TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
38inci
Birleşim
12
Aralık 2012 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- 2013
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S.Sayısı: 361)
2.- 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/649, 3/1003) (S.Sayısı: 362)
A) KAMU
DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI
1) Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
B) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ
BAŞKANLIĞI
1) Afet
ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
C)
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1)
Diyanet İşleri Başkanlığı 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2)
Diyanet İşleri Başkanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) TÜRK
İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON AJANSI
BAŞKANLIĞI
1) Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
D)
YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI
1) Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
E)
HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1) Hazine Müsteşarlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Hazine Müsteşarlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F)
BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU
1)
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2)
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
G)
SERMAYE PİYASASI KURULU
1)
Sermaye Piyasası Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2)
Sermaye Piyasası Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
Ğ)
ADALET BAKANLIĞI
1) Adalet Bakanlığı 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Adalet Bakanlığı2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) CEZA
VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU
1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
I)
TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1) Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ)
HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU
1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2)
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K)
MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU
1) Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
L) TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME
İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi
Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi
Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M)
DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
1) Devlet Personel Başkanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Personel Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Ardahan Milletvekili Orhan Atalayın
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- Bingöl
Milletvekili İdris Balukenin, Adalet Bakanı Sadullah Erginin BDP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Sağlamın,
kendisine sataşma nedeniyle söz vermemesine ve bu tutumu nedeniyle usul
tartışması açılmasını talep etmesine rağmen
usul tartışması açmamasına ilişkin
açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelikin işsizlik konusuyla ilgili ifadelerine
ilişkin açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- 30 Mayıs-14
Haziran 2012 tarihleri arasında Cenevre'de yapılan 101inci
Uluslararası Çalışma Konferansında kabul edilen 14/6/2012
tarihli ve 202 sayılı Sosyal Koruma Tabanlarına
İlişkin Tavsiye Kararı hakkında Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında
Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulmasına ilişkin
Başbakanlık tezkeresi
VIII.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldanın,
bir bakanın yurt dışından bavulla para getirdiği
iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı
Mehmet Şimşekin cevabı (7/11849)
2.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürkün,
Atatürk Orman Çiftliği arazisine ve yeni Başbakanlık konutuna
ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bekir Bozdağın cevabı (7/11859)
3.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, yapılacak
yeni Başbakanlık hizmet binasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın
cevabı (7/11863)
4.- İstanbul Milletvekili Binnaz Toprakın,
Bakanlığın yasal mevzuattaki özürlü ifadesini
değiştirmeye yönelik çalışmasının olup olmadığına
ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma
Şahinin cevabı (7/11906)
5.- Muğla Milletvekili Tolga Çandarın,
Horasanlı Şeyh Bedrettin Türbesinin restorasyonu için
çalışma olup olmadığına ilişkin sorusu ve Kültür
ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/11976)
6.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmazın, Devlet Opera ve Balesi binasında yer alan asansörün
onarımına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı
(7/11977)
7.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlunun,
Türkiyenin terörün finansmanının engellenmesi konusunda
gereğini yapmadığı iddialarına ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/12028)
8.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurtun,
işsizlik verilerine ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı
Cevdet Yılmazın cevabı (7/12088)
9.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, sosyal donatı projesi kapsamında Aşkar
Höyüğünün park alanına çevrilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/12180)
10.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki
Kulkuloğlunun, Kayserinin Bünyan ilçesindeki Sultanhanında
yapılan restorasyon çalışmasına ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/12181)
11.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun,
Atatürkün Selanikte doğduğu evin onarımı ile ilgili
bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/12218)
12.- Mersin Milletvekili Ali Özün, Yenice
Havalimanının ne zaman tamamlanacağına ve Akkuyu Nükleer Santralinin
etkilerine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günayın cevabı (7/12307)
13.- Edirne Milletvekili Recep Gürkanın, Edirne
Devlet Türk Müziği Topluluğuna ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/12308)
14.- Antalya Milletvekili Yıldıray
Sapanın, Akdeniz Elektrik Dağıtım AŞ.nin
özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/12644)
15.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
Çoruh Vadisindeki tarihî eserlerle ilgili iddialara ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/12699)
12
Aralık 2012 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 11.02
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38inci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, gündemimize göre, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Program
uyarınca, bugün iki tur görüşme yapacağız.
Üçüncü
turda Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, Afet ve
Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, Diyanet İşleri
Başkanlığı, Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı, Yurtdışı Türkler ve
Akraba Topluluklar Başkanlığı, Hazine
Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu bütçeleri yer almaktadır.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698)
(S.Sayısı: 361)
2.- 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/649, 3/1003) (S.Sayısı: 362) (x)
A) KAMU DÜZENİ VE
GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI 1) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı |
B) AFET VE ACİL
DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI 1) Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Afet ve Acil Durum
Yönetimi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı |
C) DİYANET İŞLERİ
BAŞKANLIĞI 1) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı |
Ç) TÜRK
İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON AJANSI
BAŞKANLIĞI 1) Türk
İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Türk
İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı |
D) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA
TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI 1)
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı |
E) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI 1) Hazine
Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Hazine
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı |
F) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU 1) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı |
G) SERMAYE PİYASASI KURULU 1) Sermaye Piyasası Kurulu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Sermaye Piyasası Kurulu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı |
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın
milletvekilleri, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen
milletvekilleri sisteme girebilirler.
Üçüncü
grupta, grupları ve şahısları adına söz alan
sayın üyelerin isimlerini okuyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına: İlhan Cihaner, Denizli Milletvekili; Haluk
Eyidoğan, İstanbul Milletvekili; İhsan Özkes, İstanbul
Milletvekili; Haluk Ahmet Gümüş, Balıkesir Milletvekili; Ali
Özgündüz, İstanbul Milletvekili; Bihlun Tamaylıgil, İstanbul
Milletvekili.
AK
PARTİ Grubu adına: Muammer Güler, Mardin Milletvekili; Hacı
Bayram Türkoğlu, Hatay Milletvekili; Orhan Atalay, Ardahan Milletvekili;
Bayram Özçelik, Burdur Milletvekili; Seyit
Sertçelik, Ankara Milletvekili; Burhan Kayatürk, Van Milletvekili; Mehmet
Muş, İstanbul Milletvekili ve Enver Yılmaz, İstanbul
Milletvekili.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına: Ayla Akat, Batman Milletvekili; Adil
Kurt, Hakkâri Milletvekili; Altan Tan, Diyarbakır Milletvekili.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Mesut Dedeoğlu, Kahramanmaraş
Milletvekili; Mustafa Erdem, Ankara Milletvekili; Reşat Doğru, Tokat
Milletvekili; Sümer Oral, Manisa Milletvekili,
Şahısları
adına: Lehinde Hasan Karal, Rize Milletvekili; aleyhinde Abdullah Levent
Tüzel, İstanbul Milletvekili.
İlk
söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İlhan Cihaner. (CHP
sıralarından alkışlar)
Konuşma
süresi altı dakikadır.
Buyurun.
CHP
GRUBU ADINA İLHAN CİHANER (Denizli) Herkesi saygıyla
selamlıyorum. Ben Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı hakkındaki partimizin görüşlerini
iletmek için kürsüdeyim.
Biliyorsunuz,
bu müsteşarlık kurulurken çok enteresan bir hava yayıldı
Türkiye'ye. Kürt sorununun ve terörle mücadelenin aslında istihbarat
birimlerinin, güvenlik güçlerinin arasındaki koordinasyonsuzluktan
kaynaklandığı ve eğer bu koordinasyonsuzluk ortadan
kalkarsa bu sorunun kolayca çözüleceği gibi bir hava yaratıldı
ve Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı kurulmuş
oldu ve yasaya göre bu müsteşarlığın amacı terörle
mücadeleye ilişkin politika ve stratejileri geliştirmek, bu konuda
ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak,
terörle mücadele alanında politika strateji çalışmaları
yapmak, güvenlik ve istihbarat birimlerinden gelen istihbaratı
değerlendirmek, ilgili birimlerle paylaşmak, koordinasyonu
sağlamak, uluslararası gelişmeleri Dışişleri
Bakanlığı ve ilgili kurumlarla iş birliği içinde
izlemek, kamuoyunu bilgilendirmek, halkla iletişimi sağlamak. Bu çerçevede
İstihbarat Değerlendirme Merkezi kuruldu bu müsteşarlık
içerisinde. Tüm güvenlik ve istihbarat bu merkeze gelecek ve bu merkez
tarafından değerlendirilecekti. Planlama Koordinasyon ve Sosyal
Destek Daire Başkanlığı ise terörle mücadele eylem
planı hazırlayıp uygulamayı izleyecekti. AR-GE Daire
Başkanlığı verileri tasnif edip analiz edecekti.
İletişim Daire Başkanlığı ise -özellikle bu
kısma dikkatinizi çekmek istiyorum- kamuoyunu bilgilendirmek, toplum
desteğini sağlamaya yönelik faaliyetleri yürütmek, sivil toplum
desteğini sağlamak, gene terörle mücadele çerçevesinde. Bunun
adı aslında psikolojik savaş birimidir. Millî Güvenlik
Kurulundan ya da sizin sürekli eleştirdiğiniz Batı
Çalışma Grubunun faaliyetlerinden hiçbir farkı yoktur.
Doğrudan doğruya bir gladyo örgütlenmesi olarak
değerlendirilebilir.
Gene,
Dış İlişkiler Daire Başkanlığı, terörle
mücadeleye ilişkin gelişmeleri takip etmek gibi bir görevle
görevlendirilmişti. Her ilde, ayrıca, sosyal etüt ve proje
müdürlüğü kurulmuştu. Şimdi, tabii, bu müsteşarlık
kurulduktan sonra çok enteresan şeyler yaşandı Türkiyede.
Örneğin, hâlihazırdaki MİT Müsteşarı ve geçmiş
MİT müsteşarları, yardımcıları terör suçu şüphelisi
olarak soruşturulur hâle geldi. Kumrular ve Gaziantepte, tüm toplumun
büyük tepkisini ve nefretini çeken çok ciddi terör eylemleri, patlamalar
meydana geldi. Dışarıda, Mavi Marmara faciası gibi,
fiyaskosu gibi bir olayla karşı karşıya kaldık. Suriyede yaşananlar ortada, Bir
haftada gider, bir haftalık ömrü kalmadı. denilen rejim hâlâ ayakta.
En önemlisi de, hepimizin bildiği, bir istihbarat faciası olan
Uludere katliamı yaşandı.
Şimdi,
ben, sadece, bu konuyla ilgili birtakım sorular soracağım:
Kurumun web sitesinde ilkeler arasında kamuoyunun bilgilendirilmesi ve
şeffaflık ilkeleri yazıyorken yabancı personel
görevlendirilmesine ilişkin niçin
kamuoyu bilgilendirilmemiştir? Terörle mücadelenin çok
boyutluluğuna vurgu yaparak kurulan bu kurum, terör sorununun çözümünde ne
gibi bir katkı sunmuştur? Ekonomik ve sosyal koşullar ne derece
iyileştirilmiştir? Doğu ve güneydoğu illerinde dağa
çıkış oranlarında kayda değer bir azalma
sağlanmış mıdır? Hükûmetin ve kurumların, dağdakilere silah bırakmaları
hâlinde yabancı ülkelere gidebileceklerini tavsiye etmek
dışında, bu konuda, bütünlükçü, çözüm odaklı bir stratejisi
var mıdır? Kurumun kuruluş kanununda Terörle Mücadelede
Koordinasyon Kuruluna yer verilmiş ve bu kapsamda yürütülecek mücadelede
eş güdümünün sağlanması amaçlanmıştır. Ancak,
daha mayıs ayının başında Kurumun Müsteşarı
Özçelikin önce istifa ettiği haberleri çıktı, daha sonra bu
haber yalanlandı ve sonra da Özçelik görevden alındı. Daha kendi
içini koordine edemeyen bir kurul nasıl dışarıda terörle
mücadeleyi koordine edebilecektir? Şayet bu bir koordinasyon
yoksunluğuna işaret etmiyorsa bu bir istihbarat savaşı
mıdır, sebepleri nedir ve kim galip gelmiştir? MİT
soruşturmasını bununla birlikte değerlendirebilir miyiz?
Kurumun
kuruluş kanununda belirtilen terörle mücadelede koordinasyonun
sağlanması becerilebildiyse Uluderede katledilen
yurttaşların katillerinin yargı önüne
çıkarılamamasının nedenleri nedir? Yoksa bu koordinasyonun
ilk meyvesi Uludere katliamı mıdır? Kurumun
bastırdığı İnsan Hakları ve Terörle Mücadele
Kitabında hukuka uygunluk, insan haklarının
sınırlandırılmayacağı, özel hayata ilişkin
saygı ve ölüm cezasının verilemeyeceği ilkeleri varken
Başbakan idam cezasını nasıl savunabilmektedir? Ve bu
kitabın Türkçesi idrak edilememişken İngilizcesi nasıl
kurumun web sitesine konulmuştur?
Kurumla
koordinasyonun sağlandığını varsayacak olursak, yani
devletin bu konuda bütünlüklü bir politikaya sahip olduğunu varsayacak
olursak bu kurumun benimsediği ilkeler ile Hükûmetçe izlenen politikalar
arasındaki tutarsızlığı tarif etmek için ikiyüzlülük
dışında başka bir sözcük kullanabilir miyiz? Görülüyor ki
bu kurum kuruluş amacına ilişkin hiçbir faaliyet göstermemiştir.
Web sitesinde sadece basında çıkan haberlerin yalanlanması
dışında hiçbir faaliyeti görünmemektedir. Ben yapıcı
bir muhalefet yapıp bir öneride bulunuyorum: Bu
müsteşarlığı derhâl feshedin!
Teşekkür
ediyorum, saygılar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
2nci
konuşmacı Haluk Eyidoğan, İstanbul Milletvekili.
CHP
GRUBU ADINA HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün kentlerimiz ve diğer
yerleşmelerimizin doğal ve endüstriyel afetler açısından on
yıl öncesine oranla daha güvenli olduğunu söylemek mümkün değil.
Kentlere göçler, denetimsiz ve rant amaçlı yapılaşmalar,
plansız yerleşme ve sanayileşme eğilimleri yoğun
olarak devam ediyor. Bu gidişatla başta depremler olmak üzere,
gelecekte olabilecek doğal ve endüstriyel olaylar
karşısında daha büyük zarar ve kayıplarla
karşılaşmamız sürpriz olmayacaktır. Kent depremleri
süreci yanı sıra şimdi de kent selleri süreci
başlamıştır.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, Türkiyede deprem, heyelan ve su
baskını nedeniyle oluşan toplam yıkım oranı tüm
afetler içerisinde yüzde 95tir. Deprem konusuna hiç girmiyorum, çünkü o
konuda, korunma adına Kentsel dönüşüm yapacağız; 6,5
milyon yapıyı yıkacağız. nutukları
atılıyor. Neyi konuşalım? Rantçı arazi
yağması ve yüksek yapılaşma sürerken, on yıldır
çıkaramadığınız yüksek yapı deprem
yönetmeliğini mi konuşalım? Nasıl tespit edeceğinizi
bilemediğiniz afet riskli yapı ve afet riskli alan üzerine mi
konuşalım?
Değerli
milletvekilleri, Türkiyede, bilimsel olarak arazi kullanımı
kabiliyetimiz hâlâ çok yetersizdir. Hâlâ bir standart belirleyemedik; herkes
kendi anlayışına göre arazi planlaması yapıyor, daha
doğrusu, yapamıyor. Su havzaları, orman ve tarım
alanları kentleşme adına çarçur ediliyor. Bütüncül risk planlaması
ve yönetimi de lafta kalmış. Demeçlerinizde bahsettiğiniz ama
yapamadığınız Bütünleşik Afet Yönetim Sisteminin
temel ilkeleri şunlar olmalıdır: Tüm tehlikeleri göz önüne
almak, tüm evreleri uygulamak, tüm kaynakları kullanmak, tüm birey ve
kurumların bu çalışmalara katılmasını
sağlamak.
Bakınız,
meteorolojiye göre yağış rejimi normal ama her gün bir ilimizden
sel haberleri geliyor. Kentleşme arttıkça deprem ve sel
kayıpları artıyorsa bu işte yanlış bir yönetim
tarzı var demektir. Korunma, risk azaltma yönetimi maalesef yok,
yardım ve yara sarma yönetimi hâlâ devam ediyor.
Değerli
milletvekilleri, 23 Ekim 2011 Van-Erciş depreminde bile afete maruz
bölgeyle, tabii afete maruz yöreler kavramlarını
karıştırdılar. Başbakana yanlış bilgi
verdiler, yöneticileri şaşırttılar. 4133 sayılı
Kanunla değişik 4123 sayılı Kanundaki kavramları
karıştırdılar. Afete maruz bölge kavramı, olmuş
ve muhtemel afetler için doğrudan afetlerin önlenmesi ve etkilerinin
azaltılması amacına yönelik bir önlemdir. Profesyonel
olmadığınız için her afette ortaya çıkan sorunlar
nedeniyle o acayip torba kanunlar yoluyla hâlâ bu kanunda, AFAD Kanununda
değişiklikler yapıyorsunuz.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye alansal olarak büyük ve büyük kentlerin
oluştuğu bir ülke. AFAD merkezde ve taşrada tüm hizmetleri
yerine getirmeye çalışmamalıdır. Yalnızca stratejik
karar ve koordinasyon düzeyinde kalmalıdır. Diğer düzeylerin
şöyle olmasını tavsiye ediyoruz: Stratejik karar düzeyi;
bu, hükûmetle ilişkili
olmalıdır. Taktik karar ve muamele düzeyi; valilik, büyükşehir
belediye başkanlıklarıyla ilişkili olmalıdır.
Operasyon düzeyi; büyükşehir ve ilçe belediyeleriyle ilişkili
olmalıdır. Şu anda sayısını 29a
çıkarttığınız büyükşehir belediyelerinin
olduğu illerde valilik ve büyükşehir belediye
başkanlıkları ortak komuta sistemiyle bir araya getirilmeli,
afet müdahale çalışmaları emniyet, itfaiye ve ambulans bir araya
getirilerek ifa edilmelidir. AFAD Kanununun yeniden günümüz dünyası risk
azaltmaya yönelik örgütlenme modelini hedef alarak yazılması
gerekiyor.
Değerli
milletvekili, Hükûmet Afet yönetiminde çok başlılığı
kaldıracağız. demişti. 644 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mekânsal
Planlama Genel Müdürlüğünün görevleri ile AFADın, belediyelerin,
hatta Kızılay dâhil STKların görevleri birbirine
karışmış durumda. Diğer ilgili kanunlarda da böylesine
karışıklıklar var. Hangi kurum, hangi yetki ve sorumlulukla
yapacak bu işleri?
Şimdi
durum o hâle geldi ki AFADı da koordine edecek bir kurum gerekecek. Son
uygulamalara bakarsanız, AFADın yalnızca bir yardım ve
müdahale kuruluşu gibi çalıştığını
görürsünüz. Toplam bütçesinin yalnızca yüzde 2si Planlama ve Zarar
Azaltma Dairesi Başkanlığına ayrılmış, bu
kadarcık.
Değerli
milletvekilleri, on yıllık iktidarınız döneminde herkes
doğa ve endüstriyel afet risklerini yönetemediğinizi gördü. Riskleri
azaltamayan bir yönetim hep yara sarma ve yeniden bina yapma noktasına
geliyor. AFAD biraz Kızılay, biraz da TOKİ gibi
çalışmaya başladı. Yaralar sarılacaktır ama risk
yönetimi zafiyeti de bitmelidir. Şu anda AFAD örgütlenme
anlayışıyla bu olmayacak. Türkiyede çok başlı afet
yönetimi, sorunu çözemeyecek, afet risklerini azaltamayacak. Ancak eskiden
olduğu gibi müdahale, yardım ve yara sarma işleriyle meşgul
olacak AFADın bütçesini onaylamıyoruz. Yanlış afet yönetim
anlayışlarıyla hareket eden bu kurumun bütçesinden harcanan her
kuruşunda afetlerde, kazalarda kaybettiğimiz vatandaşlarımızdan
aldığımız vergiler vardır, yetimin hakkı vardır.
Yüce
Meclise saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
3üncü
konuşmacı İhsan Özkes, İstanbul Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA İHSAN ÖZKES (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2013 yılı Diyanet bütçesiyle ilgili CHP
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Diyaneti kuran parti olarak Diyanet kurumuna ve din
görevlilerine saygılıyız. Diyanetin, ancak siyasetüstü
olmasıyla saygınlığını koruyabileceğine
inanıyoruz. Çünkü yüce dinimiz İslam ilahi bir dindir, evrenseldir ve
tüm insanlığa gelmiştir; partilerüstüdür, hiçbir partinin
tekelinde olamaz, siyasi vesayet altına alınamaz. Ancak Atatürkün
kurduğu Diyanet, TRTde okuttuğu mevlitlerde Atatürke bir
Fatihayı bile çok görüyor. Ruhban okuluna destek veren Diyanet
Başkanı, cemevlerine köstek oluyor. Cemevlerinde kılınan
cenaze namazlarına devlet erkânının katılmaması,
cemevlerinde kılınan şehit cenazelerine devlet
erkânının katılmaması birlik ve beraberliğimize zarar
veriyor. Alevilerin vergilerinin de içinde bulunduğu Diyanet bütçesinde
Alevilerin hakları görmezlikten geliniyor. Alevilerin Haram olsun.
dedikleri Diyanet bütçesi, lüks otellerde düzenlenen etkinliklerle tıka basa
yeniliyor. Genellikle Hanefi mezhebini esas alan Diyanet Başkanı
unutmasın ki Emevi iktidarınca ehlibeyte yapılan zulümlere
karşı koyması ve o dönemde ilk defa kurulan özel yetkili
mahkemelerde yargıçlığı kabul etmemesi nedeniyle Ebu Hanife
şehit edilmiş ve imam-ı azam yani en büyük imam
unvanını almıştır.
Sayın
milletvekilleri, Neşet Ertaşın cenazesinde âdeta merhumun
Müslümanlığı sorgulanmış ve Başbakanın
konuşmasıyla dinî cenaze merasimi miting havasına
dönüşmüştür.
Sipariş
üzerine iktidara uygun kürtaj fetvası veren Diyanet Başkanı
Başbakanın gözlerine değil, Kurana bakarak fetva vermelidir.
AKPye değil, Allaha yakın olmaya çalışmalıdır.
(CHP sıralarından alkışlar)
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Bravo Hocam.
İHSAN
ÖZKES (Devamla) Diyanet Türkiyenin Diyaneti olma vasfını
yitirmiş, iktidarın güdümüne girmiştir. Kanunun verdiği
halkı dinî konularda aydınlatma görevini unutmuştur. Sayın
Görmezin Başkanlığında Diyanet siyaset ve ticaretle
uğraşırken ülkede cinciler, üfürükçüler, medyumlar, bidatlar ve
hurafeler kol geziyor.
Değerli
milletvekilleri, altı ticarethane üstü camiler diğer deyişle
camili iş yerleri- çığ gibi çoğalıyor. Bedensel
engelliler, yaşlılar, hastalar ve çocuklar bu camilere gitmekte
güçlük çekiyor.
AKPli
kaç milletvekili ve belediye başkanının camili iş yerleri
var? soru önergeme henüz cevap alamadım. Kuran-ı Kerim Mescitler
Allahındır. buyururken zamanımızdaki camili marketler
çoğunlukla AKPlilerindir. (CHP sıralarından alkışlar)
Birleştiren,
bir araya getiren anlamında olan camilerin yerleri İslam tarihi
boyunca tartışma konusu olmamıştır. Çünkü ihtilaf
edilen ve tartışılan bir cami içerdiği mana ve
vasıflarla bağdaşmaz. Bu nedenle camiler günlük sıcak
siyasetin üstünde yer almalıdır. Dırar Mescidi gibi riya, inat
ve israf mescitleri olmamalıdır. Zira temelinde ihlas ve tevazu
bulunmayan bir caminin yüksekliği ve büyüklüğü ancak banisinin
vebalini yükseltir ve büyütür.
Sayın
milletvekilleri, din görevlileri, AKPli siyasetçilerin isteğine göre
tayin edilmemelidir. Temmuzda planlandığı hâlde şu
kış günlerinde uygulanan rotasyon durdurulmalıdır. Hac,
umre ve yurt dışı görevlendirmelerindeki adaletsizlik
giderilmelidir. Vakıflara ait lojmanlarla ilgili ecrimisil
davalarıyla din görevlilerine yapılan zulme son verilmelidir.
Diğer devlet memurları haftada iki gün izin kullandıkları
hâlde, haftada bir gün izin yapan din görevlilerinin her ay
kullanamadıkları dört günün ücreti maaşlarına
yansımalıdır. Dünyanın en pahalı haccını
yapan hacıların parasından Diyanet İşleri
Başkanının lojman tamiratına 400 bin TL harcanması
kabul edilemez. Hacda 14 milyon Suudi riyali yolsuzluk iddiasıyla ilgili
soru önergeme dokuz aydır cevap verilmemesi düşündürücüdür.
Sayın
milletvekilleri, Diyanet Başkanını eleştirenleri karalayan
tetikçi İnternet siteleri organizenin boyutunu göstermektedir. Diyanet
kutsiyet perdesiyle örtülen haram ve israf batağında,
haksızlık ve yolsuzluk çamurunda bir kurum asla
olmamalıdır.
Diyanet Vakfı ve
Diyanetin harcamaları şeffaf olmalıdır. Sayın Cumhurbaşkanına,
Devlet Denetleme Kurumunu harekete geçirerek inceleme yaptırması
çağrımı tekrarlıyorum. Hiçbir makam dokunulmaz
değildir. Yaptığından sorgulanamayan ve dokunulmaz olan
sadece Yüce Allahtır.
Diyanetten sorumlu
Bakanın memleketinde Karısı, kızı düğünde
oynayan deyyustur. diyen müftü yardımcısının, hâlen
görevde olmasıyla, bu cüreti kimlerden aldığı açık
değil midir?
Saygılarımla
teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
4üncü konuşmacı
Haluk Ahmet Gümüş, Balıkesir Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALUK
AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Sayın Başkan, sayın bakanlar
ve değerli milletvekilleri; TİKA (Türk İşbirliği ve
Koordinasyon Ajansı Başkanlığı) kanun hükmünde kararnameyle
kurulan kuruluşlarımızdandır. Türkiyenin yurt
dışında faaliyet gösteren, onun politikalarını
uygulaması gereken bir kurum, Meclis iradesi dışında
kurulmuş ve faaliyet göstermektedir. Tabii, bakanlıklarımız
kurulurken dahi Meclis iradesi baypas edilirse TİKAya ne kalacaktır?
Ama TİKA, biliyoruz ki yurt dışındaki çok önemli
faaliyetlere girişmekte ve Türkiye imajıyla ilgili çok önemli
işlevler gerçekleştirmektedir. Bunlar doğru mudur,
yanlış mıdır; ayrı meseledir. TİKA, son
yıllarda kuruluş amacının dışında, akraba
topluluklarımızdan ziyade Orta Doğu ve Afrika ülkelerine
yoğunlaşır olmuştur. TİKA politikaları ve
çalışmaları, her nasılsa Hükûmet faaliyeti içine giren ve
dünyadaki yayılmacı süper güçlerin hedeflerine uygun bir manzara arz
eder hâle gelmiştir.
Daha
önceki komisyon konuşmalarımızda belirttiğimiz gibi, bu
uygulama ve çalışmaların neticesinde faaliyet gösterilen
bölgelerde şapkadan türlü türlü tavşanların çıkması,
hedef diye gösterilen şeylerden başka hedeflerin gerçekleşmesi
ve o hedeflere ulaşılması mümkün olabilir. Bu hedefler Türkiye
Cumhuriyetinin hedeflerine yakın da olmayabilir. TİKA
çalışmalarının Türkiyenin değirmenine su
taşıyacağı ihtimali şüphelidir. Bu
çalışmalar daha ziyade Kara Afrika ve Orta Doğuda süper
güçlerin köşe kapma yarışının temsil hizmetlerine
benzemektedir. Ulusal menfaatler dışında, dünya dengelerine
hizmet eder görünümdedir; dünya dengelerine ya da bazı güçlerin dünya
dengelerine. Kim söyleyebilir; Afrikada Türkiyenin orta vadede hangi
avantajları olabilecektir? Bugüne kadar çalışmalardan hangi
menfaatler sağlanmıştır, hangi menfaatler
muhasebeleşmiştir? Afrikayla ticaretimizin toplam ticaret üzerinde
oranı nedir? Duygusal meselelerse, eğer kalkınma meseleleriyse,
eğer halka hizmetse, gidin Balıkesirin Macarlar köyüne.
Balıkesirin Macarlar köyünde kışın 4 bin kişilik bir
nüfus yaşar. Burada sağlık ocağı açık gözükür;
sağlık ocağının kapısı, penceresi
kırıktır. Muhtarın odasındaki sağlık
odasında yatağa yattığınız zaman
sağlıklı olarak kalkabilmeniz mümkün değildir. Somaliye
gideceğinize Macarlara gidin.
Başka
açıdan bakarsak, TİKA faaliyetleri Hükûmetin bir yerlere şirin
gözükmesine elbette hizmet edecektir. Hükûmet kendine dış destek
bulabilmek için belki de TİKA faaliyetlerinden umut beklemektedir.
Dünyanın yeni güçleri, eski kıtanın ve Afrikanın zemininde
kendilerine yer ararlarken ABD ve Avrupa hâkimiyetlerinin
tartışmalı olduğu coğrafyalarda stratejik ortak diye
bizim gibi ülkeleri, etkilerinin yüksek olduğu bizim gibi ülkelerin
organlarıyla varlıklarını sürdürmeye çalışmaktadırlar.
Bakın Afrikaya, Batının etkisinin zayıflamaya
başladığı bütün Müslüman ülkelerde TİKAnın
harekete geçirildiğini göreceksiniz. Bu ülkelere ya TİKA gider ya
Türkiyeli cemaatler ya da hepsi beraber giderler.
Buradan
yeniden soruyoruz: Ne oldu milliyetçilik? Nerede kaldı millî görüş?
Birçoğunuz bu hareketten geliyorsunuz. Türkiyenin diğer Türk
cumhuriyetleriyle iş birliği ve ilişkilerinde AKP hükûmetleri
dönemlerinde niçin gerileme yaşanmıştır? Türk
cumhuriyetleri AKP hükûmetlerine ve özellikle onların yönetimindeki
Türkiyeye niçin mesafeli davranmaktadır? İlişkilerde niçin bu
dönemde ve bir önceki hükûmet döneminde dikkat çekici gerilemeler
yaşanmıştır? Bugün Türkiyenin dış
politikası Ulusalcılık bitti. diyen bir bakana emanettir. Öyle
bir bakanlık ki yakın tarihte hiçbir önemli öngörüsü
gerçekleşmemiştir. Ulusalcılıkın kelime anlamı,
milliyetçilik değil midir? Bakanınız çıksın ortaya,
Türkiyede milliyetçilik bitmiştir. desin, Bu dünya
şartlarında milliyetçilik dönemi kapanmıştır. desin,
bakalım oy aldığınız kitlelerden ne cevap
alacaksınız? Kelime oyunu yapıp manzarayı
değiştirmeden itiraf ediniz.
TİKA ve Hükûmetin, en
yakın örnekle Uygurlarla ilgili sorunlara sırtını dönmesi,
tavrını açıkça ortaya koymuştur. Daha bu yıl,
dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen Uygur kadınlarının
insan hakları toplantısı, onlara bir açıklama
yapılmadan toplantı günü iptal edilmiştir. Uygur Türkü
kadınlar şaşkınlık içerisinde, Ankara ve
İstanbulda mekik dokumuşlardır. Size şunu söyleyeyim: Orta
Doğu ve Afrikada Osmanlıcılık oynamak, kendi kendini
kandırmak ve hayalî bir havucun ardından koşmaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Devamla) Hükûmeti dış politikada uyanmaya davet ediyoruz. Bundan
beş-altı yıl önceki küresel şartlar ve jeopolitik dengeler
değişmiştir. Geleceğimizi, menfaatlerimizi kaos
toplumlarında değil, nispeten istikrarlı yapıya sahip,
demokratik yapısı gelişmiş komşularımızla
iş birliğinde ve onlarla oluşturulacak ekonomik entegrasyonda
aramalıyız.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
5inci
konuşmacı, Ali Özgündüz, İstanbul Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ben,
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı bütçesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Bozdağ, Plan Bütçede yaptığı
konuşmada -kitapçık elimde- yurt dışı Türkler
konusunda Kerkük Türkmenlerini saymamış. Yani bu kitapçıkta
Kerkük Türkmenleriyle ilgili tek bir laf yok, bir sözcük yok. Yine, biraz sonra
yapacağı konuşmada da -konuşma metnini de okudum- orada da
herhangi bir şey yok. Hükûmetiniz Kerkük Türklerini ya Türk saymıyor
ya akraba topluluğu saymıyor ya da unutmuş. Aslında
unutmamış, bilinçli olarak buraya konmamış. Çünkü niçin?
Biliyorsunuz, son zamanlarda Irakta Barzani diyor ki: Kerkük ve Musul, Kürt
bölgesinin içindedir. Bu nedenle de Irakın Merkezî Hükûmetiyle
sıkıntı yaşanmaktadır. Kerkük, Saddam döneminde de
otonom Kürdistan bölgesi içinde değildi aslında. 2003ten sonra,
orada Merkezî Hükûmetin güvenlik güçleri olmadığı için
peşmerge, denetimi ele aldı, yine Kerkükün demografik
yapısı değiştirildi, diğer yerlerden Kürt nüfusu
getirildi ve şu anda Kerkük, peşmergenin kontrolünde bir şehir
konumundadır.
Buna
karşılık, Merkezî Hükûmet, Maliki, Dicle Birlikleri denilen
güvenlik birimleriyle Kerkükü yeniden Irakın Merkezî Hükûmetinin
kontrolüne almak isterken Hükûmetiniz ne yapıyor? Hükûmetiniz Barzaniyle
birlikte yani Kerkükün Kürt bölgesi içinde olduğunu söyleyen Barzaniyle
birlikte stratejik bir iş birliği yapıyor. Nasıl
yapıyor? O bölgede Merkezî Hükûmete rağmen petrol
anlaşmaları yapıyor yani siz Irakın özerk Kürt bölgesinin
güçlenmesini, silahlanmasını, Irak Merkezî Hükûmetine
karşı, Malikiye karşı güçlü olmasını ve galip
gelmesini istiyorsunuz. Böylelikle siz aslında Kerkükün Kürt bölgesi
içinde kalması için de çalışıyorsunuz. Bu anlamda siz
bölgede Körfez, Arap ülkeleri, Sünni ülkeler, efendim, Suudi Arabistan, Katar,
ABD ve İsraille birlikte müttefiksiniz bu anlamda, yani açıktan
müttefik olsanız, değerli milletvekilleri, bir insan dese ki: Benim
dostum budur, düşmanım budur. Bu, dürüstçedir. Şimdi, görüntüde
İsraile yalandan düşmanlık, One minute falan. Öbür taraftan
İsraille ortaklık, Irak konusunda, Suriye konusunda İsraille
müttefik gidiyorsunuz. Bu, Türkiyenin çıkarına değil. 2003
yılı başlarında Türkmenler Türkiyenin
kırmızı çizgisiydi, anlaşılan, Hükûmetiniz bu
politikasından vazgeçmiştir, Türkmenleri unutmuştur.
SIRRI SAKIK (Muş)
Türkmenler mutlu, Kürtlerle birlikte yönetiyorlar, ne var bunda?
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(Devamla) Türkmenlerden bahsedilmeyen Yurt Dışı Türkler ve
Akraba Topluluğu Başkanlığı bütçesi, onay vermeye
değmez bana göre. Yani Ahıska Türkleri, efendim Kırım
Türkleri, Gökoğuz Türkleri güzel de, e Türkmenler? Yani bunu derken
yanlış anlamayın, Efendim, Kürtlerle düşman olun. falan
demiyorum.
SIRRI SAKIK (MUŞ)
Halklar kardeştirler Allah için birlikte iyi olurlar.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(Devamla) Sayın Sakık düşman olmasınlar yani bir
tarafı tutmasınlar, düşmanlığı körüklüyor
Hükûmet, onu eleştiriyorum. Yani bize ne?
SIRRI SAKIK (Muş)
Keşke bizim de oradaki Türkmenler kadar hakkımız,
özgürlüğümüz olsa.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(Devamla) - Yani Irakın öyle bir sorunu yok. Değerli arkadaşlar
Iraktakiler diyorlar ki: Türkiyeye yakışan, Türkiye gibi büyük bir
ülkeye yakışan, bizim kendi içimizdeki ihtilaflarda taraf olmak değil,
hakem olmaktır. Kardeşler arasında ihtilaf çıkar, sen
büyüksen eğer, bölgenin büyük ülkesiysen, büyük gücüysen sana düşen
görev, bu ihtilafları gidermek için ara bulucu olmaktır, bir
tarafı tutmak değil, olmuyor. Ve hangi tarafı tutuyorsunuz? Ne
yazık ki ülkemizin çıkarlarına uygun olmayan tarafı
tutuyorsunuz değerli Hükûmet.
Dışişleri
Bakanı, herhâlde Dışişleri Bakanlığını
düş işleri bakanlığı olarak algılamış
ki böyle garip hayallerle, düşlerle Türkiyenin çıkarlarına
uygun olmayan politikalar izlemektedir. Bu durum, ülkemizin
çıkarlarına değil. Çıkarınaysa gelsin söylesin
Sayın Bakan, desin ki: Kerkük politikamız bu nedenle ülkemizin
çıkarınadır. Biz ikna olalım destekleyelim ama değil,
sayın milletvekilleri maalesef değil.
Evet, bir başka konu,
Avrupadaki Türkler. Sayın Bakan, Avrupada, Hollandada 2004
yılına kadar seçimlik olarak okullarda okutulan Türkçe dersleri,
kaldırıldı. Biliyorsunuz, öğretmen ve ders
kitaplarının ülkemiz tarafından temin edilerek orada bulunan
Türk çocuklarının, ana dillerini öğrenmesi konusunda mutlaka bir
girişimde bulunmalısınız.
Bir
başka konu, Geri Kabul Anlaşması. Vize muafiyeti konusunda
Avrupa Birliğiyle yapılan görüşmelerde Geri Kabul
Anlaşmasının 2nci maddesi gündeme getiriliyor. Bu çok
tehlikeli bir şey yani bizim ülkemizi kullanarak Avrupa ülkelerine
gidenleri geri kabul alacağımız gibi, orada yıllardan beri
yaşayan vatandaşlar da herhangi bir, idari anlamda, bürokratik işlemde hata yapsalar onların da
geri kabulü gerekiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Hâlbuki, 1963 Ankara Anlaşması gereğince
zaten vize muafiyeti vardır. Bu konunun üzerinde durmak lazım
diyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Son
konuşmacı, Bihlun Tamaylıgil, İstanbul Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan bütçe
kanununun SPK, BDDK ve Hazine bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini iletmek üzere söz almış bulunuyorum. Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, AKP hükûmetlerinin iktidarlarının 11inci bütçesini
görüşüyoruz ve bu bütçe görüşmeleri sırasında
karşımıza öyle bir tablo çıkıyor ki, demokrasilerde
devletin yapacağı harcamaları ve bu harcamaların
yapılması için alınacak vergilere halk adına milletin
seçilmiş temsilcilerinin karar vereceği ilkesinden ve bunun da yine
halkın iradesine uygun olarak davranıp davranılmadığını
denetleme ilkesinden vazgeçilmiş bir bütçeyle yolumuza başladık.
Biz, burada, bütçe yapma ve bu Meclisin bütçe yapma hakkını sadece
budamadık, Sayıştayın haklarını, yapması
gerekenleri de budayarak aslında millî iradenin haklarına derin bir
budama ve o hakkı kullanamama uygulamasını da bu bütçeyle ortaya
koyduk.
Bütçe
hakkı, yasama organına bütçe kanunuyla verilen bir harcama izni ve
yetkisinin kullanıp kullanılmadığının ve kamu
kaynaklarının israf edilip edilmediğinin denetleme yetkisini
sağlıyor, hesap sorma ve hesap verme mekanizmalarını ortaya
koyuyor ama hesap sorma, hesap verme ve denetimden kaçkın olma tercihinde
olan iktidar, maalesef, bugünkü uygulamalarla da, en ağır temsil
yetkisinde olduğumuz yüce Parlamentonun uygulamalarında böyle büyük
bir soru işaretinin yaşanmasına sebep oluyor.
Değerli
arkadaşlar, bugün baktığımızda, genel ekonomi
açısından bazı verileri sizlerle paylaşmak, bazı
uygulamalardaki gerçekleri de altını çizerek sizlere sunmak
istiyorum. Öncelikle, Türkiye büyüyor ve altın, parlak sonuçlarla hem
dünyada hem Türkiye basınında yer alıyor. Peki, gerçek böyle mi?
Bakıyorsunuz 1980 ve 2002 yılları arasına, bu süreçte,
dünyada bizim, 151 tane aynı ligde yarıştığımız
ülke vardır. Bunların büyümesine yüzde olarak
bakıldığında 3,7; Türkiyeninki 3,9 yani onlardan daha çok
büyümüşüz. Peki, AKPnin devri iktidarı döneminde ne olmuş?
Bizimle aynı ligde olan ülkeler yüzde 6,6 büyürken bizim ortalama
büyümemiz yüzde 5,1lerde kalmış.
Peki,
bakıyoruz, İhracatımız arttı, ihracatımız
arttı
İthalat ne oldu, hiç kimsenin sorduğu yok. Şöyle
bir ithalata baktığımızda, yetmiş dokuz yılda
yani 2002ye kadar 642 milyar dolar ithalatı olan ülkemizin, yine devri
iktidarı döneminde 1,6 trilyon dolarlık ithalatı
gerçekleşmiş durumda.
Peki,
yine bakıyoruz, borçlanma nasıl olmuş? Ben, çok kısa süre
olduğu için kısa kısa rakamlar vermek istiyorum ve
vatandaşı ilgilendiren başlıkları da dikkatinize
sunmak istiyorum. Vatandaşın bankalara kredi kartı borcu ne
olmuş? 16 kat artmış. Peki, tüketici kredisi ne olmuş? O da
82 kat artmış yani borçlanıyoruz. Peki, öyle ilginç borçlanma
yöntemleri buluyoruz ki 13 Şubat 2011de Mecliste bir yeniden
yapılandırma yasası çıkarttık yani hani şu
meşhur af var ya sürekli, devri iktidarınızda 7 defa ortaya
konan ve
orada bir kolaylık başlığı
altında bir uygulama getirdik. Dedik ki: Vatandaş, devlete borcun
vardı, bunları ödeyemedin; bunu yapılandırıyoruz,
kredi kartını kullan, taksitle öde.
Şimdi,
ondan sonra bakıyorsunuz bankaların elindeki bireysel kredilere -tüketici
kredisi ve kredi kartları açısından ve kredi
kartlarının da taksitli kredileri açısından- bunlarda
oransal artışın dikkat çekici noktada olduğunu
görüyorsunuz. Yani devletin borcunu, üzerindeki riski, bankalar kanalıyla
milletten farklı bir şekilde alıyorsunuz.
Diğer
taraftan karşılıksız çeklere bakıyorsunuz. Çok uzun
vadeye gitmeyeceğim. Sadece, size, yine Merkez Bankası ve
Bankalararası Takas Odaları Merkezinin datalarına,
rakamlarına göre bir tek rakam vereceğim, o da şu: Ekim
ayında, baktığınız zaman, ibraz edilen çek
sayısı, geçen seneye göre yüzde 27,8 oranında artmış.
Peki,
karşılıksız çek miktarı ne kadar artmış?
Yüzde 100. Ekonomimiz çok iyi ya, onun için bu sonuçlara erişiyoruz(!)
Diğer
taraftan baktığınızda, cari orandır şirketlerin
en önemli oranı, gücünü gösterir. Bizdeki cari oran da kısa vadeli
borçların döviz rezervleriyle karşılaşması. Maalesef,
orada da önemli oranda sınıfta kalıyoruz.
Peki,
borçlanma açısından diğer bir rakamı söyleyeyim: Burada da
toplam borç miktarı yani iç borcunuz, kamunun iç, dış borcu,
özel sektörün borçları ve özel kesimin iç borçları. Bunun, alt alta
koyduğumuzda, gayrisafi yurt içi hasılaya oranı, 2002de yüzde
103ken bugün yüzde 117ye geldi. Bunlar çeşitli, farklı rakamlarla
değerlendirilebilir.
Bir
de tabii, ekonomiye güven. Ekonomiye güven için Merkez Bankası ve
TÜİKin açıkladığı güven endekslerine bakın.
Bakın arkadaşlar, kasım ayında ne olmuş, bunu bir
değerlendirin.
Diğer
taraftan, bağımsız kurumlarla ilgili uygulamalara gelelim.
Türkiye maalesef AKP Hükûmetiyle beraber, iki tane ciddi kan
uyuşmazlığı yaşadı. Bunlardan biri kuvvetler
ayrılığı ilkesi, ikincisi de bağımsız
kurumları, özerk kurumları maalesef ki engelleyen bir tavırla
ortaya konan yasama.
Nasıl
mı oldu? Hatırlayın, kanun hükmünde kararname torbaları
çıkarttık. Yani torbanın adı AB
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun, içinden çıkan olay, buradaki bağımsız
kurumların bir gecede siyasetin
güdümüne alınması ve onun sonuçları.
Diğer
taraftan, yine ikinci bir kanun hükmünde kararname ile İMKBnin yönetimine
el koydunuz. Çok önemliydi o torba kanun hükmündeki kararnamenin
başlığı, o da Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığına ait Teşkilat Yasasıyla ilgili kanun
hükmündeki kararnameydi. Bunların içinden müdahalelerinizi
gerçekleştirdiniz.
Şimdi,
Sayın Bakan, bir Sermaye Piyasası Kanunu çıktı, o
sırada aniden geceleyin bir önergeyle SPKnın yönetimi
değiştirildi ve diyor ki: Hızıma ayak uyduramadı.
Sayın Bakan, senelerdir Türkiyede bir Sermaye Piyasası Kanunu
çıksın. diye bekleyen piyasa aktörleri var ve bu Sermaye
Piyasası Kanunu, Türkiyede derinliği olan, güvenilirliği olan,
şeffaflığı olan, yatırımcıya güven veren,
sermayeyi tabana yayan ve yatırımları teşvik edecek yeni
bir piyasa oluşturma amacıyla oluşturulan bir sermaye piyasası.
Peki, madem hızlı değildi, madem yeterince sizin
hızınıza ayak uyduramıyordu, böyle bir yasanın
çalışmalarını niye bu yönetimle yaptınız?
Değiştirseydiniz yönetimi, farklı bir yönetimle yasa
çalışması olsaydı. Peki, bu yönetimi kim atadı? Hadi
her şeyde CHP suçlu ama onu da biz atamadık, onu da siz
atadınız. Kendiniz atadınız, ondan sonra, farklı
bahanelerle birtakım başlıkları ortaya koyuyorsunuz. Gelin
Sayın Bakan buradan neden SPK yönetimini değiştirdiğinizi,
neden böyle bir önergeye ihtiyaç duyduğunuzu açıklayın lütfen.
Bir
de Hız. diyorsunuz ama ben sizin hızınızı da
anlamıyorum. Bir bakan Hız. diyor, bir bakan Frene bas. diyor;
hızdı, gazdı derken maalesef, tepe taklak giden bir yönetimle
karşı karşıya kalma durumundayız çünkü daha iki gün
önce açıklandı: Türkiyenin son üç yılın en düşük
büyüme hızını yaşadığı, yine son üç
yıla baktığımızda üretim düşüşünün ekim
ayında en fazla olduğu dönemi yaşadık. OVPlerle hedef
koyuyorsunuz, bununla beraber, baktığınızda,
karşınıza çıkan her hedefi revize ediyorsunuz ve nasıl
bir güvenilirlik sağlayacağınızı gerçekten çok merakla
takip ediyoruz.
Diğer
taraftan, finans piyasaları: Finans piyasalarını İstanbula
taşıyorsunuz. İstanbula taşımak, orada rant yaratmak,
finans piyasaları için iş yapmak değildir, önemli olan,
güvenilirliği olan, uygulamalarında doğru kanunlarla ortaya
çıkacak olan bir finans piyasası ortaya koymaktır.
Bakın,
Türkiyeye kaynak geliyor, yeni ödemeler dengesi açıklandı; orada
baktığınız zaman portföy yatırımı
açısından Türkiyeye gelen ilk on ayda 27 milyar dolar, sadece
doğrudan yatırım olarak gelen 7 milyar. Türkiye ne cenneti oldu?
Türkiye, o para bankerlerinin yatırımlarıyla, sıcak parayla
kazandığı en önemli cennet hâline geldi ve şunu da
söyleyeyim: Bir Sermaye Piyasası Kanunu çıkardınız, bu
kanun dâhilinde, maalesef suç ve ceza, Ceza Kanunu da Anayasada
belirlendiği tanımın dışında sadece ve sadece
idari birimlerin eline bırakılmış bir muallakın içine
girdi. Sizin ve piyasalar hakkında olumsuz düşünenler, cezalı
olacak, doğru hareket etmeyen yatırımcıya Demoklesin
kılıcı gibi elinizde sallayacaksınız.
Bir
diğer konu da BDDK. Yeni BDDK Başkanı atandı, ilk hedefi 60
banka. Kimdir bu 60 banka? 60a çıkılacakmış bankalarda,
hangi kriterler ve hangi hedeflerdedir bu yeni banka sahipleri acaba, onu da
merakla bekliyoruz ve
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BİHLUN
TAMAYLIGİL (Devamla) -
son bir şey daha söylemek istiyorum:
Baktığınızda, siyaset yapmak, hele hele Türkiyede bir
kadın olarak siyaset yapmak çok zordur. Ama bu siyaset zorluğunun
içerisinde bu yüce Meclisin çatısı altında görev, sorumluluk ve
belki de devlet adamlığı açısından hareket ve sözlere
çok dikkat edilmesi gerekirken, bir kadın milletvekiline konuşurken
tavır ve sözlerde her zaman çok daha dikkatli olunması gerekir. Tüm
kadın milletvekillerimizin bu anlayışla bunu
paylaşması gerektiğine inanıyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
AK
PARTİ Grubu adına birinci konuşmacı, Muammer Güler, Mardin
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA MUAMMER GÜLER (Mardin) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Kamu Düzeni ve Müsteşarlığı
bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına görüşlerimi belirtmek
üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Başkan, günümüzde terörle mücadelede koordinasyonu güçlendirmek üzere yeni
bir kurumsal yapıya gidilmesi zorunlu hâle gelmiştir. Zira terörizm,
hukuk devletinin ve demokratik sistemlerin karşısındaki en güçlü
tehditlerden birisidir. Terör faaliyetleri, demokratik hakların
kullanılmasını tehlikeye sokmakta, toplumdaki siyasi, ekonomik
ve sosyal yapıların büyük ölçüde zarar görmesine sebebiyet
vermektedir. Bu doğrultuda, terörle mücadeleye ilişkin politika ve
stratejileri geliştirmek ve ilgili kurum ve kuruşlar arasında
koordinasyonu sağlamak amacıyla Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı kurulmuştur.
Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının
çalışmalarının özelliği gereği esnek bir personel
rejimine ihtiyaç duyulmaktadır. Hâlen müsteşarlıkta kadrolu,
sözleşmeli ve geçici olarak toplam 67 personel bulunmaktadır. Kadro
standardına uygun olarak boş kadrolar nitelikli personelle
doldurulmalı ve İstihbarat Değerlendirme Merkezinin etkin bir
şekilde görev yapmasını sağlamak üzere gerekli
çalışmalar bir an önce tamamlanmalıdır. Kuruluş
döneminde Teşkilat Kanununun 6ncı maddesine göre
müsteşarlığın Terörle Mücadele Strateji Belgesi
hazırlanmıştır. Bu belge doğrultusunda eylem
planları hazırlanarak hayata geçirilmelidir. 2013 yılında bu
çalışmanın bitirilmesi büyük önem arz etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; terörle çok boyutlu mücadele,
müsteşarlıkça üretilecek olan ve örgüte katılımları
engellemeye matuf projeler aracılığıyla
sağlanacaktır. Bu anlamda, müsteşarlıkça bugüne kadar
çeşitli projeler, raporlar, analizler, araştırmalar
yapılmış, kitaplar hazırlanmış ve
toplantılar düzenlenmiştir. Ayrıca, önümüzdeki dönemde
yapılması planlanan önemli projeler, çalıştaylar ve kitap
hazırlıkları vardır. Bu faaliyetlerin müsteşarlığın
kuruluş amacına yönelik hizmetlere katkı
sağlayacağını düşünüyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin bu bölümünde
müsteşarlığımızın yapısı ve
çalışmaları hakkındaki önerilerimizi de dile getirmek
istiyorum. Devleti teröristten ayıran ve onu güçlü kılan, devletin
kendi ilkelerine sahip çıkmasıdır. Dolayısıyla,
insanın canının, malının, fikrinin garanti altına
alındığı, özgürlüklerin korunduğu bir ortamda hukukun
üstünlüğü ilkelerinden hareketle terör mücadelesinin yönetilmesi, devletin
temel stratejisi olmalıdır. Ülkemizde otuz yıla yakın
süredir bölücü terörle mücadele edilmektedir. Uzun yıllar mücadele
edilmesine karşın, örgütün propaganda alanına yönelik entegre
mücadele konusunda daha fazla çalışılmasına ihtiyaç
vardır. Bu çalışmaların bilimsel metotlar
ışığında analiz edilerek değerlendirilmesi son
derece önemlidir.
Terörle
mücadelede başarı, toplumun tüm kesimlerinin mücadeleye ortak
edilmesiyle sağlanabilir. Müsteşarlık, terörle mücadele
konseptinin yaygınlaştırılması konusuna
yoğunlaşmalıdır ve bu anlamda, Polis Akademisi bünyesinde
bulunan Uluslararası Terörizm ve Sınır Aşan Suçlar
Araştırma Merkeziyle, üniversitelerle, sivil toplum örgütleriyle
sempozyum, çalıştay ve projeler konusunda daha geniş iş
birliği yapılmalıdır.
Müsteşarlık,
toplumsal algıları ölçtürmeli ve bu bulgular
ışığında terörle mücadele süreçlerine katkı
sağlamalıdır. Ayrıca müsteşarlık uzmanlarına
kariyer olarak meslek memurluğu statüsü verilmeli ve kurumun geleceği
açısından uzman yardımcısı alınıp
yetiştirilmeleri sağlanmalıdır.
Geçen
yılki bütçe görüşmelerinde belirttiğimiz gibi,
müsteşarlık bünyesinde mülki idare amiri kökenli personelden mutlaka
yararlanılmalıdır. Müsteşarlıkta kurulması
öngörülen ve bir hafıza merkezi konumundaki arşiv ve dokümantasyon merkezinin
kısa zamanda hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kurucu müsteşarı olmaktan
onur duyduğum Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının 2013 yılı bütçesinin
hayırlı olmasını ve başta Sayın Müsteşar
Mehmet Ulvi Saran olmak üzere, müsteşarlığın seçkin
mensuplarının başarılı çalışmalara imza
atmasını diliyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
2nci
konuşmacı, Hacı Bayram Türkoğlu, Hatay Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
HACI BAYRAM TÜRKOĞLU (Hatay) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının, Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemiz depremlerde insan kaybı
açısından dünyada 3üncü, etkilenen insan sayısı
açısından ise 8inci sıradadır. Ortalama olarak her
yıl, büyüklüğü 5 ile 6 arasında olan bir deprem
yaşanmaktadır. Deprem bölgeleri haritasına
bakıldığında topraklarının yüzde 70i, sanayi
tesislerinin yüzde 76sı birinci ve ikinci derece deprem bölgeleri
arasında yer almaktadır. Afetlerde ortalama olarak her yıl 1.000
kişi yaşamını yitirmekte ve 9.000 konut hasar görmektedir.
Yaşanan afetler sürdürülebilir kalkınmanın
sağlanmasında hayati bir tehdit oluşturmuş ve kriz
odaklı bir afet yönetimi anlayışı yerine önceliği risk
yönetimi olan afet yönetimi anlayışını gerekli
kılmıştır.
Özellikle, 1999
yılında yaşanan depremlerin deneyimleriyle, uzun zaman alan
araştırma ve etütler sonunda, 2009 yılında, 5902
sayılı ilgili Kanun çıkarılarak risk yönetimi odaklı
afet yönetimine geçişte önemli bir adım
atılmıştır. Gelecekte küresel iklim
değişikliğinin çeşitli afet ve acil durumlara sebep
olacağı öngörüsüyle hareket ederek, stratejik politikalar
oluşturmak ve beklenmeyene hazır olmak durumundayız. Bu
bağlamda Başkanlığın misyonu, afetlere dirençli toplum
oluşturmak olarak belirlenmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Van ilimizde meydana gelen depremlerde afet
koordinasyonunda devlet, sivil toplum kuruluşları, özel sektör ve
vatandaşlarımız afet anında yapılması gerekli
olan tüm eylemleri büyük bir iş birliği ve dayanışma ruhu
ile yerine getirmiştir. Depreme ilk yirmi dakikada müdahale edilmiş,
depremin üzerinden altı saat geçmeden 22 uçak ile binden fazla arama
kurtarma, sağlık ve Kızılay personelinin araç ve
ekipmanıyla birlikte bölgeye ulaşması ve en hızlı
şekilde bölgede arama kurtarma faaliyetlerine başlaması
sağlanmıştır. 252 vatandaşımız da enkazdan
sağ olarak kurtarılmıştır. Depremin ardından
yapılan iyileştirme ve yeniden yapılanma çalışmalarının
maliyeti 3,6 milyar Türk lirasına ulaşmıştır. Van
depremlerinin ülkemize toplam maliyetinin 5,5 milyar TL olacağı
tahmin edilmektedir. 15.341 adet afet konutunun inşaatı tamamlanarak
Ağustos 2012 tarihi itibarıyla hak sahiplerine teslimine
başlanmıştır. 23 Ekim 2012 tarihinde Sayın
Başbakanımızın katılımlarıyla
gerçekleşen törenle tüm hak sahiplerine konutları teslim
edilmiştir. Van ili merkezde olmak üzere 2.148 adet afet konutunun
yapımı devam etmekte olup dört ay içerisinde hak sahiplerine teslim
edilecektir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 2011 yılı Nisan ayı içerisinde Suriyede başlayan
iç karışıklıklar nedeniyle yaklaşık 188.652
Suriye vatandaşı, ülkemize giriş yapmış olup 133.640
Suriye vatandaşı 7 ilimizde kurulan 13 çadır kent ve bir
konteynır kentte, her türlü insani ihtiyaçları karşılanmak
suretiyle bir buçuk yılı aşkın süredir misafir
edilmektedir. Bu kamplarda 3 bine yakın personel 7X24 esasına göre
hizmet vermektedir. Kamplarda hazırlanan okullarda 16 bine yakın
öğrenci eğitim almaktadır. Kampların elektrik, su ve
kanalizasyon sistemleri de kurulmuş olup güvenlik, 2 bine yakın
polis, jandarma ve özel güvenlik elemanlarıyla sağlanmaktadır.
Bugün itibarıyla Suriyeden ülkemize yönelik nüfus hareketleri için AFAD
tarafından harcanan para 455 milyon TLnin üzerindedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; arama kurtarma faaliyetleri
kapsamında, 2012 yılının ilk on ayında yaşanan
sel, su baskını, trafik kazası, göçük, deprem, yangın ve
benzeri kazalardan oluşan 339 olaya 1.833 personelle müdahale
edilmiş, müdahale sonucunda 860 kişi sağ olarak
kurtarılmıştır. Söz konusu afet ve acil durumlarla ilgili
olarak ilgili valiliklerin emrine kasım ayı sonu itibarıyla
toplam 854 milyon 469 bin 917 TL acil yardım ödeneği
gönderilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Dışişleri Bakanlığı,
Sağlık Bakanlığı, Genelkurmay
Başkanlığı, Diyanet İşleri
Başkanlığı, TİKA, AFAD, Kızılay ve sivil
toplum kuruluşları iş birliğiyle Somaliye 18 uçak ve 8
gemiyle toplam 23 bin ton ağırlığında insani
yardım malzemesi gönderilmiştir. Yapılan yardım maliyeti,
100 milyon TLnin üzerindedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle 2013
yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
AK
PARTİ Grubu adına 3üncü konuşmacı Orhan Atalay. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA ORHAN ATALAY (Ardahan) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tarih boyunca insan ve toplum hayatının
incelenmesi hâlinde görülecektir ki din hayatın en açık realitesidir
çünkü varoluşun her bir karesini anlamlandıran yegâne disiplin
dindir. Merhum Begoviçin dediği gibi, bugün yerin altındaki
şehirlerin tümü şayet yerin üstüne çıkarılacak olursa
mektepsiz ve fabrikasız şehirlerin olduğunu görebiliriz ama
mabedi ve mezarlığı bulunmayan tek bir şehir dahi yoktur ya
da Hazreti İsanın Dağ Vaazında dediği gibi, hakikat
dağın üstündeki şehirdir, asla gizlenemez. İşte asli
hüviyetiyle bu hakikat, insanı hiçbir makul dayanağı bulunmayan
hurafe niteliğindeki ritüellere boyun eğmekten kurtaran ve böylece
insanı özgürleştiren en büyük güç dindir. Bundandır ki tarihin
en büyük zorbalarına karşı hakikati dillendirme cesaretini
sadece peygamberler gösterdiler.
Din
özgürlük olunca, din ile baskı arasında telifi gayrikabil temel bir
aykırılık vardır. Bundandır ki ikrah yani baskı
ve zorbalık yoluyla bir dini benimsetmek veya dinden caydırmak
Kur'anda Fitne diye tanımlanmış ve reddedilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, tarihsel ve toplumsal realitemizin incelenmesi hâlinde
görülecektir ki İslam hiçbir zaman kiliseyi taklit etmediği için
bizde hiçbir zaman engizisyonvari süreçler yaşanmamıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tarihi Descartesin ikili alan, özel
ve kamu alanı ayrımına dayalı kurgularına dayalı
laisizm, din işleri ile devlet işlerini ayırmak veya dinî
özgürlükleri garanti altına almaktan ziyade, dinî alanı devletin
lehine yok etmiş veya en azından daraltmıştır.
Böylece, dinî özgürlükler belki de tarihte hiç olmadığı kadar
tehdit ve tahdit altına alınmıştır.
Dolayısıyla, bugün itibarıyla, din ve devlet arasındaki
ilişkinin ne olacağı, sınırların nasıl ve
nerelerden çizileceği gibi kritik sorunların hâlâ çözümsüz
kaldığı kanaatindeyim.
Hak
ve hürriyetlere vurgunun öne çıktığı çağdaş bir
dünyada bu hâlimizle yarınlara yürümemizin imkânı kalmamıştır.
Öyleyse, Meclisin toplum ve tarihe karşı en büyük sorumluluğu
gereği yapmak zorunda olduğu yeni anayasada, din-devlet
ilişkisini tanzimde, merkeze devletin güvenliği yerine insanın
özgürlüğü esas alınmalıdır. Unutmayalım ki toplumsal
hafızamızda güvenlik sözcüğünün telmihleri oldukça sorunludur. Oysa güvenlik ile özgürlük birbirleriyle
çelişen değerler değildir. Unutmayalım ki sahih dine göre
din de, devlet de insanın mutluluğu için vardır.
Değerli
milletvekilleri, toplumsal bünyemizin her bir alanını sorun hâline
getiren katı diktatöryal ideolojinin enkaza çevirdiği bir ülkenin
yönetimini devralmış bulunan AK PARTİ, baştan beri, her
alanda olduğu gibi dinî hayat alanında da insanın özgürlüğünü
ve dolayısıyla mutluluğunu esas alan Her hak sahibinin
hakkını teslim ediniz. esaslı bir program yürütmektedir.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Nerede, Aleviler nerede? Cemevleri nerede?
ORHAN
ATALAY (Devamla) Ne var ki bu konuda da muhalefet kendisine terettüp eden
sorumluluktan kaçan ve özgürleştirmeyi engelleyen talihsiz bir rol
üstlenmiştir.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Yani bu bütçede 1 lira yok. Bu bütçe haram bütçe.
Yalan konuşmayın!
ORHAN
ATALAY (Devamla) Bu cümleden olmak üzere, Hükûmetimiz, özellikle CHPnin
onlarca yıl sürmüş devri iktidarında çekmediği
kalmamış, horlanmış, aşağılanmış,
ret, inkâr, asimilasyon, imha, tenkîr, tehcir
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Ya hâlâ inkâr ediyorsunuz.
ORHAN
ATALAY (Devamla)
ve Dersim gibi tragedya politikalarına kurban
edilmiş Alevi vatandaşlarımız için
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) He, ne yaptınız? Ne yaptınız?
ALTAN
TAN (Diyarbakır) Ne oldu, neticede ne oldu?
ORHAN
ATALAY (Devamla)
cumhuriyet tarihinde ilk defa, çeşitli kesimlerden 304
katılımcıyla, tam 7 çalıştay düzenlemiş
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Ne oldu?
ORHAN
ATALAY (Devamla)
çözüme dünden daha yakın bir noktaya
gelmişizdir.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Yirmi sayfa aldınız, onu da dejenere
ederek koydunuz üç sayfaya.
ORHAN
ATALAY (Devamla) Keza, Hazreti Alinin Onlar bizimle birlikte yaşama
akdini imzaladıktan sonra malları mallarımız, canları
canlarımız, ırzları ırzlarımızdır.
dediği
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Bu bütçede 1 kuruş var mı?
ORHAN
ATALAY (Devamla)
gayrimüslim vatandaşlarımıza varlık
vergisi adı altında yaşattığınız, CHPnin
yaşattığı
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Ya, seksen sene öncesini bırak. Sen on senedir
iktidarsın. 1 kuruş var mı bu bütçede?
ORHAN
ATALAY (Devamla)
o sürüncemeyi, o sefaleti, bu ayıbı, yine AK
PARTİ, yapmış olduğu yasal düzenlemelerle ortadan
kaldırmıştır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) 1 kuruş var mı? 1 kuruş var mı?
Bu bütçe haram bir bütçedir. Bak, ilahiyat profesörüsün
Ben hakkımı
helal etmiyorum! Bu bütçe haramdır!
ORHAN
ATALAY (Devamla) Ülkem adına üzüntüm şudur: Eşyanın
tabiatına uygun olarak muhalefetin özgürlüğe, iktidarın ise
statükoya yakın bir mevzi tutmasıdır.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) İlahiyatçı olarak, din âlimi olarak söyle
bakalım, bu bütçe helal midir, haram mıdır? Niye hikâye anlatıyorsun?
ORHAN
ATALAY (Devamla) Bana ülkemde İktidar ile muhalefetin karakter
farkı nedir? diye bir soru sorulacak olursa şayet, cevabım
şudur: İktidar yeniliğe ve özgürlüğe ne kadar istekliyse
muhalefet eski, tutucu ve baskıcı tarza o kadar yakın
durmaktadır.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Sen özgürlükçü ol! İktidar sensin, on
yıldır iktidarsın. Allahtan kork!
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Başkan
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Sayın Başkan
Bir saniye, cevap
vereceğim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, burada ne var
arkadaşların kalkacağı?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan, Cumhuriyet Halk Partisine sataşmada bulunmuştur.
İzin verirseniz cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN
Tekrar eder misiniz Sayın Tanal.
Buyurun.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın hatip biraz önce konuşmasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşmada bulunmuştur. Bu anlamda
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, grup temsilcileri
konuşsun Cumhuriyet Halk Partisinin.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Sayın Başkan, arkadaşımız
konuşmasında, efendim, işte, baskıcı, totaliter,
tekçi yapı diye Cumhuriyet Halk Partisinin 30lu
yıllarını, o yıllarını eleştirmiştir.
Müsaade ederseniz
BAŞKAN
Tamam, o zaman tercih yapın. İkinizden birine söz vermem gerekir,
kendi aranızda tercih yapın.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) İsterseniz hepsine verin.
BAŞKAN
Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum Sayın Tanal.
Buyurun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Ardahan
Milletvekili Orhan Atalayın Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
AKP dönemi, diktatörel ve faşizme yönelik, tüm toplumun telefonlarının
dinlendiği, evlerinin izlendiği ve sürekli insanların baskı
altında olduğu bir dönemdir ve AKP döneminde, vergisini veren
-bakın, bütçeyi konuşuyoruz- askerliğini yapan, devlete karşı
tüm yükümlülüklerini yerine getiren Uluderede 34 vatandaşımızın
Kamu Düzeni Müsteşarlığı da aynı zamanda biraz önce
tartışıldı. Yabancı misyonların size verdiği
bilgiler doğrultusunda vatandaşlarımızı katlettiniz ve
bu, 21inci yüzyılda yaşanan
Diktatörlüğe doğru adım
adım giden, milletvekillerinin telefonlarının dinlendiği,
vatandaşların evlerinin sürekli takip edildiği
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Yatak odalarına kadar giriyorlar.
MAHMUT
TANAL (Devamla)
yatak odalarına girildiği ve tüm liderlerin, tüm
siyasetçilerin, tüm bürokratların özel yaşamının
kalmadığı bir dönemi yaşıyoruz. Faşist dönemlerde
dahi bu olmadı; Irakta olmadı, Suriyede olmadı
Mısırda olmadı, Libyada olmadı. Biz şu anda
Türkiyede adaletsizliğin, baskının, zulmün
yaşandığı en yüksek bir noktada yaşıyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi yaşanan bu baskılara, bu zulümlere, bu
zindanlara son verecek. Şunu unutmayın: Sizlerin hukuka bir gün
ihtiyacı olacak. Cumhuriyet Halk Partisi nasıl kimsesizlerin
kimsesiyse, baskıya, zulme, işkenceye, adaletsizliğe nasıl
göğüs germişse yine sizin de sığınabileceğiniz
liman Cumhuriyet Halk Partisidir. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Partileri karıştırdın, AK
PARTİ olacaktı.
MAHMUT
TANAL (Devamla) Sizin sığınabileceğiniz liman yine
Cumhuriyet Halk Partisidir. Cumhuriyet Halk Partisi olmamış
olsaydı siz hangi üniversitede okuyacaktınız? (AK PARTİ
sıralarından gülüşmeler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayenizde, sayenizde!
MAHMUT
TANAL (Devamla) Sizi okutan o üniversiteler, o bilim yuvaları Cumhuriyet
Halk Partisinin eğitim kurumlarından kaynaklanmaktadır.
Teşekkür
eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tanal.
ORHAN
ATALAY (Ardahan) Benim okuduğum üniversite 1957 yılında
kuruldu, siz kurmadınız Sayın Tanal!
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Atatürk temelini kurdu, o olmasaydı
Cumhuriyet
Halk Partisi Halk Partisi temelini kurdu.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2013
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S.Sayısı: 361) (Devam)
2.-
2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı,
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (
1/649, 3/1003) (S.Sayısı: 362) (Devam)
A) KAMU DÜZENİ VE
GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam) 1) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı |
B) AFET VE ACİL
DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI (Devam) 1) Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Afet ve Acil Durum
Yönetimi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı |
C) DİYANET İŞLERİ
BAŞKANLIĞI (Devam) 1) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı |
Ç) TÜRK
İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON AJANSI
BAŞKANLIĞI (Devam) 1) Türk
İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Türk
İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı |
D) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA
TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI (Devam) 1)
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2)
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı |
E) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam) 1) Hazine
Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Hazine
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı |
F) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU
(Devam) 1) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı |
G) SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam) 1) Sermaye Piyasası Kurulu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Sermaye Piyasası Kurulu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı |
BAŞKAN
- AK PARTİ Grubu adına 4üncü konuşmacı Bayram Özçelik,
Burdur Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Saygıdeğer
Başkan, kıymetli milletvekilleri;
Tohum
saç, bitmezse toprak utansın,
Hedefe
varmayan mızrak utansın.
30
ülkede 34 program koordinasyon ofisiyle 5 kıtada tohum saçan, hedefe
varmaya çalışan Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansımızı görüyor, gurur duyuyoruz.
Ustada
kalırsa bu öksüz yapı,
Onu
sürdürmeyen çırak utansın.
Ecdat
yadigârı topraklarda ağlayan kültür eserlerimiz artık
ağlamasın; çırağını da, ustasını da
bulan Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı var.
Ey,
binbir tanede solmayan tek renk,
Bayraklaşamıyorsan
bayrak utansın.
Türkiye,
tarihinden gelen o ruh ve anlayışla, dünya genelinde ihtiyaç sahibi,
mazlum, mağdur, imdat bekleyen her millete, her halka, her ülkeye
yardım götürmenin mücadelesi içindedir.
TİKA,
doğum ile başlayıp ölüm ile biten hayat çizgisinin hiçbir
anını dışlamadan, doğmak üzere olan bir bebek ile
ölmek üzere olan bir hastaya aynı anda koşmaktadır.
Kırgızistanda Oş şehri hastanesinde, Azerbaycan Millî
Onkoloji Merkezinde, Nijerdeki su kuyularının açılmasında,
Senegaldeki mağdur çocukların yurdunda Kimse yok mu? diyen, can
suyu bekleyen insanların yardımına koşmaktadır.
Milletvekilleri
olarak heyetler hâlinde yurt dışı programlarına
gittiğimizde, o ülkede sahip çıkılmasını
istediğimiz bir kültür eseri ve hizmeti gördüğümüzde, Kim var? diye
sorulduğunda, sağına ve soluna bakınmadan Ben varım.
diyebilme cesareti gösteren bir TİKA bulunmaktadır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
TİKAnın
Türkiye değirmenine nasıl su taşıdığını
bir görelim. Kosovada I. Murad Hüdavendigârın türbesini harabe olarak
bulunca, Moğolistanda Bilge Kağan ve Kültigin
anıtlarını bakımsız görünce, Ukrayna Bahçesarayda
Zincirli Medrese ve Giray Han Türbesini perişan görünce Adam,
aldırma da geç git diyemem, aldırırım / Çiğnerim,
çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.
anlayışıyla çalışan TİKAyı görüyoruz.
İslam,
gözyaşı medeniyetidir. Gözyaşı damarları kurumuş,
çalışmayan insanlardan medeniyet beklenmemelidir. Somalide
açlıktan ve susuzluktan bitkin düşmüş anne ve çocuğu için
iyilik gemisiyle yola düşen Başbakanımız ve TİKA, tam
bir medeniyet örneği sergilemiş ve İnsanlık ölmemiş.
dedirtmiştir. Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu.
diyenleri, mazlumun derdine derman olmak için Gazze Dostluk Hastanesinde, Gazze
Pediatri Hastanesinde, Batı Şeria Tubas Dostluk Hastanesinde
TİKAyı cansiparane çalışırken görüyoruz. Sudanda
yetimlerin yurtlarına yardım elini uzatan, tüm dünyadaki Müslümanlar
Kurban Bayramını kutlarken çaresiz ve bitkin Müslümanların
Bayramsa, bayramınız mübarek olsun. seslerini duyup, vekâletle
kurban kesimleri yapıp Etiyopyalılara Kurban Bayramı yaştan
TİKAya iftiharla ne söylesek azdır.
