2013 bütçesinin az olduğunu,
çok olduğunu, Sayıştay faaliyetlerinin yeterli olduğunu,
yetersiz olduğunu söylemek isterdim ama böyle bir durum maalesef söz
konusu değil, çok hayati bir durum var, hem Sayıştay adına
hem Meclisimiz adına hem halkımız adına çok
sıkıntılı bir durum var maalesef. Dolayısıyla, öncelikle
bunu konuşmak zorundayım.
Dün burada da
konuşuldu, muhalefete mensup 3 genel başkan da bu konuyu dile
getirdi. Özellikle ana muhalefet lideri Sayın Kılıçdaroğlu,
konuşmasının en az on iki dakikalık bir bölümünü bu konuya
ayırdı ve dedi ki: Demokrasinin en önemli konusu, burada
bulunmamızın, burada milletvekili olarak bulunmamızın
sebebi, seçilmemizin sebebi, kendimizi bir anlamda inkâr noktasına kadar
gidiyor. Bütçe hakkıyla ilgili, Magna Cartayla ilgili, 1200lerle ilgili,
demokrasiyle ilgili bu kadar önemli bir konunun yerine gelmemesi bizim için
utançtır, ayıptır. Bunun sebeplerini sordu on iki
dakikalık konuşmasında. Ve Sayın Başbakan
çıktı sucuktan bahsetti, bilmem neden bahsetti, tek bir kelime
bununla ilgili etmedi. Ben utandım. Hâlbuki bu konu hakikaten çok
önemlidir, hepimiz için önemlidir, varlık sebebimizdir. Biz hükûmetin
harcamalarını, bu ülkede devlet adına yapılan
harcamaları denetlemek üzere buradayız, varlık sebebimiz budur.
Bununla ilgili bir usulsüzlük varsa, sıkıntı varsa, burada,
Sayın Başbakanın gelip öncelikle bu konuya cevap vermesi
gerekirdi. Hepimizin adına ayıp, zül olan bir konudur bu maalesef.
Ben bu konuya, bütçe hakkı konusuna çok fazla girmeyeceğim, ama
bazı sorularım var bu kısa sürede. Özellikle bunların
kayıtlara geçmesini ve bu konunun cevaplanmasını istiyorum.
Bir: Neden, biraz önce
söylediğim gibi, Sayın Başbakan 3 partinin de dile
getirdiği, ana muhalefet liderinin dakikalarca üzerinde durduğu bu
konuyla ilgili, bu kadar önemli bir konuyla ilgili hiçbir şey söylememiştir?
Bugün de basına bakıyorum, basında bu konunun ne kadar önemli
olduğu kavranamamış maalesef, yeterince anlatmıyorlar.
Belki halk da anlayamamıştır ama çok değerli
milletvekillerinin, vicdanı olan, halka ve Hakka güvenen, inanan
insanların bu konuyu dile getirmesi lazımdır. Neden cevap
verilememiş? sorusunu tekrar sormak istiyorum.
İki: Bu
konuyla ilgili, raporların buraya gelmemesiyle ilgili gerekçe gösterilen
temmuz ayında yaptığımız Sayıştay 35inci
madde değişikliği, kanunda olduğu hâlde neden
Sayıştay Genel Kurulunun görüşü alınmadan buraya
getirilmiştir? Kanun apaçık söylüyor: Sayıştayla ilgili
bir kanun değişikliği, Sayıştay Genel Kurulunun
görüşü alınarak getirilir. diyor. Görüşü alınmadan neden
alelacele buraya bir torba kanunla getirilmiştir bir temel kanun?
Üç: O tarihte 132
performans raporu düzenlenmişti kamu kuruluşlarıyla ilgili.
Neden düzenlenen o raporlar şimdi işleme konmamıştır,
alelacele o 35inci madde getirilmiştir, bütün bunların üstü
örtülmüştür? Bir sıkıntılı durum mu vardı?
Şimdi sormamız gerekir, hepimizin sorması gerekir. Neyin üstü kapatılmıştır?
Bir de o tarihte,
yani madem böyle bir ihtiyaç hissediliyor, bir geçici madde konulur, böyle
alelacele getirilmez ve denilir ki: 2011le ilgili olarak yapılan
çalışmalar aynen devam edecektir ya da 2011le ilgili şöyle bir
çalışma yapılacak. Bu da yok. Neden bunun getirilmediğini
de anlamak mümkün değil.
Sayıştay,
yüz elli yıllık bir kurum, cumhuriyetten daha eski bir kurum. Bütün
ülkelerde, devlet olan her yerde vardır. O tarihte, yüz elli
yıllık tarihinde ilk defa bir duyuruda bulunuyor, şunu söylüyor;
bakın değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri,
diyor ki: Böyle böyle bir yasa değişikliği
hazırladınız. Maddenin hazırlanmasından önce ve
hazırlık safhasında Sayıştay
Başkanlığına herhangi bir bilgi verilmemiş, görüş
sorulmamış; dolayısıyla bu teklif metnine hiçbir
katkımız olmamıştır. Komisyonda bu teklifin
görüşülmeye başlanmasından sonra, bir gün önce akşamüstü
gelen bir faks mesajıyla, ertesi gün komisyonda olmamız
istenmiştir. Teklifin hazırlanma yöntemine ve ayrıca
içeriğine katılmamızın mümkün olmaması nedeniyle
komisyondaki görüşmelere iştirak edilmemiştir. Yani Türkiye
Büyük Millet Meclisini bu tutumundan dolayı protesto ettik. diyor; bu
kadar ağır. Bir kamu kuruluşu bunu söylüyor. Bu Meclisin bununla
ilgili olanlarının buna cevap vermesi lazım. Bununla ilgili
olarak da ben, öncelikle, iktidar grubunun Meclis başkan vekillerini ve
Sayın Başbakanın sorumlu tutuyorum. Öncelikle onların bu
konuyla ilgili cevap vermesi gerekir. Bu kadar önemli bir konunun, bu Meclisin
haysiyetini ilgilendiren bir konunun cevaplanması şarttır.
Değerli
arkadaşlarım, bu konuyla ilgili olarak Anayasada da bir hüküm var.
Anayasaya göre, bu konunun bu şekilde kapanmaması lazım. Biz
2011 yılıyla ilgili kesin hesabı onaylasak dahi
Sayıştayın bu raporları düzenlemesi ve buraya göndermesi
gerekir.
Sayın
Başkan, size de özellikle hitap ediyorum. Bu kesin hesabı biz
onaylarken özellikle bu konuyla ilgili bir şerh düşmemiz lazım.
Sayıştayın bu raporları Anayasaya göre bize prosedüre
uygun bir şekilde göndermesi gerekir. şeklinde bir şerh de
düşmemiz lazım, görevimizi ihmal etmememiz lazım.
Değerli
arkadaşlar, bir de bu konu var, şöyle bir konu var:
Sayıştay denetimi dışında da denetim
yapılmıyor. Ben geçen yıl gündem dışı olarak söz
almıştım. Bu 35 kanun hükmünde kararnamenin
çıkarılmasından sonra devletin yok edilmek üzere olduğunu,
birkaç sene sonra devleti göremeyeceğimizi anlatmıştım.
Denetim aşağı yukarı zaten yok edildi, teftiş
kurulları yok Maliye Bakanlığı başta olmak üzere,
işte Sayıştaydaki durumu görüyorsunuz iki senedir raporlar
gelmiyor, iç denetim de yok. Denetimin olmadığı bir yerde devlet
de olamaz, bunları görmemiz lazım. Ben, Sayıştay denetimi
yok, iç denetim yapılmış mıdır diye kayıtlara
baktım. Beş yıl içerisinde sadece 500 küsur denetim
yapılmış, onların da sonuçları yok. Devlet böyle
yönetilmez, devlet böyle devamlılık arz etmez. Bu hepimizin
utancı olmalıdır. Bu konuyla ilgili karar verirken hepimizin
vicdanımızı öne alıp düşünmemiz gerekiyor.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarında alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kuşoğlu.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Sayın Bedii Süheyl
Batum, Eskişehir Milletvekili.
Sayın Batum,
buyurun.
Süreniz sekiz
dakika.
CHP GRUBU ADINA
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2013 mali yılı Anayasa Mahkemesi
bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Şahsım ve grubum adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Anayasa mahkemeleri niçin vardır, niçin kurulur? Dünyada
Anayasa mahkemelerinin bir tek işlevi vardır; siyasal
iktidarları denetleyerek temel hak ve özgürlükleri korumak ve güvence
altına almak. Siyasal iktidarların işlemlerinin hukukun
kıskacı içerisinde olmasını sağlamak. Aynen bu ifade
kullanılır anayasa hukukunda: Siyaseti hukuk kıskacına
almak. Sayın Adalet Bakanımız da 2013 bütçe sunuş
konuşmasında bunu farklı bir yönde, farklı bir biçimde
tanımlamış; üstün nitelikli yargı hizmetinden, adalet hizmetlerinde
kaliteden söz etmiş, hatta bunun yararlanıcıların
memnuniyeti anlamına geldiğini söylemiş.
Yararlanıcıların memnuniyeti bu doğru, beğendik bu
kavramı ancak bir gördük ki Sayın Bakan da, maalesef iktidar
çoğunluğu da bundan, yararlanıcıların memnuniyetinden tamamıyla
farklı bir şey anlamışlar. Anladıkları
müşteri memnuniyeti. Müşteri memnuniyeti hani müşteri
velinimetimdir olsa yine bir anlamda kabul ederdik ama
anladığınız, Sayın Bakanın
anladığı da şu: Sanki yargı iktisadi bir faaliyet, bir
hak sorunu değil de bir ekonomi sorunu, Anayasa Mahkemesi de bir iktisadi
işletme, bir kuruluş. Sakın hayır demeyin.
Değerli
dostlarım, gerçekten, Anayasa Mahkemesini iktisadi bir kuruluş olarak
algılamışsınız, yaptığını da
iktisadi bir faaliyet olarak algılamışsınız. Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanunu yeniden
yaptınız, 47nci maddesinde Bireysel başvurular harca tabidir.
demişsiniz, harç alıyorsunuz, 150 TL. Aynı yasanın 51inci
maddesinde şöyle bir şey getirmişsiniz, eğer başvuru
kabul edilmezse, kabul edilmez öngörülürse 2 bin lira da ceza alıyorsunuz.
Şimdi, bu nasıl bir hak arama hürriyeti, nasıl bir Anayasa
Mahkemesi? Bir kişi Hakkım, hürriyetim ihlal edildi. diye
başvuracak Ver 150 lira. Kabul etmediniz Ver 2 bin lira. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine o birey başvuru
yaptığında parasız yapıyor. Başvurusu kabul
edilmez bulunursa herhangi bir ceza alınmıyor. Anayasa Mahkemesine
başvuru ise 150 lira. Eğer kabul edilmezse sunturlusu 2 bin lira.
Çünkü size göre bu hak arama hürriyeti falan değil, iktisadi bir faaliyet,
Anayasa Mahkemesi de ticari bir işletme! Hadi, siz anlasanız öyle,
kabul edeceğim, diyeceğim ki: İktidar çoğunluğu böyle
algıladı. Mahkeme de, Anayasa Mahkemesi, Haşim
Kılıçın mahkemesi kendini ciddi ciddi ticari bir işletme
zannediyor. Sakın ona da hayır demeyin.
Değerli
dostlar, arkadaşlar, hâkimi reddetmişsiz. Reddetme gerekçemiz de son
derece açık, net bir gerekçe. Oturmuşuz yazmışız, Bu
mahkemenin başkanı hakkında demişiz Wikileaks
belgelerinde: 03 ANKARA
Değerli
arkadaşlar, bir şey daha söyleyeceğim. Şimdi,
yararlanıcıların mecburiyeti sanmış,
yararlanıcıların memnuniyetini tutmuş müşteri
memnuniyeti olarak algılamış. Bunların hepsini kabul
ediyorduk, diyorduk ki: İşte ticari işletmedir. Bunun da
sonuçları böyle olur. Bari müdebbir tüccar olsa. Hani müdebbir tüccar
deriz. Müdebbir tüccar olsa, onu da kabul edeceğiz.
Dikkat edin
arkadaşlar, bizden Mahmut Tanal ve Ali Rıza Öztürk soru
sormuşlar Bu Haşim Kılıça ne kadarlık araba tahsis
edildi, paraları nedir? diye. Bunlar da cevap vermiş. İlk önce
cevap vermemiş. Bekir Bozdağ demiş ki: Size ne ya. Size mi
kaldı bunların paraları, arabaları. Sonra Mahmut Tanal
Bilgi Edinme Yasası vasıtasıyla başvurmuş.
Vermişler cevap. Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri;
sıkı durun -müdebbir tüccar hadi ticari işletmeyi anladık-
diyor ki: Kendisine araba aldık. 7.600 avro para veriyoruz ayda bu
arabaya.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Kiralama mı?
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Mercedes. Kiralık
Kiralık
Ayda 7.600 avro.
Burada
Şimdi, 7.600
avroyu günlük kurla bir çarpın bakayım, ayda 20 milyara yakın
eder.
Sevgili
arkadaşlar, müdebbir tüccar bir yılda 220 milyar para veriyor. Bu
nasıl bir Anayasa Mahkemesi? Bu nasıl bir ticari işletme? (CHP
ve MHP sıralarından alkışlar) Bu ne biçim bir müdebbir
tüccar?
Değerli
dostlar, son kalan noktamda şunu söyleyeceğim: Bari kararlarında
müdebbir tüccar gibi davransaydı.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Arabayı satın alsalarmış
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Keşke alsalarmış
4+4+
BAŞKAN
Sayın Batum, teşekkür ediyorum efendim. Süreniz doldu.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) O yüzden, bu bütçeye hayır oyu
vereceğimizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına bir kez daha beyan
ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bu 7.600 euro, hem Danıştay Başkanı hem
Yargıtay Başkanı
Onu da söyle.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Eskişehir) Aynen, onlar da var. Yargıtay
geldiğinde onları da söyleyeceğiz.
BAŞKAN
Sayın Batum, teşekkür ederim.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Eskişehir) Ben teşekkür ederim.
BAŞKAN Dördüncü
konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Dilek Akagün
Yılmaz.
Sayın
Yılmaz, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz
dakika.
CHP GRUBU ADINA
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Yargıtay bütçesi üzerinde CHP Grubu adına
görüşlerimi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum.
Sözlerime, bu
ülkede ilkeleri ve kendisi unutturulmaya çalışılan Büyük Önder
Atatürkün sözleriyle başlamak istiyorum: Devlet hâlinde
teşkilatlanmış bir toplumun anayasasında, adalet kuvvetinin
bağımsızlığının önemini açıklamaya
gerek yoktur. Milletlerin yargı hakkı,
bağımsızlığının birinci
şartıdır. Adalet kuvveti bağımsız olmayan bir
milletin devlet olarak varlığı kabul edilemez.
1920
yılında söylenen bu sözlerle ortaya konan ilkeler ne yazık ki
artık ülkemizde yok edilmiştir. Bu ülkede artık
yargının bağımsızlığından ve
tarafsızlığından eser kalmamıştır. Hâlen
yaşanan kavga ise Yargının sahibi kim? kavgasıdır.
Gerçekten sizlere soruyorum: Yargının sahibi kim? Cemaat mi,
Başbakan mı? İşte, bu soru, Türk yargısının,
Yargıtayın içinde bulunduğu durumu çok net bir şekilde
özetliyor. Ama şunu iyi biliniz ki, ne Cumhuriyet Halk Partisi ne de Türk
halkı bu saltanatın sürmesine, yargının bu şekilde
ayaklar altına alınmasına izin vermeyecektir. Artık bu
ülkede hukukun üstünlüğü yok, yargı
bağımsızlığı yok, adalet duygusu yok, hiç
kimsenin can güvenliği ve özgürlüğünün güvencesi de yok.
12 Eylül 2010
Anayasa referandumu ülkemizde bir kırılma noktasıdır çünkü
bu referandum sonucunda Anayasa Mahkemesinin, Hâkimler Savcılar Yüksek
Kurulunun yapısı tamamen değiştirilmiş, yargı
bağımsızlığı sona ermiş, yargı
siyasallaşmıştır. Siyasallaşan ve âdeta
bakanlığa bağlı bir genel müdürlük konumuna indirgenen
Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu, yaptığı atamalarla,
iktidara yakın görünen yargıç ve savcıları
ödüllendirmiş, ancak bağımsız ve tarafsız, gerçekten
yargıçlık ve savcılık yapanları ise hallaç pamuğu
gibi atmış, dağıtmıştır. Hatta Deniz Feneri
soruşturmasını yürüten savcıların elinden
soruşturma dosyası alındığı gibi, tüm yargı
camiasına gözdağı vermek için savcılar
yargılanmıştır. Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu bugün
yargıç ve savcıların üzerinde Demoklesin kılıcı
gibi sallanmaktadır. Bırakınız tarafsız ve
bağımsız karar vermeyi, korku imparatorluğu ne yazık
ki bütün yargı camiasını sarmıştır.
Hâkimler
Savcılar Yüksek Kurulunun yeni oluşumu ve Yargıtay Kanununda
yapılan değişiklikle Yargıtaya yeni atanan 192 yargıç
Yargıtayın tüm seçimlerinde, talimatla, bakanlığın
istediği doğrultuda blok oy kullanmaktadır. Yargıtay
Başkanından daire başkanlarına, divan oluşumuna kadar
her konuda iktidara yakınlık ölçütü dikkate alınarak seçimler
yapılmaktadır. Artık Sayın Başbakan mutlu olabilir;
yargı, ayağında pranga değildir, aksine iktidarın tüm
hukuk dışı işlemleri ve diktatörlük heveslerinin yolunu
açmaktadır. Ancak bu uygulamalarla Türkiye Cumhuriyeti hukuk devleti
olmadığını, diktatörlükle yönetilen bir devlet
olduğunu dünyaya ilan etmiştir.
Yargının
içine düştüğü bu durum dünyanın gözünden kaçmadı elbette.
Avrupa Birliği İlerleme Raporunda olduğu gibi, geçen ay
ülkemizi ziyaret eden Avrupa Yargıçlar Birliği de ülkemizdeki
yargının konumunu aynen şöyle tespit etmiştir: Öyle
görünüyor ki Türk Hükûmeti HSYKnın yeniden yapılandırılması
sürecinde kurula Türk yargısını temsil eden kişilerin
değil, Hükûmetin görüşlerini ifade eden kişilerin dâhil
edilmesini sağlamıştır. Yüksek Kurulun şu anki
yapısının bağımsız yargıyı etkin bir
şekilde desteklemediği yönünde endişeler gündeme gelmiştir.
Avrupa Yargıçlar Birliği şunu hatırlatır ki: Kuvvetler
ayrılığı ve yargı
bağımsızlığının güvenceleri, diğer iki
erkin yargıya neyin gerekli olduğu konusunda talimat vermesine
müsaade etmez. Bağımsız yargı anayasa ve hukuka
dayanır, diğer erklerin emir ve direktiflerine değil.
Doğru söze ne söylenir?
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; burada Yargıtay bütçesini
görüşüyorsak Yargıtay binasının yetersizliğini, pek
çok değişik binada hizmet verilmeye
çalışıldığını, binanın fiziki
yetersizliği nedeniyle birçok tetkik hâkiminin tuvaletten bozma küçücük
odalarda çalıştırıldığını görmezden
gelemeyiz. Yargıtaydaki yargıçların karar çıkarma
baskısı altında âdeta mobbinge maruz
kaldıklarının, yoğun iş yüküne rağmen maaş
ve özlük haklarının çok geride olduğunun buradan
konuşulması gerekmektedir ancak Yargıtaya ayrılan bütçe
genel bütçenin on binde 3,5udur arkadaşlar.
Bu sorunları
bu bütçeyle çözebilecek miyiz, çözebilecek mi hükûmet? Adalet
Bakanlığı ya da Yargıtayla ilgilenen birimler bu konuda
ciddi atımlar atıyorlar mı? Bakanlık gerçekten
yargının hızlanmasını ve Yargıtayda yıllarca
dosyaların beklemesini istemiyorsa, yıllardır
kurulacağı belirtilen ancak bir türlü kurulamayan istinaf
mahkemelerinin bu bütçeyle kurulması mümkün müdür?
Bakanlığın
yargının hızlandırılmasından
anladığı bir başka yöntem de, sanırım, vatandaşların
dava açmasının engellenmesidir çünkü artık Hukuk Muhakemeleri
Kanununda yapılan değişiklikle dava açarken giderler peşin
olarak alınmaktadır. İşçilik alacaklarında dahi bir iş
davasında 500-600 lira peşin harç alınmakta, masraflar
alınmaktadır. Vatandaş dava açamamakta, böylece
yargının işi azalmaktadır. Paran yoksa dava açma, hakkını arama ki işler
azalsın. Bakanlık ne kadar güzel bir çözüm yolu bulmuş,
değil mi?
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bu yılın temmuz ayında
üçüncü yargı paketiyle özel yetkili mahkemeleri lağvettiniz. Bu
işler boşluk kabul etmez tabii, yerini hemen terör mahkemeleriyle
doldurdunuz. Bir de, üstüne üstlük, cemaatin hâkim olduğu özel yetkili
mahkemelerdeki davalar bitinceye kadar O mahkemeler görevlerine devam etsinler.
dediniz ve cemaat yargısına kurbanlar bıraktınız. Bu
engizisyon mahkemeleri tarihî görevini yapıyor. Gizli tanıklarla,
uydurma CDlerle, imzasız ihbar mektupları ile kanıtları
toplamadan, tanıkları dinlemeden, dosyaları bilirkişiye dahi
göndermeden yargısız infazlarını yapıyorlar.
13 Aralıkta,
milletvekillerimiz Sayın Mustafa Balbay ve Mehmet Haberalın
yargısız infazlarının yapılacağı
duruşmaya halkımızla birlikte, tüm Cumhuriyet Halk Partili
milletvekilleri olarak katılacağız. Ancak, şimdiden orada olacakları
biliyoruz. Daha müzekkerenin cevapları gelmeden, deliller
değerlendirilmeden, terörist gizli tanıklara dayanılarak mütalaa
hazırlanıyorsa orada adil yargılanma asla söz konusu olamaz.
Orada yargılanan milletvekillerimiz değil, adalet ve millet iradesidir.
İnanın ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu konularda
Türkiye Cumhuriyetini gerçekten ciddi tazminatlara mahkûm edecektir. Bu, bizim
için övünülecek bir şey değildir ama bu
arkadaşlarımızın karşılaştığı
bu yargılama süreci, bu mahkûmiyeti sonuç olarak getirecektir.
Artık bu
ülkede tek parti diktatörlüğü yaşanmaktadır ne yazık ki.
Yargı bağımsızlığı ortadan
kaldırılmış, yargı dizayn edilmiştir.
Yargının bağımsız olmadığı, hukuk
devletinin hiçe sayıldığı bu ülkede korku
imparatorluğu yaratılmıştır. Yolsuzlukların,
partizanlığın ayyuka çıktığı, muhalif tüm
seslerin susturulduğu, ülkemizin bütünlüğünün yok edilmeye
çalışıldığı bu dönemin, elbet bir gün hesabı
sorulacaktır. Bağımsız ve tarafsız yargı bir gün
sizlere de lazım olacaktır ama bunu anladığınızda
çok geç kalacaksınız arkadaşlar.
Hepinize sevgiler
sunuyorum, teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yılmaz.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına bir sonraki konuşmacı Kırklareli
Milletvekili Sayın Turgut Dibek.
Sayın Dibek
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz
dakika.
CHP GRUBU ADINA
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, Danıştay bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini paylaşmak üzere söz aldım. Öncelikle sizleri
saygılarımla selamlıyorum.
Danıştay
-az önce Bülent Beyin de belirttiği gibi- Sayıştay gibi yüz elli
yılı aşkın geçmişi olan bir kurum. Ta 1868den Şûrâ-yı
Devletten geliyor. 1924, 61 ve 82 anayasalarında da yer almış
bir kurum. Yani bizim devlet işleyişimizin içerisinde çok önemli
fonksiyonları olan ve çok önemli görevleri üstlenmiş olan bir kurum.
Bir yüksek mahkeme, yargı görevi yapıyor, yürütmenin hukuka
aykırı olan işlemlerini yargılıyor, denetliyor;
inceleme görevi var, danışma görevi var ama şunu belirtmek
istiyorum yani bu yüz elli yılı -cumhuriyet dönemini- konuşursak,
herhâlde Danıştay Danıştay olalı bu son iki yıl
çektiğini hiçbir hükûmetten, hiçbir iktidardan çekmedi, bunu açıkça
ifade etmek istiyorum. Burada Danıştaydan yetkili arkadaşlar
var, onlar da izliyorlar, dinliyorlar bizi yani anlayan anlayacak benim
söylediklerimi.
Bakın,
değerli arkadaşlar, referandum sonrası yani 2010daki referandum
sonrası -ben geçen dönem de buradaydım,
yaşadığımız sürecin canlı şahidiyim,
takipçisiyim, milletvekili arkadaşlarımız da var- AKP sözcüleri,
-özellikle referandum sonrası- Sayın Bakan, diğer yetkililer hep
şunu söylediler: Yüksek yargıda -Yargıtay için de
Danıştay için de geçerli bu söylem- işte dosyalar
yığıldı, Yargıtayda 1,5 milyon dosya bekliyor,
Danıştayda 200 bin dosya bekliyor; işte
vatandaşımız mağdur oluyor, dosyalar zaman
aşımına uğruyor. Bunu idari yargı için söyleyenler de
vardı yani zaman aşımı sanki idari yargıda
varmış gibi.
Etkin ve adil,
hızlı bir yargılamanın yapılması için de
birtakım değişikliklere ihtiyaç var, reformlara ihtiyaç var.
Bunlar hep sihirli sözcükler, güzel sözcüklerdi; bunları hep duyduk,
dinledik fakat değerli arkadaşlar, 2011in Şubat ayında
6110 sayılı Kanunla, hem Yargıtayın hem
Danıştayın tümüyle yapısını değiştiren
kanunla zaten süreç başlatıldı; o yetmedi, ardından 2011
Ağustos ayında bir kanun hükmünde kararname çıkarıldı
-ki AKP iktidarı kanun hükmünde kararnamelerle düzenlemeler yapmayı
çok seviyor biliyorsunuz- o da yetmedi, en son 3üncü Yargı Paketi
içerisinde idari yargıda da birtakım değişiklikler
yapılırken aslında Danıştayın da
yapısını değiştirmek üzere son operasyonla da onun
içerisine konuldu. Ben, Yargıtayla ilgili, Anayasa Mahkemesiyle ilgili bir
şey anlatmak istemiyorum çünkü konu Danıştay.
Bakın,
değerli arkadaşlar, Danıştayın daha önce daire
sayısı 13tü, bu az önce bahsetmiş olduğum 6110
sayılı Yasayla 2 daire ilave edildi. Danıştayda 95 üye
vardı, buna 61 tane ilave yapıldı. Az önce belirttiğim
gerekçelerle; İşte, yargı hızlanmalı, çift heyete
geçeceğiz; işte, 2 daire ilave edeceğiz, bu dosyaları
eriteceğiz. söylemiyle bu yapıldı. 2010 yılından
2011e yaklaşık 200 bin dosya, 197.500 dosya devretmişti. Bu
söylem içerisinde o değişiklikler yapıldı 2011in
Şubat ayında fakat rakamlar burada, ben bakıyorum -rakamlardan
da birazdan bahsedeceğim- aslında 2010dan 2011e devredilen dosya
200 bin. Zannedersiniz ki bu değişikliklerden sonra, işte
2011den 2012ye dosya sayısı azalmış; 2012den de 2013
yılına yani şu an, önümüzdeki yıla -henüz aralık
ayındayız ama- devreden dosya sayısı
azalmıştır diye düşünebilirsiniz; hiç öyle değil,
bunlarla hiç alakası yok, işin özü başka değerli
arkadaşlar. Aslında, Danıştayda davaların dosya
sayılarının azalması için hangi işlemlerin
yapılması gerekiyor? Danıştay Kanununda, Bölge İdare
Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve
Görevleri Hakkında Kanunda, İdari Yargılama Usulü Kanununda
şu şu değişiklikleri yapın. diye, Danıştay
daha 2010 yılının -hatırladığım
kadarıyla- Şubat ayında 8-10 maddelik, belki 12 maddelik bir
taslağı bakanlığa göndermişti yani Şu
değişiklikleri yaparsanız bizim dosyalarımız zaten
yüzde 40, yüzde 50 oranında azalacak; bir sorun yok, başka bir
değişikliğe gerek yok. demişti. Bunların bir
kısmını, bu son yargı paketiyle 2012 Temmuz ayında -ki
yargı paketi içerisinde yaptılar yani yapıldı, bizler de
destek verdik- bazı dosyaların bölge idare mahkemesinde kesin
itirazla sonuçlanması sağlandı çünkü gerçekten,
Danıştaya gelmemesi gereken çok sayıda dosya vardı. Ama
bakın, bu arada neler oldu? Kısaca bunları belirteyim çünkü süre
gerçekten çok kısa.
Değerli
arkadaşlar, bu son değişiklikte yani yargı paketinde,
Danıştayla ilgili olarak
AKP iktidarının
yıllardır aslında içinde sakladığı
kızgınlıkları vardı, aslında zaman zaman
saklamıyordu. Sayın Başbakan, -gerek katsayıyla ilgili
Danıştayın verdiği kararlar vardı,
hatırlıyorsunuz, tam günle ilgili kararları vardı- ben çok
iyi hatırlıyorum, Bu kararlar bizi çıldırtıyordu. diyordu,
işte Bu kararlar ideolojik kararlar, bunları kabul etmemiz mümkün
değil. diyordu. Ve talimatı vermiş bakanlık yetkililerine,
Adalet Bakanlığına Ne yapın ne edin, işte bu
Danıştayı, artık bizi rahatsız edecek, bizi
sıkıntıya sokacak kararları vermekten alıkoyun.
demiş.
Bakın, neler
oldu Danıştayda, onu söyleyeyim size: Bu son yasada, değerli
arkadaşlar, Danıştay savcılarını baypas ettik;
ettiniz daha doğrusu. Danıştay savcıları artık,
Danıştayda ilk derece mahkemesi sıfatıyla açılan
davaların ancak esas hakkındaki kısmında görüş beyan
ediyor.
Danıştay
savcıları çok önemli bir kurumdu aslında. Yani savcı
demek de aslında doğru değil çünkü Danıştay
savcısı tarafsız, davada taraf olmayan bir noktada görev
yapıyor; raportör gibi düşünebilirsiniz, sözcü gibi
düşünebilirsiniz.
İdari
yargıda, değerli arkadaşlar, davalar yazılı
yargılama sistemine tabi olduğu için -bu Fransada da böyle,
dünyanın her yerinde böyle- o evrakların, gelen yazılı
belgelerin farklı kişiler tarafından, uzmanlar tarafından
incelenmesi, görüş belirtilmesi istendiğinden, bunun adil
yargılamanın da bir gereği olacağı
düşünüldüğünden, Danıştay savcıları çok uzun
yıllardır görev yapıyorlar değerli arkadaşlar. Ama ne
yaptınız? Danıştay savcılarının bundan sonra
o görev yapma yetkilerini bu yasayla kaldırdık.
Onun
dışında ne yaptık yani ne yaptınız?
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu var; çok önemli bir kurul,
içtihat üretiyor yani onun kararları içtihat anlamında daha sonra
gerek idari yargıdaki mahkemelere gerek Danıştaya yol
gösteriyor.
İdari Dava
Daireleri Kurulunu 2 kez değiştirdiniz. Bir, 6110 sayılı
Yasada 31 kişiye döndürdünüz, 31 kişilik bir üye yapısına
getirdiniz. Bu yetmedi, son yargı paketi içerisinde de bunu 21 kişiye
düşürdünüz ve üç yıl değişmeyecek şekilde İdari
Dava Daireleri Kurulunu görev yapacak hâle getirdiniz ve orada da amaç
şuydu aslında: Bugüne kadar Danıştayın verdiği
İdari Dava Daireleri Kurulunun içtihatları var, kararları var.
Bunlar bir anlamda, dediğim gibi, bağlayıcı nitelikte
kararlar; gerek idari yargıda yani idare mahkemelerinde, bölge idare
mahkemelerinde ve Danıştayın dairelerinde bu kararlar emsal
teşkil ediyor. Bu üç yıllık süre içerisinde, bu emsal
teşkil eden, AKP iktidarını rahatsız eden, huzursuz eden ve
bugüne kadar sizleri kızdıran kararların da ortadan
kaldırılmasını sağlayacak bir yapıya
kavuşturdunuz.
Aslında
söyleyecek o kadar çok şeyim var, ki sürem yetmiyor maalesef;
inşallah, başka bir fırsatta bunları dile getirebilirim.
Sayın
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın bir sözü
vardı -Danıştay Başkanı arkadaşı kendisinin-
bir toplantıda işte Allah verdikçe veriyor. gibi bir şey
söyledi.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK
(Devamla) Danıştayla ilgili olarak ben şunu belirtebilirim
sözlerimin sonunda: Geldiğimiz noktada bence muradınıza ermişsiniz,
ermiş durumdasınız. Bundan sonra, zannediyorum, yeni
değişikliklere ihtiyaç duymadan, rahat bir şekilde, sizleri
kızdırmadan, AKP iktidarını rahatsız etmeden, sizin
istemediğiniz kararları vermeyecek bir Danıştay
yapısıyla bundan sonra karşılaşacağız diye
düşünüyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Dibek, teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi adına son konuşmacı, Tunceli Milletvekili Sayın
Kamer Genç.
Buyurun Sayın
Genç. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz dokuz
dakika.
CHP GRUBU ADINA
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Başbakanlık, buna bağlı kuruluşların 2011 kesin
hesap, 2013 bütçe programı üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere
söz almış bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, aslında, tabii, Başbakanlığın
2011-2015 Başbakanlık Stratejik Planı var, bir de 2013
Performans Programı var. Bunları okuduğunuz zaman, hakikaten
güzel şeyler yazılmış, çok cafcaflı laflar
yapılmış ama önemli olan işin özü.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, bir parlamentoda, bir kurumda insanların
birbirlerine karşı saygı duyabilmesi için orada hak ve adalet
duygularının hâkim olması lazım, orada söylenen
haksızlıkların kirli parmaklar kararı ile -kaldırılması
suretiyle- yok edilmemesi lazım. Şimdi, burada en haklı
konuları dile getiriyoruz ama maalesef, siz parmak
kaldırıyorsunuz, kanunsuzlukları yok ediyorsunuz. Böyle bir
toplumda, böyle bir mecliste saygı duyularak konuşulmaz.
Şimdi, bu
Başbakanlıkta bir Tayyip Erdoğan diye birisi var.
İstanbul Belediye Başkanı iken oğlu bir kadını
ezdi, öldürdü. Ne yaptı? Orada belediye onun suç unsurlarını,
izlerini sildi, onu tek bir gün tevkif bile etmediler, onu beraat etiren hâkim
ve savcılar şimdi Yargıtayda.
Şimdi, Deniz
Feneri davasında, Deniz Fenerinde yapılan yolsuzluklar kendisine ve
ailesine gelince savcıları görevden aldı.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, öyle bir kişi ki bu Tayyip Erdoğan
Beyanatları
var: Benim için demokrasi araçtır, amaç olamaz diyor. Demokrasi kendisi
için araç olan bir kişi demokrat olabilir mi? Demokrasiye
saygısı olabilir mi?
Efendim, laiklik
de ne demektir? Bir kişi hem dindar hem laik olamaz diyor. Böyle bir laf
olur mu? O senin kafandaki şey.
Diyor ki:
Meclisin kürsüsünde Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir diyor; hayır efendim, egemenlik kayıtsız
şartsız milletin değildir, Allahındır. Yarına
başkanlık sistemini kabul ettiği zaman diyecek ki Egemenlik kayıtsız
şartsız ne Allahındır ne milletindir; Tayyipindir
diyecek, onu dediği zaman da bir psikolojicinin herhâlde muayenesine
gidecek. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi,
bakın değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti Tayyip
Erdoğan ve Abdullah Gülle beraber çökertilmek isteniyor. Nasıl
çökertilmek isteniyor? Bir defa, Türk Silahlı Kuvvetleri ortadan yok
edilmeye çalışılıyor. Silahlı kuvvetlerin
başına çuval geçiren Amerikan generalini bunlar davet ettiler ve
kırmızı halılarla bunu karşıladılar. Türk
donanması NATO içinde, Karadenizin hâkimiyetinin Türk komutanlardan alınıp
da NATOdaki başka komutanlara verilmesi konusunda yapılan çabaya
donanma karşı çıktığı için ve aynı zamanda
güney Kıbrıs sınırları içinde petrol aramasına da
engel olduğu için donanmanın bütün kuvvet komutanlarını
içeriye aldılar.
Şimdi
bakın, bir memlekette, memleketini düşünen, insanını seven,
devletin onurunu koruyan bir hükûmet, böyle bir aşağılık
muamele yapan kişileri bu kadar başının üzerinde
taşır mı? Bunun bir anlamı var. Zaten Tayyip Erdoğan
ilk defa iktidara geldiği zaman 2001 yıllarında, 2002
yıllarında korkaktı, gitti Amerikalı yetkililere Beni bu
Genelkurmay Başkanımızla bir araya getirin dedi, sonra
korkaklığı da geçince, bakıyoruz şimdi efeleniyor.
Şimdi, devri
iktidarınızda ne hukuk kaldı ne hak kaldı ne adalet
kaldı ne dürüstlük kaldı; hırsızlık alabildiğine
gidiyor, yolsuzluk alabildiğine gidiyor.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Dün cevabını aldın burada.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Şimdi bakın, dün Tayyip Erdoğan burada diyor ki:
Kayseri Belediye Başkanımız sizden tazminat kazandı. Yahu
sen, bizim Kayseri Belediye Başkanıyla ilgili ortaya
attığımız iddiaları inceledin mi? Hayır. Kendi
yandaşlarına onlar beraat kararını verdiler, hâkimler dava
açıyorlar, davada hâkimler korkuyorlar, size tazminat hükmediyorlar.
Tayyip benimle ilgili de 4 tane tazminat açtı, 3ünü kazandı,
şimdi 1 tanesi de yargıda. Yahu Tayyip, ben mecbur muyum senin çoluk
çocuğuna bakmaya? (CHP sıralarından alkışlar) Ben
şimdi üniversitede okuyan çocuklara burs veriyorum. Ya, insan biraz vicdan
sahibi olur ya! Yeter artık! Zaten her tarafta paraları
alıyorsun da bir de
Yani, hiç olmazsa bizim hakkımızda tazminat
açma.
Şimdi
değerli milletvekilleri, bakın, bu Hükûmetin yaptığı
şeylerden birisi de
MİT Müsteşarlığını
nedense bu Tayyip Bey çok koruyor. Bununla ilgili nesi var bilmiyorum.
Bakın, Genelkurmay emrindeki GES tesislerini Genelkurmaydan aldı,
MİTe verdi. Ondan sonra ne oldu biliyor musunuz? Niye bunları
aldı, verdi? Tayyip diyor ki: Tek seçici benim. Tek seçici sensin ama
Genelkurmaydaki istihbarat birimlerini alıp da MİTe verince,
MİT bu defa, ordunun zor duruma çıkması için -ben bunu böyle
anlıyorum- orada elde edilen istihbarat bilgileri orduya zamanında
intikal etmedi. Bakın, Hakkâride bir günde 27 tane er şehit oldu.
Millet de zannediyor ki bu 27 er hakikaten vatan uğruna şehit oldu.
Hayır efendim, AKPnin kaprisleri uğruna oldu. Orada zamanında
bilgiyi, istihbaratı, Genelkurmayın kendisi alıp da kullanmazsa
MİTe niye veriyorsunuz? Bir sebebini açıklayın. Diyorlar ki:
Efendim, bütün yetki bende. Ya, senin yetkin olur mu? Tayyip Erdoğan
korkan bir adam. Diyor ki: Herkesi ben dinleyeyim. Herkesi sen dinliyorsun
ama kardeşim, senin gücün ne, senin kabiliyetin ne? Sen gelmişsin
Şimdi,
Başbakanlığı beğenmiyor; efendime söyleyeyim,
cumhurbaşkanlığını da beğenmiyor. Diyor ki:
Bütün yetki bende olacak, herkesi ben atayacağım. Ya, şimdi,
hakikaten normal, akli melekeleri yerinde olan insanların
düşünebileceği bir yönetim tarzı değil.
İnsanların gücü her şeye yetmez değerli milletvekilleri.
Şimdi,
deniliyor ki
Efendim, Türkiyede hukuktan bahsediliyor. Ya, hukuktan
bahsedilebilmesi için yargı bağımsızlığı
olması lazım. Şimdi, siz hâkimlere korku verirseniz, ondan sonra
hangi hâkim sizin aleyhinize karar verebilir. İhalelere
Yolsuzluk alabildiğine
gidiyor. İşte Ahmet Bey burada gülüyor. Biz KİT Komisyonunda
inceleme yapıyoruz. Yahu, şimdi, KİTte öyle yolsuzluklar var
ki
Adam mesela İtalyada
Bakın, Türkiyede TÜRKSAT Genel Müdürü
İtalyanın bir şehrinde bir yer açıyor, oranın
masrafları senede 25 milyon euro arkadaşlar, genel giderler
Bu
nereden alındı? diyoruz, hesap yok.
Şimdi, karşımıza
bir bütçe gelmiş, bu bütçe nasıl hazırlanmış belli
değil, denetim yok. Tayyip Bey kendisinin, yandaşlarının,
bürokratlarının hemşehrilerini bürokrasiye atamış,
onlar da
Fakir fukaranın canından kestiği, ekmeğinden
kestiği paralarla ödediği vergiler, nereye harcandığı
belli değil, bunlar nereye gidiyor?
Bakın, bu ihaleler yapıyor,
en basiti bir ihale söyleyeyim size: Arkadaşlar, bu hızlı tren
projesinde Devlet Demiryollarının elinde gerekli tesisler var, bu
travers fabrikası, traversleri yapan. Bu Devlet Demiryolunun traversini
imal etmediler, efendime söyleyeyim, Tayyip Erdoğanın dünürüne özel
travers fabrikasını kurdular, senede 150 trilyon para veriyorlar.
Değerli milletvekilleri, böyle bir şey olur mu? Yani, bunlar hep
yandaşlara yaratılan, maalesef, kaynaklardır.
Şimdi, Türkiyenin şu anda en
büyük tehlikesinden birisi de Suriye meselesi. Yahu, aklı
başında olan herkes sormalı: Yahu, biz bu Suriyeyle niye
savaş aşamasına geldik arkadaşlar? Niye yani geldik?
Şu anda, şimdi her an Suriyeyle bir savaşın
eşiğine geliyoruz. Bunun sebebi ne? Tayyip Erdoğanın
kaprisi. Bakın, bugün gazetelerde var, efendim, El Kaideden 200 kişi
Türk Hava Yollarıyla Hataya gidiyor, orada özel arabalara bindiriliyor,
Suriyeye gidiyor. Yahu, beyler, yani biz, bize böyle bir şey
yapılsa, başka bir ülke bizim üzerimizde böyle bir düşmanca
tavırlar koysa biz buna karşı koyamaz mıyız?
Olay şu: Tayyip Erdoğan ne
yapıp yapıp bir harp çıkarmaya çalışıyor,
dolayısıyla cesaret edemiyor. Harp çıktığı zaman
da olağanüstü hâl ilan edecek, komutanlara güvenemiyor çünkü komutanlar
olağanüstü komutan olarak onu da içeri alacağından korkuyor.
Dolayısıyla böyle karmaşık bir hâletiruhiye içinde bir
insan. Ama Türkiye'nin artık bugünkü iktidarı iktidardan
düşürmesi yani sizin düşürmeniz lazım. Yoksa Türkiye yarın
çok kötü şeylerle karşı karşıya kalacak, göreceksiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla) - Bu kadar kurum
Zaten dokuz dakikayla nasıl cevaplayalım,
her biri büyük kurumlar. İşte, Millî İstihbarat
Teşkilatı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Afet
İşleri
Bu Afet İşlerinde dönen oyunlar, komik tutumlar,
hepsi ortada ama nasıl söyleyelim bunları? Bütçe zaten hayalî bir
bütçedir. Bu hayalî bütçenin millete hayrı olmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ
(Samsun) Millet size inanmadığı için oylarını bize
attılar.
BAŞKAN
Sayın Genç teşekkür ediyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Aydın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Hatip konuşmasında Grup Başkanımız,
Başbakanımız hakkında ağza alınmayacak hakarette
bulundu. Cevap vermek istiyorum.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Hiçbir şey söylemedi.
BAŞKAN Ya,
buna başlamasak iyi olur yani.
Buyurun, iki
dakika içinde.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin AK PARTİ Grup
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Teşekkür ediyorum Başkanım.
Evet, muhatap olmaya
değmez, gerçekten ben de bunun farkındayım.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Niye çıktın o zaman?
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) Hiçbir şey söylemedi.
AHMET AYDIN
(Devamla) Bakın, değerli arkadaşlar, şimdi, bütçeyi
görüşüyoruz. Dokuz dakikayı az buldu. Allah aşkına, dokuz
dakikada bu bütçeyle alakalı ne söyledin? Her kürsüye
çıktığında ağız dolusu hakaretlerle, iftiralarla
bu milleti uyutacağını mı zannediyorsun. Bu milleti
kandıracağını mı zannediyorsun? Millet her seferinde
zaten cevabını veriyor. Dün Sayın Başbakanımız,
burada, bangır bangır cevabını da verdi, hepsinin tek tek
de cevabını verdi. Millet de zaten sizi de izliyor, bizi de izliyor.
Belki burada, zannediyorum, Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanına
söylemek lazım, herhâlde 5 kilo sucuğu da Sayın Kamer Gençe
gönderse rahat ederdi. Bu kadar iftira atacaksın, bu kadar karalama
kampanyasına başlayacaksın ondan sonra Bari bana dava
açmayın. diyeceksiniz.
Bakın,
değerli arkadaşlar, demokrasi bir araçtır. Evet, ben de
söylüyorum, sadece ben değil herkes söylüyor. Demokrasi ne için
araçtır? Bu milletin, bu memleketin refah ve mutluluğu için bir
araçtır. Araçtır, bunu bilmen lazım. Eğer sen bunu idrak
edememişsen kalkıp demokrasiden, siyasetten bahsetmene bence
hakkın dahi yoktur.
İkincisi,
Allahtan korkusu olmayan, kuldan utanması olmayan bir insan kalkar bunu
der, Egemenlik kayıtsız şartsız ne Allahındır
ne milletindir, benimdir. diyebilir. Bunu ancak, Allahtan korkusu olmayan,
kuldan utanması olmayan bir insan diyebilir, bu iddiayı da ancak
böyle bir insan diyebilir. Ayıp be, yazık be! Hakikaten yazık
yahu! Allahtan bari kork, insanlardan utan!
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Eskişehir) Nasıl bağlayacaksın merak
ediyorum.
AHMET AYDIN
(Devamla) Yine, NATO, Türk Silahlı Kuvvetleri, bilumum bütün
kurumları burada -af buyur- böyle, ağzına ne geldiyse, bütün
hakaretlerini saydı. Şunu bilmen lazım ki Tayyip Erdoğan
dün de cesurdu, bugün de cesur. Bu cesaretiyle yüzde 50 oy aldı ve bu
cesaretiyle Türkiyeyi, aldığı noktadan senin hayalinin dahi
alamayacağı noktaya taşıdı. Türkiyeyi dünyada büyük,
güçlü, lider ülkeler hâlinden birine getirdi.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN
(Devamla) Sen bunu anlayamazsın zaten! Ancak bu hakaretlere yol açarak
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın
Aydın, teşekkür ediyorum.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Hırsızlık, yolsuzluk diyorsun ancak derler ya
Hırsız herkesi hırsız zanneder
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Aydın.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, bana sataştı. Dedi ki: Kendisi
cevap verilmeye değer bir insan değil. Ben bir parlamenterim.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) E, öylesin!
KAMER GENÇ
(Tunceli) Başka sözlerimi de çarpıttı. Müsaade ederseniz ben
de cevap vereyim efendim.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Gerçeği söyledi efendim.
BAŞKAN
Sayın Genç, size, şahsınıza bir hakarette mi bulundu?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Var, var efendim. Galiba dinlemediniz, dedi ki
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Bir
dakika sayın milletvekilleri
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Cevap vermeye değer değil. dedi.
BAŞKAN Bir
dakika
Sayın milletvekilleri, niye bağrışıyorsunuz?
Soruyorum ki işiteyim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır, diyorum ki yani
BAŞKAN
Buyurun efendim, iki dakikada cevap verin.
2.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii benim
konuşmalarımı anlayacak kapasitede olmayan insanlar, âcizliklerinin
ifadesi olarak Buna cevap vermeye değmez. derler. Zaten bu, en basit,
insanların başvurabileceği bir yoldur.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Ne konuşuyorsun?
KAMER GENÇ
(Devamla) - Benim konuşmalarımı halk iyi anlıyor.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Bizi de halk anlıyor!
KAMER GENÇ
(Devamla) - Eğer sen, Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan,
yiğitliğiniz varsa, şu sokaklarda bir yürüyelim.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Yürüyoruz.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Yürüyelim, hayır, yürüyelim.
Bakın, Tayyip
Erdoğan ve Abdullah Gül, 5 bin polisle korunuyor arkadaşlar, 5 bin
polisle.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) O kadar abartma!
KAMER GENÇ
(Devamla) - Amerikadan özel getirdikleri zırhlı araçlarla
korunuyorlar. Bu memlekette insanlar ekmek bulamazken onlar zırhlı
araçlarla, milyon dolarlar seviyesindeki zırhlı araçlarla
dolanıyorlar. Dün burada bütçe vardı -Allah aşkına- şu
salonlarda en azından 200-300 tane koruma vardı. Yahu, kimden
korkuyor bu Tayyiple bakanları arkadaşlar? Böyle bir şey olur
mu?
Beyler,
bakın, siz, hâlâ, ülkeyi felakete götüren Tayyip Erdoğanın bu
memlekete yaptığı kötülüklerin farkında değilsiniz.
AHMET YENİ
(Samsun) Millet karar veriyor, millet.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Bu kişi, bakın, gazeteciye ne diyor biliyor musun? Kalemi
Pislik akıyor. diyor. Diyor ki gazetecilere
MEHMET ERSOY
(Sinop) Ne diyor?
KAMER GENÇ
(Devamla) - Bundan önce askerler boynunuza tasma takmışlardı,
ben bu tasmayı boynunuzdan çıkardım. diyor. Şimdi,
uluslararası kuruluşlar sizin boynunuza tasma taktı.
Peki, Tayyip Bey,
yani birisi sana dese ki Ya, Tayyip Bey, senin boynuna tasma
takmışlar. deseler acaba Tayyip Bey bunu kabul eder mi? Demek ki,
kendinin kabul etmeyeceği lafları başkalarına söyleme.
Tayyip Bey ağzından çıkan kelimenin anlamını bilmiyor.
(CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Gelsin,
kendisine nasıl konuşulacağını, nerede ne
davranacağını öğretelim. Obama kendisine sopayı
gösterdi, ondan sonra Amerikaya gitti, senin adamın dedi ki
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla) Bunu deliğe süpürmeyin, bundan yararlanın dedi
Arkadaşlar biz ne yapalım ya? (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Genç, teşekkür ederim. Sağ olun.
Buyurun Sayın
Aydın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkan, Sayın Hatip zaten aynı
şeyleri konuşuyor. Yine aynı şeyleri konuşarak benim
söylediklerimi haklı çıkardı. Ben kendilerine teşekkür
ediyorum, o yüzden muhatap almıyorum, cevap vermiyorum kendisine.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
milletvekilleri, 45 dakika oturuma ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 12.59
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.46
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT
(Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37nci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2013
yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011
yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
birinci tur görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Şimdi, söz
sırası AK PARTİ Grubu adına Muhammet Bilal Macit,
İstanbul Milletvekili.
Sayın Macit,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/698) (S. Sayısı
361) (Devam)
2.- 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu
İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/649, 3/1003) (S. Sayısı
362) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1)
Cumhurbaşkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2)
Cumhurbaşkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Sayıştay
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
Ç) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME
KURULU (Devam)
1) Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) ANAYASA MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) YARGITAY (Devam)
1) Yargıtay 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) DANIŞTAY (Devam)
1) Danıştay 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Danıştay 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
G) BAŞBAKANLIK (Devam)
1) Başbakanlık 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) MİLLÎ
İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU
GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
AK PARTİ
GRUBU ADINA MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılı
Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubum
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinize iyi günler
diliyorum.
Cumhurbaşkanlığı
makamı, ülkemizin en önemli temsil makamı olarak kabul edilmektedir.
Bir ülkenin en üst makamının, Türkiye özelinde
Cumhurbaşkanlığı makamının etkinlikleri ve konumu
hakkında bilgi sahibi olmak, aslında o ülkenin prestiji hakkında
bilgi sahibi olmamız anlamına gelir. Kurumların fiziki
şartları, teknik altyapısı, kurumsal logoları,
mimarisi ve gerçekleştirdiği etkinlikler siyasetiyle ve prestijiyle
ilgili çok şey söyler. Belki de bu yüzden dünyanın gelişmiş
ülkelerinde temsilî makamların sembol hâline gelmiş binaları
vardır. Örneğin Amerika dediğimizde aklımıza Beyaz
Saray ya da Rusyada Kremlin ya da Fransada Elysee Sarayı gelmektedir. Bu
binalar ülkeleri için devlet geleneğini temsil eden ve güven
uyandıran imajlardır. Ülkemizde de Çankaya Köşkü devletin
kurumsal kimliğini temsil etmektedir. 2002 yılında, AK
PARTİnin iktidara gelmesiyle beraber Türkiyede bir paradigma
değişikliği, bir mantalite değişikliği
yaşanmaya başlandı. İşte, toplum talepli ve toplum merkezli
bu paradigma değişikliğinin Cumhurbaşkanlığı
makamına yansıması ise 2007 yılında Sayın
Abdullah Gülün Cumhurbaşkanı seçilmesiyle başladı. Bu
değişim kendisini Köşkün fiziki ve teknik
altyapısıyla, etkinlikleriyle ve bu alanlardaki
değişimlerle de göstermektedir. 2007 öncesinde
yıpranmış, masraf olur gerekçesiyle yurt içi ve yurt
dışı davetlerin sınırlı olduğu gri bir
köşk portresi vardı. Çankaya Köşkü dediğimizde aklımıza
Ankaranın en yüksek yerlerinden birine
konumlandırılmış, demir parmaklıkların
arkasında, ağaçların arasına gizlenmiş ve halka uzak
bir imaj gelmekteydi. Ve Çankaya Köşkü için kullanılan görüntüler,
demir kapıların arasından içeriye giren kırmızı
plakalı arabalardan ibaretti. Siyasetense toplumsal değişime
ayak uyduran değil âdeta değişimin olmaması için mücadele
eden statükocu bir görüntü söz konusuydu. Aslında bu değişime
dair en güzel örnek belki de üniversitelerin öğrencilerine ücretsiz dizüstü
bilgisayar dağıttığı, İnternet kafelerde bile
hızlı İnternetin ve Pentium bilgisayarların olduğu
2007 öncesi yıllarda Çankaya Köşkünde ise İnternetin mesai
saatleriyle ve 256 bilgisayarlarla
sınırlandırılmış olmasıydı. 2007
sonrası ise Köşkte anlayış değişikliği
kendisini fiziki şartlarıyla, davetleriyle göstermeye
başladı. Köşkün teknik altyapıları,
ağırlama mekânları yenilendi; Köşkün imaj
çalışmalarına hız verildi, TSE belgeli ilk dijital
arşiv oluşturuldu. İnternetin bile tasarruf adına
kesildiği eski dönemlere inat sosyal medyada
Cumhurbaşkanlığı makamı aktif bir şekilde
kullanılmaya başlandı. Çankaya, yalnızca
kırmızı plakaların girdiği değil, sivil toplum
temsilcilerinin, gazetecilerin, sıradan vatandaşların, iş
adamlarının ve siyasilerin girebildiği bir kurum hâline geldi.
Yalnızca ulusal değil, bölgesel ve küresel anlamda geziler,
toplantılar ve resepsiyonlar düzenlendi.
Buradaki amaç
önemli bağlantılar ve ilişkiler geliştirmekti. Bu
adımlar, ülkenin yalnızca kısa vadede değil, orta ve uzun
vadede de etki alanını genişletecek ve siyasi gücüne, ekonomik
refahına ve uluslararası prestijine güç katacak adımlardır.
Bunlara birkaç
örnek vermek gerekirse, Cumhurbaşkanımız 2012 yılında
38i yurt içi, 7 de yurt dışı ziyaret gerçekleştirmiş
ve yaklaşık 30 devlet başkanını da ülkemizde
ağırlamıştır ve yine yapılan bir
araştırmaya göre, Sayın Cumhurbaşkanımızın
bu çalışmaları neticesinde dolaylı olarak 35 milyar
dolarlık iş anlaşmaları geliştirilmiştir.
İşte,
Amerikan Başkanının çalışma masasını, Oval
Ofisini medya erişimi olan her dünya vatandaşı bilir.
Aynısını biz pekâlâ Türkiye için de yapabiliriz. Hızla
büyüyen, uluslararası arenada etkisi, gücü artan ülkenin bu alanda
yaşadığı değişimlere paralel olarak pekâlâ
Çankaya Köşkünü de bu anlamda dizayn edebiliriz.
Son olarak, bir
ülkenin kurumsal kimliğini ortaya koyan
Cumhurbaşkanlığı makamı için doğru bir
şekilde harcanan her rakamın ülkenin huzuruna, uluslararası
prestijine, ekonomik refahına katkı sağlayacağını
düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Macit.
AK PARTİ Grubu
adına ikinci konuşmacı Sayın Nevzat Pakdil,
Kahramanmaraş Milletvekili.
Sayın Pakdil,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
AK PARTİ
GRUBU ADINA NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 2013 Türkiye Büyük
Millet Meclisi bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin yapacağı ve
yaptığı bazı çalışmalara burada değinmek
istiyorum.
Şu anda
anayasa yapımıyla ilgili olarak bütün partilerimizin
katıldığı komisyonun çalışmaları var.
Türkiye'de şu an itibarıyla bizzat sivil temsilcilerin,
milletvekillerinin ve halkın yaptığı bir anayasa yoktur.
Sadece 2010 yılında, Meclisimizin aldığı referandum
kararı ile halkoyuna gitmiş ve kabul edilmiş anayasanın
küçük bir parçası vardır. Şunu ifade etmek isterim ki, bu
Meclise yakışan husus, yeni bir anayasayı, sivil bir
anayasayı bütün partilerimizin ortaklaşa çabalarıyla,
mutabakatıyla milletimizin önüne getirmek ve milletimizin onayına
sunmaktır.
İkinci bir
husus, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde yapılacak olan
değişikliklerdir. Şu anda hakikaten, yasama
çalışmalarında, mevcut İç Tüzük büyük problemler ihtiva
etmektedir ve Meclisin, yasama organının
çalışmalarını ciddi ölçüde aksatmaktadır, Meclisimizin
verimini düşürmektedir. Burada, daha önceden grupların
müştereken yapmış olduğu bir çalışma vardır
ve şu anda da AK PARTİ grup başkan vekillerinin ve bir
kısım milletvekili arkadaşlarımızın Meclise
sunmuş olduğu İç Tüzük değişiklik teklifleri
mevcuttur. İç Tüzükümüzü değiştirmek, Meclisimizi daha verimli
bir hâle getirmek için çalışmak hepimizin görevidir ve bunu
yapacağımıza samimiyetle inanıyorum. Böylece, Meclis
çalışmalarını daha itinalı, daha verimli ve daha
saygın bir hâle getirebiliriz ve bu hususta her birimize düşen
görevler vardır ve bu husus da anlaşmamız da çok zor olan bir
husus değildir. Burada grup başkan vekillerimize, Meclis Başkanımıza
ve parlamenterler olarak, milletin temsilcileri olarak bizlere de büyük bir
görev düşmektedir ve bu olmazsa olmaz bir husustur ve bu çalışma
mutlaka yapılıp neticelendirilmelidir.
Diğer bir
konu, parlamenter diplomasi alanında yapılacak olan
çalışmalardır. Bugün sadece hükûmetlerin yaptığı
veya bir kısım ülkelerde olduğu gibi, yetkili
başkanların yaptığı çalışmaların
dışında, parlamenterlerin yapmış olduğu siyasi
çalışmalar da o ülkeler için son derece önem arz etmektedir. Bu
vesileyle bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum: Kanadadan
gelen bir heyet Türk Parlamenterler Birliğini ziyaret ettiğinde,
orada daha önce milletvekilliği görevinde bulunmuş olan bir
Kanadalı milletvekilinin söylediği şu konudur, diyor ki: Ermeni
yasa tasarısını -yani o şeyi, katliam veya soykırım,
onların nitelemeleriyle, her neyse- kabul etmek bizim için çok olağan
bir hâl gibiydi. Bizim önümüze geldi ve buna oy kullandık. Ben de olumlu
oy kullandım. Ama daha sonra Türkiyeye geldiğimde, bir
kısım gerçekleri fark ettiğimde, o hususları
araştırdığımda gördüm ki bizim yaptığımız
iş doğru değilmiş. Bu sıradan bir olay değil.
Yani bu olay tarihçilere bırakılacak, tarihçilerin ortaya
koyacağı görüşlerle netleşecek olan bir hususmuş. Ama
biz siyasiler olarak, bu konudan habersiz bu kararı aldık ve geçtik.
Ama bugün, bu aşamada, geldiğimiz şu noktada düşünüyorum ki
bu yaptığımız iş doğru bir iş değildi.
Eğer bugün böyle bir husus önümüze gelecek olsaydı ve milletvekili
olsaydım buna kesinlikle olumlu bir oy kullanmazdım.
Aynı
şekilde, Fransa Anayasa Mahkemesinin reddettiği o yasa
tasarısı geldiğinde, bütün milletvekillerimizin, her partiden
milletvekillerinin yapmış olduğu yoğun parlamenter
diplomasiyle ve aynı zamanda Hükûmetin büyük katkılarıyla, sivil
toplum kuruluşlarının katkılarıyla, Fransa Anayasa
Mahkemesi gelmiş olan o yasa tasarısını iptal etti ve
geriye gönderdi. Bu da parlamenter diplomasinin ne kadar önemli olduğunu
bizlere gayet açık bir şekilde göstermektedir. O hâlde bizler bu
sorumluluğu yerine getirmeliyiz.
Diğer bir
hususta da şunu ifade edeyim: Sayın milletvekilleri, herkesin bir
kanunu var, kamu görevlilerinin var, sivil toplum kuruluşlarının
var ama milletvekillerinin şu anda mali ve sosyal haklarını
içeren bir kanunları mevcut değildir. Burada hepimize görevler düşmektedir.
Biz, kanunu olmayan bir statüde istisnai, seçilmiş bir organın
üyeleri olarak çalışmak mecburiyetinde değiliz. Bütün
milletvekilleri olarak, bu konuyla ilgili olarak her birimiz, bütün gruplar
üzerine düşen görevi yerine getirmeli ve bu dönem içerisinde, mutlaka,
milletvekillerine, kendilerine özgü olan kanunu çıkarmalıyız.
Hepinize
teşekkür ediyorum.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM
(İzmir) Başkan olarak biz de bekliyoruz.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Pakdil.
Şimdi, AK
PARTİ Grubu adına üçüncü konuşmacı, Konya Milletvekili
Sayın Mustafa Kabakcı.
Sayın
Kabakcı, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
AK PARTİ
GRUBU ADINA MUSTAFA KABAKCI (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının 2013 yılı bütçesi üzerine AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime
başlamadan önce yüce Meclisimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk
olmak üzere, günümüze kadar bu çatı altında görev yapmış
devlet ve siyaset adamlarımızı şükranla, minnetle anarak, ebediyete
göç eden arkadaşlarımıza da rahmet dileyerek hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; cumhuriyetimizin
89uncu yılını kutladığımız bir zamanda
istiklal mücadelesini sürdürmüş ve Gazi unvanını
almış tek Parlamento olma özelliğine sahip Meclisimize hak
ettiği saygınlığı kazandırmak elbette hepimizin
görevidir. Bu görevin ancak Büyük Atatürkün hepimiz için millî hedef olarak
ortaya koyduğu muasır medeniyet seviyesini yakalamak, onun üstüne
çıkma noktasındaki çabalara Meclis olarak da geçmişte
olduğundan çok daha fazla katkı vererek halkımızın
beklentilerini karşılamakla olacağı
malumlarınızdır.
İşleyen
bir demokrasi ve Meclisimizde hayat bulan millî irade bizim en büyük güç
kaynağımızdır. Meclisimizin gücü ülkemizin ve iyi
işleyen bir demokrasinin gücü olarak ülkemizi geleceğe
taşıyacaktır. Yapacağımız 2013 bütçesi
Meclisimizin daha etkin ve verimli bir şekilde
kullanılmasını sağlayacaktır.
Bilindiği
üzere, gerek 2011 yılı bütçemizin gerekse 2012 yılı bütçemizin yüzde 70ler
dolayındaki kısmı personel, sağlık gibi rutin
harcamalara, bunun dışındaki önemli bir bölümü de Meclisimizin
fiziki mekânlarının iyileştirilmesine, bilgi ve teknoloji
altyapısının güçlendirilmesine harcanmıştır. Bu
kapsamda, milletvekillerimizin anayasal ve yasal görevlerini daha etkin ve
verimli bir şekilde yerine getirebilmesi için çağdaş
parlamentolardaki uygulamalar da dikkate alınarak yapımı
planlanan parlamenterler hizmet binasının inşaatı
hızla devam etmektedir. Allah nasip ederse 2013 yılının ilk
aylarında hizmete açmayı planlamaktayız. Daha önceden
Muhafız ve Tören Tabur Komutanlığı tarafından
kullanılan binanın hâlen devam eden onarım ve tadilatları
bitme noktasına gelmiştir. Kampüsümüz içindeki yollar,
kaldırımlar, parklar ve binalar engellilerin kullanabileceği
hâle getirilmiş, şeref merdivenlerini taşıyan betonarme
sistemi de güçlendirilmiştir.
Fiziki
mekânların iyileştirilmesi yönünde ana binada kapsamlı
çalışmalar yapılmış, parti gruplarının
bulunduğu mekânlar, tören salonu, üyeler lokantası ve
mutfağı, Genel Kurul salonu, basın toplantı salonu ve
diğer mekânlarda gerekli onarım ve bakımlar
yapılmıştır.
Personelin ve
milletvekillerimizin en büyük sıkıntılarından olan otopark
ve hizmet binası ihtiyacını karşılamak için çok katlı
otopark ve üzerine personel hizmet binası yapılması
hedeflenmektedir. Yaklaşık
Özelleştirme
İdaresi Başkanlığından alınacak
yaklaşık 50 dönüm arazi üzerinde
2013
yılı bütçesiyle milletvekillerimizin çalışma
şartlarını iyileştirmek, yasama sürecini ve kalitesini
geliştirmek için 2013 yılı bütçemiz, 2012 yılı bütçe
başlangıç ödeneği olan 651 milyon 252 bin TLye göre yüzde 18,7
artış ile 773 milyon 60 bin TL olarak teklif edilmiştir. Bütçe
teklifimiz içinde personel giderleri yüzde 51, sosyal güvenlik primleri yüzde
6, mal ve hizmet alımı giderleri yüzde 14, cari transferler yüzde 10,
sermaye giderleri ise yüzde 19 oranında ağırlığa
sahiptir.
Meclisimiz
ziyaretçi sayısı açısından da önemli bir rakama sahiptir.
Ziyaretçi kabul salonu verilerine göre günlük ortalama 3.000 kişi
Meclisimizi ziyaret etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 24üncü Dönemde Meclisimiz,
geçmiş dönemlerde olduğu gibi yoğun bir çalışma içinde
bulunmaktadır. Mali disiplinden ve yapısal reformlardan taviz
vermeden titizlikle hazırlanan 2013 yılı bütçesinin ülkemize ve
milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, siz
değerli heyeti saygı ve hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kabakcı.
Bir sonraki
konuşmacı, AK PARTİ Grubu adına Sayın Alpaslan
Kavaklıoğlu, Niğde Milletvekili.
Sayın
Kavaklıoğlu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA ALPASLAN KAVAKLIOĞLU (Niğde) Sayın Başkan,
yüce Meclisin değerli üyeleri; Sayıştayın 2013 bütçesi
hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış buluyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi adına denetim yapan yüksek bir denetim kurumu olan
Sayıştay, tarafsızlığını
bağımsızlığından alan anayasal bir kurumdur.
Sayıştay, kamu kurumlarının hesap ve işlemlerini
denetleme, yasalara uygun olmayan işlemlerde sorumlu kişileri tespit
etme, yargılama ve kesin hüküm verme görev ve yetkisiyle
donatılmıştır.
1862
yılında Divan-ı Ali-i
Muhasebe adıyla kurulan Sayıştayımız, yüz elli
yıllık bir tarihe sahiptir. Köklü tarihi boyunca denetim, yargı
ve diğer fonksiyonlarını çağdaş yaklaşımlar
ve günün şartları çerçevesinde sürekli geliştirerek en etkin
şekilde yürütmektedir. Sayıştay, yeni düzenlemelerle kendisine
verilen görev ve sorumlulukları da en iyi şekilde yerine getirmek
için yoğun bir şekilde çalışmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, Sayıştay, denetim ve yargı hizmetlerini en
etkin şekilde sunmayı hedeflemekle beraber sürekli gelişim ve
değişime odaklanmıştır. Uluslararası yüksek
denetim örgütleriyle ortak ve paralel denetimlerle küresel sorunlara cevap
arama yolunda çalışmalar yürütmektedir. Yeni eğilimleri de
dikkate alarak sadece ulusal değil, uluslararası alanda da önemli bir
aktör olarak denetimini gerçekleştirmekte ve denetim yöntemlerinin
gelişmesine katkı sağlamaktadır.
6085
sayılı yeni Sayıştay Kanununun yürürlüğe girmesiyle
önceki yıllarda başlayan
denetim çalışmaları tamamlanmış, denetim
alanı kütüğü güncellenmiş, teşkilatlanma
çalışmaları tamamlanmış, denetim rehberleri
hazırlanmıştır. 6085 sayılı Kanunun
öngördüğü ikincil mevzuat çalışmaları tamamlanmış,
uluslararası denetim standartlarının Türkçeye çevrilmesine
başlanmış, eğitim faaliyetleri düzenlenmiş,
bilişim altyapı çalışmalarına başlanmış
ve yeni Sayıştay Kanunu diğer dillere çevrilmiştir.
Denetim
faaliyetleriyle ilgili olarak ise cari yıl esaslı denetim sistemine
geçilmiş, denetim kütüğünün güncellenmesi
tamamlanmıştır. Ayrıca, denetim plan ve programları
hazırlanmış, uluslararası denetim
çalışmaları, uygunluk bildirimi ve siyasi partilere ilişkin
denetim çalışmaları yapılmıştır. Bütün bunların
yapılması millet adına çok sevindiricidir.
Değerli
milletvekilleri, Sayıştayın 2013 mali yılı bütçe
teklifinde, ödeneklerinin yüzde 63ü personel gideri, yüzde 9u sosyal güvenlik
gideri, yüzde 23ü mal ve hizmet alım gideri ile cari transferler, yüzde
5i ise sermaye giderlerinden oluşmaktadır. Bu ödenek teklifinin
yüzde 63ünün personel gideri olması, Sayıştayın
yaptığı hizmetlerin, işlerin insan hizmeti
ağırlıklı olduğunu göstermektedir.
Sayıştayımızın en büyük sermayesi güvenilirliktir.
Sayıştay, tüm çalışmalarında bağımsız
ve tarafsız olarak güvenilir ve doğru iş üretmeye
çalışmaktadır. Kamu kaynaklarının hukuka, kurallara,
amaçlara uygun harcanıp harcanmadığını denetleyen,
yolsuzluğa ve usulsüzlüğe karşı mücadele eden
Sayıştayın güvenilir ve tarafsız olması bir
zorunluluktur.
Sayın üyeler,
kamuda saydamlığı engelleyen ve yolsuzluğa neden olan
faktörlerin ortadan kaldırılması suretiyle daha adil, hesap
verebilir, saydam ve güvenilir bir yönetim anlayışının
geliştirilmesi çerçevesinde Hükûmetimiz tarafından hazırlanan
Saydamlığın Artırılması ve Yolsuzlukla
Mücadelenin Güçlendirilmesi Stratejisi Sayıştaya önemli görevler
vermektedir. Meclisimiz adına, dolayısıyla millî irade
adına denetim yapan Sayıştaydan beklentimiz, bilimsel ve
teknolojik gelişmeleri en iyi şekilde içselleştirerek
uluslararası standartlar çerçevesinde dünyaya örnek olacak bir denetim
kapasitesine ulaşmasıdır; bu sayede, bizim de yasamadan sonra en
önemli işlevimiz olan denetim çalışmalarımıza güç
vermesidir.
Bu görüş ve
düşüncelerle, 2013 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını diliyor, şahsım ve grubum adına yüce Meclise
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kavaklıoğlu.
AK PARTİ
Grubu adına bir sonraki konuşmacı, Yozgat Milletvekili Yusuf Başer.
Buyurun Sayın
Başer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA YUSUF BAŞER (Yozgat) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasa Mahkemesinin 2013 mali yılı bütçesi
üzerinde, AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Anayasa
mahkemeleri, temsilî demokrasilerde siyasal iktidarları temel hak ve
özgürlükler açısından denetlemek ve yasama organının
anayasaya uygun davranmasını sağlamak amacıyla
kurulmuştur. Anayasa Mahkemesinin Türk hukuk sistemine, 27 Mayıs
darbesi sonrası yapılan 1961 Anayasası ile darbe ürünü olarak
girmesi ve kurucu üyelerinin Yassıada Yüksek Adalet Divanı üyeleri
olması manidardır.
Modern
dünyanın aksine bizde anayasa mahkemeleri, millî iradeyi denetlemek,
sınırlamak ve başkalaştırmak amacıyla var
edilmiş vesayet düzeneklerinin başında gelmektedir. İleri
demokrasilerde çoğunluğun azınlığa tahakkümünü
engelleme amaçlı olarak tasarlanan anayasa mahkemeleri, bizde dar bir
bürokratik oligarşik elitin millete ve millet iradesine karşı
kalesi olarak tahkim edilmiştir.
Türkiyede
1961den 2010 anayasa referandumuna kadar gelinen süreçte Anayasa Mahkemesinin
verdiği kararlar ve geliştirdiği içtihatlara
baktığımızda, yasama fonksiyonunu gasbettiğini,
Türkiye Büyük Millet Meclisi iradesine müdahale ettiğini, anayasal olarak
görevli ve yetkili olmadığı hâlde norm denetimi
yaptığı ve yetkili olmadığı hâlde norm
ihdasına gittiği, bazen kendisini Türkiye Büyük Millet Meclisi yerine
koyarak bağlayıcı kararlar almak suretiyle kanun yapmaya
kalkıştığı, 367 vakasında olduğu gibi Meclis
kararlarını iptal ettiği görülmüştür. Parti
kapatmaları, siyasi liderlere siyasi yasak getirme, anayasa
değişikliklerini iptal etme gibi uygulamalarıyla Anayasa
Mahkemesi, yıllarca siyaset kurumu içerisinde en belirleyici aktör
olmayı sürdürmüş ve bürokratik
oligarşi, bu şekilde, siyaseti dizayn etme ve siyasete müdahil olma
imkânına sahip olmuştur.
Anayasa Mahkemesi,
Türk hukuk tarihine çok tartışmalı kararlarıyla geçerken,
bazen aritmetiğin temel kurallarını da altüst etmeyi
başarmıştır, 7 üyenin 411 üyeden de büyük olduğuna dahi
karar verebilmiştir.
Anayasa Mahkemesi, Türk
milleti adına diyerek verdiği kararlarla siyaset alanını
daraltmış ve siyaset kurumunun içini boşaltarak Türkiye Büyük
Millet Meclisini yetkisiz ve bağımlı bir organ hâline
getirmiştir, bürokratik oligarşinin halka ve halk iradesine
karşı bir nevi kalkanı ve kılıcı olmuştur.
Dünyanın her
yerinde meşruiyetini halk iradesine dayandıran yüksek mahkemelerden
farklı olarak Anayasa Mahkemesi, Türkiyenin derin ekonomik ve sosyal
krizlere düşmesine sebep olmuş, hiç olmadığı kadar
tartışmaların odağı içerisinde olmuştur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ iktidarının 2010
yılında halkoyuna sunduğu Anayasa değişikliğiyle
Anayasa Mahkemesi, asli görevi olan hukuk devletini, temel hak ve özgürlükler
ile demokratik sistemi koruma ve kollamak görevine döndürülmüş, Anayasa
Mahkemesinde yapısal ve fonksiyonel anlamda değişiklikler
yapılarak günlük siyasi tartışmaların dışına
çıkarılmıştır.
Anayasa Mahkemesine,
özgürlüklerin mahkemesi işlevini yerine getirebilmesi ve
vatandaşlarımızın Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine yaptığı başvuru ve bunun sonunda verilen ihlal
kararlarının azaltılabilmesi için bireysel başvuru
hakkı getirilmiştir. AK PARTİ olarak vatandaşlarımızın
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yerine milletin mahkemesi olan Anayasa
Mahkemesinde hakkını aramasının yolunu açtık.
