TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
44üncü
Birleşim
18
Aralık 2012 Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Uluslararası
Jüt Çalışma Grubunun Çalışma Esaslarını
Oluşturan Anlaşmaya Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 75inci maddesine göre geri gönderilmesine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/1071)
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/698) (S.Sayısı: 361)
2.- 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/649, 3/1003) (S.Sayısı: 362)
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının, Mersin Milletvekili İsa Gökün AK PARTİ Grup
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Mersin Milletvekili İsa Gökün,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Bitlis Milletvekili Vedat Demirözün, Bitlis
Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlunun Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
4.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin
Zenderlioğlunun, Bitlis Milletvekili Vedat Demirözün şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldanın, BDP Grubu olarak tutuklu milletvekillerinin
adına konuşma yaptıkları için kürsüye koydukları
resimleri Meclis TVnin sansürlediğine ilişkin açıklaması
2.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının
idari yargıyla ilgili yanlış bilgi verdiğine ilişkin
açıklaması
VII.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Sadık Yakutun, yerli keşif uydusu Göktürk
2nin başarıyla uzaya fırlatıldığına ve
Başkanlık Divanı olarak emeği geçen herkese teşekkür
ettiklerine ilişkin konuşması
VIII.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdunun, bor
madenlerinin işletilmesine ve bir firmanın ana sözleşme
değişikliğine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret
Bakanı Hayati Yazıcının cevabı (7/12159)
2.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirelin,
öğretmenlerin sınavlarda görevlendirilmesine,
2012-2013 eğitim döneminde okulların fiziki
yapılarına,
Lisansüstü öğrenim yapan öğretmenlere,
Eğitimde sınıfsal
ayrışmanın ve fırsat eşitsizliğinin önlenmesine,
Lisansüstü eğitimin öğretmenler için yer
değiştirme özrü olmaktan çıkarılmasına,
Öğretmenlerin il ve ilçe emrine
atamalarının kaldırılmasının doğurduğu
sonuçlara,
İlişkin soruları ve Millî Eğitim
Bakanı Ömer Dinçerin cevabı (7/12482), (7/12484), (7/12485),
(7/12487), (7/12488), (7/12489)
3.- İstanbul Milletvekili Osman Oktay
Ekşinin, TRTnin bir yayınında CHP Genel
Başkanının isminin sansürlendiği iddiasına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınçın cevabı (7/12549)
4.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
2002-2012 yılları arasında kişi başına borçlanma
miktarlarına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Ali Babacanın cevabı (7/12565)
5.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın,
2011de Habur Gümrük Kapısından giriş-çıkış yapan
araç ve insan sayısına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret
Bakanı Hayati Yazıcının cevabı (7/12617)
6.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
gemilerle yapılan akaryakıt kaçakçılığına
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı (7/12618)
7.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Bakanlık personelinin tayin işlemlerinde yaşanan sorunlara
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı (7/12621)
18 Aralık 2012
Salı
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 11.00
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih
ŞAHİN (Ankara), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 44üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Başbakanlığın
bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Uluslararası Jüt Çalışma Grubunun Çalışma
Esaslarını Oluşturan Anlaşmaya Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 75inci maddesine göre geri gönderilmesine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1071)
17/12/2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi: 3/9/2012 tarihli ve B.02.0.KKG.0.10/101-610/3624
sayılı yazı.
İlgide
kayıtlı yazımız ekinde
Başkanlığınıza sunulan Uluslararası Jüt
Çalışma Grubunun Çalışma Esaslarını
oluşturan Anlaşmaya Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 75inci maddesine göre geri gönderilmesini arz
ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN
Dışişleri Komisyonunda bulunan tasarı Hükûmete geri
verilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, programa göre, 2013 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/698) (S.Sayısı: 361)
2.- 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (
1/649, 3/1003) (S.Sayısı: 362) (X)
BAŞKAN Komisyon ve
Hükûmet? Yerinde.
Geçen birleşimde
2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
7nci maddesi kabul edilmişti.
Şimdi 8inci maddeyi
okutuyorum:
Mali kontrole ilişkin hükümler
MADDE 8- (1) 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II)
sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri;
a) Arızi nitelikteki işleriyle
sınırlı kalmak koşuluyla yıl içinde bir ayı
aşmayan sürelerle hizmet satın alınacak veya
çalıştırılacak kişilere yapılacak ödemeleri,
b) İlgili mevzuatı uyarınca kısmi
zamanlı hizmet satın alınan kişilere yapılacak
ödemeleri,
c) 5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki
Eğitim Kanununun 25 inci maddesi gereğince aday, çırak ve
işletmelerde meslek eğitimi gören öğrencilere yapılacak
ödemeleri,
ç) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (C) fıkrası gereğince
çalıştırılan geçici personele yapılacak ödemeleri,
bütçelerinin (01.4) ekonomik kodunda yer alan ödenekleri aşmayacak
şekilde yaparlar ve söz konusu ekonomik kodunu içeren tertiplere ödenek
eklenemez, bütçelerin başka tertiplerinden (bu ekonomik kodu içeren
tertiplerin kendi arasındaki aktarmalar ile bu Kanunun 6 ncı
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında yapılan
aktarmalar hariç) ödenek aktarılamaz ve ödenek üstü harcama
yapılamaz. Ancak, özelleştirme uygulamaları nedeniyle iş
akitleri feshedilenlerden 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (C)
fıkrası hükmü çerçevesinde anılan kamu idarelerinde istihdam
edilecek personel ile bu ekonomik kodu içeren tertiplerden yapılması
gereken akademik jüri ücreti ödemeleri için gerekli olan tutarları ilgili
tertiplere aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir.
(2) Bu Kanuna bağlı (T) işaretli cetvelde
yer alan taşıtlar, ancak çok acil ve zorunlu hallere münhasır
olmak kaydıyla ilgili bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar
Kurulu kararı ile edinilebilir.
(3) 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II)
sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri, sürekli işçileri ile
4/4/2007 tarihli ve 5620 sayılı Kanuna göre
çalıştıracakları geçici işçileri, bütçelerinin (01.3)
ile (02.3) ekonomik kodlarını içeren tertiplerde yer alan ödenekleri
aşmayacak sayı ve/veya süreyle istihdam edebilirler. Bu
işçilerle ilgili toplu iş sözleşmelerinden doğacak yükümlülükler,
ihbar ve kıdem tazminatı ödemeleri, asgari ücret ve sigorta prim
artışı nedeniyle meydana gelecek ödenek noksanlıkları
Maliye Bakanlığı bütçesinin "Personel Giderlerini
Karşılama Ödeneği" ile "Yedek Ödenek" tertiplerinde
yer alan ödeneklerden aktarma yapılmak suretiyle karşılanabilir.
Bu fıkrada belirtilen ekonomik kodlara bu durumlar dışında
(söz konusu ekonomik kodlar arasındaki aktarmalar ile bu kodlar için
birimler arası aktarmalar hariç) hiçbir şekilde ödenek aktarması
yapılamayacağı gibi bütçenin başka tertiplerinden işçi
ücreti ve fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışma ücreti
de ödenemez. Bu fıkradaki ödenek aktarmasına ilişkin
kısıtlamalar, kendi bütçe tertiplerinden aktarma yapılması
koşuluyla TÜBİTAK için uygulanmaz.
(4) 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II)
sayılı cetvellerde yer alan kamu idarelerinin harcama yetkilileri,
sürekli işçiler ile 5620 sayılı Kanuna göre
çalıştıracakları geçici işçilerin fazla
çalışmaları karşılığı öngörülen ödeneğe
göre iş programlarını yapmak, bu ödeneği aşacak
şekilde fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışma
yaptırmamak ve ertesi yıla fazla süreli çalışma ve/veya
fazla çalışmadan dolayı borç bıraktırmamakla
yükümlüdürler. Deprem, yangın, su baskını, yer kayması,
kaya düşmesi, çığ ve benzeri afetler nedeniyle yürürlüğe
konulacak Bakanlar Kurulu kararları uyarınca yaptırılacak
fazla çalışmalar ile fazla çalışma ücret ödemelerine
ilişkin ilama bağlı borçlar için yapılacak aktarmalar hariç
fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışma ücret ödemeleri
için hiçbir şekilde ödenek aktarması yapılamaz.
(5) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel
bütçeli idareler tarafından kanun, kararname ve uluslararası
anlaşmalar gereği üye olunan uluslararası kuruluşlar
dışındaki uluslararası kuruluşlara, gerekli
ödeneğin temini hususunda Maliye Bakanlığının uygun
görüşü alınmadan üye olunamaz ve katılma payı ile üyelik
aidatı adı altında herhangi bir ödeme yapılamaz.
(6) Ekonomi Bakanlığı ve Hazine
Müsteşarlığının uluslararası anlaşma, kanun
ve kararnamelerle Türkiye Cumhuriyeti adına üye olduğu
uluslararası kuruluşlara ilişkin işlemlerine (katılma
payı ödemeleri dâhil) beşinci fıkra hükmü uygulanmaz.
(7) Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerince
işletilen eğitim ve dinlenme tesisi, misafirhane, çocuk
bakımevi, kreş, spor tesisi ve benzeri sosyal tesislerin giderleri,
münhasıran bu tesislerin işletilmesinden elde edilen gelirlerden
karşılanır. Bu yerlerde, merkezi yönetim bütçesi ile döner
sermaye ve fonlardan ücret ödenmek üzere 2013 yılında ilk defa
istihdam edilecek yeni personel görevlendirilmez.
BAŞKAN Madde
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Doğan Şafak,
Niğde Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
DOĞAN ŞAFAK (Niğde) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, ekran başında bizi izleyen saygıdeğer
vatandaşlarımız; buradan hepinizi selamlıyorum. 2013
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 8inci
maddesinin Mali kontrole ilişkin hükümler bölümünde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Sayın
milletvekilleri, bütçe, kamu maliyesinde temel bir belge ve süreç olup devletin
kurumsal ve hukuksal görevlerinin gerçekleştirilmesine olanak tanıyan
bir araç niteliğindedir. Bütçeler hazırlanması,
görüşülmesi, onaylanması, uygulanması ve denetlenmesi
açısından yürütme, yasama ve yargı organları
arasındaki ilişkilerin ortaya konması yönünden önemli bir rol
oynamaktadır. Bütün gelişmiş ekonomilerde bütçe
hazırlık çalışmalarına şubat, mart ayında
başlanırken Hükûmet 5018 sayılı Kanunda düzenleme yaparak
26 Eylül 2011 tarihli kanun hükmünde kararnameyle bütçe çağrı
süreçlerini mayıs ayından eylül ayına ertelemiştir.
Bütçenin hazırlanması bu kadar geç olunca bütçelerin görüşülmesi
için de süre kalmamaktadır. 17 Ekimde Meclise bütçe tasarısı
gelmektedir. Devletin bir yıllık bütçesi enine boyuna
tartışılmadan Mecliste görüşülüp
kanunlaşmaktadır. Esas komisyon olan Plan ve Bütçe Komisyonunda bir
günde dört tane kurumun bütçesi görüşülmeye mecbur
bırakılmaktadır. Hükûmetimiz sadece şekil
şartını tamamlayarak Genel Kurula metni onaya getirmektedir.
Yani ortada görüşülüp tartışılan bir şey yoktur.
Meclisin en temel görevi olan bütçeyi komisyondan alelacele Genel Kurula
getirmenizin sebebi ise Genel Kurulun harcama artırıcı veya
gelir azaltıcı yetkisi olmadığındandır. Burada
milletvekillerinin harcama azaltma ve gider artırma yetkisi yoksa, bunlara
müdahale edemiyorsa neyi onaylıyor, onu anlamış değilim.
Ben bu bütçeyi Meclisin denetlediğine ve Meclisin
anladığına da inanmıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmet 2010 yılında 6085 sayılı Kanunla
yeniden Sayıştay Kanununu düzenledi, bu kanunla mali anayasa
dediğimiz 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununa
uyum sağladı. Ama baktınız ki bu kanun denetçilere
Hükûmetinizin açıklarının yazılması yetkisini veriyor,
bu yetkiyi ortadan kaldırmak için hemen harekete geçip, Meclis tatile
girmeden önce, 4 Temmuz 2012 yılında, 6353 sayılı Kanun
Sayın
milletvekilleri, mali araçların ortaya çıkışını,
biçimini, içeriğini, uygulanışını, denetimini
düzenleyen hukuk dalına mali hukuk denir. Bu nedenle, mali hukuk içinde
devlet gelirlerine ve giderlerine dayanak oluşturan tüm yasalar, bütçenin
yapılmasına, uygulanmasına, denetlenmesine ilişkin yasalar,
devlet muhasebesini kuran yasalar, Sayıştay Yasası, kesin hesap
kanunları, mali yargı, vergileme yasaları, dış
ülkelerle yapılan anlaşmalar yer almaktadır.
Diğer taraftan,
yargı organı olarak nitelendirilen, yüksek hesap mahkemesi olan
Sayıştay da hukuksal denetimin baş aktörüdür. Bütçenin yasama
organınca denetimi teknik bir faaliyet gerektirdiği için tek
başına Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yerine
getirilemez. Bu nedenle, Anayasanın 160ıncı maddesinde
Sayıştay, merkezî yönetim içerisindeki dairelerin tüm gelir ve
giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
denetlemek, sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme
bağlamak ve kanunla verilen denetleme ve hükme bağlama işlemini
yapmakla görevlendirilmiştir. Sayıştayın teknik ve hukuki
açıdan yaptığı bu denetim, ayrıca, performans
denetimi, siyasal nitelik taşıyan parlamento denetiminin de temelini
oluşturur. Tüm dünya sayıştayları performans denetimi
yapmaktadır. Bizim Sayıştayımız da 1996
yılından bu yana performans denetimi yaparken siz 2010 yılı
sonunda Sayıştayın performans denetimi yapma yetkisini elinden
aldınız, Biz kamu kaynaklarını savurganca harcarız
ama Sayıştaya bunu denetletmeyiz. dediniz. Engellemelere rağmen
Sayıştayın hazırlayacağı raporlar
sırasıyla genel uygunluk bildirimi 43üncü madde, dış
denetim genel değerlendirme raporu 68inci madde, faaliyet genel
değerlendirme raporu 41inci madde, mali istatistikleri değerlendirme
raporu 54üncü madde. KİT raporları ve diğer raporlardır.
Kamu
harcamalarının saydamlığını gerçekleştirmek
için Sayıştay yukarıdaki belirttiğim raporları ve
istatistikleri Türkiye Büyük Millet Meclisine veya ilgili kamu idarelerine
verildiği tarihten itibaren kamuoyuna sunar. Bu çerçevede, yukarıda
saymış olduğum raporlar Sayıştay raporu olarak ilgili
yerlere, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmadığı için böyle
bir bütçe görüşülemez, denetlenemez, mali kontrolü yapılamaz.
Sayıştay denetimi eksik olan bütçe naylon ve korsan bir bütçedir. Bu
bütçenin geçici bir bütçe olarak Parlamentoya gelmesi ve daha sonra Sayıştay
raporları alındıktan sonra yapılması gerekmektedir.
Tam üye olmaya
çalıştığımız Avrupa Birliği bütçelerinin
dış denetimini de Birliğin organı olan sayıştay
yapmaktadır. Birliğin mali denetim organı olup bir hesap
mahkemesi şeklinde görev yapmaktadır, AB bütçesinin mali yönetiminin
düzgünlüğünü ve yasallığını denetleme yetkisine sahip
bulunmaktadır. AB sayıştayı oy çokluğuyla kabul
ettiği bu raporu komisyona sunmakla yükümlüdür. Bilinen tarihsel bir
gerçeği yinelemekte yarar bulunmaktadır. Parlamentolar savurgan ve
keyfî harcamalarda bulunan yürütme makamlarına karşı vergi
mükelleflerinin temsilcileri olarak doğmuş ve bu işlevlerini
kabul ettirerek var olabilmişlerdir. Günümüzün temsilî demokrasilerinin
temelinde, halkın temsilcilerinin kamu gelir ve giderlerinin
saptanmasında söz ve karar sahibi olabilmek ve hesap verebilir bir kamu
yönetimi oluşturabilmek için, yürütme makamlarına karşı
bütçe hakkı bağlamında sürdürdükleri mücadele yatmaktadır.
Bütçe hakkı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, hiçbir zaman bu kadar
suistimal ve gasbedilmemiştir.
Buradan AKPli
milletvekili arkadaşlara sesleniyorum: Gece yastığa
başınızı koyduğunuzda, Sayıştay denetiminden
geçmemiş harcamayı onayladığınız için
vicdanınız rahat uyuyabiliyor musunuz?
ALTAN TAN
(Diyarbakır) - Evet, uyuyabiliyorlar.
DOĞAN ŞAFAK
(Devamla) Sayın milletvekilleri, 2012 yılı bütçe açık
hedefi 21,1 milyardı, şu anda 33,5 milyar olacak, 12,1 milyar sapma
var. Personel giderleri 5,5 milyar sapmış, mal ve hizmet alım kalemi
4,5 milyar sapmış, sermaye giderleri ise 5,8 milyar sapmış.
Sayın
milletvekilleri, her türlü kamu kaynağının elde edilmesi ve
kullanılmasında görevli ve yetkili olanlar, kaynakların etkili,
ekonomik, verimli ve hukuka uygun olarak elde edilmesinden,
kullanılmasından, muhasebeleştirilmesinden,
raporlanmasından ve kötüye kullanılmaması için gerekli
önlemlerin alınmasından sorumludur. 6085 sayılı Yasanın
7nci maddesinin ikinci fıkrasında Bu sorumluluğun yerine
getirilip getirilmediği Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulacak
Sayıştay raporlarında belirtilir. denilmektedir. Bu bütçe
döneminde harcama öncesi mali kontrol, harcama öncesi iç denetim, bütçenin
Sayıştay yargı denetimi, Sayıştayın rapor verme
görevi gibi kurallar yerine getirilmemiştir.
Değerli
arkadaşlarım, Sayıştay raporlarının
olmadığı bir bütçeyi kabul etmek, 2011 yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısını onaylamak, bizlerin
yasalara aykırı işlem yapacağımız anlamına
gelecektir. Bu bütçede, bahsedilen 4/Cli çalışanların sorununa
çözüm yok, atanamayan öğretmenler yok, memurlar yok, esnaf yok, Anadoluda
yalın ayak dolaşan çiftçi zaten yok, ikinci öğretimde
harçları kaldırılmayan üniversite öğrencileri yok, denetim
hiç yok.
Onun için, siyasetin
doyumsuzluk ilkesine göre hazırlanmış bu bütçeyi
Sayıştay raporları gelene kadar geçici bütçe olarak kabul
etmemiz gerektiğini sizlere belirtir, yüce Meclisi saygıyla
selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Erkan Akçay, Manisa Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERKAN
AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8inci
madde üzerine söz aldım. Öncelikle günaydın, hepinize
saygılarımı sunuyorum.
8inci madde mali
kontrole ilişkin hükümleri düzenliyor. Bu süre içerisinde tabii
ayrıntılı olarak bunu görüşmeyi dilerdik. Yalnız, ne
dediğini pek iyi değerlendirmeyen ve söyledikleri sözün nereye
varacağını, doğrusu, düşündüklerinden emin
olmadığım Hükûmetle karşı karşıyayız
değerli milletvekilleri. Dağa çıkmayı, terörist olmayı
meşru göstermeye çalışan bir Başbakan Yardımcısı,
kuvvetler ayrılığını önünde bir engel olarak gören bir
Başbakan tarafından yönetilen Türkiyenin geleceğini Allah esirgesin.
Burada bütçeyi görüşmek ve bütçe hakkı sakatlanmış bir
Mecliste bütçeyi görüşmek acaba ne derece faydalı oluyor, gerçekten düşünmek
lazım.
Sayın Başbakan
hoşgörünün merkezi Mevlânâyı anma, Şebiarus töreninde, iktidar
hırsının zirveye çıktığı bir konuşma
yapıyor. Bu kuvvetler ayrılığı denen var ya, o
önünüze gelip engel olarak dikiliyor. diyor.
Değerli
milletvekilleri, ecdadımız Osmanlıda dahi yürütme ve yargı
ayrılığı vardı. Öyle ki, kadılar padişaha
bile ayar veriyordu, racon kesiyordu ama 2012nin Türkiyesinde ıh
deyicinin hıh deyicisi Adalet Bakanı ve yargı mensupları
var; yorum yapıyor, tevil ediyor, ortalık toparlamaya
çalışıyorlar.
Değerli
milletvekilleri, 8inci maddede kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin
harcamalarıyla ilgili çeşitli sınırlamalar getiriliyor.
Buna göre, kamu idarelerinin sürekli geçici işçileriyle ilgili ortaya
çıkacak ödenek noksanlıkları Maliye Bakanlığı
bütçesinin personel giderlerini karşılama ödeneği ile yedek
ödenek tertiplerinden aktarma yapmak suretiyle karşılanabilmektedir;
ancak bu ödenekler, Devlet Memurları Kanununun 4/C maddesi gereğince
çalıştırılan geçici personele yapılacak ödemelerde
kullanılmamaktadır.
Personel
istihdamını Anayasamızın 128inci maddesi düzenlemektedir;
buna göre Kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler,
memurlar ve kamu görevlileri eliyle görülür. demektedir.
657 sayılı
Kanun da, geçici işler için istisnai hâllere özgü olmak üzere
sözleşmeli ve geçici personel istihdamını da mümkün
kılmaktadır. Bu şekilde istihdam edilenlerden kamuda
çalışanlar arasında en kısıtlı haklara sahip olan
kesim, 4/C maddesi uyarınca çalıştırılan geçici
personeldir. Kamuda bugün yaklaşık 22 bin 4/Cli personel istihdam
edilmektedir. Bu personelin yıllık izin, iş güvencesi, sosyal
yardım gibi hakları bulunmazken, maaşları da son derece
kısıtlıdır ve düşüktür.
4 Şubat 2010
tarihinde yayınlanan Bakanlar Kurulu kararıyla, 4/Cli
çalışanlar arasında farklı uygulamalara gidilerek var olan
adaletsizlik daha da derinleştirilmiştir. Bu kararla, 4/C statüsünde
istihdam edilen kamu görevlilerinin bir bölümü için yeni haklar verilirken,
Bakanlar Kurulu kararının sadece özelleştirme sebebiyle
işsiz kalan ve kalacak olan işçilerden 4/C statüsünde istihdam
edilenleri kapsaması büyük bir haksızlık ortaya
çıkarmıştır. Yine 5620 sayılı Kanunla
yaklaşık 220 bin geçici işçiye kadro verilmiştir. 632
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle 657nin 4/B maddesi ve 4954
sayılı Kanun uyarınca istihdam edilen 198 bin sözleşmeli
personel memur kadrolarına atanmıştır. 4/Cli personelin
kapsam dışında tutulması kamuda sözleşmeli olarak
çalışan kamu görevlileri sendikalarına üye olma hakkı
bulunan ve dolayısıyla kamu görevlisi olarak kabul edilmesi gereken
4/C personelinin bir kez daha mağdur edilmesine neden olmuştur.
Bu 4/Cli personelden
1.445i de Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışmaktadır. 6253
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanlığı
İdari Teşkilat Kanununun geçici 9uncu maddesi ile Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki 4/Cli personelin kadroya geçirilmesi ile ilgili bir düzenleme
yapılmıştı. Bu düzenlemeye göre, idari teşkilat
kadrolarına personel alınması durumunda, her seferinde
alınması öngörülen kadronun yüzde 20si oranında Türkiye Büyük
Millet Meclisinde istihdam edilen 4/Clilerin kurum içinde açılacak
sınavlarda başarılı olmak kaydıyla idari teşkilat
kadrolarına atanması öngörülmektedir. Ancak bu kanunla norm kadro
uygulamasına geçilerek personel alımı sınırlandırılmıştır.
Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışan
4/Cliler idari teşkilat kadrolarına atanamamaktadır. Yüce
Mecliste 4/Cli personelin istihdam edilmesi gerçekten hiç uygun değildir
değerli milletvekilleri.
Bu kamu istihdamında
birliğin, uyumun, adaletin sağlanabilmesinin yolu kamudaki bu çok
başlı yapıyı sonlandırmaktan, tüm
çalışanların iş güvencesi, sosyal haklar, toplu
sözleşmeli ve grevli sendikal hak ve izin haklarını da içeren,
insanca yaşayabileceği bir ücret aldığı, asli ve
süreklilik arz eden bir statüye kavuşturulmasından geçmektedir. Bu
doğrultuda farklı statü çerçevesinde istihdam edilen personel kadroya
alınarak bu çalışanların mağduriyeti acilen
giderilmelidir. Buna ilişkin olarak Milliyetçi Hareket Partisi
milletvekilleri arkadaşlarımızın, bizlerin kanun
tekliflerimiz de Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüştüğümüz 8inci madde Mali kontrole
ilişkin hükümler başlığını taşıyor.
İster yeryüzünün ve insanlık tarihinin en tekemmül etmiş
teşkilatı olan devlet olsun isterse o devletin herhangi bir birimi
olsun isterse bir özel kurum veya bir özel şirket olsun, hangi ülkede,
hangi rejimde olursa olsun bütün yönetim birimlerinde, o yönetimin
amaçları doğrultusunda başarıyla faaliyet yürütebilmesi
için yönetime ilişkin beş temel fonksiyon vardır: Birincisi
planlama, ikincisi örgütleme, üçüncüsü kadrolama, dördüncüsü yönlendirme yani
sevk ve beşincisi de denetimdir. Bir yönetim biriminin
başarısının asgari beş temel şartı ve
fonksiyonudur.
AKP döneminin en büyük
günahlarından birisi devlette denetim sistemini etkisiz hâle getirmesi ve
felç etmesidir. Bir kurumda sağlıklı işleyen bir denetim
yoksa o kurumun aldığı kararlarda genellikle isabetsizlik olur,
o kurum her türlü usulsüzlük, yolsuzluk ve yanlışlıklarla
karşı karşıya gelebilir, verim düşüklüğü olur,
saydamlık sağlanamaz, savurganlık olur ve
savurganlığı da önleyemezsiniz. Bunların önemli bir
kısmını bu bütçede de ve Hükûmetin uygulamalarında da
görüyoruz.
Acaba Hükûmet hiç
düşünüyor mu, bu kadar bütçe açığında savurgan
harcamaların etkisi nedir? Neden bu kadar, bütçe kaynakları bazı
alanlarda hoyratça kullanılıyor da önleyemiyorsunuz? Ben
düşünüldüğünü hiç sanmıyorum, önlemek istediğinizi de
sanmıyorum çünkü bu kadar israfın asıl nedeni bizatihi AKP
zihniyetinin Hükûmet etme anlayışında yatmaktadır. AKP
Hükûmeti, bütçe ve kamu kaynaklarını bir millet malı, bir
beytülmal olarak görmüyor. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi Kanunu ki
10 Aralık 2003 tarihinde çıktı. Buna Kamu İhale Kanununu
da dâhil edebiliriz. Bu iki kanun, kanun çıkarmanın marifet olmadığını,
asıl marifetin kanunları gerektiği gibi uygulamak olduğunu
gösteren iki tipik örnektir. Kamu mali denetiminin hem yapısını
hem de yönetimini değiştiren bir kanundur 5018. Bu kanuna göre iki
tür denetim vardır; iç denetim ve dış denetim.
İnşallah,
diğer ayrıntılı maddelerde, kesin hesap görüşmelerinde
dile getirmek üzere hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen
Pervin Buldan, Iğdır Milletvekili, buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP
GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz bugün BDP Grubu olarak, Genel
Kurulu, cezaevlerindeki tutuklu milletvekillerimizin yasama faaliyeti günü olarak
ilan ediyoruz.
(Hatip
tarafından kürsü önüne Şırnak Milletvekili Selma Irmakın
resmi konuldu)
Bugün
ben Şırnak Milletvekili Selma Irmakım. (BDP
sıralarından alkışlar) Bu da benim mazbatam. 12 Haziran
2011 tarihinde yapılan genel seçimlerde Şırnak ilinden
milletvekili seçildim. Ben Selma Irmak, sizler gibi partimin listelerinden
değil, Şırnak ilinden bağımsız aday oldum,
tercihli oy kullanan 46.278 insanın iradesi olarak milletvekili seçildim.
Tam 46.278 insanın iradesi olarak şu anda Türkiye Büyük Millet
Meclisinde değil, Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevindeyim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi İnternet sitesinde Selma Irmak adresinde A
Blok Alt Zemin 1inci Banko No:
18 Nisan 2009 tarihinde
gözaltına alınıp tutuklandım. Tam iki yıl sekiz
aydır cezaevinde rehin olarak tutulmaktayım. Rehin diyorum çünkü
dosyamda tutuklanmamı gerektirecek hiçbir suç yok. Katil değilim, hırsızlık
yapmadım, ihaleye fesat karıştırmadım, yüz
kızartıcı hiçbir suç işlemedim. Rehin olarak
tutulmanın bir nedeni var; o da Kürt olmam, kadın olmam,
düşüncelerimi ifade etmem ve halkımın özgürlük ve eşitlik
mücadelesini savunmamdır.
Ben sizler gibi Genel
Kurulda konuşmalar yapamıyorum; kanun teklifi, araştırma
önergeleri, soru önergeleri veremiyorum. Grup başkan vekillerimiz
aracılığıyla vermiş olduğum birkaç
araştırma önergesi var, hepsi bu kadar. Peki, ben Selma Irmak, rehin
olarak tutulduğum Diyarbakır Cezaevinde ne mi yapıyorum?
Kısaca paylaşayım: Benimle birlikte rehin alınan kadın
arkadaşlarımla birlikte küçücük bir koğuşta ufak bir
televizyon ekranında sizleri, grubumu, halkımın verdiği
özgürlük ve eşitlik mücadelesini ve tabii ki, Şırnak
halkının onurlu direnişini izliyorum. Zaman zaman Genel Kurulda
çıkan kavgaları hayretle seyrediyorum. Bazen Şırnaklı
bir çocuk oluyorum mesela, dili yasaklanan halkımın
çocuklarının okula giderken yaşadıkları sıkıntıyı
hissediyorum. Kimi zaman Şırnaklı kadınlarla görüyorum
kendimi; miting alanlarında, yürüyüşlerde dimdik ayakta, ön saflarda
Şırnaklı kadınlarla. Kimi zaman duygulanıyorum,
hüzünleniyorum, mesela cenazeler geldiği zaman Şırnaka, bu
coğrafyanın gencecik fidanları toprağa verilirken
cenazelere yapılan müdahaleyi, atılan gaz bombalarını,
sıkılan tazyikli suları izlerken yüreğim paramparça oluyor.
Ve aynı yürek Benim vatanım evladımdı, evladım ölünce
vatanımı da öldürdünüz. diyen bir asker annesini dinlerken de
aynı şekilde kırılıyor, paramparça oluyor
yüreğim.
Bütün bunlarla birlikte,
hani bazı anlar vardır ya gözyaşlarınızın sel
olup akmasına engel olamazsınız. Ateş düşer
yüreğinize, kor bir ateş parçası yakar bedeninizi. O ateş
28 Aralıkta düşmüştü yüreğime, bedenime, küçücük
koğuşuma. Sizin adına Uludere dediğiniz Klabanın
Gülyazı dediğiniz Roboskisine
bombaların düştüğü an, 34 sivil insanın savaş
uçaklarıyla bir saat boyunca bombalanması sonucu paramparça olan
cesetlerin Roboski halkı tarafından toplandığını,
anaların feryatlarını, yakılan ağıtları ve
çaresizliği izlerken 34 insanla birlikte aslında
insanlığın da öldüğünü gördüm. Acılarla dolu
tarihimize bir acı da Roboskide eklendi ne yazık ki.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bazen duygularımı, düşüncelerimi,
yazdığım mektuplarla kamuoyuyla paylaşmaya çalışıyorum.
Tabii, bu yazdığım mektuplardan sizler ne kadar
haberdarsınız onu bilemiyorum. Mesela en son yazdığım
mektup AKP Ağrı Milletvekili Sayın Fatma Salmana uygulanan
şiddete ilişkindi. Şöyle dedim mektubumda: Sevgili Fatmaya en
içten duygularla geçmiş olsun dileklerimi gönderiyorum. Sevgili Fatma
bilmelidir ki tüm kadınlar olarak kalben yanındayız. Kadına
yönelik şiddet partilerüstü, ideolojilerüstü bir durumdur. Ve
kadınlar olarak deneyimleyerek öğrendik ki örgütlü bir mücadele,
güçlü bir kadın dayanışması olmaksızın
sorunlarımızın üstesinden gelemeyiz. Fatmaya uygulanan
şiddet, hepimize uygulanmıştır. Toplumun
cinsiyetçileştirme öğretisinden geçerek başkalaşan yani
erkekleşen insan evladı bu öğretiyi reddetmelidir. Özüne yani
yaşamın dişil hâline dönmeyi başarmalıdır. Fatma
Salman şahsında Ağrı halkına, serhatın Ararat
kadar başı dik ve cesur kadınlarına, şiddet
mağduru tüm kadınlara selam ve sevgilerimizi gönderiyoruz. dedim.
Evet değerli
milletvekilleri, ben fiziken aranızda olamasam da, ruhen sizlerle birlikte
olduğumu ama yüreğimin Şırnak halkıyla
çarptığını bilmenizi isterim.
Sevgili Selma Irmak, biz
de seni seviyoruz. Fiziken bizimle olmasan bile, ruhen yanımızda
olduğunu, kalbinin, yüreğinin sana oy veren, seni seçen
Şırnak halkıyla olduğunu biliyoruz. Seni ve tüm
tutsakları saygıyla selamlıyoruz. En kısa zamanda
özgürlüğüne kavuşmanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi
çatısı altında, Genel Kurulda yasama faaliyetlerine
katılmanı; Şırnak halkıyla, çocuklarıyla,
kadınlarıyla miting alanlarında, meydanlarda, onların
sevincine ortak olmanı, verdikleri özgürlük ve eşitlik mücadelesinde
yanlarında olmanı, tüm yüreğimizle ve kalbimizle temenni
ettiğimizi ifade ediyoruz.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyoruz. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür
ediyorum.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Fuat Karakuş, Kilis Milletvekili.
FUAT KARAKUŞ (Kilis)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 2013
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 8inci
maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle, aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ, ülkemizin siyasi ve ekonomik
alanlarında büyük sıkıntılar yaşandığı
bir dönemde Başbakanımız, Genel Başkanımız Sayın
Recep Tayyip Erdoğanın önderliğinde, on bir yıl önce,
ülkesine ve milletine hizmet aşkıyla yola çıkan, maruz
kaldığı her türlü engellemelere rağmen ülkemize büyük bir
gelişim ve değişim süreci yaşatmış, iç
politikadan dış politikaya, eğitimden sağlığa,
adaletten emniyete, enerjiden tarıma, ulaşımdan turizme,
ekonomiden toplumsal yaşama, demokrasiden insan haklarına kadar her
alanda devrim niteliğinde birçok ilke imza atmayı
başarmış bir partidir.
Milletvekili olmadan önce Kilis Devlet
Hastanesi Başhekimlik görevini ifa etmiş birisi olarak, Et-tekrârü
hasen velev kâne yüz seksen., Tekrar yüz seksen kere de olsa güzeldir.
sözünden hareketle, sağlık alanında yapılan
çalışmalara ilişkin kısaca bilgiler vermek istiyorum.
İktidarımız döneminde 554ü
hastane, 1.467si birinci kademe sağlık kurumu olmak üzere 2.021 yeni
sağlık tesisi inşa edilmiştir.
Devlet hastaneleri ve SSK hastaneleri tek
çatı altında birleştirildi. Emekli Sandığına
bağlı, sigortalı ve BAĞ-KURlu tüm
vatandaşlarımızın bütün hastanelerden yararlanması
sağlandı.
Geçmiş dönemlerde sık sık
yaşanan rehin alma, hastanede rehin kalma ortadan
kaldırıldı.
Kamuya ait sağlık
kuruluşlarındaki muayene sayısı yüzde 400
artırılarak vatandaşlarımız muayene
kuyruklarından kurtarıldı.
Aile hekimliği uygulaması hayata
geçirildi.
Vatandaşlarımızın
hastane randevusunu telefonla veya İnternet üzerinden alması
sağlandı.
Kızamık, sıtma gibi
hastalıklar sıfırlanarak ülkemizin gündeminden
çıkarıldı.
2002de 18 olan MR sayısını
266ya, 120 olan tomografi sayısını 410a, 1.510 olan diyaliz
cihazı sayısını 4.445e yükselterek sağlıkta
teknolojik devrim yapıldı.
Koğuş görünümündeki hastane
odaları modern hastane odasına dönüştürüldü. İçinde
banyosu, tuvaleti olan oda sayısında yüzde 500lük artış
sağlandı.
Sağlık hizmetleri 98 gezici
sağlık birimiyle halkın ayağına gönderildi.
2002de 618 olan ambulans sayısı
2.841e, 481 olan acil müdahale istasyon sayısı ise 1.710a
çıkarıldı.
Daha önce ancak filmlerde
görebildiğimiz, karda kışta hizmet vermek üzere 224 paletli
ambulans halkımızın hizmetine sunuldu. 19 helikopter, 4 uçak
ambulans ile 4 deniz ambulansı, 52 motosikletli acil müdahale ekibi
iktidarımız tarafından aziz
vatandaşlarımızın hizmetine tahsis edildi. Bunlar hayaldi,
gerçek oldu. 81 ilimizde özel eğitimli 4.909 sağlık personeli
yetiştirilerek Avrupanın en büyük medikal kurtarma ekibi kuruldu.
İlaç almak çile olmaktan çıkartıldı, herkesin istediği
eczaneden ilaç alması sağlanarak ilaç fiyatlarında yüzde 80e
varan indirimler yapıldı. Asrın hastalığı olan
kanserle mücadele etmek için 81 ilimizde 124 kanser tarama merkezi
açıldı. Sosyal güvencesi olmayan vatandaşlarımız dâhil
herkes sağlık sigortasına kavuşturuldu. 18 yaşına
kadar olan herkese ücretsiz sağlık hizmeti verilmesi
sağlandı. Yoksul kesimin sağlık hakları diğer
sigortalılarla aynı düzeye getirildi. Kaynakları daha etkin ve
verimli kullanarak hizmetin kalitesini artırmak için kamu hastane
birlikleri kuruldu. Benim gibi sigara içmeyenleri korumak ve dumansız hava
sahası oluşturmak için kapalı alanlarda sigara içilmesi kanunla
yasaklandı, bu sayede tütünle mücadele programında dünya birincisi
olundu.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ iktidarlarınca yapılan
yatırımlar saymakla bitmez, rakamlar ortada. Âyinesi iştir
kişinin, lafa bakılmaz. AK PARTİ boş laflarla
vatandaşlarımızı avutan bir parti olmadı, parti
programında ve meydanlarda neyi vadetmişse onu gerçekleştirdi.
Bugüne kadar yapılan hizmetleri yeterli görmüyor, ülkemizin bölgesinde ve
dünyada daha da güçlü ve itibarlı olması, dünyanın en büyük on
ekonomisi arasında yer alması, kronik sorunlarımızı
çözerek geleceğe daha emin adımlarla ilerlemesi, demokrasimizin
güçlenmesi, milletimizin refah ve mutluluğu için gece gündüz demeden tüm
gücümüzle çalışmalara devam ediyoruz.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime son verirken 2013
yılı bütçesinin ülkemiz ve aziz milletimiz için hayırlara vesile
olmasını diler, başta Sayın Başbakanımıza ve
tüm bakanlarımıza olmak üzere bütçemizin hazırlanmasında
emeği geçen herkese şükranlarımı sunar, aziz milletimize ve
yüce heyetinize saygılar sunarım. [AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
alkışlar(!)]
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Sebahat Tuncel, İstanbul
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben
bugünkü konuşmalarımı Mardin Cezaevinde bulunan Gülser
Yıldırım Vekilimiz adına yapacağım.
(Hatip tarafından
kürsü önüne Mardin Milletvekili Gülser Yıldırımın resmi
konuldu.)
Ben, 2010 şubat
ayında yapılan KCK operasyonuyla birlikte gözaltına
alındım ve 16 şubat itibarıyla tutuklandım. 2
yıldan fazla bir süredir Mardin Cezaevinde kalıyorum. Bugün BDP
Grubumuzun özellikle tutuklu milletvekillerimize böyle bir olanak
sağlamasının, bizim sesimizi en azından bu kürsüde dile
getirme konusunda böyle bir yöntem bulmuş olmasının çok önemli
olduğunu düşünüyorum. Çünkü biz, halkın iradesiyle seçilmiş
milletvekilleriyiz. Nerede olursak olalım bu bizim açımızdan
önemli değil; önemli olan durum, halkımızın bize
verdiği iradedir. Bu iradeyi en iyi şekilde, bulunduğumuz her
alanda kullanma konusunda da halkımıza verdiğimiz sözün
gereğini yerine getireceğiz.
Değerli
milletvekilleri, cezaevinde olmam itibarıyla aslında cezaevinde
yaşanan sorunları çok daha iyi biliyorum. Şimdi, bu
konuşmamda biraz
Yarın biliyorsunuz 19 Aralık ve Hayata Dönüş
adıyla yapılan operasyonun, katliamın yıldönümü.
Dolayısıyla, cezaevinde yaşayanlar olarak biz, aslında
cezaevi koşullarının nasıl olduğunu çok iyi biliyoruz.
Hele hele demokrasi, insan hakları ve özgürlükler konusunda mücadele
verenlerin, sürekli yargı baskısıyla karşı
karşıya kaldığı bir ülkede, aslında bizim
talebimiz bulunduğumuz her alanda baskıyla karşı
karşıya kalıyor. O yüzden cezaevinde bulunan insanların,
bunları protesto etmesi için bir yöntemleri var, o da açlık
grevleri.
Bizler de 12 Eylül 2012
tarihinde, biliyorsunuz, Türkiyede ana dil üzerinde yasağın
kaldırılması, Sayın Abdullah Öcalanın
sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının
sağlanarak müzakere sürecinin başlatılması konusunda bir
açlık grevi başlatmıştık. Bizim açlık grevimiz altmış
sekiz gün sürdü ve neyse ki ölümler olmadan sonlandırıldı ama
hâlâ taleplerimiz ortada duruyor. Ama 2000 yılında, 19 Aralıkta
yapılan operasyonda böyle bir şey olmadı. O dönem F tipi
koşullarını, F tipine geçiş sistemini eleştiren
tutuklu ve hükümlüler açlık grevlerine başladılar ve bu
açlık grevlerini daha sonra ölüm orucuna dönüştürdü devrimciler ama
buna müdahale edildi. Görünen o ki açlık grevleri 20 Ekimde
başlamıştı, müdahale 19 Aralıkta geliştirildi.
Sonra ortaya çıkan belgelerde biz gördük ki aslında bu operasyonun
açlık grevleriyle falan alakası yok.
Tufan belgesi diye bir
belgeden bahsediliyor, plandan bahsediliyor. Bu plana göre aslında Hükûmet
-dönemin Hükûmeti- 11 Ekimde cezaevlerine müdahaleyi planlamış zaten.
Açlık grevlerinin başlangıç tarihi 20 Ekim yani F tiplerine
geçiş öncesi, bir şekilde Cezaevlerinde kontrolümüz yok, devletin
gücünü orada göstereceğiz. diye operasyon
hazırlığını yapmış, açlık grevleri
sadece buna bahane olmuş. Kaldı ki 12 Aralıkta dönemin Adalet
Bakanı diyor ki: Biz F tiplerine geçişi durduruyoruz, erteliyoruz.
Ama 19 Aralıkta müdahale ediliyor ve 30 insan, 2si asker 30 tutuklu insan
yaşamını yitirdi.
Şimdi, biz hâlâ, bu
operasyonun gerçekleriyle açığa çıkarılmasını
bekliyoruz. Hayata Dönüş adı altındaki
O zaman Hükûmete Biz
müdahale etmeseydik ölüm oruçlarında daha çok insan ölecekti. diye
Türkiye kamuoyunu, Türkiye toplumunu kandırmaya çalışan,
aslında bizi uyutmaya çalışan yaklaşımının
ne kadar sahte olduğunu bir kez daha gösteriyoruz; tarih bize gösteriyor.
Değerli
milletvekilleri, ama şunu ifade etmek isteriz: Hâlâ 19
Aralığın travmasını yaşıyoruz. Türkiye 19
Aralık cezaevi operasyonunu, katliamını araştırmadığında,
sorumluları yargılamadığı sürece, Türkiye'de gerçek
anlamda insan haklarının olması mümkün değildir.
Bakın, İnsan
Hakları Haftasını geride bıraktık. İnsan
Hakları Haftasında yapılan etkinliklerin hepsine bakın,
tamamı, neredeyse F tipi cezaevlerindeki hak ihlallerine yöneliktir. F
tipleri Türkiye'de ciddi anlamda bir travma yaratıyor, F tipleri bir
işkencehaneye dönüşmüş durumda. Öyle işkenceye
sıfır tolerans diye ifade edilen şeyin gerçek olmadığını
biz biliyoruz; hele cezaevinde yaşayanlar olarak, bir odada yaşamak
durumunda olanlar olarak bunu çok daha iyi biliyoruz.
Buradan, cezaevinden,
Mardin Cezaevinden bir kez daha uyarıyoruz Hükûmeti: F tipi cezaevleri
gerçeğini ortaya çıkarmak, özellikle 19 Aralığın
sorumlularını ortaya çıkarmak ve yargılamak bu Hükûmetin
sorumluluğu altındadır. Eğer gerçekten insan
haklarından, demokrasiden, işkenceye sıfır toleranstan
bahsediliyorsa 19 Aralığın hesabı sorulmalıdır,
bu hesap sorulmadıkça Türkiye'nin karnesi hep zayıf kalacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
On dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hayata Dönüş
Operasyonuyla ilgili devlet ne kadar tazminat ödedi ve bu kamu görevlilerine
rücu edildi mi? Rücu edilmediyse, rücu edilmeyenler hakkında görevi kötüye
kullanmaktan dolayı suç duyurusunda bulunmayı düşünüyor musunuz?
Ayrıca, bu, kamu kaynaklarını israf ve savurganlık
anlamına gelmez mi?
İki, Başbakan
tarafından vatandaşlara karşı açılan davaların
sayısı nedir? Vatandaş tarafından Başbakana
karşı açılan davaların sayısı nedir?
Başbakanın almış olduğu tazminatların
miktarı ne kadardır ve vatandaşın aldığı
hapis cezası ne kadardır? Vatandaşın Başbakana
karşı açmış olduğu davaların tazminat
miktarı ne kadardır? Vatandaşın kazandığı bu
tazminat paraları devlet bütçesinden mi ödendi, yoksa Başbakanın
şahsi parasından mı ödendi?
BAŞKAN Sayın
Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, 2/Byle ilgili ne zaman
açıklama yapacaksınız? Vatandaşlar, bunun artık çok
geciktiğini söylüyor. Bu konuda, vatandaşların ödeyeceği
paraya taksit yapacak mısınız? Yapacağınız
taksitin mutlaka hasat dönemlerini kapsaması lazım. Dikkat ederseniz,
son günlerde, gazetelerde, 2/Bye kredi veriyoruz. diye başladı.
Devlet, bunu, taksit yaparak, belli bir oranda, küçük bir oranda bir fark
alarak yapamaz mı?
İkinci sorum ise
özellikle yirmi dokuz yıllığına kiraya verilen köy
meralarının
Anayasa Mahkemesi -biliyorsun- bunu iptal etti. Bu
konuda kiraya verilen meraları iade edecek misiniz köylüye? Bu konuda Bakanlığınızın
görüşü nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdemir
Yok.
Sayın Halaman
ALİ HALAMAN (Adana)
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sorum Maliye
Bakanına: Emekli olduktan sonra vergi mükellefi olanların veya vergi
mükellefi olan bir iş yerinde çalışanların emekli
maaşından kesinti oluyor. Bu da İş yapma. veya Emekli
maaşın yeter. veya Kayıt dışına çık. der
gibi bir hâl yaratıyor. Bunu, Sayın Maliye Bakanımız
düzeltme imkânını bulur mu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Yeniçeri
Yok.
Sayın Özkan
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
yatı, kotrası olanlara ÖTVsiz, KDVsiz ucuz mazot veriyorsunuz. 2002
seçimlerinde verdiğiniz söz olan yeşil mazotu Türk köylüsünden niçin
esirgiyorsunuz?
Ekonominin iyiye gittiğini
söylediğinize göre, üreticiler şöyle soruyor: Bugün Ziraat
Bankası ve tarım kredi borçlarını ödeyemiyoruz.
Hayvanımıza yem ve saman alamıyoruz. Bizden niçin ucuz mazotu
esirgiyorsunuz? Bugün yaşadığımız zor şartlarda
bizleri kurtarma adına, yeşil mazot ve hayvan işletme
sahiplerine iki yıl ödemesiz, sıfır faizli yem ve saman kredisi
vermeyi düşünür müsünüz?
Bunlar hayaldi, gerçek
oldu. denerek sizlere oy veren seçmenler adına teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Öz
Yok.
Sayın
Işık
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
biliyorsunuz, Başbakan dün Danıştaya bayağı bir çattı.
Bunun sebebi de kamu-özel ortaklığı yapımıyla
hastaneleri Danıştay 13. Dairesinin iptal etmesiydi. Sayın
Çalışma Bakanı da vatandaş için ve bütçe için bunun
zararlı olduğunu söyledi.
Siz memura yüzde 3ü çok
görürken bu kamu özel ortaklığıyla yapılacak hastanelere
ödenecek paranın
Örneğin Erzurumda 1.200 yataklı bölge
hastanesini devlet kendisi yaparken yaklaşık 193 milyona mal etti,
bir Kayserinin yıllık kirası 137 milyon olacak. Bu bir.
İkincisi, burada
sağlığı çok övüyorlar. Dün akşam ben, üç saat, bir
trafik kazası geçiren hastaya yer bulmak için hastane hastane aradım.
En sonunda, sağ olsun doktor arkadaşlarım, yatağın
yanına yatak koyaraktan hasta yatırdılar. Yoğun
bakımlarda da büyük sıkıntı var. Sağlık, öyle
denildiği gibi değil.
Üçüncü bir sorum da:
Erzincanda belediyenin yaklaşık 2 trilyona yakın elektrik borcu
varken Erzincansporun 60 lira elektrik borcu var. diye elektriği
kesiliyor. Diğer özel şirketlerin de bir sürü elektrik borcu var ama
Erzincansporun 60 lira için kesiliyor
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Bayraktutan
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, temmuz
ayının ilk haftasında, 2012 KPSS sınavı ile Maliye
Bakanlığına 156 Hazine avukatı alımı
gerçekleştirildi. Bu kişiler, evraklarını ekim ayında
vermiş olmalarına rağmen, güvenlik soruşturmaları
bahane edilerek, bu kişinin
güvenlik soruşturmaları gerekçe gösterilerek henüz göreve
atamaları yapılmadı. Bu konuda Bakanlığa
yapmış oldukları birçok başvurular sonuçsuz kaldı. Bu
156 Hazine avukatlığına başvuran 156 arkadaşımız
ne zaman göreve başlayacaktır? Dört beş aydır bu sürünceme
neden kaynaklanmaktadır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN -
Teşekkür ediyorum.
Süreniz beş dakika,
buyurun.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Tanalın
sorularına şu anda cevap veremeyeceğim çünkü bu veriler bizde
yok. Bir kısmının da Başbakanlıktan tabii ki derlenip
toplanması gerekiyor, epey bir istatistiki rakam gerektiriyor.
Sayın
Aslanoğlunun sorusuna gelince -dün de ifade ettim- aslında biz ocak
ayı başı itibarıyla satışlara
başlayacağız. Çünkü, bugüne kadar tespit edilen fiyatlara
yapılan itirazları değerlendirdik. Fiyatların özellikle yer
açısından, mahallesinden sokağına kadar tutarlı olması
konusunda çok önemli bir çalışma yapıldı. Çünkü, hakikaten
biz bunu bir sorun çözme olarak görüyoruz, gelir ayağını en
azından ikincil olarak görüyoruz. O nedenle, inşallah ocak
ayında başlarız. Taksitleri de yapacağız tabii ki.
Taksit imkânları var, şöyle: Biliyorsunuz, peşin ödemede indirim
var, yüzde 70 üzerinden zaten verilecek yani 100 liralık yer 70 liraya
verilecek ama peşin ödenirse 56 liraya kadar düşecek. Yok, taksitle
alınmak istenirse, mücavir alan içerisinde ise üç yıllık taksit
yapılabiliyor, mücavir alan dışında ise dört
yıllık taksit yapılabiliyor. Dolayısıyla, o konuda da
her türlü kolaylığı göstereceğiz.
