TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
41inci
Birleşim
15
Aralık 2012 Cumartesi
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- 2013
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S.Sayısı: 361)
2.- 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/649, 3/1003) (S.Sayısı: 362)
A)
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
1) Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
2011 Yılı Merkezî yönetim Kesin Hesabı
B)
SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI
1)
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
C)
MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ
1) Millî
Prodüktivite Merkezî 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç)
KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELERİ GELİŞTİRME
VE DESTEKLEME İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1)
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı 2013 Yılı
Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) TÜRK
STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ
1) Türk
Standartları Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk
Standartları Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
E) TÜRK
PATENT ENSTİTÜSÜ
1) Türk
Patent Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk
Patent Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F)
TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU
1)
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G)
TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ
1)
Türkiye Bilimler Akademisi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2)
Türkiye Bilimler Akademisi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
Ğ)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI
1) Millî Savunma Bakanlığı 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Savunma Bakanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H)
SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI
1)
Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2)
Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
I)
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI
1)
Avrupa Birliği Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
İ)
AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ
1)
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
J) TÜRK
AKREDİTASYON KURUMU
1) Türk
Akreditasyon Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk
Akreditasyon Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K)
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI
1) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
L) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI
1) Özürlüler İdaresi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
N) AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1) Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ö)
SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
P)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
R)
ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
S)
ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ
1) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ş) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT
İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
T)
TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU
1) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2)
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
U)
MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ü)
PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
IV.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünalın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın AK PARTİ
Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmakın, Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, Millî Savunma
Bakanı İsmet Yılmazın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
5.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, Millî Savunma Bakanı
İsmet Yılmazın Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
6.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirelin, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Fatma Şahinin şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
2.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin
Zenderlioğlunun, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmazın
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
15
Aralık 2012 Cumartesi
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 11.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, gündemimize göre 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanun Tasarısı ile 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanun Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Program
uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız.
Dokuzuncu
turda Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı, Türk
Standartları Enstitüsü, Türk Patent Enstitüsü, Türkiye Bilimsel ve
Teknolojik Araştırma Kurumu, Türkiye Bilimler Akademisi, Millî
Savunma Bakanlığı, Savunma Sanayii Müsteşarlığı
bütçe ve kesin hesaplarıyla Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,
Millî Prodüktivite Merkezi kesin hesabı yer almaktadır.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698)
(S.Sayısı: 361)
2.-
2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı,
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (
1/649, 3/1003) (S.Sayısı: 362) -(x)
|
A) BİLİM, SANAYİ VE
TEKNOLOJİ BAKANLIĞI 1) Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi 2) Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî yönetim Kesin
Hesabı |
|
|
|
B) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI 1) Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı |
|
|
|
C) MİLLÎ PRODÜKTİVİTE
MERKEZİ 1) Millî Prodüktivite Merkezî 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı |
|
|
|
Ç) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ
İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME
İDARESİ BAŞKANLIĞI 1) Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Küçük ve Orta
Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı |
|
|
|
D) TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ 1) Türk Standartları Enstitüsü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Türk Standartları Enstitüsü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı |
|
|
|
E) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ 1) Türk Patent Enstitüsü 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Türk Patent Enstitüsü 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı |
|
|
|
F) TÜRKİYE BİLİMSEL VE
TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU 1) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Türkiye Bilimsel ve
Teknolojik Araştırma Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı |
|
|
|
G) TÜRKİYE BİLİMLER
AKADEMİSİ 1) Türkiye Bilimler Akademisi 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Türkiye Bilimler Akademisi 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı |
|
|
|
Ğ) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI 1) Millî Savunma
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Millî Savunma
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı |
||
|
H) SAVUNMA SANAYİİ
MÜSTEŞARLIĞI 1) Savunma Sanayi
Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi 2) Savunma Sanayi
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı |
||
|
|
|
|
BAŞKAN
- Komisyon? Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
Sayın
milletvekilleri, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen
milletvekilleri sisteme girebilirler.
Dokuzuncu
turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
AK
PARTİ Grubu adına; Kocaeli Milletvekili Sayın Zeki Aygün, Batman
Milletvekili Sayın Ziver Özdemir, Bursa Milletvekili Sayın Önder
Matlı, Gaziantep Milletvekili Sayın İbrahim Halil
Mazıcıoğlu, Niğde Milletvekili Sayın Ömer Selvi,
İstanbul Milletvekili Sayın Halide İncekara, İstanbul
Milletvekili Sayın Şirin Ünal ve Düzce Milletvekili Sayın Fevai
Arslan.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına; Şanlıurfa Milletvekili
Sayın İbrahim Binici, Hakkâri Milletvekili Sayın Esat Canan,
Bitlis Milletvekili Sayın Hüsamettin Zenderlioğlu, Şırnak
Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına; İstanbul Milletvekili Sayın Celal
Adan, Osmaniye Milletvekili Sayın Hasan Hüseyin Türkoğlu, Kütahya
Milletvekili Sayın Alim Işık, Trabzon Milletvekili Sayın
Koray Aydın.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına; Manisa Milletvekili Sayın Hasan Ören,
İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Ali Susam, İzmir Milletvekili
Sayın Birgül Ayman Güler, Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Ahmet
Toptaş, Aydın Milletvekili Sayın Metin Lütfi Baydar.
Şahısları
adına; lehinde olmak üzere Düzce Milletvekili Sayın İbrahim
Korkmaz, aleyhinde olmak suretiyle Kayseri Milletvekili Sayın Mehmet
Şevki Kulkuloğlu.
Soru-
cevap işlemi yirmi dakika.
Şimdi,
gruplar adına konuşmalara geçiyoruz.
AK
PARTİ Grubu adına Kocaeli Milletvekili Zeki Aygün.
Buyurun
Sayın Aygün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
AK
PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ AYGÜN (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı 2013 yılı bütçesi için AK PARTİ Grubum
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, son on yıl içerisinde Türkiye, makroekonomik
istikrarı oluşturmak adına gerçekten bütün dünyanın
takdirini toplayan bir performans gerçekleştirmiştir. 2008in
sonlarından bu yana devam eden ve bugün özellikle, Avrupa ekonomilerini
ciddi bir şekilde sarsan kriz sürecinde bu gerçeği daha net bir
şekilde görme imkânına sahip olduk.
Türkiye,
sağlam mali yapısıyla, bankacılık sistemiyle dünyada
yaşanan gelişmelere karşı en iyi direnç gösteren
ekonomilerden birisi oldu. 2010-2011 yıllarında dünyanın en
hızlı büyüyen ekonomilerinden biri hâline geldik. Bugün Türkiye,
artık geleceğe güvenle bakan, reel sektöre yatırım ve
üretim noktasında sağlam zemini hazırlamış bir
ekonomiye sahiptir. Bir kez daha anladık ki Türkiyede
yatırımın, üretimin, istihdamın, ihracatın bilgi ve
teknoloji seviyesinin artması için makroekonomik istikrar olmazsa olmaz
şarttır. Olmazsa olmazlarımdan bir tanesi de ekonomik istikrar
için siyasi istikrarın vazgeçilmez olduğudur. Türkiyenin,
cumhuriyetimizin 100üncü yılına ilişkin sosyal ve ekonomik
hedeflerine ulaşmasında reel sektörün çok büyük bir payı
vardır. On yıl önce 36 milyar dolar ihracat yapan Türkiye bugün bu
yılın sonuna 150 milyar dolar ihracat seviyesine ulaşmış
olacaktır. Bu, tarihimiz açısından büyük gelişmedir. 2023
yılında 500 milyar dolar ihracat yapmayı ve dünyanın ilk 10
ekonomisinden biri olmayı hedefliyoruz. Peki Türkiye 500 milyar
dolarlık ihracat, 2 trilyon dolarlık millî gelir hedefine nasıl
ulaşacaktır? Bu hedefe, gayeye neyi üretip ulaşacaktır?
Evet, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının asıl
çalışma alanı tam da bu noktada önemini göstermektedir. Ekonomik olarak son on
yılda elde edilen bu başarıyı bir yandan siyasi istikrar,
bir yandan ekonomik istikrar getirdiği gibi, diğer yandan da reel
sektörün rekabet gücü artırılmış, düşük, orta, yüksek
teknolojiler geliştirilmiş, ekonomiye katkı
sağlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, dünyada artık gelişmiş ülkeler, endüstri
toplumundan bilgi toplumuna, iş gücü ağırlıklı
teknolojiden yüksek teknolojiye geçiş yapmışlardır. Seri,
ucuz ve bol üretim anlayışı önem kazanmıştır.
Tüketim alışkanlıkları ciddi şekilde değişmiş,
insanlar sürekli daha iyi, daha yeniyi talep eder hâle gelmiştir. Böyle
bir rekabet ortamında üretim örgütlerinin temelinde insanın ve
bilginin olması gerektiği çok açıktır.
Dünyanın lider
ülkelerinden biri olmak istiyorsak bilgi üretimine ve bilginin teknolojiye
dönüşmesine önem vermeliyiz. Bunu başarmak için araştırma,
geliştirme, markalaşma, tasarım, girişimcilik,
üniversite-sanayi iş birliği gibi konularda üzerimize düşeni
yerine getirmek durumundayız. Bu, ülkemiz için büyük fırsattır
çünkü çok büyük genç ve dinamik bir nüfusa sahibiz. Bu itibarla bilim,
teknolojinin hızla geliştirilmesi, ekonomimize entegre edilmesi için
araştırma geliştirme faaliyetlerine hız ve ivme
kazandırdık. Ülkemizde bilim ve teknoloji alanında faaliyet
gösteren kurumlar tek bir çatı altında toplanmıştır. Bilim ve teknoloji kurumları ve üniversiteler
ideolojik formasyon kurumları değildir. Bu kurumların amacı
araştırmacı insan gücü kaynaklarını geliştirerek
ucuz ve kaliteli yeni ürünlerin üretimini sağlamak ve refah seviyesinin
artırılmasına hizmet etmektir. Genç nüfusumuzun bilim ve
teknolojiye olan ilgisini artırmak için seksen bir ilde bilim ve teknoloji
merkezleri kurma çalışmaları başlamıştır.
Dünyanın
değişik ülkelerinde çok saygın ilim ve bilim adamları
vardır. Bir zamanlar beyin göçü adı verilen ve ülkemizden göçüp
gidenler artık ülkemizin beyin gücü hâline gelmiştir.
On
yıl önce Türkiyede sadece 2 teknoparkımız vardı, bugün 33
tanesi aktif olmak üzere 47 teknoparkımız vardır. Teknoparklarda
firmalar AR-GE teşviklerinden yararlanıyorlar. Bu teknoparklarda
bugün kurulan firma sayısı 2 bini aşmış, teknoloji
ihracatına başlamış bulunuluyor.
Özellikle
yazılım sektörünün, bilişim teknolojilerinin bugünkü
çağdaki önemi çok açıktır. Bu anlamda Marmara Bölgesi, İç
Anadolu ve Ege Bölgesindeki sanayi yoğunlaşmasını ve
üniversite yoğunlaşmasını bir dikkate alarak Gebze
Muallimköyde olmak üzere Bilişim Vadisi dediğimiz ihtisas
teknoparkı gerçekleştirildi.
Değerli
milletvekilleri, bilim, sanayi ve teknolojiye önem veren Türkiye, artık
kendi uydusunu yapabilen bir ülkedir. Türkiye, artık kendi savunma
sanayisini imal ettiği gibi ihraç edebilen bir ülkedir. Türkiye,
gençliğini geleceğin dünyasında öne çıkartabilecek
kabiliyetleri geliştiren bir ülkedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Olmaz öyle, olmaz.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Aygün.
ZEKİ
AYGÜN (Devamla) Bu vesileyle, ülkemizin sınırlı
kaynaklarını etkin bir biçimde kullanan Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığına ve Bakanlığımıza bağlı
ve ilgili kuruluşlara teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Evet Sayın Aygün, süreniz tamam.
ZEKİ
AYGÜN (Devamla) 2013 yılı bütçemizin hayırlara vesile
olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı, Batman
Milletvekili Sayın Ziver Özdemir.
Sayın
Özdemir, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA ZİVER ÖZDEMİR (Batman) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; KOSGEB olarak bilinen Küçük ve
Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığının 2013 yılı bütçesi üzerine grubumuz
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, 1990 yılında 3624 sayılı Kanun ile kurulan
KOSGEBin kuruluş amacı, ülkenin ekonomik ve sosyal
ihtiyaçlarının karşılanmasında KOBİ, yani küçük
ve orta ölçekli işletmelerin oranını ve etkinliğini
artırmak, rekabet güçlerini ve düzeylerini yükseltmek, sanayide
entegrasyonu ekonomik gelişmelere uygun biçimde gerçekleştirmek;
KOBİlerin rekabet güçlerini geliştirmeye ve girişimcilik
kültürünü yaygınlaştırmaya yönelik nitelikli hizmet ve destekler
sunarak, KOBİlerin ekonomik ve sosyal kalkınmadaki
paylarını artırmaktır.
2012
yılı itibarıyla 68 ilde 75 hizmet merkezi müdürlüğü ile
ülke sathına yaygın olarak küçük ve orta ölçekli işletmelere
hizmet verilmektedir.
KOSGEB
Teknoloji Geliştirme Merkezleri (TEKMER) sayısı, 2012
yılı Aralık ayı itibari ile 31e
ulaşmıştır. Aynı inkübatör mantığı
çerçevesinde ancak binasız olarak -girişimcilere işlik tahsis
edilmeden- KOSGEB ve üniversitelerin iş birliğinde bu
uygulamanın gerçekleştirilmesi amacıyla yapılan AR-GE,
inovasyon iş birliği sayısı, protokol sürecinde olanlarla
birlikte 65e ulaşmıştır.
Türkiyenin
ekonomik ve sosyal açıdan kalkınmasında KOBİler çok önemli
yer tutmaktadır. Özellikle KOBİler Türkiyenin son yıllardaki
gelişiminin lokomotifi olmuşlardır. KOBİler ülkemizdeki
toplam işletmelerin yüzde 99undan fazlasını
oluşturmaktadırlar. KOBİlerin ülke ekonomisindeki payları
zaten bu gelişimdeki rolünü net olarak ortaya koymaktadır.
KOBİler ekonomideki paylarına paralel olarak da toplam
istihdamın yüzde 78ini
karşılamaktadırlar. Bunun yanında toplam katma
değer içindeki oranları, ihracattaki payları ve toplam
yatırımdaki oranlarıyla ülkenin kalkınmasının da
en önemli aktörü olmuşlardır. Bu açıdan KOBİlerin
desteklenmesi ülke ekonomisi açısından hayati önem arz etmektedir
diye düşünüyorum.
İşte
AK PARTİ döneminde, AK KOBİlerin bu önemi göz önünde tutularak
KOBİlerin hedef kitlesi, hizmet ve ticaret sektöründeki KOBİleri de
kapsamayacak biçimde genişletilmiştir.
Bu
yetmemiş ve daha sonra da 2012 tarihinde Resmî Gazetede yayınlayarak
yürürlüğe giren KOBİlerin devlet desteklerinden yararlanmasına
imkân sağlayacak Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin
Tanımı, Nitelikleri ve Sınıflandırılması
Hakkında Yönetmelikte değişiklik
yapılmış, buna göre, 250 kişiden az yıllık
çalışan istihdam eden ve yıllık net satış
hasılatı veya mali bilançosundan herhangi biri 40 milyon Türk
lirasını aşmayan ekonomik birimler ve girişimler KOBİ
tanımı kapsamına dâhil edilmiştir.
Bu
düzenleme ile KOSGEBin hedef
kitlesinde çok önemli artış sağlanmıştır ve
verilen desteklerden faydalanan işletme sayısında büyük
gelişim gözlenmiştir. Örneğin, 2012 yılı sonu
itibarıyla KOSGEB veri tabanına kaydedilen işletme
sayısı 682 bine ulaşmıştır. Bu rakam geçen
yıl 620 bin idi. Yine bu düzenlemeler ile girişimcilerimize,
işletmelerimize, meslek kuruluşlarına ve işletici
kuruluşlara yönelik olarak bir dizi destek programları devreye
sokulmuştur.
2012
itibarıyla KOSGEB tarafından yürütülen 7 adet destek programı
bulunmaktadır. Bunlardan biri, KOBİ Proje Destek Programı;
işletmelere özgü sorunlarının işletmeler tarafından
projelendirildiği bir programa ihtiyaç duyulması. ikincisi, Tematik
Proje Destek Programı; KOBİlerin kendi işletmelerini
geliştirmeleri ve meslek kuruluşları tarafından küçük ve
orta ölçekli işletmenin geliştirilmesi amacıyla makro strateji
dokümanlarında işaret edilen öncelikle, dikkate alınarak
sektörel ve bölgesel ihtiyaçların karşılanması
amaçlanmıştır. İş Birliği, Güç Birliği ve
Destek Programı, AR-GE, İnovasyon ve Endüstriyel Uygulama Destek
Programları, Girişimcilik Destek Programları, Gelişen
İşletmeler Piyasası KOBİ Destek Programları, Genel
Destek Programları olarak desteklenmiştir. Burada tabii, Türkiyedeki
bölgesel kalkınmışlığın en önemli
farkını ortadan kaldıran KOBİlerdir. Bu KOBİlerde de
AK PARTİ diğer alanlarda olduğu gibi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZİVER
ÖZDEMİR (Devamla) KOBİlerimize sunulan bu destek ve hizmetlerin
önümüzdeki süreçte aynı şekilde artması temenni ve beklentisiyle
2013 bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özdemir.
AK
PARTİ Grubu adına üçüncü konuşmacı, Bursa Milletvekili
Sayın Önder Matlı.
Sayın
Matlı, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA ÖNDER MATLI (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2013 yılı Türk Standartları
Enstitüsü bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve ekranları
başında bizleri izleyen değerli
vatandaşlarımızı saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türk Standartları Enstitüsü elli sekiz yıldır
Türk sanayisinin daha az bir maliyetle yüksek kalitede üretim
yapmasının, inovasyon faaliyetlerini etkin bir şekilde
sürdürmesinin, uluslararası standartlara uygun ürün ve hizmet
sağlayarak uluslararası pazarlara girmesinin anahtarı
konumundadır. Türk Standartları Enstitüsü hizmetlerin daha geniş
kitlelere ulaştırılması, sadece ulusal düzeyde değil,
uluslararası pazarlarda da aranan tercih ve itibar edilen bir marka
değerine kavuşması doğrultusunda
çalışmalarına yön vermektedir. Hızla gelişmekte olan
Türk sanayisi ve Türk sanayicilerinin Avrupa ülkelerine ve diğer ülkelere
yaptıkları ihracat dikkate alındığında uluslararası
standartlara uygun üretim yapmanın önemi açıkça görülmektedir. Ancak
dünyada ekonomik savaşın bir standartlar savaşına
dönüştüğü günümüz şartlarında artık standartlara uyum
tek başına yeterli olmamakta, ülkelerin standartları belirleyen
konuma gelmeleri gerekmektedir. İslam Ülkeleri Standardizasyon ve
Metroloji Enstitüsünü kuran ve hâlen dönem
başkanlığını yürüten TSE, Orta Asya, Türki ve özerk
cumhuriyetlerin üyesi olduğu Bölgelerarası Standardizasyon Birliği
teşkilatını kuran ve başkanlığını
yürüten, bunları tek çatı altında birleştiren lider bir
kuruluştur. Enstitü, standardizasyon, belgelendirme ve deney
alanlarında 78 ülkeden 99 farklı kuruluşla
imzaladığı iş birliği anlaşmaları sayesinde
bilgi, uzman değişimi ve eğitim konularında
karşılıklı iş birliği faaliyetlerini
yürütmektedir.
Değerli
milletvekilleri, geçtiğimiz bir yıl içinde 11 ülkede 14 çözüm
ortaklığı ofisi açılmıştır. TSE, bugün
itibarıyla 9 ayrı yerleşkede faaliyet gösteren,
uluslararası akreditasyona sahip 17 deney laboratuarıyla sanayicilerimize
hizmet vermekte olup laboratuarları TÜRKAK tarafından akredite
edilmiştir.
Bugün itibarıyla otomotiv ve yan sanayide
üreticiler, her yıl yaklaşık 35 milyon euroyu test ve
belgelendirme işlemleri için yabancı belgelendirme
kuruluşlarına ödemek zorunda kalmaktadır. Bu sebeple, Türk
Standartları Enstitüsü kendi öz kaynaklarıyla 200 milyon lira
maliyetli yeni laboratuvar yatırımlarına
başlamıştır. Bakanlığımızın
hazırladığı Otomotiv Sektörü Strateji Belgesi Eylem
Planında Tasarım doğrulama, dayanım, yol ve araç testleri
yapılması için test merkezleri ve rüzgâr tüneli kurulacak ve mevcut
test merkezleri sanayinin ihtiyaçları doğrultusunda
geliştirilecektir. maddesi yer almaktadır. Bu eylemi hayata
geçirecek kuruluş olarak TSEye görev verilmiştir. TSEnin bu
projedeki nihai hedefi, Türk otomotiv sanayisinin bugün olduğu gibi
gelecekte de rekabetçi konumunu sürdürebilmesi için katkı sağlamak,
üreticilere AR-GE altyapısı oluşturmak, tasarım, üretim,
markalaşma, beceri kapasitelerinin arttırılabilmesi için test
laboratuvarı, belgelendirme hizmetleri ve eğitimlerle verdiği
hizmetlerin kalitesini dünya standartlarına taşımaktır.
Değerli
milletvekilleri, bir Bursa Milletvekili olarak özellikle şunları
söylemek istiyorum: Hepimizin bildiği gibi Bursa Türkiyemizin otomotiv
üretim merkezi. Bu manada, bizler Bursa milletvekilleri olarak otomotiv test
merkezinin Bursada yapılmasını yürekten destekliyoruz ve bu
konuda elimizden geleni sonuna kadar da koyacağımızı
söylemek istiyoruz. Buradaki amacımız Bursanın
standartlarını yükseltmektir. Özellikle son Sanayi Teşvik
Kanunuyla beraber batı illerimizde, sanayinin geliştiği illerde
AR-GEyle, inovasyonla sanayide bir değişimi sağlamak bu manada
bizlerin çok önemsediği bir olaydır, olgudur. Dolayısıyla,
bu, Bursada dönüşüm, AR-GE, inovasyon ve nitelikli insan
kaynağıyla beraber otomotiv test merkezini biz canıyürekten
destekliyoruz ve Bursalı muhalefet partisi milletvekili
arkadaşlarımız burada değil ama onların da bu konuda
katkı koymalarını yürekten bekliyoruz çünkü gerçekten
Bursanın bu otomotiv test merkezini ıskalamak, kaçırmak gibi
bir lüksü yok.
Son
olarak, sözlerimi bitirirken değerli milletvekilleri, standartlardan
bahsediyoruz, evet, AK PARTİ iktidarına kadar Türkiye, dünyada
maalesef standart dışı kalmış bir ülke
konumundaydı. Şükürler olsun ki son on yıllık zaman
zarfında Türkiye dünya standartlarına, Batı standartlarına
ulaşmış, her geçen gün standartlarını yükselten ve
yeni hedeflerimizle, yeni vizyonumuzla, 2023 vizyonumuzla Türk
Standartlarını dünya standartlarında
belirleyici bir standart olarak kurgulayan
çalışmalarımız devam etmektedir.
Bu
düşüncelerle, duygularla hepinizi, yüce Meclisimizi saygıyla sevgiyle
selamlıyorum.
Sağ
olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Matlı.
AK
PARTİ Grubu adına bir sonraki konuşmacı, Gaziantep
Milletvekili İbrahim Halil Mazıcıoğlu.
Sayın
Mazıcıoğlu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) Teşekkür
ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 Mali Yılı Bütçe
Tasarısı görüşmelerinin dokuzuncu turunda Türk Patent Enstitüsü
bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle selamlıyorum.
Öncelikle
2013 mali bütçesinin hazırlanmasında emeği geçen, başta
Maliye Bakanımıza, bakanlarımıza ve bürokratlarına,
Plan ve Bütçe Komisyonu Başkan ve üyelerine, tüm kamu bürokrasisine
huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, cumhuriyetimizin kuruluşunun 100üncü yılı olan
2023 yılı hedeflerine kararlı adımlarla yürüyoruz. Bu
hedeflerimize ulaşma sürecinde, en etkili küresel rekabet araçlarından
olan yenilikçi ürünlerin, dünya çapında tanınmış
markaların ve yüksek katma değer potansiyeline sahip
tasarımların önemi ve gerekliliği
tartışmasızdır. Nitekim, günümüzün rekabetçi ekonomilerinin
ve firmaların, yenilikçi, yüksek teknolojili ve özgün tasarımlı
ürünleriyle ve bu ürünler sayesinde oluşturdukları güçlü
markalarıyla ve fikrî sermayeleriyle ön plana çıktıkları
hepimizin malumudur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; küresel rekabet edebilirlik açısından
kritik öneme sahip olan yeni bilgi ve teknolojilerin üretilmesinde ve
korunmasında; patent, marka, endüstriyel tasarım ve coğrafi
işaretlerden oluşan sınai mülkiyet hakları en etkili yol
olarak karşımıza çıkmaktadır. Sınai mülkiyet
sistemi, bir yandan fikrî ürünlerin etkin bir şekilde korunmasını
sağlarken, diğer taraftan bu ürünlerin üretilmesi sürecinde gerekli
olan bilginin en kolay şekilde elde edilmesine imkân
sağlamaktadır. Patentler, yeni ürünlerin korunmasını
sağlamakta, teknolojik yeniliklere basamak oluşturmakta ve teknik
bilginin yayılmasını sağlamaktadır. Markalar, ürün ve
hizmetler için yapılan yatırımların tüketiciye
sunulması sürecinde çok önemli bir rol üstlenmektedir. Yüksek AR-GE
maliyeti gerektirmeyen endüstriyel tasarımlar, gerek KOBİlerimiz
için gerekse büyük işletmelerimiz için çıktıları daha
kısa zamanda ekonomik değere dönüşebilen bir araç olarak çok
önemli bir potansiyel anlamına gelmektedir. Coğrafi işaretler
ise; Antep baklavası, İznik çinisi ve Aydın inciri gibi yerel ve
yöresel değerlerimizi koruma altına alarak, bu değerler
sayesinde şehirlerimizin markalaşmasını ve ticari gelir
elde etmesini sağlamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bugün geldiğimiz
noktada, ülkemizde etkin işleyen bir sınai mülkiyet sisteminin
mevcudiyetinden rahatlıkla bahsedebiliyoruz. Patent, marka, tasarım
sayılarında son yıllarda kaydedilen artışlar, bu
söylediklerimizi doğrular niteliktedir. Türkiye, 2011 yılında
120 bine yaklaşan marka başvurusuyla Avrupanın en fazla marka
başvurusu yapılan ülkesidir. Patent başvurularında her
yıl dünya ortalamasının üzerinde artışlar
gerçekleşmektedir. 2011 yılında Türk Patent Enstitüsüne 13 binin
üzerinde patent ve faydalı model başvurusu yapılmış,
bu sayının 2012 yılında 15 bine ulaşması
beklenmektedir. Uluslararası patent başvurularında Türkiye,
Avrupa Birliği ülkeleriyle kıyaslandığında 11inci
sırada yer almaktadır. Öte yandan, 40 bine yaklaşan tasarım
başvurusuyla Türkiye, son birkaç yıldır Avrupada 3üncü
sıradadır.
Diğer
taraftan, memleketim Gaziantep, Türkiye genelinde patent başvurularında 14üncü,
marka başvurularında 7nci ve tasarım başvurularında
3üncü sırada yer almaktadır. Bunun yanı sıra Gaziantep
şehrimiz Antep baklavası, Antep fıstığı,
Gaziantep bakır el işletmeciliği ve Gaziantep sedef el
işlemeciliği gibi tescilli coğrafi işaretleriyle de bu
alanda öncü şehirler arasında yer almaktadır. Nitekim ülkemizden
Avrupa Komisyonuna coğrafi işaret tescili için yapılan ilk
başvuru Antep baklavası için olmuştur.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Gaziantepe sanayi kuruldu mu?
İBRAHİM
HALİL MAZICIOĞLU (Devamla) İnşallah, yedireceğiz.
Geçtiğimiz
salı günü Avrupa Parlamentosu tarihî bir karar alarak Avrupada geçerli
olacak olan ortak patent sistemini onaylamıştır.
Bu
vesileyle muhalefetimize, iktidarımıza saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından, alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Mazıcıoğlu.
AK
PARTİ Grubu adına bir sonraki konuşmacı, Niğde
Milletvekili Sayın Ömer Selvi.
Sayın
Selvi, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA ÖMER SELVİ (Niğde) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kısa adı TÜBİTAK olan Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2013 yılı mali
bütçesi hakkında grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlarım.
Tabii,
TÜBİTAKın yaptığı şeyler anlatmakla bitmez, beş
dakikada burada anlatmakla ben bunları bitiremem ama ben burada sadece,
akademik hayatımı sürdürürken TÜBİTAKın
yaptığı, akademik hayata yaptığı bir
katkıyı yaşamış bir insan olarak bir şeyi
paylaşmak istiyorum. Tabii, 2005 yılında TÜBİTAK çok önemli
bir karar aldı, çok önemli bir katkı sağladı akademik
hayata. O tarihte ben doktoramı yapmaktaydım, öncesini ve
sonrasını çok iyi biliyorum. 2005 yılından önce birçok
arkadaşımızın üniversiteden mezun olduğunda hayalleri
akademisyen olmaktı, akademik kariyerini takip etmekti, lakin o gün
üniversiteler olsun gerekse TÜBİTAK gibi kurumlar olsun, ekonomik destek
anlamında çok şey vadetmediği için bu
arkadaşlarımızın çoğu özel sektörde vadedilen o yüksek
maaşlara gittiler. Tabii, bu mecburiyetti çünkü dediğim gibi,
TÜBİTAK gibi, üniversiteler gibi oradan gelen ekonomik desteklerle
bırakın bir aile kurmayı, yuva kurmayı, kendi
hayatlarını bile idame ettiremeyeceklerdi.
2005
yılında ne oldu? 2005 yılında TÜBİTAK, tabii ki de o
günkü hükûmetimizin TÜBİTAKın bütçesini ciddi anlamda
artırmasıyla beraber, çok önemli bir politika güttü ve yüksek lisans
ve doktora öğrencilerine verdiği bursları ciddi anlamda
artırdı. O gün, hiç unutmuyorum, yüksek lisans öğrencilerinin
tam burs olarak aldıkları meblağ yaklaşık 3
katına çıktı ve 1.250 Türk lirası olarak gerçekleşti.
Aynı şekilde doktora öğrencilerimiz de o gün itibarıyla
TÜBİTAKtan burs olarak 2 kat fazla burs almaya başladılar ve
1.500 Türk lirası burs almaya başladılar. Bu rakamlar, o gün
itibarıyla özel sektörde verilen maaşlarla ciddi anlamda rekabet
edebilir noktaya gelmişti ve bunun etkisi ne oldu? 2005 senesinde ve o
seneden sonra mezun olan birçok arkadaşımız, eğer kalbinde
akademisyen olmak varsa artık o ekonomik baskıyı hissetmeden
akademide kaldılar ve akademik kariyerlerine devam ettiler.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Siyasi ve bilimsel özellik de var mı?
ÖMER
SELVİ (Devamla) - Diğer taraftan, beni aslında en çok etkileyen
tarafı şu olmuştu: 2005 senesinden önce bu kararı vermekte
güçlük çeken birçok arkadaşımız, özel sektörde daha yüksek
meblağlar almalarına rağmen 2005 senesinden sonra bu rekabet
eden maaşlarla -daha doğrusu burslarla- beraber akademiye dönme
kararı aldılar. O arkadaşlarımızı da giderlerken
görmüştüm, o arkadaşlarımız inanın o kadar üzgünlerdi
ki özel sektöre giderlerken, çünkü hayalleri akademisyen olmaktı,
katkı sağlamaktı.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Şimdi kaç lira alıyorlar?
ÖMER
SELVİ (Devamla) - Onların gözlerinde
Onu
da hemen söyleyeyim, bugün yüksek lisans öğrencilerimize 1.500 lira burs
veriliyor aylık, doktora öğrencilerimize 1.800 lira burs veriliyor.
Hâlâ bu rakamlar özel sektörle rekabet edebilir noktada. İdealist
arkadaşlarımız, bu noktada akademide kalabiliyorlar çünkü
ekonomik baskıyı hissetmiyorlar. Dediğim gibi o gün arkadaşlarımızın
gözlerinde yaş göremezdiniz çünkü gözyaşları, içlerini,
yüreklerindeki ateşi söndürmeye akıyordu. Fakat o arkadaşlar
daha güçlü bir motivasyonla, heyecanla akademiye döndüler ve Türkiyenin o
anlamdaki açığını kapattılar. Biliyorsunuz o gün en
çok konuşulan, Türkiyenin önündeki, ilerleyen yıllarda en çok
tehlike olarak görülen, akademik kadroların yetersizliği ve
daralmasıydı ve o gün yine çok ciddi kararlar alan hükûmetimiz,
üniversiteler açıyordu ve hükûmetimizi, AK PARTİ iktidarını
o anlamda eleştiriyorlardı çünkü üniversite açmak bir anlam ifade
etmiyordu, oraya akademik kadro bulmanız gerekiyordu. O gün
itibarıyla var olan üniversitelerdeki akademik kadrolar bile geriye
giderken bu hamleyle Hükûmetimiz, oradaki bu olayı geriye döndürdü, o gün
itibarıyla mevcut kadroları kuvvetlendirdi, yeni açılan
üniversitelere de ciddi anlamda akademik kadro sağladı ve bu sayede,
o üniversitelerde Türkiye'nin geleceğini inşa eden insanlar
yetişmeye başladı; bu bile tek başına çok ciddi bir
başarıdır ve bu başarıya imza atan, bu
başarıyı sağlayan her kimse, bu insanların Türkiye
tarihine adı altın harflerle yazılacaktır. Bu
başarıyı sağlayanlar, önce TÜBİTAK, daha sonra TÜBİTAKa
o imkânı sağlayan bu ak kadrolar
ve yine Sayın Başbakanımızın bütçe görüşmelerinin
ilk gününde söylediği gibi bu başarının asıl sahibi bu
aziz millettir. Onun için bu aziz milletin bir ferdi olmakla, bu
başarıyı sağlayan ak kadroların
bir ferdi olmakla gurur ve onur duyuyorum.
Daha
çok anlatacak şey var. Ben, buradan herkese, TÜBİTAKın
çalışmalarını yakinen takip etmelerini tavsiye ediyorum.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Bilimsel özerkliklerin yok olmasından
bahsetmediniz hiç.
ÖMER
SELVİ (Devamla) Bu duygu ve düşüncelerle, gerek
TÜBİTAKın gerek diğer kurumların gerekse genel bütçenin
hayırlar getirmesini temenni ediyorum ve siz yüce heyeti, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Selvi, teşekkür ediyorum.
AK
PARTİ Grubu adına bir sonraki konuşmacı İstanbul
Milletvekili Sayın Halide İncekara.
Sayın
İncekara, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
AK
PARTİ GRUBU ADINA HALİDE İNCEKARA (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Bilimler
Akademisinin 2013 yılı bütçesiyle ilgili söz almış bulunuyorum.
Türkiye
Bilimler Akademisi, tüzel kişiliğe, bilimsel idari ve mali
özerkliğe sahip bir kurum olarak 1993 yılında 497
sayılı kanun Hükmünde Kararnameyle kurulmuş, 2011
yılında çıkarılan 635, 651 ve 662 sayılı Kanun
Hükmünde kararnamelerle üyelerin seçimi, başkanlık süresi ve
araştırma desteği gibi konulara ilişkin bazı
değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Bu
değişikliklerle, önceden tamamen mevcut üyelerce seçilen akademi
üyelerinin üçte 1inin YÖK, üçte 1inin TÜBİTAK Bilim Kurulu ve üçte
1inin de TÜBA tarafından seçilmesi öngörülmüştür.
Sekretarya
ve bütçe hizmetlerini TÜBİTAK tarafından yerine getiren
akademinin organları, genel kurul, akademik konseyi
ve başkanlıktan oluşmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir yandan ülkemizi Avrupanın
üretim ve teknoloji merkezi hâline getirmeyi arzularken, diğer yandan
hepimiz beyin göçünden şikâyet eder, başka ülkelere
kaçırdığımız bilim insanlarımız için
hayıflanırız. Bilim insanı yapacağı
çalışmalar için laboratuvar, kaynak ve iltifat bulamaz ise bu
insanları burada kalmaya zorlayamazsınız. Bu, sadece o
insanı ziyan etmek değil, insanlığın yeni ufuklara
yolculuğunu da aynı zamanda sabote etmektir.
Dünya
ile rekabet etmek, insanlığın yaşam kalitesini yükseltmek,
ulusal savunmada güvenli hâle gelmek için ülkede bilim insanı
yetiştirmek, bilime özendirmek kaçınılmazdır. Şu anda
üstün yetenekli çocuklarımızın keşfi, eğitimi ve
istihdamlarını araştıran komisyonun raporunu yazıyoruz.
Dünyada emsalleriyle fark atarak yarışacak bu beyinlerimizin, daha küçük
yaşta uluslararası beyin avcıları tarafından takip
edilip burs ve eğitim destekleri teklif edildiği ve ülkelerine davet
edildiği bir gerçektir. Bu ülkeler, bırakın yetişmiş
bilim adamını ihmal etmeyi, ana karnına düştüğü andan
itibaren bilim insanı keşifleri yapmakta, 4-5 yaşında bilim
insanı olma yolundaki çocuklar özel eğitimlere alınmakta, atölye
ve laboratuvarlarla buluşmaktadır. Buradan hareketle, TÜBAnın
2013 hedefleri içinde toplumda bilim insanları olmayı
sağlayacak, özendirecek projelerin ağırlıkta
olmasını önemsiyoruz.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Bilim adamları neden istifa etti Halide
Hanım? İstifaların gerekçesi ne?
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Son on yılda hayal edilemeyenlerin bile
gerçekleştiği ülkemde, 2023 hedeflerine ulaşmak ve dünyayla her
alanda rekabet etmek için, rekabet edebilmek adına TÜBAnın neler
yaptığına bir bakalım: Öncelikle nitelikli
öğretmenlerin desteklenmesi, çocuklarımızın bilimle
tanışık, soru soran, araştıran bireyler olarak
yetiştirilmesini amaçlayan bilim eğitim programı, genç bilim
adamlarının akademi bünyesinde geliştirilmesi, diğer
gelişmiş ülkelerin bilimcileriyle ortak projelerde
buluşturulması için üstün başarılı genç bilim
adamlarını ödüllendirme programı, doktora
çalışmalarının bilimsel düzeyinin geliştirilmesi için
verilen burslar, şu anda sorumluluğunu TÜBİTAKın
yürüttüğü Ulusal Açık Ders Malzemeleri Projesi, Üniversite Ders
Kitapları Programı, Türkçe Bilim Terimleri Sözlüğü Projesi,
telif ve çeviri eser ödülleri. Akademinin birçok akademiler arası örgüt ve
uluslararası bilimsel kuruluşa üyeliği bulunmakla birlikte,
yayın faaliyetleri akademinin faaliyetleri içerisinde önemli bir konuma
sahiptir. Akademi yayınları, telif ve çeviri kitaplar, raporlar ve
süreli yayınlardan oluşmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; her şehirde kurulan
üniversitelerimiz, yaygınlaşan teknoparklarımız, buna
bağlı olarak bilim ve teknoloji alanında uluslararası
ilişkilerin güçlenmesiyle oluşan pozitif rekabet ve iş
birliği ülkemizde çok parlak bir döneme girildiğini göstermektedir.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Ay, Halide Hanım, bir tane marka söyleyin
uluslararası piyasada ve sanayide rekabet eden, tercih edilen. Nasıl
bir başarı öyküsü
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) On dokuz yıllık birikimiyle ülkenin
2023-2073 vizyonlarını gerçekleştirmede aktif rol
oynayacağına inandığım TÜBAnın
başarılarının artarak devam etmesini diliyor, 2013
yılı bütçemizin milletimize hayırlı olması
temennisiyle saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) TÜBAnın artık bilimselliği
tartışılıyor Halide Hanım.
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Hanımefendi, niçin laf atıyorsunuz orada?
Sayın
Başkan, niçin müdahale etmiyorsunuz siz de orada?
Hayır,
nedir derdiniz?
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Gerçeği söylüyoruz Halide Hanım.
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Her çıkan arkadaşın sözünü
bölüyorsunuz, her çıkan arkadaşa laf atıyorsunuz. Hayır,
nedir bu? Varsa bir sözünüz, gelirsiniz, mekânı burasıdır.
Yakışıyor mu? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Bravo!
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Ama siz gerçeklerden bahsetmiyorsunuz Halide
Hanım.
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Yani oturduğunuz yere
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) TÜBAdaki 69 bilim adamının istifa
etmesinden bahsetmiyorsunuz. Gerçekleri söylemediğiniz için sizi uyarmak
zorunda kalıyoruz.
MUSTAFA
ATAŞ (İstanbul) Biraz saygılı olun ya. Ayıp ya.
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Koca milletvekili olmuşsunuz, hâlâ buraları
siz üniversite amfileriyle karıştırıyorsunuz. Dün
üniversiteleri karıştırıyorsunuz, bugün Meclisi
karıştırıyorsunuz.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Nerede kaldı TÜBAnın bilimselliği?
Bilimsel özerklik mi kaldı TÜBAda?
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Niye sataşıyorsun oradan? Herkese laf
atıyorsun.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) İnsanları
uzaklaştırdınız; siyasete bağlı, iktidara
bağlı bir hâle getirdiniz.
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Çok ayıp bir şey ya! Neyse ne, gelir burada
konuşursun varsa bir lafın.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Nerede kaldı TÜBAnın özerkliği?
Bunları kabullenemiyorsunuz.
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Sana ne oluyor? Grup başkan vekilleriniz nerede
sizin? Car car, car car
Çok
teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın İncekara.
HALİDE
İNCEKARA (İstanbul) Ayıp ya, ayıp!
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Bu sizin tahammülsüzlüğünüz. Gerçekleri
söyleyince onları kabul edemiyorsunuz.
MUSTAFA
ATAŞ (İstanbul) Biraz saygı, saygı. Ayıp ya!
BAŞKAN
- AK PARTİ Grubu adına bir sonraki konuşmacı İstanbul
Milletvekili Sayın Şirin Ünal. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA
ATAŞ (İstanbul) Konuşmayın oradan.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Çok güzel şeyler söylediğin için
gülüyorsun orada.
MUSTAFA
ATAŞ (İstanbul) Durmadan laf atıyorsunuz. Ayıp ya! Her
konuşana laf atmak zorunda mısınız ya?
BAŞKAN
Evet efendim, lütfen
Lütfen
AK
PARTİ GRUBU ADINA ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma
Bakanlığımızın 2013 yılı bütçesi üzerinde
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
2012
yılı bütçesine göre yüzde 11,6lık bir artış ile
huzurlarımıza getirilen 20 milyar 359 milyon 914 bin Türk
liralık Millî Savunma Bakanlığımızın 2013
yılı bütçesi, millî güvenlik politikamız çerçevesinde
üstlendiğimiz görevleri yüksek bir etkinlikle yerine getirmek ve savunma
gücümüzü çağın gereklerine göre artırma hedefleri
doğrultusunda hazırlanmıştır.
Türkiyenin
millî savunma politikasını yönlendiren temel ilke, cumhuriyetimizin
kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürkün Yurtta sulh, cihanda sulh. ilkesidir.
Bu doğrultuda, bir yandan, ülkenin birliği, ulusal
bağımsızlığı, egemenliği, toprak
bütünlüğü ve hayati çıkarları korunurken diğer yandan,
Birleşmiş Milletler, NATO ve Avrupa Birliği öncülüğünde
uluslararası ilişkiler ikili ve çok taraflı olarak
sürdürülmektedir. Bu görevleri birlikte icra edeceğimiz kahraman Türk
Silahlı Kuvvetleri personelinin aidiyet duygusunun iyileştirilmesi ve
özlük haklarının geliştirilmesi birinci dereceli önceliğimiz
olmuş ve olmaya devam edecektir.
Ülkemizin
içinde bulunduğu küresel ve güvenlik ortamı hızlı bir
değişime uğramaktadır. Bu, aynı zamanda Türkiyenin
üstlendiği sorumlulukları da arttırmaktadır.
Geçmişte
olduğu gibi bugün de bölgesinde barış ve istikrara müspet
katkı sağlamaya devam eden Türkiye, dünya
barışının muhafazasında önemli bir aktör
durumundadır.
Gelişen
ihtiyaçlar çerçevesinde, bir yandan, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin
modernizasyonu için yatırımlar yapılırken, diğer
yandan, millî ve uluslararası görevlerimizi etkinlikle yerine getirmek
için gereken her türlü tedbir alınmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmetimizin, 2023 vizyonu doğrultusunda millî savunmada
hedefimiz, savunma sanayisi gelişmiş dünyadaki ilk 10 ülke
arasına girmektir. Bu çerçevede, tüm kara ve deniz araçlarıyla
insansız hava araçlarımızın ülkemizde üretimi
sağlanacak ve hâlihazırda başlatılan çalışmalara
ilave olarak, havacılıkta hızla gelişen helikopter
alanında hafif ve orta sınıf ulaştırma
helikopterlerinin kendi sanayimiz tarafından üretilmesine ilişkin
kapsamlı bir altyapı oluşturulmaktadır. Helikopter
üretimlerine yakında başlanacak olup, gerek ülkemizin gerekse çevre
ülkelerin ihtiyaçlarını da karşılayabilecek güçte
olabileceğimizi söylemekte fayda görmekteyim.
Değerli
milletvekilleri, hâlihazırda askerî güç unsurlarımızın
geniş bir yelpazede üstlendikleri sorumlulukları kısa
şekliyle dikkatlerinize sunmak istiyorum: Deniz Kuvvetlerimiz,
denizlerimizde ve uluslararası sularda menfaatlerimizi koruyacak; Kara ve
Hava Kuvvetlerimiz ise teknolojinin etkin kullanımıyla icra edilen
terörle mücadele, bölgesel istikrarsızlıklara karşı
alınan tedbirler ve uluslararası önlemlere katılım,
uluslararası sorumluluk kapsamında Balkanlardan Orta Asyaya, Orta
Doğudan Afrikaya kadar uzanan geniş bir coğrafyada
barışı ve güvenliği sağlamak için
çalışmalara aktif katılımdır.
Bu
görevlerin layıkıyla yerine getirilmesi adına Hükûmetimizin
teklif ettiği bütçe teklifinin kabulünün önemli olduğunun
altını çizmek gerektiğinin inancıyla, Millî Savunma
Bakanlığı 2013 yılı bütçesinin, Sayın
Başbakanımızın liderliğinde, Sayın Millî Savunma
Bakanımız ve ekibinin gayretleriyle Türkiyenin 2023 vizyon ve
hedeflerine ulaşmasına önemli katkılar
sağlayacağı düşüncesiyle, ülkemize, milletimize ve kahraman
Türk Silahlı Kuvvetlerimize hayırlı olmasını diliyor,
hepinize selam ve saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ünal.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Çalışma Bakanının gruplara bir teklifi
var; Acil bir konu var, bunu geçirmemiz lazım dedi. Onunla ilgili
dışarıda Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı da burada,
kendisi de iyi biliyorlar konuyu- bir toplantı yapıyoruz. Sayın
İncekarayı televizyondan izliyorum, Sayın Yılmaza diyor ki;
Sizin grup başkan vekiliniz nerede? Acaba dedim, Bakan, Halide
Hanıma Ya Muharrem İnceyi dışarıya
çağırayım da, sen de orada yokmuş gibi konuş. diye
karşılıklı danışıklı dövüş mü
yapıyorlar? Yani hem çağırıyorsunuz iş yapalım
diye hem sonra Neredesiniz? diye soruyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın İnce, haklısınız yalnız
arkadaşımız da konuşma süresince, beş dakika sürekli
laf attı. Ondan da haberiniz olsun. İkaz etmedim, o beni ikaz etti.
Bu kadar olmaz yani bu olmamalı, rica ediyorum yani.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Hayır, hayır. Sayın Başkan,
beş dakika söz atmadım. İki söz attım, biri
konuşmasının sonunda. Özen gösterdim. Bakın, bir kez Neden
TÜBAdan 69 bilim adamı istifa etti? dedim, bir de
konuşmasının sonunda sadece TÜBAyla ilgili gerçekleri neden anlatmadığını
söyledim.
BAŞKAN
Hanımefendi, ben gördüğümü söylüyorum.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Yani arkadaşımızın
konuşmasını kesmedim, sabote etmedim efendim ama gerçekleri
söylemedi.
BAŞKAN
Tamam efendim, ben gördüğümü söylüyorum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekili
Mahir Ünal Beyle Haydar Akar Bey karşılıklı bir
anlaşma yapmışlar, demişler ki: Kadınların
arasındaki tartışmaya biz gruplar dâhil olmayalım.
HALİDE
İNCEKARA (İstanbul) Bence de.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Erkek egemen, cinsiyetçi bir yaklaşım.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Ben Haydar Beyin bu tartışmasını
şöyle, yumuşatmak için söyledim ama televizyonda izlediğiniz
zaman Dilek Hanımla Halide Hanım arasındaki
tartışmada sanki CHP Grubu Grup Başkan Vekili görevini
yapmıyormuş gibi bir
HALİDE
İNCEKARA (İstanbul) Hayır, hayır.
BAŞKAN
Sayın İnce, öyle bir şey olmadı fakat ben de aynı
duygularla karışmak istemedim ama beni ikaz etti hanımefendinin
birisi, çare yoktu.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Ünal buyurun.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Sayın Başkan, ben şunu söylemek
istiyorum: Burada biz kadın milletvekiliyiz. Milletvekili olmamız ön
plana çıkartılmalı. Bu Mecliste geçen gün aynen Bülent
Arınçın yaptığı gibi de kadınları birey ve
insan olarak görmemek gibi yaklaşım içinde olan
Ben bunu kabul
etmiyorum yani biz öncelikle milletvekiliyiz.
HALİDE
İNCEKARA (İstanbul) Hangi usule göre konuşuyorlar Sayın
Başkan?
BAŞKAN
Onu grup başkan vekilinize söyleyin, şakayı yapan o.
Sayın
Ünal, buyurun.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, bugün Genel Kurul son
derece pozitif, son derece olumlu, esprili bir şekilde başladı
ama böyle bir sürece akmasını doğrusu istemeyiz çünkü gece geç
saatlere kadar burada beraberce çalışacağız.
Halide
İncekara Hanımefendi konuşmasını yaparken Sayın
Dilek Yılmaz Hanımefendi söz attığında Haydar Bey de
espri yaptı, dedi ki: Arkadaşlar, hanımların arasına
girmeyelim. esprisi yapıldı, biz de güldük.
BİRGÜL
AYMAN GÜLER (İzmir) Şaka bu şimdi!
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Şimdi, bu espriden, bu süreçten bir toplumsal
cinsiyet sorunu ya da kadın ayrımcılığı
çıkarmak
Herhâlde öyle bir şey olmaz diye düşünüyorum.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Öyle değil, dikkat edeceksiniz. Her espri
yapılmaz.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Dolayısıyla, biz aynı iyi niyetle,
pozitif yaklaşımla lütfen Genel Kurul çalışmalarına
devam edelim.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
AK PARTİ Grubu adına, son konuşmacı Düzce Milletvekili
Sayın Fevai Arslan.
Sayın
Arslan buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA FEVAİ ARSLAN (Düzce) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Savunma Sanayi Müsteşarlığı
bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla ve sevgiyle selamlarım.
21inci
yüzyıl dünyasında güçlü ordu, ileri teknolojik askerî teçhizata sahip
olan ve bu teçhizatla karayı, denizi, havayı ve uzayı en iyi
şekilde kullanabilen ve kontrol edebilen ordudur. Güçlü bir ulusal savunma
sanayinin gereğini ve aciliyetini bundan yaklaşık kırk
yıl önce Kıbrıs Barış Harekâtında
yaşamış ve hissetmiş olmamıza rağmen, söz konusu
ihtiyacın karşılanması konusundaki en önemli adımlar
ancak son on yılda bizim iktidarımız döneminde
atılabilmiştir.
İktidarımız
döneminde sektörde yapısal bir dönüşüm gerçekleştirilmektedir.
Bu dönüşümle sektör, üretim ağırlıklı bir yapıdan
tasarım ve mühendislik ağırlıklı bir yapıya
dönüştürülüyor. Bugün ASELSANda çalışan 4.224 kişiden
2.381i, TAIde çalışan 4.270 kişiden 1.020si, ROKETSANda
çalışan 1.390 kişiden 714ü, HAVELSANda çalışan 1.124
kişiden 689u mühendistir.
Türk
Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyon ihtiyaçlarının temininde
yerli imkân ve kabiliyetlerin kullanılması ekonomimize de büyük bir
katkı sağlamaktadır. Bu sayededir ki, savunma ve
havacılık sektörünün cirosu 4,2 milyar dolara yükselmiş
bulunuyor. Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyon ihtiyaçlarında
yurt içinden karşılanma oranının yüzde 54lere
çıkarılmış olması bizleri son derece mutlu
etmiştir. Savunma ürünleri ihracatı ise, 800 milyon doları
geçmiş bulunmaktadır. Bu rakama havacılık sanayinin 270
küsur milyon dolarlık ihracat performansı da dâhil edildiğinde
toplam savunma ve havacılık ihracatı 1 milyar 100 milyon dolara
ulaşmaktadır.
Stockholm
Uluslararası Barış Anlaşmaları Enstitüsünün beşer
yıllık dönemler hâlinde yayınlanan verilerinin sonucuna da
bakıldığında, geçen yıl dünya savunma harcamaları
toplamının 1 trilyon 738 milyar dolar olduğunu, Türkiyenin
savunma ürünleri ithalatında 14üncü sıraya gerilediğini,
ihracatında ise 23üncü sıraya çıktığını
görüyoruz. Bu çalışmalar sayesinde yüzlerce KOBİ şirketimiz
savunma sanayine üretim yapabilir standartlara ulaşmıştır.
Üniversite ve
araştırma enstitülerimizdeki AR-GE potansiyeli de büyük oranda AK
PARTİ iktidarı döneminde hayata geçirilmiştir. Bugün, Ankara ve
İstanbulda olduğu gibi İzmirde, Eskişehirde, Düzcede,
Kırıkkalede, Sivasta ve Rizede sanayi
kuruluşlarımız ve üniversitelerimiz savunma sanayi projeleri
için araştırma, geliştirme ve imalat faaliyetlerine
katılmaktadırlar. Bugünkü gelişmeler bize gösteriyor ki, ülkemiz
sanayisine, araştırmacısına, mühendisine, teknisyenine,
işçisine duyduğumuz güven karşılıksız
değildir.
Yüksek katma değerli
bir sektör olan savunma sanayi sektöründe, yaratılan istihdamın her
bir kişisi ilişkili sektörlerde 1,6 kişilik ilave istihdam
sağlamasına sebep olmaktadır. Bugün
uyguladığımız yan sanayi ve KOBİlerin desteklenmesi
politikası ile, hem Türk savunma sanayinin derinlik kazanması hem de
ileri teknolojinin ülkemiz sanayi tabanına yayılması
sağlanmaktadır. Gelinen tüm bu aşamalardan sonra ülkemizin,
dünya savunma sanayisi en gelişmiş ilk 10 ülke arasına girmesi
ana hedefimizdir.
Savunma Sanayii İcra
Komitesi kararları çerçevesinde, müsteşarlık tarafından
yürütülen projelere 2012 yılının ilk on ayında fondan
yaklaşık 1 milyar dolar bütçe aktarılırken 736 milyon dolar
ödeme yapılmıştır. Aynı dönem içinde fonda 625 milyon
dolar gelir toplanırken millî bütçeden fona 527 milyon dolar kaynak
aktarılmıştır.
Tabii
ki Savunma Sanayinde anlatılacak çok şeylerimiz olmasına
rağmen, zamanımız bu kadar. Hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. Bütçemizin hayırlara vesile olmasını niyaz
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Arslan.
Şimdi
de Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına ilk
konuşmacı Hakkâri Milletvekili Sayın Esat Canan.
Sayın
Canan, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
BDP
GRUBU ADINA ESAT CANAN (Hakkâri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Türk
Patent Enstitüsü, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu ve
Türkiye Bilimler Akademisinin 2013 yılı bütçesi üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Türk Patent Enstitüsü, sınai mülkiyet bilincini
yaygınlaştırmak, bu hakların etkin korunmasına
katkı sağlamak, inovasyona dayalı ekonomik gelişimine
katkıda bulunmak ve yeniliklerin etkin şekilde korunmasını
temin etmeyi amaçlayan bir kuruluştur.
Ülkelerin
zenginliği ve ekonomik gelişmişliği, 21inci yüzyılda
beyin gücü, üretici düşünce ve teknoloji üretimi gibi unsurlarla
şekillenmeye başlamıştır. Bu yeniliklerin mülkiyet
sistemini ifade eden patenti, marka ve endüstriyel tasarımdan oluşan
sınai mülkiyet hakları, yeni bilgi ve teknolojilerin üretilmesindeki
önemini ve rolünü daha da artırdı. Teknoloji transferleriyle lisans
ve patent satın almakla yetinen ülkelerin bir adım bile ileri
gidemeyecekleri bellidir. Ülkeyi teknoloji ve sınai donanım konusunda
başka devletlere bağımlı hâlden kurtarmanın yegâne
yolu doğru bir şekilde belirlenmiş bilimsel politikalardır.
Özgün
tasarımınız, yüksek patentiniz varsa o kadar güçlü ekonomisiniz
demektir. Üretimi seven, teknolojiyi, AR-GE'yi, bilimi önderlik olarak kabul
eden bir anlayışı hayata geçirmek gerekir. Onun için küresel
pazarda kendi patentleriyle yer alamayan ülkelerin rekabet etmeleri de mümkün
değildir. Ortaya konulan yeniliklerin etkin bir şekilde
korunması ve yenilik üreten kişilerin ve işletmelerin
teşvik edilmesi ülkemiz sanayisinin gelişimi açısından
büyük önem taşımaktadır.
Sayın
milletvekilleri, bilim ve teknolojiye dönüşümün bir göstergesi olan patent
üretimine baktığımızda, dünya sıralamasında
Türkiye'nin durumu pek de parlak değildir. Örneğin, bugün İsrail
bile patent üretiminde Türkiye'den onlarca kat daha ileride bulunmaktadır.
Çünkü, nüfusu Türkiye'nin çok altında olan İsrail, gücünü
teknolojiden, bilimden alıyor. Görüldüğü gibi, Türkiye bu
karşılaştırmada içler acısı bir durumdadır.
Bu
vesileyle Sayın Bakana sormak istiyorum. 2012 yılı içerisinde
kaç tane buluş için patent alınmıştır Türkiye'de?
Alınan patentlerin kaç tanesi uygulamaya ve üretime geçmiştir? Türk
Patent Enstitüsü, patent başvuru sayısında dünya ve Avrupa
sıralamasında kaçıncı sıradadır?
Aslında,
bu soruların cevapları kalkınmada bilimi ve küresel rekabeti
sorgulayan ekonomi politikalarıyla doğrudan ilgidir. Ancak biliyoruz
ki, yukarıdaki soruların cevapları pek de iç açıcı
olmayacaktır çünkü AK PARTİ Hükûmeti diğer birçok kurumda
olduğu gibi burada da hızlı bir kadrolaşmayla
çalışanları görevden almış, yerlerine AK PARTİ
yandaşı üyeler atanmıştır. Bu, resmen bilimin
Türkiye'nin kalkınmasında ve gelişmesinde yeri
olmadığının açık bir göstergesidir. Bilimsel
gelişmeye, araştırmaya, uluslararası standartlara, AR-GEye
hizmet etmesi gereken bilimsel kurum işlevini yerine getirememektedir. Bu
kurum bilimsel niteliklerini kaybetmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 651 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle TÜBİTAK
ve TÜBAnın özerklikleri kaldırıldı. Bu kararnameyle
TÜBİTAK ve TÜBA siyasi erkin tam yönetimine alındı. Bu yapılan
işlemlerle iki kurumun da bilimsel özerkliğine son verildi. Eğer
özerk kurumlar olmazsa özgür bilimsel araştırma da olmaz.
TÜBİTAK ve TÜBAnın kurumsal yapısı özerklikten
uzaklaştırıldıkça kurum da bilimsel niteliğinden
uzaklaşır.
Bilimsel
özerkliğin temeli, kurumların kendi üyelerini kendilerinin
seçmesidir. Bu, aynı zamanda liyakat esasının da bir
gereğidir. TÜBİTAKın üyelerini kendi içinden liyakat
esasına göre seçen özerk bir bilim kurulu olması şarttır.
Bu üyeliklerin seçiminde Hükûmetin payının olması kurumun
bilimsel özelliğine zarar verdiği gibi, üniversite camiasında da
maalesef huzursuzluğa neden olmuştur çünkü bundan sonra
yapılacak seçimlerin, birçok başka kurumda görüldüğü gibi, yandaşlık
esasına göre olacağından hiç şüphe yoktur.
Sayın
milletvekilleri, 2004 yılından bu yana kurum bünyesinde
gerçekleştirilen usulsüz kadrolaşmalar sonucunda oluşan
deneyimsiz ve bilimsel araştırma konusundan uzak yöneticilerce
TÜBİTAK ve TÜBA büyük zafiyetler yaşamaktadır. Özerklikten ve
bağımsızlıktan uzak yönetimin bilimsel açıdan da
kuruma yakışır bir görünüm sergilediğini söylemek mümkün
değildir. TÜBİTAK gibi önemli bir araştırma kurumunun
yönetim kademesinde yer alan kişilerin uluslararası bilimsel makale
standartlarına göre kabul edilen kaç tane araştırması
vardır? Son yıllarda bu kişilerin kaç adet yayını
uluslararası yayınlar arasında yer bulabilmiştir acaba?
Bilimsel araştırmanın özerk ve bağımsız bir ortamda,
uygun maddi koşullar altında yapılabileceği gerçeğini
de göz önüne alırsak, yukarıda bahsettiğim kurumlar,
karmaşadan TÜBİTAKın ülkeyi kalkındıracak gerekli
bilimsel çalıştırmaları gerçekleştirmeyeceği
açıktır.
Değerli
milletvekilleri, son olarak, sanayi bölgesi durumuyla ilgili kısaca birkaç
şey söylemek istiyorum. Bilindiği gibi, Türkiyede sanayi
dağılımı dengesiz ve ancak belli alanlarda
yoğunlaşmıştır. Doğu ve güneydoğu
bölgeleriyle batı bölgeleri arasındaki iktisadi gelişmişlik
farkı gittikçe artan bir oranda devam etmektedir. Bölgeler arası bu
eşitsizliğe bu Hükûmet de seyirci kalmıştır. Belli
bölgelere yığılan sanayi anlayışını
değiştirmek için yasal düzeyde çalışmalar yürütülüp
bölgelerin potansiyelleri doğrultusunda sanayinin geliştirilmesi ve
dağılımı kapsamında yasal düzenlemeler
yapılmalı ve iktisadi gelişmişlik düzeyi düşük bölgelere
aktarılmak üzere bir an evvel merkezî bir fon
oluşturulmalıdır.
Bu
duygu ve düşüncelerle bütçenin hayırlı olmasını diler,
yüce kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Canan.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Sayın
Hüsamettin Zenderlioğlu, Bitlis Milletvekili.
Sayın
Zenderlioğlu buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on beş
dakika.
BDP
GRUBU ADINA HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Bitlis) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısıyla ilgili, Millî Savunma
Bakanlığı bütçesi hakkında Barış ve Demokrasi
Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2013
bütçesi, AKPnin geçtiğimiz on bir yıllık bütçeleri gibi
sınıfsal tercihleri belirleyen özellikler içermektedir. AKP Hükûmeti
bütçesinin, kuşkusuz sömürünün, savaşın, rantın,
yoksulluğun bütçesi olacağı şimdiden
anlaşılıyor.
Ülkede
son aylarda savaş ve savunma maliyetinin giderek artmakta olduğu görülmektedir.
Türkiye'nin son yıllarda dünyanın en fazla silahlanan ülkeleri
arasında olduğu görülmekte. Silahlanma, kriz, yoksulluk dinlemiyor.
adı altında ülke kaynakları silah tekellerine
aktarılıyor.
Maliye
Bakanlığı verilerine göre, 2012 Temmuz, Ağustos
aylarında bütçede silah araç gereç ve mühimmata yapılan
harcamaların yılın ilk altı ayında yapılan toplam
harcamaların üzerine çıktığı görülüyor. Bu
yılın Ocak-Haziran döneminde güvenlik ve savunmaya yönelik malzeme,
hizmet alımları tutarı toplamı 732,7 milyon lira. Bu
harcamalar Temmuz ayında 473,5; Ağustosta ise 372,4 milyon
lirayı bulmuş durumdadır.
Hâl
böyle olunca, AKP Hükûmeti savaştan doğan bütçe
açıklarını finanse edebilmek için bir elini emekçilerin cebine
atıyor, diğer bir eliyle ise halkı vergilendiriyor.
Son
aylarda iğneden ipliğe, doğal gazdan benzine, elektriğe,
suya, ekmeğe kadar her şeyin zamlanması, Bütçe
açıklarını nasıl kapatırım?
telaşındandır.
Peki,
halkın cebinden zorla alınan bu vergiler nereye gidiyor? derseniz
sayın milletvekilleri, tabii ki bu vergiler yol, su, elektrik olarak halka
dönmemektedir, Amerikanın çıkarları uğruna bu kaynaklar
silah tüccarlarının cebine akmaktadır.
AKP
iktidarı, toplumun yoksullaşması, sofrasındaki ekmeğin
küçülmesi pahasına büyük silah yatırımları yapıyor.
100 adet F-35 uçağı, insansız hava araçları, Deniz
Kuvvetlerinde 24 bin tonluk bir uçak gemisi, saldırı helikopterleri,
askerî uydular, füzeler, bombalar almak için kolları sıvamış
durumda. Bu kadar silah almak ne işe yarar? Oysa, barış için bu
kadar çaba sarf edilseydi silahlara gerek kalmayacaktı. Çünkü savaş;
kandır, ölümdür, göz-yaşıdır.
Öte
yandan, millî savunmaya ayrılan pay sadece silah alımlarıyla
sınırlı değildir. Savunma sanayi alanında Türkiye
hatırı sayılır silah üreten ülkeler arasına
girmektedir. Bütün bu silahlanmanın, üretim faaliyetlerinin maliyeti
halkın sırtından çıkmaktadır. Silahlanma bir avuç
emperyalist ülkelerin dışında kimseye mutluluk, refah
getirmediği gibi, aksine, silahlanan üçüncü dünya ülkelerinin ekonomileri
dibe vurmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyede ordu âdeta kapalı bir kutu gibidir. Ne olup
bittiğini öğrenmek yasaktır. Ordunun harcamaları
şeffaf değildir; ordu ne yer, ne içer kimse bilmemektedir.
Anayasanın 160ıncı maddesindeki değişikle TSKya ait
olan silah, bina gibi taşınır, taşınmaz malların
denetlenmesi üzerindeki gizlilik hükmü kaldırılmıştı.
Bu durum bir olumluluktu. Taşınır, taşınmaz
malların Sayıştay denetimine tabi olması
planlanıyordu. Sayıştay; bu Kanun ve diğer kanunlarla
verilen inceleme, denetleme ve kesin hükme bağlama işlerini yaparken
işlevsel ve bağımsız olan bir kurumdur. şeklinde
tanımlama yüzünden, Sayıştay denetçileri ordunun elindeki
malların sayımını yapacak ve denetleyecekti ama askerî
harcamalara ilişkin denetim raporlarının kamuoyuna
açıklanması TSKnın hazırlayacağı yönetmeliklere
göre olacak. Ancak bu yasa işlemedi, askerî harcamalar hâlen gizli
kaldı. Aslında, Sayıştay ordunun tüm harcamalarını
denetim altına almalıdır. Ordu bu ülkenin bir kurumudur, bu
kurum şeffaf olmalıdır, halka hesap verebilmelidir. Bu,
demokrasinin ve demokratikleşmenin de bir gereğidir.
Değerli
milletvekilleri, halkın vergileri savaşa, silaha, savunmaya
aktarılmaktadır. AKP Hükûmetinin uyguladığı
yanlış politikalar yüzünden toplum yoksullaşmaktadır.
Vatandaştan toplanan vergiler, AKPnin söylediği gibi, toplumun
refahına değil, sermayeye, silaha, gaza, bombalara, ölüm makinelerine
gitmektedir. Biliyorsunuz ki uygar dünyanın gözü önünde Türkiye tarihinin
en büyük sivil katliamı yaşandı. 2011 yılında,
Şırnakın Uludere ilçesinin Roboski köyünde savaş
uçakları bir saat boyunca sivil, savunmasız köylüleri
bombalamıştır. Bombalama sonucu 19u çocuk 34 vatandaş bu
katliamda hunharca öldürülmüştür. Ardından bir yıl geçmesine
rağmen, soruşturmanın gizliliği bahane edilerek, hâlâ bu
katliamın failleri açıklanıp yargı önüne
çıkarılmamıştır. Bu da manidardır. Roboski
halkı ve bizler bu katliamın faillerini, ardındaki zihniyeti
elbette biliyoruz. Ne var ki Türkiye Parlamentosu sadece Roboski
katliamıyla değil, bu coğrafyada yapılan tüm katliamlarla
yüzleşmek ve hakikatleri açığa çıkarmak zorundadır.
Artık Türkiyede bu nesil bu günahları yaşayamaz ve bu
ağır vebali taşıyamaz. Devlet, geçmişte eliyle
işlediği toplumsal cinayetlerle hesaplaşmak, yüzleşmek zorundadır.
Değerli
milletvekilleri, bu bütçe bu hâliyle, yoksulluğu, hukuksuzluğu,
adaletsizliği giderek derinleştirecektir; eşitsizlikleri
artıracaktır; emekçi sınıflara yönelik esnek, kuralsız
çalışma yaşamını âdeta kural hâline getirecektir.
Çünkü, AKP Hükûmeti, son on yıldır, sermaye kesimlerine sonsuz
teşvikler ve muafiyetler sağlarken, emekçi
sınıflarını ise açlık sınırının
altında yaşamaya mahkûm etmiştir. Yoksullaşan kitleler
yaşanan örgütsüzlük ve çözümsüzlük ortamında AKP tarafından oy
deposu olarak devşirilmeye çalışıldı. Bu politikalara
karşı çıkan Kürtler, demokratik talepleri dile getiren, hak
arayan, itiraz eden emekçi kesimler de organik kimyasal gazlarla bertaraf
edildi ya da cezaevlerine atıldı. AKP Hükûmeti
toplumun konuşmasını, örgütlenmesini, söz
söylemesini istememektedir. Halk demokratik taleplerini dile getirmekte
zorlanmakta ve de kaygı taşımaktadır. Bu nedenle, devletin
bu bütçede millî savunmaya bu kadar büyük pay ayırmasının
ardında, antidemokratik, militarist anlayışı ve
kronikleşmiş Kürt sorunu bulunmaktadır. Bu sorunu sivil
hükûmetlerin çözmesi gerekirken askerlere havale etmesinin bir anlamı
yoktur çünkü Kürt sorunu bir asayiş sorunu değildir, bir ekonomi
sorunu değildir, siyasi bir sorundur. Bu devletin,
vatandaşını düşman ilan etmesinin bir faydası da
yoktur. Kürtler, Aleviler, kadınlar, işçiler, köylülerden
yaşadığımız doğaya kadar her şey AKP
Hükûmetinin düşman tanımlaması içindedir ya da ötekileştirmektedir.
Bu anlayışın yanlış olduğunu ifade ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyenin en önemli
sorunlarından biri zorunlu askerliktir. On beş aylık zorunlu
askerlik bir eziyete dönüşmüş durumdadır. Bugün toplumda hiç
kimse çocuğunu askere göndermek istememektedir. Türkiyede bütün gençlerin
askerliğe zorunluluk dışında gitmek istemediği
ortadadır. Kuşkusuz, askere alımda da yaşanan
eşitsizlikler, Türkiyede otuz yıllık çatışmalı
süreç, kışlalarda ölümler, toplumu giderek artan oranda
askerliğe gitmeme ve askerliği reddetme noktasına
getirmiştir. Avrupanın birçok ülkesinde zorunlu askerlik
kaldırılırken Türkiyede 760 binin üzerinde ordu besleme
doğru bir yaklaşım değildir.
NATOnun
en büyük ordusu olmakla övünen iktidar çevreleri bu ordunun giderlerinin kimin
cebinden çıktığını açıklamamaktadır. Kaldı
ki zorunlu askere alınan Anadolu çocukları askerî bürokrasinin
emrinde askerî orduevlerinde yer yer
çalıştırılmaktadır. Toplumun askerliği reddetmesi
demokratik ve insani bir haktır. Bu nedenle askerliğin zorunlu
olmaktan çıkarılması herkes için hayırlısıdır.
Kuşkusuz,
en acil yapılması gereken şey, atılması gereken
adım, vicdani ret hakkının anayasal güvenceye
kavuşturulmasıdır. Hiç kimseye iradesi dışında
askerlik hizmeti yaptırılmamalıdır ama Türkiyede vicdani
reddini açıklayanlar sürekli olarak askere alınıp
bırakılmakta, askerî cezaevlerinde işkenceye maruz kalmakta,
sosyal hayatta ikinci sınıf bir
vatandaş muamelesi
görerek yaşamaya zorlanmaktadırlar. Oysa vicdani ret bir insani
haktır. Parlamento bu sese kulak vermelidir, toplumun bu yönlü taleplerini
ve isteklerini dikkate almalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Hükûmetinin bütçesi, halktan en
adaletsiz şekilde toplanan ağır vergilerin sermayedara,
savaşa ve ranta aktarıldığı, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik
başta olmak üzere, tüm kamu hizmetlerinin yok edildiği bir bütçedir.
On yıllık iktidar tarihi boyunca Kürtlere kan kusturan, emekçileri
sömüren, yoksulluktan başka bir şey sunmayan AKP Hükûmeti
yıllardır topladığı vergilerle kendi otoriter,
baskıcı ve sömürücü düzenini inşa etmiştir. Şimdi de
ülkeyi Enver Paşa zihniyeti ile yeni maceralara sürüklemeye
çalışmaktadır. Dün dost,
kardeş dediğin, bir gün sonra düşman olmuştur. AKP
Hükûmeti bu tavrı ile ülkeyi Orta Doğuda uluslararası güçlerin
ileri karakolu hâline getirmiştir. Orta Doğuda rejim
değişikliklerine taraf olmuş, en yakın dostu olan
Kaddafi'yi, Esad'ı bir çırpıda silmiştir. Suriye
meselesinde tam bir batağa girmiştir. İleri sürdüğü
tezlerin hepsi çürümüştür. Çünkü dışarıdan getirilen
paramiliter güçler çeteleşerek sınır boyunda âdeta bir
baskı cenderesi oluşturmaktadır. Kendi Kürt sorununu henüz
çözmeden, Suriye Kürtlerini düşman göstermesinin ne anlamı
vardır? Suriye'deki Kürtlerin statü elde etmemesi için örtülü operasyonlar
planlamaktadır. Oysaki Suriye'deki Kürtlerin demokratik özerklik
istemeleri ve Suriye'de demokratik bir devlet kurulmasını istemeleri
en doğal ve vicdani bir haktır. Suriye'ye yönelik girişim,
yanlış ata oynamaktır.
Kuşkusuz
ki bu ve benzeri operasyonların bedeli yoksul emekçi sınıflardan
çıkmaktadır. Aslında 2013 yılı bütçesi AKP Hükûmetinin
zihinsel dünyasını ifade etmektedir ya da sınıfsal
tercihlerini hayata geçirmektedir. Son on yılda kazanımları
uluslararası sermaye çevrelerine peşkeş çekmiştir.
Ayrıca yollar, limanlar, fabrikalar, iletişim, enerji alanları,
orman arazileri, sularımız ve
daha sayamadığımız birçok kamusal kazanımlar sermaye
kesimlerine yok pahasına satılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, peki, AKP Hükûmeti bu paraları ne
yapmıştır?
İçeride ve
dışarıda savaş politikalarında ısrar eden AKP
hükümeti tüm kaynakları savaşın hizmetine sunmuştur.
İçeride ise baskıcı ve otoriter gücünü büyüterek toplumsal
yapıyı susturup ülkeyi bir polis
devletine dönüştürmüştür.
Şüphesiz
ki bu baskı aygıtı, halktan toplanan vergilerle bu hâle
getirilmiştir.
Hükûmet, Kürt sorununda demokratik çözüm yerine silah
ve şiddetteki ısrarını sürdürmektedir.
Düşünce
ve ifade özgürlüğünün kısıtlandığı, muhalif olan
herkesin baskı altına alındığı, diz boyu
hukuksuzluğun egemen olduğu ülkemizde cezaevleri binlerce
öğrenci, gazeteci, sendikacı, akademisyen ve siyasi tutuklularla
doldurulmuş vaziyettedir. 2016 yılına kadar 200 binin üzerinde
insanın kalabileceği sayıda cezaevi yapılmasının ardındaki
zihinsel gerçek budur.
Değerli
milletvekilleri, geçenlerde söyleniyordu: Bu ülke bir NATO toprağı
değildir. deniliyordu. Evet, NATO toprakları değildir.
deniliyordu biz hepimiz kızıyorduk. Evet, NATO ülkesi veya NATO
topraklarıdır. denildiğinde ülke bir baştan bir başa
kiralanmıştır. Bugün, İzmirde kurulan NATO karargâhı
NATOnun
2nci büyük havaalanı ana jet bakım üssü olarak
kullanılmaktadır. Türkiyeli yetkililer NATO'dan sivil uçuşlara
açılması için Afyonkarahisar NATO Üssünü talep etmiştir ancak
NATO kabul etmemiştir.
