TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
55inci
Birleşim
22
Ocak 2013 Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Metin Külünkün, 20 Ocak
1921 tarihli Teşkilatı Esasiye Kanununa ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülünün, 19
Ocak tarihinde Bulgaristan Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi Genel
Başkanı Ahmet Doğana yönelik saldırı girişimi ve
yaşanan olaylara ilişkin gündem dışı
konuşması ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı
3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
Ahıska Türklerinin sorunları ve beklentilerine ilişkin gündem
dışı konuşması ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınçın cevabı
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, MHP
Grubu olarak Bulgaristan Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi Genel
Başkanı Ahmet Doğana yönelik silahlı
saldırıyı kınadıklarına, geçmiş olsun dileğinde
bulunduklarına ve Hakkâri Yüksekovada Jandarma Özel Harekât
görevlilerinin kaldığı konutlardaki elektrik kesintisi nedeniyle
yaşanan sıkıntının çözülmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna
hakkında yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasıyla ilgili olarak tanzim edilen soruşturma
dosyasının iade edilmesine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/1089)
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Sedef Küçük ve 22 milletvekilinin, kayıt dışı
istihdamın önlenmesi ve kadın çalışanların kayıt
dışı istihdamı ile ilgili sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/470)
2.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova ve 26 milletvekilinin, uzun tutukluluk
sürelerinin cezai yaptırıma dönüşüp dönüşmediğinin ve
adil yargılanma haklarının ihlal edilip edilmediğinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/469)
3.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve 19 milletvekilinin, 6223 sayılı Kanuna göre
çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin mahiyetinin,
yansımalarının, hukuki, sosyal, ekonomik ve siyasal
bakımdan sonuçlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/468)
4.- MHP Grubu
adına grup başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır'ın, yasa dışı
telefon ve ortam dinleme iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/471)
5.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 30 milletvekilinin, yasa
dışı telefon ve ortam dinleme iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/472)
6.- AK PARTİ Grubu
adına grup başkan vekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, İstanbul Milletvekili Ayşe
Nur Bahçekapılı, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve 135 milletvekilinin, yasa
dışı telefon ve ortam dinleme iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/473)
7.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve 21 milletvekilinin, yasa dışı
telefon ve ortam dinleme iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/474)
8.- BDP Grubu
adına grup başkan vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, yasa dışı
telefon ve ortam dinleme iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/475)
C) Önergeler
1.- Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycının, (2/141) esas numaralı, 24/2/1968 tarihli ve
1005 Sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara
Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/86)
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- AK PARTİ
Grubunun, gündemdeki sıralama ile yasa dışı telefon ve
ortam dinleme iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş
olan Meclis araştırması açılmasına ilişkin
(10/471, 10/472, 10/473, 10/474, 10/475) esas numaralı Meclis
araştırması önergelerinin Genel Kurulun 22 Ocak 2013 Salı
günkü birleşiminde okunmasına ve ön görüşmelerinin gündemde
bulunan (10/74) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi
ile birlikte aynı günkü birleşimde yapılmasına; Genel
Kurulun 22 Ocak 2013 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların
görüşülmeyerek 394 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi
VII.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda
Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Anayasa
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
VIII.- MECLİS
ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- İzmir
Milletvekili Rıza Türmen ve 25 milletvekilinin telefon dinlemelerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/74)
2.- MHP Grubu
adına grup başkan vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır'ın, yasa dışı
telefon ve ortam dinleme iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/471)
3.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 30 milletvekilinin, yasa
dışı telefon ve ortam dinleme iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/472)
4.- AK PARTİ Grubu
adına grup başkan vekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, İstanbul Milletvekili Ayşe
Nur Bahçekapılı, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve 135 milletvekilinin, yasa
dışı telefon ve ortam dinleme iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/473)
5.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve 21 milletvekilinin, yasa dışı
telefon ve ortam dinleme iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/474)
6.- BDP Grubu
adına grup başkan vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, yasa dışı
telefon ve ortam dinleme iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/475)
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Malatya
Milletvekili Mahmut Mücahit Fındıklı ve Bolu Milletvekili Ali
Ercoşkun ile 3 Milletvekilinin; Elektrik Piyasası Kanunu ile Özel
Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/1059, 1/689) (S. Sayısı: 393)
4.- Türkiye Cumhuriyeti
ve Slovakya Cumhuriyeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/368) (S. Sayısı: 35)
5.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/728, 1/719)
(S. Sayısı: 395)
X.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın, Tunceli Milletvekili
Kamer Gençin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
XI.- OYLAMALAR
1.- (S.
Sayısı: 393) Elektrik Piyasası Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Özel
Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının oylaması
2.- (S.
Sayısı: 35) Türkiye Cumhuriyeti ve Slovakya Cumhuriyeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
XII.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
Artvinin Arhavi ilçesindeki HES projeleri hakkındaki soru önergesine
verilen cevaba ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/12880)
2.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirelin,
engelli vatandaşların Bakanlık ve Bakanlığa
bağlı kurum ve kuruluşlara erişimini
kolaylaştırmaya yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/13329)
3.- Van Milletvekili Nazmi Gürün, Vandaki yurt
sayısına ilişkin Başbakandan sorusu ve Gençlik ve Spor
Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/13542)
4.- Mersin Milletvekili Ali Özün, Bakanlık
kadrolarında istihdam edilen engelli personel sayısına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/13638)
5.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzelin, Turgutlu Çaldağıda nikel madeni çıkaran bir
şirkete ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/13639)
6.- Muş Milletvekili Demir Çelikin,
İzmirdeki bir fabrikanın radyoaktif maddeleri imha etmeyerek
toprağa gömdüğü iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/13640)
7.- Bursa Milletvekili Aykan Erdemirin, kayak ve
snowboard öğretmenlerinin sorunlarına ilişkin sorusu ve Gençlik
ve Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/13641)
8.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, engellilerin spor olanaklarının
geliştirilmesine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın cevabı
(7/13642)
9.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmazın,
Yozgatın stat ve spor tesisi ihtiyacına ilişkin sorusu ve
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/13643)
10.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi
Baydarın, olimpiyat oyunlarına katılan kafileye yapılan
harcamalara ve olimpiyatlarda alınan madalyalara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın cevabı
(7/13799)
11.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın,
gümrüklerdeki kaçakçılık olaylarına ilişkin sorusu ve
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının cevabı (7/13977)
12.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
Rusyaya yapılan ithalat ve ihracata ilişkin sorusu ve Gümrük ve
Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının cevabı (7/13978)
13.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, son
beş yılda İrana yapılan ithalata ve ihracata ilişkin
sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının
cevabı (7/13979)
14.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın,
Iraka açılacak yeni gümrük kapılarına ilişkin sorusu ve
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının cevabı (7/13980)
15.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın,
pasaport harçlarına zam yapılacağı iddialarına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/14030)
16.- Manisa Milletvekili Hasan Örenin, 2008-2012
yılları arasında Gediz suyunda kirliliğe esas olan
değişim değerlerine,
Manisanın Turgutlu ilçesine atık su
arıtma tesisi yapılmasına,
İlişkin soruları ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/14081),
(7/14083)
17.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
Çoruh Enerji Planının kültürel ve turistik sonuçlarına
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın
cevabı (7/14118)
18.- Hatay Milletvekili Mevlüt Dudunun, Suriye
meselesi nedeniyle sınır illerde yaşanan ekonomik sorunlara
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı (7/14188)
19.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoyun,
Ağrının Diyadin ilçesinin bir köyünde bulunan tarihî
mağaralara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı
(7/14209)
20.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoyun,
Ağrı Taşlıçayda bir kaleye ilişkin sorusu ve Kültür
ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/14210)
21.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkesin,
2002-2012 yıllarındaki sigara tüketimine ve sigara
satışından elde edilen vergi gelirine,
Alkollü içki tüketimine ,
İlişkin Başbakandan soruları ve
Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/14257), (7/14258)
22.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
Bakanlık adına yayın yapan Web TV ve Kurumsal TVye,
- Mersin Milletvekili Ali Özün, Bakanlıkta
çalışan engelli sayısına ve engelli kadrolarına,
- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, elma
üretiminin geliştirilmesine,
- Mersin Milletvekili Vahap Seçerin, TARGEL
kapsamında alınacak personele,
- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın,
veteriner hekimlere dair bir yönetmeliğin yürürlük tarihine,
- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, 2008-2012
yılları arasında tanıtım faaliyetleri için
yapılan harcamalara,
- Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğanın,
nar ihracatına ve nar üreticilerinin sorunlarına,
Narenciye üreticilerinin sorunlarına,
İlişkin soruları ve Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin
cevabı (7/14330), (7/14331), (7/14332), (7/14333), (7/14334), (7/14335),
(7/14336), (7/14337)
23.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, 2008-2012
yılları arasında tanıtım faaliyetleri için
yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı
Hayati Yazıcının cevabı (7/14338)
24.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlakın,
İstanbuldaki tarihî eserlerin bakımına ve restorasyonuna
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın
cevabı (7/14364)
25.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzelin, Mudanyadaki Apameia Antik Kentinin bulunduğu bölgeye AVM ve
akaryakıt istasyonu yapılmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/14365)
26.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlunun, Esendere Gümrük Kapısı ile ilgili iddialara
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı (7/14616)
27.- Iğdır Milletvekili Sinan
Oğanın, son on yılda Iğdırda görev yapan gümrük
müdürlerine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı
(7/14617)
28.- Mardin Milletvekili Erol Doranın, terörden
zarar gören vatandaşların mağduriyetinin giderilmesine
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris Naim
Şahinin cevabı (7/14630)
29.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
kayıt dışı ekonominin önlenmesine ve vergi oranlarına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/14679)
30.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurtun, TMOdan
kırık buğday temin karşılığı birinci
sınıf buğday ithal etme hakkı kazanan firmalara
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın
cevabı (7/14778)
31.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Özürlü Memur Seçme Sınavına ve boş engelli
kadrosuna ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/14904)
32.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin,
Bakanlık ve bağlı kuruluşlarda kamu hizmetlerinde
kullanılan araçlara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet
Zafer Çağlayanın cevabı (7/14905)
33.- İstanbul Milletvekili Umut Oranın,
Narenciye Tanıtım Grubu tarafından çekilen tanıtım
filmi ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet
Zafer Çağlayanın cevabı
(7/14907)
34.- Antalya Milletvekili Arif Bulutun, hal kayıt
sistemine ve hallerde yaşanan sorunlara ilişkin sorusu ve Gümrük ve
Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının cevabı (7/14958)
35.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Özürlü Memur Seçme Sınavına ve boş engelli
kadrosuna ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı
(7/14960)
36.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, 2013
yılında Karadeniz Bölgesinde ve Tokatta düzenlenmesi planlanan
uluslararası fuar ve kongrelere ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret
Bakanı Hayati Yazıcının cevabı (7/14962)
22 Ocak 2013 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55inci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, 20 Ocak 1921 tarihli ilk Teşkilatı
Esasiye Kanununun ilan edilmesi münasebetiyle söz isteyen İstanbul
Milletvekili Metin Külünke aittir.
Buyurun Sayın
Külünk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Metin Külünkün, 20 Ocak
1921 tarihli Teşkilatı Esasiye Kanununa ilişkin gündem
dışı konuşması
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; en
içten duygularımla sizleri selamlıyorum.
20 Ocak 1921de
yapılmış olan Teşkilatı Esasiye Kanunu hakkında
gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Toplumsal bir
varlık olan insan, var olduğu günden bu yana hak ve özgürlükler
mücadelesi içindedir. Bu durum, insanın haklarının
korunması ve teminat altına alınmasını zorunlu
kılmıştır. Bu sebeple, tarihin her döneminde insan
hakları ve özgürlük kavramları bir mücadele alanı
olmuştur. Devletin meşruiyetinin gizli olduğu yer, fıtri
özgürlüklerin ve fıtri hakların korunmasının ahlak hâline
getirilmesinde saklıdır. İslam öncesi Arabistan
topraklarında kurulan Hilful Fudul, Hazreti Peygamberimizin 622
yılında ilan ettiği Medine Sözleşmesi, 632
yılında yine Efendimizin Veda Hutbesi, Kitabı Mukaddeste
gördüğümüz On Emir, Orta Çağ İngilteresinde Magna Carta, 1776
ABD Bağımsızlık Bildirgesi, 1789 Fransız İhtilali;
her çağda, her platformda insan temel hak ve özgürlüklerinin esas
olduğunu görmekteyiz.
Yakın
tarihimizde de Türkiye, serüvenli bir anayasa yolculuğu
yaşamıştır. Senedi İttifak, Tanzimat Fermanı,
1876 Kanunuesasi cumhuriyet öncesi anayasa deneyimleridir. Birinci Dünya
Savaşı ve akabinde oluşturulan gazi Meclisimiz de kendisine ait bir
anayasayı ivedi olarak oluşturmuştur. 1921 Anayasası,
Teşkilatı Esasiye Kanunu, İstanbulun işgal altında
olduğu ve Meclisin dağıtıldığı
olağanüstü bir hâlde hazırlanmış 24 maddelik bir
anayasadır. Yasama, yürütme ve yargı erkini kendi bünyesinde toplayarak
kuvvetler birliği ilkesini esas almıştır. 1923te
yapılan değişiklikle devletin yönetim şeklinin cumhuriyet,
dininin İslam olduğu da bir hükümle eklenmiştir.
1924
Anayasası, cumhuriyet tarihinin ilk anayasasıdır ve 1960a kadar
yürürlükte kalmıştır. 27 Mayıs askerî darbesiyle
yürürlükten kaldırılan bu Anayasada haklar ve hürriyetler
arasında sosyal ve ekonomik haklardan söz edilmemiştir, yalnızca,
mülkiyet hakkı, çalışma hakkı ve ticaret hakkına
kısaca değinilmekle yetinilmiştir. 61 Anayasası, 60 askerî
darbesinden sonra yapılmış, 24 Anayasasını
yürürlükten kaldırmıştır. 82 Anayasası, 80 askerî darbesinden
sonra yapılmıştır. Her iki anayasa da darbelerin ürünü olan
ve millete dayatılan anayasalardır. Ne yazık ki tüm
anayasaların lafızları öyle söylese de, ruhları, güncel
insan hakları, demokrasi, hukuk ve özgürlük anlayışından
uzak kalmıştır. Demokratik teamüller ve özgürlükçü bir
bakış açısına dayanmayan, milletimize kendi diktiği
elbiseyi giymeye zorlayan bu rejimin gün gelmiş dikişleri tek tek patlamış
ve bu elbisenin sökükleri yama tutmamaya başlamıştır. Ne
yazık ki yüz elli yıllık anayasa geleneğimizin
yarısından fazlası azınlığın
çoğunluğa diktasının korunması ve
sağlamlaştırılmasının öyküsünü
oluşturmaktadır. Kuvvetler ayrılığı prensibi
adı altında, atanmışın seçilmişe üstünlüğüne
dayalı bürokratik bir sistem ülke insanımıza
dayatılmıştır. Her sandığa gidildiğinde bu
millet bu sistemi yenilgiye uğratmış olmasına rağmen,
ancak seçilmişlerin seçilmenin hakkını yerine getiremedikleri ya
doğrudan ya da dolaylı müdahaleler ile bu bürokratik sistemin
iktidarı devam edegelmiştir, ta ki 2002 tarihine kadar.
Dünya soğuk
savaştan uyanır ve başka bir yöne doğru evrilirken, bizde
soğuk savaş yapısı yakın zamana kadar korunmak
istenmiş, askerî darbe planları ve muhtıralar ile ülkeye ve
milletimize istikamet tayin edilmek istenmiştir. Asılsız haber
kupürleriyle iktidar partisi kapatılmak istenmiştir. Artık,
evrensel normlara uygun bir sivil anayasaya sahip olması gerektiği
yönünde bu milletin ortaya koyduğu tavır, yüce Meclisin
omuzlarına yüklediği sorumluluğu bir kez daha
hatırlatmaktadır. Anayasa Uzlaşma Komisyonunun bu iklimde
oluşmuş yeni bir anayasa yapma çalışmalarını
devam ettirmiş olması toplumda ciddi anlamda moraliteyi
yükseltmektedir.
Dolayısıyla,
milletimizin ivedi talebi olan 1982 Anayasasının yerine insan ve
akıl diyen yeni bir anayasanın oluşturulması
sorumluluğunu bu Meclisin yerine getireceğine olan inancımı
tekrar ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı ikinci söz, 19 Ocak tarihinde Bulgaristan Hak ve
Özgürlükler Hareketi Partisinin Genel Başkanı Ahmet Doğana
yönelik saldırı girişimi ve yaşanan olaylar hakkında
söz isteyen Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülüye aittir.
Buyurun Sayın
Köprülü. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülünün, 19
Ocak tarihinde Bulgaristan Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi Genel
Başkanı Ahmet Doğana yönelik saldırı girişimi ve
yaşanan olaylara ilişkin gündem dışı
konuşması ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hafta
sonu, Hak ve Özgürlükler Hareketinin 8inci Olağan Kurultayını takip
etmek üzere, Genel Başkan Yardımcımız Faik Öztrak,
milletvekillerimiz Recep Gürkan ve Mehmet Kesimoğluyla birlikte
Bulgaristandaydık. Partinin Genel Başkanı Ahmet Doğana
suikast girişiminde bulunulması olayı gözlerimizin önünde
cereyan etti. Saldırgan, kürsüde konuşmasını yapan Ahmet
Doğana silahıyla yaklaştı, 2 kez tetiği çekmesine
rağmen silahı ateş almadı. Bu sırada, Ahmet
Doğanın suikastçıya müdahalesiyle kazanılan zamanda da
korumalar saldırgana müdahale ettiler ve etkisiz hâle getirdiler.
Saldırganın üzerinden ayrıca bir de bıçak çıktı.
Bu durum dahi amacının öldürmek olduğunun çok açık bir
göstergesiydi. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu saldırıyı
kınıyor ve lanetliyoruz, terörün hiçbir zaman başarıya
ulaşamayacağını bir kez daha hatırlatıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Doktor Ahmet Doğan, zamanında Bulgaristanda Belene
Kampında kalmış, zulümler yaşamış bir
soydaşımız. Hak ve Özgürlükler Hareketini kurmuş ve hafta
sonuna kadar da yirmi üç yıl Genel Başkanlığını
yapmış bir lider. Bugün, partisi, Bulgaristanın üçüncü büyük
partisi, 38 milletvekili var ve birçok da belediye
başkanlığına sahip. Ahmet Doğana yapılan bu
saldırı -açık olarak söylemek gerekirse- çoğunluğunu
Türk soydaşların oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketine ve tabii ki de Bulgaristandaki
demokrasiye yapılmıştır. Saldırının ve
suikast girişiminin arkasındakiler açık olarak
aydınlatılmalıdır. Bu, hem kendisi Avrupa Birliği
üyesi olan Bulgaristanın hem de Ahmet Doğanın kimliği ve
misyonu gereğince bu konuda baskı ve kulis yapması gereken
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin bir görevidir. Bu bir görev olduğu kadar
da aynı zamanda soydaşlarımıza karşı da bir
borcumuzdur.
Değerli
milletvekilleri, Hak ve Özgürlükler Hareketinin kurultayında yaşanan
olay Sayın Ahmet Doğanın konuşmasını gölgeledi.
Ancak, konuşmasında çok önemli ve ezber bozan tespitler vardı.
Türkiyenin dış politikasının nasıl ülkenin ve yurt
dışında yaşayan soydaşlarımızın
aleyhine kullanıldığını, bugün konuşurken
ayakları yere basmayan Dışişleri Bakanı ile
Başbakanın nasıl bir pazarlıklar içerisinde olduğunu
çok açık ve net olarak anlattı.
Tekrar
hatırlatıyorum: Bahsettiğim kişi Bulgaristandaki Türk
partisinin lideri olan, bugün Türkleri Bulgaristanda temsil eden kişi. Konuşmasında
Bulgaristandaki hak ve özgürlük ihlallerinden bahsediyor. Bulgaristan
Başbakanının ülkede sanal bir Türk tehdidi
yarattığını, bunun Osmanlının Balkanlardaki
kültürel mirasının ürünü olan Hak ve Özgürlükler Hareketiyle alakalandırıldığını,
demokrasiyi rafa kaldırıp Türk düşmanlığı
yarattığını söylüyor ve devamında diyor ki, bakın,
Ahmet Doğanın konuşma kitapçığından okuyorum:
Tüm bu yaptıklarına rağmen kendini yine güvende hissetmiyor.
Bulgar Başbakanını kastediyor. İkinci bir sigorta yapmak
istiyor ve bundan dolayı Ankaradaki Türk meslektaşına hitap
ederek elinden gelen her şeyle kendisine yardımcı
olmasını istiyor ve ne yazık ki Ankaradaki Türk
meslektaşı da kendisine olumlu yanıt verdi. diyor.
Değerli
milletvekilleri, herhâlde sizlere Bulgar Başbakanının Türk
meslektaşını, Türkiyedeki meslektaşını anlatmama
gerek yok, herkes çok iyi, net bir şekilde anlamıştır.
Bulgaristandaki Türklerin lideri çok açık olarak Türkiye Cumhuriyetinin
dış politikasını
Ve Recep Tayyip Erdoğanı Türk
soydaşların aleyhine Bulgaristan ile pazarlık yapmakla suçluyor.
Başka önemli
bir olay da, o kurultay salonunda tek bir AKPli görevli ya da temsilci dahi
yok.
Değerli
milletvekilleri, özellikle AKP Grubunun milletvekilleri, tüm olaylar ortada ve
net. Dileyene de bu konuşma metnini de gösterebilirim. Hatırlatmak
isterim ki, sizlerin de tarihe ve soydaşlarımıza karşı
borçlarınız var. Hatta onlara sizi milletvekili yapan Recep Tayyip
Erdoğandan daha fazla borcunuz var. Sessiz kalmak, görmezden gelmek
-açık olarak söylüyorum- suça ve günaha ortak olmaktır. Bu vesileyle
Genel Kurulu bir kez daha saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı üçüncü söz, Ahıska Türklerinin sorunları ve
beklentileri hakkında söz isteyen Tokat Milletvekili Reşat
Doğruya aittir.
Buyurun Sayın
Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
Ahıska Türklerinin sorunları ve beklentilerine ilişkin gündem
dışı konuşması ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Ahıska Türklerinin sorunları ve alınması gereken tedbirler,
beklentiler konusunda söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Ahıska,
Gürcistanın güneybatısında, Ardahan ilimize yakın
dağlık bir bölgedir. Burada yaşayan Türklere Ahıska
Türkleri denir. 1826 Osmanlı-Rus savaşlarından sonra Türklerin
hâkimiyetinden Ruslara geçmiştir. Ahıska Türkünün bitmeyen çilesi
işte bu tarihten itibaren başlamıştır. Ruslar
asimilasyon politikasıyla bu bölgeye 100 binden fazla başka
grupları yerleştirmişlerdir. Ancak İkinci Dünya Harbiyle
zalim Stalin binlerce Ahıska Türkünü zorla savaş bölgelerine
göndermiştir. 13 Kasım 1944te de bütün Ahıska Türkleri zorla
trenlere bindirilip Sovyet Rusyanın çeşitli yerlerine
dağıtılmışlardır. Bir buçuk ay süren bu zorlu
yolculuktan sonra soğuktan, hastalıktan, 17 bini çocuk olmak üzere,
30 binden fazla insan vefat etmiştir. Bu insanlar Orta Asyanın zor
şartlarına hiçbir zaman alışamadılar. Çok zor
şartlarda yaşam mücadelesi veriyorlar, vatan özlemiyle de yanıp tutuşuyorlar.
Stalinin
ölümünden sonra Ahıska bölgesinde sıkıyönetim kalkmasına
rağmen dönüşlerine maalesef izin verilmemiştir. Ellerinden
alınmış olan mallar ve mülkler de geri iade edilmemiştir.
Ayrıca, topraklarına da Ermeniler yerleşmiştir. Ancak her
türlü olumsuz şartlara rağmen Ahıska Türkleri Türklüklerini
unutmamışlardır ve topraklarına geri dönmek
istemektedirler.
Mart 1999
tarihinde Gürcistan, Avrupa Konseyine kabulünde, Ahıska Türklerinin
vatanlarına geriye dönmesi için teminat vermiştir. Bu çok önemli bir
gelişmeydi ancak Ahıska Türkünün geri dönüşüyle ilgili
alınan karar maalesef uygulanmamıştır. Ermeniler geriye
dönüş olmaması için her türlü baskıyı Gürcistana
yapmışlardır ve de bu insanlar vatanlarına dönememektedirler.
Ahıska Türklerine insan hakkı ihlalleri dünyanın her
tarafında devam ediyor. Hâlen Rusyanın birçok yerinde yaşayan
bu insanların içinde kimliksiz olarak bulunanlar vardır.
2004 yılındaki Amerikaya göç, ikinci bir
travma olarak zihinlere kazınmıştır. Hatta, düşünün ki
bir tane Ermeninin burnu kanasa dünya ayağa kalkıyor ama bunun
neticesinde Türkler her türlü zulme uğruyorlar yani konu Türkler olunca
insani değerlerin hepsi unutuluyor, yok sayılıyor. Biz de
Türkiye Türkleri olarak aynısını mı yapmalıyız?
Türkiyeye çeşitli göç yollarıyla 40 binden fazla Ahıska Türkü
gelmiştir. Bu insanların oturma izni, çalışma izni ve
vatandaşlık sorunları vardır hatta birçoğu emekli bile
olamamaktadırlar, emekli haklarını istiyorlar.
Ayrıca önemli
bir sorun da diploma denkliğiyle ilgilidir. Bu insanlar bizim
kardeşlerimizdir, onlara mutlaka ama mutlaka yardım edilmelidir.
Ahıska bölgesine gitmek isteyenleri destekleyelim, çifte
vatandaşlık verelim, orada ev alıp toprak alıp bu insanlara
verelim, yaşam şartlarını kolaylaştıralım.
Kırım Türklerine yapılan desteklerin benzerinin bu insanlara
yapılması gerekmektedir. Ancak, bunların hiçbirisi, maalesef AKP
iktidarında yapılmamıştır. Müteaddit defalar gündeme
getirmemize rağmen sonuç alınamamıştır. Hâlbuki
Kırım Türklerine yapılan bu iskânla ilgili olarak yapılan
o iyileştirmeler bunlara da
yapılmış olsaydı, tahmin ediyorum ki şu anda Avrupa
Konseyinin almış olduğu karar neticesinde de oralara insanlar yerleşebilirlerdi.
Ancak bunların hiçbirisi yapılmamıştır. Ama şu da
unutulmalıdır ki Türk milleti kendisine yapılanları hiçbir
zaman ama hiçbir zaman unutmayacaktır.
Sayın
milletvekilleri, Ahıska Türkleri bizim şeref meselemiz ve tarihî
hatıralarımızın sabırlı
yıldızlarıdır. Onları anlamak için yürekli olmak
gereklidir, figüran aktörlerin ağlama moduna sokulması ve sahte
gözyaşları bu konuyu çözüyoruz manasına gelmez. Sen
Ahıskalı kardeşim, merak etme ve asla üzülme, bu millet ki yedi
düveli dize getirmiş bir millettir. Sen herkesi yetkili zannetme,
kıymeti kendinden menkul insanlar maalesef bir şey yapamazlar çünkü at
sahibine göre kişner. Attan düşenler bozkırların hüznünü
asla bilemezler. Türklerin bir atasözü vardır: Sabırla koruk helva
olur.
Sayın
milletvekilleri, bu suçsuz insanlar daha ne kadar gözyaşı dökecektir?
Bu mahzun, garip insanların dertlerini, acılarını
dindirelim. İnsanımıza yapılan her türlü
haksızlığı, yanlışı, hainliği her yerde
haykırıp protesto edelim. Unutmayalım ki Ahıska da,
Hocalı da Türk dünyasının ortak sorunudur.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı konuşmalara Hükûmet adına Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın
Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Bugün gündem
dışı konuşma yapan Sayın Metin Külünk, Sayın Emre
Köprülü ve Sayın Reşat Doğruya çok teşekkür ediyorum.
Sayın Külünk,
Anayasa ile ilgili geçmişten bu yana bir değerlendirme yaptılar
ama asıl cevap vermek istediğim konu Sayın Emre Köprülü ve
Sayın Reşat Doğrunun konuşmalarına ilişkindir.
Birkaç cümle ile düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.
Öncelikle,
Bulgaristanda Hak ve Özgürlükler Partisinin Genel Kurulunda Sayın Genel
Başkan Ahmet Doğana yönelen bu kötü, çirkin suikast olayından
dolayı üzüntülerimi ifade etmek istiyorum. Televizyon ekranlarından
gördüğümüzde de fevkalade üzülmüştük ancak Allahın takdiriyle
bu olaydan Sayın Ahmet Doğan kurtuldu, bu kişi yakalandı.
Herhâlde kendisiyle ilgili olarak Bulgaristan makamları bir yargılama
süreci başlatacaklardır. Biz de bu olayı niçin ve nasıl
yapmak istediğini, neyi amaçladığını
öğrenmiş olacağız. Fail ortadadır. Bu kadar
kalabalığın içerisinden -sanıyorum sahnede de bir koruma
tedbiri olmamasından dolayı- koşarak gelmiş ve silahı
doğrudan Sayın Ahmet Doğanın kafasına
dayamıştır. Allaha şükretmemiz lazım, böylesine feci
bir olay amacına ulaşmadan önlenebilmiştir.
Dolayısıyla, Sayın Ahmet Doğan arkadaşımıza
büyük geçmiş olsun diyorum, Allah beterinden saklasın.
Sayın Emre
Köprülü de partisini temsilen -belki de şahsi temsil noktasında- bu
kongreye katıldığını ifade ettiler. Bilebildiğim
kadarıyla Milliyetçi
Hareket Partisinden de Cumhuriyet Halk Partisinden de milletvekili
arkadaşlarımız bu kongreye katılmışlar. Bu çok
doğru, çok haklı bir konudur. Arkadaşlarımıza bu
katılımlarından dolayı da teşekkür ediyorum.
Tabii,
değerlendirme sırasında konuşmadan bahisle birkaç cümle
ifade ettiler. Benim ekranlardan izleyebildiğim ve Sayın Büyükelçiden
aldığım haberle Sayın Ahmet Doğan
konuşmasını Bulgarca yapmıştır.
Dolayısıyla, ben bu dili bilmiyorum, ne söylediğini de
bilmiyorum.
Sayın Emre Köprülü,
elinde bir konuşma metninin olduğundan bahsettiler. O Türkçe midir
onu da bilmiyorum.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Türkçe.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BÜLENT ARINÇ (Devamla) Eğer Türkçe ise kendisinden rica edeceğim.
Ancak, bugün bu konuşmanın yapılacağını
bildiğim için Büyükelçimizden bu konuşma metnini bana göndermelerini
istedim, elbette değerlendireceğim. Sizin gözlemleriniz bizim için
önemlidir yani aksini inkâr etmek sadedinde değil ama şifahi
konuşmasını Bulgarca yaptığı için bu cümleleri
kendi ağzından duymak mümkün olmamıştı.
Şunu söylemek
istiyorum: İsim zikretmeden bir eleştiri yaptığı
anlaşılıyor. Bulgaristan Başbakanı ile Türkiyedeki
Başbakan arasındaki bir ilişkinin mevcudiyetini ve o
Başbakanla Sayın Ahmet Doğan ve partisinin arasındaki
soğukluğun Türkiyeye de yansıdığını
zannediyorum eleştiri olarak ortaya koyuyor. Bunun da tabii olması
gerektiğini düşünüyorum. Çünkü o topraklara gidiyoruz, oradaki siyasi
hareketleri takip ediyoruz. Biz soydaşlarımızın siyasi
alanda etkinlik göstermesinden ve başarılarından memnunuz. Biliyorum
ki yirmi seneden bu yana Hak ve Özgürlükler Partisi Bulgaristanın bir
partisi olarak faaliyet gösterdiği için ve yönetiminde de
teşkilatlanmasında da sadece Türklere yer vermediği, bütün
Bulgaristanı temsil etme iddiasında olduğu için, bunu da
başarıyla yaptığı için pek çok milletvekili
çıkarmış, pek çok belediyeler kazanmış, hatta benim
bildiğim üç dört hükûmette de koalisyon ortağı olmuştur.