Atalarımız
kurdukları vakıflarla öldükten sonra amel defterlerini kapatmayarak
sadaka-i câriyyeler inşa ederken, yüzyıllar sonra TİKA, o
hayratların devamına vesile olarak, bir vakıf, bir hayır
kurumu gibi çalışmaktadır. Ukrayna Akmescitte okul hizmetinde,
Arnavutluk Bektaşi Merkezinde, Bosna Hersekte Ayvaz Dede
Şenliklerinde, Kosova Gilan şehrinde III. Alâeddin Medresesinde
TİKAyı medarıiftarla görmekteyiz.
TİKA
dünyadaki yayılmacı zihniyete hizmet ediyormuş, öyle mi?
İnsan bunu söylerken vicdanı sızlar. Balkanlarda, Kafkaslarda,
Orta Asyada, Orta Doğuda Türkçe ağzımda anamın ak
sütüdür., Türkçem benim ses bayrağımdır. diye Türkçe öğrenmek,
Türkçe konuşmak istiyorum. diyenlerin hemen imdadına TİKA
yetişiyor, Türkçe kurslar açıyor ve Türkoloji
çalışmalarına tam destek veriyor. Yardıma muhtaç
halklarının imdadına koşan ülke algısının
oluşmasında, Kamerundan Yemene, Haitiden Moritanyaya,
dünyanın neresinde olursa olsun mazlumların yanında yer almasından
2002 yılında 86 milyon dolar olan yurt dışı
kalkınma yardımlarımız 27 kat artarak 2011
yılında 2 milyar 363 milyon dolara ulaşmıştır.
Şu
kısacık ömürde dava adamı olmak, vakıf insanı olmak
her insana nasip olmaz. TİKAda çalışan ve TİKAya hedef
koyan, TİKAya ödenek ayıran, çalışma azmi verenleri
vakıf insanları olarak görüyoruz. 2002 yılına kadar
TİKA aracılığıyla 10.086 proje sayısına
ulaşılmıştır. TİKAnın proje
sayısı önceki on yıla göre 4,5 kat artmıştır.
Yüce
heyetinizi saygıyla ve hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
5inci
konuşmacı Seyit Sertçelik, Ankara Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA SEYİT SERTÇELİK (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yurtdışı Türkler ve
Akraba Topluluklar Başkanlığı hakkında konuşmak
üzere grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği
üzere, yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları,
Türk dış politikasının ana konularından birini
teşkil etmektedir. 2010 yılında kurulmuş olan
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımıza yönelik çalışmalar yapmakta ve bu
vatandaşlarımızın karşılaştıkları
sorunlarla ilgili çözümler üretmektedir. Ayrıca, soydaş ve akraba
topluluklar ile başta sosyal ve kültürel olmak üzere günümüzde her geçen
gün daha çok önem arz eden ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi
çerçevesinde çalışmalarını kurulduğu günden beri
başarıyla sürdürmektedir.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye'nin son yıllarda siyasi ve ekonomik alanda artan
performansına paralel olarak cazibesinin artması, üniversitelerimizin
eğitim kalitelerinin her geçen gün yükselmesi geçmişe nazaran daha
fazla öğrencinin eğitim maksadıyla ülkemizi tercih etmesi
sonucunu doğurmuştur. Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı, yurt dışından
ülkemize eğitim görmek üzere gelen öğrencilerin Türkiyedeki
eğitimleri ile ilgili çalışmalar da yapmaktadır.
Başkanlık, Avrupa Birliği projeleri kapsamı
dışında, kamu kurum ve kuruluşlarınca ülkemizde
eğitim görmeleri uygun bulunanlara ve uluslararası anlaşmalar
çerçevesinde ülkemize gelen öğrencilere başarılı bir
eğitim süreci sağlanması konusunda her türlü esasın
belirlenmesinden ve bu bağlamda ilgili kurumlar arasında eş
güdümün sağlanmasından da sorumludur. Yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızla soydaş ve akraba
topluluklara yönelik önemli çalışmalar yanında, ülkelerine
döndüklerinde her biri Türkiye'nin fahri elçisi olabilecek bu gençlerin
ülkemizdeki eğitim süreçlerinin olabildiğince başarılı
ve verimli geçmesi, hem öğrencilerin hem de Türkiye'nin yararına
olması konunun önemini daha artırmaktadır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin 1960lı
yıllarda Almanya, Avusturya, Belçika, Hollanda, Fransa, Avustralya ile
iş gücü anlaşmaları imzalaması ile bu dönemde söz konusu
ülkelere yoğun bir göç yaşanmıştır. Bugün, yurt
dışında 192 ülkede 6 milyona yaklaşan
vatandaşımız yaşamaktadır. Bu sayı, dünyadaki
100den fazla ülkenin nüfusundan daha çok bir rakam teşkil etmektedir.
Statü itibarıyla bu insanlarımızdan bazıları
bulundukları ülkelerin kendilerine sundukları siyasi, sosyal ve
ekonomik haklardan yararlanabilmek için o ülkenin
vatandaşlığına geçmişler ya da kanunlar çerçevesinde
çifte vatandaşlık haklarından yararlanmışlardır.
Ayrıca, Mavi Kart uygulaması ile yaşadıkları ülkelerde
çifte vatandaşlık imkânına sahip olmayan, ancak hem
bulundukları ülkenin hem de ülkemizin kendilerine
tanıdıkları haklardan yararlanmak isteyen vatandaşlarımızın
Türkiyedeki birçok alandaki hakları teminat altına
alınmıştır. Başkanlık koordinasyonunda ülkemizde
gerçekleştirilecek seçimlerde yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın oy kullanabilme sürecini
sağlıklı olarak yürütebilmek için gerekli yasal düzenlemeler
yapılmıştır. Böylece, vatandaşlarımız,
sadece gümrük kapılarında değil, yaşadıkları
yerlerde değişik yöntemlerde oy kullanabileceklerdir.
Başkanlık, tüm bu statüdeki
vatandaşların ülkemizle olan sosyokültürel ve ekonomik
bağlarının devam ettirilmesi yanında, onların
sorunlarına çözüm bulmak ve hayat standartlarını yükseltmek için
çalışmalar yapmaktadır. Vatandaşlarımızın
yaşadıkları ülkelerde eğitim, istihdam, siyasi haklar,
çifte vatandaşlık ve din hizmetleri gibi alanlarda karşılaştıkları
sorunların çözümü için başkanlık büyük bir gayret sarf
etmektedir. Öte yandan, tarihî ve kültürel bağlarla bağlı
olduğumuz Balkanlar, Orta Doğu ve Orta Asya coğrafyalarında
yaşayan 40tan fazla soydaş ve akraba topluluğun toplam nüfusu
bugün 200 milyona ulaşmıştır. Bu topluluklarla hem kültürel
ve sosyal bağların güçlendirilmesi hem de ekonomik ilişkilerin
geliştirilmesi büyük devlet olmanın gereği ve tarihsel bir
sorumluluğudur.
Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığını ülkemizde
önemli bir boşluğu dolduran bir kurum olarak görmekteyiz. Uzun
yıllar ihmal edilmiş olan yurt dışındaki
vatandaşlarımızın gerek yasalardan kaynaklanan gerekse
kültürel kimliklerine ilişkin sorunları gibi birçok alanda
yaşadıkları problemler onların beklentileri gözetilerek bu
teşkilat sayesinde çözülmektedir. Bu kurum, soydaş ve akraba
topluluklar ve diğer ülkelerle ülkemiz arasında çeşitli
fırsatlar oluşturarak bağlarımızı
kuvvetlendirmeye ve ülkemizin her alanda sözü dinlenen ve önemsenen bir devlet
olmasına katkı yapmaktadır.
2013
yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
6ncı
konuşmacı Burhan Kayatürk, Van Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA BURHAN KAYATÜRK (Van) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığı bütçesi
üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ Hükûmeti göreve geldiği 2002
yılından bu yana makroekonomik istikrarın
sağlanmasında çok önemli başarılar elde etmiştir. Bu
çerçevede, tarihin en düşük enflasyonu, çok düşük faiz
değerleri, çok düşük işsizlik oranları elde edilmiş;
kişi başına düşen millî gelir, ihracat rakamları, Merkez
Bankası rezervlerindeki rakamlar zirveleri göstermiştir.
Kısacası, dünya ekonomileri teker teker sarsılırken Türkiye
ekonomisi iyi günde kötü günde büyüklüğünü bütün dünyaya
hissettirmiştir. Bütün dünyanın hissettiği bu büyüklüğü biz
de Van depreminde hissettik değerli milletvekilleri.
Bildiğiniz
gibi, Van ve Erciş geçen yıl iki büyük depremle sarsıldı,
700 bin insan dışarıda kaldı.
Yaşadığımız bu büyük felaketin yaralarını
sarmak için büyük bir ekonomiye ihtiyaç vardı. Depremden birkaç saat sonra
Sayın Başbakanımız kabinesiyle birlikte deprem
bölgesindeydi. Depremin ikinci gününde 4 bine yakın kurtarma ekibi
çalışanı vardı. Kısa bir süre içinde 80 bine
yakın çadır geldi ve peşinden 30 bin konteyner takip etti.
Başbakan Yardımcımız Sayın Beşir Atalay ve
bakanlarımız bizi hiç yalnız bırakmadı. Biz 4
milletvekili de halkımızı, bölgemizi hiç yalnız
bırakmadık ve uzun süre bölgede kaldık.
SIRRI
SAKIK (Muş) Burhan Bey, biz de oradaydık.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Biz de oradaydık.
BURHAN
KAYATÜRK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, depremin birinci
yılında yani 23 Ekim 2002de
ALİM
IŞIK (Kütahya) 2012 demek istediniz herhâlde.
BURHAN
KAYATÜRK (Devamla)
Sayın Başbakanımızın
katılımıyla 15.340 kalıcı konutu halkımıza
teslim ettik.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Belediye başkanlarını da
tutukladınız ama.
BURHAN
KAYATÜRK (Devamla) Orada bulunan, bize yardım eden herkese, muhalefete,
bütün Türkiyeye ben şükranlarımı sunuyorum. Şu anda
inşaat çalışmaları devam eden konutlar bittiğinde 30
bine yakın konut sahiplerine teslim edilmiş olacaktır. Sadece
konutlar değil, çok sayıda okul, cami, sağlık
ocağı ve iş yeri halkımızın hizmetine
sunulacaktır. Binlerce esnafımız KOSGEB kredileri aldı ve
almaya devam ediyor.
Değerli
milletvekilleri, bu kadar büyük bir iş yapabilmek için büyük devlet, büyük
ekonomi olmak zorundasınız. Bu büyük ekonomiyle, büyük metropoller,
büyükşehirler oluşturuyoruz.
Bildiğiniz
gibi, yeni yasayla Van artık büyükşehir. 1 milyon 150 bin nüfusu olan
Van, tabiat güzellikleriyle, coğrafi, stratejik konumuyla ve tarihiyle
gerçek ve büyük bir metropol. Doğa harikası olan Van tam bir
medeniyet beşiğidir. Van Gölünün 7 adasında 7 Ermeni kilisesi
vardır. Van Gölü etrafında tam anlamıyla bir Selçuklu medeniyeti
bulunmaktadır. Sınırları Batı Anadoluya kadar uzanan
Urartu devletinin başkenti Vandır, eski adı
Tuşbadır ve tarihî İpek Yolu bu bölgeden geçmektedir.
Dolayısıyla, büyükşehir kapsamında Vanda yeni oluşan
2 ilçenin isimleri İpekyolu ve Tuşbadır. Vanın
konumlandığı yer, İran, Irak, Suriye ve Orta Asya
cumhuriyetlerinin sınırlarıdır.
Ayrıca,
yeni teşvik kapsamında 6ncı bölge olan en avantajlı
bölgede yer almaktadır. Bu nedenle, bu bölgeye yapılan
yatırımlar çok hızlı ve kârlı dönüşümler
sağlayacaktır. Bu nedenle, tüm yatırımcılara bu cazibe
merkezinde, Van Gölünün etrafında, özellikle kurmakta olduğumuz
Tekstilkentte yatırımlarını çok hızlı bir
şekilde yapmalarını ısrarla tavsiye ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, biz depremi ve bütün felaketleri geride bıraktık,
geride bırakmak istiyoruz. Bundan sonra önümüze bakacağız ve
Vanı inşallah büyütmeye devam edeceğiz tıpkı on
yılda Türkiyeyi büyüttüğümüz gibi diyorum, hepinizi saygı ve
muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
7nci
konuşmacı Mehmet Muş, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2013 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ülke
ekonomilerinde sürdürülebilir, aynı zamanda kayda değer bir büyüme ve
kalkınma trendinin oluşabilmesi için reel piyasalarla eş güdüm
içinde çalışan, gelişmiş ve sağlıklı
finansal piyasaların varlığı artık kaçınılmazdır.
Ana omurgasını bankacılık sektörünün oluşturduğu
finansal piyasalarda oluşan güven bunalımı kısa süre
içerisinde reel sektöre sirayet etmekte ve sonucunda ülke
kaynaklarının heba edildiği ekonomik resesyon süreçlerine
girilmektedir. 2008 yılında yaşanan ve hâlen devam eden küresel
finans krizi bunun en somut örneğidir. Gerekli denetim ve kanuni
yaptırımlar ihmal edilerek deregüle edilen finans piyasalarında,
gerekli kriterlerin sağlanıp sağlanmadığına
bakılmaksızın kullandırılan krediler ve
aşırı menkul kıymetleştirmeyle büyük bir çöküş
yaşanmıştır. Çok geçmeden reel sektörü de etkisi
altına alan bu kriz, ulusal sınırları da aşarak
küresel bir hâle dönmüştür.
AK PARTİ
iktidarından önce, yıllarca şeffaflıktan uzak, belirli bir
sistematiği olmayan, çeşitli çıkar grupları tarafından
kolayca manipüle edilebilen, keyfî uygulamalara tabi ve de kronik olarak
belirli periyotlarla kriz yaratan bir finansal piyasaya sahip olan ülkemiz,
sağlıklı işlemeyen finansal piyasaların ne denli
yıkıcı etkilere sahip olduğunu yakından müşahede
edip yaşayarak tecrübe etmiştir.
Değerli
milletvekilleri, Türk bankacılık sektörünü batık bankalar
mezarlığına çeviren 28 Şubat sürecinin ülkeye ekonomik
anlamda verdiği zarar on milyarlarca doları bulmuş
durumdadır. 2000 yılının Ağustos ayında faaliyete
geçen Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, on yıllar
boyunca bankacılık sektöründe biriken yapısal sorunlara çözüm
getirmesi amacıyla kurulmuştur. Kurumun temel görevi, Türk finans sektörü
içerisinde en fazla aktif büyüklüğe sahip olan bankaların düzenli ve
istikrarlı bir şekilde çalışmasını engelleyecek,
ekonomide önemli zararlar ortaya çıkarabilecek işlemleri ve
faaliyetleri önleyerek sistemin sağlıklı çalışmasını
temin etmek, tasarruf sahiplerinin hakkını korumaktır. Küresel ekonominin
iyiye gittiği bir dönemde, Türkiyenin kendi iç dinamiklerinden
kaynaklanan siyasi ve ekonomik istikrarsızlıkların yol
açtığı 2001 bankacılık krizi sonrası yapılan
reformlarla bugün bankacılık sektörümüz 48 bankası ile 1,2
trilyon Türk lirası aktif büyüklüğe ulaşmıştır.
Pek çok gelişmiş ülkenin bankacılık sektörünün
karşı karşıya kalmış olduğu zafiyetler,
zamanında alınan tedbir ve düzenlemeler sayesinde Türk
bankacılık sektörü için söz konusu bile olmamıştır.
Değerli
milletvekilleri, 2004, 2005 ve 2006 yıllarında bankacılıkla
ilgili yaptığımız düzenlemeler ve reformlar ile düzenleme
ve denetleme çerçevesi güçlendirilmiş, zamanında alınan
tedbirler sayesinde Türk bankacılık sektörü dünyada parmakla
gösterilir hâle gelmiştir. Düzenleme ve denetleme çerçevemiz
uluslararası bankacılık standartlarından daha yüksek
standartlara getirilmiştir. Uluslararası bankacılık
standartlarına göre asgari yüzde 8 olması gereken sermaye yeterlilik
rasyosu bizim bankacılık sektöründe yüzde 12 olarak
belirlenmiştir. Son yayınlanan Finansal Piyasalar Raporunda, dünyada
finansal krizin sürmesine rağmen bankacılık sektörümüzün sermaye
yeterlilik rasyosu yüzde 16,5 olarak açıklanmış ve hiçbir
bankamız, sektörün içindeki hiçbir bankamız asgari olan yüzde 12
rasyosunun altında kalmamıştır.
Değerli
milletvekilleri, Avrupada sermaye açıklarını kapatmaya
çalışırken Türk bankacılık sektöründeki sermaye
yeterliliğine ilişkin rasyolar, sektörün yüksek kaliteli sermaye
yapısına işaret etmektedir. Allahın izniyle, AK
PARTİ, milletinden aldığı destekle ve de sahip olduğu
donanımlı kadroyla sürekli ve güçlü kalkınmasını
sağlayan politikaları ve köklü yapısal reformları hayata
geçirmeye devam edecek büyük Türkiyenin inşasını
gerçekleştirecektir.
Ben,
bu duygu ve düşüncelerle, 2013 yılı bütçemizin ülkemize,
milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, Genel Kurulu bir kere
daha saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Son
konuşmacı Enver Yılmaz, İstanbul Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar).
AK
PARTİ GRUBU ADINA ENVER YILMAZ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sermaye Piyasası Kurulunun 2013 yılı bütçesi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz
gibi, geçen hafta, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında
Sermaye Piyasası Kanunu ile ilgili üç gün boyunca yoğun
görüşmeler gerçekleştirildi. Böylece iktidar ve muhalefet
milletvekillerinin katkıları ile otuz yıllık SPK Kanunu
dünyadaki hızlı gelişmeler çerçevesinde yenilenerek kabul
edildi. SPK Yasası ile yatırımcıların
haklarının korunması hususunda yenilikler getirilmiş ve ilk
kez borsaların anonim şirket olarak kurulmalarına ilişkin
yasal altyapı oluşturulmuş, kurumsal yatırımcılar
sektörünün daha rekabetçi bir yapıya kavuşmasına yönelik
düzenlemeler yapılmıştır.
Halka
açılma süreçlerinin daha hızlı ve kolay hâle getirilmesine
yönelik olarak alınan tedbirlerle hem Türkiye'nin önde gelen
şirketlerinin hem de KOBİ'lerin halka açılmaya teşvik edilmesi
amaçlanmıştır. SPK ve İMKB tarafından sürdürülen halka
arz seferberliği kapsamında, borsaya başvuran şirketlerde
ciddi bir artış yaşanmıştır. Dünyadaki finansal
krize rağmen, halka açılan şirket sayısı 2010
yılında 22, 2011 yılında 27 ve 2012 yılında 26
olarak gerçekleşmiştir. Borsadaki şirketlerimizin piyasa
değeri ise on yılda 10 kat artarak 520 milyar liraya
ulaşmıştır. Borsada yaşanan hızlı
yükselişin not artırımı ile beraber artarak devam
ettiği de görülmektedir.
Avrupa
ülkelerinin ciddi ekonomik sıkıntılar içinde olduğu, yurt
dışında halka arzların durma noktasına geldiği
bir dönemde gerçekleştirilen Türkiye Halk Bankasının ikincil
halka arzı da ülkemiz sermaye piyasalarına duyulan güvenin ve halka
arz seferberliğinin başarısına bir örnektir.
Sermaye
piyasalarında yaşanan dünya çapındaki krize rağmen, son
yıllarda artan halka arzlarla beraber İMKB'de işlem gören
şirket sayısının 400'ü aştığını
görmek memnuniyet verici olsa da halka arz seferberliğinin hedefi
cumhuriyetimizin 100üncü yılının kutlanacağı 2023
yılında borsada işlem gören şirket sayısını
binin üstüne çıkarmaktır. Daha çok şirketimizin sermaye
piyasası aracılığıyla kaynak temin etmesini ve
sermayenin daha geniş bir tabana yayılmasını arzu ediyor,
çalışmalarımızı bu yönde gerçekleştiriyoruz.
KOBİlerin
sermaye piyasalarından ölçeklerine göre yararlanabilmesi için, geçen
yıl borsa bünyesinde Gelişen İşletmeler Piyasası
kurulmuş ve söz konusu piyasada işlem gören şirket
sayısı 11'e yükselmiştir. Ülkemiz sermaye
piyasalarının küresel piyasalara entegrasyonunu
hızlandırmaya yönelik olarak SPK tarafından yayımlanan yeni
bir tebliğ ile ilk kez yabancı bir şirketin hisse senetleri
borsamızda işlem görmeye başlamıştır.
Borsalar
dışında, Sermaye Piyasası Kurulu tarafından ülkemize
kazandırılan diğer önemli kurumlar ise Takasbank ve Merkezi
Kayıt Kuruluşudur. Bu sistem, finans kurumlarının
batmasına ve hile yapılmasına karşı
yatırımcıların tasarruflarını güvence altına
almaktadır.
Sermaye
Piyasası Kurulunun düzenlediği bir alan da doğal olarak
aracı kuruluşlardır. Sayısı 101 olan aracı
kurumların toplam varlıkları hâlihazırda 8,9 milyar TL
düzeyindedir. Aracı kurumların öz kaynakları ise 3 milyar
TL'dir.
Kurumsal
yatırımcılar, SPK'nın ülkemize
kazandırdığı önemli bir sektördür. Şu anda
sayısı 616'ya ulaşan yatırım fonlarının
büyüklüğü 30 milyar TL'ye ulaşmıştır. Sayısı
176'ya ulaşan emeklilik fonlarının büyüklüğü ise 18 milyar
TL'ye ulaşmıştır. Sayısı 24 olan gayrimenkul
yatırım ortaklıklarının büyüklüğü ise 14 milyar
TL'dir. Sonuç olarak, SPK gözetiminde faaliyet gösteren kurumsal yönetim
sektöründe, yönetilen yatırım fonlarının ve
ortaklıklarının toplam portföy değerleri 65 milyar TL'ye
yaklaşmıştır.
Öncelikli
olarak yatırımcıların korunmasının
hedeflendiği yeni Sermaye Piyasası Kanunu ile sermaye piyasalarımızda
çok geniş kapsamlı değişiklikler hayata geçecektir.
Bunları sermaye piyasası araçları ile ihraççılar, finansal
raporlama, bağımsız denetim ve derecelendirme, sermaye piyasası
faaliyetleri, aracıları ve öz düzenleyici kuruluşlar, kurumsal
yatırımcılar, denetim ve piyasa ile yaptırımlar olarak
6 ana başlık altında toplayabiliriz.
Yeni
Sermaye Piyasası Kanunu, gelişmekte olan sermaye
piyasamızın ihtiyaçlarına daha iyi karşılık
vererek piyasanın sağlıklı işlemesine
yardımcı olacaktır.
Kanunun
hazırlanmasında emeği geçenlere, başta Sayın
Bakanımız Ali Babacan olmak üzere, bir kez daha teşekkür ediyor,
yeni Sermaye Piyasası Kanunu'nun ve 2013 yılı bütçesinin ülkemiz
için hayırlı olmasını diliyor, sizleri ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Ayla Akat, Batman Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP
GRUBU ADINA AYLA AKAT (Batman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Yasa
Tasarısının Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı bütçesi üzerine söz almış
bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii,
böyle önemli bir bütçe konuşulurken keşke salonumuz biraz daha dolu
olsaydı diye de değerlendiriyoruz.
Değerli
Başkan, müsteşarlık terörle mücadeleye ilişkin bir politika
ve stratejiler geliştirmek, bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar
arasında koordinasyonu sağlamak görev tanımıyla
kurulmuş, 8/7/2011 tarihinde de Başbakanlığa
bağlanmıştır.
Tabii,
önemli görevleri var; en önemlisi, MİT, emniyet, jandarma arasındaki
istihbarat bilgilerini bir merkezde toplayıp koordine etmek. Geçen sene de
aynı bütçe üzerine konuşmuştum, kurumun bütçesi üzerine. Biz,
henüz böyle bir koordineyle tanışmış değiliz. Hâlâ
bizim açımızdan görünür olan temel olgu şu: Acaba MİT,
emniyet ve jandarma istihbaratı bizi ayrı ayrı mı izliyor;
yok, hâlâ tek elden mi izliyor? Hayır, hâlâ ayrı ayrı
kameralarla izliyorlar ve tahminimizce geçen sene 5 olan kamera
sayısı bu sene 9a çıkmış durumda Sayın Bakanım.
Yani bu diğer istihbarat birimleri hangileri, bunu da bizimle
paylaşırsanız seviniriz çünkü yerelde bizi izleyen basın
kuruluşları bellidir ama onun dışında yapılan
izlemeler var ya da şöyle bir şey olabilir: Acaba MİT, emniyet
ve jandarma istihbaratı oraya gönderdiği görevli personelden mi
şüphe duyuyor ki 2 tane görevlendirmeye başladı, birinin
çekemediğini çeksin ya da biri yanlış çekmiştir,
yanılgılı çekmiştir, onu da kontrol edelim adı
altında mı? diye değerlendiriyoruz.
Tabii,
bizim açımızdan bu görev henüz tamamlanmış değil, yani
bu amaçla kurulmuş olabilir ama bir koordinenin söz konusu olduğunu
söyleyemeyiz. Hâlâ MİT, emniyet ve jandarma arasında, jandarma
istihbaratı arasında ciddi bir çelişki olduğunu
düşünüyoruz. Hâlâ bunların -büyük, süper yetkilerle
donatılmış olsa bile- müsteşarlığınız
bünyesinde koordinesi
sağlanmak istense bile böyle bir koordinasyonun söz
konusu olmadığını, hatta bu kurumların, yani
müsteşarlığınızın Başbakanlığa
bağlanmasının ardından bile hâlâ ciddi bir koordinasyonsuzluk
olduğunu ve bunun da dönem dönem kamuoyuna yansıdığı
gerçeğini de hatırlatmak gerekir. Kaldı ki MİT
Müsteşarı hakkında Oslo görüşmeleri sonrasında
yapılan suç duyurusu, muhtemelen devlet içerisindeki belli eller
tarafından tetiklenmişti. Bu noktada ne yürütülen konseptin
doğru temelde ne de açığa çıkarmış olduğu
sonuçların tarafınızca doğru temelde ele
alındığını söylemek de çok mümkün değil.
Diğer
bir boyutu: Hani bağımsız bir istihbarat birimi değil,
tabii ki içinde barındırmış olduğu tüm kurumlar birer
istihbarat birimi, bunların elde etmiş oldukları istihbarat
üzerinden bir çalışma yapılıyor ama biz bunun
bağımsızlığını söyleyemeyiz çünkü bütün
bilgiler Sayın Başbakana aktarılıyor. Zaten jandarma
istihbaratı hâlâ tepkili olsa bile ya da bu konuda gerekli
sorumluluğu göstermese bile, emniyetin bu konuda çok yüksek birtakım
yetkilerle görevlendirildiğini, hatta politikaları belirlediğini
düşünürsek bağımsız değil, direkt Başbakana bilgi
veriyor. Başbakanla ilgili, ciddi bir bağımlılık
olduğunu düşünüyoruz biz bu kurum arasında. Bu,
Başbakanın bu kurumlardan sorumluluğu adında
değerlendirilemez sadece, Tabii ki Başbakana bilgi verecekler ama
yargıya intikal etmeyen hususlar bile dönem dönem Başbakana ifade
ediliyor. Hatırlarsanız, yerel yönetim seçimleri sırasında,
Sayın Başbakan, yargıya bile intikal etmeden, kamuoyuna bile
yansımadan, bir konuşmasında Yarın Gültan
Hanımın konuşmaları da basına düşer,
görürsünüz. demişti, eş başkanımızın
yapmış olduğu bir telefon konuşmasının dinlemeye
takıldığı ve bu bilgilerin kendisine
aktarılmış olmasından kaynaklı.
Diğer
bir boyutu: Güvenlikle ilgili operasyonel bir faaliyeti bulunmuyor bu
müsteşarlığın ama Operasyonel bir faaliyeti bulunmayan bir
kuruma niye bu kadar bütçe aktarılıyor? diye biz soruyoruz. Mesela,
operasyonel faaliyeti yok, 90 küsur personeli var. Bu personelin
maaşlarını ödemek dışında nasıl bir ekonomik
girdiye ihtiyaç duyabilir? Bizim açımızdan böyle bir ekonomik girdi
ihtiyacı yoktur ama sonuç itibarıyla, sadece kendisine ayrılan
bütçeden değil aynı zamanda örtülü ödenekten bütçe alan bir kurumdur.
Hatta 2012 yılı içerisine bakarsanız -2013ün bütçesi zaten de-
biz soruyoruz bu örtülü ödenekte bu müsteşarlığın
yapmış olduğu çalışma ne? Ha, tabii, bizim de
bazı fikirlerimiz var Sayın Bakanım, bu müsteşarlık ne
yapıyor diye. Muhtemelen bu dinlemeler
Her dinleme muhtemelen bir
ekonomiyi gerektirir, aynı zamanda bir kadroyu gerektir. Bir kadro temini
var, emniyet teşkilatı istihbaratına da var, jandarma
istihbaratına da bir kadro temini var. Aynı zamanda, bunlar gece
gündüz çalışıyorlar. Bizim elimize geçen notlardan görüyoruz
gece de konuşsak tutanakları var, gündüz de konuşsak
tutanakları var, evde de konuşsak var, parkta da konuşsak var,
partide de konuşsak bunların tutanakları var. Şimdi, böyle
olunca, tabii bu kadar yorulacak personeli muhtemelen hoşnut tutmak
gerekiyor. Her çalışmanın bir kadrosunu oluşturmak
lazım. Siz 90 küsur kadro elde etmediniz. Bu dinlemeleri de
Bakanlığınız bütçesinden -ki zaten hani telekomünikasyonla ilgili
birim bu dinlemeleri yapıyordur ama- bu noktada bütçenin büyük bir
kısmının dinlemelere ayrıldığına
inanıyoruz çünkü Operasyonel bir faaliyeti yoksa nereye para gidecek?
diye soruyoruz. Eğer Sayın Bakan bu konuda bizi
aydınlatırsa seviniriz. Bütçe yetmedi, bak,
müsteşarlığa ayrılan bütçe yetmiyor bir de örtülü ödenekten
alınıyor ve operasyonel bir faaliyeti yok. Bunların
cevaplarını bizimle, kamuoyuyla paylaşırsanız mutlu
oluruz Sayın Bakanım.
Bir
de bu müsteşarlığa ortak bir kurum kuruldu; Terörle Mücadele
Koordinasyon Kurulunun da bir sekreteryası görevi var
müsteşarlığımızın.
Şimdi,
bu Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulunun bir defa aktif
çalışabilmesi için Türkiye'nin gerçekten ciddi, ulusal üstü ölçekte
kabul görecek bir terör tanımına ihtiyacı var. Aksi hâlde,
işte bugün olduğu gibi, Sayın Bakanım, biz 1inci
sıradayız. İsterdik ki Türkiye düşünce özgürlüğünde,
ifade özgürlüğünde, örgütlenme özgürlüğünde dünyada 1inci
sırada olsun ama biz düşünce, ifade özgürlüğünü
kullandığı için, örgütlenme özgürlüğünü
kullandığı için dünyada terörist sıfatıyla
yargılanan ülkeler sıralamasında 1inci sıradayız. O
zaman, bu kadar açık, net ve ortadayken bu müsteşarlık bunu
kestirmiştir yani bugün elde ettiğiniz istihbari bilgiler
açıktır, ortadadır. Öğrencisinden gazetecisine,
sağlıkçısından eğitimcisine, siyasetçisinden sokakta
yürüyen vatandaşa kadar herkes bu sıfatla yargılanabilir
durumdadır. Tabii bunun toplumda bir de meşruiyet sorunu vardır.
O yüzden de bazı sıfatlar bulunuyor. Yeri yurdu belli olmasına
rağmen, kimlerin yöneticisi olduğu belli olmasına rağmen,
KCK adı altında, Ergenekon adı altında, toplumda
meşruiyet yaratacak birtakım sıfatlarla yargılamalar
yapılıp toplumun buna karşı sessiz kalmasının da
önü açılıyor.
Şimdi,
biz, buradan, madem bu alanın, bu
müsteşarlığımızın en önemli görevi terörle
mücadele alanında araştırma, analiz, izleme, değerlendirme
çalışmaları yaparak politika ve strateji üretmekse, en büyük
hizmetinin yeni bir terör tanımı olması gerektiğini
düşünüyoruz. Bu da alt hukuk normlarında yapılacak
iyileştirmelerin önünü açabilir, belki yeni anayasa
çalışmalarına da bir kısım faydası olabilir.
Tabii,
bizim özellikle partimizin örgütlenme faaliyetlerinin hedef
alındığı KCK adı altında yürütülen siyasi
soykırım operasyonlarında, biz, bu politika ve stratejilerin,
üretilen politika ve stratejilerin neler olduğu gerçeğiyle
yüzleşiyoruz.
Sayın
Bakanım, şubat ayında, hemen Batman ilinde yapılan 5inci
KCK operasyonunun iddianamesini geçen ay yapılan yargılamayla bizler
de öğrendik. İddianamede diyor ki:
1)
Gelen cenazelere sahip çıkmak, çadırları kurmak, ailelere
başsağlığı dilemek.
2)
Mahallelerde komisyon kurmak, faaliyet yürütmek.
3)
Bu anlamda basın açıklaması yapmak, kamuoyunu bilgilendirecek
çalışmalar yapmak.
Şimdi,
bir siyasi parti olmanın temel birtakım pratikleri vardır.
Türkiyede Siyasi Partiler Kanunu eğer rafa kaldırıldıysa
bize bunu söyleyin, biz de bunu bilelim, buna göre bir taktik belirleyelim ama
hem bir siyasi parti olarak kabul edeceksiniz anayasal anlamda hem de
diyeceksiniz ki: Siz, basın açıklaması dahi
yapamazsınız. Vatandaşınıza, kendi seçmeninize
başsağlığı dahi dileyemezsiniz. Onu da
bırakın, örgütlenme çalışması yapamazsınız.
Sayın
Bakanım, açık söyleyelim, yani eğer bir hukuk varsa ve hukukun
üstünlüğü varsa, bizim tüzüğümüz geçti Yargıtaydan ve orada
diyor ki: Evet, BDP meclisler şeklinde örgütlenebilir; kent meclisi
kurabilir, mahalle meclisi kurabilir, sokak meclisi kurabilir. Ama şimdi
öğreniyoruz son operasyondan, operasyon beş gün önce
yapıldı Batmanda, 31 kişi göz altına alındı 24ü
tutuklandı. Geçen sene, 2010 Ekim ayında son kongremizi
yapmıştık, şubat ayında bir operasyon yedik, daha
sonra belediyemize bir operasyon yapılıp bir kısım
arkadaşımız daha tutuklandı. Bu operasyonla yedek, asil,
denetleme, disiplin; toplam 2 arkadaşımız kaldı geriye.
Şimdi, o 2 arkadaşımızı tabii canla başla
koruyoruz, yeni kongreye de gideceğiz ama bir baktık ki ilin
kapısında kuyruklar oluşmuş, insanlar gelip Biz gönüllü
olarak siyasi partide yöneticilik yapmak istiyoruz. diye. Hani bilin diye
söylüyorum, ona göre strateji üretin.
Yıldız
Aktaş, Mahmut Kaygusuz, Ayşe Algat, Abdülmenaf Eripek, Şükrü
Tapkan, Mehmet Zeki Tangüner, Medeni Algat isimli şahısların
düzenlediği kent meclisi toplantısı. Yıldız Aktaş
merkez yürütme kurulu üyemiz; Batmanda operasyon yapıldıktan sonra
Batmana gelmiş. Diğer ismini saydığım
arkadaşlarımın hepsi il yöneticisi. Hep beraber oturmuşlar,
operasyondan sonra il yönetimindeki görev dağılımı ne
olacak, atama mı yapılacak, kongre mi gerçekleşecek,
tartışmışlar. İl yönetimimiz, il binamız
dinlenmiş, dinlemeden sonra bir de yafta, etiket
yapıştırılmış kent meclisi toplantısı
diye.
Sayın
Bakanım, bu konudaki bizim sunacağımız bilgiye
ihtiyacınız olduğunu düşünerek belirtiyorum. Şimdi, bu
müsteşarlık, bir: Toplumu kontrol etme, sindirme, pasivize etme, tek
tipleştirme, korkutulmuş bir toplum yaratma ve planlama
müsteşarlığına dönüştü. Biz geçen sene de ifade ettik,
böyle bir müsteşarlığa gerek yok. Ne koordinasyon var istihbarat
teşkilatları arasında ne de politika ve strateji üretilebiliyor.
Diğer
bir boyutu: Yıllardır güvenlik adı altında toplum
güvensizliğe itiliyor. Hangi insan güven duyuyor bu toplumda? Toplumun
hangi kesiminden olursa olsun, güven duyan kimse var mı bu toplumda? Bir
huzur, güven ortamı yaratmak isteyen herkes hedef hâline getirilmiyor mu?
Getiriliyor. O zaman biz, bilginin, özgür düşüncenin ve
yaratıcılığın kontrol altına alınmaya
çalışıldığı bu stratejinin, bu politikanın
insan aklı olmaması gerektiğine inanıyoruz. Eğer ülke
gerçeği buysa ve bu ülke gerçeği doğrultusunda birtakım
stratejiler ve politikalar üretilecekse akla, mantığa, Hakka, izana
uygun olması gerekiyor. Eğer BDP Batman İl
Teşkilatında operasyon sonrası geriye kalan il yöneticilerimiz
bir araya gelip toplantı yapmış ama siz yeni bir operasyon
gerekçesi olsun diye bunlara kent meclisi diyorsanız -ki kent meclisini
bizim tüzüğümüz gereği oluşturmamız gerekir ve bundan sonra
da oluşturacağız, onu belirtelim- ortada bir tek gerçek vardır:
Siz düşünen, muhalefet eden, ortaya koymuş olduğu proje
gerçekten toplumda kabul görecek veya belki sorunların
aşılması noktasında
size de yol gösterecek projesi, planı olan herkesi
belli sıfatlarla yargılayıp toplumda bir tehdit algısı
yaratmaya çalışıyorsunuz.
Sayın
Bakanım, KCK adı altında yürütülen operasyonların
geldiği nokta toplumu bölmedir, toplumu kutuplaştırmadır,
toplumu birbirine kırdırtmadır, toplumu birbirine küstürtmedir.
Eğer bu konuda ısrarınız varsa ve bu noktada devam
edecekseniz, bizim söyleyeceğimiz tek şey var Amenna! Kimse
alternatifsiz değil. Bunu da tartışırız, bunu da
oturup sizlerle tartışırız. Biz, burada bir çözüm olabilir
diye tartışıyoruz kaç yıldır ama 2009 14
Nisanından beri içine girdiğiniz politik süreç ve içine girdiğiniz
pratik, doğru bir pratik değil, akla, mantığa da uygun
değil. Eğer toplum siyasetsiz bırakılmak, siyaset
etkisizleştirilmek isteniyorsa; bir,
BDP burada kararını verdi, ne siyasetsiz ne iradesiz
olmayacak; iki, eğer siyaseti etkisiz kılarsanız siyaset
dışındaki araçları referans veriyorsunuz demektir. O zaman,
çıkıp kamuoyuna doğru bilgi vereceksiniz. Biz, siyaset
dışı yöntemleri refere ediyoruz çünkü siyasetçileri bir hedef
olarak görüyoruz ve yargılıyoruz. Bu yargılamalardan
açığa çıkan sonuçları da kamuoyundan gizliyoruz. Bu konuda
kamuoyuna bilgi veren gazetecileri gözaltına alıp tutukluyoruz. Bu
konuda bilimsel çerçevede çalışma üreten sivil toplum örgütlerini
hedef hâline getiriyoruz.
Peki,
açığa çıkan sonuç ne oluyor Sayın Bakanım, onu da
söyleyip bitireceğim.
Batman
Lisesi 1incisi on altı yaşında bir genç kızımız
Evin Barış, üç yıl önce gözaltına alındı.
İlk çalışmalara başladığında ailesiyle
görüşmüştük. Ben kendisine On altı yaşındasın,
Batman Lisesi 1incisisin. demiştim. Kendisi çalışmalarda olmak
istediğini ifade etmişti. Daha sonra gözaltına alındı,
yaşı küçük olduğu için bırakıldı. Sonra bir kez
daha alındı, sonra TMK mağduru olduğu için bırakıldı.
En son yargılamasında, ben İstanbul Bakırköy Cezaevinde
kendisini ziyaret ettim. Dedi ki: Sayın Vekilim, gidin siyasetçilere de
söyleyin. Annem bana Kızım, okul 1incisisin, Batman Lisesi
1incisisin; oku dedi. Ben de Anne, okuyup ne olacağım? dedim.
Profesör olursun, vekil olursun, gazeteci olursun, avukat olursun, doktor olursun.
dedi. Şimdi, ben Bakırköy Cezaevindeyim. Eski milletvekilimiz Fatma
Kurtulan benim yanımda -o zaman için- Prof. Dr. Büşra Ersanlı
benim yanımda. Gazeteciler var, hepsi -30 küsur- benim yanımda.
Ankarada sağlık öğrencileri tutuklular, benim gibi onlar da
siyasi rehin durumunda. Eğitimciler, KESKe sayısız operasyon
yapıldı, yargılanıyor durumda. Bu durumda söylenecek tek
söz var: Toplumsal muhalefet bir bütün tehdit hâline getirilip herkes
cezaevlerine konularak toplumsal barışı sağlamak mümkün
değildir. Bu akıl, doğru bir akıl değildir. Bir an
önce bundan vazgeçilmesi gerekir. Bu müsteşarlık da görevini yerine
getiremediği için, bu bütçenin kendisine -halktan toplanan vergilerle-
ayrılmasına da gerek yoktur. Bu şartta kapatılması
gerekir.
Saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarında alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına 2nci konuşmacı Adil Kurt,
Hakkâri Milletvekili.
BDP
GRUBU ADINA ADİL KURT (Hakkâri) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Afet
ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının bütçesi üzerine
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye,
jeolojik özellikleri ve bununla birlikte iklim, topoğrafya ve coğrafi
yapısıyla doğal afetlerin oldukça sık
rastlandığı bir ülke pozisyonundadır. Afetlerin en sık
görüleni, bildiğimiz üzere depremlerdir. Farklı coğrafyalarda,
iklim faklılıklarına göre heyelan, su baskınları,
yangınlar, fırtına ve çığ gibi afetler de
görülmektedir ülkemizde. Ama, özellikle afetlerin bu kadar sık
rastlandığı bu coğrafyamızda, afetlere karşı
önlem geliştirme konusunda maalesef geleneksel yöntemlerin
dışına çıkan bir anlayışımız söz konusu
değildir. Ülkemizde bulunan 16 milyon konutun sadece yüzde 5inin zorunlu
deprem sigortası kapsamında sigortalı olduğunu hesaba
kattığımızda, vatandaşın afetlere
karşı, özellikle depreme karşı bilinçlendirilmesi konusunda
da çok ciddi bir yetersizliğin olduğu gerçektir. Türkiyede deprem
bölgesi haritasına bakıldığında ortaya çıkan
tablo da
bu anlamda ürkütücüdür. Türkiye topraklarının
yüzde 96sının çeşitli derecelerde deprem riski altında
olduğu ve nüfusunun yüzde 98inin bu alanlarda
yaşadığı görülmektedir. Dolayısıyla, bu kadar
vahim bir tablo içerisinde yaşamımızı sürdürürken depreme
karşı, doğal afetlere karşı vatandaşın
bilinçlendirilmesi ve tedbirlerin geliştirilmesi konusunda devletin etkin
tedbirler alması gerekiyor.
Birkaç
gün önce, Japonyadaki bir depremden örnekler verildi, medya bunu çok
işledi. İlginçtir, mesela 7,3 düzeyindeki bir deprem sadece 9
vatandaşın o da panikten kaynaklı olarak- yaralanmasına
sebebiyet vermişti. Ülkemizde 7 civarında, hatta 6 civarındaki
depremler insanların ölümleriyle sonuçlanıyor. Neden
kaynaklanıyor? Yani Türkiyenin coğrafik olarak zemini
Japonyanınkine göre çok mu daha risklidir? Değil. Onlardaki tedbir
anlayışı, algısı modern bir anlayış temeline
oturtulmuş ve tedbirlerini geliştirmişler. Biz de ise maalesef,
merkezî hükûmetten yerel yönetimlere kadar, bu konuda önlem geliştirici
bir politikanın olmadığını gösterir. Bu kurum nezdinde
de düşündüğünüz zaman, yani AFAD nezdinde de düşündüğünüz
zaman, mevcut kadro yapısı, olağanüstü durumlarda müdahale
kapasitesini, hepsini bir arada değerlendirdiğiniz zaman sadece ismi
olan bir kurumdan söz ediyoruz.
Bu
kurumun deprem veya doğal afet karşısındaki tedbir
anlayışı çadır ve battaniyeyi hazır bulundurmaktan
ibarettir. Devlet olarak vatandaşa sadece çadır verebiliyoruz,
battaniye verebiliyoruz, işte, hayır kurumları vesilesiyle
vatandaşa sıcak ekmek verip yemek verebiliyoruz. Bu da bizim için
olağanüstü bir gelişmedir. diyorsanız, eksiklik etmiş
olursunuz.
Sayın Elitaş
burada. Onun bütçenin geneli üzerindeki konuşmasındaki bir cümlesi
aslında devletin, Hükûmetin bu konulara yaklaşımını da
bir şekilde özetliyor.
Ne diyordu? Diyorduki Her
vatandaş bizden ebe, her vatandaş bizden köyüne imam talep
etmektedir. Niye? İzah ediyor. Mealen söylüyorum, bire bir cümlesi
değildir, tutanaklarda da bu mevcuttur. Çünkü, doğduğunda
doğuma refakat edecek bir ebenin olmasını
vatandaşlarımız önemsiyorlar, öldüklerinde cenazelerini
yıkayacak bir imamın olmasını önemsiyorlar. Yani
vatandaşın sadece doğumuyla, ölümüyle ilgilenen bir devlet
anlayışı. Bu arada, vatandaşın güvenli
yaşamını tesis edecek bir devlet anlayışı, bir hükûmet
anlayışı yok. Vatandaş doğdu ve öldü, bu kadar. Ne tür
bir yaşam sürdürdü, yaşam güvenliği neydi bu insanların,
hiç bununla ilgili olan bir devlet algısı yok. Buradan kurtulmak
lazım.
AFADı, özellikle
kurum olarak önemsiyoruz, şablon olarak koyarsınız, Önemsiyoruz.
İçini nasıl doldurduğunuz önemlidir. İçini
dolduramadıktan sonra, bu kurumun varlığı, yokluğu
hiçbir şeyi değiştirmez. Mevcutta AFAD
Şimdi, daha çok yara
sarma yaklaşımı üzerinden geliştirilen bu politika acilen
terk edilmelidir. Almanyada bir vatandaşın evine misafir oldum
Sayın Bakanım. Sordum: Bu bina kaç yaşında? 100
yaşında. Aa, çok
yaşlı bir bina. dedim. Şaşırdı Siz niye
yaşlı diyorsunuz bu binaya? dedi. Ben Çünkü bizde 50
yaşındaki bina yıkılacak binadır da o yüzden öyle
dedim. dedim. Hayır, burada 100 yaşındaki, 150
yaşındaki bina yeni binadır. dedi. Nasıl oluyor? Çekici
alın elinize, eğer bizim duvarımızdan bir parça beton
sökebilirseniz, sıva sökebilirseniz bu bina yaşlıdır.
Sökemezsiniz çünkü biz sağlam yapıyoruz, binayı temelde
sağlam yapıyoruz. dedi. Bizdeki 20 yaşındaki bina
sağlam bina mı oluyor?
Girmeyecektim
ama konuşunca ister istemez girmek durumunda kalıyoruz. Mesela Van
Bizim, esasında, devlet olarak
doğal afetler karşısındaki hazırlık durumumuz
oradaki profilde ortaya çıkıyor, Bayram Oteli profilinde ortaya
çıkıyor. Mevcudu makyajladığınız zaman,
dış cepheye bir cam duvar yaptığınız zaman
korunaklı olmuş oluyoruz. Maalesef öyle değil, korunaklı
değiliz. Mevcut olanı yıkmak, sadece kentsel dönüşüm
politikasına ağırlık vermek suretiyle yeni
yapılaşma konusunda bir iyileşmeye gitmek de bu konuda tek
başına önemli bir tedbirdir ama mevcut olanı iyileştirmek
konusunda ciddi bir politikanın geliştirilmesi gerekiyor.
Son
olarak şunu da ifade edeyim: İki yıldır biz burada hep
konuşuyoruz. Hükûmet yetkilileri, iktidar partisi yetkilileri hep bizi bu
konuda yalanladılar ama en son, bir de özellikle Plan ve Bütçe Komisyonu
üyesi olarak, Dışişleri Bakanı dâhil olmak üzere, en
azından 10 bakanın politikasını, propagandasını
Van depremi ve sonrasındaki gelişmeler üzerine inşa
ettiğini gördüm, tanıklık ettim; tutanaklar ortadadır. Ama
bir sayın bakan, en son, hakkı iade etti, gerçeği söyledi. Van
depremi konusunda özellikle deprem kanununu, Doğal Afet Kanununu -1959
tarihli- bu deprem olayı vesilesiyle, devletin
uygulamadığını itiraf etti, açıkladı. Neydi o?
Şimdi, o kanun diyor ki: Depreme maruz kalmış bölge ile deprem
bölgesi, afet bölgesi ile afete maruz kalmış bölge
ayrımını yapar. Van, afete maruz kalmış bölgeydi,
kanun tanımlaması bu şekildeydi ama Hükûmet hiç burayla ilgili
olmadı. Daha çok, afet bölgesi ilanıyla işi demagojiye getirdi
ve bunun karşısındaki bütün söylemleri öteleme politikası
Son
olarak -cümlesini ifade ediyorum- Sayın Çevre ve Şehircilik
Bakanımızın cümlesiyle bitiriyorum: Arkadaşlar, biz,
tabii, oralara girmeyeceğiz. Afete maruz kalma, afet alanı ilan
edilmesi falan yani orada dediklerinde haklılık var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADİL
KURT (Devamla) - Bu afete maruz kalma konusundaki tespitlerimizi ve bizim
serzenişlerimizi hep dikkatinize getirmemize rağmen, bütün inkâr, ret
politikasına karşılık, sevindirici, Hükûmetten
sağduyulu bir ses çıktı, Bu doğrudur, bu eleştiri
haklıdır. dedi. Ben de bu nedenle, konuşmamda Van özgülünde çok
konuşmamayı ve genele ilişkin tespitleri sizlerle
paylaşmayı tercih ettim.
Hepinize
teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına son konuşmacı Altan Tan,
Diyarbakır Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP
GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; tabii sayın milletvekilleri diye konuşmama
başlıyorum ama maalesef Parlamentonun yüzde 95i yok burada,
özellikle de Adalet ve Kalkınma Partisinden milletvekilleri yok. Herhâlde
Cenabı Rabb-ül-âlemin bütün ilmi vermiş, göğüslerinin içine
koymuş, kimseyi dinlemeye de ihtiyaçları yok. Zaten dinleseler de
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir. veya Edilmemiştir.
istediklerini söylüyorlar, bir maksat hasıl olmuyor. Neyse, biz yine Genel
Kurula hitaben konuşmamıza başlayalım.
Ters bir şey var
mı söylediklerimde? Varsa buyurun.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Genelde orada 2 kişi oluyor da bugün neyse gelmişler.
ALTAN TAN (Devamla)
Evet, sevgili arkadaşlar, bugün Diyanet İşleri
Başkanlığı, Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı, Türk İşbirliği ve
Koordinasyon Ajansı Başkanlığı kurumlarının
bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Geçen yıl sadece
Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili -zamanım
da daha fazlaydı- uzun ve detaylı bir konuşma
yapmıştım. Dinler tarihinden başlayarak,
Hristiyanlıktan, Yahudilikten, şeyhülislamlık makamından,
işte, Bizansın din-devlet ilişkilerinden, Türkiye
Cumhuriyetinin Bizanstan Osmanlıya, Osmanlıdan Türkiye
Cumhuriyetine tevarüs eden din-devlet ilişkilerine kadar uzun
uzadıya birçok şey konuşmuştum. Ancak, o tarihte de kendisi
de ilahiyat fakültesi mezunu olan Diyanetten sorumlu Başbakan
Yardımcımızın verdiği cevaplar, bir imam-hatip
talebesinin verebileceği cevaplardan bile daha basit ve konuyla
alakasız cevaplardı. Bugün vaktimin sınırlı
olması ve başka konularda da konuşmam gerektiğinden
dolayı uzun uzadıya bu mevzulara girmek istemiyorum. Sadece kısa
bir özet ve tabiri caizse, dokundurmalarla konuşmamı
sonlandırmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, Diyanetle ilgili çok şeyler konuşuldu. Birincisi ve
en önemlisi, hemen her fırsatta, bu konuyla ilgili konuşma
fırsatı bulduğum vakit dile getirdiğim şudur: Din
devletin emrinde olmaz. Sayın Başbakan Yardımcısı da
dâhil, Hükûmetin diğer üyeleri de dâhil AK PARTİde benim
tanıdığım 4-5 tane ilahiyat profesörü var, doçentler ve
doktorlar da hariç. İlahiyat profesörleri, bunun eğitimini
almış bütün arkadaşlara sesleniyorum: Gelin, çıkın
deyin ki eğer diyebiliyorsanız: Din devletin emrinde olabilir İslam hukukuna göre. Bunu
diyebiliyorsanız helal olsun, gerisi mugalatadır, demagojidir, laf
oyunudur; 3 dilde de söyleyeyim. Birinci büyük yanlışlık budur.
Laik bir yönetimde de, dinî esasları referans alan İslami bir
yönetimde de din devletin emrinde olmaz. Bu İmamıazam Ebu Hanifeye
göre de böyle, İmam Malike göre de böyle, İmam Şafiîye göre de
böyle, İmam Hanbele göre de böyle, İmam Cafer-i Sadıka ve 12
İmama göre de böyle. Aksini iddia eden varsa hodri meydan, gelsin bunun
tersini söylesin. İmamıazam Ebu Hanife, dini devletin emrine sokmamak
için sakallı, sarıklı, 5 vakit namaz kılan Abbasi
halifesine karşı durdu ve işkencede öldü. Peki, siz bu Diyaneti
niye özerkleştirmiyorsunuz veya dini niye sivil topluma
bırakmıyorsunuz?
Burada
benim CHPye de bir eleştirim var yeri gelmişken. Buldukları her
fırsatta çıkıyorlar, diyorlar ki: Bu AK PARTİnin gizli
bir ajandası var. Bunlar şeriatçı, bunlar dinci, bunlar teokratik
bir yönetim kurmak istiyorlar. Sevgili arkadaşlar, yok böyle bir şey
yani bir halüsinasyon görüyorsunuz. Bunların bir dinî yönetim kurma,
İslami yönetim kurma endişesi de yok, liberal demokrat bir demokrasi
inşa etme endişeleri de yok çünkü İslami bir yönetim kurma
iddiasında olsaydılar yine ilk yapacakları iş dini
özgürleştirmekti, liberal demokratik bir hukuk sistemi kurmak istiyor
olsalardı yine yapmaları gereken dinle devletin bağını
koparmak, ayırmak, din işlerini sivil topluma bırakmak olurdu.
Asla böyle bir şey yok, yanlış yerden eleştiriyorsunuz ve
bu yanlış yerden eleştirmeyle de sürekli iktidarı
zayıflatayım derken daha da kuvvetlendiriyorsunuz. Bunu da bir
uyarı olarak değerlendirirseniz memnun olurum.
Değerli
arkadaşlar, Diyanetin sivil alana bırakılması niçin
gerekli? Bunu, dediğim gibi, geçen yıl bütün tarihî
referanslarıyla anlattım, bu yıl tekrarlamayacağım.
Ama, bugün Diyanet İşleri Başkanı Millî İstihbarat
Teşkilatından, Millî Güvenlik Kurulundan, Genelkurmay askerî
istihbaratından daha fazla -tırnak içinde- derin yapıların
kontrolündedir. Ve nitekim, 12 Eylül öncesinde de sonrasında da o dönem,
Millî İstihbarat Teşkilatıyla çok yakın ilişkileri
olan, hatta elemanı olduğu söylenen bir Diyanet İşleri
Başkanı, bütün Avrupadaki İslami kurul ve
kuruluşların örgütlenmesiyle ilgili o dönemde millî görüşe
karşı ve diğer yapılanmalara karşı, resmî dinî
yapıları kuvvetlendirmek için gecesini gündüzüne kattı,
gündüzünü gecesine kattı.
Geldiğimiz noktada
soruyoruz: Bu Diyanet eğer Türk İslamcı ve Hanefi bir çizgide
değilse Alevi vatandaşlarımızın talepleri niye yok?
İki: Türkiyede özellikle Iğdır yöresinde Şii
vatandaşlarımız var. Caferi mezhebine bağlı, bunlarla
ilgili Diyanet İşlerinin niye çalışmaları yok? Ve yine
Türkiyede önemli bir Şafii nüfus var, bunlarla ilgili niye bir
çalışması yok?
Soru önergeleri veriyorum,
gelen cevaplar evlere şenlik: Efendim, biz fetva verirken Şafii,
Hanefi, Maliki diye bakmıyoruz, vatandaşın sorusuna bütün
mezhepleri inceleyerek cevap veriyoruz. Vesaire, vesaire yani neyi
sorarsanız sorun, bir demagojiyle ve laf oyunuyla bu mevcut çarpık
yapının üstü örtülmeye çalışılıyor. Soruyoruz:
Kürtçe vaaz camilerde verilebilir mi? Yine doğru düzgün cevap yok. Ya
kardeşim, sen İslam adına söz söylüyorsan, verilebilir veya
verilemez dersin. Ha nerede verilir, nasıl verilir, ne kadar verilir, kim
verir, nasıl verir? Bu da ayrı bir tartışma konusudur.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Onları devlet adına söylüyor.
ALTAN TAN (Devamla) -
Bununla da ilgili bir doğru düzgün cevap yok maalesef.
Değerli
arkadaşlar, öyle bir noktaya gelindi ki son dönemde basında
sıkça bir ibare tekrarlanmaya başlandı: Dindar Kemalizm. Bunu
da arkadaşlar eğer kabul ediyorsa çıkıp kabul ettiklerini
söylesinler, reddediyorlarsa çıkıp demokratik, laik, liberal, dünyanın
kabul ettiği hukuk normlarına dayalı din-devlet ilişkileri
nasıl olur, gelip bunu bize izah etsinler.
Laf
oyunları, demagojiler, kelime oyunları hiçbir şeyi çözmüyor. Biz
de gerçekten bu işlerden bıktık, gerçekten bıktık.
Sevgili
arkadaşlar, yurt dışındaki Türklerle alakalı kurulan
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı üzerinde de birkaç cümle söylemek istiyorum.
Şimdi,
bir sefer, kuruluşun ismi tartışmalı,
Yurtdışı Türkler... Türk kim? Efendim, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı. Aslında, biz Türk derken bütün bu topraklar
üzerinde yaşayan, ortak bir geçmişe sahip, etnik, ırki kökenine
bakmadan bütün vatandaşlarımızı kastediyoruz. Böyle
söyleniyor ve yıllardır biz de buna itiraz ediyoruz. Bir an için
dediklerinizi sizin mantığınızdan değerlendirelim.
Peki, bu kadar çalışma yapıyorsunuz, eğer Türkiye'deki
bütün vatandaşlar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olanlar,
Türkler, Kürtler, Araplar, Süryaniler, Lazlar, Pomaklar, Çerkezler, kim varsa
bunların hepsini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve kültürel
anlamda Türk olarak kabul ediyorsanız yurt dışındaki
faaliyetleriniz bu çerçevede mi?
Bakıyorsunuz,
dönüyorsunuz yine çalışmalara, işte anlatılıyor;
Başbakanın okuduğu, bütçeyle ilgili yaptığı
konuşmada da uzun uzadıya bahsediliyor; dünyanın dört bir
tarafındaki çalışmalardan, restorasyonlardan, onarımlardan,
kurslardan, film festivallerinden, belgesellerden bahsediliyor. Bakıyorsun
ki Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşı ve -tırnak içinde- Türk
olarak kabul ettiğiniz Türkiye'deki Kürtlerle, Araplarla, Süryanilerle
alakalı hiçbir çalışmanız yok. Niye yok? İşte
orada da yine alavere dalavere, Kürt Mehmet nöbete; yine Öyle değildi de
böyleydi, şöyle demek istemedik de böyle dedik, şöyle yapmadık
da böyle yaptık. Sadece TİKAnın Üsküpteki Türkoloji bölümünde
300 öğrenci ders görüyor. Bu, sizin beyanlarınızda böyle. E,
peki, Kürtlerle ilgili ne var, hangi çalışmalarınız var?
Erbilde, Süleymaniyede, Kamışlıda bir şey var mı?
Yok. Türkiyenin içinde Artuklu Üniversitesi, 500 tane Kürtçe öğretmeni
yetiştirmek üzere bir imtihan açıyor YÖKün bilgisi dâhilinde. Millî
Eğitim Bakanlığıyla görüşüyor, Talim ve Terbiye Kurulu
Başkanıyla görüşüyor, üç ayda bir ders kitabı
hazırlıyor Kurmanci ve Zazaki lehçelerinde, her ikisinde de mükemmel
bir kitap hazırlıyor, takdim ediyor Talim ve Terbiye Kurulu
Başkanlığına ve ona söylenilen şu: Alabildiğin
kadar öğrenci al. yani öğretmen al yetiştirmek üzere. 500
kişi alacağını ilan ederek sınav açıyor ama daha
sınavlar sonuçlanmadan, ilan aşamasında YÖK, bunu temmuz
ayında 250ye indiriyor. Öbür taraftan da gidiyor, Üsküpte 300
öğrenciye Türkoloji bölümünde öğrenim imkânı sağlıyor.
Sağlasın, bunu her tarafta sağlasın ama madem bir
kardeşlik, bir hukuk, bir birliktelik varsa bunu Türk, Kürt, Arap, Müslim,
gayrimüslim, Alevi, Sünni demeden herkese sağlasın.
Ve
en önemli sorunlardan birisi arkadaşlar, Türkiye dışında
yaşayan Türkiyeliler, sizin tabirinizle Türkler; Türküyle, Kürtüyle,
Arapıyla, Alevisiyle, Sünnisiyle, dindarıyla, laikiyle
Türkiyeliler. Hepimiz yurt dışına gidiyoruz Çinden Amerikaya,
Rusyadan Güney Afrikaya kadar. Şu an dünyanın her yerinde Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşları var, her yerinde ve bunların devasa
sorunları var; sosyal sorunları var, ekonomik sorunları var,
ticari sorunları var, kültürel sorunları var, hukuki sorunları
var. Hem yaşadıkları ülkelerle ilgili ciddi problemleri var hem
de Türkiyeyle olan münasebetlerinde ana vatanla ilgili, bütün bu tek tek
saydığım meselelerle ilgili problemlerinde ciddi
sıkıntıları var. Peki, bunlarla ilgilenen bir devlet
aklı var mı?
Birçok
büyükelçiliğin kapısını çalamıyorsunuz, birçok
konsolosluğun kapısını çalamıyorsunuz,
çaldığınıza pişman ediliyorsunuz. Özbekistanda,
Diyarbakırdan giden bir ticari heyetle birlikte büyükelçiliğin
ekonomi müşavirliğini ziyaret ettik -ve bu ziyaretçi heyetin
içerisinde şu an bir AK PARTİli milletvekili arkadaş da var; o
zaman ikimiz de milletvekili değildik, ona da sorabilirsiniz-
geldiğimize, geleceğimize pişman edildik. Yani bize söylediği:
Aman, buraya gelmeseniz iyi olur. Yani Gelin, şunları yapın,
şöyle ticaret yapın, böyle yapın; işte zorluklar budur,
kolaylıklar budur; şu imkânları sağlarız, bunları
size temin edebiliriz. diyeceğine, neredeyse Niye buraya geldiniz?
muamelesiyle karşı karşıya kaldık.
Yine
aynı şekilde, yine AK PARTİli o milletvekili arkadaşla
beraber, yine bir heyetle ticari heyetle- Mısıra gittik. Sevgili
arkadaşlar, ekonomi müşavirliğinin yerini bulamadık.
İki gün boyunca yere ulaşamadık. En son, uçağın
kalkmasına yakın bir zaman kala, yakınlarına kadar, 20 -30
telefonla adresi sora sora giderken, bulmaya çalışırken
Uçağı kaçıracağız. diye yarıda kesip tekrar
geri döndük. Beyefendi zahmet edip de -koskocaman bir heyet gelmiş güneydoğudan-
gelip de otelde Hoş geldiniz. bile demedi.
Şimdi,
ciddi sorunlar var; işte, asimilasyon sorunu var, kültür sorunu var, dil
sorunu var, oralarda aldıkları cezalarla ilgili, yattıkları
hapislerle ilgili ciddi sorunlar var, var, var, var
Peki,
ne yapıyor bu kuruluşlar? Sadece ideolojik, göstermelik faaliyetler
yapıyor ve bunların ötesinde hiçbir ciddi çalışma
yapılamıyor.
Onun
için, bütün bu sorunlarla ilgili bu bütçelere ret oyu vereceğimizi
belirtir, hepinize saygılar sunarım. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 13.17
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.18
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2013
yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011
yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi,
3üncü tur üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2013 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı kapsamında, Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı ile Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı bütçeleri üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, 2013 yılı Merkezi Bütçe Tasarısı AKP
Hükûmetinin 11inci bütçesidir. Bütçeler, devletin hangi alanlara ne kadar
kaynak ayırdığını ve hangi alanlara ne kadar kaynak
sağlayacağını göstermektedir. AKP Hükûmetinin 11inci
bütçesi de daha önceki bütçeleri gibi tamamen vergiye dayalı kaynaklar
üzerine hazırlanmış durumdadır. Hükûmet, bu kaynakları,
toplumun günlük hayatta kullandığı pek çok ürüne zam yaparak
sağlamayı planlamaktadır. Hükûmetin gelir
kaynaklarının en başında akaryakıt zamları 1inci
sırada yer almaktadır. Türkiye, bu nedenle, son on yıldır
dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanmaktadır.
AKP iktidarı, 2002de 1,6 lira olan benzinin litre fiyatını,
yapılan son zamlardan sonra 4,76 liraya yükseltmiştir. Hükûmet sadece
akaryakıta zam yapmakla kalmayıp bütçe öncesi ve sonrası sürekli
olarak pek çok ürüne zam yapmaya başlamıştır ve devam
etmektedir. Hükûmet, bütçe açıklarını zam yaparak
vatandaşların sırtına yüklemeyi âdeta
alışkanlık hâline getirmiştir. Bütçe öncesi ve sonrası
yapılan yüksek oranlı zamlar da bunun açık bir göstergesidir.
Memur
maaşlarına bütçe dengeleri bozulur gerekçesiyle 4+4 oranında zam
yapan Hükûmet, 2012 yılı içerisinde elektrik fiyatlarını
yüzde 21, doğal gaz fiyatlarını 29,3 ve LPG
fiyatlarını da yüzde 25,9 oranında
artırmıştır.
Motorlu
taşıtlardan alınan vergileri artıran Hükûmet, tapu
işlemleri üzerinden alınan binde 16,5 oranındaki harçları
da binde 20 olarak yeniden düzenlemiştir. Yapılan bütün bu zamlar
piyasada ürünlere kısa sürede yansımış ve fiyatları
artırmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet, bu bütçede de, geçmiş
bütçelerde olduğu gibi, işçiyi, memuru, emekliyi, esnafı,
çiftçiyi, asgari ücretliyi ve dar gelirliyi unutmuştur. Bu durumda,
Kahramanmaraş ilimizde de yıllardır ağır aksak devam
eden yatırımlar, 2013 yılı içinde de kaynak
sıkıntısı nedeniyle tamamlanamayacaktır.
Kahramanmaraş devlet yatırımı beklemektedir.
Kahramanmaraş devlet tarafından hatırlanmayı beklemektedir.
Hükûmet
tarafından uygulanan yanlış ekonomi politikaları, ülkemizde
açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşayan
kişi sayısını da sürekli olarak artırmaktadır.
Başta asgari ücretliler olmak üzere, çalışanların ve emeklilerin
büyük çoğunluğu açlık sınırının altında
yaşamaya mahkûm edilmişlerdir.
Ekonomi
konusunda ülkemizde bunlar yaşanırken, AKP Hükûmeti tarafından
izlenen yanlış politikalar terör olaylarını hâlen ülkemizin
en önemli meselesi yapmaya devam etmektedir.
Terörle
mücadelede görevli kurumlar arasında koordinasyon
sağlanamadığı gerekçesiyle, Hükûmet, 2010
yılında, İçişleri Bakanlığına
bağlı olarak Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığını
kurmuştur. Hükûmet, o dönemde hazırlamış olduğu kanun
tasarısının gerekçesinde koordinatörsüzlükten bahsederek terör
konusunda verimli çalışmayı amaçladıklarını
belirtmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet neredeyse sekiz yıl
çalışmış olduğu mevcut teşkilatlarını
verimsiz bulmuştur. İlk olarak 2010 yılı içerisinde
İçişleri Bakanlığına bağlı olarak kurulan
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, daha sonra 2011
yılında yapılan bir değişiklikle
Başbakanlığa bağlanmıştır. Kamu Düzeni ve
Güvenliği ülkemizde her yıl artan terör olayları konusunda
gerçekten önemli bir ihtiyaç olarak karşımızda durmaktadır.
Bu kuruma gerçekten ülkemizde çok büyük görevler düşmektedir. Hükûmetin bu
kurumu daha etkin çalıştırması konusunda kamuoyunda büyük
bir beklenti vardır fakat Hükûmet tarafından terörle mücadele yerine
müzakerenin tercih edilmesi bu beklentileri kısa sürede hayal
kırıklığına uğratmıştır. Hükûmetin
açılım konusunda başlatmış olduğu politikalar ve
izlemiş olduğu yol terörü azdırmıştır. Her seçim
öncesi açılım politikasından geri adım atan Hükûmet,
seçmenin oyunu aldıktan sonra, seçim sonrası yeniden açılım
politikalarını sürdürmüştür. Uygulanan açılım
politikaları adım adım Türkiyeyi bölmeye götürmektedir.
Uygulanan bu açılım politikalarından vatandaşlarımız
rahatsızdır. Gelinen bu noktada Hükûmet tarafından terör konusunda
mücadele yerine müzakerenin tercih edilmesi de ülkemizde bölücü terörü
bitirememiştir, tam tersine, terörü daha da
arttırmıştır. Yapılan araştırmalar da bunu
göstermektedir. Son on yılda toplam 1.163 güvenlik görevlimiz bölücü terör
örgütü tarafından haince şehit edilmiştir maalesef. Ülkemiz
terör konusunda ağır bedeller ödemeye devam etmektedir.
Açılım politikaları Türkiyeyi terör konusunda daha da kötü bir
noktaya götürmüştür. Hükûmet bölücü terörle daha etkin bir mücadeleyi
derhâl başlatmalıdır. Terör mutlaka bitmeli, ülke huzur ve güven
ortamına yeniden kavuşmalı ve bu sağlanmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı bütçesi konusuna da
değinmek istiyorum. Ülkemizde heyelan, deprem, sel gibi afetler sık
sık meydana gelmekte ve bu olaylarda çok sayıda can ve mal kaybı
yaşanmaktadır. Ülkemizde çok sayıda şehrin yerleşim
alanı da coğrafi konum itibarıyla zaten deprem kuşağı
üzerinde yer almaktadır. Bu illerden biri de Kahramanmaraştır.
Bugüne
kadar ülkemizde meydana gelen depremlerde çok sayıda can ve mal kaybı
meydana gelmiştir. Bu nedenle, afet ve acil durum hizmetleri ülkemizde
büyük bir önem taşımaktadır. Bu hizmetler yetişmiş
insan gücü ve modern araçlarla en hızlı bir şekilde verilmelidir.
Afet
ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 5902 sayılı
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hemen hemen aynı amaç
kapsamında kurulan bu iki kurumda çalışanlar arasında
çeşitli sıkıntılar yaşanmaktadır. Kökleri eski,
kuruluşu yeni olan il afet ve acil durum müdürlüğüne bağlı
olarak çalışan personelin en büyük sorunlarından biri de kurumun
fiziksel olarak ayrı ayrı çalışmasıdır.
Bu
müdürlüklerin mali yönden özel idarelere bağlı birimler olması
birçok sıkıntıya da beraberinde getirmektedir. 5902
sayılı Kanuna göre afet ve acil durum müdürlüğüne
bağlı olarak çalışan personelin maaşları Afet ve
Acil Durum Yönetimi Başkanlığına ait bütçeden
karşılanırken giderleri de il özel idare bütçesinden
karşılanmaktadır. Bu kanuna göre özel idareler kendi personeline
vermiş olduğu sosyal yardımları, il afet ve acil durum
müdürlüğünde çalışan personele de vermek zorundadır. Bu
konudaki sorunlar yargıya da taşınmış durumdadır.
Görevde
yükselme pek çok kurumda olduğu gibi bu kurumda da
yapılamamıştır. Bu kurumda çalışan bazı
memurlar özel ücret alırken genel idare hizmetleri
sınıfında çalışan personel bu ücretten mahrum
kalmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmetin 2013 bütçesini ülkemizde sorunlara
çözüm üretemeyecek, yatırım ve istihdam sağlayamayacak bir bütçe
olarak görüyoruz. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına 2nci konuşmacı Mustafa Erdem, Ankara Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz dakika.
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA
ERDEM (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet
İşleri Başkanlığımızın bütçesi
konusunda Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere
söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Diyanet İşleri
Başkanlığımız, Türk toplumunun Müslüman olduğu
günden bugüne manevi yapısını oluşturan, onun dünya ve
ahiret saadetini temin eden, zirveye çıktığımız
yönetim döneminde, Osmanlı Devletinde de bu işleri üstlenen yüce bir
kurumdur. Bugün içinde bulunmak ve mensubu olmakla onur duyduğumuz Türkiye
Cumhuriyetince, kurulduğu günlerde de aynı görevi, aynı
işlevi üstlenmek üzere meşihat makamının günümüzdeki
temsilcisi olmak üzere Diyanet İşleri Başkanlığı
kurulmuştur.
Sayın
milletvekilleri, cumhuriyeti kuran irade, devleti kuran irade, Diyanet
İşleri Başkanlığımızın o günkü
şartlar içerisinde sosyal, kültürel, dinî, hatta demografik
yapısı göz önüne alınarak bugünkü yapısal şeklini
aldırmış ve bundan sonra da ebediyete kadar Türk toplumunun
bekasının zeminini oluşturacak değerleri onun bünyesinde
oluşturmuştur.