İncirlik
Hava Üssü NATO'nun en önemli bölgesel bir depo üssüdür. Adana'ya 10 kilometre
uzaklıkta bulunan üs, Akdeniz'e 56 kilometre uzaklıktadır. ABD
Hava Kuvvetleri 39. Jet Üssü burada görev yapmaktadır.
Şile
Üssü Stinger füzelerinin fırlatılması için uluslararası
standartlarda bir atış alanıdır.
Konya
3. Ana Jet Üs Komutanlığı: Irak Savaşı sürecinde NATO
tarafından getirilen AWACSlar burada üslenmiştir.
Balıkesirde
9. Hava Jet Üssü ortadadır.
Muğla'da
Aksaz Deniz Üssü, Ankara Ahlatlıbel, Amasya Merzifon, Bartın,
Çanakkale, Diyarbakır Pirinçlik, Eskişehir, İzmir Bornova,
İzmit, Kütahya, Lüleburgaz, Sivas Şarkışla,
İskenderun, Ordu, bir baştan bir başa NATO tarafından kiralanmış
topraklardır.
Şimdi
de NATOya bir kurtarıcı bir gözle bakılıyor. Oysa ki NATO
hiçbir zaman bir kurtarıcı olmamıştır. İşte
Afganistanın deneyimi ortadadır. Burada ne
yapılmıştır? Orada Müslüman bir ülke Müslüman
kardeşlerini öldürmüştür. Şimdi de Suriyeye yönelik böyle bir
çalışma hazırlığı içerisindedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) - İnsan kendi dağlarını,
ovalarını bombalayarak, vatandaşını öldürerek sorunu
çözebilir mi? İşte bu askerî eski karargâhları yaptığınız
yerlerde birçok insanımız yaşamını yitirmiştir.
Hepinizi
saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.
BAŞKAN
Sayın Zenderlioğlu, teşekkür ediyorum efendim.
Şimdi
de Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına son
konuşmacı Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Sayın
Kaplan, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on beş dakika.
BDP
GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çok
önemli bir bütçe görüşmesi yapıyoruz ancak Meclisin ilgisi,
gördüğünüz gibi sıfır. Nasılsa ölen asker kendi askeri
değil, harcanan para kendi vergisi değil gibi bir
lakayıtlık anlayışı içinde, muhalefet iktidarın 2
katı.
Şimdi,
ben burada söze farklı bir açıdan başlamak istiyorum. Sağ
olsun, Zenderlioğlu, bizim söyleyeceklerimizin bir kısmını
söyleyerek bizi rahatlattı.
Askerler,
Türk Silahlı Kuvvetleri, Millî Savunma Bakanlığı söz konusu
olunca askerî vesayet konuşulur. On yıldır
iktidardasınız, neden Millî Savunma Bakanlığına
bağlamadınız? Gücünüz mü yetmiyor, işinize mi gelmiyor? Çok
açık soruyorum.
İki
darbelere karşısınız. Sözde mi
karşısınız, özde mi karşısınız? İç
Hizmet Kanununu -Meclise geldiğim 2007 yılında ilk
verdiğim kanun teklifidir, -diğer partiler de verdi sonra- niye
kaldırmıyorsunuz? Bu iki.
Yine,
üçüncüsü: Türkiyenin tek yatırım gücü Türk Silahlı Kuvvetleri
midir? Bunu soruyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri, tezkerelerle Somaliden
Lübnana, Lübnandan Suriyeye, Suriyeden Iraka, Afganistana, her ülkeye
gönderilen, NATOnun istediği bir güç müdür?
Şimdi,
toplanan devasa bütçe içinde bütçemizin yüzde 50ye yakını silah
harcamalarına, savaşa, operasyonlara gidiyor. Sadece Millî Savunma
Bakanlığı değil, Savunma Sanayii
Müsteşarlığı değil, buna Jandarmayı ekleyin, Sahil
Güvenliği ekleyin, Emniyet Genel Müdürlüğünü ekleyin.
Şimdi
burada ilginç bir durum var. Burada bütçeyi denetleyebiliyor muyuz?
Sayıştay Kanunuyla AK PARTİ iktidarı burada askerî ve
güvenlik harcamalarını denetim dışı
bırakmadı mı? Niye yaptınız? Sonra gizli
yönetmeliğe niye bağladınız? Sonra raporlarını
niye bu Meclise getirmediniz? Yani Meclise hesap vermeyeceksiniz, milletin
iradesine hesap vermeyeceksiniz ama NATOya hesap vereceksiniz!
Rakamların, harcamaların hiçbirini biz bilmeyeceğiz ama NATO
bilecek, ABD bilecek, Avrupa Birliği bilecek! Bu ülke
bağımsız mıdır şimdi? Bu egemenlik
bağımsız mıdır? Bu Meclis özgür müdür şimdi?
Ve
bir şey daha soracağım: Bu K, K, Klar var ya, Klar, 3 K 5 K
eder mi? Komutanlıklar
Net konuşacağım. Siyasetçi biraz
böyle halkın anlayacağı dilde konuşmalı.
Şimdi
görüştüğümüz bütçe
Türk Silahlı Kuvvetlerinin 58 generali,
amirali tutuklu, 64 general yargılanıyor; 140ı tutuklu 273
subay yargılanıyor; 7 astsubay tutuklu, 600 astsubay
yargılanıyor; total 404. Yani Türk Silahlı Kuvvetlerinin yüzde
60ı terörist olarak yargılanıyor, Silivride şu an.
Kardeşim, siz ne yaptınız? Türk Silahlı Kuvvetlerine
soruyorum: Köy yakıyordunuz, size bir şey diyen oldu mu? 17.500 faili
meçhul cinayet işlediniz, size bir şey diyen oldu mu? Darbe
yapıyordunuz, size bir şey diyen oldu mu? Parti kapatıyordunuz,
size bir şey diyen oldu mu? Üniformalarınızla geldiniz bu
Mecliste oturdunuz darbeden sonra, size bir şey diyen oldu mu?
Sırtınızı yaslamıştınız NATOya,
ABDye, istediğinizi yapıyordunuz, zaten iktidardınız. Yani
sizin başka işiniz mi yoktu, gidip Kara Kuvvetleri
Komutanlığı, 3 K, 5 Kya karşı kasım kasım
kasılan Kasımpaşa kabadayısı bir Başbakanın,
onun hükûmetini devirmeye kalkıyorsunuz? Ya, ne haddinize sizin
kardeşim! Aha böyle Obamaya sırtını yaslayan bir
Başbakan bütün generalleri esas duruşa çeker böyle. Bu ülkenin durumu
budur şu an.
Şimdi,
bu onur, bu duruş içinize siniyor mu? Bu ordu kimin ordusudur? Bu ordu
milletin ordusu mudur, NATOnun ordusu mudur? Bu ordu Amerikanın ordusu
mudur, Türkiyenin ordusu mudur? Bakın, bu konuda bizim dahlimiz yok.
Fıratın doğusunda tek bir suçtan ordu mensupları
yargılanmıyor. Sadece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
yargılandılar, faili meçhul cinayetleri işleyenleri, köyleri
yakanları yüzlerce davada mahkûm ettiler ve Türkiyeye tazminat
ödettirdiler, Türkiyenin siciline kara bir leke olarak geçtiler. Ama
Fıratın batısında hükûmete dokundukları için
yandılar, yarısı içeride. Bu kürsüde, bugün, Sayın
Bakanın arkasında oturan rütbelilerin, üniformalıların
yarın ne olacağı, hayatı garanti
değildir. Aha bu Meclisin içinde görev yapanlar
Aha bu kadar açık
konuşuyorum. Obama yarın ne der, CIA ne der, MOSSAD ne der, durum
budur arkadaşlar. Gelir oradan bir talimat, çıkar üç tane CD, bir
siber terör, bir İnternet, bir sosyal medya üzerinden, yine girer. Ve
gariptir ki o askerler bir gün darbe yaparken sıkıyönetim
mahkemelerini kuruyorlardı, yargılıyorlardı,
sendikaları kapatıyorlardı, DİSKi, TÖB-DERi,
solcuları, Kürtleri doldurdular.
Bakın,
60da sağcıları astınız, 12 Martta solcuları, 12
Eylülde de biraz sağcı, çokça solcu astınız,
sıkıyönetimleri kurdunuz. Bugün sizden, yapılanlardan emsal alan
AKP iktidarı özel yetkili mahkemelerini kurarak bugün
aynısını yapıyor. Ne fark etti?
Bakın,
siyaset belgesinde siz Millî Güvenlik Kurulunda irticayı tehdit olarak
çıkardıktan sonra bir ılımlı İslam rüzgârı
estirildi. Arkasından Orta Doğu Baharı denildi, Amerika
şimdi nedense diktatörlerin yerine İslami dinî radikal örgütleri
iktidara getirmenin çabası içindedir. Eskiden ordunun içinde
başörtüsü takan, namaz kılanlar atılıyordu, şimdi de
karşısını göreceksiniz, ne ektinizse onu biçeceksiniz, Men
dakka dukka diyor ya Başbakan.
Şimdi
ben buradan bir çağrıda bulunacağım. Devlet deyince ilk
akla ne gelir biliyor musunuz? Bir, askerlik; iki, vergi gelir arkadaşlar.
Şimdi, siz eğitimde hâlâ kara harp okullarına öğrenci
alırken sizin yönetmeliklerinizde şunlar yazılıyorsa vay
Türkiye'nin hâline! Çok açık olarak geçmişte babası,
kardeşi, velisi, herhangi birisi, bir suç işleyen bir öğrenci
askerî harp okullarına alınmıyor. Bu örneklerle doludur. Bu
örnekleri o kadar çok çoğaltabilirsiniz ki. Bakın, Kara Harp Okulunun
Yönetmeliği: Tutum ve davranışlarıyla yasa
dışı siyasi, yıkıcı, irticai, bölücü ideolojik
görüşleri benimsememiş olmak. Bu çerçevede fişlemeler yetiyor,
12 Eylül
12 Eylül fişlemeleri, sonra da bu AKPnin Hozat Hozat, Hozat-
fişlemeleri geliyor akla, insanın sinirini deli eden şeyler
geliyor. İşte bunlar kesinleşmiş mahkeme kararı
yerine, bugün belgeleniyor. Bunun içindir, otuz yıldır süren bu
savaşta hiç dikkatinizi çekti mi, bir tek subayın cenazesi
güneydoğuya gelmemiştir. Farkında mısınız? Neden?
Çünkü harp okullarına zaten Kürtleri almıyorlar,
azınlıkları almıyorlar, fişlemeleri almıyorlar,
yok ki, yok, yok.
Arkadaşlar, bu ordu
Türkiyede yaşayan 20 milyon Kürt yurttaşını askere
almıyor, okula almıyor, eşitliği sağlamıyor.
Sadece bu değil, bir de ideolojik olarak 1930larda eğitim veren ve
Millî Savunma Bakanlığının denetlemediği askerî
okullar var, onu da geçtik.
Şimdi, irtica
tehdidini kaldıran Genelkurmay Başkanı Ergenekonda
şimdilik F tipi karavana yiyor, afiyet olsun! Hak etti, bir şey
demiyorum.
Bakın, çok açık
bir şey söyleyeceğim. Roboski olayını, Uluderenin Roboski
köyü, Roboski katliamı
Ben bir şey demeyeceğim. Buradan sadece
istediğim, yürekli, şerefli bir asker arıyorum. Yürekli,
şerefli bir asker arıyorum orduda. Roboski katliamının
emrini hangi siyasi verdi? Söz veriyoruz Şırnaklılar olarak,
Uludereliler olarak, Roboskideki mağdur aileler olarak, komutanı da
pilotu da affedeceğiz ama ne olur onun siyasi hesabını o
siyasiden sorma fırsatını bize tanıyın.
Tanıyın ki bu Mecliste kimler kimleri yargılıyor gösterelim
size. Sizden bunu istiyoruz, başka bir şey istemiyoruz; şerefli bir
asker istiyoruz, yürekli bir asker istiyoruz, hangi siyasi bu emri verdi, bunu
istiyoruz. Ve inanıyorum, bu ordunun içinde, çok değil, çok
yakında yürekli, şerefli, namuslu birileri çıkıp bunu
açığa çıkaracaktır. İlla da Amerikadan, illa da
NATOdan, CIAdan, FBIdan, MOSSADdan beklemeye gerek yok kardeşim.
Bakın,
Panetta gelmiş. Nereye? İncirlik Üssüne. Ne ile gelmiş? 2
Patriot, 400 askerle. Sonra Almanya gelmiş. Neyle? 2 Patriot, 400 askerle;
etti 800. Sonra Hollanda gelmiş, 2 Patriot, 400 daha, 1.200 asker. Bizden
çok askeri olan Avrupa devleti var mı? Niye asker geliyor, burada senin
Patriotunun başına dikiliyor? Hiç düşündünüz mü? Kafa
çalışması lazım, kafa.
Bakın,
arkadaşlar, bunlar kendi üslerini ve tesislerini korumak -Suriye bahane-
İrana karşı Orta Doğuyu dizayn etmek için geliyorlar. Bu
Meclis ayakta uyuyup bunun hesabını sormayacak mı? Bu Meclisin
milletvekilleri gidip o tesislere giremiyorsa, o üslere giremiyorsa,
bırakın o üsleri GATAya giremiyorsa, bu milletin iradesinin önüne
set çekiliyorsa bu ülkede faşizm vardır faşizm, arkadaşlar.
Çok açık söylüyoruz.
Şimdi,
Rusyadaki Jeopolitik Araştırmalar Enstitüsü Başkanı çok
açık bunu, Patriotların Suriye savunma sistemine karşı
değil, İrana karşı konulduğunu söylüyor. Peki, bunu
Mecliste konuşmayacak mıyız, karara bağlamayacak
mıyız?
Bakın,
bir şey daha söyleyeceğim: 2030 senaryolarını CIA-MOSSAD
yapıyor, diyor ki: Yakın ihtimalde bu küresel krizden sonra Amerika,
Avrupa Birliği ve Çin iş birliği olursa bu küresel krizde ayakta
kalırız. Gerisinin canı cehenneme. Anladınız mı
şimdi? Türkiye yok bunun içinde arkadaşlar. Orta Doğu üzerinden,
enerji üzerinden, su üzerinden
bombalar yağacak bu ülkenin başına, bu insanların
başına. Biz bu bütçeleri denetlemeyelim, gelen silahları
denetlemeyelim, her gün Kandile binlerce sorti yapacak uçağın
hesabını sormayalım ve burada kardeşliği nasıl
sağlarız diye konuşmayalım, bu savaş nasıl biter
diye konuşmayalım.
Ve
çok açık söylüyorum: Mandelanın bir kitabı
çıkmış burada -Millî Savunma Bakanlığına önerim-
Düşmanla Oynamak; nasıl barışa gittiler, onu okusalar
Ve
Hugonun şu meşhur sözünü: Hiçbir ordu zamanı gelmiş bir
düşünceye karşı koyamaz. Ne demek istediğini
anladıkları zaman bu ülkede barış olacaktır ve
demokrasi olacaktır ve o zaman generaller F tipi karavana yemeyeceklerdir.
Saygılarımla.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Başkan...
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Grup başkanımıza dönük oldukça
çirkin ifadeler kullanılmıştır
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Efendim?
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş)
o yüzden söz hakkı istiyorum efendim.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Hangi grup başkanınıza?
BAŞKAN
Sayın Kaplan, lütfen
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Gel, cevap versin.
BAŞKAN
Sayın Ünal, buyurun.
İki
dakika içinde lütfen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünalın, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplanın AK PARTİ Grup Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; siyaset, gerçek anlamda bir şahsiyet
sınavıdır. Eğer siyaset yapıyorsanız kalbinizde
adaleti, vicdanı ve bütün bunları taşıyan bir
şahsiyeti ve karakteri, dolayısıyla bütün bunların
sorumluluğunu da taşımanız gerekir. Eğer siz molotof atan
O halk otobüslerinde yanan insanları, kepengini
kapatmadığı için marketi yakılan insanları ve hiçbir
hukuku olmayan terörü ve teröristi hiçbir şekilde kınamayıp,
onun şerefini ve haysiyetini sorgulamayıp şerefli ve haysiyetli
Türk ordusuna buradan laf atma cesaretine bu kürsü dokunulmazlığıyla
sahipseniz bu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin büyüklüğünü ve o
demokrasinin yüceliğini gösterir.
On
yıldan beri biz bu ülkede demokrasiyi normalleştiriyoruz ve on
yıldan beri biz bu ülkede bir şeyin mücadelesini veriyoruz. Bu
mücadele, 75 milyon insanın birinci sınıf yapılması
mücadelesidir. 75 milyon insanın içerisinden bir etnik grubu ya da bir
inanç grubunu alıp o etnik grubu, inanç grubunu istismar ederek onun
üzerinden bir siyaset yürütmek düpedüz ayrımcılıktır.
Burada bir iyi niyet aranamaz. Recep Tayyip Erdoğanın ve AK
PARTİnin yaptıkları ve bugüne kadar aldıkları risk,
gösterdikleri cesaret ve yüreklilik bugünden tarihe geçmiştir.
Dolayısıyla eğer bir şahsiyet sınavı
veriyorsanız, eğer sağduyuluysanız, eğer bir
vicdanınız varsa buraya çıkıp, birtakım lafların
arkasına sığınıp NATOyu, Amerikayı,
uluslararası ilişkileri, uluslararası anlaşmaları
kendi bağlamından, kendi düzleminden çıkarıp
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHİR
ÜNAL (Devamla) -
birtakım komplo teorileriyle açıklamaya
kalkışmazsınız.
Bu
konuşmayı son derece hoş olmayan bir konuşma olarak
değerlendiriyorum. Dolayısıyla, Sayın Kaplan, hiç söz
istemeye hakkınız yok çünkü burada bir sataşma da söz konusu
değil.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Ona siz mi karar vereceksiniz Mahir Bey?
MAHİR
ÜNAL (Devamla) - Bu kürsü sizi ve yaptıklarınızı çok iyi
anlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Orada öyle konuşup siz karar veremezsiniz.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ünal.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, Hasip Beyin şahsına
yönelik hakaretler var.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Şahsımla ilgili bir sataşma var.
BAŞKAN
Sayın Uzunırmak, buyurun.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Önce sataşma var.
BAŞKAN
Bir dakika efendim, grup başkan vekili daha evvel söz
Vereceğim
söz efendim, oturun yerinize.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Şahsımla ilgili bir sataşma var
BAŞKAN
Hayır, önce grup başkan vekili söz istedi, sonra siz
sataşmadan söz istediniz. Buyurun, lütfen
Lütfen
Sayın Uzunırmak,
buyurun.
2.- Aydın Milletvekili Ali
Uzunırmakın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan çok teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu ülke hepimizin. Bu devlet bizim devletimiz ve
kurumlarıyla, kurallarıyla, her şeyiyle bizim. Roboskide
hatalı bir operasyon, hatalı bir emir, yanlış bir uygulama
olabilir. Burada, bir ekip ve belli sayıdaki bir mensubun operasyonudur.
Oradan hareketle Şerefli bir asker arıyorum. diyerek Türkiye'nin en
önemli kurumlarından birisi olan orduya ve bütün kurumu töhmet
altında bırakacak, bütün subaylarımızı, asker
mensuplarımızı töhmet altında bırakacak,
yakışmayacak bir ifadeyle kurumu rencide edici bir mantık ve
izah bir milletvekiline, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlığını özümsemiş, kurumlarını
kendi kurumları kabul eden bir milletvekiline yakışmayacak bir
tavırdır.
Oradaki
sorumlu olan kimse, evet, onlar sorgulanabilir, onlar itham edilebilir ama
oradan hareketle bütün kurumu itham eden, âdeta o kurumda sanki hiç
şerefli bir subay yokmuşçasına kurumu töhmet altında
bırakan Bir şerefli subay arıyorum. lafı çok geniş
bir mülahazadır ve yakışmayan bir mülahazadır. Bunu yüce
Meclisimizle paylaşmak istiyorum ve bu konuşmalara dikkat edilmesi
kanaatini taşıyorum.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım. (MHP, AK PARTİ, CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Uzunırmak.
Sayın
İnce
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan
BAŞKAN
Vereceğim efendim grup başkan vekillerinden sonra.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Bu yönteminiz doğru değil. Bir
eleştiri yapmışız, o eleştirinin
yanıtını burada kimse
BAŞKAN
Keyfiniz istediği zaman değil, vereceğim diyorum. Yerinize
oturun, grup başkan vekillerini dinleyelim, sizi de dinleyeceğiz.
Buyurun lütfen yerinize
Buyurun
Sayın İnce.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Ama usule, İç Tüzüke riayet ederek verin
Sayın Başkan.
BAŞKAN
- Efendim vereceğim diyorum, lütfen yerinize oturun. Bu kuralları
bozmayın, kurallarla gidelim.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Burada konuşma ve eleştirilerimize her
grup başkan vekili çıkıp cevap veremez.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Bu kadar germeyin bu işi ya, bırakın,
ayıp ya! Yani bu kadar konuşmalar
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Ayıp olur mu? Çıkıp grubunuz var,
hepiniz konuşuyorsunuz. Sıranız gelecek, biraz sonra siz
konuşacaksınız.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Zıvanadan çıkan konuşmalar yapıp
durmayın burada.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Biz konuştuk, siz hepiniz birden söz
istediniz.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Bağırma, bağırmadan konuş.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Sizin yaptığınız
konuşmaları biz dinliyoruz burada ama.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Başkanın çalışma yöntemini sorgulamak
size düşmez.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Şerefli asker aramak size mi düştü bu
memlekette? Ne demek Şerefli asker arıyorum. ya!
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Ben,
Sayın Hasip Kaplanın konuşmasının hemen hemen yüzde
95ine katılıyorum ama gerçekten de oradaki o Şerefli bir Türk
askeri arıyorum. sözü bence maksadını
aşmıştır.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, bu Meclisi şerefli Türk askerleri
kurdu. Onların kurduğu bu Meclisteyiz biz.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) CHPyi de kapattılar o şereflilerden bazıları.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Yani bu ülkede 12 Martta, 12 Eylülde
bu ordu bize işkence yaptı, bizi hapse
attı, bizim tırnaklarımızı söktü -bütün bunlar
doğru- CHPyi kapattı, mallarımıza el koydu. Fakat bugün
kin güdemeyiz. Devletlerin yaşamında kin olmaz, Oh olsun İlker
Başbuğa! denmez. Bu doğru değil. Ordu geçmişte
ihtilal yaptı, darbe yaptı. Ah, işte, bak, sen de şimdi çek
Silivride, git F tipi karavana ye. demek, bu doğru değil. İntikamla
devlet yönetilmez.
Ben
geçen gün arkadaşlarımla birlikte Silivrideydim.
İnsanlığınızdan utanırsınız,
utanırsınız! 150 hâkim, 150 avukat orada. Hâkim soruyor, Söz
isteyen var mı? diyor. 40 kişi ayakta, Söz istiyoruz. diyorlar.
Hâkim diyor ki: Yaz: Söz isteyen yok.
İDRİS
YILDIZ (Ordu) Millî Eğitim Komisyonu gibi oldu.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Millî Eğitim Komisyonu gibi aynı. Böyle bir
şey olur mu? Yani hiç vicdanınız sızlamıyor mu sizin?
Oh
olsun
Bir gün size de yaparlar bunu. Biz bu ülkede hukuk arıyoruz,
adalet arıyoruz, kimseye yapılmasın istiyoruz. Bugün ona,
yarın sana, öbür gün bana. Böyle bir mantık olmaz, bu doğru
değil.
Ordu
bizim ordumuzdur. O orduda şerefli Türk askerleri vardır,
şerefli Türk generalleri vardır. Ordunun yanlışları da
olmuştur; işkence yapmıştır, darbe
yapmıştır, bütün bunlar doğrudur ama bir kurumu toptan
aşağı, tepeden tırnağa İçlerinde 1 tane de
şerefli yok. gibi davranmak, bu doğru değil. Ordu bizim
ordumuzdur. Anlamını aşan bir cümle olmuştur diye
düşünüyorum.
Hepinize
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Kaplan, buyurun, lütfen başka bir sataşmaya meydan vermeden
açıklamanızı yapın.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
3.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplanın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Arkadaşlar, burada kastımı aşan
bir konuşma yapmadım, çok açık ve net söylüyorum. Ordu,
milletindir, halkındır. Yüzde 80i mecburi vatan görevini yapan,
bütün ülkenin 81 vilayetinden giden evlatlarından oluşur. Ben subay
kademesini söyledim, yarısı içeridedir Silivride.
Yargılaması da ortadadır. Onu tarihe bırakalım.
demeyeceğim, kalmayacak ama Roboski katliamı bir toplu
katliamdır, bir insanlık suçudur.
Savaş uçaklarınız kendi
evlatlarını bombalamış, 34 canı. Bir yıldır
bu soruşturma engelleniyor. Gizli tutma kararı verilmiş, Meclis
Komisyonuna bilgi verilmemiş.
Şimdi,
benim buradan, bunu aydınlığa kavuşturmamış bu
ülkede -bu 75 milyonluk ülkede- kalkıp elbette ki ordudan, şerefli,
bu olayı itiraf edecek bir insanı aramamdan daha normal ne olabilir?
Vardır bu ordunun içinde, çıkacaktır. dedim. Bu, ordudaki
insanları onore etmektir. Öyle sizin söylediğiniz gibi
3 parti, ordu
gelince, polis gelince hepiniz çıkarsınız, kahraman gibi,
savunur gibi gözükürsünüz ama ölüme gönderilirken veya ölümde adaleti ararken
elinizi vicdanınıza koyacaksınız.
Şimdi,
ben burada şunu söylüyorum: Türkiyede, Türkiye halkı o kadar
şerefli ki mecburi vatan görevine koşarak gider. 50 bin
sözleşmeli er çıkardınız, paralı askerlik, lejyonerlik,
itibar etmedi bu ülkenin insanları. Bakın, meşru, resmî rakamlar: Başvuru
sayısı 520, mevcut 320. Bu ülke paralı askerlik yapmaz. Bu
ülkeyi paralı askerlik, bu orduyu paralı askerlik
Bu orduyu
sermayenin emrinde görmek isteyen zihniyetlere karşı bu kürsüde biz
konuşuruz. Üçünüz de birleşseniz, üstümüze de gelseniz doğru
bildiğimizi söyleriz. Eleştiri eleştiridir.
Eleştireceğiz ki doğruyu bulalım, önereceğiz ki
doğruyu bulalım. Buradan çıkıp Yok, eleştiriyorsun.
Yok, hakaret ediyorsun... Yok hakaret, hayır, haşa.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kaplan.
HASİP
KAPLAN (Devamla) Hakaret etmeyeceğim bir tek kurum varsa odur. Ama
yapanlar da yaptıkları hakaretleri not etsin.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Sayın
milletvekilleri, Barış ve Demokrasi Partisi adına
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan, bir saniye
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Sayın Başkan, yok böyle bir usul ya! Ali
Bey grup başkan vekili değil bir kere. Her şeye bu kadar
müdahale etme hakkı da yok yani.
BAŞKAN
Bir dakika
Bir milletvekili olarak Bir dakika. dedi. Dinleyelim efendim,
ona göre. Siz sakin olun.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Bizim mantık inşasını doğru
kurmamız lazım. Bir kaza olduğunda, kazayı çözerken kural
hatası mı, teknik hata mı, kişi hatası mı,
çeşitli analizler yapılır. Eğer
arkadaşlarımız bir doğru mantıkla Türkiyede bir
şeyi inşa etmek istiyorlarsa buradaki sorgu tekniği, bu bir
kural hatası mıdır, kişi hatası mıdır,
teknik hata mıdır, bunlar sorgulanmalıdır.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, böyle bir yöntem ve tarz yok.
BAŞKAN Bir saniye
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Kurum hatası mıdır
BAŞKAN Bir saniye
Efendim, bir saniye
Kalkan konuşmasın. Söz vereceğim efendim,
bir saniye.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Burada önemli olan
BAŞKAN Bir dakika,
izah edeyim. Bir dakika
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Burada önemli olan kurumsal
BAŞKAN Bir saniye,
Sayın Uzunırmak.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Söz veremezsiniz.
BAŞKAN Efendim, yazı geldi. Sayın
Uzunırmak
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Roboski bir kaza değil, bir katliamdır.
BAŞKAN Bir saniye
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Bu feryat neyin feryadıdır? diyorum. Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Bu feryat Roboski
katliamının feryadıdır Ali Bey! Bunu anlayın lütfen.
BAŞKAN Efendim,
susar mısınız, ben söyleyeyim, bir saniye. Neden verdim?
Sayın Uzunırmak grup başkan vekiline vekâlet edecektir. diye
bize bildirdiler. Olay bundan ibaret.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Şahsına sataşma yok, grubuna sataşma yok. Burada
söz veriyorsunuz, Roboskiyle ilgili farklı birtakım şeyler dile
getiriyor, böyle şey olur mu?
BAŞKAN
Ama kimseye hakaret etmiyor, yani
Şöyle araştırılabilir. diyor.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Roboski bir
katliamdır, insanlık suçudur.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Feryat
olarak algılıyor Sayın Başkan.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Roboski bir kaza değildir!
HASİP
KAPLAN (Şırnak) İç Tüzükü işletin.
BAŞKAN
Efendim, hayır Etmiyor diyorum.
Etmiyorum diyorum efendim.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) İç Tüzükü işletin. Hakaret eden, bu
konuşmalardır.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Öyle şey mi olur!
BAŞKAN
Hayır efendim, lütfen
Lütfen
Lütfen yerinize oturun.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Doğru konuşmak ne zaman hakaret oldu!
BAŞKAN
Sayın Kaplan lütfen
Lütfen
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Roboski olmadı mı? 34
yurttaşımız ölmedi mi? Faili bulundu mu? Allah Allah
BAŞKAN
Sayın Kaplan, bu şekilde
yürütemeyiz, lütfen
Lütfen
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) İç Tüzüke göre
yönetin. Böyle, keyfinize göre söz veremezsiniz.
BAŞKAN
Arkadaşlar
İç Tüzüke göre
yönetiyorum ben.
Şimdi,
arkadaşlar
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Savaş bu, çocuk oyuncağı değil!
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698)
(S.Sayısı: 361) (Devam)
2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu
İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (
1/649, 3/1003) (S.Sayısı: 362)
(Devam)
A) BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI (Devam)
1)
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2)
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî
yönetim Kesin Hesabı
B) SANAYİ VE TİCARET
BAKANLIĞI (Devam)
1) Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) MİLLÎ
PRODÜKTİVİTE MERKEZİ (Devam)
1) Millî Prodüktivite Merkezî
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ
İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME
İDARESİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2)
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
D) TÜRK STANDARTLARI
ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Türk Standartları
Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Standartları
Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) TÜRK PATENT
ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Türk Patent Enstitüsü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Patent Enstitüsü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) TÜRKİYE
BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU (Devam)
1) Türkiye Bilimsel ve
Teknolojik Araştırma Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2)
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) TÜRKİYE
BİLİMLER AKADEMİSİ (Devam)
1) Türkiye Bilimler Akademisi
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Bilimler Akademisi
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) MİLLÎ SAVUNMA
BAKANLIĞI (Devam)
1)
Millî Savunma Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2)
Millî Savunma Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
H) SAVUNMA SANAYİİ
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Savunma Sanayi
Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Savunma Sanayi
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Celal Adan.
Sayın
Adan, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
MHP
GRUBU ADINA CELAL ADAN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının
2013 yılı bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 2013 Bakanlar Kurulunun karar ekinde Kalkınma
Bakanlığı şu konulara değinmiştir: Sanayinin
kredi maliyetlerinin yüksekliği, kayıt dışı ekonomi ve
düşük fiyatlı ithalattan kaynaklanan haksız rekabet,
bürokrasinin fazlalığı, kamunun sağladığı
bazı girdilerin fiyatlarının uluslararası fiyatlara göre
yüksekliği, vergi oranlarındaki yükseklik gibi temel sorunlar devam
etmektedir. Ayrıca, teknoloji üretiminde yetersizlik, ileri teknoloji
kullanımının hızlı
yaygınlaştırılmaması, nitelikli iş gücü
eksikliği, yüksek katma değerli ürünlerde sınırlı
üretim kabiliyeti, tesislerin üretim ve yönetim yapılarında
modernizasyon ihtiyacı, sanayinin kapasitesi ve potansiyeli konusunda
yatırımcılara çıkan zorluklar gibi genellikle yapısal
nitelikteki sorunların çözülmesi gerekmektedir. Yani on yıllık
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının 2013le ilgili önerilerini
size okudum. Bir muhalefet partisinin dile getireceğini, Sayın Bakan,
sizin Bakanlar Kurulunda dile getirilen bu konuları yüce heyetiniz de
paylaşmış oluyor.
Değerli
milletvekilleri, dünya son on yıl içerisinde büyük değişimlerden
geçti. Buraya gelmeden evvel, İstanbulda iş güç yapan değerli
dostlarla bir araya geldiğimizde, şu rakamları gördük: 2012
yılında dünya gayrisafi millî hasılasından elde
ettiğimiz pay ile 2003 yılında dünya gayrisafi millî
hasılasından elde ettiğimiz pay aynı orandadır.
Şimdi, bu
kalkınmayla ilgili, dün sayın bakanları dinledim ben. Gerçekten
çok heyecanlı, çok başarılı bir sunum
yaptıklarını gördüm ama ben bunu şuna benzetiyorum değerli
milletvekilleri: Geçen dönem, aşağı yukarı bir sene evvel,
dış işleriyle ilgili, Sayın Başbakanı,
Dışişleri Bakanını dinlediğimizde, Hepimizin
hayalinin ötesinde, gerçekten, dünyayı yöneten bir Türkiye gerçeğiyle
karşı karşıya mıyız? diye, oturduk, düşündük.
Bazı, miting alanlarına sığmayan Başbakan iradeleri,
Obamaya ders veren iradeler, bunlar hep söylendi ama sonradan, yanı
başımızda, öksürdüğümüzde sesimizin duyulacağı
Erbile Enerji Bakanının inmediğini gördük.
Dolayısıyla bu dış politikadaki çıkmazlar tek tek
önümüze çıkıyor. Yani Ermenilerle olan münasebetler, Ermenistanla
olan münasebetler, Kıbrıs, Kuzey Irak, bunlar defalarca
anlatıldı. Buradaki oy çokluğu, tekrar birtakım heyecanlar
yaratıyor ve laf burada kalıyor ama emin olun dış politikada
gerçekten çok ciddi
sorgulamalarla karşı karşıyasınız fakat
ekonomiyle ilgili bir çıkmaz yarın öbür gün bu milletin önüne gelirse
ki gelecek, o görünüyor- benim şimdi anlatacaklarıma dikkat etmeniz
gerekir.
Bugün Türkiyede ne
oluyor? Türkiyede olup biten hadiseler şunlar: Ucuz ithalat var. Türk
parası değerli, alıyor Türk parasıyla, biraz da
borçlanabilme imkânı var ve bir hayal âleminde yaşıyor bizim
insanlarımız. Çok soru sorulacak. Sorulacak sorulardan bir tanesi
şu: Yerli otomobil konusu. Dün İstanbuldan dostlar bu konuyu dile
getirmemi istediler. Türkiyede yerleşik otomotiv firmalarının
tamamı yabancı sermayenin elindeyken, tüm satın alma
kararları, yeni model ve tasarımlar merkezî satın alma yapılarak
yurt dışından alınırken, yerli yan sanayinin
katkısı giderek azalırken Sanayi Bakanlığı hangi
önlemleri almıştır?
Yerli yan sanayi,
otomotiv bu sıkıntılarla karşı karşıyayken,
gümbür gümbür, Başbakan, yerli otomotiv üretecek bir babayiğit
arıyordu. Gerçi söylendi, unuttuk. Yerli otomobil hayali peşinde
koşacağınıza önce
otomotiv sanayinin yerli girdi oranı neden düşüyor, ona bir
bakın. Otomobil firmaları, yerli yan sanayinin köküne kibrit suyu
döküp ithalata giderek daha fazla ağırlık verirken Sanayi
Bakanlığı olarak hangi önlemleri aldınız, yan sanayiye
hangi destekleri verdiniz?
Şu soruma cevap
verin Sayın Bakan: Ülkemizde üretim yapan 5 markanın, Ford, Renault,
Fiat, Hyundai ve Toyotanın yerlileşme oranlarını bize
söyleyebilir misiniz? Konu ithalat oldu mu önünüze gelenle anlaşma yapıp
dolaşıyorsunuz, ithalat lobisi istiyor, siz yapıyorsunuz. En son
dünya otomotiv sanayisinde, elektronik sanayide, beyaz eşya sanayisinde
dev olan Güney Kore ile serbest ticaret anlaşması
imzaladınız.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bu serbest ticaret anlaşması imzaladığınız
Güney Korede sadece Samsung firmasının cirosu, bizim 500 sanayi
şirketimizden daha yüksek, 270 milyar dolar. 270 milyar dolar işlem
hacmi olan bir tek firmaları var.
Şimdi,
bu Güney Koreye siz ne satıyorsunuz da sıfır gümrükle bir
ticaret anlaşması yapıyorsunuz? Bunu mutlaka gelip bize izah
etmeniz lazım. Türkiyenin Serbest Ticaret Anlaşması
yaptığı ülkelerle elde ettiği sonuçları burada
değerlendirmeniz lazım. Elinizde bir rapor, çalışma var
mı, bir analiz var mı? Böyle bir çalışmayı mutlaka
Türk milletiyle paylaşmak mecburiyetindesiniz. Şu anda örneğin
Rusya, İran, Çin, Hindistan bize yüzde kaç gümrük vergisi uyguluyor, biz
kaç gümrük vergisi uyguluyoruz?
Sizin,
geçmişte -yine arkadaşlarımızla birlikte
çalışırken- açıkladığınız sanayi stratejisi
belgeleri ne oldu, bunu da anlatmanız lazım. Hangi sonuçlar
aldınız, hayata geçirmek için ne yaptınız? Cari
açığı düşürmek için üretimi arttırmak yerine ülkemizin
büyümemesi stratejisini benimsediniz, frene bastınız, gaza
basamıyorsunuz. Hani, tartışma var ya Gaz mı yoksa fren
mi?
Şimdi,
buraya geldi, bütçede Sayın Başbakan 500 milyar dolar ihracatı
hedeflediğini söyledi. Aramızda bütün milletvekillerinin
hesabının yapabileceği bir çıplak mantık var, o da
şu: Yüzde 3 büyümeyle -ki yüzde 3 rakamını da yakalayıp
yakalamayacağımız noktasında endişeler var- siz
On
yıl içerisinde, hadi arada sırada yüzde 5le de büyümeyi
sağladığımızı düşünecek olursak 200 milyar
doları yakalamak imkânsız gibi gözüküyor.
Sanayi
Bakanlığının sanayimiz içindeki rolünü gerçekten merak
ediyorum. Ekonomi Bakanlığı var, Kalkınma
Bakanlığı var. Misyonunuz, hangi konularda Sanayi
Bakanlığı söz sahibidir? Türkiyenin üretimi, ihracatı,
ithalatıyla bir ilginiz var mı, yetkiniz var mı? Devlet olarak
sanayimizin rekabet gücünü destekleyecek önlemler alacağınıza,
reel sektörün enerji, iş gücü, ham madde maliyetlerini yükseltecek ne var
ise yapıyorsunuz.
Bir
yandan ülkemizi tüm dünya için sıfır gümrüklü bir ultra liberal pazar
hâline dönüştürüyorsunuz, diğer yandan Amerika Birleşik Devletlerinde
100 dolar, Suudi Arabistan, Mısır, İranda 40 dolar, Türkiyede
400 dolara doğal gazı satıyorsunuz.
Şimdi,
400 dolara doğal gazı satıp sıfır gümrükle de Güney
Koreden veya herhangi bir yerden mal ithal ettiğinizde bizim üreticimiz
nasıl kendisini ayakta tutacak? İşte, bu gerçeklerle Türkiye bir
taşeron ekonomisine doğru süratli bir şekilde gidiyor. Biz
işçilik yapıyoruz, ithal ediyoruz ve dışarı
satıyoruz.
BOTAŞ
zarar ediyor. diyorsunuz, doğrudur. BOTAŞla ilgili
anlaşmaların şüpheleriyle dolu bir süreç var önümüzde.
Yanlış stratejiler, yanlış ilişkiler,
BOTAŞın yani doğal
gazın pahalı olmasına vesile olmuştur. Ama bir ülke
düşünün, doğal gaza dayalı -aramızda çok değerli
iş adamları var, Lütfü Türkkan Bey burada- işletmelerin
tamamı zarar ediyor şu anda. Kömüre dayalı santrallere izin
vermiyorsunuz, doğal gaza dayalı santrallere izin veriyorsunuz, bunu
hayretle takip ediyoruz.
Değerli
Bakan, süremiz yetmiyor ama nükleer enerjiden bahsettiniz; nükleer enerji 5
kuruşa, bizim sattığımız enerji 15 kuruş. 5
kuruşa dayalı bir enerjiye
dayalı üretim yapanla 15 kuruş enerji alarak üretim
yapanların bir denge kurması mümkün mü?
Sonuçta,
Türkiyenin şu anda içerisinde bulunduğu manzara: Ülkemiz bir ithalat
cenneti olmuştur, sanayimiz rekabet gücünü kaybetmiştir,
KOBİlerimiz can çekişmektedir, ihracatımız ithale
dayalı olarak Getir, montaj yap sat. şekline dönüşmüştür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CELAL
ADAN (Devamla) Ben bütçenizin milletimize hayırlara vesile
olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Adan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Hasan Hüseyin
Türkoğlu, Osmaniye Milletvekili.
Sayın
Türkoğlu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
MHP
GRUBU ADINA HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; 2013
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı, Türk Standartları Enstitüsü
ve Türk Patent Enstitüsü bütçeleri üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz aldım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
AKP
hükûmetleri tarafından hazırlanan 11inci bütçeyi müzakere
etmekteyiz. Bu bütçede de işçi, memur, esnaf, emekli, dul, yetim, çiftçi,
4/Cli, taşeron çalışanı bulunmamaktadır. Bu bütçede
de, AKPnin önceki bütçelerinde olduğu gibi, zenginden de, fakirden de
aynı miktarda alınan ve artan dolaylı vergiler vardır.
Esnaf
ve sanatkârımız, sermaye ve refahın tabana
yayılmasında, gelir dağılımının
iyileştirilmesinde, sosyal dengelerin korunmasında çok önemli görev
üstlenmektedir. Ülkemizdeki iş yerlerinin yüzde 99u esnaf ve küçük
işletmelerden oluşmaktadır. İstihdamın yüzde 77si,
ekonomide yaratılan katma değerin yüzde 36sı esnaf
tarafından sağlanmaktadır. Bu nedenle, esnaf ve sanatkâr
kesiminin sorunlarını ülkemizin genel ekonomik ve sosyal
sorunlarından ayrı düşünmemek gerekmektedir. Ülkemizin temel
direği olan ve etki alanı itibarıyla her tarafa hitap eden, aile
kurumundan sonra, toplumsallaşmanın, iletişim kurmanın,
birlik ve beraberliği zenginleştirmenin en güçlü yapısı
olan esnaf ve sanatkârlık müessesemiz çökmek üzeredir. Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar
Konfederasyonu verilerine göre, 30 Eylül 2012 tarihi itibarıyla ülkemizde
1 milyon 996 bin esnaf bulunmaktadır. Yine bu verilere göre, 2005-2012
yılının Mayıs döneminde 1 milyon 130 bin esnaf kepenk
kapatmıştır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, küçük esnaf mahalle aralarına kadar giren büyük
alışveriş merkezleri nedeniyle iş yapamaz hâle gelmiş
ve kepenk kapatmayla karşı karşıya
kalmıştır. Küçük esnaf işinin başında işsiz
duruma düşmüştür. AKP'nin on bir yılında her yıl artan
esnafımızın protestolu senet sayısı 2012
yılının ilk dokuz ayında, geçen yılın aynı
dönemine göre yüzde 14,7 oranında artışla 770 bin 732'ye
yükselmiştir.
KOBİ'lerin
takibe düşen kredi borçları ise yüzde 9 oranında
artışla 5 milyar 683 milyon TL olmuştur.
AKP
iktidarının on yıllık dönemine
baktığımızda, kapısına kilit vuran fabrikalar,
hayatına son veren iş adamları, işsizliğe mahkûm
edilen insan manzaraları görürüz.
Küçük
ölçekli işletmeler "KOBİ kredisi" altında büyük bir de
sorun yaşamaktadırlar. En önemli sorunlarından biri, kredinin
kime verileceğine bankaların karar veriyor olmasıdır.
Yapmış olduğumuz sicil affına karşın bankalar
ellerindeki kayıtları silmediği için ekonomik gücü daha
zayıf olan küçük işletmelere kredi vermek istememektedirler. Kredi
dağıtımı bankanın insafına
bırakılmıştır. Bu konuda acil bir önlem
alınması esnafımız için büyük önem arz etmektedir.
Bu
arada, KOSGEB'de de ilginç şeyler olmaktadır. Dikkatinizi çekmeden
geçemeyeceğim. Şu anda KOSGEB Başkanı olarak görev yapan
bürokrat kendi kurumu tarafından dava edilmiş birisidir.
Basından öğrendiğimize göre daha evvel KOSGEB bünyesinde
İkitelli İGEM Müdürü olarak görev yapan şimdiki başkan,
kurumu zarara uğrattıkları gerekçesiyle, bir grup kurum
çalışanı ile beraber ceza davasına muhatap olmuştur.
Yine basına yansıyan haberlere göre mahkeme tarafından müracaat
edilen bilirkişiler kurum malları aleyhine suç işleyen
sanıkların cezalandırılmaları yönünde rapor tanzim
etmişlerdir. Duyumlarımıza göre de davadan ceza
almışlardır.
Bir
başka basında yer alan haber ise KOSGEB Başkanının
eşinin bir il müdürünün eşine "Eşin müdür, kızın
KOSGEBde çalışıyor, durumunuz iyi, bize maddi destek
sağlayın, ailecek dünyada ve ahirette rahat ve huzurlu olmanın
gerekleri vardır." ifadeleri olan telefonudur. Anlaşılan
AKPnin bürokratları da, yakınları da AKP gibi dünya ve
ahiretten satışlara başlamışlardır. Habere göre
il müdürünün eşi şikâyetçi olmuş ve banka dekontlarını
savcılığa ibraz etmiştir.
Sayın
Bakan, siz bakanlığınızı, ilgili kurumları kimlerle
yönetiyorsunuz Allah aşkına, bu mu sizin kadrolarınız?
Anlaşıldığı
üzere KOSGEB de AKP'nin kadrolaşma ve yandaş yaratma çabasından
nasibini alan kurumlarımızdan biridir. Uzmanlık ve liyakatin
yerini alan siyasi kayırmacılık olduğu sürece bu
kurumlarımızda yaşanan sorunların sona ermesi bir yana, her
geçen gün bir başkası eklenecektir.
Değerli
milletvekilleri, binlerce üretime kefil olan Türk Standartları, bu
ağırlığın altında ezilmektedir. Özellikle
dış ticaret alanında TSE uygulamaları nedeniyle ciddi sorunlar
yaşanmaktadır. İthalat işlemlerinde TSE'ye tabi ürünlere
ilişkin gümrükleme esnasında zaman ve maliyet yaratıcı
nitelikte önemli sorunlar vardır. İthalat esnasında gümrükler
tarafından TSE kontrolü için alınan numunelere ilişkin cevabi
yazılar oldukça gecikmeli olarak gelmektedir. Bu gecikme ithalatçı
firmalarımızın işlemlerini yavaşlatmakta
dolayısıyla ticari hayatın yavaşlamasına sebep
olmaktadır. Diğer önemli bir sorun ise standartlara ilişkin
belgelerin sürelerinin kısa olması, çoğunun ait olduğu
takvim yılı içinde geçerli olmasından dolayı yaşanan
bürokrasidir.
Patent
üretimine baktığımız zaman, Türkiye dünya
sıralamasında 80'inci sıralarda kalmaktadır. Bilimsel
gelişmeye, araştırmaya, uluslararası standartlara, AR-GE'ye
hizmet etmesi gereken bilimsel kurumlar ne yazık ki iktidarın elinde
verimsiz birer oyuncak olmuştur. Malumunuz olduğu üzere, bir ülkenin
insanı, üniversiteleriyle yenilik ve patent üretebiliyor ve bunu bir fikrî
mülkiyet yönetimi ile ticarette kullanabiliyorsa o ülke kalkınabilmektedir.
Türkiye'yi
teknoloji, askeri teçhizat ve donanım konusunda başka devletlere
bağımlı hâlden kurtarmanın yegâne yolu doğru bir
şekilde belirlenmiş araştırma politikalarıdır.
AKP Hükûmeti bu politikaları üretmekten oldukça uzak ve yoksundur.
Bu
arada TSE ile ilgili hususlarda kulağımıza gelen duyumlara göre,
TSE Başkanı aynı zamanda AKP üst kurul delegesiymiş, AKP
kongresinde oy kullanmış. Doğru mudur, isim benzerliği
midir, böyle bir şey olabilir mi? Mevzuat buna müsaade ediyor olabilir ama
bunun etik olduğunu, meşru olduğunu ifade etmek son derece güç.
Sayın Bakandan bu hususu açıklamasını bekliyoruz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, her yönetim mutlaka bir denetim unsuruna sahiptir.
İşlerin iyi gidip gitmediğine, amaca yönelik
çalışmalar yapılıp yapılmadığına
ilişkin tespit ve değerlendirmeler denetim birimlerince yerine
getirilir. Cami yaptırma ve yaşatma derneğinden tutun, spor
kulüpleri, siyasi partiler, genel müdürlükler, bakanlıklar, hülasa devlete
dair her kuruluşun bir denetim birimi ve organizasyonu vardır.
Denetim, her kurumun, kuruluşun olmazsa olmazıdır. AKP ise on
bir yıldır Denetim olursa olmaz. anlayışını
benimsemiştir. İktidara geldiği ilk günlerde
bakanlıkların teftiş kurullarını kaldırmaya
teşebbüs eden AKP -kurucularının geçmişinde denetim
elemanları ile ilgili bir travmadan olsa gerek-
kaldıramadığı teftiş kurulları yerine,
onların yetkilerini budayarak Nasrettin Hoca'nın leyleğine
benzetmeyi tercih etmiştir.
AKP
hükûmetleri yargıyı kontrol ederek yargısal denetimleri
istedikleri şekle sokmuştur.
AKP
basının bir kısmını satın alarak, bir
kısmını da baskı altında tutarak halkın
doğru bilgi almasını, dolayısıyla
sağlıklı kamuoyu oluşmasını engelleyerek kamuoyu
denetiminin oluşmasını imkânsız hale getirmiştir.
AKP, ihale işlerini denetleyen kamu
ihale mevzuatıyla oynayarak Kamu İhale Kurumunun
sağlıklı bir denetim yapmasının, ihalelerin
istisnalarını arttırarak kamunun daha ucuz alım
yapmasının önüne geçmiştir; yine tüyü bitmemiş yetimin
hakkına el uzatmıştır.
AKP
hükûmetleri, Meclisin siyasal denetim yapma kapsamında milletvekillerinin
verdiği yazılı, sözlü soru önergelerine ya cevap vermemiş
ya doğru cevap vermemiş ya da lakayıt cevaplar
vermişlerdir. Meclis soruşturması ya da gensoru yoluyla denetim
yapmak ise parmak demokrasisinin kurbanı olmuştur.
Kurumlarda
ise denetlenen kurumun başında bulunan kişinin emrinde iç
denetçiler ihdas edilerek, garip bir şekilde, doğru işler
yapılıp yapılmadığının tespit edilmesi
beklenmeye başlanmıştır.
Kamu
kurumlarında idari denetim yapan elemanlar, denetlenen birimin
yöneticilerinin iktidara yakınlığına göre tembih
edilmektedir. Eğer iktidara yakın ise kamu kurumunun
başındaki yönetici, denetim, öğretici denetim; iktidara uzak
ise, iktidara karşı ise infaz denetimi tavsiye edilmektedir.
İşte,
böyle bir atmosferde Türkiye Büyük Millet Meclisi adına görev yapan bir
hesap mahkemesi olan Sayıştay, kurumları denetlemekte idi.
Kurumların denetimine yetişmekte zorlanan Sayıştaydan
iktidar partisinin oylarıyla kapasitesinin, denetim kapasitesinin
artırılması yerine, denetim yetkisi elinden
alınmıştır. Müzakere ettiğimiz bütçe ise, 1862'den bu
yana ilk defa Sayıştay raporu olmadan müzakere edilen bir bütçedir.
Sayın
milletvekilleri denetim, kurala uygun oynamayı temin eder. Denetim,
tasarrufu, tüyü bitmemiş yetimin hakkını korumayı temin
eder. Denetim, düzen ve intizam temin eder. Denetim, haksız ve hukuksuz
zenginleşmeyi önler. Sizin oylarınızla denetimden
kaçırılan ve devletin, milletin cebinden alınan her kuruşta
oylarınızla sorumluluk sahibi olmaktasınız. Denetim, bu
Meclisin hakkı, aynı zamanda görevidir. Bunu engelleyen
Sayıştaya da, Hükûmete de gerekli cevabını vermek
ettiğimiz yeminin bir gereğidir.
Bu
duygularla, Türk milletinin milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Türkoğlu.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına üçüncü konuşmacı Kütahya Milletvekili Sayın
Alim Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Işık
buyurun.
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kısa adı TÜBİTAK olan Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu ile kısa adı TÜBA olan Türkiye Bilimler
Akademisi Başkanlığının 2013 yılı bütçeleri
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi
ülkelerin kalkınması, gelişmesi ve önüne koyduğu hedeflere
ulaşmasında bilim ve teknoloji altyapısı ile kısaca
AR-GE olarak tanımlanan araştırma ve geliştirme
faaliyetlerinin büyük bir önemi ve katkısı vardır. Ülkelerin
birbiriyle kıyaslanmasında ve rekabet edebilme yeteneklerinin
belirlenmesinde ülkelerin bu faaliyetlerini dikkate alan bazı
uluslararası göstergeler kullanılmaktadır. Bu göstergelerin
yaygın kullanılanlarından birisi uluslararası literatürde
Networked Readiness Index olarak bilinen ve NRI olarak kısaltılan
Bilim ve Teknoloji Yatkınlık ve Yararlanma İndeksi'dir.
Her yıl Dünya Ekonomik Forumu tarafından
yayınlanan bu indeks değerleri incelendiğinde; 2001-2002
döneminde dünya sıralamasında 41inci sırada yer alan ülkemizin
2008-2009 döneminde 61inci sıraya, 2009-2010 döneminde 69uncu
sıraya, 2010-2011 döneminde ise 71inci sıraya gerilediği
görülmektedir.
Bu verilere göre Türkiye, on yıllık AKP
iktidarları döneminde bilim ve teknoloji altyapısı ile AR-GE
faaliyetleri açısından 2002 yılına göre tam 30 sıra
gerilemiştir.
Her ne kadar Hükûmet yetkililerimiz her fırsatta
ülkemizin 16ncı veya 17nci büyük ekonomiye sahip olduğunu
belirtseler de, yine Dünya Ekonomik Forumu verilerine göre kişi
başına düşen millî gelir açısından 2nci grup ülkeler
arasında yer alan ülkemiz, dünya sıralamasında 2002
yılında 46ncı sırada yer alırken 2011
yılında 71inci sıraya düşerek maalesef son on yılda
25 sıra gerilemiştir.
Bu
iki temel gösterge birlikte değerlendirildiğinde, ülkemizin 2002
yılında ekonomideki sıralamasına göre bilim ve
teknolojideki sıralaması 5 basamak daha önde iken 2011
yılında maalesef bu iki göstergede de aynı sırada yer
alabilmiştir. Özetle, son on yılda ülkemiz bilim ve teknoloji
alanında uluslararası yarışma gücü açısından
ekonomik gücüne göre 5 sıra daha geride kalmıştır. Bu da
ülkemizin sahip olduğu ekonomik gücünden AR-GE faaliyetlerine hak
ettiği payı ayıramadığını göstermektedir.
Uluslararası
düzeyde kullanılan bir diğer bilim ve teknoloji göstergesi de
ülkelerin gayrisafi yurt içi hasılalarından AR-GE faaliyetlerine
ayrılan paydır. Bu gösterge açısından da ülkemizin
dünyadaki yerinin bizleri mutlu edecek bir düzeyde olmadığı
görülmektedir. Ülkemizde 2002 yılında yüzde 0,53 olan bu pay, 2011
yılında yüzde 0,84e yükselmiş ancak her iki yılda da dünya
ortalamasının altında, AB ortalamasının ise
yaklaşık üçte 1i düzeyinde kalmıştır. Bu değer
örneğin 2008 yılında ABDde yüzde 2,77 iken İsrailde yüzde
4,86 olarak gerçekleşmiştir. Bu ülkelerin günümüz değerlerinin
çok daha yüksek olduğu tahmin edilmektedir.
Dünya
Ekonomik Forumunun hazırladığı Küresel Rekabet Gücü Raporu
2012 verilerine bakıldığına ise ülkemiz 142 ülke
arasında ancak 70nci sırada yer alabilmiştir. Bu rapora göre
ülkemiz 5 kategoride gelişmiş ülkeler düzeyinde, 4 kategoride
gelişmişliğe yakın, 3 kategoride ilerleme düzeyinde, 8
kategoride gelişmişlik düzeyine oldukça uzaktır. Maalesef bu
kategorilerden birisi ise inovasyon ve AR-GEdir. 13 kategoride ise gelişmişliğin
dışında kalmıştır. Bu kategoriler arasında
da fikrî mülkiyet hakları, eğitim kalitesi, bilimsel
araştırma kurumlarının kalitesi gibi kategoriler yer
almaktadır. Gerek dünyada gerekse bölgemizde devam eden enerji
savaşları ve ülkemizin yukarıda özetlenen mevcut durumu dikkate
alındığında, eğer AR-GE yatırımları
için aynı yaklaşımla devam edilirse bölgesel ve küresel güç olma
iddiamızın sürdürülememesi tehlikesi söz konusudur. Bu tehlikenin yok
edilebilmesi için AR-GE'ye ayırdığımız payın 2015
yılında yüzde 2ler, 2023 yılında ise yüzde 4'ler düzeyine
çıkartılması mutlaka sağlanmalıdır.
Ayrıca, 2001 yılında hazırlanan
Vizyon
Hepimizin bildiği
gibi TÜBİTAK, 1963 yılından bu yana ülkemizde bilim ve teknoloji
politikalarının oluşturulmasına katkı sağlayan,
toplumun genelinde bilim, teknoloji ve yenilik kültürünün
yaygınlaşmasına öncülük eden köklü bir kamu kurumumuzdur. Ancak
bu kurumumuzda da diğer kurumlarda olduğu gibi, son yıllarda
liyakat ve tarafsızlık ilkesinden uzaklaşılmış,
partizanca yapılan atamalar ve personel arasında yapılan
ayırımlar nedeniyle ciddi rahatsızlıklar
yaşanmıştır. Umarız, kurum kanununda yapılan son
değişikliklerle birlikte yeni dönemde, bu yanlışlardan bir
an evvel dönülür.
İktidarın bilime bakışını
ve TÜBİTAK'ın durumunu gösteren en önemli örneklerden biri,
TÜBİTAK Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü
tarafından 2003 yılından bu yana geliştirilen Pardus
işletim sistemi kullanımına yönelik uygulamalardır.
Türk araştırıcı ve
yazılımcıların ürünü olan bu işletim sistemi, önemli
güvenlik ve maliyet unsurlarını beraberinde getirmektedir.
Açık kaynak kodlu bir yazılım olduğu
için casus yazılım olarak adlandırılan kötü niyetli
herhangi bir yazılıma izin vermeyen Pardus işletim sisteminin
ülkemizdeki Başbakanlık, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
ve tüm bakanlıklardaki kullanımına yönelik olarak verdiğimiz
soru önergelerine verilen cevaplardan sadece Sayın Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanımızın cevabını sizlerle paylaşmak
istiyorum.
"Pardus işletim sisteminin,
Bakanlığımız bilişim altyapısında
kullanımına yönelik test çalışmaları devam
etmektedir. demektedir Sayın Bakanımız. Umarım, bir an
önce bu test çalışmaları biter ve önce bu bakanlıkta bu
yazılım kullanıma geçer. Ancak anılan yerli işletim
sisteminin Millî Savunma Bakanlığımız bünyesindeki
kurumlarda yoğun olarak kullanılmış olmasından
duyduğumuz memnuniyeti de sizlerle paylaşmak istiyorum.
İnşallah, diğer kurumlarda da benzer çalışmalar
hızla tamamlanır ve bu yazılıma mutlaka en kısa sürede
geçilir temennimizi sizlerle paylaşıyorum.
Ülkemizdeki
yazılım sektörünün desteklenmesi amacıyla yazılım işletmelerinden
alınan KDV'nin 2023 yılına kadar sıfırlanması
yönünde vermiş olduğumuz kanun teklifinin de bir an önce bu Meclisten
yasalaşmasını temenni ediyorum.
Ayrıca,
AR-GE teşvikleri için az 50 araştırıcı
şartını koyarak birkaç özel sektör şirketini desteklemek
amacıyla geçen dönem çıkardığımız yasayı bir
an evvel değiştirerek bu sınırı 10
araştırıcıya çekmek zorundayız. Aksi takdirde,
KOBİ'lerin bir araya gelerek bu AR-GE teşviklerinden yararlanma
şansını yakalaması mümkün değildir.
Ülkemizdeki
gerçek ve tüzel kişiler tarafından geliştirilerek TÜBİTAK
tarafından test edilmek üzere gönderilen yakıt tasarruf
cihazlarının başta kamu kurum ve kuruluşlarında
kullanımına bir an önce geçilmelidir.
Elli
yıldan beri otomotiv sektöründe üretim ve montaj yapan ülkemizin bir
uluslararası markayı satın alarak dünya pazarına girmesinin
daha doğru olacağını ve bu konuda maalesef Volvonun
satışını değerlendiremediğimizi de sizlerle
paylaşmak istiyorum.
TÜBA'nın
ülkemizin bilimde daha aktif ve etkili bir rol oynamasının
yanında sosyal ve temel bilimlerde araştırma enstitülerine
katkı vermesi mutlaka sağlanmalıdır. Bu ise şüphesiz
ki TÜBAnın siyaset üstü ve özerk bir yapıya
kavuşturulmasıyla mümkün olabilecektir. Maalesef bu konuda da
acı örnekleri hep beraber yaşadığımızı
hepinizin bildiğini düşünüyorum.
Bazı
illerimizde bulunan ve üstün yetenekli öğrencilerimizin
eğitildiği Millî Eğitim Bakanlığına
bağlı bilim ve sanat merkezlerinin TÜBİTAK ve TÜBA
tarafından desteklenerek yaygınlaştırılması
kaçınılmazdır.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, bilim ve teknoloji politikasının
esasını; bilim insanına, bilimsel düşünceye,
yenilikçiliğe, teknolojinin üretimde kullanılmasına önem
verilmesinde görüyor ve teknoloji üretme kapasitesinin mutlaka
arttırılmasının gerekli olduğuna inanıyoruz.
Bu amaçla, Türk dünyası bilimsel
araştırmalar merkezinin, millî yenilik sisteminin ve teknoloji
transfer merkezlerinin oluşturulması gerektiğini ve bu konuda
hızlı davranmamız gerektiğini sizlerle paylaşıyor,
tekrar, kurumlarımızın bütçelerinin hayırlı
olması temennilerimle, sizleri saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Işık.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son
konuşmacı, Trabzon Milletvekili Sayın Koray Aydın.
Buyurun Sayın Aydın. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA KORAY AYDIN (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma
Bakanlığı ve Savunma Sanayii
Müsteşarlığının 2013 yılı bütçeleri üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, bu
vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerimin başında AKP iktidarının
profesyonel ordu açıklamalarına değinmek istiyorum. Sayın
Millî Savunma Bakanımız, Plan ve Bütçe Komisyonunda
yaptığı değerlendirmede, ordumuzun üçte 1'inin
profesyonelleştiğini açıkladı. Ancak rakamlar, Sayın
Bakanın açıklamalarını yalanlıyor.
AKP'nin uyguladığı kararsız ve
tutarsız politikalar nedeniyle ordu içindeki uzman erbaş
sayısında tam bir erime yaşanmaktadır. 2009
yılında yaklaşık 67 bin olan uzman erbaş
sayısı yıllar itibarıyla erimiş ve son olarak 7
Aralık 2012 tarihinde Genelkurmay Başkanlığının
resmî İnternet sitesinde açıklanan son rakamlara göre
yaklaşık 46 bine gerilemiştir.
AKP'nin ordunun profesyonelleştirilmesi yolunda
önemli bir proje olarak takdim ettiği sözleşmeli er ve erbaş
konusunda da tam bir fiyasko yaşanmıştır. Son rakamlara
göre Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde görev yapan sözleşmeli er ve
erbaş sayısı sadece 1.210'dur. Evet, sadece 1.210. Uzman
erbaş sayısı azalıyor, uzman jandarma sayısı
azalıyor, sözleşmeli er ve erbaş sayısı beklenenin çok
altında, ancak Sayın Bakan ısrarla profesyonelleşme vurgusu
yapıyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet, millî
savunma politikasındaki tutarsızlığa,
kararsızlığa ve belirsizliğe bir an önce son vermelidir.
Millî savunma politikası deneme-yanılma yoluyla belirlenemez. Terörle
mücadelede profesyonel personel istihdamına ağırlık
verecekseniz bunu bir an önce hayata geçirme mecburiyetiniz var.
Bu
konuda ilk yapılması gereken, askerlerimizin özlük
haklarını bir an önce iyileştirmek, morallerini
yükseltmek, onları özendirmek ve teşvik etmektir. Geçen yıl
yetersiz de olsa askerlerimize yönelik bazı iyileştirmeleri
komisyonda ve Genel Kurulda hep birlikte hayata geçirdik. Ancak, özellikle
uzman erbaşlara yönelik fazla bir iyileştirme
yapılamadığını üzülerek belirtmek istiyorum. Uzman
erbaşların özlük hakları gündeme geldiğinde Hükûmet
yetkilileri konu üzerinde çalıştıklarını belirtiyorlar
ancak hazırlanan tasarıyı bir türlü Parlamentoya getirmiyorlar.
Bu konuda işi ağırdan alan Hükûmet bedelli askerlik söz konusu
olunca oldukça hızlı hareket edebiliyor. Oysa AKP iktidarı,
çoğu uygulamasında olduğu gibi bedelli meselesinde de çuvallamıştır.
Bedelli
yasasında yaşın ve miktarın yüksek tutulması,
umutlarını bu yasaya bağlayanları üzerken, askerlik
hizmetini bedelli" olarak yerine getirenlerin bir gün dahi
kışlaya uğramadan askerlik hizmetini yapmış
sayılmaları da toplumun önemli bir kesiminde ciddi bir
rahatsızlık yaratmıştır.
Bedelli
çalışmaları sürerken Hükûmet sözcüleri bedelli için başvuru
sayısını 400 bin olarak tahmin ettiklerini
açıklamışlardı. Ancak umduğunu bulamayan iktidar her
geçen gün çıtayı düşürmüş, son açıklama ise Sayın
Bakanımızdan gelmiş ve Sayın Bakan başvuruların
100 bini bulacağını ifade etmiştir. Ancak bedelli askerlik
için başvuruda bulunanların sayısı 69.073'te
kalmıştır. Bu sonuçla bedelli askerlikten beklenen 5 milyar
liraya yakın gelirin yanına bile
yaklaşılamamıştır.
Bu
tablo karşısında afallayan iktidar, bedelli için âdeta bir
"sezon sonu kampanyası'' yapmaya karar vermiştir. AKP sözcüleri,
bu teklifin bütçe görüşmelerinin hemen ardından veya muhtemelen ocak
ayında Parlamentoya sunulacağını ifade etmişlerdir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; buradan iktidar partisine,
Sayın Millî Savunma Bakanı ve diğer Hükûmet üyelerine bir
çağrıda bulunmak istiyorum. Madem bedelli uygulamasında ödeme
kolaylığı, başvurmayanlara yeniden başvurma hakkı
gibi yeni haklar veriyorsunuz, bunda da kararlısınız, o hâlde gelin,
başta uzman erbaşlarımız olmak üzere, diğer askerî
personelimiz ve polislerimizin özlük haklarını da eş
zamanlı olarak iyileştirme yoluna gidelim. Ancak bu düzenlemeleri,
"Biz yaptık, oldu." şeklinde yapmayalım. Uzman
erbaşlarımızın, diğer askerlerimizin ve polislerimizin
temsilcilerinin de görüşlerini alarak, onları komisyonlarda
dinleyerek, anlayarak bu iyileştirmeleri hep birlikte yapalım.
Toplumdan beklediğimiz birlik ve beraberliği, biz de millî iradenin
tecelli ettiği yer olan yüce Mecliste sergileyelim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Libya, Mısır, Suriye,
Irak, İran ve daha birçok ülkeye yönelik olarak yürütülen ikiyüzlü
dış politika Türk milleti tarafından çok iyi bilinmekte ve dış politikanın
yanında da küresel güçlerin yörüngesinde yürütülen bu politikalara bugün
bir yenisi daha eklenmiştir. İktidar sonunda, millî savunma
politikasını da tek hegemonik gücün kontrolünde yürütür bir hâle
gelmiştir. Bunun son bariz örneği, Patriot füzelerinin ülkemize yerleştirilme
sürecidir. Füzelerin yerleştirilme amacı belli: Malatya Kürecik'teki
füze radar üssünü korumak ve dolayısıyla topraklarımıza
yönelik muhtemel saldırıları bertaraf etmek. Peki, Malatya'ya
füze radar üssü neden kuruldu? Amerika'nın ileride yapmayı
planladığı muhtemel İran operasyonunda, İran'ın
saldırılarına karşı İsrail'in güvenliğini
sağlamak.
Hâl
böyle iken, İsrail'e karşı yürüttüğünüz politikaların
danışıklı dövüş olduğu, bir rol ve görev
paylaşımı olduğu artık ayan beyan ortaya
çıkmıştır. Türk milleti bu gerçeklerin farkındadır
ve siz de bu gerçeklerden kaçamazsınız.
Küresel güçlerin hesabı belli, her şeyi
kendilerine göre hazırlamışlar, planlamışlar. Ancak,
ülkeyi yönettiğini iddia eden AKP iktidarı, her nedense bu planlardan
her şey olup bittikten sonra haberdar oluyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kontrolü küresel güçlere kaptırmış AKP iktidarının
millî savunma politikasını, Patriotların geliş sürecini
özetleyip tekrar hatırlayalım.
6 Kasımda ilk olarak yabancı bir haber
ajansı Türk dışişlerinden üst düzey bir yetkiliye
dayandırdığı haberinde, Türkiye'nin Suriye
sınırında konuşlandırmak için NATO'dan Patriot füzesi
istediğini duyurmuştur. Bunun üzerine Başbakanımız
Sayın Erdoğan 7 Kasım tarihinde Böyle bir şeyden haberim
yok. Hangi Dışişleri yetkilisi olduğunu bilmiyorum ama
eğer böyle bir şey olsaydı benim haberim olurdu." diyerek
olayı yalanlamıştır. Ancak, AKP iktidarı bir öyle bir
böyle derken, hepinizin bildiği gibi, Patriotların ülkemize
yerleştirilmesi kararlaştırılmıştır.
Hükûmet "Tetik bizde olacak." dese de NATO
Genel Sekreteri Rasmussen komutanın NATO'da olacağını
belirtmiştir. Şimdi buradan soruyorum: Tetiği bizde olmayan
füzeyle topraklarımızı nasıl koruyacağız?
Ayrıca, Rasmussen füzeler konusunda maliyete Türkiye'nin de
katlanacağını ifade etmiştir. Bu ne demek? İsrail'i
korumak için önce radar üssü yapacağız, sonra Patriot
alacağız, parasını da biz ödeyeceğiz. Tek hegemonik
gücün gönüllü kölesi olursanız, değerli arkadaşlar,
yapacağınız ve karşılaşacağınız
muamele de bu olur.
Benzer
bir olayı insansız hava araçları konusunda da yaşadık.
2011 Kasımında Sayın Başbakanın Obama ile görüşürken
istediği insansız hava araçlarının görüşmeden
yaklaşık yirmi gün önce İncirlike ulaştığı
açıklanmıştı. Benzeri bir durum bu Libya meselesinde de
yaşanmış, Sayın Başbakan önce NATOnun Libyada ne
işi var? diye efelenmiş, aradan fazla bir zaman geçmeden
Libyayı vuran NATO kuvvetlerinin karârgahı İzmir olmuştu.
Libyada ne işi var? dediğiniz NATO komutasında Libyaya
gideceğinizden haberiniz yok, Obamadan istediğiniz insansız
hava araçlarının yirmi gün önce İncirlike geldiğinden
haberiniz yok, ülkenize Patriot füzeleri konuşlanacak, haberiniz yok. Daha
ne söyleyelim; bu ayıbı, bu utancı Türkiye daha ne kadar
yaşayabilir?
Değerli
arkadaşlar, bütçemizin hayırlı olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aydın.
Sayın
milletvekilleri, oturuma kırk beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.25
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.17
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2013
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
dokuzuncu tur görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Hasan
Ören.
Buyurun
Sayın Ören. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
sekiz dakikadır.
CHP
GRUBU ADINA HASAN ÖREN (Manisa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sanayi Bakanlığı bütçesi üzerinde grubum
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Uzun
siyasi yaşam içerisinde ve uzunca bir süredir Parlamentoda bulundum ve
bugüne kadar çok başbakan gördüm, dışarıda ve içeride, ama
Sayın Recep Tayyip Erdoğan, herhâlde, iyi de olsa kötü de olsa,
ilkleri yapan bir başbakan. Bütçe konuşmasını kitaptan
takip ettim -bütün başbakanların da bütçe konuşmaları
Türkiye'de çok ilgiyle izlenir- ilk defa kitaba pastırmaların,
sucukların girdiğini gördüm. Kötü de olsa ilki başaran
başbakan olarak tarihe geçti.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Canın çekti herhâlde.
HASAN
ÖREN (Devamla) Sanayi Bakanlığı bütçesi üzerinde
konuşmama başlamadan önce
Biraz sonra KOBİlerle ilgili,
ekonomiyle ilgili, ihracatla ilgili bilgileri aktaracağız.
Aslında, bölüm üzerinden gider iken bakanlıkların bütçeleriyle
ilgili konuşmaları yapabilmemiz için Bakanlar Kurulunun oturduğu
yerde iki bakanımız oturuyor ama buradaki iki bakanın konuyla
ilgili bakan olması gerekli. Şimdi, KOBİlerle ilgili
başlayacağız, ihracatla ilgili devam edeceğiz,
sorunları ve çözümleri anlatmaya başlayacağız. Şimdi,
bugün, bakıyoruz Sanayi Bakanı burada, Millî Savunma Bakanı
Sanayiyle millî savunmanın hiç alakası yok, sadece sden benzerlik
var; Sanayi Bakanlığı s ile başlıyor, Savunma
Bakanlığı s ile başlıyor.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) Savunma
sanayisi var.
HASAN
ÖREN (Devamla) Peki, ihracatla ilgili burada bilgileri aktarırken
şurada Ekonomi Bakanı da olsa, bir bütünlük arz etse, olmaz mı?
Belki diyebilirsiniz ki Evet, bu bölümde böyle denk geldi. Hayır,
elinizdekilere baktığınızda, gerçekten, birbiriyle
ilişkisi olmayan bakanların, burada gelip bizleri dinlediğini
görüyoruz.
KOBİlerle
ilgili, OSBler önemli bir yer tutmaktadır. Sayın Bakanım,
organize sanayi bölgelerinde sanayicilerden oluşan müteşebbis
heyetlerde sorun yok, hatta özel idare, ticaret odası ve belediyelerin
ortaklığı ile ilgili oluşan müteşebbis heyetlerde de
sorun yok ama sadece AKPli belediyelerin ve AKPde şehir meclisi üyesi
olanlarla kurulmuş müteşebbis heyetlerde çok büyük sorunlar var.
Bakanlık, bununla ilgili bir denetim içerisinde değil; bakanlık,
OSBler üzerinde hâlâ daha siyasi ağırlığıyla iş
yapmak durumunda kalıyor. OSBlerden, bölgelerden gelen bilgilere göre
bakanlık, kendi düşüncesinde ise o OSByi kayırıyor,
kolluyor. Eğer örnek olarak istiyor iseniz Turgutlu OSBye bakabilirsiniz.
On yıldan bu yana, sizin 108inci maddede tarif ettiğiniz olaya
rağmen yani 108de Bir yıl proje, iki yıl süreyle şaltere
basma koşulu aranması gerekli. Ne yazık ki bakanlık bu
denetimleri yapmamakta, OSBlerden gelen bilgilere göre de bize cevap vermekte,
onlarca soru önergesi vermemize rağmen altı aydan bu yana
bakanlık OSBlerle ilgili bilgi vermemekte.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Vermez, öncelikle
HASAN
ÖREN (Devamla) Hemen ekonomiyle ilgili, KOBİlerle ilgili
İhracat
yapan bu KOBİlere Adalet ve Kalkınma Partisinin,
bakanlığınızın baktığı görüşümü
açıklamak istiyorum. Dün, burada, Ekonomi Bakanımız hararetle,
çok yüksek sesle Bu KOBİler, 55 bin KOBİ, ihracatla ilgili, bunlar
Türkiyenin lokomotifi, bunlar aslanı, bunlar kaplanı. diyerek bu
kürsüden haykırdı. Hatta daha öteye giderek Eğer bunlarla
ilgili bir düzenleme yapılacaksa sabah getirin, yapalım. diye
konuştu. E, KOBİlerin sıkıntıları var.