Kiraya verilen köy
meralarının tabii ki köylülere iade edilmesi, o konuya
arkadaşlar bir baksınlar, doğrusu ben çok detaylarına
vâkıf değilim, ama tabii ki, meralar oradaki köylülerimiz için,
çiftçilerimiz içindir. Arkadaşlar çalışsınlar, ben sonra
tekrar size geri gelirim.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakanım, oralar kiraya verildi
yirmi dokuz yıllığına, Anayasa Mahkemesi iptal etti, iade
edilmesi lazım.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Tamam, yani biz mahkeme kararlarını
uygularız.
Emekli olduktan sonra
kesintiler konusu dün de gündeme geldi.
Şimdi değerli
arkadaşlar, tabii bu, 2008 yılında yapılan sosyal güvenlik reformuyla
uygulamaya konulmuş. Burada amaç şu: Emekli olduktan sonra tekrar
işe başlanılırsa, çok cüzi oranda da olsa bir kesinti söz
konusu. Bunu da, aslında, hakikaten Türkiyede erken yaşta
emekliliğin bir sorunu olarak, bir yansıması olarak görmek lazım.
Şu anda Türkiyede 10,2 milyon yani 10 milyon 200 bin emeklimiz var, bu
emeklilerimizin ortalama yaşı 44. Dünyanın hiçbir ülkesinde
şu anda 60ın altında bir emeklilik sistemi yokken, şu anda
Türkiyede 48 yaşında, 49 yaşında insanlar emekli
olabiliyorlar. İşte bunun getirdiği problemler var, bu sistemin
getirdiği problemler var. Yani bunlar tartışılabilir
konular.
Ucuz mazot konusuna
gelince: Bizim Hükûmetler 2004 yılından bu yana 3,8 milyar
liralık çiftçimize mazot desteği yapmıştır. Mazot maliyetinin
yaklaşık yüzde 12si civarında bir destek söz konusudur.
İmkânlar olursa tabii ki çiftçimize daha fazla destek verilebilir.
Şimdi, öbür konulara
gelince, özellikle saman kredisi verilebilir mi gibi hususlara gelince: Biz
Tarım Bakanlığımıza 9 milyar liralık
doğrudan hibe desteği veriyoruz çiftçilerimize verilmek üzere. Bir de
buna ilaveten yaklaşık 4 milyar lira civarında da kredi
desteği imkânı sağlıyoruz. Bu kredileri
hayvancılık için kullanıyorlar, diğer alanlar için
kullanıyorlar. Saman için gerekiyorsa, o konuda Tarım
Bakanlığımız bir çalışma yapar, biz o bütçe
çerçevesinde tabii ki bu kredi sübvansiyonunu sağlayabiliriz. Ama,
dediğim gibi, bu benim alanım değil, bu konuda bir taahhüde
giremem
Kamu-özel hastanelerinin
amacı şu: Yani özel sektörün dinamizminden yararlanıp çok
hızlı bir şekilde, belki on yıl sonra, yirmi yıl sonra
devreye girecek hastaneleri öne almak ve böylece
Ha, bunlar
yapılırken de şeffaf bir şekilde ihaleler yapılıyor.
Bu ihaleler çerçevesinde, rekabetçi bir ortamda yapılıyor.
Dolayısıyla, olaya o çerçevede bakmak lazım. Amacımız
milletimize daha iyi hizmet sunmak, bu hizmeti erkene almaktır.
Erzincan Belediyesiyle
ilgili soruyu tam olarak anlayamadım.
Hazine
avukatlarının da, tabii ki, bir an önce biz de göreve başlamalarını
arzuluyoruz. Ben arkadaşlarımla konuşurum,
sıkıntı neredeyse, hangi boyutuyla, onu
hızlandırırız.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 2 adet
önerge vardır. Önergeleri geliş sırasına göre
okutacağım, sonra aykırılıklarına göre
işleme alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
361 sıra sayılı Kanun Tasarısının 8. maddesinin
dördüncü fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Aydın
Ağan Ayaydın Haluk
Ahmet Gümüş
İstanbul İstanbul Balıkesir
Muhammet Rıza Yalçınkaya Haydar Akar Kazım Kurt
Bartın Kocaeli Eskişehir
İzzet Çetin Rahmi
Aşkın Türeli Bülent
Kuşoğlu
Ankara İzmir Ankara
Kamu kurum ve kuruluşlarında
taşeron hizmeti satın alınamaz.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısının Mali Kontrole
İlişkin Hükümlerine ilişkin eklenmek üzere; 8. maddesinin 2.
fıkrasının sonuna Finansal Kiralama yoluyla yapılan
taşıt aracı kiralamaları da Maliye
Bakanlığına ayrıntılı olarak bildirilir
ibaresinin getirilmesini arz ve teklif ederim.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Bülent
Kuşoğlu Kazım
Kurt
İstanbul Ankara
Eskişehir
Mahmut Tanal Mustafa
Serdar Soydan Engin Özkoç
İstanbul Çanakkale Sakarya
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Hangisine? Son okunana mı, ilkine mi?
BAŞKAN İkinci
önerge, evet.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) İkinci önerge
Sayın Yüksel, siz
söylemiyor muydunuz Bunları biz bilelim. diye. Niye
katılmıyorsunuz? Biz size liste yapıyoruz, size iyilik
yapıyoruz.
BAŞKAN Sayın
Aslanoğlu, lütfen.
Sayın
milletvekilleri, Anayasanın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162nci
maddesinin Değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme
yapılmaksızın okunur ve oylanır. hükmü gereğince
önergenin gerekçesini okutuyorum.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Açıklama istendi o açıdan Sayın Başkan,
yani yanlış anlaşılmasın.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakanım, size iyilik
yapıyoruz.
BAŞKAN Sayın
Hükûmet, katılıyor musunuz? Tekrar soruyorum.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Sayın Başkan, şöyle: Finansal
kiralamayla bugüne kadar sadece bir tane uygulama olmuş, o da yurt
dışında Millî Savunma Bakanlığı için bir tek araç.
Dolayısıyla, şu anda pratikte uygulaması
olmadığı için bu hususun bütçeye derç edilmesini şu
aşamada biz uygun görmüyoruz, katılamıyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Finansal kiralama yoluyla
yapılan taşıt kiralamaları Bakanlığın
bilgisi ve denetimi dışındadır. 90 bini geçmesine
rağmen hâlâ zapturapt altına alınamayan taşıt
aracı edinme hastalığının bir çerçeve ve bilgi
dâhiline alınması amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
361 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 8. maddesinin
dördüncü fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
Kamu kurum ve kuruluşlarında
taşeron hizmeti satın alınmaz.
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Yüksel, siz taşerona
karşı değil miydiniz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) Katılamıyoruz
Sayın Başkan?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Yüksel, siz karşı
değil miydiniz?
BAŞKAN Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Bence Komisyon baskı altında.
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
21inci
yüzyılın kölelik düzeni olarak da adlandırılabilecek olan
taşeron hizmetinin sosyal devlet ilkesi çerçevesinde
kaldırılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
9uncu maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Yatırım Harcamaları, Mahalli İdareler ve
Fonlara İlişkin Hükümler
Yatırım
harcamaları
MADDE 9- (1) 2013 Yılı Yatırım
Programına ek yatırım cetvellerinde yer alan projeler
dışında herhangi bir projeye harcama yapılamaz. Bu
cetvellerde yer alan projeler ile ödeneği toplu olarak verilmiş
projeler kapsamındaki yıllara sari işlere (kurulu gücü 500 MW
üzerinde olan baraj ve HES projeleri, Gebze-Haydarpaşa,
Sirkeci-Halkalı Banliyö Hattının İyileştirilmesi ve
Demiryolu Boğaz Tüp Geçişi İnşaatı Projesi,
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca
gerçekleştirilecek şehir içi raylı ulaşım sistemleri
ve metro yapım projeleri ile diğer demiryolu yapım projeleri
hariç) 2013 yılında başlanabilmesi için proje veya işin
2013 yılı yatırım ödeneği, proje maliyetinin yüzde
10'undan az olamaz. Bu oranın altında kalan proje ve işler için
gerektiğinde projeler 2013 Yılı Programının
Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına
uyulmak ve öncelikle kurumların yatırım ödenekleri içinde kalmak
suretiyle revize edilebilir.
(2)Merkezi yönetim
kapsamındaki kamu idarelerinin, yatırım programında
ödenekleri toplu olarak verilmiş yıllık projelerinden
makine-teçhizat, büyük onarım, idame-yenileme, tamamlama ile bilgisayar
yazılımı ve donanımı projelerinin detay
programları ile alt harcama kalemleri itibarıyla tadat edilen ve
edilmeyen toplulaştırılmış projelerinin alt harcama
kalemleriyle ilgili işlemlerde 2013 Yılı Programının
Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esasları
uygulanır.
(3) Merkezi yönetim
kapsamındaki kamu idarelerinin bütçelerine yatırım projeleri ile
ilgili olarak yapılacak ödenek ekleme, devir ve aktarma işlemleri
2013 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve
İzlenmesine Dair Kararda yer alan usul ve esaslara göre yatırım
programı ile ilişkilendirilir.
(4) 2013 Yılı
Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yıl
içinde yapılması zorunlu değişiklikler için 2013
Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve
İzlenmesine Dair Kararda yer alan usullere uyulur.
BAŞKAN Madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Osman Kaptan,
Antalya Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN
KAPTAN (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013
yılı merkezi yönetim bütçesinin 9uncu maddesinde yer alan
Yatırım harcamaları üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın arkadaşlarım,
gelişmekte olan pek çok ülkede olduğu gibi, ülkemizin
kalkınması için yatırımlar, özellikle de sabit sermaye
yatırımları çok önemlidir. Çünkü sabit sermaye
yatırımları, üretim demektir, iş demektir, istihdam
demektir, gelir artışı demektir, teknoloji demektir, sermaye
birikimi demektir. Sabit sermaye yatırımlarının 2012
yılında 319 milyar liraya, 2013 yılında da 358 milyar
liraya çıkması, gayrisafi yurt içi hasılaya oranının
da yüzde 23e ulaşması tahmin edilmektedir. Bu çerçevede, sabit
sermaye yatırımlarının yüzde 81inin özel sektör
tarafından gerçekleştirilmesi öngörülmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, kuşkusuz ki ülkemizin büyüme ve kalkınma
sürecinde ana unsur yatırımlardır. Yatırımlar da
tasarruflarla finanse edilmektedir. Türkiyede yurt içi tasarruflar AKP
döneminde dibe vurmuştur çünkü insanlarımız, bırakın
tasarruf yapmayı, zaten zar zor veya borçla geçinebilmektedir. AKP devri
iktidarında icra dosyası sayısı 9 milyon 400 binden 20
milyon 770 bine çıkmıştır. TÜİKin 2011de
yaptığı gelir ve yaşam koşulları anketinde,
halkımızın yüzde 80i eskimiş mobilyalarını
kullanmaktadır, yüzde 86sı da evden uzakta bir hafta tatil bile
yapamamaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, her şeye rağmen, ekonomik potansiyeli yüksek
olan Türkiye, son on yılda önemli bir performans göstermiştir.
İster Kemal Derviş programı diyelim ister Ali Babacan
programı diyelim, ekonomide son on yılda bir gelişme
olmuştur ancak bu, yeterli değildir çünkü 2002 yılında
Birleşmiş Milletler insani gelişmişlik
sıralamasında ülkemiz, 85inci sıradayken 2011 yılında
yine bu listede 92nci sıraya düşmüşse, maalesef, son on
yılda bırakın iyileşmeyi, durumumuz daha da
kötüleşmiştir denilebilir.
Örneğin, OECD ülkelerinin eğitim
harcamalarının millî gelire oranı ortalama yüzde 6,2 iken, bu
oran ülkemizde sadece yüzde 4,2dir. Bu durumda, dünyanın en büyük 17nci,
Avrupanın en büyük 6ncı ekonomisi olmakla övünmemiz, ne yazık
ki anlamsız hâle gelmektedir.
Değerli milletvekilleri, enerjide
dışa bağımlılığı azaltan, boraks ve
diğer kıymetli maden potansiyellerimizi değerlendiren
yatırımlara öncelik vermeliyiz. Teknolojiye, AR-GE'ye, eğitime,
sağlığa, tarıma ve turizm yatırımlarına daha
fazla ağırlık vermeliyiz. İç ve dış
yatırımcılar için uygulanan bürokrasi ve prosedürler en aza
indirgenmelidir. Kalkınmaya önder olacak, iş olanakları
yaratacak doğrudan sermaye yatırımlarına, GAP, DAP, KOP ve
DOKAP gibi bölgesel kalkınma projelerine gerekli kaynak ayrılmalıdır.
Eğitimin niteliği artırılmalıdır, Türkiye'den
beyin gücünün başka ülkelere gitmesi önlenmelidir.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de gerek yatırımcıların ve üreticilerin, gerekse de
tüketicilerin belini büken en önemli konulardan birisi de, kuşkusuz,
dünyanın en pahalı benzinini kullanmamızdır. Türkiye'de
yapılacak ilk iş benzinin ucuzlatılmasıdır.
Türkiye ham petrol ithal ediyor, bu ham
petrol işlenerek yüzde 33ü mazot, yüzde 20si benzin, yüzde 12sinden de
fuel oil elde ediliyor. Mazotun tüketimi, benzinin 7 katıdır. Bu
nedenle, Türkiye'de üretilen benzinin yarısını bile
tüketemiyoruz. 2012 yılında yurt dışına 2,5 milyon ton
benzini litresi 143 kuruştan ihraç ettik. Benzini 143 kuruşa ihraç
edeceğimize benzini pompa fiyatı olan 4 lira 60 kuruş yerine 3
lira 60 kuruşa satalım yani benzini 1 lira ucuzlatalım, benzine
talep artsın, devletin aldığı vergi geliri de artsın,
vatandaş da ucuza benzin kullansın. Mazot tüketimi benzine
kaydıkça dışarıdan hem ham petrol alımı azalacak
hem de dış ticaret açığımız azalacaktır.
Değerli
milletvekilleri, inşaatta Çinden sonra dünya 2ncisiyiz. İnşaat
firmalarımızı kutluyoruz. Ne yapsınlar, yurt içinde
TOKİyle haksız rekabet yapacaklarına yurt dışına
gidiyorlar. TOKİ, öncelikle 168 üniversitemizin ihtiyacı olan YURTKURun
öğrenci yurtlarını bir-bir buçuk yıl gibi kısa bir
zamanda yapıp bitirmelidir, öğrencilerimizi de kışta
kıyamette perişan olmaktan kurtarmalıdır.
Sayın
arkadaşlar, Sayın Erdoğan Bayraktar TOKİ 50-55 milyon lira
dolandırıldı, bunda bizim de sorumluluğumuz var. diyor.
Sayın Bakan, varsa
istifa et, laf etme. İstifa etmiyorsa Sayın Bakanın Başbakan
tarafından görevinden alınması gerekir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son olarak şunu söylemek istiyorum:
Türkiyede yatırımlar açısından öncelikli illerden bir
tanesi de Antalya olmalıdır. Geçenlerde bu kürsüden ifade
ettiğim gibi, Antalya demek, yılda 11 milyon turistin geldiği, 7
milyar dolar turizm geliri elde edilen il demektir. Antalya, Paris, Londra, New
Yorktan sonra dünyada en fazla turist çeken 4üncü, Avrupada ise 3üncü
kenttir. Antalya, sebze ve meyve ihracatında Türkiyede 1inci il
demektir; nüfusta 6ncı, sosyoekonomik gelişmişlikte 5inci
ildir. Antalya demek, 81 ilden insanlarımızın gelip
yerleştiği il demektir. Antalya, devletten
aldığının fazlasını devlete veren il demektir.
Antalya, her yıl sele, su baskınlarına, doluya, dona maruz
kalan, seraların su bastığı, sebzelerin çürüdüğü,
çiftçilerimizin eli böğründe kaldığı il demektir. GAP gibi,
DAP gibi projelere bir de BAP, Batı Akdeniz Projesi veya AP, Antalya
Projesi eklenmelidir.
Antalyada mevcut
havaalanının genişletilmesini veya yeni bir havaalanı
yapılmasını istiyoruz. Batı ilçelerimizden birine
havaalanı istiyoruz. Antalya çevre yollarının öncelikle
bitirilmesini istiyoruz. Çubuk Beline bir tünel yapılmasını
istiyoruz. Doğal gazın turizm ve seracılıkta
kullanılacak bir şekilde tüm ilçelerimize
yaygınlaştırılmasını istiyoruz. Toptancı hal
kanununun yeniden düzenlenmesini istiyoruz. Turizme gölge edilmemesini, yeni
çıkan büyükşehir yasasının da bu açıdan
değerlendirilmesini istiyoruz.
Domatesimizin,
biberimizin, patlıcanımızın, portakalımızın,
limonumuzun, greyfurtumuzun, narımızın; elmamızın
velhasıl malımızın para etmesini istiyoruz. İhracata
süreklilik kazandırılmasını ve ihracat primlerinden
üreticilerin de pay almasını istiyoruz. Antalyaya hızlı
tren projesi, 2013 yılı bütçesinde yoktur. Hâlbuki, Sayın Bakan
Binali Yıldırım Pariste: Antalyaya hızlı tren, EXPO
2016ya yetişecek. demişti. 2013 Yılı Yatırım
Programına alınmamıştır. Büyük bir hayal
kırıklığı içindeyiz. Bu gidişle Antalyaya ve
Konya üzerinden de, Eskişehir üzerinden de 2016ya kadar hızlı
tren de yetişmez, yavaş tren de yetişmez.
Sayın Bakan, hem
özelleştirme yaptınız hem de milleti bu kadar borca soktunuz,
Antalyaya bu yatırımları çok mu görüyorsunuz? Antalya bu
yatırımları hak etmiyor mu? Antalyaya yapılan
yatırımın
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OSMAN KAPTAN (Devamla) -
Türkiyeye yapılan yatırım olduğunu bilmiyor musunuz?
Bütçenin
hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Madde üzerinde,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen
Sırrı Süreyya Önder, İstanbul Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; bugün Meclisteki yerinde olmayan, onun yerine cezaevi
ranzalarını işgal eden, haksız yere, bir
yoldaşımız adına konuşacağım.
(Hatip tarafından
kürsü önüne Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhanın
fotoğrafı konuldu)
Benim adım
İbrahim Ayhan. Barış ve Demokrasi Partisi Urfa Milletvekiliyim.
69 yılında Siverekte doğdum. Ziraat mühendisi oldum Yüzüncü
Yıl Üniversitesinde. Daha sonra, 97-2007 yılları arasında
Urfa EĞİTİM-SEN Şube Başkanlığını
yürüttüm. Fiilen öğretmenlik yapıyordum. Bu arada Kastamonuya
sürgüne gönderildim. Daha sonra -Başbakan diyor ya Niye cezaevindekileri
aday gösterdiniz? diye- 2007 yılında da Urfa adayıydım.
Bin küsur oyum devlet ve koruculuk sistemi tarafından gasbedildi, sadece
bin küsur oyla milletvekilliğimiz elimizden alındı. Eğer
milletvekili olmasaydım, seçilmeseydim, şu anda
dışarıdaydım çünkü benim dosyamda delil diye sunulan
şeylere delil diyebilmek için hukuktan çok habersiz olmak gerekir. Urfa
Cezaevine atıldım. Urfa Cezaevinde, oradaki elverişsiz
koşulları protesto eden mahkûm çocukların isyanı üzerine
çıkan yangında 13 tanesi hayatını kaybetti. Seçilmiş
bir milletvekili olarak bir gece apar topar -tabiri caizse- terliğimizi
giymeye fırsat bulamadan Adana Cezaevine sürgün edildim. Adana Cezaevinde
2 kez kalp enfarktüsü geçirdim. Milletvekili
yoldaşlarımızın gayretiyle, kamuoyunun baskısıyla
Diyarbakır Cezaevine gönderildim. Şu anda sizlere Diyarbakır
zindanından sesleniyorum.
Bir Urfa anekdotu
anlatmak istiyorum size. Hep bizler suçlanıyoruz. En küçük bir sürçmemiz,
en küçük bir sıkıntımız büyütülerek dağ şekline
getiriliyor. Devletin bu mütehakkim, baskıcı, zulmeden yönüne hiç
kimse ağzını açıp bir şey söylemiyor. Buna dair bir
Urfa anekdotunu paylaşmak istiyorum sizlerle: Urfalının birisi
hastalanmış, Ankaraya getirmişler Urfada yeterli
sağlık şeyi olmadığı için. Bir kadın
profesör, asistanlarıyla beraber vizit yaparken Urfalının
başucuna gelmiş, klinik tabloyu asistanlarına özetliyormuş.
Bakın, işte, beniz soluk, nefesi hırıltılı,
gözler çökmüş, avurtlar çökmüş, rengi kaçmış, işte,
derisi büzüşmüş falan. demiş. Urfalı, şöyle bir
yarım gözünü açmış güçlükle, bu tabloyu özetleyen hocaya
bakmış ve şu sözler dökülmüş ağzından: Zannedersin
kendisi, Türkân Şoray. demiş. Şimdi, devlet, bizim
topraklarımızda hiç de Türkân Şoray güzelliğinde
değil. Bize muhalefet edenler, bu hak arama mücadelesinde buldukları,
itibarsızlaştırma amaçlı kullandıkları en küçük
detayları bile hep büyüterek gündemleştirirken, devlete dönüp
devletin o baskıcı, zulmedici, yok sayıcı yönüne bir tek
laf etmiyorlar.
Bir garabetin de
içindeyiz. Milletvekili özlük hakları, bütün Meclisin duyarlı
yaklaşımı sonucu bize tanınmışken,
milletvekilliği görevini ifa etmemiz, türlü çeşitli gerekçelerle
engelleniyor. Bizim durumumuza, tutuklu vekillerin, tutsak vekillerin durumuna
dair yapılan kanuni düzenlemeyi Sayın Meclis Başkanı,
Yargının, yasa koyucunun ne kastettiğini, iradesini anlaması
lazım. diye, dünya hukuk tarihinde görülmemiş bir tavırla, bu
yasanın neye hizmet etmesi gerektiğini bu ülkenin
yargıçlarına anlatmaya çalışıyor. Buna rağmen
bizler, bir halkın seçilmiş iradesi olarak, temsilcileri olarak hâlen
cezaevlerinde tutulmaya devam ediliyoruz.
Biz burada yalnız
başımıza değiliz. BDPnin sivil siyaset alanında
faaliyet gösteren bütün seçilmişleri -özellikle yerel bazda- ve aktif
olarak yer alan bütün unsurları, KCK adı altında cezaevlerine
sokulmaktadırlar. Hükûmetin şöyle bir yaklaşımı
vardı: Silahla mücadele, onun siyasi uzantılarıyla müzakere.
diyordu. Hayatın tüm alanlarında olduğu gibi, bu lafı da
tamponundan anladılar; sivil
siyasetle mücadele ediyorlar, silahlı unsurlarla müzakereyi tercih
ediyorlar. Ne kadar barışçıl, sivil siyaset alanında rol
üstlenen, sorumluluk alan insan varsa hepsini cezaevine
tıkıştırıyorlar.
Son olarak, gelecekte
filmlere konu olacak bir trajikomik KCK yargılama rezaletinden bahsetmek
istiyorum. Malumunuz, BDP Siyaset Akademisi uzun yıllar dinlenmiş, bu
dinlenmeler tab edilmiş. Burada anlatılanlar Kuantum fiziğinden,
Big Bange, evrim teorisinden güncel felsefi kavramlara dair tonla şey.
Savcı bunu olduğu gibi iddianameye koymuş fakat bu mahkemenin
yargıcı bunu dinlemeye tahammül edememiş.
Felsefe -bir hayli zaman
oldu- önce seçmeli ders konumuna indirildi, sonra oradan da
uzaklaştırıldı. Ne, niçin, nasıl sorularına
hayatı anlamak anlamında cevap veren bir disiplin olan felsefe
okullardan uzaklaştırılınca felsefi bir metni dinlemeye
mahkemedeki hukukçular tahammül gösteremediler. Aradıkları da o
değil ki. 50 sayfa atlatmış yargıç, 50 sayfa sonra
avukatların itirazı üzerine bir 4 sayfa dinleyince Bu bana çok ağır
geldi. demiş, duruşmayı tatil etmiş.
Şimdi, buradan
tutsak bütün vekil arkadaşlarım adına söylüyorum: Bu yargılamalar, bu hukuksuzluklar, bu
usulsüzlükler, bu zulümler sadece size değil; size, sizin
tırşıkçılarınıza, sizin çanak
yalayıcılarınıza, sizin evlatlarınıza ileride çok
ağır gelecek. İnsan içine çıkamayacaksanız, filmlerin,
romanların konusu olacaksanız, şebek yerine
konulacaksınız, zararın neresinden dönerseniz kârdır.
Burada, tutsak vekiller
konusunda dayanışma gösteren, belli bir
duyarlılığın sahibi olan bütün milletvekili
arkadaşlarımı ve yoldaşlarımı saygıyla
selamlıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla)
Barış, esenlik dolu bir Türkiye diliyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Emin Haluk Ayhan,
Denizli Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin 3üncü
bölümünün Yatırım Harcamaları, Mali İdareler ve Fonlara
İlişkin Hükümler başlığı altındaki
Yatırım Başlığı adını
taşıyan 9uncu maddesi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisinin
görüşlerini arz etmek için söz aldım, yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Burada 4 tane husus var:
Bir tanesi, program dışı harcama yapılamayacağı;
ikincisi, merkezî yönetim bütçesindeki toplu ödenek verilen
yatırımlar için belirtilen esaslara ilişkin hususlar; üçüncüsü,
merkezî yönetim bütçesi yatırım projeleri ile ilgili ödenek
aktarmaları, eklemeleri, devir esasları; dördüncüsü ise,
yatırım programı eki projelerin değişiklik
esaslarını belirliyor.
Sayın Bakan, siz
2013 yılı bütçesini açıklarken, hedeflerini, cari olarak 2012
yılı gerçekleşme tahmininin altında
açıkladınız. Toplam bütçe harcamaları içindeki payına
da baktığınızda da 9lardan 8lere düşüyor. Bu, neyi
gösteriyor? AKP Hükûmetinin bu sene yatırım harcamalarında ciddi
bir tavır alamadığını açık ve net bir
şekilde ortaya koyuyor, bunu görüyoruz. Bununla birlikte 50 tane gerekçe
bulursunuz ancak hiçbir gerekçe, gerçekçi olmaz. Sülün Osman bile kimseyi
inandıramaz bu konuda. 2012 yılı dâhil, geçmiş
yıllarda kamu sabit sermaye yatırım hedefleri, reel ya da
sabit fiyatlarla negatif oluyordu. Devlet Bakanlığının buna
izahı, Başlangıç ödenekleri hep düşük olur. gibi komik
bir ifadeyle de bize bunu söylüyordu. Bunun böyle olması mümkün
değil, Siz, bütçeyi yapamıyorsunuz. anlamına gelir, Sonradan
değiştireceğim. dediğinizde.
Siz, kamu olarak kaynak yokluğundan yatırım
yapamıyorsunuz. Özel sektörü bu alana sokmaya
çalışıyorsunuz ama özel sektör, ticari olmayan neye girmiş
oluyor? Alana girmiş oluyor.
Tasarruflar zaten yetersiz. Devri iktidarınızda özel
kesimin tasarruflarının millî gelire oranı nereden nereye geldi?
Yüzde 24lerden yüzde 12lere geldi. Bu, sizin burada
yaptığınız, açıkladığınız
belgelerde de çok açık ve net bir şekilde gözüküyor.
Bakın Dışarıdan kaynak girişi var.
diyorsunuz. İlk on ay itibarıyla cari işlemler dengesine
bakıyorsunuz, 57 milyar dolar kaynak giriyor. Bu sene de
bakıyorsunuz, 50 milyar dolar ilk on ayda kaynak giriyor. Bu sene rezerv
olarak Merkez Bankasında tutturuyorsunuz çünkü avantajlı geliyor
getirenlere ama geçen sene öyle değildi. Ama Başbakanın eline
kâğıdı verip okutturuyorsunuz. Ne diyorsunuz Sayın
Başbakana? Rezervlerimiz arttı. diyorsunuz. Adam onu kullanabilse
niye kullanmasın, Merkez Bankasına versin? Çünkü özel kesim
borçlanıyor, o getiriyor kaynağı. Bunları falan burada doğru
düzgün anlatmak lazım millete. Özel sektör yatırımı
arttı mı bu yıl? Artmadı. Merkez Bankasına veriyorlar,
biraz önce ifade ettim. Başbakan, anladığı kadar
anlıyor -işi değil, uzmanı değil-
anlamadığını da kabullenmek zorunda kalıyor; millete
de yanlış ifade ettiriyorsunuz.
Aynı miktarda dış kaynak girişinde birinde
büyüme yüzde 8,5; bu sene yüzde 2,5. Şimdi, baktığınız
zaman, bunun mantığının olmadığını
görmek mümkün.
Sermaye giderlerinin yurt içi hasılaya oranı 2002de
millî gelirin yüzde 2,2si; 2012de neyi? 2,4ü. Ne değişmiş?
Sermaye giderlerinin faiz dışı bütçeye oranına
bakıyorsunuz, 2002de yüzde 11, 2012de yüzde 9,3. Bunun neresi
iyileşme Allahınızı severseniz?
İş gücü
piyasasından bahsediyorsunuz. Düştü mü seviniyorsunuz; dün tekrar
arttı, sıkıntıya giriyorsunuz. Bu ara bir de 2002den biraz
kurtulduk da Avrupayla mukayese etmeye başlıyorsunuz ama
bazlarını doğru göstermiyorsunuz. Batıda iş gücüne
katılım oranı bizdeki gibi yüzde
Bir de şu Orta
Vadeli Programa bugün yine değineceğim.
Sayın Bakanım,
şu. Her şeyi değiştirdiniz, 9 Ekimde bir ay yine geç
yayınladınız. Orta Vadeli Program, Orta Vadeli Mali Plan,
Yatırım Programı Hazırlıklarıyla İlgili
Genelge -Kalkınma Bakanlığının- Dönemi Bütçe
Çağrısı ve eki Bütçe Hazırlama Rehberi. Bunu -Allahtan
korkmak lazım- aynı günü kim alıyor da hazırlayıp size
getiriyor Allahınızı severseniz? Ya, yanınızda
Sayın Vekil var, Denizliden. Üniversiteden, hiç oradan temas edip
şeye gelen
9 Ekimden sonra mı geldi hepsi, önce hiç gelen
olmadı mı? Siz bunlara hedefleri göstermediniz mi daha önceden? Niye
milletle alay ediyorsunuz?
Şunu
söyleyebilirsiniz: Dünyada konjonktür kritik, biz buna ayak
uyduramıyoruz, ne yapacağımızı
şaşırdık. Ya, biz de bunu geç yayınlayalım da
memleketin itibarı açısından yarın Hedefler
şaşıyor. dedirtmeyelim. Bunu ben bir muhalefet partisinin
milletvekili olarak makul bile karşılarım
dışarıya karşı. Ama siz bunu
Herkes biliyor bunu ya,
bunun nesini saklıyorsunuz? Kaç kere söylüyoruz.
Şimdi, bütün devlet
daireleri Anadoludan sizin oraya yığılıyor,
aşağı yukarı işi bitiriyorsunuz, 9 Ekimde de bunlara
göre bütçe yapacağız. diyorsunuz. Bunun neresi mantıklı
Allahınızı severseniz? Bu işin prosedürünü hepimiz
biliyoruz biz, oradaki bürokrat arkadaşlar da biliyor, Planlamadakiler de
biliyor, diğerleri de biliyor. Muhtemelen Anadoludaki izleyenler de
şimdi hepimize gülüyorlar ben bunları söylerken.
Şimdi, öyle bir teşkilat ki vergi
dairesi müdürleri ayağa kalktı. Dün size sorulan ücretlerle ilgili
bir husus vardı sanıyorum. Siz dediniz ki: Hiç kimse kayba
uğramadı. Tamam, kayba uğramadı ama siz KPSSde veya
üniversiteye giriş sınavında ilk bine giren adaylar
arasından aldığınız elemanlarla 100 bininciyi de
aynı kefeye koydunuz, aynı maaşı veriyorsunuz. Ondan sonra,
vergi dairesi müdürleri isyan etmez mi? İlk defa cumhuriyet tarihinde ne
yaptılar? İsyan ettiler. Geldiler
Bakanlığınızın önünde geçen hafta
Nerede?
İstanbulda. Bu neyi gösterir Sayın Bakanım? Sizin Bakanlığı
idare edemediğinizi gösterir. Açık ve net söylüyorum ve samimi
olduğunuzu bildiğim için de söylüyorum. Belki siz
dışarıda daha çok havayı teneffüs ettiğiniz için
Türkiyede olan biteni kavramakta biraz daha sıkıntı
çekebilirsiniz. Bunun ne anlama geldiğini Türk bürokrasisinden gelen
herkes çok iyi bir şekilde ne yapar? Bilir.
Şimdi, bir başka husus:
Sayın Başbakanı doğru bilgilendirmiyorsunuz. Ülkücülerin
Fatiha bilmediği hususuyla ilgili görüş beyanı oluyor.
Yanınızdaki Sayın Vekilim MHPnin eski Gençlik Kolları
Başkanı, Denizli Vekili. Ben Denizlide her televizyona
çıktığımda söylüyorum O dönemde hangi
arkadaşları Fatiha bilmiyordu? diye. Biraz önce Cafer Birtürkle de
konuştum. Dedi: Ya, biz niye böyle bir zan altında kalıyoruz?
Bugün aynı safta olalım olmayalım, lütfen bunu -siz daha makul
konuştuğunuz için size söylüyorum- gidin, Sayın Başbakana
söyleyin Kimseye iftira atmayın, kimseyi böyle zan altında
bırakmayın. diye. Ayıptır, günahtır,
yazıktır. Böyle bir şey konuşulur mu, böyle bir şey
söylenebilir mi? Bireysel olarak Hasan dersiniz, Hüseyin dersiniz.
Sayın Başkan Vekilimiz de aynı
Nasıl böyle bir şey
söyleyebilirsiniz siz ülkücü camiaya? Bunları gayet net ve açık bir
şekilde, dürüst bir şekilde kamuoyuna sizin ikaz etme göreviniz de
var. Ağzından çıkmış olabilir hadi -doğru olmaz,
kabullenemeyiz- ama bunu bir şekilde söylemeniz lazım.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
İşine geldiğinde ağlıyor, işine gelmediğinde
iftira atıyor.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) Şimdi, Ekonomik Sosyal Konsey
Referandum esnasında
bağıra bağıra bir hâl oldunuz. Kaç kere topladınız
Anayasa referandumundan sonra Ekonomik Sosyal Konseyi? Ne söylediler size, biz
de bilelim. Hiç kimse bize o konuda bir şey getirmedi. Bakın, koca
kriz geldi dünyaya, biz kurul kurduk, o kadar açıklama yaptık ama
şurada beş dakikalık gündem dışı
konuşmanın dışında dünya krizini konuşmadık.
Ama siz Türkiye Büyük Millet Meclisinin dışında her yerde krizi
konuşuyorsunuz. Ama bu yatırımlara önem vermeniz lazım
Sayın Bakan; bu yatırımları atladınız, bu
yatırımlara az ödenek ayırıyorsunuz. Bunu ifade etmek istedim.
Teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Alim Işık, Kütahya
Milletvekili.
ALİM IŞIK
(Kütahya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin yatırım harcamalarıyla
ilgili 9uncu maddesi üzerine şahsım adına söz aldım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, siz de dinlediniz, dün AKPli bir değerli
milletvekilinden burada gelip 2013 yılı bütçesinin yatırım
yılı bütçesi olduğunu ve yeni istihdamlara imkân tanıyacak
bir bütçe olduğunu duyduk. Keşke bu sayın milletvekili kendine
de, bizlere de dağıtılan 361 sıra sayılı bu kanunun
37nci sayfasındaki çizelgeye bir baksaydı da oradaki
yatırımların nereden nereye düştüğünü, yine 2013
Yılı Programı kitapçığında söz konusu
yatırım payının 2012 bütçesinde yüzde 9,3 iken şimdi
yüzde 8,3e düştüğünü görseydi de bu eline verilen metni
okumasaydı. Dolayısıyla, Bu bütçe yatırım
bütçesidir. demek, iddia etmek gerçeklerden uzak yaşamak demektir.
Değerli
milletvekilleri, 2013 yılı bütçesi, maalesef, içinde emeklinin,
memurun, işçinin, çiftçinin, esnafın ve
yatırımcının olmadığı, ancak sadece finans
sektörünün gerçekte 1 birim parayla, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra
da, 10 birim borçlanmayla parasına para, servetine servet
kattığı ve yabancı yatırımcıların
sıcak parayla bir yılda ciddi miktarlarda faiz
kazandığı bir bütçe olmaktan öteye geçmemektedir. Dolayısıyla,
bunun yatırım bütçesi olduğunu iddia etmek gerçekten üzücü ve
bir milletvekili adına son derece üzücü bir konudur.
Özellikle, bu durumda
Hükûmetin yapacağı, on yıldır yaptığı gibi,
AKP dönemi öncesinde yapılmış cumhuriyet tarihi
yatırımlarının satışından başka bir
şey değildir. Nitekim, dün 5,7 milyar dolara satılan köprü ve
otoyollarda olduğu gibi, hâlen ihale süreci devam eden ve elli
yıldır Kütahyada Kütahyalıya ve Türkiye bütçesine katkı
sağlayan Seyitömer Termik Santralinin satışı gibi.
Değerli
milletvekilleri, burada, çok iyi biliyorsunuz, temmuz ayı
başında çıkardığımız, yani AKP
milletvekilleri olarak çıkardığınız torba yasada, bir
gece yarısı önergesiyle linyit sahalarının
Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca
özelleştirilebileceğini hükme bağlayan bir madde geçirdiniz. Ne
zaman? 4 Temmuz 2012. Hemen bu madde geçti. Kasım ayına kadar, o
aradaki yaz tatilinde, değerli Hükûmet, Seyitömer Termik Santrali ile
Seyitömer Linyit İşletmelerini birleştirdi ve kasım
ayı başında ihaleye sundu hızla, önce Kütahyadan
başlayarak. Şu anda, iki gün sonra bu ihaleye müracaat süreleri
bitiyor.
Değerli
milletvekilleri, bu hızlılığın, aceleciliğin
sebebi nedir? Kütahyaya bu iktidarın
düşmanlığının sebebi nedir? Özellikle bunu
öğrenmek istiyorum. Daha önce diğer illerde
gerçekleştiremediğiniz enerji tesisleri satışına
şimdi, ilk adımda, daha önceden olduğu gibi Kütahyadan
başlamanızın sebebini bir öğrenmek istiyorum.
Bu işletmeler
yıllarca bu ülkenin ekonomisine katkı sağlamış, 3 bine
yakın çalışanın evine ekmek gitmesini
sağlamış. Şimdi diyorsunuz ki: Paraya ihtiyacım var,
satacağım. Niye yatırıma ihtiyacınız yok? Niye
paraya ihtiyacınız var? Acaba burada çalışan mevcut
personelin altı ay sonra çekeceği zulmü,
perişanlığı görebiliyor musunuz? 4857 sayılı
Yasaya tabi olarak çalışan bu insanların aynı yasaya tabi
olarak başka birimlere aktarılmasını sağlayabilecek
misiniz Sayın Bakan?
Ben, dün,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığından bu
satışla ilgili sözleşmeyi ve şartnameyi istedim,
veremeyeceklerini söylediler. Sen benim memleketimin malını
satacaksın, sözleşmeyi milletvekiline veremeyeceksiniz. Ne demek bu?
O zaman, birilerine peşkeş çektiğinize dair bazı hükümler
yer alıyor demektir. Bu sözleşmeyi alacağım, bu
şartnameyi de inceleyeceğim ve sonuna kadar da bu
satışın peşinde olacağım. Ama buradan sayın
bürokrata bir selam söylüyorum: Bir gün bu sözleşmenin tamamını
beraber inceleyeceğiz.
Değerli
milletvekilleri, size sözleşmeyi veremeyen bürokratın
aldığı kararla bu ülkede yatırımları, daha önceki
yatırımları satıyorsak, gelin bir daha düşünelim. Bu
bütçeye bu nedenle ret oyu vereceğiz ve bu bütçenin, maalesef,
yatırım bütçesi değil, satış bütçesi, peşkeş
bütçesi olduğunu bir kez daha hatırlatıyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şimdi,
madde üzerinde söz isteyen Temel Coşkun, Yalova Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
TEMEL COŞKUN
(Yalova) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 Yılı
Merkezi Bütçe Kanunu Tasarısının 9uncu maddesi ile ilgili
şahsım adına görüşlerimi açıklamak üzere
huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AK PARTİnin
Türkiye'nin umudu olarak siyaset sahnesinde yer almasının üzerinden
tam on yıl geçti. Bütün bu zaman süresince milletimizle fiziki
irtibatımızı ve gönül bağımızı hiç
koparmadık ve artırarak devam ettirdik. Hükûmet
çalışmalarında milletimizden aldığımız dua
ve destekle büyük yatırımlara imza attık. On yılda
Türkiyeyi tam 10 kat büyüttük. 2002 yılında toplam yatırım
miktarı 59 milyar TL iken 2011 sonunda bu miktar yaklaşık 5 kat
artarak 283 milyar TL oldu.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yatırımlarla ilgili bazı ana
başlıkları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ulaştırma, denizcilik ve haberleşme hizmetleri için son on
yılda toplam 140 milyar, kara yolları için 89 milyar 600 milyon TL
yatırım yaptık. Bizden önce 6 ilimiz bölünmüş yollarla
birbirine bağlı iken iktidarımız döneminde 74 ilimiz
bölünmüş yollarla birbirine bağlandı. Demir yollarına
toplam 24 milyar, hava yolları için 7 milyar 300 milyon TLlik
yatırım yaptık. Aktif havalimanı sayımız 26dan
48e çıktı. Denizcilik hizmetleri için 2 milyar 300 milyon artı
yatırım yapmak suretiyle her alanda yenilikler yaptık. 2013
yılı bütçesinde kurumların yatırım ödeneklerini 2012
yılına göre yaklaşık yüzde 20 artırarak 39 milyar 200
milyon TLye çıkardık. Diğer taraftan, hükûmetlerimiz döneminde
sağladığımız ekonomik ve siyasi istikrar sayesinde
özel sektörün de önünü açtık. Yurt dışına yapılan yatırımlar
1980 ve 2002 dönemlerinde sadece 3 milyar 100 milyon dolar iken bu rakam bizim
iktidar dönemimizde 16 milyar 500 milyon dolara çıktı. Bu
yatırımlar sayesinde ay yıldızlı pasaportu
taşıyan her vatandaşımız, artık, dünyanın
neresine giderse gitsin, başı dik geziyor, devletin gücünü ve
prestijini arkasında hissediyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ, on yıllık iktidar
döneminde, Türkiyeye çağ atlatan yatırımlar yapmış,
projeler üretmiştir. İnşallah, 2013 yılında bu yatırımlar
hızla devam edecek . Ayrım yapmadan, önce insan ve insana hizmet
diyerek, İnsanı yaşatmak devleti yaşatmak anlamına
gelir. anlayışından, 780 bin kilometreyi evimiz, 75 milyonu
kardeşimiz bildik. 75 milyon insanımızın
yaşadığı 75 vilayetimize ayrı ayrı
yatırımlar yaptık. Bu bağlamda, çiçekçiliğiyle,
kivisiyle, meyvesi ve doğal güzelliğiyle Marmaranın incisi olan
güzel Yalovamıza da bu yatırımlardan önemli destekler verdik.
Sağlık,
eğitim, ulaşım, spor, turizm ve tersane alanlarında
yatırımlar alan Yalovamız, dikkat çeken bir cazibe merkezi
hâline gelmeye başladı. Körfez köprüsü, Yalovaya, deniz
ulaşımının yanında kara ulaşımında da
önemli bir değer katmıştır. Gebze-Yalova-Orhangazi-İznik
arası -2015 yılında bitecek olan- projenin yapım maliyeti 6
milyar 300 milyondur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yapamayacaklarımızı söylemedik ama
söylediklerimizi de mutlaka yaptık. Her geçen gün, devletimize olan güven
katsayısını artırdık. İçeride milletimizin
güvenini kazanırken, dışarıda itibarı artan ve küresel
marka hâline gelen bir ülke olduk. Ancak, muhalefet milletvekillerini bu
kürsüde dinlerken söylediklerini hayretle ve ibretle izliyoruz. Biz
halkımızın içindeyiz, halkımızı seviyoruz ve
onları çok önemsiyoruz. Onların teşekkürlerini, tenkitlerini ve
eleştirilerini alıyoruz. Karnemiz gayet iyi. Biz, karnemizi ve
notlarımızı milletimizden alıyor ve
notlarımızı sürekli yükseltiyoruz. Artık takdirnameyi de
hak ettiğimize inanıyorum.
Sayın Başkan,
Türkiyede binlerce ilke imza atan Sayın Başbakanımız
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TEMEL COŞKUN
(Devamla)
ay sonra, en uzun süre Başbakan olarak yeni bir rekora daha
imza atacaktır. Ve onun önderliğinde bu ülkeye inşallah daha
güzel yatırımlar gelecek diyor, 2013 yılı bütçesinin
hayırlara vesile olmasını Cenabıhaktan niyaz ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
On dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Halaman.
ALİ HALAMAN (Adana)
Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın Maliye
Bakanımıza şöyle bir sorum var: Şimdi, 2/Bden dolayı
veya ecrimisil ödeyerek çiftçilik yapanlar var. Bu çiftçilik yapanlar yer
altı suyu ile veya pompayla sulama yapıyorlar. Şubat
ayının sonu yani 2013te Orman ve Su İşleri Bakanlığı
bir yazı yazıyor: Eğer pompalarınıza ruhsat almak
istiyorsanız, yeni ruhsat çıkartmak istiyorsanız ya tapunuz
olacak veya tapunuz olmazsa size su ruhsatı veremeyiz. diyorlar, su saati
takmak istiyorlar.
Bunun için Sayın
Maliye Bakanımız bunun zamanını uzatmayı veya çiftçiyi
tapulandırmayı düşünüyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakanım, kamu kurum ve
kuruluşlarının hakkını ancak kamu korur, kamunun
uğradığı zararı ise yine kamu korur. Tıpkı
kamu avukatlarının yaptığı gibi, en temel görevleri
bu. Ancak, kamu kurum ve kuruluşlarında bir moda başladı:
Dışarıya dosya vermek. Peki, dışarıya dosya
verirken dışarıdaki avukatların aldığı
ücreti vekâleti aynen onlara yansıtıyorsunuz da sizin elinizde
yıllardır çalışan, emek veren, yıllardır kamu
hakkını koruyan, kamuyu zarara uğratmamak için çok
çalışan insanları ücreti vekâletten niye yoksun
bırakıyorsunuz? Bunların hakkı değil mi Sayın
Bakanım? Ne zaman kamu avukatlarının hakkını koruyacaksınız?
İki: Borçlar Kanunu
584, kimsenin umurunda değil. Vergi alamayacaksınız, firmalar
batıyor Sayın Bakanım. Ne Adalet Bakanının umurunda ne
Gümrük ve Ticaret Bakanının umurunda. Dün konuşmuşsunuz:
En kısa süre... Firmalar eşlerinden izin alamıyor. Bankalar
kredi vermiyor. Vergi alamayacaksınız. Firmaların önemli bir
kısmı zarara uğruyor Sayın Bakan.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Akçay
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çiftçilerimiz artık
traktörlerinde zeytinyağı yakmaya başladı. Tarımsal
üretimde kullanılan motorinle 4x4 gibi lüks araçlardaki motorinden
aynı tutarda vergi alınmasını, ayrıca, deniz turizmi,
balıkçılık, taşımacılık ve yatlarda vergisiz
mazot verilmesini adaletli buluyor musunuz? Çiftçiler tarafından
kullanılan motorin üzerindeki vergi yükünü azaltmayı düşünüyor
musunuz?
Ayrıca, benzin ile
motorin üzerinden alınan vergiyi -çiftçilerin haricinde- eşitlemeyi
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bayraktutan
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 657
sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olarak çalışan
kamu avukatlarının, diğer hizmet sınıflarına
nazaran son yıllarda mali durumlarında büyük bir gerileme meydana
gelmiştir. Bu sebeple, kamu avukatlarının özlük haklarına
ilişkin çalışma şartlarının düzeltilmesi
gerekmektedir. 3 bini aşkın kamu avukatı bulunmaktadır
bilindiği üzere. Bu nedenle, kamuda 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununa tabi olarak çalışan avukatların özlük
haklarıyla ilgili herhangi bir düzenleme yapmayı düşünüyor
musunuz? Bakanlığınızın bu konu da mağduriyetleri
gidermek için yaptığı herhangi bir çalışma mevcut
mudur? Statü sorunu, mali ve özlük hakları sorunu, teftiş ve
denetleme sorunlarıyla ilgili kamu avukatlarına ilişkin bir
çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? Çünkü bu konuda bütün
kamu avukatlarında büyük bir beklenti vardır.
Bu sorunu size arz ettim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli)
Efendim, şimdi, bizim Tunceli ili, malum, her tarafta kar
yağmış, yollar kapalı.
İl Özel İdaresinin de parası yok, belediyelerin de
parası yok, köy yolları kapalı. Ek bir para çıkarmayı
düşünüyor musunuz? 1inci sorum bu.
2ncisi: Bu, Tayyip Bey
Kaddafiden bir ödül aldı, 25 bin dolar verildi kendisine. O zaman dedi
ki: Ben bu 25 bin doları şehit ailelerine
bağışlayacağım. Şehit ailelerine veya herhangi
bir derneğe şimdiye kadar bağışlanmış
mıdır? Bağışlanmışsa nereye
bağışlanmıştır?
Bağışlanmamışsa onu bildirin.
Bir de biliyorsunuz,
Amerikanın Wikileaks belgelerinde
Tayyip Beyin İsviçrede 8 bankada hesabı olduğu söylendi.
Şimdi, Mali Suçları Araştırma Komisyonu, bu konuda
Bakanlık olarak siz İsviçre Hükûmetine sordunuz mu Bankalarda böyle
bir para var mıdır, yok mudur? Çünkü burada en iyi soracak Mali
Suçları Önleme Kurumudur. Dolayısıyla, bunu
sormadınızsa neden sormadınız? Sormuşsanız,
sonucunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Kurt
KAZIM KURT
(Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
bu T Cetvelinde bulunan araç hibeleri neden her yıl bütçeye konur; bu
konuda insanları rüşvete, baskıya zorlayan bir
alışkanlık hâline gelir? Bunu önlemeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, özür dilerim
BAŞKAN Buyurun efendim.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Gençten sonra ben geliyordum, elimde liste var.
BAŞKAN Efendim, çıkmışsınız
sistemden, yeniden girmişsiniz.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Çıkmadım.
BAŞKAN Bilemem, buradaki sıraya göre verdim
efendim.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Özür dilerim, ben salondan ayrılmadım ki, burada
duruyorum. Elimde yazılı liste var yani özür dilerim, biz bu listeye
göre
BAŞKAN Anladım da, listeyi getirseydiniz
verirdik daha önce ama
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Buyurun, ben listeyi getireyim size Değerli
Başkanım. Yani, ben burada da oturuyorum, ayrılmadım ki.
BAŞKAN Sayın Tanal, sisteme girmişsiniz,
sonra tekrar çıkmışsınız.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Ama Değerli Başkanım, benden
kaynaklanmıyor ki, buradan hiç ayrılmadım ki.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, tabii, bu madde yatırımlarla ilgili. Müsaade
ederseniz kısa bir şekilde eleştirilere cevap da vermek
istiyorum.
AK PARTİ hükûmetleri
döneminde yatırımların toplam bütçe harcamaları
içerisindeki payı yüzde 6,6dan yüzde 10,8e çıkmıştır
yani hükûmetlerimiz döneminde yatırımların bütçe içerisindeki payı
1,5 kat artmıştır. Sadece kamu yatırımları
artmamıştır, özel sektör yatırımları da
artmıştır. Bütçe konuşmamda da ifade ettim, bizden önceki
on yılda reel olarak özel sektör yatırımları yüzde 30
civarında azalırken bizim dönemimizde reel sektör yatırımları
2,7 kat artmıştır.
Şimdi, ecrimisille
ilgili konuya gelince: Ben Çevre ve Orman Bakanımızla görüşürüm,
eğer burada bir sıkıntı varsa sürenin, 2/B
uygulamasının en azından sonuna kadar uzatılması
hususunda yardımcı olurum ama bizim tercihimiz, hiçbir vatandaşımızın
hazine arazilerini işgal etmemesi ve dolayısıyla ecrimisil
ödemek zorunda olmaması. Bizim tercihimiz, hazine arazilerinin
kiralanması, irtifak hakkının tesis edilmesidir. Dolayısıyla
ecrimisili de biz doğru bulmuyoruz ama mecburiyetten, hazine arazisi
işgal edilmişse tabii ki ecrimisil alınıyor ama öbür
sorunun çözümünün de -dediğim gibi- üzerinde
çalışırız.
