TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
5inci
Birleşim
9
Ekim 2012 Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakutun,
yeni yasama yılında Genel Kurul çalışmalarının
ülkemize ve milletimize barış ve huzur getirmesini dileyen
konuşması
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Ankara Milletvekili Nurdan Şanlının, Ankaranın
başkent oluşunun 89uncu yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülünün, Balkan
Savaşlarının 100üncü yıl dönümüne ilişkin gündeme
dışı konuşması
3.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, Balkan
Savaşlarının 100üncü yıl dönümüne ilişkin gündeme
dışı konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, Ankaranın
başkent oluşunun 89uncu yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek
başkanlığında Macaristan Ulusal Parlamentosu
Başkanı Laszlo Köverin vaki davetine icabet etmek üzere 15-17 Ekim
2012 tarihinde Macaristana ziyarette bulunacak Parlamento heyetine ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1023)
2.- Üstün Yetenekli Çocukların Keşfi, Eğitimleriyle
İlgili Sorunların Tespiti ve Ülkemizin Gelişimine Katkı
Sağlayacak Etkin İstihdamlarının Sağlanması
Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanlığının Yeni Zelanda, Güney Kore Cumhuriyeti ve
Almanya Federal Cumhuriyeti'nde araştırma ve inceleme yapma
talebinin, gidecek Komisyon üyelerinin sayıları ve inceleme süresinin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca tespit edilmesi
kaydıyla Genel Kurulun onayına sunulmasının uygun
bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresi (3/1024)
3.- Üstün Yetenekli Çocukların Keşfi, Eğitimleriyle
İlgili Sorunların Tespiti ve Ülkemizin Gelişimine Katkı
Sağlayacak Etkin İstihdamlarının Sağlanması
Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanlığının, araştırma ve inceleme yapmak
üzere Yeni Zelanda, Güney Kore Cumhuriyeti ve Almanya Federal Cumhuriyeti'ne
gidecek Komisyon üyelerine ve inceleme süresine ilişkin önerisinin
Başkanlıkça uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1025)
B) Önergeler
1.- İzmir Milletvekili Birgül Ayman Gülerin, Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin
önergesi (4/60)
2.- Ankara Milletvekili Gökhan Günaydının, Plan ve Bütçe
Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/61)
3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, (2/20) esas numaralı
2090 Sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak
Yardımlar Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/62)
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 19
milletvekilinin, ülkemizde meydana gelen iş kazalarının
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/361)
2.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy ve 21 milletvekilinin,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde 1990lı yıllardan
sonra yaşanan zorunlu göçün neden ve sonuçları ile toplumda
yarattığı etkinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/362)
3.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve 21 milletvekilinin,
engelli vatandaşların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/363)
D) Meclis Soruşturması Önergeleri
1.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 111 milletvekilinin;
bazı milletvekillerinin yargılanmaları ve
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda
yargıya talimat verdiği, yargıya müdahale ederek yürütme erkini
ölçüsüz ve hukuk tanımaz biçimde kullandığı iddiasıyla
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi (9/1)
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, 6/2/2012 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Altan
Tan ve arkadaşlarının Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükûmetinin
Suriye politikasının araştırılması amacıyla
vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 9/10/2012 günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun
çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin
önergesi
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürkün, İstanbul
Milletvekili Volkan Bozkırın Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, Aydın
Milletvekili Bülent Tezcanın AK PARTİ Grup Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
4.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın, Manisa Milletvekili
Hüseyin Tanrıverdinin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
5.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Manisa Milletvekili
Hüseyin Tanrıverdinin Barış ve Demokrasi Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
6.- Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun,
Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
7.- Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdinin, Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
8.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Manisa Milletvekili
Hüseyin Tanrıverdinin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
9.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmazın, Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
10.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, Konya Milletvekili
Atilla Kartın AK PARTİ Grup Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
X.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- İçişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
2.- Plan ve Bütçe Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
3.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda açık bulunan
üyeliğe seçim
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S.
Sayısı: 287)
3.- Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporları (1/567)
(S. Sayısı: 197)
4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 309 Milletvekilinin;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/873) (S.
Sayısı: 328)
XII.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, 2002-2012 yılları
arasında Bakanlıkta çalışan ve emekli olan personel ile
ataması yapılan Bakan Yardımcısına ilişkin sorusu
ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/6790)
2.- Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkayanın, YURTKUR yurtlarında
barınan ve burs alan öğrencilere ilişkin sorusu ve Gençlik ve
Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/7816)
3.- Kütahya Milletvekili Alim
Işıkın, Kütahyada yapılan kamu
yatırımlarına ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin
sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı
(7/7846)
4.- Manisa Milletvekili Hasan
Örenin, gençlik kamplarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor
Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/7847)
5.- Uşak Milletvekili
Dilek Akagün Yılmazın, gençlik kamplarına ilişkin sorusu
ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı
(7/7970)
6.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurtun, sporda şiddete ilişkin sorusu ve
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/7972)
7.- İstanbul
Milletvekili Umut Oranın, bazı futbol kulüplerinin uluslararası
turnuvalarda temsilinin engellenmesine ve futbolun desteklenmesine ilişkin
sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı
(7/7974)
8.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceerin, örgün eğitime devam edemeyen engelli
çocukların eğitim giderlerinin kesilmesine neden olan
yönetmeliğe ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Ömer
Dinçerin cevabı (7/8236)
9.- İzmir Milletvekili
Rahmi Aşkın Türelinin, İzmirdeki tarihî Alsancak
Stadının AVM veya iş merkezi yapılacağı
iddialarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın cevabı (7/8268)
10.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbabanın, taşımalı eğitimin maliyetine
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
(7/8389)
11.- Ankara Milletvekili
Levent Gökün, tefecilik yapan işyerlerinin denetimine ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/8511)
12.- Tunceli Milletvekili
Hüseyin Aygünün, yeni eğitim sisteminde dönüştürülecek okullara ve
verilecek din eğitimine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
(7/8913)
13.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, 2010 KPSS ile ilgili
iddiaların sonuçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Ömer Dinçerin cevabı (7/9019)
14.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebinin, TBMM personeline ve özlük haklarına
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet
Sağlamın cevabı (7/9205)
15.- Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürkün, Başbakana verilen hediyelerin kamuoyuna
açıklanmasına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı (7/9333)
16.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürkün, silah ruhsatı sahibi milletvekillerine ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet
Sağlamın cevabı (7/10354)
17.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, TBMMde kullanılan resmi araçlara ve bunların
giderlerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan
Vekili Mehmet Sağlamın cevabı
(7/10355)
18.- Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, Yalovanın Termal ilçesindeki Atatürk Köşkü
ve TBMM Sosyal Tesislerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Mehmet Sağlamın cevabı (7/10357)
19.- Giresun Milletvekili
Selahattin Karahmetoğlunun, TBMMde toplanan atık
kâğıtlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Mehmet Sağlamın cevabı (7/10359)
9 Ekim
2012 Salı
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.01
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
------
0 ------
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5inci Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için beş dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakutun,
yeni yasama yılında Genel Kurul çalışmalarının
ülkemize ve milletimize barış ve huzur getirmesini dileyen
konuşması
Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatil sürecinden sonra, görev
ifa ettiğim 24üncü Dönem, ikinci yasama yılı için, birlikte
gerçekleştirdiğimiz bu ilk birleşimde, Genel Kurul
çalışmalarımızın ülkemize ve milletimize
barış ve huzur getirmesini diliyorum.
Millî
iradenin ve halk egemenliğinin tecelli ettiği yer olan Türkiye Büyük
Millet Meclisi, yükselmenin ve kalkınmanın en büyük güç
kaynağıdır. Demokrasinin kalbinin attığı ve
özgürlüklerin merkezi olan bu kurum, milletimizin ve ülkemizin her zaman önünü
açan çareleri üretme başarısını göstermiş, yüksek
sorumluluk bilinci içerisinde halkımızın umudu olmaya, ülkemizin
sorunlarına milletimizin menfaatleri doğrultusunda çözümler üretmeye
devam etmektedir.
Meclisimiz
bu yasama döneminde de millî hedeflerimizi gerçekleştirmek ve ülkemizin
huzur ve refahı için çalışacaktır. İnanıyorum ki
milletvekillerimiz aldığı temsil görevini demokratik olgunluk,
siyaset hukukunun tanzim ve inşasıyla uzlaşma dilini yakalayarak
mümkünü hiç etmemek için gerekli çabayı göstereceklerdir. 24üncü Dönem
İkinci Yasama Yılında Meclisimizi bekleyen en önemli gündem
maddesi yeni anayasa konusudur. Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi
çatısı altında görev yaptığım bütün
milletvekillerimizin, terörün bir insanlık suçu olduğu yönünde
aynı düşünceyi paylaştıkları kanaatini de
taşımak istiyorum. İnsan hayatına kasteden, kan döken, can
yakan terör ve terör şebekelerine karşı mutlaka güçlü bir irade
sergilenmeli ve bu irade hiçbir zaman politik rekabete feda edilmemelidir.
Bu
vesileyle 24üncü Dönem İkinci Yasama Yılı Genel Kurul
çalışmalarının sevgi ve hoşgörü temelinde daha
saygın, daha verimli geçmesini umuyor, gayretlerimizin toplumsal
barış ve birliğimize güç sağlamasını temenni
ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Ankaranın başkent oluşunun 89uncu
yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Ankara Milletvekili Nurdan
Şanlıya aittir.
Buyurun
Sayın Şanlı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Ankara Milletvekili Nurdan Şanlının, Ankaranın
başkent oluşunun 89uncu yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
NURDAN
ŞANLI (Ankara) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; Ankaranın başkent oluşunun 89uncu yıl
dönümü nedeniyle gündem dışı söz almış bulunuyorum ve
bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Ankaranın tarihine
kısaca bakacak olursak, Ankaranın tarihinin Anadolunun en önemli
uygarlığı olan Hattilere kadar uzandığını
görüyoruz ve tarihî kaynaklara göre, Ankaranın ilk adının Galatlarca
verildiği öne sürülen Ancyra olduğu, Türklerin Anadoluya
yerleşmesinden sonra ise Engürü ve Engüriye olarak değişime
uğradığı, Batılı kaynaklarda Angora olarak
geçtiği, 20nci yüzyılın başlarında Angara biçimini
alan kentin adının daha sonra Ankaraya dönüştüğü
kaydedilmektedir.
Osmanlılar,
Ankarayı 1354 yılında Orhan Bey zamanında ele
geçirmişler, daha sonra Karamanlıların eline geçen şehir
çeşitli savaşlara sahne olmuştur. En önemlisi ise
Yıldırım Bayezidin Timura yenilmesiyle sonuçlanan ve 1402de
gerçekleşen Ankara Savaşıdır. Ankara, 1413 tarihinde
Osmanlı topraklarına kesin olarak dâhil edilmiş ve Anadolu
eyaletine bağlı bir sancak hâline gelmiştir.
Osmanlı
İmparatorluğunun Birinci Dünya Savaşından yenilerek
çıkması ve Mondros Ateşkes Antlaşmasının
imzalanmasını müteakip, Mustafa Kemal Atatürk 19 Mayıs 1919da
Millî Mücadeleyi başlatmak üzere Samsuna çıkmış, 21-22
Haziran 1919 gecesi Amasyada Amasya Genelgesi hazırlanmış, daha
sonra da Erzurum ve Sivas Kongreleri toplanmış ve çok önemli tarihî
kararlar alınmıştır. Kongreler sonucunda Heyeti Temsiliye
adıyla teşekkül ettirilen yürütme organıyla İstanbul
Hükûmeti arasında, 20-22 Ekim 1919da Amasya Görüşmeleri yapılmış
ve bu görüşmeler sonucunda Heyeti Temsiliye, Osmanlı Hükûmeti
tarafından resmen tanınmıştır.
Mustafa Kemal, Kurtuluş
Savaşının, coğrafi ve stratejik konumu nedeniyle
Ankaradan yönetilmesinin uygun olacağını düşünüyordu.
Arkadaşlarıyla birlikte 27 Aralık 1919da Ankaraya geldi ve
burada büyük bir coşkuyla karşılandılar. Ziraat Mektebine
yerleşen Atatürk, artık çalışmalarını hem buradan
hem de Ankara Garında bulunan ve bugün müze olarak değerlendirilen
Atatürk Konutunda kalarak yürütecekti. Ankara, artık Kurtuluş
Savaşının merkezi ve karagâhı durumuna gelmişti.
Lozan Anlaşmasının 24 Temmuz 1923 tarihinde
imzalanmasından sonra, hükûmet merkezinin neresi olacağı konusu
gündeme gelmiş, 9 Ekim 1923te 15 milletvekili, Türkiye Büyük Millet
Meclisine kanun teklifi sunarak Ankaranın başkent olmasını
teklif etmişlerdir.
Ankaranın
başkent olması için Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilen teklifin son paragrafında:
Devletin idare merkezinin yeni şekilde tesis ve gelişmesine bir an
önce başlamak, iç ve dış tereddütlere son vermek için alttaki
kanun maddesinin kabulünü arz ve teklif ederiz. denilmiştir.
13
Ekim 1923te Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen tek maddelik yasa ile
Ankara artık yeni devletin başkenti olmuştur. Ankaranın başkent
olmasında stratejik, jeopolitik ve coğrafi konumu büyük rol
oynamıştır. Başkent oluşundan sonra büyük bir
gelişim ve değişim içerisine giren Ankara, cumhuriyetin
ilanından sonra hafızalara yer eden Ankara, Türkiye'nin kalbidir.
sözünü de hak etmektedir. Bugün, yüz ölçümü ve nüfusuyla olduğu kadar,
şehir planıyla, eğitim, kültür, sağlık,
ulaşım, sanayi gibi tüm alanlarda vermiş olduğu hizmetlerle
de dünyanın sayılı şehirleri arasında yer
almaktadır.
Başkent
Ankaramız, tarihî turistik mekânları ve mesire yerleriyle de çok
önemli bir yerleşim merkezi hâline gelmiştir.
İktidarımız döneminde başkentimiz marka bir şehir
hâline gelmiş, bunun için her alanda gerekli adımlar
atılmış ve her şeyin en iyisine layık olan
Ankaralı hemşehrilerimizin hizmetine sunulmuştur. Ayrıca,
2023 hedeflerimiz arasında Ankaramızın da 2023 hedefleri
belirlenmiş ve bu hedeflerin hayata geçirilmesi için çalışmalara
başlanmış ve büyük bir hızla da devam etmektedir. Ankaralı
hemşehrilerimizden aldığımız destek ve güvenle daha
ileri hedeflere yürümeye ve onlara hizmet etmeye devam edeceğiz.
Sözlerimi
burada bitirirken, Ankaranın başkent oluşunun 89uncu yıl
dönümünü bir daha kutluyor, Genel Kurulu saygılarımla bir kez daha
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı ikinci söz, Balkan savaşlarının 100üncü
yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Tekirdağ Milletvekili Emre
Köprülüye aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülünün, Balkan
savaşlarının 100üncü yıl dönümüne ilişkin gündeme
dışı konuşması
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Balkan savaşlarının 100üncü yıl dönümü
dolayısıyla söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel
Kurulu saygılarımla selamlarım.
8 Ekim
1912 tarihinde başlayan ve telafisi mümkün olmayan kayıplara yol açan
Balkan savaşları, tarihimizin en acı sayfalarından bir
tanesidir. Osmanlı Devletinin Balkanlardaki varlığını
sona erdiren ve tüm bölge ülkelerinin de kendi aralarında
savaşmalarına neden olan Balkan savaşlarının üzerinden
tam bir asır geçti. Geride yüz binlerce ölü ve yaralı ve de tabii ki
milyonlarca da evinden, doğduğu topraklardan sürülen,
uzaklaştırılan insanlar kaldı.
Balkanlar,
kıtaların, inançların, kültürlerin, medeniyetlerin ve
milletlerin kesiştiği bir bölgedir. Jeopolitik konumu,
dağlık coğrafyası ve özellikle de bölge üzerinde
çıkarları bulunan dış güçlerin sürekli müdahaleleri
nedeniyle, burada yaşayan toplumlar bir türlü kaynaşıp
bütünleşememişlerdir. Bu topluluklar, özellikle de Osmanlının
zayıflamasıyla birlikte, bir ulus kimliğinde, bir ortak paydada
buluşamadıkları için sürekli küresel güçlerin hedef
alanında kalmışlar, inançların, etnik kimliklerin
kışkırtılması ile de birbirleriyle çatışan
bir yapının içerisine sokulmuşlardır. Bu yüzden,
Balkanlarda tarih boyunca savaş ve çatışmalar eksik
olmamıştır.
Bu
bölge, günümüzde de dünyanın en gerilimli bölgelerinin başında
yer almaktadır. Balkan savaşları sonucunda, değerli
milletvekilleri, Osmanlı Devleti çok büyük bir oranda toprak kaybetmekle
kalmamış, bunun yanında da savaşlar neticesinde,
Osmanlıya karşı savaşan devletler, bölgede yaşayan
Türk ve diğer Müslümanlar üzerinde büyük bir kıyımın,
soykırımın gerçekleştirilmesine neden olmuştur.
Sadece
Balkan bölgesinde değil, bugün, Edirne, Kırklareli, Tekirdağ
illerimiz de aylarca Bulgar işgali altında kalmış, Trakya,
tarihinin gördüğü en ağır zulümleri bu dönemde
yaşamıştır. Tarihçilere göre bu süreçte 650 bin
Türk-Müslüman öldürülmüş, 1 milyon Türk ise topraklarını, mallarını
can korkusuyla terk ederek Anadoluya ve Doğu Trakyaya göç etmek zorunda
kalmıştır.
Değerli
milletvekilleri, çok önemlidir ki, o tarihte soydaşlarımız
üzerine işlenen soykırım diğer devletlerin âdeta bir millî
politikası olmuştur. Etnik kimlikleri, inanç farklılıklarını
körükleyen emperyalist devletler bu
yaşananlara kör, sağır, dilsiz kalmışlardır. O
tarihte uygulanan soykırım politikasının bir benzeri,
seksen yıl sonra, 92-95 yılları arasında Bosna
Savaşındaki Srebrenica katliamında da aynen
yaşanmış ve tekrarlanmıştır. Balkanlarda
yaşayan insanlar, sırf farklı oldukları için
katledilmişler, malları gasbedilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, Balkan Savaşları bize şunu açık olarak
göstermektedir: Sadece insan olmak kimliğinde buluşmak yerine etnik
kimlik ve inanç farklılıklarının körüklenmesinin siyasete
ya da savaşa malzeme yapılmasının halkları,
toplumları ve bireysel anlamda da insanları nasıl
etkilediğini ve telafisi imkânsız ne derin yaralar açtığını
göstermesi bakımından çok önemlidir. Yüz yıl önce Balkanlarda yaşanan
ve bölgeyi kan gölüne çeviren emperyalist devletlerin etnik kimlik ve inanç
farklılıklarını körükleyen, katliamlara göz yuman
siyasetinin bir benzeri işte bugün, tam yüz yıl sonra -maalesef- Orta
Doğuda da yaşanmakta ve Balkan Savaşındaki süreçle benzeşmektedir.
Bugün
Orta Doğuda yaşananların temelinde yine bir arada yaşayan
insanların kimlik, inanç ve mezhep farklılıkları temelinde
birbirlerinden ayrıştırılmaları ve bu
farklılıkların da savaşlara, çatışmalara gerekçe
yapılması yatmaktadır. Perde arkasındaki aktörler de yine
farklı değildir. Türkiye Cumhuriyeti, tarihî hafızası olan,
geçmişi olan bir ülkedir. Hafızalarımızdaki acı
hatıralar bizleri tecrübe sahibi yapmalıdır. Orta Doğu ya
da Türkiyede kimlikleri, mezhep farklılıklarını
kışkırtan bir siyaseti yürütmek, topluma bu dinamitleri koymak
hem tarihten dersler çıkarmamak hem de yaşanan ya da yaşanacak
olan olayların sorumlusu olmaktır diyorum.
Bu vesileyle Balkan
savaşlarının 100üncü yılında, hayatını
kaybedenleri rahmetle anıyor, Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Gündem dışı
üçüncü söz, yine aynı konuda söz isteyen Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğluna aittir. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, Balkan
savaşlarının 100üncü yıl dönümüne ilişkin gündeme
dışı konuşması
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Balkan savaşları,
Balkan fecaati gerçekten bugün Türkiyede fazlaca işlenmiş ve bilinen
bir hadise değil çünkü bazı yerlerde gördüğümüz kadarıyla
Balkan savaşlarının 100üncü yılını kutluyoruz.
gibi birtakım toplantılar gerçekleştiriliyor. Hâlbuki Balkan
savaşları, az önce Sayın Milletvekilimizin söylediği gibi,
dün yani 8 Ekim 1912de başladı ve 30 Mayısa kadar birinci
dönemi devam etti ve Osmanlı İmparatorluğu Balkanlardaki en
önemli topraklarını kaybetti. Bunların başında
Arnavutluk, Karadağ, Bosna-Hersek, Makedonya, Yunanistanın Teselya
bölgesi, Yanyaya kadar olan bölüm, Selanik ve Batı Trakya ve hatta
bugünkü Türkiyenin Çatalca hattına kadar çekilmek zorunda kaldı
ordu. Midye-Enez hattı bir sınır olarak kabul edildi, Edirne
Bulgarların eline geçti. İkinci safhası ise haziran ayında
başlayıp 1913 29 Eylüle kadar
sürdü çünkü Balkan devletleri elde ettikleri toprakları paylaşma
konusunda birbirine düştüler ve birbirleriyle çatıştılar.
Sonuçta Osmanlı Devleti Edirne bölgesini aldı ve kendi
aralarında yaptıkları anlaşmayla da Bulgaristan Ege
Denizine indi.
Değerli
milletvekilleri, bu savaş sırasında toprak kaybının
ötesinde bir de önemli bir nüfus kaybına uğradı Osmanlı
Devleti. 4 milyondan fazla insanın yaşadığı bu bölgede
yüzde 51ini, bu bölgedeki topraklardaki yüzde 51ini Müslümanlar, Türkler
oluşturuyordu ve bu savaş sonrasında 883 bin göçmen ancak
Türkiyeye gelebildi, 630 bin civarında göçmen de gerek yollarda
hastalıktan gerekse çeşitli kişilerin ve devletlerin
saldırıları sonucunda hayatını kaybetti.
Genel
olarak baktığımız zaman şunu söyleyebiliriz: Balkan
savaşları ve öncesindeki Balkanlarda meydana gelen, 93 Harbi de dâhil,
savaşlarda Anadoluya göç edenlerin miktarı aşağı
yukarı 5,5 milyona -Kafkasyayla birlikte- ulaşmıştı
ve Türkiye nüfusunun o tarihte yüzde 35ini oluşturuyordu.
Peki,
bu savaş neden Osmanlı Devletinin aleyhine sonuçlandı ve
nasıl ortaya çıktı? Aslında yanlış politikalar
devletleri hangi safhalara sürükler? Bunun en büyük örneklerinden biri Balkan savaşlarında
görülmüştür. İttihat ve Terakki Partisi yani bugünkü Türkçeyle
söyleyecek olursak, birlik ve gelişme, kalkınma partisi bu parti,
Abdülhamiti tahttan indirdi, 27 Nisan 1909da tahttan indirdi ve Selanike
sürgün ettiler. Abdülhamitin Balkan politikası içerisinde kiliselerin ki
Ortodoks kiliseleri birbirinden ayrı, bağımsız kiliseler
hâlinde teşkilatlanmıştı Balkanlarda- birleşmelerini
önleyici tedbirler ve politikalar izliyordu Abdülhamit ama Jön Türkler, tahttan
indirdikten sonra, kendiler iktidara geçtikten sonra Abdülhamitin bu
politikasını terk ettiler ve birbirine muhalif olan kiliseleri
Makedonyada yaptıkları toplantıda birleştirdiler.
İşte bu toplantı sonrasında Bulgarlar, Sırplar,
Yunanlar ve Karadağlılar bir araya geldiler ve ilk olarak
Karadağ savaş açtı. İşte savaş böyle
başlamıştı ama Osmanlı yönetimindekilerin yine âciz
kaldıkları ve yanlış yaptıkları politikalardan
biri de hâlihazırda silah altında bulunan 70 bin askeri Balkanlarda
terhis ettiler.
İşte
bunların sonucu olarak Osmanlı Devleti Balkan faciasını
yaşadı ve Balkan faciası gerçekten Avrupanın, insan
haklarına saygı duyduklarını söyleyen Avrupanın göz
ardı ettiği, dikkate almadığı önemli facialardan,
işkencelerden ve zulümlerden bir tanesini yaşadı.
Değerli
milletvekilleri, tarihte gördüğümüz gibi bir devletin yönetimi
yanlış bir adım attığı takdirde o
yanlış adımın sonuçları çok büyük fecaatle bitebilir.
Bu sebeple, devleti yönetenlerin her şeye çok dikkat etmeleri ve tarihteki
buna benzer olaylardan ders çıkarmaları ve tecrübe kazanmaları
gerekir. Nitekim bugün, eğer Suriyedeki muhalif grupları biz
birleştireceğiz diyorsanız yarın sizin
başınıza da büyük bela açma ihtimaliniz çok yüksektir.
Dolayısıyla, Balkan savaşlarının bu 100üncü
yılında bu fecaati anmak ve sizlere bilgi vermek istedim.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Şandır, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, Ankaranın
başkent oluşunun 89uncu yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan teşekkür ediyorum.
Ankaranın
başkent oluşunun 89uncu yıl dönümünü Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak biz de kutluyoruz. Bizim için de Ankaranın başkent
olması çok özel anlamlar taşımaktadır. Ankara, Türk
milletinin bağımsız yaşamaya duyulan sevdasının
ifadesidir, Ankara, cumhuriyetin onuru, teminatı ve geleceğe
taşıma heyecanının adıdır. Ankara,
varlığımızın garantisi, geleceğimizin
hazırlayıcısı ve milletimizin birlik ve bütünlük
şemsiyesidir. Bu aziz şehrimizin başkent olmasında karar,
fikir ve söz sahibi olan başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm
kurucu kahramanlara Cenabı Allahtan rahmetler diliyor, hepsini Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak hürmetle yâd ediyoruz.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Diğer
sayın grup başkan vekillerinin bu konuyla ilgili söz talepleri
Yok.
Gündeme
geçiyoruz. Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkan kısa söz talebimiz
vardı. .
BAŞKAN
Benim uygulamamda yok Sayın Tanal, biliyorsunuz.
MEHMET
VOLKAN CANALİOĞLU ( Trabzon)-
Söz talebimiz vardı Sayın Başkan.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Diğer Başkanlar veriyor, siz niye
vermiyorsunuz?
BAŞKAN Tezkereyi
okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek
başkanlığında Macaristan Ulusal Parlamentosu
Başkanı Laszlo Köverin vaki davetine icabet etmek üzere 15-17 Ekim
2012 tarihinde Macaristana ziyarette bulunacak Parlamento heyetine
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
tezkeresi (3/1023)
04
Ekim 2012
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek
Başkanlığındaki heyetin; Macaristan Ulusal Parlamentosu
Başkanı Laszlo Köverin vaki davetine icabet etmek üzere 15-17 Ekim
2012 tarihlerinde Macaristana resmî ziyarette bulunması TBMM Genel
Kurulunun 2 Ekim 2012 tarihli 2nci Birleşiminde kabul edilmiştir.
28/3/1990
tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 2nci maddesi uyarınca siyasi parti
gruplarınca bildirilen isimler Genel Kurulun bilgisine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Adı
Soyadı: Seçim
Çevresi:
1) Ali
Halaman (Adana)
2) Tanju
Özcan (Bolu)
3)
Vural Kavuncu (Kütahya)
4)
Abdulkerim Gök (Şanlıurfa)
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Komisyondan
istifa tezkereleri vardır, okutuyorum:
B) Önergeler
1.- İzmir Milletvekili Birgül Ayman Gülerin, Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin
önergesi (4/60)
8.10.2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
TBMM
Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden ayrılmak
istediğimi bilgilerinize saygılarımla sunarım.
Birgül
Ayman Güler
İzmir
2.- Ankara Milletvekili Gökhan Günaydının, Plan ve Bütçe
Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/61)
08.10.2012
TBMM Başkanlığına
Yürütmekte
olduğum Plan Bütçe Komisyonu üyeliğinden iş yoğunluğum
nedeniyle istifa ediyorum.
Bilgi
ve gereğini dilerim.
Saygılarımla.
Gökhan
Günaydın
Ankara
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına dair üç önerge vardır,
okutuyorum:
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 19 milletvekilinin,
ülkemizde meydana gelen iş kazalarının nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/361)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde
meydana gelen iş kazalarının nedenlerinin
araştırılarak, alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla, Anayasa'nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104
ve 105. maddesi uyarınca Meclis araştırması açılmasını
saygılarımla arz ve talep ederiz.
1)
Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
2) Ali
Uzunırmak (Aydın)
3)
Oktay Vural (İzmir)
4)
Mehmet Şandır (Mersin)
5)
Emin Çınar (Kastamonu)
6) Ali
Öz (Mersin)
7)
Celal Adan (İstanbul)
8)
Reşat Doğru (Tokat)
9)
Alim Işık (Kütahya)
10)
Seyfettin Yılmaz (Adana)
11)
Enver Erdem (Elazığ)
12)
Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
13)
Ali Halaman (Adana)
14) D.
Ali Torlak (İstanbul)
15)
Lütfü Türkkan (Kocaeli)
16)
Mehmet Erdoğan (Muğla)
17)
Özcan Yeniçeri (Ankara)
18)
Necati Özensoy (Bursa)
19)
Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
20)
Muharrem Varlı (Adana)
Gerekçe
Uzun
çalışma süreleri, düşük ücretler, sağlıksız ve
güvensiz çalışma koşulları ülkemizde iş
kazalarını artırmaktadır. İşçi
Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine
göre; 2011 yılının ilk dokuz ayında Türkiye'de meydana
gelen iş kazalarında 396 işçi yaşamını yitirirken
2 bin 453 işçi de çeşitli yerlerinden yaralanmıştır.
İş
kazaları, özellikle İstanbul, Kocaeli, Zonguldak, İzmir, Ankara,
Adana, Eskişehir, Tekirdağ, Malatya, Bursa, Konya ve
Kahramanmaraş gibi illerimizdeki sanayi merkezlerinde sıkça
görülmektedir. Ülkemizde görülen iş kazaları genellikle tersane,
maden, inşaat, enerji, metal, çimento, mevsimlik tarım, tekstil ve
deri iş kollarında ortaya çıkmaktadır.
Bu
iş kollarında, yüksekten düşme, ezilme ve zehirlenme ya da mevsimlik
işçilikte sık sık görüldüğü gibi trafik kazaları, ölüm
ve yaralanmalara neden olmaktadır.
Dünyada
ve ülkemizde iş kazaları çalışma hayatında
karşılaşılan en önemli sorunlar arasında yer
almaktadır. Dünya genelinde her yıl, ortalama 1.2 milyon insan
iş kazaları nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Ülkemizde de
iş kazaları çalışma hayatı içinde önemli bir sorun
olmaya devam etmekte ve değişik sektörlerde çalışan
binlerce kişi her yıl yaşamını yitirmektedir.
Genelde,
çalışanların güvensiz davranışlardan meydana gelen
iş kazalarının en önemli etkenleri arasında
sağlıksız ve güvensiz çalışma koşulları
gelmektedir. Uzun çalışma süreleri ve düşük ücret gibi konular
da iş kazalarına neden olan unsurlar arasında gösterilmektedir.
İş
kazasının en kötü sonucu; kişinin yaşamını
yitirmesi, geçici veya sürekli iş göremez duruma gelmesidir. Diğer
tarafta ise iş kazaları çalışanların da
sağlık ve güvenliğini olumsuz yönde etkilemektedir.
Öte
yandan, iş kazaları işçinin sağlığı ve
güvenliği ile işletmenin üretim sürecini de doğrudan veya
dolaylı olarak etkilediği gibi sonuçları bakımından
toplumu da etkilemektedir. Bunun nedeni, iş kazalarının,
işçi, işveren, ülke ekonomisi ve toplum açısından sosyal ve
ekonomik maliyetler oluşturmasıdır.
Bu
nedenle, ülkemizde meydana gelen iş kazalarının nedenlerinin
araştırılarak, gerekli önlemlerin alınması konusunda
Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddesi
uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması yerinde
olacaktır.
2.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy ve 21 milletvekilinin,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde 1990lı yıllardan
sonra yaşanan zorunlu göçün neden ve sonuçları ile toplumda
yarattığı etkinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/362)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Doğu
ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri'nde 1990'lı yıllardan sonra
yaşanan zorunlu göçün neden ve sonuçları ile, toplumda
yarattığı sosyal, ekonomik ve kültürel sorunların
araştırılması amacıyla Anayasanın 98'inci İç
Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını saygılarımla arz
ederim.
1)
Halil Aksoy (Ağrı)
2)
Pervin Buldan (Iğdır)
3)
Hasip Kaplan (Şırnak)
4)
Sırrı Sakık (Muş)
5)
Murat Bozlak (Adana)
6) Ayla
Akat (Batman)
7)
İdris Baluken (Bingöl)
8) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
9) Emine Ayna (Diyarbakır)
10) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
11) Altan Tan (Diyarbakır)
12) Adil Kurt (Hakkâri)
13) Esat Canan (Hakkâri)
14) Sırrı Süreyya
Önder (İstanbul)
15) Sebahat Tuncel (İstanbul)
16) Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Dünyada her yıl milyonlarca insan ekonomik,
sosyal, güvenlik, sağlık, doğal afetler veya daha iyi yaşam
koşullarına ulaşmak gibi birçok nedenle göç etmek zorunda
kalmaktadır. Göçler yerlerine göre: iç veya dış göç, sebeplerine
veya karar alış şekline bağlı olarak da istemli,
zorunlu, politik, yasal ve yasal olmayan şeklinde bazı kategorilere
ayrılmaktadır.
Karar alınış biçimine göre göçler;
"isteğe bağlı göç" veya "zorlama" ya da
"zorunlu göç" olarak sınıflandırılmaktadır.
Göç kararı insanlarca gönüllü olarak alınmışsa
"isteğe bağlı göç" ya da "gönüllü göç"
durumu vardır. İsteğe bağlı olmayan göç, nüfusun
yerleşim alanından zorla atılması ya da siyasal ve
sosyo-ekonomik koşulların hayatı olanaksız kılması
nedeniyle ortaya çıkan göç türüdür. İnsanların iradesi
dışında gerçekleştirilen bu göç türü sosyolojik literatürde
"zorlama" veya "zorunlu göç" olarak
tanımlanmaktadır.
Türkiye'deki göç hareketlerine
bakıldığında oluş biçimi itibariyle bazen
sosyo-ekonomik bazen de siyasal koşullar; Cumhuriyet tarihinde genel
anlamda dört büyük nüfus hareketine sebebiyet vermiştir:
-Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki ulus devlet kurma
projesi çerçevesinde Türkiye'nin komşuları ile ilişkileri
yeniden düzenlenirken gerçekleştirilen nüfus mübadeleleri.
-1920 ve 1930'larda ve özellikle de 1934 tarihli
İskan Kanunu bağlamında Doğu ve Güneydoğu'daki
isyanlar sonrasında uygulanan zorunlu göç politikaları.
-1950'lerde başlayıp 1960 ve 70'lerde
yoğunlaşan ve günümüze kadar azalarak devam eden, Türkiye'de
sanayileşmenin artması ve özellikle de tarımda makineleşme
ile birlikte sosyoekonomik nedenler yüzünden ülkenin kuzey, doğu ve iç
bölgelerinden insanların kitleler halinde ve iş bulma umuduyla
sanayinin ve makineli tarımın yoğunlaştığı
güney ve batıdaki şehir merkezlerine göç etmesi.
-1984-1999 arası dönemde Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde Kürt sorunu bağlamında
yaşanan çatışmalı ortamda sayıları 4 milyonu
bulan Kürtlere uygulanan zorunlu göç politikaları. Zorunlu göçün,
Türkiye'ye, özellikle de Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde çok
ağır sonuçları olmuştur.
Bölgede son yirmi yıl içerisinde binlerce
dönüm orman arazisi yakılmış, tarla ve meyve bahçeleri
kullanılamaz hale getirilmiştir. Bununla beraber, yayla
yasağı, mayınlanan araziler, köy dışındaki
alanlarda tarım yapılmasının engellenmesi gibi faktörler
bölgenin temel geçim kaynağı olan tarım ve hayvancılık
sektörünü çökme noktasını getirmiş, kırsal sosyoekonomik
dinamikler neredeyse tamamen tahrip olmuştur.
Zorunlu
göç esnasında ve sonrasında birçok can kaybı
yaşanmıştır. İnsanların mal ve mülkleri yok
olmuş, birçok durumda geride kalan mal ve mülke korucular tarafından
el konulmuş, kırsal ekonomi içerisinde faal olan insanlar üretimden
koparak kitleler halinde tüketici konumuna düşmüşlerdir.
Yaşam
alanlarından kopartılan insanlar, herhangi bir yer gösterilmeksizin
sahipsiz bir biçimde bölgedeki ve bölge dışındaki kent
merkezlerine göç etmek zorunda kaldılar. Bu son derece sancılı
olan sürecin travmatik etkileri de ne yazık ki hâlâ sürmektedir.
Zorunlu
göç değeri ölçülemez can ve mal kaybına sebebiyet vermiş,
Türkiyenin insan hakları alanında ciddi bir gerileme
yaşamış; uluslararası arenada Türkiye kendi
vatandaşlarına tazminat ödemeye mahkûm edilmiş bir ülke durumuna
düşmüştür.
Zorunlu
göç siyasal, kültürel, sosyal, ekonomik, çevresel ve kentsel hayat ve
altyapı açılarından radikal bir altüst oluş ve
kapsamlı bir tahribata neden olmuş; yoğun göç alan
şehirlerin üzerindeki sosyoekonomik baskılar
katmerleşmiştir.
Bu
nedenle, yaşanan zorunlu göçün sonuçlarının ve toplumda
yaratmış olduğu etkinin araştırılarak, çözüm
bulunması amacıyla bir Meclis araştırma komisyonunun
kurulması kaçınılmaz olmuştur.
3.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve 21
milletvekilinin, engelli vatandaşların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/363)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı'na
Bedensel,
işitme-konuşma, görme, zihinsel engelliler ve süreğen
hastalıkları olan yaklaşık 8,5 milyon engelli
vatandaşımız, toplam nüfusumuzun yüzde 12,3'üne tekabül
etmektedir. Bu sorun, engelli insanlarımızın yanı sıra
25 milyon civarında vatandaşımızı doğrudan
etkilemektedir. Yapılan araştırmalar engelli insanlarımızın
eğitim, istihdam, gelecek kaygısı, yoksulluk ve
ulaşabilirlik gibi sorunlarla karşı karşıya
olduklarını ortaya koymuştur. Engelli
insanlarımızın yaşadıkları sorunlar çeşitli
platformlarda ve defalarca ifade edilmesine rağmen mevcut Hükûmet bu soruna
duyarsız kalmaktadır. Engellilerimizin yaşadığı
sorunların çözümü için etkin ve kalıcı önlemlerin
alınması amacıyla Anayasa'nın 98'inci, TBMM
İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Araştırma
Komisyonu kurularak, sorunun araştırılmasını
saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
1)
İbrahim Binici (Şanlıurfa)
2)
Pervin Buldan (Iğdır)
3)
Hasip Kaplan (Şırnak)
4)
Sırrı Sakık (Muş)
5)
Murat Bozlak (Adana)
6)
Ayla Akat (Batman)
7)
Halil Aksoy (Ağrı)
8)
Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
9)
İdris Baluken (Bingöl)
10)
Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
11)
Emine Ayna (Diyarbakır)
12)
Altan Tan (Diyarbakır)
13)
Adil Kurt (Hakkâri)
14)
Esat Canan (Hakkâri)
15)
Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16)
Sebahat Tuncel (İstanbul)
17)
Mülkiye Birtane (Kars)
18)
Erol Dora (Mardin)
19)
Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
20)
Demir Çelik (Muş)
21)
Nazmi Gür (Van)
22)
Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Ülkemizde
engelli vatandaşlarımızın sorunları ve bu sorunlara
çözüm üretecek yasalar uzunca bir süre ötelenmiş olsa da sosyal devlet
olma prensibinden hareketle yapılan kanun ve diğer mevzuat
düzenlemeleri ağır aksak işlemektedir. Yapılan düzenlemeler
çerçevesinde engellilere hizmet vermekle ilgili olarak birçok kamu kurum ve
kuruluşunun görevlendirilmesi koordinasyon eksikliğine ve
dağınıklığa neden olmaktadır. Yasal ve diğer
mevzuat düzenlemelerine rağmen, bakım hizmetleri, aylık
bağlanması, eğitim, istihdam ve ulaşabilirlik gibi birçok alanda
engelli vatandaşlarımızın sorunları devam etmektedir.
Bakıma
muhtaç ağır engellilerin yasal hakkı olan bakım
hizmetlerinin yetersizliği SHÇEK verilerinden kolayca
anlaşılmaktadır. Eylül 2011 itibariyle, 10.831 kişi özel
veya resmi bakım merkezlerinde, 339.186 kişi aile yanında olmak
üzere toplam 350.017 kişi bakım hizmetinden yararlanmaktadır.
Bakım hizmetinden yararlananların sayısının
düşüklüğü bir yana, ailelerin ihtiyaç duyduğu profesyonel
yardım ve desteği sunabilecek eğitimli personel eksikliği,
bakım kalitesinin düşüklüğü ve alt yapı eksikliği
Devlet Denetleme Kurulu raporunda açıkça vurgulanmıştır.
2022
Sayılı yasa çerçevesinde çalışmayan veya
çalışamayacak durumda olan, 18 yaş altındaki engellilere
208 TL, 18 yaş üzerindeki engellilere ise özür oranına göre 208 TL
veya 313 TL maaş bağlanmaktadır. Günümüz koşulları
dikkate alındığında bu miktar engelli
vatandaşlarımızın yaşamlarını insan onuru ve
saygınlığına yaraşır bir şekilde
sürdürmeleri için yeterli değildir. Maaş bağlama süreleri
müracaat tarihinden itibaren, bürokratik engeller ve birden fazla kamu
kurumunun onayı gerektiği için yıllara sirayet etmektedir.
Ayrıca engellinin 100,37 TL üzerinde 1 Kuruş geliri olması
durumunda muhtaçlık sınırını aşmış
kabul edilmesi ve ebeveynlerinden birinin SGK kaydının olması
maaş bağlamanın önünde engel teşkil etmektedir.
Engelli
insanlarımızın eğitim alanındaki sorunları da
acil çözüm beklemektedir. 5378 sayılı Kanunun 15 inci maddesinde;
"Hiçbir gerekçeyle özürlülerin eğitim alması engellenemez.
Özürlü çocuklara, gençlere ve yetişkinlere, özel durumları ve
farklılıkları dikkate alınarak, bütünleştirilmiş
ortamlarda ve özürlü olmayanlarla eşit eğitim imkânı
sağlanır." hükmü yer almaktadır. Türkiye genelinde engelli
öğrenci sayısı 300 bine yaklaşırken, özel eğitim
veren okul ve kurum sayısı 965, öğrenci sayısı ise
yalnızca 48.183'tür.
Ülkemizde
her beş engelliden yalnızca biri iş gücü piyasasında yer
almaktadır. Bu durumun en önemli sebepleri arasında, engellilerin
mesleki eğitimden yoksun bırakılmasının yanında,
kamu ve özel sektör işverenlerine teşvik ve ceza
uygulamalarının etkin işlememesi gösterilmektedir. 4857
Sayılı İş Kanunu hem de 657 Sayılı Devlet
Memurları Kanunu hükümlerine rağmen hem kamu hem de özel sektöre ait
iş yerlerinde, engelli istihdam kotalarına uyulmamaktadır.
Türkiye İş Kurumunun Eylül 2011 verilerine göre, kamu sektöründe 997,
özel sektörde 23.145 olmak üzere toplam 24.142 açık engelli işçi
kontenjanı bulunmaktadır. Ekim 2011 tarihi itibarıyla Türkiye
İş Kurumuna kayıtlı olan 100.900 engelli
insanımız iş beklemektedir. Devlet Personel
Başkanlığının Ağustos 2011 yılı
verilerine göre ise kamu kurum ve kuruluşlarındaki açık olan
engelli memur kadro sayısı tam 23.360'tır. Bu veriler bile tek
başına hükûmetlerin engelli insanımıza
bakışını göstermeye yetmektedir.
5378
sayılı Kanun geçici 2. maddesi ile kamu kurum ve
kuruluşlarına, engellilerin ulaşabilirliği ile ilgili
bazı görevler vermiş ve bu görevlerin yerine getirilmesi için 2012'ye
kadar süre tanımıştır. Ayrıca Birleşmiş
Milletler Özürlülük Hakları Sözleşmesi, 27.05.2009 tarihinde
onaylanmıştır. Bu nedenle 2012 yılından sonra ülkemiz
aleyhine, yerli ve uluslararası mahkemelerde davalar açılması
kaçınılmaz olacaktır.
Yukarıda
birkaç başlık hâlinde değinilen engelli
vatandaşlarımızın sorunlarının çözümü için etkin
ve kalıcı önlemlerin alınması amacıyla
araştırma komisyonu kurulması uygun ve yerinde olacaktır.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Bir
Meclis soruşturması önergesi vardır. Önerge bastırılıp sayın üyelere
dağıtılmıştır.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
D) Meclis Soruşturması Önergeleri
1.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 111 milletvekilinin;
bazı milletvekillerinin yargılanmaları ve
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda
yargıya talimat verdiği, yargıya müdahale ederek yürütme erkini
ölçüsüz ve hukuk tanımaz biçimde kullandığı iddiasıyla
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında Meclis
soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/1)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında bir
Meclis soruşturması açılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
Bülent Tezcan Muhammet Rıza Yalçınkaya Umut Oran
Aydın Bartın İstanbul
Kamer Genç Engin Özkoç Namık Havutça
Tunceli Sakarya Balıkesir
Sedef Küçük Aykut Erdoğdu Mustafa Sezgin Tanrıkulu
İstanbul İstanbul İstanbul
Bülent Kuşoğlu Veli Ağbaba İhsan Özkes
Ankara Malatya İstanbul
Adnan Keskin Engin Altay Emine Ülker Tarhan
Denizli Sinop Ankara
Durdu Özbolat Erdoğan Toprak Bihlun Tamaylıgil
Kahramanmaraş İstanbul İstanbul
Osman Faruk Loğoğlu Gökhan Günaydın Hurşit Güneş
Adana Ankara Kocaeli
Sena Kaleli Alaattin Yüksel Haluk Koç
Bursa İzmir Samsun
Hülya Güven İlhan Demiröz Hüseyin Aygün
İzmir Bursa Tunceli
Levent Gök Süleyman Sencer Ayata Aylin Nazlıaka
Ankara Ankara Ankara
Doğan Şafak Ali Serindağ Mahmut Tanal
Niğde Gaziantep İstanbul
Mehmet Şeker Salih Fırat Ali Rıza Öztürk
Gaziantep Adıyaman Mersin
Celal Dinçer Mehmet Volkan Canalioğlu Atilla Kart
İstanbul Trabzon Konya
Rıza Türmen Melda Onur Ayşe Eser
Danışoğlu
İzmir İstanbul İstanbul
İzzet Çetin Haluk Eyidoğan Erdal Aksünger
Ankara İstanbul İzmir
Malik Ecder Özdemir İlhan Cihaner Mevlüt Dudu
Sivas Denizli Hatay
Hasan Ören Süleyman Çelebi Musa Çam
Manisa İstanbul İzmir
Kazım Kurt Turgut Dibek Ali Demirçalı
Eskişehir Kırklareli Adana
Gürsel Tekin Müslim Sarı Ayşe Nedret Akova
İstanbul İstanbul Balıkesir
Haluk Ahmet Gümüş Haydar Akar Ahmet İhsan Kalkavan
Balıkesir Kocaeli Samsun
Mehmet Hilal Kaplan Ayşe Gülsün Bilgehan Tufan Köse
Kocaeli Ankara Çorum
Candan Yüceer Tanju Özcan Refik Eryılmaz
Tekirdağ Bolu Hatay
Vahap Seçer Mustafa Serdar Soydan Ensar Öğüt
Mersin Çanakkale Ardahan
Fatma Nur Serter Uğur Bayraktutan Osman Oktay Ekşi
İstanbul Artvin İstanbul
Osman Taney Korutürk Mustafa Moroğlu Aytun Çıray
İstanbul İzmir İzmir
Kemal Değirmendereli Osman Aydın Mehmet Ali Susam
Edirne Aydın İzmir
Rahmi Aşkın Türeli Ali Sarıbaş Selahattin
Karaahmetoğlu
İzmir Çanakkale Giresun
Ali Özgündüz Şafak Pavey Ali Haydar Öner
İstanbul İstanbul Isparta
Turhan Tayan Arif Bulut Ahmet Toptaş
Bursa Antalya Afyonkarahisar
İsa Gök Deniz Baykal Ümit Özgümüş
Mersin Antalya Adana
Turgay Develi Ömer Süha Aldan Özgür Özel
Adana Muğla Manisa
Nurettin Demir Bedii Süheyl Batum Ali İhsan Köktürk
Muğla Eskişehir Zonguldak
Aydın Ağan Ayaydın Mehmet Emrehan
Halıcı Kemal
Ekinci
İstanbul Ankara Bursa
İdris
Yıldız Binnaz
Toprak Mehmet Siyam
Kesimoğlu
Ordu İstanbul Kırklareli
Recep
Gürkan Faik
Öztrak Ferit Mevlüt
Aslanoğlu
Edirne Tekirdağ İstanbul
Oğuz
Oyan Birgül Ayman
Güler Mehmet Ali
Ediboğlu
İzmir İzmir Hatay
Mehmet
Şevki Kulkuloğlu Dilek
Akagün Yılmaz Sinan
Aydın Aygün
Kayseri Uşak Ankara
Orhan
Düzgün
Tokat
Gerekçe:
İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan 61. Hükümetin
Başbakanıdır.
17
Ağustos 2012 tarihinde Barış ve Demokrasi Partisine mensup dokuz
milletvekili, Şemdinlide PKK terör örgütü militanları ile
milletvekili sıfatıyla bağdaşmayan, kamuoyunu haklı
olarak rahatsız eden bir görüntü vermişlerdir.
Bunun
üzerine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 05 Eylül 2012 tarihinde AKP
genel merkezinde yapılan genişletilmiş grup
toplantısında, bu milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması için
yargıya talimat verdiğini ifade etmiştir. Başbakan
konuşmasında milletvekillerinin tavrını eleştirdikten
sonra yargılanmalarını ve dokunulmazlıklarının
kaldırılmasını kast ederek
Yargıya zaten gerekenleri
söyledik. Yargı da gereğini yapıyor. Biz de parlamentoda
gereği neyse onu yapacağız
demiştir.
Başbakanın
bu sözleri her kesimde büyük şaşkınlık ve hukuka
saygılı kesimlerde tepki uyandırmıştır.
Yargıya açıkça siyasal müdahale niteliği taşıyan bu
beyan karşısında HSYK Birinci Daire Başkanı
İbrahim Okur dahi şaşkınlığını gizleyememiş,
bunun bir dil sürçmesi olacağını ifade ederek aslında
olaydan rahatsızlığını da belirtmiştir. Yine
birçok gazeteci, hukukçu ve siyasetçi de tepkilerini ifade etmişlerdir.
Anayasanın
9uncu maddesi yargı yetkisini Türk milleti adına
bağımsız mahkemelere vermiştir. 138inci maddenin ikinci
fıkrası
Hiçbir organ, makam, mercii veya kişi yargı
yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat
veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. hükmünü
içermektedir.
5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 257'nci maddesi
görevi kötüye kullanma suçunu, 277'nci maddesi yargı görevi yapanı
etkileme suçunu, 288'inci maddesi adil yargılamayı etkileme suçunu
düzenlemektedir.