KOBİler gerçekten bu kadar ihracatı yapıyor ise, ihracatın
yüzde 60ını KOBİler gerçekleştiriyor ise ilk önce
KOBİlerin, işletme sermayelerini bulmasına yardımcı
olun. Artık, dünyada rekabet çok hızlı bir şekilde
gelişiyor. KOBİlerin kâr oranları, sadece ihracat teşvikleri
ve KDVlerden kaynaklanıyor. Bir KOBİ, aldığı ham
maddeye yüzde 18 veya yüzde 8 KDV ödemektedir. İhracatını
yaptıktan sonra KDVsinin geriye dönüşümü beş-altı ayı
almaktadır. İhracat primleriyle ilgili GÇBsini almış,
ihracatını gerçekleştirmiş olan bir firma, ihracatla
ilgili, primleriyle ilgili yedi ay beklemek durumunda.
Yedi
ay içerisinde doğal gazını ödemediyse, devlet 1,8 aylık
yüzde 20den faizini alıyor; elektriğini ödemediyse böyle. Bunu
bulamazsa KOBİ, bankalara gidiyor.
Peki,
ne yapılması gerekli? Yapılacak olan çok kolay. Siz ne
istiyorsunuz ihracat primlerini ödemekle ilgili? Diyorsunuz ki: Vergi
dairesine borcun olmayacak, yazını getir; SSKya borcun olmayacak,
yazını getir. Peki, ben bunu getirip dosyama koyduktan sonra,
ihracatımı gerçekleştirdiğime dair belgeleri de dosyamda
bulundurduktan sonra, niye mahsuplaşmayı gerçekleştirmiyorsunuz?
Hiç olmazsa mahsuplaşmayı gerçekleştirin ki KOBİler
beş, altı, yedi ay dışarıdan para bulma derdine
girmesin.
Siz
faiz alıyorsunuz yedi ay boyunca, mahsuplaşmayla ilgili,
İhracatçılar Birliği, Hazineye; Hazine, Maliye
Bakanlığından ödenek gelmedi... Sekiz ay geçiyor.
Sayın
Bakan, eğer bu KOBİlere yardımcı olmak istiyor iseniz, bu
KOBİlerin daha fazla ihracat yapmasını istiyor iseniz, bir
sefer mahsuplaşmayı dosya teslim edildiği an kabul edeceksiniz.
Mahsuplaşmada
para vermiyorsunuz, sadece elektriği, vergisi, SSKsı, enerjisiyle
ilgili mahsuplaşma yapıyorsunuz.
E,
bu kadar aslansa, bu kadar kaplansa, bu kadar lokomotif görevi görüyor ise
ihracatçı firmalar, ihracatçı firmalara güveniniz mi yok? Bütün
dosyasıyla getirmiş. Bu dosya geldiği andan beri
mahsuplaşma gerçekleşmeli.
Gerçekten
ihracatçıya güveniyor isek ki güvendiğinizi söylüyorsunuz- belirli
bir oranda da mahsuplaşma genişletilmeli. Benim ihracatçı
olarak, KOBİ olarak nereye borcum var ise ihracat teşvik primiyle
ilgili ben alabileceğim parayı her tarafta mahsuplaşabilmeliyim.
Daha öteye götürmeliyiz, mahsuplaşmanın dışında kalan
paraları da, ihracatçı firmanın hak ettiğini bankaya
yatırmak durumundasınız. İşte, o zaman Türkiyedeki
ihracatçıların ihracatla ilgili, dünyayla ilgili entegrasyonu daha
hızlı bir şekilde gelişecektir.
Hepimizin
düşüncesi aynı değil mi? Daha çok ihracat yapalım, daha çok
ihracat yapar isek ancak ülkemizdeki insanların ekonomik
koşulları, ülkemizdeki insanların refah seviyeleri yükselir diye
düşünmüyor muyuz? O zaman bu iki konuda acilen, hemen KDV
alacaklarıyla, ihracat primleriyle ilgili yeni bir düzenleme, yönetmelikse
yönetmelik, kanunsa kanun çıkarılmalı ve ihracatçının
dış piyasalarda rekabet etme gücünü olağanüstü yükseğe
çıkarmak durumundayız
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN
ÖREN (Devamla) Ben bu bütçede ihracatçılarla ilgili böyle bir
yapıyı görmediğimden dolayı, hazırlanan bütçeye ret
oyu vereceğimi bu kürsüden söylüyorum.
Hepinize
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ören.
Cumhuriyet
Halk Partisi adına ikinci konuşmacı İzmir Milletvekili
Sayın Mehmet Ali Susam.
Sayın
Susam, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
sekiz dakika.
CHP
GRUBU ADINA MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığının bütçesi üzerine söz aldım, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Zamanım
sınırlı olduğu için ve önemli bir bütçeyi görüşürken
söylenecek çok söz olduğu için hızla konuya girmek istiyorum. Türk
sanayisiyle ilgili, Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlar öyle tablo
çizdiler ki sanki dünya güllük gülistanlık ama ben çok bilimsel bir çalışmanın
raporunu söyleyeceğim. Diyor ki: Türk ekonomisinin istikrarlı
büyümesinin önündeki en temel engellerden birisinin dış ticaret
açığı, cari açık sorunu olduğu açıktır. Bu
sorun, ithalat bağımlılığı olarak
nitelendiriliyor
Atlayarak geçiyorum,
Türkiyede son on yıl içinde
ithalata bağımlılık oranının artış
eğiliminde olması, konu ile ilgili araştırmaların
önemini artırmaktadır. Araştırma, Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası Araştırma ve Para Politikaları Genel
Müdürlüğünün 4 bilim adamına yaptırdığı
araştırma ve bu araştırmada diyor ki. Türkiyede ithalat
yükseliyor ve her geçen gün artıyor. Peki, bu oran istatistik olarak
nasıl gösterilebilir? Türkiyede toplamda imalatın ithalata bağımlılığı
2011de yüzde 43, 2009da yüzde 38e düşmüş kriz olduğu için.
Peki, daha çok üretimde büyüyen alanlarda ne durumda? Yüzde 50,2ye kadar
çıkıyor, ama asıl ihracatını
yaptığımız mallara baktığımızda,
bakınız şöyle, gübrede yüzde 72, demir çelikte yüzde 69,
bilgisayarda yüzde 67, kimyasallarda yüzde 56, motorlu kara
taşıtlarında yüzde 51 diye devam ediyor. Yani yüzde 50nin
üzerinde ithalata bağlı bir büyümeyi hayata geçiren bir sanayimiz
var.
Sanayici
de kendini şöyle tanımlıyor: Türk sanayisi üretmeyi
bıraktı, lojistik ve montaj yapan bir sanayi hâline geldi. Neden?
Çünkü Hükûmetin uyguladığı ekonomik politika, sanayicinin
üretmesini pahalı yaptı, çünkü sıcak paraya doğan ihtiyaç,
düşük döviz kuru, yüksek faiz, kur üzerindeki baskı üretim
maliyetlerini artırdı ve sanayici, üretmek yerine ithal etti.
Evet,
sizin çok methettiğiniz ekonomiyle ilgili durumu, bir kez daha bilimsel
olarak söyleyeyim. Türkiyenin ekonomik piyasa büyüklüğü 17nci. Peki,
rekabette şansı ne? Genel rekabet endeksinde 59uncu 142 ülke
arasında. Teknolojik gelişmede 55inci. 17nci büyük ekonominin,
rekabette, teknolojik gelişmedeki durumu bu.
Değerli
arkadaşlarım, bu rakamlar da benim rakamlarım değil, Hazine
ve Dış Ticaret Müsteşarınız Sayın İbrahim
Çanakçının rakamları.
Şimdi,
Türkiyede bir gerçeği daha söyleyelim: Türkiyede tasarruflar giderek
düşüyor. Bununla ilgili bir tabloyu sizlerle paylaşayım. Bizim
gibi ülkelerle bizim kıyaslamamızı
yaptığımız zaman Türkiyede giderek tasarrufların yok
olduğunu görmek mümkün. Benzeri ülkelerle
kıyaslandığında, Türkiye maalesef tasarrufu en az olan
ülkeler içerisinde çünkü sanayicisi para kazanamıyor, yatırım
yapamıyor. Dış kaynakla yatırım yapmanın sonucu
da borçlu bir ülke olarak ortaya çıkıyor.
Değerli
arkadaşlarım, sanayinin, genel çizdiğim bu çerçeve içerisinde,
peki, ne olmalı? Bizim önerimiz şudur: Türkiye küresel güçlerin
tercih ettiği bir sanayileşme politikasına mahkûm
olmamalıdır. Yani bilgide, teknolojide üretim üssü olan büyük
ülkeler, çevre kirliliği ve katma değeri düşük olan ürünleri
bize satıyorlar, bize pas ediyorlar. Biz, bu anlamıyla, demir
çelikte, otomotivde, tekstilde kendimizi çok iddialı zannediyoruz.
Aslında, onların vazgeçtikleri alanlarda yer alıyoruz. Ama bu
alanları küçümsemiyorum. Bu alanlarda var olarak bizim sanayi politikamız,
bilgiyi, teknolojiyi ve ürün çeşitliliğini ele alan, KOBİlere
dayalı, geniş bir bilgi üretimi yapan sanayi olmalıdır.
Peki,
bu sanayiyi yaratabilme şansımız var mı? Bakın,
sizinle burada bir konuyu paylaşayım. 2007 10 Aralık, bütçe
görüşmelerinde, o zamanki Sanayi Bakanı Sayın Zafer Çağlayan
2013te AR-GE desteklerini yüzde 2ye çıkaracağız.
demişti. Bu bütçede Maliye Bakanı Binde 59dan binde 84e
çıkardık. diye övündü ve hedef olarak da 2023ü koydu.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Binde 8,4
MEHMET
ALİ SUSAM (Devamla) Evet, binde 84, yüzde 0,84.
Yani
siz bu yılları, on yılı aşkın süredir
Değerli arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisi, dünyanın en
uygun koşullarında, en uzun süreli ve en istikrarlı dönemde
siyaset yapmıştır, AR-GEye ayırdığı pay
budur. Bununla KOBİlerin çok yükselmesi mümkün mü? Değil.
Zamanım
daraldığı için sanayiyle ilişkili bir şeyi de söylemek
istiyorum. Sanayi ürettiği malını sonuç itibarıyla
pazarlamak ister, bu pazarda da büyük oranda kendi iç pazarı da önemlidir.
Bizim iç pazardaki üretimimiz ithalata dayalı bir üretim, 200
milyarın üzerindeki ithalatın 50 milyar lirası ihracat için, 150
milyar lirası iç piyasada tüketiliyor ve 150 milyar liralık bu
ithalat nedeniyle sanayicimiz üretemiyor ve üstüne üstlük
pazarımızı başkalarına veriyoruz.
Son
bir şeyi paylaşayım: Sirkecide büyük pazarlık
Bu nedir
biliyor musunuz? Türkiye'nin en büyük AVMsi, hipermarketi, İngilizlerin
olan Migrosun Amerikalıların olan Walmarta satılma
pazarlığı. İngiliz Migros ABDli Walmart olma
noktasına giderken Türkiyede perakende pazarı, sanayicinin
malını satacağı pazar da dünya devinin eline geçiyor ve siz
o pazara hâkim olamama noktasına geliyorsunuz ve hâlâ hipermarket
yasasını bu Meclise getiremiyorsunuz, getirmiyorsunuz. Ondan sonra da
diyorsunuz ki: Biz bu ülkeye çağ atlattık. (CHP
sıralarından alkışlar)
Muhakkak
bir şeyler yaptınız, en iyi yaptığınız
şey şudur: Bilim, Teknoloji ve Sanayi Bakanı olarak isminizi
değiştirmek belki çağı yakalama anlamında önemli bir
adımdır.
Bu
duygularla hepinizi saygıyla selamlıyor, bütçenin hayırlı
uğurlu olmasını diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Susam.
Cumhuriyet
Halk Partisi adına üçüncü konuşmacı, İzmir Milletvekili
Sayın Birgül Ayman Güler.
Sayın
Güler, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
sekiz dakika.
CHP
GRUBU ADINA BİRGÜL AYMAN GÜLER (İzmir) Sayın Başkan, yüce
Meclisin değerli üyeleri; saygıyla selamlıyorum her birinizi.
Efendim,
2013 bütçesinin gayrimeşru bir bütçe olduğunu Genel
Başkanımız ve grup başkan vekilimiz söylemişlerdi.
2011 yılı kesin hesabına ekli sunulması gereken
dış denetim, faaliyet ve mali istatistiklere ilişkin genel
değerlendirme raporları 2013 bütçesinde sunulmadı.
Dolayısıyla, bugün yaptığımız görüşmeler
gerçekte yoklukla maluldür.
Görüştüğümüz
bakanlıkla ilgili olarak, Başbakanın bütçe sunuş
konuşmasında yalnızca bir cümle gördüm, sayfa 58de AR-GE ve
inovasyona ayırdığımız kaynağı her yıl
artırmaya devam edeceğiz. cümlesi ve ayrıca Fezaya uydu
gönderiyoruz. diyerek AKP milletvekillerinin coşkulu
alkışlarına konu olan açıklaması. Bunun
dışında bütçe konuşmasında Sayın Başbakan
bize Türkiyenin ne sanayi stratejisi ne de bilim ve teknoloji
politikasıyla ilgili herhangi bir yol gösterme olanağı sunmadı.
Bilgi, sanayi, teknoloji
bir bakanlıkta birleştirilmiş durumda. Ben TÜBİTAK ve TÜBA
kurumlarıyla ilgili olarak bazı saptamaları paylaşmak
istiyorum ama ister istemez, bilim, teknolojinin yanı sıra sanayiyle
ilgili birkaç saptamayı da dikkatlerinize sunmak isterim.
Efendim, TÜBİTAK 50
yaşında, TÜBA 20 yaşında. Bunlar daha önce
Başbakanlığa bağlı kurumlardı, şimdi bir
bakanlığın kuruluşları olarak faaliyet göstermeye
çalışıyorlar. Bilim ve Teknoloji
Bakanlığının sanayinin içerisinde eritilmiş
yapısına TÜBİTAK ve TÜBA en somut örnekleri oluşturuyorlar.
Öncelikle söylenmesi gerekir ki TÜBAnın bu Bakanlıkla en küçük bir
ilişkisi yoktur. Türkiye Bilimler Akademisi enstitü kurmaz, üretim yapmaz,
verimlilik artırmak için çalışmaz. Türkiye Bilimler Akademisi,
kuruluşu gereğince, bilim adamlarını özendiren, bilimsel
araştırma tavrının doğrularını
geliştirmek için bilim adamları arasında konuşan bir
platformdur. Değerli milletvekilleri, Sanayi, Bilim ve Teknoloji
Bakanlığının kuruluşu olarak böyle bir fonksiyonu
nasıl işe yarar görebiliriz?
TÜBA
-bildiğiniz gibi- henüz 20 yaşında olmakla beraber, 2011
yılında yani biz genel seçimlerin tam ortasındayken Hükûmet
tarafından kanun hükmünde kararnameyle yeniden düzenlendi ve öyle bir
düzenleme yapıldı ki TÜBAnın 69 üyesi istifa etti, Avrupa Ulusal
Bilimler Akademileri Federasyonu, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah
Güle, yapılan işin bilime hakaret olduğunu söyleyen mektup
yazdı ve biz Avrupa nezdinde, bilim politikamız bakımından
protesto edildik. Türkiye Bilimler Akademisi, şimdi, 10 milyonluk
bütçeyle, prestiji sıfırlanmış olarak ve yeri tümüyle
yanlış, Sanayi, Bilim, Teknoloji Bakanlığının bir
ayıbı durumundadır.
TÜBİTAKa
gelince, TÜBİTAK da Başbakanlıkta örgütlenmiş bir kurumken
Sanayi, Bilim, Teknoloji Bakanlığının
bağlısı hâline getirildi. Bir konuşmasında Sayın
Bakan diyor ki: Başbakanlığa bağlıydı da
özerkliğine bir şey olmamıştı, Bakanlığa
bağlandı da mı özerkliğine halel geldi? Sayın Bakan,
evet. Başbakanlığa bağlı olmak demek, tüm kamu
yönetimine eşit mesafede ve tek işleve sıkışmamak
demektir ama bir bakanlığa bağlı olmak demek, üstelik de
tek işlevi geleneksel olarak sanayi olan bir bakanlığa
bağlı olmak demek, TÜBİTAKın feza işlerini,
tarım işlerini, nanoteknolojiyi, genetik bilimindeki ilerlemeleri
yönetememesi demektir. Dolayısıyla özerkliğine,
Başbakanlıktan alıp da Bakanlığınıza
bağlarsanız, işini yapmaz hâle gelmesi nedeniyle büyük halel
getirmiş olursunuz. Nitekim, TÜBA gibi TÜBİTAK da olmaması
gereken yere sıkışmış bir hâlde, sanırım,
tarihlerinin en kötü zamanlarını yaşıyorlar.
Efendim, biri 50
yaşında, biri 20 yaşında, Türk bilim dünyası için son
derece önemli olan bu kuruluşların devlet örgütlenmesindeki yerini
ivedilikle gözden geçirme gereğini Hükûmetimizin ve değerli
milletvekillerimizin dikkatlerine sunuyorum.
Sanayiyle ilgili olarak
Sayın Hasan Ören ve İzmir Milletvekilimiz çok önemli
açıklamalarda bulundular. Ben, Plan Bütçe Komisyonunda, yine bir
başka İzmir Milletvekilimiz Rahmi Aşkın Türelinin ve
İstanbul Milletvekili Müslim Sarı arkadaşımızın
sözlerini burada bir kez daha hatırlatmak istiyorum: Sanayi, Bilim ve
Teknoloji Bakanlığı, TÜBA, TÜBİTAK örneklerinde olduğu
üzere, bilim bakımından başarısızdır, sanayi
bakımından da öngörüsüzdür.
Türkiye'de sanayinin
gayrisafi millî hasıla içindeki payı 2002 yılında yüzde
21den, 2012de yüzde 19,9a düşmüştür. İstihdamdaki payı
da sanayinin, 2002 yılında yüzde 20den 2012de yüzde 19,5 olarak
belirlenmiştir. Türkiye'de sanayinin gayrisafi millî hasıla içinde ve
istihdam içinde birbirine denk olan payı şunu gösterir: Sınai
kuruluşlarımız verimsizdir.
Tarımla ilgili
örnekten daha iyi bilinir bu. Tarımın yüzde 25 istihdamda payına
karşılık yüzde 8 gayrisafi millî hasıla payı
vardır. O yüzden, tarımdaki verimsizlik hepimizin derdi
olmuştur. Sanayideki durum da sanayinin verimlilik bakımından
büyük sorunlar içinde yaşadığını net bir biçimde
gösterir.
Sayın Bakan,
Düşük, orta, yüksek teknolojili sanayi yapısında, biz, orta
ileri ve yüksek ileri sanayi teknoloji düzeyindeyiz. sözlerinizi ciddi olarak
gözden geçirmeniz gerektiğini söylüyorum. Bunu, Kalkınma Bakanlığının
resmî kaynaklarına dayanarak verdiğim -rakamları biraz önce
söyledim- bu rakamlara dayanarak huzura getiriyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyede ihraç ettiğimiz ürünlerin orta altı ve
düşük teknolojili olanlarının oranı yüzde 75tir.
Bu
gerekçelerle, efendim, hem bilim hem sanayi politikası
bakımından 2013 bütçesi reddedilmesi gereken bir bütçedir.
Saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Güler.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına bir sonraki konuşmacı Afyonkarahisar
Milletvekili Sayın Ahmet Toptaş.
Buyurun
Sayın Toptaş. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
sekiz dakika.
CHP
GRUBU ADINA AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı bütçesi
üzerindeki görüşlerimizi açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce Meclisi
saygılarımla selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, 2012 yılı bütçe görüşmeleri sırasında
yine Millî Savunma Bakanlığı bütçesi üzerindeki
görüşlerimizi belirtirken dile getirdiğimiz birçok sorunun bu
yıl da hâlen çözülmemiş olarak karşımızda
durduğunu görüyoruz.
Örneğin,
şehit ailelerinin haklarının ve taleplerinin yerine getirilmesi
konusundaki önerilerimiz yeterince karşılık
bulmamıştır.
Yine,
jandarma uzman çavuşların ve sözleşmeli er ve erbaş olarak
görev yapan askerlerin özlük haklarında gerekli düzenlemeler yapılmadığı
için bu personelin büyük bir bölümü istifa ederek ordudan ayrılmaya devam
etmektedirler.
Muvazzaf
subaylık ve muvazzaf astsubaylığa geçiş sürelerinin
kısaltılması ve özlük haklarının düzenlenmesi
konusunda gerekli yasal değişikliklerin yapılmamış olması
kanayan bir yara olarak devam etmektedir.
Üniversitelerden
mezun, fiziksel ve bilgi birikimiyle ilgili yazılı
sınavlarını başarıyla geçen, uzun askerlik
eğitimi alan, en zor koşullarda görev yapan sözleşmeli
subayların ancak yüzbaşılığa kadar yükselebilmesi,
kendilerine kurmaylık şansının verilmemesi haksız ve
hukuksuz bir uygulama olarak hâlen sürmektedir. Sözleşmeli
astsubayların durumları da farksızdır. Onlar da ancak
kıdemli çavuşluğa kadar terfi edebilmektedirler, bundan sonra
terfileri mümkün değildir. Yine, sözleşmeli subay ve
astsubayların sözleşme süreleri de dikkate
alındığında emeklilik haklarından mahrum
oldukları ve bu meslek içerisinde emekli olamadıkları
görülmektedir.
Değerli
milletvekilleri, yine, YAŞ kararlarıyla ordudan
çıkarılanların bir kısım hakları iade
edilmişken, sırf Yargı yolu açıktır. diyerek, bakan
onayı ve kararnamelerle ordudan çıkarılanların, resen
emeklilerin haklarının iade edilmemiş olması büyük
haksızlık olarak ortada durmaktadır. Umarım, bu konular
2013 yılında çözümlenir ve bir bütçe konuşmasına daha konu
olmaktan çıkarlar.
Değerli
arkadaşlarım, bir de Türk Silahlı Kuvvetlerinde sivil memur
olarak görev yapan personel var. Bunların durumları da içler
acısıdır. Üniversiteyi bitirmiş, çalışma
hayatı boyunca aynı statüde kalacak; özlük hakları, sosyal
hakları, hak yoksunlukları hiç kimsenin aklına gelmemiş
bugüne kadar. Bunların sorunları mutlaka ele alınmalı,
hatta ciddiyetle ele alınmalı ve çözülmelidir.
Değerli
arkadaşlar, geçen yıl bir de bedelli askerlik konusu yüce Meclisin
gündemindeydi. Muhalefetin bütün uyarılarına rağmen bedelli
askerlik konusunda AKP iktidarının kendi bildiğini okuması
sonucu bugün yeniden, o yasada değişiklik yapılması
zorunluluğuyla karşı karşıya
kalındığını bizzat kendileri ifade etmektedirler. Biz,
bedelli askerlik konusu gündeme geldiğinde, önce, üniversitede okuyan
öğrencilerin üniversite yıllarında belirli dönemlerde
askerliklerini yaparak askerliklerini üniversite bitirirken yapmış
olmaları nedeniyle iş hayatında kesintiye uğramayacakları
konusunda ciddi önerilerde bulunmuştuk ve hiçbirisi AKP iktidarı
tarafından ciddiye alınmamıştı. Yine, bedelli askerlik
konusunda, bedel ödeyebilecek durumda olanların bedelli askerlik
yapmasını, bedel ödeyemeyecek durumda olanların da bedelsiz olarak
askerlik hakkından yararlanmasını istemiştik, dikkate
alınmadı. 400 bin asker yığılma var, bundan
yararlandırmak için bedelli askerlik yasasını
çıkarıyoruz. denildi, ancak 100 bin civarında bir asker bundan
yararlanacak diye beklenirken, şu anda yararlanan asker sayısı
70 bin, bunların çoğu da parasını ödeyemediği için bu
haklarını kaybetmiş durumdadırlar.
Yeniden
bir bedelli askerlik yasası düzenlemesi söz konusu olduğu bugünlerde
tekrar uyarıyoruz. Bedelin düşürülmesi, bedel ödeyemeyecek olanlara
bedelsiz askerlik yapma şansı verilmesi ve bedellilik
yaşının da indirilmesi toplumda beklenti hâline
getirilmiştir, bu beklentinin de karşılanması
gerektiğini düşünüyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi sizlere başka bir konudan söz
edeceğim; yürekleri kanatan, hâlâ yüreklerimizi kanatmaya devam eden bir
olaydan, Afyonkarahisardaki cephanelik patlamasından söz edeceğim.
Bildiğiniz
gibi, 5 Eylül 2012 gecesi Afyonkarahisardaki cephanelikte büyük bir patlama
meydana gelmiş ve 25 şehit vermiştik. Haber duyulur duyulmaz
bütün Türkiye ayağa kalkmış, Afyon halkı da
yaralananların yaralarını sarmak için hastanelere akın
etmişti.
Daha
neyin ne olduğu anlaşılmadan ve yangın sürerken, ateş
sürerken, Orman ve Su İşleri Bakanı arkadaşımız,
Sayım yapılırken bir asker elinden el bombasını
düşürmüş, patlama ondan meydana gelmiş. deyiverdi. Bu söz çok
önemli, Asker el bombasını elinden düşürmüş. Genelkurmay
Başkanı geldi, o da hediyesini aldı, bir açıklama
yaptı:. Her şey ortada. dedi. Afyon bir felaket yaşadı,
ama daha beterini yaşayabilirdi çünkü cephanelik, son derece güvensiz, son
derece dikkatsiz bir biçimde dizayn edilmiş bir cephanelikti.
25
yiğidin vücut parçaları toplanmaya çalışıldı;
analar, babalar, kardeşler, bütün Türkiye halkı bir kıyamet
yaşadı. Bütün Türkiye sordu Cephanelikte neler oldu? Bu patlama
nasıl meydana geldi? diye. Susurluktan gelen cephaneyi istif
ediyorduk. dediler. Susurluktan gelen cephanenin en son parçası bir
buçuk ay önce gelmişti patlamadan. Bir buçuk ay alanda bekletilmediğine
göre bu koca bir yalandı. Gece
yerleştirme yapıyorduk. dediler; gece yerleştirme
yapılması koca bir yalandı. İddia vardı: Buradan
Susurluka cephane naklediliyordu. Bu iddia araştırılmadı.
Burada sabotaj ihtimali var. denildi, yetkili ağızlar bunu dile
getirdi, Sayın Genel Başkanımız dile getirdi, biz dile
getirdik; bunu soruşturmakla görevli, terörle ilgili Antalya Mahkemesi
Savcılığı cephanelikteki patlamaya dönüp bakmadı bile.
Neye baksın ki? Daha ateş sönmeden Sayın Bakan Asker elindeki
bombayı düşürmüş. dedi, Başbakan da Eldeki bomba
düşmüş. dedi, 25 şehidin kanı yerde kaldı.
Değerli
arkadaşlar, burada bomba düşmesi söz konusu değildir, 25 tane
askerin kanı yerde kalmıştır. Bir gün gelecek, yiğit
bir savcı, insan haklarını, hakkı, hukuku her türlü ikbal
ve çıkarın üzerinde tutan bir savcı gelecek, bunun
gerçeğini ortaya çıkaracak ve bu bombaların, Suriyeye, Suriye
halkını bombalamaya gittiği için, gönderildiği için burada
bir sabotajla patlatıldığını belki ortaya
çıkaracak ve Afyona emanet ettikleri şehitlerimizin kanları
yerde kalmayacak.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Toptaş, teşekkür ederim.
Cumhuriyet
Halk Partisi adına son konuşmacı Aydın Milletvekili
Sayın Metin Lütfi Baydar.
Sayın
Baydar, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
sekiz dakika.
CHP
GRUBU ADINA METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2013 yılı Savunma Sanayii
Müsteşarlığı bütçesi üzerine söz almış
bulunmaktayım.
Sayın
Başbakan bütçenin tümü üzerine yaptığı konuşmada kendi
iktidarları döneminde savunma sanayisinde dışa
bağımlılığı azalttıklarını gururla
ifade etti, hepimiz mutlu olduk. Ancak, söyler misiniz Sayın Bakan,
nasıl oluyor da bir yandan
bağımsızlığımız stratejik olarak artarken
öte yandan Putinin bile küçümsediği, geri teknolojili Patriotlar, hem de
onları kullanacak askerlerle birlikte ülkemizde
konuşlandırılmak için gün sayıyorlar? Suriyeden gelecek
füzeler için diye düşündüğümüz Patriotların Kahramanmaraşa
yerleştirileceğini ve Kürecikteki radarı korumak için
olduğunu ABD Savunma Bakanı Panettadan dün öğrendik.
Sayın
Bakan, NATOya mı, ABDye mi ait olduğunu bir türlü tespit
edemediğimiz radara izin verip komşularımızın
şimşeklerini niçin üzerimize çekiyoruz? Bu Kürecik radarı ve
Patriotlar bedava ise neyin karşılığıdır? Neden
aynı anda İran, Irak, Suriye ve Rusya ile aramız
açılıyor? Bunları bilmek istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, uçağımız düşürülüyor, şehir
hatları vapuruyla uluslararası sularda seyahat eden
vatandaşlarımız öldürülüyor ama bunlara karşı bir
türlü gelişkin savunma sanayimizin etkin önleme ya da haber alma
yeteneğini kullanamıyoruz. Şehit pilotlarımızı
denizin dibinden eloğlu el çıkartıp bize teslim ediyor. Madem o
kadar iyisiniz, şu işleri bize bir açıklayın Sayın
Bakan.
Değerli
milletvekilleri, 2013 bütçesinde 2012 bütçesine oranla yüzde 30luk bir
artış olması başarı değildir. Biz
başarıyı neyle ölçeceğiz? Sonuçlarıyla. Bu
söylemlerinizle kendi kendinizi yalanlıyorsunuz. Yalanlıyorsunuz
çünkü sizler sıfır sorun politikasıyla yola
çıkmış ve bütün komşularımızla neredeyse
savaş durumuna gelmiş bir siyasi kadrosunuz. Sıfır sorunun
mucidi Dışişleri Bakanınız soru önergeme şöyle
cevap verdi: Son on yılda komşularımızla ilişkilerde
tehdit algılamasından fırsat iş birliği algılamasına
geçilmiş ve bunun birçok yararlı sonucu görülmüştür. Sayın
Bakan yararlı sonuçtan neyi kastediyor, ben şahsen bilgilenmek
istiyorum. Yarar demekle, Rusyanın, İranın açık
tehditlerini mi kastediyor? Yarar demekle, Suriye ve Irak
sınırımızın tamamen güvensiz hâle gelmesini mi
kastediyor? Yoksa yarar demekle, bir Türkiye Cumhuriyeti Bakanının
Irak yerine Kayseriye inmesini mi kastediyor? Gerçi, Sayın Başbakan
da Dışişleri Bakanına sıfır vermiş olacak ki
dış politikalarının temelinin artık sıfır
tolerans olduğunu bütçeyi sunuş konuşmasında ifade etti.
Başbakan gerçeği gördü, Dışişleri Bakanına
inanmaktan vazgeçti, sıfır sorundan sıfır toleransa döndü.
Sayın
Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığınız
konuşmada, hayatlarını kaybeden erbaş ve erlerin ailelerine
yapılan yardımlardan bahsediyorsunuz. Ancak, niçin
kaçırılan ve dağlarda alıkonulan kamu görevlilerimizden ve
sivil vatandaşlarımızdan söz etmiyorsunuz? Sayın Bakan,
size soruyorum: 9 Eylül 2011 tarihinde Van Çatakta kaçırılan,
memleketim Söke Bağarasından polis memuru Nadir Özgenin durumu
nedir? Şu anda nerededir? Maaşının hâlâ ailesi
tarafından alınamadığını biliyor musunuz?
Siyasi
kadro olarak kendi topraklarınızda güvenliğinizi
kaybetmişsiniz, kendi milletvekilleriniz, bakanlarınız yüzlerce
koruma olmadan gezemez hâle gelmiş, siz de kalkmış savunma
sanayisinde çağ atlamadan bahsediyorsunuz.
Şimdi,
asıl konulara gelelim. 500 milyon dolarlık havuzlu çıkarma
gemisiyle ne yapmayı düşünmektesiniz? Okyanusta
kıyımız olmadığına göre Tuz Gölü veya Van Gölüne
köprü ihtiyacı mı vardır? Yoksa birilerinin bir isteği mi
vardır?
Sayın
Bakana tekrar sormak istiyorum: Hücumbot ihalelerini hangi bakanlık
yapmaktadır? Size soruyorum çünkü soru önergeme vermiş olduğunuz
cevapta sadece 1990-2001 yılları arasındaki hücumbot ihalelerini
açıklamışsınız. Cevabınıza göre, 2001
modelden yeni hücumbotumuz yok. Öyle mi Sayın Bakan? Ülkemiz 2001
yılından bugüne hiç hücumbot ihalesi açmamış
mıdır? Açmışsa, bu ihaleleri alan firma veya firmalar
kimlerdir? Bu ihalenin son aşamasına gelinmiş midir? İki
firma kalmış mıdır? Firmalardan birinin sahipleri Hükûmete
akrabalık bağı ile bağlı mıdır? Millî
Savunma Bakanının ihale kararlarında bakan sıfatıyla
etkisi ne kadardır? Sayın Bakana haksızlık etmek istemem.
Sayın Bakan ihale kararlarını kendi özgür iradeleriyle
verebilmekte midir? Bir suçlama yapmıyorum, öğrenmek için soruyorum.
Son on yıllık dönemdeki ihale karar süreçlerinin açıklanmaya
ihtiyacı vardır. Bunlarda bir gizlilik var ise kapalı oturumda
dinlemeye hazırız.
Kendi
iktidarınızı devam ettirebilmek için ödün verir gibi el
altından kararlarla emperyal güçlerin firmalarına ihalelerin
verilmiş olması, artık size oy verenler tarafından da dile
getirilmektedir. Halkımız hesapların açılacağı
günleri sabırla beklemektedir. Genel maksat helikopter ihalesinin 12
Haziran 2011 seçimleri öncesi Skorsky firmasına verilmiş
olmasının artık bir tesadüf olmadığı
bilinmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bizler Cahit Sıtkının özlediği gibi bir
memleket istiyoruz.
Memleket
isterim,
Ne
başta dert ne gönülde hasret olsun;
Kardeş
kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket
isterim,
Yaşamak,
sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa
bir şikâyet, ölümden olsun.
Ama
sizin yaratabildiğiniz ise, daha fazla savunma bütçesi, daha fazla sorun,
daha fazla ölüm ve daha fazla ana baba gözyaşıdır. Bu kürsüden
çıkın da yurttaşlarımıza bir buçuk aydan beri
Mardinin Nusaybin ilçesinde okulların neden
açılamadığını anlatın. Bırakın
savunmayı, çıkın da ABD, Katar ve Birleşik Arap
Emirlikleriyle yaptığınız gizli anlaşmaları
açıklayın. Bunlara cevap verirken bile inkâr edersiniz, başka
şeyler açıklarsınız, dalga geçersiniz ama bunları
anlatamazsınız çünkü gerçekler üç aşamalıdır: İlk
önce dalga geçilir, sonra şiddetle reddedilir, en sonunda kabul edilir;
tıpkı Oslo görüşmelerinde olduğu gibi. (CHP
sıralarından alkışlar)
Elbette
her toplumda hainler de vardır, kahramanlar da. Bakın, bir süper
gücün önemli bir devlet adamı bu konuyla ilgili ne diyor: Biz kendi
ülkemizdeki vatan hainlerini hemen öldürürüz ama başka ülkelerdeki vatan
hainlerini de kahramana dönüştürerek ülkelerinde önemli yerlere
getiririz. Devlet adamının, önemli bir devlet adamının
itiraf gibi sözleri. Dost, düşman tüm insanların kulağına küpe
olmalı, aklı olan herkes ders çıkarmalıdır.
Bugün
kahraman olarak görünenlerin gerçekte ne olduğunun
anlaşıldığı günlerde görüşmek dileğiyle
hepinize saygılar sunarım.
Çok
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Baydar, teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şahısları
adına, lehinde olmak üzere, Düzce Milletvekili Sayın İbrahim
Korkmaz.
Buyurun
Sayın Korkmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) Sayın Başkan, değerli üyeler; Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığının 2013 yılı bütçesine
ilişkin lehte görüşlerimi açıklamak üzere şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı, bugün, ülkemizin her bölgesinde
vatandaşlarımıza kaliteli hizmet vermek ve beklentilerini en üst
düzeyde sağlamak üzere çalışmalar yapmaktadır.
Bakanlığın
görevleri arasında, kalkınma planları ve yıllık
programlardaki ilke, hedef ve politikalar doğrultusunda, sanayi politika
ve stratejilerini, sanayi ürünlerine yönelik idari ve teknik düzenlemeleri hazırlamak ve uygulamasını
sağlamak, sanayi işletmelerinin
sicilini tutmak, sanayi istatistikleri ve analizlerin üretmek
bulunmaktadır. Bu bağlamda, bakanlığın önemli bir
stratejik hedefi ise verimlilik artışına dayalı büyümede
sanayi sektörünün payını önümüzdeki dönemde daha da
artırmaktır. Bu hedefler, bakanlığın koordinasyonunda
hazırlanmış olan ve 2011-2014 yıllarını kapsayan
Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesinde de
yer almıştır. Belge belirlenmiş uzun vadeli bir vizyonu,
genel amaçları ve stratejik hedefleri tayin ediyor. Belgede 72 maddelik
eylem planı bulunmaktadır. Türkiye Sanayi Stratejisi yanında
bakanlığın hazırladığı diğer strateji
belgeleri de bulunmaktadır. Bunları Türkiye makine sektörü, otomotiv
sektörü, seramik sektörü, kimya sektörü, elektrik ve elektronik sektörü, demir
çelik ve demir dışı metaller sektörü strateji belgesi ve eylem
planı şeklinde sıralamak mümkündür.
Bakanlık
AR-GE destekleri de vermektedir. Ülkemiz de AR-GEnin gelişmesi,
KOBİlerimizin AR-GE ve inovasyona dayalı üretim yöntemlerini
benimsemesi, üniversite-sanayi iş birliğinin
kurumsallaşması ve üniversitelerde üretilen bilimsel bilginin ticarileştirilmesine
bağlıdır. Ülkemizde de bu çalışmaların
yapılabileceği kurumsal yapıların ve mekanizmaların
oluşturulması amacıyla Teknoloji Geliştirme Bölgeleri
Kanunu kapsamında 34ü faal olmak üzere 47 teknoloji geliştirme
bölgesi kurulmuştur.
Saygıdeğer
arkadaşlar, San-Tez programıyla üniversite, sanayi ve kamu iş
birliğinin kurumsallaştırılması ve üniversitemizde
yapılan bilimsel çalışmaların
işlevselleştirilerek ülkemize artı katma değer
oluşturacak, uluslararası pazarlardaki rekabet gücünün
artırılmasına katkı sağlayacak ve
yeni ürün veya üretim yöntemi geliştirilmesi, mevcut
üründe veya üretim yönteminde yenilik yapılması amacıyla
sanayinin ihtiyaçları doğrultusunda belirlenecek yüksek lisans veya
doktora tezi çalışmalarının desteklenmesi de
amaçlanmaktadır.
5746
sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin
Desteklenmesi Hakkında Kanun ile AR-GE çalışması yürüten
işletmelerin AR-GE harcamalarına önemli oranda teşvik ve
muafiyetler sağlanmıştır. Anılan kanun
kapsamında, nitelikli girişimciliğin özendirilmesi, yenilikçi
rekabet gücü ve teknoloji düzeyi yüksek ürün ve süreçleri geliştirebilen
işletmelerin oluşturulması, ülkemizde bilgi yoğun veya
yenilikçi girişimcilik konusundaki farkındalığın
artırılmasının yanında, yüksek eğitimli,
nitelikli gençlerin iş hayatına kazandırılması
amacıyla Teknogirişim Sermayesi Desteği Programı
uygulanmakta ve genç girişimcilere 100.000 TLye kadar teminatsız
hibe destek sağlanmaktadır. 6215 sayılı Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 5746
sayılı Kanunda 10 milyon TL olarak belirlenen oran 50 milyon TLye
yükseltilmiştir.
Bakanlığın
görevlerinden birisi de çeşitli illerde yapılan organize sanayi
bölgelerinin genel idare, arsa, etüt, proje, altyapı, inşaat
giderleri ve sanayi sitelerinin altyapı inşaatlarının tamamıyla,
üstyapı inşaatlarının yüzde 70ine kadar olan
kısmını kredilendirmektir. Organize sanayi bölgeleri ve sanayi
siteleri uygulamalarıyla planlı sanayileşme hamlesi önemli bir
mesafe almıştır; özellikle istihdam sağlama gibi
nitelikleriyle ülkemiz kalkınmasında büyük katkı
sağlamış ve kurumsal bir nitelik kazanmıştır.
OSBler, sanayinin dünyayla entegrasyonu ve rekabet gücünün artmasında da
katkı sağlamaktadır. Bakanlık, sanayi ürünlerinin ürün
güvenliği ve teknik mevzuatına uygunluğuna yönelik piyasa
gözetimi ve denetimi de yapmaktadır.
Bakanlığın
görevlerinden birisi de ekonominin verimlilik esasına uygun olarak
gelişmesi amacıyla verimlilik politika ve stratejileri
hazırlamak, sanayi işletmelerinin verimliliğini artırmak,
geliştirmek ve temiz üretim projelerini desteklemektir.
Bakanlığın
diğer bir faaliyet alanı da ölçüler ve ayar hizmetleri, piyasada
güvenin sağlanması, haksız kazancın önlenmesi, tüketicinin
hak ve menfaatinin korunması açısından büyük önem arz etmektedir.
Bu
duygu ve düşüncelerle Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
ile bağlı ve ilgili kuruluşların 2013 yılı
bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.
Şimdi
de Hükûmet adına Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Nihat
Ergün.
Buyurun
Sayın Ergün.
Süreniz
yirmi dakika.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı ile bağlı ve ilgili
kuruluşlarımızın 2013 yılı bütçesini
görüşmek üzere huzurlarınızdayız. Bu vesileyle
bakanlığımız ve şahsım adına hepinizi
sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Türkiye,
son on yıl içerisinde, ekonomiden sosyal politikalara, sanayileşmeden
dış politikaya kadar hayatın her alanında çok büyük bir
ilerleme ve değişim sürecinden geçmiştir. Hemen her alanda daha
yüksek standartlara ulaşan ve bu hedefini koruyan Türkiye, gücünü ve
potansiyelini yeniden fark etmiş ve bunu harekete geçirmiştir. Bugün,
kişi başına millî gelirini 11 bin dolar, yıllık
ihracatını ise 150 milyar dolar seviyesine taşımayı
başarmış bir ekonomiye sahibiz. Özellikle, en önemli ihracat
pazarımız olan Avrupa pazarlarında yaşanan
sıkıntılara rağmen Türkiye, bir yandan
ılımlı bir şekilde büyümeye, aynı zamanda da cari
açık gibi kronik sorunlarla mücadele etmeye devam ediyor. Bugün, Türkiye,
ekonomideki tüm kırılganlıklarını güçlendiren,
risklere karşı daha dayanıklı hâle getiren bir ülkedir.
Siyasi ve ekonomik anlamda istikrar ve güvenin sağlanmış
olması başlı başına önemli ve değerli bir
varlıktır. Bunun önemini ve değerini iyi bilmemiz lazım.
İnsan sağlıklıyken sağlığının
önemini ve değerini bilmiyor maalesef, hastalanınca ne kadar önemli
ve değerli bir şey olduğunu anlıyor. Siyasi ve ekonomik
anlamdaki istikrar ve güven de aynen bu derecede önemli ve değerli bir
şeydir ve bu dönemde bu sağlanmıştır. Çok şükür,
bugün, yarın darbe olur mu, muhtıra verilir mi, postmodern darbe
girişimlerinde bulunulur mu veya siyaset yoluyla tasfiye edilemeyen bir
iktidar parti kapatma yoluyla tasfiye edilir mi gibi endişeler ve
tehditler
Türkiyede
kalmamıştır. Makroekonomik dengeler açısından da döviz
fırlar mı, faiz patlar mı gibi kaygılar, bütçe
açıkları ne olur gibi kaygılar artık iş
adamlarının kafasından silinmiştir. Bunlar, başlı
başına önemli ve değerli şeylerdir. Bir
sağlıklı insanın sağlığının
değerini bilmesi kadar önemli ve değerli olduğunu burada ifade
etmek istiyorum.
Bugün,
kamu maliyemiz son derece disiplinli, bankacılık sistemimiz çok daha
güçlü, Merkez Bankası rezervlerimiz rekor seviyelere
çıkmıştır.
Kamu
borç yükümüz azalıyor. Borçlanma maliyetlerimiz ve bunun kompozisyonu
değişmektedir. Borçlarımız içinde yabancı paranın
ağırlığı azalarak Türk lirası öne
çıkmaktadır.
Ekonomik
dayanıklılığı sağlamaya yönelik bu adımlarla
birlikte, artık Türkiye her türlü iç ve dış ekonomik
operasyonlara karşı da daha güvenli bir ülkedir. Bunlar neyi
sağlamıştır, bunu çok iyi bilmemiz lazım.
Türkiyede
Merkez Bankası rezervlerinin 120 milyar dolara çıkmış
olmasıyla, dış borçların toplam borçlar içerisindeki
oranının azalmış olmasıyla ve uluslararası
kurumlara borçların kalmamış olmasıyla ve Türkiyenin
borçlarının Türk lirası cinsine dönmüş olmasıyla
Türkiye bu operasyonlardan artık uzaklaşmıştır.
Eskiden birkaç milyar dolarlık para giriş-çıkışlarıyla
ekonominin dengelerini sarsabilenler, artık bunu
yapamayacaklarının farkındadırlar, kendileri de çok daha
büyük riskler almak mecburiyetindedirler. Eskiden Türkiye ekonomisine 2-3
milyar pompalasanız ekonomiyi allak bullak edebilirdiniz, dövizin ciddi
manada düşmesine neden olabilirdiniz. Ekonomiden 3-5 milyar dolar çekseniz
-çünkü Merkez Bankasının rezervi yoktu- birçok insanın borcunu
kat kat artıracak bir operasyona imza atmış olabilirdiniz.
Türkiye artık bu operasyonlara açık bir ülke olmaktan çıkmıştır.
En önemlisi de bugün, Türkiye ekonomi politikalarını
oluştururken artık uluslararası kurumlara bağlı
olmaktan çıkmış, tam anlamıyla özgür,
bağımsız bir ekonomik politika oluşturabilen bir ülke
noktasına gelmiştir.
Gelinen
noktada ülkemiz için önemli gördüğümüz bir hususu daha sizlerle
paylaşmak istiyorum. Bizim gibi düşük gelir seviyesinden
yükseliş dönemine geçen ekonomilerde orta gelir tuzağının
dikkatle takip edilmesi gereken bir durum olduğunu ifade etmek isterim. Bu
tuzağa düşmemeliyiz. Biz on yılda, birçok alanda düşük
seviyelerden orta seviyelere doğru bir geçiş yaşadık.
Önümüzdeki on yıl içerisinde, 2023 hedefleri çerçevesinde yüksek
seviyelere doğru bir geçişi hızlandırmak amacındayız.
Yolculuğumuzu bu standartlara ulaşmak için sürdürmemiz gerekiyor.
Yaptıklarımızla yetinmek yerine, yapacaklarımıza,
yapmamız gerekenlere, 2023 hedeflerine odaklanmamız gerekiyor.
2010
yılı 12 Eylül referandumunda, hatırlıyorum, bazı
tartışmalar yapıldı. O tartışmalar
sırasında, referanduma destek veren kesimlerden bazıları bu
düzenlemeleri Türkiye'nin demokratikleşmesi adına önemli
bulduklarını, yetersiz bulduklarını
Bunu ifade etmek için
de şöyle bir slogan söylemişlerdi: Yetmez ama evet.
HASAN
ÖREN (Manisa) Şimdi Hayır. diyorlar.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) -Şimdi
geldiğimiz noktada şunu söylemeliyiz: Evet, Türkiye on yıl
içerisinde çok şeyler başardı, evet ama yetmez. Bugünün
sloganı bize göre bu olmalı. Evet, on yılda çok şeyler
başarıldı, evet ama yetmez.
HASAN
ÖREN (Manisa) O söyleyenlerin hepsi şimdi yanlış olduğunu
söylüyor.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) - Biz de bu
anlayışla hareket ediyoruz ve 2023 hedefleri çerçevesinde hareket
ediyoruz. Bu vesileyle iç dünyamızın, medyanın, sivil toplum
kuruluşlarımızın, hatta muhalefetin 2023 hedeflerine sahip
çıkmalarını, bu hedeflerin toplumsal hedeflere
dönüşmüş olmasını çok önemsediğimizi ifade etmek
isterim.
Sayın
Başbakanımız, bu yılki bütçe görüşmelerinin
açılışında gerçekleştirdiği
konuşmasında önemli bir hususun altını çizdi İleri
demokrasi ve yüksek teknoloji. Konuşmasının
başlangıcında, 12 ve 13üncü sayfalarda buna vurgu yaptı,
22-23te savunma sanayisinin önemine vurgu yaptı, 58de AR-GEye vurgu
yaptı, kitabın 215 ve 220nci sayfalarında da genel olarak
KOBİlere ve diğer önemli gelişmelere vurgu yaptı. Bu
konuda söz alan milletvekili arkadaşımıza, bu sayfalara
bakmalarını hatırlatırım. Ama bizim, ileri demokrasi
ve yüksek teknoloji konusuna değinirken hayatı bir bütün olarak
kavramamız, ülkemizi birçok farklı temelin üzerinde aynı anda
yükseltmemiz gerekiyor. Evet, bizim bakanlığımız, özet
olarak, sanayimizin rekabet gücünü artıracak politikalarla ilgilenen bir
bakanlıktır. Ancak bunu sağlamak için bir taraftan eğitim,
bir taraftan enerji, ulaştırma politikalarımızın da
sanayiyi destekleyen, demokrasi ve hukuk standartlarının da iş
ve yatırım ortamına katkı sağlayan nitelikte
olması gerektiğini, bu alanlarda da birlikte yükselmek
gerektiğini görmemiz lazım. İşte bunun için, biz, ileri
demokrasi ve yüksek teknoloji hedefini aynı cümle içinde birbirinden
ayırmadan zikrediyoruz.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye 2002 yılında 230 milyar dolar millî gelir
seviyesine sahipti, fert başına 3.500 dolar millî gelire sahipti;
bugün 800 milyar dolar millî gelir seviyesine sahibiz, yaklaşık 11
bin dolar
Düşük millî gelir seviyesinden orta millî gelir seviyesine
geldiğimizi görüyoruz. Türkiyede, on yıl önce düşük teknoloji
ürünlerinin üretim içerisindeki payı yüzde 47ler, 50ler seviyesindeydi,
bugün bu pay yüzde 26lara düşmüş ve orta teknolojilerin payı
yüzde 70ler seviyesine çıkmıştır. Demek ki Türkiye
teknolojik düzeyini de düşük teknolojiden orta teknoloji noktasına
yaklaştırmıştır. Ama, hâlâ ileri teknoloji konusunda
atmamız gereken çok adım var, bunun farkındayız, yüzde
20lere çıkarmamız gerekiyor. Bugün yüzde 4lerde, 5lerde olan ileri
teknoloji ürünlerin sanayi içindeki, üretim içindeki payını yüzde
20lere, 25lere çıkarmamız gerekiyor; hedeflerimizden birisi de
budur. Bu on yıl içerisinde demokratik adımlarla demokrasi standartlarını
da çok önemli seviyelere yükselttiğimizi ama ileri demokrasi
standartları için daha çalışmamız gerektiğini de
bilmemiz lazım. Yani, hem demokraside hem gelir düzeyinde hem teknolojide
standartları yükselten bir Türkiye hedefimiz çerçevesinde
çalışıyoruz. Şimdi, önümüzdeki on yılda öncelikle bu
üç alanda Türkiyeyi gelişmiş ülke standartlarına yani ileri
demokrasi, yüksek teknoloji ve yüksek millî gelir seviyesine
taşıyacağız.
Bütün bu kavramları bir arada düşünürsek,
birlikte değerlendirecek olursak bu konuların hiçbirisini ihmal
etmeden kalkınmaya devam etmemiz gerekiyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye 150 milyar dolar gibi bir
ihracat seviyesine petrol ve doğal gaz ihraç ederek değil, yüzde 95
oranında sanayi ürünleri ihraç ederek ulaşmıştır.
Ekonomimizi doğru bir zemin üzerine oturtmuş bulunuyoruz.
Gerçek
bir ekonomi üretime dayanan bir ekonomidir ve münhasıran sanayi üretimine
dayanan bir ekonomidir. Üretime dayanmayan, sanayi üretimine dayanmayan bir
ekonominin geleceği yoktur.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) En son yaptığınız 120 kişiyi
Moskovaya göndermek, başka bir şey yok.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) Bunun
bilincindeyiz. Bunu bazı komşu ülkelerden rahatça görebilmekteyiz.
Dolayısıyla, Türkiye sanayiye, buna paralel olarak da yüksek teknolojiye
dayanan bir ekonomiye sahip olmalıdır ve oturttuğumuz zemin
doğru bir zemindir.
Bu
on yıllık süreçte, yoğun diplomasi faaliyetlerimiz neticesinde
daha fazla ülkeye, daha fazla pazara daha fazla ürün ihraç etmeyi
başardık. Ancak bundan daha değerli olan bir husus var: Türkiye
artık çok daha nitelikli, çok daha kaliteli ürünler ihraç etmektedir.
2002
yılında, ihracatımız içerisinde düşük ve orta seviyeli
ürünlerin payı yüzde 47 gibi eşit bir orana sahipti.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Şu anda bütün fabrikalar, kendi kendine, işçi atmak
için sıraya girmiş, sen sanayinin başarısından
bahsediyorsun.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) On yıl
içerisinde düşük teknolojili ürünler yüzde 26ya gerilerken orta
teknolojili ürünler yüzde 70ler seviyesine çıktı, az önce de buna
işaret etmiştim.
Bu
rakamları, tam sıçrama noktasına gelmiş bir Türkiyenin
rakamları olarak -çok önemli bir seviyeyi yakalamışız, çok
önemli bir zemin yakalamışız- okumak gerekiyor.
Şimdi,
biz, 2023 yılına kadar üretim ve ihracatımız içinde ileri
teknolojili ürünlerin payını, az önce söylediğim gibi, yüzde
20ler, yüzde 25ler seviyesine çıkarmak için çok kritik bir
eşikteyiz. Bu hedefi gerçekleştirdiğimiz takdirde 500 milyar
dolarlık ihracat hedefini yakalayabiliriz. Şu anda bizim
ihracatımızın kilogram değeri yaklaşık 1,5 dolar
seviyesindedir, Almanyanın ihracat değeri 4,5 dolar seviyesindedir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Ekonomi Bakanı farklı şeyler söyledi dün akşam. Tutanaklara
bakın.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) -
İşte bizim, ihraç ettiğimiz ürünlerde artık nicelikten
ziyade niteliğe önem vermemiz, kaliteli ürünleri ve yüksek fiyatlı
ürünleri ihraç eder bir ekonomiye, bir sanayi yapısına dönüşmemiz
gerekiyor. Bakanlık olarak çalışmalarımızda
sanayimizin bu dönüşümünü sağlayacak olan AR-GE, inovasyon,
markalaşma, tasarım, üniversite-sanayi iş birliği gibi
alanlara odaklandık. Genel seçimlerden sonra
bakanlığımızın yapısını
değiştirirken işte bu temel ihtiyaca odaklanarak
değiştirdik. Ülkemizi bir üretim üssü olduğu kadar bir AR-GE
üssü, bir teknoloji üssüne dönüştürmek hiç şüphesiz iyi
düşünülmesi, iyi planlanması gereken bir süreçtir. Bu nedenle,
önceliklerimiz eğitim sistemini ve üniversiteleri bu hedeflere uygun bir
yapıya kavuşturmak, insan kaynağımızı bu yönde
zenginleştirmek, özellikle teknoloji odaklı girişimciliği
artırmak ve üniversite-sanayi iş birliğini tesis edecek
mekanizmaları kurmaktır. Eğer bu alanlarda çalışıyorsanız
bugün attığımız adımların meyvesini çok kısa
vadede değil ancak orta vadede toplamaya başlayabilirsiniz.
Bakanlık olarak 2
önceliğimiz daha var. Bir yandan geleneksel, iyi olduğumuz
sektörlerde, makine gibi, kimya gibi, otomotiv gibi etkin olduğumuz
sektörlerde katma değeri artırmak; diğer yandan elektrik,
elektronik, uzay, havacılık, bilişim, eczacılık, ilaç
gibi sektörlerde yeni bir atılım gerçekleştirmek. Bu
açıdan, geçen yıl uygulamaya başladığımız
Sanayi Strateji Belgesini çok önemsiyoruz. Uzun dönemli vizyonu orta ve
yüksek teknolojili ürünlerde Avrasyanın üretim üssü olmak şeklinde
ifade edilen bu belgedeki 72 eylemden 23 tanesi firmalarımızın
teknolojik gelişimi başlığı altında
gerçekleştirilen eylemlerdir.
Ayrıca, 2011-2016
dönemini kapsayan ulusal bilim, teknoloji ve yenilik stratejimiz de, sanayi stratejimiz
de tam bir uyum içerisindedir. Aynı şekilde, otomotiv, makine, kimya
sektör stratejilerini ve KOBİ Strateji Belgesini uygulamaya koyduk.
2013ün başında seramik, demir çelik ve elektrik, elektronik
stratejilerimizi uygulamaya başlayacağız. Ayrıca ülkemiz
açısından çok önemsediğimiz ilaç sektörü için hazırlanan
strateji belgesini de Ekonomi Koordinasyon Kurulunda tartışmaya
açıyoruz. Stratejik yaklaşım, atacağımız
adımları ilan etmek, sektörlere, kamu kurumlarımıza ve
firmalarımıza bir yol haritası oluşturmak
açısından son derece önemlidir.
Bununla
birlikte özellikle çevre, uzay enerji, bilişim ve havacılık gibi
kritik gördüğümüz sektör ve teknolojilerde dış
bağımlılığı azaltacak proje odaklı
çalışmaları da yürütüyoruz. Artık, savunma sanayisi alanında
gerçekleştirdiğimiz offset uygulamaları neticesinde kendi
tankını, topunu, tüfeğini, füzesini
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Kendi tankının tasarımını
yapıyor.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) -
insansız hava araçlarını, uydularını yapabilen bir
Türkiye var.
2011
yılında, ilk millî yer gözlem uydumuz olan RASATı uzaya
fırlattık, şimdi görüntülerini almaya başladık.
Artık, Türkiyenin
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Kimlerin uzayda uydusu var biliyor musunuz?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) -
haritalarını kendi uydularımızdan çıkartıyoruz.
Çarşamba günü de Allah nasip ederse ilk millî yüksek çözünülürlüklü
uydumuz olan GÖKTÜRK-2yi uzaya fırlatacağız. Artık, sadece
uydu üreten bir ülke olmakla da yetinmeyeceğiz, önümüzdeki on yıl
içerisinde uydu fırlatma teknolojilerini de kendi ülkemizde
gerçekleştirip fırlatma rampasına sahip bir Türkiye hedefi
çalışmalarını da başlatmış bulunuyoruz.
Aslında GÖKTÜRK-2 uydusu bizim yükte hafif, pahada ağır ürünler
üretmemiz gerektiğini göstermesi açısından da son derece
önemlidir. İşte, toplamda sadece
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, 980 tane uydu var.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) -
140 milyon
liralık bir maliyeti vardır; satın alsaydık belki 200
milyon liraya satın alırdık yani kilogramı 500 bin lira,
yani kilogramı 250 bin dolar olan ürünler bunlar, kilogramı 1,5 dolar
olan ürünler değil.
Yine,
Fatih Projesiyle bir eğitim hamlesi yapıyoruz ama bu sadece bir
eğitim hamlesi değil, bu Türkiyede yazılım ve bilişim
sektörünü geliştirecek çok kritik bir adımdır. Fatih Projesine
sadece çocukların tablet bilgisayar kullanması olarak bakmayın:
yazılım sektörüne, bilişim sektörüne, bilgisayar teknolojilerine
sıçrama yaptıracak bir çalışma, bir proje olduğunu
görmek lazım.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Bir parçasını söyle Türkiyede üretilen.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye'nin genç, büyük ve dinamik nüfusu bilim
ve teknoloji alanında bizim için çok önemli bir fırsattır.
Bugün, özellikle bilgi teknolojilerinde dünyaya damga vurmuş firmalara
baktığımız zaman, bu firmaların genç insanlar
tarafından kurulduğunu görüyoruz. Biz de bakanlık olarak bu genç
nüfusumuza ve özellikle üniversitelere odaklanan politikalara özel önem
veriyoruz. Mesela, genç nüfusumuzun bilim ve teknolojiye olan ilgilerini
artırmak için 81 ilimizde bilim ve teknoloji merkezleri kurma
çalışmamızı başlattık. Altmış yıl
geç kaldığımız bir iştir bu. Başka ülkelerde
altmış yıl önce kurulmuş olan bir konuyu şimdi
başlatıyoruz.
Üniversitelerimizi
yenilikçilik ve girişimcilik konularında teşvik etmek
amacıyla ilk defa yenilikçi ve girişimci üniversite endeksi
oluşturduk ve üniversitelerimiz arasında bu yıldan itibaren bir
yarış başlattık. Geçtiğimiz günlerde,
üniversite-sanayi iş birliği konusunda İstanbulda büyük bir
zirve gerçekleştirdik. Gelecek yıldan itibaren bu, zirveyi 26
kalkınma ajansı bölgesinde, yerel dinamiklerin de
ağırlıklı olduğu bir platformda
zenginleştireceğiz. Biz şu noktada kararlıyız:
Üniversiteler elbette öncelikle bilgi üreten merkezler olacaktır ancak
üniversitelerimiz sanayimizin rekabet gücünü artırma noktasında da
artık başrol oynayacaklardır, oynamalıdırlar.
2002
yılında Türkiyede sadece 2 tane teknoparkımız vardı,
bugün 47 teknoparkımız vardır. Şimdi teknoparkları
ihtisas teknoparklarına dönüştürüyoruz, bilişim ve savunma
sanayisi alanlarında özel ihtisas teknoparkları kuruyoruz.
Bunların altyapı çalışmaları başladı,
2013ten itibaren firmalara yer tahsisleri de yapılacaktır.
Yine,
gençler arasında teknolojik girişimciliği sağlamak için
hibe desteklerimiz devam ediyor. Başlangıçta 100 bin lira hibe
verdiğimiz bu gençlere şimdi ikinci bir paketle,
başarılı olanlara 550 bin lira ilave desteklerle
firmalarını, teknoloji firmalarını daha da güçlendirmeleri
için ikinci bir adım programı başlatmış bulunuyoruz.
Yine,
KOSGEB aracılığıyla girişimcilik eğitimlerine
katılanlara kendi işlerini kurmaları için 30 bin liraya kadar
hibe, 70 bin liraya kadar faizsiz kredi desteği veriyoruz. İki
yılda 5 bin arkadaşımıza bu desteği verdik. Önümüzdeki
yıldan itibaren, her yıl 5 bin arkadaşımıza bu
destekleri vermek ve Türkiyemizi girişimcilik konusunda da önemli bir
noktaya getirmek istiyoruz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Hükûmet
adına ikinci konuşmacı, Millî Savunma Bakanımız
Sayın İsmet Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın
Yılmaz, buyurun.
Süreniz
yirmi dakika.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının 2013
yılı bütçesiyle ilgili açıklamalarıma geçmeden önce,
şahsım ve bakanlığım adına sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Her
gün değişen dünyanın son otuz yıldaki değişimi,
dünya güç dengelerinde küresel ve bölgesel ölçekte önemli
değişiklikler meydana getirmiştir. Bu değişiklikler
uluslararası ilişkileri, ittifakları, stratejik
düşünceleri, tehdit, savunma ve güvenlik gibi kavramların
algılanışını da temelden etkileyerek yeni bölgesel ve
uluslararası dengelerin doğmasına yol açmıştır.
Uluslararası tehdit algısı, devletten devlete yönelik klasik anlamda
bilinen simetrik tehdide dayalı olmaktan çıkarak asimetrik ve çok
boyutlu bir kavrama dönüşmüştür.
Ülkemizin
yeni tehdit ve risklerin yoğunlaştığı Balkanlar,
Kafkaslar ve Orta Doğu üçgeninin merkezinde olması, enerji ve ticaret
yollarının üzerindeki jeostratejik konumu, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin imkân ve kabiliyetlerinin daha da geliştirilmesini zorunlu
kılmaktadır. Bu kapsamda, ülkemizin caydırıcı bir
askerî güce sahip olması çok daha önemli hâle gelmiştir.
Uluslararası hukuk ve Birleşmiş Milletler Şartında
kayıtlı ilkeler ile ülkenin savunma ihtiyaçları temelinde
şekillenen savunma politikamızın ana amacı, ülkenin ulusal
bağımsızlığını, egemenliğini, toprak
bütünlüğüyle hayati çıkarlarını korumaktır. Bunu
sağlamak için güvenlik alanında, NATO, Avrupa Birliği ve
Birleşmiş Milletler öncülüğünde, uluslararası
ilişkiler ikili ve çok taraflı olarak sürdürülmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; silahlı kuvvetlerimizin NATO
kapsamında Afganistanda, Kosovada ve Akdenizde, Avrupa Birliği
şemsiyesi altında Bosna Hersekte yürütülen barışı
destekleme görevlerine katkıda bulunmaktayız. Ayrıca, Aden
Körfezi ve Somali açıklarında yoğunlaşan deniz
haydutluğu faaliyetlerine karşı yürütülen deniz
operasyonlarına da Birleşmiş Milletler ve NATO çatısı
altında katkı verilmektedir.
Söz
konusu katkıların yanı sıra, Balkanlarda barış ve
istikrarın sağlanması maksadıyla, Güneydoğu Avrupa
Savunma Bakanları Süreci ve Güneydoğu Avrupa Barış
Tugayı kapsamında icra edilen faaliyetlerde, Karadenizde deniz
güvenliğini temin amacıyla Karadeniz İşbirliği Görev
Grubu ve Karadeniz Uyumu Harekâtında ülkemize düşen görevleri yerine
getirmeye devam etmekteyiz.
Ayrıca,
Lübnandaki Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücünün Deniz Görev
Birliğine 1 korvet ile katkıda bulunmaktayız. Bu çerçevede,
İstihkâm İnşaat Birliğimiz Sur şehrinin
yakınında konuşlandırılmıştır.
NATOnun
Etkin Çaba Harekâtı, üye ülkelerin katkıları ve NATO daimi deniz
görev gruplarının desteği ile Akdenizde 2001 yılından
itibaren icra edilmeye devam edilmektedir.
Türkiye,
NATOnun Transformasyon Komutanlığı yapısı
altında kurulmakta olan mükemmeliyet merkezlerine NATOnun çok yönlü
dönüşümüne katkı yaptığı inancıyla büyük önem
vermektedir.
Bu
doğrultuda, Terörizmle Mücadele Mükemmeliyet Merkezinde ve Barış
İçin Ortaklık Eğitim Merkezinde eğitim faaliyetlerimiz
devam etmektedir.
Liderliği
Türkiye tarafından yürütülen Çok Uluslu Deniz Güvenliği Mükemmeliyet
Merkezi ise 30 Temmuz 2012 tarihinde faaliyetine
başlamıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği üyelik
sürecinde, birliğin ortak güvenlik ve savunma politikası içerisinde
yer almak Türkiye için önem taşımaktadır. Bu kapsamda, Türkiye,
Avrupa Birliğinin Bosna Hersekteki EUFOR-ALTHEA Harekâtına
katkı sağlamaya devam etmektedir.
Gerek
bölgesel gerekse küresel güvenlik ortamında yaşanan gelişmeler
karşısında, Türkiye, Karadenizde deniz güvenliğinin
Karadeniz'e kıyıdaş ülkelerce alınacak tedbirlerle
sağlanması prensibinden hareketle, çeşitli güvenlik
girişimlerine öncülük etmektedir.
Bu
prensip ışığında, Türkiyenin öncülüğünde, 2001
yılında, Ukrayna, Rusya Federasyonu, Bulgaristan, Gürcistan ve
Romanya deniz kuvvetlerinin katılımıyla, kıyıdaş
ülkeler arasında iş birliğini geliştirmek amacıyla
Karadeniz İşbirliği Görev Grubu oluşturulmuştur.
Ülkemiz, BLACKSEAFORun komutasını, 09 Ağustos 2012 tarihinde
bir yıllığına Rusya Federasyonundan
devralmıştır. BLACKSEAFORun yanı sıra, Deniz
Kuvvetlerimiz tarafından 2004 yılında başlatılan
Karadeniz Uyumu Harekâtına devam
edilmektedir. Akdenizin deniz güvenliğine ilişkin olarak ise
özellikle Doğu Akdenizde güvenliğin sağlanmak ve bölgemizdeki
muhtemel risk ve tehdit unsurlarına karşı
caydırıcılık sağlamak, NATOnun bölgedeki deniz
güvenliği çabalarına destek vermek amacıyla Akdeniz Kalkanı
Harekâtı icra edilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bölgesel ve küresel
barışın temini ve sürdürülmesi için askerî anlamda ikili
ilişkilerin geliştirilmesine de büyük önem vermekteyiz. Bugüne kadar,
64 ülke ile askerî alanda eğitim, teknik ve bilimsel iş birliği
anlaşması, 47 ülke ile savunma sanayisi iş birliği
anlaşması, 52 ülke ile de askerî eğitim iş birliği
anlaşması imzalamış durumdayız.
Orta Asya, Kafkasya ve Balkanlarda,
birçoğu ile tarih, kültür ve dil birliğimiz olan dost ve müttefik
ülkelere 1992 yılından bu yana askerî yardım faaliyetlerimiz de
devam etmektedir. Bu kapsamda, 2010 yılında 10 ülke, 2012
yılında ise 12 ülke ile anlaşma imzalanmıştır;
Hâlen 16 ülke ile anlaşma imzalama çalışmaları devam
etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı içerisinde
vatandaşlarımıza kolaylık sağlayacak şekilde,
Askerlik Kanununda önemli değişiklikler
yapılmıştır. Bu kapsamda, askerlik meclisi işlemleri
kaldırılarak son yoklama işlemlerinin öncelikli olarak aile
hekimleri ile yapılmasına imkân tanınmış, ilk yoklama
ve yedeklik yoklaması uygulamalarına da son verilmiştir. Yurt
dışındaki vatandaşlarımıza yönelik uygulanan
dövizle askerlik hizmetinde istenen temel askerlik eğitimi
uygulamasına da son verilmiştir. 31 Aralık 2011 tarihi
itibarıyla 30 yaşından gün almış
vatandaşlarımıza temel askerlik hizmeti yapmadan bedelli
askerlik uygulaması getirilmiş, bugüne kadar bu düzenlemeden 69.327
kişi yararlanmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin iç
güvenlik ve hudut karakol tesisi ihtiyacının
karşılanması amacıyla, Millî Savunma Bakanlığı,
Maliye Bakanlığı ve Başbakanlık TOKİ
Başkanlığı arasında imzalanan protokollerle
Ağrı, Iğdır, Hatay ve Van illerinde toplam 118 adet hudut
birlik tesisi inşa edilmesi planlanmıştır. Bunlardan 38
adet tesis tamamlanmış ve kullanımına
başlanmış, 50 adet tesisin inşa faaliyetleri devam etmekte,
30 adet tesisin ise proje ve ihale çalışmaları sürdürülmektedir.
Ayrıca, imzalanan protokoller kapsamında, 172 adet müstakil gözetleme
kulesi ile
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma
Bakanlığı ile Sosyal Güvenlik Kurumu arasında yapılan
protokol gereği, sivil vatandaşlar da asker hastanelerinden
faydalanabilmektedir. Gülhane Askerî Tıp Akademisi
Komutanlığının yatak kapasitesinin yüzde 15i, Türk
Silahlı Kuvvetleri Rehabilitasyon ve Bakım Merkezi
Başkanlığının yatak kapasitesinin yüzde 40ı,
diğer asker hastanelerinin ise bölgesel özellikler, hastanenin
imkânları ve talepler göz önünde bulundurularak yatak kapasitesinin yüzde
15i ile yüzde 90ı arasında sivil vatandaşlara
açılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 24üncü Yasama Döneminde,
Bakanlığımızı ilgilendiren birçok konuda kanun
tasarı ve teklifi yasalaştırılmıştır. Gerçekleştirilen
düzenlemeler ile Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde görev yaparken
hayatını kaybeden erbaş ve erlerin anne ve babalarına
muhtaçlık-malullük şartı aranmaksızın aylık
bağlanmasına imkân sağlanmış, malul gazilerimizin
ihtiyaç duyduğu rehabilite edici araç ve gereçler ile tıbbi sarf
malzemelerinden herhangi bir katılım payı ve fark
alınmaması sağlanmış, başkasının
desteğine ihtiyaç duyan gazilerimize ödenmekte olan bakıcı
aylığı 2 katına çıkarılmış, terörle
mücadeleye hazırlık safhasında meydana gelen çeşitli
kazalar nedeniyle malul olanlar ile ölenlerin dul ve yetimlerine, Terörle
Mücadele Kanunu kapsamında aylık bağlanmasına imkân
tanınmış; terörle mücadelede görev alan personele ödenmekte olan
operasyon tazminatı artırılmış, subay ve astsubayların
mecburi hizmet süresi ise on beş yıldan on yıla
indirilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri;
Bakanlığımızın bir diğer görevi, silahlı
kuvvetlerimizin ihtiyaçları ve öncelikleri de dikkate alınarak ülkemiz savunma sanayisinin gelişmesi
için bir tedarik zinciri oluşturmaktır. Savunma sanayisi, bir ülkenin
güvenliği ve bağımsızlığı için olmazsa olmaz
sektördür. Güçlü bir savunmanın
oluşturulabilmesi için güçlü bir savunma sanayisinin de olması
gerekmektedir.
Bu
bağlamda, ülkemizin savunma ve güvenliğine ilişkin tüm
ihtiyaçlarının öncelikle yerli sanayimizin imkân ve kabiliyetleriyle
karşılanması öncelikli amacımızdır. Bu amacı
gerçekleştirebilmek için üretimi makul kılacak bir ihracat hedefinin
de yakalanması gerekmektedir. Savunma sanayisi ihracatımızın,
2023 yılında 25 milyar ABD dolarlık bir hedefi
yakalamasını ve savunma sanayisinde dünyanın ilk 10 ülkesi
arasına girmeyi öngörmekteyiz. Savunma sanayisi genel sanayi içinde
farklı bir konumdadır. Onu farklı kılan, yüksek teknolojiye
dayanması, hassas üretim teknikleri gerektirmesi, özel kalite
standartları ve yetişmiş insan gücüne ihtiyaç duyması,
sürekli olarak en yeni teknolojileri kullanmayı gerektirmesi ve bu sebeple
büyük ölçüde AR-GE faaliyetlerine ihtiyaç göstermesi ve yüksek ölçülerde yatırım
gerektirmesine rağmen tek alıcıya ve sınırlı
ihtiyaca dayalı üretim yapma zorunluluğunun bulunması ve bu
sektörün devamlılığının sağlanması için dış pazarlara
açılmanın zorunlu olmasıdır. Bu alanda gerekli
yapılanma ve teşkilatlanma için devlet, sanayi, üniversite ve
diğer ilgili kuruluşlar arasında her türlü iş birliği
ve koordinasyonla Bakanlığımız görevlidir.
Ülkemiz
savunma sanayisinin geleceğe hazırlanması maksadıyla
savunma araştırma ve teknoloji çalışmalarına gerekli
yön Millî Savunma Bakanlığınca verilmektedir. Savunma ürünleri
alanında araştırma ve teknoloji geliştirme
çalışmaları koordineli olarak yürütülmektedir.
Millî
olması zorunlu ve kritik ihtiyaçların karşılanmasına
yönelik olarak, yurt içi üretimin projeler çerçevesinde küçük ve orta
büyüklükteki işletmelere iş aktarılması suretiyle teknoloji
ve üretimin ülke çapında
yaygınlaştırılmasını amaçlamaktayız. Bu
dönemde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin savunmaya yönelik her türlü
ihtiyacının en az yüzde 50sinin yurt içinden
karşılanması, sözleşmeler kapsamında yerli yan
sanayiye en az yüzde 20 iş payı verilmesi ve 1 milyar ABD doları
savunma ve havacılık ihracatı hedefine ulaştık.