Değerli
arkadaşlar, kamu avukatlarının vekâlet ücretlerine ilişkin
herhangi bir yeni düzenleme yapılmadı. Yani eskiye oranla bir durum söz
konusu değil. 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca
dava takibi yapan avukatlara yıllık 8.569 lira brüt vekâlet ücreti
ödenmektedir yani net olarak 6.800 liralık bir vekâlet ücreti söz konusu.
Yeni bir değişiklik söz konusu değil, şu anda buna ilişkin
bir çalışma da yoktur.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakanım,
aldığınız vekâlet ücretini -bütçeye koydunuz- onlara
dağıtmıyorsunuz.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Borçlar Kanununda bir düzenleme
yapılarak tabii ki bu eş ile ilgili sorunun çözülmesi
gerektiğini ben dün de ifade ettim. Biz, tabii ki ilgili
Bakanımız muhtemelen yakında bir düzenlemeyi Meclisimize
getirir, bu konuda adım atmış oluruz.
Tarımsal
üretimde kullanılan mazota hükûmetlerimizin desteği söz konusu, biz
sübvanse ediyoruz. Şu andaki mazot fiyatlarının en az yüzde
11i, 12si kadar bir destek söz konusu. Yakında benzin, mazot
fiyatını eşitleyecek veya vergisini eşitleyecek bir
düzenleme gündemde değil. Daha yeni akaryakıt ürünlerinde ÖTV
düzenlemesi yaptık.
Kamu
avukatlarıyla ilgili -daha önce cevap vermiştim- özlük
haklarıyla ilgili yeni bir çalışma söz konusu değil.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Aldığınız ücreti
vekâlet ne kadar? Hepsini dağıtmıyorsunuz.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Sayın Genç, bu sene biz
bütün illerimize kullandıkları mazotu yani tükettikleri mazotu ve
tuzu dikkate alarak karla mücadelede destek verdik.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Kapalı diyorlar, çok kar yağmış
Sayın Bakan.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Doğrudur. Biz destek
verdik. Şimdi tekrar bu destek, yani kar yağışı
nedeniyle veya kış şartları nedeniyle illerimize destek
gerekiyorsa biz tekrar bunu çalışır, yaparız.
Diğer
sorularınızın muhatabı ben değilim çünkü benim bu
konularda bir bilgim yok. Onu Sayın Başbakanımıza veya
Başbakanlığa sorarsanız
KAMER
GENÇ (Tunceli) Mali Suçları İzleme Komisyonu size bağlı.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Herhangi bir
vatandaşımızın yurt dışında
hesabının olması yasalara aykırı değildir.
Mesele, bu hesaplarından elde edilen gelirlerin beyan edilip
edilmediği
KAMER
GENÇ (Tunceli) Kaçakçılıktan kazanılan paranın oraya
yatırılması...
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)
ve oradan elde edilen
kârların veya faiz gelirlerinin vergisinin ödenip ödenmediği
hususudur. Maliye Bakanlığı olarak bizi ilgilendiren boyutu
budur.
Yine,
hibe taşıtlar meselesi var. 2013 yılında hibe yoluyla 1.620
taşıt elde edilecektir. Bunun 1.492 adedi genel bütçeli kurumlara,
128 adedi ise özel bütçeli kurumlara aittir.
Şimdi,
bunların tabii ki detaylarını verebilirim. Bunu niye buraya
koyuyoruz? Bütün araç edinimlerini biz bütçe içerisinde izne tabi olarak
koyuyoruz. Bazı kurumlarımız hakikaten bir çerçevede bu
araçları edinebiliyorlar. Vatandaşlarımız hibe etmek
istiyor olabilirler veya bazı kurumların vakıfları
vardır, bu vakıflarından edindikleri de hibe yani olay sadece
vatandaşımızın hayırseverlik yapıp bir
taşıtı hibe etmesi meselesi değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Tanal, sorunuzu sorun.
Usule uygun değil
ama veriyorum.
Sayın Tanal,
sistemden çıkmışsınız, sonra girmişsiniz. Olmayan
bir hakkı veriyorum size.
Buyurun.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Usule uygun değilse
BAŞKAN Usule uygun
değil.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Özür dilerim.
Usule uygun değilse
ben de soru sormuyorum yani bu kadar açık ve net. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
10uncu maddeyi
okutuyorum:
Mahalli idarelere
yapılacak Hazine yardımları
MADDE 10- (1) Maliye
Bakanlığı bütçesinin;
a)
12.01.31.00-06.1.0.07-1-05.2 tertibinde yer alan ödenek, 13/1/2005 tarihli ve
5286 sayılı Kanunun geçici 7 nci maddesi çerçevesinde, il özel
idarelerine veya büyükşehir belediyelerine devredilen personelin
aylık ve diğer her türlü mali ve sosyal haklarına ilişkin
ödemelerini karşılamak üzere 2/7/2008 tarihli ve 5779
sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi
Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanunun geçici 1 inci maddesi
çerçevesinde il özel idarelerine veya büyükşehir belediyelerine,
b)
12.01.31.00-06.1.0.08-1-07.1 tertibinde yer alan ödenek, Köylerin
Altyapısının Desteklenmesi Projesi (KÖYDES) kapsamında
köylerin altyapı ihtiyaçları için il özel idareleri ve/veya köylere
hizmet götürme birliklerine,
c)
12.01.31.00-06.1.0.9-1-07.1 tertibinde yer alan ödenek, Su Kanalizasyon ve
Altyapı Projesi (SUKAP) kapsamında belediyelerin içme suyu ve
atıksu projelerini gerçekleştirmek üzere İller Bankası
Anonim Şirketine,
tahakkuk ettirilmek
suretiyle kullandırılır. SUKAP kapsamında ihtiyaç
olması halinde genel bütçe kapsamındaki ilgili kamu idaresi bütçesine
veya özel bütçeli idare bütçesine ödenek aktarılabilir. Bu fıkra
kapsamında ilgili idarelere yapılan Hazine yardımları
haczedilemez ve üzerine ihtiyati tedbir konulamaz. (2) Birinci
fıkranın (b) ve (c) bentlerinde yer alan ödeneklerin, 2013
Yılı Yatırım Programında belirlenmesini müteakip,
KÖYDES Projesi için iller bazında; SUKAP için ise belediyeler bazında
dağılımı, kullandırılması, izlenmesi ve
denetimine ilişkin usul ve esaslar Yüksek Planlama Kurulu tarafından karara
bağlanır.
BAŞKAN Soru sormak
isteyen sayın milletvekilleri, madde okunduktan sonra sisteme giren
sayın milletvekillerine söz verilecektir.
Şimdi, madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet
Erdoğan, Muğla Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütçe kanununun 10uncu maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime Kerkükte
yaşanan dramla başlamak istiyorum. Barzaniyle gurur duyup
Kerkükteki kardeşlerimizi kaderine terk etiniz. Son günlerde yaşanan
olaylar sebebiyle Kerkükte şehit olan kardeşlerimize Allahtan
rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, mahallî idarelere yapılacak hazine yardımları
yıllardır her bütçede yer almaktadır. Belediyelerin görevleri
Belediye Kanunu ile belirlenmiş, bu belediyelerin hizmetlerini yerine
getirebilmesi için gerekli olan kaynaklar da Belediye Gelirleri Kanunu ile
belirlenmiştir. Pekâlâ, bu durumda bütçe kanununda mahallî idarelere
hazine yardımı yapılmasına ilişkin hükümler niçin yer
bulmaktadır? Bunun temel sebebi, bazı belediyelerin kendilerine
kanunlarla verilen görevleri yerine getirebilecek seviyede gelirlerinin
olmamasıdır. Bir başka sebep de iktidarın belediyeleri
kendisine muhtaç etme gayretleridir. İktidar, hazine
yardımlarını özellikle küçük belediyeler üzerinde bir baskı
aracı olarak kullanmaktadır. Seçim zamanı İktidardan
belediye başkanı seçerseniz size hizmet gelir, yoksa hizmet
alamazsınız. diye propaganda yapılmaktadır. İktidar
ile el ele sloganlarıyla İktidarı desteklersek daha fazla,
hizmet alırız. anlayışının insanlara empoze
edilmesi, hazine yardımları siyasi rüşvet veya siyasi tehdit
olarak gören iktidarın da ekmeğine yağ sürmektedir. Şimdi
sormak istiyorum: 2009 mahalli seçimlerinden bu yana hazine
yardımlarının rüşvet ve baskı aracı olarak
kullanıp kaç tane belediye başkanımızı kendi partinize
transfer ettiniz?
Değerli
milletvekilleri, 5779 sayılı İl Özel İdarelerine ve
Belediyelere Genel Bütçe Vergi
Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanunun 6ncı maddesinin 1inci
fıkrasında: Kesinleşmiş en son genel bütçe vergi gelirleri
tahsilatı toplamının binde 1i Maliye Bakanlığı
bütçesine nüfusu 10 bine kadar olan belediyeler için kullanılmak üzere
denkleştirme ödeneği olarak konulur. Maliye Bakanlığı,
bu ödeneği mart ve temmuz aylarında iki eşit taksit hâlinde
dağıtılmak üzere İlbank AŞ hesabına aktarır.
İlbank AŞ, hesabına aktarılan ödeneğin yüzde 65ini
eşit şekilde, yüzde 35ini ise nüfus esasına göre dağıtır. hükmü
bulunmaktadır. Şimdi, küçük belediyeler için denkleştirme
ödeneği mevcutken bütçe kanunlarıyla farklı ödenekler
getirilmesi politik tavrın açık ifadesidir. Denkleştirme
ödeneği yetmiyorsa nüfusu 10 binin altındaki belediyelerle ilgili
yeni ve adil bir sistem muhakkak burada karara bağlanmalıdır.
Yine, aynı kanunun
6ncı maddesinin (29nci fıkrasına göre: Bu Kanunda
ayrılması öngörülen paylar ile birinci fıkrada belirtilen ödenek
dışında, mahalli idarelere yardım amacıyla,
bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kurum ve kuruluşların
bütçelerine pay, fon veya özel hesap gibi adlarla başka bir ödenek
konulamaz. hükmü vardır. Bu durumda bütçe kanunlarıyla KÖYDES ve
SUKAP kapsamında ödenek konulması bu kanun hükmüne de
aykırılık teşkil etmektedir. Maliye Bakanlığı
bütçesine KÖYDES ve SUKAP kapsamında konulan ödeneklerin
dağılımı, kullandırılması, izlenmesi ve
denetimine ilişkin usul ve esaslar da Yüksek Planlama Kurulu
tarafından belirlenmektedir. Yüksek Planlama Kurulunun nasıl
oluştuğunu hepimiz biliyoruz, yani Yüksek Planlama Kurulu Hükûmet
üyeleri tarafından oluşturulmaktadır. Yüksek Planlama Kurulunun
bu şekilde oluştuğu dikkate alındığında da
buradan çıkan kararların nasıl kararlar
olacağını, bu kaynakların hangi belediyelere, hangi özel
idarelere aktarılacağını da tartışmaya gerek bile
yoktur.
Değerli
milletvekilleri, kalıcı ve kayda değer bir çözüm istiyorsak,
yıllardır düzenleyemediğimiz Belediye Gelirleri Kanununu
günümüz şartlarına göre düzenlemeli, belediyelere kendi görevlerini
yerine getirmeye yetecek kadar kaynak aktarılmasını
sağlamalıyız. Bunu gerçekleştirirken de belediyelerin
büyüklükleri, yaz kış nüfusları, coğrafi
alanlarının genişliği gibi objektif kriterler de göz önünde
tutulmalıdır. Yoksa, dökme suyla değirmen dönmeyeceği
ortadadır.
Son yıllarda KÖYDES
Projesi köylere hizmet götürülmesi bakımından önemli bir fonksiyon
üstlenmiştir. Ancak bunun da ciddi manada sorgulanmaya ihtiyacı
vardır. KÖYDES projeleriyle götürülen hizmetlerin talepleri yeteri kadar
karşılayamaması ve bu hizmetlerin belli bir kalite
standardını tutturamaması bu sorgulamayı daha da zaruri
kılmaktadır. Ayrıca, köylerin altyapı hizmetlerini yapmak
il özel idarelerinin görevidir. Özel idareler köylerimizde altyapı
çalışmalarını istenilen düzeyde niçin yapamamaktadır?
Tabii ki yeterli kaynakları olmadığı için. Pekâlâ,
asıl görevli olan birimlere kalıcı kaynaklar aktarılarak bu
hizmetlerin yapılması varken niye yeni projeler, yeni harcama
kalemleri ihdas edilmektedir, bunun nedeni de gerçekten
anlaşılamamaktadır.
Yine, SUKAP Projesi
kapsamında yapılan hizmetler de zaten belediyelerin yapması
gereken işlerdendir. Belediyeler SUKAP Projesi kapsamında
yapması gereken projeleri niçin yapamamaktadırlar? Yine
kaynakları yetmediği için. Pekâlâ, bütün belediyelerin
sorunlarını çözerek hepsine yeterli kaynak aktarmak varken, bazılarına
yeterli kaynak aktarılmakta, bazıları da merkezî idarenin
kapısında yalvartılmaktadır. Bundan maksat nedir,
anlaşılamamaktadır.
Dolayısıyla,
belediyelere kanunla verilen görevleri yapabilecekleri miktarda kaynak
aktarılması önem arz etmektedir ve bu kaynaklar da objektif
kriterlere göre, hiçbir ayrım yapılmaksızın bütün
belediyelere adil şekilde aktarılmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, belediyeler arasında en büyük adaletsizliklerden birisi
de bu yasama yılında çıkartılan yeni Büyükşehir
Belediyesi Kanunuyla yapılmıştır. Anayasa Komisyonunda
görüşülmeden, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeden,
vatandaştan gerçekler saklanarak, yangından mal
kaçırırcasına, AKP iktidarının sayısal
çoğunluğu ile hızlı bir şekilde Meclisten geçirilerek
yasalaşan yeni Büyükşehir Kanunu ülkemizi şehir devletlerine
ayırmakta, federatif bir sistemin altyapısını
oluşturmaktadır. Sayın Başbakanın başkanlık
hayallerini gerçekleştirmek için, dayatma yasalarla Türkiye
Cumhuriyetinin üniter devlet yapısını ortadan kaldırmak için
çıkarılan, ülkemizin birliği ve dirliği açısından
ciddi tehlikeler oluşturan yeni Büyükşehir Belediyesi Kanununun bir
başka handikabı da büyükşehir olan illerle büyükşehir
olmayan illerdeki mahallî idarelere aktarılan kaynağın
birbirinden ciddi miktarda farklılık arz etmesidir. Yeni
Büyükşehir Kanunu ile büyükşehir olan illere ayrılan paylar
arttığı için bu illere şu an hazineden ödenen paylara
yıllık 4 milyar TL civarında ilave yapılmaktadır.
Ayrıca Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile vatandaştan bu büyükşehir
olan illerin toplayacağı vergi ve harç miktarları da
artmaktadır. Oysa büyükşehir olmayan illerde belediye gelirlerinde
değişen hiçbir şey yoktur. Yani siz, büyükşehir
belediyelerine daha fazla miktarda, büyükşehir olmayan belediyelere daha
az miktarda kaynak aktaracaksınız., sonra ikisini mukayese
edeceksiniz! Bu nasıl bir insafsızlıktır? Bu nasıl bir
adalet anlayışıdır? Bunu anlamak gerçekten mümkün
değil.
Bizim, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi,
hizmetlerin sunumundaki hız ve kalitenin artırılması
maksadıyla alınacak iyi niyetli tedbirlere diyecek bir sözümüz
yoktur. Ancak, bu Büyükşehir Belediyesi Kanununun hedefinde yerel
yönetimleri reforma tabi tutmak, kaynak ve imkânlardan daha fazla istifade etmelerini
temin etmek ve bu alanda var olan eksik ve ihtiyaçları azami ölçüde
gidermek kesinlikle yer almamaktadır. Ayrılan kaynaklardaki
artış baz alınarak kaynakların daha etkin bir şekilde
kullanılıp kullanılmadığı araştırılmadan
yapılacak yorumları da şimdiden duyar gibi olmaktayız.
Sayın Başbakan birkaç sene sonra,
bu çok fazla kaynak kullanarak hizmet üreten büyükşehir belediyelerini baz
alarak Türkiye'nin her yerinde, büyükşehirlerde uygulanan yönetim
modelinin uygulanmasını gündeme getirecektir. Bu da ülkemizin idari
yapısının kökten değiştirilmesine sebep
olacaktır.
Sonuç olarak, belediyeler ve özel
idarelerin gelirlerinin kendilerine kanunla verilen görevleri yapacak
şekilde artırılması ve bu gelirlerin mahallî idare
birimleri arasında objektif kriterlere göre
dağıtılması muhakkak sağlanmalıdır.
Adaletsiz bir uygulama olan hazine ve
diğer bakanlık bütçeleri üzerinden mahallî idarelere
yardım ve kaynak aktarılmasına son verilmelidir. Daha, dün,
burada, Çevre ve Şehircilik Bakanı, 2012 bütçesinden ne kadar çöp
aracı dağıttıklarını ve bunu, tabii ki kendi
keyiflerine göre dağıttıklarını ilan etti.
Bu vesileyle, 2013
yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını diler, yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hüsamettin
Zenderlioğlu.
Buyurun.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Sebahat Tuncel Sayın Başkan.
BAŞKAN Sebahat
Tuncel
Fark etmez, nasıl
olsa başkası adına konuşacaksınız!
Buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına 10uncu madde üzerine söz
almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, ifade
ettiğimiz gibi, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu olarak, bugün
aramızda olamayan 6 milletvekilimizin sesini burada duyurma, onların
bütçe görüşmeleri hakkındaki görüşlerini yansıtmak için
kürsüdeyiz. Ben, bugün, Gülsel Yıldırım adına konuşuyorum.
(Hatip tarafından kürsü önüne Mardin
Milletvekili Gülsel Yıldırımın resmi konuldu)
Değerli
milletvekilleri, bütçe hakkında görüşlerimi ifade etmeden önce,
Gülsel Yıldırım olarak size kendi yaşamıma
ilişkin birkaç şey ifade etmek istiyorum. Malum, bu kürsüde
konuşabilme fırsatı bulamadık. Grubumuzun böyle bir yöntem
bulması açısından, en azından kendimizi anlatma
fırsatı bulduk.
Değerli
milletvekilleri, 1963 Nusaybin doğumluyum, lise mezunuyum ve evli 4 çocuk
annesi olarak siyasi faaliyete devam ediyorum. Bulunduğum mekânın
neresi olduğu önemli değil. Bugün, Mardin zindanındayım
size oradan sesleniyorum ama sonuçta, zindana girmeden önce de benim bir
yaşamım vardı ve bu yaşam hâlâ devam ediyor.
Değerli
milletvekilleri, tabii bizim yaşadığımız
coğrafyada siyaset bir tercih değildir, çoğu zaman
yaşamın kendisidir. Çünkü bizim yaşadığımız
coğrafya, adı konulmamış bir savaşın,
çatışmanın yaşandığı bir
coğrafyadadır ve bizim coğrafyamızda çocuklar bu siyasal
atmosferin içerisine girer, benim yaşamım da biraz öyle. Aslında,
ailemin yaşamına baktığımda, ailem özellikle 1990lı
yıllardaki politik mücadelede koruculuk sisteminin en çok
dayatıldığı, bunu kabul etmediğimiz için
işkenceden geçirildiğimiz, hatta, babamın bu vesileyle
-muhtemelen işkenceye dayanamadı fiziki olarak- yaşamını
yitirdiği bir dönemden geliyorum. Yani, siyaset bizim açımızdan
bir tercih değil, biraz önce ifade ettiğim gibi. Doğal olarak,
benim gibi bir kadının, yani bu kadar baskı içerisinde yaşamış,
kendisine yabancılaştırma dayatılmış, kendi
kardeşine karşı silahlanması dayatılmış ama
bunu reddetmiş, bunun karşısında onurlu bir duruş
sergilemiş bir aile geleneğinden gelen birisi olarak politik
yaşamın dışında kalmak, hele hele erkek egemen bir
sistemin ve savaşın getirdiği baskılarla birlikte,
kadın olarak yaşadığım sorunları da ekleyince
siyasetin dışında kalmam beklenemezdi.
Tabii ki bizim oralarda,
Türkiye'de kadın olarak siyaset yapmak da çok kolay değil. Doğal
olarak, bu politikanın içerisine girdiğimde yine aynı
baskı, zor politikalar içerisinde oldum. Daha önce, siyaset
yaptığım dönemlerde de dönem dönem gözaltına
alındım. Daha önce Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinde
yargılandım ve dört ay Mardin Kapalı Cezaevinde tutuklu olarak
kaldım. Yani, Özgür Partiden DEHAP, DTPye kadar bir çok alanda siyaset
yaptım. En son Barış ve Demokrasi Partisinde siyasi faaliyetler
yürütürken 15 Ocakta KCK adı altında yürütülen siyasi
soykırım operasyonunun Mardin ayağında gözaltına
alındım ve tutuklandım. Tutukluyken aday oldum. Emek, Demokrasi
ve Özgürlük Bloku Mardinde 2nci sıra milletvekili adayı oldum. Ben
içerideydim ama dışarıda hem bağımsız adaylar
Biliyorsunuz, bağımsız olarak seçimlere girdik Mardinde, 3
milletvekili adayımızla birlikte yarıştık; Sayın
Ahmet Türk, Sayın Erol Dora ve ben. Ben cezaevindeydim ama diğer aday
arkadaşlarımız seçim çalışmalarında en çok benim
adıma faaliyet yürüttüler ve 53 bin oyla seçildim. Ama ne yazık ki bu
irade, 53 bin oy
Yani parti listesinden değil, bağımsız
adaylarla seçimlere girdim. Şu an cezaevindeyim ve halkın iradesi bir
şekilde cezaevinde hapsedilmiş.
Peki, değerli
milletvekilleri, gerçekten, sahiden nedir benim bugün Mardin zindanında
olmama neden olan şey? Gerçekten, bütün bunların nedenini anlamak, bu
KCK adı altında yürütülen siyasi soykırım operasyonu nedir,
Türkiyeye ne getiriyor gerçekten AKP Hükûmeti bu politikayla
başarılı oldu mu bunu biraz daha ifade etmek istiyorum.
Bugün benim durumumda
olan, bu dönemde mevcut 6 milletvekilimiz var. Hatip Diclenin
milletvekilliği her ne kadar çalınmış olsa da biz hâlâ onu
milletvekili olarak görüyoruz 1 de eski milletvekilimiz olmak üzere 7
milletvekili arkadaşımız şu an zindanda. 24 belediye
başkanımız, mevcut görevde olan, yani 2009 seçimlerinde seçilen
belediye başkanımız şu an zindanda, belediye başkan
vekili 19 arkadaşımız şu an bizimle birlikte zindanda.
Belediye başkan vekili 13 arkadaşımız, belediye
çalışanı 41, belediye meclis üyesi 94 ve il genel meclisi üyesi
13 arkadaşla birlikte toplamda 10 bine varan sayımızla birlikte
aslında Türkiyede siyasi bir soykırıma tabi tutuluyoruz.
Aslında, fiiliyatta
partimiz kapatılmış durumda. Yani BDP, aslında sadece
milletvekilleriyle ve bu demokratik siyasette ısrar eden, yönetici
olması konusunda ısrar eden bir şekilde siyaset yapmaya
çalışıyor ama fiilen AKP Hükûmetinin partimizi kapattığını
hele hele biz zindandakiler çok daha net olarak görüyoruz. Her gün Mecliste
yapılan konuşmalarda, yine diyeyim ki basına yansıyan,
kamuoyuna yansıyan durumda BDPnin sesi neredeyse hiç duyulmuyor. Yani
bütçe görüşmeleri açık olmasa herhâlde biz bu görüşmeleri de hiç
dinleyemeyeceğiz.
Değerli
milletvekilleri, KCK adı altında yürütülen siyasi
soykırım operasyonunun bir tek amacı var, o da Kürtleri
demokratik mücadelenin dışına itmek, Kürtlerin savunduğu
Kürtlerin dil, kimlik, kültür hakları, Kürtlerin halk olmaktan
kaynaklı kolektif haklarını kullanması talebini bir
şekilde ortadan kaldırmak ve bastırmak.
İkincisi, bu ülkede
yaşanan savaş politikalarına dur diyen, savaşın son
bulması için demokratik çözümün gelişmesi konusunda ısrar eden,
Kürt sorununun çözümünün inkârdan değil Kürt sorunu yoktur. demekle
değil, Evet, Kürt sorunu vardır. Başbakanın
Diyarbakırda dediği gibi Bu sorun bizim sorunumuzdur.
dolayısıyla Türkiye kendi geçmişiyle yüzleşmelidir ve
burada bir halkın gasbettiğimiz hakları yasal ve anayasal
güvenceye kavuşmalıdır noktasında bir iradeyle mümkündür.
Savaşın ortadan kalkması, çatışmanın ortadan
kalkması ölümlerin olmaması müzakerelerin
başlatılmasıyla mümkün olacaktır. Bunları
söylediğimiz için işte tam da, hâlâ cezaevinde rehin olarak
tutuluyoruz çünkü hukuki olarak bizim gerçekten tutulmamızı
gerektirecek hiçbir şey yok. Şu an yargılanan şey BDPnin
faaliyetleridir. 8 Marttan Nevruza 1 Mayısa, kadın
çalışmalarına, kadın kotasına, bütün faaliyetlerimiz,
bütün çalışmalarımız KCK iddianamesinde suç olarak
gösteriliyor. Bizler hep ifade ettik, bunlar suçsa, bu suçları
işlemeye devam edeceğiz çünkü bunlar bizim varlık gerekçemiz.
Yani bu ülkede demokrasiyi, insan haklarını özgürlüklerini savunmak
Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. denilse de biz buradan, Mardin
zindanından şunu görüyoruz ki: Bu, AKP Hükûmetinin hukuk devleti, AKPye göre hukuk
çünkü istediğini tutukluyor, istediğini devre dışı
bırakıyor.
Değerli
milletvekilleri, bütçe hakkında da birkaç şeyi ifade etmek istiyorum.
Burada izlediğimiz kadarıyla, tabii bizim bu komisyon dönemindeki
çalışmalara dâhil olma sürecimiz olmadı, daha çok izleyerek,
kamuoyunda tartışarak bu süreci gözlemleme fırsatımız
oldu ama görülen o ki bu bütçe halkımızın lehine bir bütçe
değildir hesabı verilmemiş bir bütçedir. Örtülü ödeneğe
ayrılan payın bu kadar yüksek olduğu bir yerde bu bütçenin bir
savaş bütçesi olduğunu çok net görüyoruz. Bizler bu savaş
bütçesi olarak hazırlanan ve önümüzdeki dönem daha çok Orta Doğuda
yaşanan çatışmanın, savaşın
derinleşeceğini düşündüğümüzde yine ekonomik krizin
derinleşeceğini düşündüğümüzde bu anlamda, ciddi anlamda
problemli bir bütçe ve kabul edilmemesi gereken, halkımızın
lehine olmayan bir bütçedir.
Diğer bir konu: Kadınlar
olarak, bu kürsüden de BDPli milletvekili arkadaşlarımız çok
defasında ifade ettiler, bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Toplumsal
cinsiyete duyarlı hiçbir yaklaşım yoktur. Yani
kadınları yok sayan, emekçileri yok sayan, kendi iktidarını
daha çok güçlendirmek için geliştirilen bir bütçe olmuştur.
Dolayısıyla, aslında bu bütçenin halkımızın
lehine bir bütçe olmadığını bir kez daha burada ifade etmek
istiyoruz.
Sonuçta, bu bütçeyi
nasıl planlarsanız önümüzdeki dönemi buna göre
planlayacaksınız. Biz bu ülkede yeterince savaş,
çatışma, acı gördük. Bu ülkenin Orta Doğu halklarıyla,
kendi halkıyla, kendi ülkesi içerisinde yaşayan bütün halklarla
barış politikası içerisinde yaşaması gerekir bütün
enerjisini, bütün politikalarını barış üzerine kurması
gerekir ama ne yazık ki bu bütçeyle bir kez daha görüyoruz ki önümüzdeki
dönem Orta Doğuda savaşa, çatışmaya Türkiyeyi
hazırlayan, bu konuda da halkın görüşlerini dikkate almayan bir
şekilde bütçe hazırlanmış durumdadır. Bundan
vazgeçilmesi gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime son verirken şunu ifade etmek istiyorum: Tabii,
ben sadece kendi adıma değil cezaevinde bulunan binlerce -on bine
varan- arkadaşım adına konuşuyorum. Türkiye'nin temel
gündemlerinden birisi Kürt sorunudur. Bütçe görüşmeleri bitiyor ama
asıl gündem yarın önümüze yeniden gelecek. Kürt sorunu çözümünde
çatışma değil müzakerenin derhâl başlatılması
gerekiyor, açlık grevleri döneminde de ifade ettik ana dil üzerindeki
yasağın kaldırılması gerekiyor, Sayın Abdullah
Öcalanın üzerindeki tecridin kaldırılması ve derhâl
müzakerelerin başlatılması Türkiye'nin demokratik geleceği
açısından daha önemli diyor, bir kez daha Mardin zindanından
Genel Kurulunuzu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Hasan Akgöl, Hatay Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HASAN
AKGÖL (Hatay) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 10uncu
maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün görüşmelerinin
sonuna yaklaştığımız 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı AKP Hükûmetinin 11inci bütçesi. Bundan
önceki 10 bütçesinde olduğu gibi bu bütçenin içinde de işçi, memur, esnaf,
emekli, dul yani dar gelirli bulunmamaktadır. Bu ülkenin yoksullaşan halkı
adına dilerim ki bu bütçe Hükûmetinizin son bütçesi olur.
Değerli
milletvekilleri, bölgemdeki üretici ve esnaf perişan durumda. Bütün
samimiyetimle söylüyorum çiftçinin, esnafın, işçinin umudu
tükenmiş durumda. 2007 yılından 2012 yılının
11inci ayına kadar geçen zamanda Hatayda kapanan iş yeri
sayısı 10.940 adettir. Yani düşünün, bu geçen süreçte artan
nüfusa bağlı olarak açılan iş yeri sayısı artacağına
10.940 iş yeri kapanmıştır; istihdam alanları
genişleyeceğine daralmıştır. Bu durumun kabul edilmesi
mümkün değildir.
Hatayda 7.989 esnaf ve
sanatkârın kredi bakiyesi bulunmaktadır. Yani ayakta durmak için
kredi kullanmak durumunda kalmış esnaf ve sanatkârdan bahsediyorum potansiyel
bir riskten bahsediyorum. Hükûmetin uyguladığı ekonomik
politikaların ve bölge gerçekleriyle ülkemizin uzun vadeli
çıkarlarına aykırı dış politikaların
birleşik etkisi Hatayda iflasları beraberinde getirmektedir. Bunun
en gerçekçi örneği, son dönemlerde, yaklaşık yirmi bir
aydır yaşadığımız Suriye olayları
gerçeğidir. Suriye olaylarının Hataya etkisini,
sanırım iktidar milletvekillerimizin de bilmeyeni yoktur. Çiftçiyi,
ihracatçıyı, ithalatçıyı, esnafı nasıl
etkilediğini en az benim kadar bildiklerinden eminim.
Değerli
milletvekilleri, ilim Hatayda transit
taşımacılığın yanında ekonominin büyük bir
oranı da tarıma dayalıdır, verimli toprakları olan bir
bölgedir. Hatayda kaliteli zeytin tarımı, pamuk, buğday,
mısır tarımı yapılmaktadır. Tarıma
dayalı sanayi istenilen seviyeye getirilmediği için beklenen
sıçramayı bir türlü yapamamıştır. Bu
açıklamayı yapma gereği hissediyorum çünkü bölgedeki üreticinin
ağır girdi maliyetleri altında inim inim inlemesi
yetmiyormuş gibi, şimdi yeni bir uygulama hayata geçirilecek.
Sayın Bakan demin konuşmasının arasında şunu
söyledi ben bir çiftçiyim, ben anlamakta zorluk çektim. Çiftçinin
kullandığı mazotun yüzde 11ini sübvanse ediyoruz. diyor.
Nasıl ediliyor, gübre, mazot hepsini birleştirip hangi oranda
yapılıyor, anlamıyorum. Ben de çiftçilik yapan biri olarak, bu
oran nasılmış, çok merak içindeyim doğrusu.
Hataydaki ve ülkedeki
üretici kesiminin endişeyle beklediği bir uygulamayı Hükûmetiniz
önümüzdeki günlerde faaliyete geçirecektir. 6111 sayılı torba yasa
ile 2011 yılında, Yeraltı Suları Hakkında Kanunun
10uncu maddesinin 2nci fıkrasına göre yer altı suyu
miktarlarının tespitini sağlayacak ölçüm sisteminin
kurulmasını zorunlu hâle getirdiniz, Bu ölçüm sisteminin özellikleri
yönetmelikle belirlenir. diye hüküm eklediniz. DSİ şunu yapmak
istiyor, 2013ün Şubat ayından itibaren başlayacak: Yer
altı sularına sayaç taktıracak, çekeceğiniz suyun
miktarını belirleyecek. Aynı şekilde elektrikte, elektrik
sayaçlarına kart sistemi ekleyerek çekeceğiniz enerjinin
miktarını belirleyecek. Burada daha kötü olan, daha
sıkıntılı olan kısım şu arkadaşlar:
Çiftçi bırakın girdi, gübre, mazot maliyetlerini,
kullanacağı elektriğin, suyun bir sene önceden tespitini yapmak
zorunda kalacak. Yani Hükûmet gidecek
Adam pamuğunun 3üncü suyunu
sularken, 2nci suyunu sularken
karttaki su miktarı bittiyse sulama yapamayacak. Artık, hani veremi
gösterip sıtmaya razı edersiniz ya, sistem o şekle geldi. Yani
insanlara maliyetleri bile unutturuyorsunuz; suyu, elektriği nasıl
kullanırım, ne kadar su alırım diye torpil arama cihetine
gönderiyorsunuz.
Burada, bir de bunun
yanında başka bir konu var. Bu sayaçların maliyeti, elektrik
sayaçlarıyla beraber, yaklaşık 400 doların üzerinde. Zaten
girdilerden dolayı beli bükülmüş çiftçi, yerinden kalkamaz hâle gelmiş
çiftçi, bir de 400 dolar ve üstü miktarla elektrik sayacı, su sayacı
alacak, bir de bunun bakımını üstlenecek! Daha ne kaldı? Bu
çiftçiye nasıl zulmedersiniz, nasıl yaparsınız? Ben bunu
kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Siz yine bulursunuz bir
şeyler, eminim yani.
Şimdi,
arkadaşlar, bunun neresine bakayım, nasıl eleştireyim,
bilmiyorum. Bu bölgede, bu masalarda oturan -ben tekrar ediyorum- en az 15-20
tane benim gibi çiftçilik yapan arkadaşım var bu girdilerden
etkilenen çiftçi arkadaşlarım var. Hiç mi bölgelerine gidip hiç mi bu
çiftçilerle konuşmuyorlar, hiç mi beraber olmuyorlar, hiç mi onların
sorunlarını dinlemiyorlar, buna hayret ediyorum. Hangi yüzle
bölgelerine gidip hangi yüzle o çiftçinin yanında bulunuyorlar, o da
ayrı bir konu.
Bir büyükşehir yasa
tasarısı geçirdik. Bu büyükşehir yasa tasarısında
sınırlar -özellikle kendi ilim için söyleyeyim- o şekilde
çizildi ki seçim nasıl kazanılır, seçimi nasıl AKP yönüne
döndürürüm, nasıl kaybedilmiş belediyeleri alırım, üzerinde
durulan tek nokta buydu.
Sayın Başbakan
her kelimesinde tutup Biz ayrıştırma değil
birleştirmeden yanayız. diyor. Ben buna soruyorum: Hataya gelsinler
de Hataydaki Alevi camiasının yaşadığı bölgeleri
kırmızı çizgilerle nasıl çizip
ayırdıklarını göstereyim kendilerine. Ben, bunu,
İçişleri Bakanına harita üzerinde gösterdim. Nasıl
birleştirmeyi, bütünleştirmeyi düşünüyorlar, onun da
cevabını orada beklerim.
Bir de bizim yerel
yönetimlerin gelirleriyle ilgili, alakalı sorunlar var arkadaşlar.
Şimdi, kıyı şeridinde belediyelerimiz var. Kıyı
şeridindeki belediyelerimizin kış nüfuslarıyla yaz
nüfusları arasında yaklaşık 4-5 kat fark olmaktadır.
Şimdi, buralarda yapılan ödenekler kış nüfusuna göre
değerlendirildiği için, bu belediyeler yazın mağdur olup
gerekli hizmeti götürme imkânı bulamamaktadırlar. Bunların yaz
nüfusları dikkate alınarak ödeneklerinin çıkarılması
gerekir. Bu konunun biri.
Bir diğeri de,
şu anki mevcut Hükûmet kendisine ait belediyelere
uygulamadığı zulmü, eziyeti bizim, Cumhuriyet Halk Partisine ait
belediyelere uygulamaktadır. İşte İzmir Belediyesi bunun
bir örneği, diğer belediyelerimiz bunun örneği, MHPye ait
belediyeler bunun bir örneği. Gün geçmiyor ki bir belediye
başkanı görevden alınsın, gün geçmiyor ki bir belediye
başkanı tutuklansın. Peki, muhalefetin belediyeleri bu kadar
yolsuzluk yaparken iktidarın belediyeleri ak sütle mi
yıkanmış? Hiç mi onların bir hatası yok, hiç mi
onların bir sıkıntısı yok? Ve bunu da şundan çok
net anlarsınız, son dönemlerde bu giderek de arttı:
Soruşturma geçirmesin diye iktidar kanadına geçen muhalefet belediye
sayısı gün geçtikçe artmakta. Yani, soruşturma geçirmemek için,
hizmet almak için, vatandaşın yanında olmak için veya rahat bir
belediye başkanlığı, sorunsuz bir belediye
başkanlığı yaşamak için muhakkak AKP belediyesi mi olmak
lazım? Ancak AKP kimliğini alırsa mı o belediye
başkanı rahat çalışacak? Lütfen arkadaşlar,
sağduyuyla davranıp ona göre
SONER AKSOY (Kütahya)
Sakin ol ya!
HASAN AKGÖL (Devamla)
Ben sakinim; ben gayet, gayet ve gayet sakinim. Siz sakin olun, ben bir
şey demiyorum size.
SONER AKSOY (Kütahya)
Rahat ol!
HASAN AKGÖL (Devamla)
Ben çok rahatım arkadaşlar. Ben bürokrasiden geldiğim için hangi
şartlarda çalıştığımı da bilirim; AKP
Hükûmetiyle de çalıştım, diğer hükûmetlerle de çalıştım.
Bu vesileyle
arkadaşlar, işçinin, memurun, esnafın, dar gelirlinin yani
yoksulun içinde olmadığı bu bütçeye partim adına ret oyu
vereceğimi bildirir, hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Rıza Türmen, İzmir
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
RIZA TÜRMEN (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; mahallî idarelere yapılacak hazine yardımıyla
ilgili olarak şahsım adına konuşuyorum.
Avrupa Yerel Yönetimler
Şartı var Avrupa Konseyinin
hazırladığı ve Türkiye buna taraftır. Buradaki
30 maddeden Türkiye 20sini kabul etmiştir, 10unu kabul etmemiştir.
Bunun 9uncu maddesi, mahallî yönetimlere, yerel yönetimlere yapılacak
hazine yardımıyla ilgilidir. Burada Türkiyenin kabul etmediği maddeler
arasında şu vardır: Bir; bir kere bu hazine yardımıyla
ilgili olarak mutlaka merkezî yönetim mahallî idareye
danışmalıdır. Bu yardımın nasıl
yapılacağı konusu bu ikili danışmalarla tespit
edilmelidir. Bunu Türkiye kabul etmemiştir.
İkincisi de mahallî
idareye yapılacak hazine yardımı proje bazında
yapılmamalıdır. Bu paranın nasıl
harcanacağı, nereye harcanacağı, nereye sarf edileceği
mahallî idarenin takdir yetkisine bırakılmalıdır. Türkiye,
bu maddeyi de kabul etmemiştir ama Türkiyenin kabul ettiği
başka bir madde vardır bu Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler
Şartında, o da şudur: Mahallî idarelerle ilgili alınacak
her türlü karar merkezî idare tarafından mahallî idareyle
danışılarak alınmalıdır, genel bir yükümlülüktür
bu. Bu, ister hazine yardımı olsun ister mahallî idarelerin,
belediyelerin sınırlarının değiştirilmesi
şeklinde olsun, bütün yerel yönetimlere ilişkin kararlar merkezî
yönetim tarafından danışılarak alınmalıdır.
Türkiye, bu maddeyi kabul etmiştir fakat bunu uygulamamaktadır.
Biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak buradaki 30 maddenin de kabul edilmesini ve Türkiyenin hiçbir
maddeye çekince koymamasını istiyoruz. Tabii, bu bir zihniyet
meselesidir, bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç gösterir;
ademimerkeziyetçiliğe dayanan, mahallî idarelerin güçlendirilmesine
dayanan bir zihniyet değişikliği gerekir. Oysa, Türkiyenin
nasıl bir zihniyet yapısıyla yönetildiğini Sayın
Başbakan dün Konyada yaptığı konuşmada son derece
güzel açıklamıştır. Demektedir ki Sayın Başbakan:
Ama bu kuvvetler ayrılığı denilen olay var ya, o
geliyor, sizin önünüze bir engel olarak dikiliyor. Yani buradan
anlaşılıyor ki Sayın
Başbakan kuvvetler ayrılığından şikâyetçi,
kuvvetler birliği istiyor. Zaten Türkiye kuvvetler birliğiyle
yönetiliyor. Bugün fiilen uygulamada Türkiye bütün kuvvetlerin, bütün
iktidarın, bütün gücün tek bir elde toplandığı bir yönetim
zihniyetiyle yönetilmektedir.
Amerika Birleşik
Devletlerinin kurucusu Madison vardır. Madison bu federalist paperlarda,
federalist kâğıtlarda şöyle demektedir: Bütün iktidarın, yasama, yürütme ve
yargının tek bir elde toplanması, ister babadan oğla geçmek
ister kendi kendini atamak ister seçimle işbaşına gelmek yoluyla
olursa olsun, istibdadın tam bir tanımıdır. Madisonın
18inci yüzyılda söylediği bu sözler bugünkü Türkiye için geçerlidir.
Bütün gücün tek bir elde, yasamanın, yürütmenin, yargının tek
bir elde toplanması istibdadın kendisidir. Bugünkü Türkiyedeki
rejimin adı da o nedenle demokrasi değildir, bugünkü Türkiyedeki rejimin
adı seçimle işbaşına gelmiş otoriter bir rejimdir;
bunun demokrasiyle yakından uzaktan ilgisi de yoktur. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, bunlar yetmezmiş gibi
Adalet ve Kalkınma Partisi bir başkanlık sistemi önermektedir,
Anayasa Uzlaşma Komisyonuna başkanlık sistemini
getirmiştir. Bu, işte bugünkü otoriter rejimin anayasal bir zemine,
anayasal meşruiyete kavuşturulması için gösterilen bir
çabadır çünkü o başkanlık rejiminde önerilen başkanlık
sistemi, aslında başkana hiçbir başkanlık rejiminde
görülmeyen genişlikte yetkiler vermektedir. O başkanlık sistemi
yürürlüğe girerse başkan kim olursa olsun -herhâlde Sayın
Başbakan bunu istiyor- Obamadan çok daha fazla yetkilere sahip
olacaktır. Ne yapacaktır? Meclisi fesih yetkisi olacaktır; kanun
hükmünde kararnameyle ülkeyi yönetme yetkisi olacaktır, bütün üst düzey
bürokratları, kamu görevlilerini atama yetkisi olacaktır. Böyle bir
başkanlık rejimi dünyada görülmemiştir aslında ama bu,
bugünkü fiilî durumun aslında hukuki bir zemine oturtulması çabasından
başka hiçbir şey değildir.
Çok teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, birleşime
14.30a kadar ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 13.37
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 14.31
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih
ŞAHİN (Ankara), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44üncü Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
2013 yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının görüşmelerine
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
10uncu madde üzerinde,
şimdi, söz sırası, şahsı adına Diyarbakır
Milletvekili Oya Eronata aittir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OYA ERONAT
(Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013
yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
Mahalli idarelere yapılacak Hazine yardımları
başlıklı 10uncu maddesi üzerine şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün insanlık
tarihi büyük bir değişim yaşamaktadır. Bu değişim
ekonomik ve teknolojik sektörlerde olduğu kadar, bütün dünya ülkelerini de
sosyal değişim içine sokmuştur. Hükûmetler bu değişimi
halklarıyla paylaşmak zorundadırlar.
Değerli
milletvekilleri, 1924 yılında Türkiye nüfusunun yüzde 85i köylerde,
yüzde 15i şehirlerde yaşamaktaydı. Bugün ise köyde
yaşayanların oranı yüzde 17, şehirde yaşayanların
oranı yüzde 83tür. Bu durum ülkemizin büyük bir değişim ve
dönüşüm geçirmekte olduğunun göstergesidir. Hızla
şehirleşen toplumumuzda AK PARTİ iktidarı dönemine kadar,
mahallî idarelerin yapması gereken hizmetlerin büyük çoğunluğu
merkezî idareler tarafından yapılmaktaydı. Örneğin, bugün,
il özel idarelerince ivedilikle yapılan işler ve hızla çözülen
sorunlar daha önce köy hizmetleri tarafından kaplumbağa
hızıyla yürütülmekteydi.
2002 yılından
önce, memleketim olan Diyarbakırda içme suyu götürülen köy
sayısı 161 iken bugün içme suyuna kavuşan köy sayısı
1.395tir.
Değerli
milletvekilleri, yine, BELDES ve KÖYDES projeleri ile yerel yönetimlerin daha
da güçlenmesi sağlanmıştır. İl özel idarelerince
uygulanan KÖYDES projeleri için ülke genelinde bugüne kadar harcanan para 7
milyar 918 milyon TL olup 2013 yılı için bütçeden ayrılan pay
578 milyon TLdir. Bu bağlamda KÖYDES projeleri için Diyarbakır
ilimize 2005 ve 2012 yılları arasında toplam 259 milyon 125 bin
lira gönderilmiş olup Diyarbakırdaki köy yollarımızın
asfaltı, stabilizasyonu ve köprüleri bu ödeneklerle vatandaşa
sunulmuştur.
Mahallî idarelere
yapılacak olan hazine yardımlarının bir diğer
ayağı olan, İLBANK tarafından uygulanan Su ve Kanalizasyon
Altyapı Projesi, kısaca SUKAP için belediyelere ayrılan pay 2011
yılında 400 milyon, 2012 yılında 500 milyondur. 2013
yılı için ise bütçeden 525 milyon 500 bin TL ayrılmıştır.
Su ve Kanalizasyon Altyapı Projesi kapsamında İLBANK
aracılığıyla Diyarbakırın il ve ilçe
belediyelerine 2003 ile 2011 yılları arasında 1 milyar 214
milyon 900 bin TL gönderilmiş olup ayrıca 181 milyon 235 bin TL kredi
sağlanmıştır.
2003-2012
yılları arasında 175 milyon 425 bin TL ile Diyarbakır
ilinde 28 ayrı proje tamamlanmıştır.
2011/11 sayılı
Yüksek Planlama Kurulu Kararı ile İLBANK SUKAP Projesi
kapsamında, belediye hizmetleri için Diyarbakırın ilçelerine
toplam 36 milyon 800 bin TL proje bedelli kredi
sağlanmıştır.
Dünyanın incisi
İstanbula Belediye Başkanlığı yaptığı
dönemde sunduğu hizmetlerle efsaneleşen Sayın
Başbakanımızın yerel yönetimlere verdiği önem
tecrübesiyle birleşince, yerelde gelişen ve kalkınan bir Türkiye
ortaya çıkmıştır.
Bu düşüncelerle 2013
yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
ülkemize hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi, on dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Belen, buyurun.
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Türkiye'nin merkezî yönetim borç stokunda önemli artışlar
kaydedilmiştir. 2006 yılında 251 milyar lira olan iç borç stoku
2012nin 10Uncu ayı itibarıyla 391 milyar liraya
ulaşmıştır. Aynı şekilde, dış borç
stoku da 2006da 93,5 milyar lira iken bu yılın 10uncu ayı
itibarıyla 145 milyar liraya ulaşmıştır. Dış
borç stokunda yedi yılda artış oranı yüzde 55, 4tür.
Türkiye'nin dış borcu 2012nin ikinci çeyreği itibarıyla
323,5 milyar dolardır.
AKP döneminde kamunun
dış borcu 86 milyar dolardan 111 milyar dolara, özel kesimin
dış borcu ise 44 milyar dolardan 212,5 milyar dolara
yükselmiştir. Özel kesimin dış borçlarının 84,3 milyar
doları bankalara, 128,2 milyar doları da reel sektöre ait
bulunmaktadır. Kamu dış borcu
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Kurt
KAZIM KURT
(Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
Anayasa'mıza göre engelli, özürlü yurttaşlarımızın
pozitif ayrımcılığa tabi tutulması gerekiyor. Yüzde
70-80 raporu bulunan yurttaşlarımıza ailesinin gelir durumu
hesaplandığı zaman asgari ücretin üçte 2sini geçtiği
düşüncesiyle yardım ve destek yapılmamaktadır. Önümüzdeki
yıl bütçesinde sosyal devletin gereği olarak bu yasa konusunda ileri
bir adım atmayı düşünür müsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Havutça
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Türkiyenin 16ncı büyük ekonomi olduğu ve bütçe büyüklüğüyle geldiğimiz
durumda pembe bir tablo çiziyorsunuz. Biz bu tablodan tabii ki bu ülkenin
evladı olarak mutluluk duyuyoruz ancak geldiğimiz noktada, iş
memurların ve çalışanların toplu sözleşmelerine
geldiğinde kamuoyuna diyorsunuz ki: Biz, memurlara, emeklilere verirsek
Yunanistan gibi oluruz, ekonomimiz çöker. Şimdi, bakın, pembe
tabloda toplu sözleşmelere geldiğimizde, atanamayan
öğretmenlerimiz var, 200 bine yakın atanamayan öğretmenimiz var;
65 bin öğretmeni sözleşmeli olarak
çalıştırıyorsunuz, kadrolara almıyorsunuz. Türkiyede
iş, devletin asli hizmet kadrolarında sözleşmeli, 4/C, 4/B gibi
Türkiyeyi tam bir ucuz emek cennetine dönüştürdünüz. Bu
yarattığınız 16ncı büyük ekonomiden işçimiz,
köylümüz, öğretmenimiz, memurumuz
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
1) Bütçede illere göre
bütçe planlaması var mıdır? Varsa Şanlıurfa ilimize
bütçeden ne kadar pay ayrılmıştır?
2) Engellilerin
okullarında, bize, araç gereçlerle ilgili yolsuzluk şeklinde ihbarlar
geliyor. Tabii, bu anlamda, bunu, sayın Bakanlık olarak, bizim bu
beyanlarımızı ihbar kabul edip bir araştırma
yapmayı düşünür müsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdoğan
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
iktidarınız döneminde, emeklilere banka promosyonu ödenmesi konusunda
sürekli sözler verilmiştir. Bu konuda bir çalışmanız var
mıdır? 2013 yılında emekliler banka promosyonu alacak mıdır?
Yine, SGK adı
altında bütün sosyal güvenlik kuruluşlarını sözde
birleştirdiniz ama değişen hiçbir şey yok. Emekli
maaşları eşitlenecek. dediniz ama bu da gerçekleşmedi.
Emeklilerin sorunlarını çözme konusunda 2013 yılı için bir
çalışmanız var mıdır?
Yine, daha önce
SSKlı olarak çalışmış, emeklilik
yaşını doldurmuş ancak ödediği prim gün
sayısı yeterli olmadığı için emekli olamayan ve bundan
sonra çalışamayacak durumda olan vatandaşlarımıza
borçlanma imkânı verecek misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Son soru, Sayın
Öğüt
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Bugün
basın-yayın organlarına da yansıyan ve Maliye
Bakanlığı verilerinden derlenen bilgilere göre Türkiye, OECDde
34 ülke arasında -sosyal
güvenlik primleri de dâhil- vergi yükü açısından sondan 6ncı
sırada yer alıyor. Türkiyede mal ve hizmet üzerinden alınan
vergilerin toplam vergiler içerisindeki payı yüzde 47,7 iken bu oran
ABDde 4,7.
Ayrıca, Türkiyede
vergi yükü bakımından oranda değil, yükün
dağılımında büyük sorun yaşandığı da
belirtiliyor. Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınması
stratejisinin, kayıt dışılık, yüksek vergi kaçağı
ve diğer nedenlerle yeterince uygulanamadığı da biliniyor.
