TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
50nci
Birleşim
9
Ocak 2013 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Bursa Milletvekili
Mustafa Öztürkün, Enerji Tasarrufu Haftasına ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Kütahya Milletvekili Alim
Işıkın, Seyitömer Termik Santralinin satışına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
3.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, Boğaz Köprüsü ve otoyolların
satışına ilişkin gündem dışı
konuşması
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kütahya Milletvekili Alim
Işıkın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Kütahya Milletvekili
Hasan Fehmi Kinayın, Kütahya Milletvekili Alim Işıkın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Adalet Bakanı
Sadullah Erginin, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
4.- Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, Adalet Bakanı Sadullah Erginin CHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbabanın, Malatya ilinin Arguvan ilçesinde Merkez Cumhuriyet
İlköğretim Okulundaki yemekhane sorununun çözümü için Meclisin
desteğini beklediğine ilişkin açıklaması
2.- Adana Milletvekili Ali
Halamanın, Hakkâride karakol baskını sonucu şehit
düşen ve hemşehrisi olan askerin ailesine
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
3.- Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlunun, Giresundan Trabzon Havalimanına yolcu
taşımacılığı yapan TÜRSAB ve D2 yetki belgeli bir
firmanın araçlarının havaalanının girişinden
içeriye alınmaması nedeniyle yolcuların mağdur
olduğuna ilişkin açıklaması
4.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, UYAP sistemi altyapısının
yeterli olmaması nedeniyle icra dairelerinde dosya ödemelerinin bankalar
kanalıyla yapılması uygulamasında sorunlar
yaşandığına ilişkin açıklaması
5.- İstanbul
Milletvekili Haluk Eyidoğanın, AFAD ve Kandilli Rasathanesinin neden
depremlerin büyüklük değerlerini global ölçekte vermediğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
6.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin, Topkapı Cam İşletmesinde
çalışan işçilerin direnişine ve kazanılmış haklarıyla
ilgili taleplerinin karşılanması için çağrıda
bulunduğuna ilişkin açıklaması
7.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüzün, Afganistandaki çatışmadan kaçarak
ülkemize gelen sığınmacıların durumuna ilişkin
açıklaması
8.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, bazı Kamu Hastaneleri Birliği
genel sekreterlerinin keyfî uygulamalarına ilişkin
açıklaması
9.- Tunceli Milletvekili
Hüseyin Aygünün, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününe ilişkin
açıklaması
10.- Muş Milletvekili
Demir Çelikin, Enerji Tasarrufu Haftasına ve yenilenebilir enerji
kaynaklarının insanlığın hizmetine sunulması
gerektiğine ilişkin açıklaması
11.- Bursa Milletvekili
İlhan Demirözün, Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın 6 Ocak 2013 tarihinde Bursa projeleriyle ilgili verdiği
bilgilere ve son iki yılda hangi projelerle
12.- Bursa Milletvekili
Mustafa Öztürkün, Bursada kendisi ile bir polis memuru arasında
yaşanan ve basına yansıyan olaya ilişkin
açıklaması
13.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, kamu-özel hastane ortaklığıyla ilgili kanuni
düzenlemenin Sağlık Komisyonunda görüşülmeden Plan ve Bütçe
Komisyonuna gönderilmesine ilişkin açıklaması
14.- İstanbul Milletvekili
Ali Özgündüzün, Bolu Tünelinin kapalı olması nedeniyle binlerce
yolcunun Ankara-İstanbul yolunda mahsur kaldığına ve
Ulaştırma Bakanının bu konuyla ilgilenmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
VII.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Denizli Milletvekili Emin
Haluk Ayhan ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, 10/10/2012
tarih ve (2/905) esas numarası ile vermiş oldukları Denizli
İlinde Kızılcabölük Adıyla İlçe Kurulması
Hakkında Kanun Teklifini geri aldıklarına ilişkin önergesi
(4/50)
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Manisa Milletvekili Hasan
Ören ve 27 milletvekilinin, organize sanayi bölgelerindeki
yatırımların ve yatırımcıların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/453)
2.- Manisa Milletvekili Hasan
Ören ve 26 milletvekilinin, çekirdeksiz kuru üzüm üretiminde,
pazarlanmasında, ihracatında ve depolanmasında yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/454)
3.- Manisa Milletvekili Hasan
Ören ve 28 milletvekilinin, zeytin ve zeytinyağı üretimindeki
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/455)
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Libya Hükümeti Arasında Askeri Eğitim İş
Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/650) (S. Sayısı: 339)
4.- Yargılama
Sürelerinin Uzunluğu ile Mahkeme Kararlarının Geç veya
Kısmen İcra Edilmesi ya da İcra Edilmemesi Nedeniyle Tazminat
Ödenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/625)
(S. Sayısı: 342)
5.- Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ile 3 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/717, 2/1030) (S. Sayısı: 370)
IX.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı:
342) Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile Mahkeme
Kararlarının Geç veya Kısmen İcra Edilmesi ya da İcra
Edilmemesi Nedeniyle Tazminat Ödenmesine Dair Kanun Tasarısının
oylaması
X.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Aydın Milletvekili
Metin Lütfi Baydarın, elektrik dağıtım şirketlerinin
ihalelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı
(7/12745)
2.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirelin, Eskişehirde 2012-2013 yıllarına
ait planlanan ve gerçekleştirilen kamu yatırımları ile projelere
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/12746)
3.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldanın, kömür madenlerinde yaşanan göçük
olaylarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/12878)
4.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutanın, Artvinin Ardanuç ilçesine bağlı bir
köyde yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/12882)
5.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutanın, Artvinin Ardanuç ilçesine bağlı bir
köyde yaşanan elektrik kesintilerine ve aydınlatma sorununa
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/12883)
6.- Manisa Milletvekili
Sakine Özün, Ovacık Yaylasına elektrik hattı çekilmesine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/12884)
7.- Manisa Milletvekili Özgür
Özelin, Osmaniye Çatak Barajının ne zaman
yapılacağına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/13149)
8.- Mersin Milletvekili
Ertuğrul Kürkcünün, Kırklarelinin bir beldesindeki longoz
ormanlarının Dünya Kültür Mirası listesine alınması
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/13745)
9.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin, Turgutlu Çaldağında nikel
madeni çıkaran bir şirkete ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/13747)
10.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutanın, Çoruh Havzasındaki endemik bitki ve hayvan
türlerine ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı (7/14071)
9
Ocak 2013 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50inci
Birleşimini açıyorum.
III.-
YOKLAMA
BAŞKAN
- Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Enerji Tasarrufu Haftası nedeniyle söz
isteyen Bursa Milletvekili Mustafa Öztürke aittir.
Buyurunuz
Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Bursa Milletvekili Mustafa Öztürkün, Enerji
Tasarrufu Haftasına ilişkin gündem dışı
konuşması
MUSTAFA
ÖZTÜRK (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji
Verimliliği Haftası münasebetiyle söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin
on yıldır büyüyen ekonomisine paralel sanayi üretimi de
artmıştır. Sanayi üretimiyle birlikte artan refah düzeyi enerji
kullanımını da artırmıştır. Ülkemiz, dünyada
enerji talebi en fazla olan ülke konumuna gelmiştir. Ülkemizin artan
enerji ihtiyacını karşılamak AK PARTİ hükûmetlerinin
önceliği olmuştur. Gerek kamu gerekse özel sektör
vasıtasıyla yenilenebilir alternatif enerji kaynaklarının
tümü değerlendirilmektedir; Su, kömür, rüzgâr, güneş, termal,
biyoenerji ve nükleer enerji gibi. Bununla ilgili bütün projelerimiz de devam
ediyor. Kaldı ki özel sektörün enerji üretimindeki payı yüzde 61e
yükselmiştir.
Burada,
bütün bunlara rağmen iki hususa dikkat çekmek istiyorum. Bunlardan
birincisi; hâlâ daha, bütün bu çalışmalara rağmen enerjide yüzde
70 oranında dışa bağımlıyız. İkincisi
de, büyümeye paralel olarak artan enerji ihtiyacımıza binaen arz
güvenliğinin önemine dikkat çekmek istiyorum. 2012 yılında 59
milyar dolarlık enerji ithalatı yaptık. 2013 yılı
bütçe açığı 34 milyar olarak öngörülmektedir. Enerjiye
aktardığımız miktarı çıkardığımızda
bütçe fazlası vereceğimiz ortadadır.
Dışa
bağımlılıktan kurtulmak ve artan enerji ihtiyacı talebini
karşılamak için her türlü enerji kaynaklarını
kullanmanın yanında, enerji verimliliği ve tasarrufunun da ne
kadar önemli olduğunun altını özellikle çizmek istiyorum.
Verimlilik
ve tasarruf alanlarını dört ana grupta toplayabiliriz. Bunlardan
birincisi, toplu taşıma. İthal ettiğimiz petrolün büyük
çoğunluğunu motorlu araçlarda kullandığımızı
hepimiz biliyoruz. Minimum yüzde 15 tasarruf imkânına sahip olduğumuz
bu alanda toplu taşıma araçlarına yönelmemiz
kaçınılmazdır. Bu nedenle, AK PARTİ olarak, özellikle toplu
taşıma araçlarına, hızlı tren projelerine, metro,
tramvay, metrobüs ve deniz taşımacılığı gibi
toplu taşıma araçlarına önem veriyoruz ve kaynak
aktarıyoruz. Kişisel otomobillerimizdeki kullanım
alışkanlıklarımızı da değiştirerek bu
tasarrufa hepimiz katkı
sağlayabiliriz.
İkinci
alan, binalardaki yalıtım alanı. İthal kalemimizin büyük
kısmını oluşturan ve yüzde 95 oranında dışa
bağımlı olduğumuz doğal gazın çok önemli bir
kısmını konutlarda ısınma amaçlı kullanmaktayız.
Konutların ısı yalıtımının
sağlanması sonucunda yüzde 30 tasarruf sağlayabiliriz.
Çıkarılan kanun ve yönetmeliklerin uygulanmasını
sağlamamızın önemine dikkat çekmek istiyorum. Bu konuda herkese,
özellikle meslek odalarına, bina sahiplerine çok ciddi iş
düşmektedir.
Üçüncü
alınımız aydınlatma:.Ev, iş yeri, AVM, sokak ve
parkların aydınlatılması için
kullandığımız ampulleri tasarruflu ve LED teknoloji
ampullerle değiştirirsek özellikle LEDde yüzde 40lık tasarruf
sağlayabileceğimiz ölçümlerle tespit edilmiştir. Her evde 100 vatlık
3 ampulün yerine 20 vatlık tasarruflu ampuller kullanırsak Keban
Barajının ürettiği elektriğin 2 misli tasarruf elde
etmiş oluyoruz ki bunları da dikkatinize sunmak istiyorum.
Dördüncü
alanımız, sanayi ve evler. Kullandığımız makinelerin ve evde kullandığımız
beyaz eşyaların -buzdolabı, çamaşır makinesi,
bulaşık makinesi gibi- enerji verimliliği yüksek tasarruflu
cihazlarla değiştirilmesi ile çok büyük tasarruf sağlayacağımızı
ifade etmek istiyorum. Şöyle ki: 14-15 milyon eski buzdolabının
A sınıfı enerji sağlayan buzdolaplarıyla
değiştirilmesi neticesinde bir Keban Barajı, yine two
plus dediğimiz enerji
sistemleriyle değiştirilmesiyle 1 Atatürk Barajı, yine daha
yüksek enerji verimliliği sağlayan cihazlara dönüştürülmesi
sonucunda 2 Keban Barajının ürettiği enerji kadar tasarruf
sağlamış oluyoruz.
Toplam,
bu anlamda, verimlilik ve tasarruf anlamında 12 adet Keban Barajı
enerjisini bilinçsiz ve verimsiz kullandığımız tespit edilmiştir, bunu da dikkatinize
sunmak istiyorum. Dolayısıyla yapabileceğimiz tüm bu
tasarruflarla yılda 7,5-10 milyar TL arasında ülke ekonomisine
katkı yapabiliriz.
Bir
başka husus da yapacağımız bu enerji verimliliği ile
atmosfere salınan gazlar da önleneceğinden çevre temizliğine de
çok büyük bir katkı sağlamış olacağız. Bu hususu
da çevreci derneklerin özellikle dikkatine sunmak istiyorum.
Her sene,
farkındalık oluşturma, bilgilendirme ve yeni projelerin
tanıtımının yapıldığı enerji
verimliliği etkinliğini önemsiyor, ülkemizin gelecek yarınlara
hazırlanması için tüm vatandaşlarımızın
duyarlı davranacağına ve katkı sağlayacağına
inancımı ifade etmek istiyorum.
Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.
Gündem
dışı ikinci söz, Seyitömer Termik Santralinin
satışı hakkında söz isteyen Kütahya Milletvekili Alim
Işıka aittir. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Işık.
2.- Kütahya Milletvekili Alim
Işıkın, Seyitömer Termik Santralinin satışına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
ALİM IŞIK
(Kütahya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle
sizleri ve bizleri izleyen değerli hemşehrilerim başta olmak
üzere tüm vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Bugün sizlere AKP
hükûmetlerinin özelleştirme adı altında kendisinden önceki
cumhuriyet hükûmetleri döneminde yapılmış kamu
yatırımlarının birer birer nasıl
satıldığının çok tipik bir örneği olan ve
özelleştirme tarihine âdeta bir kara leke olarak geçecek bir
satıştan söz etmek istiyorum. Bu satış, Özelleştirme
İdaresi Başkanlığının 6 Kasım 2012 tarihli
ve 28459 sayılı Resmî Gazetede Kangal Termik Santraliyle birlikte
ihale ilanı yayınlanan Seyitömer Termik Santralinin satışıdır.
Daha altı ay öncesine kadar Hükûmetin gündeminde olmayan ancak son
altı ay içerisinde yapılan, Anayasa ve yasalara aykırı
düzenlemelerle ihale sürecinin sonuçlanması aşamasına gelinen
söz konusu satış, Hükûmetin Kütahya iline 2012 yılı sonunda
attığı son gol olarak tarihe geçecek bir
satıştır. Çünkü Seyitömer Termik Santrali ihalesi, sadece
elektrik üretimi yapan yaklaşık kırk yıllık bir
santralin tüm varlıklarıyla birlikte satışı ihalesi
değil, aynı zamanda elli yıldır ülkemiz ve ilimiz
ekonomisine ve istihdamına çok ciddi katkılar
sağlamış, kısaca SLİ olarak bilinen Seyitömer Linyit
İşletmesinin de kömür sahalarının 2054 yılına
kadar işletme hakkının devriyle 2 işletmenin bir bütün
hâlinde ihaleye çıkıldığı ve bu işe AKPnin yine
Kütahyadan başladığı ilk örnek olacak bir
satıştır. Söz konusu satış, 600 megavatlık kurulu
güçle her yıl yaklaşık 4 milyar kilovatsaat elektrik enerjisinin
üretildiği 4 üniteli bir santral ile her yıl bu santrale verdiği
6 milyon ton kömürle birlikte, toplam 7 milyon tona yakın linyit kömürünün
üretildiği ve toplam rezervi 174
milyon tona yakın olan bir işletmenin yani söz konusu santrali
yaklaşık otuz yıl süreyle çalıştırmaya yetecek
bir potansiyele sahip bir kömür işletmesinin
satışıdır. Bu iki işletmede hâlen 3 bin dolayında
insanımız çalışarak her gün evine ekmek götürmektedir. 2
işletme birlikte değerlendirildiğinde, bugünkü fiyatlarla bu 2
işletmenin yıllık gelirleri, 1,2 milyar TLsi enerji geliri, 800
milyon TLsi de kömür geliri olmak üzere yıllık toplam 2 milyar Türk
lirası dolayındadır.
Peki,
değerli milletvekilleri, bu satışta bu 2 işletmeye birlikte ne kadar teklif verildi biliyor musunuz?
Hemen açıklayayım, toplam 2 milyar 248 milyon Amerikan doları,
bu da yaklaşık 4 milyar Türk lirası ediyor. Bir başka
deyişle, işletmelerin sadece iki yıllık geliriyle âdeta
peşkeş çekilen bir satıştan bahsediyorum.
El
insaf arkadaşlar! On yıldır 1 megavatlık bile bir enerji
tesisi yapmayan AKP Hükûmetinin, önceki hükûmetler döneminde
yapılmış bir tesisi nasıl peşkeş çektiğinin
bir örneğinden bahsediyorum. Kendisinden önce kim ne yaptıysa hepsini
bir an evvel satmanın peşinde olan AKP Hükûmetinin bu
satışla ilimizin milletvekillerini ve il yöneticilerini de
kullanmış olması ayrıca bir tartışma konusudur.
Burada aktif rol alan ve sessiz kalarak satışı hızlandıran
milletvekillerini ve iktidar partisi yöneticilerini de kendi vicdanlarına
ve Allaha havale ediyorum.
Bu
sürece nasıl gelindiğini de kısaca Meclis tutanaklarına
geçmesi açısından sizlerle paylaşmak istiyorum. 15/11/2000
tarihli bir önergemize verilen Maliye Bakanının cevabında aynen
Elektrik üretim tesislerinin özelleştirme çalışmaları
yapılmakla beraber, kömür temin edilen işletmelerin
özelleştirilmesiyle ilgili herhangi bir kararımız
bulunmamaktadır. denmiştir. Yine, Sayın Enerji
Bakanının 29 Mayıs 2012 tarihli yazısında da,
Seyitömer Linyit İşletmelerinin özelleştirme kapsamı içinde
olmadığı ifade edilmiştir. Peki, ne oldu? Bu arada, siz de
çok iyi biliyorsunuz, temmuz ayında çıkan bir kanunla beraber
şimdi bu süreç tamamlanmak üzere.
Değerli
milletvekilleri, bu süreç derhâl durdurulmalıdır ve Anayasaya
aykırı olan bu sürece karşı, başta sendikalar ve sivil
toplum kuruluşları olmak üzere tüm Kütahyalı hemşehrilerimi
mücadeleye davet ediyorum. Kandilde değil, Seyitömer dağında
ekmek mücadelesi veren işçilere destek olmaya davet ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Bu süreç mutlaka durdurulmalıdır.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.
Hükûmet
adına, Enerji Ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız.
Buyurunuz
Sayın Yıldız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ENERJİ
ve TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ben de heyetinizi saygıyla,
sevgiyle selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Öncelikle,
Enerji Tasarrufu Haftamızın bütün ülkemizde bir kültür hâline
gelmesiyle alakalı çalışmalara öncülük etmesini temenni
ediyorum. Milletvekilimiz de bahsettiler, aslında bunun yediden
yetmişe, tüm yapımız içerisinde mutlaka değerlendirilmesi
lazım çünkü hitap etmediği herhangi bir alan, herhangi bir bölge,
herhangi bir insanımız, vatandaşımız
bulunmamaktadır.
Bizim
enerji tasarrufuyla alakalı çok fazla yapacak işimiz var ve bununla
alakalı bütün yapılan işlemlerin
karşılığını bulacağı, somut sonuç
odaklı işlerimiz var ve 2023 yılına kadar -şu anda
çıkardığımız takvim gereği- bizim 15 milyar
TLlik, yıllık bir tasarruf kapasitemiz olacak, bu önemli bir
kapasite. Sayın Vekilimiz de anlattılar, ulaşımdan tutun
aydınlatmaya varıncaya kadar, evlerimizden tutun sanayiye varıncaya
kadar, tarım alanlarından tutun farklı sektörlere varıncaya
kadar tasarruf edebileceğimiz bir yapı var.
Seyitömeri
özelleştirmeyle alakalı da birkaç konuya değinmek isterim.
Vekilimiz
bazı bilgiler verdiler ama bunların son derece popülizmden kaynaklandığını
söylemek zorundayım. Hele hele, bir işletmenin kârından daha
ziyade, artırdığı değerden daha ziyade, tasarruf
miktarından daha ziyade yalnızca gelirinden bahsederek o şirketin,
o kurumun, öyle bir tesisin değerini belirlemek şu ana kadar
işletmecilik tarihinde pek yapılmadı arkadaşlar. Giderinden
bahsetmediğiniz bir kalemin yalnızca gelirinden bahsedemezsiniz. Ben
size onlarca örnek vereyim. Geliri çok fazla
ALİM
IŞIK (Kütahya) Hepsi kâr eden kuruluşlar Sayın Bakanım.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Kârla gelirin
aynı şey olmadığını, özellikle bir
hocamızın çok iyi bilmesi lazım. Öyle işletmeler
vardır ki geliri 100 liradır gideri 120 liradır. Siz, orada 100
liralık gelir vardır. diye ondan bahsedemezsiniz.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Bunların her ikisi de kâr ediyor, kârları siz
çok iyi biliyorsunuz.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Şimdi,
arkadaşlar, ben sizi sözünüzü kesmeden dinledim, aynı harekete davet
ediyorum Sayın Vekilim. Ben sizi saygıyla dinledim.
Şimdi,
arkadaşlar, siz yanlış şeylerden bahsediyor olmanıza
rağmen, rahatlıkla konuşabiliyorsunuz, ben doğru
şeylerden bahsedeceğim ama sözüm kesiliyor. Böyle şey olmaz.
O
yüzden, Seyitömerle alakalı konunun kârlılığı nedir,
yatırımı nedir, bununla alakalı tarihçesi nedir,
kısaca bilgi vermek isterim.
Değerli
arkadaşlar, 30 Mayıs 2003 tarih ve 2003/34 sayılı karar ile
Seyitömer Termik Santralinin de içinde bulunduğu
Hani son dakika, son
an, 2012nin sonu falan deniyor ya tarih veriyorum: 30 Mayıs 2003 ve
2003/ 34 sayılı kararı ile Özelleştirme Yüksek Kurulu,
Seyitömerin de içinde bulunduğu 11 adet termik ve 16 adet de hidrolik
olmak üzere 27 tane santralle alakalı bir karar alıyor ve bunun kapsamını
açıklıyor.
Daha
sonra, Elektrik Üretim Anonim Şirketi müesseseleri, bağlı, ortak,
iştirak, işletme, işletme birimleri de dâhil olmak üzere
bunların varlıklarını tesisleriyle beraber 4628
sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve 5784 sayılı
Elektrik Piyasası Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun hükümleri çerçevesinde, 4046 sayılı
Özelleştirme Uygulaması Kanunu çerçevesinde, bir dizi kanun ve
yönetmelikler çerçevesinde bunların tekrar değerlemesi
yapılıyor, danışmanlar tutuluyor -yani bu süreç hemen bugünden
başlayan bir süreç değil- ve Özelleştirme Yüksek Kurulu, aynen
bu dediğimiz modelle beraber 30/10/2012 tarihli ve ilgili sayılı
kararıyla beraber Seyitömeri programına alıyor ve 20
Aralık 2012 tarihinde de teklif verme tarihini belirliyor. Bildiğiniz
gibi, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı Maliye
Bakanlığının bünyesindeki bir kuruluş ama enerji
sektörü olması hasebiyle ben de bu konuda birkaç şey söyleme
ihtiyacı hissediyorum.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, elimizde on yıl önce 20 yaşında
olan bir santralin şu anda 30 yaşında olduğunu bilmemiz
lazım; on yıl sonra da 40 yaşına varacak. Biz, mümkün
olduğu kadar, kamunun enerji üretim santralleriyle alakalı
olabildiğince ama- olabildiğince yatırım
yapmamasını tercih ediyoruz, özel sektör eliyle bunların
yapılmasını tercih ediyoruz. Bunun istisnaları yok mudur?
Bunun istisnaları olacaktır ama ana moderatörün, ister nükleer güç
santralleri, isterse termik santraller hangisi olursa olsun bunların
mutlaka özel sektör marifetiyle olmasını temenni ediyoruz.
Bu
santralin bir yatırımcı için pozitif yanları var, negatif
yanları var, yani hem olumlu hem olumsuz yanları var. Mesela,
santralin ilk yatırım maliyeti bir pozitif değerlemedir ama
santralin rehabilitasyon maliyeti bir negatif değerlemedir. Bu
santrallerin yalnızca gelirleri, yalnızca giderleri üzerinden aradaki
farkı çarpıp, bölerek böyle bir santrale teklif veremezsiniz, bunun
şartları var. Santralin baca gazı arıtma tesisi
yatırım maliyeti de yine yatırımcı için negatif bir
maliyettir. Başka pozitif şeyler yok mu? Var. Maden sahasının
ilk yatırım maliyeti bir yatırımcı için pozitiftir
çünkü maden sahasında, SLİde bu tür yatırımlar mevcut.
Maden sahasındaki işletme maliyetleriyle alakalı pozitif durum
var mı? Evet, var çünkü orada bir işletme var. Maden sahasındaki
linyit rezervi, Sayın Vekilimizin de söylediği gibi, var mı?
Evet var, o rezervi de zaten kullanacak.
Değerli
arkadaşlar, Türkiyenin büyüme hızı şu ana kadar ekonominin
büyüme hızından daha hızlı seyrediyor enerji sektöründe.
Yani daha bizim yapacak çok fazla işimiz var. Şu anda biz, bu
yatırımlardan bahsettiğimizde bazı arkadaşlar diyorlar
ki Ee, sizin arz güvenliğiyle alakalı bugün bir
sıkıntınız mı var? Yo hayır, bugün bir
sıkıntımız yok ama aldığınız kararlar,
türüne göre, enerji sektörünün türüne göre iki yılda, üç buçuk yılda,
beş yılda hatta nükleer gibi on yılda faz farkıyla size
yatırım olarak dönecek işletmeler var. O zaman ne demektir?
Bugünden aldığınız kararın bundan beş altı yıl
sonra realize edildiğini, gerçekleştiğini görmek demek, sizi
şimdiden bu kararları almaya zorlamaktadır. Rehavete
kapılmak yok. Biz, 2016 yılıyla alakalı, 2017
yılıyla alakalı da o anki arz güvenliğini, Türkiyenin
olası büyüme rakamlarını karşılayabilmek
açısından bizim bu yatırımları yapmamız
lazım, bu kararları almamız lazım.
Değerli
arkadaşlar, son on yılda OECD ülkelerine
baktığımızda, oran olarak en fazla büyüme rakamına
sahip olan -enerji sektöründe- Türkiyedir ve bu büyümeyi
karşılayacak olan yatırımları da mutlaka yapabiliyor
olmamız lazım.
Değerli
arkadaşlar, şu anda sıfırdan inşaat maliyetlerinden
tutun, burada 16 tane firmanın, 17 tane firmanın katılarak
şeffaf ihalecilik anlayışıyla beraber yapılan bir
ihalesi var. Daha yüksek teklif vermek isteyen arkadaşlarımız
tabii ki olabilir, 4 milyar dolar da verecek olan olabilir. Gelip ihaleye
girerler, tekliflerini verirler, ondan sonra da ihalenin sonucunu hep beraber
görürüz ve razı oluruz. O yüzden, bunlarla alakalı ihale olduktan
sonra Acaba bunun değeri 10 lira mıydı yoksa 100 lira mıydı?
demek çok doğru değil. Biz kamu olarak öyle ihaleler görüyoruz ki
-yorum yapmamak kaydıyla- bir kısım rakamlar yüksek gidiyor, bir
kısım rakamlar da düşük gidebiliyor ama
aldığınız teklif o ihale şartnamesiyle beraber de
sınırlı oluyor.
Değerli
arkadaşlar, bizim işçi kardeşlerimizle alakalı her zaman
olduğu gibi sıkıntımızın
olmadığını ve işçi kardeşlerimizin üzerinden de
popülizm yapmanın doğru olmadığını birçok kereler
söylüyoruz; Özelleştirme İdaresinin bu manada izlenen bir
politikası var. Biz eğer bunu bir mücadele olarak, hele hele şu
anda -o kelimeyi ağzıma almayacağım- yani
bahsettiğiniz bir mukayesenin kesinlikle bu konuyu sınırı
dışına taşımak anlamına geldiğini söylemek
isterim. Böyle bir mücadele falan söz konusu olabilemez, böyle bir şey
doğru değil.
Bizim
Hükûmetimizin gündeminde yalnızca Seyitömer Termik Santrallerinin
özelleştirmesi yok arkadaşlar, bundan sonra Kangaldaki termik santralin
özelleştirmesi de var; bunların rehabilitasyonu, Afşin-Elbistandaki yerli
kömürümüzün daha verimli kullanılması, bunlarla alakalı
uluslararası yaptığımız anlaşmalar,
yatırımlar
12 milyar dolarlık bir yatırım kararı
alındı orada -Birleşik Arap Emirlikleriyle beraber- onu da yine
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getireceğiz ve burada hep
beraber onu sizlerin onayına sunacağız.
Ben,
özellikle Enerji Tasarrufu Haftasıyla alakalı iktidar-muhalefet
ayrımı gözetmeksizin bütün vatandaşlarımızın,
toplumun her katmanının mutlaka bu konuya hassasiyet
göstereceğini ve bunun 6ncı yakıt olarak en büyük yakıt
tedarikimizin olduğunu ve bununla alakalı Türkiye'nin, ülkemizin
tasarruf kapasitesinin olduğunu bu vesileyle bir kez daha belirtmek
isterim.
Bu
duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan
HASAN
FEHMİ KİNAY (Kütahya) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Işık.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, popülist bir yaklaşım
sergilediğimi, bilgileri çarpıttığımı ifade etti.
Müsaade ederseniz sataşmadan söz almak istiyorum.
HASAN
FEHMİ KİNAY (Kütahya) Sayın Başkanım, öncelikle ben
söz alabilir miyim? Zira kendisi Kütahya milletvekilleriyle ilgili de
sataşmada bulundular.
BAŞKAN Bir dakika efendim.
Sayın
Işık konuşmacı olarak -ona Sayın Bakan cevap verdi- o
kendi sözlerinin çarpıtıldığını söylüyor. Ona söz
vereceğim ama siz ne için söz istiyorsunuz?
HASAN
FEHMİ KİNAY (Kütahya) Ayrıca Sayın Işık biraz
evvel yapmış olduğu konuşmada Kütahya milletvekillerinin
kullanıldığını ifade ettiler. Bu sebeple
sataşmada bulundukları için söz hakkı istiyorum efendim.
BAŞKAN
Önce Sayın Işıka söz vereyim, sonra da size söz vereceğim.
Buyurunuz
Sayın Işık.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, siz de çok iyi biliyorsunuz ki bu her 2 işletme de kâr eden
işletmedir. Sizlere defalarca yazmama rağmen cevabını
alamadığım ama geçmiş tarihlere ilişkin
işletmenin kârlarını da paylaşmak isterim. Örneğin,
2008 yılı kârı Seyitömer Linyit İşletmesi
Müdürlüğünün, yaklaşık 74 milyon TLdir. Bu 2 işletme de
kâr eden işletmedir. Şimdi, kâr eden işletmeyi siz Anayasaya ve
yasalara aykırı bir düzenlemeyle, buradan geçirdiğiniz bir gece
yarısı önergesiyle, Özelleştirme İdaresi
Başkanlığının linyit sahalarını
özelleştirebileceği bir önergeyle kanuna ekleyeceksiniz,
arkasından Yüksek Planlama Kurulu kararıyla Seyitömer Linyit
İşletmesini EÜAŞa devredeceksiniz, hemen arkasından
özelleştirme ilanına çıkacaksınız. Bunu
anlatmanız mümkün değil. Bu, Anayasaya aykırıdır.
Dolayısıyla burada işletmenin her 2sinin birlikte kâr etmesine
rağmen... Gelir rakamları üzerinden... Elbette ki gelir
rakamları üzerinden konuşacağım. Bu 2 işletmenin
yıllık geliri 2 milyar TL. Sizin sattığınız para
iki yıllık para. Kârlı işletmeyi neden önce Kütahyadan
başlamak üzere özelleştirdiğinizi açıklamanız
lazım.
Gelelim
Kütahya milletvekillerinin kullanıldığı ifademe. Evet, Sayın
Milletvekilim, siz de çok iyi biliyorsunuz, gittiniz, Kütahyada, burada
çalışan işçilerin mağdur edilmeyeceğini ve Enerji
Bakanlığının diğer tesislerine
aktarılacağını söylediniz. Sayın Bakan burada, buradan
sözü versin: Oradaki 3 bin kişiyi başka işletmelere biz
aktaracağız, hiçbirisinin ekmeğiyle oynamayacağız.
diyorsanız sözümü geri alıyorum. Demeçleriniz var.
CHPnin
ve MHPnin de seçim beyannamelerinde özelleştirmenin olduğunu
söylediniz. Doğrudur, Milliyetçi Hareket Partisinin özelleştirme ile
ilgili sözleri kâr eden işletmelerin peşkeş çekileceği
anlamındaki sözler değildir, vatandaşa, halka arz yöntemiyle
önce zarar edenlerden başlamak üzeredir. Dolayısıyla bunu
kamunun vicdanına bırakıyorum.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Buyurunuz
Sayın Kinay.
2.- Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinayın,
Kütahya Milletvekili Alim Işıkın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
HASAN
FEHMİ KİNAY (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Saygıdeğer
milletvekilleri, biraz önce yapmış olduğu konuşmada
Sayın Alim Işık, Kütahya milletvekillerinin Seyitömer Termik
Santralinin özelleştirilme sürecinde kullanıldığına
ilişkin çok yersiz, mesnetsiz ifadelerde bulundular, kendilerini öncelikle
kınıyorum.
Diğer
taraftan, kendilerinin de ifade ettiği gibi Milliyetçi Hareket Partisi de
CHPde -bakınız parti programlarına- özelleştirmeyle ilgili
kendilerinin de destek olduğu, eğer hükûmet olabilselerdi
kendilerinin de bu özelleştirme sürecini devam ettireceğine
ilişkin kayıtlarını bizzat kendi parti programlarında
bulabilirler.
Ben
bu talihsiz beyanatı özellikle kınamak için söz aldım.
Diğer taraftan, burada bir çarpık değerlendirmede daha
bulundular. Seyitömer Termik Santralinin
toplam gelirlerinin yani yapmış olduğu hasılanın
satış değeriyle ilişkisini kurmak suretiyle, yine
kanaatimce, son derece yanlış bir değerlendirmede bulundular.
Bir işletmenin kârıyla ancak bu değerlendirme yapılabilir.
Kârlılıklarına baktığımızda Özelleştirmenin
yapmış olduğu 2 milyar 248 milyon liralık satış
toplam yirmi yıllık kârına eş değer bir
değerlendirmedir.
Elbette
ki Özelleştirme İdaresi bizden önce çıkarılmış
kanunlar ve Anayasa çerçevesi içerisinde özelleştirmeyi
gerçekleştiriyor. Bu doğrultuda o gün ne yapıldıysa
özelleştirmeyle ilgili bugün de aynı şekilde, aynı
yasalarla özelleştirme süreci yönetiliyor. Yapılan
değerlendirmeye de toplam on altı firma girmiştir, birbiriyle de
fevkalade ciddi rakamlarda yarışmışlardır, sonuçta bir
firma en yüksek değeri vermiştir. Henüz özelleştirme
tamamlanmış değil, bu süreç devam ediyor. Bize göre,
işçilerle ilgili herhangi bir mağduriyetde söz konusu olmayacaktır,
bunu da çok yakından takip ediyoruz. Başta Sayın
Bakanımız olmak üzere tüm milletvekilleri de bu süreçte elinden gelen
gayreti gösteriyor. Hiçbir işçi de mağdur olmayacaktır
değerli arkadaşlarım. Bu vesileyle saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kinay. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Başkanım, mesnetsiz ifadelerde
bulunduğumu ifade etti, mesnedini göstermek istiyorum.
BAŞKAN
Tamam, kayda geçti efendim.
Teşekkür
ederiz.
Gündem
dışı üçüncü söz, Boğaz Köprüsü ve otoyolların
satışı hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğüte aittir.
Buyurunuz
Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğütün, Boğaz Köprüsü ve otoyolların satışına
ilişkin gündem dışı konuşması
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekillerim; Türkiyede özelleştirmeler ve köprü ve otoyolların
kiralanması için görüşlerimi aktaracağım. AKPnin seksen
yıldır yapılmayanı yaptığı söyleminden yola
çıkarak memleketin bir bir nasıl elden
çıkarıldığının tablosunu çizeceğim.
Dedelerimiz
bir karış toprağı yabancılara vermemek uğruna
canını siper ederken, AKP toprak dâhil seksen yılda yapılan
her şeyi satmaktadır. Birtakım hesap oyunlarıyla "Kişi
başına düşen millî gelir 3 misli arttı." söylemine
sığınan AKP, özelleştirme politikalarıyla birilerini
zengin edip faturasını vatandaşa yüklemektedir, zengin-fakir arası
uçurum yükselmektedir.
TELEKOM
bu özelleştirmelerin en çarpıcılarından biriydi. Yılda
2,5 milyar dolar kâr eden TELEKOM'un çoğunluk hissesi 6,5 milyar dolara
satılmış, bir başka deyişle peşkeş
çekilmiştir.
O
TELEKOM ki ülkemizin millî varlıklarını, gazetelere verdiği
isimsiz ilanlarla, arsaları, arazileri ve binaları satmaktadır.
Üstelik devir sözleşmesi 2026 yılında sona erecektir ve
sözleşme gereği TELEKOM, bu tarihte kuruma ait her türlü varlığı
Türk devletine devretmek zorundadır. Ancak o gün geldiğinde
TELEKOMun içi boşaltılmış olacaktır. Dünyanın
ileri gelen devletleri ulusal güvenlik açısından son derece önemli
olan iletişim ağlarını satmayı
akıllarının ucundan geçirmezken bizim sürekli olarak kâr eden
haberleşme ağımızı yabancılara kiralamamız
hangi mantığın ürünüdür?
Bakınız,
bir TÜPRAŞ
Ülke vergi gelirinin yüzde 12sini karşılayan ve
cirosu 4,5 milyar dolar olan TÜPRAŞ'ın 2004 yılında önce
yüzde 66'sı iki yıllık kârına, yani 1,3 milyar dolara
Zorlu-Efremov Grubuna, ardından da 2005'te yüzde 15'i İMKB'de
İsrailli iş adamı Sami Ofer adına hareket eden
yatırım fonlarına satılmıştır. Bu her iki
satış da PETROL-İŞin yasal girişimleriyle iptal edilmiştir.
2006'da şirket hisselerinin yüzde 51i 4 milyar dolar civarına, yani
iptal edilen satışın yaklaşık 3 misline
satılmıştır.
Geçtiğimiz
haziran ayına gelelim. Kendini hukukun üzerinde gören AKP, Bakanlar Kurulu
kararı ile defalarca yargıya taşınan 5 özelleştirmede
yargının verdiği kararların uygulanmayacağına
hükmetmiştir. Böylelikle yargı kararıyla iptal edilen
TÜPRAŞın yaklaşık yüzde 15lik hissesi hem de o hiç
sevmedikleri İsrailin en büyük iş adamlarından Ofere
satılmış olmaktadır. Anayasanın 2, 125 ve 138inci
maddelerine tamamen aykırı bir şekilde verilen bu kararlara
ilişkin gerek partimin gerekse meslek odalarının
açtığı davalar vardır.
İDO da AKP'nin "Ne varsa
özelleştir." mantığıyla, çöpsüz üzüm olarak elden
çıkarılmıştır. Hizmette kalite artması gerekirken
tekelleşme yaratılmış, mağduriyetler had safhaya
ulaşmıştır. AKP iktidarında yapılan hiçbir
özelleştirme vatandaşa yaramamıştır.
Değerli milletvekilleri, AKP
Hükûmetiyle kamuya ait kârlı işletmelerin yağmasından sonra
şimdi yüzde 90 oranında bağımlı olduğumuz
otoyollara sıra gelmiştir. Günü kurtarmak için, üç buçuk yıllık
geliri ortalama 2-2,5 milyar dolar olan köprü ve otoyollar 5,7 milyar dolara
kiralanmıştır. Ortadaki vahim tabloyu Karayollarının
örgütlü gücü olan YOL-İŞ ve İnşaat Mühendisleri Odası
ibret verici rakamlarla açıklamıştır.
Karayollarının yaptığı iki yıllık harcama
5,5 milyar dolar iken yirmi beş yıllık kiralamanın 5,7
milyar dolar olması peşkeşin hesabını ortaya
koymaktadır. Bu basit hesabı yapmak için ülke yönetmeye gerek yoktur.
Son on yılda köprü ve otoyollardan geçen araç sayısı yüzde 76,
gelirler de yüzde 250 artış kaydetmiştir. Özetle, yüksek kâr
marjlı bir kamu işletmesi daha elden çıkartılarak sermaye
gruplarına hediye edilmiştir.
Tüm bunların yanında bir
diğer önemli konu da 16 bin Karayolu çalışanının
akıbetinin ne olacağıdır. Unutmayın TELEKOMun
kiralanmasından sonraki süreçte 35 binden fazla kişi işsiz
kalmış, hizmet kalitesindeki düşüş neticesinde
şikâyetler artmıştır. Karayolları şubelerinde de
yıllarca bu işi yapan deneyimli kadrolar devre dışı
bırakılacak ve taşeron sistemine emanet edilecektir. Karayollarında
taşeron demek insan hayatı üzerinde tasarruf demektir.
Taşeronlaşmanın en son felaketini iki gün önce Kozlu'da
yaşamışken hâlâ aynı ısrarı sürdürmekteki
mantığı anlamakta güçlük çekiyorum.
Bir başka aldatmaca da tüm
bunların özelleştirme adı altında yapılıyor
olmasıdır. Osmanlının bütçesini denklemek için
yaptığı kiralamalar ve imtiyazlar kendisini Avrupa'nın
hasta adamı durumuna düşürmüştür. Aynı şey bugün yine
yapılmaktadır.
Köprü ve otoyollardan elde edilen gelirin
birkaç yandaş patrona değil, halk yararına
kullanılması için şu soruları soruyorum:
Daha önceleri Zarar ediyor. bahanesine
sığınan AKP kâr eden kurumları neden elden
çıkarmıştır?
Kiralanan
alanlarda ne tür ticari işletmeler yapılacağı
belirlenmiş midir?
Tecrübeli
Karayolu emekçilerinin iş güvencesi ne olacaktır?
Halkın
zarar görmemesi için bundan sonraki süreçte köprü ve otoyolların ücret
politikası nasıl belirlenecektir?
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Sayın
milletvekilleri, vaktimiz elverdiği ölçüde, sisteme girmiş sayın
milletvekillerinin her birine birer dakika söz vereceğim.
Sayın
Ağbaba, buyurunuz.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Malatya ilinin Arguvan ilçesinde Merkez Cumhuriyet İlköğretim
Okulundaki yemekhane sorununun çözümü için Meclisin desteğini
beklediğine ilişkin açıklaması
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan teşekkür ederim.
Malatyanın
Arguvan ilçesinde 150 öğrencinin haykırışını Mecliste
aktarmak istiyorum. Malatyanın Arguvan ilçesi Merkez Cumhuriyet
İlköğretim Okulunda taşımalı eğitimle okuyan 150
öğrenci, iki yılı aşkın bir süredir yemeklerini okulun
kalorifer kazanının ve kömürlüğünün yanında yiyorlar.
Öğrenciler iki yıldır Ekmek arası kömür yemek istemiyoruz.
diye yetkililere sesleniyor ancak kimse seslerine kulak vermiyor.
Okula
yemekhane yapılması için okul aile birliği, ellerinde
avuçlarında ne varsa vermeye hazırlar. Ancak kalan paranın,
İl Özel İdaresinden veya Millî Eğitim
Bakanlığından karşılanması gerekiyor.
Buradan,
Millî Eğitim Bakanına sesleniyorum: 2013 yılında bir
ilköğretim okulunda öğrenciler, kömürlüğün yanında yemek
yemek zorunda bırakılıyor. Çocuklar hastalıkla
karşı karşıya kalıyorlar. Bu sorunun çözümü için sizlerin
desteğini bekliyorum, Meclisin desteğini bekliyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.
Sayın
Halaman
2.- Adana Milletvekili Ali Halamanın, Hakkâride
karakol baskını sonucu şehit düşen ve hemşehrisi olan
askerin ailesine başsağlığı dilediğine
ilişkin açıklaması
ALİ
HALAMAN (Adana) Başkanım, teşekkür ediyorum.
Dün
Hakkâride karakol baskını sonucu, hainler tarafından Adana
Saimbeyliden bir hemşehrimiz, bir kardeşimiz şehit
düşmüştür. Ailesine, dolayısıyla milletimize başsağlığı
diliyorum, rahmetli olanın mekânı cennet olsun diyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Halaman.
Sayın
Karaahmetoğlu
3.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlunun, Giresundan Trabzon Havalimanına yolcu
taşımacılığı yapan TÜRSAB ve D2 yetki belgeli bir
firmanın araçlarının havaalanının girişinden
içeriye alınmaması nedeniyle yolcuların mağdur
olduğuna ilişkin açıklaması
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) Sayın Başkan, Giresundan Trabzon
Havalimanına yolcu taşımacılığı yapan TÜRSAB
ve D2 yetki belgeli bir firmanın araçlarının
havaalanının girişinden içeriye alınmaması sonucunda
yolcular, bagajlarıyla birlikte yaklaşık
Bu hususta,
yetki sahibi olanların görev ve sorumluluk bilinci içinde
davranmaları gereğini paylaşmak istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Karaahmetoğlu.
Sayın
Tanal
4.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
UYAP sistemi altyapısının yeterli olmaması nedeniyle icra
dairelerinde dosya ödemelerinin bankalar kanalıyla yapılması
uygulamasında sorunlar yaşandığına ilişkin
açıklaması
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Adalet Bakanlığına sesleniyorum: İcra dairelerinde, dosya
ödemelerinin tamamen bankalar kanalıyla yapılması
uygulamasına geçilmesiyle UYAP sistemi yeterli altyapıya sahip
olmadığı için şimdiden büyük sorunlar yaşanmaya
başlandı. 6352 sayılı Kanunla, icra daireleri
kanalıyla ödeme yapılabilmesi için ilgililerin, yasanın
yürürlüğünden itibaren altı ay içinde icra dairelerine banka hesap
bilgisi bırakması gerekmektedir. Ancak yasayla, yürürlük tarihinden
önce açılan takipler, değişiklikten önceki hükümler saklı
tutulmuştur. Bu düzenlemeye rağmen Adalet Bakanlığı 4
Ocak 2013 tarihli genelgesiyle, kanuna aykırı olarak, icra
dairelerinin şu anda ödeme yapmasına engel olmakta ve icra daireleri
kanun ve genelge arasında iş yapamaz duruma gelmişlerdir. Bu
durumun düzeltilmesi için bir an önce girişimde bulunulmalı ve icra
dairelerinin ödeme yapabilmelerinin önü açılmalıdır.
Saygılarımla.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın
Eyidoğan
5.- İstanbul Milletvekili Haluk
Eyidoğanın, AFAD ve Kandilli Rasathanesinin neden depremlerin
büyüklük değerlerini global ölçekte vermediğini öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Teşekkür ederim Başkan.
Dün
Ege Denizinde kuvvetli bir deprem oldu, deprem merkezi Türkiye
kıyılarına
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Eyidoğan.
Sayın
Tüzel
6.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzelin, Topkapı Cam İşletmesinde çalışan
işçilerin direnişine ve kazanılmış haklarıyla
ilgili taleplerinin karşılanması için çağrıda
bulunduğuna ilişkin açıklaması
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sizlere,
yeni yıla kapatılan fabrikalarında aileleri ve çocuklarıyla
birlikte giren Topkapı Cam işçilerinden söz etmek istiyorum.
Türkiyenin
en zenginleri içinde yer alan ve İş Bankasının
ortaklıklarından biri olan Anadolu Şişe Cam
İşletmesi daha çok üretmek ve kazanmak için Eskişehirde fabrika
açıyor ancak her biri on beş-yirmi yıl
çalışmış ve işletmeye yeni fabrikalar
kazandırmış işçilere de kazanılmış
haklarını çok görüyor. Onların yeni sözleşmeye ve sefalet
ücretine boyun eğmelerini istiyor. Bu gözü doymaz aç gözlülüğe
karşı işçiler de on günü aşan bir süredir direniyor. 200
işçinin işletmenin değişik fabrikalarına
haklarıyla birlikte gitmesi için KRİSTAL-İŞ Sendikası,
işverenle görüşmeleri sürdürüyor ve biz de İş Bankası
ve Şişe Cam işverenine işçilerin taleplerini
karşılaması yönünde çağrıda bulunmak istiyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.
Sayın
Özgündüz
7.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüzün,
Afganistandaki çatışmadan kaçarak ülkemize gelen
sığınmacıların durumuna ilişkin
açıklaması
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, bir dakika sohbeti kesip buraya kulak verirseniz memnun
olacağım. Yani Hükûmeti temsilen tek bir bakan bulunmakta şu
anda Parlamentoda, Sayın Bakan da sohbet ediyor anlaşılan.
Sayın Bakan, dikkatinizi çekiyorum tekrar.
Sayın
Bakan duymuyor Sayın Başkan.
BAŞKAN
Siz söyleyin efendim.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Evet, Sayın Bakan, Afganistandaki
çatışmadan kaçarak ülkemize gelen bir kısım
sığınmacı Karsta bulunmaktadır. Karstaki
kapatılan Süt Endüstrisi Kurumu lojmanlarında, kapısız,
camsız, penceresiz yerde vatandaşların yardımıyla
geçinen yaklaşık 800-900 sığınmacı var.
Suriyeden ülkemize sığınanlara gösterdiğiniz ilgi,
alakayı Karstaki Afgan mültecilere niye göstermiyorsunuz? Bu konudan
haberiniz var mı?
İkinci
bir nokta Ulaştırma Bakanıyla ilgili. Dün İstanbuldan
Ankaraya gelmek için uçağa bindik, tam üç saat
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özgündüz.
Sayın
Öğüt
8.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğütün, bazı Kamu Hastaneleri Birliği genel sekreterlerinin
keyfî uygulamalarına ilişkin açıklaması
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Kamu
Hastaneler Birliği Yasası gereği, genel sekreterlik makamı
Birliğin en üst karar ve yürütme organıdır ancak bazı
kentlerdeki genel sekreterlerin görevlerini suistimal ettiğine
ilişkin şikâyetler tarafıma ulaşmaktadır. Öyle ki
bazılarının, sağlık kurum ve kuruluşlarında
Tam Gün Yasasıyla verilmiş olan gönüllü mesai sonrası
çalışma hakkını hiçbir gerekçe göstermeden
kaldırdığı duyumunu aldım. Bu uygulama, tüm
sağlık çalışanlarını bir ek gelirden yoksun
bıraktığı gibi vatandaşı da mağdur duruma
düşürmüştür.
Aynı
şekilde yine Tam Gün Yasasıyla belirlenen haftalık kırk
saatlik çalışma süresinin de yine genel sekreterler tarafından
günlük sekiz saate, dolayısıyla haftada kırkbeş saate
çıkarıldığı belirtilmektedir.
Yasa
ile verilen hakların, yasa değişikliği olmadan ve
gerekçesiz alınması hukuka aykırı değil midir? Böyle
keyfî uygulamalara ilişkin size ulaşan şikâyetler var
mıdır, Sayın Hükûmete soruyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayan Öğüt.
Sayın
Aygün
9.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygünün, 10 Ocak
Çalışan Gazeteciler Gününe ilişkin açıklaması
HÜSEYİN
AYGÜN (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkanım, yarın 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü.
Dün de Metin Göktepenin öldürülüşünün 17nci yıl dönümüydü. Metin
Göktepe, Uğur Mumcunun da öldürüldüğü ocak ayı içerisinde
katledildi ve on yedinci yılda yine, özgür basın geleneğinden
gelen gazeteciler, arkadaşları, olayın tanıkları
Metinin mezarı başında buluştular ve özgür gazetecilik
geleneğine, onun yarattığı mirasa sahip
çıkacaklarını ifade ettiler.
2013
yılında da ne yazık ki, Mumcuların, Göktepelerin temsil
ettiği özgür basın geleneği ağır baskılarla yüz
yüze. Şu anda 70i aşkın gazeteci hapishanelerde çürütülüyor.
AKP döneminde belki gazeteciler öldürülmüyor ama Balbaylar, Tuncay Özkanlar
tutukluluklarının dördüncü yılında hücrelerde kalıyorlar.
Yeni
yılda Metin Göktepeyi, Uğur Mumcuyu saygıyla anarken, özgür
basın geleneğinin bir gereği olarak Bütün tutuklu gazetecilere
özgürlük. diyoruz.
BAŞKAN
- Teşekkür ediyoruz Sayın Aygün.
Sayın
Çelik
10.- Muş Milletvekili Demir Çelikin, Enerji
Tasarrufu Haftasına ve yenilenebilir enerji kaynaklarının
insanlığın hizmetine sunulması gerektiğine
ilişkin açıklaması
DEMİR
ÇELİK (Muş) Teşekkürler Sayın Başkanım.
İçinde
bulunduğumuz hafta Enerji Haftasıdır. Küremiz ve güneş
sistemi sonsuz değildir. Nükleer santrallerin, HESlerin ve fosil
yakıtların gezegenimiz ve yaşamımız üzerindeki olumsuz
etkileri bilinen bir gerçekliktir. Ülkenin dört bir yanında mantar gibi
yükselen HESler, floramızı, faunamızı, tarihî ve kültürel
değerlerimizi yok ediyor.
Çare,
HESlerde, nükleer santrallerde değil, çare yenilenebilir enerji kaynaklarını
insanlığın hizmetine sunmaktadır diyor, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.
Sayın
Demiröz
11.- Bursa Milletvekili İlhan Demirözün,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın 6 Ocak 2013
tarihinde Bursa projeleriyle ilgili verdiği bilgilere ve son iki
yılda hangi projelerle
İLHAN
DEMİRÖZ (Bursa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
6
Ocak Pazar günü AKP Bursa İl Başkanlığında basın
mensuplarıyla bir araya gelen Başbakan Yardımcısı ve
Hükûmet Sözcüsü Sayın Bülent Arınç Bursa projeleri konusunda bilgi
sunarken, Bursada 290 bin hektar olan tarım arazilerinin yakında su
ile buluşturulacağını ifade ederek son iki yılda
Saygılarımla.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Demiröz.
Sayın
Demir
Yok herhâlde.
Sayın
Öztürk
12.- Bursa Milletvekili Mustafa Öztürkün, Bursada
kendisi ile bir polis memuru arasında yaşanan ve basına
yansıyan olaya ilişkin açıklaması
MUSTAFA
ÖZTÜRK (Bursa) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Hafta
sonu Bursada yaşadığımız Polisi azarladı
haberi üzerine söz aldım.
Bu
haber tamamen yanlış, içeriği ve başlığı
olarak taraflı, art niyetli servis edilmiştir. Amaç, siyaset
kurumunun ve siyasetçinin kamuoyu nezdinde itibarını
zayıflatmaktır.
Olay
şöyle gelişmiştir: Sokak başına geldiğimiz zaman,
polis memuru arkadaşımız içeri almak istemedi.
Danışman arkadaşım da Milletvekilimiz var. deyince ondan
sonra şunu söyledi polis memurumuz: Zaten girseniz de dönemezsiniz. Ben
bunun üzerine indim, arkamdan Beyefendi
Beyefendi
diye bir
arkadaşımız yaklaştı. Buyurun. dedim. Ben polis
arkadaşlarımızın müdürüyüm. Sizi tanıyabilir miyiz?
Bir problem var mı? dedi. Ben de dedim ki: AK PARTİ Bursa
Milletvekiliyim. Bir problem yok. Ben programa gidiyorum. Bunun üzerine
şunu söyledi, altını ısrarla çizerek söylüyorum: Sizi
tanımak mecburiyetinde değiliz. şeklinde bir ifade kullanınca
ben kendisine muhatap olarak, yani bir yönetici olduğu, müdür olduğu
için, dedim ki bu muhatap soruya: Bir buçuk sene geçti, sizin
tanımanız lazım. Dolayısıyla, olay muhatap olmamam
gereken bir soruya verdiğim cevaptan ibarettir.