Yani 30dan fazla milletvekiline sahip olmak, büyükşehir belediyelerini
kazanmak, büyük belediyeleri kazanmak daha doğrusu, bence büyük bir
başarıdır. Biz, hem Bursada hem de geçmişte siyaset
yaptığım Manisada, Ruşen Rizadan tutunuz, bugün
başkan seçilen Lütfi Mestana kadar bu arkadaşlarımızla,
Kasım Dallarla birlikte o tarihlerde bir araya gelmiş, o taraflara gittiğimizde de
birlikte görüşmüş insanlarız. Ancak, şunu bilelim:
Bulgaristanda Türkleri temsil iddiasında olan birden fazla parti var,
Makedonyada birden fazla parti var, Kosovada birden fazla parti var,
Batı Trakyada birden fazla parti var ve bunu da doğal
karşılamak gerekir. Dolayısıyla, Hak ve Özgürlükler
Partisinin Genel Başkanının isim zikretmeden Türkiye'deki
Başbakanımızı veya onun partisini eleştirmiş
olmasını siyasetin doğası olarak kabul etmekte fayda
vardır. Arada bir kırgınlık, arada bir güvensizlik, arada
bir tedirginlik varsa bunu gidermek de iki tarafa düşen bir görevdir. Ama
bence şu yaşanmış olan hadise bütün bunlardan çok daha
önemlidir. Bereket ki Sayın Doğan bu feci olaydan çok şükür
kurtulabildi. Ben, Bulgar makamlarının da bu konuya çok önem
vereceklerinden ve arkadaşımıza karşı bu tertibi
yapanlardan hesap soracaklarından eminim. Türkiye olarak bunu takip
edeceğiz, Türkiye olarak bunun sonucunun mutlaka ortaya
çıkarılmasını arzu edeceğiz.
Esasen, seçimden
önce Sayın Ahmet Doğan genel başkanlığa
adaylığını koymayacağını ifade etmişti.
Bu sözünde durdu ve arkadaşı Lütfi Mestanın oy birliğiyle
genel başkan seçilmesini istedi ve kabul ettirdi. Bunun da gelecek için
faydalı olmasını, yararlı olmasını diliyorum.
Çünkü, orada, bu amaçla siyaset yapan bir partinin güçlü olması bizim
temennimizdir. Diğer siyasi partilerin aynı hedefteki
çalışmalarına herhâlde eşit mesafede
olacağımızın, birlik ve bütünlük içerisinde
olmalarının bize daha çok güç katacağının da
bilinmesini arzu ediyorum.
Şüphesiz, bu
insan, bir talebe veya bir sabıkalı insan. Kendi sözleri tutanaklara
nasıl yansımıştır bilmiyorum ama ilk verdiği
beyanlarla yaptığı işin çelişkili olduğunu
düşünüyorum. Ama bizim, ekranlarda görüp de maddi olarak baktığımızda
olay şudur: Elinde silaha çevrilmiş küçük bir tabancayla öldürmek
kastıyla geliyor, tetiği çekiyor, tetik cevap vermiyor, ikincisine de
fırsat bulamıyor. Tabanca nasıl bir tabancadır, bu ne
amaçla ortaya çıkarılmıştır sanıyorum yargı
sürecini beklemekten başka bir yapacağımız iş yok ama
Türkiye bunu birinci meselesi olarak kabul edip mutlaka bunun takibini
yapacaktır diye düşünüyorum.
Yine, bu kongreye
katıldıkları için, bütün arkadaşlarımıza, oradaki
soydaşlarımızla birlikte olma fırsatını
buldukları için teşekkür ediyorum.
Sayın
Reşat Doğru, çok önemli bir konuyu gündeme getirdi, Ahıska
Türkleriyle ilgili geçmişten bu yana çekilen
sıkıntıları ve üzüntüleri paylaştı. Ben de
-herhâlde on gün kadar oldu- Bursaya gittiğimde Bursadaki
Ahıskalılar Derneğinde büyük bir toplantı
yapmıştım. Bu toplantıya 700 civarında Ahıska
Türkü kardeşimiz de katılmıştı. Orada da bazı
konuları kendileriyle görüştüğüm için hazırlıklı
olarak kürsüye çıktım, özel bir çaba da gerekmedi.
Ahıska
Türkleri mazlum, mağdur ve masum insanlardır. Stalin döneminde
çektikleri acıları, sürgünleri bilen insanlarız; onları
kardeşlerimiz olarak bağrımıza basıyoruz. Bugün,
Türkiyede yaşayanların sayısı belki azdır ama dünyada
9 ülkede 500 bine yakın Ahıska Türkünün
yaşadığını biliyoruz. Azerbaycan, Kazakistan
çevresindeki ülkelerde, bir yıl önce de gittiğim Amerika New Yorkta
yine Ahıska Türkleri Federasyonuyla bir görüşme
yapmıştık, orada da 15 bin civarında Ahıskalı
kardeşimizin yaşadığını biliyorum.
Değerli
dostlar, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar son
yıllarda kurulan önemli bir daire başkanlığıdır.
Geçmişte bu konularla sadece bir devlet bakanlığımız
ilgileniyor ama işlerin takibini özel olarak görevlendirilmiş
arkadaşlarımız, masalar yapmıyordu. Oysa yeni kurulan
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklarda, çok şükür, bugün
her ülkenin ve bütün toplulukların bir masası var, gerekli uzman
arkadaşlarımız var, bu uzman arkadaşlarımızla
birlikte her konuyu yakından takip etme fırsatını
buluyoruz.
Bir defa, Hiçbir
şey yapılmamıştır. sözü benim Sayın
Doğrudan beklediğim bir söz değildi. Kendisini takdir eden bir
arkadaşınızım. Kısa süren bakanlık dönemi de
başarılı olmuştur. Bu konulara da özel ilgisi vardır.
Arkadaşımızı seviyorum. Ama, Hükûmetimiz döneminde de, onun
öncesinde de Ahıska Türklerini kucaklayan ve onlar için çok şeyler
yapan, yapmaya çalışan hükûmetlerimiz oldu. Ama, özellikle son on
yıl içerisinde bu konularda çok daha iyi
çalıştığımıza ve bu işi metodik olarak takip
ettiğimize herkesin şahitliği vardır. Ahıska Türkleriyle
yaptığımız toplantıda da herkesin teşekkürlerini,
takdirlerini aldığımıza inanıyorum.
Ama
vatandaşlık konusu, ama emeklilik konusu, ama çalışma izni
konusu, diploma denkliği konusu yeni ortaya çıkan veya üzerinde
çalışılması gereken konulardır. Unutmayalım ki
Şu anda bir
bilgi notu geldi, ben aslında şöyle total bir konuşma yapmak
istiyordum: Mesela, şu anda isterseniz, bu rakamları da vereyim
Sayın Doğru arkadaşımızın bilgilenmesi
bakımından.
Türk
vatandaşlığına alınan Ahıska Türklerine
ilişkin sayısal bilgi aşağıdaki şekliyledir: 2
Temmuz 1992 tarihli ve 3835 sayılı Ahıska Türklerinin Türkiyeye
Kabulü ve İskânına Dair Kanun kapsamında göçmen vizesi ile
ülkemize gelerek Türk vatandaşlığına alınan
Ahıska Türkü sayısı: 1993 yılında
vatandaşlığımıza alınan kişi
sayısı 488dir, 1994 yılında
vatandaşlığımıza alınan kişi sayısı
178dir, 1995 yılında vatandaşlığımıza alınan
kişi sayısı sadece 9dur yani 93, 94, 95 yılında Türk
vatandaşlığına alınan kişi sayısı
toplam 675tir.
Göçmen vizesi
almadan çeşitli yollarla ülkemize gelen Ahıska Türklerinden, mülga
403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu
uyarınca, Bakanlık makamından alınan 31/3/2000 ve 13
Şubat 2002 tarihli onay kapsamında, yani 31/3/2000de üç partili
koalisyon hükûmetinin -takdir etmek lazım- 13 Şubat 2002 tarihinde,
AK PARTİ hükûmetleri döneminde, yine geçmiş hükûmetten kalan bir onay
kapsamında Türk vatandaşlığına alınan Ahıska
Türkü sayısını dikkatlerinize sunuyorum: 2000 yılında
402 kişi, 2001 yılında 1.480 kişi, 2002 yılında
vatandaşlığa alınan kişi sayısı 2.283tür. AK
PARTİ hükûmetleri döneminde, 2003 yılında 2.768, 2004
yılında 4.165, 2005 yılında 1.855, 2006 yılında 1.200,
2007de 835, 2008 yılında vatandaşlığa alınan
kişi sayısı 806; 2000-2008 dâhil vatandaşlığa
alınan kişi sayısı toplam 15.513.
3835
sayılı, Ahıska Türklerinin Türkiyeye Kabulü ve
İskânına Dair Kanuna 28 Şubat 2009, yani dört yıl önce,
5838 sayılı Kanunun 19uncu maddesiyle eklenen geçici 1inci
maddesine göre Türk vatandaşlığına alınan Ahıska
Türkü sayısı bir defada 11.540, yani sayın Doğrunun
bilgilerine sunuyorum. Bu kanun çıkarken bu geçici maddeyi de hepinizin
birlikte, Ahıska Türklerine olan sevgimizi gösterme noktasında
çıkarmıştık ama bir defada, sanıyorum üç aylık
bir geçiş süreci içerisinde müracaat edenlerin hepsini Türk
vatandaşlığına almıştık, bunların
sayısı 11.540tır. Daha önce alınan 15.513, 93-95
arasında da alınan 675i düşünürsek 30 bine yakın
Ahıska Türkünün Türk vatandaşlığına geçmiş
olduğunu söyleyebilirim.
Genel olarak, Türk
vatandaşlığına alınma müracaatında bulunabilmek
için kanunda aranan şartları taşımayan ve Ahıska Türk
Dernekleri Federasyonu tarafından istisnai usulle Türk
vatandaşlığına alınmaları için
Bakanlığımıza intikal ettirilen listede bulunan kişi
sayısı 4.393tür. Bunu Bursada da sormuşlardı, kendilerine
de söyledim. Bir liste hâlinde 4.393 kişinin toptan, istisnai usulle Türk
vatandaşlığına alınması mümkün değildir.
Bakan arkadaşlarımla birlikte 3 kişi, 5 kişi, 6 kişi
için istisna imkânını kullanabiliyoruz ama 5 bine yaklaşan kişinin
istisnai usulle Türk vatandaşlığına alınması yani
Türkiyede ikâmet şartı, geçmişi, geleceği bütün
bunların araştırılmadan alınması uygun
görülmemiştir. Kanunun 11inci maddesine göre, mevcut şartları
taşıyanların Türk vatandaşlığına alınma
işlemleri de süratle devam etmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Doğru Gürcistanla ilgili konuyu
söyledi. Doğrudur, Gürcistanın Avrupa Konseyine alınması
sırasında kendisine öne sürülen şartlardan bir tanesi de
Ahıska Türklerinin topraklarına dönebilmesiydi. Bu konuyu da Türkiye
yakından takip ediyor. Emin olun Gürcistandan hangi bakan gelirse -hangi
seviyede- biz oraya gittiğimizde de yaptığımız ikili
görüşmelerde bu konuyu her zaman gündeme getiriyoruz. Maalesef Gürcistan
makamları söz vermelerine ve bir yükümlülük olarak bu konuyu
üstlenmelerine rağmen bu konuda elleri biraz gevşek davranıyorlar,
istekli değiller. Oysa Türkiye, bunu yüreklendirmek için kendilerine konut
yardımından tutunuz başka birtakım seçenekleri de sunmakta
ve konuyu ısrarla takip etmektedir.
Dört ay kadar önce Gürcistanı ziyaret ettiğimizde, hem
Saakaşvili hem de o zamanın Başbakanı olan Glauriyle
birlikte yaptığımız görüşmelerde bu konuyu müstakil
olarak gündeme getirmiştik; maalesef, onların işi biraz
sürüncemede bırakmak isteklerinin, komisyonlar kurmak, müracaatları
incelemek, bir aileden belki sadece birisine izin vermek gibi
davranışlarının doğru olmadığını
da ifade etmiştik. Şimdi, Gürcistanda seçimler sonrasında yeni
bir siyasi güç ve hükûmet oldu. Onlarla da görüşmelerimizde Gürcistanla
ve Ahıska Türkleriyle ilgili olarak konuları her zaman gündeme getireceğimizden
ve takipçisi olacağımızdan emin olabilirsiniz.
Emeklilik
konusunun sosyal güvenlik anlaşmalarıyla yakından ölçüsü var.
Vatandaşlık konusunu biraz önce arz etmiştim. Çalışma
izni konularında Emniyet Genel Müdürlüğümüz, İçişleri
Bakanlığımız, mahalli otoriteler mutlaka gayretli ve
özverili çalışmaktadırlar. Diploma denkliği ve
diğerleri de ulusal bazı kriterler açısından dikkate
alınmaktadır.
Özet olarak
şunu söylemek istiyorum, yirmi dakikayla zamanınızı
almayacağım: Ahıska Türklerine büyük bir yakınlık ve
kardeşlik duygularıyla bağlıyız. Onlara geçmişte
yapılan zulümleri nefretle telin ediyoruz ve artık kendi
bulundukları topraklarda, ana vatanımızda veya başka bir
ülkede huzur ve esenlik içerisinde yaşamalarını arzu ediyoruz.
Türkiye Hükûmeti olarak, dışarıdaki konulara bizzat müdahil
olarak ama kendi içimizdeki konularda da elimizden geleni
yaptığımıza ve yapacağımıza emin
olmanızı diliyorum.
Yüce
heyetinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
13
sayın milletvekilinin sisteme girerek söz talepleri var. Biliyorsunuz, ben
uygulamamda söz vermiyorum.
Sayın
Vural, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, MHP Grubu olarak
Bulgaristan Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi Genel Başkanı Ahmet
Doğana yönelik silahlı saldırıyı
kınadıklarına, geçmiş olsun dileğinde
bulunduklarına ve Hakkâri Yüksekovada Jandarma Özel Harekât
görevlilerinin kaldığı konutlardaki elektrik kesintisi nedeniyle
yaşanan sıkıntının çözülmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
OKTAY
VURAL (İzmir) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Bulgaristanda Hak
ve Özgürlükler Hareketi Partisi lideri Sayın Ahmet Doğanın
maruz kaldığı silahlı saldırıyı
kınıyor, kendisine, partisine ve tüm soydaşlarımıza
geçmiş olsun dileklerimizi bildiriyorum.
Bugün
Elektrik Piyasası Kanunu da görüşülecek, gerçi Sayın Bakana
iletme imkânım olacak ama bu vesileyle, bugünkü birleşimin
başında
Hakkâri Yüksekovada Jandarma Özel Harekâtın
kaldığı konutlarda maalesef on yedi günden bu yana elektrik
yoktur, dolayısıyla kalorifer çalışmıyor.
İmralı canisine televizyonun götürülmesini sağlayanların
hiç olmazsa Yüksekovada terörle mücadele eden bu güvenlik görevlilerinin bu
sıkıntısını çözme konusunda hangi bürokratik engel
varsa kaldırılması konusunda da harekete geçmesini diliyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündeme
geçiyoruz.
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Sayın Başkan, 60a göre söz istemiştim.
BAŞKAN
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Başbakanlığın
bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna
hakkında yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasıyla ilgili olarak tanzim edilen soruşturma
dosyasının iade edilmesine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/1089)
17 Ocak 2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Diyarbakır
Milletvekili Emine Ayna hakkında tanzim edilen ve ilgi (b) yazı ile
Başkanlığınıza gönderilen soruşturma
dosyasının yeniden değerlendirilmesi için evrakın ve
fezlekenin iadesinin talep edildiğine dair Adalet
Bakanlığından alınan ilgi (c) yazı sureti ve ekleri
ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini
arz ederim.
Bekir
Bozdağ
Başbakan
Yardımcısı
BAŞKAN
Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan
dosya Hükûmete geri verilmiştir
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
B)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
İstanbul Milletvekili Sedef Küçük ve 22 milletvekilinin, kayıt
dışı istihdamın önlenmesi ve kadın
çalışanların kayıt dışı istihdamı ile
ilgili sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/470)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye
İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2011 yılında
çalışma yaşamındaki 25 milyona yakın nüfus içinde 11
milyona yakın kişi herhangi bir sosyal güvencesi bulunmadan,
kayıt dışı istihdam edilmektedir yani
çalışanların yüzde 43,4ü kayıt
dışıdır. Bu rakam, ülkemizde çalışan her iki
kişiden birisinin kayıt dışı
çalıştığını ortaya koymaktadır. Hem OECD
ülkeleri hem AB ülkeleri arasında en yüksek kayıt
dışılık oranlarına ülkemiz sahiptir.
Kayıt
dışı çalışan veya çalışmak zorunda olan
kadın oranı daha ürkütücü boyutlardadır. İstihdam edilen
kadınların yüzde 71i kayıt dışı olarak
çalıştırılmaktadır. Bu rakamın da gösterdiği
gibi kayıt dışı istihdamdan en fazla zarar gören kesimi
kadın çalışanlar oluşturmaktadır. Kayıt
dışı istihdamda yer almanın kadın çalışanlar
üzerinde daha yıkıcı sonuçları bulunmakta ve daha fazla
sorunlara yol açmaktadır.
Bu nedenlerle
kayıt dışı istihdamın önlenmesi ve bu durumdan en çok
etkilenen kesim olan kadın çalışanların kayıt
dışı istihdamı ile ilgili sorunların ve
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz
ederiz.
1) Sedef Küçük (İstanbul)
2) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
3) Gürkut Acar (Antalya)
4) Ali
Demirçalı (Adana)
5) Bülent Tezcan (Aydın)
6) Namık
Havutça (Balıkesir)
7) Ali Haydar Öner (Isparta)
8) Mehmet Ali
Ediboğlu (Hatay)
9) Hasan Akgöl (Hatay)
10) Sena Kaleli (Bursa)
11) Aykan Erdemir (Bursa)
12) Hurşit
Güneş (Kocaeli)
13) Ahmet
İhsan Kalkavan (Samsun)
14) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
15) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
16) İhsan
Özkes (İstanbul)
17) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
18) Fatma Nur
Serter (İstanbul)
19) Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (İstanbul)
20) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
21) Osman
Aydın (Aydın)
22) Recep Gürkan (Edirne)
23) Metin Lütfi
Baydar (Aydın)
Gerekçe:
Ülkemizde
kaygı verici düzeylere ulaşan ve gerek ekonominin tamamında
gerek işgücü piyasasında ağırlığını
artırarak hissettiren kayıt dışı istihdam, sosyal
güvenlik sisteminde sıkıntılara yol açmakta, haksız
rekabete neden olmakta ve çalışanlar açısından hak ve
hizmet kaybı yaratmaktadır.
Çalışanların
gelir getirici çalışmalarının kısmen veya tamamen
ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının bilgisi
dışında bırakılması olarak tanımlanan
kayıt dışı istihdamı ortaya çıkaran nedenler
arasında ekonomik, sosyal, yapısal ve bürokratik nedenler
sayılmaktadır. Bunlardan kaynaklı olarak sorun çok boyutlu hale
gelmekte, devletin gelir, çalışanların hak kaybıyla sonuçlanmaktadır.
Ülkemizde
kayıt dışı ekonominin ve kayıt dışı
istihdamın olumsuz etkilediği kesimlerin başında
kadınlar gelmektedir. Kayıt dışı çalışan
kadınlar, bütün diğer kayıt dışında
çalışanlar gibi sosyal güvenlik hukukunun kendilerine
sağlayacağı güvenceden yoksun kalmaktadır. İstihdam
alanında, kadınların erkeklere kıyasla çok daha
dezavantajlı bir konumda oldukları, istatistiki sonuçlara
bakıldığında da görülmektedir. İstihdam edilen
kadınların yüzde 71'i kayıt dışı olarak çalıştırılmaktadır.
Kayıt
dışında çalışan kadınların çalışma
süreleri uzundur. Ücretleri düşüktür. Kayıt dışında
çalışmalarına bağlı olarak iş kazalarına
karşı bir korumaları bulunmamaktadır. Kayıt
dışılığı önlemede yetersiz kalınması,
kadınların düşük ücretlerle, vasıfsız işlerde ve
kötü iş koşullarında çalışmaya mahkûm etmektedir.
Kayıt
dışı istihdam olgusunun ortadan kaldırılması için
uzun soluklu bir program uygulanması gerekliliği vardır.
Kısa vadeli uygulamalar dönemsel iyileşmeler sağlamakla beraber
kalıcı olamamaktadır. Bu konuda kapsamlı ve çok yönlü bir
anlayış ortaya konulmalıdır. Bu kapsamda, öncelikle
istihdam üzerinden alınan vergi ve primlerde indirim ve kolaylıklar
sağlanmalı, kayıt dışılığın
önlenmesine ilişkin denetimler artırılmalıdır.
Kayıt dışı işçi çalıştırma ve bunun
teşvik edilmesi durumunda yaptırımlar uygulanmalıdır.
2006
yılında kayıt dışı istihdamla mücadele
kapsamında KADİM projesi uygulamaya konulmuş ancak doyurucu
sonuçlar elde edilememiştir. Ayrıca 2011 yılı içinde
kayıt dışı ekonomi ile mücadele konusunda bir
Başbakanlık genelgesi daha yayımlanmıştır. Ancak
bu önlemlerin yeterli ve kapsamlı olmadığı, bu nedenle
sonuç almak konusunda sıkıntılar yaşandığı
görülmektedir.
Yukarıda
belirtilen gerekçelerle, çalışanlar açısından hak
kayıplarına neden olan kayıt dışı istihdam ve
kayıt dışı istihdamdan en çok etkilenen kesim olan
kadın çalışanların kayıt dışı
istihdamı ile ilgili sorunların ve alınacak tedbirlerin Yüce
Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasının yerinde olacağı düşüncesindeyiz.
2.-
Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova ve 26 milletvekilinin, uzun
tutukluluk sürelerinin cezai yaptırıma dönüşüp
dönüşmediğinin ve adil yargılanma haklarının ihlal
edilip edilmediğinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/469)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kamuoyunu ilgilendiren önemli davalarda
gözlemlenen uzun tutukluluk süreleri, yargının
siyasallaştığı ve adil yargılanma sürecinin
işlemediği hususunda akıllarda soru işareti yaratmakta ve
toplumun devletine inancını sarsmaktadır. Yargı sistemine
güven ve kişinin haklarının korunacağı inancı
toplumların kaos ortamına sürüklenmesini engeller. Bu bağlamda
uzun tutukluluk sürelerinin cezai yaptırıma dönüşüp
dönüşmediğinin incelenmesi ve adil yargılanma
sürecinin işleyip işlemediğinin tespit edilmesi amacıyla
Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci
maddeleri gereği, bir Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz. 10.01.2012
Saygılarımızla.
1) Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir)
2) Metin Lütfi
Baydar (Aydın)
3) Bülent Tezcan (Aydın)
4) Recep Gürkan (Edirne)
5) Ali İhsan
Köktürk (Zonguldak)
6) Gürkut Acar (Antalya)
7) Ali
Demirçalı (Adana)
8) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
9) İhsan
Özkes (İstanbul)
10) Namık
Havutça (Balıkesir)
11) Mehmet Ali
Ediboğlu (Hatay)
12) Sedef Küçük (İstanbul)
13) Ali Rıza
Öztürk (Mersin)
14) Doğan
Şafak (Niğde)
15) Hasan Akgöl (Hatay)
16) Sena Kaleli (Bursa)
17) Aykan Erdemir (Bursa)
18) Hurşit
Güneş (Kocaeli)
19) Ahmet
İhsan Kalkavan (Samsun)
20) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
21) Birgül Ayman
Güler (İzmir)
22) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
23) Ali Haydar
Öner (Isparta)
24) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
25) Fatma Nur
Serter (İstanbul)
26) Osman
Aydın (Aydın)
27) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
Gerekçe:
Demokrasi ve
hukukun üstünlüğünün egemen olduğu; herkese eşit
fırsatların sunulduğu bir Türkiye özlemimize rağmen,
yargının bağımlı, hukukun taraflı olduğu
hususunda çok ciddi sorunlar yaşamaktayız. Deniz feneri davasından
üç aydır tutuklu bulunan sanıkların "uzun tutukluluk
sürelerinin cezaya dönüşmesi" sebebiyle tutuksuz yargılanmak
üzere serbest bırakılma kararı, çok daha uzun bir süredir
tutuklu bulunan sanıklara uygulanmamaktadır. Yargıda
yaşanan çifte standardı anlamak ve içimize sindirmek mümkün
değildir. Bu çifte standart yargının bağımlı ve taraflı
olduğunu, uzun tutukluluk süreleriyle, sonuçta serbest kalacak
sanıklara hukuk dışı ceza uygulaması
gerçekleştirildiğini göstermektedir.
Milletvekillerimiz,
aydınlarımız, gazetecilerimiz, akademisyenlerimiz, polislerimiz
ve askerlerimizin özgürlükleri, muğlak suçlamalar ile yeterli delil
olmaksızın ellerinden alınmıştır. Üstelik delil
toplandığı ve delilleri sanıkların
karartabileceği ifadesiyle, sanıkların tutuksuz yargılanmalarına
izin verilmemektedir. Yeterli delil toplanmadan sanıkların tutuklu yargılanmasına
nasıl karar verildiği ise anlaşılamamaktadır.
Delillerin yeterliliğine göre, sanıkların tutuklanıp
tutuklanmayacaklarına karar verilmesi gerekirken, sanıkların
suçları belirtilmeden, savunmaları dahi alınmadan
tutuklanmaları, sanıkların lehine olan delillerin iddianamede
yer almaması ve tutukluluk hallerinin devamı yönünde sürekli karar
alınması bireylerin Anayasa ve yasalarca korunan "adil
yargılanma" hakkını ortadan kaldırmaktadır.
Sanıkların
tutukluluk hâlinin devamı veya salıverilmesi, yargı mensubunun
objektif takdirine bağlıdır. Sanıkların neden tutuklu
olduklarının, dosyadaki maddi delillerle birlikte vicdanların da
kabul edeceği şekilde izah edilmesi gereklidir. Yargı mensubunun
objektif kriterlere göre değil de sübjektif kriterlere göre takdir
yetkisini kullanması, adil yargılanma hakkı ile
bağdaşmamaktadır. Üstelik, tutukluluk kararı veren
yargı mensuplarının daha üst görevlere getirilmesi,
tutukluluğu sona erdiren yargı mensuplarının tenzili rütbe
ile cezalandırılması, yargının siyasallaştığı
inancını doğrular nitelikte çok olumsuz gelişmelerdir.
Kanuna
aykırı olmasına rağmen, özel hayatın gizliliğini
ihlal edecek şekilde iddianamelerin hazırlanması;
sanıkların aylarca-yılarca tutuklu kalmasına yol açan
hataların sehven denilerek geçiştirilmesi ve sorumlular
hakkında herhangi bir işlem yapılmaması; belirli davalarda
savcılar hakkında yapılan şikâyetlerin hemen işleme
konulması, ancak belirli davalarda yapılan şikâyetlerle ilgili
ise hiç işlem yapılmaması; soruşturmaların
gizliliğine rağmen, savcılık soruşturmalarında
sanık ve avukatlardan gizlenen belgelerin, belirli medya gruplarında
yayınlanması; Adli Tıp ve TÜBİTAK'ta bilirkişi
heyetlerine yapılan müdahaleler adil yargılama sürecinin
işlemediğini göstermektedir.
Önleyici bir
koruma tedbiri olan tutuklama kararının uzun tutukluluk süreleriyle
cezai yaptırıma dönüşüp dönüşmediğinin ve bireylerin
en temel haklarından olan adil yargılanma haklarının ihlal
edilip edilmediğinin incelenmesi amacıyla bir Meclis
araştırmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
3.-
Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 19 milletvekilinin, 6223
sayılı Kanuna göre çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin
mahiyetinin, yansımalarının, hukuki, sosyal, ekonomik ve siyasal
bakımdan sonuçlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/468)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Bir yetki kanununa
dayanılarak çıkarılan ve devlet teşkilat yapısı
ve işleyişini baştan sona değiştiren kanun hükmünde
kararnameler ile millî iradeye ve temsilcisi TBMM'ye baypas
yapılması, bakanlıklar ve kamu kurumlarının gereksiz
yere bölünmesi, çakışması, etkisizleşmesi ve
verimsizleşmesi, kamu hizmet maliyetlerin artması, devletin saygınlığı
ve etkisinin azalması, kamu çalışanlarının atıl
bırakılarak insan kaynağının israfı,
adaletsizliğin yapısallaşması ve siyasal
tarafsızlığın derinleşmesi, devlet
kurumlarının millete etkin ve adaletli hizmet sunma ehliyet ve
kapasitesinin azalması ve benzeri olumsuz sonuçların meydana gelmesine
neden olacak olan 6223 sayılı Yetki Kanunu ve buna göre Hükûmetçe
çıkarılan 35 adet KHK'nin mahiyetinin, yansımalarının,
getirdikleri ve getireceklerinin hukuki, sosyal ekonomik ve siyasal
bakımdan analiz edilerek alınması gereken tedbirlerin belirlenip,
hayata geçirilmesine katkı amacıyla Anayasanın 98inci Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz.
1) Reşat
Doğru (Tokat)
2) Atila Kaya (İstanbul)
3) Emin Çınar (Kastamonu)
4) Mehmet
Erdoğan (Muğla)
5) Yıldırım
Tuğrul Türkeş (Ankara)
6) Özcan
Yeniçeri (Ankara)
7) Alim
Işık (Kütahya)
8) Ali
Uzunırmak (Aydın)
9) Sinan
Oğan (Iğdır)
10) Mehmet
Günal (Antalya)
11) S. Nevzat
Korkmaz (Isparta)
12) Emin Haluk
Ayhan (Denizli)
13) Mesut
Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
14) Kemalettin
Yılmaz (Afyonkarahisar)
15) Mustafa
Kalaycı (Konya)
16) Sadir Durmaz (Yozgat)
17) Mehmet
Şandır (Mersin)
18) Hasan Hüseyin
Türkoğlu (Osmaniye)
19) Ruhsar
Demirel (Eskişehir)
20) Necati
Özensoy (Bursa)
Gerekçe:
AKP'nin iktidara
geldiği 2002 yılından bu yana Türkiye neoliberalizmin, küresel
güçlerin güdümündeki politikaların şekillendirdiği
hızlı bir değişim sürecine girdi. Türkiye'de ekonomiden
siyasete, toplumsal yaşamdan kamu yönetimine yeniden
yapılandırma politikalarıyla hayatın tüm alanları
küresel güçlerin isteklerine, teslimiyetin ve yeni döneminin gereklerine göre
şekillendirildi.
Genel seçimlere
iki ay kala Meclisi devre dışı bırakan, Hükûmete altı
ay süreyle kanun hükmünde kararname KHK çıkarma yetkisi veren yasa
TBMM'nin 6 Nisan 2011 tarihli oturumunda kabul edildi.
Yetki Kanunu'yla
AKP altı aylık dönemde 35 adet kanun hükmünde kararname
çıkararak bakanlıklar kurdu, kapattı, birleştirdi,
ayırdı. Kamu yönetimi baştan aşağı yeniden
şekillendirirken kamu çalışanları üzerine planlanan
değişikliklere ilişkin yasal zeminin
oluşturulmasının da ilk adımları atıldı.
Çıkarılan
KHK'larda kamu çalışanlarının statüsünü ve geleceğini
yakından ilgilendiren değişiklikler ve Başbakanlık ve
bakanlıklar bünyesinde yapılan değişiklikler ile kamu idari
yapısının piyasayla daha uyumlu hâle getirildiği ifade
edilmektedir. Milletimize "kamuda devrim" olarak yansıtılan
"eşit işe eşit ücret" sloganı ile kamuoyunda
olumlu algılanan ancak bugünkü kamu yönetimi sistemi içinde, "kadro
unvanına göre ücret" anlamına gelen düzenlemelerle, üst düzey
kamu yöneticilerinden, başlayarak, kamuda sözleşmeli istihdamın
yukarıdan aşağıya doğru
başlatılmasının ilk adımları atılmıştır.
Çıkarılan
KHK'lar ile kamuda dönüşümün son halkaları da tamamlanıyor ve
TBMM'nin baypas edildiği ve "ben yaptım oldu"
mantığının siyasal otoriterliği sergileniyor.
Hükûmetin "yangından mal kaçırırcasına"
yaptığı KHK düzenlemelerinin çalışanlara ve toplumun
geniş kesimlerine ne getirip ne götürdüğünü ortaya çıkarmak,
karşılaşılan tehditlerin zararlarına karşı
toplumu korumak milletimiz açısından son derece önemlidir.
Çıkarılan
tüm KHK'leri alt alta yazdığımızda Türkiye'nin yeni dünya
düzenine eklemlenip, küresel güçlere bağımlı hâle getirilmesi
için kamu yönetiminin nasıl yeniden düzenlenmek istendiğini
görebiliyoruz.
Çıkarılan
KHK'ler ile kamu kurumlarında yönetici kadrolarda bulunanların
tamamı, yapacağı iş belirsiz müşavir kadrolarına
alınarak verimsiz hâle getirilmiş, hukuki olarak da hak arama
yolları kapatılarak büyük bir adaletsizlik meydana
getirilmiştir. Bu düzenlemeler sonucu her bakanlıkta yüzlerce kamu
çalışanı şahsa bağlı kadrolu müşavir
yapılmıştır. Böylece büyük miktarda kamu harcaması doğmuştur.
Bununla, mevcut çalışanları etkisizleştirmek ve kamu
kurumlarına kendi belirleyeceği ve etkisi altına
alabileceği çalışanlar ordusu oluşturmak hedeflenmektedir.