Anayasayla görev ve yetki sınırları
belirlenmiş Başbakanın, yürütme erkinin imkânlarını
kullanarak anayasaya aykırı biçimde yasama organına talimat
vermesi açıkça yargıya müdahale ve yargı
bağımsızlığının ihlalidir. Yürütme erkinin
böyle fütursuzca kullanılması, yargı güvencesinin ortadan
kalkmasına, kuvvetler ayrılığının ihlaline neden
olurken, denetimsiz bir tek adam rejiminin kurulmasının da yolunu
açmaktadır. Bu durumda her türlü denetimden muaf bir yürütme ortaya
çıkar ki bu doğrudan doğruya Anayasanın 2'nci maddesinde
ifadesini bulan demokratik hukuk devletinin tasfiyesidir.
Başbakanın yürütme erkini bu şekilde
ölçüsüz, hukuk tanımaz bir şekilde kullanarak yargı
organlarına talimat vermesi Türk Ceza Kanununun 257, 277 ve 288'inci
maddelerinde düzenlenen suçu oluşturmaktadır.
Başbakanın yargıya emir ve talimat vermesine
sebep olan milletvekili terörist buluşmasının vahameti,
Başbakana yargıya müdahale hakkı veremez. Terörle mücadele
bahanesi altında, yargı bağımsızlığı,
hukuk devleti ve demokrasiyi ortadan kaldıracak, tek adam diktasına
yol açacak uygulamalar haklılık kazanamaz. Ülkemizde son
yıllarda siyasetin yargıyı kuşatması, emir ve talimat
altında bir yargı yaratılması, yargının
siyasallaşması, AKP iktidarının yarattığı en
tehlikeli süreçtir.
Başbakan kendisinin de ikrar ettiği üzere
yargıya emir ve talimat vererek suç işlemiştir. Bu nedenlerle,
Anayasanın 100 ve İç Tüzüğün 107'nci maddeleri uyarınca
Meclis soruşturması açılmasını arz ve talep ediyoruz.
BAŞKAN Anayasanın 100üncü maddesindeki
Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve karar bağlar.
hükmü uyarınca Meclis soruşturması önergesinin görüşülme
gününe dair Danışma Kurulu önerisi daha sonra Genel Kurul
onayına sunulacaktır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi
vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
Okutuyorum:
A) Tezkereler (Devam)
2.- Üstün Yetenekli Çocukların Keşfi, Eğitimleriyle
İlgili Sorunların Tespiti ve Ülkemizin Gelişimine Katkı
Sağlayacak Etkin İstihdamlarının Sağlanması
Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanlığının Yeni Zelanda, Güney Kore Cumhuriyeti ve
Almanya Federal Cumhuriyeti'nde araştırma ve inceleme yapma
talebinin, gidecek Komisyon üyelerinin sayıları ve inceleme süresinin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca tespit edilmesi
kaydıyla Genel Kurulun onayına sunulmasının uygun
bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresi (3/1024)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Üstün Yetenekli Çocukların Keşfi,
Eğitimleriyle İlgili Sorunların Tespiti ve Ülkemizin
Gelişimine Katkı Sağlayacak Etkin İstihdamlarının
Sağlanması Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Başkanlığının Yeni Zelanda, Güney Kore
Cumhuriyeti ve Almanya Federal Cumhuriyeti'nde araştırma ve inceleme
yapma talebinin, gidecek Komisyon üyelerinin sayıları ve inceleme
süresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca tespit
edilmesi kaydıyla Genel Kurulun onayına sunulması TBMM
Başkanlık Divanının 08.10.2012 tarihli ve 31
sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.
Genel
Kurulun onayına sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Diğer
tezkereyi okutuyorum:
3.- Üstün Yetenekli Çocukların Keşfi, Eğitimleriyle
İlgili Sorunların Tespiti ve Ülkemizin Gelişimine Katkı
Sağlayacak Etkin İstihdamlarının Sağlanması
Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanlığının, araştırma ve inceleme yapmak
üzere Yeni Zelanda, Güney Kore Cumhuriyeti ve Almanya Federal Cumhuriyeti'ne
gidecek Komisyon üyelerine ve inceleme süresine ilişkin önerisinin
Başkanlıkça uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1025)
03/10/2012
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Üstün
Yetenekli Çocukların Keşfi, Eğitimleriyle İlgili
Sorunların Tespiti ve Ülkemizin Gelişimine Katkı Sağlayacak
Etkin İstihdamlarının Sağlanması Amacıyla Kurulan
Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanlığının Yeni Zelanda, Güney Kore Cumhuriyeti ve
Almanya Federal Cumhuriyeti'nde araştırma ve inceleme yapma talebi,
gidecek Komisyon üyelerinin sayıları ve inceleme süresinin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca tespit edilmesi
kaydıyla TBMM Genel Kurulunun 09.10.2012 tarihli 5'inci Birleşiminde
kararlaştırılmıştır.
Buna
göre adı geçen Komisyonun, yurt dışında inceleme
çalışması yapabilmesine dair Başkanlığımızca
da uygun görülen ilişikteki önerisi Genel Kurulun onayına sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
03/10/2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Komisyonumuz,
üstün yetenekliler alanında uzman kişilerden bilgi alma
çalışmasını tamamlamıştır. Sunulan bilgiler
ışığında, yurtdışı örneklerin yerinde
incelenmesi ve ülkemiz için özgün bir yapı oluşturulmasının
elzem olduğu görülmüştür. Bu kapsamda üstün yeteneklilerin
eğitiminde dünyada önde gelen ülkelerden Yeni Zelanda, Güney Kore
Cumhuriyeti ve Almanya Federal Cumhuriyeti'nde yerinde araştırma ve
incelemeler yapılmasına, Komisyonumuzun 02/10/2012 tarihli 21.
toplantısında oy birliği ile karar verilmiştir.
Komisyon
Kararı ve Ek 2'de sunulan programlar çerçevesinde düzenlenecek
araştırma çalışmalarına Komisyonumuzu temsilen Ek
3'teki listede yer alan alt komisyon üyelerinin katılması hususunu,
Takdirlerinize
saygıyla arz ederim.
Halide
İncekara
İstanbul
Komisyon
Başkanı
Almanya Federal Cumhuriyeti Ziyareti Heyet Listesi
15-20 Ekim 2012
|
Unvanı |
Adı-Soyadı |
Seçim Bölgesi |
1 |
Üye |
Mustafa Ataş |
İstanbul |
2 |
Sözcü |
Çiğdem Münevver Ökten |
Mersin |
3 |
Üye |
Tülay Selamoğlu |
Ankara |
4 |
Üye |
Şirin Ünal |
İstanbul |
5 |
Üye |
Recep Gürkan |
Edirne |
Güney
Kore Cumhuriyeti Ziyareti Heyet Listesi
14-20 Ekim 2012
|
Unvanı |
Adı-Soyadı |
Seçim Bölgesi |
1 |
Başkan |
Halide İncekara |
İstanbul |
2 |
Kâtip Üye |
Temel Coşkun |
Yalova |
3 |
Üye |
Gönül Bekin Şahkulubey |
Mardin |
4 |
Üye |
Ali Halaman |
Adana |
5 |
Üye |
Hüsamettin Zenderlioğlu |
Bitlis |
Yeni
Zelanda Devleti Ziyareti Heyet Listesi
12-21
Ekim 2012
|
Unvanı |
Adı-Soyadı |
Seçim Bölgesi |
1 |
Başkan V. |
Yüksel Özden |
Muğla |
2 |
Üye |
Dilek Yüksel |
Tokat |
3 |
Üye |
Hülya Güven |
İzmir |
4 |
Üye |
Ahmet Duran Bulut |
Balıkesir |
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, 6/2/2012 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Altan
Tan ve arkadaşlarının Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükûmetinin
Suriye politikasının araştırılması amacıyla
vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 9/10/2012 günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun
09.10.2012 Salı günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Milletvekili Grup Başkanvekili
Öneri:
06
Şubat 2012 tarihinde, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve
arkadaşları tarafından verilen (521 sıra nolu),
"Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümetinin Suriye politikası ile
ilgili" araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük
Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin,
Genel Kurul'un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak, 09.10.2012 Salı günlü birleşiminde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
- Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen
Sırrı Süreyya Önder, İstanbul Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Suriye
savaş tezkeresi burada onaylandı, hudutları belirsiz olarak bu
tezkere alındı, teknik olarak nereye yöneleceği, hangi ülkenin
sınırlarını kapsadığı, kimi hedef
aldığı belli değildi. Aspirin niyetine, her derde derman
bir savaş tezkeresi geçirildi bu Meclisten. Bu tezkereye evet oyu
verenler de bunu merak etmediler ya da merak ettilerse de bu
meraklarını dillendirmekten imtina ettiler.
Tezkerenin
haritasında belirtilmeyen bir hedefi daha var bunun;
insanlığın vicdanına yöneliyor, aynı zamanda onu da
kapsıyor. Sadece ülkelerin angajman kuralları yoktur,
insanlığın da angajman kuralları vardır ve onun rikkat
kalbine yönelecek her şey insanlık tarihine pek de hoş olmayan
bir biçimde geçecektir; bununla anılmayı içine sindirenlere sadece
Allah selamet versin. demek lazım, başka da bir şey
söyleyemiyoruz.
Peki,
buraya nasıl gelindi? Bunu bilmeden, selde kütük misali Bu savaş
tezkeresi yok Suriyeye miydi, yok Iraka mıydı, ne zaman
başladı, niye başladı, onlar ne yaptı, biz ne
yaptık? girdabında dolanır dururuz. Onun için tarihsel olarak
nasıl başladığına, niye buralara geldiğini
anlamak bakımından değinmekte fayda var. Bu, bu ülkenin
tarihindeki Kürt savaşlarının en kanlısına
hazırlanmanın ön adımıdır, birincisi bu. Çünkü askerî
olarak test edilmemiş hiçbir siyasal güç, siyasal bir güç değildir;
Orta Doğuya nizamat vermek hevesinde, bir Enver Paşa benzeri bir
Dışişleri Bakanına sahip olunca bu iyice de
absürtleşmektedir.
Niye
Kürt savaşı? Sadece Suriyedeki Kürtlerin kendi özgür iradesiyle
ortaya çıkıp kendilerini yönetme taleplerini silahsız,
kansız, barışçıl bir dille ve ısrarla bütün
uluslararası kamuoyuna beyan etmelerine rağmen bugün Hükûmetin
kullandığı dil oradaki bir halkı direkt bir
savaşın sebebi saymaktan ibarettir. Kürt oldu diye hiçbir halk kendisine
savaş ilan edilmesini
Nasıl Türk oldu diye, Ermeni oldu diye böyle
bir şeyin hedefi olmaya layık değilse Kürtler de en az bu kadar,
böyle bir değerlendirmeyi hak ediyorlar.
İktidar ne yaptı?
Önce dediler ki: Efendim, oradaki Kürtler PYDden ibaret değil. PYD de
zaten PKKnin sözcüsü, yansıması. Dolayısıyla ilk
çalınan türkü buydu. Bu türküyü epey dinledik biz. Fakat daha sonra bu
görüşlerinden ricat ettiler. Niye ricat ettiler? Oradaki örgütlü Kürtlerin
neredeyse tamamına yakını PYDnin kontrolünde, denetiminde, onun
gönüllü izleyicileri ve onun örgütlü yapıları olduğu ortaya
çıkınca bu sefer dediler ki: Efendim, oradaki yapılanmaya
müsaade etmeyiz, bunu savaş sebebi sayarız. Birinci sebebi bu.
İkinci sebebi, Orta
Doğuda değişen bir paradigma var. Bunu daha önce de burada
defaatle dile getirdim. Bir tahterevalliydi Obamaya kadar. Bir tarafında
İsrailin olduğu, diğer tarafında İran, Suriye ve
Lübnanın olduğu bu tahterevalliyle Orta Doğuya yeni bir nizamat
verilemeyeceğini anladı Obama ve çevresi, İyimser
bakış. denilen yeni bir yaklaşım geliştirdiler ve
bununla alakalı olarak, bölgedeki diktatörlük rengi veren yapılarla
mesafe koymaya yöneldiler. İran ve İsraile Bir adım geri
çekilin. dediler, Sayın Davutoğlu ve Sayın Erdoğana da
Bir adım ileri gidin. dediler.
Sistemin kurduğu yeni tezgâh buydu. Fakat bizim
Dışişleri Bakanımız iki şeyle hareket ediyor:
Kuşkularına iman ediyor, idrak meselesinde de kibri birçok şeyi
idrak etmeye mâni. Bunu, bu kerameti kendilerinden zannettiler. Bunun büyük bir
sistem oyunu, büyük bir sistem tasarımı olduğunu
okuyamadılar ve bunu, bu plana, ilk satırı Mavi Marmara
olayındaki konuşlanışlarıyla vurdular. Sistem
baktı ki bunlarla pek bir yere gidileceği yok, şimdi
yapılan iş, İsrailde kaybettiğini Suriyeden çıkartma
aculluğudur, Hızlı davranalım, sistemden koptuk, biz bunu
Suriyeyle telafi edelim.
Bu
logaritmayı çözecek, Büyük sistem neye hazırlanıyor, neyi
öteliyor? logaritmasını çözecek, gerçekten, bu kabinede hiç kimse
yok. Buğzetmiyorum. Gelişmeler gösterdi ki büyük stratejik deha gele
gele, gele gele Şarık Tarayı Esadın yerine önermekle
sınırlı. Sormazlar mı Bre kardeşim yani bu kadar,
sen, bir Şarık Taraya fit olacaktıysan daha bu kadar bütün
ümmeti birbirine niye kırdırdın? Bunun cevabı yok.
KÜLTÜR
VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) Şarık Tara
değil.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Özür dilerim, evet, tamam düzeltiyorum.
Şimdi,
oradaki sorun eğer salt bir adam değişikliği idiyse bu
kadar taşkalaya gerek yoktu. Şimdi, geldiler, bu meseleyi
silahlı bir boyuta indirgediler.
Yine
bu kürsüde, yine savaş tezkeresi çıkarken bir örnek vermiştim, o
da şuydu, dedik ki: Sizin,
eğer burada, gerçekten barışı tesis etmek, halkların
bir arada kardeşçe yaşamasını temin etmek gibi bir derdiniz
var ise burada, Kürt halkı sizin için, bütün Orta Doğu halkları
için büyük bir imkân kapısı içermektedir. Bunda sen hesabı
yaparken şöyle bize sunuyor İktidar: Bütün atılımları
yapacaklar, bütün tedbirleri alacaklar, bütün saldırıları
yapacaklar; muhatabı olan halkların eli armut toplayacak! Planın
özeti bu. Onlar yerinde duracak, biz istediğimizi yapacağız.
varsayımıyla geliştirilmiş bir şey. Fakat bugün dünya
siyasi tarihine baktığımızda bunun böyle
olmadığı, üstelik dünya savaşının hep bu türden
hazırlıksız, yüksek hırs içeren ihtiraslı
yaklaşımlarla meydana geldiğini gördük. Bu aşamada,
halkların kaderleri üzerinde söz hakkı olduğunu sanmak büyük bir
aymazlıktır. Bugün, Sayın Başbakan oturup Kürtlere ne
verileceğini, Türkmenlerin nasıl kılına halel
gelmeyeceğini -nasıl gelmeyecekse- ayrıntılı olarak
takdir ediyor ama burada oluşturulmaya çalışılan sistemin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Bitti mi? Konuşmam on dakika mı?
BAŞKAN
Uygulamayı biliyorsunuz Sayın Önder.
Teşekkür
ederim.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Ben de ona göre ayarladım konuşmamı. O
zaman bir iki dakika verin, toparlayayım.
BAŞKAN
Lütfen.
Teşekkür
ederim Sayın Önder.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Burada gösterge yirmi dakika
BAŞKAN
Biliyorum, doğru, yanlış verildi; on dakikadır.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Yanlışsa ceremesini çekeceksiniz.
BAŞKAN
Grup Başkan Vekiliniz de ona uyardı zaten.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) O zaman bir iki dakika verin, toparlayayım.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Sayın Başkan, bir iki dakika daha verin.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Ama ben orada yirmi dakika görünce
BAŞKAN
Hayır, hayır, öyle bir uygulamamız yok Sayın Önder,
lütfen.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, konuşmasını
toparlaması gerekiyor.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Sayın Başkan, toparlamasına izin
verin.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Israr etmiyorum, bari bir iki dakika verin,
toparlayayım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Önder, lütfen.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Ama sizin teknik masanız
BAŞKAN
Hayır, vermiyorum Sayın Önder, lütfen.
Teşekkür
ediyorum.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Yirmi dakikada ısrar etmiyorum, bir dakika
verin.
BAŞKAN
Hayır, veremem Sayın Önder çünkü
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Sayın Başkan, siz yanlış
yaptınız. Yirmi dakika verdiniz, Sayın Hatip kendisini ona göre
ayarladı. Bir dakika verin.
BAŞKAN
Doğru; yanlış yaptım, siz de uyardınız, ben de
Düşüreceğim. dedim, tamam, biliyorsunuz.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Sayın Başkan, bir dakika
BAŞKAN
Hayır, süreyi biliyor. Yok canım, süreyi herkes biliyor on dakika
olduğunu.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Daha ben mevzuya bile girmedim.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Sayın Başkan, sözünü toparlamasına
BAŞKAN
Ama ileride diğer gruplar da istiyor Sayın Önder, lütfen.
Teşekkür
ediyorum.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Bir dakika diyor.
BAŞKAN
Hayır, hayır
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Sadece bir dakika
Gruplar itiraz etmez.
BAŞKAN
Ya, İtiraz etmez. değil, itiraz etmiyorlar, sonra söz istiyorlar.
Teşekkür
ediyorum Sayın Önder.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Sayın Başkan, sözünü toparlaması
açısından
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Ben yirmi dakika görünce sözümü ona göre
ayarladım. Üstelik yirmi dakikada ısrar etmiyorum, bir dakika verin.
BAŞKAN
Lütfen Sayın Önder, anlayışla karşılayın.
Lütfen
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkan, bir usul
tartışması çıkar buradan.
BAŞKAN
Sayın Önder, teşekkür ediyorum, yapacağım başka bir
şey yok.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Yani ben de size teşekkür ediyorum. Ortada bir
yanlışlık var.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Yanlışlık nedeniyle böyle bir karar
verebilirsiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Lütfen Sayın Önder
Diğer gruplar söz istiyor o zaman Sayın
Önder. Kuralı bozmayacağız.
Teşekkür
ediyorum, kusura kalmayın.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Sayın Başkan, savaşta dahli
olmanın her iki cihanda da büyük vebali vardır deyip herkes bundan
kendine pay çıkarsın. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Barış
ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Mehmet
Şandır, Mersin Milletvekili.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Barış ve Demokrasi Partisinin bu hafta Meclisin gündeminin
belirlenmesinde Suriyede yaşanan olayların
araştırılması için bir komisyon kurulması talebini
öngören önergesinin gündeme alınması konusunda söz almış
bulunmaktayım.
Şekil
şartının gereği lehte, aleyhte gibi bir konumlanma
yapılması gerekiyor ama konu Suriye olunca bunun lehi, aleyhi yok;
Milliyetçi Hareket Partisi olarak görüşlerimizi ifade etmeyi bir
gereklilik görüyorum.
Değerli
arkadaşlar, bir sonuç olarak söylemek gerekirse bugün Suriyede bir iç
savaş yaşanmaktadır. Bugün Suriyede muhalifiyle, rejimiyle
yaşanan savaşta Müslüman kanı akmaktadır; kardeş
kardeşi boğazlamaktadır. Sonuç budur. Sebebi sorgulayarak,
birbirimizi suçlayarak bu sonucu ortadan kaldıramayız. Ne yazık
ki bölgemizde çok uzun zamandan bu yana birtakım projelerin gereği, o
proje sahiplerinin verdiği silahlarla bu bölge insanı birbirini
kırmaktadır. Cumhuriyetimiz, Türkiye Cumhuriyeti devleti
kurulduğu günden bu yana bu bölge içi çatışmalara hep mesafeli
durmuştur. Yurtta sulh, cihanda sulh. bir ataletin, bir
aymazlığın, bir pısırıklığın
ifadesi değil ama dış politika stratejisi olarak Türkiye
Cumhuriyeti devletini kuranlar, kurucu irade bu bölgedeki barışı
temin etmek için bu bölgenin çok önemli bir aktörü olan Türkiye Cumhuriyeti
devletinin konumunu, bu türlü çatışmalara müdahale etmeyeceği
şeklinde, ifadenin gereği Yurtta sulh, cihanda sulh. ilkesini
dış politikanın temel argümanı olarak belirlemiştir ve
biz, bunun doğrultusunda bu bölgedeki iç çatışmalara,
savaşlara bugüne kadar katılmamışızdır ama bugün
bölgemizde müttefiki bulunduğumuz küresel güçler bir proje uyguluyorlar ve
ne yazık ki bu küresel projenin bir ucu da bize dayanıyor, bizi hedefliyor.
Ama biz Henüz bize ulaşmadı. diye bir aymazlık içerisinde
hemen kapımıza kadar ulaşan bu olaylara karşı maalesef
bigâne, seyirci, hatta yanlış bir tavır, yanlış bir
duruşla muamele ediyoruz, muhatap oluyoruz. Değerli arkadaşlar
ama sonucu şu: Irakta, Libyada ve diğer Müslüman ülkelerinde
Bahar diye ifade edilen bu yangın; sonucu ölüm, sonucu yıkım
ve ne yazık ki iç savaşların yaşandığı
bölgelerde tarihin tüm dönemlerini incelerseniz göreceksiniz ondan sonra
birlikte yaşama imkânı kalmıyor. Balkanlar böyle
parçalandı, Orta Doğu böyle parçalandı, Afrika böyle
parçalandı. Şimdi bizim coğrafyamızı da, yüzlerce
yıl birlikte yaşamış, hısım olmuş,
kanları birbirine karışmış insanları bir
farklılığın üzerinde ayrıştırıp, cepheleştirip
çatıştırarak bu coğrafyayı parçalamak ve bu küçülen
parçaları kolay kontrol ederek, kendi projelerini yürütmek
iddiasındaki küresel güçlerin maalesef oyununa geliyoruz. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, İktidar Partisinin, AKP Hükûmetinin Suriye
politikasını veya Orta Doğu politikasını tenkitimizin
gerekçesi bu.
Siz bu ülkeyi yöneten bir iktidarın
sorumlusu olarak, sorumlu iktidar olarak dünü bilmezseniz, dünde
yaşananların sebeplerini ve sonuçlarını öngöremez, iyi
tahlil edemezseniz bugün yaşadığınız olayları
anlamakta zorlanır, geleceği de doğru öngörmezsiniz,
öngöremezsiniz. Şimdi yaşadığımız şey
maalesef, Türkiyenin savaşa katılma, savaşın
eşiğine kadar gelme gibi bir çaresizliğin içine düştük. Ne
yapacağız? 4 Ekimdi galiba, yanlış
hatırlamıyorsam veya 20 Eylülden sonra yaşanan hadiselerle,
Şanlıurfanın Akçakale ilçesine düşen top mermisiyle
hayatını kaybeden çocuklarımız, on iki yaşındaki
Ayşegül, sekiz yaşındaki Zeynep, on dört yaşındaki
Fatoş, anneleri Zeliha ve yavrusunu korumak için kendini feda eden
Gülşen Özer isimli vatandaşlarımız hayatlarını
kaybedince aklımız başımıza geldi. Bu savaş, bu
yangının ülkemizi de saracağını, insanımıza
da zarar vereceğini görebildik, Hükûmet görebildi zannediyorum.
Çıkartılan tezkere
aslında bir savaş tezkeresi değil. Yani Türkiye kendi ülkesine
saldıranlara karşı, kendi milletinin ölümüne sebep olanlara
karşı bu ülkenin Türk Silahlı Kuvvetlerini kullanmayacak da ne
yapacak? Bu saldırıya karşı bir tedbir geliştirmeyecek
mi? Yani, Türkiye Cumhuriyeti devleti komşularına veya bütün dünyaya
Siz bana saldırırsanız ben de kendimi korumak
durumundayım. demeyecek mi? Bu tezkereyi bu anlamda alınız
lütfen. Ama, gelinen nokta itibarıyla söylüyorum, maalesef uygulanan
politikaların sonucunda AKP İktidarının Suriye olayında,
Suriye konusunda ortaya koyduğu öngörülerin hiçbiri
olmamıştır. Beşar Esad gidecek. denilmiştir,
gitmemiştir. Beşar Esadın gitmesi için işte Avrupa
Birliği ülkeleri, NATO ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri bizimle
beraber olacak. demişsinizdir, bu umuda
kapılmışsınızdır, olmamışlardır.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararını
çıkartamamışsınızdır. Sonuç itibarıyla,
bugün bir ateş topu olarak Suriye, Türkiye'nin kucağında
kalmıştır ve yangın Türkiyeye sıçramış bulunmaktadır.
Ne yapacaksınız?
Bu
sebeple söylüyorum: Değerli arkadaşlar, devlet adamı, siyaset
adamı dünü bilerek bugünü doğru anlamak, geleceği de doğru
öngörmek mecburiyetinde. Zamanında ve yeterince tedbiri alamazsanız o
yangın sizi kuşatıyor, bir çırpınış
içerisinde yanlışı yanlışla devam ettiriyorsunuz. Bu
sebeple söylüyorum.
Biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu tezkereye evet oyu verirken asla AKP
İktidarının Suriye politikalarını
desteklediğimizin ifadesi değil bu, ama Türkiyeye
saldırılmasına müsaade etmeyeceğimizi, bunun için Türk
milletinin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin tüm imkânlarının
kullanılması gerektiği
Bizim aslında verdiğimiz evet
oyu bir yetki değil, bir görevlendirme. Biz Türk Silahlı Kuvvetlerini
Türkiyeyi savunmak üzere görevlendirdik bu tezkerede.
Bir
ayrı şey, dünü yaşadık, Irakın kuzeyinde Birinci
Körfez Savaşı sonrasında oluşturulan siyasi
varlığın yirmi beş yıldır desteklediği PKK
saldırılarının acısını hep beraber
yaşıyoruz. Aynı acıya, Suriye kaynaklı bir
saldırıya karşı tedbir geliştirmeyecek miyiz? Yani,
dün Irakın kuzeyinde yaşadığımız ve işte,
aymazlıkla karşılayıp, hatta koruyup kollayarak
gelişmesine kol kanat gerdiğimiz Kuzey Iraktaki varlık,
aynı şekilde Suriyede de mi olsun? Suriyeden kaynaklanacak
Türkiyeye karşı saldırıya tedbiri bugünden almanın
neresi yanlış? Milliyetçi Hareket Partisinin desteği, Hükûmetin
politikalarını desteklemekten çok öte, Türk Silahlı Kuvvetlerine
bir görev vermektir: Türkiyeye saldırılmasına müsaade etmeyin,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin caydırıcılık gücünü, bu
konudaki kararlılığını bütün dünyaya gösterin.
İki: Aynen Irakın kuzeyinde olduğu gibi, Suriyenin de
kuzeyinde veya kuzeydoğusunda Türkiyeye bir tehdit ve saldırı
merkezi hâline gelecek bir alanın oluşmasına engel olunuz. Bunu
yapmak mecburiyetindeyiz; bunu yapmazsak Türkiye Cumhuriyeti devletinin
geleceğini, Türk milletinin birliğini koruyabilmemiz mümkün
değil. Milliyetçi Hareket Partisinin bu tezkereye desteğinin
gerekçesi budur, amacı budur. Bunu, savaş tezkeresi olarak nitelemek
ve Türkiyeyi, Türkiye Cumhuriyeti devletini, Türk Silahlı Kuvvetlerini
saldırgan olarak nitelemek yanlışlıktır,
haksızlıktır ve bütünüyle bühtandır, bunu asla kabul
edemeyiz.
Bu sebeple, öyle bir
komisyonun kurulmasından ne fayda umulmaktadır bilmiyorum ama bu
sebeple bu gerçekleri ifade etme gereğini duydum, hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Barış ve Demokrasi
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Osman Korutürk, İstanbul
Milletvekili.(CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN TANEY KORUTÜRK
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
geçtiğimiz cuma günü, bu Mecliste bir tezkere kabul ettik; biz etmedik,
sizler ettiniz. Ama bu tezkerenin kabulü sırasında yapılan
görüşmeleri gizli tuttuk, kapalı yaptık. Kapalı
görüşme anlaşılabilir bir şeydir. Kapalı
görüşmede hükûmet gelir, Meclise, milletvekillerine,
başkalarıyla paylaşmalarında sakınca olan, umumun
bilmesi gerekmeyen, en azından şu sırada umumun bilmesi
gerekmeyen güvenliğe ilişkin, ayrıntılı, açık
fakat gizli tutulması gereken bilgileri verir. Ben buradan açıklamak
istiyorum ki, bizim geçtiğimiz cuma günü -sanırım hepiniz de
bunda mutabıksınızdır- yaptığımız
görüşmede bize gizlilik içeren hiçbir bilgi verilmedi, gazete
malumatı dışında bir şey görüşmedik. O zaman
düşünüyor insan, niçin kapalı oturum yapıyoruz, niçin
konuştuklarımızı insanlarla paylaşmıyoruz, halkımızla
paylaşmıyoruz. Acaba, bizim itiraz gerekçelerimiz duyulmasın
diye mi? Çünkü biz ne için itiraz ediyoruz? Biz itiraz ettiğimiz için bize
Hesabını veremez. diyenler oldu, Sayın Başbakan
başta. Neyin hesabını veremeyeceğiz? Tezkere kabul
edilmiş, hesap diye bir şey yok ki ortada, tezkere kabul
edilmiş, geçmiş. (CHP sıralarından alkışlar) Ama,
o tezkere yüzünden bir savaş çıkarsa, o tezkere yüzünden
insanlarımız ölmeye başlarsa, cenazeler Türkiyeye gelirse onun
hesabını tezkereye olumlu oy verenler verebilecekler mi?
Şimdi,
biz başından beri Suriyedeki olayları kınıyoruz. Suriye
Hükûmetine diyoruz ki: Bunu yapamazsın kendi vatandaşına, kendi
vatandaşına baskı uygulayamazsın, dünya
değişiyor, 21inci yüzyıldayız. ama Suriye rejimi bu
baskıyı uyguluyor. Baskıyı uygulayınca bizim oraya
girmemiz gerekiyor mu? Bizim onları yatıştırmak, bugün
Mısırın yaptığı gibi, dörtlü bir toplantı,
beşli bir toplantı
Biz daha büyüğünü teklif etmiştik. Biz
dedik ki: Türkiyede bir toplantı yapalım. Bunun içerisine herkes gelsin,
İran da gelsin, hatta Suriyenin tarafları da gelsin, kabul edenler
gelsinler, bunları anlaştırmaya çalışalım. Bunu
yapacak yerde, biz müdahale etmeye kalkıyoruz. Biz baştan beri buna
karşıyız. Biz diyoruz ki: Türkiye'nin geleneksel tutumu
istikrar oluşturucudur, memlekette ve dışarıda.
İstikrarı oluştururken de ara bulur,
anlaşmazlıkları yatıştırmaya
çalışır, sonuna kadar erteler sert hareketi. Biz sert hareketi
erteleyecek yerde, çatışan taraflardan bir tanesinin yanında yer
aldık, arkasından tezkereyi kabul ettik.
Görüyorum,
birçok arkadaşımız, tezkereyi kabul etmekten dolayı
huzursuz. Tezkereyi niye kabul ettiklerini izah etmek için gerekçeler
aranıyor, bulunuyor ama tezkereye gerek var mı arkadaşlar, biz
kendimiz bir düşünsek. Bakın, diyoruz ki: Angajman
kurallarını genişlettik. Angajman kurallarını
ağırlaştırdık. Angajman kuralları
dediğimiz nedir? Herkes kafasına göre, uluslararası hukuka
aykırı, meşru müdafaanın sınırlarını
aşan kurallar koyup da Şuradan
şu olursa, buradan kuş uçarsa ben orayı bombardımana
veririm. diyebilir mi? Diyemez. Angajman kurallarının belirli bir
oluşumu vardır, o çerçevede angajman kuralları uygulanır ve
angajman kuralları uluslararası hukuka uygun olmak zorundadır.
Biz de böyle yaptığımıza inanıyorum ben. Güçlü
angajman kuralları koyduk ve çok küçük hareketleri tahrik sayacak angajman
kuralları koyduk. Bu angajman kuralları caydırıcı
olmak için yetmiyor mu?
Biz,
1990ların sonunda, Suriyenin PKKya fiilen verdiği desteği,
PKKyı kullanışını sonlandırmak için tezkere mi
çıkarttık arkadaşlar? Birlik intikali yaptırttık,
sınırda birlik yığılması yaptırttık.
Türkiyenin gücü zaten belli, tezkere mezkere çıkmadı. Şimdi
çıkarttığımız tezkereye ne diyoruz? Diyoruz ki bunun
savaş amacı yok, caydırıcı, bir manası yok. Peki,
savaş amacı yok, caydırıcı, bunu niye söylüyoruz? O
zaman tezkerenin ağırlığı nedir, blöf mü
yapıyoruz arkadaşlar? Blöf yapıyorsak, blöf olduğunu
söylediğimiz blöf, blöf olur mu? Çok garip bir politika uyguluyoruz.
Bakın,
dikkat edin, Türkiyenin Suriye politikası, ne yazık ki Orta
Doğuda Türkiyeyi Suriye gibi bir memleket hâline getiriyor. Acayip
ilişkiler, değişik örgütler, kim idüğü belirsiz
savaşan taraflar
Biz bir de angajman kurallarını uyguluyoruz
diye, misilleme yapıyoruz, misliyle misilleme yapıyoruz diye
taraflardan bir tanesinin de bütün imkân ve kabiliyetlerini o bölgede imha
ediyoruz. Dolayısıyla, kendi silahlı kuvvetlerimiz
vasıtasıyla bu savaşa katılıyoruz.
Arkadaşlar,
bu konuyu iyi düşünmemiz lazım. Bakın, bu memleket hepimizin,
hepimiz bu memleketin iyiliğini istiyoruz. Biz, bu memleketin iyiliği
için bu Suriye konusunu gerçekten baştan, yeni baştan gözden
geçirmemiz lazım. Yetki bizde değil ama yetki sizde ama memleket
hepimizin. Bunu düşünün. Dışişleri Bakanınız
akıllı bir insan. Otursun, düşünsün, böyle bir şey olabilir
mi? Böyle bir savaş çıkarsa bunun hesabını nasıl
vereceksiniz?
Bakın,
biz bu tezkereye oy vermedik, tezkereye oy vermedik çünkü biz Bir savaş
kışkırtması yapıp arkama adam takabilirim. diye
düşünebileceğini dahi düşünüyoruz şimdi artık
Dışişleri Bakanının. Türkiye çok yalnız
kaldı ama Ben bir harekete başlarsam istim arkadan gelsin, belki
bana yardıma gelirler. diye düşünüyorsa çok yanılıyor.
Herkes, bu konuda Türkiyeyi -eski tabirle- teenniye davet ediyor.
Sizlere,
bizim eski bir meslektaşımız, saygın bir büyükelçi ve
Adalet ve Kalkınma Partisinin kurucularından birinci
Dışişleri Bakanınız Yaşar Yakışın
dün, Bugün gazetesine vermiş olduğu mülakatı bir okumanızı
tavsiye ediyorum. Yaşar Yakış bölgede tecrübeli bir
insandır, Bakanlıkta saygın olan bir insandır, iyi bir
bakanlık yapmıştır; daha sonra da başka vazifelerde
bulunduktan sonra siyasetin içerisinde devam ediyor ama açık bir
şekilde bunu nasıl gördüğünü söyledi. Sizin
arkadaşınız, sizin partinizin kurucusu. Lütfen Yaşar
Yakışın bu ikazlarına kulak verin. Diyor ki: Eğer Türkiye,
Suriyenin içerisine girerse bütün etrafı düşmanla çevrilmiş bir
ortamda çıkışı çok zor olur, başarıyla
çıkışı ise imkânsıza yakın olur.
Çıkış stratejisi olmayan giriş yapılmaz.
Bunların hepsini anlatmak çok zaman alıcı şeyler ama
hepiniz bunları biliyorsunuz arkadaşlar.
Suriye
politikası, fevkalade yanlış bir politika. Orta Doğu
politikasının da doğru olduğu şüpheli. Orta Doğu
politikasında da bilinçli mi hareket ediliyor onu da çok anlamış
değilim. Bakın, size bir misal vereyim: Şimdi, geçtiğimiz
günlerde partinizin, Adalet ve Kalkınma Partisinin kongresi
yapıldı; görkemli bir kongre oldu. Kongreye birçok yabancı davet
edildi. Bu yabancıların içerisinde Filistin Hamas
teşkilatının siyasi sorumlusu Halid Meşal vardı. Halid
Meşal geldi, güzel ama 1980lerde Sabra ve Şatilla Katliamında
3.500-4.000 Filistinliyi kesen Lübnanlı Hristiyan Falanjistlerin
başkanı Emin Cemayel de oradaymış. Emin Cemayelin orada
olması bir şey değil, bilfiil katliama katılıp Ariel
Şaronla beraber bu katliamda rol oynayan Samir Caca da
oradaymış. Bu nasıl iş arkadaşlar, bu bilinçli mi
yapılıyor, bilinçsiz mi yapılıyor? Katliamı yapanlar
orada, katliama uğrayanlar orada, hepsi misafir statüsünde.
Bu
politikaları gözden geçirmek lazım. Böyle bir politika olmaz.
Türkiyenin dış politikası şimdiye kadar hep
ağırlıklı, sağlam bir politikaydı.
Dışişleri Bakanlığı -bakmayın monşer
derler, bilmem başka şeyler söylerler, hiç alakası yoktur- son
derece fedakâr, son derece dayanıklı, son derece çalışkan
ve birikimli insanlardan kuruludur. O insanları dinleyin. O insanlar
bunları söylüyordur mutlaka, söylememeleri mümkün değil ama Her
şeyi ben biliyorum. diye ortaya çıkarsanız olmuyor. Ama her
şeyi siz bilmeyince de bu noktaya geliyoruz. Türkiye, bugün
Dış
basını okuyun çok rica ediyorum. Dış basında
bakın ne diyorlar: Angela Merkel gibi bir insan -ki Angela Merkelin
politikaya girişi on sene, daha önce Doğu Almanyada
yetişmiş bir insan- Türkiye'yi itidale davet ediyor. Türkiye itidale
davet edilmesi gereken bir ülke mi arkadaşlar? Bu bizim
ağrımıza gidiyor, sizlerin gitmiyor mu?
Bu
Suriye konusunu bizim çok geniş bir şekilde ele almamız
lazım diye düşünüyorum. Sadece bu konuyla ilgili değil, Suriye
konusunu ileriye dönük olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi hakiki bir
kapalı oturumda, her şeyin açık konuşulacağı bir
kapalı oturumda
Bizim elimizde bilgi yok, kimse bizimle bilgi
paylaşmıyor ama biz o bilgiyi kendi imkânlarımızla
bulabildiğimiz kadar buluyoruz bölgeden, ama doğruları
söylediğimiz zaman, neymiş? Esad taraftarı. Biz niye Esad
taraftarı olalım arkadaşlar? Bizim Esadla bir ünsiyetimiz,
yakınlığımız hiç olmadı. Hükümetinizin
başlangıç dönemlerinde çok oldu sizlerin, siz daha iyi
tanıyorsunuz Esadı. Esadın babasını da biliyorsunuz.
Ama
biz mesela Faruk Şarayı da biliyoruz. Faruk El Şarayı
güvenilir adam dediğimiz zaman, Bingölde, 1993 yılının
Mayıs ayında 33 tane erimizin şehit edilmesinin bizzat fiilen
emrini veren adam olarak o zamanlar Faruk El Şaranın adı
geçiyordu. Fırat sularını, 550 metreküp/saniyede verdiğimiz
Fırat sularını bir anlaşmaya bağlamak için,
anlaşma noktasına gelip oradan döndüğü için, bunun intikamı
için yaptığını o sırada gazeteler yazdı,
açın bakın.
Bu
Suriye konusunu çok iyi ve hakikaten el birliğiyle, içtenlikle beraber
tartışmalıyız diye düşünüyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Öneri
aleyhinde söz isteyen Volkan Bozkır, İstanbul Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
VOLKAN
BOZKIR (İstanbul) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; maalesef, Meclisin bazı teamüllerine aykırı bir
süreç yaşıyoruz. Nasıl ki gensoru müessesesi olması gereken
boyutlarından çıkarılıp sık sık verilen, sonuç
alınmasa dahi Meclisin gündemini meşgul eden bir nitelik hâline
gelmişse gizli görüşmeler de aynı kadere uğramış
vaziyettedir.
Meclis
karar alıyor, tezkere konusunda gizli oturum yapılıyor, gizli
oturumda ne konuşulduysa televizyonlarda, açık oturumlarda aynen
tekrar ediliyor. Bu nedenle söz almış bulunuyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Senin
partin açıklıyor. Senin milletvekilinin konuşmasını
yayınlattılar.
VOLKAN BOZKIR (Devamla) - Mademki tezkere nedeniyle bu Genel Kurulun
kararına göre gizli bir oturumda konuşulan hususlar açık
oturumda tekrarlanıyor, o zaman biz de gizli oturumda konuştuğumuz
hususları burada tekrarlama hakkına sahibiz diye düşünüyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Açıkla.
VOLKAN BOZKIR (Devamla) -
Şimdi, öncelikle şunu söylemek istiyorum: Tezkerenin amacı
belli değil, acaba bu tezkere ile Türkiye dünyayı fethe mi gidiyor?
gibi suçlamalar oluyor. Arkadaşlar, bir tezkere metninde yazılan
hususlar nasıl ki bir kanun çıktığı zaman lafzi yorumu
gibi gaî yorumu da varsa tezkerenin gayesi de gayet açık bir şekilde
Suriye ile
kısıtlıdır ve Türkiyenin Suriyede olabilecek
gelişmelere karşı elini güçlendirme amacına yöneliktir.
Bakınız, diplomaside olsun siyasette olsun iki unsur çok önemlidir:
Birisi, caydırıcılık unsuru, diğeri de müphemiyet
unsuru.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ya sen
tezkerede yabancı ülke demişsin. Niye Suriye demedin?
VOLKAN BOZKIR (Devamla) -
Tezkere ile birlikte bu caydırıcılık unsuru sağlanmaya
çalışılmaktadır ve caydırıcılık unsuru
sağlandığı zaman da müphemiyet unsuru devreye girer ve
karşı taraf bu caydırıcı harekete karşı
eğer davranırsa bunun karşılığında
Türkiyenin ne yapacağını da kendi senaryolarına, kendi fotoğraflarına
bakarak çıkartır.
Şimdi burada gerçekten,
Türkiyenin dış politikasını eleştirirken, özellikle
ana muhalefet partisi temsilcileri, o gün benim konuşmamda söylediğim
bir iki hususa da cevap vermek zorundadırlar. Sosyalist Enternasyonalde
Cumhuriyet Halk Partisinin bütün burada konuştuklarının tam
tersi olan bir karar tasarısı çıkarken ve orada Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkanı gurur duyduğumuz bir şekilde Yunan
Başbakanının şu anda başkanlığını
yapmakta olduğu Sosyalist Enternasyonalin başkan
yardımcılığına, 36 başkan
yardımcısından birisine seçildiği zaman bu kutlamalar
sırasında bu Suriye paragrafını ve son derece vahim bir
Kürt paragrafını kabul eden Cumhuriyet Halk Partisi delegasyonu gelip
burada Suriye konusunda veya Hükûmetin dış politikasını
eleştirirken elini vicdanına koymuyorsa o zaman ben onların
boynuna astığımız yaftayı her zaman
hatırlatırım. Kürt konusunda, PKK terör örgütünü Filistin
Kurtuluş Örgütü ile eş konuma getiren bir metni kabul edecek ve
dönecek Türkiyeye Benim bundan iki gün sonra haberim oldu. diyecek, ondan
sonra da Ben bunun cevabını postayla verdim. diyecek, biz de Bu
postayla gönderirken pul yapıştırdın mı arkadaş?
Nereye gönderdin? Karşı taraf aldı mı? diye
soracağız. Bunların cevabını burada vermiyorlar,
boyuna aynı teraneyi aynı kelimelerle devam edip götürüyorlar.
Ben
orada ayrıca başka sorular da sormuştum.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sen orada yanlış şeyler söylüyorsun,
yanlış! Oraya çıkıp da millete yanlış şeyler
söylüyorsun be! Boyundan utan!
VOLKAN
BOZKIR (Devamla) Cumhuriyet Halk Partisi dönemlerinde şerefli politika
izleyip bugünkü politikaları kınayan Cumhuriyet Halk Partisi
yetkilileri, acaba, 1963 yılında Johnsonun mektubuyla, neden
Kıbrıstaki soydaşlarımızın yardımına
gitmediler de 63-74 arasında soydaşlarımızın orada eza
çekmelerine, katledilmelerine göz yumdular? demiştim. Neden, İkinci
Cihan Savaşından sonra İtalyan komutan Adaları gelin de
size verelim. dediğinde, bir mil ötemizde, bugün içimiz yanarak
baktığımız adalara sandalla gidebilecekken,
Yunanistanın bin mil öteden gelip bu adaları ele geçirmesine izin
verdiniz? sorusunun cevabını da burada veremediler. Neden Cumhuriyet
Halk Partisi, dış politika dönemlerinde, başbakan soğuktan
-petrol tankerlerini dolduramadığı için- paltoyla
Başbakanlıkta otururken, neden bizim Ankaradan İstanbula dört
saatlik yolu 10 litrelik benzin kuponlarıyla sekiz dokuz saatte
geldiğimizi anlatamadılar.
Neden
Lüksemburgun kapısında 1 milyon dolar kredi alacağım.
diye beklenildiğini anlatamadılar?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Bozkır,
yakışmadı size!
VOLKAN
BOZKIR (Devamla) Şimdi bu Cumhuriyet Halk Partisi gelmiş, burada
Türkiye'nin dış politikasını eleştiriyorsa, o zaman
birazcık da öz eleştiri yapmalı. Türkiye'nin gerçekten sadece ve
sadece barış, komşularıyla barış, bölgesinde
barış ve huzur isteyen politikalarına, sıfır sorun
politikasına Sırf sorun varmış. derken matematik
hesabı da bilmeyen bir Cumhuriyet Halk Partisiyle karşı
karşıyız. Türkiye'nin kaç komşusu olduğunu dahi bilmeyen
bir ana muhalefet partisiyle karşı karşıyayız.
Türkiye, bugün, on üç komşusuyla cumhuriyet tarihinin belki de en iyi
ilişkilerini yaşıyor.
HASAN
ÖREN (Manisa) Vallahi sen de inanmıyorsun söylediklerine!
VOLKAN
BOZKIR (Devamla) Suriyeyle olan bu ilişkimizde de biz geleceğe
yatırım yapıyoruz. Gelecekte eğer Suriyede herkesin, bütün
dünyanın arzu ettiği demokratik bir rejim kurulursa biz
Mısırda, Libyada ve Tunusta olduğu gibi, Türkiyeye
düşman değil, Türkiyeyle dost yönetimlerle komşuluk yapmak
arzusunda olduğumuz için bunları yapıyoruz. Bütün bunlar
ortadayken, gerçekten, sanki Türkiye sırf sorun yaratmak için
ortalığa çıkmış, herkesle kavga edecek, ona
saldıracak, buna saldıracak
Böyle bir niyeti olan bir ülke
değil. Türkiye bugünkü ekonomik durumuna, politik istikrarına
tırnaklarıyla geldi. Türkiyenin, tırnaklarıyla
kazandığı bu ekonomik istikrarı savaşa veyahut da
komşularıyla hasmane bir ilişkiye harcayacak bir durumu yok.
Türkiye sadece insanının refahını, geleceğini düzgün
bir şeye getirmek istiyor ve buna saldırıları korumak için
de, kendini korumak için de bu tezkereleri bir anlamda çıkarmak zorunda.
Şimdi,
bu tezkere çıkmamış olsa ve Suriyeden de veyahut da bir
komşumuzdan Türkiyeye bir saldırı vuku bulsa Meclisten vakit
bulup da bu tezkereyi çıkartma imkânı bulamayacak bir hükûmet ve buna
cevap verecek bir hükûmet uluslararası platformda da, uluslararası
alanda da haklı olduğu bir yerde hukuksuz bir duruma
düşebilecek. Bütün bunları gayet iyi bilen
meslektaşlarımın, masalarda otuz kırk yıl birlikte
dirsek çürüttüğümüz meslektaşlarımın burada Meclis Genel
Kuruluna doğru bilgi vermeyip aslında, gerçekten büyük bir
yanlışlık içinde olduğunu da düşünüyorum.
Türkiye,
bugün bütün dünyanın bir ekonomik kriz içinde
çırpındığı bir ortamda ve bölgemizde de büyük bir
siyasi transformasyon ortamının olduğu bir ortamda bu siyasi,
ekonomik krizden, ülkeler iflas ederken, ne IMF ne ABden en ufak bir
yardım almadan bilakis güçlenerek çıkabilmiştir.
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Siz mi çıktınız sadece?
VOLKAN
BOZKIR (Devamla) Sonuçta ne olmuştur? Ya, siz bu ekonomik krizi
nasıl oluyor da, bugüne kadar hep bize sorarak yönetirken kendi
doğrularınızla bu ekonomik krizden nasıl bu kadar güçlü
çıkabildiniz, nasıl etkilenmediniz?.. Gelip bizim ekonomi politikalarımızı
inceliyorlar. Bütün bu Arap Baharı denilen politik değişim
süreci olurken de Türkiye orada pırıl pırıl,
demokrasisiyle, ekonomik istikrarıyla, siyasi istikrarıyla bütün
ülkelere örnek olacak bir konumda. Şimdi, bunlardan dolayı
kıvanç duymak varken neden acaba -kıskanmak diyemeyeceğim ama-
rahatsızlık duyulup da hep böyle Türkiyeye Suriyenin
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Neyiyle kıvanç duyacağız? 9 Türk
evladı Mavi Marmarada öldü diye mi kıvanç duyacağız?
VOLKAN
BOZKIR (Devamla)
demediği lafları Suriyenin ağzına
koyarak bu kadar önemli bir konuda tenkit yapabilecek ve ona rağmen, her
zaman olduğu gibi, Türk dış politikasında tek
kararlılığı devam ettirebilme imkânına sahipken neden
acaba böyle bir ayrı-gayrılık ortaya çıkarıp da
Suriyenin ve onun destekçilerinin elini güçlendirdik? Bu sorunun
cevabını da vermek mecburiyetindeyiz.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Biz kendi devletimizin çıkarlarını
koruyoruz Sayın Bozkır.
VOLKAN
BOZKIR (Devamla) Dolayısıyla ana muhalefet partisi, belki de
Milliyetçi Hareket Partisinden örnek almalıdır. Milliyetçi Hareket
Partisi burada gelip tenkitlerini yaparken sonunda devletten yana
tavrını kullanarak bu tezkereye olumlu oy vermiştir. Cumhuriyet
Halk Partisinin de belki bu örnek davranıştan kendine, gelecek için
bir misal çıkarmasının zamanı gelmiştir.
Sayın
Başkanım, sayın milletvekilleri; bu ifadelerle Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
OSMAN
TANEY KORUTÜRK (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Korutürk.
OSMAN
TANEY KORUTÜRK (İstanbul) Sayın Başkan, bizim
söylemediğimiz bir şeyi söylediğimizi ifade etti Sayın
Hatip. Ona kısa bir cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Korutürk.
Sataşma
nedeniyle üç dakika söz veriyorum.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürkün, İstanbul
Milletvekili Volkan Bozkırın Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
OSMAN
TANEY KORUTÜRK (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; söylenen her şeye cevap vermek
durumunda değilim, yakıştırmam kendime. Uzun müddet beraber
çalıştığım bir arkadaşımın kalkıp
da Türkiye'nin komşularını bilmiyor. demesi hoş bir
şey değil. Tabii, Türkiye'nin komşularını bilmeyen biz
değiliz ama Türkiye'nin, komşularıyla arası bozuk
dediğimiz zaman Sayın Bakan Ukraynayı, Romanyayı komşu
diye saydı; o da ayrı bir mesele.