Dolayısıyla,
polis arkadaşlarımızın da baskı altında, zor ve
fedakârca görev yaptıklarını biliyorum. Fakat şunu
söylüyorum: Benim tanınmaya ihtiyacım yok ama güvenilirliğini ve
tarafsızlığını kaybeden, okurunu kaybeden bazı
medya organlarının reytinge ihtiyacı var, bu nedenle sansasyona
ihtiyacı var.
Kamuoyunun
bilgilerine sunuyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.
Sayın
Özel
13.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, kamu-özel
hastane ortaklığıyla ilgili kanuni düzenlemenin Sağlık
Komisyonunda görüşülmeden Plan ve Bütçe Komisyonuna gönderilmesine
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bilindiği
gibi, iktidar partisinin büyük şehir hastaneleri projesi için, kamuoyunda
yap-kirala-devret olarak bilinen kamu-özel ortaklığına
ilişkin düzenleme, denetim görevini yapan Danıştay
tarafından kuvvetler ayrılığı ilkesi gereği iptal
edilmişti. Anayasaya son derece aykırı bir şekilde maalesef
bu konuda bu iptal gerekçesini boşa çıkaracak bir kanuni düzenleme
yapılmak üzere Meclise sevk edildi, Plan ve Bütçe Komisyonuna
yollandı.
Oysa,
sağlık alanını ilgilendiren ve kırk dokuz
yıllığına da ülkenin kaynaklarını çok ciddi
şekilde israf edecek olan böyle bir düzenlemenin,
sağlığın uzmanı olan, her partiden üyesi bulunan
Sağlık Komisyonunda görüşülmesi gerekirdi. Ancak
Sağlık Komisyonu Başkanlığı, biz neredeyse üç
aydır hiçbir toplantı yapmadığımız,
komisyonumuzun gündemi son derece müsait, her birimiz boş, hatta Mecliste
de gündemimizin yoğun olmadığı bir dönemde, gündem
yoğunluğu gerekçesiyle bunu görüştürmeyip Plan ve Bütçe
Komisyonuna rapor sunmuştur.
Yüce
Meclisin takdirlerine arz ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özel.
Sayın
Özgündüz, size süre vermiştim daha önce, gündeme getirdiniz.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Önemli bir konu şu anda.
BAŞKAN
Buyurun.
14.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüzün, Bolu
Tünelinin kapalı olması nedeniyle binlerce yolcunun
Ankara-İstanbul yolunda mahsur kaldığına ve
Ulaştırma Bakanının bu konuyla ilgilenmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Çok
önemli bir konu. Şu anda bir gazeteci arkadaşım aradı,
Ankaradan İstanbula otobüsle hareket ederken Bolu Tüneli kapalı
şu anda, eski yol tıkalı, binlerce yolcu mahsur durumda. Diyor
ki: Ulaştırma Bakanı büyükelçiler toplantısında stand
up yapacağına bu konuyla ilgilensin.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Özgündüz.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Kanun
teklifinin geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, 10/10/2012 tarih ve (2/905) esas
numarası ile vermiş oldukları Denizli İlinde Kızılcabölük
Adıyla İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifini geri
aldıklarına ilişkin önergesi (4/50)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
10.10.2012
tarih ve (2/905) Esas Numarası ile vermiş olduğumuz Denizli
İlinde Kızılcabölük Adıyla İlçe Kurulması
Hakkında Kanun Teklifini geri çekmek istiyoruz.
Gereğini
saygılarımızla arz ederiz.
Emin
Haluk Ayhan Mehmet
Şandır
Denizli Mersin
BAŞKAN
İçişleri Komisyonunda bulunan teklif geri verilmiştir.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 27
milletvekilinin, organize sanayi bölgelerindeki yatırımların ve
yatırımcıların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/453)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Organize
Sanayi Bölgeleri (OSB) sanayimizin gelişmesine büyük katkı
sağlamaktadır. Son yıllarda gerek
yatırımcıların artan talepleri gerekse bölgesel
kalkınma çabalan OSB'lerin önemini daha da
artırmıştır.
Manisa,
yerli ve yabancı yatırımcılara
sağladığı kolaylıklarla önceki yıllarda en
güvenilir yatırım kenti seçilmiştir. Manisa, ülke ve bölge
ekonomisine de önemli katkı sağlamaktadır. Gayri safi yurt içi hasıladaki
yüzde 2'lik payı ile 81 il içerisinde ekonomik büyüklük
bakımından 7. sırada olan Manisa yarattığı 1 katrilyon
liralık artı değer ile tarım sektöründe Türkiye'de 1.
sırada bulunan ilimizde, tarımsal sanayiye de gereken önem
verilmelidir.
Yerli
ve yabancı yatırımcıların, yatırım yapma
kriterlerinin hemen hemen hepsini bünyesinde taşıyan Manisa bir
cazibe merkezi haline gelmiştir. Çevre kirliliğini önleme, kaliteli
insan gücü, alt yapısı, ucuz arsa, ulaşım ve iletişim,
enerji ve gümrük gibi yatırımcılara sağlanan
kolaylıklar sağlamasına rağmen Manisa ve ilçeleri
yatırım pastasından payına düşeni ne yazık ki
alamamaktadır.
Çünkü
organize sanayi bölgelerinin yönetim zafiyetleri ve belediyelerin siyasi
istismarları OSB'lerin yatırım, üretim, istihdam, kalkınma
gibi gerçek amaçlarının dışına çıkarılarak
sadece rant aracı olarak görülmeleri sanayiye büyük darbe
vurmaktadır.
Bu
nedenle sanayi gelişiminde istenilen düzeyi
yakalayamamıştır. OSB'lerde tahsisi yapılan parseller
boş durmakta, yatırım yapılmamaktadır.
OSBlerinde
yatırım ve yatırımcı soranlarının tespiti,
ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliğinin sağlanması,
Manisa merkez ve ilçelerinde devam eden OSB yatırımlarının
en kısa zamanda tamamlanması, yatırım
olanaklarının geliştirilmesi, gerekli tanıtımın
yapılması, istihdamın artırılması için çözüm
önerilerinin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98, TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105.inci maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1)
Hasan Ören (Manisa)
2)
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
3)
Veli Ağbaba (Malatya)
4)
Hasan Akgöl (Hatay)
5)
İlhan Demiröz (Bursa)
6)
Aylin Nazlıaka (Ankara)
7)
Haluk Ahmet Gümüş (Balıkesir)
8)
Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
9)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
10)
Mahmut Tanal (İstanbul)
11)
Muharrem Işık (Erzincan)
12)
İhsan Özkes (İstanbul)
13)
Ali Demirçalı (Adana)
14)
Ali Serindağ (Gaziantep)
15)
Haluk Eyidoğan (İstanbul)
16)
Sabahat Akkiray (İstanbul)
17)
Mehmet Ali Susam (İzmir)
18)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
19)
Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
20)
Bülent Tezcan (Aydın)
21)
Sedef Küçük (İstanbul)
22)
Recep Gürkan (Edirne)
23)
Emre Köprülü (Tekirdağ)
24)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
25)
Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
26)
Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
27)
Gürkut Acar (Antalya)
28)
Doğan Şafak (Niğde)
2.- Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 26
milletvekilinin, çekirdeksiz kuru üzüm üretiminde, pazarlanmasında,
ihracatında ve depolanmasında yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/454)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Çekirdeksiz
kuru üzüm üretiminin yüzde 95'i Manisa'da yapılmaktadır. 655 bin
dekar bağda üzüm üretimi yapılmakta ve yaklaşık 60 bin aile
geçimini bu yolla sağlamaktadır.
Ülkemizde
tarımsal üretimde en fazla artı değer yaratan il Manisa'dır
ve tarım sektörü istihdamda önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle
tarım, Manisa ekonomisinin temelini oluşturmaktadır.
Yıllık
ortalama 250 bin ton dolayında rekolte gerçekleşmektedir. Üretilen
sultaniye çekirdeksiz üzümün büyük çoğunluğu yaş veya kuru
olarak ihraç edilmektedir. Ancak her yıl ihracatta yaşanan sorunlar
bu yıl da tekrarlanmıştır. Devletin denetimsizliği ve
bazı fırsatçı ihracatçıların, tam
olgunlaşmamış, tatlanmamış, tadı ekşi, rengi
yeşil üzümü ihraç etmeleri dış piyasada memnuniyetsizlik
yaratmış ve fiyatların düşmesine neden olmuştur.
Dünyanın
en büyük çekirdeksiz kuru üzüm üreticisi olmamız bu ürünü stratejik
bakımdan önemli hâle getirmektedir. Ancak bu fırsatı ne
yazık ki uluslararası piyasa koşullarında
değerlendiremediğimiz için üreticimiz hak ettiği geliri elde
edememektedir.
En
önemli sorunlar ise; bağ sahalarındaki plansız artış,
girdi maliyetlerindeki artış ve bu artışın çekirdeksiz
kuru üzüm fiyatlarına yansımaması, ihracat fiyatlarındaki
artışın üretici satış fiyatlarına
yansımaması, TARİŞ'in sezon başında üzüm
alım fiyatını açıklamaması ve dolayısıyla
fiyatı tüccarın belirlemesi. Bu da fiyatların maliyetin
altında seyretmesine neden olması, stoklama sorunu nedeniyle
üreticinin üzümünü elinde tutamaması, iç tüketimin azlığı,
İran'dan kaçak giren üzümün Türk üzümü olarak yurt dışına
ihraç edilmesi olarak sıralanmaktadır.
Arz
dönemlerinde bazı kesimlerce hasat öncesinde yüksek rekolte ve arz
fazlası olacağı şeklinde söylenti çıkarılarak
fiyatlar düşürülmektedir.
Üzüm
üretiminde, pazarlanmasına, ihracatında, depolanmasında ve
yaşanan sorunların tespiti, üretim planlaması yapılarak ve
üreticilerin gelirlerinin ve refah düzeylerinin geliştirilmesi, örgütlenmelerinin
desteklenmesi, tüketimin ve ihracatın artırılması için
çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98inci TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105inci, maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz
1)
Hasan Ören (Manisa)
2)
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
3)
Haluk Ahmet Gümüş (Balıkesir)
4)
Veli Ağbaba (Malatya)
5)
Hasan Akgöl (Hatay)
6)
Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
7)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
8)
Aylin Nazlıaka (Ankara)
9)
İlhan Demiröz (Bursa)
10)
Mahmut Tanal (İstanbul)
11)
Muharrem Işık (Erzincan)
12)
İhsan Özkes (İstanbul)
13)
Ali Demirçalı (Adana)
14)
Ali Serindağ (Gaziantep)
15)
Haluk Eyidoğan (İstanbul)
16)
Sabahat Akkiray (İstanbul)
17)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
18)
Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
19)
Bülent Tezcan (Aydın)
20)
Sedef Küçük (İstanbul)
21)
Emre Köprülü (Tekirdağ)
22)
Recep Gürkan (Edirne)
23)
Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
24)
Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
25)
Gürkut Acar (Antalya)
26)
Doğan Şafak (Niğde)
27)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
3.- Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 28
milletvekilinin, zeytin ve zeytinyağı üretimindeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/455)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Zeytin
ve zeytinyağı ülkemiz bitkisel üretimi ve tarımsal sanayisi
içerisinde önemli bir yere sahiptir. Bölgesel bir ürün olması sebebiyle
özellikle Akdeniz ticaretinin de temelini oluşturmuştur.
Zeytin
yetiştiriciliğinin ilk insanlarla birlikte
başladığı kabul edilmekte ve "zeytin bütün
ağaçların ilkidir" kabul edilmektedir. Zeytin tarih boyunca
barış, dostluk ve bereketi simgelemiştir. Akdeniz uygarlığının
sembolü olan zeytin ağacı, tarih boyunca bu bölgede kurulan tüm
uygarlıklarda önemli bir figür olmuştur. Hâlâ bu özelliği
nedeniyle toplumsal ve uluslararası ilişkilerde simge olarak
kullanılmaktadır.
Günümüzde
özellikle Marmara, Ege ve Akdeniz Bölgelerimiz zeytin yetiştiriciliği
konusunda dünya çapında isim yapmış yerler arasında
bulunmaktadır.
Planlı
tarım politikaları oluşturulmadığı için zeytin
üreticileri, başta üretim olmak üzere, üretimin her aşamasında
zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır.
Zeytin
üretimi genellikle küçük arazilerde az sayıda ağaçla yapılmaktadır.
Bu yüzden üretici geçimini sağlayacak kazancı elde edememektedir.
Bugüne kadar yapılan desteklemeler üretim miktarını ve
kalitesini artırmaya hiçbir katkı sağlamamıştır.
Ülkenin her tarafında yeni dikilen milyonlarca ağaca destek
verilmiş, ancak üretim aynı şekilde artmadığından
verilen destekler boşa gitmiştir.
İhracatımız
içinde en çok pay tarım ürünlerine aittir. Ama bu konuda ihracatı
artırmak yerine ithalat kolaylaştırıldığı
için, tarım ürünleri ithalatı her yıl artmakta, buna karşın
ihracat yerinde saymaktadır.
Dünya
ve ülkemiz açısından hem çok değerli bir besin maddesi hem de
çok zengin ekonomik potansiyele sahip bir ticaret maddesi olan zeytine hak
ettiği değer mutlaka verilmelidir.
İç
ve dış piyasada rekabet şansını artıracak
tedbirler alınarak, sağlıklı kaliteli ürün üretimi
desteklenmelidir. Bölgesel özelliklere göre yetiştirilen zeytinlerin en
uygun biçimde değerlendirilerek, gerekli işlemlerin sonunda,
kayıp olmadan üreticinin verdiği emekler ve alın teri hak
ettiği değeri bulmalıdır. Zeytincilik desteklenerek,
üreticilerin sorunları çözümlenmelidir.
Dünya
nüfusunun artması, ihtiyaçların farklılaşması,
gelişen ve değişen dünya koşulları, tarım
ürünlerini stratejik öneme sahip bir konuma getirmiştir. Bu nedenle zeytin
ve zeytinyağı üretimindeki sorunlara çözüm önerilerinin de stratejik
bir anlayışla ele alınması gereği ortaya
çıkmaktadır.
Zeytin
ve zeytinyağı üretimindeki sorunların tespiti, tüketimin
artırılması, ihracat olanaklarının geliştirilmesi
çözüm önerilerinin bulunması amacıyla Anayasanın 98, TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105 nci maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1)
Hasan Ören (Manisa)
2)
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
3)
Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
4)
Doğan Şafak (Niğde)
5)
Aylin Nazlıaka (Ankara)
6)
Haluk Ahmet Gümüş (Balıkesir)
7)
Veli Ağbaba (Malatya)
8)
İlhan Demiröz (Bursa)
9)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
10)
Mahmut Tanal (İstanbul)
11)
Ahmet Toptaş (Afyonkarahisar)
12)
Faik Tunay (İstanbul)
13)
Muharrem Işık (Erzincan)
14)
İhsan Özkes (İstanbul)
15)
Ali Demirçalı (Adana)
16)
Ali Serindağ (Gaziantep)
17)
Haluk Eyidoğan (İstanbul)
18)
Sabahat Akkiray (İstanbul)
19)
Mehmet Ali Susam (İzmir)
20)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
21)
Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
22)
Bülent Tezcan (Aydın)
23)
Sedef Küçük (İstanbul)
24)
Recep Gürkan (Edirne)
25)
Emre Köprülü (Tekirdağ)
26)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
27)
Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
28)
Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
29)
Gürkut Acar (Antalya)
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.02
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.14
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50nci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Alınan
karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzükünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İç Tüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156)
BAŞKAN
- Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci
sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyon ile Adalet Komisyonu raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484)
(S. Sayısı: 287)
BAŞKAN
- Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Libya Hükümeti
Arasında Askeri Eğitim İş Birliği Mutabakat
Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Libya Hükümeti
Arasında Askeri Eğitim İş Birliği Mutabakat
Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/650) (S. Sayısı: 339)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan,
Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile Mahkeme Kararlarının Geç
veya Kısmen İcra Edilmesi ya da İcra Edilmemesi Nedeniyle
Tazminat Ödenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile
Mahkeme Kararlarının Geç veya Kısmen İcra Edilmesi ya da
İcra Edilmemesi Nedeniyle Tazminat Ödenmesine Dair Kanun
Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/625) (S. Sayısı:
342) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
29/11/2012 tarihli 31inci
Birleşimde tasarının 7nci maddesi kabul edilmişti.
Şimdi, 8inci maddeyi okutuyorum:
Kararın ilgili adlî veya idarî mercie bildirimi
MADDE 8 - (1) Komisyona yapılan
müracaat sonucunda Komisyonun kesinleşen kararlarının bir
örneği müracaata konu işlemin yapıldığı adlî veya
idarî mercie gönderilir.
(2) Müracaata konu işlem henüz
sonuçlandırılmamışsa ilgili adlî veya idarî merci
tarafından bu işlem ivedilikle sonuçlandırılır.
BAŞKAN Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler.
Buyurunuz Sayın Güler. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BİRGÜL AYMAN
GÜLER (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 342
sıra sayılı Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile Mahkeme
Kararlarının Geç veya Kısmen İcra Edilmesi ya da İcra
Edilmemesi Nedeniyle Tazminat Ödenmesine Dair Kanun Tasarısının
8inci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Daha önce görüşmeleri ilk 7 madde
itibarıyla yapılan, şimdi 8inci maddeden 11inci maddeye kadar
bugün yasalaşması gerçekleştirilecek olan bu düzenleme, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuruları
kapsamına alan bir düzenleme.
Yasa
tasarısının gerekçesinde söylendiğine göre Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine yaklaşık 16 bin başvuru var.
Bunlardan 2.500ü yargılama süresi makul sürenin daha
üstündedir ya da mahkeme karar vermiştir ama mahkemenin kararı
uygulanmamış ya da geç uygulanmıştır şikâyetiyle
ilgili. Yasa tasarısının gerekçesi diyor ki: Bu yıl sonuna
kadar 3.500ü bulabilir. Kabaca bir hesapla, öyle görünüyor ki, ülkemiz Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin önünde açılan davalar
bakımından yüzde 20si itibarıyla işini iyi yapmayan bir
ülke diye değerlendirilmiştir.
Biz,
bu tasarı görüşülürken Adalet Bakanına sormuştuk: Bu 3.500
başvurunun konu itibarıyla dağılımı nedir?
Mülkiyet hakları, yaşam ihlali itibarıyla bir
sınıflandırma yapabilir misiniz? Sayın Bakanın bize
verdiği cevap şu oldu: Bilmiyoruz, 3.500 davadaki bu gecikmeler
hangi alanlara ilişkindir, buna ilişkin Türkiye Cumhuriyeti olarak
bizim bir bilgimiz yoktur. Hükûmetin bilgisi olmadığına göre,
bizi bilgilendiremediğine göre yüce Meclisin de bu konuda akıl
yürütmesi mümkün değildir ama bir ipucu olabilir mi acaba? Bu
tasarının hazırlanmasına neden olan şey, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye bakımından
aşırı iş yükü karşısında bulunduğu ve
bu iş yükünün hafifletilmesi için Türkiye Cumhuriyetinin harekete geçmesi
gereği.
Bir
pilot davadan söz ediliyor. Bu pilot davayı incelediğinizde,
davanın 1972 tarihli olduğu, Türkiye ve Avrupa açısından da
1987 tarihi esas alınacak olursa kırk ya da yirmi beş
yıllık süreler itibarıyla bir gecikmeye konu olduğu görülüyor.
Dava, bir kadastro davası; dava bir mülkiyet davası. Şimdi
oluşturulan komisyon, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de
ilkeleri gereğince, bu davayı emsal olarak kullanacak ve konusunu
bilmediğimiz bu 3.500 dosyaya, bu emsal karar doğrultusunda ilkeler
belirleyerek karar verecek, öyle yaklaşacak. Bu, bizim için önemli bir
soru işareti olmaya devam ediyor.
Sayın
Bakandan bir kez daha talep ediyorum, uzun yargılama süresi ve mahkeme
kararının uygulanmaması ya da geç uygulanmasıyla ilgili
olan bu davalar, konusu bakımından nasıl
dağılmaktadır? Bunların ne kadarı taşınmaz
davalarıdır, ne kadarı mülkiyet davalarıdır? Ve bu
mülkiyet davaları içerisinde acaba çeşitli azınlık
vakıflarının, Türkiye'nin Adalar çerçevesindeki mülkiyet
problemlerinin ya da KKTCyle ilgili olanların yeri var mıdır?
Bu
davalara ilişkin olarak elimizdeki tasarı bir komisyon kurmayı
öngörmüş. Komisyon, 4 Adalet Bakanlığı hâkim,
savcısı ve 1 Maliye Bakanlığı temsilcisinden
oluşacak. Elbette üyeleri hâkim ve savcı olsa da komisyon bir yargı
organı unsuru değil, bir idari yapılanma ve öyle görünüyor ki
madde 8 itibarıyla bir idari komisyon yargı organlarının
üzerine çıkmış, yargı organlarına emir verme
pozisyonuna getirilmiştir.
8inci
maddeyi kâtip arkadaşım okudu, ama bir kere de ben dikkatinize sunmak
istiyorum. Bu maddeye göre Müracaata konu işlem henüz sonuçlandırılmamışsa,
ilgili adli veya idari merci -yani mahkeme- tarafından bu işlem
ivedilikle sonuçlandırılır. Yani komisyon tazminata karar
verdiğinde mahkeme henüz o davayı belli bir sonuca getirmemişse,
mahkemenin iş sıralaması idarenin talebiyle değiştirilmiş
oluyor. Bu işleyiş tarzı doğru değildir. Eğer
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yükü hafifletilmek isteniyorsa,
bunun için bir yapılanmaya gidilmek isteniyorsa herhâlde doğru yol;
mahkemeye idare tarafından emir veren bir mekanizma kurmak değil,
yargı sistemi içerisinde öncelikli ve belki de tek görevi bu olan bir
mahkeme heyeti organize etmektir ve Yargıtay, Danıştay, bölge
idare mahkemesi, yerel idari mahkemelerden oluşan yargı sistemi
hiyerarşisi içerisinde bu meseleyi çözmenin yollarını aramaktır.
Gerçekte
bu tasarının gerekçesinde tasarıyı hazırlayan Hükûmet
öyle şeyler söylüyor ki yargı sisteminin böyle pansumanlarla
başa çıkılamayacak kadar kötü durumda olduğunu itiraf
ediyor. Nitekim, her ne kadar Hükûmet Biz onu beğenmiyoruz.dediyse de Avrupa
Birliğinin İlerleme Raporunda da 2012 yılı itibarıyla
çok önemli sözcükler kullanılıyor. Deniyor ki: Türkiye yargı,
adalet, ceza sisteminde temel eksikleri ele almakta yetersiz
kalmıştır. Türkiyenin yargı, adalet, ceza sisteminin
soranları yapısal ve sistematiktir. Yapısal ve sistematik olan
yargılama sorunlarını yargının üzerine idari iradeyi
geçirerek düzeltmeyi hangimiz düşünebiliriz?
Avrupa
Birliği İlerleme Raporu; Türkiyede adli kolluk
olmadığını, o yüzden savcılıkların ve
mahkeme heyetlerinin emniyet tarafından hesapsızca
yönlendirildiklerini yazmış. Aynı rapor; savunma
savcılık dosyalarına erişemiyor, dolayısıyla
savunma hakkı temelden ihlal edilmektedir saptamasında bulunmuş,
tutuklama ve tutukluluğun devam kararlarında gerekçeli karar verilmediği
için kamu vicdanının yaralandığından söz ediyor,
yargılama öncesinde tutukluluğa itiraz mekanizmasının
olmamasından yakınıyor, iddianame süreci ve iddianamelerin
niteliğinin savunma hakkı ve adil yargılama bakımından
sorunlu olduğunu dile getiriyor. Bunun yargılamaları geciktiren
en temel özelliklerden biri olduğu söyleniyor. Şimdi, biz, geciken
yargılamaları bir idari komisyon marifetiyle, o da Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine başvurmuş olma şartıyla
düzeltmeyi, bu yanlışı ortadan kaldırmayı öngörüyoruz.
Bu pansuman bu hastaya yetmez. Biz böyle, yargılama sisteminin
yanlışlarını düzeltemeyiz. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine de yardımımız olacağını söylemek son
derece güçtür.
Ben
burada, yargılama sisteminin yapısal ve sistematik sorunları
nedeniyle, bütün kalbimle inanıyorum ki haksız yere tutuklu
bulunanlara selam göndererek sözlerimi tamamlamak isterim. Burada yalnızca
siyasi, idari başka değerlerle değil, temelde insani değerlerle
düşünmeye yüce Meclisi davet ederim. Profesör Doktor Fatih
Hilmioğlunun ivedilikle özgür bırakılması için yüce
Meclisin harekete geçmesini talep ederim.
Tüm
tutuklu arkadaşlarımıza özgürlük, ülkemize adil yargılama
ve adalet sistemi talep ediyorum.
Saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Güler.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Erol Dora
Buyurunuz
Sayın Dora. (BPD sıralarından alkışlar)
BDP
GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 342 sıra sayılı Yargılama Sürelerinin
Uzunluğu ile Mahkeme Kararlarının Geç veya Kısmen İcra
Edilmesi ya da İcra Edilmemesi Nedeniyle Tazminat Ödenmesine Dair Kanun
Tasarısında, 8inci madde üzerinde verilen değişiklikle
ilgili olarak söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, 7 Ocak tarihinde, Zonguldak Kozludaki maden
ocağında yüksek oranda metan gazı çıkışı
nedeniyle meydana gelen patlamada hayatını kaybeden işçilerimize
Allahtan rahmet, işçilerimizin aileleri ve yakınlarına
başsağlığı diliyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yargılamanın uzun sürmesi
problemi hukukun tüm alanlarında şüphesiz ki önemli olmakla birlikte
ceza davalarında ayrı bir öneme haizdir. Zira ceza yargılaması,
bireylerin hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasına veya tamamen
kaldırılmasına neden olabilen ve şeklî değil, maddi
gerçeğin ortaya çıkarılmasına hizmet eden bir faaliyettir.
Adil
yargılanma hakkı kavram olarak mevzuatımıza 2001 tarihli
anayasa değişiklikleri ile girmiştir. Ancak belirtmek gerekir ki
bunun öncesinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
imzalanıp yürürlüğe girmesiyle Anayasanın 90ıncı
maddesi hükmü uyarınca adil yargılanma hakkı ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki tüm temel hak ve
özgürlükler zaten iç hukukumuzun bir parçası hâline getirilmiştir.
Ceza hukuku alanında makul sürede yargılanma hakkı, yine, ceza
hukukunun temel ilkelerinden olan yargılamanın çabukluğu
ilkesinde de kendini gösterir. Zira yargılamanın çabukluğu
ilkesi gereğince toplumda suç işlendiğinde bu durum en kısa
sürede açıklığa
kavuşturulmalıdır ki delillerin toplanması ve
değerlendirilmesini kolaylaştırabilsin, sanık suç töhmeti
altında uzun bir süre kalmasın ve mağdur aleyhine bozulan adalet
dengesi düzelebilsin.
Ceza
yargılanmasında davaların uzun sürmesindeki önemli faktörlerden
biri davaya konu eylem ya da işlemin soruşturulması
aşamasıdır. Zira etkisiz soruşturma, etkisiz kamu
davası anlamına gelmektedir. Soruşturmanın etkin ve yeterli
yapılması hâli, gerçekten kuvvetli bir şüpheye
ulaşılması için tüm delilerin toplanması anlamına
gelecek ki bu da yargılama sürecini oldukça kısaltacaktır. Öte
yandan, yeterli bir soruşturmanın ardından kuvvetli bir
şüpheye varamayan savcı, dava açamayacağından mahkemeler
gereksiz davalarla uğraşmayacak, iş yükleri azalacak ve bu sonuç
da diğer davalar açısından yine yargılama sürecini
kısaltacaktır. Ancak, uygulamada savcılar soruşturma
aşamasında etkin rol oynamamakta, çoğu kez delilleri dahi
toplamadan kamu davasını açmaktadırlar. Yargılama uzun bir
süre devam ettikten sonra, yargılama sonucu bireylerin lehine de olsa, bu
noktada, bireyin insan haklarına uygun olarak tam bir hukuki korumadan
yararlandığı kabul edilemez. Zira, birey uzun bir süre
davanın nasıl sonuçlanacağı endişesiyle
yaşamaktadır. Esasen yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılması hakkı kavramının var oluş
sebebi de budur. Amaç, davaların sürüncemede kalmasının önüne
geçilerek bireylere davanın sonucuna ilişkin tasa, kaygı ve elem
yaşatmamak ve uzun süren dava nedeniyle bireylerin mal
varlığında da önemli azalmalara sebebiyet vermemektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öte yandan yargılama süresinin
makul sınırların ötesinde uzaması söz konusu
yargılamaya ilişkin delillere ulaşabilirlik derecesini de
azaltmakta ve suç ile deliller arasında kurulması gereken nedensellik
ilişkisini de olumsuz etkilemektedir. Zira, uzun süren yargılama
sürecinde olayın tarafları olayın
ayrıntılarını unutabilmekte ve yaşanan gecikme ve
süreç nedeniyle bireyler ümitsizliğe düşerek davalarını
takip etmekten dahi kaçınabilmektedirler.
Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi önüne getirilen başvuruların en
büyük kısmı makul sürede yargılanma hakkı ihlaline
ilişkindir. Uygulamaya bakıldığında, davaların
makul sürede sonuçlanmadığı, yargılamanın uzun
sürdüğü görülmektedir. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 6ncı maddesinin birinci fıkrası
kapsamında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye aleyhinde
açılan birçok davada Mahkeme, makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğini karara
bağlamıştır.
Yargılama
süresinin hangi koşul ve şartlar altında makul
sayılacağı konusunda Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinde bir açıklama getirilmiş olmamakla birlikte bu
husus Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla
doldurulmuş durumdadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
davaların makul sürede sonuçlandırılmasını devletin
görevleri arasında görmekte ve bu konuda devlet tarafından ileri
sürülen genel nedenleri kabul etmemektedir.
Yargı
bağımsızlığı ilkesi hukuk devleti olmanın bir
getirisi olmakla birlikte, bu ilkenin tam olarak uygulanamaması
yargılamanın uzun sürmesinde rol oynayan bir etmen olarak da
karşımıza çıkmaktadır. Zira, bağımsız
olmayan ve yürütmeye bağımlı olan bir hukuk sisteminde bürokrasi
önemli yer kaplamaktadır. Bu konuya değinmişken, bildiğiniz
gibi, şu anda 8 milletvekilimiz uzun tutukluluk ve yargılama
nedeniyle uzun süredir içeride bulunmaktadırlar. Bana göre bu, Meclisin
meşruiyetine de gölge düşüren bir durumdur. Bildiğiniz gibi,
Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini imzalamış
ve bu konudaki uluslararası anlaşmaların, Anayasanın
90ıncı maddesi gereğince, ulusal hukukumuzun da üstünde
olduğu vurgulanmıştır. Dolayısıyla, Türkiye'nin
teorik anlamda, Anayasada da laik, demokratik bir sosyal devlet olduğu
belirtiliyor ancak bana göre pratikte bunun tezahür etmesi için de öncelikle
bütün Meclise ve bütün partilerimize büyük görevler düşmektedir. Bu uzun yargılamaları
giderecek ve içeride uzun tutukluluktan dolayı büyük mağduriyetlere
uğratmış olan -hiç ayrım yapmaksızın- bütün
davalarla ilgili olarak gereken düzenlemelerin bir an önce yapılması,
Türkiye'nin aynı zamanda Avrupa Birliğinin tam üyesi olmasına
yönelik olarak da atılacak bu adımlarla Türkiyenin Avrupa
Birliğinin de onurlu bir üyesi olma durumunu yaratacaktır ve
Türkiye'nin de gerçek anlamda, yalnız sözde değil, pratikte de bir
hukuk devleti olmasının önünü açacaktır.
Bu
açıdan, 2013 yılında Türkiyede bütün partiler tarafından
bir evrensel hukuk düşüncesinin gelişmesiyle artık
insanlarımızın bu şekilde mağduriyetlerini önleyecek,
bu uzun yargılamaları da bertaraf edecek bir düzenlemenin
yapılmasını bu vesileyle yine bütün Meclisten talep ediyorum,
tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Dora.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır.
(MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Şandır.
MHP
GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi şahsım ve grubum
adına saygıyla selamlıyorum.
Geçen
yıldan kalan bir kanunu görüşüyoruz. Dolayısıyla, kanunun
gerekçesini hatırlatmakta fayda olduğu kanaatindeyim. Kanun bir
tasarı, sayın Hükûmetin gerekli gördüğü, önem verdiği bir
tasarı. Kanunun ismi, yargılama sürelerinin uzunluğuyla, mahkeme
kararlarının geç veya kısmen icra edilmesi ya da icra edilmemesi
nedeniyle tazminat ödenmesine dair bir kanun. Yani bir ihtiyacın, bir
mecburiyetin karşılanması için Hükûmetin öngördüğü bir
hukuk kurulmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmetin getirdiği bu yasanın gerekçesinde de çok
dürüstçe, samimiyetle bir husus ifade edilmektedir, denilmektedir ki: Son
yıllarda hızla sürdürülen yargı reformu
çalışmalarına rağmen -yani bir savunma da oluşturarak,
biz yargı reformunu kurmaya çalışıyoruz, hızla kurmaya
çalışıyoruz ama buna rağmen- çeşitli sebeplerle
yargılama süreleri bazen uzayabilmekte ve makul sürelerin
dışına taşabilmektedir. İşte bazen kelimesi ve
çeşitli sebepler sığınması Hükûmetin bu noktada
samimi itiraflarıdır.
Değerli
arkadaşlar, milletimize hatırlatmak veya birlikte hatırlamak
gerekiyor. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı onuncu
yılını tamamladı, ne bazen ne çeşitli sebepler bir
haklı mazeret olması imkânı vermez. Tek başına
iş başına diyerek iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisi,
adalet duygusu gibi toplumun en değerli ortak paydasının
yaşandığı yargılamada eğer hâlâ uzun
yargılama süreleri ve mahkûmiyete dönüşen uzun tutukluluk
sürelerinden dolayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde mahkûm
ediliyorsa ve bu mahkûmiyet artık taşınamaz bir noktaya
geldiyse, Türkiye açısından bir utanç noktasına
ulaştıysa, Hükûmetin on yıl sonra kalkıp da böyle masum
birkaç kelimenin arkasına saklanarak mazeret üretmek gibi bir hakkı
yoktur. Bir suçlama olarak söylemiyorum, bir sonucu analiz etmek için
söylüyorum. Soruna dönüşen bir sonucun çözümü için hukuk kuruluyor burada.
Bu sonuç uzun dönemlere ait olabilir, bu sonuç işte, çeşitli
bakanlıklar dönemine ait olabilir, bir şey söylemiyorum ama on
yıl bir ülkeyi yöneteceksiniz, kendi döneminizden kaynaklanan veya daha
önceki dönemlerden kaynaklanan sebeplerle artık utanca dönüşen
sonuçlara tedbir geliştiremiyorsanız bu bir acziyetin ifadesidir.
Hangi
sonuç? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor ki: Artık siz
kronikleştiniz, yapısal ve sistematik bir sorun oldu sizde uzun
yargılama. Mahkûmiyete dönüşen uzun tutukluluk hâlleri artık
yakışmıyor yani hukuk devleti olma ilkesine, demokrasiyle
yönetilme ilkesine, adil yargılanmaya, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi normlarına, bu mahkemeye üye olan, bu sözleşmeye imza atan
bir ülkeye yakışmıyor. Siz artık kronikleştiniz,
yapısal ve sistematik bir sorun hâline döndü. Bu durumda, bir teknik geliştiriyoruz,
pilot dava olarak bir davada karar veriyoruz ve bundan sonra tüm
müracaatları o karar doğrultusunda değerlendireceğiz. Yani
bu bir cezalandırma. Artık sizin uslanmanız mümkün değil.
Kendi iç hukukunuzda bu soruna çözüm üretecek bir yapı kuruncaya kadar
sizden gelen bu türlü davaları bekleteceğim.
Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma
Partisinin değerli milletvekilleri; bu sonuç Türkiyeye
yakışmamaktadır. Her ikisi, Sayın Cemil Çiçek, Sayın
hemşehrim Sadullah Ergin saygı duyduğum, kişiliklerine
saygı duyduğum insanlar; onları suçlamak anlamında
söylemiyorum. Neyle meşgul oluyorsanız, ülkeyi yönettiğiniz
şu on yılın sonucunda vardığınız bu sonuç
Gelin burada itiraf edin başarısız olduğunuzu,
başaramadığınızı. Adalet duygusu gibi bu toplumun
en değerli ortak paydasını yaraladığınızı
kabul etmek durumundasınız.
Şimdi
inanıyorum ki Sayın Bakan bir şeyler söyleyecektir burada ama
her defasında söylediğiniz gibi, hep atıfta bulunduğunuz o
2002 yılı değerleriyle kendinizi mukayese etme
alışkanlığınızı bence burada da yapmanız
lazım.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, Türk Ceza Kanununu 2004 tarihinde buraya
getirdiğinizde, daha sonra Borçlar Kanunu ve Ticaret Kanununu buraya
getirdiğinizde -Meclisteydik o zaman- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak canhıraş çığlıklarla bir şey söyledik.
Dedik ki: Hukukun dilini değiştirirseniz, özellikle Ceza Kanunu
hukukunun dilini değiştirirseniz, hiyerarşisini, maddi
sistematiğini değiştirirseniz yargıda çok ciddi
sıkıntıya sebep olursunuz. Yargı bu kanunları yeniden
öğrenmek için oturup talebelik yapar. Bu yığılmaları
engelleyemezsiniz. O zaman mazeretiniz Medeni Kanuna uyum
sağladık, Medeni Kanunu da siz çıkarttınız. dediniz.
Doğru olabilirdi. Teklif ettik Gelin Medeni Kanunun da dilini
değiştirelim, gerekiyorsa madde hiyerarşisini
değiştirelim., itiraz ettiniz. Ama bugün bir sonuç olarak,
yargılama sürelerinin uzunluğu konusunda Türkiye, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde en çok mahkûm edilen, en çok dava edilen ülke
sıralamasında en başa geçti. 16.650 dosyayla vatandaşlarımız Türkiyeyi Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine şikâyet etmiştir. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi işi gücü bırakmış, 440 davada karar vermiş,
mahkûm etmiş Türkiyeyi. Şu
anda hâlâ bekleyen 3.500 dosya var. Yani bu sonuç, Türkiyeye, evet, Türk
milletine, bana göre bu ülkeye, bu milletin oylarıyla iktidar olan AKPye
de yakışmıyor.
Şimdi, bu noktada
diyeceksiniz ki: 2002den kalan, daha önceki dönemden kalan davalar.
Bakın, Sayın Bakanım, Aziz Hemşehrim, değerli
milletvekilleri; 2002de cumhuriyet savcılıklarına gelen
soruşturma dosyası adedi 2 milyon 935 bin; 2012de yüzde 105 oranında
artmış, 6 milyon 15 bine çıkmıştır. Ceza
mahkemelerinde yargılama süresi 2002 yılında iki yüz otuz iki
günmüş. 2012 yılında -on yıldır yargıya işte
reform yaptığınızı da ifade ediyorsunuz, bununla da
övünüyorsunuz- on yıl sonrasında bu iki yüz otuz iki gün iki yüz
doksan bir güne çıkmış, yargılama süresi. Hukuk
mahkemelerinde bu süre yüz yetmiş dört günden iki yüz on dört güne
çıkmış. İcra davalarında beş yüz kırk dört
günden yedi yüz seksen üç güne çıkmış yargılama süresi.
Şimdi, çok beylik bir söz vardır:
Geç tahakkuk eden adalet adalet getirmez, zulüm getirir. diye. Biz sizi
Zulüm iktidarına dönüştünüz. diye suçlarken mesnetsiz
atmıyoruz, sonucunuz bu. Dolayısıyla, bu kanunla bir sonucu,
eseriniz olan bir sonucu telafi etmek için bir çözüm öneriyorsunuz.
Duruşunuz yanlış, sonuçları düzeltmek değil, sebepleri
düzeltmektir maharet. Sebepleri düzeltmeden sonuçları
düzeltemeyeceğinizi bilmeniz gerekiyor. Dolayısıyla
getirdiğiniz tedbir de doğru değil. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin talebi doğrultusunda
getirdiğiniz bu kanunla önerdiğiniz tedbir de doğru değil.
Bundan sonraki maddede bu konudaki tenkidimizi ve Milliyetçi Hareket Partisinin
önerisini arz edeceğim.
Saygılar sunuyorum
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.
Şahsı
adına Bolu Milletvekili Fehmi Küpçü. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Küpçü.
FEHMİ KÜPÇÜ (Bolu)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 342 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 8inci maddesiyle ilgili söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, heyetinizi ve aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkına ilişkin
6ncı maddesi kapsamında, uzun yargılamaya ilişkin
ihlallerin ülkemizde uzun yıllardır devam ettiğini ve konunun iç
hukuk düzeninde yapısal ve sistematik bir problem oluşturduğunu,
bu konuya ilişkin önünde bulunan çok sayıda davanın askıda
olduğu, bu sebeple pilot karar prosedürünü uygulayacağını
belirtmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 2011
yılı sonu itibarıyla ülkemiz aleyhine toplam derdest
başvuru sayısı 15.940 olup bunların yaklaşık
2.500 adedi uzun yargılama iddiasına ilişkindir. 2012
itibarıyla da 3.500ü bulacağı tahmin edilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, güncelliğini de koruyan bu davalarla ilgili 3 Mart 2012
tarihinde Taha Akyolun İşte pilot dava başlıklı
yazısında da belirtildiği gibi, otuz beş yıllık
kadastro davası devam eden Ümmühan Kaplan ve benzeri davalar da maalesef
mevcut olup Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindedir. İşte bu
kanun tasarısıyla bu aksaklıkları iç hukukumuzda çözüme
bağlamak ve gereğini yerine getirmek için bu kanun tasarısı
hazırlanmıştır.
Son yıllarda
hızla sürdürülen yargı reformuna rağmen yargılamalar makul
sürede sonuçlanmamaktadır. Ümmühan Kaplan örneğinde olduğu gibi
ilgililer AİHMe başvurarak yine Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin adil yargılanma hakkına ilişkin 6ncı maddesini
gerekçe göstermektedirler ve Türkiye Cumhuriyeti aleyhine çok sayıda ihlal
kararı bulunmaktadır. Dolayısıyla, tasarıyla ihlal
kararı verilmeden önce uyuşmazlığın çözülmesine
ilişkin bir model geliştirilmektedir.
Böylece;
1) Her yıl önemli
miktarlarda tazminat ödeme yükümlülüğünün önüne geçilecek,
2) İnsan hakları
alanında uluslararası toplumda oluşan ülkemizle ilgili olumsuz
görüşler izale edilmiş olacaktır.
Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 39uncu maddesi Dostane Çözümler
başlığını taşımaktadır. Tasarıyla
öngörülen modelde, uyuşmazlık hakkında AİHM bir karar
vermeden iç hukukta iz düşüm oluşturularak
uyuşmazlıkların çözülmesi amaçlanmaktadır.
Komisyonun etkin bir
şekilde çalışabilmesi ve vatandaşlarımızın
en kısa sürede haklarına kavuşabilmesi amacıyla yine
komisyonun idari bir kurul şeklinde teşekkül ettirilmesi
amaçlanmaktadır. Zira, sıkıntı, zaten yargının
makul süreler içerisinde uyuşmazlıkları çözümlendirememesinden
kaynaklıdır. Komisyonun yargıyı denetleme yetkisi
olmayıp AİHMin emsal kararlarını gözetmek suretiyle
tazminata hükmedecek, yargılama mercisinin kararıyla ilgili herhangi
bir kararı vermeyecek ve değerlendirmede bulunmayacak, tabiri caizse,
sonuç odaklı, hızlı işleyen bir usulü benimsemesi söz
konusudur.
Yine, komisyon inceleme yaparken
yargılama fonksiyonu ifa etmeyeceğinden taraf teşkili ve
husumete ilişkin bir inceleme de yapmayacaktır. Tasarı ile
AİHM kıstası temelinde yargılama sürelerinin uzunluğu
ile sınırlı olacaktır. Tazminat ödeme suretiyle
başvuruların neticelendirilmesi modelidir.
Benim söz aldığım 8inci
madde de, komisyona yapılan müracaat ve müracaatın sonucunda
komisyonun kesinleşen kararının bir örneğinin ilgili adli
veya idari merciye gönderilmesini düzenlemiştir.
Değerli milletvekilleri, ezcümle, bu
kanun tasarısı ile uluslararası platformda oluşan olumsuz
kanaatleri izale etmek, hızlı, adil ve makul sürede yargılanmaya
ilişkin sonuç odaklı bir iç hukuk düzeni ve çözümü
öngörülmüştür. Şüphesiz bu kanun tasarısıyla ilgili takdir,
taltif yüce Meclise aittir.
Ben, şahsım adına bu kanun
tasarısının yasalaşmasını murat eder, tekraren bu
vesileyle heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Küpçü.
Şahsı adına Adana
Milletvekili Fatoş Gürkan.
Buyurunuz Sayın Gürkan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
FATOŞ GÜRKAN (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan 342 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 8inci maddesi üzerine şahsım adına
söz almış bulunuyorum, yüce heyetinizi ve bizi izleyen aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün
cenazesi defnedilen, Hakkâri Çukurcada şehit olan Adanalı Mehmet
Doğan kardeşimize Allahtan rahmet, ailesine ve yüce milletimize
başsağlığı diliyorum. Ruhu şad olsun.
Tasarının
8inci maddesi ile komisyona yapılan müracaatlar ve müracaat sonucunda
komisyonun kesinleşen kararlarının bir örneğinin müracaata
konu işlemin yapıldığı adli veya idari merciye
gönderilmesiyle müracaata konu işlem henüz
sonuçlandırılmamışsa ilgili adli veya idari merci
tarafından bu işlemin ivedilikle sonuçlandırılması
düzenlenmiştir.
Milletvekilliğinden
önce yaptığımız meslek gereği de, avukatlık
mesleği gereği de en çok şikâyet ettiğimiz konu, maalesef,
yargının uzun süreli olmasıydı. Vatandaşın, adaletin
tecellisi yanında, adaletin geç tecellisi de en çok şikâyet
ettiği konulardan biriydi.
Değerli
milletvekilleri, son yıllarda hızla sürdürülen yargı reformu
çalışmalarına rağmen, çeşitli sebeplerle, maalesef,
yargılama süreleri uzayabilmekte ve makul sürelerin dışına
taşabilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
taşınan, yargı sistemimize ilişkin sorunlardan dolayı,
ülkemiz aleyhine verilmiş bulunan çok sayıda ihlal kararı
bulunmaktadır. Bu ihlal kararları ülkemizin bir yandan her yıl
önemli miktarlarda tazminat ödemesi yanında bir yandan da -biraz önce
arkadaşlarımızın bahsettiği gibi- ülkemizin
uluslararası platformda prestijini de olumsuz etkilemektedir. Tabii,
yargılamaların makul sürede sonuçlanmaması kişi ve
kurumların yargıya güvenini de olumsuz yönde etkilemektedir. Biz
Anayasa Komisyonunda görüştük, kanunlaştı da; Türkiyede
yargı yollarının tüketilip Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine gidilmesi yerine Anayasa Mahkemesine bağlı bireysel
başvuruları alacak bir İnsan Hakları Kurumu kuruldu. 23
Eylül 2012 tarihinde de çalışmalarına başladı. Bundan
sonraki bireysel başvuruları İnsan Hakları Kurumu
alıyor ama bu kanundaki konu, daha önce verilmiş, müracaat
edilmiş Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine giden dosyalarla
ilgili.
Tabii,
AK PARTİ iktidarı döneminde aslında yargıyla ilgili çok
önemli çalışmalar yapıldı.
Baktığımızda, yüzde 34 oranında özellikle hâkim ve
savcı sayısı artırıldı, yüzde 35ten fazla
mahkeme sayısı artırıldı. Yine, ihtisas mahkemelerinin
sayısı yüzde 23lük artışla 984e ulaştı. Yine, 7
Haziran 2011 tarihli HSYK kararı ile 15 ilde bölge adliye mahkemelerinin
kurulması kararı verildi. Bunun gibi, yine Yargıtayda,
Danıştayda özellikle daire sayıları da
artırıldı ama daha önce biriken dosyalar nedeniyle maalesef,
yargı hizmetleri önemli bir ölçüde yığılmış
görünüyor.
Örnek
bir karar var, Ümmühan Kaplan kararı. Biraz önce
arkadaşlarımız bahsetti ben bahsetmeyeceğim. Bu kararla
-pilot alınan bir karardı bu- bir yıl içinde iç hukuk
yolları kurularak Türkiyede birikmiş dosyaların, tazminatı
ödenmek suretiyle bu dosyaların sonuçlandırılması
planlanıyor. Kanundaki maksatta, bu belirtilen kriterler
sağlandığı takdirde Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin iç hukuk yolunun etkin olduğunu kabul etmesi bekleniyor,
özellikle, komisyon kurulup komisyonun çalışmalarından sonra.
Tabii, bu kanun kapsamında yapılacak müracaatlar hakkında karar
vermek üzere Adalet Bakanlığımız tarafından atanacak 4
kişiyle, Maliye Bakanlığımız tarafından atanacak
1 kişiden oluşan toplam 5 kişilik komisyon kurulması
öngörülüyor ve tasarının kanunlaşması hâlinde özellikle
birçok vatandaşımızı ilgilendiren önemli bir sorun da
böylelikle çözülmüş olacak.
Tabii,
görüşülmekte olan tasarıyla ilgili önemli bir çalışma
yapıldı. Bu tasarının hazırlanmasında emeği
geçen, başta Sayın Bakanımıza, bürokratlara, komisyondaki
tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyor, kanunlaşması
hâlinde ülkemiz ve milletimiz için hayırlı uğurlu olsun diyorum,
yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Gürkan.
Soru-cevap
bölümüne geçiyoruz.
Sayın
Doğru
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ülkemizde
bu ay itibarıyla cezaevlerinde kaç tane tutuklu ve hükümlü vardır?
Bunların kaç tanesi 18 yaşın altındadır? Mahkûmlardan
kaç tanesi uyuşturucu ve madde kullanımıyla ilgili suçlardan
cezaevinde yatmaktadır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Sayın
Tanal
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, icra dairelerine dosya ödemelerinin tamamen bankalar kanalıyla
yapılması uygulamasına geçilmesiyle UYAP sistemi yeterli
altyapıya sahip olmadığı için şimdiden büyük sorunlar
yaşanmaya başlandı. 6352 sayılı Kanunla, icra
daireleri kanalıyla ödeme yapılabilmesi için ilgililerin yasanın
yürürlüğünden itibaren altı ay içinde icra dairelerine banka hesap
bilgisi bırakması gerekmektedir ancak yasayla, yürürlük tarihinden
önce açılan takipler için değişiklikten önceki hükümler
saklı tutulmuştur. Bu düzenlemeye rağmen, Adalet
Bakanlığı 4 Ocak 2013 tarihli genelgesiyle kanuna
aykırı olarak icra dairelerinin şu anda ödeme yapmasına
engel olmakta ve icra daireleri kanun ve genelge arasında iş yapamaz
duruma gelmiştir. Bu durumun düzeltilmesi için bir an önce girişimde
bulunulmalı. İcra dairelerinin ödeme yapabilmelerinin önünü
açmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın
Öğüt
Yok.
Sayın
Özgündüz
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, müsteşarınızın başkanlığını
yaptığı Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı
var biliyorsunuz. Bu vakfın bir amacı da hâkim, savcıların
lojman ihtiyacını karşılamak. Fakat atama, nakil, emeklilik
nedeniyle lojmanı iki ay içinde boşaltmayan hâkim, savcılardan
lojman kira bedelinin yüzde 1.000 katı -dikkatinizi çekiyorum, yüzde 1.000
katı- fazla kira bedeli ve ayda 110, senede yüzde 120 tefecilik faizi gibi
bir faiz alınmaktadır. Bu uygulamayı değiştirmeyi
düşünüyor musunuz? Özellikle atama ve sürgünlerde itiraz hâlinde itiraz
süresi sonuçlanmadan boşaltmaları isteniyor hâkim, savcıların.
Bu ciddi bir mağduriyete neden olmaktadır. Adalet
Bakanlığının bağlı kuruluşu olan ATGVnin
tefecilik yapması pek uygun değil bizce. Siz nasıl
düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Özgündüz.
Sayın
Yılmaz
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, görüşmüş olduğumuz tasarıda Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine 23 Eylül 2012 tarihine kadar olan başvurularla
ilgili yapılacak başvurular değerlendirilebiliyor. Peki, bu
tarihten önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine hiç
başvurmamış insanlar var; uzun yargılamalardan, uzun
tutukluluklardan bunlar da şikâyetçiler. İşte, bu
insanların bu komisyona başvuramamalarının, bu yasadan
yararlanamamalarının nedenini uluslararası kuruluşlara başvurmaması
olarak görürsek bu insanları cezalandırmış gibi olmuyor
muyuz biz? Uzun yargılamalardan ve uzun tutukluluklardan şikâyetçi
olan kişilere de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
başvurmasalar bile bu komisyona başvurup bu yasadan yararlanma
hakkı verilmesi konusunda bir düzenlemeniz, bir önergeniz olabilecek mi?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
Sayın
Köse
TUFAN
KÖSE (Çorum) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Binlerce
vatandaşımız İcra ve İflas Kanununda düzenlenen
taahhüdü ihlal suçundan dolayı mağdur durumdadır. Her gün birçok
milletvekili arkadaşımız gibi ben de birçok telefon
almaktayım. Terör örgütünün yöneticisi Aponun bile affedilmesinin ev
hapsine çıkartılmasının gündemde olduğu bu günlerde,
taahhüdü ihlal suçunu işleyen zor durumdaki vatandaşlarımız
için Bakanlığınız bir çalışma yapmakta
mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Köse.
Sayın
Tanal, tekrar buyurunuz.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfının
araçlarıyla hacizlere gidilmektedir. Ancak araçlara taksimetre
takılmadığı için çok yüksek ücretler borçlulardan tahsis
edilmektedir ve bu bir insan hakkı ihlali değil midir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
İlk
soru Sayın Reşat Doğrunun; cezaevlerinde bu ay itibarıyla
kaç hükümlü-tutuklu vardır, bunların detaylarını sordu.
Bugün itibarıyla cezaevlerimizde 136 bin civarında tutuklu, hükümlü
toplamımız var. Bunların tutuklusu 32.169, 104 bini de hükümlü
pozisyonunda. Tutuklu oranı da yüzde 23,5. Bu oran, 2000 ve 2001
yıllarında yüzde 49la 51 arasında değişen bir
orandı. Tabii, bu süre içerisinde gelinmiş olan nokta önemli bir
noktadır. Yüzde 49dan, yüzde 51den tutuklu oranını yüzde
23,5a indirebilmek kolay değildi. Biz bu yüzde 23,5 tutuklu
oranını da yeterli görmüyoruz, bunu daha da aşağılara
indirecek tedbirler, çözümler getirdik, bunların da takipçisiyiz. Bu oran
Avrupa Konseyi üyesi ülkeler arasında kabul edilebilir bir oran.
Baktığınız zaman Fransada tutuklu oranı yüzde 24ün
üzerinde, Avrupa Birliği ortalaması yüzde 23,5. Yani Türkiye, AB
üyesi ülkelerin cezaevlerinde bulunan hükümlü, tutuklu oranlarını
yakalamış, onun altına inmiş durumdadır. Biz bunu
yeterli görmüyoruz, daha da ileriye taşıyacak
çalışmaları yapıyoruz.
Sayın
Doğrunun sorusunda detay bilgiler var, talep ediyor. Onları
kendisine yazılı olarak ayrıca ileteceğim.