Sayın Bakan, bu konuda ne düşünüyor?
Ayrıca, Sayın
Bakan, Kamu İhale Kurumunda ortaya çıkan rüşvet operasyonunda
tutuklanan kurul üyesini bu göreve hangi bakan atamıştır? Bu
kurul üyesi hangi ihalelerle ilgili kararlara katılmıştır?
Bu kararlara ve bu kuruma nasıl güvenmemizi bekliyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Önce, müsaade ederseniz,
tabii bu madde, mahallî idarelere gelirlerden ayrılan paylarla ilgili. Ben
size bu anlamda -çıkıp konuşmadığım için- bilgi
vermek istiyorum.
Mahallî idarelere
bütçeden ayırdığımız pay 2002 yılında 4
milyar 747 milyon liraydı, 2013 bütçesiyle 33,4 milyar liraya
çıkarıyoruz ama daha önemlisi, bütçe harcamaları içerisindeki
payı yüzde 4ten yüzde 8,3e çıkıyor. Birçok
arkadaşımız Bu savaş bütçesidir. diyor ama eğitimde,
sağlıkta mahallî idarelere ayrılan payların bütçe
içerisindeki payının 2 kata çıktığını ifade
etmek istiyorum.
İlk soruya gelmem
gerekirse
Gerçi değerli arkadaşımız Sayın Belen
sorusunu tamamlama fırsatı bulamadı ama muhtemelen, borçla
ilgili bir konu soracaktı. Olmazsa bir sonraki seansta sorarsanız
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) Sayın
Bakanım, oradaki, Hazinenin, özel sektörün dış borç kefaleti
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) - Ben yalnız şunu ifade edeyim:
Değerli arkadaşlar, bir ülkenin veya bir vatandaşın, bir
şirketin borçları, hiç kimse size bedava borç vermeyeceği için
nominal olarak artar yani borcun faizi olduğu için sürekli o borç artar. Mesela,
2002 yılında diyelim ki hazinenin borç stoku 100 lira olsun ama o 100
liralık borç yüzde 63ten faizle alındığı için siz o
faizleri ödemezseniz, o borcu roll over yaparsanız ne olur? 163 lira
olur yılın sonunda çünkü o ülkede enflasyon var, nominal faiz
oranı sıfır değil. Mesela, 1990lı yıllarda iç
borç stoku 770 kat artmıştır. Bakın, 1 kat değil, 2
kat değil, 770 kat artmıştır. Şimdi, AK PARTİ
hükûmetleri döneminde iç borç stoku 1,5 kat artmıştır. Türkiyenin
net dış borcu kamu açısından konuşuyorum- yoktur.
Türkiye, devlet olarak dışarıdan, dünyadan alacaklı
konumundadır. Dolayısıyla, borç meselesi böyle bir mesele ama
sorunuzu bilmediğim için bir şey söyleyemeyeceğim.
Değerli arkadaşlar,
engellilerimize yönelik olarak hakikaten bu dönemde çok ciddi kaynak
aktarımı söz konusu. Tabii ki bu yardımların bir rasyonel
zemine oturtulması, bazı şartlara bağlanması,
istismarın engellenmesi hususu da aslında rasyonel bir devlet
olmanın gereğidir. Yani, ben olaya o çerçeveden bakıyorum ama
hani bu koşullar ağırdır, eksiktir, fazladır, bunlar
tartışılıp konuşulabilir diye düşünüyorum. Sadece
şunu söyleyeyim: Yani, engelli kardeşlerimize 2002 yılında
toplam harcama 50 milyon lira civarında iken 2013 bütçesiyle yaklaşık
7 milyar lira civarına kadar çıkarıyoruz.
Sayın Havutça, değerli
arkadaşım, ben hiçbir zaman pembe tablo çizmedim. Ben her zaman
şunu söylüyorum, diyorum ki: Ülkenin kazanımları var, bazı
yapısal problemleri var; tabii ki eksiklikler var, fazlalıklar var.
Ama şunu da söylemedim: Yani, memurlarımıza daha fazla para verirsek
Türkiye çöker. Sadece şunu söylüyorum: Biz bütün işlerimizde
hakikaten kaynakları da dikkate almak zorundayız. Bugün bütçede
bizim personel harcamalarımız yüzde 30a dayanmış durumda.
Bakın, personel harcamaları yüzde 30a dayanmış durumda.
Tabii ki yatırımlar için de kaynak gerekiyor, personelimiz için de,
kamu hizmeti için de kaynak gerekiyor. Bunların hepsini dengelememiz
lazım.
Öğretmen alımı konusunda
Öğretmen de almışız.
Aklıma şu
geldi: AB ülkeleriyle karşılaştırmak açısından,
Türkiyede asgari ücret, geçen en son Eurostata baktığımda, 11
Avrupa Birliği üyesi ülkeden daha fazlaydı brüt bazda asgari ücret.
Dolayısıyla, o konuda da hakikaten Türkiye çok mesafe katetti son
yıllarda.
İller
itibarıylıa bir bütçe planlamamız yok çünkü birçok kamu hizmeti
geneldir. Mesela savunma hizmetidir vesaire. Dolayısıyla, şu
ilden şu kadar gelir alıyoruz, şu kadar bütçe
ayıralım
Ama, o, ülkemizin dört bir yanının ihtiyaç
duyduğu yatırımları yapıyoruz. O çerçevede
Şanlıurfaya ne kadar yatırım yapılacak, önümde bir
rakam yok ama Şanlıurfanın hakikaten yatırımlardan
ciddi bir şekilde pay aldığını da biliyorum.
Engellilerle ilgili
olarak bahsettiğiniz konuyu ben ihbar olarak değerlendiriyorum. Vergi
Denetim Kurulu Başkanımız burada, bizi ilgilendiren bir husus
varsa gereğini yapalım.
Sayın Erdoğan,
yine, emeklilerle ilgili promosyon konusunu gündeme getirdiler. Burada ne tür
sözler verildi doğrusu bilmiyorum, biz Maliye Bakanlığı
olarak emeklilerimize
Bakın sadece şunu söyleyeyim, eğer zamanım
kaldıysa
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlandı Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Orada beş dakika gözüküyor.
BAŞKAN Yok,
yanlış efendim. Beş dakikayı geçti, yedi saniye geçti
efendim.
Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
11inci maddeyi
okutuyorum:
Fonlara ilişkin
işlemler
MADDE 11- (1) Türk Silahlı Kuvvetlerine stratejik
hedef planı uyarınca temini gerekli modern silah, araç ve gereçler
ile gerçekleştirilecek savunma ve NATO altyapı
yatırımları için yıl içinde yapılacak harcamalar,
7/11/1985 tarihli ve 3238 sayılı Kanunla kurulan Savunma Sanayii
Destekleme Fonunun kaynakları, bu amaçla bütçeye konulan ödenekler ve
diğer ayni ve nakdi imkânlar birlikte değerlendirilmek suretiyle
Savunma Sanayii İcra Komitesince tespit edilecek esaslar çerçevesinde
karşılanır.
(2) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma
Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına
bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden birinci fıkra hükümleri
gereğince tespit edilecek tutarları; Emniyet Genel Müdürlüğüne
bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden uçak ve helikopter, insansız
hava araçları (İHA), uçuş simülatörü ve Elektronik Harp (HEWS)
projesine ilişkin tutarları; Türkiye Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut
ödenekler ile bu Genel Müdürlük bütçesine kaydedilen ödeneklerden motorbot
alımına yönelik tutarları; Orman Genel Müdürlüğüne bütçe
ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden Helikopter Alım Projesine
ilişkin tutarları; Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğüne bütçe
ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden araştırma gemisi
alımına yönelik tutarları; ilgili hizmetleri gerçekleştirmek
üzere Savunma Sanayii Destekleme Fonuna ödemeye ilgisine göre Milli Savunma
Bakanı, İçişleri Bakanı, Sağlık Bakanı,
Orman ve Su İşleri Bakanı veya Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı yetkilidir.
(3) Savunma Sanayii Destekleme Fonundan Hazineye
yatırılacak tutarları bir yandan genel bütçeye gelir, diğer
yandan Milli Savunma Bakanlığı bütçesinin ilgili tertiplerine
ödenek kaydetmeye ve geçen yıllar ödenek bakiyelerini devretmeye Maliye
Bakanı yetkilidir.
(4) İlgili yıllar bütçe kanunları
uyarınca, yürütülmesi öngörülen projeler için Savunma Sanayi Destekleme Fonuna
aktarılan tutarlardan kullanılmayan kısımlar, Savunma
Sanayii Destekleme Fonundan ilgili genel bütçeli idarenin merkez muhasebe
birimi hesabına; özel bütçeli idarelerde ise muhasebe birimi hesabına
yatırılır ve ilgili idarenin (B) işaretli cetveline gelir
kaydedilir. Gelir kaydedilen tutarlar karşılığını
ilgili idare bütçesine ödenek kaydetmeye genel bütçeli idarelerde Maliye
Bakanı, özel bütçeli idarelerde ise ilgili özel bütçeli idare yetkilidir.
Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
dışındaki idarelerde ödenek kaydı yılı
yatırım programı ile ilişkilendirilerek yapılır.
BAŞKAN Madde
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen
Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, bugün ben Faysal Sarıyıldız olarak
konuşacağım:
(Hatip tarafından
kürsü önüne Şırnak Milletvekili Faysal
Sarıyıldızın resmi konuldu)
Bu, milletin iradesiyle
aldığım mazbatam. Şu an Diyarbakır D Tipi
Cezaevindeyim. Ben sizi canlı yayından izliyorum, siz benim mavi
gözlerimi göremiyorsunuz. Mezopotamyanın en kadim şehri Cizrede
doğdum. 35 yaşında, 2009 yerel seçimlerinde yüzde 85 rekor oyla
Cizre Belediye Başkan Vekilliğine seçildim. Haziran 2009da
tutuklandım, iki ay sonra. 2011 milletvekili seçimlerinde Şırnak
ilinden bağımsız aday oldum, sadece Cizreden ve sadece iki
yıl sonra, 39.570 oy aldım yani Cumhurbaşkanı ve
Başbakandan en az 2 kat fazla oy aldım bulunduğum yerde ve ben,
bu Meclis kürsüsünde tutuklu milletvekilleri ile ilgili görüşülürken,
açlık grevlerinde bizimle ilgili sözler söylenirken açlık
grevindeydim; ana dil için, tecrit için, çözüm için.
Gerçekliğimi merak
ediyorsanız Medresa Sor, Mir Abdal, Süleymaniye, Şazeh
medreselerinde Kürtçe eğitim, Ahmedi Hani Mem ü Zin, Melaye Cizirî,
Fekayi Tayran, Melaye Bate, Mehmet Arif Cizrevî, Mem ü Zin, Cizre Kalesi,
Bedirhaniler, Birca Belek, Yafes Köprüsü, Kürt halkının dili,
kimliği, kültürü benim özümdür.
Cizre'nin simgesi çift
başlı ejderin olduğu Ulu Caminin ezan sesleriyle
uyanırdım; dört yıla yakındır bu sesleri duymuyorum,
kelepçeliyim ve ben, yurttaşlarımızın eşit, özgür
olacağına, demokrasinin yerleşeceğine, 21inci
yüzyılda yeni bir sayfa açılabileceğine olan inancımı
daha da yitirmiş değilim.
Sayın
milletvekilleri, Şırnak ilinden -bütün milletvekilleri- ben, Selma
Irmak tutuklandık. Bütün belediye başkanları tutuklandı. 1.000in
üzerinde kişi tutuklandı ve yüzde 80 oy almışlardı
buradan, Barış ve Demokrasi Partisinin desteklediği
bağımsız adaylar.
Ben, şimdi, buradan
sesleniyorum: Vatandaşa tebaayı, demokratik topluma cemaati, Kürtlere
Türklüğü, Şafiilere Hanefiliği, Alevilere Sünniliği
dayatmaktan, satmaktan, zorla kabul ettirmekten artık vazgeçin. Diyaneti
ihanete, demokrasiyi diktatörlüğe çevirmeyin. Siyasal zeminde her itiraz
edeni susturmayın, yoksa bir gün siz susarsınız. Sizin
Hükûmetiniz de ya değişecek ya çözecek ya da gidecek.
Sayın
milletvekilleri, özelleştirmeden, satışlardan, kara paradan,
mali aflardan mukataaya, bütçeye geldik. AK PARTİ Kürt sermayesi sayesinde
emekledi, Arap sermayesiyle yürüdü, küresel sermaye ile uçmak istiyor.
TOKİ inşaat sektöründe yandaş 3-5 şirket, enerji sektöründe
3-5 şirket, finans, bankacılıkta 13-45 şirket. Haydi yallah,
bismillah. dediniz, sınır tanımadınız.
Osmanlı ne
yapıyordu? Hareme, saraya, silaha para lazım; aşar vergisini,
gümrükleri, madenleri, Devlet-i Âliyeye ait kıymetli arazileri, gelir
kaynaklarını, madenleri bir bedel
karşılığında devrediyordu ele, âleme. İşte,
buna mukataa denir.
Özelleştirmede gaza
bastınız; 36 kamu şirketi, 81 tesis, işletme
sattınız. 36 milyar dolar yetmedi, gözünüz doymadı. Evvelallah
Hükûmet bu, ecdattan ilham alarak mukataa bütçesi yaptı. Vatanın
zenginliği sanki birilerinin çiftliği, malı, babasının
malı gibi gidiyor, satılıyor. Geçen hafta enerji
şirketlerini 5 milyara; dün köprüleri, otobanları 5,7 milyara
Şimdi, sıra Millî Piyango, devlet üretme çiftlikleri, şeker fabrikalarında.
Okullarda, denizlerde, havada ve karada ne varsa satışa
çıkarılmıştır.
Ayarlama, tasarlama,
seçim bütçesi bu ve Orta Vadeli Program ile üç seçimin finansı
yapılmıştır. Bu savaş bütçesidir. Bu üzerinde
konuştuğumuz, görüştüğümüz madde, denetlenemeyen savaş
fonlarının, insansız hava araçlarının, silahların
maddesidir. Sayıştayın denetleyemediği, Meclisin
denetleyemediği, raporlarının verilmediği, neyin
alınıp neyin satıldığının bilinmediği
bir madde üzerinde şu an konuşuyoruz. Sınır ötesine asker
göndermek için en büyük ihraç gücü Sudandan Afganistana ordu, tezkereler
cepte, eller tetikte, El Kaide, El Nusra, dinî radikal silahlı örgütler
ülkemizde cirit atıyor, provokasyonlar kol geziyor, silahlarıyla
Antalya Rixos Otelde toplanıyor, komşularımıza alenen
savaş ilan ediliyor. İçeride, dışarıda seferberlik
hâli. Cenazesiz gün yok. Dışarıya asker gönderir Meclisten
çıkar karar, dışarıdan asker gelir Hükûmetten çıkar
karar ve Patriotlarla beraber Amerikadan 400, Hollandadan 400, Almanyadan
400 asker bu Meclisin iradesi ve kararı olmadan gelir Türkiyeye,
topraklarınızda oturur, çöker; kumandası da ellerindedir.
Hükûmet
karartmış gözünü, hazırlamış vasiyetini, kurmuş
planı. Özgürlükse işte cezaevleri! Güvenlikse işte bütçenin
yarısı! Paraysa işte İstanbul Finans Merkezi! Fetihse
işte Suriye! Savaşsa iste F-35ler için 16 milyar dolar, Skorskylere
4 milyar dolar, Patriotsa Patriot, NATOysa NATO, ABDyse ABD, Avrupa
Birliğiyse Avrupa Birliği, CIA, FBI, MOSSAD, MİT
Ya Allahu
ekber, hücum. Kim tutar sizi? Medya sizin, ferman sizin. Ey muhalefetin
vekilleri, engel olan, çomak sokan, hayalleri, rüyaları yıkan, bölen,
bölücülük yapan -AKPye göre- hain vatanları, bilmez misiniz ki vatan
sadece AKPnindir, vatansever olan sadece AKPdir. Mevzubahis olan vatansa
gerisi teferruattır ya, hayallerine, ufkuna erişemezsiniz!
AKPnin çılgın
projelerine, İstanbul'a kanal, Karadeniz kıyısına, Tuzlaya
yeni İstanbul, Boğaza uygarlıklar köprüsü, dev
yıldızlı ada, Çamlıcaya dev cami, Ankara
Gölbaşına zırt ekokent
Başbakan kükrüyor, camlardan
okuyor, canlara okuyor. Diyor ki: Kim demiş bunlar Zihni Sinir projeleri
diye? Hangi bürokrat, hangi sistem, hangi kanun, hangi mahkeme, hangi siyasetçi
bana zincir vuracakmış şaşarım, bendime
sığmaz taşarım; ben ki Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan, muhteşem on yılın sultanı, emir verdim
tebaama, selam olsun Obama. Dedim ki: Yeni kanunlar yapıla, sistem
değişe, sultanlık yetmez, başkanlık gele. Ey muhalefet
şaşkınları, ey lüzumsuz partiler, Türkçülükse bizde,
Kürtçülükse bizde, ırkçılıksa bizde, dincilikse bizde,
mezhepçilikse bizde, solculuksa bizde, sağcılıksa bizde,
laiklikse bizde, antilaiklikse o da bizde, para bizde, güç de bizde. Ne
demiş Mevlana: Kim olursan ol, gel. Demokrasi dediniz, muhalefet mi
dediniz, bütçeyi denetlemek mi dediniz, onu da biz yaparız. Yalan, talan,
para, silah, güç, kudret bizde. İnanmayanı 2 yaşındaki
Furkanın hıfzettiği Kuran-ı Kerim çarpsın,
fezlekelerimize baksın, feyzalsın. Pişkinlikse pişkinlik,
arsızlıksa arsızlık, şımarıklıksa
şımarıklık, cüretse cüret
Yüzde 50 oy aldık, millet
biziz, bu bütçe bizim. Mağrur olan biz, mağdur olan siz; devleti
şirket gibi yönetiriz. Hadi bakayım size iyi seneler. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Mehmet Ali Ediboğlu, Hatay Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ
EDİBOĞLU (Hatay) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının 11inci maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, dünyada ham
madde, maden, petrol, doğal gaz ve su bakımından zengin
kaynaklara sahip olan bütün ülkeler, bugün, küresel emperyalist güçlerin
savaş tehdidiyle karşı karşıyadır. Yani ya
zenginliklerini küresel güçlerle paylaşacaklar ya da hizaya sokulacaklar.
Bugün, Suudi Arabistan, Katar ve diğer Körfez ülkeleri, tüm enerji
kaynaklarını bu küresel güçlere teslim ettikleri için
sırtları sıvazlanmaktadır. Bugün, bu ülkelerde merkez
bankası bile yok hepsinin paraları ABDdeki bankalarda, bu
paraları çekmek için bile izin almaları gerekiyor yani modern sömürge
konumundalar. Bu ülkelerde demokrasi mi var? Bahreynde, Kuveytte, Suudi
Arabistanda da halk demokrasi talebiyle ayaklanıyor ve sokağa
dökülüyor ancak Batının desteğiyle rejim tarafından güç
kullanılıyor, şiddetli bir şekilde bu halk hareketleri
bastırılıyor. Bugüne kadar yüzlerce ölü, binlerce
yaralıyı medyamızda maalesef göremedik, sansüre
uğradı.
Değerli milletvekilleri, Iraktan söz
edelim. Saddam, diktatör olduğu için mi cezalandırıldı?
Saddamı Irakta işbaşına getiren, İrana
karşı savaştıran ve destekleyen Batılı küresel
güçler değil miydi? Zaman içerisinde Saddam kontrolden çıktı ve
söz dinlemez oldu, petrol kuyularını devletleştirdi, yabancı
petrol şirketlerini Iraktan kovdu, en önemlisi petrol
satışlarında ABD dolarını devre dışı
bıraktı; en büyük düşman oldu ve ipi çekildi.
Suriyeye gelelim. Türkiyenin Suriye
rejimi ile dört yıla yakın süren balayı döneminde, sadece
Demokrasinin önündeki engellerin kaldırılması taleplerimiz
karşılık bulmadı. ifadesi çok gerçekçi değil
değerli milletvekilleri.
Daha önemlisi,
Batılı küresel güçlerin de talepleri Suriye rejimine
dayatıldı. Kamuoyundan gizlenen bu talepler, Katar ve Kuzey Iraktaki
petrolün Doğu Akdenize Suriye üzerinden petrol boru hattıyla
geçirilmesi ve oradan Batı ülkelerine, Avrupaya naklinin
sağlanması için izin alınması, ikincisi İsraille
ilişkilerin iyileştirilmesi, üçüncüsü Filistinle olan
ilişkilerin askıya alınması gibi talepler de bu Suriye
rejimine iletilmişti, ancak daha da önemli bir talep vardı, Suriyede
bulunan zengin doğal gaz yataklarının işletim
hakkının da tarif edilen Batılı petrol şirketlerine
verilmesi isteniyordu. İnanın, Suriye rejimi bunları kabul
etseydi, Esad bugün Başbakanımızın misafiri olarak
Uludağda ailece tatilde olacaktı.
Değerli
milletvekilleri, Yanlış hesap Bağdattan döner. diye bir deyim
var. Bin yıl önce, dünya tarihinde bilim, kültür ve zenginlik merkezi
olarak ün kazanmış bir şehirdi Bağdat. Aynı zamanda o
tarihlerde İslamiyetin başkenti olan Bağdat, Batıya
medeniyeti ve insanlığı da öğretiyordu. Dünyanın
neresinde bir buluş ve icat varsa Bağdatta değerlendirilir ve
uygun bulunursa onaylanırdı yani tescil edilirdi uygun görülmezse onaylanmaz,
yani Yanlış hesap Bağdattan dönerdi.
Değerli
milletvekilleri, Batı bugün geldiği noktaya İslam
medeniyetlerinden ve özellikle Endülüs medeniyetlerinden etkilenerek
gelmiştir, ancak Batı, geldiği bu noktayı, etkilendiği
İslam medeniyetini inkâr ve reddederek, âdeta aşağılık
kompleksiyle örtbas etmeye çalışıyor.
Körfez
Savaşında Bağdat işgal edildikten sonra, dünyanın en
önemli kültür merkezleri olan Bağdat Kütüphanesi ve Bağdat Müzesi
yağmalandı ve tahrip edildi. İslam medeniyetini hazmedemeyenler,
İslamiyetten intikam alırcasına müzeyi ve kütüphaneyi yerle bir
ettiler. Aslında bilinçli olarak yapılmış ve İslam
medeniyetini hafızalardan silme operasyonuydu bunlar.
Değerli
milletvekilleri, size dünkü MİLLÎGAZETEnin manşetini göstermek
istiyorum: Batılı küresel güçler Hz. Muhammedsiz İslam için
çabalıyorlar. diyor. Gazetenin manşetini ben sizlere göstermek
istiyorum. Ve Ne yazık ki AKP bunlara koltuk değneği oluyor.
diye bir haber var, okursanız sevinirim. Yorumunu sizlere
bırakıyorum.
Değerli
milletvekilleri, İran füzelerine karşı İsraili koruma
amacıyla Kürecikte radar üssü kurduranlar, gidip Gazzede
gözyaşı döküyorlar. Dış politikada duygusal
yaklaşımlara değil, yapılan işlere, sahadaki
uygulamalara bakılır. Gazze için gözyaşı döktüğünüz
gün İskenderun-Hayfa arası Ro-Ro seferlerini hizmete soktunuz. Bu
anlaşmanın İsraille yapıldığını
kamuoyundan gizleme gereğini de hissettiniz. Medyaya yansıyan bir
başka bilgi de Dohada 11 Kasımda imzalanan ve Sayın
Davutoğlunun da imzasının olduğu gizli bir anlaşma.
Bu anlaşmaya göre Atatürk Barajından boru hattıyla
İsraile su nakledilecek, ayrıca Filistin direniş hareketleriyle
Türkiye ilişkilerini kesecek. şeklinde çok ciddi iddialar var.
Toplum net olarak bu konuda yanıt bekliyor.
Değerli milletvekilleri,
toplumun yanıtını merakla beklediği sorular var. Bu sorular
defalarca soruldu, ancak ciddi, inandırıcı yanıt henüz yok.
Örneğin, Patriotlarla ilgili bol haber var ancak 1.160 tane yabancı askerin
Türkiyede konuşlandırılacağı konusunda ciddi
tartışma başladı. Bu Meclisten bir tezkere geçmesi
gerekirdi yani bu Mecliste bunun tartışılması ve
onaylanması gerekirdi. Meclisin baypas edildiğini yazmaya
başladılar. Bunun yanıtını da merakla bekliyoruz.
Sığınmacılara
yapılan masrafın Sayın Maliye Bakanı tarafından
açıklandığı rakamı 425 milyon lira -üç gün önce
açıkladı- ancak Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri
Sayın Ban Ki-moona verdiğiniz rakam 1 milyar dolar. 4 mislinden
fazla bir farkı da açıklamanızı bekliyorum. Burada halk
mı yanıltılıyor, Birleşmiş Milletler mi, ben
merak ediyorum doğrusu?
İşsizlik,
Türkiyede son iki ayda artış gösterirken, benim ilim Hatayda 2
misline çıkmış durumda. Ancak, daha üzücüsü, Suriyeli
sığınmacıların her türlü talebi
karşılanırken aynı zamanda onlara iş bulunuyor
olması bizim işsizlerimizin rakamlarını bir hayli
yukarılara çıkarmış ve AKP Hükûmeti bu konuda hiçbir önlem
almamıştır.
Bir başka konu:
Hatay ve diğer sınır illerinde ekonomik daralma, ticaretin
durması, iflaslar konusunda yeterli çaba gösterdiğinizi
düşünüyor musunuz? diye sormak isterdim Sayın Bakana ve ne zaman
bunları çözmeyi planlıyorsunuz?
Yine, çok önemli bir konu
zeytinyağı ve zeytin üreticilerinin konumu. Benim ilimde
sınırdan -kevgire dönmüş olan sınırdan- günde ortalama
1.000 ton zeytinyağı ve en az 1.000 ton da dane zeytinin Türkiyeye
kaçak yollarla girdiği ve üreticimizi kendi ürününü pazarlayamaz, satamaz
duruma getirdiği bilgisi vardır. Bu bilgiyi defalarca bu kürsüden
dile getirdik ancak bugüne kadar hiçbir önlem alınmadı. Sormak isterim:
Siz, kaçakçıdan yana mısınız, üreticiden yana
mısınız?
Aynı
sıkıntıyı besicilerimiz yaşıyor: Canlı
hayvan kaçakçılığı. Gelen canlı hayvanlar nedeniyle
-7.000-8.000 liraya krediyle satın aldırdığınız-
besicilerimiz hayvanını 2.000-2.500 liraya satamaz hâle geldi ve
gerçekten mağdur durumda olan besicimiz kaçakçıya ezdiriliyor. Bu
konuda da sormak isterim: Siz, kaçakçıdan yana mısınız,
besicimizden yana mısınız?
Çalıntı araçlar
meselesini gündeme getirdik, hiçbir önlem alınmadı. Hataydan ve
Türkiyenin her yerinden çok sayıda çalınan aracın Suriyede
savaşta kullanıldığını sağır sultan
bile biliyor; herkes bunu konuşuyor, biliyor, hiçbir önlem yok. Bugün
çalıntı ikinci el araçların fiyatı 5 bin dolar Hatayda ve
bizim sınırımızdan Suriyeye götürülüyor. Devletin bu
konuda önlem almadığını da üzülerek buradan ifade etmek
istiyorum.
Yakılan tırlar
meselemiz var. Bu tırlarla ilgili de hiçbir önlem alınmadı,
mağduriyet giderilmedi.
Değerli
milletvekilleri, bütün bu sayılan yanlışlarda ısrar
edilmesinin faturası ülkemize, halkımıza ve bölgemize
çıkmaktadır. Türkiye, bu çıkmazdan kurtulmak için dış
politikasını değiştirmek zorundadır, yoksa, bu
yanlış politikalar ve uygulamalar, ülkemizi ve bölgemizi büyük bir
savaşın içerisine sürükleyecek gibi görünüyor. Hâlbuki,
barış için hâlâ yapılacak işimizin, atılacak
adımlarımızın olduğunu düşünüyorum.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Necati Özensoy, Bursa Milletvekili.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütçenin kesin hesaplarıyla ilgili 11inci maddesi
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu maddede, fonlarla
ilgili, fonların kullanımıyla ilgili bakanlıklara yetkiler
veriliyor, onların rakamlarının belirlenmesiyle ilgili
birtakım yetkiler veriliyor. Tabii, bu fonların
kullanımında bakanların yetki kullanmalarından ziyade
sorumluluklarını da kullanmaları gerektiğini buradan ifade
etmek istiyorum çünkü bu fonlar kullanılırken, burada yüksek
teknolojideki birtakım malzemeler alınırken, gerçekten çok büyük
fiyat farklılıklarına şahit oluyoruz. Bir tane örnek vermek
gerekirse, bu sismik araştırmayla ilgili, MTA ve Türkiye
Petrollerinin aynı anda yaptıkları çalışmalarda hemen
hemen 2 kat fiyat farkına varan birtakım tekliflerle karşı
karşıya kaldığımızı
yaptığımız çalışmalarda gördük.
Dolayısıyla, bu rakamlar, bu fonlardan kullanılan rakamlar
yüksek rakamlar. Bunların yetkilerini kullanırken sayın
bakanların da aynı zamanda sorumluluk duyarak bunların
denetimini de çok iyi bir şekilde yapması lazım. Aynı
zamanda, Türkiye Kömür İşletmelerinin daha önce Fak-Fuk Fon
dediğimiz bu Fakir Fukara Fonu vasıtasıyla
dağıtılan birtakım yardımların, bugün valiler
vasıtasıyla, valilikler vasıtasıyla direkt hazine
tarafından yapılan bu yardımlarda bile, maalesef, Türkiye Kömür
İşletmelerinin denetiminde yaklaşık 3 katrilyon
liralık alımın neredeyse yüzde 60 pahalıya
alındığını Sayıştay raporlarından
açık ve net bir şekilde görebiliyoruz. Yani, fakirlere
dağıtılan, kullandırılan bu fonlarda bile maalesef
birtakım sıkıntılar var.
Şimdi, bu bütçenin
başından bugüne kadar sayın bakanlar, Başbakan, iktidar
partisi mensubu arkadaşlar burada gelip birtakım rakamlardan
bahsettiler. Özellikle, makroekonomik istikrarın kalıcı hâle
gelmesiyle ilgili birtakım rakamları, bugüne geldiğimizde,
ekonominin ne hâlde olduğunu göstermek adına hep kıyaslama
yaptılar. Şimdi, ben, karşı tez olarak herhangi bir
şey söylemeyeceğim, 2008 Yılı Bütçe Programını -Bugüne
kadar nasıl gelinmiş, bu iktidar bu makro istikrarı yakalarken
neler yapmış?- bu Resmî Gazeteden sizlere okuyarak
paylaşacağım. Sayın Bakanın da bu bütçe
programının altında imzası var.
Bakın, bu Resmî
Gazetenin 79uncu sayfasında Makroekonomik istikrarın
kalıcı hâle getirilmesi. başlıklı Mevcut durumda
aynen şunları ifade ediyor: 2000 yılı başından
itibaren uygulamaya konulan Uluslararası Para Fonu destekli makroekonomik
programların kararlı bir şekilde uygulanması sonucu, 2001
yılında yaşanan derin ekonomik krize rağmen, ekonomide
karar alıcılar için hayati önem taşıyan güven ve istikrar
ortamı tesis edilmiş, ekonomi sürekli bir büyüme ortamına
kavuşturulmuş, enflasyon tek haneli rakamlara düşürülmüş ve
kamu açıkları kontrol altına alınarak borçların
sürdürebilirliği sağlanmıştır. Devamla Elde edilen
başarıda maliye, para ve gelirler politikalarının uyumlu,
birbirini destekler bir biçimde uygulanmasının büyük payı
bulunmaktadır. Buna ilaveten, ekonominin daha etkin, esnek ve verimli bir
yapıya ulaşmasının sağlanması amacını da
güden yapısal reformların uygulanmaya başlanması ve bu
yönde önemli mesafeler katedilmesi makroekonomik istikrarın
kalıcı hâle getirilmesine büyük katkıda bulunmuştur.
Şimdi, yapısal reformlar hangi dönemde oldu? 2001 özellikle. Bu
dönemde, vergi, bankacılık, Merkez Bankacılığı,
sigortacılık, sermaye piyasası, kamu mali yönetimi, yerel
yönetimler, sosyal güvenlik, sosyal yardım, sağlık, enerji,
telekomünikasyon, şeker, tütün, tarımsal destekleme, kamu ihaleleri,
kamu finansmanı ve borç yönetimi, görev zararları, fonlar, özel gelir
özel ödenek sistemi, istatistik kurumu, yatırım ortamının
iyileştirilmesi ve kamulaştırma gibi birçok alanda reform
niteliğinde düzenlemeler yapılmış ve uygulamalar
gerçekleştirilmiştir.
Yine devamla: 2002
yılı başından itibaren -yani 57nci Hükûmetin
işbaşında olduğu dönem başlangıcında- örtük
olarak, 2006 yılından itibaren de açık olarak uygulanmaya
başlanan enflasyon hedeflemesiyle fiyat istikrarının
sağlanması yönünde önemli başarılar katedilmiş ve
enflasyon tek haneli rakamlara gelmiştir.
Şimdi, aslında
bu bütçe programlarının sonuna, buradan hareketle, 57nci Hükûmet
döneminde yapılan yapısal değişikliklere
Burada yine itiraf
olduğu için söylüyorum, 2008 Yılı Programında vardı,
2009da vardı, daha öncekilerde de var bu ama daha sonra 2009
yılındaki o küresel krizden sonra makroekonomik konularla
alakalı tabii ki yorumlar değişmiş duruma geldi.
Dolayısıyla, bugün makroekonomik istikrardan bahsediliyorsa elbette,
2001 yılında, 2000 yılında yapılan o yapısal
değişikliklerin bugünlere gelişteki büyük etkisini görmek ve o
dönemdeki bu yapısal değişiklikleri yapanlara da teşekkür
etmek lazım diye düşünüyorum.
Şimdi, bakın,
yine bu dönemde
Bu, resmî gazeteler olduğu için, tabii, burada çok fazla
tevil yoluna gidilemiyor, yani birtakım rakamlar veya yorumlar
değiştirilemiyor.
Mesela, 2013
Yılı Programından size bazı pasajları okuyayım:
Ekonomide kayıt dışılığın
azaltılması: Ülkemizde ekonomik hayatın önemli bir yapısal
sorunu olan kayıt dışılığı ortaya
çıkaran etmenler arasında, yaşanan makroekonomik
istikrarsızlıklar, yüksek vergi ve prim oranları ile diğer
idari-mali-yasal yükler gibi ekonomik sebeplerin yanı sıra yolsuzluk,
çarpık kentleşme, işletmelerin çok büyük bölümünün küçük ölçekli
olması, işsizliğin yüksek olması, kamu harcamalarında
israf olduğu yönünde toplumda genel bir algının mevcudiyeti,
bürokratik formalitelerin fazlalığı, nakit
kullanımının yüksekliği, denetim sisteminin yeterince etkin
olmaması, kurumlar arası koordinasyon eksikliği, sıkça
çıkarılan afların toplumda adalet duygusunu kaybetmesi,
toplumsal ve siyasi iradenin oluşmaması gibi sosyal ve yapısal
faktörler yer almaktadır. diyor. 2013 Yılı
Programının içerisinde bunlar.
Kayıt
dışı faaliyetlerdeki artış
vesaire
Yani bakın,
burada bir sürü itiraflar var.
Bunun
dışında, mesela, sanayiyle ilgili, 2013 yılında
nasıl bir bakış var? Şundan da yine burada, 2013
Yılı Programında bahsetmişler: İmalat sanayisinde,
2009 yılında başlayan küresel kriz sonrasında, 2010 ve 2011
yıllarında belirgin bir iyileşme yaşanmış, 2012
yılı Ocak-Ağustos döneminde, ihracatta önemli bir
artış hızına erişilmiş olmakla birlikte, üretim
ve istihdamda artış hızı yavaşlamış, yeni
kurulan işletme sayısı, kapasite kullanım oranı gerilemiştir.
Bakın, 2012yle ilgili yorumlar bunlar.
Yine, Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası verilerine göre, imalat sanayisi kapasite kullanım
oranı 2011 yılında yüzde 75,4 gerçekleşirken 2012
yılında 74,2 düzeyine düşmüş. ve son cümle olarak da diyor
ki: Kapasite kullanım oranında hâlen 2008 yılı öncesi
dönemdeki seviyele ulaşılamamıştır.
Bakın, bunları
ben söylemiyorum, bunları
2013 ve 2008 yılı
programlarından pasajlar okudum size. Yani bunları burada daha
gerçekçi, daha realist bir şekilde ifade etmek herhâlde daha faydalı
olur. Bütün bu rakamlar, bizim, önümüzü görmek
İşte, bütün
yapılan yatırımlarda gayrisafi yurt içi hasılanın
büyüklüklerinden bahsediyoruz ama özel sektörün borçlarını inkâr
ediyoruz veya Özel sektörün borçları bizim değil. diyebiliyoruz,
sanki gayrisafi yurt içi hasılanın büyümesinde özel sektörün
yaptığı yatırımlar yokmuş gibi. İşte,
Dış borçlarda özel sektörün yatırımları bizi
ilgilendirmiyor. vesaire
Bunun gibi çarpık birtakım
değerlendirmelerle bunlar yapılıyor. Oysa,burada daha gerçekçi
tahliller yapılmış olsa önümüze daha gerçekçi bakarız diye
düşünüyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi,
şahsı adına söz isteyen Mehmet Erdoğan, Gaziantep
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 11inci
maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bulunduğumuz coğrafi yapı ve jeopolitik konum,
millî güvenlik politikamız çerçevesinde savunma gücümüzün çağın
ihtiyaçlarına göre yapılandırılmasının çok önemli
olduğunu ortaya koymaktadır. Hepimizin bildiği gibi, bölgemiz
Özellikle yüz yıldır, son yüz yıldır, coğrafyada haritaların
defalarca değiştiği ve müdahalelerin olduğu bir ortamda
yaşıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devleti, son yüz yıldır
üzerine çok ciddi hesaplar yapılan bir ülke konumuna geldi ve bir önceki
Osmanlı coğrafyası üzerinde 100e yakın devletçikler
oluşturuldu. Nedense Avrupa Birliği kurulurken, bütün bölgesel
birlikler kurulurken bizim bölgemizde hep ayrıştırma, çalışmaları,
hep bölme çalışmaları, kardeşi kardeşe düşürme
çalışmaları söz konusu ve bu coğrafyayı iyi
incelediğimizde en son komünizmin dağılmasında ortaya
çıkan cumhuriyetlere baktığımızda yine Müslüman
kökenli olan ülkeler üzerine hesaplar yapıldığını ya
da Türk kökenli olan ülkeler üzerine hesaplar
yapıldığını görürsünüz. Azerbaycan meselesi gündeme
geldiğinde Azerbaycan, daha komünizm dağılmadan Ermenilerin Karabağdaki
işgaliyle karşı karşıyaydı. Peki,
Azerbaycanı sadece Ermeniler mi işgal etti? Hayır,
arkasındaki Rusyanın 12nci tümeni.
Yine, Orta Doğu
coğrafyasına baktığımızda, Balkanlara
baktığımızda aynı olayları görürüz.
İşte, Bosna Hersek. Bosnada bugün 3 tane ülkenin federal
yapısı var. Adı Bosna Hersek ama tam bağımsız
olarak görmek mümkün değil. Birleşmiş Milletler diyoruz.
Birleşmiş Milletlerin gözlemi altında olan Boşnak mülteci
kampındaki, Srebrenitsadaki Müslüman Boşnak kardeşlerimiz, on
binlercesi Hollandalı askerlerin gözü önünde katledildi ama Türkiyeden başka
kimsenin sesi çıkmadı. Yine, 1976da Orta Doğuya
baktığımızda Filistin mülteci kampları -biliyorsunuz
Birleşmiş Milletlerin gözlemi altındaydı- Tel al-Zaatarda binlerce
mülteci katledildi. 1982de Sabra ve Şatillada yine Ariel Şaronun
komutasındaki İsrailli askerler oradaki insanları katletmekle,
kamptakileri katletmekle yetinmedi, onların orada
barındırdıkları hayvanlarına kadar
acımasızca katlettiler. Orta Doğuda planlar üzerine planlar
yapılıyor. Irak, Amerika tarafından 2 defa işgal edildi. Yine,
biraz ilerimizde Afganistan, Önce Rusların işgali altına girdi,
arkasından Amerikanın. Tamamen petrole dayalı olarak bir
hegemon güç yüz yıldır bu topraklarda bir hüküm sürme çabası
içerisinde. Yine, Türkiye üzerinde bölme faaliyetleri.
Şimdi, bunlara
karşı ne yapmak gerekir? Bunlarla kalkıp bire bir her ülkeyle
savaşa mı girmek gerekir? Hayır. Ne yapmak lazım? O zaman
güçlü bir sanayiye ihtiyacımız var, güçlü bir savunma sanayisine
ihtiyacımız var. İşte, bu güçlü savunma sanayimizin, yerli
sanayinin mutlaka kurulması gerekir. Millî harp sanayisinin
olmadığı bir harp sanayisinin başarılı
olması da mümkün değildir çünkü her zaman dışa
bağımlısınız, savaşın tam ortasında
silahsız kalırsınız. İşte, biz savaşa
girilsin demiyoruz ama güçlü, millî harp sanayisinin de geliştirilerek
gitmesi lazım. Bunlara örneklemeler, zaten hepinizin bildiği gibi,
işte ALTAY millî tank projesi, MİLGEM gemi projesi, ANKA Türk
insansız hava aracı, yine ATAK helikopter projesi, Özgün Helikopter
Geliştirme Projesi ve bugün saat 18.12de fırlatılacak GÖKTÜRK-2
Uydusu projesi.
Değerli arkadaşlar,
caydırmak için güçlü olmak zorundasınız; ekonominiz güçlü
olacak, savunma sanayiniz güçlü olacak. Biz attığımız her
adımı bunun için atıyoruz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Patriotlar ne o zaman?
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Evet,
Patriotlardan da kimler rahatsız oluyor, ona ben hayret ediyorum. Demek ki
birileri Türkiyenin bir saldırıya maruz kaldığında
savunmasız kalmasını istiyorlar. Buna da tabii izin verilmez.
Türkiye, bağımsız bir devlettir,
bağımsızlığını da sonuna kadar
koruyacaktır çünkü bu bölgenin, Balkanların, Asyanın, özellikle
Orta Asyanın, Orta Doğunun ve bulunduğumuz
coğrafyanın lideri olmak durumundayız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şahsı adına söz isteyen
Ertuğrul Kürkcü, Mersin Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin Sayın
Başkan, sevgili arkadaşlar; bütçeyi kapatırken, 2012
yılında, bütçenin Millî Savunma, Adalet bakanlıkları ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi bakımından hakkıyla ve yerinde
olarak kullanılmadığına dair bir olaydan söz ederek bütçeyle
ilgili tutumumuzu sonuca bağlamak istiyorum.
Bu, 28-29 Aralık 2011 gece
yarısı 34 köylünün öldürülmesiyle sonuçlanan Türk Silahlı
Kuvvetlerinin sınır ötesi hava harekâtıdır. Bu hava
harekâtında 34 yurttaşımız öldürülmüş, bugüne kadar ne
Adalet Bakanlığının denetim alanındaki, etki
alanındaki mahkemeler ne Millî Savunma Bakanlığının
etki alanındaki Genelkurmay Başkanlığı ne de Türkiye
Büyük Millet Meclisinin kurduğu komisyonlar, bakanlarını,
başbakanlarını, genelkurmay başkanlarını bu
olayın sorumlusu olarak yargı önüne taşımayı,
onların eylemlerini ortaya çıkartmayı ve değerlendirmeyi
sağlayamamışlardır.
Bir yıl olacak, bir
yıl bitecek, bir yıldır 34 köylü, cenazeleriyle,
hayatlarını kaybeden evlatlarıyla baş başa, kendi
kaderleriyle baş başa, Hükûmetin tehdidi altında, evlatları
her gün tutuklanma tehdidi altında, kendi evlatlarının
katillerini, bu olayın sorumlularını arıyorlar. Türkiye
Büyük Millet Meclisinin kurduğu Uludere Komisyonu bu gerçeği
açığa çıkartmayı başaramadı çünkü bilgi kaynağı
olarak bir tek yere baktı, Genelkurmay Başkanlığı;
Genelkurmay Başkanlığının bilgi vermeyi
reddettiği her durumda elleri kolları bağlı olarak, çaresiz
bir kurum olarak bir kenarda kaldı.
Şimdi, sevgili
arkadaşlar, ellerimiz kollarımız bağlı değil,
aklımız bağlı değil, dilimiz bağlı
değilse bu olayı çözmek o kadar zor değil.
Gazetelerde 14 Kasım
2012 tarihinde yer alan bir haberde Başbakanın sınır ötesi
harekât konusunda kendinde olan vur emri yetkisini angajman kuralları
değiştiği için silahlı kuvvetlere devrettiği
yazıyordu. Buradan şu sonucu çıkartmak çok mu zor? Demek ki
28-29 Aralık 2011 günü vur emri yetkisi Başbakandaydı. 28-29
Aralık 2011 gecesi 2 F-16 jet uçağını kaldırıp 34
savunmasız köylüyü öldürtmek üzere emir verme yetkisi sadece Hava
Kuvvetleri Komutanında olamazdı, Genelkurmay Başkanında
olmalıydı çünkü hiyerarşi böyle işliyordu. Demek ki o zaman, önümüzde, siyaseten
Hükûmetin; doğrudan doğruya, şahsen Başbakanın; askerî
olarak Genelkurmay Başkanının, doğrudan doğruya,
şahsen Genelkurmay Başkanının sorumlu olduğu bir olay
var, bir katliam var, göz göre göre yapılmış bir katliam var ama
ne mahkemeler bu katliamın hesabını sorabiliyor ne Meclis
Araştırma Komisyonu, inceleme komisyonu bu olayı
sergileyebiliyor; elleri kolları bağlı ve haziran ayından
beri bu komisyonun dağarcığına hiçbir yeni bilgi gelmiyor,
Genelkurmay Başkanı direniyor. Eğer bu katliamı
araştırmanın ardında bir siyasi irade olsaydı,
nasıl Bülent Arınça suikast yapılıyormuştu
ihbarıyla Genelkurmayın kozmik odalarına polisler, savcılar,
hâkimler doluşuverdiyse
Bırakın suikast ihbarını,
doğrudan doğruya 34 yurttaşına suikast
yapıldığı gerçeği karşısında siyasi
irade nasıl Genelkurmaya gidip de bunun hesabını soramazdı?
Demek askerî vesayet son bulmuştu, öyle mi? Besbelli, askerî vesayet
aslında doğrudan doğruya hükûmet eliyle kullanılan bir yeni
vesayet sistemi hâline gelmiştir. Boşuna değildir
Başbakanın şimdi, artık, gelip İşte bu,
kuvvetler ayrılığı denilen olay var ya, o geliyor, sizin
karşınıza bir engel olarak dikiliyor. demesi. Öyledir, öyledir
ama bunun tersi doğrudur. Başbakan var ya, geliyor, o kuvvetler
ayrılığı denilen olayın önüne bir engel olarak
dikiliyor; mahkemeye işini yaptırmıyor, Meclise işini
yaptırmıyor, Hükûmete işini yaptırmıyor.
Meclis bununla
yüzleşmelidir. Bu işi yapacak mıdır, yapmayacak
mıdır; 34 köylünün kanı yerde kalacak mıdır,
kalmayacak mıdır; 2013te bunu göreceğiz. Bunu sormayan Meclisin
de, Hükûmetin de, ordunun da iki elimiz yakasındadır. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
On dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Tanal,
buyurun.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Değerli Başkan, teşekkür ederim.
Kamuya ait yollar ve
köprüler idare hukukunun temel ilkeleri uyarınca, kamu hizmeti ilkesi gereğince bedelsiz olması gerekir. Ancak, idare
hukukundaki meccanilik ilkesi uyarınca onun amortisman bedeli
karşılığında bir miktar para alınabilir. Fakat bu
son günlerde köprülerin ve yolların satıldığını görüyoruz.
Âdeta, ticari rant getirir amacıyla, iktisadi kâr getirir amacıyla
kullanılıyor. Bu, kamu hizmeti ilkesinin bedavalık ilkesine
aykırılık teşkil etmez mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Aslanoğlu
Yok.
Sayın Erdoğan
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, terörün
finansmanında en önemli unsur kaçakçılıktır. Ülkemizde
başta şeker, sigara, çay, alkollü içki, akaryakıt olmak üzere
birçok ürünün kaçakçılığı yapılmaktadır. Bu
kaçakçılığın iki önemli sebebi vardır: Bir, vergilerin
yüksekliği; iki, kayıt dışı ekonomi.
Kaçakçılığı
önlemek için bazı ürünlerdeki ÖTV ve KDVyi düşürmeyi düşünüyor
musunuz?
Gene,
kaçakçılıkla mücadele için kayıt dışı ekonomiyi
bitirmek maksadıyla 2013 yılında hangi tedbirleri
alacaksınız?
Ayrıca, özellikle
gıdadaki kayıt dışılığın ekonomik boyutu
kadar halk sağlığını tehdit etmesi de önemlidir.
Gıda ürünlerindeki kayıt dışılığı
çözmek için Hükûmet olarak özel bir programınız var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Çınar
EMİN ÇINAR
(Kastamonu) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Türkiyede bakkal, manav, kasap, berber, ayakkabıcı, tuhafiyeci gibi
meslek gruplarında faaliyet gösteren 2 milyonun üzerinde esnaf
bulunmaktadır. Market, hipermarket, grossmarket ve
alışveriş merkezleriyle alakalı bir yasal düzenleme olmadığı
için bu küçük esnaf grubundaki sektörde çalışan
insanlarımız ayakta kalma mücadelesi vermektedir.
Yine, bunların
kazançlarına göre vergilendirme sisteminde 10 bin liranın üzerinde
yüzde 15, 10 bin ila 25 bin liranın üzerinde yüzde 20, 25 ila 28 bin liranın
üzerinde yüzde 27, 58 bin liranın üzerinde yüzde 35 oranında vergi
dilimi uygulanmaktadır. Diğer büyük kuruluşlara ise kurumlar
vergisi uygulandığı için yüzde 20 oranında vergi
vermektedirler.
Bu küçük ölçekli
esnafın, bu mücadelesini sürdürebilmesi adına bir
çalışmanız var
mıdır?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Yılmaz
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Adana ilimiz Türkiyenin
en önemli tarım ve sanayi kenti iken, bugün işsizlik oranlarında
Türkiyenin işsizlik oranının en yüksek olduğu kent. Bunun
son on yıldaki uygulanan yanlış politikalar neticesinde
olduğunu düşünüyor musunuz?
Yine, 2011 yılında büyüme yüzde
8,5tu, bu sene 2,5a düştü. Büyüme 8,5tan 2,5a düşerken nasıl
oluyor da işsizlik 9,8den 8,8e düşüyor? Burada bir çelişki yok
mu? Bu işsizlik oranlarında masa üstünde bir oynama olduğunu
düşünüyor musunuz? Çünkü son altı ayda iş talebiyle ilgili onlarca
telefon gelmesi de bu rakamlarda bir oynama olduğunu gösteriyor.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Kaleli
SENA KALELİ (Bursa) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, net hata noksan kalemi
her yıl artmaktadır. 2012nin ilk üç çeyreği itibarıyla da
6,5 miyar dolar civarında oluşmuştur. Merkez Bankası
Başkanı net hata noksan kaleminin ödemeler dengesi
açısından sorun olduğunu belirtmiştir. Net hata noksan
kaleminde gösterilen paralardan ne kadarı kayıt altına
alınmıştır? Bu paralar nereden gelmektedir? Astsubayların
özlük hakları, sorunları ve sosyal konumlarıyla ilgili olarak
Millî Savunma Bakanlığına verdiğim bir soru önergesine
Bakanlıkça verilen ve basına da yansıyan yanıtta, emekli
astsubaylara verilecek zammın yanı sıra tazminatlar konusunda da
çeşitli iyileştirmeler yapılacağı belirtilmiştir.
Bakanlık olarak bu düzenlemeye karşı mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Belen
Son soru.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ)
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, 2012nin ikinci
çeyreğinde dış borçlar 323,5 milyar dolardır, bunun 212,5
milyar doları özel kesime aittir. Bu, özel kesime ait dış borcun
ne kadarına Hazine kefaleti vardır?