Diyanet İşleri
Başkanlığımız kurulduğu günlerde,
Başbakanlığa bağlı olarak 2 tane
başkanlıktan birisi olmak sıfatıyla ne kadar önemli bir
değere sahip olduğu, toplum için ne kadar önemsendiği hususu
fevkalade önemlidir. Zira, Genelkurmay Başkanlığından da
önce bir protokole verilmek ve devlet bütçesinden önemli kaynaklar
hazırlanmak suretiyle toplumun inanç, ibadet ve ahlakla ilgili
ihtiyaçlarını, din konusundaki problemlerini çözmek ve yürütmekle
görevlendirilmiş olan bu kurum, bugün, beka arzusu içinde olan Türk
milleti için de fevkalade önemlidir ve önemli olmaya da devam edecektir.
Aziz
milletvekilleri, Diyanet İşleri
Başkanlığımız, bugün, 130 bini aşan personeliyle
sadece ve sadece Türkiyede değil, Türkiye'nin dışında da
Türk milletinin şerefini, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
itibarını ve inanç konusunda muhtaçlıktan dolayı acze
düşmüş insanlığın ihtiyaçlarını
karşılamak üzere önemli bir görev ve sorumluluk üstlenmektedir.
Bugün, Diyanet İşleri Başkanlığımız, Türkiye
Cumhuriyeti devletinde hiçbir devlet kurumunun ulaşamadığı,
hiçbir devlet görevlisinin bulunmadığı yerlerde de görev ifa
etme ve devletimizi temsil etme bakımından da önemli bir görev ve
sorumluluk üstlenmektedir.
Diyanet
İşleri Başkanlığımız, kurulduğu
günlerde, insanlığın din konusunda aydın olabilmesi,
hurafe, batıl ve cehaletten kurtulabilmesi için fevkalade önemli 2 eseri
günümüze kazandırmış ve bugün bile, Diyanet İşleri
Başkanlığımız bunların benzerini meydana
getirmekte acze düşmüştür. Kamil Miras ve Ahmed Naim
hocalarımızın hazırlamış olduğu Tecrid-i
Sarih/ Sahih-i Buhari tercümesi ve merhum Hamdi Yazırın kaleme
aldığı ve bugün, hâlâ, ilahiyat hocalarımızın
bile benzerini meydana getiremediği Hak Dini Kur'an Dili, o dönemin
eserleri olması bakımından bir gurur ve övünç vesilesidir.
Diyanet İşleri Başkanlığımızın toplumun
din konusundaki ihtiyaçlarını karşılayabilmesi
bakımından, merhum Ahmet Hamdi Yazırın ifadesiyle, hâlâ
tren yolunda deve yürütülmemesi gerektiğini düşünmek ve bugünün
insanının ihtiyacına, karşı karşıya
kaldığı dinî problemlerin çözümünde bir katkı üretmek
zorunluluğunda olduğunu özellikle hatırlatmak istiyorum. Yine
aynı şekilde, merhum Âkifin ifadesiyle, doğrudan doğruya
Kur'andan alarak ilhamı, asrın idrakine İslamı sunmak
için, Diyanet İşleri Başkanlığı yöneticilerimizin
omuzlarında büyük bir görev ve sorumluluk vardır.
Dolayısıyla, bu konuda başarılı olabilmek,
insanlarımızın ihtiyaç duyduğu bilgileri ona sunabilmek ve
karşı karşıya kaldığı manevi problemleri
çözebilmek için Diyanet İşleri
Başkanlığımızın bütçesi bu seviyede değil,
bundan daha fazlasıyla da artırılsa yeridir ve mutlaka bu
imkânlar onlara sağlanmalıdır.
Din görevlilerimiz
toplumun model insanlarıdır, örnek insanlarıdır ve onların peşinden giden
insanların hem dünya hem de ahiret saadetine kavuşacakları ümit
ve beklentileri her zaman olmuştur.
Bu nedenle, din görevlilerimizin eğitilmesi, yetiştirilmesi
bakımından eğitim merkezlerimizin modernize edilmesi, yurt
dışına gönderilecek elemanlarımızın,
İngilizce bilenlerinin Fransaya, Fransızca bilenlerin Almanyaya
gönderilmesi değil, gerçek anlamda hangi toplumda görev yapacaksa o
toplumun dilini, dinini bilen insanların oralarda görevlendirilmesi, öyle
sanıyorum ki, dinler arası mücadelenin olduğu şu âlemde
İslam dininin yüceliğini ispat etme bakımından fevkalade
önem, görev ve sorumluluk ifa edecektir.
Aziz milletvekilleri,
Diyanet İşleri Başkanlığımız bugün sahip
olduğu imkânlar itibarıyla insanlığa model olacak ise,
öncelikle kendilerinin de bu noktada model olduğunu hissetmeleri
lazım gelir. Öyle görülüyor ki, üzülerek ifade etmem gerekirse, bugün,
Diyanet İşleri Başkanlığımızda yapılan
atamalar, bir şekilde kul hakkının, adaletin, liyakatin ve
hakkaniyetin göz ardı edildiği
Manevi sorumluluğu başkalarına
öğretmesi gerekenlerin öncelikle bu konuda duyarlı olmaları
gerektiğini hatırlatıyorum.
Müftülerimizin merkeze
toplanması adalet ölçüleriyle ne kadar bağdaşıyor
bilmiyorum ama teşkilat kanununun değişmesinden sonra, iki
yıllık bir süreye yakın, tedvirle de değil, görevlendirme
suretiyle daire başkanı olabileceklerin maddi haklarının
bile göz ardı edildiği bir kurumda adaletin gereği şekilde
işlemediği duygusu, doğrusu bir Müslüman ve diyanet
alanında çalışmış birisi olarak beni üzmekte, eminim
ki, kalbinde Allah korkusu olan herkesi de titretmektedir diye
düşünüyorum.
Sayın
milletvekilleri, Diyanet İşleri
Başkanlığımızda yakın gelecekte bir uygulama daha
oluyor. Bu ay içerisinde şeflerimiz ve vaizlerimiz rotasyon adı
altında başka taraflara gönderilme gibi bir endişeyi
yaşıyorlar. En azından şunu hatırlatmak isterim:
Yaşanan kış şartları ve hava muhalefeti nedeniyle, bu
rotasyon olacak ise o insanların aileleri, çocukları ve yaşam
şartları göz önünde bulundurularak daha müsait bir zamana ötelenmesi,
öyle tahmin ediyorum ki, Diyanet İşleri
Başkanlığımızın yetkililerinin ve etkililerinin
herhâlde teşkilatı dikkate alması ve göz ardı etmemesi
gereken bir husus olarak düşünüyorum.
Çok
aziz davetliler, kıymetli misafirler, aziz milletvekilleri; şunu
unutmamanızı istiyorum: Diyanet önemli bir kurum. Diyanetin önemli
olması şeref-ül mekân bil mekîn olmasıyla doğru
orantılıdır. Dolayısıyla, Diyanet İşleri
Başkanlığında çalışan
arkadaşlarımızın
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
ERDEM (Devamla) -
görevlilerin önce Allahtan korkmalarını, sonra
devletine ve milletine hizmet etmenin bilincinde olmalarını ve bu
vesileyle de Diyanete sahip çıkmalarını tavsiye ediyor, yüce
Meclisinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına 3üncü konuşmacı Reşat
Doğru, Tokat Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; TİKA ve Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı bütçesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Dünyada
Türkiye dışında 250-300 milyonun üzerinde Türk
yaşamaktadır. Bu yaşayan nüfusun yaklaşık olarak 3,5
milyonu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Bundan dolayı da
TİKAnın yanında Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığının bu nüfus üzerinde çok önemli
çalışmalar yapması, problemleri gidermesi gerekmektedir.
24 Mart
2010 tarihinde kurulan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığının, kurulduğu günden itibaren önemli
çalışmalar yapmış olmasına rağmen daha aktif
olmasını beklemekteyiz. Bu başkanlık da aynı TİKA
gibi yurt dışında ofisler açmalı,
vatandaşlarımızla beraber olmalıdır. 7-8 Haziran 2011
yılında Ankarada, yurt dışında yaşayan Türklerin
kurduğu sivil toplum kuruluşlarıyla yapılan
toplantıları, ayrıca Almanyada, göçün 50nci yılı
münasebetiyle yapmış oldukları toplantıları ve
beraberinde de Balkanlarda yapmış oldukları
çalışmaları takdirle karşılıyorum ve olumlu
buluyorum. Bu tür toplantılara sadece belirli düşünce grupları
değil de her kesim davet edilmeli, onlara da konuşma hakkı
verilmeli, iş birliği yapılmalıdır. Avrupa ülkelerinde
bulunan Türk federasyonları da bu toplantılara mutlaka
çağrılmalı, muhatap alınmalıdır çünkü Türk
federasyonları Avrupada çok önemli hizmetler yapmış ve de
yapmaya devam etmektedirler.
Yurt
dışında, özellikle Avrupada Türk gençlerinin çok büyük
problemleri vardır. Millî ve manevi değerlere sahip çıkan bir
eğitim almaları sağlanmalıdır. Ayrıca,
gençlerimiz ülkemize getirilerek, ülkemizi ve değerlerimizi
tanımaları, sevmeleri sağlanmalıdır. Bugün yurt
dışında Çanakkaleyi, Bursayı, Söğütü, Ahlatı
bilmeyen, kimliğinin ne olduğunun farkında olmayan maalesef-
gençlerimiz vardır. Hükûmet bunlara sahip çıkmamaktadır.
Ayrıca, Avrupa Türk gençlerinde uyuşturucu başta olmak üzere
madde bağımlılığı her geçen gün artmaktadır.
İleriki yıllarda bu sorun çok farklı boyutlara ulaşabilir.
Buradan
Hükûmete soruyorum: Şu anda Avrupa hapishanelerinde acaba kaç tane Türk
vatandaşı yatmaktadır? Bunlar hangi suçlardan dolayı
hapishanelerde bulunmaktadır? Bunları öğrenmek istiyoruz.
Dolayısıyla, ailelerine ve çocuklarına mutlaka sahip
çıkmalıyız.
Bunun
yanında, önemli bir gerçek de şudur ki sayın milletvekilleri:
Avrupada uyuşturucu suçundan hapishanelerde yatan gençler Türkiyeye gönderildiği
zaman, bunları kendi köylerine gönderiyorlar ve o bulaşıcı
hastalığı da saatli bomba gibi etraftaki insanlara
bulaştırıyorlar, bu dikkate alınmalıdır.
Yurtdışı
Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı bünyesinde,
ayrıca yurt dışından gelen öğrencilerin koordinasyonu
için Uluslararası Öğrenciler Daire Başkanlığı
vardır. Bu başkanlık, misafirlerimiz olan bu öğrencileri
bir aile yuvası şeklinde sahiplenmeli, onları korumalıdır.
Sadece bunların sayılarının artırılması
değil, yeni imkânlar verilmesi, onlarla iyi ilişkiler kurulması
sağlanarak, ülkemiz ve insanlarımız sevdirilmelidir.
Sayın
milletvekilleri, Atatürk Türkiye'nin dışında yaşayan
Türkler vardır. Türkiye Cumhuriyeti devlet olarak oralarla ilişkiler
kurmalı, oralardaki gelişmelere hazırlıklı olmalı.
diyerek bizlere tarihî görev vermiştir. Atatürk'ün hedef olarak
gösterdiği, rahmetli Başbuğ Alpaslan Türkeş'in ülkücülere
emanet ettiği dış Türkler konusu, ülkemizin en önemli
meselelerinden birisidir.
Türkiye'nin
dışında 6 tane bağımsız devlet yanında,
birçok ülke sınırlarında Türkler yaşamaktadır, bundan
dolayı da hükûmetlerin buralarla ilgilenmesi asıl görevi
olmalıdır.
Avrupa
Birliğine, Batıya gösterilen ilgi Türk dünyasına reel
şekilde gösterilse dünyanın ekseni değişir, ancak bu
yapılmıyor, her şey Batıya, Batı için
yapılıyor.
Sovyetler
Birliğinin dağılması sonucu Orta Asya'da Türk devletleri
bağımsızlıklarını kazandılar.
Bağımsızlık sonucu, Türkiye o ülkelerle yakın
ilişkiler kurarak, başta TİKA gibi çeşitli kurumlar
kurmuştur. TİKA da kurulduğu günden itibaren çok önemli görevler
yapmıştır, ancak son yıllarda AKP Hükûmetiyle beraber bir
yön değişikliğine gidilmiştir, Türk dünyasının
yanında Afrika ve Asya ülkelerine de açılımlar
sağlanmıştır, ancak TİKA'nın kuruluş
amacı Türk dünyasıyla ilişkilerin geliştirilmesi içindir,
unutulmamalıdır. Yirmi yıllık
bağımsızlık süreci, uzun bir zaman değildir,
dolayısıyla Türk dünyasında yapılabilecek çok iş
vardır.
Türk
dünyasındaki insanların durumu değerlendirildiğinde,
TİKA'nın görevleri içerisinde olan birçok konu vardır. Türk
devletleri halkları çok fakirdir, bazı ülkelerin zenginliği daha
henüz halka yansımamıştır. Halka yönelik projeler
getirilmeli, onlarla beraber olunmalıdır. Ortak tarih, edebiyat, dil
konusunda çalışmalar mutlaka yapılmalıdır.
Örneğin
Türk dünyasında Millî Eğitim Bakanlığına
bağlı okullar vardır. Okulların fiziki konumu çok
yetersizdir. On beş yirmi yıllık bilgisayarlarla, yetersiz
laboratuvarlarla eğitim maalesef yapılmaktadır. TİKAya
işte burada görev düşmektedir.
Türk dünyasındaki bütün okulların hepsi TİKA
tarafından yenilenmeli, çağa uygun her türlü teknolojik araçlarla
donatılmalıdır. O çocuklar bizim çocuklarımız, millet
ise bizim milletimizdir, onları kaderleriyle baş başa
bırakamayız.
Sayın
milletvekilleri, Stalin, 1944 yılında Gürcistanın
Ahılkelek bölgelerinde yaşayan Ahıska Türklerini buradan zorla
alarak Rusyanın çeşitli yerlerine
dağıtmıştır. Ahıska Türkü öz vatanına
dönememiştir; dağılmış bir şekilde, kimliksiz
olarak Orta Asyanın birçok yerinde bulunuyor. 2012 yılında bile
bu insanların çilesi hâlâ devam ediyor. Hâlbuki bu insanlar bizim
kardeşlerimizdir, bu insanların vatan topraklarına dönmeleri
için neden yardımcı olmuyoruz? Gürcistanın Avrupa Konseyine
verdiği teminattan dolayı, geriye dönüşten acaba kaç kişi
faydalanmıştır, kaç kişi öz vatanına dönmüştür,
bunu merak ediyoruz? Ancak, maalesef dönüş yoktur çünkü Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti bu desteği göstermemiştir. AK PARTİ
iktidarı Ahıska Türklerine sahip çıkmamıştır,
Ahıska bölgesine dönüş için destek vermemiştir. Hâlbuki,
Kırım Türklerine yapılan desteğin bir kısmı da bu
bölge insanına yapılsa idi, Vatan Cemiyeti
Ahıskalıları tekrar oraya gönderebilirdi. Böyle
olmamıştır, Ahıska Türkleri sahipsiz
kalmıştır.
Irakta
da Türkmenler sahipsizdir. 2003te Irakın ABD ve koalisyon kuvvetlerince
işgali, Türklerin her geçen gün kaybetmesine sebep olmaktadır.
Kerkük, Telafer, Tuzhurmatu bıçaksırtındadır.
Tuzhurmatuda, peşmergeler Türkmenlerin kutsal kabul ettikleri Musa Ali
Dağına boya ile peşmerge bayrağı bile
çizmişlerdir, halk çok tedirgin olmuştur. Son zamanlarda Irak merkezî
hükûmeti ile peşmergeler arasında birçok sorun çıkmaya
başlamıştır. Bunun sonucu olarak da Irak ordusu ile
peşmerge güçleri arasında gerginlik yaşanmaktadır. Bunun
önlenmesi Türkmenlere bazı yetkilerle sağlanabilir, oradaki
insanların durumunun düzelmesi noktasında. Türkmenlerden, bölge
insanından oluşacak güvenlik güçleri bölgede güvenliği
sağlayabilir. Kerkük yüz yıllardır bir Türk şehridir, bunu
kimse ama kimse unutmamalıdır. Irakta Arap-Kürt
çatışmasının altında Kerkük petrol zenginliğinden
daha fazla pay alma çabası vardır. Barzani, Türkiye'nin dostu
değildir, kendi çıkarlarını her şeyin üzerinde tutar.
Türkiye'nin yıllardır açılmasını talep ettiği Ovaköy
sınır kapısının açılmasını istemiyor.
Ovaköy kapısı, peşmerge bölgesi baypas edilerek Türkmen bölgesi
olan Musul ve Kerküke inen en kestirme yoldur. Ancak, Hükûmetçe yapılan
enteresan protokole göre, ikinci sınır kapısı, Ovaköye
Ayrıca,
enteresandır, ABD istiyor diye peşmergeler ile petrol
anlaşması yapılıyor. Türkmenler ve Araplar
dışlanıyor. Türkmenler, peşmergeler ile beraber olmaya,
birlikte hareket etmeye zorlanıyor. Bu doğru değildir. Irak
Türkleri ne pahasına olursa olsun sahip çıkılması gereken
bizim kardeşlerimizdir.
Sayın
milletvekilleri, Doğu Türkistanda yaşananlar da Türk
dünyasının en önemli konularının başında
gelmelidir. Çin, Doğu Türkistan'ı egemenliğinde tutmak için
Uygurlara yönelik şiddet politikaları uygulamaktadır.
Türklüğü yok etmek, Çinlileştirmek için eğitim politikaları
uygulanmaktadır. Çince zorunlu eğitim dili
yapılmıştır. Uygur kültür değerleri zayıflatılmaya
çalışılmıştır. Sincan Uygur Bölgesine Çinliler
yerleştirilmiş, nüfus yoğunluğu, demografik yapı
bozulmaya çalışılmıştır. Uygur Türklerine her
geçen gün baskı yapılmaktadır. Türkiye, Doğu Türkistan
Türklerine sahip çıkmamış, onların
yaşadığı haksızlıkları dünya kamuoyuna
yeterli şekilde duyurmamıştır.
Ayrıca,
bunların yanında, Doğu Türkistan'ın sürgündeki lideri Rabia
Kadir'in ülkemize girişi engellenmekte, kabul edilmemektedir. Japonya,
Doğu Türkistan konusunda konferanslar tertip ediyor, dünyanın her
tarafından Doğu Türkistan liderleri davet ediliyor. Biz ise devlet
olarak o toplantılara katılmadığımız gibi,
liderlerine bile ülkemize gelmeleri için izin vermiyoruz. Bu doğru
değildir.
Türk
dünyasının her tarafında birçok sorun vardır. Bugün
Azerbaycan-Türkiye ilişkileri normal değildir. Azerbaycan
toprakları işgal altındadır. Türkiye dünyaya bu konuyu
anlatmalı, Azerbaycan Türklerine yardım etmelidir.
Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
4üncü
konuşmacı Sümer Oral, Manisa Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA SÜMER ORAL (Manisa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu 2013 yılı bütçe
tasarıları üzerine Milliyetçi Hareket Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Sayın Başkan ve değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Küresel
ekonominin kırılgan yapısı devam ediyor, gelişmiş
ülkelerde yaşanan düşük büyüme ve yükselen işsizlik oranı
da aynen sürüyor. IMF değerlendirmelerine göre, küresel büyüme oranı
2012 ve 2013 yıllarında kriz öncesi dönemin yüzde 5-5,5lar
seviyesinin hayli altında, yüzde 3-3,5lar düzeyinde seyredecek. Amerika
Birleşik Devletlerinde ise normal potansiyelin altında, yüzde 2 veya
çok az üstünde bir büyüme oranı bekleniyor. Euro bölgesindeki
bankacılık sektörü ile kamu maliyesi arasındaki
karşılıklı olumsuz etkilenmenin önü ise henüz
alınamadı. Euro bölgesini en azından orta vadede düşük
büyüme oranlı bir dönemin beklediğinde hiç şüphe yok. Bu arada,
uygulanan istikrar tedbirleri bağlamında önemli bir uyarı da
euro bölgesinde gözlerden kaçmıyor: İstikrar önlemlerini
alırken aman dikkat, büyümeyi tamamen öldürmeyelim.
Bütün
bunlar gösteriyor ki zor bir yılın hatta 2012ye kıyasla daha
karmaşık bir yılın bütçesini tartışıyoruz.
Geride bırakmakta olduğumuz 2012 yılı da esasen bütçe
hedeflerinde ciddi sapmaların yaşandığı bir yıl
oldu. Yıl içinde gerçekleştirilen ek vergi tedbirlerine ve bir defaya
mahsus gelir kaynaklarına müracaat edilmiş olmasına rağmen
2012 yılı bütçe açığının yüzde 54 oranında
bir sapma ile 21,1 milyar yerine 33,5 milyar Türk lirasına
çıkacağı anlaşılıyor. Yıl içi şayet bu
tedbirlere gidilmemiş olsa idi bütçe açığı o kadar daha
büyük olacaktı. Büyüme hedefinde yüzde 25lik bir sapma var. Son
açıklanan, bu yılın 3üncü çeyreği büyümesi dikkate
alınırsa bu sapmanın daha da artacağı
anlaşılıyor. Enflasyon öngörüsünde ise yüzde 35 oranında
bir sapma ortaya çıkmıştır. Beklenti ile gerçekleşenler
arasındaki farkın kaynağında 2012nin normal bir yıl
gibi değerlendirilmiş olmasının payı büyük. Temenni
etmemekle birlikte, 2013 yılı bütçesinde de benzer bir tablo ile
karşılaşma ihtimali çok büyüktür.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; güçlü ekonomiler sağlam kamu
maliyesine sahip ekonomilerdir. Kamu kesimi finansmanında
sağlıklı yapının kalıcı olması
yapısal düzenlemelerin sürekli olmasına bağlıdır.
Geride bıraktığımız on yılda bu alanda yani
yapısal düzenlemelerde gereken duyarlılığın
gösterildiğini ne yazık ki ileri sürmek mümkün değil. Son
zamanlarda bazı girişimler olsa da hayli gecikmelidir ve yeterli
düzeyde değildir. Özellikle 2008 yılı öncesi bu açıdan
kaçırılmış bir dönem olmuştur. Bugün itibarıyla,
gelir ayağı son derece sağlıktan uzak bir vergi sistemine
dayalı, gider ayağı ise esnekliğini büyük ölçüde yitirmiş,
katı bir nitelik kazanmış bütçe yapısı ile
karşı karşıyayız.
Vergi
gelirlerimiz içinde dolaylı vergilerin payı on yılda yüzde
65lerden yüzde 69lar düzeyine çıkmış, bu tablo gelir adaletini
daha da bozmuş ve reel ekonominin dengelerini de zedeler hâle
gelmiştir. Zamanın Maliye Bakanı 2003 yılı bütçesini
sunarken 2002 yılındaki yüzde 65 oranının yüksek
olduğunu, bunun mutlaka aşağıya çekileceğini
belirtmişti. Oysa geçen on yılda aşağıya düşmeyi
bırakın, oran 4 puan daha artmıştır.
Sonuç
itibarıyla, devletin giderleriyle gelirleri arasındaki zaman ve mekân
farklılığını giderecek olan Hazine
Müsteşarlığının da işi bir hayli zor hâle
gelmiştir. Ülkemiz ekonomisinin temel yapısal sorunlarının
başında gelen iç tasarruf yetersizliği ve cari işlemler
dengesindeki yüksek düzeydeki açık önemini artırarak devam etmekte.
İç tasarruf oranı 2002 yılında yüzde 20ler seviyesinde
iken bugün -yani 2012 yılında- yüzde 14ler düzeyine gerilemiş,
cari işlemler açığı ise 2011 yılında gayrisafi
yurt içi hasılanın yüzde 10lar düzeyine
çıkmıştır. Bu oran, bildiğiniz gibi, dünyada en yüksek
iki ülkenin açığıdır.
Ayrıca,
cari açığın finansman kalitesi de giderek bozuluyor.
Doğrudan yatırım girişlerinde son yıllarda dikkat
çeken gerilemeler söz konusu. 2003 ile 2012 arası 350 milyar dolar
dış açıkla verilmiştir. 2003ten önceki, 1923 ile 2003
arasındaki açıkla mukayese edecek olursak hakikaten korkutucu
farkların ortaya çıktığını görmüş
olacağız. 2013 yılında da dış denge
açısından 200 milyar dolar civarında döviz ihtiyacı var.
Mutlaka bu döviz bulunabilir, şüphesiz, faiz ve kur politikası aynen
böyle devam etmek kaydıyla.
Üzerinde
durmak istediğim diğer önemli bir konu da Türkiyenin on
yıllık AKP döneminde daha borçlu bir yapıya dönüşmüş
olduğudur. Ülkenin toplam borçluluk oranı -kamu, artı, reel
sektör, artı, hane halkı oran olarak ifade ediyorum, nominal olarak
değil- 2002 yılında millî gelirin yüzde 107,1iydi. Bugün yani
2012 yılında, Ağustos itibarıyla, bu oran yüzde 117,7
seviyesine çıkmıştır. Yani on yılda Türkiye yüzde 10,6
oranında daha borçlu hâle gelmiştir.
Vatandaşımızı, halkımızı
doğrudan ilgilendiren hane halkı borcu yani vatandaşın
borcu ise, 2002de millî gelirin yüzde 1,9una tekabül ederken 2011de yüzde
17,5e ve 2012de, Ağustos ayı sonu itibarıyla yüzde 18,5
seviyesine yükselmiştir. Açıkça görülüyor ki
vatandaşlarımız reel olarak on yılda 10 kat daha borçlu
duruma düşmüştür. Vatandaş, herhâlde, bu borcu tüketmek için
alıyor, gelirinin yetmeyen kısmını borçla
karşılamak için borca gidiyor. Demek büyüme, bu kesime fazlaca
intikal etmemiş.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu vesileyle, sık sık
gündeme getirilen birkaç konu üzerinde kısaca durmak istiyorum. Bunlardan
biri, IMFe olan borcun ödenmesi meselesi. Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarı döneminde, IMFe ödenmekte olan borç yani bu on yılda ödenen
borç, sadece daha önceki hükûmet zamanında alınmış bir borç
da değildir. AKP hükûmetleri, 2003 ile 2008 yılları
arasında, IMFten 13 milyar dolar borç almıştır. Ödenen
borç, sadece 2002de devralınan 22 milyarlık borç değil;
ilaveten anapara olarak 13 milyar da borç ödenmiştir ama halka söylenen
ise Biz IMFten borç para almadık. Biz, bize devredileni ödedik.
anlamına gelen ifadelerle dile getirilmektedir. Bunu da sizlerle paylaşmak
isterim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu, 21inci asrın başında, 2000 yılında,
bankacılık sektöründe sisteme girmiş olan önemli bir düzenleyici
ve denetleyici kuruluştur. Aynı dönemde yani 2001 yılında,
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının bağımsız bir
statüye kavuşturulması, sistemin standardını yükseltmek
amacıyla Bankalar Kanununda yapılan köklü düzenlemeler sektörü güçlü
bir yapıya dönüştürmüştür. Nitekim, ülkemiz bankacılık
ve finans sektörünün 2008 küresel krizinden etkilenmemiş olmasında bu
yeni yapının katkısı fevkalade büyük olmuştur.
Sermaye
Piyasası Kurulu, geçtiğimiz hafta yeni kanununa kavuştu. Bu yeni
düzenlemenin, İstanbulun dünyanın önemli finans merkezlerinden biri
hâline gelmesinin yolunu açması bizim için de büyük bir dilektir.
Bağımsız,
düzenleyici ve denetleyici üst kuruluşlar, ülke ekonomilerinin rekabet
gücünü artıran ve onlara global krizler karşısında
mukavemet kazandıran çağdaş kurumlardır. Nasıl ki
meydana gelen tabii bir depremden zarar görme o depremin meydana geldiği
yani deprem üstünden ne kadar uzak olup olmadığına
bağlı ise, burada da ona benzer bir durum var. O depremin
tahribatını azaltmak için nasıl ki yapıları
sağlamlaştırırsanız, finansal veya ekonomik
depremlerde de yapılarınızı güçlendirmek
durumundasınız. Eğer ekonomik yapılarınızı
güçlü tutmazsanız finans krizinden ne kadar uzak olursanız olun etki
altında kalırsınız. İşte, ekonomilerin gücünü
artıranlar da bu yapılardır, bağımsız ve
düzenleyici kurumlardır ama bunlara kendi statüleriyle sahip olmak
gerekir.
Bu
üst kuruluşlar, biraz evvel de ifade ettiğim gibi, rekabet
açısından ve küresel depremler yönünden, mali depremler yönünden
fevkalade önemlidir ama bunların bağımsızlıkları,
üzerinde titrememiz gereken durumlardır, bu kurumların da vazgeçilmez
niteliğidir. Kurumların bu yapılarından da rahatsız
olmamak lazım. İleri ülkelerde hep bunlar bu niteliktedir. Son
dönemlerde bağımsızlık ilkesinin ciddi ölçüde
zedelendiğini ortaya koyan örnekler görülüyor. Uzun yıllar
sonrası sistemimize sağlanmış fevkalade önemli bu tür
kazanımlarımızı aman ucuz biçimde yitirmeyelim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri tekrar saygıyla
selamlıyor, bütçelerin de hayırlı olmasını diliyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi,
şahsı adına söz isteyen Hasan Karal, Rize Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HASAN
KARAL (Rize) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Diyanet İşleri Başkanlığımızın 2013
yılı bütçesiyle ilgili şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Diyanet
İşleri Başkanlığı, Anayasa, kanun ve diğer
mevzuatla kendisine verilen görev ve yetkiler doğrultusunda İslam
dininin inanç, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürüten,
toplumu din konusunda aydınlatan ve ibadet yerlerini yöneten bir kurumdur.
Kendisine kanunla tevdi edilen görevi en iyi şekilde yerine getirmeyi ilke
edinen Diyanet İşleri Başkanlığı, doğru
bilgiye, tecrübeye, birlik ve beraberliğe, karşılıklı
sevgi ve saygıya, hoşgörüye, sosyal yardımlaşma ve
dayanışmaya önem verirken toplumumuzun yaşadığı
değişim, şehirleşme, göç, eğitim ve benzeri
olguları da dikkate alan ve bunları önemseyen bir hizmet
anlayışını da yerine getirmektedir.
Cumhuriyetin
başında, rahmetli Atatürk kurumları kurarken hem Genelkurmay
Başkanlığını hem de Diyanet İşleri
Başkanlığını eş zamanlı ve aynı kanunla
kurmuştur. İkisinin de önemi ortadadır. Ülkenin bekası için
ordunun ne kadar önemi varsa Diyanet İşleri Başkanlığının
da o kadar büyük önemi vardır.
Diyanet
İşleri Başkanlığının yurt içi ve yurt
dışındaki vatandaşlarımıza,
soydaşlarımıza ve dindaşlarımıza yönelik
irşat ve eğitim hizmetleri sadece dinî açıdan değil millî,
tarihî, sosyal ve kültürel değerler açısından da önem arz etmektedir.
Diyanet
İşleri Başkanlığı, bilgi ve kaliteyi referans
alan, sadece cami cemaatine değil toplumun her kesimine hitap eden
açık ve şeffaf bir kurum olma niteliğine özen göstermektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığını mezheplere veya
tarikatlara veya başka yapılara göre
yapılandırdığınız takdirde, o zaman çok
parçalı bir yapının ortaya çıkacağı da
aşikârdır. Bugün herkes şunu iyi biliyor ki Diyanet
İşleri Başkanlığı mezheplerin ve
tarikatların üzerinde, İslamı Kuran ve sünnete ve
İslamın temel kaynaklarına göre inanç, kültür ve ahlakıyla
ilgili toplumu aydınlatmak, bilgilendirmek ve ibadet yerlerini yönetmekle
çok önemli bir görev ifa etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri
Başkanlığına verilen asli görevlerden birisi de yaygın
din eğitimi konusudur. Bu alanda Kuran kursları ve eğitim
merkezleri fiziki ve eğitsel açıdan yeniden gözden geçirilerek
iyileştirme çalışmaları devam etmekte olup gerek
Kuran kurslarında gerekse hizmet içi eğitimlerde uygulanan
programlar Hükûmetimiz döneminde güncellenmiştir. Kur'an kursları,
toplumsal talepler sonucu ortaya çıkan hizmet çeşitliliği göz
önünde bulundurularak eğitim, öğretim ve sosyal etkinlikler
açısından geçmişte uygulanan yasaklar önemli ölçüde Hükûmetimiz
döneminde kaldırılarak yeniden yapılandırılmış
ve daha da işlevsel hâle getirilmiştir. Etkinliklerin
sayısının artırılması, geliştirilmesi ve
desteklenmesi AK PARTİ iktidarının
akılcılığa ve bilimselliğe verdiği önemin
göstergelerindendir. Hükûmet olarak hedefimiz: Soydaşlarımız ve
insanlığın ihtiyaç duyduğu her ülkeye din hizmeti sunmak ve
çağlar üstü olan İslamı bütün insanlığın
doğru algılamasına vesile olacak çalışmalara destek
olmaktır.
Diyanet
İşleri Teşkilatı Yasası 1979da Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilmiştir. Kanun, defalarca ele
alınmasına rağmen çıkarılamamıştır.
Diyanet İşleri, otuz bir yıl genelgelerle idare edilmeye
çalışılmış, Hükûmetimiz döneminde bu yamalı bohça
kanun ele alınarak Diyanet İşleri Başkanlığı
yeniden yapılandırılmıştır.
Diyanet
İşleri Başkanlığında görev yapan vaizler,
imam-hatipler veya başka bazı görevliler herhangi bir suç isnadı
olduğu zaman diğer devlet memurları gibi ceza hukuku
anlamında memur kabul edilmiyorlardı. Onlarla ilgili doğrudan
inceleme, soruşturma, yargılama yapılabiliyordu. Eşitlik
ilkesine aykırı olan bu durum Anayasanın eşitlik ilkesi ve
hukuk devletinin gereklerine uygun olarak yeniden düzenlenmiştir.
12
yaş sınırıyla alakalı olarak kanunda yer alan ve insan
hakları ve eşitlik ilkesiyle bağdaşmayan bir yapı
vardı. Çocuklar Kur'an öğrenmeye gittiği zaman 12 yaş
engeli yaz Kuran kursları için söz konusuydu. Böylesine çağ
dışı bir yasak artık ortadan
kaldırılmıştır.
Engelli
vatandaşlarımızın durumunu dikkate alarak camilerimizin
fiziki şartlarının engellilere uygun hâle getirilmesi ve
hutbelerin işaret diliyle okunması çalışmaları devam
etmektedir. Bugün itibarıyla 17 ilimizde 22 camide hutbeler işaret
diliyle engelli vatandaşlarımızın istifadesine
sunulmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; iktidar muhalefet, bütün siyasi
partilerimizin üstüne titrediği, zarar görmesini istemediği, toplumumuzun
temel taşlarından olan Diyanet İşleri
Başkanlığımızın 2013 yılı bütçesinin
milletimiz ve ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diliyor,
yüce heyetinizi tekrar en kalbî duygularımla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi Hükûmet adına söz isteyen Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalay. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kurumlarımızın bütçeleri üzerinde söz
alan, değerli fikirlerini buradan paylaşan bütün
arkadaşlarıma, iktidar muhalefet partilerinin temsilcilerine çok
teşekkür ediyorum.
Ben, kısaca, 2 kurumumuz, Afet ve Acil Durum
Yönetimi Başkanlığı ve Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı üzerinde duracağım. Vaktim
kısa. Ben, dün de konuştuğum için Bekir Bey ve Ali Beye daha
fazla vakit bırakıyorum.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, bilindiği
gibi, operasyonel bir kurum değil terörle mücadelede daha çok strateji
üretmek üzere ve koordinasyonu sağlamak üzere kurulan bir
kuruluşumuz. Bir de, yine bu koordinasyonun bir parçası da
ülkemizdeki istihbarat birimlerinin stratejik istihbaratını alarak
onları birleştirme ve bu konuda yine faydalanma. Bu anlamda
çalışmalarını sürdürüyor. Benim İçişleri
Bakanlığım döneminde kurulmuştu, şimdi
Başbakanlığa bağlı ve yine benim sorumluluğumda.
Burası, başta da ifade ettiğim gibi,
operasyonel bir kurum değil ama çok iyi analizler yapılıyor
burada, çok iyi araştırmalar yapılıyor; algı
araştırmaları yapılıyor, toplumsal
araştırmalar yapılıyor ve bunlar analiz edilerek,
değerlendirilerek kurumlarımızla da paylaşılıyor.
Bildiğiniz gibi, Terörle Mücadele Yüksek Kurulu
Başkanlığını yürütüyorum. Bu manada koordinasyonumuz orada,
bütün kurumlarımız orada ve Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının ürettiği veriler orada tabii
değerlendiriliyor. Ayrıca, bu kurumumuz terörle mücadele eylem
planını çalışmıştır, geçen yıl
tamamlamıştır, bu onaylanmıştır, Millî Güvenlik
Kurulunda da onay görmüştür, her kurumumuzun bu konularda yapacakları
vardır, onları da kurumlarımızla şu anda
paylaşıyor.
Uluslararası alanda ise özellikle Avrupa kesiminde
Dışişleri Bakanlığımızla birlikte önemli
çalışmaları yürütüyor.
İstihbarat Koordinasyon
Merkezimiz şu anda, tam olarak çalışıyor. İstihbarat
birimlerimizden de buraya birer temsilci alındı ve bizim Kamu
Güvenliği Müsteşarlığı bünyesinde, o koordinasyonda
sürüyor. Önümüzdeki dönemde buradaki çalışmalar daha da artacak, ona
inanıyorum. Burada ayrıca ciddi bir arşiv, bilgi merkezi, bu
konudaki uluslararası gelişmelerin değerlendirildiği
çalışmalar da söz konusu.
Burada
gündeme getirilen konuşmalarda iki husus: Yabancı personel: Burada,
şu anda yabancı uzman çalışmıyor.
İkincisi:
Burada Sayın Akatın dile getirdiği, buranın dinlemeyle
vesaireyle, operasyonel işlerle bir ilgisi yoktur. Dinleme hukukumuzda
bellidir, hangi kurumların yapacağı, yargı
kararlarıyla yapılacağı.
Örtülü
ödeneği küçük bir miktar vardır, doğrudur ama baktım geçen
yıllarda yüzde 20si bile kullanılmamış. Bütün güvenlik
birimlerinin zaten örtülü ödeneği mevcuttur.
AFADla
ilgili ise söyleyeceğim şunlar: AFAD, biliyorsunuz yeni kuruldu, iki
yıl önce kuruldu. Ülkemizde afetle, acil durumla ilgili değişik
kurumlar vardı, bunun koordinasyonunu sağlasın diye kuruldu ve
bütünleşik afet yönetimi sistemiyle önceliği kriz yönetimi olan
anlayış yerine önceliği risk yönetimi olan bir
anlayışa geçildi. Bu model afet ve acil durumların sebep
olduğu zararların önlenmesi için tehlike ve risklerin önceden
tespitini, afet olmadan önce meydana gelebilecek zararları önleyecek ve en
aza indirecek önlemlerin alınmasını ve afet ve acil durumlarda
etkin müdahale ve koordinasyonun sağlanmasını öngörmektedir ve
işte AFAD bunlarla ilgili çalışmalar yapıyor. Neler
yapıyor, kısa kısa geçiyorum:
Şu
anda gerçekten, ilk defa Türkiyede bir afet yönetimi, tarihimizin ilk
stratejik belgesi UDSEP hazırlandı. Bu belge ile doğrusu,
depremle ilgili, afetle ilgili bütün kurumlarımızın sorumlulukları
belli, Türkiyenin ne yapacağı belli ve bu 2023 yılına
kadar bu çalışmalar tamamlanacak ve şu anda bununla ilgili
adımlar atıyoruz. Bu Ulusal Deprem Strateji ve Eylem Planı,
UDSEP 2023, depremlerin neden olabilecekleri fiziksel, ekonomik, sosyal ve
çevresel politik zarar ve kayıpları önlemek veya etkilerini azaltmak
ve depreme dirençli, güvenli, hazırlıklı ve sürdürülebilir yeni
yaşam çevreleri oluşturmak; bunun için çalışıyor, çok
kapsamlı ve kökten çözümler üzerinde çalışıyoruz.
Özellikle, 2012 yılı bu manada, yeni bir planlama için yoğun
geçti. 2013 yılının başından itibaren AFADın
topluma açık, kamuoyuna açık çalışmalarını daha
çok göreceksiniz.
2012
yılında neler yapıldı? Kentsel Dönüşüm Yasası
çıkarıldı, Çevre Bakanlığımız bunu
yürütüyor. Afet Sigortaları Yasası yenilendi, artık sigorta
yaptırmayan elektrik aboneliği bile alamayacak evine,
dolayısıyla, onu çok önemli görüyoruz. MTAnın diri fay
haritası yenilendi, Ulusal Deprem Araştırma Programı
devreye girdi, Afet Risklerinin Azaltılması Ulusal Platformu kuruldu,
bütünleşik afet tehlike haritalarının üretilmesi projeleri
başlatıldı. Bu manada, gerçekten geleceğe dönük çok
kapsamlı çalışmalar yürütülüyor.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Hiçbir şey yok ortada.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; özellikle bizim, AFADın 2013-2017 kendi
stratejik planı çerçevesindeyse bütünleşik risk ve afet yönetimi
sistemi kuruluyor. Afet yönetimi standartlarını geliştirme ve
hâkim kılma, afete hazırlık için ulusal eğitim
seferberliği, sürekli gelişen ve öğrenen kurum olma yani
afetlere daha dirençli bir toplum olma şu andaki
çalışmamızın odağını oluşturuyor.
Burada
değerli konuşmacılar da dile getirdiler, aklın yolu bir,
bunu Türkiye mutlaka başaracak. Evet, belki çok bina da
yıkılacak ama bunları, bu riskleri göze alacağız yani
Türkiyenin geleceği için, insanımızın hayatının
kaybolmaması için bunları yapacağız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; eğitim
çalışmaları kapsamında 2013 yılı, afet
farkındalığı ve duyarlılığın
artırılması adına eğitim seferberliği
yılı olacak inşallah. Afete hazır aile, Afete hazır
okul, Afete hazır iş yeri, Afete hazır gönüllü gençler gibi
çok ciddi projeleri 2013 yılının başından itibaren
uygulamaya başlayacağız.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Geçen sene de
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şu anda Türkiyeyle ilgili, daha
hazırlıklı olma anlamında da bir alan
çalışmamız var. Kalan sürede onlardan bahsedeyim.
Şu
anda Türkiyeyi 15 bölgeye ayırdık. Bu, 2012 yılında
yaptığımız bir çalışmadır. Bu bölgelerde o
yörelerimizin afet riski göz önüne alınarak nelerin bulunması;
çadırından ısıtıcısına, ilk andaki acil
arama kurtarma malzemelerine kadar her şey hazır olacak. Bunu
Kızılayla birlikte yürütüyoruz ve bölgelerimize, mevsimlere, Türk
aile yapısına uygun
çadırları -içinde bölmeleri falan olan- şu anda 65 bin
tane ürettik ve bu 100 bine ulaşacak ve böyle bir sisteme de inşallah
geçiyoruz.
Geçici
barınma merkezlerinin afet öncesinde belirlenmesi, bu merkezlerin alt
yapılarının hazır hâle getirilmesi
çalışmalarını da başlattık. Türkiye'nin risk
bölgeleri belli. Her açıdan artık -Allah korusun, inşallah afet
görmeyiz ama- afet olduğu anda nerede ne yapılacak; bunu, hepsini
bilir duruma geleceğiz.
Kurumlarımızla
ilgili de, yakın zamanda 11 bakanımızın
katıldığı, bu konudaki Afet Acil Üst Kurulumuzda da bunu
kararlaştırdık. Şu anda bütün kurumlarımızla
bunlar görüşüldü. Artık, bundan sonra böyle bir şey
olduğunda kim ne yapacak, hangi kurumumuz ne yapacak, bu belli.
Düğmeye basıldığında Türkiyedeki bütün kamu, sivil,
yerel kuruluşlarımız ne yapacağını biliyor ve
harekete geçecek. İnşallah afet olmaz ama bir şey olduğunda
hiçbir şaşkınlık olmayacak, malzemeler en yakın depolarda
hazır olacak, kurumlarımız hemen harekete geçecek. Biz bu
sistemi çok önemli görüyoruz, bu konuda çok kararlı şekilde
çalışıyoruz ve Hükûmetimiz de, bütün
bakanlıklarımız da bu konuda üzerine düşeni yapacak ve
doğrusu bunu da çok önemli, değerli görüyoruz.
Tabii,
AFADın şu anda yürüttüğü çok önemli çalışmalar var.
Burada değerli arkadaşlarım bahsettiler -Sayın Burhan
Kayatürk ve Hacı Bayram Türkoğlu- bir Van olayı
yaşadık. Hamdolsun, yüzümüzün akıyla onun içinden
çıktık. Şu anda, bugün sayısı 138 bine
çıkmış Suriyeli sığınmacılar var. Bunlarla
ilgili bütün çalışmaların koordinasyonunu AFAD yürütüyor.
Bunların barınması, beslenmesi, eğitimi okul
çağındakilerin, sağlık hizmeti, hepsini yine bu
koordinasyonla yürütüyoruz.
Ben
kurumlarımızın bütçelerine ilginiz için, desteğiniz için
teşekkür ediyorum, hepinizi en derin saygıyla selamlıyorum,
sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
ALTAN
TAN (Diyarbakır) Sayın Bakan, Diyanetle ilgili hiçbir soruya cevap
vermediniz.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Aynı şeyleri 2011de de
söylemiştiniz 2012 için; 2012de de aynı şeyleri 2013 için
söylüyorsunuz.
BAŞKAN Yine Hükûmet adına 2nci
konuşmacı Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri
Başkanlığı, Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı ile Yurtdışı Türkler
ve Akraba Topluluklar Başkanlığının bütçeleri
hakkında yapılan değerlendirmelere cevap vermek ve Hükûmetimizin
görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Bu
vesileyle değerli heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Anayasa, kanun ve ilgili diğer mevzuat hükümleri Diyanet
İşleri Başkanlığına İslam dininin
inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek,
din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek görevini
yüklemektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı
cumhuriyetimizin en eski ve en köklü kurumlarından birisi olarak bugüne
kadar İslam dininin doğru öğretilmesi, öğrenilmesi
doğru anlatılması anlaşılması ve ibadet
yerlerinin yönetilmesi konusunda çok önemli görevler ifa etmiş, ülkemizin
birlik ve beraberliğinin, dirlik ve düzeninin âdeta bir çimentosu
olmuştur. Bugün personel sayısı itibarıyla da ülkemizin en
ücra yerlerine varıncaya kadar görevlisi bulunan kurumlarımız
arasında yer alıyor. Dolayısıyla, Diyanet İşleri
Başkanlığı, Türkiyenin her yerinde olan ve her yerinde
hizmet üreten büyük bir teşkilatımızdır. Ben bu vesileyle,
Diyanet İşleri Başkanlığında görev yapan bütün
arkadaşlarımıza, yaptıkları görevlerden dolayı
teşekkür ediyorum.
Burada,
Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesiyle
ilgili değerlendirmeler yapılırken, tabii, Diyanete ayrılan
bütçe miktarının fazlalığı üzerinde müteaddit kereler
duruldu ve eleştiriler yapıldı. Bir hususun altını
özellikle çizmek isteriz ki, Diyanet İşleri
Başkanlığının bütçesi fazla bir bütçe değildir;
yaklaşık yüzde 96sı personel giderlerini karşılayan
bir bütçedir, yatırım bütçesi neredeyse yoktur. Böylesi bir
yapıyla, Diyanet İşleri Başkanlığı, hem
Türkiyenin içinde hem de yurt dışında çok büyük faaliyetlere
imza atmaktadır, bundan sonra da atmaya devam edecektir.
Burada
bizim belki üzerinde durup Hükûmeti eleştirmemiz gereken şey
Diyanetin yatırım bütçesini niye artırmıyorsunuz? Neden
daha fazla buraya yatırım ve diğer ihtiyaçları
karşılayacak kaynaklar koymuyorsunuz? diye eleştiri
almış olsak, o zaman, Belki daha haklı şeyler söylüyor
arkadaşlarımız. diyebiliriz ama Diyanet İşleri
Başkanlığında çalışanların maaşlarını
ödemesin Hükûmet. deniyorsa o ayrı bir şey. Ama yok, Bu paralar
nereye gidiyor? diye baktığınızda, her defasında
rakamları açıklıyoruz. Bu paralar, personel giderleri ve
işletmelerin aydınlatma, telefon ve benzeri cari giderlerine gidiyor.
Türkiyede
yapılan bütün camilerin tamamı hayırsever
vatandaşlarımızın kurdukları dernekler ve
vakıflar aracılığıyla yapılıyor; devletin
bütçesinden bu noktada herhangi bir kaynak aktarımı söz konusu
değildir. Zaman zaman, yapılan inşaatlara çok cüzi bir miktarda
destekler sağlanmaktadır. Bugün, Türkiyede yapılan bütün
camiler, bütün ibadethanelerin tamamı milletimizin gönül hazinesinden
verdikleri katkılarla yapılmaktadır. Diyanet İşleri
Başkanlığı hizmetlerine devam ederken, tabii, personeliyle
bunu yapıyor; bu personelin de kalitesini artırmak için önemli
çalışmalar yapıyor. 1990lı yıllarda İlahiyat Ön
Lisans Tamamlama Programını, daha sonra İlahiyat Lisans
Tamamlama Programlarını başlatarak eğitim seviyesini
yükseltici adımlar attı. Hizmet içi eğitim kapsamında
Diyanet eğitim merkezleri kuruldu. Bugün Türkiyemizin tam 16 yerinde
Diyanet eğitim merkezleri hizmet içi eğitim yoluyla din
görevlilerimizin daha iyi bir şekilde hizmet vermeleri konusunda
çalışmalar yapmaktadır. Ayrıca, dinî yüksek ihtisas
merkezleri oluşturuldu, kanunla 10 tane kurulması öngörülüyor. Bugüne
kadar 3 tanesi faaliyete geçti, önümüzdeki günlerde diğerleri de faaliyete
geçecektir.
Bunun
yanında, tarihî nitelikteki camilerin tanıtılmasının
ehil kişiler tarafından yapılmasını temin etmek
maksadıyla 250 cami rehberliği kadrosu ihdas edildi. Bundan sonra
camilere gelen, ziyarete gelen turistlere veya başka maksatlarla
gelenlere, bu noktada, ehil insanlar, camiyi bilen, caminin kültürünü bilen
kişiler tarafından doğru bilgilerin verilmesi
sağlanacaktır.
Diyanet
İşleri Başkanlığı yaygın din eğitimi
konusunda da önemli görevler yapmaktadır. Bir yandan hutbelerle, bir
yandan vaazlarla, bir yandan konferanslarla, bir yandan seminerlerle,
panellerle, öte yandan çıkardığı yayınlarla bu alanda
önemli adımlar atmaktadır. En son olarak, Peygamber Efendimizin
hadislerinden oluşan bir hadis külliyatını, Hadislerle
İslam adlı eseri yayımladı ve Avrasya İslam
Şûrasında da bunu Türkiye ve dünya kamuoyuna tanıttı.
Bugüne
kadar 5 tane Dinî Yayınlar Kongresi tertip edildi.
Ayrıca,
Diyanet İşleri Başkanlığı, Diyanet TVyi kurdu.
2012 yılında TRTyle yapılan protokol çerçevesinde Diyanet TV
kuruldu. TRT Anadolu üzerinden Diyanet TV yayın yapmaktadır.
Şimdilik test yayın yapıyor, bir zaman sonra bu yayın
normal yayına dönecek ve yirmi dört saat süreyle yayın yapan bir
televizyon hâline gelecek.
Tabii,
yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın
din hizmeti ihtiyacını gidermek maksadıyla da pek çok
çalışmanın altına Diyanet İşleri
Başkanlığımız imza atmıştır. Oradaki
vatandaşlarımıza şu an itibarıyla 1.804 görevliyle
hizmet vermektedir. Ayrıca, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerin bazıları
Türkiyeden din görevlisi kabul etmediği için oralara din görevlisi
ihtiyacını karşılamak maksadıyla Uluslararası
İlahiyat Projesini başlattık. Yabancı ülkelerin
vatandaşı olan soydaşlarımız burada ilahiyat
eğitimi alarak döndüklerinde orada daha iyi hizmet verme konusunda
çalışmalar yürütmektedirler ve bunun gibi pek çok
çalışmayı Diyanet İşleri
Başkanlığımız sürdürmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yurtdışı Türkler ve
Akraba Topluluklar Başkanlığıyla TİKA -esasında
aynı zamanda Diyanet de bir boyutuyla- yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızla da ilgili,
soydaşlarımızla ilgili, akrabalarımızla ilgili
teşkilatlardır.
Burada,
değerli konuşmacılar Türk dünyasıyla ilgi konusunda
eleştirilerde bulundular. AK PARTİ hükûmetleri Türk dünyasıyla daha
yakından ilgilenmek, aramızdaki din, dil, kültür, tarih, ekonomi,
siyaset ve benzeri köprüleri daha güçlendirmek ve daha da ileri
adımları atmak için çok önemli adımlar attı, çok önemli
kararları hayata geçirdi. Bunları müsaadenizle sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Bunların
başında en önemli yapı TİKAdır. Türk
İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı
Başkanlığı 92de kurulduğu zaman sadece belli
bölgelere öncelik veren bir yapıyla kuruldu esasında, kanuna
baktığımızda da onu görüyoruz. Öncelikle Türk
dünyasından bahsediyor ama yanında da başka şeyleri
söylüyor. Başta Türk dilinin konuşulduğu cumhuriyetler ve
Türkiyeye komşu ülkeler olmak üzere gelişme yolundaki ülkelerin
kalkınmalarına yardımcı olmak
diye kanun devam ediyor.
Şimdi,
Türk dili konuşan ülkeler, komşu ülkeler ve gelişmekte olan
ülkeler. Biz ne yaptık? Türk dili konuşan ülkelerle ilgili önemli
adımlar attık, komşu ülkelerle ilgili önemli adımlar
attık. Daha da ileri adım atarak bu kanunun amacına uygun olarak
TİKAyı yeniden yapılandırdık ve bugün beş
kıtada hizmet veren bir teşkilata dönüştürdük. Biz
geldiğimizde TİKAnın yurt dışındaki ofis
sayısı 12 taneydi, şu anda bunun sayısını 33e
çıkardık, hizmet ettiği ülke sayısı da neredeyse 20yi
bulmuyordu, şu anda 100den fazla ülkede kalkınma merkezli hizmetleri
TİKAmız yürütmektedir.
Bakın
değerli arkadaşlarım, TİKA, 2002 yılında toplam
86 milyon dolar kalkınma yardımı yaparken, OECD Kalkınma
Yardımları Komitesinin normlarına göre 2011 yılında bu
miktarı 27,5 kat artırmak suretiyle 2 milyar 363 milyon dolara
çıkarmıştır. Bu, büyük bir rakamdır. Sadece 2011 yılında 1 milyar 273 milyon
dolar bu yardımların resmî kalkınma
yardımlarıdır, geri kalanı ise STKlar ve diğer
yollarla yapılan yardımlardır. O nedenle OECDnin Kalkınma
Yardımları Komitesi (DAC), Türkiyeyi yükselen donör ülke ilan etti
ve bu konuda yıldız ülkelerin arasına koydu ve başkanı
bizzat Türkiyeye gelerek -Sayın Babacana da gitti, bana da geldi-
Türkiye'nin DACa üye olması için davetini iletti. Türkiye pek çok
uluslararası kuruma üye olmak için uğraşırken
şimdi bakıyorsunuz Gelin bize
üye olun. diyen bir başka yapı var. İşte bu, Türkiye'nin
gücünün, Türkiye'nin kuvvetinin bir göstergesidir.
Bir
başka konu: TİKA, AK PARTİ iktidar olana kadar geçen zaman
içerisinde 1992 ila 2002 yıllarında toplam 2.241 proje hayata
geçirirken, bizim iktidarımız döneminde, on yıl içerisinde
10.086 proje hayata geçirdi; bunların içerisinde 2012 rakamları da
yok. Rakama baktığınızda, ortaya çıkan sonuca
baktığınızda biz Türkiye'nin gücünü, imkânlarını,
Türk dili konuşan ülkeler, akraba topluluklar, kalkınma
yardımına ihtiyaç duyan yerler olmak üzere her tarafa yaydık,
yaymaya özen gösteriyoruz.
Peki, nereye gitti bu
projeler diye baktığınızda, orada da çarpıcı
rakamlar var. 2011 yılı rakamlarını veriyorum fazla geriye
gitmeden: Projelerin 805i Kafkaslar ve Orta Asyada
gerçekleştirilmiş; 425i Balkanlarda gerçekleştirilmiş;
202si ise Orta Doğu ve Afrika bölgelerinde
gerçekleştirilmiştir. Hani Türk dünyası ihmal edilmişti,
Balkanlar ihmal edilmişti; yok öyle bir şey. Biz Türk
dünyasının her yerinde, Balkanların her yerinde,
ecdadımızın ayağının, eserinin dokunduğu,
olduğu her yerde olmaya özen gösterdik. Bugün, Moğolistana gidin,
orada Bilge Kağan ve Kül Tigin abidelerinin
ALTAN TAN (Diyarbakır)
Erbilde var mı Erbilde, Süleymaniyede, Dohukda, Zahoda
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Gittiğinizde, Türkiye Cumhuriyeti
tarafından, AK PARTİ döneminde restore edildiğini, 46
kilometrelik yolun sıcak asfalt yapıldığını
göreceksiniz.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Moğolistandan biraz yakına gel yakına.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Gittiğinizde, Makedonyada Üsküpte
Mustafa Paşa Camisi, Kosova Prizrende Sinan Paşa Camisi sizi
selamlayacaktır saygıyla. TİKA tarafından onarılarak hizmete
açıldı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yine, Kazakistanda, Kırgızistanda, Özbekistanda, Türkmenistanda,
Azerbaycanda, nereye giderseniz gidin, onlarca demiyorum, yüzlerce proje
sizleri selamlayacaktır orada, ay yıldızlı al
bayrağı taşıyan TİKAnın logosuyla beraber. Her
yerde varız; her yerde olmaya özen gösteriyoruz.
Yaşadığım
bir hatırayı paylaşmak isterim: Karadağda Pljevlja
kentinde, orada bir camiyi ziyaret ediyoruz.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Siz etnik milliyetçiliğe
karşıydınız. Moğolistanda ne işiniz var?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Diyanet işleri başkanı dedi
ki: Buranın acıklı bir hikâyesi var: Nedir bu hikâye? diye
sorduğumda 1911de bu cami tamir edilsin diye Osmanlıya mektup
yazmış atalarımız ama 1912de biz ayrıldık
Osmanlıdan. Mektuba cevap gelmedi. Tayyip Bey Başbakan olunca
hâlimizi bir kez daha arz ettik. Talimatıyla burası restore edildi.
2011 yılının Ramazan ayı, Kadir Gecesinde yeniden ibadete
açıldı. dedi. Arkasından ilave etti: Sayın Bakanım,
bir daha bizim mektuplarımıza cevap vermek için lütfen yüz sene
beklemeyin. dedi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Hülagûnun mezarını da restore edin!
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Şimdi, dünyanın neresinde olursa olsun
Türkiyeye yazılan mektuplar anında cevabını buluyor.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Sayın Bakan, Kerkük, Kerkük
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Kerküke gidilmedi, Kerkükle
ilgilenilmedi. diyor.
Bakın, yetmiş
beş yıl aradan sonra Kerküke giden ilk Bakan bu hükûmetlerin
Dışişleri Bakanı oldu.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Ne oldu, ne oldu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Sayın Ahmet Davutoğlu gitti. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Şimdiye kadar niye gidilmedi?
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Sayın Bakan, Kerkükten vazgeçtiniz!
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Yok öyle bir şey!
Bakın, Urumçiye
giden ilk Türk Başbakan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep
Tayyip Erdoğan oldu.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Bakın, milletvekillerini yanıltmayın,
doğru bilgi verin!
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bugüne kadar bunlar konuşuldu ama biz
icraatını yapıyoruz. Urumçide de varız, Kerkükte de
varız, Afrikada da varız, dünyanın her yerinde varız.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Kürdistanda yoksun, Kürdistanda!
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Çünkü Yurtdışı Türkler ve
Akraba Topluluklar Başkanlığını nerede bir
vatandaş, nerede bir soydaş, nerede bir akraba varsa orada olma
şiarıyla kurduk ve o şiarla da hareket ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Etnik milliyetçi, Moğolistanda varsın!
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bakın, dünyanın her yerinde bize
soruyorlar, Türkiyede de soruyorlar, emin olun, Orta Doğuda da
soruyorlar, Batılılar soruyor, başka muhataplar soruyor, onlar
bizim niyetlerimizi sorguluyor.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Sayın Bakan
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Takdiri size bırakıyorum.
Bütçenin hayırlı
uğurlu olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Çok
yalan şeyler söyledin Bekir Bey!
BAŞKAN - Hükûmet
adına son konuşmacı Başbakan Yardımcısı Ali
Babacan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI
ALİ BABACAN (Ankara) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığımızın,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumumuzun, Sermaye Piyasası
Kurulumuzun 2013 bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dünya 2008-2009 yıllarında girdiği
küresel ekonomik ve finansal krizden hâlâ çıkabilmiş değil. Bu
kriz safhalar değiştirerek, fazlar değiştirerek devam
ediyor. Özellikle gelişmiş ülkelerdeki sorunlar gün geçtikçe
derinleşiyor. Bugün, Avrupa Birliğine
baktığımızda pek çok ülkede ciddi bankacılık
sorunlarının ve çok yüksek kamu borç sorunlarının
olduğunu görüyoruz. Amerika Birleşik Devletlerinin şu anda kamu
borcu millî gelirinin yüzde 100ünü geçmiş durumda. Yine önümüzdeki
dönemle ilgili Avrupa Birliğinde, Amerika Birleşik Devletlerinde ve
hatta 3üncü büyük ekonomi olan Japonyada nasıl bir ekonomi
politikası uygulanacak diye sorduğunuzda maalesef bunun
cevabını da göremiyorsunuz, ciddi bir kararsızlık, ciddi
bir belirsizlik söz konusu.
Özellikle
bu yıl gelişmekte olan ülkelerde de bu krizin etkilerini görmeye
başladık. Çinde, Hindistanda, Brezilyada büyüme rakamları
aşağı doğru revize edildi. Aslında geçen senenin bu
dönemiyle bugünü şöyle bir mukayese edecek olursak dünyanın büyümesi,
gelişmiş ülkelerin büyümesi, gelişmekte olan ülkelerin büyüme
oranları hep aşağı doğru revize edildi.
İşte, böylesine bir derin krizde, İkinci Dünya Savaşından
bu yana dünyanın gördüğü en derin krizde Türkiye ekonomisi çok
şükür pek çok alanda gayet güzel bir performans sergiliyor.
ALTAN
TAN (Diyarbakır) Büyüme hızı kaç oldu büyüme hızı?
1,6.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - Bunda tabii Türkiyedeki siyasi
istikrarın ve güçlü bir siyasi iradenin çok önemli etkisi var, payı
var ama bizim uyguladığımız ekonomi politikaları da
gerçekten iyi sonuçlar almamıza çok önemli katkıda bulundu. Kriz
öncesinde, 2008 öncesinde yapmış olduğumuz pek çok reform,
bankacılık reformu, kamu mali yönetim ve kontrolüyle ilgili reform ve
özellikle sosyal güvenlik ve sağlık alanında yapmış
olduğumuz reformlar, bütçe açığımızı
düşürmüş olmamız, kamu borç stokumuzu düşürmüş
olmamız, bütün bunlar bizi krize güçlü bir yapıyla beraber getirdi.
Şu anda krizin en önemli iki sorun alanı: Kamu borcu ve
bankacılık. Türkiye, her iki alanda da güçlü bir şekilde bu
döneme girdi. Zaten bunun içindir ki bu krizin etkisi Türkiye üzerinde oldukça
sınırlı kaldı.
Sadece
kriz öncesinde yaptıklarımız değil, kriz döneminde
yaptıklarımız da Türkiyeyi ayrıştırdı. Bir
yandan ihracatımızın yarıdan fazlasını yapmakta
olduğumuz -ki 2009 itibarıyla durum öyleydi- Avrupa Birliği, bir
yandan özellikle finans ve ticaret konusunda karşı karşıya
kaldığımız zor dış konjonktür ama öte yandan
dönemin gereği uyguladığımız politikaları
beraberce düşündüğümüzde çok şükür güzel sonuçlar elde ettik.
Kriz döneminde Avrupada pek çok ülke kamu harcamasını
artırarak, kamu açıklarını artırarak, daha fazla
borçlanarak krizi aşmak yönünde kararlar alırken, biz, tam tersine
bir yol izledik. Biz dedik ki: Devlete güven esastır. Biz kamu
açığımızı da, bütçe açığımızı
da düşürmeye devam edeceğiz ve borç stokumuzu da düşürmeye devam
edeceğiz. 2009da açıkladığımız Orta Vadeli
Programın asıl can alıcı noktası budur ve bu
programı açıkladıktan sonra -ki şu anda üçüncü
yılındayız o programın- Türkiyede kamu borç stoku
düşmeye devam etti ve Türkiyedeki bütün güven göstergeleri yükseldi.
Son
iki yıldır özellikle iç tüketim ağırlıklı bir
ekonomik yapıya karşı da tedbirler almaya başladık. 2010da,
2011de çok yüksek büyüme oranları gördük, doğru ama bu büyümenin
içerisinde özellikle iç tüketim hele hele halkımızın bankalardan
kredi çekerek, harcayarak bu şekilde oluşturmuş olduğu
büyüme bizi açıkçası korkuttu. Dolayısıyla daha
istikrarlı, daha sağlam bir zeminde yürüyebilmek adına
bankalarımızla ilgili tedbirler aldık, para politikasıyla
ilgili tedbirler aldık ve bu yıl geçen yıla göre iç tüketim
hemen hemen başa baş gidiyor ve bu yılın büyümesi de
ağırlıklı olarak dış talep
ağırlıklı bir büyüme. Zaten bunun içindir ki ekonomimizde
çok önemli ve başarılı bir yeniden dengeleme sürecini
yaşamış olduk 2012 yılında. Enflasyon geçen sene yüzde
10un üzerinde kapanmıştı biliyorsunuz, şu anda kasım
sonu itibarıyla yüzde 6,37ye inmiş durumdayız. Cari açık
geçen sene yüzde 10u görmüştü, bu yıl inşallah yüzde 7
civarında bir cari açık göreceğiz.
Büyümeye
gelince: 2010-2012 büyüme rakamına baktığımız zaman
Türkiyenin, bu, Avrupa Birliği ve OECD ülkeleri içerisindeki en yüksek
büyüme oranını bize gösteriyor. 2013te de yüzde 4lük hedefimiz,
yine Avrupa Birliğinin, Avrupanın en hızlı büyüyen
ekonomisi olacağını gösteriyor bu rakam bize.
İstihdam
konusunda da güzel sonuçlar elde ettik. 2009 krizinin o en derin günlerinden bu
yana Türkiyede toplam çalışan sayısı 4 milyon kadar
arttı ve Uluslararası Çalışma Örgütü ILO üyeleri içerisinde
Türkiye, işsizlik oranını en hızlı düşüren ülke
olarak ilk sırada yer alıyor bu dönemde.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de bir yandan toplam ekonomi
büyürken, kişi başına düşen millî gelir büyürken bir yandan
da bu gelirin daha adil bir şekilde
dağıldığını görüyoruz, bu da istisnai bir durum.
OECDnin geçen sene aralıkta açıkladığı gelir
dağılımı raporuna göre Türkiye tüm OECD ülkeleri içerisinde
gelir dağılımını en hızlı düzelten ülke.
OECD ülkelerinin çoğunda gelir dağılımı hızla
bozulurken Türkiye gelir dağılımının düzeldiği az
sayıda ülke grubu içerisinde ve bu grup içerisinde de bir numaralı
sırada yer alıyor, gelir dağılımını en
hızlı düzelten ülke olarak. Zaten mutlak yoksulluk göstergelerine
baktığımız zaman da bunu görüyoruz. Bakın, bizim
artık 2,15 doların altında geliri olan bir nüfusumuz, çok
şükür, kalmadı. 4,3 doların altındaki nüfusumuza
bakıyoruz: 2002 yılında yüzde 30,3tü en son TÜİKin birkaç
gün önce açıkladığı rakamda bu yüzde 2,79a indi ve Türkiye
inşallah 2015 yılı itibarıyla Dünya Bankasının
sınıflamasına göre yüksek gelirli ülke grubuna girecek.
Biliyorsunuz, 4 grup ülke var dünyada: Az gelirli ülkeler -orta gelirli
ülkeleri ikiye ayırıyoruz- alt orta gelir, üst orta gelir, bir de
yüksek gelir. Şu anda Türkiye üst orta gelir ülke grubunda ve inşallah
2015te Dünya Bankası sınıflamasına göre yüksek gelirli
ülke grubuna Türkiye girecek. Son hazırladığımız Orta
Vadeli Programın rakamları da, hedefleri de bunu gösteriyor.
Bütün
bunlar olurken bir yandan da Türkiye'nin kamu maliyesi yapısı
hızla güçlenmeye devam ediyor. Bakın, 2009dan bugüne kadar pek çok
ülkede kamu borcu hızla artarken, borçların millî gelire oranı
hızla artarken Türkiye'de 2009 sonunda kamu borcunun millî gelire
oranı yüzde 46; bu yılı, inşallah, yüzde 36yla bitiriyoruz
yani krizin ortasında, dünyanın hemen hemen her yerinde borçlar
artarken bizim borcumuz millî gelire oran olarak tam 10 puan düşüyor bu üç
yıl içerisinde.
Gelelim
kamunun net dış borcuna: Bu, çok önemli değerli arkadaşlar
yani toplam kamu sektörü, merkezî hükûmetle, belediyelerle, tüm KİTlerle
beraber toplam kamunun dış borcu net olarak neydi, şu anda ne?
Net diyorum çünkü biz bu net borç hesabında kamunun elindeki döviz
varlıkları düşüyoruz, döviz borcundan döviz
varlıklarını çıkarttıktan sonraki net rakamı
buluyoruz.
Bakın,
yıl 2002, Türkiye'nin 54,1 milyar dolarlık net kamu dış
borcu var, 54,1 milyar dolar, eldeki varlığı düştükten
sonra kalan rakam. Bu yılın ikinci çeyreği itibarıyla -ki
en son elimizde o veriler var- bu yılın haziran sonu itibarıyla
bu rakam sıfırın da altına düşmüş, 1,9 milyar
dolar artıdayız, yani şu anda toplam kamunun döviz
varlıkları döviz borcunun daha üzerine çıkmış durumda.
Net dış borcu -çok şükür- sıfırlamış, hatta
artıya dönmüş durumdayız. Bakın, daha, dünkü hazinenin
borçlanma ihalesinde yüzde
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bunları aslında
yaparken bir yandan da, biz, geçmişin yüklerini, geçmişin
sıkıntılarını temizleyerek, ödeyerek geldik.
Bakın, sadece batan özel bankalar ve zarar eden kamu bankaları sebebiyle
bizim kendi Hükûmetimiz döneminde ödemiş olduğumuz borç rakamı
111 milyar TL, 111 milyar TL, eski parayla 111 katrilyon. Kendi Hükûmetimiz
döneminde batan bankalar için düzenlenmiş özel tertip senetler vardı
-bunu, o günleri takip eden arkadaşlar bilir- özel tertip devlet iç
borçlanma senetleri, bunların hepsini ödedik, 2010 sonunda
tamamladık, ödediğimiz rakam 111 milyar TL. Bu, nominal olarak
rakamları topladığımızda çıkan rakam.
Bir
de şöyle bakarsak: Bunu biz ödemeseydik, yani o gün o
bankacılık krizi yaşanmasaydı, Türkiye'nin borcu nerede
olurdu? diye bir hesap yapacak olursak -ki bu rakamı ödediğimiz
günle karşılaştırıyoruz ve hazine faiziyle bugüne
getiriyoruz- bulduğumuz rakam 231 milyar TL. Yani eğer
bankacılık krizi olmasaydı, bu bankaların memlekete bu
kadar yükü olmasaydı -kamu bankaları artı özel bankalar- bugün
bizim iç borcumuz 231 milyar TL daha aşağı olacaktı. Bütün
bu geçmiş krizlerin de faturasını ödeyerek çok şükür bu
sonuçları elde etmiş durumdayız.
Kamu bankalarından
söz edince, bakın, Ziraat Bankası, Halk Bankası bunlar görev
zararlarıyla beraber anılan ve her yıl hazineden
aldıkları destekle yürüyen bankalardı. Biz kendi dönemimizde ne
Ziraat Bankasına ne Halk Bankasına tek kuruş kaynak
aktarmadık. Ama şunu yaptık: Ziraat Bankası ve Halk
Bankası kâr ettiler, fazla kaynaklarını temettü olarak hazineye
ödediler; rakam tam 16 milyar TL. Üstelik,
bunun yanında kâr edip maliyeye kurumlar
vergisi ödediler; bu dönemde toplam 10 milyar TL. Bir dönemin zarar eden
bankaları para kazanıyor, maliyeye kurumlar vergisi ödüyor 10 milyar,
hazineye kâr payı ödüyor 16 milyar, bu dönem içerisinde.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiyenin bu ekonomik performansı
uluslararası çevreler tarafından da çok yakından takip ediliyor
ve destekleniyor. Bakın, biz 2009da dünya finans camiasının en
geniş kapsamlı toplantısı olan, yaklaşık 15 bin
kişinin katıldığı Dünya Bankası ve
Uluslararası Para Fonu yıllık toplantılarına ev
sahipliği yaptık. Tam 186 ülkeden bakan ve merkez bankası
başkanı ülkemize geldi, âdeta bir ekonomi ve finans fuarı olarak
adlandıracağımız bu toplantının ev
sahipliğini yaptık. Bunu alabilmek için, biz 2006 yılında
tüm ülkelerin oyunun yüzde 90ını aldık. Yüzde 85 limit var,
eğer yüzde 85lik oyu alamazsanız, o ülkeler size destek vermezse bu
toplantıların ev sahipliğini yapamıyorsunuz. Biz yüzde 90
oyla bunu aldık.
Bu yıl OECDnin dönem
başkanlığına seçildik. Mayıs ayında yapılan
OECD Bakanlar Toplantısında Türkiye olarak biz Bakanlar
Toplantısının başkanlığını yönettik.
2015 için G-20 dönem Başkanlığına seçildik.