Sayın
Tanalın
Son çıkarmış olduğumuz 3üncü yargı
paketi içerisinde yer alan ve icra dairelerinde tarafların para
alışverişini ortadan kaldıran ve tüm parasal
işlemlerin banka kaydı üzerinden geçirilmesini zorunlu kılan
hükümler gereğince ocak ayının başından itibaren bir
uygulama başladı. Bu uygulamanın maksadı noktasında
bir ittifak var, burada herhangi bir ihtilaf yok. Ancak uygulamanın
sağlıklı yürüyebilmesi için birtakım şikâyetler biz de
aldık. Sabah Barolar Birliği Başkan ve yöneticileriyle bu
konuyla ilgili bir toplantı yaptık. O görüşmeler doğrultusunda
ilave tedbirler çalışılıyor, bunları en kısa
sürede telafi edeceğiz Sayın Tanal.
Sayın
Özgündüzün bir sorusu: ATGV lojmanlarında barınan hâkim,
savcıların lojmanları boşaltma yükümlülüğünü yerine
getirmediği takdirde onlara uygulanan kiranın çok fahiş
olduğunu ve çok fahiş miktarda faiz uygulaması
yapıldığını ifade ettiler.
Değerli
milletvekilleri, elbette ki hâkim, savcıların yılın belli
dönemlerinde yer değişikliği kararnameleri
hazırlanıyor. Kararnameyle başka bir görev yerine atanan hâkim,
savcılarımız kendi oturdukları lojmanları
boşaltmadıkları takdirde onların yerine başka bir
bölgeden atanan hâkim, savcılarımız da onların lojman
boşaltmasını bekliyorlar.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Sayın Bakan, itiraz süresi beklenmiyor.
Bakın, itiraz kabul edildiği takdirde orada devam edecek görevine.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Evet.
Dolayısıyla
bu, tamamen işleyişin sağlıklı olması
açısından uygulanan bir önlemdir.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Yüzde 1000...
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Zaman zaman burada bu süreyi belki
maksadı aşan şekilde kullanmak isteyen uygulamalara
karşı alınmış tedbirdir diye düşünüyoruz.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Ama yüzde 1000 Sayın Bakan.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Ancak bu çerçevede, sizin sorunuz
çerçevesinde yeniden uygulamaları bir gözden geçirelim, yapılabilecek
daha iyileştirmeler var ise ona da bakalım Sayın Özgündüz.
Onun
dışında, Sayın Yılmazın bir sorusu: 23 Eylül
2012 tarihi öncesinde başvurması gerektiği hâlde ya da
başvurmamış olanlar, uzun yargılamalardan dolayı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Türkiye aleyhine başvuru
yapmamış olanlar bundan istifade edemeyecek mi? Şöyle
edemeyecek: Bu kanunun yapılış amacı, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde var olan dosyaların tazmin komisyonu marifetiyle
iç hukuk yoluyla çözüme kavuşturulmasına ilişkin bir kanundur.
Şimdi, terörün zararlarını önlemek maksadıyla kurulmuş
olan komisyonların geçmişte yaptığı
çalışmalara bakınız. Orada da bu zararlardan dolayı
mağdur olduğunu beyan eden ve bu konuda konumunu, zararını
ispat etmiş olanların kullanabileceği bir yoldu o. Bu
açıdan bir başlangıç noktası almak zorundasınız
ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruyu kabul ettiğimiz 23 Eylül
2012 tarihi öncesinde iç hukuk yolları tükenmiş ve AİHMe
başvurmuş olanların uzun yargılamadan kaynaklı
şikâyetlerini baz alan bir yasa tasarısı önünüze getirdik.
Değerli
arkadaşlar, biz bir sıkıntıyı telafi etme
noktasında bir çalışma yaptık. Onunla ilgili benzer
talepler gelirse, onları da ayrıca karşılayıp
karşılayamayacağımızı değerlendiririz.
BAŞKAN
Süremiz doldu.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Peki. Cevap veremediğim soruları
yazılı cevaplayayım Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Şimdi
madde üzerindeki önergelere geçiyoruz.
3
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 8inci maddesinde bulunan Komisyon
kelimesinin Anayasa Mahkemesi olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Faruk Bal Ali
Halaman Mehmet
Şandır
Konya Adana
Mersin
Tunca Toskay Oktay
Öztürk Cemalettin
Şimşek
Antalya Erzurum
Samsun
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 342 sıra sayılı Kanun Tasarısının 8inci
maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Gürkut
Acar Malik Ecder
Özdemir
Uşak Antalya
Sivas
Mustafa Moroğlu Birgül
Ayman Güler Kamer
Genç
İzmir İzmir
Tunceli
(2) Müracaata konu işlem henüz
sonuçlandırılmamışsa ya da geç
sonuçlandırılmışsa, mahkeme kararları geç veya
kısmen icra edilmiş ya da icra edilmemişse ilgili adli veya
idari merci tarafından bu işlem ivedilikle
sonuçlandırılır. Ayrıca komisyon sorumlular hakkında
disiplin işlemi yapılıp yapılmayacağı ve
tazminatın rücu edilip edilmeyeceğine ilişkin ilgili kurumlara
bildirimde bulunur.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 342 sıra sayılı Tasarının 8inci maddesinin
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan İdris
Baluken Mülkiye
Birtane
Şırnak Bingöl
Kars
Erol Dora Hüsamettin
Zenderlioğlu
Mardin Bitlis
BAŞKAN
Komisyon son önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu)
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Kim konuşacak acaba?
DEMİR
ÇELİK (Muş) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi mi okutacağım?
Gerekçe:
Anayasanın
90ıncı maddesi uyarınca tarafı olduğumuz başta
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere Birleşmiş
Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve diğer
sözleşmelerin iç hukukta uygulanması, uygulamadan doğan
mağduriyetlerin giderilmesi, sorumluların
cezalandırılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN
Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 342 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 8inci
maddesinin 2nci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları
(2)
Müracaata konu işlem henüz sonuçlandırılmamışsa ya da
geç sonuçlandırılmışsa, mahkeme kararları geç veya
kısmen icra edilmiş ya da icra edilmemişse, ilgili adli veya
idari merci tarafından bu işlem ivedilikle
sonuçlandırılır. Ayrıca komisyon, sorumlular hakkında
disiplin işlemi yapılıp yapılmayacağı ve
tazminatın rücu edilip edilmeyeceğine ilişkin ilgili kurumlara
bildirimde bulunur.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılamıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Kim konuşacak?
Sayın
Köse buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
TUFAN
KÖSE (Çorum) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 342
sıra sayılı Tasarının 8inci maddesindeki
değişiklik önergesi için söz almış bulunmaktayım, bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
arkadaşlarım, yargılama sürelerinin uzun sürmesi, uzun süren
yargılamalarda iktidarın gözüyle bakmayan, diliyle konuşmayan
yurtseverlerin, aydınların, gazetecilerin, askerlerin,
öğrencilerin, siyasetçilerin tutuklu olması ülkemizin kanayan bir
yarasıdır.
Yaşam
hakkından sonra en büyük ve en önemli insan hakkı özgürlüktür.
Özgürlüğü kısıtlayan ve yalnızca bir tedbir olan
tutukluluğun gelişigüzel kullanılması tedbir olmaktan
çıkıp bir cezaya dönüştüğü hususu Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararlarına ve uluslararası insan hakları
örgütlerinin raporlarına yansıyıp saklanamaz hâle
geldiğinde iktidar tarafından bu tasarı gündeme
alınmıştır. Ancak bu tasarıda da herhangi bir zihniyet
değişikliği bulunmamaktadır. Yani kafa hep aynı kafa,
on yıldır iktidarda olan AKP kafası. Hak ihlallerini, uzun
yargılamayı, haksız tutukluluğu engellemeye dönük
değil, bu ihlallere devam edip ama para ile tazminat ile gönül almaya,
uluslararası kuruluşları ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesini teskin etmeye yönelik bir tasarı. Dahası uzun
yargılamaları yapan iktidara yakın, cemaate yakın hâkimleri,
savcıları korumaya, onları ali kıran baş kesen kadı
konumuna getirmeye dönük bir düzenleme.
Değerli
arkadaşlarım, bu tasarıda, hak ihlali yapanlarla ilgili bir
yaptırım yok. Rücu konusunda dahi bir düzenleme
yapılmamış. Bu hâliyle bu tasarı, uzun süren
yargılamalarda ihmalî davranışı olan kamu görevlileri
açısından hiçbir caydırıcılık taşımayacaktır
ve hiçbir caydırıcılık taşımayacağı
için de iç hukuktaki uzun süren yargılamaları da engellemesi söz
konusu olmayacaktır. Her fırsatta, karanlıkta kalan, üzeri
örtülen, soruşturulmayan hak ihlalleri de yeni ihlallerin habercisi
olacaktır. İnsan hakları ihlalini gerçekleştiren veya
ihlalden sorumlu olanların soruşturulmaması,
yargılanmaması ve cezalandırılmaması, dahası
ülkemizde sorumluların daha üst rütbelere terfi ettirilmesi bu ihlalleri
gerçekleştirenler için de teşvik edici ve cesaretlendirici
olacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, bu kanun bir yaptırım öngörmediği ve
rücu hususunu da düzenlemediği için, cemaatlere emir kulluğu yapan
savcıya, cemaatlerden aldığı emirleri iki etmeden
tutukluluk kararı veren yargıca engel olamaz. Deniz Feneri
sanıklarını yargılamadan savcılarını
yargılamaya engel olamaz. Oda TV davasında İnternet sitesinin
sahibi, editörleri, muhabirleri tutuksuz yargılanırken onlara
yardım ettiği iddia edilen 75 yaşındaki Profesör
Yalçın Küçükün ve yine onlara yardım ettiği söylenen emniyet
müdürü Hanefi Avcının tutuklu yargılanmasındaki keyfîliği
ve hukuksuzluğu da ortadan kaldıramaz, engelleyemez.
Bu
tasarı bu hâliyle yasalaşırsa bir oğlunu cezaevindeyken
kaybeden, kendisi de ölümcül bir hastalıkla cezaevinin dört duvarı
arasında pençeleşen Profesör Doktor Fatih Hilmioğlunun tahliyesine
karar vermeyen hâkimin de bu keyfîliğini maalesef engelleyemez.
Yine
bu tasarı bu hâliyle yasalaşırsa Sivas davasının ve
benzeri davaların zamanaşımına uğratılmasını
engelleyemez.
Bu
kanun bu hâliyle yasalaşırsa Balyoz davasında bir orgeneralin
hastalığını darbe yapamamaya gerekçe göstererek gerekçeli
kararında bu hususu geçiren hâkimin de bu keyfîliğini ve
gaddarlığını da engelleyemez.
Yine
bu kanun bu hâliyle yasalaşırsa sendikacılık yapmaktan
başka suçları olmayan KESKe bağlı sendikacıların
yöneticilerini de terör örgütü üyesi olarak tutuklu yargılanmaktan
alıkoyamaz.
Değerli
arkadaşlarım, konuşmama son verirken, bugünlerde, az evvel söz
ettiğim Profesör Doktor Fatih Hilmioğlu, bir oğlunu
cezaevindeyken trafik kazasında kaybeden ve şu anda da ölümle
pençeleşen dostumuzun, arkadaşımızın ve değerli
aydınımızın cezaevinden tahliye edilmesi yönünde bu Meclise
büyük görevler düşmektedir. Bunu da sizlere hatırlatmayı bir
borç biliyorum.
Hepinize
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Köse.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 8inci maddesinde bulunan Komisyon
kelimesinin Anayasa Mahkemesi olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Gerekçe.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe
Hukuk
devletinin gereği olarak yargı ile ilgili tazminat talebine daha
yüksek yetkili yargı makamı olan Anayasa Mahkemesi karar vermelidir.
BAŞKAN
Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
8inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
8inci
madde kabul edilmiştir.
9uncu
maddeyi okutuyorum:
Süre
MADDE 9 - (1) Bu Kanun, 23/9/2012 tarihi itibarıyla Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi nezdinde kaydedilmiş başvurular hakkında
uygulanır.
(2) Birinci fıkradaki süre Bakanlığın
teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca uzatılabilir.
BAŞKAN
- 9uncu madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır.
Buyurunuz
Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tekraren yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Maddenin
içeriği üzerinde konuşamadığım için de üzgünüm ama
kanunun tümü üzerinde konuşmak bana göre içeriği içerisinde maddeler
üzerinde konuşmaktan daha önemlidir diye düşünüyorum. Bir önceki
madde de yaptığım konuşmanın devamı mahiyetinde
söyleyeyim, bu kanunun gerekçesinde çok samimiyetle ifade edildiği gibi
Türkiye uzun yargılama sürelerinden dolayı Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi tarafından yapısal ve sistematik bir özür, bir
sorun yaşamaktadır. Buna bir çözüm üretilmesi gerekir. Bu çözümün
üretilmesi için Hükûmete süre verdiler mi, bilmiyorum ama iç hukukta bir
yapı kurulması bir zorunluluk hâline getirilmiştir. Söylenen
husus, gerekçede de ifade edilen husus; Türkiye artık bu konuda özürlüdür,
Türkiye bu konuda dünya ölçeğinde sorunlu bir ülkedir ve Türkiyeye
yakışmaz bir mahkûmiyete müstahak bir ülkedir, buna bir çözüm
geliştirilmesi gerekmektedir. Söylenen hadise budur.
Hükûmetin
bu yasayı buraya getirmekle bunu kabul ettiklerini, ikrar ettiklerini bir
nevi itiraf ettiklerinin de belgesidir bu yasa. Ayrıca, uzun tutukluluk
sorunu ile kendi insanına da zulmettiğinin, haksızlık
yaptığının itirafıdır bu yasa. Bu noktada bugün
yaklaşık iki yıla yakın milletvekili seçilmiş
olmalarına rağmen hâlâ tutuklulukları mahkûmiyete
dönüştürülen milletvekillerini, seçilmiş milletvekillerini de buradan
saygıyla selamlıyorum. Onlara da yapılanı
kınıyorum.
Değerli
arkadaşlar, demin de söylediğim gibi, bu yasa bir sonuca,
ulaşılan sonuca -kaldı ki on yıldır ülkemizi yöneten
AKP iktidarının sonucu- bu sonuca tedbir olarak getirilen bir
yasadır. Sebepleri sorgulamayan bir yasayla muhatabız. Onun için,
biz, öncelikle, yani sonuca tedbir getirmeden önce sebepleri sorgulamak
gerektiği kanaatindeyiz. Sizin sivrisineklerle mücadelenin
bataklığı kurutmadan bir etkin yol
olmadığını bilecek durumda olduğunuzu biliyoruz. Bu
sebeple, biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu sonucu oluşturan
sebeplerde görüşümüzü ve tedbir paketimizi veya çözümümüzü de ifade etmek
durumundayız.
Bize
göre, yargının bu kadar uzun sürede devam etmesi ve bunun bir
haksızlığa, bir zulme dönüşmesinin temel sebebi,
yargıda elektronik sistemin, tekniğin yeterince ve etkin biçimde
maalesef kullanılamamış olmasına bağlıyoruz.
Sebep bu. Yani yargıda karar veren hâkim delil toplamayı, delil
değerlendirmeyi, derleme yapmayı
Bunların böyle bildiğimiz
o klasik metotlarla, dosyalar üzerinden yapılması hâlinde karar
vermek çok uzuyor. Hızlı karar vermenin de yanlışa sebep
olacağı varsayımıyla uzun süreli yargılamalar ortaya
çıkıyor. Bu tekniğin kullanılması konusunda Milliyetçi
Hareket Partisinin ifade ettiği millî yargı sistemini, yapay zekâ,
yargının hızlandırılması, yargı
mensuplarının, daha doğrusu hâkimlerin usul yapmasını
engelleyecek yapay zekâ sisteminin yargıya kazandırılması
gerektiğini uzun uzun programlarımızda, konuşmalarımızda
ifade ettik. Ama bugüne kadar yargının teknolojinin tüm
ihtiyaçlarından yeterince faydalandığını, yeterince bu
konuda bir altyapı kurulduğunu söyleyebilmek mümkün değil. Bu
sonucun bir sebebi budur.
İkinci
sebebi, personel sorunlarının bir türlü çözülememiş
olmasıdır. Bugün yargı görevlilerinin, yargı
çalışanlarının -hâkimiyle, mübaşiriyle- özlük
haklarından başlayan, çok başka alanlarda da
sıralayabileceğimiz birçok sorunu bulunmaktadır. Yani kendi
söküğünü dikemeyen bir terzi misali, kendine adaletli, kendine gerçekten
hak, hukuk, evrensel hukuk anlamında bir statü kazandıramayan
yargı, bir de bu hızlı değişimlerle
Yani
sonuç itibarıyla yargıda çalışan insanlar da insan.
Siyasetin baskısı, idari baskılar, sayabileceğimiz daha
birçok şeyler var. Tüm bunların sonunda bir motivasyon kaybıyla,
korkuyla, yargı teminatı, hâkim teminatı, tüm bu konularda
yaşanan sorunların sonucunda yargılamanın hızı
maalesef bizi böyle mahkûmiyet noktasına
taşımıştır. Bu iki sebebin sonucu olarak da suç
ortamı genişlemiş ve derinleşmiştir. Türkiye, bir
suçlular cenneti hâline gelmiştir veya bir toplumsal cinnet hâli
yaşanır hâle gelmiştir. Bugün toplumda gerçekten yaşanan o
suçları kabul edebilmek mümkün
değil. 2 çocuğunu öldürüyor, intihar ediyor insanlar.
Dolayısıyla
suç ortamının genişlemesi ve derinleşmesiyle hukuki ve
idari davaların genişlemesi ve derinleşmesi, demin
saydığımız o iki sebebin tabii sonucudur. Tüm bunların
sonucunda da, maalesef, uzun yargılama sürelerinden dolayı Türkiye
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde mahkûm, özürlü bir ülke,
cezaya müstahak bir ülke hâline gelmiş durumdadır. Yani Türkiyeyi
Hükûmet yönetiyor. Tabii ki bu suçlamanın muhatabı Hükûmettir ama bu,
Türkiye olarak hepimizin meselesidir, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
meselesidir, milletimizin meselesidir. Yani Kanuni Sultan Süleyman
Bizim
büyüklüğümüz hep Kanunî olmakla, Tüzükât-ı Timur yani hukuka,
tüzüğe, kanuna dayalı bir yönetim biçimini bir medeniyet hâline
getiren bu milletin bugünkü nesillerine bu sonuç
yakışmamaktadır, sebepleri de bana göre bunlardır.
Niye böyle olmuştur?
Sayın Bakanım itiraz edecek ama bakınız, bazı
kanunlarla fazla oynamamak lazım. Türk Ceza Kanununu 10 defa
değiştirdiniz 2004ten bu yana, Ceza Muhakemeleri Kanununu,
Kabahatler Kanununu birçok defa değiştirdiniz. Her değişiklikten
sonra sanığın lehine gelişen hükümlerin yeniden
yargılanma sebebi sayılması dolayısıyla bir
davanın 4 defa görüldüğü olmuştur. Şimdi, hâkim, önünde
aynı davayı 4 defa görürse yargılamanın bitebilmesi mümkün
mü? Bir anlamda suç artmış, suç derinleşmiş ve
genişlemiş, Türkiye yaşanan sorunlardan dolayı bir suç
ülkesi hâline, suçlular ülkesi hâline gelmiş, toplum cinnet geçiriyor, bir
de ceza kanunlarıyla bu kadar çok sık oynarsanız, sürekli
kuralı değiştirirseniz ve o kuralın lehe olan durumunu tekrar
yargılama sebebi sayarsanız, sonuçta yargılamayı kısa
sürede bitirebilmeniz mümkün değildir.
Bu sonuçtan sonra,
değerli arkadaşlarım, bir hususu da dikkatinize sunmak
istiyorum. Toplum adına yetki kullanan siyasetin, toplum adına yetki
kullanan yargının, tüm insanlarımızın temel bir
sorumluluğu vardır, adalet duygusunu geliştirmek. Eğer bu
toplum veya bu toplumu oluşturan fertler olarak bizler adalet duygusunu
kaybeder, bu noktada devlete, yargıya olan güvenimizi kaybedersek birlikte
yaşama irademizi veya birlikte büyük olmak gayretimizi,
amacımızı, hedefimizi gerçekleştiremeyiz.
Değerli
arkadaşlar, bunlar bir sorun ama bu soruna getirdiğiniz çözüm bana
göre doğru değil. Ne yapıyorsunuz? Yargıya diyorsunuz ki:
Sen bunu beceremedin, ben idare olarak kuracağım bir kurulla bunu
becereceğim, başaracağım. Yargıya hakaret
ediyorsunuz. Yargının konusunu Bakanlar Kurulu uhdesine
taşıyarak hem yasamanın yetkisine müdahale ediyorsunuz hem
yargıya müdahale ediyorsunuz. Bu demokrasinin, bu bizim demokratik
sistemimizin özüne aykırı, bu Anayasaya aykırı, bu kuvvetler
ayrılığına aykırı. Değerli milletvekilleri,
burada hukuk kuruyoruz. Hukuk bozuculuğu görevinde bulunuyorsunuz,
parmaklarınızla onayladığınız kanunlarla siz
Anayasaya aykırı, evrensel hukuka aykırı, demokratik
sistemimize aykırı bir düzenleme yapıyorsunuz.
Yargıdaki
yanlışı; Başbakanlığa, Hükûmete bağlı
Hükûmete genişletme yetkisi
veriyorsunuz yani yargının işlevine müdahale eden,
yasamanın çıkarttığı kanunu genişletme
hakkına sahip bir yürütme, parlamenter demokratik sistemde olmaz.
Eğer kuvvetler ayrılığı bizim sistemimizin özü, hukuk
devleti olmak, demokratik bir sistemle yönetilmek iddiasındaysak bu
bütünüyle yanlış. Yani yanlış yaparak doğruyu
bulmanız mümkün değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) - Bu sebeple bu kanunu doğrultmak bir zorunluluktur.
İnanıyorum ki Sayın Hükûmet vereceği önergelerle bu durumu
düzeltecektir.
Bu
ümitle, bu temenniyle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Yılmaz.
CHP
GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Teşekkür ederim
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken Zonguldakta
maden kazası sonucunda vefat eden 8 işçimiz için
başsağlığı diliyorum ailelerine, tüm ulusumuza, emek
dünyasına.
Ancak
bu, başsağlığı dilemek yetmiyor biliyorsunuz.
Sayın Genel Başkanımızın da
açıkladığı gibi o madene ilişkin Sayıştay
raporları var ise ve o madenle ilgili iş güvenliği önlemleri
alınmadıysa bunda devletin çok ciddi bir kusuru vardır. Onun
için başsağlığı dilemekle yetinmiyorum. Ben buradan
tüm yetkililere
Sayın Bakan yok, sosyal güvenlik ve iş
güvenliğiyle ilgilenen Bakanımız yok burada ama mutlaka bu
türden, madenlerde çok ağır kazalar geçiriliyorsa bunların
önlemlerinin alınması lazım, bu konuda verilen iş
güvenliği uzmanlarının raporlarının gereğinin
yerine getirilmesi lazım. Eğer gereği de yerine getirilmiyorsa
bu madenlerin kapatılması lazım. Artık, daha fazla
insanımızın oralarda göz göre göre ölüme terk edilmesine asla
izin vermemek lazım. Bunu buradan bildirmeyi bir borç biliyorum.
Aynı
zamanda, yine Hakkâri Çukurcada 110 teröristin saldırısı
sonucunda vefat eden Mehmet Doğanın ailesine ve tüm ulusumuza
başsağlığı diliyorum, 2 yaralı askerimize de acil
şifalar diliyorum.
Bugünlerde
hem İmralı hem Kandil muhatap kabul edilerek,
meşrulaştırma yoluna gidilerek, terörle pazarlık yoluna
gidilerek, böylesine bir duygu yaratılarak, sanki ülkede terörün
sonlandırılmasına doğru bir adım
atılmış gibi bir duygu ve umut yaratıldığı
bugünlerde, terörün terörizmden vazgeçmeyeceğini bugün yine yaşayarak
gördük. Bunu da ben bütün halkımızın takdirlerine sunuyorum.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bu 342 sayılı
Tasarının 9uncu maddesiyle ilgili görüşlerimizi bildirmek
üzere söz almış bulunuyorum. Biz, bu maddenin
yanlışlığını, eksikliğini dile getirdik.
Biraz sonra da önergemiz okunacak zaten, o çerçevede bu maddenin
değiştirilmesini istiyoruz.
Aslında,
bu kanunun pek çok yönünde eksiklik var, sakıncalar var ve bu kanun geçici
bir kanun yani kanunun isminden de belli zaten. Komisyona geldiğinde
Komisyonda ismi aynen şöyle değiştirildi: Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı
Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun
Tasarısı. Yani geçici bir kanun düzenliyoruz burada biz. Sadece
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurular yapıldıysa
onlarla ilgili bir tazminat ödemek suretiyle, bir komisyon eliyle tazminat
ödemek suretiyle bu insan hakları ihlalini ortadan kaldırmaya
çalışıyoruz. Böylesine geçici bir durum söz konusu. Oysaki
olması gereken nedir? Burada bu geçici düzenlemeyle biz bu sorunu
çözümleyemeyiz. Biz burada neyi düzenliyoruz sevgili arkadaşlar?
İdare hukukunda, özel hukuk davalarında, ceza soruşturma ve
yargılamalarında uzun yargılamalardan kaynaklanan hak
ihlalleriyle ilgili söz konusu hak ihlallerinin olmaması için çaba sarf
edeceğiz. diyoruz ve Bu konudaki hak ihlallerini ortadan
kaldıracağız. diyoruz, bir de
Mahkeme kararlarının yerine getirilmemesi, geç getirilmesi ya
da hiç getirilmemesiyle ilgili hak ihlalleri var ise bu konudaki sorunları
çözümleyeceğiz. diyoruz ama bunu ancak 23 Eylül 2012 tarihine kadar
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurularda bulunmuş olan
kişilerin yeniden bir komisyona başvurarak, Türkiye içinde
oluşturulan bir komisyona başvurarak, tazminat ödeyerek bu
sorunları çözeceğiz, hak ihlallerini tazminat ödeyerek
çözeceğimizi söylüyoruz.
Bu
yasanın amacına baktığımızda da yani uzun
yargılamalar nedeniyle oluşan hak ihlallerinin giderilmesi deniyor
amacında, insan haklarına saygının gereği bunun
yapıldığı söyleniyor. Çıkan aksaklıkları
kendi iç hukukumuzda çözüme bağlayacağız. diyoruz, aynı
zamanda pilot dava olarak seçilen Ümmühan Kaplan davasının
gereğinin yerine getirileceği söyleniyor.
Ümmühan
Kaplan davası, uzun yargılamalar nedeniyle Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine başvurmuş bir
vatandaşımızın
Bu konuda çok sayıda dava olması
nedeniyle örnek bir dava olarak görülmesi ve bu örnek davadan kaynaklanan da
diğer 2.500 civarındaki örnek davanın da kendi iç hukukumuzda
etkin bir yol bularak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de bu yükten
kurtulması gibi bir amaç güdüldüğü söyleniyor. Ancak geçici
nitelikteki bu yasal düzenlemeyle biz bunu ne kadar çözebileceğiz?
Gerçekten insan hakları ihlallerini ortadan kaldırabilecek miyiz?
23/9/2012
tarihine kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmuş
olan kişilerin hakları düzenlemeye tabi tutulacak, tazminat ödenerek
belki kısmen bu konudaki hakları yerine getirilmeye
çalışılacak ama ben biraz önce de Sayın Bakana sordum. 23/9/2012
tarihinden önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
başvurmamış ama gerçekten uzun yargılamalardan, uzun
tutukluluklardan dolayı zorda kalmış, hak ihlallerine uğramış
kişilerle ilgili nasıl bir düzenleme yapmayı
düşünüyorsunuz? diye -hem komisyonda sorduk hem burada sorduk-.
Sayın Bakanın ifadesi çok açık: Biz sadece Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesindeki o 2.500 davayı eritmeye yönelik böylesi bir
düzenleme yapıyoruz. Böylesi bir düzenleme olabilir mi arkadaşlar?
Bu şekilde, insan hakları ihlalleri geçici çözümlerle ortadan
kaldırılabilir mi? Ne yazık ki bu konudaki, bizim ülkemizin
insan hakları konusundaki kötü notunun bu yasal düzenlemeyle de
çözümlenebileceği kanaatinde değiliz.
Oysaki
olması gereken nedir sevgili arkadaşlar? Bu uzun yargılamalara,
uzun tutukluluklara, hem idare hukukundaki hem ceza hukukundaki hem de
diğer hukuk mahkemelerindeki uzun yargılamalara bir neşter
vurmak lazım. Bu uzun yargılamalara neden olabilecek iç hukukumuzdaki
bazı hataları, yanlışları, yanlış
uygulamaları düzeltmek lazım. Tabii, bu konudaki en önemli şey
de yargının bağımsızlığını ve
yargının tarafsızlığını sağlamak
lazım ama ne yazık ki biz, AKP iktidarında böylesi bir yaklaşım
görmüyoruz. Onun için de işte, bizim ülkemizin var olan insan hakları
ihlalleri konusundaki kötü izlenimini dağıtmak için böyle geçici
çözümler bulmaya çalışıyoruz. Yani kendi iç hukuk
yollarımızı eğer bu şekilde, etkin bir şekilde
düzenlemezsek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yine bu konular
gitmeye devam edecek sevgili arkadaşlar.
Şimdi,
23/9/2012 tarihi bu konuda bir başlangıç olarak kabul ediliyor;
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bunu bir başlangıç olarak
kabul ediyor her nedense. Bunun gerekçesi şu: 23/9/2012 tarihinden sonra
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı
tanındığı için, uzun yargılamalar nedeniyle Anayasa
Mahkemesine başvurulabileceği düşünüldüğü için Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da deniliyor ki: 23/9/2012
tarihine kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bünyesindeki bu hak
ihlallerine yönelik başvurmuş olan 2.500 dosyayı siz eritin.
Ama gerçek anlamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu konuda
yanılıyor sevgili arkadaşlar. Yani bireysel başvuru
hakkında, hepimiz biliyoruz ki Anayasanın 148inci maddesinde
düzenlenen -12 Eylül 2010 tarihinde düzenlenen- bu bireysel başvuru
hakkında, bir kere, iç hukuk yollarının tüketilmiş
olması gerekiyor. Yani iç hukuk yollarının tüketilmiş
olması demek, Yargıtay safhasından da geçecek ve
kesinleşmiş olacak.
Şimdi,
uzun yargılamalardan kaynaklanan bu türden bir ihlal varsa,
Yargıtaydan geçip de Anayasa Mahkemesine gitmesine kadar kim nereye
başvuracak, hangi merci var, etkin bir iç hukuk yolu var mı, etkin
bir şikâyet mercisi var mı? O zaman ne olacak sevgili
arkadaşlar? Anayasa Mahkemesi bunu kabul edilebilir görmeyecek çünkü Sen
iç hukuk yollarını tüketmemişsin, bu karar
kesinleşmemiş. diyecek. O zaman insanlar yeniden Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine gitmeye başlayacaklar ve o zaman da yeniden bizim
hakkımızdaki dosyalar yoğunlaşmaya başlayacak sevgili
arkadaşlar. Onun için, bu yasal düzenleme gerçek anlamda etkin bir iç
hukuk yolu niteliğinde olmadığından dolayı da bu
istenilen amaca hiçbir zaman ulaşmayacaktır diyoruz.
Şimdi,
ben -sürem bitmek üzere- bir de şundan bahsetmek istiyorum: Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinden bundan sonra Türkiye gerçekten çok daha
fazla ceza alacak çünkü son olarak Balyoz davasının gerekçesi dahi bu
ülkedeki yargının ne hâle düşürüldüğünü, gerekçenin dahi
tutarlı olmadığını, gerekçede pek çok
yanlışın, pek çok hatanın ve olmayan şeylerin
varmış gibi yazıldığını gösteriyor. Bunlar,
arkadaşlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden dönecek ve
Türkiye Cumhuriyeti çok ciddi cezalar ödemek durumunda kalacak. Asıl bunlarla
ilgili, asıl olarak yargının tarafsızlığı ve
bağımsızlığıyla ilgili düzenlemeler
yapılması gerekirken Sayın Başbakan diyor ki: 26 maddeye
dokundurtmam. O zaman Türkiye Cumhuriyeti devleti de hiçbir zaman Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesindeki bu kötü izleniminden, insan
haklarını ihlal eden bu konumundan hiçbir zaman
kurtulamayacaktır.
Hepinize
sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Kaplan.
BDP
GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile Mahkeme
Kararlarının Geç Uygulanması kanunun adı ve bu maddede
yürürlük tarihi olarak 23 Eylül yani Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru
tarihi esas alınmış. Aslında, bu yasanın amacı
çok açık: Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde en çok
mahkûm olan ülkeydi, en çok aleyhinde karar çıkan ülkeydi ve 16.650 tane
başvuru vardı, bunun önünü nasıl kesebiliriz?
Bunun
önünü iki türlü kesebilirsiniz arkadaşlar: Bir, gerçekten hukuku
işletirsiniz, tarafı olduğunuz sözleşmeleri
uygularsınız, adalet tecelli eder. Gizli dinlemelere son verirsiniz,
kanunsuz operasyonları durdurursunuz, kötü uygulamalara son verirsiniz,
yaşam hakkına saygılı olursunuz, kişilik
haklarına saygılı olursunuz, ayrımcılık
yasağını uygularsınız; mülkiyet hakkına, konut
hakkına, aile hakkına hepsine saygı gösterirsiniz; hukukunuzu
buna göre tanzim edersiniz ve en önemlisi kişi güvenliği ve
özgürlüğünü sağlarsınız, kötü muameleyi önlersiniz ve
angarya yasağına son verirsiniz. Şimdi bu kadar açık.
Şimdi
bunları yapmak zor geliyor, bunları uygulamak zor geliyor. Ne
yapalım? Önce davaların önüne bir set koyalım. Nasıl?
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunu açalım. Yani Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru yolunu üstelik ücretli olarak
vatandaşınıza açıyorsunuz. Tarafı olduğunuz
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde başvurular ücretsizdir.
Ücretsiz, avukatsız, bir mektup bile bir başvuru sebebi olarak
algılanıyor, ona göre başvuru formları gönderiliyor,
vatandaş mağdur edilmiyor; ama Anayasa Mahkemesi, şimdiden
başvuruların formatına, şekline, tarihine, süresine bakarak
bugüne kadar ciddi bir karar dahi vermiş değil. Bakın dikkat
edin, 23 Eylül, bugün ocak 2013teyiz ve başvuru sayısı çok az,
çünkü avukatlar daha barolarda bunun stajını almış
değil.
Geriye
bir yol daha kalıyor: Bu süreçte beş sene kazanıldı, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesindeki davaları nasıl eritiriz?
Şimdi Avrupa yargısının, ulusal üstü yargının iki
özelliği var. Birisi, ihlal kararı verdiği zaman mevzuat
değişikliğine gidersiniz, yasalarınızı buna
uydurursunuz, zihniyetinizi, işleyişinizi buna uydurursunuz; doğru
olan budur, önemli olan da budur. İkinci derecede gider ve tazminatlar
gelir. Birinci derecede o mevzuatın gereğini, sözleşmenin,
saygının gereğini yerine getirirsiniz. Bütün ülkeler bunu böyle
yapar, Bakanlar Komitesi de bunu denetler.
Şimdi,
soracağım tabii, Sayın Adalet Bakanı yok- Bakanlar
Komitesinde bekleyip Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
kararlarının uygulanmadığı kaç tane karar var?
Soracaktım, Sayın Bakan yok ama Bakanlık yetkilileri burada,
cevap verebilirler. Kaç tane Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararı var sizin uygulamadığınız? Bu sorunun
cevabını bekliyorum.
Şimdi,
bu yasayla deniliyor ki: Yargılama süresi uzunluğunu ve uygulanmayan
kararlar
Burada, pilot dava olan Ümmühan Kaplan davasında, araziyle
ilgili, kadastroyla ilgili, mülkiyetle ilgili uzun bir yargılama süreci
var. Genelde de öyledir; babadan, dededen kalan davalar devam eder,
sonuçlandırılmaz. Bu davalar torunlara intikal eder, ihtilaflara
neden olur, kan davalarına neden olur ve ülkemizin bir gerçeğidir ama
yalnız Türkiyenin değil, İtalya da bunda
aynısını yaşadı, başka ülkelerde de vardı.
Bu tür davalarda sizin etkin bir çözüm, kısa bir çözümü getirmenizi
anlayabiliriz. Ümmühan Kaplan davasında, pilot davasında konu
mülkiyet olduğu için bu konudaki bir çabayı hızlandırma
anlaşılabilir. Peki, kişilik haklarında özgürlük söz konusu
olduğunda, ayrımcılık söz konusu olduğunda hangi
şekilde gidereceksiniz? Şimdi, Adalet
Bakanlığının üzerinde düşünmesi gereken bir konu bu.
Siz özgürlükleri tazminle mi telafi edeceksiniz? Adil olmayan yargılamalar
sonucu verilen kararları sabıkadan düşmek için tazminle mi
kapatacaksınız? Çünkü AİHM kararlarının
karşısında yeniden yargılama şansınız vardı
eskiden, bunu kullanırdınız, giderdiniz yeniden
yargılanır ve beraat ederdiniz; belki siyasi
yasağınız, hele hele iktidar partisi mensubuysanız
ihalelerde önünüze çıkacak yasakları
kaldırırdınız. Şimdi bu şansı da
yitireceksiniz, böyle bir tehlike de söz konusu.
Şimdi,
burada benim çok açık ve net söyleyeceğim bir iki söz olacak: 75
milyon nüfusuyla, Adalet Bakanlığının bu bütçesiyle Türkiye
adalet veremez arkadaşlar. Adalet Bakanlığının
bütçesinin güvenlik bütçelerinin en az dörtte 1i olması lazım.
Güvenlik içinden adli zabıtayı, kolluğu almanız lazım
yani Adalet Bakanlığı eğer gerçekten adaletli bir iş
yapmak istiyorsa stratejik olarak yargı reformunun içine adliye
kolluğunu koyması lazım. Adliyenin kolluğu ayrı
olmalıdır arkadaşlar, cezaevlerinin içindeki zabıta
olayını jandarmadan alması lazım, yine kendi adalet
akademilerinde olduğu gibi, okulundan başlayarak, eğitimine
kadar bunu sağlaması lazım. Yine bir şey daha söyleyeyim:
Mevcut hâkim ve savcı açıklarını, personel
açıklarını
En az 3 katı artırması lazım,
buna da para lazım arkadaşlar, bütçe lazım. Bu bütçeyi koymadan
siz bu ülkeye adaleti getiremezsiniz. Sayın Bakanlığın
gayretleri ne kadar çok olursa olsun bu şekilde bunları önlemez.
Kişisel
dinlemeyi geçiştirebilir misiniz, gizli dinlemeyi? Geçen derler ki -Bu
anlatılıyor, doğru mu değil mi?- Başbakanın
orada böcek bulunmuş. E, canım ilaçlayıversinler.
demişler. Bu şekilde çözebilir misiniz arkadaşlar?
İlaçlanarak gizli dinlemeyi önleyebilirseniz onun da yasasını
yapalım; olmuyor.
Bir
şey daha var tabii, onu açıkça ifade etmekte yarar var. Eğer
Adalet Bakanlığının bütçesi polisin, jandarmanın,
Millî Savunma Bakanlığının, askerin, elinde silahı
bulunduranların üstünde olmazsa, yasalar o anlamda güç vermezse, siz bu
ülkede adaleti sağlayamazsınız. Elinde silahı olan sizden
daha güçlü olur, bu da bir gerçek.
Sayın
Adalet Bakanı ayrıca tarihî bir sorumlulukla karşı
karşıyadır. Gerçekten ülkemize barışın,
demokrasinin gelmesi konusunda en kilit bakanlık konumundadır. Güney
Afrikada 93, 94, 95 dönemi adalet bakanlarını okuyoruz, sizler de
okuyorsunuz ve gerçekten adalet bakanlığının o ülkenin
barışında, demokrasisinde, hukuk devleti olmasında ve en
zor sorunların çözülmesinde son derece etkili olduğunu görüyoruz.
Bu
son günlerdeki görüşme süreçleri, İmralı süreci, yeniden
sorunların silahsız çözümü, Türkiyenin silahının gündemden
çıkarılması, Türkiyede barış ortamının
sağlanması, bugün Türkiye kamuoyunun yüzde 95inin talebidir
arkadaşlar. Bu konuda sivil toplumdan, bu konuda medyadan, bu konuda her
kesimden bir destek var. Sayın Adalet Bakanını da Hükûmetin,
Başbakanın güçlendirmesi gerekiyor. Bu bütçeyle gerçekten Sayın
Bakanın işi zor. Bu konuda, eğer, gerçekten, Türkiyede bir
reforma gitmek istiyorsak Hükûmetin stratejisinde yeni dönemi kurarken
bütçesini ona göre organize etmesi lazım. Bütçenin bu hâliyle bu
çalışmaları karşılaması, bu faaliyetleri
yürütmesi mümkün değildir. Tazmin komisyonlarıyla bu sorunu çözmek
palyatif çözümlerdir, gerçek çözümler konusunda başarılar diliyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Soru-cevap
bölümüne geçiyoruz.
Sayın
Tanal
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfının
araçlarına taksimetre takılmadığı için, burada, Türk
Hava Yolları Ankara-İstanbul tarifnamesine eş değer olarak
hacze giden araçlarla borçlulardan ücret alınmaktadır. Bu gerçekten
büyük bir insan hakkı ihlalidir. Bunu gözden geçirmeyi düşünüyor
musunuz veya taksimetre takmayı düşünüyor musunuz?
İkinci
sorum: Aynı şekilde, Adalet Teşkilatını Güçlendirme
Vakfının araçları, şehir içerisinde geçimini ticari
taksicilikle yapan insanlar için bir haksız rekabet teşkil etmiyor
mu? Taksimetre açılırsa borçlular için de bu adil olmaz mı?
Aynı zamanda, ticari esnafımızın yani ticari taksicilerin
hak ve hukukunu korumuş olmaz mıyız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın
Dibek
TURGUT
DİBEK (Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, daha önce bir soru önergesi vermiştim, ona bir yanıt
vermiştiniz. O yanıtın içerisinde değişik şeyler
vardı, dava açılanlarla ilgili kriterler. 18 yaşından
küçük, çocuk dediğimiz sanıklarla ilgili, 2002 yılındaki
dava sayısının 100 bin olduğunu -yuvarlıyorum
rakamı- 2010 yılında da bu sayının 199 bin küsur, 200
bin olduğunu bildirmiştiniz. Ben bunun üzerine bir soru önergesi daha
verdim size, nisan ayının 4ünde, 5inde, tam dokuz ay önce. Dokuz
aydır bana yazılı olarak bir yanıt vermediniz. Orada
şunu istemiştim: Bu 18 yaşından küçük çocuklarla ilgili
olarak Terörle Mücadele Kanunu kapsamında ve diğer tüm suçları
da kapsayacak şekilde, yıllara göre
dağılımlarını istemiştim ve 2011
yılını da istemiştim. 18 yaşından küçükler için
açılan dava sayısı kaçtır 2011 yılı için? Bu
sayılar bana gelmedi. Bugüne kadar çok kısa zaman içerisinde
önergelerime yanıt veriyordunuz ama bu önergeye dokuz aydır
yanıt vermiyorsunuz. Neden vermiyorsunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Dibek.
Sayın
Yılmaz
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, şimdi, kanun içerisinde düzenlenen konuda, komisyona, uzun
yargılamalar nedeniyle AİHMe başvurup da daha sonra komisyona
başvurma hakkı olanlarla ilgili, bu konuda komisyonda karar
verildiğinde adli ve idari merciye karar bildirilir ve eğer olay
sonuçlandırılmadıysa ivedilikle sonuçlandırılır
deniyor ancak bir yaptırım konulmuyor. Bir yaptırım
konulmadığı zaman da bunun hiçbir şekilde bir anlamı
olmayacak. Örnek yasalarda -siz de biliyorsunuz- bu konuda, hem rücu konusunda
hem de eğer bir ihmalî davranış varsa soruşturma
açılması konusunda düzenlemeler var. Bunu bu yasaya koymayı
düşünmüyor musunuz? Yani bu nihai olarak bizim açımızdan önemli
bir şey olduğu için, uzun yargılamalara neden olan
kişilerin bundan mutlaka bir şekilde etkilenmeleri gerekiyor, bir
şekilde yaptırımla karşılaşmaları gerekiyor.
Aksi takdire, bu düzenlemenin hiçbir önemi olmayacak. Bu konuda bir
yaptırım olacak mı?
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Yılmaz.
Sayın
Ağbaba.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, İnönü Üniversitesinin önceki
rektörü Profesör Doktor Fatih Hilmioğlunun yaşadığı
sorunları defalarca buradan, Meclisten dile getirdik. Hilmioğlu dört
yıldan beri Ergenekon davasından tutuklu.
Karaciğer
kanseri başlangıcı tanısı konulan Hilmioğluna,
uzmanlar üniversite hastanesinde tedavi edilmesi gerektiğine dair rapor
vermelerine rağmen, Adli Tıp Kurumu, devlet hastanesinde tedavi
edilmesini kararlaştırdı. Yetersiz şartlarda, şimdi
bir devlet hastanesinde dört jandarma, iki infaz koruma memurunun gözetimi
altında tedavi olmaya çalışıyor.
Türkiye'nin
yetiştirdiği en önemli tıp doktorlarından biri olan ve
Malatyadaki Karaciğer Nakil Merkezinin açılmasında çok büyük
emeği geçen Fatih Hilmioğlu, Jandarma Genel
Komutanlığını ziyaret edip 8 generalle yemek yediği
için, İlhan Selçuk ve Mustafa Balbayla birlikte yemek yediği için tam
dört yıldan beri cezaevinde yatmaktadır. Hilmioğlu iki yemek
iki müebbet diyor. Böyle bir adalet anlayışı olur mu? Bu, hasta
tutuklularla ilgili düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ağbaba.
Sayın
Dedeoğlu.
MESUT
DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Adalet
Bakanımıza sorum şu: Kahramanmaraş, Türkiye'nin on
sekizinci büyük şehri ama maalesef ki idare ve vergi mahkemeleri yok.
Etrafımızda bulunan illere gidiyor bu gibi davalar, bu gibi konular.
Kahramanmaraşa idare ve vergi mahkemeleri açmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Dedeoğlu.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Şimdi,
Sayın Tanalın ATGV araçlarının adliyelerde, icralarda
yüksek fiyatlarla hizmet görmesine dair bir önceki turdan sorusu olmuştu,
süre yetmediği için cevaplayamadım.
Şimdi,
Sayın Tanal, burada makul dışı bir ücretlendirme var ise,
buna ilişkin spesifik başvurularda biz kesinlikle üzerine ciddiyetle
gidiyoruz ama genel itibarıyla uygulamalarda bize yansıyan, bu
şekilde, münferit hadiseler dışında bir genel şikâyet
yok ama sizin bildiğiniz hususları sizinle paylaşmaya ve bunun
gereğini yapmaya hazırız. Onu hemen ifade edeyim.
Sayın
Dibekin 18 yaşından küçükler için açılmış
davaların 2002-2011, 2012
yıllarını kapsayan sayılarına ilişkin bir soru
önergesi vermiştim, dönmedi
Sayın
Dibek bilecektir, soru önergelerini mümkün olduğunca kısa sürede
cevaplamaya çalışıyorum.
TURGUT
DİBEK (Kırklareli) Dokuz ay oldu Sayın Bakan.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Bu konuda kendisinin de çok sayıda
önergesini cevaplamış durumdayım ancak bizim İstatistik
Yasamızdan kaynaklanan bir sorun var, onu da belirterek cevap vermemiz
gerekiyordu eğer ondan kaynaklıysa,
araştıracağım. O yıla ait veriler bir sonraki
yılın sonuna doğru ortaya çıkar biliyorsunuz. Siz o 2012yi
istediyseniz
TURGUT
DİBEK (Kırklareli) 2011i istedim.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) 2011i istediyseniz, 2012nin sonuna
doğru çıkıyor bunlar. Bunu inceleyip, ayrıca size
döneceğim Sayın Dibek. Özel bir sebebi olmadığını
düşünüyorum.
Sayın
Akagün Yılmaz, 9uncu maddenin ikinci fıkrasında İlgili
organlar, kurumlar, mahkeme bu uyuşmazlığın bitirilmesi
için gayret gösterirler. diyor. Bunu bir yaptırıma
bağlamıyorsunuz bu düzenlemede. diyor.
Değerli
arkadaşlar, mahkemelerin ya da ilgili organların keyfî olarak görevi
ihmal, görevi kötüye kullanma babındaki bir davranışları varsa
genel denetim içerisinde zaten bunların hesabı soruluyor. Bunlara
ilişkin görevi ihmal ya da kötüye kullanmadan dolayı işlemler
yapılıyor ve bir mahkûmiyet çıkması hâlinde de
tazminatı ilgiliye rücu eden düzenlemelerimiz de var.
Dolayısıyla, o düzenlemeler bu kanunun düzenleme alanı
dışında ama bu kanunun içerisine yazılmamış
olması o alanın denetimsiz bırakıldığı
anlamına gelmiyor. Buna ilişkin sorumluluk hukukunun gerektirdiği
düzenlemeler daha önce yasalarımızda yapılmış idi.
Sayın
Ağbaba Fatih Hilmioğlunun tutukluluğuna ilişkin ve Adli
Tıp Kurumunun uygulamalarına ilişkin bir soru yönelttiler.
Değerli
arkadaşlar, tutukluluk konusunu defalarca buradan sizlerle
paylaştık. Burada yasama organının içerisinden
çıkmış yürütme organının da yapabileceği
şeyler sınırlı, Anayasamızın
sınırlamaları da ortada, biz yasaları yaparız,
uygulamalarını takip ederiz, aksaklıklar varsa bu
aksaklığı giderecek düzeltme hareketlerini yine bu Parlamentoda
yaparız ama onun ötesinde mahkemelere, soruşturma ve kovuşturma yapan
makamlara Şunu şöyle yapın ya da yapmayın. şeklinde
bir talimat verme, bir telkinde bulunma imkânımız yok.
Yine,
Adli Tıp Kurumunun çalışmaları tamamen bilim
komisyonlarının ve bilim adamlarının oluşturduğu
heyetler çerçevesinde yapılan çalışmalardır,
hazırlanan raporlar o çerçevededir. O raporlara da bizim
dışarıdan müdahale etme şansımız söz konusu
değil.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Öyle bir talebimiz yok Sayın Bakan.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Her iki tasarrufa da kendi düzenlemesi
içerisinde, uygulaması içerisinde başka mercilerde itiraz ve dava
hakları söz konusudur. Bu konuyla ilgili söyleyebileceğim bunlar.
Sayın
Dedeoğlunun Kahramanmaraşa idare ve vergi mahkemeleri kurmayı
düşünüyor musunuz? sorusu
Değerli milletvekilleri, bir ilde bu
şekildeki ihtisas mahkemelerinin kurulmasına dair Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun uyguladığı kriterler var. O ilde
açılmış olan idari ve vergi davalarının belli bir
limite ulaşması hâlinde o ilde vergi mahkemeleri ve idare mahkemeleri
kurulabilmektedir. Ancak Kahramanmaraştan başka illerdeki idare ve
vergi mahkemelerine giden dosya sayılarını inceleyelim,
hakikaten o limitler içerisinde ise bu mahkemelerin kurulmaması için bir
neden yok Sayın Dedeoğlu, onu inceleyeceğim.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Madde
üzerinde 2 önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 342 sıra sayılı kanun tasarısının 9.
maddesinin 1. Fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Gürkut
Acar Malik
Ecder Özdemir
Uşak Antalya Sivas
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Mustafa
Moroğlu Birgül
Ayman Güler
İstanbul İzmir İzmir
Kamer
Genç Mahmut
Tanal
Tunceli İstanbul
(1)
Bu Kanun 23.9.2012 tarihi itibariyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
nezdinde kaydedilmiş başvurular ile bu tarih öncesini ve
sonrasını da kapsayacak şekilde makul sürede
sonuçlandırılmayan uzun yargılama süreçlerine ilişkin
başvurular hakkında da uygulanır."
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
342 sıra sayılı tasarının 9uncu maddesinin 1inci
fıkrasındaki 23.09.2012 ibaresinin 31.12.2012" olarak
değiştirilmesini, 2nci fıkrasının tasarıdan
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan İdris
Baluken Mülkiye
Birtane
Şırnak Bingöl Kars
Hüsamettin
Zenderlioğlu Erol
Dora
Bitlis Mardin
BAŞKAN
Komisyon son okuttuğum önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Gerekçe.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasanın
90ıncı maddesi uyarınca tarafı olduğumuz başta
AİHS olmak üzere, BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve diğer
sözleşmelerin iç hukukta uygulanması, uygulamadan doğan
mağduriyetlerin giderilmesi, sorumluların
cezalandırılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN
Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 342 sıra sayılı kanun tasarısının 9.
maddesinin 1. Fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz (Uşak) ve
arkadaşları
"(1)
Bu Kanun 23.9.2012 tarihi itibariyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
nezdinde kaydedilmiş başvurular ile bu tarih öncesini ve
sonrasını da kapsayacak şekilde makul sürede
sonuçlandırılmayan uzun yargılama süreçlerine ilişkin
başvurular hakkında da uygulanır."
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu, buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunarım.
Değerli
arkadaşlar, bir ülkede hukuk vicdanların üzerinde olamaz. Eğer
bir ülkede kanun yapıcılar vicdanları yaralayan yasa
yapıyorsa, o, hukuk değildir. Önce vicdanlar konuşmalı ve
her şey vicdanların içine sığmalı, bir ülkedeki tüm
değerler, tüm hukuk kuralları önce vicdanlarımıza
sığmalı. Eğer ülkedeki tüm insanların vicdanına
sığmayan bir yasa varsa, bu yasa da uygulanmıyorsa, insan
vicdanını yaralıyorsa ben bunun adına hukuk demem.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan da demez zaten!
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Değerli arkadaşlar, biz, Avrupadan
ders alacak değiliz. Kendi hukukumuzu, kendi değerlerimizi, insana
saygıyı, özgürlükleri, demokrasiyi biz kendimiz
yaratmalıyız. Bizim kimseden ders alacak hâlimiz yok. Bu yasa, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesiyle ilgili bir yasa ama önce
değerlerimizi biz yaratmalıyız.
Sayın
Bakanım, biraz önce Fatih Hilmioğlu ile ilgili bir cevap verdiniz.
Bir insan 19 yaşındaki oğlunu kaybetmişse, bir insan
kanserse
Ben, geçen hafta Avcılarda hastanede ziyaret ettim ve hem siroz
hem de artık böbrek yetmezliği -artık her tarafı
atmış- pek yakında diyalize girmek zorunda. Lenflerinden
ameliyat oldu. Bu insan dört yıldır yatıyorsa, hangi vicdan
Suçu varsa çeksin. Biz, kimin suçu varsa
Ama bir vicdan vardır hukukta,
önce vicdanlar konuşmalı.
Adli
Tıp Kurumu ve Adli Tıp yüksek kurulu Bu insanın hapishanede
yatması sorundur, yatmaması gerekir. diyorsa, eğer bunu
Biz
karışmayız. diyorsunuz ama bunu uygulamayan kişiler varsa,
ben, o kişilere lanet okuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Vicdanlara
sesleniyorum. Ben size, o insanı orada tutan, o insana çile çektiren,
ölümünü bekleten o hâkimleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu
Acaba,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu da kime şikâyet edeceğimi
de bilmiyorum.
Sayın
Bakan, burası yasama organı. Böyle bir sorun varsa, böyle bir dert
varsa, böyle bir rapor varsa bunu görmemek vicdansızlıktır. (CHP
sıralarından alkışlar)
Ben,
geçen hafta kendisini ziyaret ettim, göz yaşlarımı
tutamadım. Suçu varsa
Biz, hiç kimseye suçundan dolayı herhangi bir
yetki kullanın demiyoruz, asla. Eğer burası hukuk devletiyse
sonuna kadar biz buna varız ama ölüme terk edilmek cezaevinde,
vicdansızlıktır. Ben hepinizin vicdanlarına sunuyorum.
Önce
sizi, sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu, daha sonra da o
mahkemenin tüm heyetini hangi vicdana şikâyet edeceğimi bilmiyorum.