Ayrıca, sıfır kilometre araç
alımında gazilere uygulanan ÖTV ve KDV indirimini şehit
yakınlarına uygulamak için bir çalışmanız var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Tanalın sorusundan
başlamak istiyorum. Değerli arkadaşlar, dünyanın birçok
ülkesinde otoyollar ücretlidir. Meksikada öyledir çünkü ben kullandım,
iyi biliyorum. Yani hem gelişmiş hem gelişmekte olan birçok
ülkede şu veya bu şekilde otoyollar ücretlendiriliyor; köprüler de
öyle, tüneller de öyle. Dolayısıyla, Türkiyedeki uygulama bu anlamda
bir aykırılık ifade etmiyor.
İkinci olarak: dün
yapılan ihale sonucunda aslında otoyolların mülkiyeti kimseye
verilmiyor, sadece özel sektör bunu daha iyi işletir
mantığıyla özel sektöre işletme hakkı devrediliyor
belli bir süreliğine. Aslında elektrikte de böyledir, elektrik
dağıtımında da böyledir, elektrik üretiminde de böyledir
yani hiçbir şekilde mülkiyet özel sektöre geçmiyor, belli bir
süreliğine özel sektörün işletmesi daha verimli olur, daha etkili
olur diye bu şekilde devrediliyor ama buradan gelen gelirler de tabii ki
yine milletimize hizmet olarak, yatırım olarak dönüyor.
Tabii, doğrudur,
terör finansmanının bir boyutu kaçakçılıkla
ilişkilidir. Biz de kaçakçılıkla mücadele için elimizden geleni
yapıyoruz. Tabii, burada Kayıt Dışı Ekonomiyle
Mücadele Eylem Planımız var. Benim bu detayları kısa süre
içerisinde anlatacak yani imkânım yok. Gerçekten samimi bir şekilde
hani ilgileniyorsanız ben size göndereyim, hatta ilerleme raporumuzu da
size göndereyim ama şunu çok açık ve net olarak söylüyorum: son on
yılda Türkiyede kayıt dışılıkla mücadelede
mesafe aldık. Aslında birçok vergiyi de indirdik ama
bahsettiğiniz 4-5 üründe, evet, vergiler nispeten yüksektir fakat
vergilerin yüzde 1 olduğu, KDVnin yüzde 1 olduğu mallarda da
kayıt dışılığın çok yoğun olduğunu
söylersem şaşırmayın. Bunun en azından elimizde birçok
verisi var. Dolayısıyla sadece vergi oranlarıyla bunu
açıklamak zordur ama verginin de tabii ki etkili olduğu kesindir.
Fakat bizim buna rağmen tabii ki mücadele etmemiz lazım. O konuda,
dediğim gibi, çalışmalarımızı sizinle
paylaşmaktan memnun olurum.
Yine
esnafımızla ilgili olarak: Tabii ki AVMler son yıllarda sadece
Türkiyede değil bütün dünyada yaygın hâle geliyor. Bu, tüketicinin
bir talebi, tüketicinin tercihi o yönde ama tabii ki esnafımızı
da korumak için, kollamak için gerekeni yapıyoruz. En son, biliyorsunuz bu
sene bir düzenleme yaptık. Eskiden biliyorsunuz, basit usulden gerçek
usule vergilendirmeye geçenler tekrar basit usule dönemiyordu; hakikaten bu
konuda çok radikal, çok önemli bir adım attık. Bunun
dışında da bazı geleneksel esnaf işlerini de vergiden
muaf kıldık ve muafiyet belgesi de vermeye başladık. Bu
konuda tabii ki yapılacak başka hususlar varsa o konularda da
çalışma yaparız.
Adanada işsizlikle ilgili olarak:
Değerli arkadaşlar, son yıllarda işsizlik birçok ilimizde
düştü, eminim Adanada da düşmüştür. Önümde rakamlar yok. Geçen
sene, doğrudur, Türkiye yüzde 8,5 büyüdü, bu sene belki yüzde 3
civarında bir büyüme olacak. İşsizlik de zaten eylül
ayından beri artmaya başladı. Bu rakamlarda bir
tutarsızlık yoktur. Dolayısıyla, nasıl ki TÜİK
2009 yılında işsizliğin yüzde 16ya kadar
çıktığını gösteriyorsa bugün işsizliğin
yüzde 9 civarında olduğunu söyleyen TÜİK de aynı TÜİK.
Dolayısıyla, kurumlarımızın kredibilitesi önemli, bu
konuda bence başka türlü bir değerlendirme yapmak doğru olmaz.
Net hata noksana gelince: Çok büyük
olasılıkla net hata noksanın birkaç kaynağı
vardır. Bu kaynaklardan bir tanesi, Türkiyede ithalat olması
gerekenden daha yüksek gösteriliyor çünkü referans fiyat uygulaması var.
İkinci olarak, ülkemizde turizm gelirleri doğru bir şekilde
tespit edilemiyor, bu da ikinci bir kaynak. Ama, bunun dışında
da tabii ki ülkemize eğer kayıt altına alınmadan giren bir
kaynak söz konusuysa o da net hata noksanda tabii ki görülebilir.
Astsubaylarımızın özlük
haklarıyla ilgili şu anda önümüzde bir çalışma yok ama
şunu söyleyebilirim: Astsubaylarımızın en düşük artan
maaşı yüzde 206 artmıştır 2002den bu yana, enflasyon
yüzde 141. Tabii ki yüzde 263e kadar artışlar söz konusu yani yüzde
206yla yüzde 260 arasında bir artış söz konusu. Enflasyon bu
dönemde yüzde 141.
Dış borçlara gelince: Hazinenin
garanti ettiği dış borçlara arkadaşlar bakıyor,
çıkaracaklar.
Değerli arkadaşlar, özel sektör
firmalarının değeri bu dönemde en az 7 kat artmıştır.
Bakın, borsanın değeri
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
12nci maddeyi
okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Çeşitli Hükümler
Hazine garantili imkân ve dış borcun ikrazı
limiti ve borçlanmaya ilişkin işlemler
MADDE 12- (1) 2013
yılında, 28/3/2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanuna göre
sağlanacak; garantili imkân ve dış borcun ikrazı limiti 3
milyar ABD Dolarını aşamaz.
(2) 1 inci maddenin birinci fıkrasının (a) bendi
ile belirlenen başlangıç ödeneklerinin yüzde 1'ine kadar ikrazen özel
tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir.
BAŞKAN Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Lütfü Türkkan,
Kocaeli milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hazine garantili imkân ve dış borcun ikrazı limiti ve
borçlanmaya ilişkin işlemler hakkında MHP Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
2013 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı görüşmeleri esnasında bugüne kadar
şunu gözlemledim: Hükûmet ve Adalet ve Kalkınma Partisi kanadı
Ben yaptım oldu. tavrıyla eleştirileri hiç dikkate
almıyor. Şurası unutulmamalıdır ki bütçe
görüşmeleri Hükûmet icraatının yakından denetlendiği
ve bütçe yılı içinde Hükûmetin uygulamayı
planladığı politikalara parasal kaynağın tahsis
edildiği süreçlerdir. Bütçe görüşmelerinde muhalefetin dile
getirdiği eleştiriler bu nedenle dikkate alınmalı ve göz
ardı edilmemelidir.
Burada görülen şu
ki: Bütçe görüşmeleri artık şekil şartının yerine
getirilmesinden ibaret bir hâl aldı. Daha önceki dönemlerde bütçe
görüşmeleri bir ay gibi devam ederken son Adalet ve Kalkınma Partisi
döneminde bu on güne düşürüldü. İktidar çoğunluğuyla
beraber Kabul edenler, etmeyenler şeklinde de bütçede şekil
şartı yerine getirilmiş oluyor.
Bütçeler ile finanse
edilen politikalar ülke genelinde aslında herkesi etkiliyor hem de 2
yönden etkiliyor.
Birincisi: Bütçe
harcanmasına yetki veren kaynaklar dolaylı veya dolaysız olarak
toplanan vergiler ve yapılan borçlanmalar hepimizin ve geleceğe
yığılan borçlar nedeniyle de gelecek nesillerin diğer bir
deyişle de çocuklarımızın ve torunlarımızın
cebinden çıkmakta ve geleceklerine şimdiden ipotek
konulmaktadır.
İkincisi: Vergilerle
vatandaşın cebinden toplanan paraların harcanmasında
ihaleler belli bir kesime yönlendirilmekte, kamu kaynakları belli
kesimlere aktarılmaktadır. Böylece gelir
dağılımında haksız değişimler
yaratılmakta ve adalet prensibi göz ardı edilmektedir. Cumartesi
akşamı bu kürsüden ifade etmiştim, yine tekrarlıyorum, ilk
kez Sayıştay raporlarının dahi olmadığı bir
bütçe görüşmelerini yapıyoruz bu yıl. Sayıştayın
şimdiye kadar yapmakta olduğu yerindelik denetimi ve verimlilik
denetimi yetkisini kaldıran Hükûmet, yapılmasına razı
olduğu, mali denetim ve hukuki denetim raporlarını bile Meclise
vermeyerek keyfî ve kanunsuz olarak yaptığı harcamaların
bilinmesini önlemeye çalışıyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; geçtiğimiz yıl da, bu yıl da
Sayın Maliye Bakanının bütçeyi denkleştirmek için âdeta
deveye hendek atlatmaya çalıştığını görüyoruz,
tespit ediyoruz ama Sayın Maliye Bakanı bunları yaparken
diğer taraftan yapılan ihalelerle kamu kaynakları bir
kısım sermayeye aktarılmakta. En son geçen Enerji Bakanına
ifade ettiğim, Akdeniz Elektrik Dağıtım Anonim
Şirketinde 1 milyar dolarlık ihalede teminat mektubunu yakan, o
ihaleye giren iş adamları bu sefer 500 milyon dolara o ihaleyi
aldılar. Yine, geçen hafta İstanbul Avrupa Yakası Elektrik
Dağıtım Anonim Şirketi ihalesini 3 milyar dolardan bu sefer
1 milyar 900 milyon dolara kapattılar. Yani buradaki fark 1,6 milyar
dolar. Sayın Bakana ben bunu sorduğumda Sayın Bakan bana bu
ihaleyi alanların geçen sefer ihaleyi alan aynı firmalar
olmadığını söyledi. Bu adamlar ismi üzerinde iş
adamı bu kadar aptal mı? Aralarında anlaştılar, daha
önce alanların payını verdiler, yeni alanlar 1,6 milyar dolar
eksiğine aldılar. Bu kamu kaynaklarının birilerine birileri
tarafından peşkeş çekildiği bir ortamda Maliye
Bakanının bütçeyi denk getirmeye çalışması çok zor bir
iş.
Bakın, dün de, bir
taraftan 2 tane köprü ve otoyollar ihale edildi. Bu otoyollar 5,72 milyar Türk
lirasına yirmi beş yıllığına Ülker, Malezya
şirketi ve Koç grubuna verildi. Bakın, otoyollar ve köprülerin
özelleştirilmesiyle ilgili tanıtım dokümanlarına göre,
orada verilen rakamlar bu köprülerin ortalama gelirlerinin 2,1 milyar lira
olduğunu söylüyor. Yani bu özelleştirmeyle, bu köprülerin ve
otoyolların, on yıllık gelirinden az bir parayla ihale
edildiği ortaya çıkıyor.
Sene başında,
yine Hükûmet, 3üncü köprü ve otoyolları ihale etti Astaldi ve
İçtaş firmasına. Orada 3üncü köprü ve 115 kilometrelik
bağlantı yollarını içeren Astaldi ve İçtaş
Konsorsiyumunun aldığı, yap-işlet-devret modeliyle
aldığı bu ihalede -fiyatları söyleyeyim aradaki farkı
mukayese edin- bu konsorsiyum köprü ve yolları yapacak, inşa edecek,
ilave yatırım kredisi bulacak. Toplam süre ne kadar? On yıl iki
ay. Yani, 2,4 milyar lira yatırım kredisi bulacak, üç yılda bunu
yapacak, yedi yıl iki ayda 2,4 milyar lirayı geri alacak, artı
kâr edecek. Burada 5,72 milyar lira olan ihale bedeliyle dokuz yılda, on
yılda bu parayı geri alacak, on beş yıl da kâr edecek.
Burada bir haksızlık, bir kamu kaynaklarının bertaraf
edilmesini görmüyor musunuz, merak ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; üzerinde konuştuğumuz 12nci madde 4749
sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkındaki Kanunda Garantili imkân ve dış borcun ikrazı limiti
3 milyar Amerikan dolarını aşamaz. deniliyor. 2013 Bütçe KanunuTasarısının
madde gerekçelerine baktığımızda, 12nci maddede belirlenen
3 milyar Amerikan doları tutarındaki hazine garantili imkân ve
dış borcun ikrazı limiti ve yaklaşık 4 milyar Türk
lirası tutarında ikrazen özel tertip, devlet iç borçlanma senedi
ihraç limitlerinin herhangi bir gerçek bütçe ihtiyacına dayanmayan, afaki
limitler olduğu anlaşılmaktadır. Fazla rakamlara ve
terimlere girmeye gerek yok ama burada eleştirilmesi gereken bir nokta
var, o da şu: Belirlenen limitlerin kullandırılması,
kanunda tamamen Hazineden sorumlu Bakanın yetkisine verilmiş. Bunun
handikabı nedir? Bu yetki nedeniyle sözü edilen limitler keyfî olarak
kullanmaya çok müsaittir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ekim ayında yayımlanan bir rapora göre,
son on yıldan bu yana Türkiye'nin yabancı ülkelerden aldığı
dış borç 324 milyar dolar yani yaklaşık 550 milyar Türk
lirası. Bu borç 2002 yılında 82 milyar dolardı. 82 milyar
dolardan 324 milyar dolara gelen bir borç var. Peki, bu arada ne
yapıldı bu ülkeye yani ülke bu kadar çok borçlandı? Buna ilave
bir şey daha söyleyeceğim, 50 milyar dolara da yakın bir
özelleştirme bedeli geldi devletin hazinesine. Ortada görülen 89,6 milyar
liralık bir otoyol yatırımı var, sağlık
tesislerine harcanan 8,5 milyar dolar bir harcama gözüküyor. Onun
dışındaki paraların nereye gittiği bizce meçhul,
müphem. Yaklaşık, yılda 5,5 milyar dolara yakın bir faiz
ödeyecek duruma gelmişiz. Önümüzdeki süreçte çocuklarımıza borç
faizi ödetmek üzere yapılan bir bütçeyle gideceğiz. Çocuklarımızın
geleceğinde, sadece borç faizi ödemeye tasarlanmış, dizayn
edilmiş bir bütçeyi önlerine bırakacağız.
Hiç santral
yapıldı mı bildiğiniz yani bir Atatürk Barajı gibi
herhangi önemli bir yatırım, on yılın sonunda bize de Bunu
yaptık. dediğiniz bir yatırım var mı? Hayır.
Otoyollarla ilgili ve sağlık hizmetleriyle ilgili takdirlerimizi her
yerde de belirtiyoruz, yapanlardan Allah razı olsun. Gerçekten, otoyollar
konusunda Sayın Bakanı da takdir ediyoruz, Sağlık
Bakanının uygulamalarını takdir ediyoruz ama onun
dışında bize elle tutulan, gözle görülen herhangi bir
yatırımdan bahsedemezsiniz. Ama, buna rağmen Türkiyenin
geleceğini gitgide ipotek altına aldınız.
Önümüze konulan ve
onaylamamız beklenen bütçenin basit bir belirleme gibi görülen 12nci
maddenin detayına bile girdiğimizde çok fazla aksaklıklarla
karşılaşıyoruz. Bu durumda bütçenin gerçekten gayriciddi
bir yaklaşımla hazırlandığı şüphesi
artıyor. Keyfî harcamalara kaynak sağlama amacına yönelik
hazırlandığını düşünmeye başladık. Türkiye,
yılbaşından bu yana özel sektör borçları hariç toplam 12
milyar 327 milyon dolar dış borç ödemesi yapmış. 1-12
Aralık tarihleri arasında ise 225 milyon lira dış borç
ödemişiz, ülkemizin en önemli sorunlarından birisi dış
borçların yarattığı bu yük. Tam
bağımsızlık bir milletin, devletin her şeyiyle
ilgilidir, en başta ekonomisiyle. Bu kadar ağır borç yükünde
olan bir ekonomide sizin bağımsızlık iddiasında
bulunmanız biraz gülünç kaçacaktır.
Bütçenin hayırlara
vesile olmasını niyaz ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İsa Gök, Mersin Milletvekili.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İSA
GÖK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Başbakanımızın
büyük maharetleri var, biliyoruz. Büyük maharetinden bir tanesi, gündem
belirlemesidir ve gündem değiştirmesidir. Gündemi
değiştirmekte kimi doneleri kullanır. Mesela, hiç kimse şu
anda on sekiz yaşa seçilme hakkını konuşmuyor veya hiç
kimse idam cezalarının geri gelmesini, infaz sistem
değişikliğini konuşmuyor. Bunlar, zaten gündem
değiştirme. Ama bazen Başbakan öyle şeyler söylüyor ki
bunlar gündem değiştirme değil, keşke gündem değiştirme
olsa, farlı bir şey ve çok tehlikeli şeyler. Mesela dün
Sayın Başbakan, Konyada bir konuşma yaptı ve dedi ki;
-aynen Doğan Haber Ajansının tam metnini indirdim: Sistemin
içinde ne yazık ki yanlışlıklar var, sistem düzenli
kurulmamış; düzgün kurulmadığı içindir ki
umulmadık yerde, umulmadık şekilde bakıyorsunuz bürokrasi
karşımıza dikiliyor; bürokratik oligarşi
karşınıza dikiliyor, umulmadık yerde yargı ile
karşı karşıya kalıyorsunuz. Yasama, yürütme,
yargı bu ülkede öncelikle milletin menfaatini düşünmeli. diyor. Devam
ediyor: Bürokratik oligarşi ve yargı ama dışarıdan
bakanlara şu kadar vekiliniz var, daha hâlâ mı bahane ediyor? Ama
işte bu kuvvetler ayrılığı denen şey var ya, o,
önünüze gelip engel olarak dikiliyor, Senin de bir oynama sahan var.
diyorlar. dedi Sayın Başbakan.
Kuvvetler ayrılığı ne?
Bu, tabii üzüntüyle müşahede ettim. Ne beklenen siyasi kişilikler ne
medyanın önemli kalemleri, bu işe hâlâ ne el atmışlar ne
açıklama yapmış durumdalar. Oysaki kuvvetler
ayrılığı son derece önemli. Ne demek? En iyi Montesquieu
açıklıyor, aynen
Montesquieuden okuyorum arkadaşlar: Bir kuvvet,
karşısında kendi cinsinden başka bir kuvvete
rastlamadıkça doludizgin gider. Zira ezeli bir tecrübeyle sabittir ki
kuvvet sahibi herkes bunu kötüye kullanmaya meyledebilir ve kuvvetine hudut
buluncaya kadar gider. Fazilet bile sınırlamaya muhtaçtır.
diyor Montesquieu; doğumu 1689 ölümü 1755. Tabii, bunu Montesquieu
bulmadı, bunun büyük bir hukuk felsefesi evrimi var. Geçmişe
baktığınızda hukuk felsefesinde Aristoya kadar giden bir
tarihi var; Akinolu
Thomas, İbni Haldun, Machiavelli, Jonh Bodin, Hobbes, Jonh Lock, Jean Jacques Rousseau herkes var. Bu hep felsefe mi? Hayır. Evrensel hukuk
kaynaklarında bunlar vücut bulmuşlar; Hitit Kanunları milattan önce
3500 -Ahmet, hukukçusun, bunu iyi bilmek zorundasın- Hammurabi
Kanunları milattan önce 2500; bir gücün engellenmesinden bahsetmişler
hep, hep. Magna Carta, Hollanda Bağımsızlık Bildirisi,
Haklar Bildirisi, İngiltere İnsan Hakları Bildirisi 1689, Montesquieuyla
beraber, doğumuyla aynı bunun. Virginia İnsan Hakları
Bildirisi var, bakın, mademki her şeyde Amerikayı örnek
alıyorsunuz. Ne diyor 1776 tarihli Virginia İnsan Hakları
Bildirisi? Yasama, yürütme ve yargı güçleri birbirlerinden
ayrılmış ve belirlenmiş olmalıdır. Virginia,
yıl 1776 ve tabii, basına da bir laf söylemek lazım burada,
diyor ki Virginia İnsan Hakları Bildirisi: Özgürlüğün en güçlü
kalelerinden birisi de basın özgürlüğüdür. 1789 Fransız
Yurttaş Hakları Bildirisi var. Bakın, ne diyor orada
açıkça: Hakların güven altına alınmadığı,
kuvvetler ayrılığının yapılmadığı
bir toplumda anayasa yoktur. 1787 tarihli Amerikan Anayasası, madem yeni
bir anayasa yapıyorsunuz, örnek alın, bu Amerikan Anayasası
kuvvetler ayrılığının anayasa boyutunda ilk kez
mevzuata girdiği belgedir. 1840 Fransa Anayasası, Alman
İmparatorluk Anayasası dahi kuvvetler ayrılığına
dem vurur.
Şimdi, hâl böyleyken
Tabii, Türk hukuk sistemi bundan geri kalmadı, bizim de bu süreçte,
evrimde çok önemli kalelerimiz var. Senedi İttifak, Tanzimat Fermanı,
Islahat
Bakın arkadaşlar, 1876 Anayasası -ki ilk maddi Anayasamızdır
bizim ve şeklî Anayasamızdır- madde 86 ne diyor? Mahkemeler
her türlü müdâhalâttan azadedir. 1876da kuvvetler
ayrılığının
Ki tarihte yasama ve yürütmenin
karıştığı dönemler vardır ama yargı, her
zaman için -bizim 1876 Anayasamızda olduğu gibi- müdahaleden azade
tutulmuştur. 24 Anayasamız var. 21 sorunludur, bir Meclis hükûmeti
vardır. 24 Anayasasında diyor ki 54üncü madde: Hâkimler bilcümle
dâvaların muhakemesinde ve hükmünde müstakil ve her türlü müdahalâttan
âzade olup ancak kanunun hükmüne tabidirler. 61 Anayasamız zaten
harikulade. Onu sevmiyorsunuz diye 61 Anayasasındaki yasama, yürütme,
yargı erkinin ayrılığına dem vurmuyorum. Onu sevmiyorsunuz.
Ama
arkadaşlar, bu belgelerle ortaya konan kuvvetler
ayrılığı o kadar önemli ki sizin varoluşunuzu
sağlıyor, Meclisin varoluşunu sağlıyor. Şu ana
kadar ne büyük basın kalemlerinden ne siyasi figürlerden önemli bir
şey gelmedi.
Arkadaşlar,
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, çok doğru ve yerinde olarak tehlikeyi fark
etti ve bir açıklama yaptı, dedi ki: Geçmişten beri söylenen
bir konu bu. Anayasamızda belirtildiği şekilde idari
yargının denetim sınırları hukukilik denetimidir ama
zaman zaman yerindelik denetimi yapıldığına dair
şikâyetler yapılmıştır -iyi dinleyin- Sayın
Başbakanımızın da beyanları bu kapsamdadır diye
düşünüyorum. Toparlamaya çalışıyor. Yine Sadullah Ergin.. -Başbakanın
bu konudaki o çok büyük açıklamasını toparlamaya
çalışıyor.- Kuvvetler ayrılığı ilkesi tam
anlamıyla uygulandığı takdirde bir problem olmaz diye
düşünüyorum. Bu sözlerin de bu kapsamda söylenmiş olduğunu
düşünüyorum. Diyor; Başbakanı koruma gereği duyuyor.
Sadullah Erginin tavrı doğru bir tavırdır çünkü
toparlamaya çalışıyor. Devrilen araç çok büyük bir araç.
Arkadaşlar,
yeni anayasa çalışmalarında kuvvetler
ayrılığının konuşulacağını,
kuvvetler birliğine doğru gidişin olacağını
anlıyoruz. Üstelik de 2010 referandumuyla Türkiyede yargı dizayn
edilmiş olmasına rağmen demek ki yeterli görülmüyor. O zaman ya
Başbakanın kafası karışık bu konuda; herkese, tüm
liderlere ve basına Başbakanın kafasını
aydınlatma görevi düşer ya da kafa
karışıklığı değil, bir niyet var. Eğer
niyet varsa Başbakan kimseyi dinlemez. Bütün AKPli vekillere madem
siyaset ve basından bir ses gelmiyor, size görev düşüyor
arkadaşlar. Başbakana bu işin ne olduğunu anlatın, bu
işin tehlike boyutunu anlatın ki bu kafa
karışıklığı veya kötü niyet var ise bu sona
ersin. Çünkü eğer ki, özellikle, Kuvvetler ayrılığı
prensibinde yargının bağımsızlığı
altını çiziyorum- 2010 Anayasa referandumuyla kuşa
çevrilmiş olsa da hâlâ yeterli görülmüyorsa yasama organının
denetimini Anayasa Mahkemesi yapar, Hükûmetin denetimini Danıştay
yapar. Bir şekilde hâlâ Yerindelik denetimi, hukukilik denetimi
diyorsanız, diyemezsiniz çünkü Anayasa 2010da 125inci maddeye bir ilave
koydunuz, dediniz ki: Hiçbir şekilde, hiçbir surette yerindelik denetimi
şeklinde kullanılamaz bu yetki. Anayasada madde koydunuz. Ona
rağmen yeterli görmüyorsanız ve özellikle Başbakan Anayasaya
fıkra eklenmesine rağmen yeterli görmüyorsa Türkiye çok ciddi bir
tehdit altındadır. Size düşen bu sorunu gidermektir, bunun
vebali herkese
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İSA GÖK (Devamla) -
daha sonra çok kötü çıkar.
Saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Gök.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun
Sayın Aydın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın konuşmacı özellikle grup başkanımız,
Başbakanımızla, alakalı kuvvetler
ayrılığı ifadesini yanlış yorumladı, ismini
de
BAŞKAN Ne diye
yanlış yorumladı? Sayın Başbakanın Konya
konuşmasını basından tekrarladı.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Başbakanda kafa
karışıklığı olduğunu ifade etti. Âdeta niyet
okuyuculuğuna soyundu. Efendim, açıklamak istiyorum, 69a göre.
BAŞKAN Sayın
Aydın, ben sataşma görmüyorum burada ama iki dakika süre veriyorum.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Aydın, Sayın Başbakan
dün konuşmadı mı, daha ne istiyorsun!
BAŞKAN Buyurun.
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının, Mersin Milletvekili İsa Gökün AK PARTİ Grup
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Evet, Sayın
Başkanım, tabii, konuşmacı özellikle ta Babil Kralı
Hammurabiye kadar gitti. Öncelikle şunu ifade edelim ki, Sayın
Başbakanımızın kuvvetler ayrılığı
terimiyle alakalı, ifadesiyle alakalı en ufak bir endişesi,
şüphesi yok.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Allah Allah!
AHMET AYDIN (Devamla)
Demokrasiyi tam özümseyen biri olarak, kuvvetler
ayrılığının da tam olarak uygulanmasını
ifade eden bir konuşma yapmıştır.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Hadi canım hadi, buna sen bile inanmıyorsun.
AHMET AYDIN (Devamla)
Bakın, konuşmasında şunu diyor: Ben altı senedir bu
şehir hastanelerini yapamadım. Tabii ki yasama, yürütme, yargı,
kuvvetler erki olacak. Bu kuvvetler, her organ kendi içinde kendi işini en
iyi şekilde yapmak zorunda birbirinin alanına müdahale etmeden.
Altı yıldır ben bu şehir hastanelerini
yapacağım. diyor. Ancak yargı, bürokratik oligarşi, benim
bir hastaneyi nerede yapacağıma karar veriyor, ne zaman
yapacağıma karar veriyor. diyor.
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU
(Giresun) Sermaye çok mu sıkıştırıyor sizi?
AHMET AYDIN (Devamla)
Tabii ki yapılacağı sırada idarenin bütün iş ve
eylemleri yargının denetimine tabidir. Bu denetim, tam da sayın
konuşmacının ifade ettiği gibi, tam da Sayın Adalet
Bakanımızın ifade ettiği gibi, bu denetim hukuka uygunluk
denetimidir. Yargı, asla yerindelik denetimi yapamaz. Hangi ilin bir
hastanenin kurulmasına ihtiyacı olduğuna karar verecek olan
merci yürütmedir; buna yürütme karar verecek, yargı karar vermeyecek.
Hangi ilde, nerede yapılacağına, bir kurumun nasıl
yapılacağına gene yürütme karar verecek. Burada hukuki sorunlar
olursa tabii ki yargı denetimini yapacak. Ki Sayın Başbakan,
başkanlık sisteminden de ifade ediyor. Kuvvetler
ayrılığının en sert uygulandığı, en katı
uygulandığı başkanlık sistemini öneren bir
başbakana siz nasıl böyle haksızlık yapabilirsiniz? Kuvvetler
ayrılığını özümseyen bir Başbakana nasıl
böyle bir haksızlık yaparsınız?
Değerli
arkadaşlar, yargının tam bağımsız olması
için AK PARTİ iktidarından beri yapılanlar ortada.
Geçtiğimiz 2010 yılında referandumda
yaptığımız, attığımız adımlar
ortada. Yargı artık ne kimsenin ön bahçesi ne de arka bahçesi.
Yargı, tam bağımsız ve özgür bir konumda olmalı ama
hukuka uygunluk denetimi yapmalı diyoruz.
Herkese saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.
İSA GÖK (Mersin)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Gök.
İSA GÖK (Mersin)
Sayın Başkan, söylediğim sözden farklı anlamlar
çıkarılıyor. İki dakikalık söz istiyorum.
BAŞKAN Hayır,
ne dedi de farklı anlam çıkarttı efendim?
İSA GÖK (Mersin)
Efendim, ben Başbakanın metnini okudum. Metinde, anlaşılan,
bir anlaşmazlık var.
RECEP ÖZEL (Isparta)
- Devamını oku ya!
BAŞKAN Ben de
söyledim aynı şeyleri. Zaten sizin, Sayın Başbakanın
konuşmasını söylediğinizi söyledim.
İSA GÖK (Mersin)
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN -
Sataşma neresinde bunun yani?
İSA GÖK (Mersin)
Efendim, benim yanlış söylediğimi
beyan ediyor, ben yanlış konuşmadım ki.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Gök, sataşma nedeniyle; olmayan sataşma nedeniyle daha
doğrusu.
2.- Mersin Milletvekili İsa Gökün,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
İSA GÖK (Mersin)
Sağ olun, teşekkür ediyorum.
Arkadaşlar, Adalet
Bakanı Sayın Sadullah Erginin moduna girmeniz çok doğal.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Ya
zaten oradayız, başka bir şey yok ki. Başbakan da
aynısını söylüyor.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Aynı şeyi ifade ediyor, aynı ifade.
İSA GÖK (Devamla) Önemli
olan burada, koruma güdüsü değil, yanlışlığın
merkezde giderilmesidir. Burada Sayın Başbakanın sözleri o denli
açık ki.
RECEP ÖZEL (Isparta) Ya
sözlerin devamını okusana.
İSA GÖK (Devamla)
Kuvvetler ayrılığı başımızın
belası. diyor.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Kuvvetler ayrılığı uygulanabilmeli.
diyor orada, devamını okusana.
İSA GÖK (Devamla)
Kuvvetler ayrılığı nedir? Yasama, yürütme, yargı.
Burada metin açık. Başbakan kuvvetler
ayrılığının kaldırılmasını
hedeflediğini açıkça zikrediyor.
RECEP ÖZEL (Isparta)
Hiç öyle bir şey yok.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Hayır, öyle bir şey yok. Devamını oku.
İSA GÖK (Devamla)
Sadullah Ergin de, Adalet Bakanı da aynen. Ben de tüm metin var.
Doğan Haber Ajansından indirdim, tümü var.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Bende de var.
İSA GÖK (Devamla)
Tüm metin var. Adalet Bakanı tehlikeyi görmüş. Başbakanın
ağzından çıkan yanılarak -yanıldıysa Başbakanın
özür dilemesi lazım- veya..
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Doğru söyledi. Hayır, yanılmadı.
Arkasını oku, devamını oku.
İSA GÖK (Devamla) -
irade izharı -kafasında bu düşünce var, bu iradeyi
açıklamış Başbakan- eğer bu ise de size düşen
savunmak değil, Başbakanı gidip bu yanlış
düşünceden uzaklaştırmak. Zira, evet, Amerika Birleşik
Devletlerinde başkanlık sistemi vardır ama kuvvetler
ayrılığının en net uygulandığı yer
odur. Ama bakın, Başbakan o türden bir kuvvetler
ayrılığını demiyor. Amerikada senato
İhale
yapıyor, Çinli firma alıyor, yargı iptal ediyor.
RECEP ÖZEL (Isparta) E,
bizde de iptal ediyor.
İSA GÖK (Devamla)
Obama bir şey diyemiyor.
Hayır, Başbakan diyor ki: Şehir sağlık kompleksleri
kuracağız, engelliyorlar. E, kaldır Danıştayı,
kaldır.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Öyle şey olmaz.
İSA GÖK (Devamla)
Zaten mantık oraya gidiyor. Bakın, bu şudur: Monarşiyle teokrasi arası bir karma rejim
planlanıyor anlaşılan.
MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) Ya, diz çöktü mü, çökmedi mi; sen onu söyle?
İSA GÖK (Devamla)
Biraz monarşi, biraz teokrasi, al sana Türkiye modeli yeni bir rejim.
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU
(Giresun) Faşizm, faşizm!
İSA GÖK (Devamla)
Bu tehlikeli. Size düşen, bana karşı Başbakanı
savunmak değil, Başbakanı uyarmanız.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Savunmaya ihtiyacı yok Başbakanın.
İSA GÖK (Devamla)
Bu hatadan dönülmesi... (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Tam oku
Tam oku
Ne söylediği açık.
RECEP ÖZEL (Isparta)
Metni tam oku
BAŞKAN Madde
üzerinde
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, biraz önce idari yargıyla ilgili hem Sadullah
Ergin yanlış bilgi verdi hem sayın grup başkan vekili.
Danıştayda on dört sene hâkimlik, savcılık yapan bir
kişi olarak, müsaade ederseniz, işin özünü açıklayayım.
BAŞKAN Öyle bir
şey söz konusu değil Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Bakın, Hükûmet diyor ki: Biz, buraya bir hükûmet konağı
kuracağız
BAŞKAN Sayın
Genç, böyle bir usul var mı yani?
KAMER GENÇ (Tunceli)
Bir dakika, bir cümle
BAŞKAN Niye
sesinizi yükseltiyorsunuz? Böyle bir usul var mı?
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, yerimden bir
açıklama yapmak istiyorum 60ıncı maddeye göre.
BAŞKAN Yerinizden
de vermiyorum. Böyle bir usul yok Sayın Genç.
SUAT ÖNAL (Osmaniye)
Öğrenememiş
BAŞKAN Evet, madde
üzerinde, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen
Nazmi Gür, Van Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, yerimden bir
açıklama istiyorum 60ıncı maddeye göre.
BAŞKAN Hayır,
söz konusu değil.
Sayın Gür, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yahu,
niye bu gerçekleri
Cahillere bir şeyler öğretmemiz lazım.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sensin cahil! Cahilsin! Cahilsin! Cahilsin!
BAŞKAN - Buyurun.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/698) (S.Sayısı: 361) (Devam)
2.- 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/649, 3/1003) (S.Sayısı: 362) (Devam)
BDP GRUBU ADINA
NAZMİ GÜR (Van) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu
konuşma hakkımı çok sevgili kardeşim, değerli
yoldaşım Van Milletvekili Kemal Aktaşa adıyorum:
(Hatip tarafından
Kürsü önüne Van Milletvekili Kemal Aktaşın resmi konuldu.)
Ben Kemal Aktaş.
1958 Urfa Suruç doğumluyum. Van Milletvekiliyim. Vandaki seçimlere
sizlerle birlikte aday oldum ama sizler gibi, ne yurttaşın elini
sıkabildim ne seçmenin elini sıkabildim
KAMER GENÇ (Tunceli)
Yahu, Sayın Başkan
NAZMİ GÜR (Devamla)
Sayın Başkan, benim beş dakikamı lütfen Kamer Beye
verin, sussun. Benim beş dakikamı siz kullanın.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Siz konuşun.
NAZMİ GÜR (Devamla)
Saygı gösterin o zaman.
RECEP ÖZEL (Isparta)
Doğru söylüyorsun.
NAZMİ GÜR (Devamla)
Değerli arkadaşlar, Ben Kemal Aktaş olarak
huzurlarınızdayım. Vanda tam 65 bin oy alarak seçildim. Bu
seçimde sizler gibi yurttaşın elini sıkamadım, sizler gibi
seçmenle karşılaşamadım, sizler gibi onların
dertlerini, sorunlarını dinleyemedim ama yürekten -ben onlara bir söz
verdim- nerede olursak olalım,
hangi koşullar altında
olursak olalım, onlara bir
söz verdim ve dedim ki: Ey halk, ben size, sizin özgürlük mücadelenize, sizin
hak ve hukuk mücadelenize, eşitlik mücadelenize baş koydum ve sizin
için mücadele edeceğim.
Değerli arkadaşlar, ben Kemal
Aktaş olarak Diyarbakır D Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevinde bir
hücrede kalıyorum. Bu hücrede günlerimi elbette ki saymıyorum; bu
hücrede sizleri izliyorum, Türkiyeyi izliyorum, dünyayı izliyorum.
Kulaklarım, gözlerim açık, yüreğim açık. Belki de bütün
süreci, politik süreçleri sizden çok daha iyi izleme şansına sahibim.
Elbette ki ben de demir parmaklıklar arasında bulunmak istemezdim.
Elbette ben demir parmaklıklar arasından kurtulmak için de aday
olmadım, milletvekilliğine adaylığımı
koymadım. Çünkü biz KCK adı altında bize dayatılan bir
siyasi soykırım davası nedeniyle, siyasi soykırım
mücadelesi nedeniyle buradayız ve cezaevinde şu anda kendi ana
dilimizle savunma yapma hakkından bile yoksun bir şekilde,
yaklaşık üç buçuk yıldır bulunuyoruz.
Neyle
suçlandığımızı bilmiyoruz. Öyle ya, bir hukuk
devletindeyiz ve hukukun üstün olması gereken ve hele hele
yargının bağımsız olması gereken bir yerde biz,
KCK davaları nedeniyle yargılananlar, milletvekilleri olmak üzere,
neyle suçlandığımızı, niçin
suçlandığımızı bilmiyoruz.
Dosyalarımızı açıp baktığınızda delil
niteliğinde asla bir şey görmeyeceksiniz. Bizim telefon
konuşmalarımız, yasa dışı yapılan ortam
dinlemeleri ve savcılığın yığınlarla, üst
üste biriktirdiği hukuk dışı kâğıt
müsveddelerinden başka bir şey yok. Peki, biz neden içerideyiz? Peki,
bizi neden içeride tutuyorlar? Peki, bizi halka hizmet etmekten niye
alıkoyuyorlar? Cevap bulması gereken, cevap verilmesi gereken sorular
kuşkusuz bunlardır.
Biraz önce de söyledim, Van
halkının 65 bin oyunu aldım. Vanda AKP 171 bin oy aldı.
Ben tek başıma, halkımın tercihli oyuyla, sadece
Başkalede, AKPnin yüzde 7 oy aldığını da söyleyerek,
düşünürseniz, halkın iradesine aslında kelepçe vurulduğunu,
halkın iradesinin hücrelere tıkıldığını çok
kolaylıkla görebilirsiniz. Hiç kuşkusuz, bu, bir yüz
karasıdır, hepinizin yüz karasıdır. Bizim, 8
milletvekilinin, halkın iradesiyle seçilmiş milletvekillerinin,
Parlamentoda olması gereken milletvekillerinin cezaevinde olması
ancak olsa olsa Türkiye dışı, demokrasiyle yönetilmeyen bir
ülkede olur.
Sevgili arkadaşlar,
değerli yoldaşlarım; ben Kemal Aktaş olarak kuşkusuz
yasama faaliyetlerine bir biçimde katılmaya, sizlerle
duygularımı, düşüncelerimi zaman zaman paylaşmaya
çalışıyorum. Örneğin, grubum
aracılığıyla Parlamentoya soru önergeleri veriyorum,
bazı araştırma önergeleri veriyorum ama en kısa sürede,
bizler de tıpkı sizler gibi bu sırada oturarak Türkiyenin
demokratikleşmesi, hukukun üstünlüğünün sağlanması, adil ve
bağımsız bir yargı için mücadele şansı
bulacağız.
Değerli
arkadaşlarım, kuşkusuz, ben Kemal Aktaş olarak Türkiyenin
gündemine hâkimim, Türkiyenin gündemini takip ediyorum, Türkiyenin gündemini
büyük bir duyarlılıkla, büyük bir incelikle cezaevinde de olsak,
hücrede de olsak bunu takip ediyorum. Ben, Vanda yaşanan depremde
halkımla birlikte olamadım. Beni halkımla birlikte yaşanan
acıları paylaşmadan bile alıkoydunuz. Ben, oy aldığım
halkın elini sıkamadım, oy aldığım halka geçmiş
olsun dileklerimi iletemedim. Ben, onlara, seçimde oy aldığım
insanlara bu deprem sırasında yardımcı olamadım ama
kalbim, yüreğim hep Van halkıylaydı, Vanlılarla
birlikteydim.
Değerli
arkadaşlar, kuşkusuz, Türkiyede yaşanan bütün olayları
bütün çıplaklığıyla, yüreğimizi kanatan bütün
olayları bütün çıplaklığıyla izlemeye
çalışıyoruz. Bunlardan en önemlisi, kuşkusuz Roboski
katliamıdır. Belki Uludere diyeceksiniz, belki başka şey
diyeceksiniz ama Uludere bizim, biz Kürtlerin, insanların, bütün insanların
kalbinde kanayan bir yaradır ve asla Uluderede yaşanan bu katliam
yani bizim Roboski dediğimiz bu katliam kabuk bağlamayacaktır,
kabuk bağlamaması için de elimizden gelen her çabayı
göstereceğiz. Yedi zindanda da olsak, yedi kapılı
zindanların içinde de olsak Roboski için yüreğimiz kanamaya devam
edecek.
Değerli
arkadaşlar, kuşkusuz 20nci yüzyıl Türkiyesine aynı
zamanda katliamlar yüzyılı da diyebilirsiniz. Örneğin, Dersim
katliamı, Zilan katliamı, Maraş katliamı, Çorum
katliamı, Sivas katliamı ve nihayetinde son Roboski katliamı.
Benim kalbim Dersim halkıyla çarpıyor, benim kalbim kırıma
uğrayan Zilan halkı için çarpıyor, benim kalbim katliama
uğrayan Maraş halkı için çarpıyor, benim kalbim Çorumda
katliama uğrayan insanlarımız için çarpıyor, benim kalbim
Sivasta diri diri yakılan insanlarımız için,
aydınlarımız için yanıyor
BEDRETTİN YILDIRIM
(Bursa) - Başbağlara bak bir de Başbağlara.
SITKI GÜVENÇ
(Kahramanmaraş) - Terörde ölenler için yanmıyor mu hiç? Terörde
ölenler için yanmıyor mu?
NAZMİ GÜR (Devamla)
Değerli arkadaşlar, kuşkusuz, bizim yüreğimiz bütün
insanlar için yanıyor. Daha bugün, biraz önce, bir saat içinde 2 askerin
daha kendini vurarak intihar ettiği haberini aldık. Peki, siz hiç
sordunuz mu, vicdanınız sızlamıyor mu, acaba bizim
askerlerimiz, Mehmetçikler neden birer birer intihar ediyor? Sordunuz mu hiç
siz bunu?
YUSUF BAŞER (Yozgat)
- Başbağlara gidip sordun mu?
NAZMİ GÜR (Devamla)
Sordunuz mu gerçekten neden Mehmetçik kafasına kurşun
sıksın, neden Mehmetçik intihar etsin? Bir tanesi Diyarbakırda
şimdi ölümle boğuşuyor. Hadi çıkın söyleyin
bakalım, neden askerler tek tek intihar ediyor? Bu, savaş sendromu
olmasın acaba? Sizin zorla savaştırdığınız
yoksul Türk halkının evlatları büyük bir sendrom
yaşamış olmasın sakın?
Değerli
arkadaşlar, ben Kemal Aktaş olarak yedi kapılı
zindanların içinde de olsam yüreğim halkımla birlikte
atıyor, yüreğim Türk ve Kürt halkının birliği ve
kardeşliği için atıyor.
Hepinizi sevgiyle ve
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
Bir dakikamı Kamer
Beye verebilirsiniz.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına söz isteyen Tülin Erkal Kara, Bursa Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
TÜLİN ERKAL KARA (Bursa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
12nci maddesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Görüşmelerin, ülkemize, milletimize
hayırlı olmasını diliyorum.
2008 yılında
başlayan Avrupa ve Amerikadaki ekonomik kriz hâlen etkisini
sürdürmektedir. Türkiye, böyle bir kriz ortamında en az etkilenen ülke
konumundadır. Sayın Başbakanımızın tabiriyle bu
kriz Türkiyeye teğet geçmektedir.
Avrupadaki
insanlarımızın, o ülkenin ekonomik ve sosyal hayata entegrasyonu
hâlâ sorun olarak devam etmektedir. AK PARTİ olarak, iktidara
geldiğimiz günden beri yurt dışındaki
vatandaşlarımızın, o ülkenin ekonomik ve sosyal
entegrasyonu konusunda yoğun çalışmalar yapmaktayız. Bu
kapsamda, yurt dışındaki vatandaşlarımızın
çifte vatandaşlık statüsü kazanması Hükûmetimizin ana politikalarından
birini oluşturmaktadır. Türkiye olarak, oralardaki
vatandaşlarımızın yatırım yapmaları ve
istihdama katkı sağlamaları konusunda sürekli destek
vermekteyiz.
Ekonomik açıdan
Avrupa Birliğine entegre olmuş vatandaşlarımızın,
Türkiyenin Avrupa Birliğine katılım sürecine önemli
katkıları olacaktır. Avrupadaki
vatandaşlarımızın bazıları krizin olumsuz
etkileri nedeniyle yatırımlarını Türkiyeye yapmayı
düşünmek durumunda kalmışlardır.
2002 yılından
bu tarafa Türkiyedeki ekonomik gelişmelerin olumlu süreci, yurt
dışındaki Türklerin, özellikle ticaretle
uğraşanların birikimlerini ülkemizde değerlendirme
isteklerini artırması yönünde. Aynı zamanda bizler de bu yönden
çok yoğun talepler almaktayız. Bu istekleri bizleri sevindirmekle
beraber, çifte vatandaşlıkları kazandırılarak
yatırımlarını Avrupada yapmaları,
işsizliğin tepe yaptığı bu ülkelerde işsiz
durumuna düşmüş vatandaşlarımızın lehine
olacağı gibi, Avrupadaki siyasi mekanizmalardaki gücümüzü de artıracaktır
ki örneklerde arkadaşlar da biliyorlardır- birçok Türk
vatandaşımız orada çeşitli karar alma mekanizmalarında
varlar, değişik konumda görev almaktalar. Milletvekilleri,
bakanlarımız, meclis üyelerimiz; bu sayı gittikçe artmaktadır
ve bu da bizleri son derece sevindirmektedir.
Bugün, Avrupa ve Amerika
krizinin temelinde finansman krizi yatmaktadır. Bir değerler bütünü
olan Avrupa Birliğinde kamu finansman borcunun gayrisafi yurt içi
hasılaya oranı yüzde 60ı geçmemesine rağmen, Almanya dâhil
birçok ülke de bu oranların çok çok üzerinde borçlanma
yapmıştır. İspanya, İtalya, Portekiz ve özellikle
Yunanistan finansman krizinden en fazla etkilenen ülkelerin başında
gelmektedir. Türkiye ise Avrupa Birliği üyesi olmamasına rağmen,
Maastricht Kriterinde belirlenen yüzde 60 borçlanma oranının çok çok
altındadır. 2012 yılı sonu itibarıyla gayri safi yurt
içi hasılaya olan borcumuzun yüzde 39lar civarında
gerçekleşmesi beklenmektedir. Avrupayla
kıyasladığımızda, kamu finansmanı ve borç
yönetimini en iyi yöneten ülke konumundadır. Burada AK PARTİnin
istikrarlı yönetimi ve Sayın Başbakanımızın
kararlı liderliğinin çok büyük önemi vardır.
2013 yılı
bütçesinin hayırlara vesile olmasını diler, hepinizi
saygıyla selamlarım.
Teşekkür ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şahsı
adına söz isteyen
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldanın, BDP Grubu olarak tutuklu milletvekillerinin
adına konuşma yaptıkları için kürsüye koydukları
resimleri Meclis TVnin sansürlediğine ilişkin açıklaması
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Bir şey ifade etmek istiyorum. Şimdi, bugün biz BDP Grubu olarak
tutuklu milletvekillerimiz adına konuşma yapıyoruz ve kürsüye
çıktığımız zaman arkadaşlarımızın
resimlerini kürsüye bırakıyoruz. Şu anda
aldığımız bir bilgiye göre, Sayın Hasip Kaplan ve
Sayın Nazmi Gür konuştuğu zaman Meclis TV resmi sansürleyip,
sadece yakın çekim yapıp arkadaşlarımızın
yüzlerini gösteriyorlar. Şimdi Meclis TVden aldığımız
bilgiye göre burada, parti gruplarından gelen tepki üzerine bunları
yaptıklarını söylüyorlar. Bir Meclis Başkan Vekili olarak
bütün bunlardan haberiniz var mı?
Ayrıca, gruplar
adına yapılan tepkileri, lütfen burada çıkıp kürsüde ifade
etsinler arkadaşlarımız. Kendi gruplarında da tutuklu
milletvekilleri şu anda cezaevindedir.
Böylesi bir
uygulamanın, böylesi bir tepkinin Türkiye Büyük Millet Meclisine
yakışmadığını ifade etmek istiyorum ve tepki
gösteren milletvekili arkadaşlarımı da kınıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Buldan ama burada şu ana kadar tepki
gösteren sayın milletvekili olmadı, konuşmalar
yapıldı.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Sayın Başkan
BAŞKAN Hayır,
konuşuyoruz.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Meclis TVyi arayıp tepkilerini göstermişler.
BAŞKAN O ayrı
bir konu. O ayrı bir konu ama buradaki sayın milletvekillerinin
tepkisi olmadı.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Hayır öyle bir talep olmadı zaten.
BAŞKAN
Şahsı adına söz isteyen Ömer Faruz Öz, Malatya Milletvekili.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Sayın Başkan, bir saniye
Sayın Başkan, o
zaman Meclis Başkan Vekili olarak Meclis TVyi arayıp lütfen bunu
düzeltin.
BAŞKAN Haber
vereceğim ben şimdi. Haber vermem için çalışmayı
durdurmam gerekmez.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/698) (S.Sayısı: 361) (Devam)
2.- 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/649, 3/1003) (S.Sayısı: 362) (Devam)
BAŞKAN
Şahsı adına söz isteyen, Ömer Faruk Öz, Malatya Milletvekili.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 12nci maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, dünyada global ekonomik kriz yaşanırken ve
Avrupanın neredeyse tamamı sıkıntılı
olmasına rağmen Türkiye'nin ekonomisinin büyümesi herkes
tarafından, tüm dünya ülkeleri tarafından takdirle karşılanmaktadır.
AK PARTİden önce
sürekli artan vergilerle, enflasyonla, zamlarla,
karşılıksız para basmayla, periyodik ekonomik krizlerle
anılan ekonomimizin makûs kaderi Hükûmetimizin ekonomide
aldığı güçlü tedbirlerle, ferasetli politikalarla
değişmiştir, Hükûmetimizin gelişmeyi destekleyen ve
büyümeyi teşvik eden politikalarıyla
Ekonomimizdeki bu
dayanıklılık ve iyileşme, elbette sanayicimizin, iş
adamlarımızın, üreticilerimizin, esnafımızın
gayretleriyle gerçekleşmiştir.
Bu yılın başlarında
yürürlüğe giren yeni teşvik sistemiyle birlikte, özellikle bölgeler
arasındaki gelişmişlik farkı asgariye indirilmesi
hedeflendirilmiştir. Son on yılda Türkiye ekonomisi tarihinde hiç
olmadığı kadar başarılara imza
atmıştır. Bu yılın istihdam verilerine
baktığımızda, çalışma çağındaki nüfus
artmasına rağmen iş gücüne katılım oranının
yükseldiğini ve işsizlik oranının düştüğünü
görüyoruz. Yüzde 9lara gerileyen işsizlik rakamları, istihdama
yönelik veriler, teşviklerin amacına ulaşmakta olduğunun
ifadesidir. İstihdamdaki bu gelişmede teşvik ve destek
programlarının etkisi hiç şüphesiz büyüktür. Gerek
yatırım teşvikleri gerek istihdama yönelik destekler gerekse de
AR-GE destekleri sanayimizin gelişmesine büyük bir katkı sağlamıştır.