Yine bu dönem içerisinde savunma sanayimiz
tarafından halkımızın gurur duyacağı
çalışmalar hayata geçirilmiştir. Millî tankımız
ALTAYın prototip üretimi tamamlanmış, muharip gemi MİLGEM
üretebilme kabiliyeti kazanılmış, taarruz sınıfı
helikopter ATAK üretilmiş, ürettiği bu helikopterleri ihraç edebilme
noktasına gelinmiş, genel maksat sınıfı özgün
helikopter üretimi için çalışma başlatılmış, ilk
eğitim uçağı olan HÜRKUŞ üretilmiş; ihtiyacına
göre, ANKA dâhil, her türlü insansız hava aracı üretebilme
yeteneği kazanılmış; orta ve uzun menzilli güdümlü füze ile
saldırı helikopterlerine entegre edilecek cirit füzeleri üretilmiş,
alçak ve orta irtifa füze sistemleri tasarlanmış, istihbarat gözlem uydusu üretilerek
fırlatmaya hazır hâle getirilmiş, ihtiyacı olan
zırhlı kara araçları üretilmiş, turbojet motorunun prototip olarak üretilmesi
çalışmalarına başlanılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, ülkelerin
gelişmişlik dereceleri arasına uzayı kullanabilmek
kriterinin de girdiğini
söyleyebiliriz. Uzayı en çok kullanan ülkeler en gelişmiş
ülkelerdir desek yanılmamış oluruz. Ülkemiz de uzayda daha çok
var olma çalışmalarına başlamış ve bu çerçevede
birçok projeyi görünür hâle getirmiştir.
Diğer kamu kurum ve
kuruluşlarının gözlem ve araştırma amaçlı
ihtiyaçlarını da karşılayacak olan GÖKTÜRK Uydusu Projesi
ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaç duyacağı istihbarat
görüntülerinin elde edilmesi, işlenmesi, depolanması ve
değerlendirilmesini sağlayacak bir keşif gözetleme uydu
sisteminin tedarik edilmesi ve uzun vadede Türkiyede üretilecek tüm uydulara
hizmet edecek bir uydu montaj, entegrasyon ve test merkezinin kurulması
hedeflenmektedir. Uydunun, kurulacak merkezde testlerinin
tamamlanmasının ardından, 2014 yılı sonunda
fırlatılması planlanmaktadır.
Türkiyenin ilk millî AR-GE uydusu olma özelliğine
sahip askerî keşif ve gözetleme uydusunun geliştirildiği
GÖKTÜRK-2 Projesi sayesinde, ülkemizde uzay sistemleri alanında ulusal
kapasite, kaynak ve insan gücünün gelişiminde önemli ilerleme
sağlanmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bölgesinde ve dünyada söz sahibi
olan bir ülke olarak, ülkemizin millî sistemlerle teçhiz edilmiş ve
teknolojik bakımdan gelişmiş bir orduya sahip olması için,
bugün, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, bölgesinde ve NATO içinde kendisine
verilecek her görevi başarı ile yerine getirebilme imkân ve
kabiliyetine sahiptir, buna destek olacak moral gücüne de sahiptir.
Diğer yandan, Makine ve Kimya Endüstrisi
Kurumumuz, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve güvenlik güçlerinin her türlü
silah, mühimmat, roket ve patlayıcı ihtiyaçlarını
karşılamaktadır. İstanbul Sanayi Odasının
(İSO) 500 şirket sıralamasında 86ncı sırada yer
almıştır. İhracatta da sağlanan olumlu gelişmeler
sonucu 2000li yılların başında 4 milyon dolar olan kurum
ihracatı, 2011 yılında 59,2 milyon dolara yükselmiştir,
2012 yılı sonunda ise 70 milyon ABD doları hedefine ulaşılması
hedeflenmektedir. Makine Kimya tarafından toplam bütçesi 240 milyon TL
olan 131 adet AR-GE projesi takip edilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle burada konuşan
hatipler silahlı kuvvetler kapsamında yapılan harcamaların,
Millî Savunma Bakanlığı kapsamında yapılan
harcamaların Sayıştayca denetlenmediğini ifade ettiler. Bu,
kesinlikle doğru değildir. 6085 sayılı Sayıştay
Kanununun
19 Aralık 2010 tarihinde Resmî Gazetede
yayınlanarak yürürlüğe girmesiyle birlikte Türk Silahlı
Kuvvetleriyle ilgili mevzuatta yer alan Sayıştay denetlemeleri için
muafiyet, istisna ve özel düzenleme getiren hükümlerin tamamı
kaldırılmıştır. Bu konuda sadece 6085 sayılı
Sayıştay Kanununun 44üncü maddesine istinaden raporların
kamuoyuna duyurulmasıyla ilgili bir yönetmelik hazırlanmış
olup, bu düzenleme denetimlerin icrasına yönelik herhangi bir
sınırlama getirmemektedir. Nitekim, Sayıştay denetçileri
tarafından Millî Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı
Kuvvetleri birimlerinde 2011 ve 2012 yıllarında gerçekleştirilen
denetimler, bu doğrultuda herhangi bir engele tabi olmaksızın,
özel usulde uygulanmaksızın Sayıştay denetçilerinin kendi
planları dâhilinde gizlilik gerektiren konular da dâhil olmak üzere ve
hiçbir sınırlama söz konusu olmadan tamamlanmıştır.
Yine,
bir hatip Doğudan asker alınmıyor.dedi. Bu kesinlikle
doğru değildir. Geçen ay şehit cenazesine katıldım
Antalyada Jandarma Üsteğmen Gökhan Korkutun; şehitlikte,
Diyarbakırdan, Kayseriden, Antalyadan yan yana yatıyordu. Biz
doğusuyla batısıyla bir aileyiz.
Tabii,
Sivasın nüfusu kadar insan Sivasta yaşamakta; Siirtin nüfusu kadar
Siirtli İstanbulda, ülkenin batısında yaşamakta; Batmanda
da böyle. Dolayısıyla, orada illa ki şehit cenazesini beklemek
gerekmez ama İstanbula, Antalyaya, İzmire giderseniz orada da
Batmanlı, Diyarbakırlı, Siirtli mutlaka bir kardeşimizi
göreceğiz, bir şehidimizi göreceğiz.
Yine,
bir başka husus: Sayın Kaplanın kahraman Türk Silahlı
Kuvvetlerine yönelik Şerefli bir subay arıyorum. sözleri
maksadını aşan, bu yüce çatı altında sarf edilmemesi
gereken sözlerdir. Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli personelin
şeref ve haysiyetini sorgulamak kimsenin haddi değildir. Kahraman
ordumuzda görev yapan her subayımız şerefli ve onurludur
görevinde kaldığı sürece. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın
Başkan, değerli üyeler; Gülyazıda Roboskili
vatandaşlarımızın Irakta bir hava saldırısı
sonucu ölümlerini savunan yok. Yapılanları yargının yerine
geçerek
Tek yapılan şey yargının yerine geçerek karar
verilmemesini istiyoruz. Yargıdan önce karar verilecekse yargıya ne
gerek var? Bu, olayın bir boyutu. Ayrıca, yine Anayasaya göre de
yargıya intikal etmiş bir konunun Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine
getirilmesi de bir diğer hukuk ihlalidir. Terör örgütünün ve
yandaşlarının insan hayatına değer verdiğini
söylemek mümkün değildir. En çok Kürtü öldüren bu terör örgütü
olmuştur, Kürte en çok zarar veren bu terör örgütü olmuştur. Oradaki
insanlara yatırımın gitmesini engelleyenlere, onları
fakirliğe mahkûm edenlere, kaçakçılığa teşvik edenlere,
elinde silahla dağda gezip hukuk tanımazlığını
sürdürmek isteyenlere bir şey diyemeyenlerin burada hakkı, hukuku
savunduğunu ileri sürmeleri doğru değildir. Bu
yaklaşım milletin vicdanında da yankı bulmaz. 5 karakol
bassak bu kadar etki doğurmazdı. diyenlerin sevincini milletimiz
görmüştür.
Yine,
bununla ilgili olarak da şunları söylemek istiyorum: Bizim milletimiz
kurtla beraber kuzuyu avlayanların, sonra da koyunla beraber
ağlayanların kimler olduğunu çok iyi bilir. Bunu, Batman
Demirlipınarda PKKnın döşediği mayının
patlaması sonucu İnsan Hakları Derneği eski
başkanı, köy muhtarı Sadi Özdemir; yine, BDP eski
yöneticilerinden Salih Özdemir, Sofi Özdemir, Batman Barosu eski
başkanı Sedat Özevinin olayında gördük. Batmanda 28 Eylül
2011de Mizgin Doru ve karnındaki 8 aylık bebeğin ölümünde
gördük. Zeki Yeşilin Hakkâride patlatılan bomba neticesinde ölümünde
gördük. Tuncelide 6 Mehmetçikle beraber Fadime Acarın yoldan geçerken
şehit olmasında gördük. Bingölde 4 çocuk annesi Hatice Belginin
ölümünde gördük. Gaziantepte 4 çocuk, 9 vatandaşımızın,
bomba yüklü araçla uzaktan patlatılması sonucu şehit olmasında
gördük. 12 Eylül 2006da Diyarbakır Koşuyolu Parkında bomba
patlatılmasıyla 6 aylık Abdullah Çetinkaya, 4 yaşında
Nazlıcan Çetinkaya, 2 yaşında Nazar Çetinkaya, 6 aylık
Şilan Demir, Evin Demir 10 yaşında, Mizgin Demir 12
yaşında, Hasan Marangoz 14 yaşında
Büyükler de var. 3 Ocakta
dershane önündeki araç içinde bomba patlaması sonucu gördük: Melek
İpek 17 yaşında, Eren Şahin 17 yaşında, Salih
Ekinci 13 yaşında, Rıdvan Süer 18 yaşında, Engin
Taşkın 18 yaşında, Ferhat Mutlu 18 yaşında
Daha
birçokları var. Gaziantepte gördük: 1 yaşında Melisa Aker, 3
yaşında Süleyman Alkan, Gülperi İnanç 11 yaşında, Sena
Büyükkonuk 12 yaşında
Başkalarını saymıyorum.
Şemdinlide 11 yaşında Faris Demircanın ölümünde gördük.
Eğer bunları saysam sabaha kadar devam eder. Biz bunu söylüyoruz ki,
biz hiçbir zaman, doğudan, batıdan kim olursa olsun, tek bir
vatandaşımızın dahi burnunun kanamasını
istemeyiz. Biz bir aileyiz ve biz birlikte güçlüyüz. dedik ancak bunu bir
türlü anlamayanlar da oldu. Ama, biliyoruz ki kişiler yanılsa da asil
milletimin vicdanı hiçbir zaman yanılmaz ve tarih de hükmünde hiçbir
zaman şaşmaz. Hem bu olaylara sebebiyet verenleri hem de bu
olayları görmezden gelenleri milletimiz de vicdanında mahkûm
edecektir, tarih de mahkûm edecektir; yarın kıyamet gününde ak ile
kara hepsi ortaya dökülecektir diyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Ben
Millî Savunma Bakanlığı ve Savunma Sanayii
Müsteşarlığı bütçemizin yüce milletimize hayırlı
uğurlu olmasını diliyorum, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Bitlis) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun efendim.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Bitlis) Sayın Bakanımız
160ıncı maddeyle ilgili, böyle bir şey
olmadığını hatta Sayıştayın denetiminde
olduğunu söylediler bu doğru değildir.
İki
dakika söz hakkı istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun, yerinizden açıklayın.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Bitlis
Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlunun, Millî Savunma Bakanı
İsmet Yılmazın bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Bitlis) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasanın 160ıncı maddesindeki
değişiklikle TSKye ait olan silah, bina gibi taşınır,
taşınmaz malların denetlenmesi üzerindeki gizlilik hükmü
kaldırılmıştır. Bu durum bir olumluluktur.
Taşınır ve taşınmaz malların Sayıştay
denetimine tabi olması planlanıyordu. Ancak Sayıştay, bu
kanun ve diğer kanunla verilen inceleme, denetleme ve kesin hükme
bağlama işlerini yaparken işlevsel ve bağımsız
olan bir kurumdur. şeklindeki tanımlama yüzünden Sayıştay
denetçileri ordunun elindeki malların sayımını yapacak ve
denetleyecekti ama askerî harcamalara ilişkin denetim
raporlarının kamuoyuna açıklanması TSKnin
hazırlayacağı yönetmeliklere göre olacaktı. Bu nedenle, bu
yasa işlememiştir ve askerî harcamalar gizli kalacaktır.
Söylemek istediğim
bu, çünkü bu gerçekleştirilmediğinden dolayı
Aslında Sayıştay, ordunun tüm harcamalarını denetim
altına almalıdır ve ordu, bu ülkenin bir kurumudur. Bu kurum da
şeffaf olmalı, halka hesap verebilmelidir.
Saygılarımla.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Zenderlioğlu.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Bakan bizim konuşmamıza
atıfta bulunarak, sözümüzle ilgili maksadı
aştığımızı ifade ederek
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, herhangi bir sataşma
söz konusu olmadı efendim.
BAŞKAN
Şimdi, Sayın Kaplan, siz bir konuşma yaptınız.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Evet.
BAŞKAN
- Sayın Bakan da cevap verdi. Şahsınızla ilgili isminiz
geçti ama sizin söylediğinizin
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Aynen
BAŞKAN
Şu veya bu şekilde şahsınıza yönelik bir şey
söylemedi.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, benim
yaptığım konuşmaya, söylediğim sözlere dikkat çekerek
uzun bir açıklama yaptı.
BAŞKAN
Tamam.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Bu
açıklama hem itham ediciydi hem hakaret içeriyordu ve sataşma var
bunda.
BAŞKAN
Hayır.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, İç Tüzük
BAŞKAN
- Müsaade ederseniz
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, İç Tüzüke göre hareket edin.
BAŞKAN
- Siz de yerinizden bir açıklama yapın; hakaret falan demeyin. O
ayrı bir şey.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, eğer bu
tartışmayı yaparsanız, ben de tutumunuz hakkında usul
tartışması açarım.
BAŞKAN
- Tamam, buyurun; iki dakika ama lütfen, sadece açıklama için iki dakika
ve başka bir
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Bu kadar taraflı davranamazsınız!
BAŞKAN
Tarafla alakası yok.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Ya nasıl yok? Nasıl yok?
BAŞKAN
Başka bir şeye meydan vermeden, buyurun açıklamanızı
yapın.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Hangi konuda veriyorsunuz?
BAŞKAN
Efendim?
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sataşma mı, usul
tartışması mı?
BAŞKAN
Sataşma, buyurun; iki dakika.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Buna gerek var mı? Bu kadar Meclisi germenize
gerek yok Başkanım.
BAŞKAN
Ben mi geriyorum Meclisi?
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Allah, Allah! Biz mi bunu öğreneceğiz?
BAŞKAN
- Herhâlde söylediğinizin farkında değilsiniz yani.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Yani kusura bakmayın
BAŞKAN
Buyurun, açıklama yapacaksınız; buyurun. Benim germem
değil, geren sizsiniz!
Buyurun.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplanın, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmazın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Bakın, değerli arkadaşlar,
Sayın Yılmaz; bu ülke hepimizin; evet, buna katılıyorum.
Bir aileyiz; buna da evet, katılıyorum. Size de güveniyorum. Sizden Millî Savunma
Bakanlığında Kürt olarak kaç tane subay var? Harp okuluna
doğu, güneydoğunun 21 ilinden kaç tane
almışsınız? Ben bunu istiyorum; bakın, bu bir.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, bu apaçık
ayrımcılıktır. Biz bu ülkede kimseyi ayırmıyoruz
ki!
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Bir dakika arkadaşlar
Bunu
istiyorum; ayrımcılık yapıldığını iddia
ediyorum ve ben bunu ispatlamaya hazırım.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Ya arkadaşlar neye itiraz ediyorsunuz? Uygulamayı
söylüyor, ayıptır ya!
HASİP
KAPLAN (Devamla) İkincisi: Roboski katliamı 21inci yüz-
yılın insanlık suçudur. Bakın, bir yıldır
soruşturma gizli, bir tek fail bulunup ifadesi alınmadı, bir tek
kişi yargıya çıkarılmadı. Herhâlde ordunun içinde
vicdan sahibi, bu konuda rahatsızlığı olan çıkıp
bir gün bu emri hangi siyasinin verdiğini söyleyecektir. Bizim buna
inancımız yüksek. Ben bunu maksadımı aşarak
söylemedim, bile bile söyledim çünkü tarih bununla doludur arkadaşlar.
İspanyadaki GAL yargılamalarına bakarsanız, oradaki
savcı, yargıç Gonzalesin yaptığı, açtığı
karanlık dosyalara bakarsanız bunun örnekleriyle doludur.
Her orduda görev yapan
şereflidir. dediniz Sayın Bakan. Peki, 12 Eylül darbecileri, Kenan
Evren şerefli mi; 28 Şubatçılar şerefli mi, darbeciler
şerefli mi, bu Meclisi kapatanlar şerefli mi? Nasıl herkese şerefli
dersiniz?
HÜSEYİN
ŞAHİN (Bursa) Darbe yapanlar hariç.
HASİP
KAPLAN (Devamla) Sizi bu konuda açıklamaya davet ediyorum. Darbeciler
şerefli mi, değil mi? Lütfen açıklama yapın. Meclisi,
partileri kapatanlar şerefli oluyor. Olur mu öyle şey?
Teşekkür
ederim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan...
BAŞKAN
Buyurun İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Sayın Bakan aynen şöyle
dedi: Kıyamet gününde belli olacak. Akla kara belli olacak. diye kendi
partisinin grubunu ak, bizi kara olarak niteledi.
OKTAY
SARAL (İstanbul) Bizi ak gösteriyor, sizi kara gösteriyor!
RECEP
ÖZEL (Isparta) Sen ne kadar alınmışsın buna ya!
MUHARREM
İNCE (Yalova) Açık açık hakaret etti. İzin verirseniz
cevap vermek istiyorum.
RECEP
ÖZEL (Isparta) Sizi kastetmedi.
BAŞKAN
Peki, buyurun Sayın İnce. Lütfen, ikinci bir sataşmaya meydan
vermeden.
5.- Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmazın
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM
İNCE (Yalova) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, bir insanın adının ak olmasıyla o kişi ak
olmaz. Soyadı Özkahraman olup da kahramanlıkla alakası olmayan
insanlar da olabilir. Birinin soyadı Yürekli diye o dünyanın en cesuru
olmaz ama şunu biliniz ki, bir insan adının ak olmasıyla
alnının ak olması başka şeylerdir; adının
ak olması yetmez, alnının da ak olması lazım. Yani
dünyadaki yargıyı hallettiniz; Anayasa Mahkemesi, Danıştay,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Yargıtay hepsini halettiniz,
Silivride gördük işte adaletinizi! Şimdi, siz dünyadaki adaleti
hallettikten sonra, onu bir AKP yargısı hâline getirdikten sonra
Allahın mahkemesine de mi el attınız?
RECEP
ÖZEL (Isparta) Öyle bir şey yok ya!
MUHARREM
İNCE (Devamla) Yani bunun da mı kararını veriyorsunuz?
Böyle bir şey olabilir mi? (CHP sıralarından alkışlar)
Sizin bu ülkede yargıyı ne hâle getirdiğinizi herkes görüyor.
Yani siz müdahaleden söz ediyorsunuz. Siz gece yarısı kanun
çıkarmadınız mı, yargıya müdahale etmediniz mi,
yargının önünü kesmediniz mi?
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Darbecilerden hesap sormak için çıkardık gece
yarısı.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Siz bu dünyadaki yargıyı da
bıraktınız artık, megalomanlığınız o
kadar üst boyutlara ulaştı ki Allahın adaletinin sonucunun ne
olacağını da biliyorsunuz. Yani kıyamet günü gelmiş,
Allahın mahkemesi, adaleti kurulmuş, tecelli etmiş, siz ak
çıkmışsınız, biz de kara
çıkmışız; öyle mi? Bu sizi dinden çıkarır ya!
Böyle bir şey olur mu, bu hakaret.
RECEP
ÖZEL (Isparta) Öyle bir şey demedi ki ya!
MUHARREM
İNCE (Devamla) Kimin ak, kimin kara olduğunu hukuk da bir gün
gösterecektir, Allah da bir gün gösterecektir.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Tamam işte, aynısını söyledi,
Sayın Bakan da aynısını söyledi.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Ben de onu söyledim.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Bu konuda adil olmanızı dilerim Sayın
Bakan. Amacınızı aştığınızı
düşünüyorum.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın İnce.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698)
(S.Sayısı: 361) (Devam)
2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu
İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (
1/649, 3/1003) (S.Sayısı: 362) (Devam)
A) BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI (Devam)
1)
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2)
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî
yönetim Kesin Hesabı
B) SANAYİ VE TİCARET
BAKANLIĞI (Devam)
1) Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) MİLLÎ
PRODÜKTİVİTE MERKEZİ (Devam)
1) Millî Prodüktivite Merkezî
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ
İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME
İDARESİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2)
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
D) TÜRK STANDARTLARI
ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Türk Standartları
Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Standartları
Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Türk Patent Enstitüsü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Patent Enstitüsü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) TÜRKİYE
BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU (Devam)
1) Türkiye Bilimsel ve
Teknolojik Araştırma Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2)
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) TÜRKİYE
BİLİMLER AKADEMİSİ (Devam)
1) Türkiye Bilimler Akademisi
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Bilimler Akademisi
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) MİLLÎ SAVUNMA
BAKANLIĞI (Devam)
1)
Millî Savunma Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2)
Millî Savunma Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
H) SAVUNMA SANAYİİ
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Savunma Sanayi
Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Savunma Sanayi
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, aleyhinde olmak üzere şahsı adına
Sayın Mehmet Şevki Kulkuloğlu, Kayseri Milletvekili.
Sayın
Kulkuloğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 2013 bütçesinin bu bölümü üzerinde şahsım adına
aleyhte söz almış bulunuyorum. Millî Savunma Bakanlığı
bütçesi üzerinde görüşlerimi bildireceğim. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Soğuk
savaş sonrasında, dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi
bizim ülkemizde de savunma konseptlerinin ve dolayısıyla silahlı
kuvvetlerin organizasyonu ile olanaklarının gözden geçirilmesine
ihtiyaç duyulmuştur. Ancak ülkemizde henüz yurt savunmasına yönelik
olarak yeniden yapılanma hayata geçirilmemiş, bu konuda geç
kalınmıştır. Oysa Türkiye, gerek sahip olduğu iç
dinamikleri gerekse de bugünlerde maalesef fazlasıyla gözümüzün önünde
olan dış dinamikler nedeniyle bu yenilenmeye, bu reforma en çok
ihtiyaç duyan ülkelerin başında yer almaktadır. Bu
değişim ve gelişim zorunluluğu temelde üç alan üzerinde
yoğunlaşmaktadır: Ordumuzun yapısı, savunma
kabiliyetlerinin artırılması ve savunma sanayisinde yüksek
teknolojiye dayalı modernleşme. Bu alanlarda alınacak,
alınması zorunlu mesafeler hem ülke savunmasını
güçlendirecek hem de dış politikada Türkiyenin elini
güçlendirecektir. Hemen belirtmeliyim ki, burada elimizin güçlenmesinden kasıt,
uluslararası alanda daha fazla söz sahibi olmamıza katacağı
destek olup, asla, AKPnin yaptığı gibi hayallere kapılarak
macera dolu sulara yelken açma hevesini ifade etmemektedir. Böyle bir savunma
konseptinin hayata geçirilmesinin yurt içine de doğrudan veya dolaylı
pek çok yansıması olacak, en başta temel bir kamu hizmeti olan
savunma alanında kalitatif ve kantitatif ilerlemeler
sağlayacaktır.
Sayın
milletvekilleri, günden güne gelişen ve ordumuzun ihtiyaçlarının
çoğunluğunu karşılamaya çalışan yerli savunma
sanayisinin gelişimi şüphesiz ki bizleri de memnun etmektedir. Bu
gelişim hızlanmalı, artan ihtiyaçlarımızı
maksimum düzeyde karşılamak bu yönde temel eksen olmalıdır.
Çaba ve kaynaklar bu alanda yoğunlaştırılmalıdır.
Hele hele ülkemizin katma değeri yüksek mal ve hizmet ihracına
duyduğu ihtiyaç göz önüne alındığında savunma
sanayimiz önemli bir unsur olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, ülkede terör olayları her gün yaşanmakta, askerî ve
sivil hedeflerimize bölücü örgüt tarafından saldırılar
düzenlenmekte ve bu saldırılarda vatan evlatlarımız
şehit olmaktadırlar. Dolayısıyla savunma sanayimize
bütçeden katkı yapılması kaçınılmaz görünmektedir. Ama,
gelin görün ki sınır karakollarımızın yeniden ve
güvenli bir şekilde yapılması ve yapılandırılması
ve buna bağlı olarak da bu karakolların yüksek teknolojiyle
donatılarak hem hudut geçişlerine hem de karakol
baskınlarına engel olunmuş olması sağlanmış
olabilecekken, bitme noktasına 2002de gelmiş ancak AKP
iktidarında yeniden hortlayan terör orta yerde duruyorken AKP bu konuyu
ağırdan almış, hafife almış, on yıl boyunca
dikkate almamıştır. Son on yılda AKPnin temel işi ve
hedefi rejimle hesaplaşmak olmuştur, Büyük Önder Atatürkü
unutturmaya çalışmak olmuştur, onun eser ve devrimlerini o
dönemi itibarsızlaştırma çabaları olmuştur.
Sayın
Milletvekilleri, hâlen daha tüm karakol binalarının bitmemiş
olması ve bu karakolların uğradığı baskınlar
neticesinde açık sahada terörist saldırılar sonucu
askerlerimizin şehit olmasının ve sivil vatandaşlarımızın
hayatlarını kaybetmesinin en önemli nedeni, işte, bu AKP
Hükûmetinin işi yavaştan alması, önemsiz görmesidir. Her
şehidin kanı AKPnin eline bulaşmıştır. On yıllık
iktidarınız boyunca değil çözmek artık kangren hâline
getirdiğiniz terör sorunun vebali üzerinizde durmaktadır.
Mısır
ve Tunusa, daha yeni, tabiri caizse, neredeyse 3 milyar doları
bağışladınız. Arap Baharı
ayaklanmalarını, iç çatışma yaşayan Libya gibi, Suriye
gibi ülkelerdeki muhalif grupları yüksek maliyetlerle örtülü ödeneklerden,
kaynaklardan silahlandırdınız. Türk milletinin, devletinin
kaynakları ile kardeşi kardeşe, Müslümanı Müslümana
kırdırdınız. Elleriniz kirli; on yıllık
iktidarınızda sadece yolsuzluklardan gelen paralarla değil
şehitlerimizin kanlarını, dost ve kardeş ülke
yurttaşlarının kanlarını, Müslüman
kardeşlerimizin kanlarını o kirli ellerinize
bulaştırdınız. Ne kadar kaynak
aktardığınız ise belli değil.
Sayın
milletvekilleri, sizleri vicdanınız ile baş başa
bırakıp bu duygu ve düşüncelerle bu bütçenin onaylanmaması,
reddedilmesi gerektiğine inanıyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kulkuloğlu.
Sayın
milletvekilleri, 9uncu turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemine geçiyoruz. Sisteme giren
arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.
Sayın
Erdoğan
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Birinci
sorum Bilim ve Teknoloji Bakanımıza: Hâlen TÜBİTAKta
görevlendirmeyle çalışan kaç daire başkanı ve şube
müdürü bulunmaktadır, bu kadrolara TÜBİTAK içinden atama
yapılmamasının sebebi nedir?
İkinci
sorum Sayın Millî Savunma Bakanına: Uzman erbaşlara
sözleşmesi bittikten sonra veya kendi istekleriyle ayrılmaları
hâlinde kamu kurumlarına atanma hakkı verilmiş olmasına
rağmen, bu atamaların sayın bakanların veya üst düzey
bürokratların yakın çevrelerinin dışına
taşmadığı iddiaları doğru mudur?
Bu atamaların
objektif kriterlere bağlanmasını düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Erdoğan.
Sayın
Sarıbaş
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, Savunma Bakanımıza sormak istiyorum.
Gelibolu
Yarımadası Millî Parkında yapılan simülasyon merkezinde,
tüm Türkiyenin her yerinden, bütün insanlar simülasyon merkezine
gittiğinde şikâyetlerini dile getiren bir dilekçe kutusu vardı
ve bu dilekçe kutuları doldu ve taştı. Ve yine bizim de
gittiğimiz ve Türkiyenin her yerinden bana gelen şikâyetlerde,
oradaki millî değerlerimiz ve bu parkın içerisindeki simülasyon
merkezindeki tanıtımın 11inci bölümünde özellikle, AKPnin,
tarihî, ortak bir paydayı birleştirerek
Türkiyenin tarihini
hafızadan silmeye mi çalışıyorsunuz?
Burada,
Başbakan ve Cumhurbaşkanıyla birlikte, tüm tarihin o günkü
zaferlerini bugünkü siyasi iktidara mal etmenin ve orada tarihi ters yüz
etmenin ve orada beyin yıkamanın doğru
olmadığını tüm vatandaşlar
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Sarıbaş, teşekkür ederim.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İlk
sorum Sayın Nihat Ergüne.
Sayın
Bakan, KOSGEB kredi ödemeleri hangi nedenlerle, kaç aydan beri
yapılamamaktadır? Özellikle bu konuda mağdur olan
girişimcilerin bu mağduriyetini giderme adına mahsuplaşma
sistemi yerine avans sistemine dönüştüren bir düzenleme yapmayı
düşünüyor musunuz?
İkinci
sorum Sayın İsmet Yılmaza.; Türk Silahlı Kuvvetlerinde
görev yapan askerî ve sivil personelin özlük haklarının
iyileştirilmesine yönelik çalışmalar ne zaman
sonuçlandırılacaktır? Bedelli askerlik yasasından bugüne
kadar kaç kişi yararlanmış ve ne kadar gelir elde
edilmiştir? Yurt dışı bedelli ücretinin
düşürüleceği ve yasanın yeniden düzenleneceği yönünde
medyaya yansıyan haberler doğru mudur?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Işık.
Sayın
Akar
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Sanayi Bakanı, daha önce Derincede belediye
başkanı olmanız ve rahmetli Erbakan tarafından
başarısız bulunarak bir daha aday yapılmamanız sizin
önünüzü açmış olabilir. Ancak, kendi ilçesinde üniversite
kurulmasına bile karşı çıkarken, bugün Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanı olmanızı hayretle karşılıyorum.
Kendi kentindeki problemlerden bihaber olan bir milletvekilinin Türkiyenin
bakanı olmasını ülkemiz için bir kayıp olarak görüyorum.
Sayın
Bakan, Sanayi Bakanı olarak size soracağım en güzel soru, en
büyük başarınız olan Derince Belediye Başkanlığı
sırasında su için açmış olduğunuz içinde su olmayan 3
kuyunun bugünkü durumu nedir diye sormak istiyorum? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Arkadaşlar, dinleyelim.
Sayın
Türkoğlu
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Sayın Nihat Ergüne, efendim,
sorum.
Milliyetçi
Hareket Partisinin de ortak olduğu 57nci Hükûmet, 1999
Mayısında kurulduktan hemen üç ay sonra, bu coğrafyanın
gördüğü en büyük afeti, Marmara depremini yaşamıştır.
Ekonomik ve toplumsal açıdan devletin en yoğun coğrafi
bölgesinde ortaya çıkan binlerce yılın en büyük felaketinin
yaraları, bazılarının hayâsızca
saldırdığı 57nci Hükûmet tarafından
başarıyla sarılmıştır. Bu acı tecrübe bize
bir şeyi de göstermiştir: Nüfusu da, millî geliri de, sanayi
tesislerini de ülke coğrafyasına yaymak gerekmektedir.
Bu
çerçevede, iktidarınızın üvey evlat olarak gördüğü
Çukurovada, Osmaniye, Adana ve Hatay için önem taşıyan Ceyhan Enerji
İhtisas Endüstri Bölgesi neden hâlâ yönetimi ve altyapısı
açısından hazır değildir? Yerli otomotive ilişkin
projelerinizde üretim üssü olarak
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Türkoğlu, teşekkür ediyorum.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Sayın Başkanım, ama
gürültüye gitti sürem.
BAŞKAN
Hayır, onu ilave ettik.
Sayın
Kaptan, buyurun.
OSMAN
KAPTAN (Antalya) Sayın Başkanım, teşekkür ederiz.
Millî
Savunma Bakanına 1, Bilim ve Sanayi Bakanına da 2 sorum var.
Sayın
Millî Savunma Bakanına sormak istiyorum: İngiliz Independent
gazetesinde, İngilterenin ev sahipliğinde Fransa, Türkiye, Ürdün,
Katar ve Birleşik Arap Emirliklerinin askerî yetkilileriyle bir Amerikan
generalinin katılımıyla Londrada gizli bir toplantı
yapıldığı iddiası çıkmıştır. Bu
doğru mudur? Doğru ise Türkiyeden kim
katılmıştır? Toplantıda ne konuşulmuştur?
Sanayi
Bakanına 2 sorum var: Sayın Bakan, helal gıda belgeli Türkiyede
kaç firma vardır? Bunların KDV, vergi indirimi gibi avantajları
var mıdır? Varsa nelerdir?
Bir
başka soru: Türkiyenin beyin gücünün dış ülkelere gitmesinin
önlenmesi konusunda
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaptan.
Sayın
Yılmaz
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bilim
Sanayi ve Teknoloji Bakanına soruyorum ben.
Sayın
Bakan, Uşakın da içinde olduğu bazı illerde 5084
sayılı Yasayla getirilen bazı teşvikler 31/12/2012 tarihi itibarıyla
bitmektedir. Uşak, tekstil teleflerinin yani tekstil çöplerinin
değerlendirildiği, tarlasız pamuk üretilen bir kenttir, pet
şişelerden elyaf üretilen bir kenttir. Türkiyenin battaniye
üretiminin yüzde 80ini, 90ını Uşakta biz
gerçekleştiriyoruz. Ancak Uşak sanayicisinin bu kadar aktif
olduğu bir dönemde artık Uşak sanayicisinin çok ihtiyacı
olan enerjide, stopajda ve sigorta primlerinde, 5084 sayılı
Yasanın, 31/12/2012 tarihi itibarıyla, sağladığı
yararlar ortadan kalkacaktır. Ama Uşak sanayicisi çok zor
durumdadır. Üstelik, Orta Doğuya da artık ihracat
yapamamaktadır. Bu teşviklerin uzatılmasını
düşünüyor musunuz Sayın Bakan?
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yılmaz.
Sayın
Demir
NURETTİN
DEMİR (Muğla) Teşekkür ederim Başkan.
Sayın
Yılmaz, TSK Personel, İç Hizmet, Askerî Ceza Kanununa göre asker
kişi TSK mensubu sayılmasına rağmen 12 Mart, 12 Eylül
darbesi mağduru harp okulu öğrencileri 926 sayılı TSK
Personel Kanununa eklenen geçici 32nci maddeden
yararlandırılmamıştır. 29 Haziranda bir önergeye
verdiğiniz cevapta Varsayalım, öğrenciler de bu kanun
kapsamına giriyor. Biz, aksine karar verdik. İdarenin eylem ve
işlemleri yargı denetimine tabidir. Bizim reddetmiş
olduğumuz öğrencilerden biri pekâlâ AİHMe gidebilir. dediniz.
Ancak yargı denetimine kapalı YAŞ kararı ile ihraç
edilenlere de iç yargı yolunu açıp kararı AİHMin vermesini
istemediniz. Askerî vesayetin devam ettiği bir mahkeme olan, TBMMnin
darbe komisyonu raporunda kaldırılması istenen
AİHMe
yönlendirilen harbiyelilerin başvuruları beklendiği gibi bu
mahkemece reddedilmiştir. Darbe mağduru harbiyeliler
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Demir.
Sayın
Halaman
ALİ
HALAMAN (Adana) Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sorum
Sanayi Bakanına: Adananın Kozan Organize Sanayi Bölgesi
geçmişte, Milliyetçi Hareket Partisi döneminde kuruldu. Sanayi
Bakanıma soruyorum: On yıllık iktidarınızda sanayiyi,
teknolojiyi kapsayan bir teşvik verdiniz mi? Teşvikle bu sanayi
kuruluşunu biz yaptık, bu teknolojiyi biz yaptık. diyebilir
misiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Halaman.
Sayın
Yeniçeri
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Millî Savunma Bakanına sorum:
Türkiye
toprakları Türk toprakları mıdır yoksa NATO toprakları
mıdır?
Kürecikte
ABD, NATOnun radar üssü hangi ülkeye karşı savunma amaçlı
olarak konuşlanmıştır?
Kendi
canının derdine düşmüş Suriye gibi bir ülkeye
karşı Kahramanmaraşta konuşlandırılması
düşünülen Patriotlar sizce Türkiye'nin hava sahasını Suriyeye
karşı koruyabilecek midir?
Patriot
füze sistemleri için Türkiyeye gelecek yabancı asker sayısı ne
kadardır?
Türkiye
Patriot füzeleri ve ülkeye gelecek yabancı personel için herhangi bir
harcama yapacak mıdır?
Patriotları
ateşleme yetkisi yani tetik kimin elinde olacaktır?
On
yıldır iktidardasınız, neden Türkiye kendi hava savunma
sistemini kendi imkânlarıyla koruyacak mekanizmaları
geliştirmemiştir?
Mevcut
görüntü Türkiye'nin kendi hava sahasını koruma imkânından yoksun
olduğunun kanıtı değil midir?
Patriotlar
savunma bağlamında Suriyeye karşı büyük, İrana
karşı küçük bir tedbir değil midir?
NATOdan
Suriyeye karşı yardım dilenen bir ülke görüntüsü küçültücü
değil midir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Ağbaba
VELİ
AĞBABA (Malatya) Şimdi, 5084 sayılı Teşvik
Yasası 31 Aralıkta sona eriyor. SSK işveren payının
devlet tarafından ödendiği bu yasa mutlaka
uzatılmalıdır. Malatyada üretim yapan üreticiler her türlü zor
şartlara rağmen üretim yapıp dünyayla rekabet etmekteler. Bizim
limanımız yok, yollarımız uzak, elektrik problem; buna
rağmen dünyayla rekabet ediyoruz. Bu yasanın uzatılmaması
kayıt dışılığı teşvik edecek ve
işsiz sayımızı, 22.300 olan resmî işsiz
sayımızı katlayarak büyütecek. Başta Malatya Ticaret ve
Sanayi Odası olmak üzere, MAKİAD, MÜSİAD, MASİAD ve esnaf
odaları yani Malatyanın bütün kesimlerinin ortak
çığlığı bu yasanın uzatılması. Sizin
Bakan olarak bu çığlığa kayıtsız
kalmamanızı diliyorum ve bu konuda çaba göstermenizi sizden Malatya
adına rica ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ağbaba.
Sayın
Ergün, buyurun efendim.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) Efendim,
şimdi Sayın Ağbaba ve Sayın Yılmaz 5084le ilgili
sorular sordular. Tabii, teşvikler önemli ama teşvikler gerçekten
teşvik olma özelliğini koruyabilmeli; teşvik bir yere kadar
olur, bir yerden sonra artık teşvik olmaktan çıkar. Artık
kendinizi tedavi edebilecek, ayakta kalabilecek güce kavuştuğunuzda
teşvikin anlamı yoktur; ilaç gibi, ilacı zamanında,
dozajında, süresinde aldığınız zaman ilaç olur,
fazlasını aldığınız zaman uyuşturucu etkisi
yapacaktır ve sizi tedavi etmeyecektir artık. Dolayısıyla,
5084 sayılı Yasa teşvik olma özelliği açısından
çok önemli işlevler gördü ve birçok firma, gerçekten, bundan çok
yararlandı ama aynı şekilde devam etme imkânı
olmayacaktır.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) İşçi yararına şu anda,
Sayın Bakan.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli)
Arkadaşlarımız bu konuda bir gözden geçirme çalışması
yapıyorlar fakat bu şekliyle devam ettirilmesi mümkün değil
çünkü yeni teşvik sistemimiz var. Yeni, 6 bölgeli teşvik sistemimizin
de aynı şekilde işlerlik kazanması gerekir. 5084ün
aynı şekilde devamı mümkün görünmüyor, üzerinde mutlaka
başka türlü değişiklikler yapılması lazım.
Sayın
Halaman, Adana Kozan Organize Sanayi Bölgesinden bahsetti. Organize sanayi
bölgelerine özel bir teşvik sistemi yoktur. Şu anda 6 bölgeli
teşvik sistemimiz var. Yalnız, organize sanayi bölgeleri eğer
yatırım alırlarsa bir alt bölge teşvikinden
yararlanmaktadırlar yani 5inci bölgedeyse bir organize sanayi bölgesi,
orada yapılan yatırım 6ncı bölge teşviki
almaktadır, 4üncüdeyse 5inci bölge teşviki almaktadır.
6ncı bölgedeyse, ilaveten, organize sanayi bölgesine, sanki bir 7nci
bölgeymiş gibi, katkı sağlanan mekanizmalar vardır ama
münhasıran, organize sanayi bölgesine yönelik bir teşvik
mekanizması yok. 6 bölgeli teşvik mekanizmasında OSBlerin
avantajı var.
Bu
teşvik sisteminde teknolojik yatırımların da avantajı
var. Teknolojik yatırımlar Türkiyenin neresinde yapılırsa
yapılsın AR-GEsi TÜBİTAK, Bakanlığımız ve
KOSGEB tarafından desteklenmişse, O proje, yatırım
yapıldığı zaman, aynen 5inci bölge teşviki gibi
destek alıyor. İstanbulda da yapılsa, başka bir yerde de,
Ankarada da yapılsa, 1inci bölgede bile yapılsa 5inci bölge
teşviki almaktadır. Ama bir organize sanayi bölgesinde yapılırsa
yine bir alt bölge teşvikinden yararlanmakta, 5inci bölge teşviki
6ncı bölge teşvikine dönüşmektedir teknolojik
yatırımlar açısından.
Sayın Işık
KOSGEB kredileri ile ilgili ödemelerde gecikme olduğunu ifade etti. 2012
yılı bütçe rakamlarını aşan miktarlardaki taleplerle
ilgili ödemeler 2013 yılına sarkmıştır. Sistem avans
sistemi şeklinde işlemiyor, harcamayı önce kuruluş,
şirket, işletme yapmaktadır, sonra onun yüzde 60ı kadar
kendisine destek sağlanmaktadır ama 2012 yılında aksayan,
bu destek için başvurup da bu başvurusu henüz kendisine
ödenmemiş olanlar, mutlaka 2013 içerisinde bu desteklerini
alacaklardır.
MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) Bunun sayısı yüzde 80 Sayın Bakan.
ALİM IŞIK
(Kütahya) Avansa dönüştürebilir miyiz Bakanım, avansa?
Bu sistem
çalışmıyor, insanlar mahvoluyor.
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) Onu bir
çalışalım yani avans sisteminin de bazı dezavantajları
olabilir. Onu da bir çalışmamız icap eder.
Helal gıda belgesiyle ilgili
başvurularda herhangi bir teşvik yoktur. Helal gıda belgesi alanlar
bir vergi indiriminden falan yararlanmıyorlar. Onlar, ulusal ve
uluslararası ticarette tüketiciler veya ülkeler bu belgeyi önemsedikleri
için o belgeyle ticaret yapmanın avantajını kullanmış
oluyorlar. Dolayısıyla, bugün Türkiyede Türk Standartları Enstitüsüne
helal gıda için 246 şirket başvurmuş, bunlardan 136
tanesine bu belge verilmiştir. Bu belgeyle özellikle İslam
ülkelerindeki ticaretlerinin -bu belgeyi alanların- önünün
açılmış olduğunu görüyoruz.
TÜBİTAKla ilgili
arkadaşlarımız var. TÜBİTAKta, bugün kamu kurum ve
kuruluşlarından görevlendirmeyle gelen 4 adet daire başkanı
arkadaşımız vardır ve 1 de enstitü müdürü vekâleten görev
yapmaktadır. TÜBİTAKtaki daire başkanlarının, enstitü
müdürlerinin sayısı dikkate alındığında bu
rakamlar son derece mütevazı rakamlardır diye düşünüyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, süreniz
tamam efendim, geri kalanını
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) Sorular bu
kadar, diğerleri soru değil zaten.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Yılmaz, buyurun efendim.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkanım, vaktim elverdiği süresince sayın vekillerimizin
sorularına cevap vermeye çalışacağım.
Öncelikle,
Türkiye NATO toprağı. diyorsunuz. Bu sözü söyledi Sayın
Yeniçeri. Türkiye, 1949 yılında kurulan NATOya 1952
yılında üye olmuştur. Tam altmış yıldır
ittifakın köklü bir üyesi olarak sorumluluklarını eksiksiz bir
biçimde yerine getirmekte, bu suretle ittifaka katkıda bulunmakta,
karşılığında da ittifakın Kuzey Atlantik
Anlaşması kapsamında korumasından istifade edilmektedir.
Türkiye
Cumhuriyeti toprakları üzerinde egemenlik yetkisini kullanma hakkı
yalnızca Türkiye Cumhuriyeti hükûmetine aittir. Türkiye NATO
toprağıdır. cümlesiyle kastedilen husus, NATOnun Türkiye'nin
topraklarını da korumaktan sorumlu olduğu, ittifak
kuralları gereğince ittifak üyesi herhangi bir ülkeye yapılan
saldırının bütün ittifak üyelerine yapılmış
saldırı gibi değerlendirildiğidir; 5inci madde bunu
amirdir. Türkiye'ye yapılan bir saldırının da ittifaka ve
tüm müttefiğe yapılmış sayılacağı
sözleşme hükmü gereğidir.
NATOdan
destek istemek Türkiye'yi küçültür mü? Biz NATOya radar verince NATOyu
küçültmüyor da -NATOnun içerisinde dünyanın en büyük devletleri
-
NATOdan bir Patriot alınca Türkiye'yi niye küçültsün? NATOnun içinde
niye varsınız? Ortak ittifak kurmak için. Ortak ittifak da kiminde
Patriot olur kiminde radar olur kiminde başka bir şey olur.
Dolayısıyla da bu, ortak kolektif savunma sistemidir. Biz NATOya
radar verdiğimiz gibi, radar teklif ettiğimiz gibi pekâlâ NATOnun da,
üyesi ittifak ülkelerden talep etmesi çok normaldir.
Bu
Kürecikteki radar hangi ülkeye aittir? diye
Çok açık ve seçik
şekilde, bütün NATO toplantılarında, burada kurulan radarın
hiçbir ülkeyi açıkça hedef almayacağı belirtilmiştir. Bu,
bizim kırmızı çizgilerimizden biriydi. Bir devlet ismi
belirtilmedi. Nedir bu? NATO radar sistemidir. Kimin için kullanacaktır?
NATO müttefiki ülkelere karşı kimsenin aklından bir füze
göndermek geçiyorsa o füzeleri önceden tespit etmekle görevlidir. Eğer hiç
kimsenin NATO ülkesine bir saldırı niyeti yoksa dolayısıyla
bu radarın da kullanılabilmesi söz konusu değildir.
Ne
kadar insan bu bataryayla ilgili gelecek? dedi. Yaklaşık, 2
bataryadan 350-400 kişi kadar bir personel geliyor. Dolayısıyla,
ne kadar batarya gelecek? Bunu da NATOnun bundan sonraki yine bir
çalışmayla en az sayıda bataryayla Türkiyenin koruma alanı
en çok nasıl korunabilir? Bununla ilgili teknik çalışma,
raporların değerlendirilmesi devam ediyor,
tamamlandığında bütün milletimiz de bilecektir.
Patriot
füzelerini ateşleme yetkisi -Avrupa Müttefik Kuvvetler
Komutanlığı- SAKÖRdedir. SAKÖR, bu yetkiyi, önceden
belirlenmiş ve belirlenme sürecinde Türkiyenin de yer
aldığı angajman kuralları çerçevesinde yerine getirecektir.
Patriot sistemleri, antibalistik füzeler olup balistik füze
saldırılarına karşı savunma amaçlıdır. Hasım
füzeyi hedefine varmadan havada imha etmek suretiyle kullanmaktadır.
NATOya yapılan başvuruda, savunma amaçlı olarak talep
edildikleri açık bir şekilde vurgulanmıştır. Bu
kapsamda, Patriot sistemlerinin herhangi bir ülkeye karşı
saldırı amaçlı kullanılabilmesi mümkün değildir.
Bir
başka, yine, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyacı olan Alçak ve
Orta İrtifa Hava Savunma Sistemi projeleri, yerli olarak üretilmek için,
Türkiyede, sözleşmeleri 2010 yılından itibaren
imzalanmış ve bunların çalışması devam etmektedir.
Yüksek irtifa hava savunma ihtiyacının karşılanması
için de -bildiğiniz gibi-
ihaleye çıkıldı. Yurt dışından 4 tane teklif
aldı, o tekliflerin iyileştirilmesi çalışmaları devam
ediyor. Muhtemelen önümüzdeki dönemde yapılacak Savunma Sanayii İcra
Komitesinde değerlendirilecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir sayın milletvekilimiz
Bedelliden kaç kişi faydalandı? diye sordu. 1111 sayılı
Askerlik Kanununa eklenenle 15 Aralık 2011 tarihinde Resmî Gazetede
yayınlanarak yürürlüğe giren geçici 46ncı madde uyarınca
bedelli askerliğe müracaat eden yükümlü sayısı, 15 Aralık
2012 tarihi itibarıyla 69.320dir. Bu ana kadar 2 milyar 4 milyon 780 bin
TL gelir elde edilmiştir. Bedelin tamamının ödenmesi durumunda
elde edilecek toplam gelir de 2 milyar 79 milyon 810 bin TL civarında
olması beklenmektedir. Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığınca çıkartılacak yönetmelik çerçevesinde bu
kullanılacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Niçin değişiklik
yaptınız? deniliyor
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Sayın milletvekilleri, şimdi,
sırasıyla, dokuzuncu turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi
hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
26) BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANLIĞI
1)
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 1.871.093.300
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 2.133.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 485.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 595.743.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 70.250
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 2.469.524.550
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2)
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 475.190,00
Bütçe Gideri 286.199,17
İptal Edilen
Ödenek 188.990,83
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2)
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 815.809.773,56
Bütçe Gideri 677.956.402,03
İptal Edilen
Ödenek 137.853.371,53
Ertesi Yıla
Devredilen Ödenek 11.969.131,98
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Milli Prodüktivite Merkezi 2011 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3)
Milli Prodüktivite Merkezi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 16.732.300,00
Bütçe Gideri 14.761.501,75
İptal Edilen
Ödenek 1.970.798,25
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
|
(TL)
|
Bütçe
Geliri Tahmini 13.902.000,00
Ret
ve İadeler 9.859.737,29
BAŞKAN (B) cetvelini
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Milli Prodüktivite Merkezi 2011 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2013
yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.30) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ
İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME
İDARESİ BAŞKANLIĞI
1)
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 19.855.500
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2.568.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 435.525.150
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 457.948.650
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 2.180.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 350.948.650
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 35.805.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 15.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
08 Alacaklardan
Tahsilat 7.000.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 395.948.650
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2)
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 522.880.000,00
Bütçe Gideri 485.653.564,95
İptal Edilen
Ödenek 30.544.186,05
Ertesi Yıla
Devredilen Ödenek 6.682.249,00
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
|
(TL)
|
Bütçe
Geliri Tahmini 327.388.000,00
Net
Tahsilat 378.523.009,86
Ret
ve İadeler 420,00
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Standartları Enstitüsü 2013 merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.22) TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ
1)
Türk Standartları Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 28.036.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 3.000.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 186.928.650
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 217.964.650
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 203.100.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 38.800.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
09 Ret
ve İadeler 900.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 241.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
.
Türk Standartları Enstitüsü 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Standartları Enstitüsü 2011
yılı merkezî kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2)
Türk Standartları Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 228.465.000,00
Bütçe Gideri 176.296.419,78
İptal Edilen
Ödenek 52.168.580,22
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
|
(TL)
|
Bütçe
Geliri Tahmini 229.671.000,00
Net
Tahsilat 298.171.713,78
Ret
ve İadeler 189.278,26
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türk Standartları
Enstitüsü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Patent Enstitüsü 2013 merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.24) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ
1)
Türk Patent Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 14.095.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 3.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 920.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 26.718.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 41.736.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 76.655.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 20.016.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 96.671.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
Türk Patent Enstitüsü 2013 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Patent Enstitüsü 2011 yılı merkezî
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2)
Türk Patent Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 39.312.000,00
Bütçe Gideri 33.926.764,02
İptal Edilen
Ödenek 5.385.235,98
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Bütçe
Geliri Tahmini 118.000.000,00
Net
Tahsilat 87.966.481,80
Ret
ve İadeler 220.158,47
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türk Patent Enstitüsü 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu 2013 merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.08) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK
ARAŞTIRMA KURUMU
1)
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 1.680.654.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 750.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 361.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 63.737.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.745.502.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 190.413.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 1.505.502.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 49.587.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.745.502.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu 2011 yılı merkezî kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2)
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 1.794.159.030,07
Bütçe Gideri 1.431.610.676,51
İptal Edilen
Ödenek 362.548.353,56
Ertesi Yıla
Devredilen Ödenek 10.681.296,97
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Bütçe
Geliri Tahmini 1.524.715.000,00
Net
Tahsilat 1.359.318.115,78
Ret
ve İadeler 187.196,57
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel ve
Teknolojik Araştırma Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler Akademisi 2013 merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.09) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ
1)
Türkiye Bilimler Akademisi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 10.675.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 10.675.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 87.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 10.568.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 20.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 10.675.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Türkiye Bilimler Akademisi 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler Akademisi 2011 yılı
merkezî kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2)
Türkiye Bilimler Akademisi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 10.479.556,33
Bütçe Gideri 8.583.132,28
İptal Edilen
Ödenek 1.896.424,05
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
|
(TL)
|
Bütçe
Geliri Tahmini 10.110.000,00
Net
Tahsilat 9.718.549,86
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler Akademisi
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Millî Savunma Bakanlığı 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
09) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI
1)
Millî Savunma Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 186.410.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 20.155.873.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 7.800.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 9.831.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 20.359.914.000
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Savunma
Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Millî Savunma Bakanlığı 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2)
Millî Savunma Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 23.610.124.527,96
Bütçe Gideri 16.463.280.738,55
İptal Edilen
Ödenek 7.074.679.085,30
Ertesi Yıla
Devredilen Ödenek 7.113.170.193,38
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Savunma Bakanlığı 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Savunma Sanayi Müsteşarlığı
2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.28) SAVUNMA SANAYİ MÜSTEŞARLIĞI
1)
Savunma Sanayi Müsteşarlığı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
02 Savunma
Hizmetleri 41.016.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 41.016.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 108.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 10.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 40.847.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 1.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
08 Alacaklardan
Tahsilat 50.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 41.016.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Savunma Sanayi
Müsteşarlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Savunma Sanayi Müsteşarlığı
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2)
Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 37.326.201,00
Bütçe Gideri 30.771.526,78
İptal Edilen
Ödenek 6.554.674,22
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Bütçe
Gelir Tahmini 32.014.000
Net
Tahsilat 37.734.188,74
Ret
ve İadeler 309,83
BAŞKAN (B) cetvelini
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Savunma Sanayi Müsteşarlığı
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Dokuzuncu turda yer alan tüm bütçelerin bölümlerine
geçilmesi ve bölümleri ayrı ayrı oylandıktan sonra, böylece,
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı, Türk Standartları Enstitüsü, Türk Patent
Enstitüsü, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu, Türkiye
Bilimler Akademisi, Millî Savunma Bakanlığı ve Savunma Sanayi
Müsteşarlığının 2013 yılı merkezî yönetim
bütçeleri ile 2011 yılı merkezî yönetim hesapları ile Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı ve Millî Prodüktivite Merkezinin 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabı kabul edilmiştir.
Hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri, dokuzuncu tur
görüşmeleri tamamlanmıştır.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 16.39
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.51
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2013
yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
onuncu tur görüşmelerine başlayacağız.
Onuncu
turda, Avrupa Birliği Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı bütçeleri ile Türk Akreditasyon Kurumu, Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme
Kurulu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu,
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü bütçe ve kesin hesapları ile
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi
Başkanlığı, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, Elektrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü, Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü kesin hesapları yer almaktadır.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698)
(S.Sayısı: 361) (Devam)
2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu
İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (
1/649, 3/1003) (S.Sayısı: 362)
(Devam)
A) BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
1)
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2)
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî
yönetim Kesin Hesabı
B) SANAYİ VE TİCARET
BAKANLIĞI
1) Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) MİLLÎ
PRODÜKTİVİTE MERKEZİ
1) Millî Prodüktivite Merkezî
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ
İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME
İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1) Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2)
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
D) TÜRK STANDARTLARI
ENSTİTÜSÜ
1) Türk Standartları
Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Standartları
Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ
1) Türk Patent Enstitüsü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Patent Enstitüsü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) TÜRKİYE
BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU
1) Türkiye Bilimsel ve
Teknolojik Araştırma Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2)
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) TÜRKİYE
BİLİMLER AKADEMİSİ
1) Türkiye Bilimler Akademisi
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Bilimler Akademisi
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) MİLLÎ SAVUNMA
BAKANLIĞI
1)
Millî Savunma Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2)
Millî Savunma Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
H) SAVUNMA SANAYİİ
MÜSTEŞARLIĞI
1) Savunma Sanayi
Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Savunma Sanayi
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
I) AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANLIĞI
1) Avrupa Birliği Bakanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) AVRUPA
BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ
1) Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) TÜRK AKREDİTASYON
KURUMU
1) Türk Akreditasyon Kurumu
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Akreditasyon Kurumu
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) AİLE VE SOSYAL
POLİTİKALAR BAKANLIĞI
1) Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
L)
SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1)
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M)
ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI
1)
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N)
AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Aile
ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O)
KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1)
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
Ö) SOSYAL YARDIMLAŞMA VE
DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1)
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
P) ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1)
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
R) ENERJİ PİYASASI
DÜZENLEME KURUMU
1)
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2)
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
S) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA
ENSTİTÜSÜ
1)
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2)
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
Ş)
ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1)
Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
T) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ
KURUMU
1)
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
U) MADEN TETKİK VE ARAMA
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1)
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2)
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
Ü) PETROL
İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1)
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
Sayın
milletvekilleri, bu turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen
milletvekilleri sisteme girebilirler.
Onuncu
turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar:
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu: Ankara Milletvekili Sayın Ayşe Gülsün Bilgehan,
İstanbul Milletvekili Ayşe Eser Danışoğlu,
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat, Balıkesir Milletvekili
Namık Havutça, Adıyaman Milletvekili Salih Fırat, Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar.
AK
PARTİ Grubu: Samsun Milletvekili Akif Çağatay Kılıç,
Diyarbakır Milletvekili Mehmet Galip Ensarioğlu, İstanbul
Milletvekili Türkan Dağoğlu, Elâzığ Milletvekili Sermin
Balık, Siirt Milletvekili Afif Demirkıran, Şanlıurfa
Milletvekili Abdulkerim Gök, Samsun Milletvekili Tülay Bakır, Bursa
Milletvekili Mustafa Öztürk, Muş Milletvekili Muzaffer Çakar, Bingöl
Milletvekili Eşref Taş.
Barış
ve Demokrasi Partisi: Van Milletvekili Nazmi Gür, İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel, Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna, Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan.
Milliyetçi
Hareket Partisi: Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel, Bursa Milletvekili Necati Özensoy, Kastamonu
Milletvekili Emin Çınar.
Şahısları
adına: Lehte olmak suretiyle, Denizli Milletvekili Nurcan Dalbudak;
aleyhinde olmak suretiyle, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk
konuşmacı Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Bilgehan.
Süreniz
sekiz dakika.
CHP
GRUBU ADINA AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Ankara) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Avrupa
Birliği Bakanlığının 2013 mali yılı bütçe
tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak
üzere söz aldım. Türkiye Büyük Millet Meclisini saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu hafta başında Avrupa Birliği, Nobel
Barış Ödülünü aldı. İlginç olan ödül töreninin Norveçte
yapılmasıydı -zaten hep Norveçte yapılıyor- ama
Norveç AB üyesi olmayı 2 defa referandumla reddetmiş bir ülke.
Dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri, en rahat yaşanacak
ülkeler sıralamasında da hep 1inci geliyor, ama AB üyesi değil.
AB
neden bu ödülü aldı? 60ıncı yılında Avrupa
Birliği, İkinci Dünya Savaşı felaketinden sonra Bir daha
asla. sloganıyla kuruldu. Avrupada 1939-1945 yılları
arasında 50 milyon insan öldü. Bizde de büyük sıkıntılar
çekildi, ama kimse ölmedi. Sonradan gelişseler de insan kaybı
gayrisafi millî hasıla artışıyla telafi edilemiyor. Almanya
ve Fransa bu gerçeği anlayarak ABye destek olmaya devam ediyorlar.
Törende yan yanaydılar, ama krizden dolayı, örneğin
İngiltere törene katılmadı.
Bir
büyük eksik daha vardı, kıdemli aday ülke Türkiye. Türkiye de ABnin
barış projesi özelliğini vurgulayarak, ta 1963te Ankara
Anlaşmasını imzalayıp, Avrupa Ekonomik Topluluğuna
katılım için ilk adımı atmıştı.
Dönemin
Başbakanının o günkü sözleri anlamlıdır. Avrupa
Ekonomik Topluluğunu, beşeriyet tarihi boyunca insan
zekâsının vücuda getirdiği en cesur eser olarak nitelendiriyor.
O Başbakan İsmet İnönü. Barışın değerini
ancak savaşanlar bilir.
AB
hedefi bir devlet politikası olarak inişli
çıkışlı, uzun ince bir yolda devam etti. Burada, rahmetli
Özalı da saygıyla anıyorum. Ama şunu söylemek gerekir ki,
en cesur adım Ağustos 2002de burada atıldı. Türkiyede
ölüm cezası kaldırıldı ve kültürel haklar
tanındı.
Bakın,
aradan on yıl geçmiş, bu iki konu hâlâ gündemde. Şu andaki Genel
Kurulda, bu tarihî reformlara imza atan kaç kişi kaldı acaba? Onay
veren partiler siyaset sahnesinin önünden geri çekildiler. Sanıyorum bir
tek Milliyetçi Hareket Partisi ve lideri Sayın Bahçeli kaldı. Ama
Ecevit Başbakanlığındaki koalisyon Hükûmetinin
katkısı yani 57nci Hükûmetin katkısı tarihe geçti. Sonra,
birden bire ortaya geçmişteki görüşlerini terk ederek AB savunucusu
hatta şampiyonu olarak görülen bir parti çıktı: Adalet ve
Kalkınma Partisi. 2002-2007 yılları arasında tek muhalefet
partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi ile birlikte demokratikleşme yolunda
önemli adımlar atıldı. Ben, 22nci Dönemin bu Parlamentoda bir
milletvekili olarak, gerçekten o dönemi özlemle hatırlıyorum.
Arkadaşlarımızla birlikte dayanışma içinde çok önemli
çalışmalar yaptık. Reform paketleri, işkenceye
sıfır tolerans, DGMlerin kaldırılması, OHALin sona
ermesi, Ceza Kanunu, Medeni Kanunda değişiklikler
Her ne kadar
Avrupada hep bir gizli gündem sorusu akıllara takılı
kaldıysa da neredeyse bazı şeylerin değişmeye
başladığına inanıyorduk ki 2005 yılında tam
üyelik müzakereleri başlar başlamaz gerçekle yüz yüze geldik.
Değerli
milletvekilleri, bugün gerek AB kurumları -başta ilerleme raporuyla
olmak üzere- gerekse 1949dan beri kurucu üye olduğumuz Avrupa Konseyi,
Kopenhag Kriterlerinin yerini alan Ankara Kriterlerinin -Hükümetin
söylediği gibi- hiç de beklediğimiz gibi
olmadığını her defasında yüzümüze vuruyorlar. Tutuklu
milletvekilleri, tutuklu belediye başkanları, öğrenciler,
yargının bağımsızlığı, özel yetkili
mahkemelerdeki uygulamalar, kuvvetler ayrılığı, insan
hakları, demokrasi, özgürlük, uzun tutukluluk süreleri, bilim
kurumlarının özerkliği, kadın hakları gibi konularda
açıkça Türkiye'nin geriye gittiği görülüyor. İfade
özgürlüğü ve gazetecilerin hakları
konusunda, gelecek hafta Avrupa Konseyi bir rapor daha
yayımlayacak. Tutuklu gazeteci sayısında yine 1inciyiz. Yedi
yılda kapatılması gereken 33 fasıldan sadece 1ini geçici
olarak kapatabilen Türkiye'nin, AB müzakerelerinin yürütülmesi
bakımından en başarısız ülke olduğu
gerçeğinde, pek çok AB ülkesinin ön yargı, kötü niyet, bilgisizce
karşı çıkma ve yanlışlarının olduğu
malumdur. Ancak, Türkiyeden yükselen feryatlara dayanan gerçekçi
eleştiriler karşısında rapor yırtmak,
mantıklı bir davranış olarak kabul görmüyor. Eğer
insan hakları ve özgürlükleriyle ilgili bu eksikliklerimizi düzeltmezsek,
AByle ilişkilerimiz sürecindeki ilerlemelerin de getirisi ve olumlu
yanları kısıtlı kalır.
Bakanlığınızın
belirttiği gibi, AB, Türkiye'nin hâlâ en önemli ticaret
ortağıdır. Ülkeye giren doğrudan yardımcı
yatırımların büyük çoğunluğu AB kaynaklıdır.
Aday ülkelere sunduğu mali yardımlar çerçevesinde binlerce proje
gerçekleştirilmiştir. 2007-2013 bütçe döneminde, AB, Türkiye'nin
kullanımı için 4,8 milyar euro hibe tahsis etmiş, Ulusal Ajans
etkinlikleri sayesinde 44 bin genç
Avrupaya gitmiş, bu oran daha da artacak. Ayrıca pozitif gündem
yöntemi sayesinde bazı fasılların kapanış kriterleri
de sağlanmıştır. Fransadaki sosyalist yönetimin tavır
değiştirmesiyle, çok önemli değil ama, katılım
kelimesi tekrar metinlere girmiştir. Gerçi bu konuda dün, AB zirvesinden
Genişlemeyle ilgili önümüzde daha çok yol olduğu görülüyor.
En
önemlisi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına uygulanan vize
aşağılamasının sona erdirilebilmesi için bir taslak
yol haritası gündeme gelmiş. Tabii, burada da çok sorun var.
Saydığım
AB Bakanlığının bu pozitif
çalışmalarını destekliyoruz. Bakanlıktaki kadın
çalışan sayısının erkeklerden fazla olmasını
da örnek olarak gösteriyoruz. Bakanlık bütçesinin temelde yüzde 30
artışını da olumlu görüyoruz. Ama, devlet
yardımları kanunu ve rekabet ile sosyal politikalar ve istihdam
fasıllarının da neden açılmadığını
merak ediyoruz.
Sayın
Bakan, aslında gerçek ortada. Siz iktidara geldiğinizde, 2002de
ABye destek yüzde 70 civarındayken, bugün bu oran yüzde 40lara
inmiştir. Bu konuda demek ki halkın daha iyi bilgilendirilmesi
gerekiyor. Şunu görmek gerekir: En kötü durumdaki Yunanistanda bile
kişi başına düşen gelir Türkiyenin 2 misli.
Orta
Doğu seferine çıkmış görünen Hükûmet üyeleri arasında
da sizden başka bu konuya önem veren ne kadar arkadaşınız
kalmıştır bilemiyorum ama unutmayalım ki bütün İslam
dünyası için, ABye girme şansı bulunan bir Türkiye en güzel
modeldir. ABye girme şansı bulunan, Atatürkün kurduğu
çağdaş, laik Türkiye modelidir. Bu Bakanlığın bir
hayal Bakanlığı olarak kalmayacağını umuyor, size
başarılar diliyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bilgehan.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı İstanbul
Milletvekili Ayşe Eser Danışoğlu.
Sayın
Danışoğlu, buyurun.
Süreniz
yedi dakika.
CUMHURİYET
HALK PARTİSİ GRUBU ADINA AYŞE ESER DANIŞOĞLU
(İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı ve bağlı genel müdürlüklerin bütçeleri
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bakanlık
bütçesindeki yüzde 67lik önemli artışın etkin biçimde
kullanılacağını umuyor, hayırlı
olmasını diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, kadına karşı fiziksel şiddet, sonunda
Meclisin kapısından da içeri giriverdi ve kanunların
milletvekilleri için bile tek başına etkili
olamadığını bize bir kere daha gösterdi. Geçmiş olsun
diyorum.
Daha
sonra bu çatı altında bir kadın milletvekilimize karşı
cinsiyetçi bir üslup kullanılarak uygulanan bir başka tür
şiddete de tanık olduk. Sayın Bakanın bu duruma da tepki
duymuş olduğunu düşünüyorum ama doğrusu, tepkisini dile
getirmesini de bekliyoruz.
Kadına
karşı şiddetle ilgili yapılmış olan bir kamuoyu
araştırmasının sonuçları yayınlandı.
Raporda, evli ya da boşanmış her iki kadından birinin
fiziksel şiddet gördüğü ve eşinden şiddet gören
kadınların yaklaşık yüzde 30unun intiharı
düşündüğü açıklandı. Bu, nasıl bir toplumsal sorunla
karşı karşıya olduğumuzu net olarak gösteriyor. Bu
sonuçlar ayrıca insani gelişmişlik ve toplumsal cinsiyet
eşitliğinde dünya sıralamalarında neden hep gerilere
düştüğümüzün de nedenlerini teyit ediyor.
Kadın
sorunlarına çözüm arayışında bakanlık
politikaları aileyi merkeze aldı. Aile elbette hepimiz için çok
değerli ancak bir kurumu yüceltmek, içindeki bireyleri güçlendirmeye
yetmiyor; tam tersi, bireyler güçlendikçe kurumlar yüceliyor. Kadını,
çocuklara, yaşlılara, engellilere bakan bir aktör olarak
konumlandırınca da tüm kadın sorunları yeniden üretiliyor.
Bakanlığın
eşitlik sağlamaya yönelik politikalar üretmesini istiyoruz.
Kadınlar aileleri içinde öldürülüyor. Kadın Cinayetlerini
Durduracağız Platformu, kadınların yüzde 69unun kocaları
ya da eski kocaları tarafından öldürüldüğünü açıkladı.
Artık normalleşen bu şiddet nasıl önlenecek? Devlet ve
kurumlar, tüm plan ve politikalarında, bir ilke olarak toplumsal cinsiyet
eşitliğini benimsemediği sürece şiddetin önlenmesi bir
temenniden ibarettir. Panik butonu, elektronik pranga ve şiddet önleme
merkezleri şüphesiz çok önemli girişimler ama bunlar, toplumdaki
şiddet algısını değiştirmeye yönelik
çalışmalar değil, şiddeti görmüş kadının
kolluk kuvvetiyle iletişim sağlama mekanizmaları.
Öğretmen
Gülşah Aktürk katledilmeden önce korunmak için devlete başvurdu.
Devleti en üst düzeyde temsil edenlerin Ölüm haktır, kaçış
yoktur, istifa et. ve benzeri ifadeleri, kamu görevlilerine verilen
eğitimlerden hiç sonuç alınamadığının bir
başka göstergesi oldu. Bu yaklaşımın münferit olduğunu
da kabul edemiyoruz çünkü koruma talep eden kadınların yüzde 73ünün
öldürüldüğünü Kadınlara Hukuki Destek Merkezinin
açıklamalarından biliyoruz. Bu devlet görevlilerine herhangi bir
yaptırım uygulanmış mıdır, bunu da bilmiyoruz;
belki bakanımız bir bilgi verir.
Biraz
önce bahsettiğim kamuoyu araştırmasında şiddet
görenlerin yüzde 61inin ekonomik imkânı olmadığı için
çaresiz kaldığı söyleniyor. Burada kadının
eğitimli olup bir iş sahibi olması, ekonomik ve sosyal olarak
özgürleşmesini, itibar görmesini, kendine güvenmesini de beraberinde
getiriyor. Türkiyede kadınların iş gücüne
katılımı OECD ülkeleri arasında en düşük düzeyde.
Ancak, kadın istihdamını artırma hedefi de çok çocuk
doğurma politikasıyla çelişiyor.
Değerli
milletvekilleri, gelelim çocuklara. Çocuklara da destek veriliyor ama
karşımızda çok vahim bir tablo var. Suça sürüklenen çocuk
sayısı 85 bin. Cezaevindeki çocukları devletin nasıl
koruduğunu maalesef Pozantı
olayıyla öğrendik. Daha sokaklarda vurulan, evsiz, ensest
mağduru çocuklar, kayıp çocuklar, çocuk işçiler, çocuk gelinler,
intihar eden çocuklar var. Okullardaki denetimsizlikten dolayı her ay en az bir çocuk hayatını
kaybediyor. 3 çocuk doğurun. demeden önce, mevcut çocuklara insan
onuruna yakışır bir hayat sunmamız gerekiyor. Çocuk nüfusu
şüphesiz ki sadece sayısal bir veri değil.
Türkiyede
engelliler yaklaşık 12,5 milyon kişi. Aileleriyle birlikte
düşünüldüğünde toplum nüfusunun
yarısı alınacak kararlardan doğrudan etkileniyor.
Sosyal ve ekonomik dışlanmışlıkla mücadelede takdire
dayalı yardımlarla başarılı olunmuyor. Son atamalara
rağmen kamuda binlerce boş engelli kadrosu var. Bu 2nci yılda
CHPnin tüm girişimlerine rağmen engelli hakları komisyonu bir
türlü kurulamadı. Ayrıca, bize yansıyan, İnternet üstünden
yansıyan notlardan, kamu kurumlarındaki şartların
engellilere uygunluğu denetleme konumundaki
bakanlığınızın yeni binasında da fiziksel
şartların engelli çalışanlara hiç uygun
olmadığı belirtiliyor. Yaşlıların
sorunlarına değinirsek: Yaşlıların toplam nüfusa
oranının 2025te yüzde 10a varacağı hesaplanmakta.
Yaşlılık politikası olarak evde bakım hizmetlerinin
desteklenmesi, yaşlıları ve kadınları kapalı kapılar
ardında tutmamalı; destek verilmek istenen grupların öncelikle hayatın
içinde aktif ve görünür olması gerekiyor, görünmez oldukça
dışlanma da artıyor.
Değerli
milletvekilleri, merhamet ve vicdan temelli politikalar,
ayrımcılığı önlemeye yetmiyor. Toplumsal
barış için her türlü ayrımcılığa karşı
olmayı, kadın-erkek eşitliğini 1inci sınıftan
itibaren okullarda çocuklarımıza öğretmeye yönelik kararlar
almamız lazım. Böylece, gelecek nesiller, insan haklarına ve
temel değerlere daha saygılı olacaklardır diye
düşünüyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Danışoğlu.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Durdu Özbolat.
Sayın
Özbolat, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Enerji Bakanlığının 2013
yılı bütçesi hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ülkelerin
toplumsal gelişimlerinin sürükleyici unsurlarının
başında enerji tüketimi gelmektedir. Enerji, günlük yaşamımızın
ve üretimimizin en önemli girdilerinden biridir. Bu nedenle, enerji sektörünün
yönetimini üstlenenler, toplumun ve ekonominin gereksinim duyduğu enerjiyi
yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevre ile uyumlu bir şekilde
sunmak yükümlülüğündedir. Ayrıca, ülkenin enerji arz güvenliği
açısından da bu kaynakları çeşitlendirmek zorundadır.
Enerji,
stratejik özelliği olan bir olgudur. Ülkemizde enerji konusu ve
politikaları incelendiğinde, enerji arzı öncelikli olarak
gündeme gelmektedir. Hızlı bir gelişme sürecinin içinde bulunan
ülkemizde, uzun dönemli ve kararlı enerji politikaları
oluşturulmasında eksiklikler görülmektedir. Hükûmetlere
bağlı olarak değişen enerji politikaları, dünyadaki
gelişmeleri takip eden ve uzun dönemli politikaları gözeten,
ülkesinin enerji potansiyelini değerlendiren, teknolojik ve
araştırma geliştirme faaliyetlerini destekleyen politikalar
olmaktan uzakta kalmaya mahkûmdur.
Ülkemizdeki
enerji durumu birçok ülkeye göre daha sorunludur. Tüketilen enerjinin
yaklaşık dörtte 3ünü yani 40 milyar dolar civarındaki bir
kaynakla ithal etmek zorunda olan ülkemizde dışa
bağımlılık çok önemli bir sorun olarak enerji
güvenliğini tehdit etmektedir. Enerji kaynaklarında dışa bağımlılık,
en fazla tükettiğimiz enerji kaynakları olan petrol ve doğal
gazda yüzde 90ların üzerindedir. Böyle bir enerji sisteminin 21inci
yüzyıldaki sürdürülebilirliği ciddi sorunlarla karşı
karşıyadır. Enerji politikalarındaki yetersizliklerin
vebalini otuz yıldır, ne yazık ki, halkımız ve
sanayicilerimiz çekmektedir.
Dünyanın
en pahalı doğal gazını ve elektriğini
kullanıyoruz. Kaynaklarımızı etkin kullanma konusunda hep
teoriler üretiliyor, planlamalar yapılıyor ancak ne yazık ki
ortada somut hiçbir şey yok. Enerji politikalarımızı
incelediğimizde, bir türlü hayata geçmeyen, hatta bazısı hayal
olmaktan öteye gidemeyen ama her biri bizi kurtarma iddiasında olan
binlerce projeyle dolu olduğunu görüyoruz. Tam yirmi dört yıl önce
temeli atılmış olan Deriner Barajının
açılışını yapmak, bu ülkeye ne sağlar? Yirmi dört
yılın on yılınıda da AK PARTİnin iktidarda
olduğunun da herkes tarafından bilinmesini istiyorum. Bu, bir
başarı öyküsü değildir; bu, bir müteahhidin zenginleşme
hikâyesidir.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye enerji fakiri bir ülkedir. söylemini kabullenmek, bu
ülkenin ne yazık ki kaderi olmuştur. Bizler, enerji
politikalarına yön vermesi gereken insanlarız. Bunun vebali de çok
ağırdır.