Yeni bir anayasa
yapmanın ve anayasal düzenin tartışıldığı ve
çalışıldığı bugünlerde, anayasanın temel
amaçlarından birinin de devletin yapısının ve
işleyişinin belirlenmesi ve tesisi olduğu
hatırlandığında, Hükûmetin KHKler ile yeni bir devlet
yapısı ve işleyişi oluşturmasının ne denli
hukuksuz, yanlış ve antidemokratik davrandığını,
millet iradesine özde bağlı olmadığını
açıkça göstermektedir. Milletimizin ve temsilcisi Yüce Meclisin bu
gelişmelere kayıtsız kalmaması ve yol yakınken bu
hukuk garabetinin ve getirmekte olduğu adaletsiz ve tehditkar
olumsuzlukların giderilmesi ve düzeltilmesi bakımından bir
Meclis araştırması yapmak suretiyle meydana gelen
değişimleri ve etkilerini ortaya koymak, alınması gereken
tedbirleri belirlemek için Meclis araştırması önergemiz
hazırlanmıştır.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun, İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VI.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- AK
PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile yasa dışı
telefon ve ortam dinleme iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş
olan Meclis araştırması açılmasına ilişkin
(10/471, 10/472, 10/473, 10/474, 10/475) esas numaralı Meclis
araştırması önergelerinin Genel Kurulun 22 Ocak 2013 Salı
günkü birleşiminde okunmasına ve ön görüşmelerinin gündemde
bulunan (10/74) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi
ile birlikte aynı günkü birleşimde yapılmasına; Genel
Kurulun 22 Ocak 2013 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların
görüşülmeyerek 394 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi
22/1/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 22.01.2013 Salı günü (bugün) toplanamadığından,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Mahir Ünal
Kahramanmaraş
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" Kısmında yer alan 35 sıra sayılı
kanun tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına
alınması ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesi,
AK Parti Grubu
adına Grup Başkanvekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, İstanbul Milletvekili Ayşe
Nur Bahçekapılı, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve 135 milletvekilinin,
yasadışı telefon ve ortam dinleme iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla, MHP Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır'ın, yasadışı telefon ve ortam dinleme
iddialarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla, İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu ve 30 milletvekilinin, yasadışı telefon ve
ortam dinleme iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 21 milletvekilinin,
yasadışı telefon ve ortam dinleme iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla, BDP Grubu adına Grup Başkanvekilleri Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in,
yasadışı telefon ve ortam dinleme iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla vermiş oldukları meclis araştırması
önergelerinin Genel Kurulun 22 Ocak 2013 Salı günkü (bugün) Birleşiminde
okunması ve önergelerin görüşmelerinin Gündemde bulunan 10/74 Esas no.lu
Meclis Araştırması Önergesi ile birlikte aynı günkü
Birleşimde yapılması,
Genel Kurulun; 22
Ocak 2013 Salı günkü (bugün) birleşiminde sözlü soruların görüşülmeyerek
bu Birleşiminde 394 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işler görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesi,
Önerilmiştir.
BAŞKAN
Gruplar adına söz talebi yok.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İç Tüzükün
37nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma
önergesi vardır; okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
C)
Önergeler
1.-
Konya Milletvekili Mustafa Kalaycının, (2/141) esas numaralı,
24/2/1968 tarihli ve 1005 Sayılı İstiklal Madalyası
Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref
Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/86)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2/141 esas numaralı
Kanun Teklifimin, İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınması hususunu saygılarımla arz ederim.
Mustafa Kalaycı
Konya
BAŞKAN Teklif sahibi adına söz isteyen
Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şeref aylığının artırılmasını ve
bu aylığın ödenmesinde gazilerimiz arasında ayrım
yapılmamasını amaçlayan kanun teklifimiz hakkında söz aldım.
Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
1005
sayılı Kanuna göre İstiklal Harbi, Kore ve Kıbrıs
gazilerine 5750 gösterge rakamı ile memur maaş katsayısı
çarpımı tutarında şeref aylığı
bağlanmaktadır. Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan gelir veya
aylık almadığını ve bir işte
çalışmadığını belgeleyenlere ise net asgari ücret
üzerinden aylık bağlanmaktadır. Buna göre, şeref
aylığı bugün için gazinin durumu itibarıyla 424 lira ya da
773 lira olmaktadır. Şeref aylığı hem farklı
ödenmektedir hem de çok yetersizdir.
Gazilerimize
farklı şeref aylığı ödenmesi, aylık bağlama
gerekçesi olan vatana hizmet kriteri dışında bir kriterin esas
alınması suretiyle şeref kriterinin
farklılaştırılmasına yol açtığından
amacına uygun değildir. Gazilerimiz, AKP Hükûmetinin kendilerini
âdeta az şerefli-çok şerefli diye ayrıma tabi tuttuğundan
şikâyet etmektedir.
Kanun teklifimizde
bu farklılığın giderilmesi, gazilerimize bağlanan
aylıkların brüt asgari ücret tutarına yükseltilerek hepsine
aynı tutarda şeref aylığı ödenmesi, ayrıca ölümü
hâlinde dul eşinin yanı sıra çocukları ile anne ve
babasına da aylık bağlanması öngörülmektedir. Şehit
aileleri ile gaziler ve malullerin mevcut hakları iyileştirilmeli ve
aralarındaki adaletsiz ve ayrımcı uygulamalar giderilmelidir.
Biliyorsunuz,
bedelli askerlik uygulamasından toplanan paraların, şehit
yakınları, gaziler ve maluller ile engelliler için
kullanılacağı bizzat Sayın Başbakan ve bakanlarca
ifade edilmiştir. Ancak AKP Hükûmetince kabul edilen 30 Aralık 2012
tarihli yönetmelikte, bu paralar ile zaten yıllardır var olan ve
ilgili mevzuatı uyarınca, şehit yakınları, gaziler ve
malullerin ek ödemeleri, eğitim ve öğretim yardımları,
toplu konut kredileri, kira bedelleri, engelli bakım hizmeti, muhtaç
engelli aylıkları, özel eğitime muhtaç öğrencileri okullara
taşıma ve yatırım programı çerçevesindeki harcamalar
gibi bütçeden yapılan ödemelerin karşılanması
öngörülmüştür. Dolayısıyla, bedelli askerlikten toplanan
paralarla yıllardır bütçeden yapılan ödemelerin finansmanının
sağlanması suretiyle bütçe açığının
azaltılmasının amaçlandığı
anlaşılmaktadır.
Bu paraların
bütçe açığı için kullanılacağı kamuoyundan neden
gizlenmiştir? Neden yeni bir proje, yeni bir ödeme ya da mevcut haklarda
bir iyileştirme öngörülmemiştir? Şehit aileleri, gaziler ve
maluller ile engellilerin beklentileri bilinmektedir. O hâlde, verilen sözler
kapsamında gaziler ile harp ve vazife malullerinin maaşları
artırılacak mıdır? Şehit anne ve babasına ayrı
ayrı asgari ücret tutarında aylık bağlanacak mıdır?
Şehit çocuklarının hepsine iş hakkı verilecek midir?
Devlet övünç madalyası verilenlere şeref aylığı
bağlanacak mıdır? Harp ve vazife malullerine 3.600 prim gününde
yaşlılık aylığı bağlanacak mıdır?
Emniyet ve ordu vazife şehitleri ve malulleri tüm haklardan
yararlandırılacak mıdır? Vazife malullerine faizsiz konut
kredisi hakkı tanınacak mıdır? Harp ve vazife malullerinin
kullandıkları ortez, protez, araç gereç ve tıbbi malzemeler
hiçbir kısıtlama olmaksızın karşılanacak
mıdır?
Muhtaç engellilere
ödenen 251 lira ve 377 lira düzeyindeki aylıklar artırılacak
mıdır? Şehit aileleri, gaziler, maluller ve engelliler
bunları yapmanızı beklemektedir.
Geçen yıl
temmuz ayında çıkarılan torba kanunla şehit
yakınlarına ikinci iş hakkı tanınmıştır
ancak hâlâ uygulamaya geçilmemiştir. Şehidin anne ve babası ile
kardeşlerinin emeklilik veya başka nedenlerle iş
hakkını kullanamaması hâlinde ikinci iş hakkı
anlamsız hâle gelmektedir. Böylesi durumda bu hak mutlaka şehit
çocuklarına verilmelidir. Bu konuda gerekli düzenleme
yapılmalıdır.
Teşekkür
ediyor, tekrar saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi de, söz
sırası, bir milletvekili adına Erkan Akçay, Manisa Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şeref
aylığına ilişkin vermiş olduğumuz kanun teklifi
üzerine söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 1005 sayılı İstiklal Madalyası
Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı
Bağlanması Hakkında Kanuna göre İstiklal Harbi, Kore ve
Kıbrıs gazilerine şeref aylığı verilmektedir. Bu
gazilerimizden herhangi bir geliri olmayan ve çalışmayanlara net asgari
ücret tutarında maaş verilmektedir. Herhangi bir geliri olan veya
çalışanlara 5750 gösterge rakamının memur maaş
katsayısıyla çarpılması tutarında aylık
bağlanmaktadır; bu da asgari ücretin yarısının çok az
üzerindedir. Hak sahibinin ölümü hâlinde bu aylık dul eşe yüzde 75
oranında bağlanmaktadır.
Görüldüğü
üzere, şeref aylığı bağlanmasında vatani hizmet
durumu dışında gazilerin aylık veya gelir alıp
almaması, çalışıp çalışmaması dikkate
alınmaktadır. Bu durum şeref aylığı
bağlanmasının amacına kesinlikle uygun değildir.
Şeref aylığı hiçbir şarta bağlı olmadan brüt
asgari ücret tutarında net olarak, kesintisiz ve eşit olarak
ödenmelidir. Kore ve Kıbrıs gazilerine ayrıca devlet
madalyası verilmelidir. Devlet övünç madalyası verilenlere de
şeref aylığı mutlaka bağlanmalıdır.
Anayasamızın
Sosyal güvenlik bakımından özel olarak korunması gerekenler
başlığı altındaki 61inci maddesinde Devlet, harp ve
vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malûl ve gazileri korur ve
toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlar. hükmü
bulunmaktadır. Ancak istiklal madalyası sahibi olanlar ile Kore ve
Kıbrıs gazilerine verilen maaşlar asgari yaşam seviyesinin
çok çok altındadır. Bu kanun teklifi ile, istiklal madalyası
verilmiş bulunan Türk vatandaşları ile Kore ve
Kıbrısta fiilen savaşa katılmış olan Türk
vatandaşlarına 1005 sayılı Kanuna göre vatani hizmet
tertibinden bağlanan aylıkları brüt asgari ücret tutarına
net olarak yükseltilmektedir. Bu vatandaşlarımız başka bir
gelir de alsa veya bir işte çalışsa dahi bu maaşın
ödenmesi öngörülmektedir. Ayrıca, gazinin ölümü hâlinde bu aylığın
yüzde 75inin dul eşine, yüzde
25nin çocukları ile anne ve babasına verilmesi öngörülmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 4 Temmuz 2012 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisinde kabul ettiğimiz 6353 sayılı torba kanun
ile şehit yakınları, gazi ve vazife malulleri ile ilgili
yapılan düzenlemelerde bazı noksan kalan hususları tekrar yüce
Meclisin dikkatine sunmak istiyorum.
Biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak şehitlerimizin çocuklarının hepsine
-sayısı ne olursa olsun-
iş garantisi verilmesinden yanayız. Şehitlerimizden evli olup 2 veya 3
çocuklu şehidimizin sayısı 300 civarında
bulunmaktadır. Şehidimizin 1den fazla çocuğu olduğu
durumlarda ikinci iş hakkı şehidin kardeşlerinden birine
verildiğinden şehidin diğer çocukları açıkta kalmaktadır.
Bu durum şehidin eş ve çocukları ile anne, baba ve
kardeşler arasında zaman zaman anlaşmazlıklara yol
açabilmektedir. Şehitlerimizin tüm çocuklarına iş hakkı
tanınmalıdır, sayısı ne olursa olsun. Gazilerimize de
ikinci iş imkânı verilmelidir. Gazilerimiz ile şehit
yakını olarak işe yerleştirilenler, gelir vergisinden
müstesna tutulmalıdır.
5510
sayılı Kanunun 28inci maddesiyle engelli
vatandaşlarımıza rapor durumlarına göre erken emeklilik
hakkı tanınmıştır. Giderek artan emeklilik
yaşı, çeşitli fiziki ve ruhi sorunları olan gazilerimizde
büyük bir sıkıntı yaratmaktadır. Şu anda
çalışan 2 bin civarındaki gazimize, gazi olmalarını
belgelemeleri hâlinde, vergi muafiyeti indirim raporu almaları
gözetilmeksizin, 3 bin 600 prim günü sayısını doldurmaları
hâlinde erken emeklilik hakkı verilmelidir. Şehit
yakınlarıyla gazilerin aylıkları bir an önce
iyileştirilmeli ve maluliyet zam oranları
artırılmalıdır.
Bu
düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, Sayın Bakan burada, belki beş
dakikada bu ikinci işle ilgili sıkıntıları çözme
konusunda bir bilgi verseniz, sıkıntılar yaşanıyor da
o bakımdan.
BAŞKAN
Evet, herhangi bir talep gelmedi efendim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Gündemin Seçim
kısmına geçiyoruz.
VII.-
SEÇİMLER
A)
Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.-
Anayasa Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN -
Anayasa Komisyonunda boş bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna
düşen 1 üyelik için Nevşehir Milletvekili Ebu Bekir Gizligider aday
gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Gündemin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön
Görüşmeler kısmına geçiyoruz.
Şimdi,
alınan karar gereğince, İzmir Milletvekili Rıza Türmen ve
25 milletvekilinin, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına grup
başkan vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 30 milletvekilinin Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına grup başkan vekilleri Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, İstanbul
Milletvekili Ayşenur Bahçekapılı, Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve 135
milletvekilinin; Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 21
milletvekilinin; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına grup
başkan vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Bingöl
Milletvekili İdris Balukenin yasa dışı dinlemelerin ve
teknolojik araçlarla özel hayatın gizliliğine yönelik ihlallerin
araştırılarak, alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergelerin, birlikte yapılacak ön
görüşmesine başlıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
Yerinde.
Gündemin 73üncü
sırasında yer alan, İzmir Milletvekili Rıza Türmen ve 25
milletvekilinin önergesi, Genel Kurulun 1/12/2011 tarihli 27nci
Birleşiminde okunduğundan tekrar okutmuyorum. Diğer önergeleri
ise şimdi sırayla okutacağım. Okutacağım üçüncü
Meclis araştırması önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için
önergenin özeti okunacaktır, ancak önergenin tam metni tutanak dergisine
eklenecektir.
Önergeleri
okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
B)
Meclis Araştırması Önergeleri (Devam)
4.-
MHP Grubu adına grup başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay
Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır'ın, yasa
dışı telefon ve ortam dinleme iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/471)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Anayasada teminat
altına alınan özel hayatın gizliliği ve korunması
kapsamında özellikle haberleşme hürriyetinin, gayrimeşru yol ve
yöntemlerle yapılan dinlemeler ve bunların servis edilmesiyle
yoğun bir şekilde çiğnendiği bilinmektedir. AKP Hükûmetinin
bugüne kadar bu iddiaları gerektiği gibi araştırarak
gereken tedbirleri yeterince almadığı Başbakanın
dinlenmesi iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Bu nedenle,
gerekçesini ekte sunduğumuz, yasa dışı dinleme ve gözetleme
ile kamu görevlilerinin yaptığı dinlemelerin denetimi,
bunların gerçekleştirildiği teknik imkân ve kabiliyetler ile
yapılanmaların tespiti, idari, cezai ve hukuki düzenlemeler de dâhil
olmak üzere alınacak tedbirlerin ve üretilecek çözümlerin tespiti için
Anayasa'nın 98inci, İç Tüzükün 104-105inci maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
Oktay Vural Mehmet
Şandır
İzmir Mersin
MHP Grup Başkan Vekili MHP Grup
Başkan Vekili
Genel Gerekçe:
Gerçek demokrasilerin en belirgin niteliği
"Çoğulculuktur". Herkesin düşündüğünü ifade
edebildiği, istediği gibi yaşayabildiği bir rejimin
adıdır demokrasi. Çoğulculuğun çerçevesini Anayasa'da
belirtilen hak ve hürriyetlere getirilen tanımlar tayin eder. Bu
tanımlardan birisi de Anayasamızın "Haberleşme
hürriyeti" başlığını taşıyan 22nci
maddesidir. Bu maddede haberleşmenin gizliliğine atıfta
bulunulmaktadır. 22nci maddeye göre gizliliğin temini için hâkim
kararı, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde de yirmi dört saat
içerisinde hâkim kararına çevrilmek kaydıyla yetkili mercinin
kararı gerekmektedir. Gizliliğin ihlali, başta özel hayatın
ve konut dokunulmazlığının ihlali ve düşüncelerini
rahatlıkla ifade edebilmenin engellenmesi olmak üzere birçok insan hak ve
hürriyetinin ortadan kaldırılmasına da sebebiyet vermektedir.
Son yıllarda Anayasada teminat altına
alınan haberleşme hürriyetinin gayrimeşru yöntemlerle
yapılan dinlemelerle çiğnendiği yönünde birçok olaylar ve
iddialar kamuoyuna yansımıştır. Hükümet bugüne kadar bu
iddiaları bihakkın araştırıp, kamuoyunu rahatlatmak
yerine beylik cümlelerle geçiştirmeyi ve iddiaları vuzuha
kavuşturmadan üstünü örtbas etmeyi tercih etmiştir. Bu duruş,
çoğulcu demokrasilerde halkın iradesi ile gelmiş bir hükûmetin
duruşu olmamalıdır. Hükûmetin bu
duyarsızlığı herkeste ve her kesimde rahatsızlık
yaratmaktadır.
Üstelik dinlemenin hangi yöntemlerle
yapıldığı, alınan dinleme izninin
sınırlarının ne olduğu tam olarak
anlaşılamayan uygulamalarla bazı mahkemelerin insan hürriyetini
ortadan kaldıran mahkûmiyet kararları verdiği adli çevreler
tarafından sıkça dillendirilmekte, bu konuda halktaki kaygılar
daha da belirginleşmektedir.
Öte yandan, kamu
görevlilerinin yaptığı dinlemelerin denetimi de ayrı bir
sorun olarak karşımızdadır. Bu denetimlerinin fiilî ve
hukuki sınırlarının belirlenmesi gerektiği
açıktır. Özellikle yasa dışı dinleme ve gözetleme ile
ilgili sorumlularının bulunmaması bu dinleme ve gözetlemelerin
birtakım kamu görevlileri tarafından yapıldığına
ilişkin kanaatin yerleşmesine yol açmıştır. Nitekim
Sayın Başbakanın dinleme konusunda bazı kamu görevlilerinin
de olabileceği hususundaki ifadeleri bu kanaatin
yansımasıdır. Oysaki devleti yöneten iradenin bu
kaygıları ortadan kaldırması gerekmektedir. Bu durum,
birbirlerine ve devletine karşı güvensizlik hisseden bir toplum
yaratılmasına yol açmakta ve sonucu, ağır sosyal travmalara
sebebiyet vermektedir.
Bu dinlemelerin zaman
zaman siyaset arenasında da bir araç olarak kullanılması,
sandıkta görülemeyen hesapların gayrimeşru dinlemelerle görülmek
istenmesi böylece muhalefetin ve siyasetin tanzim edilmek istenmesi ve
susturulması girişimlerine şahit olmak, yine son on yıldır
ülkemizin karşılaştığı gerçeklerden biri hâline
gelmiştir.
Kanun
yapıcılar ve kanunu uygulayan hukuk adamlarının ise iktidar
baskıları ile dinlemelerin nasıl ve kimler tarafından
yapıldığı ile ilgilenmek yerine, dinlemelerin ortaya
çıkardığı dedikodu ve söylentilerle ilgilenmeleri ve bu
gündem ile meşgul olmaları demokratik hukuk devletlerinde
rastlanılmayacak bir zafiyet oluşturmuştur.
Kamuoyuna
yansıyan gayrimeşru dinlemelerin faillerinin bugüne kadar ortaya
çıkarılamamış olması da bu iddiaları teyit eder
niteliktedir.
Son günlerde
ülkenin Başbakanının makam odasının dinlenebilmiş
olması ihtimali ve bunun bizzat Başbakanca dillendirilmiş
olması, yıllarca muhalefet tarafından ortaya atılan bu
iddiaların ciddiyetini bir kez daha ortaya koymakla birlikte,
insanlarımızın daha güvensiz ve daha otokrat bir toplumda
yaşadıklarına dair korkularını
kuvvetlendirmiştir.
Gayrimeşru
dinleme hadisesine ülke Başbakanının bizzat muhatap olması
insanımızı çaresiz, karamsar ve güvensiz
yapmıştır.
Anayasa
Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla gördüğü Yargıda
Rüşvet davasında soruşturma esnasında elde edilen
delillerin, dinleme ve ses kayıtlarının hukuka aykırı
bulunmuş olması ve tüm sanıkların beraat ettirilmiş
olması, öte taraftan bazı alt derece mahkemelerin hâlâ daha gayrimeşru
dinlemelere dayanarak mahkûmiyet kararları veriyor olması da
ayrı bir hukuki tartışma başlatmıştır.
Anayasada teminat
altına alınan özel hayatın gizliliği ve korunması
kapsamında özellikle haberleşme hürriyetinin, gayrimeşru yol ve
yöntemlerle yapılan dinlemeler ve bunların servis edilmesiyle
yoğun bir şekilde çiğnendiği bilinmektedir. AKP Hükûmetinin
bugüne kadar bu iddiaları gerektiği gibi araştırarak
gereken tedbirleri yeterince almadığı Başbakanın
dinlenmesi iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Bu nedenle,
gerekçesini ekte sunduğumuz, yasa dışı dinleme ve gözetleme
ile kamu görevlilerinin yaptığı dinlemelerin denetimi,
bunların gerçekleştirildiği teknik imkân ve kabiliyetler ile
yapılanmaların tespiti, idari, cezai ve hukuki düzenlemeler de dâhil
olmak üzere alınacak tedbirleri ve üretilecek çözümlerin tespiti için
Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ederiz.
5.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 30 milletvekilinin,
yasa dışı telefon ve ortam dinleme iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/472)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Toplumun her
kesiminde yoğun tepkiye neden olan telefon dinlemeleri konusundaki
belirsizlik ve hukuk dışı uygulamalar devam etmektedir. Anayasamızın
haberleşme hürriyeti ile ilgili 22nci maddesi herkesin haberleşme
özgürlüğüne sahip olduğunu belirtir ve bu özgürlüğün temelinin
gizlilik olduğunu vurgular. Benzer şekilde, Türk Ceza Kanunu'nda
(TCK) yer alan özel hayatın korunmasıyla ilgili düzenlemelerde
izinsiz biçimde görüşmelerin kaydedilmesini, bu kayıtların
yayınlanması açıkça suç kabul edilmektedir. Ceza Muhakemesi
Kanunu (CMK), cumhuriyet savcısı dinlemeler sonunda suç delili
bulunmadıysa, bunu on beş gün içinde ilgili kişiye
telefonlarınız dinlenmiştir, suç unsuru
bulunamamıştır" yönünde bilgi verilmesini öngörmektedir.
Fakat ülkemizde yasa dışı dinlemelerin mahkemelerde hukuka
aykırı bir şekilde yargılama konusu olduğu gibi,
olmayan dinlemelerde rivayetlerden yola çıkılarak iktidara muhalefet
olan kişilerin cezalandırılması aracı hâline
gelmiştir.
Tüm bunlara
rağmen Hükûmetin, dinlemelerin kimin tarafından, hangi tarihte, hangi
yolla ve ne amaçla yapıldığı konusunda net ve yeterli
açıklamalar yapmaması, gerekli önlemleri almaması dikkat
çekicidir. Telefon dinlemeleri yoluyla ülkemizde âdeta bir korku
imparatorluğu yaratılmakta, vatandaşlarımızın
haberleşme özgürlüğü bir anlamda kısıtlanmaktadır.
Kısıtlanan özgürlük ülkemizde öyle bir hâl almış
durumdadır ki yargının üst makamlarında görev alan
kişiler dahi dinlenildiklerini ve takip edildiklerini sıradan bir
olay gibi yansıtmaktadır.
Ülkemizde, son
yıllarda özellikle insan hakları konusunda hızı bir türlü
kesilmeyen hak ihlallerinin belki de en açık örneğini yasa
dışı telefon dinlemeleri ve takip edilmelerle
yaşamaktayız. İktidarı eleştiren veya iktidar aleyhine
taraf olan kişiler bu tehditle hemen hemen her an karşı
karşıya gelmektedir. Bu yasa dışılığın
önüne geçilmemesi ve hatta ülke Başbakanının seçim
meydanlarında dinlenme kasetlerinin müjdeci rolünü benimsemesi, bu
tehdidin hangi amaçla kullanıldığını en açık
şekilde ortaya koymaktadır. Her türlü uyarılara ve telkine
rağmen bu alanda yapılan bu hukuksuzluk, mahkemelerce
meşrulaştırılmakta ve yargının bu hukuksuzluk
üzerinden adalet dağıtması beklenmektedir.
Telefon
dinlemeleri ve takip sadece seçim meydanları ile sınırlı
kalmamış, Başbakan tarafından ana muhalefet partisi liderine
karşı da bir tehdit olarak kullanılmak istenmiştir.
Başbakan, partisinin bir grup toplantısında, önlenilemediği
için utanılması gereken bu hukuksuzluğa rağmen övünerek ana
muhalefet liderinin her adımının izlendiği ve takip
edildiğini büyük bir heyecan ve gaflet içerisinde kamuoyuna
açıklamıştır.
Vatandaşlarımız
ise bu gelişmeler doğrultusunda dostane sohbetlerini dahi telefon
ortamına taşımaktan çekinir olmuştur. Bu konuyu esas alan
kamuoyu araştırmaları vatandaşlarımızın
hemen hemen tamamının dinlendiği şüphesiyle
yaşadığı ve bu hak gasbının iktidarın
baskısı nedeniyle âdeta bir kadermişçesine kabullendiğini
ortaya koymaktadır. İleri demokrasi söylemleri ile atılan
naralarının, vatandaşların bu cevapları da göz önünde
bulundurularak ileri zorbalık uygulamalarını temsil
ettiğini ispatlamaktadır.
İktidarın
varlığını sürdürmek amacıyla yarattığı
bu korku ve zorba uygulamalar yaklaşan yerel seçim sürecinde ise muhalefet
partilerinin yerel yönetim yöneticilerine karşı bir silah olarak kullanılmak
istenmektedir. Seçimde sağlanamayan başarı, temel insan
hakları katliamına dönüşen hukuksuzluk yoluyla kazanılmak
istenmektedir. Belediye başkanlarının halka hizmet etmekten
başka görevi ve niyeti yoktur. İktidarlara da halk belediye
başkanları ile aynı gayeyi taşımak için halk
tarafından görevlendirilmelerine rağmen, ülkemizde iktidar ayyuka
çıkan başarısızlıklarını korku düzeni
inşa ederek yok etmek bu hukuksuzluktan insanlık adına utanç
başarısı elde etme yolunu seçmektedir.
Tüm Türkiyenin
yakındığı bu durum, hukuksuzluğa seyirci kalan iktidar
tarafından da maalesef geç de olsa seslendirilmektedir. Başbakan
dinlenme olayının bir yıl öncesinde gerçekleşmesine
rağmen, bu vahim olayı sıradan ve ülkemiz için olağan bir
şekilde paylaşmıştır. Hukuksuz dinlemelerden
yazılan iddianamelerde savcılığı ele alan, muhalefeti
bu yol ile sindirmeye çalışan Başbakan kendisinin de
dinlendiğini itiraf ederek yıllarca meşru olarak gördüğü bu
hukuksuzluktan yakınmıştır. Koruma sayısının
dünya üzerinde birçok ülkenin ordu nitelenmesine yaklaşan
Başbakanın bu iddiaları da araştırılması
gereken öneme sahiptir. Dinlenme olayının neden bir yıl sonra
açıklandığı ve iktidarın bu zamana dek sıradan bir
gelişme olarak yorumladığı bu tür girişimlere neden
bir anda tavır aldığının cevabını tüm
kamuoyu merak etmekte ve öğrenmek istemektedir. Benim valim, Benim
polisim, Benim sırdaş MİT Müsteşarım nitelemelerine
rağmen -ki son niteleme gayet ciddidir- ülke istihbaratı konusunda
yetkili bir kişinin, Başbakanın sırdaşı
olmasına rağmen, bu hukuksuz istihbarat çalışması ne
amaçla ve hangi menfaatle yapıldığının bilinmesi
gerekmektedir. Bu konuda tüm kamuoyunun ortak tavrı nettir.
Kamuoyunu
rahatsız eden, toplum nezdinde korku düzeni yaratılmasında
etkili olan dinleme cihazlarına hangi yollarla ve nasıl
ulaşıldığının tespit edilmesi, mahkeme
kararı olmamasına rağmen hukuksuzca dinlemelerin hangi
kitlelerce ve ne amaçla yapıldığının tespit edilmesi,
Başbakanın bir yıl öncesinde gerçekleşen bir dinleme
olayını açıklama zaman diliminin önemi ve gerekçesinin tespiti,
bu dinlemenin kimler tarafından ve ne tür bir maksatla
yapıldığının tespit edilmesi, ülkemizde siyasilere
karşı şantaj aracı olarak kullanılmasının ne
tür ihmaller sonucu yaygınlaştığının tespit
edilmesi ve sorumlular hakkında yasal sürecin başlatılması,
yargı kararı olmaksızın dinlemelerle menfaat elde etmek
isteyen sorumluların tespit edilmesi ve haklarında yasal sürecin
başlatılması ve son olarak toplum nezdinde oluşan
kaygıları ortadan kaldırmak için gerekli önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasamızın 98inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İç Tüzüğünün 104üncü ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılması için gereğini
saygılarımızla arz ederiz.
1) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
2) Gürsel Tekin (İstanbul)
3) Veli
Ağbaba (Malatya)
4) Muharrem
Işık (Erzincan)
5) Erdoğan
Toprak (İstanbul)
6- Mehmet
Şeker (Gaziantep)
7) Musa Çam (İzmir)
8) Mahmut Tanal (İstanbul)
9) Hasan Ören (Manisa)
10) Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir)
11) Mehmet Hilal
Kaplan (Kocaeli)
12) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
13) Süleyman
Çelebi (İstanbul)
14) Kamer Genç (Tunceli)
15) Mehmet Ali
Ediboğlu (Hatay)
16) Bülent Tezcan (Aydın)
17) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
18) Namık
Havutça (Balıkesir)
19) Haydar Akar (Kocaeli)
20) İhsan
Özkes (İstanbul)
21) Doğan
Şafak (Niğde)
22) Celal Dinçer (İstanbul)
23) Gürkut Acar (Antalya)
24) Haluk Koç (Samsun)
25) İzzet
Çetin (Ankara)
26) Refik
Eryılmaz (Hatay)
27) Mevlüt Dudu (Hatay)
28) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
29) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
30) Osman
Aydın (Aydın)
31) Ahmet
Toptaş (Afyonkarahisar)
6.- AK
PARTİ Grubu adına grup başkan vekilleri Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve 135
milletvekilinin, yasa dışı telefon ve ortam dinleme
iddialarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/473)(X)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kişiler
arasındaki haberleşme içeriklerinin hukuka aykırı biçimde
tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması veya kişilerin gizli
yaşam alanına girerek veya başka suretle başkaları
tarafından görülmesi mümkün olmayan bir özel yaşam olayının
görüntülü veya sesli olarak saptanması ve kaydedilmesi, kimi zaman
bunların çeşitli medya ortamlarında yayınlanması gibi
suç teşkil eden faaliyetlerin nasıl ve hangi araçlar
kullanılarak yapıldığının, bu araçların
nasıl temin edildiğinin, bu araçların imal, ithal ve bulundurulması
konusunda yasal bir kısıtlama bulunup
bulunmadığının ve yaşanan bu sorunun çözümü
amacıyla alınması gereken yasal, idari, istihbari ve diğer
önlemlerin tespiti için Anayasamızın 98, İç Tüzükün 104 ve
105inci maddeleri gereğince Yasa dışı dinlemelerin ve
teknolojik araçlarla özel hayatın gizliliğine yönelik ihlallerin
tespiti, önlenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması konusunda bir
Meclis araştırma komisyonu kurulmasını arz ve teklif
ederiz.