Şüphesiz ki bu destekler içerisinde 5084 sayılı Yasanın
etkisi oldukça önemlidir.
Bunu şöyle özetleyecek olur isek: 2002
yılında, 175 olan organize sanayi bölgeleri bugün 265e
11.395
parselde faaliyet gösterilirken bugün bu sayı 42 binler seviyesine
ulaşmıştır. Bu parsellerde, 2002 yılında, istihdam
sayısı, yaklaşık 414 bin civarında iken bugün bu
sayı 1 milyon 200 bine ulaşmıştır. Seçim bölgem olan
Malatyada, 2002 yılında, 312 sanayici hizmet vermekte iken bugün bu
sayı 934e yükselmiştir. Yine, sanayimizde 2002 yılı istihdamı
yaklaşık 12 bin civarında iken bugün bu rakam 27 binlere
ulaşmıştır. Burada, tekstilin toplam yatırımdaki
payı yüzde 15 civarında iken bunun istihdama katkısı ise
yüzde 51ler civarındadır.
Şimdi, biliyoruz ki, 5084
sayılı teşvik sistemi, 2004 yılında yürürlüğe
girdi, 2009 yılında tekrar uzatıldı. Ama, şu anda,
5084ün SGK işveren hissesi -işverenlerimize yük olan- devletimiz
tarafından karşılanmaktadır. Bunun tekrar
uzatılması noktasında üreticilerimizden, sanayicilerimizden
büyük talep gelmektedir. Ben inanıyorum ki Hükûmetimizin kurulduğu
günden bugüne kadar istihdam üzerindeki yüklerin azaltılması
noktasındaki destekleri, aynen veya değişik bir
anlayışla devam etmesinin gerektiği noktasında,
gayretleriyle vuku bulacaktır.
2002 yılında
yürürlüğe giren yeni Teşvik Yasasında Malatya 4üncü bölgede
yer almaktadır. Organize sanayi bölgelerinde yapılacak olan
yatırımlar da 5inci bölgede yapılacak olan
yatırımların imtiyazlarından istifade edecektir.
Büyükşehir olan Malatyamızda yatırım yapmak isteyen,
özellikle tekstil, gıda, madencilik ve birçok sektörde yatırım
yapmak isteyen, ülkemizin neresinde olursa olsun,
yatırımcıları Malatyaya yatırım yapmaya davet
ediyoruz ve bu noktada da tüm Malatyalılar olarak elimizden gelen her
türlü kolaylığı sağlayacağımızı buradan
beyan ediyoruz.
Millî gelirimizin 3
katına çıkmış olması, ihracatın 4 kat
artmış olması, IMFden borç alırken IMFye kredi verir
konuma gelen ekonomik istikrar durup dururken gerçekleşmemiştir.
Bunun, bu başarıların hiçbirisi tesadüfi değildir.
Başarının sırrı niyet etmek, karar vermek ve hepsinden
önemlisi azimle, istikrarla uygulamaktır.
Bu duygu ve
düşünceler ile 2013 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı
olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın
Buldan, öncelikle Meclis TVye talimat verildi, normal yayınını
yapacak.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Teşekkür ederiz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Evet
Sayın Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Buldan konuşmasında,
bugünkü, tutuklu milletvekili arkadaşlarıyla ilgili
konuşmalarını grupların itirazı nedeniyle Meclis
TVnin vermediğini söylüyor. Biz CHP Grubu olarak asla böyle bir şey
yapmadık, yapmayız. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Buyurun.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Sayın Başkanım, aynı şekilde, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun da TBMM TVyle hiçbir görüşmesi
olmamıştır. Zaten bizim söylediğimiz de dikkate,
işlerine gelmeyince, alınmıyor.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) O zaman yapan belli oldu!
BAŞKAN Ben de
sayın milletvekilinin burada tepki koymadığını zaten
söyledim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Biz de yapmadığımıza göre
BAŞKAN Zaten
söyledim diyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Biz her yerde her ortamda konuşuruz. Onun için, hiç kimseden çekineceğimiz
bir şey de yoktur Sayın Başkanım. Biz Meclis TVyle falan
da değil
Neyse, kürsüde de konuşuruz, meydanda da konuşuruz,
dergâhta da konuşuruz, bargâhta da konuşuruz Sayın
Başkanım. (AK PARTİ sıralarından otur sesleri)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Evet, madde üzerinde şahsı
ardına söz isteyen Uğur Bayraktutan Artvin Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, yerimden bir söz isteğim vardı.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 12nci maddesi üzerine
şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu konuşmamda da Artvinle
ilişkin bir sorunu Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve kamuoyunun gündemine
taşımaya çalışacağım.
Bilindiği üzere, geçen aylarda
enerjiye ilişkin, madenlere ilişkin bir ihale yapıldı
değerli arkadaşlarım. Artvine de Cerattepe diye
başımızda bir bela var, bu belayı başımıza
sardınız, bunu nasıl atacağız onu bilemiyorum. Buna
ilişkin bir ihale şartnamesi var. Daha önce Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bunu anlatmaya çalıştım ama Sayın Bakana bir
türlü anlatamadım.
Bu ihale şartnamesi ortaya
çıktığı zaman ihaleye fesat
karıştırmanın bütün koşulları bu ihale
şartnamesinde vardır dedik, bunu dinlemediler. Bakın,
değerli arkadaşlarım, ihale şartnamesinde aynen şöyle
ifade var: Bu ihaleyi alabilecek olan firmanın 10 bin ton blister metal
işleyecek üretim tesisine sahip olması gerekir.
Yine, bu ihale şartnamesinin 2nci
maddesinde aynen şöyle bir ibare var, diyor ki: İhaleyi kazanan
tarafından yukarıda belirtilen miktarlardaki blister bakır
bakırın yurt içinde bir tesiste üretilmesi zorunludur. bir şart
var.
Şimdi, buraya kadar her şey
normal. Ben, bu ihaleden önce Sayın Bakanı birçok defa uyarmaya
çalıştım, dedim ki: Bakın, bu ihale şartnamesi bir
tane firmayı tarif ediyor. Arkasından da Sayın Bakana
yazılı bir soru sordum. Yazılı sorumuz şuydu:
Türkiye'de bu şekilde 10 bin ton blister bakır üreten bir tesis var
mıdır, kime aittir?
Bakanın verdiği cevabı
burada açıklıyorum: 16/02/2012 tarihi itibarıyla aktif olarak
blister bakır üretimini yapan bir adet tesis bulunmaktadır. Eti
Bakır AŞye ait olan blister bakır üretimi yapan bu tesis Samsun
ili merkez ilçe sınırları içerisindedir. İhale
yapılmadan evvel Sayın Bakana dedim ki: Bakın, bu ihaleyi kimin
alacağı bellidir. Sayın Bakan bana vermiş olduğu
cevapta dedi ki: Bu ihaleyi Eti Bakır almadı.
Doğruydu, Eti Bakır almadı
ama Eti Bakırla ihaleyi alan Özaltın Şirketi arasındaki
ortaklıklar, Adanada Köprü Barajı, Menge Barajı ve diğer
yerlerdeki ortaklıklar ortaya çıktı ENERJİSAyla beraber. Yani, benim bastırmam üzerine noterden bunu
tespit edeceğime ilişkin kaygı oluştuğu için ihaleyi
bir başka firma üzerine aldılar değerli arkadaşlarım.
Bakın Bu ihale paket ihaledir. dedim, paket ihale olarak gereken yerlere
verilmiştir.
Arkasından, bu ihaleye ilişkin
kaygılarımızı açıkladığımız zaman
şöyle bir gelişme daha oldu, dedik ki: Sayın Bakan, bu ihaleyi
yapamazsınız. Neden yapamazsınız? Bakın, bunun bir
hukuki gerekçesi var, o da şu: ÇED Yönetmeliğinin 5inci maddesinin
son fıkrasında şöyle bir ibare var değerli
arkadaşlarım: Bu yönetmeliğe tabi projeler için Çevresel etki
değerlendirmesi olumlu. kararı veya Çevresel etki değerlendirmesi
gerekli değildir. kararı alınmadıkça bu projelere hiçbir
teşvik dikkat edin- hiçbir onay, hiçbir izin, yapı ve kullanma
ruhsatı verilemez, proje için herhangi bir şekilde yarışma
yapılamaz, ihale yapılamaz. deniliyor değerli
arkadaşlarım.
Bu, ÇED Yönetmeliğindeki bu amir
hükme rağmen Sayın Bakan bizi dinlemedi, buranın ihalesini
yaptı. Hemen arkasından, 250yi aşkın Artvinli
yurttaşımız ve kuruluşumuz Rize İdare Mahkemesinde dava
açtı, Rize İdare Mahkemesine bunun işletilmesine ilişkin
yürütmeyi durdurma talebinde bulundu, bu talebimiz reddedildi. Bu talebin
reddine itiraz edildi. Trabzon Bölge İdare Mahkemesinin vermiş
olduğu kararı burada okuyorum değerli arkadaşlarım:
Bu durumda coğrafi konumu ve yer aldığı bölgenin jeolojik
durumu nedeniyle oldukça hassas bir bölgede bulunduğu anlaşılan
ve yukarıda bahsi geçen taraf olduğumuz uluslararası
sözleşmeler, anılan Anayasa Mahkemesi kararı, Çevre Kanunu ve
ÇED Yönetmeliği uyarınca ÇED incelemesine tabi tutulması gereken
maden arama faaliyetinin bu husus göz ardı edilmek suretiyle
başlatıldığı açık olup dava konusu işlemde
hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna
varılmıştır. deniliyor. Ne diyor mahkeme kararı
değerli arkadaşlarım? Diyor ki: Sen ÇEDi niye almadın?
Bunu kime diyor? Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanına söylüyor. Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığına bu karar geçen ay tebellüğ
edildi. Bir aylık süre dolmamıştır, onu açıkça ifade
edeyim ama buna rağmen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı hiçbir
adım atmadı değerli arkadaşlarım. Bunu hem AKP Grubundaki
milletvekili arkadaşlarıma, bütün Türkiye Büyük Millet Meclisine,
bütün Artvinlilere Enerji Bakanını burada Meclisin kürsüsünden
şikâyet ediyorum. Bu yürütmeyi durdurma kararının gereğini
yapmamıştır Sayın Bakan. Buradan sesleniyorum Sayın
Bakana: Ya bu yürütmeyi durdurma kararının gereğini yap, firma
orada bir yandan çalışmalarına devam ediyor, ya sen
yaparsın ya da Artvinliler yapacaktır. Bakın, bunu buradan bütün
Türkiyeye haykırıyorum, yürütmeyi durdurma kararının
gereğini lütfen yap Sayın Bakan. Bak, ben sana daha önceden bir soru
sordum: Hangi şirketlerin
uçaklarıyla geziyorsun? diye, Buna -hangi firmalar dâhildir. dedim,
ayrıntılara girmiyorum. Eften püften cevap verdi değerli
arkadaşlarım. O nedenle bunu Parlamentoya şikâyet ediyorum.
Dedim ki Bu ihaleyi yapmayın, bu ihale sakattır. ne yazık ki
Sayın Bakan bizi dinlemedi. Niye dinlemedi biliyor musunuz? Bizim
sakalımız yok değerli Meclis, sakalımız olsaydı
dinlerdi.
O nedenle, Sayın
Bakanı bir kere daha uyarıyorum, ya inşaatı devam eden bu
firmanın faaliyetlerini durdur ya da Artvinliler durduracaktır, bunu
buradan açıkça ifade ediyorum.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Genç, pek
kısa sözünüz var, buyurun.
Kısa olacak
yalnız.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının
idari yargıyla ilgili yanlış bilgi verdiğine ilişkin
açıklaması
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Efendim, biraz önce
burada idari yargıyla ilgili yanlış bilgi verildi. Şimdi,
Tayyip Bey diyor ki: Kuvvetler ayrılığı engeldir.
Sadullah Ergin ona açıklama yapıyor diyor ki: İdari yargı
hukuki denetimi yapmıyor, yerindelik denetimi yapıyor. Mesela biz
hükûmet konağını şuraya kuracağız, idari
yargı Oraya kurma. diyor.
Bakın
arkadaşlar, ben bir ili gezdim, ilde devlet hastanesi şehrin
merkezinden alınıyor, bir AKP milletvekilinin dağ
başındaki tarlasına getiriliyor.
RECEP ÖZEL (Isparta)
Söyle! İlin adını söyle!
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sonra mesela getiriyor hükûmet konağını heyelanlı bir
sahaya kuruyor, orada mühendisler rapor veriyor, Ya, burası kaygan
sahadır. veya Orman sahasıdır. Diyor, idari yargı
bunları iptal ediyor. Yani hâlâ yargıyı anlamak için biraz
hukuka saygılı olmak lazım, hukuku anlamak lazım.
Tayyip Bey diyor ki 326
tane milletvekili var
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/698) (S.Sayısı: 361) (Devam)
2.- 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (
1/649, 3/1003) (S.Sayısı: 362) (Devam)
BAŞKAN Madde
üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Halaman,
buyurun.
ALİ HALAMAN (Adana)
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Maliye
Bakanımıza soru: Son zamanlarda Adana ve ilçelerinde ihtiyaçlara
cevap verme noktasında, elektrik, yol, su, teşvik kredilerinde
sürekli sıkıntı olduğu söyleniyor. Bu siyasi vesayetten mi
kaynaklanıyor, yoksa Maliye Bakanlığında para mı yok?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Çınar
EMİN ÇINAR
(Kastamonu) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bütçe
gelirleri içerisinde en büyük payı vergi gelirleri
oluşturmaktadır. 2013 yılında vergi gelirlerinde yüzde
14lük artış öngörmektesiniz. Bu oran, büyüme ve enflasyon
oranlarının üzerindedir. Vergi gelirlerindeki bu yüzde 14lük
artışı sağlamak için hangi vergi kalemlerini
artırmayı düşünüyorsunuz?
Bir diğer sorum,
ülkemizde faaliyet gösteren esnafın yüzde kaçının maliyeye borcu
bulunmaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Kaplan
MEHMET HİLAL KAPLAN
(Kocaeli) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
kredi kartlarına yüzde 2,3 aylık faiz oranıyla Brezilya ve
Endonezyadan sonra en yüksek faiz uygulayan ülkeyiz. Söylemlerinizde bir
taraftan ekonomik göstergelerin iyi olduğunu söylemenize rağmen,
bankaların uyguladığı yüksek faiz ile bu söyleminiz
çelişmiyor mu? Kredi kartlarına uygulanan faiz ile ilgili bir
çalışmanız var mı?
İkinci sorum:
İktidarınız döneminde uyguladığınız
baskıcı politikalar ve hukuksuz uygulamalardan dolayı birçok
vatandaşımız AİHMe müracaat etmiştir ve bu
uygulamalarda Türkiye birçok tazminat davalarında mahkûm edilmiştir.
Bunun için, 2013 yılında bütçeden böyle bir pay
ayırdınız mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Yılmaz
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de Sayın Bakana
sormak istiyorum: Bu kamu yatırımlarının illere göre
dağılımına baktığımızda, 2001 ve 2002
yıllarında Adana ilinin 3üncü veya 4üncü sırada olduğunu
görüyoruz. Fakat, iktidarınız döneminde 2003 ve 2004te başlayan
süreçte Adana, kamu yatırımlarını alma noktasında 40;
50 hatta nüfusa oranladığımızda Türkiyenin son
sırasında yer alıyor. Hükûmetin Adanadaki başka
uygulamalarına baktığınızda, Adanaya karşı
bir cezalandırma politikası uygulandığını
düşünüyor musunuz?
Yine, Sayın Bakan,
bu 2/B arazileriyle ilgili müracaatlar yapıldı ama -şimdi sizi
burada gördükçe vatandaşlar yoğun bir şekilde arıyor-
müracaat etmelerine rağmen, gerçekten bunları alma şansları
yok. Ben, size daha önce de söyledim. İtirazlarımız üzerine
gönderdiğiniz heyetler incelediğinde, yüzde 50ye yakın oranda
düşüşler yaptılar dönüm başına fakat tekrar
görüştüğümüzde şunu diyorlar: Önce o kadar yüksek
belirlenmiş ki biz bunu daha fazla düşürürsek -gerçek değeri
düşük ama- bunun ifadesinde zorluk çekeriz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) Yani burada yanlış bir uygulama var.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Akçay
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
2013 yılı
bütçesinde banka sigorta muameleleri vergisinde 2012 yılı bütçesine
göre yüzde 39,5 oranında bir artış öngörülmesinin gerekçesi
nedir? Acaba Hükûmetiniz halkı bankalara borçlandırarak
aşırı tüketime mi teşvik etmek istiyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Erdemir
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) Sayın Bakan, Türkiye bütçesinden AR-GEye ayrılan kaynak 2011
yılında gayrisafi yurt içi hasılamızın yüzde 0,7si
oranındadır. Dünyada AR-GEye ayrılan bütçe miktarı
açısından 22nci sıradayız, oran açısından ise
41inci sıradayız. AR-GE bütçemiz bu durumda iken, bu düzeyde iken
dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olabileceğimize inanıyor
musunuz? Eğer
inanmıyorsanız dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmak
için sizce AR-GE miktarımız ve oranımız ne
olmalıdır?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Son soru, Sayın
Erdoğan
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Maliye
Bakanlığında engelli kadrosundan işe giren lisans
mezunlarının soruları var, onları size yöneltmek istiyorum:
1) Lisans mezunu
engellileri hizmetli kadrosundan çıkarmayı ya da görevde yükselme
sınavı açmayı düşünüyor musunuz?
2) Engellilerin
yardımcı hizmetler sınıfında özellikle istihdam
edilmelerinin bir özel nedeni var mıdır?
3)
Bakanlığınızda çalışan engelli lisans mezunu
hizmetlilerinin durumları ne olacak?
4) Kamudaki lojmanlarda
engellilere yönelik bir pozitif ayrımcılık yapmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, bizim hiçbir ilimizi ihmal etmemiz söz konusu olamaz. Bu kamu
yatırımları meselesi gittiğim her yerde önüme
çıkıyor.
Değerli
arkadaşlar, kamu geçmişte
Diyelim ki bazı illerimizde
altyapı sorunu çözülmüşse, örneğin, otoban varsa, demir yolu
varsa -örnek olarak söylüyorum- oralarda liman varsa, yani oralarda bu büyük
yatırımlar gerçekleşmişse tabii ki yıllar
itibarıyla bu yatırımlar farklı noktada olabiliyor.
Şimdi, Adana ilimiz
sık sık değerli arkadaşlarımız tarafından
gündeme getiriliyor. Ben eskiden Gaziantep Milletvekili olduğum için bazen
kara yoluyla gittim, Adananın birinci sınıf bir otoban yolu var
yani ulaşım altyapısı çok iyi, liman kenti. Adananın
kamu anlamında ulaştırma altyapısında, eğitim
altyapısında, sağlık altyapısında eksiklikler
varsa söyleyin, giderelim ama Türkiyede tabii ki geçmişte
Diyelim ki
şu anda bir yerlerde baraj yapılıyor, Ilısu Barajı
yapılıyor. Ülkemiz için önemli, o suyu bizim enerjiye
dönüştürmemiz lazım. Çok ciddi yatırım yapılıyor
ama şimdi, bu yatırımı Şırnaka, Siirte veya
Batmana daha çok yatırım gidiyor. şeklinde algılarsak
bence çok doğru bir yaklaşım içerisinde olmayız
değerli arkadaşlar.
Şimdi,
Adananın hakikaten eksikleri varsa bütçeden sonra gelin, beraber
oturalım, ben size yardımcı olayım, diğer
arkadaşlarımıza iletelim. Fakat eğer altyapı
yatırımlarında, eğitimde, sağlıkta ciddi
sıkıntılar yoksa sırf olsun diye de yatırım
yapılmaz. Dolayısıyla, bizim hiçbir şekilde Adanayı
ihmal etmemiz diye bir şey söz konusu olamaz.
Değerli
arkadaşlar, 2013 yılında, doğrudur, vergi gelirlerinde biz
yüzde 14lük bir artış öngörüyoruz. Bu, gayrisafi yurt içi
hasıladaki nominal artıştan daha yüksektir. Bu nereden
kaynaklanıyor? Daha önce de ifade ettim, biz 2012 yılında
vergileri arttırdık. Bu artırdığımız
vergilerin 2013 yılına tam yansımasını dikkate
alırsak, ayrıca BOTAŞın KDV, ÖTV gibi
borçlarını, daha doğrusu cari yıla ilişkin vergileri
ödemeye başlayacağını da dikkate alırsak -ki biz
bunları varsaydık- bu çerçevede baktığınız zaman,
vergi gelirlerindeki artış deflatörün altındadır. Deflatör
yaklaşık yüzde 9,5tur, vergi oranlarındaki artış
yüzde 8in biraz altındadır. Dolayısıyla, bu anlamda vergi
gelirlerindeki artış gerçekçidir.
Şimdi,
esnafımızın ne kadarı, kaçı borçlu, önümde rakam yok
ama bulursam sizlerle paylaşacağım.
Kredi kartlarına
yüzde 2,3lük faiz
Değerli arkadaşlar, bu bir üst limittir. Bunu
Merkez Bankası belirliyor. Eğer hani faizler çok iniyorsa Merkez
Bankası bu limitleri zaten aşağı çekebiliyor. Bu bir üst
limittir. Bir sürü banka vardır, rekabet hâlindedirler. Ama dünyanın
birçok ülkesinde kredi kartı faizleri piyasa faizlerinin çok üzerindedir,
bu çok yaygın olarak kullanılan bir şeydir.
Değerli
arkadaşlar, AİHMe müracaatlar sadece Hükûmetimiz dönemindeki
eksiklikler, hatalar, yanlış uygulamalardan dolayı
değildir. Ta 90lı yıllardan beri devam eden davalar dahi
vardır. Dolayısıyla, ona o çerçevede bakmamız lazım.
2013 yılında ne kadar bütçe ayrıldı bilmiyorum ama
eğer ayırdıysak ona bakarız. Ama bunlar genelde ilama
bağlı borçlar çerçevesinde ödendiği için bunun bir ödeneği
vardır ama sadece AİHMe ayrılan bir ödeneği olduğunu
sanmıyorum.
Yine, 2/B alanları,
değerli arkadaşlar, eğer Adanada bir sıkıntı
varsa Adana Defterdarımızı ben şimdi arayacağım,
sizlerle de görüşsünler o ilgili arkadaşlarımız,
muhtarlarımız hak sahipleriyle görüşsünler. Yok, efendim biz
şu fiyatı belirledik onun altına inemeyiz. yok öyle bir
şey, olur mu öyle şey?
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) Sayın Bakan, gelin, göstereyim.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Fiyat gerçekçi olacak ve çözüm üretmek
peşindeyiz. Bakın, tekrarlıyorum, 2/Bden maksadımız
gelir değildir, gelir ikincil önceliklidir. Bizim amacımız, hakikaten,
vatandaş ve devlet arasında bir sorunu çözmektir. Bunun
altını çiziyorum, arkadaşlarım da bunu not
alıyorlardır.
Şimdi, BSMVde yüzde 39,5lik
artış, -arkadaşlar hemen getirdiler- bizim 2012 yılı
gerçekleşme beklentimiz 5 milyar 550 milyondur değerli
arkadaşlar. 2013 yılı tahminimiz 6 milyar 343 milyon lira, yüzde
14lük bir artış öngörüyoruz. Dolayısıyla
ERKAN AKÇAY (Manisa)
2012 bütçe başlangıca göre değil.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Ama şöyle, işte biz gerçekleşme
rakamına göre baktığımız zaman oldukça
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Efendim, gerçekleşme yüzde 22
fazla, yüzde 39,5 eder efendim. Bunu reddetmeye çalışmanın bir
anlamı yok, yüzde 39,5 doğrudur.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Müsaade ederseniz öbür sorulara cevap vereyim.
Şimdi, Sayın
Erdem çok güzel bir soru sordular. Şimdi, Sayın Erdem şöyle: Hakikaten
AR-GE düşük ama
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Akçay, efendim.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Hayır, hayır, ben sizin soruyu
geçtim artık cevap verdim, müsaade ederseniz öbür sorulara geçeyim.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Cevaplamadınız ki!
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Sayın Başkan, müsaade edin de, bir
dakika daha verin de
Sayın Erdemin sorularına sıra
geldiği zaman hep kesiliyor.
BAŞKAN Lütfen
Sayın Bakan, zamanında bitirin. Süreyi uzatmayacağım.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Şimdi, AR-GE harcamalarında
hakikaten arzulanan noktada değiliz fakat bunun nedenlerine
baktığınız zaman.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Lütfen Sayın Bakan,
böyle bir uygulamamız yok efendim.
Evet, maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati:16.49
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.03
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih
ŞAHİN (Ankara), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44üncü Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2013 yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının görüşmelerine
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
13üncü maddeyi
okutuyorum:
Gelir ve giderlere ilişkin diğer hükümler
MADDE 13- (1) 22/2/2005 tarihli ve 5302 sayılı İl Özel
İdaresi Kanununun 51 inci maddesinin birinci fıkrasının (f)
bendi ile 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 68 inci
maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi uyarınca il özel
idareleri ve belediyelerin ileri teknoloji ve büyük tutarda maddi kaynak
gerektiren altyapı yatırımlarında Kalkınma
Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kabul
edilen projeleri için yapılacak borçlanmalar, 5302 sayılı
Kanunun 51 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi ile 5393
sayılı Kanunun 68 inci maddesinin birinci fıkrasının
(d) bendi kapsamında hesaplanan faiz dâhil borç limitinin
hesaplanmasına dâhil edilir. Ancak, il özel idareleri, belediyeler ve
bunların bağlı kuruluşları ile sermayesinin yüzde
50'sinden fazlasına sahip oldukları şirketler tarafından
Avrupa Birliği ile katılım öncesi mali iş birliği
çerçevesinde desteklenen projelerinin finansmanı için yapılan
borçlanmalar ve SUKAP kapsamında yürütülecek işler için İller
Bankasından yapılan borçlanmalarda söz konusu borç stoku limitine
uyma şartı aranmaz.
(2) Hazinenin pay sahibi olduğu işletme,
şirket ve bankaların Hazineye tekabül eden temettü tutarları ile
diğer öz kaynaklarının tamamı veya bir kısmı,
ilgili işletme, şirket ve bankanın ödenmemiş sermayesine
ve/veya görev zararı alacaklarına mahsup edilebilir. Söz konusu mahsup
işlemlerine Hazine Müsteşarlığının
bağlı olduğu Bakan; mahsup işlemlerini Hazine
Müsteşarlığının teklifi üzerine mahiyetlerine göre
ilgili Devlet hesaplarına kaydettirmeye ve bu işlemlere
karşılık gelen tutarları bir yandan bütçeye gelir,
diğer yandan da Hazine Müsteşarlığı bütçesinin ilgili
tertibine ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir.
(3) Türkiye İhracat Kredi Bankası Anonim
Şirketinin politik risk kapsamında yapacağı tahsilatın
ve Bankanın faaliyet kârlarından Hazineye tekabül eden temettü
tutarlarının ve olağanüstü yedek akçelerinin tamamı veya
bir kısmı, Bankanın politik risk alacağına ve/veya
ödenmemiş sermayesine mahsup edilebilir. Söz konusu mahsup
işlemlerine Hazine Müsteşarlığının
bağlı olduğu Bakan; mahsup işlemlerini Hazine Müsteşarlığının
teklifi üzerine mahiyetlerine göre ilgili Devlet hesaplarına kaydettirmeye
ve bu işlemlere karşılık gelen tutarları bir yandan
bütçeye gelir, diğer yandan da Hazine Müsteşarlığı
bütçesinin ilgili tertibine ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir.
(4) 2006 yılından önce katma bütçeli olan
idarelerden 5018 sayılı Kanunla genel bütçe kapsamına
alınanların ilgili mevzuatında belirtilen kurum gelirleri, genel
bütçe geliri olarak tahsil edilir.
(5) 4/12/1984 tarihli ve 3096 sayılı Türkiye
Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik
Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile
Görevlendirilmesi Hakkında Kanun kapsamındaki tabii kaynakların
ve tesislerin işletme haklarının devrinden elde edilen
gelirlerin tamamı genel bütçeye gelir kaydedilir.
BAŞKAN Madde
üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Hakan
Çavuşoğlu, Bursa Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının 13üncü maddesi hakkında grubum adına söz
almış bulunmaktayım, bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Sözlerimin hemen
başında bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını temenni ederim.
Sayın
milletvekilleri, bütçe müzakerelerinin başladığı tarihten bu
yana yaklaşık bir hafta süre ile grubumuza mensup milletvekili
arkadaşlarım, Türkiyenin son on yıldan beri
yaşadığı değişim, dönüşüm ve
normalleşmeyi vurgularken muhalefet partisine mensup milletvekilleri de
eleştirilerini dile getirdiler. Kısacası, burada, bu kürsüden bu
süreçte konuşulmadık bir konu, değinilmedik bir husus
kalmadı. Bu nedenle, ben bugün sizlere farklı bir
yaklaşımla hitap etmek istiyorum.
Balkan coğrafyasında doğup büyümüş bir
milletvekili arkadaşınız olarak Türkiyede son on yılda
yaşanan süreci bir de bu coğrafyanın içerisinden, oradaki
kardeşlerimizin perspektifinden bakarak değerlendirmek
arzusundayım.
Sayın milletvekilleri, bu yıl 100üncü yıl
dönümünü yaşadığımız Balkan Savaşlarından
sonra terk etmek zorunda kaldığımız bölgedeki
kardeşlerimiz, nesiller boyunca hemen her gün sabah gözlerini
açtıklarında yüzlerini Türkiyeye çevirdiler ve Türkiyeden kendileri
için söylenecek bir söze dikkat kesildiler, Türkiyeden gelecek
kardeşlerinin onlara dokunmasını beklediler,
yaşadıkları ülkelerde Türkiyenin kendilerine telkin ettiği
güvenle yaşamlarını sürdürdüler. Arada cılız da olsa
bir ses duydular, kendilerine dokunanlar da çıktı ancak hiçbir
dönemde 2002 yılından bu yana hissettiklerini hissetmediler.
Birbirleriyle bugünkü coşkuyla kucaklaşmadılar ve
yaşadıkları ülkelerde hiç bu kadar güven içinde
yaşamadılar. Gerçekten de AK PARTİ iktidarının bölgeye
ilişkin geliştirdiği politikalar ve devreye soktuğu
mekanizmalar ile Balkanlarda yaşayan kardeşlerimizin hasret kaldıkları
beklentilerini karşılamaya başladık, onları
bağrımıza bastık.
Bakınız, bugün TİKA, Yurtdışı
Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı ile Yunus
Emre Enstitüsünün faaliyetleri sayesinde, buralarda bulunan yıkılmaya
yüz tutmuş ecdat yadigârı eserler tekrar nazlı bir edayla boy
göstermeye, Türkçemiz yankılanmaya, mesafeler kısalmaya
başlamıştır. Yine, bu kuruluşlarımız
sayesindedir ki bölgedeki egemen topluluklar da ecdadımıza,
kültürümüze ve ülkemize ilişkin bakış açılarını değiştirmişlerdir.
Sayın milletvekilleri, iktidarımız, sadece
Balkanlarda yaşayan bu kardeşlerimizle ilgilenmekle
kalmamış, bu bölgeden binbir güçlükle, varını
yoğunu bırakarak anavatan Türkiye'ye sığınan
kardeşlerimizin de sorunlarına ve taleplerine sahip
çıkmıştır.
Bu hususta atılan
adımlara somut örnekler de vermek gerekirse, evvelce bir şekilde
Türkiye'ye göç ederek anavatana sığınan bu kardeşlerimiz ne
yazık ki yıllarca Türkiye'de ikamet iznine sahip
olamamışlar, yaşadıkları çaresizlikler
karşısında her üç ayda bir çoluk çocuk, maaile yurt
dışına giriş-çıkış yapmaya
zorlanmışlardır. Bu nedenle, bu soydaşlarımız
kendileri ve çocukları için bir planlama yapamamışlar, iki arada
bir derede kalmışlardır. Halbuki çok basit bir düzenlemeyle
giderilebilecek bu sorunun neden giderilmediğini bugün dahi anlamak mümkün
değildir. Nihayet, AK PARTİ iktidarı işbaşına
geldikten sadece birkaç ay sonra bu kardeşlerimize Türkiye'de uzun süreli
oturma izni hakkı tanımıştır.
Yine, Bulgaristandan
1989 yılında, Jivkov döneminde uğradıkları asimilasyon
politikaları nedeniyle binlerce soydaşımız Türkiye'ye göç
ederken her türlü haklarını, bu arada, sosyal güvenlikleri
bakımından tüm çalışmalarını da bırakmak
zorunda kalmışlardır. Bu nedenle bu
soydaşlarımızın emeklilikleri zayi olmuştur.
Birçoğu elden ayaktan düşmüş, yaşı ilerlemiş,
çalışamaz durumdaki bu kardeşlerimiz yıllarca önceki
hükûmetler nezdinde çare aramışlar ancak bütün kapılar yüzlerine
kapanmıştır. Buna karşılık AK PARTİ
iktidarı, 3201 sayılı Yasaya eklediği bir geçici maddeyle
bu soydaşlarımızın, Bulgaristandaki
çalışmalarını borçlanmak suretiyle, emekli
olmalarının yolunu açmıştır. Bunun sonucu olarak
yaklaşık 36 bin soydaşımız emekli olarak hayata
tutunmuştur.
Ayrıca, yine
Bulgaristandan göçe zorlanan bu kardeşlerimiz Türkiye'ye geldiklerinde konut
sahibi olmak için yatırdıkları avanslar tüm taleplerine
rağmen önceki iktidarlar döneminde kendilerine iade edilmemiş, fakat iktidarımız döneminde ihdas
edilen 5819 sayılı Yasa ile 11 bin aileye bu paraları
yatırdıkları zamanın rayiç değerleri üzerinden iade
edilmiştir.
Göçün güç
koşulları ile anavatana sığınan bu
kardeşlerimizden alınan avansların kendilerine konut tahsis
edilmediği hâlde yıllarca iade edilmemesi hangi hukuk, hangi adalet
ile bağdaşır, sormak gerekmez mi?
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) 57nci
Hükûmet hepsine arsa verdi. Doğruyu söyleyin.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
Sayın milletvekilleri, bu saydıklarım, bizden önceki iktidarlar
döneminde soydaşlarımıza reva görülüp AK PARTİ
iktidarı tarafından çözülen sorunlardan sadece 3 tanesidir.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) Benim ilimde
10 tane kooperatif kuruldu.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
Aslında Hükûmetimizin gerek hâlen Balkanlarda yaşayan
soydaşlarımızın gerekse Türkiyeye göç eden
kardeşlerimizin sorunlarını gidermeye yönelik
icraatlarını saymakla bitiremeyiz. Bugün Balkanlara ve çevremizde
olup bitenlere ilişkin dış politikamızı hedef
tahtasına oturtanlara sesleniyorum: Bu bölgelerde yaşayan
soydaşlarımız, Hükûmetimizin kendilerine yönelik Türk
dış politikasını sizin perspektifinizden görmemektedirler.
Onlar, Hükûmetimizin bu yaklaşımlarına her fırsatta
şükranlarını ifade etmekte ve Başbakanımıza
duydukları güveni bulundukları her ortamda büyük bir gurur ile dile
getirmektedirler.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) Onun için mi
10 parçaya bölüyorlar?
BAŞKAN Sayın Belen, lütfen
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
Özetlemek gerekirse, bu duruma gözlerini kapayanlar sadece kendilerine gece
yaparlar.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) Gözlerini
kapayan sizsiniz.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Bu
duygu ve düşüncelerle bütçemizin tekrar hayırlara vesile
olmasını diler, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına söz isteyen Sırrı Sakık, Muş Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
(Hatip tarafından
kürsü önüne Diyarbakır Milletvekili resmi Hatip Diclenin resmi konuldu)
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce, arkadaşlarımız,
Parlamentoda bulunmayan arkadaşlarımızla ilgili her biri bugün
her milletvekili adına birer konuşma yaptı ama Meclis TV ne
hikmetse durumdan vazife çıkararak bir sansür uyguladı. Meclis
Başkan Vekilimizin uyarısını ve grupların da
çıkıp bunu kınamalarını olumlu buluyoruz,
teşekkür ediyoruz.
Ama, Osmanlıda oyun bitmez, onun için
buraya alıyorum bu Hatip Dicleyi. Ben de bugün Hatip Dicle adına
konuşacağım. Hatip Dicle, benim yirmi beş yıllık
bir mücadele arkadaşımdır. Hatip Dicle yol
arkadaşımdır. Birlikte hapis yattık, birlikte Parlamentoda
bulunduk. Buradan Hatipi ve Hatip gibi zindanlarda olan bütün
arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar) Bunlar hepsi, demokrasi ve özgürlük
mücadelesi için her şeyi elinin tersiyle itip halkının
saflarında yer alan arkadaşlarımızdır.
Hatip Dicle ile 1991
yılında Halkın Emek Partisi ve SHPyle yapılan bir ittifak
sonucu Parlamentoda bir arada bulunduk. Hatip bu kürsüde aynen şunu
söylemişti: Ben ve arkadaşlarım bu metni Anayasanın baskısı
altında okuyoruz. Ve Parlamentoda kıyametler kopmuştu ve
kürsüde neredeyse bir linç gerçekleşecekti. Oysaki hayat Hatipi o kadar
doğruladı ki: Çünkü Anayasa tekçiydi, Anayasa
ırkçıydı; Anayasada sadece bir tek halk vardı, o da Türk
halkı, diğer halkları görmeyen bir Anayasa vardı. O gün
Hatip Diclenin söylediği oydu ve o gün birlikte bir uzun yolculuğa
çıktık, uzun yıllar cezaevinde hep birlikte kaldık.
Hatip Dicle on yıl
cezaevinde, hatta on yılı aşkın bir süre Ankara Ulucanlar
Cezaevinde kaldı. Ve ben, Hatip Dicle olarak bunları söylerken
Bugünkü
yani sizin o gün göremediğiniz şeyleri ben o gün görebilmiştim.
Bedeli de ağırdı, o bedeli ödemeye de mecburdum ve mahkûmdum.
Bizim tercihimiz değildi ama bize dayatmıştınız;
kabulümüzdü, başımızın üzerinde yeri vardı ve
biliyorduk, yani halkların özgürlüğü için, muhakkak, halklar
adına özgürlük mücadelesinde öncü kadroların bedel ödemesi
gerektiğini biliyorduk. Ben ve arkadaşlarım da bu bedeli seve
seve kabul etmiştik.
Yıl 1991, 94
sürecine kadar bizim halkımıza uygulanan o zalimane politikaları
sürekli Parlamentoda ve uluslararası platformda seslendirdiğimiz için
egemen güçler bizden rahatsız oldular. 4 Mart operasyonuyla bizi aslında 2 Mart ama 4 Marta kadar
eylemlerimiz sürmüştü- ben ve Orhan Doğanı Meclisin
kapısından aldılar. Diğer arkadaşlarımız bu
olayı protesto etmek için Mecliste kaldılar ve öyle bir şey
yaptılar ki Anayasanın bize tanıdığı
hakları, savunma hakkını kürsüde kullandırmadılar. O
dönemin siyasal iktidarlarının aktörlerinden Tansu Çiller ve dönemin Genel
Kurmay Başkanı el ele vererek -hatta o dönemin Çiller ve Güreş
ikilisi- açıkça şunu söylüyorlardı: Alın onları
Parlamentodan yoksa linç ederiz. ve hatta Çiller şunu söylüyordu:
Yargıyla görüştüm, gereğini yapın. Çünkü bize
Anayasanın tanıdığı hakları, bize uygulamadılar.
İtiraz hakkımızı, kürsüde savunma hakkımızı
bize kullandırmadılar.
Acı dolu yıllar
yaşadık, gittik tutukladılar bizi, delil yoktu. Delilden
tutuklama çıkarken ne hikmetse bizi tutuklayıp savcılar bölgeye
gittiler, helikopterlerle delil temin etmeye çalıştılar. On
yılı aşkın bir süre cezaevinde kaldım.
Çıktığımda farklı alanları seçebilirdim ama ben
demokratik zemine inanan bir siyasetçiydim ve siyaset yaptım ve bugün
tutukluyum, Diyarbakır D Tipi Cezaevindeyim.
Ben de sizler gibi 2011
Haziran seçimlerinde aday oldum. Yüksek Seçim Kurulu
adaylığımı veto etti, ben ve birkaç
arkadaşımın adaylığını veto edince
halkımızın tepkisi oluştu ve bu tepkiden sonra Yüksek Seçim
Kurulu yeniden aday olabiliriz, oy birliğiyle karar verdi.
O dönem, bizim
adımıza, Yüksek Seçim Kurulunda bu işlemleri sürdüren 2 avukat
ve Sırrı Sakık arkadaşımız bu süreci takip
ediyordu ve gittiler, Yüksek Seçim Kurulunda hiçbir sorunun
olmadığını ama akşamleyin farklı bir tabloyla
arkadaşlarımızın vetosunu birlikte, Diyarbakır Cezaevinde
hep birlikte izledik ve halkımızın sokağa çıkmasıyla
bu karar geri alındı ve bu Kürtlere, aslında sizin dönüp bin kez
teşekkür etmeniz gerekir çünkü demokratik zeminde ısrarın bir
göstergesiydi. İnsanlar sokaktaydı, İbrahim Oruç
Diyarbakırın Bismil ilçesinde Bize demokratik kanalları
tıkayamazsınız. dediği için polis kurşunuyla
yaşamını yitirdi. İşte, Kürtlerin demokratik zemindeki
ısrarı buydu. Ben, İbrahim Oruçun göstermiş olduğu bu
direnci ve onunla birlikte bu sokaklarda özgürlük ve demokrasi mücadelesi veren
herkesi saygıyla selamlıyorum.
Evet, biz onların o
mücadelesine layık olacağız. Bugün, Diyarbakır Cezaevinde
bu mücadeleyi sürdürüyoruz. 2011 yılında yapılan bu seçimlerde
sizin gibi aday oldum ve cezaevindeydim, elim kolum bağlıydı ama
halkımız ve özgürlük mücadelesini sürdüren
arkadaşlarımız ve aday arkadaşlarımız kendi seçim
bölgelerini terk ederek benim alanımda bire bir çalıştılar
ve ben 80 binin üzerinde oy aldım.
Ben oy alırken hemen
il seçim kurulunda avukatımın önerisi üzerine derhâl başvuruda
bulunduk ve il seçim kurulu bize mazbatamızı verdi:
Başkan : Mehmet Atik Araz
Üye :
Ömer Hakan Baştımar
Üye :
Kayhan Karabulut
Bu, 80 bin oyun
mazbatasıdır.
Ben buradan görevli bir
arkadaşımızı davet etmek istiyorum.
(Hatip tarafından
kürsüye görevli çağrılarak mazbata grup başkan vekillerine
gönderildi)
80 bin oy aldım.
İl seçim kurulu benim mazbatamı verdi ama karanlık eller tekrar
devreye girdi. Biz blok olarak katıldığımız seçimde
Diyarbakırda 430 bin oy aldık, Adalet ve Kalkınma Partisi 220
bin oy aldı yani her milletvekilinin aldığı oy 2,5
milletvekili değerindeydi. Ama ne hikmetse bu sistemin
acımasızlığı bizi bağımsız olarak
seçimlere zorladı, bağımsız olarak seçimlere
katıldık ve halkın iradesiyle seçildik ve bu mazbatayı
Yüksek Seçim Kurulu verdi. Kararı
ihlal ederek, tam karşısında, bir aymazlıkla bu
kararımızı iptal etti.
Şimdi soruyorum
Hatip Dicle olarak: Eğer benim seçilme hakkım yok idiyse beni neden
Yüksek Seçim Kurulunun oy birliğiyle aday ettiniz? Eğer benim seçilme
hakkım yoktuysa, il seçim kurulu neden benim mazbatamı verdi?
Şimdi, buradan
sormak istiyorum ve vicdanlarınıza sesleniyorum: Ben, bütün
hayatımı bu mazlum halkın özgürlüğü için feda ettim ve
bugün cezaevindeyim ve ben neden suçlandım, nelerle suçlandım, onu da
size söyleyeyim: Ben, demokratik özerklik istedim, farklı bir yönetim
istedim, ben Şama gittim, ateşkes sürecine katkıda bulundum.
Rahmetli Özalın önerisi üzerine bir grup arkadaşımla birlikte
Şama gittim ve Sayın Talabaniyle birlikte Şamda bir
aylık ateşkes sürecini, hep birlikte süresiz bir ateşkes
sürecine dönüştürdük. Bütün günahımız buydu. Silahların
susması için hep birlikte oradaydık. Ben, bugün cezaevinde Sayın
Talabaninin ağır bir beyin kanaması geçirdiğini duydum. Cezaevinde
ben ve tutsaklar, hepimiz Sayın Talabaniye geçmiş olsun
dileklerimizi iletiyoruz ve bütün tutsaklar adına kendisine dua ediyoruz.
Allah sağlık ve sıhhat versin çünkü Talabaniyle böyle bir
süreci yaşadığımız için 2 Mart darbesi, 4 Mart darbesi
olmuştu. Biz de buradan grup olarak da Sayın Talabaniye acil
şifalar diliyoruz. Orta Doğuda önemli bir siyaset adamı, Irak
Cumhurbaşkanı ve
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Devamla) -
Türk dostu
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa Kalaycı, Konya
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA
KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Maliye Bakanı,
ülkemizin vergi yükünün sanıldığı gibi yüksek
olmadığını sık sık ifade etmektedir. Hâlbuki
vergi yükü çok yüksek olmayan ülkeler arasında görünmemizin temel nedeni
gelir ve kâr üzerinden alınan vergilerin ülkemizde çok düşük
olmasıdır. OECD verilerinde bu net bir şekilde görülmektedir.
Ülkemizde gelir ve kâr üzerinden
alınan vergilerin gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı, OECD
ülkeleri ortalamasının yarısının bile
altındadır. Türkiye, vergi cenneti sayılabilecek birkaç ülke
arasında yer almaktadır.
Dolaylı vergiler yönüyle ise vergi
yükü yüksek olan ülkeler arasında bulunduğumuz açıktır.
Ülkemizde mal ve hizmetler üzerinden alınan vergilerin gayrisafi yurt içi
hasıla içindeki payı OECD ortalamasının üzerindedir. En
yüksek paya sahip OECD ülkeleri arasında görünmekteyiz.
Aslında Maliye Bakanı, ülkemizde
vergi gelirleri içerisinde dolaylı vergilerin payının yüksek
olduğunu, dolaysız vergilerin yeterli düzeyde
olmadığını da kabul etmekte ve dile getirmektedir. Hatta,
bir iş adamının Memleketin yarısı vergi vermiyor.
sözüne karşı, Sayın Maliye Bakanı, bu yıl mayıs
ayında bir ulusal televizyon kanalında, Türkiyedeki vergi sisteminin
ağırlıklı olarak dolaylı olduğunu
hatırlatarak Bizim asıl vergiyi az aldığımız
alan iş âlemi, kira, faiz geliri olanlar ve kayıt
dışıdır. diye cevap vermiş;
Vatandaşımız vergi veriyor, 65 milyon, cep telefonu, otomobil
sahibi vergi veriyor. demiştir.
İşte
bütün mesele bu. AKP iktidarının on yıllık vergi
politikasının ne yazık ki özeti bu. AKP Hükûmeti, patronlardan
az vergi alıyor, rantiyeciden az vergi alıyor, faizcilerden,
tefecilerden az vergi alıyor ama dolaylı vergilerle dar ve sabit
gelirli vatandaşlarımızın canına okuyor. Esnafın,
KOBİ'lerin iflahını kesiyor; çiftçinin gübresinden, mazotundan
yüksek vergiler alıyor; asgari ücretten bile vergi kesiyor; nakliyeciden
bin bir çeşit vergi, harç, belge parası alıyor.
AKP
Hükümeti Vergiyi tabana yayacağım. diyor. Bugünlerde bula bula
kamyoncuları bulmuş ve ümüğüne çökmüş.
Bakınız,
şu geçen bir ay içinde Konyada yaşananları size anlatayım:
Vergi müfettişlerince Seydişehir ilçemizde denetimler
yapılmış, madenî yağların nakliyecilik faaliyetinde
kullanılan araçlarda yakıt olarak kullanıldığı
tespit edilmiş; kamyoncular hakkında raporlar yazılmış
ve eski parayla 13,5 milyar liraya kadar varan vergi cezaları
çıkarılmış. Bana ulaşan bilgilere göre 20
civarında kamyoncunun durumu böyle.
Kamyoncular vergi
kaçırmakla suçlanıyor. Peki neden? Efendim, mazot yerine on numara
yağ kullanarak vergi kaybına neden olmuşlar. Ne yapsınlar,
zevk için mi on numara yağ kullanıyorlar? Mecbur kalıyorlar.
Böyle bile ekmeklerini zor kazanıyorlar. AKP Hükûmeti gemi sahibi, yat
sahibi olanlara vergisiz mazot veriyor. Yurt dışına üçte 1i
fiyattan ucuz mazot satıyor; nakliyeciyi, kamyoncuyu görmüyor; bir de
acımasızca vergi cezaları kesiyor.
Komisyondaki bütçe
görüşmeleri esnasında durumu Sayın Bakana ilettim, düzenlenen
bir raporun örneğini de kendisine takdim ettim. Sayın Bakan, kamyoncu
esnafına yönelik inceleme talimatının
olmadığını, durumu inceleteceğini ve eğer öyleyse
yardımcı olacağını söyledi. Ne oldu biliyor musunuz?
Uzlaşmaya giden kamyoncuların vergi cezasında cüzi oranda bir
indirime gidilmiş ama tahakkuk fişini alan kamyoncular şoka
girmiştir. Zira cezalar 2007 yılına ait olduğundan,
indirilen borca yüzde 118 gecikme faizi bindirilmiş, borç 2
katını aşmıştır. Kamyoncular bu parayı
nasıl ödeyecek? Kamyonunu satsa ödeyemez. Yazık değil mi bu
insanlara? Ocaklarını söndürüyorsunuz.
Sayın Bakan, lütfen sözünüzde
durun ve bu kamyonculara yardımcı olun. Yasa gerekiyorsa yarın
görüşülmesi beklenen torba tasarıya bir geçici madde ilave edelim,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz destek vermeye hazırız.
AKP Hükûmeti, sanki bu
ülkenin en çok kazanan vatandaşları onlarmış gibi nakliyeci
esnafına, kamyonculara yükleniyor. Trafik polisi kamyoncuyu çeviriyor,
ceza yazıyor; Ulaştırma Bakanlığı kamyoncuyu
çeviriyor, ceza kesiyor; maliyecilerin gözü yine kamyoncuyu görüyor. AKP
Hükûmetinin derdi nedir? Kamyonculardan bir alıp veremediği mi var?
Ne istiyorsunuz bu çilekeş kamyonculardan? Kamyoncular yük değil dert
taşıyor, yetki belgelerinin yenilenmesinde mağduriyetler
yaşıyor. Yönetmelikte belirlenen 18inci maddedeki sürelere riayet
etmeleri fiilen mümkün olmadığından pek çok nakliyeci yetki
belgesinin iptali ile karşı karşıya kalıyor, araç
muayenelerinde sıkıntılar yaşıyor. Pahalı mazot,
yüksek vergiler, istenen binbir çeşit belgeler ve iş yokluğu
kamyoncuları canından bezdirmiştir. İşsizlikten
kamyoncuların ancak üçte 1i çalışabiliyor. Dert küpü kamyoncu
evine ekmeği zor götürüyor, zararına yük taşıyor. Bu
insanlara bu kadar da yüklenmeyin, bu kadar zulüm yapmayın. Sayın
Bakan, biraz insafa gelin.
Değerli
milletvekilleri, Maliye Bakanı bütçe sunuş konuşmasında
"Önümüzdeki dönemde hane halkı ve bankacılık sektörünün
güçlü bilançoları, iç talebin ve dolayısıyla ekonominin
büyümesini destekleyecek önemli iki unsur
olacaktır." demiştir. AKP Hükûmetinin önümüzdeki dönem
için umuduna bakar mısınız? Vatandaş borçlanacak,
böylelikle iç talep ve büyüme hızı artacak. Vah, ülkemizin hâline!
Açıklar
artıyor, büyüme iyice daralıyor, sanayi üretimi düşüyor,
işsizlik artıyor, açılan şirketler azalıyor, kapanan
şirketler artıyor, protestolu senetler ve
karşılıksız çekler patlıyor ama AKP Hükûmeti bu
sorunlara çözüm aramıyor. Üretimi nasıl artırabilirim,
böylelikle vatandaşın gelirini nasıl yükseltebilirim? diye bir
amacı, bir derdi yok. Vatandaşın daha çok borçlanmasından
medet bekliyor.