AK PARTİ tüm
bunları, sadece yasama ve yürütme organlarının
tasarruflarının değil, egemenlik yetkisini kullanan ve insan
onurunu korumakla görevli yargı organlarının da sebep
olduğu hak ihlallerinin denetimsiz kalmaması için yaptı.
Bireysel başvuru,
anayasa yargısının gelişmesine katkı sağlayacak,
temel haklar konusunda Türkiyedeki uygulama ile Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararlarındaki anlayış farkının ortadan
kalkmasına imkân sağlayacaktır.
Anayasa Mahkemesini,
siyaset kurumunu işlevsiz hâle getiren, siyaseti daraltan ve halk
iradesini geçersiz kılan bir merci olmaktan
çıkarmıştır AK PARTİ, temel hak ve hürriyetleri ve hukuk
devletini koruyan ve kollayan bir üst yargı hâline getirmiştir.
Anayasa Mahkemesi, Türk demokrasisinin ve hukuk devletinin temel bir aktörü olarak vereceği
özgürlükçü ve çoğulcu kararlar ile geliştireceği içtihatlarla
başta yasama olmak üzere, yürütme ve yargı organlarına yol
göstereceğine inanıyor, 2013 bütçesinin hayırlı
olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Başer.
Şimdi de AK
PARTİ Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya
Akman.
Sayın Akman,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Yargıtay Başkanlığı 2013
yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz aldım.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, AK PARTİ iktidarlarından önce Yargıtay, adliye,
hukuk, mahkeme kavramları üzerine bu kürsüde söz
alındığı zaman çok büyük bir çoğunlukla, özellikle
muhalefet cenahından, vicdanla cüzdan arasına
sıkışmış olan hâkim ve savcılardan
bahsedildiğini, nesiller boyu süren davalardan bahsedildiğini,
merdiven altı adliye binalarında hizmet verildiğinden
bahsedildiğini, farelerin cirit attığı arşiv
odalarından bahsedildiğini; yine, kırık dökük malzemelerle
ve asırlık daktilolarla hizmet verilmeye
çalışıldığını çokça duyar idik. Bugün, 2013
yılı bütçesini konuşurken bunların hiçbirisinin
konuşulmadığını görmek, gerçekten memnuniyet verici.
Bugün, hakikaten, tam tersine, Türkiye şartlarında özlük hakları
olabildiğince iyileştirilmiş olan hâkim ve
savcılarımızdan söz edebiliyoruz. Aynı şekilde,
isimlerine yakışır şekilde adliye saraylarının
hizmete açılmış olduğunu, hâkim ve
savcılarımızın bu saraylarda hizmet vermeye
başladığını iftiharla söyleyebiliyoruz.
Yine, UYAP gibi
çok modern sistemler sayesinde, artık, kâğıt kalemin dahi
çoğunlukla kullanılmadığı bir adliye
dağıtım sisteminin işlemeye
başladığını iftiharla söyleyebiliyoruz. Bunlar çok
güzel gelişmeler ama belki de bu gelişmelerin tamamını
taçlandıran en önemli gelişme -kanaatimce- 12 Eylül 2010 tarihinde
yapılmış olan referandum neticesi değiştirdiğimiz
kısmi Anayasa değişikliğiyle yargının
kavuşmuş olduğu rahatlık oldu.
Özellikle
Yargıtay bazında baktığımız zaman, senede yüz
binlerce dosyayla boğuşmakta olan Yargıtayın, artan hâkim
sayısı, artan üye sayısı ki bunun 250den 387ye
çıkmış olduğunu belirtmemiz gerekiyor- ve daire
sayısıyla beraber ciddi şekilde bu sayıyı eritmeye
başladığını gözlemliyoruz. Öyle zannediyorum ve ümit
ediyorum ki istinaf mahkemelerinin de devreye girmesiyle beraber,
Yargıtay, tıpkı isminden anlaşıldığı
üzere ve yüz kırk dört yıl önce Divanı Ahkâmı Adliye
ismiyle kurulduğu günden bu yana hep kendisine atfedilen o içtihat mahkemesi
olma, o yüksek mahkeme olma özelliğine daha kolay bir şekilde
kavuşabilecektir. Çünkü bugünkü tarihte dahi bu ağır iş
yükü nedeniyle birçok dosyanın gerektiği ciddiyette, gerektiği
özende incelenemediğini, bunlara vakit
ayrılamadığını hep beraber biliyoruz ve kabul ediyoruz
ama -ifade ettiğim gibi- istinaf mahkemeleri devreye girdikten sonra
meydana gelecek ciddi iş yükü azalmasıyla beraber, ben,
Yargıtayın ciddi bir içtihat mahkemesi hâline dönüşeceğine
inanıyorum ve ümit ediyorum. O tarihten sonra, artık, belki bugün
hukuk çevrelerinde zaman zaman eleştirilen Yargıtay daireleri
arasındaki bir kısım içtihat farklılıklarından,
değişik bazı yargısal çelişkilerden de çok fazla söz
etmiyor olacağız.
Yine, 2010
yılında yapılmış olan referandumla beraber hem Yargıtayda
hem Danıştayda hem Anayasa Mahkemesinde çok ciddi bir demokratik
ortam oluşturulduğunu, üye sayılarının artmasıyla
beraber, bunların çalışma şekillerinin
değişmesiyle beraber gerçekten bu mahkemelerin asli hüviyetlerine
kavuştuğunu iftiharla söyleyebiliriz.
Anayasa
Mahkemesine kişisel başvuru hakkının tanınmasıyla
beraber Türkiyede artık, insanlar, en üst merciye gitme hakkını
da elde etmiş oluyorlar ve -öyle zannediyorum ki- bu yıldan itibaren
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine giden dava sayısında da
çok ciddi azalmalar meydana gelecek ve topyekûn olarak yargımız,
artık her açıdan iftihar ettiğimiz bir noktaya doğru
gelmiş olacak diye inanıyorum ve ümit ediyorum aynı
şekilde.
Bu duygu ve
düşüncelerle, ben, Yargıtay Başkanlığı
bütçesinin, başta Yargıtay camiası olmak üzere bütün milletimize
hayırlar getirmesini ümit ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akman.
Şimdi
sıra, AK PARTİ Grubu adına Mevlüt Akgünde Karaman Milletvekili.
Sayın Akgün,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEVLÜT AKGÜN (Karaman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Danıştay bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, demokratik hukuk devletinin ve insan
haklarının temel güvencesi bağımsız ve tarafsız
yargıdır. Yargı
bağımsızlığının temel amacı,
vatandaşa adaletin her türlü etkiden, yönetme ve yönlendirmeden uzak,
kendi kurum ve kuralları çerçevesinde gerçekleşeceği güven ve
inancını verebilmektir. Bir ülkede Danıştayın
varlığı, bu nedenle, hukuk devleti olabilmenin ön
koşullarından birisidir. Ülkemizde Danıştay, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasıyla görevlendirilmiş yüksek idare mahkemesi,
danışma ve inceleme mercisidir.
Danıştay,
1868 yılında Şûrâ-yı Devlet adıyla kurulmuş,
1924 Anayasası ile de anayasal bir kurum hâline getirilmiştir. 1961
ve 1982 anayasalarında da yüksek idare mahkemesi olarak .yerini
almıştır.
Danıştay,
yargı ve danışma mercisi olarak bireyler ve idare için koruyucu
ve düzenleyici bir rol oynamaktadır. Bugün için Danıştay 14ü
dava, 1i danışma ve inceleme fonksiyonu ifa eden idari dava dairesi
olmak üzere 15 daireden oluşmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, bugüne kadar bir yüksek yargı organı olarak
Danıştayın en başta gelen sorunu, aradan geçen
yıllarda hızla artan iş yükü olmuştur. Bu problem nedeniyle
yargılamalar uzamış, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince
Türkiye aleyhine ihlal kararları verilmesine yol açılmıştır.
Bunun yanında, Danıştayda davası olan tarafların
adalet duygusu zedelenmiş, kişilerin yargıya olan güveni
azalmış, ülkenin ufkunu açacak içtihatlar
oluşturulamamıştır.
Bu sorunun çözümü
için Danıştay Kanununda değişiklik öngören ve 14/2/2011
günlü Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6110
sayılı Kanun ile büyük gelişmeler kaydedilmiştir. Bu kanun
ile Danıştayda 2 idari dava dairesi daha kurulmuş, müzakerelerin
her dairede çift heyetle yapılabilmesi imkân dâhiline girmiştir.
Danıştaya 66 yeni üye ataması yapılmış, bu sayede
Danıştay daha da güçlendirilmiştir. Dava dosyalarının
daha hızlı sonuçlandırılmasının önü
açılmıştır.
Bu bağlamda,
kamuoyunda üçüncü yargı paketi olarak bilinen yasa
değişikliğiyle Danıştay İdari Dava Daireleri
Kurulu üyeleri üç yıllığına başkanlık kurulunca
seçilmiştir. Böylelikle kurul, haftanın her iş günü
çalışabilecek hâle getirilerek yüzlerce dava dosyasını
karara bağlayabilecek bir yapıya kavuşmuştur.
Ayrıca,
anılan yasa değişikliklerinden başka,
Danıştaydaki yargılama sürecinin hızlı ve
sağlıklı yürütülebilmesi için yeni hizmet binası
tamamlanmış, kurum yeni hizmet binasına
taşınmış ve faaliyetine başlamıştır.
Bütün bu olumlu gelişmelerin sonucu olarak yargılama faaliyeti
hızlanmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, Danıştayımızın yeni dönemdeki
hedefi, hizmet kalitesini artıran çabalar sürdürülmek suretiyle hukukun
üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesinin gerekleri çerçevesinde yargılama
sürecinin hızlı, adil, güvenli ve isabetli şekilde
işlemesini sağlayacak hukuksal ve kurumsal düzenlemelerin yapılması
olmalıdır. Ayrıca, yeni yapılacak yasal düzenlemelerde
yargının iş yükünü azaltacak alternatif çözüm yöntemlerinin de
geliştirilmesi öncelik hâline gelmelidir.
Değerli
arkadaşlarım, yasama ve özellikle yürütme karşısında
kurumsal olarak bağımsızlık, adil ve tarafsız
yargılamanın ön koşuludur. Yargıyı, bir siyasi
görüşün arka bahçesi olarak gören düşüncenin etkisinden kurtarmak ve
gerçek bağımsızlığına kavuşturmak için
hükûmetimizce gerekli anayasal ve yasal adımlar
atılmıştır. Bağımsız olmayan bir yargının,
tarafsızlığından da söz edilemez.
Yargı mensubu,
hukuka ve adalete önce kendisi inanmalı, yasaların kendisine
tanıdığı yetkileri kullanırken özenli davranmalı,
yorum ya da kıyas yoluyla özgürlük alanını daraltıcı
uygulamalardan kaçınmalıdır. Anayasal hakları ihlal eden
hukuka aykırı keyfî işlem ve kararlar kimden, gelirse gelsin
hukuk devletinde koruma ve himaye görmemelidir. Yönetim ve temsili,
Danıştay başkanına ait olan Danıştay, yargı
görevinde bağımsızdır.
Bu
düşüncelerle Danıştayın 2013 bütçesinin hayırlı
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akgün.
Şimdi
sıra, AK PARTİ Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Mehmet
Necati Çetinkayada.
Sayın
Çetinkaya, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Adana) Sayın Başkan,
yüce Meclisin değerli üyeleri; Başbakanlık bütçesi üzerinde
grubum adına konuşma yapmadan önce hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİyi kurduğumuz günden itibaren hedefimiz,
büyük Türkiye hedefiydi. Herkes cumhuriyetçi kesilir fakat 3 Kasım 2002
seçimlerinden itibaren
Sayın Başbakanımız o sırada henüz
milletvekili bile değildi, Genel Merkez toplantı salonunda ulusa
şöyle seslendi: Hedefimiz, Türkiyeyi muasır medeniyet seviyesine
çıkarmaktır. Muasır medeniyet seviyesi neydi? Özellikle,
muhalefetteki arkadaşlarıma bu konuyu hatırlatmak istiyorum, cumhuriyetin
10uncu yılında Büyük Atatürk: Türkün unutulmuş üstün medeni
vasfı ve kabiliyeti, atinin, geleceğin medeniyet ufkunda yeni bir
güneş gibi doğacaktır. İşte, bütün mesele, o
kalkınma hedefine ulaşmak ve o güneşi doğurmaktır,
yoksa hiçbir zaman lafla o güneşi doğuramazsınız. Bu hedefe
ulaşmak için AK PARTİ iktidarı olarak gündüzümüzü geceye
kattık ve gece gündüz demeden, uzun ince bir yoldayız diyerek bu
millete hizmetin en büyük ibadet olduğunu düşünerek bu şekilde
yola çıktık ve şükürler olsun ki
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) AK PARTİden önce hiç yapılmadı
mı yani?
MEHMET NECATİ
ÇETİNKAYA (Devamla) Dinleyin, Sayın Valim dinleyin
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) AK PARTİden evvel yapılmadı
mı?
MEHMET NECATİ
ÇETİNKAYA (Devamla) Dinleyin, bak valilik yaptınız,
meslektaşımsınız, dinleme erdemine ulaşın.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Yazık değil mi size?.. Yazık
değil mi size, AK PARTİden önceki görevinizi inkâr mı
ediyorsunuz?
MEHMET NECATİ
ÇETİNKAYA (Devamla) Evet, o büyük medeniyet hamlesinde şunu
açık ve net olarak söylüyorum ki, bu partinin bir mensubu olarak
müftehirim. İftihar ediyorum ki, bugün, işte, o millete hizmet etmede
gösterilen başarı dünyaya gıpta ettirmiştir. Bugün
sağlıkta kaydettiğimiz başarı, Amerika
Başkanının bile ilgisini çekmiş ve aynı projeyi
Senatosunda kabul ettirmiştir. Ben inanıyorum ki muhalefet de kendi
iç dünyasında bunu kabul ediyor ve takdir ediyor. Onun için iç
dünyanıza teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Değerli
dostlar, bakınız, işte, o gün, 3 Kasım 2002de akşam
seçim neticeleri belli olduğunda Sayın Başbakanımız
şöyle seslendi ulusa: Hedef 15 bin kilometre duble yol. Bugün,
Değerli
dostlar, hızlı tren bir hayaldi.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Adanada amele pazarını açtınız
mı?
MEHMET NECATİ
ÇETİNKAYA (Devamla) Hızlı tren bir hayaldi.
OKTAY VURAL
(İzmir) Yahu ihalesini ben yaptım ya.
MEHMET NECATİ
ÇETİNKAYA (Devamla) O hayali bizimle siz gerçekleştirdiniz.
Şükürler olsun ki, bugün
OKTAY VURAL
(İzmir) Yahu ihalesini yaptım.
MEHMET NECATİ
ÇETİNKAYA (Devamla)
Ankara-Konya hızlı treni
OKTAY VURAL
(İzmir) İhalesini yaptım, Necati Bey
MEHMET NECATİ
ÇETİNKAYA (Devamla) Bugün, Ankara-Eskişehir-İstanbul
hızlı treni ve Marmarayla birlikte
OKTAY VURAL
(İzmir) Marmarayı da ben yaptım ya, ne söylüyorsun!
MEHMET NECATİ
ÇETİNKAYA (Devamla) Marmaray, bir yatırımın,
kalkınmanın mucizesidir. Bunu hiç hayal edebilir muydunuz?
İşte bugün, Marmarayla birlikte üçüncü boğaz tünelini de
gerçekleştiriyoruz, boğaz köprüsünü de gerçekleştiriyoruz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Çetinkaya, siz hayal ediyordunuz, biz yapıyorduk
o zaman.
MEHMET NECATİ
ÇETİNKAYA (Devamla) Körfez üzerinde dünyanın üçüncü en büyük
köprüsünü yapıyoruz
OKTAY VURAL
(İzmir) Bu bir nutuktur Sayın Başkan. Bu sadece bir nutuktur.
MEHMET NECATİ
ÇETİNKAYA (Devamla)
ve böylelikle İstanbul-İzmir arası
üç buçuk saate iniyor.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET NECATİ
ÇETİNKAYA (Devamla) Ben o bölgelerde valilik yaptım, vatandaşın
ne çile çektiğini bilirim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çetinkaya.
MEHMET NECATİ
ÇETİNKAYA (Devamla) Değerli dostlar, biz hizmeti şöyle
anladık, diyoruz ki: Yüksel ki yerin bura değildir, dünyaya gelmek
hüner değildir! Öyleyse yükselmek ve dolayısıyla ülkenin,
dünyanın en büyük medeniyet güneşini Allahın izniyle
doğuracak ve yaşasın büyük medeniyet diyeceğiz! (AK
PARTİ sıralarından Bravo! sesleri, alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çetinkaya, sağ olun.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Korkudan Güneydoğuya gidemedin!
MEHMET NECATİ
ÇETİNKAYA (Devamla) Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum ve bütçemizin -inşallah- 2023te büyük
Türkiyenin kalkınmasına vesile olmasını diliyorum.
BAŞKAN
Sayın Çetinkaya, teşekkür ederim, bir sonraki konuşmacı
MEHMET NECATİ
ÇETİNKAYA (Devamla) Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, tabii, Sayın Çetinkaya, heyecanla
ifade ederken, zannederim, tarihleri şaşırdı çünkü
Ankara-İstanbul hızlı tren ihalesinin Ankara-Eskişehir
bölümünü ihale eden, kredisini bulan biziz, ihaleyi veren de biziz.
Ayrıca, Marmarayın da kredisini bulan, ihalesini yapan da biziz.
Dolayısıyla, zannederim, Sayın Çetinkaya, o zaman bunları,
hayal dediklerini biz gerçekleştiriyorduk.
AHMET ARSLAN
(Kars) Yüksek hızlı tren olarak değil ama.
OKTAY VURAL
(İzmir) Bu yönde adım attıkları için de elbette
kendilerine de teşekkür ediyoruz ama Milliyetçi Hareket Partisinin
vizyonunu takip etmeye devam etsinler.
BAŞKAN
Teşekkürler.
MUHARREM VARLI
(Adana) Sayın Başkan, Sayın Çetinkaya Adana Milletvekili.
Adanada hızlı tren ne durumda, onu bir anlatsın ya!
Adana ne oldu
Adana, Sayın Çetinkaya? Adana hizmet bekliyor sizden.
BAŞKAN
Şimdi, AK PARTİ Grubu adına bir sonraki konuşmacı
Sivas Milletvekili Sayın Hilmi Bilgin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Bilgin,
buyurun.
AK PARTİ
GRUBU ADINA HİLMİ BİLGİN (Sivas) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı kapsamında Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığının bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, Millî İstihbarat Teşkilatı, devletin istihbarat
ihtiyacının karşılanması, devletin millî güvenlik
politikasının hazırlanmasıyla ilgili her konuda
istihbaratın tek elde toplanması amacıyla ilk defa 25 Temmuz
1965 tarihinde 644 sayılı Kanun ile kurulmuştur. Millî
İstihbarat Teşkilatı yaklaşık on dokuz yıl
boyunca faaliyetlerini 644 sayılı Kanun doğrultusunda
yürütmüş, yeni bir yasal düzenleme ihtiyacıyla 1 Kasım 1983
tarihinde 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî
İstihbarat Teşkilatı Kanunu çıkarılmış olup
kanun 1 Ocak 1984 tarihinde yürürlüğe girmiştir ve yapılan
çeşitli değişikliklerle hâlen yürürlüktedir.
Millî
İstihbarat Teşkilatının temel görevi, millî
güvenliğimize yönelik iç ve dış mevcut ve muhtemel tehditleri
tespit ederek ilgili makamlara zamanında bildirmektir. 2937
sayılı Kanunda ifade edildiği üzere, Millî İstihbarat
Teşkilatı, Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğüne, varlığına,
bağımsızlığına ve güvenliğine, ayrıca
anayasal düzenine ve millî gücünü meydana getiren unsurlarına
karşı içten ve dıştan yöneltilen mevcut ve muhtemel
faaliyetler hakkında millî güvenlik istihbaratını
oluşturmakta ve bu istihbaratı başta Cumhurbaşkanı ve
Başbakan olmak üzere ilgili kurum ve kuruluşlara
ulaştırmaktadır.
Ülkemiz tarihî,
coğrafi, beşerî ve doğal kaynaklar bakımından
dünyanın en stratejik ülkesi konumundadır. Ülkemizin stratejik
ağırlığı, soğuk savaş döneminin
bitişiyle birlikte daha da artmıştır. Ülkemizin de içinde
bulunduğu bölgede terörün, iç çatışmaların,
savaşların önü bir türlü alınamamıştır. Küresel
çatışmaların ve tehditlerin daha tehlikeli ve daha komplike hâle
geldiği dünyada istihbarat teşkilatlarına olan ihtiyaç da,
istihbarat servislerinin önemi de, etkinliği de gitgide artmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılından itibaren on
yıldır iktidarda bulunan AK PARTİ hükûmetleri, devletimizin ve
milletimizin güvenliği, güncel ve gelecekteki millî
çıkarlarımızın korunması, ülkemizin dünyadaki siyasal
etkinliğinin artırılması ve ülkemize yönelik iç ve
dış tehditlerin bertaraf edilmesi için Millî İstihbarat
Teşkilatının güçlendirilmesi ve etkinliğinin
artırılması konusuna özel önem vermiştir. Ülkemizin 21inci
yüzyılda varlığını güven içinde sürdürebilmesi,
bölgesinde ve dünyada lider ülke olabilmesi için yönlendirme amaçlı
bilgilerin aşılarak millî çıkarlara göre şekillendirilen
stratejik istihbarat ağının oluşturulması, mevcut ve
olası sorun alanları hakkında derinlemesine bilgi üretilmesi ve
bu bilgilere dayanılarak stratejik gelecek planlamasını
yapabilecek dinamik kadro ve birimlerin oluşturulması ve bu
planlamanın uygulama politikalarına dönüştürülmesi öncelik arz
etmektedir.
İşte bu
yenilenen vizyon doğrultusunda Millî İstihbarat Teşkilatı
insan kaynakları kalitesini artırırken teknik ve fiziksel
anlamda da kapasitesini artırmaktadır. Yenilenen vizyonu, nitelikli
personel profili ve gelişmiş teknik imkânlarıyla, Millî
İstihbarat Teşkilatı, uluslararası alanda emsalleri
arasında muteber bir konuma yükselmiştir. Millî İstihbarat
Teşkilatının yenilenen vizyonu doğrultusunda faaliyetlerini
sürdürmesi ve teknik imkânlarını günün gelişen
şartlarına uygun şekilde artırmaya devam etmesi için
yeterli bütçe imkânlarının tanınması bir zorunluluk, bir
gerekliliktir.
İşte bu
anlayışla hareket eden hükûmetimiz Millî İstihbarat
Teşkilatı bütçelerine, bütçesine her zaman gerekli önemi
vermiştir ve vermeye de devam edecektir. Bu kapsamda da Millî
İstihbarat Teşkilatının 2013 yılı bütçesi, 2012
yılı bütçesine göre yaklaşık yüzde 30 oranında
artırılarak 995 milyon 560 bin TL olarak öngörülmüştür.
Değerli
milletvekilleri, kurulduğu günden itibaren ülkemizin güvenliği ve
menfaatleri için özveriyle çalışan, kendi alındaki
başarılı hizmetleriyle milletimizin gurur kaynağı olan
Millî İstihbarat Teşkilatı mensuplarını, başta
MİT Müsteşarımız olmak üzere kutluyorum.
Bu vesileyle
sözlerimi tamamlarken, 2013 yılı bütçesinin milletimize
hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sivas Milletvekilimiz Sayın Hilmi Bilgine
teşekkür ediyorum.
Şimdi, AK
PARTİ Grubu adına son konuşmacı Ankara Milletvekili Fatih
Şahin.
Sayın
Şahin, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA FATİH ŞAHİN (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliği 2013 Mali Yılı Bütçe Yasa Tasarısı
üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî güvenlik
kavramı ve Millî Güvenlik Kurumu benzeri yapılar, daha çok
İkinci Dünya Savaşından sonra soğuk savaş döneminde
NATO üyesi ülkelerde yeni savunma ve güvenlik konseptine uygun olarak
üretilmiş kavram ve kurumlardır. Soğuk savaş döneminin
ürünü olan bu kavram ve kurumlar Türkiyede daha farklı ve özgün bir tarihî
arka plana sahiptir.
1949da Millî
Savunma Yüksek Kurulu adı altında asker-sivil karmasından
oluşan bir kurul kurulmuşsa da 1960a kadar bu kurulun siyasette çok
etkin olmadığını, sivil siyaset alanına çok fazla
müdahil olmadığını görmekteyiz.
27 Mayıs
darbesini yapanlar iktidarı bir süre sonra sivillere bırakmak zorunda
kalınca, bunu yaparken İktidarda olmasak da nasıl iktidarı
kullanırız? düşüncesiyle Millî Güvenlik Kurulunu anayasal
sisteme dâhil etmişlerdir.
Gerek Anayasa ve
yasalarda millî güvenlik kavramının çok muğlak ve geniş
yorumlanmaya açık olarak yer alması, gerekse Millî Güvenlik Kurulunun
yapısı ve bileşimi kurulun fiilî bir yürütme organı
olması sonucunu doğurmuştur. Üye kompozisyonuyla,
teşkilatıyla, teşkilat kanunuyla ve ilgilendiği konularla
birlikte değerlendirdiğimizde Türkiyede bir dönem fiilî
iktidarın Millî Güvenlik Kurulunda olduğunu söylemek mümkündür.
Limanların korunmasından, başörtüsünün nasıl
takılacağına değin her alanda söz söyleyen ve karar alan bu
kurul, vesayet sisteminin ve bürokratik oligarşinin en somut örneği
olarak ön plana çıkmıştır. Normal şartlar
altında, ülke savunması ve güvenliğinin temini amacıyla
asker ve sivil bürokratların siyasal iktidara danışmanlık
yapması gerekir fakat bizde millî güvenlik kavramı, siyaset
alanını daraltan, sivil siyaset alanını tamamen
kuşatan, hatta siyasete tamamen rakip olan bir kavram olarak
gelişmiştir. Millî Güvenlik Kurulu ise bu anlamda, bazen Meclise
direktif veren fiilî yasama organı, bazen de Bakanlar Kurulu üstü bir vesayet
mercisi olarak ön plana çıkmıştır. 28 Şubat süreci
bürokratik oligarşinin Millî Güvenlik Kurulu
aracılığıyla sivil siyasete yaptığı
müdahalelerin en açık örneği olmuştur. Bakanlar Kuruluna karar
dayatan, Meclise kanun taslağı dayatan, gerekirse Bakanlar Kurulunu
istifaya zorlayarak yeni hükûmetler kurdurtan bu yapı, bazen Meclisin ve
çoğunlukla da Bakanlar Kurulunun görev ve yetkilerini gasbetmiştir.
Bu ülkede çok uzun yıllar iktidarın fiilen Millî Güvenlik Kurulunda
temerküz ettiğini söylemek sanırım mümkündür.
AK PARTİ
iktidarları döneminde yapılan mevzuat değişiklikleri
neticesinde Millî Güvenlik Kurulunun kompozisyonu değişmiş ve
sivil ağırlıklı bir hâle gelmiştir. Kurulun icrai
yetkileri kaldırılmıştır. Ülke çapında
örgütlenmesinin önüne geçilmiş ve gerçek bir danışma
organına dönüştürülmesi için gerekli olan şartlar
hazırlanmıştır. Böylece, kurul, temsilî demokrasinin
gereklerini yerine getiren, gerçek anlamda bir istişare ve
danışma organı hâline dönüşmüştür. Artık Millî
Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği halktan oy
almadan iktidar olmanın bir aracı değildirler. Bu kurumlar
birilerinin fikriyatının iktidarda sürekli kalmasının
teminatı da değildirler. Bu organlar ve teşkilatlar, bütün
medeni dünyada olduğu gibi, halka karşı sorumlu olan siyasal
iktidarın emrinde ve denetimindedirler.
Demokrasilerde
siyasal iktidarların asker ve sivil bürokratların ve uzmanların
fikirlerinden yararlanması ve karar alıcıların karar alma
aşamasında gerekli ve yeterli bilgiyle donatılmaları
zorunlu bir husustur. Bu bağlamda anayasal olarak millî güvenliği
sağlamakla sorumlu ve yetkili olan Bakanlar Kurulunun emrinde gerekli
bilgileri toplamak ve üretmekle görevli bir organın olması
kaçınılmazdır. Bu anlamda, Millî Güvenlik Kurulu, demokratik
sistemler için oldukça gerekli ve aynı zamanda yararlı bir kurumdur
fakat temsilî demokrasinin lafzına ve ruhuna uygun davranmak
şartıyla yani gerçek manada bir istişari organ olması ve
siyasal iktidarın kendine verdiği direktif ve talimatlara göre
gerekli bilgileri üretmesi şartıyla. Bugün Millî Güvenlik Kurulu,
artık, çok şükür, bu duruma, bu yapıya yaklaşmış
durumdadır yani Bakanlar Kurulunun üstünde, Meclisin
karşısında değil, millet iradesinin emrinde
çalışmaktadır.
Bu nedenlerle, AK
PARTİ Grubu olarak, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2013
Mali Yılı Bütçe Yasa Tasarısı lehinde oy kullanmayı
uygun görmekteyiz.
Teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Şahin, teşekkür ediyorum.
AK PARTİ
adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili
Sayın Sırrı Sakık.
Sayın
Sakık, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi
dakika.
BDP GRUBU ADINA
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhurbaşkanlığı,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Başbakanlık, Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği kurumları
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisinin düşüncelerini sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Keşke bu
önemli görüşmelerde arkadaşlarımız bir miktar Parlamentoda
gelip bizi dinleseydiler; ne demek istiyoruz, ne söylüyoruz, taleplerimiz
nelerdir, bizi dinlemiş olsaydılar mutlu olurduk.
Şimdi,
genelde tabii ki biz çok böyle rakamlarla filan konuşmayız, bizi de
çok fazla ilgilendirmez ama bütçeler önemlidir. Uzun yıllardır
bütçeler hazırlanır. Biz sürekli bu kürsüde bütçelerin
barışa hizmet etmesini umut ederiz ama ne hikmetse, bu ülkede
bütçeler sürekli savaşa, sürekli çatışmalara hizmet
etmiştir. Ben, bu dileğimi ve bu temennimi yeniden
seslendireceğim. Diliyorum, umuyorum, 2013 yılı bütçesi Orta
Doğuda ve ülkemizde savaş bulutlarını, savaş
rüzgârlarını barış meltemlerine dönüştürecek bir bütçe
olsun, buna vesile olsun diyorum.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın
Cumhurbaşkanımızın seçildiği günden bugüne kadar
sürekli kamuoyuyla paylaştığı olumlu mesajlarına
kamuoyunda hep birlikte tanıklık ediyoruz. Bu ülkenin temel
sorunlarından olan Kürt sorununun çözümü için kardeşlik projesi
öneren, İyi şeyler olacak, farklılıklar bizim
zenginliğimizdir. diyen bir Cumhurbaşkanı ve seçildiği
günden bugüne kadar grubumuz, sürekli Cumhurbaşkanını kollayan,
koruyan, halkın iradesi olduğu için de bu söylemlerini önemseyen bir
grubuz. Cumhurbaşkanına haksızlık
yapıldığı zaman da bu Parlamentoda kürsüye çıkıp
ilk buna karşı duruş sergileyen yine biziz.
Bakın, 2008,
2009, 2010 yılı bütçelerinde biz özellikle Sayın
Cumhurbaşkanın Çankayada kuşatma altında olduğunu
söylediğimizde AKP Grubundan bir tek ses çıkmıyordu, diğer
muhalefet gruplarından da çıkmıyordu ve biz bir şeyi
görmüştük ve Cumhurbaşkanını Köşkte kuşatma
altına almışlardı. O tarihte bizim
yaptığımız konuşmalarda Sayın Cumhurbaşkanının
eşinin ve çocuklarının Çankaya Köşküne
alınmadığını burada seslendirdik ama hiçbiri, bu
noktada sizler bir hassasiyet göstermediniz. En son, bizi teyit eden, Hayrünisa
Gül Hanımefendinin bir açıklaması oldu. Diyor ki: Köşkün
birkaç kapısı vardı. Resmî törenler, resmî
karşılamalar A kapısından yapılırdı.
Eğer konuk cumhurbaşkanı eşiyle birlikte gelmişse
bizim Cumhurbaşkanımız ve eşi beraber karşılar.
Bize kadar böyleydi ama biz geldikten sonra bu uygulama bize farklı
uygulandı; bizi A kapısından almazlardı, C
kapısından içeri alırlardı. Yani C kapısı
dediğiniz nedir? Ötekileştirme kapısıdır. Oradan
alırlardı ve bu bana, bu Türkiyede bize ve kadınlara
yapılan en büyük haksızlıktır. Aslında
Hanımefendi çok kibar davranıyor, olup bitenlerin belki c
kısmını anlatıyor ama a, b kısmını
anlatmıyor. Ve biz o tarihte ne demişiz? Sayın Cumhurbaşkanının
eşi ve çocukları niye Köşkte yok? demişiz. Sizin
grubunuzdan hemen haber, hemen ona laf yetiştirmeye
çalışmışlar: Efendim, yok böyle bir şey, Köşk
tadilatta. Bakın, 2007 ve bugün hâlâ Sayın Cumhurbaşkanı,
eşi ve çocukları Dışişleri konutunda ikamet ediyor
çünkü Sayın Cumhurbaşkanını, eşini ve
çocuklarını orada ikamet ettirtmiyorlardı. Bu kadar netti ve buna
da sahip çıkan bizdik. Gelinen bu noktada kapıların
açılması olumludur ama bu kapılar sadece
Cumhurbaşkanı, eşi ve çocukları için açılmamalıdır,
bu ülkenin ötekileri için de bütün kapılar açılmalıdır.
Yani 29 Ekim kutlamalarında bir resepsiyonda sadece türbana özgürlük
anlamında olmamalı; diğer halkların haklarına gem
vurulmuş, bunun gereği de yapılmalıdır. Ve Sayın
Cumhurbaşkanının son dönemlerde özellikle Sivas olaylarıyla
ilgili Devlet Denetleme Kurulunu faaliyete sokması çok önemlidir. Bizim
buradan çağrımızdır. Yargı görevini yapmıyor ve
Roboski olaylarında yargı arpa boyu kadar yol almadı. Onun için,
sığınacağımız son limandır, Sayın Cumhurbaşkanımıza
çağrıdır. Siz, Devlet Denetleme Kurulunu Roboskide lütfen
görevlendirin çünkü Roboskinin yaraları sarılmadığı
müddetçe
Yani Kürtlerin Kudüsü Roboski olacaktır, bunu böyle biliniz.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ben Sayın Meclis Başkanımıza
da bir teşekkür ederek başlamak istiyorum. Yani yıllarca
tanıdığımız bu şahsiyet, genellikle hep böyle
milliyetçi damarlardan beslenerek siyaset yapan bir şahsiyetti.
Seçildikten sonra uzlaşı tavırlarıyla, Anayasa Uzlaşma
Komisyonunda göstermiş olduğu o çabadan dolayı, bazı yasal
değişikliklerden ve hatta milletvekillerinin özgürlüklerine
kavuşması adına göstermiş olduğu çabadan dolayı
da kendisine teşekkür ediyoruz ve bu çalışmaların, bu
çabaların devam etmesini diliyoruz ve umuyoruz.
Sevgili
arkadaşlar, bizim açımızdan biz bütünlük içerisinde bunları
değerlendirirken, burada, bizlere karşı, Kürtlere ve diğer
halklara karşı, farklı inanç gruplarına karşı
sömürgeci bir hukuk anlayışı bu ülkede egemendir,
diğerlerini ötekileştiriyor. Geçmişte aynı
sıkıntıyı, siz bu hukuk sisteminden bu
sıkıntıları çekerken, bu hukuk sistemini hem ön hem arka
bahçesine dönüştürerek, hukuk burada halklara zulmediyor.
Şimdi size
birkaç örnek vereceğim. Bu, özellikle Sayın Başbakanın son
dönemlerde Parlamento had bildirecek. sözünden yola çıkarak
Aslında, bu Parlamento had bildirecekse, ilk önce bu Parlamento dönmeli,
haksızlıklara karşı bir duruş sergilemelidir.
Bakın, puşi takan, pankart açan, halay çeken, Kürtçe konuşan,
yazan, siyaset yapan sivil toplum örgütleri, hukukçular bugün cezaevindedirler.
Sizler, sizin iktidarınız, daha birkaç gün önce, ölen 2
gerillanın cenazesine tazyikli suyla
İçişleri
Bakanının talimatıyla, iktidarınızın
talimatıyla cenazelerimize bile saygısızlık
yapıldı, gaz bombaları atıldı. Dünyanın hiçbir
yerinde, hiçbir hukukunda, hiçbir dininde cenazeye saygısızlık
yoktur ama bizim ülkemizde vardır.
Yargı bu isimlerini saydığım Kürt çocuklarının,
Kürt gençlerinin katillerini aramıyor; yargı Roboskide 34 tane masum
Kürtü katledenlerin katillerini aramıyor. Ne yapıyor? Bu Roboskide
katliamcıların kimliklerini beklerken, bunların
yargının karşısına çıkmasını beklerken
ne oluyor? 32 kişinin ölümüyle sonuçlanan Hayata Dönüş
operasyonunda daha önce Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü olan adama bu Meclis
Üstün Hizmet Madalyası ödülü veriyor. Bakın, bu Meclis ve sizin
iktidarınız döneminde bu veriliyor. Roboskide 34 kişinin
katliamından sorumlu olan ve itham edilen şahsa, Türk Silahlı
Kuvvetleri buna yine üstün şeref madalyaları veriyor. Bu madalyalar
ne kadar şerefliyse de anlamıyorum. Yani, birileri 32 kişinin,
görevde olduğu dönemde bu insanların ölümünden sorumlu olacaklar
-görev yapıyorsunuz- buna bu Parlamento madalya verecek ve Roboskide
birinci derecede sorumlu olan Mehmet Erten -yani iddialar bu- Türk Silahlı
Kuvvetleri tarafından da buna madalya veriyorlar. İşte bizim
açımızdan sömürgeci hukuk anlayışı budur. Yani bu ülke
hukukunu dizayn ederken diğer halklara eğer kapılarını
açmazsa hukukun kapılarını açmazsa iç
barışımızı sağlayamayız.
Bakın, bu
Parlamento ne yaptı? Bu Parlamento, cezaevinde bulunan 8 milletvekilini
özgürleştirmek için bir çaba içerisinde olmadı. Ama bu Parlamento 12
Eylülde 7 tane TİPli öğrenciyi boğarak öldüren, katleden
katilleri bir gecede özgürleştirdi. Şimdi, bize dönüp laf söyleyenler
dönüp bir de aynaya gidip baksınlar. Siz kimi özgürleştirdiniz, kimin
adına bu kararları verdiniz. Eğer Parlamento had bildirecekse
ilk önce dönüp aynadan kendisine bakmalıdır. O katillerden biri
Cumhuriyet Halk Partisinin 2 belediye başkanını
katletmişti. 7 tane de işçi
Türkiye İşçi Partisinden
gençleri katledenleri bu Parlamento akladı. Şimdi, onun için bu
Parlamento gerçekten eğer sorunların çözümü için çaba sarf edecekse
derhâl bir toplumsal uzlaşıya yani üçüncü yargı paketini
getirerek, etrafından dolanarak, katilleri kollayan koruyan bir
anlayış değil, açık ve net olarak gereğini bir an önce
yapmalısınız.
Bakın, sadece
hukuk değil siz sistem olarak da ayrımcısınız,
bölücüsünüz, tekçisiniz ve ırkçısınız. Türkiye'nin bütün kurumları,
elimde tek tek araştırdım, Anayasa Mahkemesinde 17 tane üye
vardır, bir tek tanesi Kürt, Alevi ve muhalif üye bulamazsınız.
Hâkimler ve Savcılar Üst Kurulunda kaç üye varsa bir tane Kürt, Alevi,
muhalif bulamazsınız. Siz, Danıştayda,
Sayıştayda, Yüksek Seçim Kurulunda, hiçbir bakanlığın
müsteşarlığında bir Kürt bulamazsınız; Cumhurbaşkanlığında
bulamazsınız, Başbakanlıkta bulamazsınız, Alevi
bulamazsınız.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) İstanbul Büyükşehir Belediyesinde bile yok.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Siz, Türk ve Sünni ararsınız. Elimden belgelerle
konuşuyorum, belgelerle, bende hilaf yok. Siz böyle
davranırsanız, sömürgeci anlayış budur. Siz eğer,
bakın -İsterseniz okuyayım, Kayseriden Hataya, Orduya kadar
onlarcası genel müdüründen bilmem neyine kadar, tek tek, oturdum ve
araştırdım, boş konuşmuyorum- hukuktan
bahsediyorsanız, ilk önce bu hukuksuzluğunuzu ortadan
kaldıracaksınız, bunları, bunları
kaldıracaksınız. Biz böyle bir hukuk tanımıyoruz.
Eğer, siz, Kürtlere ve muhaliflere karşı böyle acımasızsanız,
biz -Anayasada da, yasada da bize karşı uygulanan zalimane
politikaları- ne Anayasayı tanırız ne yasaları
tanırız. Böyle bir uygulama dünyanın hiçbir yerinde yoktur ve
bize uygulanıyor ve yıllardır, bu, uygulanıyor.
Genelkurmayda bir
tane Kürt bulamazsınız, hiçbir yerde ve sonra dönersiniz
dolaşırsınız dersiniz ki: Aman aman, bu Kürtler ne
istiyor? Vallahi, şimdi size söyleyeyim arkadaşlar: Kürtler sizinle
eşit olmak istiyor, birlikte yaşamak istiyor yani Sayın
Başbakanın sahip olduğu bütün haklara Kürtler de sahip olmak
istiyor. Burada otururken buraya ters bakacak bir hukuk istemiyoruz. Hepimiz
eşit bir hukuk istiyoruz ve tarih size bir fırsat sundu, hayat da
size bir fırsat sunuyor; bakın, Orta Doğuda ciddi çatışmaların
ve kavgaların olduğu bir yerde, size, tarih bir fırsat sunuyor.
Bu tarihî fırsattan yararlanın. Ne yapın? Gelin, Türkiyeli
Kürtlerle barışınızı sağlayın, gelin
Nasıl
daha önce güney Kürdistandaki gelişmelere karşı bir bütün
olarak ayaktaydınız, kırmızı çizgilerimiz diyordunuz,
gidiyordunuz, yani Merkezî Hükûmette Sayın Celal Talabani
Cumhurbaşkanı olmasın. diye kıyametleri
koparıyordunuz ve Mesut Barzani ve oradaki yönetime karşı gidip
Kerkükte Türkmenleri destekleyip, Musulda Arapları
desteklediğiniz ve
kırmızı çizgilerimiz dediğiniz bu çizgiler, hayat bu
çizgilerinizi yerle bir etti ve sonra ne yaptınız? Gittiniz, güney
Kürdistandaki oluşumla, oturdunuz -doğru yol buydu- 12 milyar dolar
anlaşma yaptınız. Kötü mü oldu? Hayır. Oradaki Kürtlerin
size bir zararı mı var? Hayır. Peki, niye, şimdi kendi
Kürtünüzle de bu barışı sağlayıp Orta Doğuda
ciddi bir devlet olmak, daha güçlü bir devlet olmak zor mudur? Aslında zor
da değil ama bizi siyasetin kurbanı ettiniz, bizi
Cumhurbaşkanlığı seçimleri için elinizden ne geldiyse
yaptınız. Bakın, bugün ne yaptınız? Bugün sizin
medyanız, yani yarı resmî gazetelerinizde Eş
Başkanımız Gülten Kışanakla ilgili, yok KCKden
dağa götürülüyor. Yok böyle bir şey kardeşim, yok böyle bir
şey. Asparagas haberlerle bizim üzerimize yargıyı, kolluk
kuvvetlerini salmayın. Bu yol çıkmaz yoldur, bu yolla siz sonuç
alamazsınız. Demokratik kanalları tıkamayın, bizi yok
hükmünde sayarak bunları yapmayın.
Eğer siz
gerçekten Suriyedeki Kürtlerle dostça ilişki içerisinde olursanız,
Suriye de güney Kürdistan kadar önemli bir yer, buradan da dostlukla köprüler
kurup onlarla da güney Kürdistanda oluşturduğunuz hukuku
oluşturabilirsiniz ama ilk önce buradan başlayan bir mücadeleyle
Osloda başlayıp ve sonra askıya aldığınız
süreci yeniden gündeme getirin, bundan korkmayın. Oslo görüşmeleri
önemliydi ama Kürt sorunu sadece bir asayiş, bir terör sorunu olarak
algılanmamalıdır; Kürt sorunu bir hak, hukuk ve adalet
sorunudur. Kürt sorununa sadece istihbarat birimleriyle yaklaşmak
doğru değildir. Evet, ben, içinde MİTin de olduğu önemli
şahsiyetler var, biliyorum. Vallahi, siyaset dünyasından, çok daha
ileride olan şahsiyetleri de biliyorum, nasıl vicdan sahibi
olduklarını, onların da bu süreçte yer alması
gerektiğine inanıyorum ama asıl önemli olan mekanizma
burasıdır. Yani siz burada Parlamentoyu çekim adresi olarak
görürseniz, yani demokratik kanalları tıkamazsanız Kürt
sorununun çözülmemesi için de hiçbir neden yoktur.
Bakın,
başka bir şey söyleyeyim size. Dün Sayın Başbakan da
söyledi. Buradan diyor ki: Biz 27 Nisana karşı dik durduk. İyi
ettiniz, burada kötü bir şey yok ama 27 Nisan var, 28 Şubat var. Ee,
28 Şubat ile Nisan arasında bir ay var, adı da mart
ayıdır. Ee, bu mart ayında da bir darbe oldu burada; yani
askerler talimat verdi, siyasetçiler de bunu yerine getirdiler. O tarihte sizin
milletvekilleriniz, 28 Şubatta kimse tutuklanmadı ki! Biz hepimiz
gittik, acı dolu yıllar yaşadık ve biz gittik,
cezaevlerinde kaldık. Biz tutuklandığımız için Anayasa
değişti, yoksa sizin o dönem Refah Partisinde olan bütün vekillerin
vekilliği düşecekti. Ödediğimiz bedelden dolayı siz vekil
oldunuz, iktidar oldunuz, cumhurbaşkanı oldunuz ama Darbeleri
Araştırma Komisyonu çünkü Kürdü insandan saymıyor, Kürtlere uygulanan
zulüm politikalarını araştırma ve bunu soruşturma hiç
mi hiç akıllarına gelmiyor. Geliyor, 12 Eylül, 12 Mart, 27
Mayıs, hepsini araştırıyor. Allah evinizi yıksın!
Peki, yok muydu 2 Mart darbesi, yok muydu? O insanlar on yıl cezaevinde
kaldı, partileri kapatıldı, milletvekillikleri düştü. Bir
kısım milletvekili şu anda yurt dışında. Yok
mular? Onlar da orada sizin ve bizim gibi halkın iradesiyle gelmişti
ve bugün de yurt dışındalar ama bu Darbeleri Araştırma
Komisyonu bunu bile araştırmıyor, buna bile ihtiyaç duymuyor.
Yine, Sayın
Başbakanın işte Gazzeyle ilgili açıklamaları
vardı. Çok da zamanım kısaldı, onun için
Doğru, iyi
yaptınız, Gazzedeki barış çabalarınız ama bu,
sizin Orta Doğuda barışçıl bir kimliğinizin
olduğunun göstergesi değil ki! Keşke siz Orta Doğuda bir
barışçıl politika izleseydiniz. İşte söylüyoruz,
Kürtlere karşı düşmanlıklar var. Onları hayata geçirin
ama bunu yapmayıp, Gazzede barışçıl, kendi
topraklarında savaş nutukları atmak, savaş naraları
atmak; vallaha, bunlara artık hepimiz doyduk. Sayın Başbakan
diyor ki: Yıl 1994 değil. Evet, yıl 1994 değil ama Allah
adına söylüyorum ki, 1994teki devletin ret ve inkâr politikaları
neyse, 1924lerin ret ve inkâr politikaları neyse, biz Kürtler
açısından, yıl 2012, ret ve inkâr politikalarınız bir
bütün olarak devam ediyor. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar yani
şeklen, zaman zaman bir şeyler söylüyorsunuz ama
karşılığı hukukta yoktur,
karşılığı demokraside yoktur,
karşılığı halkta yoktur. Onun, için 1994ün 2012nin
ruhu 1924lerin ret ve inkâr ruhunda geçiyor.
Şimdi, son olarak
şunu söyleyeyim: Roboski bizim için kapanmaz yara. Roboskinin failleri
Bakın, birkaç gün sonra hep birlikte Roboskide olacağız ve bu
Roboskili ailelerin yaralarını sarmak hepimizin görevidir;
insanlık adına, İslamiyet adına insanlık adına
hepimizin görevidir. Biz Kürtler için, özellikle Roboskide yaşayan
aileler için evimiz mezara, mezarlarımız eve dönüşmüştür.
Her gün, aileler şafakta uyanır, gider mezarlığa
çocuklarıyla, akşama kadar mezarda dualar okur ve onun için, zalimin
yanında yer almayın. Siz de zulme uğradınız. Bu
yaraları hep birlikte sarabiliriz, biraz vicdan, biraz sağduyu.
Ben tekrar bu
bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. Bu ülkemiz üzerinde
esen rüzgârların barış meltemine dönüşmesine diliyorum,
hepinize teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Sakık.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Adana
Milletvekili Sayın Murat Bozlak.
Sayın Bozlak
buyurun.
Süreniz on
beş dakika.
BDP GRUBU ADINA
MURAT BOZLAK (Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısında yer
alan Sayıştaş, Yargıtay ve Danıştay bütçeleri
üzerinde Barış ve Demokrasi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiyede yargı bağımsızlığı sorunu
gündemdeki yerini korumaya devam etmektedir. Anayasal düzlemde ilke olarak
yargı bağımsızlığı kabul edilmiş olmasına
rağmen, uygulamada bu ilkenin tam anlamıyla karşılık
bulduğu söylenemez. Yürütmenin yasama ve yargı üzerinde ciddi bir
etkisi ve müdahalesi olduğu bir gerçekliktir. AKP hükûmeti de, iktidar gücünü kendi
çıkarları doğrultusunda kullanarak yargıyı
siyasallaştırma konusunda önceki hükûmetlerden farklı bir tutum
içine ne yazık ki girmemiştir. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi içtihatlarında yargı
bağımsızlığı, mahkemenin başka bir
kişiden emir almaması, özellikle yürütme erki ve davadaki
tarafların etki alanı dışında olması
şeklinde tanımlanmaktadır. Tarafsızlık ise
davanın çözümünü etkileyecek bir ön yargıya sahip olmamayı,
özellikle mahkemenin veya mahkeme üyelerinden bazısının taraflar
düzeyinde, onların leh ve aleyhine bir duyguya, bir çıkara sahip
olmaması olarak açıklanmaktadır. Türkiye'de bu kriterlere uygun
bir yargıdan, yargı bağımsızlığı ve
tarafsızlığından söz etmek ne yazık ki mümkün
değildir, yargı âdeta hükûmetin emrindedir. Sayın Başbakan
kameralar karşısında, gözlerimizin içine baka baka, yargıya
talimat verdiğini itiraf etmekte, dokunulmazlıklara ilişkin
olarak Yargıya söyledik, yargı da gerekeni yapacak.
diyebilmektedir. Bu durumda demokrasiden, kuvvetlerin
ayrılığı ilkesinden, yargı
bağımsızlığı ve tarafsızlığından
söz edilebilir mi?
Değerli
milletvekilleri, Anayasa ve Sayıştay Yasasına göre
Sayıştay, genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve giderleri
ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve
sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve
kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini
yapmakla görevlidir. Yine, yasalarımıza göre Sayıştay
tarafsız ve bağımsızdır, Sayıştaya talimat
da verilemez. Dün, muhalefet partileri 2011 yılı kesin
hesaplarına ilişkin Sayıştay raporu yok. diye yoğun
itirazlarda bulundular, bu rapor olmayınca 2013 yılı bütçesinin
görüşülemeyeceğini iddia ettiler. Muhalefet partilerinin bu
iddiaları sonuç verdi mi? Hayır. Bütçe görüşmelerine bak ne
güzel devam ediyoruz! Yargı
bağımsızlığının olmadığı
yerde bu gibi ön koşullara uyulmasını istemek de bana göre
desteksiz kalıyor. Yargı AKPye karşı
bağımsız değildir, AKPyi ciddiye almayan yargıya
anında gerekli ders de verilir. Bunu biz bu ülkede yaşamadık
mı? Gayet güzel yaşadık. Özel yetkili ağır ceza
mahkemelerinin savcıları AKPnin hoşuna gitmeyen tutum içerisine
girince, AKP bir günde bu mahkemeleri ortadan kaldırıp yerine
aynı işlevi görecek özel bölge mahkemelerini kurmadı mı?
Kurdu. O zaman, Sayıştaydan da AKPye rağmen bir rapor beklemek
doğru değil, gereksiz bir bekleyiş olur.
Değerli
milletvekilleri, 6085 sayılı Sayıştay Yasasında
yapılan değişiklik sonucu Sayıştay, askerî ve sivil
kurumlar üzerindeki denetimini tam anlamıyla yapamaz hâle
getirilmiştir. İktidar partisi, sayısal çoğunluğuna
dayanarak bir gece yarısı operasyonuyla gerçekleştirdiği
değişiklikle kamu kurumlarının Sayıştay
tarafından denetimini önemli ölçüde ortadan kaldırdığı
gibi, Sayıştayın bağımsızlığı ve
tarafsızlığı ilkesine de darbe indirmiştir.
Sayıştayın denetim alanları genişletilmiş ancak
ek 35inci maddede yapılan değişiklik ile yasada denetçilerin
denetim yetkisi de demokratik standartlarla bağdaşmaz hâle
getirilmiş, bir önceki, 832 sayılı Sayıştay
Yasasından bile geriye gidilmiştir.
AKP, yasada
performans denetimiyle ilgili yaptığı değişiklikle
kamu kaynaklarının etkin, ekonomik ve verimli olarak
kullanılıp kullanılmadığını
Sayıştayın denetim kapsamı dışına
çıkarmıştır. Sayıştayın denetimi kamu
kurumlarının faaliyet raporlarıyla
sınırlandırılmış, denetçilerin görev
alanları daraltılmıştır. Sayıştayın
denetimini yapmakla yükümlü olduğu kamu kurumları arasında
askerî kurum ve kuruluşlar da yer almaktadır ancak
Sayıştayın askerî harcamalara ilişkin denetimi, denetimini
yaptığı diğer kamu kuruluşlarından farklı
olarak daha da sınırlı hâle getirilmiştir.
Bilindiği
gibi, Sayıştay denetim görevini yaparken Türkiye Büyük Millet Meclisi
adına yetkili kılınmakta ve Sayıştay denetçilerinin
herhangi bir kurumda denetim yapmak için Türkiye Büyük Millet Meclisinden
ayrıca bir izin alması gerekmemektedir fakat yeni Sayıştay
Yasası, özel bir yasaya tabi olan Ordu Yardımlaşma Kurumunun,
yani OYAKın denetimini öngörmemektedir. Ordu Yardımlaşma Kurumu
bu yasaya göre denetime tabi olmadığı için, Sayıştay
denetçileri kendiliğinden değil ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dilekçe Komisyonunun talebi üzerine bu kurumda denetim yapabilmektedirler.
Öte yandan,
denetçiler, kamu idaresinin koyduğu politikaya göre denetim yapabilmekte,
Türk Silahlı Kuvvetleri dâhil hiçbir kurumu harcamalarının
nedeni, amacı ve gerçekten bir ihtiyacı karşılayıp
karşılamadığı konusunda sorgulayamamaktadırlar.
Askerî harcamaların
şeffaf ve hesap verilebilir olması meselesi demokratik bir siyasal
sistemin gereği olduğu kadar, aynı zamanda Türkiyenin Avrupa
Birliğine tam üyelik müzakereleri çerçevesinde yerine getirilmesi gereken
demokratik kriterler arasında da yer almaktadır.
Değerli
arkadaşlar, kısıtlayıcı hükümler nedeniyle
denetlenemeyen askerî harcamalar bütçe içerisinde önemli bir miktarı
oluşturmaktadır. 2013 Yılı Bütçe Yasa Tasarısında
Türkiyenin güvenlik, asayiş ve istihbaratından sorumlu
kurumlarına aktarılan kaynak 2012 yılına göre yüzde 16,2
artışla 45 milyar 297 milyon TLye ulaşmıştır.
Bütçe rakamları arasında gösterilmeyen diğer kaynaklarla bu
miktar aslında çok daha yüksektir. Askerî harcamaların bu kadar
yüksek olmasının temel nedeni Kürt sorunun demokratik,
barışçıl yollarla bir çözüme kavuşturulmamasıdır.
Ulaştırma
Bakanı Sayın Binali Yıldırım, 28 Şubat 2010
tarihinde Vanda katıldığı bir toplantıda devletin
Kürt sorununun güvenlikçi çözümünden kaynaklı askerî
harcamalarının 1 trilyon dolar olduğunu belirterek
şunları söylemiştir: Eğer bu
kaynağımızı buraya harcamamış olsaydık,
15.000 adet 24 derslikli okul, 9.000 adet 400 yataklı tam teşekküllü
eğitim araştırma hastanesi, 200 Boğaz Köprüsü, 120 Atatürk
Barajı ve 450 bin kilometre bölünmüş yol yapabilirdik. İşte,
bu kaynak boşa gitti. diyor sayın bakan.
Kürt sorunun
çözümsüzlüğünden dolayı sayın bakanın verdiği bilgiye
göre 2010 yılına kadar 1 trilyon dolar para harcandı ama daha da
önemlisi, resmî verilere göre 40.000den fazla insanımız öldü, 3.500
köy boşalttı, 17.000 faili meçhul cinayet yaşandı, doğa
da ayrıca tahrip edildi. Bu sorunun çözümünü Türkiye Büyük Millet
Meclisinden insanlarımız beklerken, Sayın Başbakanın
dünkü ayrımcı ve ötekileştirici tutumu, birey olarak bende, bu
Parlamentonun Kürt sorununu çözmekten çok uzak olduğu izlenimini ne
yazık ki oluşturdu.
Sayın
Başbakan, seçim yasalarındaki tüm yasaklayıcı ve
engelleyici hükümlere rağmen, yüzde 10 Türkiye barajına rağmen,
en olumsuz koşullarda bağımsız adaylarla seçime girip 3
milyon dolayında oy almış 36 parlamenter adına, 3 milyon
seçmenin iradesini temsilen kürsüye çıkıp düşüncelerini ifade
eden Sayın Eş Genel Başkanımız Gültan
Kışanakın konuşmasını dinlememek için Genel
Kurul salonunu ne yazık ki terk etmiştir, Sayın Eş Genel
Başkanımızdan sonraki diğer iki muhalefet partisinin
liderlerinin konuşmasını ise baştan sona izlemiştir.
Geçmişte, askerler BDPliler var. diye Genel Kurul salonunu terk
ediyordu, şimdi de ne yazık ki, Sayın Başbakan terk ediyor.
Bu tutum, Türkiyenin temel sorunu olan Kürt sorununu çözmeye hizmet edecek bir
tutum değildir. Halk iradesine saygı duyulmayan bir yerde
barış asla olmaz. Sayın Başbakanı bir an önce bu
tutumundan vazgeçmeye davet ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, diğer yüksek mahkemelerle birlikte Yargıtay,
farklı kimlik ve inançların yok sayıldığı,
asimile edildiği, Türk kimliğine dayalı tek tip ulus yaratma
projesinin en önemli ideolojik aygıtlarından biri olmuştur.
Yargıtay, bütün cumhuriyet tarihi boyunca kendini devletin otoriter,
baskıcı ve asimilasyoncu politikalarına hukuki kılıf
uydurmakla yükümlü saymıştır.
Yargının
bu işlevinin yaşama geçirilmesinde devletin yargı
politikalarının organizasyonu ile görevli bir kurum olan Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu büyük bir rol oynamaktadır. Hükûmet, 12
Haziran referandumunda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve yüksek
yargının yapısını büyük ölçüde değiştirdi. O
zaman söylenen, bu değişimle yargının tarafsız ve
bağımsızlığının sağlanacağı,
bürokratik ve askerî vesayetin kırılarak hukukun üstünlüğü
prensibinin pratiğe aktarılacağıydı. Ancak, gelinen
aşamada iktidarın reform olarak adlandırdığı
Anayasa referandumunun devlet içerisinde iktidar mücadelesi veren gruplardan birinin
diğerini tasfiye sürecinden başka bir şey
olmadığı her geçen gün daha iyi anlaşılıyor.
Despotik, otoriter bir yönetimin tasfiyesiyle yerine bir
başkasının ikame edilmesini, vesayet düzeninden kurtulma veya
demokratik yeni bir yapılanma olarak sunma kandırmacası hiç
kimseyi ikna edememektedir. Yeni yapılanmayla, yargıyla devlet
arasında özdeşlik kuran zihniyet aynen sürdürüldüğü gibi,
yargı iktidarın açık biçimde kadrolaştığı
tek sesli bir baskı aracına ne yazık ki
dönüştürülmüştür.
Değerli
milletvekilleri, Yargıtay verdiği kararlarla yargının
bağımsızlığı ve tarafsızlığı
ilkeleriyle hep çatışma içinde olmuştur. Resmî devlet
ideolojisiyle, siyasi iktidarla, askerî ve sivil bürokrasisiyle
karşılıklı etkileşim içindeki bir yargı kurumunun
yargı bağımsızlığı ilkesiyle bir arada
düşünülmesi mümkün olmadığı gibi, devleti korumak misyonunu
üstlenen bir yüksek yargı makamının tarafsız olabilmesi de
olanaksızdır. Yargıtay, geçmişte olduğu gibi bugün de
Kürtlerin, Alevilerin, azınlıkların, kadınların taraf
oldukları davalarda hemen, daima tartışmalı olmaktan öte,
insan haklarının açık ihlaline yol açan kararlara imza
atmaktadır. Kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet ve
tecavüz davalarında kadın aleyhine ayrımcı kararlar
verildiği kamuoyunca bilinmektedir. Ermeni, Rum, Süryani vakıf
mallarıyla ilgili verilen kararlar ile Hrant Dink kararı, Müslüman
olmayanlara yönelik bu tür sayısız kararların tipik örnekleri
olarak hafızalarımızda yerini almıştır. Günümüzde,
özellikle Kürtlerin yargılandığı davalarda bu
yaklaşımın kural hâline geldiğini görüyoruz. Devletin
güvenlik güçlerince işlenen cinayetler, Yargıtayın karar ve
içtihatlarıyla tam bir cezasızlık şemsiyesi altına
alınmıştır. Devletin güvenlik güçlerince sivillere,
gençlere, çocuklara karşı işlenen cinayetlerden hemen hiçbirinin
faili cezalandırılmamıştır. Kürt sorunu, Kürt
kimliğinin korunması ile ilgili her tür ifade açıklamaları,
Yargıtayın içtihatlarıyla evrensel insan hakları
standartlarına açıkça aykırı olarak dava konusu
yapılmakta ve ifade sahipleri cezalandırılmaktadır.
Yargıtay, yasamanın bilinçli olarak esnek ve muğlak tanımlamakta
ısrar ettiği yasa maddelerini, tüm hukuk ve insan hakları
kurallarını bir yana
bırakarak Kürtlere siyasi faaliyet alanlarının tümünü kapatacak
biçimde yorumlamaktadır. Özellikle Kürt sorunu bağlamındaki
davalarda Yargıtayın karar ve içtihatlarıyla Kürtlerin siyasi
faaliyetlerinin hemen hemen tümü yasa dışı örgüt
tanımı içine hapsedilmektedir. Yargının araç olarak
kullanıldığı çeşitli mühendislik
çalışmaları ile hapisteki Kürtlerin sayısı dünyada
örneği görülmeyen bir biçimde, tahammül edilemez boyutlara
ulaşmıştır. Kürt sorununun bugüne kadar çözülmemesinin en
önemli pay sahiplerinden birinin de Yargıtay olduğunu söylemek
yanlış olmaz.
Değerli
milletvekilleri, Danıştay da Yargıtay gibi Kürtler,
gayrimüslimler ve Alevilerle ilgili kararlarında gerek iç hukuku gerekse
uluslararası hukuku çiğneyen, hukukun üstünlüğünü hiçe sayan
kararlar vermektedir. BDPli belediyelerin görevden alınma
kararlarını onaylayan Danıştay, belediye
başkanlarımızın belediyecilik faaliyetlerinde Türkçenin
yanı sıra Kürtçeyi de kullanmaları ve park, sokak, cadde gibi
yerlere verilen Kürtçe adlar nedeniyle haklarında açılan davalarda
ise yapılan itirazları reddetmeyi kural hâline getirmiştir.
Danıştayın farklı inanç gruplarına ilişkin
kararları da zaten insan haklarına aykırı niteliktedir.
Zorunlu din dersleriyle ilgili verdiği kararlarda da aynı şeyi
görmek mümkündür. Vatandaşlıktan çıkarılmaya ilişkin
davalarda da Danıştay insan haklarını yok sayan, devleti
vatandaşın haklarından üstün tutan kararlara imza
atmıştır.
Değerli milletvekilleri,
yargının bağımsız ve tarafsız olduğu bir
Türkiye dileğiyle, barışa, adalete, kardeşliğe hizmet
etmeyen, şeffaflıktan uzak bir bütçeye ret oyu vereceğimizi
belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar).
BAŞKAN Sayın
Bozlak, teşekkür ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına 3üncü konuşmacı Sayın Altan
Tan, Diyarbakır Milletvekili.
Sayın Tan,
buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
beş dakika.
BDP GRUBU ADINA
ALTAN TAN (Diyarbakır) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; partim adına Anayasa Mahkemesinin bütçesi hakkında
görüşlerimi bildirmek üzere huzurlarınızdayım.
Sayın
milletvekilleri, öncelikle Anayasa Mahkemesinin kuruluş amacı
üzerinde durmak istiyorum. Benden önce söz alan bir milletvekili arkadaşımız
kısaca bir tanımlamada bulundu, ben aynen bu tanıma
katılıyorum: Siyaseti hukukun kıskacına almak. Peki,
işte bizim Meclisimizin de hemen arkasında Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir. Meclis
Başkanının oturduğu kürsünün hemen üzerinde, benim de
arkamda bu yazılar yazıyor. O zaman, milletin egemenliğinin
tecelli ettiği bir Meclisi kıskaç altına almak ne demektir,
bunun üzerinde birkaç şey söylemek istiyorum.
Öncelikle, bize
öyle şeyler anlatılıyor ki sanki Anayasa Mahkemesi de dâhil
olmak üzere, devletin birçok kurum ve kuruluşu tarihin ilk
çağlarından beri var ve bunlar olmazsa kıyamet kopar. gibi bir
anlayış ortaya koyuluyor. Çok açık ve seçik bir şekilde,
hepinizin de bildiği gibi, 1961 Anayasası yapılana kadar, yani
27 Mayıs 1960 darbesi dönemine kadar, sürecine kadar Türkiyede bir
Anayasa Mahkemesi yok. Mustafa Kemal Atatürk döneminde de yok, İsmet
İnönü döneminde de yok, Celal Bayar döneminde de yok, bu dönemlerin
hiçbirisinde böyle bir kurum Türkiye Cumhuriyetinin yapısında yok. Peki,
ne oldu da ondan sonra böyle bir mahkemeye ihtiyaç duyuldu? Bu konuda da
sayısız yazı, makale, kitap, görüş var. Bunları tek
tek burada sizlere saymak istemiyorum. İşte bu Siyaseti hukukun
kıskacı altına alma. cümlesi bunların hepsini özetliyor.
Anayasa
Mahkemesinin kuruluş tarihi 22 Nisan 1962 ve resmî olarak faaliyete
başlama tarihi ise 28/8/1962 ve bugün, dünyanın birçok ülkesinde
Anayasa Mahkemesi yok.
Şimdi, bu
kısa özeti yaptıktan sonra, gelelim Anayasa Mahkemesinin kurulduktan
sonraki serencamına. Peki, Anayasa Mahkemesinin yetkileri ne? Böyle bir
kurum kuruldu, üstüne üstlük -yine biliyorsunuz- 1961 Anayasasıyla
birlikte Türkiyede bir Cumhuriyet Senatosu da kuruldu. Genç nesillerin büyük
bir kısmı Cumhuriyet Senatosu nedir, bilmiyor. Bu Cumhuriyet Senatosu
da 12 Eylül 1980 darbesiyle lağvedildi, ortadan kaldırıldı,
sona erdi. Şimdi, hem Cumhuriyet Senatosunu kuruyor 1961den sonraki darbe
iradesi hem bu da yeterli olmuyor, bunları kontrol edecek bir Anayasa
Mahkemesi kuruyor. Anayasa Mahkemesinin yetkileri ne? Anayasa Mahkemesinin esas
yetkisi, yapılan kanunların mevcut anayasaya -yapılış
şekli olarak- usulden ve esastan uygun olup olmadığını
denetlemek. Buraya kadar tamam yani tırnak içinde kuruluş
amacına Tamam. diyorum, yoksa Anayasa Mahkemesinin
varlığına Tamam. demiyorum. Anayasa
değişikliklerinde yetkisi ne? Anayasa değişikliklerinde ise
yetkisi, sadece bu yapılan anayasa değişikliğinin usul
yönünden doğru yapılıp yapılmadığını
denetlemek, yoksa esastan, sen bu anayasa değişikliğini
yapabilirsin, yapamazsın diye bir yetkisi veya esastan bir yorum yapma
salahiyeti de kesinlikle yok ama neler oldu, biliyorsunuz. Cumhuriyet döneminde,
bugüne kadar 61 siyasi parti kapatıldı, bunlardan 25 tanesini Anayasa
Mahkemesi kapattı. Bunun içinde, tırnak içinde dinci, milliyetçi,
solcu, sağcı, Kürt, sosyalist, aklınıza ne gelirse, her
kesimden, her ideolojiden ve her tabandan oy alan, onların oylarına
talip olan siyasi partiler var. Bu yönüyle de, yine, AK PARTİli bir
arkadaşımızın şu cümleleri enteresan, Anayasa
Mahkemesini tanımlarken: Dar bir oligarşik yönetim
anlayışı, bürokratik oligarşinin tezahürü. Peki, bu
sosyalist söylemleri söyleyen AK PARTİsi bugün hangi noktada? Bugün,
Anayasa Mahkemesinin -suçladığı bu anlayışına
karşılık- sadece üyelerini değiştirerek, yerine yeni
üyeler atayarak, yine aynı şekilde bu yapıyı devam
ettirmeyi tercih etti. Sanki bir sosyalist parti milletvekili konuşuyor
gibi, bir an için, kendimi böyle bir ortamda farz ettim ama maalesef, gelinen
bir noktada, yine bu Anayasa Mahkemesinin pozisyonunda ciddi bir
değişiklik yok. Siyasi partilerin kapatılması yine
yetkisinde, siyasi partilerin mali yönden denetimi de yetkisinde. Bir de bu
yapılan yorumlarda, mesela geçmiş dönemde bir 367 kararı var.
Ayrıca, 411 oyla bu Meclisin karar aldığı başörtüsü
yasağını kaldıran ve yine maalesef, bedbaht bir elin,
zihnin attığı manşetle 411 el kaosa kalktı. diyerek
Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesini hiçe sayan zihniyetin
doğrultusunda yine bir iptal kararı var. Yani geçmişine
baktığımız vakit, bu Anayasa Mahkemesi ne yapmak istiyor,
niçin var, kimlerin hizmetinde; bunu anlamak, tırnak içinde, çok zor ama
esasında, yaptıklarına ettiklerine bakarsanız bu da çok çok
açık ve net bir şekilde ortada.
Bütün bu yetkisini
aşan müdahalelerde ve kararlarda bir de bir kurucu irade yalanı var
ortada: Efendim, cumhuriyetin bir kuruluş felsefesi var. İşte
kurucu irade şöyle buyurdu, kurucu irade şöyle kurdu ve kurucu
iradenin kuruluş felsefesi doğrultusunda bu maddeleri şöyle,
şöyle, şöyle yorumlama mecburiyeti var. yalanı var ortada.
Sevgili
arkadaşlar, tek bir yalanı yani burada sizlere arz etmek istiyorum:
Türkiye Cumhuriyetinin bir 1924 Anayasası var. 1924ten 1928e kadar o
kurucu irade denilen devletin Anayasası'nda Devletin dini İslamdır.
ibaresi var 1928e kadar. Laikliğin resmen Anayasa'ya girmesi ise 1937.
Bunlar sadece bir hatırlatma.
Siyasi parti
kapatma kriterlerine gelince. Bugün, bir siyasi parti Diyanet İşleri
Başkanlığı gereksizdir veya bu şekliyle doğru
değildir, kaldırılsın. dese, bu, kapatılma gerekçesi
olarak değerlendiriliyor veya yine, bizim gibiler demokratik özerklikten,
yerinden yönetimden, bölgesel idarelerin yetkilerinin artırılmasından,
eyalet sisteminden, seçilmiş validen bahsettikleri, zaman yine ziller
çalıyor ama aynı Anayasa Mahkemesinin KADEP partisiyle ilgili bir
kararı var, federasyonu resmen savunan bir partiyle ilgili olarak Bu
fikirleri savunmanın kapatılma gerekçesi olamayacağıyla
ilgili de bir kararı var. Yani bu kararlarda neye göre hareket ediyor,
neye göre karar veriyor, hangi kriterleri uyguluyor? Sadece kendi keyfinin
kriterlerini uyguluyor.
Bir diğer
önemli şey, Anayasa Mahkemesinin, işte, 17 üyeye çıkarılan
bu yeni temsil durumunun neye göre olduğu? Şu an, değişik
kurum ve kuruluşların -bunları tek tek saymıyorum, vaktim
çok sınırlı- teklifleriyle bu 17 üyenin nihai olarak 14ünü
Cumhurbaşkanı belirliyor, 3 tanesini de yine bu kurum ve
kuruluşların teklifiyle Meclis belirliyor ama diğer ülkelere
baktığımız zaman -mesela bir Amerika Birleşik
Devletlerine, Almanyaya, Fransaya, İspanyaya, İtalyaya- bu
seçimlerin farklı olduğunu ve yine burada, seçilmişlerin,
Meclisin çok daha egemen olduğunu görüyoruz. Mesela Almanyada 8 üyeyi
Federal Meclis, 8 üyeyi de Federal Konsey atıyor. Yine, Fransada 3 üyeyi
Devlet Başkanı, 3 üyeyi Meclis Başkanı, 3 üyeyi de Senato
Başkanı atıyor.
Şimdi siz,
işte Egemenlik kayıtsız şartız milletindir. deyip
bunun üzerine tekrar bir kelepçe vurmaya kalktığınız zaman,
bunun varacağı bir yer yok. Kendi Meclisinize güvenmek
zorundasınız, Meclisimize güvenmek zorundayız. Bunun üzerine bir
kurum daha, kurumun üzerine bir kurum daha, onun üzerine bir kurum daha
Peki,
bunları kim belirleyecek? Yine siyasi erk sahibi belirleyecek. derseniz,
o zaman niye gerek var? İşte, Meclis burada zaten, siyasi erk ortada,
Anayasa Mahkemesine hiçbir gerek bu anlamıyla yok çünkü Meclisin kendi
Anayasa Komisyonu, Adalet Komisyonu, birçok komisyonları var. Bütün bu değişiklikleri
ve uygulamaları fiilen zaten Meclis yapabiliyor. Eğer suistimal söz
konusuysa, bu, değişik vesilelerle atanmışlar
açısından da aynı şekilde caridir.
Değerli
arkadaşlar, Türkiyenin acilen bir yargı reformuna ihtiyacı var.
Bir sağlık reformu yaptı Türkiye artılarıyla,
eksileriyle, ayrı bir konu ama acilen bir eğitim reformu ve
yargı reformu
Eğitime girmiyorum çünkü konumuz yargı. Bugün,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan 120.000 başvurunun
20.000 tanesi tek başına Türkiyeye ait. Bu bile, içinde
bulunduğumuz durumu açık ve seçik bir şekilde ortaya koyuyor.
Bugün, KCK davası başta olmak üzere, birçok davadan üç buçuk
yıldır, dört yıldır, tutuklanan, içeride tutulan, henüz bir
ifade bile veremeyen, ifadesi bile alınamayan binlerce insan var; böyle
bir hukuk skandalı, rezaleti olmaz. Mutlaka, Anayasa Mahkemesinden de
başlayarak aşağıya kadar, Türkiyenin acilen bir hukuk
reformuna ihtiyacı var.
Yeni anayasa
elzem. Sayın Başbakan 15 Aralık 2007 tarihinde, en geç 15
Aralık 2007 tarihinde yeni anayasa teklifimiz Meclise gelecek. dedi.
İşte, 15 Aralık 2007, 15 Aralık 2012; beş yıl
bitiyor. Beş yıldır bekliyoruz, komisyonlarda da Adalet ve
Kalkınma Partisi öyle bir politika izliyor ki ne şiş yansın
ne kebap; neyi açık seçik olarak söylüyor, neyi savunuyor, nereye varmak
istiyor, anlayabilene aşk olsun! Bir Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyesi
olarak bunu da burada, bu cümlelerle ifade etme zarureti farz oldu benim
açımdan.