Hepinize
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
9uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
9uncu
madde kabul edilmiştir.
Beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.03
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.14
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50nci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
342
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Geçici
1inci maddede kalmıştık. Maddeyi okutuyorum:
Geçici Madde 1 - (1) Komisyon
üyeleri, bu Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren en geç
bir ay içinde atanır.
BAŞKAN Gruplar
adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Rıza
Türmen. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Türmen.
CHP GRUBU ADINA RIZA
TÜRMEN (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; uzun yargılama süresinin genel
yargılamadan ayrılarak ayrı bir başvuru konusu
yapılmasının hikâyesi şöyle gidiyor: 2002 yılında
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Kudla Kararıyla Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde uzun yargılama süresi
davalarının çok sayıda olduğu devletlerin ayrı bir
başvuru yolu ihdas etmeleri için bir karar aldı ve onun üzerine
İtalyanlar, işte, Slovenler, Almanlar -hukuk davaları
bakımından- Yunanlılar ve Polonyalılar, başka birkaç
bu devlet ayrı bir başvuru yolu kurdular. Aynı durumda Türkiye
de bulunuyor. Türkiyenin de uzun yargılama süresi nedeniyle çok
sayıda davası var. Türkiye için de, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, önce Daneshpayeh davası, arkasından da Ümmühan Kaplan
davasıyla Türkiye'nin, bir yıl içinde bu uzun yargılama
nedeniyle ayrı bir başvuru yolu kurmasını önerdi ve
şimdi karşımızdaki, bu
tartıştığımız 342 sayılı Kanun
Tasarısı, bu Ümmühan Kaplan kararında Türkiyeden isteneni
yerine getiriyor. Yerine getiriyor ama bu, istenenle ne kadar tam
bağdaşıyor bunu görmek lazım.
Bir
kere, bu Kanun Tasarısı, iki tane çok büyük sakıncayı
içinde barındırıyor. Birincisi şu: Uzun yargılama
süreleri için kurulacak yargı yolunun ya da başvuru yolunun etkili
olması lazım. Etkili olabilmesi, sadece kâğıt üzerinde
değil, uygulamada da etkili olabilmesi lazım. Etkili olabilmesi için
birinci koşul, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil
yargılama kurallarına uygun olması lazım ki bunların
başında da tarafsız ve bağımsız bir organ
olması gerekiyor. Sadece tazminat verileceği için bunun yargısal
bir yol olması şart değildir. Yargısal bir yol
Nitekim bu
Kanun Tasarısında da yargısal bir yol diye bir tazmin komisyonu
kuruluyor ama kurulacak olan tazmin komisyonunun mutlaka
bağımsız ve tarafsız olması lazım. Kimden
bağımsız ve tarafsız olacak? Tabii ki devletten. Oysa,
bakıyoruz ki bu kurulacak komisyon 5 kişiden oluşuyor. Bu 5
kişiden 4 kişi, Adalet Bakanlığı tarafından tayin
edilecek, 1 kişi de Maliye Bakanlığı tarafından tayin
edilecek. Şimdi, böyle bir komisyonun tarafsız ve
bağımsız olduğundan söz edilebilir mi? Birinci problem bu.
Bununla da kalmıyor tabii. Başkanını Adalet Bakanı
seçecek, sekretarya hizmetlerini Adalet Bakanlığı verecek yani
bu, etkili bir başvuru yolu olmaktan uzaktır. Şimdi, etkili bir
başvuru yolu değilse bağımsız ve tarafsız
olmadığı için, o zaman Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
bu kurulan komisyonu etkili bir başvuru yolu olarak kabul etmesini
beklememek gerekir. Bu kanun böyle bir risk taşıyor yani komisyonu
kuracaksınız, davalar görülecek, tazminatlar verilecek fakat bu
nedenle, bağımsız bir komisyon olmadığı için
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Bu olmamış; bu, benim
standartlarıma, benim kriterlerime uymuyor. diyebilir ve bu ihtimal
yüksektir bu kurulan komisyonla.
İkinci
sorun da şu: Tasarının 2nci maddesinin 2nci
fıkrasında diyor ki: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokoller kapsamında korunan haklara
ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yerleşik
içtihatları doğrultusunda Ülkemiz aleyhine verilen ihlal
kararlarının yoğunluğu dikkate alınmak suretiyle,
Adalet Bakanlığınca teklif edilecek diğer ihlal
alanları bakımından da Bakanlar Kurulu kararıyla bu Kanun
hükümleri uygulanabilir. Yani sadece yargılama süresi değil,
yargılama süresi dışındaki problemler için de bu komisyon
harekete geçirilebilir. Bu, bir kere, Ümmühan Kaplan kararıyla Türkiyeden
istenen komisyona
Ümmühan Kaplan kararı, böyle bir şey
istememektedir. Ümmühan Kaplan kararı, Türkiyeden sadece ve sadece uzun
yargılama süreleri için bir komisyon kurulmasını istemektedir
ama diğer ihlal konuları için de bu komisyonun görevlendirilmesi yolunda
bir talep yoktur. Ama bunun başka bir sakıncası var. Bir kere,
hangi ihlaller gelecek buraya, bu belli değildir ve son derece geniş
bir yetki verilmektedir hükûmete. İkincisi de Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi önündeki ihlaller sadece tazminat vererek giderilemez
ki. Bu komisyonun yetkisi, sadece tazminat vermektir. Tazminat vermekten
başka bir yetkisi yoktur bu komisyonun ama Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi ihlalleri tazminat ödenerek giderilmiyor ki.
Bu
ihlallerin giderilmesi için birtakım tedbirler alınması
isteniyor, o ihlali ortadan kaldıracak birtakım tedbirler
alınması isteniyor. Bu komisyon buna yetkili değildir elbette. O
zaman nasıl olacak? Parayı verecek fakat ihlal devam edecek. Yani
burada bir gariplik var, bir tuhaflık var, bu tuhaflığın
giderilmesi doğru olurdu.
Burada
anlaşılan, bu Adalet Komisyonu raporundan da anlaşılan, bu
tasarıyı yazanlar dostane çözüm yolunu akılda tutarak
yazmışlar. Yani, Türkiyede fazla ihlal çıkıyorsa bunlar
işte dostane çözümlenebilir, bu komisyon çerçevesinde gibi. Bu dostane
çözüme uymuyor bu komisyon yapısı çünkü dostane çözümde iki taraf vardır:
Davalı taraf burada devlettir- ve davacı taraf, üçüncü bir taraf
yoktur. Oysa burada üç taraf var, davalı, davacı ve bir de komisyon var
yani dostane çözümün yapısına da uygun değildir bu. O
bakımdan yanlış bir düzenlemedir.
Tabii,
bütün bunlar niçin yapılıyor? Bütün bunlar şunun için yapılıyor:
Türkiye, insan haklarına saygılı, hukuk devletinin geçerli
olduğu bir ülke hâline gelsin isteniyor, bunun için yapılıyor.
Oysa bu kanun tasarısı gerçekleşirken, başka bir tarafta
çok büyük hukuksuzlukların, çok büyük adaletsizliklerin olduğunu
görüyoruz. Bu son Balyoz davasının gerekçeli kararı, bu
adaletsizliklerin, hukuksuzlukların ortaya dökülmesidir, açığa
kavuşturulmasıdır. Burada bu Balyoz kararını
okuduğunuz zaman, gerekçesini de okuduğunuz zaman, 2 tane problem
görüyorsunuz.
Birincisi:
Unsurları oluşmamış bir suça dayanarak insanlar mahkûm
edilmiştir. Yani, insanlar
Burada, efendim, deniyor ki: Bunlar örgüt
kurmuşlardır, bu örgüt birtakım planlar
yapmıştır, listeler hazırlamıştır, kim
gözaltına alınacak, kim tutuklanacak, kim işinden, görevinden
alınacak böyle uzun listeler yapmışlardır, o yüzden
teşebbüs suçu oluşmuştur. Arkadaşlar, teşebbüs suçu
böyle olmaz. Teşebbüs suçunun oluşması için icra hareketleri
gerekir, dışarı vurulmuş icra hareketleri gerekir. Bu,
şuna benziyor: Bir arkadaşımla ben otursam kahvede, desem ki
Şu bankayı soysak ne iyi olur. Sen arka kapıdan gir, ben ön
kapıdan gireyim, bankadaki paraları alıp çıkalım. Bu,
bir teşebbüs suçu mudur? Değildir. Bu, bir düşünce aşamasında,
planlama aşamasında kalmıştır, suçun unsurları
burada yoktur. Kaldı ki icra hareketlerinin meydana geldiğini kabul
etsek bile Türk Ceza Kanununun 36ncı maddesi vardır. Türk Ceza
Kanununun 36ncı maddesi ne demektedir? Gönüllü vazgeçmeden söz
etmektedir, demektedir ki: Fail, suçun icra hareketlerinden gönüllü vazgeçerse
teşebbüsten dolayı cezalandırılamaz. Burada, icra
hareketleri olsa bile ki yoktur- suçtan vazgeçmişlerdir. O zaman,
teşebbüs suçundan dolayı cezalandırılamazlar. Ne
olabilirdi? Örgüt kurmak suçu olabilirdi, o, ayrı bir şey ama onun
cezası ayrıdır, o, suç ayrıdır. Bir, bu problem var.
İkinci
problem, delillerin değerlendirilmesi. Delillerin değerlendirilmesi,
elbette ki hâkimin takdirine kalmıştır ama hâkim bunu, bu takdir
yetkisini keyfî bir şekilde kullanamaz. Burada, mahkeme heyeti, takdir
yetkisini keyfî bir şekilde kullanmıştır. Burada, çok
açık bir biçimde, üretilmiş deliller vardır. Bunlarla ilgili
hiçbir bilirkişi incelemesi yaptırmadan bunları doğru
olarak kabul etmiştir, kararı bunun üzerine kurmuştur. Bir
bakıyorsunuz, Genelkurmay diyor ki: Bu şeylerin asılları
bende yoktur, böyle bir şey yoktur
diyor kararda
yazıldığı gibi. Bir de bakıyorsunuz, Millî Savunma
Bakanı burada söyledi: Bu dokümanlar Genelkurmayda
yazılmış olamaz. dedi.
Bunun
dışında, efendim, dışarıda olanlar da mahkûm
oluyor o sırada, 2003 yılında. Kararda deniyor ki: Bu
iletişim asrında, iletişim yüzyılında böyle
şeyler olabilir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RIZA
TÜRMEN (Devamla) Peki, onların suça katıldığı
yolunda bir kayıt var mıdır, bir kanıt var mıdır?
Yani bütün bunlar, Türkiyedeki adaletsizliği ortaya koymuştur ve
Balyoz davası mahkemesinin başına iki gün önce geçirilen mahkeme
başkanının niçin iki gün sonra değiştirildiğini
şimdi daha iyi anlıyoruz.
Çok
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Türmen.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Kaplan.
BDP
GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Gerçekten, bu yasa ile yapılmak istenen nedir? diye
sorulduğu zaman, 16.500 davayı nasıl eritirim ve bunun için de
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanlığıyla,
Avrupa Konseyiyle, Bakanlar Komitesiyle bunun pazarlığını
nasıl yaparım, nasıl çözerim?..
Şimdi,
burada, Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile İlgili, Mahkeme
Kararlarıyla İlgili Tazminat Ödenmesine Dair Kanun deniyor.
Şimdi, bir ay sonra bu maddeye göre idari komisyonlar kurulacak, güzel.
Başvurular gelecek. Nereden gelecek? Avrupa Mahkemesinden. Avrupa
Mahkemesindeki başvurular buraya nasıl geri gelecek? Bu yasa Köşkten
döndükten sonra, hemen oradan buraya mı gelecek? Hayır, oradan bir
kararla gelir. Peki, Anayasa 90ıncı maddeye göre Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi, bir ulusal üstü sözleşme mi? Evet. Bu
Mecliste bu Sözleşme onaylandı mı? Onaylandı. Tasdik edildi
mi? Edildi, depo edildi ve yürürlükte. Bu 16 bin davanın farzımuhal
mahkeme kararını verdi ve Türkiyeye geri gelecek. 47 tane Avrupa
Konseyi üyesi devlet var, hepsi bu yargının tarafı ve devlet
başvuruları var. Şimdi soruyorum: Madde 36ya göre üçüncü bir
tarafın, devletin müdahil olduğu bir davada, siz, yabancı bir
başvurucunun davasını -Türkiye aleyhine- nasıl
getireceksiniz Türkiyeye? Yani, şimdi, bu
Kanunla Anayasa
değiştirilmez, kanunla sözleşme değiştirilmez, kanunla
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine karar verdirilmez; sorun burada, bunu anlatmak istiyoruz.
Yargılama süreleri
uzundur. diyorsunuz, kabul. Şimdi, komisyonu bir ay sonra kuracaksınız,
güzel. Bu komisyon, dokuz ayda karar verecek. Hangi dosyada? Önüne gelen dosyada.
Önüne dosya ne zaman gelecek? Bir sene dokuz ay sonra. Bu komisyonun
verdiği kararı beğenmezse vatandaş ne yapacak? İdari
yargıya gidecek. İdare mahkemesinin kaç senede karar verdiğini
bütün hukukçular bilir. Yani idari yargıya intikal eden bir dava altı
yedi seneden önce sonuçlanmıyor. Yani ister istemez insanın
aklına şu soru geliyor: Yargıda da 2023 hedefiniz bu mu? Bu
olmamalı, bu, yanlış bir hedeftir.
Bakın, kadastro
davaları, tapulama davaları, gayrimenkul davaları,
kamulaştırma davaları, mülkiyet davaları, konusu akçe olan
bütün davaları eğer çözebiliyorsanız komisyonda, evet, çözün,
size destek verelim, konusu akçe olan ama konusu kişiye bağlı,
kişi hürriyeti olan, kişi hürriyeti, kişilik hakları ve
kişilik haklarıyla bağlantılı hakları siz bu
tazmin komisyonlarına hapsedemezsiniz. Şimdi, zaten yargılama
yapmışsınız, sonuç almamışsınız;
vatandaş gitmiş, Avrupa Mahkemesine başvurmuş.
Şimdi bir şey daha soracağım
yani hakikaten merak ediyorum, bütün milletvekilleri arkadaşlarıma da
soracağım. Meclis, Türk Ceza Kanununu çıkardı, temel
kanun. Sonra neyi çıkardı? Ceza Muhakemeleri Kanununu
çıkardı. Kaçtı? Sene 2005'ti. Şimdi kaç? Sene 2013. Kaç
sene geçti? Sekiz. Sayın Bakan, bu istinaf mahkemeleri ne oldu Allah
aşkına? Sekiz senedir çalışmayan istinaf mahkemeleri var,
kurulmamış. Ataması yapıldı bölge mahkemeleriyle,
makamlar oluşturuldu ama istinaf mahkemeleri yok. Şimdi, istinaf
mahkemelerini de kurduğunuz zaman siz yargılamayı
kısaltmış mı olacaksınız?
Şimdi, Türkiyenin
gerçeğini görmemiz lazım. Vatandaş polis tarafından
yakalanıyor, karakolu geçiyor, savcının önüne
geliyor. Savcının önünden tutuklama hâkimine gidiyor. Tutuklama
hâkiminden sonra dosyası hazırlıkta bekliyor. Bekleyen
dosyanın iki sene, üç sene sonra iddianamesi düzenleniyor -özel yetkili
mahkemelere özgü özellikle bu durum- ve üç sene yargı önüne çıkmadan
tutuklu kalan binlerce sanık var. Örneğin, bazı KCK
davalarında da ana dilde savunma nedeniyle yargılama sürmüyor.
Başka davada savunma hakkı kısıtlandığı için
sürmüyor. Yani olağanüstü mahkemelerde mutlaka bir arıza var. Bu
arızalar bir tek şeyle giderilir: Bunları kapatacaksınız
arkadaşlar. Bunun bir tek çözümü var. Olağanüstü yargıyı,
olağanüstü mahkemeleri kapatmanın dışında çözüm
yoktur. Bu mahkemeler bir gün gelir sizi
de
Ki bulmuştur geçmişte; sizinle de uğraştılar, size
de yargılamalar yaptılar, sizin de partinizi kapatmaya
çalıştılar. Aynı durum bütün partiler için de söz konusu.
Şimdi, buradan
şunu açıkça söylemek istiyoruz: Burada vatandaş -sözleşmenin
17nci maddesinde- Hükûmete diyecek ki Yüksek sözleşmeci taraf olarak siz
hakları kötüye kullanamazsınız. Bunu sorgulayacak, Siz bu
yasayla bunu kötüye kullanıyorsunuz. diyecek. Yani yeni bir problem
çıkaracaksınız. Üçüncü tarafın müdahalesinin önüne
geçemeyeceksiniz. Bir Alman vatandaşın davasına Alman hükûmeti
taraf olup müdahil olduğu zaman siz onu idari komisyonunuza
getiremeyeceksiniz. Bırakın onu, madde 53te -bu çok açık bir
hüküm- Tanınan insan haklarının korunması denen bir hüküm
var. Bunun üzerine, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesini, 2 sözleşme
olarak, ekonomik, sosyal sözleşmeyi Türkiye kabul etti, orada da adil
yargılanma olayı var. Şimdi, hem bölgesel sözleşmede hem
uluslararası sözleşmede bunlar var. Şimdi soruyorum: Bu yasa
çıkınca gizli dinleme bitecek mi, gizli tanık bitecek mi, gizli
delil bitecek mi, böcekler gidecek mi? Soruyoruz çok net: Bu ön
yargılı, siyasallaşmış yargı, ideolojik ve
düşman hukukunu uygulayan yargı siyasi tutuklulara 12 Eylül
darbesinden daha zalim davranmaya devam edecek mi? Ya, bir ülkede toplumsal
barışın, demokratikleşmenin ölçütleri var. Eğer sen
vatandaşına karşı adil davranmazsan toplumsal
barışı sağlayamazsın. Bunun da 2 yolu var; adalet için
de para ve güç gereklidir. Bütçeniz bu kadarsa, sizin bütçenizin üstünde
bütçesi olan polisin, emniyetin, jandarmanın, komutanlığın,
İçişleri Bakanlığının, TSKnın, Millî
Savunma Bakanlığının sizin 10 katı bütçesi var. Silah
onlarda, para onlarda, sizi niye adalet olarak düşünsünler ki? Yani
hakikaten, para, güç kimdeyse Adaleti de ben uygularım. diyor. O zaman
bunun yer değiştirmesi lazım. Yani bu ülkede rotanın
sağlanmasının bir tek yolu var: Adalet Bakanlığı
bütçesini düzenleyeceksiniz, güvenliğe harcadığınız
paranın, bütçenin büyük bir bölümünü Adalet Bakanlığına
aktaracaksınız; Adalet Bakanlığının
kolluğunu oluşturacaksınız, onun bağımsız
kolluğu kendi görevini yapacak, ceza infaz kurumunu jandarmadan
alacaksınız, jandarma cezaevinden mahkemeye götürme, getirme
işlerinde artık olmayacak ama o boşluğu doldururken de
eğitimli, akademi okumuş, Adalet Akademisi mezunu, yeni bir görevli
nesli yetiştireceksiniz; ücreti, ekonomisi, konutu, imkânı,
güvenliği olacak personel yetiştireceksiniz. Siz, bu personelle o
zaman adaleti daha iyi sağlayabilirsiniz. Şu anki koşullarda,
mevcut olağanüstü mahkemelerde, F tipi cezaevlerinde adalet yoktur; zulüm
vardır, tecrit vardır, burada izolasyon vardır. Oradaki
koşullarla ilgili her gün her milletvekiline onlarca mektup geliyor.
Bunların çözümü üzerinde kafa yorarsak sonuç alırız. Bunun
çözümü üzerinde yorulmazsa kafalar, aynı, her gün periyodik olarak devam
eder; Şanlıurfa Cezaevinde yangın çıkar, bir gün bir
başka cezaevinde
Şimdi de İzmir Şakran Cezaevinden sürekli
şikâyet mektupları geliyor. Bunların çözümü için doğru bir
strateji izlenmesi gerekiyor. Portatif çözümler, perakendeci çözümler çözüm
değildir. diyoruz, bunu da yanlış bir yasa olarak görüyoruz.
Saygılarımla
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Soru-cevap
bölümüne geçiyoruz.
Sayın
Tanal
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Anayasamızın 138inci maddesinin (3)üncü fıkrası
uyarınca görülmekte olan bir dava hakkında Mecliste dahi görüşme
yapılamaz. Görüşülmekte olan bu yasa Anayasamız 138/3e
aykırı. diyelim; bir.
İkincisi:
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre makul uygun sürede
yargılama hakkı ne anlama geliyor? Şu anda Türkiyede buna uygun
bir yargılama yapılıyor mu?
Üçüncü
sorum: Aliağa Şakran Cezaevine geçen hafta ziyaretlerde bulunduk.
Orada insan haysiyetiyle bağdaşmayacak bir şekilde, tutuklu ve
mahkûmların üzerinde arama yapılmakta; aynı şekilde,
verilen yemekler kalitesiz. Cezaevine uzak yerlerde bulunan tutuklu ve
hükümlüler nakille karşı karşıya kalmakta, dış
dünyayla ilgili bağlantıları kesilmekte. Bu bir insan hakkı
ihlali değil midir? Bu uygulamaya son vermeyi düşünüyor musunuz?
Son
sorum: Sohbet hakkıyla ilgili bir genelgeniz var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Bu genelge uygulanıyor mu? Aykırı
uygulamaları görülüyor, İşte bu sizin sohbet
hakkınızdır. deniliyor, kanuna karşı hile tatbik
ediliyor. Onunla ilgili bir tedbir alacak mısınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Oğan
SİNAN
OĞAN (Iğdır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Iğdırda cezaevi şehrin ortasında
sıkışıp kalmış, orada mahkûmlar son derece kötü
şartlarda cezalarını çekmekte ve yaşam şartları
da cezaevinin eski olması sebebiyle son derece kötü. Iğdırda
cezaevini hem iyi şartlarda hem de şehrin daha uygun bir
noktasına taşımayı düşünüyor musunuz? Zannedersem
bununla ilgili bir arazi tahsisi var ama herhangi bir girişim yok. Bu
konuda bilgi verirseniz memnun olurum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ağan.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, gerek sizin gerekse sizden önceki Sayın Adalet Bakanı Mehmet
Ali Şahin Beyin Kütahyada vergi mahkemesi ve idare mahkemesi
kurulması yönünde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararı
olduğunu ancak açılması için biraz zamana ihtiyacı
olduğunu daha önce sizlerden duymuştuk.
Şimdi,
kapatılan adliyeler de dikkate alındığında,
Eskişehire birçok insanımızın gidemediği göz önünde
bulundurulursa bu mahkemelerin bir an önce Kütahyaya açılması
konusunda bir hizmetiniz, çalışmanız olacak mı?
İkincisi
de: Hâlen, taahhüdü ihlal suçu nedeniyle ceza almış ama kaçak durumda
olan kaç kişi var? Bu taahhüdü ihlal suçuna adli para cezası
uygulanması yönünde bir çalışmanız var mı? Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına ve Anayasaya
aykırı olan bu uygulamanın kaldırılması yönünde
bir çalışmanız olacak mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Sayın
Akgün
MEVLÜT
AKGÜN (Karaman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, Hükûmetimiz döneminde ülkemizin her yerine modern adliye
binaları kazandırdınız. Adliyeleri, deyim yerindeyse,
apartman dairelerinden ve izbe köşelerden kurtardınız. Karaman
ilimizin de adliye ihtiyacını biliyorsunuz. 2013 yılında
yeni adliye binamızın yapılacağını sizden
öğrenmiş bulunmaktayım. Karaman halkı adına
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Akgün.
Sayın
Ağbaba
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, cezaevlerinde iki tür mahkûm var; bir,
mahkeme yoluyla cezaevlerinde yatanlar, bir de maaşlı
çalışanlar yani infaz koruma memurları.
İnfaz
koruma memurları diyorlar ki Sayın Bakan: Polisin içişleri
bakanı var, jandarmanın jandarma komutanı var, bizim sahibimiz
yok. Yıpranma hakları, maalesef, polisle, jandarmayla
Üniforma
giydikleri hâlde infaz koruma memurlarının yıpranma payı
yok. İnfaz koruma memurlarının giymiş oldukları gömlek
nevresim bezinden, giydikleri pantolon en kalitesiz pantolon.
Şimdi,
emekli olunca silahları ellerinden alınıyor, maalesef hiçbir hak
tanınmıyor. Cezaevlerindeki müdürler emekli olmak istemiyorlar,
maaşları üçte 1 oranında düşüyor. Siz, infaz koruma
memurlarına sahip çıkmayı düşünüyor musunuz? 2013
yılında haklarının düzeltileceği konusunda bütçe
konuşmanızda söz vermiştiniz. Bu 2013te bir çaba gösterecek
misiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.
Sayın
Yılmaz
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, ben yine tasarıyla ilgili bir konuyu size sormak istiyorum.
Şimdi, 23 Eylül tarihi itibarıyla zaten AİHMe başvuranlar
başvuracaklar ama 23 Eylülden sonra uzun yargılamalardan kaynaklanan
hak ihlalleri olduğunu iddia eden kişiler Anayasa Mahkemesine
başvurabilecekler mi? Bireysel başvuru hakkı orada onlar için
geçerli olabilecek mi? Yani kesinleşmiş karar gerekiyor. Uzun
yargılamalarda kesinleşmiş karar engeli nasıl
aşılacak? Bir bunu sormak istiyorum.
Bir
de, biraz önce Mevlüt Aslanoğlu görüşürken dediniz ki: İşte
Tutukluluklarla ilgili bizim yapabileceğimiz herhangi bir şey yok.
Biz yürütme organıyız. Yasama ve yürütme, mahkemelerin
bağımsızlığı nedeniyle talimat veremez. Ama ben
size şunu hatırlatıyorum: Hakan Fidan için, biliyorsunuz, bir
haftada koruma kollama yasası çıkartıldı. O zaman, Fatih Hilmioğlu, Mehmet
Haberal, Mustafa Balbay, bu arkadaşlarımızın da ismini
bizim Hakan Fidan olarak mı değiştirmemiz gerekiyor bir
düzenleme yapılması için?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
İlk
olarak Sayın Tanalın sorusu: Anayasa 138inci maddeye dair bir
tespit yaptınız ama sorusunu algılayamadık burada,
arkadaşlarım da not edemediler. Onu sonraya bırakıyorum.
Türkiyede
makul sürede yargılama yapılıyor mu? Sayın Tanal,
Türkiyede yargılamaların uzun olduğuna dair öteden beri bir
şikâyet var, bunu kabul ediyoruz ancak Türkiye'nin son yıllarda
almış olduğu tedbirlerle
-biraz önce Sayın Şandır da buna atıfta bulundu-
belli mahkemelerde yargılama sürelerinde kısalmalar var, belli
mahkemelerde de sürenin uzaması var. Size bunlardan örnekler
vereceğim: Asliye ticaret mahkemelerinde yargılama süreleri 2002de
434 gün iken 2011de 323 güne inmiş. İcra hukuklarda 2002de 111
günmüş yargılamalar, 2011de 105 güne inmiş. Özel yetkili
mahkemelerde 364 günmüş ortalama, 2011 itibarıyla 325 güne
gelmiş. Çocuk ceza mahkemelerinde 557 günmüş ortalama yargılama
süresi, 2011 sonu itibarıyla 557 günlük süre 306 güne inmiş. Yine,
ağır ceza mahkemelerinde 347 gün olan ortalama yargılama süresi
2011 sonu itibarıyla 297 güne inmiş. Asliye ceza mahkemelerinde 427
gün olan ortalama yargılama süreleri 358 güne inmiş. İcra ceza
mahkemelerinde de 147 günlük süre 99 güne inmiş.
Ancak,
buna karşın yargılama süreleri artan mahkemeler de var; sulh
ceza mahkemeleri bunlardan, kadastro mahkemeleri bunlardan. Tabii,
bunların nedenlerini araştırdığımızda,
kadastro
Türkiyede, şu anda, 25-30 köy dışında kadastrosu
yapılmamış yer kalmadı. Bu 25-30 köy de tamamlandıktan
sonda Türkiyenin tüm kadastral işlemleri bitmiş olacak. On
yıllık süreçte çok sayıda kadastro hizmeti verildiği için
buradan kaynaklı ihtilaflarda bir artış var. Diğer, genel
itibarıyla artışlara baktığımızda da
Türkiyede, ticarette, ihracatta, millî gelirde, ticari ilişkide meydana gelen
artışlardan kaynaklı ihtilaflar var, yansımalar var. Ancak,
bunların da önlenebilmesi için yeni tedbirler geliştiriliyor. O
açıdan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi makul sürede yargılamayı
her dava tipi için ayrı değerlendiriyor yani bir yıl, iki
yıl, üç yıl gibi bir fiks süreyi kabul etmiyor. Davanın
taraflarının sayısı, yargılama konusunun girift olup
olmaması, efendim, davanın içeriği makul sürenin tespitinde
etken ancak şu anda Türkiyenin AİHMde bekleyen, yaklaşık
3.000 ila 3.500 arasında olmasını beklediğimiz uzun
yargılamalardan mütevellit başvurular iki türlü önleme yoluna
gidiliyor: Bugüne kadar yapılmış olanlar tazmin komisyonu
yoluyla tüketilecek, bundan sonraki şikâyetler de Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru yapmak suretiyle giderilecek. Onu biraz sonra daha
detaylı aktarmaya çalışacağım.
Şakran
Cezaevine ilişkin sorunuz: Daha bu hafta Meclis İnsan Hakları
Komisyonumuz Şakran Cezaevini ziyaret etti. Diğer cezaevlerinde
olduğu gibi, denetim mekanizmaları işliyor. Onların
raporlamalarını dikkatle takip ediyoruz. Varsa eksiklerimiz bu
konuda, bunların ikmaline çalışıyoruz. Ancak Şakran
Ceza İnfaz Kurumumuz Türkiye'nin şu anda en yeni, en modern ve
imkânları geniş cezaevlerinden bir tanesi hâline geldi. Uygulamalarda
aksaklık varsa İnsan Hakları Komisyonumuzun tavsiyeleri de
dikkatle karşılanacaktır.
Sayın
Oğan, Iğdır Cezaevine ilişkin olarak: 2013
Yatırım Programında var ve proje aşamasında şu
anda. Arsa tahsisi konusunda çok zorluk yaşadık.
SİNAN
OĞAN (Iğdır) Yediemindeydi Sayın Bakanım.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Ama inşallah 2013te bir mesafe
aldırarak bu sıkıntıyı çözmeyi amaçlıyoruz.
BAŞKAN
Süremiz doldu efendim.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Diğer cevapları -Sayın
Işıkın süresi kalmadı- ben yazılı olarak
bildireyim.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Biraz sonra yine sorarız, o zaman cevap verirsiniz.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
Geçici
madde 1 üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 342 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 1.
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Gürkut
Acar Malik
Ecder Özdemir
Uşak Antalya Sivas
Mustafa
Moroğlu Birgül
Ayman Güler
İzmir İzmir
"Geçici
Madde 1- (1) Komisyon üyeleri, bu Kanunun yayımlandığı
tarihten itibaren 15 gün içinde seçilir ve atanır."
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 342 sıra sayılı tasarının Geçici madde 1in
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan İdris
Baluken Mülkiye
Birtane
Şırnak Bingöl Kars
Hüsamettin
Zenderlioğlu Erol
Dora
Bitlis Mardin
BAŞKAN Evet,
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Gerekçe okutulsun.
BAŞKAN Gerekçe
Gerekçe:
Anayasanın
90ıncı maddesi uyarınca tarafı olduğumuz başta
AİHS olmak üzere, BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve diğer
sözleşmelerin iç hukukta uygulanması,uygulamadan doğan
mağduriyetlerin giderilmesi, sorumluların
cezalandırılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN Gerekçesini
okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 342 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 1.
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları
"Geçici
Madde 1- (1) Komisyon üyeleri, bu Kanunun yayımlandığı
tarihten itibaren 15 gün içinde seçilir ve atanır"
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın
Tezcan, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT TEZCAN
(Aydın) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüştüğümüz yasa tasarısı,
makul sürede sonuçlandırılmayan soruşturma ve
kovuşturmalardan kaynaklanan problemleri, haksızlıkları
gidermeye dönük olarak hazırlandığı ileri sürülen bir tasarı.
Bununla ilgili bir düzenleme yapma ihtiyacı doğmuş ve bu
düzenleme yapma ihtiyacı çerçevesinde Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi gündemindeki bir kısım davaların makul sürede
bitirilmemesi nedeniyle uğranan haksızlıkları nasıl
gideririz diye bir kanun tasarısı gelmiş.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye, uzun zamandan bu yana, makul sürede
sonuçlandırılamayan dava ya da soruşturma nedeniyle
haksızlığa uğramış çok sayıda mağdurun
bulunduğu bir ülke hâline geldi. Bakın, beş yıl, altı
yıl devam eden davalardan tutuklu olan, tutuklu yargılanan,
haksızlığa uğrayan sanıklar var.
Şimdi,
son iki gün içerisinde ilginç bir şeyle karşılaştık.
Bir taraftan Türkiye Büyük Millet Meclisinde makul sürede yargılaması
bitirilmeyen davalardaki haksızlıkları konuşurken, bir
başka taraftan, özellikle kurgulanmış delillerle,
kurgulanmış ve bu çerçevede yürütülmüş siyasi nitelikteki
davaların sonucunda ortaya çıkan haksızlıkların
çarpıcı bir örneğini tasfiye hâlindeki bir mahkemenin gerekçeli
kararında gördük. Balyoz davası diye kamuoyunda bilinen davanın
gerekçeli kararı açıklandı.
Değerli
arkadaşlar, bakın, sayın mahkeme ne diyor gerekçeli
kararında? Bu davanın gerekçeli kararında sayın mahkeme
diyor ki: Sahteliği iddia edilen deliller aslında sahte
değildir çünkü Genelkurmay Başkanlığında bunların
orijinallerinin olduğu anlaşılmıştır. Yani
mahkeme şunu söylüyor: Ben karar verirken bu CDlere dayanarak karar
verdim. Ama bu CDler iddia edildiği gibi sahte değildir, gerçektir.
Genelkurmay Başkanlığı da bir açıklama yaptı
hemen arkasından, dedi ki: Yok böyle bir şey, böyle bir şey
yok. Biz mahkemeye daha önce yazı yazdık.
Yazdığımız yazıda dedik ki: Böyle bir orijinal belge,
böyle bir plan yok bizim elimizde. Yani mahkeme sahte delillerle
kurgulanmış, sahte delillerle yürütülmüş, sahte delillerle
tamamlanmış bir davada sahte gerekçeyle bir karar verdi.
Değerli
arkadaşlar, 3üncü yargı paketi görüşülürken
gırtlağımız patladı, anlatmaya
çalıştık, Bu mahkemeler tasfiye hâlindeki mahkemeler, özel
olarak bunların görevlerine devam edin demeniz, bu mahkemelere verilen
görevin, önceden, peşinen yazılan kararı tebliğ görevi
olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bu mahkemeleri tamamen
kaldıralım. dedik. Geldiğimiz noktayı hep beraber
görüyoruz. Bugün gelinen noktada, bu tasarıda, makul sürede
yargılamaların yapılmaması nedeniyle Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesindeki davalardan paçamızı kurtarmaya
çalışırken, açıkça, Türkiyede, kuvvet
komutanlarını, ordu komutanlarını, aydınları,
yazarları kurgulanmış delillerle üç yıl, dört yıl, beş
yıl mahkemelerde tutuklu bıraktık, şimdi de bizzat
mahkemenin gerekçeli kararıyla bu tescil edilmiştir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi bu sorumluluğu üzerinden atamaz. Türkiye Büyük Millet
Meclisi bu konuda şunu deme hakkına sahip değildir: Bu
yargı bağımsızlığı meselesidir, buna
müdahale edemiyoruz. deme hakkına sahip değildir. Hakan Fidanı
kurtarmak için alelacele, gece yarısı operasyonuyla kanun
çıkarıyorsa, böylesi bir adaletsizliğe Dur. demek Türkiye
Büyük Millet Meclisinin namus borcudur.
Hepinize
saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tezcan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Geçici
madde 1i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Geçici madde 1 kabul edilmiştir.
10uncu
maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 10- (1) Bu Kanunun;
a) 5 inci maddesi yayımı tarihinden itibaren bir ay
sonra,
b) Diğer maddeleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Turgut
Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Dibek.
CHP
GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, tasarının son iki maddesine geldik, yani yürürlük
ve yürütme. Aslında, tasarıyla ilgili olarak kürsüye çıkan çok
sayıda arkadaşımız, tasarının hangi amaçla
getirildiğini burada anlattılar çünkü bunun bir de önceki, yıl
öncesi kısmı da var. 7nci maddeye kadar olan kısmını
biliyorsunuz aralık ayı içerisinde görüşmüştük, tasarı
bölünmüştü.
Ben,
bu maddede bir özet yapmak istiyorum. Aslında teknik bir kanun. Belki
anlaşılması zor oluyor biraz ama ana hatlarıyla, biraz
sonra kabul edilecek olan bu kanun neyi getirecek Türkiyeye veya bu kanunla
aslında Türkiyede biz neyin var olduğunu, Türkiye'nin koşullarının,
özellikle adalet ve yargının Türkiyede hangi noktada olduğunu
da bir anlamda görmüş oluyoruz bu kanunun gelmesiyle.
Bakın,
ben daha önce burada kürsüde konuşurken de rakamları vermiştim.
Sayın Bakan da Komisyonda bu rakamları vermek zorunda,
yapacağı bir şey de yok, ne yapsın? Yani geçtiğimiz
konuşmamda da belirttim Rakamlarda, değişik konularda,
özellikle ekonomik konularda, işte Türkiyedeki cari açıkta,
işte ticaret hacminde, efendim ihracat rakamlarında, büyüme
rakamlarında, istediğiniz gibi onlar üzerinde oynayabiliyorsunuz, oynanıyor,
onlara takla attırılabiliyor. demiştim. Fakat burada kral
çıplak yani burada yapacak bir şey yok. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi rakamları koymuş önümüze. 47 tane ülke var bu
sözleşmeye taraf olan. 1inci Rusya. 30 bin dosyası var şu an
Rusyanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, ihlal nedeniyle.
Vatandaşların, oradaki Rus vatandaşların başvurusu
olan 30 bin dosya var; arkadan biz geliyoruz, 17 bin dosya var.
Şimdi,
öyle ama -bizim 17 bin dosyamız var Rusyaya karşı- biz ihlal
kararlarında 1inciyiz. Yani, aradaki orana
baktığımızda, 30 bine 17 bin oranına rağmen
Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden çıkan ihlal
kararlarında, arkadaşlar, 1inci sırada. Böyle bir
sabıkamız var.
Şimdi,
rakamlar bu. Niye bu yasa tasarısı geldi? Bu tasarıyla neyi
çözeceğiz? Aslında çözülecek olanlar belki sivrisinekler diyebiliriz
çünkü sistem, bataklık -öyle diyebiliriz- Türkiyede sivrisinek üretiyor.
İnsanlar adalete, yargıya gittiklerinde haklarını elde
edemiyorlar, uzun yıllar mahkemelerde sürünüyorlar. Bunlar filmlere dahi
konu oluyor. Zaman zaman tekrar edilen filmler var, izliyorsunuz, Kemal
Sunalın, rahmetlinin oynadığı, diğer
sanatçıların oynadığı çok güzel filmler var; orada
çocuktan başlayan veya babadan başlayan, dedeye kadar giden ve uzun
yıllar devam eden davalar var. Vatandaşlar haklarını
alamayınca yargıdan ne yapıyorlar? En son yol, ister istemez
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyorlar çünkü tarafız,
uluslararası bir anlaşma gereği taraf olmuşuz ve yetkileri
de kabul etmişiz orada.
Değerli
arkadaşlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiyeyi bu davalar
nedeniyle mahkûm ediyor. Şu anda bizim yaklaşık 17 bin
dosyamız var, bunun 3.500ü bir paket olarak bu yasa
tasarısının konusunu kapsıyor, uzun yargılamaları
kapsıyor. Yaklaşık 3.500 dosya birikmiş orada. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi de diyor ki Türkiyeye: Bakın, ben
bunlarla uğraşmayayım. Sizin iç hukukunuzda bu sorunu çözecek
bir mekanizma yok. Sözleşmenin de bir 13üncü maddesi var -Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin- bu maddeye göre ben size bir süre
veriyorum -bir süre vermiş bize- bu 3.500 dosyayı -yani bu paket
dosyayı- benim önümden alın. Ben bir tanesine baktım.
İşte, adı sık geçen bir dosya var, Ümmühan Kaplan
dosyası, biliyorsunuz. Onu emsal olarak bitirdim, buna göre, bu 3.500
dosyayla ilgili olarak kendi iç mekanizmanızda bir çözüm üretin. Bir de
süre vermiş. Tasarı da bu niyetle geliyor değerli
arkadaşlar. Geliyor da
Şimdi, gerçi, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi Bu 3.500 dosyayı çözün. demiyor yani Bu paketi çözün, ondan
sonra, efendim, bu konuyu gündeminizden kaldırın; benzer, uzun
yargılamalarla ilgili, insanların haklarını elde
edemediği bu yargılamalarla ilgili yine bana başvursunlar.
demiyor fakat her nedense, Bakanlık veya Hükûmet böyle bir tasarı
hazırlamış. Yani onlar öyle algılamışlar. Çünkü,
biliyorsunuz, geçtiğimiz referandum döneminde Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru hakkıyla ilgili bir süreç başladı, işte, 23
Eylül 2012den itibaren vatandaşlarımız başvurabiliyor. Onu
baz almışlar, diyorlar ki: Türkiyede artık bu sorunlar olursa
Anayasa Mahkemesine gidecek, biz 23 Eylüle kadar olan, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesindeki bu dosyaları çözelim, eritelim. Yani
işin özü bu. Bir komisyon kuruluyor. Arkadaşlarımız
belirtti, ben daha önce de söyledim, bu komisyon çözüm değil. Bu komisyon
yeni ihlaller yaratacak diyelim. Yani şimdi, siz düşünebiliyor
musunuz değerli arkadaşlar, Türkiyede davalar otuz yıl,
kırk yıl uzuyor. Vatandaş, neyse hakkı elde edememiş,
karar verilmiş, infaz edilememiş yani kararın gereği yerine
getirilememiş, bir şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
gidiyor Ben mağdur oldum, hakkımı elde edemedim, adalet tecelli
etmedi. diyor, bir dava açıyor. Başvurusunda, davasında;
Sayın Bakana da sormuştum yani Davalı kim? demiştim,
bizim Türkiye Cumhuriyeti devletini, bakanlığımızı,
işte Adalet
Bakanlığını davalı olarak gösteriyor. O davada
davalı olan kurum, şimdi geliyor, bakanlık Ben bir komisyon
kuracağım, ben kuracağım. diyor o davanın
davalısı, yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde görülen
davanın davalısı! Komisyonun 4 üyesini ben belirliyorum merkez
ve taşra teşkilatından, 1 tane de Maliye
Bakanlığından gelecek -o da işte işin mali
kısmını, parasal kısmını çözecek.- 5 kişilik
bir komisyon kurduk. diyor ve Bu komisyon idari bir komisyondur. diyor
Sayın Bakan. Yani ben onu da anlamadım Nasıl idari komisyon?
Değerli
arkadaşlar, bu komisyon dosya alacak, bir mahkeme dosyası var yani hukukçu
arkadaşlarımız var burada
Hele hele öyle otuz kırk
yıllık dosyalar şöyle incecik dosyalar değildir yani
şu kadar dosyalardır, birikmiştir, taşıması
zordur o dosyaları. O dosyayı alacak bu komisyon, niçin
uzamış, kusur kimde, bu dava niye bu kadar gecikmiş, bunlara
bakacak, yani nihayetinde birçok görevi var.
Şimdi,
bu komisyonun yaptığı görev
Yani bir haklı, haksız,
burada davanın uzamasının gerekçelerini bulurken bir idari
işlem mi yapacak yani bu komisyon baktığımızda? Bu
komisyonun idari komisyon olduğunu düşünmek mümkün değil ama
böyle de bir durum var değerli arkadaşlar.
Bakın,
bu yasayla ilgili, bu tasarıyla ilgili söylediğimiz hiçbir öneri,
gerekçe maalesef dikkate alınmadı. İşte, Sayın Bakan
bir varsayıma dayalı olarak, bizim Anayasa Mahkememizin
Anayasanın 148inci maddesindeki İç hukukun tüketilmesi gerekir.
maddesini belki gündeme alınmayacağını, daha doğrusu
değerlendirilmeyeceğini
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
biliyorsunuz, uzun tutukluluk süresinde bunları yapıyor. Yani iç
hukukta o konuda bir yol yoksa Ben, uzun tutukluluklarla ilgili olan
başvurulara bakarım. diyor Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi.
Anayasa Mahkemesinin de emsal bir düşünceyle, bu bireysel
başvurularda, iç hukukla ilgili, daha dava bitmeden yani düşünün, bir
dava otuz sene sürmüş, daha iç hukuk bitmemiş, Yargıtaya gitmemiş,
kesinleşmemiş veya idari yargıda kesinleşmemiş; Danıştay bakacak mı,
bakmayacak mı; Anayasa Mahkemesi bakacak mı, bakmayacak mı
tartışması var. Sayın Bakan diyor ki: İşte,
Anayasa Mahkemesiyle biz şifahi olarak istişarede bulunduk. Onlar da
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin düşüncesi gibi bu konuda bu
başvuruları değerlendirebilir. Böyle de bir varsayım var.
Biz diyoruz ki: Bu komisyon kalıcı olmalı,
bataklığı kurutmalı, yani 23/9/2012 baz
alınmamalı, kalıcı bir görev yapmalı. Bundan sonraki
ihlallerin de değerli arkadaşlar, bu komisyonun gündeminde
olması gerekir diyoruz ama Hükûmet, Sayın Bakan maalesef bu
düşüncemizi dikkate almadılar.
Bazı
arkadaşlarımız, az önce Sayın Tezcan da belirtti.
Bakın, Türkiyenin başka bir sorunu var değerli arkadaşlar.
Bir taraftan davalar otuz yıl, kırk yıl sürüyor, insanlar
haklarını elde edemiyor ama Türkiyenin gündeminde 2 tane dava var,
çok ilginçtir, bir tanesi -geçtiğimiz günlerde biliyorsunuz kararı
çıkmıştı- Balyoz davası, çok sanıklı bir dava.
Öyle bir dava tabii ki ne kadar süre içerisinde sonuçlandırılır,
o da tartışılır ama onunla ilgili mahkeme karar verdi;
sanıkların hemen hemen tümünü mahkûm etti, biliyorsunuz, gerekçeli
kararını da geçtiğimiz hafta yayımladı ve
tartışılıyor. Öyle bir dava! Şimdi, bir taraftan
işte davalar uzun sürüyor, bir taraftan da yüzlerce
sanığın, 300-400 sanığın
yargılandığı bir davada insanlar Adil
yargılanmıyoruz, bizim taleplerimiz dikkate alınmıyor.
Birçok uzmanın düşüncesi var, dijital veriler sahte, dijital verilere
girilmiş diye mahkemeden yalvarırcasına bilirkişi
incelemesi istiyor. Mahkeme diyor ki: Yok, ben bilirkişi incelemesi
yapmam. ve gerekçeli kararında da belirtmiş niye
yapmadığını çünkü son kararı, bir daha o mahkeme yok,
o mahkeme bir görev yaptı. İşte Dijital verilerin,
içindekilerin Genelkurmay Başkanlığında asılları
vardır. diyor, Genelkurmay Başkanlığı Bende yok.
diyor. Ya, böyle bir karar, böyle bir mahkeme olur mu arkadaşlar? Yani
Yargıtay ne yapacak merak ediyorum, nasıl bir karar verecek?
Sayın
Bakan, dijital verilerin 2003-2007 yılıyla ilgili farklı bir
düşünce belirtiyor Savunma Bakanı. Mahkeme diyor ki: Yok, öyle
olmaz. Bakın, bu Türkiyenin yüz karası bir karar da olabilir,
şu an çok erken ama Yargıtaya gittiğinde, geldiğinde, ben
çok merak ediyorum. Aynı olay Ergenekon davasında var; aralık
ayında o dava bitecek diye mahkeme kendini
hazırlamıştı. Bakın, dava yeniden
başlamış gibi devam ediyor. Yani böyle bir yargılama
olabilir mi değerli arkadaşlar?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURGUT
DİBEK (Devamla) Bitti mi?
Peki,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Dibek.
Soru-cevap
bölümüne geçiyoruz
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, şahsım adına söz
istiyorum.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Şahıs adına taleplerimiz var
efendim. Bir yanlışlık oldu herhâlde bizim taleplerimiz
vardı şahıslar adına.
BAŞKAN
Efendim?
KAMER
GENÇ (Tunceli) Hayır böyle olmaz. Bakın Sayın Başkan,
deminki maddede de ben bekledim, baktım, geldiler grup başkan
vekilleri size şey ettiler, bizimkiler vazgeçtiler. Ben şimdi
şahsım adına söz istiyorum. Burada oyladığınız
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan
KAMER
GENÇ (Tunceli) Siz daha dün geldiniz buraya, ben otuz senedir buradayım.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Ben kendisini muhatap almıyorum efendim.
Size söylüyorum, bizim şahıs adına taleplerimiz vardır, bu
doğrultuda karar vermenizi istiyorum.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, bir dakika
Soru-cevap bölümüne geçtim. dedim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Hayır geçtim demediniz ama
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Dediniz efendim.
BAŞKAN
- Geçtim dedim. Soru-cevap bölümüne geçiyorum. dedim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, bakın efendim, soru-cevap
bölümüne geçemezsiniz. Her madde üzerinde gruplar ve 2 milletvekilinin kişisel
konuşma hakkı var. Şimdi 1 grup konuştu, benim kişisel
konuşma hakkım var. Bana söz vermek zorundasınız.
BAŞKAN
Şimdi bakın Sayın Genç
KAMER
GENÇ (Tunceli) Hayır efendim, söz vermek zorundasınız. Yani
AKPlilerin talimatıyla niye hareket ediyorsunuz?
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Talebimiz var. Kaldı ki siz Soru-cevap
işlemine geçiyorum. dediniz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Bakın, burada milletvekillerine söz vermek
zorundasınız. Demin, burada, Elitaş, geçerken size işaret
etti Bizimkiler konuşmuyor. dedi. Ben burada her şeyin
farkındayım Sayın Başkan.
BAŞKAN
Bana mı işaret etti? Sayın Genç lütfen, rica ederim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Bakın, lütfen, ben söz istiyorum.
BAŞKAN
Çok rica ederim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Hayır söz vermek zorundasınız.
BAŞKAN
Siz
KAMER
GENÇ (Tunceli) Çünkü benim söz hakkım var.
BAŞKAN
Neyin zorunda olup olmadığıma ben burada karar veririm. Lütfen,
bir dakika
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER
GENÇ (Tunceli) Efendim, vereceksiniz ama Meclisi doğru yönetmek
zorundasınız.
BAŞKAN
Bir dakika Sayın Genç, beni bir dinleyiniz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Doğru yönetmek zorundasınız. Ben şimdi
Daha 1 tane grup konuştu, öbür gruplar konuşmuyorsa bana söz vermek
zorundasınız.
BAŞKAN
Bir dakika susarsanız, bir şey söyleyeceğim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Söz vermek zorundasınız.
BAŞKAN
Hiçbir şeyin zorunda değilim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Vereceksiniz!
BAŞKAN
Lütfen beni bir dinleyiniz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Efendim, bu İç Tüzükün gerektirdiği zorunluluktur.
BAŞKAN
Siz de beni dinlemek zorundasınız.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, ben sizi dinlemeye
BAŞKAN
Lütfen, beni bir dinleyiniz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Bakın, keyfî hareket ederseniz sizi dinlemem. Ama burada benim söz hakkım var, söz hakkımı
vereceksiniz.
BAŞKAN
Ben de sizi dinlemem! Böyle bir konuşma olabilir mi Genel Kurulda
Sayın Genç?
KAMER
GENÇ (Tunceli) Olur mu? Söz hakkımı neye göre
İç Tüzüke göre
her madde üzerinde grupların
BAŞKAN
Sayın Genç, bir dakika beni bir dinleyiniz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Dinleyeyim peki sizi.
BAŞKAN
Lütfettiniz!
Şimdi,
siz de gayet iyi bilirsiniz ki Genel Kurulda, yönetirken gruplar söz talebinde
bulunmayabilirler. Neden bulunulmadı? diye bizim soru sorma
hakkımız yoktur.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Yok efendim, hayır. Gayet doğru.
BAŞKAN
Şahıslar adına da burada söz hakkını gruplar ya da
milletvekilleri, şahıslar çekebilirler. Bunu da gayet iyi
biliyorsunuz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Çekmişler. Ben şimdi söz istiyorum.
BAŞKAN
Çekmişlerse ben soru-cevap işlemine direkt olarak geçerim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Geçmeden önce verebilirsiniz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Bakın, geçmeden önce ben söz istedim Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Şimdi, lütfen
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, müdahale edebilir miyim?
BAŞKAN
Sayın Grup Başkan Vekili, lütfen.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Şimdi, efendim, şahısları
kapatmış iktidar partisi fakat kullanmıyor hakkını. O
arada, siz tam geçeceğiniz anda Sayın Genç söz istedi.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Öyle bir beyanımız yok ki bizim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Ama henüz geçmemiştiniz.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Geçmiştiniz efendim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Bir dakika efendim
Doğruyu bulmaya
çalışayım.
Eğer
AKP milletvekili arkadaşımız şunu yapsaydı haklı
olurdu: Kürsüye çıkardı, teşekkür ederdi, inerdi,
konuşmasını kullanmış olurdu fakat o hakkını
kullanmadan vazgeçiyor, vazgeçtiği anda siz Soru-cevaba geçiyorum.
dediğiniz anda Sayın Genç söz istemişse vermek
zorundasınız.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Hayır efendim
MUHARREM
İNCE (Yalova) Olay böyle yani, doğrusu bu.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Hayır
Daha önce de yaptık Sayın Başkan.
BAŞKAN
Şimdi, ben size doğrusunu söyleyeyim mi sayın milletvekilleri?
Şimdi,
eğer söz hakkını çekmişlerse sizin, söz hakkını
onlarla konuşabilmeniz gerekirdi, birbirinizle gruplar olarak.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Niye konuşayım ki!
BAŞKAN
- Şahıslar adına konuşuyorsanız söz hakkı
talebinde bulunabilirsiniz. Bunu da hep yapıyorsunuz.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Söz hakkı talebini önceden kapatmışlar
zaten. Hem kapatmış, hem geri çekiyorsa
BAŞKAN
Yani kapatır ya da kapatmaz, onu biz bilemeyiz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, bakın, geçen gün
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Lütfen, onu biz bilemeyiz.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkan, bu hakkın kötüye
kullanılmasıdır. Kanun koyucu hakkın kötüye
kullanılmasını ifa etmez, Sayın Genç bu konuda
haklıdır. Yani bu anlamda, kanun hakkın kötüye
kullanılmasını ihtiva etmez. (Gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Tanal
Bir dakika
Bu
şahıslar adına söz haklarını, uzun zamandır,
Genel Kurulda -bütün grup başkan vekilleri bilirler ki- icabında
birbirinizle değiştirebiliyorsunuz. Bu değiştirme
hakkınızı grup başkan vekilleriyle
kullanmalısınız diye düşünüyorum ben. Bana burada söz
hakkını kullanmadıklarını beyan edince ben direkt
soru-cevaba geçerim.
MUHARRREM
İNCE (Yalova) Bakın, o arada söz istedi Sayın Genç.
BAŞKAN
Onun için, lütfen, siz, bir dahaki
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan,
bir dakika beni dinler misiniz.
BAŞKAN
-
maddede şahıslar adına olanda gruplar adına
anlaşınız
KAMER
GENÇ (Tunceli) Hayır, bir dahaki maddede falan söz vermezler, onlar
konuşurlar.