Şimdi,
Sosyalist Enternasyonal konusuna gelelim. Sosyalist Enternasyonal konusunda,
oradaki Suriye paragrafına biz karşı değildik.
Karşı olmadığımızı hem Genel
Başkanımız burada, televizyonlarda söyledi birçok defa hem biz
birçok defa ifade ettik. Niye karşı olalım? Diyor ki: Esad kendi halkına katliam
yapmasın. Esadın, kendi halkına yaptığı
katliamı şiddetle kınıyoruz. diyor, biz de
kınıyoruz; Katliam yapmasın. diyor, biz de Yapmasın.
diyoruz. Esad meşruiyetini yitirmiştir. diyor, buna bizim
söyleyeceğimiz bir şey yok.
Esad,
meşruiyetini manevi olarak yitirmiştir muhtemelen ama maddi olarak
meşruiyeti duruyor. Neden? diyeceksiniz, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinde temsil ediliyor, Birleşmiş Milletlerde,
başka ülkelerde temsil ediliyor. Meşruiyeti var ama manevi olarak
kaybetmiştir, onun için ona karşı çıkmadık ama
arkasından diyor ki: Suriyeliler kendi sorunlarını kendileri
çözmelidirler. Buna biz taraftarız. Suriyeye silahlı dış
müdahaleye Sosyalist Enternasyonal taraftar değildir. diyor. Buna
taraftar
Biz buna niye karşı çıkalım arkadaşlar? Biz
karşı olduğumuz şeylere karşı
çıkıyoruz, laf olsun diye karşı çıkmıyoruz. Bu
Sosyalist Enternasyonal konusunu, artık, lütfen, bu sefer
noktalayalım, bakın çok açık şekilde söyledim.
Diğer
konuda da, oradaki Kürt konusunda da İran Kürdistan Demokrat Partisi ve
Irak Kürdistan Yurtseverler Birliğinin söyledikleri oraya geçti. Usul
öyledir, konferanslarda konuşulan, zapta geçer. Zapta geçtiği zaman,
biz, buna, Faruk Loğoğlu yerinden -şimdi benim
yaptığım gibi- söz alarak, ben Başkanlık Divanına
giderek, Genel Başkan da yazılı olarak Biz bunlara
katılmıyoruz. dedik, rezerv koyduk. Bunun da usulü budur.
Arkadaşlarımızın içerisinde bu usulleri bilmeyenler
vardır fakat demin konuşan arkadaşımızın
bunları bilmiş olmasını ümit ederdim ben, Avrupa
Birliğinde daimi temsilcilik yaptığı için.
Hepinize
teşekkür ediyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, 6/2/2012 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Altan
Tan ve arkadaşlarının Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükûmetinin
Suriye politikasının araştırılması amacıyla
vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 9/10/2012 günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Barış ve Demokrasi
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
Okutuyorum:
2.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun
çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin
önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 09.10.2012 Salı
günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları
arasında oy birliği sağlanamadığından,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Mustafa
Elitaş
Kayseri
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak
dağıtılan 328 sıra sayılı Anayasa
Değişikliği Teklifinin, Gündemin Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 4 üncü sırasına alınması ve
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel
Kurulun;
9 Ekim 2012 Salı günkü (bugün)
birleşiminde sözlü sorular ve diğer denetim konularının
görüşülmeyerek, Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer
alan işlerin görüşülmesi ve bu birleşimde 328 sıra
sayılı Anayasa Değişikliği Teklifinin birinci tur
oylamasının bitimine kadar;
11
Ekim 2012 Perşembe günkü birleşiminde Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Irak'ın Kuzeyinden Ülkemize Yönelik Terör Tehdidinin ve
Saldırılarının Bertaraf Edilmesi ile İlgili Tezkerenin
Bir Yıl Daha Uzatılmasına Dair Başbakanlık
Tezkeresinin görüşmelerinin yapılması ve bu görüşmelerden
sonra Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmında yer alan 197 sıra
sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar;
Haftalık
çalışma günlerinin dışında 12 Ekim 2012 Cuma günü saat
14:00'te toplanması ve bu birleşimde Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında verilen 11/13 esas numaralı
gensoru önergesinin görüşmelerinin yapılması ve bu
görüşmelerin tamamlanmasından sonra Gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmında yer alan 328 sıra sayılı Anayasa
Değişikliği Teklifinin ikinci tur oylamasının bitimine
kadar;
Yukarıda
belirtilen birleşimlerinde gece 24:00'te günlük programların
tamamlanamaması hâlinde günlük programların tamamlanmasına
kadar;
çalışmalarını
sürdürmesi,
10 Ekim 2012 Çarşamba günkü
birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesi,
önerilmiştir.
BAŞKAN
Öneri lehinde söz isteyen Salih Koca, Eskişehir Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SALİH
KOCA (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
AK PARTİ grup önerimizin lehinde söz almış bulunuyorum.
Verilen
önerimiz doğrultusunda 9 Ekim 2012 Salı yani bugün yerel seçimlerin
öne alınmasıyla ilgili olarak Anayasa Değişiklik
Teklifinin görüşülmesi ve birinci tur oylamaların
yapılması; yine 10 Ekim Çarşamba günü, daha önce
görüşmelerine başlamış olduğumuz Toplu İş
İlişkileri Kanunu Tasarısının görüşmelerine
devam edilmesi; 11 Ekim Perşembe günü, aynı şekilde,
Irakın kuzeyinden gelen terör tehdidinin bertaraf edilmesiyle ilgili
olarak tezkerenin bir yıl daha uzatılmasına dair
çalışmanın planlanması ve devamında Toplu İş
İlişkileri Kanunu Tasarısının görüşmelerinin
sürdürülmesi; 12 Ekim Cuma günü ise Anayasa Değişiklik Teklifinin
ikinci tur oylamalarının görüşülmesi ve tamamlanması,
akabinde Dışişleri Bakanımız Sayın Ahmet
Davutoğluyla ilgili olarak verilmiş olan gensoru önergelerinin
görüşmelerine geçilmesi planlanmaktadır. Bu planlar doğrultusunda
bu haftaki çalışmaların tamamlanması önerilmiştir.
Ben,
bu önerilerimizin hem ülkemize hem de milletimize hayırlı
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Öneri
aleyhinde söz isteyen Akif Hamzaçebi, İstanbul Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; yasama yılının ikinci haftasına
girmiş bulunuyoruz ve bugün, yerel seçimin 27 Ekim 2013 tarihine
alınmasına ilişkin Anayasa değişikliğini
görüşeceğiz ve birinci tur oylamasını
gerçekleştireceğiz. Bu gündeme ilişkin olarak -bu haftaki
gündeme ilişkin olarak- Cumhuriyet Halk Partisinin herhangi bir gündem
sıralamasına ilişkin herhangi bir itirazı yoktur. Bu Anayasa
değişikliği sırasında erken seçime ilişkin
görüşlerimizi ayrıca ifade edeceğiz.
Bu
vesileyle şunları değerlendirme ihtiyacını duyuyorum:
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerileri sık sık Parlamento
gündemine gelecek ve sık sık Meclisin gündemi değişecektir.
Türkiyenin gündemine neler düştü, neler var? diye
baktığımızda, son bir haftanın, on günün gündeminde
olan konular, Suriyeyle ilgili savaş tezkeresi, Adalet ve Kalkınma
Partisinin 30 Eylül 2012 tarihinde yapmış olduğu kongrede
Sayın Başbakanın vermiş olduğu mesajlar, o savaş
tezkeresi ve AKP Kongresinin yarattığı ortam nedeniyle
gürültüye giden, konuşulamayan doğal gaz zamları, elektrik
zamları ve diğer zamlar; gündemde aslında bunlar var.
Suriyeyle
ilgili savaş tezkeresi konusunda çok farklı görüşler burada
ortaya konuldu. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz görüşümüzü ifade ettik.
İktidar partisi, görüşlerini ortaya koydu. Ancak biraz önce buraya
çıkan Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Sözcüsü bir şey söyledi,
o dikkatimi çekti doğrusu. Suriyeyle ilgili savaş tezkeresi, bir
savaş tezkeresi değildir, ayrıca sadece Suriyeye yöneliktir.
anlamında bir değerlendirme yaptı. Şunu da doğrusu çok
merak ediyorum: Biz Savaş tezkeresidir bu. dediğimiz zaman
Hayır, Suriyeye müdahale etmeyeceğiz deniliyor. Yani bu,
Suriyeyi korkutma amaçlıdır. diye ifade ediyor Sayın
Başbakan, Hükûmet yetkilileri, AKPnin milletvekilleri. Peki, korkutma
amaçlı ise Suriye neden korksun sizden? Suriyeye açıkça ilan
ediyorsunuz Biz sizi korkutmak için bunu çıkardık, merak etmeyin,
size saldırmayacağız.
Şimdi,
Sayın Konuşmacı, iktidar partisi Konuşmacısı dedi
ki: Bu, sadece Suriyeye yöneliktir. Ben merak ediyorum, Sayın
Başbakan mı doğrusunu biliyor, Sayın Konuşmacı
mı? Sayın Başbakan bugün bir konuşma yaptı, cümlesi
şu: Biz, bu tezkereyle dünyaya savaş açabilirmişiz. O,
işin perde arkası, açılır, açılmaz, onu yeri ve
zamanı geldiğinde konuşuruz. Evet, Sayın Başbakan
diyor ki: Gerekirse dünyaya savaş açarız. Size ne oluyor
değerli arkadaşlar? Sayın Başbakan doğru bir şey
söylüyor, o tezkere gerçekten böyle bir niyetle kaleme alınmış,
Sayın Başbakanın açıklaması da o tezkerenin ruhuna uygun.
Şimdi, kim doğru söylüyor; sizlerin takdirine sunuyorum.
30
Eylül tarihinde yapılan AKP kongresi dikkatle değerlendirilmek
durumundadır. Sayın Başbakan o kongrede, Türklerin 1071
yılında Anadoluya gelişine kadar gitti, Sultan Alparslandan
değerlendirmeler yaptı. Güzel, güzel tabii ki; o tarihlere kadar
gitmek, bin yıl öncesine kadar gitmek elbette güzel bir şey.
Köklerimizin ne kadar derinde olduğunu anlayabilmek ve oralardan güç
alabilmek bakımından bunu önemsiyorum.
Evet,
1071 yılında Anadoluya geldik. O tarihten bu yana bizim yönümüz,
Türk milletinin yönü daima Batı olmuştur. Anadolu Selçuklu Devleti,
Büyük Selçuklu Devleti, Osmanlı İmparatorluğu ve en son, 20nci
yüzyılda Türk milletinin en büyük modernleşme projesi olarak ifade
edebileceğimiz cumhuriyetin yönü de Batı olmuştur. Hep
Batıya yöneldik ama ilk kez 30 Eylül 2012 tarihindeki AKP Kongresiyle,
Türkiye yönünü Batıdan Doğuya çevirmiştir. Sayın
Başbakanın kongre mesajları, kongrenin Türkiyeye verdiği
fotoğraf budur. Türkiye, Doğuda rolünü oynamaya hazırlanan bir
devlet görünümündedir. Kongrenin davetlilerinden, Mısır
Cumhurbaşkanından Hamas liderine, Tunustaki ılımlı
İslam hareketin liderine, diğer konuklara kadar veya
baktığımız zaman görülen fotoğraf Türkiye yönünü
Doğuya çevirmiştir. Bir tane, Batıdan konuk yok orada, bir
kişi vardı hakkını yemeyelim, eski Almanya
Başbakanı Schröder. O da Almanya Başbakanı
sıfatıyla orada değil, içinde Gazpromun da olduğu bir
ticari konsorsiyumun menfaatlerini korumak amacıyla Türkiyede bulunuyor,
bu niyetle de AKP Kongresine geldiğini tahmin ediyorum.
Sayın
Başbakanın kongre mesajları ilginçti. 2023 yılı vizyonunu
Sayın Başbakan çizmeye çalışırken aslında
çağın gerisinde bir vizyon çizdi. 21inci yüzyıl Türkiyesine
yakışmayan, çalakalem yazılmış bir vizyon çizdi
değerli arkadaşlar. Elimde vizyon, 63 tane burada vizyonun maddesi
var. Hakikaten çalakalem, okumanızı tavsiye ediyorum, bana hak
vereceksiniz. Yani birçok kişi bunu kaleme almış, her gelen
Şunu da ekleyelim. demiş, Haydi onu kırmayalım.
denmiş herhâlde, o da eklenmiş. Örneğin, bu vizyonun ilk 5
maddesi siyasi partilerle ilgili. 1inci maddesini okuyorum size: Partilerin
kapatılmasının tamamen kaldırılması.
Diğerleri böyle ufak tefek birtakım söylemler, vaktinizi almamak için
onları söylemeyeceğim ama 4üncü madde önemli: Parti
kapatmalarına son verilmesi. Yani 63 vizyon maddesinin 1incisi partilerin
kapatılmasının tamamen kaldırılması, 4üncüsü
parti kapatmalarına son verilmesi. Nedir arkadaşlar, bu iki cümlenin
birbirinden farkı var mıdır? Gayriciddi bir belge, gayriciddi.
2023
vizyonu çizmeye çalışanlar, daha o tarihte Orta Vadeli Programı
Resmî Gazetede ilan edememişlerdi. (CHP sıralarından
alkışlar) Orta Vadeli Programın 7 Eylül tarihine kadar Resmî
Gazetede ilan edilmesi gerekiyordu. Herkes 2013 ekonomik hedeflerini bilmek
istiyor. Eskiden mayıs ayı sonuna kadar ilan edilecekti bu, Ya yetişmiyor,
kanunu değiştirelim, eylül ayının ilk haftası
dediniz, daha onu ilan edemediniz, bugün ilan ettiniz nihayet, çok şükür.
Başka
şeyler de var. On yıl önce AKPnin Acil Eylem Planıyla topluma
taahhüt ettiği birtakım hususlar, unsurlar 2023 yılı için
Sayın Başbakan tarafından yeniden vadediliyor. Ne demiş on
yıl önce Acil Eylem Planı 2002 yılında? Yeni bir devlet
personel sistemi kurulacak. Şimdi ne diyor Sayın
Başbakanımız bu vizyon konuşmasında? Yeni bir kamu
personel sistemi kurulacak. Ee, on yıl önce bunu söylemiştiniz,
şimdi on bir yıl daha istiyorsunuz ki yeni bir personel sistemi
kuralım.
On
yıl önce ne demiştiniz Acil Eylem Planında? İhtisas
mahkemelerinin sayı ve çeşitliliği artırılacak.
Yıl 2002. Yıl 2012, bakıyorum, İhtisas mahkemelerinin
sayı ve çeşitliliği artırılacak. Hemen hemen
aynı cümle 2023 vizyonunda yer almış.
Çoğaltabilirim
bunları: Bölgeler arası gelişmişlik farkları
azaltılacak. 2002. Aynı cümle 2023 vizyonu için 2012
konuşmasında var.
Ha bir yenilik var: Yurt
dışı adli teşkilat sayısı artırılacak.
Yani Adalet Bakanlığı personeli artık isyan hâlinde,
Diğer Bakanlıkların yurt dışı kadroları
var, bizi de yurt dışına gönder Sayın Bakanım.
demiş, o da Sayın Başbakana sunmuş, Sayın
Başbakan Tamam. demiş. Hayırlı olsun 2023 yılı
vizyonunuz. Değerli Arkadaşlar, böylesi bir anlayışla
Türkiyenin 2023 yılını kucaklaması mümkün değildir.
Anayasa
değişikliğiyle ilgili de şunu da söyleyeyim: Bilerek veya
bilmeyerek bilmeyerek olduğu kanaatinde değilim- belirlenen erken
seçim tarihi 2023 yılında 29 Ekim tarihine denk geliyor. Cumhuriyet
Bayramı günü seçim yapmayı planlayan bir anlayışı da
buradan kutluyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Öneri lehinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin
Milletvekili.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun
çalışma programını belirlemek üzere iktidar partisi grubu
tarafından verilen grup önerisinin lehinde söz aldım.
Bu öneriyle bu haftanın çalışma
programı belirleniyor. Tabii ki her defasında söylediğimiz gibi,
iktidar grubu olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma
programını belirleme yetkiniz, hatta sorumluluğunuz var çünkü
millete karşı sorumlu olan sizlersiniz ama bu hafta biraz
farklı, bu hafta
İşte tezkere bir zorunluluk, isteseniz de
istemeseniz de görüşeceğiz. Gensorunun görüşülmesi bir
zorunluluk, onu görüşeceğiz. Anayasa değişikliği
konusunun gündeme alınması da 27 Ekim, yani ilgili kanunun bir
yıl öncesine kadar olan hususu, bir zorunluluk olarak gene önümüze
geliyor. Dolayısıyla, bu hafta kararlaştırılan Anayasa
değişikliğinin görüşmelerinin tamamlanması, bir
zorunluluk olarak önümüzde bulunmaktadır. Bu sebeple, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak bu önerinin lehinde söz aldık ve oy
kullanacağız.
Değerli arkadaşlar,
mahallî idareler seçimleri -sizler de biliyorsunuz- çok adaylı, çok
hareketli seçimlerdir. Tam bilmiyorum ama muhtemelen, mahallî idareler seçimlerinde
100 bine yakın aday olacak. Bu adayların ekiplerinde,
teşkilatlarında, yani toplumun büyük bir kesiminde bir hareketlilik
yaşanıyor ama ne yazık ki bu seçimler bundan önceki kanuna göre,
Anayasamıza göre, mevcut cari hükme göre mart ayında yapılıyor.
Değişen iklim dönemleri itibarıyla da mart ayı
kış aylarının en ağır geçtiği aydır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu Anayasa değişikliğini
öngörürken veya topluma üzerinde tartışılmak üzere sunarken
temel gerekçemiz, bu çok hareketli ve çok adaylı mahallî idareler
seçimlerinin kış şartlarında yapılmasından
kurtarılmasını amaçladık; yegâne amacımız bu.
Tekrar ediyorum, milletvekilliği seçimleri 550 milletvekilini seçmek için
yapılıyor ama mahallî idareler seçimleri muhtarlarıyla, il genel
meclisi ve belediye meclisi üyeleriyle, belediye başkanlarıyla çok
bilemiyorum ama- yaklaşık, muhtemel 70-80 bin kişiyi
ilgilendiren, tabii, bu aday olanların, aday adayı olanları da
sayacak olursak gerçekten çok kişinin içinde bulunduğu ve çok
hareketli bir seçim. Bu seçimin normal iklim şartlarında
yapılması bir zorunluluk. Bu zorunluluğu laf olarak
söylemiyorum. Bizim yüreğimizi yakan bir değerli
arkadaşımız, bir milletvekili arkadaşımız Muhsin
Yazıcıoğlu böyle bir mahallî idareler seçimleri öncesinde, bir
seçim gezisi sırasında bir helikopter kazası sonucunda
hayatını kaybetmiştir. Takdiriilahidir, şükretmek,
sabretmek mecburiyetindeyiz. Ama bu seçimler Allah kanunu değil, bunun
biraz önceye alınması, biraz sonraya alınması işte
burada alınacak bir kararla mümkün. Bu da Anayasanın 127nci
maddesindeki ilgili hükmü geçici olarak değiştirmeyi amaçlıyor.
Milliyetçi Hareket Partisi bunu toplumun dikkatine sunarken bunu
amaçlamıştır, bu yaşanan acı olayın
sonrasında buna tedbir olarak düşünmüştür, iktidar grubu da bunu
sahiplenince bugün huzurunuza bir Anayasa değişikliği
şeklinde gelmiştir. Bundan amacımız budur, bunun
kanunlaşmasını hayra vesile olarak görmekteyiz ancak buradan bir
üzüntümü ifade ediyorum: Şimdi, bu Anayasa değişikliğinin,
yani Anayasaya göre beş buçuk ay önceye alınmış
olmasını bir fırsat bilerek Büyükşehir Belediye Kanununu
da yeterince tartışılmadan, yeterince paylaşılmadan
Türkiye Büyük Millet Meclisine getirip gündem dayatması yapmış
olmanızdır.
Değerli
milletvekilleri, ucundan kıyısından bu ülkeyi dönüştürmek
niyetinizi biliyoruz, bu cumhuriyeti dönüştürmek gayretlerini biliyoruz
ama bunun çok da kolay olmayacağını size buradan ifade etmek
istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş hukukunu değiştirmeye
gücünüzün yetmeyeceğini ifade etmek istiyorum. Yani Türkiyeyi
başkanlık sistemine taşımak için, Türkiyeyi etnik temelde
ayrıştırıp federal bir yapıya dönüştürmek için
bir hukuk alt zemini kurmak niyeti taşıyan bu Büyükşehir
Belediye Kanununu zamanı gelince tartışacağız ama il
genel meclisi üyeliklerini niye kaldırdığınızı
burada hangi gerekçeyle anlatacaksınız? Milletin kendi özgür
iradesiyle kendini yönetmek üzere ortaya koyduğu iradeden niye
rahatsızsınız? Dolayısıyla, biz bu Anayasa
değişikliğinin gölgesinde böyle, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
yönetim sistemini, biçimini, yapısını değiştirmeyi
amaçlayan bu Büyükşehir Belediye Yasasının da bu araya
sokulmasını, bu dayatmanın yapılmasını
inanınız ki şiddetle ve nefretle kınıyoruz ve
yadırgıyoruz. Buna hakkınız yok.
Yani bir konuda bir
uzlaşma temin ettik, bir zaruretten, bir mecburiyetten. Ölüm var ortada,
milletimizin talebi var ama bu uzlaşmayı istismar ederek asla kabul
etmeyeceğimiz, ben inanıyorum ki sizlerin içinden de birçok
insanımızın tereddütle karşılayacağı bir
başka yasayı da getirip bu araya sıkıştırmak asla
iyi niyetli olamaz. Bunu kabul etmeyeceğiz. Bu Meclis nasıl
başlarsa öyle gider.
Bakın,
şu iki haftadır gerçekten bir gündem tartışıyoruz. Ben
Sayın Hamzaçebinin o tenkidine katılıyorum yani milletin
gündemini tartışmıyoruz, başka şeyleri
konuşuyoruz. Hâlbuki milletin gündemini tartışmalıyız.
Milletin gündemi zam. Bir yılda yüzde 49 doğal gaza zam
yaptınız, geçen yılın 1 Ekiminden bu yılın 1
Ekimine kadar doğal gaza yapılan zam miktarı yüzde 49a
ulaştı. Bugün bütçenin verdiği açığı dar gelirli
ve sabit gelirli vatandaşlarımızın ekmeğine el
uzatarak karşılamaya çalışıyorsunuz. Gelirden vergi
alın. Dolaylı vergileri arttırarak hangi adalet
Adınız Adalet ama yaptığınız adaletli olur mu?
Bunu konuşmuyoruz burada, başka şeyler konuşuyoruz.
Hangi
hesapsa, hangi programsa
Sayın Başbakanın
cumhurbaşkanı olması hakkıdır, talebidir, eyvallah ama
onu cumhurbaşkanı yapabilmek için Türkiyenin çivisini
çıkartmaya hakkınız yok, burada oluşturulan
uzlaşmayı da bozmaya hakkınız yok değerli
arkadaşlar.
Bu
sebeple söylüyorum, bütün samimiyetimizle bir gayret içerisindeyiz.
Milletimizin sorunlarını çözmek için uzlaşmacı,
hoşgörülü, diyaloğa açık, sorun üreten değil
sorunların çözümüne katkı veren bir muhalefet
anlayışıyla elimizi uzatıyoruz ama bir bakıyoruz ki
arkasından bize asla kabul etmeyeceğimiz şeyleri
dayatıyorsunuz. Bunu yapmayın, bu akıllılık olmaz, bu
kurnazlığın hiç kimseye faydası yok değerli
arkadaşlar. Bir kanun gerekiyorsa bunu
tartışacaksınız, toplumla paylaşacaksınız.
Bu Büyükşehir Belediye Yasasını kendi milletvekillerinizden
bile sakladınız. Bir yıldır konuşuluyor, henüz daha
yeni elimize geçti ve hemen Komisyonu toplantıya davet ettiniz, önümüzdeki
hafta da Genel Kurula getireceğinizi ifade ediyorsunuz. Böyle bir şey
yapmayınız, buna ihtiyacınız yok. Siz büyük partisiniz,
millet size büyük oy veriyor. Bu büyüklüğün idrakinde milletin dertlerini
konuşalım gelin burada. Milletin derdi Büyükşehir Belediye Yasası
değil sayın milletvekilleri; milletin derdi ekmek, milletin derdi
terör, bölücü terör saldırılarına tedbir almak. Bu noktada
getirdiğiniz bir şey yok. Dolayısıyla biz bu hafta
Anayasanın, tezkerenin, gensorunun görüşülmesine evet diyoruz,
bunun için bu grup önerisine evet oyu vereceğiz. Bu uzlaşma tavrımızı
istismar ederek önümüzdeki hafta bu Meclise dayatacağınız
Büyükşehir Belediye Yasasını inceliyoruz ama gördüğümüz
kadarıyla bu cumhuriyetin kuruluş temellerini sarsacak bu yasayı
bir ihanet yasası olarak burada mahkûm edeceğiz. Bunu da haberiniz
olsun, gelecek haftaya iyi hazırlanın diye sizlere
hatırlatıyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Öneri
aleyhinde söz isteyen Demir Çelik, Muş Milletvekili.
DEMİR
ÇELİK (Muş) Sayın Başkan, çok saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi şahsım adına
saygı ve sevgiyle selamlarken AKPnin haftalık gündeme ilişkin
önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle 24üncü Dönem
Üçüncü Yasama Yılının ülkemiz halklarına adalet, özgürlük
ve barış getirmesi dileklerimi paylaşmak istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz ve ülkemiz
halklarının önemli gündemlerinin ve sorunlarının
yaşandığı bu tarihlerde ve süreçlerde çok daha farklı
şeyleri tartışmak, sorunlarını ve problemlerini çözüme
kavuşturacak bir kısım diyalog ve müzakere
kapılarını aralamak mümkünken, sayısal
çoğunluğunu elinde bulundurmayı fırsata dönüştürerek
ülke halklarının lehine olmayacak, kişinin ve bireyin bir
kısım hesaplarına hizmet edecek bir kısım yasal ve
anayasal değişiklikleri gündemleştirmek âdeta tarihle, tarihî
birikimler ve değerlerle oynamak demektir. Buna halkın temsilcisi
olan bizler yani iradi güç olan Meclis itiraz etmeyecekse,
varlığımızla çelişir, varlığımızın
aleyhinde bir pozisyon ve konumla karşı karşıya
kalırız. Halkın yoksulluk, açlık ve sefaletle
karşı karşıya olduğu, yoksulluklarla
cebelleştiği ama buna rağmen her gün yeni zam furyalarıyla
satın alma gücünden alıkonulduğu bir Türkiyede ihtiyaç
duydukları özgürlükleri de, satın alabilme gücünü de, refahı da
sağlamak, kolaylaştırmak bizim işimiz olmalı. Ama biz,
bunu sağlamak yerine, her gün hem halkımız ve
vatandaşımızla karşı karşıya gelecek
karşıtlaştırıcı yaklaşım ve söylemlerle
hem düşmanlaştırıcı, ötekileştirici
yaklaşımlarla hem de bölgemizde ve uluslararası arenada
savaş söylemi ve kışkırtıcılığıyla
her geçen gün otoriterleşiyoruz. Türkiye, belki de son
elli-altmış yıllık tarihinde ilk kez bu denli
merkezîleşen, otoriterleşen bir yapısıyla halkları
düşmanlaştırıp karşıtlaştıran bir
pozisyonla, bir durumla karşı karşıyadır. Bunu görmek,
buna dair çözüm projelerini üretmek herkesten çok bu Meclisin, biz
milletvekillerinin görevidir ama gelin görün ki geçen hafta
tartıştığımız savaş tezkeresiydi, bugün
yarın tartışmayı gündemimize oturtmak isteyen, getirtmek
isteyen AKPnin önerisinden de anlaşılacağı üzere, yine
tartışacağımız savaştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hâlbuki, tarih binlerce, on binlerce
yıllık geçmişiyle savaştan çok çekmiştir. Savaş
ölümdür, zulümdür, yıkımdır, yokluktur, yoksulluktur,
gözyaşıdır. Savaş bir ülkenin de, bir halkın da, bir
toplumun da geleceğinin karartılmasıdır. Meclis, savaş
tezkereleri ve kararları yerine, halklarına, bölge halklarına ve
uluslararası insanlık âlemine barışı
seslendirebilmelidir, barışın sesi, barışın
Meclisi olabilmelidir. Ama biz ne yapıyoruz? 1950leri, 1960ları
hatırlayınız, Kuzey Afrikadan Orta Doğuya otoriter
rejimleri, eleştirdiğimiz diktatöryal rejimler olarak her gün halkımıza
lanse ettiğimiz otoriter Baasçı rejimleri var eden kimdi? O günün
küresel emperyal gücü ABD idi. Bugünün yine küresel süper gücü ABD ve
yanındaki diğer süper emperyal güçler, Kuzey Afrikadan Orta
Doğuya yeni dizayn, yeni bir şekillendirme arayışı
içerisinde Türkiyeye de bir rol biçmişlerdir. Türkiye bu rolüyle Suriye
halkına ve halklarına, Orta Doğu halklarına karşı
savaş kararının alındığı bir Meclisi meclis
olarak görmeme iradesini geliştirmesi gerekirken, Sayın Başbakanın
dayatmaları, merkezci yaklaşımları neticesinde kendimizi
savaşın eşiğinde bulduk. Bu savaşın kazananı
olmaz. Savaşta ya ölürsünüz ya öldürürsünüz, savaşta ya
yıkarsınız ya yıkılırsınız. Elbette ki
ölümün de öldürmenin de, yıkıntının da yıkılmanın
da olduğu yerde iktidarlar olacaktır ama çıkan iktidarlar
zalimin iktidarıdır, zulmün iktidarıdır, sömürünün,
bizatihi baskının ve şiddetin iktidarıdır. Hâlbuki
sizin de, bizim de, tüm insanlığın da ihtiyaç duyduğu bir
avuç özgürlüktür. Bu özgürlüğü bahşetmek, bu özgürlüğü sağlamak
da insanım diyen herkesin görevidir. Ama biz iktidarlarımız sonsuza
kadar, ilelebet sürsün diye, biz varlığımız ve gücümüzle
yarınları biçimlendirelim, şekillendirelim diye, bir toplumu ve
toplumun bileşenlerini de, bir ülkeyi ve o ülkenin halklarını da
kendi ikbalimiz ve geleceğimize kurban etmeyi görev biliyoruz. Bu da
insani değil, vicdani değil, ahlaki değil. 75 milyonun
geleceği, 75 milyondaki kadınından erkeğine, gencinden
yaşlısına herkesin çıkarı savaşta değil.
Yarın gençlerimizin yani Kürt ve Türk çocuklarının ölümünün
sağlanacağı, gerçekleşeceği savaşta siz
üzüleceksiniz, bizler üzüleceğiz, onun ağıtlarını
bizler ortak dilde, gözyaşlarımızın rengine
bakmaksızın acısını hissedeceğiz.
Savaşın yanında ve arkasında durmak değil,
karşısında olmak, savaş
karşıtlığına karşın barışı
seslendirmek, barışı dillendirmek bu Meclisin görevidir.
O
açıdan, AKPye ve Sayın Başbakana hatırlatmak isterim ki bu
ülke halklarının savaşlardan çektiği bilince
çıkarılmalıdır. 90 yıllık inkârcı siyasetin
ülke halklarına yaşattıkları orta yerde durmaktadır.
Tarihiyle yüzleşip tarihî gerçekleri açığa çıkarmak
duyarlılığıyla bu Meclis asli görevine ve işine
dönmelidir. Bu iş de halkların özgür, demokratik vatanda
barış içerisinde bir arada yaşayabilecekleri bir geleceğin
anayasasını inşa etmektir. Demokratik, eşitlikçi,
özgürlükçü bir anayasayı var ettiğimizde, savaşı
dayatanları bir elimizin tersiyle ittiğimiz gibi, özgür, demokratik
vatanda özgürce bir arada, barış içerisinde yaşamanın
fırsatını yakalarız. Ama anayasayı
ötekileştirerek, öteleyerek, yasal değişiklikleri halkların
lehine çözüm projelerine dönüştürmeyi öteleyerek zammı ve zulmü halka
reva görmek de demokratik hukuk devletinin -yapıyorsa- kendisi
değildir. Demokratik hukuk devleti, insan hak ve özgürlüklerine
duyarlıdır. Otoriterleştikçe hukukun da, insan hak ve
özgürlüklerinin de rafa kaldırıldığı, ifade
özgürlüğünden düşünce özgürlüğüne her türlü özgürlükçü
ortamın bertaraf edildiği bir ülke gerçeğiyle karşı
karşıyayız. Bugün, 93 gazetecinin, yüzlerce öğrencinin,
binlerce siyasetçinin tutsak edildiği cezaevlerini özgürleştirmek
gibi bir gündem önümüzde duruyorken, Seçim, Siyasi Partiler
Yasasının antidemokratik uygulamalarını ortadan
kaldırmak gerekirken, 12 Eylül Anayasasını, ceberut, otoriter
ve faşist anayasasını kaldırıp demokratik, özgürlükçü
bir anayasayı var etmek gerekirken, biz tali meselelerle
uğraşmaya devam ediyoruz. Bu, halkımızın bize
verdiği göreve denk düşen tarihî rolümüzü oynamamıza fırsat
verebilecek bir duruş değildir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu yönüyle Üçüncü Yasama Yılının
özgürlüklere, barışa ve halkların kardeşliğine hizmet
edecek bir potada ve formatta geçmesi dileklerimi bir kez daha
hatırlatıyorum. Savaşın tüm
yıkıcılığını yaşayan biz bölge
halkları olarak savaşa karşı durmanın insani, vicdani
ve ahlaki sorumluluklarını hatırlatarak, bu açıdan Mecliste
bulunan siyasi partilerin kendi siyasal programlarının esası
üzerine diyalog ve müzakereyle Kürt sorununun barışçıl,
demokratik çözümü başta olmak üzere, Alevilerin inanç ve ibadet sorununu,
dindarların türban sorunu ve ibadet sorunu gibi sorunlarını
çözüme kavuşturup ülkeyi demokratik normlara kavuşturmanın
mücadelesini vermemiz gerektiğini hatırlatıyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Adalet
ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime
on dakika ara veriyorum sayın milletvekilleri.
Kapanma Saati : 17.15
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.29
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KATİP ÜYELER: Mustafa
HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
------ 0 ------
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
İç
Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme
alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler (Devam)
3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, (2/20) esas numaralı
2090 Sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak
Yardımlar Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/62)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2/20
esas numaralı Kanun Teklifim 45 gün içerisinde Komisyonda
görüşülmediğinden, İç Tüzüğün 37. maddesi gereğince
doğrudan gündeme alınması konusunda gereğinin
yapılmasını saygılarımla arz ederim. 22.06.2012
Ensar
Öğüt
Ardahan
BAŞKAN
Teklif sahibi adına Ensar Öğüt, Ardahan Milletvekili.
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
tabii afetlerden zarar gören çiftçilerimize yardım hakkında
vermiş olduğum kanun teklifim üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, şu andaki 2090 sayılı Yasa, tabii afetlerle
ilgili yasa diyor ki: Çiftçilerin tüm mal varlıkları zarar görür ise
yani evi yıkılacak, traktörü yanacak, tarlası kurak gidecek, sel
götürecek, her şey yani yüzde 40ı zarar görürse ancak devlet
yardım ediyor.
Benim
teklifimde de diyorum ki: Öyle yapmayalım, hangi ürün, cansız üretim
araçları ya da tesisleri, herhangi bir ürünün yüzde 40ı zarar
görmüşse 2090 sayılı Yasa işlev görsün ve devlet çiftçilere
yardım etsin.
Şimdi,
bu sene, biliyorsunuz, bölgemizde, benim bölgemde de, bütün Türkiyede de çok
büyük kuraklık oldu. Öyle bir kuraklık oldu ki samanı ve otu
dışardan ithal etmeye başladık. Şimdi, böyle bir
durumda çiftçilere mutlak surette yardım etmemiz lazım.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, bizim Posof Türközü Kapısı var. Türközü
Kapısında şu anda biz ot veya saman Gürcistandan
getiremiyoruz. Niye? Çünkü tarım uygunluk belgesi yok. Tarım
Bakanı ne iş yapıyor bilmiyorum. Tarım Bakanı, milleti
zarar ettirmek için ithal et, ithal hayvan getiriyor ve kurak giden bölgelere
de hiçbir yardım yapmıyor. Yahu, bari, Allah aşkına,
şu gümrük kapılarına tarım uygunluk belgesi ver de insanlar
ucuz saman getirsin, ot getirsin, hayvanını beslesin yoksa tükeniyor
insanlar.
Böyle
bir konumda, şu anda biz Posof Türközü Kapısında işlem
yapamıyoruz, yapamadığımız gibi ne yapıyoruz
biliyor musunuz? Erzurum Gümrükten mobil bir ekip getirilecek, o mobil ekip
Posof Kapısında duracak, vatandaş gelecek oradan ot, saman
ithal edecek de hayvanını besleyecek, kış bahar yapacak.
Böyle bir zulüm olabilir mi
arkadaşlar? Yani devlet olarak biz ne yapıyoruz? Yani bir gümrük
kapısına tarım uygunluk belgesini vermekten âciz misiniz siz?
Yani şu anda hayvan para etmiyor. Kurak, Diyarbakırdan gelen
800 lira saman, 1 inek 800 liraya inmiş. 1 ton saman 1 inek, 1 ton saman 1
inek olmuş değerli arkadaşlar. Toplum bitmiş, aile
işletmeciliği bitmiş, Kars, Ardahan, Iğdır, Erzurum,
Van, Ağrı o bölge olduğu gibi şu anda tükenmiş,
bitmiş.
Şimdi,
bir de üstüne üstlük Kurban Bayramı nedeniyle büyük şehirlere
getiriyor adam hayvanını, sağlık belgesi olmasına
rağmen, Efendim, siz Anadolu yakasından Avrupa yakasına
geçiremezsiniz
Ya, bunun sağlık raporu var, pasaportu var, kulak
küpeleri var. Hayır efendim, Tarım Bakanlığı keyfî olarak
bir uygulama yapmış, yasağa da aykırı. Ben geçen gün
de anlattım, yürütmeyi durdurma kararı almamıza rağmen,
Göleden giden 21 tane hayvanı Büyükçekmecede kestiler. Adam hayvan
başı 4 bin lira zarar etti ve ağlaya ağlaya adamın
gözünün önünde hayvanlarını kestiler. Yani böyle bir Tarım
Bakanı olabilir mi, böyle bir kafa olabilir mi, böyle bir akıl
olabilir mi, böyle bir izan olabilir mi, böyle bir insan olabilir mi?
Ben
anlayamıyorum ki arkadaşlar, yani İnsanı yaşat ki
devlet yaşasın. sloganını her zaman Sayın
Başbakan söylüyor, AKPliler de söylüyor, biz de söylüyoruz Şeyh
Edebalinin sözünü ama insanı yaşatmıyorsunuz,
yaşamasına imkân verilmiyor. Ya, yaşamasına imkân
veriyorsanız lütfen bu insanların sesine niye kulak asmıyorsunuz?
Şimdi,
burada ben şunu söyleyeyim: Bir inek 1 ton saman etmişse bu çiftçinin
ölümüdür, bu aile işletmecisinin ölümüdür, bu toplumun ölümüdür. Yani
Türkiyenin nüfusunun üçte 1ini, yüzde 30unu kapsayan bir çiftçi kesimini
mahvetmek, onu bitirmek hangi akla, hangi izana sığıyor?
Bu
anlamda, ben, bu kanun teklifinin kabul edilerek çiftçilerin
zararının devlet tarafından karşılanmasını
talep ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.(CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Bir
milletvekili adına Nurettin Demir, Muğla Milletvekili.
NURETTİN
DEMİR (Muğla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ben Ensar Öğütün vermiş olduğu yasa teklifinin lehinde söz
aldım. Sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Efendim,
özellikle, son zamanlarda Urfa bölgesinde yaptığım incelemelerde
hayvancılığımızın oldukça zor durumda
olduğunu gördüm. Özellikle, bu, son verilen yasada da yapılan
düzenlemede de gördük ki Türkiyedeki yaklaşık 81 vilayetin
60ında bu kırsal kesimi destekleme kredilerinin ötelendiğini
görüyoruz. Ama özellikle Suriyedeki yaşanan sınır olayları
ve kuraklık yem fiyatlarının iki kat olması nedeniyle
Urfanın hayvancılıkta oldukça zor günler
yaşadığını belirtmek istiyorum. Bunun, tekrar göz
önüne alınarak düzeltilmesi ve bu kredilerin ötelenmesi konusunda
desteklenmesi düşüncesindeyim. Özellikle, küresel ısınmayla
artan doğal afetler ülkemizde, coğrafi konumu gereği, ne
yazık ki sık yaşadığımız olaylardır.
Ocak
ayında, biliyorsunuz, Muğlada yaşanan sel felaketi
sonrasında özellikle, Köyceğizde 500 dolayında üretici çok zor
günler yaşamış ve afet sonucunda buradaki çiftçilerin,
köylülerin, üreticilerin mağduriyetinin giderilmesi için yapılan
destekleme tespitinin afetle ortaya çıkan mağduriyetin hâlâ giderilmediğini
görüyoruz. Köyceğiz Belediyesinin sadece, kendinin harcamış
olduğu ve mağduriyetinin giderilmesi konusunda tespit edilen rakam
1,5 milyara yakındır ama bugüne kadar maalesef, Suriyeden gelen
mültecilere her konuda yardımcı olan Hükûmetimiz, kendi insanına
bu konuda yardımcı olmamıştır. Özellikle,
çiftçilerimiz ve hayvan üreticilerinin, besicilerin son bir senedir
yaşamış olduğu sıkıntıları, maalesef,
Hükûmetin görmediğini burada belirtmek istiyorum, altını çizmek
istiyorum. Bugün Fethiye hâlinde, sabahleyin, salatalığın kilosu
10 kuruştu, yani salatalık bile hıyar olmaktan maalesef utanç
duymaktadır. Dolayısıyla,
ülkenin bu kadar, ekonomik sıkıntı içerisinde yaşayan
köylülerimize, çiftçilerimize ve üreticilerimize Hükûmetin el vermemesi, onlara
desteklerini vermemesi dikkat çekicidir.
Özellikle,
Urfada, 2011 yılında hububat destekleme fiyatlarının
ödenmemiş olması ve hâlâ onların borçlarını
öteleyememeleri gerçekten dikkat çekicidir.
Zeytincilik,
maalesef, çok kötü durumda, Milas, Muğla başta olmak üzere -buradan
beş altı yıl önce 7 lira olan zeytin, 3 liranın hemen
altında ya da üstünde gitmekte- çiftçimiz çok zor durumdadır.
Bunların sorunlarının mutlaka giderilmesi gerekiyor.
Geçen
sene 12,5 lira olan canlı hayvan fiyatları, maalesef, samanın ve
yemin 2 kat artması nedeniyle 7-8 liraya düşmüş ve
hayvancılık çok kötü durumdadır.
Süt
üreticileri, aynı şekilde, çok zor durumdadırlar.
Ben,
özellikle çiftçimizin ve köylümüzün, üreticimizin zor durumda olması
konusunun bir daha gözden geçirilmesi ve Hükûmetin, özellikle üreticimizin yanında,
onları destekleyici yeni politikalar üretmesinin gereğini öneriyorum.
Aksi takdirde, köyden kente göçün, istihdam sorununun daha da büyüyeceği,
yoksulluğun artacağı ve kırsal kalkınma hedeflerinin
gerçekleşmesinin ülkemiz ekonomisini olumsuz etkileyeceği
aşikârdır.
Ben bu yasanın
desteklenmesini tekrar isterken saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum:Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Gündemin Seçim
kısmına geçiyoruz.
X.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- İçişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN -
İçişleri Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi
Grubuna düşen 1 üyelik için İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler
aday gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2.- Plan ve Bütçe Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN - Plan ve Bütçe
Komisyonunda boşalan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1
üyelik için Ankara Milletvekili İzzet Çetin aday gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda açık bulunan
üyeliğe seçim
BAŞKAN - Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boşalan ve Cumhuriyet Halk
Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için İzmir Milletvekili Alaattin
Yüksel aday gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar
gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S.
Sayısı: 287)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü
sırada yer alan, Toplu İş İlişkileri Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
3.- Toplu İş
İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporları (1/567) (S. Sayısı: 197)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü
sıraya alınan, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel
Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet
Bahçeli ile 309 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporunun birinci görüşmesine başlayacağız.
4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 309 Milletvekilinin;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/873) (S.
Sayısı: 328) (X)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon
raporu 328 sıra sayısıyla bastırılıp,
dağıtılmıştır.
Teklifin
tümü üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen
Altan Tan, Diyarbakır Milletvekili.
Buyurun.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP
GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; her zaman olduğu gibi bir oldubittiyle karşı
karşıyayız. Adalet ve Kalkınma Partisi, Meclis
açılır açılmaz yerel seçimlerin yaklaşık beş ay
öne alınmasıyla ilgili bir anayasa değişiklik teklifini
Meclise getirdi.
Öncelikle
şunu söyleyelim: Seçimlerin önümüzdeki yıl, yani 2013 senesi 27
Ekiminde değil, isterseniz bu Pazar günü de yapılmasına
hazırız.
Yine
arkadaşlarımızın verecekleri, hazırladıkları
bir değişiklik önergesiyle de bu seçimlerin Ekim ayında
değil, Mayıs ayında yapılmasını istediğimizi
yine huzurlarınıza getireceğiz, getiriyoruz; biraz sonra
görüşülecek, konuşulacak.
Sevgili arkadaşlar, birinci
itirazımız şuna: Parlamentoda yapılan bütün işler
bir oldubittiyle yapılıyor ve bu Parlamentonun esas görevi, esas
işlevi oturup Türkiyenin bütün meselelerini iktidarıyla muhalefetiyle
müzakere etmek olmasına rağmen, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi,
diğer muhalefet partilerini yok farz ederek, canı istediği zaman
da biriyle veya birkaçıyla görüşerek paldır küldür bu
yasaları getiriyor. Bu seçimlerin öne alınmasına, ilgili Anayasa
değişikliği hazırlanırken de partimize hiçbir
şekilde bir görüş sorulmadı, bir fikir alınmadı ve
yine aynı şekilde bu Adalet ve Kalkınma Partisiyle bir muhalefet
partisinin iş birliği şeklinde Meclise geldi. Bu demokratik
teamüllere, Türkiyenin barışına ve bu Meclisin işlevine
aykırı bir davranıştır. Önce bunun altını
çiziyoruz.
İkincisi, öne sürülen
şartlar: Efendim, mart ayından çıkıldığı
vakit, martın sonuna doğru yapılacak bir seçim, kış
sonrası bir seçim, şartlar müsait değil, onun için biz bunu
sonbahara alıyoruz. gibi görünüşte gayet masum bir gerekçelendirme
var, buna da kesinlikle inanmıyoruz. Biraz evvel de söylediğim gibi
eğer kış şartlarını bahane ediyorsanız,
sonbaharın 27 Ekimi de öyle çok rahat bir zaman değil, yağmurun
çamurun başladığı bir dönem. Gelin bunu mayıs
ayında yapalım. Esas sebebin de bu olmadığı
kanaatindeyiz çünkü Cumhurbaşkanı olma sevdasına
düşmüş bulunan Sayın Başbakan, ne pahasına olursa
olsun Türkiyenin bütün siyasi sorunlarını, seçimleri, Suriyeyle
ilgili Tezkereyi, hatta başkanlık sistemini ve daha
aklınıza ne kadar şey geliyorsa, kendi önüne koyduğu siyasi
hedef doğrultusunda planlıyor, zamanlamasını buna
yapıyor. Diyebilirsiniz ki ne var bunda, yani gönlü böyle istiyorsa
yapsın. Sevgili arkadaşlar, burası kimsenin kendi şahsi ikbalinin,
kendi arzu ve isteklerinin yerine getirilme mekânı ve platformu
değil. 75 milyonun menfaati, çıkarı, geleceği neyi
gerektiriyorsa zamanlamanın da, planlamaların da, kanunların da,
yönetmeliklerin de ona göre düzenlenme mecburiyeti var. Arka arkaya seçimler
olacak; yerel seçimler var, Cumhurbaşkanlığı seçimi var,
ondan sonra milletvekilliği seçimi var, belki bu arada bir yeni anayasa
referandumu var. İşte bunların hepsiyle ilgili Aman, bunlar
bana bir zarar vermesin, benim siyasi ikbalim tehlikeye düşmesin, bunun
zamanlamasını öyle yapayım, bu merdivenleri öyle
çıkayım ki sağ salim hedefime varayım. diye bir zamanlama
ve planlamayla karşı karşıyayız.
Bir
diğer en önemli endişe de mart ayıyla ilgili olan
endişedir. Mart ayı biliyorsunuz nevroz kutlamalarının
yapıldığı bir aydır -21 Mart- ve bu dönemde bütün bir
Kürt coğrafyası ayaktadır, coşku içerisindedir, bunun da
hemen nevroz sonrası 26 veya 27 Martta yapılacak bir seçimin BDPye
yarar sağlayacağı endişesi vardır. Buradan da çok açık
bir ifadeyle meydan okuyoruz; bizim için bundan sonra her gün nevrozdur. (BDP
sıralarından alkışlar) Yani seçimi hangi güne
alırsanız alın, ne zaman yaparsanız yapın, isterseniz
her sandığın başına bir tank koyun ki son milletvekili
seçimlerinde polisler sandık başlarına kadar geldiler -yani
bırakınız o yasal mesafeyi- yine de netice değişmedi,
bu yerel seçimlerde de sonuçlar değişmeyecek. Bugün korktuğunuz ve endişe duyduğunuz
ne ise başınıza gelecek; korkunun ecele faydası yok, bunu
da burada söyleyelim.
Seçimlerin
sağlıklı yapılması, seçim propagandalarının
kışa gelmemesi gibi masumane bir gerekçeyle yine öyle bir tablo
ortaya konuluyor ki sanki iktidar partisi sabah akşam Aman, bu seçimler
nasıl demokratik olur, nasıl rahat olur, nasıl güzel olur? diye
düşünüyor fikrine kapılabiliriz bir an için fakat işin
gerçeğine baktığımız vakit, sevgili arkadaşlar,
bunun kesinlikle böyle olmadığını görüyoruz. Son yirmi
beş sene, hatta yirmi dokuz senedir, 1983ün sonu, 1984ün
başından bu yana yerel seçimlerle ilgili çarpık kanunlar bugüne
kadar düzeltilemedi. Ben burada iddia ediyorum, sayın milletvekillerine
tek tek soralım -çok az bir kısmını tenzih ederim- büyük
bir çoğunluğu bu Yerel Seçimler Kanununda belediye meclis üyeleri ve
il genel meclis üyelerinin nasıl hesaplandığını
bilmiyorlar. Yüzde 10 oy her partiden siliniyor. Bakınız baraj yok,
baraj değil. Aldığınız oylardan yüzde 10 siliniyor,
yok farz ediliyor ve ondan sonra yeni bir hesaplama yapılıyor yani
yüzde 20 oy alan bir partinin yanında yüzde 11 bir parti oy
almışsa, normalde yüzde 20 oy alanın yüzde 11 oy alanın 2
misli kadar il genel meclisi veya belediye meclisi üyesi çıkarması
lazım ama şu an yürürlükte olan kanuna göre yüzde 11den 10
çıktığı vakit 1 kalıyor, yüzde 21den 10
çıktığı zaman 10 kalıyor -1e 10- 10 misli bir fark
çıkıyor ortaya. İşte hesap bu. Bilen var mıydı,
bilmiyorum. Tekrar tekrar söylüyorum, bilen çok az arkadaşımı
tenzih ediyorum.
Peki,
bu çarpıklıkları düzeltmeden, doğru düzgün bir seçim kanunu
yapmadan, doğru düzgün bir siyasi partiler kanunu getirmeden neyin
seçimini yapıyoruz? Tekrar, bundan önceki seçimler gibi bul karayı,
al parayı misali bir kaptıkaçtılıkla yine temsildeki
adaletsizliği devam ettireceğiz demektir bu neticeye göre.