Değerli
arkadaşlar, Anayasa Mahkemesinin bütçesi bu yıl yüzde 50
artırılmış. Peki, niye artırılmış? Yani,
Türkiyenin bütün kurum ve kuruluşlarının
yatırımlarının tamamı yüzde 50 artmış
mı? Yok. Yine, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda 150 milyon yani
yeni parayla 150 TL talep ediliyor. Bu müracaatınız haksız
görüldüğü vakit, reddedildiği vakit de 2.000 TL yani eski parayla 2
milyar bir ceza ödüyorsunuz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ise ne
başvuruda ne redde hiçbir bedel alınmıyor. Yani, bir
arkadaşımız daha söyledi, burası bir ticari müessese midir,
yoksa mazlumun, mağdurun, çaresizin, parasızın, herkesin
hakkını arama durumunda olduğu bir kapı mıdır?
Bütçe yüzde 50
arttırılıyor biraz evvel altını çizdim- niye
arttırılıyor? Sadece makam aracı olarak aylık bir
araca 7.600 avro, yani TL cinsinden ifade edersek, aylık 17 milyarın
üzerinde, 17 bin TLnin üzerinde bir para ödeniyor. Peki, bu araç niye
satın alınmıyor, bunu da bilen yok.
Değerli
arkadaşlar, son olarak
Anayasa Mahkemesi, bakanları,
başbakanları da yargılayan bir kurum. Başbakan Sayın
Recep Tayyip Erdoğan hakkında bir suç duyurusu ile konuşmamı
sonlandırmak istiyorum.
Dün, Sayın
Başbakanın bizzat okuduğu, 10 Aralık 2012 tarihli
konuşmasının 9uncu sayfasının son kısmı:
27 Nisan bildirisi AK PARTİ Hükûmetinin dik duruşu sayesinde sadece
beyhude bir girişim olarak kalmış, akamete
uğratılmıştır. Buna rağmen, bu e-bildirinin
Türkiye'ye sadece faiz yoluyla maliyeti yıllık 2 milyar dolar
olmuştur. 28 Şubatın bu ülkeye maliyetinin ne olduğunu
varın siz kıyaslayın.
Bunu kim söylüyor? Sayın Başbakan diyor; ki, bakın
açık seçik bir suç duyurusu bu. E-muhtıra, 27 Nisan
muhtırası, Yaşar Büyükanıtın Ben yazdım, ben
imzaladım, ben okudum. dediği muhtıra, yıllık 2
milyar dolara mal olmuş. Bunun müsebbibi hakkında, sorumlusu hakkında
ne yapılmış?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Zırhlı araç alınmış.
ALTAN TAN (Devamla)
- Zırhlı araç alınmış, taltif edilmiş,
inşallah madalya da verilir.
Yaşar
Büyükanıt hakkında da suç duyurusunda bulunuyorum 2 milyar dolar
zarar verdiği için, Başbakan hakkında da.
Saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Tan.
Sayın
milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şahısları
adına, lehinde olmak üzere Zülfü Demirbağ, Elâzığ
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Demirbağ. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2013-2015 dönemi bütçesi
lehinde görüşlerimi belirtmek üzere şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Sizleri ve yüce milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Bütçe tekliflerine
geçmeden önce sizleri yapılan çalışmalarla ilgili bilgilendirmek
istiyorum:
Hepinizin
bildiği gibi, tüm partilerimizin desteğiyle kurulup 19 Ekim 2011
tarihinde çalışmalarına başlayan Anayasa Uzlaşma
Komisyonu, milletimizin beklentisi ve siyasi iradenin desteğiyle,
olabildiğince geniş katılımlı görüş alma sürecini
sona erdirmiş, gelen görüşler ve siyasi partilerimizin
katkıları doğrultusunda çalışmalarını
sürdürmektedir.
Tedavi
Yönetmeliği değiştirilerek sağlık karnesi
kullanım uygulaması kaldırılıp, milletvekillerine
sağlık kuruluşlarında T.C. kimlik numarasıyla
işlem yapabilme imkânı sağlanmıştır.
Milletvekili
kimlik belgesi, yapılan yasal değişiklikler sonucu resmî kimlik
belgesi hükmü kazanmıştır.
Ayrıca,
yapılmakta olan yeni halkla ilişkiler binası inşaatı hızla
devam etmekte olup bu yasama yılında hizmete açılması milletvekillerimize
daha kullanışlı ve teknolojik çalışma imkânı
sağlanmış olacaktır.
Bütçe
rakamlarına, Grup İdare Amirimiz Mustafa Bey tarafından ifade
edildiği için, ayrıca girmek istemiyorum.
Kıymetli
arkadaşlarım, kalan sürede genel bütçe ve doğu ve
güneydoğuya yapılan yatırımlar üzerinde kısaca durmaya
çalışacağım.
Daha önceki
konuşmacıların da dile getirdiği gibi, bölgesel
gelişmişlik ve kalkınmışlık farkını
asgariye indirmek amacıyla, AK PARTİmiz iktidara geldikten sonra
öncelikle 15 bin kilometre duble yol ve her ile üniversite hedefini
gerçekleştirmiş; yine ihtiyaç doğrultusunda, hemen her ile veya
2 ilden 1ine havaalanı inşa edilmiştir, inşa edilmeye
devam edilmektedir.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Kaçıncı kere dinleyeceğiz bunları!
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Devamla) - Yine, demir yolları rehabilite edilerek ve
gerekse hızlı tren ağı
yaygınlaştırılarak insanlarımıza çok
alternatifli, konforlu yolculuk yapma imkânı sağlanmıştır.
İktidarımızın
ilk yıllarında çıkarılan KÖYDES kanunu ile hizmette geri
kalmış illerimize büyük ödenekler aktarılmıştır.
Hatta Elâzığın takriben üçte 1i olan Bingöl ve beşte 1i
olan Tunceliye Elâzığ kadar yani yılda 25-26 trilyon ödenek
verilerek yıllarca ihmal edilen bu illerimiz ihtiyaç duyduğu
hizmetlere kavuşmuştur; tabii, doğu, güneydoğudaki bütün
illerimiz de. Van depremi sonrası âdeta yeni bir şehir inşa
edilerek yaklaşık 5,5 katrilyon civarında kaynak aktarılmıştır.
İşte,
bütün bu hizmetler ve yatırımlar yapılırken bir taraftan da
dünyada ender olarak uygulanan Teşvik Yasası çıkarılarak
Doğu ve Güneydoğu Bölgesi azami ölçüde teşvik imkânlarından
yararlandırılmıştır, yani 6ncı bölge. Ancak bütün
bu yatırım ve hizmetler devam ederken Kürt halkının ve
bölge insanının hakkının savunucusu olduğunu iddia
eden PKK ve yandaşları, gelen yatırımları engellemekte;
şantiyeleri, iş makinelerini yakarak, çalışanları
kaçırarak huzursuz ve güvensiz bir ortam hazırlamak suretiyle
Teşvik Yasasının sunduğu büyük avantaj ve fırsatlardan
istifade ederek bölgeye gelecek yatırımlara ve
yatırımcılara engel olmuş, bölge insanına
yapılabilecek en büyük kötülüğü yapmış ve yapmaktadır.
Yine, buradan
bölge insanına, Kürt kardeşlerime seslenmek ve çok önemli bir konuya
vurgu yapmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, yüce milletimizin kıymetli mensupları; hepimiz çocuk
sahibiyiz ve evlatlarımızı en azından iyi bir devlet
okulunda, eğer imkânımız varsa özel okulda, kolejde, imkânı
olanlar yurt dışında okutarak istikbale en iyi şekilde
hazırlamak ister. Peki, güneydoğu insanımızın, Kürt
kardeşlerimizin buna hakkı yok mu? Salâhaddin Eyyubinin, Ahmedi
Haninin Bediüzzaman Saidi Nursinin manevi torunlarının mühendis
olmaya, hukukçu olmaya, doktor olmaya, ilim adamı, iş adamı
olmaya hakları yok mu?
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Var, var!
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Var, cezaevine atmazsanız var!
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Devamla) Var tabii.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Kendi dillerinde eğitim hakları da var!
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Devamla) Ama maalesef terör örgütü tarafından
bölgedeki zeki ve parlak gelecek vaat eden çocuklar -dikkat edin, çocuklar-
okullarına molotoflar atılarak, yakılarak, öğretmenleri
kaçırılarak okuldan uzaklaştırılıp
uyuşturucuya alıştırılıyor ve âdeta dağa
çıkmaya teşvik ediliyor veya kaçırılıyor.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Uyuşturucuyu emniyete sor, Diyarbakır Emniyetine
sor!
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Devamla) Bu arada dağa çıkma yaşı
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Devamla)
18-20den 12ye kadar indi ve dağdaki
silahlı resimleri gazetelerde yayınlanıyor. Bu, bölge
insanına ve Kürt toplumuna yapılacak en büyük kötülük ve ihanettir.
(CHP ve MHP sıralarından Bitti, bitti! sesleri)
Yine, 80li
yıllardan bu yana bu sorun için heba edilen 1 trilyon dolar kaynak da
işin maddi boyutu. Bu kaynakla doğu ve güneydoğu yeniden
inşa edilebilirdi.
BAŞKAN
Sayın Demirbağ, teşekkür ediyorum, süreniz tamam.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Devamla) Bu duygularla hepinizi saygılarla
selamlıyor, yüce Meclise de saygılarımı arz ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
Şimdi,
Hükûmet adına Başbakan Yardımcımız Sayın
Beşir Atalay.
Buyurun Sayın
Atalay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; önce şahsım ve Hükûmetimiz
adına sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bugün,
Başbakanlık merkez teşkilatı ile
Başbakanlığa bağlı kuruluşlardan MİT
Müsteşarlığı ve Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2013 yılı Bütçe Kanunu ile 2011 yılı
Kesin Hesap Kanunu Tasarıları üzerinde Hükûmetimizin görüşlerini
ifade etmek üzere huzurlarınızdayım.
Başbakanlık
çalışmalarıyla ilgili bazı bilgileri sunacağım.
Burada değerli konuşmacıların dile getirdikleri hususlarla
ilgili bazı düşüncelerimi ifade edeceğim.
Konuşmama
başlarken bugün önemli kurumlarımızın,
Cumhurbaşkanlığından başlayarak yüksek yargı ve
Başbakanlık, Meclis bütçesi üzerinde söz alan, burada konuşma
yapan bütün iktidar ve muhalefet partisinden arkadaşlarımıza çok
teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık olarak, güçlü
bir ülke olma yolunda değişime, dönüşüme öncülük eden bir kurum
olma vizyonu ile hareket ediyoruz. Başbakanlığın görevi,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde
Başbakan ve Bakanlar Kuruluna, Hükûmetin genel siyasetinin yürütülmesinde
her türlü desteği sunmak, bakanlıklar arasında etkili bir
iş birliği ve koordinasyon sağlamak ve devlet
teşkilatının düzenli ve uyumlu bir şekilde işlemesine
önderlik etmektir. Ve Başbakanlık örgütlenmesi
Başbakanımızın liderliğinde bu
çalışmalarını en etkili şekilde yürütmektedir.
Bildiğiniz
gibi, Hükûmetimiz on
yılını doldurmuştur ve bugün biz, 11inci bütçemizi yüce
Meclise sunmuş durumdayız. Geçen ay, iki hafta önce, Bakanlar
Kurulumuz 11inci yılın ilk Bakanlar Kurulu
toplantısını yaptı, orada da değerlendirmelerde
bulunduk. 19 Kasım 2002 tarihinde ilk AK PARTİ Hükûmetinin Bakanlar
Kurulu toplanmıştı ve işte, 26 Kasımda da 11inci
yılımızın ilk Bakanlar Kuruluydu. Ve hamdolsun, bu on
yılı AK PARTİ, AK PARTİ Hükûmeti Türkiye için çok iyi
değerlendirdi. Tek parti hükûmetinin sağladığı bu on
yıllık istikrardan Türkiye her açıdan kazançlı
çıktı. Dünyada örneği az olan gerçekten güçlü bir istikrar
dönemini Türkiye yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Uzun süredir,
1991 yılıyla başlayan ve 2002ye kadar süren çok sorunlu
koalisyon dönemleri Türkiyeye çok kaybettirmişti. Bu on yıllık
huzur ve istikrar dönemi ise Türkiyeye çok şey kazandırdı ve
her açıdan Türkiye bugün daha güçlü.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye son on yılda, her
alanda çok büyük başarılara imza attı. Hükûmet olarak, ülkemizin
on yıllardır süren kronik sorunlarını tek tek çözüyoruz,
engelleri aşıyoruz.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Terörü çözdünüz mü, terörü? Terörü nasıl
çözeceksiniz?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Ekonomide, demokratik hak ve
özgürlüklerin genişletilmesinde ortak bir heyecan ve coşkuyla, hep
birlikte, 2023 hedeflerine doğru kararlılıkla ilerliyoruz. Çok
zor bir coğrafyada yer alan Türkiye, çevresinde yaşanan bütün
olumsuzluklara rağmen, bir istikrar, huzur ve güvenlik adası olma
vasfını muhafaza ediyor.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) İstanbulda yine terör saldırısı
vardı, haberiniz yok herhâlde!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir yandan ülkemizin yurt
dışındaki itibarını yükseltirken diğer yandan
yurt içindeki faaliyetlerimize, kalkınma girişimimize de devam
ediyoruz. On yıldır, bu ülkenin daha yaşanılır, daha
müreffeh, daha itibarlı bir ülke olması için durmadan, dinlenmeden
yoğun bir mücadele sürdürüyoruz. Milletimize hizmeti sadece bir görev ve
sorumluluğun gereği olarak değil, aynı zamanda
vatanımıza, milletimize olan sevdamızın, aşkımızın
bir gereği olarak görüyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, güçlü ve kararlı
adımlarla daha mutlu, daha müreffeh bir geleceğe doğru
ilerlemektedir. Bundan önce hazırladığımız 10uncu
bütçemiz gibi 11inci bütçemiz de milletimize söz verdiğimiz Yeniden
Büyük Türkiye vizyonuyla uyumlu bir bütçedir. 2013 bütçesi, toplumsal
duyarlılığı olan, sosyal yönü kuvvetli, mağduriyetleri
gözeten; üretimi, yatırımı, ticareti, ihracatı destekleyen;
sosyal politikaları önemseyen, popülizme tevessül etmeyen, mali
disiplinden taviz vermeyen bir bütçe olarak hazırlanmıştır.
Başbakanlık
olarak, bilindiği gibi -bir konuşmacı da burada ifade etti-
2011-2015 yıllarını kapsayan Başbakanlık Stratejik
Planımız mevcuttur ve şu anda onu uyguluyoruz. Bu plana göre
ulusal ve uluslararası stratejilerin belirlenmesinde ve politikaların
uygulanmasında kurumun etkinliğini artırma, vatandaşa daha
hızlı, kaliteli ve güvenilir kamu hizmeti verilmesini sağlama;
şeffaf, hesap verebilir, verimli ve etkili çalışan bir kamu
yönetiminin gerçekleşmesine öncülük etme, karar alma süreçlerine toplumsal
unsurların ve bireylerin daha fazla katılımına imkân veren
bir yönetim yapısının kurulması ve Başbakanlık
merkez teşkilatının kurumsal kapasitesini geliştirme
başlıklarında bir dizi ilke yer almaktadır ve bu
doğrultuda çalışmalarımız sürmektedir.
Bütçemizin
rakamlarıyla ilgili şunu ifade edeyim: Bu sene 2013 bütçemizde
2012ye göre biraz azalma vardır. 2013 yılı bütçe
tasarısında bizim teklifimiz 769 milyon 789 bin TLdir, 2012
yılı toplam ödeneği ise 861 milyon 757 bin TL idi. Buradaki
azalma
Barışı destekleme ve koruma harekâtları için
ayrılan ödenekte ve diğer idarelere yapılan transferlerde
düşme nedeniyle Başbakanlık bütçesinde bir miktar azalma
olmuştur.
Tabii,
Başbakanlığın temel özelliklerinden, görevlerinden birisi
hükûmet programının hayata geçirilmesinin takibidir.
Başbakanlık bünyesinde kurulan bir mekanizmayla,
bakanlarımızın da, bizlerin de rol aldığı bu
mekanizmayla hükûmet programımız takip edilmektedir. Biliyorsunuz, AK
PARTİ hükûmet programlarını -4üncü hükûmet programımızdır
bu 61inci Hükûmet Programı- biz özenle takip ederiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hükûmet
programlarımızı hazırlarken seçim beyanlarında ne
söylediysek, seçim beyannamelerimizde ne yer alıyorsa mutlaka bunları
hükûmet programımıza yerleştiririz ve onları hedeflerimiz
olarak koyarız. Vatandaşımıza ne taahhüt ettiysek mutlaka
onlar hükûmetin kendi programında ve ajandasında vardır. Onun
için de bizim hükûmet programlarımız sadece bir formaliteyi yerine
getiren metinler değildir ve onları biz eylem planı hâline
getiririz, hangi bakanlığımız hangi konudaki taahhüdümüzü
ne zaman yerine getiriyor, onun da takibini yaparız. İşte, bu
manada da çok verimli, başarılı bir çalışma yürütülmektedir.
Başbakanlık
bünyesindeki birimlerden ve bunların çalışmalarından
kısaca bahsettikten sonra, değerli milletvekillerimizin buradaki
konuşmalarına değineceğim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık bünyesindeki
birimlerden başlıcalarını şöyle ifade edebilirim:
Yatırım
Destek ve Tanıtım Ajansı; önemli çalışmalar yapan bir
birimimizdir ve yabancı sermayenin Türkiyeye
yatırımlarını teşvik için, onlara destek için
çalışan bir birimimizdir. Uluslararası alanda ciddi
çalışmalar yapar ve Türkiyeye gelen
yatırımcıların Türkiyede tek merkezden işlerinin
takibini sağlar. İşte, bu sebeple, biliyorsunuz,
iktidarlarımız döneminde yabancı sermayenin Türkiyeye
gelişi çok ciddi şekilde artmıştır. Bizim dönemimize
kadar, bütün cumhuriyet tarihi boyunca, yıllık yabancı sermaye
yatırımının 1 milyarı aştığı çok
istisnai dönem vardır. Onun dışında 1 milyarı
aşamamıştır ama 2008 ve sonrasında küresel ekonomik
kriz nedeniyle tüm dünyada uluslararası yatırımlarda önemli
miktarda azalma olduğu hâlde, Türkiye, 2007 yılında 22 milyar dolar, 2008
yılında 19,5 milyar dolar, 2009 yılında 8,4 milyar dolar,
2010 yılında 9 milyar dolar yatırım çekmiştir.
Geçtiğimiz yıl Türkiyeye 16 milyar dolar tutarında
uluslararası yatırım yapılmıştır.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Reel sektöre mi, yoksa finans
kuruluşlarına mı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Devamla) Çünkü Türkiye, şu anda geleceğine
güvenilen bir ülkedir.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) İstihdamı artırmış mı
bu yabancı yatırımlar?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Yatırım yapılacak
bir ülkedir
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Öyle, öyle!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
ve uluslararası
kuruluşlar da zaten bunu ifade ediyorlar.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Tefecilik yapıyorsunuz, tefecileri
besliyorsunuz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Türkiye, geleceği çok
güvenli, en fazla yatırım yapılabilir ülkelerden biridir. Bu
manada ilk defa bu dönemde yabancı sermaye yatırımlarında
ciddi artış olmuştur.
Yürütülen
diğer bir faaliyet biliyorsunuz, Resmî Gazetedir. Sadece şu bilgiyi
sizlere sunmak için Resmî Gazete konusuna değiniyorum. Tabii, Resmî
Gazete, devletin işleyişi, hükûmetlerin icraatı
açısından çok önemli; aynı zamanda bütün düzenlemelerin
yayınlandığı çok önemli bir belgedir, resmî bir belgedir.
İşte, bunun takibinde, özellikle geçmiş dönemlerinin takibinde
zorluklar çekiliyordu. 7/2/1921 tarihinden bugüne yayımlanmış
resmî gazeteler elektronik ortama aktarılmış, fihristi
çıkartılarak kullanıcıların hizmetine sunulmasına
ilişkin yürütülen proje tamamlanmıştır. Söz konusu
projeyle, şu anda 1921 yılından itibaren 950.000 sayfa Resmî
Gazete elektronik ortama aktarılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli
milletvekilleri; yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla kodifiye
edilen bütün mevzuatımız Başbakanlık İnternet
sitesinde yer alan mevzuat bilgi sistemine aktarılmaktadır.
Biliyorsunuz bu konuda da takipte zorluklar olmaktaydı. Şu anda, bu
sistemle, vatandaşın ücretsiz olarak yürürlükteki her türlü mevzuata
hızla ve güvenilir bir şekilde ulaşabilmesine imkân
sağlanmıştır.
Arşivlerimiz,
tabii, Başbakanlık bünyesinde yürütülen diğer önemli bir
çalışmadır. Hem arşivlerimizin korunması hem bunların ayıklanması,
elektronik ortama aktarılması hem yeni arşivlerimizin
oluşturulması, geçmişteki çok büyük kapsamdaki
arşivlerimizin kullanıma açılması
çalışmaları en ileri şekilde devam etmektedir. Özellikle
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünün bu yöndeki önemli
çalışmaları vardır. Şu anda -özellikle Osmanlı
arşivleri çok dağınıktı, elverişsiz
binalardaydı- verileri daha iyi koruyacak, her türlü tehlikeye
karşı ülke tarihine ait belgelerin güvenliğini sağlayacak,
teknik donanıma sahip modern bir millî arşiv sitesi
yapılması çalışmalarında sona
yaklaşılmıştır ve bu yıl sonuna kadar millî
arşiv sitesinin hizmete geçirilmesi de hedeflenmektedir. Ayrıca,
tabii, arşiv belgelerinin elektronik ortamda kullanıma
açılması çalışmaları da sürdürülmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca Kamu hizmetlerinin
sunumunda idari basitleştirme. diye niteleyebileceğimiz
çalışmalarımız devam etmektedir. Kamu hizmetlerinin
tanımlanması ve sınıflandırılmasına
ilişkin yürütülmekte olan Hizmet Envanteri Projesi, devlet
teşkilatı ve sunulan hizmetlerde yaşanabilecek
değişiklikler doğrultusunda gerekli güncelleme
çalışmalarına devam edilmektedir. Bugün, gerçekten devletle
olan, kamuyla olan işlerin büyük bir kısmı İnternet
üzerinden kolaylıkla yapılabilmektedir. Okul kaydından vergi
ödemelerine, araç satışından tapu muamelelerine, ihracat,
ithalattan trafik işlemlerine kadar birçok hizmet elektronik ortamda verilebilir
hâle getirilmiştir. Kamudaki işlemlerin resmî olarak elektronik
ortamda gerçekleşmesine imkân sağlayan e-imza uygulaması da
birçok alanda hayata geçirilmeye devam etmektedir.
Ayrıca,
Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER) ile şu ana
kadar gerçekten hiç olmamış bir çalışma yürütülüyor.
Başbakanlığa bütün vatandaşlarımızın en
uzaktan, her şekilde, yazılı veya elektronik ortamda
ulaşımı kolayca sağlanıyor ve hepsine mutlaka geri
dönülüyor ve BİMERde halkla ilişkiler çok etkili şekilde
yürütülüyor. Bu da bizim hükûmetimizin önemli halkla ilişkiler
faaliyetlerinden birisidir.
Millî
İstihbarat Teşkilatı, millî güvenliğimize yönelik iç ve
dış, mevcut ve muhtemel tehditler hakkında bilgi sahibi
olabilmek, alınacak tedbirler yönünden gelişmeleri ilgili makamlara
zamanında bildirmekle görevlidir. MİTin görevi, Türkiye
Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiyle bütünlüğüne,
varlığına, bağımsızlığına,
güvenliğine, anayasal düzenine ve millî gücünü meydana getiren bütün
unsurlarına karşı içten ve dıştan yöneltilen mevcut ve
muhtemel faaliyetler hakkında millî güvenlik istihbaratını
devlet çapında oluşturmak ve bu istihbaratı
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreteri ile gerekli kuruluşlara
ulaştırmaktır.
Burada, bütçesinde
bir miktar artış var. Bu artışın sebebi: Tabii,
bilindiği gibi -biraz önce konuşmacılar da gündeme getirdi- iki
tesis MİT bünyesine katılmış oldu. Bunlardan birisi
Gölbaşındaki GES Komutanlığı ve bir de Sarayda
şu anda MİTe teslim edilen, MİTe geçen tesisler var. Tabii,
bunların tadiliyle ilgili işlemler falan var, onun için bütçesinde
belli bir miktar artış söz konusu.
Ayrıca,
GESin MİTe katılmasıyla, silahlı kuvvetlerden,
Genelkurmay Başkanlığından MİT bünyesine geçmesiyle
ilgili burada ifadelerde bulunuldu. Bu, tabii, iki kurumun
karşılıklı irtibatıyla ve muvafakatiyle,
anlaşmasıyla olmuş bir çalışmadır. Burada ikili
bir işlem yürüyordu. Bir anlamda bir tasarruftur, daha az kaynakla daha
etkin faaliyetlerin gösterilmesidir. Yani, bu işten, istihbarat
faaliyetlerinden sorumlu kurumumuz MİT olduğu için, orada bunun
yürütülmesi daha uygun olmuştur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; burada söz alan değerli
konuşmacıların ifade ettiği hususlara gelince tabii önce
şunu ifade edeyim: Başkanlık sistemiyle ilgili
tartışma Anayasa Uzlaşma Komisyonuna sunulan bir tekliftir.
Şu anda Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmasını
sürdürüyor. Orada 4 partinin 3er temsilcisi var ve bu temsilciler partilerinin
her konu başlığıyla ilgili görüşlerini Uzlaşma
Komisyonuna sunuyorlar. Bizim Uzlaşma Komisyonundaki üyelerimiz de
partimizin oraya görüşünü sunmuştur. Orada -doğrudur-
başkanlık sistemi söz konusudur ama her konuda partilerin farklı
sunumları olabilmekte, bunlar daha sonra tabii Uzlaşma Komisyonu
içinde değerlendirilecektir.
Burada, Sayın
Cumhurbaşkanının -oradan başlayayım- şahsıyla
ilgili yakışıksız, tabii Meclis ortamında, yüce
Mecliste devletin Cumhurbaşkanıyla ilgili kullanılmaz,
kullanılamayacak bazı ifadeler kullanıldı. Bunları
onaylamak mümkün değil. O arkadaşlarımız bilirler bunun ne
kadar yanlış olduğunu ama o kendilerine aittir, o kendilerinin
üslubudur, onlara yakışır, ona bir şey demiyorum. Ama
şunu ifade edeyim: Burada işte onay mercisi gibi, imza onay
mercisi gibi nitelemelerde bulunuldu. Değerli milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığı illa hükûmetten ve Meclisten gelen
kararları ve tasarıları reddetme makamı değildir.
Cumhurbaşkanı kendisine gelen, yürütmeden veya yasamadan gelen,
imzaya gelen belgeleri, kararname veya yasaları hukuk açısından
Anayasaya uygun olup olmadığı, hukuki açıdan sorun olup
olmadığı yönünden inceler, keyfîlik içinde incelemez.
Tabii, şuna
alışıldığı için Türkiyede, işte, gerek
Cumhurbaşkanının imzalarında gerek yargının
kararlarında keyfîlik arzu edildiği için veya zamanında o manada
uygulamalar olduğu için yani yerindelik kararları verildiği için
Bugün niye bu olmuyor? diye soruluyor. Yani Cumhurbaşkanlığı makamı kendine
gelen belgelerle ilgili yerindelik kararı verme yeri değildir.
Hükûmet o işin sahibidir, Meclis bu yasamanın sahibidir. Buradan
gelen, imzasına gelen belgelerde, evrakta, kâğıtlarda eğer
hukuka aykırı, Anayasaya aykırı, hukuk dışı
bir şey varsa Cumhurbaşkanı onları geri gönderir ama
yerindelik kararı veremez.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Başbakan Onaylayacak. dedi. Milletin
huzurunda çıktı Başbakan, Onaylayacak. dedi, o da
onayladı. Bunun adı noterlik değil mi?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Yerindelik kararı konusunda
Anayasa Mahkemesinin de bir kararı vardır. Sayın Demirel
zamanında Anayasa Mahkemesi vermiştir bu kararı,
Cumhurbaşkanı yerindelik kararı veremez. diye. Cumhurbaşkanımız
o manada gerekeni yapmaktadır ve burada
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Cumhurbaşkanına iyi bir hukukçu
lazım. Bir hukuk fakültesi öğrencisi gönderelim!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) -
AK PARTİ Milletvekilimiz
Sayın Sacit de ifade etti, Çankaya ilk defa bu dönemde milletle
buluşmuştur bakın, bunu kabul edelim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Hep, bugüne kadar, millete
rağmenlerin odağıydı Cumhurbaşkanlığı.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) - Ayıp ediyorsun, ayıp ediyorsun!
Saygısızlık yapmayın!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bugün
Cumhurbaşkanlığı milletle buluşmuştur.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Turgut Özal da öyle mi, Turgut Özal?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - O bir istisna.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) - Yazıklar olsun, yazıklar olsun!
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) - Sana göre istisna Sayın Bakan, sana göre
istisna.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Ve zaten bundan sonra da
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) - Sayın Demirel görevini yaptı. Söyledikleriniz
yakışıyor mu size?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bundan sonra da Demirelin dönemi
28 Şubat dönemidir. Bundan sonra da zaten cumhurbaşkanını
millet seçecek, olması gerekeni yaptık ve bütün bu
tartışmalar külliyen bitmiş olacak.
MUHARREM VARLI
(Adana) 28 Şubatta ne oldu Sayın Bakan?
Yaptığınız işlemlerle 28 Şubata dua okuttunuz
dua, dua. Allahtan korkun biraz ya!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Tabii, burada başka
şeyler de var, Sayın Genel Sekreterimizin verdiği notlar da var
bende ama Cumhurbaşkanımız görevini mevzuatla belirtilen çerçeve
içinde, halkımızın büyük teveccühüne mazhar olarak devam
ettirmektedir. Halkımızın ona ne kadar büyük ilgisi
olduğunu da görüyoruz her vesileyle.
Burada defalarca
sorulmuş sorulara cevap yerine şunu ifade edeyim:
Cumhurbaşkanımız çok da aktif bir görev yürütüyor.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye)
Swissotelde Suudi Kralının ayağına gitmek mi Cumhurbaşkanlığı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
Bakın, sadece son otuz günde Cumhurbaşkanımızın
kabul ettiği yabancı devlet başkanı sayısı 8dir;
devlet başkanı. Bu kadar da Türkiye büyük bir, aktif bir politika
yürütüyor, Cumhurbaşkanımız böyle bir politika yürütüyor; bunu
da ifade etmiş olayım.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Onun için mi Iraka gidemedi Enerji Bakanı?
Onun için mi uçağına havada tur attırdılar?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada, tabii, karneden bahsedildi,
yandaşlıktan bahsedildi, bir sürü şey hükûmetle ilgili, dünden
beri
Başbakanımız
da dün akşam burada ifade etti. Biz, milletimizin oyuyla 11inci
yılımızı şu anda hamdolsun yaşıyoruz hükûmet
olarak; milletimizin, 2 kişiden 1inin oyuyla, yüzde 50nin oyuyla. Her
şey
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Son günleriniz, son günleriniz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Yeni
yaptırdığımız son araştırmada, daha birkaç
gün önce, buradan da söyleyeyim
ALİM
IŞIK (Kütahya) Korkudan yazamıyor gerçekleri onlar. Korkudan
yazamıyorlar.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) KONDAnın son
araştırmasında yüzde 51,5; aldığımız oyun
üzerinde. Bunu da burada söyleyeyim size.
AHMET YENİ
(Samsun) 60a doğru gidiyoruz.
ALİM
IŞIK (Kütahya) - Hangi şirket o, hangi şirket?
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) O sizin şirketiniz Sayın Bakan.
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Kendi kendine şirket kur, kendi kendine
araştırma yap.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Ben burada şirketin ismini
de veriyorum: KONDA. Takip edin, arayın, bulun.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Korkudan yazamayan şirket o.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Burada, tabii, örtülü ödenekle
ilgili bir şeyler söylendi, onu da burada verilen nottan okuyarak
cevaplamak istiyorum. Daha önce mülga 1050 sayılı Muhasebei Umumiye
Kanunu ile düzenlenen örtülü ödenek uygulaması, 2003 yılından
sonra 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 24üncü
maddesinde yeniden düzenlenmiştir. Kanunda örtülü ödenek Kapalı
istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri, Devletin millî güvenliği ve
yüksek menfaatleri ile Devlet itibarının gerekleri, siyasi, sosyal ve
kültürel amaçlar ve olağanüstü hizmetlerle ilgili Hükümet icapları
için kullanılmak üzere Başbakanlık bütçesine konulan ödenek
olarak tanımlanmıştır. Kanunlarla verilen görevlerin
gerektirdiği istihbarat hizmetlerini yürüten diğer kamu idarelerinin
bütçelerine de kısmen örtülü ödenek konulmaktadır. Örtülü ödeneklere
ilişkin giderler Başbakan, Maliye Bakanı ve ilgili bakan
tarafından imzalanan kararname esaslarına göre
gerçekleştirilmekte ödenmektedir. Örtülü ödenek bütçe başlangıç
ödenekleri, yılları bütçe kanunlarında; yıl sonu
harcamaları ise kesin hesaplarda açıkça yer almakta ve Türkiye Büyük
Millet Meclisine arz edilmektedir. Ayrıca, hükûmetimizin açıklık
ve şeffaflık politikası gereğince söz konusu harcamalara
2006 yılından itibaren yayımlanan Başbakanlık faaliyet
raporlarında yer verilmekte olup bu bilgiler kamuoyuyla da
paylaşılmaktadır.
Burada bir
konuşmacımız aynen şu ifadeyi kullandı, cevap
hakkı doğmasın diye bazen isim zikretmiyorum, bende
konuşmacıların isimleri de var: Millî Güvenlik Kurulu acze
düştü, zayıflatıldı. Şimdi, tabii Başbakanlığın
kuruluşlarından biri, ilgili. Burada Fatih Şahin
arkadaşımız, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
eskiden neydi, şimdi ne, biraz önceki konuşmasında ifade etti.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ve Millî Güvenlik Kurulu eskiden
alternatif bir hükûmetti arkadaşlar ve bizim 2004 yılında ilk değiştirdiğimiz
yasalardan biri olmuştur ve burada ne kadar değişiklik
olduğunu herkes biliyor. Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
orada âdeta alternatif hükûmet çalışmaları yürütürdü, psikolojik
harekât birimleri vardı ülke genelinde. Bugün sadece Millî Güvenlik
Kurulunun sekretaryasını yürütüyor ve Millî Güvenlik Kurulu yine eski
Millî Güvenlik Kurulu olarak görevlerine devam ediyor.
Tabii, burada bir
ifade kullanıldı ki onu ben Meclis Başkanlığına
da havale ediyorum. Bir konuşmacı burada kirli parmaklar ifadesini
kullandı, kirli parmaklar kararıyla, kaldırılması
suretiyle diye, yani burada, Parlamentoda milletvekillerinin
kullandığı oyları, kaldırdıkları ellerini
kirli parmaklar olarak niteledi. Bu tutanak burada, elimde, tutanaktan
bakılabilir. Ben kınıyorum. Böyle bir Millet Meclisinde, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde kirli parmaklar ifadesi ve böyle bir Mecliste Saygı
duyularak konuşulamaz. ifadesi de aynı konuşmada yer
alıyor. Bunu sadece, Meclis Başkanlığına
hatırlatıyorum.
Ayrıca,
burada Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül isimlerini anarak falan bir
şeyler söylendi. Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül Türkiye Cumhuriyetini
yükselten, Türkiyeyi yücelten, bu dönemin en başarılı siyasi
liderleridir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TUFAN KÖSE (Çorum)
Hayırlı olsun!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Tarih bunu böyle anacak.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Evet, anacak tarih; uçağı da anacak
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Evet.. Yani şunu
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) -
Irak semalarından dönen uçağı, çuvalı da anacak,
düşen uçağı da anacak, hepsini anacak tarih.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Hele, aklı olan bunu bir
daha düşünür: Tayyip Erdoğan korkak. diyor. Gülerler buna,
gülerler. Yani Tayyip Erdoğana korkak diyor birisi. Bunu
düşünebiliyor musunuz?
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Niye, Amerikadan korkmuyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Ben Tayyip Erdoğanla on bir
yıldır çalışıyorum ve 2002 19 Kasımından
beri de bu kabinenin içindeyim.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Çuval ne oldu, çuval? Mavi Marmara ne oldu, onu da söyle!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Tayyip Erdoğan omurgalı
bir adamdır, dik duran bir siyasi liderdir ve biz öyle laf olsun diye söz
söylemeyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hiç
kimsenin şuna buna yalakalığa da ihtiyacı yoktur. Biz
yaşadığımızı biliriz, tespitimizi söyleriz,
dosdoğru da konuşuruz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Beyzbol sopası ne olacak, beyzbol sopası, onu söyle!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Ve Tayyip Erdoğanın ne
kadar dik duran, inandığı yolda korkusuzca hareket eden bir
lider olduğunu dünya bilir, bunu herkes bilir! (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
TUFAN KÖSE (Çorum)
Mavi Marmara ne oldu, Mavi Marmara?
YILDIRAY SAPAN
(Antalya) İsrailde gördük!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bunu siz de bilirsiniz, çok iyi
bilirsiniz, Şöyle bir liderimiz olsaydı. diye gıpta da
edersiniz, ondan eminim! (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
RECEP ÖZEL
(Isparta) Aynen öyle.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Ama buraya gelip Tayyip
Erdoğan korkaktı. diyor birisi.
TUFAN KÖSE (Çorum)
Mavi Marmara!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Şu on yıla
bakarsanız bunun kararını en iyi siz verirsiniz. Benim burada
örnekler vermeme de esasen çok gerek yok değerli milletvekilleri.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Tayyip Erdoğanı bilmem ama sizinle ilgili
çok fikir oluştu.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Ve işte, Korumayla
çıkıyorlar toplumun içine
vesaire.
TUFAN KÖSE (Çorum)
Doğru! Yalan mı?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Değerli arkadaşlar,
bakın, biz on yıldır iktidarız
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Ölümden mi korkuyorsunuz?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
Başbakanıyla,
bakanlarıyla, vekilleriyle. Öyle dönemler vardı, iki üç yıl
iktidarda kaldıktan sonra bakanları sokağa
çıkamıyordu.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) E şimdi de çıkamıyor.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bizim, hamdolsun,
alnımız ak, başımız dik! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Türkiye'nin her yerinde
vatandaşın arasındayız ve vatandaşımız
Başbakanımızı kucaklamak için seferber oluyor. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
ALTAN TAN
(Diyarbakır) 500 muhafızla, 500 polisle
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) 20 tane korumayla geziyor.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Diyarbakır valisi 20 tane korumayla geziyor.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Siz bunu kendiniz de biliyorsunuz
aslında. Bunu sizler de biliyorsunuz.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Diyarbakırda vali 15 tane araçla geziyor.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Ne kadar cahilce bir söylem;
koruma. Başbakanın koruması olmayacak mı!
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Milletvekillerinin niye var, milletvekillerinin?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Böyle bir şey olur mu!
MUHARREM VARLI
(Adana) Sayın Bakan, kaç tane bakanın burnu kırıldı?
Sizden önce kaç tane bakanın burnu kırıldı, bana bir söyler
misin onu? Sizden önce kaç tane bakanın burnu kırıldı?
CAHİT
BAĞCI (Çorum) Niye bağırıyorsun!
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) Sadi Somuncuoğluna sor onu sen!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Burada, tabii,
Sayıştayla ilgili, Meclis başkan vekilimiz sorular sorulurken
cevap verir ama sadece şunu söyleyeyim, hükûmete suçlama olarak:
Sayıştay zayıflatıldı. gibi ifadeler
kullanılıyor.
Bakın,
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yani hükûmetin
demokratikleşme adımlarıyla ilgili çalışmalarda çok
rol alan birisiyim ben.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Belli oluyor!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Ve bizim demokratikleşme
adımlarımızdan biridir
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Niye demokratikleşemediğiniz belli oldu!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) -
2 yasa, mali yönden; 1incisi
5018 sayılı Kamu Mali Denetim Kanunudur, 2ncisi Sayıştay
Kanunudur ve bunlar birbirini tamamlar. İlk defa, iktidarımız
döneminde bütün kurumlarımızda tek elden -evvelden
dağınıktı; müfettişler, maliyeciler,
başkaları- mali denetim sağlanmıştır ve bu bir
reformdur. Bu bir reformdur, bunu herkes biliyor, birazcık bu
konulara aklı erenler bilir. İstisna kurum
kalmamıştır.
Sonra, Sayıştay suçlanıyor, dün tabii
burada konuşuldu, İşte, Başbakan niye cevap vermedi?
diyorlar, Burada Grup Başkan Vekilimiz Canikli cevap verdi; 2 tane
sözcümüz, Lütfi Elvan ve Mustafa Elitaş cevap verdi. Efendim, niye
gelmemiş denetleme raporları? Başbakanımız
çıkıp da o usuli, konuyu tekrar mı burada
konuşmalıydı? Hayır, şu; onun cevabı verildi ama
burada Sayıştaya da haksızlık yapılıyor. Temmuz
ayının ortasında bir yasa değişikliği oluyor, bir
yöntem değişikliği oluyor ve bütün bu söz konusu edilen
denetleme raporlarıyla ilgili gecikme de ondan oluyor. Bunu hepimiz biliyoruz.
Şimdi, ben sordum -Sayın Başkan burada,
Sayıştay Başkanı- 2012 denetlemesiyle ilgili, Ne
kadarını denetlediniz? dedim. Bana ifadesi şu oldu: Bu sene,
2012de, bütçenin yüzde 91i denetlenmiş durumda şu anda.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Raporlar nerede, raporlar?
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Raporlar nerede,
raporlar?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
- Evet, gelecek sene o raporlar gelecek ama bu seneki o yasal
değişiklik sebebiyle gecikme oldu.
ALİM IŞIK (Kütahya) Geçmiş olsun!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
- Dolayısıyla Sayıştay bugün daha güçlü, yetkileri daha
artırılmış; Türkiyenin bütün kurumlarının mali
denetimini yapan bir kurumumuz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Ancak
kendini kandırırsın Sayın Bakan, bizi kandıramazsın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
- Burada, yargıyla ilgili, tabii çok konuşuldu.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Biz saf değiliz, sen sadece safları
kandırabilirsin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
- Eminim, yargıyla ilgili Adalet Bakanımız, Adalet
Bakanlığı bütçesinin görüşüldüğü gün bunların
yine birçoğu gündeme gelecek, yargıyla ilgili değerlendirmelerde
bulunacaktır ama ben şunu söyleyeyim: Yargı, AK PARTİ
zamanında esas kendi kimliğine,
bağımsızlığına, rahat çalışmasına
ve gücüne kavuşmuştur.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Onun için
mi talimat veriyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
- Yargı mensuplarının özlük haklarıyla, adalet
saraylarıyla
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Ne oldu
Deniz Feneri savcıları? MİT davasına hangi savcı
bakıyor, hangi savcı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
- Ben avukatlık günlerimde kısa- o izbe adliyeleri görerek Ankarada
bile üzülüyordum, Ankarada bile. Bugün, Türkiyenin her yerinde adliyeler,
rahat çalışılır yerler oldu.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Sayın
Bakan, saflara söyle bunu, bana söyleme.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
- Bakın, adliye
saraylarıyla bugün...
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Başbakan Talimat verdik. diyor.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Sayenizde gazeteci hapsetmede dünya şampiyonu
olduk.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
Sayıştay,
Danıştay, Anayasa Mahkemesi, Ankarada ilk defa bütünlük içinde
çalışacakları binalara sahip oldular; şimdi Yargıtay sahip
olacak, onun için çalışıyoruz. Yargının
çalışma şartlarını rahatlatmak için bu Hükûmet elinden
geleni yapıyor. Burada Değerli Milletvekilimiz Yahya Akman da
genişçe ifade ettiği için çok girmeyeyim ama yargı bu dönemde
daha özgürleşmiştir ama
ATİLLA KART
(Konya) Köstebeklik yapan Bakan yargıdan söz ediyor, öyle mi!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Zaten sebep bu.
Yargının özgürleşmesi birilerini rahatsız ediyor.
ATİLLA KART
(Konya) Hem köstebeklik yapacak hem de adaletten söz edecek, öyle mi?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bütün sebep bu.
ATİLLA KART
(Konya) Sayın Bakan, Deniz Fenerinden söz et, Deniz Fenerinden!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Tabii, şunu önemli
görüyorum: Anayasa Mahkemesi
ATİLLA KART (Konya)
Sayın Bakan, Deniz Fenerinden söz et.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
bugün insan hakları
mahkemesi hâline gelmiştir.
ATİLLA KART
(Konya) Deniz Fenerinden söz et Sayın Bakan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bir yandan burada
çıkıp
ATİLLA KART
(Konya) Sayın Bakan, duymuyorsunuz herhâlde. Sayın Bakan, Deniz
Fenerinden söz et.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bir yandan burada çıkıp
Efendim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde şu kadar dava var.
Türkiye en çok dava sahibidir. deniliyor, ondan sonra bu Anayasa
değişikliğinden şikâyet ediliyor.
ATİLLA KART
(Konya) Bu tarafa bakacak yüzün yok, bu tarafa bakacak cesaretin yok.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Türkiye ilk defa bir Anayasa
Mahkemesine kavuşmuştur. Bu bireysel başvuru hakları o
kadar önemlidir ki, bundan sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
değil
ATİLLA KART
(Konya) Sayın Bakan, Deniz Fenerinden biraz söz et.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
vatandaşlarımız
Anayasa Mahkemesine gidecektir ve
AHMET YENİ
(Samsun) Sayın Başkan, dinleyemiyoruz; Sayın Başkan,
duyamıyoruz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
bunları, hiç kimse, burada
yargıyla ilgili ifade etmiyor.
ATİLLA KART
(Konya) Deniz Fenerinden niye bu kadar rahatsız oluyorsunuz Sayın
Bakan?
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Deniz Fenerini bir anlatsana? Bu fitre ve zekâtı
üzerine geçiren Deniz Fenercileri nerede, nerede? Anlat, gemi mi
aldınız, televizyon mu kurdunuz Deniz Fenerinin paralarıyla?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada
(CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, müdahale eder misiniz
lütfen? Dinleyemiyoruz.
BAŞKAN
Değerli arkadaşlarım
Lütfen dinler misiniz değerli
arkadaşlar, lütfen dinleyelim.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Tabii, sayın
Burada, Bu
iktidarın artık indirilmesi gereği
vesaire gibi sözler
Yine tutanaklardan
bakılabilir. Bir sözcü
Yani AK PARTİnin diktatörlüğünden falan
söz ediliyor. Yani bu CHP bunu derse çok üzülüyorum. Yani 1940lı
yılların CHPsi, bugünün Türkiyesinde demokratikleşmeyi âdeta
rehber edinmiş AK PARTİ Hükûmetini diktatörlükle suçluyor. Bu
hayretler edici bir şey, hayretler edici bir şey!
ATİLLA KART
(Konya) Sayın Bakan, bugünün hesabını ver.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) İkinci Dünya Savaşı vardı. Allahtan
korkun, seksen sene önceden bahsediyorsun.
ATİLLA KART
(Konya) Sayın Bakan, taşeron bakanlık mı yapıyorsun?
Sayın Bakan, neden taşeron bakanlık yapıyorsun?
RECEP ÖZEL
(Isparta) Ya Başkanım, ne bu ya böyle! Başkanım,
Taşeron bakanlık yapıyor. diyor ya!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Tabii, Sayın Sakık
burada bir şeyler ifade etti.
ATİLLA KART
(Konya) Sayın Bakan duymuyor, taşeronluğu duymuyor,
taşeron bakanlığı duymuyor, köstebekliği duymuyor;
işine geleni duyuyor.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bakın, şunu ifade
edeyim tekrar: Burada, işte, Atamalarda Kürt-Türk ayrımı
yapılıyor, Kürtlere görev verilmiyor. falan gibi
Külliyen
yanlıştır. Bu ayrımcılığı yapmak da çok
ayıptır.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Açıkla, kaç tane Kürt general var, kaç tane? Laga luga
yapma! Kaç tane vali var? İstanbul Büyükşehir Belediyesinde 1 tane
genel müdür var mı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Devamla) Türkiye Cumhuriyeti bünyesinde, AK
PARTİ hükûmetlerinde böyle bir ayrım asla söz konusu değildir,
yapılmamıştır, yapılmamaktadır. Bunlar
yanlıştır.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Hikaye! Kaç tane Karadenizli vali, kaç tane Rizeli vali
var?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Biz, bunu yapan olursa
karşı çıkarız, biz karşı çıkarız, biz.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Ilısu Barajından Erbil Havaalanına kadar
bütün ihaleleri Karadenizliler aldı.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Türkiyede, böyle bir şeyi
gelip de Mecliste nasıl söylersiniz?
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Karadenizli olmayan bürokrasiye giremiyor.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Ama siz şunu kabul
etmiyorsanız; sizin kafanızda olmayan, sizin partiliniz
olmayanları Kürt kabul etmezseniz bilmem. Pek çok bürokratımız
var bizim bu hayatın içinde, bürokraside, her yerde görev alan ve hiç
kimsenin kimliğine, etnik yapısına, geldiği kökene falan da
bakılmaz, böyle bir şey olmaz, böyle bir şey olmaz.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Tesadüfen 1 tane Kürt general yok. Kürt orgeneral var
mı?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yaptıklarınız ortada, nasıl
ayrımcılık yaptığınızı biliyoruz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Burada ben şunu söyleyeyim,
Sayın Sakıka şunu söyleyeyim, arkadaşlarına:
Bakın, AK PARTİ Türkiyede, Türkiye'nin birliğinin,
bütünlüğünün, kardeşliğinin çimentosudur, garantisidir,
garantisidir.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Böldünüz, böldünüz, siz böldünüz!
KAMER GENÇ
(Tunceli) Kırıkkale Üniversitesinden niye atıldın sen?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
Biz ülkemizin birliğinin çimentosuyuz. 1 tane
vatandaşımızı feda etmeyiz, kimseyi ayırmayız,
kimseyi ayırmayız ve Kürt vatandaşlarımız da bunu
bilir, AK PARTİnin bu politikasını çok iyi bilir.
ATİLLA KART
(Konya) Sayın Bakan, Deniz Fenerinin telefon dinleme kayıtları
neden silindi?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bu ülkede ret ve inkâr
politikalarını biz elimizin tersiyle ittik ilk defa.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Bakın Sayın
Bakan, bürokratların içinde kaç tane kadın var?
Ayrımcılık ortada işte.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bugün, devlet geçmişiyle
hesaplaşıyor
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen dinleyelim
Lütfen dinleyelim.
ATİLLA KART
(Konya) Deniz Fenerindeki telefon kayıtları ne oldu, neden silindi
Sayın Bakan?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
ve yanlışların
üzerine gidiyoruz ama siz bunları görmüyorsunuz. Bunu, tabii görülür,
görülmez
ATİLLA KART
(Konya) Suç delillerini neden yok ediyorsunuz Sayın Bakan?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Sayın Sakık görmez,
birileri görmez ama millet görüyor, millet görüyor bunu
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Rakam verin rakam, sayın.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
ve biz bunu zaten birileri için
yapmadık, milletimiz için yaptık, vatandaşlarımız için
yaptık; devletin kendi ile hesaplaşmasını, ret ve inkâr
politikalarının kaldırılmasını, vatandaşlarımızın
hak ve hukukunun iadesini. Biz terörle, terör örgütüyle
vatandaşımızı tam olarak ayıran bir partiyiz.
Bütün
vatandaşlarımızın aksamış, ihmal edilmiş hak
ve hukuku varsa onların garantisi biziz ve AK PARTİ olarak biz bu
yolda devam edeceğiz, bunu burada rahatlıkla
Ama, ne olur sizler de
insaflı bakın. Burada eleştirmek
Tamam, muhalefet
eleştirir
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bu kadar gerçek dışı nasıl konuşuyorsun?
Sende Allah korkusu yok mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
ama muhalefet bir tane de der
ki: Şu da iyi. On yıl, arkadaşlar, on birinci
yılımızdayız, Türkiye nereden nereye geldi?
Uluslararası alanda Türkiyeye övgüler yağdırılıyor.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Kim yağdırdı?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
ve her gün bu, bunu sizler de
görüyorsunuz. (CHP sıralarından gürültüler)
ALTAN TAN (Diyarbakır)
Körler, sağırlar birbirini ağırlar!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bir de, Türkiye Cumhuriyetinin,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde muhalefet bunun bir tanesini söylese kâr eder,
kendisi güçlenir, yaptığı eleştiriler daha haklılık
kazanır, bundan emin olun.
TUFAN KÖSE (Çorum)
Yalan mı söyleyelim yani yalan mı konuşalım?
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Uçağı anlat uçağı, uçağı.
Uçağı anlat.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Ben, burada, az bir vaktim var,
vaktimi kullanacağım. Önce kısa kesmek istiyordum ama yani
burada, sık sık, partimizin, işte
TUFAN KÖSE (Çorum)
Ortam müsait Sayın Bakan.
ATİLLA KART
(Konya) Deniz Fenerinden başla Sayın Bakan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
hükûmetimizin giderek muhalefeti
susturduğu, işte, efendim, baskı uyguladığı,
gittikçe otoriterleştiği gibi ifadelerde bulunuldu.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Yalan mı?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Ben hükûmetimizin onuncu
yılını doldurması sebebiyle hükûmetlerimiz döneminde, on
yılda, sadece atılan demokratik adımları
kitaplaştırdım, bu çalışmayı sağladım
ve oraya baktığımızda sadece -bunların da tamamı
Meclisten geçmiş, buradan, Yüce Meclisten- onlardan
bazılarını bu kalan süremde hatırlatacağım.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Deniz Feneri ne olmuştu Sayın Bakan?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Türkiyeye Demokratikleşmiyor diyenlere, ben bunu
şimdi başlıklarıyla sadece okuyorum:
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Deniz Feneri ne oldu, Deniz Feneri?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
Biz, 19 Kasım 2002de hükûmet olduk.
İlk icraatlarımızdan biri Türkiyede 30 Kasım 2002de
olağanüstü hâlin kaldırılmasıdır. Hükûmet
olduğumuzdan on gün sonra ve 19 Temmuz 1987 tarihinde geçici olarak
başlayan ancak 46 kez uzatılan olağanüstü hâli biz uzatmayarak
30 Kasım 2002de kaldırdık. Olağanüstü hâl,
olağanüstülük -adından işte- normalin dışında bir
hukukun, uygulamanın devreye girmesidir çünkü o bölgede, Güneydoğuda
bizden en çok bu isteniyordu. Yıllardır bu olağanüstü dönem
vatandaşı canından bezdirmişti ve biz o olağanüstü
hâli kaldırdık.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Valileriniz olağanüstü hâl valilerinden beter oldu,
beter!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Faili meçhul
cinayetler dönemine son verildi. Halkın iradesi dışında güç
odağı tanımayan AK PARTİ, yargısız infaz
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Faili belli cinayetler var Sayın Bakan, faili belli
cinayetler!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Devamla)
ve faili meçhul
cinayetler gibi yaşam hakkı ihlallerini Türkiye'nin gündeminden
çıkardı. Bu tür gayrimeşru işlere karışan kamu
görevlileri hakkında da adli makamlarca gerekli yasal süreçler başlatıldı.
Geçmişin
üzerindeki sis perdesinin kaldırılması, karanlık
olayların aydınlatılması ve suçluların
yakalanmasında büyük mesafeler alındı.
Sivilleşme
yönünde çok sayıda düzenleme yapıldı. Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliği örneğini biraz önce burada verdim, buna benzer
birçok kurumda, YÖK, RTÜK ve benzeri birçok kurumda Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliğinin temsilcileri vardı, hepsi oralardan
çıkarıldı.
İşkenceye
sıfır tolerans
Bakın, işkence Türkiye'nin yüz
karasıydı ve uluslararası alanda her zaman Türkiyenin önüne
çıkardı.
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) İşkencede birincisiniz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - İşte, işkencenin,
kötü muamelenin tanımı genişletildi, cezaları
artırıldı, cezaların tecili veya paraya çevrilme
imkânı kalmadı ve işkenceye sıfır tolerans
politikamızla Türkiyenin gündeminden işkence çıktı.
TUFAN KÖSE (Çorum)
Kaç kişi gözaltında kayboldu Sayın Bakan?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bunun yanında daha etkin ve
güçlü bir sivil toplum iktidarımızın daima
desteklediği en önemli toplumsal
unsur olmuştur. Bakın, Dernekler Kanunu; 12 Eylül ideolojisinin bir ürünü
olan eski Dernekler Kanununda örgütlü toplum kontrol altında
tutulması gereken potansiyel bir tehlike olarak görülüyordu. Hepimiz
yaşadık, biz o tehlikelerin içinde
(CHP sıralarından
gürültüler) Tehlike olarak görülenler şeklinde yaşarak geldik buraya
arkadaşlar, hepiniz biliyorsunuz ve biz, yaptığımız
değişiklerle bütün bunları kaldırdık ve örgütlenmenin
önünü açtık. Bugün hiçbir sınır yok, çocuklar bile dernek
kurabiliyor. Bütün sınırları kaldırdık; bildiri
yayınlama vesaire. Bunları o dönemleri yaşamış olanlar
bilirler. Ve 2004 yılında yaptık bunları, daha iktidar
olduğumuzun hemen ikinci yılında, üçüncü yılında bu
önemli reformları yaptık biz.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Bizim haberimiz yok, Diyarbakır Valisinin de haberi
yok bunlardan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Devamla) - Ve herkesin toplantı ve gösteri
hakkını kullanabilmesine imkân sağlama; bu, keyfîliklerle iptal
ediliyordu, buna standart getirildi. Sadece suç işleneceğine dair
açık ve yakın tehlike varsa o zaman
Vakıflarla
ilgili, cemaat vakıflarıyla ilgili her şey
rahatlatıldı. (CHP sıralarından gürültüler)
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) Doğru söylüyorsun.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Siyasi partilerin
kapatılması
Muhalefet oy verseydi Türkiyede bir daha siyasi parti
kapatılamayacaktı. Şu anda 20nin üzerinde kapatıldı
ama yine de bizim çabalarımızla kapatma nisabı
artırıldı, milletvekilliği düşmüyor parti
kapatılsa bile, bunun gibi önemli değişiklikler getirdik.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Kendi vekillerinize soracaksın onu, kendi
vekillerinize.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bütün bunlar bu dönemde, daha ilk
yıllarımızda yapılanlar.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Şike kanununu da geçirdi milletvekilleriniz, buna niye
evet demediniz?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Ve kolluk merkezleri
modernleştirildi. Ben burada hep söylerim, İçişleri
Bakanlığım döneminde bunu sağladım. Bugün
karakollarımızın hepsi, polis merkezleri, karakollar, gidin bir uğrayın,
hepsi kameralı. Evvelden beri konuşuldu: İşte, şeffaf,
camdan yapılı karakollar var.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Ne yaptınız milletvekilinize, ne yaptınız?
Polisleri sıraya dizen milletvekiline ne yaptınız, onu söyleyin!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) -
Şimdi hepsi şeffaf arkadaşlar, hepsi şeffaf, hepsi
kameralı ve her polis, her jandarma, oraya bir vatandaş gelince
nasıl davranacağını gayet iyi bilir, hangi insani tutumlar
içinde davranacağını gayet iyi bilir.
Özel kurslarda
farklı dil ve lehçelerin öğretilmesi. Bunlar ta 2004lerin, daha bu
yıllara gelemiyorum, vaktim bitti. Efendim, farklı dil ve lehçelerde
yayın hakkı. Herkes çocuğuna istediği ismi
Bu bile yoktu
Türkiyede arkadaşlar. Nüfus memuru çocuğunuzun ismine müdahale
ediyordu. Böyle bir şey olur mu, böyle bir ülke olur mu? Anne cezaevine
gidiyordu, çocuğuyla kendi ana dilinde konuşamıyordu; başka
dil de bilmiyor, Türkçe de bilmiyor, tercümanla konuşuyor.
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Başbakan yardımcısı kimdi o
zaman? Ankara valisi kimdi?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bu ilkellikleri bu hükûmet
kaldırdı, bu hükûmet kaldırdı ve tabii, bütün, özellikle
temel haklarla ilgili falan diğer şeylere gelemiyorum, Anayasa
değişikliklerine ama yüzlerce, bunu bastırıp
milletvekillerimize de yakında göndereceğim. Orada inşallah
bakma fırsatınız olur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bütçemize desteğiniz için
teşekkür ediyorum. İnşallah buradaki
kurumlarımızın bütçeleri, 2013 yılı bütçeleri
hayırlı olsun diyorum, hepinizi en içten duygularla
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Atalay.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN -
Sayın Sakık, bir saniye
Efendim,
Sayın Şandır daha önce söz istemişti, vereceğim size de.
Buyurun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Bakan
konuşmasında
BAŞKAN
Sayın Hamzaçebi, Sayın Şandır dedim. Lütfen
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili
İzmir Milletvekili Oktay Vurala annesinin vefatı nedeniyle
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Şu an
aldığım bir haber dolayısıyla söz istedim,
arkadaşlarıma ve size çok teşekkür ederim. Grup Başkan
Vekilimiz Sayın Oktay Vuralın annesi vefat etmiştir.
Başsağlığı diliyorum, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak üzüntülerimizi ifade ediyorum. Meclisimize duyurmak, milletvekillerimize
duyurmak gerekliliğini duydum. Merhumeye Yüce Allahtan rahmetler diliyor,
aile yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Söz
verdiğiniz için de sizlere saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim efendim.
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Mehmet Sağlamın, Başkanlık Divanı olarak Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vurala
annesinin vefatı nedeniyle başsağlığı
dilediklerine ilişkin konuşması
BAŞKAN Ben
de heyetimiz adına başsağlığı diliyorum
Sayın Vurala. Kalanlara Allah sağlık versin, mekânı cennet
olsun diyorum.
Sayın
Hamzaçebi, buyurun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Bakan
konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna, partimizin manevi
şahsiyetine yönelik olarak sataşmada bulunmuştur. 1940lı
yılların Cumhuriyet Halk Partisi anlayışıyla
demokrasi anlayışımızı eleştirmek gibi bir cümle
etmiştir efendim. Bu nedenle söz istiyorum.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Hiçbir şey
söylemedim.
BAŞKAN
Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz iki
dakika.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalayın Cumhuriyet Halk Partisine ve CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Bakan, sorulara ve eleştirilere cevap verirken
arzu ederdim ki kendi akademik kariyerini öne çıkarsın, güzel
değerlendirmeler yapsın, bütün Parlamento da bundan yararlansın
ama o başka bir yolu tercih etti, polemik yapmaya çalıştı
ama onda da başarılı olabilmiş değil, söyledikleri her
şey birbiriyle çelişiyor.
Sayın Bakan,
şuna cevap vermenizi beklerdik: Deniz Feneri davasında siz ciddi bir
ithamla karşılaştınız, Parlamentoda
hakkınızda gensoru verildi. İlk defa bir Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti Bakanı bir soruşturma konusunu, soruşturmaya konu olan
bir hususu, gizli kalması gereken bir bilgiyi soruşturma
muhataplarıyla paylaştığı gerekçesiyle gensoruya
muhatap oldu. Ciddi bir sıfat
kullanıldı sizin için, tekrar etmek istemiyorum burada, çok üzücü bir
sıfat, bundan herhâlde yeteri kadar üzülmediniz. Bir cumhuriyet hükûmeti
bakanı, bir soruşturmayı, soruşturma konusu olan
kişilere sızdırmaz, böyle bir şey olmaz. Soruşturmaya
ilişkin telefon kayıtları ortadan kaldırıldı, silindi,
hiçbir açıklama yapmadınız.
Bir şey
söylediniz: Eski hükûmetlerin bazı bakanları gün geliyor sokağa
çıkamıyor. Buradan söylüyorum: Sizler bir gün sokağa
çıkamayacak hâle geleceksiniz Türkiyede, gidiş ona doğrudur.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Başbakan dün bir şey söyledi, o konuda bir değerlendirme
yapmanızı isterdim. Şey haram yemektir. dedi, Günahtır
dedi, değerlendirmeler yaptı dokunulmazlıkla ilgili,
birtakım suçlarla ilgili olarak birtakım değerlendirmeler
yaptı. Gelin, Sayın Başbakanın
dokunulmazlığı dâhil bunları kaldıralım
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla)
aksi takdirde bunlar da haram yemek
olacaktır, günah olacaktır.
Hepinize
teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Hamzaçebi.
Sayın
Sakık, buyurun.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
Sayın Başkan
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, biraz önce yaptığım
açıklamalardan dolayı Sayın Bakan Külliyen yalan.
demişti, mümkünse
BAŞKAN
Peki, lütfen, iki dakika içinde ve bir şeye de meydan vermeden.
4.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın, Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalayın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben biraz
önce bir durum tespiti yaptım. Sayın Bakanım, yani bizi herkes
iyi tanır, çok yalan malan bizim hayatımızda yok, size de asla
böyle bir dille hiç bugüne kadar, kimseye, böyle hitap mitap da etmedim ve ben
belgelerle konuştum. Şimdi size söylüyorum, hani bizim Kürtümüz
yoksa da dönün kendi Kürtünüz bu kurumlarda varsa ben yalancı
olayım. Anayasa Mahkemesinin üyelerine bakın bir bütün olarak:
Samsun, Sarıkamış, Ankara, Elbistan, İstanbul, Ankara,
Konya, Çorum, İstanbul, Ankara, Beyrut -Bilmem nere. Nedense Beyruttan da
transfer yapılmış- Afyon, Isparta. Şimdi birkaç kurum
saydım ve siz dönüp hep eşitlikten bahsedersiniz ya, bir tek Kürtün
bu kurumlarda olmadığını söyledim. Ve ben size daha
açık bir şey söyleyeyim: 2010 yılında burada bir seçim
yapıldı Anayasa Mahkemesi için, buradan 2 arkadaşımız
adaydı, Kürt coğrafyasında bir avukat arkadaşımız
bütün baroların ortak adayı olarak -bizden biri de değildi- ve
burada AKPli arkadaşların büyük bir çoğunluğu ona oy
verdiler. Oy verdikten sonra bütün AKPli o dönemin milletvekilleri, hiçbiri
aday gösterilmedi, bakın, bu bile
Kapalı kapılar ardından
ne konuşulduğunu, neler yapıldığını da çok
açıkça biliyoruz yani biz buraya çıkıp söylediğimizde
ezbere şeyler getirmiyoruz. Size 20 kurum sayabilirim, 20 kurumun
içerisinde bir tane Kürt, Alevi ve muhalif insan yoktur Sayın
Bakanım. Elimdeki belgeyi birazdan size sunacağım çünkü bu
sadece sizin politikalarınız değil, cumhuriyetten bugüne kadar
uygulanan zalimane politika budur. Onun için Buradan kardeşlik
çıkmaz, kavga çıkar. dedim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Sakık.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkanım, benim kirli parmak ifademi Atalay
yanlış anlamış. Bu konuda bir açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN
Şimdi, zabıtlara bakacağım ama ben de duydum, siz kirli
parmaklar dediniz çoğunluğun parmaklarına.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır ama yanlış anlaşıldı.
Hayır, bir şey söyleyeceğim yani maksadımı aşan
BAŞKAN
Zabıtları getirtip bakacağım. Lütfen oturun yerinize.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Hayır, Sayın Başkan, bir dakika. Eğer öyle geçmişse
tutanağa, yanlış
BAŞKAN
Hayır, bakacağım zabıtları getirtip, öyle bir şey
var mı, ne söylemişsiniz, Sayın Atalay ne söylemiş?
Lütfen
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yani diyorum ki kirli parmak kelimesi yanlış
geçmiş. Bir dakika açıklama yapayım.
BAŞKAN
Hayır, zabıtları getirteceğim, ondan sonra.
Lütfen
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, beni dinler misiniz
BAŞKAN
Dinledim, sizi dinledim.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bakın, milletvekili olarak diyorum ki benim burada
kullandığım o kirli parmak meselesi yanlış ifade
edilmiş veya tutanağa yanlış geçmiş, düzeltme yapmak
istiyorum.
BAŞKAN
Düzeltmek istiyorsunuz. Buyurun yerinizden düzeltin.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır, buradan yapayım.
BAŞKAN
Hayır, buyurun yerinizden, düzeltme yerinizden olur.
Buyurun.
(Gürültüler)
Bir dakikada
düzeltin, nedir kirli parmaktan maksadınız.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin,
konuşmasında sarf ettiği bazı ifadelerini düzelttiğine
ilişkin açıklaması
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, şimdi, tabii, burada Beşir Atalay
konuşmalarımın hiçbirisine cevap vermedi, o bir.
İkincisi,
ben, aslında kirli parmaklar değil, Kirli işleri o
parmaklarınızla düzeltiyorsunuz. dedim. Kirli işleri parmak
kaldırarak düzeltemezsiniz. dedim. Kirli parmak demişim, biraz
yanlış bir ifade olmuş. Yani benim orada dediğim, AKPnin,
burada bütün kirli işleri parmaklarıyla düzeltiyoruz zannediyorlar,
bu olmaz çünkü burada açıkça gelen bütçe de, Bütçe Kanunu,
Sayıştay Kanununa, Kamu Mali Yönetim Kanununa açıkça
aykırı, Anayasaya aykırı. Buna rağmen, bu kesin hesap
kanunu ve bütçe tasarısı kanununun görüşülmemesi lazım, çok
açık. Buna rağmen, parmaklarla, kaldırıp bunu
düzeltiyorlar. Bu olmaz ki yani bunlar düzgün işler değildir.
Sonra, yani,
Beşir Atalaya hatırlatmak istiyorum: Kırıkkale
Rektörlüğünde niye görevden alındın? İrticanın rektörü
olarak görevden alındın. Şimdi de geldiniz, irticayı suç
olmaktan çıkardınız
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkürler. Zapta geçti konuşmanız.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Ben irticacı
diye anladım.
BAŞKAN
Sayın Elitaş, buyurun.
3.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın,
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili
Oktay Vurala annesinin vefatı nedeniyle
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Biraz önce
Sayın Şandırın ifadelerinden öğrendiğimize göre
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili
Sayın Oktay Vuralın annesi rahmetli olmuş, merhumeye Allahtan
rahmet diliyoruz. Biraz önce yine kendisinden öğrendiğimiz
kadarıyla da yarın Ankara Kocatepe Camisinde öğle
namazını müteakip kılınacak cenaze namazıyla birlikte
defnedilecek. Aslında, bir önceki şeyde, Sayın Meclis
Başkan Vekilimiz Sadık Beyin babası rahmetli olduğunda bir
temennide bulunmuştuk. Meclis
Başkanlığımızın, milletvekili
arkadaşlarımızın yakınlarıyla ilgili cenaze gibi
meseleleri bir mesajla tüm milletvekillerine duyurdukları takdirde hepimiz
herhâlde bu manevi görevi yerine getirmiş oluruz çünkü ancak bu
şekilde öğrenme imkânımız bulunuyor. Rekabet yapabiliriz,
burada farklı şeyler konuşabiliriz ama insanlar birbirleriyle
acılı günlerini, neşeli günlerini, acılarını
paylaşmakla herhâlde Meclis Başkanlığımıza
duyurarak bize bu konuda katkı sağlar.
Ben merhumeye
Allahtan rahmet diliyorum, makamı cennet olsun. Vural ailesine de
sabırlar temenni ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Gereğinin
yapılması için Sayın Başkanlığa bildirilecek.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, ben de aynı
konuda söz istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun.
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili İzmir
Milletvekili Oktay Vurala annesinin vefatı nedeniyle
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak, Milliyetçi Hareket Partisi İzmir Milletvekili ve Grup
Başkan Vekili Sayın Oktay Vuralın annesinin Hakkın
rahmetine kavuşması nedeniyle Sayın Oktay Vurala, ailesine,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sabır
ve başsağlığı diliyoruz. Annelerine Allahtan rahmet
diliyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Hamzaçebi.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Sakık, buyurun.
5.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın, acıları paylaşmanın insani bir şey
olduğuna ama BDP Grubundan yakınlarını kaybedenlere
aynı hassasiyetin gösterilmediğine ilişkin açıklaması
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum söz verdiğiniz
için.
Aslında çok
insani bir şey, yani bu tür acıları paylaşmak çok çok
insani bir şeydir ama bu bile gösteriyor ki
Yaramı deştiniz,
siz Meclis olarak deştiniz, siz Grup Başkan Vekili olarak
deştiniz. Ben sizden bir parçayım. Biz, bu
arkadaşlarımız, bir grubumuz yakınlarımızı
kaybettiğimizde aynı hassasiyeti niye göstermiyorsunuz, Meclis olarak
niye göstermiyorsunuz? Herkese gösterdiğiniz bunu Kürtlerden niye
esirgiyorsunuz ve İslamız diyorsunuz.
Ayıptır ayıp, günahtır günah!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Bırak Kürt edebiyatı yapmayı!
Kürtçülük yapma!
SIRRI SAKIK
(Muş) Siz yapıyorsunuz! Sen yapıyorsun! Ayıptır,
günahtır!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Kürtçülük yapıyorsun. Başından beri
Kürtçülük yapıyorsun!
SIRRI SAKIK
(Muş) Bırak be, insanlıktan pay
almamışsınız!
BAŞKAN
Sayın Sakık, lütfen
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Sen almamışsın asıl, edepsiz!
SIRRI SAKIK
(Muş) Sen almamışsın be, edepsiz!
IV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/698) (S. Sayısı
361) (Devam)
2.- 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin
2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/649, 3/1003) (S. Sayısı
362) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1)
Cumhurbaşkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2)
Cumhurbaşkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Sayıştay
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
Ç) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME
KURULU (Devam)
1) Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) ANAYASA MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
E) YARGITAY (Devam)
1) Yargıtay 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) DANIŞTAY (Devam)
1) Danıştay 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Danıştay 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
G) BAŞBAKANLIK (Devam)
1) Başbakanlık 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) MİLLÎ
İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU
GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, şahısları adına, aleyhinde
olmak suretiyle Tufan Köse, Çorum Milletvekili.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK
(Muş) Sizin ölünüz ölü de bizim ölümüz ölü değil mi? Edepsizler!
TUFAN KÖSE (Çorum)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii bu bütçeyi
SIRRI SAKIK
(Muş) Düşman hukukuysa düşman hukuku uygulayın!
Ayıptır be!..
BAŞKAN
Lütfen
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Başbakan seni arıyor,
başsağlığı diliyor.
SIRRI SAKIK
(Muş) Başbakan insan gibi davranıyor. Sen insan ol!
BAŞKAN
Lütfen beyler, lütfen
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ben yurt dışındaydım o zaman,
bilmiyordum. İşte duyurulsun diyoruz.
TUFAN KÖSE
(Devamla) Sayın Başkan, süremi baştan
başlatırsanız.
BAŞKAN
Tamam.
TUFAN KÖSE
(Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bütçeyi
birçok yönden eleştirmek mümkün ama Alman mahkemelerinin
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Cenaze üzerinden Kürtçülük yapıyorsunuz.
SIRRI SAKIK
(Muş)- Bırak be! Konuşma be edepsiz adam!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ne demek?.. Terbiyesiz!
SIRRI SAKIK (Muş)
Terbiyesiz sensin! Ahlaksız da sensin!
TUFAN KÖSE
(Devamla) Sayın Başkan, süreyi
BAŞKAN
Evet, lütfen
Süreyi yeniden
başlatıyorum.
Buyurun.
TUFAN KÖSE
(Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bütçeyi
birçok yönden eleştirmek mümkün, arkadaşlarımız
eleştirecekti ama bugün bir şey daha ortaya çıktı. Alman
mahkemelerinin Yüzyılın yolsuzluğu, yüzyılın
hırsızlığı olarak saptadığı bir davanın
sanıklarına köstebeklik yapan bir bakanın bu bütçeyi
savunması da bu bütçenin güvenilirliğini sarsmıştır,
baştan sakat hâle getirmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, bir AKPli grup başkan vekili bir Cumhuriyet Halk
Partili milletvekilinin üzerinden Cumhuriyet Halk Partili bu milletvekilinde
Allah korkusu yoktur, utanma duygusu yoktur, kuldan utanma yoktur. diye bir
söz söyledi, talihsiz bir laf etti. Cumhuriyet Halk Partililerde Allah korkusu
da vardır, kuldan utanma da vardır, hata yaparsa hatadan dönme de
vardır ama Cumhuriyet Halk Partisinde kul hakkı yemek yoktur, yetim
hakkı yemek hiç yoktur, köstebeklik yapmak hiç yoktur. (CHP
sıralarından Bravo! sesleri, alkışlar) Baskı, zulüm
ve haksızlığa isyan etmek vardır ama güçlülerin
karşısında kuyruk sallamak yoktur. Cumhuriyet Halk Partisi, esir
düştüğünde bile asla teslim olmayanların, gerektiğinde
kırılanların ama asla eğilmeyenlerin partisidir. Son on
yılda Türkiyede bir korku imparatorluğu yarattınız.
Yargıyı, üniversiteleri, basın-yayın organlarını
hatta Parlamentoyu baskı altına aldınız ama Cumhuriyet Halk
Partisi olarak biz, bu korku imparatorluğunuzu tarihe gömmeye
kararlıyız. Emin olun, yaşayanlar, o güzel günleri çok
yakında göreceklerdir.