Bakınız,
Avrupada doğru düzgün güneş yok ama 10 bin, 20 bine yakın
megavat gücünde kurulu enerji santralleri var. Yıllar önce
rüzgârlarını bitirdiler, şimdi yeni nesil teknolojilerle
verimlerini ve güçlerini artırıyorlar. Biz daha 2 bin megavatlar
civarındayız ve buna seviniyoruz, ortada ciddi bir sorun var
demektir.
Bütün
bunlar olurken, yatırımcı her türlü sorunla boğuşuyor
ama bir türlü sonuç alamıyor. Hükûmetin, bir an evvel,
yatırımı gerçekten teşvik edecek, yatırımın
önündeki engelleri kaldıracak, yatırımcıyı
destekleyecek adımlar atması gerekmektedir.
Enerjide
durum, bakanlığın sunduğu rakamlar ve istatistiklerle belirtildiği
şekilde değildir. Rakamlar ve istatistiki değerler,
bakanlığımızın iyi temennilerini ifade etmektedir.
Ancak, realite, enerji arzı güvenliği açısından Türkiye son
derece tehlikeli bir sürece doğru gitmektedir.
Bakınız,
hep hesaplar kitaplar yapılıyor ancak geçen sene ocak, şubat
ayında sanayi durdu, doğal gaz kesildi, elektrik fiyatları 2
TLye çıktı, 3 katı fiyata
sıvılaştırılmış doğal gaz
kullanıldı. Sıcaklık mevsim normallerinin 3-5 derece
altına düşünce, gaz şebekesinde sistem çöktü. Bunun nedeni de izahı
da mücbir sebep olarak tanımlanmamalıdır. İki yıl
içerisinde mevcut gaz şebekesine ilaveten yeni bir boru hattı
döşenmezse geçen sene yaşanan kriz ne yazık ki her kış
tekrar edecektir.
Değerli
arkadaşlar, enerji hep sorun yumağı hâline dönüştü,
Hükûmetimiz de hep günü kurtarma derdinde. Doğal gaza yüzde 40a
yakın zam geldi, elektrik yüzde 40 zamlandı. Şimdi Hükûmet
enerji politikalarındaki başarılardan bahsediyor.
Halkımızın ve sanayinin en temel tüketim değeri olan gaz ve
elektrik yüzde 40 zamlandı. Şimdi enflasyonun tek haneli
olduğunu söylemek inandırıcı olabilir mi?
Dünyadaki
ülkeler enerji stratejilerini otuz ile elli yıllık planlamalara göre
yapıyorlar; biz ise ne garip ki Sayın Başbakanın ve AKP
Hükûmetinin dillerden düşürmediği 2023 yılına göre
yapıyoruz. Geçmiş hükûmetler de aynı hataları
yaptılar, farklı olmayan bir şekilde.
Türkiye
dünyanın en pahalı petrolünü kullanıyor, bu unvan bizde.
Hükûmetin ÖTV ve KDV üzerinde kurduğu düzen nedeniyle fevkalade tehlikeli
bir duruma doğru sürükleniyoruz. Akaryakıttaki devlet sömürüsünün bir
an önce sona erdirilmesi gerekiyor. Petrolümüzün olması olmaması çok
önemli değil, rafineri fiyatları gerçekten son derece makul seviyede.
Ancak, Hükûmet bırakın vergide indirim yapmayı, her geçen gün
çaktırmadan vergi artırıyor.
Akaryakıt
fiyatları yüzünden insanlar önce benzinden dizele, dizelden LPGye
yöneldi. Şu an 5 milyon ton LPG tüketiyoruz, dünyanın en büyük
pazarı hâline geldik. Niye? Hükûmetin yanlış vergi politikası
yüzünden.
Değerli
arkadaşlar, Türkiyenin bu doğal gazda en pahalı,
akaryakıtta en pahalı, elektrikte en pahalı unvanları
sizlere hiçbir şey kazandırmaz. Bu işte olması gereken,
enerjide en ucuzu ve en ekonomiği halkımıza sunmaktır.
Dünya, enerji politikasında enerji verimliliği devrimi yaşıyor,
biz hâlâ enerji santrallerimizin verimliliğini artırıcı
yatırımlar yapamıyoruz.
Cumhuriyet
tarihî boyunca yapılan dev projeler şimdilerde komik bedellerle
satılıyor. Geçenlerde küçük HESlerin özelleştirilmesi
yapıldı, çoğu üç beş yıllık gerilerde
satıldı. Bu özelleştirmelerin adı haraç mezat
satmaktır.
Niye satıyoruz bu santralleri? Bu santraller
elektrik üretmiyor mu? Özel sektör her gün dağı taşı
devirip milyonlarca dolara santraller inşa ederken devlet niye bunlardan
kurtulmak istiyor hâlâ anlamadım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Özbolat, teşekkür ediyorum.
DURDU
ÖZBOLAT (Devamla) Ben teşekkür ediyorum.
Söyleyeceğim
birçok şeyi bitiremedim ama söylenmesi gereken en önemli şeylerden
birisi, şu an içinde bulunduğumuz enerji politikamızın,
elektrik ve enerjide olan yabancılara
bağımlılığımızın bir an önce bitmesi,
yenilenebilir enerji kaynaklarına bir an önce uygulanabilir,
yapılabilir birtakım düzenlemelerin getirilmesi gerekiyor.
Bütçenin
hayırlı olmasını diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
Şimdi
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar
Akar.
Süreniz
on dört dakika.
CHP
GRUBU ADINA HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Enerji Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisinin görüşlerini dile getirmek üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye,
hidroelektrik, rüzgâr ve güneş enerjisi açısından önemli yerli
kaynaklara sahiptir. Temiz, çevre dostu, yenilenebilir bir enerji
kaynağı olması nedeniyle ülkemiz jeotermal enerji
açısından şanslı ülkelerden birisi olup, jeotermal enerji
potansiyeli bakımından dünyanın ilk 10 ülkesi
arasındadır. Ancak, ülkemiz birincil enerji kaynakları
açısından yeterli bir ülke olamamakla birlikte, ilginç bir
şekilde tüm yapılanmasını bu kaynaklar üzerine
kurmaktadır. Petrol ve doğal gaza dayalı sanayi,
ısınma, enerji üretimi Türkiye açısından çıkmaz
sokaklara dönük durmaktır.
Dışa
bağımlılık yüzdesel olarak petrolde yüzde 92, doğal
gazda yüzde 98 iken, bizim enerji tüketimimiz bu iki unsura dayanmakta, hatta
elektrik üretimimizde doğal gazın payı yüzde 45lerde
seyretmektedir. Bu iki unsura dayalı yapıyı
değiştirmek, enerji verimliliğini hayata geçirmek ülkemiz için
son derece önemlidir. Ancak, ülkemizin enerji durumu incelendiğinde,
kullandığımız enerjinin sadece yüzde 27,6sını
yerli kaynaklardan sağlayabiliyoruz. Yaklaşık yüzde 72 oranında
enerjide dışa bağımlı durumdayız; gerekli
çalışmalar yapılmaz ise yakın bir zamanda yüzde 80leri
bulacağı öngörülmektedir. Enerji sektöründe artan talep, yüksek
dışa bağımlılık fiyat
artışlarını da beraberinde getirmiş, zira Türkiye de
bu tüketim artışına üretim artışıyla
karşılık verememektedir. 2000 ve 2011 döneminde birincil enerji
üretimimiz yüzde 15 artarken aynı dönemde birincil enerji tüketimimiz
yüzde 34 artmıştır. Böylece, enerjide dışa
bağımlılık yükselmiştir. Nitekim 2000
yılında yüzde 33 olan tüketimi yerli üretim ile karşılama
oranı 2010 yılında yüzde 27,6lara düşmüştür. Enerji
alanında maalesef ülkemizin bu ölçüde dışa
bağımlılığı, birincil enerji talebimizin büyük
bir kısmının ithal kaynaklarla karşılanması,
mali, ekonomik ve siyasal açıdan büyük riskler ve maliyetler içeren
kaygı verici bir durumdur. Bunun vatandaşa yansıması da sadece
son bir yıl içerisinde üçüncü zam sonucunda vatandaşın
doğal gaz maliyeti yüzde 45, elektrik maliyeti de yüzde 35
artmıştır.
AKP
iktidarı bu zamları yaparken sıra memura vereceği zamlara
gelince 4+4, emekliye 3+3lük zammı bile çok buluyor. Üstelik, doğal
gaz ve elektrik gibi temel girdilere yapılan bu ağır zamlar
üretimi etkilemekte, hâliyle tüm mal ve hizmetlerin fiyatlarını
yukarı çekmektedir.
Ekonomimizin
en önemli sorununun dış ticaret açığı olduğu,
Hükûmetinizin ve ilgili bakanların tamamı tarafından dile
getirilmektedir. Bu sorunun çözümü için madencilikte, enerjide dışa
bağımlılığın azaltılması gerektiği
ifade edilmektedir ancak bunun için gerekli adımlar
atılmamaktadır. İktidar bu konuda vaatlerden öteye gidememekte,
çalışmaları için düşünülmekte, yürütülmekte, sürdürülmekte
denilmektedir.
Tabii
ki Türkiyenin enerji probleminin çözümünün kolay
olmadığını biliyoruz. Enerji, iyi niyetli ve yolsuzluk
sarmalından kurtulmuş bir Hükûmetin planlı, programlı
çalışmalarıyla çözülebilir.
Hepinizin bildiği
gibi, daha önce CHP adına Enerji Bakanlığındaki uygulamalar
ile ilgili gensoru vermiş ve bu gensoru görüşmeleri
sırasında bir kısım iddialarımız
arkadaşlarımız tarafından dile getirilmişti. Neydi bu
iddialar? Enerji Bakanlığının 2 şirket tarafından
ele geçirildiğiydi. Bugün de bu iddiamızın arkasında
duruyoruz ve sadece birkaç örnekten yola çıkarak enerji maliyetlerinin
yolsuzluk ve kötü yönetim ile nasıl arttığını ve
Türkiyedeki enerji sektörünün nasıl dışa bağımlı
hâle getirildiğini anlatmak istiyorum.
Bildiğiniz üzere, enerji üretiminde tek
yerli kaynağımız kömürdür. Stratejik öneme sahip kömür
madenlerimiz şaibeli ihalelerle Enerji Bakanlığını ele
geçiren firmalara verilirken termik santrallerimiz yine şaibeli ihalelerle
el değiştirmektedir. Kömür madenleriyle ilgili redevans
sözleşmeleri bir yolsuzluk markası hâline gelmiştir.
Dünyanın en geri ülkelerinde dahi görülmeyen en ilkel yolsuzluklar Enerji
Bakanlığında gerçekleşmektedir.
Sayın
Bakan, dünyanın hangi ülkesinde bir devlet ihalesiz madenini devreder? Sayın
Bakan, dünyanın hangi ülkesinde bir devlet ihalesiz milyarlarca
dolarlık satın alma yapar? Dünyanın en yolsuz ülkelerinde bile,
düzmece bile olsa ihale yapılır, sonra bu ihaleye fesat
karıştırılır. Siz ihale bile yapmaya gerek duymadan,
doğrudan sözleşme yaparak fahiş fiyatlarla milyarlarca
liralık kömür alma cesaretini nereden buluyorsunuz? Burası bir kabile
devleti değil, siz de kabile şefi değilsiniz Sayın Bakan.
Şimdi,
size soruyorum: Türkiye Kömür İşletmelerinde ihale
yapılmaksızın fahiş fiyatlarla kömür alımlarına
nasıl göz yumarsınız? Bu durum sadece kömür madenleri için mi
geçerli?
Sayın
Bakan, örnek, 18 Mart Çan Termik Santrali, 2x160 megavatlık elektrik
üretimi kapasitesine sahip Türkiyenin en yeni, en çevreci ve diğer termik
santrallerine nazaran akışkan yataklı olduğu için yüzde 30
daha fazla verime sahip olan bu santral, biliyor musunuz, kireç taşı
olmadığı için duruyor. Kireç taşının
alınmasını kimler engelliyor? İşte, tam burada, Enerji
Bakanlığını teslim alan şirketlerden biri ortaya
çıkıyor. Birçok konuda acil adı altında 4734
sayılı İhale Kanununun 21/b maddesine göre alım yapan
kurum, burada bu madde aklına gelip kireç taşını satın
alıp santrali çalıştırmak aklına gelmiyor. Peki,
diyebilirsiniz ki:Ne önemi var? 320 megavatlık bir üretim Türkiye için önemli
midir? Türkiye için önemi; Bu kadar elektrik enerjisi üretebilmek için en az
15 ila 20 arasında HES yapmamız gerekmektedir.
Sayın
Bakan, bu termik santral ile ilgili yaklaşık yirmi gün önce size bir
soru yöneltmiştim. Bu kürsüden siz bana cevap vereceğinizi ve
araştıracağınızı söylemiştiniz, hâlen
bekliyorum. Aslında yarım saatlik, bir saatlik bir iş
olduğunu düşünüyorum sizin için ama yirmi gündür bekliyorum.
Termik
santrallerle devam ediyorum: Sivas Kangal toplam 457 megavatlık üretim
yapma kapasitesine sahip, termik santral
çalıştırılmıyor; bu da Türkiyedeki elektrik
problemini çözmeye çalıştığınız 20 ila 30 adet
HESe bedeldir arkadaşlar. Bu santraller aylardır
çalıştırılmıyor ve özelleştirme kapsamına
alınarak satılması bekleniyor. 3üncü grupta olan bu tesis
1inci gruba alınarak 2013 Ocak ayı içinde ihalesi yapılacak.
Son yıllarda göç veren bir kent olan Sivasa, Kangala bir darbe daha
vuracaksınız. Burada yaptığınız incelemede
özelleştirmeye zemin hazırlayabilmek için santrali
çalıştırmayarak maliyetlerin artmasına neden
olunmuştur. Türkiyede ortalama 11 kuruş olan termik santral üretim
maliyeti, bu santralde 16 kuruşa çıkarılarak santrallerin zarar
etmesine neden olunmuştur.
Aslında
Sivas Kangaldaki en önemli olay santralin kömür ihtiyacını
karşılayan Kangal kömür sahasının işletilmesi. 4734
sayılı Kanundan önce, yani sizin Hükûmetinizden önce bir firmaya
verilmiş ve sözleşme yapılmış. Sözleşmeye konulan
bir madde ile kuruma aynı şart ve fiyatlarla sözleşme uzatma
yetkisi verilmiş. 2003 yılında 4734 sayılı Kanunla bu
kanun çıkmadan önce yapılan tüm sözleşmelerin feshini ve yeni
İhale Kanununa göre ihale yapılmasını emretmesine ve
Sayıştayın Her yıl mutlaka ihale yapılmalı.
diye rapor vermesine rağmen Bakanın da birkaç kez oluruyla bu
sözleşmenin devam etmesi sağlanmıştır.
Sayın
Bakan, Kamu İhale Kanununun amir hükümlerine rağmen hangi hak ve
yetkiyle ihalesiz sözleşmeyi uzatabiliyorsunuz? diye sormak istiyorum. Bu
hukuksuz durum 1/1/2003 tarihinden 22/6/2010 tarihine kadar devam etmiş,
bu tarihte yapılan ihalede 60 milyon ton kömürün dokuz yıl süreyle
8,65 TLden alınmasına karar verilmiştir. Peki, merak ediyor
musunuz: Yirmi iki yıldır -sizden önce yapılmış bu
sözleşme- bu kömürü satan ve sizin de sürekli, sözleşmenin
bozulmaması yönünde görüş verdiğiniz firmada tonu kaç liradan
satılıyordu bu kömür? Tonu, 27 TLden satılıyordu. Yani
rakamlar ne kadar ufak değil mi? Yeni ihale rakamıyla eski ihale
rakamının farkını alıp bir hesap
yaptığınızda yirmi iki yılda devletten yeni parayla 2
milyar, eski parayla 2 katrilyon paranın başkalarının
cebine aktarıldığını göreceksiniz. Evet, tüm
hesaplamalar yapıldıktan sonra bu 2 katrilyon kaynak ile on
yılda, 10 milyon emekliye artı yüzde 4 ek zam verme şansına
sahip olabilirdiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Sadece bir ihalede buharlaşan
kaynağı söylüyorum, bir ihalede. Bu örnekleri Zonguldak taş
kömürlerinde- Bartın Amasra, Afşin Elbistan, Çayırhan gibi
örneklerle çoklandırabiliriz.
Konuşmamın
başında belirttiğim gibi, Türkiyenin ihtiyacı olan
elektrik gibi ikincil enerji kaynakları Türkiyenin kömür gibi birincil
enerji kaynaklarıyla önemli bir kısmı karşılanabilir.
Afşin Elbistan bölgesindeki kömür rezervimizi 4 milyar ton olup mevcut
üretim kapasitesi ki -bu kapasite kullanılmıyor- 6.000
megavatlık kapasite çok rahat eklenebilir. Türkiyenin toplam kömür
rezervi, 12 milyar ton ama Afşin Elbistanda üçte 1i olan 4 milyar ton
kömür var ve bugün 2 tane santral orada çalıştırılmıyor,
bırakın 6.000 megavatlık bir ilave, ek yapmayı. Bu kaç tane
HESe bedel Sayın Bakan söyler misiniz? Bu kürsüye geldiğinizde, o
dereleri kuruttuğunuz, 200-300 tane HESe bedel bu.
Sayın
Başkan, bir taraftan linyit, güneş, rüzgar gibi yerli kaynakları
kullanıyor, diğer taraftan çantacılara kaptırdığınız
HESler ile Türkiyenin doğal güzelliklerini katlediyorsunuz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyede üretilen elektriğin
devlete maliyeti ortalama 7 kuruştur. Yanlış
duymadınız, hesap yapabiliriz. Bakan, yanlış söylüyorsam
burada gelsin, düzeltsin. Türkiyedeki ortalama elektriğin devlete
maliyeti 7 kuruştur. Aslında bu pahalı bir rakamdır.
Elektrik, bugün vatandaşa 35 kuruş, sanayiye 27 kuruştan
satılmaktadır. Vatandaşa bu kadar pahalı
satılmasının nedenlerinden biri de az önce belirtmiş olduğum
ve tamamen bize ait olan madenlerimizin ve termik santrallerimizin işletme
zafiyetlerinden ve yolsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Bu da yetmezmiş
gibi, doğal kaynaklarımızı önemsizleştirerek tamamen dışa
bağımlı hâle getirdiniz ve 2000 yılında üretimimizin
yüzde 37si doğal gazdan, yüzde 27,5uğunu linyitten
gerçekleştirirken bugün gelinen noktada, yüzde 45i doğal gaz ile
yüzde 17si linyitten üretilmektedir. Bu dış kanyaklı doğal
gaz ile üretim yapan firmalar ile yapmış olduğumuz uzun süreli
ve kilovatını fahiş fiyatlardan alma taahhütlerimiz nedeniyle
vatandaş iliğine kadar sömürülmektedir.
Sayın
Bakan, kamuya ait yerli yakıt ile çalışan termik santralleri
çalıştırmıyor, ithal yakıt ile çalışan özel
sektöre ait santrallerden fahiş fiyatlarla elektrik alıyorsunuz.
Hatta, bunu garanti altına almak için beş
yıllığına kurulan Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt
AŞ hâlen faaliyetlerine devam etmektedir ve süresi 31/12/2012de dolacak.
Sayın Bakan, merak ediyorum, bu süreyi uzatacak mısınız?
Serbest ekonomi diyorsunuz, bu süreyi uzatacak mısınız hep
beraber göreceğiz.
Problem
sadece elektrik üretiminde, madenlerin işletilmesinde ve termik
santrallerde değil, Enerji Bakanlığının neresine
bakarsanız dökülüyor.
Ham
petrole bakıldığında Hükûmet sınıfta kalmış
ve elle tutulur bir başarısı yok iken yanlış
dış politikalar sonucunda yurt dışında sahip
olduğu kuyuların bir kısmını kaybetmiş, Irakta
günlük 500.000-1 milyon varil üretim yapan kuyuların ihalelerine TPAO
sokulmamıştır. Bugün aynı durum devam etmekte olup
Akdenizdeki durum bundan farklı değil.
Peki,
Akdenizde ne oldu? Özel bir şirket sismik araştırmalar
yapıyor ve tüm Akdenizin enerji konusundaki haritasını
çıkartıyor. Firma bölge ülkelerine Ücretini öderseniz sizinle bu
verileri paylaşırım. diyor. Bu araştırmalar Türkiye
dışındaki Akdeniz ülkeleri tarafından satın
alınarak
Peki,
şimdi Başbakana sormak istiyorum: Tarihte ilk defa Türk askerinin
başına çuval geçirenlere ne cezası verdin? Tarihte ilk defa
uçağını düşürenlere ne ceza verildi? Ulusal sularda
İsrail tarafından 9 Türk vatandaşımızın
öldürülmesi karşısında Başbakan ne ceza verdi? Güney
Kıbrısa ne yaptırım uyguladı diyor, hepinizi saygı
ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Akar.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına son konuşmacı Sayın Namık Havutça.
Sayın Havutça
buyurun, süreniz on dört dakikadır. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NAMIK
HAVUTÇA (Balıkesir) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve
Bor Araştırma Enstitüsü
üzerinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, sözlerime başlarken, iki gün önce Silivride
milletvekili arkadaşlarımızla, kamuoyunun Ergenekon
Davası diye bildiği davayı izlemeye gittik. Cumhuriyet Halk
Partisinden 40a yakın milletvekili arkadaşımız, grup
başkan vekillerimiz ve genel başkan
yardımcılarımızla birlikte sabah Silivrideydik. 50 bine
yakın yurttaşımız orada Adalet, adalet diye
bağırıyordu ve inanın -bunun burada samimiyetle
altını çizmek istiyorum- ben on beş yıl avukat olarak ve
Balıkesir Barosunda iki dönem Yönetim Kurulunda bulunan bir hukukçu
olarak, arkadaşlarımızla birlikte davayı izlediğimizde
orada bir hukuk devletinin değil bir darbe hukukunun olduğunu gördük.
Buna 200 avukat arkadaşımız da orada tanık oldu.
Ben, AKPli
arkadaşlarıma, Türkiyeye gerçekten darbelerle hesaplaşmak ve
Türkiyede gerçekten ileri demokrasiyi, hukuk devletini, yargı
bağımsızlığını samimiyetle getirmek isteyen
arkadaşlarıma seslenmek istiyorum, vicdanlara seslenmek istiyorum: Orada
hukuk yok.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, mahkeme başkanı mahkemeye gelen
belgeleri okuyor ve avukat arkadaşlarımıza diyor ki: Belgeler
hakkında bir söz söylemek isteyen var mı? 40 tane avukat
arkadaşımız parmağını kaldırıyor söz
almak için. Mahkeme Başkanı diyor ki: Avukatlara soruldu, söz almak
isteyen yok. Duruşmaya devam edildi.
Değerli
arkadaşlarım, burası neresi? Nasıl bir
yargılamadır bu? Böyle bir şey olabilir mi? Yani evet,
Türkiyede biz içtenlikle, Türkiyenin demokratik, laik düzenine kasteden hangi
güç varsa onlarla, gelin, sonuna kadar hesaplaşalım ama bir
şartla: Hukukun üstünlüğünü ve yargının
bağımsızlığını tesis ederek.
Yargıçların, orada, gerçekten adalet arayan, vicdan arayan
yargıçlar olduğunu bilerek bunu yapalım.
Bakın,
adalet bir gün herkese lazım olur. Bugün siz çoğunluksunuz, burada
300 küsur milletvekiliniz var. Unutmayın, 1980de de o General Kenan Evren
bu ülkenin tek gücüydü ama bugün hasta da olsa, orada, bağımsız
mahkemeler üzerinde mahkeme huzuruna çıkıyor. Onun da bir avukata
ihtiyacı var, savunmaya ihtiyacı var.
Hukuk
devletinde, yargıda, yargının kurucu unsurları iddia,
savunma ve yargıdır ama Silivride bugün yargının bir
ayağı topal edilmiştir. Ben o
arkadaşlarımızın, yargılananların masum
olduğunu söylemiyorum ama şu gerçeği buradan Türk ulusunun
bilmesi gerekiyor: O davada, Cumhuriyet gazetesine bomba atan adamla İlhan
Selçuk aynı davada, aynı şebekenin faili olarak
yargılanıyor. Sivas Ülkü Ocakları Başkanı Mustafa ile
Balbay aynı çuvalda yargılanıyor. Böyle bir gülünç dava olabilir
mi?
Evet,
yargının ana amacı, gerçeği ortaya çıkarmaktır
ama orada gördük ki sayın mahkeme başkanı, sayın
savcı, 25 milyon sayfa yetmiyor Ergenekon davasında, burada Darbeleri
Araştırma Komisyonunun 40 tane klasörünü de oraya istiyor incelemek
için. Böyle bir yargılama olur mu? Böyle bir hukuk devleti olur mu?
Sayın
Bakan, sayın hükûmet yetkilileri; Türkiye, eksik de olsa, aksak da olsa
bugün İslam coğrafyasında Tunustan, Fastan, Cezayirden,
Suriyeden, Iraktan, İrandan, Malezyadan, Bangladeşten eğer
bugün 16ncı büyük ekonomi ve yargısında, demokrasisinde bir
yere geldiyse 1923te Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürkün attığı
sağlam temeller sayesinde, çoğulcu demokratik sistemde bugünlere
geldik. Bizi, onlardan ayıran özelliğimiz budur. Eğer, Türkiye
bugün Suriyeden ayrı bir noktadaysa bu yüzden bu noktaya gelmiştir.
Yine,
buradan bir şeyi daha vurgulamak istiyorum: 29 Ekimde Ulusta gösteri
yaptığımız için, Cumhuriyet Bayramını
kutladığımız için cumhuriyet savcıları 29
arkadaşımız hakkında fezleke düzenlemiş. Ya, ben
buradan o cumhuriyet savcısına sormak istiyorum: Sen kimin
savcısısın? Milletvekilleri Cumhuriyet Bayramını
kutlamaya gidiyor, haklarında gösteri yürüyüşlerine muhalefetten
fezleke düzenliyorsun. Sen kimin savcısısın? Cumhuriyet
savcısı mısın, nerenin savcısısın?
Değerli
arkadaşlarım, o savcının hazırladığı o
fezlekeyi, bir şeref madalyası olarak ben yaşamım boyunca
boynumda taşıyacağım.
Değerli
arkadaşlarım, AKPnin on yıllık iktidarında en önemli iktisadi faaliyeti
özelleştirmeler olmuştur. Bakın, AKPli siyasetçi
arkadaşlarımız buraya çıktığında bize
sıklıkla şunu söylüyor: Elli yıldan beri siz bu ülkeye bir
çivi çaktınız mı? diyor. İnsaf, vicdan!
1923ten
beri Türkiye Cumhuriyetinde Cumhuriyet Halk Partisinin bu ülkeye
çaktığı çiviler olmasaydı bugün Türkiye yerinde
olmazdı. Sizin sata sata bitiremediğiniz Cumhuriyet Halk Partisinin
çaktığı çiviler sayesinde bugün o duble yolları
yaptınız.
O
nedenle, bakın ben size sayayım: 2003 yılında SEKA
Balıkesir İşletmesi, İzmir Limanı; 2004te Eti
Bakır, Eti Gümüş satıldı. 2005te Türk Telekom iki
yıllık kârına satıldı. 2006da TÜPRAŞ
satıldı. 2008de PETKİM satıldı. Peki, güle oynaya
sattığınız bu kurumların amacı olan fiyatlar
düştü mü? Hizmet kalitesi yükseldi mi? İstihdam arttı mı?
Hiçbirisi. Bakın, değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti
özelleştirmeler yoluyla milyarlarca lira zarara uğratılmıştır.
Sadece Balıkesir SEKA-Danıştayın bozarak geriye
döndürdüğü- 1 milyon dolara satılan SEKAnın 34 milyon dolar muhammen
bedeli vardı. Benim topraklarımda maalesef bunlar yaşandı.
AKP bütçelerinin en
belirgin özelliği emekliler, öğretmenler, emekçiler, üretenler,
çalışanlar için açlık, sefalet, yoksulluk bütçesi
olmasıdır. Esasen, rakamlar bu durumu tam, yalın bir şekilde
anlatmaktadır. Yıl 2002, Türkiyedeki sendikalı işçi
sayısı 2 milyon. Yıl 2012, Türkiyedeki sendikalı işçi
sayısı 850 bin.
Başbakan, bu
kürsüden, 2002den bugüne olan artışları açıkladı, diyor
ki: En düşük memur maaşı yüzde 348, ortalama memur maaşı
yüzde 253, net asgari ücret yüzde 301
Oranlara
baktığımızda, yüzdelere vurduğumuzda, hepsi ne kadar
büyük görünüyor. Peki, vatandaşın yoksullukta
sarıldığı çay ve simide bakalım: 2002
yılında simit 20 kuruş, bugün 75 kuruşla 1 lira
arasında değişiyor. Ortalama artış yüzde 400. Yine,
çay: 10 kuruşa satılan çay, bugün en ucuz 50 kuruşa
satılıyor. Artış yüzde 500. Peki, Sayın Başbakan,
asgari ücrete yaptığınız zamla
Hangisi büyük, yüzde
Bakın,
işçilerimiz, köylülerimiz, emeklilerimiz soruyor bana. Bandırmadan,
işçi emeklisi Ahmet Mülayim amcamın maaşını sordum.
Yaşı 65, maaşı 700 lira. Yine Bandırmadan,
öğretmen emeklisi Şefik Koman ağabeyimize sordum emekli
maaşını, 1.074 lira. Bu vatandaşlarımız soruyor:
Biz 16ncı büyük ekonomi olduk, kişi başına 10 bin dolar
gelirimiz varmış, peki, bizim soframızdaki peynir niye
artmadı, biz niye bankalara borçluyuz, biz hangi ülkede
yaşıyoruz?
Değerli
arkadaşlarım, az önce ifade ettim, şimdi de dünyanın en
stratejik öneme sahip bor madenleri üzerinde dört dakika süre içerisinde bir
şeyler söylemek istiyorum. Bakın, biz, burada, KİT Komisyonunun
Bandırmaya gelmesi ve bor madenlerini incelemesi sonucunda Bakan
hakkında bir gensoru verildi. Oradaki dekupaj işlemlerinin, şu
anda Bandırmada, hizmet alımı yoluyla Eti Bor
işletmelerine 3 tane şirket çalışıyor yani orada
yaklaşık 2.500 taşeron işçisi bulunuyor. O taşeron
işçilerinin Sayın Bakandan ve Hükûmetten beklentisi, bor madenlerini
çıkarma aşamasından torba aşamasına kadar tümünün kamu
işçileri vasıtasıyla yapılmasını bekliyor.
Bırakın onları hizmet alımıyla yapmayı,
tamamının sözleşmeli kapsamdan kadroluya
alınmasını bekliyor.
Esasen,
bor madeniyle ilgili burada birçok defa sizlere bilgi verildi. Dünyadaki bor
madenlerinin yüzde 72sine sahibiz ve bor madenlerinin geleceğin uçak
sanayisinde, uzay sanayisinde, ilaç sanayisinde yani sanayinin her
alanında çok önemi olan, petrolden sonra dünyanın enerji dengelerini
değiştirecek bir maden ve bugün Eti Maden Genel Müdürlüğünde
Balıkesir ve Türkiye genelinde
borlarda Şubat 2012 itibarıyla toplam 3.809 kişi
çalışıyor. Çalışanların 275i memur, 1.229u
sözleşmeli ve 2.305i ise işçi statüsünde bulunmaktadır. Bugün
hizmet alımıyla istihdam edilen Bandırmada 358, Kırkada
198, Emette 518, Bigadiçte 693 ve merkezde 379 olmak üzere toplam 2.146
kişi. Bu emekçiler kadroya alınmalı, böylelikle hem iş
güvenceleri sağlanacak hem de stratejik ürün olan bor madenini
taşeronlaştırma politikaları ve özelleştirme
gayretlerinden kurtulacaktır.
Değerli
Bakan, değerli arkadaşlarım; sadece borlarda değil,
ülkemizin her alanında taşeronlaştırma
vasıtasıyla Türkiyede istihdamda köleleştirmeye gidildi.
Bakın, az önce sendikal rakamları verdim. Şu anda,
işçilerimizin örgütlendiği sendikal örgütlenmeler yok edildi.
Taşeronlaştırmanın ilk adımı
sendikasızlaştırma, örgütsüzleştirme ve köle düzeninde para
alma. Birçok belediyemiz var, belediyelerimiz temizlik işlerini
özelleştirdi. Aynı işi yapan kadrolu işçi 1.700 lira para
alıyor, o taşeron işçisi 700 lira para alıyor değerli
arkadaşlarım. Vicdan!
Bakın,
evet, 16ncı büyük ekonomi, inşallah ilk 10a gireceğiz, 10 bin
dolar kişi başına gelir, inşallah 20 bin dolar
yapacağız. Peki, bu rantı Türkiyede köle düzeni olsun diye mi
yapıyoruz? Nereye gidiyor bu ülkenin paraları? İşçide yok,
köylüde yok, memurda yok, öğretmende yok, belediye işçisinde yok. Kim
zengin oluyor değerli arkadaşlarım?
Onun
için, gelin, 2013 bütçesinin Türkiyede, bu memleketin gerçek sahipleri üreten
işçimizin, tarlada çalışan köylümüzün, üretenlerin ve alın
teri dökenlerin ekonomisi olma adına tercihlerimizi halkın
bütçesinden yana kullanalım.
Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Havutça.
Şimdi
AK PARTİ Grubu adına birinci konuşmacı Akif Çağatay
Kılıç, Samsun Milletvekili.
Sayın
Kılıç, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
AK
PARTİ GRUBU ADINA AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği
Bakanlığının 2013 Mali Yılı Bütçe
Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
3
Kasım 2002 tarihinde AK Parti Hükûmeti göreve geldiğinde AB sürecini
Türkiye'nin en önemli önceliklerinden biri olarak belirledi. Geçen on
yıllık süre zarfında, Hükûmetimiz sessiz devrim
niteliğindeki reformlara imza atan, Türkiye'yi müzakerelere başlatan
ve tam yetki ile donatılmış bir Avrupa Birliği
Bakanlığı kuran Hükûmet oldu. AB Bakanlığı, AB
sürecini daha da ileri taşıma
kararlılığımızın somut bir tezahürüdür.
Bir
aday ülke için AB uyum süreci çok boyutlu, geniş kapsamlı ve iç içe
geçmiş dosyalardan oluşan bir süreçtir. Bu bakımdan, müktesebata
uyumun gerektirdiği teknik çalışmaların bütüncül bir
strateji kapsamında ve sıkı bir koordinasyon ile yürütülmesi
büyük önem arz etmektedir. Bir de ülkemizin süreçte
karşılaştığı siyasi güçlükler ve ön yargılar
düşünüldüğünde, AB işlerinin yürütülmesi açısından güçlü
bir idari ve kurumsal yapılanmaya olan ihtiyaç daha iyi
anlaşılacaktır.
Avrupa
Birliği Bakanlığı, Avrupa Birliği Hukuku, Çeviri
Eşgüdüm, Sivil Toplum, İletişim ve Kültür Başkanlıkları
gibi AB sürecinin ihtiyaçları dikkate alınarak
yapılandırılmıştır. Türk kamu sisteminde ilk defa
oluşturulmuş birimleri, yenilikçi ve etkin idari
yapılanması ile dikkat çekmektedir. Bakanlığın, 324
kişilik kadrosunun yüzde 70'inin kariyer memurlarından
oluşması müzakere sürecimizin emin ellere emanet edildiğinin
göstergesidir.
Şunu
belirtmek isterim ki Avrupa Birliği Bakanlığı Türk
bürokrasisinin en zor görevlerinden birini ifa etmektedir. Bugün AB
yaşadığı ekonomik, sosyal, yapısal krizi aşmak
için kendi geleceğine dair tartışmalara o kadar yoğunlaşmıştır
ki, Türkiye'nin üyeliği bu tartışmaların gölgesinde
kalmıştır. Bazı üye ülkelerin siyasi engellemeleri
nedeniyle müzakere sürecinin hak ettiğimiz şekilde ilerlememesi ise
Türk halkının AB'ye olan inancını zayıflatmıştır.
Diğer taraftan, Avrupa vatandaşlarının bir kısmı
vizyonsuz liderlerin yanlış yönlendirmeleri, ön yargılar ve
yanlış algılamalar neticesinde Türkiye'nin AB'ye
sağlayacağı katkıyı göz ardı edebilmektedir.
Bütün bu olumsuzluklar, Avrupa Birliği Bakanlığının
işini güçleştirmekte ancak işlevini ve önemini artırmaktadır.
Değerli
Başkan, sayın milletvekilleri; müzakerelerin başlamasından
bu yana tüm engellemelere rağmen 13 fasıl
açılmıştır. Maalesef açılmayan 20 faslın 17'si,
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi başta olmak üzere bazı üye
ülkeler tarafından siyasi olarak bloke edilmektedir. Güney
Kıbrıs Rum Yönetimi 6 faslı, Fransa 5 faslı bloke
etmiştir ancak Fransa Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı bu tutumu
karşısında da sandıkta nasıl bir cevap
almıştır, bu da ortadadır.
AB
sürecimizi siyasi blokajlara maruz kalan müzakere süreciyle
sınırlı olarak değil de AB hedefinin ivme
kazandırdığı yasal düzenlemeler, siyasi reformlar ve
ekonomik getiriler kapsamında değerlendirmek, sürecin gerçek
değerinin anlaşılması bakımından kritik önem
taşımaktadır.
Hükûmetimiz
döneminde, AB Bakanlığı koordinasyonunda, Avrupa Birliği
müktesebatına uyum içeren 340 birincil, 1.577 ikincil düzenleme
çıkarılmıştır. Sadece 2012 yılında, bu
sayılar birincil mevzuat için 21, ikincil mevzuat için 109'dur. Reform
niteliğindeki bu düzenlemeler gıda güvenliğinden katı
atık yönetimine, enerji verimliliğinden tüketici haklarına kadar
çok sayıda yenilikle Türk toplumunun hayat standartlarını daha
da yükseltmiştir.
Siyasi
blokajlar nedeniyle birkaç dönem başkanlığında hiçbir
faslın açılamamış olmasından yola çıkarak
"süreç durdu" demek, gerçeği çarpıtmaktır. Sadece bu
yıl hatta Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Dönem Başkanlığını
da kapsayan son dönemde komisyon ile "Pozitif Gündem" adı
altında bir çalışma yöntemi başlatılmış;
komisyon tarafından, 3 fasıl kapsamında toplam 4
kapanış kriterinin karşılandığı teyit
edilmiş; Türk
vatandaşlarının vizesiz seyahati için önemli bir eşik
atlanarak, AB bu konuda bir taslak yol haritası hazırlama
noktasına gelmiştir. Enerji faslının Rumlar tarafından
bloke edilmesine rağmen, AB tarafıyla gerçekleştirilen üst düzey
toplantılarla, enerji alanında iş birliği
yapılabilecek somut alanlar belirlenmiştir.
Avrupa
Birliği Bakanlığının yürüttüğü yoğun
çalışmalar ve AB nezdindeki girişimler sayesinde kaydedilen bu
gelişmeler dikkate alındığında sürecin tüm
hızıyla devam etmekte olduğu görülmektedir. Bugün 15 Aralık
2012, bundan sekiz sene önce 17 Aralık 2004 tarihinde Avrupa Birliği
ile müzakere süreci için tarih alan bu iktidar, bu siyasi irade, yine bu siyasi
irade olarak Genel Başkanımız ve Başbakanımız
Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde Avrupa Birliği hedefinden
ülkemizin çıkarları doğrultusunda onurlu bir duruş
sergileyerek müzakereye devam edecektir, bundan hiç kimsenin şüphesi
olmasın.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kılıç.
AK
PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı, Diyarbakır
Milletvekili Sayın Mehmet Galip Ensarioğlu.
Buyurun
Sayın Ensarioğlu, süreniz beş dakika.
AK
PARTİ GRUBU ADINA MEHMET GALİP ENSARİOĞLU (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün bütçesini
görüşmekte olduğumuz Avrupa Birliği
Bakanlığının ilgili kurumlarından biri olan Türk
Akreditasyon Kurumu ve verdiği akreditasyon hizmetleri hakkında
sizlere bilgi sunmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bildiğiniz
gibi, dünya ticaretinin gelişmesinde, insanlara kaliteli ve güvenli ürün
ve hizmet sunulmasında akreditasyon hizmetlerinin önemli bir yeri
vardır, ülkemizde de bu hizmeti sadece TÜRKAK vermektedir.
TÜRKAK,
Avrupa Birliği müktesebatına uyum çerçevesinde 1999 yılında
4457 sayılı Kanun ile kurulmuştur. Türkiye'de akreditasyon
sisteminin kurulmasıyla ülkemizde verilen ürün, sistem ve hizmet
belgeleriyle laboratuvar raporlarının uluslararası
geçerliliği sağlanmış, bu sayede, bir yandan iç piyasadaki
ürün ve hizmetlerin kalitesinin yükseltilmesine katkıda bulunurken
diğer yandan ihraç ürünlerimizin dünya piyasasında teknik engellerle
karşılaşmadan satılabilmesine imkân hazırlamıştır.
Bu sayede, ülkemiz açısından döviz ve zaman kaybına yol açan
belgelendirme hizmetlerinin yurt dışından temin edilmesi
önlenmiştir.
Kurulduğundan
bu yana TÜRKAK, asıl görevinin yanı sıra bu konudaki bir çok
kişinin eğitilmesi, onaylanmış kuruluşların
denetimleri ve ihalelerde aranan belge yeterliliği gibi işlemlerle
ilgili görevleri yerine getirmektedir.
Bugün
itibarıyla, kamu ve özel sektörden 434 deney laboratuvarı, 76
kalibrasyon laboratuvarı, 10 tıbbi laboratuvar, 99 muayene
kuruluşu, 36 ürün ve hizmet belgelendirme kuruluşu, 62 sistem belgelendirme
kuruluşu ve 20 personel belgelendirme kuruluşu olmak üzere toplam 737
adet uygunluk değerlendirme kuruluşu TÜRKAK tarafından akredite
edilmiştir.
Ekonomimizin
dünya ölçeğinde rekabet gücünü sürdürebilmesi ve piyasaya arz edilen ürün,
hizmet ve sistemlere ait belge ve raporların güvenilir olması için
akreditasyon sisteminin sağlam temellere dayanması, hızlı
işlemesi ve tarafsız olması gerekmektedir. İşte,
TÜRKAK, yıllardır bu esaslar ve uluslararası standartlar
doğrultusunda hizmetlerini yürütmeye devam etmektedir. Kurulduktan
kısa süre sonra Avrupa Akreditasyon Birliğine başvurarak, 2006
yılında birlik ile laboratuvar, muayene ve sistem belgelendirme
alanlarında, 2008 yılında ise faaliyet gösterdiği tüm
alanlarda çok taraflı anlaşmaları imzalamıştır.
Yine 2006 yılında Uluslararası Laboratuvarlar Akreditasyon
Birliğine tam üye olmuş, karşılıklı tanıma
anlaşması imzalamış ve 2007 yılında ise Uluslararası
Akreditasyon Kurumuna üye olarak çok taraflı anlaşma
imzalamıştır.
TÜRKAK,
11 Nisan 2012 tarihli Cumhurbaşkanlığı tezkeresiyle, Avrupa
Birliği Bakanlığının ilgili kuruluşu hâline
getirilmiştir. Avrupa Akreditasyon Birliğinin üyesi olması
nedeniyle, TÜRKAK hizmetlerinin Avrupadaki yeni düzenlemelere uyumlu
olması ve günün şartlarına uygun hâle getirilmesi amacıyla,
4457 sayılı TÜRKAK Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
değiştirilmiştir. 29 Haziran 2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisinde kabul edilen kanun değişikliği 5 Temmuz 2012
tarihinde yürürlüğe girmiş; böylece daha hızlı ve nitelikli
hizmet verilmesi, kurumun kapasitesinin artırılması
sağlanmıştır.
Ayrıca
TÜRKAK, 2004 yılından bu yana hazine yardımı almadan kendi
gelirleriyle giderlerini karşılamaktadır. Ekonomik
gelişmeler sonucu son zamanlarda gündeme gelen iyi laboratuvar uygulamalarıyla,
helal gıda, tarım ürünlerinin belgelendirilmesi, ISO standartlarına
göre sera gazları salımının düzenlenmesi ve bilgi, güvenlik
sistemleri gibi yeni akreditasyon alanlarında da TÜRKAKın
çalışmaları devam etmektedir.
Bölgemizdeki
en büyük akreditasyon kuruluşu olarak hizmet veren TÜRKAK, Balkan
ülkeleri, Kafkasya, Orta Doğu, Orta Asya ve Kuzey Afrikadaki
gelişmekte olan ülkelerin akreditasyon kuruluşlarına da tecrübe
aktarımı, eğitim ve danışmanlık desteği
vermektedir. Ayrıca, İran, Özbekistan, Azerbaycan, Suudi Arabistan
gibi bölge ülkelerindeki kuruluşların akreditasyonunu
gerçekleştirirken, diğer yandan, Moldova ve Arnavutluk gibi bazı
ülkelerin akreditasyon kurumlarıyla ilgili uluslararası projelerin
yürütülmesinde de görev almıştır.
TÜRKAK,
bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da üretici sektörlerin belgelendirme
ve muayene hizmetleriyle, laboratuvar deneyimleri alanındaki
ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla uluslararası
standartlar, Avrupa Birliği regülasyonları ve ulusal
mevzuatımız doğrultusunda çalışmalarını
sürdürecektir. Önümüzdeki yıllarda TÜRKAKın gerçekleştirilen
kanun değişikliğinin getirdiği dinamik yapısı ile
akreditasyon sayısının artırılması ve
niteliğinin korunması yönünde çalışmalarını
etkin, verimli ve güvenli bir şekilde sürdüreceğine inanıyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ensarioğlu.
Şimdi
AK PARTİ Grubu adına bir sonraki konuşmacı İstanbul
Milletvekili Sayın Türkan Dağoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın
Dağoğlu, buyurun.
Süreniz
beş dakika.
AK
PARTİ GRUBU ADINA TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 Mali Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısının onuncu turu üzerinde grubum adına söz
almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, birey, aile ve toplum refahını artırmak
amacıyla dezavantajlı kesimler öncelikli olmak üzere tüm toplumu
hedefleyen bir anlayışla Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı kurulduğu günden bu yana oldukça önemli bir
başarı ivmesi yakalamıştır. Kadına ve çocuklara
aile içi şiddetin önlenmesi konusunda öncelikle 2012 yılında
muhalefet milletvekillerinin de desteğiyle bu konuda çok önemli bir yasa
çıkarılmış ve ilgili tüm uluslararası
sözleşmelere ilk taraf olan ülke arasında yer almıştır.
Ayrıca, şiddet gören kadınlara yönelik önleyici ve koruyucu
birçok uygulamayı ve kurumsal desteği hayata geçirmiştir.
Kırmızı buton uygulamasını ilk defa Bursa ve
Adanada 2 pilot bölgede mahkeme kararıyla şiddete uğrayan veya uğratılacak
olan kadınların, kolluk kuvvetiyle direkt temas etmesi bu sayede
sağlanacaktır.
2012
yılında 55 olan kadın konuk evlerinin 2013 yılında
116ya çıkarılması hedefleniyor. Bu çerçevede hâlihazırda
Türkiye çapında yaklaşık 1.656 kadının
yaşamasına olanak veren bu yapı önümüzdeki sene 4.800
kadının yaşaması için uygun hâle getirilecektir.
Ayrıca
14 tane açılan ve önümüzdeki yıl içerisinde
yaygınlaştırılacak olan Koza şiddet önleme ve izlem
merkezleriyle şiddet mağduru veya bu riski taşıyan
kadınlara psikolojik ve hukuki destek verilecek, gerekli tedbirler
alınacaktır.
Değerli
milletvekilleri, çocukların sorunlarına da eğilen bakanlık,
2014 yılı sonuna kadar tüm çocuk bakımevlerinin
kapatılmasını ve burada kalan 14 bin çocuğa yönelik olarak
koruyucu aile sistemini hayata geçirmeyi, daha küçük ölçekli olan sevgi ve
çocuk evlerini yaygınlaştırmayı planlamaktadır.
Hâlihazırda 53 olan çocuk yuvası sayısı, 2013 yılında
40a indirilecektir. Bunu müteakip sevgi evlerinin sayısı 38den
53e, kapasitesi de 2.849dan 4.086ya çıkarılacaktır. Çocuk
evleri ise hâlihazırda 504 tane iken 2013 yılında 933e
çıkarılıp 3.506 çocuğu barındıracak kapasiteye
ulaştırılacaktır.
Korunmaya muhtaç çocuklar için uygulamaya geçirilen bu
yeni hizmet modeli dünyada geçerli olan çağdaş uygulamalar
paralelinde hazırlanmış olup öncelikle çocuğun aile sistemi
içerisinde desteklenmesini, kurum bakımının ilk seçenek olmaktan
çıkarılmasını öngörmektedir.
Çok
yakın bir tarihte yürürlüğe giren Koruyucu Aile Yönetmeliği
koruyucu aile olma standartlarını belirlemekte ve bu hizmetin
yaygınlaşmasını hedeflemektedir. Bu zamana değin
Aileye Dönüş ve Aile Yanında Destek adlı projeyle ailelere
sağlanan mali ve sosyal destek sayesinde 8.000 çocuğun sıcak
yuvasına geri dönmesi sağlanmıştır.
Suça
sürüklenen çocuklara hizmet vermek üzere faaliyet gösteren ve bu
çocuklarımızın topluma faydalı bireylere dönüşmesini
amaçlayan,- koruma, bakım ve rehabilitasyon merkezleri
sayısının da 2013 yılında 40tan 52ye, kapasitesinin
de 1.314ten 1.614e çıkarılması hedeflenmektedir.
Öte
yandan bakanlık, önümüzdeki dönemde ülke sathında 81 ile gazi evleri
açmayı ve bu evlerde gazilere ve şehit yakınlarına
psikososyal desteğin yanı sıra hukuki yardım
sağlamayı öngörmektedir.
Değerli
milletvekilleri, sözlerimi tamamlarken Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının 2013 yılı bütçesinin
hayırlı olmasını diliyor, başta Sayın
Bakanımız olmak üzere kurumlarımızın
çalışanlarına teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Dağoğlu.
AK
PARTİ Grubu adına bir sonraki konuşmacı Elâzığ
Milletvekili Sayın Sermin Balık.
Sayın
Balık, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
AK
PARTİ GRUBU ADINA SERMİN BALIK (Elâzığ) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının 2013 yılı bütçesiyle ilgili AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu ve
yüce milletimizi saygılarımla selamlıyorum.
Her
geçen gün güçlenen, sağlam ve kararlı adımlarla ilerleyerek
Türkiye'nin sosyal politikalarının geleceğini belirleyen, mutlu
birey ve güçlü ailelerden oluşan bir toplum yaratmak için
çalışan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, geçen
yıl içerisinde çok önemli iki kanunu Genel Kurula sunmuştur. Birincisi
4320 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı
Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, diğeri ise şehit
yakınları ve gaziler ile ilgili değişikliklerin
yapıldığı 6353 sayılı Kanundur.
Şehitlerimizin
hatıralarının yaşatılması, şehit
yakınları ile gazilerin her türlü mağduriyet ve mahrumiyetten
korunması amacıyla var olan mevzuatımızda
değişiklik yaparak şehit yakınlarının istihdam
hakkını 1den 2'ye çıkardık. Terör nedeni ile şehit
veya gazi olmuş erbaş ve erlerin kendilerine veya
yakınlarına aylık bağlanırken eğitim
durumlarına bakılmaksızın maaşlarında
iyileştirmeler yapılmış, malullük kapsamı
genişletilerek yaşanan eşitsizlikler ve aksaklıklar
giderilmiştir.
Az
önce Türkan Hocamın da değindiği, Ankarada ve on dört
şehrimizde Koza ismini verdiğimiz sistemi hayata geçirdik.
Şiddete uğrayan veya uğrama tehlikesi bulunan
kadınların, tek adımda yardım ve korunma alabileceği
yedi gün yirmi dört saat ve tek çatı ilkesiyle kadının ekonomik,
hukuki ve sosyal olarak güçlendirilmesini amaçlayarak kurulan Kozalarda,
birbiriyle koordinasyon içinde çalışan bakanlıklarımız,
kadınlarımıza ve ihtiyacı olan herkese kolayca ve aynı
anda ulaşarak, başına gelen olayı tekrar tekrar anlattırmadan,
yaşadığı travmayı bir nebze azaltarak mahrumiyetlerini
gidermeye çalışmaktadır.
Geçen
yıl içinde kadına yönelik şiddet ile ilgili
başarılarımızdan biri de İstanbul Sözleşmesidir.
Kadına karşı şiddeti bütüncül olarak ele alan
sözleşmeyi imzalayan, Parlamentosunda kabul eden ilk ülke olarak
mevzuatımızda değişiklikler yapıyor ve önlemleri
hayata geçiriyoruz. Başta kadınlarımızı ve
şiddete uğrayan bütün insanları şiddetten uzak tutarak,
maddi ve manevi olarak kendi ayakları üzerinde durabilen bireyler hâline
getirmek, onların hayatın içinde var olabilmelerini
sağlayabilmek için birçok kurumumuzla koordineli olarak
çalışmalar yapmakta ve her geçen gün bunları da
çoğaltmaktayız.
Geçen
yıl içerisinde çok olumlu sonuçlar aldığımız bir
diğer projemiz de ASDEP adıyla
tanımladığımız Aile Sosyal Destek
Programıdır. Yaşadığımız en büyük afetlerden
biri olan Van depremi sonrasında aile sosyal destek uzmanlarımız
orada çalıştılar. Bunun sonucunda fiziksel ihtiyacın
giderilmesi hâlinde bile psikososyal desteğin ne derece önemli
olduğunu, bundan sonraki hayatlarında kalıcı izler
bırakmaması için verilen desteğin ne kadar gerekli olduğunu
görmüş olduk. Yine ASDEP projemizde Karabük ve Kırıkkale'de
pilot çalışmalarımızı tamamladık ve hayata
geçirdik.
Elazığ'daki
programlarımın birinde, çocuğu engelli olan bir baba "Benim
çocuğum özürlü değil, lütfen ona özürlü demeyin, benim çocuğum
özel bir çocuk." demişti. Biz de en özellerimiz için ilk defa
Hükûmetimiz döneminde, 2005 yılında Özürlüler Yasasını
çıkardık. Bu yasayla beraber engellilerin eğitim,
sağlık ve diğer hakları yasal düzenlemeyle resmîleşmiş
oldu. 2006 yılından bugüne kadar baktığımızda,
özel eğitim desteği alan öğrencilerimizde 3 kat artış
sağlanmış, yaklaşık 41.000 öğrencimiz
taşımalı eğitimden faydalanmış, okula
devamlarında da yüzde 85 artış sağlanmıştır.
2008
yılında Türkiye'de ilk ve tek olarak açılmış, 2010
yılında hasta kabulüne başlamış olan özel bir
rehabilitasyon merkezine sahip olan ilin milletvekiliyim. Elâzığ'daki
Hazarbaba Bakım ve Rehabilitasyon Merkezinin özelliği sadece zihinsel
ve ruhsal engellilere hizmet vermesidir. Sivrice'de beş
yıldızlı otel konforunda, ağaçların içinde, tertemiz
havasıyla ve 120 yatak kapasitesiyle şu anda 111 hastamızın
tedavi gördüğü bir merkezdir. Aile ortamı şeklinde
düzenlenmiş ev tipi birimlerde, öncelikle engellilerin
yaşadıkları ortamda kendilerinin yeterli hâle gelmeleri için
tedbirler alan, onları hayata hazırlayan ve topluma kazandıran
hizmetler sunulmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Elâzığ'daki sevgi ve çocuk
evlerinde kalan çocuklarımız, siz amca ve teyzelerine, onlara
sağladığınız sıcak aile ortamı için
teşekkür ediyor ve selamlarını iletiyorlar.
Sözlerime
son verirken 2013 yılı bütçesinin milletimiz ve ülkemize
hayırlı olmasını temenni eder, saygılar sunarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Balık.
Şimdi
de AK PARTİ Grubu adına Siirt Milletvekili Sayın Afif
Demirkıran.
Sayın
Demirkıran, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
AK
PARTİ GRUBU ADINA AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2013
yılı Enerji Bakanlığı bütçesi üzerine grubum
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Enerji Bakanlığı
dediğimiz zaman gerçekten çok büyük bir misyon üstlenmiş, Türkiyede
sanayinin enerjisiz kalmaması, sanayinin daha işler hâlde idamesini
yapabilmesi, insanlarımızın daha huzurlu, daha refah içinde bir
yaşam sürdürebilmeleri için gecesini gündüzüne katmış bir
bakanlıktan bahsediyoruz. Merkezî birimlerinin yanı sıra
bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarıyla TEDAŞı
da dâhil eder isek 85 bin tane insanın çalıştığı
bir bakanlıktan bahsediyoruz. Petrol İşleri Genel
Müdürlüğünden Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğüne, MTAdan Maden
İşleri Genel Müdürlüğüne, Türkiye Petrolleri Anonim
Ortaklığından BOTAŞa, Türkiye Kömür
İşletmesinden Türkiye Taşkömürü Kurumuna, Elektrik Üretim AŞden
Türkiye Elektrik İletim AŞye, TETAŞtan TEMSANa, Atom Enerjisi
Kurumundan Bor Enstitüsüne, hasılı, ismini neredeyse
sayamayacağım birçok kuruluşu başarıyla yürütmektedir
Bakanlığımız. Onun için, Sayın Bakana ve tüm
arkadaşlarıma burada, huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum.
Gerçekten,
arkadaşlar, biraz önce dendi ki: Enerji Bakanlığı
başarısız bir bakanlıktır. Biraz sonra size
vereceğim bilgilerle -ki zamanım da çok sınırlı- ne
kadar başarılı olduğunu hep beraber göreceğiz. Çünkü
burada önemli olan, Türkiyenin enerji arz güvenliğini hem kaliteli hem
zamanında hem uygun bir maliyetle ve çevreye herhangi bir zarar vermeden,
çevre dostu olarak idame ettirmektir. Çünkü Türkiye, son on yılda,
baktığımız zaman, OECDde enerji talep
artışı en yüksek olan ülkedir. Ve yine son on yılda
Türkiye, Çinden sonra elektrik ve doğal gazda en fazla talep
artışı olan ülke. Böyle bir ülkenin arz güvenliğini
sağlamak öyle kolay bir şey değildir. Enerji Bakanlığımız
sadece Türkiyenin arz güvenliğini sağlamakla kalmıyor,
aynı zamanda Avrupanın da enerji güvenliğini sağlıyor
yürüttüğü enerji diplomasisiyle. Türkiyenin konumunu çok iyi
değerlendirerek, Türkiyenin doğudaki enerji kaynaklarıyla
batıdaki tüketim ülkeleri arasındaki konumunu çok iyi
değerlendirerek, petrol sevkiyatlarıyla dünyanın dört bir
tarafına Ceyhan terminali üzerinden petrol sevk ederek, sadece Türkiyenin
değil Avrupanın da ve hatta dünyanın da enerji arz
güvenliğini
sağlamaktadır. İşte, böyle bir
bakanlığın bütçesinden bahsediyoruz ve gerçekten politikalarımıza
da baktığımız zaman
Evet, biraz önce ifade edildi, Türkiye
enerji tüketimi itibarıyla dışa bağımlı bir ülke
ama iktidarımız döneminde, gerek yenilenebilir enerjide gerek yerli
kaynaklarda kömürü kastediyorum- çok ciddi şekilde artışlar sağlandı.
Bakın,
hidroelektrikte 12.000 megavattan 21.000 megavata çıktık. Rüzgâr,
neredeyse hiç yoktu -biraz önce Cumhuriyet Halk Partili
arkadaşımız rakamı söylediler, teşekkür ediyorum-
2.000 megavatın üzerine çıktık, jeotermalde aynı
şekilde ve fakat önümüze bir de 2023
vizyonu koymuşuz -cumhuriyetimizin
100üncü yıl dönümü- ve orada diyoruz ki: Türkiyedeki ne kadar yerli,
yenilenebilir kaynağımız varsa bunun tamamını
değerlendireceğiz. Bir tek damla suyumuz boşa akmayacak,
rüzgârımız boşa esmeyecek, güneşimiz boşa
ısıtmayacak ortalığı. Ne yapacağız?
Tamamını enerjiye dönüştüreceğiz. Peki, bu yetecek mi?
Maalesef, yine yetmiyor.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Güneş
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) Evet, güneşte de önümüzdeki dönem çok iyi
göreceksiniz ki çok güzel güneş yatırımlarımız olacak.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Demirkıran, güneşten vergi
almayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Demirkıran.
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) Vallahi, notlarım çok fazlaydı, beş
dakikayla olmuyor.
Sayın
Bakan, çok teşekkür ediyorum. İnşallah Türkiyeyi hep
aydınlıkta tutacağız.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Şimdi, AK PARTİ Grubu adına bir sonraki
konuşmacımız Şanlıurfa Milletvekili Sayın
Abdulkerim Gök.
Sayın
Gök, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
AK
PARTİ GRUBU ADINA ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının 2013 yılı bütçesi üzerinde AK
PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Efendim, çok kıymetli
Afif Demirkıran Ağabeyimiz elbette ki ömrünü bu alanda geçirdi.
Kendisinden sonra da ne kadar söz dile getirirsem sanıyorum yetersiz
olacak. Son derece önemli görüşlerini ifade ettiler.
Türkiye'nin 2023
yılında dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi içinde olma hedefi
vardır. Bugün ülkemiz Avrupanın 6ncı, dünyanın
16ncı büyük ekonomisine sahiptir. Enerjide istediğimiz hedeflere tam
ulaştığımızı söyleyemesek de son on yılda AK
PARTİ iktidarlarıyla beraber 100 milyar lira yatırımla
ciddi yatırımlar gerçekleştirdik. AK PARTİ Hükûmetimiz
önümüzdeki yıllarda da aynı kararlılıkla, ülkemizin sahip
olduğu bütün enerji kaynaklarını en ekonomik şekilde
kullanmaya ve en fazla verimi elde etmeye devam edecektir. İnşa
edilen barajlarımızı, yenilenebilir enerji
kaynaklarımızı, nükleer enerji santrallerimizi tam
anlamıyla kullanmaya başladığımızda Türkiye'nin
dışa bağımlılığı azalacaktır.
Hükûmetimiz on
yıllık süreçte enerjinin özellikle iletim, dağıtım ve
tüketim aşamalarında enerji verimliliğinin
artırılmasına ve desteklenmesine, toplum genelinde enerji
bilincinin geliştirilmesine, yenilenebilir enerji kaynaklarından
yararlanılmasına yönelik çalışmalarda bulunmuştur. Bu
amaçla on yılda 100 milyar TL civarında yatırım yaptık
ve bu yatırımlarımızın meyvelerini de almaya
başladık. Örneğin yıllık 62 milyon 768 bin kilovatsaat
enerji üretimi sağlayacak olan tesislerimizi Sayın
Başbakanımız birkaç gün önce 112 tesis
açılışıyla ülkemize kazandırmıştır.
Hükûmetimiz on yılda
1.215 tesisi ülkemize kazandırmış, enerji alanında
cumhuriyet tarihinde görülmemiş çalışmalara imza
atmıştır. İnşallah, önümüzdeki yıllarda,
yapılan tesislerin tam kapasiteyle çalışmaya
başlamasıyla enerji ihtiyacımızın birçok bölümünü de
böylece karşılamış olacağız. AK PARTİnin
ampulü geleceğin Türkiyesinde her alanda olduğu gibi enerjimizde de
ışık olacak ve parlayacaktır. Allahın izniyle yolumuz
açık, geleceğimiz aydınlıktır. Unutmayalım ki
bizler birey olarak enerjimizi gereksiz tartışmalara değil,
Türkiyenin enerjisine -mutlaka ama mutlaka- vermek zorundayız.
Doğu ve güneydoğu
bağlamında enerji yatırımlarına
baktığımızda son derece önemli yatırımlar
gerçekleşmektedir. Doğu ve güneydoğudaki illerde Hükûmetimizin
yatırımları cumhuriyet tarihi boyunca görülmemiş
düzeydedir. Rakamsal olarak hep ifade edilmektedir, bir kez daha ifade etmekte
fayda görüyorum: 36 milyar, eski rakamla 36 katrilyon gibi bir rakamla,
baktığımızda, toplamda, doğu ve güneydoğuda
yapılan yatırımlar son derece önem arz etmektedir ancak bu 36
katrilyonun içerisinde enerji yatırımları da çok önemli bir yere
sahiptir. Kamu yatırımları ve özel sektör
yatırımları çok önem arz ediyor. Hükûmetimiz enerji
alanında da son derece kısıtlı olan kaynaklarla maksimum
düzeyde verimi elde etmek için kaynaklarımızı en iyi
şekilde kullanma hedefini ve yolunu seçmiş durumdadır. Ancak,
unutmayalım ki günlerdir bütçeyle ilgili görüşlerimizi ve
düşüncelerimizi ifade ettiğimizde, Türkiye ekonomisinin önemli
kısıtlarından bir tanesi cari açık diye ifade ederiz ve
sonrasında da enerji açığının önemli olduğunu
ifade ederiz. Doğrudur, bu ifadelerin hepsi doğrudur fakat unutmayalım
ki bugün ülkemizde çevreci mantığıyla bazı kesimler, sürekli
çevrecilik anlayışı içerisinde, çok farklı algılamalar
doğrultusunda, bilerek veya bilmeyerek âdeta çanak tutmaktadırlar.
Gelişmiş Avrupa ülkelerine baktığımızda,
Fransaya, ABDye, İngiltereye baktığımızda, cari
açığın azaltılmasında enerjiyi bizzat düşük
maliyetle mal etme çok önemlidir. Bizim için de nükleer enerji olmazsa olmaz
koşulumuzdur. Bu manada da Hükûmetimiz çok önemli
çalışmaları sürdürmektedir. İnşallah, gelecekte de
nükleer enerjiyle ilgili
Elbette ki son derece, çevre ve güvenlik konusu
sağlanmış olmak kaydıyla nükleer enerjiyi önemsiyoruz çünkü
baktığımızda enerji maliyetleri girdi maliyetlerinde son
derece önem arz etmektedir. Doğu ve güneydoğuda bizleri izleyen ve
merakla dinleyenlere de şunu özellikle ifade etmek isterim: Sayın Bakanımızla
beraber Tarım Bakanımızla beraber- tarımsal sulamada çok
önemli çalışmalar söz konusudur. İnşallah, bununla ilgili
de önemli gelişmeleri, sonuçları önümüzdeki günlerde alırız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
Geleceğimizin
aydınlık, yolumuzun açık olduğunu ifade ediyor, bütçemizin
ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Gök.
AK
PARTİ Grubu adına şimdi de sıra Samsun Milletvekili
Sayın Tülay Bakırda.
Sayın
Bakır, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
AK
PARTİ GRUBU ADINA TÜLAY BAKIR (Samsun) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri, 2013 yılı Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu bütçesi üzerinde grubum adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
EPDK,
elektrik, doğal gaz, petrol ve LPG piyasalarını düzenleyen,
denetleyen, enerji sektörünün gelişimine katkı sunmakla görevli bir
kurumdur. EPDK, enerjinin kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle
uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması;
rekabet ortamında mali açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf
bir enerji piyasasının oluşturulması; yerli ve yabancı
yatırımcılara yatırım ortamının ve
imkânlarının iyileştirilmesi konusunda önemli
çalışmalar yapmakta ve katkı sağlamaktadır.
Kurum
tarafından bugüne kadar enerji şirketlerine verilen lisans
sayısı yaklaşık olarak petrolde 14.000, elektrikte 2.000,
doğal gazda 246 ve LPGde 10.000dir. 2012 yılında kurulu gücü
3.400 megavat olan 153 adet özel sektör projesi devreye konulmuştur. 10
yılda elektrik üretimine, dağıtımına ve iletimine 50
milyar dolar yatırım yapılmıştır. Bu
yatırımın yüzde 61i özel sektör, yüzde 39u kamu kurumları
tarafından gerçekleştirilmiştir. Elektrik enerjisi kurulu
gücümüz 32 bin megavattan on yılda 57 bin megavata, elektrik enerjisi
üretimimiz 130 milyar kilovatsaatten 230 milyar kilovatsaate, kişi başına
net elektrik tüketimi 3.000 kilovatsaate ulaşmıştır ancak
büyümemizin devam etmesi gerekmektedir. Elektriğimizin kaynak
dağılımı yüzdesi; 41 doğal gaz, 27 kömür, 26 hidroelektrik,
2,4 rüzgâr enerjisidir. Hedefimiz yerli ve yenilenebilir enerji
kaynaklarının maksimale çıkarılmasıdır.
Enerji
talebimiz hızla artarken arz güvenliğine yönelik olarak kaynak
çeşitliliğinin sağlanmasına önem verilmektedir. Bu
kapsamda, 2023 yılına kadar iki nükleer santral işletmeye
alınacak, üçüncüsünün inşaatına başlanmış
olacaktır. Devlet tarafından işletilen elektrik
dağıtım bölgeleri, yüksek kayıp ve kaçak
oranlarının azalması, tesislerin verimli ve tüketici odaklı
olarak işletilmesi amacıyla özelleştirilmiştir.
EPDKnın
hazırladığı tarifelendirme metodolojisinde elektrik
dağıtım şirketlerinin önümüzdeki beş yıllık
sürede her yıl yapacağı yatırım tutarları ve
kayıp kaçak oranlarını hangi oranda indirecekleri açık bir
şekilde belirlenmiştir. Dağıtım şirketlerinin
kayıp kaçak hedeflerini tutturmaları tüketicilerin lehine
olacaktır.
EPDK
tarafından hidrolik kaynağa dayalı enerji için özel sektöre
verilen lisans kurulu gücü 19.000 megavattır, bunun 15.000 megavatlık
bölümü büyük güçte santrallerdir, devreye alınmaları 2013
sonrasında olacaktır. Devreye giren hidrolik enerji 5.600 megavat
civarındadır. Hedef, hidrolik potansiyelin tümünün çevreci yaklaşımla
en kısa sürede devreye girmesidir.
Jeotermalde
460 megavatlık lisans verilmiştir, hedef 1.500 megavattır.
Biyokütlede 200 megavat gücünde lisans verilmiştir ve çevreye zararlı
atıklar için önemsenmektedir. Güneş enerjisine dayalı tesisler
için 2013 yılında 600 megavatlık bir başvuru
alımı öngörülmüştür, bu gücün katlanarak artacağı
beklenmektedir.
Bilindiği
gibi elektrik üretim tesisleri maliyeti yüksek yatırımlardır ve
özel sektör tarafından tamamen serbest piyasa koşullarında
yapılmaktadır. On yıl öncesine kadar 20 megavat olan rüzgâr kurulu
gücü tamamen özel sektör yatırımıyla 2.000 megavata
ulaşmıştır. Son beş yılda EPDK yaklaşık
10.000 megavatlık lisans vermiştir, uzun vadeli hedefi 20.000
megavattır.
2003
yılı öncesinde ülkemizde sadece 6 şehirde doğal gaz
kullanılmaktayken doğal gaz iletim hattı bugün itibarıyla
71 şehrimize ulaşmıştır. Abone sayısı 9
milyon, 78.000 kişiye iş ve 8 milyar liralık yatırım
sağlanmıştır. Sanayiciler ekonomik ve verimli enerjiye,
evlerimiz kömürden daha pratik ve hava kirliliğini önleyen kaynağa
kavuşmuştur. Doğal gazı olmayan 11 şehir için EPDK
doğal gaz dağıtım lisans ihale ilanlarına
çıkmıştır. Böylece, doğal gazı olmayan ilimiz kalmayacaktır.
87
yılında 500 milyon metreküp olan yıllık doğal gaz
tüketimimizin, bu yıl sonu yaklaşık 49 milyar metreküp olacağı
beklenmektedir.
Petrol
piyasasında yaklaşık 14.000 şirket faaliyette
bulunmaktadır. Akaryakıtın sadece yasal yollardan girmesi ve
vergi kaybının önlenmesi için beş yıldır ulusal marker
uygulanmaktadır. Dağıtıcı lisans sahiplerine,
akaryakıt kalitesinin etkin bir şekilde izlenmesi ve kaçak petrol
satışının önlenmesi için denetim sistemi kurmaları
yükümlülüğü getirilmiştir.
EPDK,
denetimler için gereken analizleri TÜBİTAK ve üniversitelere vererek
bilimsel araştırmaları desteklemektedir. Ulaşımda
kullanılan LPG miktarı ve LPGli araç sayısı
bakımından ülkemiz, Avrupada 1inci, dünyada 2nci
sıradadır. Güçlü siyasi iradenin ekonomi ve enerji konularındaki
kararlılığı, piyasanın gelecek öngörüsünü
güçlendirmekte ve düzenleme kabiliyetini artırmaktadır.
Özel
sektörümüzün enerji piyasasındaki etkinliğinin artması ülkemiz
ekonomisine sürükleyici bir boyut kazandırmıştır. EPDK,
Hükûmetimizin çizdiği çerçevede yerli ve doğrudan yabancı
sermayenin gelmesi konusunda önemli rol oynamaktadır. Örnek, Enerjisa
şirketinin yüzde 50sine, dünyanın en büyük enerji
şirketlerinden biri olan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TÜLAY
BAKIR (Devamla)
Alman E.ONun ortak olmasıdır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakır.
AK
PARTİ Grubu adına bir sonraki konuşmacı Bursa Milletvekili
Sayın Mustafa Öztürk.
Sayın
Öztürk, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
AK
PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü üzerine
AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında,
borla ilgili maalesef eksik bilgiler var kamuoyunda, aynı zamanda
spekülasyon yapılan önemli bir husus. O yüzden, borla ilgili kısaca
bir iki tane hususu aktarmak istiyorum. Bor, aslında bir katkı
maddesidir, tabiatta serbest olarak bulunur. Dolayısıyla, tek
başına stratejik bir ürün değildir yani bir kurtarıcı
değildir. Biz, stratejilerimizi ve programlarımızı buna
göre ayarlarsak çok daha fazla katma değer elde edebiliriz. Bunun
anlamı şudur: Aslında, AK PARTİ iktidarının, on
yılda, her alanda sağladığı gelişmelerin estirdiği
kasırga üzerinde hortuma tutulmuş nesneler gibi muhalefet
parçalanıyor yani bir oraya gidiyor, bir buraya gidiyor, işin
aslından uzaklaşarak doğru öneriler getiremiyor, maalesef,
üzülerek söylüyorum.
Şimdi,
burada bazı hususları aktarmak istiyorum. Doğru, yani bor
konusunda Türkiye yüzde 72yle dünyanın önemli rezervlerine sahip ama
sadece borun çıkarılması katma değer olarak çok önem arz
etmiyor.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Yetmiyor.
MUSTAFA
ÖZTÜRK (Devamla) Bunun işlenmesi, araştırılması,
teknolojik desteklenerek yeni buluşlarla katma değer
sağlanması çok önemli bir husus.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Hangi ürünlerde kullanacağız?
MUSTAFA
ÖZTÜRK (Devamla) O zaman ne yapmamız lazım borla ilgili,
baktığınız zaman? Bir kere borun üretimini
arttıracağız, elimizde bir kaynak var. Dolayısıyla,
daha fazla çıkaracağız, daha fazla üretimle birlikte daha fazla
ticari kazanç elde edeceğiz.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Olmaz; önce tüketimi artırmak gerekiyor.
MUSTAFA
ÖZTÜRK (Devamla) - İkincisi, bora dayalı sektör
sayısını arttırmamız gerekiyor, çoğaltmamız
gerekiyor.
Bir
üçüncüsü, sektördeki kullanım oranlarını arttırmamız
gerekiyor borla ilgili.
Bir
başka şey, borla ilgili bilimsel çalışmalara destek vererek
katma değerini yükseltmemiz lazım. Bunun için de gerek yurt içinden
gerek yurt dışından teknoloji transferini know how gibi-
işte, üniversitelerle, ticari şirketlerle iş birliklerini
geliştirmemiz gerekiyor.
Önemli
olan da nedir? Bakın, bor izotoplarının geliştirilmesine ve
süper iletken gibi çalışmalara daha fazla katkı
sağlamamız gerekiyor.
Yine,
borla ilgili bilimsel araştırmalara teşvik ve destek vermek de
çok önemli. Biz AK PARTİ iktidarına gelesiye kadar,
ağırlıklı olarak, Etibor konsantre bor satmaya gidiyordu.
Bunun değeri düşük. Son zamanlarda ne oldu? Üzerindeki
araştırmalarla, bilimsel çalışmalarla, verdiği
desteklerle kimyasal bor satışına ağırlık verdi.
Dolayısıyla, bor ürününden elde edilecek katma değeri büyük
miktarda artırmış oldu.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Etiborun teknik personel açığı var üstadım.
MUSTAFA
ÖZTÜRK (Devamla) İşte, 2003 yılında, bakın, Ulusal
Bor Araştırma Enstitüsü bunun için kurulmuştur
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Söylüyorum, Etiborun teknik personele ihtiyacı var.
MUSTAFA
ÖZTÜRK (Devamla) -
ve birçok projeye
destek olmuş, bu projeler sonucunda da buluşlar ortaya
çıkmış, bunlar patent hâline getirilmiş, bu patentler de
ticari hâle dönmüştür. Bunları geniş bir şekilde
değerlendirmemiz lazım.