Sayın Bakan, Allah
aşkına, hane halkının bilançosunun neresi güçlüdür? Hane
halkı tasarruf oranını nerelere kadar düşürdünüz,
farkında değil misiniz? Merkez Bankası raporlarına göre
ülkemizde hane halkı tasarruf oranı 2007 yılında yüzde 12,2
iken 2011 yılı itibarıyla yüzde 7,5 düzeyine kadar gerilemiştir.
Hane halkının yüzde 20'lik gelir dilimlerine göre alttan 3 gelir
grubunun yani vatandaşın yüzde 60'ının tasarrufu negatif
durumdadır, geliri giderini karşılamamaktadır.
Geliriyle geçimini
sağlayamayan vatandaşlarımız zaten banka tüketici kredilerine
ve kredi kartlarına yüklenmiş ve toplam borçları 250 milyar
lirayı aşmıştır. 2002 yılına göre kredi
kartı borçları 16,5 kat, tüketici kredisi borçları ise tam 81
kat artmıştır. Vatandaşın faiz ödemeleri de
12 misli artmıştır. Vatandaş daha nereye kadar borçlanabilecek?
Sayın Bakan, hane
halkı yükümlülüklerinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı
üzerinden bazı ülkelerle mukayese yaparak olumlu değerlendirme
yapıyorsunuz. Ama dikkatinizi çekerim, ülkemizde vatandaşın 250
milyar liralık tüketici kredisi ve kredi kartı borcunun sadece yüzde
34'ü konut ve taşıt kredisidir. Yani vatandaşın
borçlarının büyük çoğunluğu kısa vadeli
borçlardır. Diğer ülkelerle bu ayrım üzerinden mukayese yaparsanız
gerçekleri daha iyi görürsünüz.
Ülkemizde bankalara
tüketici kredisi borcu bulunan hane halkının büyük
çoğunluğu alt gelir grubunda olan ücretli
çalışanlardır. Merkez Bankası raporlarına göre 2012
Haziran ayı itibarıyla tüketici kredisi borcu bulunan hane halkının
yüzde 52,8'i ücretli çalışanlardır. Hükûmetin çalışanları
nasıl borçlu hâle getirdiğini, nasıl süründürdüğünü bu
durum göstermektedir. Yine tüketici kredisi borcu bulunan hane
halkının yüzde 38,8'ini 1.000 lira ve altında geliri bulunanlar,
yüzde 25'ini 1.000 lira ile 2.000 lira arasında geliri bulunanlar oluşturmaktadır
yani tüketici kredisi borcu bulunanların üçte 2sinin geliri 2.000
liranın altında bulunmaktadır. Vatandaş hangi gelirine
güvenerek daha da borçlanacak?
Teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet,
teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Aykan Erdemir, Bursa Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYKAN
ERDEMİR (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce Meclisi ve yurttaşlarımızı ve ODTÜde
Başbakanın 2 bin polisinin saldırısına maruz kalan
öğrencilerimizi saygıyla selamlıyorum.
Bugüne değin yüce
Meclisin bu kürsüsünden Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğana
nice övgüler ve nice eleştiriler seslendirildi. Bana ayrılan süre
içinde övgü ya da eleştirileri bir kez daha yinelemenin çok da
anlamlı olduğunu düşünmüyorum. Övgü ve eleştiriden yana her
şeyi duymuş, işitmiş, her şeyi görmüş
geçirmiş bir Başbakana on
dakika içinde ne söyleyebilir, ne iletebilir insan? Hangi sözümüz
ulaşabilir başkalarına karşı çepeçevre tahkim
edilmiş o kulaklara? Ama yine biliyorum ki her şeye sahip, her
şeye hâkim ve her şeye hükmeder görünen muktedirlerin de hanesine
düşmektedir yoksunluğun ve yalnızlığın hüznü.
İkbal peşinde koşan pervanelerin kalabalığında her
muktedir arzular muhabbeti, samimiyeti ve yürekli bir sözü.
İşte bu
yoksunluğun ve yalnızlığın bilincinde bir milletvekili
olarak bugün bu kürsüden bir mektup paylaşmak istiyorum Sayın
Başbakanla. İkbal peşinde koşmayan, hakikati söylemekten
sakınmayan, samimi, iyi niyetli ve dostane bir mektup bu. Öyle bir mektup ki derdi
karalamak, eleştirmek, yıpratmak değil. Hepimizin ortak
sıkıntılarını, ülkemizin ve ekonomimizin temel
sorunlarını dile getiren, iyi niyetle yol gösteren bir mektup bu.
Yeter ki kulak vermeyi bilenlerden olalım.
Sayın
Başbakanım,
Mektubumda dile
getireceğim 12 temel mesele sizden önce de vardı, sizden sonra da var
olacak. Ama biliyorum ki bir gün ülkemizin bu sorunları çözülecekse bugün
harekete geçmek zorundayız. Ekonomimizin yapısal sorunlarına
gündelik siyasetin dinamikleri ve çekişmeleri dışında
çözümler geliştirmeliyiz. Bu yapısal sorunları aşmak için
toplumsal mutabakatı, uzun soluklu ulusal politikaları hayata
geçirmek zorundayız. Bilirsiniz ki mutabakata giden yol istişareden ve
müzakereden geçer. Bilmekle yetinmeyin, gelin bir kez olsun kulak verin.
1) Orta Gelir
Tuzağı: Sayın Başbakanım, Türkiye Cumhuriyeti son elli
yıldır orta gelir tuzağından
çıkamamıştır. Dünyada, 1960 yılında orta gelirli
101 ülke bulunuyordu. 2008 yılı itibarıyla bu ülkelerden 13ü
orta gelir tuzağından kurtularak yüksek gelir düzeyine
çıkabildi. Ne yazık ki Türkiye bu 13 ülkeden biri olmayı
başaramamıştır. Bu yolda katetmemiz gereken daha çok yol
var fakat son elli yıllık tempomuz yeterli değildir. Yenileşimci
ve rekabetçi ekonominin gerektirdiği özgürlükler iklimini, yapısal
reformları ve yönetişim anlayışını hayata
geçiremedik. Yüksek beceri düzeyi ve yaratıcılık gerektiren
yenilikçi ürünlerde gelişmiş ülkelerle rekabet edemiyoruz. Emek
yoğun ürünlerde ise emeğin ucuz olduğu düşük gelirli
ülkelerle rekabet edemiyoruz. Düşük katma değerli ürünlerden yüksek
katma değerli ürünlere geçemiyoruz.
2) Demografik Fırsat
Penceresi: Bizi bekleyen en önemli risklerden biri de demografik fırsat
penceresinin kapanmakta oluşudur. Nüfus
artışımızın yavaşlaması Türkiyenin önüne
fırsat penceresi olarak tanımlanan bir demografik konjonktür ortaya
çıkarmıştır. Demografik geçiş süreci nüfus
artış hızı düşerken iş gücü arzının
yani çalışabilir yaştaki nüfusun hızlı
artışının sürdüğü bir pencere sunmuştur ama ne
yazık ki Güneydoğu Asya ülkeleri bu fırsat penceresinden
yararlanırken biz aynı başarıyı gösteremedik. Bölgesel
politikaları, kentsel politikaları, sosyal politikaları ve
iş gücü verimliliğini artırıcı politikaları hayata
geçiremedik. Bu nedenle de yurttaşlarımıza daha iyi ve nitelikli
bir yaşam sağlayamadık. Fırsat penceresinin
kapandığı önümüzdeki süreçte kuşkusuz işimiz daha da
zor olacak.
3) Özgürlükler
İklimi: Bilgi ekonomisine geçişi sağlayacak yatırım
iklimine ancak özgürlükler iklimiyle ulaşabiliriz. Düşünce ve ifade
özgürlüğü, basın özgürlüğü, akademik özgürlükler ve girişim
özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlükler artık salt bir siyasal
özgürlükler meselesi olmaktan çıkmıştır. Bu özgürlükler
ekonomik performansı ve rekabet kabiliyetini doğrudan etkiler hâle
gelmiştir. Özgürlükler iklimi olmayan ülke ve kentlere bilgi ekonomisinin
dinamik sektörleri, yatırımcıları, nitelikli iş gücü
ve yaratıcı sınıfları gelmemektedir. Baskıcı
ülkelerdeki girişimciler stratejik ortak, girişim sermayesi,
uluslararası fon ve AR-GE iş birliği olanakları bulmakta
büyük sıkıntı yaşamaktadır.
4) Küresel Değer
Zincirleri: Küresel değer ve üretim zincirleri Türkiyeyi teğet
geçmektedir. 2011 yılı Tedarik Zinciri Yöneticileri Raporunda Türkiyenin
adı yer almamaktadır. Bunun birinci nedeni kapsamlı ve vizyoner
bir sanayi politikamızın olmayışıdır. İkinci
nedeniyse Türkiyede siyasi otoritenin kararlarının ekonomik
rasyonalitesini ve ne şekilde değişeceğini öngörmenin
olanaksızlığıdır. Günümüz ekonomisinde artık
asıl soru hangi ülkelerin tasarım üssü olarak tercih edileceği
sorusudur. Türkiye ise ne tasarım üssü olarak ne de üretim üssü olarak
tercih edilen bir ülkedir.
5) Düşük Tasarruf
Oranı: Sürdürülebilir büyümemizin önündeki en büyük engellerden biri son
on yıldır düşmekte olan hane halkı tasarruf orandır.
Yatırımların dış finansmana olan
bağımlılığı cari açığın
artmasına yol açarak büyümenin sürdürülebilirliğini tehlikeye
atmaktadır. Ülkemizde çocuk sayısı ve dolayısıyla genç
bağımlılık oranları yüksek hanelerin tasarrufları
düşüktür. Kadınların iş gücüne düşük katılım
oranları da hane halkı ve özel tasarruf oranlarını
düşürmektedir. Ataerkil ve muhafazakâr politikaların en olumsuz
sonuçlarından biri tasarruf oranlarını düşürücü etkileri olmuştur.
6) Finansal
Okuryazarlık: Finansal okuryazarlık tasarruf oranımızı
yükseltmek, verimli ve sürdürülebilir bir ekonomi için ön şarttır.
Finansal okuryazarlığı düşük olan ülkemizde tasarrufa
ilişkin farkındalık yaratmaya ve hane halklarının
finansal okuryazarlığını geliştirmeye yönelik ulusal
finansal okuryazarlık stratejimiz hâlen bulunmamaktadır.
7) Makro İhtiyat
Politikaları: Yüksek özel sektör borçluluğu ekonomimiz için büyük bir
kırılganlık kaynağıdır. Reel sektörün döviz
pozisyon açığı büyük bir kur riskini de beraberinde
getirmektedir. Reel sektör krizinin kredi kanalı üzerinden
bankacılık sektöründeki bilançoları bozma ihtimali vardır.
Bu riskleri göz önüne alarak makro ihtiyati tedbirleri ve makro ihtiyat
politikalarını ivedilikle hayata geçirmek zorundayız.
8) Kadının
İş Gücüne Katılımı: OECD ülkeleri arasında
kadınların iş gücüne katılımının en
düşük olduğu ülke Türkiyedir. Kadınların iş gücüne
katılamaması sürdürülebilir büyümenin önündeki en büyük engellerden
biridir. Kadınların iş gücüne katılımını
teşvik edecek siyasaları kreş, ulaşım, aydınlatma
ve güvenlik uygulamalarını gerçekleştirmek zorundayız.
9)
Bölgeler ve Yurttaşlar Arası Eşitsizlik. Ülkemizde bölgeler
arası ve yurttaşlar arası eşitsizlik fırsat
eşitliğinin önünde büyük bir engeldir. Oysa ki hiçbir çocuğumuz,
gencimiz, yurttaşımız geride kalmamalıdır. Bugün 14
ilimiz yüksek gelir düzeyine, 27 ilimizse düşük gelir düzeyine sahiptir.
40 ilimizse orta gelir tuzağında takılıp
kalmıştır. Yurttaşlar arasında gelir
dağılımını ölçen Gini endeksine göre Türkiye
dünyanın en eşitsiz 59uncu ülkesidir. Millî geliri bizden daha
eşit, daha hakça dağıtan 77 ülkeyi yakalamak için daha
almamız gereken çok mesafe var.
10)
Asya Yüzyılına Hazırlık. 21inci yüzyılda
dünyanın ekonomik ağırlık merkezi Asyaya kaymaktadır.
1980 yılında Kuzey Atlantikte bulunan ekonomik
ağırlık merkezi 2050 yılında
11)
Avrupa Birliği. Avrupa Birliği sürecimizi yeniden canlandırmak
yalnızca ekonomimiz açısından değil demokrasimiz ve insani
gelişmişliğimiz açısından da elzemdir.
Unutmayalım ki Avrupa Birliği her şeyden önce bir değerler
projesidir, bir barış projesidir, bir insani kalkınma
projesidir. Temel hak ve özgürlüklere ilişkin dünyanın en ileri
çerçevesini sunan bir müktesebattır. Dünyada otoriter kalkınma
modellerinin cazibesi yükselirken, Avrupa Birliği rejimimizi ve
siyasetimizi otoriter savrulmalara karşı güvence altına alan bir
çıpadır.
12)
İnsan: Sayın Başbakanım, siz de bilirsiniz ki insanı
merkeze almayan hiçbir siyaset başarılı olamaz.
Saydığım 11 maddenin merkezindedir. 12 maddenin sırrı
insan. Sevgiyle, saygıyla, anlayışla, muhabbetle büyür,
gelişir ve kalkınır insan. Nefretle, şiddetle,
kayırmayla değil, çabayla, liyakatle, verimlilikle büyür,
gelişir ve kalkınır ekonomi. Unutmayın ki dünyada nice
servetler, nice zenginlikler örter insanların acısını, yoksulluğunu,
sefaletini. İnsan ki bir hazinedir bilinmek ister, tıpkı
başka bilinmek isteyenler gibi
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Ali Boğa, Muğla Milletvekili.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ BOĞA
(Muğla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin 13üncü maddesi üzerine söz
almış bulunuyorum, hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Geçen Muğlaya
gittiğimde 80 yaşında bir nineyi ziyaret ettim. O bana bir
demokrasi dersi verdi, burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Dedi ki:
Oğlum, her televizyonu açışta muhalefet gonuşup, oturu,
gonuşup oturu. Siz niye gonuşmuyorsunuz?, Ayşe Nine, bizim
İç Tüzükümüz var, İç Tüzüke göre partilerimiz eşit olarak
konuşuyorlar, dolayısıyla, Meclisimizde 4 parti var, bu orana
göre iktidar partisi konuşmaların yüzde 25ini yapabiliyor, muhalefet
partilerimiz de yüzde 25erden yüzde 75ini yapıyor. dedim. Oğlum,
böyle demokrasi olmaz. Sizin sayınız kaç? dedi. Efendim, iktidardayız.
dedik ve bu Ayşe Ninenin yakıştırması üzerine bir
hesap yaptım
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) Halk diktatörlük istiyor!
ALİ BOĞA
(Devamla) -
hakikaten yüzde 75ini
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Bırak tıraşı
ya!
ALİ BOĞA
(Devamla) -
muhalefet partilerimiz konuşuyor.
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) Sizin söylediğiniz sayısal
çoğunluğun diktatörlüğü!
ALİ BOĞA
(Devamla) Arkadaşlar, burada muhalefetin sesi kesilmiyor, iktidarın
sesi kesiliyor.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Ali Boğa olarak sana soruyor, seni göremiyor ve özledim diyor.
ALİ BOĞA
(Devamla) Ayşe Ninenin bu sözünü şey yapıyorum.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Ya, desene Grup başkan vekilleri izin vermiyor. diye.
BAŞKAN Sayın
Boğa, muhalefeti hiç konuşturmayalım isterseniz!
ALİ BOĞA
(Devamla) Peki, Ayşe Nine neden bizim gonuşmamızı
istiyor, burayı dinlemenizi istiyorum.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) Bırak Ayşe Nineyi ya! Kes, palavra atma burada!
ALİ BOĞA (Devamla) - Ayşe
Nine 2002 yılında maaş kuyruğunda beklerken yanındaki
arkadaşı kalp krizi geçirmiş. Yine, SSKnın 25 kuruşluk
ilacını almak için bir gün sırada beklemiş, Bugün ilaç
bitti, yarın gel. demişler ve ertesi gün gidip bir gün daha
bekleyerek 25 kuruşluk ilacı almaya çalışmış.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sen torununu hangi liseye gönderdin, bana bunu anlat!
ALİ BOĞA (Devamla)
Dolayısıyla, bugün, Ayşe Ninenin ilacı evine geliyor,
sosyal yardımlar evine geliyor.
MAHMUT Tanal
(İstanbul) Sen torununu hangi Fransız lisesine gönderdin, onu
anlat!
BAŞKAN Sayın
Tanal
ALİ BOĞA
(Devamla) Değerli arkadaşlar, önemli olan bugün burada bütçenin
fonksiyonlarını konuşmak durumundayız. Bütçenin
fonksiyonlarını daha önce
Daha önce bütçe faize gidiyordu, faizi
kapatamıyordu
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Ayşe Nineye torununu Fransız lisesine
gönderdiğini söyledin mi?
ALİ BOĞA
(Devamla)
hortumlattırılan bankaların
açıklarını kapatamıyordu ama bugün denk bütçe çerçevesinde,
hizmet bütçesi çerçevesinde ve
(Gürültüler)
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Aman ne denk, aman ne denk ya!
ALİ BOĞA
(Devamla) Arkadaşlar
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Sayın Bakan söylüyor tutmaz diye.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Bakana sor bakalım: Denk bütçe miymiş, sor. Sor Bakana.
ALİ BOĞA
(Devamla) Sayın Başkanım, süremi istiyorum.
BAŞKAN Sayın
Boğa, yok öyle bir şey.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Hedef 21 değil miydi?
ALİ BOĞA
(Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii ki burada Ayşe
Ninenin de canı sıkılacak, şu manzara onun da hoşuna
gitmemiş olacak. Biz ayakları yere basan ve kanatları büyük projeler
yapıyoruz. (Gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, ne oluyor bu muhalefete, sorar
mısınız.
ALİ BOĞA
(Devamla) Bugün bütçe gelirleri Boğaz Köprüsü ve bağlantı
yollarına, Kanal İstanbul Projesine, İstanbul-İzmir
otoyolu ve Körfez köprü geçişine, İstanbula 100 milyon kapasiteli
havaalanı inşaatına, Çukurova bölgesel havaalanına ve daha
burada saymakla bitiremeyeceğimiz projelere gidiyor.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Milletin hakkını yediniz. Otoyollar kalmadı, hepsini
sattınız.
ALİ BOĞA
(Devamla) Kısacası, bütçe
gelirleri yalana talana değil, limana, kanala, tüp geçide, hızlı
trene, tünellere, hidrolik santrallere, barajlara ve nükleer enerji
santrallerine gidiyor; dev hastanelere, üniversite kampüslerine gidiyor ve
bütçe asıl fonksiyonuna dönmüş oldu. Peki, bunlar yeterli mi? Elbette
yeterli değil, bütçenin daha da iyileştirilmesi konusunda da bu süreç
mutlaka devam edecektir.
Bu vesileyle birçok kangrenleşmiş
sorun bu dönemde çözülmüştür 2/B Yasası başta olmak üzere.
Bu vesileyle, bir ay önce,
Muğlanın da içinde bulunduğu Büyükşehir Yasasına bu
Parlamentonun vermiş olduğu desteğe teşekkür ediyorum ve
Muğlanın şimdiye kadar marka değeri olmuş olan turizm
başta olmak üzere, yat inşası, arıcılık,
tarım, seracılık, madencilik, mermer ocakları ve
balıkçılık sektörünün de marka olarak devam etmesine
büyükşehir projesinin katkıda bulunacağını
düşünüyor, bu vesileyle 2013 yılı bütçesinin hayırlar
getirmesini diliyor, yüce Meclise ve ekranları başında bizi
izleyen değerli vatandaşlarıma saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Boğa.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Ayşe Nineye selam söyle! Bundan sonra bir daha çıkarmazlar
Başkanım, Ayşe Nine bir daha göremez!
BAŞKAN Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Yusuf Halaçoğlu, Kayseri
Milletvekili.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, Ayşe
Nine hattaymış, bağlanmak istiyor! Ayşe Nine telefon
hattında, bağlanmak istiyor efendim! Bir düzeltme yapacak,
yanlış aktarıldı diyor efendim!
BAŞKAN Buyurun.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yalnız şunu söyleyeyim konuşmama
başlamadan önce: İktidar dediğiniz zaman, iktidar, Mecliste
iş yapan demektir. Yani iş yaparsınız
konuşmazsınız, başkaları sizi tenkit eder,
konuşursunuz; yani usulü budur bu işin.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Biz iş yapıyoruz, konuşmuyoruz; siz
yapamıyorsunuz, konuşuyorsunuz!
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama, geçen gün
Mecliste bir Başbakan Yardımcısının
yaptığı tarihî hatayı düzeltmekle başlamak istiyorum.
Sayın Arınç, geçen gün Türklerin Türeyiş Destanı olarak
da bilinen Ergenekon Destanının bir Moğol destanı
olduğunu ifade etmişti.
Değerli
milletvekilleri, destanın asıl geçtiği yer Moğol ülkesidir;
Moğolistandır. Nitekim Göktürk Hakanlığının
kurulduğu ve geliştiği coğrafya da
Moğolistan'dır. Bugün Orhun Abideleri de, bilindiği gibi
Moğolistan'dadır. Dağ kemeri anlamındaki "ergene"
ile dik anlamındaki kon kelimelerinden mürekkep Ergenekon, 6ıncı
yüzyılın ikinci yarısı ile 7nci yüzyılın
başı arasındaki dönemde yazılmış Çin
vakayinamelerinde, bir savaş sonucunda kavminin hayatta kalan tek üyesi
olan çocuğun bir kurt tarafından büyütülerek ölümden kurtulması
ve soyunu devam ettirmesi şeklinde anlatılır. Çin
kaynaklarına göre Göktürkler bu soydan gelmektedir. Çin Han Hanedanlığı
günlükleri 326 cilt olarak Türk Tarih Kurumunda bulunmaktadır ve bu fakir
zamanında Hun ve Göktürk bölümleri Türkçe olarak
yayımlanmıştır.
Sayın
Arınç'ın Ergenekonun bir Moğol destanı olduğuna
kaynak olarak gösterdiği Reşidüddin Hemedanî tarafından
yazılmış Türk ve Moğol kabilelerinin tarihi olan
Camiü't-tevarih ve Ebul Gazi Bahadır Han'ın Şecere-i Türkî
isimli eseri bu Çin kaynaklarından 6 yüzyıl sonra
yazılmıştır. Ayrıca Reşidüddin'in bir Moğol
Devleti sayılan İlhanlı Devletinin saray görevlisi olduğu
göz önüne alınacak olursa, Ergenekon'un Moğollara mal edilmesinin
sanırım sebebi de anlaşılır. Burada özellikle
vurgulanması gereken şey, Sayın Arınç'ın kendi
sahası olmayan bir konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu
konuşmayı yaparken bizim bunu araştırmamızı
istemesi üzerine kendisinden bu bilgiyi kimden aldığını
ısrarla sormamıza karşılık bize İsmini vereyim de dövünüz öyle
mi?" diyecek kadar haddini aşan bir seviyesizlik örneği
göstermiş olmasıdır. Sözde sergilediği müthiş nezaket
ve kibarlık her an hiç olmayacak bir kabalığa dönüşebilmektedir.
Sayın Arınç'a tavsiyem, bu konuyu, uzmanlık sahası olmayan
Mümtazer Türköne'nin yazılarından veya Wikipedia'dan değil,
kendisine bağlı kurum olan Türk Tarih Kurumunun bilimsel
kitaplarından okuyup öğrenmesidir.
Sayın Arınç'a
bu bilgiler kim tarafından verilmiştir bilemem ama burada dünyaca da
tanınmış Profesör Bahaeddin Ögel, Dursun
Yıldırım, Fuat Köprülü, Rus şarkiyatçı Nikita Biçurin,
Profesör Devin DeWeese ve daha onlarca kişi tarafından bu konuda
kitap ve makaleler yazıldığını kayıtlara geçmesi
bakımından ifade etmek istiyorum.
Son olarak ise Hasan
Celal Güzel'in Yeni Türkiye Yayınları arasında çıkan ve
yayın kurulu başkanlığını da
yaptığım Türkler isimli 36 ciltlik eserinin de görmezden
gelindiğini belirtmek isterim.
Aslında bu bütçe
görüşmelerinde bir skandal yaşanmıştır. Hukuku ayaklar
altına alanların hukuk devletinden ve demokrasiden bahsetmelerini
inandırıcı bulmak mümkün değildir. Anayasa'nın
164üncü maddesinin amir hükmüne rağmen Sayıştay
raporlarının Meclise sunulmaması ve buna rağmen bütçe
görüşmelerinin Hükûmetçe devam ettirilmesi açık bir Anayasa ihlali
olarak karşımıza çıkmaktadır. Anayasa hükümlerini hiçe
sayan bir Hükûmetten ne demokratik bir yönetim ne de hukuka saygı beklenebilir.
Hükûmet etmek, millî
değerlere sırt çevirmek demek değildir. Hükûmet etmek,
duygusallık gösterip ülkeyi ağlama duvarına çevirmek lüksünü de
vermez. Hükûmet etmek hem dünyevi hem de uhrevi alanda sorumluluk gerektirir,
dürüst olmayı ve toplumun bir kesimi yerine toplumun bütününe ayrım
gözetmeksizin hizmet etmeyi gerektirir. Ama görüldüğü kadarıyla
Hükûmet üyelerinden bazıları metal yorgunluğunda olduğu
gibi, iktidar yorgunluğuna uğramışlar.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime son verirken 2013 bütçesinin ülkemiz ve milletimize
hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın Halaman,
buyurun.
ALİ HALAMAN (Adana)
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Maliye
Bakanlığımız alınganlık yapmasın. Adana-Antep
arasında otoban yirmi beş, otuz senedir var. Adananın
akarsularını bugüne kadar -on senedir- Sabancı ve yabancı
ortaklara verdiler, alt kısmını da Sankoya verdiler.
Adanalıya düşen, asgari ücretten 3-5 tane işçi
çalıştırmak. Ceyhanı enerjide Rotterdam
yapacağız. dediler, Çalık grubuna verdiler, iş
üretmediler. Dolayısıyla Adana işsizlikte yüzde 8di, 25-26
oldu, 4üncü büyük şehirdik, 18inci şehir olduk. Bunu çözmesi için
zaman zaman Maliye Bakanımıza soru soruyoruz, ondan dolayı
kusura bakmasın.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Kaplan...
MEHMET
HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın
Bakanım, belki olmadığım sırada bu soru
sorulmuştur ama yine de sormakta yarar görüyorum. Asgari Ücret Tespit
Komisyonu 2013 yılının ilk altı ayı için yüzde 3 zam
öngörmüştür. Öyle sanıyorum ki Bakanlığınız da
2013 yılı ilk altı ayı için bu öngörüye
katılacaktır. Oysaki yoksulun, dar gelirlinin ve asgari ücretlinin
tüketim maddelerinin başında olan ekmeğe geçen hafta Ankarada
yüzde 25 zam yapıldı. Bu anlayışınızla insanlar
nasıl geçinsin? Amacınız dar gelirliyi, yoksulu ve asgari
ücretle geçinmeye çalışan kişileri açlığa terk etmek
mi? Bu konuda yeniden bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Erdemir...
AYKAN
ERDEMİR (Bursa) Sayın Bakan, Türkiyenin finansal okuryazarlık
düzeyi küresel piyasalarda rekabet ettiğimiz diğer ülkelerle
kıyaslandığında hangi düzeydedir? Finansal
okuryazarlık düzeyimizin düşüklüğü ile hane halkı
tasarruflarımızın düşüklüğü arasında bir
ilişki olduğunu düşünüyor musunuz?
Bir
önceki turda sorduğum AR-GE düzeyimize ve oranımıza ilişkin
de soruyu yanıtlamak isterseniz memnun olurum. Meclis Başkanımız
oldukça gaddar bir tavırla size ek süre vermemişti.
Teşekkürler.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Ağbaba...
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, günlerdir 5084 sayılı
Teşvik Yasasıyla ilgili konuşuyoruz ancak maalesef Hükûmetten
bu konuda olumlu cevap alamadık. Dün tekrar gündeme getirmiştim.
Eğer 5084 sayılı Teşvik Kanunu kaldırılır
ise Malatya sanayisine ağır bir darbe vurulacaktır. Malatya, son
dönemde verilen teşvikleri hakkıyla kullanan, bunu yatırıma
dönüştüren, istihdam açan bir şehir. Malatya her konuda olduğu
gibi sanayi konusunda örnek bir şehir. Tek bir teşviki boşa
kullanmadı Malatya ancak bu 5084 kaldırılıyor. Biliniz ki
Malatya Kocaeli değil, Malatya İstanbul değil, Malatyada
limanımız yok, Malatyaya ulaşımımız yok.
Eğer bu 5084 kaldırılırsa bilin ki kayıt dışıyı
teşvik edecektir. 5084ün kaldırılması sadece ve sadece
kayıt dışı istihdamı artırır; 22.300 olan
işsiz sayımız 50 bini, 60 bini bulur. Bu hem sanayiciyi hem
işsizi hem de Malatyayı direkt ilgilendirmektedir. Bu konuda
Hükûmetin kulaklarını açmasını rica ediyorum. Bakın,
Malatyadan bugün gelen faksta sadece bu kadar
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Kuşoğlu
Sayın Akçay
ERKAN AKÇAY (Manisa)
2013 yılında büyümede yüzde 4, enflasyonda yüzde 5,3 beklentiniz
olmasına rağmen ÖTVde 2012 gerçekleşmesine göre yüzde 16,6,
harçlarda yüzde 17,6 ve damga vergisinde yüzde 12 artış
öngörülmesinin gerekçeleri nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Belen
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) Sayın Bakan, Hükûmet 6302 sayılı Tapu ve
Kadastro Kanunununda değişiklik öngören kanunla yabancıların
mülk edinmesindeki 2,5 hektarlık sınırı 30 hektara
çıkardı. Ayrıca, Bakanlar Kuruluna bunu 60 hektara çıkarma
yetkisi de verildi. Ayrıca, mevcut kanunda yabancılara satılacak
yerlerle ilgili sınırlamalar varken yapılan düzenlemeyle bu
sınırlamaların çok büyük bir bölümü kaldırıldı.
Sayın Bakan, bütün bunlar Osmanlının kapitülasyonlarına
benziyor. Acaba Hükûmet uluslararası bankerlerle ak kapitülasyon
anlaşmaları mı yaptı?
Ayrıca, 2/B
arazileriyle ilgili tarım arazilerinin satışında kanunda
net bir açıklama yok. Belediye ve mücavir alan dışında
şeklinde tanımlanıyor. Belediye sınırları
içindeki ecrimisil ödeyen çiftçiler işledikleri tarım arazilerini
satın alabilecekler mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, tabii, asgari ücret konusu açıldı. Müsaade ederseniz
önce bir rakamları sizlerle paylaşayım.
Türkiyede net asgari
ücret bundan on yıl önce 184 liraydı, bugün 740 lira bu rakam ve
buradaki artış oranı yüzde 301,5. Bu dönemde enflasyon yüzde 141
civarında artmış. Dolayısıyla hakikaten reel anlamda
asgari ücrette ciddi bir artış var.
Daha önce de ifade ettim,
Avrupa Birliği ülkeleriyle
karşılaştırdığımız zaman biz
yaklaşık on-on bir ülkenin üzerinde bir asgari ücret sunuyoruz. Ha bu
yeterli mi? Tabii, bunlar tartışılabilir. Ama son on yılda
asgari ücretin geldiği yer belli. Ayrıca dediğim gibi,
Bulgaristan, Romanya vesaire bir sürü ülkeye oranla da Türkiyenin konumu çok
daha iyi.
Asgari ücreti devlet
vermiyor. Devlette asgari ücretli çalışan yok. Özel sektör veriyor.
Türkiye, dünyayla rekabet etmek durumunda. Dolayısıyla bir yandan
asgari ücretteki artışın makul olması, tabii ki hem çalışanımız
açısından hem de istihdam açısından son derece önemli diye
düşünüyorum. Burada kesinlikle açlığa terk etmek gibi bir
politikadan söz edilemez çünkü rakamlar ortada.
Sayın Erdemiri ben
konuşması için tebrik etmek istiyorum. Gerçekten, hani
yapıcı, yol gösterici dediğimiz türden çok güzel bir
konuşma. Hakikaten bizim de üzerinde hassasiyetle durduğumuz bütün
konuları gündeme getirdi. Ama ben müsaade ederseniz sorularına cevap
vereyim.
Finansal
okuryazarlık konusunda elimde ülke
karşılaştırmaları yok. Sizde belki olabilir ama.
Muhtemelen Türkiyede düşüktür ve bunun hane halkı tasarrufları
üzerinde de son derece olumsuz etkisi olduğu da açıktır çünkü
bütün uluslararası çalışmalar bunu gösteriyor. Gerçekten bu
yönde bizim çaba göstermemiz lazım. Eğer Türkiyeyi, İstanbulu
önemli bir finans merkezi hâline getireceksek, Türkiyede rasyonel
politikaları geliştireceksek sizin söylediğiniz çerçevede bir
çalışma gerekecek.
Tabii, AR-GE konusu çok
kritik bir konu. Maalesef bizim verdiğimiz çok yüksek dozdaki
teşviklere rağmen -yani yüzde 225e kadar biliyorsunuz özel sektöre
biz teşvik veriyoruz, vergi indirimi imkânı sağlıyoruz, ona
rağmen- özel sektör AR-GE harcamalarının millî gelire
oranını Avrupa Birliğiyle karşılaştırdığınız
zaman maalesef neredeyse altıda 1 düzeyindedir. Hâlbuki devletin
yaptığı AR-GE harcamalarını, Avrupa Birliğinde
devletlerin yaptığı AR-GE harcamalarıyla
karşılaştırdığınız zaman fark var ama
çok büyük değil. Dolayısıyla, gerçekten bizim özel sektör
nezdinde farkındalığı, duyarlılığı daha
da artırmamız lazım. Özel sektöre, bilemiyorum, başka ne
tür teşvikler verebiliriz? Çünkü gelir vergisinde, kurumlar vergisinde,
emlak vergisinde inanılmaz indirim imkânları -inanılmaz, yani 1
dolarlık harcıyorsa 2 dolar, 2 dolar 25 sente kadar indirim imkânı-
sağlıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, teşvikler, 5084 de dâhil olmak üzere belli bir süre için
verilir. Yatırımı teşvik etmek için süresiz bir
şekilde işletme desteği şeklindeki bir teşvik olamaz.
Bakın, yanlış anlamayın. Ben, sadece burada, hani
uzatılır-uzatılmaz, hangi unsurları uzatılır o
ayrı bir konu ama 5084 ağırlıklı olarak işletme
giderlerini karşılamaya yönelik bir teşviktir. Hâlbuki
yatırım teşvikleri
Aslında son
yaptığımız düzenleme daha rasyonel bir düzenlemedir. Tabii
ki teşvikler yeni yatırımlar için verilir. Eski
yatırımları sürekli bir şekilde idame etmeye yönelik
teşvikler ayrı bir konudur.
Değerli
arkadaşlar, 2013 yılında, doğrudur, biz büyümeyi yüzde 4,
enflasyonu yani deflatörü yüzde 5,3 olarak öngördük. Dolayısıyla
burada yani bizim vergi gelirlerindeki artışın bir anlamda üst
limiti var eğer kayıt dışılıkla mücadele vesaire
devreye girmeyecekse. Peki, burada neden mesela ÖTVde bu kadar artış
öngörüyoruz? Daha önce de defalarca söyledim: Bu sene biz birtakım
tedbirler aldık. 2nci olarak, ayrıca biz özellikle BOTAŞın
yükümlülükleri -ki çok büyük rakamlardır, 7,5 milyar liradan
bahsediyorsunuz- yerine getireceği varsayımını yaptık,
bakın, tekrarlıyorum.
Yine, harçlarla ilgili
olarak muhtemelen
Biz, bunlar maktu vergiler olduğu için yeni yılda,
yılbaşında muhtemelen en az enflasyon kadar
artıracağız. Bakın, açık ve net olarak
konuşuyorum. Dolayısıyla damga vergisinde, harçlardaki
artışları da bu çerçevede düşünmek lazım.
Değerli
arkadaşlar
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerinde 2 adet
önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre
okutacağım, sonra aykırılıklarına göre
işleme alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 13.
maddesine eklenmek üzere;
Emniyet Hizmetleri
Sınıfında yer alan personele ödenen özel hizmet tazminatı
tutarının yüzde 75'lik kısmı her ay maaşlarına
hiçbir kesinti yapılmaksızın eklenir, bu artış emeklilik
maaşlarının hesaplanmasında dikkate alınır,
ayrıca emekli olmuş Emniyet Hizmetleri Sınıfı
personeline de yansıtılır, önergenin getireceği yükün 2013
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi'nin personel ve tarımsal destekler
için ayrılan ödenekleri ile yedek ödenek hariç diğer ödeneklerden yapılacak
kesintilerden karşılanmasını" arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Aydın
Ağan Ayaydın Haluk
Ahmet Gümüş
İstanbul İstanbul Balıkesir
Muhammet Rıza
Yalçınkaya Haydar
Akar Kazım
Kurt
Bartın Kocaeli Eskişehir
İzzet
Çetin Rahmi
Aşkın Türeli Bülent
Kuşoğlu
Ankara İzmir Ankara
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 13.
maddesine eklenmek üzere;
Her devlet memuru ve
diğer kamu görevlileri ile SGK emeklilerine 2013 yılının ilk
ve 2 nci 6 aylık bölümlerinde her dönem için seyyanen 1.000'er TL
ödenmesi, Toplu sözleşme sonucunda çıkacak olan rakamla bu seyyanen
ödemenin ilişkilendirilmemesi ve mahsup edilmemesi, önergenin
getireceği yükün 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi'nin personel
ve tarımsal destekler için ayrılan ödenekleri ile yedek ödenek hariç
diğer ödeneklerden yapılacak kesintilerden
karşılanmasını" arz ve teklif ederiz.
Bülent
Kuşoğlu Kazım
Kurt Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Ankara Eskişehir İstanbul
Aydın
Ağan Ayaydın Özgür
Özel Veli
Ağbaba
İstanbul Manisa Malatya
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Anayasanın bütçe
görüşmelerini düzenleyen 162nci maddesinin
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Yüksel, emeklilere karşı mı
çıkıyorsun? Sayın Yüksel, emeklilerle ilgili bu.
BAŞKAN
Değişiklik
önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın
okunur ve oya konur. hükmü gereğince gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Emekli ve memurlar ile diğer kamu
görevlilerine yılda iki kez ikramiye ödenmesi öngörülmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 13.
maddesine eklenmek üzere;
Emniyet Hizmetleri
Sınıfında yer alan personele ödenen özel hizmet tazminatı
tutarının yüzde 75'lik kısmı her ay maaşlarına
hiçbir kesinti yapılmaksızın eklenir, bu artış
emeklilik maaşlarının hesaplanmasında dikkate
alınır, ayrıca emekli olmuş Emniyet Hizmetleri
Sınıfı personeline de yansıtılır, önergenin
getireceği yükün 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi'nin personel
ve tarımsal destekler için ayrılan ödenekleri ile yedek ödenek hariç
diğer ödeneklerden yapılacak kesintilerden
karşılanmasını" arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET
YÜKSEL (Denizli) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor
mu?
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Aynı gerekçeyle,
gerekçesi
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan, bu gider artırıcı bir
şey değil yani bir başka
Gider artırıcı bir
şey değil Sayın Bakan. Yani Hükûmet niye karşı
çıkıyor? Komisyon niye karşı çıkıyor?
BAŞKAN Hükûmetin meselesi,
bilemiyorum Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sorun efendim o zaman, sorma hakkımızı verin.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Memleket meselesi,
Hükûmet değil!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) O zaman, sorma hakkımızı verin.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, bir saniye
BAŞKAN Evet, biraz önceki
gerekçeyle, gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Emniyet Hizmetleri Sınıfında
yer alan personel ve bunların emeklilerinin aldıkları
maaşların artırılması öngörülmektedir.
BAŞKAN Evet, Sayın Hamzaçebi,
buyurun, yerinizden sisteme girin.
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Anayasamıza göre bütçe
görüşmelerinde, bütçe kanun tasarısının Genel Kuruldaki
görüşmeleri sırasında, gider artırıcı ve gelir
azaltıcı önerilerde bulunulamaz, bulunulur ise böyle bir önergeyi
Başkanlık Divanı işleme koymaz. Siz şimdi Hükûmetin ve
komisyonun görüşünü aldınız, kendileri doğal olarak
katılmadılar ancak siz Anayasaya aykırılık
gerekçesiyle bu önergeleri işleme koymayacağınızı
ifade ettiniz. Önergeler gider artırıcı önergeler değildir.
BAŞKAN Sayın
Hamzaçebi, öyle bir şey söylemedim ben. Söz konusu değil.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Ben öyle anladım.
BAŞKAN Hayır,
değil.
Tekrar edeyim, gerekçeyi
okutmamın sebebini söyledim: Anayasanın bütçe görüşmelerini
düzenleyen 162nci maddesinin: Değişiklik önergeleri üzerinde
ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oylanır.
hükmü gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum. dedim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) O zaman özür diliyorum, düzeltiyorum.
BAŞKAN
Estağfurullah.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Ben yanlış anladım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Ben
teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Ama Sayın Başkan, aslında gerekçeyi de okutmamanız lazım
çünkü gerekçe okutmak demek, müzakere açmak demek. Biliyoruz, önerge nasıl
müzakere ediliyor
BAŞKAN Evet,
Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, bu emniyet hizmetleri
sınıfı. İnsanlar perişan oluyor ya! Ben
vicdanınıza sunuyorum!
BAŞKAN Benim
vicdanıma değil, Hükûmetin vicdanına sunun efendim.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Hayır, sizin de vicdanınıza
sunuyorum. Emekli olduğu zaman, 3 bin lira maaş alıyorsa
Sayın Başkan, bin liraya düşüyor. Bu insanları aç
bırakmayın! Diyoruz ki: Aldığı ödeneği
maaşına ilave et. Başka bir şey istemiyoruz!
BAŞKAN Sayın
Aslanoğlu, tutanaklara geçti.
Teşekkür ediyorum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Gider artırıcı değil
Sayın Başkan!
BAŞKAN Gerekçeyi
de okuttum, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır.
Malumları olduğu üzere: Görüşülmekte olan tasarı ve teklife
konu kanunun komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı ve teklif ile çok
yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve
komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç
Tüzükün 87nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle
önergeyi okutup komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt
çoğunlukla, 21 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde
olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla
katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
361 Sıra Sayılı 2013 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısına aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Aydın
Ağan Ayaydın Haluk
Ahmet Gümüş
İstanbul İstanbul Balıkesir
Kazım
Kurt Muhammet
Rıza Yalçınkaya Haydar
Akar
Eskişehir Bartın Kocaeli
Bülent
Kuşoğlu İzzet
Çetin Rahmi
Aşkın Türeli
Ankara Ankara İzmir
Madde 14- Kamu kurum ve kuruluşlarının merkez,
taşra ve döner sermaye teşkilatlarında, bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihte 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 4üncü maddesinin (b) fıkrası ve (c) fıkrası ile
özel kanunlarında yer alan hükümlere istinaden sözleşmeli ve geçici
personel pozisyonlarında çalışmakta olan ve 657 sayılı
Kanunun 48inci maddesinde belirtilen genel şartları
taşıyanlardan otuz gün içinde yazılı olarak
başvuranlar, durumuna uygun aynı unvanlı 190 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye ekli cetvellerde yer alan memur kadrolarına,
aynı unvanlı memur kadrosu olmaması halinde, 190
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli cetvellerde yer alan kadro
unvanlarıyla sınırlı olmak ve personelin nitelikleri
dikkate alınmak suretiyle Maliye Bakanlığı ve Devlet
Personel Başkanlığınca belirlenen memur kadrolarına,
bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altmış gün
içinde kurumlarınca atanırlar.
Birinci fıkra kapsamındaki idarelerde geçici veya
mevsimlik işçi ya da taşeron işçi statüsünde
çalışanlardan otuz gün içinde yazılı olarak
başvuranlar, niteliklerine uygun sürekli işçi kadrolarına ve bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altmış gün
içinde Maliye Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı tarafından hazırlanacak esaslar çerçevesinde
kurumlarınca atanırlar."
Bu madde kapsamında gerçekleşen giderler 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin personel ve tarımsal destekler
için ayrılan ödemeleri ile yedek ödenek hariç, diğer ödeneklerden
yapılacak kesintilerden karşılanır.
BAŞKAN Evet.
Sayın Komisyon, önce üyelerinizi davet edin isterseniz,
ondan sonra sora soralım.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli)
Sayın Başkanım, siz de duyurdunuz, Plan ve Bütçe Komisyonumuz
yeni madde ihdası olduğu için, Komisyon üyelerimiz varsa ben Komisyon
üyelerimizi davet ediyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Var! Var!
Çağırın!
BAŞKAN Sayın bürokratlar, müsaade edin Sayın
Komisyon üyelerine...
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli)
Davet ediyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Davet edin!
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
bağırmanıza gerek yok, davete icabet edin yeterli efendim.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli)
Evet, Plan ve Bütçe Komisyon üyeleri arkadaşlarımızı
Komisyona davet ediyorum, Divana davet ediyorum.
BAŞKAN Evet Sayın Başkan, önergeye salt
çoğunlukla katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) Sayın Başkan, salt
çoğunluğumuz olan 21 sayımız yoktur Plan ve Bütçe Komisyonu
olarak.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Efendim, saysınlar. Orada salt çoğunluk var.
VELİ AĞBABA
(Malatya) Hem de nitelikli çoğunluk var, nitelikli çoğunluk.
BAŞKAN Evet,
Sayın Başkan, katılıyor musunuz, katılmıyor
musunuz?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkan, sayıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) Evet Sayın
Başkanım, Komisyon salt çoğunlukla katılamamaktadır.
BAŞKAN Peki,
teşekkür ediyorum.
Komisyon önergeye salt
çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi
işlemden kaldırıyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Beyefendi, orada oturuyorsunuz, gelmiyorsunuz.
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) Siz de orada otuyorsunuz ama Yok. saydırıyorsunuz.
BAŞKAN 14üncü
maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 14- (1) Bu Kanun 1/1/2013 tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Sena Kaleli,
Bursa Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SENA
KALELİ (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz Bütçe Kanunu Tasarısının
yürürlük maddesi üzerinde CHP Grubunun görüşlerini aktarmak üzere söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bütçe, devletin ve ülkenin değerlerini
yansıtır. Bütçe, iktidarın hangi alanlara, hangi kesimlere ve
neye değer verdiği, kimi ödüllendirdiği konusunda bir ayna gibi
toplumsal düzeni ve siyaseti de şekillendirir. İzlenimim şudur
ki, AKP iktidarları dönemlerinde hesap verebilirlikten ve
şeffaflıktan uzak -az önce gördüğümüz üzere- Meclis müzakereleri
ise sembolik bir ritüele dönüştürülmüştür. Sistemde planlı bir
hegemonik güçle karşı karşıya olduğumuz
açıktır. Başbakanın kuvvetler
ayrılığı ilkesiyle ilgili son açıklamaları da
bunu göstermektedir. Sizlere, bunu savunmalarıyla ilgili nedenleri ve
gerekçeleri birazdan açıklayacağım.
Hizmete engel görme
bahanesiyle kurumlar baypas edilmektedir. Anlaşılabilir kılmak
için hegemonya kavramına dikkat çekmek istiyorum. Hegemonya, kendi
çıkarları doğrultusunda oluşturduğu sistemi diğer
unsurlara egemen güç olarak kabul ettirmektir. Hegemonya, kültürel ve ideolojik
bir yöntemdir. Hegemonya, muhatabını çaresizlik sarmalına
sürükleyerek, boyun eğen sınıfı rızası üzerinden
sisteme dâhil etmeyi hedefler; şantajla, tehditle, korkuyla, baskıyla
sindirir. Egemenlik kayıtsız şartsız hegemonundur. Belli
düşünce ve bakışı yerleşik hâle getirirken alternatif
bakışları ve söylemleri dışlar, marjinalleştirir.
Hegemonik güç, ideolojisini ve tekçi anlayışını hâkim kılmak
ve günlük yaşamın bir parçası hâline dönüştürmek için
ideolojik devlet aygıtlarını yani eğitimi, kültürü,
sanatı ve kitle iletişim araçlarını kullanır, âdeta
bir PR mucizesi yaratır. İdeolojik devlet aygıtlarıyla
amaca ulaşılamaması durumunda baskıcı devlet
aygıtları devreye girer ki bunlar polis, asker ve yargıdır.
Hegemonik iktidar, görmek
ve duymak istememe hâlidir, tıpkı rızasını
aldığınızı düşündüğünüz toplumun uyur gibi
yapma hâline de benzer; sıradan, seriden, sürüden olmak istemeyenlere
tahammül edemez; hayatın gerçeğinden uzak, kendine uydurmaya
çalışır.
AKP tarafından
yaratılan bu iklimde yaşamımız görüntü ve imajla
kuşatıldı böyle yaşayan birey de doğal olarak
tepkisizleşti. Memur üç dört ay maaş zamlarını
alamıyor, satın alma gücü düşüyor. Rezerv ve opsiyon merkezinin
kur oyunlarıyla bankaların risk algısının düşebileceği,
halka verilebilecek kredilerin kısıtlanmasına
gidilebileceği görmezden geliniyor. İran gazına
karşılık ödenen altınla ihracat yüksek gösteriliyor,
rakamlarla oynanarak ekonomi şişiriliyor. Adaletsiz dolaylı
vergilerle milletin iradesine sığınılarak zulüm
yapılıyor. İşsizlik kriz dönemlerini de aşıyor,
iş kazalarında ölümler artıyor.
Çiftçi, ürettiğinin
karşılığını alamıyor, borç ve faiz
sarmalında kıvranıyor. Gerçekler saklandığından
tepki de verilemiyor.
Demokrasi ve insan
haklarına çifte standartla yaklaştıkça nefret suçları da
artıyor, Genel Kurul kürsüsünde lince kadar gidilebiliyor. (CHP
sıralarından alkışlar)
Hegemonik sistemi
benimseyen anlayış normalde katılımcı ve sivil toplum
örgütleriyle iletişim içinde olmalıyken, bizde tüm STKların
kongrelerine müdahale ediliyor, TMMOBta olduğu gibi, görev ve
sorumluluklarını kısıtlayıcı düzenlemeler
yapılıyor; Kamu Hastaneleri Birliği, Kamu Gözetim Kurumu,
TOKİ gibi çok yetkili, kontrolü güç kurumlar yaratılıyor.
Denetim dışı bırakılan TOKİ'nin yolsuzlukları,
yer seçimi usulsüzlükleri ve hak sahibi vatandaşların
mağduriyetleri de ortadadır.
Hegemonik olmak isteyen
grubun, öteki sınıfların çıkarlarını ve
isteklerini tatmin edebilmesi, öncelikle kendi çıkarlarını
anlaması ve gerçekleştirmesinden geçer. Diyanet İşleri
Başkanlığı bütçesinin 11 bakanlığın
bütçesinden fazla olmasına seçilmişlerin gösterdiği tepkiye
karşı, atanmış başkanın tepkisi enteresan.
Boyun eğme ve
rıza kültürünün oluşmasında en büyük rol Diyanete
düşmektedir. AKPnin sivil toplumu olarak bir tür örtülü ödenek görevi
yapan Türkiye Diyanet Vakfı ise halkın safiyane duygularından
yararlanan insanların yönetiminde, kontrol edilmesi giderek güçleşen
bir işletmeye dönüşmüştür.
Değerli
milletvekilleri, kaza, cinayet, yönetilemeyen afetler, sivil ve siyasi
şiddet can sıkıcı boyutlara ulaşmıştır.
Ölüm hak, biber gazı helaldir. İktidardaki bu hegemonik güç, ekonomik
olarak paydaşlarına çıkar sunup karşılıklı
memnuniyet oluşturarak müttefikleriyle kalkınma yolunu seçer. Bu da
sistematiğin bir parçasıdır.
Bu doğrultuda
politikalar oluşturulmakta, yer altı ve yer üstü zenginlikleri
hoyratça ranta kurban edilerek ekonomi canlı tutulmaya
çalışılmaktadır.
Oluşturulan
politikalar sonucu, Bursa Mustafakemalpaşa ilçesi Kirmasti Nehrine
karışan bor madeni atıkları köylünün ürününü de yaksa
umursayan yoktur.
Özel sektör, rekabet
gücünü artırıcı politikalar olmadan AB uyum yasaları ve
sosyal sorumlulukla baş başa bırakılmıştır.
Birçoğu, yatırımlarını yurt dışına kaydırmakta
veya kayıtsız ekonomiye çare olarak bakmaktadır.