Siyasi
partilerin hazineden aldıkları yardımla ilgili hiçbir netice
yok. Bakın, arkadaşlar -bu arkadaşlarımızın büyük
bir kısmıyla Mecliste namaz kılıyoruz- şu an
aldığınız paralar haram. Hazineden hazine yardımı
alıyorsunuz. Diyelim ki 300 milletvekiliniz var, 327 milletvekiliniz var,
bizim de 35 milletvekilimiz var, sizin onda 1iniz kadar almamız
lazım. 80 trilyon para alıyorsunuz ama bize bir kuruş yok. Bu
çarpıklıklar düzeltilmeden, bunlar hakkında doğru düzgün
bir düzenleme olmadan o zaman bu, Efendim, biz seçimlerin doğru düzgün
yapılmasını istiyoruz., Propaganda şartlarını
düzenlemek istiyoruz., Kışa gelmesini istemiyoruz. gibi iyi
niyetli gözüken bütün ifadelerin arkasında o meşhur Kırmızı
Başlıklı Kurt hikâyesindeki gibi kendini sevimli gösteren bir
kurt tablosu ortaya çıkıyor.
Sevgili
arkadaşlar, yine bir diğer konu: Bakın, elimde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı vasıtasıyla
verdiğim bir soru önergesi var, Maliye Bakanımız Sayın
Mehmet Şimşeke. Sayın bakanlarımız da burada,
dikkatlice dinlemelerini talep ediyorum, rica ediyorum, istirham ediyorum.
Sorduğum soru bu. Bu yerel yönetimlerle ilgili, belediyelerin ve
belediyelere bağlı iştiraklerin yani ASKİ, İSKİ,
DİSKİ gibi vesaire, EGO gibi kuruluşların hazine
kefaletiyle yurt dışından aldıkları kredi miktarı
var.
Sorduğum
soru gayet basit. Ankara Büyükşehir Belediyesi ve iştiraklerinin
31/12/2011 tarihi itibarıyla kullandıkları hazine kefaletli
dış kredi miktarı ne kadardır? Aynı şekilde
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin kullandığı hazine
kefaletli dış kredi miktarı ne kadardır? Basit bir soru.
Cevap: Sayın Maliye Bakanımız sağ olsun, 13/04/2012de
cevap vermiş, kalem kalem, madde madde bunları sentine kadar
yazmış.
Ankara
Büyükşehir Belediyesinin bizzat aldığı 536 trilyon 472 bin
292,89 Amerikan doları, ASKİnin aldığı 213 trilyon
-yani eski parayla- 223 bin 0,73,33 Amerikan doları ve yine, aynı
şekilde, EGOnun kullandığı 697 trilyon 444 milyon 740 bin
29 Amerikan doları. Toplam, ceman 1 katrilyon 447 trilyon ve
küsuratı var bunların toplamının- Türk lirası. Yani
1,5 katrilyon, 1,5 katrilyon
NİHAT
ZEYBEKCİ (Denizli) Demin Amerikan doları. diyordun.
ALTAN
TAN (Devamla) Gayet iyi dinleyin. Bakın, siyasi bir şey
söylemiyorum, rakam veriyorum. 1,5 katrilyon, yuvarlak hesap. Ne demek bu?
1.500 trilyon. Peki, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ne kadar
almış? 1.500 trilyona karşı yarım trilyon bile
değil, yarım trilyon, 332 bin 716,78 Amerikan doları.
İşte, buyurun. 4 bin misli kredi kullanmış, 4 bin misli.
İşte, yerel seçim yapıyoruz, yerel seçimlere gidiyoruz. Ankara 4
bin kullanıyor, Diyarbakıra 1 veriyorsun. Hazine yardımı
yok. Yüzde 10unu siliyorsun. Böyle bir seçim kanunuyla giriyorsun. Dostlar
alışverişte görsün. diye seçim yapıyorsun. Ondan sonra da
diyorsun ki: Diktatörlüklerde seçimler böyle oldu, filan yerde yüzde 99
çıktı, filan yerde yüzde 98 çıktı. İşte, burada
da kibari bir ne var? Bunu söylemiyorum, parantezin içini boş
bırakıyorum, size bırakıyorum. Rakamlar, belgeler
Sayın Maliye Bakanımızın verdiği rakamlar.
Bütün
bunları üst üste koyduğumuz vakit
Peki, ne söylüyoruz, ne istiyoruz?
Şunu söylüyoruz:
1)
Sevgili arkadaşlar, seçimleri istediğiniz en erken zamanda
yapalım, itiraz yok.
2)
Gelin, doğru düzgün bir siyasi partiler ve seçim kanunu yapalım.
3)
Gelin, bu hazine yardımını düzenleyelim.
4) Bu
yerel yönetimlerin birisine 1.500 trilyon, öbürüne yarım trilyonun da
altında, çeyrek trilyon verecek bir haksızlık ortaya
koymayalım. Bu Meclis bunların tamamını düzenlesin.
Yine,
tekrar tekrar söylüyorum, canınız istediği vakit
Bunlar bir
gecelik işler, bir gecelik.
Şimdi, yine, bu
canınızın istediğine örnek: Yeni büyükşehirler
kurulmasıyla ilgili bir kanun teklifi geldi Meclise. Yıllardır
biz de bekliyoruz, fikir doğru, gidişat olumlu yani bu konuda bir
itiraz yok -bölgesel yönetimlerin güçlendirilmesi- ama her zamanki gibi yine
paldır küldür. Ben dün gece, üşenmedim -dün Meclise verilmiş,
aldım- şu kadar bir kanun teklifi, okudum, inceledim. Benim
uzmanlık alanım. Yetkiler ve sorumluluklar bile doğru düzgün
tarif edilmemiş, bütçeden hangi kaynakları alacak doğru düzgün
tarif edilmemiş. Yani öyle yükler konulmuş ki üzerine, bütün köy
yollarından
Ki doğru bir düzenleme, bakın, tekrar söylüyorum yani
amaç olarak gidişat doğru ama paldır küldür. İlçeler
ayrılmış, yeni belediyeler kurulmuş, bir kısmı
kaldırılmış.
E, peki, sevgili
arkadaşlar, hani halk arasında bir şey söylerler, ya bu eroin
midir, esrar mıdır, silah mıdır saklıyorsun. Yani
sonuçta bu ülkenin gelişmesi için bir kanun teklifi
hazırlıyorsunuz, bunu beş, altı, yedi aydır bu kadar
gizli kapaklı, kapılar arkasında yapmanın bir anlamı
var mı? Getirin sorun, danışın, kamuoyuna açın,
tartışılsın; daha güzeli, en doğrusu ne ise onu
beraber yapalım. Sizin getirdiğiniz o doğru şeye biz
Hayır. dersek, çıkın deyin ki: Bakın kardeşim, biz
bu kadar güzel şeyler yapıyoruz, bu adamlar da her şeye
karşı çıkıyorlar.
Yine, aynı şekilde,
bu yapılan düzenlemelerde, mesela 2003 senesinde Sayın Ömer Dinçerin
hazırladığı ve o dönem Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet
Sezerin Meclisten geçmesine rağmen veto ettiği bir kanun var;
hazırlanmış, Meclisten geçmiş. Bugün bu düzenleme o
2003tekinin gerisinde. Yani bende o da var. Mesela 2003teki düzenlemeye göre,
sağlık hizmetlerinin, gençlik spor hizmetlerinin, yereldeki
hizmetlerin önemli bir kesimi de yine o yerel yönetimlere veya yerel idarelere
devredilmekte ama bugünkünde bu da yok. Yani yeni bir düzenleme
yapıyorsunuz, 2003ün gerisinde kalıyor. Valinin yetkisinde
ne kalıyor? Emniyet müdürlerinin yetkisinde ne kalıyor? Seçilmiş
bir büyükşehir belediye başkanı var iken ve bütün il
sınırlarından oy almışken, tek bir meclis varken -ki
tekrar söylüyorum, başta da söyledim, bunlar doğru- peki, valinin
yetkisi ve formasyonu ne? Bunların hepsi birbirine
karışmış durumdadır.
Sevgili
arkadaşlar, eğer burayı bir noter gibi kullanırsak,
işte, tenkit ettiğimiz, karşı
çıktığımız Suriyenin, Suudi Arabistanın,
Katarın, İranın durumuna düşeriz. Yani Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir. veya Kabul edilmemiştir. Memleketin
bütün bir idaresini şekillendirecek bu düzenlemeleri bile yangından
mal kaçırır gibi, detaya, özele, kılcal damarlara inmeden
götürürsek, altı ay sonra bir daha kanunu değiştireceğiz,
bir daha tartışacağız, tekrar tekrar.
Bunların
olmaması için biz şunu söylüyoruz: Gelin, bütün bu meseleleri yani
biraz evvel konuşmamın ilk bölümünde altını çizdiğim
Seçim Kanunuyla ilgili, hazine yardımıyla ilgili, propaganda
yasakları ve şekilleriyle ilgili, yüzde 10 oyların silinmesiyle
ilgili, yetki ve sorumluluklarla ilgili ne varsa bunları doğru düzgün
konuşalım ve tartışalım. Bir komisyondan bunu
aynı gece geçirdiğiniz vakit neyi tartışacağız
biz ve nereye varacağız? 2003ün gerisinde, kendi
yaptığınız işin gerisinde bir şey getirirseniz
siz nereye varacaksınız? Biz -tekrar söylüyorum sevgili arkadaşlar-
eğer bunları bu şekilde doğru düzgün konuşamazsak bu
kaos ve çelişkiler yumağı devam edecek.
Yerel
yönetimlerde şu an Türkiye nüfusunun yüzde 75i bu yeni kapsama giriyor
yani 29 büyükşehir belediyesinin toplam nüfusu -yeni ilan
edilenler tabii dâhil hepsi- 56 milyon küsur. Bir ülkenin yani 75 milyonluk bir
ülkenin 56 milyonunu yeni bir şekille idare etmeyi önünüze
koyacaksınız, nüfusun yüzde 75ine yeni bir perspektif
sunacaksınız ama bu işi, böyle bildiğiniz gibi, baştan
savma, dibini, başını, sonunu düşünmeden götüreceksiniz.
Nereye varacaksınız? Kafa duvara çarpacak, bir daha geri
döneceksiniz.
Sonuç olarak, şunu
söylüyoruz: Gelin, seçimlerin öne alınmasıyla ilgili de, seçim
kanunlarıyla ilgili de, bu son yerel yönetimlerle ilgili de doğru
düzgün bir çalışma yapalım. Bu çalışmaya, biz
Barış ve Demokrasi Partisi olarak her türlü katkıyı
sunalım, sunmaya hazırız. Bu ortaya koyduğumuz model Orta
Doğuya da bir model olsun, yeni Orta Doğu federasyonuna, eyaletler
birliğine bir ön hazırlık olsun ve yüzümüzün akıyla bunları,
bu Meclisten geçirelim.
Hepinize sevgiler,
saygılar sunuyorum. Tekrar ediyorum: İstiyorsanız bu pazar seçime
hazırız, buyurun hodri meydan!
Selamlar, sevgiler,
saygılar.
BAŞKAN Teklifin tümü
üzerinde söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bülent Tezcan,
Aydın Milletvekili.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT TEZCAN
(Aydın) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anayasa değişikliği üzerinde
konuşuyoruz, 328 sıra sayılı Kanun Teklifi hakkında
görüşme yapıyoruz.
Biliyorsunuz, yerel
seçimlerin normal süresi 2014 yılının Mart ayıydı.
2014 yılının Mart ayında yapılması gereken yerel
seçimlerin bu kanun teklifiyle 2013 yılına alınması
isteniyor, Anayasa değişiklik teklifiyle.
Öncelikle, peşin olarak
şunu söyleyeyim: Komisyon görüşmelerinde de Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bu değişiklik teklifine muhalefet etmedik, muhalefet
şerhi yazmadık, bu değişiklik teklifine karşı
çıkmıyoruz, hodri meydan! İsterseniz 2013 yılının
Ekiminde değil, daha erken yapmak istiyorsanız daha erken
yapalım. Hatta sadece yerel seçimleri değil, bunun yanına
başka seçimler almak istiyorsanız, hangi seçim
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) Milletvekilini de
BÜLENT
TEZCAN (Devamla) Evet, milletvekili seçimleri de dâhil, hangisini almak
istiyorsanız onları da öne alalım, birlikte yapalım çünkü
Türkiye AKP İktidarının on yıldan bu yana milletin üzerine
yıktığı yükten ancak seçimle çıkacak, onun için de ana
muhalefet partisi olarak seçimin her türlüsüne her zaman varız. Yalnız
bir şeyi de Sayın Genel Kurulla paylaşma ihtiyacı
duyuyorum: Kanun teklifinin gerekçe bölümünde katılmadığımız
bir şeyler var. Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifinin
gerekçesinde seçmenin özgürce siyasi partileri tanıyabilmesi, özgür
propaganda yapılabilmesi, propaganda yapmanın önünde kış
ayından kaynaklanan, tabiat koşullarından kaynaklanan zorlukların
ortadan kaldırılması için seçimlerin erkene
alındığı yazılmış, bu doğru değil.
Bunun doğru olmadığını cümle âlem biliyor.
Sevgili
milletvekilleri, bakın, seçimleri AKP İktidarının erkene
almak istemesinin bir tane sebebi var, tek bir sebebi var, kötü giden ekonomi;
bunu siz de gördünüz.
Bakın,
bugün, daha bir hafta önce yapılan zamlarda, listesini çıkardık,
vatandaşın mutfakta enflasyon oranı yüzde 30, istatistiklerde
enflasyon oranı yüzde 9 ama vatandaşın yediği ekmekte,
kullandığı elektrikte, doğal gazda ortalama enflasyon yüzde
30. Bunun içerisinde -önümüz kış- son yapılan zamlarda mazota,
akaryakıta getirilen zam yüzde 20, elektrik yüzde 20, doğal gaz yüzde
49, yüzde 50ye vurmuş doğal gaz zammı var. Kış
kapıya dayanmış, bacaya dayanmış, vatandaşın
ısınmak için tam da doğal gaza en fazla ihtiyacı
olduğu dönemde yüzde 50, en temel tüketim mallarında.
Şimdi, Aydından
geldim, Aydında tek tek köylerimizi dolaştım. Çiftçinin durumu
ortada, incir üreticisi diyor ki: 3.5 liraya inciri mal ediyorum, 2.5 liraya
şu anda satamıyorum; 2 lira, 2.5 lira. Pamuk üreticisi maliyetini
hesaplamış, 1 lira 92 kuruş, primle beraber satış
fiyatı 1 lira 75 kuruş. Aydından çıkalım, gidelim
Karadenize: 2004 yılındaki fındık fiyatının
yarısına düşmüş şimdiki fındık fiyatı,
yarısına düşmüş.
Değerli arkadaşlar,
bakın, pamuktan kaçmış mısır ekmiş,
mısır para etmiyor; mısırdan kaçmış, başka
bir şey; buğday ekmeye kalkmış buğday para etmiyor; bu
hâle gelmiş. Hayvancılık yapanlarda kamyon dolusu yem
vardı, vatandaş diyor ki: Bu yem geçen sene 43 liraydı
torbası, bu sene 50 lira. Sütün litresinin maliyeti 120 kuruş, sütün
litresinin fiyatı 80 kuruş, ben nasıl para
kazanacağım? Hayvancılık bitmiş, Faizsiz kredi
veriyoruz. diye 7.500 liraya hayvan almışlar, dananın tanesini
7.500 liraya almışlar, şimdi sıfır faizli krediyle
aldıkları 7500 liralık hayvanın fiyatı, bin-2.500
liraya düşmüş, üçte 1 fiyatına. Yüzde 300, bunun reel anlamda
faizinin adı yüzde 300, bu hâle gelmiş.
Değerli arkadaşlar,
bugün, ilginçtir, günlük bin tane dana, 3 bin tane koyun ithal eden bir ülke
hâline geldik. Her gün, Türkiyede bin tane dana, 3 bin tane koyun ithal
ediyoruz. Ne yapacak bu çiftçi, ne yapacak bu köylü? Vatandaş ne yapacak?
Alışveriş merkezleri sokak aralarına kadar girmiş,
bakkalın hâli perişan, esnaf perişan olmuş.
İşçiler sokaklarda yürüyor. Sendikasızlaştırma,
işçilerin örgütlenmesini ve örgütlü bir işçi sınıfı
gücünü ortadan kaldırmaya dönük bütün uygulamaları hayata
geçirmişsiniz on yıllık devri iktidarınızda.
İşçiler sokakta. Böyle bir süreci yaşıyoruz, bugün,
kışa girerken.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye'de, 2012 yılında, on yıllık devri
iktidarınızda yaptığınız şey: 7,5 milyon aç
insan var, 7,5 milyon aç. 46 milyon insanımız yoksulluk
sınırının altında, 75 milyon nüfusun 46 milyonu yoksul.
Türkiye'yi yoksullar ülkesi hâline getirmiş bir AKP İktidarı
var.
E tabii,
şimdi, önümüzde bir kış var, 2012 yılının
kışı geçecek, 2013 yılının kışı
geçecek, 2014 yılının Mart ayı geldiğinde, bu tablo
-siz de çok iyi biliyorsunuz ki- daha kötü olacak, daha iyi olması mümkün
değil; ekonomik göstergeler bunu ortaya koyuyor. İşte, bu daha
kötü olmasından korktuğunuz için, kışı çıkaracak
nefesiniz kalmadığı için kışı görmeden sandığı
görmenin peşindesiniz. Bu erken seçimin getirilmesinin temel sebebi bu AKP
İktidarı açısından. Ama şu konuda hiç tereddüdümüz
yok: Neyi getirirseniz getirin -başında da söyledim- evet, biz erken
seçime varız çünkü millet, sizden, ancak önüne sandık geldiğinde
kurtulabilecek. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, gerekçede özgürce propaganda yapabilmekten bahsediliyor yani
kış aylarında özgür propaganda yapma imkânı yokmuş, onun
için seçimleri ekim ayına aldığımızda, hava
şartları özgür propaganda yapma imkânı verecekmiş!
Şimdi, bunu başka bir iktidar söylese, belki oturur düşünürüz.
On yıllık AKP İktidarı döneminde, ortada, özgürlük
adına ne kaldı? Buradan bütün millete soruyorum: Sokakta,
parasız eğitim isteyen öğrenciyi terörist yaptınız,
iki sene hapislerde süründürdünüz. Aydın, iktidara itiraz eden,
hoşunuza gitmeyen gazeteciyi -gazete patronlarına talimat verdiniz-
tehdit ettiniz, aç bıraktınız, yoksulluğa mahkûm ettiniz.
Aydınları, demokratları, hoşunuza gitmeyen şeyleri
söyleyenleri, bilim insanlarını hapishanelere tıktınız.
İlk defa, milletvekilleri tutuklu olan ve bir buçuk yıldan bu yana
eksik temsil hâlinde çalışan bir Türkiye Büyük Millet Meclisi
ayıbını Parlamento tarihimize getirttiniz, oturttunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, Silivri hukuku yarattınız, Silivri hukuku. Silivri
hukukunun ne olduğunu, -ileride okuyacak hukuk fakültesi öğrencileri
geçmişe dönüp bakacak- savunma hakkı olmadan yargılamanın
ne olduğunu, iktidar talimatıyla hüküm veren hâkimlerin nasıl
yargılama yaptıklarını
Hani o istiklal mahkemelerinden
şikâyet ediyorsunuz ya istiklal mahkemelerindeki hukuku dahi aratan bir
Silivri hukuku, Silivri mahkemeleri, tayyiban mahkemeleri yarattınız
Türkiyede.
Değerli
arkadaşlar, bu dönem içerisinde AKP bir şeyi çok iyi biliyor, toplumu
Allahla aldatma konusunda gerçekten ciddi bir yeteneğiniz var ama Silivri
hukukunu, Silivri mahkemelerini hayata geçirerek buna yeni bir şey daha
eklediniz. Buna, artık günümüzde Allahla aldatma yeteneğinize
hukukla zulmetme yeteneğiniz de eklendi. AKP İktidarı, Allahla
aldatan, hukukla zulmeden iktidarın adıdır. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, şimdi, böyle bir ortamda seçimleri erkene alarak
diyorsunuz ki: Biz, özgür ve demokratik seçimler yapacağız, bunun
için erkene alıyoruz. Buna inanmamız mümkün değil çünkü
niyetinizin bu olmadığı bugüne kadar
yarattığınız siyasal iklimle açıkça ortaya
çıkıyor.
Değerli
arkadaşlar, daha öteye gitmeye gerek yok, Sayın Başbakanın
siyaset üslubuna dönüp baksak
Bunu görmek için başka bir delile, başka
bir emareye ihtiyaç yok. Bakın, Sayın Başbakan bugün grup
konuşmasında çıkmış, grup başkan vekilimize
dönerek, Sayın Muharrem İnceye ABDye de canın cehenneme
diyebiliyor musun? diye sormuş. Yani Sayın Başbakan için,
ABDye kafa tutabilmek tabii ki zor bir şeydir, bunu anlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Onun için, bunu böyle
sorması da sürpriz değil çünkü Sayın Başbakan için
Başbakanımızı deliğe süpürmeyin, faydalanın.
dediler. Onun için, onu anlaması mümkün değil. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi,
tabii bu ülkede, zaman zaman bu topraklar üzerinde yabancı
hayranlığı yerleşmiştir. Mesela Birinci Dünya
Savaşı yıllarında da bir Alman hayranlığı
vardı ve o Birinci Dünya Savaşı yıllarında Enver
Paşanın Alman hayranlığı bizi bir Birinci Dünya
Savaşı macerasına soktu. O maceradan Türkiyeyi, isminin okul
kitaplarında bulunmasına dahi tahammül edemediğiniz Büyük Önder
Mustafa Kemal Atatürk çıkardı, kurtardı.
Şimdi
yeni bir macera başladı Türkiyede; o günün Alman
hayranlığının yerini bugünün Amerikan
hayranlığı aldı, başladı. Amerikan
hayranlığı devam ettiği için, bugünün Hariciye
Nazırı Sayın Davutoğlu da aynı şekilde o günün
Enver Paşası gibi Amerikan hayranlığıyla dış
politikayı yönettiği için Amerikaya kafa tutmak sizin
havsalanızda yer almaz, siz böyle bir şeyi anlayamazsınız.
Siz, Amerikan kayığıyla engin denizlerde yol almayı
bilirsiniz ama o kayık sizi de batırır ama inşallah,
memleketi, milleti batırmaz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, Sayın Başbakanın bu konuda hiç tereddüdü
olmasın, biz, bu memlekete nasıl ki bundan doksan yıl önce gelip
de bu toprakları parçalamak isteyenlere karşı Canın
cehenneme! diyebilmiş isek nasıl ki bunu diyen Kemal kültüründen
geliyorsak bizim bugün de aynı Kemal kültürümüz devam ediyor. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) ABDye de
Canın cehenneme! deriz. Sadece ABDye değil -dikkat edin, sadece
ABDye değil- ABDyle birlikte dünyayı paylaşmak üzere onun
çömezi olan bütün iş birlikçilerine, bütün emperyalist iş
birlikçilerine buradan Canınız cehenneme! diyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Bravo [!]
BÜLENT
TEZCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, bir Suriye
meselesidir gidiyor. Şimdi, Hatayın Kızılçat köyünde cami
minarelerinde İbranice konuşmalar yayılmaya başladı;
İbranice, İsraillilerin konuştuğu dil. Bölge,
anlaşılan o ki MOSSAD ajanlarıyla dolmuş ve Hatayın
Suriye sınırındaki camilerde artık MOSSAD ajanları
İbranice plan, program, toplantı yapıyor herhâlde.
Sayın
Başbakan yine AKP Kurultayında daha önce yaptığı ve
iftira olduğu ortaya çıkan bir iftirayı tekrar Cumhuriyet Halk
Partisi için söyledi. Ne dedi? 1940lı yıllarda Cumhuriyet Halk
Partisi döneminde camiler ahır yapıldı. dedi kurultayda, sizler
de dinlediniz. (AK PARTİ sıralarından Doğru sesleri,
gürültüler)
Şimdi
buradan sesleniyorum: Cumhuriyet Halk Partisi döneminde bir tane cami dahi
ahır yapılmamıştır ama AKP döneminde camiler MOSSAD
ajanlarının kışlası ve karargâhı hâline
getirilmiştir. (CHP sıralarından alkışlar) MOSSAD
ajanlarının kışlası hâline getirdiniz camileri.
Değerli
arkadaşlar, herhâlde bundan sonra Sayın Başbakanın o çok
sevdiği şiir var ya Camiler kubbemiz, minareler, işte
mızrağımız
(AK PARTİ sıralarından
Yanlış okuyorsun sesleri) Yani okuyayım, okuyayım, ben
bilmiyorum şiiri, Başbakan biliyor.
Minareler
süngü, kubbeler miğfer
Camiler
kışlamız, müminler asker diyor ya Sayın Başbakan,
herhâlde bundan sonra Suriye sınırında MOSSAD ajanları
okuyacak bu şiiri; Başbakanın şiirini MOSSAD ajanları
okuyacak.
Değerli
arkadaşlar, yine bugün konuşmasında masum Suriyelilere sahip
çıktığını anlatıyor Başbakan. Yani
Sayın Başbakanı grup konuşmasında dinlediniz, dedi ki:
Cumhuriyet Halk Partisi bu konuda masum insanlara sahip çıkmıyor,
siz bunu bilmezsiniz, anlamazsınız. Masum çoluk çocuk
çıkmış, sınırdan gelmiş bunlara sahip
çıkmayalım mı? Tabii ki sahip çıkacaksın. Türkiyede
sadece Cumhuriyet Halk Partisi değil, herkes, her Türk vatandaşı
kendisine sığınan, Elaman dileyen herkese, her mağdura
sahip çıkar ama Sahip çıkıyorum. derken başka bir maceranın
arkasına memleketi takıp, milleti kandırmayacaksın.
Bakın, masum vatandaşlar nerede? Masum vatandaşlar kimler? Size
iki tane fotoğraf gösteriyorum.
MUHAMMET BİLAL
MACİT (İstanbul) Vicdanını nerede kaybettin?
BÜLENT TEZCAN (Devamla)
İki tane fotoğraf gösteriyorum. Bakın, bu fotoğrafta,
burada bir vatandaşımız, sağında, solunda Türk askeri,
gülümseyerek poz veriyor. Burada
Bakın, plaka 21 plaka, Türkiye
burası, sınır. Aynı vatandaşımız bir
başka fotoğrafta elinde avcı bıçağı, kalaşnikof
tüfeğiyle, asker elbisesiyle, gerilla elbisesiyle, Özgür Suriye Ordusu
elbisesiyle, adını ne koyarsanız koyun, hangisi hoşunuza
gidiyorsa onu koyun.
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN
(Balıkesir) Hadi oradan be!
BÜLENT TEZCAN (Devamla)
Şimdi, masum insanlar bunlar mı? Bunlar için mi Türkiyeyi bir
maceranın içine sokacaksınız? Değerli arkadaşlar,
çıkardığınız tezkerenin Türkiyenin hayrına
olmadığını siz de biliyorsunuz.
MUHAMMET BİLAL
MACİT (İstanbul) Kendi adına konuş istersen.
BÜLENT TEZCAN (Devamla)
Onun için, Başbakan grup konuşmasında çıkıp Onun arka
planını biz geliriz, zamanı gelince biz biliriz, zamanı
gelince arka planında ne olduğu çıkar. diyor ama bakanlar ve
milletvekilleri o tezkerenin arkasında dahi duramıyorsunuz. Yok canım, bunu Suriye için
çıkardık. diyorsunuz.
Değerli arkadaşlar,
Hatay da Kilis de bugün Apaydın kampına
sokmadığınız, sakladığınız,
sıkıntıların yaşandığı bölge hâle
geldi. Hiç kimse Türkiyenin onurlu bir devlet olarak ayakta durmasına
itiraz etmiyor, hiç kimse angajman kurallarınızı uygulayarak
Türkiyeye saldıranlara karşı cevap vermenize itiraz etmiyor. Bu
Meclis hiçbir zaman bu topraklara saldırı olduğunda,
doğrudan doğruya saldırı olduğunda sınır ötesi
harekât yetkisini kıskanmaz; vermedi mi, vermedik mi? Kandilden her gün
Türkiyeye girip Kuzey Iraktan, hem de Barzaninin şemsiyesi altında
bu topraklara gidip, her gün ortalama 10 askerimizi şehit eden Kandile
tezkerenin gereğini yapabildiniz, girdiniz mi? Bu tezkere savaş
tezkeresi değilmiş! Ne tezkeresi? Bu tezkere angajman kuralları
için ihtiyaç duyduğunuz bir tezkere mi? Hayır, zaten bombalıyorsunuz.
Bize saldırı geldiğinde haklı, uluslararası hukuktan
kaynaklanan mukabele hakkımızı kullanıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bugün bu yerel seçimleri, biraz önce söyledim, aynı
şekilde erkene alma sebebiniz önümüzdeki süreçte
yaşayacağınız sıkıntıdan kaçma
telaşı ama bu telaş sizi kurtaramayacak çünkü artık yolun
sonu göründü.
Başbakan
bugün diyor ki: Cumhuriyet Halk Partisinin tezkereyi değerlendirme
biçimlerinin çarpıklığı zaman geçtikçe daha iyi
anlaşılacak, zamanı gelip açıklandığında ana
muhalefet partisi ne kadar maharetliymiş göreceksiniz. Ben Sayın
Başbakana çağrı yapıyorum, zamanını niye
bekliyorsun? Burada bir ara arkadaşımız da çıktı
İşte bu gizliydi, konuşuluyor. diyor. Niye bekliyorsunuz?
Zaten anlattınız. Anayasanın 97nci maddesi açık, İç
Tüzükün 71inci maddesi de açık, 326 tane milletvekiliniz var, biz de 133
milletvekiliyle burada oy vermeye hazırız, açıklayın
görüşme tutanaklarını. Anayasa müsait, İç Tüzük müsait,
beklemeyin, on yılı beklemek zorunda değilsiniz. Alalım bir
Danışma Kurulu kararı, açıklayalım, millet de bilsin,
kim, neyi söylemiş, milletten burada ne saklanmış, millet bunu
bilsin.
Değerli
arkadaşlar, son olarak şunu söyleyeceğim: Sayın
Başbakan İstiklal Marşını ezbere okumuş bugün ve
bizim İstiklal Marşını bilmediğimizi,
anlamını bilmediğimizi söylemiş. Sayın
Başbakanın okuduğunun dışında bir şeyi
okumak istiyorum, o İstiklal Marşında önemli bir bölüm var,
önemli bir dize var, diyor ki:
Garbın
afakını sarmışsa da çelik zırhlı duvar.
Benim
iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun!
Nasıl böyle bir imanı boğar,
Medeniyet
dediğin tek dişi kalmış canavar?
RECEP
ÖZEL (Isparta) Yanlış okudun!
BÜLENT
TEZCAN (Devamla) İşte, sizin kuyruğuna
takıldığınız
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT
TEZCAN (Devamla)
Medeniyet dediğin tek dişi kalmış
canavarın buyrukçusu olmayacağız. İstiklal
Marşının ne olduğunu, anlamını öğrenin, bir
kere daha siz bakın.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tezcan.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Elitaş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Konuşmacı yirmi dakikalık sürenin
on sekiz dakika, on dokuz dakikalık kısmını Grup
Başkanımız hakkında, kendisiyle hiç alakası olmayan
şekilde söylemlerde bulunduğu ve
Hakaret etmiştir.
BAŞKAN Sayın
Elitaş, yeni bir sataşmaya mahal vermeden üç dakika süre veriyorum.
Sataşma nedeniyle İç Tüzükün 69uncu maddesi
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, Aydın
Milletvekili Bülent Tezcanın AK PARTİ Grup Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Önemli bir anayasa
değişikliği yapıyoruz. Milliyetçi Hareket Partisiyle
birlikte, yerel seçimlerin, mahalli idare seçimlerinin 27 Ekim 2013 tarihinde
ve bundan sonraki süreçte de Ekim ayının son pazar gününe
alınmasıyla ilgili değişikliği yapıyoruz, ki daha
önceki yapılan seçimlerde kış aylarına gelmesi
münasebetiyle olumsuz iklim şartlarında olduğunu ifade etmeye
çalıştık, ama maalesef ana muhalefet partisi ve diğer
muhalefet partisi sanki, seçimi biz onların ellerindeki imkânları
alıyormuşuz gibi
Ana muhalefet partisi de farklı bir
şekilde ortaya çıkararak, Bizim kazanma ihtimalimiz olduğu
tarihte bunları farklı bir noktaya getiriyorsunuz. gibi söylemlerde
bulunmaya çalıştılar birer cümleyle.
Ama, biraz önce buradaki
konuşmacı, Sayın Başbakanımızın grupta
yaptığı konuşmaları sanki kendisine bir
vazifeymiş gibi, Genel Başkanları yokmuş gibi, parti
sözcüleri yokmuş gibi burada Sayın Genel
Başkanımızı, Başbakanımızı
eleştirmekle görevlendirilmiş veya kendini o şekilde görevli
hissetmiş.
Bakın, değerli
arkadaşlar, Sayın Genel Başkanımız, Sayın
Başbakanımız bugün grup konuşmasında açık ve net
ifade etti. Şimdi dinliyorum konuşmacıyı, Cumhuriyet Halk
Partili konuşmacıyı, bir taraftan da Sosyalist Enternasyonalde
Suriyeyle ilgili metni izliyorum, buradaki Sosyalist Enternasyonalda bulunan
milletvekilleriyle şuradaki konuşan milletvekilinin hangi partiden
olduğu arasında bir tereddüde düşüyorum.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) Vah, vah, vah!
BÜLENT TEZCAN (Aydın)
Hiç tereddüt etmeyin, tereddüt edecek hiçbir şey yok.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) Başka parlamentodasın galiba sen.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Aynı
şeyi söylüyoruz, aynı şeyi.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) Açıkçası, Sosyalist Enternasyonalde iki gün sonra
altına imza attığınız, Suriye rejiminin
meşruiyetini kaybettiğini, sivil halka yaptığı zulmün
kabul edilemez olduğuna imza atan Cumhuriyet Halk Partisi yetkilileri,
bugün Suriye rejiminin yaptığı zulmü savunur bir noktaya
gelmiş. Bir taraftan Kandille ilgili meseleyi, Niye oraya gitmiyorsunuz,
bombaları yağdırmıyorsunuz? diye ifade ederken öbür
taraftan Sosyalist Enternasyonalde, bir İsrail ve Filistin sorununa
benzeyen Kürt sorunu gibi diye ifadenin altına utanmadan imza
atıyorsunuz.
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) Sensin utanacak olan!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Aşırı derecede bir çelişkinin
içerisindesiniz.
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) - Sözünü dikkatli kullan!
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Ağzınızın payını verdi biraz
önce!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi, bir taraftan Kandildeki teröristlerin
üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri çıkarma yaparken, Kandildeki
teröristleri ininde boğmaya çalışırken, bir taraftan
Kandilin temsilcisi ayağa kalkıp zıplıyor, öbür taraftan 3
evlatla, 3 yavruyla, 3 çocukla 2 anneyi şehit eden Suriye güçlerinin
Telabiyat tepesindeki yaptığı saldırıya, mücadele
eden, müdahale eden Türk Silahlı Kuvvetlerine Niye yapıyorsunuz?
diye ayağa fırlıyor.
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Türkiyede olanlara bak sen, Türkiyede.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Kandile yapılan saldırıya BDP,
Kandilin temsilcileri ayağa kalkıyor, fırlıyor ama
Suriyedeki, insanlarımızı katledenlere karşı
Cumhuriyet Halk Partisi ayağa kalkıyor, fırlıyor.
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) - Türkiyedekileri söyle, Türkiyedekileri!
Suriyedeki savaşı bırak, Türkiyede ölenleri söyle!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, hangi meclis
çatısı altında olduğumuzu
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Türkiyeyi söyle, Türkiyeyi!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konuda da
kararı almıştır.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Kandille görüşüyorsunuz, Esadla da
görüşün.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Cumhuriyet Halk Partisi de herhâlde
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı
sataşma üzerine söz aldı ancak konuşmasında, Cumhuriyet
Halk Partisi
BAŞKAN
Uyarmamıza rağmen sataştı.
Buyurun
Sayın Hamzaçebi, üç dakika söz veriyorum.
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri
(AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, Hükûmet, Suriye politikası konusunda tezkere
konusunda
(AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN
Grup Başkan Vekiliniz konuşuyor Sayın Öner.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Arkadaşlar, müsaade eder misiniz.
Hükûmet,
Suriye politikası konusunda tezkere ile yanlış
yaptığını anlamış durumda, yanlış
yaptığını anlamış durumda. Hem buraya çıkan
Sayın Diplomat hem Sayın Grup Başkan Vekili, tezkereyi anlatmak
yerine, dönüp Siz Sosyalist Enternasyonelde şunu yaptınız.
demeye çalışıyorlar. Sosyalist Enternasyonelle ilgili olarak
açıklamaları Genel Başkanımız, ilgili
arkadaşlarımız yaptılar. O metnin Türkiyeyi ilgilendiren
bölümlerine Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz muhalefet şerhlerimizi
koyduk. Gayet açık, net.
Siz
şimdi onu bırakın, tezkereye dönün. Halkın yüzde 80i bu
tezkereye karşı, onun için siz ortalığa çıkıp Ya
biz aslında savaşmayacağız, bu korkutmak için. demeye
başladınız. Ama siz şimdi samimi olun. Yani o tezkerenin
kendisinde diyorsunuz ki: Türkiye silahlı bir saldırının
eşiğine gelmiştir. Niye diyemiyorsunuz ki: Suriye silahlı
kuvvetleri Türkiye Cumhuriyetine silahlı saldırıda
bulunmuştur, sivil vatandaşlarımızı öldürmüştür.
Suriye, Türkiyeye silahlı saldırıda bulunmuştur. Niye
bunu deme cesaretini gösteremiyorsunuz, diyemiyorsunuz? Çünkü, bir adım
atıyorsunuz ama Amerikanın size Dur demesinden çekiniyorsunuz.
Gidemeyeceksiniz oraya. Böyle bir kabadayılık yapmak istiyorsunuz ama
onun da hakkını veremiyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, sizin Suriye politikanız iflas etmiştir, Suriye
politikası açık ve net bir şekilde vatandaştan
dönmüştür. O nedenle de Bu, savaş tezkeresi değildir. demeye
başladınız ama Sayın Başbakan da bugün çıktı
Ne demek o? dedi. Bunun blöf olup olmadığını da
görürsünüz. diye bir cümlesi daha var bugün söylediği. Yani diyor ki:
Ben gerekirse savaşacağım, savaşacağım. ama
kendi içinde çelişkiler yaşayan bir Başbakan, bir Sayın
Hükûmet ve onun Dışişleri Bakanı
Maalesef Türkiyeyi
amatör bir anlayışla, çocukça heveslerle, Türkiyeyi cihan devleti yapmak
gibi, çocukların rüyalarında gördüğü birtakım duygularla
yönetmeye çalışan bir Dışişleri Bakanının
izinden siz gidiyorsunuz. Onu sizin bir milletvekiliniz fark etti. Bugünkü
konuşmasıyla o, onun yerine oynadı aslında Ben
Dışişleri Bakanı olmak istiyorum. dedi ama bakalım,
Sayın Başbakan onun mesajını alacak mı?
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 309 Milletvekilinin;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/873) (S.
Sayısı: 328) (Devam)
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili.
Buyurun
Sayın Bal.
BÜLENT
TEZCAN (Aydın) Sayın Başkan, gruba sataşma var. Söz
vermezseniz
BAŞKAN
Sayın Tezcan, lütfen
Grup adına
Sayın
Bala söz verdim. Sayın Bal konuşsun
BÜLENT
TEZCAN (Aydın) Sayın Başkanım, Utanmaz ifadesini
kullandı.
BAŞKAN
Sayın Tezcan, Grup Başkan Vekiliniz konuştu sataşmadan
dolayı.
BÜLENT
TEZCAN (Aydın) - Şahsımla ilgili Utanmaz ifadesini
kullandı.
BAŞKAN
Lütfen ama
Sayın
Bal, siz buyurun.
MHP
GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 18 defa değiştirilen 1982 Anayasasında bir
değişiklik daha, bir geçici madde daha eklemek üzere teklif Türkiye
Büyük Millet Meclisinin huzuruna gelmiştir ve Milliyetçi Hareket Partisi
adına bu teklifle ilgili görüşlerimi size sunmak üzere
huzurunuzdayız. Hepinizi partim ve şahsım adına
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, geçici madde eklenmesine ilişkin teklif, 2014
yılı Mart ayının son günü yapılması gereken
mahallî idareler seçimlerini 2013 yılının Ekim ayının
son pazar gününe almaktadır. Buna göre, yerel yönetimlerin seçimi beş
ay dört gün erkene alınmaktadır. Beş ay dört gün neyi ifade
etmektedir? Beş ay dört gün, ait olduğu iklim seviyesi
itibarıyla sonbaharın sonunu ve kışını ifade
etmektedir. Dolayısıyla, belediye başkanı adayı
olarak, belediye meclisi üyesi adayı olarak, il genel meclisi adayı
olarak, muhtar ve ihtiyar heyeti üyeleri adayları olarak 80 binin üzerinde
aday beş ay dört gün boyunca kar, kış, çamur, yağmur gibi
tabii olaylarla boğuşarak seçmene ulaşmaya çalışacak.
Bu zorluğun önüne geçmek üzere Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
Anayasaya bir geçici madde eklenmek suretiyle daha uygun bir mevsim olan ekim
ayının son pazar gününde yerel seçimlerin yapılmasına
ilişkin, Anayasaya bir geçici madde eklenmek suretiyle
değişikliğe öncülük ettik.
Değerli
arkadaşlarım, böylece adayların seçmene ulaşması
önündeki tabii engellerin kaldırılması, seçmenlerin de
adayın partisine, şahsiyetine, plan ve projesine ulaşabilme
şeklindeki demokratik talebini ve hakkını yerine oturtmaya
gayret gösteriyoruz. Bu kapsam içerisinde, demokrasinin küçük birimlerde
doğrudan hayata geçtiği yerel yönetimlerin daha şeffaf, daha
hesap verebilir, daha hizmet edebilir hâle gelebilmesine imkân
sağlıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, işte bu kapsam içerisinde sadece Anayasaya geçici
bir madde ilave edilmekte değil, Anayasanın diğer ilgili
maddelerinde, seçim kanunlarında, yerel yönetimlerle ilgili seçim
kanunlarında da daha demokratik adımların atılması ve
yerel yönetimlerin demokratik bir şekilde halka hizmet edebilir hâle
getirilmesine ilişkin görüşlerimizi biz, hayata geçirmek için çaba
sarf ediyoruz. İşte, bu kapsam içerisinde üç önemli konuyu sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Bunlardan
bir tanesi: İktidar partisinin, özellikle Milliyetçi Hareket Partisinin
belediyelerde uygulamış olduğu itibarsızlaştırma,
etkisizleştirme, hizmetlerini verimsizleştirme ve yıpratma
politikalarından örnekler vermek istiyorum. Adanada büyükşehir
belediyesi kurulmuş, Adanalılar Adanaya Büyükşehir Belediye
Başkanı seçmiştir, Aytaç Durak. Seçildikten sonra,
başına, pişmiş tavuğun başına gelenlerden
fazlası gelmiştir. Dolayısıyla, Adana seçmeniyle birlikte
Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidar yetkisinde bulunan emniyet güçleri,
istihbarat birimleri ve siyasallaştırdığı yargı
Adanalıların seçmiş olduğu belediye
başkanının Adanalılara hizmet etmesini engelleyici
çalışmalar yapmıştır. Anayasanın 127inci
maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı bir şekilde,
İçişleri Bakanı da yetmiş üç ayrı konuda, her biri
üçer kişiden oluşan, birer başmüfettiş
başkanlığında teftişlere başlamış,
sonuç itibarıyla Adana Belediye Başkanının yapmış
olduğu hizmetlerde hukuka aykırı hiçbir eylem ve işlemine
tesadüf edilememiş ama Adana Belediye Başkanı hâlâ
açıktadır.
Değerli
arkadaşlarım, bunun bir diğer örneği ve hazin örneği
Konya Ereğli Belediye Başkanının başına
gelmiştir. Bir gece sabah namazı Belediye Başkanının
evi, belediye binaları, Belediye Başkanının
akrabalarının binaları, çalışanlarının
evleri barkları basılmış ve bütün ev eşyaları ve
belediye evrakları alınıp götürülmüş, dört ay sonra tekrar
bir baskına gelinmiş. Sayın Başkanımızın
ailesinin içerisinde on yedi yaşındaki kızına ahlaksız
ve şerefsiz imalarda bulunulmak suretiyle insanlık dışı
bir muameleye tabi tutulmuş ve dört gün gözaltına
alınmıştır. Arkasından belediye
çalışanlarından bir tanesi, bu tacizkâr, bu ahlaksız, bu
şerefsiz muameleye tahammül edememiş -duyun bunu benden- cezaevinde
intihar etmiştir. Bunun bir vebali olması lazım, bu vebal bu
dünyada olmazsa öbür dünyada sizin boynunuzda olacaktır.
Bir
başka örnek, bir belediyemiz -şimdi bunun ismini vermiyorum, ilgili
sayın bakana Anayasa Komisyonunda ifade ettim- dinlemeler
yapılıyor hakkında. Bu dinlemelerde, devletin önemli
makamında olan birisinin soyadıyla eş değerde, muameleye
başlamadan, gözaltına almadan, işlemlere başlamadan o
makamdan telefon ediliyor Sizin sayın filanca kişiyle akrabalık
ilişkiniz var mı? Soyadları aynı çünkü. Eğer
akrabalık ilişkisi vardır deseydi o operasyon olmayacaktı.
Belediye Başkanı da garibim, hiçbir şeyden haberdar değil,
Yok, hayır, öyle bir ilişkimiz, öyle bir
akrabalığımız yok. der. İki gün sonra Belediye Başkanı
dört gün içerde.
Değerli
arkadaşlarım, bunun gibi Isparta Belediyesinin, Karabük
Belediyesinin, Korkuteli Belediyesinin, Etimesgut Belediyesinin,
Gölbaşı Belediyesinin, Kadınhanı Belediyesinin, en son
Edremit Belediyesinin adliye marifetiyle, cumhuriyet savcısı
marifetiyle sosyal linçe tabi tutulması hukuk devleti ile
bağdaşılabilir değil.
Değerli
arkadaşlarım, iktidar elbette bir güç. Maharet onu adaletle
hükmetmektedir. Maharet, zulmetmek demek değildir. Zulüm ile abat olunmaz,
zulmün neticesinde hüsran vardır. Eğer zulüm ile abat olunsaydı
firavunlar abat olurdu.
Şimdi, Edremit Belediye
Başkanı hakkında yolsuzluk, hırsızlık,
namussuzluk diye soruşturma yapılıyor, savcı alıyor,
basın açıklaması yapıyor: 42 civarında adamı
içeri aldık diyor. 42 civarında adam dediği, Türkiye
Cumhuriyetinin saygın vatandaşıdır. Bunun civarı olur
mu? 43 olsa, bir kişinin şahsi hürriyetinin tahdit edilmesi
vardır, 39 olsa yine bunun bir anlamı vardır ve Bunlar
hakkında ciddi deliller vardır, ciddi emareler vardır. diyor ve
bunu basınla paylaşıyor, arkasından da diyor ki: Bununla
birlikte kesin hüküm verilene kadar herkes suçsuzdur. Sosyal linci
yapıyor, toplum indinde itibarsızlaştırıyor,
etkisizleştiriyor, hizmetlerini verimsizleştiriyor, arkasından,
uyanık -savcı uyanıklığı bu, bilirim ben
onları ve bu uyanıklığı da bilirim- bununla birlikte
kendini kurtaracak, Mahkeme kararı verilinceye kadar herkes suçsuzdur
diyor. İşte bu adaletle zulmetmek demektir arkadaşlar. En
vahimi de burasıdır. Adaletle zulüm ne bu dünyada ne öbür tarafta
ceremesiz kalmaz.
İkinci bahsetmek
istediğim husus değerli arkadaşlarım, İçişleri
Bakanlığı bir genelge yayınladı, yer yerinden
oynadı. Bu genelgeye göre küçük belediyeler, belde belediyeleri artık
yapacağı bütün hizmetlerde, işlerde, ihalelerde, inşaat
işlerindeki tefriklerden, infazlardan, ifrazlardan tutun ne yapacaksa validen
izin alacak.
Değerli
arkadaşlarım, bu dünyanın hiçbir yerinde görülmüş bir
iş değildir. Bütün demokratik ülkeler, bütün demokratikleşen
ülkeler demokrasiyi ilk önce yerel yönetimlerde hayata geçirirler. Yerel
yönetim nedir? Yerel yönetim, yerli halkın, hemşehrilerinin ihtiyaç
duyduğu hizmetleri seçecek bir başkan ve yönetim kurulu seçmek,
belediye meclisi seçmek demektir, yerel yönetim budur. Siz bunun yetkisini,
yani seçmenin verdiği yetkiyi alıyorsunuz,
atadığınız ve AKP il başkanı gibi hareket eden
valiye veriyorsunuz. Özellikle MHP belediyelerinin hiçbir plan ve projesi
tasdikten geçmiyor, evraklar yığılmış; örnek Konya, yüz
altmış yedi tane beldesi var, yüz altmış yedi tane beldenin
bütün belediye hizmetlerini bir vali yapacak. Zaten işi başından
aşkın olan sayın valinin yüz altmış yedi tane
belediyenin belde işlerinin nasıl yapılacağına karar
vermesini beklemeniz mümkün müdür? Bunun anlamı Belediyelerin kapısına
kilit vuracağım ben. demektir. Nitekim, kara haber tez gelir -üçüncü
konuya geliyoruz- çünkü perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.
Üçüncü
haber ise, büyükşehir belediyesi kurulması adı altındaki
bir fitne ve fesadın Türk devlet yapısına ve yerel yönetimlerine
sokulması demektir.
Değerli
arkadaşlarım, adı güzel olabilir, büyükşehirler kurulsun,
hiçbir itirazımız olmaz. Büyükşehir kurulsun, büyük hizmetler
yapılsın şehirlerimize, buna bizim bir itirazımız
olmaz. Ama adıyla müsemma olmayan bir uygulama geliyor. Adıyla
müsemma olmayan uygulama nedir? Bu büyükşehir, büyükşehir olmayacak,
bu büyükşehir eyalet olacak, eyalet. Bu büyükşehre seçilecek belediye
başkanının seçmenleri il dâhilinde bulunan bütün seçmenler
olacak. Bu büyükşehre seçilecek belediye başkanının yetkisi
ilin sınırları dâhilinde olacak. O zaman bu, büyükşehir
değil. O zaman bu, belediye başkanı da değil. Nedir bu? Bu,
eyalet başkanıdır. Değerli arkadaşlarım, bu
eyalet başkanıdır. Bu, küresel bir projedir. Bu küresel proje,
şehir devletleri yaratılmasına ilişkin Türkiye üzerinde
oynanan operasyonun bir başka gizlenmiş şeklidir.
Değerli
arkadaşlarım, bu kapsam içerisinde daha önce yeri gelmişken
ifade edeyim- Osmanlıyı hasta adam ilan eden ve mirasını
paylaşmak isteyen ülkeler Osmanlı kuzusundan bakın kaç tane post
çıkartmış, elimde listesi var. Osmanlının
toprakları altında bulunan, coğrafyasında toprağı
olarak kullanılan ve himayesi altında bulunan tam 162 tane devlet
yaratmışlar. Listesi hem İnternette var hem bende var.
Şimdi,
Türkiye üzerinde bir operasyon uygulanıyor. Bu operasyonun adı da
Türkiyede şehir devletleri yaratmak. Bunu etnik çatışmalarla,
inanç çatışmalarıyla pekiştirmek ve fitili ateşlemek
istiyorlar. İşte, bu, büyükşehrin yaratacağı sonuç,
etnik temele dayalı ayrışmayı körükleyebilecek, eyalet
şehir, büyükşehir statüsünde eyalet devletlerini yaratmak
istemektedirler ve dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisi buna bu
nedenle göğsünü siper edecek, asla, kata yasalaşmasına izin
vermeyecektir.