1) Nurettin
Canikli (Giresun)
2) Mustafa
Elitaş (Kayseri)
3)Ayşe Nur
Bahçekapılı (İstanbul)
4) Ahmet
Aydın (Adıyaman)
5) Mahir Ünal (Kahramanmaraş)
6) Zeyid Aslan (Tokat)
7) Bülent Turan (İstanbul)
8) Ramazan Can (Kırıkkale)
9) Mehmet
Doğan Kubat (İstanbul)
10) Enver
Yılmaz (İstanbul)
11) Akif Çağatay
Kılıç (Samsun)
12) Mehmet
Müezzinoğlu (Edirne)
13) Oya Eronat (Diyarbakır)
14) Harun Karaca (İstanbul)
15) Ali
Ercoşkun (Bolu)
16) Ahmet
Öksüzkaya (Kayseri)
17) Hüseyin
Şahin (Bursa)
18) Ahmet Baha
Öğütken (İstanbul)
19) Yılmaz
Tunç (Bartın)
20) Sermin
Balık (Elâzığ)
21) Ömer Faruk Öz (Malatya)
22) Cuma
İçten (Diyarbakır)
23) Ertuğrul
Soysal (Yozgat)
24) Necdet Ünüvar (Adana)
25) Mustafa
Ataş (İstanbul)
26) İdris
Şahin (Çankırı)
27) Gürsoy Erol (İstanbul)
28) Salim Uslu (Çorum)
29) Mine Lök Beyaz
(Diyarbakır)
30) Mehmet Kerim
Yıldız (Ağrı)
31) Derya Bakbak (Gaziantep)
32) Mustafa Bilici
(Van)
33) Fatih Çiftci (Van)
34) İsmail
Aydın (Bursa)
35) Ali Boğa (Muğla)
36) Çiğdem
Münevver Ökten (Mersin)
37) Osman Kahveci (Karabük)
38) Hasan Ali
Çelik (Sakarya)
39) Nusret
Bayraktar (Rize)
40) Ekrem Çelebi (Ağrı)
41) Muammer Güler (Mardin)
42) İlyas
Şeker (Kocaeli)
43) Nurcan
Dalbudak (Denizli)
44) H. Hami
Yıldırım (Burdur)
45) Ayşenur
İslam (Sakarya)
46) Abdullah Nejat
Koçer (Gaziantep)
47) Aydın
Bıyıklıoğlu (Trabzon)
48) Alpaslan
Kavaklıoğlu (Niğde)
49) Abdulkerim Gök (Şanlıurfa)
50) Mehmet Ersoy (Sinop)
51) Vural Kavuncu (Kütahya)
52) Osman Boyraz (İstanbul)
53) Ali Rıza
Alaboyun (Aksaray)
54) Mahmut Mücahit
Fındıklı (Malatya)
55) Muzaffer
Baştopçu (Kocaeli)
56) Durdu Mehmet
Kastal (Osmaniye)
57) Mehmet Akyürek
(Şanlıurfa)
58) Tülay
Bakır (Samsun)
59) Mustafa
Şahin (Malatya)
60) Abdurrahim
Akdağ (Mardin)
61) Türkan
Dağoğlu (İstanbul)
62) Hacı
Bayram Türkoğlu (Hatay)
63) Adnan
Yılmaz (Erzurum)
64) Ünal
Kacır (İstanbul)
65) Tülay Kaynarca
(İstanbul)
66) Mustafa Gökhan
Gülşen (Kastamonu)
67) Sevim
Savaşer (İstanbul)
68) Muzaffer
Aslan (Kırşehir)
69) Ahmet Haldun
Ertürk (İstanbul)
70) Oktay Saral (İstanbul)
71) Bilal Uçar (Denizli)
72) Cahit
Bağcı (Çorum)
73) Osman Ören (Siirt)
74) Mustafa Kemal
Şerbetçioğlu (Bursa)
75) Feyzullah
Kıyıklık (İstanbul)
76) Muhammet Bilal
Macit (İstanbul)
77) Mehmet Yüksel (Denizli)
78) Faruk
Septioğlu (Elâzığ)
79) Hasan Fehmi
Kinay (Kütahya)
80) Soner Aksoy (Kütahya)
81) Ahmet Yeni (Samsun)
82) Ülker Güzel (Ankara)
83) Mehmet Ali
Okur (Kocaeli)
84) Mehmet Cemal
Öztaylan (Balıkesir)
85) Mehmet Emin
Dindar (Şırnak)
86) Ali Şahin
(Gaziantep)
87) Burhan Kuzu (İstanbul)
88) Şamil
Tayyar (Gaziantep)
89) Ahmet
Kutalmış Türkeş (İstanbul)
90) Tevfik
Ziyaeddin Akbulut (Tekirdağ)
91) Hüseyin Çelik (Gaziantep)
92) Kemalettin
Aydın (Gümüşhane)
93) Halil
Mazıcıoğlu (Gaziantep)
94) Mehmet Öntürk (Hatay)
95) Nevzat Pakdil (Kahramanmaraş)
96) Adem
Yeşildal (Hatay)
97) Haluk Özdalga (Ankara)
98) Mehmet Geldi (Giresun)
99) Zülfü
Demirbağ (Elâzığ)
100) Recep Özel (Isparta)
101) Yunus
Kılıç (Kars)
102) Hüseyin
Samani (Antalya)
103) Şirin
Ünal (İstanbul)
104) Hasan Karal (Rize)
105) Ali
İhsan Yavuz (Sakarya)
106) Muzaffer
Yurttaş (Manisa)
107) İlknur
Denizli (İzmir)
108) Tülay
Babuşcu (Balıkesir)
109) Ziver Özdemir (Batman)
110) Hüseyin Filiz (Çankırı)
111) Muhyettin
Aksak (Erzurum)
112) Hilmi Bilgin (Sivas)
113) Mevlüt Akgün (Karaman)
114) Yüksel Özden (Muğla)
115) İsmet Su (Bursa)
116) Muzaffer
Çakar (Muş)
117) Ali Turan (Sivas)
118) Ebu Bekir Gizligider (Nevşehir)
119) Erol Kaya (İstanbul)
120) Süreyya Sadi
Bilgiç (Isparta)
121) Osman
Çakır (Düzce)
122)
Sıtkı Güvenç (Kahramanmaraş)
123) Azize Sibel
Gönül (Kocaeli)
124) Mustafa
Öztürk (Bursa)
125) İbrahim
Korkmaz (Düzce)
126) Salih Koca (Eskişehir)
127) Gökcen
Özdoğan Enç (Antalya)
128) Muhammed
Murtaza Yetiş (Adıyaman)
129) Şuay
Alpay (Elâzığ)
130) Metin Külünk (İstanbul)
131) Özlem
Yemişçi (Tekirdağ)
132) İsmail
Güneş (Uşak)
133) Adem
Tatlı (Giresun)
134) Nihat
Zeybekci (Denizli)
135) Hakan Çavuşoğlu (Bursa)
136) Abdullah
Çalışkan (Kırşehir)
137) Ülker Can (Eskişehir)
138) Nesrin Ulema (İzmir)
139) İlhan
Yerlikaya (Konya)
140) Öznur
Çalık (Malatya)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Özet
Anayasamızda
kişinin hak ve ödevleri başlığı altında, temel
hak ve hürriyetlerin korunması amacıyla özel hayatın
gizliliği ve haberleşme hürriyeti güvence altına
alınmıştır. Anayasanın 20nci maddesinde herkesin
özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme
hakkına sahip olduğu ve özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamayacağı, ayrıca 22nci maddesinde,
herkesin haberleşme hürriyetine sahip olduğu ve haberleşmenin
gizliliğinin esas olduğu, millî güvenlik, kamu düzeni, suç
işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın
korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak
usulünce verilmiş hâkim kararı olmadıkça yine bu sebeplere bağlı
olarak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde kanunla yetkili
kılınmış mercisinin yazılı emri bulunmadıkça
haberleşmenin engellenemeyeceği ve haberleşmenin
gizliliğine dokunulamayacağı hususu anayasal güvence altına
alınmıştır.
Telekomünikasyon
yoluyla iletişimin tespiti, dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal
bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin kararların hangi
kurumlar tarafından hangi şartlarda alınabileceği,
kararların hangi mahkemeler tarafından verilebileceği,
kararların taşıması gereken zorunlu unsurların neler
olduğu, bu kararların hangi kolluk birimlerince yerine
getirileceği ve kayıtların kimlerin sorumluluğunda
olduğu gibi hususlar ve bu hakların ihlali hâlinde uygulanacak cezai
yaptırımlar mevzuatta ayrıntılı olarak
belirlenmiştir.
Konuya ilişkin
mevzuat çerçevesinde, kişiler arasındaki haberleşme
içeriklerinin hukuka aykırı biçimde tespiti, dinlenmesi ve kayda
alınması suç olduğu gibi, kişilerin gizli yaşam
alanına girerek veya başka suretle başkaları
tarafından görülmesi mümkün olmayan bir özel yaşam olayının
görüntülü veya sesli olarak saptanması ve kaydedilmesi de suçtur.
Anayasa ve
yasalarca güvence altına alınan bu temel haklara ve etkin cezai
yaptırımlara rağmen kamuoyunda böcek, gizli kamera veya uzaktan
dinleme sistemi gibi dünyadaki teknik gelişmelerin bu konuda
sağladığı yasal olmayan tüm yöntemleri kullanarak
kişiler arasındaki konuşmaların dinlendiği, kayda
alındığı ve bu kayıtların kimi zaman basın
yayın yoluyla hukuka aykırı bir şekilde
kullanıldığı yönünde kamuoyunda bir algı oluştuğu
gözlemlenmektedir.
Bu bağlamda
yasa dışı dinlemelerin hangi araçlar kullanılarak
yapıldığının, bu araçların nasıl temin
edildiğinin, bu araçların imali, ithali ve bulundurulması
konusunda yasal düzenlemelerin gözden geçirilmesi ve yaşanan bu sorunun
çözümü amacıyla alınması gereken yasal, idari, istihbari ve
diğer önlemlerin tespiti için Anayasamızın 98inci, İç
Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri gereğince "Yasa dışı
dinlemelerin ve teknolojik araçlarla özel hayatın gizliliğine yönelik
ihlallerin tespiti, önlenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması"
konusunda bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasını arz ve
teklif ederiz.
7.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 21 milletvekilinin, yasa
dışı telefon ve ortam dinleme iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/474)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
"Gizli dinleme",
"Teknik takip" adı ile bilinen, dinleme ve izleme gündemden
düşmüyor. Bu gidişle gündemden düşecek gibi de gözükmüyor.
İnsanların özel, siyasi, mesleki ve aile hayatları daima merak
ve ilgi konusu olmuştur. Ancak bunun bir sınırının
olduğu ve insanların, bu sınırı çizen yasalara ve
uygulayıcılarına güvenmek istediği
tartışmasız ortadadır. Hem yasal ve hem de yasa dışı
dinleme ve izlemelere karşı, kişi hak ve hürriyetlerinin etkin
bir şekilde korunmasının zamanı çoktan gelmiştir. Bu
husus herkesin ortak sorunudur. Gizli dinleme ve izleme ile ilgili yürürlükteki
hukuk kuralları tam olarak uygulanmalı, bu konuda yetersiz olan hukuk
kuralları en kısa sürede giderilmelidir. Yıllardan beri
süregelen ve en son olarak da Başbakan Sayın Recep Tayyip
Erdoğan'ın kendi açıklamasıyla ortaya çıkan Başbakanın
evinin altındaki çalışma ofisi ile Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki makam odasında gizli dinleme cihazları tespit
edilmiştir. Bu konuda gerekli araştırmaların
yapılması ve önlemlerin alınması için Anayasanın
98'inci, İç Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Hasip Kaplan (Şırnak)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) İdris
Baluken (Bingöl)
4) Sırrı
Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) Hüsamettin
Zenderlioğlu (Bitlis)
9) Emine Ayna (Diyarbakır)
10) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
11) Altan Tan (Diyarbakır)
12) Adil Kurt (Hakkâri)
13) Esat Canan (Hakkâri)
14)
Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
15) Sebahat Tuncel
(İstanbul)
16) Mülkiye
Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul
Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Gizli dinleme,
telekulak, haberleşmenin ve kişilik haklarının ihlali
gündemini korumakla birlikte her geçen gün daha da artmaktadır.
Başbakandan Anayasa Mahkemesine, Genelkurmay
Başkanlığından Hükûmete, siyasi partilerden bürokrasiye,
iş adamlarından sade vatandaşa kadar hemen hemen herkes
dinlemeden şikâyet etmekte ve kaygı duymaktadır. Adına
"çete", "gladio", "derin devlet" veya "kontrgerilla"
ne denirse densin yasa dışı suç örgütlerinin en çok
başvurduğu bu yöntem sonucu ortalığa saçılanlar
dehşet verici hâle gelmiştir. Teknoloji, bilişim, uydu
yayınları derken cep telefonlarından böcek tabir edilen
dinleme cihazlarına, lazer ışınlarından çanaklara,
SMS, e-mail, İnternet üzerinden normal yaşamda hayatın her
alanına giren gizli dinlemeyi en çok suç çeteleri, dedektifler, rakip
şirketler, siyasi muhalifler hemen hemen herkes ilgi alanı içinde
görünmektedir. Gizlilik kaydı olan en üst düzey askerî görüşmeler, uluslararası
görüşmeler önceden sosyal medyaya düşmektedir.
Yazılı
ve görsel medyaya yansıyanlar bu konuda güvenlik ortamının
sıfıra indiği, hiç kimsenin güvencesinin
kalmadığı, her yapılanın da yapanın yanına
kâr kaldığı bir uygulama hukuk devletini derinden
yaralamaktadır. Yabancı ajanlar cirit atmakta, yerli iş
birlikçiler üç kuruşa ülkenin sırlarını satmaktadır.
Siyasi, sivil alan, ticaret, asker, polis, yargıda tedirginlik had safhaya
ulaşmıştır.
Mikro ses
kayıt cihazları, dijital ses ve telefon kayıt cihazları,
casus kalem, gözlük, anahtarlık kameralar, mikro kulaklıklar, dinleme
sistemleri, GSM ortam dinleme, bilgisayardan dinleme, izleme, her türlü cihaz
sokakta, İnternet üzerinden alışverişlerde ekmek peynir
gibi rahatlıkla satılmakta ve alınabilmektedir. Bu tür
cihazlarla tehdit, şantaj, kişilik haklarına saldırı,
yasa dışı menfaat sağlama sıradan vaka hâline
gelmiştir. Ceza yargılamasının en tartışılan
delil türü olarak "gizli dinleme" kayıtları geçiyor,
ortalık kasetlerden, ses kayıtlarından geçilmiyor.
Gizli dinleme,
kişilerin özel hayatları kapsamındaki bilgilere izinsiz
erişerek onların özel hayat haklarını ihlal eden bir
durumdur. Özel hayat hakkı ya da mahremiyet hakkı olarak
isimlendirilen ve gizli dinleme ile ihlal edilen bu hak, gerek Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi gibi milletlerarası belgelerde gerekse de
hemen hemen tüm ülkelerin anayasalarında, temel haklar kategorisine
konulmuştur. Esasen gizli dinlemenin bir anayasal hak ihlali olduğu
dolaylı olarak 1950 Avrupa Temel Özgürlüklerin ve İnsan
Haklarının Korunması Sözleşmesinin 8inci maddesinde,
Türkiye'de Anayasanın 22nci maddesinde belirtilmekte olup cezai
müeyyidelerde TCK'nın 133 ve 140 maddelerinde belirtilmektedir.
İnsanlığın
ulaştığı evrensel gelişmişlik seviyesi ve bu
seviyede beliren ortak akıl, bireyin özel hayatını ve
iletişimini mutlak bir koruma altına almıştır. Bu
koruma, sadece kuvvetli bir suç şüphesinin varlığı hâlinde,
suçla bozulan toplumsal barış ve huzurun yeniden tesisi
amacıyla, başka yoldan delil elde etme imkânı da yoksa ve hâkim
tarafından karar verilmiş olması şartıyla askıya
alınabilmektedir. Ortak akıl, toplumsal gelişme imkânın
açık tutulması amacıyla, bireysel özgürlüklerin azami seviyede
gerçekleştirilip, korunması gayesi arasındaki özel
iletişimini dinleyen ya da kaydeden kişi, kim olursa olsun, hukuka
uygun olarak verilmiş bir hâkim kararına dayanmıyorsa suç
işlemektedir. Bu kişi veya kişilerin yaptığı
kayıt delil olmayacağı gibi, bu suretle elde ettiği bilgiyi
tanık olarak da beyan edemez, bu hususta verdiği beyan da mutlak
olarak hukuka aykırıdır. Özel hayat hakkını koruyan
ceza normları gözden geçirilmeli, bu suçların
yaptırımları
ağırlaştırılmalıdır. Bu çerçeveye, tümü ile
hukuka aykırı olarak yapılan gizli dinlemeler, dinleme ve
takipler sonucu elde edilen veri ve delillerin kötüye kullanılması,
bunları yapan kamu görevlilerinin şikâyete bağlı
olmaksızın daha ağır cezalarla
cezalandırılmaları dâhil edilmelidir.
İletişimin
denetlenmesi kararları gizli olduğundan ve ilgilisi tarafından
hemen itiraza konu edilemediğinden, bu tür kararların
alınması ve uygulamaları sırasında somut olayın
özellikleri karşısında yasal şartların bulunup
bulunmadığı sıkı bir şekilde incelenmeli,
iletişimin denetlenmesi kararlarında sadece soyut yasal dayanaklara
değil, somut gerekçelere yer verilmeli, karar veren makam
dışında konusunda uzman hâkimler tarafından yerine
getirilmelidir.
Tüm bu
konuların araştırılması, yasal düzenlemelerin
yapılması ve önlemlerin alınması için araştırma
komisyonu kurulmasında yarar bulunmaktadır.
8.-
BDP Grubu adına grup başkan vekilleri Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, yasa
dışı telefon ve ortam dinleme iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/475)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Muhaberatın,
özel hayatın gizliliğini ortadan kaldıran ve açık bir insan
hakkı ihlali teşkil eden ortam dinlemesi hususunda neler
yapılabileceği ve mevcut sorunların gündeme
taşınması amacıyla Anayasanın 98inci, İç
Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılması için gereğini BDP Grubu adına arz ederiz.
Pervin Buldan İdris
Baluken
BDP Grup
Başkanvekili BDP
Grup Başkanvekili
Gerekçe:
Kanuna
aykırı biçimde yapılan ve adına ise ister önleme, ister
adli, ister ortam dinlemesi densin, netice itibarıyla muhaberatın
gizliliği esası ortadan kalkmış durumdadır. Son
yıllarda hukuka aykırı dinlemeler artmış; bu durum,
son birkaç yıldır tüm eleştiri ve hukuka
aykırılığın giderilmesi adına yürütülen çabalara
rağmen devam etmektedir. Önceleri Adalet Bakanlığı bu
dinlemelerden haberdar olduklarını ve dinlemelerin hukuka uygun
olduğunu belirtmişken, hâlihazırda durumun kontrolden
çıktığı malumdur. Zira hâkim, savcılar ile siyasetçiler
de ortam dinlemelerinin mağduru olmuş durumdadırlar.
Oysa ceza
yargılamasında hukuka uygun olmayan kanıtlar hükme esas
alınamaz. Ceza Genel Kurulu 15/10/2002 gün ve 8-191/362 sayılı
kararında "Demokratik bir hukuk devletinde delil elde etme, soruşturmanın
temel amacı ve kolluğun görevi olmakla birlikte, bu amaç ve görev
insan hakları ihlallerini meşrulaştırıcı ve
hukuka aykırı davranmanın bir mazereti olamaz."
görüşüyle hukuka aykırı kanıtları reddetmektedir. Yine
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 28/9/1999 gün ve 213/219 sayılı kararında
da "Bir kanıt, yasa koyucunun öngördüğü koşullara göre elde
edilmemişse, hükümde, bu kanıta dayanılamayacaktır."
ifadesine yer vermiştir.
Anayasa Mahkemesi
de bir kararında "Bu kuralla, hukuka aykırı biçimde
sağlanan delillerin hükümde göz önüne alınmaması
amaçlandığından söz konusu delillerin üçüncü kişiler
tarafından sağlanması hukuka aykırılığı
ortadan kaldırmaz. Delilin elde ediliş biçimi, kişilerin Anayasa
ile tanınmış haklarını ihlâl ediyorsa, onun hukuka
aykırı olarak elde edildiğinin kabulü gerekir." hükmü ile
kanuna aykırı delilin kabul edilemeyeceğini, kişi hak ve
özgürlüklerinin bu itibarla ihlal edilemeyeceğini kaydetmiştir.
Nitekim,
Anayasa'nın 22nci maddesi uyarınca kural olarak herkes
haberleşme özgürlüğüne sahiptir ve haberleşmenin gizliliği
esastır. Tarafı olduğumuz ve onaylamakla iç hukuk
mevzuatına dâhil ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları ve Temel
Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi'nin 8inci maddesinde de herkesin
haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğu
kurala bağlanmış, bu hakka bir kamu otoritesinin müdahalesinin
ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve
düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi,
sağlığın veya ahlakın veya başkalarının
hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda gerekli
olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu
olabileceği belirtilmiştir.
Ancak ne var ki
bazı hâllerde bu durumun birincil mağduru olan hâkim ve savcılar
dahi gizli dinlemeler yolu ile edinilen bu delillere başvurmakta, yine bu
deliller ışığında hukuka aykırı kararlara
imza atabilmektedirler. Oysa Yargıtay kararlarında da
belirtildiği üzere, delil elde etmek adına yapılan gizli dinleme
insan hakları ihlallerini meşrulaştırıcı yahut
hukuka aykırı davranmanın bir mazereti olamaz. Bu itibarla,
eğer dava dosyası içinde bulunan telefon dinleme
tutanaklarının "hukuka aykırı kanıt
niteliğinde olduğu" anlaşıldığı vakit
dosyadan çıkarılması gerekir. Fakat günümüzde gelinen noktada,
haberleşmenin gizliliği esası bertaraf edilmiş; herkesin
muhaberatı açık, gizli dinlemeler ise fiilen yasal duruma
gelmiştir.
Açıklamış
olduğumuz üzere gelinen fazda temel kişi hak ve özgürlüklerinin en
çok ihlal edildiği bu alana dair bir araştırma yapılarak
yaşanan sorunların giderilmesi ve açık yasa ihlalinin önüne
geçilerek hukuka olan güvenin yeniden tesisi adına bir komisyon kurularak
inceleme yapılması gereklilik arz etmektedir.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Şimdi,
okuttuğum Meclis araştırma önergelerinin alınan karar
gereğince birlikte yapılacak ön görüşmelerine
başlıyoruz.
VIII.-
MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön
Görüşmeler
1.-
İzmir Milletvekili Rıza Türmen ve 25 milletvekilinin telefon
dinlemelerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/74)
2.-
MHP Grubu adına grup başkan vekilleri İzmir Milletvekili Oktay
Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır'ın, yasa
dışı telefon ve ortam dinleme iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/471)
3.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 30 milletvekilinin,
yasa dışı telefon ve ortam dinleme iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/472)
4.- AK
PARTİ Grubu adına grup başkan vekilleri Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve 135
milletvekilinin, yasa dışı telefon ve ortam dinleme
iddialarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/473)
5.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 21 milletvekilinin, yasa
dışı telefon ve ortam dinleme iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/474)
6.-
BDP Grubu adına grup başkan vekilleri Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, yasa
dışı telefon ve ortam dinleme iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/475)
BAŞKAN
İç Tüzükümüze göre, Meclis araştırması açılıp
açılmaması hususunda sırasıyla Hükûmete, siyasi parti
gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahibine veya onların
göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.
Konuşma
süreleri Hükûmet ve gruplar için yirmişer dakika, önerge sahipleri için
onar dakikadır.
Şimdi, söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Hükûmet adına Binali
Yıldırım, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanı.
Gruplar
adına: Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hasip Kaplan,
Şırnak Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Faruk Bal, Konya Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Rıza Türmen, İzmir Milletvekili; AK PARTİ Grubu adına
Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili.
Önerge sahipleri:
Namık Havutça, Balıkesir Milletvekili, Süleyman Nevzat Korkmaz,
Isparta Milletvekili; Ali Özgündüz, İstanbul Milletvekili; Zeyid Aslan,
Tokat Milletvekili ve Abdullah Levent Tüzel, İstanbul Milletvekili.
Şimdi, ilk
söz, Hükûmet adına Sayın Binali Yıldırım,
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanının. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İzmir) Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri;
parti gruplarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilen, yasa dışı dinlemelerin
ve teknolojik araçlarla özel hayatın gizliliğine yönelik ihlallerin
tespiti, önlenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması hususunda bir
Meclis araştırması komisyonu kurulması önergesi üzerinde
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dinlemelerin, özellikle yasa
dışı dinlemelerin önlenmesine yönelik konunun yüce Meclisin
gündemine gelmiş olması çok önemli ve takdire şayandır.
Teknolojinin süratle gelişmesiyle birlikte, haberleşmenin sanal
ortamda giderek sesli ve görüntülü veya yazılı şekilde
yapılıyor olması toplumda dinlenme kuşkularını,
endişelerini de beraberinde getirmektedir. Bu olgu sadece Türkiye için
geçerli olmayıp teknolojinin ilerlediği gelişmiş Batı
ülkelerinde bile aynı şekilde mevcuttur. Dolayısıyla,
özellikle yasa dışı dinlemelerle mücadele edilmesi konusunda
yüce Meclisin oluşturacağı bu araştırma komisyonu
şüphesiz önemli bilgilere erişecektir ve bu bilgiler bu konuda
alınması gereken her türlü tedbir için önemli bir referans
oluşturacaktır.
Yasa
dışı dinlemelere geçmeden önce, izninizle dinlemeler konusunda
ülkemizde mevcut mevzuatın neler olduğunu ifade etmek istiyorum.
Türkiyede
iletişime müdahaleyle ilgili olarak ilk düzenleme 1999 yılında
yapılmıştır. 99da Terörle Mücadele Kanunu, 4422
sayılı Kanunda yapılan değişiklikle iletişimin
dinlenmesine imkân sağlanmıştır. Ancak yeni Ceza Muhakemesi
Kanunu (CMK) yürürlüğe girdikten sonra 5320 sayılı Kanunla 4422
sayılı Terörle Mücadele Kanunu geçersiz hâle gelmiş ve
Türkiyede iletişimin dinlenmesi konusu tekrar mevzuat
dışına çıkmıştır.
5397
sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun ile dinleme faaliyetlerinin tek bir merkezî,
idari yapı tarafından gerçekleştirilmesi amacıyla
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı
kurulmuş ve TİB adı altında idari bir birim ihdas
edilmiş ve bu birim de Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna
bağlanmıştır.
5397
sayılı TİBin kuruluşu dışında, 2559
sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu, 2803 sayılı
Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu ile 2937 sayılı
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı
Kanununun bazı maddelerinde değişiklik yapılmış,
kolluk ve istihbarat kurumlarına iletişimin TİB üzerinden
dinlenmesi konusunda yetkiler verilmiştir. Telekomünikasyon yoluyla
yapılan iletişimin tespiti, dinlenmesi, sinyal bilgilerinin
değerlendirilmesi ve kayda alınmasına dair usul ve esaslarla
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının
kuruluş, görev ve yetkileri hakkındaki ikincil mevzuat düzenlenerek
bu başkanlık 2006 yılı içerisinde faaliyete geçmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; vatandaşların
haberleşme hürriyeti Anayasanın 22nci maddesi ile güvence
altına alınmıştır. Ayrıca, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 8inci maddesi de bu yönde düzenleme
yapmış ve yasa dışı dinlemenin önüne geçmek için
hükümler koymuştur. Bu düzenlemelerin her ikisinde de kişilerin özel
hayatının, iletişim bilgilerinin güvence altında
olması hükmüne yer verilmiş, bunun ihlali hâlinde cezalar
öngörülmüştür. Türk Ceza Kanununda da bu yönde hükümler mevcuttur. Ancak
buna rağmen toplumda dinleniyorum endişesi sona ermiş
değildir. Bugün ülkemizde hemen hemen herkes bu endişeyi
yaşamaktadır. Bunun ortadan kaldırılması ve
haberleşme hürriyetinin önündeki bütün engellerin yok edilmesi hukuk
devletinin en önde gelen görevlerinden biridir.
Peki, bu noktaya
neden geldik, oraya biraz bakmak lazım. Az önce ifade ettim, Türkiyede
2006dan önce, TİBin kurulmasından önce, dinlemelerde tamamen bir
keyfîlik hâkimdi. Yasal dinlemeler bile, istihbarat kuruluşları veya
herhangi bir kurum tarafından rahatlıkla yapılabiliyor,
dinlemeye esas konuların dışına dahi çıkılarak bu
dinlemeler insanların mağduriyetine sebep olabiliyordu.
İşte 2006da yapılan düzenleme çok net bir sınır getirdi.
Bu sınır nedir? Üç kuruluş: Polis, jandarma ve istihbarat. Bütün
ülkelerde de böyledir.
İstihbarat
kurumları yabancı ülkelerde istihbarat faaliyetleri yapmak için
dinleme gerçekleştirirler, ülkenin güvenliği için, ülkeyle ilgili
herhangi bir yasa dışı oluşumun veya faaliyetin
varlığını takip etmek ve bunu idareyle, icrayla
paylaşmak istihbarat kuruluşlarının en önde gelen
görevidir. Aynı şekilde, polis ve jandarma da asayişle ilgili
olarak veya suçu önlemeye yönelik veya terörle mücadeleye yönelik dinleme
faaliyetlerini yasalar çerçevesinde yerine getirebilmektedir.
TİBin
kurulmasından önceki döneme baktığımızda burada ciddi
suistimalların olduğuna, dinlemelerin amacı
dışına çoğu kere çıktığına şahit
olduk. İşte bu yüzden bu dinlemelerin izin verme mekanizmasında
bir değişikliğe gidildi, bu değişiklik şudur:
Dinlemeye yetkili olan kurumların talepleri Telekomünikasyon
İletişim Başkanlığına gelecek, Telekomünikasyon
İletişim Başkanlığı da bu taleplerin hukuka uygun
olup olmadığını tespit edecek, eğer uygun bulursa
dinlenmesine izin verecek yani uç verecek. Bu şekilde uygulamalara
baktığımızda, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
bu tarafa geçen süre içerisinde Telekomünikasyon İletişim
Başkanlığına gelen dinleme taleplerinin 25.000 kadarı
geri çevrilmiştir; talepler yerinde görülmemiş, reddedilmiş ve
iade edilmiştir. Bu önemli bir gelişmedir.
Yine bu Kanunla
birlikte yaptığımız önemli bir değişiklik de
şudur: Burada, yasa dışı dinlemelerle elde edilen bilgiler,
belgeler, veriler asla ve asla delil olarak kullanılamaz,
kullanılması hâlinde de ağır cezaları var Türk Ceza
Kanununa göre.
Yine, Türk Ceza
Kanununda yapılan en son değişiklikle, bu Parlamentoda
yapılan değişiklikle, buradaki dinlemelerin cezası yüzde 50
oranında artırılmıştır. En son 2012de yapılan
değişiklikle, bu şekilde, yasa dışı dinlemelerin
cezası da Türk Ceza Kanununda artırılmıştır.
6352 sayılı, 2 Temmuz 2012de çıkarılan Kanun, İnternet
ortamında bu dinlemelerin yayılmasıyla ilgili cezalarda
artırıma gitmiştir.
Sonuç olarak, 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, 5397 sayılı Kanunla
telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesi yasal bir güvenceye
kavuşturulmuş ve bu faaliyetlerin tek merkezden yürütülmesi, dağınık
istihbarat veya delil araştırma nedenleriyle veya gerekçeleriyle yapılan
münferit dinlemelerin önüne geçilmiştir.
Özellikle ortam
dinlemesi, İnternet üzerinde kişilerin özel hayatına yönelik
bilgilerin veya görüntülerin yayınlanması veya farklı elektronik
araçlar kullanarak dinleme toplumda en fazla endişe kaynağı olan
yasa dışı dinlemelerdir. Bu dinlemelere yönelik alınacak
tedbirler, mutlaka bu araştırma komisyonunun konusunu teşkil
edecektir.
Bilinmesi gereken bir
şey var: Türkiye bu amaca yönelik bir başka adımı da
atmıştır. Geçen yıl Avrupa Komisyonu Siber Suçlar
Sözleşmesini ülkemiz imzalamak suretiyle İnternet ortamında
işlenebilecek suçlara karşı ortak hareket etme
mekanizmasına dâhil olmuştur. Bunun anlamı şudur: 49 ülke
bu anlaşmayı imzalanmıştır. Bu anlaşmanın
imzalanmasıyla birlikte de dolayısıyla 49 ülkeyle Türkiye adli
yardım anlaşması imzalamış oluyor ve bu şekilde
yapılanmayla yedi gün yirmi dört saat bilişim merkezlerinde haberleşme
oluyor. Bu haberleşmeyle anında buna müdahale ediliyor.
İnternette yasa
dışı bir faaliyet, kişilik haklarına yönelik, özel
hayata yönelik bir faaliyetle yasal mücadelenin zaman bakımından
zorluğu aşikârdır. Bir anda bir görüntünün veya bir haberin binlerce,
yüz binlerce, milyonlarca insana ulaşması gayet kolaydır birkaç dakika içerisinde.