Değerli
arkadaşlarım, bu bütçe, milletin bütçesi olmadığı
için; yoksul halkımızın değil, etrafınızdaki üç
beş rantiyecinin bütçesi olduğu için; yoksullukla da yolsuzlukla da
mücadele etmediği için; bu bütçe gelir dağılımını
düzeltmediği için; dünyanın 16ncı büyük ekonomisi olmasına
karşın dünyada gelir dağılımı bozuk en kötü 6ncı
ülke olduğu için; zengini daha zengin, fakiri de yoksulu da daha yoksul
yaptığı için; bu bütçe köylüyü, işçiyi, emekliyi,
esnafı, hayvancıyı yani gerçek üreticiyi dolaylı vergilerle,
harçlarla, cezalarla ezdiği için; asgari ücrette vergiyi
kaldırmadığı için; soğandan, sarımsaktan,
patatesten, çeltikten, gübreden yüzde 18 katma değer vergisi alırken
pırlantadan, zümrütten, elmastan vergi almadığı için; bu
bütçe dünyanın en pahalı elektriğini, mazotunu, doğal
gazını, telefonunu, otomobilini bu yoksul halka
dayattığı için; kepenk kapatan esnaf sayısını,
tarlasını ekemeyen çiftçi sayısını,
hayvanını besleyemeyen üretici sayısını
katladığı için; mezarda emekliliği kabul ettiği için;
işçinin alın terini taşeron şirketlere peşkeş
çektiği için; Cumhuriyet Halk Partili İzmir Belediyesinin 3 katı
maliyetle metro yapan AKPli belediyeleri koruduğu için; yoksula
dağıttığı kömürde bile yolsuzluk
yaptığı için; değerli arkadaşlarım, ekonomide
pembe tablolar çizmesine, rakamlara takla attırmasına
karşın yalnızca ekonomik çöküş yıllarında
sayıları anormal artan hayat kadını sayısını
son on yılda 25 binden 110 bine çıkardığı için;
çocuğuna süt alamadığından annelerin intihar etmesine olan
bir ekonomiyi bu halka reva gördüğü için; one minute diyerek, Mavi
Marmaranın hesabını soracağım. diyerek
halkımızın duygularını sömürüp, İsrail ile
anlaşamıyoruz görüntüsü verip, İsraili korumak için;
komşularımız İran, Irak, Suriye ile kötü olmak
pahasına Kürecik Radar İstasyonunu kurduğu, Patriot füzelerini
de bu topraklara yerleştireceği için, Myanmara, Suriyeli
muhaliflere, Libyalı, Mısırlı muhaliflere verdiği
desteği yoksul halkımızdan, bilimsel çalışmalardan,
emeklilerden, emekçilerden, çiftçiden, köylülerden esirgediği için;
dış politikayı sıfır sorun ile alıp ülkemizi
etrafı düşmanlarla çevrili bir coğrafyaya dönüştürdüğü
için; sıfır terörle aldığı Anadoluyu ağlayan
analar dolu bir coğrafyaya çevirdiği için; birkaç orduya komuta
edecek kadar yurtsever subay, astsubay ve generali, birkaç gazete, televizyon
çıkartacak kadar gazeteciyi, birkaç üniversiteye hayat verecek kadar bilim
adamını cezaevlerine doldurduğu için; Deniz Feneri
sanıklarını yargılamadan Deniz Fenerinin
savcılarını yargılayarak hukuksuzluğu ve
keyfîliği Türk adalet sistemine yaygın bir hastalık gibi,
salgın bir hastalık gibi soktuğu için, Amerikadan,
İsrailden korkanların hazırladığı bir bütçe
olduğu için; bu bütçeye hayır diyoruz.
Yoksul
halkımıza saygıyla duyurulur. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Köse, teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, birinci turda grupları ve şahısları
adına söz alan milletvekillerinin konuşmaları
tamamlanmıştır.
Şimdi,
soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Yirmi dakika
süreyle soru-cevap yapacağız. Sisteme girmiş olan
arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Kaptan
OSMAN KAPTAN
(Antalya) Sayın Başkan, Sayın Bakan; Sayın
Cumhurbaşkanınca Büyükşehir Yasa Tasarısı
imzalanmıştır. Turizm yörelerindeki belde belediyeleri de bu
durumda kaldırılmış oluyor. Örneğin Kaş Kalkan,
Antalyada yine Side, Belek, Alanyadaki Mahmutlar, Konaklı, Avsallar,
Okurcalar belediyeleri kaldırılıyor. Bunun anlamı turizmde
bindiğimiz dalın kesilmesi değil midir? Sayın
Cumhurbaşkanı Kanunu imzalarken Anayasa Mahkemesi kararlarıyla
bir çelişki olup olmadığını inceledim. diyor. Hâlbuki
Anayasa Mahkemesinin 31 Ekim 2008 tarih ve 153 sayılı Kararı
turizm beldelerinin kapatılmaması yönündedir. Bu çelişkiyi
Sayın Cumhurbaşkanı niye görmemiştir? Turizm bölgelerindeki
belde belediyeleri neden kapatılmıştır?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kaptan.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Sekreteri ve genel sekreter yardımcıları ve birim
başkanlarının tüm hizmet araçlarına, diğer hizmet
araçlarına araç takip sisteminin kurulması hususunda
katkısı geçenlere, başta Meclis Başkanlığına
ve özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliğine teşekkür
ederim.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Sekreterinin örnek başlattığı bu
davranışın diğer kurumlarda
yaygınlaştırılmasını düşünüyor musunuz?
İki: Cumhuriyet
başsavcılığı, MİT Müsteşarı Hakan Fidan
hakkında, Başbakanlıktan, soruşturma yapılmak üzere
izin istemiş midir; izin istemişse Başbakanlık bu konuda ne
tür karar vermiştir?
Üç: Başbakana
verilen hediyelerin listesi nedir? Bunlar hep kamuoyundan gizleniyor.
Öğrenmek için soruyorum.
Soru dört
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tanal.
Sayın Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Meclis Başkan Vekilim, TRT 3,
bu Meclisin aynasıydı, halkın Mecliste olan biteni
öğrenmesinin en doğal yoluydu. TRT kapattı. dediniz, Protokol
bu şekilde. dediniz. Acaba Meclis Başkanlığı, TRT
yayınlarının Meclisin çalıştığı süreçte
verilmesi konusunda ne gibi girişim yaptı? Bu konuda hiçbir
girişim yaptı mı veya yaptığı girişim
yarım yamalık mı? Meclis, iradesini ortaya koydu mu? Net bir
şekilde öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İlk sorum:
Meclis Başkanlığına. Mecliste geçici görevli olup da
sözleşmeli olan personelin sözleşmeye geçtiği dönemde ödenmeyen
maaş farklarının, bazı personel tarafından verilen
mahkeme kararıyla alındığı haberleri doğru mudur?
Doğruysa, bu uygulama tüm sözleşmeli personele uygulanacak
mıdır ve ne zaman bu ödemeler yapılacaktır?
İki:
Sayın Başbakanın BOP eş başkanlığı
devam etmekte midir? Devam etmekteyse, bu görev kim tarafından, ne zaman
verilmiştir?
Bir diğer
soru: Sayın Başbakan, geçen hafta il başkanlarıyla
yaptığı toplantıda Simav depreminin ardından Simav
Devlet Hastanesinin yapıldığı yönünde bir ifadede
bulunmuştur. Simav Devlet Hastanesinin yeri bile belli olmamıştır.
Sayın Başbakana bu bilgiyi kim vermiştir? Kamuoyuna bu
yanlış bilginin verilmesinin sebebi nedir? Sorumlular hakkında
bir işlem yapılacak mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Işık.
Sayın
Varlı
MUHARREM VARLI
(Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bir: Mecliste
çalışan 4/Clilerin özlük haklarıyla ilgili düzenleme,
iyileştirme yapmayı düşünüyor musunuz?
İki: Bu Deniz
Feneri davasıyla ilgili Alman basınında çok değişik
haberler yayınlandı. İşte bu paraların yardım
maksatlı toplandığı ancak kişisel amaçlar ve siyasi
amaçlar doğrultusunda kullanıldığıyla alakalı çok
geniş bilgiler yansıdı. Deniz Feneri soruşturması ne
aşamadadır? Alınan savcıların yerine atanan
savcılar bu soruşturmayı devam ettirmekte midirler? Bu konuyla
alakalı aydınlatıcı bilgi verirseniz memnun oluruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Varlı.
Sayın
Erdoğan
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle
Gaziosmanpaşada biraz önce polise yapılan terörist
saldırıda şehit olan polis memuru Mücahit Daştana
Allahtan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı
diliyorum.
1inci sorum:
Sayıştay, denetlemesi gereken kurumların ne kadarını
denetlemektedir? Bu yeterli midir? Sayıştay yaptığı
denetimin ne kadarını yerinden, ne kadarını merkezden
yapmaktadır? Yerinden veya merkezden denetim yapmanın kriteri nedir?
Şimdi, Eşit
işe eşit ücret ilkesini hep savundular. Mecliste çalışan
4/Cli personel 1.800 lira, aynı işi yapan sözleşmeli personel
2.800 lira almaktadır. Bu adaletsizliği ne zaman ortadan
kaldıracaksınız?
Sayın
Başbakana BOP eş başkanlığı görevini kim
vermiştir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Erdoğan.
Sayın Akçay
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayıştay
2011 yılı denetim raporlarını Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunamamıştır ve şu anda Sayıştay
denetimi için 2011 yılına ait evrak ve hesaplar çuvallar içinde bütün
Türkiyede saymanlıklarda beklemektedir. Bu çuvalları koyacak depo,
arşiv, servis dahi kalmamıştır. Sayıştay bu
hesapların incelemesini ne zaman yapacaktır?
2nci sorum: 2012
yılı içerisinde Başbakanlık bütçesinden kaç adet
taşıt alımı gerçekleşmiştir? Tutarı nedir?
Yine aynı dönemde Başbakanlık bütçesinden kiralanan araç
sayısı nedir ve bu kiralama için ne kadar ödeme yapılmıştır?
Yine,
Sayın Başbakanın kullanımına tahsis edilmek üzere
satın alınan araç sayısı ve bunların tutarları nedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Akçay.
Sayın
Yeniçeri
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Deniz Feneri davasına bakan mahkeme heyeti, hukuki
sınırları aşarak suç işlediği iddiasıyla
görev yapmaktan alıkonmuştu. Bu mahkeme heyetinin haklarında
soruşturma açılmış, yapılan yargılama
sonrası, Deniz Fenerinin görevden alınan savcılarının
hukuka aykırı davranmadığı, görevini hakkıyla
yürüttükleri, haklarında açılan davaların yanlış
olduğu beraat etmeleriyle ortaya çıkmıştır. Deniz
Feneri davasının savcılarının haklı olduğu
ortaya çıktığına ve bu savcıların yalnızca
görevlerini yapması nedeniyle görevlerinden alındıkları
anlaşıldığına göre, Deniz Feneri davasını
yürütmek üzere görevlerine iade etmek için ne bekliyorsunuz?
İktidara
yakın çevrelerin işlediği suçları yargılamaya
kalkanların görevden alınmış olması yargının
tarafsız ve bağımsızlığına indirilmiş
bir darbe değil midir? Deniz Feneri davasında sanıkları
yargılayanların yargılanması, tam da bu sırada
sanıkların tahliye edilmesi yargının
siyasallaşması anlamına gelmez mi? Bu durumda yargının
tarafsız ve bağımsızlığından söz edilebilir
mi?
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yeniçeri.
Sayın
Doğru
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
2012
yılı 9uncu ayı sonu itibarıyla Danıştayda kaç
tane bekleyen dosya vardır? Bu dosyaların
sonuçlandırılması için personel ihtiyacı var
mıdır? Biriken dosyalar ne zaman sonuçlandırılacaktır?
2nci sorum:
Millî İstihbarat Teşkilatında geçtiğimiz yıllar
itibarıyla görevinde yapmış olduğu hatalardan dolayı
yargılanmış personel var mıdır; varsa, kaç kişi
ceza almıştır? Öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Doğru.
Sayın
Türkoğlu
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Bakan, terör örgütü KCK yapılanması ile yasa dışı
ilişkiye girmiş olan MİT mensuplarının soruşturma
talebi ne olmuştur? Bu soruşturmayı takip eden
savcıların kim olacağı hususundaki akıbet ne
aşamadadır, ne olmuştur?
Diğer
yandan, Deniz Feneri diye bilinen asrın yolsuzluğu yani fitre,
zekât ve kurban paralarını yardım yapılmış gibi
gösteren, ancak zimmetine geçiren, kendilerine gemi alan, televizyon kuran,
siyasi faaliyette bulunan arsız ve hırsızların tespiti
davası görülmeden, davaya bakan
savcılar yargılanmışlardır. Yargılanan
savcılar, bu davada bir hırsızlar imparatoru olduğunu ve
her şekilde korunduğunu ifade etmişlerdir. Bu
hırsızlar imparatoru kimdir? Acaba, KPSS yolsuzluğunda
olduğu gibi, MİT bu konuda da bir görev yapacak mıdır?
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Türkoğlu.
Sayın Gürsoy
Erol
GÜRSOY EROL
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Aracılığınızla,
öncelikle, Sayın Başkan Vekilimiz ve Genel Sekreterimiz buradayken
Meclisimize bir teşekkürü iletmek istiyorum. Özellikle yasayı yapan
kurum olarak, engellilerin rahatlıkla Meclis içerisinde gezmeleri, her
yere girip çıkmaları noktasında gösterdikleri hassasiyet
açısından kendilerine teşekkürlerimi arz ediyorum engelliler
adına.
Yalnız,
burada gerekli uyarıcı levhaları
koymadığımız için o yapılmış olan
güzellikleri, maalesef, otoparklarla kapatıyorlar. Bu noktada özellikle
hatırlatmak istiyorum. Bir de, genellikle milletvekili
arkadaşlarımızın buralara arabalarını park etmelerinden
dolayı, bu kültürün oturması adına özellikle park etmemelerini
istirham ediyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Erol.
Sayın Yakut,
on dakikayı beşer dakika herhâlde paylaşacaksınız,
buyurun efendim.
TBMM BAŞKAN
VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Öncelikle, bugün
uğradığı silahlı saldırı sonucu
hayatını kaybeden şehidimize Allahtan rahmet diliyorum.
Aynı zamanda, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili
Sayın Oktay Vuralın da annesi için Allahtan rahmet,
yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Sayın
Tanalın sorusu
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki idari teşkilat
tarafından kullanılan resmî araçlara araç takip sistemi kuruldu.
Diğer kurumlara ilişkin bizim yapacağımız bir şey
yoktur fakat umarım bu uygulama yaygınlaşır.
Sayın
Aslanoğlu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde televizyon yayınları
TRTyle daha önceki dönemde yapılan protokol gereği yürütülmektedir.
Yani protokol ne ise o uygulanmaktadır. Bütçe süresince bütün
görüşmeler canlı yayınlanmaktadır. Ayrıca, diğer
zamanlarda web sayfası üzerinden görüşmelerin tamamı da
yayınlanmaktadır.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Protokolün süresi ne kadardı? Ömür boyu mu
dinleyeceğiz bunları?
TBMM BAŞKAN
VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) Sayın Işıkın
sorusu, 4/Cli personelin özlük hakları kısa bir süre önce
Başkanlık Divanı kararıyla bir miktar
iyileştirilmiştir. 4/C uygulaması sadece Türkiye Büyük Millet
Meclisine mahsus bir uygulama değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
4/Cli personel kamudaki diğer 4/Clilerin 2 katı tutarında
maaş almaktadır.
Sayın Atilla
Kartın konuşma sırasında belirttiği konu, personele
ayrımcılık yapıldığı iddiası doğru
değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde ilk defa çalıştaylar,
anketler, görüşmeler yapılmak suretiyle personel, karar alma
süreçlerine etkin bir şekilde dâhil edilmiştir. Bir Projem Var! Bir
Önerim Var! uygulamasıyla personelden yüzlerce görüş ve öneri
alınmış, en çok beğenilen ilk 5 proje ve öneri sahibine
bizzat Meclis Başkanı Sayın Cemil Çiçekin
katıldığı törenle ödül verilmiştir. Yönetmeliklerin
tamamı personelin görüşüne sunulmuş ve birlikte
hazırlanmıştır. Nitekim personele yapılan anket
sonuçları da bu memnuniyeti göstermektedir.
Tutanaklara hiçbir
şekilde müdahale edilmesi söz konusu değildir. Bunun şahidi de
grup başkan vekilleri olup, çoğu defa ses kayıtları ile
tutanaklar karşılaştırıldığında ne
kadar hassas olunduğu görülmüştür. Tutanak Hizmetleri
Başkanlığında farklı bir yapılanma
iddiasından ne kastedildiğini anlamak mümkün değildir.
Sayın Kart, mevcut stenografların yerine Meclis
dışından, yine, o malum ilişkiler içinde bir
yapılanmanın gerçekleştirilmesi girişiminin
başladığını ifade etti. Bırakın kurum
dışını, Türkiye Büyük Millet Meclisi içinde başka
birimde çalışan bir personelin dahi stenograf olarak görevlendirilmesi
hem yasal hem de teknik olarak mümkün değildir. Stenograf
yardımcıları Kamu Personeli Seçme Sınavıyla
alınmakta ve yaklaşık bir yıl süren steno eğitimine
tabi tutulmaktadır. Mesnetsiz iddialarla çalışan
arkadaşlarımızın zan altında bırakılmasını
da doğru bulmuyorum.
Sayın
Korkmazın konuşma sırasında, Sayın
Kuşoğlunun ve Sayın Kavaklıoğlunun bahsettiği
konular ile Sayın Akçayın sorusu, Sayıştayın 2012
yılında Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmeyen raporları yeni
Sayıştay Kanununa göre ilk defa gönderilmesi gereken raporlardır
yani daha önce bu raporlar zaten hiç gönderilmemiştir. Sayıştay,
2012 yılında tüm görevlerini -denetim, inceleme, yargılama
görevlerini- en iyi şekilde yerine getirmiştir. 2012
yılında ilk defa Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmesi gereken
raporlar, sadece hukuki gerekçeleri ile teknik imkânsızlık nedeniyle
Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilememiştir.
12 Temmuz 2012
tarihinde yürürlüğe giren 6353 sayılı Kanunun yürürlük tarihi
bağımsız hesap mahkemesi olan daireler ve yine
bağımsız olan Rapor Değerlendirme Kurulunun raporları
değerlendirme aşamasına rastlamıştır.
Sayıştayın hazırladığı raporlar, 6353
sayılı Kanunun getirdiği usul ve esaslar uygun
olmadığı gerekçesiyle bu daire ve kurul tarafından uygun görülmemiştir.
Yeni değişime uygun raporları yeniden düzenlemek yasanın
belirlediği 13 Eylül 2012 tarihine yetişmemiştir.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
buyursunlar efendim.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayıştay Başkanı niye cevap vermiyor efendim?
Başkan Vekili cevap veriyor. Sayıştay Başkanının
cevap verme yetkisi var.
BAŞKAN Başkan
vekili de cevap verebilir, Başbakan da verebilir.
Buyurun.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale)
ben de önce
Sayın Oktay Vuralın annesine Allahtan rahmet diliyorum, mekânı
cennet olsun, ailesine de başsağlığı diliyorum,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna da başsağlığı
diliyorum.
İstanbulda
bugün bir şehidimiz var, Allahtan rahmet diliyorum. Önce tabii
soruların dışında bir iki şey söylendi -son
konuşmacılar- onları da buraya eklemek istiyorum
Başkanım, vaktin izin verdiği kadar.
Tabii, Sayın
Sakık yalan dedi. Ben yalan kelimesini
kullandığımı sanmıyorum, yanlış dedim ama
eğer öyle bir şey varsa düzeltiyorum. Yalan demedim
yanlış dedim. Söz almıştı onun üzerine.
Tabii, Cumhuriyet
Halk Partisinin grup başkan vekili
Tabii Cumhuriyet Halk Partisinin
gösterdiği bir acizlik aslında. Konuşulan konularda söyleyecek
bir şeyi olmadığı, kendi iftiralarına, tekrar Deniz
Fenerine sarılmak başka bir şey değil.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Aciz olan sizsiniz, size sorular soruyoruz, sorulara cevap
vermeniz gerekirken Cumhuriyet Halk Partisine çatıyorsunuz. Aciz olan
sizsiniz!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Ben o konuda her
şeyi söyledim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hiçbir şey söylemediniz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Sayın
Kılıçdaroğlunun iftirasıdır ve o gün de söyledim bugün
de söylüyorum. O gün şunu da söyledim NTVde, daha o grup
toplantısını yaptığı gün: Onuruna düşkün
olmayanlar başkalarının onuruyla kolay oynar. dedim. Bunu da o
gün söyledim Genel Başkanınız için.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Çok ayıp! Çok ayıp!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Yine söylüyorum
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Sayın Bakan, koruma müdürünüz
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Benim o davanın
hiçbir yerinde ismim geçmemiştir, CHP Genel Başkanının ve
CHPnin iftirasıdır
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) O eyleme ortaksınız.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale)
ispatlarlarsa her
şeye hazırım. dedim.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Sizin aradığınızı söylemedim.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) CHP Genel
Başkanı, eline altı boş dosyalar verilip onlarla ekranlara
çıkmayı çok sever. Yine birileri, eline öyle altı boş
iftira dosyası verdi.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Sucuk dosyasıdır!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Benim alnım ak
başım dik; biz hayatı böyle yaşadık. Öyle sizin
iftiralarınız falan da bize bulaşmaz, kalmaz, gerçek olmayanlar
kalmaz. (CHP sıralarından alkışlar!)
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Pislikte batıyorsunuz, pislikte.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Gerçek olmayanlar
kalmaz ve müfteriye geri döner. Bunu burada tekrar söylüyorum ve o davanın
hiçbir yerinde olmadım, değilim.
Davayla ilgili
sorular var burada, Adalet Bakanına sorun.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Sorular nereye gitti?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Onu Adalet
Bakanına sorun, o şeyleri ve şu anda da dava açtım CHP
Genel Başkanı için, o çok davalar var ya, onlardan birini de ben
açtım.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Sorulara cevap verin Sayın Bakan.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Sayın Başkan, sorulara cevap vermiyor Sayın
Bakan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Sorulara geliyorum.
Biraz önce burada
birisi de dedi, evet, 28 Şubat sürecinde rektörlükten alındım,
irtica suçlamasıyla alındım. Hayatımın her
safhası için Rabbime şükrediyorum, her safhasından memnunum,
onu da burada ifade edeyim.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Şeref belgesi o, şeref belgesi.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Korkuyorsun tabii.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Sayın Kaplan,
sorularınıza cevaplar, Büyükşehir Yasasıyla ilgili. O, bu
yasada daha iyi düzenlendi yani turizm bölgelerine özel bir itina gösterilecek.
Eminim, o sorun orada giderilir.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Nerede gösterildi?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Burada MİT
Müsteşarıyla ilgili süreç ve ona benzer bir iki soru var MİTte
önce görev yapıp da şu anda yargılanan var mı? gibi.
Burada müsteşar yardımcısı var ama bilgi olarak bana
verecekler, yazılı göndereceğiz.
Sayın
Işık, Milliyetçi Hareket Partisinden, Sayın Başbakanımız,
sadece, Medeniyetler İttifakı diye bir uluslararası
oluşum var Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında, onun
eş başkanıdır. İspanya Başbakanı ve Başbakanımız
Medeniyetler İttifakının eş başkanlarıdır.
Başka o manada bir şey söz konusu
Sizin söylediğiniz manada
BOP falan, öyle bir şeyin eş başkanlığı gibi
bir şey de söz konusu değildir.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Kendisi söyledi Sayın Bakan, kendisi söyledi,
Başbakanın kendisi söyledi.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Efendim, Başbakanı yalanlıyorsunuz
siz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Simavla ilgili
Simavda o açıklamayı yaptığında ben
Simavdaydım. Başbakan orada şunu dedi: Hastane yapılacak,
talimat veriyorum. Hastane yapılmış, açılmış,
öyle bir ifade kullanmadı. Sadece, kaymakama da talimat verdi, Araziyi
hazırlayın. dedi. Ben de oradaydım. Onu da düzeltmiş
olayım.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Kendi il başkanlarınız toplantıda
Hastane yapıyoruz. dedi Sayın Başkan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Burada, biraz önce
ifade ettiğim gibi, Deniz Feneri davasıyla ilgili sorular var, bilmem
mümkün değil, Adalet Bakanlığına
Diğer sorulara da
yazılı cevap vereceğim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakan.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Şimdi, sırası ile 1inci turda yer alan
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, bir saniye efendim.
Sayın Bakan konuşmasında Onuruna düşkün olmayanlar
başkalarının onuruna saldırırlar. cümlesini
Sayın Genel Başkanımız için kullanmıştır.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Daha önce kullandım,
NTVde aynı programda kamuoyuna açıkladım.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Daha önce NTVde
kullandığını söylüyor. Parlamentoda kullandınız.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Bana köstebek
dediğini itiraf etti.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sataşma vardır, söz istiyorum.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Siz hani köstebek
kelimesini zikretmiyordunuz ya
(CHP sıralarından gürültüler)
Köstebek dediği için onu söyledim, yine söylüyorum. Tamam mı?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Efendim, Genel Başkanımıza,
Grup Başkanımıza çok açık bir saldırıda bulunmuştur.
Söz istiyorum efendim.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Şimdi mi söyledi?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Sayın
Başkanım, bunlar eskide kaldı. Hiçbir saldırıda
bulunmadım.
BAŞKAN
Sayın Hamzaçebi, lütfen, bir başka sataşmaya meydan vermeden
açıklamanızı yapın lütfen. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Sayın
Başkan, bunlar eskiden kalmış konuşmalar. Kendileri
açtılar, ben açmadım.
BAŞKAN
Doğru, haklısınız.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Ben de söz hakkı
isterim.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalayın CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, onuruyla siyaset
yapan düzgün bir siyaset insanıdır. Onun onurunu değerlendirmek
Sayın Başkanın görev alanına, yaşam alanına
girmez. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Bakan onu en
son değerlendirecek kişidir.
Sayın Bakan,
konu Deniz Fenerinden açılmışken ve siz yargıya yönelik,
yargı kurumları çerçevesinde birtakım değerlendirmeler
yaparken şunu bir kez daha sormak istiyorum: Asrın en büyük
yolsuzluğu olan Deniz Feneri davasına konu olan yolsuzlukta Alman
makamları, Alman mahkemeleri karar verdiler, kendi ülkelerinde bulunan
sanıkları yargıladılar, mahkûm ettiler ve dediler ki:
Bunun asıl elebaşları Türkiyede. Türkiyedeki yargı,
savcılık, iddia makamı, kamu makamları nedense
kaplumbağa hızıyla hareket ettiler ve üç yıla yakın
süreyle soruşturma tamamlanamadı, iddianame düzenlenemedi. Bu
soruşturmayı yapan cumhuriyet savcıları görevden alındılar,
mahkemelere sevk edilip yargılandılar ve beraat ettiler.
Bakın ama
öbür soruşturma kaplumbağa hızıyla gitti, zar zor
yargıya intikal etti ve suçun vasfı değiştirildi; organize
bir suçtan çıkarıldı, bireysel bir suça dönüştürüldü. Hangi
güç bunu başarıyor? Bunun arkasında sizin Hükûmetiniz var,
Hükûmetinizin kollaması var, koruması var.
Şimdi, biraz
önceki konuşmamda Sayın Başbakanın bir cümlesini eksik
söyledim. Dün şöyle söylüyordu: Yolsuzluk kul hakkı yemektir,
yolsuzluk haramdır, yolsuzluk yetim hakkı yemektir.
Gelin, bu yolsuzlukları yapanların
hesabını soralım, gelin Sayın Başbakanın
dokunulmazlık dosyası dâhil bütün dokunulmazlıkları
kaldıralım.
Hepinize
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
Sayın Bakan,
konuşmak ister misiniz?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Evet.
BAŞKAN
Buyurun efendim.
Bir cümle lütfen,
oturduğunuz yerden.
6.- Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalayın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Sayın
Başkan, Hükûmetin kolladığı vesaire yönünde sözlerini
reddediyorum, yalandır.
Hükûmetimiz,
nerede bir yolsuzluk varsa onun üzerine korkusuzca gider, gitmiştir.
Sadece bunu ifade
ediyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakan.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Şehircilik Bakanı itiraf etti.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Buna kim inanır ya!
BAŞKAN
Lütfen
Lütfen
IV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/698) (S. Sayısı
361) (Devam)
2.- 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin
2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/649, 3/1003) (S. Sayısı
362) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1)
Cumhurbaşkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2)
Cumhurbaşkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Sayıştay
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
Ç) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME
KURULU (Devam)
1) Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) ANAYASA MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
E) YARGITAY (Devam)
1) Yargıtay 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) DANIŞTAY (Devam)
1) Danıştay 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Danıştay 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
G) BAŞBAKANLIK (Devam)
1) Başbakanlık 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) MİLLÎ
İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU
GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Şimdi, sırasıyla birinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım:
Cumhurbaşkanlığı 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
01)
CUMHURBAŞKANLIĞI
1) Cumhurbaşkanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 157.560.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 157.560.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı
2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2)
Cumhurbaşkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 164.600.000,00
Bütçe Gideri 159.212.921,77
İptal Edilen Ödenek 5.387.078,23
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2013 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
02) TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 773.260.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 773.260.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2) Türkiye Büyük Millet
Meclisi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 522.084.501,32
Bütçe Gideri 470.697.701,70
İptal Edilen Ödenek 37.070.372,41
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 14.811.169,88
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Sayıştay Başkanlığı 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
06) SAYIŞTAY
BAŞKANLIĞI
1) Sayıştay Başkanlığı 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 22.017.500
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 30.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 139.539.700
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 3.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 164.587.200
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayıştay
Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Sayıştay
Başkanlığının 2011 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Sayıştay
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 142.218.928,37
Bütçe Gideri 120.950.823,20
İptal Edilen Ödenek 21.268.105,17
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 1.237.343,47
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayıştay
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL)
|
Genel Toplam 0.00
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
03) ANAYASA MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞI
1) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 7.324.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 30.275.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 37.599.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 19.224.000,00
Bütçe Gideri 14.088.377,25
İptal Edilen Ödenek 5.135.622,75
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Yargıtay 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
04) YARGITAY
1) Yargıtay 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 26.459.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 116.827.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 143.286.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yargıtay
2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Yargıtay 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2) Yargıtay 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 89.902.000,00
Bütçe Gideri 85.801.237,31
İptal Edilen Ödenek 4.100.762,69
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yargıtay 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Danıştay 2013 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
05) DANIŞTAY
1) Danıştay 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 16.187.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 73.273.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 80.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 89.540.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay
2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Danıştay 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2) Danıştay 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 67.549.500,00
Bütçe Gideri 58.050.449,61
İptal Edilen Ödenek 9.499.050,39
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 8.830.776,74
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Başbakanlık 2013 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07) BAŞBAKANLIK
1) Başbakanlık 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 692.540.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 1.771.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 5.961.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 47.045.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 737.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 21.735.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 769.789.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık
2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir
Başbakanlık 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2) Başbakanlık
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 6.282.222.522,44
Bütçe Gideri 5.922.517.395,18
İptal Edilen Ödenek 359.705.127,26
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2013 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.75) MİLLÎ
İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜŞTEŞARLIĞI
1) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 995.569.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 995.569.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Millî İstihbarat
Teşkilatı 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 620.788.853,50
Bütçe Gideri 609.794.074,95
İptal Edilen Ödenek 10.994.778,55
Ertesi
Yıla Devredilen Ödenek 3.902.106,50
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.76) MİLLÎ
GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1) Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 19.025.500
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 19.025.500
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 13.640.400,00
Bütçe Gideri 13.109.344,69
İptal Edilen Ödenek 531.055,31
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, böylece birinci turda yer alan tüm bölümlerin bütçelerine
geçilmesi ve bu bölümlerin ayrı ayrı oylandıktan sonra
Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
Sayıştay, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay,
Başbakanlık, Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı, Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliğinin 2013 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesapları ve Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulunun 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabı kabul edilmiştir. Hayırlı olmasını temenni
ederim.
Sayın
milletvekilleri, birinci tur görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:17.26
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.42
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT
(Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37nci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2013
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının ikinci
tur görüşmelerine başlayacağız
IV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/698) (S. Sayısı
361) (Devam)
2.- 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu
İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/649,
3/1003) (S. Sayısı 362)
(Devam)
I) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) BASINYAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
J) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Vakıflar Genel Müdürlüğü
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Vakıflar Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE
TARİH YÜKSEK KURUMU
1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
1) Atatürk Araştırma Merkezî
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Araştırma Merkezî
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ
1) Atatürk Kültür Merkezi 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Kültür Merkezi 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) TÜRK DİL KURUMU
1) Türk Dil Kurumu 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Dil Kurumu 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) TÜRK TARİH KURUMU
1) Türk Tarih Kurumu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Tarih Kurumu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN -
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
İkinci turda
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Atatürk Kültür, Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür
Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu bütçeleri yer almaktadır.
Sayın
milletvekilleri, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen
milletvekilleri sisteme girebilirler. İkinci turda grupları ve
şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini
okuyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi: Turgay Develi, Adana Milletvekili; Osman Oktay Ekşi,
İstanbul Milletvekili; Aylin Nazlıaka, Ankara Milletvekili; Ali
Haydar Öner, Isparta Milletvekili; Sakine Öz, Manisa Milletvekili; Gürkut Acar,
Antalya Milletvekili.
AK PARTİ:
İhsan Şener, Ordu Milletvekili; Tülay Kaynarca, İstanbul
Milletvekili; İlhan Yerlikaya, Konya Milletvekili; Ahmet Yeni, Samsun
Milletvekili; Mustafa Ataş, İstanbul Milletvekili; Hamza Dağ,
İzmir Milletvekili; Selçuk Özdağ, Manisa Milletvekili; Osman Çakır,
Düzce Milletvekili; Mehmet Naci Bostancı, Amasya Milletvekili; Osman Ören,
Siirt Milletvekili.
Barış ve
Demokrasi Partisi: Adil Kurt, Hakkâri Milletvekili; Erol Dora, Mardin
Milletvekili; Mülkiye Birtane, Kars Milletvekili; Hüsamettin Zenderlioğlu,
Bitlis Milletvekili.
Milliyetçi Hareket
Partisi: Tunca Toskay, Antalya Milletvekili; Mustafa Erdem, Ankara
Milletvekili; Özcan Yeniçeri, Ankara Milletvekili; Yusuf Halaçoğlu,
Kayseri Milletvekili.
Şahısları
adına: Lehinde Ertuğrul Soysal, Yozgat Milletvekili; aleyhinde Ali
Halaman, Adana Milletvekili.
Soru-cevap
işlemi yirmi dakika.
Şimdi,
gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Turgay
Develi, Adana Milletvekili.
Sayın Develi,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz
dakika.
CHP GRUBU ADINA
TURGAY DEVELİ (Adana) Sayın Başkan, değerli üyeler; RTÜK
bütçesiyle ilgili olarak grubum adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Adana
Milletvekilimiz Sayın Necati Çetinkaya burada, Sayın Başbakana
yaptığı güzelleme yerine Adanaya ne yaptıklarını
anlatan cümleler kurarak zamanını değerlendirseydi çok daha
memnun olurduk. Çünkü, Adana, AK PARTİye 6 milletvekili verdi ama AK
PARTİ iktidarı döneminde ekonomik gelişmişlik düzeyi
açısından 4üncü sıradan 18inci sıraya geriledi. Sadece
ekonomik olarak değil sosyal alanda da çok ciddi olarak gerilemeler
yaşanıyor. Türkiyede işsizliğin resmî rakamlarla yüzde 26,
yüzde 27 olduğu bir ilden bahsediyoruz. Şimdi Sayın Milletvekili
çıkmış, Başbakana güzelleme yapıyor burada.
Tabii, Adanada
bir demokrasi kusuru daha işleniyor. Yerel seçimlerde şaibeli olarak
seçimi kazanan, Yüksek Seçim Kurulu Başkanının Adana
seçimlerinde şaibe vardır, seçimler yenilenmelidir. demesine
rağmen her nasılsa adliyeden mazbata alan Belediye Başkanı
Aytaç Durak, tam üç yıldan bu yana, o ne bitmez tükenmez
soruşturmalarmış ki her iki ayda bir süresi uzatılarak
görevine iade edilmiyor. Haksız şekilde geldiği, oturduğu
koltuktan yine haksız şekilde uzaklaştırılarak
Adanada bir demokrasi ayıbı işleniyor tam üç yıldan bu
yana.
Sevgili
milletvekilleri, değerli milletvekilleri, Meclis Televizyonu, 11 Haziran
2011 yılında, hukuki hiçbir temeli olmadığı hâlde,
ayıplı bir şekilde, dünya parlamentoları önünde bizi
kusurlu ve ayıplı hâle getirecek bir işlemle
yayınlarını kesti. 3984 sayılı Radyo Ve Televizyon
Yasasına göre imzalanan bir protokole dayanılarak yapılan
yayınlar, 6112 sayılı RTÜK Yasası değiştiği
hâlde, protokol şu anda kadük olduğu hâlde sanki protokol
varmış gibi davranılarak Meclis Televizyonunun
yayınları haftada üç gün dört saate düşürüldü. Bu, ayıp.
Dünya parlamentoları arasında 3üncü sırada yayına geçen
bir parlamento için kanuna, yasaya dayanmayan bir işlem, hukuksuz bir
işlem tesis edilerek Meclis Televizyonunun yayını
kesilmiştir.
6112
sayılı Yasada şu andaki protokolün dayanağı yok
arkadaşlar, hukuki değil. Sadece TRT Yasasına dayanılarak
yapılan bir işlem ve TRT Genel Müdürünün iki dudağının
arasındaki bir yayınla tüm Meclis iradesi ipotek altına
alınıyor. Bu, Sayın Arınçın şahsında da, AK
PARTİnin şahsında da, Meclisin şahsında da bu iktidara
yakışmıyor, ayıplı bir durum, kusurlu bir durum.
Sayın Meclis Başkanından randevumuzu aldık, yarın
arkadaşlarımızla beraber bunun hukuki temellerini de
anlatacağız ve Meclis Televizyonunun yirmi dört saat, bir an önce
yayına geçmesi için çalışmalarımızı
sürdüreceğiz. Bu konuda AK PARTİden, iktidar milletvekillerinden
destek bekliyoruz.
Arkadaşlar,
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu sayesinde Türkiye bir AKP stüdyosuna
dönüştürüldü. Her taraf AK PARTİnin stüdyosu, bütün televizyonlar,
bütün Türkiye coğrafyası. Sayın Başbakanın
istemediği hiçbir şey vizyona girmiyor, gündeme getirilmiyor.
Sayenizde Behzat Ç.nin alkol sorununu çözdük, Demet Akbağın
nişan yüzüğü sorununu da çözdük ama bazı televizyonlarda
kızların bakireliğinin pazarlığı
yapılıyor. Her nasılsa AK PARTİ iktidarı, RTÜK
bunları ıskalıyor. Bu ayıbın da düzeltilmesi
gerekiyor. Küçük yaştaki kızların sabah programlarında,
evlenme programlarında yaşlı yaşlı adamlarla
eşleştirilmeleri AK PARTİnin muhafazakârlık
anlayışına nasıl yakışıyor, ben de anlamıyorum.
Radyo ve
Televizyon Üst Kurulunda, tabii, Türkiye AK PARTİnin senaryosuna
dönüştürülünce bunu sağlamak için de Radyo ve Televizyon Üst
Kurulunda görev yapan Üst Kurul üyelerinin de kendilerine dönük bazı
uygulamaları da yapmalarının önü açılıyor.
Arkadaşlar,
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun lisans verme, lisans ihalesi yapma ve
yayınları denetleme gibi bir yetkisi var. Bu bir kurul, kurum
değil. Bu kurul şu anda Türkiyede istediği televizyona
yayın yapma yetkisi veriyor, istediği televizyonlara vermiyor.
Örneğin, şu çok meşhur TV 24 var, biliyorsunuz, AK
PARTİnin yayın organı gibi çalışıyor.
Biliyorsunuz, TÜRKSAT bundan para da alamıyor, kablolu yayın
iletişiminden aktardığı ücret
karşılığında hazineye yine yük geliyor. Bu televizyon,
Türkiyede hiçbir televizyona uygulanmayan bir özellikle, sadece 1 ilden
yayın yapması gerekirken, RTÜKe bildirimde bulunmadan 36 tane ilden
yayın yapıyor, verici kurmuş durumda. Kanal 24 de buna benzer,
aynı şekilde özel muamele görüyorlar. Bu 2 televizyon, AK PARTİ
himayesinde, TÜRKSATa ödemeleri gereken kablolu yayın ücretlerini de
ödemiyorlar. TÜRKSAT Genel Müdürü çırpınıyor, Verin
paramızı. diyor ama alamıyorlar. Ama bunun yanında,
Türkiyedeki 371 tane yerel ve bölgesel televizyon, bir aylık ücretlerini
dahi ödemedikleri zaman kapılarına kilit vuruluyor,
yayınları kesiliyor.
Bir de, çok ucube
bir şekilde, 662 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11inci
maddesiyle anayasal kurum olan RTÜKün görevi, hakkı bakanlıklara
veriliyor. Bakanlıklar kendi uygun gördükleri spotları yaptırma
ve yayınlatma görevini Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna veriyor.
Arkadaşlar, Anayasanın üzerinde bir kanun hükmünde kararname
düzenlenmesi hukuka ne kadar uygundur, orasını sizlere bırakıyorum.
Şimdi,
Muhteşem Yüzyılla ilgili ben de birkaç kelime söyleyeceğim.
Muhteşem Yüzyıla, Sayın Başbakan çaktıktan sonra
işler çığırından çıktı. Aslında
Muhteşem Yüzyılla ilgili ya da
ecdadımızla ilgili
Biliyorsunuz, ecdatla ilgili şeyler faşist hareketlerin, ya
bugüne ilişkin sorunları çözemedikleri zaman, yarına
ilişkin gelecek kuramadıkları zaman, hep ecdatla ilgili geriye
dönüp baktıkları süreçlere ilişkindir.
Şimdi, benim
buradan bir önerim var: Oya Baydarın, Mine Kırıkkanatın,
Murat Bardakçının ecdadımızın yaşam öyküsüyle
ilgili, Osmanlının cinsellik ve seks düşkünlükleriyle ilgili
yazdıkları kitapları bir okusunlar.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
TURGAY DEVELİ
(Devamla) Sırrı Süreyya Önder burada yok, ona da Fatih Sultan
Mehmetin babası II. Muradın iç oğlanının filmini
çekmeyi önerecektim ama tüm Türkiye de görsün ecdadımızın durumu
o zaman neymiş. O zaman açıklığa kavuşmuş, herkes
öğrenmiş olacaktır.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Develi.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ikinci söz, Sayın Osman Oktay Ekşinin.
Buyurun Sayın
Ekşi.
Süreniz on dakika.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
OSMAN OKTAY EKŞİ (İstanbul) Saygıdeğer
arkadaşlar, size, Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubunun, Basın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 yılı bütçesi hakkındaki
görüşlerini sunmak için huzurunuza geldim.
O nedenle, konuya
izninizle Genel Müdürlüğün aynaya düşen görüntüsünden başlayarak
gireceğim. Basın-Yayın Genel Müdürlüğünün, resmî web sitesinde
geçen yıl, dünyada gerçekçi bir Türkiye algısının
yerleşmesine ve bir de güçlü ve özgür basın ortamının
sağlanmasına katkıda bulunan referans kurum olmayı
amaçladıkları yazılıydı. Referans yani güvenilir
kaynak olma iddiasındaymışlar. Baktım, bu yıl o
ifadeyi kaldırmışlar, herhâlde gerçekçi bir Türkiye
algısının kendilerini utandıracağını
düşünmüş olmalılar dedim.
İkincisini
yani güçlü ve özgür basın ortamının sağlanmasına
katkıda bulunamayacaklarını anlayınca siteden onu da
kaldırmışlar. Doğrusu, bu gerçekçi tavırları
nedeniyle Genel Müdürlüğün yetkililerini kutlamak gerek. Öyle ya, gerçekçi
bir Türkiye algısından söz edince, dünyada en çok gazetecinin bu
ülkede hapsedildiğini söylemek lazım. Gerçi yetkilileriniz, 70 küsur
insan arasında birkaç isim gösterip Onlar teröristtir, cinsel taciz
suçlusudur. diyorlar, diyorlar ama yetkililerin bu sözlerini dinleyenler,
sonra bizimle konuşuyor ve kendilerini aptal yerine koyanlarla alay
ediyorlar. Gerçekçi Türkiye algısından söz mü ediyorduk? Gerçekçi
Türkiyeyi anlatabilmek için, henüz bilgisayarından çıkmamış
kitap taslağı yüzünden bir insanın bir yıl hapiste
nasıl tutulabildiğini izah etmek lazım. Sırf
Başbakanın karşısına Parasız üniversite
eğitimi istiyoruz. diye afişle çıktıkları için üniversite
gençlerinin on dokuz ay tutuklu kalmasını, ifade özgürlüğü
yönünden açıklamak lazım.
Bu örnekler ortada
iken siz, Başbakan Erdoğanın Corriere Della Sera gazetesine
Benim için fikir özgürlüğü dokunulmaz bir haktır. şeklindeki
demeciyle kimi inandıracaksınız? Sayın Başbakanın
sözleri gerçeği yansıtsa idi, kendisi dünyada gazeteciler
hakkında en çok dava açan siyasetçi unvanını kazanır
mıydı? Provokatif sayılsa da sonuç itibarıyla bir şiir
okuduğu için dört ay bence haksız yere- hapis yatan bir siyasi
liderin iktidar döneminde
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Bir de Provokatif. demiştiniz.
OSMAN OKTAY
EKŞİ (Devamla) Yazdım, bakarsan yazdım.
Ömer
Hayyamın bir şiirini Twitterda başkasına ileten
tanınmış sanatçı Fazıl Say hakkında bir buçuk
yıl hapis istemiyle dava açılır mıydı?
Bugünkü
Cumhuriyette de vardı, ifade özgürlüğünü sizin istediğiniz gibi
kullanmadığı için sırf 2012 yılında 301
kişiye verilen hapis cezaları toplamı dokuz yüz sekiz yılı
bulur muydu? Devam edeyim mi? Türk basınının özgürlük düzeyi 178
ülke arasında 148inciliğe düşer miydi?
Muhterem
arkadaşlar, Meclis kütüphanesinde bir süre önce bir araştırma
yaptırdım. 3 Kasım 2002 tarihinden -yani Adalet ve Kalkınma
Partisinin iktidara geldiği günden- geçen yılın 13 Kasım
gününe kadar -yani dokuz yılda- Sayın Başbakan medyaya
saldırı niteliğinde tam 185 konuşma yapmış. Zaten,
o yüzden Sayın Başbakan gerçek bir medya düşmanı olarak
tanınıyor. Bunu dikkate alınca, insanın aklına ister
istemez gazetecilerin yıpranma payının, bir diğer deyişle
fiilî hizmet zammının, yoksa, Sayın Başbakanın
gazetecilere olan husumeti yüzünden mi kaldırıldığı
sorusu geliyor.
Hafızalarınızdan
henüz silinmediğini umduğum birkaç örnek vereyim: Gazetecilerin
yıpranma payını kaldıranlar, Van depreminde görev yaparken
ölen Sebahattin Yılmaz ile Cem Emirin, merhum Muhsin Yazıcıoğlunun
kazasında ölen İsmail Güneşin, Suriyede
kaçırıldıktan seksen gün sonra özgürlüğüne kavuşan
Cüneyt Ünalın, her tehlikeli olaya koşan, her toplumsal olayda
itilen kakılan, kimi yerde sırf görevini yaptığı için
saldırıya uğrayan; saat, zaman, mahrumiyet dinlemeden sizlere
haber ulaştıran gazetecilerin yıpranma payını hak
etmediklerini mi düşünüyorsunuz?
Daha vahimi
şu muhterem arkadaşlarım: Bugün, Türkiyede 80 bin kadar bilfiil
gazetecilik yapan var. Birkaç ciddi yayın kuruluşunu ayırarak
söylüyorum, bu gazetecilerin pek çoğu yıpranma payı bir yana,
iş sözleşmesiyle bile çalışmıyor. Bunlar, yani 80 bin
gazetecinin yaklaşık yirmide 1i hariç, 70 küsur bini işverenin
elinde esirdir. Bu
gazetecilerin görevlerini bihakkın yapabilmeleri için, önce işverenle
212 sayılı Yasaya göre yapılmış bir sözleşmeye
dayalı olarak çalışmaları lazım. Oysa 212
sayılı Yasa uygulanmıyor çünkü uygulamayan işvereni hizaya
çekecek ağırlıkta yaptırımı yok.
İşveren, kalitesi düşük fakat ucuz insan gücüyle işini
yürütmeye çalışıyor. Sonra siz de medyanın
kalitesizliğinden yakınıyorsunuz. Oysa 212 sayılı
Yasanın değiştirilmesi için Meclise sunulmuş önerileri
raftan indirseniz, eksiklerini giderip yanlışlarını
düzelterek tekrar yürürlüğe koysanız kendi şikâyetlerinizin pek
çoğu ortadan kalkacak. Ama ne bu işlerle meşgul olması
gereken Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü sizi
uyarıyor ne de siz gözünüzün önündeki çözümü çok kolay olan probleme ilgi
gösteriyorsunuz. Zaten Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğünün medya dünyasına hizmeti, gazetecilere basın
kartı vermek, birkaç yerde seminer, toplantı ve benzeri etkinlik
düzenleyip onları buluşturmak, yabancı gazeteci gelince ona
sahip çıkıyormuş gibi yaparak yönlendirmekle
sınırlı desem fazla haksızlık yapmış
sayılmam. Oysa yapılması gereken pek çok şey var; vaktim
dar, ayrıntılara girmiyorum.
Özellikle yerel
medyanın içinde bulunduğu vahim durumun sorumlusu, bence,
doğrudan doğruya Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğüdür. Yerel medya bugün yoğun bakımdaki hasta gibidir.
Kullandığı teknoloji geridir, yenilenmesi için ithal ettikleri
makine vesaireye vergi, resim, harç muafiyeti sağlanması gerekir.
Düşük faizli, uzun vadeli kredilerle işletme ve finansman
yapısı güçlendirilmelidir. Mali gücü zayıf gazetelerden
aynı kesime hitap edenleri birleştirmeye yönelik teşvik
önlemleri uygulanmalıdır. Teşvik önlemleri en zayıfa en çok, en güçlüye
en az verilecek şekilde düzenlenmelidir. Yerel basın için bir yerel
medya destekleme fonu oluşturulmalı, gazete kâğıdı bir
şekilde sübvanse edilmelidir. Enerji, iletişim, posta giderlerinde özel
tarife uygulanmalıdır. Basın -Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü yerel medyayla ilişkilerini göstermelik törenler,
seminerler, ödüllerle götürmek yerine, yerel medya mensuplarına yönelik
ciddi eğitim süreçlerini devreye sokmalıdır.
Muhterem
arkadaşlar, bu konuları dikkatinize sunduktan sonra başa dönmek
istiyorum. Türkiye'nin gerçekleri Basın -Yayın Genel Müdürlüğü
yüzünden değil, siyasi iktidarınız yüzünden maalesef vahimdir.
Gazeteciler, aydınlar, iş dünyası, kısaca herkesin ifade
özgürlüğü kısıtlı da, sizin, yani Türk ulusu adına
egemenlik yetkisini kullanan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ifade
özgürlüğü geniş mi? Sayın Başbakan bugünlerde çok
kızdığı Barış ve Demokrasi Partisine mensup
milletvekillerine Yeri geldiği zaman haddini herkese yine bu Parlamento,
Parlamento diliyle bildirir. demiyor muydu? O hâlde bana açıklayabilir
misiniz, bu kadar güçlü olan Büyük Millet Meclisinin gücü TRTnin topu topu bir
fiskelik fiyakası olan TRT Genel Müdürüne neden yetmiyor? Bu zata haddini
Parlamento diliyle bildirmeye cesaretiniz mi yok? Neden sizin millet
meselelerini tartıştığınız bu saatlerde
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN OKTAY
EKŞİ (Devamla) - Sizlere saygı sunmaktan başka benim de sözüm
kalmadı. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ekşi.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Ankara Milletvekili
Sayın Aylin Nazlıaka.
Sayın
Nazlıaka, buyurun.
CHP GRUBU ADINA
AYLİN NAZLIAKA (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2013 bütçesi üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
divanı saygıyla selamlarım.
Sahip olduğu
kültür mirası ve gayrimenkuller ile ülkemizin dört bir yanında
faaliyet gösteren, hizmet alanı nedeniyle çok geniş kitleleri
ilgilendiren Vakıflar Genel Müdürlüğü bu özelliklerine
karşın kamuoyuna kapalı olan kurumlarımızdan birisidir
maalesef. Kaç vakfın denetlendiği, kaç mütevelli heyetinin görevden
alındığı, ne gibi usulsüzlük dosyalarının
saptandığı, vakıf mallarının hangi bedellerle
kimlere kiralandığı gibi bilgilerin bugüne kadar kamuoyuyla
paylaşıldığına hiç şahitlik etmedik.
Değerli
milletvekilleri, Vakıflar Genel Müdürlüğüyle ilgili son günlerde
konuşulan konulardan bir tanesi de Vakıfbank hisselerinin hazineye
devriyle ilgilidir. Eylül 2012 tarihinde Başbakan
Yardımcısı Sayın Ali Babacan yapmış olduğu
bir açıklamada Vakıfbankın yüzde 58,51 oranındaki
hisselerini bedeli karşılığında hazineye
devredeceğini söylemiştir. Daha sonra da Vakıflar Genel
Müdürlüğü yine bir açıklama yapmıştır, amaç tabii,
kamuoyunu ısıtmaktır. Yapılan bu açıklamada hisse
devri konusunda yasal bir engel olmadığı ve bu devirle birlikte
Vakıfbankın hukuki statüsü ve sermaye yapısına
ilişkin belirsizliklerin, tereddütlerin ortadan kaldırılacağı
söylenmiştir. Şimdi buradan sormak istiyorum Sayın Bakan:
Vakıfbankın hisse devriyle ilgili bir görüş bildirmek siyasi
otoritenin mi, yoksa bürokratların mı işidir? Bürokratlar hangi
yetkiyle böyle bir açıklama yapmaktadır?
Yine, Sayın
Bakan, Plan ve Bütçe görüşmesi esnasında da size benzer bir soru
yöneltildi, orada siz de yapmış olduğunuz açıklamada,
şu anda bu yönde birtakım görüşmeler olduğunu söyleyerek
Vakıfbankın bir kamu bankasına dönüştürülebileceğine
yönelik olarak bazı sinyaller verdiniz. Yani Halk bankasını
satmak için gün sayan Hükûmet, anlaşılan o ki yeni bir kamu
bankası daha yaratarak onu da satmanın yollarını
aramaktadır.
Şimdi,
Sayın Bakan, ben sizin çok zeki ve hafızası çok güçlü biri
olduğunuzu gayet iyi biliyorum, hepimiz biliyoruz. Bir tutanak göstermek
isteyeceğim, hemen hatırlayacaksınız, 2000
yılında Fazilet Partisi Manisa Milletvekiliyken yapmış
olduğunuz bir açıklamayla ilgili. Bakın neler demişsiniz
Sayın Bakan: Vakıflar Bankasının sermayesinde devletin bir
kuruşluk katkısı yoktur. -çok doğru- Bu durumda devletin
kendisinin olmayan bir bankayı satışa çıkarması hem
Anayasamızın 2nci maddesinde ifade bulan hukuk devleti ilkesine hem
de evrensel hukuk kurallarına aykırıdır. Böyle
demişsiniz. Sormak istiyorum size, bu sözlerinizin arkasında
mısınız?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) Bana bakmanıza gerek yok.
AYLİN
NAZLIAKA (Devamla) Rahatsız oluyorsanız size bakmadan da
konuşabilirim elbette.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BÜLENT ARINÇ (Bursa) Hayır, ikide bir bana bakıyorsunuz, Genel
Kurula konuşsanız...
AYLİN
NAZLIAKA (Devamla) Peki.
Vakıfbank
hisselerinin hazineye devrinin hukuka uygun olmadığı
ortadadır ama şunu öğrenmek istiyoruz: O zaman bu devir
işlemiyle ne yapılmak isteniyor, kimlere peşkeş çekilmek
isteniyor, bunu bilmek istiyoruz elbette. Anlaşılan o ki devletin
elinde ne varsa öldüm pahasına satan iktidar şimdi de gözünü
vakıf mallarına dikmiştir.
Gene yaz
aylarında Sayın Bakan bir açıklama daha yaptı ve dedi ki:
Kapatılan ve mal varlıklarına el konulan yaklaşık 20
kadar vakfa iadeiitibar yapılacaktır. Elbette hiç kimsenin hukuk
kuralları içinde faaliyet gösteren bir vakfın
kapatılmasıyla ilgili olarak farklı bir görüşü olamaz, biz
buna saygı duyarız, hele hele demokrasi dışı bazı
güçlerin baskısıyla eğer bu vakıflar kapatıldıysa
bundan biz de rahatsızlık duyarız çünkü siz 1990-2010
yılları arasındaki vakıflardan bahsetmiştiniz. Ve
tabii ki iadeiitibar yapılması da bu anlamda olumludur ama şunu
belirtmek gerekiyor: Sizler kurumlara iadeiitibar yapabilirsiniz ama asla ve
asla kendi kaybettiğiniz itibar için iadeiitibar
yapamayacaksınız. Bu mümkün değildir.
Değerli
milletvekilleri, Vakıflar Genel Müdürlüğünün denetlediği
vakıflardan biri de sosyal yardımlaşma ve dayanışma
vakıflarıdır. İktidarın yardım bürosu gibi
çalışan, özellikle seçimlerde AKPnin başarısı için
önemli görevler verilen bu vakıfların denetlenmesi 3 ayrı organ
tarafından yapılmaktadır: İçişleri
Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
ve Vakıflar Genel Müdürlüğü.
Şimdi, ilk
başta bu, kulağa çok hoş geliyor, 3 ayrı kurum denetliyor,
çok daha saydam, çok daha hesap verilebilirliğin olduğu bir ortam söz
konusuymuş gibi düşündürüyor ancak maalesef pratikte bu böyle
yürümemektedir. Baktığımızda, görüş
ayrılıkları nedeniyle bekletilen dosyalar vardır, beş
altı yıla kadar dayanan denetim süreleri vardır. Onun için,
burada birçok konunun kilitlendiğini, denetimin tam olarak yapılmadığını
görüyoruz. Onun için, gene buradan Sayın Bakana sormak istiyorum: Sosyal
yardımlaşma ve dayanışma vakıfları kanalıyla
son beş yılda kaç proje için, ne kadar nakdî kredi verilmiştir?
Tahsil edilmeyen kredilerin miktarı nedir? Eşe dosta peşkeş
çekilen ne kadar kredi bataktır? Bu kapsamda müfettişleriniz
tarafından kaç vakıf ve dosya işlemi
yapılmıştır?
Şimdi size
bir hukuk katliamından daha bahsetmek istiyorum. Bu da Vakıflar
Kanununun 11inci maddesiyle ilgilidir. Bu maddenin yaptığı
düzenleme, aslında, yöneticilerin kanunda öngörülen bilgi ve belgeleri
zamanında vermemesi, gerçeğe aykırı beyanda bulunması
hâlinde verilecek cezaları düzenlemektedir. Ancak, ne yaptı
Vakıflar Meclisi? 07/02/2012 tarihinde bir düzenleme yapma gereği
duydu. Herhâlde bu cezai işlemler birisinin canını
yakmış olmalı ya da birileri bundan çıkarları
engellendiği için rahatsız olmuş olmalı ki yapılan
yeni düzenlemeye göre kanunda bir değişiklik
yapılabileceğini ifade etti, hatta yakın zamanda bir
değişiklik yapılacağı ifade edildi ve vakıf
yöneticilerinin görevden alınmasına ilişkin dosyaların
bekletilmesine karar verildi. Sorarım size: Bu uygulamayla kimleri
koruyorsunuz, kimler koruma altına alınmıştır?
Peki, aradan on ay
gibi bir süre geçmiştir, siz yakın dönemde bir düzenleme
değişikliği yapacağınızı, o yüzden kanunun
bu maddesinin beklemeye alınmasını bir nevi
garantilemiştiniz. Peki, on aydır bir kanun maddesi de
çıkarmadınız. O hâlde, neden böyle bir değişiklik
yaptınız ve Vakıflar Meclisi kendini, millet iradesiyle seçilen
milletvekillerinin bulunduğu Türkiye Büyük Millet Meclisinden daha mı
üstte konumlandırmaktadır, kendini daha mı yukarıda
pozisyonlandırmaktadır, bunu da bilmek istiyoruz.
Sayın Bakan,
yaşanan bu hukuksuzluğun siyasi sorumluluğu kime aittir? Böylesi
bir hukuk skandalına imza Atan Vakıflar Genel müdürü başta olmak
üzere, Vakıflar Meclisinin derhâl ve derhâl istifa etmesi gerekmektedir.
İleri
demokrasi ve millet iradesini dilinden düşürmeyen AKP
iktidarının ülkeyi getirdiği manzara budur. Bunun adı tek
parti diktasıdır, AKP diktasıdır, sahibinin sesi olan
bürokrasi diktasıdır.
Ben, bütçemizin,
2013 bütçemizin vatanımıza hayırlı olmasını
diliyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Nazlıaka.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı Sayın Ali Haydar
Öner, Isparta Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Öner,
buyurun.
Süreniz sekiz
dakika.
CHP GRUBU ADINA
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) Sayın Başkanım, değerli
milletvekillerimiz; 2013 yılı bütçesiyle ilgili, Atatürk Kültür, Dil
ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi ve Atatürk Kültür
Merkezi konularında konuşma yapmayacağım, sadece sorular
soracağım.
Gerçi, soru ünlü,
nere doğru ki? Bu bütçe Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilirken 5018
sayılı Mali Kontrol Kanunu hükümleri yerine getirildi mi?
Sayıştay Kanunu hükümleri yerine getirildi mi? Mali saydamlık
esası gözetildi mi? Şeffaflık, verimlilik, denetlenebilirlik,
hesap verebilirlik ilkelerine uyuldu mu? Sayıştay denetiminden niye
vazgeçildi? Sayıştayla ilgili kanun hükmünde kararnamede
Sayıştayın yetkileri niye kısıtlandı? Önce,
Sayıştayı muhafazakâr bir yapıya dönüştürdüğünüzü
düşünerek bakanlıkların teftiş kurullarını devre
dışında bırakmıştınız, herhâlde
muhafazakâr yapı içindeki dürüst denetçiler de size dokunur oldu ki bu
defa Sayıştayın yetkilerini bu nedenle mi
kısıtladınız?
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 664 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
doğrultusunda yönetiliyor. Kanun hükmünde kararnamenin tarihi 11 Ekim
2011. Bu tarihte Türkiye Büyük Millet Meclisi kapalı mıydı?
Hâkimiyet kayıtsız şartsız Türkiye Büyük Millet Meclisinden
Hükûmete mi geçti? Türkiye Büyük Millet Meclisi açıkken KHK ne demek? Buna
kahkahalarla gülünür ancak. Su varken teyemmümle namaz kılınabiliyor
mu? Sadece Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu değil, 633ten
666ya kadar kanun hükmünde kararnamelerle memleketi yönetmeye
çalışıyorsunuz, bir tanesini Meclise getirme erdemini,
cesaretini gösteremiyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu sadece kanunsuz değil, aynı zamanda
işlevsiz de bırakılmamış mıdır?
Atadığınız yüksek kurum başkanının, yönetim
kurulu üyelerinin Atatürkle ilgili herhangi bir çalışmaları var
mıydı? Bir tanesi istifa etti gitti, o herhâlde ötekilerden daha
erdemliydi. Bir istisnayla daha önce görevini devam ettiren bir sayın
Danışma Kurulu üyesini istisna tutuyorum. Yüksek Danışma
Kurulu hangi aralıklarla toplanması gerekir, bugüne kadar niye
toplantıya çağrılmamışlardır? Atatürk ödüllerinin
verilmesinden niye vazgeçilmiştir? Bu ülkenin iftiharı, mazlum
milletlerin önderi Atatürk adına ödül vermekten niçin vazgeçilmiştir?
Uluslararası kuruluşlara üyelikler niçin dondurulmuştur? Her
türlü görev ihmali görev namusuyla nasıl
bağdaştırılacaktır? Atatürkün mirasıyla
yaşatılan yüksek kurum gelirlerini İş Bankasından
alıyor, mevduatı nereye transfer ediyor? Ayıp değil mi? O
bankadan nemalanacaksın, o bankaya, Atatürkün mirasına, miras
bırakana ihanet edeceksin. Bu, hukuk bakımından da büyük bir
ayıp değil midir?
38inci ICANAS
-Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi-
toplandı; 10-15 Eylül 2007de, 1.800 kişinin
katıldığı muhteşem bir kongre yapıldı. 11
başlık vardı, 4 başlığın kitapları 11
cilt hâlinde yayımlandı. 2007den bu yana beş yıl geçti,
ötekiler niye hâlâ yayımlanmadı?
24-30 Eylül
tarihlerinde -2012de bu da, bu da bir başka konu- Uluslararası Türk
Dili Kurultayı Ankarada düşük katılımla toplandı. Bu
toplantılara daha önce yaklaşık 400 kişi
katılırdı, son toplantıya 206 kişi katıldı.
Otele kaç kişilik ödeme yapıldı; lüks, 5 yıldızlı
otele? Sonra, daha önce bir günlük gezi yapılırken, toplantı,
kongre kısa tutuldu; üç günlük Kapadokya gezisi yapıldı.
Yaklaşık 150 kişi katılmışken, kaç kişilik
yol ve konaklama gideri ödendi?
Ayrı bir
konu: Plan ve Bütçe Komisyonunda Hükûmet yetkilileri konuşurken
antidemokratik uygulamalar yapıldı. Plan ve Bütçe Komisyonunda
Hükûmet yetkilileri konuşurken kameramanlar orada, basın
mensupları orada cilalı taş devri anlatılırken var;
sıra eleştirilere gelince, Komisyonun antidemokratik
Başkanı, Komisyona katılan milletvekillerine hakaret eden
Başkanı, onu kendisinde yetki sayan Sayın Başkanı
nerede? Ne zaman özür dileyecek merak ediyorum. Gazetecileri
çıkarıyor, fotoğraf çekmek yasak, kamera kullanmak yasak. Bu ne
biçim ileri demokrasi? Böyle uygulamalar daha ne kadar devam edecek?
Eleştiriye tahammül yoksa, kim ileri demokrasiden bahsedebilir?
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu çalışanları arasında ücret ve
statü farkı var mıdır?
Değerli
arkadaşlar, Sayın Başbakanla ilgili, Plan Bütçe Komisyonunda
Muhteşem bir Başbakanımız var. dedik, gitti Muhteşem
Yüzyıla çattı ama Muhteşem Yüzyılın
danışmanı da Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun
yönetim kurulu üyeliğine atanmış. Bu ne çelişki bilmiyorum.
Ayrıca, cehaletime bağışlayın, Bizanslı
hanımların Büyük Fatihe ne dediğini bilmiyordum, Sayın
Başbakanın konuşmasını da kaçırdım, onu da
öğrenmeye çalışacağım. Keşke Bizanslı
Ortodoks papazların da ne dediğini bilebilseydik.
Son sorum,
sayın milletvekillerimize: Değerli milletvekillerimiz, yönetim
partilerinin milletvekilleri, denetim partilerinin milletvekilleri; burada bir
çoğunluk diktası yürütülüyor. Sayın milletvekillerimizden sorum
şu: Yeminimize sadık kalabiliyor muyuz? Aklımız ve
vicdanımız doğrultusunda oy kullanıyor muyuz?
Milletimize
sadakatle hizmet eden milletvekillerimize saygılar sunuyor, 2013
bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum. (CHP
sıralarından alkışlar).
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Öner.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına bir sonraki konuşmacı Manisa Milletvekili
Sayın Sakine Öz.
Buyurun Sayın
Öz. (CHP sıralarından alkışlar).
Süreniz sekiz
dakika.
CHP GRUBU ADINA
SAKİNE ÖZ (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
Türk Dil Kurumu bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bütçe, bilindiği üzere Anayasamızda güvenceye
alınmış bir haktır. Bu hak sayesinde yurttaşlar kamu
kaynaklarının elde edilme usul ve miktarını, bu
kaynakların nasıl harcandığını öğrenir.
Parlamentolar, hükûmetleri temelde bütçe kanunu üzerinden denetler, bütçe
hakkı ulusal egemenliğin maddi temeli ve demokrasilerdeki kuvvetler
ayrılığının, hesap veren şeffaf bir yönetim
ilkesinin en somut göstergelerindendir. Şeffaf olmayan bütçelerin
sağlıklı sonuçlar vermesi beklenemez. Hükûmetler gerekçesini
yeterince açıklamadıkları gelir kaynakları ve harcamalarla
tam bir kaosa imza atarlar. Bütçe hazırlığının
hükûmetler tarafından basit bir demokratik sürece indirgenmeye
çalışıldığı ortamda millet iradesi hafife
alınmış demektir. Milletin Meclisinin açık, net,
şeffaf, hukuka uygun denetimden geçmeyen, Parlamentonun zamanında ve
yeterince bilgilendirilmediği süreçte, deyim yerindeyse oldubittiye
getirilen harcama ve gelir kalemleri kim bilir hangi partizan çıkarlar
adına düzenlenir, hangi sofradan kesilip hangi sofraya
aktarılır, hangi yeni zenginleri yaratmak, dış politikada
hangi rejimleri değiştirmek için kullanılır?
Sayın
milletvekilleri, geçtiğimiz yıl 2012 bütçesini görüşürken de
söyledik, biraz önceki arkadaşım da söyledi, bir kez de ben söylemek
istiyorum, AKP iktidarına ve Sayın Meclis Başkanına şu
uyarıda bulunuyorum: Meclisimiz adına denetleme yetkisini kullanan
Sayıştayın bütçe sürecinde Genel Kurul aşamasından
önce Plan Bütçe Komisyonuna sunması gereken üç denetim raporu henüz
elimizde değil. Kamu harcamalarının sağlıklı
yapılıp yapılmayacağına dair elimizde nitelikli bilgi
ve görüş yok. İstememize rağmen bu raporlar ulaştırılamadı.
Gerçi biraz önce Bakanımız bununla ilgili açıklama yaptı
ama sanırım kendisi de inanmadı. Bu şartlar altında
Türk Dil Kurumu bütçesi dâhil olmak üzere bütçe, genel bir saydamlık,
hesap verme sorunuyla karşı karşıyadır. Meclisimiz
denetim yetkisini kullanamıyorsa, bütçe yapımı
sırasında bir bürokratik süreç
ya da gereksiz ayrıntı olarak görüyorsa demokrasimiz için
açık bir tehlikeyle yüz yüzeyiz demektir.
Değerli
milletvekilleri, Türk Dil Kurumu, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürkün cumhuriyet
değerlerinde özel bir görev yüklediği ulusal bilinç ve kültürün en
önemli simgelerinden olan Türkçemizin tarihini araştırmak, gelecek
nesillere en doğru ve nitelikli biçimde yaymak üzere kurulmuş,
tarihsel değeri olan bir yapı taşıdır. 12 Eylül
sürecinde, cumhuriyetin tüm kurumlarının anlam ve önemi unutturulmak
istenirken bu işe öncelikli olarak Türk Dil Kurumu gibi simge kurumlardan
başlanmıştır. Göstermelik bir Atatürkçülükle Türk Dil
Kurumunun devrimci, çağdaş hedefleri silikleştirilmeye, Türk Dil
Kurumunun edilgen çağının anlayışından uzak bir
konuma yerleştirilmeye çalışılmıştır. Bugün
bu süreç AKP iktidarında devam ediyor.
Değerli
milletvekilleri, 2013 bütçe kanun tasarısında özel bütçeli
kuruluşlar arasında sayılan Türk Dil Kurumuna, özel bütçeli
kurumlara ayrılan toplam 45 milyar 2 milyon 167 bin 100 liralık
ödeneğin 12 milyon 793 bin liralık kısmı
ayrılmıştır. Bu rakam, toplam ödenek içinde
yaklaşık binde 3,5e denk gelmektedir. Bütçeden ayrılan bu pay,
geçtiğimiz yıl verileriyle karşılaştırdığımızda
bir miktar düzelmişse de yeterli değildir. Türk dilinin
geliştirilmesi adına kamu yayıncılığı ve
araştırmacı faaliyetlerini yürüten, Atatürkün ulusal kültür
alanında görevler yüklediği kurumun bugün bulunduğu konum bizi
üzmektedir. Türk Dil Kurumu nitelikli, çağa uygun bir araştırma
ve yayım faaliyetinin uzağında kalmaktadır. Anlaşılan
o ki Türk Dil Kurumuna ayrılan ödenek kurumun
çağımızın kamu
araştırmacılığı ve
yayıncılığı düzeyine erişmesine yetmeyecek hatta
aradaki fark açılacaktır.
Sayın
Başbakan 2023 hedeflerini andığı dünkü bütçe
konuşmasında yüksek teknoloji standartlarından bahsetmişti.
O hâlde Türk Dil Kurumunun araştırmacılık ve
yayıncılık anlayışı neden ileri teknolojiden
mahrum bırakılmaktadır?
Değerli
milletvekilleri, AKP Hükûmeti, 12 Eylül referandum sürecinde sürekli
yakındığı vesayetçi, otoriter tutumdan bugün kendisi
vazgeçmiyor. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürkün Türk Dil Kurumunu kurarken
koyduğu hedefleri buduyor. 12 Eylülün yarattığı kültürel
yıkımı sürdürüyor. Evet, AKP, 12 Eylülün vesayetçi, otoriter,
ayrımcı kültür politikalarını derinleştiriyor. Türk
Dil Kurumuna 12 Eylülde beraber giydirilen Türk-İslam ideoloji elbisesi
bugün var gücüyle muhafazakâr nesil yetiştirmek uğruna
genişletiliyor, farklı düşünceler dışlanıyor,
etiketleniyor. Atatürkün Türk Dil Kurumunu kurarken hedeflediği
çağdaş, laik, farklı kimliklere vatandaşlık temelinde
saygı duyan düşüncenin, ulusal değerlerimizin simgesi Türkçeyi
araştırma ve yayma anlayışının içi
boşaltılıyor.
Hatırlayacaksınız,
geçtiğimiz aylarda basında büyük yankı
uyandırmıştı. Kurumun bazı yayınlarında
açıkça dil, din, kimlik, cinsiyet ayrımcılığı
taşıyan deyim, atasözü ve sözcük açıklamaları yoluyla Türk
Dil Kurumunun kuruluş hedefleri iyiden iyiye
yıpratılmıştır. Bu anlayış Türk Dil
Kurumunun kamuoyunda itibarını düşürmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Türk Dil Kurumundaki kadrolaşmalar, araştırma
ve yayın faaliyeti niteliğini arka plana itiyor, partizan bir
anlayış hüküm sürüyor. Denetim raporlarında kendilerine yüksek
ödeme yapıldığı belirlenen kişiler, kuruma yönetici
olarak atanıyor. Liyakat sözcüğü bu gidişle yakında Türk
Dil Kurumu Sözlüğünden çıkarılacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 bütçesinde Türk Dil Kurumuna
ayrılan ödeneği görüştüğümüz şu günlerde, AKP,
anlaşılan adaleti kendine alıp bu sözcüğü Türk Dil Kurumu
Sözlüğünden bir gecede silmiştir. Sadece düşüncesini ifade
eden, dilini en güzel biçimde kullanan yazarlarımız, gazetecilerimiz,
siyasetçilerimiz ise hapistedir.
Makam, mevki
hırsıyla yanıp tutuşmayan, ekmeğini kalemiyle kazanan,
sırf düşündüğü ve mesleğini yürüttüğü için senelerdir
tutuklu bırakılan, adalet arayan vatandaşlarımıza
buradan selam ediyorum. Tutuklu milletvekili arkadaşlarımızla 13
Aralıkta Silivride özgürlükte buluşmayı diliyorum.
2013 bütçesinin
tüm halkımıza adalet, eşitlik, refah ve özgürlük talebini bir nebze
de olsa karşılamasını umuyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Öz.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına son konuşmacı Antalya Milletvekili
Sayın Gürkut Acar.
Sayın Acar,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz
dakika.
CHP GRUBU ADINA
GÜRKUT ACAR (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türk Tarih Kurumunun 2013 bütçesi üzerine görüşlerimi paylaşmak için
söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, bir
kırılmanın eşiğindedir. Bu nedenle bütçesi üzerine
konuştuğum Türk Tarih Kurumuna ciddi görevler ve sorumluluklar
düşüyor ama bu duyarlılığın olup
olmadığı tartışmalıdır.
Türkiye
Cumhuriyeti bir aydınlanma devrimidir, çağdaşlığa,
akılcılığa doğru atılmış bir adımdır
ve bugün Türkiye, bölgesindeki birçok ülkeden farklı bir konumda ise bu,
kuruluşundaki seçimin doğru yapıldığının bir
göstergesidir. Eğer Türkiye, çağdaş, bağımsız ve
onurlu bir ülke olarak yoluna devam edecekse bunu ancak yine cumhuriyetin
değiştirilemez niteliklerini koruyarak yapabilecektir, bunun
başka yolu yoktur. Cumhuriyetin niteliklerini eğip bükerek;
cumhuriyeti ters düz ederek; Atatürkü, Atatürk ilkelerini kanunlardan,
eğitim kurumlarından kazıyarak; halkın, milletin gönlünden
silmeye çalışarak varılacak hiçbir yer yoktur. Bu kafayla
gidilecek tek yer yıkımdır, buna izin vermeyeceğiz.