Diğer
taraftan, bu büyükşehir belediye kanunuyla birlikte büyükşehir
kapsamı içerisine alınan illerde bulunan 1.032 tane beldenin hükmi
şahsiyeti ortadan kaldırılacaktır. 1.032 tane belde
artık belediye hizmeti alamayacaktır, kendi seçtikleri belediye
başkanlarından belediye hizmeti alamayacaktır. Bu illerin
dışında bulunan illerde ise, yani büyükşehir statüsünde
bulunmayan illerde ise 559 tane belde belediyesi kapatılacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, toplam 1.591 tane belde belediyesi
kapatılacaktır. 1.591 tane beldede artık halkın
seçtiği belediye başkanı, halkın seçtiği belediye
meclis üyesi bu görevleri yerine getiremeyecek, ilave olarak il genel meclis
üyelikleri de kaldırılacak, özel idareler de kaldırılacak.
O zaman ortaya çıplak bir gerçek çıkıyor. O çıplak gerçek
de biraz önce BDP adına konuşan Sayın Altan Tanın ifade
ettiği gibi, Valiye ne gerek var kardeşim? diyor, doğru
söylüyor, gidişat oraya gidiyor. Buradan da bir şehir devleti
doğuyor. Bu şehir devletinin de altyapıları tamamen merkezî
otoritenin altında, merkezin atadığı memurların
yetkisi dâhilinde hareket edecek olan kişilere bağlı bir hizmet
anlayışı.
Değerli
arkadaşlarım, bütün bunları değerlendirdiğimiz zaman,
büyükşehirlerle ilgili gidişat ne demokrasiyle ne Türkiye'nin
önündeki yerel yönetimlerde ihtiyaç duyduğu yasa
değişiklikleriyle ilgilidir; tamamen dışarıdan
odaklı ya da Adalet ve Kalkınma Partisinin muhtemelen
Cumhurbaşkanlığı seçimine veya ondan sonraki seçimlere,
seçimi nasıl kazanırım amacına dayalı bir iştir.
Değerli
arkadaşlarım, her yerde, dünyanın her yerinde seçilmişlere
yetki verilir atanmışlara değil. Bunu Adalet ve Kalkınma
Partisi de siyasi jargon hâline getirmiştir, atanmışlar
değil seçilmişler diye.
Şimdi
ben size soruyorum: Konyanın Çeltik ilçesinin Honam beldesi
Polatlının dibindedir, Konyaya mesafesi de yaklaşık 200
kilometredir. Konyanın Halkapınar ilçesi Mersinin dibindedir,
Konyaya mesafesi de yaklaşık 200 kilometredir, fazlası var.
Konyanın Kulu ilçesi Ankaranın dibindedir. Konyanın
Seydişehir ilçesi Antalyanın dibindedir. Buradaki 167 tane
belediyeyi kaldırıyorsunuz. Bu 167 tane belediyenin hizmet
verdiği yere Konyadaki Büyükşehir Belediyesi hangi güçle, hangi
takatle, hangi imkânla götürüp belediye hizmeti verecek? Böyle bir
mantıksızlık düşünülebilir mi, böyle bir ihtimal
düşünülebilir mi? O zaman bu niçin yapılıyor? Bu, Konya için
yapılmıyor; bu, İstanbul için yapılmıyor; bu, Kayseri
için de yapılmıyor; bu, etnik bölücülüğe hizmet için,
Güneydoğuda şehir devleti yaratmak için yapılıyor. (MHP
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, ferasetinize hitap ediyorum, aklınıza hitap
ediyorum, vicdanınıza hitap ediyorum, vatanseverliğinize hitap
ediyorum. Bu ihanetin içerisinde olamayız. Biz elbette
olmayacağız ama Adalet ve Kalkınma Partisi de olmasın,
sizin de vatanseverlik duygularınızın olduğuna eminiz. O
zaman, bu kadar açık seçik, çıplak bir gerçek
karşısında nasıl bir dayatmaya boyun eğebilirsiniz?
Parti disiplininiz olabilir ama bu devletin kuruluş felsefesinde bir söz
vardır, o da: Söz konusu vatan ise gerisi teferruattır.
İşte teferruat demenin tam zamanıdır.
Değerli
arkadaşlarım, bir başka çarpık nokta: 3 bin, 4 bin, 5 bin,
6 bin, özellikle sahil bandındaki, Akdeniz sahili ve Ege sahili
bandındaki yazları 100 bin, 150 bine nüfusu ulaşan beldeler
kapatılıyor ama Konyanın Ahırlı ilçesinde olduğu
gibi 800 nüfuslu ilçe belediyesi ayakta kalacak, ona bağlı Akkise
Belediyesi, 3 bin küsur nüfuslu Akkise Belediyesi kellesini verecek bu kanunla.
İşte, Ceylan Arslan, Milliyetçi Hareket Partisinin Belediye
Başkanı, Allahtan bulun diye mektup yazmış. İsteyen
Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarıma bu mektubun bir
suretini takdim edebilirim.
Değerli
arkadaşlarım, üç başlık altında sözlerimi ifade ettim.
Birincisi, MHPli belediyelere yapılan zulümdür. Büyük bir vicdani
kanaatle ifade ediyorum, saydığım ve ismini zikredemediğim
MHPli belediye başkanlarına yapılan zulmü Sayın
Başbakanın İstanbul Belediye Başkanıyken gördüğü
zulümden bin beterdir. Madem Damdan düştük. diyorsunuz, damdan
düşürmek için insanları damdan aşağıya atmayın.
Adaletli davranın, ferasetli davranın, makul davranın. Seçmenin
iradesine sahip çıkın, saygılı olun. Bugün seçmen bizi
seçer, yarın sizi seçer. Bu, demokrasinin bir kuralıdır.
İkincisi,
İçişleri Bakanının yayınlamış olduğu
genelgedir. Bu, demokrasinin ve yerel yönetimlerle ilgili demokratik
değerlerin kalbine vurulmuş bir hançerdir. Bu hançeri
çıkarıp yerli yerine oturtmak bütün Parlamentonun görevidir.
Üçüncüsü
ise, yerel yönetimlerin hizmetlerinin büyükşehirler marifetiyle
görüşülmesine
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK
BAL (Devamla) -
ilişkin kanun tasarısıdır ki bu
tasarı Türkiyenin bölünmez bütünlüğü. dediğimiz kavramı
ortadan kaldırabilecek niteliktedir.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bal.
Sayın
milletvekilleri, birleşime 19.35e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati:
18.53
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.41
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----
0 -----
BAŞKAN
Sayın Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
328
sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi
söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Hüseyin
Tanrıverdi, Manisa Milletvekili
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken yüce heyetinizi
şahsım ve grubumuz adına saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, yerel yönetimler bir ülkenin
kalkınmasının temel dinamiğidir. Yerel yönetimleri güçsüz,
şehirleri imarsız, alt ve üst yapısı yeterli olmayan,
sosyal donatı alanları bulunmayan ülkelerin
gelişmişliğinden, refahından bahsedilemez. Yerel yönetimler
ülkelerin aynası gibisidir. Yerel yönetimlerin gelişmiş
olduğu ülkelerde demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin de
geliştiğini görebilirsiniz çünkü yerel yönetimler demokrasinin
beşiğidir, kılcal damarlarıdır. Yerel yönetimler,
toplumların en çok hizmet beklediği, hemen yanı
başında olmasını istediği ve ulaşabildiği
ilk kamu kurumlarıdır. Artık sıradan bir yerel yönetim
anlayışı yerine, yaşanabilir, yaşam kalitesi yüksek,
ulusal ve uluslararası ilişki kurma kapasitesi artan kentler
oluşturacak bir vizyona, hizmet odaklı ve insan merkezli bir hizmet
anlayışına ihtiyaç vardır.
İçinde
bulunduğumuz süreç içerisinde, yani AK PARTİ iktidarları
döneminde yerel yönetimlerimiz altın çağını
yaşamaktadır. Belediye, il özel idareleri, mahallî idare birlikleri
yasaları günümüz ihtiyaçlarına göre revize edilirken, öte yandan,
vatandaşlarımızın yıllardan beri ötelenen
sorunlarına da çareler üretilmiş, çözümler getirilmiştir.
Türkiye'nin topyekûn kalkınması, yörelerimizin hizmette geri kalmaması
için, yerel yönetimlere ayrılan payların, kanununda belirlenen
kriterlere göre eşit şekilde, adalet ve hakkaniyet içerisinde
dağıtılması sağlanmıştır. Belediyeler
arasında kesinlikle bir ayrım yapılmamıştır.
BDPnin değerli milletvekilleri burada olsaydı kendilerine buradan
çok net açıklamalarda ve cevaplarda bulunacaktım ancak kendileri yok,
yüz yüze geldiğimizde konuşuruz.
Özellikle
Sayın Tan burada ifade ettiler, Ankara Büyükşehir Belediyesi ile
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin kredilerinden söz ettiler.
Elbette bu farklılık vardır ancak bu farklılık AK
PARTİ İktidarımız eşit davranmadığından
değil, belediye başkanlarının hizmet üretmesinden, proje
üretmesinden kaynaklıdır. Bahsettiği Belediye Başkanı
proje üretememiş, kredi alamamışsa bunun sorumlusu ve suçlusu
elbette İktidarımız değildir. Ve özellikle KCK operasyonlarında
bu belediyelerin imkânlarını nerelere harcadıklarını
çok net bir şekilde görüyoruz. Dolayısıyla bu kıyaslama
yerinde bir kıyaslama değildir ve doğrusu
İktidarımıza atılmış bir iftira olarak görüyorum.
İnşallah yüz yüze geldiğimizde kendilerine de detay
açıklamalarda bulunacağım.
Tabii ki değerli
kardeşlerim, değerli milletvekillerimiz; Sayın Bal da burada
ifade ettiler. Kendileri yok ama değerli temsilcileri burada.
Belediyelere zulmedilmiştir. ifadesini kullandılar. Kesinlikle
ifade ediyorum ki AK PARTİ iktidarları döneminde hiçbir belediyeye
ayrım yapılmadığı gibi zulüm de
yapılmamıştır, ellerinden tutulmuştur.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Adana Belediyesini ifade edemezsiniz, izah edemezsiniz.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Sayın Şandır, Adana Belediyesi suç
işlemiştir, hukuk tutuklamıştır. Onun
dışında yargının yaptığı
uygulamaları İktidarımızın yanlı tutumu olarak
değerlendirirseniz elbette bu doğru değildir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Şarkikaraağaç Belediyesini iki sene görevde tuttunuz. Kalpazanlık
suçundan, kalpazanlık suçundan...
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Aynı şekilde, hangi belediye, hangi belediye
başkanı içeri alınmışsa
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Adalet ve Kalkınma Partili Şarkikaraağaç Belediye
Başkanını iki sene görevde tuttunuz. Bak örnek veriyorum.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) -
hangi belediye başkanı tutuklanmış ise
kesinlikle İktidarımızın adaletli uygulamasından
kaynaklı değildir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Yapmayın; hayır, hayır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Hüseyin Bey, başka şey konuşun.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Yargıya karşı hesap vermektedirler, vereceklerdir.
Ben suç işlemişsem, aynı şekilde, yargı yakama
yapışacak, hesabını vereceğim. Dolayısıyla,
kesinlikle bu konuda İktidarımızın haksız
davranış içinde olmadığını bilmeliyiz, partizan
yaklaşım içinde olmadığını bilmeliyiz. Sayın
Şandır özellikle hatırlar iktidarları dönemini. Özellikle
1999 depreminde, depremde yerle bir olmuş belediyeye yardım
edilmediği hâlde rüzgârın bile üfürmediği,
sallamadığı birkaç belediyeye yardım
yapıldığını siz biliyorsunuz. Dolayısıyla,
iktidarınız dönemindeki partizanlığı bizde
göremezsiniz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Hüseyin Bey, ismini koyarak konuşmanız
lazım. Hangi belediye?
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) Bizde göremezsiniz.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Hangi belediye Hüseyin Bey?
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) Bunları yazılı olarak size
söyleyeceğim.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Yok, öyle değil; hayır, hayır.
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) Yazılı olarak vereceğim size.
Değerli
arkadaşlarım
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Keşke oraya ismiyle çıksaydınız
Hüseyin Bey.
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) Bayındırlık Bakanlığı
kayıtları ortadadır.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Bu iftirayı attıktan sonra Size
ayrıca bildiririm. demek size yakışmıyor.
BAŞKAN
Sayın Korkmaz, lütfen hatibe müdahale etmeyelim.
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) Bayındırlık Bakanlığı
kayıtları ortadadır, bunları da tek tek size ifade
edeceğim.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Hayır, hayır; yapmayın.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Topluma ifade edin.
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) Değerli milletvekilleri, artık belediye
başkanlarımız bizim yaptığımız uygulamalarla,
düzenlemelerle, dışarıda kardeş belediyeler aramıyor,
yurt dışındaki belediyeler Türkiyeye gelerek kendilerine
kardeşlik talebinde bulunuyorlar, kardeş belediye
arayışı içine girdiler. Bizim bilgimizden, birikimimizden,
tecrübelerimizden yararlanmak istiyorlar. Bunlar elbette ülkemiz adına
sevindirici gelişmelerdir. Şüphesiz bunun en canlı ve güzel
örneği, İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanımızın UCLGnin, yani Dünya Birleşmiş
Kentler ve Yerel Yönetimler Teşkilatının 3üncü Kongresinde
Başkanlığa seçilmiş olmasıdır. Sayın
Topbaş aynı zamanda Birlemiş Milletler HABITAT Yerel Yönetimler
Danışma Kuruluna da Başkanlık etmektedir. Avrupa Konseyi
Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi Başkan
Yardımcılığını da Antalya Muratpaşa Belediye
Meclis Üyemiz yürütmektedir. Ayrıca, birçok belediye
başkanımız uluslararası kurum ve kuruluşların üst
yönetimlerinde görev almıştır. Bunlar Türkiye'nin yerel
yönetimlerinin yurt içindeki başarılı çalışmalarının
neticesinde olmuştur. Türkiye'nin medeniyet yarışında geri
kalmaması için yasal düzenlemeleri çağın gereklerine göre revize
ederken öte yandan kurumların küresel rekabet edebilme kapasitelerini
artırmayı amaçlıyoruz. Çünkü değerli
arkadaşlarım, yerel yönetimlerin temelinde insani değerler
vardır, demokratik değerler vardır.
Değerli
arkadaşlarım, yerel yönetimler alanında geçmiş dönemlerde
görülen olumsuz uygulamalara AK PARTİ iktidarları döneminde son
verdik. Belediyelere mali ve idari yönden özerklik getiren düzenlemeleri
yaptık. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına çekince
konulan maddeler yine bizim dönemimizde mali ve idari özerkliği
sağlayan ademimerkeziyetçilik anlayışıyla, yerellik ve
yerindelik ilkelerine dayalı olarak yapılan yerel yönetimler reformu
ile fiilen ortadan kaldırılmış, Avrupa Yerel Yönetimler
Özerklik Şartına uygun hâle getirilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
görüldüğü gibi yerel yönetimler ülkelerin en önemli, demokrasinin
yerleşmesi, gelişmesi ve kökleşmesi için de en hayati
kurumlardır. Böylesine önem taşıyan kurumları
oluşturan, belirleyen seçimlerin de sağlıklı, huzurlu ve
güvenli ortamlarda yerine getirilmesi gerekmektedir. Ülkemizde mahallî idareler
seçimleri Anayasamızın 127nci ve 2792 sayılı Mahallî
İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri
Seçimi Hakkında Kanunun 8inci maddesi gereğince beş yılda
bir yapılmaktadır.
1930dan günümüze kadar
toplam 14 mahallî idareler seçimleri yapılmış ve en son seçim de
bildiğiniz gibi 29 Mart 2009da gerçekleştirilmiştir. Mart
ayı sonunda yapılan seçimler için seçim takvimi ocak ayında başlamaktadır.
Zorlu kış şartlarında geçen seçim dönemlerinde ne yazık
ki bir çok üzücü hadise yaşanmıştır. Olumsuz koşullar ve
hava muhalefeti nedeniyle ulaşım zorlukları ve buna
bağlı kazalar meydana gelmektedir. Hâlâ
hafızalarımızda tazeliğini koruyan o üzücü olayda, 25 Mart
2009 tarihinde Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı merhum Muhsin
Yazıcıoğlunu yerel seçim propagandası için
Kahramanmaraştan Yozgata geçerken helikopterinin düşmesi sonucu
kaybetmiştik. Bir kez daha kendisine Allahtan rahmet, ailesine ve
sevenlerine sabrı cemil niyaz ediyorum, mekânı cennet olsun. O
tarihte yaşanan bu elim gelişmenin ardından,
hatırlarsanız, bütün siyasi parti temsilcileri kış
şartlarında seçim yapılmamasını, seçim tarihinin daha
uygun bir zamana alınması gerektiğini ifade etmişlerdi.
Değerli
milletvekilleri, demokrasinin temel unsurlarından olan propaganda,
vatandaşların bilinçlenmesini, siyasi partiler hakkında yeterli
bilgiye erişmesini ve seçimlere etkin bir şekilde
katılmasını sağlayan önemli bir araçtır. Ülkemizin
coğrafi konumu nedeniyle kış aylarındaki seçim dönemi bütün
bölgelerimizde zorlu geçmekte ve vatandaşlarımız seçimlere
katılmakta zorluklar yaşamaktadır. Siyasi partilerimiz ve
adaylarımız da seçim çalışmalarını
istenildiği gibi yürütememektedir. Bugün üzerinde konuştuğumuz
bu değişiklik, Anayasaya eklenecek bir maddeyle, siyasi
partilerimizin ve yerel yönetim organlarına seçilecek adayların seçim
çalışmalarında vatandaşlarımızla iletişimini
ve etkileşimini daha kolay kılacak ortamların
sağlanmasını amaçlamaktadır.
Mahallî
idareler seçimlerinin anlattığım şartlarda
yapılmasının hem siyasi partilerimiz hem adaylarımız
hem de o ağır kış şartlarında demokratik
haklarını sandığa giderek kullanmak isteyen
vatandaşlarımız için büyük bir zorluk hâline geldiği herkes
tarafından kabul edilmektedir. Konunun kamuoyunda son zamanlarda
daha güçlü olarak dile getirilmesi sonrasında grup başkan
vekillerimiz Türkiye Büyük Millet Meclisinde Cumhuriyet Halk Partisi ve
Milliyetçi Hareket Partisi gruplarıyla temasa geçmiştir. Yapılan
görüşmelerde ana muhalefet partisi seçimlerin öne alınmasına
ilke olarak Evet. demiş, ancak seçim tarihi konusunda mutabakat
sağlanamamıştır. Milliyetçi Hareket Partisiyle yapılan
görüşmelerde ise Milliyetçi Hareket Partisinin olumlu
yaklaşımıyla mutabakat sağlanmış ve konu
olgunlaşmıştır. AK PARTİ ve Milliyetçi Hareket Partisi
grupları mahallî idareler seçimlerinin beş yılda bir ekim
ayının son pazar günü yapılması, 30 Mart 2014te
yapılması gereken seçimlerin 27 Ekim 2013 tarihinde
yapılması hususunda uzlaşmışlardır. Ardından
hazırlanan kanun teklifi 309 milletvekilimizin imzasıyla Genel Kurul
gündemine gelmiştir. Anayasa Değişikliği Hakkında
Kanun Teklifine atılan imzalar da göstermektedir ki, bu imzaların
başında Sayın Genel Başkanımız,
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ile Milliyetçi Hareket
Partisinin Değerli Genel Başkanı Devlet Bahçelinin
imzaları bulunmaktadır. Ardından hazırlanan bu kanun
teklifini Anayasa değişikliğini- bugün burada konuşuyoruz.
Anayasa Değişikliği Hakkında Kanun Teklifine atılan
imzalar da, değerli milletvekili arkadaşlarım, göstermektedir ki,
Türkiye büyük bir mutabakatla seçimlerin kış şartları yerine
daha uygun bir tarihe alınmasında hemfikirdir. Bu düzenleme ile seçim
tarihinin iklim şartlarının daha elverişli olduğu ekim
ayının son pazar gününe alınması öngörülmektedir. Geçici
madde yürürlüğe girdikten sonra, 2014 yılının Mart
ayının son pazarında yapılması gereken ilk mahallî
idareler genel seçimi 27 Ekim 2013 tarihinde yapılacaktır. Bazı
siyasilerin dile getirdiği gibi bu teklif seçmenin iradesine müdahale
değildir, demokratik haklarını daha kolay ve
sağlıklı bir ortamda kullanmasını
sağlamaktır.
Değerli milletvekilleri, mahallî idareler
seçimlerinin beş ay öne alınması kış
şartlarındaki zorlukların yaşanmaması yanında
belediye başkanlarının hizmet dönemlerinin başında
kendi plan ve projelerine rahatça başlayabilme imkânını da
getirecektir çünkü mart ayında yapılan seçimler sonrasında yeni
göreve gelen belediye başkanları bir önceki belediye
başkanının bütçesi ile bir yılını geçirmek
zorundadır. Martta yapılan seçimler sonrasında yerel iktidara
gelen başkan, vaatlerini yerine getirmek için bir yıl beklemektedir.
Bu da zaman kaybıdır, zaman israfı olmaktadır. Bu
değişiklik ile belediye başkanlarımız ekim ayında
seçilecek, kasım ve aralıkta yapacağı planlamayla kendi
bütçesini oluşturacak, kendi plan ve projelerine başlama
imkânına sahip olacaktır.
Değerli milletvekilleri, ayrıca 2014
yılı içerisinde Türkiyede ilk kez halkın seçeceği ilk
Cumhurbaşkanının seçimi yapılacaktır. 28 Ağustos
2014te göreve başlayacak olan yeni Cumhurbaşkanının seçimi
için seçim sürecinin altmış gün önce
başlayacağını düşünürsek iki seçimin birbirine çok
yakın olması ülkemiz için de sıkışık bir takvime
neden olacaktır. Mahallî idareler seçimlerini beş ay öne alarak hem
daha elverişli şartlarda bir seçimi yapacağız hem de 12nci
Cumhurbaşkanı seçimini daha sağlıklı bir ortamda yapma
imkânını bulmuş olacağız. Ayrıca yapılacak
ilk mahallî idareler seçiminin başlangıç tarihi ve oy verme gününe
ilişkin hükümleriyle ilgili ortaya çıkabilecek belirsizliklerin
giderilmesi ve uygulamada tartışmaya yol açacak farklı
görüşlerin önüne geçilmesi amacıyla Anayasanın 67nci
maddesinin son fıkrası hükmünün 1 Ocak 1984 tarihli ve 2972
sayılı Mahallî İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve
İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunun sadece seçimin
başlangıç tarihi ve oy verme gününe ilişkin hükümleri
bakımından uygulanmaması öngörülmektedir. Yani Anayasanın
67nci maddesinin son fıkrası hükmü bu düzenleme yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde
uygulanmayacaktır.
Türkiye
demokrasisinin 15inci yerel yönetimler seçiminin şimdiden ülkemiz ve
milletimiz için hayırlar getirmesini temenni ediyor, yapılacak olan
değişikliğin de yerel yönetimlerimize ve milletimize yeni
kazanımlar getirmesini diliyorum.
Sözlerime
son verirken tekrar hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ALTAN
TAN (Diyarbakır) Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin kullandığı
krediyle ilgili benim konuşmalarımı
çarpıtmıştır. İç Tüzük 69a göre cevap hakkı
istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Tan. Yalnız yeni bir sataşmaya mahal vermeden.
Üç
dakika süre veriyorum.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın, Manisa Milletvekili
Hüseyin Tanrıverdinin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ALTAN
TAN (Diyarbakır) Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; ben
çok kısa ve açık olarak Ankara Büyükşehir Belediyesi ve
iştiraklerinin 1,5 milyar dolar -tam rakamı 1 milyar 447 milyon-
hazine kefaletli kredi kullandığını söyledim.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ise 1 milyon doların üçte 1i
kadar, 332 bin dolar kredi kullandı, 4 bin misli fark var.
Şimdi,
Sayın Konuşmacı Bir ayrımcılık yok. Ankara
Belediyesi kurallarına uygun müracaat etmiştir, Diyarbakır
Büyükşehir Belediyesi de bu krediyi bulamamıştır. gibi bir
ifade kullandı. Ben burada polemik yapmıyorum. Şu sözü veriyor
musunuz? Mesela Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin büyük bir projesi
var, Dicle Vadisi Projesi. Bunu Sayın Başbakan Hükûmet
programına da aldı, söyledi. Bununla ilgili
hazırladığı, dünyada görüştüğü kredi
kuruluşları var. Bu sözü veriyor musunuz, hazinenin kefil
olacağını kabul ediyor musunuz? Eğer bu sözü
veriyorsanız hiçbir polemik yapmaya gerek yok. Diyarbakır
Büyükşehir Belediyesi önümüzdeki ay bu projelerini, yani defalarca
getirdiği ama muhatap bulamadığı, benim de ilgili
bakanlarla konuştuğum ama yanıt alamadığım
Mesela Sayın Veysel Eroğluyla ben bizzat konuştum. Bu konuda
Başbakan talimat vermedikçe, yani Hükûmetin yapması veya başka
yollarla alakalı bir tavır takınmayacaklarını, böyle bir
şeyin gündemlerinde olmadığını söyledi. Ben,
şimdi burada polemik yapmadan şunu söylüyorum: Tamam, Diyarbakır
Büyükşehir Belediyesi eğer bu dosyasını tekrar getirirse
-yani bulduğu krediyle, ilgili kuruluşlarla ve evraklarıyla-
buna hazine kefaleti vermeyi kabul ediyor musunuz?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Sayın Vekilim
ALTAN
TAN (Devamla) Söz veriyor musunuz? Söz veriyorsanız sorun yok. Polemik
yapmayalım. Bütün projelerini getirsin, hazine de kefil olsun.
Saygılar
sunarım.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Beni
dinle
Bak
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Evet,
şimdi
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, Sayın Hatip
BAŞKAN
Bir saniye
Hatibiniz daha kürsüde.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Baraja
kredi desteği verdik, Sayın Başbakan talimat verdi.
ALTAN
TAN (Diyarbakır) Efendim, rakamlar burada. Ben ne yapayım.
2000-2009, Sayın Maliye Bakanının verdiği rakamdır
bunlar. 1,5 milyar dolarlık
Söz verin, getirelim.
BAŞKAN
Sayın Baluken, Hatibiniz kürsüden insin, dinleyeceğim.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Sataşma var Sayın Başkan.
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN
Bir saniye Sayın Milletvekili
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Partimizin belediye başkanlarıyla ilgili Suç
işlemişlerdir, o nedenle şu anda cezaevindedirler gibi bir
tespitte bulundu. Bu konuyla ilgili bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun.
5.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Manisa Milletvekili
Hüseyin Tanrıverdinin Barış ve Demokrasi Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii
yerel yönetimlerimize yönelik her operasyon yapıldığında biz
buraya gelip o operasyonun bütün detaylarını sizlerle
paylaştık. Şimdi, bütün o paylaştığımız
şeyleri bir kenara bırakalım. Eski ve yeni şu anda 36
belediye başkanımız tutuklu bir şekilde cezaevlerinde
tutuluyor. 150ye yakın belediye meclis üyesi ve il genel meclis üyesi
arkadaşımız şu anda cezaevlerinde tutuluyor ve tümü
hakkındaki suçlamalar tamamen düşünce, ifade ve örgütlenme
özgürlüğü kapsamında normal demokratik hukuk devletlerinde
olmaması gereken yasaların getirdiği birtakım
düzenlemelerdir.
Burada
ilginç olan şudur: Burada konuşmayı yapan Sayın Hatip,
gittiği her yerde iki-üç gün öncesinden operasyon yapılacak
belediyeyi hedef göstermiştir ve bizim karşı
çıktığımız nokta da budur. Sayın Hatibin hedef
gösterdiği belediyeye iki-üç gün sonra yargı ve polis denetiminde
operasyonlar yapılmıştır. Bütün belediyemize yapılan
operasyonlardan önce Hüseyin Tanrıverdinin konuşmalarını
açın ve bakın. En son Van Belediyesinde, üç gün önce Muşta
yapmış olduğu bir konuşmayı yine talimat olarak
algılayan yargı ve kolluk kuvvetleri harekete geçmişlerdir.
Şimdi,
Vanla ilgili bakın, Vanla ilgili konu açıldı, söyleyelim.
Deprem görmüş, hâlâ deprem yaralarını sarmamış bir
kentte 6 belediye başkanını aynı anda gözaltına
alıyorsunuz. Bunlardan 4ünü, 1i Van Belediye Başkanımız
olmak üzere, cezaevine atıyorsunuz ve sonra gelip Parlamento kürsüsünden
demokrasinin platformu, aynası olması gereken bu kürsüden de bunu
savunuyorsunuz. Bunun kabul edilebilir hiçbir yönü yoktur. Bu, sadece
tutuklamalar için geçerli değildir. Yerel yönetimlerimizi işlevsiz
kılmak için eğitim destek evleri birer birer
kapatılmıştır. Bakın, Millî Eğitim
Bakanlığıyla defalarca ben görüştüm; Millî Eğitim
Bakanlığının yönetmeliğinde hiçbir şekilde
eğitim destek evlerinin kapatılmasıyla ilgili tek bir madde bile
yoktur. Bunun nereden, hangi talimatla verildiğini Bakanlık
yetkilileri bile bilmiyor.
Sadece
eğitim destek evleri de değil yani belediyenin bütün kurumsal
işleyişini, kamusal hizmetini felç edecek şekilde bir sürecin
kimler tarafından talimatla yönlendirildiğini biz çok iyi biliyoruz
ve bu konuda da Sayın Hatibin sicili hiç de temiz değildir. Özellikle
bu yeni MYKdaki görev değişikliğinde de Sayın Hatibin
yerel yönetimlerle ilgili görevinin son bulmasını da ülke
açısından son derece hayırlı buluyorum.
En
son, Batman Belediyesine yapılan bir operasyonda, mahkeme daha devam
ederken Hükûmete yakın bir televizyon kanalından mahkeme sonucu açıklanmıştır.
Yani bu düzeyde talimatla, yönlendirmeyle sürdürülen bir soykırım
operasyonlarına maruz kalan yerel yönetimler gerçeği vardır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Eroğlu, ne diye?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Sayın Altan Tan benim ismimi kullanarak, açıklamam gereken bir
hususu
BAŞKAN
Hangi hususu? Ne söyledi Sayın Eroğlu?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Diyarbakırla ilgili Bakan Veysel Eroğluyla görüştüm
ALTAN
TAN (Diyarbakır) Söz verin efendim.
BAŞKAN
Sayın Eroğlu, buyurun.
Yalnız
üç dakika olunca galiba sataşma talebi çok oldu, onun için iki dakika
veriyorum.
Buyurun.
6.- Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun,
Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Özellikle
Sayın Diyarbakır Milletvekili Altan Tan benim ismimi zikretti
Diyarbakırla alakalı, projelerle alakalı.
Vadi
Projesi geldi. Ben, sadece bu teknik bir mesele, evvela DSİnin bu mesele
üzerinde eğilip teknik olarak
Bu Vadi Projesi çünkü Dicle Nehri üzerine
birtakım çalışmalar yapılmak isteniyor. Gerekirse teknik
olarak her türlü desteği veririz. diye söyledim bir defa. Yoksa
Başbakanımız talimat verirse öyle yaparız, aksi takdirde
yapmayız. diye söylemedim.
Kaldı
ki, bakın, Diyarbakır için biz çok büyük fedakârlık yaptık.
Ben Çevre Orman Bakanıyken her şehre en fazla 1 tane IPA Projesi
veriyorduk ve neticede Diyarbakırda ihtiyaç vardı. Gerek katı
atık bertaraf tesisleri için gerekse atık su arıtma tesisinin
tevsisi için oraya 2 tane proje için imkân sağladık.
Kaldı
ki, Diyarbakırda ne gerekiyorsa yapıyoruz ta 2003 yılından
beri. Diyarbakırda mesela içme suyunda bir pompa istasyonu problemi
vardı. Ben o zaman DSİ Genel Müdürüydüm, çözdük. Dere
ıslahları, atık su arıtma tesisinin bizzat ben projesini
takip ettim, hatta açılış yapılırken ben de
oradaydım.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Bakan, niye Urfaya yapmıyorsunuz?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Yani, bu
şekilde, özellikle şunu ifade edeyim: Kati surette hiçbir ayrım
yapmıyoruz.
Bakın,
DSİ olarak en büyük yatırımlar, Dicle Kral Kızı
Pompaj, Cazibe sulamaları, şu anda Silvan Barajı, Ambar
Barajı
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Hilvan ilçesinin içme suyu yok Sayın Bakan.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) -
Pamukçay
Barajı, bütün projeler yapılıyor. Dolayısıyla, lütfen,
Sayın Altan Bey, bunları ifade ederken Diyarbakıra yapılan
muhteşem yatırımları da zikrederseniz çok isabet olur.
Hepinize
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
ALTAN
TAN (Diyarbakır) Efendim, Sayın Bakan Dicle Vadisiyle ilgili eksik
bilgi vermiştir, ben söz almak istiyorum.
BAŞKAN
Hayır, cevap vermek için değil; sataşma varsa
Dinledim,
sataşma yok Sayın Tan. O sizden başka bir şey sordu.
ALTAN
TAN (Diyarbakır) Ama olmayan bir şeyi söylemiştir.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sataşma değil, bilgi düzeltmesi gerekiyor. İç
Tüzükte yeri var. Bilmeden konuşmayın, İç Tüzük 69ta yeri var.
ALTAN
TAN (Diyarbakır) Sayın Başbakan bana talimat
vermemiştir. demiştir. Ben de onu söylemiştim, talimat
vermediğini söylemiştim. Niye vermedi talimat; onu söylüyorum.
BAŞKAN
Sayın Tan, lütfen.
ALTAN
TAN (Diyarbakır) Hükûmet Programında var; 10 tane de
hazırlanmış, derece almış proje var.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, bilgiyi düzeltmek amacıyla
İç Tüzük 69a göre söz alabilir.
BAŞKAN
Yani düzeltme değil, sataşma yok. Bir şey
açıklasın. dedi. Başka bir zaman açıklar.
ALTAN
TAN (Diyarbakır) Diyarbakırla ilgili büyük fedakârlıkta
bulunduk. diyor. Ben de Diyarbakır milletvekillerine sesleniyorum:
Çıkın siz cevap verin, hangi fedakârlıklarda bulunduğunu?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Tanrıverdi.
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Manisa) Biraz önce ismimi kullanarak ve beni
BAŞKAN
Sayın Tanrıverdi, lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeden
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Efendim, o aynı zamanda devlet görevidir
kardeşim yani cebinden mi veriyor?
ALTAN
TAN (Diyarbakır) Cebinden vermiş demek ki.
5
milyar dolar Karadeniz otoyoluna verildi, 5 milyar dolar. Her yağmur
geldiğinde deniz alıp götürüyor.
BAŞKAN
Buyurun, iki dakika
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
7.- Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdinin, Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Manisa) Çok değerli Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Ben
konuşmamı yazılı bir şekilde yaptım ve
doğruları söyledim, gerçekleri ifade ettim. Doğrusu, benim
sözlerim gayet açık, net sözlerdir ve herkes tarafından da
dinlenmiş ama burada olmayan milletvekili arkadaşlarımız
sonradan gelerek burada benim konuşmama ilişkin ifadelerde
bulunmuşlardır.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Ne konuştuğunuzu izledik Sayın Hatip.
ALTAN
TAN (Diyarbakır) İzledik efendim, televizyon veriyor
dışarıda.
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) - O kadar ileri gitmişlerdir ki bizim
teşkilatımızın, partimizin iç çalışmalarına
bile dil uzatacak kadar hoş olmayan ifadelerde bulunmuşlardır.
Biz partinin neferiyiz. Görevimiz, unvanımız ne olursa olsun, hiç
önemli değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Biz, demokrasinin kurallarını çalıştırıyoruz.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Siz diğer partinin işlerine burnunuzu
sokmayın
MEHMET
ERSOY (Sinop) Dinle.
HÜSEYİN
BÜRGE (İstanbul) Dinle.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Siz dinleyin, bağırmayın oradan.
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) İşte, o
yaptığınızı söylüyorum burada. Burada onu söylüyorum
yani bir başkasının işine karışmayın,
işinize bakın. Efendim, burada söylediğim ifadelerle hiç
bağdaşmayan suçlamalarda bulundu. Örneğin, benim sicilimin kötü
olması. Neymiş? Efendim, ben gidiyormuşum, ondan sonra KCK
operasyonları oluyormuş. Bir dönün, kendinize bakın. Niye bu KCK
operasyonları oluyor, niye yapılıyor? Bunları -kendinize
bakın- gidin, yargıyla konuşun. Bunların bizimle
alakası yok. Yargı bir milletvekilinin talimatıyla hareket eden
bir kurum değildir. Yargı mensuplarına haksızlık
ediyorsunuz.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Yargıya talimat veriyorsunuz.
ALTAN
TAN (Diyarbakır) Başbakan söylüyor Talimat verdim. diye, biz
söylemiyoruz ki.
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) Bizim belediye başkanlarımız
arasında ayrım yapmadığımızı söyledik.
Sayın Bakanımız ifade etti.
Konu açıldığında gene konuşulur. Bahsettiğiniz
sadece Diyarbakırın merkezinde
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tanrıverdi.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan
BAŞKAN
Bir saniye, kürsüyü bir terk etsin, bir acele etmeyin.
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla)
11 tane köprülü kavşağın
Hükûmetimiz tarafından yapıldığını herhâlde
görüyorsunuz.
BAŞKAN
- Sayın Tanrıverdi, lütfen
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) Bu suçlamaları kabul etmiyoruz. Sicilim
oldukça temizdir, ak bir şekilde ortadadır. Siz sicilinize lütfen bakın. Aynada
kendinizi gördünüz.
Teşekkür
ediyorum, hayırlı günler diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Buyurun.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Buyurun.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Hatip yine şahsımıza ait kendi
partilerinin iç işlerine burnumu
soktuğuma dair bir imada bulundu. Sataşma için söz talebinde
bulunuyorum.
BAŞKAN
Sayın Baluken, burada bitecek mi bu sataşma?
Söz
veriyorum, buyurun.
İki
dakika
MEHMET
ERSOY (Sinop) Bunda ne sataşma var?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan Herkes kendi partisine
baksın. dedi. Bu sataşmayla ilgili bir konu değil.
BAŞKAN
Tamam, siz de kendi yerinize bakın Sayın Elitaş. Lütfen
yerinize oturun, kendi yerinize bakın.
8.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Manisa Milletvekili
Hüseyin Tanrıverdinin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Değerli milletvekili arkadaşlarım, tabii ki
bizim AK PARTİnin iç işlerine karışma gibi bir durumumuz
söz konusu değil. Burada Sayın Hatibin siciliyle ilgili, milletvekili
siciliyle ilgili veya genel siyasi çalışmalarıyla ilgili bir
sicilden bahsetmedim. Bu KCK operasyonlarıyla ilgili tüm operasyon
yapılan alanlarda iki-üç gün önce Sayın Başkan
Yardımcısının açıklamaları üzerine bu
operasyonların startının verilmesini sizlerle
paylaştım. Dolayısıyla bu operasyonların
yürütülmesiyle ilgili sicilden bahsettim ve onu tekrar söylüyorum. Bu
operasyonların tek tek hepsini merak ediyorsanız basında,
İnternette hepsi var. Vandan Batmana, bütün yapılan
operasyonlardan iki üç gün önce Sayın Başkan Yardımcısının
bunları bilmesi bir tesadüf olamaz herhâlde. Kaldı ki yargıya
talimat vermeyle ilgili, Sayın Başbakanın zaten Biz
yargıya talimat verdik. şeklinde beyanatlarını da
biliyoruz. Dolayısıyla, bu yönlü kullanmış olduğumuz
cümleleri sizin bütün mesleki bir siciliniz üzerine kullanılmış
gibi burada göstermeniz doğru değildir.
Diğer taraftan,
Sayın Hatip özellikle burada konuşurken, bizim aynaya bakmamız
gerektiğini söyledi. Biz zaten burada konuşurken de mevcut
operasyonlara ayna tutacak şekilde bir konuşma yaptık. Tüm
arkadaşlarımız düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü
kapsamında yapmış oldukları çalışmalardan
dolayı gözaltına alınıp cezaevlerine gönderildiler. dedik.
Dolayısıyla, bizim Sayın Hatipten isteğimiz, Sayın
Hatibin bizim belediyelerle ilgili mevcut olan yaklaşımını
değiştirmesi. Yoksa biz AKPnin MYKsında A kişisi, B
kişisi görev alır. üzerinden bir tartışmanın asla bir
tarafı olmayız. Ama Sayın Hatip özellikle bu KCK
operasyonları kapsamında bizzat talimat vererek bir süreci
yönlendirdiği için bireysel olarak memnuniyet
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 309 Milletvekilinin;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/873) (S.
Sayısı: 328) (Devam)
BAŞKAN Kanun teklifi
üzerinde şahsı adına söz isteyen Ömer Süha Aldan, Muğla
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına geçici 20nci madde
eklenmesine dair kanun teklifi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
yapılan düzenleme ile 2014 yılının Mart ayının
pazar günü yapılması gereken yerel seçimler 2013
yılının Ekim ayının son pazar günü yani 27 Ekim 2013
günü yapılacaktır. Teklifin gerekçesinde olağan
seçim tarihinin kampanyasının kış aylarına denk
gelmesi ve ülkemizin belli yörelerindeki kış
şartlarının olumsuzluğu gösterilmiştir. Oysa
yazın da seçim kampanyasının ne kadar zor olduğunu bir
Muğla Milletvekili olarak iyi bilirim. Özellikle referandum sürecinde
Yazın da oldukça güç bir iştir seçim kampanyası yapmak.
Öte yandan, gerek Komisyon raporunda gerekse
buradaki birkaç hatibin konuşmalarında dile getirdikleri bir husus
var, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlunun ölümü üzerinden yapılan
bir değerlendirme. Hep Elim bir kaza sonucu, işte Muhsin
Yazıcıoğlu vefat etti ve bu nedenle de kış
şartlarının olumsuzluğu söz konusudur. gibi bir
yaklaşım söz konusu ama şunu unutmamak gerekir ki: Kamuoyunda
Muhsin Yazıcıoğlunun bir suikasta kurban gittiği yönünde
yaygın bir algı var. Öte yandan, şu anda Malatya Özel Yetkili
Mahkemesinde Muhsin Yazıcıoğlunun vefatıyla ilgili bir
soruşturma var, hatta tutuklanan insanlar var. Acaba hangisi doğru? O
zaman mahkeme yanlış bir işlev mi yapıyor? Yani
dolayısıyla, Muhsin Yazıcıoğlunun vefatı
üzerinden, böyle, seçimi erken tarihe almaya bir gerekçe bulmak bence
doğru bir yaklaşım olmaz diye düşünüyorum.
Bana kalırsa seçimin erkene
alınmasının üç temel nedeni vardır. Bunlardan bir tanesi:
İktidar partileri genellikle sonbaharda seçim yapmayı daha
avantajlı bulurlar. Zira, insanlar yazın tatillerini yaparlar,
köylerine giderler, giderleri son derece azdır, yakacak parası
vermezler, okul giderlerine harcama yapmazlar, sebze fiyatları ucuzlar,
enflasyon düşer, hakeza insanlar iş bulurlar yazın gerek turizm
alanında gerekse tarımsal alanda. Dolayısıyla iktidar
partisi sonbaharda seçim yapmayı kendi açısından uygun
bulmuştur. Ne yazık ki biz muhalefet partileri ben genelini
kastediyorum- İşte, seçimden kaçtılar. polemiğine maruz
kalmamak için de bu teklifi kabul etmek durumunda
kalmışızdır. Birinci neden budur.
İkinci nedene gelince,
ikinci neden: Ülkemizin ekonomik tablosundaki
kırılganlıktır. Ne yazık ki, ithal ikamesine
bağlı büyüme anlayışı, aslında bir büyüme de
değil şişmedir bu, yüksek büyüme oranlarına
kavuşmuşuzdur ama bunun karşılığında yüksek
oranlarda ne yazık ki- cari açık artmıştır. Bunun
sonucunda da cari açığın ülkeyi bir iflas noktasına
götürdüğü anlaşılınca bu kez ekonomi soğutulmaya
çalışılmıştır. Ekonomi soğutulduğunda
da reel sektör güç durumlara düşmüş, ÖTV ve KDV vergilerinin
ödemelerinde güçlük yaşanmıştır. Bunun sonrasında da
tabii ki kamu açığı ortaya çıkmıştır, kamu
açığını kapatmak için de yapılan şey
zamlardır. Ülke öyle bir kısır döngü içindedir ki ekonomik
anlamda, ya bir an önce iflas edecektir ne yazık ki ya da bu iflas süreci
geciktirilecektir. Bu noktada, yerel seçimlerin bir an önce
yapılması, ekonomik kırılganlıkların
artmasını önleme açısından da bir yöntem olarak önümüze
konmuştur.
Üçüncü neden ise:
Bütünşehir Projesini adı Büyükşehir oldu- bir an önce yaşama
geçirme anlayışıdır. Halen 16 olan büyükşehir
sayısı yapılacak bir düzenlemeyle bu Anayasa
değişikliğinden sonra getirilen tasarıdaki düzenlemeyle- 29a
çıkarılacaktır. Aslında, bu düzenlemeyi evet, Muğla
ili de Büyükşehir Projesi kapsamına alınıyor, ilke olarak
buna sıcak bakıyoruz, keza Seydikemer beldemizin ilçe
olmasını da sevinçle karşılıyoruz lakin-
incelediğimizde içinde şöyle bir unsur var, kısaca şöyle
özetleyeyim: Bu Büyükşehir Projesi, Ankaradaki sultana 29 tane derebeyi
yaratma girişimidir, keza bununla, Bu derebeyler yarın
başına buyruk davranırlar, Ankarayı dinlemezler.
anlayışı içinde de bunlara, bir zapturapta alınacak bir
müessese geliştirilmiştir. Onun adı da Yatırım
İzleme ve Koordinasyon Merkezidir.
Plan şudur:
Büyükşehri AKP alırsa mesele yoktur ama büyükşehri muhalefet
partileri elde ederse bu sefer de bu İzleme Koordinasyon Merkezi bir
denetim mekanizması içerisinde bir balyoz gibi o büyükşehir
belediyelerinin başına çökecektir. Bu anlamda 56 milyon insan
Büyükşehir Yasası kapsamına alınıyor, lakin 19 milyon
insan dışarıda bırakılıyor. Bu
yapılırken de 19 milyon insana hizmet verecek belediyelerin
ödenekleri kısılmaktadır. Bu, 19 milyon insana yapılacak
çok büyük bir haksızlıktır.
Öte
yandan, bu düzenlemeyle aslında kentler köyleştirilecektir.
Düşünün, Fethiyenin Çobanisa köyünün Muğlaya
uzaklığı 220 kilometredir. Muğla büyükşehir belediyesi
hizmeti nasıl götürecektir buraya? Dolayısıyla Çobanisa köyünde
hizmet alamayan, devlete, belediyeye sesini duyuramayan insanlar büyük kentlere
göç etmek zorunda kalacaklardır ve büyük kentler köyleşecek,
düzensizleşecek, yapılaşmada büyük sorunlar yaşanacak, her
şeyden öte, bu şişme sosyal sorunları da beraberinde
getirecektir.
Kendi
seçim bölgemden bir örnek vermek gerekirse, 49 beldenin 48i
kaldırılıyor. Bunların içinde Bodrumda Turgutreis var,
Gümüşlük var, pek çok beldemiz var; Marmarisin, Köyceğizin, keza
Fethiyenin ve Bodrumun. Bunlar yaz aylarında yüz binlere hitap
ediyorlar. Siz bunları Muğladan idare edemezsiniz, Muğladan bu
belediyeleri yönetemezsiniz. Dolayısıyla ilke olarak büyükşehir
belediyesi adı üstünde insanlara cazip görünse de temelde pek çok
sıkıntıyı beraberinde getirecektir. Aslında çözüm
Muğla için açıktır, öncelikle Fethiyeyi il
yaparsınız, kendi içinde Bodruma özel bir statü verirsiniz, o turizm
alanlarında çevreyi de korursunuz. Şimdi Büyükşehir Projesi kapsamı
altında en büyük kaygım bu sahillerin ne yazık ki birilerine
peşkeş çekileceği olgusudur.
Öte
yandan,pek çok belde kapanıyor. Belde başkanları -özellikle
çoğunluğu da Adalet ve Kalkınma Partili- büyük bir üzüntü
içindedirler, büyük bir kaygı içindedirler. Keza, daha kapanmadan
beldeler, belde belediye başkanlarının projelerini yaşama
geçirmeleri o ilin valisinin onayına bağlanmıştır.
Bugün gördüğümüz örnek şudur: Adalet ve Kalkınma Partili
belediyelerin bu yöndeki talepleri hemen yerine getirilmektedir. Buna
karşın, diğer muhalefet partisi belde belediye
başkanlarının talepleri ise sümen altında
tutulmaktadır. Yeter ki bunlar başarısız olsun da seçimde
bundan nema sağlayalım. diye. Dolayısıyla, beldelerin
şu anda işlemez duruma gelmesi o yöre halkına da
yapılabilecek büyük bir haksızlıktır.
Benim bu konudaki önerim
açıktır. Büyükşehir belediye sistemi çoğunluk oyuyla kabul
edilir ya da edilmez, en azından önümüzdeki seçimde uygulama
olanağı bulmamalıdır. Eğer bu bulunursa çok büyük bir
kaos yaşanacaktır. Mevcut düzenlemede sırf Köy
oylarını alayım. diye beş yıl süreyle o
insanların yapacakları ödemeleri ertelemek ya da zam
oranlarını düşük göstermek çözüm değildir. Köylü bir süre
sonra suya, emlak vergisine ne kadar ödediğini görünce, belki verdiği
oydan da büyük bir pişmanlık duyacaktır ama bu oluşacak
olumsuzluğu gidermek de yıllar alabilecektir.
Son sözüm şudur: Bu bir
avlanma yöntemidir ama Türk siyaset tarihi ava gidenin avlanacağına
dair çok örneklerle doludur.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Teklif üzerinde söz isteyen,
Hükûmet adına, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında değişiklik
yapan kanun teklifi üzerinde Hükûmet olarak görüşlerimizi açıklamak
üzere söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, aslında burada Hükûmetin
konuşma hakkı yok. Bu, tamamen Hükûmet dışındaki bir
olay. Bu Anayasa değişikliği Meclisin işi; Hükûmetin
işi değil. Konuşma hakkı yok.
BAŞKAN
Sayın Genç, bildiğinizi kendinize saklayın. Kanun teklifi bu.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Anayasa değişiklik
teklifi, Anayasa'nın geçici maddelerine yeni bir madde ilave ederek, 2014
yılı Mart ayının son pazarında yapılacak olan
mahallî idareler genel seçiminin, bir defaya mahsus olmak üzere, 2013
yılı Ekim ayının son pazar günü yapılmasını
öngörmektedir.
Tabii,
bu değişiklik altında çok farklı manalar aranabilir, herkes
bir şey söyleyebilir ama işin özü çok açık, çok net. Seçim
şartları açısından, Türkiye'de propagandanın
sağlıklı yapılabilmesi açısından, seçmenin seçme
hakkını sağlıklı kullanabilmesi açısından ve
başka pek çok nedenlerden dolayı buna büyük bir ihtiyaç vardır.