Dolayısıyla, burada alacağınız tedbirlerin, yasal
tedbirlerin, hâkim kararının, savcı kararının en iyi
şartlarda, bir günde yerine getirilmesinin mümkün olduğunu düşünürsek
bu mücadelede daha farklı yöntemlerin geliştirilmesi
kaçınılmazdır. İşte o yüzden Avrupa Konseyi Siber
Suçlar Sözleşmesi bir araçtır. Burası, TİBle ve
bilişimle ilgili uygulayıcı birimlerle sürekli temas hâlinde
olacak, bu ve buna benzer olaylara müdahale etme imkânı bulacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu konuda düzenlemeler
yapılırken esas aldığımız ilke şudur:
Dinlemek istisna, haberleşme esastır. Yani gerek suçla mücadele
gerekse suçla ilgili başkaca elde imkân yoksa, delil bulmak gerekiyorsa
veya terörle mücadele konusunda bir çalışmamız varsa, burada,
dinleme, izleme, sinyal takip etme en önce akla gelen bir konu
olmamalıdır. Haberleşme özgürlüğü anayasal teminat
altındadır, kişilerin özel hayatı anayasal teminat
altındadır. Dolayısıyla, buna aykırı hareket
edenler mevcut mevzuat çerçevesinde gerekli cezalandırmayı mutlaka
görmelidir, görecektir. Bu konuda kanunlarımız açıktır.
Uygulamada yaşadığımız sorunlar olduğu bir
gerçektir. Dinlemeden şikâyet edenlerin bir üst mahkemeye de müracaat
etmediği maalesef bilinen bir gerçektir. Bütün bu konular
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Haberi olmuyor ki Sayın Bakan, haberi olmuyor
dinlendiğinden.
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) Haberi olduktan sonra da şikâyetçi olan yok, burası
enteresan. Bu da tabii anlaşılabilir bir şey çünkü uzun bir süre
alıyor, sonuç almak uzun bir süre alıyor ve tekrar vatandaş
davacı olduğu zaman, bu konular tekrar aleni hâle geliyor, tekrar,
bir daha bir mağduriyet yaşanıyor.
O bakımdan,
bu araştırma komisyonunun yapacağı
çalışmaların bundan sonraki düzenlemeler için de önemli bir
fırsat olacağını düşünüyorum ve bu önergeye Hükûmet
olarak biz de gereken desteği veriyoruz. Bütün parti gruplarına; AK
PARTİ, Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve
Barış ve Demokrasi Partisi gruplarına, toplumun önemle üzerinde
durduğu bu konuda gösterdikleri hassasiyete ayrıca teşekkür
ediyorum.
Çalışmanın
ülkemize, milletimize, insanımızın endişelerini gidermeye
katkı sağlaması dileklerimle yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten, gizli
dinlemeyle, telefon dinlemeyle, ortam dinlemeyle, teknik dinlemeyle ve çok
yönlü dinlemelerle ilgili, 2007 yılında seçildiğimizde, Meclise
geldiğimizde ilk yaptığımız işlerden biri bu
araştırma önergesini vermek oldu. Mecliste dört grup bulunuyordu ve
bu konuda ilk araştırma önergesini veren bir grup olduğumuzu
buradan ifade edelim.
Tabii ki Türkiye
bir hukuk devleti. Türkiye, Avrupa Birliği sürecinde, müzakere sürecinde
bir ülke olarak ulusal yasalarında ve bağlı olduğu
uluslararası sözleşmeler uyarınca ulusal üstü sözleşmeler
ve gelişen teknik karşısında nasıl bir
noktadadır, vahameti açısından bunu bir kez daha sizlerle paylaşmak
istiyorum. Bugün dört parti grubunun da benzer bir araştırma önergesi
vermesi, Sayın Bakanın demin açıkladığı,
Hükûmetin de destekliyor olabilmesi için maalesef, 2007-2012, beş yıl
geçti. Sayın Başbakanın ofisinde ve Meclisteki odasında da
böcek bulunmak suretiyle, üstelik gelişmiş böceklerden bulunması
nedeniyle böyle bir ihtiyaç hasıl oldu.
Bizim daha önceki
yasama faaliyetleri çalışmalarında verdiğimiz bilişim
hukukuyla ilgili, bütün maddelerle ilgili kanun teklifimiz vardı. Bu kanun
teklifimizin önemli bir kısmı, haberleşme gizliliğinin
ihlalinden, kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve
kayda alınmasından özel hayatın gizliliğine; kişisel
verilerin kaydedilmesine, verileri hukuka aykırı olarak verme ve ele
geçirme suçlarına, nitelikli ihlallere, şikâyet ve tüzel
kişilere kadar getirdiğimiz teklifler yakın zamanda Üçüncü
Yargı Paketi içinde yer aldı ve yasalaştı. Şu an
geldiğimiz vahim noktayı şöyle izah etmek istiyorum: Gizli dinleme,
telekulak, haberleşmenin kişilik haklarını ihlali gibi konular
öylesine bir noktaya geldi ki herkes bundan şikâyet eder bir noktaya
geldi. İsterseniz adına çete, gladio, derin devlet veya
kontrgerilla deyin, ne derseniz deyin, yasa dışı organize suç
örgütleri
Yine teknoloji,
bilişim, uydu yayınları derken cep telefonlarından böcek
diye tabir edilen dinleme cihazlarına, lazer
ışınlarından çanaklara, SMSlerden e-maillere,
İnternet üzerinden normal yaşamda hayatın her alanına giren
gizli dinlemeyi en çok suç çeteleri, dedektifler, rakip şirketler, siyasi
muhalifler, hemen hemen herkes ilgi alanı içinde görmektedir.
Gizli kaydı
olan en üst düzeyli askerî görüşmeler, uluslararası görüşmeler
önceden sosyal medyaya düşmektedir. Yazılı ve görsel medyaya
yansıyanlar, bu konuda güvenlik ortamının sıfıra indiği,
hiç kimsenin güvencesinin kalmadığı, her yapılanın da
yapanın yanına kâr kaldığı bir uygulama hukuk
devletini derinden yaralamaktadır. Yabancı ajanlar cirit atıyor,
yerli iş birlikçiler üç kuruşa ülkenin sırlarını
satıyor, aleyhte sahte deliller üretiliyor, özel yetkili polisler, özel
savcılar, özel yetkili mahkemeler sadece dinleme üzerinden,
olağanüstü, yargıyı şekillendirerek adaleti
yanıltıyor ve bunu çok da sıkça kullanıyor. Öyle bir
noktaya geliyor ki mahkeme kararları bir ay süreyle
sınırsız olarak şehirlerde ve metropollerde verilebiliyor
ve maalesef yargı da buna alet oluyor.
Mikro ses
kayıt cihazlarından dijital ses ve telefon kayıt
cihazlarına, casus kalemlerden gözlük, anahtarlık, kameralar, mikro
kulaklıklar, dinleme sistemlerine, GSM ortam dinlemeden bilgisayar
dinlemeye, yine kameralar, mikro kulaklıklar, dinleme sistemleri, GSM
ortam izleme, her türlü cihaz inanın sokakta, İnternet üzerinden,
Googlea girin, 49 liradan başlayan fiyatlarla açık açık
satılıyor, açık satılıyor. Girin bilgisayarlarınıza,
istediğiniz dinleme cihazlarının açık açık
satıldığını, hatta eve teslim gönderildiğini
görürsünüz. Kimsenin de bunu izlediği, takip ettiği yok.
Ceza
yargılamasının en tartışılan delil türü olarak,
gizli dinleme kayıtlarından torba iddianameler,
kesyapıştır iddianameler tamamen gizli dinleme üzerinden
oluşturulmaya başlandı. Hatta o kadar ki, yargı
mensupları, Anayasa Mahkemesinin en üst yargı mensupları bile
dinlemeden şikâyetçi ve bu dinlemeler yargıya intikal etti
biliyorsunuz yakın zamanda. Sonra, yürütme bu konuda şikâyet etti.
Başbakanın odasında bulundu. Yasama ise, bizler, hepimiz zaten
dinleniyoruz ve seçim döneminde yansıyan kasetlerin, dinlemelerin,
izlemelerin, görüntülerin etik, ahlaki yanı bir yana, yasal müeyyidesi
açısından da bugüne kadar hiçbir tespitin yapılmaması çok
daha vahim bir durum yaratıyor. Böyle olunca ne kişilerin özel
hayatı kalıyor ne haberleşme özgürlüğü kalıyor ne
kişilik hakları kalıyor ne normal bir yaşam kalıyor ne
Türk Ceza Kanunundaki müeyyideler etkili oluyor ne Ceza Muhakemesi
Kanunundaki usullere uyuluyor ve giderayak, gerçekten, bütün Türkiyeyi
şu an derinden etkileyen gizli dinleme olaylarına Meclisin ortak bir
çözüm, ortak bir akıl bulması, ortaklaşması bir zaruret hâline
geliyor. Bugün bu dört grubun ortak önergesiyle -bu hususun-
kurulacağı anlaşılıyor böyle bir araştırma
komisyonunun ve ben çok açık söylüyorum, çok geç kalınmış
bir adım bu.
Bakmayın, Anayasada
yazılıyor haberleşme hürriyeti, onun dışında,
kişilik haklarıyla ilgili hükümler, yine diğer parti grup
önergelerinde de dikkat ediyorum, aynı bizim bahsettiğimiz konuda yer
almalar var.
Böyle olunca
şöyle bir sorunla karşı karşıya kalıyoruz ve
kendi kendimizi sorgulamak zorundayız: Sadece anayasa, yasalar, bunu,
hukukunu yapmış ama uygulanmıyor. İşlemeyen bir durum
var yani işlemeyen yasalar, işlemeyen bir hukuk var ve maalesef
yargı kokmuş, tuz kokmuş. Tuz kokunca yargı bunun
müeyyidesini, yargılamasını nasıl yapacak? Çünkü yargı
bu işin içinde; yargı bu kirli delili, bu kirli dinlemeleri tek delil
olarak kullanıyor, soruşturmaya gizlilik kararı veriyor, gizli
tanık koyuyor; gizli delil olarak da bu gizli dinlemelerle Türkiyede
adalet yönlendirilmeye çalışılıyor.
Anayasanın
12nci maddesindeki, her kişinin
bağlı, dokunulmaz, devredilmez,
vazgeçilmez hakları, temel hak ve hürriyetler paspas ediliyor, 22nci maddesindeki haberleşme
hürriyeti ayaklar altına alınıyor, özel hayatın
gizliliği ortadan kaldırılıyor, ulusal üstü hukukta Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 8inci maddesindeki kişilik
hakları ortadan kaldırılıyor, Türk Ceza Kanunundaki bütün
hükümler ayaklar altına alınıyor. Terörle Mücadele Kanununa
dayanarak Silivride, KCK davalarında, olağanüstü davalarda, en son
avukatlara, Çağdaş Hukukçular Derneğinin avukatlarına yönelen
operasyonlarda hep aynı delil türüyle maalesef karşı
karşıya kalıyoruz.
Durum böyleyken
Şöyle bir durumla karşı karşıyayız: Madem ulusal
hukuk buna karşı, niye caydırıcı olamıyor?
İkincisi: Ulusal üstü hukuk madem buna karşı, neden bunun
önlemini alamıyor?
Birkaç saptama
yapmak istiyoruz bu konuda. En başta, Bunu kim kullanıyor yani gizli
dinlemeyi kim yapıyor? sorusuna cevap aramamız lazım. En
başta istihbarat örgütleri yani casus faaliyetleri, arkasından -bu,
Türkiyede daha önce dağınıktı, Sayın Bakan da
söyledi- JİTEM, jandarma istihbaratı, Genelkurmay istihbaratı,
emniyet istihbaratı, Millî İstihbarat -MİT- böyle
değişik dinlemeler vardı, onlar da birbirini dinliyordu. Gerçi,
şimdi, merkezîleştirildiği söyleniyor ama
anlaşılıyor ki hâlâ bu alışkanlık biraz sürüyor
gibi gözüküyor. Uygulamalar bunu gösteriyor.
Terörle Mücadele
Kanunu ile organize suçlarla ilgili düzenlemeler bu piyasaya talebi
artırdı, yani gizli dinleme cihazlarının alım
satım piyasasını da yükseltti.
Özel yetkili
mahkemeler bu alanda ciddi bir iş yapmaya başladılar. Özel
yetkili mahkemeler, hiçbir partinin, hükûmetin gözünün yaşına
bakmadı. Sağ-sol, farklı koalisyonlar dâhil hepsini izledi,
hepsi hakkında da gereğinde gizli servislerden yararlandı.
Medya
istihbaratından mafya istihbaratına, darbecilerden çetecilere,
sermaye şirketlerinin ticaret ve rekabetinden magazin izlemeye kadar,
bakın, buralardan özel güvenliğe, karısını,
kocasını izleyen özel dedektiflik bürolarından tutun, herkes bu
ülkede çok rahatlıkla dinleme yapıyor. Kim dinleniyor? dedik,
yargı Hepimiz dinleniyoruz. diyor, yürütme Dinleniyoruz. diyor;
yasama, Meclis Dinleniyoruz. diyor, Genelkurmay Dinleniyoruz. diyor, sivil
toplum kurumları Dinleniyoruz. diyor ve tabii ki vatandaş
Ayrımsız hepimiz dinleniyoruz. diyor ve özel yetkili mahkemelerin
sicili burada çok perişan bir vaziyette ortaya çıkıyor. Bu özel
yetkili mahkemelerin Meclis tarafından kapatılması isabetli
olmuştur ama ellerindeki davaya bakın demesi en yanlış
karar olmuştur. Bu mahkemeleri derhâl kapatıp, bu usulsüz
dinlemelerin prim görmesini önlemek gerekiyor.
Kişilik
hakları, hukuk, adalet yara alırken soruyorum, bunca kurumu dinlenen
bir ülke bağımsız olabilir mi? Böyle dinlenen bir ülkenin
bağımsız olması mümkün mü? Maalesef, değil.
Peki, bizde
TÜBİTAK ne yapıyor? TÜBİTAKa mahkeme bir dosya gönderiyor bir
sene onun cevabını gönderemiyor. AR-GEye, bu Meclis döneminde, bir
de 23üncü Dönemde dünyanın parasını ayırdık, yüzde 20
oranında artırdık. Bu dinlemelerle ilgili bir tane telefon
geliştirdiler -Mecliste sergilendi, o telefonu izlemişsinizdir- o
telefonun dinlenmemesi için karşı taraftakinde de aynı telefonun
olması gerekiyor, ilkel bir telefon sistemi çıktı ortaya.
Şimdi,
dinlemenin, izlemenin, gözlemenin yöntemleri o kadar çok fazla ki şu an
elinizde bulunan bir anahtarlık, gözlüğünüz,
kulaklığınız, kaleminiz, düğmeleriniz, çantanız,
kol düğmeleriniz, saatiniz hepsi bir dinleme, bir izleme, bir kayıt
cihazı olabilir; bu kadar yaygın, bu kadar piyasada
Le passe de
passe, bırakın
yapsınlar, bırakın geçsinler denilmiş. Bir hukuk devletinde
bu kadar serbest bir piyasa uygulanırsa gizli dinlemede
Başbakanı da böcek bulur, sıradan vatandaşı da bulur.
Bakın, önce
böcek cihazı satıyorlar, sonra böcek tespit cihazı
piyasasını harekete geçiriyorlar. Frekans analizleri var tarama arama
yapılıyor. Lazerli dinleme sistemleri ayrı, dijital olan
ayrı, ortam dinleme ayrı. Dinleme
biçimlerinde, SIM kart, fihrist, çanta, abajur, mouse, bilgisayar
mouseu, duvardaki tablolar, lambalar, avizeler, bütün bunlar dinleme için
birer araç gereç.
Peki, bu dinleme
bu kadar yaygın, bu kadar herkes yapıyor da bu Meclis bir önlem
alamıyor mu? Vallahi, bu piyasadaki satılanları izlerseniz,
takip ederseniz, kim alıyor, kim satıyor, yapan da belli olur,
uygulayan da belli olur. Bu çok basit, zor değil yani bu araç gereçlerin
satımı, izlenimi, denetimi sağlanırsa.
Şimdi, derler
ki: Dünyanın en büyük global kulağı, büyük kulak NSAda. Yani
bu Echelon, dünyanın en büyük telekulağı. Dijital Kale diye
bir roman vardı, orada anlatılır nasıl izlendiği.
Deniliyor ki: Burada dünyanın bütün elektronik haberleşmeleri
izleniliyor, kaydediliyor. Yani telefon, SMS, posta, bütün bunlar
kaydediliyor. Tabii, NSAnın (Ulusal Güvenlik Ajansı) yanında FBI (Federal Araştırma Bürosu), CIA ve sistem
çatışmaları başlıyor. İşte Çin, Almanya,
Fransada, biliyorsunuz Amerikanın Microsoft ürünlerini -bir ara-
Blackberry telefonları meclislerde kullanmayalım. gibi şeyler
yapıldı. Bize dokunmadığı için biz de ilk
geldiğimiz sene baktık Blackberry Mecliste
dağıtılıyor, bunun esprisi yapıldı
Bu sefer,
Linux işletim sisteminin kullanılması gibi bir durum ortaya
çıktı.
Peki, dinlemenin,
izlemenin yöntemleri yakın dönemde ne kadar değişti? Çok
uzağa gitmeyelim, soğuk savaştan bu yana birkaç örnek vereyim.
Bu 1972 Watergate skandalı
biliyorsunuz, ABDde dinlemenin en çok
1974te Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinde kurulan istasyonla Orta Doğunun tamamı izlenip
dinlenmiş. Yine, NASAnın Signet ağı diye tabir ediliyor,
Türkiyedeki görevli bütün diplomatlar dinlenmiş. Radarlarımız
bol, NATO üslerimiz çok bu ülkede. Patriotlar da geldi maşallah,
Patriotlar da bu tür kayıt dinleme sistemleriyle yakın
bağlantısı olan şeyler.
Sadece dinlemenin
maliyetinin 5 milyar dolar gözetleme endüstrisi olduğunu söyleyeyim.
Casusluk sistemi Wikileaksin kurucusu Julian Assange Hepimiz izleniyoruz.
demişti, o iddiada bulunmuştu. Evet, herkes dinleniyor ama
Türkiyedeki gibi pervasızca herkes dinlenmiyor. Hele yargıda,
adalette pervasızca dinlenip insanlara bu kadar ceza, eza çektirilmiyor
arkadaşlar.
Bu Meclisin
yapacağı çok önemli işler var, hayırlı
olmasını temenni ediyoruz grup adına.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özel
hayatın gizliliği ve haberleşme hürriyeti içerisine bir virüs
gibi sinen, dinleme olarak da ifade edilen konu hakkında Meclis
araştırma komisyonu kurulması konusunda Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, insan eşref-i mahlûkat olarak
yaratılmıştır. İnsanın yaradılış
fıtratında şeref ve haysiyet fıtratından gelmektedir.
Şeref ve haysiyet diğer yaratıklara göre sadece insana
bağışlanmıştır. Şeref ve haysiyetin ilgi
duyduğu, ilgili olduğu iki tane alan vardır hukukta; bunlar da
özel hayat, bir diğer ifadeyle özel hayatın gizliliği,
haberleşme hürriyeti, bir diğer ifadeyle haberleşme hürriyetinin
gizliliği.
İnsanlık,
tarihi boyunca bu iki değeri, kendisine yaradılış
fıtratından verilen o şeref ve haysiyeti koruyabilmek için
mücadele etmiş. Neticede, özel hayat ve haberleşme hürriyetinin
korunması evrensel değerlere yansımıştır.
Diğer
taraftan, bütün ülkelerin anayasasında olduğu gibi bizim
Anayasamızda da bu iki kavram korunmaya gayret edilmiş ve
mevzuatımıza da gerek Ceza Muhakemesi Kanununa gerekse Ceza
Kanununa bununla ilgili hükümler konulmuştur.
Son olarak da yeni
anayasa çalışmalarında bütün temel hak ve hürriyetlerin insan
şeref ve haysiyeti üzerine oturtulması, böyle bir perspektiften
anayasa yapılması dört siyasi partinin Uzlaşma Komisyonunda
kabul ettiği temel değer olarak alınmıştır.
Bu derecede önemli
olan, bu derecede evrensel değerlere yansımış, anayasalara,
mevzuatımıza yansımış olan, insanın şeref ve
haysiyetiyle ilgisi bulunan özel hayatın ve haberleşme hürriyetinin gizliliği
maalesef sokaklarda satılan 25-30 liralık aletlerle heder edilir bir
noktaya gelmiştir. O zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak buna bir
çare bulabilmek amacıyla dört partinin vermiş olduğu önergenin
kabulüyle bu konunun enine boyuna konuşulması gerekmektedir.
Milliyetçi Hareket
Partisi olarak biz, özel hayatın gizliliği ve haberleşme
hürriyetinin korunabilmesi ekseninde iki temel noktada araştırma
yapılmasını öneriyoruz: Bunlardan bir tanesi, kamu gücünü ve
kamu kaynaklarını kullanarak, kamu yetkisini aşarak
insanların özel hayatına giren ve haberleşme hürriyetini
-yetkilerini suiistimal etmek suretiyle- ihlal edenlerin
araştırılması, soruşturulması, diğeri ise
oluşturulan çeteler marifetiyle yasa dışı dinlemelerin
tespiti; bu temel iki insanlık değerini ihlal edenlerin hakkında
alınacak önlemlerin geliştirilmesi.
Değerli
arkadaşlarım, mesele vahim bir vaziyettedir. Vahametini ifade etmek
üzere önemli gördüğüm iki hususu sizlerle paylaşmak istiyorum: Bundan
bir tanesi, özel hayatın gizliliği ve haberleşme hürriyetinin
ihlali ile ilgili yapılmış bir ankette
vatandaşlarımızın yüzde 71,6sı bizzat kendisinin
telefonunun dinlenildiğine inanmaktadır, böyle bir algı
vardır. Bu demektir ki 75 milyonluk Türkiyede özel telefon kullanan
insanlarımızın yüzde 71i böyle bir kaygı içerisindedir ve
bu kaygı çok vahimdir.
Diğer
taraftan, bir köşe yazarının feryadını sizlerle
paylaşmak istiyorum. Bu sayın köşe yazarı köşesinde
feryat ediyor, diyor ki: Sen veya siz sevgili arkadaşlar, okurlarım
okumayanlarım, tanıdıklarım tanımadıklarım,
bürokratlar, siyasetçiler, sporcular, ünlüler, ünsüzler, kadınlar,
erkekler, büyükler, küçükler, güçlüler, güçsüzler hepiniz dinleniyorsunuz. Ve
ekliyor Hayasız kulağın dostu olmaz. Dinleyen hayasız
kulağın, kimi ne zaman dinleyeceği belli olmaz; kör kurşun
gibidir nereden çıkacağı belli olmaz. İşte bu
hayasız kulak, bu sayın köşe yazarının güzelce
tanımladığı hayasız kulak Türkiyede kimleri
dinlemedi. Sadece basına yansıyanları biliyoruz,
yansımayanları bilmiyoruz. Özel şahıslar dinlendi, ilgili
ilgisiz özel ihtilafı olan insanlar birbirlerini dinlettiler,
sanatçılar dinlendi, sporcular dinlendi, isimlerini elbette ki söylemeyeceğim.
Yargının içerisinde İstanbul Başsavcısı dinlendi.
Kim dinletti? Emrindeki, onun adına görev yapan savcı,
başsavcısını dinletti. Ankara Başsavcısı
dinlendi. Kim dinletti? Onun emrinde, onun adına görev yapan savcı
dinletti. Adliye santrali dinlendi, Yargıtay santrali dinlendi,
Yargıtayın değerli üyeleri dinlendi, Anayasa Mahkemesinin
üyeleri dinlendi, Danıştay Başkanı dinlendi, hâkimler
dinlendi, savcılar dinlendi. Bunlar yasal dinleme çerçevesi içerisinde
dinlenenlerdir deniliyor ancak yasal düzenlemenin de gayriyasallığına
örnek olan, olumsuz birer, hukuk tarihimize geçmiş ibret
vesikalarıdır.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Bakan biraz önce anlattı, düzenlemeler
yapıldı vesaire. O düzenlemelerden bir tanesi de işte, bu
hukuksuzluğu, bu, insan şeref ve haysiyetini rencide eden,
haberleşme hürriyetini ve kişinin özel alanını tahkir eden,
tahrip eden dinlemeler Adalet ve Kalkınma Partisinin
çıkardığı yönetmeliklerle yapıldı. Bunlardan bir
tanesi de Teftiş Kuruluna hâkimlerin dinlenilmesi yolunu açan yetkinin
verilmesiydi. Bununla ilgili, Türkiyedeki 12 binin üzerindeki hâkim ve
savcıdan 1 tanesi Ben dinlenmiyorum. diyemiyor, herkes
dinlenildiğinden emin. Bu korkuyla, bu baskıyla, bu kaygıyla, bu
endişeyle bu hâkim nasıl hak dağıtacak? Ya dinlenilmesi
neticesinde önüne bir kaset çıkarsa, önüne bir teyp kaydı
çıkarsa? Ya ertesi gün bakacağı davayla ilgili olmak üzere
İnternet'te dakikada -Sayın Bakanımızın ifade
ettiği gibi- yayılabilecek bir iftira kampanyasına maruz
kalırsa? İşte, burada, değerli arkadaşlarım,
tuzun koktuğu noktaya geliyoruz; dinleten yargı, dinlenilen
yargı, suçlu bu kapsam içerisinde yargı, suçluya ceza verecek olan
yargı. Yargının hâli de bu.
Değerli
arkadaşlarım, bunun dışında, belediye
başkanları dinlendi, özellikle muhalefet belediye
başkanları. Bunu ben birkaç defa daha söyledim. Bir daha
söyleyeceğim. Dinleneni de dinleyenler var. Bir belediye
başkanımız hakkındaki soruşturmada, dinleyeni dinleyen
bir makamdan belediye başkanımıza telefon geliyor, diyor ki:
Sizin şu önemli şahıs ile soyadınız aynı, bir
akrabalığınız var mı? Sayın Başkan da
hiçbir şeyden habersiz Hayır, yok. diyor. Yok dediği gün
gözaltında. Var olsaydı o sayın şahsiyetin akrabası
olması nedeniyle dinleyenler dinlediklerinin gereğini
yapmayacaktı. Dolayısıyla Türkiye bu hâle gelmiş bir
durumdadır.
Sivil toplum
örgütleri dinleniliyor, dernekler dinleniliyor, vakıflar dinleniliyor,
sendikalar dinleniliyor. Elhasıl hayasız kulak herkesin ensesinde.
Basın
mensupları dinleniyor değerli arkadaşlarım. Genelkurmay
başkanları en mahrem toplantılarında dinleniliyor.
Sayın Işık Koşaner, Sayın İlker Başbuğ
ve sıra kademesine göre herhâlde geriye kalanların tamamı.
Dinlemeden
nasibini olmayan yok. Oslo görüşmeleri dinleniyor. Yüzde 95 oranında
PKKyla anlaşıldığına dair ortaya çıkan
konuşmalar kamuoyuna yayılıyor. Siyasi partiler dinleniliyor,
teknik takibe alınıyor. CHP dinleniliyor, MHP dinleniliyor ve
diğer dinlenilen partilerin arasında Adalet ve Kalkınma Partisi,
sıranın, hayasız kulağın ne zaman kendisine
geleceği ihtimalini hiç değerlendirmiyor, bana sıra gelmez diye
düşünüyor ama ona da sıra geliyor. Sayın Başbakanın
evi dinleniliyor, Sayın Başbakanın ofisi dinleniliyor. O tarihe
kadar yapılan hiçbir iş yok. O tarihe kadar bakın ne oluyor?
Milliyetçi Hareket Partisi aleyhine teknik takip dinlemeler ve özel
hayatın gizliliğini ihlal, haberleşme hürriyetini ihlal ile bir
alçak ve izansız tuzak kuruluyor. Bu tuzağı Sayın
Başbakan oy devşiriciliğine dönüştürüyor, Ne özeli, genel
genel. diye bir de kabadayıca konuşuyor. CHP aleyhine yapılmış
teknik takipte ise mesele oy devşiriciliği çerçevesi içerisinde çok
basite indirilerek ve telaffuz etmek istemediğim ama söylemek zorunda
olduğum -Başbakanın ifadesiyle- uçkur meselesine
düşürülüyor.
Değerli
arkadaşlarım, bu işten sorumlu sayın bakan da dinlemelerle
ilgili şikâyet ortaya çıktığında nasihat veriyor,
diyor ki: Eğer suç işlememiş iseniz dinlenilmekten
korkmayın, çekinilecek bir şey yok. İş bu kadar basit ise
burada konuşmaya da gerek yok, Adalet ve Kalkınma Partisinin bu
önergeyi vermesine de demek ki gerek yok.
Değerli
arkadaşlarım, ne yapıldı? Yapılması gereken
hiçbir iş yapılmadı. Örneğin, Milliyetçi Hareket Partisi
aleyhine kurulmuş olan hain tuzak İnternet sitesinde
yayınlandı. Bunu yayınlatanın kim olduğu belli. Bunu
yayınlatan, Adalet ve Kalkınma Partisinin İl Genel Meclisi Üyesi
İbrahim Faruk Bayındır. İnternet sitesine para ödemiş,
ödediği kredi kartının numarası belli, İnternet
sitesiyle telefonla konuşmuş, konuştuğu telefon belli, aradan
iki yıl geçmiş, suçun faili yok. Kim bulacak bu suçun failini?
Siyaseten sorumlu olan AKP, Hükûmet, bitti. Anayasaya göre, işlenmiş
suçların soruşturulması görevini kolluk güçleri yapacaktır.
Elbette ki savcının denetimi vardır ama kolluk gücü eğer
siyasi iradede bir fren oluyor ise o takdirde felçli hasta gibi kolunu
kıpırdatmıyor. Ama zamanı geldiğinde de çok güçlü
çalışıyor. Örnek, AKPnin zülfüyârına dokunan bir olay oldu, çok da basit bir olaydı. Bir bakan
adına ÖSYMye -hatırlayın- sahte bir e-mail gönderilmiş, bir
öğrencinin yerleştirilmesine torpil anlamında. Bunun
sahteliği belli olduğu için derhâl AKPnin kurulu güçleri harekete
geçti, on iki saat içerisinde bu kişinin, sahte isimle, sahte kimlikle bu
sahtekârlığı yapmış olmasına rağmen kim
olduğu belli oldu, İstanbulda bulundu, Ankaraya kadar getirildi.
Demek ki burada bir farklılık var, burada bir çifte standart var.
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın. deniliyor ama bu
hayâsız kulak yılandan daha beter. Hiçbir zaman kimsenin gözünün
yaşına bakmamakta ve AKPye de acımamaktadır. Sıra
onlara da gelmiştir. Bakalım, Sayın Başbakanın
ofisinin dinlenilmesinden, evinin dinlenilmesinden, AKPnin diğer ilgi
alanına giren kurumlarının, kuruluşlarının,
odalarının dinlenilmesinden daha neler çıkacak?
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, tedbir alınıyor. Tedbir
nasıl alıyor? Sayın Başbakan kendisinin dinlenmesini
önleyecek tüm tedbirleri aldı. Başbakanlıktaki bütün korumalar
değiştirildi, memurlar değişik yerlere gönderildi, tamamen
bütün kadro yenilendi. E, Başbakan bundan sonra belki dinlenilmeyecek bu
tedbirler sayesinde. Ya yüzde 71,6sı dinlenildiğine emin olan
Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşlarına ne gibi bir tedbir
alınacak? Ya dinlemeleri önlemekle görevli olan yargı Kendim
dinleniyorum. diye kaygı duyuyorsa bu kaygıyı giderecek
nasıl bir tedbir alınacak? Ya Oslo gibi önemli bir görüşmede
bunlar ortaya çıkabilecek şekilde nüfuz etmiş bir dinleme
çetesine karşı ne gibi tedbir alınacak? Türkiye Cumhuriyeti
devletinin hini hacette kullanabileceği en büyük güç olan Genelkurmay
Başkanlığını dinleyecek kadar nüfuz etmiş çete
hakkında ne gibi önlem alınacak? Değerli arkadaşlarım,
zülfüyâra dokunan yerde tedbir var, zülfüyâra dokunmayan yerde tedbir yok.
Dolayısıyla
Mecliste kurulacak bu araştırma komisyonuyla, temenni etmekteyiz ki,
bu sorulara cevap verebilecek bir açıklıkta, bu sorulara cevap
verebilecek bir çerçeve içerisinde, demokrasinin, özellikle parlamenter
demokrasinin temel hak ve hürriyetler bağlamında en ciddi sorunu
hâline gelmiş bu kanayan yarayı birlikte, ortak akılla
çözebiliriz.
Değerli
arkadaşlarım, meselenin bir başka boyutu da var. Bu, sadece
insanların özel hayatına girilerek, haberleşme hürriyeti ihlal
edilerek yapılmış bir saldırıdan ibaret değildir;
bu, aynı zamanda toplumun tüm kesimini ilgilendiren bir tehdit ve
şantaj aracı olarak kullanılması ihtimalini de ortaya
koymaktadır. İhtimalden öteye geçerek, hayatta gördüğümüz,
basından edindiğimiz bilgilere göre, tehdit ve şantajın
hayatta geçtiğini de görüyoruz. Sokaklarda 15-20 liraya satılan ve
çok düşük cesametteki teknik aletler ile iki firma arasındaki rekabet
tehdit ve şantaj ile bir firmanın mahvına, diğer bir
firmanın ise hak etmediği hâlde önemli kazancına neden
olabilecek bir noktaya gelmiştir. Bu, aynı zamanda devlet görevini
ifa eden her türlü bürokrata, Türkiyeyi dışarıda temsil eden
büyükelçilerimizden ülkemizde devleti temsil eden valilerimize, kolluk
kuvvetlerimize, hâkimimize, savcımıza, elhasıl, devleti devlet
yapan ve kamu görevini ve yetkisini kullanan herkese karşı bir
şantaj aracı hâline gelmiştir ve bu şantajın yerine
getirilmesi demek kamu gücünün etkin bir şekilde kullanılamaması
sonucunu ortaya koymaktadır. Bu, aynı zamanda devlet gücü ile
vatandaşın korku imparatorluğunda bastırılması,
susturulması ve temel hak ve hürriyetlerini kullanmasını
engelleyen bir tehdit ve şantaj aracı hâline de gelmiştir.