İnşallah, 2015 yılı boyunca Türkiye tüm G-20 ülkelerinin
Başkanlığını yapacak ve G-20nin bütün zirveler ve
bakanlar toplantıları Türkiye'de yapılacak.
Yine, Avrupa İmar ve
Kalkınma Bankasının yıllık
toplantılarının 2013 yılında İstanbulda
yapılmasını sağlayacak kararları aldırdık,
bu seçimi de gerçekleştirdik. Bütün bunlar, âdeta, dünya kamuoyunun
Türkiyeyi nasıl algıladığının, Türk ekonomisini
nasıl gördüğünün en önemli göstergeleri.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; benden önceki
konuşmacıların değindiği birkaç konudan da
hızlı şekilde bahsedip, daha sonra sözlerimi tamamlamak
istiyorum.
Türkiyede
tüketici kredileri artmıştır, doğru, ama şu anda
tüketici kredilerinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 20dir.
Avrupa Birliğinde bunun ortalaması yüzde 66dır. Ancak
Türkiyeyle ilgili belki dikkat edilmesi gereken husus, bu yüzde 20ye biz çok
hızlı vardık. Zaten onun içindir ki, 2011 yılının
ortasından itibaren kredilerle ilgili sınırlama ve daha ölçülü
bir düzenlemeyi getirmiş olduk.
Yine,
BDDKyla ilgili bir soru vardı Yeni lisanslar mı verilecek, banka
sayısı artacak mı? diye.
Değerli
arkadaşlar, biz, bu konuda çok açığız. Türkiyede,
artık, yeni banka lisansları verilecek doğru ama bir; çok güçlü
bir sermaye yapısı, iki; çok güçlü bir itibarla ancak bu mümkün
olabilecek ve güçlü bir sermaye, artı çok çok temiz bir geçmiş, çok
çok temiz bir itibar olmadıktan sonra Türkiyede bankacılık
lisansı almak mümkün olmayacak. Nasıl bugüne kadar mümkün
olmadıysa, bizim dönemimizde bundan sonra da mümkün olmayacak.
IMFyle
ilgili, IMF borcuyla ilgili bir konu vardı Sayın Oralın
değindiği, ona da son olarak değinip, sözlerimi tamamlamak
istiyorum.
Biz,
2005 yılında Uluslararası Para Fonuyla yeni bir stand-by
anlaşması yaptık, doğru. Ama bu stand-by
anlaşması boyunca kullandığımız krediler
ödediğimiz rakamın hep altındaydı; dolayısıyla
biz, kendi iktidarımız boyunca IMFe hep net bir borç ödeyici olduk.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) Ben tekrar hepinize teşekkür eder,
saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şahsı
adına söz isteyen Abdullah Levent Tüzel, İstanbul Milletvekili.
Buyurun.
(BDP sıralarından alkışlar)
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri Türkiye emekçilerinin, halkların birleşik
hareketi, Halkların Demokratik Kongresi adına selamlıyorum.
Çöken bir sistemin, çözülen bir
ülkenin habercisi olan bütçeyi konuşuyoruz. Bu bütçe, yolsuzluk kötüdür
deyip, yolsuzlukların belgeleri Sayıştay raporlarının
Meclise gelmesini engelleyen Hükûmetin
ve bütçenin gayrimeşruluğunu göstermektedir. AKPnın 11inci
bütçesi halka verdiği sözleri yalanlayan, halk düşmanı bir
bütçedir. Milyonlarca halk kesimi için yoksulluğun, borcun,
işsizliğin, savaş batağının,
açlığın bütçesidir.
Hükûmet etrafında toplanmış bir grup çıkar ve
sermaye çevresi içinde teşvikin, vergi muafiyetinin, imtiyaz ve
yolsuzluğun, kriz fırsatçılığının,
hortumculuğun bütçesidir. Krizin etkileriyle değil yumuşak
iniş, tepetaklak gidecek olan ekonomisi daha açık veren bir bütçedir.
Her zaman olduğu gibi, bu açığın faturası kemer
sıktırılacak emekçinin ödediği KDV, ÖTV
artışlarıyla, elektrik, doğal gaz zamlarıyla
karşılanacaktır.
2023
hedeflerine giderken insanı merkezine aldığını
söyleyen, ülkeyi güçlü Türkiye laflarıyla uyutan AKP Hükûmetinin
yarattığı bir ülkeye bakın hele: İşsizliğin
girdabında debelenen milyonlarca genç insan, kredi kartlarıyla
bütçesini döndüren 45 milyon emekçi, inşaat kalıpları
altında kalan, azgın dalgalarda boğulan, kimyasallarla
zehirlenen 11 bin işçinin iş cinayetine kurban gitmesi, cezaevlerinde
253ü ağır hasta 135 bin mahpus, on yılda şüpheli görülen
934 asker ölümü, halkın onaylamadığı savaşın
öldürdüğü 183 çocuk, atanmayan ve sayısı her yıl artan 300
bin öğretmen adayı, hizmet alımları kiralama yoluyla
ihalelerde hortumlanan milyonlar, yağmalanan yurt toprakları,
halkı sağlığından etmek için 16 bin lira maaşla
görevlendirilmiş tam 129 kamu hastane birliği CEOsu darbelerle
hesaplaşacağım, İşkenceye sıfır tolerans
deyip kimseye dokunmayan, memurunu koruyup terfi ettiren bir Hükûmet ve
işte 13 Aralık 80de darbecilerin astığı Erdal Eren ve
milyonlarca darbe mağdurunun hesabı sorulmamış durumda.
(CHP ve BDP sıralarında alkışlar) Ağzından
demokrasiyi düşürmeyen ama daha 8 milletvekilini Meclise getirmeyen AKP
totalitarizmi, liste uzatılabilir. Bu tablo karşısında biz
Başbakandan ne duyuyoruz? Telefon, buzdolabı, araba
satışları, inşaat sayıları, otoyol, demir yolu
kilometreleri ancak Başbakan elektriğe, doğal gaza zamlarla
faturalarını ödeyemeyen emekçiden söz etmemektedir,
yolsuzlukları ayyuka çıkmış TOKİ
inşaatlarında selden ölüp gidenleri ağzına
almamaktadır. Daha hızlı tren hezeyanlarında can veren 41
yurttaşın hesabı verilmemiştir. Asgari ücreti -ekmek
sayılarıyla- yüzde şu kadar artırdık. derken 740
liraya yüzde 3 artışı reva görenler, 5 milyon emekçi ailesinin
nasıl geçineceğini de söylemelidir.
Kayseride
3.500 kişiye sucuk dağıttık. deyip CHPyle değil
halkla alay eden Başbakana bir de başka bir Kayseri manzarası
hatırlatmak isterim. Krizde, işçileri on altı saat, izinsiz,
tuvalete dahi göndermeden çalıştıran patronlar yeni fabrikalar
kurmaktadır. 700 öğretmen norm kadroya düşmüştür. Sabah
namazında işçi gibi kalkıp okula başlayan öğrenciler
kendilerine, velilere sormadan Kur'an, Peygamber seçmeli derslerine
yönlendirilmektedir. Vücut hatları görünmesin diye bol iş önlüğü
giydirilen kadın işçiler, 5 yaşındaki çocuğunu
görmeden işe gidip gelen anneler vardır. Fakirlik de zenginlik de
Allahtandır. deyip Karun gibi zengin olmayacağız. deyip
kapağı AKPye atanlar
Ancak Kayserili emekçilerin Başbakana
soruları da vardır:
1)
Personel açıktan alımlarında torpil uygulamaları ne zaman
son bulacak?
2)
3 çocuk yapın. diyorsunuz ama biz daha iş bulup evlenemedik. diyen
kadın öğretmen adayları ve tabii, Size oy verdik. deyip mektup
yazan ama bu mektuplara yanıt bekleyen emekçiler
Halkı
gaz, su, cop şiddetiyle yöneten bir zihniyet şimdi de Patriot, AWACS
NATO üsleriyle yeni bir savaşa hazırlanmaktadır. Kamu düzeni ve
güvenliği deyip Roboskide halkı katledenler
hafızalarımızdan silinmeyecektir. Halkı kimlikleri ve
inançlarıyla bölerek değil eşitlik ve özgürlükleriyle bir arada
yaşatmak; işte, insan merkezli yaşam budur.
Son
olarak, 5 milyon asgari ücretliyi temsilen insanca ücret isteyen işçi
temsilcileri topladıkları imzalarla 19 Aralıkta Mecliste
olacaktır. Onlar birleşen, örgütlenen emekçilerin habercileri olarak
bu halk düşmanı bütçeden de Hükûmetinden de kurtulmasını
bileceklerdir.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Şimdi
sisteme giren sayın milletvekillerini okuyorum: Sayın Çınar,
Sayın Kaplan, Sayın Aslanoğlu, Sayın Erdoğan,
Sayın Tanal, Sayın Doğru, Sayın Öğüt, Sayın
Yılmaz, Sayın Akçay, Sayın Yeniçeri, Sayın Halaman,
Sayın Türkoğlu, Sayın Şeker, Sayın Eyidoğan,
Sayın Işık, Sayın Türeli, Sayın Moroğlu,
Sayın Özkes, Sayın Kurt ve Sayın Demir. 20 kişi.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Gürsoy Erolun Sisteme giremediğim için soru-cevap
bölümündeki söz talebimin değerlendirilmesini saygıyla arz ederim.
şeklinde bir talebi var. Eğer müsaade ederseniz, soru sorma süresi
tamamlandıktan sonra Sayın Gürsoy Erola da soru sorma hakkı
vereceğim.
Sayın
Çınar, buyurun.
EMİN
ÇINAR (Kastamonu) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Diyanet İşleri Başkanlığına KPSS
puanı düşük, yeterliliği olan elemanların alınıp
başka kurumlara geçiş yaptığı iddiaları
doğru mudur? Bu iddia doğru ise son üç yıl içerisinde kaç
personel bu şekilde geçiş yapmıştır?
Vekil
imam olarak görev yapan imamlarımıza kadro vermeyi düşünüyor
musunuz? Bu konuda bir çalışmanız var mıdır?
Hâlen
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığında kaç uzman
çalışmaktadır? Bu uzmanlar içerisinde yabancı uzman var
mıdır, varsa hangi görevlerdedir?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Kaplan
MEHMET
HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kültür
ve medeniyetin eserlerini barındıran, geçtiğimiz yıllarda
Avrupanın kültür başkenti olan İstanbulda 2012
yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesinin ve Fatih
Belediyesinin de hazırladığı planlarda 212 tarihî eserin
yeni planlarda görülmediği, bunların yerlerine ticari alan olarak
belirlendiği askıda bulunan planlardan anlaşılmaktadır.
Daha önceki kayıtların içerisinde yaklaşık 100 tane caminin
bulunduğu, bu yeni planlarda olmayışına sayın
Bakanlık ve Diyanet İşleri Başkanlığı neden
sessiz kalmaktadır? Birinci sorum bu.
İkinci
sorum: Sayın Cemil Çiçekin, bir milletvekilimizin talebine İslam
dininin ibadet yerleri camilerdir. deyip Alevi
yurttaşlarımızın ibadet yerlerinin de camilere
zorlanması Türkiyede yaşayan 15 milyon Alevi
yurttaşlarımız için bir baskı aracı oluşturuyor
mu? Sayın Bakanın bu konudaki fikirlerini almak istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Aslanoğlu
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Bir, Sayın Bakanım,
Bakırköy Müftüsü Zakir Uzunun Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği bir
iftar yemeğine katılması nedeniyle Kütahya Müftü
Yardımcılığına tayin edildiğine dair
basından bilgiler geldi. Sayın Müftü Zakir Uzunun tayini hangi
gerekçelerle yapıldı? Ama şunu da söylerseniz, rotasyon
derseniz, kimlerin rotasyona hiç gitmediğini de biliyoruz.
Bir
başka soru: Bu, Yüksek Askerî Şûra kararıyla bakan onayı ve
kararname ile atılanlarla ilgili Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin
yerindelik denetimi yapmaması sebebiyle bu kişilerin hak arama
mücadelesi olumsuz sonuçlanmış, bu konuda sizin bir
çalışmanız var mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Erdoğan
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, IMFye 5 milyar dolar borç veriyoruz diye övündüğünüz bu dönemde
Türk dünyası için ne kadar bütçe ayırdınız? Türk
dünyasına ne kadar önem verdiğinizin en somut göstergesi herhâlde bu
olacaktır.
Yine,
Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını
kazanmasından sonra başlatılan Büyük Öğrenci Projesi
çerçevesinde 2012-2013 eğitim öğretim yılında ülkemize kaç
öğrenci kabul edilmiştir? Bunların kaç tanesi Türk
cumhuriyetlerinden ülkemize gelmişlerdir?
Yine,
Musul-Kerkükte TİKAnın ve Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığının yürüttüğü projeler var
mıdır, varsa bunlar nelerdir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Tanal
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ülkemizde
görevlisi olmayan cami sayısı 9.185 iken, imamların okullara
müdür olarak atanmasını doğru buluyor musunuz?
Açıktan
atama bekleyen öğretmenlerimizin yerine imamların okullara
atanmasının nedeni nedir?
Çalışan
tüm kamu görevlilerinin banka promosyonları arasında
farklılıklar vardır, bu adaletsizliği giderecek misiniz?
657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun 4/B, 4/C maddeleri gereğince istihdam
edilen personelin kadroya geçirilmesi için yasal düzenleme yapılması,
bu konudaki yasal düzenleme ve aile, çocuk yardımı ve ek ödemelerden
faydalanması için bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Doğru
Yok.
Sayın Öğüt
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Cumhuriyetin ilk ve en
önemli kurumlarından olan Diyanet İşleri Başkanlığının
başındaki isim Sayın Görmezin, kurumun 2013 bütçesini
eleştirenler için Başkanlığımızı,
milletimizin sırtında bir yük gibi göstermeye çalışmak hiç
kimsenin haddi de değildir, hakkı da yoktur. sözlerini sarf
ettiğini okuduk. Başta muhalefet olmak üzere, bu Parlamento
çatısı altındaki tüm vekillerin en tabii haklarından biri
eleştirmek iken, Sayın Görmez nasıl olur da bir devlet memuru
olarak kendisinde bu sözleri sarf etme hak ve haddini görmüştür. Bu konuda
ne düşünmektesiniz?
Bir hususa daha değinmek
istiyorum. Yozgat Müftü Yardımcısının sözlerini
hatırlayacaksınız, Kızlarla oğlanlar
konuşuyorlar. Bunun adı deyyusluktur. Düğünde oynayan
karısına kızına laf etmeyen deyyustur. demişti. Bu
sözlerden ötürü soruşturma başlatılacağı söylendi.
Kendisi de Yozgatlı olan Sayın Bozdağa Müftü
Yardımcısının akıbetini sormak istiyorum. Söz konusu
şahsın sarf ettiği sözlere rağmen hâlâ görevde olması
nasıl açıklanabilir? Bu durum, aynı zihniyeti paylaşan
başka din görevlilerine cesaret vermez mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Yılmaz
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de Sayın Bakana
sormak istiyorum: Bu mele atamalarını hangi kriterlere göre
yaptınız? Ülkemizde o kadar imam-hatip ve ilahiyat mezunu varken neyi
kriter olarak aldınız? Bu mele atamaları da sizin açılım
politikanızın veya sizin o şekilde ifade ettiğiniz
açılım politikalarınızın bir sonucu mu? Yoksa
medreselere işlerlik mi kazandırmaya çalışıyorsunuz?
Bu medreseleri örgün eğitim kurumlarına almayı düşünüyor
musunuz?
Bir de bu Kozanın
Doğanalanı köyüne uzun süredir imam atanmadı. Bu atamayı gerçekleştirmeyi
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Akçay
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorum Sayın
Bozdağa: Son on yılda açılan, kapanan veya öğretime ara
verilen Kuran kursu sayısı nedir?
Son on yılda
açılan kilise ev sayısı nedir? Bir tek Hristiyan veya
gayrimüslim vatandaşımızın yaşamadığı
yerlerde kilise evler hangi amaçla açılmaktadır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Yeniçeri
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorum
Sayın Beşir Atalayadır. İslamın Yüce Peygamberi
Günaha, ateşe yaklaşabildiğiniz kadar
yaklaşınız. der. Bu noktada, milletin parasını
harcarken de ateşe yaklaşır gibi milletin parasına
yaklaşmak gerekir. Beytülmal olan bugünkü bütçenin harcanmasında
böyle bir hassasiyet duymak gerekir. Üç dört yıllık kirasıyla
mülkü alınabilecek binalar, kamu adına bakanlıklar
tarafından kiralanmaktadır. Bu bağlamda, Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı binasının
Kızılayın merkezinde kurulmasının stratejik bir önemi
var mıdır? Eğer yoksa en pahalı mahalde bu bina neden
kiralanmıştır? Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının, içinde faaliyet gösterdiği
binanın tutulması sırasında yapılan tamirat, tadilat,
bakım ve onarım tutarı ne kadardır? Yalnız tadilat
için bu binaya 6 milyon Türk lirası civarında harcama
yapıldığı iddiaları vardır. Bu bina kaç
yıllığına kiralanmıştır? Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığının yıllar
itibarıyla aylık ya da yıllık kira bedeli nedir?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Halaman
Yok.
Sayın
Türkoğlu
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Bakan, 2011 bütçe görüşmelerinde dile getirmiştik. Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığına niçin bir büyükelçiyi
atadınız? Hiç mi güvenlik tecrübesi olan bir vali, kaymakam yoktu?
demiştik. Siz de büyükelçiyi bize övmüştünüz. Sonra, o büyükelçiyle
yaşadığınız kriz Ankara bürokrasisinde müstehzi
tebessümlere sebep olmuştu ve nihayet oraya bir valiyi atayarak doğru
bir şey yaptınız.
AFAD
niçin icracı olmayan Başbakanlığa bağlı? Sivil
savunma tecrübesi olan icracı İçişleri
Bakanlığına bağlanması daha doğru olmaz mı?
diye söylemiştik ama dikkate almamıştınız. Şimdi,
ülkeyi bölecek olan büyük zehir yasası ile 29 ilde AFAD,
İçişleri Bakanlığı bünyesindeki Yatırım
İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı, 52 ilde ise özel
idare bünyesinde faaliyet gösteriyor. Yani iki başlı, iki ayrı
yapı. Lütfen, bu yanlıştan dönün ve AFADı İçişleri
Bakanlığına bağlayın.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Şeker
MEHMET
ŞEKER (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Afet
ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının
açıkladığına göre Türkiyede yaklaşık 140 bin,
Suriyeden gelen mülteci var fakat Suriye sınırındaki Hatay,
Gaziantep, Kilis, Urfa gibi illerde Suriyeden gelip, pasaportuyla geçip ama
kamplarda kalmayan da insanlar var. Bizim
kendi tespitlerimize ve emniyetten aldığımız
duyumlara göre Gaziantepte yaklaşık 1.500 tane böyle aile var, 1.500
tane ev var. Bu 1.500 evde kaç kişinin kaldığı bilinmiyor,
bunların kim olduğu bilinmiyor, bunlarla ilgili bir çalışma
da yapılmış değil. Böyle bir çalışma yapmayı
düşünüyor musunuz? Bunlar kimlerdir? Ne kadar süre kalacaklar? Pasaportla
geçtikten sonra tekrar geri süre uzatmışlar mıdır? Bu süre
zarfında herhangi bir suç işlemişler midir? Bununla ilgili bir
çalışma yapılmış mıdır? Ayrıca,
bunların Suriye dışından, başka ülkelerden gelen
insanlar olduğuyla da ilgili duyumlar var. Bununla da ilgili bir
çalışmanız var mıdır?
Cevaplarsanız,
teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Eyidoğan
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Teşekkür ederim Başkan.
AFADın
web sayfasında şöyle bir bilgi var -ibretle okudum ve bununla ilgili
bir de soru soracağım vakit müsaitse- ifade şu: Şu andaki
uygulamada afetten etkilenen yerleşim yerlerinde gerçekleştirilen
hasar tespit çalışmalarında kullanılan formlar genel
formlar olup mühendislik hizmeti görmüş binalar ile mühendislik hizmeti
görmemiş binaları ayıramamaktadır. Hâlen kullanılmakta
olan formlar daha çok yığma yapılar için tasarlanmıştır.
Bu nedenle, uygulamadaki form üzerinden mühendislik hizmeti görmüş bir
bina hakkında detaylı bilgi sahibi olmak mümkün değildir.
Sorum:
Vanda bu hasar tespit formlarını kullandınız mı?
Bayram Otel bu yüzden mi çöktü?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Gürsoy Erol, buyurun.
GÜRSOY
EROL (İstanbul) Sayın Başkanım, öncelikle size ve Genel
Kurulumuzdaki sayın milletvekillerime bu hassasiyetten dolayı
teşekkür ediyorum.
Özellikle
engelli ve yaşlılar ibadethanelere giriş ve
çıkışlarda ciddi problem yaşıyorlar. Bu noktada
özellikle erişimleriyle ilgili, yasamızda iki buçuk yıllık
bir süre kaldığını ve Diyanet İşlerinde
yatırım bütçesinin oldukça düşük olduğu göz önüne
alındığında Sayın Bakanımızın bu konuda
ne gibi çalışmalar yaptığı veya bu konuyu aşmayla
ilgili neler düşündüğünü öğrenmek istiyorum.
Bir
diğeri: TRT Anadolu üzerinden engellilere yönelik ve engel gruplarına
yönelik özel dinî programlar yapmayı düşünüyorlar mı?
Bir
üçüncüsü de: Özellikle büyük camilerde ve en az cuma hutbelerinde işitme
engellilere yönelik işaret dili tercümanı bulundurmayla ilgili bir
çalışmaları var mı, bu konuda ne düşünüyorlar?
Teşekkürlerimi
arz ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sorulara
cevap vermek üzere Sayın Atalay.
Buyurun
Sayın Bakanım.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; şahsıma sorulan
soruları cevaplıyorum.
Sayın
Çınar Kamu Güvenliğinde kaç uzman var? diyor. Şu anda 10 uzman
var. Toplam personeli 68dir, yabancı uzman yoktur.
Sayın
Yeniçeri soruyor: TOBB binası, doğrudur, Kızılayda.
TOBBun eski binası kiralanmıştır, orası
kullanılır hâle getirilmiştir. Maliyet vesaire harcamalar,
sonra bilgi sunalım, yanımda bilgi yok.
Sayın
Türkoğlu: AFAD niçin Başbakanlığa bağlı? Çünkü
AFAD bir koordinasyon kuruluşu. Pek çok bakanlıkla afet ve acil
durumun ilgisi var ve şu anda da AFADdaki üst kurulda 11 bakan
vardır. Dolayısıyla, Başbakanlığa bağlı
olması, işlerin yürütülmesi açısından önemlidir.
Suriyeli
sığınmacılarla ilgili, doğrudur, bugün itibarıyla
138 bin sığınmacı ülkemizdedir. Bunların hizmetleri
yürütülmektedir ama bizim tahminimiz, şu andaki tespitlerimiz 80 bin
civarında da pasaportuyla gelen, değişik illerimizde kalan
insanlar vardır, Gaziantepte de vardır, sınır illerimizde
de vardır. Bunlarla ilgili tespitler var. Aşağı yukarı
miktar biliniyor, takip ediliyor, onu da ifade ederim.
Sayın
Eyidoğan, tabii, o konuda her şey yasasına ve tekniğine
uygun olarak, o çalışmalar yürütülmüştür ama o web
sayfasıyla ilgili arkadaşlarım bana bilgi verirler.
Çok
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bozdağ.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayın Çınarın: Diyanet
İşleri Başkanlığına puanı düşük eleman
alınması doğru mu? Bu konudaki iddialar doğru değil.
Diyanet İşleri Başkanlığında imam-hatip
atamalarına ilişkin usul var. Diğer din görevlilerinin
atamalarına ilişkin usul var. Bunların çerçevesinde atamalar
yapılıyor. En düşük puanla elemanların alınıp
başka kurumlara transfer edilmesi konusu tamamıyla gerçek
dışı bir iddiadır, böyle bir şey söz konusu
değildir. Başka kurumlarda nasıl oluyorsa o şekilde oluyor
ve Diyanetin tabii, imam alımında ayrı bir usulü de var ona
ilaveten ama bu haksızlığa yol açan bir uygulama değil.
İki: Vekil imamlara kadro
vermeyi düşünüyor musunuz? Tabii, vekil imamlarla ilgili en son 2010
yılında Mecliste bir kadro çalışması olmuştu.
Şu anda gündemimizde vekil imamlara kadro vermeye dair bir
çalışma yok ancak her yıl alınan imam-hatip ve
müezzin-kayyımlar var. Bu sınavlara girerlerse imkân bulabilirler.
Sayın Kaplanın
İstanbul kentsel dönüşümde cami yerleri ve yıkılan
camilerle ilgili bir sorusu oldu. Tabii, kentsel dönüşüm çerçevesinde,
Türkiyenin sadece İstanbulunda değil başka yerlerinde de
yıkılacak camileri olabilecektir. Diyanet İşleri
Başkanlığı bu çerçevede Çevre ve Şehircilik
Bakanlığıyla, belediyelerle, ilgili her kesimle görüşerek
buralardaki camilerin aynen yapılması ve daha iyi bir şekilde
yapılması konusunda mutabakatlar var. Burada, yıkılacak
camilerin hepsi daha iyi bir şekilde ikame edilecektir, bunu tabii takip
de edebilirsiniz, bizim kararımız da budur.
Sayın Cemil
Çiçekin, cemevleri ile ilgili görüşüne katılıyor musunuz? Ben
Sayın Çiçekin görüşüne katılıyorum.
Sayın Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Bakırköy Müftüsü Sayın Zakir Uzunun, CHPnin
yemeğine geldiği nedeniyle tayini çıktığı
doğru mudur? diyor. Bu doğru değil. Zira yemekle tayin
çıkma tarihleri de benim aldığım bilgilere göre-
birbirinden farklı tarihler.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) 6 ay sonra yapmışsınız Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ayrıca biliyorsunuz, Diyanet
İşleri Başkanlığı Sayın
Kılıçdaroğluyla beraber ramazanda bir araya gelmiş, Kutlu
Doğum Haftalarına davet etmiş. Yani bir yandan Diyanet
İşleri Başkanı bizzat Diyanetin etkinliklerine Sayın
Kılıçdaroğlunu davet ederken, Diyanette ağırlarken,
bu noktada ilişkiler devam ederken, öte yandan bir sayın müftünün,
böyle bir yemeğe gitti diye, davete gitti diye tayininin
çıkarılması kesinlikle yanlıştır. Bu, doğru
bir bilgi değildir, sadece rotasyon çerçevesinde
çıkmıştır ve rotasyon da ilk defa -benim bildiğim-
uygulanıyor. Şimdi, süresi dolanların hepsi rotasyona tabi,
gidecekler yani o noktada rotasyon uygulamasından da vazgeçmeyi
düşünmüyoruz çünkü Türkiyenin başka yerlerinde de o hizmete ihtiyaç
var. O hizmeti görecek personel sayımız az ve bu rotasyon
uygulaması bundan sonraki süreçlerde de devam edecek.
YAŞ
kararlarıyla ilgili kanun buradan çıktı ama yargı yolu
kapalı olanlar yararlanmıştı, yargı yolu açık olanlara
istifade imkânı olmadı. Bu konuyla alakalı beni de ziyaret eden
arkadaşlar var, onlarla da benim görüşmelerim oldu ancak şu
anda, henüz bir müspet karar noktasına gelmiş değiliz, fakat
konu bizim tarafımızdan da takip ediliyor, inceleniyor, onu ifade
edebilirim.
Sayın
Tanal, imamların okul müdürü atanmasıyla ilgili
Bu bilgi kesinlikle
yalan bir bilgi, doğru bir bilgi değil. İmamın okul müdürü
olarak atanması yasal olarak da mümkün değil. Yani Diyanetten de
böyle bir atama yok, olması da fiilen de, yasal olarak da mümkün
değil, Diyanet de bunu yalanladı zaten. Bize yazılı soru
önergesi de sorulmuştu, ona da cevap verdik, belki
hatırlayacaksınız yani böyle bir şey yok. Bu hem fiilen
mümkün değil hem de yasal olarak mümkün değil. Diyanet
İşleri Başkanlığında böyle bir imam yok ama
varsa, siz bilgisini verirseniz, biz de merak ediyoruz, öğreniriz en
azından.
Sayın
Öğüt Diyanet İşleri Başkanının
açıklamasıyla ilgili sordu. İşin doğrusu, tabii,
Parlamentonun, Diyanet bütçesini eleştirmesi, değerlendirmesi
doğal bir haktır, bunu herkes yapacaktır. Daha iyi olsun.
diyenler olacağı gibi Fazla. diyenler de olacaktır. Ben,
Diyanet İşleri Başkanımızın bu
açıklamasını kastı aşan bir açıklama olarak
görüyorum işin doğrusu, keşke öyle bir ifade kullanmasaydı ama
kullanmış oldu. İşin doğrusu, daha farklı bir
şekilde ifade edebilirdi, ben de kastını
aştığını düşünüyorum.
Yozgat
Müftü Yardımcısıyla alakalı -arkadaşlar not verdiler,
önümde- soruşturma başladı ve şu anda son noktaya geldi
zannedersem. Soruşturma açıldı; resen açıldı,
şikâyet üzerine de değil. Gerekli disiplin işlemleri ona da
uygulanacaktır. Bundan kimsenin endişesi olmasın.
Molla
atamalarıyla ilgili, mele atamalarıyla ilgili, Sayın
Yılmazın söylediği şeyler oldu. Tabii, biz bunu bir
ihtiyaçtan dolayı yaptık. Yani bölgede, iyi yetişmiş, örgün
eğitimin dışında din eğitimi almış ama
gerçekten liyakati olan kişiler var, toplumda da
saygınlığı olan kişiler var. Bunlar, yapılan bir
sınavda başarı gösterenler. Belli bir hizmet içi eğitimden
geçtikten sonra atanmış oldular. Yani burada hedeflediğimiz
faydayı fazlasıyla sağlayacağını
düşündüğümüz bir adım, tarihî ve önemli bir adım olarak
görüyoruz.
Medreseleri
açmayı düşünüyor musunuz? Böyle bir düşüncemiz yok, böyle bir
şey de yok, zaten Türkiyede medrese de yok.
Evet,
ben diğer sorulara yazılı cevap vereceğim.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Kur'an kursları, Sayın Bakan?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Ali Beyin cevaplarından
sonra. Böldük zamanı. Kusura bakmazsanız, ben bakiyelerine, vakit
kalırsa cevap vereceğim, yoksa yazılı cevap vereceğim.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Yazılıyı da vermiyorsunuz Sayın Bakan.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Babacan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Teşekkür ediyorum.
Şahsı
adına aleyhte söz alan konuşmacının değindiği
birkaç noktaya özellikle cevap vermek istiyorum. Yani öyle ifadeler
kullandı ki sayın konuşmacı, sanki bahsettiği bütçe
Türkiye Cumhuriyetinin bütçesi değil de bir başka ülkenin,
bambaşka bir devletin bütçesi.
Bakın,
bu bir halk bütçesidir; bu, milletin bütçesidir. Milletin bütçesi
olmasaydı eğitime 68,1 milyar TL ayrılır mıydı?
Bir numaralı harcama, eğitim bütçesi bizim.
Sağlık:
Sağlığa ayırdığımız bütçe 67,9 milyar.
Sosyal
yardımlar: Cumhuriyet tarihinin en yüksek noktasında, 26,4 milyar.
Sadece rakam olarak değil, bütçedeki payı da sosyal yardım
harcamalarının, şu anda bir numaraya ulaşmış
durumda.
Şimdi,
işsizlik bütçesi gibi bir ifade kullanıldı. Bu, işsizlik
bütçesi olsa Türkiyedeki işsizlik oranı tarihinde ilk defa OECD
ortalamalarının altına iner miydi? Tüm Uluslararası
Çalışma Örgütü üyeleri içerisinde, işsizliği en
hızlı düşüren ülke Türkiye oldu. Pek çok ülkede işsizlik
artarken, istihdam azalırken Türkiyede milyonlarca yeni istihdam oluştu.
Bu 4 milyon oluşan istihdamın 1,5 milyonu kadın istihdamı,
dolayısıyla bu ifadeleri kesinlikle kabul edemeyeceğimizi, sanki
bu konuşmacı Türkiyede değil de başka bir yerlerde
yaşıyor gibi konuştuğunu ben tekrar burada ifade edip
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkan, özür dilerim.
Benim
sorduğum soruya Sayın Bakan dedi ki: Yalan. Ben onunla ilgili -bu
bir sataşmadır 69uncu maddeye göre- doğru olan bilgiyi
vereceğim. Olmaz böyle.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) - Doğru değil. dedi.
BAŞKAN
Sayın Tanal, lütfen, yok, öyle bir usulümüz yok Sayın Tanal.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Efendim, bakın, ben örnek vereceğim. Varsa
bile bize bildirsinler
BAŞKAN
Hayır, Sayın Tanal, öyle bir usulümüz yok yani İç Tüzük
gereği, lütfen
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Aksaray ilimizin Ağaçören ilçemizde 9 tane
Bakın, Sayın Başkan ama haksız olan
BAŞKAN
Sayın Tanal, böyle bir usulümüz yok. Lütfen oturunuz.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Bakan Yalan söylüyor. diyor bana.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Ama yanlış bir bilgi, doğruyu
söyleyeceğim ben.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bu konuyu Millî Eğitim
Bakanlığı da biz de yalanladık. 2 bakanlık Yok.
diyor.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Bakan
BAŞKAN
Şimdi, sırasıyla üçüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkan
Sayın Başkan,
bakın, sizin bu tutumunuz nedeniyle usul tartışmasını
açıyorum.
BAŞKAN
Sayın Tanal, Sayın Bakanın açıklamasından sonra,
verdiği cevaptan sonra açıklama gibi bir
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Bize bakmıyorsunuz ki siz.
BAŞKAN
Ne demek bakmıyorsun? Sayın Tanal, buyurun. diye söyledim ya
size.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sizin bu tavrınızdan dolayı usul
tartışması açıyorum ben.
BAŞKAN
Hayır yani ne yapmak istiyorsunuz? Neyin usul
tartışmasını açacaksınız Sayın Tanal?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkan, bana Sen diyemezsiniz, bana
Siz demek zorundasınız.
İHSAN
ŞENER (Ordu) Ya, otur Allah aşkına.
BAŞKAN
Sayın Tanal, siz lütfen
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Meclisin konuşma üslubuna uymaya sizi davet
ediyorum ben.
BAŞKAN
Bir saniye
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sizin
tavrınızdan dolayı usul tartışması
açıyorum ben.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Açılmasını istersiniz.
BAŞKAN
Lütfen tutanakları alın, inceleyin, Sen diye hitap etmedim, siz
duymadığınız şeyi kendiniz meydana getiriyorsunuz
yani.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Tutanaklara bakalım bir.
BAŞKAN
E bakın siz.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Artı, sizin bu tavrınızdan dolayı
usul tartışması açmak istiyorum.
BAŞKAN
Hayır, hangi tavrımdan dolayı?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Efendim, Sayın Bakan bana diyor ki: Sayın
Tanalın söylediği yalandır.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Tutanaklara bakın Sayın Başkan.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Ben bununla ilgili düzeltmek için söz istedim. Siz
gayet rahat, yüzüme bakmadan Ne diyorsun bana? şeklinde bir tavır
takınıyorsunuz.
BAŞKAN
Hayır,değil, öyle değil, siz öyle
anlamışsınız.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Bu, sizin tarafsızlığınıza
gölge düşürüyor. Bu açıdan usul tartışması açmak
istiyorum ben.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - Böyle bir usul tartışması olmaz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Tanal, yirmi dakika soru cevap işlemi yapılıyor. On
dakika içerisinde sayın milletvekilleri sorularını sorarlar, on
dakika içerisinde de sayın bakanlar cevaplarını verirler.
Sayın bakanlar cevaplarını verdikten sonra herhangi bir
açıklama isteği, talebi söz konusu değil İç Tüzükümüz
gereğince, onun için söyledim ben.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkan, İç Tüzükte yasaklanmayan
bir husus var ise serbest anlamına gelir. İç Tüzükte sorulmaz
denilen bir hüküm yok ki. Yani buradaki pozitif olan hukuk böyle bir
yasaklamayı düzenlememiş. Düzenlemediği için, gayet rahat,
hatiplerin, eğer sataşma varsa, kişiliğine dokunur bir
cümle sarf ediliyorsa, inciticiyse söz alır. Gayet rahat, Sayın
Bakanın
BAŞKAN
Ama sataşma talebiyle söz istemediniz, açıklama talebiyle söz
istediniz siz.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Açıklama istemedim, bana Yalan söyledi. dedi,
sataşmadır, benim kişiliğime kim
BAŞKAN
Hayır, ama tutanakları incelemeyim yani, açıklama istediniz
Sayın Tanal.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Değil Sayın Başkanım. Yani sizden,
lütfen, yani bu konuda, bunu düzeltmek için yani bu sataşma nedeniyle
BAŞKAN
Ama Sayın Tanal, böyle bir usulümüz yok ki, olmayan bir şeyi ortaya
getiriyorsunuz yani.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Efendim, ben 69a göre
BAŞKAN
- O zaman Meclis çalışmaz yani Genel Kurul.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Bakın, 69a göre söz istiyorum ben. Orada gayet
rahat, sataşmaya ilişkin
BAŞKAN
Yerinizden veriyorum, buyurun, bir dakika söz veriyorum.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Peki, bu kadar
BAŞKAN
- Bu usul değil ama bakın, lütfen
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Siz zamanı israf ediyorsunuz, bütçe nasıl
israf ediliyorsa zamanı da israf ediyorsunuz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Lütfen Sayın Tanal, oturun yerinize de
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, 69u okursanız zaten
söz vermenize gerek yok.
BAŞKAN
Bu doğru değil Sayın Tanal, sözü veriyorum ama doğrusu
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
VI.- AÇIKLAMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Mehmet Sağlamın, kendisine sataşma nedeniyle
söz vermemesine ve bu tutumu nedeniyle usul tartışması
açılmasını talep etmesine rağmen usul
tartışması açmamasına ilişkin açıklaması
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkan, ben sizi kınıyorum
önce! Doğru değildir. diyorsunuz
BAŞKAN
Ben de sizi kınıyorum Sayın Tanal!
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Doğru değil diyorsunuz, ben sizi
kınıyorum!
BAŞKAN
Ben de sizi kınıyorum!
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Tutumunuz açısından ben gayet rahat, usul
tartışması açmak istiyorum, çünkü siz
tarafsızlığınıza gölge düşürmüş durumdasınız.
BAŞKAN
Değil, İç Tüzükü okursanız benim doğru hareket
ettiğimi anlarsınız.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Siz İç Tüzükü bilmiyorsunuz, bilmiyorsunuz siz.
BAŞKAN
Yüksek bilgilerinizden faydalanalım efendim burada!
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Kaç yıldır burada milletvekilisiniz, İç
Tüzükü bilmiyorsunuz siz.
BAŞKAN
Yüksek bilgilerinizden faydalanırız!
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Usul tartışması açmak istiyorum ben
aleyhinizde.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, usul
tartışması açmaya imkân yok.
BAŞKAN
Neyle ilgili usul tartışması?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Aleyhinizde söz almak istiyorum, usul
tartışması açmak istiyorum ben.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, böyle bir usul yok.
BAŞKAN
Neyle ilgili usul tartışması açacaksınız Sayın Tanal?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Siz, siz
BAŞKAN
Hayır, gerekçesi yok ki Sayın Tanal.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Siz, bakın, sizin tutumunuz ve bana
karşı sarf ettiğiniz sözlerinizden dolayı usul
tartışması açmak istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Tanal
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Ne diyorsunuz Meclis Başkanı olarak
BAŞKAN
Size karşı sarf ettiğim sözlerle ilgili tutanakları
istersiniz, ondan sonra
Tutanakları getiririz
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Bakın, Meclis Başkanı olarak siz
diyorsunuz ki: Efendim, İç Tüzükte böyle bir hüküm yoktur ama
BAŞKAN
Evet.
MAHMUT
TANAL (İstanbul)
böyle bir söz veriyorum. Siz babanızın
cebinden mi bana veriyorsunuz?
BAŞKAN
Hayır.
Siz
neye göre istiyorsunuz?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Babanızın cebinden mi bana söz veriyorsunuz?
BAŞKAN
Değil, ben İç Tüzüke göre veriyorum. Lütfen Sayın Tanal
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Ben burada halkın vekiliyim, halkın
milletvekiliyim. Burada bütçe tartışılıyor, bütçeyi halktan
gizliyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın Tanal, maksadınız eğer Meclisi
çalıştırmamaksa o başka bir şey.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Benim maksadım, halka, Bakanın verdiği
yanlış bilgileri doğru olarak aktarmaktır.
BAŞKAN
İç Tüzükte böyle bir kural yok Sayın Tanal.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Bakın Sayın Başkan, Aksaray ilimizin
Ağaçören ilçesinde 9 tane köyün öğretmeni yok. Köylerdeki
imamları oraya müdür olarak atamışsınız. Köyün camisi
imamsız, okul da öğretmensiz. Ben bu bilgiyi vermek istiyorum yani
siz hem camileri imamsız bıraktınız, okulları da
öğretmensiz bıraktınız. Yani sizin
yaptığınız bütçe bu bütçe işte.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) O açıdan, sizin söz vermemeniz adaletsiz olan bir
şey. Bakan yalan söylüyor, siz de yalan söylüyorsunuz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tanal.
İç
Tüzükte olmayan sözü vermem ben, sağ olun.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S.Sayısı:
361) (Devam)
2.- 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/649, 3/1003) (S.Sayısı: 362) (Devam)
A) KAMU DÜZENİ VE
GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam) 1) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı |
B) AFET VE ACİL
DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI (Devam) 1) Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Afet ve Acil Durum
Yönetimi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı |
C) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
(Devam) 1) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı |
Ç) TÜRK
İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON AJANSI
BAŞKANLIĞI (Devam) 1) Türk
İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Türk
İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı |
D) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA
TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI (Devam) 1)
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2)
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı |
E) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam) 1) Hazine
Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Hazine
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı |
F) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU
(Devam) 1) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı |
G) SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam) 1) Sermaye Piyasası Kurulu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Sermaye Piyasası Kurulu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı |
BAŞKAN
Evet, şimdi sırasıyla
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Bakan, açıklama
yapmam lazım. Bakan yalan söylüyor. diyor.
BAŞKAN
Lütfen Sayın Bakan, olmaz. Sayın Tanaldan bir farkı yok ki
söylediğiniz sözlerin, lütfen. Böyle bir usulümüz yok Sayın Bakan,
hayır.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Bakan, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Tekrar açıklama isteyip sizin açıklama yapma gibi bir
hakkınız yok. Bunu Sayın Tanala bahsettim. Doğru
değil yaptığınız.
Şimdi
sırasıyla üçüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerini ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının 2013
yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
III.-YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Henüz oylamaya sunmuyorum ki, sunayım ondan sonra hayhay.
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) Söyleminizden oylama yaptığınız
anlaşılıyor, biz de yoklama istiyoruz. Kayıtlara girsin.
BAŞKAN
E, tamam.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Siz önünüze bakıyorsunuz Sayın Başkan.
Biraz gözümüze baksanıza. Gözümüze bakın, yüzümüze bakın,
korkmayın.
BAŞKAN
Yoklama talebi var, yerine getireceğim.
Sayın
Tarhan, Sayın Öğüt, Sayın Şeker, Sayın Dibek,
Sayın Eyidoğan, Sayın Türeli, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Tanal, Sayın Genç, Sayın Çetin, Sayın Özkes,
Sayın Karaahmetoğlu, Sayın Çam, Sayın Ören, Sayın
Kuşoğlu, Sayın Özgündüz, Sayın Kaplan, Sayın
Işık, Sayın Kurt, Sayın Öz.
İki
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır
ve kabul edilmiştir.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698)
(S.Sayısı: 361) (Devam)
2.- 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/649, 3/1003) (S.Sayısı: 362) ( Devam)
A) KAMU DÜZENİ VE
GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI ( Devam) 1) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı |
B) AFET VE ACİL
DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI ( Devam) 1) Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Afet ve Acil Durum
Yönetimi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı |
C) DİYANET İŞLERİ
BAŞKANLIĞI ( Devam) 1) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı |
Ç) TÜRK
İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON AJANSI
BAŞKANLIĞI ( Devam) 1) Türk
İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Türk
İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı |
D) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA
TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI ( Devam)
1)
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2)
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı |
E) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (
Devam) 1) Hazine
Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Hazine
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı |
F) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU (
Devam) 1) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı |
G) SERMAYE PİYASASI KURULU ( Devam)
1) Sermaye Piyasası Kurulu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Sermaye Piyasası Kurulu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı |
KAMER
GENÇ (Tunceli) Ya, nasıl kabul edilmiştir? Kabul edenler
Etmeyenler
demedin.
BAŞKAN
Düzeltiyorum. Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2013 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.97)
KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI
1) Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 20.272.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 20.272.000
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı 2013 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir
Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı 2011 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 15.098.000,00
Bütçe Gideri 7.507.689,16
Ödenek Üstü Gider 47,34
İptal Edilen
Ödenek 7.590.358,18
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07.96)
AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI
1) Afet ve Acil Durum
Yönetimi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 9.336.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 202.178.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.150.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 19.390.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 694.965.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 927.019.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir
Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1) Afet ve Acil Durum
Yönetimi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 2.949.569.941,00
Bütçe Gideri 2.705.809.211,98
İptal Edilen
Ödenek 243.760.729,02
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri
Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.86)
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1) Diyanet
İşleri Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 35.372.500
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 189.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 7.370.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 773.500
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 4.560.104.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 840.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 4.604.649.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri
Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Diyanet
İşleri Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 2.957.877.500,00
Bütçe Gideri 3.392.977.569,34
Ödenek Üstü Gider 458.307.866,31
İptal Edilen
Ödenek 23.207.796,97
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.32)
TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON AJANSI
BAŞKANLIĞI
1) Türk
İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı
Başkanlığı2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 99.290.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 501.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 99.791.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 40.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağışlar ve Yardımlar ile Özel Gelirler 98.291.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 1.460.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 99.791.000
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk
İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2013 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Türk
İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 86.987.860,73
Bütçe Gideri 74.523.022,05
Ödenek Üstü Gider 41.448,41
İptal Edilen
Ödenek 7.319.122,30
Ertesi Yıla
Devredilen Ödenek 5.187.164,79
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B)
CETVELİ
|
(TL)
|
Bütçe Gideri 77.629.000,00
Net Tahsilat 71.674.402,74
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı Başkanlığı 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.51)
YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI
1)
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 44.011.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 300.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 122.900.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 167.211.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 490.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 166.721.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 167.211.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2)
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 26.061.336,83
Bütçe Gideri 23.338.592,51
İptal Edilen
Ödenek 2.722.744,32
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
|
(TL) |
Bütçe Geliri Tahmini 18.660.000,00
Net Tahsilat 17.741.996,91
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabı kabul
edilmiştir.
Hazine Müsteşarlığı 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.82)
HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1) Hazine
Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 55.808.045.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 911.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 11.677.334.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 1.285.447.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 3.050.000.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 71.821.737.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hazine
Müsteşarlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Hazine Müsteşarlığı 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2) Hazine
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 57.856.819.987,00
Bütçe Gideri 51.921.918.129,57
İptal Edilen
Ödenek 5.934.901.857,43
Ertesi Yıla
Devredilen Ödenek 313.700.705,02
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hazine Müsteşarlığı 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
2013 merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.04)
BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU
1) Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 10.916.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 189.084.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 200.000.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
05 Diğer
Gelirler 200.000.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 200.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
Bankacılık ve Düzenleme ve Denetleme
Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2) Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 140.000.000,00
Bütçe Gideri 73.406.354,90
İptal Edilen
Ödenek 66.593.645,10
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
(TL)
|
Bütçe
Geliri Tahmini 140.000.000,00
Net
Tahsilat 137.079.349,98
BAŞKAN (B) cetvelinin
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Sermaye Piyasası Kurulu 2013 merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.03)
SERMAYE PİYASASI KURULU
1) Sermaye Piyasası
Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 38.287.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 6.295.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 50.928.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 95.510.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 75.159.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 20.351.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir
TOPLAM 95.510.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
Sermaye Piyasası Kurulu 2013 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sermaya Piyasası Kurulu 2011 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2) Sermaye Piyasası
Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 166.976.486,00
Bütçe Gideri 155.210.257,48
İptal Edilen
Ödenek 11.766.228,52
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
(TL)
|
Genel
Toplam 78.168.000,00
Net
Tahsilat 154.506.638,73
Ret
ve İadeler 1.162.714,61
BAŞKAN (B) cetvelini
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Böylece,
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığı, Diyanet İşleri
Başkanlığı, Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı, Yurtdışı Türkler ve
Akraba Topluluklar Başkanlığı, Hazine Müsteşarlığı,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ve Sermaye Piyasası
Kurulunun 2013 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2011 yılı
merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı
olmasını temenni ederim.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.38
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.55
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2013
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısıyla 2011
yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
görüşmelerine devam edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698)
(S.Sayısı: 361)
2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu
İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (
1/649, 3/1003) (S.Sayısı: 362)
Ğ) ADALET
BAKANLIĞI 1) Adalet
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Adalet
Bakanlığı2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı |
H) CEZA VE İNFAZ
KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU 1) Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı |
I) TÜRKİYE ADALET
AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI 1) Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi 2) Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı |
İ) HÂKİMLER
VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU 1)
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi 2)
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı |
J) ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI 1)
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı |
K) MESLEKİ
YETERLİLİK KURUMU 1) Mesleki
Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi 2) Mesleki
Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı |
L)
TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ 1) Türkiye
ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi 2) Türkiye
ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı |
M) DEVLET PERSONEL
BAŞKANLIĞI 1) Devlet
Personel Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi 2) Devlet
Personel Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı |
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
4üncü
turda Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Mesleki
Yeterlilik Kurumu, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü,
Devlet Personel Başkanlığı
bütçeleri yer almaktadır.
Sayın
milletvekilleri, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen
milletvekilleri sisteme girebilirler.
4üncü
turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına; Murat Bozlak, Adana Milletvekili;
Ertuğrul Kürkcü, Mersin Milletvekili; Sebahat Tuncel, İstanbul
Milletvekili.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına; Atila Kaya, İstanbul Milletvekili; Oktay
Öztürk, Erzurum Milletvekili; Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili;
Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına; Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili; Veli
Ağbaba, Malatya Milletvekili; Ali İhsan Köktürk, Zonguldak
Milletvekili; Ercan Cengiz, İstanbul Milletvekili; Süleyman Çelebi,
İstanbul Milletvekili; İzzet Çetin, Ankara Milletvekili.
AK
PARTİ Grubu adına; Fehmi Küpçü, Bolu Milletvekili; İlknur
İnceöz, Aksaray Milletvekili; Hüseyin Cemal Akın, Malatya
Milletvekili; Mustafa Kemal Şerbetçioğlu, Bursa Milletvekili; Adem
Yeşildal, Hatay Milletvekili; Hasan Fehmi Kinay, Kütahya Milletvekili;
Ekrem Çelebi, Ağrı Milletvekili; İlknur Denizli, İzmir Milletvekili;
Halil Özcan, Şanlıurfa Milletvekili; Mahmut Kaçar,
Şanlıurfa Milletvekili.
Şahısları
adına; lehinde Mehmet Altay, Uşak Milletvekili; aleyhinde Levent Gök,
Ankara Milletvekili.
Şimdi,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Murat Bozlak,
Adana Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP
GRUBU ADINA MURAT BOZLAK (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısında yer alan Adalet Bakanlığının bütçesi
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına konuşmak
üzere söz aldım. Bu vesileyle sayın Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, adalet, demokratik ülkelerde her şeyin üstündedir.
Toplumun huzuru ve güveni için adaletin etkin bir biçimde işlemesi
gerekir. Demokratik hukuk devletlerinde adalet, bağımsız,
tarafsız, adil yargıyla sağlanır. Bağımsız,
tarafsız, adil bir yargı ve hukukun üstünlüğü, demokratik
toplumların olmazsa olmaz koşuludur. Özellikle Türkiye gibi çok
kimlikli, çok inançlı, çok kültürlü ülkelerde huzur ve güvenliğin
sağlanabilmesi için tarafsız, bağımsız, herkesin
güvenini kazanmış, adil bir yargı sisteminin
oluşturulması en temel ihtiyaçtır. Ne yazık ki ülkemizde
henüz böyle bir yargı sisteminden bahsetmemiz mümkün gözükmüyor.
Kanaatimce, bir ülkede yargının bağımsız olup
olmadığının en belirgin göstergesi, kanıtı ve
delili, o ülkede birincil görevi devleti ve kurulu düzeni vatandaşa
karşı koruyan özel mahkemelerin olup olmadığıdır.
Bunu ölçüt olarak alıp bir değerlendirme yaparsak Türkiyede
yargının değil bugün, cumhuriyetin kuruluşundan beri
tarafsız ve bağımsız olmadığını,
yargılamaların adil yapılmadığını çok açık bir biçimde, en çıplak
haliyle görebiliriz. Bu ülkede cumhuriyetin kuruluşundan itibaren istiklal
mahkemeleriyle başlatılan özel mahkemeler, süreç içerisinde zaman
zaman isim değişikliğine uğramışsalar da özde bir
değişikliğe uğramadan günümüze kadar hep var
olmuşlardır.
İstiklal
mahkemelerine müteakip kurulan Yassıada Mahkemesi, sıkıyönetim
mahkemeleri, devlet güvenlik mahkemeleri, özel görevli ağır ceza
mahkemeleri ve şu an için de özel yetkili bölge mahkemeleri ülkemizde
peş peşe varlık gösteren özel mahkemelerdir. Bu mahkemelerin
görevi, kutsal sayılan devleti ve devletin kurulu düzenini vatandaşına
karşı korumaktır. Bu mahkemelerin görevi, resmî devlet
ideolojisine ters düşenleri yargılayıp
cezalandırmaktır. Bu mahkemelerin görevi devlet kaynaklı zulme
ve haksızlığa karşı direnenleri yargılayıp
hapse atmaktır. Bu mahkemeler bu ülkede ne yapmıştır? Hemen
söyleyeyim: En başta demokrasimize zarar vermişlerdir, tahrip
etmişlerdir, adil yargılanma hakkını bertaraf
etmişlerdir, yargı bağımsızlığını
ortadan kaldırmışlardır, yurttaşın mahkemelere
olan güvenini kaybetmesine yol açmışlardır, bu mahkemeler
düşünce ve ifade özgürlüğünün cellatları olmuşlardır.
Bu mahkemeler başka ne yapmıştır? Bu mahkemeler Şeyh Saidi, Seyit
Rızayı, İskilipli Atıf Hocayı ipe
göndermişlerdir. Bu mahkemeler bu ülkenin başbakan ve
bakanlarını cellatlara teslim etmişlerdir. Bu mahkemeler Deniz
Gezmişi, Yusuf Aslanı, Hüseyin İnanı, Erdal Ereni ve
nice güzel insanı darağacına göndermişlerdir. Bu mahkemeler
1982 faşist darbesinin lideri Kenan Evrenin Sağdan birini, soldan
birini asın. emrini anında yerine getirmişlerdir. Bu
mahkemeler, değerli arkadaşlar, özet olarak Türkiyeye kaybettiren
mahkemelerdir.
Cumhuriyet
tarihi boyunca bu mahkemelerden bir türlü kurtulamayan ülkemizde
yargının bağımsız olduğunu, tarafsız
olduğunu, adil yargılama yapıldığını
nasıl söyleyebiliriz? Kim bunu diyebilir? Vicdan sahibi hangi hukukçu bunu
söyler?
Kabul
edelim ki yargı bağımsızlığı konusunda,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararlarla tescilli
bir ülkeyiz. Özel mahkemeler ortadan kaldırılmadıkça yargı
bağımsızlığı asla ve katiyen olmaz. Sayın
Bakan, yargının bağımsızlığından
yanaysanız, bu mahkemelerin ismini değiştirmek yerine bu
mahkemeleri ortadan kaldıracak bir düzenlemeyi Parlamentoya getirin.
Yargı bağımsızlığından yana olan bir
iktidar, öncelikle bu özel mahkemeleri ortadan kaldırmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana işbaşına
gelen hükûmetlerde birçok şahsiyet Adalet Bakanı olarak görev
yapmıştır. Bunlardan olumlu icraatları olanları
insanlarımız minnetle yâd etmiş, yâd etmektedir.
Yanlış icraat sahiplerini de insanlarımız asla unutmamışlardır.
Türk,
bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan
olmayanların bu memlekette tek hakları vardır, hizmetçi olma
hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu
hakikati böyle bilsinler. diyen meşhur ırkçı Adalet
Bakanını halklarımız unutmadı.
Faili
meçhul cinayetlerin günübirlik pervasızca işlendiği dönemde bin
operasyon yaptığını gururlanarak söyleyen Adalet
Bakanını halklarımız asla unutmayacaktır.
Gardiyanların
çivili kalaslarla Diyarbakır Cezaevinde 10 tutukluyu darp ederek
öldürmeleri karşısında kılını dahi
kıpırdatmayan Adalet Bakanı ile 20 cezaevinde birden aynı
anda düzenlenen ve ironi yaparcasına Hayata dönüş adı verilen
operasyonların sonucunda 32 tutuklu ve hükümlünün ölümüne yol açan
operasyonların emrini veren, arkasından da çıkıp yüzü
kızarmadan haklılığını savunan Adalet
Bakanını halklarımız unutmayacaklardır.
Değerli
milletvekilleri, bugün için Adalet Bakanlığı makamında her
ne kadar bu zihniyetin devamcısı olanlar yok ise de, geçmişte
yaşanan olumsuzluklardan ne yazık ki iyi dersler
çıkarmadığınız da bir gerçekliktir. Bugün için de
haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik diz boyudur.
Değerli
milletvekilleri, şu an 10 bini aşkın Kürt siyasetçisi
cezaevlerinde tutsak durumundadır. Siyasi iktidarın yönlendirmesiyle KCK
adı altında yürütülen, Kürt halkını demokratik siyasal
zeminin dışına itmeye çalışan operasyonlar sonucunda 6
milletvekilimiz, 4 eş genel başkan yardımcımız, 6
merkez yürütme kurulu üyemiz, 57 parti meclisi üyemiz, 34 belediye
başkanımız, 212 belediye meclisi ve il genel meclisi üyemiz,
yüzlerce il ve ilçe başkan ve yöneticilerimiz ile üyelerimiz bu dönemde
tutuklanmışlardır.
AKP
iktidarı döneminde 500e yakın öğrenci parasız eğitim,
harçların kaldırılması gibi demokratik talepler için
düzenledikleri hak arama eylemlerinde slogan attı, pankart açtı,
puşi bağladı diye tutuklanıp cezaevine
konulmuşlardır.
Bu
ülkede ilk defa AKP Hükûmeti döneminde onlarca avukat mesleki görevlerini ifa
ettikleri için topluca tutuklanmışlardır. Gazeteciler, bilim
adamları, AKP iktidarının hışmına
uğramış, cezaevine konulmuşlardır.
Değerli
milletvekilleri, İnsan Hakları Derneğinin
hazırladığı Çocuk Ölümleri Raporuna göre, 1988
yılından günümüze kadar gerek güvenlik güçleri tarafından gerek
askerî patlayıcılar gerekse de çatışmalı süreçten
dolayı çeşitli şekillerde hayatını kaybeden çocuk
sayısı 561dir. Bunlardan 181i AKPnin on yıllık
iktidarı döneminde hayatını kaybetmiştir.
4
Ağustos 2012 tarihinde polisin sıktığı gaz
bombası sonucu yaşamını yitiren on bir yaşındaki
Mazlum Akay, 6 Ağustos 2012de Muşun Kızılağaç
beldesinde bulduğu bir cismin elinde patlaması sonucu ölen sekiz
yaşındaki Seray Yavuz ve 7 Ağustos 2012 günü Vanın
Çaldıran ilçesinde, İran sınırında askerler
tarafından kurşunlanarak öldürülen Vesim Zengin yaşamını
yitiren son çocuklardan birkaçıdır.
Bu
ölümler kadar vahim olan bir başka şey de daha on iki
yaşındayken başına ve bedenine sıkılan 13
kurşunla öldürülen Uğur Kaymaz başta olmak üzere bu
çocukların katillerinin hiçbirisinin ceza almamasıdır.
Yine
başta Pozantı olmak üzere birçok cezaevinde devletin koruması
altında olan çocuklar tecavüze uğramış, işkence ve
kötü muameleye maruz kalmışlardır. Değerli milletvekilleri,
adalete olan inanç dibe vurmuştur.
27
Aralık 2011 tarihinde Roboskide yaşanan katliamın üzerinden bir
yıl geçmiş olmasına rağmen, katliamı yapan ve katliam
emrini veren sorumlu kişiler hakkında henüz açılmış
bir dava dahi yoktur. Katledilen insanların yakınları feryat
figan ediyor, onların sesini duyan yok. Katliam arifesinde, soruşturma
dosyasının Ankaranın dehlizlerinde kaybolmasına izin
vermeyeceklerini söyleyen Sayın Başbakan söylediğini
unutmuş durumdadır. Sayın Başbakanın suskunluğu
Hükûmetin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır. Türkiye
kamuoyu bilmelidir ki bu katliamın birinci dereceden sorumlusu şu
anki Hükûmettir ve Hükûmetin başındaki Başbakandır. Ama
herkes de bilmeli ki Barış ve Demokrasi Partisi katliamdan sorumlu
olanlar hesap verene kadar bu işin peşini bırakmayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, tanık olduğum ve beni hukukçu olarak rahatsız
eden iki olayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bulunduğu
Urfa Cezaevinden Adana Kürkçüler Cezaevine nakledilen Urfa Milletvekilimiz
Sayın İbrahim Ayhanı Adalet Bakanlığının
özel izniyle Adana Kürkçüler Cezaevinde ziyaret etmiştim. Cezaevine
gittiğimde, Cezaevi Müdürü, İbrahim Ayhanla açık görüş
yaptırmayacaklarını, kapalı görüş
yapabileceğimizi söyledi. Nedenini sorduğumda da, Urfa Cezaevinde
kendisine verilen disiplin cezasından kaynaklandığını
ifade etti. Zorunlu olarak Sayın İbrahim Ayhanla
kapalı görüş yaptık. Sayın İbrahim Ayhan
milletvekilidir, milletvekili seçildiği andan itibaren
milletvekilliği dokunulmazlığına sahiptir.
Dokunulmazlığı kaldırılmadıkça mahkemeler dahi
milletvekiline ceza verme yetkisine sahip değilken, cezaevi idaresi
rahatlıkla dokunulmazlığı bulunan milletvekiline disiplin
cezası verebilmektedir. Bu bir hukuk tanımazlıktır.
Cezaevleri idarelerinin hükümlü ve tutuklulara yönelik nasıl bir hukuksuz
davranış içerisinde olduklarının da açık
kanıtıdır.
Yine,
değerli milletvekilleri, Adana 8inci Ağır Ceza Mahkemesinde
izleyici olarak katıldığım bir davada 8 tutuklu
sanığın yargılanması yapılıyor idi. Söz
isteyen sanık mahkeme başkanının söz vermesi üzerine
savunma yaparken söylediği sözler mahkeme başkanının
hoşuna gitmediği için mahkeme başkanı bağırarak
Atın bunu dışarıya. demiş, askerler
sanığı almaya yeltenince askerlere hitaben bu kez mahkeme reisi
Durun! Yaz kızım: Sanıkların tutukluluk hâllerinin
devamına, duruşmanın filan tarihe bırakılmasına
karar verilmiştir, alın götürün. diyerek duruşmayı
sonuçlandırmıştır. Böyle bir yargılamaya otuz
yıllık meslek yaşamım boyunca ilk defa tanık oldum.
Bir mahkeme reisi, duymak istemediği sözleri söylediği için
sanığı susturabiliyor, diğer sanıkların hiç
birine söz hakkı tanımıyor, tutukluluğun devamı
konusunda Cumhuriyet Savcısının talebini almıyor,
vereceği karar konusunda heyetteki diğer iki yargıcın
kararını almaya ihtiyaç duymuyor, tüm usul yasalarını
çiğneyerek son derece keyfî karar verebiliyor ve bu hâkim ne yazık ki
herhangi bir soruşturmaya uğramadan görevini hâlâ sürdürebilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, komisyonlardan geçip Genel Kurulun gündemine getirilen Ceza
Usul Yasası ile Ceza İnfaz Yasasında Değişiklik
Öngören Kanun Tasarısı bütçe görüşmelerinden önce Genel Kurulda
ele alınıp görüşülecek iken AKP Grubu tarafından verilen
önergeyle bütçe görüşmelerinin sonuna
bırakılmıştır. Tasarı, bir yıldan az
cezası kalan hükümlülerin denetimli serbestlik yoluyla
bırakılmalarını öngördüğünden, özellikle açık cezaevlerinde
bulunan hükümlüleri beklenti içerisine koymuştur. Bu beklentinin
cezaevlerinde huzursuzluğa dönüşmesine imkân vermemek amacıyla
tasarının bütçe görüşmelerinin akabinde önümüzdeki yıla
bırakılmadan Genel Kurulda görüşülmesinin uygun
olacağı düşüncesindeyim.
Değerli
milletvekilleri -son bir, süre kalmadığı için- avukat
arkadaşlarımın, meslektaşlarımın bir arzusu var,
onu sayın Genel Kurulla paylaşmak istiyorum.
Avukatlar
yurt dışına normal pasaportla gitmek durumunda oldukları
için her seferinde vize almak durumundalar. 3üncü sınıf memurlara
tanınan yeşil pasaport verme hakkının
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MURAT
BOZLAK (Devamla)
avukatlara da tanınmasını diliyor, 2013
yılı Adalet Bakanlığı bütçesinin barışa,
hukukun üstünlüğüne, adalete hizmet etmesi dileğiyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MURAT
BOZLAK (Adana) Sayın Başkan, özür dilerim, bir düzeltme yapmak
istiyorum: 3üncü sınıf memur diye belirleme yapmışım,
3üncü derece memur şeklinde düzeltilmesini talep ediyorum.
BAŞKAN
Peki, teşekkür ederim.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına 2nci konuşmacı Ertuğrul
Kürkcü, Mersin Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Kürkcü.
BDP
GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Sayın Başkan, sevgili
arkadaşlar; bu bütçe kalemlerini görüşüyoruz ancak ben 2012
yılı bütçesi Sayıştay tarafından
aklanmaksızın 2013 bütçe kanunu görüşmelerine başlanmasının
yok hükmünde olduğunun altını çizerek söze başlamak
isterim. Belki de tarihte ilk kez Bütçe Kanununa Anayasa Mahkemesi yolu
görünmüş oluyor. Doğrusu, bu yolu benimseyecek milletvekillerine
destek vermekte tereddüt etmem.
Kamu
harcamasının hesabının verilmediği her durum
başlı başına bir yolsuzluktur. Yolsuzluğun tarihi,
devlet gücüyle cinayet, hırsızlık, namussuzluk,
haksızlık yapmanın ve bunu saklamak için bin dereden su
getirmenin tarihidir. Sizi bu tarihin dışında zamandan ve
mekândan münezzeh saymak için ne gibi bir gerekçemiz var? Yoksa siz hakikaten
kendinizi Sultan Süleyman gibi Allahın yeryüzündeki gölgesi mi
sanıyorsunuz? Unutmayın, o gölge yeryüzünden silineli,
Osmanoğullarının istipdadı mezara gömüleli doksan yıl
oldu. Onların yerini alanların altı kaval üstü şişhane
modernliği, bu toprakların halklarına, Alevilere, Kürtlere,
Araplara, Lazlara, Yörüklere çoğu kez Osmanlı istipdadını
aratan bir mezalimi dayatmış olsa da, unutmayın,
ecdadınız sandığınız o hanedan tarihin
çöplüğüne gömüldü. Öyle olmasa bugün hanedandan ya da ağa, bey,
paşa sülalelerinin birinden gelmedikçe herhangi biriniz bakan,
başbakan, belediye başkanı olmak şurada dursun, Rizeli bir
kayıkçının oğlu olarak Eminönü-Karaköy arasında
dolmuş motoru işletiyor ya da Gaziantepli bir kunduracının
kızı olarak bir evin mutfağında erkekleri doyurmak için kan
ter içinde zahmet çekiyor olurdunuz.
Şimdi,
biz cumhuriyetin otoriter modernliğinden yaka silkerken bize selamet
kapısı diye, o cumhuriyetin otoriter kurumlarının
içerisine Türk usulü şefliği, alaturka tek adamlığı
yerleştirip hiçbir yasa tarafından sınırlanmamış
bir postmodern sultanlığı dayatabileceğinizi umuyorsanız
yanılıyorsunuz arkadaşlar.
Ancak,
Adalet Bakanlığı bütçesi usule uygun olarak Sayıştay
tarafından denetlenmiş olsaydı da bu bizi, 2012yi bir
adaletsizlikler yılı olarak geçirmiş olduğumuzu, 2013ün
de böyle geçeceğini söylemekten alıkoymazdı.
Bakanlığın
bütçesinin yüzde 55 artmış olması dolayısıyla
Sayın Bakan Meclise teşekkür ediyor komisyon toplantısında.
Tabii ki ceza ve tevkifevleri bütçesine baktığımızda, bu
yüzde 55 artıştan ceza ve tevkifevleri bütçesinin hemen hemen hiçbir
şey almadığını
Pardon, ceza ve tevkifevleri
bütçesinin mal ve hizmet alımları bütçesinin bundan, sadece yüzde
5ten bile az bir katkı aldığını, yani aslında bu
yıl da mahpusların günde 3 öğün yemek için 4 Türk lirasına
talim edeceklerini görüyoruz. Cezaevlerindeki yaşayan insanların asli
meselelerini çözmeyen bir ceza ve tevkifevleri bütçesinin insanlık için,
halk için, bu ülkede yaşayanlar için ne gibi bir önemi olabilir?
Geçen
yıl da bunun üzerinde durmuştuk, tekrar duruyoruz. Türkiyede
cezaevindeki insanların genel nüfusa oranı durmaksızın
artıyor. 1992de Türkiyede cezaevi haddi yani her 100 bin kişiye
düşen mahpus sayısı 54 idi, 2004te bu 81e çıktı,
2010da 164e çıktı, 2012de 170e çıktı yani yirmi
yıl içerisinde Türkiyede cezaevinde yatan insanların nüfusa
oranı her 100 bin kişide 3 kat arttı. Yüzde 300den fazla
Türkiye'nin nüfusu artmadı ama cezaevlerinin nüfusu arttı. Bu problem
bize Türkiyede açık bir adaletsizlik rejiminin hüküm sürmekte
olduğunu gösteriyor çünkü yurttaşların kanunla ihtilafı ya
da kanunun yurttaşlarla ihtilafı -ki bana bu daha doğru geliyor-
olmasa cezaevleri nüfusu bu kadar artmaz.
Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin verilerine göre, 2011 yılı sonu
itibarıyla mahkeme önüne Türkiyeden gelen dava sayısı 15.940,
bunun 2.500ü uzun tutukluluklarla ilgili. Bu sayının 2012 sonuna
kadar 3.500e varacağı hesap ediliyor. Şu an cezaevlerinde 2012
Mayıs ayı sonu itibarıyla 125.100 kişi yatıyor,
cezaevlerinin kapasitesi 116.754 kişi yani 8.346 kişinin yatacak
yatağı yok. Cezaevleri komisyonuyla birlikte gittiğimiz bütün
cezaevlerinde bu rezaleti görüyoruz. Adalet Bakanlığı bunu gidermek
için olsa gerek yatırım dediği şeyleri yaparak Türkiyede
daha çok cezaevi yapmaya çalıyor ama ne kadar çok cezaevi yaparsa
yapsın bütün bu problemleri bu adaletsizlik hüküm sürdükçe ortadan
kaldıramayacak. Bu cezaevlerindeki insan sayısının artışı
doğrudan doğruya adalet sisteminin işleyişiyle ilgili.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu eliyle işletilen bu adalet sistemi
Türkiyedeki büyük adaletsizlik kaynağının ta en başıdır,
onun pınarıdır. Her şey Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun eylemlerinden kaynaklanmaktadır.
Çoğu
kez Hükûmeti eleştiriyoruz yargıyı baskı altına
alıyor diye ancak ben giderek şu kanaate kapılıyorum ki
aslında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu devlet organları
içerisinde öne doğru çıkarak, temayüz ederek geçmişte ordunun
oluşturduğu vesayet mekanizmasını şimdi bir
yargıçlar vesayeti olarak kurma eğilimindedir. Bu yargıçlar
vesayetiyle kendi çıkarları bunu gerektirdiği zaman başa
çıkmak için durmaksızın kanun yapan, hangi kamu görevlilerine
dokunulamayacağı hakkında yasa yapmak zorunda kalan Hükûmet,
sonunda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu baskı altına alarak
kendi görevlileri hakkında soruşturma açan savcıları
görevden alma yoluna gitmek zorunda kaldı. Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Türkiyede bugün sürüp giden bütün hukuksuzlukların
arkasındaki mekanizmayı çalıştırıyor.
KCK
tutuklamaları esasen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun denetimi
olsa, engellemesi olsa, kendi bünyesindeki yargıçları doğru
dürüst denetlese bu hızla ilerlemeyebilirdi ama bir düşman ceza
hukuku anlayışıyla yani sıradan yurttaşları fail
kabul edersiniz ama siyasi olarak muhatabınız olan siyasi
muarızlarınızı ise hürriyeti kısıtlanması
gereken düşmanlar olarak kabul edersiniz anlayışı üzerine
temellenmiş olan bu düşman ceza hukuku kavrayışı bugün
Türkiyede paralel bir ceza hukuku rejimi kurmuştur. Daha Hükûmet
geçtiğimiz yıl bir yasa çıkarttı, dedi ki: Hâkimler bundan
sonra verdikleri tutukluluk kararlarını ya da tutuklulukların
uzatılması kararlarını gerekçelendireceklerdir. Yok öyle
görülen lüzum üzerine diye. Bunun üzerinden bir yıl geçti ama size hâlâ
tutuklu olan insanların tutukluluk gerekçelerinden bazı örnekler
sunmak istiyorum. İstanbul KCK davasında hâlen tutuklu olarak
yatmakta olan bir sanık; Gülten Çatalbaş. Bu Gülten Çatalbaşla
1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle düzenlenen, tertip komitesince
başvurulan İstanbul Valiliğinin de izin verdiği yasal
mitingden söz ediliyor iddianamede: Bu eyleme katılan Gülten
Çatalbaş ile şüphelinin eylemden hemen sonra telefon görüşmesi
yaptığı, şüpheli Emine Büşra'nın yapılan
yasa dışı eyleme ki izin alınmış- ilişkin
olarak sorular sorduğu, eylemin mahiyetini öğrenmeye
çalıştığı, Gülten Çatalbaş'ın güvenlik
güçlerinin göstericilere gazla müdahale ettiğini belirtmesi üzerine Allah
kahretsin ya! demek suretiyle tepkisini ortaya koyduğu
Yat! Cezaevinde
yatıyorsun bunun için!