Esasında, bu ihtiyaç sadece bugün ortaya çıkmış bir ihtiyaç
da değil. Bundan önce de 1988 yılında, Anavatan Partisinin
iktidarda olduğu dönemde de yasada bir değişiklik yapılmak
suretiyle bu yönde bir adım atılmış ancak Anayasa
Mahkemesi, yasada yapılan değişikliği Anayasa'ya
aykırı görmek suretiyle iptal etmiştir. Daha sonra, Anayasa'da
bu yönde bir adım atılmış ancak halk oylamasına
gidilmiş ve vatandaş, yapılan halk oylamasında, Anayasa
değişikliğini reddetmiştir. O gün de bu var, o gün de halk
oylamasına gidebilecek kadar ciddi olarak görülmüş,
değerlendirilmiş ve bu konuda bir adım atılması
istenmiş ancak netice alınamamış. Bu konuda bütün
partilerin, hemfikir olduğu kanaatindeyim esasında çünkü mart
ayına baktığınız zaman ve seçim takviminin
başlamasıyla yapılması arasında geçen sürece
baktığımızda ve o süreç içerisinde yaşananları
değerlendirdiğimizde, bu düzenlemenin ne kadar haklı ve yerinde
bir düzenleme olduğu da gayet açıktır. Zira, 1 Ocakta takvim
başlıyor. Ocak, kış şartlarının en
yoğun olduğu aylardan bir tanesi, şubat hakeza öyle, martın
büyük bir kısmı hakeza öyle. Bu şartların, Türkiyenin 81
ilinde, bütün ilçelerinde, bütün beldelerinde,
ağırlığı ve şiddeti farklı olmakla beraber
her yerinde yaşandığı da çok açıktır, çok nettir.
Bu şartlar altında, seçimin propagandasının
sağlıklı yapılabilmesi
Kış şartlarında
köye gidecek araçların yollardan gidip gelmesi ve o hava
şartlarında başka tür çalışmaların
yapılması, akşamın çok erken başlaması ve bütün
bunları değerlendirdiğinizde sağlıklı bir
propaganda zemininin olmadığı çok açık.
Öte
yandan, seçmenlerin partileri, adayları doğru değerlendirmesi,
projelerini, programlarını doğru değerlendirmesi ve
incelemesi açısından da ciddi zorluklar yaşadığı
bir gerçek. O nedenle, hem siyasi partilerin arzu ettikleri rahatlık
içerisinde propaganda yapabilmeleri, bütün adayların kendilerini
istedikleri gibi anlatabilmelerine imkân vermek hem de seçmenlerin
adayları, partileri, programları, kişileri tanıması ve
propagandaya erişmesi konusunda engelleri ortadan kaldırmak
adına bunun fevkalade anlamlı, önemli bir adım olduğunu
düşünüyoruz.
Öte
yandan, tabii, bütçe açısından da bir fayda var. Diyelim ki belediye
başkanı martta seçildiği zaman kendinden önceki
başkanın yaptığı program ve bütçeyle karşı
karşıya kalıyor. Esasında, seçildiği yıl bu
anlamdan baktığınızda da yarı anlamıyla
kayıp bir yıl olarak karşımızda duruyor. Eğer
ekimde seçim olursa seçilen belediye başkanı kendi bütçesini
yapabilecek, zaman kaybetmeden projelerini hayata geçirebilmek için imkân ve
fırsat bulabilecektir. Ona bu imkânı vermek, zaman israfını
ve bu açıdan kaybedeceği birtakım konuları kayıptan
öteye kazanca dönüştürmekte de elbette hepimiz için büyük bir yarar, büyük
bir fayda vardır.
Ayrıca,
2014 yılında Türkiye ilk defa cumhurbaşkanı seçimini
yaşayacaktır, doğrudan halk tarafından seçilecektir.
İki tane seçimin aynı yıl içerisinde olması da yine
birtakım zorlukları getirebilir. O nedenle, her iki seçimin de
sağlıklı yapılabilmesi için de bunun öne
alınmasında fayda var, bunun öne alınmasında milletimiz
için de, hepimiz için de büyük bir yarar var.
AK
PARTİ yangından mal kaçırmak veyahut da birtakım
hesapların içerisine girmek maksadıyla da bunu öne almış
değil. Zira, bu bizim önerimiz ama Milliyetçi Hareket Partisinin de
-burada teşekkür ediyorum- desteğiyle olan bir şey. Biz bir
hesap yapıyor olsak başka bir parti bir hesap yapmaz mı? Onlar
da bir hesap yapar. İki tane birbiriyle rakip partinin hesabı
birbiriyle uyuştuğu zaman orada Birisi hesap yapıyor. demek
fevkalade yanlış olur. Burada bir hesap yok; milletin hayrı var,
milletin yararı var, işin doğrusunu yapma gayreti var, bunun
arkasında hesap kitap aramama gayreti var. Biz bunu yapıyoruz.
Bakın,
Türkiyedeki şu anda mevcut belediyelere baktığınız
zaman, Türkiyedeki belediyelerin yüzde 56,68i AK PARTİye ait
belediyeler. Seçime gidiyoruz; seçimde vatandaşımız farklı
karar verebilir, belediye başkanlarında, belediye meclislerinde
değişiklik yapabilir, belediyede iktidar olanları, meclislerde
iktidar olanları değiştirebilir. Bizim elimizde böylesine bir
imkân var, böylesine bir güç var. Biz diyoruz ki: Beş buçuk ay önce
gidelim seçime, milletimizin huzuruna çıkalım, hem irade yenilensin
hem de yönetenler yenilensin, milletimiz bize imkân verirse biz hizmet edelim,
başkalarına imkân verirse başkaları hizmet etsin. Bundan
daha güzel ne olabilir? Demokrasinin doğru işlemesi
bakımından faydalı bir adımdır.
AK
PARTİ ekonomi kötü olduğu için de bunu getiriyor değildir. Yani
o da fevkalade yanlış bir şey. Eğer öyle bir şey
olursa, ekonomi kötüyse, işler iyi gitmiyorsa, her şey berbatsa zaten
sandık fatura kesme yeridir, vatandaş faturasını
kesecektir. AK PARTİ beceremiyorsa AK PARTİye faturayı
kesecektir, başkaları beceremiyorsa ona faturayı kesecektir.
Eğer biz yapamadıysak bize kesilecek faturaya biz razıyız
çünkü milletimizden ne gelirse o bizim için baş tacıdır, o bizim
için kıymetlidir. Bugüne kadar milletimizin verdiği her kararı
büyük bir memnuniyetle biz karşıladık.
Değerli
arkadaşlar, Büyükşehir Belediyeleri Kanununda değişiklik
yapan Hükûmet tasarısıyla ilgili de birkaç hususu paylaşmak
isterim. Bu tasarı esasında önemli bir tasarıdır.
Baktığınız zaman Hükûmet açısından riskleri de
içeren bir tasarıdır, İktidar Grubu açısından da
riskleri de içeren bir tasarıdır. Biz, bu tasarıyı
getirirken her türlü eleştiriyi de hesap ederek, eğer burada bir
fatura olacaksa bu faturayı da hesap ederek getirdik. Esasında
doğru olanı yapma konusunda bugüne kadar bizim herhangi bir
tereddüdümüz olmadı. Hatırlarsanız, 2009 Mahallî İdareler
Seçimine gitmeden önce de biz Türkiyede nüfusu 2 binin altında kalan
belde belediyelerin kapatılmasına ilişkin kanun
değişikliğini burada yaptık. Anayasa Mahkemesi kısmi
iptal verdi ve Danıştayın kararıyla bu uygulanamadı. Biz,
bunu yaparken buna bazı yerlerde vatandaşımızın
karşı çıkacağını elbette biliyorduk. Bunun bir
siyasal faturasının olacağını elbette biliyorduk ama
bir şeyi daha biliyorduk: Eğer biz bu yapıyla devam ettirirsek o
zaman oradaki vatandaşlarımızın sorunları çözüm
beklemeye devam eder. Nüfusu 500, nüfusu bin, nüfusu 1.500 olan belediyelerin
bütçe gelirlerine baktığınız zaman, bu gelirlerle cari
giderleri yan yana koyduğunuz zaman, cari giderleri
karşılayamayan bir belediyenin vatandaşa hizmet götürme
imkânı yoktur. Sadece, çalışanlara maaş ödeyen, telefon
parası ödeyen, elektrik parası ödeyen, diğer cari giderleri
ödeyen bir yapı ama hizmet olduğu zaman hizmeti üretecek bir
yapı yok. Kaynakları israf ediyoruz. Öyleyse doğru olanı
yapalım; kaynaklarımızı israf etmeden hizmeti doğru
bir biçimde yürütecek adımı atalım böylesi belediyeleri
kapatarak ama bunları da mağdur etmeyecek tedbirleri alarak yola
devam edelim. Şimdi kapatılıyor bu belediyeler ama bunlarla
ilgili hizmetler beş yıl süreyle İller Bankasından
aldıkları imkânlar devam edecek ve buralara tahsisli olacak,
buraların imkânları, ihtiyaçları için harcanacak. Personele
giden paralar artık vatandaşın doğrudan hizmetine gidecek,
özel idareler o hizmetleri yürütecek ama büyükşehir belediye
sınırları içerisinde kalan yerlerde ise zaten büyükşehir
olacakları için büyükşehir belediyesinin imkânları orada hizmete
dönüşecektir. Oradaki hizmetler bugünkünden daha iyi olacaktır. Biz
onu görüyoruz, onu biliyoruz.
Bakın, daha önce
Türkiyede bazı adliyelerin kapatılmasına ilişkin de biz
bir karar aldık, o noktada da adım attık. Bunu atarken de bu
ülkenin faydasını, yararını düşündük. Eğer biz
popülist davranmış olsaydık, siyasal hesaplar içerisinde
olsaydık, bu kapatan adımları atma yerine başka
adımlar atardık ama biz görüyoruz, biliyoruz ki israf olan
şeylerle, yanlış harcanan kaynaklarla, doğru yönetilmeyen
paralarla Türkiyeyi güçlü kılmamız, yerel hizmetleri daha aktif ve
daha verimli hâle getirebilme imkânımız yoktur. Öyleyse parayı
doğru yönetecek, hizmeti doğru bir şekilde vatandaşımızın
ayağına götürebilecek, etkin ve verimli kılabilecek
adımları atmak da hepimizin vazifesidir. Bu anlamda da bu düzenleme
önemli bir düzenlemedir, tarihi bir düzenlemedir, Türkiyeyi bölen bir
düzenleme değildir. Bu anlamı yüklemek de fevkalade yanlış
olur; zira İstanbulda, Kocaelide büyükşehir belediye
sınırları il sınırıdır ve bu epeyce bir
zamandır da uygulanmaktadır. Biz arazide bunun
başarılı sonuçlar verdiğini gördük. İstanbula
bakın, İstanbulun fazlaca, diyelim köy kısmı yok ama
Kocaeliye gittiğinizde orada kırsal alanın daha fazla olduğunu
göreceksiniz. Gidip orada sorduğunuzda vatandaşlarımıza,
büyükşehir belediyesi olduktan sonra aldıkları hizmetle
öncekileri kıyasladıklarında daha iyi hizmet
aldıklarını söylüyorlar ve memnuniyetlerini ifade ediyorlar.
Bugün ne olacak, ne oluyor
burada? Büyükşehir olunca köylerin yol meselesi, köylerin su meselesi,
köylerin kanalizasyon meselesi, çevreyle ilgili işler, temizlikle ilgili
işler belediyelere devrediliyor. Yani bir ülkede belediyenin yol
yapması, temizlik işiyle, kanalizasyon işiyle, su işiyle
uğraşması bu ülkenin neyini böler? Hiçbir tarafını
bölmez. Esasında, sandık olduğu için, bu hizmeti yapma yetkisini
alanlar bu yetki süresi içerisinde hizmeti yapamadığı zaman
sandıkta vatandaş bunun hesabını sorabilecektir.
Bugüne
kadar da büyükşehir kapsamına alınan yerlerde kırsaldaki
hizmeti kim yürütüyordu? İl genel meclisleri yürütüyordu, köylere hizmet
götürme birlikleri yürütüyordu. Baktığınız zaman, il genel
meclislerine ilişkin attığımız adımlar da çok
eleştirildi. Valiyi başkanlıktan aldık, içinden bir
başkan seçtik, o zaman da farklı şeyler söylendi. Şimdi,
bütün bu adımları attığımızda neticenin
faydalı olduğunu gördük. Biz Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü
kaldırmıştık, neden? Yozgatın A köyündeki içme suyu
meselesini muhtar kaymakama yazıyor, kaymakam valiye yazıyor, vali
köy hizmetleri il müdürüne, oradan tekrar çalışma
yapılıyor, bölge Kayseriye gidiyor, Kayseriden Genel
Müdürlüğe, Genel Müdürlükten bütçe planlama vesaire, tekrar, eğer
programa girerse, buradan aynı yolu takip edip Yozgata gidiyor. Ben
yazıların gidiş ve gelişini anlatırken yoruluyorum.
Ankaranın Yozgatın Bahçecik köyünün suyuyla ne işi var?
Bırakın, bunu Yozgatın belediyesi yapsın, özel idaresi
yapsın. O zaman bunu getirdiğimizde kıyamet koptu, şimdi
yaptık iyi oldu, mahallinde işler çözülüyor. Büyükşehir
belediyelerinde de büyükşehir belediye başkanları bunu
çözecektir.
Biz
sadece ülkemizin belli bir ilini, belli bir bölgesini bu anlamda
değiştirmiyoruz, baktığınızda eski olan 14 tane
büyükşehir belediyesinin il sınırını mülki idare
sınırı yaparken, yeni kurulan 13 tane belediye
sınırını da mülki idare sınırı
yapıyoruz. Türkiye'nin her bölgesinde var, hem Marmarasında var hem
Egesinde var hem Akdenizinde var hem İç Anadolusunda hem Karadenizinde
hem Güneydoğusunda hem Doğusunda. Her bölgede biz bu adamı
atıyoruz. Bu, milletimize güvenmenin, onların yetkisine saygı
duymanın da bir gereğidir. Vatandaş seçecek, belediye
başkanları hizmetini verecek, hizmet veremediği zaman, bunlarla
ilgili sandıkta hesabını soracaktır. Yanlış
yapanlar olursa devletin denetim mekanizmaları vardır onlar devreye
girer; suç işleyen konular söz konusu olursa o zaman zaten ilgili kanunlar
vardır, onlar işler ama bu ülkede hizmetlerin etkin, verimli ve
vatandaşımızın hayrına, yararlı bir biçimde
sürdürülebilmesi için bunun tarihî ve önemli bir adım olduğunu
düşünüyoruz. Biz bunu da biliyoruz, bu konuda pek çok yanlış
bilgilerle insanımızın aklının
karıştırılmaya çalışılacağını
da yakinen biliyoruz
GÜRKUT ACAR (Antalya)
Federasyonu getiriyorsunuz, federasyonu!
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
ama bir şeyi daha biliyoruz:
Vatandaşımızın yapılan bu düzenlemeyi takdir
edeceğine ve düzenlemenin doğru olduğu noktasında tasdikini
de sonunda vereceğine de yürekten inanıyoruz. Çünkü,
attığımız her adım vatandaşımızın
daha fazla hizmet almasına, ihtiyaçlarının daha etkin, daha
verimli bir biçimde yerine getirilmesine katkı
sağlamıştır, bundan sonra da katkı sağlamaya
devam edecektir.
İçişleri
Bakanlığımız bir genelge yayımladı. Doğru,
nüfusu 2 binin altında olan belediyelerle ilgili bir genelgeydi. Nedir
onun amacı? Amacı şu: Bu belediyelerle ilgili kapatılma
noktasında bir çalışma yapılacağı bütün
kamuoyunun malumu. Böyle olunca bazı belediyeler, ellerindeki
gayrimenkulleri, ellerindeki menkulleri ve emlaki ellerinden çıkarmak için
-iyi niyetle, belki ihtiyacı için çıkaracak, belki başka
şekilde- bu noktada bunlar yok pahasına gitmesin, belde zarar
görmesin, devletimizin milletimizin faydasına olan şeyler
faydasız hâle dönüşmesin diye bir süzgeç kurduk orada. Burada bir
izin mekanizması işlesin, bakılsın, gerçekten gayrimenkul
veya menkul elden çıkarılmak, bir şekilde başka türlü
tasfiye edilmek için mi yapılıyor bu iş, yoksa gerçekten var
olan bir ihtiyacı karşılamak için mi yapılıyor? Bu
anlamda bir süzgeç kondu, iyi niyetle kondu. Yoksa bunun altında
farklı anlamlar, farklı manalar aramamak lazım. Benim ilimde,
Yozgatta, şu anda 36 tane belde belediyesi kapatılıyor. Bu 36
belde belediyesinin üçte 2sinden fazlası AK PARTİli belde
belediyelerinden oluşuyor. Ben oradaki kardeşlerimin ne
söylediğini de biliyorum. 2009da belediye başkanlarımız
-2009dan önceki- bu karardan önce, bize geldiler, dediler ki: Belediyemiz
kapatılıyor, sıkıntımız şu. O zaman gelin,
halka siz hesap verin. Beraber gittik beldeye, orada konuştuk. Belde
kapatılıyor mu? Kapatılıyor. Bizim aleyhimize oluyor.
dediler, dinledik. Arkasından da ben belediye başkanına sordum:
Başkanım, sizin Ankaradan gelen tahsisatınız ne kadar?
İşte, bir rakam verdi, Şu kadar
Personel gideriniz ne kadar?
Şu kadar
İşte, diğer cari giderleriniz ne kadar?
Şu kadar... Peki, bu parayı harcadığınız zaman
siz, bu giderleri tam ödediğiniz zaman, nasıl hizmet yapıyorsunuz?
Hizmet yok
Peki, nasıl yapıyorsunuz? Maaşları ödemiyorum
ben. diyor. Oradaki işçiler maaşlarını alamıyor,
memurlar maaşlarını alamıyor, belediyeler icra
kıskacında; öyleyse, bu yapıyı ayakta tutma imkânı
yok, biz burayı kapatacağız. Bu işçileri başka
yerlere, kendi talepleri doğrultusunda nakledeceğiz. Bunların
alamadıkları alacakları ödeyeceğiz, borçları
yükleneceğiz. Bundan sonra cari gider ortadan kalkacak. İller
Bankasından veya başka kaynaklardan gelen ne kadar para varsa, bu
para beş yıl süreyle sizin her tür ihtiyacınız için, sadece
size kullanılacak. Bunu mu yapalım, yoksa kazanan belediye başkanının
yandaşlarının sadece
Küçücük bir yerde de akrabalar arası
yarış oluyor, hepimiz biliyoruz. Beldelerde partiler arası bir
yarış yok, aileler arası yarış oluyor. Orada,
baktığınızda, hangisi kazanırsa öbür taraf gidiyor.
Böyle mi gitsin bu düzen, yoksa köyün, bu beldenin, yörenin
insanlarının ihtiyacını karşılayacak bir
mekanizma kuralım mı? diye sorduğumda vatandaş bizi
alkışladı. Bir daha, belediye başkanları beni
götürmediler. Neden? Çünkü, bu işin, biz, doğrusunu yapıyoruz.
Biz
milletimize doğru yaptığımızı
anlatacağız. Milletimiz basiret sahibidir, iyiyi, doğruyu
ayırt etmede mahirdir, sandıklar da bunun içindir. Biz sandıktan
da çekinmiyoruz. Üç tane genel seçim oldu, iki tane mahallî seçim oldu, iki
tane halk oylaması oldu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Neredeyse bir buçuk yılda
bir halkımızın önüne çıktık, hesap verdik. Şimdi,
2013te vereceğiz, 2014te vereceğiz, 2017de vereceğiz,
demokrasidir, hesap vermek güzel şeydir.
Bu
değişikliğin, bu vesileyle hayırlı olmasını
diliyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENGİN
ALTAY (Sinop) Sayın Bakan 17 değil, 15
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Teklif
üzerinde şahsı adına söz isteyen Yusuf Başer, Yozgat
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YUSUF
BAŞER (Yozgat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 328 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi hakkında şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde mahallî idareler
seçimleri, Anayasamızın 127nci maddesi ve 2972 sayılı
Mahallî İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar
Heyetleri Hakkında Kanunun 8inci maddesi gereğince beş
yılda bir yapılmaktadır. Yapılmış olan en son
mahallî idareler seçimi 2009 yılının Mart ayında
yapılmıştır.
Anayasamızın
Siyasi Haklar ve Ödevler başlığı altında yer alan ve
68inci maddesinde ifadesini bulan seçme, seçilme, halk oylamasına
katılma, siyasi faaliyette bulunma, 18 yaşını bitiren her
Türk vatandaşının hakkı olduğu belirtilmiştir.
Devlete ve hükûmete düşen görev, bu hakları, hiçbir
kısıtlamaya, hiçbir engellemeye mani olmayacak şekilde yerine
getirilmesini temin için hukuki ve alt yapıyı düzenlemektir. Anayasa
değişiklik teklifinin amaçlarından birisi de devletin ve
hükûmetin bu görevi yerine getirme düşüncesidir. Demokratik sistemin
önemli bir unsuru olarak çoğulcu
katılımcılığın azami ölçüde
sağlanmasında, yerel ve millî menfaatlerin
uzlaştırılmasında mahallî idarelerin rolü büyüktür. Mahallî
idareler aynı zamanda temsilî demokrasinin de, halkın yerel ve kamusal
menfaatlerinin de teminatıdır.
Demokrasinin
temel unsurlarından birisi de propagandadır. Propaganda,
vatandaşların bilinçlenmesini, siyasi partilerin adayları ile
bağımsız adaylar hakkında yeterli bilgiye erişmesini,
seçimlere mümkün olduğunca vatandaşlarımızın etkin bir
şekilde katılmasını sağlayan araçlardan birisidir. Bu
sebeple, demokrasilerin beşiği olarak adlandırılan yerel
yönetimleri ve onları idare edecek olan adayları yani şehrül
eminlerini seçmenlerin en iyi şekilde tanımaları, adayların
ve partilerin de kendilerini ve adaylarını en iyi şekilde
seçmenlere tanıtmaları gerekir. Dolayısıyla, seçimlerin
adil, tarafsız, eşit, güvenli olması, katılımın
azami ölçüde sağlanması ve propaganda yapılmasının
önündeki engellerin kaldırılması demokrasinin olmazsa olmaz
kurallarından birisidir. Anayasamızın 127nci maddesi ve 2972
sayılı Mahallî İdareler Seçimi Yasasındaki hükümler
değiştirilmediği takdirde, demokrasinin temel unsurlarından
olan propaganda da yeterince yapılmamış olacaktır. Vatandaşlarımızın
yeterince bilinçlendirilmemesi sebebiyle, seçmenlerin adaylar hakkında
yeterli bilgiye erişimi ve seçimlere azami katılım da
sağlanamayacaktır. Bu durum ise halkın kendisini yönetecek
insanları tanımadan seçmek durumunda kalması demektir.
Yapılacak böyle bir seçimin de demokrasinin ruhuna uygun olması
mümkün değildir. Demokrasinin ruhuna uygun olmayan, hakkaniyete uymayan
böyle bir seçimi AK PARTİ olarak kabul etmek mümkün değildir. Zira,
AK PARTİ kurulduğu andan itibaren demokrasinin, insan
haklarının, hukuk devletinin, hukukun üstünlüğünün, insanca ve
kardeşçe yaşamanın, temel hak ve hürriyetlerin önündeki
engelleri kaldırmak için mücadele etmiştir, mücadele etmeye de devam
edecektir, AK PARTİnin varlık sebeplerinden birisi de budur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamız
değişmediği takdirde mahallî idareler seçimleri Mart 2014
tarihinde yapılacaktır. Mahallî
idareler seçimlerinin yapılacağı zaman kış
şartlarının en ağır ve zor olduğu döneme denk
gelmektedir. Özellikle seçimin başlangıcı olan ocak
ayının başlangıcı ile oy verme günü olan mart
ayının son pazar günü arasındaki seçim döneminde Türkiyenin
coğrafi konumu nedeniyle bazı bölgelerimizde diğer bölgelerimize
nazaran kış şartları ağır geçmekte ve bu durum
seçim propagandası ve seçim çalışmalarını olumsuz
etkilemektedir. Vatandaşlarımız için de, siyasetçilerimiz için
de zorlu kış şartlarında seçimlere katılmak
zorlukların yaşanmasına ve kazalara sebep olmaktadır. En
son yapılan Mart 2009 Mahallî Seçimlerinde olumsuz hava şartları
sebebiyle değerli siyaset adamı Muhsin Yazıcıoğlu ve
arkadaşlarını kaybettiğimizi hatırlıyor, üzülüyor
ve kendilerini bir kez daha buradan rahmetle anıyoruz. Ayrıca
partilerin teşkilatlarında görev alanlar ile oy kullanmak için yola
çıkan vatandaşlarımızın da olumsuz hava
şartları sebebiyle hayatlarını kaybettiğini biliyor ve
üzülüyoruz. Biz AK PARTİ olarak, bu gibi üzücü olayları yeniden
yaşamak istemiyoruz. Birimizin sevinci başkalarının
üzüntüsü olsun istemiyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak ocak-mart
ayları arasındaki seçim döneminde yaşanmış olan bu
olumsuzlukları en asgariye indirebilecek tarihte seçimleri yapmayı
hedefliyoruz. Bu düşünceden hareketle Anayasamıza eklenen geçici bir
madde ile siyasi partilerimizin veya yerel yönetim organlarına seçilecek
adayların seçim çalışmalarında vatandaşlarla
iletişimlerini güvenli ve rahatça sağlayacak ortamın
hazırlanması amaçlanmıştır. Seçim tarihi olarak,
Türkiyenin iklim şartlarının en elverişli olduğu ekim
ayının son pazar günü olarak düşünülmek suretiyle kanun teklifi
verilmiştir. Bu amaçla, Anayasamıza eklenecek geçici 20nci maddenin
yürürlüğe girmesinden sonra 2014 yılının Mart ayında
yapılması gereken ilk mahallî idareler genel seçimi 2013
yılının Ekim ayına alınmış olacaktır.
Teklif ile yapılacak olan ilk mahallî idareler seçiminin
başlangıç tarihi ve oy verme gününe ilişkin hükümleriyle ilgili
olarak ortaya çıkabilecek belirsizliklerin giderilmesi ve uygulamada
tartışılmaya yol açacak farklı görüşlerin önüne
geçilmesi amaçlanmıştır.
Bu
doğrultuda, Anayasamızın 67nci maddesinin son fıkra
hükmünün ve 2979 sayılı Kanunun sadece seçimin başlangıç
tarihi ve oy verme gününe ilişkin hükümleri bakımından
uygulanmayacağı belirtilmiştir. Böylece, Anayasanın 67nci
maddesinin son fıkra hükmü, 2979 sayılı Kanunun seçimin
başlangıç tarihi ve oy verme günü dışındaki
hükümlerine ve seçim kanunlarına aynen uyulacaktır. Seçim
kanunlarında yapılan diğer değişiklikler, 67nci
maddenin son fıkrasının uygulanmasında seçimin
başlangıç tarihi ve oy verme günü dikkate alınarak
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde
yapılacak seçimlerde uygulanmayacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 12 Haziran seçimlerinde AK
PARTİ olarak bizler ve diğer tüm siyasi partiler, vatandaşlarımıza,
çağın gereklerine uygun, demokratik, özgürlükçü, sivil,
katılımcı yeni bir anayasa vaadiyle
vatandaşlarımızdan oy istedik, vatandaşlarımıza
söz verdik.
Bugün
ilk oylamasını yapacağımız anayasa
değişikliğinde olduğu gibi, bu Meclisimizin de
amaların ve ancakların olmadığı, hiç kimsenin
ötekileştirilmediği, vatandaşlarımızın
tamamının İşte aradığım anayasa bu.
diyebileceği bir anayasayı da bu Meclisin çıkarması
gerektiğine yürekten inanıyorum. Zira darbelerin Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından araştırıldığı
Türkiye'nin, otuz yıl öncesinin darbe ürünü olan 82 Anayasasıyla
yönetilmeyi hak etmediğini buradan bir kez daha haykırmak istiyorum.
AK
PARTİ olarak vatandaşlarımıza vermiş olduğumuz
sözün gereğini yerine getiriyoruz. Bu amaçla, Anayasa Uzlaşma
Komisyonunda siyasi partilerin milletvekili sayılarına
bakılmaksızın eşit üyeyle temsilini kabul ettik,
çoğunluğun azınlığa baskı yapmasına
karşı olduğumuzu aziz milletimize ilan ettik.
AK
PARTİ olarak, şartlar ne olursa olsun mutlaka yeni anayasayı
milletimize sunmak istiyoruz, yeni anayasayı vatandaşlarımıza
ve ülke insanına kazandırmak istiyoruz. Bugün olduğu gibi,
yakın bir tarihte yeni, sivil bir anayasayı çıkarmayı arzu
ediyor; bu vesileyle, 328 sıra sayılı Kanun Teklifinin
yasalaşacağını umuyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Şimdi yirmi dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. On dakika soru sorma
süresidir.
Sayın Dibek, Sayın
Erdemir, Sayın Kurt, Sayın Tanal, Sayın Yılmaz ve
Sayın Kuşoğlu sisteme girmişlerdir.
Sayın Dibek, buyurun.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana şunu
sormak istiyorum: Şimdi, bu değişiklikle bundan sonra ekim
ayının son pazar günü yerel seçimleri yapacağız. Bizim en
büyük bayramımız Cumhuriyet Bayramı yani 29 Ekim,
dolayısıyla ekim ayının sonuna denk geliyor. Baktım
takvime, beş yıl sonra yani 2018in Ekim ayının son günü 28
Ekime geliyor. O, Cumhuriyet Bayramının da
başladığı öğleden sonraki tarih. Şimdi burada,
eninde sonunda Cumhuriyet Bayramıyla da çakışacak bir süreç
var. Niçin bu değerlendirmeyi kasım ayının ilk pazar günü
yani bir hafta sonraya yapıp da yarın öbür gün bir yerel seçimi,
bizim en büyük bayramımız olan, ulusal bayramımız olan
Cumhuriyet Bayramı ile çakıştırmayı göze alan böyle
bir düzenlemeyi Meclisin gündemine getiriyorsunuz? Bu düzenlemeyi bir hafta
sonra, kasım ayının ilk pazarı olarak yapmak daha
doğru değil mi?
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Erdemir
AYKAN
ERDEMİR (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kısa söz almak için talepte bulunmuştuk. Aradan beş-altı
saat geçtikten sonra, şu anda soru sormak için bize dönmüş
durumdasınız. Ben o kısa sözümü en azından bu vesileyle, kalan kırk beş saniyede
ifade edeyim.
Bugün
Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda, Avrupa Parlamentosu eski
başkanlarından Pat Cox başkanlığında bir heyeti
ağırladık. Bu toplantıda iktidarıyla, muhalefetiyle
Türkiyenin Avrupa Birliği üyelik sürecinde ortak ve kararlı bir
tutum içinde olduğunu ifade ettik. İfade ettik etmesine de, gerek
Başbakanın gerek Cumhurbaşkanının son
açıklamalarında ve gerek Başmüzakereci ve Avrupa Birliği
Bakanının açıklamalarında ne yazık ki aynı
kararlılığı göremiyoruz.
Sonuç
olarak, barışın, demokratik yönetişimin ve
çoğulculuğun projesi olan Avrupa Birliği sürecinde daha
vizyoner, sağduyulu ve yapıcı bir siyasetin gelişmesini
toplumumuz diliyor. Bunu ifade etmek istemiştim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Kurt
KAZIM
KURT (Eskişehir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, seçimi erkene almak, ciddi anlamda bir anayasal hakkı öne
çekmek. Dolayısıyla, bu hakkı öne çekerken yerelleşme
iddiasındaki bir iktidarın, hükûmetin o yöredeki insanlarla
referandum yapmak gibi bir ihtiyacı hissetmemesinin doğru bir
mantık olmadığını düşünüyorum. Özellikle yerel
demokrasiyi geliştirmek isteyen bir iktidarın da
uygulayacağı yasa sizin biraz sonra sunacağınız yasa
gibi olmamalıdır. Çünkü, belediyelerin yetkisini daraltıyor,
merkezî idarenin yetkisini daha da büyütüyorsunuz ve ondan sonra Yerel
demokrasiyi hayata geçiriyoruz, o nedenle seçimi öne alıyoruz.
diyorsunuz. Bu çelişkidir. Bunu nasıl izah ediyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Tanal
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
AKP
sözcüleri Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartını
kaldırdık. şeklinde bir açıklamada bulundular kürsüde.
Sayın Bakandan, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının
Türkiye Cumhuriyeti devletinin koymuş olduğu çekinceleri gerçekten
kaldırmışsa, bunun sayı, tarih ve hangi Resmî Gazetede
yayımlandığını öğrenmek isterim; bu bir.
İki:
Sayın Başbakan Yardımcısı,
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde şöyle bir cümle
kullanmıştı: Seçilenler seçildiği dönemin hukukuna
tabidir. Ne demek? Cumhurbaşkanı yedi yıllığına
seçilmiş ise yedi yıllıktır, beş yıl tatbik
edilmez. demişti. Peki, aynı şekilde, seçilen belediye
başkanları ve muhtarlar seçilen dönemin hukukuna tabi değil
midir? Bu, anayasal eşitlik ilkesi açısından
aykırılık teşkil etmez mi?
Üçüncü
sorum
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Yılmaz
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, otuz üç aydır Adana halkının iradesine ipotek
koyuyorsunuz. Otuz üç aydır Adanada Büyükşehir Belediye Başkanı
görevden uzaklaştırılmış. 83 tane müfettiş
gönderdiniz ve alınma gerekçesi de şu: Delillerin
karartılması. 83
müfettişle hâlâ delillere ulaşamadınız mı,
bundan sonra Adana Büyükşehir Belediyesine kaç tane daha müfettiş
göndermeyi düşünüyorsunuz?
İkinci
sorum da -yine Orman ve Su İşleri Bakanı cevaplayabilir-
Adanada son on yılda yaptığınız tek yatırım
olan Adana fuar alanını Sayın Bakanın şahsi
gayretleriyle yıkma noktasına getirmekle Adana halkını
cezalandırmaya devam mı ediyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Kuşoğlu
BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) -Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, konuşmanız sırasında özellikle belde belediyelerinin
harcamalarının yüksek olması, maliyetlerinin yüksek olması
nedeniyle harcamalarının çoğunlukla personel giderlerine
gittiğini söylediniz. Bu nedenle de hizmet vermek durumunda
olamadıklarını belirttiniz. Özellikle bu belde belediyeleriyle
ilgili olarak bir fayda-maliyet analizi yapılmış
mıdır? Yani bunun bütçeye ne katkısı olacak, ne kadar
katkısı olacaktır parasal olarak veya ne kadar fayda
getirecektir, alternatif faydası ne olacaktır, böyle bir
çalışma yapılmış mıdır?
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Ağbaba
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, Malatyanın en meşhur
fabrikası yirmi üç yıldır hiçbir üretim yapmayan vagon
onarım fabrikasıdır. 1989 yılında tamamlanan vagon
onarım fabrikası vagon onarımı dışında
neredeyse her sektör için düşünülmüş, maalesef hayata
geçirilememiştir. Vagon üretmeyen fabrika kayısı, silah, tank
gibi imalatta kullanılmak için düşünülmüş ancak hiçbir faaliyete
geçmemiştir. Devlet tarafından yirmi üç yıldır bekletilen
fabrikanın Adalet Bakanlığı tarafından yarı
açık cezaevi yapılması için çalışmalar
yapıldığı belirtilmekte. Bu, Hükûmetin dünyaya
bakışının en iyi göstergesidir. Üretim yapmayan devlet en
kısa yolu cezaevi yapmakta buldu. Cezaevlerini doldurup
taşıranlar yer bulamadıkları için fabrikaları da
cezaevi yapmaya çalışıyorlar. 8 kişilik koğuşlara
20 kişiyi yerleştiren zihniyetten başka ne beklenirdi? Malatyalılar
bu fabrikanın üretim tesisinin cezaevine dönüştürülmesine çok
tepkililer. Bu konuda bir projeniz var mı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Malatya)
üretim anlamında,
onu sormak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Fırat
SALİH FIRAT (Adıyaman) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Avrupa Birliğinin yerel
yönetimlerin özerkliği üzerindeki şartta, biliyorsunuz, biz ret oyu
vermiştik. Ne zaman bu özerklik yasasına evet diyeceğiz? Böyle
bir çalışmanız var mı?
Ayrıca, Suriye ile biliyorsunuz savaşın
eşiğindeyiz ama ne yazık ki hâlâ Türkiyede iç
barışı sağlamış değiliz. İç
barışın sağlanması için Kürtlere birtakım
hakların verilmesi gerekiyor. Örneğin, son olarak, Diyarbakır
Emniyet Müdürü dağda ölenlere de ağlanması gerektiğini
insani bir duygu içinde anlatmıştır. Bu konuya Hükûmet olarak
katılıyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Yılmaz
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bugün yerel yönetimlerle ilgili, öne
alınmasıyla ilgili bir anayasa değişikliği üzerinde
konuşuyoruz. Basından öğrendiğimize göre, seçilme
yaşının da on sekize indirilmesiyle ilgili bir anayasa değişikliği
de düşünülüyor. Anayasa değişikliklerinin bu kadar çabuk, bu
kadar seri bir hâlde ve genel anlamda görüşler alınmadan
yapılması doğru bir şey midir? Anayasa bu kadar çabuk mu
değiştirilmelidir? Bu işin bir ciddiyeti, bir yaklaşım
biçimi ya da bütünlüklü bir yaklaşım biçimi olması gerekmez mi?
Anayasa değişikliğini sıradan bir yasal
değişiklik hâline getirirken bu Anayasanın bütünlüğünü
bozduğunuzu düşünmüyor musunuz?
Bir de bu değişiklikler yapılırken
aynı zamanda Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmaları da
devam ediyor. O zaman, o Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarını
neden yaptırıyorsunuz yani neden böylesi bir komisyon
çalışması oluyor? O zaman, onun da çok
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
anlamı
kalmıyor çünkü baypas edilmiş oluyor.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bulut
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, seçimlerin erkene
alınmasıyla, seçilmiş olan belediye başkanı ve
muhtarların hak kayıplarını önlemek için ne gibi tedbirler
alıyorsunuz?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Acar
GÜRKUT ACAR (Antalya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, kapatacağınız belde
belediyelerinin acıklı durumunu anlattınız. Sorunları
on yıldır çözmeyerek bu duruma düşüren siz değil misiniz?
Bunu kapatacağınız yerde, gelirlerini artırmak suretiyle
işler hâle getirmek daha doğru değil midir? Türkiyede siz yeni
bir yapılanma getiriyorsunuz ve bu yapılanmanın bir federatif
yapıya doğru kapı açacağı endişeleri bütün
halkımızda vardır ve bu endişeyi acaba haklı görüyor
musunuz, görmüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Oğan.
SİNAN OĞAN
(Iğdır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Iğdır
Belediyesinde, BDPde olan Iğdır Belediyesinde, imar iptal
edildiği için maalesef Belediyemiz şu an imarsız durumdadır
ve yeni imar yapılmasına dönük de herhangi bir çalışma
yoktur. Onlarca belediye müfettişi geldi ama işin içerisinden bir
türlü çıkamadılar. Belediyeler yasasını görüşürken,
imarsız bırakılan, herhangi bir inşaatın
yapılması neredeyse mümkün olmayan Iğdır Belediyesiyle ilgili,
Bakanlığınızın bir çalışması var
mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Soru sorma süresi
tamamlanmıştır.
Sayın Bakan, buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Dibekin sorusu, birinci soru
Ekim
ayının son pazarı, 2018 seçimi için, Cumhuriyet Bayramına
denk geliyor, bu hesap edilmedi mi? diye söylendi veya Neden getirildi
Şimdi, tabii, seçim
martın son pazarı olduğu zaman da o dönemde, biliyorsunuz, dinî
bayramlar da böyle şey yapıyor, öne, arkaya gelebiliyor takvim
gereği. Bayrama denk gelebilirdi, gelmedi; gelebilirdi. Cumhuriyet
Bayramı bizim için en önemli millî bayramlardan bir tanesi. Eğer
Cumhuriyet Bayramına denk gelirse demokrasi bayramıyla Cumhuriyet
Bayramı birleşmiş olur. Cumhuriyetimiz, bayram gününde demokrasi
bayramını yaşamış olur, demokrasiyle
taçlanmış olur yani bir yanlışlık olmaz. Burada bir
art niyet yok, tamamıyla iyi niyetle atılmış bir
adımdır. Bunun altında herhangi bir şey anlamayı,
aramayı doğru görmüyorum. Dediğim gibi, öyle bir rastlama söz
konusu olursa demokrasiyle taçlanmış olur, cumhuriyetin ruhuna da
uygun düşer diye düşünüyoruz. Yoksa burada herhangi bir hesap
yapılmış değil.
Sayın
Kurt, şimdi Bu Anayasa hakkı öne çekilmektedir yani belediyelerin
seçimi beş buçuk ay öne alınınca öne çekilmektedir. Bir
referandum yapmayı düşündünüz mü? diyor.
Yani
böyle bir şey düşünmedik çünkü esasında referandumlar
meclislerde uzlaşma sağlanamadığı zaman halkta
uzlaşma aramanın bir yoludur. Mecliste uzlaşma varsa, mutabakat
varsa, bu konuda bir tereddüt yoksa ve kabul de varsa ayrıca halka gitmeye
gerek yoktur ama eğer Parlamento karar alırsa, Halka gidelim, biz
bunu bir de halkımıza soralım. derse tabii bunun yolu da
açıktır. Ama bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi ile AK PARTİ
grupları arasında bir uzlaşma vardır. Bu da
Anayasanın aradığı anayasa değiştirme
çoğunluğuna kâfi bir uzlaşmadır. O nedenle bu noktada
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakan Kapanacak
belediyelerde referandum yapalım. diyoruz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Evet
Sayın
Tanalın Yerel Yönetimler Şartı
Bunu bir başka
milletvekili arkadaşımız da sordu. Şu anda bu konudaki
çekince kaldırılmamıştır, hâlâ
varlığını muhafaza etmektedir.
Seçilen
cumhurbaşkanı seçildiği dönemin hukukuna tabidir.
Doğru,
bunu ben ifade ettim, seçildiği dönemin hukukuna tabidir. Biliyorsunuz,
Anayasada değişiklik yapılmış, görev süresinin
beş yıl olduğu ifade edilmiş ancak intikal hükmü
konulmadığı için görevdeki Cumhurbaşkanının görev
süresine ilişkin bir boşluk ortaya çıkmıştı. O
intikal hükmü yerine geçecek bir anlamda. O süreyi belirleme noktasında
bir yasal düzenleme yapılırken yasayla Anayasada belirtilen süreyi
kısaltmanın imkânı yoktur. Nitekim, 1988 yılında
yapılan yasa değişikliğini de Anayasa Mahkemesi iptal
ederken bu gerekçeyi göstermiştir. Anayasadaki bir süreyi siz yasayla
kısaltamazsınız, doğru da değildir.
Eğer
Sayın Cumhurbaşkanının görev süresini düzenleyen
değişiklik yapıldığında intikal hükmü
konulmuş olsaydı o zaman zaten bir ihtilaf olmazdı. Biz onu
ifade ettik, benim o zaman söylediğimle şimdi söylediğim
arasında bir fark yok. Şu anda da Meclis anayasa yapma yetkisini
kullanıyor ve Anayasada bir değişiklik yapıyor ve bu
noktada irade ortaya koyuyor. Eğer, Anayasada bir değişiklik
olmasa, yasayla bu yapılmaya kalkılmış olsa elbette
yanlış olurdu. Kaldı ki Anayasada olan süreleri Meclis elbette
değiştirebilir. Ama biz bunun değiştirilmesinin
seçilmiş görevlilerle ilgili doğru olmadığını da
her defasında ifade ettik, etmekte de fayda var. Fakat burada -demin de
söyledik- büyük bir zaruret var yani birilerini görevden almak için değil
veya birtakım menfaatler elde etmek için değil, ülkenin gerçeklerine
uygun bir adım atmak için iyi
niyetle atılmış bir adım vardır, onu özellikle ifade
etmek isterim.
Evet, Sayın
Yılmazın Adana halkının üzerinde, işte Adana
Belediyesiyle ilgili olaylarla alakalı tabii bir sorusu oldu. Bu konu
biliyorsunuz şu anda Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden
bir yargılama var.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
İki ayda bir uzatıyorsunuz. Bakın, mahkemeyle alakalı
yanlış bilgi vermeyin. Mahkemeyle alakası yok.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Melih Gökçekin de var yargıda, alsana hadi!
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Sayın
Bakan, Genel Kurula yanlış bilgi vermeyin, rica ediyorum. İki
ayda bir İçişleri Bakanlığı uzatıyor.
Yanlış bilgi veriyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) O
nedenle, yargıda olan bir konuyla ilgili işin doğrusu
konuşmayı doğru görmüyorum. Çünkü Anayasa ve İç Tüzüke de
aykırı ama ben şunu ifade edebilirim: Belediyelerle ilgili
soruşturma veya incelemeler idare tarafından yapılabilir. Zaman
zaman Türkiyede bütün belediyelerle ilgili bu anlamda incelemeler var,
soruşturma izinleri var.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
İstanbul ve Ankara ile ilgili niye yapmıyorsunuz? İki ayda bir
görevden alıyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Elimdeki rakamları müsaadenizle
paylaşmak isterim. 29.03.2009 ila 01.07.2012 tarihleri arasında soruşturma izni verilmesine
dair verilen kararların siyasi partilere göre
dağılımını veriyorum. AK PARTİ
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Tamamı AKPli belediye başkanlığı dönemi. O
bilgileri niye vermiyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Efendim veriyorum, dinlerseniz
AK PARTİden 545 tane
belediye başkanıyla ilgili karar vermiş, yüzdesi yüzde 41,1.
Milliyetçi Hareket Partisinden 200 tane belediye başkanıyla ilgili
izin verilmiş, yüzdesi 15,05. Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili 378 tane
izin var, yüzdesi 28,44. Barış ve Demokrasi Partisiyle ilgili 84
tane, yüzdesi 6,32.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) İstanbulu alın, İstanbulu! Toprak dökümünden
dolayı 30 kişi içeride İstanbul Belediyesinde.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Diğerleri var, 122 tane, o da
yüzde 9,18.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Toprak dökümüyle ilgili, İstanbul Belediyesiyle ilgili
işlem yapsanıza.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Soruşturma izni verilmesine,
yine aynı tarihler arasında, Bakanlık makamından
alınan araştırma, ön inceleme ve ön inceleme
onaylarının siyasi partilere göre dağılımı.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) Bir tane mahkûmiyet kararı var mı Sayın Bakan,
bir tane mahkûmiyet kararı?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) AK PARTİyle alakalı, AK
PARTİli belediyelerle ilgili 1.461 tane onay verilmiş, bütün
onayların yüzde 45,96sı. CHPyle ilgili
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Sayın Bakan, önünüze gelen raporu okumayın,
doğru bilgiler verin.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bunlar resmî rakamlar efendim, bunlar
resmî rakamlar, getirttim.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) İşte, onları okumayın. Bir tane mahkûmiyet
kararı var mı?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) CHPyle ilgili 946, yüzdesi 29,76.
MHPyle ilgili 382, yüzdesi 12,02. BDPyle ilgili 144, yüzdesi 4,53.
Diğerleri 246.
Şimdi,
bakın
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Sayın Bakan, İstanbul Belediye
Başkanını iki ay görevden alsanıza... 30 kişi
gözaltında.
BAŞKAN
Sayın Yılmaz, lütfen
Soru sordunuz, cevabı veriyor Sayın
Bakan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Efendim, ben, müsaade ederseniz,
bunlarla ilgili elimde bütün rakamlar var, hepsini okuduğumda
sabrınız taşacak biliyorum ama bir şeyi ifade edeyim.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Hayır, doğruyu söylerseniz sabrımız
taşmaz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Hem AK PARTİli hem
Cumhuriyet Halk Partili hem Milliyetçi Hareket Partili hem Barış ve
Demokrasi Partisinden hem de bağımsızlardan haklarında
iddia, ihbar veya şikâyet olanlarla ilgili inceleme, soruşturma,
vesaire yapılması yasal bir konudur. Bunlarla ilgili işlemler
bütün belediyeler bakımından ayrımsız
yapılmaktadır.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Bir tane örnek gösterin büyükşehirlerden Sayın
Bakan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bunun içinde AK PARTİli
belediyeler de var, başka partili belediyeler de var.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Bir tane örnek gösterir misiniz, ikinci bir örnek, Adanadan
başka.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Burada bir kayırma, burada
bir taraf tutma söz konusu değildir. Ben
FARUK
BAL (Konya) Konya Karapınar Sayın Bakan, Çorum Belediyesi
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Adanadan başka bir ikinci örnek gösterir misiniz bana.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) Ankara Belediyesinde niye yapmadınız?
FARUK
BAL (Konya) Şarkikaraağaç Belediyesi
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Kuşoğlu
Kapatılan belediyelerle ilgili fayda-maliyet analizi yapıldı
mı? dedi. Tabii, bu konuyla ilgili, 2009 mahallî idareler seçiminden önce
de çok ciddi çalışmalar yapıldı, tartışmalar
yapıldı. Şimdi, uzunca bir zamandır İçişleri
Bakanlığı hem Hazine hem Maliye Bakanlığı, ilgili
bütün birimler bu konu üzerinde detaylı çalışmalar
yapıyorlar. Bu belediyeler tabii bizim dönemimizde de -on yıldır
iktidardayız- hizmet veriyorlar. Biz, bunların hizmetlerinin iyi
olması için imkânlarımızı seferber ettik. Ama belediyelerin
gelirleri belli, gelirlerin geldiği kaynaklar belli, buradaki nüfus belli,
personel belli, diğer araç gereç belli, imkânlar belli. Biz şimdi
bakıyoruz bu gelir, bu araç gereç, bu imkânlar biz birlikte
kullandığımızda halkımızın beklediği
yerel hizmetleri yapabiliyor muyuz yapamıyor muyuz? Burada bir verim yok,
bir fayda yok. Hem vatandaşlarımızın aleyhine bir durum
var.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Bakan teşekkür ediyorum.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Sayın Başkan, bizim sorumuza
cevap vermediler.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Vakit yetmedi.
SİNAN
OĞAN (Iğdır) - Sayın Başkan, yazılı cevap
verecekler mi?
BAŞKAN
Soru cevap işlemi tamamlanmıştır.
Anayasa
değişikliğine dair teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
böylece tamamlanmıştır. Teklifin maddelerine geçilmesi hususunda
gizli oylama yapacağız.
Gizli
oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum:
Komisyon ve Hükûmet sıralarında yer alan Kâtip Üyelerden, komisyon
sırasındaki Kâtip Üye Adanadan başlayarak Denizliye kadar,
Denizli dâhil ve Diyarbakırdan başlayarak İstanbula kadar,
İstanbul dâhil; Hükûmet sırasındaki Kâtip Üye ise İzmirden
başlayarak Mardine kadar, Mardin dâhil ve Mersinden başlayarak
Zonguldaka kadar, Zonguldak dâhil, adı okunan milletvekillerine biri
beyaz, biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere üç yuvarlak
pul ile mühürlü zarf verecek ve pul ve zarf verilen milletvekilini ad
defterinde işaretleyecektir. Milletvekilleri Başkanlık
kürsüsünün sağında ve solunda yer alan kabinlerden başka yerde
oylarını kullanamayacaklardır. Vekâleten oy kullanacak bakanlar
da, yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu bölümde
oylarını kullanacaklardır.
Bildiğiniz
üzere bu pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı
ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir. Oyunu kullanacak
sayın üye Kâtip Üyeden üç yuvarlak pul ile mühürlü zarfı
aldıktan ve adını ad defterine işaretlettikten sonra
kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak kullanacağı pulu
burada zarfın içerisine koyacak, diğer iki pulu ise ıskarta
kutusuna atacaktır. Bilahare, oy verme yerinden çıkacak olan üye oy
pulunun bulunduğu zarfı Başkanlık Divanı, kürsüsünün
önüne konulan oy kutusuna atacaktır. Oylamada adı okunmayan
milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.
Şimdi,
gizli oylamaya Adana ilinden başlıyoruz.