Son olarak
değerli arkadaşlarım, bu, ülkenin bekası
açısından da yabancı istihbarat örgütlerinin nerelere kadar
sızabileceklerini ortaya koyan, çok ciddi ve vahim sonuçlar
doğurabilecek bir hâle bürünmüştür. Biri bizi gözetliyor. diye bir
laf vardır, bir dizi vardır. Şimdi, artık o Biri bizi
gözetliyor. lafı bitmiştir, Herkes herkesi gözetliyor, herkesin her
şeyi gün gibi ortada. gibi bir noktaya geldik.
Bütün
bunların değerlendirilmesi, incelenmesi ve her bir
vatandaşımızın temel hak ve hürriyetlerinin
başında gelen insan şeref ve haysiyetine dayalı bir
hayatı sürdürebilmesi için, özel hayatının gizliliği ve
haberleşme hürriyetinin tam ve kâmil anlamda sağlanabilmesi için
böyle bir araştırma komisyonuna ihtiyaç vardır. Bu komisyonun,
temenni ederiz ki Laf olsun, torba dolsun. anlamında değil,
gerçekten, işin ciddiyetine ve ulaştığı vahametine
göre bir inceleme yaparak, yüce Meclisin gerekli tedbirleri alabileceği,
yasal düzenlemeleri yapabileceği, ortak bir akılla bu ciddi soruna
çözüm bulabileceği bir çalışma ortamı oluşturulur
diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:17.39
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.54
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Haberleşme
özgürlüğü ve özel hayatın gizliliğine yönelik ihlallerin tespiti
ve önlenmesine yönelik tedbirlerin alınması amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerin
birlikte yapılacak ön görüşmesine devam edeceğiz.
Hükûmet yerinde.
Şimdi, söz
sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Rıza Türmen,
İzmir Milletvekili
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
RIZA TÜRMEN (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yasa dışı
dinlemelerle ilgili bir araştırma komisyonu kurulması konusunda
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak için
huzurunuzdayım.
Telefon
dinlemeleri, yasa içi olsun yasa dışı olsun, bir kere özel hayat
bakımından, insan hakları bakımından potansiyel bir
tehdit niteliğini taşıyor her zaman. Bir insanın
konuşmalarına müdahale ediyorsunuz ve bu konuşmalara ortak
oluyorsunuz. Zaten işin esasında, temelinde bir özel
yaşamın gizliliğinin ihlali yatıyor, potansiyel bir ihlal
yatıyor. Tabii, işin başka tarafları da var; bir de
konuşan diğer taraf var, onu da dinliyorsunuz. Bir de tabii,
dinlenenin bundan hiçbir haberi yok yani dinlenen yasa dışı
mı dinleniyor, yasa içi mi dinleniyor, yasal mı dinleniyor, tamamen
kendi bilgisi dışında oluyor bütün bunlar. Yani bütün
bunları toplayınca bu konunun ne kadar nazik, insan hakları
bakımından ne kadar önemli olduğunu daha iyi görmek mümkün. O
nedenle, bu dinlemeler konusunun son derece özenli bir biçimde, çok dikkatli bir
biçimde düzenlenmesi gerekiyor; yani ne zaman yasa dışıdır
dinleme, ne zaman yasaldır, hangi durumlarda? Ancak son derece istisnai
durumlarda. Hangi istisnai durumlarda bu dinlemelere izin verilmesi gerekir? Bu
çok ince, nazik bir konu.
Kanuna
baktığımız zaman, CMKnın 135inci maddesine
baktığımız zaman şunu görüyoruz: Bir kere, bu dinleme,
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı yanında, suç
işlendiğine dair kuvvetli şüphenin varlığı
yanında, aynı zamanda, başka suretle delil edilmesi
imkânının bulunmaması durumunda söz konusu olabiliyor yani
telefonun dinlenmesi, yasal olabilmesi için en son çare olarak
başvurulması gereken bir tedbir, başka tedbirlerle bu suçun
izlenmesi, suç işlendiğinin önlenmesinin mümkün olmaması durumunda
başvurulacak bir tedbir. Onun dışında, hâkimin
vereceği kararın çok ayrıntılı olması lazım
yani tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim
aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısının
tespitine imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı, süresinin belirtilmesi
lazım. Yani kanunda da -görüyorsunuz- epeyce ayrıntılı bir
biçimde düzenlenmiş bu. İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına
baktığınız zaman orada da görüyorsunuz yani özel
yaşamın bir ihlali, potansiyel bir ihlali söz konusu olduğu için
orada da büyük bir itinayla bu hâkim kararlarının neleri
kapsaması, hangi ayrıntıları kapsaması gerektiği
belirtiliyor, hâkim kararlarının hangi durumlara inhisar etmesi
gerektiği belirtiliyor filan.
Şimdi,
bizdeki uygulamaya bakarsanız, bizdeki uygulama hiç de böyle değil.
Ne kanunun öngördüğü itinalı bir şekilde telefon dinlemeleri
yapılıyor ne de İnsan Hakları Mahkemesinin öngördüğü
kriterlere uygun bir şekilde telefon dinlemeleri yapılıyor,
bizde bu koşullar yerine getirilmiyor. Bizde son derece keyfî bir
şekilde, hâkim kararı bazen var bazen yok, hâkim kararı olsa
bile bu hâkim kararının koşulları yerine getirilmemiş
yani efendim, işte, telefon numarası, süre, isim, bunlar
belirtilmeden bir liste getiriliyor hâkimin önüne, hâkim sadece telefon
numaralarından oluşan bu listeyi onaylıyor. Biliyorsunuz, bunu
gösteren en güzel hikâye, o telefon numaraları içinde hâkimin kendisi de
var ve hâkim kendisi dinleme yetkisi verdiğinin, izni verdiğinin
farkında değil; bu kadar gelişigüzel, bu kadar keyfî bir şekilde
yapılıyor ve herkes dinleniyor.
Şimdi,
Sayın Bakan biraz önceki konuşmasında bu İletişim
Kurumunun 25 bin dinleme talebini reddettiğini söyledi. Bu çok güzel de,
peki, kaç talebi kabul etti acaba, onu söylemedi. Bu kabul edilen taleplerin
sayısı ne kadar, ben asıl onu merak ediyorum.
Tabii,
uygulamalara baktığınız zaman şöyle şeyler
görüyorsunuz: Bir dönem 163 tane yargıç dinlendi yasa dışı
bir şekilde. Yani yargı, 163 yargıç, hâkim kararı olmadan
dinlendi.
Bir de
bakıyorsunuz, Adalet Bakanlığı Teftiş Kuruluna,
yargıç ve savcıları dinleme izni veriliyor, dinleme yetkisi
veriliyor. Bu korkunç bir şey tabii. Yani Teftiş Kurulu,
yargıçları ve savcıları dinleme yetkisine sahip oluyor.
Teftiş Kurulu ne savcıdır ne polistir ne kolluktur ve ondan
sonra, bu yasa dinlemeler yayınlanıyor, yasa dışı
dinlemeler gazetelerde çıkıyor çarşaf çarşaf. Bu, gazetede
çıkan dinlemeleri siyasi iktidar kullanıyor, kendi amaçları için
kullanıyor.
Tabii yani
dinlemeler, aslında yasa dışı dinlemeler birkaç amaca
hizmet ediyor. Eğer bir siyasi baskı, bir grup üzerinde bir
baskı kurmak istiyorsanız bunları gayet rahat
kullanabiliyorsunuz. Tabii yasa dışı dinleme dediğimiz
zaman burada, ya hiç hâkim kararı olmayan dinlemeleri ya da hâkim
kararı olsa bile usulüne uygun olarak verilmemiş hâkim kararıyla
yapılan dinlemeleri kastediyoruz.
Aslında ikisi
de aynı nitelikte yani usulüne uygun olarak verilmemiş bir hâkim
kararıyla, hiç hâkim kararı olmadan yapılmış bir
dinleme arasında hukuken hiçbir fark yok tabii, ikisi de yasa
dışı dinleme.
Burada bu tür
dinlemeler, işte, bir özel hayatın ihlali olduğu kadar bir
siyasi baskı unsuru olarak da kullanmaya son derece elverişlidir.
Tabii, çok
basında çıkan haberler, hep işte siyasi kişilerin
dinlenmesiyle ilgili spektaküler haberler oluyor, onlar basında
çıkıyor, onların, işte Başbakanın dinlenmesi söz
konusu oldu, Genelkurmay Başkanının dinlenmesi söz konusu oldu.
Genelkurmay Başkanının, Başbakanın dinlenmesi tabii
bir de güvenlik boyutu katıyor işe. Yani, devletin önemli
işlerinin konuşulduğu telefon konuşmaları da demek dinlenebiliyor,
işin bir de bu tarafı çıkıyor ama bir de gazetelerde
çıkmayan, sokaktaki vatandaşların dinlenmesi meselesi var. Bu,
bence daha da vahim. Eğer sokaktaki vatandaş, hiçbir siyasi
niteliği olmayan, gündelik hayatını yaşayan sokaktaki
vatandaş dinlendiğinden kuşkulanıyorsa, böyle bir korku
içinde yaşıyorsa, böyle bir güvensizlik içinde yaşıyorsa ve
de dinleniliyorsa üstelik bu, gerçekten, bir ülkenin demokratik bir düzen
kurması bakımından çok vahim bir tablo. Bence, işin en
ciddi tarafı da bu yani siyasilerin dinlenmesinin yarattığı
çeşitli sakıncaların yanında bu sakıncaların söz
konusu olmadığı, gündelik hayatını yaşayan
sokaktaki vatandaşın dinlenmesi ve vatandaşın böyle bir
korku içinde olması. Bu, işte demokratik toplum düzeniyle
bağdaşmayan bir durum, bunu düzeltmek lazım.
O nedenle,
kurulması öngörülen araştırma komisyonunun alabileceği
önlemler, yapabileceği şeyler çok burada. Fakat, her şeyin
başında, araştırma komisyonunun bu tedbirlerle topluma bir
güven verebilmesi lazım; en önemli yapabileceği şey bu. Bir
güven verebilmesi lazım ki bu toplumdaki bu korku ortamı, bu herkesin
dinlendiği ortam
Türkiyede insanların yüzde 70i dinlendiğine
inanıyor. Tabii, yüzde 70i dinlendiğine inanınca dinlenmeyenler
de bundan alınıyor Ben adam değil miyim? Niye beni
dinlemiyorlar? diye, böyle bir düşünce de doğabiliyor. Yani bu
ortamı düzeltebilecek bir güven verebilmesi lazım araştırma
komisyonunun, en önemli fonksiyonu bu olacak.
Tabii, bu güveni
verebilmesi belki de biraz da şuna bağlı: Bu dinlemelerde çok
önemli bir rol oynayan Telekomünikasyon Kurumu Başkanlığı
bağımsız bir kurum değil, bunlar Hükûmete bağlı
bir kurum ve Hükûmet bu kurumu, eğer siyasi iktidar istiyorsa bu kurumu
kendi siyasi amaçları için kullanma imkânına sahip. Topluma bir güven
verilebilmesi için bu yasa dışı dinlemeler bakımından,
dinlemeler bakımından bir güven verilebilmesi için, dinlemelerde
önemli bir rol oynayan bu kurumun mutlaka bağımsız bir kurum
hâline getirilmesi lazım.
Nitekim, Anayasa
Mahkemesi, 2009 yılında açılan davada, Telekomünikasyon Kurumu
İletişim Başkanının Başbakan tarafından
atanmasını iptal etti, Başbakan tarafından atanması
Anayasaya aykırıdır dedi. Anayasa Mahkemesi şöyle diyor:
5651 sayılı Yasaya göre İnternet yoluyla yapılan
yayınlara erişimin engellenmesi, 5397 sayılı Yasa
gereğince telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti,
uygulanması konularında kamu düzeni ve kamu güvenliğiyle ilgili
görevleri bulunan kurumun başkanlığını yürüten
Telekomünikasyon İletişim Başkanının önemli yetki ve
sorumluluklarla donatıldığı, bu nedenle üst düzey yönetici
kapsamında bulunduğu ve atamasının da müşterek
kararname ile yapılması gerektiği açıktır diyor ve bu
nedenlerle bu kural, yani Telekomünikasyon İletişim
Başkanının Başbakan tarafından atanması
kuralı, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunundaki bu kuralı Anayasaya
aykırı bulduğu için iptal ediyor. İptal edilmiş
olmasına rağmen Başbakan tarafından atanan Telekomünikasyon
İletişim Kurulu Başkanı görevine devam ediyor. Yani,
Anayasa Mahkemesinin Anayasaya aykırılığını
saptadığı bir kişi, aslında bu karar hiç yokmuş
gibi Başbakan tarafından atanmış olarak görevine devam
ediyor.
Tabii, bütün
bunlar siyasi iktidarın iletişime müdahalesi açısından
büyük bir güvensizlik yaratıyor. Bu güveni sağlamanın birinci
yolu, önce bu kurumun bağımsız bir kurum hâline getirilmesidir.
Tabii, işin
başka bir yönü daha var: Yasa dışı dinlemelerle elde edilen
delillerin aynı zamanda yasa dışı elde edilen deliller
kapsamında görülmesi gerekiyor. Tabii, yasa dışı elde
edilen deliller sadece telefon dinlemeleri değil, başka yollardan da
elde edilen deliller var ama yasa dışı elde edilen deliller
bakımından Türkiyede çok büyük bir problem var.
1 Şubat 2011
tarihli bir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı var,
Desde/Türkiye kararı. Bu, yasa dışı elde edilen delillerle
ilgili bir karar. Bu karar diyor ki: Bir kere hukuka aykırı
yöntemlerle elde edilen delillerin yargılamada kullanılması, bu
delil tek başına mahkûmiyete yol açmamış olsa bile yani
mahkûmiyet kararı bu delile dayanmamış olsa bile, adil
yargılamanın ihlalidir. diyor. Ondan sonra, bu karardaki başka
bir şeyi söylüyor. Davacı, polisteki ifadelerin dosyadan
çıkarılmasını istiyor fakat bu talebi hiçbir şekilde
cevaplandırılmıyor, bunu dikkate alıyor mahkeme ve
İnsan Hakları Mahkemesi son cümlesinde şunu diyor: Dava
dosyasına hukuka uygunluğu kuşkulu delilin konulması,
savunma hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlalidir
diyor yani hukuka aykırı elde edilmiş bile değil, hukuka
uygunluğu kuşkulu bir delilden söz ediyor. Yani hukuka
uygunluğunun kesinleşmemiş olduğu, hukuka uygunluğunun
kuşkulu olduğu bir delilden söz ediyoruz burada. Bunun bile dosyaya
konmuş olması savunma hakkının ve adil yargılama
hakkının ihlalidir. diyor.
Şimdi, bunu
tabii, dilerdim ki Türkiyedeki hâkimler de bu kararı okusun çünkü, bu
uygulamada böyle değil. Uygulamada şöyle bir durum var: Ceza
Muhakemesi Kanununun 230uncu maddesi, (1)inci fıkrası hukuka
aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin gerekçede açıkça
gösterilmesini talep ediyor. Oysa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararından da gördüğümüz gibi, hukuka aykırı olarak elde
edilen delillerin dosyaya hiç girmemesi gerekir yani gerekçede gösterilmek
değil, hiç girmemesi gerekir.
Bunu nasıl
sağlayacağız peki? Bu zor bir soru: Nasıl sağlayacağız?
Şundan zor bir soru: Çünkü genelde pek çok davada kısıtlama
kararı alınıyor, hâkim kısıtlama kararı veriyor.
Kısıtlama kararı verince savunma avukatları dosyayı
inceleyemiyor, dosyadaki delilleri inceleme imkânına sahip olmuyorlar yani
dosyadaki delillerin hukuka uygun mu, hukuka aykırı mı elde
edildiğini savunma avukatı göremiyor ve bu delillere itiraz edemiyor.
Bu delillere itiraz edemeyince o zaman bu işi yapmak
Savunma avukatı
yapamadığına göre bu işi kim yapacak? Bu işi hâkim
yapacak, yargıç yapacak, davayı gören yargıç yapacak.
Davayı gören yargıç iddianameyi aldığı zaman,
iddianameyi gördüğü zaman bir de bakacak ki, iddianamede işte efendim
hâkim kararı olmadan, hukuka aykırı bir şekilde dinlemeyle
elde edilmiş bir delil var. O zaman hâkimin bu iddianameyi reddetmesi
gerekir, mutlaka reddetmesi gerekir. Biz bunu sağlamak için bir kanun
teklifi getirdik, bu kanun teklifinde dedik ki: Ceza Muhakemesi Kanununun
174üncü maddesinin (1)inci fıkrasına (d) bendi eklenmek suretiyle
hukuka aykırı delilleri içeren iddianamelerin cumhuriyet
başsavcılığına iade edilmesi gerekir. Bence bu son
derece önemlidir gerek dinlemeler gerek başka yollardan hukuka
aykırı bir şekilde elde edilen deliller bakımından.
Şimdi, tabii, polis, kolluk
kuvveti dinlememesi gereken telefonları dinliyor hukuka her zaman uygun
olmayan bir şekilde ama asıl dinlemesi gereken telefonları da
dinlemiyor. Bir örnek vermek gerekirse Mehtap Civelek
Mehtap Civelek Seni
öldüreceğim. diyen eşi tarafından kaçırılıyor.
Bu yeni bir olay. Ailesi polise koşuyor, polise diyor ki ailesi: Yahu,
kızın cep telefonu açık, sinyallerden yerini bulun lütfen
kızın. Polisin cevabı şu: Siz galiba Arka Sokaklar
dizisini fazla izlemişsiniz bu aralar. diyor polis ailesine ve bu talebi
yerine getirmiyor. Kırk sekiz saat sonra Mehtap kocası
tarafından öldürülüyor. Polis eğer bu telefonu dinlemiş
olsaydı, Mehtapın açık olan telefonunu dinlemiş
olsaydı, sinyalleri almış olsaydı, Mehtapın nerede
olduğunu bulacaktı, belki de bugün Mehtap Civelek hâlâ hayatta
olacaktı. Yani, bir de dinlenmesi gereken yerlerde polisin dinlemesi söz
konusu, bu da başka bir sorun.
Özel
yaşamın ihlali ya da kanuna aykırı delillerden söz ederken
bu son, Çağdaş Hukukçular Derneğine yapılan
baskınları hiç bahsetmemek olmaz. Çağdaş Hukukçular
Derneği, bildiğiniz gibi, sabahın olmadık bir saatinde,
üçte, dörtte vahşi bir şekilde kapılar kırılarak,
kendileri tutuklanarak, gözaltına alınarak götürülmüşlerdir ve
bunu yaparken, avukatların eşyaları aranırken, el
konulurken, savcı bulunmamıştır. Ceza Muhakemesi Kanunu
119uncu maddesi hâkimin arama ve el koyma kararı için açık kimlik
ararken, hâkimin arama kararında böyle bir şey yoktur. Hâkimin
kararında bir kısım avukatların kullanımında
olabilecek yerler gibi açık olmayan, son derece belirsiz bir ifade
kullanılmıştır. Yani, hâkim kararı, arama kararı
bu bakımından sakattır. Bu sakat karara rağmen sabahın
dördünde aranmış, evleri kırılmış, büroları
kırılmış ve avukatlar olmadan ve savcı olmadan,
savcı gelmeden arama yapılmıştır. Bu da tabii, burada
bulunan delillerin, hukuka aykırı bir şekilde elde edilmiş
delilin çok tipik bir örneğidir. Eğer, bizim teklifimiz kabul
edilmiş olursa -olabilir belki diye düşünüyorum, makul bir teklif
çünkü, akıllı bir teklif gibime geliyor- o zaman hâkim iddianamede
bakacak, bu şekilde elde edilmiş delilleri reddedecektir.
Bu kurulacak olan
komisyonun hayırlı olmasını dilerim.
Çok teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi, önerge
üzerinde söz isteyen, AK PARTİ Grubu adına Yılmaz Tunç,
Bartın Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yasa dışı dinlemelerin, özel hayatın
gizliliğine yönelik ihlallerin tespiti, önlenmesi ve gerekli tedbirlerin
alınması konusunda verilen Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeler üzerinde AK PARTİ Grubu
adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Özel hayatın
gizliliği ve haberleşme hürriyeti en temel insan hakkıdır.
Bu hak, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde garanti
altına alınmış, Anayasamızda da Kişinin Hak ve
Ödevleri başlığı altında, temel hak ve hürriyetlerin
korunması amacıyla güvence altına
alınmıştır. Anayasanın 20nci maddesinde, herkesin,
özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme
hakkına sahip olduğu ve özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamayacağı belirtilmiştir. 12 Eylül 2010
halk oylamasıyla da kişisel verilerin korunması
Anayasamızda yerini almış, herkesin, kendisiyle ilgili
kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip
olduğu ve bununla ilgili tedbirlerin alınması gerektiği
anayasal güvence altına alınmıştır. Anayasanın
22nci maddesinde de herkesin, haberleşme hürriyetine sahip olduğu ve
haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu, millî güvenlik, kamu
düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel
ahlakın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri ve birkaçına
bağlı olarak usulünce verilmiş hâkim kararı olmadıkça,
yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde
kanunla yetkili kılınmış mercinin yazılı emri
bulunmadıkça haberleşmenin engellenemeyeceği, haberleşmenin
gizliliğine dokunulamayacağı hususu anayasal güvence altına
alınmıştır.
İnsanların
ulusal üstü belgelerle ve anayasayla güvence altına alınmış
olan haklarının ihlali, hiç kuşkusuz kabul edilemez. Bu
hakların ihlalinde gerekli yaptırımların mutlaka
olması gerekir. Ancak, açıkça söylemek gerekirse, AK PARTİ
iktidarına kadar bu konuda da ülkemiz maalesef yeterli bir düzeyde
değildi. Bu hakların korunmasını sağlayacak cezai
yaptırımlar, dinleme ve izlemelerle ilgili denetim mekanizmaları
yoktu. 2004 yılında yeni Ceza Kanunumuzun yürürlüğe girmesiyle
birlikte Özel hayatın gizliliğini ihlal ve Kişisel verilerin
korunması başlıkları altında düzenlenen maddelerde
Anayasamızda teminat altına alınan ve uluslararası
sözleşmelerin koruduğu bu özgürlüklere müdahalenin yaptırımları
mevzuatımızda yerini almış oldu.
Özel hayatın
gizliliğini ihlal eden suçların kamu görevlisi tarafından ve
görevinin verdiği yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle ya da belli bir
meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan
yararlanmak suretiyle işlenmesi hâlinde verilecek cezanın da
yarı oranında arttırılacağı yönünde düzenlemeler
yapılmıştır. Mevzuatımızda yerini alan bu cezai
yaptırımlara rağmen özel hayatın gizliliğini ihlal,
yasa dışı dinleme ve gizliliğin görüntü veya seslerin kayda
alınması suretiyle ihlal suçları ve bunların
yaptırımlarıyla ilgili kamuoyundaki yoğun şikâyetlerin
devam etmesi üzerine 2 Temmuz 2012 tarihinde Üçüncü Yargı Paketi olarak
adlandırdığımız Yargı Hizmetlerinin
Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapan Kanunla da özel hayatın gizliliğini ihlal suçunda cezalarda
artışlar yapılmıştır.
Özel
hayatının gizliliğini ihlal suçunun değiştirilmeden
önceki hâli altı aydan iki yıla kadar hapis cezasını
öngörürken, bu ceza arttırılmış, bir yıldan üç
yıla kadar hapis şeklinde düzenlenmiştir. Ayrıca, maddenin
eski hâlinde Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması
suretiyle ihlal edilmesi hâlinde verilecek ceza bir kat
arttırılır. şeklinde değiştirilerek ceza daha da
ağırlaştırılmıştır.
Kişilerin
özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı
olarak ifşa eden kimsenin iki yıldan beş yıla kadar hapis
cezasıyla cezalandırılacağı, ifşa edilen bu
verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması hâlinde de
aynı cezaya hükmolunacağı yönünde mevzuatımızda
ağırlaştırıcı düzenlemeler
yapılmıştır.
Görüldüğü
üzere, özel hayatın gizliliğini ve haberleşme hürriyetini
ihlalin ceza kanunlarındaki yaptırımları AK PARTİ iktidarıyla
mevzuatımızda yerini almış, kamuoyunda bu suçlarla ilgili
endişelerin artması üzerine de cezalarda artırıma
gidilmiştir.
Yine aynı
şekilde, yeni Ceza Muhakemesi Kanunumuz yürürlüğe girinceye kadar
haberleşmenin dinlenmesi ve denetlenmesi konusunda da ülkemiz
mevzuatında düzenleyici bir kural yoktu. Uygulamada, 1412 sayılı
Ceza Muhakemeleri Kanununun 91inci maddesinde yer alan sanığa gönderilen
mektuplar, vesair mersule ve telgrafların postanede zaptedileceğine
ilişkin kuralın kıyasen uygulanması suretiyle
haberleşmeler denetlenmiş, bu tür delil derlemeleri, özellikle
doktrinde de yoğun eleştirilere konu olmuştur.
Ülkemizde
iletişimin denetlenmesi ve telefonların dinlenmesi, 1 Haziran 2005
tarihine kadar Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu
çerçevesinde gerçekleştiriliyordu. 2005 yılında Ceza Muhakemesi
Kanununun yürürlüğe girmesiyle birlikte adli ve istihbari amaçla
iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasına yönelik
faaliyetlerin nasıl yapılacağı hususunda
mevzuatımızda önemli düzenlemeler gerçekleştirilmiş oldu.
Buna göre, Ceza Muhakemesi Kanununun İletişimin tespiti, dinlenmesi
ve kayda alınması başlıklı 135inci maddesinde, bir
suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada suç
işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin
varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi
imkânının bulunmaması durumunda hâkim veya gecikmesinde sakınca
bulunan hallerde cumhuriyet savcısının kararıyla
şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla
iletişiminin tespit edilebileceği, dinlenebileceği, kayda
kalınabileceği ve sinyal bilgilerinin
değerlendirilebileceği, cumhuriyet savcısı tarafından
verilen kararların derhâl hâkimin onayına sunulacağı hüküm
altına alınmıştı.
Kararların
yerine getirilmesi, iletişim içeriklerinin yok edilmesi
başlıklı 137nci maddesinde de, dinlemeye ilişkin
kararın uygulanması sırasında şüpheli hakkında
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi ya da
hâkim onayının alınamaması hâlinde bunun uygulanmasına
cumhuriyet savcısı tarafından derhâl son verileceği, bu
durumda yapılan tespit veya dinlemeye ilişkin kayıtların
cumhuriyet savcısının denetimi altında en geç on gün içinde
yok edilerek durumun bir tutanakla tespit edileceği; tespit ve dinlemeye
ilişkin kayıtların yok edilmesi hâlinde soruşturma
evresinin bitiminden itibaren en geç on beş gün içinde cumhuriyet
başsavcılığının tedbirin nedeni, kapsamı,
süresi ve sonucu hakkında ilgilisine yazılı olarak bilgi
vereceği yönünde düzenleme yapılmıştır.
Teknik araçlarla
izleme başlıklı 140ıncı maddesinde de Katalog
suçlar dediğimiz suçlar işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin bulunması ve başka suretle delil elde edilememesi
hâlinde şüpheli veya sanığın kamuya açık yerlerdeki
faaliyetlerinin ve iş yerinin teknik araçlarla izlenebileceği, ses
veya görüntü kaydının alınabileceği; teknik araçlarla
izlemeye hâkim, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde cumhuriyet
savcısı tarafından karar verileceği, cumhuriyet
savcısı tarafından verilen kararların yirmi dört saat
içinde hâkim onayına sunulacağı hükümleri yer
almıştır. Usulüne uygun şekilde hâkim kararlarıyla
yapılan dinlemelerin sınırını aşan bir durum söz
konusu olduğunda da, bu durumda da yine yasa dışı dinleme
söz konusu olacağından, bunu yapan kamu görevlileri de kanunda
verilen cezalara muhatap olacaklardır.
Değerli
milletvekilleri, haberleşme hürriyetini, özel hayatın
gizliliğini ve kişisel verilerin korunmasını
sağlayacak yaptırımlar son on yıllık dönemde ülkemiz
mevzuatında yerini almıştır. Bir suç dolayısıyla
yapılacak soruşturma ve kovuşturmalarda da dinleme ve izlemenin
ne şekilde yapılacağı usul kanunlarımızda yine AK
PARTİ döneminde yerini almıştır. Yasa dışı
dinlemeler, özel hayatın gizliliğini ihlal eden görüntü ve ses
kayıtlarının basın yayın yoluyla ifşa edilmesiyle
ilgili olarak birtakım çevreler hep kara propaganda yapmış, bu
konuda AK PARTİ iktidarını eleştirmişler, hatta hiçbir
mesnedi bulunmadığı hâlde suçlayıcı ifadeler
kullanmışlardır. Üzülerek söylemek gerekir ki bu işlerde
iktidarın parmağının bulunduğuna ilişkin
bazı beyanatlarda bulunanlar da olmuştur. AK PARTİyi bu konuda
eleştirenlerin, hatta haksız bir şekilde suçlamalarda
bulunanların iktidar oldukları dönemlerde telefon dinlemeleri ve
izleme konusunda mevzuatımızın yeterli
olmadığını, uygulamada tam bir kargaşanın
olduğunu unutmamak gerekir.
O dönemlerde,
dinlemeye ve istihbarat toplamaya yetkili olan kuruluşlarımız
özel şirketler ile birebir muhatap olduğu için suistimale, yasa
dışı dinlemelere ve izlemelere açık bir durum söz
konusuydu. Bir denetim mekanizması yoktu. AK PARTİ Hükûmeti bu durumu
ortadan kaldırmak için 2005 yılında 5397 sayılı
Yasanın çıkarılmasını sağladı. Sayın
Bakanımızın da ifade ettiği gibi, bu yasayla
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı kurularak
bir denetim mekanizması oluşturuldu. Dinlemeye yetkili
kuruluşlarımız öncelikle yargıdan aldıkları izni
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına iletmekte,
bu talep burada hukuki olarak incelendikten ve teknik tanımlaması
yapıldıktan sonra telefon şirketlerine durum
aktarılmaktadır. 2005 yılından itibaren Türkiyede
iletişimin denetlenmesi tedbiri tek bir merkezden Telekomünikasyon
İletişim Başkanlığı tarafından
yürütülmektedir ancak bu durum Türkiyedeki bütün dinlemelerin sadece tek bir
merkezden ve TİB tarafından yapıldığı
şeklinde anlaşılmamalıdır.
TİB, dinleme
yapılacak birim ile dinlenilecek iletişim aracının
hizmetini sağlayan kurum-operatör arasında yer almaktadır. Buna
göre; Emniyet, Jandarma ve Millî İstihbarat Teşkilatı mahkeme
kararını aldıktan sonra artık doğrudan ilgili
operatöre gitmemekte, bunun yerine TİBe başvurmakta, diğer
işlemleri de TİB yerine getirmektedir. TİB başta olmak
üzere bütün operatörler ve ilgili güvenlik ve istihbarat kuruluşları,
iletişimin denetlenmesi kapsamında yer alan faaliyetleri mümkün
kılacak her türlü teknik altyapıyı kurmuş durumdadırlar.
Mahkeme kararı çerçevesinde bu operatörlerden alınan her türlü bilgi,
belge ve kayıtlar, TİB aracılığıyla, bilgi
güvenliği kriterlerine uygun olarak, dinleme yapan ilgili kurumlara
aktarılmakta ve arşivlenmektedir. Her türlü telefon dinlenmesi
mutlaka hâkim kararıyla yapılmak zorundadır. Telekomünikasyon
İletişim Başkanlığı istisnai olarak, hâkimin
verdiği kararı hukuki ve teknik açıdan kanunlara ve teknik
altyapıya aykırı gördüğünde devreye girerek bu konuda
gerekli itirazları yapabilmektedir. TİB bunu, hâkimin vermiş
olduğu kararı inceleyerek, eksik ya da yanlış olup
olmadığını denetleme yetkisine sahip bir makam olarak
yapmamaktadır; idari bir organ olarak sadece üst mahkemeye itiraz
edebilmektedir, yapılan itiraz hiçbir şekilde, hâkimin vermiş
olduğu kararın uygulanmasını durdurmamaktadır.