Başka?
Aynı iddianameden bir başka görüşme: Cevat Akengin isimli
şahıs Abdullah Geldiyle konuşuyor telefonda:
Merhaba
kapıyı açtım.
-
Yok, kapıyı açma, ben senin yerine de kendi yerime de şu anda
Taksim Meydanında bağırıp çağırıyorum yani
Yaşasın halkların kardeşliği. başka bir
şey istemiyoruz.
Cevat:
Tamam, tavanları yapıyorum, bitiriyorum, tamam mı?
Abdullah:
Tamam, ben de konsolosluğun önüne gidip bitiriyorum eylemi.
-
Tamam, oldu. Hadi görüşürüz.
Şeklinde
gerçekleştiği, görüşme sırasında şüphelinin
telefonunun Taksim civarındaki baz istasyonundan sinyal verdiğinin
tespit edildiği, konuşmanın içeriğinden şüpheli
Abdullah'ın yasa dışı eylemi yönlendirdiği
anlaşılmakla, yat!
Şimdi,
böyle hâkimler olmaz, böyle hâkimlik olmaz, böyle adalet olmaz.
İnsanları böyle hapse atamazsınız, orada böyle
tutamazsınız, yıllarca ve yıllarca tutamazsınız.
10 bin insanı soktunuz, daha da her gün sokmaya devam ediyorsunuz. Bunun
sonu ne zaman gelecek? Ne zaman adalet yerini bulacak? Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu sormayacak mı bu hâkimlere: Sen kimsin, bir
yurttaşın hakkını, onun hürriyetini yok yere elinden
alıyorsun? Nasıl oluyor da sen onu yatırıyorsun? diye.
Sormaz, soramaz çünkü bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun üyesi olan,
onların atadığı, onların düzenlemesini
yaptığı bütün mahkemeler aynı türden kararları
verirler. 1.600 yıldır yerinde duran Mor Gabriel
Manastırının toprağının hazine toprağı
olduğunu, daha hazine yokken, İslam bile yokken dünyada,
kurulmuş bir tapınağın arazisinin hazineye ait
olduğunu iddia ederek onun elinden bunu alan bir Yargıtay Daireler
Yüksek Kurulu var. Böyle adalet olur mu? Böyle bir şeyi aklınız
alıyor mu sizin? Ama bu kararlar veriliyor, verilebiliyor.
Pınar
Selek
3 kere yerel mahkeme beraat ettiriyor, 3 kere müebbete hapsetmek için
karar veriyor yüksek mahkeme. Mahkeme kararında direnemiyor, rücu ediyor.
Gazeteci
davaları
Şu an Türkiye dünyanın bir numaralı gazeteci
hapseden ülkesi. Her ne kadar Bülent Arınç dün bunları inkâr ettiyse
de, Gazetecileri Koruma Komitesinin ekim raporundan sonra çıkan
aralık raporu 49 tutukluyla Türkiyeyi birinci sıraya, 45 tutukluyla
İranı ikinci sıraya, 32 tutukluyla Çini üçüncü sıraya
koyuyor. Aynı gerekçeler Avrupa Birliği İlerleme Raporunda
destekleniyor. Dün Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türkiyedeki ifade
özgürlüğü haklarıyla ilgili tespit raporunu yayınladı,
burada da aynı endişeler paylaşılıyor. Şimdi,
dünyanın bütün özgürlük takipçisi kurumları hata yapıyor,
Hükûmetimiz hata yapmıyor mu? Dün Bülent Arınç diyor ki bize: Siz
öyle dediklerine bakmayın, onlar terör hükümlüsü. Gördük şimdi terör
hükümlüsünün, tutuklusunun nasıl olduğunu.
Türkiyede,
Terörle Mücadele Yasası kadar istismar edilen, herhangi bir insanın
anında kendisini cezaevinde bulacağı; sadece bir emir, sadece
bir temenni, sadece polisin bir işaretiyle yargıçların bu
kararı verebildiği bir yerde hiç kimse bize onların terör
suçlusu olduğunu söyleyemez.
Bu
yargıyla Hükûmet arasında son derece uğursuz bir ilişki
vardır. Başbakan bağırır, haykırır:
Yargıya emir verdik, düzenleyecekler fezlekeyi. Diye, Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Başkanı yorumlar: Öyle demek
istememiştir. Ben anlıyorum, herkes anlıyor, Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Başkanı niye anlamıyor ne
dendiğini? Aslında anladığını çok iyi
anlıyoruz. Fezlekeler hemen bunun arkasından çıkıyor
geliyor.
Şimdi,
sevgili arkadaşlar, bu kadar çok adaletsizliğin olduğu bir yerde
Adalet Bakanının hapishaneleri kontrol altında tutabilmesi,
buralarda insanca bir yaşam sağlayabilmesi imkânı yok. Bu
hapishaneler bu zihniyetle yönetildikçe, bu hapishanelerdeki -Pozantıdaki-
tecavüz olaylarının, Kürt çocuklarına tecavüz edilmesi
olayının sanıklarının hiçbirisi mahkeme önüne
çıkmadıkça bu adalete kimseyi inandıramazsınız.
Roboskideki katiller ortaya çıkmadan ama Roboski halkının
çocukları, hepsi hapishaneyi boylamışken Roboski köylülerine bir
gün adalet getireceğinizi anlatamazsınız. Siz İmralı
Cezaevini bütün diğer cezaevlerinden ayırıp, orada her türlü
hukuksuzluğu yapıp bunları kimseye göstermeyeceğinizi
sanırsanız, o insana, Abdullah Öcalana inananlar sizin hukukunuza
asla ve asla inanmazlar.
Türkiyede
yurttaşlarla devlet arasında bir rıza ilişkisi kurulacaksa
ne yazık ki bunun için Adalet Bakanımızın
çatışmacılıktan uzak üslubu bir işe yaramaz. Onun
üslubu yumuşak diye ahali çektiği acıları unutacak
değil. Daha dün hepsi ayağa kalkmadılar mı? Hakları
için, halklarının hakları için greve gitmediler mi? Evet, bütün
bu olaylarda Adalet Bakanlığının yapıcı bir tutum
içerisinde olmaya çalıştığını gördük ama biz
bütçeyi ve usulü, nizamı böyle mi yargılıyoruz? Biz gerçek
verilere bakıyoruz. Türkiyede halk devletle ihtilaf hâlindedir. Daha
doğrusu, devlet halkıyla ihtilaf hâlindedir, her gerekçeyle
halkını hapse atmaya teşne olduğunu buradan görüyoruz.
Böyle bir adalet bütçesi, böyle bir adalet uygulaması, buna dayalı
bir hayat Türkiyede olamaz. Adalet mücadelesi devam ediyor, edecek, Adalet
Bakanlığı bu adalet mücadelesini sınırlamaya
istediği kadar çalışsın, adalet yerini bulacak. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına son konuşmacı Sebahat Tuncel,
İstanbul Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP
GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının bütçesi hakkında Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına ayrılan bütçe ve bu bütçenin
planlaması Türkiyede 75 milyon insanın yaşamını
doğrudan etkilemektedir.
AKP Hükûmeti günümüzde neoliberal politikalar ekseninde
çalışma yaşamını yeniden düzenlemektedir. Bu
düzenlemeler yapılırken ne yazık ki işçi ve emekçilerin
yaşam standartlarını yükseltecek, insanca yaşam
koşullarını sağlayacak hiçbir tedbir almamaktadır.
Aksine, çalışanların esnek çalışma, taşeronlaşma,
kayıt dışı, güvencesiz çalışma
koşullarını dayatarak emekçileri modern kölelere dönüştürmüş
durumdadır. Emekçilerin örgütlenmesi önünde binbir türlü engel konularak
haksızlığa karşı itiraz hakkı bile elinden
alınmış durumdadır. AKP Hükûmeti patronu korumak ve zengini
daha zengin kılmak için büyük bir çaba sarf ederken bu zenginliği
ortaya çıkaran emekçileri, sağlıksız, güvencesiz, örgütsüz
ve geleceksiz bırakmaktadır. Buna karşın Türkiyede
emekçiler, sendikalar, sivil toplum örgütleri ve meslek odaları
öncülüğünde sokaklara çıkarak gasp edilen haklarını ve
Türkiye'nin demokratikleşmesi için mücadele etmekten geri
durmamaktadırlar. Bu mücadelenin toplumsal dönüştürme gücünü fark
eden AKP iktidarı, muhalif sendikalar ve meslek örgütleri üzerindeki
baskıyı giderek artırmakta, devletin tüm zor ve baskı araçlarını
emekçilerin taleplerini bastırmak için kullanmaktadır. Özellikle
KESK, Eğitim-Sen, TMMOB gibi demokratik mücadeleye öncülük eden kurumlara
karşı daha sert politikalar uygulamaktadır. Bir yandan toplumsal
eylem ve etkinliklere güvenlik güçleri çok sert şekilde müdahale ederken,
diğer yandan da yargı aracılığıyla baskı,
gözaltı, tutuklama gibi yöntemlerle toplumsal muhalefet
bastırılmaya çalışılmaktadır.
Tüm
bu baskılara rağmen emekçilerin örgütlü mücadeleleri sadece
Türkiyede değil, bugün Mısır, Brezilya, Filipinler, Güney
Amerika, Yunanistan, İspanya ve pek çok coğrafyada işçiler
dünyanın en dinamik ve örgütlü kesimlerini oluşturmaktadır.
Kendi toplumlarının üretim, dağıtım ve
değişim süreçlerinde ortaya çıkan güce dayanmakta olan yeni emek
hareketleri dünya genelinde işçi sınıfının örgütlenmesinin
ötesine uzanan bir öneme sahiptir çünkü bu emek hareketi, ittifak içerisinde
olduğu toplumsal hareketle birlikte kendi ülkesindeki demokrasi, özgürlük,
eşitlik ve toplumsal adalet mücadelesinde en ön saflarda yer
almaktadır.
Sayın
milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının etki alanı, tüm çalışma
hayatından sosyal güvenceye, işçi sağlığından
işsizlik ve istihdama kadar çok kapsamlı alanla ilişkilidir. Bu
kadar geniş bir alana dair çalışmaları içeren
Bakanlığın 2013 bütçesine baktığımızda, bu
etki alanının sorunlarını çözebilecek perspektiften
yoksundur. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
bütçesi 2011 yılında 35 miyar TL iken 2012 yılında yüzde 12
oranında azaltılarak 31 milyar 552 milyon TL düzeyine
indirilmiştir. Çalışma Bakanlığı adına 2013
yılı için ön görülen bütçe ise 32 milyar 113 milyon TLdir.
Emekçilerin çalışma hayatına dair onlarca sorunu ve hak
ihlallerine rağmen Çalışma Bakanlığı bütçesinin
ihtiyacı karşılayacak düzeyde artmasını bir yana
bırakalım, azaltılması, Hükûmetin çalışma
yaşamına verdiği önemi çok net olarak göstermektedir.
Çalışma
Bakanlığı 2013 bütçe ödeneklerine
baktığımızda Bakanlık bütçesinin yüzde 99unun cari
transfere ayrılması dikkat çekicidir. Cari transferlerin
tamamına yakınını sosyal güvenlik ve sosyal yardım
hizmetlerinin oluşturduğu dikkate alındığında
Bakanlığın çalışma alanına dair payı
neredeyse yok denecek kadar azdır. Çalışma alanına
ayrılan bütçenin ise çoğunun personel giderleri, mal ve hizmet
giderlerine ayrıldığı görülmektedir.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Bakan bütçe sunuşunda ve her fırsatta
Türkiyede işçi sağlığına ve güvenliğine dair
özgün bir yasanın kendi hükûmetleri döneminde
çıkartıldığıyla övünmektedir. Oysa
çıkartılan yasa işçiyi değil, daha çok işi
korumaktadır, patronu korumaktadır. Gerçeklere
baktığımızda taşeronlaşma politikaları
kendine hedef olarak koyduğu, işgücünün esnekleştirilmesi,
denetimsizlik ve kayıt dışı istihdamın yaygınlaşması
sonucu, her yıl, giderek işçi ölümleri ve yaralanmaları
artmaktadır. Türkiyenin işçi ölümlerinde dünyada 3üncü sırada
yer aldığını AKP Hükûmeti ne yazık ki unutmuş
görünüyor. Fabrikalarda, atölyelerde, inşaatlarda, madenlerde, tarlalarda
iş kazaları ve iş cinayetleri devam ediyor. İş
kazaları ve işçi cinayetlerine neden olanlar hakkında
caydırıcı önlemler almak bir yana, aslında patronu daha çok
korumak için tedbirler alındığı için son bir yılda
iş cinayetlerinde yaşamını yitirenlere
baktığımızda durumun ne kadar vahim olduğunu
görebiliriz. İstanbul Esenyurt'ta 11 işçi yanarak hayatını
kaybetti son bir yılda; Giresun'da HES inşaatında 4 işçi,
Eskişehir'de bir atölyede patlama sonucu 4 işçi, Adana Kozan
ilçesinde baraj kapağının patlaması sonucu 10 işçi,
Samsun'da bakır madeninde çatının çökmesi sonucu 5 işçi
hayatını kaybetti. Bütün bunlara baktığımızda, bu
cinayetlerden sorumlu olan hiç kimse yargılanmadı. O nedenle de
iş kazalarının önlenmesi konusunda, iş cinayetlerinin
önlenmesi konusunda herhangi bir somut adım yok.
Son
on yılda 10.723 işçinin öldüğü Türkiye'de her yıl ortalama
1.072 işçi hayatını kaybediyor. Oysa gerçek rakamlar
aslında bunun çok daha üstünde. Bakanlığın söylediğine
göre, 25 milyon çalışan işçinin sadece 11 milyonu
sigortalı. Dolayısıyla 14 milyon işçi kayıt
dışı. Kayıt dışı olan alanlarda
çalışan işçilerin ne yazık ki iş kazaları da
kayıt dışı kalıyor.
Sayın
milletvekilleri, çalışma hayatında diğer bir sorun
alanı da meslek hastalıklarıdır. Kot taşlama
işçilerinin mücadelesiyle geçen dönem kısmi olarak yapılan yasal
düzenlemeye rağmen, diş teknisyenleri ile kot kumlama
işçilerinde ölümcül silikozis hastalığı hâlâ ölümlere neden
olmaktadır. Mevcut merdiven altı işletmelerin işçi
güvenliğinin olmadığı yerler olması ve güvencesiz
işçi çalıştırmanın yaygınlığından
dolayı yaklaşık 10 bin işçi şu an ölüm riskiyle
karşı karşıyadır. Her ne kadar devlet bazı
işletmeleri kapatsa da hâlen bu merdiven altı işletmelerin devam
ettiği ve işçilerin saatlerce havasız yerlerde ciğerlerinin
toza maruz bırakıldığı bilinmektedir. Meslek
hastalıklarına dair özgün bir yasal düzenlemenin olmaması, yasal
haklardan faydalanmak için kayıtlı işçi olma
şartının olması, yüzde 40 iş görmezlik raporunun
olması gibi imkânsız engeller, Türkiye'de yine sadece 3 tane meslek
hastalığı hastanesinin olması, kayıt
dışı işçilerin çalıştığına dair
belgelemek zorunda olması gibi yöntemler aslında meslek
hastalıklarının tedavisini
engellemekte, ölümlere zemin sunmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, Türkiyede emekçiler, 20nci yüzyılda emekçilere
dayatılan çalışma koşullarını aratmayacak
uygulamalarla karşı karşıya bırakılmaktadır.
Dünya işçi sınıfının mücadele ederek
kazandığı birçok kazanım için bugünün Türkiyesinde
emekçiler hâlâ mücadele etmektedirler. Fiilî çalışma süresi haftada
elli beş ila elli dokuz saat arasında değişmekte,
istihdamın da yaklaşık dörtte birinden fazlası
altmış saatin üzerinde çalışmaktadır. Fazla mesai
ücreti ödemeden uzun süre çalıştırma politikası ise AKP
Hükûmeti tarafından teşvik edilmektedir. Diğer yandan, çalışma
sürelerinin uzatılması ve esnekleşmesiyle ölümlü iş
kazalarındaki artış arasında doğrudan ilişki
vardır. Uzun sürelerle çalışma, meslek hastalığı
riskini de etkilemektedir. Dolayısıyla, Türkiyenin iş
kazalarında Avrupada 1inci, dünyada 3üncü olmasının nedeni,
uzun süreli çalışmadır.
Sayın
milletvekilleri, tüm dünyanın en temel sorunu hâline gelen işsizlik
sorunu, beraberinde artan yoksulluk Türkiyenin de en temel sorunlarından
birisidir. İşsizlik ve yoksulluk sorunu, sadece Türkiyenin
değil, bugün Avrupanın da en önemli ve acil çözülmesi gereken
sorunlarından biridir. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO),
2012 Emek Dünyası Raporunda sorunun kritik aşamaya geldiğine
dikkat çekmektedir. Başta İspanya ve Yunanistan olmak üzere,
İtalya, Fransa gibi pek çok ülke yüksek işsizlik oranlarıyla
boğuşmaktadır. Rapora göre, dünya çapında istihdam
oranı düşerek 50 milyon insan çalışma olanaklarından
yoksun bırakılmıştır. Benzer şekilde, Türkiyede
de resmî rakamlara göre 25,5 milyon çalışan bulunurken, resmî rakamlara
göre Türkiyede işsizlik yüzde 10 civarında, sendikaların
açıkladığı oran -ki aslında sendikaların
açıkladığı oran daha doğru çünkü kayıt
dışı işçilik Türkiyede çok fazla yoğun- yüzde 18
oranındadır. ILO, yaşanan ekonomik krizle birlikte
istihdamın Avrupa'da bozulurken genel olarak dünyanın her yerinde
bozulduğuna dikkat çekmektedir. İşsizliğin dünya
ekonomisinin temel bozukluğu olduğuna dikkat çeken ILO, büyüme
rakamlarının çok azının istihdama yol
açtığını belirtmektedir.
Yine
raporlarda, artan oranda emekçinin istikrarsız, güvencesiz koşullarda
çalıştırıldığını, dolayısıyla,
esnekleştirilmeye çalışılan emek dünyasının
yansımasının olumsuz olduğu görülmektedir. Türkiye'ye
baktığımızda da 6,7 milyon kişi, insan kayıt
dışı olarak çalışmaktadır.
Raporda
dikkat çeken diğer bir nokta, neoliberal ekonomiyi savunanların temel
argümanı olan kamu harcamalarının kemer sıkma
politikalarıyla azaltılması gerektiği, böylece özel
sektörün daha çok yatırım yapacağıdır. AKP Hükûmeti de
IMF'nin bu genel politikasına dört elle sarılarak, kemer sıkma
politikasını uygulamaktadır. Rapor, kemer sıkma
politikalarının denildiği gibi bir büyümeye neden
olmadığı, aksine durgunlaşmaya götürdüğü ve
istihdamın yapısını bozduğunu ortaya koymaktadır.
Son açıklanan 2012 çeyrek büyüme rakamlarına
baktığımızda büyümenin sadece yüzde 1,6 olması bu
bulguyu desteklemektedir.
Sayın
milletvekilleri, sayıları resmî olarak 12 milyonu bulmuş
işçilerin ücretlerinden yapılan kesintilerle on yıldır
işsizlik fonunda biriken miktar 62 milyar TLdir. AKP Hükûmeti
işçilerden aldığı bu parayı işçiler için
kullanması gerekirken başka alanlarda kullanmıştır.
AKP Hükûmeti bu fonun işçiler tarafından kullanılmaması
için bin bir türlü engel çıkarmıştır. İşçilerin
bu fondan faydalanmaması için getirilen şartlar nedeniyle
miktarın sadece yüzde 7'si işsizlik sigortası için kullanılmıştır.
Peki, fonda kalan para nereye gidiyor? Bunun hesabının verilmesi
gerekir. AKP iktidarı, işçilerin bu paralarını gasbederek
2009 yılında GAP projesinin finanse edileceği bahanesiyle hazineye
ait bütçeye dâhil ettiğini açıklamıştır.
Bakanlığınıza bağlı İŞKUR'un tek söz
sahibi olduğu fon, emekçilerin sorunlarını gidermek için
değil, iktidarın ihtiyaç duyduğunda elini atabileceği bir
fon olarak kullanılıyor. Ne işçilerin ne sendikaların bu
fonun kullanılması üzerinde hiçbir söz hakkı ve yetkisi bulunmamaktadır.
Sayın
milletvekilleri, 2013 yılı asgari ücret belirlemesi için
görüşmelerin yapıldığı aydayız. Bu ayda asgari
ücret tespit görüşmeleri yapılıyor. Ve Hükûmetin 2013
yılı ilk dönemi için öngördüğü artış yüzde 3
oranındadır. Asgari ücret sadece bir işçinin alacağı
miktarı ifade etmez, bir devletin sahip olduğu,
çalışanların ekonomik ve sosyal durumlarının
düzenlenmesine yönelik etkin bir politikanın aracıdır. Bu
nedenle asgari ücret belirlenirken çalışanların, emekçilerin
sömürülmesine karşı konulması ve insanca
yaşayabileceği asgari bir ücretin sağlanması esas
alınmalıdır. Türkiye'de sigorta kapsamında
çalışan işçilerin yüzde 44'ü asgari ücretle
çalışmaktadır. Mevcut asgari net ücret ise 773 TL'dir.
Açlık sınırı olan 1.050 TL'nin bile altında
olduğu düşünüldüğünde emekçilerin neredeyse tamamı bu
sınırın, açlık sınırının altında
yaşamaktadır. İktidarın asgari ücret politikasını
sermayenin emeği sömürebilmesinin, işçinin ise açlık
sınırının altında yaşamaya mahkûm edilmesinin bir
yolu olarak gördüğü ortadadır. Asgari ücretin en azından 4
kişilik bir aile için belirlenen 3.335 TL miktarının üzerinde
olması gerekmektedir yani asgari ücretin işçinin ailesi ile tüm
zorunlu ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde, insan onuruna
yakışan bir düzeyde tespit edilmesi, gelişmiş demokratik
bir ülke açısından olmazsa olmaz koşuldur.
Sayın
milletvekilleri, AKP iktidarının benimsediği neoliberal
politikaların özünde istihdamsız büyüme anlayışı yer
almaktadır. Büyüme ile istihdam arasındaki sıkı
ilişkiyi koparan uygulamalarla, istihdam yapısını bozacak
ve emek dünyasını esnekleştirecek politikaların
başında ise 2012 Şubat ayında yayınlanan Ulusal
İstihdam Stratejisi Planıdır. Neoliberal ekonomi anlayışı
içerisinde asgari ücret, çalışanları koruyucu yasaların ve
mekanizmaların olması, kıdem tazminatı, alt işveren
ilişkisinin kısıtlamalar içermesi gibi uygulamalar katı
bulunmaktadır ve bu katılığın giderilmesi için planlar
yapılmaktadır. Burada ise en temel amaç sermaye için ucuz ve
güvencesiz işgücü yaratmaktır, ulusal istihdam planının
temelinde de bu amaç yatmaktadır. Plana göre, geçici işçilik
yaygınlaştırılacak, zaten ciddi bir sorun hâline gelen
taşeronlaşmayı destekleyen esnemeler yapılacak, özel
istihdam bürolarıyla kiralık işçilik yasalaşacak. En son
gündeme gelen memurların fazla mesailerinin ödenmemesi de bu çerçevede bir
anlayışın ürünüdür. Dolayısıyla bu plan ulusal bir
strateji olmaktan ziyade, işveren kesiminin ihtiyaçlarına yanıt
arayan ve emeğin kazanılmış haklarını gasbeden
bir sınıfsal politikalardır. Kaldı ki "Türkiye
işgücü piyasalarının son derece katı olduğu"
savı gerçeklerle bağdaşmamaktadır.
Sayın
milletvekilleri, çocuk işçiliği dünyanın en büyük sorunu hâline
gelirken, Türkiye'de resmî verilere göre 2006 yılında mevcut 16
milyon 264 bin çocuğun yüzde 5,9'u yani yaklaşık 1 milyon çocuk
işçi bulunmaktadır. Bu çocukların yüzde 68,5i öğrenimine
devam etmemektedir. Çocuk işçiliği konusundaki veriler
güncellendiğinde durumun daha da vahim olduğu görülecektir. Hepimizin
bildiği gibi çocuk işçilerin birçoğu tezgâhtarlık,
işportacılık, ayakkabı boyacılığı, çöp,
kâğıt toplayıcılığı gibi işlerde
çalıştırılmakta. Bu yüzden, bu gibi işlerde denetleme
şansı az olduğundan, gerçek rakamların verili
rakamların çok üstünde olduğu bir gerçek. Kapitalist ülkeler,
çocuğun emeğinin sömürülmesini engellemek yerine, AKP
iktidarının da yapmaya çalıştığı gibi, kontrol
altına almaya yönelmektedir; oysa yapması gereken, çocuk
işçiliğinin ortadan kaldırılması için yasal
düzenlemeler yapmaktır ve çocuk emeği sömürüsüne son vermektir.
Sayın
milletvekilleri, AKP Hükûmeti, iktidara geldiği andan itibaren emekli
vatandaşları devlet ve asıl olarak sermayenin üzerinde büyük bir
yük olarak görmüş, bu nedenle, emekli maaşlarını, Türkiye
Cumhuriyeti tarihinin en düşük seviyesinde tutmuştur. Emekli
maaşının, olabildiğince, hatta ölüme yakın verilmesi
için yaş artırımı dâhil uygulamaların hayata
geçirilmesi sağlanmıştır. Türkiye'de 10 milyon 227 bin
emekli bulunurken, bunların yüzde 20'si yetersiz ücretlerinden dolayı
ikinci bir işte çalışmak zorunda kalmaktadır. Bütçenin
kara deliği olarak görülen emeklilerin aldıkları açlık
sınırının bile altındaki 800 TL'lik ödeme, AKP
iktidarı için "kârsız" bir yatırımdır. Emeklilerin
bu toplumun atıl vatandaşları olarak görülmesi, yoksulluğa
mahkûm edilmesi sosyal devlet anlayışıyla bağdaşmaz.
Sayın
milletvekilleri, AKP Hükûmetinin iş gücü piyasasının katı
olduğu savıyla -hareketle- uyguladığı
esnekleştirme politikalarının en büyük sorunu ise taşeronlaşmadır. 2002
yılında 387 bin olan taşeron işçi sayısı, 2011
yılında 1 milyon 611 bine yükselmiştir. Taşeron işçi
sayısındaki dikkat çekici artışın en önemli sebebi,
hizmet alım yöntemlerinin doğrudan istihdam sağlamaya göre çok
daha ucuza gelmesidir. Belediyeler ve kamu kurumları dâhil, pek çok
şirket, başta güvenlik, temizlik, ulaştırma gibi hizmetleri
taşeron firmaya yüklemektedir. Asıl işveren kollarını
bile taşeronlaştırmaya çalışan bir bakanlık
mevcuttur. Basında öngörülen işçi ölümlerinin neredeyse tamamı
taşeron şirketlerde yaşanmaktadır. İşçiler
çoğu zaman çok kötü koşullarda, düşük ücretlerle
çalışmakta, hiç bir sosyal güvencesi bulunmamaktadır.
Dolayısıyla taşeronlaştırmayı geliştiren
değil, aksine, bunu önleyen politikalar yapılmak durumundadır.
Sayın
milletvekilleri, emekçilerin tüm haksızlıklara ve hak gasplarına
karşı en büyük mücadele aracı örgütlenme hakkıdır. AKP
Hükûmeti emekçilerin örgütlenme, sendikalı olma hakkını
gasbetmiştir.
Türkiye'de kamuda işçiler arasında sendikal örgütlenme
oranı yüzde 8, özel sektördeyse yüzde 3tür. Yani
çalışanların çoğunluğu sendikalı değildir.
Biz biliyoruz ki Sendikaya üye olabilir işçiler. söyleminin gerçekle
hiçbir alakası yoktur. Çünkü, sendikaya üye olmak isteyen işçiler bin
bir baskıyla, işten çıkarılma tehdidiyle karşı
karşıya gelmektedir.
Son
bir yıl içerisinde BEDAŞ, GEA Klima, Savranoğlu Deri, Kampana
Deri, Mersin Liman, Mas-Daf, İmpo Motor, Snop Metal, TOGO, CEHA, CARGILL
ve daha birçok fabrika ve iş yerinde yüzlerce işçi sendikaya üye
oldukları gerekçesiyle işten çıkartıldılar.
Sayın
milletvekillerim, bütçenin hazırlanma sürecine
baktığımızda, bu bütçenin toplumun yarısını
oluşturan kadınları yok sayarak hazırlandığı
görülecektir. Yıllardır kadın örgütlerinin dile getirdiği
toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe talepleri bu yıl da görmezden
gelinmiştir. Kadın erkek eşitliği perspektifine sahip
olmayan hiçbir çalışmanın başarılı olması
mümkün değildir. Bu perspektiften bakıldığında bu
bütçenin 75 milyon için hazırlandığı söylemi bir
yalandır, sadece belli, imtiyazlı sınıfları korumak
için hazırlanmıştır.
AKP
iktidarının hazırladığı bu bütçe bir savaş
ve kriz bütçesidir. Bu her defasında burada ifade edildi, bir kez daha
ifade ediyoruz. Dolayısıyla, geçen dönemin hesabının
verilmediği bir bütçe bugün de çalışanların, emekçilerin
hak ve özgürlüklerini gasbeden, esnek çalışmayı,
taşeronlaşmayı destekleyen bir perspektiften
hazırlanmıştır. Dolayısıyla, bu bütçeden
yararlanacak olan işçiler, emekçiler değildir, gerçekten sermayedir.
Dolayısıyla, 75 milyon insanın büyük bir kısmı, yüzde
90ı bir kez daha mağdur olacaktır. Ve oradan
aldıklarını AKP Hükûmeti Orta Doğuda Türkiyeyi bir
savaşa sürüklemek için kullanmak istemektedir.
Türkiye
halkları buna karşıdır diyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Atila Kaya, İstanbul
Milletvekili.
Süreniz
on üç dakika ama kaç dakikasını kullanacaksınız?
ATİLA
KAYA (İstanbul) On dakikasını kullanacağım.
BAŞKAN
Buyurun.
MHP
GRUBU ADINA ATİLA KAYA (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı bütçesiyle ilgili
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini dile getirmek üzere söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Adalet Bakanlığının görevleri Adalet
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunun 2nci maddesinde sayılmıştır. Bakanlıkla
ilgili yapılacak değerlendirmelerden beklenen de hep bu çerçeve
içinde kalınması olmuştur. Ne var ki, adında adalet olan
bir Bakanlığın varlığı, bağlı kurumların
işleyişleri ve bunların ürettikleri hizmetlerin düzenlenmesiyle
ilgili olmakla birlikte, adalet kavramı ve adalet-siyasi iktidar
ilişkisi üzerine söz söylemeyi de öncelemelidir. Aynı
Bakanlığın adında olduğu gibi kendi adında da
adalet kavramını kullanan bir parti buna açık olmak bir yana,
bunu tercih de etmelidir.
Sayın
milletvekilleri, adında adalet olan bir partinin on yıllık
iktidarında en çok bu partiden olmayanlar adaletten söz ediyor ve adalet
istiyorlarsa bunun üzerinde düşünülmelidir. Bu durum, AKPnin adalet
kavramının özüne nüfuz edemediğinin ve onu
içselleştiremediğinin bir göstergesi sayılmalıdır.
İktidar partisinin bu durumda bulunması, adalet
anlayışlarının bizden olanlar için gibi ilkel bir esasa
dayanmasından dolayıdır; oysa İslamda adalet, sadece
Müslümanlar için bile değil, herkes içindir ama iktidar bunu idrak
edemeyecek bir durumdadır. Şayet tarih ve din bilincine sahip
bulunsalardı, Türk devlet geleneği ve İslam dini onlara
doğru bir adalet anlayışını hayata geçirmenin tüm imkânlarını
sunmaya hazırdı.
Değerli
milletvekilleri, Türk devlet geleneğinde, hükümdarın
şahsında temsil edilen hâkimiyetin töreyle
sınırlandırılması, devletin içeriğinin adalet
olarak algılanmasının bir sonucudur. Devlet kavramına
atfedilen bu içerik, onun ahlaki bir kavram olarak görüldüğünün de
göstergesidir. Devletin özü adalettir ve bir devlet, ancak böyle bir öze sahip
olmakla ahlaki meşruiyet kazanabilir. Sosyal devlet
anlayışı da ancak adalet gibi bir ilkeden kalkılarak
hayata geçirilebilir. Selçuklu Veziri Nizamülmülk, yaklaşık bin
yıl önce kaleme aldığı Siyasetnamede,
gelenekselleşmiş bir zihniyetin mirası olarak Bir ülke küfürle
yıkılmaz ama zulümle yıkılır. sözünü aktarır.
Türklerde adalet, hükümdarın tebaaya bir lütfu değil, halkına
karşı bir sorumluluğudur. Adalet, daima her
varlığın üstünde sayılmış ve temelinde
görülmüştür. Bu durumun ifadesi söylediğim özdeyişle birlikte
şahikasına erişmiştir.
Sayın
milletvekilleri, yüce dinimiz İslamın da toplumsal hayatı
düzenlemek için buyurduğu en temel hareket ilkesi adalettir ve
dinimizdeki en temel kategorik ayrım da adalet zulüm
ayrımıdır. Kendisine hedef olarak dindar nesil yetiştirmeyi
belirleyen Sayın Başbakan bu işe, o nesilleri şu hükümlere
inandırarak başlaması gerektiğini bilmelidir: Şüphesiz,
Allah size emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında
hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. ve yine Ey iman
edenler, bir topluluğa olan kininiz sizi adaletten alıkoymasın.
Değerli
milletvekilleri, her fırsatta imam hatipli olmakla övünen Sayın
Başbakanın bu ayetleri bildiğinden şüphemiz yoktur ve yine
sayesinde şüphemiz kalmamıştır ki bir şeyi bilmek o
şeyi yapmaya yetmemektedir. Onun içindir ki en azından her cuma
Allahın adaleti emrettiği hatırlatılmasına
rağmen iktidar sahiplerinin tavrında bir değişiklik
olmamaktadır. Şimdi adalet bekleyenler kullanmaktan çok
hoşlandığı ayeti kerimeyi Başbakana
hatırlatmalı ve sormalıdırlar: Kalbi olup da onunla kavramayan,
gözü olup da onunla görmeyen ve kulakları olup da onunla işitmeyen
kimmiş?
Değerli
milletvekilleri, dinimizin ve tarihimizin en merkezî kavramı olan adalet,
Anayasamızda da hem Cumhuriyetin nitelikleri hem de Devletin temel
amaç ve görevleri başlıkları altında
vurgulanmıştır. Her birimizin de milletvekili olarak adalet
anlayışı içinde hareket etmeye yemin ettiğimiz
unutulmamalıdır. Din ya da tarih gibi değerlere atıfta
bulunmak gibi bir derdi olmayan liberal devlet teorisi çerçevesinde dahi
kişilerin hak ve iktidarlarını devlete devrederken bekledikleri
tek şey adalettir.
Sayın
milletvekilleri, bir kavram olarak adaletin üzerinde bu denli önemle
durmamın nedeni adında adalet olan partinin en temel ilke ve en
yüce kavramları bile kendi çıkarı için eğip bükebilmesinin
çarpıcılığını ortaya koymaktır. Tarih boyunca
her din ve kültür dairesinde siyasi iktidarların ideal amacı adaleti
sağlamak olmuştur. Adaletin amaç edinilmesi durum olmasının
güvencesi değildir, ne var ki amaç edinilmemesi durumun
gerçekleşmemesinin en önemli nedenidir.
Adında
adalet olan parti adaletin amaç edinilmesi bir yana, adaleti sağlama
mekanizmalarını bile zulmün aracı hâline getirmiştir.
Yetiştireceği nesillere kininin davacısı olmayı
öğütleyenlerin bir topluluğa olan kininden siyasi davalar
yaratması ve bu davalarda yargılananların payına ise
şaibeli, gizli tanıklar ve uydurulmuş deliller düşerken,
kozmik odalara girilmesini sağlayan suikast davalarının ve
asrın yolsuzluğu olarak nitelenen Deniz Feneri
davalarının unutulmaya terk edilmesi bunun çok açık
göstergeleridir.
Değerli
milletvekilleri, adında adalet olan parti hukuk
mekanizmalarını, farklılıkları ortadan kaldırmak
ve ülkedeki her bireyi kendine benzetmek için kullanmak istemektedir. Adalet
bilincine sahip olmadıklarını da bundan daha iyi hiçbir
eylemleri gösteremezdi.
Değerli
milletvekilleri, Augustinus Adalet ortadan kaldırılırsa
krallıklar büyük haydutluklardan başka nedir ki? diye sormuştu.
Robespierre ise Dantonu yargılayan mahkemenin başkanına
Göreviniz yargılamak değil, ortadan kaldırmaktır.
demişti. Bu iki tercih Batının sınırlarında
bırakılmak durumunda değildir. Nitekim bizde de 27 Mayıs
mahkemelerinin Sizi buraya tıkan güç böyle istiyor. diyen hâkimlerinden
12 Eylül mahkemelerinin Siz bu olanlara hukukçu kimliğinizle, hukukçu
gözüyle bakmayacaksınız. talimatını alan hâkimlerine kadar
darbe adaleti bağımsız ve tarafsız bir yargı erkinin
önemini ortaya koymuştur. İster asker ister sivil olsun siyasi
otoritenin yargı üzerindeki her tür etkisi tamamen kaldırılmalı
ve sonsuza dek engellenmelidir. Bugünün mahkemelerinde darbe mahkemelerini
çağrıştıran uygulamalardan vazgeçilmelidir. Yargı 27
Mayıs veya 12 Eylül mahkemelerini utandıracak şekilde
işlemelidir ki halk da olağanüstü darbe mahkemeleriyle hür, tarafsız
ve adil mahkemelerin farkını gerçekten anlasın.
Peki,
ben bunları kime söylüyorum? Dünya nüfusunun yüzde 90ının
yaşadığı 97 ülkede 97 bin kişi ve 2.500 uzman ile
görüşülerek hazırlanan hukukun üstünlüğü endeksinde temel haklar
alanında 76ncı sırada bulunan Türkiyenin Adalet Bakanına
mı? Bu durumu kendine dert edeceği yerde Türksüz bir
anayasanın altyapı çalışmalarıyla meşgul olan
Adalet Bakanına mı? Haburda teröristlerin ayağına mahkeme
götüren bir iktidarın Kürt açılımını adliye bünyesinde
hayata geçirme gayretinde olan Adalet Bakanına mı? Adalet yerine
Başbakanın siyasi emellerini hayata geçirmenin hizmetinde olan Adalet
Bakanına mı? Yoksa geçen yıl yürürlüğe soktukları yeni
hukuk mahkemeleri kanunuyla birlikte büyük bir çoğunluğu fakirlik,
yüzde 20si açlık sınırında olan bir halka, hakkı olan
adaleti de parayla satmaya kalkan Adalet Bakanına mı? Öyle ya,
eğitim, sağlık ve adalet, sosyal devletin gerektirdiği ne
varsa hepsi paralı olsun ve parası olanların hizmetinde olsun.
Daha on gün önce Millî Eğitim Bakanı da kıyafet serbestisini
savunmaya çalışırken Zaten zenginler fakirlerle aynı okula
gitmiyor. diyerek sirkatin söylüyordu. Değil mi ki Ben ülkemi
pazarlamakla mükellefim. diyen bir Başbakanın bakanları;
yakışır doğrusu. Ben bunları halka söylüyorum.
Saygılarımla.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına 2nci konuşmacı Oktay Öztürk,
Erzurum Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Kayanın kullanmadığı üç dakikayı ilave ediyorum.
OKTAY
ÖZTÜRK (Erzurum) Sayın Başkan, otuz altı saniyesi de var.
BAŞKAN
On beş dakika süreniz.
MHP
GRUBU ADINA OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Türkiye Adalet Akademisi gibi bir
ülkede adaletin temin edilmesinin baş aktörlerinin bütçesi üzerinde
görüşlerimizi belirtmek üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2nci maddesine
göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik, sosyal bir hukuk devletidir.
Şüphesizdir ki demokratik hukuk düzeninde yargı yetkisi
bağımsız ve tarafsız mahkemeler tarafından
kullanılır. Acaba ülkemizde hâl böyle midir?
Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu kurulduğu günden bugüne kadar gerek
yargı mensupları ve doktrin tarafından gerekse yaşamakta
olduğumuz Avrupa Birliği üyeliğine adaylık sürecinde ülke
içinden ve dışından resmî ya da gayriresmî kurumların ve
kişilerin eleştirilerine maruz kalmıştır. Fakat ne
2010 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle
HSYKnın yapısında yapılan düzenlemeler ne de bu
değişiklikleri uygulamaya geçirmek amacıyla çıkarılan
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu yapılan eleştirileri
sonlandıramamıştır.
Eski
kurulu eleştirdiğimiz noktalar ortadan kalkmamıştır.
Eski kurulu eleştirme nedenlerimizden birkaçı çok sesliliğin,
çoğulculuğun olmaması idi. Şimdi, bu kurulda var mı
bunlar? Yine yok. Eski kurulu vesayetle eleştiriyorduk. Şimdi vesayet
kalktı mı? Maalesef, yine devam ediyor. Burada vebal Hükûmetindir.
Hükûmet isteseydi çok daha demokratik ve adil bir Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu oluşturabilecekken Kurulan yapıya hâkim olayım,
zihniyetini gütmüştür.
HSYK
tamamen Hükûmetin arzu ettiği şekilde ve daha önce
hazırlandığı anlaşılan listeye göre
oluşturulmuş, Anayasa referandumunda siyasi tercihini açıkça
ortaya koyarak çalışmalar yapan ve bu nedenle AKPli bir il başkanının
övgüsüne mazhar olan bir kişi dahi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna
üye olabilmiştir. Bu şekilde teşekkül ettirilen HSYK, yargı
bağımsızlığı açısından elbette ki
kaygı vericidir.
Nitekim
yeni oluşturulan HSYKnın mevcut uygulamaları, geçmiş
dönemden şikâyet edenleri dahi geçmiş Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurullarını aranır hâle getirmiştir.
Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu ne yazık ki
yüksek yargı üye seçimleri ve yaptığı atamalarda,
geçmişte dahi görülmeyen dikkat çekici uygulamalara imza
atmıştır. Bu dönemde Yargıtaya ve Danıştaya
seçilen yeni üyelerle ilgili basındaki değerlendirmeler de oldukça
manidardır.
Birçok hâkim ve cumhuriyet savcısının
görev yerleri sebepsiz ve keyfî olarak değiştirilmiş, kamuoyunun
yakından takip ettiği Ergenekon ve Balyoz gibi davalara bakan, Deniz
Feneri ve MİT soruşturmasını yürüten hâkim ve cumhuriyet
savcılarının yerlerinden edilmesi, yargı
bağımsızlığı konusunda kamuoyunda derin bir güven
bunalımına yol açmıştır. Hatta Başbakan
Yardımcısı Allah verdikçe veriyor. demek suretiyle,
yargıdaki atamaların siyasallaştığını
açıkça teyit etmekten çekinmemiştir.
Özel yetkili mahkemeler olağanüstü dönemleri
aratır uygulamaları rutin hâle getirmiş, iktidar partisinden
olmayan belediye başkanları, gazeteciler, kulüp başkanları
dahi oluşturulan hayalî şemalar ile ya örgüt lideri ya örgüt üyesi
olmakla suçlanmışlardır.
Bir din âliminin sırf birilerini rahatsız eden
konuşmaları nedeniyle maruz kaldığı muamele elbette ki
vicdanları sızlatmıştır.
Uzun tutukluluk süreleri tedbirden çok ceza hâlini
almıştır.
Yargı âdeta hükûmet otoritesinin sağlanmasında
aracı hâle getirilmiştir.
Hâkim ve savcılar Haburda eşkıyanın
ayağına gönderilmiş, yargı saygınlık zafiyetine
uğratılmıştır.
Ancak iktidar belli bir süre sonra yargıdaki iplerin
tamamen kendi elinde olmadığını, başka grupların
da yargıda önemli derecede etkinliğinin olduğunu görerek
kapalı kapılar ardında feveran etmeye ve kendine göre önlemler
alma gayretine girişmiştir. Hûkümetin buradaki amacının
adaleti sağlamak değil de kendine biat eden bir yargı
oluşturmak olduğu gayet düşündürücü ve endişe vericidir.
Şu an için yargı sindirilmiş ve yargı
bağımsızlığı sadece Anayasada yazılı
bir temenni hâline gelmiştir. Bu hâldeki yargının asli
görevlerini bağımsız olarak yerine getirmesi de mümkün
olmamaktadır.
Tabii, bunları sadece biz söylemiyoruz. Bizim
söylediklerimizi uluslararası raporlar da teyit etmektedir.
2012 yılında Avrupa Yargıçlar Birliği
ile Demokrasi ve Özgürlükler İçin Avrupa Yargıçlar Deklarasyonu
taslağı, tüm Avrupa ülkelerinin yargı
örgütlerinin oy birliğiyle kabul ettiği
raporlardır. Bu raporlarda hukuk devleti ilkesinin olmazsa olmaz
nitelikleri arasında yer alan yargı
bağımsızlığı, adil yargılanma hakkı ve
yargıç güvencesi gibi kıstaslar bakımından Türkiyenin karnesinin
vahim derecede kötü olduğu, yargı ile ilgili sözde iyileştirme
adı altında yapılmış olan yasal
değişikliklerin, esasında, tam tersine çok negatif sonuçlara yol
açtığı ifade edilmektedir. 2002den sonra yapılan
yargıya ilişkin kanun değişikliklerinin Hükûmet
yanlısı bir tablo ortaya çıkardığını
vurgulamaktadırlar.
Birkaç
yıl önce İstanbul Bilgi Üniversitesinin yaptığı bir
ankete göre, yargıya güven yüzde 42lere düşmüştür. Bugün bir
anket yapılsa nasıl bir sonuç çıkacak merak ediyorduk. Anayasa
çalışmaları sırasında gittiğimiz illerde
yapılan değerlendirmelerde En çok neyin eksiğini
hissediyorsunuz? En çok neye ihtiyaç var? diye soru sorulduğu vakit
Adalet. cevabını almıştık.
Bir
felsefeci, Düşüncenin bilgiye dönüşmesi için eylemle
sınanması gerekir. tespitinde bulunmaktadır. Yapılan
değişikliklerin yeterli olmadığını ama eskiye
göre daha iyi yapılar ortaya çıkardığını, bunun
uygulamaya geçildiğinde daha iyi hissedileceğini savunanlar
HSYKnın kararlarıyla hayal kırıklığına
uğramışlardır. Acıdır ki kurulun seçimlerden
sonra açıkladığı objektif, tarafsız, adil ve
eşitlikçi uygulamalarda bulunacaklarına dair beyanlar hayata
geçirilememiştir.
Değerli
milletvekilleri, biz yargıya, siyasetin ve yürütmenin nüfuz
kanallarının önlenmesine yönelik tedbirlerin alınarak,
yargının bağımsızlığı ve
tarafsızlığının şüpheden uzak bir şekilde
teminine yönelik olarak yeniden yapılandırılması
gerektiği düşüncesindeyiz.
Bu
çerçevede, HSYK ile ilgili yapılan eleştirileri dört ana
başlık altında toplayabiliriz. Bunlar; yargı üst
kurullarının oluşumu ve üyelerinin seçimi, kurulun kararlarının
yargısal denetimi, kurulun sekreterya hizmetleri ve bütçesi, hâkim ve
savcıların denetimidir.
Bu
eleştirileri ortadan kaldıracak somut önerilerimiz de
şunlardır:
Adalet Bakanlığı
müsteşarı, kurulda doğal üye olarak bulunmamalıdır.
Cumhurbaşkanı tarafından
seçilecek üyelerin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından nitelikli
çoğunlukla seçilmesi gerektiği düşüncesindeyiz.
2010
Anayasa değişikliğinden sonra HSYK ile ilgili olarak
yapılan bir diğer eleştiri de, seçilen üyelerin görev süresi dolduktan
sonra tekrar seçilebilmeleridir. Biz, bu noktada da, bunun oldukça
sağlıksız olduğu düşüncesindeyiz çünkü bir sonraki
seçimi dikkate alarak verdiği kararların ne kadar adil
olabileceğini düşünüyoruz. Bunun yerine süre altı yıl
olabilir ama bir defaya mahsus olmak üzere seçilmeleri bizce daha
doğrudur.
Yargı üst kurullarının
kararları sonuç itibarıyla kişilerin hukuki durumlarına
etki yapmaktadır. Bu nedenle de, çoğunluğu yargı
mensuplarından oluşsa da, icra ettiği görevin idari nitelikte
olması nedeni ve hukuk devleti ilkesi gereği, yargı
kurullarının kararlarının yargısal denetime veya
kararı veren makamın dışında bir başka makam
tarafından etkili bir denetime tabi tutulması, uluslararası
belgelerde ve çağdaş hukuk sistemlerinde kabul gören bir durumdur.
Değerli
milletvekilleri, kurulun 2013 bütçesine gelince
Kurulun bütçesi ile ilgili
olarak Anayasada bir düzenleme yapılmamış olsa da, 6087
sayılı HSYK Kanununda kurulun kendi bütçesi ile yönetileceği
düzenlenmektedir fakat bütçenin nasıl yapılacağı, kimler
tarafından belirleneceği konuları hakkında tam bir netlik
yoktur. Anılan kanunun 44üncü maddesinin üçüncü fıkrası
uyarınca
bütçeyle ilgili görüşmelerde
Kurulu Başkan -yani Adalet Bakanı- temsil eder; Başkanvekili ve
Kurul üyeleri açıklama yapmak üzere davet edilemez. denmektedir. Bu
durum, yargı üst kurulu üyelerinin kendi bütçeleri hakkında
doğrudan etkili olamadıklarının göstergesidir. Oysa, Avrupa
Konseyi Bakanlar Komitesinin 2010 tarihli tavsiye kararı, yargısal
sistemin bütçesi hazırlanırken eğer varsa yargı
kurulları veya mahkemelerin idaresinden sorumlu diğer
bağımsız makamlar, mahkemelerin kendileri ve/veya
yargıçların meslek örgütlerine danışılmasını
öngörmektedir.
Yine,
bütçe konusunda kurulun kendi kaynakları olmalı ve bunları kendisi
bağımsız olarak yönetebilmelidir. Kurulun kendisinin
belirlediği bir bütçesinin olmaması durumunda, kaynakları elinde
bulunduran makamların bunları kısarak kurula tesir etmeye
çalışabilecekleri düşünülmektedir.
Sonuç
olarak, biz, HSYK tarafsız bir şekilde, liyakat esaslı
çalışmalarını yürüttüğü sürece devletimiz
tarafından her türlü ihtiyaçlarının karşılanması
gerektiği düşüncesindeyiz. Yeter ki onlar adaletli olsunlar. Eğer
bir ülkede adalet var ise o ülkede korkulacak bir şey de yoktur. Ama bugün
her saniyemizin korku içerisinde olmasının sebebini de burada aramak
gerekiyor.
Sayın milletvekilleri, Adalet Akademisi ile ilgili
hususlara değinmek istiyorum. Adalet Akademisinin en önemli görevi hâkim
ve savcıların eğitim faaliyetleridir. Adalet Akademisi öyle
eğitim programları yapmalı ki hâkimler ve
savcılarımız kanaatlerine veya mensubiyet duydukları grubun
çıkarlarına göre değil de sadece hakkın tecellisini ortaya
çıkaracak kararlar vermelidirler. Şu an için Adalet Akademisi tamamen
siyasi iktidarın kontrol ve denetimi altındadır. Adalet
Bakanı, Bakanlık Müsteşarı, Ceza İşleri Genel
Müdürü, Hukuk İşleri Genel Müdürü, Kanunlar Genel Müdürü, Avrupa
Birliği Genel Müdürü, Personel Genel Müdürü, Eğitim Dairesi
Başkanı Adalet Akademisi Genel Kuruluna üyedirler.
Hâkim ve cumhuriyet savcı adaylığı
sözlü sınavı Adalet Bakanlığı tarafından
yapılmakta. Yazılı sınav ÖSYM tarafından
yapılıyor. Adaylığa atananlar ise stajlarının
önemli bir bölümünü Adalet Bakanlığının kontrolü
altındaki Adalet Akademisinde yapmaktadırlar. Tabii, sistem böyle
olunca da tornadan çıkmış gibi tek tip hâkim, savcı
yetiştirilmesi kaçınılmaz hâle gelmiştir.
Daha önce bu durumdan
rahatsızlıklarını dile getirenlerin dümene geçince
sessizliğe bürünmeleri de oldukça manidardır. Aslında bu durum
başka bir tehlikeyi de barındırmaktadır. Şöyle ki:
Hâkim, savcı adaylığı sözlü sınavını Adalet
Bakanlığı yapmakta. Bu adaylar Adalet
Bakanlığının kontrolündeki Adalet Akademisinde
eğitilmekte, iktidar tarafından oluşturulan HSYK bu
adayları mesleğe kabul etmekte ve bu adaylar mesleğe
atanınca güya tarafsız oy kullanarak Adalet
Bakanlığınca oluşturulan listeye oy vererek HSYK üyelerini
seçmekte. Böylece oluşan HSYK ise hâkim savcıların tayin, terfi,
disiplin vesaire işlemlerini yerine getirmekte, yüksek mahkemelere üye
seçimi yapmaktadır. Görüleceği üzere iki ucu ballı değnek.
E, tabii, bu durumda şikâyet etmeye ne gerek var ki?
Değerli milletvekilleri, malumunuz, yakın zamanda Türkiye bir
skandalla çalkalandı. Hâkim, savcı yazılı
sınavlarına şaibe karıştı ve ÖSYM
yaptığı şaibeli sınavı iptal etmek zorunda
kaldı. Gerçi son derece bağımsız olduğu iddia edilen
Türk yargısı, son derece adil olduğu iddia edilen bir karara
imza atarak, bu sınav iptaliyle ilgili yürütmeyi durdurma kararı
verdiyse de adalet dağıtacak insanların alınacağı
sınavın dahi şaibeli olması ülkemiz adına utanç verici
bir durum olmuştur yani hâkimler, savcılar
başkalarının hakkını gasbederek imtihanda netice alıyorlar
ve ondan sonra da kürsüye çıkıp adalet dağıtacaklar. Bu
olsa olsa ancak bu on yıllık anlayışın adaleti olur.
Kul hakkından bahsedenlerin kul hakkı kavramından ne
anladıklarını gerçekten merak ediyorum. Bunun adı kul
hakkı yemek değil de nedir?
Sözlerimi, ibret
olması temennisiyle, şu sözlerle bitirmek istiyorum: Adalet ancak hakikatten,
saadet ancak adaletten doğabilir. Adaletsizliği işleyen,
çekenden daha sefildir. Adaletin, Adalet ve Kalkınma Partisini
kalkındıran adalet olmaktan çıkması dileğiyle hepinizi
saygılarla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Kalaycı.
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA
KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Konyada Hazreti
Mevlânânın 739uncu Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Anma
Etkinlikleri yapılmaktadır. Ölümü vuslat yani sevgiliye,
Cenabıhakka kavuşma anı, ölüm gününü ise şebiarus yani
düğün gecesi olarak tasvir eden Hazreti Mevlânâyı rahmetle
anıyor; insan, tabiat ve Allah sevgisinin ve yüksek fikirlerinin
insanlığı ilelebet aydınlatmasını diliyorum.
Konyada yapılan
vuslat yıl dönümü etkinliklerinin son günü olan 17 Aralık 2012
akşamı Şebiarus programı gerçekleşecektir ancak Kültür
ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin katkılarıyla, İstanbulda 15 Aralık Cumartesi
akşamı Şebiarus töreni yapılacağı haberi Konyada
şaşkınlıkla karşılanmış ve
Konyalıların haklı olarak büyük tepkisine neden olmuştur.
Sayın Başbakana
ve Hükûmete sesleniyorum: Konya dışında yapılacak bu
törenlere engel olun. Alternatif Şebiarus törenleri düzenlemek hiç
kimsenin hakkı da değildir, haddi de değildir. Nasıl ki
Ertuğrul Gaziyi anma etkinlikleri Söğütte, İstanbulun fethi
etkinlikleri İstanbulda, Hacı Bektaşi Veliyi anma etkinlikleri
Hacı Bektaşta yapılıyorsa Hazreti Mevlânâyı anma,
vuslat ve Şebiarus etkinlikleri de elli yılı aşkın bir
süredir ve aralıksız bir şekilde Mevlânâ diyarı ve yurdu
olan Konyada yapılmaktadır.
Hazreti Mevlânâyı
anlamak, tüm insanlığa ışık tutan ve sevgiyi,
hoşgörüyü temel alan felsefesini gelecek kuşaklara aktarmak için her
zaman ve her yerde çalışmalar yapılsın ama
bırakın da Hazreti Mevlânâyı anma etkinlikleri, Şebiarus
programı bütün ihtişamıyla Konyada yapılmaya devam etsin.
Ben başta Konya milletvekili arkadaşlarım olmak üzere, tüm
Konyalıları Hazreti Mevlânâya, Şebiarusa sahip çıkmaya
davet ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesi
üzerinde konuşacağım. Burada bütçe görüşmeleri sürerken,
Plan ve Bütçe Komisyonu olarak Çalışma
Bakanlığının görev alanına giren bazı konularla
ilgili bir tasarının görüşmelerini dün tamamladık.
Kısa süre içinde de Genel Kurulda görüşülecek. O kadar acele
ettirdiler ki komisyonda pazar günü dâhil görüşmeler yaptık.
Çalışma Bakanını tanımasak, bilmesek Maya
inancına sahip ve 21 Aralıkta kıyamet kopmadan bu
tasarıyı çıkarmak istiyor. diyeceğiz. Ancak hepimiz
biliyor ve inanıyoruz ki kıyametin ne zaman kopacağı
Cenabımevlanın takdirindedir. Peki bu acele niye?
Vatandaşımızın beklediği düzenlemeler var. dendi ama
komisyon müzakerelerinde gördük ki bu acelenin esas sebebi, Hükûmetin
yanlış personel alım politikaları sonucu
karşılaşılan sorunları kanunla çözmek. Bu
konuların yanında, bir ay sonra da çıksa bir kaybın söz
konusu olmadığı, vatandaşlarımızın
yararına bazı düzenlemelere yer verilmiş. Tasarının
ayrıntılarına girmeyeceğim, nasıl olsa gelince görüşeceğiz
ama çalışanların hacı yolu bekler gibi beklediği,
Başbakan ve bakanlarca defalarca sözler ve umutlar verilen konular, yüz
binlerce hatta milyonlarca çalışanın umut ettiği, çalışma
hayatında yaşanan eşitsizlikleri ve haksızlıkları
giderecek düzenlemeler maalesef bu tasarıda yer almamıştır.
Daha
yakın zamanda, hem Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç hem de Çalışma Bakanının basın
çalışanlarının yıpranma payı haklarının
iadesine dair umut veren açıklamaları olmuştur. Bilindiği
üzere, yarım asırdır uygulanan basın
çalışanlarının fiilî hizmet süresi zammı yani
yıpranma payı haklarına, 2006 yılında
çıkarılan 5510 sayılı Kanunun 40ıncı maddesinde
de yer verilmiş iken 2008 yılında kabul edilen 5754
sayılı Kanunla basın çalışanlarının bu
hakları gasbedilmiştir. Bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi olarak
önerge de vermemize rağmen anılan tasarıya
alınmamıştır.
Başta
belediyeler ve il özel idareleri olmak üzere sözleşmelilere kadro sözü
veren Sayın Başbakandır. Başbakanın bu konuda bir
televizyon kanalında ifadesi olduğunu, sözleşmelilere kadro
çalışması yapıldığını açıklayan ve
aylar önce Önümüzdeki Bakanlar Kurulunda bu durumu gündeme getirebiliriz.
diyen de Çalışma Bakanıdır. Bilindiği üzere, 12
Haziran 2011 seçimlerinden bir hafta önce çıkarılan 632 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle sözleşmeli personelin memur kadrolarına
atanması öngörülmüştür. Ancak 200 civarında sözleşmeli,
memur kadrolarına atanırken başta il özel idareleri ve
belediyeler olmak üzere birçok kamu kuruluşundaki sözleşmeli personel
ve 4/C mağdurları kadroya alınmamıştır.
Sözleşmelilere verilen sözler maalesef göz ardı edilmektedir.
Yine,
özellikle belediyelerde işçi statüsünde çalışan birçok teknik
personel bulunmakta olup onlar da mağduriyetlerinin giderilmesini
beklemektedir.
Yılda
on bir ay çalıştırılan, iş güvenceleri olmayan,
aldıkları yetersiz ücret ile ayakta durmaya çalışan 4/Cli
personele aile yardımı verileceği sözü de seçimlerden sonra
unutulmuştur. Diğer sözleşmelilerden alınmayan
sözleşme damga vergisi dahi 4/Clilerden alınmaktadır.
Bazı
sözleşmelilere verilen kadrolar, sağlanan haklar kamuda
çalışan diğer sözleşmelilere verilmeyerek, Anayasayla
güvence altına alınan eşitlik ve adalet ilkeleri
çiğnenmiştir.
AKP
Hükûmeti, Orta Çağ zihniyetini andıran taşeronlaşmayı
da politikasının esası olarak uygulamaktadır. Taşeron
işçiler, insanca çalışma koşullarından uzak, iş
güvencesi olmadan, sendikasız, izin hakkı ve fazla mesai verilmeden
günde on iki saati bulan sürelerle âdeta köle gibi
çalıştırılmaktadır. Kâr mantığıyla fazla
çalıştırılan ancak karşılığı
ödenmeyen taşeronlaşma kabul edilemez bir durumdur.
Çalışma
Bakanı Taşeronluk kölelik gibi, bu kabul edilemez. diye
açıklama yaparak itirafta bulunmuş ve bunlarla ilgili
çalışma yapıldığını
açıklamıştır ancak arada bir umut vermekten başka
bugüne kadar hiçbir şey yapılmamıştır.
Her
geçen gün sorunları daha artan taşeron işçilerine sahip
çıkılmalı, çalışma şartları ve hakları
iyileştirilmelidir. Devletin asli ve sürekli hizmetlerinde
çalıştırılan taşeron işçileri mutlaka kadrolara
atanmalıdır.
Ülkemizde
geçici ve mevsimlik işçilik adı altında da bir dram
yaşanmaktadır. Yüz binlerce işçi, devletin asli ve sürekli
işlerini yapmalarına rağmen yılın belirli dönemlerinde
işten çıkarılmaktadır.
2007
seçimleri arifesinde, geçici işçilerin kadroya alınmasını
öngören 5620 sayılı Kanunla yaklaşık 220 bin geçici
işçiye kadro verilmiştir ancak başta şeker ve çay
fabrikalarında olmak üzere, yıllardır geçici veya mevsimlik
işçi olarak çalışanlar kadroya alınmamıştır.
Sayın
Başbakan beş yıl önce; Geride kalan yaklaşık 20 bin
geçici işçinin durumu bizleri üzmüştür. Bu geçici işçi
kardeşlerimizin sorununu çözmek inşallah bize nasip olur.
demişti, ancak bugüne kadar bu durum düzeltilmemiş, mağduriyet
hâlen devam etmektedir.
Muhtarlara
özlük haklarının iyileştirileceği konusunda söz vermeyen
bakan neredeyse kalmamıştır. Hatta, muhtarlara önemli haklar
getirilmekte olduğunu dile getiren Hükûmet Sözcüsü Bülent
Arınçın Ben de emekli olursam herhâlde bir köyde
muhtarlığa aday olabilirim. şeklindeki
açıklamasının üzerinden aylar geçmiş, yıllardır
verilen sözler tutulmamış ve muhtarlarımız hep
aldatılmıştır.
Görüldüğü
üzere, AKP iktidarının en iyi bildiği ve yaptığı
şey, aldatmak, ayrımcılık yapmak, söz verip verdiği
sözü tutmamak ve üzerine yatmaktır.
Değerli
milletvekilleri, kamu işçilerinin, eş durumu, sağlık
sebepleri ya da başkaca nedenlerle bir kamu kuruluşundan
diğerine naklen atanma ihtiyaçları doğmaktadır. Ancak,
kamuda çalışan işçiler, diğer kamu
çalışanları gibi başka kamu kurum ve
kuruluşlarına naklen atanamamaktadır. Bu durum kamu
çalışanları arasında eşitsizliğe yol
açmaktadır. Kamu işçilerinin de naklen atanma konusundaki
sorunlarına mutlaka çözüm bulunmalıdır. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak verdiğimiz kanun teklifi maalesef gündeme
alınmamaktadır.
Sorunlarına
çözüm arayan bir başka kesim staj mağdurları diye anılan
vatandaşlarımızdır. 5510 sayılı Kanuna göre
çırak veya stajyer öğrenci olarak çalışanlar bir taraftan
sigortalı sayılırken ve çırak veya stajyer olarak
çalışmaya başlanılan tarih sigortalılık
başlangıç tarihi olarak kabul edilirken, diğer taraftan da bu
hakların sadece kısa vadeli sigorta kollarıyla
sınırlı tutulması eşitsizliğe ve mağduriyete
neden olmaktadır. Uygulamada, bazıları bir çalışma ya
da sigortalılık olmaksızın geçen doğum, askerlik,
aylıksız izin, doktora veya uzmanlık, avukatlık stajı
gibi bazı süreler borçlanılabilmektedir. Anayasanın
eşitlik ilkesi dikkate alınarak, aslında fiilen bir
çalışmaya ve sigortalılığa dayanan çıraklık
ve staj sürelerine de borçlanma hakkı tanınmalı, bu
çalışmalar sigortalılık başlangıç tarihi yönünden
de dikkate alınmalıdır.
Emeklilikte
yaşa takılanlar da haklarını aramakta,
mağduriyetlerinin giderilmesini sağlayacak düzenleme
yapılmasını istemektedir. İşe başladıkları
tarihte yürürlükte olan mevzuata göre gerekli prim ödeme gün sayısı
ve sigortalılık süresini tamamlayan, emeklilik için yaşı
bekleyen vatandaşlarımızın yaşadığı
mağduriyetleri giderecek bir düzenleme mutlaka
yapılmalıdır. Meclisteki tüm siyasi partiler olarak bu soruna
bir çözüm bulabiliriz.
Değerli
milletvekilleri, son olarak, ülkemizde kronik hâle gelen işsizlik konusuna
değineceğim. Çalışma Bakanı geçtiğimiz günlerde
Türkiyede işsizlik yok. diye açıklama yapmıştır.
Plan ve Bütçe Komisyonu zabıtlarından okuyorum: Bakınız,
şunu ifade edeyim: İşsizlik var. diyorsunuz,
Şanlıurfada İŞKURun etrafında birikme var. Ben tam
tersini söylüyorum. Türkiyede işsizlik yok. Bakın, ben bunu söylüyorum,
manşet atabilirsiniz. diyor. O hâlde manşeti atalım: Çalışma
Bakanı ya sayı saymasını ya da işsizliğin ne
olduğunu bilmiyor. Bugün milyonlarca işsiz varken,
işverenlerimiz bazı vasıflı elemanları bulmakta güçlük
çekiyorsa, hatta bulamıyorsa her şeyden önce bu, on yılı
aşkın süredir ülkeyi yöneten AKP iktidarının bir
ayıbıdır.
Şimdi,
işsizlikle ilgili Türkiye İş Kurumunun bugün
yayınladığı 2012 Kasım ayı istatistik bültenine
bakalım. Kuruma kayıtlı iş gücü yani iş
arayanların sayısı 3 milyon 461 bin 301 kişi,
kayıtlı işsiz de 2 milyon 307 bin 368 kişidir.
İŞKUR, kayıtlı iş gücünden daha iyi şartlarda is
arayanları, emeklilerden iş arayanları ve belli bir iş
yerinde çalışmak isteyenleri çıkararak geri kalanları
kayıtlı işsiz saymaktadır. Geçen yılın aynı
dönemine göre iş arayanların sayısı yüzde 65 oranında,
1 milyon 368 bin kişi; işsizlerin sayısı da yüzde 30
oranında, 533 bin kişi artmıştır. Kayıtlı
işsizlerin 693 bini beden işçisi, kalanı da çeşitli meslek
dallarında iş arayan işsizlerdir. Yine, kayıtlı
işsizlerin 421 bini üniversite mezunu, 8.546sı yüksek lisans, 379'u
da doktora yapmış kişilerdir. Kayıtlı işsizlerin
yüzde 45 oranında, 1 milyon 38 bini bir yıldan daha uzun süredir
işe yerleştirilmeyi beklemektedir.
Anlaşılan
o ki, Çalışma Bakanının kendine bağlı kurumun
rakamlarından haberi yok. Bunlar işsiz Sayın Bakanım,
bunların Babam sağ olsun. diyecekleri AKP Hükûmetinde
babaları, dayıları yok. AKP'li bakanlar herhâlde etrafına
bakınca şirket ve holding sahibi olan, gemi yüzdüren, mısır
kaynatan, altın ve pırlanta satan, medya patronu olan
mahdumları, dünürleri ve akrabaları, işini yürüten
yandaşları, Harun gibi gelip on yılda Karunlaşanları
görünce işsizliğin olmadığını sanıyor.
Maliye
Bakanı önceki gün yaptığı bütçe sunuş
konuşmasında issizliğin hâlâ Türkiye'nin temel
sorunlarından biri olduğunu ikrar etmiş, bunun yanında
istihdamda başarılar elde edildiğini söyleyebilmiştir. Hem
işsizliğin temel sorun olmasından hem de istihdamda büyük
başarıdan söz edilmesi çelişmektedir.
Sayın
Başbakan da 2009 yılının ikinci çeyreğinden bugüne
kadar 4 milyon kişiye ilave istihdam sağladıklarını
söylemiştir. Dikkatlerinize sunuyorum: Ekonomimiz 2009
yılının birinci çeyreğinde yüzde 14,7; ikinci
çeyreğinde yüzde 7,8 küçülmüş, küçülmede ve işsizlikte tarihî
rekorlar kırılmış, istihdam da dip
yapmıştır. Sayın Başbakan böylesi bir dönemle bugünü
karşılaştırıp başarıdan söz etmektedir.
Ben
bütçenin hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Son
konuşmacı, Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Öztürkün kullanmadığı bir dakikayı da ilave ediyorum, on
bir dakika süreniz var.
MHP
GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Devlet Personel Başkanlığı ile Türkiye ve
Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü bütçeleri üzerine söz aldım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Güçlü
bir devlet teşkilatı, kaliteli ve verimli hizmet üreten ve
hızlı karar veren bir kamu yönetimine ve iyi yetişmiş bir
bürokrasiye ihtiyaç duyar. Kamu personelinin anlaşılır, adil,
liyakate önem veren bir insan kaynakları sistemi içerisinde hizmet
üretmesini sağlamak, tüm çalışanların hak ve yükümlülükleri
arasında standardizasyonu temin etmek üzere Devlet Personel
Başkanlığı kurulmuştur.
Devlet personel rejiminin
en önemli kurumu olan Devlet Personel Başkanlığı, on
yıldır tek başına iktidar olan AKP tarafından kendi
keyfîliğinin ve kadrolaşma sevdasının önündeki en büyük
engel olarak görülmüştür. Hükûmet işine geldiği zaman Devlet
Personel Başkanlığının varlığını
hatırlamış, diğer zamanlarda da kanun hükmünde kararnameler
ile baypas etmeyi tercih etmiştir. Her iktidar yıpranır, mutlak
iktidar mutlaka yıpranır. AKP, on yıllık iktidarı
sonunda milletine verdiği tüm sözleri unutmuş, adalet ve
hakkaniyetten uzaklaşmış, milletinin değil,
yandaşlarının hükûmeti hâline dönüşmüştür,
yozlaşmıştır ve yoldan çıkmıştır.
Unuttuğu sözlerinden
birisi de, Adil ve liyakate dayanan bir personel sistemi
kuracağım.sözüdür. AKP, bu sözü, 2002de Acil Eylem Planıyla
duyurmuştur. Bu söze güvenen kamu çalışanları, AKPye
önemli bir destek vermiştir. Ancak, on yıl sonunda personel rejiminde
bırakın bir iyileşmenin ortaya çıkması, özellikle son
dönemde çıkarılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesini yok
sayan kanun hükmündeki kararnamelerle kamu çalışanı, siyasetin
insafına, AKPnin borazanlığına soyunmuş olan idare
amirlerinin iki dudağından çıkacak sözlere mahkûm
edilmiştir.
Zaman zaman siyasal
iktidar karşısında devletin
devamlılığını temsil eden bürokrasinin,
aşırı politizasyon tehdidine karşı haklı
direnişini kırmak için AKP Hükûmeti, devlet memurluğunu dejenere
ederek içini boşaltmış, çeşitli adlar altında
güvencesiz personel istihdamına yönelmiştir. İstemiştir ki,
haklı haksız, doğru yanlış demeden tüm isteklerini
memurlar yerine getirsin, karşısında el pençe divan dursun,
kendisine boyun eğmeyen kamu görevlisine de kolayca kapının
yolunu göstersin. Bu bakımdan devletin asli ve süreklilik arz eden birçok
görevleri, 4/Bli sözleşmeli personel, özel kanunlara göre sözleşmeli
personel, 4/Cli geçici personel, geçici ve mevsimlik işçiler,
taşeron şirket işçileri eliyle yürütülür hâle gelmiştir. Bu
yöntem, çalışanların geneline daha az ücret ödemenin ya da kendi
yandaşlarına daha fazla ücret vermenin bir yöntemi olarak görülmüştür.
Seçim öncesinde de bu personele kadrolar çıkartılarak milletin
parasıyla seçim kazanma uyanıklığına
soyunulmuştur.
AKP
için metodun doğru, adil ya da meşru olmasının bir önemi
yoktur. Başarıya giden yolda her araç meşrudur. Zaman zaman
işçiyi işverene, memuru amire, astsubayı subaya
kışkırtarak, onları istismar ederek oy alma projelerini
ortaya koymuştur. Bu yöntemler bu devletin bekasına yönelik zalimane
yöntemlerdir ve maalesef, diğer iktidarların devlete
kıyamadığı için uzak durduğu bu yöntemler, AKPnin
oyuncağı olabilmiştir.
Hükûmet,
oy almak için, her zaman kelle hesabı yapmayı içine
sindirebilmiştir. Aynı iş yerinde aynı işi yapan ancak
farklı istihdam şekliyle farklı ücretler alan, farklı özlük
haklarına sahip olan çalışanın haksızlığa
uğramasının ve bunun için arkadaşlarına ve devletine
yönelik husumet beslemesinin AKP açısından inanın hiçbir önemi
yoktur.
Yaptıkları,
eşit işe eşit ücret değil, eşit unvana eşit
ücrettir, kolaycılıktır; iş riski, performans gibi iş
tahlillerine ihtiyaç duymadan sıradanlaştırmaktır.