Bakın,
aslında ben, yine Ulusal Bor Enstitüsü üzerinde, kurulan AR-GE yani izotop
geliştirmenin üzerinde çok duruyorum. Eğer bu izotop
geliştirmeyi başarabilirsek, burada yeni buluşlar ortaya
çıkarabilirsek çok büyük kaynak oluşturabiliriz enerjide, nükleer
santrallerde, yakıtlarda.
Aslında
bor, potansiyel bir madendir. Ne kadar fazla araştırma
yaparsanız, bunu laboratuvardan çıkarıp sahaya indirirseniz o
kadar çok katma değer elde edersiniz. İşte, AK PARTİ
iktidarının her alanda yaptığı şey de budur.
Yeterli görmüyoruz. Bunları daha fazla arttırmamız gerekiyor.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) AR-GEye ayırdığınız payı söyler
misin.
MUSTAFA
ÖZTÜRK (Devamla) - Bakın, neler yapılıyor? Üniversitelerle
iş birliği yapılıyor. İşte, bir üniversitemizle,
Atılım Üniversitesiyle borla ilgili, metaller üzerindeki kaplamayla
ilgili çalışmalar yapılıyor. Bir üniversitemizde ahşap
kompozit ürünleriyle ilgili çalışma yapılıyor. Yine bir
başka üniversitemizle kimyasal ürünler üzerine araştırma
yapılıyor, sağlık sektörüyle ilgili araştırma
yapılıyor, ciddi de buluşlar elde edilmiş durumda.
Bunları değerlendiriyoruz, hepsini de bundan sonra
değerlendirmeye devam edeceğiz.
Yine,
borun kullanma alanlarına baktığımız zaman,
aslında, çok geniş kullanma alanları var. Alev geciktirici
olarak orman ürünleri
Mesela, dünyadaki bor üretiminin yüzde 5i tarım
alanında kullanılıyor. Türkiye, henüz bu konuda yeterli seviyeye
gelmiş değil, bununla ilgili TAGEMle de iş birliği
yapılarak bunun daha yükseğe çıkarılmasını ve
tarımsal verimliliğin arttırılmasını
düşünüyoruz. Organik malzemelerde kullanılıyor, boya
malzemelerinde, enerji depolamada, sensörlerde, süper iletkenlerde,
nanoteknolojilerinde kullanılma ihtimalleri çok yüksek. Henüz daha bir
kısmı, büyük bir kısmı laboratuvar seviyesinde dolayısıyla,
özellikle bilimsel araştırmalara daha fazla katkı yapmamız
lazım.
Ben
bu kapsamda, yani Bor Kanununun tekrar gündeme gelmesini ve çağın
gereklerine göre tekrar değerlendirilmesini düşünüyorum
şahsım adına. Aynı zamanda da BOREN yani Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsünün yapısının da tekrar
değerlendirilmesi, genişletilmesi daha fazla katkı
yapacaktır bu araştırmalara.
Bu
vesileyle 2013 bütçe kanununun hayırlı olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Öztürk.
AK
PARTİ Grubu adına bir sonraki konuşmacı Muş Milletvekili
Sayın Muzaffer Çakar.
Sayın
Çakar, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
AK
PARTİ GRUBU ADINA MUZAFFER ÇAKAR (Muş) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun 2013
yılı bütçesiyle ilgili olarak AK PARTİ Grubunun görüşlerini
sunmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Bütün
bilimsel verilere göre, yaşlanmış bir kürede
yaşamaktayız. Yeni kaynaklar bulunmaması hâlinde dünyadaki bütün
enerji potansiyelinin ancak iki yüz yıl insanlığın
ihtiyacına cevap verebileceğini tahmin etmekteyiz. On yıl içinde
bugünkü enerji tüketimimizin 2 katı enerjiye ihtiyacımız
olacaktır. Enerjide dışa bağımlılığı
azaltmak için elimizdeki bütün alternatif enerji kaynaklarımızdan
maksimum derecede faydalanmak zorundayız. Petrol zararlı, kömür
kötü, HES tahrip edici, nükleer öldürücü deyip bunları terk ederek
halkımızı karanlığa mahkûm edemeyiz. Uluslararası
Atom Enerjisi Ajansı verilerine göre, dünyadaki elektrik üretiminin yüzde
13,5i nükleer enerjiden sağlanıyor.
Ayrıca,
yarısı Fransa, Amerika Birleşik Devletleri ve Japonyada olmak
üzere dünyada 407 tane nükleer santral işletmede bulunuyor, 64 tanesi ise
inşa aşaması hâlindedir.
Fransa
elektrik üretiminin yüzde 74ünü, Almanya yüzde 28ini, Amerika Birleşik
Devletleri yüzde 20sini nükleer enerjiden temin etmektedir.
Cumhuriyetimizin
kuruluşunun 100üncü yılı olan 2023te elektrik enerjisi
ihtiyacımızın, bugünkünün 2 katından fazla artarak
yaklaşık 500 milyar kilovata ulaşacağını tahmin ediyoruz.
Bu doğrultuda, yenilenebilir enerjiden ve enerji verimliliğinden
maksimum düzeyde yararlanmaya çalışmak yanında, nükleer
santrallerin kurulması da bir zorunluluk olarak karşımıza
çıkıyor.
2023
yılına kadar ülkemizde iki nükleer güç santralinin devreye
alınmasını, üçüncü santralin de inşasına
başlanmış olmasını hedefliyoruz. Bu amaçla, Mersinin
Akkuyu bölgesinde nükleer güç santrali kurulması için 12 Mayıs
2010da Rusya Federasyonu Hükûmeti ile yaptığımız
anlaşma çerçevesinde arazi tahsis işlemlerini tamamladık. Akkuyu
sahasında zemin etüt çalışmaları sürüyor. Projenin
altyapı çalışmalarının bitirilmesinin ardından
inşaat süreci başlayacak. En geç yedi yıl içinde bu santralin birinci
ünitesini ticari işletmeye almak kararındayız.
Santralin
inşaat işletimi sırasında Türk personelinin
eğitilmesini, çalıştırılmasını ve insan
kaynakları potansiyelimizin geliştirilmesini hedefliyoruz. Proje
kapsamında 2011 ve 2012 Eylül aylarında Türkiyeden toplam 120
öğrenci Mephi Üniversitesinde eğitim görmek üzere Moskovaya
gönderildi.
Ülkemize
kazandırmayı düşündüğümüz ikinci nükleer güç santrali için
Japonya, Çin, Güney Kore ve Kanada ile teknik görüşmeler devam ediyor.
İnşallah, üçüncü santralin yerinin belirlenmesi işlemi iki
yıl içinde tamamlanacak.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun 2013 yılı bütçesiyle
ilgili AK PARTİ Grubu olarak kurumun çalışmalarına
başarılar diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayı Çakar.
AK
PARTİ Grubu adına son konuşmacı, Bingöl Milletvekili
Eşref Taş.
Sayın
Taş, buyurun.
Süreniz
beş dakika.
AK
PARTİ GRUBU ADINA EŞREF TAŞ (Bingöl) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; MTA Genel Müdürlüğümüzün 2013 yılı
bütçesi hakkında grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Madencilik,
ülkelerin kalkınmasında önemli rol oynayan sektörlerimizden biridir.
Ülkemiz, yer altı kaynakları yönünden dünya madenciliğinde
toplam üretim değeri itibarıyla 28inci sırada yer
almaktadır. MTA, 1935 yılında ülkemizin jeolojik
yapısını aydınlatmak, metalik maden ve enerji ham
maddelerini tespit etmek, teknolojik çalışmalar yapmak amacıyla
kurulmuştur. Hükûmetimizce MTAnın arama ve araştırma
faaliyetleri için ayrılan bütçe 2003 yılında 16 milyon iken,
2012 yılında 200 milyon TLye çıkarılmıştır.
Son yıllarda özellikle ülkemiz kömür rezervlerinin
arttırılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının
bulunması, metalik maden ve endüstriyel ham madde aramalarına
hız vermek suretiyle çalışmalarını yapmıştır.
Bu kapsamda 650 bin ton bakır, 51 ton altın, 4,5 milyar ton dolomit,
2,4 milyar ton kalsit ve 40 milyon ton seramik ham maddesi rezervi tespit
edilmiştir. MTA tarafından ETİ Maden İşletmeleri Genel
Müdürlüğünün bor arama projesi kapsamında hâlen devam eden
çalışmalar sonucunda görünür, muhtemel, mümkün olarak bor rezervimiz
3 milyar tonun üzerine çıkarılmış ve bu rezervlerimiz büyük
oranda görünür hâle getirilmiştir. AK PARTİ iktidarımız
döneminde katma değeri yüksek bor ürünleri elde etmek amacıyla Bor
Enstitüsü kurulmuş ve akademik çalışmalar devam etmektedir.
Ülkemizde
2005 yılından itibaren yapılan sondaj çalışmaları
sonucunda linyit rezervimiz yüzde 50den fazla arttırılarak 13 milyar
tona ulaşmıştır. Bu rezervlerin ekonomiye katkı
sağlaması amacıyla termik santrallerin kurulması için
Enerji Bakanlığımız tarafından özel ve kamu
ortaklığıyla ihaleler yapılarak sahalar verilmektedir.
MTA
Genel Müdürlüğünün yapmış olduğu jeotermal arama
çalışmaları sonucunda 2002 yılından 2012
yılına kadar sera ısıtması 635 dönümden 3.000 dönüme,
konut ısıtması 30.000den 90.000 konuta, elektrik üretimi 15
megavattan 115 megavat elektriğe, ülke görünür ısı kapasitesinde
ise 3.000 megavattan 4.810 megavata çıkarılmıştır.
Türkiyede
elektrik üretimine uygun termal sahalarda üretim yapılan kurulu güç 114
megavattır. Bu sahalardan hâlihazırda elektrik üreten,
projelendirilmiş, yapım aşamasında olan
yatırımların toplam lisans miktarı 366 megavata
ulaşmıştır. İhalelerin başlangıcından
günümüze kadar ısıtma ve termal turizme uygun 70 adet saha
yatırımcıya devredilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, MTA Genel Müdürlüğümüzün Bingöl ili ve ilçelerinde
yapmış olduğu çalışmalar sonucunda metalik maden
yatakları ortaya çıkarılmıştır. Bunların en
önemlileri demir,
kurşun, çinko, fosfat, disten ve linyit olarak sayılabilir. Genç
Halveliyan sahasında seramik ham maddesi olarak kullanılmaya
elverişli disten içerikli 140.000 ton, Karlıova ilçemizde ise 88
milyon ton linyit rezervi belirlenmiştir. Enerji
Bakanlığımız tarafından termik santral kurulması
çalışmaları yapılmaktadır.
Bingöl
Genç ilçemizde yine MTA tarafından yapılan sondaj
çalışmalarında yaklaşık 120 milyon ton görünürde demir
rezervi tespit edilmiştir. Girişimcilerimizin yapmış
oldukları sondaj çalışmalarında bunun en az 15 katı
olduğu ifade edilmektedir. Rezerv sahasının ekonomik
değerinin artırılması amacıyla mevcut demir yoluna ek
demir yolu ve rölekasyonu için etüt proje çalışmaları
yapılmış olup 2013 yılı yatırım
programına alınması hedeflenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, terörün ülkemize verdiği
zararlardan en çok nasibini alan sektörlerimizin başında madencilik
gelmektedir. Yaşanan olaylar gerek yabancı
yatırımcıyı gerekse özel sektörün bölgeye yatırımlarını
sekteye uğratmaktadır. Ülkemizde terör olayları son
bulduğunda bölgeye yapılacak yatırımlar, halkın refah
seviyesini artırmış, batıya olan göç büyük oranda
önlenmiş olacaktır.
MTA Genel
Müdürlüğümüzün 2013 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını temenni eder, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Taş.
Şimdi sıra,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Van Milletvekili
Sayın Nazmi Gürde.
Sayın Gür buyurun.
Süreniz on dakika.
BDP GRUBU ADINA NAZMİ
GÜR (Van) Çok teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, 2013 yılı Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde,
Avrupa Birliği Bakanlığının bütçesi üzerinde
görüşlerimizi grubum adına dile getirmek istiyorum, sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, biliyorsunuz her hükûmet ve son on yıldır da Avrupa
Birliği sürecini yöneten AKP, Avrupa Birliği sürecinin Türkiyenin en
öncelikli konularından, en stratejik konularından biri olduğunu
hep söyler. Biraz sonra Sayın Bakan konuşurken de bu konuyu belki yeniden
gündeme getirir. Ama, biz, özellikle son altı yıldır AKP
Hükûmetinin Avrupa Birliği sürecini derin dondurucuya
aldığını biliyoruz. Peki, bunu nereden biliyoruz? Bunu
bilmemizin sebebi değerli arkadaşlar, Avrupa Birliği reform
süreçlerindeki yasal mevzuatın, yeni bir demokratik anayasanın,
Kopenhag Siyasi Kriterlerinin ve diğer bütün Avrupa Birliği
mevzuatlarının tümden rafa kaldırılmasıdır.
Tabii,
Sayın Bakan ya da AKP yetkilileri bunu kısmen şuna
bağlıyorlar: Efendim, işte, yarım devlet,
tanımadığımız devlet, sözde devlet Kıbrıs
dönem başkanı, biz onun için dondurduk. E, şimdi,
Kıbrısın dönem başkanlığı da bitiyor, 1
Ocaktan itibaren başka bir ülke üstlenecek, göreceğiz bakalım
AKP, bu Avrupa Birliği sürecine ne kadar asılıyor, onu hep
birlikte göreceğiz. Öte yandan, biraz önceki bir AKP sözcüsü tekrar
söyledi: Efendim, bazı kendini bilmez ülkeler, Türkiyeyi istemeyen
ülkeler bazı fasılları bloke ediyorlar. Tamam, o da doğru.
Ama, değerli arkadaşlar, şunu unutmayın: Avrupa
Birliği sürecini gerçekten tıkayan, Avrupa Birliği sürecini
derin dondurucuya alan, Avrupa Birliği sürecinde, âdeta Ben Avrupa
Birliği üyesi olmak istemiyorum. diyen Türkiyedir ve AKP Hükûmetidir.
Bunu,
öncelikle, yeni kurulan Avrupa Birliği Bakanlığı ve bu
Bakanlığın başındaki Bakanın tutumundan,
davranışlarından, konuşmalarından,
yaklaşımlarından anlayabilirsiniz. Bu, 2012 yılı,
Avrupa Birliğinin Türkiye ilerleme Raporudur. Bakan not düşmüş
bu rapora, diyor ki: Bu bizim karnemiz değildir, karnemiz sayılmaz.
Doğru, Türkiye'nin karnesi sayılmayabilir, saymayabilirsiniz ama
Sayın Bakan, bu sizin karneniz. Nasıl sizin karneniz? Çünkü, bu AKP
Hükûmetinin en boş, en yan gelip yatan, en boşlukta duran bakanı
sizsiniz, bakanlığı sizsiniz. Çünkü, işinizi ve görevinizi
yeterince yerine getirmiyorsunuz. Çünkü, başınızdaki o
başmüzakereci sıfatının gereğini yerine
getirmiyorsunuz. Sağa sola çatmakla, Rumları
aşağılamakla, Rumların Avrupa Birliği sürecindeki
önemini göz ardında tutarak, Kıbrıs sorununu özellikle,
sağa sola çatarak, Hollandalı birtakım milletvekillerini
aşağılayarak Avrupa Birliği sürecini müzakere edemezsiniz.
Çünkü, müzakere ve Avrupa Birliği süreci ciddi bir iştir ve siz bu
ciddiyete sahip değilsiniz. İşiniz gücünüz bizimle
uğraşmak, işiniz gücünüz Avrupada müzakere ettirmemektir, bunun
da baş sorumlusu baş-müzakerecimizdir. Eğer biri, AKP Hükûmetine
Gerçekten, siz, Avrupa Birliği sürecinde, bu süreci
Avrupalıları bıktıracak bir şekilde, bu süreci, artık
Türkiye'nin bu Avrupa Birliği sürecinden koptuğunu kanıtlamak
için birini bulursanız dese, herkesin parmak çevireceği,
söyleyeceği tek isim var: Sayın Egemen Bağış.
Allah anasına
babasına bağışlasın ama Sayın
Bağış bu işin sürdürülmesinde, Türkiye'nin, bu Hükûmetin
verebileceği, yapabileceği en talihsiz isimlerden birisidir. Çünkü bu
konuda, gerçekten, Avrupa Birliği sürecinde üstüne düşeni
yapmamıştır.
Ve Sayın Bakan, bu, çöpten bizim
topladığımız, sizin çöpe attığınız
Avrupa İlerleme Raporudur. Siz buna bir değerlendirme
yazdınız, bu değerlendirmede merak ettiğim konu şu:
Acaba, bu Avrupa Birliği Raporunu çöpe atarken, Avrupa sürecini de çöpe
attığınızın farkında mısınız?
Üstelik, bu çöpe atış eylemini gerçekleştirirken kendi
değerlendirmenizle birlikte mi attınız -onu çok merak ediyorum,
burada cevabınızı çok merak ediyorum- yoksa, kendi
değerlendirmenizden alıp Avrupa Birliği İlerleme Raporunu
mu çöpe attınız?
Değerli arkadaşlar,
bu rapor, gerçekten Avrupa Birliği sürecinde, Helsinkiden bu yana, yani
Türkiye'nin ortaklık belgesini imzaladığı günden bu yana en
gerçekçi ve Türkiye'ye aynayı gösteren raporlardan birisidir. Kürt
sorunundan demokratikleşmeye kadar, ekonomiden sosyal haklara kadar,
kadın haklarından içerideki azınlık haklarına ve inanç
sorununa kadar her aşamada ama her alanda gerçekten objektif, elle tutulur
bir eleştiri yapmıştır.
Şimdiye kadar Avrupalıları eleştiriyorduk.
Neden? Çünkü, diyorduk ki: Siz, AKP Hükûmetine fazla angaje oldunuz, AKP
Hükûmetine fazla güveniyorsunuz, AKP Hükûmetine fazla inanıyorsunuz, siz,
AKP Hükûmetini gerçekten reformist bir parti olarak görüyorsunuz, reformist bir
hükûmet olarak görüyorsunuz ama kesinlikle öyle değildir. Onlar da her
seferinde raporlarını, gerçekten objektiflikten uzak, bazen subjektif
bazen Hükûmeti cesaretlendirmek adı altında, ince ince
dokundurmalarla geçiştiriyorlardı. Avrupa Birliği yetkilileri,
böylece Türkiyeye, AKPye desteklerini bu şekilde dile
getiriyorlardı. Oysa, AB tarihinde ilk kez Türkiye raporlarından
birisi bu kadar objektif, eksiklere rağmen bizim de eleştirilir
bulduğumuz yönlerine rağmen, bu kadar objektif
çıkmıştır ama bu rapor da Avrupa Birliğinin gözünün
içine baka baka Sayın Bakan tarafından çöpe
atılmıştır.
Bunun
anlamı şudur değerli arkadaşlar: Bunun anlamı, burada
dile getirilen bütün eleştirilere Türkiye'nin önem vermediğini,
öncelikle Avrupa Birliği sürecinin artık Türkiye için bittiğini
ve Türkiye'nin sırtını Avrupa Birliğine döndüğünü
Orta Doğuda ya da Akdenizde, Doğu Akdenizde ve belki de eski Osmanlı
topraklarında, Balkanlarda, kısmen Kafkaslarda yeni maceralara, yeni
mecralara yelken açan bir ülke konumuna geliyor ve Türkiye, bu durumdan memnun.
Tabii,
ekonomisine güvenerek, geçmişteki şişirilmiş, hormonlu
ekonomik verilerine dayanarak AKP, Türkiye'nin dünyanın önemli büyüyen
ülkelerinden biri olduğunu söylüyordu ama heyhat, gerçek başka bir
şey. Şimdi yüzde 4 büyüdü, gelecek sene belki yüzde 3e, belki yüzde
2ye düşecek. Böylece, deniz bitti, kara göründü ve AKP Hükûmeti
artık Avrupa Birliği sürecinde de çuvalladığını
ve bundan sonra çuvallayacağını gösteriyor.
Değerli
arkadaşlar, Kürt sorununun demokratik siyasal çözümü konusunda da Avrupa
Birliğinin bütün önerilerine, bütün yaklaşımlarına gözünü
kapatan, kulağını kapatan AKP, bu konuda da sınıfta
kaldığını en azından Roboski katliamıyla ortaya
konulan tutumundan ortaya koyuyor.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, AKP Hükûmeti Roboskinin hesabını
verecek. İçinde Sayın Bakanın da, Egemen
Bağışın da bulunduğu Hükûmet Roboskinin
sorumluluğundan kaçamaz. Ya Roboskiyle ilgili hukuki süreçleri devam
ettirecek, sonucu araştıracak, katilleri bulacak ya da AKP gelecekte
uluslararası ceza mahkemelerinde yargılanmaktan
kaçınamayacaktır değerli arkadaşlar.
Şimdi,
bu raporda temel haklar ve özgürlükler konusunda, bu raporda özellikle
düşünce özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, toplantı ve
gösteri yürüyüşleri konusunda ciddi eleştiriler var. Peki, AKP ne
yapıyor? AKP, sanki bunların bütünü varmış gibi, sanki
bütün bunlar Türkiyede güllük gülistanlıkmış gibi göstererek
bir aldatmaca, bir illüzyon yapıyor. Yaptığı bütün hukuki
değişiklikler, reform adı altında yaptığı
bütün değişiklikler AKPnin âdeta Avrupalıların window
dressing dedikleri yani bir tür vitrin düzenleme işinden başka,
vitrin düzenleme işinden öte değildir.
KCK
tutukluları adı altında 10.000 kişi içerideyken,
milletvekilleri içerideyken, gazeteciler içerideyken, bu kadar insan
hakları ihlalleri söz konusuyken, Türkiye de âdeta bir gösteri ve
toplantı yürüyüşleri cehennemine dönerken, fikrini her söyleyen
kişinin yargıyla karşı karşıya
kaldığı bir ülkede demokrasiden, özgürlüklerden, ilerlemeden söz
edilemez değerli arkadaşlar. Sayın Bakan şunu iyi bilsin ki
bu karne onun karnesidir ve bu karnede Sayın Bakan sınıfta
kalmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NAZMİ
GÜR (Devamla) - BDPye çatarak, BDPye hava atarak, dil uzatarak Sayın
Bakan, bu notun kırıklığını, bu karnesinin
kırıklığını kapatamaz.
Saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Gür.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Karneyi millet veriyor ya!
NAZMİ
GÜR (Van) Evet, millet veriyor ama onun karnesini Avrupa veriyor.
NURSEL
AYDOĞAN (Diyarbakır) Siz bu seçimlerde göreceksiniz, böyle küt diye
düşeceksiniz bölgede, karnenizi alacaksınız.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) - Her dönem öyle düşünüyorsunuz.
NURSEL
AYDOĞAN (Diyarbakır) Öyle mi? Hadi gelin Hakkâriden yüzde 5 oy
alın da sizi göreyim. Şırnaktan alın, Diyarbakırdan
alın. Karnenizi göreceğiz bu seçimlerde.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Alacağız, alacağız. Allahın
izniyle alacağız.
NURSEL
AYDOĞAN (Diyarbakır) Hep o övündüğünüz karneniz zayıf
gelecek.
BAŞKAN
- Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına ikinci
konuşmacı Sayın Sebahat Tuncel, İstanbul Milletvekili.
Sayın
Tuncel, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on beş dakika.
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Aile ve Sosyal Politikalar Banklığı bütçesi hakkında
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, aslında, bu bütçenin gerçekten halkımızın
lehine olmadığını ve bu bütçenin sadece belli bir zümreyi
korumak için olduğunu en net gösteren nokta kadın
yaklaşımı çünkü bu bütçe, başından beri
kadını yok sayan, kadına duyarlı, toplumsal cinsiyete
duyarlı bir yaklaşımla hazırlanmış bir bütçe
değil. Yıllarca, kadınlar, bütçe
hazırlandığında bu bütçenin mutlaka toplumsal cinsiyete
duyarlı olması gerektiğini, çünkü kadınların toplumun
yarısını oluşturduğunu, toplumun
yarısını görmeyen bir bütçenin, aslında toplumsal anlamda
hiçbir anlamı olmayacağını ifade ediyor. Bu çok net bir
tavır, dolayısıyla bu bütçe geçersizdir aslında
kadınlar açısından.
Şimdi,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde
Biz sadece
kadın meselesini konuşurken, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı bazında konuşuyoruz, bu bile AKP
iktidarının aslında kadına yaklaşımını
göstermesi açısından çok önemli.
Bakanlığın
kuruluş amacına baktığımızda, isminde eskiden
kadın vardı, Kadın ve Aileden Sorumlu; kadın
kelimesini de çıkarttılar, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı.
Biz,
tabii ki biliyoruz her siyasi partinin bir ideolojik yaklaşımı
var, bir politik yaklaşımı var, tasavvur ettiği bir toplum
yaklaşımı var, burada kadınlara biçtiği bir rol,
erkeklere biçtiği bir rol, rol model olması durumu var.
Dolayısıyla, bunun üzerinden bir çalışma
yapılıyor. Bugün AKPnin aslında yaklaşımını
tam da bu bütçe görüşmelerinde çok net olarak görüyoruz.
Eğer
toplumun yarısı olan kadınları bütün bakanlıklarda bir
kenara bırakıp, aslında hiçbirinde bunu ifade etmeyip, sadece
kadın meselesini Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığında
Ki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığında ne var? Engelliler
var, yaşlılar var, çocuklar var ve kadınlar var ve Aile ve
Sosyal Politikalar bütün bunları dezavantajlı gruplar olarak ifade
ediyor. Biz, her fırsatta kadınların dezavantajlı grup
olmadığını ifade ettik, söylemde şimdi bir düzeltme
var, ama biz, şimdi KEFEKte toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme
konusunda bir alt komisyon kurduk, Maliye Bakanlığının
bürokratlarını dinledik. Nasıl hazırlıyorsunuz
bütçeyi? Diyor ki Biz cinsiyete kör bütçe hazırlıyoruz. Yani
kadın ve erkekleri yok sayıyoruz. Bu ne demek? Kadınları
yok sayıyoruz, çünkü erkek egemen sistem içerisinde her şey erkeklere
göre düzenlenmiş, dolayısıyla erkeklere göre düzenlenmiş
bir bütçe. Bu, bu bütçe tartışmalarında yok sayılan -genelde herkes bir şekilde
rakamlarla ifade ediyor- bu yaklaşımları ifade eden bir nokta. O
yüzden, bu meselenin kendisi bütçe tartışmalarında çok ciddi bir
sorun.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, bakıyorsunuz bu Bakanlığın
yaptığı işlere, bu Bakanlık, kadını aile
içerisinde birey olma yaklaşımını ortadan
kaldırıp ailenin bir ferdi olarak görü, aslında ikincil olma
durumunu, erkek egemen sistem içerisinde geleneksel olarak bize öğretilen
kadınlık rolünü yeniden üreten bir noktada. Her gün yeniden üreterek,
burada aslında kadınların bir birey olmasını
engelliyor. Şimdi, bakın kadınların özellikle istihdam
alanına ya da yoksullukla mücadele meselesine, yaşlılara
bakıma
Kadınlar en çok nerede çalışıyor?
Yaşlı bakımında, çocuk bakımında, engellilerin
bakımında. Zaten ev işleri meselesi de görünmez emek. Görünmez
emek diye bir durum var. Bakın, buradaki kadın milletvekilleri
açısından durum çok vahim çünkü bu kadın vekiller, aynı
zamanda evde, evinin işlerini yapmak durumunda. Çünkü bu biyolojik olarak
çok doğal ve kadının işiymiş gibi görülüyor.
Kadınsın, ne iş yapacaksın? Tabii ki yemek yapacaksın,
çocuğa bakacaksın, ev temizleyeceksin. gibi yaklaşım
Bu olmadı,
bazı kadınlar statü elde ediyor, çalışma yaşamına
katılıyor, bu defa, bu işleri yine başka kadınlar
aracılığıyla satın alıyor. Yani burada bir piyasa
oluştuğu doğru. Yine diyelim ki, ev eksenli çalışan
kadınlar var, bunlar da yine ucuz iş gücü. Dikkat edin,
kadınlara reva görülen şey sosyal politikalar diye
içerdiğimiz, aslında kadını yok sayan, yaşam
içerisinde erkek egemen zihniyeti meşrulaştıran bir noktada. O
yüzden, burada gelişim olması mümkün değil. Kadın ve
erkeği eşit olarak görmeyen, toplumsal yaşamda
dışlayan bir yerde gerçek anlamda demokrasi, özgürlüklerden bahsetmek
mümkün değil. Bu, ciddi bir sorun. Bu, çok temel bir eleştiri bizim
açımızdan.
İkincisi, bu
Bakanlığın yaptığı en temel iş, sosyal
politikalar. Sosyal devletiz, dolayısıyla sosyal devlet olmanın
gereğini yapıp sosyal yardımlar yapıyoruz. diye -bu konuda
Sayın Fatma Şahin oldukça emek sarf ediyor- bu, ciddi anlamda bir
problem. Sevgili arkadaşlar, bu sosyal yardımların kendisi,
aslında toplumda yoksulları zavallı gören, öteki gören,
aslında birey olmaktan uzaklaştıran bir nokta. Oysa bu
yapılan yardımların hepsi hak temelli olmalı. Yani bir
devlet, kendi yurttaşının eğer barınma
hakkını, sağlık hakkını, eğitim
hakkını sağlayamıyorsa zaten o devletin o güçlü devlet olma
şansı yok. Her defasında AKPli vekillerin İnsanı
yaşat ki devlet yaşasın. diye söylediği, aslında
devleti yaşatmak için bütün insanları onlara hizmet eden bir noktaya
getirdiği nokta tam da bu. Bugün sosyal yardımlar denen şey,
hak temelli olmak durumunda. Eğer bu olmadığı zaman, siz
sadece iktidarınız döneminde birilerine oy amaçlı Ben size 250
liralık çek veriyorum, destek veriyorum, şu destek, bu destek
E,
bunun karşılığı ne olacak? Bir de vakıflar
aracılığıyla yapılıyor daha çok bu. Bunun
karşılığı bana oy vereceksin. Vermezse, kesiyorsun.
Bu çok ciddi bir sorun.
Diğer
bir konu: Sayın Bakan Fatma Şahin Twitter hesabından bir
şey paylaşmış, bence çok önemli bir veri. Diyor ki: Biz bu
işe başladığımızda en zengin yüzde 10la en
yoksul yüzde 10 arasındaki fark 18 kattı. Şimdi bu farkı 12
kata indirdik.
Sevgili
arkadaşlar, düşünün, bu ülkede en zenginle en yoksul yüzde 10luk
arasındaki dilim 12 kat. Bu bir felaket. Bunda övünülecek bir şey
yok. Bu ciddi anlamda problemli bir durum ki gerçek durum bundan çok daha
fazla.
Bu
yoksulluk meselesinde, tabii, yoksulluğun iki temel şeyi var: Etnik
olarak Kürtleşmiştir, cinsiyet olarak da
kadınlaşmıştır. Yani bakın, en yoksul yer
neresidir? Sayarsınız, dün vardı illerde, en çok Kürt illeri,
Kürdistanda şey yapan iller. En yoksul kim? Yine kadınlardır.
Dolayısıyla, biz bu işi çözmek istiyorsak, Sayın
Bakanın Twitterdaki hesabından sosyal adalet ve sosyal
barış diye ifade ettiği şeyin önemli olduğunu
düşünüyorum. Bütün bunları sağlayabilmek için de yoksullukla
mücadele denen şeyin aynı zamanda bir demokrasi mücadelesi, bir
eşitlik mücadelesi, bir özgürlük mücadelesi olduğunu da görmesi
gerekir. Eğer siz hâlâ bu ülkede kadınları ikincil olarak
görüyorsanız, eğer yok sayıyorsanız oradan bir eşitlik
ya da bir refah beklemeniz mümkün değil. Eğer hâlâ bu ülkede Kürt
sorunu gibi bir sorun çözülemiyorsa, Kürt sorunu yoktur. diyorsak, Kürt
yurttaşların sadece ekonomik sorunları vardır. gibi bir
yaklaşımla, mevcut olan sorunu, savaşı,
çatışmayı görmezden gelirsek ne toplumsal adalet olur ne
toplumsal barış olur.
Yine,
değerli milletvekilleri, bugün sabah İstanbulda bir toplantı
vardı Kaos GLnin. Onlar ayrımcılığa karşı
bir sempozyum düzenlediler. İktidar partisinden kimse yoktu, CHPden
vardı. Bu ülkede en ötekilerden birisi de LGBT bireyleri.
Dolayısıyla, kadınlar açısından durum vahim, hele
onlar açısından durum çok daha vahim çünkü cinsel yönelim ve cinsiyet
kimliği tanınmıyor bile. Bu çok ciddi bir sorun. Bunlar
gelişmediği sürece, yani bu konuda buranın zihniyeti
değişmediği sürece, ciddi anlamda Türkiye'nin
demokratikleşmesi mümkün değil.
Bakın
sevgili arkadaşlar, bir toplumun gelişmişlik düzeyi kadın
ve erkek arasındaki eşitliğe bağlıdır, toplumsal
cinsiyet eşitliğine. Bunu biz söylemiyoruz, bunu dünya geneli de
söylüyor. O çok övündüğümüz İstanbul Sözleşmesi tam da bunu
emrediyor yani diyor ki: Türkiyede bütün alanlarda kadın ve erkek
eşitliğini sağlayacaksınız. Ama bakıyoruz,
bırakalım eşitlik sağlamayı, eşitlik
politikalarını, hâlâ cinsiyetçi dili üretiyoruz, üstelik bu kürsüde her
gün aslında kadınlara yönelik bir cinsiyetçi dil, bir
aşağılama, kadın bedeni üzerinden yapılan politikalar
Burada bu ciddi bir sorun; bu, Parlamentonun sorunu. Kadınların
sorunu değil yalnız, sadece kadınların sorunu değil,
buradaki erkeklerin de sorunudur. Bu, Türkiye'nin
yaklaşımıdır çünkü burada nasıl davranıyorsak
aslında sokağa yansıması da odur ve o yüzden, burada
kalkıp kadına yönelik şiddet konusunda biz şunu
yaptık, bunu yaptık tartışmaları ne yazık ki
gerçekçi değil; kaldı ki koruyamıyoruz.
Kadına
yönelik şiddet yasa tasarısı çıkarttık evet, bu konuda
bazı önlemler aldık evet ama Vanda Gülşah Öğretmeni
koruyamadık. Başka yerde kadınları koruyamıyoruz, bunlar
eski eşleri tarafından hâlâ öldürülüyor. Demek ki bir sorun var.
Evet, yasal düzenlemeler önemlidir, tedbirler önemlidir ama değerli
milletvekilleri, asıl önemli olan şey uygulamadır, zihniyettir.
Zihniyet değişmediği sürece kadına yönelik şiddet
değişmeyecektir. Zihniyet değişmediği sürece
kadınların toplumsal yaşama katılımı
değişmeyecektir.
Bakın,
bu Parlamentoda kadınların temsil oranı kaç? Yüzde 14. Çok
övünüyoruz, yüzde 4ten yüzde 14e
Üstelik her kürsüye geldiğimizde,
İlk seçme ve seçilme hakkı da bize ait
Yerel yönetimlere
baktığımızda, muhtarlıklara geldiğimizde durum
felaket zaten, söylemiyoruz. Bu temsil düzeyi artmadan Türkiyede gerçekten bir
demokrasiden nasıl bahsedeceğiz, kadın istihdamını
nasıl artıracağız? Her fırsatta deniliyor ki: Biz
kadın istihdamını artırıyoruz. Nasıl
artırıyorsunuz? İşte, esnek çalışma -köleleştirme
aslında- ya da işte, Avrupa Birliği projesi çerçevesinde -ki
burada çok övünülerek söyleniyor Avrupa Birliği meselesi- efendim,
yarı zamanlı çalışma
Kadınlar zaten evde
çocuklarına bakıyor, işine bakıyor; yarı zamanlı
da çalışsınlar, kalanında da
Aslında ev
işçiliğini yani görünmez emek olan o bölümü bir şekilde
meşrulaştırıyorlar. Bu anlamda da kadınlara iş
alanı sağlamış gibi
Üstelik bunu
yasallaştırdık yani esnek çalışma denilen şeyi
yasallaştırdık. Kadınların hiçbir güvencesi yok, ev
eksenli çalışan kadınların hiçbir güvencesi yok,
sendikaları bile yok. Bu konuda yaşadıkları durum ortada.
Yine
çalışma hayatında, bırakalım istihdam sorununu,
Türkiyede kadınların istihdam oranı yüzde 28. Bu kadar, değişmiyor,
en yüksek oran bu. Çalışma yaşamındaki kadınların
yaşadığı sorunlara baktığımızda durum
daha da vahim. Buranın yansıması sendikalarda da var. Sendikalarda
kadın neredeyse yok denecek kadar az. Çalışma
yaşamında patronunun sürekli tacizine maruz kalan, işte
mobbing diye en çok tartışılan konuda, psikolojik şiddete
maruz kalan kadınlar var, işini bırakmak zorunda olan
kadınlar var.
Eşit
işe eşit ücret talebi yıllardır kadınların
talebi. Hâlen bu talep gerçekleşmiş değil. Şimdi siz burada
bana Evet, sekiz saatlik iş gücü var, eşit işe eşit ücret. diyeceksiniz. Gerçek böyle değil,
gerçek durum çok daha farklı çünkü
daha ucuz iş gücü olduğu için kadınlar daha çok özellikle kriz
dönemlerinde ki, şu an dünyada bir kriz süreci yaşanıyor- kolay
başvurulan alanlardan birisi. İşte bu evde çalışma
diye ifade edilen bizim çok övünerek desteklediğimiz projelerle bir şekilde bu süreç
geliştiriliyor.
Değerli
milletvekilleri, diğer bir konu, aslında bütün bu haksızlara
karşı mücadele eden, bu sistemi eleştiren, kadınların
bu toplumda bireyler olarak eşit yaşaması gerektiğini
savunan kadınlara yönelik de bir şiddet var. Yani, üstelik, buradan
İçişleri Bakanlığı tarafından özellikle
yönlendirilen bir şiddet. Bakın, kadınlar iki şiddete maruz
kalıyor: Bir, erkek egemen sistemden, zihniyetten kaynaklı erkek
şiddetine maruz kalıyorlar. Bütün kadınlar buna maruz
kalıyor. İkinci şiddet de politik şiddet. Bu politik
şiddete kim maruz kalıyor? Kürt kadınları maruz
kalıyor. KCK" adı altında yürütülen siyasi soykırım
operasyonunda yüzlerce kadın tam da eşitlik mücadelesi verdikleri
için, kota mücadelesi verdikleri için, eş başkanlık sistemi için
mücadele ettikleri için, kadına yönelik şiddete karşı
durdukları için, bunun için, mücadele ettikleri için şu an cezaevindeler.
Bakın iddianamelere, buradaki vekilleri, İstanbul KCKye ya da
Diyarbakır KCK davalarından birini izlemeye davet ediyorum.
Bakın, kota yargılanıyor, eş başkanlık
yargılanıyor, 8 Marta katılışımız
yargılanıyor, Niye böyle mücadele ediyorsunuz? diyorlar.
İkincisi
de: Mesela, kürtaj tartışmaları nedeniyle daha dün Ankarada 27
kadın yargılandı. Parasız eğitim isteyenler, örgütlü
olmak isteyenler, sendikal mücadele verenler
Bakın, bu ülkede sadece KESKte kadınlar var, KESKli
kadınlar da KCKden yargılanıyorlar ya. Başka şey yok.
Yani örgütlü mücadele veren kadınlar bu Hükûmet tarafından özellikle
dağıtılıyor, örgütlenmesi istenmiyor. Ama şöyle:
Kendine yakın örgüt yaratılıyor tabii, birlikte çalışabileceği
bir örgüt yapısı. Oysa buradan kimseye fayda gelmez Sayın Bakan.
çünkü gerçekten bu ülkede çok farklı kesimler var. Aynı düşünmek
zorunda değiliz ama kadın sorunu meselesinde ortak paydada
buluşabiliriz. Bu bir demokrasi sorunudur, bu özgürlük sorunudur.
Mesela
buradaki kadınlar
Bu bütçeyi aynı zamanda savaş bütçesi diye
tanımladık. Örtülü ödeneğin bu kadar çok artmasının
nedeni nedir? Dedik ki: Bu ülkede, savaşta, Orta Doğuda, dünyada en
çok zararı kim görüyor? Kadınlar ve çocuklar. Ama ülkemizde sanki
hiçbir sorun yaşamıyoruz; ölümler yok, asker, gerilla cenazeleri
gelmiyor, hiçbir sorun yokmuş gibi biz burada konuşma yapıyoruz,
klasik anlamda terörle mücadele ediyoruz. Bu meselenin adının terör
olmadığını, adı konulmamış bir savaş
olduğunu biz hep ifade ettik. Böyle olmadığı için de
Mesela barış için ne iş yaptık biz burada? Kadınlar
olarak bir araya gelip bir tartışma yürüttük mü? Ya bu ülkede Kürtler
var, Türkler var, Lazlar, Çerkezler, Araplar, Pomaklar, Azeriler,
saymadığım onlarca halk var. Bu halktan kadınlar var,
sırf kadınların yaşadığı sorunlar
açısından bile ayrımcılık yaşıyorlar, ana
dillerini kullanamıyorlar. Ana dillerini kullanmadıkları için
toplumla bağ kuramıyorlar. Dolayısıyla, buradan nasıl
bir çözüm yapabiliriz? O entegrasyon dediğiniz şey bile bir
halkı tanımak, onların hak ve özgürlükleri konusunda neler
yapabileceğimizi tartışmaktan geçer. Ama ülkenin hiçbir sorunu
yok, kadın sorunu yok, Kürt sorunu yok, Alevilerin inanç sorunu yok zaten,
emekçilerin hiç sorunu yok -Olur mu canım, biz burada o kadar yasa
çıkardık!- hiçbir sorunumuz yok! Peki, ne sorunu var? Efendim,
zaten, bu muhalefet de AKPnin yaptığı hiçbir şeyi
beğenmiyor, zaten sorun da burada. demekle kurtulmuyoruz. Bu sorunlar ne
yazık ki her defasında daha da büyüyerek önümüze geliyor,
ayağımıza dolanacak. O yüzden değerli milletvekilleri, biz
bu sorunlarımızı çözelim.
Bitirirken
şunu ifade etmek istiyorum: Bu toplumun, Türkiyenin yarısı da
kadınlardan oluşuyor. Kadınları yok sayan bir
yaklaşımın gelişmesi mümkün değil, böyle bir devletin
de güçlü devlet olması mümkün değil diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
Başkan
Teşekkür ederim sayın Tuncel.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı
Diyarbakır Milletvekili sayın Emine Ayna.
Sayın
Ayna buyurun.
Süreniz
on beş dakika. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP
GRUBU ADINA EMİNE AYNA (Diyarbakır) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
çalışmalarına ilişkin değerlendirmede bulunmak
istiyorum.
Slovak
düşünür -bildiğiniz gibi- Zizek Dünyadaki insanlar dünyanın bir
gök taşı çarpması sonucu yok olabileceğine inanabiliyor ama
kapitalizmin yıkılabileceğini akıllarına dahi
getirmiyorlar. diyor.
Kapitalizm,
bütün yaşam faaliyetlerini değer yasasının ve bu
yasanın beraberinde getirdiği paranın gücü
anlayışının egemen olduğu tekil bir organik sistem
altında birleştirmiş, resmî ideolojisi olan liberalizm
aracılığıyla toplumu âdeta paramparça ederek
toplumsallığı yıkmaya çalışmış, kutsal
ideolojisi pozitivizmle zihniyet alanında özne-nesne ayrımına
dayalı anlayışı geliştirmiş. Bu
bakışla, erkeği kadından, bireyi toplumdan, insanı
doğadan üstün kılan ayrımlara gidilmiş, gerek toplumsal
yaşam gerek ekolojik yaşam özünden
boşaltılmıştır. Kapitalizm için esas olan insan,
toplum veya doğa değil, aksine kâr hırsı ve
bireyciliğin egemen olmasıdır.
20nci
yüzyılın ilk çeyreğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti,
kurulduğu günden beri kapitalist sisteme eklemlenme çabası içinde
olmuştur. Elitleri aracılığıyla kapitalizmin temel
taşlarından biri olan ulus devlet paradigması neyi
gerektiriyorsa Türkiye halklarına bunu dayatmıştır. Böylece
Türkiye tüm renklerini, dillerini, kültürlerini kaybetmiştir. Toplumun
atomize edilmesine yönelik bu politikaların devamında, Türkiyenin
yer altı ve yer üstü kaynakları sürekli olarak talan edilmiştir.
Gerek
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının
yaklaşımını gerekse AKP döneminde Türkiyede
geliştirilen enerji politikaları ile bu politikaların insan
sağlığı üzerindeki yan etkilerini göz önünde bulundurursak
mevcut enerji politikalarının insan ve çevre dostu
olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Kısaca
detaylandırırsak: Bakanlığın İnternet sitesinde
yani kendi sitelerinde şöyle deniyor: Enerji ve maden
kaynaklarını verimli, etkin, güvenli, zamanında ve çevreye
duyarlı şekilde değerlendirerek dışa
bağımlılığı azaltmayı ve ülke refahına
en yüksek katkıyı sağlamayı görev edindikleri
Böyle dile
getiriyorlar. Böyle dile getirirken, Sayın Bakan,
bakanlığın, bağlı ilgili ve ilişkili
kuruluşlarıyla birlikte yaklaşık 5 milyar liralık
yıllık yatırım bütçesine
ulaştığını, bu çerçevede serbest piyasa unsurlarının
işlevselliğinin arttırılması, yatırım ve
ticaret ortamının iyileştirilmesi, nükleer enerjinin sisteme
entegrasyonu çalışmalarının devam ettiğini belirtti.
Bu durum kendi içinde bile bir çelişkidir çünkü serbest piyasa
anlayışının ya da tüccar mantığının
geliştiği bir yerde enerji ve tabii kaynaklarından çevreye
duyarlı bir şekilde yararlanmayı ummak için insanın
dünyadan bihaber olması gerekir. Hele ki nükleer enerjiyi serbest
piyasayla aynı karede düşünmek insanın aklına ilk olarak
Çernobili ve nükleer savaşları getirmektedir.
Türkiye,
enerji üretiminde kendi öz kaynaklarını kullanmayan, yenilenebilir
enerjiden yararlanmayı önüne koymayan bir enerji politikasıyla
beraber dışa bağımlılığı her geçen gün
artan bir maceranın içinde yol almaktadır. Enerjide dışa
bağımlılık bu kadar üst düzeydeyken Türkiye'nin
atıldığı yeni bir macerayı ibretle izliyoruz. Yeni
maceramızın adı: Nükleer enerji. Kaza riski en fazla olan,
ölümcül etkileri coğrafya ve sınır tanımayan, en son
Fukuşimadan sonra bütün dünyanın sorguladığı ve terk
etme aşamasına geldiği nükleer santralleri, iktidar, enerji
sistemimizin kurtarıcısı olarak karşımıza
çıkarıyor.
Kısa
ve net olarak söylemek gerekirse, nükleer santraller Türkiye'nin enerjide
dışa bağımlılığını azaltmayacak,
aksine arttıracak. Türkiye'nin nükleer santrallerde kullanacağı
yerli radyoaktif elementleri yok. Nükleer yakıtı elde etmek üzere
sahip olunması gereken zenginleştirme teknolojisine sahip değil.
Nükleer atıkların depolanması günümüz teknolojilerinde imkân
dâhilinde olmadığı gibi, bu atıklar birkaç yüzyıldan
birkaç bin yıla kadar doğada kalmakta, doğaya zarar verme durumu
devam etmekte. Nükleer santrallerin ilk kurulum, işletim maliyetleri çok
yüksek. Bunun yanında güvenlik sorunları da çözülememiş. En
önemlisi, tekrar etmek gerekirse, geleceğimizi ipotek altına alan bir
model. Bütün handikaplarına rağmen AKP Hükûmeti bu konuda neden bu
kadar ısrarcı? Cevaben söylenen şey enerji ihtiyacı.
Halkın büyük çoğunluğunun karşı olduğu nükleer
santrallerin yapılmak istenmesindeki asıl neden ise nükleer silah
edinmeye giden yolun açılması, bu teknolojinin Türkiye'ye getirilmesi
ve sonunda nükleer silah sahibi olma çabasıdır. Tamamen egemenlikçi
ve savaş konseptinin ürünü olan bu yaklaşıma karşı
dünya barışı ve dünyayla barışık bir Türkiye için
de nükleer macerasının derhâl sonlandırılması gerekir.
Geleceğimizi
tehdit eden bu yanlış yatırımların yanına,
bugünümüzü, havamızı, suyumuzu elimizden alan, geçmişimizi ve
tarihimizi sulara gömen birçok yanlış yatırım bütün
hukuksuzluklarıyla birlikte devam ediyor. Suyun özelleştirilmesi ve
yöre halkının kendi suyuna erişim ve suyunu kullanma
imkânını ortadan kaldıran, doğa ve çevre katliamı
hâline gelen ve başta Karadeniz olmak üzere Türkiye'nin birçok yerinde
halka rağmen yapılan küçük ölçekli HES'ler, on iki bin
yıllık tarihiyle birlikte Hasankeyf ve çevresini sulara gömecek olan
Ilısu Barajı, Munzur üzerinde yapımı devam eden barajlar ve
benzerleri ile sözde enerji üretimi adına yaptığınız
katliamın farkında mısınız? diye sormak gerekiyor.
Bizim güneşimiz var, değerlendirilmek istenirse Türkiye'ye
fazlasıyla yeter. Rüzgâr ve diğer yenilenebilir kaynaklar
sağlıklı değerlendirilirse Türkiye'ye fazlasıyla
yeter. Özellikle güneş için kurulum maliyeti yüksek", rüzgâr için
sürekliliği yok" gibi argümanlar artık terk edilmeli,
başta Almanya olmak üzere yenilenebilir modellerle enerji üreten ülkelerin
bu işi nasıl başardığı
araştırılmalı, nükleer ve HES gibi projelerle ortaya
çıkan doğal, kültürel, insani ve mali risklere karşı
yenilenebilir kaynaklara yönelinmelidir.
Değerli
milletvekilleri, AKP, Türkiye'nin gelişmekte olan ülke olmasının
arkasına sığınarak sera gazı salımlarını
azaltma konusunda yükümlülük almaktan kaçınmaktadır. Kalkınma
fetişizminin pençesine düşmüş görünen Türkiye, iklim değişikliğini
göz ardı etmektedir. Bunun en büyük kanıtı, 2010 sera gazı
salımlarını yirmi yıl öncesine göre yüzde 25-40 arası
azaltmak yerine yüzde 115 artırması. Yani, salım
artışında dünya rekortmeni olması! Doha'daki müzakerelerde
de Türkiye üzerine düşeni yapmadığı için müzakereleri takip
eden 700'ün üzerinde sivil toplum kuruluşunun oluşturduğu
İklim Eylem Ağı tarafından Günün Fosili seçilmiştir.
Peki, İklim Eylem Ağı neden bu kadar prestijli bir ödülü
Türkiyeye verdi? Birincisi: Bilim insanlarının acilen vazgeçilmesi
için uyardığı küresel kömür yatırımlarında
Türkiyenin dünya 4üncüsü olması. ikincisi: Kyoto Protokolünün ilk
yükümlülük dönemi için sera gazı azaltım hedefi
olmadığı gibi, ikinci yükümlülük dönemi için de
belirtmeyeceğini açıklaması. Aslında, iklim
değişikliği ile mücadelede yükümlülüklerini yerine getirmeyen
Türkiye çok büyük bir fırsatı kaçırıyor. Bölgesel bir güç
olmak isteyen Türkiye, sera gazı azaltım hedefleri belirleyip bu
hedefleri yenilenebilir enerji yatırımları ve enerji
verimliliği ile desteklese enerjide dışa bağımlılıktan
kurtulabilir. Üstelik, yenilenebilir enerji yatırımlarında öncü
rol oynayarak dışarıdan enerji satın alan bir ülke olmaktan
çıkıp dışarıya teknoloji satan bir ülke olabilir.
Dolayısıyla, sera gazı azaltım hedefleri almamak ve rüzgâr,
güneş yatırımlarını geciktirmek Türkiye için
yalnızca daha pahalı enerjilere daha uzun süre katlanmak
anlamına geliyor.
AKP Hükûmetine, iklim
değişikliği konusunda sorumluluk almasının
gerekliliğini bıkmadan anlatmak ve Rüzgâr da, güneş de bize
yeter." demek gerekiyor.
Yine
bakanlığın hedeflerine baktığımızda,
Bilinen linyit ve taş kömürü kaynaklarının 2023
yılına kadar elektrik enerjisi üretimi amacıyla
değerlendirilmiş olması hedeflenmiştir." denilmesi
birçok saygın çevre kuruluşunu bir araya getiren İklim
Ağı adlı şemsiye örgütün ülke iklim
politikalarının Türkiye'ye maliyetini hesaplayan bir raporda
"İklim değişiyor, Türkiye değişmiyor."
demelerini haklı çıkarmaktadır. Ülkede, 2010 yılında
iklim değişikliği bağlantılı doğal
felaketlerden 2,5 milyon kişinin etkilendiği ve 35 bin kişinin
bu felaketler sonucunda hayatını kaybettiği tahminine yer
veriliyor. Küresel iklim değişikliğine neden olan sera gazı
salımının en büyük kaynağı olan ve en kısa
zamanda devre dışı bırakılması gereken kömür
yakıtlı termik santrallere bakınca tablo şöyle: 8.400
megavatlık kurulu güce sahip 23 yeni kömür santrali inşasına
devam. İlan edilmiş, lisans almış veya lisans
başvurusu yapmış 28 santral sırada. Özet sayısal döküm
aşağıdaki gibi.
İnsani
maliyet: Tek bir yılda 2,5 milyon iklim mağduru, 35 bin ölü.
Parasal maliyet: Gayrisafi
yurtiçi hasılanın binde 6sı yani 6 milyar lira. Yani, iklim
değişikliğiyle ülkeye -biz vergi verenlere- 6 milyar lira fatura
çıkartılmış oluyor.
Atıl
yatırım maliyeti: Karar alıcılar yani Hükûmet, iklim dostu
çözümlere değil fosil yakıtlara yatırım yapıyor;
ölümleri artırmayı, maliyeti artırmayı sürdürüyor; topluma
yanlış maliyeti ödetiyor.
Uluslararası
prestijin maliyeti: Türkiyenin kömürle kara sevdası yüzünden
Birleşmiş Milletler Doha İklim Zirvesinde sivil toplum
kuruluşları tarafından Günün Fosili ödülüne layık
görülmesi ve ülkenin bölgesel güç iddialarına karşın
uluslararası alanda alay konusu olması.
Dünyanın
en önde gelen çevre aktivistlerinden üçünün, Bill McKibben, Nnimmo Bassey ve
Pablo Solonun geçenlerde hükümetlere ve onların görüşmecilerine
gönderdikleri açık mektupta yazdıkları: Var olduğunu
bildiğimiz karbon yakıtların çoğunu yerin altında
bırakmalı ve daha fazlasını aramayı kesmeliyiz. 2
derecelik sıcaklık artışının altında kalmak
için yarı yarıya bir şansımız olmasını
istiyorsak, keşfedilmiş petrol, kömür ve doğal gaz rezervlerinin
üçte 2sini yer altında bırakmalıyız. Eğer
şansımızın yüzde 80 olmasını istiyorsak, o zaman
söz konusu rezervlerin yüzde 80ine dokunmamalıyız. Oysa Türkiyede
AKP, 2023 yılına kadar yenilenebilir enerji kaynaklarının
enerji arzı içindeki payının yüzde 30a
çıkarılmasını hedeflemektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 90lı yıllarda köyler
yakılıp yıkılarak Kürtler zorunlu göçe maruz
bırakılırken, 2000lerde, AKP, güvenlik barajlarıyla bölge
insanını zorunlu iskâna tabi tutmaktadır. AKP, sadece bölgede
değil Türkiye'nin her tarafında; Karadenizde, Egede, Marmarada,
Akdenizde, İç Anadoluda bulduğu her dereye, çaya, ırmağa
bir HES demektedir. Bakanın temel elektrik enerjisi kaynakları
arasında saydığı HES'lerin ömrü ise Türkiye gibi ülkelerde
en fazla elli yıldır. Elli yıllık bir sevda için
Türkiyenin doğal güzellikleri, tarihî mekânları sular altında
bırakılmakta, kaynakları tüketilmektedir.
Çok
ilginç bir başka icraat da güvenlik barajları olarak
karşımıza çıkıyor. Literatüre Türkiye'nin armağan
ettiği güvenlik barajlarını kamufle etmek amacıyla
bazısına küçük birkaç enerji yapısı ilave edilmiş
olmasına rağmen, isminden de anlaşılacağı üzere
tek amaç güvenliktir.
Çin
Seddini kuranların mantığı 2000'lerin dünyasında
güncellenerek sürdürülmektedir. Bugün güvenlik adına sudan bir Çin Seddi
oluşturmak için güvenlik barajı yapan güvenlikçi ve savaş
yanlısı zihniyetin bilmesi gerekir ki, Kürt sorunu bu tür yöntemlerle
çözülmedi ve asla çözülemeyecek. Kürt sorununun bir tek çözüm yöntemi
vardır, o da kolektif haklarının tanınmasıdır. Bu
itibarla, yarın bu topraklara barış hakim olduğunda,
diğer birçok ölümcül icraatın altına imza atan savaş ve
güvenlik konseptinin sahipleri, güvenlik barajları, Ilısu ve
Munzur'da yapılan barajlar gibi icraatları yüzünden de halk ve tarih
karşısında mahkûm olmaktan kurtulamayacaklar.
Ilısu
ve Munzur'da yapılan barajlar, suyun özelleştirildiği mini HES
uygulamaları, nükleer santraller gibi problemli enerji üretim yöntemleri
karşısında yenilenebilir enerji kaynaklarının
kullanımının önemi kadar enerji tasarrufu da önemlidir.
Enerjimizi nasıl ve nerede kullandığımızı
sorgulamak gerekmektedir. Kirli ve enerji yoğun teknolojilerle daha fazla
enerji tüketmenin, küresel ısınmaya daha fazla katkı
yapmanın
Daha fazla enerji ihtiyacı olan bir ülke olma
karşılığında kaybımız ortadadır ve
açıktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; enerji politikalarındaki
zafiyetin en acı boyutlarından biri ise bu alanda giderek artan
iş kazalarıdır. Hem enerjiye ilişkin faaliyet yürüten kamu
kurumlarından yetkin ellerin uzaklaştırılması ve
kadrolaşma hareketiyle hem de denetimsiz bir özel sektör eliyle enerji
işçileri toprağa, sele, baraja gömülmekte, elektriğe
çarpılarak can vermektedir. Enerji sektörü, ölümlü iş kazası
sayısının en fazla olduğu sektörlerden biri olarak
karşımıza çıkıyor. İnsan hayatına
duyduğumuz saygının gereği olarak ifade etmek gerekirse
artık iş cinayeti olarak adlandırdığımız bu
ölümlerin önüne geçilmesi için bütün tedbirlerin bir an önce alınması
gerekir.
Maalesef,
enerji yüzünden, insanlar sadece iş cinayetlerinde hayatlarını
kaybetmiyorlar. Dünyada ve özellikle de Ortadoğu'da, enerji
savaşları yüzünden her gün binlerce can toprağa
düşmektedir. Aralarında su, enerji veya diğer nedenlerle sorun
almayan Ortadoğu halkları, su ve enerji savaşlarında en çok
mağdur olan topluluklar olarak karşımıza
çıkmaktadır. Ortadoğu coğrafyasında, egemenlik
ilişkileri bakımından sıkıntı yaşayan
Filistin ve Kürt halkları su ve enerji hâkimiyet süreçlerinin kurbanı
hâline gelmiştir. Kürtler ne egemenlik ilişkilerinin bir parçası
olmayı ne de kurbanı olmayı kabul etmeyeceklerdir. Bu itibarla,
barışçıl bir dünyada, insanıyla, doğasıyla,
tarihiyle, çevresiyle barışık, enerjimizi insan
yaşamının güzelleştirilmesine, barışa ve
kardeşliğe harcayacağımız yarınlar ümidiyle
hepinizi selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ayna.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına son konuşmacı Sayın Hasip
Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Sayın
Kaplan, buyurun.
Süreniz
on dakika.
BDP
GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bütçe görüşmelerini yapıyoruz.
İşte muhalefet olarak değerlendirmeye
çalışıyoruz, denetim yapmaya çalışıyoruz ama
milattan önce 3000lerde Ninova kentinde, taa o zamanlarda eski
Mısır, Yunan ve Roma medeniyetlerine kadar kamusal hesaplar kontrol
altındaydı, kontrol ediliyordu. Buraya geldik, 21inci yüzyılda
bu Parlamentoda kontrol edemiyoruz. Şimdi, Enerji Bakanlığının
neresini kontrol edeyim? Bağlı kontrol şirketlerinin büyük
bölümünün kamu iktisadi teşebbüslerinde bütçeleri görüşüldü,
komisyonda görüşüldü zaten. Sonra, her gün bir ülkeye gidiyor; bir ülkeye
gidiyor -Rusyadan yeni döndü- nükleer santral görüşmeleri yapıyor,
bir yere gidiyor termik santral görüşmeleri yapıyor, bir yere
gidiyor, bir bakıyorsunuz ilginç uluslararası ilişkiler ortaya
çıkıyor. Dikkat edin, Türkiye'de enerji politikası olmazsa
enerji artı güvenlik denklemini çözemezsiniz, bütün olay bu.
Kürt
sorununun Orta Doğuda çözülmesinde enerji problemi vardır, açık
söylüyorum. Bakın, Irak Kürdistanında -öyle Kuzey Irak falan yok
arkadaşlar, oranın adı Kürdistan Federal Yönetimidir,
Başkanı da Barzanidir- oradaki petrol şirketleriyle Enerji
Bakanlığı daha yeni yeni anlaşmalar yaptı, aramalara
başladı. Haa, Sayın Bakan bu şirketlerin ortakları
kimlerdir, herhâlde bize açıklar diye düşünüyorum.
İki:
Suriyeye kafayı taktık. Suriye olayını öyle basite
almayın arkadaşlar. Beşar Esadın durumuna bakın,
Suriye olayında, bir diktatör yönetiminin gidip yerine bir halk
yönetiminin, demokrasinin gelmesi arayışının ötesinde
enerji vardır. Suriye, Lübnan ve İsrailin, Doğu Akdeniz
sahilinden Kıbrısın güneyine ve kuzeyine baktığınız
zaman o havza petrol ve doğal gaz alanıdır arkadaşlar.
İşte dünyanın yeniden dizaynında Akdeniz havzası,
Kıbrıs bu riskin, bu petrol olayının ortasındadır.
Hatta dikkat edin, Rum kesiminin şirketlerine dikkat edin, Amerikalı
vesayet şirketleridir. Türkiyenin şirketlerine dikkat edin, Türkiye
Petrolleri Anonim Ortakları daha yeni, 2012de Kıbrısa petrol
aramaya gittiler. Allah sizden razı olsun, yani Rumlar orada kuyu kazmasa
sizin aklınıza gelmeyecek oraya gitmek.
Türkiye
petrol haritasına bakın. Güneydoğu bölgesi -petrol haritası
olarak söylüyorum- Gürcistandan, Artvinden Karadeniz şeridi,
Bulgaristana kadar giden o şerit petrol alanları olarak, doğal
gaz alanları olarak geçer. Bunun dışında da denizlerimizde
yerel kaynak için yüzde 1 araştırma sondaj kuyuları koymuş
yine Enerji Bakanlığımız. Güneydoğuda,
Şırnakta, sınırda sıfır kilometre düz arsada
-Maden Araştırma Komisyonunu getirdim oraya- 1.500 metrede doğal
gaz çıkıyor, 2 bin metrede petrol çıkıyor, ondan
sonrası da karbondioksit. Suriye de karşı taraftan
çıkarıyor. Bizimkiler yeni yeni 2-3 kuyu koydular. Hani
mayınları temizleyecektik, o mayınlı alanlara kuyular
açacaktık; yok.
Şimdi,
Şırnak kömürlerinden TKİ hemen çekildi, özel sektöre. Özel
sektörden çekildi, redevans sistemini kâra çevirmek için yüzde 23,5tan,
valilik alıp Ciner grubuna veriyor. Ciner Grubu alıyor, Çinlilerle
anlaşıyor, termik santral kuruyor. Termik santral kuruyor, on
beş sene elektriği ödeme taahhüdünde bulunuyor devlet, şu
kadarını ödeyeceksiniz
Bakın, 3 tane daha termik santral, 6
tane başvuru var. Şırnakın oksijenini bitirmek için her
tarafa 1 tane termik santral yapmak istiyorlar. BOTAŞlardaki küçük, 10
numara yağ yakan santralleri saymıyorum.
Şimdi,
enerji politikası bu ya. Ee, kömür var orada. Kömürü o zaman çıkar.
Vatandaş yüzde 23,5 redevans ödüyor, Ciner Grubuna yüzde 5 ödüyorsunuz. Ne
güzel iş kardeşim ne güzel iş!
Şimdi,
Mersin Akkuyada yapılan santrale bakın. Kaç sentten elektrik on
beş seneliğine garantiye alındı? Bir hesap etsenize. Dünya
maliyetleriyle karşılaştırın. Türkiyeyi hem fiyatta
zarara uğratıyorsunuz hem çevreyi kirletiyorsunuz. Yetmedi, Sinopta
başladınız. Arkasından İğneadada bir termik
santral vardı, onların bununla mücadelesi sürerken, termik santral,
eski nükleer santral devreye girmeye başladı.
Ya,
bu ülkenin her tarafına dışarıdan şirket
götürüyorsunuz santral kurmaya. Bir de her tarafından borular
geçiriyorsunuz; Azerbaycandan, Rusyadan, İrandan, Katardan. Katar bak,
çok dikkat edin bu enerji hattına. Katar doğal gazının
yüzde 60ının Türkiyeden Kerkük petrol boru hattına paralel
geçirilmesinin hesabı yapılıyor. Onun için Orta Doğuda
Sünni bir eksen, Amerika ekseni, Katar, Suudi Arabistan, Türkiye. Artı
karşısında Şii ekseni var; İran, Maliki, Rusya ve Çin.
Şimdi, bu denklemi algılayamadığımız zaman
Türkiyenin bakanlığının bütçesini burada
konuşmanın bir anlamı yok. Ee, bakanlığın bütçesi
3-5 milyar lira bütün kuruluşlarıyla. Ya kardeşim, bu bütçe her
zaman 70 milyar lira ithalat yapıyor enerji alanında; doğal gaz,
petrol ithalatı yapıyor. Yüzde kaç üretiyor? Bütün kömürü, doğal
gazı, Batmandaki, Ramandaki çıkan petrol, hepsi dâhil, dörtte 1
etmiyor. Yani, arkadaş, ithal enerji politikası
yanlıştır. İthalatla bu ülke açığını
kapatamaz, cari açığını. Bir gün bir sorun çıktı
İran vanayı kapattı. Ambargo var diye İrana altın
gönderiyoruz petrol, doğal gaz karşılığında.
Sayın Bakan Patates de göndereceğiz. dedi.
Şimdi,
bunun Türkiyeye yansıması ne oluyor? En yüksek benzini Türkiye
satıyor. Nasıl satıyor? Bakın, en yüksek ÖTV
Avrupa
Birliği Bakanı da burada, incelemiştir eminim. ÖTV
ortalamasında benzin yüzde 75, motorin yüzde 64, LPG yüzde 299 daha yüksek
Avrupa Birliğinden. Avrupa Birliğine girmeye
çalışıyoruz. Ee, bu vergiler düşecek. Onun için girmek
istemiyorsunuz zaten. Bu rapor böyle geliyor.
Şimdi
dikkat edin. Elektrik hırsızlığında bu Ankara
Büyükşehir BOTAŞa bir takmıştı bilmem kaç milyar
borç. Önce beş sene ötelediler, sonra özelleştirdiler, ona formül
buldular. En büyük hırsızlıklar, bakın, dikkat edin.
Şimdi,
GAPtan yüzde 48 elektrik alıyorsunuz, kırk yıllık projeden
bölgeye bir kuruş yatırım gitmiyor, onun üzerinden sulama
konusunda kırk yılda 300 bin hektarı geçmiyorsunuz.
Doğayı tahrip, HESler -şeyler hariç- güneş, rüzgâr,
termal, bunların hiçbirisi bu Mecliste planlanmıyor arkadaşlar.
Şirketler, bu kriz sonrası iştahları kabardı,
Türkiyeye çullandılar. Allianoiden Rize derelerine, Karadenizden
İç Anadoluya madenlerdeki, altın madenlerinden tutun Munzura,
Munzurdan tutun Hasankeyfe ve her tarafta
Ve en kötüsü 48 bin ruhsatla
dolaşan çantacılar var. Bu çantacılar bir şirkete
satıyor, o şirket bir taşerona satıyor. Şimdi onlar
birbirine girmiş. Şırnaktaki güvenlik barajında ikide bir
olay oluyor diyorlardı. Bir araştırdım, şirketin biri
almış, baraj, yapmış bir
taşerona vermiş. Birbirlerine girmişler, oradaki
korucularla birbirlerini tehdit edip mahkemelik olmuşlar. Ve oradaki
olayları da PKK yaptı diye basına veriyorlar. Ya, bu kadar
aymazlık olmaz arkadaşlar. Bunların hepsi
Doğal gazda
yaşananları dikkate aldığımız zaman ulusal bir
politikanın netleşmesi lazım enerji konusunda.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP
KAPLAN (Devamla) Zaman az, bora değinemedim ama bunu bu şekilde
götürmek mümkün değil diye düşünüyorum.
Saygılarımla.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Sayın
milletvekilleri, kırk beş dakika ara veriyorum oturuma.
Kapanma
Saati: 19.33
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.21
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2013
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
onuncu tur görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
Şimdi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın
Lütfü Türkkan.
Buyurun
Sayın Türkkan. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
MHP GRUBU ADINA LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilk
kez Sayıştay raporlarının dahi olmadığı bir
bütçe görüşmelerine başladık bu yıl.
Genellikle
iktidarların bu, bütçeyi, bütçeyle ilgili görüşmeleri sevmemesinin
işareti daha Osmanlı zamanından beri devam ediyor.
Osmanlının ilk bütçesi 1652 yılında Tarhuncu Ahmet
Paşa tarafından yapılıyor. Giderlerle gelirleri hesap
ediyor, devletin bütçesini denk tutmaya çalışıyor. O zaman
19uncu padişah olan Avcı Mehmet 6 yaşında padişah
oluyor, annesi de Turhan Sultan, Tarhuncu Ahmet Paşanın bu bütçe
hazırlayışından rahatsız oluyor. Niye? Giderlerini,
gelirlerini öğrenecekler, bütün herkes, nerelere gitmiş, nerelere
harcanmış, paralar nerelerden gelmiş. Dolayısıyla,
onu, fazla değil, tam altı ay sonra Has Bahçeye
çağırıyor, bostancıbaşılara boğduruyor.
Ondan sonra da uzun bir süre, cumhuriyet dönemine kadar Osmanlıda bütçe
yapılamıyor. Geldiğimiz bu dönemde tekrar bütçenin böyle sakat
bir hâliyle görüşülmesi aşamasındayız.
Avrupa Birliği Bakanlığı
bütçesi öncesinde genel bir değerlendirme yapmak istiyorum. Adalet ve
Kalkınma Partisi Hükûmeti olarak, Türkiye ABye girsin diye on
yıllık iktidarda hemen hemen Avrupa Birliğinin her dediğine
Evet. dedik. Tabiri caizse, AB leb demeden biz Çorumu anladık;
bırakın leblebiyi, Çorumu bile anladık. Anayasamızın
66ncı maddesi Türk Devletine vatandaşlık bağı ile
bağlı olan herkes Türktür. diyor, buna rağmen bizim
Hükûmetimizde çok bakan, çok arkadaşımız AB kızar diye
Türküm. diyemiyor.
Düne kadar kardeş,
dost dediğimiz Beşar Esada ve Müslüman Suriye yönetimine
karşı çıkan, Müslümanı Müslümana kırdıran ve bu
uğurda savaşmayı sadece Avrupa Birliği ve ABD istiyor diye
göze alan bir hükûmeti Avrupa Birliği bir daha asla ve kata bulamayacak.
Toprak satılıyorsa alıp götürmüyorlar ya. diyerek
yabancılara toprak satışını
yasallaştırıp, güneydoğudaki tarım alanları
başta olmak üzere, yabancı nüfusuna geçiren böyle bir Hükûmeti Avrupa
Birliği nereden bulacak bilmiyorum.
Petrol
Kanunuyla yabancılara elli yıllık imtiyaz hakkı veren,
yabancı yatırımcıları hisse senedi
alımlarında vergiden muaf tutan, Avrupa Birliğiyle ilgili
ilişkileri iyi gitsin diye bütün bunlara göz yuman bir Hükûmet bir daha
gelmeyecektir.
Özelleştirme
adı altında, Türkiye'nin en önemli kurumlarını ve tabii
kaynaklarını yabancılara sattınız, yerli
bankaların çoğunun yabancıların eline geçmesini
sağladınız. Avrupa Birliği, gerçekten, sizden daha iyisini
bulamayacak. Hatta bırakın, daha ötesini söyleyeceğim, Avrupa
Birliği istedi diye, yüzde 99u Müslüman dediğimiz bu ülkede domuz
etini bile kasaplık et yaptık. Papa John Paulün ölümü üzerine,
İçişleri Bakanlığı emir verdi, 8 Nisan 2005 Cuma günü
bayrakları yarıya indirdik, Hristiyan Avrupa Birliğine
şirinlik yaptık.
Sayın
Başbakanımız, Yunanistan ziyareti sırasında, Türkiye
içerisinde Vatikan gibi bir Ortodoks din devleti kurulması anlamına
gelen Bizim, ekümenlik konusuna itirazımız yok. diyerek Avrupa
Birliğinin bu konudaki talebine de Evet. dedi.
Akdamar
Kilisesini açtık, Sümela Manastırında ayinler yaptık,
Pontus hayallerini onlarla beraber gördük, kiliselere bedava su verdik,
Heybeliada Yetimhanesini tekrar patrikhaneye verdik, Lozan
Anlaşmasıyla Türkiye'nin üzerinde müktesebatı bulunan bütün
azınlık vakıflarını herhangi bir mütekabiliyet
esasına bakmadan iade ettik. Ege Denizinde 11, Akdenizde 5 Türk
adasına Yunan Bayrağı diktiler, gıkımız bile
çıkmadı.
Türkiyeyle
ilgili, Haziran 2008de Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde Türkiye'nin
güneydoğusu Kürdistandır, faşist Türk ordusu güneydoğuda
işgalcidir ve Kürtleri katletmektedir, Türk askeri Kıbrısta
işgalcidir. kararına, iktidar milletvekillerimiz gitti kuzu kuzu
imza attı ama yine ABye yaranamadık.
Avrupa
Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri eksenli bu gibi
politikalarıyla Avrupa Birliğine alınmamamız gerçekten
üzücü ve Avrupa Birliğinin bu hizmetlerimize karşılık
ikiyüzlü tutumunu ben de kınıyorum yani Avrupa Birliği, sizin
kadar, ülkesinin geleceğini başka ülkelerin çıkarları için
heba eden başka bir Hükûmet asla ve kata bulamayacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin bildiği gibi, 2012
yılı Türkiye İlerleme Raporu 10 Ekimde yayımlandı.
Raporda, Türkiye sivilleşme ve Anayasa süreci konusunda övülürken, ifade
özgürlüğü alanında eleştirildi. AB Komisyonunca hazırlanan
97 sayfalık raporda ne deniyor? Millî İstihbarat Teşkilatı
Yasasında yapılan değişiklik ile özel olarak
görevlendirilen istihbarat ve kamu görevlileri hakkında soruşturma
açılması için Başbakanın iznine tabi hâle getirilmesinin,
bazı kamu personeline keyfî dokunulmazlık
sağladığı, tutarsız, yoruma açık hâle
getirildiği ve yasal denetimi dışladığı
değerlendirmesi yapılıyor. Peki, Avrupa Birliği Bakanı
Sayın Egemen Bağışın İlerleme Raporuyla ilgili
görüşleri nasıl? Sayın Bakan, Avrupa Birliğinin bu
yılki İlerleme Raporunun özellikle siyasi kriterler bölümünü büyük
bir hayal kırıklığıyla
karşıladığını açıklıyor. Sayın
Egemen Bağış, göreve geldiği günden bu yana 44 ülkeye
toplam 148 ziyaret gerçekleştirmiş. Bu ziyaretlerin 120sini Avrupa
Birliği üyesi ülkelere yapmış, bunların arasında
sadece Brüksele 33 defa gitmiş. Anlaşılan o ki bu ziyaretler,
ilerleme raporunda, bizim istediğimiz gibi herhangi bir metnin yer
almasını sağlayamamış yani bu gezilerde Sayın
Bakan tüm gayretine rağmen boş gezmiş, oralardan da boş
dönmüş.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir noktaya daha dikkatinizi çekmek
istiyorum. Avrupa Birliğine uyumun gereği olarak AKP oylarıyla
Mecliste seçilen ombudsman şöyle diyor: Avrupa Birliği
müktesebatı çevresindeki ilkelere, ülkemizin özel
koşullarını göz önüne alarak uymaya gayret edeceğimi bütün
samimiyetimle ifade ediyorum. Yani, burada dikkat edilmesi gereken konu
şu: Bir zamanlar askerin yan yana getirdiği AByle özel koşulları,
bugün iktidar partisinin seçtiği kişi yan yana getiriyor. AKP
iktidarı, Avrupa Birliği ipini çok uzun zamandır
boşlamıştır ve AKP iktidarının gündemini, Avrupa
Birliği kriterlerinden çok Ankara kriterleri meşgul etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkler için Avrupa Birliği
üyesi olmak artık heyecan vermiyor. Bunu ben değil, Boğaziçi
Üniversitesi uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi öğretim
üyelerinden Sayın Profesör Doktor Hakan Yılmazın
önderliğindeki, 16 ilde 1.200 denek üzerinde yapılan Avrupa
Algısı Araştırmasının sonuçları söylüyor.