BAŞKAN
-
ve söz hakkınızı oradan
KAMER
GENÇ (Tunceli) Şimdi, Sayın Başkan, geçen birleşimde de
böyle oldu.
BAŞKAN
-
normal olarak talep ediniz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Bakın Sayın Başkan, Sayın Meral Akşener
burada Başkanlığı yönetirken o Sorulara geçiyoruz.
deyince ben söz istedim, tekrar bana sözü verdi.
BAŞKAN
Şimdi
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, bakın
BAŞKAN
Yönetmeyi başkalarıyla kıyaslayarak yapamazsınız.
Bir kural vardır, ben bu şekilde uyguladım.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Kuralı siz ihlal ediyorsunuz.
BAŞKAN
Siz
KAMER
GENÇ (Tunceli) Efendim İç Tüzükün 87nci maddesinde ne diyor, pardon
80
Yani maddelerin tümü üzerindeki görüşmelerde her madde üzerinde 2
milletvekilinin konuşma hakkı var
BAŞKAN
Gruplar adına da söz hakkı var. diyor Sayın Genç.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Kimse konuşmuyorsa ben konuşurum efendim.
BAŞKAN
Gruplar adına da söz hakkı var. diyor, konuşmak
istemiyorlar
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, siz soru-cevaba
geçtiniz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Yani bu kadar, AKPnin emrine göre bu Meclisi yönetemezsiniz!
Böyle bir şey olur mu?
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, siz soru-cevaba
geçtikten sonra şahsı adına söz aldı. Lütfen
KAMER
GENÇ (Tunceli) AKPnin direktiflerine göre Meclisi yönetiyorsunuz. Böyle bir
şey olmaz!
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Uygulamanıza katılıyorum.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Lütfen, benim söz hakkımı vermek zorundasınız.
BAŞKAN
Ben Bundan sonraki maddede anlaşın ve söz hakkınızı
alın. diyorum.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Benim söz hakkımı vermek zorundasınız,
yoksa devam edemezsiniz!
BAŞKAN
Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Soru-cevap
Sayın
Doğru...
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, benim söz hakkımı kullanmak
BAŞKAN
Sayın Doğru, lütfen
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Hükûmet
olarak milletvekilliği dokunulmazlığının
kaldırılmasıyla ilgili bir kanun çalışması var
mıdır? Ayrıca, dokunulmazlığın
kaldırılmasıyla ilgili
KAMER
GENÇ (Tunceli) AKPnin emrine girerek böyle Meclis mi yönetilir yahu!
REŞAT
DOĞRU (Tokat) -
dosyası bulunan milletvekillerinin
BAŞKAN
Çok rica ediyorum Sayın Genç...
KAMER
GENÇ (Tunceli) Hayır, rica etmene gerek yok! Bu Meclisi doğru
yöneteceksiniz!
REŞAT
DOĞRU (Tokat) -
yargılanma isteklerinin
BAŞKAN
Lütfen yerinize oturunuz, çok rica ediyorum.
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Sayın Başkanım, anlaşılmadı,
yeni baştan konuşayım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER
GENÇ (Tunceli) Demin Elitaş Kimseye söz verme. dedi, ben gördüm
buradan.
BAŞKAN
Sayın Genç, çok rica ediyorum
KAMER
GENÇ (Tunceli) Yani, muhalefet partisi Başkan Vekili de muhalefet
partisinin sözünü böyle keserse biz kimden söz alacağız canım?
BAŞKAN
Sayın Tanal, buyurunuz.
Size
sonra söz vereceğim Sayın Doğru, sisteme giriniz lütfen.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Sayın Başbakan bugüne kadar kaç vatandaşımız
aleyhine cumhuriyet başsavcılığına suç duyurusunda
bulunmuştur?
İki:
Şikâyet sonuçlarında kaç kişi aleyhine dava
açılmıştır? Kaç vatandaşımız mahkûm
olmuştur? Kaç vatandaşımız beraat etmiştir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın
Demiröz
Sayın
Demiröz yok.
Sayın
Bayraktutan
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, adliye personelinin servis araçları, biliyorsunuz yakın bir
zamanda kaldırıldı. Bu servis araçlarını
kaldırdıktan sonra, özellikle büyük şehirlerde adliye
personelinin adliyeye ulaşımını sağlamak için daha önce ulaşım yardımı
yapılıyordu, ulaşım yardımını da
kaldırdınız. Bu konuda adliye personelinden yoğun
şikâyetler almaktayız. Bu uygulamayı yeniden eski hâline
getirmeyi düşünüyor musunuz? Bu konuda adliye personelinin
yaşamış olduğu mağduriyeti gidermeyi düşünüyor
musunuz? Özellikle büyük şehirlerdeki adliye çalışanları
çok mağdur durumdadırlar. Bu uygulamadan vazgeçmeyi düşünüyor
musunuz? Adliye personeli bu konuda ciddi bir şekilde karar
almanızı bekliyor.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bayraktutan.
Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU
(Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakandan
öğrenmek istiyorum: Hükûmet olarak, milletvekilliği
dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili bir
kanun çalışması var mıdır?
İkincisi:
Dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili
dosyası bulunan milletvekillerinin yargılanma isteklerinin kabul
edilmesiyle ilgili ayrıca bir kanun çalışması var
mıdır?
Üçüncü sorum: Tokat
ilinde cezaevi ve adliyelerin bazıları kapanmıştır,
bazı ilçelerde çalışmalar olduğu söylenmektedir. Bu yönde
Tokatla ilgili bir bilgi almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Sayın
Işık
ALİM IŞIK
(Kütahya) Sayın Bakanım, önceki sorularıma ilave olarak,
Kütahya ili Simav ilçesindeki kapalı cezaevinin kapatılmasıyla
ilgili kararınızda bir değişiklik var mı?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Simav mı dediniz?
ALİM IŞIK
(Kütahya) Simav Cezaevinin kapatılmasıyla ilgili, daha önce 2013
yılında kapatılacağıyla ilgili bir
beyanatınız olmuştu. Bunun yerine, mağduriyetin önlenmesi
adına ne düşünüyorsunuz?
İkincisi:
Şaphane ve Domaniç adliyelerini kapattınız; oradaki yargı
nedeniyle mağduriyetler had safhaya ulaştı. Buna nasıl bir
çözüm düşünüyorsunuz? Açıklarsanız sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Sayın Köprülü
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Tekirdağ ili ekim ayı içerisinde ciddi bir sel felaketi
yaşadı. Bu sel felaketinden dolayı da en ciddi
mağduriyetlerden bir tanesi de Çerkezköy Adliyesinde gerçekleşti.
Ödenek yetersizliğinden dolayı tamamlanamadığı için, hükûmet
binasının alt katlarında hizmet veren adliye binasını
su bastı ve burada 6 bin dosya hamur hâline dönüştü. Adliye
faaliyetleri durdu, mahkemelerde duruşmalar yapılamıyor. Ancak
buradaki aksaklıklar, dosyaların çamaşır gibi iplere
serilmesi ve kurutulması faaliyetiyle giderilmeye
çalışıldı.
Bakanlığınız
olarak, Çerkezköyde adliyede yaşanan bu sıkıntıyı
gidermek için bir girişiminiz olacak mı? Artı bir kaynak ya da
personel bu konuda ayırmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Köprülü.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın
Doğru Milletvekili dokunulmazlığının
kaldırılmasına dönük bir yasa çalışması var
mı? diye sordular. Şu anda, bilindiği gibi milletvekili
dokunulmazlığı Anayasamızda düzenlenmiş bir husustur.
Anayasa Uzlaşma Komisyonunda grupların üzerinde mutabakata
vardığı ya da varmaya çalıştığı bir
metin var. O çalışmanın sonuçlanmasını beklemek
lazım diye düşünüyorum.
Yine
dokunulmazlık
Tezlekesi olan milletvekilleri yargılanmak isterlerse
bunların durumuna ilişkin bir çalışmanız var mı?
Aslında mevzuat buna engel değil, Meclis karma komisyonu ve Genel
Kurul bunun önünü açabilir. Şu anda bu sorunuz da Uzlaşma
Komisyonunun önündeki tartışmaların konusudur.
Dolayısıyla oradan çıkacak neticeyi beklememiz gerekir diye
düşünüyorum.
Tokattaki
ve ilçelerdeki cezaevlerine ilişkin ise: Türkiyede şu anda 195
cezaevinin kapatılmasına dair kararımız var. Ancak bu 195
cezaevi 2017 sonuna kadar, bir takvim çerçevesinde kapatılacak.
Kapatılan cezaevlerinin yerine sosyal donatı alanları ve asgari
standartları, uluslararası kriterleri karşılayacak, insani
standartları karşılayacak kampüsler inşa edilmesine paralel
kapatılacak. O açıdan, buna ancak sizin ilçe cezaevlerinin hangi
takvimde kapatılması öngörülüyor kayıtlara bakarak cevap
verebilirim, onu da yazılı bildireyim.
Sayın
Tanal Sayın Başbakanın kaç vatandaşa suç duyurusunda
bulunduğu, kaçına dava açıldığı,
kaçının mahkûm olduğu, kaçının beraat ettiğine
dair sorular tevcih etti. Buna yazılı cevap vereyim. Buna
ilişkin kayıtlarımızı inceleyelim Sayın Tanal.
Sayın
Bayraktutan Adliye personelinin servis araçları
kaldırıldı. dedi. Aslında kaldırılan servis
araçları değil, bizim yaygın bir servis aracı
uygulamamız yok ancak personel için taşıma bileti veriyor idik.
Bu taşıma bileti temin etme uygulamamız Sayıştay
denetimlerinde eleştiriye konu oldu ve bunun giderilmemesi hâlinde bunun
uygulayıcılara zimmet olarak çıkarılacağına dair
raporlar üzerine, zorunlu olarak bu tedbire başvurulmuştur, keyfî bir
uygulama söz konusu değildir.
Sayın
Işıkın Kütahya Simav Cezaevinin kapatılmasıyla ilgili
sorusu, Sayın Doğrunun sorusuna verdiğim cevapla paraleldir. O
takvim içerisinde bakıp size bilgi verelim.
Ayrıca,
Kütahyada İdare ve vergi mahkemesi kurulacak mı? diye bir önceki
turdan sorunuz vardı. Bu limitleri karşılıyor ise elbette
kurulacaktır. Gene ona, kayıtlarımıza bakarak
Kaç dosya
ilgili Eskişehir mahkemesine gidiyor, limitine bakmamız lazım.
ALİM
IŞIK (Kütahya) - Beş yıl önce kuruldu Sayın Bakan. Açılmad
yani HSYKnın kararı var ama
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Yine, icradaki birtakım
uygulamalardan dolayı bir çalışmamızın olup
olmadığını ifade etti bir önceki turda.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Taahhüdü ihlal, tazyik hapsinin
kaldırılması
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN ((Hatay) Taahhüdü ihlal suçlarına dönük bir
çalışmamız var mı? Bunu defalarca
cevapladığımı düşünüyorum. Taahhüdü ihlal
suçlarının kaldırılmasına dönük şu an için bir
çalışma söz konusu değil Sayın Işık.
Bunun
dışında, Tekirdağ Milletvekilimiz Sayın Köprülü
Çerkezköy Adliyesini su bastı. dedi. Bu, Çerkezköy açısından
sadece adliyeye dönük bir afet değildi, o bölgede birçok birim bundan
mağdur oldu. Dosyaların da tellere asılarak
kurutulmasının alternatif bir yöntemini bulduğumuzda beraberce
onu tartışırız ama Çerkezköy Adliyemizin
şartlarının iyileştirilmesi ve kendisine
yakışır bir adliye yapılması noktasında
çalışmalar belli bir mesafe almıştır. Bununla ilgili arsa
tahsisi yapılmıştır, proje çalışması
yapılmaktadır. En kısa sürede inşallah ihalesi
yapılıp Çerkezköye yakışır bir adliye
sarayını hizmete açmak programımızda vardır.
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Binanın yarısı oldu Sayın Bakan,
yanlış söylüyorsunuz. Binanın yarısı oldu zaten. İhale
falan bitti.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Çorluyla karıştırdınız
Sayın Bakanım, Çorluyla.
BAŞKAN
Sayın Bulutun bir sorusu vardı, onu da alalım.
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) Sayın Bakanım, infaz koruma
memurlarının özlük haklarının iyileştirilmesiyle
ilgili bir çalışmanız var mı?
Bir
de, cezaevlerinde stajyer olarak görev yapan memurların kadroya ne zaman
alınacağı konusunda bilgi verirseniz memnun olurum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Bakan.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Ceza infaz personeliyle ilgili olarak,
şu anda, belki önümüzdeki hafta Türkiye Büyük Millet Meclisine dış
güvenlik yasa tasarısı sevk edilecek, o tasarıda bir miktar,
onların silah edinmelerine dönük, onların harçlarına dönük
iyileştirmeler söz konusu olabilecek ancak diğer, özlüğe
ilişkin hususlarda Maliye Bakanlığıyla birtakım
görüşmeler yapılıyor, gerçekleşir ise komisyon ve Genel
Kurul aşamalarında birtakım değişiklikler
olabilecektir Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
Madde
üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 342 sıra sayılı tasarısının 10 uncu
maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Hasip Kaplan İdris
Baluken Mülkiye
Birtane
Şırnak Bingöl Kars
Hüsamettin Zenderlioğlu Erol Dora
Bitlis Mardin
Madde 10 (2) Bu Kanun hükümleri AİHM
davalarında yeniden yargılanma kararından bir ay sonra
yürürlüğe girer.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 342 sıra sayılı tasarının 10. maddesinin 1.
Fıkrasının (a) bendinin aşağıdaki değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Gürkut
Acar Malik
Ecder Özdemir
Uşak Antalya Sivas
Mustafa Moroğlu Birgül Ayman Güler Bülent Tezcan
İzmir İzmir Aydın
Kamer Genç Mahmut
Tanal
Tunceli İstanbul
a)
5. maddesi yayımı tarihinden 15 gün sonra yürürlüğe
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Sayın Tezcan, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT
TEZCAN (Aydın) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce de söyledim, makul sürede
bitirilemeyen soruşturma ya da kovuşturmalar nedeniyle ortaya
çıkan haksızlıkları gidermeye dönük bir yasa
tasarısını görüşüyoruz. Türkiyede makul sürede
yürütülemeyen soruşturmalar, bitirilemeyen soruşturmalar ve
kovuşturmalar, davalar, maalesef, son dönemde, özellikle siyasi davalarda
artık had safhaya ulaştı. Dolayısıyla, bunlardan
doğan hak kayıpları ve mağduriyetler de artık, bunun
başlı başına bir edebiyatı oluşacak dereceye
geldi ve bu noktaya dayandı. Bakın, Ergenekon davası beş
yıldır devam ediyor, 94 tutuklu var ve hâlâ devam ediyor. Balyoz,
biraz önce söyledim, üç yıl devam etti, şu anda hüküm verildi,
gerekçeli kararında dahi mahkeme sahte gerekçeye dayanmak zorunda
kaldı. Şimdi, devam eden bir soruşturma var: Askerî casusluk
soruşturması; yedi aydan bu yana soruşturması devam ediyor;
320 sanıklı, bu 320 sanığın 58i tutuklu, 58
tutuklunun 56sı asker, 2 tanesi sivil ve 320 sanığın büyük
çoğunluğu asker.
Sayın
milletvekilleri, çok ilginçtir geçen günlerde, Cezaevi İzleme Komisyonumuz
gitti, görüştüler bu sanıklarla. Komutanlardan bir tanesinin
söylediği şey, hiç unutmamamız gereken bir söz. Diyor ki bir F16
pilotu subay: Şehit olacağımız aklımıza gelirdi
ama casuslukla itham edileceğimiz aklımıza hiçbir zaman
gelmezdi. Bu, tarihe düşülecek bir utançtır bu
yaşattığımız soruşturmalarla.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Bakan biraz önceki konuşmasında önemli
bir şey söyledi, dedi ki: Biz doğrudan yargıya müdahale
edemeyiz. Eğer bir aksaklık varsa düzenleme yaparız, o
düzenlemenin uygulamasını takip ederiz, uygulamada yine aksaklık
olduğunu görürsek ona da yeniden döner müdahale ederiz düzenlemeyle.
dedi. Evet, doğru söylüyor. Ben de Sayın Bakana diyorum ki: Evet,
Sayın Bakan, uygulamada aksaklık var, yapılan düzenlemelere
rağmen uygulamada aksaklık var. 3üncü Yargı Paketinde
haksız tutuklamaları, gerekçesiz tutuklamaları önlemek için
getirilen ayrıntılı, somut olgularla ilişkilendirmeye
ilişkin Ceza Muhakemeleri Kanunu değişikliği
göz göre göre uygulanmıyor. Mahkemelerde siyasallaşan hâkimler var.
Geçenlerde
girdiğim, izlediğim bir duruşmada yine Ergenekon
davasının mahkemesinin hâkimlerinden bir tanesi Üye Hâkim Sami
Haşıloğlu Mustafa Balbaya, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi
milletvekilimize diyor ki: Hani, sen milletvekili olmayacağını
söylemiştin. Kürsüden söylüyor, dikkat edin, kürsüden. Bir kürsü hâkimi,
sanık sandalyesindeki sanığa dönüp diyor ki: Sen siyasete
girmeyeceğini, milletvekili olmayacağını söylemiştin. Niye oldun? Sana ne! Sana ne! Sen bunu
soracak makamda mısın? Bu soruyu soran bir hâkim adil yargılama
yapabilir mi? Bu soruyu soran bir hâkim hukuku uygulayabilir mi?
Evet,
Sayın Bakan, uygulamada ciddi haksızlıklar var, ciddi biçimde
siyasallaşan bir yargı var ve buna karşı önlem almak
zorunluluğu var. Bakın, sahte delileri üreten bir yargılama
süreci var. Başbakanın dinlendiğinden şikâyet ediliyor. Yani
Türkiyede Başbakanı dinleyebilen güçler var, Türkiyede sahte
deliller üretip soruşturma yapılıp, o sahte delillere
dayalı sahte gerekçelerle hüküm veren bir yargı süreci var. Böylesi
derin ilişkiler varsa hiç şüphe etmeyin ki o sahte delili üretenle
Başbakanı dinleyenler aynı güçlerdir. Gelin, hep beraber buna
karşı duralım. Gelin, bununla mücadele edelim. Neden
çekiniyorsunuz? Neden korkuyorsunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi bu
sahteciliğe el koymak zorundadır, böyle bir tarihî sorumluluğu
vardır.
Hepinize
saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tezcan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 342 sıra sayılı tasarısının 10 uncu
maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
Madde
10 (2) Bu Kanun hükümleri AİHM davalarında yeniden yargılanma kararından
bir ay sonra yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Sayın Kaplan, buyurunuz.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Arkadaşlar,
Türk Ceza Kanununda, sonra Ceza Muhakemeleri Kanununda biliyorsunuz bir
değişiklik yapıldı 2005te ve Avrupa Mahkemesi
kararları kesinleştikten sonra yeniden yargılamanın yolu
açılıyor.
Şimdi,
bu düzenlemeyle, bu kanunla o kanun arasında bir çelişki
doğuyor, bu çelişkinin giderilmesini hedef almıştık.
Ancak, ben başka bir konuya dikkatleri çekmek istiyorum.
Yargılama
söz konusu olunca yargılamanın üçlü sacayağı vardır:
İddia, savunma ve yargı. Avrupa Sözleşmesinin 6ncı
maddesinde, iddia ve savunmanın silahların eşitliği denen
çok önemli bir kuralı var.
Savunma
hakkı kutsaldır arkadaşlar. Yargılamalarda da son söz
savunmanındır. Şimdi, savunmanın bu kadar önemli olduğu
bu sistem içinde, buradan bu yasalarla savunma yok ediliyor; idari komisyonlara,
vekil düzeyinde herhangi birisi de takip edebilir konumlara düşürülüyor.
Ben
buradan şuna geleceğim: Sayın Adalet Bakanı, sizin
hassasiyetlerinizi, çabalarınızı, barış konusunda,
çözüm konusunda, diyalog konusunda niyetlerinizi az çok bilen ve
katkılarınızı da bilen birisi olarak söylüyorum. Sizler bir
avukatsınız, bir hukukçusunuz; ben de bir avukatım, bir
hukukçuyum ve ikimiz milletvekiliyiz; ben muhalefet milletvekiliyim, sizler
bakansınız. İmralı adasında bir görüşme oldu. Bu
görüşmeye 3 türlü gidiş vardır: Bir, Adalet
Bakanlığının personeli gider; iki, İçişleri
Bakanlığına bağlı jandarma ve Millî Savunma
Bakanlığına bağlı asker gider.
Saygılarımla.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
10uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
10uncu madde
kabul edilmiştir.
11inci maddeyi
okutuyorum:
Yürütme
MADDE 11 - Bu Kanunun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan kanun tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz tasarının adı Yargılama
Sürelerinin Uzunluğu ile Mahkeme Kararlarının Geç veya
Kısmen İcra Edilmesi ya da İcra Edilmemesi Nedeniyle Tazminat
Ödenmesine Dair Kanun Tasarısıdır. Bu kanunun amacına da
baktığımızda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
yapılmış olan bazı başvuruların tazminat ödenmek
suretiyle çözümüne dair esas ve usullerin belirlenmesine ilişkindir.
Değerli
milletvekilleri, adından da anlaşılacağı üzere, bu
kanun tasarısı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
yapılmış başvurular nedeniyle ödenecek tazminatların
usul ve esaslarını belirliyor. O zaman bu tazminatın ödenmesini
gerektiren olay nedir yani başvuru yapılmasını gerektiren
olay nedir? Yargılama sürelerinin uzunluğu ile mahkeme
kararlarının geç veya kısmen icra edilmemesi. Demek ki
yargılama süreleri uzun olmamış olsa yani makul süre olsa ve
mahkeme kararları geç icra edilmemiş olsa ya da icra edilmiş
olsa böyle bir tazminatı doğuran olay olmayacak, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine başvuru olmayacak; dolayısıyla, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde dosyalar da birikmeyecek, böyle bir
tasarıyı da Adalet Bakanlığı hazırlayıp bu
Meclise getirmeyecekti. O zaman, sonuçlarla uğraşmak yerine
olayın nedenleriyle uğraşmak lazım. Eğer gerçekten,
biz, bu kanun tasarısının kapsamında olan sorunu kökten
çözmek istiyorsak bunun nedeni olan olayları çözmemiz gerekiyor.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiyede bugün, temel sorun
Elbette işsizlik,
açlık, yokluk, yoksulluk vardır; buna bir itirazım yok ama bunlar
öteden beri olan sorunlardır; dün azdı, bugün çoktur ya da dün çoktu,
bugün azdır ama bugün temel sorun bireyin hukuk güvenliğinin
olmayışıdır, bugün temel sorun Türkiyede
haksızlık, hukuksuzluk ve keyfîliğin olağan bir yönetim
biçimi hâline gelmiş olmasıdır; temel sorun adaletsizliktir,
adaletin olmayışıdır. Öylesine ki bu haksızlık,
hukuksuzluk mahkeme kürsülerine kadar tırmanmıştır. Asli
görevi adaleti gerçekleştirmek olan mahkemeler, artık kendileri âdeta
hukuksuzluk ve haksızlık yapan organlar hâline gelmiştir. Bugün,
bu sorunların temelinde, gerçekten, yasa yapma özensizliğini kural
hâline getiren bir yasama organı söz konusu.
Öbür
taraftan, hukuk ve yasa kurallarına, özellikle de yasa kurallarına
uymamayı kural hâline getirmiş ve hukuk yerine siyaseti referans
almış bir yargı sistemi; hukuk devletinin temel ilkesi olan
hukukun üstünlüğü ilkesini hâkim ve savcıların üstünlüğü
olarak gören yargıç ve savcıların bulunması ve hukuk
devleti anlayışından kopmuş, hukuk devletinin temel ilkesi
olan yasama ve yürütmenin eylem ve işlemlerinin yargı tarafından
denetlenmesini millî iradenin vesayet altına alınması olarak
gören bir siyasal iktidar vardır. Temel sorunlarımız
bunlardır. Eğer bu sorunlar çözülmediği müddetçe yani hakîm ve
savcılarımız, tarihsel misyonlarının, temel
görevlerinin adalet olduğunu kavramadıkları müddetçe
Hâlen daha
bu yargıda, gerçekten hukukun üstünlüğünü, bu hukuk
kurallarını uygulamakla görevli hâkim ve savcıların
üstünlüğü olarak gören yargıç ve savcıların
anlayışını devam ettirmeleri ve siyasi iktidarın da
bir türlü kuvvetler ayrılığı ilkesini hazmetmemiş
olması, bizim çözülmesi gereken temel sorunlarımızdır arkadaşlar.
Eğer
biz bunları çözmez isek bugün bu kanun tasarısını
getiririz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, Anayasa Mahkemesinde
çuval çuval dosyalar birikir ve yeniden palyatif çözümler peşinde
koştururuz. Önemli olan bataklıkları kurutmaktır,
sivrisineklerle uğraşmak değildir.
Bugün,
yargıya güvenin giderek azalmasının temel nedenlerinden bir
tanesi, artık yargının, hukuksuzlukta yürütme organıyla
yarışır hâle gelmesidir. Hepimiz yargı kararlarına
saygı duymaktan bahsederiz. Saygı duyulacak yargı kararı,
yargılama sürecindeki herkesin eylem ve işlemlerinin hukuka ve yasaya
uygun olarak oluşması sonucunda meydana gelen yargı
kararıdır; yoksa 1 hâkim, zabıt kâtibi ya da 1 başkan, 2
üye, zabıt kâtibi, mübaşirin imzaladığı şeklî
anlamdaki mahkeme kararları saygı duyulacak mahkeme kararları
değildir hukuki anlamda. Hâkim ve savcıların, bir davada, o
davaya ilişkin delilleri değerlendirmek yerine, kamuoyunda
kendilerinin haksız ve hukuksuz uygulamalarına yönelik
eleştirileri bertaraf edebilmek için gerekçe oluşturmaları ilk
defa görülen olaylardır. Umuyorum, yargıdaki bu olaylar Adalet
Bakanımızın da dikkatindedir, onu da rahatsız ediyordur
çünkü kendisi de bir hukukçudur.
Bugün,
gerçekten, Türkiye'de yaşanan sorunların temelindeki en büyük pay,
artık bu yargıda oluşan siyasal anlayış yani siyasete yaranmak
için, siyaset kurumuna yaranmak için karar vermeye eğilimli
anlayıştır. Bu çok tehlikelidir değerli
arkadaşlarım, bu anlayıştan vazgeçilmek durumundadır.
Hâkim
ve savcılar, gerçekten adaleti gerçekleştirecek temel ögelerdir. Bir
yargılama sürecinde nasıl hareket edilmesine ilişkin usul
hukuku, sadece oradaki taraflar için, sanık için, avukatlar için
değildir; usul hukukunda kurallar, her şeyden önce, yargılama
yapan hâkim ve savcılar için uyulması öncelikle gerekli temel hukuk
kurallarıdır. Hâkim ve savcılar, bu hukuk kurallarına
uymamakta kendilerinin imtiyazlı olduğunu düşünüyorlar ise
işte böylesine -kamu- toplumsal vicdanı sızlatan kararlarla
karşı karşıya geliriz. Canım, ben bugün
iktidarım. Nasıl olsa bu iktidar dönemimde bana uygun karar verilir,
bana aykırı karar verilemez. anlayışı doğru bir
anlayış değildir.
Gerçekten
Türkiyedeki geçmişimize baktığımız zaman, yargı,
her dönem ister sivil iktidar ister askerî iktidar olsun, mevcut iktidardan
yana eğilim göstermiştir. Bu, işte yargının da bir
türlü yürütmeden kendisini kurtaramayışıdır yani kendisinin
bağımsız ve tarafsız olduğunu içselleştirememiş
olmasıdır. Son yargılamaları da bu çerçevede değerlendirmek
gerekiyor. Yani, ben hukukçu arkadaşlarımıza söylüyorum, hangi
partiden olursa olsun, hangi davada -hepimiz davalara girdik- hâkimler
işini gücünü bırakıp gerekçeli karar yazarken kamuoyundaki
eleştirilere cevap verecek şekilde karar yazmaya çalışırlar?
Böyle bir şey olabilir mi? Yani, hâkim, bir yargılama sürecindeki
olayları değerlendirir, delilleri değerlendirir, ona göre karar
vermesini gerektiren neyse onu yazar. Ama, bir bakıyoruz, son malum
davada, hâkim, gerekçesinde bu delillerin aslını Genelkurmaydan
aldığını söylüyor; Genelkurmay açıklama yapıyor,
Böyle bir şey yoktur. diyor. Şimdi, ben, aslında bu
kararı veren hâkim ve savcıların hâlâ o görevde neden
durdurulduğunu soruyorum Adalet Bakanına. Hâkim ve Savcılar Yüksek
Kurulunun görevi işte budur. Burada hâkim ve savcıların
yargı yetkisini kullanmasına ilişkin bir olay söz konusu
değildir, aksine mevcut hukuk kuralına ve yasaya uymama konusundaki
ısrardır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çıkardığı yasaları hâkim ve savcılar uygulamakla
görevlidirler. Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkardığı
yasalara
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -
hâkim ve savcıların uyup uymama konusunda
takdir hakları yoktur.
Değerli
arkadaşlarım, bu yasanın sorunları çözmeyeceğinin
bilincindeyiz ancak yasanın hayırlı olmasını
diliyorum. Umuyorum ve diliyorum ki artık bundan böyle geçici çözümler
getiren yasa tasarıları gelmez.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır.
Buyurunuz
Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Başkanım; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bir
ihtiyaca binaen, gerekli olan, zorunlu olan bir kanunu çıkarıyoruz.
Ümit ederim ki bu çıkarılacak kanunla Türkiye'nin bir problemi
aşılmış olacaktır. Hükûmetin bu yöndeki beklentisine,
öngörüsüne Parlamento olarak saygı göstermemiz gerektiğini
düşünüyorum. Bu sebeple, hayırlı olmasını diliyorum
ama yine de bir talebimi ifade etmek istiyorum: Yani bir doğruyu, bir
gerekliliği, lazımeyi yerine getirirken bir başka
yanlışa da kapı aralamamak gerektiği kanaatindeyim.
Daha
önceki iki madde üzerindeki görüşmede ifade ettim, bir sonuç var. Bu
sonucun sebeplerini sorgulamadan, o sebepleri aşacak hukuk düzenlemesini
yapmadan sonuçlara tedbir olarak getirdiğiniz hukuk sadre şifa
olmayacaktır. Yani, şimdi bu çıkardığınız
kanunla yargılama sürelerinin kısalması mümkün olacak mı
Sayın Bakanım?
Değerli
milletvekilleri, bundan dolayı Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi nezdinde -bana göre- aşağılayıcı
birtakım tanımlarla suçlanmasının önü kesilecek mi? Bence,
sebepleri sorgulayarak o sebeplere tedbir geliştirecek, hukuk kuracak bir
başarıyı birlikte yapmamız gerekirdi. O noktada Sayın
Hükûmetin gerçekten ne düşündüğünü de bilmek istiyorum.
İkinci
husus: Getirdiğiniz tedbir doğru değil Sayın Bakan. Yani
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin talebi doğrultusunda iç
hukukta bir yapı kuruyorsunuz ama kurduğunuz yapı bizim en
büyük, en değerli ortak paydamız olan demokratik sistem, hukuk
devleti olmak iddiamızı yaralıyor. Yargının
sorunlarını, idari bir yapı kurarak aşmaya
çalışıyorsunuz. Yargı -sebebi kendine ait; haklı,
haksız- yargılama süresini kısaltamıyor. Uzun tutukluluk
süresi bir nevi cezalandırmaya dönüşüyor. Bundan dolayı Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde suçlanıyoruz, tazminata mahkûm ediliyoruz.
Bunu aşabilmek için Adalet Bakanlığına bağlı
kurduğunuz yapı, yargının bu uzun yargılama sürecini
kısaltmaya yetecek mi veya işte tazminatların önünü kesecek
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmeyin, gelin size tazminat
verelim, bir anlamda rüşvet verelim, gelin bizi dışarıya
şikâyet etmeyin. Bunun için Bakanlık bünyesinde böyle bir yapı
kuruyoruz, yargının yanlışını telafi
edeceğiz. yaklaşımı bu sistemin özünü, temel
mantığını yaralamayacak mı Sayın Bakanım?
Bakınız,
bu noktada, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu kanunun tümü üzerinde
yaptığımız konuşmada da bir teklif getirdik. Dedik ki:
Geliniz, bu konuda eğer bir kurum, bir iç hukuk kurumu kurmak zorunlu hâle
geliyorsa bunu yargının içinde kuralım. İdari davalarda bu
görevi Danıştaya verelim, bu görevi Danıştay yapsın.
Hukuk davalarında, ceza davalarında bu görevi Yargıtay
yapsın.; Yargıtay içerisinde bir yapı oluşturalım.
Deniliyorsa ki: Bu ikisi yetmez, doğru değil. E, Anayasa Mahkemesi
bünyesinde yapalım. Zaten Anayasa Mahkemesine vatandaşların
müracaat etmelerini bir iç hukuk hâline getirdiniz yani Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine müracaat etmeden önce, bir iç hukuk aşaması
olarak, Anayasa Mahkemesine de bireylerin müracaat etmesini hukuk hâline
getirdiniz. E, şimdi, aynı konu bir zorunluluksa, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin bu noktada bize bir çözüm olarak, bir zorunluluk olarak böyle bir
kararı varsa gelin bunu yargı içerisinde yapalım. Yürütmeye
bağlı bir yargı yapılanması kuvvetler
ayrılığı ilkesine aykırıdır. Siz,
yalnız yargıya değil yasamaya da müdahale ediyorsunuz. Yani, bu
konuda yasamanın yetkisi olan hukuk genişletmeyi, yetki
genişletmeyi Bakanlar Kurulu kararına bırakıyorsunuz.
Sayın
Bakanım, değerli milletvekilleri, iktidar partisinin değerli
yöneticileri; Sayın Başbakan Yardımcımız da burada, hukukçu
kimliğine söylüyorum: Yani bir gerekliliği, bir
yanlışı düzeltirken daha büyük sonuçlar oluşturacak bir
yanlışa niye kapı aralıyoruz? Bu konuda Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin talebi olarak iç hukukta bir yapı kurmak
gerekiyorsa bu yapıyı, mevcut sistemimizin kendi dengeleri
içerisinde, kendi dinamikleri içerisinde, yargının içerisinde
kurmamız lazım. Yargının eksik kaldığı ve
bundan dolayı Türkiyenin suçlandığı bir konuda Yargı,
sen bunu beceremiyorsun, bırak; ben bunu Adalet Bakanlığı
olarak kendi bünyemde oluşturduğum bir bağlı daireyle
yapacağım. demeniz, kuvvetler ayrılığı
sistemine, dolayısıyla Anayasamıza aykırı olur. Bu,
daha ileri zamanlarda çok daha büyük tehlikelere ve risklere sebep olur. Ben
yaptım oldu. demek, Ben büyüğüm, kural koyucuyum. demek,
inanınız ki, demokratik bir anlayışa, zihniyete,
olgunluğa yakışmaz.
Bu
sebeple, hukukçu kimliğinize duyduğum saygının gereği
bu konunun yanlış olduğunu, demokratik anlayışa
duyduğunuz saygıdan emin olarak, sizi bir daha düşünmeye davet
ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak biz, Türkiyenin ihtiyacı olan, bir anlamda
mecburiyeti olan ancak -parantez içerisinde- sizin eseriniz olan bu sonuca tedbir
diye getirdiğiniz bu kanunu hayırlı olsun diyoruz. Gereklidir,
yapın ama doğru yapmanızı da size tavsiye ediyoruz.
Aranızda çok sayıda hukukçu var, bu konuda söylediğim konularda
bir yanlışlık, bir çelişki varsa izah edilmesini beklerim
ama yargının kısaltamadığı süreyi, yargılama
süresini, Adalet Bakanlığı bünyesinde bunun sonuçlarını,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde cezaya sebep olan
sonuçlarını izale edebilmek, ortadan kaldırabilmek için
yargının dışında, yargının eksiğini
tamamlamak üzere Bakanlık bünyesinde oluşturacağınız
bu idari yapı bence fayda getirmeyecektir. Çünkü, Sayın Bakan,
kurduğunuz idari yapının verdiği karardan vatandaş
tatmin olmazsa, ikna olmazsa, Benim hakkım yeniyor. derse ne
yapacaksınız yani önünü nasıl keseceksiniz, adalet duygusunu
nasıl temin edeceksiniz? Ama, bırakın, yargıyı
yargı versin. Vatandaş vicdanında, insan vicdanında adalet
duygusunun kararını yargı versin. Bunu siyasetin emrinde,
bürokrasinin emrinde bir yapıya bağlarsanız bana göre Dimyata
pirince giderken evdeki bulgurdan olursunuz. Bunun maliyeti sosyal mahiyette
çok daha ağır olacaktır. Bir yanlışı, bir
gerekliliği tanzim ederken ileri zamanlar açısından telafisi zor
bir yanlışa parmak kaldırmayınız. Bu kadar süre
beklenilmiş. Doğrusunu yapmak, bu endişelerimiz
doğrultusunda gereğini yapmak üzere bu kanunu tekrar değerlendirip
tekrar Genel Kurula getirin, birlikte oy verelim; bu kanun Meclisin kanunu
olsun, Türkiyenin önünü açan bir kanun olsun.
Bu
endişelerimi ve bu beklentilerimi, bu temennilerimizi ifade ederek, her
şeye rağmen -bana göre Türkiyeye, Türk milletine yakışmaz-
böyle bir suçlamaya muhatap olmamıza sebep olan bu yargılama
sürelerinin kısaltılması konusuna kalıcı bir çözüm
üretmek sorumluluğunu tekrar hatırlatarak kanunun hayırlı
olmasını, ümit ediyorum ki düzeltilerek getirilmesi hâlinde
hayırlı olacağına da inancımı ifade ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.
Konya
Milletvekili Harun Tüfekci.
Buyurunuz
Sayın Tüfekci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HARUN
TÜFEKCİ (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile Mahkeme
Kararlarının Geç veya Kısmen İcra Edilmesi ya da İcra
Edilmemesi Nedeniyle Tazminat Ödenmesine Dair Kanun Tasarısının
11inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, ülkemizde, dönemimizde gerçekten adaletle alakalı, adil
yargılamayla alakalı ve yargılama usulünün
hızlandırılmasıyla alakalı çok önemli yasal
düzenlemeler oldu. Bu düzenleme de bunlardan biri. Tabii, yürütme maddesinde
konuştuğum için çok uzatma taraftarı değilim ama şunun
iyi bilinmesi gerekiyor ki, Avrupa Birliği ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi nezdinde Türkiye'nin ciddi anlamda itibar
kaybettiği, özellikle bu tür tazminat ödemek zorunda
kaldığı alanlarda yeni bir yasal düzenlemenin gelmesi,
yapılması gerekiyordu. İşte, Adalet
Bakanlığımızın yapmış olduğu
çalışmaya bizler de komisyon olarak katkı verdik.
İnşallah,
bu yasanın olumlu sonuçlar doğuracağını
düşünüyor, yüce heyetinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Tüfekci.
Hükûmet
adına, Adalet Bakanı Sadullah Ergin.
Buyurunuz
Sayın Ergin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Huzurlarınızda bulunan 342 sıra sayılı
Tasarının geneliyle ilgili Genel Kurulumuza birtakım bilgileri
arz etmek üzere söz aldım.
Bu
tasarının getiriliş amacına ilişkin birkaç tespitte
bulunma ihtiyacı hasıl oldu. Zira, burada yapılan
değerlendirmelere baktığımızda, sanki bir mahkeme
kuruyoruz da bir yargılama yapacağız gibi algılamalar var
ve bunun yürütmeye bağlı bir şekilde kurulması eleştiriliyor;
bu oluşan yapının bağımsız
olmadığı, tarafsız olmayacağı
değerlendirmeleri yapılıyor. Tasarı iyice incelenirse,
gerekçesine bakılır ise ve özellikle Avrupa Konseyi üyesi ülkeler
içerisinde başka ülkelerdeki uygulama örneklerine bakılır ise bu
komisyonun amacı daha iyi anlaşılacaktır.
Uzun yargılamalar
sadece Türkiyenin problemi değil. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin yargılama yetkisini tanımış birçok ülkenin
benzer sorunları var idi. Bu sorunları aşabilmek için, yine
Konsey üyesi ülkeler, benzer yöntemlerle iç hukuk yolları oluşturarak
bu uzun yargılamalardan doğan zararları karşılamak
üzere komisyon kurdular. Bu komisyonlar kesinlikle ihtilaf konusu
yargılamaların özüne dönük bir tespit yapmayacaklar,
yargılamaları sonlandırmayacaklar, yargılamayı yapan
mahkemelere bir telkinde bulunamayacaklar. Sadece, bu uzun yargılamalardan
mağdur olanlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine giderek
şunu söylüyorlar: Ben, mağdur oldum. Bu mağduriyetimi tespit et
ve benim mağduriyetimi giderecek bir tazminat ver.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Bunu yargı yapsın Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Devamla) - Vatandaşın talebi de bu AİHM
mahkemesinden. AİHM de, bir uzun yargılama süreci varsa bununla
ilgili ihlal kararı veriyor ve Türkiyeye diyor ki: Vatandaşına
şu kadar tazminat öde.
Şimdi, bizim
getirdiğimiz düzenleme şu: Bu uzun yargılamadan dolayı bu
tespiti Strazbourg Mahkemesi yapacağına içte oluşturulan idari
nitelikli bir komisyon yapsın.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Yargıtay yapsın.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Devamla) - Bu komisyon bu tespiti neye göre yapacak, kendi
kafasına göre mi yapacak? Hayır. Her konuda yapabilecek mi?
Hayır. Sadece ve sadece -yasanın içerisinde kriterleri koyulmuş-
İnsan Hakları Mahkemesinin yerleşik içtihat
oluşturduğu ihtilaflarla bakabilecek. Ne demek o? İnsan
Hakları Mahkemesinin çok sayılı hâkimlerle verdiği kararları
değil, 3 hâkimle değerlendirme yapabildiği ve üzerinde
tartışmasız içtihatların oluştuğu basit türden
ihtilafları karara bağlayan kurulların yetkisini bu idari kurula
veriyoruz. Ey vatandaşım! Evet, Ümmühan Kaplan dosyası pilot
dosyasıdır. 1970li yıllardan gelen bir ihtilaftır ve hâlâ
çözülmemiştir. Ve sen bundan dolayı mağdursun. Bu
mağduriyetini teslim ediyorum, sana şu kadar da tazminat
öngörüyorum. diyecek bu komisyon. Bu tazminatı neye göre öngörecek?
İnsan Hakları Mahkemesinin bugüne kadar oluşturmuş
olduğu içtihatlara paralel olarak ödeyecek ve bu karar, yine, idari
yargının denetimine tabi olacak. Yaptığımız
iş yargılama faaliyeti değil.
Değerli
arkadaşlar, bakarsanız, Kıbrıstaki Loizidou
davasından sonra, taşınmaz mal komisyonu kurmak suretiyle bir iç
hukuk yolu oluşturuldu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde ve
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu komisyonu etkin bir iç hukuk yolu
olarak kabul ettiği için Bu mal komisyonundan geçmeden başvurular
AİHM bu başvuruları kabul etmez.lik kararı verdi, böyle
bir ilke oluşturdu.
Yine,
doğu, güneydoğuda yaşanan terör hadiselerinden mağdur olan
vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin
karşılanması maksadıyla geçmişte benzer komisyonlar
kuruldu. Bu komisyonların da tamamı idari mahiyette
komisyonlardı. Aksine, bizim bugün kurduğumuz komisyonun 5 üyesinin 4
tanesi hâkim, savcı sıfatı taşıyan kişilerden
oluşacak ama yapacakları iş yargılama değil, idari
nitelikli bir faaliyettir. Geçmişte kurduğumuz bu komisyonların
faaliyeti Strazburg mahkemeleri tarafından etkin bir iç hukuk yolu olarak
kabul edilmiştir ve bu komisyonlardan geçmedikçe, müracaatlar o mahkeme
tarafından kabul edilmemiştir.
Bugün
getirdiğimiz, huzurlarınızda görüşmesini
tamamlayacağımız bu tasarı da benzer bir iç hukuk yolu
oluşturma çalışmasıdır. Bundan maksadımız,
İnsan Hakları Mahkemesi önünde Türkiyeden yapılmış
bulunan başvuruların bu şekilde yerleşik içtihat
oluşturanlarını vatandaşlarımızla kendi aramızda
uzlaşarak çözmektir. Strazburgdaki hâkimlerin vereceği karar yerine,
Ankarada kendi vatandaşımızla barışmanın
yoludur. Bu vesileyle, vatandaşımız, yıllarca, Strazburgda
hak arama zahmetine girmeyecektir. Türkiye, Strazburg mahkemelerinde, ilave
yeni ihlaller almış olmayacaktır ve
vatandaşımızın mağduriyetleri burada kurulacak bir
idari komisyon marifetiyle daha kolay, daha ucuz
karşılanacaktır. Burada, hakkı mağdur olan, ihlal edilen
vatandaşımız kazançlıdır, uzun süre beklemeden
hakkıyla buluşacaktır. Devlet kazançlı olacaktır,
aleyhine ihlalleri önleyecektir ama AİHM kazançlıdır, önündeki
dosya sayısı eksilecektir.
Bu tasarıya şu
gözle bakmadık, bu şekilde takdim etmedik değerli
milletvekilleri: Bu tasarı geçince Türkiyede uzun yargılamalardan
kaynaklı sorunlar ortadan kalkacaktır. diye bir iddiamız
olmadı. Bu sadece sonuçları ortadan kaldırmanın bir yolu,
yöntemi ama esas itibarıyla Türkiyede uzun yargılamaları
önleyecek tedbirlerimiz çok daha kapsamlı ve adım adım hayata
geçiriliyor.
Yargı Reformu
Stratejisinin üç yılda yüzde 70ini hayata geçirdiğimizi ifade
etmiştim bu kürsüden. Değerli milletvekilleri, ona ilaveten,
yargıyı hızlandırmaya dönük 3 tane tasarı bu
Parlamentoda yasalaştı. Yine, yargılamaların
uzamasında en büyük zaman kaybının yaşandığı
Yargıtay ve Danıştayımızda hem üye sayısı
hem daire sayısı artırılmak suretiyle çıkan kararlar
arttı ve sadece 2011-2012 yılında, bir yıllık süre
içerisinde Yargıtay kendi iş yükünün yaklaşık üçte 1ini
tasfiye etti. İnşallah, hukuk dairelerinde bir sene, ceza
dairelerinde bir buçuk, iki sene içerisinde stokta bekleyen dosyalar
tükendiğinde Yargıtay postaya çalışmaya başlıyor.
Bu çok önemli bir netice bizim açımızdan ve Türkiye'nin iki sene, üç
sene önce hayal bile edemediği bir noktaya doğru gidiyoruz.
Yine, Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru hakkı getirilmek suretiyle, bundan sonra Strazburg
Mahkemesine gidilmeden önce, kendi insan hakları mahkememiz
sıfatıyla vatandaşlarımız Anayasa Mahkemesinde
haklarını arayabilecektir. Bu da Strazburg mahkemelerine gidişi
belli ölçüde filtre edecektir, süzecektir.
Onun
dışında, yüksek yargının güçlendirilmesi ve
yargının hızlandırılması tedbirlerine ilaveten,
bugün yasalaştıracağımız -inşallah,
oylarınızla kabul edilirse- yürürlüğe
Cumhurbaşkanımızın onayıyla girmesi gereken bu
tasarı ile önemli mesafeler almış olacağız. Önemli
olan yargıya gelen iş yükünü azaltacak tedbirlerin alınması
idi, buna dönük de bu Parlamentoda sizlerle beraber çok önemli tedbirler
aldık. Bir tanesi Arabuluculuk Kanunu Tasarısıydı. Bu,
yasalaştı. 2013 yılının Haziran ayından itibaren
ihtilaflar mahkemelere gitmeden önce ya da mahkemeye gitmiş olsa bile o
aşamada ara bulucular vasıtasıyla mahkemelerin gündeminden
çıkartılabilecektir. Bu, alternatif uyuşmazlık
yollarının Türk hukuk sistemine etkin bir şekilde girişinin
adımlarından bir tanesidir. Cezada uzlaşmanın daha rahat
uygulanabilmesi için ilave tedbirleri de peşi peşine getirmeye gayret
ediyoruz. Buna ilaveten, idari uyuşmazlıkların filtre
edilmesinde Kamu Denetçiliği Kurumunu getirdik, Anayasamızda
düzenlemesini yaptık, yasasını çıkarttık, seçimlerini
yaptık. İnşallah kısa süre içerisinde
teşkilatlanmasını tamamlayıp o da müracaat almaya
başladığında alternatif bir uyuşmazlık çözüm yolu
daha hayata girmiş olacak, vatandaşlarımızın hak arama
kanalları çeşitlenecek.
Değerli
milletvekilleri, bu çerçevede, Türkiye, tarihinde ilk kez, yurt
dışında vatandaşlarının çokça
yaşadığı merkezler ile kurumsal menfaatlerimizin
korunacağı merkezlere adli müşavirler atadı. 2012
yılının Eylül ayından itibaren Avrupa Konseyinde, oradaki
daimî temsilciliğimizde, Brükselde, Londrada, Berlinde, Pariste, New
Yorkta, Washingtonda, dış temsilciliklerimizde artık
uluslararası hukuku bilen, iyi dil bilen hâkim ve
savcılarımız Türkiyenin menfaatlerini,
vatandaşlarımızın menfaatlerini korumak için göreve
başladılar ve üç aylık bir görev süresi icra ettiler.
Türkiyenin menfaatlerini, vatandaşlarımızın menfaatlerini
korumak için çok önemli adımlar attık. Bundan sonra inşallah
bunların devamı gelecek.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Ben, tasarının hayırlara
vesile olmasını dileyerek
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Beş sene hapiste çürüterek
Sayın Bakanım.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Devamla)
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Beş sene hapislerde çürüterek
vatandaş menfaati.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ergin.
Isparta Milletvekili
Recep Özel.
Buyurunuz Sayın
Özel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan kanun
tasarısının son maddesinin son konuşmacısı olarak
huzurlarınızdayım.
Biraz önceki konuşmalarda
birkaç konu vardı, onlara kısaca değinmek istiyorum. Sahte
gerekçe diye mahkemeler
Bugüne kadar yargı hayatında, hukuk
hayatında ben sahte gerekçe diye
Deliller sahte olabilir ama bir sahte
gerekçe hiç duymadım, bu nereden çıktı hiç anlayabilmiş de
değilim.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Uyduruk gerekçe.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Öğrenirsin, öğrenirsin!
RECEP
ÖZEL (Devamla) - Yargı paketlerinin uygulanmadığından bir
şikâyet oldu. Evet, yargı paketlerini yasama organı olarak, iyi
niyetli bir şekilde, Yargı daha iyi işlesin. anlamında
çıkartmış bulunmaktayız ama uygulayıcılar bunu
yanlış uyguluyor, eksik uyguluyor olabilirler. Bir mahkeme
yanlış karar veriyor olabilir, bizim burada çıkarmış
olduğumuz bir hükmü yanlış uyguluyor olabilir
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Hesabını sor.
RECEP
ÖZEL (Devamla) -
eksik uyguluyor olabilir ama yargının denetim yeri
yasama değil, yargının denetim yeri yine yargıdır.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) HSYK Başkanı Adalet Bakanı ama
haberin yok mu Sayın Özel? HSYKnın Başkanı Adalet
Bakanı.
RECEP
ÖZEL (Devamla) - Bizim yasama olarak yargının üzerinde bir denetim
yapma görevimiz yoktur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Mevzuatı, hükümleri değiştirebiliriz, bunun
için burada bir yasal düzenleme yapabiliriz ama çıkarmış
olduğumuz bir yasanın uygulanması noktasında kendi
içerisindeki uygulanmasının denetimini yine yargının
kendisi yapacaktır.
Bakın,
burada, devam etmekte olan davalarla ilgili, gerek Balyoz gerek Ergenekonla
ilgili olarak hâkimleri, görev yapan savcıları, delillerin
değerlendirilmesine kadar varan değerlendirmeleri bu kürsüde
yapıyoruz. Anayasanın 138inci maddesinin üçüncü fıkrası
aynen ne diyor?
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Görülmekte olan dava demek. Karar verildi, bitti,
Balyoz davası bitti.
RECEP
ÖZEL (Devamla) - Okuyayım da, birlikte bir daha bir bakalım da
arkadaşlar bu hatalara birlikte düşmeyelim. Bakın: Görülmekte
olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin
kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz
veya herhangi bir beyanda bulunulamaz. Lütfen, Türkiyedeki erklerin
saygınlığını biz yasama olarak gözetmek
zorundayız.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Başbakan Yargıya talimatı verdik.
diyor ya, gereğini...
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Başbakan ne diyor Başbakan? Başbakan kuvvetler
ayrılığına ne diyor?
RECEP
ÖZEL (Devamla) Yargının burada ayaklar altına
alınmamasına -yasamanın da, yürütmenin de, yargının
da- milletvekili olarak öncelikle bizim dikkat etmemiz gerekiyor diyorum.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) O zaman Meclis araştırma komisyonları
nedir? Görülmekte olan davayla ilgili Meclis araştırması
yapıyor!
RECEP
ÖZEL (Devamla) - Yasanın vatanımıza, milletimize, bu mağdur
olanların mağduriyetinin bir an önce giderilmesi anlamında da
hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) 28 Şubat davası görülüyor, Meclis
araştırması var. Böyle bir şey olur mu ya!
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özel.
Soru-cevap
bölümüne geçiyoruz.
Sayın
Genç
Sayın Genç
KAMER
GENÇ (Tunceli) Benim yok efendim.
BAŞKAN
Burada görünüyor ama şey yok. Ne taraftaysanız, size daha sonra söz
vereyim. Sistemi kurana kadar
Sayın Tanal,
buyurunuz.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim, Sayın
Bakan, Türkiyede polis karakolları sınıflandırması, 3
sınıflandırma var. Takdir edersiniz A
sınıflandırma, B sınıflandırma, C
sınıflandırma. Bu, nüfusa göre yapılan bir sınıflandırma
ancak Türkiyedeki bu karakollar sınıflandırmalara uygun bir
yapıda değil, binalar uygun değil.
Ayrıca,
İzmirde yapılan karakol incelememizde, bazı ifade
odalarında, şüphelilerin ifade verdiği yerin arkasında
gizli kameraların bulunduğunu biz komisyon olarak gözlerimizle tespit
ettik. Acaba bu konuyla ilgili bir tedbir, bir araştırma yapacak
mısınız? Ve karakollardaki işkence, eziyet ve kötü
muamelenin sonlandırılması açısından bazı kör
noktalar var. Bu kör noktaların giderilmesi açısından ne tür
tedbirler alacaksınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Tanal.
Sayın Köprülü
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
az önce soruma verdiğiniz cevapta zannediyorum ilçeleri
karıştırdınız. Ben Çerkezköy Adliyesini sordum ama siz
Çorlu Adliyesiyle ilgili durumu bana anlattınız. Ben bir kez daha
hatırlatmak istiyorum: Çerkezköy Adliyesinin, özellikle sel
baskınından sonra dosyaların durumu ve adliye hizmetlerinin
tıkanmasıyla ilgili olarak bir önleminiz var mıdır? Bu
vesileyle, yılan hikâyesine dönen Çorlu Adliyesini de tekrardan
sorayım: Biliyorsunuz iki kez proje iptal oldu, devamında yüz
binlerce lira para harcandı ancak Çorluya adliye konusunda şu an
için bir çivi dahi çakılmadı. Çorluya adliye binasını da
ne zaman yapıp tamamlamayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederiz
Sayın Köprülü.