Yaptığının Anayasada güvence altına alınan
eşitlik, adalet, müktesep hak ilkelerine uygun olup olmamasının
da bir kıymeti yoktur çünkü AKP, ebet müddet devlet ülküsünden ve devlet
umurundan yoksun, siyasi hayatta bir ekol olarak daimî kalmayı değil,
bir kereliğine siyasi vurgun yapmayı hedefleyen konjonktürel bir
partidir. Türk siyasi mezarlığına defnedilmiş ve sonra da
unutulmuş bazı diğer partilerin yoludur izlediği yol.
Erdoğanı Cumhurbaşkanı yapmak, ülkeyi federalizme götürmek,
bin yıllık kardeşliği ortadan kaldırarak millî
sınırlarımız içerisinde çok millet yaratmak görevlerini
tamamlayacak, siyasal ömrünü tüketip kenara çekilecektir.
AKPnin,
devlet yönetimine de devleti yöneten bürokrasiye de bakışı
budur. Erdoğan için herkes garnitür, her yol mübahtır. Yola
çıktığı arkadaşlarına Üç dönemden fazla vekillik
olmaz. derken, Müsaade edin, ben de bu arada bir de Cumhurbaşkanı
oluvereyim. hesabını yapan bir kişidir.
Değerli
milletvekilleri, Başbakan ve
AKPnin yanlış uygulamaları ve fırsatçı
yaklaşımları ile birçok
mağduriyetler, bürokraside birçok
tahribatlar meydana getirilmiştir. Kamuda üç beş yandaşı
ve yarattığı küçük, mutlu bir azınlık
dışında hiç kimse yaptığı işten haz
almamaktadır. İş tatmini kalmamıştır, devletine
itimadı kalmamıştır çalışanın. 200 bin
civarında sözleşmeli memur, kadrolara atanırken, il özel
idareleri ve belediyeler başta olmak üzere birçok kurumda
çalışan sözleşmeli personel ve 4/Cliler kadroya
alınmamıştır.
Yine,
özellikle mahallî idarelerde çalışan teknik personel de
mağduriyetlerinin giderilmesini beklemektedir. 663 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile vekil ebe, hemşirelerin 4/Bli sözleşme
kadrosuna alınması özlük hakları açısından iyileştirme
getirmesi açısından olumludur. Ancak, sağlık
çalışanlarının tamamının memur kadrosuna
alınmaması tutarsızlık ve haksızlıktır.
Ayrıca, bu hakkın bir yıl çalışmış olma
şartına bağlanması da yeni haksızlıklara yol
açmıştır. 5620 sayılı Kanunla, en az altı ay
çalışmış olan 220 bin işçiye kadro verilmiş, bunun
dışında kalan binlerce geçici ve mevsimlik işçi kapsam
dışında tutulmuştur.
Kamuda
üvey evlat muamelesine tabi tutulan bir kesim de 4/Clilerdir. Yine, kamuda yüz
binlerce işçi güvenceden yoksun, ağır çalışma
şartları içerisinde hakları ihlal edilerek sendikasız,
asgari ücretle âdeta köle gibi, taşeron şirketleri
vasıtasıyla çalıştırılmaktadır. İnsan
emeğinin ve alın terinin taşeron şirketlere
pazarlanması zulümdür, gaddarlıktır.
Tek
başına on yıldır iktidarda olan AKP, kamu
çalışanlarının, insan onuruna yaraşır ücretle
adil ve liyakate dayanan bir sistemi öngören bir personel kanunu
çıkarmamıştır. Hatta bunu ağzına bile
almamış olması gündeminde çalışanların
olmadığını göstermektedir. Gündeminde emeğiyle
çalışan insan olmayınca, doğal olarak Devlet Personel
Başkanlığı da bulunmamaktadır. Şimdi, kamu
çalışanına düşen ise AKPyi milletin gündeminden
düşürmektir.
Değerli
milletvekilleri, konuşmamın ikinci bölümünde de Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü üzerindeki görüşlerimi sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Türkiye
tamam da nereden çıktı Orta Doğu Amme İdaresi?
diyebilirsiniz. Sebebi şu değerli arkadaşlar: İkinci Dünya
Savaşından sonra tüm dünyada görülen yetişmiş kamu
yöneticisi ihtiyacını karşılamak üzere Birleşmiş
Milletler, dünyada 4 ülkede kamu yönetimi enstitüsü kurmuş 1952de.
Bunlardan birisi de TODAİE, sadece Türkiyeye değil, Orta Doğu
ülkelerine de hizmet vermesi planlanmış. Ancak sadece ülkemizde 3
milyon kamu personeline eğitim vermesi planlanan kurumun, bu işi
bölgelerde şubeleri olmadan merkezde tek başına nasıl
yapacağı üzerine kafa yorulmamış, iktidarlar
tarafından apolitik bulunduğu için de kurum sürekli ihmal
edilmiştir.
Bugün
Orta Doğu üzerine hayaller kuran, tüm bölgeyi arapsaçına çeviren
Başbakana, hiç olmazsa, bu işi akademik zemin üzerinden
geliştirmesi için bulunmaz bir fırsat bu kurum. Orta Doğu
ülkelerinin yöneticilerini eğitmek ve o ülkelerde çağdaş bir
bürokrasi yaratmak adına TODAİE biçilmiş bir kaftan.
Başbakan açısından kurumun tek eksiği, bunu emirlik,
sultanlık sistemi üzerinden değil de çoğulcu demokrasi üzerinden
götürmek istemesi. Olsun, ona da tahammül göstereceksin artık Sayın
Başbakan, her şey her istediğin gibi olmuyor.
TODAİEnin
yaptığı iş yükseköğretim olmasına rağmen,
YÖK Kanunu kapsamında sayılmadığı için hem kurumun
gelecekteki bilimsel özerkliği tehlikededir, verdiği yüksek lisans ve
doktora programlarının kabul edilirliği
tartışmalıdır hem de çalışanların özlük
haklarında iyileştirme yapma imkânı verilmemektedir.
TODAİE
hakkında söylenecek bir diğer husus da şudur:
Anayasamızın 128inci maddesinde üst kademe yöneticilerini
yetiştirme usul ve esaslarının özel olarak kanunla
düzenleneceği belirtilmiş olmasına rağmen, geçen otuz
yılda bu düzenleme bir türlü yapılmamıştır.
TODAİE klasik kamu idarelerinden birisi mi yoksa akademik bir kuruluş
mu, mezunlarına nasıl bir avantaj getiriyor; tüm bunlar
belirsizliğini korumaktadır. Dolayısıyla,
Anayasamızın emrettiği bu kanun bir an önce Türkiye Büyük
Millet Meclisine getirilmeli ve TODAİEnin önü açılmalıdır
diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, farklı görüşlerin değil dile getirilmesi,
düşünülmesine, hayal edilmesine ahi tahammül edilemeyen bir süreç
yaşıyoruz. İktidar muhaliflerinin terörist olarak görüldüğü,
terörist denilince akla iktidar muhaliflerinin geldiği, Uluderede
yapıldığı gibi insanların terörist sanılarak
katledildiği bir süreci yaşıyoruz. Halkın oylarıyla
seçilmiş belediye başkanlarının ve milletvekillerinin,
terör örgütü üyeliğinden uzun yıllardır tutuklu
kaldığı, Anayasayla güvence altına alınan
toplantı ve gösteri yürüyüşleri yapma hakkını
kullananların, terör örgütü üyesi muamelesi gördüğü bir süreç
yaşıyoruz.
Bu
yıl da böyle bir süreç içerisinde, böyle bir ortamda adalet
dağıtamayan, kendisi adaletsizliğin odağı hâline
gelmiş yargısal kuruluşların ve Adalet
Bakanlığının bütçesini görüşüyoruz. Bütçeden
ayrılan pay Adalet Bakanlığına yüzde 1,6; sağlanan
adalet Türkiyede yüzde 1,6 bile yok. Ne kadar para, o kadar adalet veya tersi,
adalet ne kadarsa para da o kadar.
Değerli
milletvekilleri, yarın 13 Aralık günü. 13 Aralık 1980, Erdal
Erenin 12 Eylül 1980 mahkemeleri tarafından alelacele yargılanarak,
hukuka aykırı bir şekilde yargılanarak hatta Erdal Erenin
öldürdüğü iddia edilen jandarma erini öldüren merminin, G3 tüfeğinden
çıktığı konusundaki bilirkişi raporları
hasıraltı edilerek, Yargıtayın bozması yok
sayılarak, yaşı da büyütülerek, en hızlı bir
yargılamayla idam edildiği günün 32nci yıl dönümü olacak
yarın, tarihe de Kenan Evrenin Asmayalım da besleyelim mi? sözünü
geçirten kişidir Erdal Eren.
İşte, bugün, 12
Aralık günü, biz bu Adalet Bakanlığının bütçesini
konuşurken, ben, burada, 2012 Türkiyesinde 1980 yılının
adalet anlayışından daha farklı, daha demokrat bir yargı
yapısını konuşmak isterdim. Nasıl o gün bilirkişi
raporları hasıraltı edilmişse, deliller yok edilmişse,
bugün de, bugünün mahkemelerinde de bilirkişi raporları yok
sayılarak, deliller tartışılmadan, deliller
değerlendirilmeden, sahte delillerle yargılamalar
yapılmaktadır, insanlar mahkûm edilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, eskiden bütçe denilince -ben milletvekili değildim ama-
bir heyecan sarardı. Bütçe günlerinde siyasetle ilgili olan, ilgisiz olan
herkes televizyonların başına geçerdi, genel başkanların
ve siyasetçilerin bütçedeki konuşmalarını dinlerdi, ama
nasıl ki bayramların artık tadı tuzu kalmadıysa, bu
bütçelerin de tadı tuzu kalmadı. Anayasada tanımlanan,
milletvekillerine verilen bütçe hakkı on güne
sığdırılıyor, on iki güne
sığdırılıyor, bir yasak savma kabilinden bütçe
görüşmeleri yapılıyor. Bütçenin özgül
ağırlığı sıfıra doğru götürülüyor,
sıfırlanıyor.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'de bugün yargı kilitlenmiştir. Hava durumuna
göre taksit taksit çıkarılan yargı paketleriyle, sözüm ona,
sorunlar çözülecekti, çözülmedi. Geçen yıllardan farklı olumlu bir
şey yok, olumsuz değişiklik ise çok. Yargıda reform
adı altında taksit taksit çıkarılan yargı paketleri,
iktidarın kendi yargısını oluşturmaktan,
yargıyı siyasete araç kılmaktan başka bir işe
yaramadı. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Anayasa Mahkemesi,
Yargıtay ve Danıştayın yeni yapısı, buralara
yapılan atamalar ve bu kurumların uygulamaları, bunun somut
kanıtıdır. Özellikle, tasfiye hâlindeki özel yetkili
savcılık ve mahkemeleriyle bunların faaliyetlerini
kaldığı yerden sürdüren terör mahkemeleri uygulamaları,
siyasal iktidarın hukuksuzluk yoluyla yargısal
faaliyette bulunma niyet ve eylemlerinin somut kanıtlarıdır.
Sayın
Başbakan 19 Aralık 2010 günü Bitliste verdiği bir demeçte:
Aydınları bizim içeriye tıktığımızı
söylüyorlar, bizim içeriye tıktığımız bir tane
aydın yoktur. demektedir. İçeriye tıktıklarını
kabul etmektedir ama içeriye tıkılan kişilerin aydın olmadığını
söylemektedir. Bu, yargıya nasıl müdahale edildiğinin somut
göstergelerinden birisidir.
Yine,
BDPli milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılmasına ilişkin bir olayla ilgili olarak:
Yargıya zaten gerekenleri söyledik, yargı da gereğini yapıyor,
biz de Parlamentoda gereği neyse onu yapacağız. demiştir.
Yine,
değerli milletvekilleri, merkezi New Yorkta bulunan Gazetecileri Koruma
Komitesinin bir üyesi Marton, Adalet Bakanıyla yaptığı
görüşmelerde Adalet Bakanlığı heyetindeki bir yetkili, Cumhuriyet
gazetesinden Utku Çakırözere verdiği demeçte: Bugüne kadar hiçbir
bilgi paylaşımı yapmadılar, sadece avukatlarla
konuşarak rapor yazdılar. Türk yargısı bile onlardan daha
adil demek suretiyle, Türk yargısının ne kadar adil
olduğu, Adalet Bakanlığının o heyetteki kişisi
tarafından ifade edilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyede hukuk, yargı sistemi o kadar açmazda ki
neresinden tutarsanız tutun elinizde kalıyor. Adaletin ve hukuk
güvenliğinin olmayışı sorun. Hukuk adaletten yoksun, adaletsiz
hukuk. Toplumsal vicdanı kanatan, adaletsiz, zalim bir hukuk.
Hava
durumuna göre, konjonktüre göre taksit taksit yasa yapılması en büyük
sorun. Reform kelimesinin içini boşalttınız Sayın Bakan.
Reform denilince artık, taksit taksit yapılan ama ne idüğü
belirsiz paketler, sonra da dağılan, darmadağın olan
paketler akla geliyor.
Yargının
bağımlılığı en büyük sorun. Bir türlü
aşılamayan sorun, HSYKnın Adalet Bakanı
başkanlığında toplanması.
Mahkûmiyete
dönüşen tutukluluk, sorun.
Adil
ve dürüst yargılanmanın olmayışı, sorun.
Geç
adalet, sorun.
Gizli
tanıklık, sorun.
Suç
örgütü telefon dinleme, sorun.
Yargılama
sürecinde savunmanın kısıtlanması, avukatların yok
sayılması, sorun.
Savunma
hakkını kısıtlayan uygulamalar ile hâkim ve
savcıların iç içe geçmiş olması, sorun. Bu durum,
avukatları yargılama faaliyetlerinin dışına itiyor.
Avukatlar
hakkında açılan davalarda Adalet Bakanlığının
izni vermesi, sorun.
Peşin
masraf uygulaması, hak arama hürriyeti noktasında ciddi bir sorun.
Yine Parası olan dava açsın, parası olmayan hakkını
aramasın. anlayışı, sosyal hukuk devletiyle ne kadar
bağdaşır, bunu da sizin takdirinize bırakıyorum
Sayın Bakan.
Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, paralı olması, sorun.
Hukuk
fakültelerinin sayısının artırılması, nitelik
itibarıyla donanımlı hukukçulara sahip olmamızı
engelliyor. Bu durum avukatlar kadar hâkimlerin portresini de engelliyor, bu da
bir sorun.
Yine,
mahkemelerdeki iş yoğunluğu, sorun; duruşmaların
uzamasına neden oluyor.
Yıllardır,
kanunda olmasına rağmen, istinaf yargısının hâlen
kurulamamış olması, sorun ama ne yazık ki Sayın
Başbakan, buradaki konuşmasında, istinaf mahkemelerinin
kurulduğundan söz etti değerli arkadaşlarım.
Adli
kolluğun olmayışı, sorun.
Bilirkişilik
müessesesi, sorun.
Tasfiye
hâlindeki özel mahkemeler ile onların yerini alan -Terörle Mücadele
Kanununun 10uncu maddesiyle- yetkili mahkemelerin uygulamaları, sorun.
Toplumdaki
af beklentisi, sorun.
Tutukevi,
cezaevi koşullarındaki hususların tümü, sorun.
Hukuk
kuralı var, uygulanmıyor ya da kişiye ve duruma göre
uygulanıyor. Yani demokratik hukuk devletinin en önemli unsuru olan
eşitlik ilkesine aykırılık, Türkiyede ciddi bir sorun.
Tüm
devlet memurları içerisinde yargı çalışanlarının
sorunu, en büyük sorun. Devlet memurları içinde en çok çalışan
zabıt kâtibi, mübaşir, odacı, yazı işleri müdürü,
kalemde çalışan memurlar, gardiyanlar gibi yargı
çalışanları, son alınan kararla fazla mesaileri, yol
paraları ve havuzda biriken paraları gibi ödeneklerden mahrum
bırakılmışlardır. Zaten çok düşük maaşlarla
çalışan bu insanlar, açlık sınırının
altındadır. Bu çok ciddi
sorundur. Cumartesi, pazar demeden gecenin geç vakitlerine kadar, bir
mesaiye bağlı olmaksızın sürekli çalışan bu
insanların bu ödeneklerinin kesilmesi, çok büyük sorundur Sayın
Bakan.
Bütün
bunlar yetmezmiş gibi, Adalet Bakanlığında, sürekli, kanuna
ve evrensel hukuka aykırı yasa altı düzenlemeler
yapılması, başka bir sorun. Adalet Bakanlığında
hukuka uygun davranmama, yerleşik bir hâl almış. Örneğin,
telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi, gizli
soruşturmacı ve teknik araçlarla izlenmesi tedbirlerinin uygulanmasına
ilişkin yönetmelikler Danıştay tarafından iptal edilmesine
rağmen hâlâ uygulamada.
Yine,
arama yönetmeliği, Danıştay tarafından iptal edilmesine
rağmen uygulamada
Yakalama yönetmeliği, keza öyle.
Uzlaştırma uygulamasına ilişkin yönetmeliğin kimi
hükümleri Danıştayca iptal edilmesine rağmen hâlâ öyle. Adalet
Bakanlığında pek çok yasa dışı genelge ve
yönetmelikle bu işler yürütülmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Değerli milletvekilleri, bu bütçenin adaletli
olmadığı, bütçenin içerisinde adalet olmadığı çok
açıktır ve çok nettir. Umuyorum ve diliyorum ki önümüzdeki günlerde
Parlamento da aklını başına toplar ve adaleti
gerçekleştiren, toplumsal vicdanı kanatmayan hukuk
uygulamalarının yolunu açar diye düşünüyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Veli Ağbaba,
Malatya Milletvekili.
Süreniz
yedi dakika.
CHP
GRUBU ADINA VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan;
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Kilisin, Tuncelinin, Ardahanın ve Bayburtun
nüfusundan daha fazla olan cezaevleri, Türkiyenin 82nci ili
konumundadır. Hapishane meselesi, bu dönemin önemli ve can alıcı
meselelerinden birisidir. Türkiyede yeni hapishanelerin açılması ve
hapishanedeki insanların üst üste yatmasının nedeni, AKPnin son
dönemde izlemiş olduğu politikalardır.
Cezaevlerindeki
yoğunluğun sebebi, hükümlü değil, tutuklu
sayısıdır. Avrupada tutuklu oranı yüzde 10 ila yüzde 25 iken,
Türkiyede bu oran, yüzde 60ın üzerindedir. Uluslararası
standartlara göre, henüz hüküm giymeyen bir kişi masum sayılır
yani Türkiyedeki cezaevlerinde yatan her 10 kişiden 6sı masum
konumundadır. Bu, insan hakları açısından kabul edilebilir
bir durum değildir.
Değerli
arkadaşlar, cezaevi mantığında özgürlüklerin
yoksunluğu, hakların dokunulmazlığı esastır.
AKPnin elindeki hapishaneler ise insan hayatını yutan bir canavara
dönüştü. F tipi cezaevlerinde uygulanan politikalar, mahpusları
sessiz ölüme terk ediyor. F tipleri, izsiz işkence, sessiz ölümdür.
Türkiyede
cezaevleri deyince akla ölümler, yangınlar, tecavüzler ve isyanlar
geliyor. Son dönemde hapishanelerde neler yaşandı kısaca
hatırlayalım:
Pozantı
Cezaevinde yaşananlar, herkes için yüz karasıdır. Tutuklu
çocuklara devlet gözetiminde tecavüz edilmiştir. Cezaevleri müdürleri
ödüllendirilmiştir bu süreçte. Ne zaman ki Cumhuriyet Halk Partisi heyeti
olaya el koydu, bakanlık önce inkâr etti, sonra bu insanlık dışı
ayıpları daha fazla örtemeyeceğini anladı ve cezaevini
kapattı.
İnsanların
nöbetleşe uyuduğu, nefes almanın büyük problem olduğu, 16
metrekarede 20-30 kişinin üst üste yattığı Urfa Cezaevinde
yaşananlar, unutulmamalıdır. 13 kişinin isyanda öldüğü
Urfa Cezaevinde yaşananlar, ülkemiz açısından utanç vericidir.
Osmaniye
Cezaevinde en basit ihtiyaçlar, açlık grevlerine neden oldu. Olağan
dışı sakal gibi bir saçma uygulamayla
karşılaştı Türkiye.
Sincan
F tipi cezaevlerinde telefon, tekmil verme kuralına bağlandı.
Tekmili sadece mahkûmun değil, ailenin de vermesi kurala
bağlandı ve üç yıldan beri mahkûmlar, Sincanda aileleriyle
telefonla görüşemiyorlar.
İzmir
Şakran Cezaevinde kadınların, askerler ve gardiyanlar önünde
çırılçıplak soyundurularak zorla oyuk aramaya tabi
tutulması bu dönemde yaşandı. Maalesef bütün F tiplerinde
çıplak arama ve oyuk araması, tüm hızıyla devam etmektedir.
Değerli
arkadaşlar, Tekirdağ F tipi cezaevlerindeki uygulamalar, Hitler
kamplarını aratmamaktadır. Keyfî disiplin cezaları, F
tipinin olağan uygulamalarıdır. Alman nizamnamesinden esirler
için alınan bir sistem olan F tipleri -Tekirdağdaki mahkûm Mehmet
Güneşin deyimiyle söylüyorum- denetlemek, küçültmek ve
aşağılamak üzerine kurulmuştur. F tipi cezaevleri, insan
akıl ve zekâsının zirvesidir. 12 Eylül döneminde bile olmayan
aşağılamalar, bu dönemde yaşanmaktadır.
Sincan
F tipi cezaevinde yatan Sarp Kuray diyor ki: Ben, 12 Eylül öncesinde ve
sonrasında birçok cezaevinde yattım -askerî cezaevlerinde, sivil
cezaevlerinde- ancak, bugünkü F tipi uygulamasını gördüğümde,
askerî cezaevleri F tipinin yanında cennet kalıyor. Diyor ki: Ne
işkence ne mahpusluk bana kâr etmedi ancak F tipindeki
yalnızlaştırmayla belimizi bükmeye çalışıyorlar.
Türkiyedeki cezaevleri, sağlıklı girilip hasta, hatta tabutla
çıkılan yerlerdir. Kanser hastası Muhlis Batur evinde, Magdelena
Martha ülkesinde ölmek istedi. Biri, hastane köşesinde, biri, hapishanede
öldü. Türkiyede cezaevinde en uzun süreli yatan mahkûmlardan biri Cemil Erdem,
Tekirdağ'da kanser oldu, Edirne hastanesinde ölümü bekliyor.
Bilinmelidir
ki tutuklu kişi, özgür bir insanın tüm sağlık
haklarına sahiptir. Cezaevlerinde olmak, cezaevinde ölmek demek
değildir.
Ring
araçları tam anlamıyla tabutluktur. Mahkûmların birçoğu,
Sayın Adalet Bakanından hiç
olmazsa bir sefer ringlere girmesini, on dakika ringde yolculuk etmenin ne
demek olduğunu anlamasını istiyorlar. Ring araçları
tekerlekli tabut olmaktan kurtarılmalıdır. Ölümle yaşam
arasındaki ince çizgiyi ring aracı ayırmaktadır.
Yine,
Tekirdağ Hapishanesinde sulara kanalizasyon suyu
karıştığı, hastaneye kaldırılan 200 mahkûmun
sayesinde ortaya çıktı. Kandıra F tipinde Cevdet
Bayır'ın bir böbreği alınırken elleri ve ayakları
kelepçelenerek ameliyat edilmek istendi. Hastaneye götürülüp getirilirken
çıplak aramaya tabi tutuldu.
Değerli
arkadaşlar, hapishanelerin sorunları çok fazla, hapishanelerde
mahpusların giyecek alması problem, mahpusların yemek yemesi
problem, 4 TL. Kitap alması problem, okuması ayrı problem. Her
cezaevinde, kiminde 5 kitap, kiminde 10 kitap sınırlaması var.
Mektuplar, sorun; ailelerle görüşmesi, sorun. Kadınların,
mahkûmların eşlerinin, kızlarının iç
çamaşırlarına kadar, sutyenlerine kadar
bakıldığını her gittiğimiz yerde görmek mümkün.
Türkü söylemek, sorun; renkli kalem, sorun.
Değerli
arkadaşlar, karakalem problem değil, beyaz kâğıt problem
değil ama Chenin çizilen resmi, Deniz Gezmişin çizilen resmi,
problem, karikatürü problem
Değerli
arkadaşlar, bunlar, örgüt üyesi olmanın bir kanıtı olarak
gösteriliyor. Che, herkesin, inancına saygı duyduğu, Deniz
Gezmiş, herkesin, inancına saygı duyduğu insanlar.
Değerli
arkadaşlar, cezaevlerinin durumu bu.
Sözlerime
son verirken başta, sözcüsü olduğum ve mensubu olmaktan gurur
duyduğum CHP Cezaevlerini İnceleme Komisyonu olmak üzere, bu kadar
baskıcı, bu kadar zorba, her gün biraz daha faşizme kayan bir
rejimde, hapishane gibi sorunlu alanlardan birisini ülkemizin gündemine
taşıyan ve oradaki tecride, oradaki zulme, oradaki insan hakları
ihlallerine kamuoyunun dikkatini çeken tüm sivil toplum
kuruluşlarını, tüm meslek örgütlerini, tüm milletvekillerini
kutluyorum.
Genelde
bu kürsüde konuşanlar alkışlanır ama ben bugün, bu
kürsüden, AKP diktasına karşı direnenleri
alkışlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Ağbaba, biz de sizi alkışlıyoruz,
teşekkür ediyoruz.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, Ali İhsan
Köktürk, Zonguldak Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Adalet Akademisi bütçesi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Öncelikle, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz üzere, Anayasamıza göre Türkiye
Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Klasik söylemiyle, kuvvetler
ayrılığı ilkesi, yargı ve yargıç
bağımsızlığı, hukuk devletinin temel
koşuludur. Hukuk devletinin temel koşulu olan yargıç
bağımsızlığı ise yargıçların
mesleğe giriş ve eğitim süreçlerinden başlayarak tüm
görevlerinde hiçbir kişi veya kurumdan emir ve talimat
almamalarını, kararlarını baskı altında olmadan
özgür bir şekilde vermelerini gerektirir. Bu da yeterli değildir,
yargı ve yargıç bağımsızlığı, aynı
zamanda yargıyı biçimlendiren, yargıçlar üzerinde yetki kullanan
temel hukuk kurumlarının da özgür ve bağımsız
olması zorunluluğunu beraberinde getirir.
Değerli
milletvekilleri, ancak bugün, yargıyı biçimlendiren 2 temel kurumdan
ilki olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bilhassa siyasal iktidarla
ilintili soruşturma ve yargılamalarda hâkim ve savcılar üzerinde
uyguladığı baskı ve rotasyonlarla geldiği nokta tüm
çıplaklığıyla ortadadır.
Diğer
taraftan, Avrupa Birliği uygulamalarına uyum sağlamak ve adalet
alanında eğitime yönelik görevleri yerine getirmek üzere,
bağımsız bir kurul olarak öngörülen, 2003 yılında bu
amaçla kurulan Adalet Akademisinin de Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulundan farkı bulunmamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bağımsız olması gereken, kuruluş
yasasında idari, mali ve bilimsel olarak özerk olduğu vurgulanan
Adalet Akademisi, maalesef, yargının genelinde olduğu gibi,
bugün Adalet Bakanlığına göbekten bağlıdır.
Anayasanın 140ıncı maddesi, yargıç ve
savcıların meslek içi eğitimlerinin yargı
bağımsızlığı, yargıçlık ve
savcılık teminatı ilkelerine göre yasa ile düzenleneceğini
öngörmesine karşın, Adalet Akademisinin bugünkü yapısı bunu
gerçekleştirmekten oldukça uzaktır. Akademinin yapısına
baktığımızda, Adalet Bakanı, müsteşarı,
Adalet Bakanlığının pek çok genel müdürü ve daire
başkanı Adalet Akademisi Genel Kurulunun doğal üyesidir.
Üniversite öğretim üyeleri arasından seçilen 4 kurul üyesini de
bunlara ilave ettiğimizde, Adalet Akademisi Genel Kurulunda Adalet Bakanlığının
ezici bir hâkimiyeti bulunmaktadır.
Adalet
Akademisinde Adalet Bakanlığının ezici bir hâkimiyeti
olduğunu söyledik, Adalet Bakanlığının ezici bir
hâkimiyeti altında olan kurul, aynı zamanda Adalet Akademisinin
Yönetim ve Denetleme Kurulu üyelerini seçmektedir. Bu da yetmediği gibi,
Adalet Akademisinin başkanı ve başkan
yardımcılarını görevlendirme, atama yetkisi Bakanlar Kurulu
tarafından yerine getirilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bunlar da yetmediği gibi, kanunun 4üncü maddesinde Adalet
Akademisinin ilgili olduğu kuruluş olarak Adalet
Bakanlığı gösterilmiştir. En son gerçekleştirilen
Anayasa değişikliğinde Adalet Bakanlığının
merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarına geçici ve sürekli
olarak çalışmak üzere hâkim ve savcı atama yetkisi Adalet
Bakanına verilmiştir.
İşte,
değerli milletvekilleri, bütün bunları üst üste koyduğumuzda,
sonuç olarak, Türkiye Adalet Akademisinin oluşumunda ve
işleyişinde siyasal iktidarın mutlak ağırlığı
vardır ve bu ağırlık, Anayasamızda ifade edilen,
Adalet Akademisine hâkim olması gereken yargı
bağımsızlığı, hâkimlik ve savcılık
teminatı ilkeleriyle asla bağdaşmamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, idari yönden bağımsız olmayan akademi, mali ve
bilimsel yönden de bağımsız değildir. Adalet Akademisinin
bütçesinde gelirlerinin büyük bir bölümünü Adalet
Bakanlığının bütçesine konulan ödenekler
oluşturmaktadır. İdari ve mali olarak Adalet
Bakanlığına göbekten bağlı Adalet Akademisi, bu durumu
nedeniyle de hâkim ve savcıları eğitme görevini tarafsız,
yansız bir şekilde, layıkıyla yerine getirememektedir.
Değerli
milletvekilleri, bağımsız olmayan Adalet Akademisi
tarafından eğitilmesi gereken yargıdaki uygulamalara
baktığımızda ise az önce Sayın Ali Rıza Öztürkün
de ifade ettiği gibi, korkunç bir tablo karşımıza
çıkmaktadır. Bugün başta Ergenekon, Kafes, Balyoz, Oda TV
davaları olmak üzere pek çok yargılamada, sadece polis
kayıtlarına, skandal oluşturan gizli tanık beyanlarına
ve birbiriyle çelişen tahrif edilmiş bilirkişi raporlarına
itibar edilmekte, savunma hakkı ağır bir şekilde
kısıtlanmaktadır.
Anayasamızın,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, CMKnın ve
TCKnın açık hükümleri ile Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin yüzlerce kararı yok sayılarak, başta
milletvekillerimiz olmak üzere, asker-sivil binlerce yurttaşımız,
özel yetkili mahkemelerdeki sözde yargılamalarla, gerekçesiz kararlarla,
uzun süreli ve haksız tutuklamalarla cezaevlerinde çürütülmektedir.
Yine,
bu yargılamalarda, şüphenin sanık lehine yorumlanması,
iddia edenin iddiasını ispatla mükellef olması gibi temel hukuk
ilkeleriyle masumiyet karinesi, hukuk fakültelerinin 1inci
sınıfında hukuk başlangıcı dersini alan 1inci
sınıf öğrencilerin dahi yapmayacağı bir şekilde
ayaklar altına alınmakta, göz ardı edilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bütün bunlar tüm çıplaklığıyla gözümüzün
önünde gerçekleşirken Adalet Akademisinin yargıyı, hâkim ve
savcıları eğitme görevini, temel hukuk normlarına uygun
olarak, yansız ve bağımsız olarak
gerçekleştirdiğinden söz edebilir miyiz?
Değerli
milletvekilleri, sadece Başbakanlık sıfatıyla yetinmeyerek
belli davaların savcılığına soyunan, ayrıca
Anayasamızın Başlangıç kısmında ifadesi
bulunan kuvvetler ayrılığı ilkesinin
varlığına rağmen Biz yargıya gerekeni söyledik.
cümlesini ölçüsüz bir şekilde, alenen kurabilen Sayın
Başbakanın, Adalet Bakanının ve genel olarak yürütmenin
yargı üzerindeki bu kadar ağır baskısı
karşısında hâlen daha Anayasamızın 2nci maddesinde
ifade edilen hukuk devletinin varlığından ve ayakta
kaldığından söz edebilir miyiz?
Değerli
milletvekilleri, yine, tüm ulusal ve uluslararası kuruluşların
raporlarını, anketlerde yüzde 67si Adalete güvenmiyoruz. diyen
halkımızın kaygılarını bir kenara bırakarak
bu ülkede hâlen daha bugün Adalet vardır, hukuk vardır. diyebilir
miyiz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bütün bunları
yok sayarak, görmezden gelerek, bağımsız yargıya değil
yandaş yargı oluşumuna katkı sağlayacak Adalet
Akademisinin bütçesine hayırlı ve uğurlu olsun diyebilir miyiz?
Bu
duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına 4üncü konuşmacı Ercan Cengiz,
İstanbul Milletvekili.
CHP
GRUBU ADINA ERCAN CENGİZ (İstanbul) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, 2010 yılında yapılan referandumun en önemli
gündem maddelerinden biri Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
değişen yapısıydı. Söylenen, antidemokratik, çağ
dışı HSYK yapısının çağdaş, demokratik
ve katılımcı bir yapıya dönüştürüleceğiydi. Bugün
baktığımızda, sözde seçilen, gerçekte ise atanan üyeleriyle
hiçbir şekilde bağımsız olmayan Adalet
Bakanlığının kontrolünde bir yapının ortaya
çıktığını görmekteyiz. Görülüyor ki sorun
HSYKnın yapısı, işleyişi, bağımsız ve
tarafsız olma işi değil, AKP'nin kontrolünde
olmamasıymış.
Değerli
arkadaşlar, olumsuzlukların asgari düzeye indirilebildiği
toplumlarda hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü kavramları öne
çıkmıştır. Hukukun amacı doğruluk ve adalettir.
Bir hukuk devletinde her şeyin belirleyicisi de hukuktur. Hukukun
üstünlüğü kavramının bir hukuk devleti için bir anlam ifade
edebilmesi yasaların şekline göre değil, içeriğine göre
mümkün olabilir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yüksek sesle konuş da bu
Sadullah biraz duysun. Sadullah duymuyor, kulakları sağır.
ERCAN CENGİZ (Devamla) Kısaca, hukuk devleti,
bireyler gibi devletin bütün organlarıyla işlem ve eylemlerinin hukuk
kurallarına uyması, kendisini bu kurallara bağlı
saymasıdır. Hukuk devletinin gerçekleşmesinde etken olacak en
önemli unsur ise yargı bağımsızlığıdır.
Yargı bağımsızlığı, aslında, bir hukuk
devletinin temel unsurudur. Kuşkusuz, yargı
bağımsızlığı, yargı mensuplarına
verilmiş bir imtiyaz değildir. Bu kural, bireylerin doğru ve
adil yargılanma haklarının teminatı olarak
tanınmıştır ve bu teminat, ancak, iyi eğitimli,
bilgili, donanımlı, maddi ve manevi yönden tatmin edilmiş
yargıçlar ve savcılar eliyle sağlanabilir.
Bağımsız yargı, aynı zamanda, çağın yönetim
biçimi olan demokrasinin de olmazsa olmaz bir koşuludur.
Değerli arkadaşlar, yasama ve yürütme
organlarına tam hâkimiyet kuran AKP iktidarı, hedeflediği rejim
değişikliğini ancak yargı yoluyla
sağlayabileceğini görmüş, buradan hareketle, iktidara
geldiği 2002 yılından itibaren stratejik bir planı
uygulamaya koymuştur. Amaca ulaşabilmek için, basın-yayın
kuruluşları dâhil, kendine muhalif herkesin, her kesimin korkutulup
sindirilmesi, sesini yükseltenlerin açılan soruşturmalar ve davalarla
yıldırılması için tüm yargı teşkilatı
kadrolaşma yoluyla yeniden organize edilmiş ve her aşamadaki
yargı kuruluşlarının verecekleri kararların istenilen
şekilde olması hedeflenmiştir.
Değerli arkadaşlar, iç ve dış dünyada
iyi bir konjonktür yakalayan AKP iktidarı, konuya iyi bir noktadan, AB
uyum süreci için istenen temel kanunlarla, değişikliklerle
başlamış, kimsenin fark etmediği bir sinsilikle, önce Türk
Ceza Kanununu ve Ceza Muhakemesi Kanununu toptan
değiştirmiştir. İşte yargıdaki asıl
çöküş de bundan sonra ortaya çıkmaya başlıyor. Özellikle
Ceza Kanununun modern dünyada olduğu gibi uzun bir zaman dilimine
yayılarak bölüm bölüm değiştirilmesi yerine toptan
değiştirilmesi yolu seçilmiş ve bunun acele bir şekilde
hayata geçirilmiş olmasıyla ceza yargılamasında bilgi
sıfırlanmıştır. Böylece, ülkemizin büyük bir
kazanımı olan yüz yıllık ceza hukuku kültürü ortadan
kaldırılmıştır. Yargıda herkeste Benim
dediğim doğru. havası doğmuş, bir kaos ortamı
oluşturulmuştur. Zaten bu ortam oluştuktan sonra bilinen dava ve
soruşturmalara başlanılmıştır.
Değerli
arkadaşlar, ülkemizde ilk defa 1961 Anayasasıyla yargıç
güvencesi sağlanmış ancak yargı
bağımsızlığı tam anlamıyla
gerçekleşmemiştir. 1982 Anayasasında ise yargıçlar ve
savcılar birlikte düşünülmüş, bir yandan savcılar
yargıç gibi düşünülmeye başlanmış, diğer yandan
hâkimler, savcılar kanalı ile kontrol altına alınıp
memurlaştırılmıştır. Bugünkü sistem
memurlaştırılmış yargıçlar sistemidir ve bu
sistemin yargı bağımsızlığı kavramıyla
bir ilgisi yoktur ve bu iktidar, bu mantaliteyle oluşturulmuş
yargı organlarını birtakım anayasal ve yasal düzenlemelerle
tamamen kendisine bağlı bir yapıya dönüştürmüştür.
Gelinen durumda, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay üzerinde
hâkimiyet sağlanmış, HSYK yapılanması ile de
mahkemeler tam kontrol altına alınmıştır. Böyle bir
yapıdaki yargı kişilere güvence olabilir mi? Siyasi bir
görüş temsilcisi olan ya da kendini o şekilde tanımlayan bir
yargı mensubu kendisi dâhil hiç kimseye güvence olamaz.
Değerli
arkadaşlar, yargı bağımsızlığı konusu
öncelikle bir kültür işidir. Devletlerin, halkların, kurumların,
bireylerin bağımsız yargı ve bağımsız
yargıç kültürünü benimsemeleri hâlinde o toplumlarda
bağımsız yargı bilinci oluşur. Bu kültürden uzak
toplumların, bireylerin, hatta yargıçların
bağımsız yargıyı gerçekleştirebilmeleri hiçbir
şekilde mümkün olamaz.
Biz
bugün HSYK yapısı nasıl olmalı? diye
tartışıyoruz, Gelişmiş ülkelerde, başka
ülkelerde şöyle ya da böyle. diye. Unutulmamalı ki
gelişmişlik, bağımsız yargı kültürü ve bilincine
sahip olmak demektir. O ülkelerde toplum, bireyler, devlet, herkes
bağımsız yargı kültürünü benimsemiştir, en
azından baskın görüş öyledir. Dolayısıyla, bu tür
ülkelerde hangi sistem olursa olsun, o sistem doğruya, ideale yakın
çalışır, yargıda ve
yargılamada sorunlar yaşanmaz. O ülkelerde hâkimlerle ilgili
kararı veren kurumun hükûmet ya da adalet bakanlığı
tarafından oluşturulması hâlinde dahi çok fazla sorunlar
yaşanmaz.
Değerli
arkadaşlar, Türkiyede durum böyle mi? Gerçekten her şeyin
çok uzağındayız. Düşünün bir kere:
Hâkimler kendi aralarında seçim yapıyorlar. Yıllarca en çok şikâyet
edilen, Yargı bağımsızlığını
engelliyor. diye eleştirilen, HSYK içerisinde bulunmasının
sakıncaları her zaman konuşulan Adalet
Bakanlığının, hazırladığı ve önceden
kamuoyuna sızan bir liste tüm ülkedeki hâkim ve savcıların büyük
çoğunluğu ile firesiz seçimi kazanıyor. Bu durumda şu
söylenebilir: Ya bu, yargı mensupları yargı
bağımsızlığına inanmıyor ya da
çoğunluğu, belirli bir siyasi görüşe taraftar durumdalar. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bugün,
maalesef, HSYK -hedeflediği gibi- Hükûmetin tam kontrolüne girmiş
durumdadır. Arkadaşlar, toplumun en büyük arzusu adaletin eşit
dağıtılmasıdır ve toplumların en büyük derdi de
adaletsizliktir. Unutulmamalı ki, adaletin olmadığı yerde
yaşam değersizdir.
Topluma
ve insanlara mutluluk yolunu açan adaletli günler diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına 5inci konuşmacı Süleyman Çelebi,
İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Başkanım, süreye ekliyorsunuz değil mi? Sayın
Başkan, kullanılmayan süreyi eklediniz değil mi efendim?
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Bir dakikamız vardı.
BAŞKAN
Ekliyorum bir dakikayı.
Buyurun.
CHP
GRUBU ADINA SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına ve şahsım adına saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Mustafa
Kemal Atatürkün, kendisine yönelik her türlü doktrinel yaklaşım
önerilerini benimsemeyip doktrinlerden beslenmek yerine, hayattan beslenmeyi
tercih ettiğini biliyoruz. Bizler de hayattan, esnaftan, emekliden,
emekçiden, öğrenciden, işsizden, doğru düşüncelerimizden
besleniyoruz ama Hükûmetin gıdası neoliberal doktrin ve otoriter demokrasi
anlayışları oluyor ve beslendiği yer ise sokak değil,
sırça köşkler, saraylar, iktidarın ganimetleri ve iktidarı
ayakta tutan yandaşlar oluyor.
Çiviye
yandan vuracak olduktan sonra çekice sarılmak hiçbir işe
yaramıyor. 12 Eylülle hesaplaşmak öyle çiviye yandan vurmakla olmaz.
Çıkarılan bütün yasalar 12 Eylül Anayasasının yandan
çakmasıdır. Bu yasaları toplu iş ilişkilerinde, Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanununda, İş
Sağlığı ve Güvenliği Yasasında, emeklilerin
intibak yasasında ve daha birçok yasada gördük. Ekonomik ve sosyal tüm hakların
gasbedilerek özelleştirmelerle kamu ekonomisinin yok edilmesi, en önemli
üretim merkezinin kapatılması, tarıma destek
paylarının kaldırılarak köylünün, çiftçinin üretemez hâle
gelmesi, ülkenin yer altı ve yer üstü kaynaklarının tarumar
edilmesi, 12 Eylül ekonomisinin birkaç başlıktaki özetidir. Bu
nedenle ülkemiz, üreten değil, tüketen; egemen değil,
bağımlı hâle gelmiştir. Bugün de yukarıda sayılan
manzaralardan farklı bir şey yoktur.
Değerli
arkadaşlar, bütçe politiktir. İşte tam da bundan dolayı, bütçeler
halk için olacaksa, sürekli fazla vermek için yapılmaz. Bütçede amaç, az
açık vermek ya da fazla vermek değildir. Amaç, Hazreti Yusuf gibi
halktan aldığını halka vermektir.
Tolstoy
Kendileri kötü oldukları hâlde, kötülüğü düzeltmek istiyorlar. demişti.
Bugün baktığımızda bu kadar kötülüğün
açıklaması bir iyi niyetle mümkün olabilir mi? Anayasa'nın 60ıncı maddesi "Herkes, sosyal
güvenlik hakkına sahiptir. diyor ama nerede? Hak getire!
Sosyal
devlet yerini sosyal yardım devletine bırakırken yoksullaştırılan
kesimler iktidarın ve yandaş cemaat gruplarının
insafına terk edilmektedir.
1980
darbesi sendikal örgütlenmeye ağır bir darbe vurmuştur. 12 Eylül
mirası yasal mevzuat, 1990'larda hız kazanan yeni liberal
politikalar, işverenler ve hükûmetlerin el birliğiyle
uyguladığı sendikasızlaştırma politikaları
neticesinde Türkiye'de 1990'lı yıllardan bu yana sendikalaşma
oranı hem rakamsal olarak hem de oransal olarak ciddi biçimde gerilemiştir.
AKP iktidara geldiğinde 2002 yılında toplu iş
sözleşmesi kapsamında işçi sayısı 1 milyondan fazla
iken, sendikalaşma oranı yüzde 9,5 iken 2011 yılında 690
bin kişiyle yüzde 5lere kadar gerilemiştir.
2013
bütçesi de diğer bütçelerin hemen hemen bir kopyasıdır;
savaş ve yoksulluk bütçesidir. İşçilerin, emekçilerin,
halkın üzerine daha fazla vergi, daha fazla zam diye giden Hükûmetin
heybesinden yine teşvik politikaları, yine kısıntılar
çıktı.
Asgari
ücretin karşılığı günlük yedi buçuk saatlik
çalışmaya denk gelmesine rağmen ülkemiz işçileri on bir, on
iki, on üç, on dört saat çalıştırılıyor. Tüm bu
koşullar içinde çalışan emekçilere uygulanan asgari ücret
aslında çalıştıkları saatin
karşılığı bile olmamaktadır. Sokakta
haklarını arayanlara anında müdahale eden devlet emek
hırsızlığına göz yummuş olmuyor mu?
Emekliler
millî gelirden payını alamayacak. diyorsunuz. Emekli işine
dönüp geçinmeye çalışıyor, işine dönen emekliden bu sefer
de prim kesiliyor. Ne yapacak insanlar, nasıl yaşayacak, bunun
cevabını hâlen bu iktidar vermiş değil.
Sigortalılık
süresini ve prim gün sayısını tamamlamış çok
sayıda kişi yaştan dolayı emekli olamıyor. Bu
insanların hizmetlerinin bedeli ne zaman ödenecek ve ne zaman bu
haklarını alacaklar?
Madem
güçten bahsediyorsunuz, bu gücü emeğin haklarını korumak için
kullanmayı hiç düşünüyor musunuz? Adalet terazisi bozuk olanlar adalet dağıtabilirler mi
değerli arkadaşlar?
Açlık
sınırı 1.040 lira. Emekliler açlık
sınırının altında maaş alıyor. Asgari
ücretliler açlık sınırının altında
yaşıyor. Soruyorum, bu büyüme kime yansıyor? Emekçilerden,
emeklilerden imtina ettiğinizi kimlere veriyorsunuz? Büyüyen ekonominin
bedeli bu mu? Büyüyoruz, evet, ama bu bedelleri ödeyerek büyüyoruz.
İş kazalarında dünya 3üncüsü, Avrupa 1incisiyiz. Gelir
adaletsizliğinde Şili ve Meksikadan sonra geliyoruz. Yani
adaletsizliği onaylanmış bir ülkeyiz. İzlenilen yol belli:
Fakirden al, fakiri daha fakir yap. Zengine ver, zengini daha zengin yap.
AKP'nin Yurtta harp, cihanda harp politikası,
bütçenin önemli bir kısmını harcamalara yöneltiyor.
Askerî harcama yüzde 5 bile azalsa neler olur? 10
milyonun üzerinde sigortasız yurttaşın genel sağlık
sigortası primi devlet tarafından ödenebilir. 1 milyona yakın
göreli yoksul haneye de ayda 295 Türk lirası gelir verilebilir.
Askerî harcamaların yüzde 20 azaltılmasıyla
ise 12 milyon civarında sigortasız yurttaşın genel
sağlık sigortası primi devlet tarafından
karşılanabilir ve 1 milyonun üzerinde yoksul haneye ayda 465 TL
düzenli gelir desteği sağlanabilir.
Bu ülkenin çocuklarına top değil ekmek, mermi
değil eğitim, savaş uçağı değil uçurtma, füze
kalkanı değil özgürlük, savaş değil barış
bırakalım. (CHP sıralarından alkışlar)
AKP, referandumda, seçimlerde vadettiği ne varsa
tersini yaptı. Grev hakkından yoksun, barajın
kaldırılmadığı, özgürlüklerin olmadığı
bir Sendikalar Yasası ortaya çıktı.
İşçi Sağlığı ve
İş Güvenliği Yasası, birçok önerimizin reddedilmesiyle, AKP
eliyle çıkarılan bir başka yasa oldu.
Yasa çıkarıldı, işçi ölümleri her gün
yaşanmaya devam ediyor. Görüyoruz ki AKP'nin yasaları yaralara merhem
olmuyor. Yalnızca kasım ayında meydana gelen iş
kazalarında 82 işçi öldü, 293 işçi yaralandı. Sönen
ocakların hesabını kim verecek? Sizler sıcak evinizde dizi
izlerken, Esenyurtta kışın AVM inşaatında yanarak
ölen 11 işçinin hesabını kim verecek?
Bu kürsü, halka hesap verme kürsüsüdür; buyurun, verin
bunların hesabını diyorum.
"İş
kazası olduğunda yerin dibine giriyorum." diyen
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, bu sözleri
söylediğinde daha nisan ayıydı. Aradan geçen zamanda 500'den
fazla emekçi yaşamını yitirdi. Yerin altına girmenizi
elbette istemeyiz Sayın Bakan, yerin üzerinde olunuz ama sürece
seyirci kalmayınız,
işlenen cinayetlere seyirci kalmayınız, ölümlere engel olunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (Devamla) - Çalışanların onlarca yıllık
mücadele ile kazandıkları hakların hepsi AKP tarafından
geri alınmaya çalışılıyor. Grev önündeki engellerin
kaldıracağını söyleyen AKP, grev yasaklarıyla,
sermayenin emekçilere fütursuz saldırıları önündeki engelleri
bir bir kaldırıyor. Daha dün hava iş kolunda grevi yasaklayan
zihniyet geçenlerde de Sermaye Piyasası Kanununda yapılan
değişiklikle borsa ve sermaye piyasasına da grev
yasağı getirdi. Deniliyor ki: Ne yapalım, taşerona
mahkûmuz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan,
konuşmacının süresi herhâlde daha var!
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (Devamla) - Genel yönetim bütçesinde yaklaşık olarak 354
bin kamu işçisinin yıllık toplam maliyeti 10 milyar Türk
lirası civarında. 2012 yılında hizmet alımı için
ödenen tutar altı ayda 12 milyar Türk lirası. Bunun yarısı
kişilere veya firmalara ödenmiş yani taşerona ayrılan
kaynak kadrolu işçilere ayrılan kaynakla eşit.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, diğer
konuşmacının hakkından gidiyor şimdi.
BAŞKAN
Sayın Çelebi geçmişte sustuğunun yerine konuşuyor.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, beş dakika
alacağı var. Susma hakkını kullandı, beş dakika
alacağı var.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (Devamla) - Önümüzdeki süreçte -gündemimize gelecek- alt
işveren yani taşeron uygulamalarının yasallaşması
ve kamu emekçilerinin iş güvencesini ortadan kaldırmak ve
performansa dayalı bir sistem kurmak için 657 sayılı Devlet
Memurları Yasasının gündeme geleceğini biliyoruz ve
şimdiden uyarıyoruz: Emek düşmanı politikalardan
vazgeçiniz.
BAŞKAN
Sayın Çelebi, lütfen.
Teşekkür
ediyorum.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
Değerli
dostlar, konuşmamı Victor Hugo'nun sözleriyle bitirmek istiyorum:
"Sizler yarattığınız yoksullara küçük yardımlar
etmekle uğraşırken, bizler yoksulluğu ortadan
kaldırmak için mücadele veriyoruz."
Türkiye'de
eşitlik, özgürlük, adalet, demokrasi, barış mücadelesi veren
herkese selam ve sevgilerimi gönderiyorum.
Sağ
olun, var olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı İzzet Çetin, Ankara
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
dokuz dakika.
Sayın
Cengizin kullanmadığı bir dakikayı da ilave ediyorum.
Buyurun.
CHP
GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Mesleki Yeterlilik Kurumu, Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü ile Devlet Personel
Başkanlığı bütçeleri üzerine söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, ne Plan ve Bütçe Komisyonunda ne de burada herhangi bir
konuşmacının çok fazla ismini anmadığı bir kurum
olan Mesleki Yeterlilik Kurumu, aslında, uğruna ikindi vakti,
güpegündüz havai fişekler, attığımız, önemsenmesi
gereken, önemli bir kurum. Hem Türkiye Cumhuriyeti açısından hem de
Avrupa Birliği açısından önemli çünkü kurum,
kaynaklarını kullanırken, büyük oranda Avrupa Birliği
fonlarını kullanıyor. Bir yandan ülkemizin ihtiyacı olan
teknik eğitime yönelik ara iş gücünü yaratmak ve diğer taraftan
da, bir bakıma
Avrupa Birliği öyle durduk yerde, boşa hibe ya
da kredi vermez, kendisi yaşlı nüfusa sahip olduğu için,
kendisinin potansiyel iş gücünü yaratmak için bize katkı yapıyor
ve onun fonlarını kullanarak kurum görevini yerine getirmeye
çalışıyor.
Bildiğiniz
gibi, kurum, 2006 yılında 5544 sayılı Yasayla Avrupa
Birliği müktesebatına uyum adı altında kuruldu ve
gerçekten önemsenmesi gereken bir kurum.
Değerli
arkadaşlar, bütçesi son derece mütevazı, 9 milyon lira gibi bir
bütçeyle mesleki teknik eğitim alanında ara eleman yetiştirmeye
çalışıyor.
Değerli
arkadaşlar, ikinci önemli kurumumuz
TODAİE olarak bildiğimiz Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü, 1952 yılında kurulmuş, 1953
yılında kurumsallaşmış ve kurulduğu tarihte
Türkiye ile birlikte Mısırda, Pasifikte, Latin Amerikada kurulmuş
ama o ülkeler yaşatamamış. Bizim ülkemizde, oraya gelen
yöneticiler, Türkiye'nin ve Orta Doğu ülkelerinin, hem yönetici
yetiştirilmesine hem de yetişmiş iş gücüne katkı
yapmasına olan inançları nedeniyle kurumu önemsemişler ve
bugünlere kadar taşımışlar.
Tabii, ilk etapta kurumun
Çalışma Bakanlığına bir kararnameyle
bağlanması kabul edilemez bir uygulamadır. TODAİE gibi,
dünyada pek olmayan bir kurumun -varsa bile- bağlı olması
gereken kuruluşu, bakanlığı; böyle bir Çalışma
Bakanlığı ya da İçişleri Bakanlığı
değil, doğrudan doğruya Başbakanlık ya da
Cumhurbaşkanlığı gibi bir üst merciye bağlı
olarak çalışması gerekir.
Kurum, bildiğiniz
gibi, Yücetepede daracık bir mekânda hizmet vermekte. Bugüne kadar da çok
değerli üst düzey yöneticiler yetiştirmesine rağmen, özellikle
2002den sonra AKP kamu yönetimi alanında liyakati değil
yandaşlığı ölçüt olarak aldığı için ya da
cemaat, tarikat mensubu olmayı ölçüt olarak aldığı için, o
kurumun yetiştirdiği elemanları görmezlikten gelmekte ve kaynak
israfına neden olmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, liyakat dedim. Gerçekten, Devlet Personel
Başkanlığımız da bir kamu kurumu, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı bir kurumumuz.
Ülkemizdeki personel rejiminin, kamu personel rejiminin ne olması
gerektiğini, teşkilat görev ve yetkilerini, görevlilerin tabi
olacakları personel rejimini ülke şartlarına uygun olacak
şekilde belirleyen bir kurum. Ama bakıyoruz, özellikle her iktidar,
kim gelirse gelsin, ülkemizde personel rejimini değiştirmekten söz
etmekteydi. AKP de iktidar olduktan sonra zaman zaman, 2004te, 2006da
personel rejimini kökten değiştirmek için adımlar atmak istedi
ama bunu gerçekleştirmedi. Bunu ne zaman yaptı? Yavaş
yavaş, alıştıra alıştıra, önce Türkiyede
kamuda ve özellikle millî eğitimde, sağlıkta, bütün kamu kurum
ve kuruluşlarında tepe yöneticileri değiştirdikten sonra
611 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyi çıkartarak parça parça,
aşama aşama personel rejiminde köklü değişikliğe
gitti.
Değerli
arkadaşlar, bizim personel rejimimizde kamu hizmetlerinin kamu görevlileri
eliyle yürütülmesi esastır. Kamu görevlisi de devlet memurudur. 657
sayılı Devlet Memurları Kanununda 4/A memurlar, 4/B
sözleşmeliler, 4/C geçici personel ve 4/D işçiler olarak
belirlenmişse de işçiler 4857 sayılı Yasaya tabi olarak çalışırlar,
o nedenle bu 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında
değil. Özellikle 2002den sonra, AKPnin iktidar olmasıyla birlikte,
AKP kendi düşüncesini yaşama geçirmek ve kendi devletinin kurumlarını
fethetmek anlayışında olan bir hükûmet uygulaması
güttüğü için bütün kurumlarına karşı açtığı
savaşın bir parçasını da personeline karşı
açtı; memurluğu öteledi, istisnai bir çalışma biçimi olan
sözleşmeliliği esas almaya başladı. Diğer taraftan,
esasında kamuda yeterli ve nitelikli eleman olmadığı durumlarda
yüksek ücretle ve bir proje ya da programa bağlı olarak belli bir
süre çalışması gereken sözleşmeliyi -yüksek ücret bir
tarafa- asıl memurdan daha düşük ücretle ve memurluğu geri plana
itip
Sözleşmelilikte yıllık izin hakkı yok, kıdem
tazminatı ya da dönem sonu tazminatı dediğimiz tazminatlar yok,
hatta kadınsa doğum yapma hakkı bile yok. Böyle bir
çalışma biçimi, emek sömürüsünün en güzel biçimi,. AKPnin işine
geldi ve oraya atladı. Bugün, sözleşmeli personelin sayısı
neredeyse 300 bini geçti.
Değerli
arkadaşlar, tabii, bu sözleşmeli uygulamasının yanında
diğer taraftan 4/Cli uygulamaları gündeme geldi. AKP iktidar
olduğu zaman Türkiyede 4/Cli personel sayısı 100lerle ifade
ediliyordu. Yani rakam -hafızamda kaldığı kadarıyla- 3
Kasım 2002de 164 kişiydi çünkü özelleştirme nedeniyle
sözleşmeye geçmemiş personel, o günkü üçlü koalisyon hükûmetiyle
anlaşma yapılmış ve kadroya aldırılmış,
164 kişi de dışarıda kalmıştı. Bugün bu
sayı, zaman zaman kadrolar verilmiş olmasına rağmen, 18 bin
652 olarak gözüküyor ama ayrı bir uygulama, AKP her teşkilat için,
her kurum için bir kuruluş kanunu çıkarıyor, her kuruluş
kanununa da ayrı bir personel rejimi getiriyor. Örneğin, PTT AŞ
için düşünülen model; orada çalışanların 657ye tabi
olmadığı, 4857ye de tabi olmadığı, onların
bu kanuna tabi olduğu, yani kanunsuz çalıştırma kanunu.
Şimdi de, AKP yeni
bir düzenlemeyi Meclis Genel Kuruluna sunulmak üzere, hükûmet
tasarısı olarak Meclise sundu daha dün. Değerli arkadaşlar,
orada diyor ki: Bedelin bir unsuru olup 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun 36ncı maddesinde belirtilen yardımcı
hizmetler sınıfı ile sağlık hizmetleri ve
yardımcı sağlık hizmetleri sınıfı personeli
tarafından yerine getirilmesi gereken hizmetlerden yükleniciye
gördürülecek hizmetlerin sunulması karşılığında
idare tarafından yükleniciye ödenen ve dönemsel piyasa testiyle
güncellenen bedele hizmet bedeli denir. Yani Sağlık
Bakanlığı yap-işlet modeliyle tesis yaptıracak ve orada
çalışan personeli piyasadan temin edecek. Bunun adı hizmet
alımı yöntemi gibi gözüküyor ama taşeron
uygulamasının bir başka versiyonu.
Değerli
arkadaşlar, taşeron sistemi Türkiyede Sayın Bakanın da
deyimiyle kölelik sistemi. Ne ücretleri ücret ne çalışma
koşulları çalışma koşulu ve bugün, Sayın Bakan bu
taşeron uygulamasını yasal hâle getirip resmîleştirmek için
kanun tasarısı hazırlıyor. Sayın Bakan, sizden
özellikle taşeron işçileri adına rica ediyorum, o kanun
tasarısını hazırlamaktan vazgeçiniz. Yeteri kadar
döneminizde işçileri, çalışanları, işsizleri,
emeklileri üzdünüz, daha fazla üzmenize gerek yok diye düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, tabii, özellikle çalışma yaşamı Türkiyede
tam bir kaos ortamına dönüştü.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İZZET
ÇETİN (Devamla) Ücretler bastırıldı, ücretlerin
bastırılmasıyla birlikte emek kesiminden alınan kârlar,
rantlar ve de bastırılan ücretler işverenlere, yerli
yabancı şirketlere ve yandaşlara AKP tarafından
aktarıldı. O nedenle, böyle bir bütçeye bizim evet dememizin
olanağı yok. Bütçeye de hayırlı dememizin imkânsız
olduğunu söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 19.36
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.53
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin
38inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2013
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi,
söz sırası AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Fehmi Küpçüde, Bolu
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA FEHMİ KÜPÇÜ (Bolu) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2013 mali yılı Adalet
Bakanlığı bütçesi üzerine grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bizim kültürümüzde adalet mülkün temelidir. Yani adalet,
devlet ve toplum düzeninin temeli, hukuk devletinin özüdür. Yasa koyucunun
temel görevi de adaleti gözeten hukuku oluşturmaktır. Nitekim,
Anayasa Mahkemesi de hukuk devletinin tanımında Hukuk devletinin
bir unsuru olarak her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren devlet. olarak tanımlamıştır.
Bu
meyanda, Hükûmetimiz de milletinden aldığı güçle, aşkla,
şevkle, muhabbetle, bu emek ve katkıyı vermek için mücadele
etmektedir. Birkaç başlık altında söylemem icap ederse, Anayasa
reformu, yargı bağımsızlığı,
demokratikleşme ve insan hakları, temel kanunların yenilenmesi,
yargılamaların hızlandırılması, yeni kurumlar,
nicelikli ve nitelikli insan kaynakları, adalet sarayları ve bilişim
teknolojileri konusunda ciddi adımlar atılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, artık vatandaşlarımız, avukatı
olmayanlara avukat veren, İnternetten davalarını takip
edebilen, bilişim teknolojisinin son ürünleriyle donatılmış
UYAP altyapısıyla insanımıza yaraşır ve
yakışır adliyelerde bu hizmeti alma imkânına
kavuşmuştur.
Denetimli
serbestlik uygulamasıyla, basit suçlardan dolayı cezaevlerinde kalan
birçok hükümlünün cezasını dışarıda çekme imkânı
hasıl olmuş, standart dışı 210 ceza infaz kurumu
kapatılmış, yerine modern ve güvenilir ceza infaz kurumları
inşa edilmiş ve personel sayısı yüzde 63 oranında
artırılmıştır.
Değişen
ve büyüyen Büyük Türkiye. idealine de uygun temel yasalarımız
güncellenerek çağı yakalaması sağlanmıştır.
Türkiye
Adalet Akademisi, yüksek yargıdaki yığılmaları önlemek
için bölge adliye mahkemeleri, Kamu Denetçiliği Kurumu, yabancı
ülkelerdeki temsilciliklerde görev yapmak üzere adalet müşavirleri
görevlendirilmiştir.
Adli
Tıp Kurumunun ülke çapında
yaygınlaştırılması sağlanmıştır.
Yargı
süreçlerini hızlandırmak için 3 ayrı yargı paketi
Meclisimizde kabul edilmiş, 4üncü yargı paketi üzerinde de
çalışmalar sürmektedir.
Yüzde
30 artan hâkim ve savcı sayısıyla, her 100 bin kişiye
düşen hâkim sayısı 7den 12ye, adliyelerde görev yapan
yardımcı personel sayısı da 20 binden 46 bine
yükselmiştir.
İstanbulda
yaptığımız Avrupanın en büyük adalet sarayı da
dâhil olmak üzere, il merkezlerindeki adliyelerin yüzde 45i yenilenerek,
mimarisiyle, modernitesiyle 157 yeni adliye sarayı inşa edilmiştir.
İnşallah, benim seçim bölgem olan Boluda da şehrin
otantiğine, doğasına uygun olarak yeni adliye
sarayımızın 2013 yılında yapımına
başlanacaktır.
Değerli
milletvekilleri, hukuku tanımlarken bazen büyük sineklerin delip
geçtiği, bazense küçük sineklerin takılıp kaldığı
örümcek ağına benzetirlerdi. Bu algı ve anlayış
artık değişmiştir. Artık, üstünlerin hukukundan
hukukun üstünlüğüne geçilmiştir.
Medenî
Kanun 2/2de tertip edilen, hukukçu olarak hepimizin de bildiği dürüstlük
ve iyi niyet kuralları, eski ifadesiyle Herkes haklarını
kullanmakta ve borçlarını ifada hüsnüniyet kaidelerine riayetle
mükelleftir der ve devamla Bir hakkın sırf gayri ızrar eden
suistimalini kanun himaye etmez. denilmektedir. Bu temel prensip mucibince,
Hükûmetimiz, milletinden aldığı güçle, milletinin vekâletini
kötüye kullanmamış, her alanda olduğu gibi bu alanda da dik ve
omurgalı yürüyüşünü devam ettirmiş, kanun önünde hiçbir üstünü,
ama hiçbir üstünü kabul etmemiştir ve her zaman Vatanım, milletim,
bütün insanlar kardeşlerim. diyen, hukukun idesinin adalet, idealinin
hakkaniyet olduğu bir anlayışın milletimizin emrine amade
olması noktasında üzerine düşeni yapmış ve yapmaya
devam edecektir.
Ben
de bu vesileyle bu bütçenin, bu milletin birlik beraberliğine,
kardeşlik hukukuna emek ve katkı vermesini, ülkem ve memleketim
adına umutlar yeşertmesini yürekten murat ediyor, bu vesileyle aziz
milletimizi ve hepinizi en kalbi duygularımla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
AK
PARTİ Grubu adına 2nci konuşmacı İlknur İnceöz,
Aksaray Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde grubum
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, iktidara geldiğimiz günden itibaren eğitimden
sağlığa, adaletten emniyete pek çok alanda, pek çok ciddi
adımlar atıldı. Reform düzeyinde sayılan çok sayıda
yasal düzenlemeler hayata geçirildi. Özellikle yargı alanında
hakikaten dönüm noktası olan, övünç duyacağımız birçok
yenilik gerçekleştirildi. 2002den itibaren, öncelikle adliyelerimizin
koşullarını iyileştirmek için, o güne kadar
yapılmayanları yaparak birçok il ve ilçelerimizdeki izbe durumdaki
adliye binalarımızı adına yakışır
şekilde adliye saraylarına taşıdık. Adalet
Bakanlığına ayırdığımız önemli
bütçelerle modern görünüme sahip 157 yeni adalet sarayı inşa ettik.
Çok sayıda, inşası devam eden proje aşamasında
adliyelerimiz bulunmaktadır. Adalet saraylarımız sadece bina
olarak tasarlanmadı, içerisi bilgisayar ve teknolojik teçhizatlarla
donatıldı. 2002 yılında 4.200 olan masaüstü bilgisayar
sayısı 40 binin üstüne, 55 olan dizüstü bilgisayar sayısı
16 binin üstüne çıkarıldı.
Ülkemizde
hâkim ve savcı sayısı henüz istenilen seviyede olmasa da, hâkim
ve savcı sayısını yüzde 30 oranında
artırdık. Adliyelerde görev yapan personel sayısı on
yıl içinde yüzde 130 oranında artırıldı ve böylelikle
personel sayısı da büyük ölçüde çözülmüş oldu.
Yargıda
iş yükünün azaltılması noktasında önemli bir
başarı olan UYAP, dünyada kabul görmüş, örnek
alınmış bir sistemdir. Birleşmiş Milletlerin Kamu Hizmetleri
Ödülünde UYAP SMS Bilgi Sistemi 1inci, UYAP Bilişim Sistemi ise 2nci
oldu. Güncel kalabilmesi için sürekli yatırım yapılması
gereken UYAPla ilgili her geçen gün yeni gelişmelere şahit
olmaktayız. UYAP sayesinde dava dosyalarıyla ilgili bilgileri
adliyelere gitmeden, İnternet aracılığıyla artık
öğrenebilmekteyiz. Yine, adalet sistemimiz, zamana rağmen ayakta
durmaya çalışmamakta, zamanla birlikte yol almaktadır.
Değerli
milletvekilleri Adalet mülkün temelidir. Geciken adalet, adalet değildir
ilkesiyle yargı hizmetlerinin daha etkin, süratli işlemesi
amacıyla 3 ayrı yargı paketi Mecliste kabul edildi. 4üncü
yargı paketinin çalışmaları da Adalet
Bakanlığımızca sürdürülmektedir.
Yasalaşan
yargı paketleriyle yargının yükünü azaltmaya yönelik Yargıtay
ve Danıştay daire üye sayıları artırılarak
mahkemelerin kapasiteleri güçlendirildi. Bazı suçlar kabahatlere
çevrilerek mahkemelerin görev alanı dışına
çıkarıldı. Bazı çekişmesiz yargı işlerinin
noterler tarafından yapılmasına yönelik olanaklar sağlanarak
mahkemelerin yükü önemli oranda azaltıldı. Yargıtay ve
Danıştayda yıllarca birikmiş olan dosya sayıları
yapılan önemli düzenlemelerle beraber üçte 1 oranında eritilmiş
oldu.
7/6/2012
tarihinde kabul edilen Arabuluculuk Yasasıyla alternatif çözüm yollarının
sağlanması yine yargının yükünün hafifletilmesine yönelik
önemli adımlardandır. Daha birçok yasal düzenlemeyle
yargının iş yükünün hafifletilmesi, hızlı, etkili
yargı faaliyetinin sağlanması amaçlanmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yargı için dönüm noktası
olan 12 Eylül referandumu ile Anayasada pozitif ayrımcılıktan
çocuk haklarına, Anayasa Mahkemesine bireysel başvurudan Kamu
Denetçiliği Kurumunun kurulmasına kadar birçok alanda reform düzeyde
yenilikleri hayata geçirdik. Özellikle HSYK ve Anayasa Mahkemesinin
yapılarının değiştirilmesiyle daha demokratik ve
bağımsız, müstakil bir görünüm kazanmıştır.
Biliyoruz ki yargı bağımsız değilse yargıyla ilgili
yapılan tüm diğer düzenlemeler, yasal düzenlemeler teferruatta
kalmaya mahkûm olur.
Bunun
içindir ki, 12 Eylül referandumuyla beraber üstünlerin hukukundan hukukun
üstünlüğünü temin etmek noktasında çok önemli bir adım
atılmıştır. Bu amaç doğrultusunda hedefimiz,
yalnızca hukukun referans alındığı, yasalara ve
Anayasaya uygun, hukukun evrensel ilkelerine bağlı, tam
bağımsız, tarafsız, nitelikli, kaliteli, etkin ve
zamanında işleyen yargı sistemini oluşturmaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; çok şükür,
iktidarımız süresince Adalet Bakanlığımız bütçesi
her yıl artmıştır. Adına yaraşır
şekilde adalet sisteminin sağlıklı, hızlı,
verimli işleyebilmesi için realist politikaları hayata geçirmeye
çalışan bakanlığımızın 2013 yılı
bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor,
emeği geçen herkese teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
3üncü konuşmacı
Hüseyin Cemal Akın, Malatya Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Yahu bu cezaevlerinin çektiği ne? Bir
tarafta Veli Bey, bir tarafta Hüseyin Cemal Akın; cezaevleri ustası
olmuşlar bunlar yahu!
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) Cezaevlerinin ustası biziz hocam, onlar olamaz.
EKREM ÇELEBİ
(Ağrı) Cezaevlerinin asıl ustası Ağbabadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA
HÜSEYİN CEMAL AKIN (Malatya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Adalet Bakanlığı Ceza İnfaz Kurumları
ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu hakkında söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Toplumun huzur ve
barış içinde yaşayabilmesi, zamanında işleyen,
toplumun yargıya güven duygusunu sağlayan bir adalet sistemiyle
mümkündür. Sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmenin temel şartı
adalettir. Hızlı, etkin ve sağlıklı bir yargılama
sürecinin sağlanması, devlet ile toplum arasındaki
bağları güçlendirir.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ hükûmetleri döneminde hukuk devletine
bağlılığın gereği olarak yargının daha
verimli ve etkin işlemesi, bireyin hak ve özgürlüklerinin korunması
için çok önemli çalışmalar ve yasal değişiklikler
yapılmıştır.
Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu, demokratik, şeffaf ve geniş tabanlı bir
yapıya kavuşturulmuş, görevleri artırılmış,
daha tarafsız, bağımsız ve etkili çalışması
sağlanır hâle getirilmiştir. Hâkim ve savcılar
geçmişte tam manasıyla bağımsız ve tarafsız olamamışlardı.
12 Eylül halk oylamasıyla birlikte Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu, demokratik, şeffaf, geniş tabanlı bir yapıya
kavuşturulmuştur. Böylece, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda
ilk derece mahkemelerindeki hâkimler ve savcılar ile avukatların temsili
sağlanmıştır. Kendi içinde kapalı sistem
değiştirilmiş, yargı mensuplarının temsil
kabiliyeti ve nispetleri artırılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye bir gelişim ve
dönüşüm süreci yaşamaktadır. Bu süreçte ceza ve adalet
sistemimizde de köklü değişiklikler yapılmış, yasal
düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Mevzuat
çalışmalarının yanında, özellikle AK PARTİmizin
döneminde, ceza infaz kurumlarımızın fiziki
koşullarının iyileştirilmesiyle yetinilmemiş, hizmetin
kalitesini artırmak amacıyla personelin sayısı ve
niteliği de artırılmıştır. Bunun yanında,
ayrıca, hükümlü ve tutuklular için iyileştirme
çalışmaları yapmak suretiyle sistem modernize edilmiştir.
Hiç şüphesiz ki ceza infaz kurumları, doğası gereği,
insanın özgürlüğünü kısıtlayan kurumlardır. Ancak,
burada kalan kişileri, yeniden suç işlemeyen üretken bireyler olarak
toplumun içinde görmek, onlara sunulan ve insan onuruna yakışan
koşullarla mümkün olabilecektir.
Değerli
milletvekilleri, hâlihazırda 373 ceza infaz kurumumuzda 128.232 tutuklu ve
hükümlü bulunmaktadır. Bu kurumlarda hükümlü ve tutukluların infaz ve
ıslahı yanında, her türlü eğitim, iyileştirme, sportif
ve iş yurdu faaliyetine önem verilerek topluma yararlı fertler
olmaları amaçlanmaktadır.