(Oyların
toplanmasına başlandı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 328 sıra sayılı Kanun Teklifinin
maddelerine geçilmesinin gizli oylamasında Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalayın yerine Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmaz, Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın yerine Avrupa Birliği Bakanı Egemen
Bağış, Başbakan Yardımcısı Ali
Babacanın yerine Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağ ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın yerine Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç,
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali
Yıldırımın yerine Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker vekâleten oy
kullanacaklardır.
(Oyların
toplanmasına devam edildi)
BAŞKAN
Oyunu kullanmayan sayın üye var mı?
Sayın
milletvekilleri, oy verme işlemi tamamlanmıştır.
Lütfen
kupaları kaldıralım.
(Oyların
ayrımı yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
maddelerine geçilmesine ilişkin gizli oylama sonucu:
Oy
Sayısı : 436
Kabul :
384
Ret : 35
Çekimser :
13
Boş : 3
Geçersiz :
1
Kâtip Üye Kâtip Üye
Tanju Özcan Mustafa Hamarat
Bolu
Ordu
(Alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.02
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 22.10
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----
0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
328 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
1inci
maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ ANAYASASINDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASI HAKKINDA
KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 7/11/1982 tarihli
ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ
MADDE 20- Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra yapılacak ilk
mahalli idareler genel seçiminde oy verme günü 2013 yılının Ekim
ayının son pazar günüdür.
Birinci fıkra
uyarınca yapılacak mahalli idareler seçiminde, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 67 nci maddesinin son fıkrası, sadece
18/1/1984 tarihli ve 2972 sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle
Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunun
seçimin başlangıç tarihi ve oy verme gününe ilişkin hükümleri
bakımından uygulanmaz."
BAŞKAN
1inci madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
söz isteyen Murat Bozlak, Adana Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP
GRUBU ADINA MURAT BOZLAK (Adana) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin 1inci maddesi üzerinde BDP Grubu adına
konuşmak üzere söz aldım. Bu vesileyle Sayın Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
12
Haziran 2011 seçimlerinin tüm partiler açısından temel
propagandası, seçim sonucunda oluşacak Meclisin 12 Eylül faşist
darbesinin ürünü olan 1982 Anayasasının yerine insan haklarına
dayalı, hukukun üstünlüğünü esas alan, Türkiyenin toplumsal
gerçekliğine denk düşen, özgürlükçü, eşitlikçi,
ötekileştirmeyen, dışlamayan, inkârcı olmayan, tam
demokratik, yepyeni bir sivil anayasa hazırlamak ve 1982 darbe
Anayasasını da tarihin çöp sepetine atmaktı. Nitekim, seçim
sonrası Sayın Meclis Başkanının da girişimiyle
halklarımıza vadedilen yeni anayasayı hazırlayacak
komisyonun oluşturulmasıyla çalışmalara start verildi.
Parlamentoda grubu bulunan dört siyasi partinin eşit sayıda üye
verdiği Anayasa Uzlaşma Komisyonu bir yıla yakın bir
süredir çalışmalarını sürdürmektedir. Komisyona üye veren
siyasi partilerden sayısal gücüne bakılmaksızın eşit
üye alınmasının temel nedeni, herkesin üzerinde ittifak
ettiği, ortak bir anayasa hazırlamaktı. Anayasada
değişiklik öngören bu kanun teklifi, bu idealden vazgeçildiğini
göstermektedir. Zira MHPyi yanına alan AKP, BDP ile görüşme
gereği dahi duymamış, CHPyi de çok önemsememiştir.
Değerli
milletvekilleri, bu noktaya gelmiş olan AKP, açık ve net olarak, bize
göre, Anayasa Uzlaşma Komisyonunun devam eden çalışmalarından
bugün itibarıyla vazgeçmiş durumdadır. Eline geçen ilk
fırsatta Anayasa Uzlaşma Komisyonunda yer alan ve Parlamentoda temsil
edilen iki siyasi partiyi saf dışı bırakan mantık, ortak
iradenin eseri olacak bir anayasayı hazırlama mantığı
asla olamaz. Anayasada değişiklik öngören bu kanun teklifi,
Uzlaşma Komisyonunun çalışmalarına AKP tarafından son
verildiğinin resmî ilanıdır.
Değerli
milletvekilleri, kanun teklifi ile seçimler beş ay öne alınmak
istenmektedir. Gerek kanun teklifinin gerekçesinde gerekse Anayasa Komisyonunun
gerekçesinde, propagandanın seçimler açısından çok önemli
olduğu, uygun koşullarda ve etkin bir propaganda için mart
ayının seçim tarihi açısından uygun olmadığı,
kış koşullarının propaganda
çalışmalarını olumsuz etkilediği, seçim tarihinin bu
nedenle beş ay öne alınmasının gerektiğine işaret
edilmiştir. Anayasa Komisyonu Başkanı Sayın Burhan Kuzu da
bir adım daha ileri gidip Büyük Birlik Partisi Genel Başkanının
kış koşullarından kaynaklı helikopter kazasında
hayatını yitirdiğini ifade etmiştir. Herhâlde Sayın
Kuzunun açılan soruşturmalardan haberi yok. Bu gerekçeler laf ola
beri gele gerekçeleridir. Kış koşulları propagandaya imkân
vermiyorsa seçim tarihi beş ay öne alınacağına iki üç ay
ileri ertelenir, çok daha uygun bir mevsimde yerel seçimler
yapılabilinirdi. Bu gerekçe gerçek niyeti saklama gerekçesidir.
Bilindiği gibi 2014
yılında Cumhurbaşkanlığı seçimi
yapılacaktır. AKP aynı yıl içerisinde iki seçimi birlikte
yapmak istememektedir. Değişiklik isteminin temelindeki birinci neden
budur. İkinci neden ise halkın kış koşullarında
çektiği sıkıntının hesabını sandıkta
AKPden sormasının önüne geçmektir. AKP, yazın getirdiği
bolluğun hemen akabinde seçime giderek bundan siyasi rant elde etmek
istemektedir. AKP bunlar için seçim tarihini öne almak istiyor ama MHP niçin
istiyor, anlamış değilim.
Değerli milletvekilleri,
Anayasanın 127nci maddesi, açık bir şekilde, yerel seçimlerin
beş yılda bir yapılacağını belirtmektedir. Bugün
ülkemizde yerel yönetimlerin tamamen merkezî idarenin vesayetinde olduğu
bilinen bir gerçekliktir. 1982 Anayasasının 127nci maddesiyle
merkezî idarenin müdahaleleriyle nefes alamaz durumda olan yerel yönetimler
için en azından seçimlerinin öne alınmaması noktasında bir
bakıma koruma getirilmiştir. Genel seçimler sonucunda iktidar olan
bir parti yerelde güçlü olmayabilir. 127nci madde, yerelde de güç sahibi olmak
isteyen iktidarların yerel seçim tarihlerini öne alıp kendi lehlerine
bir müdahalede bulunmamaları için getirilmiş bir maddedir. Anayasanın
127nci maddesiyle, çarkın dişlerini birbirine uyduralım
mantığıyla gidilecek bir seçime engel olunmak istenmiştir.
AKP, bu kanun teklifiyle, yerel yöneticileri seçen halkın iradesine
saygı gösterme noktasında da ne yazık ki Kenan Evren
anayasasının bile gerisine düşmüştür.
Değerli milletvekilleri,
yerel seçimlerin öne alınmasından önce yerel yönetimleri merkezî
idarenin vesayetinden kurtaracak ciddi bir yapısal
değişikliğe gitme ihtiyacı vardır. Yerel yönetimleri
yapacakları her iş için Ankaranın gözüne bakmaktan, sürekli
Ankarada onay beklemekten, her ayın başında kendilerine tahsis
edilen parayı alabilmek için Ankarada kuyruklarda sürünmekten, yerel
yöneticileri dilenci durumuna düşürmekten kurtarmak gerekir. Yerel seçimleri
öne almak yerine, yerel yönetimleri, adı meclis olan ama sahip
olduğu yetkiler bakımından bir şirket yönetimi kadar dahi
yetkiye sahip olmayan işlevsiz meclislerden kurtarıp gerçek manada
yetki ve görevle donatılmış meclislere kavuşturmamız
gerekir. Merkezî idarenin kimi yetkilerini yerele, gelin hep beraber
devredelim, yerelde özerk yönetimler oluşturalım. Gelin, hep birlikte
bunu yapalım.
Değerli
milletvekilleri, 12 Eylül darbecilerinin eseri olan 1982 Anayasası bugüne
değin defalarca değişikliğe uğramış,
tırtıklanmayan maddesi kalmamıştır.
Halklarımızın beklentisi, toplumsal gerçekliğimize uygun
olmayan, antidemokratik 1982 Anayasasının bir maddesinin daha
tırtıklanması değil, toplumsal gerçekliğimize uygun,
tam demokratik, yepyeni bir anayasanın hazırlanmasıdır. AKP
bu değişiklik teklifiyle halklarımızın bu beklentisini
de başka bir bahara bırakmıştır.
Türk
milliyetçiliği ekseninde oluşturulan veya oluşturulacak
ittifaklarla, temel yasalarda yapılacak değişikliklerle
toplumsal sorunlarımıza çözüm bulmanın asla mümkün olamayacağının
altını çizmek istiyorum. Bu tür ittifaklar geçmişte
yaşandı. Bu ülke artık ötekileştiren,
ayrıştıran, kutuplaşmaya yol açan bu ittifakları
geride bırakmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, bu yasa teklifinin bir diğer amacı da AKPnin
BDPnin elindeki belediyeleri geri alma hevesidir. AKP İktidarı
döneminde BDPli yerel yöneticilerin ezici çoğunluğu siyasi
kararlarla cezaevine konulmuştur. Şu an 36 belediye
başkanımız cezaevindedir. İl genel meclisi üyeleri ile
belediye meclis üyelerimizin neredeyse tamamı cezaevindedir. Keza,
toplamda da 8 bin yerel yöneticimiz, parti çalışanımız, il,
ilçe başkan ve yöneticilerimiz hâlen cezaevinde bulunmaktadır. AKP
bundan istifadeyle yerel seçimleri öne çekip BDPden kimi belediyeleri alma
hevesindedir. AKPli arkadaşlara sesleniyorum: Asla bu hevesle hareket
etmeyin. BDP, halkla, seçmeniyle bütünleşmiştir. Bu amaçla hareket ediyorsanız
hodri meydan diyoruz, halklarımız ilk yerel seçimde size gereken
dersi verecektir.
Değerli milletvekilleri,
bu ülkenin öncelikli sorunu yerel seçimlerini öne alma değildir. Her gün
neredeyse 10 gencimizin can verdiği, her gün onlarca ailenin
ocağına ateş düştüğü çatışma ortamında
yerel seçimleri öne alsan ne olur almasan ne olur. Suriye ile savaşın
eşiğine gelinen süreçte yerel seçimlerini öne almak bu ülkenin
öncelikli sorunu değildir. Bu Parlamentonun görevi, yerel seçim tarihini
öne almaktan önce, içeride ve dışarıda huzuru
sağlamaktır, barışı sağlamaktır, akan
kardeş kanını durdurmaktır. Gelin hep birlikte akan bu
kanı durduralım.
Sayın Başbakan AKP
Kongresinde Bizim yolumuz Menderesin, Özalın, rahmetli Erbakanın
yoludur. diyordu. Şimdi AKPli arkadaşlarıma sesleniyorum:
Gerçekten Özalın, Erbakanın yolundaysanız yerel seçimleri öne
almaktan önce Kürt meselesini çözersiniz
Buna gücünüz yetiyor, size
karşı tank yürütecek kimse de yok, yeter ki çözmek isteyin. Kürt
halkının da Türk halkının da beklentisi yerel seçimlerin
erkene alınması değil, Kürt sorununun barışçıl
çözümüdür. Bunu yaparsanız, bu çözüm iradesini ortaya koyabilirseniz biz
de sonuna kadar destek sunarız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MURAT BOZLAK (Devamla) Aksi
takdirde, halkımızla birlikte yanlışlarınıza
karşı direniriz, yerel seçimlerde size gereken dersi de veririz.
Umuyor ve diliyorum, yolunuz rahmetli Özalın, rahmetli Erbakanın
yolu olur, Demirel ve Çillerin yolu olmaz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Madde üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014
Martında yapılacak yerel seçimlerin 2013 27 Ekiminde
yapılması ve böylece seçimlerin beş ay öncesine
alınması için Anayasada değişiklik yapan, AKP ve
Milliyetçi Hareket Partisinin ortak vermiş olduğu kanun teklifini
görüşmek üzere toplanmış bulunuyoruz. 1inci maddesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere
huzurlarınızdayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, mahallî idareler yani il özel idareleri, belediyeler ve
köyler, sakinlerinin yerel hizmetlerini görmek üzere seçilmiş, karar ve yürütme
organları ile hizmet veren kamu tüzel kişilikleridir. İdari
sistemimize Osmanlı Devletinden miras olarak kalmış
asırlık kurumlardır. Vatandaşın doğrudan yönetim
ve karar alma mekanizmalarına katılımlarının en önemli
araçlarındandır.
Doğumdan
ölüme, hatta ölüm sonrasında da hizmetlerine ihtiyaç duyulan yerel
yönetimlerden belediyeler, daha geniş imkânlarıyla halka mal
olmuş, halkın ilgisini daha çok çeker hâle gelmiştir.
Belediyelere başkanlık yapacak adaylar ya da il genel meclisi
adayları ve muhtar adayları, şayet seçilirler ise nasıl
hizmet edeceklerini, vatandaşlara hangi hizmetleri vereceklerini seçim
öncesinden vatandaşa ilan ederler. Vatandaş da bu programlara bakarak
oyunu kullanır.
Yerel
seçimlerde vatandaşlar, genel seçimlere göre, daha çok aday
değerlendirmesi yaparlar. Bu bakımdan yerel seçimlerde,
adayların bizzat kendilerinin yürüttüğü yüz yüze propaganda
yöntemleri ön plana çıkar. Bu yüzden genel seçimlere nazaran yerel
seçimlerdeki propaganda süresi ve süreci dikkatlice kullanılması gereken
imkânlardandır. Bu süreçte, hem adayın hem de propagandanın
vatandaşa ulaşımındaki netlikler ya da
sıkıntılar yerel seçimlerin millî iradenin tecellisi
anlamında kalitesini ortaya koyar.
İşte,
değerli arkadaşlar, yerel seçimlerin beş ay öne alınmasının
en önemli gerekçesi kış mevsiminin getirdiği
sıkıntılardır. Efendim, seçim mart sonunda, baharda.
diyorlar. Propaganda süresini ve bu sürenin en az üç ila dört ay öncesinden
başladığını unutmayalım. Bu manada, oy verme günü
bir sondur, evveliyatı olan bir sürecin sonudur. O hâlde propaganda
sürecinin daha makul bir mevsimde yaşanması uygun olmaz mı? Tüm
partiler için uygun olmaz mı? Elbette, iddiasını ortaya koyan,
geçmişte kazandıklarını yeterli görüp arkasına gizlenmek
yerine tüm belediyelerin sorumluluğuna talip olan siyasal partiler için
geçerli söylediklerim. Doğrusu, bu Mecliste, bu iddiayı
taşımayan bir parti olduğunu düşünmüyorum. Öyleyse millî
iradenin bir an önce tecelli etmesine ve seçimi galip bitirmeye talip olmamak
düşünülebilir mi?
Bazı
itirazlar var Efendim, belediye başkanları, muhtarlar beş
yıllığına seçildi, onların programları var. Bu
çalışma programlarını tamamlamalarına neden müsaade
etmiyorsunuz? gibi. Elbette farklı boyutlar, farklı görüşler
ortaya konabilir ancak bu Genel Kuruldaki herkes katılacaktır ki,
ister dört yıl ister beş yıl olsun, bu sürenin ilk
yılı geçmiş dönemin değerlendirilmesi, çalışma
ekiplerinin kurulmasıyla geçer. Son yılı da artık halk
arasında boya cila işleri diye adlandırılan,
sandığa yönelik, sandıkta kazanmaya yönelik derleme toparlama
işleridir. Tamamen siyaset ve seçim kaygılarıyla hareket edilen
bir yıldır son yıl. Ülkemizin ve insanlarımızın
bu konuda bir kaybı olduğunu da düşünmüyorum.
Kaldı
ki, değerli milletvekilleri, tasarruf ettiğimiz aylar kış
aylarıdır. Ülkemizde kışın çok fazla
yaşanmadığı Akdeniz ve güney Ege sahillerindeki
yerleşim yerlerini dışarıda tutarsanız, inşaat
mevsiminin son bulduğu bir zamana tekabül etmektedir. Öyleyse, 27 Ekime
itiraz edilmesinin bir anlamı yoktur.
Efendim,
Anayasanın verdiği bu müktesep değiştiriliyor.
diyorsunuz. İyi ya, genel seçimlerin bir kereliğine mahsus tarihinin
öne alınması da yine
Anayasada değişiklik yapılarak gerçekleştiriliyor. Bu
Meclisin buna yetkisi var mı? Elbette var. Aksi takdirde Meclis olarak
Anayasada değişiklik yapamazsınız. demek anlamına
gelir bu itiraz. Ben, Anayasa Uzlaşma Komisyonunun
çalışmalarının devam ettiği bir zamanda bunu
kastedeceğinizi düşünmüyorum.
Bu
Meclis, 23üncü Dönemde beş yıllığına seçilen kendi
üyelerinin süresini de beş yıldan dört yıla indirmiştir
pekâlâ. Yani dört-beş yıl çalışmayan belediye, son
altı ayda harikalar yaratıp yeniden mi seçilecek? Böyle bir
şeyin geçerliliği nedir sizce? Dört-beş yıl hizmet üretmiş
başarılı belediyenin bundan zararlı
çıkacağını, bir haksızlığa
uğrayacağını da düşünmüyorum ayrıca. Millet,
başarılı başkan ya da muhtar ya da il genel meclis
üyelerinin haklarını verecektir. Bundan kimsenin şüphesi
olmasın.
Deniyorsa
Süresini tamamlayamamaktan ötürü özlük haklarında kayıp
oluşacak. bu anlaşılabilir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak
bir yasa teklifi hazırlığımız var bu sürede
alacakları maaş ve diğer özlük haklarının kendilerine
ödenmesiyle ilgili olarak. Hiç kimse maddi anlamda da kayba
uğramasın, hele hele emeklilik hakları gasbedilmesin istiyoruz.
Gelin, vereceğimiz bu teklife destek olun, hep birlikte bu
kaygıyı da ortadan kaldıralım.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz üzere, bu değişiklik yapılmaz,
yerel seçimler 2013 sonuna alınmazsa 2014teki
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bu seçimlerle birlikte ve
sadece üç ay farkla aynı yılda yapılması gibi bir durum
ortaya çıkacaktır. Böyle bir hâlde, seçmenin hür ve açık iradesinin
ortaya çıkmasında birtakım karışıklıklar
yaşanması mukadderdir. Böyle bir dönemde sadece adaylar değil
tüm siyasal partiler bu kaosun içine düşeceklerdir, hatta ağzıma
almak istemiyorum ama birtakım siyasal pazarlıkların içerisinde
bulacaklardır kendilerini. Bu kaosun etkileri en az bir sonraki seçimlere
kadar devam edecek, millet yeni tartışmaların göbeğinde,
yeni gerginliklere, kamplaşmalara muhatap olacaktır. Zaten boyundan
büyük gerginlikler, kamplaşmalar içerisinde kan kaybeden ülkeye böyle bir
sürecin yaşatılmasının ne demokrasi havariliğiyle ne
halkçılıkla ne de insan haklarıyla izah edilmesi mümkün
değildir.
Türkiye
ilk kez erken seçim yapıyor olmayacaktır değerli
milletvekilleri. Bugüne kadar, siyasal tarihimizde birçok erken genel seçim
yaşanmıştır, milletin iradesine gidilmiştir. Erken
yerel seçim örneği de mevcuttur siyasal tarihimizde. 1973te yapılan,
1978de yapılması gereken yerel seçimler 1977ye
alınmıştır. Seçimlerden sonra da Neden bir yıl erkene
alındı? gibi bir hoşnutsuzluk dillendirilmemiştir.
Biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biliyoruz ki, seçimlerden yeni
çıkmış AKPnin özellikle terör, Suriye meselesi, elektriğe,
doğal gaza yapılan son fahiş zamlar, eğitim
hayatımızda yaşanan depremler, ülkenin bütünlüğünün
tartışmaya açılması ve terör örgütüyle AKPnin müzakereleri
milletin Hükûmete olan güveninde ciddi bir erozyon oluşmasına yol
açmıştır. Yerel seçimlerde milletin AKPye çok ciddi bir
uyarı yapacağını ve bu sürecin AKP için sonun
başlangıcı olacağını görüyoruz, AKPli
belediyelerin kredilerini tükettiklerine şahit oluyoruz. Bunu, Hükûmetin
muhalefet belediyelerine karşı acımasızca yürüttüğü
itibarsızlaştırma, sandıkta yenemediği millî iradeyi
yargı ve polis baskısıyla kontrol altına alma
çabalarından da kolayca anlayabilirsiniz. Sayın AKP Milletvekili
Tanrıverdi AKPnin muhalefet belediyelerine karşı Hükûmetlerinin
yaptıkları ayrımcı uygulamaları Ne yapalım,
yargının işi. gibi sözlerle kapatmaya çalıştı.
Tüm belediyelere eşit mesafede durduklarını söyledi.
Yapılan hibe ve proje yardımlarının olsa olsa muhalefet
belediyelerinin dikkatinizi çekiyorum, muhalefet belediyelerinin- proje üretme
kapasitelerinin yetersizliğine bağladı. Bu, bir kere, bu
kişilere değil, bu kişilere oy veren halkın iradesine
saygısızlıktır. Halkın tercihinin
doğruluğuna inanmak, demokratik kişiliğin bir gereğidir.
Proje yapmasını bilmediğini söyleyen kişilere oy verenleri
suçlarken yani halkı töhmet altında bırakırken sizlere de
halkın oy verdiğini unutmayın. Bize oy verenler iyi,
vermeyenler kötü. noktasına getirmek demokrasi
karşısındaki çarpık duruşunuzun eseri olsa gerek. Tüm
operasyonların neden muhalefet belediyelerine
yapıldığını da böylece anlamış oluyoruz.
Aynı durumda olan AKPli belediyelere gösterilen görmemezlikten gelme, göz
yumma tutumunuzun gerekçesini de bu sözleriniz bize izah ediyor.
Evet,
bugün güç sizde, hükûmet sizde ama zulümle abat olunamayacağı ve
Keser döner sap döner, bir gün hesap döner. özdeyişinin
gerçekleştiğini hep birlikte göreceğiz.
Değerli
milletvekilleri, 27 Ekim 2013 tarihi AKPnin adaletsiz belediyecilik
anlayışında sınıfta kaldığının
tarihi olacaktır. Milletin, terör örgütünün müzakere masası
arkadaşı AKPye bir millî tokat attığı tarih
olacaktır. Son zamanlarda, doğal gaz zammı bir yılda yüzde
49a ulaşmıştır. Dikkatinizi çekiyorum, bu oran AKPnin
aldığı oy oranıdır. Biz hep demiyor muyuz: AKP
eşittir zam, zulüm. İşte, bunun ispatı ve inşallah
altı ay öncesine alınmış erken yerel seçimler milletin
hayrına olacaktır diyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Uğur
Bayraktutan, Artvin Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin 1inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmet tarafından Anayasa Komisyonuna getirilen öneride
aynen şöyle ibareler var:
Mart ayında yaşanan zorlu iklim
şartlarının doğurduğu olumsuzluklara dikkat çekerek,
seçimin sağlıklı yapılmasının her kesimin ortak
talebi olduğunu, propagandanın seçmene erişiminin kolay
olması, rahat ve huzurlu bir ortamda oy kullanılmasının,
güvenlik ve yol emniyetinin azami ölçüde sağlanmasının
amaçlandığını
diye bir gerekçe ileri sürülüyor.
Değerli
milletvekilleri, bu gerekçeyi ileri sürünce sanki Türkiye Cumhuriyetinde
değil de başka bir ülkede yaşıyormuşuz, Sibiryada
yaşıyormuşuz gibi bir tabloyla karşı
karşıyayız.
Buraya
gelmeden evvel dersime çalışarak geldim. Türkiye'deki yerel
seçimlerin, son otuz yıldaki yerel seçimlerin tarihlerine baktım,
1977den bu tarafa doğru olan yerel seçim tarihlerini sizlerle
paylaşmak istiyorum.
1977de
13 Martta yapıldı yerel seçimler. 1984 25 Martta, 1989 yerel
seçimleri 27 Martta, 1994 seçimleri 27 Martta, değerli
arkadaşlarım, 1999 yerel seçimleri 18 Nisan tarihinde
yapıldı, 2004 seçimleri 28 Mart tarihinde yapıldı, 2009
seçimleri 29 Mart tarihinde yapıldı. Bu ne demek? Demek ki yerel
seçimler son yirmi beş yıldır Türkiye'de mart ayında ve nisan
ayında yapılıyor. Hükûmetin buraya getirdiği gerekçeyi çok
haklı bulmadığımı ifade etmek istiyorum ama Cumhuriyet
Halk Partisi olarak daha önce de açıkladığımız gibi bu
yasaya muhalefet etmiyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, aslında, ben Anayasa Komisyonunun kürsüsünde
Başbakan Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağın
olmasını ısrarla isterdim. Demin Sayın Tanal bir soru sordu
kendisine. Ama Bekir Bozdağ bana Anayasa Komisyonunda cevap vermedi. Soru
sordum, dışarı çıktım, dedi ki: Genel Kurulda cevap
vereceğim. orada da vermedi. Sayın Tanalın sorusuna da öyle
ilginç bir cevap verdi ki
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, bakın,
Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunu Tasarısı ile ilgili
Anayasa Komisyonuna bu tasarı geldiği zaman Sayın Bekir
Bozdağ bu Komisyonda bir konuşma yaptı. Bu konuşmayı
sizlerle paylaşmak istiyorum. Dedi ki: Cumhurbaşkanı Anayasada
yapılan değişiklikten önceki hukuka göre seçilmiştir. Yani
yedi yıllık Cumhurbaşkanlığı seçiminde Sayın
Bekir Bozdağ dedi ki: Yedi yıllık süre için seçilmiştir, o
hukuka tabi olması gerekir. Kendi konuşmalarını buradan
anlatıyorum: Kamu hukukunda reformlar geleceğe etki eden sonuçlar
doğurur, geçmişe yürütülmez. Cumhurbaşkanı ile ilgili görev
süresinin beş yıl olduğunun kabulüyle yedi yıl için
seçildiği göz önüne alındığında görev süresi dolmadan
fiilen azledilmesi anlamına gelir dedi Sayın Bekir Bozdağ.
Hemen arkasından da -Ben tutunakları okuyorum- şunu söyledi:
-Ben tutunakları okuyorum- Seçimle gelinen görevlerde, seçimi tamamlayan
hukuka tabi olunmasının hukuki güvenlik ilkesinin gereği
olduğu yönünde yüksek mahkeme kararları bulunmaktadır.
Şimdi değerli
arkadaşlarım, hukuk fakültelerinde öğretilen en temel
argümanlardan bir tanesi şudur: Hukuki güvenlik ilkesidir yani bir
kişi, seçilmiş olduğu makamın hukuki sonuçlarını
kestirebilme özelliğini kendi iç dünyasında
yaşamalıdır yani hangi tarihte hangi görev için seçilmelidir?
Biz Cumhurbaşkanlığı ile ilgili kanun tasarısı
Komisyona geldiği zaman Bekir Bozdağ, haklı olarak Sayın
Başbakan Yardımcısı, kendine göre bir hukuki argüman buldu,
dedi ki: Sayın Abdullah Gül seçilmiş olduğu tarihte yedi
yıllık bir süre için seçilmiştir. Ama şimdi gelinen
noktada bu hukuki argümanlara dayanmadan sadece Türkiyedeki hava
koşullarını, iklim koşullarını getirerek önümüze
koydu. Şimdi, bugün biz CHP Grubunda bir değerlendirme yaptık,
Sayın Kesimoğluda burada. Ben onun yaptığı hukuki
değerlendirmeyi de çok saygıyla karşıladım. Şöyle
ki, AKP Grubunun bunu önümüze getirmesinde tek bir hukuki dayanak olabilir o da
Anayasanın 78inci maddesidir. Bakın ara seçimlerle ilgili problem
ve AKP Grubu içerisindeki üç döneme ilişkin tüzük
sınırlaması, muhtemelen bu üç dönem arka arkaya gelen 75 milletvekiliyle
ilgili kaygıyı önümüze getirecek ve bundan kaynaklanan kaygıdan
dolayı da şu anda getirilen bu Anayasa değişikliği
var. Yani ekonomik sorunlar vardır, başka sorunlar da vardır ama
gelinen nokta da çok ciddi bir tabloyla karşı
karşıyayız. Ben bugün, buraya gelmeden önce Sayın
Bozdağın bir cvsine de baktım, hangi hukuk fakültesini bitirdi
diye. Bu hukuki nitelendirmeye girmeden -buradan da Meclis kürsüsünden bir kez
daha söylüyorum- bize bir siyasal değerlendirme yaptı, bunu
anlayışla karşılıyorum. Kamu hukukunda ve hukuk
sistemlerinde veya siyaset biliminde şöyle bir olay vardır: Erken
genel seçimi anlayabiliriz ama erken yerel seçimi anlayacak bir terminolojik
tanımlamayı ben ne yazık ki bugüne kadar okuyamadım. Demek
ki bu da bizim hukuki eksikliğimizdir.
Değerli
arkadaşlarım, bu konuda AKP Grubu daha açık bir şekilde,
niyetinin ne olduğunu bize açıkça söylerse bu konuda daha açık
oluruz diye düşünüyorum. Bu konuda mevsim koşullarındaki
eksikliğin doğru olmadığına inanıyorum.
Bakın,
Bekir Bozdağ konusunda kaygılarımı niye dile getiriyorum,
bunu anlatmaya çalışıyorum. Bundan önce de seçimlerin temel
hükümleri ve seçmen kütükleri hakkında bir kanun tasarısı
Anayasa Komisyonuna geldi. Orada da 298 sayılı Kanunun ilgili
maddesinin değiştirilmesine ilişkin, yani 180inci maddedeki
zaman aşımı sürelerine ilişkin, seçim suçlarında 2
yıllık süreyi 6 aya indiriyorlardı. Bu konuda da dedik ki: Bu
bir kısmi aftır, burada problem vardır, bu 6 ayla kimleri
kurtarıyorsunuz?. Sayın Bekir Bozdağ -Anayasa Komisyonundaki komisyon
görüşmelerinde söyledik- Hayır, öyle bir şey yapmıyoruz,
öyle kimseyi kurtarmak gibi bir niyetimiz yoktur. dedi. Biz de devletin
Başbakan Yardımcısına güvendik, Doğru diyordur. dedik.
Burada, tutanakları da getirdim, kendisi tutanaklarda diyor ki:
Hayır, asla öyle bir şey yapmıyoruz, kimseyi kurtarma gayreti
içerisinde değiliz. Buradaki tutanaklara göre okuyorum: Sayın
Başkanım, bu konuyla ilgili eğer ayrı bir incelemeye ihtiyaç
varsa Genel Kurul aşamasına kadar incelenir. Ben buradan
açıklıkla ifade ediyorum ki eğer Hayır. denirse, gruplar
bunu istemiyorsa Hayır. deriz. dedi. Biz de dedik ki: Herhâlde
Başbakan Yardımcısı bunu doğru söylüyor, devletin
Başbakan Yardımcısı Hayır. diyeceğine göre
ve
devam ediyor: Eğer gruplarımız Hayır. derlerse biz bu
maddede ısrar etmeyiz. Onu da ifade edeyim: Çünkü bu işin
doğrusu, bu madde bizim bir siyasi düşünceyle ortaya koyduğumuz
bir madde değildir. dedi. Hemen arkasından buna inanarak ben de
burada bir konuşma yapmıştım. Genel Kurula geldiği
zaman -Nevzat Bey de iyi hatırlar- Genel Kurulda bu madde
konuşuluyorken bana laf atıldı arkadaşlar. Dediler ki:
Bütün parti grupları anlaşma yaptılar, altında
imzaları var. Bu 2 yıllık zaman aşımıyla ilgili,
kısmi af yaratan, muhtemelen 2011 seçimlerindeki seçim suçlarına
ilişkin yargılanan kişilerle alakalı problemdeki bu ilgili
maddedeki 2 yıllık süreyi 6 aya çeken yasal düzenlemeyi geri çektik.
AKP Grubu, Ayşe Nur Bahçekapılı ve arkadaşları; CHP
Grubu, diğer grupların hepsi altına imza attılar,
bakın buradalar. Biz de bunların samimiyetine inandık, dedik ki:
Allah Allah, biz de yanlış yapmışız, demek ki burada
bizim dediğimize gerek yokmuş, bunu geri çektiler. Geri çektiler ve
öyle evlerimize gittik. Aradan bir zaman geçti, temmuzun sonlarına
doğru bir baktık ki arkadaşlar torba yasa geliyor. Torba yasada,
ilgili madde üzerinde de Aydın Milletvekilimiz Bülent Tezcan
konuşuyorken arka sıralarda fark ettim, bir baktım ki torba
yasaya arada iliştirilmiş. Torba yasaya bir de baktık ki 298
sayılı seçimlere ilişkin Yasada, o 180inci maddede 2 yıllık
süreyi 6 aya indirmişler.
Bugün
Adalet Bakanına soru sordum değerli arkadaşlarım. Soruya
eğer normal cevap vermezse
Normal yani soruyu geçiştirebilir de.
Kimlerin nasıl bu şeyden yararlandığına ilişkin,
hangi kovuşturmaların kimler hakkında
yapıldığına ilişkin ayrıntılı soru
sordum. İnşallah bu konuda Sayın Bakan bize bilgi verir. Kimin
kurtarıldığını merak ediyorum değerli
arkadaşlarım. Bunun peşinen takipçisiyim, Sayın
Bakanın vermiş olduğu cevaba göre bunu yapacağız.
Bu
değerlendirmeleri neden yaptım? Burada bir samimiyetsizlik
olduğuna inanıyorum. Bakın, Türkiye Cumhuriyetinin son yirmi
beş otuz yıl içerisinde yapmış olduğu bütün seçimleri
hangi koşullar ve hangi hava durumu içerisinde
yaptığını ayrıntılarıyla ortaya koyduk.
Yirmi-yirmi beş yıldır bu seçimler mart ayında
yapılıyor ama sizin öyle bir argümanınız var ki hukukla
siyaseti karşı karşıya getirdiğiniz zaman, meydanlara
çıktığınız zaman bu hukuki çekincelerimizi
anlatacağımız, halka anlatacağımız bir şeyde
bir şey koyacaksınız ortaya, Seçimden kaçıyorsunuz. diye.
O nedenle, bütün bu hukuk ayıplarına rağmen, bütün bu hukuk
cinayetine rağmen, bu hukukun ırzına geçilmiş olmasına
rağmen biz bu getirmiş olduğunuz bu seçime ilişkin
şeye Hayır. demiyoruz değerli arkadaşlarım. Ben
sadece hukukla ilgili bir tespitte bulunmak istiyorum yani hani derler ya
Hukuk herkese bir gün lazım olabilir. diye. İşinize
geldiği zaman Cumhurbaşkanlığına ilişkin, yedi
yıla ilişkin sürede Vay, efendim, hukuka güven ilkesidir.
Cumhurbaşkanı seçildiği tarihte yedi yıllık süre için
seçilmiştir. Biz bunu aşamayız, Alman öğretisinde buna
sürpriz öğreti yasağı diyoruz, Kişi seçilmiş
olduğu dönemin hukukuna tabidir. diyoruz
Şimdi gelinen noktada
Sayın Bekir Bozdağ bir hukukçu değil de bir ziraat
mühendisiymiş gibi hava koşulları, yok öyledir, böyledir diye
bir değerlendirmede bulunuyor. Bunu bir hukukçuya yakıştıramıyorum.
Bir siyasetçiye yakıştırabilirim ama asla bir hukukçuya
yakıştıramıyorum. İşinize geldiği zaman
Seçimleri öne alalım., işinize gelmediği zaman Seçimleri
sonraya alalım. diye
Buradaki
değerlendirmenin
Grup başkan vekillerimiz de dinliyorlar.
Anayasanın 78inci maddesini lütfen not alın, inşallah
önümüzdeki yıl ben bu konuşmayı tekrar yapıp bu
konuşma tutanaklarını size hatırlatmam. Bir ara seçim
gerçeğini getireceksiniz. Ara seçim gerçeğinde de AKP Grubu
içerisindeki büyükşehir belediye başkanlığına aday
göstermiş olduğunuz kişileri başka türlü bu siyasi
polemikten nasıl kurtararak aday yapabiliriz diye bu fiilî durumu ortaya
koyacaksınız, bunu hep beraber göreceğiz. Eğer ben bu
konuda yanılırsam gelip bu kürsüden sizlerden özür dileyeceğim
ama eğer bu konunun doğruluğu ortaya çıkarsa AKP Grubu
olarak sizler ne yapacaksınız onu merak ediyorum değerli
arkadaşlarım.
O
nedenle, önümüzdeki süreç içerisinde yerel seçimlere ilişkin bu
kaygılarımızı dile getirmiş olmamıza rağmen,
bu hukuki eksikliklere rağmen siyasi durumun gerekliliğini, fiilî durumun
gerekliliğini de ortaya koyarak buna muhalefet etmediğimizi bir kere
daha belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Ali Özgündüz, İstanbul
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, hayırlı olsun, yerel seçimler erkene
alınıyor. Biz de bir muhalefet partisi olarak her zaman
sandığı isteriz. İnşallah seçimlerde halk,
izlediğiniz politikanın yanlışlığını
görerek ilk dersini verecektir diye düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu vesileyle bir konuda yüce heyeti aydınlatmak
istiyorum. Son zamanlarda Sayın Başbakan hem genişletilmiş
grup toplantısı konuşmasında hem de büyük kongrede
Azerbaycandan İkinci Dünya Savaşı yıllarında ülkemize
sığınan 146 Azerbaycan Türkünün o zamanki Stalin Hükûmetine
teslim edilmesi üzerinden partimize haksız yere bir eleştiri
yapmaktadır.
Ben,
geçen hafta Azerbaycandaydım. Azerbaycanlı dostlarla, milletvekili
arkadaşlarla görüştüm. Kendi özgün lehçeleriyle diyorlar ki: Ya, ay
gardaş, bu sizin baş nazırınız durup dururken 70, 80
yıl önce olan, kabuk bağlayan bu yaraları niye
kaşıyor? Bu iki toplum arasına, bir millet iki devlet olan
Türkiyeyle Azerbaycan arasına niye nifak sokuyor? Bu ne
Azerbaycanın ne de Türkiyenin hayrınadır. dediler. Bunu da
dedim ki ben ileteceğim, bu sorumluluğu yerine getireceğim.
Değerli
arkadaşlar, tarihte Boraltan Vakası olarak geçen olayla ilgili
birçok arkadaşımızın bilgi sahibi
olmadığını düşünmekteyim. Bu yüzden, bu konuda,
ataları da Azerbaycandan göçüp bu topraklara gelen Azerbaycan kökenli bir
milletvekili olarak size bilgi sunmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Almanlarla iş birliği içinde
olduğu söylenen bir kısım Azerbaycan vatandaşı
Türkiyeye iltica ediyor. Daha önce Türkiyeyle Sovyetler Birliği
arasında yapılan anlaşma gereği ve o süreçte, biliyorsunuz,
Stalinin boğazlar üzerinde hak iddia etmesi, Karsı, Ardahanı
istemesi sebebiyle ilişkiler gergin. Türkiyeye savaş bahanesi
olarak, bu Türkiyeye iltica eden Azerbaycan kökenli yurttaşları geri
istiyor. O zamanki devlet yani Cumhuriyet Halk Partisi dediğiniz o zaman
devlet, devamı olmakla övündüğünüz Demokrat Partinin kadroları o
zaman bu Hükûmetin içinde. O zamanki Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti yani Türkiye
Cumhuriyeti devleti bu kararı vermiştir. Dolayısıyla, bunun
üzerinden Partimizi suçlamak haksız, insafsızca bir
yaklaşımdır.
Başka
bir şeyi daha hatırlatmak isterim ki: 1918de kurulup 1920de
Sovyetler tarafından sona erdirilen Azerbaycan Demokratik Cumhuriyetinin
kurucusu, Mehmet Emin Resulzâde ve diğer bütün kadrolar Türkiyeye
sığındılar ve rahmetli Mehmet Emin Resulzâde 1952ye kadar
Türkiyede yaşadı ve burada vefat etti, şu anda da mezarı
Ankaradadır. Bu kişileri Rusya, SSCB yönetimi ısrarla
istemesine rağmen 10 binlercesini Türkiye Cumhuriyeti devleti iade etmemiştir
yani siz 146 kişi derken 10 birlerce kişiyi, eğer Cumhuriyet
Halk Partisiyse bunu iade eden sorumlu, Türkiye Cumhuriyeti devleti değil
de bizim Partimizi suçluyorsanız, o zaman diğer açıdan da takdir
etmeniz gerekiyor.
Niçin
söylüyor Sayın Başbakan bunu? Efendim, biz işte, ülkemize
sığınanlara kucak açıyoruz. İşte, Suriyeden
gelen göçmenlerle ilgili bu bağlantıyı kuruyor.
Size
başka bir söyleyeyim:
Değerli
arkadaşlar, Dünya Uygur Kongresi Başkanı Rabia Kadir var
biliyorsunuz. Bu, Amerikada yaşıyor, bütün Avrupa ülkelerini
dolaşıyor, bir aktivist, insan hakları aktivisti.
Bırakın Türkiyede yerleşme, buna sizin Hükûmetiniz, AKP
Hükûmeti vize dahi vermiyor. Dolayısıyla, bir suçlama yaparken
dikkatli olun. Bu konuda başka bir şey daha söyleyeyim, özel yani
söylemek de istemiyorum aslında çünkü iki ülke ilişkilerine zarar
verici bir fitne unsuru olur diye. İsterseniz onu söylemeyeyim ama
istenirse özel olarak söylerim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Bu çok sıkıntılı bir konu. Umarım,
bundan sonra Sayın Başbakan bu konuya değinmez diye
düşünüyorum.
Hepinize
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen İsmet Su, Bursa
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İSMET
SU (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması
Hakkında 328 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1inci
maddesinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Bugüne
kadar yapılmış olan tüm seçimlerde olduğu gibi 2009
yılı seçimlerinde de büyük bir ekseriyetle seçimin galibi olan ve
mensubu olmakla mutluluk duyduğumuz AK PARTİ milletvekili olarak 2014
yerel seçimlerinin beş ay kadar öne alınmasından ve bu konudaki
tekliften doğrusu düşüncelerimiz olumludur. Bu noktada, seçmen
iradesinin sandığa yansıtılması hususundaki
kaldırılacak tüm engeller olduğu gibi kışın da
büyük bir engel olduğu kanaatiyle bu engelin kaldırılması
yönündeki yapılan çalışmalar ve verilen teklifi biz olumlu
karşılamaktayız. Nasıl ki, tıpkı bütün seçimlerde
seçmenlerden özürlü olan vatandaşlarımızın
sandığa gelmesinde gerekli kolaylıkları gösteriyorsak,
burada bir başka anlamda da doğal kış şartlarını
ortadan kaldıramıyorsak, doğal kış
şartlarını teknolojiye rağmen ortadan
kaldıramıyorsak bunun uygun bir mevsime alınmasının
uygun olduğu kanaatindeyim. Bu nedenle, seçmen iradesinin
sandığa yansıtılması yönündeki bu şekilde olumlu
bir teklif olan yasa değişikliğinin, Anayasa
değişikliğinin lehinde görüşlerimi belirtiyor ve yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi,
madde üzerinde on dakika süre ile soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın
Fırat, Sayın Aslanoğlu, Sayın Tanal ve Sayın
Yılmaz sisteme girmişlerdir.
Sayın
Fırat, buyurun.
SALİH
FIRAT (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii,
hazır Orman ve Su İşleri Bakanımızı
yakalamışken Adıyamanın sulama problemleriyle ilgili soru
soracağım. Özellikle Bebek 1 ve 2 sulama pompaj istasyonlarıyla
ilgili çalışma ne âlemde?
Yine,
Koçali ve Çamyurdu barajlarıyla ilgili çalışmalar nasıl?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Aslanoğlu...
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, benim köyüm beş
yıldır bir ilçeye, 5 kilometrelik bir ilçeye bağlıydı.
Aldınız 35 kilometrelik bir ilçeye bağladınız. Özgür
irademi almadınız; yaşamım, kültürüm o ilçeyleydi. O ilçeye
gitmek için, şimdiki ilçeme
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Tanal
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İstanbul ili Üsküdar ilçesi Beykoz, Tuzla, Pendik, Ümraniye, Maltepe,
Kartal... Bu ilçelerimizde -gerek birinci dört yıllık eğitim
gerek ikinci dört yıllık eğitim- okullarımızda
temizlik görevlisi yok, güvenlik görevlisi yok, okullarda gece bekçisi yok. Bu
anlamda okullarımız gerçekten, öğrencilerimiz, velilerimiz
mağdur ancak okul aile birliklerinde toplanan paralarla okulların
temizliği yapılıyor. Bu halkımızın
mağduriyeti ne zaman giderilecek?
İkincisi: Bu anayasa
değişikliğiyle ilgili yapılan seçimin adı -Anayasa
hukuk hocamız da buradayken- ara seçim midir? Bunun adı erken seçim
midir? Ara seçim veya erken seçim değilse anayasa literatüründeki bu
seçimin adı nedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Yılmaz
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana sormak
istiyorum: Mecliste defalar kere dile getirdik bu İstanbuldaki toprak
döküm sahalarında trilyonluk rant ve yolsuzluklar var diye ve nitekim
Sayın Bakanın kabul etmemesine rağmen, iki ay önce İstanbul
Cumhuriyet savcılığının yaptığı
soruşturma neticesinde 30a yakın kişi gözaltına
alındı, soruşturma devam ediyor. Bu kapsamda,
soruşturmanın selameti açısından, İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanını geçici olarak görevden el
çektirmeyi düşünüyor musunuz? Adanada örneği olduğu gibi.
İkinci sorum da: 2004
yılında Adanada fuar alanı olarak yapılan yere kent
ormanı verildi. Aradan yedi yıl geçtikten sonra, Sayın
Bakanın talimatıyla iki yıldır müfettişler orayı
inceliyor ve şu anda gayriyasal hâle gelmiş durumdadır
müfettişlerin zorlama raporuyla. Buradan Adananın valisi huzur
hakkı almaktadır, ÇUFAŞtan. Bu ÇUFAŞtan, yasal olmayan
yerden huzur hakkı almaya...
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Ağbaba
VELİ AĞBABA
(Malatya) Sayın Bakan, ben öncelikle geçtiğimiz aylarda
yayımladığınız İçişleri
Bakanlığının bir genelgesinden söz etmek istiyorum, bunu
nasıl değerlendirdiğinizi de merak ediyorum.
Halkın oyuyla 2009
yılında seçilen belediye başkanlarının yetkileri bir
kalemde, İçişleri Bakanlığının yayımlamış
olduğu genelgeyle ellerinden alındı. Millî irade diyorsunuz.
Acaba bu millî iradeye yapılmış bir darbe değil midir?
Beş yıllığına seçilmiş insanların
yetkilerini -üç yılda alarak- seçilmişlerin yetkilerini kaymakamlara,
valilere devretmek hangi demokrasi anlayışıyla
bağdaşır? Bunu sormak istiyorum.
Bir de, size bir şey
sormak istiyorum: Siz geçtiğimiz günlerde bir açıklama
yaptınız, şimdiye kadar 70 göletten 50 göletin bittiğini
ifade ettiniz Afyonkarahisarda. Altmış yıllık 700 bin
kişiye yetecek su var. dediniz. Elli yılda bitecek tesisi biz iki
yılda inşa ettik. Biz büyük düşünüyoruz. Türkiye 2023e
hazır, Afyonkarahisar hazır mı? dediniz. Malatyayla ilgili ne
düşünüyorsunuz? Malatyada 5 gölet var. Malatyaya haksızlık
yaptığınızı düşünmüyor musunuz bu konuda?
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Oğan
SİNAN OĞAN
(Iğdır) Sayın Başkan, biraz önce Iğdırla
ilgili bir soru sormuştum ama ilgili Sayın Bakan cevap
vermemişti. Size de Yazılı cevap verecek mi? En azından
bir cevap verin. demiştim, siz de cevap vermemiştiniz.
Sorumu tekrarlıyorum:
Biz yerel yönetimler reformunu konuşuyoruz ama Iğdır şu an
imarsız. İmarsız bir kentte, imarı Danıştayca
iptal edilmiş bir kentte hangi yerel yönetimler reformunu yapacaksınız?
Lütfen bir Allahın kulu da çıksın, buna cevap versin. BDPli
Iğdır Belediye Başkanı zamanında gerekli önlemleri
alamadığı için Iğdırın imarı iptal edildi
ve bu devirde bir şehrin imarı şu an yok. Lütfen buna cevap
verin yoksa her defasında tekrar tekrar soracağım, haberiniz
olsun.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Değerli
Adıyaman Milletvekilimizin sualine cevap zaten arada vermiştim ama
tekrar edeyim. Özellikle Adıyamanda gerek pompa sulaması gerekse
Koçaliyle ilgili çalışmalar devam ediyor. Planlama
çalışmaları bitti, proje çalışmalarına
başladık, projeler tamamlanınca ihale edeceğiz. Hakikaten
Koçali, Gömükan gibi projeler Adıyamanda çok önemli; biliyorum, ben de
yakinen takip ediyorum. Esasen ben de, biliyorsunuz Adıyamanın fahri
hemşehrisiyim, dolayısıyla Adıyamana su getirdik,
Adıyamanla ilgili çalışmalara hızla devam ediyoruz.
Şimdi,
tabii, Sayın Aslanoğlu, İstanbuldaki bazı köylerin
Çatalcaya çok yakın olmasına rağmen, Çatalcaya bağlı
olmamasından doğan birtakım sıkıntılardan
bahsetti. Tabii, konuyu İçişleri Bakanlığı marifetiyle
inceleteceğiz, yazılı olarak cevap vereceğiz.
Doğrusunu isterseniz ne gibi sıkıntılar var, ben de
takipçisi olacağım.
Mahmut
Tanal Beyefendi, okullardaki temizlikten bahsetti. Hakikaten oralarda, esasen
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız bu konuda gerçekten
okullara çok büyük destek veriyor. Toplum yararına çalışma
çerçevesinde eleman verilebilir, onları da takip edeceğiz.
İnşallah, temizlik ihtiyaçları için gerekli eleman takviyesinde
bulunacağız.
Tabii,
bu seçim normal bir seçimdir, dolayısıyla, adı normal mahallî
idare seçimidir; bunda tereddüt yok, ara seçim vesaire değildir.
Sayın
Seyfettin Yılmaz, bu toprak dökümü için defalarca ben açıklamada
bulundum. Daha önce, hatta burada, Mecliste de açıklamada bulundum.
İstanbulda ve diğer şehirlerde -İzmirde olsun,
belediyelerde- burada Meclisimiz bir karar aldı, karar da şu: Tabii,
biliyorsunuz hafriyat dökümünün sevk ve idaresi büyükşehirlerde
büyükşehir belediyelerine kanunla verildi, ayrıca diğer
belediyelerde ise belediyeler uhdesinde. Dolayısıyla, bizce, şu
anda büyükşehir belediyelerine -ister İzmirde olsun ister
İstanbulda olsun- toprak döküm yerlerini, katı atık bertaraf
tesislerini kuracak yerleri tahsis ediyoruz. Hatta Antalyaya yeni bir tahsiste
bulunduk. Ancak şunu hesap ettik: Geçmişte on beş yılda
toplanan paraya baktım, bu, şu anda büyükşehir belediyelerinin
İstanbulda ödediği para ondan çok daha fazla. Bunu rakamlarla
vermiştim. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum.
Tabii,
2004 yılında sizin de Bölge Müdürü olduğunuz dönemde maalesef
usulsüz olarak bir fuar alanı tahsis edilmiş.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) - Usulsüz değil. Orman Bakanının ve Orman Genel
Müdürünün -şu anda milletvekili- onayı var.