Sayın Özkan
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakan, Burdur
Adliye Sarayı şu anda hizmet verme anlamında yetersizdir. Yeni
adliye sarayının yeri ayrılmış, planı, projesi
yapılmış olmasına rağmen ihaleye çıkılıp
gerekli ödenek gönderilmemiştir. Ekonomi iyi ve de Merkez Bankası
kasası dolu olduğuna göre Burdur Adliye Sarayı
inşaatını niçin ihaleye çıkarıp
başlatmıyorsunuz? Bunun için bir tarih vermeyi düşünür müsünüz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özkan.
Sayın
Dibek
TURGUT
DİBEK (Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, az önce burada otururken de telefon geldi bir cezaevinden.
Biliyorsunuz -komisyondan geçti de, şu anda Meclis gündeminde- açık
cezaevinde altı ay kalma süresi vardı daha önce, onu
kaldırdık bu ana dilde savunma dediğimiz maddenin de
bulunduğu tasarı içerisinde. Soruyor vatandaşlar -yani
cezaevinde bir yılın altında ve ondan faydalanacak olan çok
sayıda hükümlü var- diyorlar: Ne zaman çıkacak bu yasa? Niçin
komisyondan geçmiş olan ama Meclis gündemine gelmiş olan bu
tasarıyı Meclise getirmiyorsunuz? Yani bu tasarının
içerisinde farklı maddeler de var. Son günlerde İmralıyla
yapılan bu görüşmelerin neticesi midir bu yasanın gecikmesi,
tasarının gecikmesi, onu da merak ediyorum. Bu konuya
açıklık getirirseniz
İnsanlar bizi takip ediyorlar.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Dibek.
Sayın
Genç, buyurunuz, mikrofonunuz açık önünüzde.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Hayır, aslında ben Sadullah Ergine soru sormak da
istemiyorum çünkü adalet teşkilatını bu duruma getiren, adaleti
bu kadar kişiliksizleştiren, keyfî uygulamalar yapan bir kişi
olduğunu devamlı söylüyorum. Deniz Feneri davasında
yaptığı keyfî uygulamaları, ondan sonra, mahkemelere
yaptığı müdahaleleri çok yakından bilen bir kişidir.
Dolayısıyla ben burada soru soracak nitelikte bir bakan
görmediğim için soru sormuyorum.
MEHMET
CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) Bravo, bravo!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Bu tavrı kınamanız gerekir
Sayın Başkan.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Bana bravo diyeceğinize ona söyleyin bravo diye.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Bakan.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, biz de burada gerçekten cevap vermeye değecek
milletvekillerimize cevap vermeye çalışıyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Onun için, hayıflanmaya gerek
yok.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Eğer kürsüye çıksaydım sana gerekli
şeyleri söylerdim.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Burada Sayın Tanalın
sormuş olduğu
Karakolların
sınıflandırılmasından bahsetti Sayın Tanal, bu
karakollardaki nezarethanelerde gizli kamera sistemleri olduğuna dair
tespitleri olduğunu ifade etti, Meclis komisyonuyla bunları tespit
ettiğinden bahsetti.
Değerli
milletvekilleri, tüm bunlara ilişkin olarak Parlamentoya sevk edilmiş
olan bir tasarı var, bağımsız kolluk gözetim komisyonu
kurulmasına dair bir tasarımız var. İnşallah, bu
tasarı yasalaştığında da bu tür iddialar daha da etkin
araştırılacak. Ancak, Hükûmetin İşkenceye
karşı sıfır tolerans çerçevesinde 2002den bu yana
uyguladığı politikalarla bu tür iddialar en aza inmiş
durumda ve Türkiye hem içeride hem uluslararası alanda bu konuda netice
almış, başarı sağlamış ülkelerin
başında geliyor. Bununla, münferit uygulamalar
olmadığını söylemiyorum. Zaman zaman televizyonlara da,
görüntülere de yansıyan uygulamalar maalesef olabiliyor. Ancak, önemli
olan bu tür hukuk dışı uygulamalarla mücadele iradesidir.
Siyaset kurumu da bu uygulamalarla mücadele etme noktasında kararlı
bir duruş sergilemektedir.
Sayın
Köprülünün Çerkezköy Adliyesine ya da Çorlu Adliyesine ilişkin
tespitleri. Bir öncekinde sordu, benim ne maksatla söylediğimi biliyor,
tekrardan gündeme getirmek istedi. Kendisinin bileceği bir şey. Çorlu
Adliye Sarayıyla ilgili olarak, ilk planlanan yerde adliye sarayı yapılması
hâlinde otopark sorunu yaşanacağı şeklinde şikâyetler
geldi. Daha geniş bir mekânda, daha geniş bir arsa üzerine ve daha
rahat bir proje tatbik edilebileceği müracaatı gelince, bu defa bu
arsa üzerine proje işlemleri başlatıldı ve projesi bitmek üzere,
en kısa sürede ihale edilecek. Bunu da bilgilerinize aktarayım.
Sayın
Özkan: Burdur Adliye Sarayıyla ilgili durum nedir?
Bununla
ilgili olarak da, adliye sarayları içerisinde yapımını
önceleyeceğimiz adliye saraylarından bir tanesi de Burdur Adliye
Sarayı. Merak etmeyin, inşallah 2013 içerisinde belli bir noktaya
gelecek.
Sayın
Dibek Komisyondan geçen ve Genel Kurulun gündeminde bulunan İnfaz
Yasasında değişiklik öngören tasarının akıbeti
ne oldu? diye soruyor.
Bildiğiniz
gibi, o tasarı da bugün görüştüğümüz tasarının hemen
arkasından gelmişti Genel Kurula. Bugün yarım kalan işimizi
tamamladık. İnşallah, Meclisin gündeminin elverdiği ölçüde,
kısa süre içerisinde o tasarının da Parlamentodan
geçeceğini ümit ediyorum.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Sayın
Gürkan sisteme girmiş.
Buyurun.
RECEP
GÜRKAN (Edirne) Sayın Başkan teşekkür ederim.
Sayın
Bakan, Edirne ilinde Havsa, Meriç ve Lalapaşa ilçelerindeki adliyeler
kapatıldı. Bu durumda yaklaşık 60 bin yurttaşımız
mağdur durumda. Çünkü, bir yurttaş tanıklık için dahi bir
minibüsle köyden önce ilçeye, ilçeden tekrar Edirneye ya da Uzunköprüye
gitmek zorunda. Bununla ilgili yeni bir düzenleme düşünüyor musunuz, bir
çözüm öneriniz var mı?
Yine,
Edirne Keşan ilçemize yeni bir adliye binası yapılması
gündemdeydi ama bununla ilgili somut bir
bilgiye ulaşamadık, bununla ilgili bir bilgi verir misiniz?
Teşekkürler.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın
Gürkan.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay)
Değerli milletvekilleri,
kapatılan adliyelerle ilgili olarak, bu adliyeler en yakındaki
yargı merkezlerine bağlandı, orası üzerinden ihtiyaçlar,
yargı hizmetleri yürütülmeye çalışılıyor.
Onun
dışında, Keşana adalet sarayı elbette ki
düşündüğümüz çalışmalar içerisinde var. Ancak,
Yargıtaydaki yargılamaların hızlanmasından
kaynaklı olarak cezaevine gelişler bir miktar arttı.
Yargıtay daha önceki yıllarda bakmış olduğu ceza dosyalarının
neredeyse 2,5-3 katı bir yılda ceza dosyasını karara
bağlamaya başladı. Bundan mütevellit yatırımların
önceliğinde cezaevi yatırımları konusu biraz daha öne
çıktı. Bu anlamda Keşan ilçemizin bu ihtiyacı da elbette ki
gündemimizde. Ancak ehem, mühim sıralamasına göre
sırasını beklediğini ifade edeyim ve Genel Kurulu tekrar
saygıyla selamlayayım efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Madde
üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 342 sıra sayılı Kanun Tasarısının 11.
maddesindeki yürütür ibaresinin yürütmekle yetkilidir şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Gürkut
Acar Malik
Ecder Özdemir
Uşak Antalya Sivas
Mustafa
Moroğlu Birgül
Ayman Güler Ali
Özgündüz
İzmir
İzmir İstanbul
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 342 sıra sayılı tasarının 11 nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Hasip
Kaplan İdris
Baluken Mülkiye
Birtane
Şırnak Bingöl Kars
Erol
Dora Hüsamettin
Zenderlioğlu
Mardin Bitlis
Madde
11 Bu kanun hükümlerini yargı kararı kesinleştikten sonra
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın
Kaplan, siz konuşacaksınız, buyurun.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi
mi istiyorsunuz? Peki, gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasanın
90ıncı maddesi uyarınca tarafı olduğumuz, başta
AİHS olmak üzere BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve diğer
sözleşmelerin iç hukukta uygulanması, uygulamadan doğan
mağduriyetlerin giderilmesi, sorumluların
cezalandırılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN Gerekçesini
okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
342 sıra sayılı Kanun Tasarısının 11.
maddesindeki yürütür ibaresinin yürütmekle yetkilidir şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın
Özgündüz, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, hukukçu olmayan milletvekilleri fark etmeyebilir, bu yasa
Türkiyenin insan hakları ihlallerini önleyecek bir yasa
tasarısı değil, öncelikle bunu söyleyeyim.
2012 itibarıyla
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önünde 30.100 dosyayla Rusya 1inci,
17.100 dosyayla Türkiye 2nci sırada fakat Rusya hakkındaki
müracaatların çoğu, yüzde 90ı kabul edilmezlik kararı
verilebilir nitelikte. Dolayısıyla, bu durumda, ülkemiz, ne
yazık ki en fazla şikâyete konu, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesini ihlal iddiasıyla bugün mahkemenin önünde 1inci
sırada yer almaktadır.
Geçen sene, sayın
Bakanlığa verdiğim bir soru önergesine verilen cevapta, 2010
yılında 159 ihlal kararı verildiği söyleniyor. Bunun 53
tanesi makul sürede yargılama hakkının ihlaline ilişkin.
Uzun yargılama sebepleri dışında adil yargılama
hakkının ihlaline ilişkin de 30 karar olduğu söyleniyor.
Dolayısıyla ülkemiz ne yazık ki Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 6ncı maddesinde tarif edilen adil yargılama
hakkını ihlal eden 1inci ülke konumunda ve bu tasarısıyla
bir nevi dostane çözüm yani Ey vatandaş, ben senin hakkını
ihlal ettim, uzun yargıladım, uzun tutukladım, sana gel bu
miktarda tazminat vereyim, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinden davanı geri al. demektir, bu yasanın özü
budur. Bu şekilde bir düzenleme, aslında ülkemizin, tabiri caizse,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki sabıka kaydını
düzeltmeye dönük ama içeride insan hakları ihlallerini
sonlandırıcı, düzeltici bir düzenleme değil.
Değerli
arkadaşlar, tarihten bir olay anlatayım, bir örnek anlatayım
size, Türkiye'nin, bugün yargının içinde bulunduğu durum daha
iyi anlaşılsın diye düşünüyorum. Duymuşsunuzdur, Hazreti Alinin halife
olduğu dönemde Şamda Muaviye vali. Kûfeden bir tüccar Şama
geliyor, Şam pazar yerine. Şamlı bir vatandaş, Kûfelinin
devesi hoşuna gidiyor Bu deve benim. diyor. Ya, olur mu kardeş, bu
deve benim. Neyse, ihtilaf büyüyor. Şamın valisi, aynı zamanda
kadı. Konu Muâviyeye intikal ediyor. Muâviye diyor ki: Ben konuyu
inceledim, bu deve Şamlının. Halk toplanmış,
demiş ki: Ey halk, bu dişi deve Şamlının mı,
Kûfelinin mi? Bence Şamlının. Halk da tabii ki Sayın
Vali, senin dediğin doğrudur, bu dişi deve
Şamlınındır. demiş. Sonra Kûfelinin
kulağına eğilmiş demiş ki: Ben de biliyorum ki bu
deve dişi değil erkek deve ve bu deve senin deven ama git Aliye de
ki Muaviyenin dişi deveyle erkek deveyi ayırt edemeyen, ne derse
doğru kabul eden 10 bin tane yandaşı var.
Ayağını denk alsın! Şu anda Türkiyedeki yargı
aynen Muaviyenin yargısı gibi bir durumda.
Gidin,
rica ediyorum, yarın Ergenekon davası var. Bakın, siz diyorsunuz
ki: Bu Ergenekon çetesi, terör örgütü -size göre- AKP Hükûmetini devirmek için
oluştu. E, siz burada mağdursunuz, davaya da müdahilsiniz. Bir grup
milletvekilini gönderin, yarın duruşmaya gelsin; biz orada
olacağız, bu duruşmayı bir izleyin. Yani komediyi bir görün
yani orada nasıl bir mahkemecilik oynanıyor, onu bir görün. Hukukçu
arkadaşlar gelsin, korkmayın, size karşı protestoyu falan
biz önleriz orada, biz sizi koruruz öyle bir sıkıntınız
varsa. Bir gelin, rica ediyorum yani bir hukukçu olarak, bir heyet olarak. AKP
Hükûmeti mağduru konumundadır bu davanın; gelin, bir izleyin,
komediyi görün. Şu anda ne yazık ki Türkiyede özel yetkili
mahkemeler kanalıyla, adaleti icra etmesi gereken hukuk, zulüm aracı
olarak kullanılmaktadır, bir sürü mağduriyete neden
olmaktadır.
Efendim,
Balyoz davası, işte gerekçeli kararı açıklandı. Az
önce arkadaş diyor ki, işte, nasıl oluyor uydurma gerekçe, sahte
gerekçe? İşte onu da ayırt edemiyorsunuz anlaşılan
yani uydurma gerekçe, mahkeme kendisini zorluyor. Rıza Türmen söyledi,
teşebbüs suçunun unsurları oluşmadığı hâlde,
icrai hareket olmadığı hâlde hazırlık hareketini teşebbüs
suçu olmuş gibi mahkeme gerekçelendirdi ve yarın büyük ihtimalle Ergenekonda
da buna benzer uyduruk bir karar çıkacaktır. Sizden ricam,
vicdanı olan, bu ülkenin hakikaten hukuk devleti olmasını
isteyen hukukçu milletvekilleri yarın gelsin, Silivride Ergenekon
duruşmasını bir izlesin ve partinize de rapor sunsun diyorum.
Bu
nedenle, bu yasa insan hakları ihlallerini önlemeyeceği için, sadece
kamuoyunu aldatmaya dönük bir yasa olduğu için ret oyu vereceğimizi
açıklıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özgündüz.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
11inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
11inci madde kabul edilmiştir.
Tasarının
tümünün oylamasına geçmeden önce lehte ve aleyhte birer milletvekiline söz
vereceğim.
Lehte,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç.
Buyurunuz
Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER
GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, tabii ki zaruri
nedenlerle yargılama faaliyetleri geç, davaları uzayan insanlara
devletin tazminat ödemesi yerinde bir davranıştır. Bunu
desteklememek mümkün değil. Ama niye Türkiyede davalar uzuyor?
Bakın, Musanın Çocukları kitabını yazan Ergün
Poyraz yani Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül ile ilgili Musanın
çocukları kitabını yazan Ergün Poyraz bugün sekiz
yıldır içeride. Bu, hâlâ doğru dürüst yargı
karşısına çıkmamış. Sebebi ne? Bu bakanın
talimatlarıyla. Çünkü bakan istediği adamı, istediği anda
şeye çıkarıyorlar. Deniz Feneri davasını
hatırlayın bakalım. Deniz Fenerinde savcılar görevden
alındı Görevini suistimal etti. diye, arkasından da
Yargıtaya gitti. Bu 3 savcının masum olduğu, görevini
suistimal etmediği ortaya çıktı. E peki, burada bu bakanlık
makamındaki kişiye düşen görev nedir? Yargı kararıyla
görevini suistimal etmediği, bu savcıları tekrar o davada
savcı olarak belirlenmesi, onun yerine geçen ve o günkü Deniz Feneri
davasının sanıklarını koruyan kişilerin
iddianamesini hükümsüz sayması ve yeniden o iddianameyi onlara
hazırlatması lazımken
Ama neye yarar?
Bursada
Faruk Çelikin kardeşi içeriye girdi, iki gün sonra dışarı
çıktı. Efendim, Tayyip Erdoğanın karısının
akrabası şike soruşturmasından içeri girdi, hemen
dışarı çıktı. Şimdi yani Türkiyede adaletin bu
duruma gelmesinin tek nedeni AKP, Tayyip Erdoğan ve Sadullah Ergin ve
tabii ki Abdullah Güle de dayanıyor bu.
Şimdi
değerli milletvekilleri, ne kadar mükemmel kanun yaparsanız
yapın, eğer insanlar Allahtan korkmuyorsa, vicdanlarından
yoksunlarsa bunları uygulayan insanlar her türlü keyfîlikleri yapar.
Türkiyede adaleti yok eden işte bu kadrolar. Adalet yok ediliyor.
Hâkimler tehdit altında, doğru dürüst karar veremiyorlar.
Vermedikleri için de hemen lehlerine bir karar verildi mi işte derhâl
içeriye alıyorlar. Bugün 8 tane milletvekilimiz içeride. Niye bu
kişiler içeride? Bu Parlamentonun birer elemanı. Hakikaten
bunların eğer bir suçları varsa zaten özel mahkeme
kurmuşsunuz iki ayda, üç ayda bütün delilleri toplarsınız
bunları yargılarsınız, ceza alması gereken fiilden
dolayı cezasını verirsiniz ama yoksa üç sene, beş sene
tutmanın bir anlamı var mı? Bugün Türk ordusunu kim çökertmek
istiyor? Emperyalist güçler. Emperyalist güçlerin Türkiyedeki
uşakları kim? Maalesef, iktidarın içindeki uzantıları
var. Bunlar Türk ordusunu evet
Generaller içinde suç işleyen varsa
kurarsınız bir özel mahkeme -mahkeme de özel- hemen onları
yargılarsınız, en kısa zamanda suçlu ve suçluyu
ararsınız ve bu insanlar dışarı çıkar. Böyle bir
şey olur mu? Bu memleketin efendim
Bugün Genelkurmayın elindeki
GESi niye alıp da MİTe verdiniz ve ondan sonra askerlerin içinde
niye bu kadar şehit oldu? Bunların hepsini düşünmeniz lazım
yani Türkiye'de Türkiye'ye dost, Türkiye Cumhuriyeti devletine, kurumlarına
dost bir yönetim yok maalesef. Olmadığı için bütün
kurumları yok edilmiş.
Geçen
gün Tunceliye gittim, öğrenciler bir pankart asmışlar: Rektör
efendisinin, öğrenciler ODTÜnün yanında. Bu pankartı indirmek
için Rektör polis çağırıyor üniversiteye arkadaşlar.
Üniversiteye polis çağırıyor ve muazzam darptan sonra 20 tane
öğrenci içeri alınıyor. Şimdi, böyle bir şey olur mu? Arkadaşlar,
peki, Tayyip Erdoğan Orta Doğuya 3.500 tane polis ve 80
zırhlıyla niye girdi? Yabancı bir düşman memlekete mi
giriyordu? Gidip orada bir uydu fırlatmanın bu kadar şeyi gerektiriyor
muydu? Yani Türkiye'de AKP iktidarıyla devlet düzeni yok edildi, devlet
dönüştürüldü ama siz de bunlara seyirci kalıyorsunuz. Onun için yani
ben şurada Hükûmet sırasında oturan kişiyi ben bakan kabul
etmiyorum. Onun için devletin herhangi bir makamında sizin
iktidarınız zamanında bir yerlere gelen kişiler
tarafsız olmadıkları için, bu millete ve bu halka sevgi ve
saygı beslemedikleri için, dürüstlük duygularını bir tarafa
bıraktıkları için ben bunları kendime muhatap
almıyorum. Ama yazık, bu memleketin bir an önce bu sıkıntılardan
kurtulması lazım. Kurtulacağına inanıyorum. Aksi
taktirde Türkiye çok büyük felaketlere doğru gidiyor arkadaşlar,
Türkiye parçalanıyor. Türkiye'de sorumlu iktidar yok. Bunun
sorumsuzluğunun nedeni AKPnin 325 milletvekilidir. Siz her şeye
parmak kaldırıyorsunuz. Sormuyorsunuz, Arkadaş bu memleket niye
böyle yönetiliyor? demiyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER
GENÇ (devamla) Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Genç.
Aleyhte
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Sayın konuşmacı
konuşmasında Bir bakan istediğini cezaevinde tutuyor
istediğini bırakıyor. diye bir iftirada bulundu. Müsaade
ederseniz sataşmaya cevap vereceğim.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET
CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) Ya, onunla niye muhatap oluyorsun? O kim ki
cevap vereceksin?
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Ergin.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- Adalet Bakanı Sadullah Erginin, Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Ben,
burada, gerçek dışı beyanları tek tek
cevaplamayacağım ama adaleti bitiren bu bakanın
icraatlarına dönük yapılan söylemlere bir iki şey söylemek
istiyorum, o da şudur: Bu kürsüden Yargıya güvenimiz kalmadı.
diye konuşanlara ve bunu ifade edenlere şunu
hatırlatmayalım: Bu endişeleri dile getirenler, aynı
şekilde, zaman zaman Orduya da güvenimiz kalmadı. demektedirler.
Yıllar yılı, bu ülkede, orduya ve yargıya yaslanarak
siyaset yapmaya çalışanlar
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Hiçbir zaman sığınmadık, orduya
hiçbir zaman sığınmadık.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
endişe etmekte
haklıdırlar değerli milletvekilleri.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Bunlar ucuz laflar, bir bakana
yakışmıyor.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Böyle düşünenler için ifade
ediyorum ki bundan sonra orduya ve yargıya yaslanarak siyaset yapma dönemi
bitmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Siyasetçi, demokrasilerde, halkına dayanır, evrensel hukuka
dayanır, sandık sonuçlarına dayanır. Bu ülkede milletten
alamadığı yetkiyi, sandıktan alamadığı
desteği ordu ve yargıya yaslanarak devşirme devri artık
sona ermiştir, bunu bilelim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Artık, çocuklarımıza, her sekiz-on
yılda bir muhtıra verilen, darbe yapılan bir ülke bırakmak
istemiyorsak demokrasimizin kurumsallaşma sürecine hepimizin katkı
vermesi gerekir diye düşünüyorum. Demokrasimizin kesintisiz ve
sürdürülebilir olmasını istiyorsak bu sürece destek vermemiz
gerekiyor.
Değerli
milletvekilleri, yine bu kürsüde yargıya güven erozyonundan,
kaybından bahsedildi. 1992 yılında baypas yasası
çıkartılarak bakanlık kadrolarının
dağıtılması yargıya güvenimizi sarsmadı, darbe ve
muhtıraları alkışlayan hâkim, savcılar yargıya
güvenimizi sarsmadı, Ben tarafım, devletten yana tarafım.
diyen hâkimler, savcılar güvenimizi sarsmadı, şiir okuduğu
için hapse atılan siyasetçiler güvenimizi sarsmadı bu yargıya!
Anayasa Mahkemesinin meşhur 367 kararı yargıya güvenimizi
sarsmadı öyle mi? Yüzde 47 oy almış AK PARTİye sekiz ay
sonra kapatma davası açılması bu ülkede yargıya güvenimizi,
güveninizi sarsmadı! Onamamı istersin, bozma mı? diyen yüksek
yargıcın tavrı güvenimizi sarsmadı öyle mi? Bize rapor
yazacak hâkim, savcı değil, militan lazım, o da yetmez, yok
ediciler lazım. diyen anlayış güvenimizi sarsmadı.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Sayın Bakan, o zaman da sorun vardı, o
zamanda biz eleştiriyorduk ama siz şimdi tamamen yargıyı
hükûmetin sopası konumuna getirdiniz. Allahtan korkun.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Toplum mühendisliği yapan
yargı güvenimizi sarsmadı! Bütün bunlar güvenimizi sarsmazken
geniş tabanlı Anayasa Mahkemesi birilerine güven vermiyor, geniş
tabanlı HSYK birilerine güven vermiyor.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Kimin atadığı HSYK? Kim atadı
HSYKyı?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Kooptasyon sistemi ortadan kalktı,
yeni yapı birilerine güven vermiyor ve gece gündüz uzun
yargılamaları sona erdirmek isteyen Yargıtayın
çalışmaları birilerine güven vermiyor.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Sayın Bakan, beş yıldan fazla tutuklu
olan insanlar var, soru önergesine cevap verdiniz. 700 kişi beş
yıldan fazladır tutuklu. Neden bahsediyorsunuz?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Değerli milletvekilleri, biraz önce
saydığım ve güveni zedelenmeyen, o çarpık uygulamalara
güven duyanların bugün güvensizlik duyması yargının
doğru istikamette ilerlediğinin en bariz ispatıdır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ergin.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Bakan Orduya ve yargıya yaslananlar.
diyerek grubumuza hakaret etmiştir. İzin verirseniz söz istiyorum.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) İsim de söylemedim, parti de
söylemedim.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Yok efendim, öyle bir şey yok.
HALİDE
İNCEKARA (İstanbul) İsim kullanmadı efendim, isim
kullanmadı.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, aynı konu
Ben cevap vermek
istiyorum kendisine.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın İnce.
Yeni
sataşmalara mahal vermeyiniz lütfen.
4.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, Adalet
Bakanı Sadullah Erginin CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
MUHARREM
İNCE (Yalova) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu
ülkenin yargısında sorun vardı sizden önce, doğrusunuz,
haklısınız. Bu ülkede ihtilaller oldu, darbeler oldu,
doğru, haklısınız ama bu darbelerden biz de çektik, hatta
sizden fazla çektik. 12 Eylülde bizim partimiz kapatıldı, genel
başkanımız hapse atıldı, partimizin mallarına el
konuldu. O yıllarda sizin genel başkanınız İETTde top
oynuyordu.
MEHMET
CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) Sen ne yapıyordun?
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Sizin hiçbiriniz hapse girmediniz ama Cumhuriyet Halk
Partililer hapse girdi. Bakın, işkenceyi biz gördük. Bizim darbeyi
falan alkışladığımız yok fakat siz bugün yargıyı
iktidarın sopası hâline getirdiniz. Yargı sizin emrinizde.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Ankarada hâkimler var. Kim dedi?
MUHARREM
İNCE (Devamla) Sayın Bakan, ben sizin yerinizde olsam o
Silivrideki duruşmaları bir gün izlerim.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Yarın gelin yarın, davet ediyoruz.
Yarın oradayız.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Bakın, karga sesiyle bülbül sesini ayırt etmek
için müzisyen olmaya gerek yoksa Silivride yaşanan hukuk rezaletini,
adaletin ayaklar altına alındığını görmek için de
hukuk fakültesini bitirmeye gerek yok. Bir gün bu yargı size de lazım
olabilir.
Bundan
otuz sene önce sizin iktidar olacağınızı söyleselerdi
millet buna gülerdi ama bugün Mecliste ezici bir çoğunluğunuz var.
Çankayayı siz seçtiniz, rektörleri siz atadınız, valileri siz
atadınız. Bunların hepsi gün gelir geçer. 300 milletvekilli bir
ANAP vardı ama bugün ANAP tabela partisi bile değil.
Yargı
geçmişte hata yaptı mı? Evet yaptı ama siz bugün
yargıyı kuklanız hâline getirdiniz.
MEHMET
CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) Yok öyle bir şey!
MUHARREM
İNCE (Devamla) Yargı sizin sopanız bugün.
Sayın
Bakan, siz bu kürsüye gelin şunun cevabını verin: Eğer bu
ülkede bir hâkim Hükûmet eşeği aday gösterse ben oy veririm.
diyorsa
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Çarpıtma!
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Dedi mi bunu? Bunu dedi mi?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Onu öyle demedi.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Hükûmet eşeği aday gösterse ben oy veririm.
diyen bir hâkimden hâkim olur mu? Bu hâkim adil olabilir mi?
Bakın
arkadaşlar, sayın milletvekilleri, ben burada bir siyaset
yapmıyorum, inanın ki, siyaset yapmıyorum. Bakın Oh ne
güzel, bizim yargımız oldu. derseniz, o yargı var ya bir gün
sizin de canınızı okur.
Yetiştiremediniz,
MİT Müsteşarını kurtarmak için sabaha kadar
çalıştırıp kanun çıkarttınız burada. Niye?
Ne korkunuz vardı? Yargı hiç kimsenin askeri olmamalıdır.
Yargı, adil olmalıdır. Yargı dürüst olmalıdır,
tarafsız olmalıdır. Siz için ele geçirmiş olabilirsiniz ama
merak etmeyin, kendi canavarınızı yaratmış da
olabilirsiniz. Bunu unutmayın.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM
İNCE (Devamla) Yani geçmişte bakın, Afganistanda kimler sonra
karşı karşıya geldi. Dünyanın her yerinde böyle
olmuştur. Kim kimi desteklemişse ve bir canavar yaratmışsa
o canavar gelip önce onu yok etmiştir.
Hepinize
teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın İnce.
Aleyhte
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurunuz
Sayın Kaplan.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan
BAŞKAN
Efendim?
KAMER
GENÇ (Tunceli) Efendim, benim sözümü yanlış
yorumladı. Ben Orduyu içeriye
Sırtınızı orduya
dayadınız. Benim söylediğim laf o değil.
BAŞKAN
Neydi?
KAMER
GENÇ (Tunceli) Ben, onu yanlış anladı, kendisine kürsüden
söyleyeyim.
BAŞKAN
Düzeltin lütfen.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Efendim, sözümü yanlış anladı, ben
açıklamak istiyorum. Yani Orduyu neden dolayı böyle
yaptınız?.. O benim
Sırtımızı orduya dayayarak
iktidara geldiğimizi söyledi. Ben hâlbuki onu kastetmedim, başka bir
şey kastettim, onu izah edeyim.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Anladık biz efendim, anladık.
BAŞKAN
Kastettiğinizi söyleyin lütfen, kayıtlara geçirelim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Hayır, orada kürsüden söyleyeyim.
BAŞKAN
Yani
KAMER
GENÇ (Tunceli) Hayır, sataşmadan söz istiyorum benim
konuşmamı ters yorumladı diye. Kendisi de biraz önce sayın
grup başkan vekilimiz çıktığı zaman Ben grubu
kastetmedim, Kamer Gençi kastettim. dedi zaten.
BAŞKAN
Evet, sayın grup başkan vekili açıklamada bulundu.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Ama benim düşüncemi ayrı kastetti.
BAŞKAN
Siz de onun sizin sözlerinizi yanlış
yorumladığını söylüyorsunuz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Hayır, grup başkanımız doğru söyledi
de, benim sözlerimi Sadullah Ergin yanlış yorumladı.
BAŞKAN
Tamam, yanlış yorumladı, düzelt.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Ama açıklayayım nasıl yanlış
yorumladığını efendim.
BAŞKAN
Tamam Yanlış yorumladı. dediniz tutanaklara geçti. Lütfen.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Efendim olur mu, açıklayayım ama Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Yeterince açıklandı her şey.
Aleyhte
Sayın Kaplan, buyurunuz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile
Mahkeme Kararlarının Geç veya Kısmen İcra Edilmesi ya da
İcra Edilmemesi Nedeniyle Tazminat Ödenmesine Dair Kanun
Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/625) (S. Sayısı:
342) (Devam)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Barış ve Demokrasi Partisi olarak neden
bu yasaya hayır dediğimizi, ret oyu verdiğimizi son söz olarak
açıklamak istiyorum.
AK
PARTİ olarak on yıldır iktidarsınız.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) AK PARTİ değil AKP.
HASİP
KAPLAN (Devamla) Mağduriyetin en güzelini yaptınız.
Mağduriyeti her dönemde yaparken de askerî vesayetten şikâyet
ettiniz, yargı vesayetinden şikâyet ettiniz, bürokratik vesayetten
şikâyet ettiniz ve en önemlisi yargılama süreçlerinde ulusal
yargıdan, siyasallaşan yargıdan, olağanüstü mahkemelerden,
tabii hâkim ilkesinden uzaklaşan, ön yargılı, ideolojik bakan
yargıdan şikâyet ettiniz. On yılda nereye geldiniz
arkadaşlar? Şöyle bir dönün kendinize bakın. On yılda bir
ülke değiştirilir, on yılda bir devrim yapılır. On
yılda adalet sisteminin başından sonuna kadar değişme
gücünü elde ettiniz. Mecliste çoğunluktunuz. Geldiğiniz noktada en
fazla milletvekili sizin zamanınızda tutuklu. En fazla belediye
başkanı, en fazla seçilmiş, en fazla siyasetçi, en fazla
partili, 10 bini aşkın siyasi tutsak şu an sizin döneminizde
tutuklu. Sizin döneminizde en fazla gazeteci tutuklu. Sizin döneminizde
Savunma hakkı kutsaldır. deyip en fazla avukatın tutuklu
olduğu bir dönemi yaşıyorsunuz. Sizin döneminizde en fazla
aydın, sanatçı, gazeteci düşünceleri nedeniyle Terörle Mücadele
Kanunundan tutuklandı.
Sizin
Başbakanınız bir şiir okudu diye bir DGMden mahkûm oldu.
Sizin Başbakanınızın tutuklandığı DGMleri
kaldırmak için Avrupa mahkemesinde biz
avukat olarak mücadele ettik, o DGMleri biz kaldırdık
aldığımız AİHM kararlarıyla. O zaman AİHM
kararlarının bir anlamı vardı. AİHMin (Avrupa Mahkemesinin)
ulusal üstü yargının bu siyasallaşan yargı üzerinde
şöyle bir etkisi vardı: Uzun gözaltıları
kısalttık, on beş günden dört güne 93te
aldığımız kararlarla getirdik. Dış dinamik olarak
etkiliydi bunlar. İşkence evlerini, gözaltıları, nezarethaneleri
Adil yargılama, savunma hakkıyla ilgili çokça karar aldık. Ama
gelinen noktada küresel kriz Avrupayı da kirletiyor arkadaşlar, kriz
ekonomik değil sadece. Kriz moral değerleri, insani değerleri,
ahlaki değerleri, hepsini aşındırmaya başladı.
Bugün, tartıştığımız bu yasa sadece AK PARTİ
Hükûmetinin bir yasa çıkarıp Avrupa Mahkemesindeki 16.650 davadan
kurtulma, bu süreçte davaları açma sürecini on yıl yani
hedeflediğiniz 2023 yılına öteleme, 2023e kadar adaletsiz bir
yargının kıskacında, bağımlı, taraflı,
siyasi, ön yargılı, ideolojik, düşman hukuku uygulayan
mahkemelerin devamında
Birilerinin elindeydi önceleri bu mahkemeler,
bugün de sizin elinizde ise değişen bir şey yok. Kürt için
değişmedi, Alevi için değişmedi, işçi için
değişmedi, memur için değişmedi, fikrini söyleyen, resmini
çizen, bunlar için hiç değişmedi bu. Bu konuda kendi kendimizi
aldatmayalım.
Avrupa
Birliğiyle, İnsan Hakları Mahkemesiyle pazarlık
yapabilirsiniz. Ekonomik kriz nedeniyle onlar 16 bin davadan kurtulmanın
hedefine girebilir. Soruyorum Sayın Bakan: Kadınlara şiddet
uygulanırken, yaşam hakları ihlal edilirken, ırza
geçilirken, tecavüz edilirken, işkence yapılırken insanlara,
uzun süre haksız yere adaletsiz tutuklanırken bunları nasıl
parayla tatmin edeceksiniz? Para her şey değil arkadaşlar.
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Ne alakası var?
HASİP
KAPLAN (Devamla) Biraz insanlık, biraz vicdan! Vicdanın olduğu
yerde, adaletin, duyguların olduğu yerde tazmin
komisyonlarının, idari komisyonların parayla adaleti tecelli
edemeyeceği anlar vardır. Siz özgürlükleri parayla
alamazsınız, kişilik haklarını parayla
alamazsınız, adil yargılanmayı parayla
alamazsınız. İnsanın kimliği nedeniyle, etnisitesi
nedeniyle, inancı nedeniyle aşağılanmasını,
alınmasını, içeri atılmasını, bunları
parayla gideremezsiniz. Adalet herkese lazım arkadaşlar.
Barış
ve Demokrasi Partisi bu Meclisin onurudur, onun için dimdik ayakta ret oyu
veriyoruz ve karşı duruyoruz ve diyoruz ki: Adaletin
olmadığı yerde -Duvergerin sözünü hep anımsayın-
herkes suçlu duruma düşebilir.
Hepinize
kolaylıklar diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 342 sıra sayılı Kanun
Tasarısının açık oylama sonucu:
Oy sayısı |
: |
287 |
|
Kabul |
: |
234 |
|
Ret |
: |
53 |
Kâtip Üye Fatih Şahin Ankara |
Kâtip Üye Muhammet Bilal Macit İstanbul |
Böylece,
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Hayırlı
olmasını diliyorum.
Bir
saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.52
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.54
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50nci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
5inci
sırada yer alan, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ile
3 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
5.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ile
3 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/717, 2/1030) (S.
Sayısı: 370) (x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Dünkü
birleşimde, İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülen tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmış idi. Şimdi birinci bölüm üzerindeki görüşmelere
başlıyoruz.
Birinci
bölüm 1 ila 8inci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci
bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Bülent Kuşoğlu konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; 370 sıra
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı hakkında söz almış
bulunuyorum. Hepinize saygılar sunarım.
Değerli
arkadaşlar, bu sene galiba en fazla sosyal güvenlik kanunlarıyla
ilgili olarak toplandık. Bugün de Genel Kurulumuz bununla ilgili bir
tasarıyı görüşmek üzere toplanmış bulunuyor ama
maalesef çoğunluğumuz da yok gördüğüm kadarıyla. Özellikle
iktidar pek ilgilenmemiş ama sosyal güvenlik çok önemli bir konu; burada
bulunan sayının tersine, çok çok önemli bir konu, 75 milyonla ilgili
bir konu, geleceğimizle ilgili bir konu, geçmişimizle ilgili bir
konu. Onun için ben bu konunun çok daha fazla ilgi toplamasını
dilerdim, bu konuyla milletvekillerimizin çok daha fazla ilgilenmesini
düşünürdüm çünkü sosyal güvenlik bir toplumun, bir sistemin
sigortasıdır, emniyet supabıdır. Şu anda 75 milyonun
içerisinde yaklaşık 12 milyon yoksul var. Bu insanlar bir
sıkıntıyla karşılaşmadan, çok düşük
maaşlarla -ki en az 2 milyon 600 bin de resmî rakamlara göre
işsizimiz var- toplumda bir patlama olmadan, sıkıntı
olmadan bu toplum bu günlere geldiyse bu sosyal güvenlik sayesindedir, böyle
bir müessese sayesindedir. Bu konuya çok daha fazla ilgi gösterilmesi gerekirdi
diye düşünüyorum.
Şimdi,
bugün görüşeceğimiz konu şöyle bir konu: Sosyal güvenlikle
ilgili uygulamada karşılaştığımız ama
çözümünde kurumun sıkıntı duyduğu birçok konunun derlenip
toparlanıp bir paket hâlinde Meclisimizde çözüme
kavuşturulmasına yönelik bir tasarı. Önemli konular var ama ben
bunun yanı sıra, bununla birlikte, buna benzer birçok konunun da
gündeme gelmesini beklerdim.
Mesela
sağlıkla ilgili çok önemli konular vardı. Özellikle sendikacı
arkadaşlarımıza karşı,Sayın Bakanımızın
şiddetli tavırları var; bizim komisyonumuzda, Sayın
İzzet Çetine karşı, onların savunduğu görüşlere,
Musa Beye karşı ama Sayın Bakan, özellikle bu
sağlıkla ilgili olarak, siz, Sosyal Güvenlik Kurumu olarak Türkiyede
en büyük sağlık finansmanı sunucususunuz, tedarikçisisiniz, en
fazla sağlık hizmeti alan kurum sizsiniz. Ben beklerdim ki
sağlık hizmetleriyle ilgili olarak da bir düzenleme yapın yani
belirleyici olun. Ben de bu kurumda
-hasbelkader yönetiminde bulundum- çalıştım, bu kurumun
Türkiyedeki sağlık sistemiyle ilgili olarak çok daha fazla söz
söyleyebilmeye hakkı olması lazım, sağlık konusuyla
ilgili düzenlemeler yapabilmesi lazım.
Bugün
özel sektör hastaneleriyle ilgili olarak bölümlere ayırıyorsunuz, o
bölümlere göre, sınıflamaya göre onlara ödeme yapılıyor ama
bunu üniversiteler için yapamıyorsunuz. Üniversite hastanelerini, evet,
bir, kamu üniversiteleri hastaneleri, bir de vakıf üniversiteleri diye
ayırmışsınız ama bunların kalitelerine göre özel
sektör hastanelerine yaptığınız düzenlemeyi burada
yapamıyorsunuz, Sağlık Bakanlığı hastaneleri için
yapamıyorsunuz ve aldığınız hizmet,
sigortalıların aldığı hizmet, maalesef, birçok yerde
çok seviyesiz kalıyor.
Bugün,
bakın, Sağlık Bakanlığı -kamu hastaneleri
birliği- bir düzenleme yaptı. Özel sektör mantığıyla
bir şeyler yapmaya çalışıyor ve oradaki CEOlar ki öyle bir
düzene geçildi
Bir şehirdeki bütün kamu hastaneleri bir araya
getiriliyor, Kamu Hastaneleri Birliği kuruluyor, onun başına da
Sağlık Bakanlığından birileri atanıyor. En az 12
bin lira aylık alıyor bunlar ama buraya
Bu
sene 2013te galiba 48-49 milyar liralık bir sağlık bütçeniz
var. Sizin çok daha etkili bir şekilde bu konuda söz sahibi olmanız
lazımdı. Bu tasarıyla da bu konuyla ilgili bazı
düzenlemeler yapabilmeniz lazımdı diye düşünüyorum. Bu sene
49-50 milyarlık Sağlık Bakanlığına ya da
sağlık kuruluşlarına ödeme yapacaksınız ama
sağlık konusunda söz sahibi olmayacaksınız. Ben böyle bir
Sosyal Güvenlik Kurumu düşünemiyorum. Bu konuda çok daha atak olması
gerekir Sayın Bakanımın. Kurumun da bu yönde düşünceleri
olduğunu ben gayet iyi biliyorum, düşünüyorum.
Yine
intibaklarla ilgili olarak şu anda, geçen yıl
çıkardığınız kanun, biz o zaman da
uyarmıştık, kimse memnun olmayacak ve maalesef emeklilerin yirmi
yıldan beri beklentisi olan İntibak Kanunu Dağ fare
doğurdu. misali sıkıntılara sebep olacak demiştik. Şu
uygulamaları görüyoruz. Emekliler, maalesef perişan vaziyette,
beklentileri suya düştü, havuza düştü hepsinin,
sıkıntılı vaziyetteler.
Değerli
arkadaşlarım, bu kanunla, önemli olan yedi tane düzenleme
yapılmış vaziyette. Bunları biz Plan ve Bütçe Komisyonunda,
alt komisyonda düzenledik. Çok önemli sekiz tane düzenleme var ama bunlar
arasında bir de -olmaması gerekirdi- kurumlarla ilgili düzenlemeler
var; bazı personelin yeniden atanmasıyla ilgili, Türkiye İş
Kurumuyla ilgili. Bunu bir nebze olsun anlıyorum ama onun haricinde
kurumla ilgili olarak yapılanın anlaşılır tarafı
yok maalesef.
Çok
önemli bir düzenleme de Sosyal Güvenlik Kurumu yönetimine esnafların
katılabilmesi; bu çok önemli, bizim de çok desteklediğimiz bir
düzenleme, bu yönde Cumhuriyet Halk Partisi olarak önerge verdiğimiz bir
düzenleme. Bunu da çok yerli yerinde olarak görüyoruz, yapılan bir
eksikliğin düzeltilmesi ama burada şöyle bir şey var Sayın
Bakanım, özellikle bunu söyleme ihtiyacı hissediyorum: Şimdiye
kadar emekliler Sosyal Güvenlik Kurumu yönetimindeydi. İşçi
temsilcisi vardı ama bunlar, olmalarına rağmen, maalesef
bastırılmış vaziyette sıkıntılarını,
dertlerini anlatamaz ve kamuoyuyla paylaşamaz durumdaydılar.
Esnafın da bu şekilde olmamasını diliyorum yani
dışarıda olmaları aslında onların daha fazla
konuşabilmeleri, dertlerini anlatabilmeleri,
sıkıntılarını kamuoyuyla, basınla
paylaşabilmelerini getiriyor, Kurum yönetimine girince maalesef sesleri
solukları çıkmıyor.
Düşünüyorum
da bundan yirmi yıl önce, on beş yıl önce işçi
emeklilerinin genel kurullarına ya da işçi sendikalarının
genel kurullarına gidildiğinde bakanların eli ayağı
titrerdi, şimdi çok rahatlıkla gidiliyor ya da gidilmeye bile gerek
görülmüyor, çok rahat bir ortam var. Hâlbuki, bu
baskılandığı için böyledir diye düşünüyorum yani
Yönetimde bundan sonra yer alamazsınız. baskısıyla
herhâlde böyle oluyor. Bir taraftan yani esnafın girmesini biz
destekledik, böyle önergeler verdik, bundan çok memnunuz, bunu destekliyoruz
ama öbür taraftan da esnafın bundan sonra sesi çıkmayacak,
soluğu çıkmayacak diye korkuyorum inanın. İnşallah,
böyle bir sonla karşılaşmayız.
Sosyal
güvenlik destek primiyle ilgili bir düzenleme yapıldı, böyle bir
maddemiz de var. Bunları almamız artık mümkün değil
değerli arkadaşlar. Sosyal güvenlik destek primi, işte emekli
olduktan sonra çalışmaya başlıyor ama bu insanlar
mevzuatı da bilmiyorlar. Maalesef, bunların, yüzde 15 ilave olarak
sosyal güvenlik destek primi ödemesi gerekiyormuş. Geriye doğru bir
tespit yapılıyor, çok büyük meblağlar, ödeyemeyecekleri
meblağlar söz konusu oluyor. Zorunluluktan zaten böyle bir düzenleme tasarıya
konuldu. Bunlardan alabilmemiz mümkün olmadığı için, kurumun
tahsilat yapabilmesi mümkün olmadığı için af niteliğinde
böyle bir madde getirildi maalesef.
Yine
çok önemli bir konu, bu 18 yaş üstündeki öğrenciliği bitmiş
kişilerin gelir testi yapılamadığı için tekrar 20
yaşına kadar olan sürede sağlık yardımlarından
istifade edebilmesi getirildi. Bu da olumlu bir düzenleme ama daha yüksek
yaşlara kadar söz konusu olsaydı uygulamada da sorun olmazdı
çünkü bundan sonra da benzer sorunların olabileceğini tahmin
ediyorum.
Bir
de -notlarıma bakmadan konuştum- sosyal güvenlik sisteminin kara
delik olarak tabir edilmemesi gerekir diyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kuşoğlu.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay.
Buyurunuz
Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 370 sıra sayılı Kanun
Tasarısının birinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tasarının
3, 4 ve 6ncı maddelerinde esnaf ve sanatkârların Sosyal Güvenlik
Yönetim Kurulunda temsil edilmesine yönelik düzenlemeler
yapılmaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulunda işçi,
işveren, kamu görevlileri ve emeklilere doğrudan temsil imkânı
sağlanmıştır. Tarımda çalışanlar ile kendi
nam ve hesabına bağımsız çalışanlar aynı
statüde değerlendirildiği için esnaf ve sanatkârlarımız
Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulunda bugüne kadar temsil imkânı
bulamamışlardır. Esnaf ve sanatkârlarımızın
Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulunda temsil edilmesi Milliyetçi Hareket
Partisinin uzun süredir gündeme getirdiği de bir konudur. Geç de olsa
esnaf ve sanatkârların Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulunda yer
almasına yönelik getirilen bu düzenlemeyi destekliyoruz.
Ancak,
esnaf ve sanatkârlarımızın birçok sorunları
bulunmaktadır. Esnaf ve sanatkârlarımızın
sorunlarının çözümüne yönelik olarak vermiş olduğumuz kanun
teklifleri maalesef komisyonlarda bekletilmektedir.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Çelik bu kanunun yaklaşık
4,5 milyon kişiyi ilgilendirdiğini ifade etmiştir; doğrudur
ancak komisyonlarda bekleyen bizim tekliflerimiz 74 milyonu ilgilendiren
tekliflerdir ve Hükûmet tarafından da maalesef henüz dikkate
alınmamıştır.
Bu
kanun tasarısının Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri
sırasında vermiş olduğumuz ancak Adalet Kalkınma
Partisi çoğunluğu tarafından dikkate alınmayan bazı
tekliflerimizi burada sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine
göre, emekli olduktan sonra 4/Bli olarak çalışan 13.264 esnaf ve
sanatkârımızdan yüzde 15 oranında sosyal güvenlik destek primi
kesilmektedir. Emekli çalışanlardan sosyal güvenlik destek primi
kesilmesindeki amaç, iş gücüne katılması beklenen gençlerin
önünün açılmasıdır ancak esnaf ve sanatkârlar birer işçi
değil, tersine, işverendir; bu göz ardı edilmektedir. Bir
başka ifadeyle, emekli olduğu hâlde hâlen çalışmakta olan
esnaf ve sanatkâr genç iş gücünün önünü tıkayan değil, tersine,
onlara iş imkânı yaratan kişiler durumundadır. Bu nedenle,
emekli esnaf ve sanatkârlardan sosyal güvenlik destek primi almak, gençlere
iş imkânı sağlayan bir kesimin ödüllendirilmesi gereken yerde
cezalandırılması anlamına gelmektedir. Bu uygulama esnaf ve
sanatkârın sıkıntılarını daha da
artırmaktadır.
Bu
nedenle, esnaf ve sanatkârların yaşlılık
aylıklarından sosyal güvenlik destek primi kesilmemelidir. Oysa bu
tasarının 11inci maddesiyle, bugüne kadar emekli
aylıklarından sosyal güvenlik destek primi kesilmeyen esnafın
prim borçları yapılandırılmakta, güya bu kesime bir
kolaylık sağlanmaktadır.
Diğer
bir husus, 4/A kapsamındaki sigortalılara yani SSKlılara
hastalıkları sebebiyle geçici iş göremezlik ödeneği
verilmektedir. Ancak 4/B kapsamındaki esnaf ve sanatkârlar, sadece yatarak
tedavi süresince veya yatarak tedavi sonrası bu tedavinin gereği
olarak istirahat raporu aldıkları süre için geçici iş göremezlik
ödeneği alabilmektedirler. Bu eşitsizliğin giderilerek esnaf ve
sanatkârlarımıza da hastalık ve ayakta tedavi süresinde geçici
iş göremezlik ödeneği verilmelidir.
2000
yılı öncesi vergi mükellefi olan esnaf ve sanatkârlarımız
bu sürelerini sigortaya işletememektedir. Bu nedenle 31/12/2000 tarihinden
önce vergi mükellefiyet süreleri bulunan esnafların, daha önce kuruma
sigortalılığı tescil edilmiş olması
şartı aranmadan bu sürelerin sigortalılık süresi olarak
değerlendirilmesi ve bu sürelerin tamamının
borçlanılmasına imkân verilmesi gerekmektedir.
Tabii,
bu saydığım hususlarla ilgili daha önce bizim kanun
tekliflerimiz mevcut olduğu gibi, gerek komisyonlarda, şimdi de Genel
Kurulda da bu madde ilavesi şeklinde önergelerimiz, tekliflerimiz
olacaktır.
5510
sayılı Kanunun 4/a maddesi kapsamındaki sigortalı
kadınlar, 2 defaya mahsus olmak üzere, doğum tarihinden sonra iki
yıllık süreyi geçmemek kaydıyla hizmet akdine istinaden iş
yerinde çalışması ve çocuğunun yaşaması
şartıyla talepte bulunulan süreleri doğum borçlanması
yapabilmektedir. Ancak 5510 sayılı Kanunun 41inci maddesine göre,
esnaf ya da tarım BAĞ-KURlu kadın sigortalıların
doğum borçlanma hakkı bulunmamaktadır. 41inci maddeye göre,
kadınlar işe girmeden evvel yaptıkları doğum nedeniyle
çalışma hayatından ayrı kaldıkları süreyi
borçlanma imkânına kavuşmaları gerekir. Oysa erkekler işe
girmeden önce askerlikte geçen süreleri borçlanabilmektedir. Bu haksızlığın
giderilmesi amacıyla işe girmeden önce doğum yapan
kadınlara doğum nedeniyle çalışma hayatından ayrı
kaldıkları süre kadar borçlanma hakkı tanınmalıdır.
Ülkemizde,
yaş haddinden emeklilik hakkını kazandığı hâlde
hizmet süresi eksik olduğu için emekli olamayanların
sayılarının 300 binden fazla olduğunu tahmin ediyoruz. 2009
yılında yaşanan ekonomik kriz ve son dönemlerdeki ekonomik
durgunluk sonunda binlerce iş yeri kapanmış, bunun neticesinde
yüz binlere varan kişi işsiz kalmıştır.
İşsiz kalanların bir bölümü de, yaş haddinden emeklilik
hakkını kazandığı hâlde hizmet süresi noksan olan
sigortalılardır. Üniversite mezunu gençlerin dahi iş bulmakta
zorlandığı bir dönemde belli yaşın üzerindeki
sigortalı vatandaşlarımızın iş bulma
şansı neredeyse yok denecek kadar azdır. Yaş haddinden
emeklilik hakkını kazandığı hâlde hizmet süresi noksan
olduğu için emekli olamayan vatandaşlarımız bir
mağduriyet yaşamaktadır. Bu vatandaşlarımıza,
beş yıla kadar eksik hizmet sürelerinin borçlandırılarak
emeklilik imkânının sağlanması oldukça yerinde
olacaktır.
Diğer
bir husus, 29 Mart 2009 yerel seçimlerinde ilk defa seçilen belediye
başkanlarının Emekli Sandığı kademeleri,
BAĞ-KUR ve SSK hizmetleri dikkate alınmaksızın 5510
sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 15 Ekim 2008 tarihinden
sonraki yerel seçim tarihinden bu yana hesap edilmektedir. Bu durum,
yaşlılık aylığı ve diğer mali haklar
bakımından hak kayıplarına neden olmaktadır.
BAĞ-KUR ve SSK hizmet sürelerinin kazanılmış hak
aylığı ve emekli ikramiyesinin hesabında dikkate
alınması yönünde yasal düzenleme yapılması zorunlu hâle
gelmiştir.
Bir
diğer husus değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin
öğretmenlere yönelik hakarete varan itibarsızlaştırma
söylemleri, öğretmenlerin yaşadığı maddi
sıkıntılar, eğitim çalışanlarının özlük
ve sosyal haklarının gün geçtikçe tırpanlanması, özür grubu
tayinlerinin yapılamaması, öğretmenlere yönelik artan
şiddet olayları, okullarda yaşanan güvenlik sorunu,
öğretmen ve derslik açığı, okullarımızdaki teknik
ve fizikî alt yapı imkânlarının yetersizliği,
kalabalık sınıflar gibi daha sayabileceğimiz pek çok sorun
altında fedakârca görevlerini yapan öğretmenlerimiz her geçen gün
yıpranmaktadır. Bu nedenle öğretmenlerimize de fiilî hizmet süresi
zammı verilmelidir. Ayrıca, 5510 sayılı Kanunda 2008
yılında yapılan değişiklik ile başta basın
çalışanları olmak üzere birçok çalışanın fiilî
hizmet süresi zammı kaldırılmıştır ve bu
çalışanların hakları geçmişe dönük olarak iade
edilmelidir.
2007
ve 2011 yıllarında yaklaşık 418 bin sözleşmeli personel
memur kadrolarına atanmıştır ancak başta il özel idareleri
ve belediyeler olmak üzere birçok kamu kuruluşundaki sözleşmeli
personel ve 22 bin 4/C mağduru kadroya alınmamıştır.
Bu mağduriyetlerin de giderilmesi gerekmektedir.
Bu
düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel.