Ceza
infaz kurumlarımızda 40.103 personel bulunmaktadır. Bunlar,
infaz koruma memurları, başmemurları, öğretmenler, sosyal
çalışmacılar, psikologlar, veterinerler, mühendisler ve
müdürlerdir. Ayrıca, denetimli serbestlik ve yardım merkezlerinde de
1.656 personelimiz bulunmaktadır.
Yirmi
beşotuz yılını bu personelle birlikte geçirmiş, baro
başkanı olarak bu sorunların çözümüyle ilgilenmiş,
sorunları bilen bir meslektaşları olarak, fedakârca görev yapan
ve ayrıca, bilindiği gibi, ilk çağlardan beri toplumun
saygın kişilerinden seçilerek görevlendirilmekte olan Ceza İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu personeline
huzurlarınız da teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ceza İnfaz Kurumlarının en önemli
organlarından biri de Tutukevleri İşyurtları Kurumudur.
İşyurtları, hükümlü ve tutukluların meslek ve sanatlarının
korunup geliştirilmesi veya bir meslek ve sanat öğrenmeleri
amacına yönelik olarak kurulmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN CEMAL AKIN
(Devamla) İşyurtlarında hükümlü ve tutuklulara mesleki
eğitim verilmekte, ücret
karşılığında çalışmaları
sağlanmakta, tahliye sonrası bir meslek sahibi olarak topluma
kazandırılmaktalar.
Bu vesileyle, bütçenin
hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, yüce heyetinize
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
4üncü konuşmacı
Mustafa Kemal Şerbetçioğlu, Bursa Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yargı teşkilatının 2013
yılı bütçesini görüştüğümüz bugün adalet ve hukuk alanında
model alınan, eğitim ve araştırma kurumu olmayı vizyon
edinen Türkiye Adalet Akademisinin büyük bir gayret ve özveriyle yürüttüğü
çalışmalar hakkında sizleri bilgilendirmek üzere söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Adalet Akademisi 2003
yılında Hükûmetimiz tarafından kurulmuş, tüzel
kişiliği olan, bilimsel, idari ve mali özerkliğe sahip özel
bütçeli bir kamu kurumudur. Adalet Akademisinin Ankara Ahlatlıbelde
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; adalet dağıtmak devletin temel
fonksiyonlarından biri ve meşruiyetin temelidir. Bu alandaki
hizmetlerin modern kamu yönetimi anlayışı çerçevesinde, adil,
güvenilir, etkili ve makul sürede sunulması önemli ölçüde başta hâkim
ve savcılar olmak üzere tüm yargı profesyonellerinin mesleki
yetkinliğiyle doğru orantılıdır. Adalet Akademisi, bu
amaçla ülkemizde ve uluslararası alanda meydana gelen güncel hukuki
gelişmeleri izleyerek hâkim ve savcıların meslek öncesi ve
meslek içi eğitimlerini planlamakta ve genelde uygulamanın içinden
gelen öğretim görevlileriyle bu eğitimi sağlamaktadır. Bu
bağlamda, 2011-2012 yılı eğitim döneminde 2.452 hâkim ve
savcı adayına meslek öncesi, 4.755 hâkim ve savcıya Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kuruluyla birlikte meslek içi eğitim hizmeti
gerçekleştirilmiştir.
Meslek
içi eğitim faaliyetlerinde ağırlıklı olarak yeni
yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Türk
Ticaret Kanunu tanıtımları yapılmış, uygulamada
yaşanan sorunlara çözümler üretilmiştir.
Burada
hemen ifade etmek isterim ki, akademide verilen eğitimlerde
çağın gereklerine uygun etkin ve verimli tüm öğretim
metotları kullanılmaktadır. Bu kapsamda, 2013 yılı
müfredatında Strazburg Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde görevli
uzman ve hâkimlerce telekonferans sistemiyle adaylarımıza
doğrudan ders verme imkânı sağlanacaktır. Buna yönelik
çalışmalar büyük oranda tamamlanmıştır.
Bunun
yanı sıra, eğitim müfredatının geliştirilmesi
için yerli ve yabancı uzmanlarla birlikte çalışılmakta,
projeler geliştirilmekte ve modüller hazırlanmaktadır.
Adalet
Akademisinde eğitim çalışmaları yanında,
adaylarımızın sosyal ve kültürel değerlerinin
geliştirilmesi için çalışmalar yapılmaktadır. Bu
kapsamda, Taha Akyol, Cüneyt Özdemir, Alev Alatlı, Sinan Çetin ve Mercan
Dede gibi medya, sinema, tiyatro, müzik, edebiyat, roman ve tarih alanında
Türkiye'nin seçkin aydınlarıyla söyleşi ve konferanslar
düzenlenmektedir. Aynı şekilde, sanat, hobi ve spor faaliyetleri
kapsamında fotoğrafçılık, resim, müzik, ebru, tenis ve halk
dansları kursları düzenlenmektedir.
Türkiye Adalet Akademisi, hâkim ve
savcılar dışında avukat, noter, mahkeme personeli ve
diğer kurumların hukuk müşavirleri, müfettiş ve
denetçilerine de eğitim hizmeti vermektedir. Bu kapsamda, 2012
yılında, Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığı denetçi ve
denetçi yardımcılarına, Millî Savunma Bakanlığı
inceleme müfettişlerine, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
ile bağlı kuruluşlarındaki hukuk müşavirlerine
eğitim verilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Akademisi, bilimsel
çalışmalar ve etkinlikler çerçevesinde düzenlediği ulusal ve
uluslararası sempozyum ve çalıştaylarla hukuk ve yargı
sisteminin işleyişiyle ilgili çeşitli aktüel sorunları
tartışmıştır. Bu bağlamda, 2012 yılı
içinde 4 büyük uluslararası program gerçekleştirilmiştir. Adalet
Akademisi, hukuk ve adalet alanında Türkiyenin en büyük ve etkin
kütüphanesini kurma çalışmaları kapsamında sayısı
20 bini aşan kaynağın bulunduğu güncel kütüphanesiyle
hizmet vermektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Adalet Akademisi, sadece
ülkemize hizmet etmekle kalmayıp sıra dışı
kapasitesinden diğer ülkelerin faydalanması, ülkemizin
uluslararası alanda tanıtımına katkıda bulunması
amacıyla uluslararası ilişkilerini güçlü tutmaktadır. Bu
kapsamda 41 ülke ve 12 uluslararası kuruluş ile iş birliği
gerçekleşmiştir. Uluslararası toplumun onurlu ve saygın bir
üyesi olan ülkemizde özgürlükçü demokrasinin geliştirilmesi, temel hak ve
özgürlüklerin güçlendirilmesi, hukukun evrensel değerlerinin hâkim
kılınması yolunda Türkiye Adalet Akademisi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Devamla) -
görev ve
sorumluluklarını yerine getirmek amacıyla
çalışmalarını kararlılıkla sürdürmektedir.
Bu
düşüncelerle Türkiye Adalet Akademisinin 2013 bütçesinin hayırlara
vesile olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
5inci
konuşmacı Adem Yeşildal, Hatay Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA ADEM YEŞİLDAL (Hatay) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 Mali Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bütçesi üzerinde
grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 12 Eylül 2010 referandumu birçok alanda olduğu gibi
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile ilgili de önemli ve köklü
değişikliklere imza atmıştır. Bu referandumda oylanan
değişikliklerle ilgili yasanın hazırlık
aşamasında, komisyon aşamalarında, Genel Kurulda yapılan
görüşmeler esnasında ve nihayetinde referandum kampanyasında
herkes söyleyeceğini fazlasıyla
söylemiştir. Ve en son olarak da milletimiz, 12 Eylül günü
ağırlıklı çoğunlukla anayasa
değişikliğine evet diyerek son sözü söylemiş oldu. Hâl
böyle iken, milletimizin bizatihi sandığa giderek
onayladığı bu değişiklikler üzerinden polemik
oluşturulmasını ve Hükûmete çamur atmayı, en hafif
ifadesiyle, millet iradesine saygısızlık olarak görmekteyiz.
Hükûmet, referandum yoluyla yürürlüğe giren bu değişiklikler
üzerinden yargıyı ele geçirmekle suçlanmış,
yargının kuşatıldığı gibi ithamlara muhatap
olmuştur.
Şimdi,
birkaç örnekle, bu kurulun yapısıyla ilgili referandum öncesi durum
ile referandum sonrası durumu kıyaslamaya
çalışacağım. Kurul başkanı Adalet
Bakanıydı, Adalet Bakanlığı Müsteşarı
kurulun tabii üyesiydi, müsteşarın katılmadığı
toplantı yapılamazdı. Yeni yapıda müsteşar
toplantılara katılmasa da toplantılar yapılabilmekte ve
kararlar alınabilmektedir.
Kurulun,
bakan ve müsteşar dışındaki 5 üyesinin tamamı
yalnızca Yargıtay ve Danıştay genel kurulları
tarafından gönderilmekteydi, yeni yapıda daha demokratik ve
geniş tabanlı bir yapı oluşturulmuştur. İlk
derece adli ve idari yargı hâkim ve savcıları arasından 10
üye, Yargıtay ve Danıştay genel kurulları üyeleri kendi
aralarından toplamda 5 üye, Türkiye Adalet Akademisinden 1 üye ve
Cumhurbaşkanının hukukçu öğretim üyeleri ve avukatlar
arasından seçtiği 4 üye, bakan ve müsteşardan oluşan toplam
22 kişilik bir kurul oluşturulmuştur.
Burada
şu hususa temas etmek istiyorum: Grubumuzdan önce konuşma yapan
Cumhuriyet Halk Partili bir milletvekili kardeşimiz, buradan şöyle
bir cümle kullandı, hakikaten ben çok üzüldüm, Esasen seçilmiş ama
atanmış HSYK. diye bir tabirde bulundu. Herkesin gözü önünde,
şeffaf bir şekilde ilk derece yargının hâkim ve
savcıları sandığa giderek objektif bir şekilde bir
seçim yaptılar; 10 tane, 7 tanesi adli, 3 tanesi de idari hâkim ve
savcılardan olmak üzere
Orada yapılan bu seçimle, bu seçimin usulüne
ilişkin bir itirazınız var mı? Bence böyle bir cümle,
taşrada görev yapan 11-12 bin hâkim-savcının iradesine
yapılmış bir saygısızlıktır. Bunu söylemek
durumundayım çünkü şeffaf bir şekilde, bizatihi hâkim,
savcılar arasında yapılan bir seçimle bu arkadaşlar geldi.
Gene aynı şekilde, Yargıtay Genel Kurulu ve Danıştay
Genel Kurulu doğrudan
Önceki sistemde, biliyorsunuz, her üyelik için 3er
aday Cumhurbaşkanlığına sunuluyordu. Mevcut sisteme göre,
yeni oluşturulan sisteme göre Yargıtay ve Danıştay Genel
Kurulu üyeleri doğrudan seçiyorlar bu üyeleri. Şimdi, buna tutup da
Seçilmiş ama sözde seçilmiş, atanmış HSYK. derseniz,
oradaki bizatihi yargı mensuplarının iradesine
saygısızlık yapılmış olur. Ben, bunu
kınadığımı ifade etmek istiyorum.
Tabii,
aslında söylenecek çok şey var. Bu kadar, Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde, sıkıntıların diz boyu olduğu bir sistemle
ilgili 12 Eylül referandumunda yapılan önemli değişikleri
beş dakikaya sığdırmamız tabii ki mümkün değil.
Burada, kurul kararlarına karşı yargı mercilerine
gidilemiyordu ama yeni sistemde, özellikle meslekten ihraca ilişkin,
artık bu kurul kararları yargı denetimine tabi
tutulmaktadır.
Ayrıca,
etkin bir itiraz sistemi getirilmiştir. Daha önce kurulun vermiş
olduğu kararlara karşı itiraz dahi söz konusu değildi.
Şu anda, dairelerin vermiş olduğu kararlara karşı
genel kurula itiraz imkânı söz konusu.
Sürem
bitmek üzere, aslında demin de ifade ettiğim gibi çok
anlatılması gereken, ifade edilmesi gereken şeyler var.
Şükür ki AK PARTİ Grubu çok fazla, grubumuz da bize beş
dakikalık süre ayırmış. Beş dakikada da ancak bu kadar
ifade edebiliyorum.
Tüm
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Bütçemizin de hayırlara
vesile olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
6ncı konuşmacı, Hasan Fehmi Kinay, Kütahya Millevekili.
AK
PARTİ GRUBU ADINA HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı içerisinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bütçe
müzakereleri, geçmiş yılların muhasebesinin ve geleceğe
ilişkin değerlendirmelerin birlikte yer aldığı,
parlamenter demokrasi açısından önemli tartışmaların
yaşandığı çalışma alanlarından biridir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız bütçesi
üzerinde de Parlamentoda çok sayıda milletvekilimiz değerlendirmeler
yaparak tartışmalara iştirak etmişlerdir.
Ben,
insaf dâhilinde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
ile bağlı ve ilgili kuruluşlar bakımından yapılan
değerlendirmeleri, müzakereleri, elbette ki değerli buluyorum ve bu
katkıyı sağlayan muhalefete mensup milletvekillerimize de
teşekkür ediyorum. Ama bunun yanı sıra, çok sayıda
milletvekili arkadaşımız, insaf sınırlarını
zorlayan, maalesef, mesnetsiz bazı itham ve iddialarda da bulundular.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı son derece hassas bir görevi ifa
etmektedir. Bildiğiniz gibi, iş gücü piyasaları sermaye
piyasalarından da önemli, ekonomik alanda, ekonomik sistem içerisinde
büyük bir yer tutmaktadır. İşverenlerimiz ve işçilerimizin
yer aldığı bu iş gücü piyasalarında müteşebbisin
ve emeğin, adil bir bölüşüm içerisinde ve aynı zamanda ülkemizin
rekabet gücüne zarar vermeden, karşılıklı menfaat ve hukuka
riayet ederek doğru bir zemin üzerinde faaliyetlerini sürdürmesi büyük
önem arz etmektedir.
Burada
sermaye çevrelerine de, işçi sendikalarımıza da büyük görev
düşmektedir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
siyasi iradeyi temsil ederken elbette milyonlarca emeğin ve
çalışanın hak ve hukukunu gözetecektir, menfaatlerini
gözetecektir. Ancak, bununla birlikte, işverenlerin uluslararası
alanda rekabet gücünü kaybetmelerine neden olacak birtakım sorumsuzluklara
girişmeyecektir.
Sosyal
güvenlik harcamalarında sadece maaşlar yer almıyor. Ayrıca,
emekli maaşları dışında sağlık giderleri,
istihdam programlarının finansmanı da yer alıyor. Hatta
istihdam teşviklerinin de maliyetlere ilave edilmesiyle birlikte, şu
anda görüştüğümüz 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinde
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının takriben
100 milyar TL civarında bir kaynağı kontrol ettiğini,
yönettiğini söyleyebiliriz.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz son on yılda gerçekleştirdiği
reformlarla birlikte güven ve istikrar ortamı içerisinde bize benzer
ülkelerden hızla ayrışmaktadır. Coğrafi alanda Orta
Doğu ülkelerinden biri olmakla birlikte çalışma ve sosyal güvenlik
açısından, endüstriyel ilişkiler açısından Batı
ülkelerinde söz konusu olan standartlara
yakınlaştığımızı, hatta bazı yerlerde
de öne çıktığımızı buradan ifade edebilirim.
Elbette,
krizlerle derinleşen bir tabloyu bu Hükûmet devralmıştır.
Sadece krizlerle derinleşen değil, ayrıca, darbe anayasası
tarafından yönetilen çalışma hayatını
devralmıştır.
Bir
diğer konu da maalesef, Türkiyede, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı IMFyle ilişkilerin sürdürüldüğü bir ortamda
bu ülke ekonomisini ve çalışma ilişkilerini
devralmıştır. İşte bu noktada, geldiğimiz,
mukayese ettiğimiz dönemi çok iyi değerlendirmek durumundayız. 3
bin dolar seviyesinde millî geliri 10 bin dolar seviyesinin üzerine
çıkarmakla, 120 dolar seviyesindeki asgari ücreti 420 dolar düzeyine
yükseltmekle ve sigorta primlerinin işverenler tarafından bonus
olarak algılandığı bir istihdam ortamını
devralmış Hükûmetimiz, çok kısa bir süre içerisinde bütün bu
zorlu süreci en iyi şekilde yöneterek bugün geldiğimiz noktaya
ulaşmıştır.
Tabii
ki sürenin darlığına bütün konuşmacılar
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN
FEHMİ KİNAY (Devamla) -
işaret ediyor. Ben de bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
7nci
konuşmacı Ekrem Çelebi, Ağrı Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA EKREM ÇELEBİ (Ağrı) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının 2013 yılı bütçesi üzerine
AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye,
AK PARTİ iktidarıyla birlikte kabuğunu kırmış,
eğitimden sağlığa, ulaşımdan toplu konutlara,
tarımdan sanayiye, ekonomiden ihracata kadar her alanda âdeta yeniden
inşa edilmiştir. Gelişmiş Batı ülkeleri krizle
yatıp krizle kalkarken Türkiye geleceğe doğru emin
adımlarla yoluna devam etmektedir.
2002
öncesinde günlük yaşantımızın âdeta bir parçası hâline
gelen IMFnin bugün esamesi bile okunmuyor. Artık IMFye el açan
değil, IMFye borç veren, kredi açan bir ülke konumuna geldik.
Türkiye,
ihracatta cumhuriyet tarihimizin rekorlarını kırıyor. 2002
yılında ihracatımız 36 milyar dolar civarındayken
bugün 150 milyar doları aşmış durumda.
On
iki saat sonrasını göremeyen, planlamayan bir Türkiyeden, on iki
yıl sonrasını planlayan ve stratejik hedeflerini 2023 tarihi
olarak belirleyen vizyon sahibi bir ülke olduk. Bütün bunların
neticesinde, Türkiye tüm dünyada gıpta ile seyredilen ve ekonomisine
gıptayla bakılan bir ülke hâline geldi.
Muhalefetin
dilinden düşürmediği, seçim meydanlarından, sloganlardan öteye
geçiremediği sosyal devlet ilkesi ilk kez AK PARTİ iktidarıyla
hayat buldu. On yıllık iktidarımız süresince her alanda
olduğu gibi, çalışma ve sosyal güvenlik alanında da
toplumumuzu rahatlatan pek çok reformu hayata geçirdik. Bu reformlardan birkaç
tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum: 4857 sayılı İş
Kanununu çalışma hayatına biz kazandırdık. Yıllarca
tartışılan sosyal güvenlik reformunu hayata biz geçirdik. 5502
sayılı Yasa ile sosyal güvenlik kurumlarını tek çatı
altında bizler birleştirdik. Özellikle, İŞKURdan
dolayı, bugün, sadece benim kendi ilim olan Ağrıya -1inci
aydan 12nci ay itibariyle- 28,5 trilyon lira para girmiştir. Bu da
önceleri, özellikle bir ilin yıllık istihkakı mahiyetinde bir
paraya tekabül ediyor. Norm ve kadro standart birliğini bizler
sağladık ve burada toplumu genel sağlık sigortası
alanına çektik. Kişilerin kim olduğuna, makam, mevkisinin ne
olduğuna bakılmaksızın eşit ve adil bir
sağlık hizmetini sunmaya başladık. Sürdürülebilir bir
sosyal güvenlik sistemini kurduk. Genel Sağlık Sigortası 1 Ocak
2012 tarihinde yürürlüğü girmiştir.
Biliyorsunuz,
daha önce bu ülkede SSK ve BAĞ-KUR hastaneleri vardı.
Vatandaş hastaneye gidemiyordu,
gitse bile bu sefer ilaç alamıyordu. Bu nedenle tüm hastaneleri
birleştirdik ve tüm eczaneleri vatandaşlarımızın
hizmetine açtık. İktidarlarımızda hastane
kapılarını eziyet kapısı değil, şifa
kapısı hâline getirdik. Sağlık hizmetlerinden memnuniyet
oranlarını yüzde 39dan, yüzde 79a yükselttik.
Emeklilerimizin
hayallerini gerçekleştirdik. Yıllardır bu ülkede emeklilik primi
ödeyip haklarını alamayan emeklilerimizin beklediği intibak
düzenlemelerini yaptık. Yine, deminden beri saydığım bütün
hizmetler AK PARTİ iktidarlarımıza nasip olmuştur.
İstihdam
paketlerini hayata yine AK PARTİ geçirdi. Özellikle, işverenlerin
sigorta prim yükünde 5 puanlık indirim sağladık.
Kadınların, gençlerin ve engellilerin istihdamını
teşvik edici hükümleri getirdik. 2002 yılı itibarıyla
engelli memur sayısı 5.770 iken 2012 yılı itibarıyla
bu sayıda yüzde 400lere varan bir oran artışı
sağlanmıştır. Yine, kamuda ve özel sektörde engelli işçi
sayısı 2002 yılında 10.833 iken bu rakam 2011
yılı sonu itibarıyla 38.349a ulaşmıştır.
Böylece, küresel krizin istihdama etkisini, deminden saydığım
devlet katkısıyla gelen istihdama etkisini minimize ettik, bir
seviyeye düşürdük bunu.
Özellikle,
12 Eylül darbesinin kalıntılarını yine AK PARTİ
Hükûmeti tek tek silmektedir. Bu anlamda yıllardır
tartışılan ve onlarca hükûmetin önüne konulan ama bir türlü
yapılamayan veya yapılmasına cesaret edilmeyen kamu
görevlilerine toplu sözleşme hakkını yine AK PARTİ
hükûmetleri getirdi ve bu yasa da 18 Ekim 2012 tarihinde Genel Kurulda kabul
edilerek yasalaşmıştır. Bununla birlikte İş
Sağlığı ve Güvenliği Yasasını yaptık.
Ayrıca, asgari ücretliyi ezdirmedik.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EKREM
ÇELEBİ (Devamla) - Ben bu vesileyle 2013 yılı bütçesinin
hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
8inci
konuşmacı İlknur Denizli, İzmir Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA İLKNUR DENİZLİ (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Mesleki Yeterlilik Kurumu bütçesi
üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum,
Meclisimizi saygıyla selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, dünyanın gelişmiş ekonomilerinin yaşlanan
nüfusu karşısında gelişmekte olan ekonomiler genç
nüfuslarıyla bir fırsat penceresi sunmaktadır. Demografik
üstünlük, demografik sermaye diyebileceğimiz bu olgu, bir fırsat
penceresi açmasının yanında gerekli düzenlemelerin
yapılmadığı durumlarda toplumsal ve ekonomik riske
dönüşebilme tehlikesini de içinde barındırmaktadır. Her
şeyden önce, bu genç nüfusa çalışabilecek çağa
geldiğinde istihdam yaratmak zorundayız. İstihdam yaratabilmemiz
için, dünyanın neredeyse tek bir pazar hâlini aldığı
günümüzde, dünyayla rekabet edebilen iktisadi işletmelerimizin olması
gerekiyor. Diğer üretim unsurlarını bir kenara
bırakırsak, iş gücü kaynaklarınızın
niteliklerini, becerilerini dünyayla rekabet edebilir hâle
getiremediğinizde büyüyen, daha çok değer üreten bir ekonomi hâline
de dönüşemiyorsunuz.
Bir
ekonomide başka hiçbir şeyin değişmediği durumda bile
iş gücünün verimliliğini artırmak, büyüme üzerinde olumlu
katkılarda bulunmaktadır. İşini doğru ve standartlara
uygun yapabilme becerisine sahip bireyler, ekonomide fazladan bir değer yaratmaktadır.
2023
vizyonu çerçevesinde, dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olma
hedefine ulaşmamızı sağlayacak sürecin önemli bir
parçası da iyi yetişmiş insan kaynağı ve evrensel
standartlara sahip iş gücü piyasalarını oluşturmaktır.
Nitelikli
iş gücünün yetişmesi 2 açıdan çok önemlidir:
1)
Eğitim sistemimizin etkinliğini sağlayacaktır.
2)
Küresel düzeyde Türkiyeye rekabet avantajı kazandıracak dinamik bir
iş gücü piyasası oluşturacaktır.
Bu
noktada 2 sorunumuz olduğunu gözlemliyoruz. 1incisi, eğitim
sistemimiz iş gücü piyasasının taleplerine uygun nitelikte
iş gücü yetiştirememektedir. 2ncisi ise eğitimler sonucunda
verilen belgeler tatmin edici, objektif ölçülere dayanmamaktadır.
İstatistikler
bize gösteriyor ki bugün ülkemizde düz lise mezunları arasındaki
işsizlik oranı ile mesleki ve teknik eğitim veren liselerden
mezun olanlar arasındaki işsizlik oranı neredeyse birbirine
yakındır. Buradan açıkça görülüyor ki iş gücü
piyasasında mesleki ve teknik eğitim veren liselerin mezunlarına
karşı ayırt edici bir talep yoktur. Bu durumu tek
başına bu okulların eğitim kalitesiyle ilişkilendirmek
de haksızlık olur.
Meslek
sahibi olmanın standartlarının belirlenmediği, yetkili
kurumlarca belgelendirilmediği bir ortamda meslek becerisi sahibi
olduğunu iddia etmenin işletmelerce kabul görmemesinin
anlaşılabilir bir yanı vardır.
Meslek
tanımlarının ve meslek standartlarının
olmayışı, işletmelerin tek tek kendi elemanlarını
yetiştirmeye çalışmasına sebep olmaktadır. Temel
iştigal alanlarında üretim becerilerini geliştirmeye
odaklanacaklarına işbaşı eğitimi yapmaya, meslek
erbabı yetiştirmeye çalışmak işletmeler için zaman ve
para kaybı demektir.
Ülke
ekonomisinin sağlıklı büyümesini sağlamak hem
işletmeler hem de iş gücü piyasasında emekleriyle var olan
insanlarımızın gelirlerini arttırabilmek için mesleki
yeterliliğin şeffaf ve güvenilir standartlara sahip olması,
akreditasyona dayalı kalite güvencesi sağlanmış ölçme,
değerlendirme ve belgelendirme sistemlerinin kurulup işletilmesi
gerekir. Mesleki Yeterlilik Kurumunun misyonu işte bu noktada ortaya
çıkmaktadır, Türkiye'nin küresel ekonomide rekabet edebilecek iş
gücünü yetiştirmek ve bu iş gücünün yurt dışında kabul
edilebilir sistem içinde dâhil olması için.
Mesleki
Yeterlilik Kurumu kuruluş amacını tamamlamıştır
ve çok ciddi çalışmalar yapmaktadır. Ben biliyorum ki daha mutlu
çocuklar, daha mutlu torunlar için kendine güvenen bireylere, mutlu hisseden
insanlara ihtiyacımız var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İLKNUR
DENİZLİ (Devamla) - Ben bu konuda bu kurumun çok önemli olduğuna
inanıyorum.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
9uncu
konuşmacı Halil Özcan, Şanlıurfa Milletvekili.
AK
PARTİ GRUBU ADINA HALİL ÖZCAN (Şanlıurfa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü 2013 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
TODAİE,
kurulduğu 1953 yılından itibaren kuruluş yasasıyla
belirlenen işlevlerini yerine getirmede etkin bir kurum olarak Türk kamu
yönetimi için yüklendiği misyonu başarılı bir şekilde
sürdürmektedir. Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, ciddi ve
nitelikli kısa süreli eğitimlerin yanında yüksek lisans
programlarıyla Türk kamu yönetimini hem Avrupa Birliği hem de
çağdaş dünya normlarına hazırlamak adına
çalışmalarını devam ettirmektedir. Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü eğitim ve öğretim
programlarından bugüne kadar 4.805 lisansüstü öğrencisi mezun
olmuştur. 2012-2013 akademik yılı itibarıyla 6 adet yüksek
lisans programına 5i Azeri uyruklu olmak üzere 207 öğrenci, yönetim
bilimi doktora programlarına ise 36 öğrenci devam etmektedir.
Nitelikli eğitimdeki bu deneyimleri sayesinde, Avrupa Kamu Yönetimi
Akreditasyon Birliği tarafından enstitünün kamu yönetimi yüksek
lisans programları 2009 yılından başlayarak 2016ya kadar
akredite edilmiştir. Böylelikle, TODAİE tarafından verilen
yüksek lisans diplomaları uluslararası geçerlilik
kazanmıştır.
Sayın milletvekilleri, ayrıca, 2000
yılından itibaren kamu kurum ve kuruluşlarının
çalışanlarına yönelik yöneticiliği geliştirme
eğitimleri, mesleki eğitimler, kişisel kaliteyi geliştirme
eğitimleri, genel amaçlı eğitimler ve insan kaynakları
geliştirme eğitimleri olmak üzere, 5 başlık altında
kamu personeline çeşitli eğitimler verilmektedir. Bu eğitimler
kapsamında 2006-2012 yılları arasında toplam 412 seminer
programı düzenlenmiş ve bu programlara toplam 17.397 kişi
katılmıştır. Bu yönüyle de TODAİE, Türkiye'nin kamu
yönetimi alanında kısa süreli eğitim ihtiyacını
karşılayan öncü kurumu durumundadır.
Bir başka yelpazede, 2006 yılından beri
verilmeye başlanan Kamu Diplomasisi Eğitim Programı ile
Türkiyeye yönelik iç ve dış tehdit unsurları konusunda
uzmanları tarafından 270i kaymakam adayı, 213ü de üst düzey
kamu görevlisi olmak üzere, toplam 483 kamu görevlisine bilgi ve eğitim
verilmiştir.
Bunun yanında, TODAİE ile Devlet Personel
Başkanlığı arasında yapılan protokolle Kamuda
Yönetici Yetkinliklerinin Artırılması Programı 2010
yılı Eylül ayından itibaren düzenlenmeye başlanmıştır.
Eğitim programının amacı, toplumsal, ekonomik, hukuksal ve
teknolojik değişimleri takip eden ve kamu yönetiminin bu
değişimlere intibakını sağlayan, bütün çözümleri
rasyonel değerlendirmeler neticesinde üreten, katılımcı,
saydam ve halka hizmeti esas alan ve ülkemizi yıllar sonrasına
taşıyacak kamu yöneticilerinin yetiştirilmesini
sağlamaktır. Bu kapsamda vermiş olduğu eğitimler ile
yurt içinde hızla gelişen ve değişen teknolojik ve
sosyolojik unsurlara adapte olunması noktasında yapılan
hizmetler takdire değerdir.
Sayın
milletvekilleri, isminden de anlaşıldığı gibi, Orta
Doğu başta olmak üzere yabancı ülkeler ile ilişkiler
kapsamında Türkiye adına TODAİE ile Çin Halk Cumhuriyeti
arasında yapılan ikili iş birliği anlaşması
çerçevesinde öğrenci değişim programı devam etmektedir.
Diğer taraftan, aynı kapsamda Azerbaycan, Kırgızistan,
Kazakistan, İran, Tunus, Fransa, İtalya, Arnavutluk ile de ikili
eğitim iş birliği anlaşmaları yapılmış
ve hâlen uygulanmaktadır.
Konu
eğitim olunca ayrılan bütçe gönül ister ki en tatmin edici seviyede
olsun. Yine de zaman içerisinde TODAİE bütçesi sürekli
artırılarak iyileştirilmeler gerçekleştirilmiştir.
Beş
dakikalık bu zaman diliminde işlevlerinin bir kısmını
anlatabildiğim TODAİE hizmetlerinin yükseltilebilmesi için 2013
yılı için teklif edilen toplam ödenek 11 milyon 730 bin TL olarak karşımıza
gelmiştir.
Ben
bu vesileyle 2013 yılı bütçesinin vatanımıza, milletimize
hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarında alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Son
konuşmacı Mahmut Kaçar, Şanlıurfa Milletvekili.
AK
PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT KAÇAR (Şanlıurfa) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Devlet Personel
Başkanlığı bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Devlet
Personel Başkanlığı 1960 yılında kurulmuş ve
içinde bulunduğumuz aralık ayı itibarıyla da kuruluş
yıl dönümünü kutlayan bir kuruluşumuz. Ben bu vesileyle Sayın
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın
şahsında Devlet Personel Başkanlığı
çalışanlarının bu kuruluş yıl dönümünü tebrik
ediyorum ve hayırlı hizmetlerinin devamını diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, Devlet Personel Başkanlığı
yaklaşık 2,5 milyon kamu çalışanımıza
ilişkin bütün mevzuatın uygulanmasına nezaret eden çok önemli ve
köklü bir kuruluşumuzdur. Bu kapsamda, sınırlı bir
bütçeyle, kamu çalışanlarımızın tamamına ve
diğer kamu kuruluşlarımıza da rehberlik etmektedir.
Devlet
Personel Başkanlığı personele ilişkin işlemlerin
yürütülmesinin yanında, aynı zamanda devlet
teşkilatlanmasına yön verilmesine ilişkin çok önemli bir role
sahiptir. Devlet kurumları arasında yetki ve görevlerin hizmet
gereklerine uygun olarak dağıtılması, yine Devlet Personel
Başkanlığımızın yapmış olduğu
önemli görevlerden biridir.
Değerli
arkadaşlar, tüm kamu kuruluşlarımızın, hiç
şüphesiz, merkeze almış olduğu temel konu, milletimiz ve
milletimize hizmet eden kamu çalışanlarıdır. AK PARTİ
olarak göreve geldiğimiz ilk günden itibaren kamu
çalışanlarının göz ardı edilmiş, dikkate
alınmamış en temel hakları önemsenmiş ve bu
hakların teslimi noktasında son derece önemli, tarihî adımlar
atılmıştır. Çünkü, bizler emeğin kutsal olduğuna
inanıyoruz ve emeğin karşılığının
verilmesinin sadece bireysel bir talebin karşılanması
değil, aynı zamanda ülkemizin daha çok gelişmesinin, daha çok
büyümesinin ve çocuklarımıza müreffeh bir gelecek
bırakılmasının çok önemli bir unsuru olduğunu
düşünüyoruz.
Bu
temel bakış açısıyla hareket eden AK PARTİ
iktidarı olarak yapmış olduğumuz ilk icraatlardan biri,
hepinizin bildiği gibi, çalışanların iradesi
dışında kesilerek oluşturulan zorunlu, Tasarrufu
Teşvik Fonunun tasfiye edilmesidir. Yine, çalışanların
iradesi dışında oluşturulan ve Konut Edindirme
Yardımı olarak bilinen bu fonun tasfiyesiyle birlikte, geçmiş
hükûmetler döneminde kamu çalışanlarından tasarruf edilecek diye
alınan ve nemalarla birlikte geri ödeneceği iddia edilen ama
maalesef, bütçe açıklarında kullanılan yaklaşık 17
katrilyon gibi çok önemli, devasa bir rakam yine kamu
çalışanlarımıza ödenmiştir.
Tabii
ki bizler bu ödemeleri yaparken bir yandan
çalışanlarımızın geçmişe dönük olarak
mağduriyetlerini giderirken, diğer yandan da devlet memurunun
devletine olan güvenini yeniden tesis etme adına çok önemli bir adım
attığımızı düşünüyoruz. Çünkü, devletin millete
karşı olan temel görevlerini yerine getiren memurlarının
devletine güvenmediği bir yerde milletin devletine güvenmesinden
bahsedemeyeceğimiz zannediyorum mutabık olacağımız bir
konu.
Değerli
arkadaşlar, biliyorsunuz, 2001 yılında çıkarılan Toplu
Görüşme Yasasıyla birlikte ülkemizde yaklaşık olarak 2,5
milyon kamu çalışanının tüm sosyal ve ekonomik haklarla
ilgili haklarını arayabildikleri tek platform -bildiğiniz gibi-
toplu görüşme zemini olmuştur. Toplu görüşmede son sözü hükûmet
söylüyor olmasına rağmen, çalışanları temsil eden
sendikaların bu konuda bir yaptırım gücü olmamasına
rağmen AK PARTİ iktidarları döneminde toplu görüşmelere
toplu sözleşme ciddiyeti içinde yaklaşılmış ve bu
temel yaklaşım çerçevesinde ise devlet memurlarımızın
önemsediği gerek ekonomik gerek sosyal ve gerekse de özlük haklarıyla
ilgili yüzlerce sorun çözülmüştür. Bunlardan sendika üyeliği
yasağının alanının daraltılması, doğum
öncesi ve doğum sonrası ücretli izin sürelerinin
arttırılması, bütün memurlara 1 derece verilmesi, disiplin
affı, sözleşmeli bütün personelin -ki 2011 yılında
yaklaşık 190 bin sözleşmeli kardeşimizin- kadroya
geçirilmesi, vekil ebe hemşire uygulamalarına son verilmesi bu
anlamda atılan önemli adımlardır.
Bu
yıl ilk kez toplu sözleşme masasına oturuldu. Mali haklarla
ilgili bir mutabakat sağlanamamasına rağmen sosyal ve özlük haklarla
ilgili yaklaşık 63 temel konuyla ilgili mutabakat sağlandı.
Gene, Kamu Danışma Kurulunun geçen ay yaptığı
toplantıda yaklaşık 161 civarında konunun da çözümü
noktasında çok önemli yol haritaları belirlendi ve yaşanan bu
süreçte bütün kamu çalışanlarının ve onu temsil eden memur
sendikalarımızın bu konudaki memnuniyeti ve takdiri
olduğunu da buradan ifade ediyorum.
Ben,
bu vesileyle, bu bütçenin hayırlara vesile olmasını temenni
ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi
şahsı adına söz isteyen Mehmet Altay, Uşak Milletvekili.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
ALTAY (Uşak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 4üncü
tur görüşmelerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin güçlü ve hızlı işleyen sorunsuz bir
yargı sistemine sahip olabilmesi için AK PARTİ hükûmetleri döneminde önemli
çalışmalar yapılmıştır. Adalet alanındaki
gelişmelerde Hükûmetimizin yapmış olduğu
çalışmalar yanında, yüksek yargı ve ilk derece yargı
organlarında görev yapan hâkim ve savcılarımız, savunma
hizmetini gören avukatlarımız ve adalet teşkilatında özveriyle
çalışan personelimizin üstün gayretleri ve büyük katkıları
bulunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bu dönemde yargının
bağımsızlaşması, tarafsızlık ve
şeffaflığının tam olarak temini için gerekli anayasal
değişiklikler yapılmış, yargılamaların makul
sürede sonuçlandırılmasına odaklanılmış, mevzuat
değişiklikleri gerçekleştirilmiştir. Yine bu dönemde yüksek
mahkemeler güçlendirilmiş, hizmet öncesi ve hizmet içi eğitime
ağırlık verilmiş, hâkim, savcı ve personel
sayısı artırılmıştır. Bilim teknolojisi imkânlarından
daha fazla yararlanılmış, Adli Tıp Kurumu faaliyetleri
etkinleştirilmiş, ceza infaz sisteminin güçlendirilmesi
çalışmaları yapılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, özellikle adalet sistemimizin temel sorunu olan
yargılamaların makul sürede tamamlanamaması sorununun çözümü
için Hükûmetimiz döneminde yapılan çalışmalarla önemli
gelişmeler kaydedilmiştir. Bu bağlamda 6110 sayılı
Kanun
Değerli
arkadaşlar, hâkim ve savcı sayısının
artırılmasına yönelik çalışmalar bu dönemde
gerçekleştirilmiş, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu,
referandum neticesinde kabul edilen Anayasa değişikliği ile
tıpkı yüksek mahkemeler ve Türkiye Adalet Akademisi gibi ayrı
bir bütçeye kavuşmuştur.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ hükûmetleri döneminde Adalet
Bakanlığı yatırım bütçesi yıllara sâri olmak
üzere sürekli bir artış göstermiştir. Nitekim, merkezî yönetim
bütçe tasarısında Adalet Bakanlığı yatırım
bütçesi 1 milyar 91 milyon lira olarak hesaplanmıştır. Bu oran
bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 55 civarında bir
artışı ifade etmektedir.
Görüşülmekte
olan bu yatırım bütçesi öncelikle ceza infaz kurumlarının
kapasite sorunlarının çözümlenmesine, Yargıtay ve bölge adliye
mahkemelerinin hizmet binalarının tamamlanmasına, yeni adliye
saraylarının yapılmasına, sesli ve görüntülü bilişim
sistemi, yani SEGBİSin hayata geçirilmesine katkı
sağlayacaktır.
Değerli milletvekilleri, bu dönem içerisinde 157
adet adalet sarayının inşaatı tamamlanmış,
birçoğunun inşaat çalışmaları da devam etmektedir.
Bunlardan biri de seçim bölgem olan Uşak ilinde yapımı devam
eden Uşak Adalet Sarayıdır.
ALİM IŞIK (Kütahya) Kapananları da söyle
Mehmet Bey, kapananları
MEHMET ALTAY (Devamla) Onları her zaman her
platformda söyledik ağabey.
ALİM IŞIK (Kütahya) Vatandaş
perişan orada.
MEHMET ALTAY (Devamla) Yapımı devam eden yeni
ve modern adalet sarayımızda, şimdiye kadar yapılan birçok
adalet sarayında olduğu gibi, tüm adli personelimize ve avukatlarımıza
daha rahat bir çalışma ortamı sağlanacaktır.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ
hükûmetlerimiz döneminde yapılan çalışmalarla Geciken adalet,
adalet değildir. anlayışıyla yargının
hızlanması ve adil yargılanmanın gerçekleşmesi için
cesaret ve kararlılıkla birçok adım atılmış ve
atılmaya devam etmektedir.
Ben, bu vesileyle, adalet hizmetlerini en iyi noktaya
taşıma gayesi doğrultusunda hazırlanan Adalet
Bakanlığı bütçesi ve 2013 yılı merkezî yönetim
bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Hükûmet adına ilk konuşmacı Adalet
Bakanı Sadullah Ergin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Bakan, yirmi beş dakika süreniz var.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu,
şahıslarınızı saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bakanlığımızın ve yargı kurumlarının
2013 yılı bütçesi münasebetiyle adalet sistemine ilişkin
çalışmalarımız konusunda sizlere bilgi sunmak amacıyla
huzurlarınızdayım. Bu vesileye, yüce Meclisimizi tekrar
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, adalet sistemi toplumun tümünü yakından
ilgilendirmektedir. Toplumun tüm katmanlarının günün birinde adalet
sistemiyle yolları kesişebilmekte ve uygulamalardan şu ya da bu
şekilde etkilenebilmektedir. Üzerinden yüzyıllar geçmesine
rağmen milletler oluşturdukları adalet sistemleriyle
anılırlar. İyi bir adalet sistemine sahip toplumlar tarih önünde
yüceltilmekte, aksaklıklar ise zihinlerden silinmemektedir. Bizim
çabamız tam da bu noktada toplanmaktadır. Gelecek nesillere iyi
işleyen bir adalet sistemi bırakabilmek için gece gündüz demeden
çalışmaktayız. Sistemin tüm unsurlarının uyum içinde
ve aksamadan çalışması için politikalar geliştirmekte ve
bunları kararlılıkla uygulamaktayız.
Yürüttüğümüz
çalışmaların ana gayesi, vatandaşlarımızın
hukukunun eksiksiz olarak korunduğu gelişmiş bir demokrasiye
sahip bir ülkede yaşabilmelerini sağlamaktır. Bunun asgari
şartı ise güven veren adaletin tahkim edilmesidir. Güven veren adalet
sistemine tam anlamıyla ulaşabilmek için belirlediğimiz ilk politika, yargı organlarının
önüne gelen iş yükünün makul seviyeye indirilmesidir. Geçen yıllarda
kanunlaşan mevzuat paketleri ile bunun sağlanması
amaçlanmıştır. Zira, makul sürede yargılama gibi adaletin
kalitesine ilişkin bir mesele ancak makul sınırlar içerisindeki
iş yükü ile mümkün olacaktır. Bu kapsamda, mevzuatımızda
yer alan yargılamaları yavaşlatıcı hükümlerin tek tek
ele alınmak suretiyle değiştirilmesi uygulamaya konulan yeni bir
yöntem olmuştur.
Politika
geliştirip uyguladığımız bir diğer alan ise insan
kaynaklarının ve teşkilat yapısının
güçlendirilmesidir. Yüksek yargı organlarının güçlendirilmesi,
hâkim ve savcı sayısı ile personel sayısının
arttırılması için yürütülen olağanüstü çalışmalar
sorun tamamen ortadan kaldırılıncaya kadar devam edecektir.
Adalet sisteminde değişimin bir
diğer unsurunu ise altyapı konusundaki çalışmalar
oluşturmaktadır. Yapılan yeni adalet sarayları, fiziki
yapısı ve teknolojik donanımı ile önemli bir ihtiyacı
karşılamıştır. Uygulamaya koyulan yüksek standartlara
sahip bilişim sistemimiz ise daha nitelikli adalet hizmeti
sunulmasına zemin hazırlamaktadır.
Yargılamaların
makul sürede sonuçlandırılması yanında adalet sisteminin
kalitesinin artırılması amacına hizmet edecek diğer
bir faaliyet alanı da ceza infaz sistemimizdir. Bugün için infaz
kurumlarımızın dünya ölçeğinde de yaşanan kapasite
sorunu dışında çok önemli sorunlar
yaşamadığını ifade etmek isterim. Ülkemiz
demokrasisinin daha da güçlendirilmesinin ancak mevzuat altyapısında
ve zihniyet yapısında değişikliğin birlikte
gerçekleşmesiyle oluşacağı inancıyla hareket
etmekteyiz. Bu nedenle, şu anda yüce Meclisimizin çatısı
altında sürdürülen yeni anayasa hazırlıklarını oldukça
önemsiyoruz ama yeni anayasamızı beklerken 1982
Anayasasının izin verdiği ölçülerde önemli bir
değişimi sağlamaya da devam ediyoruz. Bu değişim,
başta yeni temel yasalarımız olmak üzere, tüm
mevzuatımızda somutlaşmaktadır. Biz, bu değişime
insan hakları uygulamalarının geliştirilmesi amacıyla
bakanlığımızda oluşturduğumuz kurumsal
yapılanma vasıtasıyla katkı sağlamayı da
amaçladık.
Değerli
milletvekilleri, Demokratik hukuk devleti olmanın gereği nedir?
dendiğinde aklımıza ilk gelen cevap hak arama
yollarıdır. Gelişmiş bir demokraside vatandaşlar sonuç
almaya elverişli hak arama yollarına sahip olmalıdırlar.
Tam da bu düşünceden hareketle hak arama yollarına her geçen gün
yenilerini eklemekteyiz. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru imkânı
bunun bir örneğidir. Yıllarca uzun tartışmalara ve akademik
çalışmalara konu olan bu alanda ilk defa somut adım
atılmış ve gerekli düzenlemeler yapılmıştır.
Sistem zaman içerisinde tüm yönleriyle yerleşecek ve
vatandaşlarımızın hayatını
kolaylaştıran bir mekanizma olarak işlerlik kazanacaktır.
Bildiğiniz gibi, bu uygulama, 24 Eylül tarihi itibarıyla fiilen
başlamış durumdadır.
Bir
diğer yeni hak arama yolu ise Kamu Denetçiliği Kurumudur. Ülkemiz,
tıpkı bireysel başvuruda olduğu gibi, bu alanda da ilk defa
somut bir adım atmıştır.
Değerli
milletvekilleri, daha iyi bir adalet sistemi için yürüttüğümüz
çalışmalarla ortadan kaldırmaya
çalıştığımız diğer bir sorun da
yargılamaların uzamasıdır. Bu konuda önemli mesafe
kaydettiğimizi peşinen ifade etmek isterim fakat kaydettiğimiz
gelişmelere rağmen, ülkemizde bu sorunun henüz tam olarak
bitmediğini, bu sorunun azalarak devam ettiğini belirtmeliyim. Bu
durum karşısında hukuk devletinin kayıtsız
kalması kabul edilemez. İşte bu soruna karşı
öngördüğümüz çalışmalardan biri de tazmin usulünü iç hukukumuza
monte etmektir ki buna ilişkin kanun tasarısı Genel Kurul
gündemimizde bulunmaktadır. Bu tasarımızın 7 maddesi Genel
Kurulda kabul edilmiş, kalan 5 maddesinin görüşmelerine ise
inşallah bütçe kanunundan sonra devam edilecektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; açıkladığım hususların
tümü vatandaşlarımızın hukukunun korunup
geliştirilmesi içindir. Yeni kurumlar ve başvuru yolları,
ülkemiz hukuk sisteminin önemli bir değişim içerisinde
bulunduğunun göstergesidir. Bu değişimin bir diğer
alanı ise alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleridir. Bu
yöntemler uyuşmazlıklarını çözmek konusunda
vatandaşlarımıza barışçıl fırsatlar
sunmaktadır. Ceza adaleti sistemimizdeki uzlaşma ve geçtiğimiz
aylarda yaptığımız değişiklikle getirdiğimiz
ara buluculuk sayesinde, hukuki sorunları çözmenin tek yolu yargılama
olmaktan çıkmaktadır. Vatandaşlarımız 2013
yılı Haziran ayından itibaren, dava açılmadan önce veya
davanın görülmesi sırasında
uyuşmazlıklarının daha hızlı çözümü için ara
bulucuya başvurabileceklerdir, bu da yeni bir çözüm yoludur.
Değerli
milletvekilleri, daha önce de belirttiğim gibi, bizim kamu yönetimi
anlayışımızın temelinde sorun alanlarını
kalıcı biçimde çözme iradesi bulunmaktadır. Ülkemizde hak ve
özgürlük alanlarının genişletilmesi gereksiz gerginliklerin engellenmesini
sağlayacaktır. Yargıevlerinde tercüme hizmetlerine ilişkin
düzenleme de bu anlayışın bir mahsulüdür ve tasarı
komisyonda kabul edilerek Genel Kurula kadar gelmiştir.
Vatandaşlarımızın hukukunun korunması ve
geliştirilmesi için önlemler aldığımız alanlardan
birisi de biraz önce ifade ettim- ceza infaz sistemimizdir. Ceza infaz
sistemimizde süreç içerisinde meydana gelen bazı ihtiyaçların
karşılanması ve infaz sistemimizin insan hakları
anlayışımız çerçevesinde geliştirilmesi için bazı
önemli değişiklikler yaptık bugüne kadar, yeni
değişiklikleri de Meclisimizin, siz değerli milletvekillerimizin
huzuruna taşıdık. Bu çerçevede hükümlü ve tutukluların,
ailelerinin cenazelerine katılabilmeleri, önemli hastalıkları
hâlinde ziyaret edebilmeleri bu düzenlemeler içerisinde yer almaktadır.
Hayatını tek başına idame ettiremeyen ağır hasta
veya sakat olan mahkûmların infazının ertelenmesi, çocuk
hükümlülerin anne ve babalarıyla daha çok vakit geçirmelerine imkân
tanınması, cenaze amacıyla izne ayrılan hükümlü ve tutukluların
evlerinde kalabilmeleri için ise getirdiğimiz tasarıda özel
düzenlemeler söz konusudur. Yine, bu tasarıda iyi hâlli hükümlü ve
tutukluların eş görüşü yapabilmeleri de düzenlenmektedir.
Ceza
infaz kurumlarının idaresinde zihniyet değişiminin bir
unsuru da denetim mekanizmalarıdır. Bundan yola çıkarak ceza
infaz kurumlarımızda iyileştirmeler yaparak insani yaşam
koşullarını en üst düzeye çekmek için mücadelemizi verirken,
buralara yönelik denetim mekanizmalarının etkinliğinin
artırılması için aynı gayreti sarf etmiş
bulunmaktayız. Attığımız her adımın yasalar
kapsamında gerek Bakanlığımız ve gerekse Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından, sivil toplum örgütleri ve uluslararası
kuruluşlar tarafından izlenmesine imkân tanınmıştır.
Bugün geldiğimiz noktada ceza infaz kurumlarımız 5 temel denetim
türüne tabidir. Bunlar: İdari denetim, adli denetim, sivil toplum
denetimi, Parlamento denetimi ve uluslararası kuruluşların
denetimidir.
Değerli
milletvekilleri, ceza adalet sisteminin sadece hürriyeti
bağlayıcı ceza ya da ekonomik nitelikteki cezalarla
sınırlandırılması gelişmiş ülkelerde uzun
yıllar önce terk edilmiştir. Bu nedenle, ceza infaz sistemimize
denetimli serbestlik uygulaması dâhil edilmiştir. Denetimli
serbestlik, şüpheli, sanık veya hükümlünün toplum içerisinde denetim
ve takibinin yapılarak iyileştirilmesi ve topluma
kazandırılması amacıyla, ihtiyaç duyulan her türlü hizmet,
program ve kaynakların sağlandığı alternatif bir ceza
ve infaz sistemidir.
Denetimli serbestlik,
başta suç sayılan fiilleri işleyenler olmak üzere, tüm toplum
açısından insancıl uygulamalar içermekte ve ıslah
kabiliyetinin yüksek olması nedeniyle bu alanda önemli fırsatlar
getirmektedir. Bu uygulama sayesinde basit suçlardan dolayı cezaevlerinde
kalan birçok hükümlünün cezası şu anda toplum içerisinde infaz
edilmektedir. Amacımız, adalet hizmetlerinin etkinliğinin tam
olarak sağlanması yanında, vatandaşlarımızın
hayatlarının kolaylaştırılmasıdır.
Değerli
milletvekilleri, Genel Kurulda, hizmetlerimiz noktasında
anlatacağım çok konu olmasına rağmen AK PARTİ
Grubundan milletvekili arkadaşlarımız bu konuların
birçoğuna temas ettiler. Ben, aynı konuları tekrar etmek yerine,
bu kürsüde gelip eleştiri yapan, tenkit yapan, bütçeyi değerlendiren,
yargı sistemimizi değerlendiren muhalefet milletvekillerimizin
tespitine dönük olarak görüşlerimi paylaşmak istiyorum. Bu çerçevede
değerli milletvekillerimiz bu kürsüde önemli tespitler yaptılar. Bu
tespitler içerisinde yapıcı, yol gösterici ve öneri sunucu
değerlendirmeler için ben teşekkür ediyorum. Tüm
sorunlarımızda olduğu gibi yargımızın da
sorunları vardır ve bu sorunların çözümü noktasında ortak
akıl ürünü adımların atılması öncelikli
tercihlerimizdendir. Ancak burada birtakım değerlendirmelerin tavzihe
ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bunları sizinle
paylaşacağım.
Değerli
milletvekilleri, bu kürsüden, görülmekte olan birtakım davalara
ilişkin değerlendirmeler yapıldı. Bazı milletvekili
arkadaşlarımız birtakım davalar içerisinden birtakım
alıntılar yapmak suretiyle tespitlerde bulundular. Oysa bu
değerlendirmeleri yapabilmek için o dosyaların tamamına
vakıf olmak, iddianamenin tamamını bilmek, dosyadaki delillere
vâkıf olmak ve ondan sonra bir değerlendirme yapmak gerekir. O
değerlendirmenin de bu kürsüden yapılması, yine Anayasa'mızın
138inci maddesine göre çok uygun düşmemektedir. Ancak yargı
sistemimizin sorunsuz olduğunu iddia etmiyoruz. Türk
yargısının belli problemleri vardır, bu problemlerin
aşılabilmesi için bir plan dairesinde adımlar atılmakta,
çalışmalar yapılmaktadır.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Azalmıyor, problemler çoğalıyor.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Bunları zaman zaman bu kürsüden
sizlerle paylaşıyoruz ve bunların neticelerini de sizlerle
paylaşmaya devam edeceğim.
Burada,
Pozantı Cezaevi failleriyle ilgili hiçbir soruşturma
yapılmadığına dair bir tespit yapıldı. O
hadiselerle ilgili olarak hem ceza infaz kurumunda çalışan görevliler
hakkında davalar açılmıştır hem de o olaylara
katıldığı, dahli olduğu düşünülen, cezaevinde
kalan kişilere ilişkin soruşturmalar ve davalar
açılmıştır; bu davaların bir kısmı sonuçlanmıştır
bir kısmı devam etmektedir.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Ne zaman ama? Davalar ne zaman açıldı
Sayın Bakan? Milletvekili arkadaşlarımız gittikten sonra
açıldı o davalar.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Değerli arkadaşlar, onun
dışında, buradan bir milletvekili arkadaşımız
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna ilişkin değerlendirmelerde
bulundu. Aslında birden çok milletvekilimiz değindi ancak yine bizim
grubumuzdan bir arkadaşımız HSYKyla ilgili tespitleri
paylaştığı için detaylarına girmiyorum ancak burada
getirilen bir öneri dikkatimi çekti, o da şudur: HSYK üyelerinin bir sefer
seçilmesi, 2nci defa seçilmemesi yönünde bir öneri getirildi ki -MHP Grubundan
bir milletvekili arkadaşımız bunu önerdi- bu
düşünülebilecek bir husustur. Belki süreler bir yıl, iki yıl
arttırılır ve üyeler tekrar seçilemeyecek hâle getirilir; bu da
HSYK üyelerinin daha rahat çalışmasına zemin hazırlayabilir
diye düşünüyoruz.
Onun
dışında, sadece bir partiden değil birden çok partiden
milletvekillerimizin dile getirdiği bir konu var, o da şu:
Türkiye'deki tutuklu gazeteciler meselesi ve bunun, dünyada en çok tutuklu
gazeteci barındıran ülkenin Türkiye olduğu tespitleri.
Değerli
milletvekilleri, bu konu geçen yıl 2011 bütçesinde de dile geldi, o bütçe
görüşmeleri esnasında da bu tartışmaları yaptık.
Ben, şunu bu kürsüden ifade ediyorum: Türk demokrasisinin ve hukuk
sisteminin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve İnsan Hakları
Sözleşmesi karşısında atılması gereken
adımları olduğunu biz kendimiz ifade ediyoruz. Bu
adımların atılabilmesi için ciddi çalışmalar
yaptığımızı da ifade ettik.
2011
yılında Avrupa Konseyiyle Ankarada bir çalıştay düzenledik
ve bu çalıştayda, Türkiye aleyhine verilen ihlal
kararlarının gerekçeleri, nedenleri ve bu nedenleri ortadan
kaldıracak atılması gereken adımların tespiti
noktasında uzunca bir çalışma yapıldı ve bu
çalışma sonucunda ortaya çıkan ürün 4üncü Yargı Paketi
adı altında kamuoyunda bilinen çalışmadır ki şu
anda Bakanlar Kurulumuzun gündemindedir. İnşallah, oradan bu paketi
Parlamentomuza gönderdiğimiz gün, ifade özgürlüğü, basın
özgürlüğü konusunda dile getirilen eleştirilerin önemli bir
kısmını karşılamış olabileceğimizi
düşünüyorum.
Yalnız,
benim Genel Kuruldan bir istirhamım var, o da şudur: Gerek tutuklu
gazeteciler konusu gerekse bu ülkedeki tutuklu öğrenciler konusu hususunda
çok rahat değerlendirmeler yapılmaktadır.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Milletvekilleri Sayın Bakan.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Milletvekillerini de buna katabiliriz.
Milletvekillerinin sayısı bellidir, o konu üzerinde bir spekülasyon
yok, onun için ifade etmedim ama tutuklu gazeteciler ve tutuklu öğrenciler
konusunda çok afaki ve farklı rakamlar ortada dolanmaktadır. Geçen
yıl bütçe görüşmelerinde CPJnin 2011 yılı Türkiye
raporunda Türkiyede cezaevlerinde 8 tutuklu gazeteci olduğunu
raporladığını ifade etmiştim bu kürsüden. Bunun
üzerine, CPJye karşı meslek örgütlerinden ciddi bir tepki yöneldi.
2011 yılındaki bu rapordan sonra CPJ, 2012de 76 kişilik bir
rapor yayınladı. Ne hazindir ki bu 76 kişilik rapordan 70 tanesi
2011de de olmasına rağmen, 2011 yılında bunlar gazeteci
olarak görülmemişti. 2011 yılında CPJye sorulduğunda
Niçin 8 gazeteci diye raporladınız? Cezaevinde çok sayıda
gazeteci var. denilmişti. O zaman CPJ şu açıklamayı
yaptı: Gazetecilik mesleği ile cezaevinde bulunmaları
arasında bağ kurabildiğimiz 8 kişi var. demişti
2011de.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) İşte bu bağı neye göre
kuruyorsunuz Sayın Bakan?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) CPJnin bu açıklaması Milliyet
gazetesinde yayınlanmıştı. (CHP sıralarından
gürültüler)
Değerli
arkadaşlar, burada bir polemik yapmak amacıyla bunları
söylemiyorum ama şunu ifade edeceğim.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Yani bakın, gazetelerde de var, İrandan
ve Çinden daha fazla tutuklu gazeteci Türkiyede var mı yok mu Sayın
Bakan?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Sorunlarımız olduğunu
söylüyorum ama bu sorunları olduğundan büyük göstermek için, ülkemizi,
içeride ve dışarıda, olmayan bir şeyle itham etmek için
aşırı gayretkeşliğin hepimize zarar vereceğini
ifade ediyorum.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Bakan, yarın 100 bin kişi
Silivride olacak, 100 bin kişi!
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) 76 kişilik raporu ekim ayında
açıklayan CPJ, dün itibarıyla bu 76 kişilik raporu revize
etmiştir, 49a indirmiştir. Ekimden bu yana ne değişti de
76 kişilik rapor 49a indirilmiştir?
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) Gene dünya birincisisiniz.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) 49 da olsa yine dünyada birinci
sıradayız Sayın Bakan. 49 az mı?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Adalet Bakanlığının
açıklamaları hem yurt içinde hem yurt dışında ilgili
platformlarda paylaşılmıştır, bunun üzerine 76
kişilik liste dün itibarıyla 49a indirilmiştir.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Peki, az mı 49, az mı?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Ben buradan ilan ediyorum, bu 49
kişilik liste de indirilecektir çünkü hâlen bu 49 kişilik liste
içerisinde -buradan çok net ifade ediyorum- banka soyan, adam öldüren, polis
öldüren, bekçi öldüren, adam kaçıran, gasp yapan
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Kaç tane?
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Kaç tane, Sayın Bakan söyleyin, tek tek söyleyin.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Kaç tane Sayın Bakan, kaç kişi var?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Sayarım buradan.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) O, suçlama; karar değil.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Değerli milletvekilleri, bu
yargılananlardan 7sinin davası bitmiştir, mahkûmiyetleri
kesinleşmiştir.
Benim
değerlendirmelerim bu kürsüde, yargılaması bitmiş,
mahkûmiyetleri kesinleşmiş olanlar içindir. Onun
dışında, yargılaması devam edenler için herhangi bir
tespit yapmıyorum, o yargılamalara saygı gereği, etkilememe
endişesinden dolayı bunları değerlendirmiyorum.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Kaç tutuklu öğrenci var Sayın Bakan?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) 7 kişi kesinleşmiş. Bu 7
kişinin fiillerini okurum burada; bunların gazetecilikle ilgisi
yoktur.
Dün
İstanbulda 1 polisimiz şehit edildi. O polisi şehit eden
katilin tabi olduğu örgüt mensuplarının işlediği
fiillerdir bunların bir kısmı. Bunlara, sadece gazeteci
sayısını arttırmış olmak adına lütfen sahip
çıkmayalım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından gürültüler)
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Bakan, hiç kimse sahip
çıkmıyor.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Gerçekten gazetecilik faaliyetinden
dolayı bu ülkede cezaevinde olan varsa
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Balbay
Balbay
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
onların sorunlarını
çözmek için beraberce burada çalışalım. Bunu reddetmiyoruz.
Bunlar için
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Mustafa Balbay kimin katili Sayın Bakan?
Mustafa Balbayın suçu ne?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Onlar için de
çalışılabilir. Gerçekten gazetecilik faaliyetinden dolayı
cezaevinde olanlar için oturur ortak akıl ürünü çözümler üretebiliriz,
ama
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Soner Yalçın banka mı soydu Sayın
Bakan? Dört yıldan beri tutuklu Soner Yalçın banka mı soydu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
elinde silahla soygun yapıp, adam
öldürenleri, ne olur, bu kürsüye, Türkiyenin önüne gazeteci olarak getirmeyin.
Sizlerden bunu rica ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, Mustafa Balbay adam mı öldürdü,
Soner Yalçın adam mı öldürdü?
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Bakan, Ergün Poyraz, Soner Yalçın
banka mı soydu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Değerli milletvekilleri, bir
diğer konu, aynen tutuklu gazeteciler gibi tutuklu öğrenciler
mevzusudur.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Zeynep Kuray adam mı öldürdü?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Bu memlekette tutuklu öğrencilerle
ilgili çok sayıda haberler yapıldı.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Böyle adalet olmaz.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Bakın, ben sizi dinledim, az
sabrederseniz az bir sürem kaldı.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Doğru bilgi vermiyorsunuz ki.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Yarın 100 bin kişi Silivride olacak
Sayın Bakan. Silivride adaletten bahsedebilir misiniz?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Bu Parlamentoda milletvekili olan bir
arkadaşımız bir açıklama yaptı cezaevlerinde
üniversitelerden 500 öğrenci tutuklu diye.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Az söylemiş Sayın Bakan.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Biz, bu arkadaşımızı
aradık, kendisinden şunu rica ettik: Dedik ki; değerli
milletvekili arkadaşım, bu isimleri bizimle paylaşır
mısın, biz de bir çalışma yapalım. Israrla istedik,
bize 227 kişilik bir liste gönderebildiler. 500 kişi açıklama
yapıldı, 227 kişilik bir liste geldi.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Az mı Sayın Bakan!
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Bu liste üzerinde çalışma
yaptık, sizinle paylaşıyorum. 40 tanesi cezaevine hiç girmemiş,
kaydı yok cezaevlerinde, 52si tahliye olmuş, 25i ilkokul mezunu,
110 kişi üniversite öğrencisi.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Tahliye olanlar kaç ay sonra tahliye olmuş
Sayın Bakan? Tahliye olanlar kaç ay cezaevinde yattılar Sayın
Bakan?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) 110 kişinin cezaevinde bulunma
nedenlerini burada paylaşırsam, gene ortaya birtakım nizalı
şeyler çıkacak.
Değerli
arkadaşlar, gazeteci, avukat, öğrenci, mühendis, dişçi, kim
olursa olsun
VELİ
AĞBABA (Malatya) İçeride çocuklar var Sayın Bakan.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
eğer hırsızlık
yapıyorsa, adam öldürüyorsa, gasp yapıyorsa, birtakım
kasıtlı taksirli suçlar işliyorsa, bununla ilgili
çalışmalar elbette yapılacaktır.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Hırsızlar dışarıda,
milletvekillerimiz içeride.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Daha sonra Tutuklu Öğrenciler
Dayanışma İnisiyatifi 771 kişilik bir liste
yayınladı, tutuklu öğrenci. Onların listesini aldık,
çalışma yaptık. Burada tek tek detaylarını satır
satır paylaşabilirim. Üniversite öğrencisi olan 87 kişi
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Bakan, bu tabloyu ne olur
savunmayın, Adalet Bakanı olarak bu tabloyu savunmayın ya! Bu
savunulacak bir tablo değil, utanılacak bir tablo.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Bize bir soru önergesi verilmiş.
Değerli
milletvekilleri, var olan sorunlarımızı abartarak,
olduğundan fazla göstererek
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Sayenizde
bu memlekette adalet kalmadı, adalete güven kalmadı.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Türkiyeyi yurt dışında,
yurt içinde farklı gösterme çabalarını doğru
bulmadığımı ifade ediyorum.
3üncü
Yargı Paketi çıktı, milletvekili
arkadaşlarımızın bir kısmı dediler ki: Bu
yargı paketi çıkarıldı ama hiçbir şeye yaramadı.
Bakın, o paket içerisinde adli kontrol uygulamalarının üst
sınırını kaldırmıştık. Onun sonucunu
sizinle paylaşayım. 2012 Ocak ayında adli kontrolden dolayı
tutuksuz yargılanan kişi sayısı 1.775 kişiymiş.
Temmuzda 3üncü paketi çıkarttıktan sonra üst sınırı
kaldırdık. Kasım ayı rakamlarını veriyorum:
Kasım ayında 5.323 kişi tutuksuz yargılanmak üzere adli
kontrolle serbest bırakılmış.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Milletvekilleri hariç. Onu söyleyin Sayın
Bakan, milletvekilleri hariç.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) 3 kattan fazla işe
yaramış, sonuç vermeye başlamış.
Başka
3üncü Yargı Paketi sonucunda 34 bine yakın denetimli serbestlik
suretiyle cezaevinde bulunan kişi tahliye olmuş, cezasını
toplum içerisinde çekmeye başlamış. Başka
Gazeteci, yazar
çizerlerin de içerisinde olduğu 500e yakın kişi bu 3üncü
Yargı Paketindeki düzenlemelerden yararlanarak tutuksuz yargılanmak
üzere serbest bırakılmış.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Sayın Bakan, adi suçluları
bırakıyorsunuz, siyasi suçlular içeride.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Devri iktidarınızda adalet kalmadı
Sayın Bakan. Bir bardak su daha iç bu söylediklerinin üzerine! Bir bardak
su daha iç!
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Değerli milletvekilleri, ben burada
beş saatten beri sabırla muhalefeti dinledim ama benim yirmi
dakikalık, yirmi beş dakikalık konuşmama tahammül
edilemedi.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Ama tahammül edilecek gibi değil ki
Sayın Bakan. Bu ülkenin en büyük problemi adaletsizliktir. Sizin
devrinizde oldu.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Ben Türkiyede her geçen gün
yargının sorunlarını küçülterek, geleceğe dönük, güven
veren adaleti tesis etme yolunda attığımız adımlara
kararlılıkla devam edeceğimizi ifade ediyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Kaç milletvekili daha tutuklayacaksınız
Sayın Bakan!
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.17
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 21.23
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
2013
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Sayın
milletvekilleri, şimdi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına
söz vereceğim, ancak Sayın Bakana söz vermeden önce
okutacağımız 1 Başbakanlık tezkeresi vardır. Bu
tezkere, ülkemizin de üyesi bulunduğu Uluslararası Çalışma
Teşkilatı (ILO) Anayasasının 19uncu maddesi
gereğince hükûmetlerin uluslararası çalışma
konferanslarında kabul edilen sözleşme ve tavsiye kararları
hakkında yasama organına bilgi sunmasına dairdir.
ILO
Anayasasının gereği olan Başbakanlık tezkeresini
okuttuktan sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına öncelikle
bu konuda söz vereceğim.
Başbakanlık
tezkeresini okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- 30
Mayıs-14 Haziran 2012 tarihleri arasında Cenevre'de yapılan
101inci Uluslararası Çalışma Konferansında kabul edilen
14/6/2012 tarihli ve 202 sayılı Sosyal Koruma Tabanlarına
İlişkin Tavsiye Kararı hakkında Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında
Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulmasına ilişkin
Başbakanlık tezkeresi
30/11/2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi: 21/11/2012 tarihli ve B.13.0.YİH.0.11.00.00/730-211
sayılı yazı.
30
Mayıs-14 Haziran 2012 tarihleri arasında Cenevre'de yapılan 101.
Uluslararası Çalışma Konferansında kabul edilen, 14/6/2012
tarihli ve 202 sayılı Sosyal Koruma Tabanlarına
İlişkin Tavsiye Kararı hakkında Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri
sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulmasına
ilişkin ilgi yazı ve ekinin suretleri ilişikte
gönderilmiştir.
Gereğini
arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Buyurun
Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Tezkereyle
ilgili bilgi verdikten sonra, Hükûmet adına konuşmanızı
yapmak üzere sürenizi tekrar başlatacağım.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz haziran
ayında Uluslararası Çalışma Örgütünün 101inci
konferansında sosyal koruma tabanlarıyla ilgili 202 sayılı
Tavsiye Kararı kabul edilmiştir. Söz konusu konferansa ülkemiz
adına başkanlığımda oluşan bir heyetle
katılım sağlanmıştır. Size, söz konusu tavsiye
kararı hakkında kısaca bilgi arz edeceğim.
Uluslararası
Çalışma Konferansının 2011 yılındaki 100üncü
Oturumunda, üye ülkelerin durumuna ve gelişme seviyelerine uygun sosyal
güvenlik tabanlarının oluşturulması amacıyla ILO'nun
mevcut sosyal güvenlik standartlarını tamamlayacak ve üye ülkelere
tavsiyeler sağlayacak nitelikte bir tavsiye kararı
alınmasına ihtiyaç duyulduğu belirlenmiştir. Bu çerçevede,
101inci Uluslararası Çalışma Konferansı
çalışmaları esnasında, taslak metne son hâli verilen
tavsiye kararı, 14 Haziran 2012 tarihinde Genel Kurulda yapılan
oylama sonucu oy birliğiyle kabul edilmiş olup, oylamada ülkemiz
tavsiye kararının kabul edilmesi yönünde oy
kullanmıştır.
Bildiğiniz
gibi, Birleşmiş Milletlerin özellikle 1948 tarihli İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesi ile 1966 tarihli Ekonomik, Sosyal ve Kültürel
Haklara Dair Uluslararası Sözleşmesinde beyan edildiği üzere,
sosyal güvenlik hakkı bir insanlık hakkıdır ve ülkelerin
gelişimi ve ilerlemesinde ekonomik ve sosyal bir gerekliliktir.
Ayrıca, Uluslararası Çalışma Örgütünün adil bir
küreselleşme için sosyal adalet hakkındaki 2008 tarihli bildirgesi,
etkin bir sosyal güvenlik sistemini oluşturmak ve
yaygınlaştırmak için ulusal koşullara uyumlu ve
sürdürülebilir sosyal koruma önlemlerinin alınması ve
kuvvetlendirilmesi gerektiğini beyan eder.
Etkili ulusal sosyal
güvenlik sistemleri, gelir güvencesi sağlamak, yoksulluk ve
eşitsizliği önlemek veya azaltmak ve sosyal içerme ve
saygınlığı desteklemek için güçlü araçlardır. Sosyal
güvenlik, iyi tasarlandığı ve diğer politikalarla
bağlantısı kurulduğu takdirde verimliliği ve istihdam
edilebilirliği geliştirir ve ekonomik kalkınmayı destekler.
Etkili bir otomatik istikrar unsuru olarak sosyal güvenlik, ekonomik
krizlerin ekonomik ve sosyal etkisinin hafifletilmesine, istikrarın
güçlendirilmesine ve kapsayıcı büyümeye doğru daha
hızlı toparlanmanın sağlanmasına katkıda bulunur.
Bu amaçla kaliteli, adil, kolay erişilebilir, insan odaklı hizmet
veren, aktüeryal ve mali açıdan sürdürülebilir bir sosyal güvenlik
sistemini yürütmek ve geliştirmek her ülke için zorunluluk teşkil
etmektedir.
Herhangi
bir sosyal güvenceye sahip olmayan kişilerin,
karşılaşabilecekleri sosyal riskler karşısında
mağdur olmamaları için sosyal korumaya dâhil edilmeleri ve devletin
vatandaşlarına temel sağlık hizmetlerine erişim için
yeterli tedbirleri alması bir gerekliliktir. Şüphesiz, sürdürülebilir
ekonomik gelişmeye ve sosyal adalete giden yol sosyal korumadan
geçmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 101inci Uluslararası
Çalışma Konferansının Genel Kurulunda kabul edilen ve 24
paragraftan oluşan Sosyal Koruma Tabanları Hakkında 202
Sayılı Tavsiye Kararı'nın içeriği özetle şu
konulardan oluşmaktadır:
Yoksulluk,
kırılganlık ve sosyal dışlanmayı önlemeyi veya
azaltmayı amaçlayan bir korumayı temin eden ulusal düzeyde
tanımlanmış temel sosyal güvenlik teminatlarının
sağlanması.