Sayın
Başkan, usulsüz dediği için cevap hakkı istiyorum.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Tabii, bu
konuda şikâyetler vardı, müfettişler gerekli tahkikatı
yapıyorlar. Bunu da özellikle belirtmek istiyorum.
Sayın
Ağbaba ile ilgili de bir şunu ifade etmek istiyorum: Efendim,
İçişleri Bakanlığının bu genelgesi çok
isabetlidir.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) - Sayın Başkan hakaret ediyor, izah etmem lazım.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Yani çünkü bazı
belediyeler
BAŞKAN
Sayın Yılmaz, konuşması bitsin ondan sonra
sataşmadan dolayı söz isteme hakkınız var.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
maalesef
kapanacağını bilince şu anda kendi mülkiyetindeki
bazı
VELİ
AĞBABA (Malatya) - Beş yıllığına seçildi
Sayın Bakan, beş yıllığına.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) -
gayrimenkulleri veya menkulleri satmak şeklinde bir temayüle girdiler.
Dolayısıyla, bu milletin hakkı olan bunlar bir belediye
başkanının inisiyatifiyle satılmasın diye,
dolayısıyla bunları denetim altına almak için milletin
menfaatine İçişleri Bakanlığı tarafından bu
genelge imzalandı.
Tabii
ki değerli kardeşlerim, bakın, Malatya için biz çok büyük
yatırımlar yaptık.
VELİ
AĞBABA (Malatya) 5 gölet yaptınız, Afyona 70 gölet.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Bakın, Malatyada şu anda Başbakanımızın iki tane
baraj, Kapıkaya ve diğer
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakanım, sulaması yok.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Boztepe ve ayrıca sulama sistemleri
VELİ
AĞBABA (Malatya) Baraj var, sulama yok.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Şu anda sulama tesisleri ihale edildi, inşaat devam ediyor. Yani
Malatyada, biliyorsunuz, Derme, Çerkezyazısı sulamasını
tamamladık. İnşallah Kapıkaya Barajının
sulaması da yapılacak.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Boztepe var, Boztepe tamamlandı.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Bunun
sözünü sizlere veriyoruz.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Peki, göleti ne yaptınız efendim?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Iğdır Milletvekilim Sinan Bey, şimdi, efendim, bu konuda malum
olduğu üzere 1/100.000lik çevre düzeni planlar tamamlanıyor
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SİNAN
OĞAN (Iğdır) Sayın Başkan, bize gelince mikrofon
kapanıyor, nedir bu yani?
BAŞKAN
Bir saniye
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
İnşallah
Bu konuda Iğdıra biliyorsunuz biz her türlü
desteği veriyoruz. Hatırlarsanız, Ünlendi Barajını
devreye alıyoruz. Onu geçen sefer sormuştunuz.
Havaalanını
sormuşsunuz; havaalanının açılışına ben de
geldim, Başbakanımız tarafından açıldı.
İnşallah bu meseleyi de Iğdır için çözeriz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın
Yılmaz, buyurun.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Açıklama yapmak istiyorum Sayın Başkan. Bana
Usulsüz verdi. diye bir iddiada bulundu. Yani bu bir sataşmadır.
Buna açıklama getirmem lazım.
BAŞKAN
Buyurun.
İki
dakika söz veriyorum, yeni bir sataşmaya mahal vermeden.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
9.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmazın, Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi,
kent ormanları Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarı döneminde
çıkarılan ve onun döneminde uygulanan işlemlerdir. 2004
yılı, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidar olduğu dönem ve
Orman Bakanının talimatıyla Adana Valisi Cahit
Kıraçın Orman Bakanıyla görüşmesiyle
Osman Pepe Orman
Bakanı. Bakın, buralara çok dikkat edin. Kent ormanlarında,
Sayın Bakan da çok iyi bilir ki, işletme müdürlüğü teklif eder,
bölge müdürlüğü uygun görüşle yazar ve onay makamı Orman Genel
Müdürlüğüdür. Siz çok iyi biliyorsunuz Sayın Bakan. Onun için
usulsüz derken kendinizi kastediyorsunuz. Bakın, onay makamı orman
bölge müdürü değil, ben o zaman orman bölge müdürü olarak görev
yapıyorum. Ya çıkardığınız yasalardan haberiniz
yok veya söylediğiniz ifadelerin nereye gittiğini bilmiyorsunuz.
Bakın, eğer bunun açıklamasını istiyorsanız,
şu anda Adalet ve Kalkınma Partisinin Milletvekili Osman Kahveci,
yaşanan süreçlerin hepsini biliyor.
Adananın
milletvekilleri, bunu savunmanız gerekiyor. Adana fuar alanı ve
Adanaya son on yılda yapılan en ciddi yatırımdır,
yılda 1,5 milyon kişi geliyor ama sırf benim şahsımda
orada bir linç girişimi yapılıyor, imzam olmadığı
hâlde. Bakın, onay makamı Orman Genel Müdürlüğü, teklif
makamı İşletme Müdürlüğü, Orman Bölge Müdürlüğü ara
makam, şu anda orayı yasal olmayan hâle getirdiler ve ben şimdi
soruyorum buradan: Orası yasal değilse Adananın Valisi oradan
nasıl huzur hakkı alıyor? Oradaki bürokratlar o ÇUFAŞtan
nasıl huzur hakkı alıyor?
Sayın
Bakan, eğer orası yasal değilse, iki senedir orada müfettiş
görevlendiriyorsunuz. Bir önceki 2 tane müfettiş Hiçbir suç unsuru yok.
dedi ama Seyfettin Yılmaza suç bulunacak ya 1 müfettiş
görevlendirdiler ve görevi biter bitmez şartları
tutmadığı hâlde Teftiş Kurulu Başkanı yaptın
mı, yapmadın mı Sayın Bakan? 100ün üzerinde Teftiş
Kurulu Başkanlığı yapabilecek varken Seyfettin
Yılmazı soruşturan müfettişi geçen hafta Teftiş Kurulu
Başkanı yaptılar ve yasal değil, şartları
tutmuyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) Yani bu intikam dürtüsüyle, bu yanlış tutumla
herhangi bir yere varamazsınız.
İşte,
bunlara cevap istiyoruz Sayın Bakanım. Buyurun, bunlara cevap verin.
(MHP sıralarından alkışlar)
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri(Devam)
4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 309 Milletvekilinin;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/873) (S.
Sayısı: 328) (Devam)
BAŞKAN
Madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 7.11.1982 tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasına eklenen geçici 20inci maddenin ilk fıkrasında yer
alan Ekim ibaresinin Mayıs olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
İdris
Baluken Halil
Aksoy Murat
Bozlak
Bingöl Ağrı Adana
Hasip
Kaplan Erol
Dora Hüsamettin
Zenderlioğlu
Şırnak Mardin Bitlis
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet önergeye katılıyor mu?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen İdris Baluken, Bingöl Milletvekili.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçici
madde 20nin ilk fıkrasının değişikliği üzerine
vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış
bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi,
bu seçim takvimine baktığımız zaman özellikle mart
ayıyla ilgili bir kaygıyı çok net bir şekilde görüyoruz.
Bakın, 1984ten 2009a kadar yapılan 6 yerel seçimin 5i mart
ayının son haftası yapılmış, birisi, sadece 99
seçimi 99un Nisanın ilk haftasında yapılmış. Yani 6
yerel seçim de aynı mevsim koşullarında, hani dile getirilen
olumsuzluklar herhangi bir sakınca yaratmıyordu da 21inci
yüzyılın bütün iletişim koşullarının söz konusu
olduğu bu yılda böylesi sıkıntılar yaşanacak,
böylesi olumsuzluklar yaşanacak üzerinden sunulmuş olan gerekçeye,
hiçbir şekilde inanmadığımızı belirtmek
istiyorum.
Şimdi,
bu Anayasa değişikliğiyle ilgili süreç hakkında da birkaç
husus belirtmek gerekiyor. Bakın, burada, 75 milyonu ilgilendiren bir
değişiklik yapıyorsunuz. Ülkenin her tarafında
geleceğini yakından etkileyen bir seçim sürecinin kararını
veriyorsunuz. Bu çalışmayı yürütürken bu değişiklikle
ilgili 3 milyona yakın oy almış bir siyasi partiden görüş
bile almıyorsunuz.
Şimdi,
burada bulunmuş olduğunuz sorumluluğunuz eğer bir aile
şirketinin vermiş olduğu bir sorumluluk olmuş olsaydı
biz bunu kabul ederdik ve sizinle bu şekilde görüşmeye de çok
meraklı değiliz. Ancak burada 75 milyonu ilgilendiren bir süreçle
ilgili halkın iradesini dikkate almak zorundasınız. Siyasi
görüşlerimize, dünyayı algılama şeklimize, siyaset
pratiğimize hiçbir şekilde katılmayabilirsiniz ama bütün bir
memleketi ilgilendiren durumda bizi muhatap olarak kabul etmek
zorundasınız çünkü halka bu yönlü vermiş olduğunuz sözler
var.
Bakın,
gerekçeye baktığımız zaman propaganda ve etkin
katılım gerekçesi gösterilmiş. Şimdi, siz dinlemekten
sıkıldınız ama biz söylemekten hiçbir zaman
sıkılmayacağız. Bakın, propaganda
yaptığı için, Barış ve Demokrasi Partisinin
propaganda etkinliğinde çalıştıkları için şu anda
6 milletvekili, 36 belediye başkanı, yüzlerce belediye meclis üyesi
ve 8 bine yakın arkadaşımız cezaevinde bulunuyor. Sadece
iki yıl içerisinde 100 bine yakın insanı gözaltına
aldınız yani bir şehir, düşünün, 100 bin kişilik bir
şehre yakın bir popülasyonu BDPnin propaganda
çalışmalarına katıldı diye gözaltı süreçleriyle,
maalesef, uğraştırdınız. Biz bu propaganda yolu
açılsın diye, siyasete etkin katılım sağlansın
diye daha Anayasa Uzlaşma Komisyonu oturmadan önce size yol temizliği
önerdik ve bu konuda da aslında vermiş olduğunuz sözler var.
TCKnın, CMKnın ilgili maddelerinde değişiklikler, Terörle
Mücadele Kanununun tamamen kaldırılması aslında bu
propaganda ve siyasete etkin katılımın önünü açacak önerilerdi
ama maalesef hiçbirine kulak asmadınız.
Siyasi
partilerle ilgili seçim barajları, hazine yardımları sizin
işinize geldiği için
Bölgede pek çok yerde, 2 milletvekili
seçeceğiniz yerde 4 milletvekili, 5 milletvekili seçtiğiniz için hiç
dokunmadınız. Hazine yardımından trilyonlarca paralar,
maalesef, kasanıza akarken bu halkın iradesini temsil eden bir
siyasal partiye tek bir kuruş aktarılmamasının vicdani muhasebesini
yapmadınız. Doğrusu, biz şaşırıyoruz yani
artık AKPyi takip ederken de neye inanacağız, neye
güveneceğiz, hangi yol haritasını belirleyeceğiz o konuda
da artık şaşırmaya başladık.
Bakın,
bu ileri demokrasi söylemleri sürekli dillendiriliyor ama pratikte
bahsettiğim tablo var. Sadece son bir hafta içerisinde AKPnin en yetkili
kişilerinin vermiş olduğu mesajlara ve Başbakanın
bugünkü grup konuşmasına bakalım. Sayın Bülent Arınç
burada, Sayın Beşir Atalay, Sayın Adalet Bakanının
özellikle ana dilde savunma, ana dilde eğitim, Kürtçenin kamusal alanda
kullanılması, yerel yönetimlerde yetki genişlemesiyle ilgili
söylediklerinin tamamını maalesef bugün Başbakan
yapmış olduğu grup toplantısında deyim yerindeyse, tam
olarak, üzerini çizecek şekilde çöpe attı. Dolayısıyla,
ileri demokrasi söylemi ya da yapacağınız bir düzenlemeye ne
kadar güvenip, buna hangi koşullarda destek sağlanması, güç
sağlanması gerektiği noktasında artık biz bir fikir
yürütemiyoruz. Doğrusu, özellikle son dönemde Başbakanın Cumhurbaşkanlığı
seçimi üzerine yapmış olduğu takvimlendirmeyi de son derece
tehlikeli buluyoruz.
Ben,
sadece şunu belirterek sözlerimi bitireceğim: Barış
tacı her türlü saltanat tacından daha değerli ve daha güzeldir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
1inci
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
maddenin gizli oylamasına Adana ilinden başlıyoruz.
(Oyların
toplanmasına başlandı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 328 sayılı Kanun Teklifinin 1inci
maddesinin gizli oylamasında Başbakan Recep Tayyip
Erdoğanın yerine Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer,
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalayın yerine
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın yerine Avrupa Birliği Bakanı Egemen
Bağış, Başbakan Yardımcısı Ali
Babacanın yerine Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağ, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın yerine Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç,
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali
Yıldırımın yerine Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlunun yerine Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelik vekâleten oy kullanacaklardır.
(Oyların
toplanmasına devam edildi)
BAŞKAN
Oyunu kullanmayan sayın üye var mı?
Sayın milletvekilleri, oy verme işlemi
tamamlanmıştır.
Kupaları kaldıralım.
(Oyların ayırımına
başlanıldı)
BAŞKAN
Grupların ittifakı üzerine 2nci maddenin görüşmelerine
başlıyoruz.
2nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2-
Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer ve halkoyuna
sunulması halinde oylanır.
BAŞKAN
2nci madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
söz isteyen Hasip Kaplan
ALTAN
TAN (Diyarbakır) Yok.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Atilla Kart
CHP
GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Anayasa değişikliği teklifinin 2nci maddesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri lütfen yerlerinize oturunuz.
Buyurun
Sayın Kart.
ATİLLA
KART (Devamla) Değerli milletvekilleri, yol güvenliği ve mevsim
şartları gerekçe gösterilerek getirilen bir anayasa
değişikliği teklifiyle karşı
karşıyayız. Burada, mevsim şartlarına yönelik
değerlendirmeyi yapmaya gerek görmüyorum ama sadece yol güvenliğine
yönelik gerekçenin aslında iktidar adına bir aczin itirafı
olduğunu, aczin kabulü olduğunu ifade etmekle yetineceğim. Bunun
ötesinde, bu gerekçelerin tartışmasına, isabetli olup
olmadığının değerlendirmesine girmeyi gerek
görmüyorum. Bu değişiklikler yapılırken şu önemli diye
değerlendiriyoruz: Bu değişikliklerle beraber yasal ve anayasal
ihlallerin yapılıp yapılmadığının
değerlendirmesini yapmak gerekiyor.
Bakın
değerli milletvekilleri, demokrasilerde esas olan seçmen iradesidir.
Seçmen iradesinin üstünlüğünün zedelenmemesi gerekir. Getirilen bu
düzenleme ile 2972 sayılı Yasanın, mahallî idareler
mevzuatının 8 ve 29uncu maddeleriyle Anayasanın 127inci
maddesinin üçüncü fıkrası açık bir şekilde ihlal ediliyor.
Bunun yanında, yine, Anayasa Mahkemesinin 14/06/1988 tarih, 1988/14-18
sayılı Kararındaki ilkelerin hepsi de ayaklar altına
alınıyor. Çok bariz bir şekilde hukuki ihlaller
yapılıyor.
Bunları,
sadece, kayıtlara intikal etmesi, tutanaklara intikal etmesi adına
kısaca ifade ettikten sonra, asıl şu değerlendirmeleri
yapmak istiyorum değerli milletvekilleri: Anayasa
değişikliğinin tartışıldığı bir
oturumda, yeni anayasa çalışmalarıyla ilgili gelişmeler
hangi aşamada, nasıl bir seyir gösteriyor, bunları Genel Kurulla
paylaşmak istiyorum. Değerli milletvekilleri, on yıldır,
hasbelkader, milletvekili olarak görev yapıyorum, son bir yıldır
da Anayasa Uzlaşma Komisyonunda, yine, sizlerin teveccühünüzle, sizler
adına bir görev yapıyoruz. Burada, şöyle bir tabloyu görüyorum
Türkiyede: Nefret ve ayrışma ortamının, söyleminin giderek
tırmandığını görüyoruz. Bu nefret ve ayrışma
söyleminin ve ortamının her alanda gerçekleştiğini
görüyoruz. Gerek etnik anlamda gerek inanç anlamında gerek bölgesel
anlamda bu ayrışma ortamının, duygusunun ve nefret
söyleminin tırmandığını görüyoruz. Meslek odaları
arasında -çok fazla meslek grubunu ifade etmeden söylemek istiyorum, bire bir
işaret etmeden, vurgulamak adına- İstanbul meslek odasıyla
Diyarbakır meslek odasının birbiriyle olan ilişkilerinde
aksamalar görüyoruz, İzmir meslek odasıyla Hakkâri meslek odası
arasında çatışma ortamlarını görüyoruz, bir
güvensizlik ortamını görüyoruz. Böyle bir Türkiye gerçeğiyle
karşı karşıyayız. Biz, böyle bir dönemde, Türkiyede
böylesine bir nefret ve ayrışma ortamının giderek
yeşerdiği, toplumsal barışımızın
zedelendiği bir ortamda ortak paydayı yakalamak durumundayız.
Türkiye olarak bir ortak paydayı yakalamakla hepimiz sorumluyuz. Bu ortak
paydayı hep beraber yakalayacağız. Bu noktada da Anayasa
Uzlaşma Komisyonunun, aslında, bu anlamda, tarihî bir misyonunun
olduğunu ifade etmek istiyorum. Peki, bu Anayasa Uzlaşma Komisyonunun
bu misyonuna karşı acaba siyasi parti grupları ve liderler
gerekli özeni gösteriyorlar mı, gerekli dikkati gösteriyorlar mı,
gerekli sorumluluğu gösteriyorlar mı?
Bakın,
şunu çok açık olarak ifade ediyorum, doğrudan görüşmeler
yaptık, elbette liderler, siyasi liderler, hepsi de sözde desteklerini
ifade ettiler. Geldiğimiz noktada maalesef Sayın Başbakan
dışında, daha doğrusu Sayın Başbakan
dışındaki liderler eylemleriyle de bu desteklerini gösterdiler
ama Sayın Başbakan maalesef bu noktada da yine tutarlı olmadığını,
siyaseten samimi olmadığını, dürüst
olmadığını bir kez daha gösterdi.
Muhtelif
aşamalarda, Uzlaşma Komisyonunun çalışmalarına
karşı dayatma anlamına gelen, müdahale anlamına gelen
yaklaşımlar içinde oldu Sayın Başbakan. En son, geçen hafta
içindeki beyanı, hiçbir şekilde kabul edilebilir, tevil edilebilir
bir beyan değildi. Ne diyor Sayın Başbakan: Efendim, 31
Aralığa kadar bu çalışmaları bitiriyorsanız
bitirin, bitirmiyorsanız ben gereğini yaparım.
Bakın,
Sayın Başbakanın bu söylemi, en başta Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, Genel Kurulun, sizin oy birliğiyle verdiğiniz karara
karşı bir saygısızlıktır, en hafif deyimiyle
söylüyorum, en hafif deyimiyle.
Sayın
Başbakan ortada Genel Kurulun oy birliğiyle bir teveccühü olduğu
hâlde, Genel Kurulun üstüne çıkarak âdeta ahkâm kesiyor, âdeta ferman
buyuruyor. Orada diyor ki: Hadi, çalışmanızı 31
Aralığa kadar bitiriyorsanız bitirin, değilse ben
bildiğimi yaparım. diyor. Bu, hiçbir şekilde kabul edilemez.
Burada aslında Sayın Başbakan, bizim ta bu Uzlaşma
Komisyonunun kuruluşu aşamasında dile getirdiğimiz
endişelerimizi, kaygılarımızı Sayın Başbakan
doğruladı. Yani, Sayın Başbakan, bu anlamda, aslında
bizi yanıltmadı. Sayın Başbakan, Anayasa Uzlaşma
Komisyonu çalışmalarında samimi olmadığını,
dürüst olmadığını, bu süreci siyaseten ve konjonktürel
olarak kullanmak istediğini bir kez daha maalesef doğruladı.
Bakın
değerli arkadaşlarım, Anayasa Uzlaşma Komisyonu
çalışmalarını neden önemsiyoruz? Şunun için
önemsiyoruz: Biz Sayın Başbakanın bu anlayışına
rağmen, bu müdahaleci, dayatmacı anlayışına
rağmen Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konudaki
çalışmalarımızı kararlılıkla
sürdüreceğiz. Bunu, öncelikle bir kez daha ifade etmek istiyorum. Anayasa
Uzlaşma Komisyonu çalışmalarını neden önemsiyoruz?
Çünkü bu Parlamentoda Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları
döneminde bir müzakere ortamı bulamadık, on yıl boyunca bir
dayatma anlayışı, bir müdahale anlayışı, gece
yarısı önergeleri, torba kanun uygulamalarıyla ve bir parmak
demokrasisi uygulamasıyla giden bir süreci yaşıyoruz ama
Uzlaşma Komisyonunda ilk kez gerçekten eşit temsile dayalı bir
müzakere ortamını yakaladık. O ortam sebebiyledir ki Anayasa
Uzlaşma Komisyonundan beklenen toplumsal diyaloğu,
uzlaşmayı sağlamak noktasında ciddi bir mesafeyi
yakalamış durumdayız. Ama
geldiğimiz noktada, maalesef, yine Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının
bu uzlaşmayı, bu diyaloğu sabote eden, Uzlaşma Komisyonu
çalışmalarını fiilen sona erdiren
yaklaşımıyla da karşı karşıyayız.
Burada ne çıkıyor karşımıza? Burada şu
çıkıyor: Maalesef -bunu gerçekten üzülerek ifade ediyorum, bu bizim
çıkmazımızdır şu anda- Türkiye Cumhuriyetinde
demokrasiyi ve toplumsal barışı Sayın Recep Tayyip
Erdoğanın sakat demokrasi anlayışı sakatlıyor,
maalesef torpilliyor. Bunu yaşıyoruz, bunu görüyoruz, bunu
gözlemliyoruz. Bu noktada hepinizi bu anlamda bir özeleştiri yapmaya davet
ediyorum. Şunu görmeniz gerekiyor değerli arkadaşlarım:
İzne bağlı demokrasi olmaz, icazete tabi demokrasi olmaz.
Demokrasi eşit anlayışla gerçekleşir. Demokrasi uzlaşmayla
gerçekleşir. Demokrasi dayatmayla olmaz. Demokrasi müdahaleci bir
anlayışla olmaz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
ATİLLA
KART (Devamla) - Bunları umarım bu vesileyle bir kez daha gözden
geçirirsiniz, değerlendirirsiniz. Bu değerlendirmelerle Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kart.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, konuşmacı biraz
önce kürsüde konuşmasını yaparken Sayın
Başbakanımızı, Genel Başkanımızı
suçladı, sakat bir demokrasi anlayışı olduğuyla
suçladı, izin verirseniz
BAŞKAN
Sayın Elitaş, yeni bir sataşmaya mahal vermeden iki dakika
süre veriyorum sataşma nedeniyle.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
10.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, Konya Milletvekili
Atilla Kartın AK PARTİ Grup Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Anayasa
Uzlaşma Komisyonu 24üncü Dönem Parlamentosunun yaptığı en
önemli uzlaşma komisyonlarından birisi. Siyaseti yakından takip
edenler çok iyi bileceklerdir ki 2007 seçimlerine gitmeden önce Adalet ve
Kalkınma Partisi, 12 Eylül darbe Anayasasını
değiştirmek üzere milletin huzuruna çıktı ve öyle bir iddia
ile seçim taahhüdünde bulundu. Nitekim, 2007 seçimlerinden sonra
yaptırdığımız anayasa değişikliğiyle
ilgili çalışma daha henüz netleşmeden, kamuoyunun bilgilerine
sunulmadan büyük bir vaveyla koparıldı, denildi ki: Eğer kurucu
iktidar olmadığı sürece anayasa değişikliğini
yapamazsınız. Kurucu iktidar dediği ne? Darbe yaparak
geldiğiniz takdirde kurucu iktidar olursunuz, ancak o şekilde anayasa
yapabilirsiniz. diyen bir zihniyet vardı ama 24üncü Dönem Parlamentosunda
çok önemli bir gelişme oldu. Tüm siyasi partiler -2011 seçimlerinin
yaptığı- vatandaşın baskısı sonucunda
anayasa değişikliği konusunda uzlaştılar. Nitekim,
Anayasa Uzlaşma Komisyonu kendi aldığı takvim çerçevesinde,
31/12/2012 tarihine kadar yazma işlemini bitirip kamuoyunun bilgisine sunma
sürecini başlattı. Sayın Başbakan grup
konuşmalarında, Sayın Başbakanın diğer yerlerdeki
konuşmalarında Anayasayla ilgili niyetlerini beyan ederken,
Uzlaşma Komisyonunun kendi içerisindeki aldığı karar
doğrultusunda onları teşvik etmek amacıyla bu söylemde
bulundu. Ama üzülerek ifade ediyorum, Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyesi bir
arkadaşımızın herhâlde hayatı baskıyla
geçtiğinden dolayı, sürekli baskılar altında
kaldığından dolayı, Sayın Başbakanın iyi
niyetle ifade ettiği bir sözü, kendilerine, Anayasa Uzlaşma
Komisyonuna baskı yapıldığını ifade etmektedir.
Bu tamamen yanlıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Türkiye'de demokrasiyi şartlarıyla,
kurallarıyla evrensel bir şekilde uygulamak için gayret gösterilmektedir.
Geçmişteki demokratik olmayan davranışlar
AK PARTİ İktidarı
döneminde demokrasiyi taçlandırmak için gayret gösterilmektedir.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri(Devam)
4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 309 Milletvekilinin;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/873) (S.
Sayısı: 328) (Devam)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 1inci maddesinin gizli
oylama sonucu:
Oy
Sayısı |
: |
428 |
Kabul |
: |
378 |
Ret |
: |
34 |
Çekimser |
: |
11 |
Boş |
: |
2 |
Geçersiz |
: |
3 |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Tanju
Özcan Mustafa
Hamarat
(Bolu)
(Ordu)
BAŞKAN
Şimdi 2nci madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
BDP
GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir ülkede demokrasinin olup
olmadığını anlamak için seçim sistemine bakmak lazım,
nasıl bir sistem ve milletin iradesi ne kadar özgür yansıyor
sandığa. Bu ölçüler demokrasinin ölçüleridir. Eğer her iktidar
Meclisteki çoğunluğuna dayanarak bir sonraki seçim dönemlerini kendi
çıkarlarına göre dizayn ederse ve bu dizayn da 12 Eylül darbesinin
hukuku, seçim hukuku, siyasi partiler hukuku, seçmen kütükleri hukuku üzerinde
yapılırsa bunun demokrasi açısından çoğulculuk,
katılımcılık, ortaklaşma, ülkenin güven içinde bir
seçim geçirmesi ve güvenli bir seçim yapması, yargı denetiminde
yapmasının koşullarının sağlanması son
derece önem arz eder. Ne yazık ki Türkiye demokrasinin 12 Eylülden bu yana
seçim sicili sabıkalıdır. Seçim sicili ilk başta 1987de
ANAP döneminde başlandı, Az oyla Meclis çoğunluğunu
nasıl elde ederim. İlk
tartışmalar o zaman yapıldı. Bakın, 87 tarihli
tutanaklara bakarak şunu söyleyeyim, o dönemlerde anketlerde yüzde 30
çıkıyor ve şöyle söyleniyor: Evet diyor, Sayın
Özalın bu konularda yaptığı, yapmak istediği
değişikliklerin sayısı, bugüne kadar siyasi partilerde
beş, Seçim Kanununda dört
Bugün, bu rekoru AK PARTİ
kırmıştır.
Yalnız,
bir fark da, son bu Anayasa değişikliğiyle seçim takvimini öne
alma çabası içinde Meclisimizde bir siyasi eküri ekoli
açılmıştır. AK PARTİden grup başkan vekilleri,
MHPden grup başkan vekilleri ile anlaşıyorlar; Anayasa için
rakam 367, sayımızda yetiyor, ana muhalefete gerek yok. BDPde parti değildir diyor bir grup başkan vekili. 3 milyon
seçmenin iradesini hakkıyla teslim
etmişsek, temsil etmişsek sandıkta gidip yine o halkın
karşısına çıkacağız. O halk, eğer onları hakkıyla ve
layıkıyla temsil etmişsek zaten bunun mükâfatını verip
bizi ödüllendirecek ve seçmen sayımız artacaktır. Yok,
yanlış yaptıysak, gerçekten onlara karşı temsil
edememişsek zaten cezalandıracaktır, geçmişte iktidar olan
birçok partiyi cezalandırdığı gibi.
Şimdi,
milletin iradesini temsilen bu Mecliste olacağız, bir
arkadaşımız çıkacak, diyecek ki: Parti değil, ben
görüşmem. Ana muhalefet de ana muhalefet değil, onunla da görüşmem.
Yeter, biz de hazırladık teklifi, Meclise getirdik.
Arkadaşlar,
siyasi ahlak, siyasi ilkeler, demokrasinin ilkeleri bunlar değildir. Biz
bunu böyle görmedik. Şimdi bana şunu söyleyebilir misiniz? Daha
2009da şu seçim kanununu çıkarmadık mı buradan? Yurt
dışı seçmen kütüğü
Yurt dışı seçmen
kütüğünü siz AR-GEsini de, istediğinizi de yapın- bu seçime
yetiştirecek misiniz, bana söyler misiniz? Bunun etik yanını,
ahlaki yanını koyabilir mi bu Meclis? Bu iki parti bu teklifi
getirirken bunun hesabını yaptı mı? Nasıl oy
kullanacaktır -yurt dışı seçmen kütükleri- 5 milyon tane
seçmen? Hani kütükler, bana çıkarabilir misiniz? Sayın Bakan,
Başbakan Yardımcısı burada oturuyor. Bana çıkarabilir
misiniz bu seçmen kütüklerini, Bunlar bunlar oy kullanacak, şöyle yurt
dışı seçmen kütükleri oluşturuldu
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Mahallî idarelerde yok yurt
dışı seçmen kütükleri.
HASİP
KAPLAN (Devamla) Bunu biz 2009da çıkardık. Bakın, biz burada
doğru dürüst bir seçimin koşullarını oluşturmak
zorundayız. Bunun izahını, cevabını veremeyeceksiniz.
Bu önergeyi
Zamanlama
önemli değil, muhalefet seçime hazır olmak zorundadır.
Evelallah, 2009da seçimlere girerken 50 belediyeydik, 100 yaptık. Bu
seçimlerde 100ü 200 yapmadığımız zaman burada politika
yapmamışız demektir. Budur, siyaset budur. Ama 2009 seçimlerinde
benim Şırnak ilimde iki ay boyunca bütün il, ilçe örgütlerim, seçim
kadrolarının hepsi gözaltına alındı, tutuklandı
ve üstüne de daha belediye başkanları seçilmişler,
gözaltına alındıkları birinci gün İçişleri
Bakanlığının yazılı emriyle görevden
alındılar daha savcıya çıkmadan, daha dosyanın kapağını
savcılık açmadan. Vallahi böyle demokrasiyi içinize
sindiriyorsanız helal olsun size, afiyet olsun size. Yani ne diyeyim ben
size? Şimdi, eğer burada dört parti grubunun milletin iradesiyle
seçilmediğini iddia ediyorsanız yine helal olsun size.
Bildiğinizi okumaya devam edin.
Yerel
yönetim denen olay demokrasinin temelidir, tabanıdır. Eğer siz
yerel yönetimlerde demokrasiyi geliştirirseniz onun üzerinde genel
demokrasi gelişir. Şimdi, 29 tane büyükşehir belediyesi
getiriyorsunuz. Ben MHPye şaşırıyorum, Allah niye bu yola
sevk etti diye soruyorum kendi kendime. 29 büyükşehir belediyesinin en az
3ünü kaybetmek üzere kurgulanmış bir sistemle geliyorlar. Onun
karşılığında bu sistemde en az 2 tane büyükşehir
belediyesini de biz alacağız.
Şimdi,
bakıyorum, Sayın Bal bu kürsüde konuşmuş, elimde tutanak
var, 2009un. Seçim sistemiyle ilgili hem eleştiriyor hem de ne diyor
biliyor musunuz Sayın Bal? O günden başkanlık-yarı
başkanlık sistemine girerek diyor ki: Eğer bu sistem, bu seçim
anlayışıyla devam ederseniz diktatörlüğe geçme
eğilimindesiniz. O zaman, siyasi eküri olanlar da bunun siyasi
sorumluluğunun altına girerler. Bu konuda hem kaybederler hem
ellerindeki Balıkesiri de kaybederler, Manisayı da kaybederler.
Hadi bunu anladım, MHP ile AKP, milliyetçi, muhafazakâr, ırkçı
veya biz öyle değerlendiriyoruz, o anlayışta yan yana gelebilir
(MHP sıralarından gürültüler)
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sen kendine bak!
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Siz kendi
ırkçılığınıza bakacaksınız!
HASİP
KAPLAN (Devamla)
ben CHPyi anlayamıyorum, ana muhalefeti
anlayamıyorum. Ana muhalefeti adam yerine koymayacaklar, ana muhalefeti
yok sayacaklar, gelecekler kapınızı çalacaklar, siz Buyur.
diyeceksiniz. Ben kapıyı gösterirdim, eğer bu kadar demokrasi
anlayışı varsa Buyurun derdim, bu anlayış da
yanlış.
Şimdi
size şunu açıkça ifade etmek istiyoruz: Evet, siyasette çok ciddi bir
siyaset diline, aracına ihtiyacımız var. Eğer Grup
Başkan Vekili buradaki bir partiyi yok sayıyorsa, başka bir
zaman da sıkıştığı zaman
çağırıyorsa, konuşuyorsa veya Danışma Kurulunu
İç Tüzük 19a göre dört parti grubunun mecburiyeti olduğunu bile bile
yapmıyorsa bundan sonraki yaklaşım tarzında da
karşısındakinden bunu beklemesi lazım. Yani, şunu
demek istiyoruz: Biraz daha pikola fındık yiyin ki yanlış
yapmayasınız, ben bunu söylüyorum.
Bakın,
siyasetin aracı dil. Eğer siyasetin aracı dili iyi
kullanmazsanız siz altında kalırsınız. Ressamın
da renk, müzisyenin de sestir, siyasetin aracını elbette ki
kullanırken demokrasinin dilini kullanacağız.
En iyi,
milletin iradesine, nasıl ulaşırız? En iyi, yerel
yönetimlerde, nasıl temsil ederiz? 18 yaş seçimle ilgili kanun
geliyor, 29 tane büyükşehir belediye yasası geliyor, bir taraftan da
anayasayı yapmak istiyoruz. Bölük pörçük, yamalı bir seçim sistemi.
12 Eylül Kenan Evrenin Seçim, Siyasi Partiler Yasası bu Meclisin boynunda
asılı olarak, bu kara lekeyle biz seçime gidiyoruz. Nerede özgür
irade, nerede milletin iradesi, nerede vatandaşın sandığa
ulaşacak iradesi? Ve soruyorum ben yine: Bana, yurt
dışındaki seçmen nasıl oy kullanacak, çıkın bu
kürsüden anlatın diyorum. Millete anlatın bunu,
anlatmazsınız, anlatamazsınız çünkü yok öyle bir kütük.
Artık Allah size sanal
(Mikrofon
cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP
KAPLAN (Devamla)
ve sanal alanda yapılacak hilelerin hurdaların
neler getireceğini de, bu ülkeye ne zarar vereceğini de görmeniz
gerektiğini söylüyorum. Elbette ki seçim sistemi hepimizin sorunudur.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
HASİP
KAPLAN (Devamla) Hep beraber bu konuları konuşmalıyız.
Biz
seçimden kaçmayız. Seçime hodri meydan! diyecek tek partiyiz ama gelin
de ortaklaşabilmesini bilelim. Bu kadar basit diyorum, hepinize
saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Fatih Çiftci, Van
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FATİH
ÇİFTCİ (Van) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında
328 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2nci maddesi üzerine
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, yerel yönetimler seçimleri Anayasanın 127 ve 2972
sayılı Mahallî İdareler Seçimleri Hakkında Kanunun 8inci
maddesi uyarınca beş yılda bir yapılmaktadır. En son
yapılan yerel yönetimler seçimi 29 Mart 2009 yılında
yapılmıştır. Dolayısıyla, mevcut yasal süreler
devam ettiğinde 2014 yılının Mart ayında yapılacaktır.
Türkiyede seçimlerin ve siyasi propagandanın sağlıklı
yapılabilmesi bütün partilerin ortak görüşü ve hakkıdır.
Vatandaşın özgür iradesiyle oy kullanma hakkı olduğu gibi,
siyasilerin de parti programlarını ve kendi
katkılarını anlatma zeminine sahip olmaları en doğal
haklarıdır. Bu aşamanın eksikliği ülkede
sağlıksız yapılacak seçimin de nedeni olarak
karşımıza çıkmaktadır. Yerel yönetimler seçimlerinin
yapılacağı seçim döneminde, ülkemizin coğrafi konumu
nedeniyle bazı bölgelerde kış mevsimi çok ağır ve
çetin geçmektedir. Bu nedenle, siyasi partilerin seçim
çalışmalarını ve propaganda faaliyetlerini
gerçekleştirmeleri zor olmaktadır. Ayrıca,
vatandaşlarımız da mevsim şartları nedeniyle seçimlere
katılmakta, bilgi almakta ve katkı vermekte büyük zorluklar
yaşamaktadır. Yerel seçimlerle belde sakinleri kendilerini yönetecek
yöneticileri beş yıl süreyle seçmektedirler. Bu süreçte
sağlıklı bilgi alıp doğru karar vermesinde mevsim
koşullarının önemli katkısı olacaktır. Yerel
seçimler demokrasimizin sağlıklı bir şekilde gelişip
güçlenmesi için de önemli bir süreçtir. Demokrasilerin esas unsurlarından
olan propaganda, vatandaşların bilinçlenmesi, yerel yöneticiler
hakkında yeterli bilgiye ulaşıp seçimlere aktif bir şekilde
katılmasını sağlayan önemli araçlardandır.
Tüm bu
nedenlerle, Anayasamıza eklenen geçici bir madde ile 2014
yılının Mart ayında yapılacak olan mahallî idareler
seçimi 27 Ekim 2013 tarihine alınmış olacaktır. Bu
şekilde, insanlarımız çetin kış şartlarında
değil, daha uygun olan ekim ayında ve huzurlu bir şekilde oy
verebileceklerdir. Bu mevsim siyasilerimizin de daha rahat siyaset
yapacakları, seçmenlerine ulaşabilecekleri, kış
şartlarından kaynaklanan ulaşım risklerinin minimum olduğu
bir mevsim olacaktır. Vatandaşlarımızın daha sağlıklı
bilgilenmesi, bilgiye rahat ulaşması ve etkin olması nedeniyle
milletin iradesinin sandığa daha doğru yansıması
sağlanmış olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, geçmişte de bu şekilde mevsim şartları
nedeniyle çok olumsuzluklar yaşanmıştır, bunlar inşallah
bir daha yaşanmayacaktır. Tüm bu nedenlerle yerel seçimlerin öne
alınması çok daha faydalı olacaktır. Geçmiş
yıllarda, yerel seçimlerin mevsimden kaynaklı, mevsimsel
olumsuzluklar nedeniyle öne alınması istenmiştir. Bu nedenle de
kanun çalışmaları, Anayasa değişikliği
gerçekleştirilmiş ancak halk oylaması nedeniyle olumlu netice
alınamamıştır. Bundan sonraki süreç bu zorlu mevsim
şartlarında bugüne kadar yapılagelmiştir. Eminim ki yüce
Meclisimizin alacağı kararla yeni bir sayfa açılacak, bu da
toplumumuz, demokrasimiz için hayırlı sonuçlar
doğuracaktır. Seçimlerin öne alınmasının gerekçesi
hiçbir siyasi çıkarın gereği değil, millî irade
sandığa yansısın diye yapılmaktadır. Millî
iradenin sandığa şeffaf, anlaşılabilir bir
şekilde yansıması için propaganda, etkin katılım ve
doğru bilgi alınmasının çok önemli payı vardır.
Mahallî idare seçimlerinde unutulmamalıdır ki birçok seçim
yapılmakta, mahalle ve köy muhtarlıkları, il belediye meclis üyeleri
ve belediye başkanları seçimi yapılmaktadır. Bu nedenle,
seçmene ulaşılması ve kendini anlatabilmesi ve seçmenin de
sağlıklı karar vermesi çok önemlidir.
Bu
bağlamda, seçimlerin 2014 yılı Mart ayından 2013
yılı Ekim ayına çekilmesinin bütün bu zorlukları ortadan
kaldıracağını ve ülkemiz demokrasisine katkıda bulunacağını
düşünerek, bu yasanın ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini
niyaz ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Tanal ve Sayın Kurt sisteme girmişlerdir.
Sayın
Tanal, buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İstanbul ili Tuzla ilçemizde Cezeri Meslek Lisesinin
sorunlarından
Sınıflar 45 kişiliktir. Gerçekten 45
kişilik sınıflar ne zaman sayı itibarıyla
aşağı indirilecektir? Devamı olarak, meslek lisesinde
makine işleri bölümü yoktur, meslek lisesinde kaynak işleri bölümü
yoktur, ağaç işleri bölümü yoktur. Bu açıdan, Tuzlanın nüfusu
200 bin olduğu için
Aynı zamanda, Tuzla ilçemiz sanayi ağırlıklı
bir ilçe ve bu açıdan kaliteli, kalifiye elemanın yetişmesi
açısından bu bölümlere ihtiyaç vardır, bunlar ne zaman
giderilecektir?
Ayrıca, FATİH Projesi çerçevesinde
okullarımızda süt dağıtılmamaktadır. Bu ne zaman
dağıtılacaktır?
Tuzla ilçemizin Hilmi Sonay İlköğretim Okulunda
sınıflar 60 kişiliktir. Bunlar normal standartlara ne zaman
inecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Kurt
KAZIM KURT (Eskişehir) Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, Anayasayı
değiştiriyoruz ve temel gerekçemiz demokrasi. Demokrasi taleplerini
dile getiren insanlar coplanırken, biber gazıyla enterne edilirken,
siz bu yasalarda sürekli AKP lehine geliştirilecek olaylar
gerçekleştirmeye çalışıyorsunuz. Oysa, Belediye
Yasasında belediye meclisinin seçilme yöntemini hiç
değiştirmeden nasıl temsilde adaleti
sağlayacaksınız ve yerel demokrasiyi nasıl
oturtacaksınız? Gerçekten merak ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bulut
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, son zamanlarda MHPli belediyelere
sürekli müfettişler gönderilmekte, operasyonlar yapılmakta.
Seçimlerin yaklaştığı bu süreç içerisinde, yapılan
hareketin, itibarsızlaştırma, gözden düşürme adına
yapılışını etik buluyor musunuz? Hükûmetin bu davranışını
demokratik olarak değerlendiriyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul)
Sayın Bakanım, bugün 3 milletvekilimize biber gazı
sıkıldı. Vicdanınızda hiç rahatsız
olmadınız mı? Bu arkadaşlarıma acaba sordunuz mu:
Nedir? Gözünüze biber gazı sıkıldı
Hastaneye gitti bu
arkadaşlarımız. Acaba vicdanınız rahat mı? Bir
milletvekiline biber gazı sıkılmasından Meclis olarak ben
utanıyorum, bu utancı size de bildiriyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Sayın Bakan, buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Öncelikle, ben, sorulara cevap vermeden önce
bir hususa açıklık getirmek istiyorum. Seçimlerin Temel Hükümleri ve
Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 94/A maddesinin üçüncü
fıkrasında şöyle bir hüküm var: Yurt dışı
seçmenler, milletvekili genel seçimi, Cumhurbaşkanı seçimi ve
halkoylamasında oy verebilirler. Yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın oy kullanması sadece bu üç seçimle
alakalıdır, mahallî idareler seçiminde yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın oy kullanması söz
konusu değildir. Öncelikle, yanlış anlaşılmaya
sebebiyet vermemesi için bunun altını çizmek istedim. Sadece
milletvekili genel seçimi, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve halk
oylamasında oy kullanabilecekler, mahallî idareler seçimlerinde oy
kullanma imkânı yasal çerçevede gözükmüyor. O nedenle, burada mahallî
idareler seçimine dönük bir sorun yaşanması söz konusu değildir,
onu özellikle ifade etmek isterim.
Sayın Tanalın
sorusu, tabii, Millî Eğitim Bakanlığıyla alakalı.
Eğer uygun görürlerse buna yazılı cevap vermek daha faydalı
olur. Çünkü şu anda hem yanımdaki bana bilgi aktaran arkadaşlar
konuyla ilgili değil hem de benim size bu konuda doğru bir
bilgilendirme yapma imkânım şu anda yok. Buna yazılı cevap
verelim, doğru bilgileri sizlerle paylaşmış olalım.
Sayın Kurtun demokrasi
talepleriyle başlayan bir değerlendirmesi oldu. Tabii, sorudan ziyade
bir değerlendirme olarak ben onu görüyorum. Yapılan bu düzenleme,
tamamıyla seçmenlerin yerel yöneticilerinin yapacakları
propagandaları daha sağlıklı izlemeleri, takip etmeleri, propaganda
yapan belediye başkanları, belediye meclisleri, il genel meclisleri,
bütün bunların daha rahat propagandalarını yapabilmeleri,
seçmenlerine daha kolay ulaşabilmeleri ve seçmen iradesinin daha
doğru, daha rahat bir şekilde sandığa
yansımasını temin etmeye dönük bir düzenlemedir. Bunun
arkasında bir hesap aramanın demin de söyledim- hiçbir anlamı
yoktur çünkü bugün, belediyelere baktığınızda, belediyelerin -demin rakamını verdim-
yaklaşık yüzde 56sı AK PARTİli belediyelerden
oluşuyor. MHPli belediyelerden oluşanları da koyduğunuzda
esasında bu rakam daha da yüksek oluyor yani iki parti grubu bir araya
gelmiş, bu kadar belediye ellerinde var, seçime gidiyorlar Seçimi öne
alalım. diyorlar yani bu kadar belediyeyi beş buçuk ay önce hemen
bırakmaya hazırlar. Eğer CHP bunları almaya hazırsa o
zaman seçimde, meydanda çalışılır, sandıkta
vatandaşımız değerlendirmesini yapar ve belediyeleri
değiştirebilir, başka partilere verebilir.
Bu noktada biz bir hesap içinde olmuş olsak elimizde
bu kadar belediye varken seçim kararı alma cihetine gitmezdik. Bizim böyle
bir hesabımız yok. Milletin huzuruna çıkmaktan, milletimize
hesap vermekten her zaman şeref duyduk. Bu o anlamda, bir erken hesaba
çıkalım, erken hesabımızı verelim, vatandaş da
kimin hesabını görecekse kendisi sandıkta görsün.
Diğer seçim kanunları, siyasi partiler
kanunları içerisinde antidemokratik hükümler var. Onların darbe
dönemi kanunları olduğunu bizler de biliyoruz. O kanunların
baştan aşağı yeniden yapılması bu Parlamento için
de bir vazifedir. Onun da zaman içerisinde yeniden yapılacağına
inanıyoruz ve bizim de bu konuda -bakın- kamuoyuna taahhüdümüz var,
bu kanunları yeniden, önümüzdeki süreç içerisinde Parlamentoyla beraber
yenileyeceğiz. Yeni bir seçim kanunu, yeni bir seçimlerin temel hükümleri
ve seçmen kütükleri hakkında kanun
Diğer kanunları
değiştirmemiz lazım. Biz bu noktada kamuoyuna en son kongrede de
taahhüdümüzü yineledik. Önümüzdeki süreç içerisinde bu çalışma
yapılacaktır.
Sayın
Bulutun belediyelerle ilgili sorusu. Tabii belediyelerle alakalı tümü
üzerindeki görüşmeler sırasında bir açıklama yaptım.
Şu anda Türkiyede görevde bulunan gerek AK PARTİli gerek CHPli
gerek MHPli gerek BDPli ve gerekse bağımsız belediye
başkanlarıyla ilgili herhangi bir ihbar, şikâyet vesaire
olduğu zaman ilgili kurumlar elbette ki bu ihbarlar, şikâyetler
doğru mu, değil mi, bunlar ne kadar haklı, ne kadar haksız,
bunlara ilişkin bir inceleme yapmak zorunda, yaptırmak zorunda.
Eğer hiçbir inceleme yapmadan önüne gelen evrakı tamam buna gerek yok
diye gönderirse o zaman daha büyük bir yanlış yapılmış
olur. Belki bir yanlışlık var, bir haksızlık var, bir
yolsuzluk var, bir kanunsuzluk var, onun üzeri örtülmüş olabilir. Buna hiç
kimsenin hakkı yoktur. Böyle bir ihbar, şikâyet geldiği zaman
elbette bununla ilgili yasaların çizdiği çerçevede yetkiler
kullanılır, kullanılıyor da. Bu noktada seçime dönük bir
çalışma yapılması da söz konusu değil. Verdiğim
rakamlar çok açık. Hem AK PARTİli belediyelerden hem CHPli hem
BDPli hem de MHPli belediyelerden yüzlerce belediye başkanı
hakkında böylesi incelemeler ve soruşturmalar var. En fazla inceleme
yapılan belediye başkanları da AK PARTİli belediye
başkanları. Eğer biz öyle bir hesabın içerisinde olmuş
olsak AK PARTİli belediye başkanlarına dönük böyle bir inceleme
izni vermeyiz. Ayrıca soruşturma izni verdiklerimize
baktığınızda orada da en fazla AK PARTİli belediye
başkanlarıyla ilgili soruşturma izni verildiğini görüyoruz.
Şu anda devam edenlerin içerisinde de her partiden belediye
başkanı var, AK PARTİden de belediye başkanları var.
Bunların hiçbirisini seçime dönük itibarsızlaştırma
hesabı içinde yapılan işlemler olarak görmemek göstermemek
lazım çünkü sadece bugünün rakamları değil bu rakamlar, 2009dan
beri gelen süreçlerde ortaya çıkan rakamlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bundan sonra da bir şey
olduğunda elbette ki onu da soruşturmak lazım, incelemek
lazım.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, biber gazına bir
şey söylemediniz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Yanlış
Sürem yetseydi
cevap verecektim.
BAŞKAN
Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclis
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 328 sıra sayılı Yasa Teklifinin 2. maddesinin
aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Madde 2- Bu kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer ve halkoyuna sunulması halinde
yayımından itibaren 90 gün içinde halkoyuna başvurulur.
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor
mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Genç
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Değişiklikle referandumun
kanunun yayımından sonra 90 gün içinde yapılması
öngörülmüştür.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
2nci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, maddenin gizli
oylamasına Adana ilinden başlıyoruz.
(Oyların
toplanmasına başlandı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 328 sayılı Kanun Teklifinin 2nci
maddesinin gizli oylamasında Başbakan Recep Tayyip
Erdoğanın yerine Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer,
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalayın yerine
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın yerine Avrupa Birliği Bakanı Egemen
Bağış, Başbakan Yardımcısı Ali Babacanın
yerine Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın yerine Gençlik ve
Spor Bakanı Suat Kılıç, Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanı Binali Yıldırımın yerine
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker,
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlunun yerine
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik vekâleten oy
kullanacaklardır.
(Oyların
toplanmasına devam edildi)
BAŞKAN Oyunu
kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.
Oy verme işlemi
tamamlanmıştır.
Lütfen kutuları
kaldıralım.
(Oyların
ayrımına başlandı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 2nci
maddesinin gizli oylama sonucu:
Oy
Sayısı |
: |
418 |
Kabul |
: |
369 |
Ret |
: |
33 |
Çekimser |
: |
10 |
Boş |
: |
4 |
Geçersiz |
: |
2 |
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Tanju Özcan Mustafa
Hamarat
(Bolu) (Ordu)
Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin birinci görüşmeleri
tamamlanmıştır. İkinci görüşmeye, en az
kırksekiz saat geçtikten sonra
başlanabilecektir.
Alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 10 Ekim 2012
Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati : 00.38