Ankete göre, Türk vatandaşlarının Avrupa Birliğinden
giderek uzaklaştığı, Avrupa Birliği üyesi olmayı,
dini yozlaştıracak, gençlerin ahlakını bozacak bir
gelişme olarak gördüğü artık ortaya
çıkmıştır.
Bu
ankette dikkat edilmesi gereken birçok soru ve bu soruya verilen
yanıtların da bazı oranları var, onlardan da bilgi sahibi
olmanızı istiyorum.
Sizce
ülkemizin Avrupa Birliğine üyeliği iyi bir şey midir yoksa kötü
bir şey midir? sorusuna İyidir. cevabını verenler 2003 yılında
yüzde 69,5 iken bugün bu oran 2012de yüzde 50ye düşmüş. Aynı
soruya Avrupa Birliği üyeliği kötü bir şeydir. diyenlerin
oranı ise yüzde 12,8den yüzde 36,1e yükselmiş. Yani on yılda
neredeyse 3 katına çıkmış.
İşin
özü, Avrupa Birliği müktesebatında verilen sözler Türkiyeyi bölmek
için kullanılmıştır ve hâlâ kullanılmaya devam
etmektedir.
Konuşmamı
şu sözlerle bitirmek istiyorum: Milliyetçi Hareket Partisi, Avrupa Birliği
üyeliğine karşı değildir; Türkiye'nin millî birliği ve
bütünlüğü, terör ve bölücülük, Kıbrıs, Yunanistan ve Ermenistan
konularındaki yaklaşımı, Türkiye'nin menfaatlerine zarar
vermemesi kaydıyla ortaklık müzakerelerinin sürdürülmesi ve tam
üyelik dışındaki yaklaşımların kabul edilmemesi
şartıyla, Avrupa Birliği üyeliğimizi desteklemektedir ancak
üyelik müzakereleri uğruna üniter ve ulus devlet yapısını
zedeleyecek taleplerle karşılaşmasını da asla kabul
etmemektedir. Türk milleti, sadece Türk ulusunun gücüne inanan bir yönetim ile bu
ülkenin geleceğine sahip çıkacaktır. Ezanımız
okunacaktır, ay yıldızlı bayrağımız her daim
dalgalanacaktır.
Sayın
Bakan, sayın milletvekilleri; bir konuda şikâyetimi arz etmek
istiyorum. Dünyada iletişimin çok yoğun olarak
kullanıldığı bir çağdayız, her türlü
iletişim olanakları mevcut. Bugün burada
bakanlarımızın, kendilerine yöneltilen sorularla ilgili cevapları
vermek için on-line sistemile, bulundukları mekânlardan bütün
bürokratlarına ulaşmaları mümkünken koridorlarda bürokratlardan
geçilmemesi biraz bana tuhaf geliyor. Yani, onlara ulaşmak için her türlü
iletişim hatlarımız mevcut: Bilgisayar var, telefon var. Ona
rağmen koridorlar gerçekten bürokrat dolu. Hem o arkadaşlara günah
hem de bu görüntü çok iyi bir görüntü değil.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Türkkan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Eskişehir
Milletvekili Sayın Ruhsar Demirel.
Sayın
Demirel, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on beş dakika.
MHP
GRUBU ADINA RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçesiyle ilgili görüşleri
paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Geçtiğimiz
yıl da aynı bakanlıkla ilgili parti görüşlerimizi ifade
etme görevi benimdi ve ben o görevi ifa ederken bir cümle kurmuştum, onu
geçen yılın tutanaklarından aldım, size okumak istiyorum.
Hedefleri net olmayan temennilerden ibaret; bu sebeple ki çok daha ileriye
gidemeyeceği kanaatindeyim Kadın ve Aile Politika
Bakanlığının çalışmalarının. gibi bir
cümle sarf etmişim ben. Ben bu sebeple, Sayın Bakana öncelikle
teşekkür ediyorum bizi şaşırtmadığı için, bizi
yanıltmadığı için, söylediklerimizi boşa
çıkarmadığı için ama millet adına üzüntü içindeyim. Bu
kadar imkânları olan bir bakanlığın çok daha aktif, çok
daha etkin, ölçümlenebilir, hedefleri sabit çalışmaları
olabilirdi diye, o anlamda üzgünüm. Tabii, bunları söyleyince biz
söylemiş gibi algılanıyor ama bunu yalnızca biz
söylemiyoruz, dünya söylüyor, Dünya Ekonomik Forumu söylüyor, diyor ki:
Türkiye, 135 ülke arasında 124üncü. Ve bizden sonra kimler var?
Diktatör Esadın ülkesi var, İran var, Yemen var, birkaç tane ülke
var çünkü biz 135 içinde 124üncüyüz. Dolayısıyla, Türkiyenin
tablosu bu iken ben dönüp bu bir yıl süre içinde biz geçen yıl
Sayın Bakana bakanlığıyla ilgili hangi önerilerde
bulunmuşuz, bu sene tablo nedir, bundan sonrası ne olur diye bir
kısa panoramik ifadelerde bulunmak istiyorum.
Biz
Sayın Bakana; Sayın Bakan, devlet kurumlarımız içinde
AFAD diye bir kurum var, bunun kurul ve komisyonları içinde Aile ve
Sosyal Politika Bakanlığı yok. Bakanlığınız
mutlaka bu kurullarda yer almalı, çünkü ilgili genel müdürlüğünüz var.
demişiz. Sayın Bakanın bu konuda bir çalışmasına bir
yıl içinde biz rastlamadık, Hükûmetin de bir çalışması
olmadı. Ama bu bir yıl içinde AFADla ilgili Aile ve Sosyal Politika
Bakanlığının görev alması gereken çok önemli bir konu
oldu, Suriyeli sığınmacılar. Suriyeli
sığınmacılar konusu bu ülkedeki birçok
bakanlığı aslında ilgilendiriyor. İlk haber
Sağlık Bakanlığından geldi, elimine ettiklerini
söyledikleri kızamık, Suriyeli sığınmacılarla
beraber daha fazla ortada görünmeye başladı. Dolayısıyla,
Aile ve Sosyal Politika Bakanının ben bu konuda özellikle
çalışmasını temenni ettiğimizi söylemek istiyorum ve
kendisine bir de yer söylemek istiyorum, özellikle Kilis. Kilise lütfen
birazcık bu perspektiften bakıp ihtimam gösterirseniz memleketin
hayrına olur.
İkinci
bir konu daha önermişiz; UPSAMın TÜBİTAKla
yaptığı bir araştırmayı söylemişim geçen
sene yine bu zamanlarda Sayın Bakana. Sayın Bakan, UPSAMın
TÜBİTAKla yaptığı bir araştırma var, bu
araştırmada ankete katılan her 4 kişiden birinin Evet.
dediği bir soru var ve bu, sizin bakanlığınızın
ilgi alanına girer. Çünkü, bölücü terör örgütü, kadın insan
kaynağının temininde, bu, Evet. denilen maddeden çok
faydalanıyor. Bu da küçük yaşta kızların evlendirilmesi,
berdel, başlık parası ve zorla evlendirmeler, lütfen bu konuya
dikkat eder ve ilgilenir misiniz. demişiz; Sayın Bakanın bu
konuda bir çalışmasına rastlanmadı, ama başka kurumlar
araştırma yapmışlar ve bizim bu söylediklerimizi teyit
ediyorlar. Bizim söylediklerimiz derken, UPSAMın TÜBİTAKla
yaptığı çalışmayı pekiştirici çok fazla
çalışma var diğer kurumlar içinde.
Peki
başka ne söylemişiz? Demişiz ki:
Bakanlığınızda Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel
Müdürlüğü var, bu isim bu ülkeye yakışmıyor. diye.
Sayın Bakan bu konuda şu ana kadar hiçbir şey yapmadı;
fakat bazı milletvekillerinin Anayasa değişikliği önerisi
oldu. Ben, o konuda partisel değil, genel bir vatandaş tutumuyla bir
şey söylemek istiyorum. Bu isim değişikliği sizin, benim
bireysel kelime hazinemizle olacak bir şey değil, öncelikle bunu bir
kenara yazmamız lazım yani özürlüyü çıkarıp engelli
yazmak bu sorunu çözmez çünkü dünyada literatür çok farklı şekilde
ilerliyor. Örneğin, bizlerin birçoğu paralimpik olimpiyatları
dediğimizde engelli olimpiyatı diye düşünüyoruz. Oysa,
işitme engelliler paralimpik kapsamında değildir. Onlar için deafolimpik
diye ayrı bir olimpiyat vardır. Bu konu bile birçoğumuzun çok da
farkında olmadığı bir konu. Dolayısıyla, özürlünün
yerine hangi tanımın geleceğini, sanıyorum, Anayasa
Uzlaşma Komisyonundaki arkadaşlar enine boyuna düşünüp, bu
konunun uzmanlarıyla konuşup daha düzgün bir tanım, daha düzgün
bir terim koyacaklardır. O yüzden, bu, bizlerin Aklıma geldi,
engelli densin özürlü yerine. diyeceğimiz gibi basit bir konu
değil.
Peki,
bu sürede Aile ve Sosyal Politika Bakanlığı engelli konusunda ne
yaptı? Temmuz ayı başında bir yasa çıktı
biliyorsunuz. Engelli Hakları Uluslararası Sözleşmesinden bu
yana yedi yıllık süre dolduğu için ve kamusal gereklilikler
yerine getirilmediği için görüntüde sekiz yıla
çıkarılsın yani bir yıl uzatılsın gibi görünen
yasa, aslında ilgili fıkralarında Artı iki yıl daha
süre tanınabilir. diyerek görünürde en az üç yıl uzatıldı.
O süreçte Sayın Bakanın Ya, bu ne oluyor? Engellilerin
erişebilirliği, ulaşabilirliği, toplumsal içerme; bunlar
haksızlık oluyor. gibi bir söylemine hiç kimse rastlamadı.
Aksine, yasa çıksın diye çalışmalar yapıldı. Ta
ki tarih 16 Kasım 2012ye gelene kadar. 16 Kasım 2012 günü
basında şöyle bir haber var: Sayın Fatma Şahinden engelli
vatandaşlarımızı ilgilendiren önemli bir açıklama
geldi. Bu haberi okuyunca ben Hakikaten çok önemli bir şey oluyor
herhâlde. dedim ama haberin devamı şöyle: Kanunlardaki sakat, çürük
ve özürlü gibi aşağılayıcı ifadeleri
kaldıracağız. Sayın Bakan, az önce de söyledim, kanunun
adının ne olduğu önemli değil. Önemli olan,
engellilerimizin ve onların ailelerinin, hatta mevcut literatüre göre de
özel gereksinimli insanlarımızın erişebilirliği,
ulaşabilirliği, kamusal haklarını kullanabilmeleri,
ailelerinin biraz daha refah düzeyinin artması. Ha, neden Sayın Bakan
bunu 16 Kasımda söyledi, ona baktım. Çünkü 3 Aralık
yaklaşıyordu ve Engelliler Günü geliyordu, bir şeyler
söylenmiş olması gerekiyordu o güne kadar. Oysa, ben Sayın
Bakana bir öneride bulunmak istiyorum yine parti grubum adına çünkü biz
yalnızca eleştirmeyi sevmiyoruz, önerilerimizi her zaman
paylaşıyoruz. Örneğin, 2022 sayılı Kanunla maaş
alan yaşlılarımız var, bunlar üç ayda bir maaş
alıyorlar, oysa artık biliyorsunuz ki ödemeler çağdaş
dünyada ayda bir. Neden bunların maaşını da ayda bir
yapmıyorsunuz? Bence bütçeniz buna yeterli, nasılsa üç ayda bir
veriyorsunuz, ayda bir verirseniz hiç değilse bu vatandaşlar da daha
rahat ederler diye düşünüyoruz.
Gelelim
aile içi şiddet konusuna, bu bir yılda ne olmuş? Evet,
Kasım 2011de neredeyse havai fişekler patladı, İstanbul
Protokolü imzalandı, arkasından Mart 2012de Ailenin Korunması
ve Kadına Karşı Şiddeti Önleme Kanunu çıktı.
Çıktı ne oldu? Yine kadınlar ölüyor, yine çocuklar tacize
uğruyor, yine yaşlılar istismara uğruyor. Fakat, tabii
biraz sonra Sayın Bakan konuşurken buna şöyle bir açıklama
getirecek diye endişe ediyorum: Biz artık bu işi kayıt
altına aldık, istatistikleri tutuyoruz. Sayın
Başbakanın da 2010 yılında bir genelgesi var istatistikler
tutulsun diye. Zaten uluslararası beyan da bunu gerektiriyor.
Dolayısıyla biz istatistik tutuyoruz, o bakımdan sayı çok
artmış gibi görünüyor. diye bir açıklama yapabilir
endişesindeyim. O yüzden ben Sayın Bakana bir rapordan söz
edeceğim. Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları
İnceleme Komisyonunun bir alt komisyon çalışması var. Bu,
şiddetle ilgili, kadına ve aile bireylerine yönelik şiddetle
ilgili alt komisyon raporu. Bu rapor diyor ki: Türkiyede en çok aile içi
şiddet -eğer istatistikler önemliyse- Bilecikte ve en az şiddet
de Batmanda. Oysa biz biliyoruz ki Batman en çok kadın
intiharlarının olduğu il
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Eskiden öyleydi, şimdi değil.
RUHSAR
DEMİREL (Devamla)
çünkü Batmandaki insanlar şiddeti şikâyet
edecek kadar bile yaşamıyorlar, telefona erişebilecek kadar
yaşamıyorlar.
Velev
ki Batmanda şiddet azalmış olsun, yine aynı rapor diyor
ki: Türkiyede Ağrı ilinde 2008den 2011e gelene kadar aile içi
şiddet 5 kat arttı. yani En çok Bilecikte ve
artışın da en yüksek olduğu il Ağrı. diyor
rapor. Eğer Sayın Bakan istatistiklere itimat ediyor olsa idi Kozayı
sanıyorum bu 2 ilden birinde mutlaka açardı yani en çok şiddetin
olduğu istatistiklere sahip il Bilecikte ya da 5 katı artan
Ağrıda ama Koza hiçbirinde açılmamış bunların.
Sayın Bakan başka yerlere Koza açtı, demek ki istatistikleri
kendisi de doğru bulmuyor ve eğer istatistikleri bir yana
bırakır da gerçek hayata dönersek Sayın Bakan bu şiddet
konusunda eğitim verdiklerini söylüyor biliyorsunuz. Eğitimlerin de
yerine ulaşmadığı, gerçek anlamda yetişkin eğitimi
olmadığını Sayın Van Vali
Yardımcısının beyanlarından anlıyoruz. Van Vali
Yardımcısı bizce Gülşah Öğretmenin vefatında
kusurludur. Ve ayrıca Adıyamanda babasından şiddet
gördüğü için Bakanlığınıza bağlı
sığınmaevinde barınan kızın, il müdürünüzün de
icazeti alınarak sığınma evinde kendisine şiddet
uygulayan babasıyla görüştürülmesi yönetmeliklere aykırı
bir tutum olup bu kızın tekrar şiddet görmesine sebep olan bir
il müdürünüz var. Siz bu konuda bir işlem yaptınız mı bilmiyorum,
herhâlde gereğini yapmışsınızdır diye
düşünüyoruz. Ve bütün bunlar da gösteriyor ki, Kamu personelini
bilgilendiriyoruz, kamu personelini eğitiyoruz, askeriye ile
karşılıklı protokol imzaladık. Bunlar yalnızca
yelpaze, bunlar bir kovboy dekoru. Biz bu kovboy dekorunun içinde ne var diye
bakıyoruz, dekorun içinde pek bir şey yok.
Ayrıca, son, Mecliste
yaşanan bir olay var biliyorsunuz; kadına karşı şiddet
mi dersiniz, mobbing mi dersiniz, adına ne dersiniz bilmiyorum fakat o
konuda sanıyorum Meclisteki bütün kadın milletvekilleri bir tutum,
bir tavır geliştirecektir ilgili şahsa karşı. Ve o
sebepledir ki ben sizden rica ediyorum, isterseniz bu yetişkin
eğitimine kabinedeki üyelerden başlayın, hatta bazı beyler
bu konuda bence öncelikle eğitim alması gereken kişiler
olduklarını ortaya koyuyorlar.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Sayın Demirel
RUHSAR DEMİREL
(Devamla) Sayın arkadaşım söz alıp cevap verebilirsiniz.
Peki, kadınların
şiddete uğraması, kadınların öldürülmesi konusunda
durum bu. Erkeklerin ölümünde durum ne diye baktık, bir başka öneri de
bu konuda yapmak istiyorum Sayın Bakana. Eşi vefat eden
kadınlara yardım diye bir kampanya var biliyorsunuz. Kampanya
diyorum, yasal dayanakları çok tereddütlü. Ve Sayın Bakana bir soru
önergesi verdim ben -kendisi de sağ olsun cevap verdi çünkü vermeyenler de
oluyor- dedim ki: Sayın Bakan neden 250 lira? Neye göre? Asgari ücretin ne
kadarı ya da asgari geçimin ne kadarı? Sayın Bakanın
cevabında diyor ki: Dayanışmayı Teşvik Fonunun
Kurulu böyle bir karar verdi. Neye göre? Onu bilmiyoruz. Ve diyor ki: Biz
Boğaziçi Üniversitesiyle bir çalışma yaptık,
yaklaşık bu 150.000 kadına ulaşmak adına böyle bir
şey yaptık. Peki, kaç kadına vermişler? 150.000 diye yola
çıkmışlar ama 228.551 kadına verilmiş. Nasıl verilmiş?
Kurul 250 lira olsun. demiş, verilmiş. Peki, kurul buna 250 lira
olsun. dediğinde veriliyor da 2022den istifade eden yaşlılar,
mağdurlar niye 116 lira alıyor? O zaman 2022yi Hükûmet olarak 250ye
çekin, minimum 250 olsun. Sayın Bakan, sizin Bakanlığın
bütçesi bunu da kaldırır çünkü
Bakanlığınızın ciddi bir bütçesi var, büyük oranda bir
yükseltme var rakamda. Madem siz eşini kaybetmiş kadınlara 250
lira veriyorsunuz, o zaman, bu 2022den istifade eden
vatandaşımıza da minimum 250 lirayı biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak istiyoruz.
Fakat,
burada şöyle bir şey var: Sayın Bakana sordum ben Kimler
alabiliyor? diye. Sayın Bakan cevap vermiş, diyor ki: Mutlaka
eşi vefat etmiş olmalı. Başka da hiç kimseyle beraber
yaşıyor olmamalı. Şimdi, şiddetle baş etmek için
bir kampanya yapıyorsunuz. Bu kadınlar şiddetle baş
edemiyorlarsa, hayatta kalma başarısını da eğer
göstermişlerse bütün şiddete rağmen, olur da Ekonomik bir
sıkıntı içindeyim, kocamdan boşansam. dese,
şansı yok. Bu 250 lira o kadınlara yok. İlla şiddeti
evde yaşayacaksın, ölmez sağ kalırsan, kocan senden önce
ölürse biz sana 250 lira veririz gibi bir mantıkla hareket ediliyor.
Ben
bu 250 liralık ödemeleri, nerelere verilmiş diye de sormuştum
Sayın Bakana. Ben o rakamları paylaşmak istiyorum: Efendim,
Ankaranın yaklaşık 5 milyon nüfusu var, başkentimiz,
Antepin yaklaşık 1 milyon 700 bin nüfusu var, benim milletvekili
olduğum bölge Eskişehirin de yaklaşık 800.000 nüfusu var.
Orantılı olarak size söylüyorum: Şimdi, Gaziantepte 1 milyon
700 bin nüfusuyla 9.057 kadına yardım verilmiş, 5 milyonluk
Ankarada 4.476 kadın yardım almış ve Gaziantepin
yarısı büyüklüğündeki Eskişehirde 1.140 kadın
yardım almış.
ALİM
IŞIK (Kütahya) İyi ama Bakan Antepli!
RUHSAR
DEMİREL (Devamla) - Dedim ki herhâlde ilçelerde durum farklı olur.
İlçeleri de içine alıp baktık. 5 milyonluk Ankarada 8.500
kadın yardım almış, 1 milyon 700 binlik Gaziantepte 10.790
kişi yardım almış, benim 800.000lik Eskişehir ilimde
de 1.823 kadın yardım almış.
Sayın Bakan, Eskişehir,
Antepin yarı büyüklüğünde. O yüzden, sizin yarınız kadar
kadınımız yardım alsaydı, bizim Eskişehirde de
5.000 geçkin kadın yardım alabilirdi. Ben, Eskişehir
Milletvekili olarak rica ediyorum, benim bölgemdeki kadınları da
Gazianteptekiler kadar gözetir, kollarsanız Eskişehirliler memnun
kalacaklardır.
AİLE VE SOSYAL
POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) Adaletli
olacağız, adaletli.
RUHSAR DEMİREL
(Devamla) Efendim adaletli dağıtıyorsunuz, 1 milyon 700 binlik
Gaziantepte 10.790; 5 milyonluk Ankarada 8.500 kadına
dağıtmışsınız.
AİLE VE SOSYAL
POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) Eşi vefat
etmediyse nasıl maaş vereceğiz?
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) Gaziantepe çok göç var.
RUHSAR DEMİREL
(Devamla) Adalet, partinin isminde kaldığı zaman bir anlam
ifade etmiyor. Ankara kadar göç alan bir Antep olduğunu düşünmüyorum.
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) Gaziantep son on yılda çok büyüdü.
RUHSAR DEMİREL
(Devamla) Eğer, bu konuda fikirleriniz varsa, gelir burada ifade
edersiniz. Sizin bu interaktif çabalarınızı ben saygıyla
karşılıyorum, yeterince konuşma fırsatınız
olmuyor sanıyorum kürsüde.
Ben, bütçenin hayırlara
vesile olmasını diliyorum. Önerilerimiz, umuyorum gelecek yıla
kadar dikkate alınarak kadınlarımıza iyilikler getirir.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Demirel.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına üçüncü konuşmacı Bursa Milletvekili Sayın
Necati Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Özensoy.
MHP GRUBU ADINA NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Enerji
Bakanlığının 2013 bütçesi üzerine söz aldım, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, enerji üretimi,
tedariki ve tüketimi, parametreleri çok fazla olan zor bir denklem hâlinde. Bu
parametreler, bu değişkenlerle birlikte elbette enerji
politikalarını yürütmek zor ama şunu ifade etmem lazım: 57nci
Hükûmet döneminde yapılan yapısal reformlar, 4646 ve 4628
sayılı elektrik ve doğalgaz piyasasıyla ilgili kanunlarla
birlikte özel sektörün önünün açılması ve Enerji
Bakanlığının üzerinden bütçe anlamında- büyük bir yük
kalmasına rağmen, maalesef bu dönemde, bu enerji politikaları
çok parametreli değil, çok bilinmeyenli bir denklem hâline geldi.
Öncelikle
şunu ifade etmem lazım: Bu enerji politikalarıyla ilgili elbette
ikincil enerji üretiminden ziyade hidrokarbon ihtiyacını
karşılamak çok daha önem arz etmektedir. Türkiye, bu anlamda
baktığımızda, TPAOnun yaptığı
araştırmalara, yine MTAnın yaptığı
araştırmalara baktığımızda yeterli anlamda
hidrokarbon ihtiyacını karşılayacak bir yapıya sahip
ülke değildir. Dolayısıyla, buradan hareketle, Enerji
Bakanlığının politikalarının
Dışişleriyle birlikte, aynı anda başarılı
bir şekilde yürütülmesinde fayda vardır diye buradan ifade etmek
istiyorum. Ancak son on yıla baktığımızda, TPAOnun
bütün bu çalışmalarına, Sayıştay raporlarına,
denetimde yaptığımız rakamlara baktığımızda,
maalesef Türkiye Petrolleri, 2002den sonra bir varillik bir anlaşmayla
birlikte bir gelir elde edememiş. Bugün, yurt dışı
gelirlerinin tamamı Azerbaycan, Çıralı, Kazakistan, BTC hattı,
TPAOnun ortaklığı dâhil gelirlerinin tamamı 2002 öncesinde
yapılan anlaşmalardan elde edilen gelirler.
Tabii,
hemen dibimizde petrol zengini olan Irakta ciddi anlamda
sıkıntılarla bir dönem yaşandı. Türkiye, aslına
bakarsanız bu sıkıntıları en fazla çeken, oradan
mültecileri burada ağırlayıp onlara ciddi anlamda masraflar
yapan, oradaki kapıların kapanmasından dolayı ticari
anlamda sıkıntılar çeken ülkelerin başında. Ama
bakın, ne hikmettir ki, Irakta birtakım taşlar yerli yerine
oturup petrolle ilgili, petrol çıkarmayla ilgili ihaleler
başladığında Türkiye Petrollerini -ihale kazanmadı
demiyorum- ihaleye sokmadılar. Bakın, Irakta Türkiye Petrolleri
maalesef ihaleye sokulmadı. Ben, Sayın Bakana Plan ve Bütçede de
bütçe görüşmeleri yapılırken bu konuyu ifade ettim yani bu konu
bizim için üzücü. Sayıştay raporlarında da ifade ediliyor
konsorsiyumlara ortak alınmadığı TPAOnun. Daha sonra,
küçük birtakım ihalelerle ilgili girişimlerde şimdi
çalışmalar yapıyoruz, onların da akıbeti belli
değil. Sayın Bakana ifade ettiğim özellikle, Irakın
kuzeyiyle ilgili Dışişleri müsaade etmediğinden
dolayı oraya da giremedik. diye sordum. Sayın Bakan cevap verdi,
dedi ki: Girip giremediğimizi biraz zaman geçince hep beraber görürüz,
Irakın her tarafına. Israrla söyledim: Kuzeye giremedik.
Sayın Bakan Irakın her tarafına; ben cümleyi anlayarak cevap
veriyorum, bu manada kayıtsız kalmayacağımızı
söyledik. bunu da ifade ederek devam etti. Şimdi, üzülerek ben de
söylüyorum, Sayın Bakan bu konuşmayı yaptıktan sonra
maalesef Iraka giden uçağı geri döndürüldü. Yani orada bir görüşme
yapmak üzere, bir konferansa giden Sayın Bakanın
uçağının havadayken geri çevrilmesi elbette benim açımdan
üzücü bir şeydir. Türkiye Cumhuriyeti bakanının bu anlamda bu
şekilde refüze edilmesi benim açımdan üzücü bir şeydir.
Dolayısıyla, bu politikalar bu anlamda yürütülürken -ifade
ettiğim gibi- sadece enerji politikalarının yanında
dış işleri politikalarının da etkili olduğunu
burada açık ve net bir şekilde görüyoruz.
TPAOnun
-ifade ettiğim gibi- bunun dışında, ülke içinde de çok
fazla bir mesafe katetmediğini görüyoruz. 96 yılında günlük
51.500 varil petrol üreten TPAO -daha sonra, 2002ye kadar da düştü, evet
doğru- 2002de 33.000 civarında petrol üreten TPAO 28.000lere kadar
düşüp şimdi, o dönemde 18-20 dolar varilken ekonomik olmayan
kuyuların tekrar açılmasıyla 34.000 varillere çıktı.
Dolayısıyla, hidrokarbon ihtiyacında işte,
BOTAŞı da bunun içerisine alırsak 2001deki çıkan o
yasalarda BOTAŞ özel sektörün önünü açmak adına kontratların
yüzde 20sine kadar devretmesi gerekirken 2009 yılına kadar, bunu da
devretmediğinden dolayı, BOTAŞ, bu anlamda, hem finansman
sıkıntısıyla birlikte, maalesef
sıkıntılı bir şekilde kontratları da bu anlamda,
yeni kontratlar yapamadığından dolayı da bir anlamda
sıkıntılı bir şekilde yolumuza devam ediyoruz diye
düşünüyorum.
Şimdi,
tabii, doğal gaz bağımlısı veya dışa
bağımlılığımız da bu anlamda giderek
artıyor. Sayın Bakan belki yerli kaynakları harekete geçirmek
için birtakım çabaların içerisine giriyor, işte, bir şeyler
yapmaya çalışıyor ama, bizim gördüğümüz tablolarda,
maalesef, verilen lisanslara baktığımızda, bu
lisansların yine elektrik üretimi içerisindeki yıllara sâri
baktığımızda bile, doğal gaz ihtiyacının, bu
ruhsatı, bu lisansı verilen bu santraller hayata geçtiğinde,
yine elektrik üretiminin içerisindeki payı yüzde 50lerden
aşağı düşmeyecek diye bu tabloda gözüküyor, çünkü lisans
verilen neredeyse 25-30.000 megavata yakın bu elektrik santralleri devreye
girdiğinde, Türkiye'nin doğal gaz ihtiyacı 70 milyar
metreküplere kadar çıkacak gibi duruyor.
Şimdi,
bunları böyle değerlendirdiğimizde şunu da sormak
lazım. Hem kontratlarını devretmeyen bir BOTAŞ, yeni
kontrat anlaşması yapamayan bir BOTAŞ, yarınlarda bu
santraller devreye girdiğinde bu tedarikleri nereden
karşılayacaktır, bunları da iyi düşünmek lazım.
BOTAŞla ilgili veya bu piyasayla ilgili, aslına bakarsanız,
yeni birtakım kanunların zaruri olarak yine gündeme gelmesi, Meclise
gelmesi gerekliliği bu anlamda gerçekten önemli diye düşünüyorum.
Elektrik
ihtiyacıyla alakalı Türkiye'nin içinde bulunduğu duruma
baktığımızda, Sayın Bakan, yine
çıktığı konuşmalarda, yaptığı
konuşmalarda şunları ifade ediyor: İşte, ilave 20.000
megavat elektrik santrali yaptık.
vesaire gibi şeyler söylüyor ama ifade ettiğim
gibi bunların birçoğunun yine özel sektör tarafından
yapıldığını
Hatta Sayın Başbakan bütçe
sunumunda, bundan sonraki dönemde, 2023e kadarki vizyonda enerji alanında
110-120 milyar dolar daha yatırım gerektiğini ifade ediyor ve
dolayısıyla bütün bunların da yine özel sektör tarafından
yapılması için de gayret gösterilmesi veya önlerini açmak için
birtakım gayretler göstereceklerini ifade ediyorlar ama burada, maalesef,
2002den sonra enerji piyasalarıyla alakalı çıkan kanunlara
baktığımızda, çok da yeterli olmadığını
görüyoruz. Yenilenebilir enerjiyle ilgili çıkan yasada gördüğümüz
gibi, daha önce çıkan 5,5 euro sentlik kilovatsaat başına
fiyatı, burada sanki bir şey yapmışız gibi Pariteden
dolara çevirdik, yenilebilir enerjiye
buradan teşvik verdik. Yani, bununla ilgili bir arpa boyu yol
almamış durumdayız. Nükleer santrale 12,35 sent fiyat veriyoruz;
yenilenebilir enerjilere, RESe, HESlere 7,3 sent fiyat veriyoruz. Bu anlamda
çok da doğru olmayan bu politikalar, yarınlarda
sıkıntıya vesile olacaktır diye düşünüyorum.
Elektrik
üretiminde benim beş yıldır ifade ettiğim bir şey var:
PMUMdaki uygulamaların yanlış olduğunu söylüyorum, yani
Piyasa Mali Uzlaştırmadaki
uygulamaların yanlış olduğunu söylüyorum çünkü
dünyanın her yerinde ikili anlaşmalarla elektrikler garanti
altına alınır. Bu piyasalarda, yani mali uzlaşma veya
dengesizlik piyasaları yüzde 5leri geçmez ama Türkiyede maalesef
artık bu piyasadan alınıp satılan elektrik miktarı
yüzde 30lara ulaştı ve TEDAŞın yine Sayıştay
raporlarına bakın, aynen şunu diyor TEDAŞ: Buradan
aldığımız elektrik bize pahalıya mal oluyor. Yani
örnek vermek gerekirse, o yıl TETAŞtan, EÜAŞdan
aldığı elektrikleri 14 kuruşa almış, PMUMdan
aldığını 23 kuruşa almış. Buna sebep olarak
da şunu gösteriyor: Oraya elektrik veren özel sektördeki üreticiler
normal, gündüz ve gece saatlerinde elektriği PMUMdan alıp kendi
müşterilerine veriyorlar, puant saatlerinde yani elektriğin en çok
tüketildiği saatlerde elektrik üreterek PMUMa bu elektrikleri
verdiği için bu fiyatlarda ciddi anlamda yükselmeler, şişmeler
oluyor. Dolayısıyla, buradaki uygulamalarda otoprodüktörlerin buraya verdiği
rakamları yukarıya çekerek bir yanlış
yapılmıştır, bunun tekrar gözden geçirilmesi lazım
diye düşünüyorum, bir de puant saatlerindeki
Daha
doğrusu, Sayın Bakan buraya çıkıp ifade ettiğinde 56
bin megavat güce sahip olduk bugün itibarıyla. dese de ben şimdi
buradan soruyorum: Aslolan, mevcut gücümüz müdür yoksa puant gücümüz müdür?
Yani bize, elektriğe en fazla ihtiyacımızın olduğu
saatlerde Türkiyede maksimum ne kadar gücü kullanabiliyoruz, onun bir cevabını
versin Sayın Bakan. Ben şimdiden söyleyeyim, 37-38 bin megavat. Yani
37-38 bin megavatlık bir güce sahip Türkiye şu anda, ancak bu kadar
gücü tam kapasiteyle çalıştıramayacağız.
Neden?
Emre amadelikler eksik, RESler senede 3 bin saat çalışıyor,
hidroelektrik santralleri senede 4 bin saat çalışıyor.
Bunları sürekli çalıştıramazsınız.
Dolayısıyla, puant saatlerindeki ihtiyacın karşılanması
veya tüketimin azaltılması noktasında da ben
Bakanlığın herhangi bir gayretine de rastlamadım.
Akıllı sayaçlar çıktı. Hatta bunları zorunlu hâle
getirerek vatandaşımıza, sanayicimize anlatabilirsek, yani puant
saatlerinde, akşam beş ile on saatleri arasında elektrik
kullanımını azaltarak, yani Diğer saatlerde siz
elektriği daha fazla harcarsanız daha ucuza, elektrik sarfiyatınız
olur. noktasında bakanlık bir gayret gösterirse bu anlamda, hem
bizim puant gücümüz yedekli hâle gelmiş olur hem de elektriğin
fiyatını da bir anlamda daha da aşağıya
düşürmüş oluruz.
Değerli
milletvekilleri, bir de yine bu anlamda, bakın, Türkiyede kayıp
kaçaklarla alakalı epeyce ciddi spekülasyonlar var. Şunu ifade
edeyim, Sayın Bakan bunun da cevabını lütfen versin: 2008
yılında 14,4e düşen kayıp kaçak, bugün niye 16,8e
çıktı acaba? Yani teknolojide bir gerileme mi oldu, yoksa başka
birtakım şeyler mi var? Ancak şunu da ifade edeyim, çok
tesadüftür, bu kayıp kaçakların yukarıya çıkış
tarihleri, TEDAŞın özelleştirilmesine tekabül ediyor yani
dağıtım firmalarının özelleştirilmesine tekabül
ediyor. Yani kayıp kaçakların tahsilatlarındaki bu
rakamların, vatandaşın yüzde 2lik daha
artışının, herhâlde, bununla ilişkisi olduğunu
düşünüyorum.
Yine,
dağıtım şirketlerinin kâr marjlarının 2012
yılında birdenbire 2,33ten 3,49a niye
çıktığının da Sayın Bakan cevabını vermelidir
diye düşünüyorum. Bu uygulamayı
EPDK niye böyle bir şey
yaptı? Bütün bunlar, daha sonra yapılan bu ihaleler, 2,33
kuruşken, çok daha yüksekken daha sonra bu fiyatlar niye düştü? Yani
sorulacak çok soru var, çok soru işaretleri var ama vaktimiz sınırlı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECATİ
ÖZENSOY (Devamla) Ben, bütçenin hayırlı olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özensoy.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı Kastamonu Milletvekili
Sayın Emin Çınar.
Buyurun
Sayın Çınar. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
MHP
GRUBU ADINA EMİN ÇINAR (Kastamonu) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü ve Atom Enerjisi
Kurumunun 2013 yılı bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Günümüz
dünyasında bilim ve teknoloji ilerledikçe ülkelerin enerji
ihtiyaçları da hızlı bir şekilde artmaktadır. Bundan
dolayıdır ki enerji ihtiyacı artan ve kendi ayakları
üzerinde durmak isteyen her ülke, enerji ihtiyacını
karşılamak için alternatif enerji kaynaklarına yönelmektedir.
Dünyanın
bütün gelişmiş ülkeleri, enerji ihtiyaçlarının büyük
kısmını kendileri karşılamaktadır. Gelişmek
ve büyümek isteyen ülkeler, enerji ihtiyaçlarını kendi kendine
karşılamak için gerekli yatırımları yıllar önce
başlatmış ve bugün de bu yatırımlara hızla devam
etmektedir. Arjantin, Brezilya, Hindistan ve Güney Kore gibi, gelişmekte
olan ülkeler, enerji ihtiyaçları için nükleer
çalışmalarını yapmış, bu konuda da bir hayli yol
kat-etmişlerdir. Bu ülkeler nükleer enerjiyi sadece elektrikte değil,
tıp ve tarım alanlarında da kullanmaktadırlar. Ancak ne
yazık ki ülkemizde bu konuda hâlâ bu ülkeleri takip edebilecek bir
seviyeye dahi ulaşılamamıştır. Bugün, 59 adet nükleer
santrali bulunan Fransa, enerji ihtiyacının yüzde 80ine
yakınını nükleer enerjiden sağlamakta, hatta, dünyadaki
diğer ülkelere de ihraç etmektedir. Bizde ise bu durum içler
acısıdır.
Ülkemizi son on yıldır tek başına
yöneten AKP iktidarı, enerjide sınıfta kalmıştır. 2002
yılına göre enerji ithalatımız, yüzde 580 oranında
artmıştır. 2002 yılında enerjiye ödenen para 9 milyar
204 milyon dolar iken, 2011 yılında enerjiye ödediğimiz para 54
milyar 118 milyon dolardır. 2012 yılının ilk 3
çeyreğindeki enerji ithalat miktarı ise 39 milyar dolardır. 2012
sonunda ise 60 milyar doları aşması beklenmektedir.
Bunun yanında ithalatın
ağırlıklı olarak Rusya ve İrandan yapılması,
ileride ciddi sorunları da beraberinde getirecektir. Unutmayalım ki
dün Suriyeyle kardeş iken, bugün düşman konumuna gelmiş
durumundayız.Yarın Rusya ve İranla ne olacağımız
ise belli değildir.
Enerjide
bu kadar dışa bağımlılık, bir ülkenin
geleceğine dinamit koymaktan başka bir şey değildir. Sadece
enerji değil, her alanda kendi ayaklarımız üzerinde
durabilmeliyiz. Maden arama çalışmalarını
hızlandırmalı, rezervleri artırmalıyız. Herhangi
bir krizde vatandaşımızı mağdur etmemeliyiz. En kötü
güne şimdiden hazırlıklı olmalıyız.
Unutmayalım ki komşumuz Yunanistan, yaşadığı
ekonomik krizde gerekli tedbirleri alamadığı için, ciddi manada,
vatandaşını kış gününde ısınma problemiyle
yüz yüze bırakmıştır. İnsanlarının
ısınmasını sağlayacak doğal gaz
stoklarını oluşturamamıştır. Ekonomisi bozuk
olduğu için, üretime yönelik de herhangi bir çalışma
yapamamıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başbakan, bütçe
görüşmelerinin ilk gününde, Türkiyede, devri iktidarları döneminde
bilim ve teknoloji alanında bir hayli yol katedildiğini ifade
etmiştir. Ülkemizde kullanılan bilgisayarların, cep
telefonlarının, İnternetin ve birçok teknolojik ürünün
arttığını ve bunu da bir refah olarak sunmuştur.
Şimdi
soruyorum: Bu kullanılan teknolojik aletlerin kullanılmasıyla
alakalı en önemli şey nedir? Tabii ki elektriktir. Peki, elektrikte
kendi öz kaynaklarını üreten bir ülke miyiz, yoksa dışa
bağımlı bir ülke miyiz? Yarın enerji konusunda, ciddi
manada bir darboğaz bizleri beklemektedir. Buna karşı
şimdiye kadar ciddi önlemlerin alınması gerekmekteydi ama
görüyoruz ki Hükûmet, bu konuda gerekeni yapmamıştır.
2013
yılı bütçesinde Türkiye Atom Enerjisi Kurumuna ayrılan pay,
sadece ve sadece 0,03tür. Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü de bundan
farklı değildir, ona da ayrılan pay yüzde 0,1dir. Bu kadar
küçük bütçelerle nasıl bilimsel araştırmalar
yapacağız, nasıl nükleer santralleri kuracağız ya da
maden arayıp bulacağız?
Değerli
milletvekilleri, Hükûmet, bir an önce enerji çalışmalarına daha
da hız vermelidir. 2012 yılında faaliyete geçeceği iddia
edilen nükleer santralden henüz bir haber yoktur. Ortada olan, yalnızca
vaat ve popülist politikalardır. Hükûmet tarafından acil olarak bu
konuda yapılması gerekenler şunlardır: Enerjide
dışa bağımlılık azaltılmalı, güvenli
enerji kaynakları oluşturulmalı, yerli enerji
kaynaklarının verimli kullanılması sağlanmalı ve
nükleer başta olmak üzere yeni enerji teknolojileri üretecek seviyeye bir
an önce ulaşılmalıdır. Ülkemizin enerji
ihtiyacının kaynak çeşitliliği sağlanarak, kesintisiz
ve yeterli bir şekilde, düşük maliyette, güvenli, çevreye duyarlı bir
arz sistemi içinde karşılanması sağlanmalıdır. Bu
çerçevede kamu enerji yatırımları artırılmalı,
yerli ve yabancı sermayenin bu alandaki yatırımları
teşvik edilmelidir.
Ülkemizin
enerjide dışa bağımlılığını
azaltmak ve aynı zamanda mevcut tarım potansiyelini verimli kullanmak
için biyoyakıt üretimine önem verilmeli, bu çerçevede enerji
tarımına yapılacak olan yatırımlar desteklenmelidir.
Enerji
ihtiyacının karşılanması için yeni ve yenilenebilir
enerji kaynaklarından ve alternatif enerji kaynaklarından
yararlanılmalı ve bu alandaki araştırma ve geliştirme
çalışmaları teşvik edilmelidir. Bir an önce nükleer
enerjiye geçilmelidir.
Temiz
enerji kaynaklarından biri olan su potansiyeli en üst düzeyde
kullanılmalı, hidroelektrik üretimi
artırılmalıdır. Petrol arama ve çıkartma
faaliyetlerinde yeni teknolojilerin geliştirilmesine önem verilmelidir.
Enerji
üreten ve tüketen ülkeler arasında sadece enerjinin transferine,
geçişine imkân sağlayan bir ülke konumunda olmanın ötesinde,
Türkiyenin katma değerli enerji ürünleri üretebilecek altyapıya
sahip, piyasanın önemli aktörlerinden birisi olması
sağlanmalıdır.
Madencilik
alanında yapılması gerekenlerse şunlardır:
Bilinen
maden rezervlerine ilave olarak yeni rezervler bulunmalıdır.
Sanayi
ve enerji sektöründe ham madde talepleri ucuz ve güvenli bir şekilde
sağlanmalıdır.
İşlenmiş
maden ihracatımız artırılmalıdır.
İthal
zorunluluğu olan madenlere -arz güvenliği sağlanmak
amacıyla- özel sektörün, Türk cumhuriyetleri başta olmak üzere yurt
dışında yatırım yapmaları desteklenmelidir.
Ülke
ekonomisinin ihtiyacı olan maden ve endüstri ham maddesinin temininde
devamlılık ve arz güvenliği sağlanmalıdır.
Altın,
toryum, bor ve benzeri kıymetli madenlerin işlenmeden cevher olarak
satılmasından vazgeçilmeli, yüksek ileri teknoloji kullanılarak
katma değeri yüksek yeni ürünlere dönüştürülmeli ve bu şekilde
değerlendirilmelidir. Bununla alakalı AR-GE faaliyetlerine daha fazla
kaynak aktarılmalıdır.
Yer
altı kaynakları arama faaliyetlerine tahsis edilen kaynak
artırılarak özel sektörün, arama faaliyetlerine gitmesini
sağlayıcı tedbirler alınmalıdır.
Arama
ve işletme faaliyetlerinde teknoloji transferine önem verilmelidir.
Sektörde
yürütülecek olan ekonomik faaliyetleri planlayacak, yönlendirecek,
destekleyecek, bilgi ve veriyi üretecek bir yapılandırmaya gidilerek
üretim maliyetlerinin düşük tutulabilmesi için madencilik tekniklerinden
ve mali denetimlerden uzak bir şekilde gösterilen faaliyetteki kayıt
dışılık önlenmelidir.
Madenciliğe
yönelik, arama, ruhsatlandırma, üretim, yatırım ve teşvik
gibi konularda etkin bir koordinasyon ve denetim sağlanmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bizden sonra kürsüye gelecek
Sayın Bakan ve diğer konuşmacılar, muhtemelen bu sözlerden
sonra diyeceklerdir ki: Biz bunların hepsini yapıyoruz. İlk
günden beri söylediğiniz gibi Ülke şöyle kalkındı, ileriye
gittik, bizden önce şöyleydi, şimdi bu hâle getirdik. diyerek bu
söylemleri sürdüreceksiniz. Ama ne söylerseniz söyleyin, özellikle son
yıllarda vatandaşın kullandığı elektrik
fiyatının yüzde 100den fazla arttığının, yine
kullandığı doğal gazın fiyatının yüzde
180den fazla arttığının, enerji ithalatında Türkiye
rekorları kırdığınızın hiç kimseden
kaçıracak ve saklayacak bir yönü kalmamıştır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, üzerinde konuştuğum Maden Tetkik Arama ve Atom Enerjisine
ayrılan bu bütçelerle herhangi bir faaliyetin ve enerjide ciddi manada,
ülkemizi rahatlatacak bir politikanın gerçekleşmesi mümkün
değildir.
Ben,
bu duygu ve düşüncelerle 2013 yılı bütçesinin tekrar, ülkemize
ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çınar.
Sayın
milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi
şahsı adına Denizli Milletvekili Sayın Nurcan Dalbudak.
Sayın
Dalbudak, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
NURCAN
DALBUDAK (Denizli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının onuncu turunda lehte,
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum.
Yolda
kalanlarına din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin
kervansaraylarıyla, ihtiyaç sahiplerine sadaka taşlarıyla,
vakıflarıyla, hatta soğukta kalan kuşlarına dahi
barınma ve yiyecek sağladığı aşiyanlarıyla
şefkat ve merhamet timsali bir geleneğin mirasçılarıyız.
Şefkati ve merhameti, ihtiyacı olanın yanında olmayı
genetik kodlarında taşıyan bir milletiz. Zira, öyle değil
midir? Bir devletin büyüklüğü ve gücü, vatandaşına nasıl
muamele ettiğiyle, yaşlısına, çocuğuna, engellisine,
yoksuluna, şehidinin yakınına, gazisine ne kadar sahip çıktığıyla
ölçülür. Devletimizin, hükûmetimizin büyüklüğü, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının uyguladığı adaletli ve sistemli
politikalarla vücut bulmuş, yapılan bütün hizmetlerde alınan
halis dualar, en büyük gücümüz ve bereketimiz olmuştur.
6284 sayılı
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine
Dair Kanun ve devamında oluşturulan 72 kadın konukevi, 158
kapasiteli 9 tane ilk kabul birimi, 14 pilot ilde Koza (ŞÖNİM)
Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri -ki bu merkezlerin özelliği,
sağlık ve güvenlik görevlileriyle, hukuki süreçte
kadınlarımıza mihmandarlık yapacak avukatlarıyla-
sadece şiddet gören değil, şiddet uygulayanı da rehabilite
edecek en büyük gücümüz olan aile birliğinin korunması için
atılan en önemli adım olmuştur. Ümit ediyoruz ki bu merkezlere
hiçbir zaman ihtiyaç duyulmasın. Ama, bir ailede de istenmeyen şeyler
yaşanıyorsa bu merkezler yedi gün yirmi dört saat, şiddet gören
kadınlarımızın sığınacağı,
sıcak ve güvenli bir yuva niteliğindedir.
Koza (ŞÖNİM)
Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerinden bir tanesini de Denizlide
hayata geçirdik. Denizlideki bütün kadınlarımız adına ve
diğer yapılan bütün hizmetlerle birlikte teşekkürü bir borç
biliyoruz.
Toplumun yüzde 50sini
oluşturan kadınların
Uygulanan doğru politikalarla, gerek
hükûmetimizin uyguladığı işveren prim desteği, pozitif
ayrımcılığıyla, gerekse mikrokredi uygulamalarıyla
girişimci kadınlarımıza sağlanan KOSGEB proje
destekleriyle bu desteklerden yararlanan ve ülkemizin kalkınma sürecine
iştirak eden kadınlarımızın oranını yüzde
30lar seviyesine çıkardık ve bu kadınların ne büyük
mucizeler meydana getirdiğine de Denizlideki ziyaretlerim
sırasında bizzat şahit oldum.
Ayrıca,
çalışan kadınların istihdamının sürekliliği
için sağlanacak kreş desteğinin de kadının ekonomik
hayatta var olmasında, kendine olan güveninin artmasında çok önemli
bir payı olacaktır.
2002
yılında, kamuya ait 21 bakım ve rehabilitasyon merkezinde 1.843
engelliye hizmet verilirken bugün tam 85 merkezde 5.037 engellimize
yatılı olarak hizmet sunuyoruz. Maalesef, 2002 yılında 30
engelliye 1 bakım elemanı düşerken, şimdi 6 engelliye bir
bakım elemanı düşüyor. Bugün 15 ilimizde 146 yaşamevimizle
engelli vatandaşlarımıza hizmet sunuyoruz. 7 bin engelliye
adaletli bir şekilde kendi engel grubuna uygulanan bir sınavla
istihdam; engelli çocuklarımıza sağlanan aile
yardımları, barınma, ücretsiz eğitim, materyal, okula
taşıma desteği ile tam 40 bin engelli öğrencimiz bu
hizmetlerden faydalanmaktadır.
Bir
gün herkesin engelli olabileceği düşüncesiyle engelleri
kaldırdık. Sayın Başbakanımızın da
talimatıyla parti tüzüğümüzdeki ve mevzuattaki özürlü kelimesini
engelli olarak değiştirerek bununla birlikte bir
farkındalık yaratacak, kısacası, zihinlerdeki engelleri de
kaldıracağız.
Yine,
kimsesiz çocuklarımıza 559 çocukevi, 40 tane sevgievi,
yaşlılarımıza 105 tane huzurevi ve ülke genelinde
hedeflenen 400e yakın sosyal hizmet merkezinin açılmasıyla
ilgili çalışmaları da, Allahın izniyle,
başlattık.
Temmuz
2012de çıkardığımız kanunla şehit
yakınlarına istihdam hakkını 1den 2ye, şehit
yakınları ve gazilerimize tanınan birçok hakkı da çok büyük
iyileştirmelerle hayata geçirdik.
Muhalefet
milletvekilleri, grubumuzun milletvekillerini, kürsüden hep aynı
şeyleri söylemekle eleştirdi. Bizler neler
yaptığımızı, milletin emanetine ihanet
etmediğimizi ve ettirmediğimizi, tüyü bitmemiş yetimin
hakkını bir sarrafın terazisinin hassaslığıyla
nasıl büyük hizmetlere dönüştürdüğümüzü milletimize arz
ediyoruz. Sunduğumuz karne her seçimde bize takdir ve teveccüh olarak geri
dönüyor. Bizler de Sayın Başbakanımız ve onun
önderliğindeki şerefli AK PARTİ kadrolarıyla sadece
Türkiyeye değil, dünyaya gücümüzü, neler yapabileceğimizi
ispatlıyor, bunun haklı gururunu yaşıyoruz.
Bütçemizin
hayırlı olmasını temenni ediyorum. Teşekkürler.(AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Dalbudak.
Sayın
milletvekilleri, şimdi sıra Hükûmette.
Elli
dakikayı 3 bakanımız paylaşacak.
İlk
önce Avrupa Birliği Bakanı Sayın Egemen Bağış.
Sayın
Bağış buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Teşekkür ediyorum
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, Türkiyenin AB müzakere heyetinin
çok kıymetli üyeleri; Avrupa Birliği Bakanlığının
2013 mali yılı bütçe tasarısının Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesi vesilesiyle huzurlarınızdayım.
Bu vesileyle yüce Meclisi ve değerli heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerimin
hemen başında, kuruluşundan bugüne, bu yüce çatı
altında Türkiyenin muasır medeniyetler seviyesinin üzerine
çıkma hedefine katkı sağlamış bütün üyelere şükranlarımı
sunuyor, ebediyete intikal etmiş olan bütün parlamenterlerimizi de
hayırla, rahmetle yâd ediyorum.
Bu
Meclis, milletimizin iradesinin yansıdığı aziz bir
Meclistir. Bu Meclis, Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir ilkesini gururla taşıyan yüce bir Meclistir.
Her
zaman ve her platformda vurguladığım bir hususu burada tekrar
dile getirmekte fayda görüyorum: Türkiyenin Avrupa Birliği
üyeliğinin yolu, belirli minvallerden, belirli mekânlardan, belirli
kesimlerin onayından değil, bu yüce Meclisin, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Genel Kurulundan geçmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel
Kurulunda görüştüğümüz her mevzu, çıkarılan her yasa,
Avrupa Birliği sürecinde de mesafe almamız anlamına geliyor.
Milletimizin
teveccühüyle 2002 yılında iktidara gelen Hükûmetimiz, Türkiyenin
Avrupa Birliği sürecini öncelikli ve kararlı bir hedef olarak
belirlemiş, yine yüce Meclisimizin yardımıyla
iktidarımız, bu kararlı hedef uğrunda somut
kazanımlara kavuşmuştur. Dikkatinizi çekiyorum: O günden yani hükûmetimizin
işbaşına geldiği 2002 yılından bugüne kadar bu
çatı altında yaklaşık 300 birincil düzenleme, 1.400e
yakın ikincil düzenleme çıkarılmıştır. Sadece
24üncü Dönem çalışmalarının birinci ve ikinci yasama
yılında Meclisimize 419 kanun tasarısı, 845 kanun teklifi
ve 245 kanun hükmünde kararname sunulmuş; bunlardan 119u, ilgili
komisyonlarda ve Genel Kurulda görüşme yapılarak
yasalaşmıştır. Ayrıca Meclisimiz, 31 adet karar
almıştır. Tüm bu çalışmalar için 142 birleşimde
597 oturum yapılmış, 856 saat çalışılmış,
43.594 sayfa tutanak tutulmuştur.
Şunu
gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, şu anda Avrupa
Birliği üyesi ülkelerin parlamentolarında dahi bu performansı
yakalayabilecek başka bir yasama organı mevcut değildir. Bu
performans, Hükûmetimizin kararlılığı sayesinde Türkiye, hükûmetimizin
göreve gelişinden iki yıl sonra 17 Aralık 2004te yani rahmetli
Menderesin ilk başvuruyu yapmasından tam kırk beş yıl
sonra 3 Ekim 2005te Avrupada saatleri durdurmak suretiyle müzakerelere
başlamıştır. Açık söylüyorum: Türkiye, 15 Aralık
2012 tarihi itibarıyla yani bugünün tarihi itibarıyla Avrupa
Birliği standartlarına tarihinde en yakın olduğu
dönemdedir. Biz Avrupa Birliği sürecimize reform perspektifinden
bakıyor ve süreci, asla, karşımıza çıkarılan
siyasi engellere endekslemiyoruz.
LEVENT
GÖK (Ankara) Avrupa Birliği İlerleme Raporunu okudunuz mu?
Boş konuşuyorsunuz boş!
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
İleri demokrasi için, Avrupa Birliği standartlarının da
üzerinde bir Türkiye için, 2023 hedeflerimiz için inadına reform
diyerek, durmak yok, reforma devam diyerek yolumuza devam ediyoruz.
LEVENT
GÖK (Ankara) Kaç fasıl açtınız Egemen Bey? Kaç fasıl?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
Önümüzdeki dönemde de Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulumuzun, AB uyum
sürecimizin bir aktörü olarak reform sürecine
bağlılığını muhafaza edeceğine şüphe
yoktur.
LEVENT
GÖK (Ankara) Boşuna konuşuyorsun.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Sadece AB
ile katılım müzakerelerimizin ilerlemesi için değil,
vatandaşlarımızın yaşam standartlarının
yükseltilmesinde de reformlar olmazsa olmaz bir unsur olarak görülmelidir.
Avrupa Birliği reformları, Avrupa Birliğinin reformları
değildir. Bu reformların her biri, milletimizin yaşam kalitesini
yükselten, ülkemizi daha demokratik, daha müreffeh, daha dinamik, daha
şeffaf bir yapıya kavuşturan bir nitelik
taşımaktadır.
Biz,
bu zamana kadar olduğu gibi önümüzdeki dönemde de üzerimize düşeni,
milletimizin bize verdiği ödevleri yerine getirmeye ve reform sürecimize
sahip çıkarak kararlılıkla ilerlemeye devam edeceğiz. (CHP
sıralarından gürültüler)
LEVENT
GÖK (Ankara) Kamu denetçilerini kendinizden seçiyorsunuz
BAŞKAN
Sayın Gök, lütfen.
Lütfen
arkadaşlar, dinleyelim.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
Sayın Başkanım
BAŞKAN
Lütfen arkadaşlar, dinleyelim.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Ne biçim usul ya!
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
Sayın Başkanım lütfen susturur musunuz?
BAŞKAN
Dinleyelim Sayın Gök, lütfen.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
Genişleme tarihinde hiçbir ülkenin
karşılaşmadığı haksız ve siyasi blokajlarla
karşı karşıyayız. Dolayısıyla sadece
müktesebat uyumu için değil, aynı zamanda bu sorunların
üstesinden gelmek için de çaba gösteriyoruz.
2012
yılı, gerek Avrupa Birliğinde gerek bulunduğumuz
coğrafyada kritik gelişmelerin yaşandığı,
Türkiye'nin küresel öneminin arttığı, gücünün
pekiştiği ve ekonomik performansının öne
çıktığı bir yıl olmuştur. Avrupa Birliğinin
yaklaşık dört yıldan bu yana yaşamakta olduğu mali
krizin giderek siyasi krizleri de tetikleyici bir mahiyete büründüğü
aşikârdır. Bu yüzden AB üyesi ülkelerin kendi aralarındaki
ilişkinin, AB kurumlarının yapısının ve
Birliğin gelecekte alacağı şeklin
sorgulandığı bu dönemde öne çıkan hararetli
tartışmaları yakından takip ettik. Burada, Avrupa
Birliğinin bu krizi nasıl atlatacağı, krizden sonra
nasıl bir yapıya kavuşacağı üzerine
odaklanılması gerekmektedir. Kriz sonrasında karar alma
yöntemleri bakımından daha esnek bir bütünleşmeye gidileceği
yönünde varsayımlar da mevcuttur.
Nasıl
bir Avrupa ortaya çıkarsa çıksın Avrupa fotoğrafı
içinde Türkiyenin konumunun daha da güçleneceği ve Türkiyenin içinde yer
almadığı her fotoğrafın eksik kalacağı
Avrupanın akil siyasetçi ve akademisyenleri tarafından da kabul
edilmektedir.
Öte
yandan, bu sürecin Türkiyenin idari kapasitesine, demokratikleşmesine,
ekonomisine sağladığı vazgeçilmez katkılar
vardır. Şu an içinde bulunduğu krize rağmen Avrupa
Birliği, dünyanın en büyük ekonomisi ve Türkiyenin en önemli ticari
ortağıdır. Hâlâ dış ticaretimizin yaklaşık
yüzde 40ı, AB üyesi ülkelerle gerçekleşmektedir. Türkiyeye giren
doğrudan uluslararası yatırımın yüzde 85i, teknolojik
sermayenin yüzde 92si AB kaynaklıdır.
2007-2013
bütçe döneminde diğer bütün aday ve potansiyel aday ülkeler için Avrupa
Birliğinin ayırdığı kaynağın
yarısı Türkiye'ye tahsis edilmiştir. Bu dönemde 4,9 milyar avro
yani yaklaşık 11,5 milyar TL tutarındaki hibe AB tarafından
Türkiye'ye aktarılmaktadır. Ülkemizin AB üyeliğine
hazırlanmasında büyük önem taşıyan idari yapının
güçlendirilmesi için de farklı programlar aracılığıyla
kaynak ayrılmaktadır.
Sadece
Ulusal Ajansımızın faaliyetleri kapsamında 2004ten bu yana
toplam 300 bini aşan vatandaşımız, AB fonlarıyla
Avrupanın eğitim kurumlarından eğitim
almıştır. Bu çerçevede, 130 bin Avrupalı ise bu programlar
aracılıyla Türkiye'ye gelmiştir. Sadece 2012 yılı
bütçe kapsamında 61 bin vatandaşımız, bu projelerden yararlanmıştır
ki hedefimiz 55 bindi, biz hedefimizin de üzerine çıkarak 61 binle
yılı kapatıyoruz.
Bütçe
büyüklüğü bakımından Türkiye'nin Ulusal Ajans,ı Almanya ve
Fransanın ardından 33 ülke arasında -dikkatinizi çekiyorum-
3üncü sıradadır. Bütün bu
verileri bir araya getirdiğimizde Ulusal Ajans sekiz yılda 20 binden
fazla projeye toplam 525 milyon avro kaynak tahsise etmiştir, Türk
lirasıyla 1,5 milyarlık bir kaynaktan bahsediyorum. Bu anlamda,
ülkemizin eğitim sistemine gerçek bir uluslararası boyut
kazandırılmış, insan kaynağımızın gelişimine
büyük bir katkı sağlanmıştır. Sadece Erasmus Programına
katılan öğrencilerimizin yüzde 60ı, Leonardo da Vinci isimli
mesleki eğitim programından yararlanan
vatandaşlarımızınsa yüzde 78i, ilk kez yurt
dışına bu programlar vasıtasıyla
çıkmıştır.
Bildiğiniz
gibi, Türk Akreditasyon Kurumu TÜRKAK, 10 Nisandan bu yana
Bakanlığımızın ilgili kuruluşu olmuştur ve
TÜRKAK Yasası, sizlerin de desteğiyle kısa bir süre içerisinde
bu Mecliste kabul edilmiştir.
TÜRKAK
da aslında, Türkiye, Avrupa Birliğine üye olmadan kendi alanında
AB standartlarını yakalamış, 2002 yılında
Kopenhag'da Avrupa Akreditasyon Birliğine tam üye olarak kabul
edilmiştir. TÜRKAK'ın başarıları, ülkemizin de
sınırlarını aşmış, Orta Asya
cumhuriyetlerinden, Balkan ülkelerinden, Körfez ülkelerinden TÜRKAK'a
akreditasyon alanında eğitim talepleri gelmeye
başlamıştır. Bu önemli ve stratejik kuruluşumuz,
kurulduğu günden bu yana akredite ettiği her ürünle nasıl AB
sürecimizde mesafe almamızı sağladıysa, bundan sonra da
genişleyen ve güçlenen vizyonuyla, başta Helal Gıda olmak
üzere çeşitlenen çalışma alanıyla AB standartlarına
giden yolu kısaltacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; netice olarak, ilişkilerdeki
tüm sorunlara ve müzakere sürecinde karşılaşılan siyasi
engellemelere rağmen AB sürecinin Türkiye'ye sunduğu fırsat ve
kazanımlar, Hükûmetimiz tarafından maksimum düzeyde
değerlendirilmektedir.
Biliyorsunuz
Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin dönem başkanlığında
Türkiyenin AByle ilişkilerinin duracağına dair
varsayımlar vardı. Biz ise Avrupa Birliğinin tarihinde ilk defa
Pozitif Gündem adı altında yeni bir süreci icat ettirdik ve Pozitif
Gündem çerçevesinde müzakere sürecine hız kazandıracak çok önemli
gelişmeleri sağladık.
Pozitif
Gündem asla müzakere sürecinin bir alternatifi değil, müzakere sürecinde
Türkiye'yi daha da ileriye götürecek geçici bir köprü olarak
değerlendirilmiştir ve bu süreçte, sözüm ona bir AB üyesinin sözde
dönem başkanlığında iflasını ilan etmesi, AB
Dönem Başkanlığının mekanizmasının iflasla
anılması, bizim için değil, Avrupa Birliği için
düşündürücü olmuştur ve biz bu süreçte, Pozitif Gündem
çalışma grubu toplantılarında 6ncı Fasıl olan
Şirketler Hukuku, 28inci Fasıl olan Tüketicinin ve
Sağlığının Korunması ve 32nci Fasıl olan
Mali Kontrol başlıklarında 4 farklı kapanış
kriterinin gerçekleştirildiğini Komisyondan yazılı
olarak teyit almış
bulunmaktayız.
Pozitif
Gündem kapsamında vize konusunda da önemli adımlar atıldı.
27 üye ülke, otuz yıllık bir çabamızın neticesinde ilk defa
Türkiye ile vize muafiyet müzakerelerine başlanabilmesi için Komisyona
yetki verdi ve 20 Temmuz tarihinde hazırlanan Türkiyeye İlişkin
Taslak Vize Muafiyeti Yol Haritası Konseye sunuldu. Geri kabul
anlaşması ise ülkemiz tarafından parafe edildi. Biz, bu konuda,
Türkiye olarak, bugün masada her zamankinden daha haklıyız ve daha
güçlüyüz. Önümüzdeki eşikleri açmak için biz, kararlı, ilkeli ve
güçlü konumumuzu muhafaza ederek vatandaşlarımıza
analarının ak sütü gibi helal olan vizesiz seyahatin önünü açmak için
mücadelemizi sürdüreceğiz.
Çok
değerli milletvekilleri, bu süreçte, 2012 yılında, müktesebata
uyum kapsamında, Türk Standartları Enstitüsü Avrupa Birliğinin
resmî standardizasyon kuruluşlarına tam üye oldu. Kamu Gözetimi,
Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu ihdas edildi. Kamu Görevlileri
Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu, Sendikalar ve Toplu İş
Sözleşmesi Kanunu, İş Sağlığı ve
Güvenliği Kanunu gibi önemli reformlar hayata geçirildi.
ABye
üyelik sürecimizde önemli bir yer teşkil eden siyasi kriterler, yargı
ve temel haklar ve adalet, özgürlük ve güvenlik alanlarında 3üncü
yargı reformu paketi yürürlüğe girdi.
Ülkemiz
ilk defa Kamu Başdenetçisini Meclis tarafından seçti, görevine
başlattı. [CHP sıralarından alkışlar (!)]
Türkiye
İnsan Hakları Kurumu Kanunu yürürlüğe girdi, Yabancılar ve
Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı hazırlandı. Bunlar
gibi daha birçok önemli reform adımları bu süreçte hayata geçirildi.
Nitekim,
10 Ekim'de yayımlanan Avrupa Birliği Komisyonunun 2012 İlerleme
Raporunda Türkiye'nin 33 teknik faslın 32'sinde ilerleme
kaydettiğinin vurgulanmasıyla ülkemizin attığı
adımlar tescil edilmiş oldu. Dikkatinizi çekiyorum,
açılmamış 20 faslın 17sini siyasi engellerle bloke eden
Avrupa Birliği, Türkiyenin aslında 33 faslın 32sinde ilerleme
kaydettiğini âdeta teslim etmiş oldu.
Münferit
olaylardan yola çıkılarak genellemelere
ulaşıldığında raporun objektifliğine gölge
düşürüldüğünü üzülerek bildirdik. Burada, bu kürsüde söz alan
bazı milletvekillerimiz bunlardan, bu raporun içeriğinden
duydukları hassasiyetleri bizlerle paylaştılar. Ben kendilerine
teşekkür ediyorum ama kabullenemediğim bir şey var: Rumlara
sataşmamızdan rahatsız olsa olsa ancak Rumlarla iç içe olanlar
olabilir diye düşünüyorum. Ben Brükselde bunlara cevap vermekte
sıkıntı yaşamıyorum da kendi Meclisimde Rumları
savunanlara gerçekten hayret ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Kimdir onlar?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Çöpe
atılması gereken Avrupa Birliği süreci değildir.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Karnından konuşma, kimdir onlar?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) O
eleştirileri getirenlerin savundukları şiddet siyasetidir.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa Birliği raporunu ben çöpe atmadım, bir
başka saygın milletvekilimiz attı. O da onun şahsi
görüşüdür, ifade özgürlüğü çerçevesinde attığı bir
karardır. Ama bugün Kürtçe, Kürt sorunu gibi kelimeleri protesto
duymadan kullanabiliyorsak, hep beraber, bu bizim eşitlikçi
yaklaşımımızdandır.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Bunun için mi Kürtlere bu kadar hakaret ediyorsunuz!
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) -
Bunları göz ardı edip PKKnın terörünün peşine
takılacaklarına, gelsinler, burada, bu büyük çatı altında,
Millî Birlik ve Kardeşlik Projemize cevap versinler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) Buradan geri atmaya çalışıyorsunuz
elinize fırsat geçse.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Biz
Kürtüyle, Türküyle, Çerkeziyle, Lazıyla, Zazasıyla,
Abazasıyla, Boşnakıyla hep birlikte, bu ülkenin daha da
aydınlık yarınlara kavuşması için gerekli reform
adımlarını atmak için, terörden uzak bir şekilde, gerçekten
ülkenin sorunlarını aşacak siyaseti sizlerle birlikte ortaya
koyabileceğimizi hâlâ ümit ediyoruz.
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) Edebiyat yapıyorsunuz Egemen Bey.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; başta da ifade
ettiğim gibi, Türkiye, Avrupa Birliği sürecinin temelini reform
sürecine bağlılık üzerine inşa etmiştir. Bu temel
üzerinde Hükûmetimiz yoluna kararlılıkla devam edecektir. Bu çerçevede,
Bakanlar Kurulunun yeniden yapılandırılması kapsamında
Hükûmetimizin ihdas ettiği Avrupa Birliği Bakanlığı,
aynı zamanda Türkiye'nin bir reform mutfağı anlayışla
çalışmaktadır.
Bu
mutfakta gerçekleştirdiğimiz çalışmaların yüce
Meclisimizin gündemine kanalize edilmesi, ülkemizin reform sürecinin bu çatı
altında ilerlemesi Bakanlığımız için de büyük bir
memnuniyet vesilesidir.
Bu
zamana kadar olduğu gibi bundan sonra da Bakanlığımız,
yüce Meclisimizin Avrupa Birliği sürecindeki öneminin bilinciyle hareket
edecek, ülkemizi Avrupa Birliği standartlarına taşıyacak
reformların hazırlanmasında ve uygulamasında bu sinerjiyi
muhafaza ederek çalışmalarını yürütecektir.
Sayın
milletvekilleri, Türkiyenin Avrupa Birliği sürecini rahmetli Menderes
1959 yılında başlatmıştır, rahmetli İsmet
İnönü 1963 yılında Ankara Anlaşmasını
imzalayarak kurumsallaştırmıştır. Türkiyenin Avrupa
Birliği süreci, sağıyla soluyla, Türküyle Kürtüyle,
Çerkeziyle Lazıyla, genciyle yaşlısıyla, askeriyle
siviliyle, işçisiyle emeklisiyle, memuruyla serbest
çalışanıyla bütün vatandaşlarımızın ortak
paydasını temsil eden bir süreçtir.
Bu
süreç, bir devlet politikasıdır. Bugüne kadar aradan geçen elli üç
yılda, bütün cumhuriyet hükûmetleri, Avrupa Birliği sürecinde önemli
kazanımların gerçekleşmesine katkı vermişlerdir ama 17
Aralık 2004 tarihinde Sayın Başbakanımızın
Brükselde o meşhur, masaya yumruğunu vurmasıyla Türkiye
kırk beş yıllık bir arayışa son vermiş, bir
bekleyişe son vermiş ve Avrupa Birliğiyle müzakerelerinde çok
farklı bir noktaya gelmiştir.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Kızılayda kutlamayı onun için mi yaptınız gündüz vakti havai
fişeklerle?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Bugün
Türkiye, 59da, o ilk başvuruyu yaptığı günlerde
olduğu gibi kişi başına düşen gelirin 400 dolar
olduğu bir ülke değil, 11 bin dolara yaklaşan kişi
başına düşen geliriyle, son beş yıldır
Avrupanın en hızlı büyüyen ekonomisiyle, en genç ve dinamik
nüfuslarından birisiyle, Avrupanın ihtiyaç duyduğu enerji
kaynaklarının yüzde 75ini sınırlarında bulunduran
stratejik konumuyla Avrupa Birliğiyle artık eskiden olduğu gibi
alt-üst ilişkisi içerisinde değil, tam tersi, eşitler
ilişkisini yürütmektedir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Biz, müzakere sürecimizde diklenmiyoruz ama dik duruyoruz.
Haddini bilmeyenlere anladıkları dilden cevap veriyoruz. Bizim
değerlerimize hakaret etmeye kalkanlara da onların
anlayacağı dilden, onlara münasip cevapları da aynı
şekilde veriyoruz.
LEVENT
GÖK (Ankara) Egemen Bey, kaç fasıl açıldığını
söyleyin de anlayalım! Kaç fasıl açtınız, kaç fasıl
kapattınız?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Ben bu
süreçte gösterdiğiniz desteğe, katkıya, yapıcı
eleştirilere teşekkür ediyorum. Avrupa Birliği
Bakanlığının 2013 yılı bütçesinin ülkemiz için,
demokrasimiz için, Avrupa Birliği sürecimiz için hayırlı olmasını
temenni ediyorum, yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakan.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Bomboş konuştunuz. Boş işlerin
boş bakanı!
OYA
ERONAT (Diyarbakır) Boş olan sensin, sen!
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Sen sus, sen hiç konuşma!
BAŞKAN
- Hükûmet adına ikinci konuşmacı Sayın Fatma Şahin,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı.
Sayın
Şahin, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
on yedi dakika.
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olarak
2013 bütçesini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Yüce
heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Yola
çıkarken Önce insan. dedik, İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın. dedik. İnsanı merkeze alarak Ekonomimizi insan
için, hukukumuzu insan için, demokrasimizi insan için; politikamızı
ve stratejilerimizi insan merkezli yapacağız. dedik ve Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak, önce ekonomik
kalkınmayı, ülkenin kaynaklarını büyütmeyi, ülkenin
kaynaklarına da, 74 milyona hiçbir bölge
ayrımcılığı yapmadan, herkesin birinci sınıf
vatandaş olduğu bir Türkiyeyi hedefleyerek yolumuza
başladık.
Geldiğimiz
noktada yoksullukla mücadele en temel mücadele alanlarımızdan bir
tanesiydi. Bugün değerli sözcülerimizin söylediği uluslararası
kriterleri de göze alarak Buradaki geldiğimiz durum nedir? diye
baktığımız zaman Gini katsayısı dediğimiz,
özellikle gelir dağılımı adaletsizliğini gösteren katsayı
uluslararası kriterlerde en temel kriterdir. Burada gelir
dağılımını en iyi düzelten OECD ülkeleri arasında
olmuş ve burada zengin ile fakir arasındaki farkı 18 kattan 12
kata azaltmış bir on yıllık süreci yaşadık.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) En kötü 3üncü ülkeyiz.
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Devamla)
Şimdi, bundan sonra ne yapmayı planlıyoruz? Bütüncül bir
bakış açısı içerisinde, arz ve talep dengesini göze alarak
ve TÜBİTAKla iş birliği yaparak, bilimi ve aklı kullanarak
bu kaynakları, adil bir şekilde, şeffaf bir şekilde, hesap
verebilir bir şekilde ve istihdamı özendirici bir şekilde
kaynaklarımızı harcamaya devam edeceğiz.
Bugün
e-devlet sistemini en iyi kullanan bakanlıklardan birisiyiz. SOYBİS
sistemini hayata geçirdik. 14 ayrı kurumdan 28 modülü, bir düğmeye
basarak 20 milyon hanenin ekonomik ve sosyal analizini yapabiliyoruz. Bugün
-2022- primsiz ödemelerle, bugün evde bakım
bağlantısını da yaparak, veri analizlerini de koyarak, biz bu
bütüncül bakışı bilimsel bir şekilde güçlendirmeyi
başardık. Şu andaki hedefimizi Sevgili Demirel hedefi
olmadığını söylüyor Bakanlığımızın- ben Sayın Demirele söylüyorum: Biz,
sosyal yardımlar ve sosyal hizmetleri de tek çatı altında
birleştiren Aile Bilgi Sistemini de bu networkün içerisine alarak
bütüncül bir bakışla da 2023 vizyonumuzu koyuyoruz.