Mümkün
olan en kısa sürede, temel sosyal güvenlik teminatlarından
oluşan sosyal koruma tabanlarının kurulması ve sürdürülmesi.
İhtiyaç
sahibi herkese, yaşam boyunca, ulusal düzeyde zaruri olarak
tanımlanmış mal ve hizmetlere etkin erişimi birlikte temin
eden temel sağlık hizmetlerinin ve gelir güvencesinin asgari düzeyde
sağlanması.
Sosyal
koruma tabanlarının aşağıdaki asgari 4 temel sosyal
güvenlik teminatlarından oluşmasının sağlanması.
Analık
bakımı da dâhil olmak üzere, temel sağlık hizmetlerini
teşkil eden ulusal düzeyde tanımlanmış mal ve hizmetlerin
tamamına erişim.
Çocuklar
için en azından ulusal düzeyde tanımlanmış asgari seviyede
temel gelir güvencesi.
Aktif
çalışma yaşında olup yeterli gelir kazanamayan kişiler
için en azından ulusal düzeyde tanımlanmış asgari seviyede
temel gelir güvencesi.
Yaşlı kişiler için en azından ulusal düzeyde
tanımlanmış, asgari seviyede temel gelir güvencesi.
Son olarak da sosyal
güvenliğin genişletilmesi için ulusal stratejilerin
oluşturulması ve uygulanması.
Yüce Meclisin
bilgilerine arz ederim.
BAŞKAN Evet
Sayın Bakan, yeniden başlatıyorum.
Buyurun.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698)
(S.Sayısı: 361) (Devam)
2.- 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/649, 3/1003) (S.Sayısı: 362) (Devam)
Ğ) ADALET BAKANLIĞI (Devam) 1) Adalet
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Adalet
Bakanlığı2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı |
H) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE
TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam) 1) Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı |
I) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI (Devam) 1) Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi 2) Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı |
İ) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK
KURULU (Devam) 1) Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı |
J) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANLIĞI (Devam) 1) Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi 2) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı |
K) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU
(Devam) 1) Mesleki Yeterlilik
Kurumu Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi 2) Mesleki Yeterlilik
Kurumu Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı |
L) TÜRKİYE VE
ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ (Devam) 1) Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi 2) Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı |
M) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
(Devam) 1) Devlet Personel
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Devlet Personel
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı |
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2013 yılı bütçesi
görüşmeleri vesilesiyle huzurlarınızdayız, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, İŞKUR vasıtasıyla işsizlikle mücadele
ve istihdamın arttırılması ve mesleki eğitim
hizmetlerini sürdüren; Sosyal Güvenlik Kurumu vasıtasıyla
sağlık, sosyal güvenlik, emeklilik hizmetlerini yürüten; Mesleki
Yeterlilik Kurumu vasıtasıyla eğitim-istihdam ilişkisinin
güçlendirilmesini gerçekleştiren, Devlet Personel
Başkanlığıyla kamu personel sisteminin yürütülmesini sağlayan,
TODAİE vasıtasıyla ulusal ve uluslararası düzeyde kamu
görevlilerine eğitimler verilmesini gerçekleştiren; merkez
teşkilatçılarımız aracılığıyla da
işçi-işveren ilişkilerinin düzenlenmesi, iş
sağlığı ve güvenliği gibi 75 milyon
vatandaşımızı yakından ilgilendiren hizmetleri yürüten
bir bakanlığın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının bütçesini görüşüyoruz.
Değerli
arkadaşlar, burada, Bakanlığımın bütçesiyle ilgili çok
değerli arkadaşlar söz aldılar, değerlendirmeler
yaptılar, eleştiriler yaptılar, yol gösterici oldular,
bunların tümüne teşekkür ediyorum. Bu çerçevede, bir metni sizlere
aktarmaktan ziyade, burada konuşma yapan değerli milletvekili
arkadaşlarımızın değindikleri konulara
açıklık getirme çerçevesinde konuşmamı sürdürmek istiyorum.
Burada
görüşlerini beyan eden değerli muhalefete mensup
arkadaşlarımız bu Bakanlık bünyesinde önemli yasal
düzenlemelerin gerçekleştiğini, bu yasal düzenlemelerin ne kadar
çalışanların lehine olduğunu,
çalışanların lehine olduğunu,
çalışanların lehine olup olmadığı konusunun
tartışılacağı şeklinde bazı değerlendirmeler
yaptılar.
Öncelikle,
şunu ifade ediyorum: Değerli arkadaşlar, hep birlikte
İş Sağlığı ve Güvenliği Yasasını
burada yasalaştırdık. Bunun Çalışanların
aleyhinedir. denebilecek bir tarafı var mıdır? Bunu söylemek
mümkün müdür? Yani Türkiyede iş sağlığı-güvenliği
konusuna birazdan değineceğim ama bu Yasayı hep birlikte
gerçekleştirdik ve Türkiye'nin müstakil bir iş
sağlığı ve güvenliği yasası yok iken Türkiye
böyle bir yasaya kavuştu. Bu, çalışanların aleyhinedir.
şeklinde bir yorumu, öyle tahmin ediyorum ki, sizler de
kabullenmeyeceksiniz.
Toplu
sözleşme hakkı son derece önemli bir hak. Yıllardır toplu
sözleşme hakkının elde edilmesi mücadelesi verildi. Bu
hakkı, kamu çalışanları elde ettiler ve ilk toplu
sözleşmeyi gerçekleştirdik. Tabii ki, demokrasi bir süreçtir, yeni
beklentiler var, bu beklentilere ulaşma konusunda da çabalar devam
edecektir ama toplu görüşmeden toplu sözleşmeye geçmeyi, bu
adımları, bu ilerlemeyi görmezlikten gelmeyi de doğrusu
değerlendirmekte ve bir cevap bulmakta zorlanıyorum.
İLHAN
CİHANER (Denizli) - Hava iş kolunda grev yasağı ne
olacak?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Sendika
Yasası, 12 Eylülün bir yasası olarak
karşımızdaydı, 2821-22 sayılı Yasa. Bunu, otuz
yıl sonra da olsa 24üncü Parlamento olarak hep birlikte, son derece
önemli katkıları oldu bütün arkadaşlarımızın ve
bu yasayı burada yasalaştırdık.
En
çok tenkit edilen konu neydi? Baraj konusuydu. Yüzde 10 barajı, yüzde
sıfırlara, 1lere, 3lere kadar çektik ve bunları uzlaşmayla
gerçekleştirdik. Asıl olan, endüstriyel ilişkilerde, diyalogdur,
asıl olan uzlaşmadır. Bu uzlaşmayı sağlamak, hem
Parlamentoda muhalefetiyle iktidarıyla bu uzlaşmayı
gerçekleştirmek hem sivil toplum örgütleriyle, sosyal taraflarla bu
müzakereleri yürütüp neticede son noktayı Parlamentoda koymak ve bunu
yasalaştırmak son derece önemlidir diye düşünüyorum.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Kenan Evrenin yasası daha iyiydi Sayın Bakan.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Onlarca, yüzlerce,
binlerce toplu sözleşme yapılamıyor iken şimdi yaygın
bir şekilde toplu sözleşme yapma yetkileri verilmektedir ve
sendikalarımızın önü açılmıştır. 2009
yılında yetki alan sendikalarımıza bir toplu sözleşme
yapma yetkisi daha verilmiştir. Yeni kurulan sendikalara iş kolu
barajı aranmamaktadır yani birçok haklar
Noter şartı
kalkmıştır, hep konuşulan iyileştirmeler
gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla, bunları
görmemezlikten gelmemeliyiz diye düşünüyorum. İntibak Yasası,
çalışma hayatının önemli taleplerinden -muhalefetiyle
iktidarıyla- bir realiteydi, intibak düzenlemesini gerçekleştirdik.
Çalışanların aleyhine diyebilir miyiz? Veya emeklilerin, bu
memleket için alın teri dökenlerin aleyhinedir diye bir değerlendirme
yapmayı da doğru bulmuyorum.
Nitekim,
deprem, Allah vermesin; Vanda deprem oldu, Simavda deprem oldu, yirmi günlük
kamu çalışanı olan öğretmen
arkadaşlarımızın, hak sahiplerinin aylığa
bağlanması, onların, hak sahiplerinin maaşa bağlanması
konusunu birlikte gerçekleştirdik yani bu sıradan bir olay mıdır?
Bu düzenlemeleri burada yaptık ve depremzedelere dönük çok önemli
düzenlemeler burada gerçekleştirdik ve o yaraları birlikte
sardık. Bu düzenlemeler yapılmamalı mıydı,
olmaması mı gerekirdi? Doğrusu, anlamakta
zorlandığım gibi, yine bir hatip, buradan, değerli
milletvekili arkadaşımız, şu anda Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüştüğümüz ve -inşallah grupları da ziyaret
edeceğim bizzat- grupların da ittifakıyla bütçe bitiminden önce
çıkarılmasını uygun bulduğumuz takriben 4 milyon 400
bin vatandaşımızı ilgilendiren, son derece onların
sosyal güvenlikle ilişkilerini ve yaşadıkları
zorlukları ortadan kaldıran bir düzenlemeyi getiriyoruz. Bir örnek
vermek istiyorum: Liseyi bitiren bir gencimiz üniversiteye geçişte dört-beş
aylık bir süre beklemektedir. Bu süre içerisinde kendisinden gelir testi
istenmekte ve sağlıktan yararlanma durumu var. Şu anda 406 bin
öğrencimiz haziran ayından bugüne kendisine prim tahakkukunda
bulunulmuş. Geçmiş tarihi de alarak bu düzenlemeyi getiriyoruz ve
üniversiteye giderken liseyle üniversite arasındaki o boşluğu da
ortadan kaldıran bir düzenleme. Bunun gibi birçok önemli düzenlemeyi
inşallah, yasa geldiği zaman burada görüşeceğiz. Şunu
ifade ediyorum: Çalışma Bakanlığı bünyesinde
yaptığımız -mutlaka diğer
bakanlıklarımız da öyle ama konu Çalışma
Bakanlığı olduğu için- tüm yasal düzenlemeler Türkiyenin
ötelenmiş ve bir an önce gerçekleşmesi de herkes tarafından arzu
edilen düzenlemelerdi. Ben bütün Genel Kurulda bulunan milletvekili arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum, birlikte yaptık, birlikte gerçekleştirdik,
çalışma hayatının önünü birlikte açtık.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Birlikte yaptık. deme Sayın Bakan, ben
muhalefet ettim.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Bir diğer
konuya gelince, değerli arkadaşlar, Bakanlık bütçesinin 2011
yılında 35 milyar lira olduğunu, 2012 yılında ise 32
milyara gerilediğini, bu şekilde Çalışma
Bakanlığının çalışma hayatıyla ilgili
işleri nasıl sürdürebileceği, bütçesi küçülen bir bakanlık
nasıl hizmet yapacak? şeklinde bir değerlendirme
yapıldı. Kesinlikle buna
katılmadığımızı ifade ediyorum.
Bakınız,
Bakanlık, transferleri olan bir bakanlık, bütçesi transferlerle
yürüyor. Şimdi, bu çerçevede gelirlerinizi artıracaksınız,
giderlerinizi azaltacaksınız. Bizim bu koltuklara
oturmamızın amacı budur. Bu koltuklara oturursanız,
giderleri azaltacaksınız, gelirleri artıracaksınız.
Ne
yapmışız biz? 2012 yılında gelir tahmini 133 milyar
olacakmış, ama biz bunu 140 milyar gerçekleştirmişiz.
Gelirlerimizi artırmışız. Dolayısıyla, gelirler
artıyor, giderler azalıyor, bundan dolayı ister istemez sosyal
güvenlikte özellikle açıkları siz aşağı
çektiğinizde -ki 15 milyon sigortalı var iken 2009 yılında,
şu anda sigortalı sayısı 18 milyon 500 bin- hangi
açıdan bakarsanız bakın, rakamlara
baktığınız zaman, bu transferleri azaltan,
dolayısıyla da bütçeye bunun olumlu
yansıdığını görüyoruz. Yani başka
bakanlıklar açısından farklı değerlendirilebilir ama
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında bütçe 35ten
32ye iniyorsa, demek ki gelirler artırılmış, giderler
azaltılmış, transfer ihtiyaçları da azalmış, 25
milyar değil, 20 milyar lira artık Hazineden talepte bulunuyorsunuz.
Bunu bu şekilde görmenin daha doğru olacağı
düşüncesindeyim.
Değerli
arkadaşlar, bunun yanında sosyal güvenlik açıklarının
gayrisafi millî hasılaya oranının yüzde 3ten yüzde 1,5a
gerilediğini de burada belirtmek istiyorum.
Ayrıca,
2009 yılında yüzde 1,78 olan aktif-pasif oranı, şimdi ilk
kez 1,94e yükseldi. Yani, sosyal güvenlik reformu, 2008den sonra
-aslında çok teferruatlı bir konu- aktif-pasif oranı 1,78den
1,94e çıkması şu demek: Neredeyse 2 çalışana 1
emekli noktasına doğru geliyoruz. Hangi noktaya doğru gelmemiz
gerekiyor? 4 çalışana 1 emekli noktasına Türkiyeyi
taşımamız gerekiyor. Gidişat bu yönüyle, istediğimiz
hızda olmasa da son derece sağlıklı bir gidişat
olduğunu burada vurgulamak için bunu ifade ediyorum.
Bunun
yanında, nüfus artışımız yüzde 1,8 iken, burada, aktif
sigortalı sayısında yüzde 7,3lük bir artışın
olduğunu da belirtmek istiyorum.
Diğer
bir konu, değerli milletvekili arkadaşlarımız burada
iş sağlığı, güvenliği konusuna temas ettiler.
İş sağlığı güvenliği konusu değerli
arkadaşlar, bugün itibarıyla, iş yerlerimizin yüzde 2si iş
sağlığı güvenliği kapsamındadır, yüzde 2si.
Yüzde 98i bu kapsamda değil. İşçilerimizin yüzde 38i iş
sağlığı-güvenliği kapsamındadır, yüzde 62si
iş sağlığı- güvenliği kapsamında değil.
Çıkardığımız yasa onun için çok önemli, bunu
küçümsememek gerekiyor. Endüstriyel ilişkilerimiz açısından,
çalışma hayatımız açısından son derece önemli bir
düzenlemedir. Tüm iş yerlerini kapsıyor, tüm
çalışanları kapsıyor. Kamu çalışanıyla,
işçisiyle, memuruyla İş Sağlığı ve
Güvenliği Yasamız bütün çalışanları şemsiyesi
altına almaktadır ve en önemlisi bu yasanın getirdiği
düzenleme, risk değerlendirmesi getiriyor. Öncelikle, kaza olmadan,
ölmeden önce önlem almak; ölüm olayı olduktan sonra önlemler değil,
ölmeden önce önlemini alma düzenlemesini getiren son derece önemli bir
yasadır ve burada Seyirci mi kaldınız? diye bir hatip söyledi,
seyirci kalmamak için bu yasayı getirdik işte. Bu yasayı
getirdik, dedik ki: Bu ölümler dursun. Ne oldu peki? 2002 yılında,
100 bin işçide 16,9-17 işçi hayatını kaybederken, bugün 7,6
işçi hayatını kaybetmektedir. Avrupa ortalaması
değerli arkadaşlar
İZZET
ÇETİN (Ankara) Rakamların doğru değil Sayın Bakan,
rakamların doğru değil.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) -
yüz binde 4,
Avrupa ortalaması. 100 bin işçide 4 işçi hayatını
kaybediyor, bizde 7,6. Yarı yarıya düşürdük ama yeterli değil.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Avrupa 1incisi miyiz, onu anlat.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Onun için bu yasa
-daha yürürlüğe 1 Ocak itibarıyla girecek- ben inanıyorum ki
uluslararası standart dediğimiz
Hiç kimsenin ölmesini istemeyiz
iş kazalarında ama netice itibarıyla bundan da sakınılamıyor.
Gelişmiş ülkelerde yani Avrupa Birliğinin ilk 15 ülkesinde yüzde
1,5-2 civarındadır bu ama Avrupanın 27 ülkesinde şu andaki
iş kazalarında ölüm oranı yüz binde 4tür. Biz bu rakamları
yakalamak için seferber olmuş durumdayız, yasal altyapı düzenlemelerini
gerçekleştirmiş durumdayız.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, çoğu müessesede iş
kazalarını kaçırıyorlar.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) 3 meslek
hastalıkları hastanesi var. dediler, doğrudur. 3 meslek
hastalıkları hastanesi var ama şunu da unutmayın, 129
hastaneye de teşhis koyma imkânını getirdik. Yani 129 hastanede
-kamu hastanelerinde, üniversite hastanelerinde, eğitim hastanelerinde-
meslek hastalıklarıyla ilgili teşhis koyma imkânı var. Dün
gibi değil artık, onu ifade edeyim.
Çocuk
işçiliği konusuna temas edildi. İş Kanunumuzda, 15
yaşından küçük olanların, 15 yaşından gün
almayanların çalıştırılamayacakları, yasak
olduğu açıkça ifade ediliyor. Şimdi ne yapacaksınız?
Hatta 15 ile 18 yaş arasındaki çocuklarla ilgili de bedensel ve
ruhsal gelişimlerini ve eğitimlerini engellemeyecek iş
yerlerinde ancak çalıştırılabilecekleri ifade ediliyor.
Bizim ne yapmamız gerekiyor? Bir realite, Türkiyede bu gerçekleri hepimiz
biliyoruz: Türkiyede çocuğun sokakta çalışmaması
gerekiyor, sanayide çalışmaması gerekiyor. Yapmamız gereken
nedir Bakanlık olarak? Zorunlu denetimleri yapmak. Denetimleri
yapıyoruz çocuk işçiliğini engellemek için. Ayrıca,
farkındalığı artırmak için yaygın bir
şekilde proje çalışmalarımız var ve bu projelerle de
Türkiye'nin Edirneden Karsa kadar dört bir tarafında
farkındalığı artırma gayretleri içerisindeyiz. Ben
inanıyorum ki bu çalışmalar günbegün meyvesini daha da
artırarak vermeye devam edecek.
İşsizlik
konusuna burada temas edildi. Değerli arkadaşlar,
işsizliğin aşağıya çekilmesi konusunda
başarılıyız. Bu başarıyı benim, senin, onun
takdir etmemesi bir şey ifade etmiyor. Dünya bunu takdir ediyor. G20
toplantısına gidiyorsunuz
Kriz döneminde işsizlik oranını en çok, hızlı
düşüren sizsiniz. diyorlar. ILOya gidiyorsunuz, böyle. Uluslararası
bütün toplantılarda bunu anlatıyorlar. Bu, ülkenin
başarısıdır yani dışarıdan görüntü de budur,
içeriden görüntü de budur. (CHP sıralarından gürültüler)
Şimdi,
tenkit olabilir. Tenkidi
Bak, Haydar Bey, tenkit şöyle olabilir,
diyebilirsiniz ki: Ya, bu 8,8 biraz yüksek, daha da aşağı
indirin. Tabii ki başımızın üstünde yeri var, buna
saygı duyuyoruz ama size şimdi rakamları veriyorum,
bakınız: Avrupa Birliği işsizlik ortalaması 10,7;
Fransada işsizlik 10,7
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Bizde yüzde 140 Sayın Bakan, gel, beraber gezelim.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) -
İtalyada
11,1; İspanyada 26,2; Yunanistanda 25,2; Portekizde 16,3; Türkiyede
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Onlar gerçek, seninki TÜİK Bakan.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Genç
işsizliği, bak, genç işsizliği görmenizi istiyorum. Genç
işsizlik Avrupa ortalaması 23,4; Fransa 25,4; İtalya 36,5;
İspanya 55,9 genç işsizlik.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Gel Allah aşkına, beraber Kocaelide gezelim.
Sanayinin başkenti, beraber gezelim bakalım.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Yunanistan 57, 100 tane gencin 57si
Yunanistanda işsiz ve Portekiz genç işsizlikte 39,1.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, lütfen müdahale eder
misiniz?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Şimdi,
Türkiyede nedir peki? Türkiyede işsizlik oranı ağustos
itibarıyla 8,8; genç işsizlik ise 17,2. Dört yılda
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Üniversite mezunu işsizi söyler misin? Üniversite mezunu
işsizlik oranını söyler misin?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Bakınız
Ya, niye rahatsızlık oluyor?
Dört
yılda
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Arkadaşlar,
zaman kıymetli. Dört yılda 4 milyon istihdam gerçekleştirdik.
Avrupanın birçok ülkesinin nüfusu kadar bir istihdamı burada
gerçekleştirdik.
Kadınlara
bakalım. Bakın, kadınlarda
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Telefonları sana yönlendiriyorum bundan sonra.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Kadınlarda
iş gücüne katılma oranı 2004te 23,3; 2012de 30,1.
Kadınlarda istihdam oranı 2004te 20,8; kadınlarda istihdam
oranı 2012de 26,8.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sayın Bakan, zaman bitiyor.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Şimdi, burada
İŞKURla ilgili bazı değerlendirmeler yapıldı.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Yok, 4/Cye gel Sayın Bakan.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) İŞKURla
ilgili değerlendirme yapan arkadaşa da şunu söylüyorum:
İŞKUR
BAŞKAN
Sayın Çetin, lütfen.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) İşsizlik
Fonunu bakanlık yönetmiyor, İşsizlik Fonunu şahıs
yönetmiyor, İşsizlik Fonunu İŞKUR Yönetim Kurulu
yönetiyor. Kim var İŞKUR Yönetim Kurulunda? İşçi
temsilcileri var, işveren temsilcileri var, esnaf birlikleri temsilcisi
var, bakanlık temsilcisi var, hazine temsilcisi var. Bu çerçevede
yönetiliyor.
İZZET ÇETİN (Ankara) Hepsi suç
ortağı olmuş.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Fondan GAPa para aktarıldı mı?
Aktarıldı. Burada yasal düzenlemeyi birlikte yaptık,
aktarıldı. Ne kadar aktarıldı? 11,3 milyar lira
aktarıldı. Bunun geri dönüşümüyle ilgili yasal düzenlemeyi de
burada yaptığımızı hepiniz biliyorsunuz.
Ulusal İstihdam Stratejisi yayınlandı.
diye burada ifade edildi. Yayınlanmadı. Ulusal İstihdam
Stratejisiyle ilgili çok kapsamlı bir çalışma yaptık
değerli arkadaşlar. Nedir Ulusal İstihdam Stratejisi? 2023te
işsizliği yüzde 5e çekme hedefini içeren bir ulusal strateji,
istihdam stratejisi. Bu düzenleme çerçevesinde 4 temel politika var, 7 sektör
var, 40 hedef var, 57 politika var, 205 tedbir var.
İZZET ÇETİN (Ankara) Bölgesel asgari ücret
var mı, kıdem tazminatı var mı, esnek çalışma var
mı bunun içinde?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Amaç? Amaç, 2023te işsizliği yüzde 5e çekmek.
Yüzde 5e çekmek için İŞKUR bünyesinde mesleki eğitim
kurslarımız yaygın devam ediyor, bunları devam ettiriyoruz. Ayrıca iş ve
meslek danışmanlarımız dört ay içerisinde 106 bin
kişiyi, fabrikayı, iş yerini ziyaret ettiler. Geldiler,
işsizlik bankasına baktılar, işsizlerin portföyünü
incelediler. 106 bin kişiyi uyumlaştırdılar ve işe
başlattılar.
Değerli arkadaşlar, emekçilerle ilgili de
burada değerli arkadaşlarımız değindiler.
İZZET ÇETİN (Ankara) Zaman bitiyor, şu
4/Cyi bir anlat Sayın Bakan!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Kusura bakmayın, bakanlık Adan Zye bütün
vatandaşları ilgilendirdiği için kısa kısa
değinmek durumundayım.
Emekçileri enflasyona ezdirmediğimizi, sabit
gelirlileri enflasyona ezdirmediğimizi dünya âlem biliyor, sizler de iyi
biliyorsunuz. Bunu nasıl söylüyorsunuz bilemiyorum.
İZZET ÇETİN (Ankara) Hadi, bir yemin et,
inanıyorsan yemin et!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Allah aşkına atma ya!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Yüzde 100 değil, yüzde 200 değil, yüzde
300lerin üzerinde emeklilerimizin ve diğer sabit gelirlilerimizin
maaşlarında artış yaptığımızı
hepiniz biliyorsunuz.
Şimdi, intibak düzenlemesini hayata geçirdik.
Bakınız, burada bilgi veren kimdi bilmiyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) İntibak yasası
değil o!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) Sayın Genel Başkan burada bir konuşma
yaptı, şöyle bir şey söyledi: Bu Hükûmet var ya bu Hükûmet,
ülkenin refah payından emeklilere pay verilirken bunu kaldırdı.
kaldıran hükûmeti soruyorsun, bu Hükûmet.
Değerli
arkadaşlar, biz, şu anda emeklilerimize maaşı bağlarken
yüzde 30 refah payından, ülkemizin gelişme payından pay
veriyoruz, bir.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Tamam
Sonra, bir yıl sonra?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) İki: 2000
yılından önce, emekliler refah payından pay almadılar.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sayın Bakan
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Onun için
İntibak Kanunu çıkardık.
BAŞKAN
Sayın Akar, Sayın Çetin, lütfen
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) İntibak Kanunu
çerçevesinde de emeklilerimize yüzde 75
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Bir yıl sonra ne oldu?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Bakın
-burası önemli- yüzde 75, 2000 öncesi emeklilere refah payından pay
verdik ve şu anda o düzenlemeyi, geçmişteki yanlışı ve
adaletsizliği de ortadan kaldırdığımızı
ifade etmek istiyorum.
İntibak
düzenlemesi çerçevesinde 760 bin emeklimiz 100 liraya kadar, 1 Ocaktan sonra,
yani ocak ayı içerisinde 762 bin emeklimiz 100 TLye kadar fark alacak;
714 bin emeklimiz 100 ilâ 200 TL arasında fark alacak.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Açlık
sınırı ne?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) 283 bin emeklimiz 200 ilâ 322 TL arasında,
intibak düzenlemesi çerçevesinde farkı alacak. Geçmişte yapılan
yanlışı, haksızlığı düzeltiyoruz bu
çerçevede.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Yaşa takılanlara gel biraz
Sayın Bakan! Yaşa taktıkların var ya, yaşa
Yaşa
takılanlara gel biraz Sayın Bakan.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Şimdi, Yeni
yasa ne getiriyor? dedi Sayın Kalaycı. Yeni yasanın ne
getirdiğini az önce ifade ettim. Fiilî hizmet zammıyla ilgili,
sözleşmeli personelle ilgili şu anda mutfakta
çalışmalarımız devam ediyor.
Taşeron
işçilerle ilgili, siyasi parti gruplarından da temsilcileri
aldık, onlarla birlikte, taşeron çalışanlarımızla
ilgili, alt işverenlerle ilgili çalışmalarımızı
sürdürüyoruz.
Muhtarlarımız
konusu gündeme getirildi. Muhtarlar 99 TL alırken, bugün 420 TL
alıyor. Yeterli değildir. diyebilirsiniz, 420 TL.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, Bağ-Kur primi ne
oldu? Bağ-Kur primi kaç paraya çıktı.
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu, sesiniz duyulmuyor!
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Ne yaptık? Ben
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanıyım.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Bağ-Kur primi
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Anladım.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Evet, nereye çıktı?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Bakın, biz ne
yaptık? Değerli arkadaşlar muhtarlarımıza, köy
muhtarlarımıza, sosyal güvenlik primlerini on beş gün
karşılığında bir ay sigortalılık getirdik.
Kime? Köy muhtarlarımıza getirdik. Ayrıca maaş 99 TLden
420 TLye çıktı. Artırılması konusu tabii ki
değerlendirilebilir, konuşulabilir.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sayın Bakan bir şey merak ediyorum
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, yaşa
takılanlara gel Sayın Bakan.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Evet, 4/Cli
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu sesiniz duyulmuyor, lütfen biraz daha yüksek
sesle(!)
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Yaşa taktıklarınıza
gel, yaşa!
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) 4/Cli personelle
ilgili de toplu sözleşme sürecinde çalışma sürelerini on bir ay
yirmi sekiz güne yükselttik. 4/Clileri toplu sözleşmede on bir ay yirmi
sekiz güne yükselttik. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Çalışma imkânı tanındı,
şartları iyileştirildi. Geçici işçiler biliyorsunuz,
altı aydan fazla çalışanların tamamı kadroya dâhil
edildi.
Büyüme
nereye gidiyor, bu büyüme nereye gidiyor? diye burada soruldu. Hem de
sendikacı geçmişi olan bir milletvekilimiz sordu. Bakınız,
büyüme nereye gidiyor: On yılda işçi sayısı,
çalışan sayısı yüzde 124 arttı.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sendikalı işçi sayısı kaç?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) On yılda
iş yeri sayısı yüzde 105 arttı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) İş yeri sayısı
yüzde 105, çalışan sayısı
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sendikalı işçi sayısı kaç?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Sabit gelirlilere
enflasyonun üzerinde zamlar verdik, farklar verdik, sosyal yardımlar
yaptık. Dağ, dere, tepe, neresi derseniz her yere yatırım
yapıyoruz, yatırım cennetine Türkiyeyi dönüştürdük. Nereye
gitti büyüme? Yani, 2011 yılındaki 8,5luk büyüme nereye gitti, 75
milyon milletimize gitti arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İZZET
ÇETİN (Ankara) Taşeronlar cevap bekliyor.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Son olarak MYK,
Mesleki Yeterlilik Kurumu çok önemli arkadaşlar. Uluslararası düzeyde
bir sertifika veriyor ve standartlar belirliyor. Ülkemizin 750 meslek
standardı var, 355ini yayınladık, 355 standart var. Şimdi
İŞKURla beraber 1 Ocaktan itibaren Mesleki Yeterlilik Kurumu
birlikte çalışacaklar ve belirlenen bu standartlar, 355 meslek
standardına göre eğitim verilecek ve verilen sertifikalar da
uluslararası düzeyde geçerli olacak. Artık her alanda olduğu
gibi bu alanda da kara düzenden, rastgele değil, hedefi belli olan
çalışmalarımızı gerçekleştiriyoruz.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Modern köleliğe gel Sayın Bakan.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Şimdi
değerli arkadaşlar, o kadar çok konu var ki, o konuları tabii ki
toparlamak çok zor.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakanım, yaşa
takılanlarla ilgili iki kelime et.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - TODAİEyle ne
yapıldığını arkadaşlarımız, söz alan
arkadaşlarımız gayet güzel izah ettiler.
Devlet
Personel Başkanlığı bünyesinde örgütlenmeyi soruyorsunuz;
memurlarımızın örgütlenme oranı yüzde 68.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Yandaş sendika!
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Yüzde 68 örgütlenme
var. İşçiler de yeni yasayla birlikte, işçilerle ilgili sahte
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sendikalı işçi sayısı kaç? On
yılda kaça düştü?
MUSA
ÇAM (İzmir) Sendikalı işçi sayısı kaça düştü?
BAŞKAN
Sayın Çam
Sayın Çetin
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Peki.
Arkadaşlar,
her şeye rağmen katkılarınıza çok teşekkür
ediyorum.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, şu yaşa
takılanlara, yaşa
Şu yaşa takılanlar var ya
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Bütçenin
hayırlı olmasını diliyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) 60ncı maddeye göre kısa
bir söz talebim var Sayın Başkan.
BAŞKAN
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebinin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk Çelikin işsizlik konusuyla ilgili ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Bakan o kadar pembe bir tablo çizdi ki memleket refah içerisinde, işsizlik
kalmamış; herkes iş güç sahibi, herkes evini alıyor,
arabasını alıyor, yazlığını alıyor,
Avrupaya tatillere gidiyor. Sayın Bakan, bu nerede acaba, bilemiyorum.
Siz herhâlde makamınızda
korumalarla, sekreterlerle o işsizlere karşı bir duvar
oluşturdunuz; onların hiçbirisi size ulaşamıyor,
onların çığlıklarını duyamıyorsunuz.
Memlekette 5 milyon işsiz var.
İşsizlik
Fonundan söz ettiniz. İşsizlik Fonunun, bakın, 2012
yılı varlığı 61 milyar lira, eski rakamla 61 katrilyon
lira, 2013te bu 71 katrilyon lira oluyor ve siz yıllık fon
gelirinin, prim gelirinin sadece yüzde 1ini -yüzde 1i bile değil-
işsiz vatandaşa veriyorsunuz. Bu paranın da üstüne
yatmış durumdasınız, borç ödemesinde kullanıyorsunuz,
kamu sektörü borçlanma gereğini aşağıya çekmekte
kullanıyorsunuz. O parayı işsize vermiyorsunuz. Asgari ücrette o
kadar hassas tartıyorsunuz ki enflasyon ne kadarsa onu vermenin gayreti
içerisindesiniz ama burada çok farklı bir tablo çizdiniz. Bu tablo
vatandaşa hitap etmiyor, vatandaş mutlu değil, iş
arıyor. O işsizleri size yönlendireceğiz Sayın Bakan bundan
sonra.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) - Sayın Başkan, bizim de bir söz talebimiz olacak.
Sayın Adalet Bakanı
Sataşmadan
dolayı, kürsüden bir iki dakikalık süre talep ediyoruz.
BAŞKAN
Olur mu? Öyle bir usul yok. Hayır, hayır
Lütfen
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Şöyle Sayın Başkan, söyleyelim
BAŞKAN
Ama Sayın Hamzaçebi istedi yerinden söz, siz kısa söz istiyorsunuz
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Şimdi, hayır, o farklı bir maddeden istedi,
ben sataşmadan dolayı istiyorum.
BAŞKAN
Neden? Ne diye sataştı Sayın Baluken?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Şimdi, bizim grubumuz adına konuşan
hatiplerin vermiş olduğu tutuklu öğrenci sayısı ve
gazeteci sayısının doğru olmadığını
söyledi Sayın Bakan.
BAŞKAN
- E, sizin isminizi mi verdi?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) - Dolayısıyla grubumuz zan altında kaldı,
o yüzden bir açıklama
BAŞKAN
Buyurun, iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle. Yalnız yeni
bir sataşmaya mahal vermeyin lütfen.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
2.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, Adalet Bakanı Sadullah Erginin BDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi,
bakın, 31 Ocak 2012 tarihinde Manisa Milletvekili Özgür Özelin
verdiği soru önergesine Sayın Bakanın vermiş olduğu
cevap: Toplam 2.824 öğrenci cezaevlerinde, bunlardan 1.778i tutuklu,
1.046sı ise hükümlü. Hükümlü öğrencilerin 178i de aynı
maddeden hüküm giydi. Tutuklulardan 609u TCK 220/6ya göre, buna dayanarak
tutuklandı. diyor. Şimdi, bu 2.824ten 87ye geldiğini
söylemek
Sayın Bakanım, hangi bilgiye güveneceğiz biz?
Ha,
şöylesi bir uygulamayı biliyoruz: Öğrencileri tutukladıktan
sonra disiplin cezası olarak bu öğrencilerin okuldan
atıldığını, dolayısıyla fiilî olarak da
öğrencilik sürecinin bitirildiğiyle ilgili bir bilgiyi biliyoruz ve
bu konuda sayısız isimler de var elimizde. Eğer bunu
kastediyorsanız bu da yine kamuoyunu yanıltmayla ilgili bir durumdur.
Eğer tutuklu öğrenci sayısı 87 ise defalarca buraya tutuklu
öğrencilerle ilgili Meclis araştırması isteyen önergelerle
geldik, niye karşı çıkıyorsunuz? Hep beraber Meclis olarak
bu duruma el koyalım, araştırıp halkımıza
doğru bilgiler verelim.
Diğer
taraftan, tutuklu gazetecilerle ilgili, Sayın Bakan burada bazı
açıklamalarda bulundu. Yani öyle pembe bir tablo ortaya çıktı ki
bunu aslında herhâlde burada belirtmek gerekiyor. Bakın, New York
merkezli komitenin açıklamasına göre Türkiye'de hapishanedeki
gazeteci sayısının bu yıl rekor seviyeye
ulaştığını ve çoğunlukla da terörle ilgili ve
devlete karşı işlenmiş suçlarla ilgili olduğunu
söylüyor. Sayı olarak 1 Aralık itibarıyla,
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Kürt demiyor, Kürt demiyor orada.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) - Çinden, İrandan daha önde olduğumuzu belirten
ifadeler var.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Sadece CPJ
Başkanının bir açıklamasını söyleyeceğim:
Rahatsızlık verici meseleler hakkındaki
araştırmacı gazeteciliğin suç hâline getirilmesi, sadece
uluslararası hukukun ihlali değil, aynı zamanda dünya
genelindeki insanların bağımsız bilgi toplama, yayma ve
alma hakkının da engellenmesi anlamına gelmektedir. Doğru
bilgiler bunlardır, Sayın Adalet Bakanı burada
halkımıza ve kamuoyuna yanlış bilgi vermiştir.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Yalnız orada Kürt
gazeteci demiyor, rapora baktım ben.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/698) (S.Sayısı: 361) (Devam)
2.- 2011
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi
Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı
Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/649, 3/1003)
(S.Sayısı: 362) (Devam)
Ğ) ADALET
BAKANLIĞI (Devam) 1) Adalet
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Adalet
Bakanlığı2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı |
H) CEZA VE İNFAZ
KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam) 1) Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı |
I) TÜRKİYE ADALET
AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam) 1) Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi 2) Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı |
İ) HÂKİMLER
VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU (Devam) 1)
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi 2)
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı |
J) ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam) 1)
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı |
K) MESLEKİ
YETERLİLİK KURUMU (Devam) 1) Mesleki
Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi 2) Mesleki
Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı |
L)
TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ (Devam) 1) Türkiye
ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi 2) Türkiye
ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı |
M) DEVLET PERSONEL
BAŞKANLIĞI (Devam) 1) Devlet Personel
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Devlet
Personel Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı |
BAŞKAN
Şimdi şahsı adına aleyhte söz isteyen Levent Gök, Ankara
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Jean Jacques Rousseau, AKP iktidarının
bugünlerini 1770li yıllarda görmüş ve Yasama, yürütme, yargı
iç içe geçmişse özgürlükler garantide değildir, anayasa yok demektir,
kuvvet kimdeyse o hâkimdir. demek suretiyle ta o zamanlardan AKP
iktidarını tarif etmiştir. Bu iktidar, sayısal
çoğunluğuna güvenerek bırakınız resmî devlet
kurumlarını, bağımsız olması gereken
yargıyı, kamu denetçiliğini, insan hakları gibi
kurumları da yandaşlarıyla doldurarak kendi
yarattığı hak ihlallerini ve adaletsizliği gizleme, örtme
çabaları içerisindedir.
Kamu Denetçiliği ve İnsan Hakları
Kurumunun durumu içler acısıdır. Hükûmetin
atadığı memurlarla bu kurumlar ölü doğmuştur.
İktidar adaletten kaçmaktadır. Aklı sıra, halkını
ve uluslararası kuruluşları
kandırdığını zannetmektedir. Türkiye'nin itibarı
her alanda, her yerde sürünmektedir. İnsan Hakları Kurumuna
atananlar, Sayın Bakan, 22 Eylül 2012 tarihinde Resmî Gazetede yayımlandığı
hâlde, kurum hiçbir toplantı yapmamış olup organlarını
dahi seçmemiştir. İşkenceyi önleme ulusal mekanizması hâlâ
kurulmamış olup Birleşmiş Milletlere verilen taahhüt 27
Ekim 2012 tarihinde dolmuştur.
Türkiyenin
adaletle yönetildiğine ne Türk halkı ne de dünya inanmaktadır.
Bu iktidar adaletsiz bir iktidardır. Montesquieu Bir rejim halkın
adalete inanmaz bir hâle geldiği noktaya gelince o rejim mahkûm
olmuştur. der ve o da bu sözleriyle âdeta AKP iktidarını tarif
eder ve uyarır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dün iktidarın
atadığı kamu denetçilerinin yemin etmesiyle ilgili
toplantıda halkın gerçekleri öğrenme hakkının
nasıl engellendiğine bir kez daha tanık olduk. Bu tartışmalar
sırasında bizim artık halkın vicdanına
bıraktığımız ve özenle siyasi tartışmalardan
korumak istediğimiz bir olayda gördük ki bir kısım AKP
milletvekilleri Cumhuriyet Halk Partisinin bütün Türkiye tarafından
takdirle karşılanan bir çalışmasını, Kameraman Cüneyt
Ünalın özgürlüğüne kavuşturulmasını hâlâ içlerine
sindirememişlerdir. Bu nasıl bir katı yürektir ve
acımasızlıktır, anlamak mümkün değildir.
Yüce
Meclisin huzurunda ilk kez açıklayacağım belgelerle Gazeteci
Cüneyt Ünalın Suriyeden getirilme sürecinin nasıl
başladığını sizlerle ve tüm
yurttaşlarımızla paylaşmak istiyorum. İktidarın
aczini ve duyarsızlığını ibretle izleyeceksiniz.
20
Ağustos 2012 tarihinde Suriyede gözaltına alınan Kameraman
Cüneyt Ünalın anne ve babası önce Cumhurbaşkanına
başvurmuşlardır. Bu başvuruya
Cumhurbaşkanlığına ilettiğiniz dilekçeniz
Dışişleri Bakanlığına gönderilmiştir.
denilerek kendilerine yanıt verilmiştir. Aile, bunun üzerine,
Başbakana başvurmuştur. Bu mektupta Başbakana hitaben,
aynen Takdir edersiniz ki ana ve babaların en büyük hazinesi ve
Allahın bizlere en büyük lütfu evlatlarıdır. Allah
rızası için evladımızla ilgili siz değerli
büyüğümüzden çaba göstermenizi ve çocuğumuzun sağ salim
getirilmesi hususunda gerekli ilgiyi göstermenizi istirham ederiz.
demişlerdir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakandan aileye verilen
cevabı tüm Türkiyenin huzurunda ibretle sizlere okuyorum, aynen cevap
şudur: Başvurunuzda belirtmiş olduğunuz konuyla ilgili
evrakınız -kişinin hayatı evrak olmuştur-
Dışişleri Bakanlığına sevk edilmiş olup
Dışişleri Bakanlığından gelen cevap üzerine Millî
İstihbarat Teşkilatına başvuru yapmanız
gerekliliği anlaşılmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, Başbakanın verdiği cevaba bakın,
Başbakan dilekçeyi Dışişleri Bakanlığına
göndermiş, oradan da gelen cevap üzerine MİT
Müsteşarlığına başvurun. demişlerdir. Elbette,
buradan da sonuç çıkmayınca aile, Cumhuriyet Halk Partisine
başvurmuş ve biz vatandaşımızı kurtarmak için,
Cumhuriyet Halk Partisinin 4 milletvekili çatışma ortamında
bulunan bir ülkeye her türlü riski alarak gitmiş ve bir
yurttaşımızı özgürlüğüne, ailesine ve ülkesine
kavuşturmuştur. (CHP sıralarından alkışlar)
İSMAİL
AYDIN (Bursa) Hanginiz?
Esadın
sarayının ismi
LEVENT
GÖK (Devamla) - Elin Suriyesinden gazetecimizi kurtardık ama kendi
ülkemizdeki zulümden gazetecileri, milletvekillerini kurtaramıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, biz gittik, aldık ve geldik ama bilin aynı
işi sizler için de yaparız, gönlümüz hepinize açıktır. Biz
bir yurttaşımızı ailesine, çocuğuna ve babasına
kavuşturarak mutluluğun resmini yaptık.
Ben
de sizlerin mutluluğun resmini yapmanızı tavsiye eder, hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
İSMAİL
AYDIN (Bursa) Diğer gazeteciyi niye getirmediniz?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sisteme
giren sayın milletvekilleri: Sayın Erdoğan, Sayın
Işık, Sayın Dibek, Sayın Varlı, Sayın Öz,
Sayın Çınar, Sayın Türkoğlu, Sayın Tanal, Sayın
Aslanoğlu, Sayın Öğüt, Sayın Ağbaba, Sayın Akar,
Sayın Özel, Sayın Kaplan, Sayın Demir, Sayın Şeker,
Sayın Belen, Sayın Çetin ve Sayın Tuncel.
On
dakikalık süre içerisinde
Sayın
Erdoğan, buyurun.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, 1inci sorum Sayın Adalet Bakanına: Muğla ilinde
kapatmış olduğunuz Dalaman ve Ula adliyelerini açacak
mısınız? Bundan sonra Muğla ilinde başka adliye
kapatacak mısınız? Büyükşehir Belediye Kanunuyla ilçe olan
Seydikemerde adliye teşkilatı kuracak mısınız?
2nci
sorum Sayın Çalışma Bakanına: Bugüne kadar BAĞ-KURlu
vatandaşlarımızın borçlarını birkaç kez yeniden
yapılandırdınız ve borçlanma hakkı verdiniz. Ancak,
değişik zamanlarda sigortalı olarak
çalışmış, emeklilik yaşına ulaşmış
ama ödediği prim günü yeterli olmadığı için emekli olamayan
sigortalı vatandaşlarımıza borçlanma imkânı
sağlayarak emekli olmalarını sağlamayı düşünüyor
musunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Işık.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Adalet Bakanına soruyorum: Son bir yılda
karşılıksız çek ve protestolu senet sayısında ne
düzeyde bir artış olmuştur? Bu artışı nasıl
yorumluyorsunuz?
İki;
taahhüdü ihlal nedeniyle tazyik hapsiyle cezalandırılan
vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi
konusunda tazyik hapsinin kaldırılmasına yönelik bir
çalışmanız olacak mıdır? Konuya ilişkin
görüşünüz nasıldır?
Sayın
Çalışma Bakanına soruyorum: Atama bekleyen iş ve meslek
danışmanlarının atamalarını ne zaman
gerçekleştirebileceksiniz?
İki;
altı aydan kısa sürelerle çalışan geçici işçilerle
5393 sayılı Yasa kapsamında ve köylere hizmet götürme
birliklerinde çalışan işçilerin kadroya alınmasıyla
ilgili çalışmalar ne düzeydedir?
Son
sorum da taşeron işçilerle ilgili mağduriyeti ne zaman
sonlandırabileceksiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Dibek.
TURGUT
DİBEK (Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Önce
Adalet Bakanına iki sorum var.
Sayın
Bakanım, yıllardır adliyelerde beraber görev
yaptığımız mübaşirler var, biliyorsunuz, onlar
yardımcı hizmetler sınıfında. Mübaşirlerin genel
idari hizmetler sınıfına alınmasıyla ilgili bir
çalışmanız var mı? 4üncü pakette bu konuda bir düzenleme
yapacak mısınız? Bunu soruyorum size öncelikle.
Bir
de cezaevlerinde çok sayıda gazeteci, bilim adamı, yazar var tutuklu.
Bunlara haftada ne kadar süre bilgisayar kullanma izni veriyorsunuz? Bunu da
net olarak lütfen söyler misiniz.
Sayın
Faruk Çelike de bir sorum var.
Sayın
Bakanım, malulen emekli olmak üzere vatandaşlarımız ilgili
hastanelerden raporlarını alıyorlar fakat kurumlardan, kurumdan
-daha doğrusu- yanıtlar genelde hep olumsuz çıkıyor. Burada
şöyle bir kanaat oluştu bende. Bunu yazılı bir soru
önergesiyle de sordum. Kasıtlı olarak, verilen raporlara olumsuz
yanıt verildiği, kişiler iş gücünü yüzde 60ın
üzerinde kaybetmesine rağmen
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURGUT
DİBEK (Kırklareli)
kurumdan olumsuz yanıt veriliyor. Bu
konuda bir kasıt var mı? Sizden rica ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Varlı.
MUHARREM
VARLI (Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Adalet Bakanına soruyorum: Kamuoyunda Sayın Bülent Arınça
suikast davası olarak bilinen dava kozmik odaya kadar girilmesine vesile
olmuştu. Bu davanın şu andaki aşaması nedir? Suikast
girişiminde bulunanlar kimlerdir? Bu insanlarla ilgili hangi davalar
açılmıştır? Bunu açıklarsanız memnun olurum.
İkincisi;
2003 yılında çek senet ve diğer borçlardan dolayı
cezaevinde tutuklu ve hükümlü olanların sayısıyla 2012
yılında aynı suçlardan cezaevinde olanların
sayısını nüfusa oranla verirseniz memnun olurum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Öz
ALİ
ÖZ (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Adalet
Bakanına sorum olacak. Sayın Bakan, Adalet Bakanlığı
Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne bağlı ceza infaz
kurumlarında 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi
idari hizmetler sınıfına dâhil olarak çalışan kamu
personellerinde bir statü değişikliği, fazla çalışma
ücretinden yararlanma, emekliliğine yansıyacak ek gösterge
düzenlemesi, sendika kurma hakkı tanınması, liyakata dayalı
görevde yükselme imkânı tanınması, silah taşıma
ruhsatlarının emeklilikten sonra devam ettirilmesi gibi taleplerini
karşılamak için bir çalışmanız var mıdır?
Bir
diğer sorum da meslekte on yılını doldurmuş olan
avukatlara yeşil pasaport verilmesiyle alakalı bir düzenleme
düşünüyor musunuz?
Sayın
Çalışma Bakanımıza da bir sorum olacak. Doğal afetler
ve iflas gibi durumlarda sigortalılar gibi BAĞ-KURlu esnafı da
ayakta tutacak bir işsizlik primi ödemeyi planlıyor musunuz?
BAĞ-KURlu esnafın prim gün sayısı tamamlandıktan
sonra yaş dolduruluncaya kadar sürede sağlık hizmetinden
yararlanmasının önünü açmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Çınar
EMİN
ÇINAR (Kastamonu) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Benim
sorum da Sayın Adalet Bakanına. Başkanı olduğunuz
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 15/06/2012 tarihinde
aldığı kararla Kastamonuda Daday, Bozkurt, Abana ve Çatalzeytin
Adliyeleri kapatılmıştır. Çatalzeytin ilçemiz komşu
ilimiz Sinopun Türkeli ilçesinin adliyesine bağlanmıştır.
Takipsizlik kararlarına itirazlar da
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Türkoğlu
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Adalet Bakanımız, PKKnın
uzantısı şehir yapılanması olduğu bilinen KCK
şebekesine ilişkin soruşturma tamamlanmış ve iddianame
düzenlenerek dava açılmıştır. Bu dava sanıkları
arasında PKKnın İmralıda cezasını çeken
teröristbaşı, bebek katili yoktur. Oysa bebek katilinin hem PKKnın
hem de KCKnın lideri olduğu bilinmektedir. Ayrıca
İmralıdan kendi el yazısıyla yazdığı ve
MİT mensuplarınca PKKlı teröristlere ulaştırılan
mektuplardan KCKnın liderinin de eşkıyabaşının
olduğu bellidir.
Bu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Bitmedi
efendim
BAŞKAN Tekrar vereyim
Sayın Tanal, buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Adalet Bakanına sorum. Tüm
bakanlıklara bağlı çalışan memurların tamamı
4483 sayılı Memur ve Diğer Kabul Görevlilerinin
Yargılanması Hakkındaki Kanun kapsamındayken, Adalet
Bakanlığının hiçbir personeli 4483 sayılı Kanun
kapsamında değildir. Bu, eşitlik ilkesine
aykırılık teşkil etmez mi?
Soru 2: Hâkimler, savcılar, memurlar, diğer
kamu görevlilerinin kusurlarından dolayı, Anayasanın 129uncu
maddesinin beşinci fıkrası uyarınca, bu kişilerin
kişisel kusurlarından dolayı bugüne kadar 7 milyar 452 milyon
370 bin TL tazminat devlet tarafından ödenmiş ve sorumlulara rücu
edilmemiştir. Bu durumda sorumlu kişilere rücu edilmeyen bu
fahiş tutar kamu zararı değil midir? Bu zararın daha fazla
büyümeden giderilmesi için ne gibi çalışmalar yürüttünüz?
Anlaşıldığı üzere sorumlu kişilere rücu edilmeyen
bu tazminatlar için bütçe kaleminde pay ayrılmakta mıdır? Bakanlık
bütçesi kamu zararlarıyla açık vermiş olmuyor mu? Bütçe
yapılırken ortaya çıkan bu açığı kapatmak için
nasıl formüller üretiyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Ben,
Sayın Adalet Bakanıma önce sormak istiyorum.
Adliye çalışanlarıyla, infaz koruma memurlarıyla
ilgili herhangi bir sosyal ve ekonomik açıdan bir
çalışmanız var mı?
İkinci sorum, Sayın Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanıma.
Sayın Bakanım, siz hiç aç kaldınız
mı? Sizin hiç çoluk çocuğunuza ekmek götüremediğiniz gün oldu
mu? Siz hiç iş ararken yaşınız geçmiş diye aç
bırakıldınız mı? Siz hiç önce yaşa, sonra
aşa, sonra da yaştan dolayı bir bakana takıldınız
mı?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Öğüt
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın
Faruk Çelike 3 sorum var. İlki, daha önce belirttiğim üzere,
özellikle Sağlık Bakanlığında ve devletin diğer
kurumlarında çalışan taşeron işçiler büyük bir
sorunumuzdur. Taşeron firma değişikliği sırasında
işçilere Daha önceki şirketten herhangi bir alacağım
yoktur. şeklinde bir kâğıt imzalatılmaktadır. Daha
birçok olumsuz koşul mevcuttur. Bakanlığınızın bu
işçilerle ilgili ne tür çalışmaları vardır? İhbar
hattı önerisi sunmuştuk, görüşlerinizi merak ediyorum,
yaptıklarınızı merek ediyorum.
Ayrıca,
geçtiğimiz günlerde çocuklarla ilgili önergeme Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanı Sayın Fatma Şahinin verdiği yanıt çocuk
işçiliğiyle ilgili altı yıldır araştırma
yapılmadığını ortaya koydu. Mutlaka bilginiz
vardır. Bakanlığınızın bu yönde bir
çalışması var mı ya da yapmayı planlıyor musunuz?
Son
olarak, malum, diş teknisyenleri kot işçileriyle aynı kaderi
paylaşmaktadır. Silikozis hastalığı sebebiyle ölümler
oluşmuştur ve hâlen hasta olanlar da vardır. Bununla ilgili son
toplantıda müfettiş görevlendirmiştiniz. Herhangi bir
gelişme var mıdır?
Teşekkür
ediyorum. Son durumu merak ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Ağbaba
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, Malatyadaki adliyeleri açmayı
düşünüyor musunuz? Çünkü Malatyaya büyük haksızlık yapıldı.
Veya başka adliyeyi kapatmayı düşünüyor musunuz, başka
kötülük yapmayı düşünüyor musunuz Malatyaya? Onu sormak istiyorum.
Bir
de, geçici işçilere kadro vermeyi düşünüyor musunuz? Yirmi dört
yıl çalışmış, iki bin iki yüz günü olan bir insan
nasıl emekli olabilir?
Yine,
Malatyada araştırma hastanesinde ve benzeri kurumlarda
çalışan geçici işçilere kadro vermeyi düşünüyor musunuz?
Bunları sömürmekten ne zaman vazgeçeceksiniz diye sormak istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Özel
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, 14üncü sırada olunca gelmeyeceğini
düşünmüştüm, o yüzden, kusura bakmayın.
Sayın
Bakana şunu sormak istiyorum: Dokuz bin günün altında emekli
olması kanunla düzenlenmiş. Beş bin dört yüz gün ve üç bin günle
kısmi emekli aylığı alan kişilerin aylıkları
asgari ücretin çok altındadır. 4 kişilik bir ailenin sadece
yiyecek giderlerini bile karşılayamayacak durumdadır. Bu
kişiler çok ciddi mağduriyet çekmektedirler. Bu maaşların
en düşük olanı, SGK tarafından ödenen en düşük emekli
maaşı ne kadardır? Bunları sosyal devlet ilkesi gereği
asgari ücrete tamamlamayla ilgili bir yasal düzenleme düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Akar
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Adalet Bakanı, Başbakan sıkça ne
diyor? İnsan haklarının, demokrasinin ve hukuk devleti
ilkesinin korunması ve ileri götürülmesi öncelikli hedefimiz. diyor ve
devam ediyor, Bu alanda ortaya koymuş olduğumuz çalışmalar
Türkiyenin uluslararası toplumda
Türkiye örnek ülke gösterilmektedir.
diyor ve siz de Sayın Adalet Bakanı olarak da Bugün itibarıyla
Türkiye çok daha şeffaf, çok daha özgürlükçü bir mevzuata sahip olmakla
birlikte çok mesafe katettik. diyorsunuz. Sizin ve Başbakanın
söylemlerindeki başarı ve mesafe Dünya Adalet Projesi tarafından
yayınlanan raporda Türkiyede hukukun üstünlüğü konusunda 97 ülkeden
71inci, Hükûmetin hesap verilebilirliği açısından 68inci
sırada, temel haklar konusunda 76ncı sırasında yer alması;
Tanzanya, Gana, Kenya, Liberya gibi ülkelerin gerisinde kalması
mıdır sizin mesafe olarak katettiğiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Türkoğlu, lütfen tamamlayınız.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Adalet Bakanımız, PKKnın uzantısı şehir
yapılanması olduğu bilinen KCK şebekesine ilişkin
soruşturma tamamlanmış, iddianame düzenlenmiş ve dava devam
etmekte. Bu dava sanıkları arasında PKKnın
İmralıda cezasını çeken teröristbaşı bebek
katili yoktur. Oysa, bebek katilinin hem PKKnın hem de KCKnın
lideri olduğu bilinmektedir. Ayrıca, İmralıdan kendi el
yazısıyla yazdığı ve MİT mensuplarınca
PKKlı teröristlere ulaştırılan mektuplardan da
KCKnın liderinin eşkıyabaşının olduğu
bellidir, örgütü oradan yönettiği anlaşılmaktadır.
Bu sebeple, bebek
katilinin iddianameye dâhil edilmemesinin nedeni nedir? Hükûmetinizce PKKya bu
konuda bir söz, taahhütte mi bulunulmuştur? Açılımlar, büyük
zehir yasası, ana dilde savunma derken, zamanı geldiğinde bu
katili affetmeyi kolaylaştırmak için bu davaya dâhil edilmemiştir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanlar,
buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Öncelikle, son, Sayın
Balukenin kürsüden ifade ettiği bir hususta tek cümlelik bir şey
söylemek istiyorum, o da şudur: Cezaevinde bulunan öğrenci
sayısına ilişkin yazılı soru önergesine verilen
cevapta, cezaevine girdikten sonra, bizim teşvikimizle uzaktan eğitim
sistemiyle üniversite öğrencisi olanların sayısıyla beraber
2.824 öğrenci vardır. Bunların 2.638 tanesi cezaevine girdikten
sonra uzaktan eğitim yoluyla üniversite okumaktadır. Doğrudan
üniversite öğrencisiyken tutuklanan kişi sayısı 87dir
bugün itibarıyla Sayın Baluken.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Alim Işıkın sorusuyla
başlıyorum. Son bir yılda karşılıksız çek
artışı ne kadardır? ve Tazyik hapsinin
kaldırılması için bir çalışmanız var
mıdır? Karşılıksız çek miktarında bir miktar
artış vardır son bir yıl içerisinde. Ancak, bu
artışın Çek Yasasında yapılan değişiklikten
kaynaklı olmadığı düşüncesine sahibiz. Merkez
Bankası da, Hazine de aynı görüşe sahip. Sebebi de şu: Bu
dönem içerisinde karşılıksız çek miktarındaki
artış ile protestolu senetteki artış miktarı ve
dönmeyen kredi miktarındaki artış miktarları birbirine
paraleldir. Genel ekonomik parametrelere dayalı olarak, sıkı
para politikasından kaynaklı bir artış olduğu
gözlenmektedir ve bugün itibarıyla karşılıksız çek
miktarı 2009 tarihi öncesindeki yüzde 5lik
karşılıksız çek miktarının altındadır.
Onun dışında, tazyik hapsinin kaldırılmasına
dönük bir çalışma şu anda bulunmamaktadır Sayın
Işık.
Sayın
Dibekin sorusu: Mübaşirlerin genel idari hizmetler
sınıfına geçmesine dönük bir çalışmanız var
mıdır? Bugün itibarıyla personelimizin özlük haklarına
ilişkin değişiklikleri böyle mübaşirler için ayrı,
yazı işleri mensupları için ayrı bir özlük düzenlemesi
şeklinde bir çalışma söz konusu değil. Daha önce böyle bir
girişim oldu ancak Başbakanlıkta tüm bunların ortak bir
çalışmayla düzenlenmesine dair bir ekip çalışması var,
onun içerisinde değerlendirilmesi düşünülüyor.
Cezaevlerinde
bilgisayar kullanma süresine ilişkin olarak da kurumdaki mevcut
bilgisayarlar ve kullanmak isteyenlerin sayısına göre her ceza infaz
kurumunda değişebiliyor. Özellikle gazetecilere veya savunma
hazırlayanlara bu noktada özel imkânlar sağlamaktayız, hatta
bize ulaşan talepler oldu, bu taleple ulaşanlara özel kullanma
imkânları da sağladık, bunu da paylaşayım.
Sayın
Varlının: Sayın Arınça suikast soruşturması ne
oldu? Değerli arkadaşlar, bu konuda yazılı soru önergeleri
de geliyor sizlerden. Ankara Başsavcılığına soruyoruz,
gelen cevap şu, gelen arkadaşlarımız olabilir, cevaplar
kendisine ulaşmış milletvekillerimiz olabilir: Soruşturmada
gizlilik kararı var ve soruşturma devam ediyor. Bununla ilgili herhangi
bir bilgi paylaşamayacaklarını ifade ediyorlar.
2002yle
2012 yılları arasında karşılıksız çekten
tutuklu olanların sayısına dönük bir soru vardı. Bugün
itibarıyla karşılıksız çekten tutuklu kimse yok, bunu
biliyorsunuz, hürriyeti bağlayıcı cezayı kaldırdık
ama yıllar itibarıyla mukayese istiyorsanız, geçmişe dönük,
onları değerlendirir, sizlerle paylaşırız.
Sayın
Bulut: Ceza ve tevkifevleri bünyesinde çalışan personelin özlük
haklarında bir düzenleme yapılması düşünülüyor mu? Bu da
Sayın Dibekin sorusuna verdiğim cevapla paralel ancak Parlamentoya
cezaevlerimizin dış güvenliğinin yine infaz koruma personeli
tarafından sağlanmasına yönelik bir tasarı geldi. Bu
tasarı görüşülürken Maliyeyle,
Hükûmetle ve maliye politikalarını yürüten bakanlıklar
ile belli bir uzlaşma sağlanabilirse o çerçevede
değerlendirilebilecektir.
Meslekte on
yılını dolduran avukatlara yeşil pasaport uygulamasına
dönük bir çalışma var mıdır? Şu an itibarıyla bu
sadece bizim girişimimizle olacak bir husus değil.
Dışişleri Bakanlığının da bu konuda belli
mesafeler alması gerekiyor. Bir tek Adalet
Bakanlığının gayretleriyle netice alınacak bir konu
değil Değerli Vekilimiz.
Sayın Çınar Kastamonuda kapatılan adliyelerin ve
mağduriyetlerin giderilmesine dönük yeni bir çalışma yapılacak
mı? diye sordu. Buna dönük başka sorular da var, bir başka
ilimizden daha geldi. Bugün itibarıyla
ALİM IŞIK
(Kütahya) Muğladan.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) - Muğladan geldi evet. Yeni adliye kapatmaya dönük bir
çalışma olmadığı gibi, kapatılan adliyelerin
açılmasına dönük de bir çalışma bulunmamaktadır.
Sayın Türkoğlu,
KCK davası açıldı, iddianamesi tanzim edildi ancak bu
iddianamede, İmralıda yatan hükümlünün KCK yöneticisi olduğu
bilinmesine rağmen bu iddianamede olmayışının özel bir
anlamı var mıdır? diye bir soru yöneltti. Bilindiği gibi
iddianamelerin tanzimi savcılar tarafından yapılır. Burada
örgütle direkt böyle bir yönetim, hiyerarşik yapı tespit etmiş
ise savcılığın bunu iddianameye dâhil etmiş
olması gerekirdi ama netice itibarıyla iddianameleri yürütme
mensupları değil, savcılar değerlendiriyorlar.
Bundan sonraki -sürem
bitti- sorulara yazılı olarak cevap vereceğim.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum
Buyurun Sayın Çelik.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Efendim,
teşekkür ediyorum.
Prim
yapılandırmaları, bildiğiniz gibi birkaç kez
gerçekleştirildi. Yeni bir prim yapılanması var mı,
yapılabilir mi? diye soruldu. Şu anda gündemimizde
olmadığını belirtmek istiyorum.
Atama bekleyen iş ve
meslek danışmanlarıyla ilgili olarak şu anda Meclise
taşıdığımız bir düzenleme var.
Danıştayın kararından sonra 817 iş ve meslek
danışmanının iş akdinin feshi durumu söz konusu. Hem
onların iş akdini devam ettirecek hem de dava konusu yapan arkadaşların
bu hakkı kazanmalarını sağlayacak ve temel kadro olan 4 bin
kişinin istihdamı, yasayla birlikte bir ay içerisinde bu
arkadaşların göreve başlama imkânları olacak.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Ne zamana kadar?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Yasa
geliyor, Bir ay içerisinde. diyor.
İşçilerin
kadroya alınması, dört-altı aydan daha kısa bir süre
çalışanların kadroya alınması şu anda
gündemimizde olan bir hadise değil.
Taşeron
işçilerle ilgili iki soru geldi. Bildiğiniz gibi, gerek tazminat
sorunu gerek çalışma saatleri gerekse yıllık izin ve
aylık izin süreleri konusunda alt işveren yanında
çalışan işçilerin ciddi sorunları var. Şu anda bu
taslak çalışmayı Bakanlık bünyesinde sürdürüyoruz, bu
yasama döneminde bu sıkıntıların ortadan kalkması, alt
işveren çalışanlarının sorunlarının
giderilmesi konusunda çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Bildiğiniz gibi, alt işveren yanında çalışanların
yargıda sonuçlanan davaları da var, bunların da gündemimizde
olduğunu belirtmek istiyorum.
Malulen
emekli olanlarla ilgili rapor, bildiğiniz gibi, sağlık
kurumlarından, hastanelerden veriliyor; bu rapor kurumumuza geliyor,
kurumun bünyesindeki kurul tarafından sonuçlandırılıyor.
Eğer olumsuzluk var ise bu Yüksek Sağlık Kuruluna itirazda
bulunabiliyor, eğer orada netice alınamıyorsa yargı yolu bu
anlamda açık. Eğer kişisel bir durum söz konusu ise,
bildiğiniz ama netice alınamayan bir durum ise, engelliliği
yüzde 60ın üzerinde olmasına rağmen bir sorun
yaşanıyor ise bunun değerlendirmesini yapabiliriz.
Ayrıca
İşsizlik risk primiyle ilgili bir çalışmanız var
mı BAĞ-KURlularla ilgili? diye ifade ettiniz. Bu konuda bir
çalışmamızın olmadığını belirtmek
istiyorum.
Aç
kaldınız mı? Çok şükür aç kalmadık. Türkiye'de
kimseyi aç bırakmayacak bir yönetim anlayışını
sergiliyoruz, bunu özellikle belirtmek istiyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Yaşa
takılanlarla ilgili ve benzeri yaklaşımları da ben
defalarca söyledim. Sosyal güvenlikte popülizm yapanlar siyaseten de
kaybettiler yani
her açıdan kaybettiler. Sosyal güvenlik, popülizm
yapılmaması gereken bir alandır, muhalefetin de bu yasal
çalışmayı, düzenlemeyi yaparken desteğini almış
idik. Onun için
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, başka bir çözüm
bulun, başka. Aç! Aç! Aç! (AK PARTİ sıralarından Kim aç?
sesleri)
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Türkiyede -söyledim- böyle bir şey söz konusu değil, bunu ifade
edeyim.
Çocuk
işçiliğiyle ilgili olarak değerli arkadaşlar, altı-on
yedi yaş grubunda, 1994 yılında ekonomik işlerde
çalışan çocukların oranı yüzde 15,2; bu oran, 99
yılında yüzde 10,3; 2006 yılında yüzde 5,9a
düşmüş bulunuyor. Yeni bir rakam elimizde yok. TÜİK 2013
yılında bu rakamları açıklayacak.
Kısmi
emekli aylıklarıyla ilgili bir soru var, bunu ifade ederek sunumumu
kapatayım. SSK 645 TL, SSK tarım 506 TL, BAĞ-KUR esnaf 441,
BAĞ-KUR tarım 363, Emekli Sandığı 1.084 asgari
aylıktan, arkadaşlar ifade ettiler, sordular. Rakamların bu
şekilde olduğunu ifade ediyorum.
Adana,
Hatay illerinde diş protez laboratuvarlarına yönelik şu anda
önleyici amaçlı program teftişlerimizin devam ettiğini de ilgili
arkadaşa ifade ediyorum.
Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Efendim, toplantı yeter sayısı
istiyoruz.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Tanal.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Yoklama istiyoruz efendim, toplantı yeter
sayısı.
BAŞKAN
Peki, yoklama yapacağım.
Evet,
bir yoklama talebi var, yerine getireceğim.
Şimdi,
sırasıyla 4üncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi
hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
Adalet
Bakanlığının 2013 yılı bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum ancak yoklama talebi var, yerine
getireceğim.
Sayın
Tanal, Sayın Kuşoğlu, Sayın Aslanoğlu, Sayın
Türeli, Sayın Akar, Sayın Dibek, Sayın Özdemir, Sayın
Sarıbaş, Sayın Gök, Sayın Kesimoğlu, Sayın
Serindağ, Sayın Canalioğlu, Sayın Ören, Sayın Tunay, Sayın
Kaplan, Sayın Öz, Sayın Atıcı, Sayın Özgümüş,
Sayın Develi, Sayın Aksünger.
İki
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2013
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S.Sayısı: 361) ---(Devam)
2.- 2011
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi
Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı
Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/649, 3/1003) (S.Sayısı: 362)
---(Devam)
Ğ) ADALET BAKANLIĞI (Devam) 1) Adalet
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Adalet
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı |
H) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE
TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam) 1) Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı |
I) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI (Devam) 1) Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi 2) Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı |
İ) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK
KURULU (Devam) 1) Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı |
J) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANLIĞI (Devam) 1) Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi 2) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı |
K) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU
(Devam) 1) Mesleki Yeterlilik
Kurumu Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi 2) Mesleki Yeterlilik
Kurumu Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı |
L) TÜRKİYE VE
ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ (Devam) 1) Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi 2) Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı |
M) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
(Devam) 1) Devlet Personel
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Devlet Personel
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı |
BAŞKAN
Adalet Bakanlığı 2013 yılı merkezi yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
08)
ADALET BAKANLIĞI
1) Adalet
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 1.230.957.500
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 1.370.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 5.603.055.500
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 6.835.383.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Adalet Bakanlığı
2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Adalet Bakanlığı 2011 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2) Adalet
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 5.089.054.239,00
Bütçe Gideri 5.079.365.269,12
Ödenek Üstü Gider 15.202.653,81
İptal Edilen
Ödenek 24.891.623,69
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Adalet Bakanlığı 2011 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.41)
CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI
KURUMU
1) Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 808.308.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 808.308.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Vergi
Gelirleri 4.724.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 81.163.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 701.405.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 20.855.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 616.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
09 Ret
ve İadeler 455.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 808.308.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2) Ceza ve İnfaz
kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 1.313.677.000,00
Bütçe Gideri 1.196.356.616,26
İptal Edilen
Ödenek 117.320.383,74
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B)
CETVELİ
|
(TL)
|
Bütçe
Geliri Tahmini 746.727.000,00
Net
Tahsilat 1.289.627.761,01
BAŞKAN (B) cetvelini
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Ceza ve İnfaz kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.10)
TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1) Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 14.767.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 14.767.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 561.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 14.047.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 159.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 14.767.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2) Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 14.822.277,44
Bütçe Gideri 11.171.815,69
İptal Edilen
Ödenek 3.610.461,75
Ertesi Yıla
Devredilen Ödenek 40.000,00
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B)
CETVELİ
|
(TL)
|
Bütçe
Geliri Tahmini 11.786.000,00
Net
Tahsilat 11.738.257,88
BAŞKAN (B) cetvelini
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
23)
HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU
1) Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 50.859.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 50.859.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2) Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 36.284.000,00
Bütçe Gideri 17.026.979,34
İptal Edilen
Ödenek 19.257.020,66
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
18)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1) Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 56.895.600
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 23.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.474.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 395.342.050
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 360.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 31.659.317.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 32.113.411.650
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 21.860.145.708,00
Bütçe Gideri 21.825.705.699,67
İptal Edilen
Ödenek 34.440.008,33
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Mesleki Yeterlilik Kurumu 2013 merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.50)
MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU
1) Mesleki Yeterlilik
Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 6.700.100
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 2.428.900
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 9.129.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 494.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 8.959.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 9.453.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
Mesleki Yeterlilik Kurumu 2013 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Mesleki Yeterlilik Kurumu 2011 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2) Mesleki Yeterlilik
Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(B)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 7.865.000,00
Bütçe Gideri 3.470.699,06
İptal Edilen
Ödenek 4.394.300,94
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B)
CETVELİ
|
(TL)
|
Bütçe
Geliri Tahmini 8.605.000,00
Net Tahsilat 3.334.316,64
BAŞKAN (B) cetvelini
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Mesleki Yeterlilik Kurumu 2011 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi
Enstitüsü 2013 merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.07)
TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1) Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 7.793.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 410.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 254.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 3.273.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir
TOPLAM 11.730.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 1.396.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 10.334.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir
TOPLAM 11.730.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi
Enstitüsü 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi
Enstitüsü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2) Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(B)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 10.530.483,11
Bütçe Gideri 9.863.823,71
İptal Edilen
Ödenek 664.885,28
Ertesi Yıla
Devredilen Ödenek 1.774,12
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B)
CETVELİ
|
(TL)
|
Bütçe
Geliri Tahmini 8.998.000,00
Net
Tahsilat 9.472.161,86
BAŞKAN (B) cetvelini
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi
Enstitüsü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Personel Başkanlığı 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
18.75)
DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
1) Devlet Personel
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 17.160.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 7.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 17.167.000
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Personel
Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Personel Başkanlığı 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2) Devlet Personel
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 17.528.000,00
Bütçe Gideri 12.009.448,91
İptal Edilen
Ödenek 5.518.551,09
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Personel Başkanlığı 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Böylece, Adalet Bakanlığı, Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu,
Türkiye Adalet Akademisi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Mesleki
Yeterlilik Kurumu, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü ve
Devlet Personel Başkanlığının 2013 yılı
merkezî yönetim bütçeleri ve 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olmalarını
temenni ederim.
Sayın milletvekilleri, dördüncü tur
görüşmeler tamamlanmıştır.
Programa göre, kuruluşların bütçe ve
kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için 13
Aralık 2012 Perşembe günü saat 11.00de toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 22.46
(x) (*) 361 ve 362 S.Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 10/12/2013
tarihli 36'ncı Birleşim Tutanağına eklidir.