Buyurunuz
Sayın Tuncel. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP
GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 370 sıra sayılı Kanun
Teklifinin birinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu
kanun teklifi üzerine genel olarak gruplar ortaklaştı. Bu önemli bir
konu ve bir an önce çıkartılması isteniyor ki gecenin bu
saatinde mesai yapıyoruz. Dolayısıyla, kanun üzerinde genel bir
değerlendirme yapmak üzere, aslında AKP Hükûmetinin genel olarak
sağlık politikalarına, çalışma yaşamındaki
politikalarına ilişkin bu kürsüde defalarca ifade ettiğimiz ama
hâla AKP Hükûmetinin bir türlü vazgeçmediği neoliberal politikalara,
özellikle işçiler, emekçiler üzerinde yarattığı sorunlara
ilişkin birkaç şey ifade edeceğim.
Diğer
bir konu, değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısı
düzenlenirken daha çok, işte, pratik sorunları, pratikte ortaya
çıkan sorunları gidermek üzerine
Bu bile aslında yasaların
bu Mecliste nasıl hazırlandığını çok net olarak
gösteriyor. Bu bir eleştiri konusu çünkü bir kanun teklifi
hazırlanırken, bir kanun maddesi görüşülürken bunun toplumsal
yaşamda nasıl etkisi olacak, uygulamalarda ne tip sorunlarla
karşılaşılacak
Bunun için illa pratikte uygulamaya gerek
yok çünkü pratikte olan işçiler var, emekçiler var, meslek örgütleri var.
Bu meslek örgütleriyle birlikte bütün bunlar değerlendirilip, aslında
şimdi yapılması gerekeni daha önce yapsaydı Sayın
Bakan, meslek örgütleriyle, bu alanda çalışanlarla yapmış
olsaydı, belki de böyle bir yasaya gerek kalmayacaktı.
Bu
çok ciddi bir sorun. Yani Türkiyede yasalar düzenlenirken o alanda
çalışan işçi, emekçi ya da kadınlar ya da gençler yani kimi
ilgilendiriyorsa yasa tasarısı, buna ilişkin bir
değerlendirme yapmak, onların görüşünü almak, yaşama değen
noktadan bir düzenleme yapmak yerine, daha çok Hükûmetin ihtiyaçları ne,
kâr-zarar tablosuna göre nereden daha çok kâr elde edilebilinir noktasında
bir değerlendirme içerisine giriliyor. O yüzden de çok ciddi sorunlarla
karşılaşıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bu Hükûmetin genel olarak sosyal devlet
anlayışı ya da sosyal güvenlik anlayışı
problemli. Yani kendi yurttaşının yaşam hakkını,
sağlık hakkını, barınma hakkını, eğitim
hakkını güvence altına alamayan, bütün bunları bile
Nasıl buradan bir kâr elde edebilirim? üzerinden yaklaşan bir
yerden demokrasinin çıkması ya da sosyal bir devlet olgusunun
olması mümkün değil. Bunlar çok ciddi sorunlar. AKP Hükûmeti
neoliberal politikalar çerçevesinde, Avrupa Birliği sürecine de kendisi
üzerinden Avrupa Birliğinin ortaya koyduğu normlar, ölçüler üzerinden
bir yasa düzenliyor. Bu ciddi anlamda sorunlara neden oluyor çünkü bu yasalar
yani AKP ya da buradan çıkan yasalar, toplumda çok ciddi sorunları
beraberinde getiriyor.
Mesela,
önümüzdeki dönem taşeronlaşma yasası diye ifade edilen yasa da
bunlardan birisi yani Türkiyede esnek çalışmayı artıracak,
taşeronlaşmayı artıracak, diyelim ki güvencesiz
işçiliği artıracak bir noktada bu çok ciddi bir sorun.
İşte, daha dün Zonguldakta bir iş kazası, daha
doğrusu iş cinayeti yaşandı; her gün iş cinayetleri
yaşanıyor Tuzlada, inşaat firmalarında, tersanelerde.
Bütün bunlara baktığınızda, aslında bu kazaların
neredeyse yüzde 90ını bu taşeron firmalarda çalışan
işçiler oluşturuyor. Bu çok ciddi bir sorun. Yani, böyle bir
sorunumuz varken, taşeronlaşma gibi bir sorun varken, taşeron
firmalarda çalışan işçilerin güvenlik sorunu, örgütlenme sorunu
gibi sorunları varken biz önümüzdeki dönem yeni bir
taşeronlaşmayla esnek çalışmayı ve güvencesiz
çalışmayı devlet güvencesi altına almak gibi bir durumla
karşı karşıya kalıyoruz. Bu çok ciddi anlamda tepkiye
neden oluyor.
Şimdi, meslek
örgütleri, sendikalar bu konuda itirazlarını ifade ediyor. Sayın
Bakan acaba bu kanuna ilişkin bu meslek örgütlerinin ne kadar
görüşlerini alacak? Ve bu taşeronlaşma yasası, diyelim ki,
gerçekten oradaki işçilerin hak ve özgürlüklerini güvence altına
alacak bir noktada düzenleyecek, ama yaklaşım bu
olmadığı için daha çok her yeri taşeronlaştırma,
işte, esnek çalıştırmayı geliştirme, ki bunu bir
övünç kaynağı olarak görüyor bu Hükûmet. Esnek çalışma
meselesini, güvencesiz çalışma meselesini esnek güvence olarak
görüyor, çok ciddi bir sorun.
Yine, mesela, önümüzde
gelecek olan yasalardan birisi YÖK yasa tasarısı. YÖK yasa
tasarısı da yine böyle. Üniversiteleri neredeyse iş yerlerine
dönüştüren, öğrencileri müşteri olarak gören -bir noktada-
demokratik, bilimsel eğitimi ortadan kaldıracak bir
yaklaşım içerisinde.
Bütün uygulamalara
baktığınızda aslında burada çıkartılan
yasalarda işçiler, emekçiler zarar görüyor. Aslında
yararlandıkları bir durum yok. Ama burada çıkarırken süslü
sözlerle bunun çok önemli yasalar olduğunu, işçilerin, emekçilerin
hak ve özgürlüklerini düzenlediği gibi yaklaşımlar içerisinde
olduğumuzu ifade ediyor. Bu tamamen toplumsal yaşam
açısından, işçiler, emekçiler açısından kocaman bir
yalan. Gerçek çünkü böyle değil. Gerçek daha çok hak gasbı, daha çok
güvencesiz çalışma, daha çok işçi cinayetleri, daha çok patronun
cebini koruyan bir noktada.
Değerli
milletvekilleri, dünyada ekonomik kriz yaşandığını
herkes biliyor. Her ne kadar Sayın Başbakan bu ülkeye teğet
geçtiğini ifade etse de, belki patronlar açısından, Hükûmete
yakın çevreler açısından teğet geçmiş olabilir ama
işçiler ve emekçiler açısından teğet geçmediği,
yaşamın tam da onları etkilediğini çok net görüyoruz. Yani,
bugün ekonomik krizin yükünü AKP Hükûmeti yeniden emekçilerin sırtına
yüklemek istemektedir.
Bakın,
İstanbulda Şişecam işçileri direniyor. Diyelim ki,
buradaki milletvekilleri bu işçilerin direnişine ne kadar anlam
veriyor? Şimdi, Şişecam İstanbuldaki fabrikasını
kapatıp bunu Eskişehire taşıyacak ama işçilerini
taşımıyor. İşçilerini taşımıyor ve
sadece, başka alanlarda bunu da ifade ederken Eskişehirde yeni
insanlara yeni iş olanakları tanıyacağız. diye, diğer
insanlara, bu 200 işçiye yeni bir iş olanağı
tanımıyor, bunların gelecekte nasıl bir yaşam
içerisinde olacağını ifade etmiyor.
Biz
bunu mesela TEKEL işçileri direnişinde de gördük, Şişecam
işçileri direnişinde de bunu görüyoruz ama burada Bu işçilerin
sorunlarını nasıl çözebiliriz? meselesini konuşmuyoruz.
Önümüzdeki dönem bu tip şeyler artacak, fabrika işgalleri artacak;
insanların, işçilerin iş yerini terk etmeme konusundaki
ısrarı artacak. Acaba bu Hükûmet bunu görüyor mu, bunun tedbirini
şimdiden alıyor mu? Aksine, AKP Hükûmeti, buradan bir şekilde,
devletin bütün kurumlarını, hatta güvenlik güçlerini de
işçilerin fabrikadan çıkması konusunda özel bir çaba içerisine
almış durumda. Bütün bunlar ciddi sorunlar.
Diğer
bir sorun alanı örgütlenme alanı. Biz buradan Sendikalar
Yasasını geçirdik, Örgütleniyoruz. diye ifade ettik, sözde. Oysa
örgütlenmek çok ciddi bir problem. Eğer işçiler gerçekten
sendikalarda örgütlenmek istiyorsa, örgütlü yapılarda kendisini ifade
etmek istiyorsa ya iktidara yakın olan çevrede sendikal mücadele
içerisinde yer alacak, o da Hükûmetin politikalarını eleştirme
ya da bu yasalara karşı bir örgütlenme, itiraz etme hakkı
yerine, mevcut olanı kabul etmek, Evet, bu çok güzel. diye ifade eden
Ama bunun karşısında, toplumsal muhalefeti ifade edenlere
karşı da devletin bütün baskı, zor araçları
kullanılmak istenmektedir. İşte, önümüzdeki dönem temel
yaşanacak sorunlardan birisi, aslında, daha çok, işçilerin,
emekçilerin sokakta olduğu, direndiği, bugün bütün hak
gasplarına yönelik plan ve projelere karşı daha çok sokakta
olduğu bir dönem olacak.
Değerli
milletvekilleri, bu şeyden en çok etkilenen yine kadınlar oluyor.
Diyorum ki genel olarak işçilerin, AKP Hükûmetinin bu neoliberal
politikaları çerçevesinde hak gasplarına yönelik
uygulamalarından kadınlar 2 kat etkileniyor. Yine, esnek
çalışma meselesinde kadınlar 2 kat etkileniyor. Önümüzdeki dönem
kadınlar da özellikle bu çalışma yaşamına ilişkin
konularda daha çok sokakta olacak, daha çok bu durumlara itiraz edecek.
Şimdi,
biz buradan Hükûmeti uyarıyoruz. Bu itirazları, sokaktaki bu
talepleri doğru değerlendirmek ve halkın taleplerini
gerçekleştirmek, hem demokrasinin bir gereği hem de insanca
yaşamın koşullarından birisidir. Sayın Bakana da
buradan çağrımızdır: Lütfen, yasaları düzenlerken,
özellikle çalışma yaşamına ilişkin yasalar
düzenlenirken çalışma alanında örgütlü olan sivil toplum
örgütleri, sendikalar, bireyler, bu konuda çalışma yapan
akademisyenlerle ortak çalışma yürütünüz çünkü yaşamın
nasıl olduğunu, işçiler üzerinde çıkartılan kanunun
yerelde nasıl uygulandığını, pratikte ne tip
sorunlarla karşılaşacağını en iyi onlar bilir.
Yani biz yasa çıkartıp sonra pratikte direnişle karşılaştığımızda
bütün bunları yeniden, yeni bir yasayla ortadan kaldırmak yerine
baştan bu işi yapalım. İşçilerin, emekçilerin hak ve
özgürlüklerini garanti altına alalım. Bu, demokrasinin de bir
gereği, özgürlüklerin de bir gereği.
Eğer
bir toplumda işçiler, emekçiler mutlu değilse -ki mutsuzluğun
temel nedeni haklarını alamamasıdır, emeğin karşılığını
alamamasıdır- eğer bizim şöyle bir
yaklaşımımız varsa Üreten kimse yöneten de o olacaksa -ki
bu burada gerçekleşmiyor- o zaman üretenler yönetimlerde yer almak, en azından
bu yönetim kademelerine kendi sesini duyurmak durumundadır. Aksi takdirde,
yaşanan kriz ve kaostan işçiler, emekçiler sorumlu olmayacaktır,
bu yasaları çıkaranlar sorumlu olacaktır diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tuncel.
Şahsı
adına İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Susam.
MEHMET
ALİ SUSAM (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununda yapılan
değişikliklerle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Kanunu
dünden ve komisyonda görüşüldüğü andan itibaren izliyorum. Öncelikle
bir şeyin altını çizmek isterim: Bu kürsüye çıkıp
konuşan birçok arkadaşım BAĞ-KURdan emekli olmuş
insanların veya esnaf, sanatkârların Sosyal Güvenlik Kurumundaki
sıkıntılarını dillendirerek çok önemli bir
şekilde önerileriyle Sayın Bakanlığa bu konuda çeşitli
teklifler getirdiler ve şu gün, hem benim şahsımın hem
partimizin diğer milletvekillerinin ve diğer muhalefet partilerinin
Sosyal Güvenlik Kurumuyla ilgili, BAĞ-KURluların hak ve
menfaatlerini korumaya yönelik çok da önemli kanun değişiklikleri var
fakat nedense bunların çoğu buraya gelmedi.
Öncelikle,
herkesin dediği gibi, Sosyal Güvenlik Kurumunun Genel Kurulunda esnaf,
sanatkârlarla kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerinin temsili
sağlanmış olmasından dolayı teşekkür ediyoruz ama
Sayın Bakandan şunu rica ediyorum: Şu an Sosyal Güvenlik
Kurumuna bağlı BAĞ-KURlular, Türkiyede siyaseten moda deyim
olan ötekileştirilmiş sigortalılardır. Ötekileştirilmiş
sigortalılar olarak onları dikkate almak zorundasınız. Bir
kere yüzde 15 sosyal güvenlik destek priminin kesilmesinin anayasal bir
izahı olamaz. Yirmi beş yıl anlaşmış, prim gününü
doldurmuş, primin sonucunda emekliliği hak etmiş insana: Sen
işini devam ettiriyorsun, ondan dolayı senin maaşının
yüzde 15ini kesiyorum. demek adalet değildir, bir. İki:
BAĞ-KURluların ödediği primin karşılında
aldığı maaş, hak ettiği bir maaş değildir.
Açın, İnternete girin, Ali Tezel diyor ki: BAĞ-KURluların
emeklilik hak edişlerinin bugünkü değeri hem Yaşar Okuyan
zamanında hem Faruk Çelik zamanında yapılan indirimlerle bugün
hak ettiği noktadan aşağı düşürülmüştür. Bu
kardeşimiz de sosyal güvenlik uzmanlarından bir tanesidir.
Değerli
Bakanım, iyi bir şekilde incelerseniz BAĞ-KURlular sizin
döneminizde, evet, iki ay prim ödemeden muaf tutuldular ama BAĞ-KURlu,
üçüncü ay primi ödemedi mi sağlık hizmetlerinden yararlanamıyor.
Neden? İşçi yararlanıyor, memur yararlanıyor da esnaf niye
yararlanamıyor? Esnaf ve sanatkâra borcunu ödeyeceği noktasında
bir güveniniz yok mu? O, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak,
işi zora girdiği zaman BAĞ-KUR primini ödemeyip daha sonra
tahsilat yapma, ödeme hakkına ama bu sürede sağlık hizmeti alma
hakkına sahip değil mi? Borcunu aldığınız zaman,
onun kullanmadığı sağlık hizmetlerinden dolayı
kesinti yapmadan tüm borcunu tahsil ediyorsunuz.
Tüm
bunlara baktığınız zaman -başka birçok
arkadaşımızın söylediği, zaman kısıtlamam
nedeniyle söyleyemeyeceğim- birçok esnafın, BAĞ-KURlunun Sosyal
Güvenlik Kurumuyla ilgili problemleri var. Sosyal Güvenlik Kurumundan
yararlanan BAĞ-KURluların, Sosyal Sigortalardan yararlanan
işçiler gibi ayakta tedavide rapor almalarında alabilecekleri
tazminatları alamamaları, BAĞ-KURlu kadınların
sağlık hizmetlerinde ve doğumlarında borçlanma
yapamamaları ve benzeri birçok hizmet alımından yoksun
olmaları, bu kanunun görüşülmesinde çözümü gereken noktalardır.
Ben
bu anlamıyla şunu bir kez daha söylemek istiyorum: BAĞ-KURluyu
Sosyal Güvenlik Kurumunda ötekileştirmeden eşit bir sosyal güvenlik
hizmeti alan konuma getirmeniz hepimizin arzusudur.
Bu
duygularla Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Susam.
Hükûmet
adına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Çelik.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi en içten saygılarımla selamlıyorum. Yeni
yılınızı kutluyorum, tüm insanlığa barış,
mutluluk getirmesini diliyorum. Zonguldakta hayatını kaybeden
kardeşlerime Allahtan rahmet diliyorum.
Şimdi
efendim, son derece önemli bir yasayı görüşüyoruz. Gerek Komisyonda
gerekse Genel Kurulda katkı sunan bütün arkadaşlara teşekkür
ediyorum.
Burada,
yasa ile ilgili, grubumuza mensup -AK PARTİ Grubuna mensup- değerli
arkadaşlarımız çok ayrıntılı bir şekilde
bütün maddelerle ilgili değerlendirmeler yaptılar.
Dolayısıyla, yasanın ne getirdiği konusunda kamuoyu da
günlerdir bilgi sahibi, milletvekili arkadaşlarımız da,
özellikle Komisyonda yoğun çalışmaya katılan
arkadaşlarımız da bilgi sahibi. Dolayısıyla, burada
yapılan değerlendirmeler üzerinde ben durmak istiyorum.
Öncelikle,
bu tasarıda birçok şeyin olması gerektiğini söyleyen
arkadaşlarımız var. Doğru söylüyorlar. Yani bu düzenleme
daha kapsamlı yapılabilir, sosyal güvenlik sistemi
Tabii 2008 öncesi
var yani reform öncesinde 3 ayaklı bir sistem, 2008 sonrasında,
referandum sonrasında bu 3 sistemin tekleştirilmesi, bir şemsiye
altına alınması
Dolayısıyla, geçmişinden
koparılması mümkün değil. Bundan dolayı, yeni yeni
değerlendirmelerin, gelişen şartlara göre yeni düzenlemelerin
yapılma zorunluluğu var. Dolayısıyla, Yasa neden
şunları kapsamıyor? gibi, Şu hususlar da var,
bunları neden dikkate almıyorsunuz? gibi yaklaşımları
saygıyla karşılıyoruz ama bunlar bir ihtiyaç olarak
mutfakta değerlendiriliyor. Bu bilgiler, muhalefetin eleştirileri de,
kamuoyunun da, sivil toplum örgütlerinin talepleri de dikkate alınarak
peyderpey buraya getirilip bu düzenlemeler gerçekleştiriliyor.
Mesela
burada yapılan değerlendirmelerde, Sendikalar Kanunuyla ilgili
değişiklik, efendim, dün geldi, bugün hemen neden
değiştiriyorsunuz? Böyle değil.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Daha bir ay olmadı, bir ay.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Böyle değil,
bakınız, böyle değil. Bu düzenlemede işletme
barajını yüzde 50den yüzde 40a çektik ama yasa burada
çıkarılırken sivil toplum örgütleriyle, sendikalarla yoğun
bir değerlendirme yapıldı. O değerlendirmede yasa metnine
yansıyan
Yani yasanın metni, vuzuha kavuşturulma ihtiyacı
duyuyor. Bugün yani yüzde 40 barajına indirmemize rağmen, bu, 2009
yılında yetkili olan sendikaları kapsamadığı
için, böyle bir yorum yapıldığı için, bunu
açıklığa kavuşturmaya dönük bir düzenlemedir; yoksa yasayla
ilgili, özüyle ilgili bir değişiklik değil, bir yanlış
anlamayı ortadan kaldırmaya dönük bir düzenlemedir. Bu yasa üç
beş konu değil arkadaşlar, 4 milyonun üzerinde, 4,5 milyon
vatandaşımızın sorununun çözümüne dönük bir düzenlemedir.
Ayrıca,
yine, buradan -mesela çok enteresan- yaşlılık
aylığı gündeme getirildi ve yaşlılık
aylığı 24 TLden 122 TLye çıktı diye
Ama bunun
altınla mukayesesini ben anlamakta zorlandım yani 70
yaşında bir ağabeyimizin altın alması değil de,
daha başka ihtiyaçlar şeklinde örnek verilebilirdi diye
düşünüyorum.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Torunlara altın takıyor, torunlara.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Fiilî hizmet süresi
zammıyla ilgili başka bir önemli ifade kullanıldı, dendi ki
Fiilî hizmet süresi zammı madencilerde bile düşürüldü. diye
söylendi. Tam tersi. 2008 öncesinde doksan gün olan madencilerdeki fiilî hizmet
süresi zammı, yüz seksen güne çıkarıldı yani
yılın yarısı fiilî hizmet zammı kapsamına alındı,
üç yüz altmış günün yüz seksen günü madenciler için fiilî hizmet
zammı kapsamına alındı.
Sosyal
güvenlik destek primi alınmasın. gibi bir yaklaşım oldu.
Bildiğiniz gibi, sosyal güvenlik destek primi, 1447 sayılı Yasa
1999 yılında yürürlüğe girdi. O gün 57nci Hükûmet iş
başındaydı. Ben buradan Bakan olarak söylüyorum: İsabetli
bir karar çünkü Türkiyede siz o dönemlerde 42 yaşında
emekliliği getiriyorsanız, bu çerçevede, sosyal devlet olarak, Sosyal
Güvenlik Kurumunda yapılan büyük tahribatı, geçmiş yıllara dönük tahribatı önlemeye dönük
bazı önlemler almanız gerekiyor ve bu çerçevede
alınmış olan bir karardır. Bugün, burada, meydana gelen,
teknik olarak tespitte zorlanılan ama bugün itibarıyla artık o
teknik arızaların, sıkıntıların ortadan
kalktığı ama kendi nam ve hesabına çalışan
vatandaşlarımızda oluşan sıkıntıyı
gidermeye dönük bir düzenlemeyi, geçmişe dönük
sıkıntıları ortadan kaldıran bir düzenlemeyi
getirdiğimizi ifade etmek istiyorum.
Yine,
dün yapılan değerlendirmelerde emeklilerle ilgili bir
değerlendirme yapıldı. Hatta Sayın Çetin bana döndü, dedi
ki: Bu emekliler işte, AK PARTİye oluk oluk oy veriyorlar. gibi
bir eleştiride bulundu. Emekliler, bildiğiniz gibi, alın teri
dökmüş olan insanlar, ülkenin geleceği açısından, ülkenin
kalkınması açısından. Bence hep beraber
İZZET
ÇETİN (Ankara) Onun için cezalandırılmalılar.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Zaten saygı
duyuyorsunuz da belki sürçülisan oldu. Yani hepimizin o alın terine
saygı duyması gerekiyor. Bence bir de tecrübelerinden istifade etmek
gerekiyor, Neden acaba AK PARTİye oy veriyorsunuz? diye belki de
emeklilere sormakta da yarar var diye düşünüyorum.
Az
önce burada yapılan değerlendirmede BAĞ-KURluların
ötekileştirildiği şeklinde
bir ifade kullandı değerli milletvekilimiz. Şimdi, bir örnek
verirsem ne yaptığımız çok daha iyi anlaşılacak.
Yani bugün esnafımızın Sosyal Güvenlik Kurumu yönetimine
alınmasıyla ilgili düzenleme getiriyoruz. 1 milyon 900 bin
esnafımızı Sosyal Güvenlik Kurumu yönetimine dâhil ediyoruz. Bu,
önemli bir talepti ve bütün grupların da bunda mutabakatı var. Güzel,
ama bakın, BAĞ-KURlu esnaflarımız
ötekileştirilmiş idi. Nasıl? İki yüz kırk gün prim
ödemeyen bir BAĞ-KURlunun, bir esnafın sağlıktan
yararlanma imkânı yoktu. Doğru mu? Sekiz ay prim ödeyecek ki
dokuzuncu ay sağlıktan yararlanabilsin. Bir örnek
Yüzlerce örnek
verebilirim bakın, onlarca demiyorum. Biz ne yaptık? Hayır
efendim. dedik. BAĞKURlu da birinci
sınıf vatandaştır, SSKlı da birinci
sınıf vatandaştır, Emekli Sandığına mensup
vatandaş da birinci sınıf vatandaştır.
Dolayısıyla, otuz gün prim ödeyen herkes, eşit şekilde
sağlıktan yararlanır. dedik. Bu mu ötekileştirmek? Böyle
bir şey olabilir mi? Aksine buradaki ötekileştirmeleri ortadan
kaldırmaya dönük son derece önemli düzenlemeler yaptık.
Bir
başka eleştiri: Yasalar hazırlanırken hedef kitle dikkate
alınıyor mu? Vallahi, yani bunu en iyi sivil toplum örgütleri
biliyor. Kimi ilgilendiren bir düzenleme yapılıyor ise
Bakanlığımız bünyesinde, onlarla, o kesimlerle ilgili enine
boyuna günlerce, saatlerce, hiçbir tahdit koymadan değerlendirmeler
yaptığımızı belirtmek istiyorum. Kâr, bu yasanın
kârı yok. Bu yasanın kârı millete. Vatandaşın çektiği
sıkıntıları ortadan kaldırmaya dönük son derece önemli
düzenlemeler içerdiğini burada belirtmek istiyorum.
Bir
başka değerlendirme: Efendim, grev yasakları
daraltılmadığı AB İlerleme Raporunda yer
almış. Grev yasakları daraltıldı. Yani daha çok alanda
Sendikalar Yasasıyla grev yapma imkânı sağlandı; bunu da
düzeltme ihtiyacı duydum.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Yapmayın ya Sayın Bakan!
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Devamla) Şehit ve gazi aylıkları yetersiz. diye bir
ifade kullanıldı. Terör kapsamında er, erbaşlara
bağlanan aylıklar yani hak sahiplerine bağlanan aylıklar
2002-2012 döneminde yüzde 167 artırıldı, asayiş ve iç
güvenlik kapsamında şehitlerin hak sahiplerine bağlanan
maaşlarda yüzde 159 artış sağlandı, harp malulü
kapsamında şehit olanların hak sahiplerine bağlanan
maaşlarda ise bu on yıllık süreç içerisinde yüzde 165
artış sağlandığını belirtmek istiyorum.
İntibakla
ilgili bazı değerlendirmeler yapıldı. Değerli
arkadaşlar, intibakla ilgili değerlendirme şu: Eşit
şartlara sahip emeklilerin aylıkları arasındaki
farklılıkların giderilmesidir. Yani intibakı böyle
anlamamız gerekiyor. Eşit şartlarda
çalışılmış, eşit ücret almaları gerekirken,
süreç içerisindeki sistemde oynamaların getirmiş olduğu
farklılıkları ortadan kaldırmaya dönük bir düzenleme
yaptık ve doğru bir düzenlemedir. 2000 öncesindeki 2 milyon 700 bin
emekliyi ilgilendiren ve 1 milyon 780 bin emeklimizin belli oranlarda
şimdi intibaktan maaşlarına ayın 16sından itibaren
yansımalar olacak. Bu düzenleme doğru bir düzenlemedir. Üstelik 2000den
sonra ülkenin gelişme payından yani kalkınma hızından
bir pay veriliyor iken 2000 öncesinde verilmiyor idi. Bu adaletsizliği de
giderdik.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) 2000 öncesindeki emeklilere
de gelişme hızından pay verir noktaya geldik. Ödenmesi gereken
kurumlar şu: Az önce arkadaşlar ifade etti
MUHARREM İNCE
(Yalova) Peki, o refah payıyla ilgili
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Sosyal güvenlik gerçekten son
derece
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Bakan, bu refah payından emeklilere pay verilmez
kanununu kim çıkardı ya? Sanki başkası çıkardı,
siz çıkarmadınız mı?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Öyle bir kanun yok, pay
verilmez diye bir şey yok.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Çelik.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Onu özellikle aylık
bağlanırken
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Bağlanırken veriyorsunuz da sonraki yıl vermiyorsunuz bir daha.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Sayın Başkan, bir
dakika verirseniz
BAŞKAN Bir dakika
daha süre vereyim, izah etmek istiyorsunuz galiba.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) İş ve meslek
danışmanlarının, kamu istihdam hizmetlerinin sunumunda en
pahalı yöntem olduğu ifade edildi burada. Bunu da çok önemli
olduğu için belirtmek istiyorum: İş ve meslek
danışmanları en pahalı yöntem değil, en modern yöntem.
Bakınız, iş ve meslek danışmanları göreve
başladıktan sonra ne oldu? Açık iş, 2011 Mayıs ile
Kasım arasında 403 bin iken 2012nin aynı döneminde 650 bin
olarak çıktı. İşe yerleştirme 229 bin iken 341 bine
çıktı. İş yeri ziyareti 42 bin iken 148 bine
çıktı. Bireysel görüşme 108 bin iken 674 bine çıktı.
Yani bu, iş ve meslek danışmanları sürekli arazide, iş
dünyamızdaki açık işleri belirliyorlar ve bu çerçevede
işsizle uyumlaştırıyorlar. Onun için son derece önemli
görev. Bugünkü düzenlememiz de onların işe alınmasını
sağlıyor. Buna katkı sunacağınız için çok
teşekkür ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Hayırlı olması
temennisiyle saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Çelik.
Denizli Milletvekili
Mehmet Yüksel
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Yüksel.
MEHMET YÜKSEL (Denizli)
Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; 370 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet,
bu kanunla, dönem içerisinde ortaya çıkan ihtiyaçlara cevap vermek,
uygulamadaki yaşanan sıkıntıları giderebilmek
gayesiyle sigortalıların lehine bazı düzenlemeler
yapılmıştır. Dünyadaki hızlı değişim,
bilişim ve teknoloji çağındaki hızlı değişim
ekonomiyi de, ticareti de, sosyal hayatımızı da aynı
şekilde hızlı olarak değiştirmektedir. Eğer siz
bu değişime ayak uyduramazsanız hem toplum olarak hem ülke
olarak hem ticarette hem ekonomide hem de sosyal hayatta gelişmiş
ülkelerin çok çok gerilerinde kalırsınız.
Bu
anlamda, geçtiğimiz dönem üç sosyal güvenlik kurumunun
birleştirilerek tek çatı altında toplanmış
olmasıyla bugünden yaşanılması öngörülen tehlikelerin önüne
geçilmiş oldu. Yoksa eğer üç kurum birleştirilmemiş
olsaydı belki bugün emeklilerimize ödemede zorluk dahi çekilebilir hâle
gelirdik çünkü önemli kara delikler oluşmuş. Bu oluşan önemli
kara deliklere baktığımız zaman, en başında,
gelişmiş ülkelerde emeklilik yaşı altmış beş
iken Türkiyede ise bugün emeklilik ortalama yaşı kırk dörttür.
Onun dışında, yine gelişmiş ülkelerde 3 veya 4
çalışan 1 emekliye bakıyor iken ülkemizde 1,7 çalışan
2 dahi değil, 1 emekliye bakmaktadır. Dolayısıyla bunun ucu
açık, çok örnekler verebiliriz. Eğer bir toparlanma
yapılmasaydı bu konularda, bu konularda çıkarılan yasalarla
iyi bir düzenleme yapılmamış olsaydı, önümüzdeki günlerde
ciddi sıkıntılar yaşayabilirdik.
Bu
arada, Sayın Bakanım da ve diğer konuşmacılar da
Bu
yasayla gelen gerek şehit ve gazilerimizle ilgili, kamuda
çalışan emeklilerle ilgili, Tarım ve Kırsal
Kalkınmayı Destekleme Kurumunda çalışan görevlilerin dil
şartıyla ilgili pek çok konu var ama bence hepsi önemli.
Bunların içinde bir önemlisi daha da istihdamı çok yakından
ilgilendiren işsizlikle mücadelede iş ve meslek
danışmanlığı adı altında, İŞKUR
bünyesinde hizmet vermeye başlayan bu iş ve meslek
danışmanlarıyla ilgili konudur. Bu iş ve meslek
danışmanlarımız doğru işsizin doğru
işe, doğru kursiyerin doğru kursa gitmelerinden sorumlu.
Ayrıca,
işsiz vatandaşlarımızın meslek edinme, iş arama,
iş bulma, işte kalma konularında da iş ve meslek
danışmanlarımıza önemli görevler düşüyor. Bu amaçla
İŞKURda toplamda 4 bin sözleşmeli iş ve meslek
danışmanı istihdamı öngörülmüş fakat alım
sırasında idari yargıda açılan davalar sebebiyle
oluşan hukuki sorunların giderilmesine yönelik bir madde
değişikliğine gidilmiştir.
Bu
arada, sanayisi gelişmiş illerimize baktığımız
zaman kendi ilim Denizli başta olmak üzere işsizliğin
yanında eleman arayan iş yeri sayısı da hızla artmaktadır.
Denizliden örnek veriyorum: Açık iş pozisyonları
noktasında, 2010 yılında açık iş pozisyonu Denizlide
6.973, o yıl işe yerleştirme de 1.924. 2011 yılında
açık iş pozisyonu 6.631, işe yerleştirme 3.096. Ancak
meslek edinme ve meslek-iş danışmanlarının göreve
başladığı nisan ayından itibaren de Denizlide bu fark
görülmüş ve açık iş pozisyonu 11.770e çıkmış.
Eleman arayan iş yeri sayısı ve o dönem yani 2012de işe
yerleştirilen işsizlerin sayısı da 7.993tür. Bu da iş
ve meslek danışmanlığının çok doğru bir
karar olduğunu, çok doğru bir çalışma olduğunu
göstermektedir.
Onun
yanında, bugün başlayan dünya tekstil fuarında yine ülkemiz 174
firmayla -46 firmayla da Denizlimiz 3üncü sırada- temsil edilmekte.
Oradan aldığımız haberlere göre bugün itibarıyla
tekstil firmalarımız çok iyi bağlantılar yapmakta,
inşallah, 2013 yılı içerisinde de ihracatta da ülkemizde olumlu
gelişmeler sağlanacaktır. Yatırımda, ihracatda,
üretimde, istihdamda hepsi baş başadır.
Bu
düşüncelerle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Yasanın hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederiz Sayın Yüksel.
Soru-cevap
bölümüne geçiyoruz.
On
beş dakikadır süremiz.
Sayın
Tanal
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sosyal
Güvenlik Kurumu verilerine göre,
Türkiyede sosyal güvenlik kapsamında olan kaç kişi vardır?
Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre Türkiyede sosyal güvenlik
kapsamında olmayan kaç kişi vardır? 3816 sayılı Ödeme
Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Yeşil Kart
Verilerek Devlet Tarafından Karşılanması Hakkında
Kanun uyarınca ülkemizde yeşil kart alarak sağlık
hizmetlerinden yararlanan kaç kişi vardır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın
Kaleli
SENA
KALELİ (Bursa) Teşekkür ederim.
Çalışırken
düşük ücret alıp emeklilikte yüzde 42 eksik ücret alan emekli
eşlerinden, emekli olunca kesilen aile geliri emekliler için büyük
kayıp olmaktadır. Emeklilerin alım güçlerini iyileştirmeyi
düşünüyor musunuz? Risk grubundaki 400 bin özel güvenlik görevlileri için
risk tazminatı vermeyi düşünüyor musunuz? Geniş kesimlerin eksik
hakları, milletvekillerinin kendi özlük haklarını da
savunmalarına engel olmaktadır.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaleli.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, geçen yıl uygulamaya giren gelir testi uygulamasını
herhangi bir nedenle zamanında yaptıramayan birçok
vatandaşımız ortaya çıktı. Şimdi bunların
genel sağlık sigortasında yaşadıkları sorunun
çözümü adına bir düzenleme yapılabilir mi? Bunlar ne yapmalı?
Şu anda çok sayıda vatandaş bu konuda mağdur olduğunu
ifade etti. Bu konuyu gündeme getirmeyi arzu ettim, cevaplarsanız
sevinirim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Sayın
Öz
ALİ
ÖZ (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakan, BAĞ-KURlular işe başladıkları zaman vergi
kayıtları esas alınıyor. Emekli oldukları zaman vergi
kayıtlarından düştükten sonra odada kayıtları devam
ettiği için emeklilik sonrası aradan geçen yıllarda Sosyal
Güvenlik Destek Primi borcu çıkıyor bu insanlara. Onun için odadan
kayıtlarını sildirmeyi ihmal eden, unutan insanlara faiziyle bu
borçların silinmesi noktasında odadan aldıkları Herhangi
bir işte çalışmamışlardır. beyanını
yeterli bulmak doğru bir yaklaşım olmaz mı? Birinci soru
bu.
Bir
diğer sorum da: SGK kapsamında BAĞ-KUR ve SSKlıları
ayırt etmediğinizi söylüyorsunuz. Ancak doğum borçlanması,
ayaktan tedavi sonrasında iş göremezlik ücreti alması
noktasında ayrımlar var. Bu kanun görüşülürken bunları
gidermek mümkün değil mi?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öz.
Sayın
Şandır
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, engelliler için tahsis edilen kadro sayısı
açıklandı. 5 bin kadro zannediyorum, 5.250 kadro, 2013 yılı
için. Şimdi, sürekli olarak her defasında bu kesime sahip
çıkacağınızı ifade ediyorsunuz. Resmî kayıtlara
göre yaklaşık yüzde 10u engelli insanlardan oluşan Türkiye'de
bu 5.250 kadro sizce yeterli midir? Engelli vatandaşlarımıza verdiğimiz
değer bu kadar mıdır?
İkinci
husus: Bu taşeron işçilerle ilgili, taşeronların
çalıştırdığı personelle ilgili sorunlar hâlâ
devam etmektedir. Hizmet alım ihaleleri yaklaştıkça
taşeronların çalıştırdığı
insanlarımız işten atılıp atılmayacakları
korkusuyla tir tir titriyorlar. Bu konuda her defasında bir müjde
bekleniliyor sizden. Ne zaman çözeceğiz bu sorunu?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.
Sayın
Öğüt
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sağlık
Bakanlığının bütçesi 48 milyardan 63 milyara
çıkartıldı. Yetersiz ama çok olumlu bir artış oldu.
Yalnız, anlamadığım bir şey var, o da sizin ve
Sağlık Bakanının onayladığı, bu
yılın başında başlanacağına söz verilen
serbest diş hekimi muayenehanelerinden hizmet satın
alınması Maliye Bakanının 1 milyara mal olacak diye
itiraz etmesi sonucu engel olunmasıdır. Sizin, aynı Hükûmetteki
bakan olarak, kendi projenizi 1 milyarlık artış için Maliye
Bakanına anlatamamanızın sebebi nedir? Bunu öğrenmek
istiyorum.
Bir
de, en başından itibaren bütün sakıncalarını defalarca
dile getirdiğimiz taşeron sisteminin en son faciasını
Kozluda yaşadık diyorum. Bu konuda taşeron sisteminde
ısrar etmeyi düşünüyor musunuz? Bunu öğrenmek istiyorum. Bu
acı tecrübeler, bu ülkenin kaderi mi olacak? Taşeronun
adının bile olmaması gereken, tecrübe isteyen bölümlerde taşeron
hâlâ devam edecek mi? Bu madencilik, taşımacılık gibi
dalları, sağlık gibi dalları özellikle vurgulamak
istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Öğüt.
Sayın
Güven
HÜLYA
GÜVEN (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
2006
yılında TÜBİTAKın desteğiyle yapılan bir analiz
sonucunda engellilerin çoğunun yoksul kesimden olduğu ortaya
çıkmış. Bu engelliler, ihtiyaçları olan protezleri için
katkı payı ödemekte ve zorlanmaktadırlar. Bu nedenle, hem sivil
hem de gaziler için, protez ihtiyacı olan engellilere ücretsiz olarak
verilmesi onların hakları değil midir?
Bir
diğer sorum da: Kamu Hastaneleri Birliğiyle kamu-özel iş birliği
nasıl uyumlaştırılacak? Bunun sonunda kamu hastaneleri,
özel hastaneler şekline mi dönüştürülecek?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Güven.
Sayın
Halaman
ALİ
HALAMAN (Adana) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, belki çok sorulmuş bir soru bu: Primini ödemesine
rağmen, yaş haddinden dolayı emekli olamayanlar için bir
düzenleme yapmayı düşünmüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Halaman.
Sayın
Çetin
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sayın Bakanım, yani Maliye Bakanının
resmî açıklamasına göre çalışanların yüzde 48i asgari
ücretli; kayıt dışı ekonominin de -Maliye Bakanı özel
olarak yüzde 28-27ye çekmiş olsa bile- yüzde 40ın üzerinde
olduğu, herkes tarafından bilinen bir gerçek. Dolayısıyla,
çalışanların aldığı ücret orta yerde.
Şimdi,
Sosyal Güvenlik Kurumu, çalışanların ücretleri üzerinden kesilen
primlerle beslenen bir kurum. Yani aktüeryal dengeyi
bastırılmış ücretlerin olumsuz etkilediğini hiç
düşünüyor musunuz? Yani toplu sözleşmesiz, sendikasız,
güvencesiz işçilerin güvenceye alınması için bir
girişiminiz var mı? Taşeron uygulamasının düşük
ücreti kanunlaştırmak anlamına geleceğini hiç
aklınızdan geçirdiniz mi?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Çetin.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Efendim
Sosyal güvenlik kapsamında kaç kişi var? diye bir soru tevcih
edildi. Sosyal güvenlik kapsamında 63 milyon 812 bin 696 kişi, gelir
testi yaptıranlar 9 milyon 848 bin 447 kişi yani eski ifadeyle
yeşil kartlılar, kapsam dışıysa 192 bin 81 kişi;
toplam 74 milyon 724 bin 269 kişi yapmaktadır.
Yeşil
kartlıların yani gelir testine tabi olanların sayısı
soruluyor. 9 milyon 809 bin 133 kişi bugün itibarıyla gelir testi
yaptıran vatandaşlarımız.
Bir
diğer soru, Emekli olunca aylığı yüzde 42 oranında
eksilen emeklilere aile yardımı ödemeye devam edilmesi veya
aylıklarında iyileştirme düşünüyor musunuz? diye soruldu.
Aile yardımı ödemesi 657 sayılı Kanunda düzenlenmiş
olup aktif memura ödenmektedir, emeklilere aile yardımı
ödenmemektedir.
Serbest
diş hekimleriyle ilgili çalışmalarımızı bir
noktaya getirmiş bulunuyoruz. Burada Bakanlıklar arasında bir
ihtilaf var. şeklinde takdim doğru değil, fakat ister istemez
konu sosyal güvenlik olduğu için bu konuda atılacak olan
adımlar, yapılacak olan yeni açılımlar -ki, ağız ve diş
sağlığını son derece önemsediğimizi defalarca
ifade ettim- Konusunda samimiyiz ve bu
konuda mutlaka kurum olarak bir açılım yapma zorunluluğunu
hissediyoruz ama takdir edersiniz ki gelir-gider noktasında hassas
davranıyoruz ve bunun zamanlamasını, planlamasını da
yapacağımızı ifade etmek istiyorum. Umarım, çok daha
uzun süreye sâri olmaz, kısa süre içerisinde bunu birlikte gerçekleştirmiş
oluruz.
Bir
diğer konu, gazilere ortez ve protezlerin herhangi bir kısıtlama
yapılmaksızın ücretsiz
karşılandığını belirtmek istiyorum.
Diğer
önemli soru, BAĞ-KUR ve SSKlılar arasında bir ayırım.
Arkadaşlar, önümde çok uzun bir şekilde bu liste var yani SSK,
BAĞ-KUR ve Emekli Sandığını Anayasa Mahkemesi
kararı çerçevesinde
Takdir edersiniz ki Emekli Sandığı
mensuplarına dönük, Anayasa Mahkemesinin bir kararı var idi ama
BAĞ-KUR ve SSKlılara dönük büyük oranda bir
uyumlaştırmanın olduğunu görmek mümkün.
Bir
diğer konu, taşeron işçileri. Taşeron işçileriyle
ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Aslında siyasi
partilerden değerli arkadaşlarımızı da davet ettik.
Son derece netameli bir konu, hassas bir konu, tarafları var ama son
olaylar da bize gösterdi ki bu konunun bu yasama dönemi içerisinde mutlaka
halledilmesi gerekiyor ve bizim planlamamız da bu şekilde.
İZZET
ÇETİN (Ankara) İş Yasasını uygulatın
Sayın Bakan.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Sizler
bu çerçevede çok ciddi destekler verdiniz, önemli yasal düzenlemeleri
gerçekleştirdik. 4 ana konuda Çalışma
Bakanlığının önünü açacak düzenlemeleri hep beraber
gerçekleştirdik. Taşeron uygulamasıyla ilgili de çalışmalarımızı
30/6/2013 tarihine kadar yasalaştırma imkânını
bulacağımız inancı içerisindeyim.
Kozluya
gittiğimde ben net bir şekilde gördüm. Bu kadar riskli bir alanda
eğer istihdam gerçekleştirilecekse bunun kesinlikle taşeron
uygulaması çerçevesinde olmaması kararını ben burada
sizlerle paylaşmak istiyorum. Yani böyle eksi 630da istihdam edilecek
olan insanların, kâr amacıyla değil, oradaki tekniklere
uymanın birinci derecede dikkate alacak şekilde formüle edilmesi,
düzenlenmesi çok çok önemlidir. Bunlar da bu düzenlemede inşallah yer
alacaktır. Yani asıl işverenle alt işverenin ciddi bir
ayrımını, ayrışmasını
gerçekleştireceğimiz bir çalışma üzerindeyiz ama tekrar
ediyorum, yüce Meclisin de, bütün partilerin de bu konuda katkısını
almayı sürdürerek bu yasama döneminde bunu neticelendirmiş
olacağız.
Diğer
bir konu, asgari ücretle ilgili yaptığınız
değerlendirme.
Değerli
arkadaşlar, asgari ücret bizim taban ücretimiz, tavan ücreti değil
yani bu ücretin altında bir ücret işçiye teklif edilemez,
çalışana teklif edilemez anlamını taşıyor. Bu
yıl bekâr bir işçi için 774 TL, temmuzdan itibaren ise 804 TL olarak
belirlenmiş bulunmaktadır. Ama tekrar ediyorum, bunun daha alt bir
ücretin teklif edilmemesi amaçlı bir sosyal koruma ücreti olduğunu
belirtmek istiyorum.
İZZET
ÇETİN (Ankara)- Kayıt dışı alanla birlikte bastırılmış
ücretlerin SSKya etkisi
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Kayıt dışıyla ilgili yoğun bir mücadelemizin
olduğunu biliyorsunuz. Şu an da yüzde 39-40larda istihdamdaki
kayıt dışılık ama yüzde 53lerden geldiğimizi de
burada belirtmek istiyorum.
Yaşa
takılanlarla ilgili bir düzenleme var mı? Değerli
arkadaşlar, kürsüden de ifade ettim, sosyal güvenliğin birçok
alanının ele alınması gerekiyor çünkü ihtiyaç oluyor süreç
içerisinde. 2008 öncesi emeklilerle ilgili veya çalışanlarla ilgili,
2000 sonrası, reform sonrasıyla ilgili çakışan, sorun
alanı oluşturan yerler var. Bunları değerlendirmeye,
bunları gerekirse yasalaştırmaya ve yasal
değişiklikler yapmaya açık olmamız gerekiyor. Biz de bunun
gereğinin yapıyoruz. Onun için sosyal güvenlikte ısrarla
sorulan, yaşa takılanlar diye ifade ettiğimiz, tekrar
ediyorum, bu yaş ya 44tür ya 46dır veya en azamisi 49dur. Biz
sosyal güvenlik sistemimiz içerisinde 44 yaşı takılma, 46
yaşı takılma, 49 yaşı takılma diye dikkate
alıyorsak ben yaklaşımımızın doğru
olmadığı inancı içerisindeyim, Bakanlık olarak.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Çünkü neticede vatandaşımız 49
yaşında emekli olacak, bu Yaşa takıldı . demek, bu
genç insanımız için doğru bir yaklaşım değildir
inancı içerisindeyim.
Diğer
soruları yazılı olarak cevaplandıracağımı
belirtmek istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Yaşa değil, size takılıyorlar; Askerî
Şûra gibi, YAŞ kararı.
BAŞKAN
Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Ses anlaşılmıyor efendim.
BAŞKAN
Maddelerine geçtik efendim.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Maddelere geçilmesini oylamayacak
mısınız?
BAŞKAN
Hayır, oylanmıyor burada efendim.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Torba kanunu temel kanun yapmışsınız
Sayın Bakan gene. Vallahi bıktık torbadan; heybeden
bıktık, torbadan bıktık.
BAŞKAN
Şimdi, 1inci madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
370
Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 1. Maddesinde geçen
27/6/2012 ibaresinin 31/12/2012 olarak, 10/7/2010 ve 11/7/2010
tarihlerinde ibaresinin ise 2010 ve 2012 yıllarında olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Alim
Işık Mehmet
Erdoğan
Konya Kütahya Muğla
Mehmet Şandır Bülent Belen
Mersin Tekirdağ
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 370 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1 inci
maddesi ile 4904 sayılı Kanununa eklenen geçici 3 üncü maddenin
ikinci fıkrasında yer alan "olanlar ile 2/11/2012 tarihinden
önce" ibaresinin "iken 2013 yılı için sözleşmeleri
yenilenememiş olanlar ile" şeklinde ve ikinci cümlesinin
"Bunlardan askerlik ve doğum nedenleriyle görevlerinden
ayrılanların yeniden istihdam edilmek üzere ilgili mevzuatında
öngörülen süre içinde, sözleşmesi yenilenememiş olanların ise bu
maddenin yayımı
tarihinden itibaren yirmi gün içinde başvurmaları halinde aynı
pozisyon için ilgili mevzuatına göre sözleşme
yapılır." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mustafa
Elitaş Mehmet
Doğan Kubat Recep
Özel
Kayseri
İstanbul Isparta
Osman
Aşkın Bak Hilmi
Bilgin Ramazan
Can
İstanbul
Sivas
Kırıkkale
Şirin
Ünal Muammer
Güler
İstanbul Mardin
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılıyoruz.
BAŞKAN
Kim konuşacak?
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Gerekçe.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
1/6/2012
günlü ilanın "Genel ve Özel Şartlar" bölümündeki
"03.03.2012 tarihinde yayımlanan İş ve Meslek
Danışmanı alım ilanına başvurup tercih
yapmış ancak yerleşememiş olmak" maddesi ile bu ilan
maddesine dayanılarak yapılan tüm atama işlemlerinin
yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiş ve bu kararlar 13/12/2012
tarihinde Kuruma tebliğ edilmiştir.
Bu
fıkra kapsamına giren İş ve Meslek
Danışmanları, Kanun Tasarısının TBMM'ye sevk edildiği
ve TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldüğü tarihlerde görevde
olmalarına rağmen, 31/12/2012 tarihi itibarıyla sona eren hizmet
sözleşmeleri Danıştay'ın yürütmeyi durdurma
kararlarının uygulanmasını teminen yenilenememiştir.
Yapılan
düzenleme ile bu kapsamda yer alan İş ve Meslek
Danışmanlarından sözleşmeleri yenilenemeyenler ile askerlik
ve doğum nedeniyle görevlerinden ayrılanların
mağduriyetlerinin giderilmesini
teminen, başvuruları hâlinde yeni hizmet sözleşmesi
yapılması imkânı getirilmektedir.
BAŞKAN
Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul...
III.- Y O K L A M A
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN
Yoklama talebinizi yerine getireceğim.
Sayın
İnce, Sayın Aslanoğlu, Sayın Çetin, Sayın Öğüt,
Sayın Şeker, Sayın Tanal, Sayın Dibek, Sayın Genç,
Sayın Kuşoğlu, Sayın Susam, Sayın Çam, Sayın
Kurt, Sayın Değirmendereli, Sayın Kaleli, Sayın Güven,
Sayın Öz, Sayın Akar, Sayın Erdoğdu, Sayın Çelebi,
Sayın Fırat.
İki
dakika süre veriyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
- Toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ile
3 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/717, 2/1030) (S.
Sayısı: 370) (Devam)
BAŞKAN
- Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
370
Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 1. Maddesinde geçen
27/6/2012 ibaresinin 31/12/2012 olarak, 10/7/2010 ve 11/7/2010
tarihlerinde ibaresinin ise 2010 ve 2012 yıllarında olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılamıyoruz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Alim Işık
BAŞKAN
Sayın Işık, buyurunuz. (MHP sıralarından
alkışlar)
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 370 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasını Öngören Kanun
Tasarısının 1inci maddesinde vermiş olduğumuz önerge
hakkında söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Bu
madde, iktidarın bir yanlış uygulaması nedeniyle
işinden olmak üzere olan ve Danıştayın bir kararına
istinaden atamaları durdurulan bazı iş ve meslek
danışmanı kardeşlerimizin işlerine
atanmasını öngören önemli bir madde. Dolayısıyla bu
maddenin bu hâline destek veriyoruz ancak bu hâlini yetersiz buluyoruz.
Sayın
Başkan, bir sükûnete davet edebilir misiniz.
BAŞKAN
Tabii, siz devam ediniz.
Sayın
milletvekilleri, lütfen sessiz olalım.
ALİM
IŞIK (Devamla) - Çünkü bu maddenin bu hâli 817 iş ve meslek
danışmanının atamasının iptal edilmesine ilave
olarak, bunlarla beraber aynı dönemde sınava girmiş ama
itirazları nedeniyle ataması yapılmayan 523 iş ve meslek
danışmanı olmak üzere toplam 1.340 kişiye kanunen
hakları verilen bir madde. Ancak bu kanunda 27 Haziran 2012 tarihi
öncesinde iş ve meslek danışmanlığı
sertifikası almış olma ve 2010 KPSS sınavından yeterli
puanı almış olma şartını taşıyanlara bu
imkân tanınıyor fakat yine Hükûmetin -Sayın Bakanın da
bilgisi dâhilinde- belirlediği kurumlardan Eylül 2012 ayı içerisinde
iş ve meslek danışmanlığı sertifikası
almış, 2012 KPSS sınavına girmiş ve yeterli puanı
almış toplam 1.004 kişi daha var. İşte, biz bu
önergede diyoruz ki bu tarih sınırlamasını 31/12/2012ye
çekelim, dolayısıyla bu tarihe kadar yeterlilik belgesini
almış olan tüm iş ve meslek danışmanı
adaylarını, ayrım yapmaksızın bu kanunla
atamasını yapalım ve bu gece sevindirelim diyoruz. Sayın
Bakanın da, defalarca sorulmasına karşın, bunlara atama
sözü verdiğini hepimiz biliyoruz. Ancak burada bu önergeye neden
katılmadığını da gerçekten anlayabilmiş
değilim. Şimdi, bir grup vatandaşımızı
sevindirirken, aynı şartları haiz diğer grubu ayırmak
bu Meclisin adalet anlayışına yakışmıyor.
Dolayısıyla bu önerge yerinde bir önerge. Yüce Meclisin değerli
üyelerinin bunu bu şekilde değerlendireceğini umut ediyorum.
Diğer
bir konu, Sayın Grup Başkan Vekilimiz Mehmet Şandır Bey de
biraz önce dile getirdi, bu 2013 yılında personel alımı
ilan edilen 5.250 civarında engelli kontenjanıyla ilgili.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten, toplumun önemli bir kesimini oluşturan
engellilere ayrılmış bu kadronun son derece yetersiz olduğunu
hepimiz bilmekteyiz. 80 bine yakın kadronun bütçede geçtiği bir
yıl içerisinde bunların hiç olmazsa yüzde 10una denk gelen yani
toplumdaki payla paralel olacak 8-9 bin civarında bir kadroya
yerleştirilmelerinin doğru olacağını düşünüyoruz.
Sayın Bakan, bunu da eminim dikkatli bir şekilde değerlendirir,
hiç olmazsa bu kontenjanı artırırsınız diyorum.
Bir diğer önemli
konu var ki Sayın Bakanın da çok yakından bildiği ve
defalarca televizyon programlarında dahi söz verdiği, 5393
sayılı Belediyeler Kanununa göre ataması
yapılmış, belediye ve il özel idarelerinde çalışan
sözleşmeli teknik personelin kadro sözü durumu. Başbakan dâhil olmak
üzere, Hükûmetin birçok yetkilisi seçim öncesinde özellikle oy devşirmeye
yönelik olarak bu sözleri televizyon ekranlarından verdiler ama şimdi
bu insanlar mağdur, ne olacaklarını bilmek istiyorlar.