Sosyal
yardımlarla ilgili adaletli kalkınma hamlemize devam ederken, biz
Adalet ve Kalkınma Partisi olarak muhafazakâr demokrat bir partiyiz,
aile değerlerini
önemsiyoruz. Ailenin güçlü olmasını, ailenin tek vücut, mutlu bir
şekilde kalmasını ve aile bireylerinin -kadın, çocuk,
erkek- huzurlu, mutlu bir şekilde kalmasını güçlü bir toplumun
temeli olarak görüyoruz.
Dün milletvekili
arkadaşlarımızla, Milliyetçi Hareket Partisinden, Cumhuriyet
Halk Partisinden milletvekili arkadaşlarımızla
Viyanadaydık. Oradaki aile bakanının bana söylediği çok
acı bir itiraf vardı. Sayın Bakanım, biz ülkemizde 2
çocuklu anne baba aile yapısını özlüyoruz. Biz bunu
sağlamak için akıntıya kürek çekiyoruz. dedi.
Değerli
arkadaşlar, bunun için evlilik öncesi eğitimlerimizi güçlendiriyoruz,
bunun için boşanmak için başvuran eşlerin
danışmanlık ve destek hizmetlerini güçlendiriyoruz çünkü
yaptığımız araştırmalarda ve analizlerde ortalama
bizim her yıl
Bu, 2001 krizinde, bizim teslim
aldığımız 2001 krizinde en yüksek boşanma oranı;
140 bin civarı. Onun dışında, son on yıla
baktığınız zaman, 550 bin ila 650 bin kişi evleniyor,
ortalama da 100 bin ila 120 bin ailemiz boşanıyor ama enteresan bir
veri var: Bunun yüzde 80i yeniden evlenirken, yüzde 14ü de yeniden eski
eşiyle evleniyor. Oradan bize, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı olarak bu ailelere destek vermemiz, bu aileleri
rehabilite etmemiz, bu ailelerin bozulmadan, dağılmadan,
kırılmadan bir arada kalacağı sistemleri güçlendirmemiz
gerektiği araştırmalarla net bir şekilde ortaya konuluyor.
Bir taraftan ailelerimizi
güçlü tutmak ama bir taraftan da kadının statüsünü yükseltmek en
temel hedefimiz. İşte o yüzden şartlı nakit, o yüzden
şartlı eğitim nakdi, o yüzden şartlı sağlık
nakdinde 2 milyon çocuğun eğitimden destek... Yani yoksulluk
eğitimin önünde engel olmasın diye destekledik. 1 milyon çocuk sağlık
hizmetinden istifade etti. İşte o yüzden bugün anne ve bebek ölüm
hızı oranlarını en hızlı düşüren 10 ülkeden
birisi olduk. İşte o yüzden bugün temel eğitimde kız
çocuklarıyla erkek çocuklarına eşit bir şekilde eğitim
fırsatı veren bir ülke olduk.
Sayın
Tuncelin, burada sosyal yardımlarla ilgili eleştiriyi yaparken bu
rakamlara dikkat etmediğini, bu rakamlardan da en çok doğu ve
güneydoğudaki kadınlarımızın, kız çocuklarımızın
istifade ettiğini onun dikkatine sunmak istiyorum.
Biz,
Kürt kökenli kız kardeşlerimize, Türk kökenli kız
kardeşlerimize, etnik milliyetçilik yapmadan, eşrefi mahlukatsa,
insansa ve hak ediyorsa gerekli bütün desteği vereceğiz diye yolumuza
devam ettik, bundan sonra da bu ayrımcılığı yapmadan
yolumuza devam edeceğiz.
Şimdi,
önümüzdeki hedefimiz, yeni hedefimiz, ekonomik olarak
kadınlarımızın güçlenmesini istiyoruz. Ailelerle
istihdamdaki kadın oranını yükseltebilmemiz için iş
hayatı ile aile hayatını uyumlu bir şekilde
uyumlaştırmak istiyoruz; onun için de kreş ve çocuk
bakımevleriyle ilgili sistemi güçlendiriyoruz, proje desteklerimizi bu
alanda yönlendiriyoruz. İlgili bakanlıklarla
yaptığımız çalışmada -bugün organize sanayisi
olan milletvekillerimiz çok iyi bilirler- kreşlerin açılmasına
başladık ve sosyal sorumluluk projelerinde de kreş
desteğini önemsiyoruz. İlk kez, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk
kez, verilen teşviklerle istihdamda kadın oranını yüzde
30a çıkardık.
Yarı
zamanlı esnek çalışma modeli, şu anda, yine -dün
geldiğimiz- Viyanada yüzde 40; toplam yüzde 60 oranında istihdamda
kadın oranı, bunun yüzde 40ı esnek çalışma. Esnek
çalışma modelini bütün dünya kullanıyor, biz de alternatifler
sunmak istiyoruz; tam çalışmak istiyorsa tam çalışsın,
yarı zamanlı çalışmak istiyorsa yarı zamanlı
çalışsın. Önemli olan, onun sosyal güvenlik
ayağını tamamlamaktır ve herkese bu alternatifleri güçlü
bir şekilde sunabilmektir.
Kadına
yönelik şiddetle mücadelemiz sıfır tolerans olarak yolumuza
devam ediyor. Ben, hepinizin huzurunda, yurt dışındaki
gittiğim her yerde de bu Parlamentoyu övüyorum. Bu Parlamentonun,
kadın meselesinde, kadına yönelik şiddette nasıl tavır
koyduğunu ve hızlı bir şekilde bu yasanın
çıkarılmasında nasıl başarılı
olduğumuzu anlatıyorum.
Bir
şeyi daha özellikle belirtmek istiyorum değerli kardeşlerim,
sayın milletvekillerim. Burada, İstanbul Anlaşmasını,
Avrupa Konseyinin kadına yönelik şiddetle ilgili
anlaşmasını ilk onaylayan ülke biz olduk ama başka bir
şey daha var. Bugün, biraz önce Sayın Bakanımızı
dinledik, girmek hedefinde olduğumuz Avrupa Birliği ülkeleri diyorlar
ki: Biz bu anlaşmayı imzalarsak -şu anda mali kriz var- bize
bunun maliyeti olacak. O yüzden, biraz bekleyelim, krizimizi çözelim,
anlaşmayı ondan sonra imzalayalım. Biz çekincesiz bir
şekilde bunu imzaladık ve iç hukukumuzu da buna göre koyduk.
Tabii
ki yasalar her şeyi çözmüyor, tabii ki akşamdan sabaha bunlar
düzelmiyor ama burada bir irade, en tepedeki bir irade, kadına yönelik
şiddet toplumsal bir sorundur ve gereği yapılmalıdır
iradesi varsa bu mücadele sonuna kadar devam edecektir. Burada bizim en son
yaptığımız yasada çıkardığımız
teknik takip sisteminin 2 ayrı ilde pilot çalışması devam
ediyor. Son, geçen hafta çıkardığımız, 14 ilde
açtığımız Kozalar, şiddet izleme merkezleri
yasanın bize verdiği kurumsal altyapıdır.
Değerli
arkadaşlarım, son bir yılda -hep eleştirilen- kadın
konukevi yatak sayısını 1.000den 1.800e çıkardık
yani son bir yılda 800 yatağı artırarak bugün
huzurlarınızdayım. Hedef bu. Bundan sonra da nüfusu 100 binin
üzerinde mecburi hâle gelerek, bunun 2 katına çıkmasıyla ilgili
bütün tedbiri alıyoruz.
Yalnızca
sayıyla işimiz yok, içerik bakımında da yeni
yönetmeliğimizi hazırladık, Başbakanlığa
gönderdik. İçeriğine baktığınız zaman da oraya
gelen bütün kadınlarımızın ihtiyacı olan meslek kursları,
hukuki destek, psikososyal destek, her türlü desteğin verildiği yeni
bir altyapıyı da hayata geçiriyoruz.
Önce
çocuk. diyoruz. Biz Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak
24 milyon çocuğun strateji belgesini hazırladık, izleme
kurullarımızı sivil toplumla beraber oluşturduk.
Kurumlarımızda 14 bin evladımız var. Bunların
koğuş sisteminden hızla çıkması için
planlamamızı yaptık. Bugün o 14 bin çocuğumuzun 3 bini
sevgi evine, 3 bini çocuk evine yerleşti. İnşallah, 2014ün
sonunda da bütün koğuş sistemini kapatacağız ve koruyucu
aileyle, evlat edindirme sistemini de güçlendirerek sıcak yuvanın,
yalnızca fiziksel ihtiyacın değil
İnsanoğlu maddi ve
manevi ihtiyaçlarıyla bir bütün. Hele bu bir çocuksa şefkate, sevgiye
çok daha ihtiyacı var. O ortamları sağlayacağımız
yapısal dönüşümleri hızla yapıyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
8
bin çocuğumuzu, mali destek vererek annelerinin yanına gönderdik. 36
bin çocuğumuza mali destek veriyoruz.
Engellilerimiz
bizim özel kardeşlerimiz, vatandaşlarımız. Biz İsim
önemli değil. diyoruz ama isim algıyı oluşturuyor.
İsim negatif algıyı oluşturduğu zaman zihinsel
dönüşüm zor oluyor. İşte, o yüzden biz, çürük, sakat,
özürlü kelimelerinin hepsini kaldırdık, yüze yakın yasayı
yeniden inceledik ve Anayasa başta olmak üzere Anayasayla ilgili de
diğer partilerimizin de olumlu görüşünü alarak- engelli olarak
değiştiriyoruz.
Burada
engellilerimizle ilgili, değerli kardeşlerim, değerli
milletvekili arkadaşlarım, size bir rakamı vermek istiyorum:
2007 yılında 37 bin kardeşimiz evde bakım alıyordu.
Bugün 400 bin kardeşimiz evde bakım alıyor.
Asgari
ücret: Eğer özel bir rehabilitasyon merkezinden de bakım
alıyorsa iki asgari ücretten bu desteği alıyor.
Önümüzdeki
yeni hedefimiz, ulaşılabilirlik ve istihdamdaki bütün boş
kadroları doldurmak. Geçen yıl 5 bin kadroyu doldurarak
huzurlarınıza geldik. Özel alanda, özel istihdamda 37 bine
ulaşarak huzurlarınıza geldik.
Engellilerin
girişimci olmasıyla ilgili, Bakanlığımızla,
KOSGEBle çalışmayı başlattık. Korumalı iş
yeriyle ilgili sistemi 2013te güçlendiriyoruz.
Ulaşılabilirlilikle
ilgili süreçte de bir yıllık uzatmanın sonunda bizim
yaptığımız şey, engellilerimiz mahkeme mahkeme
dolaşmasın. Buradan gelen kaynağı da yine engellilerimize
kullandıracak şekilde, altıncı ay itibarıyla sivil
toplumla beraber bir kurul oluşturduk. Yapanla yapmayanın ayırt
edildiği, ulaşılabilirliği çözenle çözmeyenin birbirinden
ayırt edildiği yeni bir sistemi de hayata geçiriyoruz.
Şehit
yakınları ve gazilerle ilgili de yine bu Parlamentoya çok
teşekkür ediyorum. Bir gecede, torba yasanın içinde 22 maddelik
önemli bir yasayı hayata geçirdik. Geçen hafta İçişleri
Bakanımız yönetmeliği de imzaladı ve inşallah, ikinci
istihdam hakkı hızlı bir şekilde elde edilecektir.
Yalnız,
bu eşi vefat edenlerle ilgili yaptığımız
çalışmada yine Sayın Demirelin Neden Eskişehire
Gaziantepten daha az veriyorsunuz? şeklindeki bir eleştirisini hep
beraber dinledik. Anladığım kadarıyla, Sayın Demirel
bizim sistemimizin nasıl çalıştığını
bilmiyor. Bize mütevelli heyetleri başvuru odaklı geliyor; 6
atanmış, 6 seçilmiş -orada belediye başkanı, vali var,
sivil toplum var ve hayırsever var- gelen başvuruyu
değerlendiriyor ve eğer o kriterlere -biz yalnızca kriterleri
sunuyoruz- uygunsa veriyor.
Bakın,
şimdi, Gaziantepte de gelen başvuruların yüzde 80i olumlu bir
şekilde değerlendirilmiş, Balıkesirde de yüzde 80i
değerlendirilmiş, Bingölde yüzde 92si değerlendirilmiş.
Eğer eşi vefat eden kadın sayısı Eskişehirde
azsa bunda Fatma Şahin olarak benim bir sorumluluğum olabilir mi
değerli arkadaşlarım? (AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar) O yüzden, yapıcı
eleştiriler başımız üstüne.
Yine
Sayın Demirel, bana Kilise gitmemi söyledi. Ben 2 defa Kilisi ziyaret
ettim. Kilisin kampına girdiğiniz zaman karşınızda
bir levha yazar Aile ve Sosyal Politikalara Bağlı Kreş diye.
Şu anda Kilisin içerisinde 10 adet kreşimiz var. 30 tane bu konuda
uzmanımız o çocukların -Suriyeden gelen çocuklarımızın-
kreş ihtiyaçlarını veriyorlar. Burada, 500 kapasiteli kreş
ihtiyacımızı orada karşılıyoruz. Gençlerimiz için
sosyal hizmet merkezleri açtık, kadınlarımız için meslek
kursları açtık.
Sayın
Demirelle beraber ben Kilise gitmeyi, hep beraber gitmeyi ve orada
yaptığımız çalışmaları yerinde ona
anlatmayı çok daha uygun görüyorum eğer kendi müsait olursa.
Yani,
değerli arkadaşlar, biz neyi niçin
yaptığımızı çok iyi bilen bir iktidarız, neyi
niçin yaptığımızı çok iyi bilen insanlarız. Eksiklerimiz
var, başımız üstüne; yapıcı bir eleştiriniz
varsa, başımız üstüne; ama bana Kilise gitmeyi, bana eşi
vefat edenlerle ilgili Neden Eskişehire bu kadar destek vermiyorsunuz?
şeklinde bir eleştiriyi de ben hem kamuoyuna hem Parlamentodaki
milletvekillerinin vicdanına bırakıyorum.
Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum; bütçemizin hayırlı
uğurlu olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Şahin.
Şimdi
de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız.
Sayın
Yıldız buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
on yedi dakika.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi 2013 yılı
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçemizde saygıyla,
sevgiyle selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Şu
ana kadar konuşma yapan bütün arkadaşlarıma, iktidar ve
muhalefet olarak da teşekkür ediyorum. Her birisinin kaygısı,
tabii ki dışa bağımlılığın
azaltılması, enerji politikalarının stabil hâle
getirilmesi, stratejilerin net olarak çizilmesi, dış ilişkilerle
alakalı konular, nükleer, elektrik üretimi, yani yaklaşık
bağlı, ilgili ve ilişkili bütün kuruluşlarımızla
beraber 28 tane temel başlık içerisinde 47 tane konuya temas ettiler.
Bunların tabii hepsini yaklaşık on yedi dakika içerisinde ne
kadar cevaplayabiliriz ama bunları soru-cevap kısmında da biraz
takviye etmek kaydıyla da ben sözlerime başlamak istiyorum.
PMUMdan
bahsedildi. PMUM iki ayrı piyasadan oluşuyor; gün öncesi tedarik ve
gün içi dengesizlik. Bunların her birinin toplam 240 milyar kilovatsaat
içerisinde 150 milyar kilovatsaatlik kısmı EÜAŞ ve TETAŞ
arasındaki ilişkilerden, gün öncesi yaklaşıkta yüzde 15lik
kısmı -40 milyar kilovatsaatlık kısmı da-
yaklaşık 15,5 kuruş/kilovatsaatla ve gün içi yaklaşıkta
yüzde 3lük kısmı 14,29
kuruşla tamamlanmıştır.
Bunlar
tabii ki hareketli piyasalar, bir yandan da bu piyasalar devam etmektedir.
Doğal
gaza bağımlılığımız nedir, doğal gazdan
elde ettiğimiz elektriğe
bağımlılığımız nedir, Rusyaya
bağımlılığımız artıyor mu; bunlar
üzerinde de biraz konuşalım isterseniz.
Değerli
arkadaşlar -yaklaşık söylüyorum, küsuratlarını bu
vakitte atmak kaydıyla- bizim aldığımız doğal
gazın yaklaşık yüzde 50si Rusya Federasyonundan, elde
ettiğimiz elektriğin yaklaşık yüzde 50si de doğal
gazdan. Dolayısıyla, toplam, Rusyadan aldığımız
ve elektrik üretimindeki payının yüzde 25,4ler civarında
olduğunu söylemem lazım. Bunlar toplanarak söylenmez, çarpılarak
söylenir ki sonuçtaki net rakamı hep beraber anlayabiliyor olalım.
Nükleer güç santrallerinin Rusya Federasyonu tarafından Türkiyeye
yapılmasıyla beraber bu bağımlılık
artmayacaktır arkadaşlar. Biz, hidroelektrik santrallerden, rüzgâr
santrallerinden, güneşten ve diğer yenilenebilir
kaynaklarımızdan, yerli kömür santrallerimizden elde ettiğimiz
elektriğin yerine ikame etmeyeceğiz bunu; doğal gaz
santrallerinden elde ettiğimiz elektriğin yerine ikame edeceğiz
yani onun yerine koyacağız. Bu, şu demektir: Bizim, her bir
nükleer güç santrallerinin, 4 ünitelik santral için 3,6 milyar dolarlık
doğal gaz ithalatından kurtulmamız demektir. O yüzden, ben bu
hatanın sıkça yapılmasından rahatsızlık
duyduğum için bunu bir kez daha tekrar etme ihtiyacı hissettim.
Özelleştirmelerde
malın devrini mi yapıyoruz, yoksa bunları farklı bir
modelle mi yapıyoruz? Trafoları, direkleri satıyor muyuz? 2030
yılına kadar, değerli arkadaşlar, varlık
satışı yapmıyoruz. O şirketlerin,
dağıtım şirketlerinin, anonim şirketlerin hisselerini
o anda devrediyoruz ve en son geldiğimiz rakamlar itibarıyla da
Türkiyede yaklaşık yüzde 60lar civarında, kısa vadede de
hemen yüzde 75lere çıkacağımız, elektrik
dağıtım hizmetlerinde, bir işleme doğru gidiyoruz,
özel sektör tarafından yapılmak kaydıyla.
Tabii,
petrolün daha çok ulaştırma sektöründe
kullanıldığını yani hemen hemen tamamının
ulaştırma sektöründe kullanıldığını söylemem
lazım. Bunun yaklaşık tutarı 33,4 milyar dolardır. 54
milyar dolarlık 2011 yılı ithalatının 34 milyar dolara
yakın kısmı ulaştırmadadır; 16 milyon adet
civarında ülkemizde bulunan binek araçları ve her türlü toplu
taşıma araçları da dâhil olmak üzere buraya verilen paradır.
Yani enerji sektörü açısından bunların
kullanılmamasında hiçbir mahzur yoktur ama hak ettiğimiz refah
seviyesinin her birimizin üzerinde uyandırdığı tesiri daha
iyi görmek açısından da bunlar devam edecektir.
Enerji
sektöründeki bağımlılık, toplam 54 milyar dolar içerisinde
yaklaşık 20 milyar dolarlık kısmıdır. Onlar da
bildiğiniz gibi, doğal gazla alakalı çabalarımız ve
gayretlerimizdir.
Ben
tabii burada elektrik pahalı mıdır, doğal gaz pahalı
mıdır, çok fazla bunun tartışmasına girmek istemem ama
Avrupa Birliği üyesi ülkeler içerisinde 27 tane ülkede, doğal gazda,
sanayide 2nci, konutta 3üncü sırada ucuz doğal gaz
kullandırıyoruz şu anda vatandaşımıza. Şu
anda bu rakamların her birisini, fotokopisini, ben bu toplantıdan
sonra, bütçeden sonra isteyen arkadaşlarıma verebilirim.
Elektrik
fiyatlarında, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin ortalamasından daha
düşük fiyatta elektrik vatandaşımıza temin edilmektedir.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Vergi yok bunlarda Sayın Bakan, vergisiz söylüyorsunuz.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Tabii, bazı
konularda arkadaşlarımız şöyle eksik bilgiler
verebiliyorlar, ben onları da telafi etmek açısından söyleyeyim.
Tabii ki yerli kömürlerimizin kullanılması açısından önemli
bir kaynağa sahibiz, düşük kalorili linyitlerimiz var, yüksek
kalorili az miktarda taş kömürlerimiz var.
Bakın,
ben bugün saat 19.00 itibarıyla yani bundan yaklaşık iki üç saat
önceki değerleri bizzat burada sizlerle paylaşmayı uygun gördüm.
Hani Çan çalışmıyor. filan diyoruz. Şu anda 151 megavat
çalışıyor. Bununla alakalı ayrıntılı bilgiyi
de birazdan size aktaracağım.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Doğruyu söyleyin Sayın Bakan, gittik,
gözümüzle gördük ya!
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Kangal
duruyor." dendi. Kangal şu anda 433 megavatla beraber
çalışıyor. Kemerköy 319 megavat, Seyitömer 397 megavat, Soma 535
megavat, Afşin-Elbistan 228 megavat gibi değerlerle gidiyor.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Kapasitesi ne kadar Sayın Bakan, kapasiteyi söyleyin.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Değerli
arkadaşlar, yerli kömürlerimizi daha büyük oranda
çalıştırmamız lazım. Eğer kastımız
buysa, ben aynı kanaatteyim, yerli kömürlerimizi daha fazla oranlarda
çalıştırmamız lazım.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Sayın Bakan, yalan söylemişiz
havasını yaratıyorsunuz. Biz Çana gittik,
çalışmıyordu.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Arkadaşlar,
bunların içerisinde on yıl önce yaşı 20 olan santral
vardı, şu anda yaşı 30 olan santral var. Her birisinin
kabiliyetleri, rehabilitasyon yatkınlığı, her birisi
değişiyor.
Bakın, Çandaki
serüveni ben anlatayım. Sanki orada hiçbir ihale yapılmamış
gibi
Toplam, ilk ihale beş yıllık olup ve 1,5 milyon tonluk bir
kireç taşı alımıyla alakalı ihale. O
kayrıldığı söylenen firmaya, çıkarttırdım, 3
milyon 154 bin TL civarında edinimlerini zamanında yerine
getirmediği gerekçesiyle ceza kesilmiş. Bu süre bitiminden bir
yıl önce, Çan İşletme Müdürlüğü, 17 Ağustos 2011
tarihinde, ilgili dokümanlarla beraber müracaatını yapmış.
29 Mart 2012 tarihinde ihale sonlandırılmadan firmaların
itirazı üzerine Kamu İhale Kurumu tarafından iptal edilmiş.
17 Mayıs 2012
Ve 10 Ağustosta tekrar bir ihale
yapılmış, 3üncü kez. Bu sefer 250 bin tonluk bir ihale
yapılmış, yaklaşık belirlenen rakamın bir önceki
alımından 2-2.5 katı fiyatı olduğu için komisyon bundan
imtina etmiş. Sonra 70 bin tonluk -bunların her birisinin 3/g ye
göre, serbest alıma göre, 21/bye göre alımları var- 18/9/2012
tarihinde ihale yapılmış ama teklif gelmemiş. Ondan sonra,
tekrar 250 bin tonluk bir ihale yapılıyor ve 17,7 euro/tonla
sonlandırılmış ve bu kireç alımına
başlanmış. Ama, buna rağmen, eğer bu görevlerini
yaparken benim iyi niyetli arkadaşlarımdan görevlerini atlayan varsa
tabii ki bunlarla alakalı tahkikatı yapıp yine biz kamuoyuyla
bunları paylaşacağız.
Değerli
arkadaşlar, Şırnak Termik Santraliyle alakalı konudan söz
edildi. Biz Şırnak İl Özel İdaresine yüzde 23,5 redevans
değeriyle beraber vermişiz ve il özel idaresi de TKİye yüzde
5le beraber vermiş. Burada, Jandarma Genel
Komutanlığının, İçişleri
Bakanlığının, valiliğin, her birisinin beraber oturup
yaptığı toplantıda Şırnak Valiliğinin gelir
kazanması açısından oraya bu rakamlarla o tarihte verilmiş.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) İhaleyle mi verilmiş? Sayın Bakan ihale yapılmış
mı? Çok önemli bir soru bu.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Daha sonra, 135 megavat gücünde santral
kuruluyor ve devreye alınıyor Şırnak gibi bir yerde. Daha
sonra 2x135 megavatlık şu anda inşası devam eden ve
inşallah kısa süre içerisinde de işletmeye almayı
düşündüğümüz, özel sektör marifetiyle bunlar devam ediyor.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, konuşmalara bakıyoruz. Bir yandan
diyoruz ki: Kömür havayı kirletiyor. Bir başka
arkadaşımız, yine, iyi niyetle diyor ki: Bir dakika, siz yerli
kömürü niye devreye almıyorsunuz? Bir arkadaşımız diyor
ki: Onlar düşük kalorili. Diğer arkadaşımız, Düşük
kalorili de olsa niye almıyorsunuz? diyor. Ben şimdi bunların
hepsinin toplamını size aktarmaya çalışıyorum.
Dediğim gibi, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığıyla
alakalı alınan sözün yaklaşık dörtte 1i sürede
bunların cevaplanması tabii ki mümkün olmaz ama ben
Şırnakla alakalı, valiliğin, valiliğin redevansla
alakalı işlemlerinin ve bunların fiyatlamalarıyla
alakalı istediğiniz kadar detaylı bilgi verebilirim.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, vatandaşımızın alım
gücüne ne oldu, elektrik kalemleri konusunda, enerji kalemleri konusunda?
Aynı birimle söylüyorum. On yıl önce -rakamlara çok
girmeyeceğim- bir asgari ücretli yani 163 TL alan on yıl önceki
asgari ücretli, maaşını götürdüğünde toplamının
beşte 1i kadar elektrik alıyordu.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) 2002nin sonunda 163 lira değildi Sayın Bakan!
1/1/2002yi söylüyorsunuz.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Asgari ücretin
beşte 1iyle elektrik alıyordu. Şu anda, asgari ücretin onda 1iyle
aynı miktardaki elektriği alabiliyor.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) - Yanlış rakamı söylüyorsunuz!
FARUK
BAL (Konya) Rakam yanlış Sayın Bakan!
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla)- Doğal gaz
fiyatlarıyla alakalı
E, o zaman detaylara gireyim.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) 250 lira orada, 163 lira değil!
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) -Arkadaşlar,
sözlerimi tekrar ediyorum. 163,56 TLlik asgari ücretin yüzde 32,2lik
kısmıyla alakalı
FARUK
BAL (Konya) Yanlış o rakam Sayın Bakan!
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) O rakam yanlış, yanlış!
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Ama gerçekten yazık ya! 2002
yılına bu kadar haksızlık yapılmaz.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) -
doğal
gazı alırken yani aldığı maaşın üçte 1ini
götürüp doğal gaza verirken şu anda, aldığı asgari
ücretin, 739,79 TLlik asgari ücretin beşte 1iyle beraber doğal gaza
gidiyor.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Sayın Bakan, 250 lira o tarihte asgari ücret, 163 lira
değil!
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Arkadaşlar,
ben size tabloyu vereyim -yazılı olarak- bunlar da sizde bulunsun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Siz söylediniz!
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Ama Taner Bey, çok ciddi bir haksızlık
yapıyorsunuz!
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, yeterli yatırım yapılıp
yapılmadığıyla alakalı biz bir sistem seçtik, biz bir
model seçtik.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Meclise doğru rakamları verin Sayın
Bakan! Meclise yanlış rakamlar veriyorsunuz!
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Türkiye'nin on yıl
önceki rakamlarıyla baktığımızda, 100 liralık
topladığınız verginin, 102,5luk liralık vergiye
dağıtıldığı bir ortamda Türkiye bir tercih
yaptı, Türkiye büyümeyle alakalı bir tercih yaptı. Enerji
sektöründeki bir önceki yıl yapılan tasarruf miktarları bir
sonraki yılın büyüme rakamlarından daha düşük olduğu
için, uluslararası sermayeyle beraber, Türkiye, bütün bu
yatırımlarını özel sektör eliyle olabildiğince yapmaya
çalıştı. Elektrik üretiminde kurulu güç olarak on yıl önce
yüzde 34'lerdeki üretim kapasitesi, şu anda yaklaşık elektrik
üretiminde yüzde 61lere çıkartıldı. Bunun daha
fazlasını yapmamız lazım. Hem elektrik
dağıtım hizmetlerinin özelleştirilmesi hem de elektrik
üretim santrallerinin, mevcut santrallerinin rehabilitasyon amaçlı
Ve
yine serbest piyasayı özel sektör marifetiyle doldurmaya matuf, yüzde
75ler civarında bir pazar payı hedefliyoruz.
Peki,
biz kaynaklarımızı ithal ederken primer enerji kaynakları
dediğimiz petrol ve doğal gazı ithal ederken bunların yerli
kaynaklar hâline dönmesiyle alakalı ne tür çalışmalar
yapılıyor? On yıl içerisinde AK PARTİ hükûmetlerimizle
beraber, arkadaşlar, tam 13,5 katına çıkan arama faaliyetlerine
bir pay ayırdık. Aynı oranda olmayabilir, Suudi Arabistandaki,
Iraktaki, Azerbaycandaki, İrandaki, Türkmenistandaki gibi
coğrafyasından kaynaklanan sebeplerle aynı oranda petrol
çıkmayabilir. Oturup başında ağlamayız arkadaşlar.
Hemen yeni çözümler ve B", C planlarını ortaya koymamız
lazım. Ben, Plan ve Bütçe Komisyonundaki söylediğim her cümlenin arkasındayım,
onları bilerek ve seçerek kullandım; yine, aynı şekilde,
bilerek ve seçerek aynı cümleleri tekrar ediyorum.
Bizim
Iraktaki çalışmalarımızla alakalı: İki yıl
içerisinde 4 tane temel saha aldık, toplamı 25 milyar dolar.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Kaç bin varil çıkarılıyor?
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) 25 milyar
doların 4 sahadaki hissemize düşen payı 5,5 milyar dolar. Bunlar
Irakın kuzeyinde değil, güneyinde alınan bölgeler. Missan,
Badra, Siba ve Mansuriye.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Günlük kaç varil?
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Kaç yılda? Otuz yılda!
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Missan ve Badra
petrol sahasıdır arkadaşlar; birisinde yüzde 15, birisinde de
yüzde 10luk hissemiz vardır. Doğal gazla alakalı, Siba ve
Mansuriyede
Mansuriyedeki hissemiz yüzde 50dir. Bunlarla alakalı
çalışmayı TPAO yaptıktan sonra
Bunlar servis
anlaşmasıdır.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) TPAOyu niye ihaleye sokmadılar Sayın Bakan onu
açıklayınız.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Irakın bütün
ülkelerle yaptığı anlaşmalar PSI dediğimiz üretim
paylaşım modeline dayalı değildir. Merkezî Irak Hükûmeti bu
modeli seçmiştir, servis anlaşması yoluyla yapmaktadır.
Dolayısıyla, bunlar, 2013te, 2014te, 2015te ve Irakın
normalleşmesiyle alakalı bütün yapacağımız
işlemler bu süre içerisinde inşallah devam edecektir.
Merkezî
Irak Hükümeti, Iraklı kardeşlerimiz bize
Bu ihalelere biz
girmişizdir ve şeffaf ihalecilik yoluyla da bunları
almışızdır. Bundan sonra girdiğimiz 236 milyon
dolarlık bir iş vardır, kardeşlerimiz bize dedi ki: Bu
ihaleyi siz aldınız ama bu kontratı biz sizinle imzalamak
istemiyoruz. Saygı duyuyoruz, başımızın üstüne,
imzalamayalım. dedik. Bir soru daha sorduk: Eğer başka
imzalamak istemediğiniz projeler varsa lütfen onları da bize söyleyin,
onlara da imzadan imtina ediyorsanız onlara da biz hemen varız.
Bizim
amacımız Irakta yalnızca para kazanmak değil
arkadaşlar. Irakın normalleşmesinin tek yolu petrol ve
doğal gazla alakalı bütün imkânlarını seferber etmesidir.
Şu anda 2,7 milyon varil civarındaki günlük üretimin kendilerinin
planlamasıyla beraber 7 milyon varillere çıkması
planlanmaktadır. Bugünkü değeri, 100 milyar dolar civarında
yıllık getirisi olan ama hedefleriyle beraber 2017de 300 milyar
dolarlık getirisi olan bir Irak bekliyoruz. Bizim ne yapmamız
lazım? Iraka mutlaka yardımcı olmamız ve Irakın
gelirini artırıcı faaliyetlerde bulunmamız lazım.
Peki, biz bunu zorla mı yapacağız? Hayır, istedikleri kadar
yapacağız. Biz girdik, fiyatımızı verdik ve
aldık.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Elektriği kaça mal
ettiniz, kaça sattınız? Onu sordum.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Arkadaşlar,
nükleer güç santralleri üzerine çok fazla tartışma
yapılıyor. Ben size şunu söyleyeyim: Biz, AK PARTİ
hükûmetlerimizin her birisinde büyük bir kararlılıkla nükleer güç
santrallerinin Türkiyeye kazandırılmasına dikkat edeceğiz.
Yalnızca elektrik temini için değil, sanayileşmeyle alakalı
özellikle, çok fazla parçası olan ve şu anda Türkiyede
yapılmayan bir kısım parçaları da Türkiyeye
kazandırmak adına bunları yapacağız.
Almanya,
2021-2022 yılında nükleer güç santrallerinden vazgeçme kararı
aldı tedricen. Hangi gerekçeyle? Tehlikeli olduğu gerekçesiyle. Peki,
sormazlar mı bu tehlike 2013 yılında yok mu, 2014te yok mu
diye?
Arkadaşlar,
lütfen oyuna gelmeyin. Yaşını doldurmuş santrallerin,
süresi biten santrallerin kapatılmasının nükleer güç
santrallerinden vazgeçilmesi anlamına gelmediğini her birimizin
bilmesi lazım. İngiltere, şu anda 6 tane üniteyle beraber yeni
bir nükleer santral yapımına karar aldı.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Siz de yapın ama temiz ihalelerle
yapın, şeffaf yapın.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Fransa yüzde
74ler, yüzde 78ler civarında. Belçika bu şekliyle devam ediyor.
Ben, bu sürece
katılmayanları da saygıyla
karşılarım. Kusura bakmayın, omuzlarımızda bu
sorumluluğu hisseden birisi olarak biz bunların her birisini yapmakta
kararlıyız ve Türkiyenin büyüme hızıyla alakalı her
türlü işleme girmek durumundayız. Yenilenebilir kaynaklar su, rüzgâr,
güneş, jeotermal gibi; yerli kaynaklar; yerli kömürlerimiz gibi.
Süremin
bittiğini görüyorum. Bu duygularla bütün katkı yapan
arkadaşlarımı ve heyetinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi
açısından, tutanaklardan bir şey ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun efendim.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Bütçe görüşmelerinde Sayın Bakanın aynen
söylediği: Doğal gazda ne olmuş? Yine 163 lira asgari ücret.
Tarih 01/01/2002. 01/01/2002den sonuna kadar, o yılın
Bir yıl
önce, sıkıntıdan dolayı yüzde 50 asgari ücrete zam geldi
yani asgari ücretin, ifadesine göre 163 lira değil 250 lira olması
lazım. Bu ifadeler tamamıyla yanlıştır, bunu ifade
etmek istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Tutanaklara geçti efendim.
Çok
teşekkür ediyorum.
Şimdi,
şahısları adına son konuşmacı aleyhinde olmak
üzere Kocaeli Milletvekili Sayın Lütfü Türkkan.
Buyurun
Sayın Türkkan. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Bakanın gerçekten işi zor yani Türkiyede enerjinin yüzde
72si dışa bağımlı; yaklaşık yüzde 93ü
petrolde, doğal gazda da yüzde 98i dışarıya
bağlı. Öyle bir nokta ki bu, enerjiyle dış politikanız
birbirine entegre olmalı.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Seni dinlemiyorlar, gidiyorlar.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) Arkadaşlar, bence biraz dinleyin. Siz de dinleyin, bir
şeyler öğrenin.
EKREM
ÇELEBİ (Ağrı) Senden bir şey öğrenmeye gerek yok
canım!
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) Hele senin en çok var, haberin olsun. En çok da senin var.
EKREM
ÇELEBİ (Ağrı) Benim hiç gerek yok.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) Şimdi, biz bu ithalatımızın, petrolün
yüzde 51ini İrandan alıyoruz, yüzde 12sini de Rusyadan
alıyoruz. Dış siyasette de Suriyeli muhaliflerin
tarafını tutarken İran ve Rusyayı da
karşımıza almak zorundayız yani böyle bir ikilem.
Dış siyasetle enerji birbirine girmiş bir vaziyette. Bunun bir
tek yolu var Sayın Bakanım, bu ithalatla ilgili, zaten dış
siyasetin size attığı golleri biliyorum. Bir Ermeni
açılımı yaptılar, Azerbaycandan
aldığımız en ucuz doğal gazı, ortalamayı
düşürdüğümüz doğal gazı en pahalı hâle getirdiler, 360
dolara getirdiler. Dolayısıyla sizin aldığınız
doğal gazın maliyetleri ciddi anlamda yükseldi, bunun çok az bir
kısmının da tüketiciye yansıdığını
biliyorum ama bunun esas bir tane seçeneği var; alternatif enerji
kaynaklarını devreye almak lazım.
Ben
sanayiciyim. Bu enerji fiyatlarıyla hiçbir sanayici dünyada rekabet
edebilir gücü kendisinde bulamaz, mutlaka ve mutlaka ucuz enerjiyi temin
edebilecek alternatif enerji kaynaklarını devreye almak lazım.
Bunlardan bir tanesi biyodizel. Almanyada, mazot kullananlara yüzde 8
oranında biyodizel kullanım hakkı veriyorlar. Bu, hem Türkiye'de
tarım çeşitliliğini sağlayacaktır hem de bizim
ithalata harcadığımız paraları azaltacaktır. Bor
bunlardan tabii ki bir tanesi.
Ben
bir şey sormak istiyorum bu arada, biraz konuyu atlayacağım.
Geçenlerde Sayın Müsteşar ocak ayında doğal gaza zam
yapılmayacağını söyledi. Türkiye'de EPDK diye bir kurum
var, bu zammı EPDK mı ayarlıyor, yoksa Müsteşar mı?
Bir görev değişikliği oldu mu? Onu öğrenmek istiyorum.
Türkiye'de
haksız yapılan, zamansız yapılan, geçmişte sizden önce
de yapılan, sizin de devam ettiğiniz doğal gaza bağlı
enerji santralleri var. Bunun ne kadar yanlış bir gelişme
olduğunu siz herhâlde biliyorsunuz, bundan sonra inşallah müsaade
etmezsiniz.
Sayın
Bakanım, geçenlerde gensoru görüşmeleri sırasında elektrik
dağıtım şirketleriyle ilgili size bir soru soruldu,
AKEDAŞla ilgili bir soru soruldu. Bu enerji dağıtım
ihalelerini alan firmalar kendi aralarında anlaşarak 30-40 milyon
dolarlık teminat mektuplarını yaktılar, ihaleleri iptal ettiler,
tekrar ihaleye girdiler; AKEDAŞı 1 milyar dolarken 500 milyon dolara
kapattılar.
Daha
geçenlerde, İstanbulun Avrupa yakası elektrik dağıtım
işinde, daha önce, geçmişte 3 milyar dolara ihale edilen elektrik
dağıtım işi bu sefer 2 milyar dolara ihale edildi. Yani
kamunun yaklaşık 1,5 milyar dolarlık bir kaybı var, bu
arada birilerinin de cebine giden bu 1,5 milyar dolar var. Bununla ilgili
herhangi bir yaptırım, bir tasarrufunuz olacak mı, bir yaptırım
düşünceniz var mı? Kamu kaynaklarının 1,5 milyar
doları 3-4 tane enerji taciri tarafından iç edildi. En sonuncusu,
geçen günlerde yapılan İstanbul Avrupa Yakası elektrik
dağıtım işi.
Rus
gazı, Putin ve Sayın Erdoğan tarafından 4 firmaya ihale
edildi. 2 tane Rus firması var, 2 tane de Türk firması var. Bu 2 Türk
firmasının kimler olduğunu ben merak ediyorum.
Sayın
Bakanım, bir şey daha sormak istiyorum size: Türkiyede bu kadar
enerji problemi yaşanırken, Kuzey Irakta petrol anlaşması
yapmaya gittiğiniz, o geri çevrildiğiniz seferde
Bugün bana, enerji
hakkında konuşacağımı öğrenen birisi Twitterda
sormuş: Sayın Bakanın Kuzey Iraktan dönen uçağındaki
2 tane iş adamının ismini Sayın Bakan açıklar mı?
Ben, iş adamı olduğunu bilmiyordum, Sayın Bakanın
oraya petrol anlaşması yapmaya gittiğini biliyorum. Eğer bu
konuda siz de bir sakınca görmüyorsanız, bunu açıklarsanız
sevinirim.
Hepinize
saygılar sunuyorum. Bütçeniz de hayırlı uğurlu olsun. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Türkkan.
Sayın
milletvekilleri, onuncu tur üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi,
yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız. Sisteme
girmiş olan arkadaşlarımıza söz vereceğim.
Birinci
sırada Sayın Erdoğan.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorularım
başta, öncelikle Enerji Bakanına:
1)
Sayın Başbakan 13 Şubat 2007 tarihli grup konuşmasında
31 ülkeden kayıt geldi, 38 milyar dolarlık petrol
kaçakçılığı var. Henüz 17 ülkeden kayıtlar da
gelmedi. diyor. Bu kaçakçılığı kimler yaptı? Bu
kaçakçılar şimdi nerede? Bu kaçakçılara hangi işlemler
yapıldı.
2)
İktidarınız döneminde solvent ithalatı ne kadar
artmıştır? Solventin çoğunun boya sanayisinde
kullanıldığı gerçeğini göz önünde tutarsak, ülkemiz
boya sanayisinin solvent ihtiyacı ne kadardır? Boya sanayisinde
kullanılmayan solventi kim, nerede kullanmaktadır? Solventte
kullanılan ÖTV oranı nedir?
3)
Yollarda ucuz mazot tabelalarıyla sürekli
karşılaşıyoruz. Ucuz mazot satanların petrol
kuyuları mı var?
Şimdi,
Sayın Aile Bakanına sormak istiyorum: Yabancı kuruluşlar tarafından
desteklenen kaç çocuk yuvası vardır ülkemizde?
Çocuklarımızın bu tip çocuk yuvalarına
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kaleli
SENA
KALELİ (Bursa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çocuk
gelinler ve çocuk annelerle ilgili vermiş olduğum soru önergeme
aldığım cevapta, evlilik yaşının
yükseldiğini, ilgili kurumlarla koordineli
çalışıldığını söylüyorsunuz. Oysa, TÜİK
verilerine göre, son dört yılda, sadece resmî kayıtlara geçen çocuk
gelin sayısının 181 bini aşması, 18 yaşından
küçük kızlarını evlendirilmek için izin davası açan
ailelerin sayısının da bir önceki yıla göre yüzde 94,2
artmış olması bu sorunun çözümüne yönelik
çalışmaların başarısızlığının
göstergesi değil midir? Çocukların eğitim fırsatından
geri kalması gelişmeyi, kalkınmayı, demokratikleşmeyi
olumsuz etkilemez mi? 15 yaşında gelin, 16 yaşında anne, 17
yaşında mutsuz ve umutsuz ev kadınlarına dönüşen erken
evliliklerin kadın cinayetleri ve aile içi şiddeti
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Özensoy
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan zaman darlığından bir soruma cevap vermedi, tekrar
soruyorum. Kayıp kaçak oranları 2008de 14,4 iken bugün niye 16,8e
çıkmıştır? Yine Dağıtım şirketlerinin
özelleştirilmesinde kâr oranları 2,33. diye belirtilmişken,
daha sonra niye 3,49a çıkartıldı? 3,49a
çıkartılmasına rağmen, Akdeniz EDAŞa iki yıl
önce gelen 1,160 milyarlık teklif niye 540 milyon dolara düştü? Yine,
Boğaziçi EDAŞa gelen 2,9 milyarlık teklif niye 1,9 milyara
düştü? Bunlarda bir soru işareti yok mu, bir şaibe yok mu?
Vatandaşın sırtına binen bu kayıp kaçak
oranlarını da bu şirketler vasıtasıyla yine
zenginleştirme söz konusu değil mi?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Akar
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sorum Avrupa Birliğine girmemekten sorumlu bakana.
Boğaziçi Üniversitesinin vatandaşlarımızla 16 ilde
yapmış olduğu Avrupa Algısı anketi sonuçlarına
göre, 2003te Türkiye'nin Avrupanın bir parçası olduğunu
düşünenlerin oranı yüzde 70 idi, bugün yüzde 46; 2003te Avrupa
Birliğiyle ilgili referandum yapılırsa evet diyenlerin
oranı yüzde 75ti, bugün yüzde 50. AB hakkında olumlu görüşe
sahip olanların oranının 2003te yüzde 70 olup bugün yüzde
47lere düşmüş olması; diğer yandan, AB üyesi 27 ülkenin kasım
ayında Avrupa Adalet Divanına gönderdikleri raporda Adalet
Divanının Türklere vize serbestliği davasında Türkiyeye
yönelik vize uygulamasının sürmesi gerektiği doğrultusunda
görüş bildirmesi sizin ve hükûmetinizin yanlış
politikalarından mı kaynaklanmaktadır? Yoksa, bir
toplantıda AB üyeliğini hamileliğe benzeterek Ya hamilesinizdir
ya da değilsinizdir; yarı hamilelik olmaz. Demiştiniz. Bu
sözünüzle, Sayın Bakan, sayenizde Avrupanın gözünde bu hamilelik
düşükle mi sonuçlanmıştır?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Enerji Bakanına soruyorum: Sayın Bakan, size verdiğim bir
önergeye cevaben Mayıs 2012de SLİ kömür işletmelerinin
satılmayacağını söylediniz. Bir ay sonra, gece
yarısı operasyonuyla, torba yasaya kömür sahalarının
özelleştirileceğini koydunuz ve hemen arkasından da kasım
ayında Seyitömer Termik Santraliyle beraber SLİ işletmesini
ihaleye açtınız. Bu ihaleye Kütahyadan başlamanızın
sebebi nedir, önce onu öğrenmek istiyorum.
İkincisi:
Bu süreçte bir de personel aldınız. Bunu vicdanınıza
yedirebiliyor musunuz?
Bir
diğeri: SLİde bugün 112 kişinin
çalıştığı bir taşeron firması iki buçuk
aydır maaş ödemiyor. Bu cesareti bunlar nereden alıyor? Bu firma
kimindir?
Bir
diğer soru: Tavşanlı GLİye eylül ayında eleman
alımında usulsüz ikamet nedeniyle kayıtların
yapıldığı ve bundan dolayı da kavgaların
çıktığını biliyor musunuz? Bununla ilgili çözüm nedir?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Işık.
Sayın
Belen
BÜLENT
BELEN (Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Enerji
Bakanına soruyorum: 500 kilovatlık lisanssız elektrik üreten
santrallerin 1 megavata yükseltileceğini söylediniz. Bunu ne zaman
gerçekleştireceksiniz? Lisanssız üreticilere Devlet Su
İşleri su kullanma izin belgesi neden vermiyor?
Bakanlığınıza
bağlı EPDK 2011 yılında 3,5 milyon lira yani 3,5 trilyon
lira kira ödemiştir. Bu binanın sahibi kimdir? Aynı şekilde,
Türk Akreditasyon Kurumu da 2011 yılında yıllık 1 milyon
lira, eski parayla 1 trilyon lira, kira ödemiştir. Bu kurumların kendilerine
bina almayı düşünmüyor musunuz? Konuşmanızda 59 bin
megavatın 23 bin megavatı doğal gaz santrali. Doğal gaz
santraline lisans vermeyeceğiz. diyorsunuz ama 59 binin yarısına
aşağı yukarı, doğal gaz santraline lisans
verilmiştir.
BAŞKAN
Sayın Gök
LEVENT
GÖK (Ankara) Sayın Başkan, birinci sorum Avrupa Birliği
Bakanına: Sayın Bakan, çok net bir cevap istiyorum. Avrupa
Birliği müzakere sürecinde kaç fasılda müzakere yürütülmektedir, kaç
fasıl açılmıştır, kaç fasıl kapatılmıştır?
Lütfen, hiç başka, sağ sola çekmeden, İlerleme sağlıyoruz.
demeden, ben kaç fasıl açıldığını, kaç fasıl
kapatıldığını sizden çok net istiyorum.
İkinci
sorum Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımıza: Sayın Bakan,
Vandaki Gülşah Aktürk öğretmen katledilmeden önce, korunmak için
bildiğiniz gibi Van Valiliğine başvurdu ama kendisine ne
yazık ki koruma sağlanmadı. Kendisine koruma sağlamayan Van
Vali Yardımcısı hakkında ne gibi bir işlem
yaptınız? Bunları da sizlerden bekliyorum.
BAŞKAN
Sayın Demir
NURETTİN
DEMİR (Muğla) Sosyal Politikalar Bakanına sormak istiyorum ilk
sorumu. Bugün, akülü engelli aracı bekleyen çok sayıda
vatandaşımız vardır. Bize de şikâyetleri ileten
vatandaşlar, Hükûmetten bu konuda daha fazla duyarlılık
bekliyor. Türkiyede engelli araç ihtiyacı olan kaç kişi vardır?
Bunlardan ne kadarı karşılanmıştır? Engellilere
akülü araç temini için çalışmalarınız var mıdır?
Bu konuda bütçeden ayrılan payı yeterli buluyor musunuz?
Diğeri,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Yıldıza: Son bir
yılda doğal gaza yüzde 45, elektriğe yüzde 35 zam yaparken
emekçi, işçi ve memura yüzde 3-4 dolayında zam yaptınız.
Dışa bağımlılık yüzünden enerjiye
yaptığınız zamlarla yoksulun, çalışanın
belini büktünüz. Enerjide yerli kaynakların kullanılmasında
doğayı katleden, köstebek yuvasına döndüren HESler yerine, güneş
tarları ve güneş evleri neden kurulmuyor?
Enerjide
dışa bağımlılığı azaltmak adına 4
mevsim güneş olan ülkemizde güneş tarlaları, güneş evleri
için bugüne kadar hangi çalışmalar yapılmıştır?
BAŞKAN
Sayın Demiröz
İLHAN
DEMİRÖZ (Bursa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Enerji
ve Tabii kaynaklar Bakanına sormak istiyorum: İlk dalga altı
yıl önce geldi, Kelesin Kozağacı Vadisindeki 7 köyü
kaldırıp yerin altındaki kömürü çıkaracak ve bunu termik
santralde elektrik enerjisine dönüştürecek proje duyulduğunda bütün
bölge ayaklandı.
İkinci
dalga bu yaz çok ani ve sessizce geldi. Köylüler yine ayaklandılar, yine
önemli eylemlerle karşı çıktılar. diyor köşe
yazarı. Ancak köylülerin istemediği bu durumu sayın bakana
anlatamadık, anlamak istemedi. Köylüler istemezse yapmayız. diyen
Sayın Bakan, Keles Termik Santral Sözleşmesini Ankarada
imzalıyor. Projenin asıl yeri, sahibi Ankara mı, yoksa Bursa
mı, yoksa o bölgede imza töreni yapmaktan mı çekiniyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Halaman
ALİ
HALAMAN (Adana) Sayın Başkanım teşekkür ediyorum.
Sorum
Enerji Bakanımıza: Adananın üzerinden geçen Seyhan Irmağına
50den fazla HES kuruldu. Bu HES kurulurken ölümler oldu, kazalar oldu.
Şimdi, mahallinde, yerleşim alanlarına -bir kısmı da
üretime geçti- daha ucuza enerji vermeyi düşünüyor musunuz? Bunun için bir
çalışmanız var mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Halaman.
Sayın
bakanlar, sırasıyla on dakika içerisinde
SAKİNE
ÖZ (Manisa) Sayın Başkan, var daha orada süre.
RUHSAR
DEMİREL (Eskişehir) Sayın Başkan, Sayın Bakan bana
sataşmada bulundu.
ALİM
IŞIK (Kütahya) - Bir kişiye daha söz verebilirsiniz.
BAŞKAN
İşitemiyorum efendim. Bir saniye, bir saniye
Buyurun.
SAKİNE
ÖZ (Manisa) Sayın Başkan
Sayın Başkan
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Süre var daha.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Süre var, hanımefendilere iki dakika daha
söz verebilirsiniz.
SAKİNE
ÖZ (Manisa) Sayın Başkan, süre vardı, sıradaki kişi
ben olduğum için
RUHSAR
DEMİREL (Eskişehir) Sayın Başkan, Sayın Bakan
konuşmasında 5-6 kez ismimi zikrederek konuştu. İç Tüzükün
ilgili maddesine göre ya söz verin. Ben soru şeklinde cevaplarım
diyordum. iki dakika söz hakkı istiyorum lütfen.
BAŞKAN
Şimdi
RUHSAR
DEMİREL (Eskişehir) Sayın Demirel benden başkası
değil, o benim. Onun için, lütfen, İç tüzük 69a göre söz istiyorum.
SAKİNE
ÖZ (Manisa) Sayın Başkan
RUHSAR
DEMİREL (Eskişehir) Sayın Başkan, İç Tüzüke göre
söz hakkı istiyorum.
BAŞKAN
Şimdi, sayın bakanların cevap kısmına geçtik
Sayın Demirel.
RUHSAR
DEMİREL (Eskişehir) Efendim, bakınız Sayın
Başkan, ben süre yetseydi yerimden konuşacaktım fakat süre
yetmediği için ve 5-6 kez Sayın Demirel denilerek şahsıma
atıf yapıldığı için konuşmak istiyorum.
SAKİNE
ÖZ (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN
Şimdi, haklısınız ama böyle bir usulümüz yok.
RUHSAR
DEMİREL (Eskişehir) İç Tüzük 69 çok açık. Bu süre benim
en doğal hakkım.
BAŞKAN
- Yani başladı
Sayın bakanlardan sonra vereyim
istiyorsanız. Yani usul böyle.
SAKİNE
ÖZ (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN
- Sizin de öyle efendim, kusura bakmayın
Sayın
Bakan, buyurun
RUHSAR
DEMİREL (Eskişehir) Sayın Başkan, bakandan önce
Böyle
bir şey yok Sayın Başkan.
SAKİNE
ÖZ (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN
- Böyle bir usulümüz yok. Bakanlara cevap için söz verdim.
Buyurun.
Buyurun yerinize.
Bakanlardan
sonra ikinize de vereyim.
Evet Sayın
Bağış
RUHSAR DEMİREL
(Eskişehir) Sayın Başkan, Bakan kırıcı. Böyle
bir şey yok Sayın Başkan. İç Tüzüke göre söz
hakkımı istiyorum.
BAŞKAN Lütfen
Lütfen
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; biliyorsunuz,
Avrupa Birliğine üyelik kategorileri yoktur, tek bir üyelik çeşidi
vardır, o da tam üyeliktir. Türkiyeye tam üyelik dışında
alternatif önerilerde bulunanlara karşı, ben, aynı gebelik gibi
Ya gebesinizdir ya değilsinizdir. örneğini veriyorum. Ben, hamile
olmakla olmamak arasında tıpta başka bir yolun olduğunu
bilmiyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Düşük var, düşük! Gel, gel, öğreteyim sana.
FARUK BAL (Konya)
Kinayeyi bırak, cevap ver!
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Ama
sayın vekilimizin, eğer bu konuda bir bilgisi varsa tıp
dünyasını da aydınlatsın.
Ben milletimin hukukunu
korumak gibi bir kaygı duyuyorum ve bundan Avrupalıların -bu
söylemlerle- rahatsız olduklarını izliyorum ama benim bazı
milletvekillerimin bundan gocunmasını anlayamıyorum. Bu
sancı niye? Bu ülke, ne zaman ileriye gitse, ne zaman yeni kutlu
doğumlara gebe olsa çarpık zihniyetler yüzünden, düşük yapmak
zorunda bırakıldı. Çok şükür, on yıldır biz buna
müsaade etmedik.
Siz, AB üyeliği
konusunda başka alternatifleri kabul edebilirsiniz ama biz etmeyiz. Bunu
ne kendimize ne de onurumuza ne de ülkemize
yakıştırırız.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Başka ne başardın, konuşuyorsun oradan.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Halkımızın Avrupa Birliğine azalan ilgisi Avrupa
Birliğinin değerlerine olan kızgınlıktan değil,
tam tersi, Avrupa Birliği içerisindeki çarpık zihniyetlere, Türkiyeye
hor gözle bakanlara olan kızgınlığın neticesidir.
Bunun da biz müzakere sürecinde önemli aşamaları kaydettikçe
aşılacağına inanıyoruz.
Sayın vekil Kaç
fasıl açıldı? diye sordu. 33 faslın 13ü
açılmıştır bugüne kadar, açılmayan 20 faslın
17si üzerinde siyasi engel vardır, istesek de açamıyoruz.
Açabileceğimiz 3 fasıl ise bütün ülkelerin adaylık sürecinde en
sona bıraktıkları, aday ülkelerin ekonomisine yük getiren
fasıllardır. Biz de o konuda dik bir duruş sergiliyoruz.
Ülkemizin ekonomisini açılan fasıl sayısına herhangi bir
şekilde kurban etmek arzusunda değiliz, tam aksine biz ülkemizin
çıkarlarını savunuyoruz. Ben, Avrupa Birliğinin Türkiyeden
sorumlu bakanı değilim, Türkiye Cumhuriyetinin Avrupa
Birliğinden sorumlu Bakanıyım, Türkiyenin çıkarlarını
koruyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara)
Hiçbir şeyin açılmadığını kabul ediyorsunuz!
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Neyi başardın, neyi? Başardığın bir tek şeyi
söyle!
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın Şahin
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Bir tek vizeyi söyle, bir tek şeyi! Neyi başardın? Neyi
başardın be?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Aldın cevabını, otur aşağıya!
BAŞKAN
Dinleyelim.
AİLE VE SOSYAL
POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; milletvekili arkadaşımız, çocuk
yuvalarından yabancı kuruluşlar tarafından desteklenen
çocuk yuvamızın olup olmadığını sordu.
Yabancı kuruluşlar tarafından desteklenen çocuk
yuvamız yoktur.
Çocuk
gelinlerle ilgili bizim alanımızdaki en büyük sorunumuz
algıyı yönetmek. Bir manşet, bir sivil toplum veya bir
akademisyenin yaptığı lokal bir araştırma bütün
Türkiye geneliymiş gibi algılanıyor. Halbuki TÜİK
verilerine göre çocuk gelinlerle ilgili elimizdeki resmî rakamlar yıllara
göre şu şekilde düşmektedir, yüce Meclisin dikkatine sunuyorum:
1991-1995
aralığında 21,4ken 18 yaş altı evlenmeler, 1996-2000
aralığında 18,6ya düşmüştür, 2001-2005
yılları aralığında bu 14,6ya düşmüştür,
2006-2011 aralığında da 7,6ya düşmüştür.
Dolayısıyla, bu rakamlar doğru rakamlar değildir.
TÜİKin verdiği gerçek rakamlara göre de çocuk gelinler, 18 yaş
altı evliliklerimiz hızla düşmeye devam etmektedir. 4+4+4 yeni
eğitim modelimizde de on iki yıl zorunlu eğitim bu oranları
ciddi bir şekilde aşağı düşürecektir.
Vandaki
Gülşah Öğretmenle ilgili de elimdeki bilgileri heyetle, yüce
Meclisle paylaşmak istiyorum. Gülşah Aktürk, bu konuda, kendisiyle
ilgili cumhuriyet savcılığına Konyada ve Vanda talepte
bulunmuştur. Gülşah Aktürke şiddet uygulanmaması, ikamete
yaklaşmama ve bu surette rahatsız edilmemesiyle ilgili 2/10/2012
tarihinde altı ay süreyle koruma kararı verilmiş ve ailesi
Gülşah Hocayı alarak Konyaya gitmiştir. Fakat Konyada
Gülşah Hoca ailesine söylemeden faille bir araya gelmiş ve koruma
talebinde de bulunmamıştır. Ondan sonra bu istenmeyen olay
olmuştur.
İçişleri
Bakanlığımız, burada, mülki amirle ilgili eğer bir
sorun varsa, bir eksiklik varsa gerekli çalışmayı
başlatmıştır. Biz de Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı olarak şu ana kadar olduğu gibi bundan sonra
da mahkemelerde mağdurun yanında taraf olmaya devam edeceğiz.
Gülşah Aktürkün davasında da Bakanlık olarak taraf olup, bu
konuda bir mağduriyet, bu konuda karşı tarafın, bir mülki
amirin bile yetersizliği varsa da bunun hukuki mücadelesini
yapacağız.
Ayrıca,
engelli araç ihtiyacıyla ilgili gelen soruda da
Akülü sandalye talepleri
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından toplanmaktadır. 2011de 1.501 akülü
sandalye talep edilmiş ve teslim edilmiştir.
BAŞKAN Sayın
Bakanım, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
buyursunlar.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi, Rusya, Suriye ve İranla her konuda mutabakat
sağlayacağız diye bir kaide yok. Ama, siyaseten mutabık olamıyor
olmamız, enerjiyle alakalı ayrışmamız anlamına
gelmiyor. Bunların her birisi izole edilerek de götürülmesi gereken ve bizim
böyle bir hibe yolla almadığımız işlerdir;
karşılığında parasını öderiz ve
ihtiyacımızı karşılarız.
Ama, ben arkadaşlara
bir şey tavsiye etmek isterim, bunu 4-5 kez tekrar ettikleri için
söylüyorum: Lütfen, bana alternatif çözümü olanlar, Ya kardeşim, siz
Rusyadan değil, Amerikadan alın, Almanyadan alın, falan
yerden alın. diyen varsa ben toplantıdan sonra şu
çıkış kapısında bekleyeceğim, bana bir şey
önersinler. Rusyaya ne kadar bağlı olup
olmayacağımızı
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) Türkmenistandan alın.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Bütün ülkelerle bunun
müzakeresini yapan birisi olarak söylüyorum. O yüzden, bana alternatif çözümü
olan varsa getirsin lütfen.
Şimdi,
arkadaşlar, zam konusunda
Tabii ki Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu,
özerk kurum olarak da bize bağlı kurum değildir. Yani bize
bağlı dediler, ilişkili kuruluştur arkadaşlar EPDK
ve özerk yapısını muhafaza etmektedir.
Sayın
Müsteşarımız, o gün Ekonomi Muhabirleri Derneğiyle
alakalı bir toplantıda Ben zam yok demedim. Biz sadece şu an
itibarıyla maliyetler üzerinde böyle bir baskı görmüyoruz. dedi. Ben
ne diyorum her zaman? O ayın sonunda bakılır petrol
fiyatlarına, döviz fiyatlarına. Biz, bunu dövizle alıp TLyle
satan ve açık pozisyona düşme ihtimali olan bir kuruluşuz, bir
ülkeyiz; herkes gibi dolarla alıp euroyla veya dolarla alıp dolarla
satmıyoruz. O açıdan, biz bunları o zaman
değerlendireceğiz, dedim. Sayın Müsteşarımız da
farklı bir şey söylemiş değil. Tabii ki bu yetki,
EPDKnın komple bu havuzu değerlendirmesiyle oluşacak yetkidir.
Arkadaşlar, Elektrik
dağıtım hizmetlerindeki bir önceki fiyat 10 liradır,
şimdi 5 liradır. Konusunda
Biz ÖYKnın kararlarına burada
şerh koyacak durumda değiliz. İhale nasıl sonuçlanacak, ben
de şu anda bilmiyorum. Şeffaf ihalecilik anlayışıyla
bunlar, bütün firmalar giriyor. Ama, dikkatinizi bir şeye çekmek isterim:
birinci ihalede birinci gelenler şu anda iş almış
değiller yani eğer bu firmalar anlaşacaklarsa niçin teminat
mektuplarını yakarak anlaşsınlar, teminat mektubunu
yakmadan anlaşırlar.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Yeni alan firmadan almışlardır.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) O açıdan
değerli arkadaşlar, biz bir malın değerini alım
satım yapıldığı değer olarak biliyoruz.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Aynı firmaya niye versin ihaleyi?
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Avrupada,
Türkiyede megavat başına düşen döviz değeri vardır.
Biz bununla ilgili kriterlerimizi koyuyoruz ama ben şimdiden, UEKyla
alakalı kararı burada açıklayacak ve bu manada da yetkili birisi
değilim.
Şimdi,
arkadaşlar, Meclisin saygınlığını korumak
adına bir konuda mutabakat sağlamamız lazım. Öncekinde de
oldu, gensoruda da oldu, bir toplantıda daha oldu. Arkadaşlar, bu
yalnızca benimle alakalı husus değil; her birimiz, lütfen,
kendini bu manada soru sorulanın yerine koysun.
İndirilmeyen
uçakta iş adamı var mıydı? Cevap: Yok. Sonra
İDRİS
YILDIZ (Ordu) - Uçak kime aitti?
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Yani, uçak Başbakanlıktan
bana tahsis edilen ve 6 tane uçaktan bir tanesiydi. Genel yayın
yönetmenleri vardı uçakta ve mesai arkadaşlarım vardı.
Şimdi,
ben asıl konuya geleceğim. Ben cevabımı verdim, yok
diyorum.
Şimdi,
arkadaşlar, bana birisi dedi ki yine milletvekili
arkadaşlarımızdan: Sizin falan şirkette hissenizin
olduğu söyleniyor. Hisseniz var mı? Ben dedim ki: Hissem yok. Sonra
Yok, yanlışı öğrenmek amacıyla sordum. dedi.
Arkadaşlar, bir konunun nasıl anlatıldığını
ve nasıl anlaşıldığını hep beraber
anlıyoruz. Ben şimdi desem ki: Sokakta giderken
tanımadığım 2 kişi sizin hırsızlıkla
alakalı bir ilişkinizin olduğunu söylüyor Ahmet Bey, Hasan Bey,
Ayşe Hanım. Var mı? Böyle bir soruyu sırf öğrenmek
maksadıyla soruyorum. O da dese ki: Benim hırsızlıkla
alakalı bir yanım yok. Çok teşekkür ederim, başka sorum
yok. desem bu dürüst bir yaklaşım olur mu? Bizler yolsuzluğun
üzerine hangi gerekçelerle gidiyorsak dürüst çalışanları da
aynı oranda, belki daha fazla korumak zorundayız.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Ya bu nasıl mantık ya, burada
İftira. dediniz gensoruya ya.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Her
yaptığımız isabetsiz ithamların bu Türkiyeye fayda
sağlamadığını, tam tersi zarar
sağladığını bilmemiz lazım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, bakın, kaçakçılıkla alakalı şu anda
Gümrük ve Ticaret Bakanlığımızın
Başkanlığında 7 tane bakanlığımızla
koordinasyon sağlanan bir yapı oluşturuldu. Mesela 10 no.lu
yağla alakalı bazı sıkıntılarımız,
şikayetlerimiz olmuştu. Şu anda, 1 milyon 250 bin tonluk 10
no.lu yağın ÖTVsi artırıldıktan sonra şu anda
bile rakamlarda çok ciddi düşmeler oldu.
Ben
bu duygularla hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
FARUK
BAL (Konya) 30 milyar Bakan, 30 milyar.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Sayın Bakan, Türkmenistandan alabilirsiniz.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakan.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Öz Yirmi saniye vakit kalmış, ben o
yirmi saniyede bir soru soracağım. diyor.
Buyursunlar
sorsunlar.
SAKİNE
ÖZ (Manisa) Sayın Başkan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanına
sorum.
Seçim
bölgem olan Manisada ziyaretlerinde bulunduğum engelliler derneklerinden,
toplum içinde yer alma, çalışma hayatına girip kimseye yük
olmadan yaşamını sürdürmek isteyen bu yurttaşlarımızdan
iş bulma ve çalışmayla ilgili sitemler gelmektedir. Bunlardan
başta gelen sitem ise, İŞKUR tarafından yönlendirilen özel
şirketlerden yurttaşlarımıza engeline uygun olmayan iş
verilmesiyle ilgili çalışma koşullarından dolayı ve
işveren tarafından çıkarılması veya kendisinin
dayanamayıp çıkmak zorunda kalışıdır. Hürriyet
Yazarı Ayşegül Domaniç Yelçe de bununla ilgili bir yazı
yazmıştır ve ben yazısındaki bu maili okumak
istiyorum: Evladım Aybars, yüzde 50 zihinsel engelli
(CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öz.
Sayın
Demirel, Sayın Bakan isminizi zikrederek sizinle ilgili bir cevap
vermiştir. Lütfen bir sataşmaya meydan vermeden
açıklamanızı yapın siz de.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
6.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar
Demirelin, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahinin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
RUHSAR
DEMİREL (Eskişehir) Sayın Başkan teşekkür ediyorum.
Öncelikle,
Sayın Bakanın Kilis davetini memnuniyetle kabul ediyorum fakat benim
söylediğim söz yanlış anlaşılmış, onu ben
tekrar bir açayım.
Biliyorsunuz,
Angelina Jolie de iki kere Hatayı ziyaret etti ama hiçbir şey
olmadı. Size ben Kilisi ziyaret ediniz. Değil; Kilise, Türk aile
hayatına sığınmacıların etkisi üzerinden,
özellikle Kilis özelinde bir araştırma yaparsanız parti grubum
adına memnun olacağımızı söyledim. Biz sizinle Kilise
gidelim ama siz de bu araştırmayı yapınız, bir.
İkincisi;
sizin çok sıklıkla söylediğiniz Bakanlığınız
yayınlarında da yer alan bir cümle var, aslında Hükûmet olarak
da çok kullanıyorsunuz: İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın. Bir; bu sözün aslı böyle değil. Niye? İnsan
aç açık, sokakta mokakta yaşıyor. Bu sözün aslını
isterseniz araştırın, ben burada size söyleyeyim bir katkı
olarak ve bundan sonra da icraatınızın temel felsefesi bu olsun:
İnsanı yücelt ki devlet yücelsindir bu sözün aslı.
Ben,
Başkana ve yüce heyete iyi akşamlar diliyor, teşekkür ediyorum.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698)
(S.Sayısı: 361) (Devam)
2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu
İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (
1/649, 3/1003) (S.Sayısı: 362) (Devam)
A) BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI (Devam)
1)
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2)
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî
yönetim Kesin Hesabı
B) SANAYİ VE TİCARET
BAKANLIĞI (Devam)
1) Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) MİLLÎ
PRODÜKTİVİTE MERKEZİ (Devam)
1) Millî Prodüktivite Merkezî
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ
İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME
İDARESİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2)
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
D) TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ
(Devam)
1) Türk Standartları
Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Standartları
Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Türk Patent Enstitüsü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Patent Enstitüsü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) TÜRKİYE
BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU (Devam)
1) Türkiye Bilimsel ve
Teknolojik Araştırma Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2)
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) TÜRKİYE
BİLİMLER AKADEMİSİ (Devam)
1) Türkiye Bilimler Akademisi
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Bilimler Akademisi
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) MİLLÎ SAVUNMA
BAKANLIĞI (Devam)
1)
Millî Savunma Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2)
Millî Savunma Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
H) SAVUNMA SANAYİİ
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Savunma Sanayi
Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Savunma Sanayi
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
I) AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Avrupa Birliği
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) AVRUPA
BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)
1) Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) TÜRK AKREDİTASYON
KURUMU (Devam)
1) Türk Akreditasyon Kurumu
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Akreditasyon Kurumu
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) AİLE VE SOSYAL
POLİTİKALAR BAKANLIĞI (Devam)
1) Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
L)
SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1)
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M)
ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Özürlüler
İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
N)
AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Aile
ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O)
KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1)
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
Ö) SOSYAL YARDIMLAŞMA VE
DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1)
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
P) ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI (Devam)
1)
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
R) ENERJİ PİYASASI
DÜZENLEME KURUMU (Devam)
1)
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2)
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
S) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA
ENSTİTÜSÜ (Devam)
1)
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2)
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
Ş)
ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1)
Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
T) TÜRKİYE ATOM
ENERJİSİ KURUMU (Devam)
1)
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
U) MADEN TETKİK VE ARAMA
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1)
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2)
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
Ü) PETROL
İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1)
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Sayın Bakan, cevap vermek ister misiniz Özün sorusuna?
Buyurun,
bir dakika içinde.
AİLE
VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
Engelli istihdamı ile ilgili haklı bir talep. İŞKURla
beraber bu talebi düzeltmek için yeni bir çalışma
başlatıyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, sırasıyla onuncu turda yer alan
bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım.
Avrupa
Birliği Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
25)
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI
1) Avrupa Birliği
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 212.998.650
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 575.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 213.573.650
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Avrupa Birliği
Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2) Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 38.736.000,00
Bütçe Gideri 34.523.539,89
İptal Edilen
Ödenek 4.212.460,11
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2013 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.21)
TÜRK AKREDİTASYON KURUMU
1) Türk Akreditasyon
Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 135.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 8.480.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 8.615.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 10.754.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 15.025.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 25.779.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
Türk Akreditasyon Kurumu 2013 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2011 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2) Türk Akreditasyon
Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 9.233.000,00
Bütçe Gideri 8.195.474,56
İptal Edilen
Ödenek 1.037.525,44
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Bütçe
Geliri Tahmini 16.500.000,00
Net
Tahsilat 19.384.982,71
BAŞKAN (B) cetvelini
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2011 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
24)
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI
1) Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 241.204.905
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 55.050.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 14.436.483.595
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 14.732.738.500
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 3.482.566.313,82
Bütçe Gideri 3.468.506.405,42
Ödenek Üstü Gider 152.391,56
İptal Edilen
Ödenek 14.113.025,93
Ertesi Yıla
Devredilen Ödenek 99.274,03
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Özürlüler İdaresi
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3) Özürlüler
İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 9.758.000,00
Bütçe Gideri 8.883.362,33
İptal Edilen
Ödenek 874.637,67
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Özürlüler İdaresi
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4) Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 7.797.000,00
Bütçe Gideri 6.561.855,89
İptal Edilen
Ödenek 1.235.144,11
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
5) Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 5.771.000,00
Bütçe Gideri 4.875.455,37
İptal Edilen
Ödenek 895.544,63
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6) Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 171.533.000,00
Bütçe Gideri 167.931.821,27
İptal Edilen
Ödenek 3.601.178,73
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
20)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1) Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 411.481.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 28.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2.250.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 186.531.650
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 600.290.650
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 454.089.000,00
Bütçe Gideri 235.068.711,01
İptal Edilen
Ödenek 219.020.288,99
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.05)
ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1) Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 10.944.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 35.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.800.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 124.511.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 137.290.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 124.159.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 13.850.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
09 Ret
ve İadeler 719.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 137.290.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2) Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 130.595.000,00
Bütçe Gideri 109.904.138,72
İptal Edilen
Ödenek 20.690.861,28
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Bütçe
Geliri Tahmini 103.595.000,00
Net
Tahsilat 139.297.904,88
Ret
ve İadeler 1.919.536,45
BAŞKAN (B) cetvelini
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.26)
ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ
1) Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 10.782.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 10.782.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 7.782.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 3.000.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 10.782.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2) Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 10.335.050,00
Bütçe Gideri 8.857.258,48
İptal Edilen
Ödenek 1.477.791,52
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Bütçe
Geliri Tahmini 9.621.000,00
Net
Tahsilat 10.579.023,00
BAŞKAN (B) cetvelini
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel
Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hasabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3) Elektrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 59.511.000,00
Bütçe Gideri 43.980.910,43
İptal Edilen
Ödenek 15.530.089,57
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Bütçe
Geliri Tahmini 57.836.000,00
Net
Tahsilat 43.308.986,58
BAŞKAN (B) cetvelini
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel
Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2013 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.27)
TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU
1) Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 9.946.300
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.150.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 110.416.700
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 121.513.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 15.636.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 105.513.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 364.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 121.513.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2013 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2011 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum:
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2013 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2011 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2) Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 92.284.697,82
Bütçe Gideri 71.836.213,64
İptal Edilen
Ödenek 20.448.484,18
Ertesi Yıla
Devredilen Ödenek 2.548.263,86
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Bütçe
Geliri Tahmini 90.912.000,00
Net
Tahsilat 80.414.847,78
Ret
ve İadeler 476.734,75
BAŞKAN (B) cetvelini
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2011 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2013
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.40)
MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Maden Tetkik ve Arama
Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 66.829.629
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 141.654
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.500.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 266.608.717
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 335.080.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
|
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 19.680.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 285.080.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 30.320.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 335.080.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2) Maden Tetkik ve Arama
Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 280.708.034,49
Bütçe Gideri 253.395.847,44
İptal Edilen
Ödenek 27.312.187,05
Ertesi Yıla
Devredilen Ödenek 1.714.666,90
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Bütçe
Geliri Tahmini 250.840.000,00
Net
Tahsilat 363.781.170,31
Ret
ve İadeler 33.161.016,42
BAŞKAN (B) cetvelini
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2011 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
1) Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
|
(TL)
|
Toplam Ödenek 6.141.500,00
Bütçe Gideri 5.749.463,03
İptal Edilen
Ödenek 392.036,97
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, böylece Avrupa
Birliği Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının 2013 yılı merkezî yönetim bütçeleri;
Türk Akreditasyon Kurumu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor Araştırma
Enstitüsü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğünün 2013 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesapları; Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğü, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel
Müdürlüğü, Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 2011 yılı
merkezî yönetim hesapları kabul edilmiştir.
Hayırlı olmasını temenni
ediyoruz.
Sayın milletvekilleri, programa göre,
kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla
görüşmek için, 16 Aralık 2012 Pazar günü saat 11.00de toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 23.00
(x) 361 ve 362 S.Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 10/12/2013
tarihli 36'ncı Birleşim Tutanağına eklidir.