Değerli
arkadaşlar, 2000 yılından bu yana Anıtkabire giden,
Atatürkü ziyaret eden, ona şükranlarını sunanların
sayısı 70 milyondur. Aynı dönemde Anıtkabiri ziyaret eden
yabancıların sayısı da 4 milyonu bulmaktadır.
Anıtkabir komutanlığı son 29 Ekim ve 10 Kasımda
sayım yapılmadığını bildirdi ama 100 binler
oradaydı, 100 binler Atasına gitti. Bunun bir anlamı var,
iktidar bunu anlamak istemiyor olabilir, bunun anlamını bilmiyor
olabilir. İşte bu noktada Türk Tarih Kurumuna bir görev düşüyor:
Bu görev, Mustafa Kemal Atatürkü, Kurtuluş Savaşını,
cumhuriyeti, bugünkü iktidara anlatma görevidir. Atatürk adını
eğitimden, eğitim kurumlarından, İnternet sitelerinden silenlere,
UNESCOnun, Atatürkü ulusal mücadele ve çağdaşlaşma lideri
olarak tanımladığını anlatın. Yabancı devlet
adamlarının Atatürk gibi dahiler yüz yılda bir gelir.
dediklerini anlatın. Norveçlilerin Atatürk gibi düşünmek. diye bir
deyim ürettiklerini ve bunu örnek aldıklarını anlatın.
İngiltere
Başbakanı Lloyd George 1922de diyor ki: Yüz yıllar nadir
olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki o
büyük dahi çağımızda Türk milletine nasip oldu. Ben de doksan
yıl sonra diyorum ki: Şu talihsizliğimize bakın ki bugün
Türkiyeyi yönetenler, büyük dahinin adını, anlamını silmek
için uğraşıyor. Evet, Türkiye böyle bir talihsizliği
yaşıyor. Atatürkün kurdurduğu ve mirasından pay
ayırdığı kurumlardan birinden Atatürkün adı
siliniyor. Bunu anlamak mümkün değil. Bu, talihsizlik değilse nedir?
Değerli
arkadaşlar, öncelikle şunu söylemek istiyorum: Atatürkün
İş Bankasındaki paylarından Cumhuriyet Halk Partisine bir
kuruş bile verilmemektedir. Pay geliri, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih
Kurumuna tahsis edilmiştir o yüce insan tarafından. Türk Tarih
Kurumu, Türk Dil Kurumu gibi büyük Atatürkün kurduğu, mirasından pay
bıraktığı, aklın ve bilimin
aydınlığında çalışmasını istediği
bir kurumdur. Ancak 12 Eylül darbecileri, bu iki kurumu devlet dairesine
dönüştürmüştür. AKP de kanun hükmünde kararnameyle bu
saygısızlığı bir adım daha öteye
taşımıştır. Darbeciler, bu iki kurumu devlet dairesi
yaparken, kanuna Bunlar Atatürk tarafından kurulmuş. diye
yazmışlar ama AKPnin kararnamesinde bu da yok. Atamalarda da
kadrolaşma anlayışı -biraz önce arkadaşlarım
söyledi- aynen sürmektedir. Her yerde olduğu gibi Atatürkün
kurumlarında da AKP anlayışı egemen
kılınıyor ve bu egemenlik tayinlerde açıkça kendini
gösteriyor, Atatürk ile bu kurumlar arasındaki bağ kopartılıyor.
Atatürkçülük bağnazlıktır. diyenler bu kurumlara yönetici
olarak atanıyor. Ama atanan o yönetici, Türk halkı tepki gösterince
Atatürkün kurumundan istifa etmek zorunda kaldı. Deniyor ki: Başka
alanlardan bu kurumlara daha önce de yapıldı. Yapıldı ama
o zaman Atatürkçülük bağnazlıktır. diyenler atanmadı,
aradaki fark budur.
Değerli
arkadaşlar, sadece bu kurumların gelirleri sayılırken
Atatürk adı geçiyor. Atatürk yok ama parası var. Atatürkün
parasıyla Atatürkün izlerini silmeye çalışmak tek kelimeyle
ayıptır. Bakınız, bütün dünya hukukçularının
bildiği bir gerçek vardır: Vasiyetname özel hukuka ilişkin
hukuksal bir düzenlemedir. Bir kişi kendi mal
varlığının öldükten sonra kime ait olacağına
kendisi karar verir. Vasiyetnameler mahkemelerce itiraz üzerine iptal
edilebilir veya kısmen değiştirilebilir ama kanunla
değiştirilemez. Kanunla vasiyetname ihlal edilemez. Vasiyetname ile
Ahmete verilen mal, kanun çıkarılarak Mehmete verilemez ama AKP
bunu yaptı, darbeciler bunu yaptı. Bu iki zihniyeti de
kınıyorum buradan.
Değerli
arkadaşlar, bakın, bir nokta daha var: Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih
Kurumuna Atatürkün mirasından kaynak bulunan gelir İş
Bankası hisselerinden sağlanıyor. Biraz önce arkadaşım
söyledi İş Bankası çalışıyor, üretiyor, kazanıyor
bu kurumlara kaynak aktarıyor ve bu kurumların neredeyse tüm
finansmanı buradan sağlanıyor. Ama bugünkü yönetim, bu
parayı İş Bankasından alıp diğer bankalara
aktarıyor. Buna ne denir? Buna vefasızlık denir, buna
saygısızlık denir, buna nankörlük denir. Mustafa Kemal Atatürk
vasiyetnamesinde ne diyor? Tahsis edilecektir. diyor. Tahsis nedir? Bu
kurumlar için para ayrılır, amacına göre, kurallara göre harcama
yapıldıkça ayrılan miktardan ödeme yapılır. Devlet
bütçesinde de bu böyledir ama İş Bankasına gelince vasiyet bir
kez daha çiğneniyor. Bu tutum ayıplı bir tutumdur, vasiyete ve
Atatürke saygısızlıktır.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, bunların üzerine yeni adımların
atılacağı iddiaları var. AKP iktidarında her
çeşit sahte evrak kullanmak, yaratmak, her çeşit CDyle
asılsız iddia ile insanları tutuklatmalar olağan
uygulamalar hâline geldi. İş Bankasıyla ilgili de benzer
sahteciliklerin hazırlandığına ilişkin duyumlar
alıyoruz. Unutmayın ki Türkiye İş Bankası Türkiye'nin
bankasıdır. Türkiye'ye ciddi katkılar sağlamış,
üreten, istihdam sağlayan ciddi bir bankadır, Türkiye'nin en büyük
bankasıdır. Tüm Atatürk kurumları gibi Hükûmetin, İş
Bankasını da hedef alması gereken bir adımdır ama asla
kabul edilebilecek bir adım değildir. İş Bankası, önce
Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkarıldı, sürüldü. Sonra,
Atatürkün mirası buradan alınıp başka bankalara
kaydırıldı, şimdi de hilelerle bankayı ele geçirmeye
çalışıyorsunuz. Buradan uyarıyoruz, elinizi Atatürkten ve
Atatürkün kurumlarından çekin. Cumhuriyet Halk Partisi, İş
Bankasındaki Mustafa Kemal paylarının vasiyetnamesine uygun
şekilde kullanılması ve korunmasıyla görevlidir ve bununla
görevlendirilmiş bir tüzel kişidir. Buradan uyarıyoruz, elinizi
çekin, eliniz yanar.
Değerli
arkadaşlar, AKPnin çekirdek kadrosuna bakınız, tümü Mustafa
Kemal Atatürk düşmanı. Atatürkün bütün eserlerini yıkmaya ant
içmiş yeminli cumhuriyet düşmanlarıdır. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ
(Samsun) İstismar etmeyin, istismar! Kızarıp duruyorsunuz.
GÜRKUT ACAR (Devamla)
Çekirdek kadro, tıpkı ortasında zehir bulunan bir çikolata
gibi etrafı sağ seçmen ile sarılmış, laiklik ve
Atatürk düşmanlarından oluşmuş, emperyalizmle
anlaşıncaya kadar yüzde 7,5tan daha fazla oy almamış
devrim düşmanlarından oluşmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ
(Samsun) Bitti, bitti, sesiniz kesildi be!
GÜRKUT ACAR
(Devamla) Evet, sesimiz kesildi ama asla kısılamayacak
Bu bütçe, Türkiyede
maalesef hayırlara vesile olacak bir bütçe değildir. Türk halkı
olanı biteni görüyor ve Türk halkı
-keser döner sap döner, bir gün
hesap döner- bu halk sizden mutlaka bir gün hesap soracaktır.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Acar, teşekkürler.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan
AHMET YENİ
(Samsun) Sayın Başkan
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, grubumuzun, partimizin
yönetimiyle ilgili sayın konuşmacının ifadeleri son derece
çirkindir. Bu konuda söz istiyorum efendim.
BAŞKAN
Buyurun, iki dakika lütfen. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
7.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın,
Antalya Milletvekili Gürkut Acarın Adalet ve Kalkınma Partisine ve
AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
maalesef Atatürkten bir türlü elinizi çekmediniz.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) - Siz de diyemiyorsunuz, Atatürk
diyemiyorsunuz.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) - Daha, dün, Sayın
Başbakanımızın burada ifadesi var. Bizim her zaman
söylediğimiz
Bizim cumhuriyetimizle, cumhuriyetin değerleriyle
hiçbir zaman sorunumuz olmadı.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) İyi ki olmadı!
MAHİR ÜNAL
(Devamla) Bizim, kendisini cumhuriyetin sahibi zannedenlerle sorunumuz var.
Bizim sizinle sorunumuz var. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Çünkü siz boş bir Atatürkçülükle ve maalesef
Bana
söyler misiniz, biz iyi kötü Türk siyasi tarihini okuduk, sizler de okudunuz.
Nur Hocam, sen okudun, Süheyl Hocam, siz okudunuz. Allah aşkına, Türk
siyasi tarihinde, ne zaman Atatürkün mirasına sahip
çıktınız? Bu ülkede ne zaman taş üstüne taş koydunuz?
Atatürkün manevi mirasına da Türkiye Cumhuriyetini yüceltme idealini de
AK PARTİ gerçekleştirmiştir, bu sıralarda oturan
cumhuriyetin evlatları gerçekleştirmiştir.(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Siz Atatürkten
elinizi çekin, siz önce kendinizle bir hesaplaşın ve sonra biraz ders
çalışın ders.
Saygılar
sunuyorum Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) Özgürlük ve bağımsızlık
karakterimdir.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın konuşmacı İçi
boş bir Atatürkçülüğü Cumhuriyet Halk Partisinin savunduğunu.
söylemek suretiyle grubumuza sataşmada bulunmuştur, söz istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun efendim.
İki dakika
içerisinde lütfen.
8.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın CHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Amerikalı ünlü siyaset bilimcisi Samuel
Huntingtonın Medeniyetler Çatışması diye bir tezi
vardır. Kendisi Türkiyeye de geldi, bir röportajı da gazetelerde yayınlandı.
Hem o kitapta hem Türkiye'de yayınlanan röportajında Türkiye için
şu değerlendirmelerde bulundu: Türkiye medeniyetler arasında
bölünmüş bir ülkedir. Ne doğulu olabilmiş ne batılı
olabilmiş, ikisinin arasında yönünü kaybetmiş bir ülkedir.
Kemalizm başarısızlığa
uğramıştır. Türkiyenin bu nedenle Atatürkçülüğü,
Kemalizmi bir kenara bırakıp İslam dünyasına örnek
olmasını önerir. İşleyen bir demokrasisi olsun,
Parlamentosu olsun, bunun için laikliği bir kenara bıraksın.
Çünkü, laik bir Türkiyenin İslam dünyasına örnek olması mümkün
değildir. Huntingtonın bunu önermesinin nedeni de Sovyetler
Birliğinin çöküşünden sonra Batıya en büyük tehlike İslam
dünyasından gelecektir. Dolayısıyla İslam
dünyasını ehlileştirmek, Batı karşısına bir
tehlike olmaktan çıkarmak için Türkiyenin laikliği,
Atatürkçülüğü bir kenara bırakıp, İslam dünyasına
örnek olması gerekmektedir. İşte, AKP, tam böyle bir projenin
partisidir, tam böyle bir süreçte ortaya çıkmış olan bir
partidir. (CHP sıralarından alkışlar) Bu görevinizi AKP
olarak başarıyla yerine getiriyorsunuz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, AK PARTİ, bir proje partisi
değildir, milletin partisidir. Bu milletle bugüne kadar kimlerin mücadele
ettiği de siyasi tarihin konusudur; milletin takdirine
bırakıyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler. Zapta geçti sözleriniz.
IV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/698) (S. Sayısı
361) (Devam)
2.- 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin
2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/649, 3/1003) (S. Sayısı
362) (Devam)
I) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
(Devam)
1) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) BASINYAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1) Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
J) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Vakıflar Genel Müdürlüğü
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Vakıflar Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE
TARİH YÜKSEK KURUMU (Devam)
1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ (Devam)
1) Atatürk Araştırma Merkezî
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Araştırma Merkezî
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ (Devam)
1) Atatürk Kültür Merkezi 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Kültür Merkezi 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) TÜRK DİL KURUMU (Devam)
1) Türk Dil Kurumu 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Dil Kurumu 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) TÜRK TARİH KURUMU (Devam)
1) Türk Tarih Kurumu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Tarih Kurumu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN -
Değerli arkadaşlarım, şimdi, AK PARTİ Grubu adına
birinci konuşmacı Ordu Milletvekili Sayın İhsan Şener.
Buyurun Sayın
Şener.
Süreniz beş
dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA İHSAN ŞENER (Ordu) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013 yılı bütçesi
üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
geçmeden önce, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Komisyonunca 10 Aralık 1948 yılında İnsan Hakları Günü
olarak kabul edilen 10 Aralık İnsan Hakları Gününün adalet,
eşitlik, özgürlük temelinde mutlu bir Türkiye oluşturması
dileğiyle sözlerime başlıyorum.
Ülkemizde radyo,
televizyon yayınlarının düzenlenmesi ve denetlenmesi görevi 1994
yılında 3984 sayılı Kanun
İletişim
alanındaki teknolojik gelişmelerin görsel, işitsel
yayıncılık sektörü üzerindeki etkileri yeni imkânlar sunarken,
yeni beklentileri ve ihtiyaçları karşılayacak düzenlemelerin
yapılması da zorunlu hâle gelmişti. Bu nedenle 3 Mart 2011
tarihinde yeni bir düzenlemeyle, 6112 sayılı Radyo ve Televizyon
Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun ile
yayıncılık mevzuatımız günün şartlarına,
halkımızın ve sektörün ihtiyaç ve beklentilerine ve ayrıca
içinde bulunduğumuz yayın coğrafyası olan Avrupa
Birliği normlarına uygun hâle getirilmiştir. Bu kanunla, yeni
teknolojinin kullanılmasına imkân sağlayarak yasal çerçeve
oluşturulmuş, ulusal frekans planlamasını yapma yetkisi
yeniden Radyo Televizyon Üst Kuruluna verilmiştir. İletişim ve
yayıncılık sektöründeki son gelişmeleri de kapsayacak
şekilde hazırlanan kanun, İnternet protokollü televizyon,
sayısal yayıncılık ve yüksek çözünürlü televizyon
yayını gibi yeni yayın teknolojilerinin uygulanmasına
yönelik belirsizlikleri ortadan kaldıracak yeni açılımlar
getirmiş, kanun kapsamında karasal sayısal yayına
geçiş takvimi de belirlenmiştir.
Ülkemizde
aslında 1994 yılından beri karasal yayın
lisansını verebilmek için gerekli sıralama ihalesi
gerçekleştirilememişti. İlk defa, 6112 sayılı Kanunun
yürürlüğe girmesiyle yıllardır sürüncemede kalan bu konu
inşallah hâl yoluna girmiştir. Çünkü kanunla düzenlenen izleme ve
dinleme ölçümleriyle ilgili ulus ve uluslararası esasları belirleme
yetkisi Radyo Televizyon Üst Kuruluna verilmiş; bu amaçla -üst kurul
tarafından- 17 Ekim 2012 tarihinde Yayın Hizmetlerinin İzlenme
ve Dinlenme Oranı Ölçümlerinin Yapılmasına ve Denetlenmesine
İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik yürürlüğe
girmiştir.
Radyo ve Televizyon
Üst Kurulu, şikâyetlerin denetimini şikâyetlere bağlı ve resen
kendi uzmanları aracılığıyla yapmaktadır. Bu
arada web sayfası üzerinden gelen şikâyetler ve e-postalar da dikkate
alınmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo Televizyon Üst Kurulunun
önemli faaliyetlerinden biri de çocukların olumsuz yayın
içeriklerinden korunmasına ve kamuoyunun bilinçlendirilmesine yönelik
çalışmalardır. Bu amaçla yürütülen faaliyetlerden medya
okuryazarlığı dersinin özel bir önemi vardır. 2003
yılında düzenlenen iletişim şûrasıyla RTÜKün gündemine
gelmiş olan medya okuryazarlığı dersi, daha sonra millî
eğitimle yapılan ortak proje çalışmalarıyla seçmeli
ders hâlinde okullarımızda okutulmaktadır. Aslında Radyo
Televizyon Üst Kurulunun gelişmiş demokrasilerdeki partnerleri
bağımsız ve özerk kurumlardır, Türkiyede resmî kurum
hâlinde yürütülmektedir. Eğer Türkiye'de basın yayın
organları kendi iç denetimlerini başarıyla sürdürürler ve bu
hususta belli bir mesafe alırlarsa umarız ki önümüzdeki yıllarda
da resmî bir kurumun radyo ve televizyon yayınlarını
denetlemesine ihtiyaç kalmayacak ve otokontrol sistemi kurumsal hâle
gelecektir.
Radyo ve
Televizyon Üst Kurulunun başarılı çalışmalarından
dolayı başkan ile orada bulunan çalışma
arkadaşlarını kutluyor, 2013 yılı Radyo ve Televizyon
Üst Kurulu bütçesinin milletimize, memleketimize hayırlı
olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şener.
AK PARTİ
Grubu adına ikinci konuşmacı, İstanbul Milletvekili
Sayın Tülay Kaynarca.
Buyurun Sayın
Kaynarca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Radyo Televizyon Üst Kurulu 2013 yılı
bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Radyo Televizyon Üst Kurulu, Türkiyede radyo ve televizyon
yayınlarının düzenlenmesi ve de denetlenmesini sağlayan bir
kuruluştur. Dolayısıyla konuşmamda sektörün düzenlenmesine
yönelik çalışmalara ve bu kapsamda yapılan faaliyetlere dikkat
çekmek istiyorum.
Radyo-televizyon
yayınları iletildikleri ortama göre karasal, kablo ve uydu
ortamında yapılan yayınlar olarak sınıflanır ve
üst kurulca kablolu yayın lisansı verilen 120 televizyon, 1 radyo;
uydu yayını lisansı verilen 225 televizyon ve 74 radyo; karasal
ortamda ise toplam 247 televizyon ile 1.059 radyo kuruluşunun lisans
başvurusu vardır. Ancak bütün bu kuruluşlara 1994
yılından beri lisans verebilmek için gerekli sıralama ihalesi
ise yapılamamıştır. 2006 yılında ise Türkiye,
Uluslararası Telekomünikasyon Birliği toplantısında
diğer ülkelerle birlikte karasal yayıncılığa geçme ve
2015 yılı itibarıyla analog yayınları sonlandırma
kararına imza atmıştır. Dolayısıyla 6112
sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın
Hizmetleri Hakkında Kanun ile de sayısal geçiş
çalışmaları başlatılmıştır. Elbette bu
bir süreçtir. İlk bir yıl içinde frekans planlaması yapılmıştır.
Devamında 2013 yılı Mart ayında sıralama ihalelerinin
tamamlanması öngörülmektedir. Yine vericileri kurmak ve işletmek
üzere verici tesis ve işletme şirketinin yetkilendirilmesi
sonrasında şirket tarafından aynı yılın
kasım ayında Ankara, Bursa ve İstanbul olmak üzere sayısal
televizyon vericileri tesis edilecek ve bu işlemler Aralık 2014e
kadar tamamlanacaktır. Aralık 2014, altını dikkatle
çiziyorum. Analog vericilerinin kapatılması ise 2015 yılı Mart
ayında tamamlanması planlanmaktadır. Yani bütün bunlar kanunda
öngörülen süreler çerçevesinde çözüme ulaştırılacaktır.
Değerli
milletvekilleri, RTÜKün denetleme faaliyetleriyle ilgili de birkaç hususun
altını çizmek istiyorum. Üst Kurul, Ankara merkezinde
yaklaşık 110 televizyon ve 80 radyo yayını 7 gün 24 saat
kesintisiz izlenip, arşivlenip analiz edilmektedir. Denetim ise şu
şekildedir: Uzmanlar tarafından doğrudan denetim iletişim
merkezi kanalıyla, web sitesi ve e-posta kanallarıyla.
Ocak-Eylül
döneminde 892 müeyyide kararı alınmıştır ama
ilginçtir, bu kararın yüzde 81i reklam ihlalleriyle ilgilidir. RTÜK
İletişim Merkezine yapılan şikâyetlerin çoğu
yayınların genel ahlaka, ailenin korunması ilkesine
aykırılıkla ilgilidir. Son dokuz ayda 55.884 bildirim ise konuya
karşı duyarlılığın da bir göstergesidir. Önemle
belirtelim ki Üst Kurulun programları önceden izleyip denetleme ya da
yayından kaldırma yetkisi yoktur. Sadece denetler ve gerekirse
müeyyide uygular.
Son olarak, Üst
Kurulun çocukların olumsuz yayın içeriğinden korunmasına ve
kamuoyunun bilinçlendirilmesine yönelik çalışmalarının
önemine de işaret etmek isterim. Yapılan son araştırmalar,
öğrencilerin günde ortalama tam üç saat televizyon seyrettiği,
bunların yüzde 52sinin televizyonu önemli iletişim aracı olarak
gördüğü ve yaklaşık yüzde 81inin de televizyonu ailesiyle
birlikte izlediği ortaya konulmuştur.
Dolayısıyla,
Milli Eğitim Bakanlığının iş birliğiyle
hayata geçirilen medya okuryazarlığı derslerinin önemi de gözler
önüne serilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, yukarıda ana başlıklarıyla çerçevesini
çizdiğimiz çalışmalar doğrultusunda Radyo Televizyon Üst
Kurulunun 2013 bütçesi 162 milyon lira ödenek olarak öngörülmüştür.
Hayırlı
olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaynarca.
AK PARTİ
Grubu adına 3üncü konuşmacı Konya Milletvekili Sayın
İlhan Yerlikaya.
Buyurun Sayın
Yerlikaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA İLHAN YERLİKAYA (Konya) Sayın Başkan ve
değerli milletvekilleri; 2013 Mali Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı, Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü
bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, Hazreti Mevlânânın vefatının 739uncu
yılı münasebetiyle her yıl 7-17 Aralık tarihleri
arasında gerçekleştirilen Mevlânâ Haftasının
hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1920de kurulan ve 1984
yılında çıkarılan kanun hükmünde kararnameyle bugünkü
adını alan Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü merkez teşkilatı, 17 il
müdürlüğü, 39 yurt dışı
teşkilatı ile faaliyetlerine devam etmektedir.
Kurumun haber
merkezi her gün 08.00-21.00 saatleri arasında üç vardiya olarak görev
yapmaktadır. Önemli gelişmelerin yaşandığı
durumlarda haber merkezi daha uzun bir çalışma saati belirlemekte ve
yirmi dört saatlik çalışma sistemine geçmektedir.
Mütercimler,
İngilizce, Fransızca, Almanca, Arapça, Rusça olmak üzere toplam 21
dilde, her gün yaklaşık 350 İnternet sitesi taramakta,
ayrıca bu dillerde yayın yapan televizyon kanallarının
haber bültenlerini, Reuters, AFP, AP ajanslarını da yirmi dört saat
takip etmektedirler.
Haber merkezinde
görevli mütercimler, 92 ülkede 48 dilde yayımlanan 1.700 gazetenin ilk
baskılarına ulaşabilmekte ve bu gazetelerde 21 dilde tarama
yaparak Türkiyeyle ilgili haberleri kaydedebilmektedirler.
Bütün bu haber
kaynaklarından haber merkezine ulaşan günlük yaklaşık 5 bin
civarındaki haber, yorum, güncel gelişmeler dikkate alınarak
özenle değerlendirilmekte, içlerinden Türkiyeyi ilgilendiren önemli haber
yorumlarının çevirisi yapılmaktadır.
Radyo ve
televizyon kayıtları taranmakta, Türkiyeye ilişkin olan haber
ve programlar kırpılarak klip hâline getirilmekte ve çevirisi
yapılarak devletin en üst makamlarına anında
ulaştırılabilmektedir.
Devletin üst
yönetimini bilgilendirmede kullanılan tüm haber yorumları içinden
yapılan değerlendirmeler sonucu seçilen Dış Basında
Türkiye Bülteni adı altında web sayfasında
yayınlanmaktadır.
Ayrıca, Türk
basınında önemli haber ve yorumlar İngilizce, Fransızca,
Almanca ve Rusçaya çevrilmektedir. Ülkemizin tanıtımına
katkı sağlamak amacıyla kurumun İnternet sayfasına
konulmaktadır. Güncel gelişmeler ve önemli ziyaretler esnasında
ise özel bültenler hazırlanmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Müdürlüğümüz yerel
medyayla yurdun değişik bölgelerinde yerel ve bölgesel medya
buluşmaları düzenlemektedir. Yine, Genel Müdürlüğümüz,
Anadoludaki gazetelere haber kaynağı oluşturmak amacıyla
aylık olarak Anadolunun Sesi gazetesi yayımlamaktadır.
Yine, Genel
Müdürlüğümüz, geleneksel hâle gelen yarışmalar da
düzenlemektedir. Ayrıca, yurt dışında en az günlük veya
haftalık Türkçe yayın yapan yazılı basında Türkiyenin
tanıtımıyla Türkçenin Doğru Kullanımı
dallarında ödüller vermektedir.
Genel Müdürlüğümüzün
diğer bir faaliyet alanı ise Basın Kartı Yönetmeliği
uyarınca basın
kartları düzenlemesidir. Basın mensuplarının
ulaşım, iletişim ve benzeri gibi alanlarda mal ve hizmetlerden
yararlanırken avantaj sağlamaları amacıyla çeşitli
kurumlarla anlaşmalar yapılmaktadır.
1 Kasım
2012 tarihi itibarıyla basın kartı taşıyan basın
mensuplarının sayısı 14.164 adedi bulmuştur.
Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü ayrıca 1925
yılından beri yayınlanan Türkiye almanak kitabı, bu
yıl 12 dilde yayınlanmıştır. Kurum, devlet ve hükûmet
faaliyetlerinin tanıtılması, kamusal iletişim ve kamu
diplomasisi faaliyetleri çerçevesinde de yabancı kamuoyunun ülkemizle
ilgili güncel genel konularda doğru ve ilk elden bilgilendirilmesi
amacıyla çalışmalarını sürdürmektedir.
Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğünün bu tür hizmetleri,
ülkemiz adına gerçekten dışa açık bir pencere olduğunu
göstermektedir.
Bütçemiz 154
milyon 117 bin 500 Türk lirası şeklindedir.
Ve
bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yerlikaya.
Samsun
Milletvekili Sayın Ahmet Yeni.
Buyurun
Sayın Yeni. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA AHMET YENİ (Samsun) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün sizlere batan bankalardan
bahsetmeyeceğim. Kimler batırdı, ne etti? Bunları her yıl
huzurlarınızda konuştuk, ettik ama idaresinde bulunduğumuz
bankaların da hangi noktalara geldiğini BDDK konusundaki
konuşmacı arkadaşımız sizlerle paylaşacak.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı kapsamında Vakıflar Genel
Müdürlüğünün 2013 yılı bütçesi üzerinde söz aldım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Vakıflar Genel Müdürlüğü, merkezi yönetim kapsamındaki
kamu idaresi arasında özel bütçeli bir kurum olup, bütçesi 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 15inci maddesi
kapsamında hazırlanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, nasıl ki atalarımız insan odaklı bir medeniyet kurmuşlarsa, biz de,
onlardan devraldığımız İnsanı yaşat ki
devlet yaşasın. şuuruyla hizmete devam ediyoruz. Biz,
insanı ve canı hayatın merkezine alarak çalışan bir
medeniyetin evlatları olmaktan gurur duyuyoruz. Ecdadımız fakir
fukarayı, kimsesizi, yolda kalmışı düşündüğü gibi
göçmen kuşları da düşünmüş, bir vakıf medeniyeti
inşa etmiştir. Bize düşen, bu anlayışı
güncellemek ve onlardan kalan eserlere sahip çıkmaktır. Bunun için,
biz, tarihimize, geçip gitmiş bir zaman dilimi olarak asla bakmadık,
tarihimize ve tarihî mirasımıza sırtımızı
dönmedik; ülke ve millet olarak bizi var eden en önemli şeyin tarihimiz
olduğunu asla unutmadık. Bu sebeple, iktidarımız,
vakıflar meselesini ülkenin en önemli meselelerinden biri olarak
görmüştür.
Değerli
milletvekilleri, diğer kamu kurum ve kuruluşlarından daha
kapsamlı ve çeşitlilik arz eden faaliyetleriyle dikkat çeken
Vakıflar Genel Müdürlüğü, temsilcisi olduğu ve yöneticileri
hayatta kalmamış 42 bin vakıf adına ülkemiz genelinde
yatırımlar yapmakta, vakıf eski eserlerini restore etmekte ve
vakıfların hayır şartlarını yerine getirmektedir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü son on yılda ekonomiye 2 milyar 600
milyon TL katkı sağlamış, 70 bin kişiye istihdam
oluşturmuştur. 3.750 vakıf eserini ayağa
kaldırmış, 250 adet eserin restorasyonu da devam etmektedir.
Şu anda, kurucusu olduğu Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi
Hastanesinde, muhtaçlar, katkı payı alınmadan tedavi ediliyor,
sosyal güvencesi olmayan yüzde 40 ve üzeri engelli muhtaç vatandaşlar ile
yetim çocuklardan oluşan 5 bin kişiye, 383 TL tutarında muhtaç
aylığı vermeye devam etmektedir. Vakıflar Genel
Müdürlüğü ilkokul, ortaokul ve lise düzeyinde eğitim gören ihtiyaç
sahibi ailelerin çocuklarından 15 bin öğrenciye eğitim
yardımı yapıyor. 20 binden fazla aile 15 kalemden oluşan ve
Genel Müdürlükçe doğrudan adreslerine teslim edilen kuru gıda
yardımından faydalanıyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; çürümeye terk edilen ata
yadigârı eserleri, şükürler olsun, restore etme şerefi bize
nasip oldu. Mimar Sinanın dünya mimarisine
kazandırdığı en seçkin örneklerden biri olan Süleymaniye
Camii, Fatih Sultan Mehmetin bizzat yaptırdığı Fatih
Camii, 4 yangın sonrası neredeyse kül hâline gelen Yenikapı
Mevlevihanesi, asırların getirdiği yıpranmışlıkla
zorla ayakta duran Yavuz Sultan Selim Camii, Nuruosmaniye, Mihrimah Sultan,
Orta Camii ve daha çok sayıda abide eserler bizim dönemimizde restore
edilmiştir.
Seçim bölgem olan
Samsunda da 19 adet camimizin yanında hanlar, bedestenler, kütüphane,
aşevi ve kümbetler restore edilmiş; harabe olmaya terk edilen,
baktığımızda içimizin burkulduğu ecdat yadigârı
eserler ayağa kaldırılmıştır. Sadece Samsunda
restore çalışmalarında 4 milyon 551 bin TL -eski parayla 4
trilyon 551 milyar- harcama yapılmış; İlkadım
ilçemizde Seyyid Kudbettin Camisi ve Türbesi, Termede Pazar Camisi,
Çarşambada Ordu Köyü Camisi ve birçok eserler tamir edilmiştir.
On yılda
3.750 eseri konuşuyoruz sayın milletvekilleri ve bu, yılda 375
esere tekabül etmektedir. Biz bu çalışmaları gece gündüz demeden
devam ettiriyoruz ve vakıf hizmetini sürdürmeye de devam edeceğiz.
Tüm bunları yaparken tek gayemiz, ileride milletimiz AK PARTİ geldi,
hükûmeti devraldı, büyük bir özveriyle, tükenmez bir şevkle ülkeyi
karış karış gezdi ve hizmet etti. Hizmet ettiler,
ürettiler, eser bıraktılar; Allah onlardan razı olsun. desin,
dualarını almak bize yeterli olacaktır.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yeni.
AK PARTİ
Grubu adına bir sonraki konuşmacı Sayın Mustafa Ataş,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Ataş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2013
yılı bütçesi hakkında söz aldım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hepinizin malumu olduğu üzere, AK PARTİ
Hükûmetimizin hazırladığı ilk bütçeden şu an
görüşmelerini yaptığımız 2013 bütçesine kadar çok
önemli icraatlar kaydettik. 2023 hedeflerini açıkladık ve
ve hepsini bir bir
gerçekleştiriyoruz, hatta bazen de planlanan süresinden önce hedefleri
icraata dönüştürüyoruz. Şimdi de bütçesini görüştüğümüz
Vakıflar Genel Müdürlüğünün görevleri, bugüne kadar
gerçekleştirdiği icraatları ve hedeflerinden bahsetmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, vakıf kavramı toplumsal hayatın her
alanında etkisini ve varlığını gösteren bir
yardımlaşma ve dayanışma biçiminin
kurumsallaşmış hâlidir. Bu kurumun yaşatılabilmesinin
en temel hareket noktası da vakıf bilincinin
yaygınlaştırılması ve sürdürülebilmesidir. Bizler
insanı ve insana sevgiyi her şeyin merkezine koyan bir düşünce
dünyasının, bir gönüller medeniyetinin mirasçısıyız
çünkü bizim atalarımızdan devraldığımız medeniyet
bir vakıf medeniyetidir. Şüphesiz her medeniyeti ayakta tutan temel
dinamikler olduğu gibi, bizim de vakıf medeniyetimizin temel
taşlarını yardımlaşma ve dayanışma
oluşturur. Batı toplumlarının yeni yeni keşfetmeye
başladığı sivil toplum kavramını atalarımız
bin yıl önce keşfetmişlerdir.
Değerli
arkadaşlar, dün yani 10 Aralık, Dünya İnsan Hakları Günüydü.
Şahsımın da bir dönem üyelik yaptığı İnsan
Hakları Komisyonundan edindiğim tecrübe ile şunu açıkça
söyleyebilirim ki: Bugünün anlamı dünyanın her neresinde
yaşarsanız yaşayın insan olmaktan doğan
haklarımızı tam olarak almaktır. Bugün Batı
medeniyetinin sivil medeniyet olarak adlandırdığı, insani
değerlerin ön şart olarak tutulduğu medeniyetin ta kendisi,
aslında ecdadımızdan bize miras kalan vakıf medeniyetidir
çünkü bizim vakıf medeniyetimizde dil, din, ırk ve milliyet
ayrımı gözetmeksizin insana hizmet vardır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu amaçlar doğrultusunda
Vakıflar Genel Müdürlüğünün başlıca görevlerine -yüce
heyetinize hatırlatmak maksadıyla- kısaca değineceğim.
Bu görevler, ülkemizde ve dünyada vakıf düşüncesinin
yaygınlaştırılmasını sağlamak, vakıf
taşınmazlarının çağımız gereklerine uygun,
en yüksek gelir getirecek şekilde değerlendirilmesini sağlamak,
Avrupa Birliği ülkelerindeki uygulamalar da göz önünde bulundurularak
vakıflarımızın yeniden yapılandırılması
ve amaçlarına uygun faaliyetlerde bulunmalarını sağlamak.
Vakfiyeler ile vakıf senetlerinde yazılı hayır
şartlarını ve hizmetlerini sağlıklı bir biçimde
yerine getirmek, vakıflarımızı çağdaş bir
yapıya kavuşturmak. Mimari ve tarihî değere sahip vakıf,
abide ve sanat eserlerinin muhafazasını, onarımını ve
yaşatılmasını sağlamaktır.
Değerli
milletvekilleri, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Osmanlı ve Selçuklu
Döneminde kurulmuş ve günümüzde yöneticileri hayatta olmayan
vakıfların tüzel kişiliklerini sürdürerek,
kurucularının öngördükleri amaçlar doğrultusunda günümüzde de
faaliyetlerini sürdürmelerini sağlamaktadır. Dünden bugüne
gelmiş ve geleceğimize intikal edecek çok önemli bir emanet
olduğuna inandığımız vakıf olgusunun canlı
tutulması, vakfın temelinde bulunan şuura uygun hareket etmekle
mümkündür. Vakıflar Genel Müdürlüğü işte bu şuurla, temsil
ettiği vakıfların kuruluş amaçları doğrultusunda,
çok sayıda hayır hizmeti gerçekleştirmektedir. Öğrencilere
burs verilmekte, hiçbir sosyal güvencesi olmayan muhtaç vatandaşlara
aylık bağlanmakta, ihtiyaç sahibi ailelere gıda
yardımı yapılmakta ve binlerce yıllık vakıf
eserinin restorasyonları gerçekleştirilmektedir.
Benden önce
konuşan Samsun Milletvekilimiz Ahmet Yeni Beyin ifade ettiği gibi 3.750
vakıf eseri restore edilmişti bizim dönemimizde. Bizden önceki
dönemdeki iktidarlar bunun onda 1ini dahi restore edebilme becerisini gösterememişlerdir.
Vakıflar var mıydı yok muydu, AK PARTİ iktidarları
döneminde kendisini göstermiştir. İşte bizim hayata geçirmek
istediğimiz, vakıf medeniyetini bu ülkede yeniden hâkim kılmak,
biraz önce ifade ettiğim gibi dil, din, ırk ve mezhep
ayrımı gözetmeden herkese bu hizmetleri sunmak olmuştur.
Değerli
dostlar, AK PARTİ iktidarları döneminde bu
icraatlarımızı başarıyla sürdürüyoruz ve bunun
karşılığını da milletimizden hamdolsun
alıyoruz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ATAŞ
(Devamla) Bugüne kadar üç genel seçim, iki yerel seçim, iki referandum
yapmış bir siyasi partiyiz ve milletimizden karnemizi
başarıyla almış bir siyasi partiyiz. Hiç kimse kalkıp
AK PARTİnin başarılarını küçümsemeye kalkmasın.
Millet, AK PARTİ'nin karnesini sandıkta her seçim döneminde
vermektedir.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ataş.
MUSTAFA ATAŞ
(Devamla) Bu duygu ve düşünceler içerisinde, 2013 yılı
bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Kırık dolu karne bu sefer! İkmal bile yok,
doğrudan kalıyorsunuz.
BAŞKAN AK
PARTİ Grubu adına bir sonraki konuşmacı Sayın Hamza
Dağ, İzmir Milletvekili.
Sayın
Dağ, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA HAMZA DAĞ (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2013 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı kapsamında, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığının bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun kurulması 1982 Anayasasının
134üncü maddesiyle öngörülmüştür; 1931 yılında kurulan Türk
Tarih Kurumu, 1932 yılında kurulan Türk Dil Kurumu, Atatürk
Araştırma Merkezi ve Atatürk Kültür Merkezini bünyesine katarak 2876
sayılı Kanunla 17/08/1983 tarihinde kurulmuştur.
3 Kasım 2011
tarihinde çıkarılan 664 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanunundaki boşluklardan
kaynaklanan sorunlar giderilmiş, kurum ve bünyesinde yer alan
kurumların sağlam bir hukuki ve teknolojik altyapı ile nitelikli
insan kaynağına sahip olması sağlanmıştır.
Kurum bütçesi 2012
yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununda 8 milyon olarak
belirlenmiş iken 2013 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununda 8
milyon 260 bin olarak belirlenmiş ve yüzde 3,5
arttırılmıştır.
Yapılan
kanuni düzenlemelerle ve artan bütçesi ile sağlanan kurumsal yapı
sayesinde kurum başarılı çalışmalara imza atmakta ve
her geçen gün amacına uygun projeler geliştirmektedir. Bu çerçevede,
2011 yılında başlayan ve 2013 yılında devam edecek
olan Orta Asyanın, Kafkasların, Orta Doğunun, Balkanların
sosyal ve kültürel tarihleri, Akdeniz dünyası, tarihî kaynak, din ve dinî
düşünce, bilim ve düşünce, Türk hukuk tarihi, 19 ve 20nci
yüzyıl Osmanlı araştırmaları kümeleri
oluşturulması sağlanmıştır.
AK PARTİ
iktidarı, önceki iktidarlar gibi dünyadaki gelişmeleri seyredip
bekle gör politikası uygulamak yerine bütün
kurumlarımızın proaktif bir vizyonla
çalışmasını sağlamaktadır. Bunun için, Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu gibi birçok kurumumuz Balkanlardan
Kafkaslara, Orta Doğudan Avrupaya kadar birçok alanda
çalışmalar yapmakta, Türkiye vizyonuna katkı sunmaktadır.
2011
yılında donanım kısmı tamamlanan Yüksek Kurum
Bilişim Altyapısı ve Bütünleşik Bilgi Sistemi Projesi ile
ilgili çalışmalara devam edilmektedir. Bu proje sayesinde hizmet
kalitesi yüksek, sürdürülebilir, genişleyebilir, e-devlet kapsamında
vatandaş, araştırmacı ve diğer kurum ve
kuruluşlara yönetilebilir hizmetler verilmesi sağlanmış
olacaktır. Ülkemiz için önem ve öncelik arz eden belli konularda veri
tabanları, tasarımları ve yazılımların
gerçekleştirilmesi, ayrıca bütün bunların mevcut ulusal ve
uluslararası sistemlere entegre edilmesi hedeflenmiştir. Böylece
yüksek kurum portalının Türkiye, Türk dünyası, Türk medeniyeti
ve Türk milletinin dünyaya açılan kapısı olması
gerçekleştirilecektir.
2011
yılında başlatılan ve sürdürülen Burs Sistemi Projesiyle
kurumun amaç ve ilkelerine uygun kollarda eğitim gören, üniversitelerde
yüksek lisans, doktora ve doktora sonrası araştırmacılar
ile lisans öğrencilerine yurt içinde ve yurt dışında burs
verilmeye devam edilmektedir. 2012 yılında kurum, lisans, yüksek
lisans, doktora ve daha sonrasında yapılan çalışmalar için
265 kişiye burs imkânı tanımış iken, 2013
yılında devam eden burslar ile bu sayı 420yi bulacaktır.
Farklı
Kültürlerin Temel Düşünce, Bilim ve Sanat Eserlerini Türkçeye Çevirme
Projesi kapsamında, üniversitenin önerdiği 972 eser için de tercüme
çalışmaları devam etmektedir. Kurum ve bünyesinde yer alan
kurumların bütün doküman ve belgelerin yönetilmesi, saklanması ve
arşivlenmesini sağlamak, çalışma verimini artırmak,
çalışanların ve diğer kurumların erişimini,
paylaşımını kolaylaştırmak amacıyla
Elektronik Belge Yönetim Sistemi Projesi 2012 yılı Aralık
ayı sonuna kadar tamamlanacak ve 2013 yılında uygulamaya
geçilecektir.
Kuruma
yapılan atamaları eleştirenlere de yine en iyi cevabı
kurumun kendisi vermektedir. Kurum, her geçen yıl
başarılarına yenilerini eklemekte, yeni projeler üretmektedir.
Evet, muhalefet
her ne kadar bu kurumun anlamını ve amacını
anlamamış olsa da çok şükür ki artık anlayan ve bu kuruma
hak ettiği değeri veren bir iktidar vardır.
Ülkemizin tarihi,
dili ve kültürü açısından büyük önem taşıyan Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun bütçesinin ve 2013 yılı
bütçemizin hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Dağ.
AK PARTİ
Grubu adına bir sonraki konuşmacı Manisa Milletvekili Sayın
Selçuk Özdağ.
Sayın
Özdağ, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
AK PARTİ
GRUBU ADINA SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Atatürk Araştırma Merkezi bütçesi üzerine AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Milletler
kahramanlarıyla yaşarlar. Kahramanlıktan sadece savaş meydanlarında
yiğitlik, alplık yapılması
anlaşılmamalıdır. Edebiyatın,
insanlığın, gönül ve inanç dünyamızın ve de siyaset
alanımızın da kahramanları vardır. Gazi Mustafa Kemal,
Alparslan gibi, Yavuz gibi, Fatih gibi, Kanuni gibi milletimizin önemli tarihî
şahsiyetlerinden biridir. Önemi, hem verdiği mücadeleden hem de yeni
bir devlet inşacısı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin banisi
olmasından gelmektedir. Onu kalıcı yapan da,
arkadaşlarıyla beraber, bugün üzerinde
yaşadığımız ülkeyi emperyalizm canavarının ağzından
alarak millete emanet etmesidir. Gazi Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti
devletini başka bir gezegenden veya ülkeden gelerek kurmadı; Selçuklu
ve Osmanlı gibi büyük bir tarihin ve medeniyetin yüzyıllardır
süregelen geleneklerinden beslenen bir asker ve siyaset adamıydı.
Elli yedi yıllık hayatının yirmi beş senesini
Osmanlının askerî öğrencisi ve subayı olarak
yaşamış, bu sürenin on üç senesi Trablusgarp, Balkanlar ve
Çanakkale gibi savaş meydanlarında geçmiştir.
Değerli
milletvekilleri, tarihî şahsiyetleri bekleyen en önemli tehlikelerden
biri, doğru anlaşılmamak veya doğru anlaşılma
yollarının tıkanmasıdır. Tarihe nefret zemininde
bakarsanız hiçbir şey göremezsiniz. Nefret doğruları,
tabulaştırma yanlışları görmeye engel olur; oysa,
doğru da, yanlış da her tarihî şahsiyetin kaderinde
vardır. İyi işler yapmış bir insanın
hataları onun değerini düşürmeyeceği gibi, başka bir
şahsiyetin istisna iyileri de onu ibra etmeye yetmez. Onun için, Gazi
Mustafa Kemalin hayatını, yaşadıklarını,
yaptıklarını sadece 1919 sonrasıyla algılamak
kendisine yapılacak en büyük haksızlıklardan birisidir.
Atatürk, iyi
işler yapmış ama her tarihî şahsiyet gibi zaman zaman da
eleştirilmiş olan bir büyük devlet adamıdır. Cumhuriyet
döneminin en çok konuşulan, en çok anlatılan kişisi
olmasına rağmen, aynı zamanda en az anlaşılan
kişisidir; çünkü, onu anlatanlar, onu anlatmak yerine ya kendi
vehimleriyle yonttukları hayalî bir kişiyi anlatmışlar ya
da etrafında bir dokunulmaz alan oluşturarak
anlaşılmasına mâni olmuşlardır. Eleştirel bir
gözle anlatılmayan hiçbir tarihî şahsiyet gerçek manada
anlaşılmış sayılmaz; çünkü, bilinen kaidedir,
eleştirilemeyen kutsallaştırılır,
kutsallaştırılan da eleştirilemez.
Tarihî bir
şahsiyetin tek cephesini görüp öteki yönlerini ıskalamak da
doğru bir anlatım biçimi değildir. Atatürk, hem etrafında
duvarlar örülerek anlaşılması engellenen bir kişi hem de
ideolojik mücadelelerin aracı hâline getirilerek yanlış takdim
edilmiş bir şahsiyettir. Atatürk, nevi şahsına
münhasır, milletine sevdalı, yaşadığı
çağın eğilimlerini iyi okuyan, itikaden Müslüman, cesur,
kararlı bir devlet adamıdır. Üstün meziyetleri vardı, ama
zaafları da vardı; doğruları vardı, ama hataları
da vardı; cüret ve cesareti vardı, ama korkuları da vardı;
alkışlanacak, taklit edilecek yönleri vardı, ama
eleştirilecek yönleri de vardı; yumruğu vardı, ama kalbi de
vardı. Böyle bir Atatürk, tabulaştırılarak toplumdan
koparılmış bir Atatürkten bin defa daha evladır.
Unutulmamalıdır ki layüsellik sadece ve sadece Allaha aittir.
Türk
gençliğinin, tüm tarihî değerlerden olduğu gibi ondan ve
hayatından öğreneceği çok şey vardır. Bir tarihî
şahsiyetin bir millet için değer olması için illa bizim gibi
inanması, bizim gibi düşünmesi gerekmez, bu necip millete hizmet
etmesi kâfidir. İşte Atatürk Araştırma Merkezinin yapmakla
mükellef olduğu görev budur. Onu doğru anlamak, doğru anlatmak
ve onu sevmenin hiçbir ideolojik eğilime bağlı
olmadığını ortaya koymak, bir başka ifadeyle,
Atatürkü heykel bekçiliği yaparak değil, emanetlerinin
bekçiliğini yaparak takdim etmektir. Yani tabulaştırmaktan
emanet bekçiliğine evrilen bir anlatım ve takdim
mantığı.
Sayın
milletvekilleri, demokrasilerde tabular yoktur, hür ve eşit vatandaşlar
vardır. Demokrasi, herkesin düşüncelerini şiddete
bulaşmamak ve şiddeti teşvik etmemek şartıyla
rahatlıkla söyleyebileceği rejimdir. Bunun bir yönü de
eleştiridir. Demokratik toplum eleştiri toplumudur, her
düşüncenin kendine hayat sahası bulabildiği toplumdur. Böyle
toplumlarda tabulaştırılmış insanlar ve fikirler
olmaz. Bu çerçeveden bakarak Atatürk Araştırma Merkezine çok önemli
görevler düşmektedir.
Batılılar
mitolojiden gerçek çıkarırlar, doğulular gerçeği mitolojiye
dönüştürürler. Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürkü insan
yönüyle, komutan yönüyle ve siyasetçi yönüyle araştırıp ortaya
çıkaracak bir kurum olarak çalışmalıdır. Atatürk
Araştırma Merkezi 2012 yılında 31 adet ulusal, 6 adet
uluslararası bilimsel etkinlik gerçekleştirmiştir. 2013 senesindeyse
cumhuriyetimizin 90ıncı yılı çerçevesinde yoğun bir
bilimsel faaliyet programı planlamaktadır. 2012 yılında
toplam 25 adet kitap basılmış, 2013 için ise 30 kitap
basılması planlanmaktadır. 2012de 6sı yüksek lisans, 3ü
doktora olmak üzere toplam 9 öğrenciye 126 bin TL burs verilmiştir.
Atatürk
Araştırma Merkezi bütçesinin ve genel anlamda 2012 bütçesinin
hayırlara vesile olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özdağ.
Şimdi, Düzce
Milletvekili Sayın Osman Çakır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın
Çakır.
AK PARTİ
GRUBU ADINA OSMAN ÇAKIR (Düzce) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Atatürk
Kültür Merkezinin bütçesi ve faaliyetleriyle ilgili söz almış
bulunuyorum. Öncelikle değerli üyeleri saygıyla selamlıyorum.
Anayasanın
134üncü maddesi gereği 1983 yılında kurulan merkez, Türk
kültürü üzerinde araştırma, yayın, tanıtım,
teşvik, destekleme ve ödüllendirme faaliyetlerini sürdüren; görev
alanıyla ilgili farklı disiplinlere mensup yetkin bilim
insanlarını bir araya getiren bir araştırma kurumudur.
Merkez, kuruluşundan bugüne ulusal ve uluslararası düzeyde kongreler,
sempozyumlar, paneller, çalıştay ve konferanslar düzenlemiş;
süreli ve süresiz yayınlar çıkarmış, kültür
araştırmalarını teşvik amacıyla
araştırma bursları ve ödüller vermiş ve
gerçekleştirdiği projelerle kültürümüzün araştırılmasına,
tanıtılmasına ve yayılmasına hizmet etmesinin
yanında e-mağaza, yayın satış faaliyetleri, bilim ve
sanat insanlarına ait özel koleksiyonlar ve 70 binin üzerinde kitap ve
süreli yayına sahip kütüphanesiyle hizmet vermektedir. Merkez 2012de Türk
kültürünün farklı alanlarıyla ilgili 17 adet eser
yayınlamış, araştırma dergisi Erdemin 61, 62 ve
63üncü, halı dokuma ve işleme sanatları dergisi
Arışın 6ncı ve 7nci sayılarını
yayınlamıştır.
Merkezimiz 2012 yılında
yüksek lisans ve doktora öğrencilerine burs vermiştir. Bu burslarla
Türkiye'nin toplumsal yapısı, kültürel miras
araştırmaları, din ve düşünce araştırmaları,
Balkan araştırmaları, Orta Asya araştırmaları,
Orta Doğu araştırmaları, Kafkas
araştırmaları ve Van ve çevresi araştırmaları
çerçevesinde çalışmalar sürdürmektedirler.
Türk cumhuriyetlerinin
bağımsızlıklarının 20nci yılı
vesilesiyle Avrasyada Yeniden Çizilen Sınırlar ve İnşa
Edilen Kimlikler başlıklı proje
hazırlanmıştır. Proje Sovyetler Birliğinin
dağılmasının akabinde Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan,
Özbekistan, Kırgızistan başta olmak üzere Tacikistan, Gürcistan,
Ukrayna ve Rusya Federasyonunda yaşanan siyasal ve toplumsal
değişmeleri, bu ülkelerdeki devlet ve ulus inşa süreçlerini
irdelemiştir.
Merkez, kurum bünyesinde de
uluslararası nitelikte kapsamlı projeler yürütmektedir, Cumhuriyet
Dönemi Türk Kültürü Projesi, Bilimsel Kent Monografileri Projesi gibi.
Cumhuriyet Dönemi Türk Kültürü adlı projenin Atatürk dönemine ait olan
ilk çalışması 2010 yılında
tamamlanmıştır, projenin 1938-1960 ve 1960-1980 dönemleri de
2013 yılında tamamlanacaktır. Bilimsel Kent Monografileri
Projesiyle mekânın kültürle etkileşmesinin bilimsel olarak
araştırılması amaçlanmaktadır. 2009 yılında
Ispartayla başlayan proje, 2013 yılında devam edecektir.
Sayın milletvekilleri, 2012
yılında Ahi Evranın ölümünün 750nci yılı vesilesiyle
Ahiliğe Genç Bakışlar Sempozyumu düzenlenmiştir. 2012
yılında üniversiteler ile iş birliği, güncel konularla
ilgili 3ü ulusal, 9u uluslararası olmak üzere 12 bilimsel toplantı
düzenlenmiştir. Bu toplantılara örnek olarak, UNESCOnun 2012
yılını Nabi ve Itrî Yılı ilan etmesi münasebetiyle
23-24 Kasım tarihleri arasında İstanbulda Büyük Bestekâr Itrî
Uluslararası Sempozyumu 7-8 Aralık 2012 tarihleri arasında
Şanlıurfada Vefatının 300üncü Yılında
Şair Nabi Sempozyumu düzenlenmiştir. Atatürk Kültür Merkezi ve Hoca
Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi iş birliği ile
Türk Kültürünün Gelişmesi Çağları-2, Yeni Açılımlar
konulu uluslararası sempozyum düzenlenmiştir.
Değerli
milletvekilleri, yapılan çalışmalardan biri de, Atatürk Kültür
Merkezince dört yılda bir düzenlenen uluslararası Türk kültür
kongrelerinden 8incisi olacaktır. Kültürel miras konusuna
ayrılmış kongrenin amacı, ülkeler arasındaki büyük
rekabette kültürün siyasi ve ekonomik güç olarak önem kazanmaya
başladığı bu süreçte, batıdan doğuya geniş
bir alana yayılan Türk kültür coğrafyasında disiplinler
arası bir yaklaşımla, kültürel ve doğal mirası
bekleyen tehdit ve fırsatları ortaya koymak, kültürün ekonomik ve
endüstriyel boyutunu ele almak, kültürel ve doğal mirasın
korunması, yaşatılması, tanıtılması,
araştırılması konusundaki tarihî ve güncel tecrübeyi
tartışarak günümüze ve geleceğe ışık
tutmaktır. İnşallah önümüzdeki yıl içerisinde Eskişehirde
düzenlenecek olan 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti sempozyumuyla,
somut olmayan kültürel miras başkenti ilan edilmiş olan
Eskişehirde bu çalışmalar devam edecektir.
2013
yılı mali bütçesinin, bu önümüzdeki süreç içerisinde inşallah
hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çakır.
AK PARTİ
Grubu adına bir sonraki konuşmacı Sayın Mehmet Naci
Bostancı, Amasya Milletvekili.
Sayın
Bostancı, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkan,
değerli vekil arkadaşlar; adına konuşacağım Türk
Dil Kurumu seksen yaşında. Bu seksen yıllık süre içerisinde
çok önemli işler yaptı. Bundan sonra da kendi alanıyla ilgili
faaliyetlerini sürdürecek. Mesela, geçen yıl 18 ulusal, uluslararası
toplantı düzenlemiş, bu yıl, önümüzdeki yıl için 33 tane
planlıyor. Çok çeşitli kitapları destekliyorlar,
araştırmacıları destekliyorlar. Bütün bu işleri de
12,8 milyon parayla yapacaklar; 56 da kadroları var, bunlar
çalışarak yapacaklar.
Elbette, bir
ülkenin dili sadece bir kurumu marifetiyle zenginleşmez, gelişmez.
Ülkelerin dilleri ülkelerin zenginlikleriyle ve gelişmişlikleriyle
ilgilidir. Mesela, Alman felsefesinden bahsediyoruz, Marx Almanca
yazmıştı. Alman felsefesinin arkasında 19uncu
yüzyılda Almanyanın büyük gelişmesi, tiyatrosunun
canlılığı vardır. İngiliz ekonomi
politiğinden bahsederiz. Orada da yine, 15-16ncı yüzyıldan bu
yana İngilterenin canlı, siyasi, ticari, iktisadi hayatı vardır.
Fransa edebiyatı için de öyledir. Aklımıza hangi isim gelse,
Lawrence Durrellden, İngiliz Robert Musile yahut da Albert Camusa
kadar, bunların hepsinin arkasında zengin, güçlü ülkeler vardır.
Batı medeniyeti dediğimiz, esasen o dilsel anlatım
repertuarı önemli ölçüde salonların ürünüdür, salonlar, kültür
salonları...
Demek ki dil
meselesi de aslında ülkelerin gelişmişlikleriyle çok
yakından alakalı ve Türkiye'nin özellikle son on yılda
yaşadığı gelişmeyi sadece iktisadi, istatistiğe
dayalı bilgiler olarak değil, aynı zamanda Türk diline
yapılmış olan yatırım olarak görmek gerekir. Mademki
dile ilişkin iddiamız var, bunu sanat, edebiyat ürünleriyle ortaya
koymamız gerekiyorsa bunun arkasında zengin bir toplumun olması
gerekir. Eğer zengin değilseniz, dil konusunda da bir iddianız
olmaz. Türkiyede de Allaha şükür yazarlar çizerler yetişiyor.
Herkesin görevidir. Her alanda, mutlak surette, o dile katkı
sağlayacak tarzda, rafine, estetik bir dil oluşturmak lazım.
Dil meselesi
önemli. Dilin uzun bir tarihi var, yeryüzündeki maceramıza eşlik eden
bir tarih. Dil aslında bu dünyanın avatarıdır ve
insanın en müthiş icadıdır. Dil marifetiyle dünyanın
duplikasyonunu yapıyorsunuz, bir benzerini kuruyorsunuz. O yüzden,
Wittgenstein o meşhur Tractatus kitabını bitirdiğinde son
cümle olarak Konuşulmayanın hakkında susulmalı. diye dile
ilişkin ilginç bir laf eder. Bir başka sözü de Dil üzerine
konuşmak maşayı maşayla tutmaya benzer. der. Alman
felsefeci Heideggerin Dil varlığın evidir. lafını
herkes bilir veyahut da Frankfurt Okulundan Benjaminin Dil iletişim
aracı değil bir varlığın kendisidir. Dil üzerinde
düşünürsek aslında dil insana kafayı da yedirebilir çünkü dil
marifetiyle her şeyi anlatabiliriz, her şey üzerine
konuşabiliriz. Shakespeare o yüzden kelimeler, kelimeler, kelimeler
diyor.
Değerli
arkadaşlar, bir örnek vermek istiyorum: İngilizce person kelimesi,
Latince personareden gelir. Dilin de bir tarihi var, kelimelerin de bir
tarihi var. Personare, per sonare, adam başına derinlik demektir.
Kişilik iç derinlikle alakalıdır. İçinizin derinliğini
davulun boşluğu gibi yapmayacaksınız, içinizin
derinliğini dünyanın avatarı olan kelimelerle
dolduracaksınız. Eğer davulun boşluğu gibi bir iç
derinliğiniz varsa o derinlik ölçüsünde güçlü bir davul sesi, kös davulu
gibi bir ses çıkar. O yüzden, iç derinliği olanlar
meramlarını çok böyle bağırarak anlatırlar. Türkçede
biliyorsunuz, bağırmakla böğürmek aynı kökten gelir.
Burada bağıranların muhakkak dikkat etmesinde fayda var.
Bağırarak medeniyetler kurulmaz ama savaşlar yapılır.
Büyük medeniyetler ise zarafetle, kelimelerle kurulur. Büyük medeniyetler
kurmak için birbirimizi anlayacağımız, üretim
yapacağımız zengin, güçlü bir Türkiyeye ihtiyacımız
var.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Başbakan da çok bağırıyor ama. Nasıl
yapacağız?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Grup konuşmalarınızda
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) İnşallah, bu Türkiyeyi hep birlikte
kuracağız.
Çok teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bostancı.
AK PARTİ
Grubu adına son konuşmacı Siirt Milletvekili Osman Ören.
Buyurun Sayın
Ören. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA OSMAN ÖREN (Siirt) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Tarih Kurumu bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle grubum ve
şahsım adına hepinize saygılar sunuyorum.
Sayın
milletvekilleri, 28 Nisan 1930 tarihinde Atatürkün direktifleriyle kurulan
Türk Tarih Kurumunun amacı, Türk tarih ve medeniyetini bilimsel yollardan
incelemek, faaliyetlerini bu doğrultuda ulusal ve uluslararası
düzeyde gerçekleştirmeye çalışmaktır. Türkiye tarihi
üzerinde özgün ve evrensel yetkinlikte bilimsel araştırmalar
yapılmasını sağlamak, bilimsel tarih
araştırmaları temelinde bilimde ve eğitimde
mükemmelliği özendirmek, toplumda tarih şuurunu ve kültürünü
geliştirmek, uluslararası platformlarda etkin bir konuma getirmek bu
kurumun asli görevleri arasındadır.
Kurum, 2012
yılında 5i ulusal, 4ü uluslararası olmak üzere toplam 9 adet
bilimsel toplantı düzenlemiştir. Ayrıca yerli ve yabancı
diğer kurumlar tarafından düzenlenen 7 toplantıya da
bildirilerle katılmak suretiyle katkı
sağlamıştır. Kurumun çalışma alanlarıyla
ilgili olarak da 2012 yılından bugüne kadar 15 araştırma
eseri yayınlanmıştır. Yıl sonuna kadar 10 adet
araştırma eseri daha basılacaktır. Ayrıca daha önce
basılmış olup, mevcudu biten 7 araştırma eserinin
tıpkıbasımları yayınlanmış, yıl sonuna
kadar 2 adet tıpkıbasım eser daha basılacaktır.
Kıymetli
arkadaşlar, Türk Tarih Kurumunun görev alanına giren konularda 2012
yılında 29 yüksek lisans, 18 doktora ve 3 doktora sonrası olmak
üzere toplam 50 öğrenciye burs sağlanmıştır. 2012
yılı içinde Türk Tarih Kurumu kütüphanesinden 4.260
araştırmacı yararlanmış, 22.569 adet materyal
kullanılmıştır. Belge arşivinden 39
araştırmacı, 15 bin adet belgeden, 550 adet fotoğraftan
yararlanmıştır. Kurul tarafından daha önceki yıllarda
başlanılan fakat sonuçlandırılamayan yurt
dışındaki tarihî Türk eserlerinin tespitiyle Türkiyenin sosyal,
kültürel ve ekonomik tarihi projeleri için 2013 yılında yeniden
harekete geçirilecektir. Ayrıca sosyal bilimler bilgi bankası projesi
çalışmaları kapsamında internet üzerinden iletişimi
sağlayacak bir portal da oluşturulacaktır. Ortaokul, lise,
üniversite ve yüksek lisans öğrencilerine tarih şuuru
oluşturması amacıyla yurt içinde ve yurt dışında
tarihî yerlerin tanıtımı amacıyla organizasyonlar
düzenlenecektir. Türk Tarih Kurumu kütüphanesinde bulunan materyallerin
yönetimini yeni teknolojiler yardımıyla daha hızlı ve daha
etkin gerçekleştirmek üzere koleksiyon ve renovasyon projesine devam
edilecektir.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Türk Tarih Kurumumuzun 2013
yılı faaliyetleri arasında Osmanlı Devletinin tasfiyesi ve
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu sürecinde yaşanan dramları
ortaya koyacak çalışmalar yapılması, uluslararası
kamuoyunda Türkiye aleyhine gündeme getirilen Ermeni meselesini tarihî
gerçeklere uygun bir şekilde anlatacak ve dünya kamuoyunda ses getirecek
sinema filmi ve belgeseli hazırlatılması, Çanakkale Zaferi ve
Millî Mücadele gibi tarihimizin dönüm noktalarını simgeleyen
panoramik ve tematik müzeler kurulması, valilik-belediye iş
birliğiyle yerleşim merkezlerinde tarihî parkların düzenlenmesi
için çalışmalar başlatılması, önemli günler ve
şahsiyetler esas alınarak ülke barışına yönelik anma
etkinlikleri için program yapılması konuları yer
almaktadır.
Yine, 2013
yılında 10 lisans, 20 yüksek lisans, 30 doktora ve 5 doktora
sonrası olmak üzere 65 öğrenciye burs sağlanması;
ayrıca, yurt dışında 5 araştırmacıya da
doktora sonrası araştırma bursu verilmesi hedeflenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Türk Tarih Kurumunun bu manada, daha geniş bir
açıyla, ülkemizin yakın dönemine ilişkin sosyal, politik
çalışmalar yapmasını temenni ediyorum. Bu
çalışmaları yaparken şu ilkenin de önemli olduğunu
düşünüyorum: Partimiz, kimsesizlerin kimsesi olmak meselesinin
altını hassasiyetle çizen bir parti. Ünlü bir düşünür Tarih,
galiplerin tarihidir; mağlup olanların tarihte çok fazla yeri olmaz.
demektedir. Ancak, AK PARTİ tarihçiliğe yeni bir soluk getirip,
bugün, kimsesizlerin kimsesi olmak için çalışıyorsa, tarihte de
hem galip gelenlerin hem de mağlup olanların sesi olacak ve
toplumumuzun gerçek toplumsal ve siyasi tarihini ortaya koyma yolunda güçlü bir
irade gösterecektir. Ayrıca, toplumumuzun sahip olduğu tarihsel ve
kültürel farklılıkları zenginlik olarak görüp, tarihte
olduğu gibi geleceğe de birlikte yürüyerek derin
bağlarımızı ortaya koyacaktır.
Yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ören.
Sayın
milletvekilleri, oturuma 45 dakika ara veriyorum.
Kapanma
saati: 19.37
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT
(Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37nci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2013
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
ikinci tur görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Vekiller yok Sayın Başkan.
ADİL KURT
(Hakkâri) AKP yok Sayın Başkan.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Vekiller yok, kimse yok.
BAŞKAN
Gelirler, gelirler efendim.
ADİL KURT
(Hakkâri) Gelsinler, sonra
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Gelsinler, sonra
Kime konuşacağız?
BAŞKAN
Hayır, Sonra diye bir şey yok, kusura bakmayın.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Boş salona konuşmayalım Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Adil Kurt, Hakkâri
Milletvekili.
Buyurun efendim.
(BDP sıralarından alkışlar)
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Neyse, Sayın
Bakan var, yeter.
BAŞKAN Sayın Kurt, süreniz on beş dakika.
MÜLKİYE
BİRTANE (Kars) Karşıya bari 3-5 kişi otursun da
Sayın Başkan, konuşanlar, yazık, boş koltuğa
BAŞKAN Şimdi çağırtırız.
BDP GRUBU ADINA
ADİL KURT (Hakkâri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Grupta kimse
olmayınca Sayın Bakana konuşacağız.
Dolayısıyla çoğunlukla bu tarafa bakacağız, kusura
bakmayın.
MUSA ÇAM
(İzmir) İktidar partisi bütçeye bu kadar önem veriyor, bu kadar
önem veriyor Sayın Başkan!
ADİL KURT
(Devamla) Evet.
Anlaşılan
AKP Grubu daha erken saatlerde, bütçenin ilk gününde çok yoruldu, bu işi
sonuna götüremeyecekler, anlaşıldı, onu burada net anladık.
NAZMİ GÜR
(Van) Başbakan yurt dışına gitti
ADİL KURT
(Devamla) Bugün aslında Meclis TVnin kuruluş yıl dönümünü
müteakip günde böyle bir konuşma
nasip oldu, bu vesileyle Meclis TVnin kuruluşunu kutluyor,
çalışanlarına hem emeklerinden dolayı teşekkür
ediyoruz, bundan sonraki çalışmalarında da başarılar
diliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, esasında burada daha önce çözülmesi gereken bir sorunu da
daha konuşmamın ilk cümlelerinde dile getirmek istiyorum, o da
gazetecilerin özlük haklarıyla ilgili olarak, meslek yıpranması
durumuyla ilgili olarak bir düzenlemenin bu Meclisten daha önce geçmiş
olması gerekiyor; bu vesileyle daha konuşmamın başında
Sayın Bakanın dikkatini çekmek istiyorum, mutlaka bu konuyla
ilgileneceklerini ümit ediyorum çünkü her defasında
meslektaşlarımız, gazeteci arkadaşlarımız bu
konuda isteklerini, taleplerini dile getiriyorlar ama maalesef bugüne kadar pek
ilgilenen olmadı.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; esasında böyle bütçe üzerine
ayrıntılı bir konuşma, ayrıntılı bir rapor
hazırlamayı arzu ederdim ama içinde bulunduğumuz koşullar
basın camiasının getirildiği durum itibarıyla maalesef
bütçeyi konuşmak yerine, rakamları konuşmak yerine tablo
üzerinde bir resmi paylaşmakta fayda görüyorum.
Yeni dönem
gazetecilik kaideleri adı altında ya da başlıkları
altında topladığım bu görüşlerimi sizlerle
paylaşacağım.
Bu kaidelerden
ilki bence şu: 1incisi: Türkiyede doğruları söylersen dokuz
köyden kovulursun, asla onuncu köyün olduğuna inanmayacaksın.
Türkiyede yasalar, düşünce ve fikir özgürlüğünden bahseder.
Düşünce ve fikir özgürlüğü vardır. cümlesinden sonra ama
diye bir bağlaç vardır. Gazetecileri esas ilgilendiren bu
bağlaçtır yani bu bağlaçtan sonra dile getirilenler esas önemli
olanıdır.
2ncisi:
Türkiyede Roboskiyle uğraşacağına Dobrovskiyle
uğraşacaksınız çünkü devletin bekasını ancak
ülkeyi yönetenler düşünür. Roboskide 34 yoksul Kürt vatandaşın
katledilmesinde Elbette ki devletimizin bir bildiği vardır.
diyeceksiniz ve bu olayın üzerine gitmeyeceksiniz. Kim, nerede, kiminle
buluştu, kiminle pişti oldu; bu haberlerle ilgilenirseniz bence makul
gazetecilik yapmış olursunuz.
3üncü kriter
olarak şunu ifade edebilirim: İktidarla barışık
olmanın yolu lay lum loy gazetecilik yapmaktan geçer. Sayın Bülent
Arınç ve beraberindekiler Yemen türküsünü söylerken asla, detone oldular
diyemeyeceksiniz, dememeniz gerekir. Tersine, Yemen türküsünü Sayın
Arınçtan dinlerken Zeki Müreni, Bülent Ersoyu, Sezen Aksuyu, Ahmet
Kayayı, Kavis Ağayı, Mıhemet Arif Cizraviyi dinler gibi
yapacaksınız.
4üncüsü: Zaman
zaman muhalefete çamur atmaktan, muhalefete iftira atmaktan
kaçınmayacaksınız çünkü bilmelisiniz ki eğer bugünkü
iktidar devrilirse bu, sizin de sonunuz olur. Dolayısıyla,
iktidarlara yakın görünmenin, iktidarlara yağ çekmenin geçer akçe
olduğunu bileceksiniz. Zaman zaman, bulunduğunuz yerlerde herhangi
bir grup genci bir arada görürseniz, kızlı-erkekli genç bir grup
görürseniz hemen BDPlileri rahatlıkla suçlayabilirsiniz, manşet
atabilirsiniz, diyebilirsiniz ki: BDP milletvekillerinin çocukları gününü
gün ediyor. Şöyle de başlık atabilirsiniz
Ama bu resimlerdekilerin
BDPlilerin çocukları olup olmadığı nasılsa
anlaşılmaz, onlar mahkemeye başvursalar dahi hiçbir zaman
haklılıkları kanıtlanmaz. Bu ülkede mahkemelerin yalan,
iftira haberlerle uğraşacak kadar zamanları yoktur. Onlar,
gerçekleri yazanlarla yeterince meşgullerdir. Bu konu güme gider, sizin de
attığınız çamur yanınıza kâr kalır. Bunu
yaparken de kendinize Müslümanım. diyeceksiniz.
Bakın, daha
dünkü bir gazete haberinden söz ediyorum: Buradaki gençler kimdir bilmiyoruz
ama Sayın Murat Bozlakın oğlu, kızlarla keyif yaparken
diye başlık atmış Müslüman bir gazete! Müslümanlık
buysa ne demek gerekir bilmiyorum ama bunun Müslümanlık
olmadığını çok iyi biliyoruz.
5inci kriteri
ifade edeyim: Söylediğin başını yakabilir. Bin düşün,
bir yazma, hatta mümkünse hiç yazma. Yeni dönemin temel kriterlerinden bir
tanesi de bu, çünkü iktidarların yolsuzluklarını, polisin
şiddetini, sınırda katledilen köylüleri yazarsan kendini kodeste
bulursun. Bu nedenlerle, her gördüğün, duyduğun, haber değildir.
Bunu kafandan çıkarma, yeni dönem gazetecilik bu, her gördüğün
şey, haber değildir. Bunun yerine, meşhur halk deyimiyle ifade
edeyim: Bin düşün, bir söyle. derler ya, şimdi burada kriter
değişiyor, bin düşün ama hiç söyleme, hiç söylemezsen senin için
iyi olur, akıbetin için iyi olur kaidesidir.
6ncı
kaideden söz ediyorum: Başbakana ve iktidar mensuplarına biat et,
sonra soru sor. Bakınız, hiç iftira atmıyorum. Sayın
Başbakana birçok gazeteci soru sorarken şunu söylemiştir: Siz
bu kadar iyi şeyler yapıyorsunuz, buna rağmen muhalefet sizi
niye eleştiriyor? Bakın, bunlar gazetecilik soruları!
Açın, bu özellikle uçaklarda Başbakanla seyahat eden gazetecilerin
sorduğu sorular arasında böyle sorular vardır, şablon
sorusu vardır. Yeni dönem gazetecilik soru formatından bir örnekti
sizinle paylaştığım.
7nci örnek:
Yasaların, öncelikle yönetenleri koruduğunu asla aklından
çıkarma. Unutma, mahkemeye düşersen hâkim ve savcılar kanaatini
senden yana asla kullanmazlar çünkü onları terfi ettiren siz
değilsiniz, iyi hâl ve kanaati, ancak iktidar mensupları için
kullanırlar.
8inci kriteri
sizinle paylaşıyorum: Bugünün mağdurları yarın iktidar
olduklarında aynı yasalara sığınırlar.
İşin kötü tarafı bu.
Şimdi,
sizinle birkaç tane gazete başlığı
paylaşacağım, sonra esas söylemek istediğim noktaya
geleceğim. Değerli arkadaşlar, şimdi, bu 28 Şubat 1997
darbesinden sonraki iki ayrı gazete manşetini sizinle
paylaşacağım. Biri Zaman gazetesi, biri o dönem yayın yapan
Demokrasi gazetesi. Zaman gazetesinin manşetini sizinle
paylaşıyorum. Ne diyordu? Bu, 1 Mart 1997 tarihli gazete
manşetidir: Bir Kere Daha Demokrasi Yapılan açıklamayı
farklı
Bu, o dönem Millî Güvenlik Kurulu kararlarına ilişkin
haberdi. Düzeltiyorum, 1 Mart dedim, 2 Mart Pazar günkü gazetenin manşeti.
Yapılan açıklamayı farklı yorumlasa da bütün kesimler,
demokrasinin korunması ve tansiyonun düşürülmesi konusunda birbirine
yakın görüşler açıkladılar. Beklenenin aksine kuruldan kaos
değil, iş birliği ve yakınlaşma ile neticelenen
mesajlar çıktı. diyor. Bu, o dönemin Zaman gazetesi. Niye
söylüyorum, yani niye altını çiziyorum onu da birazdan sizinle
paylaşacağım, o dönemin
Yani Millî gazeteyi de sizinle
paylaşabilirim, başlığını da okurum: Artık Geveze
Türkiye Yok, Millî gazetenin başlığıydı. O dönemin
Demokrasi gazetesinin başlığı da şuydu: MGK
Kararları Muhtıra ve o dönemin HADEP yetkilileri de MGK
kararlarını yorumlamışlar ve şu tespit, haberde
spottur: Seçimle gelmiş, seçimle gideceği belli bir hükûmete
muhtıra veren MGK, Susurluk kazasıyla ortaya çıkan kontrgerilla
ve devlet içindeki gizli örgütlenmelere sessiz kalmaktadır. Şunun
için ifade ettim yani bir sonraki kriteri paylaşayım, niye bu iki
başlığa bugün atıfta bulunmak ihtiyacı duyduğumu
sizinle paylaşacağım.