Açıkça çıkıp Sayın Bakan buradan söyleyin, Biz size o gün
sözü verdik, oyunuzu aldık, kusura bakmayın, bundan sonra işimiz
kalmadı, sizi atamayacağız. deyin veya atayacaksanız ne
zaman atayacağınızı bu vatandaşlarımıza
söyleyin.
Önergemize
desteğinizi bekliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Kabul edilmiş önerge
doğrultusunda 1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
1inci madde kabul edilmiştir.
2nci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 370
sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2nci maddesi ile
eklenen fıkranın son cümlesinin fıkra metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Muharrem
İnce İzzet
Çetin
İstanbul Yalova Ankara
Ali
Rıza Öztürk Bülent
Kuşoğlu Süleyman
Çelebi
Mersin Ankara İstanbul
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın
Aslanoğlu, buyurunuz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
size Sinoptan bir emeklinin yazdığı bir mektubu
okuyacağım:
Bir
zamanlar 62 bin kişi süper emeklilik için teşvik edildi. Biz de
devlet babamıza güvenerek süper emekli olduk ama perişan olduk.
Devlet baba evladını kandırır mı? 87de 4.200 lira
borçlanarak para yatırdım. O tarihte bu parayla bir daire
alabiliyordum Sinopta. Şu anda ayda 800 lira para alıyorum. Bizi
kandırdılar. Şimdi ise göstermelik bir intibak yasası
getiriliyor -bu mektup aralık ayında geldiği için- ama burada
da
O gün bizden devlet süper emekli parası aldı, o günkü kadememiz
ve basamağımız neyse aynı koşulda emekli olmak bizim
en tabii hakkımızdır. Ancak, gördüğünüz gibi, adı
intibak olan ama ne isim koyacağımı bilmediğim bir yasa
çıktı
Ne intibak ne şu ne bu; bu insanlar yine
kandırıldı, hiçbir şekilde bunların dertlerine deva
olunmadı.
Sayın
Bakan, gücünüz esnafa yetiyor. Benim bildiğim, sosyal güvenlik primi
ödeyen insanlar iş yerini kapatınca vergi dairesine ve esnaf
odasına veya ticaret siciline Ben iş yerimi kapattım. diyorsa,
bu insan iş yerini kapatmış, bu insandan sosyal güvenlik
destekleme primi artık kesilmemesi lazım. Ama Sayın Bakan,
hassaten sizin dikkatinize sunuyorum: Ticaret odasından veya esnaf
odasından kaydı silinmedi diye -vergi dairesi kaydı yok, hiçbir
iş yapmıyor- sadece emekli maaşıyla geçinmeye
çalışan bu insanlara siz vergi saldınız. Siz bu insanlara
Ticaret odasından kaydın silinmemiş. diye
Bu canavarı
siz yarattınız Sayın Bakan. Eğer bir insanın vergi
kaydı yoksa, iş yeri yoksa, Maliyeye kayıtlı değilse,
bu esnaf gidip esnaf odasından kaydını sildirmemişse,
bunlardan para istemek zalimane bir iştir, bunun adı zalimliktir.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, benden
alamazsınız; benim vergi kaydım yok, işim yok gücüm yok,
bir yerde çalışmamışım. Nedir tek günahım? Esnaf
odasından kaydımı sildirmemişim. Böyle bir şey olmaz
Sayın Bakan. Yine aynı şekilde, devlete gününde primlerini
ödemiş iki ortak, ticaret siciline bir ortağı kaydetmiş ama
iki ortak olduğu her yerde belli, şirketin imza sirkülerinde,
şirket hissedarlarında. Birini emekli ettiniz, birini de Senin
ticaret sicilinde kaydın yok. diye emekli etmediniz. Böyle bir şey
olur mu arkadaşlar? Benim ödediğim primleri mi esas alıyorsunuz,
yoksa esnaf odası veya ticaret odası kayıtlarını
mı esas alıyorsunuz? Ben aslanlar gibi emeklilik primi ödemişim,
sonuna kadar -bu sizde kayıtlı- süremi doldurmuşum, Hayır,
olamazsın... Nedir? Esnaf odasına kaydını
yaptırmamışsın. O zaman benden yıllarca niye prim
aldınız Sayın Bakan? Niye prim aldınız benden? Sosyal
Güvenlik Kurumunun esası prim ödemektir.
Emekliliğe hakta
veya Sosyal Güvenlik Destekleme Fonuna aldığınız
primlerde
Bu nedenle gücünüz esnafa yetiyor. Sosyal güvenlik destekleme
primlerini, Sayın Bakan, Türkiyede kaç kişiden alıyorsunuz? Bu
kadarlık bütçe içinde bunun yeri nedir? Yazıktır bu insanlara.
600 lira, 700 lira maaş alan bir insandan bunu alsanız ne olur,
almasanız ne olur? En azından asgari ücretlilerden ve
altındakilerden, gelin, sosyal güvenlik primi almayın Sayın
Bakan.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) - Gücünüz esnafa yetiyor, vur abalıya, esnafa
diyorsunuz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Hükûmetin
katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Kabul etmeye alışık değiller
arkadaşlar.
BAŞKAN
Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 2nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
2nci madde kabul edilmiştir.
3üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
3üncü
madde kabul edilmiştir.
4üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
4üncü
madde kabul edilmiştir.
5inci
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 370 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5 inci maddesi ile
5502 sayılı Kanuna eklenen Ek Madde 4e ekli (1) sayılı
liste ile ihdas edilen Başkanlık Müşaviri kadrolarının
listeden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Bülent
Kuşoğlu İzzet
Çetin
İstanbul Ankara Ankara
Mehmet Ali Susam Kadir
Gökmen Öğüt Kazım
Kurt
İzmir İstanbul Eskişehir
Kamer Genç Musa Çam
Tunceli
İzmir
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Sayın Susam, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
ALİ SUSAM (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu kanunla ilgili geneli üzerinde konuşmalarda,
Sayın Bakan çıkıp görüşlerini belirtirken, bu kanunun
içerisinde her şeyin olmadığını ama burada getirilen
önerilerin dikkate alındığını ve bundan sonraki
düzenlemeler içerisinde onların değerlendirileceğini söyledi.
Değerli
arkadaşlarım, bir öneri daha getirmek istiyorum: Sayın
Bakanım, prim gününü doldurmuş ama yaş haddinden
emekliliğine hak kazanmamış BAĞ-KURluların, bu süreyi
beklerken sadece sağlık primi yatırmalarını,
diğer primlerini yatırmamaları gerektiğinin
altını çizmek istiyorum.
Bu
konuda değerli milletvekillerimize bir de bir şeyi hatırlatmak
istiyorum. Konuştuğumuz BAĞ-KURlularla ilgili olarak,
BAĞ-KURlularla ilgili bir tanımlama söyledim, ötekileştirme
dedim. Sayın Bakanım dedi ki: Ötekileştirme değil, tam
tersine, biz eşitleme yapmaya çalışıyoruz. Bu konuda
atılan her adıma teşekkür ederim ama ötekileştirmenin hâlâ
kalkmadığının altını da çizmekte yarar
vardır. BAĞ-KUR emekli ücretleriyle diğer emekliler
arasındaki farklılığın
kalkmadığını burada bulunan vicdan sahibi herkes de
biliyordur. Bir emekli ziyareti yaptığınızda
BAĞ-KURlulardan bunu öğrenmeniz de mümkündür, hem de işine
devam eden esnaf ve sanatkârın emekli maaşının düşük,
bir de üzerinden yüzde 15 kesintisini gördüğünüz zaman, burada
ötekileştirmenin ne demek olduğunu görmek çok mümkündür.
Adalet
ve Kalkınma Partili arkadaşlara bir daha yoklama istemeyin Sayın
Grup Başkan Vekilim, sohbetlerini burada yapıyorlar, kuliste
yaparlarsa daha iyi olur.
Değerli
arkadaşlar, bugün, emekli ücretleriyle ilgili olarak gerçekten
sıkıntılar vardır. Esnaf ve sanatkârların -az önce
söylediğim gibi- çoğu da emekliliği hak edemeden iş
yerlerini kapatma durumda kalıp ve geçmiş yaşları,
ilerlemiş yaşlarıyla yeni bir iş bulma durumda zorlanan bu
kesimlerin, emeklilikle de ilgili borçlanma yapabilecek bir konuma
getirilmeleri de aynı şekilde önümüzdeki dönemde
değerlendirilmesi gereken konumlardan bir tanesidir.
Sonuç
itibarıyla, bugün konuştuğumuz kanunda
yaptığınız temel şey şudur: Daha önce sosyal
güvenlik destek primi kesilmemiş insanların
yapılandırmasını gerçekleştiriyorsunuz.
Ama
bir önerge vermiştim daha önceki görüşmelerimizde. Yapmış
olduğunuz BAĞ-KURla ve Sosyal Güvenlik Kurumuyla ilgili
yapılandırmayı ödeyememiş çok sayıda
yapılandırma mağduru da gündemdedir. Komisyonda söyledim
Sayın Bakana: Bunlarla birlikte yapılandırmaya girip
işlerinin bozukluğu nedeniyle yapılandırmayı
tamamlayamamış olanlara da bu kanun çerçevesinde yeni bir hak verin.
dedim. Bu hakkın verilmesi konusunda bugün burada bir adım atabilme
şansımız var, fırsatımız da var çünkü hem
geçmiş borcunu hem bugün primini ödemek, bir esnafın içinde
bulunduğu ekonomik şartlarda çok zordur. Onun için,
yapılandırmaya girmiş ama borcunu ödeyememiş insanların
yeniden bu yapılandırmada da değerlendirilmesi, önerilerimizden
bir tanesidir. Bunu da dikkate almanızı diliyorum.
Bu
düşüncelerle, bu kanunda çıkan olumluluklara teşekkür ederken
emeklilerin daha çok sorunları olduğunu ve Sayın
Bakanlığa ve Sosyal Güvenlik Kurumuna çok iş düştüğünü
belirtiyor, Meclisi bu konuda daha çok
çalıştırmalarını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Susam.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
5inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
5inci
madde kabul edilmiştir.
6ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
6ncı madde kabul edilmiştir.
7nci
madde üzerinde 2 önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 370 sıra sayılı yasa tasarısının 7.
maddesinin ikinci fıkrasında geçen "120 gün" ibaresinin
"480 gün" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sebahat
Tuncel Demir
Çelik İdris
Baluken
İstanbul Muş Bingöl
Pervin
Buldan Erol
Dora
Iğdır Mardin
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 370 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 7. Maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Bülent
Kuşoğlu İzzet
Çetin
İstanbul Ankara Ankara
Ali
Rıza Öztürk
Mersin
Madde
7- 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Sağlık
Sigortası Kanununun 67 nci maddesinin dördüncü fıkrasına
aşağıdaki cümle eklenmiştir.
"Bakmakla
yükümlü olunan kişi sıfatıyla sağlık hizmetlerinden
yararlandırılan çocuklardan, lise ve dengi okulda öğrenim gören
ve bitirenler 20 yaşını, Üniversitede öğrenim görenler 28
yaşını tamamlayıncaya kadar, sağlık
hizmetlerinden yararlandırılırlar ve zorunlu genel
sağlık sigortalısı sayılmazlar"
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI
FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Sayın Çetin, buyurunuz.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 370 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 7nci maddesi üzerine verdiğimiz önerge
üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, hepimizi ilgilendiren bir konu, hemen hemen bütün yurttaşlarımızı
ilgilendiren bir konu, belki de bu kanun tasarısının
yılbaşından önce yasalaşmasının engeli olan bir
düzenleme, Hükûmetiniz diyor ki: Liseyi bitiren çocuklarda üniversiteye
gidişlerine kadar, haziranla ekim ayları arasında dört
aylık bir boşluk oluyor. O dört aylık süre içerisinde genel
sağlık sigortası testi yaptırıp bunlar adına
aileleri sağlık sigortası primi ödemesin, devlet ödesin. Bu
konuya ilişkin olarak Genel Sağlık Sigortası Yasası
daha yürürlüğe girmeden, hatta girer girmez bunu önceden tespit
ettiğim için, geçtiğimiz yıl, tam bir yıl önce, bir kanun
teklifi sundum ve bu konuda, özellikle liseyi bitiren çocukların hemen
hemen her yıl bitirdiği yıl üniversiteyi
kazanamadığını, yirmi yaşına varabildiğini,
üniversite yaşamlarının da yirmi beş yaşı
aştığını, halkımızın büyük bir
bölümünün yoksulluk içerisinde kıt kaynaklarıyla çocuklarına
üniversite tahsili yaptırmak için uğraştıklarını
da gündeme getirerek bu sürelerin uzatılmasına ilişkin kanun
teklifi verdim. Beklerdim ki 5510 sayılı Yasayla ilgili bir
tasarı sunulmuş, milletvekillerinin aynı konudaki kanun
teklifleri de birleştirilsin. Dünkü konuşmamda da söyledim, ne Meclis
Başkanının ne Bakanın ne Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanının ne alt komisyon başkanının Biz
yaparız, olur biter mantığıyla
hazırladıkları bir tasarı olduğu için, dikkate
alınmadı.
Değerli
arkadaşlar, hepimizin çocukları var, bizlerin sorunu yok. Yani bu
yoksul devlet, bize, halkımızın, çalışanların
içerisinde en yüksek parayı veriyor, tuzumuz kuru, ayrıca iktidar
nimetlerinden olabildiğince faydalanıyorsunuz. Ben, emeklilerin ve
asgari ücretle çalışanların çocukları için, bunlar bir
yıl üniversiteyi kazanamamışsa, zaten kursa gidemiyor, kazanamıyor,
çocuk hazırlanıyor; yirmi yaşına geliyor üniversiteye girme
yaşı. Yani dört ay, yüz yirmi gün prim ödeme yerine, lise mezunu
olmuş ya da üniversiteye gidememiş, lisede okuyan ya da üniversiteye
ilk yıl gidemeyen çocuklarımıza, bunların fakir ailelerine
gelir testi yaptırıp sağlık primi
alacağınıza, yani bir buçuk yıl, iki yıl maksimum
devlet ödese bu primi devlet batar mı? Ödeyeceği miktar öğrenci
başına 100 lira para. Yani bunlardan almasak o para girmeyecek,
ödemeyiz de. Ha üniversiteliler için, gerçekten üniversiteyi bitirme
yaşı da ötelendi. Yani çocukların kursa gitmesi,
hazırlık sınıflarının olması
Şimdi
geçmişteki gibi yirmi beş yaşta bitiremiyor, buna da dedik ki Üniversite
bitimine kadar. Vazgeçtik, önergemizde bunu yirmi sekiz yaş olarak sunduk
yani Lise tahsilini yapan ya da bitirenlerin yirmi yaşına kadar,
üniversitede okuyanların da yirmi sekiz yaşına kadar primlerini
devlet ödesin. dedik. Bunun kabul edilmeyecek, katılınmayacak hiçbir
yönü yok. Neymiş efendim! Aktüeryal denge bozulur, SGK
batar.mış. SGK batacaksa, liseyi ve üniversiteyi okuyamayan
çocuklarımızın prim borçlarını
karşılayamayacaksa batarsa batsın öyle fakir bir kurum. Türkiye
Cumhuriyetinin ikinci en önemli kurumu, üniversiteye gidemeyen çocuklara bu
kadarcık bir yardımı yapamıyorsa, bu kadar
yozlaşmışsa bu devlet, bu kadar sosyal devlet
anlayışından uzaklaşmışsa bu Sosyal Sigortalar
Kurumu, Sosyal Güvenlik Kurumu batacaksa batsın, yolu açık olsun!
Değerli
arkadaşlar, yani biraz gerçekçi olalım. Emme basma tulumba gibi,
kaldır indirle yasa yapmayalım. Birazcık verilen
tasarının, getirilen teklifin, sunulan önergenin içeriğine
bakın lütfen. Yani iktidar partisi olduysanız size oy veren seçmene,
onların ailelerine karşı sorumluluklarınız var.
Hepinizi
sorumluluğa davet ediyorum ve kabul oyu vermenizi diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Çetin.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 370 sıra sayılı yasa tasarısının 7.
maddesinin ikinci fıkrasında geçen "120 gün" ibaresinin
"480 gün" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sebahat
Tuncel (İstanbul) ve
arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Sayın Baluken, buyurunuz. (BDP sıralarından
alkışlar)
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 370
sıra sayılı Kanun Tasarısının 7nci maddesi üzerinde
vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış
bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında,
vermiş olduğumuz önerge, bir önceki hatibin ifade ettiği,
CHPnin vermiş olduğu önergenin biraz daha makul bir süreye
çekilmiş hâli. Yani niye kabul etmediğinizi anlayamadık ama biz,
hiç olmazsa yüz yirmi gün olarak belirlenen bu sürenin dört yüz seksen güne
çekilmesi yani her öğrenciye bir sınav hakkının
tanınmasını esas alıyoruz. Yani burada, ezberci bir
yaklaşımla refleks olarak parmak kaldırıp indirme
davranışından ya da Sayın Bakanın da önerge
muhalefetten mi geliyor, iktidardan mı geliyor şartlanmasından
artık çıkması gerekiyor. Burada, her öğrencinin bir
sınava girmeme ya da bir sınava girip başarısız olma
durumunda mevcut tıkanıklığı aşmaya yönelik bir
önerge söz konusu ve ben, bununla ilgili mutlaka tekrar mevcut durumun gözden
geçirilmesini sizlere hatırlatmak istiyorum.
Tabii
mevcut yasa tasarısıyla ilgili de birkaç şey söylemek istiyorum.
Özellikle emeklilerle ilgili herhâlde sürekli olarak telefon almayan, ziyaret
edilmeyen milletvekili yoktur. Bu emeklilerin yaşadığı
sıkıntılar maalesef Hükûmetiniz döneminde her geçen artarak
devam ediyor. Yani bir taraftan mezarda emeklilik, deyim yerindeyse mezarda
emeklilikle ilgili düzenleme getiriyorsunuz, diğer taraftan emeklilerin
ücret artışını simit parası üzerinden neredeyse-
düzenliyorsunuz. Son çıkan intibak yasasında en düşük emekli
maaşına 36 TLlik bir zam yapıldı. Şimdi benzin
zammına bakın, doğal gaz zammına bakın, işte
elektrikle ilgili zamma bakın, artırılan vergilere bakın,
kira oranındaki artışlara bakın, bir de gelip 36 TLlik bir
zammı emeklilere reva görün! Bu kabul edilebilecek bir şey
değil.
Tabii
bu kürsüden defalarca biz dile getirdik, bugün yine Cumhuriyet Halk Partisinden
arkadaşlarımız dile getirdiler, Sayın Bakana da daha önce
hem bireysel olarak görüştüğümüzde hem de bu kürsüden öneri
getirdiğimizde duyarlılık çağrısı
yapmıştık. Aslında Sayın Bakan da bu primle ilgili
sorunu olan, yani yaşını doldurup prime takılmış
olanlarla ilgili bir düzenleme yapılabileceğini söyledi çünkü bu
konuda AK PARTİden de kanun teklifi veren arkadaşlar var, Cumhuriyet
Halk Partisinden de, Milliyetçi Hareket Partisinden de var. Yani
yaşını doldurup primini tamamlayamamış olanlara geriye
dönük olarak beş yıllık, on yıllık yani bakanlığınızın
mevcut uygulamayı, tıkanmayı aşması için
öngördüğü süre neyse, böylesi bir geriye dönük ödeme planı getirelim,
binlerce, yüz binlerce insanın hiç olmazsa bu sorundan dolayı
yaşadığı tıkanıklığı giderelim
önerimizi Sayın Bakan makul de görmüştü ama bir türlü bu konuda
herhangi bir adım atılmıyor. Şimdi, yaptığı
konuşmada bu yaşa takılan emeklilerle ilgili bir adım
atmayacağını kendisi belirtiyor. Hani onu da biz kabul etmiyoruz
ama hiç olmazsa söz verdiği şeyi yerine getirsin. Yani
yaşını doldurmuş, prim borcunu tamamlayamamış
olanlarla ilgili mutlaka bir düzenlemenin yapılması gerektiğini
biz buradan belirtmek istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, genel olarak, emeklilerin dile getireceğimiz
sorunları çok fazla ama en azından çözüme yönelik birkaç hususu
belirtelim. Bir kere, her şeyden önce, bu geçinme sorunlarıyla ilgili
maaş artışlarının artık mutlaka insan onuruna
yaraşır bir şekilde ele alınması lazım. Emeklinin
enflasyona ezdirilmemesi gerekiyor. Aile, çocuk, kira yardımıyla
ilgili düzenlemelerden mutlaka emeklilerin de yararlanması gerekiyor.
Diğer taraftan,
çalışanlarla emekliler arasındaki bu makasın mutlaka
giderilmesi gerekiyor yani bunun formülünü bulmak
Bakanlığınızın sorumluluğunda ama
çalışıp da emekli olanın yaşadığı
maaş kaybıyla ilgili mutlaka düzenleme yapmanız lazım.
Yine, muayeneyle ilgili,
ilaç ve tedavi masraflarıyla ilgili emeklilere pozitif ayrımcı
bir uygulamanın yapılması gerekiyor.
Diğer taraftan da,
yılda belli dönemlerde bu emeklilerin yaşam
koşullarını destekleyen ek paketleri mutlaka kendi gündeminizde
işletmeniz gerekiyor.
Bakın, sadece finans
zihniyeti üzerinden, piyasacı bir yaklaşım üzerinden
yaklaşırsanız, sosyal devlet olma ilkelerini bir kenara
bırakırsanız burada her geçen gün sosyal sorun
yaşarsanız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Devamla) - Bugün küresel kapitalizmin en büyük kalelerinde bile ciddi düzeyde
krizler yaşanıyor. Bu krizlerin yaşanmaması için insan
eksenli, toplum eksenli bir düşünceye sizi davet ediyor, emeklilerin
yaşadığı mağduriyetlerle ilgili tekrar duyarlılığa
çağırıyorum.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
7nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
7nci
madde kabul edilmiştir.
8inci
madde üzerinde 1 önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 370 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Mustafa
Kalaycı Mehmet
Şandır
Manisa Konya
Mersin
Ali Halaman Alim
Işık
Adana Kütahya
"Madde
8- 5510 sayılı Kanunun 73 üncü maddesinin ikinci
fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan "kamu idaresi
sağlık hizmeti sunucuları tarafından sevk edilmesi
halinde" ibaresi madde metninden çıkartılmış ve 10
uncu fıkrasının ilk cümlesi "Harp malûlleri ile 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanunu, 2330 sayılı Nakdi Tazminat
ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun veya 5434
sayılı kanunun 45 ve 56 ncı maddesine göre aylıkları
hesaplanarak ödenen veya asayiş ve güvenliğin sağlanması
ile ilgili kanunlara göre vazife malûllüğü aylığı almakta
olanlar ile 3713 sayılı Kanun kapsamına girmese dahi
başkasının yardımı ve desteği olmaksızın
yaşamak için gereken hareketleri yapamayacak derecede malul olan vazife ve
harp malullerinin sağlık kurulu raporuyla ihtiyaç duydukları her
türlü ortez/protez ve diğer iyileştirici araç ve gereçler herhangi
bir kısıtlama getirilmeksizin Kurumca
karşılanır." şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Sayın Başkanım, katılamıyoruz çünkü sivil vazife
malulleri dediğimiz zaman bütün kamu çalışanları sistemin
içine girmiş olacak. Onun için katılamıyoruz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Değiştirelim, yalnız gazileri
kapsasın.
BAŞKAN
Sayın Akçay, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8inci
maddedeki önergemiz üzerinde söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Anayasamızın
10uncu maddesinde Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife
şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak
tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz. ifadesi yer
almaktadır.
Yine,
Anayasanın 61inci maddesinde Devlet, harp ve vazife şehitlerinin
dul ve yetimleriyle, malûl ve gazileri korur ve toplumda kendilerine
yaraşır bir hayat seviyesi sağlar. hükmü bulunmaktadır.
Bilindiği üzere, 4
Temmuz 2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinden 6353 sayılı
Torba Kanun çıkarılmıştı. Bu Torba Kanuna şehit
aileleri, gazi ve malullerimiz ile ilgili bazı düzenlemeler önergeler ile
biraz da aceleyle eklendi. Bu düzenlemelere rağmen, şehit
ailelerimizin, gazi ve malullerimizin bazı mağduriyetleri devam
etmektedir.
Bu konuşmamda sadece
bir örnek vermek istiyorum. 6353 sayılı Kanun ile şehit
ailelerine ikinci iş imkânı tanınmıştır, bu
olumlu bir düzenlemedir. İş hakkının birini eşi ya da
çocukları, diğerini ise anne, baba veya kardeşleri
kullanabilmektedir. Şehidimizin 2 veya 3 çocuğu olduğu
durumlarda ikinci iş hakkı şehidin kardeşlerinden birine
verildiğinden şehidin çocuğu açıkta kalmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, basına yansıyan bir fotoğrafı sizlerin
dikkatine sunmak istiyorum. Bu resimde gördüğünüz çocukların
babası Jandarma Uzman Çavuş Yücel Koç, 21 Mayıs 2008 tarihinde
terör örgütü saldırısı nedeniyle şehit olmuştur ve
şehidin babası törende Vatan sağ olsun, oğlumun kanı
yerde kalmayacaktır. demiştir. Şehidin eşi ise Yüceller
ölmez, burada herkes bir Yüceldir. 3 oğul büyütüyorum, onlar da
babaları gibi kahraman olacak. demiştir. Ve Sayın Başbakan
3 çocuk diyor ya, şehidimizin bizlere emanet ettiği 3
evladımız şehit babalarının naaşı
başında nöbet tutuyor. Ancak, son
çıkardığımız kanun ile biz, bu
evlatlarımızdan sadece birine iş imkânı tanıyoru.diğer
ikisine Siz gidin, kendinize iş bulun. diyoruz. Bu fotoğraftaki
çocuklardan sizce hangisine sahip çıkalım? Hangisine iş
imkânı verelim? Bu kararı siz değerli milletvekillerinin
takdirine bırakıyorum ve şehidin 1 çocuğuna sahip
çıkarken millete dönüp 3 çocuk demek tutarlı bir durum
değildir diyorum.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Bize göre 3üne de iş verilmeli Sayın Akçay.
ERKAN
AKÇAY (Devamla) - Evet ve bizim bu konudaki kanun tekliflerimiz ve madde
eklenmesine ilişkin
Çünkü o konuda konuşma hakkımız
olmadığı için özellikle bu maddede dile getirmeyi uygun buldum.
Bu şehitlerimizin çocuk sayısı ne olursa olsun, hepsine iş
imkânı verelim ve bunların sayısı da şu anda azami
300ü geçmemektedir. Türkiye Cumhuriyetinin buna gücü yeter ve yetecektir.
Gayet mantıklı bu düzenlemeyi inşallah yapacağız.
Değerli
milletvekilleri, bu 6353 sayılı Torba Kanunun 84üncü maddesiyle
5510 sayılı Kanunun 73üncü maddesi düzenlenmişti ve terörle
mücadelede malul olan gazilerimizin tedavi sürecinde ihtiyaç duyduğu her
türlü ortez, protez ve diğer iyileştirici ve rehabilite edici araç
gereçlerin bedellerinin hiçbir katılım ücreti veya fark
alınmadan Sosyal Güvenlik Kurumunca karşılanması
düzenlenmektedir. Ancak, vazife malullerine bu hak
tanınmamıştır. Sayın Bakan sorulara verdiği cevapta
Gazilerin bu giderlerinin karşılandığını
doğal olarak ifade etti. Ancak vazife malullerine bu hak
tanınmamakta, vazife malullerinin de kullandıkları her türlü
ortez, protez, araç gereç ve ilaç, tıbbi malzeme hiçbir
kısıtlama olmaksızın ve katılım payı alınmaksızın
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN
AKÇAY (Devamla) - Bu düşüncelerle önergemizin kabulünü diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Akçay.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
8inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
8inci
madde kabul edilmiştir.
Birinci
bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
On
dakika ara veriyorum.
Kapanma saati:22.53
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 23.23
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50nci Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
370
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi,
ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci
bölüm 9 ila 17nci maddeleri kapsamaktadır.
İkinci
bölüm üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebi konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Çelebi. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Değerli
arkadaşlarım, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Refah
devletinin asıl görevleri arasında yer alan sosyal güvenlik ve sosyal
sigorta sistemi üzerinde gerçekleştirilen değişiklikler
sonucunda, çalışanlar açısından emeklilik güvencesi ve
emeklilik aylıkları sorunlu hâle getirilmiştir. Emeklilik
yaş ve prim ödeme gününün artırılmasıyla birlikte, emekli
maaşlarının miktarlarının düşürülmesi gibi
uygulamalar sonucunda çalışanların gelecek kaygı ve
güvenceleri gittikçe riskli bir alan hâline gelmeye
başlamıştır. Kayıt dışı
çalışmaya engel olunamadığı için ücret denetimi de
yapılamamaktadır. Uygulanan programlar yoluyla refah, özgürlük ve
demokratikleşme ortamı yaratılacağı iddia edilirken
tam aksi bir durumla karşı karşıyayız. Neoliberal
küreselleşme, refahın toplumsallaştırılması
konusunda ciddi bir gerilemeye yol açarken var olan zenginliği de
merkezîleştirmiştir. Birileri sürekli daha fazla zengin olurken
milyonlarcası fakirleşmektedir. Emekli olmak için yatırılan
primler işverenler tarafından asgari düzeyde yatırılmakta
ve emekliler, emeklilik hakkı doğduğunda aldıkları
ücretin karşılığını ne yazık ki emekli
olduklarında alamamaktadırlar. Bu durum sadece özel şirketlerde
olmamaktadır. Polislere yapılan ek ödemeler de primlerine
yansıtılmamakta, emekli olduktan sonra ek ödemeler
çıkarılarak yatırılan prim sonucu, polisler
çalışırken aldıkları ücretin yarısının
altında emekli ücreti almaya mahkûm edilmektedir.
Açlık
sınırı altında maaş, emeklilere reva görülmektedir.
Yıllarca emek veren insanlar emekli olduklarında rahat bir nefes
alacakken nefesleri kesilmektedir, huzur bulacakken borç ile, harç ile
yaşamlarını devam ettirmektedirler. Ticari faaliyete
başlayan emeklilere, üç ay içinde, maaşlarından sosyal güvenlik
destek primi kestirmek üzere, Sosyal Güvenlik Kurumuna başvurma
yükümlülüğü getirilmişti; ancak, çalışan birçok emekli
yasal düzenlemeleri takip etmediği ve başvuru
yapmadığı için bu primi ödeyemedi. Bunu fırsat bilen
Hükûmet ise Maliye kayıtlarından tespit ettiği emeklilerden
geçmişe dönük prim talep ederek vergisini veren emeklileri ikinci bir
vergiyle cezalandırdı.
Sosyal
güvenlik destek primi adı altında alınan bu prim, Maliyeye
kayıt yaptıran ve devlete düzenli vergi veren emekli için ikinci bir
vergidir değerli arkadaşlar çünkü bu primi alan Sosyal Güvenlik
Kurumu prim ödeyen emekliye hiçbir menfaat sağlamamaktadır; zira,
emekli kişi zaten bu haklara sahiptir.
Bir
başka deyişle, devlet yeterli maaş vermediği ve insanca
yaşama olanaklarından mahrum bıraktığı için
çalışan, katma değer üreten, vergi veren yani ülkeye katkı
vermeye devam eden emekliler cezalandırılmaktadır. Milyonlarca
emekliyi intibak aldatmacasıyla aylardır oyaladıktan sonra,
bugün geldiğimiz nokta, yüz binlerce emeklinin maaşlarının
haczedilmesidir.
Emeklilikte
yaşa takılanlar 5 milyon kişiyi buluyor, eşleriyle birlikte
10 milyon. Emeklilikte yaşa takılanlar emekli olabilmek için kaç
yıl bekleyecekler Sayın Bakan? Bir kez daha, bunu buradan
açıklamanızı istiyorum.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Çelebi, çeneye
takıldılar, çeneye, çeneye
Yaşa değil, çeneye
takıldılar.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (Devamla) İnsanlar yirmi yılda emekli olacakken
olamıyor. Bu çalışma hayatında ve performansa dayalı
sistemde insanların 40tan sonra emekliliklerini elde etmeleri artık
güçleşiyor, zorlaşıyor ve hatta yok oluyor. Yaş
şartı getirilirken Gençsiniz. deniliyor ama yaş
şartını koyan ise yine devlet. Ortaya çıkan durum şu:
Gençsin, emekli olamazsın; yaşlısın, iş
bulamazsın.
Emeklilikte
yaşa takılanların dertlerinden biri de prim yatırdıkça
maaş düşüyor. Söylenen şu: Sen çalış, prim öde.
Maaşını ben düşüreceğim. Ülkemizde, gayri safi yurt
içi hasıladaki artış oranı dahi emekli
aylıklarına yansıtılmamakta. Devletin sağlık
kurumlarına gittiklerinde kendilerinden ayrıca katkı payı
alınmaktadır.
Yine,
2000 yılında başlatılan uygulamayla emeklilere refah
payı ödemesi de yapılmamaktadır. Bu uygulamayla birlikte,
emeklilerin maaşları, artan enflasyon oranları
karşısında erimektedir. Maliye Bakanımız Mehmet
Şimşek, Türkiyenin, Avrupa ülkeleri arasında
çalışılan dönemde alınan maaşa oranla en yüksek
emeklilik maaşı veren ülke olduğunu ifade etmişti.
Bakanın söylediği oranların aksine, Fransada ortalama emekli
maaşının 1.400 euro, bugünkü kurla 3.300 lira; Yunanistanda
2.200 euro yani 2.800 lira, Almanyada 1.550 euro yani 3.650 lira olduğu
bilinmektedir. Bu anlamda Avrupa ülkeleriyle
kıyaslandığında Türkiyedeki emeklilerin yaşam
standartları, aldıkları maaş, açlık
sınırı temel alındığında emeklilerin
yaşadığı gerçek tablo çok net görülecektir ve ortaya
çıkacaktır. Maliye Bakanımız, ülkesinde yaşayan
emeklilerin koşullarını ya görmüyor ya da görmezden geliyor.
Sosyal devlet, yurttaşlarını mağdur eden değil,
gerektiğinde onları hiçbir karşılık beklemeden koruyan
devlettir.
Bir
durumu daha son olarak burada belirtmek isterim: Torba kanununun 15inci
maddesiyle Sendikalar ve Toplu İş İlişkileri Yasa
Tasarısında yapılan değişiklik eksik bir
düzenlemedir. Yapılan değişiklikle Ocak 2013 istatistiklerinde
iş kolu barajı altında kalacak olan sendikalar yüzde 40
işletme barajından hiç yararlanmamış olacak. Yasada yer
alan değişiklikle 2009 istatistiğinden önce kurulmuş ve
2009 istatistiğinde barajı aşmamış olan sendikaların
2013 istatistiklerinin yayınlanmasına kadar geçen sürede sıfır
iş kolu barajından da yararlanması olanağı ortadan
kaldırılmıştır. Yapılan düzenlemede tekrar tekrar
değişikliğe gerek kalmaması için bu anlamda bir kez daha bu
yasanın doğru şekilde düzeltilmesi gerektiğini buradan
ifade etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, biraz önce verdiğim bu örneklerden yola
çıktığımızda torba yasayla birçok düzenleme birbirinin
içerisine katılarak uygulamaya konuluyor. Bir daha söylüyorum:
İşte İntibak Yasasından sonra, belki emeklilerden 1 defa,
2 defa, 3 defa oy almış olabilirsiniz ama artık emekliler
isyanda, emekliler haciz olmuş durumda, yaşa takılanlar isyanda.
Nasıl biraz önce, Sayın Bakan, taşeron konusunda bir takvim
ortaya koyduysanız, şimdi, buradan, bir kez daha, yaşa
takılanlarla ilgili bir takvimi koyun ve bu Meclis artık bu yaşa
takılanlar sorununu her gün burada konuşmuş olmasın, bu
kadar yurttaş bu dertten, bu ıztıraptan kurtulmuş olsun.
Çünkü emeklilik hakkını elde eden vatandaşlar yaşları
nedeniyle iş bulamıyorlar, işsiz kalıyorlar ve dertleri
büyüyor. Buna çare üretmek Hükûmetin görevi, sizlerin görevi, bu Meclisin
görevidir diyorum.
Hepinize saygılar,
sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Çelebi.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günal.
Buyurunuz Sayın
Günal. (MHP sıralarından alkışlar)
MİLLİYETÇİ
HAREKET PARTİSİ GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu saatte, yine çalışma hayatını
ilgilendiren ama geçmişte yaptığımız eksikleri,
yanlışları düzelten bir tasarıyla karşı
karşıyayız.
Sayın Bakan, tabii,
güzel şeyler söylüyor ama
İşte, Bu, şu hedeflere yönelik.
diyor. Bu kanun çıkarken, öncesinde de sonrasında da, kendisinin de
vaatleri olan birçok konu var. Bizlerin de Plan ve Bütçe Komisyonunda bütün
muhalefete mensup arkadaşlarımızın verdiği önergeler
vardı. Biz de istiyoruz ki, tabii, esas itibarıyla bazı
mağduriyetler gideriliyor olmakla beraber bunların
dışında mağdur olan birçok kesim var Sayın
Bakanım, siz de biliyorsunuz. Ne yapalım, elimizden gelen budur.
dememek lazım. Burada, hazır bu konudaki kanun gelmişken, alt
komisyonda, komisyonda bu tip kanun tasarıları, teklifleri
görüşülürken gerekli eksikliklerin giderilmesi gerekir diye her zaman
sizlere iletiyoruz. Esas itibarıyla, tabii, bazı mağduriyetlerin
giderilmesini biz de olumlu buluyoruz ama burada eksiklikler var. Şimdi,
özellikle bunun içerisinde bizlerin de imza attığı tekliflerle
birleştirilen hususlar, burada, eksiklikleri, az önce söylediğim
çerçevede ortaya çıkarıyor.
Sayın
Bakanım, şimdi, eleman alıyorsunuz, burada bir şart
koymuşsunuz yabancı dil şartı diye. Şimdi
mağduriyeti giderelim, güzel ama 15-20 sefer imtihan yapıyoruz, hâlen
daha aldığımız kişiler bu şartı yerine
getirmiyor. Yani tamam, bunu giderelim de alırken niye ona göre
almıyoruz veya sınavları niye ona göre yapmıyoruz? Burada
bir iş bilmezlik var. Mağduriyet geldi, sıkıştık,
yumurta kapıya dayandı, çözüm bulalım.
Şimdi,
bunları oraya gelmeden önlemlerle çözmemiz lazım,
alacağımız insanların kalitesiyle çözmemiz lazım.
Bunları yapmadığımız zaman da burada aceleyle kanun
teklifleri, tasarıları görüşmek zorunda kalıyoruz. Onun
için, bu gibi eksiklikleri tespit edip, işte şimdi söylediğimiz
gibi, başka mağduriyetleri de eğer burada gidermiş
olabilsek yarın başka bir düzenlemeyle karşımıza
gelmeyeceksiniz.
Az
önce arkadaşlarımız değindiler genel olarak, tabii kanunun
genelini konuşurken Sayın Kalaycı da değindi, biz muhalefet
şerhimizde de bazı hususlara değindik. Burada bir sürü
mağdur olan kesim var Sayın Bakan. Özellikle sözleşmelilerle
ilgili verdiğiniz söz henüz tam olarak tutulmuş gibi durmuyor. Yani
sadece sizin değil, Sayın Başbakanın seçim
meydanlarında verdiği söz var, sonra basın toplantılarınızda
söyledikleriniz var. Maalesef bunların birçoğu hâlâ kadroya geçirilmemiş
durumda duruyor. Şimdi, yeni mağduriyetler geliyor, kapatılan
belediyeler var. Buralardaki personelin geçiş durumları nasıl
olacak? Bunların hepsi ortada. Maalesef öncelikle bu sözleşmelilerle
ilgili, 4/Clilerle ilgili sorun kanayan yara olarak devam ediyor.
Öbür
taraftan, sürekli, burada yirmi dört saat bizimle beraber olan basın
mensuplarının -hâlâ sürekli konuşuluyor- bunların
yıpranma payıyla ilgili sürekli konuşuluyor ama çözüm gelmiyor.
Yine
az önce burada arkadaşlarımız soru olarak da sordu ama gelmedi,
ben de yakinen biliyorum yani bazı odalarda üye kayıtları
olduğu zaman sanki çalışıyormuş gibi gösteriliyor.
Bölge müdürlükleriyle de görüştük, Yapılacak bir şey yok.
dediler. Emekli keseneğinin maalesef belli ölçüde geriye iade edilmesini talep
ediyorlar. Yani Bu insan çalışmıyor ama emekli olmuş.
diyor. Orada bir aidat ödemesi bile yok, sadece pasif olarak üye gözüküyor,
ondan dolayı da çalışıyormuş gibi gözükerek kesiliyor.
Dolayısıyla, burada, yeniden esnaflık yapan, serbest
çalışan insanların sonrasında emekli
aylığından geri kesinti yapılmasını doğru
bulmuyoruz. Bu gibi aksaklıkların, bu vesileyle, bu kanun
tasarısı aslında bahane edilerek düzeltilmesi gerekiyordu. Yine
BAĞ-KURlularla ilgili var. Diğer emeklilikte yaşa
takılanları sürekli olarak arkadaşlarımız dile
getiriyor ama burada bir çözüm bulunamıyor.
Sayın
Bakanım, bunların bu vesileyle sizin tarafınızdan da dile
getirilip çözülmesi gerekiyor ama bunun ötesinde, hâlâ çalışma
hayatında bir şeyler oluyor. Az önce arkadaşlarımız
söyledi, taşeronlukla ilgili ben bazı şeyleri okuyorum ama
galiba bunu sadece vergi boyutuyla ilgili düşünüyorsunuz. Aslında,
çalışma hayatında sendikasızlaşmayla ilgili daha önce
konuştuğumuz, tartıştığımız
Burada
Toplu İş İlişkileri Yasası çıkarken de, kamu
çalışanlarına ilişkin yasa çıkarken de sizlerle
konuşmuştuk. Taşeronlaştırmayı sanki sadece
bunların vergi primi ve kıdem tazminatı üzerinden
konuşuyoruz. Yani burada bunların, normal şartlarda
sendikalı işçiler tarafından, örgütlü işçiler
tarafından yapılması gereken birtakım şeylerin daha
kolay yolla, düşük ücretle, taşeronlar
aracılığıyla yaptırılmasını, sosyal
sorunu maalesef konuşmuyoruz. Bu sorunun kökten çözülmesi gerekiyor. Bu
iş aynı zamanda kayıt dışı istihdamın da
çözümüyle ilgili. Yani birçok kişi kayıt altına girmiyor,
sigorta primi yatırmıyor; kayda girmediği için de zaten
sigortası da yok, primi de yok, sağlık hizmetlerinden de
yararlanamıyor maalesef. Dolayısıyla, bu vesileyle bunların
hepsinin düzeltilmesi gerekirdi, çalışma hayatındaki diğer
aksaklıklar da maalesef devam ediyor.
Yani
şimdi burada geliyoruz
Siz bu söylediklerinize ilave olarak çok
dikkatimizi çeken bir şey söylediniz Plan ve Bütçe Komisyonunda,
Türkiyede işsizlik yok çünkü insanlar işçi arıyor,
bulamıyor. dedi Sayın Bakan. Tabii, bir ironi yaptı ama yani
şimdi
Peki, ben soruyorum: Geçen Sayın Maliye Bakanı da hâlâ diyordu
Gelir vergisi reformu yapacağız, kurumlar vergisi reformu
yapacağız. diye. Sayın Bakanım, on yıldır
iktidarsınız, siz de hepsinde bakandınız. Eğer hâlâ o
eksik olan sektörlere ara eleman, teknik eleman yetiştiremiyorsak, demek
ki istihdam politikamızda ve mesleki eğitimimizde bir
sıkıntı var demektir. Birtakım siyasi mülahazalarla meslek
liselerini farklı kategoriye sokar, teknik liseleri de imam-hatip
liseleriyle aynı kategoride değerlendirir, siyasete kurban edersek,
doğal olarak elimizde ara eleman yok, meslek yüksekokulları etkin
çalışmıyor, bir eğitim öğretim planlaması yok. Sonucu
ne oluyor? Sonucu hâlâ yüzde 9,1, eğer mevsimlik etkilerden arındırırsak
yüzde 9,5a yaklaşan bir işsizlik oranı.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, bir yıl öncesiyle, iki yıl öncesiyle
bunları mukayese ederek bizde işsizlik fazla düşmüş gibi
lütfen bakmayın. Yani geriye doğru sürekli mukayese etme Adalet ve
Kalkınma Partisi hükûmetlerinin alışkanlığı oldu.
Arkadaşlarımız geldikçe burada bunun analizini yapıyorlar.
Ama şu anda gerilemeyle beraber, ekonomideki büyümedeki küçülmenin
getirdiği sonuçla maalesef yüzde 9ların altına bir türlü düşmüyor.
Şimdi size söylüyorum: Geriye dönüp dönüp bakıyorsunuz, 2002de
10,3tü diyorsunuz ama 2000e baktığınız zaman yüzde 7, 1990a
baktığınız zaman yüzde 8,5. Türkiye nerede? Yani o büyüme
kimin refahına yansıyor, kime istihdam yaratıyor? Sürekli olarak
söylediğimiz şeyi hâlâ kabul etmemekte ısrar ediyorsunuz. Yani
dün Mahir Bey -burada yok ama- diyordu Sayın Bahçelinin o
konuşmasını yazanları kınıyorum. diye.
Şimdi ben de diyorum, -Sayın Başbakanın
konuşmasına o ekonomi metinlerini yazanları, siyaseti demiyorum-
hâlen daha söylüyoruz: Bunun sorun olduğunu kabul etmeden siz devam
ederseniz, bu işin arkasında yüzde 80leri geçen bir şekilde
ithalata bağımlı bir ekonomik yapının olduğunu,
sadece Çalışma Bakanının birtakım reformlarla,
kanunlarla bunu çözemeyeceğini, işin özünde de yanlış
ekonomik büyüme anlayışının olduğunu kabul etmeden
çözme şansımız yok. Kimler yazdırıyor ben de onu merak
ediyorum. Yani bir taraftan Mesleki eğitimde elaman yok. diyor. Peki
diyoruz -Sayın Millî Eğitim Bakanına da, YÖK Başkanına
da söylemiştim- ara eleman için meslek yüksekokullarıyla
üniversitelerdeki ihtiyaçları tespit ettiniz mi? Sektörlerin ara eleman
ihtiyacını tespit ettiniz mi? Buna göre bir planlama
yaptınız mı? Hangi alanlarda daha çok yüksek öğretimde
elemana ihtiyaç var, hangilerinde iki
yıllıklarda mezuna ihtiyaç var gibi bir çalışma var
mı? Görüşüyoruz, birkaç
toplantı yaptık. dedi. Aksi takdirde
Aktif iş gücü
programları dedik, birtakım paralar, oradan, işsizlerin
sigortasından, fonundan aktardık ama netice itibarıyla ortada
bir sorun var. Yani nitelikli iş gücü olmadığı gibi eldeki
iş gücünü istihdam edebilecek imkânlar da yaratamıyoruz. Sadece
ithalat, satış, tüketim, bunun üzerinden alınan dâhilde KDV,
hariçte KDV bitti. Dolayısıyla bizim, bütün bu sorunların çözümü
için bir yatırım, üretim, ihracat seferberliği
başlatmamız lazım, alınması gereken önlemlerin
tamamını almamız lazım, aksi takdirde böyle devam eder
dururuz.
Sayın
Bakanım, buraya gelmişken icra memurlarının da bir talebi
var, kadrolarıyla ve özlük haklarıyla ilgili derneğin bir raporu
vardı, fazla zamanım kalmadığı için size takdim
edeceğim. Onlar da hem bu haklarının iyileştirilmesini hem
de kadrolarının verilmesini talep ediyorlar.
Hayırlı
uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Günal.
Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şeker.
Buyurunuz
Sayın Şeker. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞEKER (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; ikinci bölümde şahsım üzerine söz
almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlarım.
Tasarının
komisyona gelme şekli, muhalefetin önerilerinin dikkate
alınmaması, tasarının incelenmesi için verilen sürenin
kısıtlı olması gibi yanlışlıkları bir
tarafa bırakırsak tasarının içeriğinde olumlu
düzenlemeler var. Burada tasarı hükümlerinin olumsuz değil, yetersiz
olduğunu söylemek mümkün. Bu hususlara birazdan değineceğim.
Tasarının
SGK Yönetim Kurulunda esnaf temsilcisine yer verilmesine, şehit ve gaziler
ile bunların yakınlarının sevk sistemine bağlı
olmaksızın özel hastanelerden fark ödemeden yararlanacak olmalarına
dair hükümleri olumlu hükümlerdir. Gençlerimizden lise öğrenimini
tamamlayıp aynı yıl üniversiteye girenlere bakmakla yükümlü
olunan kişi kapsamındaki hüküm de olumlu olmakla birlikte, ülkemizin
şartları çok fazla göz önünde tutulmadan oluşturulduğundan
yetersiz olarak görülmektedir.
Eğitim
sistemimizin hükümlerinin hükûmetleriniz döneminde oluşturulan
keşmekeş yapısı dikkate alındığında,
gençlerimizin sınava ilk girişlerinde üniversiteye
yerleşmelerinin neredeyse imkânsız olduğunu göz önünde
bulundurmamız gerekirdi. Burada, üniversite hedefinden ilk
şansından sonra vazgeçmeyen, sınavlara hazırlanmaya devam
eden, dershaneye giden gençler kapsam içine alınmalıydı. Bu
eksikliği gidermek adına Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri
tarafından verilen önerinin ve kanun tekliflerinin hem de komisyon
görüşmeleri sırasında verilen önergelerinin reddedilmesi de
vahim bir hata olarak görülmektedir.
Yine
bizleri arayan, emeklilikte yaş mağdurları olarak
tanımlanan vatandaşlarımızın sorunları bu
tasarıyla rahatlıkla çözüme kavuşturulabilecekken göz ardı
edilmiştir.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, 1999 yılında yapılan
düzenlemeyle emeklilik için gereken hizmet süresini dolduran ancak yaş
sınırı nedeniyle emekli olamayanların
sorunlarının çözümü için bir ara yol bulmak şarttır. Bu
insanlara özel sektör artık yaşlarından dolayı Çalışamazsın.
diyor, devlet de Hâlâ gençsin, çalışmaya devam et. diyor, iki
taraflı baskı altında bu insanlar hayatlarını
sürdürüyor. Konuyla ilgili her gün yüzlerce, dilekçe, mail, telefon
alıyoruz. Eminim bu mağduriyet aynı yoğunlukta sizlere de
bildiriliyordur. Burada, hem mağduriyetler hem de devletin bu konuyla
ilgili kapasitesi göz önünde tutularak bir ara formül bu tasarı
kapsamında bulunabilecekken iktidar soruna duyarsız
davranmıştır. Yine, benzer şekilde, ana muhalefetin teklif
ve önerileri de görmezden gelinmiştir.
Bu
tasarı kapsamında çözümlenebilecekken göz ardı edilen bir
diğer husus da, sigortalılığı başladıktan
sonra işten ayrılan veya çıkarılanların
boşlukları borçlanma yoluyla kapatmasına yönelik düzenlemeye yer
verilmemesidir.
Değerli
milletvekilleri, bunların dışında mutlaka ama mutlaka düzenlenmesi
gereken bir alan da esnafın emekli aylığından kesilen
sosyal güvenlik destek primleridir. Emekli olduktan sonra çalışma
hayatına devam eden kişilerden sosyal güvenlik destek primi
kesilmesinin amacı iş gücüne katılması beklenen gençlerin
önünün açılmasıdır. Yani Emekli olduktan sonra tekrar
çalışma hayatına girenler istihdama katılmak isteyen
gençlerin önünü tıkıyor. denilmekte ve bunun
karşılığında bu kişilerin maaşlarından
sosyal güvenlik destek primi adı altında bir nevi
caydırıcı bir miktar para kesilmektedir. Bu noktadan hareket
edersek, sosyal güvenlik destek priminin esnaf ve sanatkâr emeklilerinden
kesilmesinin hiçbir mantığı kalmamaktadır. Bu kesimler,
istihdam olanağını engellememekte, aksine, işveren
olmaları münasebetiyle istihdam yaratmaktadırlar. İstihdam
yaratan bu kesim sosyal güvenlik destek primiyle
cezalandırılmaktadır.
Burada, istihdamın
önünü tıkayan, emekli olduktan sonra iş yerini açık tutan ve
çalışmaya devam eden, aynı zamanda da gençlere iş
imkânı sağlayan emekli esnaf ve sanatkârlar değil, bu kesime
sosyal güvenlik destek primi adı altında ek maliyetler bindiren,
iş yeri giderlerini artıran dolayısıyla da işverenin
çalışanını işten çıkartmasına vesile olan
devlettir.
SGK verilerine göre,
emekli olduktan sonra bir iş yeri açarak çalışmaya devam eden 13
bini aşkın kişi vardır. Yanlarında en az 1, 2
kişi çalıştıran bu insanlar, haklı olarak,
yıllardır sosyal güvenlik destek primi uygulamasına son
verilmesini beklemektedirler.
Görüşmekte
olduğumuz tasarı sadece sosyal güvenlik destek primi
borçlarının yapılandırılmasına yönelik bir hüküm
içermektedir, bu büyük bir eksikliktir. Sosyal güvenlik destek priminin tamamen
kaldırılması gerekmektedir.
Bu duygu ve düşüncelerle
hepinize saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Şeker.
Soru cevap bölümüne
geçiyoruz.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu
önümüzdeki tasarıda, geçmişte kanun hükmünde kararnameyle
yapmış olduğunuz düzenlemede şimdi kanunla yeniden bir
değişiklik yapıyorsunuz. Bu kanun hükmünde kararnamenin
Parlamentoya gelmemesi, Genel Kurula gelmemesi, Genel Kurulun yasama
faaliyetinden kaçırılma anlamına gelmiyor mu?
Soru iki: Madem,
işçiye, çalışana Bu kadar efendim, bütçe
kaldırmıyor. diyorsunuz, içinde bulunduğumuz dönemde Türk Hava
Yolları adına TC-TUR tescilli bir uçak alınmış
mıdır, alınmışsa bedeli ne kadardır? Eğer
alınmışsa halen nerede ve ne maksatla bulunmaktadır?
Uçağın markası ve tipi nedir? Uçağın menzili ne
kadardır? Söz konusu uçağın toplam kapasitesi kaç
kişiliktir? Uçağın alım bedeli dışında
tefrişi için ayrı bir masraf yapılmakta mıdır, yapılıyorsa
tutarı nedir? Uçağın bir saatlik uçuş maliyeti sigorta,
bakım amortisman giderleri hariç ne kadardır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Teşekkür ediyorum.
Kanun
hükmünde kararname ilgili bir düzenlemeyi, şu anda yok. Tam anlayamadık
o soruyu.
Diğer
ikinci soruya yazılı olarak cevap verelim inşallah.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkan, süre bitmedi, daha süre var.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Tanal.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Efendim, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ve 3816 sayılı Ödeme Gücü Olmayan
Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Yeşil Kart Verilerek
Karşılanması Hakkında Kanun uyarınca yeşil kart
almayan, kanuni güvenceleri olmayan kaç kişi vardır?
Yeşil
karttan en çok yararlanan il hangisidir? Yeşil karttan en az yararlanan il
hangisidir? İllere göre yeşil kart sayılarının
ayrı ayrı belirtilerek tarafıma verilmesini talep ediyorum.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Bakan.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Evet,
çok anlamlı bir soru. İnşallah bunu yazılı olarak
Sayın Milletvekilimize en kısa süre içerisinde takdim edeceğiz.
Teşekkür
ediyorum efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanal, başka sorunuz yoksa
İkinci
bölüm üzerindeki görüşmelerimiz tamamlanmıştır.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 23.51
ALTINCI
OTURUM
Açılma
Saati: 00.01
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50nci
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
370
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam edeceğiz.
Komisyon?
Yok
Ertelenmiştir.
Böylece,
kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için, 10 Ocak 2013 Perşembe günü saat
14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:00.02