Tedbirin uygulanması ancak kararına itiraz edilen mahkemenin veya
kararı inceleyen üst mahkemenin kararıyla mümkündür. Bu şekilde
düzene kavuşmuş olan telefon dinleme ve izleme sayesinde, dinleme ve
izlemeye yetkili kuruluşlarımız tarafından birçok
olayın aydınlatılması sağlanmış, çeteler
çökertilmiş, geçmişte faili meçhul olayların yoğun
yaşandığı ülkemizde artık faillerin kısa sürede
yakalanmaları sağlanmıştır.
Temiz bir toplum
için, şeffaf bir yönetim için gerekli düzenlemeleri yapan, bireyin
özgürlüğünü esas alan, temel hak ve hürriyetler konusunda son derece
hassas olan AK PARTİyi yasa dışı dinlemelerle ilgili
olarak eleştirenler, kendileri iktidarda oldukları dönemlerde bu
düzenlemeleri maalesef gerçekleştirememişlerdir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bizler, AK PARTİ olarak, yasa
dışı dinlemenin bir insan hakkı ihlali olduğuna
inanıyoruz ve suç şüphesi olan kişinin, yargı kararı
olmadan dinlenemeyeceğini savunuyoruz. Bunun için mevzuatımızda
gerekli düzenlemelerin yapılmasını sağladık.
Geçmişte tam bir düzensizliğin olduğu, kimin kimi dinlediği
belli olmayan, bir denetim mekanizması bulunmayan bu önemli konunun düzene
kavuşturulması için gerekli mevzuatı ve altyapıyı
hazırladık. Ancak, buna rağmen, birtakım kötü örnekler öne
çıkarılarak önceki kaotik durum unutulmakta ve iktidarımız
haksız bir şekilde suçlanmaktadır. Bu suçlamaların
çoğu da iyi niyetle bağdaşmayan, siyasi propagandaya dönük
çabalardır. AK PARTİ Grubu olarak bu konuda verdiğimiz
araştırma önergesiyle de bu konuda ne kadar hassas olduğumuz
açıktır.
Telefon dinleme
suçla mücadelede önemli ve etkili bir yöntemdir. Türkiyede herkesin
dinlendiği yönündeki iddia ve söylentiler, bu söylentiler de
abartılı değerlendirmelerdir. Böyle bir uygulama hukuken, teknik
ve pratik açıdan ve ülkenin gerçekleri çerçevesinde mümkün değildir.
Suçla mücadele faaliyetlerini hukuk sınırları içerisinde tutmak
ve temel hak ve özgürlükler ile kamu düzeni ve güvenliği arasında
hassas bir denge kurmak, demokratik toplumların en önemli özelliklerinden
ve önceliklerinden biri olarak kabul edilmelidir. Demokratik hukuk
sistemlerinde güvenlik birimleri kamu düzeni ve güvenliğini
sağlamanın yanı sıra, herkesin temel hak ve hürriyetlerden
en iyi biçimde ve eksiksiz yararlanmasını temin etmekle görevlidir.
Yani kolluk, bireyi, toplumu ve devleti birlikte korumak zorundadır. Bu
nedenle, bilgi toplama faaliyeti esnasında bireyin hak ve hürriyetlerini
zedeleyecek teknikler en son yol olarak görülmeli, hak ve hürriyetlere müdahale
niteliği taşıyan tekniklerin uygulanması
zorunluluğunda da mutlaka kanuna ve hâkim kararına
dayanılmalıdır.
Mahkeme
kararlarıyla gerçekleştirilen yasal dinlemeler ile yasa
dışı dinlemeleri birbirine karıştırmamak gerekir.
Tüm yasal düzenlemelere ve etkin cezai yaptırımlara rağmen
böcek, gizli kamera gibi dünyadaki teknik gelişmelerin bu konuda
sağladığı yasal olmayan tüm yöntemleri kullanarak
kişiler arasındaki konuşmaların dinlendiği, kayda
alındığı ve bu kayıtların basın-yayın
yoluyla hukuka aykırı bir şekilde
kullanıldığı yönündeki kamuoyunda oluşan
algının giderilmesini de sağlamak zorundayız. Bunun için
yüce Meclisimize sorumluluklar düşmektedir. 23üncü Dönemde Cumhuriyet
Halk Partisinin eski Genel Sekreteri Önder Savın bir merkez valisiyle CHP
Genel Merkezinde gerçekleştirdikleri konuşmanın ortam dinlemesi
yoluyla kaydedildiği iddiasıyla bir araştırma komisyonu bu
Mecliste kurulmuştu ve raporunu da Meclise sunmuştu ancak o dönemdeki
araştırma sadece bir olaydan yola çıkılarak, çerçevesi
sınırlı bir araştırma şeklinde
gerçekleşmişti. Görüşmekte olduğumuz araştırma
önergesinin kapsamı ise daha geniş. Yasa dışı
dinlemelerin hangi araçlar kullanılarak
yapıldığının, bu araçların nasıl temin
edildiğinin, bu araçların imal, ithal ve bulundurulması
konusunda yasal bir kısıtlama bulunup
bulunmadığının ve yaşanan bu sorunun çözümü
amacıyla alınması gereken yasal, idari ve istihbari ve
diğer önlemlerin tespiti amaçlanmaktadır.
Yasa
dışı dinlemeler ve özel hayatın gizliliğine yönelik
ihlallerin ülkemiz gündeminden çıkarılması için
iktidarıyla, muhalefetiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bugün çok
önemli bir adım atmış durumdayız. Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak bu araştırma önergelerinin bugün Genel Kurulda kabul
edilmesiyle birlikte çok detaylı bir araştırma
yapılacağına ben inanıyorum ve yapılacak
araştırma sonucunda alınacak önlemlerin, alınması
gereken tedbirlerin kamuoyundaki endişeleri ortadan
kaldıracağına inanıyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle, önergenin kabulüyle kurulacak araştırma komisyonunun
ülkemiz için hayırlı uğurlu olmasını diliyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkanım, Sayın Hatip
yanlış bir bilgi verdi Genel Kurula. Yanlış bilgi şu:
Ankara Sulh Ceza Mahkemesinde polis de bir Türkiyede ortam dinleme
kararını aldı, jandarma da aldı. Ancak o dönemin Adalet
Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin Bey ona itiraz etti. Kanun
yararına jandarmanın kararı bozuldu, dinlenilmedi. Hâlen
Türkiyede polisin o kararı dinleniyor. Yani Türkiyedeki yasa
dışı dinlemelerin, yasa dışı izlemelerin, yasa
dışı fişlemelerin asıl kaynağı AKP
Hükûmetidir.
Bilgilerinize arz
olsun.
BAŞKAN
Sayın Tanal, teşekkür ederim. Sözleriniz tutanaklara geçti.
Evet, şimdi
önerge sahipleri adına Namık Havutça, Balıkesir Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Yanlış bilgi ama.
BAŞKAN
Aydınlandık Sayın Tanal, teşekkür ederim.
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa
dışı dinlemeler üzerinde şahsım adına söz
aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, AKPli
sözcü arkadaşımızı dinlerken Türkiye'nin özgürlükçü,
demokratik ve yargı sisteminin güllük gülistanlık bir ülke
olduğu izlenimini edinebilir buradan dinleyenler. Ama bugün muhatap
olduğumuz ve tartıştığımız konunun
mağdurlarından bir tanesi olan Sayın Başbakan Ben
dinleniyorum. diye Türkiyede tüm kamuoyuna bunu ifade etmedi mi? Yani biz
burada olmayan bir şeyi mi değerlendiriyoruz acaba?
Şimdi, bizim
Grup Başkan Vekilimiz YARSAV Başkanıyken dinlendi. Burada,
Anayasa Mahkemesi üyeleri dinlendi, ana muhalefet liderini bizzat takip ettiğini
ve dinlendiğini Sayın Başbakan ifade etmedi mi? Burası
neresi? Demokrasinin, hukuk devletinin, yargı
bağımsızlığının olduğu gerçek bir hukuk
devleti mi? Burası nasıl bir devlet? Ben buradan soruyorum
değerli arkadaşlar. Bugün, bunu biz söylemiyoruz, istatistikler
söylüyor ve bizzat Ulaştırma Bakanımız söylüyor, rakamlar
veriyor, 71 bin kişi dinlendi ve bunların bin kişisinin
nasıl dinlendiği belli değil.
Şimdi,
bakın, burada yasalar ortada. Arkadaşımız az önce yasal mevzuatı
okudu, değerlendirdi. Bizim sözcümüz de, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde görev yapan yargıç arkadaşımız da teknik bir
değerlendirme yaptı. Evet, Ceza Muhakemesinin 135inci maddesi, suçu
ve suçluluğu önleme, suçluyu bulma bakımından çok önemli bir
yasa olarak düzenlendi, Avrupanın birçok ülkesinde var. Peki,
yanlışlık nerede, arıza nerede?
Bakın,
Ayvalık Belediye Başkanımız ihaleye fesat
karıştırmaktan sorgulandı. Bir baktık, Ayvalıkta
basın bültenlerine düştü, bizim Belediye Başkanımız
sabaha karşı yaka paça Ayvalıkta gözaltına
alındı. Efendim, suç, ihaleye fesat karıştırmak. Ne
zaman gerçekleşmiş? Sekiz ay önce yani suç gerçekleşmiş,
gidin kardeşim, ihaleye fesat karıştırmanın -burada
avukat arkadaşlarımız var- ceza muhakemeleri ilgili kanununda
telefon dinlenmesi için üç unsurun olması gerekir.
Bir: Başka
türlü delil elde etme imkânınin olmaması gerekir.
İki: Kuvvetli
şüphenin varlığı gerekir.
Üç: Kanunda
tanımlanan suçlardan birinin olması lazım; kaçakçılık,
ihaleye fesat karıştırma, örgütlü suçlar, vesaire
Bu da
yetmiyor, bu üç unsurun birlikte gerçekleşmesi gerekir.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, ben buradan soruyorum: Ayvalık
Belediyesindeki ihaleye fesat karıştırma suçunun delilleri
Ayvalık Belediyesi encümen kararlarında, oradaki dosyalarda, ihaleye
fesat karıştırma dosyalarında yok mudur, bunlar incelendi
mi? Bakın, arıza, düzenlemeden kaynaklanmıyor. Bugün,
insanların özel hayatını, haberleşme hürriyetini,
Anayasada düzenlenen bu çok önemli, demokrasinin temel kriteri olan, temel hak ve
özgürlüklerin en önemlisi olan özel hayatın gizliliği ve
haberleşme gizliliği ayaklar altına alınıyor.
Benim belediye
başkanımın altı ay telefonu dinleniyor. Bakıyoruz, bu
bilgilerin gizli olması gerekiyor eğer suçla bir ilgisi yoksa, ertesi
gün Balıkesir gazetelerinde okuyoruz. Bunlar olmadı mı?
Peki, Ergenekon
davasında ne oldu? Balyoz davasında ne oldu? Biz, o telefon
dinlemelerini, savcılık kayıtlarında gizli tutulması
gereken, ifşa edilmemesi gereken o bilgileri ertesi gün gazetelerde
okumadık mı? Peki, nedir bu kanunun amacı? İnsanların
özel hayatını, haberleşme gizliliğini, sevgilisiyle,
karısıyla, çoluğuyla çocuğuyla konuşmalarını
ifşa etmek mi? Böyle bir devlete hukuk devleti denilebilir mi? Böyle bir
devlete demokratik bir devlet denilebilir mi? En sonunda -bütün bunlar
yaşandı- işte bizim Grup Başkan Vekilimiz Sayın
Başbakana dokununca Sayın Başbakan Evet, benim de telefonum
dinleniyor. diye televizyonlarda çıktı, bir de kendisinin
-arkadaşımız demin ifade etti- mağdur olduğunu ifade
ediyor. Ya buradan ben bu Türk milletine sormak istiyorum: Bir ülkenin
Başbakanı, on yıldan beri bu ülkeyi sen yönetiyorsun; MİT
emrinde, İçişleri Bakanı emrinde, her şey emrinde. Sen
neden şikâyet ediyorsun? Sen şikâyet ediyorsan biz ne
yapacağız? Benim avukat arkadaşım ne yapacak? Sabaha
karşı yaka paça gözaltına aldığınız,
tutukladığınız avukat arkadaşım ne yapacak? Ben
buradan soruyorum avukat arkadaşlarıma: Avukatların
aranması sıkı şekil koşullarına bağlı
değil midir? Yargının en önemli kurucu unsurları
arasında sayılan iddia, savunma ve yargı mercinin kurucu unsuru
olan avukat arkadaşımız -hangi sebeple olursa olsun- demokratik
hukuk devletinin en önemli öğesi olan, savunmanın temel direği
olan avukat arkadaşımız, Çağdaş Hukukçular
Derneği Başkanı gözaltına alınıyorsa,
yanında savcı yoksa, tutuklanıyorsa, siz hangi hukuk
devletinden, hangi yargı bağımsızlığından
bahsedeceksiniz?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Haydut devlet, haydut devlettir o.
NAMIK HAVUTÇA
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ben buradan soruyorum: Türkiye
Cumhuriyeti demokratik bir hukuk devleti mi? Bakın, -bugün
arkadaşlarımız demin değindi- 2009 yılında
Savcı Zekeriya Öz, Dost Tarikatının öldürülen lideri emekli
asker İhsan Güven cinayetiyle ilgili İstanbul 14. Ağır Ceza
Mahkemesine yazdığı yedi sayfalık raporunda Başbakan
ve bakanların da telefonunun dinlendiğini dile getiriyor ve bu bir
yıl önce oluyor, Sayın Başbakan bunu bugün gündeme getiriyor.
Evet, demokratik bir ülkede, yargının bağımsız
olduğu gerçek bir hukuk devletinde, hiç kimsenin yasa dışı
dinlenmesi söz konusu olamaz, olmamalıdır ama Türkiyede bugün
yapılan araştırmalarda Türkiye insanının, Türkiyedeki
insanların, avukatların,
milletvekillerinin yüzde 80i telefonlarının dinlendiğini
düşünmektedir. Değerli arkadaşlarım, böyle bir demokratik
devlet olur mu? Nasıl bu noktaya geldik? Sayın Başbakan
Yardımcımız değerli bir hukukçumuz, kendisini bir hukukçu
olarak saygıyla karşılıyoruz. Hukukta bir karine
vardır, hepiniz bilirsiniz, bize öğretilen ilk şey, masumiyet
karinesi. Evrensel hukukun en önemli ilkesidir bu. Haklarında
kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı oluncaya kadar herkes
masumdur. Sayın Bakan, 2 milletvekili arkadaşımızın,
hatta 8 milletvekili arkadaşımızın haklarında
kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı var mı? Bu
arkadaşlarımız üç yılı aşan bir zamandır
Silivride ne yapıyor? Böyle bir şeyin izahı olabilir mi
demokratik devletlerde? Nasıl izah edeceksiniz?
O nedenle, bakın,
biz Türk halkına şunu söylüyoruz: Türkiye Cumhuriyeti,
çağdaş, özgürlükçü, çoğulcu bir demokratik sistemde herkesin
ekmeğini aşını namusuyla, alın teriyle
kazandığı gerçek bir hukuk devleti olsun; temel arzumuz budur,
uğraşımız da budur. Büyük Atatürkün temellerini
attığı Türkiye Cumhuriyetini ancak böyle bir rejimle taçlandırabiliriz.
Ama bugün eğitimde adalet yok, bugün sağlıkta adalet yok, bugün
çalışma yaşamında adalet yok, bugün yargıda adalet
yok, bugün Türkiyede adalet yok, adalet arıyoruz. Değerli arkadaşlarım,
inanın, bunu sağladığımızda, Türkiyede adaleti
sağladığımızda, Türkiyede yargının
bağımsızlığını
sağladığımızda, Türkiyenin o çağdaş
uygarlık düzeyinin üzerine çıkma idealine, gerçek bir hukuk devletine,
gerçek bir demokratik devlete hepimizin çabalarıyla ulaşmak için çok
az bir zaman kaldı. Ama bunun için demokrasinin evrensel kriterlerini
hayata geçirmemiz ve gerçek bir hukuk
devletini ve demokratik devleti savunmamız gerekiyor.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi söz
sırası, önerge sahibi olarak şahsı adına söz isteyen
Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa
dışı dinlemeleri araştırmak üzere bir komisyon
kurulması hakkında söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Gerçek
demokrasilerin en belirgin özelliği çoğulculuktur. Herkesin
düşündüğünü ifade edebildiği, istediği gibi
yaşayabildiği bir rejimin adıdır demokrasi.
Çoğulculuğun çerçevesini de Anayasada belirtilen hak ve hürriyetler
tayin eder.
Değerli
milletvekilleri, son günlerde anayasal güvence altında olan
haberleşme hürriyetinin gayrimeşru yöntemlerle yapılan izleme ve
dinlemelerle çiğnendiği yolunda birçok iddia vardır kamuoyunda.
Hükûmet bugüne kadar bu iddiaları bihakkın araştırıp
kamuoyunu rahatlatmak yerine beylik cümlelerle geçiştirmeyi,
iddiaların üstünü örtbas etmeyi tercih etmiştir. Bu duruş, hukuk
devletinin duruşu değildir. Hükûmetin bu duyarsızlığı
herkeste ve her kesimde rahatsızlık yaratmıştır.
Üstelik dinlemenin hangi yöntemlerle yapıldığı, alınan
dinleme izninin sınırlarının tam olarak ne olduğunun
belirsizliği, bazı mahkemelerin izinsiz dinlemelerle mahkûmiyet
kararları verdiği şikâyeti, hukukçular tarafından
sıkça dillendirilmekte, bu konuda halktaki kaygılar gittikçe
artmaktadır. Bu belirsizlik ile birbirlerine ve devletine karşı
şüpheci bir toplum yaratılmakta ve ağır travmalara
sebebiyet verilmektedir. Bu dinlemelerin zaman zaman siyaset arenasında da
bir araç olarak kullanılması, sandıkta görülemeyen hesapların
gayrimeşru dinlemelerle görülmek istenmesi, böylece muhalefetin dizayn
etme ve susturulmaya yeltenilmesi girişimlerine şahit olmak yine son
on yıldır ülkemizin karşılaştığı AKP
gerçeklerinden biri hâline gelmiştir.
Siyasette
dinlemeler, izlemeler, gizli çekimler, CD ve kaset hazırlamalar ve böylece
insanların namus ve şerefinin pazara çıkarılması, özel
hayatının afişe edilerek ocaklarına incir ağacı
dikilmesi AKP döneminin en utanç verici anıları olarak
hatırlanacaktır. Kamuoyuna yansıyan ahlaksız ve
gayrimeşru dinlemelerin ve alçakça kurulan pusuların faillerinin
bugüne kadar ortaya çıkarılamamış olması da Hükûmet
için bu utancı katbekat artırmaktadır. Bu tehlikeli
gidişata dikkat çekenler olmadı mı? Oldu. Başta, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak biz defalarca uyardık. Ancak bu bayağı,
pespaye yöntemlerle, bel altı vuruşlarla elde edeceği bilgileri
kazanç olarak gören Hükûmet, bu uyarılarımıza maalesef kulak
asmamıştır. Hatta, Sayın Başbakan, insanın ülke
yöneticilerine Allahın bir emaneti olduğunu unutarak, bu
dedikoduları meydan meydan dillendirerek bu istismarın
sefasını sürmüştür. Milliyetçi Hareket Partisine kurulan alçakça
pusu sonucunda elde edilen CD ve görüntüler için Başbakan bakın neler
diyordu: Bu görüntüler özelidir diye nitelendirmek çok çirkin. Buna özel
denebilir mi? Cezalarını bulsun deriz. Adı ne olursa olsun
bunlar Parlamentonun çatısı altında yaşayamaz. Sanki
suçüstü rüşvetle yakalanmış dişli dişsiz vekilleri biz
görmemişiz, onları Meclise yeniden
taşımamışsınız gibi, sanki tarihî evleri
kısa günün kârı şeklinde üçer, beşer cukka edenleri
duymamışız gibi. Daha sayalım mı? Hangi birine
işlem yaptınız? Soruyorum size. Hangi birine ceza verdiniz?
Mevzubahis kendiniz olursa, mesela Sayın Hayati Yazıcıya bir
gazetecinin elektronik posta atması ile tüm devleti harekete geçirip faili
hemen ortaya çıkardınız. Güzel, doğru ama Milliyetçi
Hareket Partisi söz konusu ise seyrettiniz, gizli gizli keyif
çattınız. Milliyetçi Hareket Partisi aleyhinde hazırlanan gizli
CDler ortaya çıktıkça parmak hesabı yapıyordu Sayın
Başbakan: Kaldı 11, 10,
Değerli
milletvekilleri, ahlaksızca yapılan ve özel hayata tecavüz eden
gayrimeşru dinlemelere tevessül etmek ve onlara göz yummak, sessiz kalmak
yüce dinimiz tarafından da hoş
karşılanmamıştır.
Hucurât suresi
müminlere birbirlerinin gizli hâllerini araştırmayı
yasaklıyor, tecessüs kelimesini kullanıyor. Nûr suresi 27nci ayeti
Müslümanlara izin verilmedikçe evlere girişi tasvip etmiyor. Peygamberimiz
buyuruyor: Benim Allahın resulü olduğuma şahâdet eden her
kimse, izin alıp selam vermeden bir eve girmesin."
Kenzül-Ummâl'dan
naklen bir hadiseyi sizlerle paylaşmak istiyorum değerli
milletvekilleri. Halife Hazreti Ömer (RA) Medinede dolaşırken bir
evden sarhoş naraları geldiğini işitir ve suçüstü yapmak
için binanın arkasından evin içine gizlice girer ve adamı içki
masasında yakalar. Ey Allahın düşmanı!
Yaptığının gizli kaldığını mı
sanırsın? deyip adamı azarlayınca, adam "Ey
müminlerin emiri! Dur. Eğer ben Allaha karşı bir suç
işlediysem sen üç suç işledin. Demiyor mu yaradan ya Ömer? Bir:
Birbirinizin gizli hâllerini araştırmayın. İki: Evlere
kapıdan girin. Üç: Evlere izin alarak girin. Sen hangi birini yaptın?
Hadi, ben günahkâr bir kulum, sen ise müminlerin emirisin ve ben Allah'ın
sana emanetiyim. Sen neden Allah'ın emirlerine uymadın? Hazreti
Ömer, o, adaletin sembolü sevgili, gözyaşları içerisinde helallik
alarak evden çıkıyor, gidiyor.
Sayın
Başbakan, Milliyetçi Hareket Partisine karşı yapılan zulme
seyirci kaldın ve -hâlâ daha gazetelerden okuyoruz- sana emanet
vatandaşların mahremiyetlerine gizli dinlemeler yoluyla tecavüz
ediliyor; sustun, susuyorsun.
Milleti
dinlemelerle sindirmeye çalışıyor ve bunu da iktidarda kalma
araçlarından biri olarak görüyor iseniz "Alma mazlumun
ahını, çıkar aheste aheste." demişler. Aynı
densizlik şimdi de Başbakanın başına patladı.
Başbakanın makam odasının da birileri tarafından
dinlendiği ortaya çıkınca kıyamet koptu. Hangi densiz ya da
densizler bir ülkenin başbakanını dinlemeye karar verir ve bu
ayıplı fiilden ne beklerler, bunları ortaya
çıkarırsanız bileceğiz. Başbakanın bu işi ne
kadar sürede sonuçlandıracağını göreceğiz ancak
bildiğimiz şudur ki Milliyetçi Hareket Partisine yapılan zulme
seyirci kalan Başbakan, herhâlde kendisi için bu densizliği sineye
çekmeyecektir, sineye de çekmemelidir zaten. Çünkü vatandaş büyük bir
korku içerisindedir, Başbakanın mahremiyetinin dinlenebildiği
bir ülkede kendisinin özel hayat gizliliğinin
kalmadığının farkındadır.
Değerli
milletvekilleri, kanun yapıcılar ve kanunu uygulayan hukuk
adamlarının dinlemelerin nasıl ve kimler tarafından
yapıldığı ile ilgilenmek yerine, ortaya
çıkardığı dedikodu ve söylentilerle ilgilenmeleri ve âdeta
atalet içinde, hareketsiz kalmaları da bir başka garabet
oluşturmaktadır.
Son günlerde,
ülkenin Başbakanının makam odasının
dinlenilebilmiş olması ve bunun bizzat Başbakanca
dillendirilmiş olması, yıllarca muhalefet tarafından ortaya
atılan bu iddiaların ne kadar önemli, ne kadar ciddi, ne kadar
doğru olduğunu ortaya çıkarmıştır ve aynı
zamanda insanlarımızın da daha güvensiz ve daha despotik bir
yönetim içerisinde yaşadıklarına dair korkularını
kuvvetlendirmiştir. Telefonlarda vatandaşlarımız
kendilerini rahat hissedememekte, evlerinde bile rahat
konuşamamaktadırlar.
Bir diğer
önemli husus da şudur değerli milletvekilleri: Anayasa Mahkemesinin
Yüce Divan sıfatıyla gördüğü yargıda rüşvet
davasında, soruşturma esnasında elde edilen delillerin, dinleme
ve ses kayıtlarının hukuka aykırı bulunmuş
olması ve tüm sanıkların beraat ettirilmiş olması; öte
taraftan, bazı alt derece mahkemelerinin de hâlâ daha bu yasa
dışı dinlemelere dayanarak mahkûmiyet kararı veriyor
olması da ayrı bir hukuki tartışmayı
başlatmıştır.
Anayasada teminat
altına alınan haberleşme hürriyeti ve özel hayatın
gizliliği ilkelerinin korunmasına yönelik büyük bir tehdit içeren
yasa dışı dinleme uygulamaları ve düzenlemelerinin önüne
geçilebilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir araştırma
komisyonunun kurulması mecburiyeti hasıl olmuştur. Bu beklenti
başta Sayın Başbakan olmak üzere herkesin ortak beklentisi olsa
gerektir.
Milliyetçi Hareket
Patisi olarak verdiğimiz bu önergemizin kabulü temennileri ile yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi söz
sırası Ali Özgündüz, İstanbul Milletvekilinde. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, nihayet,
uzun yıllardır kamuoyunun gündemini işgal eden yasa
dışı, ahlaksız röntgencilik, dinlemeler konusu Meclisin
gündemine geldi. Niye bugün geldi? Biz istiyoruz baştan beri, diğer
partiler de istiyor fakat iktidar partisi yanaşmadı ta ki Sayın
Başbakanın makam odasında ve de ikametinin altındaki
çalışma ofisinde dinleme cihazı bulununcaya kadar.
Aslında,
değerli arkadaşlar, bir ülkede herkes dinlendiğinden şüphe
ediyorsa Başbakan dinlendiğinden bahisle şikâyet edemez yani
yetkili makamdadır, icra makamındadır. Bu tür
ahlaksızlıkları, kanun dışı dinlemeleri yapan
kişileri yargının önüne çıkarması gereken yürütmenin
başı Ben dinleniyorum. diye şikâyet edemez; bu acziyettir. Az
önce Sayın Bakan konuşurken -Ulaştırma Bakanımız-
dedi ki: Bugün ülkemizde hemen hemen herkes dinlendiğini
düşünmektedir. Bu endişeler ortadan kaldırılmadan hukuk
devletinden bahsedilemez. E, çok güzel. Kim kaldıracak Sayın Bakan?
Daha önce de dediniz ki: Dinleniyorsunuz, rahat konuşun. Ya, böyle bir
şey olur mu arkadaşlar? Yani bir ülkede
Ki siz tek
başınıza iktidarsınız, on yıldır
iktidarsınız. Bütün kurumlar sizin tarafınızdan atanan
kişiler tarafından şu anda doldurulmuş, işgal
edilmiş durumda. E, hâlen siz şikâyet ediyorsunuz. Yani garip, ben
iktidar partisi temsilcilerini dinlerken hakikaten
şaşırdım. Yani siz muhalefet misiniz?
İktidarsınız, bu sorunları çözüp bu suçluları
yargı önüne çıkaracak makam sizsiniz. Az önce Milliyetçi Hareket
Partisinden konuşan arkadaşımız söyledi yani 2011 seçimleri
öncesi Milliyetçi Hareket Partisinin milletvekili adaylarıyla ilgili
ahlaksızca, insanın mahremiyetine girilerek çekilen görüntüler
kamuoyuna yansıtıldı ve bunun üzerinden siz siyasi rant
sağlamaya kalktınız. Yani bunları kullanarak
-bırakın kınamayı, efendim, suçluları mahkeme önüne
çıkarmayı- bunların üzerinden siyasi rant sağlamaya
çalıştınız ama ne zamanki Sayın Başbakana dokundu
şimdi
Yine bu nokta da iyi, geldiğiniz nokta da. Bu konu
araştırılsın. diyorsunuz. Biz de zaten bu konuda bir
araştırma önergesi vermiştik. Mutlaka ülkemizde yasa
dışı dinlemelerin Meclis tarafından
araştırılması, sorumluların ortaya
çıkarılması gerekmektedir.
Ben, başka
bir şeyden bahsedeyim sayın milletvekilleri: Şimdi, yasa
dışı dinlemeler diyoruz ama şu anda mevcut Ceza Usul
Kanunumuza göre yapılan birçok dinleme ve kamuoyunun gündeminde olan,
size göre Hükûmeti devirmek isteyen, işte, Ergenekon terör örgütü,
efendim, Balyoz planı yine bu tür dinlemeler üzerinden delillendirilerek
mahkemeye iddianameler düzenlendi. O on binlerce sayfa iddianamenin çoğu
dinlemelerin çözümünden oluşan tapelerdir.
Size şimdi
bir örnek göstereceğim değerli arkadaşlar: İstanbul 10.
Ağır Ceza Mahkemesinin iletişimin dinlenmesi kararı, tarih
9 Mart 2009. 6 kişi var, bir tanesi Dursun Çiçek. Dikkatinizi çekiyorum,
tarih 9 Mart 2009. Henüz İrticayla Mücadele Eylem Planı falan yok
ortada. Dinleme gerekçesi, Cumhuriyet gazetesine bomba atılması,
Danıştay saldırısı, Ümraniyedeki bir evde
bombaların ele geçirilmesi, bahsedilen eylemlerin Ergenekon terör örgütü
tarafından gerçekleştirildiği yönünde kuvvetli suç şüphesi
bulunduğu, Ergenekon yapılanmasının Emniyet Genel
Müdürlüğünün raporuyla terör örgütü yapılanması olarak mütalaa
edildiği
Bu nedenle, başka delil elde edilemediğinden bu
kişilerin telefonlarının dinlenmesini istiyor. Dursun Çiçeke
bir numara veriliyor -Dursun Çiçek, yine burada 6 kişi var- şimdi
numarayı söylemeyeyim. Sonra, bu üç aylık süre bitiyor değerli arkadaşlar,
üç ay sonra, 8/6/2009da bu 6 kişiden sadece 5inin -Dursun Çiçek dâhil-
telefonlarının dinletilmesinin uzatılmasına karar
isteniyor. Bu ikinci kararda aynı zamanda e-postaların, Messenger,
chat görüşmelerinin de takibi isteniyor ve mahkeme karar veriyor. Burada
da yine Dursun Çiçekin bir telefonu var fakat bu telefon numarası
gerçekte Dursun Çiçeke ait değil. Gerçekte dinlenen kişi Dursun
Çiçek de değil yani şu anda Balyoz ve Ergenekon davasında
yargılanan Albay Dursun Çiçek değil, başka bir şahıs
dinleniyor ve mahkeme kararı... Yani Sayın Bakan yine dedi ki:
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı
tarafından 25 bin talep geri çevrilmiş. Demek ki emniyetin,
savcılığın ve mahkemenin verdiği kararlar da bu kanuna
uygun çıkmıyor ve buna rağmen, bu kanunsuz, hukuka
aykırı elde edilen deliller yüzünden, şu anda,
yıllardır insanlar içeride yatıyor.
Bakın,
değerli arkadaşlar, işte onun için diyoruz ki: Gelin, bir
Balyozu izleyin, Ergenekonu izleyin, Oda TVyi izleyin, ne tür hukuksuzluklar,
ne tür insan hakları olduğunu bir görün.
Daha
sonra, değerli arkadaşlar, 16/6/2009 tarihinde İrticayla
Mücadele Eylem Planı çıkıyor. Serdar Öztürkün
yazıhanesinde İrticayla Mücadele Eylem Planı
başlıklı bir yazı üzerine, bu sefer gerçekten Dursun
Çiçekin gerçek numarası dinlemeye alınıyor.
Bir başka
şey daha size söyleyeyim, ilginç bir olay. 16/12/2008de, Yargıtay 9.
Ceza Dairesi, Danıştay saldırısıyla Cumhuriyet
gazetesine bomba atılması davasının Ergenekonla
birleştirilmesi için kararı bozuyor. 20/4/2009 tarihinde, Ankara 11.
Ağır Ceza Mahkemesi, bozma üzerine dosyayı İstanbul 13.
Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte olan Ergenekon davasıyla
birleştiriyor. Ne zaman? 20/4/2009. Karar ne zaman verilmiş
arkadaşlar, dinleme kararı? 9/3/2009. Henüz birleştirme
kararı yokken yani Danıştay saldırısı ve
Cumhuriyet gazetesine bomba atılması olayıyla ilgili dava
Ergenekon davasıyla birleştirilmeden, mahkeme, tutuyor, Cumhuriyet
gazetesine bomba atılması ve Danıştay olayı ile
Ergenekon olayını ilişkilendirip 6 kişi hakkında telefon
dinleme kararı veriyor. Alın size mahkeme kararı.