Bakınız
9uncu madde olarak benim sıraladığım şu, naçizane: Bu
memleketi sen kurtaramazsın. Dünyada ebediyete intikal etmemiş hiçbir
Donkişot yoktur. Musa Anterden ders almadıysan Metin Göktepeye bak.
O da olmadı, bugün cezaevinde olan 76 gazetecinin iddianamesini oku.
İddianameden
bir örnek getirdim. Çağdaş Kaplanın iddianamesi: Bakın
değerli arkadaşlar, bir gazeteci arkadaşımız,
Çağdaş Kaplan, son operasyonlarda tutuklanmış. Şimdi,
gazeteci örgütleri, Hükûmeti, Hükûmet mensuplarını her defasında
sıkıştırdıkları için hem Sayın Adalet
Bakanı hem Sayın Bülent Arınç, bu şahısla, bu
arkadaşımızla ilgili olarak şunu ifade etmişlerdir:
Bu, gazetecilik faaliyetinden dolayı tutuklanan bir gazeteci
değildir. demiştir. Niçin tutuklanmıştır? Bir
müteahhidi kaçırma fiilinden dolayı
İftira atmıyorum,.
Sayın Arınçın komisyon toplantısındaki ifadesinden
söz ediyorum. İddianame burada.
Sayın
Arınç, böyle bir suçlama yok. İddianamede öyle bir suçlama yok. Kim size
o bilgiyi vermişse, kim Sayın Adalet Bakanına o bilgiyi
vermişse, kusura bakmayın, yanlış bilgi vermiştir.
Tamamında gazetecilik faaliyetleri vardır. Bu genç kardeşimize
yazık etmişsiniz. Savcının, hâkimin söylemediği
şeyi siz söylemişsiniz. Bakın Sayın Bakanım, emin
olun, maazallah, bugün de bir 28 Şubat vakası yaşanırsa
Çağdaş Kaplan ve arkadaşları çıkar, bugün burada
başlığını size gösterdiğim Demokrasi gazetesinin
onurlu duruşunu tekrar sergilerler, o darbe girişiminin
karşısında dururlar ve emin olun, bugün her defasında, her
fırsatta takla atma gayreti içerisinde olan gazeteler de, böyle
manşet atarlar. O nedenle, gerçekleri söyleyen, gerçekleri konuşan,
gerçekleri yazan gazetecileri bu şekilde heba etmeyin, yazıktır.
Devam
edeceğim Sayın Bakan, tabii, zamanım elverirse daha söyleyecek
çok şey var bu konuda. Bakın, bir önemli kriter daha, 10uncu kriter
olarak koyduğum kriter: Bu kurallara uymazsan sen bilirsin. Çokça bu
tehdidi duyduk. Gazetecilerin, köşe yazarlarının tehdit
edildiğini ve işlerinden edildiğini biliyoruz. Bunu artık
ne Hükûmet üyeleri, ne iktidar mensupları, ne de muhalefet
Kimse
artık bunu ne reddediyor, ne inkâr ediyor ve işin kötü tarafı
kanıksanan bir durumdur. Gazetecinin, yazarın tehdit edilmesi
kanıksandı Türkiye'de. Uyarsan yani bu kriterle ve geride
saydığım 9 kritere uyarsan gününü gün edersin denir,
Başbakanın uçağında bakanların önünde oturursun. Siz
bugüne kadar Başbakanın uçağında yolculuk eden bir muhalif
gazeteci yazara tanık oldunuz mu hiç? Var mı böyle bir örnek? Sizin
Hükûmetinizi eleştirip de, uygulamalarınızı eleştirip
de Sayın Başbakanla birlikte uçak seyahati yapan bir gazeteciyi hiç
gördünüz mü?
Ve 11inci kriter
de şu: Ya bunlara uyarsın ya da -tırnak içinde ifade ediyorum
belki Meclis adabına aykırı bir sözdür, hepinizden özür
diliyorum- aptallık edersin. Bir kriter de bu. Yazılmadı,
yazılmayan bir kriterden de size söz edeyim.
Geçen seneki bütçe
konuşmaları esnasında da dile getirdim, Sayın Bakan, ben
hâlâ geçen sene söylediğim noktada duruyorum. TRTnin Kürtçe korsan
yayın yapmasına gönlüm elvermiyor. Bu ayıbı düzeltelim.
Bakın, demin AKPli bir sayın hatip burada TRTnin yayın
yaptığı dilleri tek tek saydı, dili varmadı, -onu
saymayı unutmadı, dili varmadı- söylemedi. TRT, niye Kürtçe
korsan yayıncılık yapsın? Bunu düzeltin. Getirin
yasasını biz düzeltelim, destek veririz size. Yani Kürtçenin, Kürt
kavramının yasalara geçmesinden neden bu kadar imtina ediyorsunuz?
Bunları düzeltmemiz gerekiyor. Bunda hiç kimse kaybetmez bu düzenlemeleri
yaptığınızda, tersine bir sıkıntıyı
ortadan kaldırmış oluruz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ADİL KURT
(Devamla) - Değerli Başkan, süremin -herhâlde- siz uyarmadan, son
bulduğunun farkındayım. Söylenecek daha başka şeyler
de var ama en azından, sıraladığım 11 kriteri bitirme
fırsatını buldum.
Hepinize
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kurt.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Mardin
Milletvekili Sayın Erol Dora. (BDP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın
Dora.
Süreniz on dakika.
BDP GRUBU ADINA
EROL DORA (Mardin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012
yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında
Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerinde Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Vakıfların,
zengin ve fakir arasındaki gelir farkını azaltmanın bir
biçimi olarak toplumun gelişmesinde önemli bir rol oynadığı
söylenebilir. Bu anlamda, vakıflar -genel anlamda- yoksulluğu ortadan
kaldırmayı, zenginden fakire gönüllü servet transferini ve dikey,
sosyal, ekonomik hareketliliği artırmayı hedefleyen politikalarla,
kâr etmeyen kurumlar olarak değerlendirilebilinir.
Türkiyede
yaşayan gayrimüslim vatandaşlar, ulusal hukukta azınlık
statüsünü Lozan Barış Antlaşmasında
kazanmışlardır. Lozan Antlaşmasının 42nci
maddesinin üçüncü fıkrasında Türk Hükûmeti, söz konusu
azınlıklara ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve
diğer dinsel kurumlara her türlü korumayı sağlamayı
yükümlenir. Aynı azınlıkların, bugünkü durumda, Türkiyede
mevcut olan vakıflarına ve dinî ve hayri kurumlarına her türlü
kolaylık ve müsaade gösterilecek ve Türk Hükûmeti, yeni din ve hayır
kurumlarının kurulması için bu gibi özel kurumlara sağlanmış
olan gerekli kolaylıklardan hiçbirini esirgemeyecektir. ifadesi
geçmektedir. Lozanda azınlıklara tanınan bu haklar, bir dizi
yasa ve uygulamayla sınırlandırılmış,
birtakım kısıtlamalarla budanmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gerek bir önceki koalisyon
Hükûmetince gerekse Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti döneminde 2003,
2008 ve 2011 yılında azınlık vakıflarıyla ilgili
olarak olumlu gelişmelerin yaşandığını söylemek
gerekiyor. Bu düzenlemeler, azınlıkların ve sahip oldukları
vakıfların sorunlarını çözmede ileri adımlar olarak
görülüp, azınlık ve inanç grupları arasında takdirle
karşılanmıştır. Ancak, hemen ifade etmek gerekir ki
atılan bu olumlu adımlar azınlık vakıflarının
sorunlarını çözmede yetersizdir.
Azınlık
vakıflarıyla ilgili önemli düzenlemelerden biri 2008
yılında çıkarılan Vakıflar Yasasıdır. Bu
yasanın 7nci maddesinin ikinci fıkrasında Bu kanunun
yürürlüğe girmesinden önce mazbut vakıflar arasına alınan
vakıflarla, bu kanuna göre, mazbut vakıflar arasına alınan
vakıflara bir daha yönetici seçimi ve ataması yapılamaz.
şeklinde düzenleme vardır. Yeni kanunda getirilen bu düzenlemeyle,
bırakın mazbutaya alınan vakıfların iade edilmesini,
aksine bu kanunun yürürlüğünden önce mazbut vakıf statüsüne
alınmış olan vakıflara yasal meşruluk
kazandırılmaktır.
Mazbut vakıf
statüsüne alınan cemaat vakıflarına ait
taşınmazların cemaat vakıflarına iadesi konusunda
herhangi bir düzenleme getirilmemiştir. Ayrıca, 2011
yılında çıkarılan kanun hükmünde kararnamede de bu durumla
ilgili herhangi bir gelişme mevcut değildir.
2008
yılında çıkarılan yasanın 5inci maddesinde
Yabancılar, Türkiye'de hukukî ve fiilî mütekabiliyet esasına göre
yeni vakıf kurabilirler. denmiş, ancak aynı maddenin birinci
fıkrasında Yeni vakıflar; Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre
kurulur ve faaliyet gösterir. şeklinde bir hüküm getirmiştir. Medenî
Kanunun 101inci maddesinin son fıkrasındaysa Belli ırk ya da
cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz.
hükmü vardır.
Medeni Kanunun 101/4
maddesinde Cumhuriyetin Anayasa ile belirlenen niteliklerine ve
Anayasanın temel ilkelerine, hukuka, ahlaka, millî birliğe ve millî
menfaatlere aykırı veya belli bir ırk ya da cemaat
mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz. hükmü
mevcuttur.
Aynı maddenin
dördüncü fıkrasında Yabancılar, Türkiyede hukuki ve fiili
mütekabiliyet esasına göre yeni vakıf kurabilirler. hükmü
getirilmiş olmasına karşın hem yabancı şahıs
ve cemaatler hem de Türk vatandaşı olan şahıs ve cemaatler
yeni vakıf kurmaya çalıştıklarında Medeni Kanunun
101/4üncü maddesi gerekçe gösterilerek, yeni vakıf kurmaları
engellenecektir. Şu durumda aynı madde içinde temel çelişkiler
mevcuttur.
27 Ağustos
2011 günü Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ve 2008
yılı 5737 sayılı Vakıflar Kanununa kanun hükmünde
kararnameyle eklenen 11inci maddenin de el konulan pek çok mülkün iadesini
kapsamadığı ortaya çıkmıştır. Yapılan
bu değişiklikle, değişiklikten önceki, öncelikle mülk
iadesini 1936 Beyannamesine kayıtlı taşınmazlar ile
sınırlı tutması, bir mal beyannamesi olarak hazırlanan
ve akabinde cemaat vakıflarının mal
varlığını sınırlayan hukuk
dışılığı devam ettirmektedir.
Ayrıca,
Türkiyede kamulaştırmalar hakkaniyetli bir zemine
oturmamaktadır. Kanun hükmündeki diğer bir önemli eksiklik de
bazı vakıflarca mal kategorisinde değerlendirilmeyen ve 1936
Beyannamesine eklenmeyen mezarlıklar sorunudur.
Ayrıca,
Türkiyede azınlık ve inanç gruplarının çok sayıda
sorunu vardır ve devletin bu sorunlara acil olarak çözüm bulması
gerekmektedir. Örneğin, Alevilere ait vakıf mülklerine,
mallarına el konulmuştur. Alevilerin birçok ibadethanesi,
Vakıflar Genel Müdürlüğünün mülkiyetindedir. Alevi
vatandaşlarımız, ibadethaneleri fahiş fiyatlarla kiralamak
zorunda kalmaktadırlar. Cemevlerinin yasal bir statüye
kavuşturulmamış olması da ayrıca bir eksikliktir.
Zaman
olmadığı için çabuk geçmek zorundayım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; altı bin beş yüz
yıldır Mezopotamya topraklarında yaşayan Süryanilerin,
milattan sonra 397 yılında kurulmuş olan Mor Gabriel
Manastırı, şu günlerde sancılı zamanlardan
geçmektedir. Mor Gabriel Vakfı, şu anda dava konusu olan
gayrimenkulleri 1936 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğüne
bildirdiği, 1937 yılından günümüze kadar kesintisiz olarak Arazi
Tahrir Kanunu gereğince vergilerini ödediği ve ayrıca
vakfın taşınmazları Kadastro Yasasının 14üncü
maddesindeki sınırlamaların dışında
kaldığı hâlde manastırın topraklarına el
konulması, hukuk devleti olma ilkesiyle çelişmektedir. Ayrıca,
Lozan Antlaşmasının 40ıncı maddesi gereğince de
bu gibi müktesep hakların tam bir koruma altında olduğu
belirtilmiştir. Bugün de Anayasanın 90ıncı maddesi
gereğince ve özellikle son fıkrası uyarınca Kanunlarda bir
çatışma olduğunda milletlerarası antlaşma hükümlerine
öncelik tanınacaktır. 1858, Arazi Kanunnamesi de manastırlara
kadimden beri veya beraat ve fermanlarla tanınmış olan
gayrimenkul tasarruf haklarına dokunulamayacağını
belirlemiştir.
Avrupa
Birliği 2012 İlerleme Raporunda da Mor
Gabriel Süryani Vakfına ait davaya vurgu yapılmış,
manastır aleyhinde süren davaların endişe kaynağı
olduğu belirtilmiştir. Son yıllarda Süryanilerin binlerce
yıldır yaşadıkları topraklara geri dönmeleri yönünde
kısmi adımlar atılmışken, Mor Gabriel Vakfının
taşınmazlarına yönelik böylesi bir kararın
çıkması, gerek Türkiyede gerek diasporada yaşayan Süryani
halkını büyük hayal kırıklığına
uğratmıştır.
Geçenlerde de Süryaniler, İstanbul Süryani
Ortodoks Vakfı, Süryaniceyi de öğretebilecek bir anaokulu talebinde
bulunmuştur. İlgili makamlarla, Süryanilerin Lozan
Antlaşması kapsamında olmadığı, asli unsur
oldukları gerekçeleriyle bu talepleri reddedilmiştir. Bu, tamamen Lozan
Antlaşmasının ruhuna ve sözüne aykırıdır.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan ve gayrimüslim olan bütün
vatandaşlar, Lozan Antlaşmasının kapsamı
dâhilindedirler ve ayrıca da bugün Türkiyede Süryanilere ait 15e
yakın varlığını
sürdüren vakıf vardır.
Ayrıca, bildiğiniz gibi, 1844 yılında din adamı
yetiştirmek üzere kurulmuş olan Heybeliada Ruhban Okulu, hâlâ
kapalı bulunmaktadır. Heybeliada Ruhban Okulu üzerinden
tartışılmakla birlikte, aslında Türkiyenin bütün
gayrimüslimlerinin de genel anlamda bu tür sorunları vardır. Okulun
kapalı tutulmasının hukuki gerekçeleri mesnetsizdir, ülkemizin kendine hedef koyduğu
çağdaş uygarlık seviyesi, demokrasinin evrensel ilkeleri ve
ABye tam üyelik amacıyla da çelişmektedir. O açıdan bir an önce
ruhban okulunun da biz açılması gerektiğine inanıyoruz.
Dün, gazetelerde
de vardı. İstanbul Süryani Ortodoks Vakfının
yıllardır İstanbulda bir ibadet yeri bir kilise
inşası için belediyeden arazi tahsisi talebinde bulunmuştu.
Sayın İstanbul Belediye Başkanımız ve Belediye Meclisi,
yıllardır bu konuda araştırmalar yapmaktadır ve dün,
gazetelerdeki haberlere göre Yeşilköyde kendilerine bir ibadet yeri
tahsisi konusunda meclis karara varmıştır. Biz bunu da olumlu
bir gelişme olarak değerlendiriyoruz çünkü biz laik, demokratik,
sosyal bir hukuk devletiyiz. Devletin bütün farklı inançlara, farklı
gruplara eşit mesafede olması lazım ve onların da
ihtiyaçlarının bu anlamda bir hizmet olarak yerine getirilmesi
gerektiğine inanıyoruz. Bu gelişmeyi de biz olumluyoruz, bizim
bakış açımız budur. Biz bunları dile
getirdiğimizde de Türkiyedeki eksiklikleri gidermek ve kendi
sorunlarımızı kendimizin çözümlemesi gerektiğine
inanıyoruz.
Süremin
bitmiş olmasından dolayı sözlerime son veriyorum. Bu bütçenin
ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Genel Kurulu
tekrar saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Dora.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, Kars
Milletvekili Sayın Mülkiye Birtane.
Buyurun Sayın
Birtane. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
beş dakika.
BDP GRUBU ADINA
MÜLKİYE BİRTANE (Kars) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk
Araştırma Merkezi ve Atatürk Kültür Merkezinin 2013 yılı
bütçesine dair Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
görüşlerimizi paylaşmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Atatürk
Araştırma Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Atatürk
Kültür Merkezi birbirine bağlı kurumlardır. Bu nedenle bu
kurumlara dönük değerlendirmemi bir bütün olarak yapmaya
çalışacağım.
Türkiye, gerçekten,
çok kimlikli ve doğal olarak da çok dilli, çok dinli, çok kültürlü bir
ülkedir; resmiyette ise tek kimlikli, tek dilli, tek dinli, kültürel
çeşitliliğe kuşkuyla bakan bir yapıya sahiptir. Yani bir
tarafta gerçekteki çoğulcu yapısı, diğer tarafta Türk ve
Sünni kimliğinin üstünlüğünü payidar kılan resmî şekillenme
mevcuttur. Durum böyle olunca, var olma mücadelesi veren halklarla onları
yok sayan, sürekli baskı altında tutarak yok etmeye çalışan
devlet yapısı arasında yaşanan bitmez tükenmez
çatışma hep canlı kalmıştır.
Çeşitliliği benimsemektense tekçiliği ve
çatışmayı tercih eden devlet mantığı, birçok kez
göçlere, katliamlara, sürgünlere imza atmıştır. Türkün, Türklüğün
üstün tutulma kaygısı ve ötekinin var olmasına karşı
bitmez tükenmez tahammülsüzlük, Türkiye Cumhuriyeti tarihine her defasında
yeni utanç sayfaları eklemiştir.
Evet, Araplar,
Ezidiler, Ermeniler, Kürtler, Rumlar, Süryaniler, Hristiyanlar ve
sayılarını daha da çoğaltabileceğimiz birçok halk, bu
toprakların kadim halklarındandır ancak tekçi ve kafatasçı
politikalarla bu topraklara kanları akıtıldı ve katliamlar
yapıldı. Türklük üzerinden gidenler, bu yaşananlardan ders
çıkarmak yerine yeni ötekiler yarattı. Yetkililer meydanlarda
Zerdüştlüğü aşağılar oldu, Ezidiliği hakaret
olarak andı. Tek dil, tek din, tek millet ısrarı kan,
gözyaşı, yoksulluk, bomba, silah, patlama, korku ve umutsuzluk oldu
Kürte, Türke, Laza, Çerkeze. Bu politikalar sürekli herkese acı
çektirdi ve çektirmeye devam ediyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bizler elbette bu kurumlara
düşman değiliz ancak farklılıkların
yaşadığı bir yerde tek ırkın yüceltildiği
makamlar, her zaman değerlerine gölge düşürür. Söz konusu kurumlar,
aynı topraklarda yaşayan halkların ne dillerini, dinlerini,
kültürlerini ne de tarihlerini yazdı. Bu kurumların
yazdığı tarihte kendi ülkesini kurmak isteyen halklar
kışkırtılmış, İslamiyeti kabul etmeyen
dinler kâfir, tanrıtanımaz olarak okunmuş, bayrağı
için ölen Türk kahraman yapılırken, kendi halkının hak ve
özgürlüğü için mücadele eden Kürtler şaki olarak tarihe
düşülmüştür. O günden bugüne omzunda Türk Bayrağıyla
dolaşanlar korkusuz Türk oldu, kendi dilinde şarkı söyleyen
Kürt ise terörist sayıldı.
Ötekiler ve
Türkler algısı biraz da bu kurumlar üzerinden şekillendi.
Kürtsüz, Süryanisiz tarih kitapları bu kurumlarda yazıldı.
Onlarca etnik grubun yaşadığı Türkiyede tarih, bir dilden
yazılınca Kürtler, Aleviler, Zerdüştler, Ezidiler de yok
sayıldı. Ancak buna rağmen bu kurumlar, her defasında
yüceltilerek dünyanın en çağdaş kurumları olarak
addedildiler.
Türkçe, dünya
dili olmak mecburiyetindedir. Diyenler, Kürtçe medeniyet dili midir?
tartışmasını yaptılar. Türkçe, dünyaya
açılmalı. Diyenler, Kürtlerin ana dillerinde eğitim görmelerine
karşı çıktılar. Hak, hukuk adaletten bahsedenler,
eşitsizliğin olduğu bu ülkede nasıl adaletten
bahsedebilirler?
Türkiyede
adaletin olup olmadığını ancak bir taraftan Türk Dil
Kurumu, bir taraftan ana dilde eğitim istediği için sokaklarda
coplanan, cezaevlerine doldurulan Kürtlerle ifade edebiliriz. Atatürk ve
Atatürkçülük diyenler, Atatürkün, Büyük Millet Meclisinin kuruluş
aşamasında Kürtler hakkında söylediklerini biraz olsun anlamış
olsalardı, bugün yaşanan acılar yaşanmamış
olacaktı.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu, Anayasanın 134üncü maddesi gereği 2876 sayılı
Kanunla Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve
inkılaplarını, Türk kültürünü, Türk tarihini, Türk dilini
bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak, yaymak ve yayımlar
yapmak amacıyla kurulmuştur. Tekçi bir yaklaşımı
olduğu için de demokratik kurumlar olmadığı, darbeci
mantığa hizmet ettikleri ortadadır. Bu nedenledir ki, bu ülkede
yaşayan diğer halklar, diğer diller için hiçbir faaliyetleri
yoktur.
Bir halkın
dilini öldürmek, o halkı öldürmektir. Tarihini yazmamak ise, o halkın
geçmişini yok sayıp öldürmektir. Toplumlar en olanaksız
zamanlarda bile maddi ve manevi değerlerini, dillerini koruyup
yaşatmışlardır, en ilkel zamanlarda dillerini
yazılı hâle getirmişlerdir. Bu sebeple, içinde bulunduğumuz
yüzyılda bilim ve kültür kurumlarının, o ülkede yaşayan
bütün toplulukların dillerini, kültürlerini ve tarihlerini doğru ve
tarafsız olarak yazma, geliştirme ve aktarma gibi bir
sorumluluğu vardır. Ancak eğer bir kurum yalnızca bir etnik
gruba hitap ediyor ve bir etnik grubun değerlerini yaşatmak gibi bir
amaca hizmet ediyorsa, onu tüm topluma mal etmek haksızlık
olacaktır. Türkiyede Türklerin sahip olduğu her şeye bu ülkede
yaşayan diğer halkların da sahip olma gibi bir hakkı
vardır. Bu nedenle, bu kurumların evrensel bir değerde
olmadığını, Türk ve Türklük içine
sıkışıp kaldığını söylemek istiyorum.
Bunun da tekçi bir anlayışa denk geldiği açıktır.
Türkçede binlerce
Kürtçe kelime olmasına rağmen Kürtçe vurgusu hiçbir yerde yoktur.
Geçen yıl bütçe konuşmamızda da dile getirdiğimiz gibi,
Türk Dil Kurumunun Türkçe Dilindeki Sözcüklerin Etimolojik
Çalışmaları Projesini 2013 yılında
tamamlayacağını söylemiştik. Eğer bu
çalışmada Kürtçe ve Türkiyede asimile edilmiş diğer dil
kökenli sözcükler de belirtilirse gerçek bir çalışma
olacağı kabul edilecektir.
Bugün bütçeden,
her dönem olduğu gibi, bu kurumların tümüne pay
ayrılmaktadır. Bilimsel, tarafsız ve adil olduğu sürece bu
payın ayrılması son derece normaldir diyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biliyoruz ki
çatışmanın temel sebebi, çarpıtılmış
tarihtir. Bunca acı, gözyaşı ve kan, yanlış
öğrenmek ve yanlışı savunmaktan kaynaklanıyor. Bu nedenle, Türk Tarih
Kurumunun yakın tarihimizi de kapsayacak şekilde, tarafsız ve
bilimsel bir çalışma ile yeniden tarih yazımı yapması
gerekmektedir. Ders kitaplarındaki ötekileştirici, özgürlük
savaşlarını, var olma mücadelelerini ihanet ve
kışkırtma olarak gösteren dili kırılmalı, bu
topraklarda yaşayan halkların öteden beri Türklerle aynı haklara
sahip olduğu, olması gerektiği yazılmalıdır.
Çocuklar, bu ülkede Türklerden başka halkların da hak sahibi
olduğunu öğrenerek büyümelidir.
Bakınız,
Sayın Başbakan dünkü konuşmasında ne dedi? On yıl
boyunca ülke çocuklarına başta öz güven aşıladık.
Çocukların hiçbir sorunu kalıcı değildir. diyor ve devam
ediyor: Bizim çocuklarımız kendi öz değerlerinden,
tarihlerinden ve medeniyetlerinden aldıkları ilhamla evrensel
değerleri özümseyerek, inşallah, bu coğrafyada tarihimizi
yeniden yazacaklar. Ben buna inanıyorum. Peki, Kürt gençleri,
cezaevlerine doldurulan öğrenciler, dilleri, dinleri
aşağılanan gençler, savaşa sürüklenenler de bu ülkenin
evlatları değil mi? Onlar nasıl bir tarih yazacaklar acaba?
Okullarda
Kürt çocuklarına, zorla ana dilini unutturmaktansa her iki dili de bir
arada öğrenme olanağı yaratılmalıdır. Ne
yazık ki Kürtçe, daha yeni, altyapısı oluşturulmadan,
öğretmen ve ders materyalleri olmaksızın ancak seçmeli ders
olarak veriliyor. Bütçesini görüştüğümüz bu kurumların bu konuda
da katkı sunması neden beklenmesin? Neden milyonlarca insanın
konuştuğu Kürtçe konusunda bu kurumların hiçbir faaliyeti
olmasın? Kürtçenin eğitim dili olarak ve kamu alanında
kullanılması üzerine Türkiyede neden bir çalışma
yapılmasın? Yoksa Kürtler sonsuza kadar bu haktan mahrum mu
bırakılacak? Elbette ki hayır. Eğer Kürtler bu ülkede vergi
ödüyorsa, askerlik yapıyorsa elbette en temel insani hak olan kendi dillerinde eğitim
görme hakkına da sahip olacaklardır. Bu nedenle, bu kurumların
bu yönlü çalışma içinde olmaları kaçınılmazdır.
Bu ülkede
yaşayan diğer etnik grupların da bu ülkenin vatandaşı
olduğunu ve devlete her türlü vergiyi ödedikleri gerçeğini de göz
önünde bulundurduğumuzda, bu bütçeden de pay sahibi olduklarını
kabul etmek durumundayız. Bu kurumlar, bundan sonra Türkiyede eksik
olanı yerine getirmek gibi bir misyon edinmelidir. Bu nedenle, kurumun
isminin Anadolu ve Mezopotamya dil, tarih ve kültürleri araştırma
kurumu olarak değiştirilmesini öneriyoruz. Bu isim altında
Türkiyede kaybolan ve yaşayan bütün dillerde çalışma
yapılmalı, Kürtçe için bütünlüklü projeler
hazırlanmalıdır.
Türk Tarih
Kurumunun ve Türk Dil Kurumunun bu anlamda daha geniş bir perspektifle
Türkiyenin yakın dönemine ilişkin sosyal, politik
çalışmalar yapması, mevcut tekçi kabuğunu kırarak
Türkiye halklarına hizmet veren bir kurum olması gerektiğini
düşünüyorum çünkü ancak tekçi anlayışın tipik
kurumları olarak simgeleşen, ne geçmişe ne de geleceğe dair
gerçekçi hiçbir icraatı olmayan, devletin resmî ideolojisinin
yazıcısı gibi hareket eden bu kurumlar, yok
saydığını, üzerini çizdiğini yeniden yazarak evrensel
bir değere kavuşabilirler.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamı Türk Dil Kurumu
sözlüğünün cinsiyetçi, milliyetçi ve eril dili üzerinde durarak
sürdüreceğim. Evet, Türkiyede mevcut eğitim sistemine göre
kişiliğimiz daha çok okullarda öğrendiklerimiz üzerinden
şekilleniyor. Hele ki okul dışında öğrenme, görme,
bilme imkânı olmayan çocuklar için okullar dünyaya bakış
açısını doğrudan oluşturan yerlerdir. Bu nedenledir ki
Türkiyede kadınlar hâlâ ikinci sınıf vatandaş, Ermeniler
kâfir, Kürtler bölücüdür. Eril mantıkla kurgulanmış Türk Dil
Kurumu sözlüğünde kadın tanımı Analık veya ev yönetimi
bakımından gereken erdemleri olan., ikinci anlamı ise Hizmetçi
bayan. olarak yer alıyor.
Yine, Kürt,
Dağlık ve kayalık yerlerde yetişen, siyah üzüm gibi
meyveleri olan sağlam kerestelik bir ağaç; Ön Asyada yaşayan
bir topluluk ve bu topluluktan olan kimse. olarak veriliyor. Ancak Türk ise
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan bir halk ve
bu halktan olan kimse; güç, kuvvet; güzel, civan; Türk soyundan gelen halk;
adam, insan. olarak veriliyor. Alevi ise Aliyi seven. olarak geçiştiriliyor.
21inci yüzyılda sözlüğünden ders kitaplarına, ders
kitaplarından diline kadar eril ve kafatasçı ifadelerin olması
hoş karşılanır bir durum değildir. Tanımlamalarda
bile eşitlik yoktur. İşte pratiği de bunun
yansımasıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi bir son öneriyle bitirmek
istiyorum. Bu kurumların başına kadınların
getirilmesiyle daha adil ve eşitlikçi çalışmaların
yapılacağına inanıyorum çünkü kuruluşundan bugüne
kadar başkanlığını hep erkekler yapmış,
sadece bir dönem Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığına
Profesör Doktor Taciser Onuk getirilmiştir. Kadınların tüm
kurumlarda görev yapmaları toplumsal cinsiyet rolleri
anlayışını da ortadan kaldıracaktır diyor, bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Birtane.
Barış ve
Demokrasi Partisi adına son konuşmacı Bitlis Milletvekili
Sayın Hüsamettin Zenderlioğlu.
Sayın
Zenderlioğlu, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
BDP GRUBU ADINA
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Bitlis) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısıyla ilgili, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu
hakkında Barış ve Demokrasi Partisi adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Halkta hâlen
küresel ekonomik krize yönelik kaygılar mevcuttur. Kamu
kaynaklarının nerelere, nasıl ve ne kadar
harcandığını bilmek elbette ki vatandaşın en
doğal hakkıdır. 2013 yılı bütçesinin gelir ve
giderleri şimdiden açık vermiştir. Geleceğimizi
ilgilendiren eğitim ve sağlık bütçesi hâlâ standartların
altındadır. Eğitime ayrılan kaynak yeterli değildir.
Eğitimde ve öğretimde hâlâ fırsat eşitliği
sağlanmamıştır. Eğitimde gereken iyileştirme
yapılmıştır. deniliyor, bu iyileşme nasıl
sağlanmıştır, hâlâ belli değil. AKP Hükûmeti, sözüm
ona Fatih Projesiyle övünmektedir. Nerede bu proje, kim yürütüyor? Bu projenin
Muşta, Bitliste, Vanda, Ağrıda, Şırnakta, Karsta
nasıl uygulandığını merak ediyorum. Akıllı
tahta ile tablet arasında iletişim sağlanmadığı
için hâlen bilgisayar oyuncağı gibi öğrenciler tarafından,
öğretmenler tarafından kullanılmaktadır. deniliyor. Bu
alınanların -85 binin- tabii ki yasa yani kanun dışı
alındığı da ortadadır. Bu konuda henüz bir
açıklama ortada yok.
Kaliteli eğitim
sayesinde ancak kaliteli insan yetiştirilebilir. Eğitime ayrılan
bütçe personel bütçesinin ödeneğidir. Buralarda herhangi bir AR-GE projesi
geliştirilmemiştir. İlkokuldan üniversiteye kadar eğitimde
bir karmaşa yaşanmaktadır. Bugün, YÖK başlı
başına bir sorun olarak karşımızda duruyor.
İşte, Türk Dil Kurumunu da bu eksende değerlendirdiğimizde
içinde bulunduğumuz durum iç açıcı değildir. Kim
burayı yönetiyor, nasıl burayı yönetiyor, o da belli
değildir. Dille ilgili çalışmayı bir yöntem biçimiyle yürüttüğü
kuşkuyla anlaşılmaktadır. Nasıl arı bir dil araştırması
yapılıyor, o da belli değildir. Dil tarihi önemlidir. O ülkede
yaşayan kardeş halkların dillerine yönelik bir
araştırma yapmamıştır. Sadece Türk dilinin
gelişmesi için bir çaba da görmüyoruz. Değişik dillerden kelime
almakla Türkçeleştirmek yeterli değildir. Yaşam kalitesinin
yükselmesi için ana dilde eğitim en kutsal haktır. Ana dilde
eğitimi yasaklamak, asimilasyona tabi tutmak bir insanlık suçudur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk tarihini, kültürünü,
medeniyetini araştırmak, yayınlar yapmak için 15 Nisan 1931
yılında bizzat Atatürk tarafından kurulmuş ancak bir
yıl sonra Türk Dil Kurumu olmuştur yani 1932de.
Bu iki kurum da
bilimsel bir çalışma yapmamıştır. Kardeş
halkların dilleriyle ilgili herhangi bir araştırmada da
bulunmamıştır. 1980 askerî darbesi sonrasında,
Anayasanın 134üncü maddesine göre yeniden Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu bünyesine alınmıştır. Ayrıca, bu kuruma Atatürk
Araştırma Merkezi de eklenmiştir. Burada amaç, bilimsel
araştırma gerçekleştirme değildir, İş
Bankasındaki hesaptan buraya ne aktarabilirim? hesabı
yapılmıştır.
AKP Hükûmeti, bu
kurumu 2876 sayılı Yasaya göre devlet kontrolüne
almıştır. 2 Kasım 2011 tarihinde çıkarılan Kanun
Hükmünde Kararname ile bunu
sıkılaştırmıştır. Bu kurum bilimsel
çalışma mı yapıyor? Yoksa siyasi bir arpalık olarak
mı kalacaktır? Yoksa gerçek tarihi mi yazacaktır? Hakikatleri mi
araştıracaktır? Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlükü
çıkarmış, içerik olarak lehçelerle ilgili sözcük ve deyimler
amacına uygun bir çalışma yaratmamıştır.
Bu kurum, politika
ve stratejik açıdan Bakanlığın gözetim ve denetimi
altındadır. Eğer bu kurum, çağdaş ve bilimsel bir
anlayışla yönetilebilseydi bugün konumu daha farklı olabilirdi.
Böylesi kurumları etkisiz hâle getirmekten çok, kardeş halkların
dilleri, tarihleri, kültürleri bir proje çerçevesi içerisinde
araştırabilseydi, Dil ve Tarih Kurumu birer akademi hâline
getirilseydi eminim daha faydalı olacaktı. Bu hâliyle bu kurumun
bütçesi bilimsel bir çalışma yürütemez. Her şey mali destekle
gelişmez, ortak değerler yaratmak bir kültür olayıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; insanoğlunun, toplumsal hayatı
kolaylaştırmak amacıyla milyonlarca icadı olmuştur.
Hiç kuşkusuz ki bu iletişimi sağlayan en büyük icat dil
olmuştur.
Dil, insan
kimliği için temel bir unsurdur, aynı zamanda düşüncenin de
evidir. Her toplum kendi ihtiyaçlarından yola çıkarak bir dili
oluşturmuştur. Coğrafik olarak doğa koşulları,
yaşam biçimi dillerin yapısını oluşturmuş ve
toplum ile özdeş hâle gelmiştir.
Dil, ifadenin
biçimiyle, içeriğiyle söylense de sıkı sıkıya
birbirine bağlıdır. Eğer kişi kendi seçtiği dili
kullanma özgürlüğünden edilir ise dil anlamında gerçek bir ifade
özgürlüğü olamaz.
Dil, bir
halkın kendi kültürünü, kimliğini ifade edebildiği bir
araçtır. Kürt halkının dili 1923 yılından bugüne kadar
yasaklanmaya başlamıştır. Kürdistanda Kürt köyleri,
bölgeleri, kasabaları, çeşmeleri, dağları, ovaları,
yeni doğan çocukların isimleri tamamen Türkçeleştirilmiş,
bir dil ve kültür ortadan kaldırılmaya
çalışılmıştır.
Daha bugün,
İstanbul Bağcılarda yedi günlük bebeğe Rojvan
Deliktaş adı konulmuş ama resmî kurumlar tarafından
reddedilmiştir. Nerede dil özgürlüğü? Askerî cuntanın ürünü olan
ve hâlâ değiştirilmeyen 12 Eylül Anayasası Türkçe
dışında başka bir dil kabul etmemektedir ancak
uluslararası sözleşmeler ana dilin yasaklanamayacağını
açıkça bildirmektedir. Buna rağmen, Türkiye'de ana dil hakkı
ihlal edilmektedir.
AKP Hükûmeti, tek
dil, tek millet, tek ırk anlayışıyla bu topraklarda
yaşayan bütün farklı kesimlere karşı asimilasyoncu bir
politikayla ulus devlet inşasında ısrar etmektedir.
Ahmet Arifin
deyimiyle: Havva Anan dünkü çocuk sayılır/ Anadoluyum ben,
Anadolu/ Tanıyor musunuz?
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; daha önceki yıllarda bölgemizde
hazırlanan Kürt raporları doğrultusunda, Kürt halkına ait
birçok ezgi, dizi, şarkı, şiir Türkçeye çevrilip bu toplumun
Türk kültürü olarak sunulmuştur. Bugün, bütün engellemelere rağmen,
baskılara, asimilasyona rağmen, bu ülkede Kürtler, dillerini
kullanmaktadır ve kullanmaya, geliştirmeye de, zenginleştirmeye
de devam edeceklerdir.
Kürtçe uzun
yıllardır yasak olduğundan, kamusal alanda
kullanılmadığından edebiyat dili, bilim dili olarak çok
fazla gelişmediği söyleniliyor ama yasaklanan böyle bir dil, hâlen
diğer dillerle yarışabilecek düzeyde ve güçtedir.
Mıhemed
Şexonun dediği gibi
(x) Fakat
(x) aracılığıyla sözü
edilen edebiyat kültürü sayesinde ağızdan ağıza
dolaşan, günlük kullanımda herkes tarafından kullanılan bir
dildir, özellikle Orta Doğunun en zengin dillerinden biri
sayılır. Örnek olarak, 200 kanal televizyon var, gazete var,
üniversite var, okul var, hâlen doğru dürüst Türkçe konuşmada güçlük
çekiliyor.
19 Ekim 1983
tarihinde çıkarılan 2932 sayılı Yasa 1991 yılında
iptal edilmiş olmakla birlikte Türkçe hâlâ Anayasaya göre tek resmî dil
durumundadır. Eğitimde, medyada, siyasi hayatta ve birçok alanda
öteki dillerin kullanımına ilişkin hâlâ birçok
kısıtlama bulunmaktadır.
Türkiye'de Kürtçe
özel hayatta bile yasaklanmış durumdaydı. Yasa, Türk
vatandaşlarının ana dilinin Türkçe olduğunu ilan etmekte ve
başka bir dilin bir ana dil olarak kullanımına ilişkin her
türlü etkinliği, görsel, işitsel malzemeyi yasa dışı
saymaktadır. Tüm bu yasaklar Kürtçenin gelişmesini ve dünyada
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla)
sayılı diller arasına
girmesini engelleyememiştir. Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin
aileleriyle telefonda Kürtçe konuşmalarından dolayı
konuşmalar zaman zaman kesilmiştir. Bazı cezaevlerinde Kürtçe
günlük gazete, Kürtçe şiir, öykü, roman gibi kitapların
alınması keyfî olarak engellenmektedir. Bir insan, cezaevinde olan
yakınıyla istediği dilde konuşamıyorsa artık o
ülkede demokrasiden söz etmek mümkün değildir.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Konuşuyor Hüsamettin Bey, konuşuyor.
ADİL KURT
(Hakkâri) Sesini açın da dinleyelim Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Olur, bir dahaki sefere açarım.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) - Cezaevlerinde ana dilde konuşabilmek
için birçok şarta, araştırmaya, incelemeye bağlı
olarak incelemeyi yapacak güvenlik güçlerinin ikna olup
BAŞKAN
Sayın Zenderlioğlu, süreniz tamam.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) -
olumlu rapor vermesiyle uygulanması
gerektiği konusu gayriinsani muameledir.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Sayın Başkan, insicamımız bozuldu.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) - Kürt halkı bu ülkenin bir realitesidir.
BAŞKAN -
Sayın Zenderlioğlu, süreniz tamam efendim.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Ya, hazır tutturmuştu Hüsamettin Abi.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) Sözlerime son verirken hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Zenderlioğlu.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Bitlis) İki dakika daha olsa
sonuçlandıracaktım. Ne yapayım, sürem yetmedi.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Antalya Milletvekili Sayın Tunca Toskay.
Buyurun Sayın
Toskay. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on üç
dakika.
MHP GRUBU ADINA
TUNCA TOSKAY (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2013 yılı Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ve Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Ben bu kısa
konuşmada daha ziyade, genellikle RTÜK üzerinde durmayı
düşünüyorum. RTÜK, medya sistemini gözeten, denetleyen ve ihtiyaç hâlinde
kural koyan bir kamu otoritesi, kuruluşu. RTÜKün şu anda
Türkiyedeki fonksiyonlarını, yaptığı işi iyi
anlayabilmek için iki şeyi aydınlatmak lazım: Bir tanesi,
medyanın toplumdaki işlevi nedir, görevi nedir? İki, Türkiyede
medyanın şu anki durumu nedir? Bu ikisini analiz ettiğimiz zaman
RTÜK hakkında sağlıklı değerlendirme yapmak
şansına sahip oluruz diye düşünüyorum.
Toplumu ve
vatandaşı etkileyen olaylar, kararlar, söylemler, uygulamalar
doğru ve hızlı bir şekilde vatandaşa ve topluma
ulaştırılmalı. Vatandaş her alanda -ekonomik, sosyal,
siyasi, kültürel- her coğrafyada ve her zaman gerçek resmi görebilmeli.
Medyanın görevlerinden bir tanesi bu. Resmi oluşturan aktörler ile
vatandaş, toplum arasında medya bir aracı ve
yansıtıcı fonksiyonu görmektedir. Medyanın esas görevi
nedir? Esas görevi bir daha teorik olarak tanımlarsak, medya, geniş
halk kitlelerinin istek ve taleplerini siyasi iktidara karşı veya
ekonomik iktidara karşı dile getirip, koruma göreviyle yükümlüdür.
Şimdi biraz
evvel gerçek bir tablodan bahsettik, bu tablonun oluşumunda en önemli
aktörlerden bir tanesi de siyaset kurumu. Demokratik sistem, medya biraz evvel
söylediğimiz fonksiyonunu ve işlevini doğru
yaptığı zaman sağlıklı çalışır,
çünkü vatandaşlar ve toplum, bu söylediğimiz gerçek resmi görerek
kararlarını ona göre verirler. Eğer bu tablo gerçek değil sanal
bir tablo ise vatandaşların kararı da hatalı olabilir ve
demokratik sistemin işleyişinde birtakım sorunlarla
karşılaşırız. Bunu böylece ortaya koyduktan sonra,
acaba Türkiyede bugün medyanın yapısı nedir, kısaca buna
da değinmekte fayda var.
AKPyi kuran
kişiler, yerel yönetimlerdeki iktidarları döneminde, doğrudan
doğruya ve dolaylı olarak kaynak aktararak bir medya
oluşturdular. 2002den bu tarafa merkezî iktidara geldiklerinden itibaren
yine çok değişik yollarla dolaylı ve dolaysız olarak kaynak
aktararak bir medya grubu daha oluştu. Ellerinde şu anda bir kamu
medyası var, TRT ve Anadolu Ajansı. Yabancı sermayenin
mülkiyetinde olan bir medya var. Bazı sivil toplum örgütlerine
bağlı olarak geniş bir medya yelpazesi grubu var.
Altıncı grup, daha evvel bizim merkez medya olarak
tanıdığımız, nitelendirdiğimiz bir medya ki,
artık bu, merkez medya olma niteliğini kaybetmiş, ben bunlara
sindirilmiş medya diyorum, böyle bir grup var. Yerel ve bölgesel medya
var. Bir televizyon alanında kalmamakla beraber yazılı
basında bir muhalif ve muhalefet yapan küçük bir medya grubumuz var. Bir
de İnternet ve sosyal medya var. Türkiyede medyanın yapısı
bugün bu. İktidarın ilk beş grupta
saydığımız medyayla bir problemi yok. Bu söylediğimiz
gruptaki medya, bizim, iktidarın yandaşı olduğunu
söylediğimiz, böyle nitelendirdiğimiz bir medya.
Şimdi, esas
iktidarın medya üzerindeki baskıları sindirilmiş merkez
medya, yerel ve bölgesel medya, muhalif medya, bunlar üzerinde
odaklanmaktadır. Şimdi, merkez medyanın durumu gerçekten
demokratik açıdan baktığımız zaman hazin bir manzara
gösteriyor. Başbakan kızdığı zaman, âdeta ilahlara
kurban vermek gibi, birtakım medya mensuplarını bu merkez
medyanın patronları yolun ortasına bırakıyorlar.
Muhalif medya
Açıkça söyleyeyim, bu medyada yazan çizen medya
mensuplarıyla beraber bu medyanın sahiplerini de ben kutlamak
istiyorum; ciddi bir demokratik mücadele veriyorlar, siyasi görüşü ne
olursa olsun ancak bunların bu fonksiyonu bu şekilde
sınırlı da değil. Biraz latife yapalım,
sindirilmiş merkez medyasının kapının önüne
koyduğu medya mensuplarına da medya sığınmaevi
görevini görüyorlar. Onları alıyorlar, bağırlarına
basıyorlar. Tabii, bu medya mensupları buraya
sığınabilirlerse şanslılar. Buraya
sığınamayanların bir kısmının da yeri cezaevi
olabiliyor.
Şimdi, bu
medyayı, bu söylediğimiz medyayı nasıl denetliyorlar? RTÜK
aracılığıyla denetliyorlar, Sayın Başbakanın
siyasi baskılarıyla denetliyorlar, birtakım mali baskılar
uyguluyorlar. Maliye teşkilatı gidiyor bu medya mensupları
kurumlarını denetliyor ve bakıyorsunuz, diz çöktürüyorlar. Bir
de doğrudan veya dolaylı ekonomik bir denetleme aracı var, o da
şu: Bu medyanın sahiplerinin önemli bir bölümü Türkiyedeki ekonomik
hayatta ciddi, büyük aktörler. Böyle olduğu zaman da hükûmetin ve siyasi
iktidarın bütün gücünü her taraflarında hissediyorlar ve kendilerini
zaten sınırlandırıyorlar. İş o noktaya geliyor ki
bazen, patrona diyorlar ki: Sen yeteri kadar uslu değilsin. Sen bu
medyayı bırak. Birisine diyorlar: Bu medyayı sen al.
İş buraya kadar gelmiş vaziyette fakat ilgi çekici bir esas
kontrol aracı reklamlar. İktidar baskısıyla reklam
verenlerin büyük bir kısmı muhalif medyaya reklam vermekten
çekiniyor. Bu açık, biz bunu yaşayarak biliyoruz ve bu şekilde
de mesela muhalif bir televizyon hemen hemen kalmadı, hepsi battı
çünkü reklam geliri bu söylediğimiz medyanın kan damarı.
Türkiye'nin
sınırlarını da aşan, Türkiye'nin siyasi, sosyal
hayatını dolaylı olarak etkileme imkânı sağlayan bir
araç daha var, o da şu: Küresel sermayenin Türkiyedeki
kuruluşları yoluyla Türkiyede medya denetleniyor. 2011
yılında Türkiyedeki toplam reklam harcamalarının yüzde
50sinden fazlası yabancı sermaye ve yabancı sermaye
ortaklı şirketler tarafından yapılıyor, yine 2011
yılında Türkiyede en fazla reklam veren ekonomik kuruluşlar
sıralamasındaki ilk 10a giren kuruluşların tam 7 tanesi
biraz evvel söylediğim gibi yabancı sermayeli kuruluş.
Bu küresel sermayeyi Türkiyede temsil
eden kuruluşların AKP iktidarıyla hiçbir sorunu yok,
onların amaçları ve stratejileri konusunda birbiriyle gayet güzel bir
uyuşmaları var. Şimdi, Türkiye'nin çıkarlarını
koruyan muhalif gazetelere veya medya organlarına bu söylediğimiz
gücün reklam vermesini herhâlde beklememek gerekir. O zaman yabancı
küresel güçler ve onların uzantısı olan şirketler bir
taraftan Türkiye'nin nesini, medyasını da kontrol etme konumuna
geliyorlar.
Somut bir örnek verelim,
yapıyorlar mı, yapmıyorlar mı? Türkiye'nin bugün en önemli
sorunlarından bir tanesi bölücü terör sorunu. Bu medyayı ele
aldığınız zaman sabahtan akşama kadar belli
başlıklar altında, belli kişiler Türk
vatandaşlarının zihnini, beyinlerini yıkamakla
meşguller. Anaların gözyaşı dinsin. Akan kan dursun.
İki taraf silah bıraksın. İki taraf kim? Bir tanesi terör
örgütü, bir taraf Türkiye Cumhuriyetinin silahlı kuvvetleri. Siyasi
çözüm: Müzakere Bu konular devamlı olarak ekranlarda işleniyor. Bu
konular nedir? ABnin ve ABDnin Türkiyeye telkin ettiği, zaman zaman da
dayattığı çözüm yolları. Bu kişileri artık çok
iyi biliyoruz, bu kişileri çok iyi biliyoruz, her akşam bunlar bizim
evimizin içinde.
Çok kısa bir
hatıramı sizlerle paylaşmak istiyorum. 1984 yılında,
Türkiye Radyo Televizyon Kurumunun tek kanalı var, siyah beyaz yayın
yapıyor, 84ün Temmuz ayının başında da renkliye geçecek.
Bundan geriye doğru bir yıl içinde de müthiş bir stüdyo
yatırımı var, eski bir stüdyodan da yayın yapıyoruz,
Mithatpaşa Caddesindeki stüdyodan. Bu çok eskimiş bir stüdyo
olduğu için devamlı arıza var. Arıza olduğu zaman da
ne yapacak? TRT bir resim koyuyor ekrana, necefli bir ibrik var. Ertesi gün
kıyamet kopuyor, Yine bize necefli ibriği seyrettirdiler., karikatürler,
köşe yazıları vesaire, vesaire. Teknik ilerledi, TRTnin
teknolojisi de ilerledi, televizyonların teknolojisi de ilerledi. Elhak
necefli ibrikten kurtulduk ama onların yerini bu söylediğimiz
arkadaşlarımız aldı.
Şimdi, Türk
vatandaşlarının medya konusundaki işkencesi bununla
bitmiyor değerli milletvekilleri. Bu sürerken öbür taraftan bir
bakıyorsunuz Başbakan, arkadan bütün bakanlar, iktidar partisinin
bütün yetkilileri sabahtan akşama kadar ekranda. Türk vatandaşı
ve Türk toplumu akıl sağlığını korumak için bir
çareye başvuruyor, o da şu: Uzaktan kumanda aleti. O olmasa hakikaten
Türk toplumunun akıl sağlığı büyük tehlikede. Ama
uzaktan kumandayla bir eğlence programına geçtiğiniz zaman,
orada Başbakanın açılım programına ve etkinliklerine
katılmış olan bir sanatçıyla röportaja rastlamamanız
lazım veya spor programına geçtiğiniz zaman da, o gün
yapılmış olan bir spor programının eleştirisini
yapan bir AKP milletvekiline de rastlamamanız lazım. Eğer bu
şansınız varsa gerçekten uzaktan kumanda aleti sizin akıl
sağlığınızı koruyabilir.
Bugün Türkiyedeki
medyanın durumu bu. Bu söylediğimiz medya yapısında devam
ettiği müddetçe Türk demokratik sisteminin sağlıklı
olduğunu iddia etmek mümkün değil. O zaman, RTÜK de görevini
yapmıyor demektir. RTÜKün görevi nedir? Demokratik sistemin
sağlıklı işlemesine uygun bir medya yapısını
oluşturmak, buna nezaret etmek, bunu denetlemek, yeni kurallar koymak ve
Türk aile yapısının ve kültürünün ve bununla ilgili
değerlerin korunması ve geliştirilmesini sağlamak. Böyle
bir medya yapısı içinde, RTÜKün görevini
yaptığını iddia etmeye imkân yok. Bugün, RTÜKteki iktidar
kontenjanından seçilmiş üyeler ve onların delaletiyle
oluşturulmuş olan bürokratik kadrolar, tamamen, bu söylediğimiz
çarpık, sağlıksız çalışan medya
yapısını korumak ve kontrol etmekle görevli. Bu kurumun
bağımsızlığı filan da kalmamıştır.
17 Ekim 2012 tarihinde çıkarılan bir yönetmelik vardır. Bu
yönetmeliğin nasıl çıkarıldığını
incelerseniz bu kurumun bağımsızlığından söz
etmenin de mümkün olmadığını gayet rahat görürsünüz.
Biraz daha
söylenecek şeyler var ama vakit doldu.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Toskay.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Ankara Milletvekili
Sayın Mustafa Erdem.
Sayın Erdem,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA ERDEM (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
İnsanın
yaratılışında var olan yardımlaşma duygusu
tarihin derinliklerinden günümüze kadar devam etmektedir. İnsan olan yerde
sevgi, insan olan yerde kardeşlik, bu duygulardan kaynaklanan
kaynaşma, paylaşma ve dayanışma duygusu her zaman
olagelmiştir.
Vakıf, bir
malın ya da mülkün satılmaması kaydıyla bazı özel
şartlar çerçevesinde bir hayır işine tahsis edilmesi
anlamını ifade etmektedir. Çok çeşitli alanlarda, çeşitli
hizmet kollarında vakıf kurulmuştur ve hâlâ kurulmaya da devam
etmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü İnternet sitesinden
aldığımız bilgiye göre, yüce dinimiz İslamın
vakıf konusundaki ilk uygulamasını Hazreti Ömer (RA)ın
Hayberin fethinde kendi hissesine düşen vakıf malıyla
alakalı olduğunu görüyoruz. Orada bugünkü vakıf müessesesinin
kullanılmasına bir örnek teşkil etmek üzere satılmamak,
hibe edilmemek, başkalarına veraset yoluyla intikal edilmemek
suretiyle vakıf emlakinin başkalarına vakfedilmesi hususu bu
belgede ve uygulamalarda bize bildirilmiştir.
Vakıflar
insanlar arası ilişkilerde paylaşma ve kaynaşma duygusunu
getirirken, aynı zamanda insanlara sevgi ve muhabbeti de telkin
etmektedir. Yüce dinimiz İslamın paylaşma konusundaki emir ve
tavsiyelerinin vakıflaşma konusunda çok önemli katkıları
olmuş ve bu bizim tarihimizde, bizim kültürümüzde bir vakıf
medeniyetinin oluşmasına da vesile teşkil etmiştir.
Vakıflar, genel
müdürlük olarak Osmanlıdan cumhuriyete intikal edilen süreçte Şeriye
ve Evkaf Vekâleti, daha sonra da Başbakanlık ve daha sonra da
Vakıflar Genel Müdürlüğü Yasasıyla bugünkü işlevini
sürdürmeye başlamıştır. Vakıflar ve onların
bünyesinde bulunan eserler, aynı zamanda bir sadaka-i câriyye olarak,
ebedî olduğuna inandığımız ölüm ötesi hayatın
anlamlı olmasına ve insanın, bir anlamda, öldükten sonra da
dünyada yaşamasına vesile olmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, herkes hayatta ebedî olma arzusuyla yaşar. Bu dünyada
ebediyetin ululuklarına ve mutluluklarına ulaşamayanların
hayatlarının sonunda yeniden bu duyguyu yaşatabilmesi, baki
kalan bu kubbede hoş bir sada bırakabilmesi bizim kültürümüzde
vakıf müessesesiyle olmuştur. Özü, ruhu, kapsamı, manevi kazanım
olan vakıf eserlerinin zaman zaman farklı araç ve amaçlara
kullanıldığı ve neticede maksadının
dışına çıkarıldığı ifade edilse de özü
itibarıyla hayri bir kurum olarak vakıflar
varlığını devam ettiregelmiştir.
Günümüzde de Türk
milletinin manevi değerleri ile inanç ve sadakatinin ürünü olarak
vakıflar kurulmakta ve hayri hizmetler bu anlamda devam etmektedir. Bunun
yanında, Türk milletini içten kemirmek, onun sahip olduğu birlik ve
dayanışma ruhunu zayıflatmak amacıyla vakıflar
kurulmakta ve maalesef bugün ülkemizin sosyal dokusunu kemiren ve onu bir
kangrene dönüştüren hizmetlere vesile olmaktadır. Bunun yanında,
sekülerliğin, dünyanın nimetlerinden yararlanmanın bir
aracı olarak da vakıflara tevessül edenler olmakta ve bunlar kendi
çıkarları için vakıf kurabilmektedirler. Bütün bunlara
rağmen, vakıf kültürü bizim inancımızdan kaynaklanmakta,
tarih ve medeniyetimizi süslemekte, asıl önemi ise Türk milleti için
tarihî bir övünç vesilesi olmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu kurum ve eserlere Türk ve
Müslüman olduğunu söyleyen ve bunu siyasi istismar vesilesi yapmayan
herkesin sahip çıkması gerekmektedir. Ne hazindir ki, ülkemizde
çeşitli dönemlerde, çeşitli gerekçelerle ecdat yadigârı
kutsallarımız gereken ilgiyi görememiş, eserlerin pek çoğu
hâk ile yeksan olmuş ve tarihe mal olmuştur. Aynı şekilde
günümüzde de çeşitli istismar uygulamalarına karşılık
vakıf emanetlerimiz sahip oldukları bunca maddi ve manevi değere
rağmen kaderleriyle baş başa
bırakılmıştır.
AKP Hükûmetinin
bazı restorasyon çalışmaları yanında ecdat
yâdigarı vakıf eserlerimize gereken ilginin gösterilmediği,
bunun yerine, çeşitli uluslararası güç merkezleri ve mahfillerin
dayatması mı yoksa kendi zihniyetlerinin bir ürünü mü olduğunu
bilmediğimiz vakıf eserlerine daha ayrı ve daha özel bir ilgi
gösterildiği ve bununla gayrimüslim vakıflarına özel bir ihtimam
dikkati çekmektedir.
Ülke
sınırlarımız içerisinde Sümela, Akdamar kiliselerinin
restorasyon çalışmalarına Hükûmetin ilgisi oldukça
düşündürücüdür. Ermenilerin gönlünü kazanmak, rızasını
almak için, Akdamar ibadete kapalı olmasına rağmen günümüzde bu
ibadet uygulamasına başlanmış ve olağan bir hâle
getirilerek ülke dışından da bu dinin mensupları bu ibadete
iştirak ettirilir hâle getirilmiştir. Sümela Manastırı ile
Rumların gönlü kazanılmış, rızası
kazanılmış; kilise açılışı,
gelenekselleşen bir ibadet günü olarak Fatih Sultan Mehmetin Pontus Rum
İmparatorluğunu yıktığı 15 Ağustos gününe denk getirilmiş ve böylece
tarihimizden, ecdadımızdan ve bizim mirasımızdan, bir anlamda
intikam alınmasına vesile olunmuştur. Kurtuluş
Savaşı esnasında Ermenilerin neler yaptığı
bilinmezmiş gibi, Diyarbakırda Ermeni Surp Giragos Kilisesine özel
bir ilgi gösterilmiş ve 1914 yılında, minareden yüksek
olduğu için ecdat tarafından top mermileriyle yıkılan çan
kulesi bugün yeniden tamir edilmiş, restore edilmiş ve Osmanlı
döneminden bugüne bu ifade kullanılamazken, bugün Türk milletinin beyninde
nâkus inlemesine vesile olmuştur; üstelik çan da Türkiyeden değil
Rusyadan, Moskovadan getirilmek suretiyle Bu ne zillettir ki nâkus inlesin
beyninde Osmanın, / Şenâatlerle çiğnensin o muazzam kabri
Orhanın! düsturuyla, Türk milletinin beyninde bir nâkus, bir çan sesi
dinlettirilmeye başlanmıştır. Bilmiyorum ama herhâlde 5
Kasım 2012 tarihinde yeniden hizmete açılan bu kilise, öyle tahmin
ediyorum ki AKPli milletvekillerini eğer üzmediyse memnuniyetine de
vesile olmuştur.
Başta
Kıbrıs olmak üzere, bütün Ege adaları, Girit, Rodos ve
benzerleri, büyük çoğunluğu itibarıyla Osmanlı vakıf
emlaki olmalarına rağmen bugün onlar üzerine hiç sahip
çıkılmamakta, onlarla ilgili gereken önem verilmemektedir. Batı
Trakya yıllarca Müslüman Türk milletinin tebaası olmasına ve
oradan dönmeyi düşünmeyen ecdadımızın oralara, tarihe mal
olacak vakıf eserleri bırakmasına rağmen, bugün maalesef bu
eserlerle ilgili herhangi bir ciddi çalışma, hatta ve hatta envanter
çalışması bile yapılamamaktadır.
Sayın
milletvekilleri, 28 Ağustos 2011 tarihinde Tarım
Bakanlığıyla alakalı olarak çıkarılan kanun
hükmündeki bir kararnamenin zeyli olarak azınlık vakıf
mallarının iadesi bu millet için de, Türkiye Cumhuriyeti devleti için
de bir züldür. Şu anda burada bulunan Sayın Başbakan
Yardımcısının 1974 yılında gasbettiklerimizi
iade ediyoruz. derken acaba bizim elimizden gasbedilenlerin
alınmasıyla ilgili herhangi bir çalışması, herhangi
bir gayreti veya en azından vicdani bir burukluğu var
mıdır, yok mudur; onu kendi takdirlerine bırakıyorum.
İstanbul
Büyükadada Şehzade Sultan Mehmetin mukataalı arazisi olan
Darüleytamın kalkıp da Bartolomeoya bir tepsi üzerinde tapusunun
hediye edilmesi, Osmanlıya olan saygının, ecdada olan muhabbetin
bir ürünü olsa gerektir diye düşünüyorum.
Vakıflarla
ilgili veya ülkemizin diğer alanlarıyla ilgili olan bu bütçenin
hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar).
Aslında bir
de beddua okuyacaktım ama sürenin azizliğine uğradım.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Erdem.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Özcan Yeniçeri.
Sayın
Yeniçeri, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar).
Süreniz on üç
dakika.
MHP GRUBU ADINA
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı bütçesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İnsanlar,
harflerle yazar, kelimelerle konuşur, kavramlarla düşünürler. Harfi
yanlış olanın yazısı yanlış çıkar,
kelimesi yanlış olanın konuşmasında
sıkıntı olur, kavramı yanlış olanın da
düşüncesinde problem meydana gelir. Çıkış yeri
yanlış olanların varış yeri de muhtemelen
yanlış olacaktır. İstikamet esastır, yanlış
istikamet hiç kimseyi doğru bir yere götürmez.
Üzerinde
durduğumuz Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun görevine
kısaca bir bakarsak şunlar var: Türk dili, tarihi, kültürü ve bütün
yönleriyle Atatürk ve eserleri üzerinde sosyal ve beşerî bilimler
bütünlüğü içinde bilimsel araştırmalar yapmak, yaptırmak ve
bu konularda seminer, sempozyum, konferans ve benzeri ulusal ve
uluslararası etkinlikler düzenlemek, yayınlar yapmak ve bu alandaki
çalışmaları desteklemektir.
Türk Dil Kurumunun
görevleri arasında da Türk dilinin kaynak eserlerini tespit ederek incelemek
ve yayına hazırlamak, Türkçe ile ilgili yurt içinde ve yurt
dışında yapılan araştırmaları takip etmek;
Bütünleşik Bilgi Sistemi dâhilinde, arşiv ve dokümantasyon merkezi,
bilgi bankaları ve veri tabanları oluşturmak. olarak
gösterilmiştir.
Elbette, dil,
tarih ve Atatürkün anlaşılması ya da anlatılması
yalnız Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumunun görevi değil. Bunun,
bir bütünsellik içerisinde bütün toplumsal unsurların ve kurumların
görevleri arasında olduğunun özellikle altını çizmek
istiyoruz.
Bugün üzerinde
konuştuğumuz kurum milletleri var eden, kültürel unsurları
içeren, değerleri tanımlayan kavramlarla
donatılmıştır. Türk milleti yönünden Atatürk,
bağımsızlık ve egemenlik iradesinin kavramsal
adıdır. Kültür, Türk milletinin süreklilik içinde çağdan
çağa devrettiği yaşama ait değerlerin tamamıdır.
Dil, Türk milletinin egemenlik ve gelecek şuurudur. Tarih, Türk milletinin
dünden bugüne, bugünden geleceğe, yaşama ait, insanlığa
kattığı değerler bütündür. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu dil, tarih ve kültürle ilgili sorunları çözmek ve bu konuda
toplumu aydınlatmakla görevlidir.
Son zamanlarda
Türkiyede ekonomik sorunlardan daha çok kültürel ve kimlikle ilgili sorunlar
tartışılmakta ve ön plana çıkmaktadır. Türkiyede
20nci yüzyılın başında olduğu gibi 21nci
yüzyılın başında da dil tarih ve kimlik konuları
ağırlıklı olarak tartışılmaktadır.
İnsanlar
bilmediklerine düşman olurlar. Düşmanlık, bilgisizliğin ve
cehaletin ürünüdür. Türkiyede yaklaşık yüz yıldır dil,
tarih ve kimlik konusundaki bilgisizlik yenilememiştir. Bugün dil, tarih
ve kültür sorunları daha da ağırlaşarak devam ettiğine
göre demek ki konuyla ilgili kurumlar görevini tam olarak yerine
getirememektedir.
Değerli milletvekilleri, bu somut tespiti
yaptıktan sonra dil ve tarihle ilgili tespitlere gelelim. Öncelikle,
insanların hangi ananın, babanın çocuğu olduğundan
daha çok hangi tarihin çocuğu olduğu önemlidir ve tarih, milleti
inşa etmede temel gerçekliktir. Tarih bilinci özünde millet bilincidir.
Şair "Tarihin gözleri var surlarda delik
delik" der. Gerçekte tarihin gözleri yalnız surlarda değildir;
okumasını bilenler ile görmesini becerebilenler için tarih her
yerdedir. Her toplum ve insan gerçekte tarihin muhassalasıdır. Tarih,
yalnız surun, kalenin, devletin, milletin dününü şekillendirmez;
idrake, kimliğe, fikre ve zihniyete de sızarak toplumların
geleceğini de biçimlendirir.
Tarih kültürün en önemli öğesidir. Bir millet,
tarihinden edindiği deneyim, birikim, heyecan, duygu, inanç, folklor ve
gelenekleriyle mevcut durumda ayakta kalma imkânına sahip olur. Tarih
sosyal, siyasi, iktisadi ve kültürel süreçlerin aynı zamanda alt
yapısını oluşturur. Bir toplumun tarihî deneyimi ve
birikimi ne kadar zenginse o toplum o kadar dayanıklıdır. Tarih,
talihin ve geleceğin belirleyicisidir.
Türk tarihini, kültürünü ve medeniyetini bilimsel olarak
araştırmak ve yayınlar yapmak, tarih, dil ve kültür bilinci
yaratmak amacında olan bir kurum üzerinden konuşuyoruz. Konunun ne
denli önemli ve hayati olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı?
Aslında bu kuruma ne denli görevler düştüğünü
yaşadığımız günler ve tartışmalar ortaya
koyar niteliktedir.
Bugün Türkiye'de
başta cumhuriyet olmak üzere bütün Türk tarihi bir hesaplaşma, Türk
dili ise bir meydan okumayla karşı karşıyadır.
Türkiye, tarih, dil ve egemenlik ekseninde bir meydan savaşına sahne
olmaktadır. Egemenlik ve bağımsızlık iradesinin
adı olan Atatürk ile ilgili doğrudan ya da dolaylı haksız
eleştiri ve tartışmalar da onun kurucusu olduğu millî
devlet üzerinden yapılmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan seksen dokuz yıl sonra Atatürk,
Atatürkçü düşünce, Türk dili, Türk tarihi, Türk kültürü yoğun bir
yıpratma ve kirletme kampanyasına tabi tutulmaktadır. Atatürk ve
Türk milletine yönelik saldırılar giderek kurumsallaşmaktadır.
Türk milletine ve kültürüne karşı yapılan
saldırıların yalnızca aysbergin görünen yüzlerinden
haberdarız.
Türkiye'yi
yönetenler, Türk tarihi, coğrafyası, dili, kimliği ve kültürüyle
büyük bir hesaplaşma içine girmişlerdir. Yapılan uygulama ve
tartışmalardan birkaçına değinmek varılmak istenilen
hedefin ne olduğunu ortaya koyar niteliktedir.
Talim Terbiye
Kurulu Yönetmeliği ile Ders Kitapları ve Eğitim Araçları
Yönetmeliği değiştirildi. Yeni yönetmelikle, yapılan
değişiklikle artık, ders kitapları hazırlanırken
Atatürk ilke ve inkılaplarına, laik, sosyal hukuk devletine uygun
olma kriteri aranmayacaktır.
Atatürk'ün
Gençliğe Hitabesi yazıldıktan seksen beş yıl sonra
"Ayet değildir. diye hatırlandı ve
Tartışılabilir." söylemleri içinde tartışmaya
açıldı.
Atatürk'ün
"Ne mutlu Türküm diyene!" sözüne olmadık anlamlar yüklenerek
yazıldıkları yerlerden büyük bir iştahla sökülmeye
başlandı.
Millî
bayramların ve tarihî günlerin kutlamalarıyla ilgili olarak toplumsal
kutuplaşmalar ve tartışmalar açılmıştır.
Millî Eğitim Bakanlığı, Arif Nihat Asya'nın Bayrak
şiirinin bir bölümünü Olumsuz duygular yaratıyor. diye müfredattan
çıkarma cüretini gösterdi.
Türkiye,
başta Eurovision olmak üzere birçok uluslararası yarışmaya
Türkçe ile değil, İngilizce ile katılmaktadır. Kültür ve
sanat yetkilileri, Türkiye'yi yurt dışında temsilin aynı
zamanda Türkçenin temsili anlamına geldiğini henüz öğrenmiş
değiller.
Dünlerde
"Türkçe ağzımda anamın ak sütü gibidir. diyen şair,
Türk kadınını saran kumaşın markasının bile
yabancı olmasından onu kıskanırım hassasiyeti içinde
olan düşünürlerimiz vardı. Nereden nereye gelindiğini
varsın yetkililer ve ilgililer düşünsün.
Türkiyenin büyük
kentlerinin ışıltılı sokakları, büyük
alışveriş merkezleri İngilizce tarafından fiilen
işgal edilmiş durumdadır. Tarihle yüzleşmek adı
altında cumhuriyete karşı büyük bir güçsüzleşme, iftira,
kin ve suçlama kampanyası devreye sokulmuştur.
Türk milletinin
tarihi efsanesi Ergenekon kavram olarak bir terör örgütüne ad olarak
kullanılmaktadır. Türk tarihinin kahramanları tarihî
gerçekliklerle ilgisi olmayacak biçimde filmler, senaryolar ve kitaplar olarak
halka sunulmaktadır. Para, rating ve popülerlik uğruna tarih ve
gerçeklere ihanet edilmektedir. Bütün bu gelişmelerden daha elim ve vahim
olmak üzere Türk milleti dar bir etnisite" kavramına indirgenerek
tartışmaya açılmaktadır. Türk milletinin kanıyla,
canıyla tarihe ve gelecek nesillere emanet ettiği Türk milleti
kavramı, Anayasa'dan çıkarılmak üzere teklif üzerine teklifler
yapılmaktadır. Tıpkı bir zamanlar Boşo Efendilerin,
Hanazap Efendilerin, Odyan Efendilerin yaptığı gibi bugün de
Türk milletine ve tarihine uluslararası fonlardan beslenerek saldıran
örgütlü ve etkili güçler, tarihi tersten okumayı ibadet olarak
görmektedirler.
Değerli
milletvekilleri, Türk milletini etnisiteye indirgeyenler aslında bizzat
tarihin kendisine ihanet etmektedirler. Bu güruha göre sanki Ötüken'e Türk
Abideleri dikilmemiş, sanki Göktürk Devleti kurulmamış, sanki
Divanü Lûgat-it Türk yazılmamış, sanki Alparslan, Bizans'la
Malazgirt'te ölüm kalım savaşına girmemiş, sanki Osman Bey
Söğütten çıkmamış, sanki Fatih Sultan Mehmet
İstanbul'u fethetmemiş, sanki Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyetini
ilan etmemiştir! Bu kadar tarihi müktesebatı olan bir milleti siz,
bir aşiret, bir kıran, bir etnisite seviyesine indirerek nasıl
tartışırsınız, nasıl görürsünüz, nasıl onu
başka bir kavimle, aşiretle eş değer tutarak ondan
birtakım haklar talep etmeye kalkarsınız? O milletin hepsi bu
milleti temsil eden herkesin tamamını kapsamakta ve içine
almaktadır. (MHP sıralarından alkışlar) İstiklal
Marşınızı kim yazmış bir bakın,
Kurtuluş Savaşını kimler yapmış bir bakın,
Türklüğün manifestosunu kimler yapmış bir bakın. Bu bir
kanın, bu bir ırkın, bu bir kavmin, bu bir kafatasının
ürünü değil, bu bir kültürün ürünü, kültürün; bunu artık
anlayın, anlayın, anlayın! (MHP sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
Türk milletini
etnisite olarak niteleyenlerin amacı Türkiye'yi etnik etnik
parçalamaktır. Türk milletini aşiret, Türkiye Cumhuriyetini ise çadır
devleti alarak gören bu tâifeye karşı elbette söylenecek çok sözümüz
vardır. Ancak iş birlikçi etki ajanları ve görev adamı
olanları fazla ciddiye almayı da hak etmiyorlar.
Türk milleti
kavramı kültürel bir kavramdır. Türk halkı, milletin tarihî
müktesebatıdır, üzerinde tasarruf ya da indirim yapılacak bir
kavram değildir. Kimse kimseye gelinen bu aşamadan sonra Gelin, size
yeni bir ana baba tayin edelim. demek cüretini gösteremez. Türküz, Türk
olarak kalacağız. Bunu herkes böyle bilsin.
Bu hasarlı
güruh için sorunu çözmek gayet basittir. Türkün yerine Türkiyeli
kavramını koyalım sorun çözülsün. Türk milleti kavramı
yerine Türkiyeli kavramını koyarsanız sorun çözülecek ama benim de onlara
şöyle bir söz söylemem gerekecek: Türkün yerine Türkiyeli
kavramını koymak istiyorsanız önce uçakla sekiz saatlik bir
yolculuk yaparak Ötükene gidecekseniz, Ötükene. Orada "Ey Türk,
yukarıda mavi gök, aşağıda yağız yer delinmedikçe
senin ilini ve töreni kim bozabilir" abidesini göreceksiniz. Orada Ey Türk adını Ey Türkiyeliye
çevireceksiniz. Sonra yetmedi, oradan da tarihe döneceksiniz ve diyeceksiniz
ki: Ey Göktürk Devleti, artık seni
de Göktürkiyeli yapalım. diyeceksiniz.
O da yetmez oradan bir de Kaşgar'a geçeceksiniz. O Divanü Lûgat-it
Türkü Divanü Lûgat-it Türkiyeli hâline getireceksiniz. Tarihe gücünüz
yeterse geleceği sizinle konuşuruz.
Değerli
milletvekilleri, Türk milletine ve tarihine yönelik olarak onca cahilane ve
hainane saldırılar sürerken adında Türk, Atatürk, Türk
tarihi ve Türk dili gibi kavramlar bulunan kurumların büründükleri ölüm
sessizliği de dikkat çekicidir.
Üzerinde
durulması gereken ana husus: Türk tarihi, dili, kültürü, kimliği,
medeniyeti konusunda başta Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
olmak üzere sorumluluk sahibi çevrelerin görevlerini yerine getirip
getirmediği hususudur.
Türk milletinin
tarihini, dilini ve kültürünü kirletmeye, kötülemeye yönelik olarak onlarca
yayının yapılması bu konuda büyük açığın
olduğunu göstermektedir. Televizyonlarda ve toplantılarda tarih, dil,
kültür ve Atatürk'le ilgili olarak ne kadar konuyla ilgisi olmayan yarı cahil
adam varsa onlar konuşturulmaktadır. Kurumların,
aydınların ve yönetimlerin görevlerini yeterince yerine
getirememeleri boşluk üretmekte, bu boşluğu da malum tâife
doldurmaktadır.