İcra, haciz ve
karşılıksız çekte patlama yaşanıyor. Ekonomi,
spekülatif kazanç peşindeki sıcak para ile dönüyor. Denetlenemez
bütçe açığı büyüyor. Cari açık küçülürken ara malı
ithalatı düşüyor yani üretim yapılmıyor, ekonomi de büyümüyor.
Daha ucuza mal edilerek
siyasi ve ekonomik avantajları olabilecek Nabucco Projesi,
yanlış dış politika nedeniyle Güney Akım Projesine
yenik düşüyor. Şimdi de ABD, İrandan altın
karşılığı alınan gazla ilgili ambargo yasası
çıkarmaya çalışıyor. Enerji konusunda, enerji nakil
hatlarında var olan kayıplar giderilse, tasarruf politikaları
uygulansa Bursanın Keles ilçesi Kozağacı Vadisinde köylüler,
bugün imzaları atılan termik santral karşısında hazin
sona ulaşmazdı. (CHP sıralarından alkışlar)
Bursa
Yıldırım ilçesi Millet mahallesinde 850 çocuk, 4 otobüse istif
edilerek
Hegemonik güç, kendi
hayallerini bize de satıyor. Oysa biz, cinsiyet, etnik, mezhepsel
ayrım yapmadan eşit ama aynı değil, farklı ama
ayrı olmadan, duygusal kopuşlar yaşanmadan, çifte
standartsız demokrasi, hak ve özgürlüklerin yerleştiği, bedenlerimiz
ve kimliklerimizle barışık, tüm engellerin
kaldırıldığı, yeşil ekonomisiyle,
bağımsız, siyasete tutsak edilmemiş bilim kurumlarıyla
CERNde yer edinmiş, teknoloji satan, herkesin kararlara
katıldığı, kimsenin susturulmadığı
coşkulu ve anlamlı bir yaşam, bir Türkiye hayal ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, kısaca hegemonik yöntemin örneklerini vermeye
çalıştım ancak bu anlayış, hegemonyadan diktatoryaya
dönüşmektedir.
Bu bağlamda,
üzerinde görüşmeler yürüttüğümüz AKP ve sosyal müttefiklerinin
paylaşım bütçesinin kendilerine hayırlı olmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hüsamettin
Zenderlioğlu, Bitlis Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Bitlis) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2013 yılı merkezî yönetim bütçesi 14üncü maddesi
hakkında Barış ve Demokrasi Partisi adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiyede Bitlis ili en az
gelişen, en az yatırım yapıldığı,
işsizliğin, yoksulluğun kol gezdiği illerden biridir.
Buralarda fukaralığın başka bir adı da cehennemdir.
Yıllar önce
yapımı kararlaştırılan ve kamulaştırma
çalışmaları yapılan organize sanayi bölgesiyle ilgili
çalışmalar durma noktasına gelmiştir. Bitlis Ticaret ve
Sanayi Odası olanca gayretine karşı, anlamsız
çelişmeler ve iktidar tarafından yönlendirilen idari baskılar
nedeniyle organize sanayi bölgesi bugüne dek istenilen seviyeye
gelememiştir. Buna karşın, iktidar milletvekilleriyle belediye
başkanı ve bürokrasinin büyük bölümü Bitlis Organize Sanayi Bölgesi
olarak tahsis edilen ve kamulaştırma bedeli on yıl önce verilen
organize sanayi bölgesinin arazisini şimdi de TOKİye devretmeye
çalışmaktadırlar. Bitlis merkez Belediyesi AKPye ait
olmasına karşın, Bitlis kent merkezinde yapısal ve
altyapı dâhil olmak üzere hiçbir soruna çare bulmamıştır,
aksine AKPli belediyelerin vurdumduymazlığı nedeniyle sorunlar
gittikçe artmış, içinden çıkılmaz bir hâle gelmiştir
ve Bitlis âdeta bir köye dönüşmüştür. En basit örneği, Bitlis
Deresini pislik, çöplük ve atıktan kurtarma propagandası
çerçevesinde sadece tanıtım için 100 binlerce lira harcayan Bitlis
Belediyesinin kanalizasyon atıkları dahi Kosor ve Rabat
çaylarına akmaya devam etmektedir.
2011
yılının sonbaharından başlamak üzere birçok TV, gazete
ve radyolarda 5 kilosu 100 TL gibi fiyatlara satışa sunulan ballar,
Bitlisli bal üretici ve toptancılarını ekonomik olarak zora
sokmuştur. Satışı yapılan söz konusu balların
organik olmadığı anlaşılmış ancak
reklamlarda kullanılan Bitlis balı gibi ifadeler nedeniyle bal
üreticimizin piyasadaki güvenilirliği sarsılmış
durumdadır.
Bunun için yerel
yöneticiler, arıcılar, arıcılar birliği bir araya
gelerek Bitlis balına hak ettiği değeri kazandıracak bir
platform oluşturmaya çalışsa da gerek bürokratik engeller gerek
bal tekellerinin baskısı gerekse de iktidar milletvekillerinin
baskıları nedeniyle bu girişim bir türlü sonuç vermemektedir.
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) Benim öyle bir şeyim yok, bakmayın bana.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) Hâlâ bazı televizyon
programlarında bal satışları devam etmektedir.
Sayın
milletvekilleri, kentsel dönüşüm kararı çerçevesinde Bitlis'in en
eski ve yoğun mahalleleri tam bir yıkımın
eşiğindedir. Kentsel
dönüşüm kararı alan, buna karşın kentsel dönüşüm
çerçevesinde hiçbir girişimde bulunmayan Bitlis Belediyesinin
kararları nedeniyle çok sayıda ev sahibi evlerinde tadilat
yapamamaktadır. Yağmurdan ve kardan dolayı bu eski tarihî evler
yıkılmaya yüz tutmuştur.
Bitlis'ten geçen
uluslararası transit karayolu her yıl onlarca Bitlislinin
yaşanıma mal olmaktadır. Duble yolları yapan AKP Hükûmeti,
yaya trafiğini kullanacak kişileri düşünmeyerek hayatların,
canların araç altında ezilmesine göz yummaktadır. 15 kilometrelik
yol üzerinde 3 adet üst geçit bulunmakta, bunlardan birinin merdivenleri,
diğer ikisinin de gerekli koruma önlemleri ve izolasyonu
yapılmamıştır. Üst geçitleri kullanamamaktan ve yol
güzergâhı üzerinde üst geçit olmamasından ileri gelen kazalar nedeniyle
her yıl onlarca vatandaşımız hayatını
kaybetmektedir. Özellikle, Çam Sitesi ve çevresinde gereken önlemler
alınmadığı için trafik kazaları can almaya devam
etmektedir. Bunun en son örneklerinden biri, Eren Üniversitesinde okuyan Ömer
Erol trafik kazası geçirerek feci şekilde hayatını
kaybetmiştir. Kazaların önlenmesi için yapılan bütün
başvurular sonuçsuz kalmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; TEKEL tütün, sigara fabrikası
ve bağlı işletmelerinin kapanmasından bu yana Bitliste
kent nüfusu gözle görülür bir göç yaşamaktadır. Yaşanan bu göçe
karşın en ufak bir önlem, yatırım kararı
alınmamıştır. Daha önce 4 milletvekili olan Bitlis,
şimdi 3 milletvekili, yarın da kim bilir belki 2 milletvekiline
düşebilir.
VEDAT
DEMİRÖZ (Bitlis) Nüfusu artıralım.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) - TEKEL'in özelleştirilmesi
sonrasında TEKEL'e ait taşınmazlar belediyelere devredilirken ne
yazık ki Güroymak ilçe merkezindeki TEKEL'e ait taşınmazlar
belediyeye devredilmemektedir.
Sayın
milletvekilleri, geçmişimizin bugüne yansıması olan tarihî
Bitlis evleri bundan otuz yıl önce yüzlerle anılırken ne
hikmetse bugün bu evlerin sayısı onlarla ifade edilmektedir.
İşte, burada gördüğünüz gibi, şu anda o tarihî evler
yıkılmaya yüz tutmuştur.
VEDAT
DEMİRÖZ (Bitlis) Yenilemek için yapıyoruz, kentsel dönüşüm.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) Yıkılan tarihî evler
onarılmamaktan dolayı şehir merkezi virane, harabe bir görünüm
arz etmektedir. İlgili bakanlığın da dikkatine sunuyoruz.
Binlerce kişiye kredi verilmesi
planladığı hâlde ödeme yapılmamıştır. Tatvan
ilçemizde dağlarda yüksek miktarda bulunan ponza ham maddesi ile taş
ocaklarındaki dinamit ve TNT kalıpları ile yapılan
patlamalar nedeniyle kent halkı
ciddi bir şekilde rahatsızlık duymaktadır. Sık
sık yaşanan patlamalar nedeniyle kent halkı korkmakta,
patlamalar sonrası kentin üzerine toz bulutları çökmektedir.
Tatvandaki Can Hastanesinin bahçesine kadar bu ocaklardan parçalar
gelmektedir. Bu rahatsızlıkların defalarca Özel İdare
yetkililerine bildirilmesine karşın en ufak bir önlem
alınmamıştır.
Ayrıca kentin üçte
1ini bünyesinde bulunduran Sahil Mahallesi, Fuar bölgesi alt
kısımları, Karşıyaka Mahallesi bir kısmı ile
kentin göle yakın kısımları 90lı yıllarda afet
gerekçesiyle 1.555 kot farkının altında olan yerlerinde kamu
yatırımları yapılmamaktadır. Bu nedenle geçmişte
bölgede bulunan evler yıkılmadığı gibi,
sonrasında askerî lojmanlar, hastaneler gibi birçok kamu kurumu ve
kuruluşu söz konusu bölgede inşa edilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, söz konusu bölge afet kapsamına
alındığı için, başta belediye olmak üzere, diğer
kurumlar altyapı hizmetleri sunmamaktadır. Afet kapsamına
alınan bu alanlara yapılacak yatırımlar, yasak olduğu
için yapılmamaktadır. Bu nedenle belediyeyle halk sürekli
karşı karşıya gelmektedir. Burada amaç, belediye
çalışmalarını daraltmak ve başarısız
göstermektir.
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) Göl yükselirse ne yapacağız?
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Kürsüden cevap verin. Arkadaşımız
konuşmasını bitirsin, ondan sonra siz kürsüden cevap verin.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) - Kentte KCK adı altında âdeta bir
siyasi linç operasyonuna dönüştürülen gözaltı ve tutuklamalar
nedeniyle kentte gözle görülür bir gerginlik hâlen yaşanmaktadır.
Bunun yanı sıra, tutuklanan insanların birçoğu ekonomik
hayatın içinden koparılarak cezaevine yollanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, geçtiğimiz yılbaşında yoğun bir kâr
yağışından dolayı ilimizin en büyük ilçesine sadece 25
bin liralık bir kâr küreme ödeneği verilmişti. AKPnin elindeki
Bitlis Belediyesine direkt 500 bin, yoğun baskılar sonucu Tatvan
Belediyesine toplam 60 bin lira sonradan ödeme yapılmıştır.
Belediye tarafından
yapılan tesisler, bahçe ve sosyal alanlara bütün bu konulan isimlerle
ilgili, sayın kaymakamlık tarafından reddedildiği
görülmektedir. Özünde, aslında Sayın Başbakanın sık
sık sözünü ettiği Ahmed-i Hani, Musa Anter gibi şahsiyetler,
faili meçhul bir cinayete kurban verilen Vedat Aydın ile sokak
ortasında öldürülen üniversite öğrencisi Şerzan Kurt isimleri
bulunmaktadır. Eğitim destek evlerine verilen bu isimlerden
dolayı bu eğitim destek evleri kapanmakta yahut da engellenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, yağışlı geçen mevsimlerde ekili alanlar
sular altında kalmasına karşın, yıllardır bu
soruna bir çözüm bulunmamıştır. Bu nedenle, her yıl
Norşin çiftçisi milyonlarca lira zarar etmektedir. 1990lı
yılların savaş ortamını derinden
yaşamış, Türkiye'deki 858 yerleşim birimleri içinde sondan
6'ncı sırada bulunan Mutki kamu hizmetlerinden hak ettiği
payı alamamaktadır.
Kırsal ve
dağlık bir arazi yapısına sahip olan Mutki ilçemizde
yerleşim merkezleri arasında ulaşımı sağlayan
yollar kışın uzun süreli kapanmaktadır. Belirli noktalarda
kurulacak yol açma ve yapım istasyonlarıyla sorunun çözülmesi Mutki
insanının bir beklentisidir.
Ayrıca, Mutki'de
yapılan kazılar neticesinde ortaya çıkarılan kemiklerin
kimlere ait oldukları hâlen sonuçlandırılmış
değildir.
İHD Bitlis
Temsilciliği ve diğer insan hakları kuruluşları
tarafından, medya tarafından Mutki ilçesinde birçok toplu
mezarın olduğu iddia edilmesine karşın bir
çalışma yapılmaması şüpheleri
uyandırmaktadır.
Mutki'de yapılan
kazı çalışmalarının kepçe ve iş makineleriyle
yapılması insanların vicdanını
yaralamaktadır. En kısa
sürede, kazıların Minnesota Protokolüne uygun kurallar çerçevesinde
yapılması beklenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) - Adilcevaz ilçemiz ceviz üretimi, kuru
tahıl ve bakliyat üretimi açısından belgenin tahıl deposu
konumundadır.Üretimin büyük çoğunluğu Gülistan Ovasında
yapılmasına karşın, sulama faaliyetleri
yapılmamaktadır.
Yaşanan son
depremde ilçe merkezindeki
birçok bina hasar görmüştür. Konut ve iş yerlerinin de zarar
gördüğü her 2 depremin ardından köylerde depreme yönelik hiçbir
çalışma yapılmamıştır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz.
Buyurun.
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) Sayın milletvekili konuşması esnasında iktidar
partisi milletvekillerinin baskısı nedeniyle bazı üreticilerin
baskı altında işlemlerini yapamadıklarını
söyledi. İktidar partisi milletvekili olarak söz almak istiyorum.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Söz almak diye bir prosedür yok.
BAŞKAN Buyurun,
iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Bitlis Milletvekili Vedat Demirözün, Bitlis
Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlunun Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, ilimizin
milletvekili arkadaşımın sanki başka bir ilde
yaşıyormuş gibi bir tarifle size Bitlisi anlatmasına
şahsen vicdanen rahatsız oldum. İlk defa söz alıyorum.
Bitlis, dendiği
gibi, anlatılan gibi değil. Harabe dediği Bitlisin kentsel
dönüşümü başlatılmıştır, tarihî binalar koruma
altındadır. 100 milyon liraya Devlet Su İşleri, TOKİ
ve belediyenin iş birliğiyle şehir içi deresi ıslah
edilmektedir, başladı,
Bir defa, 100 milyon lira
dere ıslahı için ayrılmış ve şu anda
başladı, kentsel dönüşüm devam ediyor. 700 tane dükkân
yıkılarak yerine alışveriş merkezi
yapılıyor, şehir Rahvaya doğru taşınıyor ve
dere ıslah edilecek. Kent yine eski hâlini alacak. Tünelimiz var. Yollar
diyorsunuz, Derivanın altından tünel geçti, on sene önce dense kimse
inanmazdı. Birinci yol bitti, şimdi tünelin ikinci
kısmını da yapıyoruz. Bitlisin 600 milyon liralık yol
yatırımı var bu yıl için.
Taş ocakları
diyorsunuz, ben de bunun üzerindeyim, taş ocakları yıl
başından sonra modern şekilde üretim yapacak.
Tatvanın çevre yolu
ihalesi yapıldı, en kısa zamanda inşaatına
başlıyoruz.
Deprem nedeniyle, su
baskını ve kuraklık nedeniyle Bitlis esnafının
kesinlikle mücbir sebep sayılarak vergileri ertelenmiştir, kredileri
ertelenmiştir. KOSGEB kapsamında 1.240 esnaf 50 ile 100 bin lira
arasında üç yıllık vadeli kredi aldı.
Van Gölü yükseliyor, on
yılda, yirmi yılda bir yükseliyor. O afet bölgelerine biz nasıl
imar vereceğiz? Mümkün değil.
Öğrenci
sayısı 28, bir derslikte 28 öğrenci; İstanbulda 55
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
VEDAT DEMİRÖZ
(Devamla) Daha bitmedi ama saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Demiröz.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Bitlis) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Zenderlioğlu.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Bitlis) Söylediklerimizi bir ölçüde yalanlamaya
çalışıyor.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Sayın Başkan, milletvekili arkadaşımız
Sanki Bitliste hiç yaşamıyormuş gibi Bitlis hakkında
yanlış bilgiler veriyor. demiştir.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Zenderlioğlu.
Sataşma nedeniyle
iki dakika söz veriyorum.
4.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin
Zenderlioğlunun, Bitlis Milletvekili Vedat Demirözün şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada bir polemiğe girmek istemiyorum. Burada size
gösterdiğim gibi resimler burada. Kentsel dönüşüm diye bir hizmet
veya bir çalışma şu anda Bitliste söz konusu değildir.
Olmuş olsaydı, burada elbette ki bu resimleri gelip size
göstermeyecektim. Şurada gördüğünüz gibi bakın, görüyorsunuz.
Ancak Sayın Milletvekilimizin Eren Üniversitesinin nerede olduğunu
Doğru, şehir yukarıya doğru, Rahvaya doğru gidiyor ve
şu anda bu transit yol Eren Üniversitesinin önünden geçiyor. Orada
yapılan herhangi bir önlem yok. O nedenle yaşamını yitiren
yüzlerce insanımız vardır. Yani bunları söylerken 1
kişi, 2 kişi değildir. Bakabilirsiniz, sorabilirsiniz yani
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis)
Bu hafta başlıyoruz. Başladı şu anda, kavşak
başladı.
BAŞKAN Demiröz,
lütfen
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) Hayır, öyle bir şey olsa
söylemeyiz burada Sayın Vekilim.
Adilcevazda
-düşünebiliyor musunuz- o depremde 19 tane köy zarar görmüştür. Sayın
sorumlu olan bakanlarımıza soruyorum: Kaç kez gittiler oraya? Ve siz
de biliyorsunuz ki orada 19 köyden 4 köy oturulacak durumda değildi,
bugüne değin bir çivi dahi çakılmamıştır. Niye dile
getirmiyorsunuz? Burada oturmanın bir anlamı yok ki.
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) Para gönderdik oraya, şu anda valilikte.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) Ne zaman gönderdiniz?
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) Gönderdik, şu an valilikte.
BAŞKAN Lütfen
karşılıklı konuşmayın. Sayın
Zenderlioğlu, Genel Kurula hitap edin efendim.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) Hayır, ne zaman gönderdiklerini
açıklasınlar yani hayır, burada üstünde polemik yapmaya gerek
yok. Aslında oraya ne zaman para göndermişlerse
açıklasınlar. Kime göndermiş, hangi köye göndermiş, hangi
köylü bu parayı almışsa söylesinler yani vali zaten
ilgilenmiyordu ki. Giden vali ilgilenmediği için gitti oradan.
Hepinize teşekkür
ederim, saygılar sunarım. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
VII.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Sadık Yakutun, yerli keşif uydusu Göktürk
2nin başarıyla uzaya fırlatıldığına ve
Başkanlık Divanı olarak emeği geçen herkese teşekkür
ettiklerine ilişkin konuşması
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiyenin yerli keşif uydusu Göktürk-2nin bugün
başarıyla uzaya fırlatıldığını ve
yörüngesine oturduğunu öğrenmiş bulunmaktayız. (AK
PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Başkanlık
Divanı olarak emeği geçen herkese teşekkür ediyor,
hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyoruz.
NAZMİ GÜR (Van) -
Sayın Başkan, Orta Doğu Teknik Üniversitesinin 2 bin polisle
işgal edildiğini ve gaza boğulduğunu da söyleyin, Orta
Doğu Teknik Üniversitesinde Sayın Başbakanın
katılacağı Göktürk Uydusunun fırlatılması
sırasında öğrenciler protesto etti. 2 bin polisle oraya giden
Başbakan orayı gaza boğdu, kendisi de etkilendi.
BAŞKAN Daha önce
ifade edildi efendim.
Teşekkür ediyorum.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/698) (S.Sayısı: 361) (Devam)
2.- 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/649, 3/1003) (S.Sayısı: 362) (Devam)
BAŞKAN Evet,
şimdi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Özcan
Yeniçeri, Ankara Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Sayın Bakan yok ama, yine de bürokrat
arkadaşlara da söyleyeyim.
Şimdi, Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) Hocam, Göktürkü kutlamanız lazım.
ÖZCAN YENİÇERİ
(Devamla) Göktürkü kutluyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Umarım Gök
Türkiyeli yapmazsınız, Göktürk olarak kalır orada ve
Türklüğü orada yukarıdan aşağı doğru temsil eder.
Değerli
arkadaşlar, bir insanı meziyetli ya da vasıflı yapabilmenin
üç tane temel şartı vardır günümüzde. Bunlardan bir tanesi
yabancı dil bilmek, ikincisi belli bir aygıtlar sistemini
kullanmayı öğrenmek, yani ehliyet sahibi olmak, kamyonundan tutun
bilgisayar kullanmasından tutun, diğerlerini, üçüncü önemli husus da
parayı harcamayı öğrenmek.
Bunların içerisinde
en önemlisi parayı harcamayı öğrenmektir. İşte, bu
Maliye Bakanlığı, parayı toplayan ve aynı zamanda da
paranın harcanmasına şu veya bu biçimde yön veren bir bakanlıktır
ve bize göre bu para harcanmasında son derece büyük
yanlışlıklar, hatalar olmaktadır, ben biraz onların
üzerinde durmak istiyorum. Yani Kaşıkla toplayıp kepçeyle
dağıtmak. diye bizde bir söz var, Maliye Bakanlığı
yalnızca bu sözü takip etse, Türkiye bugün gelir-gider dengesi
bakımından, üretim-tüketim dengesi bakımından belli bir
konum ve durum elde eder diye düşünüyorum.
Maliye
Bakanlığı, geliri, parayı toplayan bir bakanlık, ancak
önemli olan, bu toplanan parayı uygun bir biçimde harcamayı da yapabilen
bir bakanlık hâline gelmesi gerekiyor. Türkiye'de hem para toplamada hem
de para harcamada sorunlar var.
Şimdi, eski Ticaret
Kanununda vardı, Tacir basiretli bir iş adamı gibi hareket
etmelidir. ya da eder. diye. Bundan çıkardınız mı
çıkarmadınız mı bilmiyorum, ama
RECEP ÖZEL (Isparta)
Şimdi de var Hocam.
ÖZCAN YENİÇERİ
(Devamla)
devlet adamları ticaret adamı kadar en azından
basiretli olmak durumundadır. Asıl soru buradadır.
Eğer bir
bakanlık hizmet binası olarak kiraladığı bir
binanın, üç yıllık kirasıyla o bina satın
alınabilecekse, o binayı kiralamanın mantığı
yoktur. Bakanlıklar bina kiralama konusunda milletin kendine emanet
ettiği bütçeyi büyük bir sorumsuzluk içerisinde kullanmaktadırlar.
Bunlardan birkaç tane örnek vermek istiyorum. Bu bakanlıklardan gelen
cevaplara yönelik olarak veriyorum, rakamlar yüzde 1 milyon kesin ve nettir:
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2012 yılı içinde
Balgat semtinde bulunan hizmet binasına yıllık 1 milyon 416 bin
TL kira ödemektedir. Dört seneyle çarparsanız bunu, 5 milyon 600 bin lira
eder. Oraya, Bakanlığın kiraladığı bir bina gibi
ya da fonksiyonunu yerine getirecek bir bina dikmek mümkün. Aynı
Bakanlığın Söğütözünde bulunan hizmet binasına 2
milyon 714 bin TL bir senede ödenmektedir. 4le çarparsanız 11 milyon
ediyor. Getirin 11 milyon TLyi -inşaatçı değilim- ben size öyle
bir bina oraya koyayım.
Şimdi,
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, hizmet ve ek bina
için 2008 yılından 2012 yılına kadar toplam 10 milyon 857
bin 134 lira 18 kuruş ödenmiş. 10 milyon 857 bin lirayı dört
senede ödüyorsunuz -TOKİ diye de bir kuruluşunuz var- adam Allahtan
korkar, bu parayla o binayı oraya koymak mümkündür. Bunun özellikle
altını çiziyorum ve bunu takip edeceğimizi de özellikle herkesin
bilmesini istiyorum.
Dışişleri
Bakanlığı, Dışişleri resmî konutunun
Cumhurbaşkanı tarafından boşaltılmaması üzerine
Dışişlerine bir resmî konut kiralıyor. Kiralanan bina için
ödenen bedel, bugün bu binayı, bu konutun 2i tanesini; 3 tanesini yapacak
durumdadır. Şimdi, birisi boşaltmıyor, kendi konutuna
çıkmıyor, diğeri de bunu çok yüksek meblağlarla
kiralıyor. 571 bin lira, 2012 yılı için ödenen para. 2012
yılı için ödenen para 571 bin lira olduğuna göre aylık 46-48
bin lira arasında bir rakama tekabül ediyor. Yani biz, bir konutun
boşaltılmamasından dolayı, o garip gurebanın, fakir
fukaranın, tabir yerindeyse, dişinden tırnağından
artırarak verdiği vergilerden aylık 48 bin TL konuta kira
ödüyoruz. Kime? Dışişleri Bakanı Sayın
Davutoğluna.
Arkadaşlar,
özelleştirilmesi daha dün yapılan köprü ve otoyollarla ilgili bir
eleştiriyi de özellikle yapmak istiyorum. Bu otoyolların yirmi
beş yıllığına özelleştirilmesinin sonucu olarak
rakam 5 milyon 720 bin civarında bir tutar ya da 5,800 arasında bir
şeyle verilmiş. Bunun büyük bir kısmı peşin olarak
ödeneceği gibi, kalan kısmı da taksitli bir biçimde ödenecektir.
Peki, bu köprü ve otoyolların yıllık getirisi ne kadardır?
Hükûmet kaynaklarının verdiği bilgiye göre 800 bin TL civarında
yani 1 milyona yakın. Bakın, bu özelleştirme yapıldıktan
sonra, göreceksiniz, yarın zamlar başlayacak. Bu zamlarla
yıllık gelirinin 1,5 milyon TL civarına yükselme ihtimali çok
yüksek. Üç buçuk-dört sene içerisinde, tabir yerindeyse, bu özelleştirme
yoluyla köprü ve otoyollar bunların ödediği parayı amorti edecek,
kalan kısmı ise artık, tabir yerindeyse
BÜLENT TURAN
(İstanbul) 10 bin Hocam
ÖZCAN YENİÇERİ
(Devamla) O öyle iddia ediliyor ama değil.
Yirmi beş yıl
artık durmadan, Türkiye Cumhuriyetinde vatandaşlar sürekli bir
biçimde, periyodik olarak artacak olan köprü zamlarıyla, geçiş
zamlarıyla karşı karşıya geleceklerdir.
Burada da devletin ve
kamunun çıkarının kesinlikle göz önüne
alınmadığı, İstanbul sermayesi ile Anadolu
sermayesinin birleştirilmesi ya da bütünleştirilmesi adına ya da
oradaki bir kontak adına, tabir yerindeyse, milletin
paralarının, bir anlamda çıkarlarının çarçur
edildiğini rahatlıkla söylemek mümkün.
Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı var. Bu
müsteşarlığa yazıları yazdık, soruları
sorduk ama henüz cevapları gelmedi. Ama şunu söyleyeyim: Gelen
rakamlar, bu müsteşarlığın kirasının, ilk defa
inşa edilme sürecinde Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının -tabir yerindeyse- 6 milyon lira
civarında bir tamir ve tadilat yapılarak harekete geçirildiği
ifade ediliyor. 150 bin artı KDV ve aylık kira ile şu anda on
yıllığına kiralandığı söyleniyor.
Şimdi, 6 milyon
liraya Kızılayın göbeğinde milletten
topladığınız paraları harcarsanız hem stratejik
değil hem kullanıma uygun değil ve sırf bazı
bürokratlara yakın olsun diye oraya getirildi, konuldu ve biraz önce de
ifade ettiğim gibi, bina yapılabilecek bir parayla siz
kiralıyorsunuz veya içinin tamiratını yapıyorsunuz. Bu,
haksızlıktır; bu, zulümdür bu millete.
Kamu
kaynaklarının kullanımında gösterilen hassasiyet
iktidarların dünyaya ve topluma bakışını gösterir. Siz
ne kadar yüksek değerlerden bahsederseniz bahsedin, sizi ortaya koyacak
şey, ortaya koyduğunuz tavırlardır. Tavırlara
baktığımız zaman bir har vurup harman savurma
mekanizması içerisinde olunduğu gözlenmektedir.
Arkadaşlar, aslında
bu zamanın nasıl geçtiğini de çok anlamadım, yavaş da
konuştuk ama.
Şimdi, buradan
özellikle, Sayın Bakan burada yok ama
Sayın Bakan
buradaymış. Sayın Bakan, bu elimde şu anda 7 sayfa var.
Bunlar ne, biliyor musunuz? Bunlar Türkiyedeki vergi türleri. Yani bu
memlekette bu kadar çok vergi türü varsa bu kadar çok bürokrasi ve formalite
var demektir. Bunların bir sadeleştirilmesi gerekiyor. Bunların
her birinin kamuya yüklediği ayrı ayrı maliyetler var.
Dolayısıyla, bu kadar karmakarışık, bu kadar iç içe
girmiş bir vergi düzeninin -kelimenin tam anlamıyla ifade ediyorum-
modern ve teknik bir devletin yapabileceği ya da uygulayabileceği bir
vergi düzeni olmadığının, bir mantık
olmadığının özellikle altını çizmek istiyorum.
Bir toplumun yer
altı ve yer üstü kaynakları ne kadar zengin olursa olsun, o
kaynakları değerlendiren beyin gücüdür. Siz beyin gücünü ihmal
ederseniz, inkâr ederseniz, israf ederseniz, o zaman o yer altı ve yer
üstü zenginlik kaynaklarının rantabl, etkin, üretken ve verimli hâle
gelmesini sağlayamazsınız. Bugün Türkiyede, maalesef,
bakanlıklar beyin kıyma makinesi gibi çalışmaktadır.
Ne yapmaktadırlar bunlar? Bakanlıklar, yetişmiş, deneyimli
ve birikimli insanı öğüten devasa yapılar hâline
gelmişlerdir. Türkiye bürokrasisi, kızaktakiler, istifa etmesi
için itilip kakılanlar ve iş başında olanlar gibi 3
kısma ayrılmıştır. Bugün bütün bakanlıklar
yetişmiş insanlardan oluşan müşavirler ordusu meydana
getirmişlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
ÖZCAN YENİÇERİ
(Devamla) Bütün bunları yani aslında anlatmak lazım ama zaman
doldu. Bütün bunların özellikle dikkate alınmasını
Bu
kiralama meselesi birinci derecede önemli bir mesele. Sayın Bakanın
bunu özellikle irdelemesini, gerekli uyarıları yapmasını ve
tedbirleri almasını diliyorum.
Bütçenin
hayırlı olmasını, Türk milletine istiklal ve istikbal
getirmesini diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Yeniçeri, yavaş konuştuğunuzu söylediniz. İyi ki yavaş
konuştunuz, hızlı konuşsanız ne olurdu acaba?
Şimdi,
şahsı adına söz isteyen Hüseyin Filiz, Çankırı
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN
FİLİZ (Çankırı) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, 2013 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının 14üncü maddesi üzerinde AK PARTİ
Çankırı Milletvekili olarak söz almış bulunmaktayım.
Milletin Meclisini saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, seksen yıllık cumhuriyet döneminde Çankırı
Ankaranın bir saat yanı başında olmasına rağmen
âdeta kaderine terk edilmiştir. 1950lerde 6 milletvekili iken, bugün
Türkiye Büyük Millet Meclisinde 2 milletvekiliyiz. Gene, 300 bin nüfusumuz 175
bine düştü. Çankırı, cumhuriyet hükûmetleri döneminde unutulan
bir şehir gibi fark edilememiştir ve bunu hiçbir zaman hak
etmemiştir. Bugüne kadar kamuoyunda hep Doğu ve Güneydoğuya
kalkınmada haksızlık yapıldığı
söylenmiştir. Pekâlâ ama değerli arkadaşlar Çankırıya
kim haksızlık yaptı, Çankırı neden
kalkınamadı? Cumhuriyet hükûmetleri Çankırıyı unuttu,
burada geçmiş hükûmetlerin bir kastı olduğunu asla söyleyemem
ama bölgesel kalkınma planları âdeta
yapılamamıştır ve bu planlar adaletsizliğe sebep
olmuştur. Dolayısıyla, büyük şehirler daha da
büyümüştür, küçük şehirler göç vermeye devam ederek nüfus
kaybına sebep olmuştur.
Şimdi, Hükûmetimizin
yeni yaptığı kalkınma planında, bana göre bu teşvik
yasası Türkiyenin en iyi teşvik yasasıdır.
Bakınız, 4 tane kalkınma bölgesinden oluşan teşvik yasası
-6 bölge ilave edelerek- 6ya çıkarılmıştır. Bu
şu anlama gelmektedir: Daha fazla kalkınması gereken iller
biraz daha yatırım alsınlar, kalkınacaklarsa daha da
verelim. denilmektedir. Bu iller ağırlıklı olarak
Doğu ve Güneydoğu illeridir ama çok şükür Hükûmetimiz
Çankırıyı da unutmadı ve dedi ki: Çankırı da
Doğu ve Güneydoğudan daha geridedir. Gelin, isterseniz
bakınız ve Çankırıyı da kalkınmada öncelikli
5inci bölge yaptı ve organize sanayi kurulması hâlinde
Çankırı 6ncı bölge imkânlarından yararlanacaktı ve
biz de bu fırsatı avantaja çevirerek hemen bir organize sanayi kurma
hazırlığına başladık ve
Çankırının Ankara il sınırında, Ankaraya
yarım saat mesafede, organize sanayimizi hızlı bir şekilde
kurduk ve bu organize sanayini altı ay gibi kısa bir sürede kurduk.
Organize sanayileri biliyorsunuz iki-üç yılda kuruluyor. Burada, Osmaniye
Milletvekilimiz Sayın Kastala aittir bu rekor, bu rekoru ondan
aldım, bu rekor bana geçti. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi, değerli
milletvekilleri, organize sanayi kurmakla olmuyor, hemen
yatırımcı avına çıktık, 100e yakın
yatırımcıyı bulduk ve bunlardan taahhüt aldık. Ancak
bunlardan 1 tanesi Japon lastik firması Sumitomo, Türkiyedeki yerli PETLASla
ortaklık kurarak bir katrilyon yatırım getiriyor
Çankırıya. 516 milyon dolar, 2.500 kişi
çalıştıracak. Hükûmetimiz, Doğu ve Güneydoğuya 37
katrilyon para akıtırken, biz Çankırılılar olarak
kendi imkânlarımızla, her şeyi devletten şey beklemeden bu
yatırımı Çankırıya getirdik.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Orta ilçesine hiçbir yatırım yapmadınız
ama.
HÜSEYİN
FİLİZ (Devamla) Cumartesi günü Orta ilçesindeydim, orada da
yatırıma devam ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, Hükûmetimiz döneminde Çankırıya gelen
Karatekin Üniversitesinden bahsediyorum sizlere. Geçen yıl bu üniversiteye
-teşekkür ediyorum- sizin oylarınızla 56 trilyon gitti, bu
yıl 65 trilyon gitti. Biz, burada, beraber
yaşadıklarımızdan bahsediyoruz, afaki şeylerden
değil, Çankırı eskiden bu paraları göremezdi. Bu üniversite
şu anda 10 bin öğrenciye sahip, 35 bin öğrenciyi hedeflemektedir
ve dolayısıyla 70 bin nüfuslu şehir merkezini
düşündüğünüz zaman, 35 bin öğrencinin buna ilave edildiği
zaman, bunun ne anlama geldiğini sizlere bırakıyorum.
Ben 2013 yılı
bütçesinin hayırlara vesile olmasını dilerken, hepinizi
saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Demir Çelik, Muş Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
DEMİR ÇELİK
(Muş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
14üncü madde üzerinde
şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Öncelikle sizlerle
paylaşmak istediğim bu fotoğrafı, yine
hafızalarınıza kazıyarak dile getirmek istiyorum. Elimdeki
fotoğraf, 2009 yılında içlerinde belediye başkanı,
belediye meclisi üyesi, il genel meclisi üyesi
arkadaşlarımızın bulunduğu ve bugüne intikal eden,
sayıları itibarıyla 9 bin insanı aşan,
yüzlerce sendika, yüzlerce avukat, binlerce öğrenci, 6 milletvekilinin
olduğu, KCK operasyonu olarak her gün gündemimizde olan ve gündemimizden
düşmeyen bir sorunu paylaşmak adına
huzurlarınızdayım.
Öncelikle, KCK adı altında bugün tutuklu bulunan 9 bin
kişinin her birini saygı ve sevgiyle selamlarken onların
şahsında Van Belediye Başkanımız Bekir Kaya,
Iğdır Belediye Başkanımız Mehmet Nuri Güneş,
Şırnak Belediye Başkanımız Ramazan Uysal, Batman
Belediye Başkanımız Nejdet Atalay, Viranşehir Belediye
Başkanımız Leyla Güven ve nice belediye
başkanlarımızın şahsında hepsini saygı ve sevgiyle
selamlıyorum.
Söz konusu olan, bir halka, bir siyasal harekete, bir siyasal
partiye düşman muamelesini uygun görmek, düşman muamelesine tabi
tutulan hukuk dışı siyasal operasyonlarla irade
kırmaktır. Üç buçuk yılı aşkın bir süredir hukuk
dışı, tamamıyla siyasal olan bu operasyonlar neticesinde,
Barış ve Demokrasi Partisi yani demokratik, siyasal alan yürütücüsü
biz siyasi aktörlerin siyasal faaliyetleri engellenmek istendi. Bir halkın
kimliğine, kültürüne, diline dair talepleri engellenmek istendi. Hâlbuki,
engellemek isteyen Türkiye Cumhuriyeti devleti, 90lı yıllardan beri
altına imza koyduğu Avrupa Birliği Bölgesel Yerel Yönetimler
Özerklik Şartının gereği olarak yerel dediğimiz
belediyelere idari, mali özerklik getirmek durumundaydı. Bölgesel olarak
adlandırılan siyasal özerkliklerle merkeziyetçi devletin
ademimerkeziyetçiliğine fırsat verilmesi gerekiyordu;
yapılmadı, yapılmıyor. Doksan yıldır,
yaptığımızın ısrarı üzerine de mevcut
yanlışlıklardan yana bir siyasal irade devreye konulmuş ve
ondan da geri adım atılmıyor. Bu, bizim ve bizimle birlikte Türk-Kürt
halkının geleceğinin gasbıdır. Hiç kimsenin
geleceğimizi karartmaya hakkının olmadığı
duyarlılığı ve bilinciyle söylemek istiyorum ki: Dün
olduğu gibi bugün de bu mücadele haklı ve meşru olduğu
sürece, önümüze konulacak her türlü barikat ve engele rağmen, cezaevi de
olsa, dokunulmazlıkların kaldırılması da olsa, idam da
olsa tarihin bizatihi gelişmişliğinin birikimi üzerine bir
halkın geleceği ertelenemez, önüne geçilemez.
O
yönüyle, yol yakınken Terörle Mücadele Kanunu adı altında bir
garabetle, günümüzün demokratik normatifine uygun düşmeyen, hukuk devleti
normlarının ötesinde olan bu garabetten kurtulmak;
arkadaşlarımızın, siyasal tutsakların özgürlüğüne
kavuşturulmasını sağlamak, bu açıdan da
Barış ve Demokrasi Partisinin devleti bölmek değil, devletin var
olan egemenlik alanları içerisinde egemenliğin
paylaşılması anlamına gelen demokratik özerklik siyasal
projesinin tartışmaya açılarak Kürt sorununun
barışçıl, demokratik çözümüne fırsat tanımaktır.
Çünkü demokratik özerklik, sadece ve tek başına Kürtlerin kendi
kendisini yönetmesine fırsat vermeyecek, aynı zamanda Türkiye'nin
demokratikleştirilmesinin de projesidir.
Dolayısıyla,
demokratik Türkiye Cumhuriyetinde, demokratik ortak vatanda özgür bir
gelecekte buluşma umuduyla ben hepinizi şahsım ve partim
adına saygı ve sevgiyle selamlayarak iyi akşamlar diliyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Soru-cevap işlemi
yapılacaktır, on dakika süreyle.
Sayın Ağbaba
VELİ AĞBABA
(Malatya) Sayın Bakan, ben 5084ü yarına erteledim, yarın
konuşacağım tekrar, sizden cevap alabilmek için Malatyayla
ilgili ancak bugün başka bir şeye değinmek istiyorum.
Göktürk uydusu
fırlatıldı, emeği geçen herkesi tebrik ediyorum ben de. Türkiye'de
maalesef son dönemde her demokratik talebini dile getirenler, gündeme
getirenler maalesef baskıyla, polis copuyla, biber gazıyla
susturulmakta. Bu kimi zaman milletvekili olmakta, kimi zaman da öğrenci
olmakta. Bugün ODTÜde Başbakanı protesto eden öğrenciler, biber
gazlarıyla susturulmaya çalışılıyor.
İnsanlık dışı şekilde, oradaki hocalar,
üniversite öğrencileri bunlardan etkileniyor. Şimdi, yani böyle bir
şey
Demokrasi rüzgârlarının estiği Orta Doğuda
Sayın Başbakan nutuk atıyor, burada insanları polis
copuyla, biber gazıyla susturmaya çalışıyor. Ben bunu
burada kınadığımı belirtmek istiyorum.
İnsanların kendini ifade edebileceği başka bir şekil
var mı, başka bir yol var mı? Bu konuda sizin
düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum. Ayrıca
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Az önce, yüksek çözünürlüklü yerli
keşif uydumuzun Çin'deki Jiuquan Üssünden fırlatılıp
Milenyumda geçen on iki yılın on
yılında AKP iktidardaydı. Dünyada 17nci ekonomi olmakla
övünürken bu uyduyu bizden önce uzaya fırlatan 25 tane ülke var, bunun
hepimiz adına bir eksikliğe işaret ettiğini tespit ediyor
ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürkün sözleriyle tüm Meclisi selamlıyorum:
İstikbal göklerdedir. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdoğan
MEHMET ERDOĞAN (Muğla)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, ülkemiz
ekonomisinin en önemli sorunlarından birisi, cari açıktır. Milat
olarak aldığınız 2002 yılında cari
açığın millî gelire oranı yüzde 0,3 idi, 2011de ise cari
açığın millî gelire oranı yüzde 10a
çıkmıştır. Ancak Türkiye ekonomisinin en önemli sorunu
ithalata bağlı üretimdir. Bunun çaresi de ara mallarında yerli
üretim oranının artırılmasıdır. 2013
yılından itibaren ekonomide yapısal dönüşümü sağlamak
için hangi tedbirleri almayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Halaman
ALİ HALAMAN (Adana)
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Son zamanlarda çıkan kanunlar
dolayısıyla bütçe görüşmelerinde kamu adına alım
yapılan işlerde Sayıştay, Kamu İhale Kurumu kanun
dışı bırakılıyor. Yoksa -diyorum ben- bu
Sayıştayı, Kamu İhale Kurumunu bu Hükûmet kapatmayı
mı düşünüyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Belen
BÜLENT BELEN (Tekirdağ)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, hâlen net asgari ücret
739 lira 79 kuruştur. TÜRK-İŞin verilerine göre kasım
ayı itibarıyla açlık sınırı 958,03, yoksulluk
sınırı 3.120 lira 61 kuruştur. Asgari ücret,
yönetmeliğinde İşçilere normal bir çalışma günü
karşılığı olarak ödenen ve işçinin gıda,
konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu
ihtiyaçlarını günün koşullarına göre asgari düzeyde
karşılamaya yönelik ücrettir. şeklinde
tanımlanmaktadır. Bu tanım, hesaplama yöntemleri ve
tanımın kendisinden kaynaklanan sorunlardan dolayı ortaya
çıkan önemli sıkıntılara yol açmaktadır. Asgari
ücretten vergi ve sigorta primi almamayı düşünüyor musunuz? Ayrıca,
asgari ücreti açlık sınırının üzerine çıkaracak
mısınız? İnsanlarımıza rahatça, temel
ihtiyaçlarını karşılayacağı bir asgari ücret
vermeyi planlıyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Evet,
teşekkür ediyorum.
Sayın Bayraktutan
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, geçtiğimiz
günlerde Akdeniz Elektrik Dağıtım A.Ş.ye ilişkin
ihale yapıldı, biliyorsunuz. Bu ihale sonucunda teklif veren Cengiz-Kolin-Limak Ortak Girişimi,
546 milyon dolar teklif verdi. 2010 yılında yapılan ihale, 27
Aralık 2010 tarihinde yapılan ihale, biliyorsunuz, Antalya, Burdur ve
Isparta illerini kapsıyor. O dönemde yapılan ihale sonucunda en
yüksek teklif Park Holding tarafından 1 milyar 165 milyon dolar,
arkasından ona yakın, 1 milyar 128 milyon dolar ENERJİSA...
Gitti. Bu durumda, mevcut bir kamu zararının olduğu
gözükmektedir. O nedenle, yeni yapılan ihaleyi onaylayacak
mısınız? Eğer onaylarsanız 2010 yılında
yapılan ihaleyle bunu
karşılaştırdığınız zaman bir kamu
zararı sonucunda kamunun zarara uğraması söz konusu mudur? Bu
konuda ne düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Öğüt, son
soru
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Şu anda, taksici
esnafı büyük bir bunalım içinde bulunmaktadır çünkü sigorta
şirketlerinin tekel olmasından kaynaklanan, rekabete açık
olmamasından kaynaklanan, inanılmaz bir trafik sigortası
yüksekliği vardır. Onlarda normal arabalara göre 4-5 misli fazla
sigorta vardır. Buna bir müdahale edilebilir mi, onu öğrenmek
istiyorum. Taksici esnafının bu konuda çok ciddi şikâyeti var.
Aynı şekilde,
ticari minibüslerin de bu sıkıntısı çok büyük.
İkinci olarak:
Biliyorsunuz, ekonomik olarak gaz kullanmakta arabalar fakat bu gazın
fiyatı da normal benzin fiyatına yaklaşmaktadır. Onlara bir
sübvansiyon yapılabilir mi, onu çok merak etmekteler.
Çok teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, tabii ki biz vatandaşlarımızın ifade ve
gösteri özgürlüğünü saygıyla karşılıyoruz, bu, bir
temel haktır. O konuda, farklı bir yaklaşım içerisinde
değiliz.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) O zaman, gaz bombalarını kim attırıyor
Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Uydumuz da hayırlı olsun. Emeği
geçen herkese ben de teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, tabii, cari açık, hakikaten yapısal bir sorundur. Bu
yapısal sorunun boyutları 2011 yılında hakikaten çok üst
noktada hissedildi, nedeni de şu, yani 2002yle
karşılaştırmak açısından söylüyorum: 2002 yılında
değerli arkadaşlar, petrol fiyatları, Türkiyenin ithal
ettiği varil başına ortalama petrol fiyatı 23-24 dolar
civarı bir şeydi ve Türkiyenin toplam enerjiye ödediği fatura,
ithalat faturası 9 milyar dolardı. Geçen sene Türkiyenin enerji
ithalatına verdiği para, yani ödediği döviz 58,8 milyar dolar
diye hatırlıyorum, belki rakamlar şey olabilir.
Sonuçta, hakikaten,
burada zaten görüyorsunuz, enerji en büyük bileşendir ama temel sorun
sadece enerji değil. Mesele, bizim katma değer zincirinde yukarı
çıkmamızdır, bir. Bunun için AR-GE gerekiyor, bunun için
beşerî sermayenin kalitesinin artırılması lazım, bunun
için daha inovatif, performansa dayalı bir kültüre doğru geçmemiz
lazım. Bunun birçok boyutu var ama şu anda zamanımız burada
müsait değil, daha birçok soru var fakat yapısal tedbir olarak bütün
bu alanlarda adım attık, atıyoruz. Enerjide dışa
bağımlılığı azaltmaktan tutun, AR-GEyi
artırmaktan, işte markalaşmayı, inovasyonu teşvik
etmekten tutun eğitime kadar birçok konuda adım attık, atmaya
devam ediyoruz.
Değerli
arkadaşlar, Sayıştay ve KİKin kapatılması gibi
bir şey söz konusu olamaz. Sayıştay Kanununu hep beraber
çıkarttık, daha yeni çıktı. KİKle ilgili olarak ben
epey bir bilgi verdim. Bugün KİK kapsamı dışında
yapılan ihalelerin yüzde 95,5u kanun ilk
çıkarıldığında verilen istisnalar çerçevesinde
yapılmaktadır.
Tabii
ki değerli arkadaşlar, bakıyorum...
BÜLENT
BELEN (Tekirdağ) Asgari ücret Sayın Bakan?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Asgari ücret konusu...
Değerli arkadaşlar, eskiden asgari geçim indiriminden önce asgari
ücretten yüzde 12,8 gelir vergisi alınıyordu. Şimdi, biz bunu
yüzde 0 ile 5,2 arasına indirdik. Yani şu anda 4 çocuklu, eşi
çalışmayan bir asgari ücretli, sıfır vergi veriyor, 3
çocuklu 0,7 veriyor, 2 çocuklu -yanlış hatırlamıyorsam- 1,5
civarında. Bunların hepsini...
BÜLENT
BELEN (Tekirdağ) Sayın Bakan, ücret yetmiyor, ücreti artırın.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Zaten asgari ücretten toplanan
bütün gelir vergisinin, vergi gelirlerine oranı yüzde 0,8in bile
altındadır ama mesele bu değildir. Mesele asgari ücrette... Daha
önce de söyledim, asgari ücreti biz yüzde 300ün üzerinde artırmışız
ve asgari ücret birçok rekabet içerisinde olduğumuz ülkeden kat kat daha
yüksektir. Bunu da görmek lazım.
Değerli
arkadaşlar, Akdenizle ilgili olarak şunu söyleyebilirim: Şimdi,
daha önce yapılan bütün elektrik dağıtım şebekelerinin
özelleştirmelerinde ortalama fiyattan bahsediyorum satılan
megawatt/hour başına ödenen fiyat, dolar cinsinden 103 dolar.
Şimdi, Akdeniz en son ihalede bile 109 dolar. Bakın, neden? Çünkü
2010 yılında yapılan ihalelerde şirketler hakikaten-
sonradan kendileri de fark ettiler, megavat başına belki
zamanında diyelim ki, 2 milyon lirayla başlayan fiyatlar 7 milyon
dolara kadar çıktı. Dolayısıyla, o nedenle de 300 milyon
doların üzerinde sadece bir şirket değil, sadece bir bölge
değil, hemen hemen bütün bölgeler teminatlarını yakmak zorunda
kaldılar. O gün niye bunu yaptılar? Onun muhatabı tabii ki,
idare olarak biz değiliz. Ama bugün şu ihaleler çok açık,
şeffaf, rekabetçi bir şekilde yapılıyor, herkese
açıktır. Bakın, söylüyorum, geçmişte de bu ihaleler
yapılmış, 8, 9 bölge özelleştirilmiş, burada ortalama
fiyat megavat/hour başına 103 dolardır, son yapılan Akdeniz
ise 109 dolardır. Dolayısıyla, burada yine takdir
Özelleştirme Yüksek Kurulunundur. Ben sadece size verileri veriyorum.
Taksici esnafına
gelince değerli arkadaşlar
Türkiyede birçok sigorta şirketi
var, yani bir tekel konumu yok ve benim bildiğim kadarıyla sigorta
şirketleri bu trafik sigortasından da para kazanmıyorlar. Yani
ben, hani sigorta uzmanı değilim ama görebildiğim kadarıyla
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) -
ben eskiden hazineden sorumlu Devlet
Bakanı iken o dönemde sigorta sektörüne biraz vâkıf oldum yani biraz
sektörün sorunlarını da biliyorum. Benim bildiğim kadarıyla
o dönemde şimdi değişmiş olabilir- hiçbir şekilde
Bunlar
hep zarar edilen alanlardır. Ama tabii ki, rekabete açık bir
alandır. Gerçekten de biz taksici esnafımızın,
dolmuşçu esnafımızın daha makul fiyatlarla sigortaya
erişimini, tabii ki destekleriz ama bunun içinde sektöre bir fiyat empoze
etmemiz söz konusu olmaz, o zaman da sigorta yapılmaz.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
14üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Programa göre, 2013
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
oylanmamış maddelerinin görüşmelerini ve oylamalarını
yapmak için, 19 Aralık 2012 Çarşamba günü saat 11.00de toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.20
(X) 361 ve 362 S.Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 10/12/2013 tarihli 36'ncı Birleşim Tutanağına eklidir.