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk milletini, dilini ve tarihini bilimsel içerikli
araştırma, yayın ve faaliyetlerle güçlendirmelidir. Yalan
yanlış ve uydurulmuş ithamlarla Türk Milletini ve tarihini
kirletme, yıpratma ve gözden düşürme amaçlı
saldırıları karşı toplum kurum tarafından
bilgilendirilmelidir. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bilgiyi ve gerçekleri
belgelerden, referansları arşivlerden çıkararak halkla daha
doğrusu hayatla buluşturacak faaliyetler yapmalıdır.
Bilimsel ve gerçek tarihin olmadığı yerleri uydurulmuş ve
ideolojik tarihler her yanı istila etmektedir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) Günümüz dünya olaylarının kilit
konuları, ideolojik ve ulusal olmaktan çok, felsefi ve kültürel
olacağı yaygın biçimde iddia edilmektedir.
Geleceğin
dünyasında ülkelerin medeniliğini ve
kalkınmışlığını kişi başına
düşen kültür ve sanat eseri miktarı belirleyecektir. Sanat, kültür,
edebiyat, sinema, folklor gibi değerler de tamamen dil ve tarihle ilgili
sorundur, tabii, bir de özgürlük sorunudur.
Günümüzde kültürün
sınırlarının devletin sınırlarını
aştığını ortaya çıkaran birçok olgu bize
söylenmektedir. Bu gerçeği son etnik ve kültürel çatışmalar daha
da belirgin hâle getirmiştir. Asıl olan turizm, ticaret, medya ve
İnternetle birbirine bağlı hale gelen toplumlardan hangisinin
daha etkin bir felsefi ve kültürel birikime sahip olduğudur.
Hepinize
saygılar sunuyorum, bu bütçenin hayırlı olmasını
diliyorum. [(MHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar; AK
PARTİ sıralarından alkışlar(!)]
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı Sayın
Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili.
Sayın
Halaçoğlu, buyurun.
Süreniz on dört
dakika.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin değerli milletvekilleri, öncelikle konuşmama
başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türk tarihinin
kültürünü ve medeniyetini ilmî yoldan araştırmak, yayınlar
yapmak ve yayınlar yapmak ve yaymak için 15 Nisan 1931de Atatürkün direktifleriyle,
Türk Tarih Kurumu; bir yıl sonra da Türk dilinin öz güzelliğini ve
zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında
değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek için de Türk
Dil Kurumu kurulmuştur. Kurulduğu zamandan itibaren her iki kurum,
hem gerek Türk tarihi konusunda gerekse Türk dili konusunda çok güzel ve ciddi
çalışmalar gerçekleştirmiştir.
Az önce, AKP
milletvekili arkadaşlarımızın söyledikleri Asyada
arkeolojik araştırmalar yapmak, bütün dünyadaki Türk kültür
varlıklarının envanterini yapmak, Çin Han
Hanedanlığı Tarihlerinin Türkçeye çevrilmesini sağlamak
gibi işlerin hepsi Tarih Kurumunca
Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğünün
yapılması, Türk Dil Sözlüğünün yapılması, tarama
sözlüklerinin hazırlanması gibi konular da Dil Kurumumuzca
başarıyla yerine getirmiştir.
Değerli
milletvekilleri, hemen her ülkenin tarih ve dil konusunda hizmet veren akademi
ve enstitüleri bulunmaktadır ve gerek yönetim olarak gerekse ilmî
araştırma bakımından tamamen devletten
bağımsız şekilde çalışmaktadırlar. Zira,
objektif yapılmayan araştırmalar verilen emeğe, harcanan
paraya rağmen, uluslararası kamuoyunda yer bulamazlar.
Maalesef, 2011
yılında, kanun hükmünde kararnameyle çıkarılan yasa ile bu
kurumlarımız tamamen devlet kurumu hâline getirilmiştir.
Nitekim, yeni yasayla Yüksek Danışma Kurulu adı altında
oluşturulan organ, Başbakanın veya ilgili bakanın
başkanlığında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı,
Dışişleri Bakanı, Kültür ve Turizm Bakanı, Millî
Eğitim Bakanı ile Başbakan tarafından belirlenecek
diğer bakanlar, Yükseköğretim Kurulu Başkanı,
Cumhurbaşkanınca, yüksek kurumun görev alanına giren konularda
özgün bilimsel araştırmalarla tanınan bilim adamları
arasından üç yıllığına seçilen üye ile Yüksek Kurum
Başkanı ve kurum başkanlarından oluşur.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan gerekli gördükleri hâllerde, Yüksek
Danışma Kuruluna başkanlık eder. El insaf! Sanki bu ülkede
hiç bilim adamı kalmamıştır ve bakanların da
başka işi yokmuş gibi bu kurumun yüksek danışma
kurulunu oluşturmaktadırlar.
Vicdan sahibi her kim
olursa olsun, herkes, siyasi mülahazalardan uzak olmak kaydıyla, bilimsel
araştırma yapan bir kurumun danışma kurulunda yukarıda
adı geçen siyasi şahsiyetlerin ne işinin olduğunu
sorgulayacaktır. Ayrıca, yönetimi devlet yetkililerinden meydana
geldiğini gören yabancı ilim kuruluşları bizim bu
kurumlarımızın yaptığı ilmî çalışmalar
hakkında ne düşünecektir?
Böyle bir
yapılanma hep örnek olarak aldığımız ne Avrupa
ülkelerinde ne ABDde ve hatta ne de Rusyada vardır. Kaldı ki bir
bilimsel kurumun danışma kurulunun siyasilerden meydana geldiği
ve hele hele danışma kurulunun görevi olarak Yüksek Kurumun ve
kurumların bilim ve kültür alanındaki
çalışmalarını ve etkinliklerini değerlendirir ve
gerekli tavsiye kararları alarak görüşlerini Yüksek Kuruma ve kurumlara
bildirir. Bu kararlar Yüksek Kurum ve kurumlar tarafından öncelikle
dikkate alınır. şeklinde açıklanıyorsa, bu
şekilde siyasilerin talimatlarıyla yapılacak
çalışmaları özgür iradeyle yapılmış olarak kabul
edebilir miyiz?
Ayrıca, yine
Yüksek Danışma Kurulunun görevlerinin sayıldığı
ve dünyanın hiçbir yerinde olmayan ve olması da ihtimal
dışı olan bir madde daha yer almaktadır ki bu madde, bu
kurumların bir ilmî kuruluş olmadığına tamamen
açık delil teşkil eder. 5inci maddenin 6ncı
fıkrasında Yüksek Danışma Kurulunca gerekli görülen
kararlar Resmî Gazetede yayımlanır. denilmektedir. Bu hükmü
nasıl yorumlayacaksınız? Dünya ülkeleri arasında hangi
bilimsel araştırma kararları Resmî Gazetede
yayımlanmaktadır. Dolayısıyla bu şekilde bir
yaptırım, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunu bir bilimsel
kurul olmaktan tamamen çıkardığı gibi askerî idare dönemini
bile aratacak bir duruma düşürmektedir.
Değerli
milletvekilleri, durum sadece Yüksek Danışma Kuruluyla da
sınırlı kalmamaktadır. Kurumun en üst yönetim mercisi olan
yönetim kurulunu, ne hikmetse, gerekli hâllerde Başbakan veya ilgili bakan
olağanüstü toplantıya çağırabilmektedir. Bu ne demektir?
Geçmiş dönemde Askerî Konsey tarafından hazırlatılan
kanunda bile böyle bir uygulama bulunmamaktadır.
Yine Yüksek Kurum
ve kurumlarca hazırlanan idari düzenlemeleri görüşerek, Başbakan
veya ilgili bakanın onayına sunmak. hükmü, Yönetim kurulunun
sembolik bir nitelik taşıdığını ve tamamen
siyasetin emrine verildiğini ortaya koymaktadır.
Kanundaki
çarpıklıklardan bir diğeri de, Yüksek Kurumun amacını
belirleyen maddedir. Bu maddede Türk dili, tarihi, kültür ve bütün yönleriyle
Atatürk eserleri üzerinde sosyal ve beşerî bilimler bütünlüğü içinde
bilimsel araştırmalar yapmak, yaptırmak ve bu konularda seminer,
sempozyum, konferans ve benzeri ulusal ve uluslararası etkinlikler
düzenlemek, yayınlar yapmak ve bu alandaki çalışmaları
desteklemek. denilmektedir.
Yine görevleri
arasında Milletimizin sosyal ve kültürel gelişmesine katkı
sağlayacak alanlarda bilimsel araştırmalar yapmak,
yaptırmak ve bu alanda yapılan çalışmalara destek vermek.
olarak açıklanmıştır. Mademki bütün bu işler Yüksek
Kurum tarafından yapılacaktı, o hâlde diğer 4 kurum neden
kurulmuştur ve gereksiz yere neden personel istihdam edilmektedir? Hâlbuki
en azından, Türk Dil ve Türk Tarih kurumlarının
araştırma usulleri farklıdır, metodolojileri ve asıl
ilmî araştırma görevi, kanunun diğer maddeleriyle her biri
ayrı tüzel kişiliğe sahip kurumlara verilmiştir. Mesela,
Türk Tarih Kurumunun görevleri sayılırken aynen şu ifade
edilmektedir: Türk tarihi ve Türkiye tarihini tüm yönleriyle hakikatlere (ilmî
yoldan) uygun biçimde ortaya koyacak çalışmaları yapmak,
tarihimizle ilgili karalama ve çarpıtmalara karşı ulusal ve
uluslararası kamuoyunu aydınlatmak.
Değerli
milletvekilleri, bu cümle kanunu hazırlayan zihniyetin ne kadar ön
yargılı olduğunu ortaya koymaktadır. Yani siz kanuna
hakikatlere uygun ve tarihimizle ilgili karalamalara ve çarpıtmalara
karşı ulusal ve uluslararası kamuoyunu aydınlatmak hükmünü
koyarsanız, yapılacak çalışmaların önceden hedefini de
belirlemiş olursunuz. Tarih ilminde kendinizi şartlandırarak
objektif araştırma yapamazsınız. Hakikat kime göre
olacaktır ve hakikatin ölçüsü nedir? Eski kanunda Türk Tarih Kurumunun
amacı, Türk tarihini ve Türkiye tarihini ve bunlarla ilgili konuları,
Türklerin medeniyet hizmetlerini ilmî yoldan incelemek, araştırmak,
tanıtmak, yaymak veya yayımlar yapmak, bunlara dayanarak da Türk
tarihini ve Türkiye tarihini yazmaktır. denilmek suretiyle daha objektif
bir hedef ortaya konulmuştu. Ama yeni kanunda tarihimizle ilgili karalama
ve çarpıtmalar ifadesi kullanılmakta ve buna bağlı olarak
hakikatleri kendinize göre belirlemektesiniz. Halbuki ilmî kuruluşlar,
ilmî araştırmalar yapar ve bu yapılan araştırmalar
ilgilenen kimseler tarafından kullanılır; yoksa ismi
muhteşemle başlayan ve tarihimizi muhteşem şekilde tahrip
eden dizilere karşı bir araştırma yapmasını
isteyemezsiniz.
Değerli
milletvekilleri, RTÜK gibi bir kurumumuzun olmasına ve dizi
başlayalı iki yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen
kendilerine bu görev verilmiş olanlar yan gelip yatacaklar fakat durumu
yeni öğrenmiş gibi Sayın Başbakan da -başka işi
yokmuş gibi- tarih dizisiyle ilgili açıklama yapacak. Burada
yapılması gereken şey, Başbakanın beyanat vermek
yerine, ilgili bakanın işi televizyon programlarını denetlemek
olan RTÜK hakkında görevi ihmalden soruşturma açmak ve onu harekete
geçirmek olmalıdır.
Yeni yasada Türk
Dil Kurumunun görevleri, Türk dilinin kaynak eserlerini tespit ederek incelemek
ve yayına hazırlamak, Türkçeyle ilgili yurt içinde ve yurt
dışında yapılan araştırmaları takip etmek,
bütünleşik bilgi sistemi dâhilinde arşiv ve dokümantasyon merkezi,
bilgi bankaları ve veri tabanları oluşturmak olarak
gösterilmiştir. Hâlbuki bu tür, yabancı ülkelerdeki
kuruluşların amaçları arasında dilin güzelliğini
ortaya koymak ilkesi bulunmaktadır. Nitekim 2876 sayılı eski
Yasada bile bu duruma dikkat edilmiş ve Türk Dil Kurumunun amacı
Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak,
onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır
yüksekliğe eriştirmektir. şeklinde belirlenmiştir.
Görüldüğü gibi, 1932 yılında kurulan ve hedefleri belirlenen bir
kurumun yeni yasayla ne hâle getirildiği ortadadır. Kurulduğu
günden bugüne kadar çok değerli çalışmalarda bulunan Türk Dil
Kurumu, biraz önce söylediğim gibi Türkçe Sözlükü çıkarmış
ve geliştirmiş, Karşılaştırmalı Türk
Lehçeleri Sözlüğünü hazırlamış, Deyimler ve Terimler
Sözlüğü yapmış, her şeyden önemlisi de bütün bunları
İnternet aracılığıyla dünyanın hizmetine
sunmuştur.
Sayın
milletvekilleri, bir de konuya başka bir pencereden bakalım ve
geliniz, ülke yararına en doğru olanı burada
değerlendirelim. Zira hem Tümüyle askerî darbe kanunlarından ve
anayasasından kurtulalım. diyeceksiniz hem de o dönem kanunlarından
daha kötü bir kanun hazırlayacaksınız. Aslında
yapılması gereken, Atatürkün kurduğu Türk Tarih Kurumu ile Türk
Dil kurumlarının birer akademi hâlinde
teşkilatlandırılmasıdır. Bunu yapacak olursak bu iki
güzide kurumumuzun geniş mali imkânlarını da göz önüne
aldığımızda ne denli büyük hizmet vereceklerini tahmin
edebilirsiniz. Bu kurumlarımız şayet akademi hâline getirilecek
olursa kendi alanlarında gençlere yüksek lisans ve doktora bursu vermek -yerli
ve yabancı olmak üzere- yine çalışma alanlarında projelere
destek vermek, belirlediği konularda yabancı bilim
adamlarının da çalıştığı
araştırmalar yaptırmak, Türk arkeolojisini desteklemek ve
kazılar yapmak ve gerektiğinde yurt dışında
araştırma merkezleri kurmak gibi görevlerini yerine getirebilirler.
Bu tür çalışmalar ülkemizin ufkunu açar ve siyasi otorite bunlardan
faydalanarak isabetli politikalar üretirler. Mesela bugün Orta Doğuda,
yani bütünüyle Osmanlı coğrafyasında meydana gelen
olayların temeline inmeden bu bölgede yürütülen politikalarda hedefin de
doğru tespit edilmesi mümkün olmayacak ve yanlışlar içinde maceraya
sürüklenecektir. Tarih övgü dolu sayfalar olduğu gibi yanlış
yapanların sebep olduğu acılarla da doludur. Bugün, bizler,
tarihi ve tarihî şahsiyetleri nasıl acımasızca
eleştirip suçluyorsak yarın da birileri bizi aynı şekilde
suçlayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, 2013 bütçesini görüştüğümüz şu sıralar,
geleceğimiz ve Türkiyeyi yönetenler açısından bu denli önemli
olan kurumlarımızın, Mecliste tartışılmasına
gerek duyulmadan ve aceleyle çıkarılan yasası bir yana, her iki
kurumun genel bütçeye bağlı olmayan ve kaynağı tamamen
kendi gelirleri olan bütçelerinin esnek hâle getirilerek özerk bir yapıya
kavuşmaları gerekmektedir. Bu sebeple, her iki kurumda da, kendi
bütçeleri olduğu için, yabancı sözleşmeli personel istihdamı
söz konusu olabilir. Bunların şişirilmemesi için gerekli tertip
alınır.
Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlarken 2013 yılı bütçesinin
hayırlı olmasını diliyor, kurumlara yeni atanan
başkanlara başarılar diliyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Halaçoğlu.
Sayın
milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi
şahıslar adına Sayın Ertuğrul Soysal, Yozgat
Milletvekili.
Sayın Soysal,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
ERTUĞRUL
SOYSAL (Yozgat) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılı bütçe kanun
tasarısının ikinci turunda yer alan kurumlar bütçesiyle ilgili
olarak şahsım adına lehte söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ecdadımızın
bizlere emanet ettiği vakıf olgusu hayır ve
yardımseverlik kavramlarını şahsi bir meziyet olmaktan
çıkartıp kurumsallaşmış bir yapı olarak
geçmişimizden geleceğimize uzanan önemli bir hizmet alanını
kapsamaktadır. Vakıfta amaçlılık, çeşitlilik
gösterebilir ancak hedef Allah rızası için yardım etme,
hayırla yâd edilme ve ebediyete kadar adının baki
kalmasıdır. Bir başka şekilde ifade etmek gerekirse vakıf,
bir ferdin taşınır veya taşınmaz bir malını
Allah rızası, hayır duygusu ve insan sevgisiyle
karşılık beklemeksizin hizmetin ebediyen sürdürülmesi
amacıyla şahsi mülkiyetinden çıkarıp kamu yararına
tahsis etmesidir.
Kendi gelirlerini
akar nitelikli gelir getirici menkul ve gayrimenkulleri kanalıyla elde
eden Genel Müdürlük devlet bütçesine hiç yük olmadan temsil ettiği
vakıfların hayır şartlarını da yerine
getirmektedir.
Bu meyanda
Vakıflar Genel Müdürlüğü temsilcisi olduğu ve artık
yöneticileri hayatta kalmayan 42 bin vakıf adına ülkemiz genelinde
yatırımlar yapmakta, vakıf eski eserleri restore etmekte ve
vakıfların hayır şartlarını yerine getirmektedir.
Ülkemizin en ücra köşelerindeki vakıf eserlerini dahi restore ederek
ayağa kaldıran, nerede bir garip gureba varsa ona vakfın iyilik
elini uzatan, vakıf yemeğini götüren, vakıf
yardımını ulaştıran, yüzyıllar önceden bugüne
gelen vakıf şuuru ile öğrenciye, engelliye, garibe gurebaya
yetişen bu kurum yaptığı tüm işleri yalnızca
kendi öz kaynakları ile gerçekleştirmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Vakıflar Genel Müdürlüğü 2003 yılından
itibaren vakıflara ait gelir getirici mülkleri en yüksek verimle
değerlendirmeye başlamıştır. Bu çerçevede yapılan
çalışmalar sonucunda gelirlerini artırarak hayır
hizmetlerini de çeşitlendirmiştir. Yıllar boyunca atıl
durumda kalmış gelir getirici vakıf mülkleri tespit edilerek
değerlendirilmiş, artık bu taşınmaz mallar üzerinde 5
yıldızlı oteller, sosyal tesisler, alışveriş
merkezleri ve konutlar yükselmiştir. Bu taşınmazların her
birine bir fonksiyon vermek suretiyle vakıf gelirleri
artırılmış, Vakıflar Genel Müdürlüğü genel
bütçeye hiç yük olmadan doğrudan kendi imkânları ile
çalışmalarını sürdürmüştür.
Genel Müdürlüğümüzce
ülkemize 2003-2012 yılları arasında 2 milyar 600 milyon TL
yatırım yapılmıştır. Öyle ki 2003
yılından önce Genel Müdürlükçe restorasyonu gerçekleştirilen
vakıf eseri sayısı sadece yılda 10 taneyi bulmaz iken, 2003
yılından bugüne kadar genel Müdürlük Tarafından restore edilen
vakıf eski eser sayısı şu anda 3.750 olmuştur. Ülkemiz
genelinde il ve bölge ayrımı yapmaksızın nerede
restorasyona ihtiyacı olan bir vakıf eseri varsa ulaşan Genel
Müdürlük, son yılların büyük bir restorasyon hamlesini de
gerçekleştirmiştir.
İstanbuldan
Bitlise, Diyarbakırdan Antalyaya, Bayburttan Yozgata, nereye gitseniz
birden çok restorasyon çalışmasına şahit olabilirsiniz. Genel
Müdürlük ecdadın emaneti olan bu eserleri ihya etmekte, geleceğe
intikal etmelerini de sağlamaktadır. Kendi seçim bölgem olan
Yozgatta da 2002den 2012ye kadar yaklaşık 3 milyon TL harcanarak
ecdat yadigârı 10 adet caminin esaslı onarımdan
geçirildiğini de buradan ifade etmek istiyorum.
Vakıflar
Genel Müdürlüğü, vakıf kökenli cami, han, hamam, medrese, bimarhane,
kervansaray gibi vakıf eserlerinin onarımlarının ve
korunmalarının sağlanmasının yanı sıra, bu
eserlerin her birinin içlerinde yer alan taşınabilir vakıf
kültür varlıklarını da korumaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz, bizi biz yapan, bizi var eden o
ruh kökünden yola çıkıyor, geçmişten
aldığımız ilhamla geleceğimiz için bir ufuk çizmenin
mücadelesini veriyor, büyük düşünüyor, geleceğe eserler bırakmak
için emek sarf ediyoruz.
Sözlerime son
verirken hayırseverlerimizi minnet ve şükranla anıyor, hazineden
hiçbir katkı almadan gelirinin yüzde 50sini yatırıma
ayıran, devlete yük değil, devletin yükünü sırtlayan
Vakıflar Genel Müdürlüğünü tebrik ediyor, bu vesileyle 2013
yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Soysal.
Şimdi Hükûmet
adına Başbakan Yardımcımız Sayın Bülent
Arınç.
Buyurun Sayın
Arınç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum, iyi akşamlar
diliyorum.
Vakıflar
Genel Müdürlüğümüz, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğümüz, Radyo Televizyon Üst Kurulumuz, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumumuz, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi,
Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumuyla ilgili bütçeler, Genel Kurulun
izlediği gibi, bütün siyasi partilerimiz, onların
konuşmacıları tarafından değerlendirildi. Ben de hem
konuşulan konular üzerinde hem de kurumlarımızı tekrar
tanıtıcı birkaç söz
söylemeyi uygun gördüm. Umarım elli dakikayı
doldurmayacağım gecenin bu saatinde çünkü, esasen,
kurumlarımızla ilgili çok fazla eleştiri yapılmadı.
Aslında Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen konuları bazı
arkadaşlarımız tekrar gündeme getirdiler. Belki orada verdiğimiz
cevapları tekrar edeceğim ki soru faslında tekrar sorulmasın
diye.
Değerli
arkadaşlarım, öncelikle kurumlarımızın faaliyetlerini
takdir eden, teşvik eden, yönlendiren arkadaşlarıma çok
teşekkür ediyorum. Eleştirisi olan arkadaşlarımıza da
bize yön verici olduğu için, ayrıca o eleştirilerine cevap verme
hakkımı saklı tutarak, tekrar konuşmalarından
dolayı teşekkür ediyorum.
Öncelikle
Vakıflar Genel Müdürlüğünden başlamak isterim. Bu konuda
eleştirilerde bulunan kadın milletvekilimiz şu anda yok. Biraz
önce iPadden, bir web sitesinde, kendisinin sürekli ismimden bahsederek bana
baktığını, benim de Genel Kurula hitap edin. demem
karşısında onun söylediği sözleri içeren bir kayıt
gördüm. Dolayısıyla bir yanlış anlamaya mahal vermemek için
onu zikretmek istiyorum. Bir defa, İç Tüzükümüz gereğince Genel
Kurula hitap edilir. Sayın Bakan denebilir, isim de belki söylenebilir
ama her cümlenin başında Sayın Bakan Bülent Arınç diyerek
bana dönmeye gerek yok. Ben mahcup bir insanım. Zarif bir
hanımefendinin ikide bir dönüp bana bakmasından, doğrusu,
sıkılabilirim. Yoksa yani dönüp her defasında bakabilir, benim
için bir eksiklik değil.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Bu söz yakışıyor mu size?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Ama Genel Kurul adabı içerisinde
konuşma yapan bir milletvekilinin, şahsiyetten ziyade Genel Kurula hitap edecek cümleler kullanması
lazım.
İkincisi,
şu dikkatimi çekti -herhâlde zabıtları okuduğunda kendisi
de fark edecektir- bir sözü benim için çok önemli, Sayın Nazlıaka
diyor ki: Vakıflar kapalı kutu, hiçbir şeyden haberimiz yok.
Doğrusu, ben buna hiç katılmam çünkü Meclis
Başkanlığım döneminden de arkadaşlar bilirler, soru
sormasını İç Tüzük kurallarına göre uygun yapan
arkadaşlarımızın her sorusuna cevap vermek benim için bir
görevdir. 2009 1 Mayısta Başbakan Yardımcısı oldum.
2009un kayıtlarına, 2010, 2011, 2012, bugüne kadar her yıl 400
civarında sözlü ve yazılı soru önergesi olmuş ve
bunların şu anda işlemde olan 6 tanesi hariç hepsine cevap vermişim.
İnat ettim, baktım, Vakıfların kapalı kutu
olduğundan bahseden Sayın Nazlıaka acaba bana Vakıflar
Genel Müdürlüğüyle ilgili olarak kaç tane soru sormuş ve ben kaç tane
meseleyi gizli tutmuşum? diye. İnanın, bana hitaben,
Vakıflar Genel Müdürlüğünden herhangi bir olayı soru önergesiyle
gündeme getirmemiş. Dört yıldır görevdeyim, dört
yıldır vakıflarla ilgili bana hiçbir sorusu olmamış.
Milletvekillerinin denetim görevi, soru, sözlü soru, yazılı soru,
gensoru, bunlarla geliyor ama Sayın Nazlıakanın bana hitaben,
Başbakan Yardımcısı sıfatımla dört
yıldır doğrudan bağlı olan bir kurum
hakkında hiçbir soru sormaması
ama bugün de Vakıflar kapalı kutu. demesi, doğrusu benim hak
ettiğim bir konu değil. 4 tane sorusu var, Sayın Başbakan
Recep Tayyip Erdoğana sormuş; oradan bana havale edilmiş, ben
onu cevaplandırmışım ama sordukları sorular burada
konuştuklarıyla doğrudan ilgili değil.
TUFAN KÖSE (Çorum)
Ciddi cevap vermiyorsunuz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Acaba Sayın Nazlıaka bana hangi
konuda doğrudan bir soru önergesi vermiş? diye baktım. Sayın
Tufan Bey, ona da baktım, Acaba bu hanımefendi beni Başbakan
Yardımcısı sıfatıyla hangi konuda denetlemiş,
buldum. TRTyle ilgili 1 tane soru önergesi var. Hanımefendi orada bana
şunu soruyor: Tosun Paşa filmini izledim, neden dört dakika eksik?
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türk
sinemasının son yıllardaki şaheserlerinden Tosun
Paşa filmini izlerken dikkat etmiş ve tespit etmiş ki bu filmde
bir eksiklik var Sayın Çam. Ben de bu soru önergesine cevap vermişim:
O sırada acil bir son dakika haberiyle film dört dakikalık bir
kesintiye uğramış. Ne yapalım, bu da bizim kusurumuz TRT
adına.
Değerli
dostlar, vakıflar konusu önemlidir. Bütün arkadaşlarımız
vakıfların mahiyetini arz ettiler. Özellikle Milliyetçi Hareket
Partisinden konuşan arkadaşımız dinî anlamda,
inancımız anlamında vakıfların ne içerdiğini çok
güzel söyledi. Bir kısmına katılmıyorum ama bizim tarihimiz
aynı zamanda vakıf kültürüyle yoğrulmuştur ve
medeniyetimizin bir ismi de vakıf medeniyetidir.
2000
yılındaki benim konuşmamı aslında Plan Bütçe
Komisyonunda Aydın Ayaydın dile getirdi, kendisine o sözlerimin
arkasında olduğumu söyledim. Bu kere aynı konuyu Sayın
Nazlıaka da gündeme getirdi. Önemli bir konudur, o açıdan
eleştirmiyorum ama benim Sayın Aydın Ayaydına Plan Bütçe
Komisyonunda verdiğim cevaptan sonra kendisi bizzat geldiler,
teşekkür ettiler, bu konuda mutabık olduğumuzu da ifade ettiler.
Dolayısıyla, ben tutanaklara geçmiş bütün sözlerimin
arkasındayım.
Bugün
Vakıfbankta, Vakıflar Genel Müdürlüğünün temsil ettiği
hisse karşılığında bir
hissedarlığımız var. Bu hissedarlığımız
karşılığında Vakıflar Bankasından biz
karşılığını temettü olarak alamıyoruz, öz
sermayeye ekleniyor bankanın mali yapısı, durumu
itibarıyla. Ben de Vakıflar Genel Müdürlüğünden sorumlu olan bir
bakan olarak şunu söylüyorum: Ben genel bütçeden pay almıyorum. Benim
bütçem özel bütçe, yani gelirim ne kadarsa giderim de o kadar. Ben on senede
3.700 tane vakıf eserini restore edip onarmışsam bunu kendi
kaynaklarımla yapmışım ama benim Vakıflar
Bankasındaki hissemin karşılığı bana para olarak
gelirse bütçemin içerisine koyacağım ve onu da yine vakıflarla ilgili
konularda sarf edeceğim. Bu konuda oturduk, uzun uzun
çalıştık, henüz bir sonuca varmış değiliz ancak
Şöyle bir formül üzerinde durulabilir. denildi. Bu henüz konuşma,
tartışma safhasındadır. Yani yüzde 58e yakın olan
hissemizin karşılığı hazine tarafından satın
alınsa, bunun karşılığı kâğıt olarak
veya bir başka şekilde, yine Vakıflar Genel Müdürlüğünün
kontrol edeceği bir hisse olarak kârından istifade etsek, bugün bize
gelmeyen temettü payı -eğer böyle olursa- yıllık 250 milyon
civarında bize bir gelir getirecek. Doğrudur,
yanlıştır, bu bir çalışma noktasıdır.
Dolayısıyla, biz Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün bu konudaki
katkısını daha da çoğaltabilmek için bir arayış
içindeyiz. Sizlerin de böyle bir teklifi, bir düşüncesi olursa, sizi temin
ederim, bu konuda da bir çalışma yapabiliriz ama gerçek şudur:
Bizim Vakıflar Bankasındaki hissemizin karşılığını
nakit olarak alamıyoruz, nema olarak alamıyoruz, temettü olarak
alamıyoruz. Bir defa 17 milyon almışız, bir defa 7 milyon
almışız, bunlar, affedersiniz, bizim için bir öğle
yemeği parası gibi. Ben özel bütçeme daha çok katkı
sağlamalıyım ki elimdeki hisselerin
karşılığında bununla çok hizmet edebileyim. Ben
şahsen bunu düşünüyorum çünkü bize vakıfların
yüklediği sorumluluk, mesela akar cinsiden vakıflarda Bunun bir
geliri olmalı ve o gelirden de daha çok vakıf hizmet yapabilmeli.
anlayışıdır. Ben daha çok gelir elde edersem, daha çok
hizmet edeceğim. Daha çok fakire, yoksula, daha çok öğrenciye, bursa,
daha çok yurtlara, daha çok vakıfların bugün yapmış
olduğu hizmetlere daha çok vakit ayırabileceğim.
Değerli
dostlar, Vakıflar Genel Müdürlüğü konusunda bugüne kadar pek çok
bütçede -bu bütçede de oldu- arkadaşlarımız takdirlerini ifade
ettiler yani İyi çalışıyorsunuz. Şunlar şunlar
da yapılıyor, bazılarının
açılışlarını görüyoruz ama şunlara da dikkat
edin. dediler. Ben, yine, genel kanaatin Vakıflar Genel
Müdürlüğümüzün çalışmaları konusunda, daha çok takdir ve
teşvik ifade eden düşüncelerin olduğunu biliyorum çünkü
vakıflar hepimizin. Eğer biz iyi hizmet edemiyorsak, bu
sorumluluğumuz olur. Yanlış yaparsak bunun sorumluluğu bize
ait olur ama işleyen, yürütülen faydalı çalışmalar varsa
bunları da takdir edin. Marifet iltifata tabidir. Pek çoğunuz bize
zaman zaman Benim seçim bölgemde şöyle bir yer var, şurayla da
ilgilenin, buranın da restorasyonu yapılsın, burası da
tahsis edilsin. diye talepleriniz oluyor. Biz bunları
karşılamaya çalışıyoruz. Bu bizim için bir mevzuat
konusudur, yoksa vakıf eseri restore edildikten sonra onun
kullanılış amacı çok önemlidir, boş tutamayız.
Koruma, kullanma yöntemi, özellikle tarihî eserlerde, kültür ve tarih
varlıklarında çok önemlidir. İçinde insan olmayan yapılar
süratle çökerler. Her sene restorasyon yapsanız ayakta tutmanız
mümkün olmaz. Dolayısıyla Ayağa kaldıralım,
insanlığın ortak malı hâline gelsin ve insanlar bundan daha
çok istifade etsinler. diye düşünebiliriz.
Şu anda 42
bin mazbut vakfın, 281 mülhak vakfın, 4.568 yeni vakfın, 165
cemaat vakfının iş ve işlemleriyle denetimini
eksiğimizle yanlışımızla- biz yapıyoruz. Bunun
yanında, kültür ve tarih varlığı olarak, vakıf
varlığı olarak kayıtlı bulunan han, hamam, medrese,
cami, külliye, imaret bütün bunların da restorasyonlarını ve
korumalarını elimizden gelen imkânlarla yürütüyoruz.
Sayın
Nazlıakanın, Vakıflar Kanununun 11inci maddesinde bir
değişiklikten bahseden bir cümlesi de olmuştu. Değerli
dostlar, Vakıflar Kanununun 10 ve 11inci maddelerinde, vakıf yöneticilerinin
görevden alınabilme şartları sayılmış.
Bunların içerisinde 11inci maddede de idari para cezası verilmesi
hâlinde de 2 defa olursa görevden alınabileceklerinin, asliye hukuk
mahkemesine dava açılması suretiyle yapılması
öngörülmüş. Bunun ağırlığı söz konusudur. Pek çok
vakıf, birtakım ihmaller sebebiyle Biz şunu veremedik, 2 defa
da idari para cezası verdik ama görevden alınıyoruz... Bütün bu
yakınmalar karşısında bir kanun değişikliği
düşünülmektedir. Bu kanun değişikliği
yapıldığı takdirde idari para cezaları tahsil edilecek
ancak görevden alınmaları konusu daha ağır hükümlere
bağlanmış olacaktır.
Genel
Müdürlüğümüzün Rehberlik ve Teftiş
Başkanlığının, 1/1/2003 -yani Hükûmetimiz dönemini alarak
söylüyorum bu yılında- 23/11/2012 tarihleri arasında 829
denetim, 141 inceleme yaptığı ve bunların sonuçları da
elimizdeki belgelerden anlaşılmaktadır. Yalnız burada
Sayın Nazlıaka veya bir başka arkadaşımız,
sanıyorum bir başka arkadaşımızdı, Sosyal
yardımlaşma, dayanışma vakıfları ne oluyor? diye
sordular. Sosyal yardımlaşma, dayanışma vakıfları
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın
uhdesindedir. Evet, vakıf olarak denetimlerini biz yapıyoruz ama
sadece vakıfların denetimini biz yapıyoruz. Bildiğiniz
gibi, projeler karşılığında yapılan işlere
bu vakıflardan katkı sağlanıyor. Ancak bunların
tamamının hangi bakanlıklarla ilgili olduğunu belki soru
önergeleriyle takip ederseniz daha kolay olur çünkü bazen Tarım
Bakanlığına göre, bazen Sanayi ve Ticaret
Bakanlığına göre, bazen bir başka
bakanlığımızın uhdesindeki görevlere göre,
yapılan projeler aynı zamanda sosyal yardımlaşma ve
dayanışma vakıflarımız tarafından da takip
edilmektedir. Doğrudan bize bağlı olmadığı için
ve sadece denetimlerini rutin bir şekilde yaptığımız
için arkadaşımızın sorusuna detaylı bir cevap verme
imkânım olmadı.
Değerli
dostlar, Sayın Mustafa Erdem ilahiyatçı bir
arkadaşımız, profesörümüz, bir bilim adamı. Konuşmasını
da ilgiyle takip ettim ancak hem onun hem de zaman zaman Plan Bütçede veya bir
başka yerde konuşan Milliyetçi Hareket Partili
arkadaşlarımın üzerinde çok durdukları bir konu var, bu
konu bence yanlış. Eğer bu konuyu bir parti politikası
olarak da benimsiyorlarsa -burada grupları adına
konuştukları için söylüyorum- ileride iktidara gelme cehdiyle,
azmiyle, ümidiyle bugün muhalefet partisi konumunda olan bir partinin hem
Türkiye'de hem de dış dünyadaki algısının olumsuz
olacağını düşünüyorum, şu sebeple: Sayın Erdem,
şu yeni açılan kiliseler, ayinler, Rusyadan getirilen çanlar, bütün
bunları sayıyor ve vakıflara, azınlık
vakıflarına gayrimenkullerinin iadesini de içerisine koyuyor ve
Azınlık vakıf mallarının iadesi züldür. gibi bir
hüküm kullanıyor. Züldür yani Bunu yapan zillet içindedir, bunu yapan
zelildir. anlamında. Bir ilahiyatçı züldür kelimesinin
anlamını herhâlde hepimizden çok daha iyi bilir. Bunu kesinlikle
reddediyorum ve bu sözü kendilerine iade ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Bu şeref de size yeter Sayın Bakan!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Bizim yaptığımız, hem
kanunlarımız çerçevesinde hem uluslararası hukuk normları
içerisinde hem de Vakıflar Kanunumuzun hükümlerine uygun olarak
yaptığımız işlemlerdir. Biz, Türkiye Cumhuriyeti
hudutları içerisinde, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak
geçmişten bugüne birlikte yaşadığımız ve birlikte
yaşamanın en güzel örneklerini verdiğimiz bir medeniyetten
geliyoruz. Eğer sizin düşünceniz hâkim olsaydı, bugün Mardini
göz ardı etmemiz lazımdı, Hataya inanmamamız
lazımdı, Gaziantepi, Kayseriyi haritadan silmemiz
lazımdı. Unutmayın ki Türkiyede cami duvarıyla kilisenin
ve havranın birbirine bitişik olduğu illerimiz var. Bu
topraklarda Ermeniler yaşadı, Rumlar yaşadı, Museviler
yaşadı; şu anda Süryaniler var, Keldaniler var, Maruniler var.
Ben bunlarla 10 defa toplanmış bir insanım. 41 tane farklı
etnik grup ve farklı inanç gruplarının Türkiyede geçmişten
bu yana yaşadığını biliyoruz. Bu, bizim için bir
zenginliktir. Bu, Türkiyenin tarihinde birlikte yaşamanın bugün
bütün dünyaya örnek göstereceği çok güzel bir hadisedir.
Azınlık
vakıflarına mallarını iade etmek hukukumuzun
gereğidir. Yeni Vakıflar Kanunu 2008de çıktı. Bu kanunun
pek çok maddeleri için Cumhuriyet Halk Partisi de Milliyetçi Hareket Partisi de
Anayasa Mahkemesine gitti. Anayasa Mahkemesi bunların hepsini reddetti.
Bir tane kabul ettiği madde var, teftiş kurulu
başkanının atanma usulü ama esas noktalarda Anayasaya
aykırılık tespit etmedi.
Azınlık
vakıfları dediğiniz şeyler cemaat vakıflarıdır.
30lardan önce de 40lardan önce de 20lerden önce de Türkiyede cemaat
vakıfları vardır. Yeni kanunumuz bunların
sayısını tespit etti, 165 olarak belirledi ve sonunda bu
vakıfların bir temsilcisi olarak da bugün Laki Vingas ismiyle bir
Rum yurttaşımız Vakıflar Meclisinde onların temsilcisi
olarak bulunuyor.
Geçmişten bu
yana bütün süreci takip ettiğimizde, o cemaat vakıflarının
da, Türkiyede -Osmanlı Dönemi olsun, daha sonraki dönemlerde olsun-
hukuka uygun olarak kurulduklarını, içlerinde hastane, okul,
başka gelir getiren pek çok gayrimenkuller edindiklerini biliyoruz. Bir
zamanlar bunlar
Anayasa Mahkemesi kararları da pek çoğu
hakkında var, başka kararlar da var ama idari kararlarda hazineye
intikal etmiş olduklarını da biliyoruz. Biz AK PARTİ
Hükûmeti olarak hak neredeyse onu vermek
Buna inandık ve bundan
doğru bir yola girdik. Hakları mıdır? Haklarıdır.
Kimin hakkıdır? Cemaat vakıflarının. Ne kadarı?
Ellerindeki belge, bilgilerle kendilerine ait olduklarını
ispatladıklarında verdikleri beyannamelerde mülkiyet olarak
onların olduğu tescil edilen şeyleri vermeye başladık.
Ama bugüne kadar
1.500 tane müracaat olmuş. Şu anda -hatırımda
yanlış kalmadıysa- 118 civarında gayrimenkulleri
kendilerine iade ettik. 28 Ağustosta da süre bitti.
Bizim için önemli
olan, Türkiyede yaşayan ve bizim kanunlarımıza göre hak sahibi
olanlara haklarını vermektir. Bu bir zül değil, hukukun
gereğidir, insanlığın gereğidir. Biz bunu yapmakla
iftihar ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, yine değerli arkadaşımız yetimhaneden
bahsettiler. Yetimhane, Büyükadadaki Rum Yetimhanesi Sultan Beyazıt
Vakfından mukataalı olup
Bir bilgiyi de ifade ettiler; doğru
ama arkası başka türlü. Evet, Büyükada Rum Yetimhanesi Sultan
Beyazıt Vakfından mukataalıdır ama Osmanlının son
döneminde Rum tebaalı bir azınlık tarafından satın
alınmıştır. 1902 yılında Yani oğlu Kont
Mavcora Bozdari Vakfına intikal etmiştir. Sonradan bizim elimize
geçti ve biz, bununla ilgili olarak Patrikhanenin ve diğer kurumların
pek çok açtığı davalardan birisine muhatap olduk. Sonunda Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi de bunun sahibine iadesi veya bedelinin
ödenmesi gibi bir karar verdi. Oturduk, düşündük ve kendilerine iade
ettik. Rum Yetimhanesi yani Patrikhaneye bağlı olan Büyükadadaki Rum
Yetimhanesi hemen hemen bir buçuk yıldan bu yana onların mülkiyetine
geçti. Bu da ayıplanacak bir şey değil. Hak, haklının
en mukaddes malıdır. Biz buna inanıyoruz ve bunun, hukukun gereği
olarak yapıyoruz.
Değerli
dostlar, bakınız, Ermeniler bu topraklarda yaşadı, Rumlar
da yaşadı. Benim eski seçim bölgem Manisanın pek çok köyünde
Rum köyü olarak bilinen yerler de var, başka yerlerde de var. Bunlardan
sıkılmamak, utanmamak lazım. Bir hatıramı
anlatayım size; Sayın Hamzaçebi de tam karşımda oturuyor:
Gazeteci Hrant Dink alçakça öldürüldü. Buna gönülden inanan bir insanım.
Meclis Başkanıydım; Bakırköy Kaymakamını yanıma
aldım, evlerine taziyeye gittim. Sayın Hamzaçebi de eşiyle
birlikte oradaydı. Sonra vedalaştık. Benim orada
hissettiğim şu oldu: Eşine baktım, annesine baktım,
kızına baktım, gelinine baktım, herhangi bir Anadolu
evinden farklı değildi. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Yıllardır bu topraklarda yaşayan
insanların, yıllardır etnik kökeni ne olursa olsun bizimle
bütünleşmiş olan insanların evinde Anadolu evinin kokusunu
aldım.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Onun öldürülmesine sebep olanları ombudsman
yaptınız!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Dolayısıyla
Bir şey mi söylediniz?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) O sürekli söyler.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Onun öldürülmesine sebep olanları ombudsman
yaptınız!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Yani bunun
karşılığı söylenecek bir şey mi bu sizin
söylediğiniz?
Değerli arkadaşlar
özür diliyorum, beyefendinin sözlerini
Değerli
arkadaşlar, müsaade ederseniz sözümü bu noktada tamamlamak istiyorum ama
MHPnin şu konuya dikkat etmesini tavsiye ederim: İktidara gelecek
veya gelmesi mümkün, düşünülen, onun için çalışılan bir parti,
yarın iktidara geldiğinde
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Hepsini geri alacağız.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Hepsini geri alacaksın. Tamam, bunun
zabıtlara geçmesini istiyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) İktidara geldiğimizde hepsini geri alacağız.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) MHPnin bir milletvekili MHP
sıralarından diyor ki
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Hepsini geri alacağız.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Verdiğiniz gayrimenkullerin hepsini
geri alacağız. tutanak kâtipleri, unutmayın.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Evet Sayın Bakan, aynen öyle.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Cemaat vakıflarının hepsini
kapatacak mısınız?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Biz biliriz o zaman hangi cemaati
kapatacağımızı.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Yok, yok, devam edin, cesaretiniz
kırılmasın.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Bakan, hangi cemaati kapatacağımızı
biliriz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Hepsini kapatacaksınız.
Peki, Türkiyede
azınlıkların yaşamasına imkân ve fırsat
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Ben gayrimenkullerinden bahsediyorum Sayın Bakan,
dolaştırmayın lafı.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Tamam, her gayrimenkulün bir sahibi var.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Lozana aykırıdır o.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Yani gayrimenkulleri tarla, bahçe olarak
mı düşünüyorsun? Bırakın, suçüstü yakalandınız.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Lozana aykırıdır o verdiğiniz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Eğer iktidara gelmeyi
düşünüyorsanız bir parti olarak, bu sözleriniz, sizin, hem Türkiyede
hem de yurt dışında hangi zihniyete sahip olduğunuzu
gösterir.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Seçim meydanlarında da anlatacağız, onların
verdiklerini biz geri alacağız diyeceğiz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Çok iyi olur, çok iyi olur, aman bunu ihmal
etmeyin. Ama önce bir Genel Başkanınıza danışın yani
parti kararı hâline getirin. Ben sadece tutanakta sizin isimlerinizin,
sözlerinizin bulunmasını istiyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Evet efendim, tutanakta bulunsun.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Sayın Mustafa Erdem de zannediyorum
aynı kanaattedir, sözlerine bakarak söylüyorum.
Değerli
arkadaşlar, öyle batıp kaçmak yok, topu taca atmak yok.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Biz taca atmıyoruz, direkt söylüyoruz Sayın Bakan, geri
alacağız.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Bu söyledikleriniz, bizi zül addeden
işler yaptırıyorsa bu zilleti kabul etmiyoruz, asıl bu
düşünce zillettir, ben bunu teşhir etmek istiyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Verenler zül yapmışlardır.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Değerli arkadaşlarım
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Lozana da aykırıdır bu verdiğiniz
gayrimenkuller.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Bırakın, bırakın.
Konuşuyorsunuz, zapta geçiyor. O yüzden herkes söylediği sözün
kıymetini bilmeli, nereye varacağını düşünmeli,
yaptığı işin doğru mu, yanlış mı
olduğunu da herkes okumalı ve görmeli. Atıp tutmanın, bizi
zilletle suçlamanın bir faturası olmalı.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Bakanım, hakaret ediyorsunuz. Atıp tutmak
değil, laf söylüyorum Sayın Bakanım, hakaret ediyorsunuz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
vakıflar konusunda
.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Saygıyla hitap ediyorum, siz hakaret ediyorsunuz. Öyle mi
Sayın Bakanım?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Anlıyorum sizleri, anlıyorum,
anlıyorum değerli arkadaşlarım.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, dinleyemiyoruz, lütfen
müdahale eder misiniz?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Değerli arkadaşlar, şimdi,
vakıflarımız görevini yapıyor, yapmaya da devam edecek.
Gelirlerini arttıracağız, inşallah çok daha büyük hizmetler
yapacağız. Bütün Anadolunun her köşesini en güzel hizmetlerle
süsleyeceğiz.
BDPden
konuşan arkadaşımızın bu sözlerini sizin sözlerinizle
biz nereye koyacağız? Yani biz bu ülkede yaşayan insanların
yurt dışına gidenlerini bile Vatanınıza dönün,
toprağınıza dönün. diye teşvik ettikçe sizin bu
konuşmalarınızı duyan insanlar neye karar verecekler? Böyle
bir şey olabilir mi arkadaşlar?
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Anadolu milletler topluluğu mu kuruyorsunuz
Sayın Bakan?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Değerli arkadaşlarım, Vakıfların
alnı açıktır, başı diktir. Hamdolsun görevini Anayasa
ve mevzuat içerisinde de yapıyor.
Sayın Özcan
Yeniçerinin her zamanki hareketli ve insanı rahatlatan
konuşmasını dinledim yani hepimiz büyük bir hayranlık
içerisinde
Tarih şuuru ve bilinci içerisinde bir konuşma yaptı.
Sadece, bir tarihçi ve profesör olduğu için, yine bir tarihçi ve
profesörden bana iletilen bir notu okuyayım da bu gecenin bir bereketi
olsun. Çünkü diyor ki: Bir Türk efsanesi olan Ergenekon bir terör örgütünün
adı gibi gösterilmektedir. Ergenekonun Türk efsanesi olduğunu
şahsen hepimiz düşünür ve böyle zannederdik. Oysa bir tarihçi
profesör diyor ki: Örgüte bu adı kendisi vermiş, o ayrı ama
Ergenekon bir Türk efsanesi değildir. Hocam, ne olur tepki göstermeyin de
inceleyin bunu. Doğru telaffuzu Ergine kun olup Moğolca
yalçın kaya anlamına gelir. Aman ya Rabbi! Moğol dönemini
yani 1227den sonrasını kayda geçiren Farsça kaynaklarda geçer.
İranlı tabip tarihçi Reşidüddinin Camiüt-Tevarih,Genel
Tarih adlı eserinde geçiyor, ölümü 1318 miladi. Bundan da Hive Hanı
Ebulgazi Bahadır Hanın Şecere-i Türkünde de geçer. Vallahi
ben bunun yalancısıyım yani Ergenekona bir Türk efsanesi deyip
bu yorumlarınıza devam ederken bir de bunun bir Moğol efsanesi
olduğunu araştırırsanız çok daha iyi olacak hocam.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Hangi
tarihçi söylemiş?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) Çok daha iyi olacak.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Hangi
tarihçi, ona bir bakalım.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) Ah, aman, inşallah
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Biz
onu öyle kabul etmişiz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) Ha, kabul ettiniz.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) O
bizim müktesebatımız olmuş.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Hangi
tarihçi, onu sordum Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) Söyledim.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Yani
deminki yazıyı yazan hangi tarihçi?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Size notu
gönderen tarihçi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) Bu önemli bir tarihçi sizin gibi, yani kurum
başkanlığı yapanlardan birisi.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
İsmi ne?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Kim, kim
efendim, kim? Var mı öyle bir tarihçi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) Yahu, adamın adını söyleyeyim de dövesiniz mi
kardeşim?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bana
söylediğinizi siz yapıyorsunuz, atıp tutuyorsunuz orada.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) Size gerçekten bahsediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Atıp
tutuyorsunuz Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) Yahu, sen burada yazılı olana bak, Allah Allah...
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Sayın Bakan, adını verin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) Bırak hocam ya, on sene bu kurumun başında bulundun.
Bu doğru mu, yanlış mı onu söyleyeceksin, bırak Allah
aşkına!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) İsim
verin. Sayın Bakan, isim verin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) Bırak! Hikâye anlatmayacağız bundan sonra,
bunların üzerinde konuşacağız.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Atıp
tutuyorsunuz o zaman siz de.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) Türk efsanesi mi, Moğol efsanesi mi? Sadece onu soruyorum.
(MHP sıralarından gürültüler)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) 100
kişi başka şey yazıyor, 1 kişi başka şey
yazıyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) İsim
verin Sayın Bakan.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Kim
yazdı, niye söylemiyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, bakınız Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu üzerinde Sayın Gürkut Acarın
konuşmasını, Ali Haydar Öner Beyin konuşmalarını
hep dinledim. Bunlar Plan ve Bütçe Komisyonunda da kuruldu.
Bakınız Türk Dil Kurumu ve
Türk Tarih Kurumuna ait hesaplar İş Bankasından neden
alındı? diyor Sayın Gürkut Acar. O da mı gitti?
Onu söylemiştim, 7 Mayıs 2012
tarih ve 28258 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan Kamu
Haznedarlığı Genel Tebliğine göre kapsam dâhilinde olan
Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu Tebliğin 5inci maddesine göre tüm
paralarını kamu bankalarında tutmakla yükümlüdür. Bu yükümlülük
gereği İş Bankasında yer alan Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih
Kurumuna ait hesaplar Halk Bankası ve Vakıfbanka
aktarılmıştır yüzde 8,75 faizle. En çok faizi veren iki
bankaya aktarılmıştır ama sıkıntınız Neden
İş Bankasına değil de bu iki bankaya? Onun cevabı da
kamu bankaları olması sebebiyle. Kamu Haznedarlığı
Genel Tebliğinin gösterdiği şey yerine getirilmiştir,
yerine getirmeyen idareciler hakkında da cezai takibat var.
Atatürkün hiç ismi geçmiyor.
buyurmuşsunuz Sayın Acar. 664 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyi arkadaşlara, tek tek
altını çizerek, tekrar kontrol ettirdim, bu kararnamede 41 defa
Atatürkün adı geçmektedir, insafsızlık yapmayalım.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Ali Haydar Öner de, aslında, yine, Plan
ve Bütçe Komisyonunda söylediği ama tekrarında fayda gördüğü
sorularını soruyor. Ben de Ettekrarü vel ahsen, velevkâne
yüzseksen. diye bir söz var, söyleyeyim. Atatürk Uluslararası
Barış Ödülü neden verilmemektedir? Suçu biz değiliz, 2000den
bu yana verilmiyor. Neden? Çünkü, bizim kanun hükmünde kararnamemizden önce,
hem 83teki kanun hem de sonraki kanun hükmünde kararnamenin pek çok maddesi
iptal edildi. O maddeler iptal edildiği için de biz kanun hükmünde
kararnameyle bu kurumları yeniden düzenledik. Bakınız, ne oldu?
Atatürk Yüksek Kurumunun bu oluşumunu düzenleyen 5inci maddesi iptal
edilmesi sebebiyle, Atatürk Uluslararası Barış Ödülü Kurulu
oluşturulamadığı için yani kanundaki boşluk sebebiyle
2000 yılından beri ödül verilemedi. Kararname
çıktığı için şimdi Atatürk Uluslararası
Barış Ödülü Yönetmeliği Resmî Gazetede yayınlanmak
üzeredir. Bizzat imzamla gönderildi, bugünlerde bu ödülün usul ve
esaslarını düzenleyen bir yönetmeliği hep beraber
göreceğiz.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Mursiye verirsiniz, Mursiye!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - 10-15 Eylül 2007 tarihleri arasında
toplanan bir bilimsel çalışmanın neden kitapları
basılmadı? diye sormuştu. Bakınız, onlar da
basılmış; Dil Bilimi, Dil Bilgisi, Dil Eğitimi; Çevre,
Kentleşme Sorunları; Kültürel Değişim, Gelişim, Hareketlilik
vesaire. 2008 yılında şundan şu kadarcık, 2009
yılında şu kadarcık, 2011 yılında da 11 cilt
yayınlanmış, şu anda da 7 cilt basıma hazır hâle
getirilmiştir. Basıldığı zaman Sayın Ali Haydar
Önere de arkadaşlarımıza da birer takım takdim
edeceğiz.
Bir soruyu
ısrarla soruyor, hâlbuki kendisi çok iyi bir araştırmacı
parlamenter, valilik yeteneklerinin yanında. Mesela, Şurada bir
toplantı yapıldı, eskiden şu kadar kalabalık
katılırdı ama bu sefer az katıldı, buna rağmen de
2 misli fatura ödendi. Allahtan korkalım, bunu araştırmak o
kadar kolay ki, toplantının yapıldığı yer, otel,
şu karşımızda. Bir Başbakan
Yardımcısının sözüne inanmıyorsanız, kurumun
verdiği kayıtlara inanmıyorsanız, yanınıza birkaç
şahit alır, şu karşıdaki otele gider, otel
kayıtlarından, fatura karşılığı ne kadar
ödendiğini ortaya koyarsınız.
Ama, ben tekrar
okuyayım: 7nci Uluslararası Türk Dil Kurultayı için yurt içi ve
yurt dışından olmak üzere, toplam 736 katılımcı
başvuruda bulunmuş. Kurultay bilim kurulu tarafından
değerlendirilen bu bildirilerden 206sı kabul edilmiştir.
Kurultaya yurt içinden 126 bilim adamı, yurt dışından ise
80 bilim adamı katılmıştır. Kurultay, birçok etkinlik,
kongre ve sempozyumun yapıldığı Bilkent Otel ve Kongre
Merkezinde gerçekleştirilmiştir. Kongre dört gün sürmüştür.
Farklı ülkelerden gelen bilim insanlarımıza ülkemizi ve
kültürümüzü tanıtmak amacıyla önemli tarih ve kültür varlıklarının
bulunduğu Kapadokyaya da bir günlük gezi düzenlenmiştir. Bu
kurultayın devam ettiği süre boyunca Ankara Bilkent Otel ve Kongre
Merkezinde 200 kişi konaklamıştır.
Katılımcılardan 200 kişi için konaklama ücreti, 90
kişi içinse yol ücreti ödenmiştir. Kontrolü otel kayıtları
aracılığıyla yapılabilir. Sayın Öner,
lütfederseniz, inşallah, çok memnun olacağım.
Değerli
arkadaşlar, söz vermiştim elli dakikayı tam
kullanmayacağım diye ama bu kadar canlı sorular olunca
Sayın Gürkut
Acar, yine Türk Tarih Kurumu asıl vazifesi olan Atatürkü,
Atatürkçülüğü anlatsın. Esas bu vazifesini yapsın. Bunları,
görevlerini yerine getirsin. Bunlar güzel şeyler. Söylediğim gibi,
kanun hükmünde kararnamenin, kurumların teşkilatını
düzenleyen, amacını düzenleyen yapısına
baktığımızda bunu fazlasıyla
gerçekleştirdiğini zaten görüyoruz.
İş
Bankası hileyle ele geçirilmek isteniyor. deniyor. Bu neredendir, hangi
haberdendir, neden böyle bir kanaate varılmıştır,
gazetelerin ekonomi sayfalarındaki dedikodulardan mı yola
çıkılmaktadır? Doğrusu bunu düşünemiyorum ama
İş Bankasını sadece CHPyle özdeş hâle getirmek bence
doğru değil. Unutmayalım ki -tarihen sabittir- İş
Bankasının kuruluş sermayesinde Hint Müslümanlarının
da büyük payı vardır. 750 bin sterlin göndermişlerdir. Bunun 500
bin sterlini Moskovadan silah alımı için ödenmiş, Ali Fuat
Cebesoy vasıtasıyla kullanılmıştır. 250 bin
sterliniyle de Celal Bayara verilmiş ve bankanın kuruluşu
gerçekleştirilmiş. Böylesine önemli bir bankamızın
yıllardan beri de çok kârlı, verimli bir şekilde
çalıştığını biliyoruz ama buradan Atatürkün
vasiyetiyle Dil Kurumuna ve Tarih Kurumuna tahsis edilen kısım,
unutmayın ki ancak mahkeme kararıyla alınabilmiştir. Mahkeme
kararı sebebiyle yedi senede biriken paralar alınmış ve her
sene de alınmaya devam edilmektedir.
AK PARTİnin
çekirdek kadrosunun tümünü laiklik ve Atatürk düşmanı olarak
nitelendiriyorsunuz; bu sizde bir saplantı hâlinde. Plan ve Bütçe
Komisyonunda da bu tür konuşmalar yaptığınız zaman
size şunu söylemiştim: Siz Antalya milletvekilisiniz.
Antalyanın Gündoğmuşunda, Antalyanın Serikinde,
Korkutelinde, yörük köylerinde, kasabalarında bu
konuşmanızı yaparak mı seçildiniz, yoksa özel nedenlerle mi
milletvekili oldunuz? diye şimdi bu soruyu tekrar size soruyorum
aynı konularda saplantı içinde olduğunuzdan dolayı.
Değerli
arkadaşlarım, Danışma Kurulu niye toplanamadı?
Toplanıyor. Bütün bunları da söyledim.
Türk Dil Kurumu
edilgen bir yapıda, bütçesi çok az. Türk Dil Kurumu sözlüklerinde
ayrımcılık kokan ifadeler var. Bu da değerli
hemşehrim, Manisa Milletvekili Sakine Öze ait.
Sakine Öz
Hanımefendi, ayrımcılık yapmadığımızı
ben söyleyeyim ama geçende sizin ağzınızdan çıkan bir sözün
kesinkes ayrımcılık olduğunu düşünüyorum. Bundan
dolayı sizi eleştirmek istiyorum. Sözlerinizi tekrar bir kontrol edip
yola devam etseniz iyi olur. Siz diyorsunuz ki: Aleviler AK PARTİye oy
vermez. Olabilir, doğrudur ama Alevileri AK PARTİye oy vermeyecek
bir grup olarak ayrımcılık yaparsanız, birisinin de
canı sıkılır, size Sünniler de CHPye oy vermez.
diyebilir. Birincisi ne kadar yanlışsa ikincisi de o kadar
yanlıştır. Kendinize gelin! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Alevi kardeşlerimizin
oyları üzerinde ipotek mi koyuyorsunuz!
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sen de aynı seviyeye düştün.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Onların oylarına sahip
çıkmak adına böyle bir yanlışlığı nasıl
yapabilirsiniz! Kendi partinizden bir sorumlu insanın Hanımefendi,
bu nasıl sözdür? Kendinize gelin. demesi gerekirken, hâlâ bu söze
karşı, bir CHP yetkilisinin Sen neyi temsil ediyorsun? Bu sözü
nasıl konuşuyorsun? Türkiyede vatandaşların
oylarının hangi partiye gideceği konusunda sen nasıl bir
ayrımcılık yapabilirsin? dediğini ben şahsen
duymadım. Dolayısıyla iyi ki burada konuştunuz, bunu
söylemeye fırsat buldum. Sayın Öz, ayrımcılık
yapmayın. Aleviler hangi partiye oy vereceğini senden de iyi bilir
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sen ayrımcılık yapma, en büyük ayrımcı
sensin Bülent.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) -
ben de çok iyi tahmin edebiliyorum ama bu
ülkeyi bölmenin, bu ülkenin siyasi rantı üzerinde belli bir inanca
ayrıcalık yapmanın doğru olmadığını
düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Toskay ve bazı
arkadaşlarımız da RTÜKle ilgili olarak birtakım
şeyler söylediler. RTÜK bir üst kurul, düzenleyici ve denetleyici kurul.
Yaptıkları var, yapamadıkları var. Bizi Radyo Televizyon
Üst Kurulu olarak yayın ilkelerimiz bağlıyor. 8inci maddede pek
çok sayılmış madde var. Bunlar yani bu yayınlar, radyo ve
televizyon yayıncılığı şuna şuna
aykırı olamaz diyor. Radyo Televizyon Kurulu, hem kendi
hattından hem kendi uzmanları marifetiyle hem de şikâyetler
üzerine bunları takip ediyor, raporlar tanzim ediyor ve bu raporlar
gereğince de kanunun kendisine verdiği müeyyideleri kullanıyor. Dolayısıyla,
Sayın Başbakanın Muhteşem Yüzyıl şöyledir.
demesi, ta fragmanları dönerken benim şöyledir demem bir tarafa, bu
konuda bence tek yetkili olan Radyo Televizyon Üst Kuruludur.
Dolayısıyla, Radyo Televizyon Üst Kurulunun kendi yayın ilkeleri
doğrultusunda ki, kanun çıkalı daha iki sene olmadı- ve bu
madde üzerinde çok büyük tartışma da olmadı. CHP, Anayasa
Mahkemesine gitti müstehcenlik kelimesi sebebiyle, Anayasa Mahkemesi
reddetti. Hiçbir maddeyi de iptal etmedi. Radyo Televizyon Üst Kurulunun kanunu
şu anda yürürlükte. Bu kanunda yayın ilkelerinde yasaklanan,
doğru olmadığı söylenen ne varsa ona göre Radyo Televizyon
Üst Kurulu gerekeni yapacak.
İzdivaç
programları Sayın Turgay Develiye göre rezalet, benim için de öyle
çünkü bu konuda da zaman zaman konuşanlardan bir tanesiyim. Öncelikle
kadın haklarına karşı, kadının kendisine
karşı, aşağılatıcı, küçültücü bir şey
bu. Yan yana getiriyorsunuz, birbirlerine laf söyletiyorsunuz, beğendim,
beğenmedim oluyor. Bunlar çok yanlış şeyler. Geçende de
bir programda umulmadık bir şey oldu, herkesin ağzı
açık kaldı. Olabilir. Demirel öyle diyordu: Taş da
düşebülü, ayı da çıkabülü. diye Kastamonu şivesiyle bir
şey söylerdi. Adam Hollandadan katılıyor, Kime talipsin? diye
sordular; hiç akla gelmeyen bir şey söyledi. Bu iş böyledir
arkadaşlar. Bu programları
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Seyrediyorsunuz galiba.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Efendim?
Tabii. Web
sitesine girdiğin zaman en son habere bakın, -bir de reklam yapmış
olayım, RTÜK sakın bir şey yapma- en son habere girerseniz, bugün
Sayın Nazlıakayla biz nasıl tatlı bir
tartışmayı yaptık, anında koymuşlar; Hollandadan
katılıp da kimi beğendiğini söyleyen adamın da orada
yeri var. Ben de bunları takip ediyorum çünkü en son haberin Türkiyede ne
olduğunu bilmek gibi bir görevim var, yoksa meraklısı
değilim. Ama Radyo Televizyon Üst Kurulunun bu konuda neler
yaptığını ben size söyleyeyim. İzdivaç
programlarına nasıl izin veriliyor? Arkadaşlar, şöyle bir
yanlış anlama var: Biz, yayınlar başlamadan önce hiçbir
hakka sahip değiliz. O zaman zaten sansürcülük olurdu. O zaman siz hepiniz
ayağa kalkar, Sansürcülük var, daha yayınlanmadı, daha ne
olduğunu bile bilmiyoruz. derdiniz. Yayınlanıyor, biz ondan
sonra Radyo Televizyon Üst Kurulunu göreve davet ediyoruz. Bakınız,
bu izdivaç programından dolayı çok meşhur bir televizyon
kanalına bir uyarı, 650 bin lira idari para cezası; yine bir
başkasına bir uyarı, 536 bin lira idari para cezası; birkaç
tanesine uyarı; birkaç tanesine 200 bin küsur civarında bir idari
para cezası verilmiş; bunlarla ilgili olarak 1.875 bildirim
yapılmış, şikâyetlerin yüzde 3ünü de bu
oluşturmaktaymış. Onu da bir teknik bilgi olarak sizlere sunmak
istiyorum.
Kanal 24le
ilgili, Sayın Develinin
KAMER GENÇ
(Tunceli) Meclise soy ismi Arınç olan kimse almadın mı? Cevap
versene? TRTyle ilgili sana bir soru vermiştim, diyorum ki: Ankara
Belediyesinden TRTye adam alındı mı? Niye soruma cevap
vermiyorsun Bülent?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Yahu sen kendi seçim bölgende bile
yuhalanmış adamsın, bana soru mu soruyorsun sen? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Otur yerine Allah aşkına.
Sen kimsin be! Hadi oradan, utanmaz adam!
Sayın Turgay
Develinin Kanal 24le ilgili bir sorusu var.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ondan sonra da çıkıp burada dürüst şeyler
söylüyormuş gibi
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Sayın Başkanım
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, lütfen müdahale eder misiniz?
BAŞKAN
Sayın Genç, tamam.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BÜLENT ARINÇ (Devamla) Tuncelide konuşamıyorsun buraya mı
geliyorsun akşamın bu saatinde? Hadi oradan!
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hadi sen oradan!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Nerede, fenerin nerede bu akşam?
BAŞKAN
Sayın Genç, lütfen dinleyelim.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Sayın Develi, bekliyorsunuz değil
mi cevabı?
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Elli dakikayı kullanmayacaktınız Sayın
Bakan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Efendim?
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Elli dakikayı kullanmayacaktınız, on dakika
kaldı.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Bitireyim mi?
Sıkıldınız
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ya, sen burada tiyatro mu oynuyorsun?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Ama sözümü kesiyor.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Biz dinliyoruz efendim, lütfen.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Peki.
Kanal 24, uydu
yayın lisansı çok il kablolu yayın lisansı olan, karasal
ortamda ulusal yayın tipinde başvurusu olan, bu başvuruya istinaden
38 yerleşim yerinde yayın hakkı olan bir kuruluştur.
İzinsiz yayınlarla ilgili, kuruluş hakkında da Radyo
Televizyon Üst Kurulu tarafından suç duyurusunda bulunulmuş olup
hukuki süreç devam etmektedir. Yani bazı yerlerde yayın hakkı
var, bazı yerlerde yayın hakkı olmadan yapmış, sizin
ifade ettiğiniz gibi, orayla ilgili olarak Radyo Televizyon Üst Kurulu da
bir suç duyurusunda bulunmuş.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Borcunu söyleyin.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Değerli arkadaşlar, Adil Kurt
arkadaşımız
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Bir de Kanal 24ün borcunu söyleyin, borç
sıralamasını sayın.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Borcuyla ilgili bir rakam yok.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Yok değil mi?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Yok.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Bir dahakine, öğrenirseniz söylersiniz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Adil Kurt arkadaşımız TRT
Kürtçe korsan yayın yapıyor. demişsiniz. Anlayamadım
doğrusu, niye Kürtçe korsan yayın yapsın? 2008 yılında
çıkan kanunda hepimiz biliyoruz ki Türkçe dışında
başka dillerde de yayın yapma konusu gündeme geldi ve bu kanun, 5767
sayılı Kanunla Türkçe dışında farklı dil ve
lehçelerde yayın yapma mümkün oldu. Bugün biz sadece Kürtçe yayın
yapmıyoruz ki Arapça da yayın yapıyoruz, aynı zamanda
Özbekçe, Kazakça, Türkmence, Azerice, Özbekçe, Kırgızca,
Boşnakça, Arnavutça, 8 dilde de yayın yapıyoruz.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Bir de Meclisi yayınlayabilseniz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Yani kanuna Kürtçe yayın yapar. diye
mi yazmalıydık? Bundan dolayı mı korsan yayın
yaptığımızı söylüyorsunuz? Herhâlde dillerin hepsini
buraya yazacak hâlimiz yok. Türkçeden farklı dillerde yayın
yapılır.ın yasal altyapısı da 2001 yılında
yapılan anayasa değişikliğinden sonra oldu. Yani bütün
bunları bir gelişme olarak görmemiz lazım.
Değerli
arkadaşlarım, Adil Kurt arkadaşımız Çağdaş
Kaplan isimli bir gazeteciden bahsetti. Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığım
konuşmayı tekrar getirttim. Ben burada çok isim vermişim ama Çağdaş
Kaplan diye bir isim vermemişim. Sadece Erol Zavar var ki, sizin tarif
ettiğiniz suça uyuyor. Bir müteahhidin silahla tehdit edilerek
kaçırılıp örgüt evine götürülmesi
Acaba, isim
yanlışlığı mı yaptınız? Ben bunu Erol
Zavar olarak okumuşum ama diğer kişi hakkında nasıl
bir iddianame var, nasıl bir dava var, onu doğrusu bilmiyorum. Ama
genel olarak bazı arkadaşlarımız sordular, isterseniz bir
iki dakikayla da basın mensubu veya gazeteci olarak cezaevinde
bulunduğu ifade edilen kişilerle ilgili kanaatimi ifade edeyim:
Geçtiğimiz
günlerde, Uluslararası Basın Enstitüsünün yurt
dışındaki temsilcileriyle, Türkiyedeki komite üyeleri de
geldiler, onlarla da bu konuyu konuştuk. Onlarla konuştuğumuzda
da ifade ettim, benim verdiğim bilgiler; bir, basın yayınla
ilgili olan bir Başbakan Yardımcısı olarak bildiklerimdir.
İkincisi de, Adalet Bakanlığının
kayıtlarıdır. Aslında Adalet Bakanlığı
kayıtları da CPJ raporu dikkate alınarak
hazırlanmıştır. Yani
Gazetecileri Koruma Komitesinin Türkiyede pek çok gazeteci basın
özgürlüğü olmadığı için cezaevindedir.
açıklamasına karşı hazırlanmış bir
açıklamadır. Bunun temelinde, geçtiğimiz yıl yapılan
açıklamada
Bir, gazetecilik
bir meslektir, basın kartı olmasına da gerek yoktur. Bir
gazetede yazan, faaliyetini gazetecilik faaliyeti olarak yürüten insanlara
gazeteci denebilir. Bütün bunların
bir kanun çerçevesinde ne yaptığının, ne
yapmayacağının irdelenmesi konusunda uluslararası
sözleşmelere bakmamız lazım. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesine baktığımız zaman genelde ifade ve basın
özgürlüğünün hangi şartlarda tahdit edilebileceği
öngörülmüş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarında
da bunlar tek tek anlatılmıştır. Dolayısıyla,
Türkiyede, Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu başta olmak üzere
bu kanun ve bazı idari para cezası getiren kanunlarda düzenlemeler
var ama Basın Kanunu içerisinde, Radyo Televizyon Üst Kurulu içerisinde
şahsi hürriyeti
bağlayıcı hiçbir ceza yok. Bir gazeteci adi suç
işleyebilir, yani herkesin işleyebileceği suçlar; trafikte kaza
yapar, adam öldürür, cinayet işleyebilir, soygun yapabilir, gasp
yapabilir, bunu her meslek yapabilir. Bunların
karşılaştığı cezalar Türk Ceza Kanununda zaten
sayılmıştır. Bunun dışında, Türk Ceza
Kanununda, adli soruşturmayı ihmal gibi, soruşturmanın
gizliliğini ihlal gibi suçlamalar vardır. Orada da şahsi
hürriyeti bağlayıcı cezalar var. Ama Türkiye gerçeğinde ve
ölçek olarak Türkiyeye baktığımızda, terörle mücadele
edilen bir ülkede şu kadar yıldan beri Terörle Mücadele Kanunu da
var; Terörle Mücadele Kanununun da gazetecileri, basın mesleğinde
çalışanları sınırlayan hükümleri var. Bugün, bu 100
tane deyin, 100 birim olarak kabul edin. Onlara da söylediğim için tekrar
söylüyorum: Cumhuriyet gazetesinde ve Milliyet gazetesinde
yaptığım konuşma hemen hemen doğru biçimde
yansıtıldı, onlara da dayanıyorum. Bir, adi suçlar
sebebiyle -herkes işleyebilir, onları zaten konuşmuyoruz- Türk
Ceza Kanunundan dolayı verilen cezalarda üçüncü yargı paketinde
çıkarılan bir hükümle belli süreye kadar olanlar belli süreyle
ertelendiler ama bunun dışında Terörle Mücadele Kanununun 6, 7
ve diğer maddelerinde gazeteci de olsa terör örgütü propagandası
yapmak, örgüt üyesi olarak faaliyetlere katılmak, örgüt üyesi olmamakla
birlikte şunu şunu yapmak gibi suçlamalar da var -mevcut
yazılı hukuku söylüyorum- bunlara aykırı hareket edildiği
bir iddiayla ortaya çıkarsa bundan dolayı da ceza veriliyor.
Doğrudur, yanlıştır. Ben vermiyorum. Herhangi bir dava
konusunda Hükûmet olarak, Bakanlık olarak Şunun hakkında
şunu yapın. diye bir suç duyurusunda da bulunmuyoruz. Yapan yargıdır.
Suçun işlendiğini haber aldığında her savcı, her kolluk
kuvveti adli yargı olarak görevini yapar.
Dolayısıyla,
siz bu şikâyetleri yaparken bence çok dürüst olarak şunu
söylemeliyiz: Terörle Mücadele Kanunu tamamen kaldırılsın, bu
Kanun hiçbir şekilde uygulanmasın. İster propaganda yapsın
ister örgüt üyesi olarak çalışsın, bunlara hiçbir ceza
verilmesin. deniyorsa
Ben demiyorum, böyle bir şeyi teklif de etmiyorum.
Ben Terörle Mücadele Kanununun özellikle propagandaya yönelik
suçlamalarının unsurlarını daha muayyen hâle getirmek
suretiyle evrilebileceğini söylüyorum ama Terörle Mücadele Kanunu tamamen
kalksın, isteyen istediğini yapsın ama ceza almasın.
diyemiyorum. BDP, zannediyorum ki bundan yanadır, Terörle Mücadele Kanunu
tamamen kalksın. Bu konuda ayrılıyoruz. Bilmiyorum, CHP bu
konuda tamamen kalkması taraftarı mıdır? Ben Sayın
Oktay Ekşiyle bu konuyu konuştuğumda Hayır ama şu
maddeler üzerinde bizim de teklifimiz var. demişti, onlar dikkate
alınabilir. Yoksa Terörle Mücadele Kanunu kaldıkça,
kaldırılmasını da istemedikten sonra Şu kadar cezaevinde
şu kadar gazeteci var. diye konuşursanız netice alamayız.
Ben,
insanların isimlerinin deşifre edilmesini doğrusu uygun
görmüyorum ama burada isimleriyle birlikte üzerlerine atılı suçlardan
mahkûmiyet giymiş pek çok insan var. Dolayısıyla, Türkiye gerçeğinde
dışarıdaki birtakım kurumlar, Türkiyeye yönelik olarak ne
söylerse söylesinler biz kendi gerçeğimizle baş başayız.
Dolayısıyla, Terörle Mücadele Kanununun daha çağdaş, daha
demokratik, ceza adaleti bakımından ne hâle gelmesi konusunda
teklifleriniz varsa açığız. Tamamen
kaldırılsın. Derseniz, bunun Tamamen
kaldırılmasın. şeklinde bir karşıtı
vardır. Türkiye gerçeklerine uymayabilir; onu da söylüyorum. Elli üç
saniyem kaldı.
Değerli
arkadaşlar, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğümüzü
hiçbir şey yapmıyormuş gibi suçlamak ve yetersiz bulmak
doğru değil.
TURGAY DEVELİ
(Adana) Sayın Bakan, benim söylediğim bir konu vardı.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Efendim?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Bakan, bak arkadaşın sorusuna cevap
vermemişsiniz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Duyamıyorum, affedersiniz. Sürem
bitiyor ama
Siz ne diyorsunuz?
TURGAY DEVELİ
(Adana) Sayın Bakan
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü
TURGAY DEVELİ
(Adana) Sayın Bakan
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Bir
dakika efendim, böyle bir
Soru-cevap
kısmına geçeceğiz, orada sorun lütfen.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BÜLENT ARINÇ (Devamla) Soru-cevap kısmı var daha, orada
sorarsanız. Daha yirmi dakika soru-cevap hakkım var. Aylin Hanım
da cevap vermek için bekliyor. Ben de çok mutlu oldum kendisini gördüğüm
için.
Değerli
dostlar, bütçelerimizin hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Sizlere çok teşekkür ediyorum. Benim de söyleyecek çok şeyim var.
Bir başka
vesilede görüşmek üzere hepinize iyi akşamlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Sayın Başkan
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Sayın Başkan
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Sayın Başkan
MUSTAFA ERDEM
(Ankara) Sayın Başkan
ADİL KURT
(Hakkâri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Evet, şimdi, değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanın
ismini söylediği her arkadaş Konuşacağım derse,
buradaki sorulara da, başkasına da vakit yok. Bunu bir şekle
sokmamız lâzım. (Gürültüler)
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) - Sayın Başkan, İç Tüzükün 69uncu maddesine
göre söz istiyorum. Sayın Başkan, ben şahsıma yönelik
olarak değil. Müsaade eder misiniz?
GÜRKUT ACAR
(Antalya) - Sayın Başbakan Yardımcısı, benim
adımı vererek bana sataşmıştır, söz istiyorum.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) - Sayın Başkan, bana iki dakika süre verebilir
misiniz? Sayın Bakan, söylediklerimin karakutu olduğunu ifade
etmiştir. Oysaki benim söylediklerim
BAŞKAN
Efendim, anladım da bir saniye durursanız bir şekle
sokalım. Lütfen. Geçin siz de yerinize.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) - Tamam.
Bana iki dakika
süre verebilir misiniz?
BAŞKAN -
Sayın Aylin Nazlıaka, bir dakika geçin yerinize.
Sayın grup
başkan vekilleri, siz grup başkan vekilleri olarak tamamına
cevap verme gibi mi olsun? Bir şekle sokalım yani.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) - Şahsıma yönelik
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) - Atıp tutuyorlar kürsüyü boş bulunca sonra
BAŞKAN
Başkan vekiliyle konuşuyorum Sayın Nazlıaka, bir saniye
lütfen.
Sayın
Hamzaçebi
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Başbakan
Yardımcısı konuşmasında bazı milletvekillerimizin
isimlerini zikretmek suretiyle kendilerinin bazı konuşmalarına
cevap verdi. Bu cevaplar sırasında milletvekillerimize İç
Tüzükün 69uncu maddesi uyarınca söz hakkı doğdu.
Dolayısıyla, bu sataşmalar nedeniyle milletvekillerimizin söz
hakları bakidir, vardır ama ayrıca Sayın Başbakan
Yardımcısı, Manisa Milletvekilimiz Sayın Sakine Özün
konuşmasından bir alıntı yaparak, böyle bir konuşma
yaptığını iddia ederek, CHPden hiçbir yetkilinin
Sayın Sakine Özle ilgili herhangi bir değerlendirme veya işlem
yapmadığını veya açıklama
yapmadığını söylemek suretiyle de yetkili
kavramını kullanarak grubumuza ve bana sataşmada
bulunmuştur. Ben de söz hakkı istiyorum efendim.
BAŞKAN -
Şimdi. evet beyler, 10 arkadaş da soru için sisteme girmiş
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Bayan da var orada Sayın Başkan.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) - Sayın Başkan
(Gürültüler)
BAŞKAN - Bir
saniye efendim, bir saniye. Ben ne yapacağımı söyleyeyim de
sonra itiraz edin, olur mu?
Şimdi, ilk
önce grup başkan vekiline söz vereyim, sonra da diğer
arkadaşlara, isimlerini yazdıranlara ikişer dakika söz
vereceğim ama diğer arkadaşların hakkını da
muhafaza edelim.
Sayın
Hamzaçebi, siz buyurun grup adına, iki dakika.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Bizim ismimizi de yazdınız mı?
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Bizim ismimiz
BAŞKAN Size
de vereceğim efendim, size de
Sayın
Yeniçeri, oturun, tamam.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
9.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın CHP Grubuna ve şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent
Arınç konuşmalara cevap verirken, değerlendirmesini yaparken bir
cümle kullandı. Manisa Milletvekilimiz Sayın Sakine Özün
yaptığını ifade ettiği bir konuşmadan
alıntıyla Mezheplerin, inançların siyaset konusu olmaması
gerektiğini söyledi. Sayın Arınçın bu cümlesine tabii ki katılırım
ancak bir öz eleştiri yapmasını da Sayın Bülent
Arınça buradan tavsiye ediyorum. Acaba, sormak isterim: Türk siyasetine
mezhep ve inanç esaslı bir anlayışı, mezhep ve inançlar
veya din konusunda bir kutuplaşmayı sokan siyasetçi veya siyasi parti
kimdir? (AK PARTİ sıralarından CHP sesleri) Bu, Sayın
Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı, Başbakan
Sayın Recep Tayyip Erdoğandan ve partideki bazı yetkili
kişilerden başkası değildir. Sayın
Başbakanın bir süre önce Sivas davası katliamıyla ilgili
olarak, davanın zaman aşımı sonucu düşmesiyle ilgili
söylediği cümleyi hatırlayalım. Bu karar hayırlı
olsun. demiştir. Bütün toplum infial
hâlinde Bu karar hayırlı olsun. Bir AKP Genel Başkan
Yardımcısının söylediği cümleyi hatırlıyorum
Sayın Kılıçdaroğluna ve Cumhuriyet Halk Partisini
suçlayarak Siz Esad, rejimine acaba mezhebi nedeniyle mi destek veriyorsunuz?
Ben de sormak istiyorum: Acaba siz, Esad rejimine aynı mezhepten
olmadığınız için mi savaş ilan ediyorsunuz? (CHP
sıralarından alkışlar) Böyle bir anlayış olabilir
mi? Din, inanç, mezhep bunlar siyaset konusu olmamalıdır, hepimizin
ortak değerleridir. Aleviler, Alevi inancına sahip
vatandaşlarımız, diğer bütün inanç sahipleri bu ülkenin
vatandaşıdır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Her parti kendisini bu inançlara ne kadar eşit
mesafede görürse o kadar iyi olacak. (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Dersimdeki Alevileri de biz katlettik! Bravo
size! (Gürültüler)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Hamzaçebi.
Sayın Aylin
Nazlıaka, lütfen iki dakika içinde
10.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıakanın,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Başbakan Yardımcısının şahsımla
ilgili sözlerini büyük bir üzüntüyle dinledim ama bu üzüntü, Aylin
Nazlıakanın şahsına yönelik bir üzüntü değildir; bu
üzüntü ülkemin kadınlarına yönelik bir üzüntüdür. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Sayın
Başbakan Yardımcısı son derece cinsiyetçi bir konuşma
yapmıştır. Kendisi sözlerine Kadın milletvekili diye
başlamıştır beni tarif ederken. Acaba bu sözleri bir erkek
milletvekili söyleseydi aynı şekilde başlayabilecek miydi?
Gene kendisi
konuşması esnasında benim kendisine bakmamdan mahcup olduğunu
ifade etmiştir. Sayın Başbakan Yardımcısı mahcup
oluyorsa, o mahcubiyetinin milletvekilinin cinsiyetinden değil
söylediklerinden ötürü olmasını dilerdim. Kendisini, bu anlamda
kınıyorum, bunca yıllık devlet adamlığına da
bu yorumu hiç yakıştıramadığımı ifade etmek
istiyorum. Kendisine toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ilgili olarak bir
kitap hediye edeceğim. Umarım bu kitabı da okur. Ama şunun
bilinmesini çok önemsiyorum, özellikle siz dinleyin: Bizler Zarif gibi
sıfatlarla anılmak istemiyoruz. Biz kadın milletvekilleri
dişiliğimizle değil kişiliğimizle buradayız; bu
böyle biline.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Yeniçeri, iki dakika, lütfen Sayın Hocam.
11.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Çok değerli milletvekili
arkadaşlarımız, Sayın Arınçın özellikle millî
bir konu olan Ergenekon destanına yaklaşırken Moğol
destanı olduğu yolundaki iddiayı -o bir iddiadır, öyle bir
kaynak vardır, doğrudur- dile getirerek âdeta Moğollardan yana
tavır koymasını ayıpladım. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Bu destanın Türkler tarafından ve
Türklere ait olduğu da bilinmektedir ama bizim Başbakan
Yardımcısı, sanki Moğol başbakan
yardımcısıymış gibi destanın o
tarafını, iddianın o tarafını dillendiriyor. Bu,
olacak şey değil. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İkinci bir
şey söyleyeyim, maddi bir hata yaptı. Ben tarihi okurum ama tarihçi
değilim. Burada açıklayayım: Yönetim ve Organizasyon Ana Bilim
Dalı Hocasıyım. Dolayısıyla, bunu da özellikle
düzeltmek istiyorum ama tarihi gece gündüz okurum, hem de elli senedir
okuyorum.
Şimdi,
bakın, siz kendinizi ne hissediyorsanız osunuz
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sor bakalım, ne hissediyor?
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) -
ve demek ki Ergenekon isminin mahkeme tarafından bir terör
organizasyonuna verilmesini doğal karşılıyor. gibi bir
hâli olduğunu da gördüm, bundan da üzüntü duyduğumu açıklamak
istiyorum. Unutmayın ki, Karagöz ve Hacivatın da Yunanistanın
olduğu söyleniyor. Şimdi, Karagöz ve Hacivat Yunanistanın
mı? Ya da dönerin Yunanistana ait olduğu söyleniyor, döner
Yunanistanın mı? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Onun için, bu tür değerlendirmeler yaparken herhangi bir arşive
girerek, herhangi bir tarihî kayda, belgeye girerek onu gerçekmiş gibi
alıp değerlendirmenin yanlış olduğunu anlatmak
istiyorum.
Bir de, burada
tabii çok ciddi bir konu görüşülüyor. Bunu polemik üzerinden götürmesi çok
başarılı, kendisini kutluyorum, polemik ustası ama polemik
yaparsanız konu kayboluyor, olaya nüfuz edemiyorsunuz. Hâlbuki, millet
sizden, sorunlarına çözüm getirebilecek bir yaklaşım bekliyor,
bir söz bekliyor. Onun için, burada soğukkanlı, dikkatli daha
aklı başında konuşmaların yapılması
gerekiyor. (MHP sıralarından alkışlar)
Saygılarımı
sunuyorum.
BAŞKAN
Sayın Yeniçeri, teşekkür ediyorum.
Sayın Gürkut
İkişer
dakika
12.- Antalya Milletvekili Gürkut Acarın,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
GÜRKUT ACAR
(Antalya) - Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, AKPnin çekirdek
kadrosu için söylediğim sözleri, yani laik cumhuriyet düşmanı
ve Mustafa Kemal düşmanı olma sıfatını, AKPnin
tamamına söylediğimi söyleyerek, güya aklı sıra
kurnazlık yapıyor. Ben, burada, Atatürkçü, laik, demokratik
cumhuriyetten yana olan çok milletvekillerinin olduğunu biliyorum. Ama,
ben, o çekirdek kadronun
Bakınız, o çekirdek kadroyla ilgili
söylüyorum: Geçtiğimiz 10 yıl boyunca Lozan kahramanı İsmet
İnönüye hakaretlerde bulunarak küçük düşürmeye
çalıştınız. Bütün hücumlarınız, çekirdek kadro
olarak İsmet İnönüye oldu. Aslında onun şahsında
Mustafa Kemal Atatürke dil uzatıyorsunuz.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Bravo!
GÜRKUT ACAR
(Devamla) Ancak, ne kadar gayret etseniz de KONDAnın 2012
araştırması, Mustafa Kemal Atatürkün ve ilkelerinin
insanlarımızın yüzde 82,3ü tarafından sevildiğini ve
benimsendiğini ortaya koymuştur.(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Yıkmaya
çalıştığınız cumhuriyetin laik ilkeleri için
sorulan soruya, Türk halkının yüzde 82si devletin laik ilkelerinin
korunması yönünde yanıt vermiştir. İşte bu çerçevede
diyoruz ki, Türk halkı olan biteni görüyor, zamanı geldiğinde
size gereken yanıtı verecektir. Keser döner sap döner, bir gün hesap
döner. Bu hesap mutlaka sorulacaktır çünkü karanlıklar asla sonsuza
kadar sürmeyecektir.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Acar.
Sayın Kurt
İki dakika
içinde lütfen
13.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurtun, Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
ADİL KURT
(Hakkâri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle
Sayın Başbakan Yardımcısına teşekkür ediyorum.
Gecenin bu saatinde AKP Grubunu maç izlemekten alıkoyup salona getirdi, bu
sevindiricidir. Bu konuşma, bu akşamın bir artı
değeridir, bunu ifade edeyim.
Sayın Bakan,
bu sizin komisyon konuşmanızın teksti ve Sayın Melda Onurun
ifadelerinin devamında siz cevaben söylüyorsunuz: Çağdaş
Kaplan: Müteahhidin silahla tehdit edilerek kaçırılıp örgüt
evine götürülmesi, gasbedilmesi, sahte polis kimliğini kullanmak. Bu
gazeteciyle ilgili suçlama sizin ifadeniz Sayın Bakan. Bu iddianamede öyle
bir şey yok, size veririm, bu iddianamede öyle bir şey yok,
günahtır. Bir gence, genç bir gazeteciye böyle bir ithamda bulunmak...
Tekrar ediyorum, demin kıyamadım, ifade etmedim, saygı
duyduğum bir siyasetçisiniz, Günahtır kavramını
kullanmayı tercih etmedim ama bu ifadeler size aittir. Yazık
etmişsiniz.
TMK meselesine
gelince; tartışmaya açtığınız iyi oldu, bence de
tartışılması gerekir. Biz, şiddet içermemek
koşuluyla her fikrin açıkça tartışılmasından,
konuşulmasından, yazılmasından yanayız. Bunu TMK
içerisinde düzenlersiniz, TCK içerisinde düzenlersiniz, nerede düzenlerseniz
düzenleyin, yasanın başlığına ne koyarsanız
koyun, bunun dışındaki düzenlemelere karşıyız.
Düşünce ve
fikir özgürlüğü, şiddet içermeme koşuluyla özgür
olmalıdır. Aması olmayan bir yasaya evet deriz. Mevcut
yasalarda bolca amalar ve amalardan sonraki uygulamalar geçerli olduğu
için söylüyorum.
İkincisi,
TRTyle ilgili anlayamadığınızı ifade ettiniz. Benim
söylemek istediğim şu: (Arapça yazan logoyu gösterdi) Benim söylemek
istediğim şu; Arapça logosu, TRT Arapça
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ADİL KURT
(Devamla) Şimdi, Arapçayı logoya koyarsınız. Türkçe logo
koyarsınız.
HÜSEYİN BÜRGE
(İstanbul) Yeter, yeter!
ADİL KURT
(Devamla) Ben de size yeter diyeceğim ama siz başta
dinlemediğiniz, maç izlediğiniz için yeterli olmamıştır,
bir kez daha izah edeyim.
BAŞKAN
Sayın Kurt, lütfen
HÜSEYİN BÜRGE
(İstanbul) Gerek yok, gerek yok!
BAŞKAN
Evet, arkadaşlar
ADİL KURT
(Devamla) Biz temel sorunları konuşuruz, siz maç izlersiniz. Biz,
Türkiyenin sorunlarını konuşuruz, aradaki fark bu!
BAŞKAN
Sayın Kurt, çok teşekkür ediyorum. Lütfen
ADİL KURT
(Devamla) - Saygılarımla. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın Mustafa
Erdem, iki dakika içerisinde lütfen
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
14.- Ankara Milletvekili Mustafa Erdemin,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ERDEM
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, ben, Diyarbakır Kilisesinde çan sesinin Mehmet Âkifin
şiiriyle bir zillet olduğunu hatırlatmak istedim. Sayın
Bakanı kesinlikle kastedip zül demedim ama şunu söyledim: Fatih
Sultan Mehmetin fethettiği bir Rum Pontus İmparatorluğunun
fethedildiği günde Sümela Manastırının ibadete
açılması benim için, benim gibi düşünenler için bir züldür ve
bunu her zaman da zül olarak ifade etmek istiyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
Ayrıca, bir
şekilde mütekabiliyet esası dururken, bizim ecdat yadigârı
mallarımızın, eserlerimizin korunmaması, bu hususta
duyarlı olunmaması, Kıbrısta AİHM kararlarıyla
verilen tazminatların Lala Mustafa Paşa Vakfiyesi ve Abdurrahman
Paşa Vakfiyesinin hilafına uygulamalardan ben zül duyuyorum ama siz
onur duyuyorsanız takdir size ait, sevgiler sunuyorum. (MHP
sıralarında alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Bravo Hocam. Bu kadar şeref size ait, bu şeref size
yeter, bu şeref onlara yeter.
BAŞKAN Şimdi,
arkadaşlar, bir saniye.
Arkadaşlar bu
söz verdiğim arkadaşların isimleri Sayın Arınçın
konuşmasında geçti. Şimdi, Sayın Genç, size Sayın
Arınç bir şey demedi. Siz laf attınız
KAMER GENÇ
(Tunceli) Dedi efendim. (CHP sıralarından Dedi. Sesleri,
gürültüler)
BAŞKAN
-.Şimdi ne diyorsunuz? Bir saniye efendim, bir saniye dinleyin. Lütfen
susun ki dinleyeyim beyler, lütfen. Evet Sayın
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, bana dedi ki: Sen seçim bölgende yuhalanmış bir
insansın. böyle dedi. Burada bana iftira attı, onu
BAŞKAN
İki dakika içinde lütfen
Tamam, oldu. Doğru.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Yok Başkan, yok öyle bir şey? Sayın
Başkanım böyle bir şey olur mu ya?
RECEP ÖZEL
(Isparta) Kendisi ayağa kalktı, kendisi.
BAŞKAN
Kamer Bey lütfen.
15.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi
Bülent Arınç Manisada milletvekiliydi oradan gitti, Bursada aday oldu.
Şimdi, neden
Manisada milletvekili iken
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) - Sayın Başkan bunun için mi söz verdiniz?
KAMER GENÇ
(Devamla)
orada hazinenin en kıymetli arazilerini
-kendisi Meclis Başkanı idi- getirdi 3 milyon
dolara birilerine verdi. Onlar aldıklarını altı ay sonra,
yarısını 54 milyon dolara sattılar.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) - Sayın Başkan iftira için mi söz verdiniz?
KAMER GENÇ
(Devamla) Bir dakika.
İki, Bülent
Arınç Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı iken kendisine
gazeteciler sordular Yahu sen kendi akrabalarını Meclise
aldın. dediler. Dedi ki: Soy ismi bir tane Arınç olan bir kişi
aldığımı ispat edemezsiniz. 3 tane Arınç ispat
edildi. Ben sorularınıza cevap verdim. diyor. Ben kendisine soru
örgesini vermişim, diyorum ki: Bülent Arınç sen Ankara
Büyükşehir Belediyesinden TRTye adam aldın mı? Hâlâ cevap
vermiyor.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, ben Tuncelide 7 defa hem de tercihle hem ön
seçimle seçilmiş, gelmişim, Bülent Arınç senin de
yiğitliğin varsa, gel, benim karşımda aday ol. Daha
artık ne diyeyim ben sana. (CHP sıralarından alkışlar)
İkincisi:
Arkadaşlar, bu Bülent Arınçın
Geçmişte bir olay oldu.
Biliyorsunuz, Marmariste mesir macunu dağıtıyorlardı.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Manisa, Marmaris değil.
KAMER GENÇ
(Devamla) Bu, o, mesir macununun bir kısmını attı, TRT
Genel Müdürüne Al İbrahim, senin buna ihtiyacın var. dedi. Yahu,
Bülent, senin bununla ne ilişkin var ki buna ihtiyacı olup
olmadığını nasıl biliyorsun? Böyle bir şey olur
mu efendim? (AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra
kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN
Lütfen
Lütfen
Sayın Genç
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, müdahale eder misiniz?
Hakaret ediyor, iftira ediyor Sayın Başkan. Lütfen müdahale edin.
KAMER GENÇ
(Devamla) Ya, böyle bir şey olur mu arkadaşlar?
BAŞKAN
Sayın Genç, lütfen, lütfen
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Ya, ne hakla buraya çıkıp böyle
KAMER GENÇ
(Devamla) Hayır, yani bir kişinin mesire ihtiyacının olup
olmadığını nasıl anlar? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, lütfen
BAŞKAN
Lütfen
(AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra
kapaklarına vurmalar)
VELİ AĞBABA
(Malatya) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Ağbaba, vereceğim efendim.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Terbiyesizliğe bakar mısın?
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Sayın Başkan, bu ne
saygısızlıktır ya?
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Meclisin şahsiyetinden utanmalısın sen!
Her sefer bunu yaptın.
BAŞKAN
Sayın Ağbaba, siz de arkadan laf attınız. Ne içinse onu
bilelim, ona göre söz vereceğim. Nedir?
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Bu Meclisin manevi şahsına hakaret ediyorsun
her seferinde. Otur yerine!
KAMER GENÇ (Tunceli)
Söylediği lafı söylüyorum ben.
BAŞKAN
Tamam, lütfen, lütfen oturalım. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler, karşılıklı laf atmalar)
Ya, yapmayın arkadaşlar.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Utanmıyor musun?
BAŞKAN
Sayın Ünal, lütfen, lütfen
KAMER GENÇ
(Tunceli) O, onu söylerken utanmıyor mu?
BAŞKAN
Sayın Bahçekapılı, lütfen, lütfen oturun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ben ne demişim? Mesir macunu
BAŞKAN
Sayın Genç, lütfen oturun yerinize.
Yeter, beyler
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Her seferinde burada konuşup sonra gülerek
BAŞKAN
Sayın Ünal, lütfen, Mahir Bey
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sen ne biliyorsun?
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sen bu Meclisten utanmalısın! Burada
konuşup sonra buradan gülerek yerine geçemezsin sen. (Gürültüler)
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
Lütfen
Ya, yapmayın şunu be! Tatil etmek
zorunda kalmayayım. Lütfen beyler, lütfen arkadaşlar
Rica ediyorum,
rica ediyorum.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Ağbaba,
lütfen, bir saniye
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkanım
BAŞKAN Ahmet Bey, lütfen, lütfen
oturun.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ama
Sayın Başkanım, arkadaşlar kendi kendilerine
sataştı, onlara sataşan olmadı.
BAŞKAN Ya, vereceğim.
(Gürültüler)
Arkadaşlar, oturun lütfen, sakin
olun. Sakin olun, lütfen.
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) Sözünü geri alsın, sözünü geri alsın.
BAŞKAN Tamam, sonra, söz verdim
sonra.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Ne diye söz verdiniz peki? Ne dedi kendisi?
BAŞKAN Oturun lütfen,
konuşacağız. Ya, bir saniye, lütfen oturun beyler. Oturun, tatil
etmeyeyim, lütfen oturun, oturun evet.
Sayın
Ağbaba, buyurun.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Bu ne haysiyet cellatlığıdır
ya?
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sükûneti sağlayın Sayın Başkan, öyle konuşayım.
BAŞKAN Tamam, tamam efendim.
Oturun lütfen, lütfen
Evet, Sayın
Ağbaba, buyurun. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET AYDIN (Adıyaman) Kendi
kendilerine sataşıyorlar, sataşmadan dolayı söz
alıyorlar.
BAŞKAN Efendim, söz
istiyorsanız vereceğim, oturun lütfen, lütfen oturun.
BÜLENT TURAN (İstanbul) En
arkadan laf attı, en arkadan laf attı.
BAŞKAN Sayın Ağbaba,
buyurun.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Ben de söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Ya,
Sayın Metiner, oturun, oturun efendim, istiyorsanız ondan sonra
vereceğim, buyurun.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Konuşacak lafı varsa konuşsun.
BAŞKAN
Evet, Sayın Ağbaba, buyurun.
16.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sıfırlayalım Sayın Başkan.
BAŞKAN
Tamam efendim, tamam.
VELİ
AĞBABA (Devamla) Sayın Bakan, Hrant Dinkin katledilmesi sürecini
başlatan 301e dayalı Yargıtay kararıdır. Hrant Dink
Bu benim ölüm fermanımdır. demiştir. Bu sözleri söyledikten
bir süre sonra, 19 Ocak 2007 günü hunharca katledilmiştir. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi, 24/10/2010 tarihli kararında bu
kararı, Hrant Dinki ölümcül bir saldırının ortasına
atan karar olarak nitelendirmiştir.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Ergenekonu anlat.
VELİ
AĞBABA (Devamla) Bu kararın altında Nihat Ömeroğlunun
imzası vardır.
Sayın
Arınç, geçen hafta bu ismi, Türkiyenin ilk kamu başdenetçisi olarak
aday gösterdiniz ve tüm Türkiyenin
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Dinleyelim lütfen.
VELİ
AĞBABA (Devamla) -
herkesin hatırlatmasına rağmen 4üncü
turda seçtirdiniz.
Şimdi, siz,
vicdan sahibi bir insan olduğunuzu, mahcup bir insan olduğunuzu her
fırsatta vurguluyorsunuz. Şimdi, bu yapılandan mahcup oluyor
musunuz, Hrant Dinkin öldürülmesinde birazcık vicdanınız
sızlıyor mu, sormak istiyorum size.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Ergenekona gel.
VELİ
AĞBABA (Devamla) Ülkenin ürkek güvercinini öldürenlerden, Hrant Dinkin
ölümünden, Hrant Dinkin katledilmesinden sorumlu olanlar hakkında bir tek
işlem yaptınız mı? Bunu sormak istiyorum.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Ergenekon
Ergenekon
VELİ
AĞBABA (Devamla) Ayrıca, Hrant Dinki öldüren katillerin
(AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Lütfen dinleyelim.
VELİ
AĞBABA (Devamla)
sorumlu olanların
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, biz burada Bülent
Arınçın kişiliğini tartışmıyoruz. Lütfen
konuşmacıya müdahale edin. Burada bir kurum
tartışıyoruz, kurum bütçesini tartışıyoruz.
BAŞKAN Bir
dakika efendim. Bir dakika lütfen. Lütfen
VELİ
AĞBABA (Devamla) -
sorumlu olanların hepsini tek tek terfi
ettirdiğinizi söylüyor musunuz?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, Bülent Arınçın
kişiliğini tartışmıyoruz.
BAŞKAN
Vereceğim, söz vereceğim. Bir dakika
VELİ
AĞBABA (Devamla) Değerli arkadaşlar
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Bülent Arınçın kişiliğini
tartışmıyoruz. Lütfen izin vermeyin.
BAŞKAN Bir
dakika
Tamam efendim, bir saniye... Cevap verecek zaten Başbakan
Yardımcısı.
VELİ
AĞBABA (Devamla) Değerli arkadaşlar, mezhepçilik konusuna
gelirsek, 81 ilde bir partinin genel başkanını yuhalatmak
mezhepçiliktir. Mezhepçilik yapanlar cemevlerine ucube diyenlerdir.
Mezhepçilik yapanlar, camiye, kiliseye Büyükşehir Yasasında suyu
bedava verip cemevlerine suyu bedava vermeyenler mezhepçidir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Evet, Sayın Ağbaba, lütfen
Lütfen.
VELİ
AĞBABA (Devamla) - Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Ben de söz istiyorum. Ayıp!
BAŞKAN
Sayın Başbakan Yardımcısı cevap verecek, lütfen oturun
siz. Kendisi cevap verecek. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
17.- Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka ve Tunceli Milletvekili Kamer Gençin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Eleştiriler
yapılmışsa bunların karşılığı
hakaret etmek değildir ama karakteri, mayası, her şeyi
hakaretten ibaret olan insanlara hasbinallah ve nimelvekil demekten
başka çaremiz yok. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Arkadaşlar,
Sayın Hamzaçebiye teşekkür ediyorum. Şu açıdan: Ben Sakine
Öz Manisa Milletvekilinin yaptığı bir konuşmadan bahsederek
bunu eleştirdim. Kürsüye geldiler, bu sözü eleştirmediler, bu sözün
konuşulup konuşulmadığı üzerinde de durmadılar
ama Asıl mezhebe, siyasete dayalı siz yapıyorsunuz. dediler.
Benim ortaya koyduğum şey Sakine Özün yaptığı
konuşma doğru mudur, değil midir? Bana göre doğru
değildir, topu taca atmayın, Böyle bir şey söylemiştir ama
şu anlamda söylemiştir. diyebilirsiniz. (CHP sıralarından
gürültüler)
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Deminden beri konuşturmuyorsunuz.
BAŞKAN
Lütfen dinleyelim.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) İkincisi, şöyle de
konuşabilirsiniz. Aylin Nazlıaka Hanımefendi,
arkadaşlarım, bütün kadın milletvekillerimiz dedi ki
Ben
hanımefendi olarak hitap ederim, bayan milletvekili olarak hitap
ederim ama önce AK PARTİli kadın milletvekilleri bize dediler ki:
Artık bize kadın milletvekili demeniz lazım. Kendimi buna
uydurmakta epey de zorlandım çünkü hanımefendi, bayan milletvekili
demeye ben daha çok alışmıştım. Ama siz kadın
milletvekili denmesini istiyorsunuz, Kadın-erkek cinsiyet
ayrımcılığı komisyonu var, her sözünüz kadın
üzerine, benim kadın milletvekili demem aşağılamak
değil ki, sizin isminizi kullanmak. Bu bir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Sayın Bakan, siz diyorsunuz ki: Ben mahcup bir
insanım, zarif bir kadın milletvekili bana bakınca
utanıyorum.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Affedersiniz
İşte burada
vardı, onlar da gittiler. Yani BDPden de, MHPden de, CHPden de bütün
bayan milletvekilleri benim olduğum pek çok yerde Artık bize
kadın milletvekili denmesi lazım. dediler. Anayasamızda da,
Meclis İçtüzüğünde de buna uygun düzenlemeler yapıldı.
Bundan dolayı kendinizi üzmeyin.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Saptırıyorsunuz Sayın Başbakan
Yardımcısı.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Ama bakın, ben bir latife olsun diye
bana bakmanız karşılığında bir şey
söylemiştim, siz dinlemediniz, sonra gelenler size bir şey anlattı.
Ben sizin bakışınızdan mahcup olmuyorum, benim mahcup
olduğum başka bir konu var: Kürtaj meselesi konuşulurken siz
öyle bir söz sarf ettiniz ki benim yüzüm kıpkırmızı oldu.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Doğru! Doğru!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Ben asıl o zaman mahcup oldum,
asıl o zaman utandım, asıl o zaman yerin dibine geçtim.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) - Bugün olsa gene söylerim. Çok doğru bir söz
söylemişim.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Bir evli, bir bayan milletvekili,
çocuğu olan milletvekili, kendisiyle ilgili, bir organını
nasıl böyle açıkça konuşabilir, nasıl bundan yüzü
kızarmaz, benim yüzüm o zaman kızardı, o zaman mahcup oldum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, Kamer Genç için söylenecek hiçbir şey yok. O, her dönemde
milletvekili olmanın, 8-9 bin oyla buraya gelmenin yolunu bulur. DYPye
geçeceği zaman da şart koşmuştu -DYPliler şahittir- Meclis
başkan vekilliğini vermezseniz geçmem. diye.
Bir zamanlar kendi
kafasından hâkimlerle tazminat kazanır, bununla zengin olur
kafayı çekerdi.
Mesir, viagra
değil; Mesir, kuvvet veren bir iksir. Ama senin uçkurunda aklın
olduğu için, mesir atıldığı zaman aklına
başka şeyler geliyor. Yazıklar olsun! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/698) (S. Sayısı 361)
(Devam)
2.- 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin
2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/649, 3/1003) (S. Sayısı
362) (Devam)
I) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
(Devam)
1) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) BASINYAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1) Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
J) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Vakıflar Genel Müdürlüğü
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Vakıflar Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE
TARİH YÜKSEK KURUMU (Devam)
1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ (Devam)
1) Atatürk Araştırma Merkezî
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Araştırma Merkezî
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ (Devam)
1) Atatürk Kültür Merkezi 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Kültür Merkezi 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) TÜRK DİL KURUMU (Devam)
1) Türk Dil Kurumu 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Dil Kurumu 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) TÜRK TARİH KURUMU (Devam)
1) Türk Tarih Kurumu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Tarih Kurumu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, şimdi, aleyhte olmak suretiyle Sayın Ali
Uzunırmak.
Buyurun Sayın
Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Çok üzülerek,
hemen konuşmamın başında bir şeyi ifade etmek
istiyorum. Burada, bugün, en önemli bir konuda demokrasinin sadece şekil
şartını yerine getiriyoruz. Bir milletvekili olarak bu üzüntümü
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, on yıllık AKP iktidarında 11inci bütçede,
eğer bana sorarsanız on yılı nasıl
değerlendiriyorsunuz diye, bütçe hakkından öteye küçük sevaplarla
büyük günahların kapatıldığı, hiçbir şeyin
doğru tartışılmadığı ve doğru
mantığın kurulmadığı, ülke yönetiminin
rüzgârın önünde dalından kopmuş bir yaprak gibi savrulduğu,
demokrasinin nimetlerinden faydalanarak siyasetin bir şov sanatına
dönüştürüldüğü, fikir ve düşünce inşasından uzak bir
on yıl olarak izah ederim.
Değerli
milletvekilleri, aralık ayında manevi mimarlarımızdan bir
uluyu anarak sizlerle bir fikir inşasında bazı
düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Yüce Mevlânâ diyor
ki: Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar
anlaşabilirler. Ben diyorum ki, bunu daha da ileriye götürerek:
Tarifleri, kabulleri, kavramları aynı anlayanlar
tartışırlarsa doğru düşünce inşa edebilirler.
Kavramlarla oynayarak, tarifleri tanımları değiştirerek,
hatta uluslararası literatürden bile Türkçeye doğru aktarmadan bir
kopyacılık yaparak, bu tartışmalarla siyaset insanları
eğer halklarına doğru hizmet etmeyi öngörüyorlarsa
yanılıyorlar.
Değerli
milletvekilleri, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde fikrî inisiyatifine ve
namusuna güvendiğim çok değerli arkadaşlarım var. Bunlar
çok çeşitli partilerde olabilirler. Ama Sayın
Başbakanımızın son günlerde kullandığı
bazı tarifler, tanımlar bir devlet adamı olarak beni çok büyük
endişelere sürüklemiştir. Son grup toplantısında AKPnin,
Sayın Başbakan diyor ki: Kürt milliyetçiliğine de
karşıyım, Türk milliyetçiliğine da
karşıyım.
ALİ
ŞAHİN (Gaziantep) Amenna.
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) Ve milliyetçilik tanımları getiriyorlar.
Diyor ki: Biz, dinsel milliyetçiliğe karşıyız, etnik milliyetçiliğe
karşıyız. Biz, bölgesel milliyetçiliğe
karşıyız.
Değerli
milletvekilleri, şimdi sizlere soruyorum: Türk milliyetçiliği bu
milliyetçiliklerin hangisinde? Etnik milliyetçilik midir, bölgesel
milliyetçilik midir, dinsel milliyetçilik midir Sayın Başbakana göre?
Ve şimdi sizlerle paylaşıyorum, siyaset sosyolojisinde, siyaset
literatüründe dinsel milliyetçilik mi var yoksa dinsel siyasi ümmetçilik mi
var? Bölgesel milliyetçilik diye bir şey olabilir mi? Milliyetçilik, bütün
milleti kavrayan, bütün bölgeleri kuşatan bir anlayıştır.
Bizim anlayışımızdaki milliyetçilik, bilime de ters
düşmeyen, aynı zamanda yüce inancımızdan, İslamdan,
Hucurât Suresinin 13üncü ayetinden de kaynağını alan bir
milliyetçilik anlayışıdır. Eğer Sayın
Başbakan milliyetçiliği kavmiyetçilik olarak anlıyorsa biz
kavmiyetçi falan değiliz. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Oradan laf
atanlar var.
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) Sen milliyetin manasını
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) - Oradan laf atanlar, ben ümit ediyorum ki Acıttı.
diyorlar. Onlar laf atmıyorlar. Bu kürsülerde tarih içerisinde çok güzel,
latif laf atmalar olmuştur.
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) Olanlardan haberin yok!
BAŞKAN
Lütfen, lütfen
Meclise
hitap edin.
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) - Hatibin yolunu şaşırtanlar olmuştur.
Hatibin de başkalarının yolunu
şaşırttığı olmuştur ama bu laf atma
değil, bu Acıttı. feryadı.
Onun için,
değerli arkadaşlar, bizim anladığımız
milliyetçilik ırkçılık değildir. Bizim
anladığımız milliyetçilik, milletin hepsini kuşatan,
hepsini kavrayan bir milliyetçiliktir.
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) Kendi kafana göre
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) - MHPnin Türk
milliyetçiliği ekseninde siyaset yaptığını cümle âlem
bilir. Sayın Başbakan Milliyetçi Hareket Partisiyle
yarışabilir, Milliyetçi Hareket Partisini muarız görebilir
kendisine ama Milliyetçi Hareket Partisi Türk milliyetçiliği ekseninde
siyaset yapıyor. diye Türk milliyetçiliğine
karşıyım. diyen bir devlet adamı, Türk tarihine, Türk
devletine ve Türk milletine hiç ama hiç yakışmayan bir devlet
adamlığı örneğini vermiştir.
Değerli
milletvekilleri, Dokuz Işık gündemde. Dokuz Işıkın
yazıldığı günlerde bu ülkede çift meclis vardı; Senato
vardı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi vardı ve aynı zamanda o
zamanki Türk tarih geleneğinden gelen ve Türk tarih geleneğine uygun
düşen ve çift meclisli bir sistem yerine yürütmenin güçlenmesi,
gelişmekte olan ülkelerin erken karar almasını öngörerek
rahmetli Başbuğumuz, çift meclisin tek meclise indirilmesini ve
aynı zamanda başkanlık
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) -
sisteminin Türk tarih geleneğine uyduğunu ifade
etmiştir. Bugün tek Meclis vardır.
Burada bir
şeyi sizlerle paylaşıyorum: On sene öncesinde hapishanelerden
çıkıp bugün Başbakan olan Sayın Başbakan bu
parlamenter sistemle Başbakan olmuştur ve bugün Türkiyede, birçok
mamur hâle getirdiğini, kalkındırdığını ve
birçok icraatlar yaptığını
Sayın Başbakan neyi
eksik bulmuştur? Sayın Abdullah Gülle, Cumhurbaşkanıyla
yetkileri paylaşamadığı için başka bir sultanlık
mı istemektedir?
BAŞKAN
Sayın Uzunırmak, süreniz doldu efendim.
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) - Onun için, bu sistemi ve içerisinde fikrî ahlakına
güvendiğim arkadaşlarımı, Türk milliyetçiliği
noktasında da bir kez daha dikkat çekerek hepsini saygılarımla
selamlıyorum. Bütçenin felsefesine ve mantığına, her
şeyine karşı olduğumu ifade ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
milletvekilleri, ikinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru-cevap işlemine
geçmeden önce beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 23.39
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.48
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT
(Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37nci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
2013
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
2nci tur görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz
istiyorum.
BAŞKAN
Şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapacağımızı söylemiştim.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Sayın Başkan, söz istiyorum sataşma
nedeniyle.
BAŞKAN
Kusura bakmayın, bu defa mümkün değil.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Belki de ilk kez Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir
kadın milletvekiline böyle bir hitap söz konusu olmuştur.
BAŞKAN
İlan ettim Sayın Nazlıaka, dedim ki: Konuşmalar
bitmiştir. Soru-cevaba geçeceğim. Arkadaşlarımız da
sorularının cevabını bekliyorlar, sisteme girmişler.
Sayın
Çınar, buyurun efendim
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
Sayın
Başkan, bir saniye efendim.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Sayın Başkan, ilk kez belki de Mecliste böyle bir
konuşmaya şahitlik ediliyor. Onun için söz hakkım var diye
düşünüyorum, söz istiyorum. Bir dakika verin ama bir dakika verin lütfen.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Hamzaçebi, bakın
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, oturum değişti,
değişti.
BAŞKAN Bir
saniyenizi alabilir miyim.
Girmeden evvel
dedim ki: Konuşmalar sona ermiştir. Soru-cevap işlemine
geçiyorum. Lütfen anlayış gösterin.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Sayın Başkan
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, şimdi, siz
sataşmadan dolayı, Sayın Bülent Arınçın
konuşması üzerine sataşmadan dolayı herhangi bir talepte
bulunulmaması amacıyla oturumu kapattınız, verdiğiniz
izlenim bu. Bakın, bu izlenimi veriyorsunuz. Şimdi, bu
konuşmanın muhatabı Sayın Aylin Nazlıaka doğal
bir hakkını kullanmak istiyor. İç Tüzükün birtakım
maddelerinin arkasına saklanarak insan olmaktan kaynaklanan
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Saklanmıyoruz, söylüyoruz Sayın
Başkan. Burası İç Tüzüke göre yönetiliyor.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) -
milletvekili olmaktan kaynaklanan, bir
kadın, bir anne olmaktan kaynaklanan bir hakkı bir milletvekilinden
esirgeyemezsiniz.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Meclis İçtüzüğünü uygulamak saklanmak
mı!
BAŞKAN Bir
saniye
Sayın Hamzaçebi,
bakınız, konuşmanıza dikkat edin. Hiçbir tüzük maddesinin
arkasına saklanmıyorum.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Aynen, saklanıyorsun.
BAŞKAN Ben
sadece, konuşmalar bitti ve Konuşmalar bitti. dedim. Bunda
saklanacak bir şey var mı?
İZZET
ÇETİN (Ankara) Bir hakaret var, daha ne olsun!
BAŞKAN
Bizim de insan olarak ihtiyacımız var. Üç saattir oturuyorum,
beş dakika arayı da ondan verdim. Başka bir şey yok. Lütfen
yani böyle anlarsanız olmaz Sayın Hamzaçebi.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Söz alamazlar Sayın Başkan, oturum
geçti.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Sayın Başkan, kesinlikle kişiliğime
yönelik
BAŞKAN
Peki, bir dakika vereyim Sayın Ayline ama lütfen bir daha
(AKP
sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, İç Tüzük var burada!
BAŞKAN
Arkadaşlar, rica ediyorum. Bir dakikadan bir şey olmaz.
Lütfen
Hanımefendi, buyurun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
18.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıakanın,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Başbakan Yardımcısının şahsımla
ilgili sözlerini bir kez daha üzüntüyle dinledim. Kendisi anneliğimi
sorgulatmıştır, kendisi sorgulanmasına sebep olacak bir
açıklama yapmıştır. Benim asla anneliğimi
sorgulamamı gerektirecek bir durum yoktur ancak son derece üslupsuz bir
konuşma tarzıyla, maalesef, Meclisin de genel tarzını,
seviyesini olumsuz yönde etkilemiştir. Ben kendisinin bunca
yıllık devlet adamlığına bu konuşmayı hiç
yakıştıramadım. Kendisinin bu açıklamalarını
esefle kınıyorum. Ayrıca, kürtajla ilgili
yaptığım açıklama literatürde var olan bir
açıklamadır, var olan bir tanımlamadır. Kendisinin de
literatürü öğrenmesini tavsiye ediyorum ama bana yönelik
yaptığı sözlü saldırıları asla kabul etmiyorum.
Meclisin üslubunu dönüştürmemeliyiz. Bu fikir-zikir meselesidir. (CHP
sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Gerçekten düşürmemeliyiz!
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Nazlıaka.
Efendim,
soru-cevaba geçiyoruz.
IV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/698) (S. Sayısı
361) (Devam)
2.- 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin
2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/649, 3/1003) (S. Sayısı
362) (Devam)
I) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
(Devam)
1) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) BASINYAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1) Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
J) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Vakıflar Genel Müdürlüğü
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Vakıflar Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE
TARİH YÜKSEK KURUMU (Devam)
1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ (Devam)
1) Atatürk Araştırma Merkezî
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Araştırma Merkezî
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ (Devam)
1) Atatürk Kültür Merkezi 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Kültür Merkezi 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) TÜRK DİL KURUMU (Devam)
1) Türk Dil Kurumu 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Dil Kurumu 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) TÜRK TARİH KURUMU (Devam)
1) Türk Tarih Kurumu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Tarih Kurumu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN -
Sayın Çınar
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, 1inci sıra Alim
Işık.
BAŞKAN
Hayır, burada sıralar değişiyor. 1inci sırada
Sayın Çınar var Sayın Işık.
ALİM
IŞIK (Kütahya) İlk listede 1inci sıra Alim Işık.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Efendim ilk sıra burada.
BAŞKAN
Listeye girip çıkanlar sona ekleniyor efendim, bana verilen liste burada.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Hayır efendim, sizin söndürmenizden dolayı
böyle oldu.
BAŞKAN
Hangisinin olacağını ben de şaşırdım.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkanım, yani buradan herhangi bir müdahale
olmadı. Oradan bir müdahaleyle liste değişti.
BAŞKAN
Benim elimdeki liste böyle.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Birinci listede Alim Işık 1inci sırada.
ALİM
IŞIK (Kütahya) 1inci sırada ben varım Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Verdiğiniz liste.
BAŞKAN Ama
o listeden çıkış yapmış, öyle diyorlar efendim.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Hayır efendim, hayır.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Hayır, çıkış yapmadı. Herhangi bir
çıkış yapılmadı, oradan bir işlemle
ışıklarımız söndü. Bakın yine
BAŞKAN
Sayın Şandır, bana verilen bilgi şu: Bir arkadaş
çıkınca bir diğeri giriyor ve liste değişiyor.
EMİN ÇINAR
(Kastamonu) Sayın Başkan, liste var burada. İlk verilen liste
var burada.
BAŞKAN
Teknik olarak çıkmış veya burada yok diyorlar. Bana verilen
liste bu, benim için fark etmez.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkan, benim mikrofonum da bir ara söndü, eğer
benim de sıram, 7nci sıra, değişmişse demek ki
sistemden kaynaklanan bir durum var. Yoksa ben çıkış
yapmadım. Anlaşılıyor ki Alim Işık da
çıkış yapmadı.
BAŞKAN
Şimdi efendim, bakınız ben listeyi okuyayım o zaman.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Evet.
BAŞKAN -
Sayın Çınar, Sayın Işık -tekrar girmişse, 1inci
sırada o varmış doğru- Sayın Yılmaz, Sayın
Türkoğlu, Sayın Havutça, Sayın Aslanoğlu, Sayın
Şandır, Sayın Kaplan, Sayın Öğüt, Sayın
Erdoğan, 10 kişi oldu.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Ben 10uncu sıradaydım, burada beni
11inci sıraya atıyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın Işık olmayınca 10uncu sıra oluyor. O zaman
Işıktan başlıyorsak, Sayın Işık, buyurun.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
sorularım vardı sormayacağım. Kendinizi dev aynasından
görüp milletvekillerine tepeden bakan ve onlara hakaret eden
anlayışı gerçekten size
yakıştıramadığımı ifade etmek istiyorum. Bu
bütçe müzakerelerine gölge düşürdünüz. Teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Çınar
EMİN ÇINAR
(Kastamonu) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
TRTnin dizi, film ya da belgesel çekecek teknik kadrosu mevcut mudur? Mevcutsa
binlerce lira verilerek neden programlar satın alınmaktadır?
Döneminizde TRTde
yayınlanan televizyon dizilerinin izleyici üzerinde olumlu ya da olumsuz
etkilerinin belirlenmesi doğrultusunda herhangi bir
çalışmanız var mıdır? Varsa sonucu nedir?
Yabancı
vakıflara bugünlere kadar iade edilen malların sayısı
kaçtır?
İlköğretim
çağında çocuğu okuyan kaç fakir aile ye vakıflar
tarafından ne kadar yardım yapılmıştır?
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Yılmaz
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de Sayın
Bakana
Biraz önce Meclis kürsüsünde elli dakikalık bir konuşma
yaparken -daha önce Meclis Başkanlığı yapmış ve
şu anda da Başbakan Yardımcısı olarak- bu
konuşmada üslubunuzu kendinizce doğru buluyor musunuz? Buna
şimdi değil ama bir izledikten sonra cevap verirseniz daha
sağlıklı olacağını düşünüyorum.
İkinci sorum:
Bu Reyting İzleme Ölçümleri Yönetmeliğinin
değiştirilmesine niye ihtiyaç duyuldu? Bu bir ihtiyaçtan mı
kaynaklandı yoksa Başbakanlığın talebi üzerine mi
gerçekleşti?
Türk Dil Kurumunun
amacı, Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana
çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine
yaraşır yüksekliğe eriştirmektir fakat hepimiz biliyoruz ki
caddeleri, sokakları ve dükkânları yabancı kelimelerin
sardığı, sokaklarda yabancı hâkimiyetinin olduğu
ortamda, bir açıklamanızda Kürtçe lügat hazırlamaktan
bahsediyorsunuz yani Türkiye'de Türkçeyi gerekli yere getirdiğinizi mi
düşünüyorsunuz da böyle bir çalışmaya girdiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yılmaz.
Sayın
Türkoğlu
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
biz, sizi ciddi, tecrübeli bir devlet adamı olarak bilirdik, yalnız,
son dönemdeki konuşmalarınız oldukça gayriciddi.
Sanırım, siyaseti bırakıp yerinizi gençlere bırakma
zamanı gelmiş.
Gaziantepte
Koruma Kurulundan kültür merkezi olarak projesi geçen bir bina havra olarak
restore edilmiştir. Gaziantep Vakıflar Müdürü, Gaziantepte 1 tane
dahi Yahudi olmadığı için İstanbuldan 1.000 Yahudiyi
uçakla Gaziantepe getirmeyi planlamış ancak Yahudiler, bu projenin
Gaziantepte duyulması üzerine vazgeçmişlerdir. Bu konuda ne
düşünüyorsunuz?
Diğer
taraftan, devri iktidarınızda Türklük ve Türkçe öksüz
bırakıldığı gibi, Türkçenin yanına yeni diller
getirilmek istenmektedir. Türk dünyasını birleştirecek Ortak Türk
Alfabesi Projesi ne aşamadadır? Bu proje kadük mü
kalmıştır? Herhangi bir katkınız olacak mı yoksa
o da Türklük gibi olumsuz bir nasiple mi karşılaşacaktır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Türkoğlu.
Sayın
Havutça
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
arkadaşlarımızın iyi niyet çerçevesinde bütçe
görüşmeleri esnasında eleştirel düşünceleriyle
yaklaşımları karşısındaki
tavrınızı ben de şiddetle kınıyorum. Devlet
adamlığına yakışan, burada demokratik olgunluk
çerçevesinde arkadaşlarımıza belden aşağı vurmak
yerine onların yaptığı eleştirilere karşı
yanıt vermektir. Oysa siz polemik yaratmayı tercih ettiniz. Bu da ne
devlet adamlığına ne de bu Parlamentonun
saygınlığına uygun düşmemiştir. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkanım, ben de
yaşananlardan son derece üzüntülüyüm. Artık soru sorma motivasyonumu
kaybettim. Bir milletvekili olarak hakikaten vicdanım
yaralanmıştır. Soru sormaktan vazgeçtim efendim. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Şandır
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Türkiyeyi on yıldan bu yana yönetiyorsunuz. Biz, çocukluğumuzdan bu
yana Ergenekon Destanını Türk milletinin diriliş destanı
olarak öğrendik, okutuldu, sizin iktidar döneminizde de böyle okutuldu.
İsmini açıklamadığınız ve istihzayla grubumuzu da
suçladığınız bu efsanenin yanlış olduğunu,
doğru olmadığını ifade ettiniz, bunu tamamlamanız
lazım. Benim öğrenmek istediğim, Ergenekon Destanının
Türk milletinin diriliş destanı olmasından rahatsızlık
mı duyuyorsunuz? Neden bu konuya bu yaklaşımı gösterdiniz?
Bunu öğrenmek istiyorum.
İkincisi:
Türkiyede azınlık vakıflarına gösterdiğiniz
hassasiyet sizin takdirinizdir ama Türkiyeyi yöneten bir iktidar olarak
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin)
Osmanlının vakıflarına da aynı
hassasiyeti gösteriyor musunuz, gösterecek misiniz?
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Şandır.
Sayın Kaplan
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bülent
Arınçın söylemleri ve üslubu, Türkiye Büyük Millet Meclisi
çatısı altındaki tutumu kendi makamına
yakışmadığından dolayı kendisini protesto etmek
anlamında soru sorma hakkımı geri alıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Öğüt
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkanım, Meclis ciddiyeti gerekir.
Böyle soru sorulur mu? (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Lütfen
Lütfen arkadaşlar
Lütfen
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Böyle şey olur mu?
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
Evet, Sayın
Öğüt
AHMET AYDIN
(Adıyaman) - Soru sormayacaksanız sormazsınız. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
ALİM
IŞIK (Kütahya) Soruları da senden mi alacağız Ahmet Bey?
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
Sayın
Öğüt
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Başa alabilir miyiz Başkanım?
BAŞKAN
Lütfen efendim.
Başa
alın.
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Türkiye, ağız ve diş
sağlığı açısından hem ABDnin hem de
Avrupanın çok gerisindedir. Toplumda her 3 kişiden 1inin günde 1
kere bile diş fırçalamadığı gerçeğinden yola
çıkarak bu bilincin artırılmasının gerekliliği
yadsınamaz noktadadır. Oysaki izlediğimiz her yabancı film
ve dizide mutlaka dişle ilgili en az bir tane sahne vardır. Bunun
amacı da görsel göndermeyle bireylere ağız ve diş
sağlığının önemini anlatmak ve bu bilinci
aşılamaktır.
Bütün vücut
sağlığını ilgilendiren diş
hastalıklarının önlenebilir hastalıklar olduğu göz
önünde bulundurulduğunda ülkemizde de benzer uygulamaların hayata
geçirilmesinin ne denli önemli olduğu görülecektir.
Diş Hekimleri
Birliğinin bu talebi için Hükûmetin bir girişimi olmuş mudur ya
da planlanmakta mıdır? RTÜK ve TRT başta olmak üzere ilgili
kurumlarla irtibata geçilerek Türkiyede ağız-diş
sağlığı bilincini yerleştirmek adına, yurt dışında
olduğu gibi zorunlu uygulamalar getirilebilir mi?
Ayrıca,
tarihimizin ve ecdadımızın oluşturduğu eserleri ve
vakıfları gözü gibi korumakla görevli olan Vakıflar Genel
Müdürlüğünün ve şubelerinin lüks arabalar kullandığına
dair birtakım gözlemlerimiz olmaktadır. Bu doğru mudur? Bu
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öğüt.
Sayın
Erdoğan
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Sayın Başkan, ben de bu kadar, Sayın
Başbakan Yardımcısının artık sorulara tahammül
edemediği bir ortamda soru sormak istemiyorum ancak bana Van
Ercişten gönderilen bir soruyu kendilerine soracağım.
Erciş
Atatürk İlköğretim Okulu 1924 yılında
yapılmış ve bugüne kadar adını muhafaza etmiştir.
Depremde de bu bina zarar görmediği hâlde bu okulun adı Tenzile Ana
İlköğretim Okulu olarak niçin değiştirilmiştir?
Ercişten vatandaşımız soruyor.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Erdoğan.
Sayın Demir
NURETTİN
DEMİR (Muğla) Teşekkür ederim.
Ben de bir hekim
olarak üzüntülerimi bildirmek istiyorum.
Soru olarak da,
bütçenin ilk günü Mustafa Elitaş Sayın Milletvekili, Türkiyede
hiçbir caminin imamsız bırakılmadığını
söyledi. Keşke aynı milletvekili, öğretmeni
olmadığı için açılamayan ve kapısı kilitli
okullara da değinseydi. İbadeti her yerde yapabilirsiniz, ancak okula
gidemeyen öğrencilerin durumunu nasıl giderecek, AKP
iktidarının ayıbı değil midir?
Siverek Bucak köyünde
Yukarı Yakabozda sekiz yıldır bir camiye hâlâ imam
atanmamıştır, yani doğruları söylememektedir
Elitaş ve 120 bin civarında kadro boştur, 60 bin öğretmen
atama beklemektedir. Bunların atamaları ne zaman
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Demir.
Sayın Öner
ALİ HAYDAR
ÖNER (Isparta) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hakkımı
kullanmıyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Acar.
GÜRKUT ACAR (Antalya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bülent
Arınç, Sayın Başbakan Yardımcısı, benden
sorduğunuz için söylüyorum; kırk yıllık hukukçuyum, otuz
dokuz yıldır Antalyada siyaset yapıyorum.
Gündoğmuştan Serike, Gazipaşadan Kaledrandan Kalkana kadar,
Kınıka kadar ayak basmadığım,
konuşmadığım yer yoktur. Her metresinde alın terim
vardır. Ben, dört yıl belediye meclis üyeliği, iki yıl
belediye başkan vekilliği, dört yıl Antalya il
başkanlığı, iki yıl Antalya Baro
Başkanlığı yaptım ve on beş yıl yerel ve
genel seçimlerde il seçim komitesi başkanlığı yaptım
da geldim; karnınızdan konuşmayın!
İtibarsızlaştırma
politikanızla ülkeye bıkkınlık getirdiniz. Orduyu,
yargıyı itibarsızlaştırıp dönüştürdünüz,
CHPyi dönüştürmenize izin vermeyeceğiz! (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, buyurun
efendim.
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili Genel Kurul salonunu terk etti)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Tahammül bu işte!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) Sayın Başkan, çok teşekkür
ediyorum.
Arkadaşlarımın
büyük bir kısmı esasen soru sormadılar, sadece konuşmam ve
üslubumla ilgili eleştirilerde bulundular. Şimdi de 2
arkadaşımızı bırakarak Genel Kurul salonunu terk
ediyorlar. Ben bu konudaki eleştirileri severim yani üslubumda bir
yanlışlık varsa, eleştiri hudutlarını
aşmışsam, kişilikle, şahsiyetle
uğraşmışsam arkadaşlar her şeyi söyleyebilirler
ama yıllardır Genel Kurul çalışmalarını özellikle
bu dönemde takip ediyorum. Önce bir kendilerine baksınlar,
üsluplarını bir kontrol etsinler; kürsüye
çıktığında ne söylediklerini, niçin söylediklerini bir
düşünsünler, beni ondan sonra eleştirsinler.
Bu
eleştirilere bakarak şunu söylüyorum ki bu akşam ben çok güzel
ve çok doğru bir iş yapmışım. Bana yakışan
şey, yirmi yıla yaklaşan parlamenterlik hayatımda Genel
Kuruldaki tutanaklardır. Bu tutanaklarda benim yüzümü kızartacak
hiçbir şey yok. Yaptığım yanlışlıkların
çoğunu da ya kabul ederek ya özür dileyerek karşılamışımdır.
Bir takım gerçeklerin ortaya çıkmasından bu kadar hiddet buyurup
Zaten soracak sorumuz yok. Biz usulen soru sormuyoruz. demenin âlemi yok.
Yanlış yapmışsam yanlışlığımı
söylersiniz.
Ben geleneklerine
bağlı bir insanım, örf ve âdetine bağlı bir
insanım, aile hayatının ne kadar kutsal olduğuna inanan bir
insanım. Evli, çoluk çocuk sahibi bir kadının kendi cinsel
organını söz konusu etmek suretiyle Benim orama karışma.
demesini ben bugüne kadar çok yargılamıştım.
HASAN ÖREN
(Manisa) Tekrarlamayın artık, lütfen ya!
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Çok ayıp, çok ayıp Sayın
Arınç, olmuyor.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) Tekrarlamadım zaten,
tekrarlamadım. O kelimeyi sarf etseydim o zaman tekrarlamış
olacaktım ama tekrar tekrar onu kürsüye çıkarttınız ve beni
eleştirmesine, yanlış söylediğimi ifade etmesine
fırsat verdiniz. Deneyimli bir grup başkan vekili bunu yapmaz. Biz
size her zaman güveniyoruz, sizi her zaman takdir ediyoruz. Diğer
arkadaşlarınızdan farklı bir yeriniz var.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Ne demek Diğer
arkadaşlarınızdan farklı bir yeriniz var?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) Ama
Kamer Gençi buraya sürmenin, söyledikleri sözlere karşılık
vermemenin elbette bir siyasi yükümlülüğü olacak, kusura bakmayın. Ne
söylediğimi biliyorum, nasıl söylediğimi biliyorum
şüphesiz.
HASAN ÖREN
(Manisa) Bülent Bey, buradan geliyor mu yanlış söylediğinde
bir şey?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa)
Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar beni üslubumdan
dolayı hiç eleştirmediniz. Eleştirenler
başkalarıydı, onların da ne oldukları, nasıl
oldukları bir bir ortaya çıkıyor. Ben burada
konuşmacıların söylediklerine Bilimsel yönde şunları
da dikkate alın, bunları da araştırın. diye cevaplar
verdim. Bugüne kadarki kabullerimizden farklı şeyler olabilir ama o
kürsü hür kürsü; sadece hakaret etmek için değil, söylediğimiz
sözlerden, kullandığımız oylardan da sorumlu olmamak
adına fikirlerimizi ifade edebileceğimiz bir kürsü. Bundan
dolayı kızmaya gerek yok.
Van Ercişte okulun adı
neden değişti? Bilmiyorum.
Camilerde, imamsız kalmadı,
okullar ne durumda? Onu da Millî Eğitim Bakanımızın
bütçesi geldiğinde soracaksınız.
Sayın Çınar, TRTyle ilgili
ben gensoru geçirdim. Gensoruda söz konusu olanlar soru konusu olamaz İç
Tüzükün maddesi gereğince.
Üslubunuz doğru mu? Bana göre
doğru.
Türk Dil Kurumunun amacı
şudur: Türk dilini geliştirmektir. Siz Kürtçe lügat
hazırlıyorsunuz. diyorsunuz. Evet, iftiharla söylüyorum çünkü Türk
Dil Kurumu bugüne kadar İngilizce-Türkçe Sözlük, Almanca-Türkçe Sözlük,
Fransızca-Türkçe Sözlük, Türkçeden Ermeniceye Ermeniceden Türkçeye Lügat,
Gürcüce-Türkçe Sözlük, Hakasça-Türkçe Sözlük, Tuvaca Sözlük, Yakut Dili
Sözlüğü, Çağatayca Sözlük, Moğolca-Türkçe Sözlük,
Sırpça-Türkçe Sözlük, Çuvaşça Sözlük hazırlamış,
Türkçe-Kürtçe sözlük hazırlamamış. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Allah aşkına, Kürtçe bir
sözlük hazırlamanın, Kürtçe lügat çıkaracağız.
demenin ayıp tarafı var mı, yanlış tarafı var
mı, günah tarafı var mı, suç tarafı var mı?
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Sayın Başbakan Yardımcısı Doğru buluyor
musunuz? dedim. Doğru buluyor musunuz, bulmuyor musunuz onu
söyleyeceksiniz. Bizim sorumuza cevap verin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) Türk Dil Kurumu -bugüne kadar
yapmadığı bir görevi hatırlatıyorum- bu görevi
yapacak, Türk Dil Kurumu Türkçe-Kürtçe bir sözlük hazırlayacak. Bunu
yapmakla da görevimizi yapmış olacağız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Sayın Başbakan Yardımcısı sorumuzu doğru okuyun.
Ayıp da demedim, yanlış da demedim. Doğru mu
yanlış mı dedim?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) Urduca-Türkçe, Hintçe-Türkçe, Romence-Türkçe sözlük
hazırlanıyor.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Doğru mu? diye sordum, bir kelime sordum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) Beyefendi, bırakın bağırmayı.
Bırakın bağırmayı.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Doğru buluyor musunuz?
BAŞKAN Sayın Yılmaz,
lütfen dinleyelim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) Polemik yapmışım. Polemik siyasette vardır,
sözlerime cevap vereceksiniz.
Vicdanı yaralanmış
Sayın Aslanoğlunun. Bugüne kadar vicdan yaralayan sözlere
duyarsız kaldınız, bugün mü aklınıza geldi, bu
akşam?
On yıldır Türkiyeyi
yönetiyorsunuz. Ergenekon Destanını yıllardır okuduk, niye
bundan rahatsızlık duyuyorsunuz? Niye rahatsızlık
duyayım? Bir işin gerçeği şöyledir. demek, Bu konuda bir
araştırma yapalım. demek ne zaman suç oldu?
Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Bakan.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Sayın Başkan, süre bitmedi, benim sorum var.
BAŞKAN Buyurun sorun.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
Manisada bulunduğunuz bir sırada, size Ankarada suikast yapmak
üzere oldukları iddiasıyla yakalanan ve gözaltına alınan
askerî personel ile ilgili olarak bugüne kadar herhangi bir iddianame
düzenlenmemiş veya takipsizlik kararı da verilmemiştir. Acaba
bunun nedeni nedir? Yoksa bu iddia doğru değil miydi? Birinci sorum
bu.
İkincisi:
Gaziantepte 5-6 yerel televizyonun ortak platform adı altında
müşterek yayın yaptığı haberleri
alınmaktadır. Bu uygulama yayın ilkelerine uygun mudur? Uygun
değilse bu konuda ne tür tedbir almayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Serindağ.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Sayın Başkan, bir sorum var benim de,
bir soru sormak istiyorum.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Bakanım, müsaade ederseniz bir soru daha alalım.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) Üç dakikamız var.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Metiner.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Teşekkür ederim.
Sayın
Başbakan Yardımcımıza sorulan bir soru var, Kürtçe
sözlüğün hazırlanmasıyla ilgili duyulan rahatsızlığı...
Şimdi, hem bu ülkede yaşayan Kürtleri Türk kabul edeceksiniz hem de
Kürtçe sözlüğün hazırlanmasından rahatsızlık
duyacaksınız. Acaba, bu rahatsızlığı duyanlar bu
çelişkileri nasıl ifade ederler, doğrusu çok merak ediyorum.
Sayın Başbakan Yardımcımız belki onlar adına
cevap vermek isterler. Bir karar versinler, bu ülkedeki Kürtler Türk müdür?
Türk ise onların dilinde bir sözlük hazırlanmasından niye
rahatsızlık duyuyorlar acaba?
BAŞKAN
Sayın Halaçoğlu
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, Ergenekonla ilgili Sayın Arınçın
söylediği -Moğol olup olmadığıyla ilgili- bilim
adamını kendisine sormuştuk, cevabını vermedi ama kim
olduğu ben size söyleyeyim: Sayın Türköne. Türkönenin alanı bu
alan değil bir defa. Dolayısıyla, onun ileriye sürdüğü
böyle bir iddianın kürsüde dile getirilmesi yani tarihî bir gerçeklik
olmamasına rağmen dile getirilmesi son derece, gerçekten, tarihimiz
ve millî değerlerimiz açısından beni hayal
kırıklığına uğrattı ve doğru olmayan
bir şey. Dolayısıyla, böyle, alanında, bu konuda birçok
araştırma yapmış, bu destan üzerine
çalışmış, Göktürk tarihlerini yazmış, Tarih
Kurumunda da bunlarla ilgili birçok kitap yazılmış olmasına
rağmen, böyle bir açıklama gerçekten bizim için bir şanssızlıktır.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Bakanım, cevap vermek ister misiniz?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) Bir kısım arkadaşlar soru
sormak hakkından vazgeçmişlerdi ama sürenin olduğunu gören bir
arkadaşımız sorusunu sordu.
Sayın
Metinerin sorusu benim cevaplandıracağım bir konu değil.
Ama gecenin bu
saatinde aklıma bir fıkra geldi. Müsaade ederseniz, cevap sadedinde
belki kabul edilir, onu söylemek istiyorum: Yıllardan beri al görmüş
boğa gibi bir tabir vardır. Yani, İspanyadaki boğa
güreşlerine bakarak önüne kırmızı örtü koyarlar, boğa
buna çok kızar ve orada birtakım şeyler yapılır,
herkes bunu zevkle seyreder. Neden boğalar kırmızı renge
karşı, al renge karşı bu kadar kızgındır
diye araştırma yapmışlar. Sonunda, rivayet o ki,
boğayı konuşturmuşlar. Sen niye bu al örtüye bu kadar
kızıyorsun? diye. Boğa demiş ki: Ben kızmıyorum
ki, boğalar al örtüye kızmazlar. E, niye o kadar
saldırıyorsun? Aslında
demiş
inekler buna çok
kızar. Al rengi gördükleri zaman inekler daha çok kızarlar. E,
onlar inek, sen boğasın, sen niye kızıyorsun? Beni inek
yerine koydukları için.
Şimdi,
hayatımızda öyle kabuller olabilir ki bunların bir gün
yanlışlığını söyleyecek bir insana da böyle,
hakikaten kabullenmezlik edebilirler. Araştıralım. Artık Google
amca diye bir şey var, İnternet diye bir şey var, tarih
diye bir şey var. Araştıralım, bu çok basit, çok sade bir
olay. Buna hiç kimse kızgınlık göstermesin.
Sayın Valim,
biz sizin valiliğinizi değil, daha çok, Önder Beyle ilgili
konuşmanızdan hatırlıyoruz. Ne olur, şu
milletvekilliğimiz sırasında, kendinizi hatırlatacak bir
şeyler sormayın.
Değerli
Başkanım, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
milletvekilleri, şimdi sırasıyla ikinci turda yer alan
bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Sayın Başkan
Sayın
Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Serindağ.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Sayın Başkan, şimdi, ben çok
net 2 soru sordum. Hiç, herhangi bir kapalı soru değildi
bunların ikisi de, çok net sorulardı. Sayın Başbakan
Yardımcısı bu sorulara yanıt vereceğine başka
şeyler söyledi. Ben, Sayın Önder Savla, o zamanki Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Sekreteri Sayın Önder Savla
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Sayın Başkan, böyle bir usul yok.
BAŞKAN Bir
saniye
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) -
bir sohbet yaptım ve bundan da gurur
duyuyorum. Gazetelere yansıdı o sohbetin içeriği.
Bakınız,
2 mülkiye müfettişi görevlendirildi, suç unsuru bulamadılar. Sonra,
farklı 2 mülkiye müfettişi görevlendirdiler, gene suç unsuru
bulamadılar. Oraya 2 mülkiye müfettişi gönderdiler, on gün orada
araştırma yaptılar, suç unsuru bulamadılar ve hâlâ
şimdi Sayın Başbakan Yardımcısı onu gündeme
getiriyor. Ben bunu ayıplıyorum ve milletime de şikâyet
ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN Zabıtlara geçti
efendim.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN - Bölümleri
okutuyorum
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Yoklama istiyoruz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Bitti oylama.
SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş)
Oradan ekmek çıkmaz size, sayı çok.
BAŞKAN Onu oyladım.
Bölümlerden sonra
42.01) RADYO
VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1) Radyo ve Televizyon
Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 125.248.000
III.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Oylamadan önce bir
yoklama talebi vardır.
Şimdi isimleri tespit
edeceğiz: Sayın Hamzaçebi, Sayın Dibek, Sayın Ören,
Sayın Serindağ, Sayın Aslanoğlu, Sayın Köse,
Sayın Topal, Sayın Kesimoğlu, Sayın Dinçer, Sayın
Özel, Sayın Akar, Sayın Özbolat, Sayın Aksünger, Sayın
Bulut, Sayın Özkan, Sayın Aydın, Sayın Ekşi,
Sayın Develi, Sayın Özgümüş, Sayın Toprak, Sayın
Ağbaba.
Oylamadan önce yoklama talebi
olduğu için, yoklama için iki dakika süre veriyorum
Yoklamayı
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır.[AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
alkışlar (!)]
IV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/698) (S. Sayısı
361) (Devam)
2.- 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin
2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/649, 3/1003) (S. Sayısı
362) (Devam)
I) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
(Devam)
1) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) BASINYAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1) Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
J) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Vakıflar Genel Müdürlüğü
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Vakıflar Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE
TARİH YÜKSEK KURUMU (Devam)
1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ (Devam)
1) Atatürk Araştırma Merkezî
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Araştırma Merkezî
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ (Devam)
1) Atatürk Kültür Merkezi 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Kültür Merkezi 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) TÜRK DİL KURUMU (Devam)
1) Türk Dil Kurumu 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Dil Kurumu 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) TÜRK TARİH KURUMU (Devam)
1) Türk Tarih Kurumu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Tarih Kurumu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN -
Bölümü kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.400.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 35.352.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 162.000.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 68.600.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 93.400.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 162.000.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2) Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 115.000.000,00
Bütçe Gideri 100.712.038,67
İptal Edilen Ödenek 14.287.961,33
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
(TL)
|
Bütçe
Gelir Tahmini 115.000.000,00
Net
Tahsilat 107.525.158,35
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Basın-Yayın
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.77)
BASIN-YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Basın-Yayın
Enformasyon ve Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 12.227.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 19.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 540.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 141.331.500
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 154.117.500
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim bütçesi
kabul edilmiştir.
Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 yılı kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2) Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
(BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 159.390.800,00
Bütçe Gideri 156.685.332,69
İptal Edilen Ödenek 2.705.467,31
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Basın-Yayın
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2013 yılı
merkezî bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.18)
VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 23.569.400
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 8.076.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 505.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 331.407.500
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 56.786.100
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 420.344.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 397.823.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 1.100.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 43.660.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 58.440.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 501.023.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2) Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 636.836.299,94
Bütçe Gideri 501.717.702,88
İptal Edilen Ödenek 134.352.362,71
Ertesi
Yıla Devredilen Ödenek 766.234,35
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
(TL)
|
Bütçe
Geliri Tahmini 509.000.000,00
Net
Tahsilat 485.012.195,91
Ret ve
İadeler 4.088.768,10
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.02) ATATÜRK
KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU
1) Atatürk Kültür, Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 8.086.300
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 180.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 8.266.300
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 18.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 8.223.300
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 25.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 8.266.300
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2) Atatürk Kültür, Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 7.918.000,00
Bütçe Gideri 6.239.686,48
İptal Edilen Ödenek 1.678.313,52
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
(TL)
|
Bütçe
Gelir Tahmini 7.323.000,00
Net
Tahsilat 6.780.302,60
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Atatürk Araştırma
Merkezi 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.03) ATATÜRK
ARAŞTIRMA MERKEZİ
1) Atatürk
Araştırma Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 2.335.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 2.335.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 193.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 2.142.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 2.335.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Atatürk Araştırma
Merkezi 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Atatürk Araştırma
Merkezi 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2) Atatürk
Araştırma Merkezi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 3.177.000,00
Bütçe Gideri 2.847.666,64
İptal Edilen Ödenek 329.333,36
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
(TL)
|
Bütçe
Gelir Tahmini 2.111.000,00
Net
Tahsilat 2.547.732,07
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Atatürk Araştırma
Merkezi 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür Merkezi 2013
yılı merkezî bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.04) ATATÜRK
KÜLTÜR MERKEZİ
1) Atatürk Kültür Merkezi
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 3.873.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 3.873.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 161.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 3.712.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 3.873.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Atatürk Kültür Merkezi 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür Merkezi 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2) Atatürk Kültür Merkezi
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 4.038.228,38
Bütçe Gideri 2.561.764,42
İptal Edilen Ödenek 1.476.463,96
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
(TL)
|
Bütçe
Gelir Tahmini 2.953.000,00
Net
Tahsilat 2.862.288,33
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Atatürk Kültür Merkezi 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Türk Dil Kurumu 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.05) TÜRK
DİL KURUMU
1) Türk Dil Kurumu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 240.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 12.553.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 12.793.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 93.709.200
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 101.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 46.122.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 139.932.200
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Türk Dil Kurumu 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Dil Kurumu 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2) Türk Dil Kurumu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 16.753.000,00
Bütçe Gideri 10.348.065,43
İptal Edilen Ödenek 6.404.934,57
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
(TL)
|
Bütçe
Gelir Tahmini 105.000.000,00
Net
Tahsilat 119.441.911,21
Ret ve
İadeler 153.845,89
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türk Dil Kurumu 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Türk Tarih Kurumu 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.06) TÜRK
TARİH KURUMU
1) Türk Tarih Kurumu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 280.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 6.652.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 6.932.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 84.461.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 32.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 40.507.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 125.000.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Türk Tarih Kurumu 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Tarih Kurumu 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2) Türk Tarih Kurumu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 9.270.424,20
Bütçe Gideri 8.422.760,13
İptal Edilen Ödenek 847.664,07
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
(TL)
|
Bütçe
Gelir Tahmini 95.000.000,00
Net
Tahsilat 123.146.123,78
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türk Tarih Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu,
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel
Müdürlüğü, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk
Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Türk Dil Kurumu ve Türk
Tarih Kurumunun 2013 yılı merkezî yönetim bütçeleriyle 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir.
Hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin
hesaplarını sırasıyla görüşmek için 12 Aralık
2012 Çarşamba günü saat 11.00de toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 00.34