İşte biz
bunun için diyoruz ki bakın, yargı siyasallaşırsa,
yargı iktidarın güdümüne girerse, işte bu tür hukuksuzluklar
olur, insan hakları ihlalleri olur. Yani, kanun dışı
dinlemeyi bıraktık, mevcut kanuna uyulmuyor.
Değerli
arkadaşlar, bu tür hukuksuzluklar, işte, gün gelir sizi de vurur,
partinizin Genel Başkanını, Hükûmetin başında olan
Başbakanı da vurur. Yapmayın, etmeyin; gelin, Türkiyemizde
herkesin mahremiyetine saygı gösterecek biçimde, efendim, serbestçe,
rahatça eşiyle dostuyla, akrabasıyla konuşacak bir ortamı
hazırlayalım. Bu tür dinlemeler, Sayın Bakan Ne yapalım
efendim? Kanun dışı dinleme, bir şey yapamıyoruz.
falan demesin. Bunu diyen bir bakan bence istifa etmelidir. Çünkü acziyet
gösteriyor, yani bu işle yetkili kişi olan Bakan olarak ben bu
işi çözemiyorum yani âcizim diyor. E, devlet görevi, kamu görevi, yürütme
görevi acziyeti kaldırmaz. O zaman Sayın Bakan istifa eder, içinizden
başka birine, bu işi yapacak birine yol açılır. Sizin de
bunu istemeniz lazım. Gelip burada da eleştirmeniz lazım
Hükûmeti yani siz
Parlamenter rejimde, parlamento, aynı zamanda yürütmeyi
denetleyen, yani yasama organı içinden çıkan yürütmeyi denetleyen bir
organdır. Siz iktidar milletvekili olabilirsiniz ama yürütmede
sıkıntı varsa çıkıp burada eleştirmeniz
lazım.
Efendim,
işte, 2006ya kadar bu tür dinlemeler oluyordu, 2006dan sonra
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı kuruldu,
disipline edildi. diyor Sayın Bakan. Nasıl disipline edildi
Sayın Bakan? Yani altı yıldır ne oldu, neresi düzeldi?
Geldiğimiz
noktada, sayın milletvekilleri, ne yazık ki kimse rahatça eşiyle
dostuyla, akrabasıyla dahi konuşamıyor. Sokaktaki simitçi,
çöpçü, efendim, iş adamı, bürokrat, hâkim, savcı
Ben gidiyorum
-eski cumhuriyet savcısıyım, biliyorsunuz-
meslektaşlarımın odasına, çoğu şeyi
arkadaşlarım konuşamıyor odasında, yazılı
olarak bana gönderiyor. Ya, böyle bir rezalet olur mu? Bir ülkede cumhuriyet
savcısı, hâkim, odasında bir meslektaşıyla
konuşamıyorsa, e, orada artık tuz kokmuştur. Ha, bunun da
sorumlusu on yıldır iktidar olan Hükûmetinizdir.
Dolayısıyla,
bu sorunun çözülmesi için mutlaka yüce Meclisin bu konuya el koyması
gerekir diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi, önerge
sahibi olarak söz isteyen Abdullah Levent Tüzel, İstanbul Milletvekili.
(BDP sıralarından alkışlar)
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, yasa
dışı dinlemeyle ilgili bütün parti gruplarının
üzerinde anlaştığı bir Meclis araştırması
açılmasıyla ilgili önerge üzerine ben de söz almış
bulunuyorum. Evet, tabii, böylesi bir konunun Meclise gelmiş olması
önemli; özellikle de yeni bir anayasanın yapım süreci içerisinde
olduğumuz dönemde ülkemizin demokratikleştirilmesi açısından
önemli. Hepimizin ortaya koyduğu, dile getirdiği gerçek, bugün
ülkemizde yaşayan yurttaşlardan kimsenin kendisini güvencede
hissetmediği, özellikle bu dinlemeler konusunda.
İstatistikler
şunu gösteriyor ki her 1.000 kişiden 1 tanesi dinleniyor.
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının
verdiği bilgiler, böyle bir kurumun kurulmuş olması, sonuçta bu
dinlemeleri yasal bir çerçeveye kavuşturmuş olmuyor. Burada da
vurgulandığı gibi, doğrudan siyasi iktidara, Hükûmete
bağlı ve Hükûmetin daha çok da siyasi muhalifleriyle, siyasi muhalif
görüş ve kişi ve kurumlarla mücadelesinde bir yöntem hâline
getirdiği bu dinlemelerde güvenilecek bir kurum olmadığı da
bugüne kadarki yaşananlardan ortaya çıkmıştır.
Biraz önce
dinlediğimiz Sayın Bakan Dinleme istisna, haberleşme
esastır. diyor. Oysaki, izinli-izinsiz, yasal-yasa dışı,
bir kişinin haberleşme hakkına doğrudan müdahale etmek,
bunu, o kişinin bilgisi dışında bu özgürlüğü ortadan
kaldırmak suçtur, anayasal suçtur; ne insanidir ne ahlakidir ne
vicdanidir. Dolayısıyla, aslında meseleye böyle yaklaşmak
gerekiyor. İktidar, egemenler, suçla mücadele adı altında
böylesi bir yöntem geliştirmiş ama bu yöntem, bütün iktidar
güçlerinin yaptığı gibi, kötüye
kullanılmıştır.
Bugün, bu konunun
gündeme getirilmiş olmasındaki esas neden de Başbakanın bir
yıl önce çalışma ofisinde bulunan dinleme aygıtı yani
böceğin bugün ihtiyaç duyulup kamuoyuyla paylaşılması.
Sayın Başbakan, tabii, kendisini, bu konularda rahata
kavuşturacak bir özel birim oluşturarak, bir kadro yaratarak
güvenceye almıştır. Ama Başbakanın dahi
çalışmasının ve ofisinin dinlendiği gerçekliği
karşısında, bu, aslında kimsenin güvencede
olmadığını, haberleşmesinin güvenilir
olmadığını göstermiştir. Fakat Başbakan toplum
önüne çıkıp Ben de mağdurum. diyebilecek durumda
değildir. Dünün mağduru konumundaki AKP iktidarı, onun yönetici
unsurları ve Hükûmet bu konuda hiç de masum değildir. Geçmişte
kimi bakanlar böylesi dinlemelerin gerekli ve masum olduğunu
söylemiştir, uygun görmüştür; örneğin, Adalet Bakanı. Ama Muhalifler
dinleniyor. iddiası karşısında da İçişleri
Bakanı, o zamanın İçişleri Bakanı da bunu
reddetmiştir. Oysaki, bu konuyla doğrudan bağlantılı
yani izin vermesi gereken yargıçlar ve o yargıçların
bulunduğu Yargıtay gibi kurumlar dinlenilmiştir.
Bakın, bugün
yaşanan, gerçekleşen bütün siyasi davalarda, KCK davası,
Ergenekon davası, Balyoz davası, birçok sosyalistin
yargılandığı dava ve bugün gözaltılardan sonra
açılacak davaların hepsinde bu şekilde dinlemelerle deliller
yaratılmıştır. Dinlemeler, aslında, bugün görüyoruz ki
bir siyasi mücadele yöntemi, onun biçimi olarak en ahlaksız,
gayrimeşru bir yönteme dönüşmüş, bir siyasi şantaj
malzemesi olarak kullanılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Anayasanın 22nci maddesi haberleşme
özgürlüğünü güvenceye alır ve Gizlilik esastır. der ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 8inci maddesi de buna dair
getirilecek sınırlamaları düzenler ve der ki: Demokratik
toplumda gerekli olan ölçüde
Yani bu dinlemelerin yapılmasının
koşulları, demokratik toplumda gerekli olan ölçüde ve de yasayla
öngörülmüş olması şartıyla yapılabilir.
Şimdi bu,
demokratik toplumda öngörülebilir, gerekli olan ölçü
Burada bu ölçüyü
saptayacak olan, egemen olan iktidarın ihtiyacı, iktidardaki zihniyet
ve onun kendince gerekli gördüğü kıstaslardır ve
dolayısıyla bugün, AKP iktidarı, bütün siyasi muhaliflerini,
kişileri, kurumları, makamları, organları kendince ihtiyaç
bulduğu doğrultuda dinleyebilmekte, dinleme kararı almakta, bu
yönde görüşler ve talimatlar vermektedir.
Bir dinleme
kararının savcı ve yargıç mekanizmasından geçmiş
olması ona yasallık, ona hukukilik kazandırmamakta, bu
kararın keyfî uygulanmasını ortadan kaldırmamaktadır
ve bildiğimiz gibi, işte ismini vermeyip IMEI numaraları
verilerek o kararı alan, dinleme kararı veren yargıcın dahi
kendisinin telefonunun dinlenmesine imza atmış olması,
sayısız örnekler, aslında bu hakkın, bu kuralın kötüye
kullanıldığını da göstermektedir. Bugün, mahkemelerin
işleyişine bakıldığında, polisin
çalışma tarzına bakıldığında, tam bir keyfîliğin,
hukuksuzluğun
Hukukun o mağdur duruma düşmüş
şüphelinin aleyhine yorumlandığı bizim bildiğimiz
gerçekliklerdir. Siyasi muhalif kişi ve kurumların aleyhine delil
toplama adına bu şekilde dinlemeler, teknik takip, benzeri
uygulamalar yapılmaktadır. Kime karşı? Hukukun koruması
altında olması gereken milletvekili, yargıç, siyasi parti,
belediye başkanı, birçok şahıs ve kuruma karşı bu
dinleme yapılmaktadır.
Geçtiğimiz
günlerde, Barış ve Demokrasi Partisi Milletvekili Sebahat Tuncel arkadaşımız, bir basın
toplantısıyla, BDP İstanbul il binasında bulunan
böceği kamuoyuna teşhir etmiştir. Şimdi, bu böceği
yani dinleme aygıtını buraya herhangi bir kişinin
koyması mümkün değildir; bu tür organizasyonlar ancak devlet gücünü,
devlet otoritesini, devlet imkânlarını kullanan güçler tarafından
gerçekleştirilmektedir. Ve şimdi, işte, KCK
yargılamalarında, bakıyoruz ki bütün Barış ve
Demokrasi Partisinin siyasi faaliyetleri, o faaliyetlere katılan
yöneticiler, kişiler, yaptıkları toplantılar yasa
dışı bir şekilde dinlenmiş. Yani mahkeme
kararıyla BDP binasının dinlenmiş olması oradaki
hukuksuzluğu ortadan kaldırmıyor. Kaldı ki, yani,
demokratik hayatın vazgeçilmez bir unsuru denilip burada, Meclis
çatısı altında milletvekilleri, temsilcileri olan ve 3 milyona
yakın bir halkın, yurttaşın oy verdiği bir partinin
dinlenmesine gerek görülmesi dahi son derece hukuksuz, son derece yasa
dışı bir uygulamadır. Dolayısıyla, bu türden yani
şimdi Meclisin Ne oluyor bu işlerin arkasında? Başbakan
bile dinleniyor. deyip Bu işi bir araştıralım. demiş
olması, buradaki hukuksuzluğu kaldırması anlamında
yeterli bir güvenceyi sağlayamayacaktır.
Biraz önce
konuşan değerli bir milletvekilinin söylediği gibi, toplumda
güvensizlik egemendir ve bu güvensizliği her geçen gün büyüten uygulamalar
da yaşanmaktadır. Birkaç gün önce, işte benim de bir zamanlar
İstanbul şubesinde başkanlık yaptığım
Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi avukatlar, balyoz darbeleriyle
kapılar kırılarak, büroları basılarak, sabah vakti
gözaltına alınmış ve 9 tanesi
tutuklanmıştır. Niçin tutuklanmıştır bu avukat
arkadaşlarımız? Bu avukat arkadaşlarımız,
devletin hak ihlalleri karşısında, devlet kurumlarının
hak ihlalleri karşısında özgürlüklerden yana hareket etmiş,
müvekkillerini savunmuş, işkenceci polislerin davalarını
takip etmiş ve bu nedenle de polisin hiddetini, şiddetini üzerine
çekmiş kişilerdir ve işte şimdi bu hiddet ve şiddet bu
şekilde üzerlerinde terör uygulanarak karşımıza
çıkmıştır. Bunlar kabul edilebilir şeyler
değildir.
Hâlâ bugün Hükûmetin
sığındığı, bugün Mecliste de hâlâ korunan bir
terörle mücadele kavramı vardır. Terörle Mücadele Yasası
olduğu sürece bizim gerçekten kendimizi güvencede hissetmemiz mümkün
değildir. Meselenin gelip düğümlendiği nokta, bu devlet
demokratik bir devlet olacak mıdır?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (Devamla) - Bu devlette gizli dinlemeler, örtülü ödenekler, gizli
tanıklar, bunlar olduğu sürece, devlet sırrı kavramı
olduğu sürece, kozmik odalar olduğu sürece, bunlar
kaldırılmadığı sürece hiçbirimizin güvencede
olması mümkün değildir. Güvence için bu türden gizli dinleme
organları ve kurumları kaldırılmalıdır diyorum.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önerge sahibi
Zeyid Aslan, Tokat Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ZEYİD ASLAN
(Tokat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa
dışı dinlemeler ve özel hayatın gizliliğine yönelik
ihlallerin tespit edilmesi, tedbirlerin alınması, önlemlerin
alınmasıyla ilgili Meclis araştırması komisyonu
kurulmasına ilişkin olarak önerge sahipleri adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, özel hayatın gizliliği ve haberleşme hürriyeti
gerek Anayasamızda gerekse yasalarda güvence altına
alınmıştır ama Anayasamızda ve yasalarda güvence
altına alınmış olmasına rağmen -benden önce konuşma yapan
değerli konuşmacıların da ifade ettiği gibi- zaman zaman
yasa dışı yollarla kişilerin dinlendikleri, haberleşme
hürriyetlerinin engellendiği, özel hayatına, mahremiyetine müdahalede
bulunulduğuna ilişkin sızlanmalar, şikâyetler
oluşmakta, zaman zaman da buna dair basın-yayın yolu,
aracılığıyla bu tür işlemlerin
yapıldığını görmekteyiz.
Bir hukuk
devletinde insanların mahremiyetlerinin sağlanması ve
haberleşme hürriyetlerinin en geniş manada temin edilmesi
esastır ama hukuk devletlerinde, demokratik devletlerde aynı zamanda
kamunun, toplumun, insanların, devletin, demokrasinin de güvenliğinin
sağlanması aynı derecede önem arz eder ve bir esastır. Bu
nedenle güvenlikle özgürlük arasında bir yarış olarak
değerlendirebileceğimiz böyle bir durumda ne güvenlikten vazgeçilmeli
ne de bireylerin, kişilerin özgürlüklerinin
sınırlandırılmasına, müdahaleye imkân verecek
uygulamalara fırsat verilmemeli.
Hepimiz biliyoruz
ki özellikle 11 Eylülde Amerikada yapılan saldırıdan sonra
Amerika başta olmak üzere tüm dünya devletleri güvenlik öncelikli bir
yaşam biçimine doğru yönelmeye başladılar.
Aynı zamanda,
21inci yüzyıl bir teknoloji çağı, iletişim çağı,
bilişim çağı. Bir yandan teknolojik olarak çok farklı
aygıtların kamuoyuna sunulması, icat edilmesi, bir yandan da
özellikle bu teknolojik araçlar vasıtasıyla iletişimin çok
yoğun bir şekilde ve çok hızlı bir şekilde
sağlanıyor olması birtakım sorunları da tabii ki,
ister istemez beraberinde getiriyor. Bundan belki on yıl, on beş
yıl öncesine gittiğimizde bugün elimizde olan teknolojik
imkânların bulunmaması sebebiyle insanların izleniyor
olması ya da dinleniyor olması kaygısını
taşımamalarını çok doğal karşılamak
lazım ama bugün, bir parmak ucundaki
bir damarın ucu kadar diyebileceğimiz aletler ile
insanların izlenebildiğini, dinlenebildiğini görüyoruz. Öncelikle
şunu belirtmek lazım ki bu komisyonun kurulma talebindeki esas amaç,
özel hayatın gizliliğini ve haberleşme hürriyetinin ihlalini,
engelleyen hususları tespit etmek yani bu, yasa dışı
yollarla, yasal olmayan yollarla, yargı kararları
olmaksızın yapılan dinleme ve izlemelere yönelik yapılacak
bir çalışmadır. Nitekim -arkadaşlarımız da,
benden önceki konuşmacı arkadaşlarımız da ifade
ettiler- devletin güvenliğini sağlayabilmek, suçla ve suçluyla
mücadele edebilmek için yargı kararları, hâkim kararları
doğrultusunda kişilerin dinlenmesi, teknik takip yoluyla izlenmesi,
bu suretle suç ve suçlularla mücadelede, 2005 yılında, 1999da
çıkan 4422 sayılı Yasadan sonra daha geliştirilmiş,
günün koşullarına uyan ve daha etkin bir mücadeleyi kapsayan bir
yasayı burada, Mecliste hep birlikte çıkardık. Bu yasayla,
özellikle suç ve suçluyla mücadelede, daha öncesinde farklı
kurumların kendi amirlerinin emri ve izniyle yapılan dinleme ve
izlemeleri hâkim kararına bağladık yani hem emniyetin hem
MİTin hem istihbaratın, jandarmanın yapmış olduğu
kendi bireysel, kurumsal dinlemelerin hâkim kararıyla ve 2005
yılında kurmuş olduğumuz Telekomünikasyon
İletişim Başkanlığı eliyle bir disiplin
altına almak suretiyle yapılmasını karara
bağladık. Yani bugün asıl tartışacağımız
ya da tartışmamız gereken konu yargı kararlarıyla
yapılan dinlemeler ya da izlemeler değil, yargı kararı
olmaksızın, yasa dışı yollarla yapılan izleme ve
dinlemeleri ilgilendiriyor. Ama arkadaşlarımız, özellikle
yargı kararları, hâkim kararlarıyla yapılan dinleme ve
izlemelerde de uygulamadan kaynaklanan birtakım suistimallerin
olduğunu, olabileceğini ifade ettiler. Ben de bu görüşe aynen
katılıyorum. Elbette ki hâkim kararıyla yapılan dinleme ya
da izlemelerde de buna uygun davranmayan, hukuka aykırı bir
şekilde buradan elde ettikleri bilgileri dışarıya
pazarlamaya çalışan kötü niyetli devlet memurları ya da kamu
görevlileri olacaktır ama biz, Ceza Muhakemeleri Kanunu ve Ceza Kanunuyla
birlikte de bu tür, uygulamadan kaynaklanabilecek yanlışlara,
hatalara ya da kasıtlı davranışlara karşı da
cezai tedbirler getirdik yani bu noktada, Ceza Muhakemeleri Kanununun 135inci
maddesinden 140ıncı maddesine kadar, Ceza Kanununun 132nci ve
devam eden maddelerinde, bu tür eylemlerde bulunabilecek, yargı
kararlarıyla alınmış, hâkim kararıyla
yapılmış teknik izleme ve dinlemeleri suistimal edeceklerle
ilgili cezalar öngören düzenlemeler yaptık. Aynı zamanda, yargı
kararı olmaksızın da, yasa dışı yollarla
yapılan izleme ve dinlemelere ilişkin cezai müeyyideler aldık.
Yani, biraz önce Yılmaz Tunç arkadaşımızın ifade
ettiği gibi, AK PARTİ dönemindeki bu on yıllık süreç
içerisinde gelişen teknolojiyle birlikte oluşan bu yeni sorunla
hukuken mücadele edebilmek adına yasal mevzuatta düzenlemeler yaptık.
Bunun belki süreç içerisinde yeterli olmadığı düşünülebilir
ya da süreç içerisinde gelişen olaylar karşısında yasal
düzenlemelerin eksik kaldığı, belki yeniden yeni yasal
düzenlemelerin yapılması gerekliliğine ilişkin
düşünceler olabilir -ki ben de şahsen bu düşüncelere
katılanlardan biriyim- işte bu araştırma komisyonuyla
birlikte, inşallah, buradan bütün partilerin ortaklaşa ve ittifak
hâlinde sundukları bu araştırma komisyonunun yapacağı
çalışmalarla, gerek yasa dışı dinlemeler gerekse
yargı kararıyla birlikte yapılan dinleme ve izlemelerde oluşan birtakım
aksaklıklar varsa, bununla yapılan mücadelenin, yasal mevzuat
içerisindeki mücadelenin yetersizliğinin tespit edilmesi hâlinde,
komisyonun sunacağı öneriler dâhilinde Meclisimiz, yasama, buna dair
yeni yasal düzenlemeler yapma hakkına sahip olacaktır.
Özellikle yasa
dışı dinlemelerin, biraz önce
arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, kimi zaman
siyasette baskı kurmak, kimi zaman siyasetteki rekabette öne geçmek, kimi
zaman tehdit ve şantaj oluşturmak gibi amaçlar
taşıdığını hepimiz biliyoruz ama bunları
iddia ederken bunların, gerek siyasi rekabet oluşturmak gerekse
tehdit ya da şantaj gibi unsurların iktidar tarafından,
Başbakanımız tarafından
kullanıldığını iddia etmeyi ya da bu yönde söylemlerde
bulunmayı çok doğru ve ahlaki bulmuyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Meydanlarda ben mi konuştum, meydanlarda?
ZEYİD ASLAN
(Devamla) Şimdi, hepimiz, yasa dışı, yasal olmayan,
ahlaki olmayan bu tür dinleme ve izlemelerden rahatsızız,
rahatsız olduğumuzu da her zaman ifade ediyoruz. İnsanların
hukuka uygun davranmaları esastır. Toplum nezdinde de insanların
ahlaka uygun davranmaları esastır. İnsanları hukuka uygun
davranmaya zorlayabiliriz ama ahlaka uygun davranmaya zorlamak bizim elimizde
ya da yetkimizde değildir. Ahlak dışı davranışta
bulunanların hesabı varsa, yaptıkları bir yanlış
varsa, bu yanlışın hesabını vereceği merciler
mutlaka vardır ama hepimizin bilmesi gereken bir şey de var ki
kamuoyu önündeki insanların sadece hukuka değil ahlaka da uygun
davranmaları, önderlik etmeleri, toplum nezdindeki siyasetin ya da
yaptıkları görevlerin itibarının sarsılmaması
açısından önemlidir. Bir yandan ahlaka uygun davranış
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Konu bu değil ki yahu. Siz hukukçusunuz.
ZEYİD ASLAN
(Devamla) Sen geldin o konuya, ben gelmedim ki.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Konu bu değil ki.
ZEYİD ASLAN
(Devamla) Ben değil, sen geldin. Sürem yetmedi, aslında sana cevap
verecektim.
BAŞKAN
Evet, teşekkür ederim.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sen ne cevap vereceksin Abi, geç Allah aşkına!
ZEYİD ASLAN
(Devamla) Bu konuya sen getirdin, gereksiz yere sen getirdin.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Durduğun nokta, bir hukukçunun duracağı nokta
değil.
ZEYİD ASLAN
(Devamla) Sen getirdin, ben getirmedim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Birleşime beş dakika ara veriyorum sayın milletvekilleri.
Kapanma
Saati:19.28
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.37
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Haberleşme
özgürlüğü ve özel hayatın gizliliğine yönelik ihlallerin tespiti
ve önlenmesine yönelik tedbirlerin alınması amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerin birlikte
yapılacak görüşmelerine devam edeceğiz.
Hükûmet yerinde.
Meclis
araştırması önergeleri üzerindeki ön görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususunu
oylarınıza sunacağım: Meclis araştırması
açılmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmiştir.
Meclis
araştırmasını yapacak komisyonun 17 üyeden
kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Komisyonun
çalışma süresinin başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip
üyenin seçimi tarihinden itibaren başlamak üzere üç ay olmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Komisyonun
gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi
hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Alınan karar
gereğince gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada
yer alan Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzükünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İç Tüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2inci sırada yer alan Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan Malatya
Milletvekili Mahmut Mücahit Fındıklı ve Bolu Milletvekili Ali
Ercoşkun ile 3 Milletvekilinin; Elektrik Piyasası Kanunu ile Özel
Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
3.- Malatya
Milletvekili Mahmut Mücahit Fındıklı ve Bolu Milletvekili Ali
Ercoşkun ile 3 Milletvekilinin; Elektrik Piyasası Kanunu ile Özel
Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/1059, 1/689) (S. Sayısı: 393)(x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet?
Yerinde.
16/01/2013 tarihli birleşimde
teklifin 4üncü maddesi kabul edilmişti.
Şimdi 5inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- Bu Kanun
1/1/2013 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen
Kazım Kurt, Eskişehir Milletvekili.
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) Haydar Bey konuşacak.
BAŞKAN
Haydar Akar, Kocaeli Milletvekili.
CHP GRUBU ADINA HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Elektrik
Piyasası Kanunu üzerinde konuşacağız ama ben, biraz
Türkiyedeki enerjiden bahsetmek istiyorum.
Biliyorsunuz,
elektrik üretimi Türkiyede ikincil enerji üretimi, enerji kaynağı
diye adlandırılmaktadır. Bunlar nelerden üretilmektedir?
İşte, kömürden üretilmektedir, bunlar doğal gazdan
üretilmektedir ve bunlar yine, yenilenebilir enerji kaynaklarından
üretilmektedir.
Şimdi, Türkiyedeki
enerji üretimine baktığımızda, siz iktidara gelene kadar
elektrik enerjisi üretimimizin büyük bir kısmı kömürden
karşılanmaktaydı ve bunlar da Türkiyedeki termik santrallerden
karşılanmaktaydı ama siz iktidara geldikten sonra, müthiş
bir dönüşüm yaşayarak doğal gazdan artık elektrik
enerjisini üretmeye başladık. Tabii, doğal gazdan elektrik
enerjisi üretebilmemiz için de siz, bu alanı özel sektöre
açtınız ve yap-işlet-devret modelleriyle çok pahalı bir
şekilde elektriği almayı taahhüt ettiniz.
Ben, geçen gün
burada konuşurken, -bütçe konuşmam sırasında- Bakana bir
soru sormuştum Sayın Bakan, TEİAŞın beş
yıllık süresi 31/12/2012 tarihinde doluyor. demiştim.
TEİAŞ ne yapıyordu? Bir aracı kurum, komisyoncu kurum
görevi yapıyordu yani enerji piyasasını dengeliyordu. Niye?
Sizin enerji üretebilmeniz için taahhüt etmiş olduğunuz 16,50
kuruşluk taahhüdü yerine getirebilmeniz için bu kuruma ihtiyaç vardı
çünkü bu kurum olmazsa herkes serbest piyasadan elektrik enerjisini satın
alabilecekti. Peki, 31/12/2012de süresi dolan TEİAŞla ilgili bir
gelişme oldu mu? Bu soruyu sormuştum size ama
cevaplamadınız o günkü konuşmanızda. Bitirdiniz mi yoksa
süreyi uzatıyor musunuz? Eğer süreyi uzatırsanız şunu
anlıyoruz: Yine, serbest rekabet ortamını ortadan
kaldırmış oluyorsunuz.
Şimdi,
baktığımızda, Türkiye'nin geldiği noktada, 16,50
kuruştan elektriği alıyoruz doğal gaz üretimi yapan
santrallerden. Hidroelektrik santrallerinden ortalama 3 kuruşa mal
ediyoruz ve Türkiye'nin elektrik enerjisi ortalama fiyatı 7 kuruş
aslında. 7 kuruşa üretilen elektrik enerjisi, piyasada, piyasada
demeyeyim, vatandaşa 35 kuruşa satılıyor ve 27 kuruşa
da sanayiye satılıyor. Bakın, 7 kuruş ortalamayla üretilen
elektrik enerjisi 35 kuruşa vatandaşa, 27 kuruşa da sanayiye
satılıyor.
Şimdi,
sanayinin rekabet edebilmesinin önündeki en büyük engel ne? Enerjinin
pahalı olması. Hemen çıkıyorsunuz, diyorsunuz ki:
Avrupalı yatırımcı gelsin, teşvikler veriyoruz. Ama
enerji fiyatları dünyanın veya OECD ülkelerinin en zirvesindeki birim
fiyat.
Yine, geçen gün
yaptığım bir araştırmada, OECD ülkelerine
baktığımda, 2000 yılında OECD ülkelerindeki asgari
ücretle elektrik fiyatlarını
karşılaştırdığımızdaki oranla, 2012
yılı sonunda OECD ülkelerindeki elektrik birim fiyatlarıyla
bizim ülkemizi karşılaştırdığımızda,
asgari ücreti karşılaştırdığımızda
oranın aynı olduğunu görüyoruz. Peki, asgari ücretler
arasındaki oran nedir? Yani, bakıyoruz ki aşağı
yukarı aynı fiyata mal ettikleri, 2000 yılındaki oran
aynı, 2012 yılındaki oran aynı ama adamların asgari
ücretlerinin bizden 4 veya 5 kat daha fazla olduğu görülüyor. Yani, tüm
sistemi vatandaşın sırtına bindirmişsiniz. Gel,
buraya yatırım yap, ben sizden 16 kuruşa bu enerjiyi
alacağım. diyorsunuz. Gel, buraya yatırım yap, ben sizden
13 kuruşa -şimdi yeni modeliniz- güneş enerjisini
alacağım. diyorsunuz, bunları taahhüt ediyorsunuz.
Şimdi, 7
kuruşa mal olan ortalama
7 kuruşa mal olma nedenini de söyledim,
vatandaşa 35 kuruşa çakıyorsunuz.
Bakın, son
zamanlarda başka bir model daha geliştirdiniz: Termik santralleri
satabilmek için termik santralleri
çalıştırmadığınızı söyledim. O gün,
yine bana burada cevap verirken Sayın Bakan, termik santralin
çalıştırılmama gerekçesine benim söylediğimden
farklı bir şeyler söylediniz. Ama, örneğin Çandaki termik
santralin, çalışmama gerekçesi tamamen, hani meşhur bir Maliye
Bakanınız vardı ya, kendisi için özel kanun çıkarttı
bu naylon faturalar için; o Maliye Bakanının çocuklarının
ihaleye fesat karıştırması ya da taahhüt ettikleri kireç
taşını vermemelerinden kaynaklanıyordu.
Şimdi, bütün
bunlar var, bir taraftan da Türkiye'nin acil enerjiye ihtiyacı var. Niçin?
Ekonomimiz büyüyor, sanayimiz büyüyor, enerji üretmemiz lazım ama
pahalı enerji üretiyoruz. Pahalı enerji ürettiğimiz zaman,
sanayi pahalı ürün üretiyor. Sanayinin en büyük masrafı, fiks masraf
dediğimiz şey enerjidir. Siz eğer enerji maliyetini
aşağı çekmezseniz sonuçta, ürününüz de Avrupada veya dünyada
rekabet edebilir bir ürün olmaz, tabii sadece enerjiye bağlı değil,
birçok kalem var bu alanda ama enerji bunlardan bir tanesi.
Konuyu çok da
dağıtmak istemiyorum ama Türkiyede bir standart enerji
politikası yok, ülkemizi enerjide tamamen dışa
bağımlı bir ülke hâline getirmişiz. Yıllar önce,
dediğim gibi, on yıl önce, Türkiyedeki ikincil enerji
kaynağı, elektrik üretimi kömürden sağlanırken, bugün yüzde
90lara varan dışa bağımlı ve doğal gazdan
üretilir bir enerji kaynağı hâline gelmiş.
Tabii ki bu kadar
dışarı bağlı olduğunuz zaman
Bir de üstüne
üstlük nükleer santral kurmaya çalışıyorsunuz. Nükleer santralleri
de biliyorsunuz, bir alım taahhüdünde bulunuyorsunuz. Ee, tamamen
dışarı bağlı. Doğal gazı aldığınız
ülke, nükleer santrali kurdurduğunuz ülke de aynı ülke. Şimdi,
bütün bunlar var.
Geçen gün bir
beyanatınızı okuyorum, işte kayıp kaçak
oranlarından bahsediyorsunuz. Güneydoğuda yüzde 70lere, 74lere
varan, önlenemez bir oranda, kayıp kaçak olduğunu ifade ediyorsunuz.
Yahu, Allah aşkına size sormak istiyorum: Bu ülkeyi kim yönetiyor ya?
Bu ülkeyi kim yönetiyor? Size soruyorum buradan. Siz Enerji Bakanısınız,
bildiğim kadarıyla 2009 Mayıs ayından beri Enerji
Bakanısınız. Sizden önce bu ülkede enerji bakanları
vardı, sizin iktidarınızın, sizin Hükûmetinizin enerji
bakanları vardı. Türkiye'nin yarısı kaçak elektrik
kullanıyor, siz millete şikâyet ediyorsunuz, diyorsunuz ki: Müftüye
soruyorlarmış Haram mı helal mi diye? Bakanın
söylediği şeye bak! (CHP sıralarından alkışlar)
Vatandaş soruyormuş müftüye Bu kaçak elektriği kullanırsam
haram mı helal mi? Yahu, vatandaş bir şey düşünüyor Ben
bu ülkeye dünyanın en çok dolaylı vergisini ödüyorum, yüzde 67
oranında. Ben bu ülkeye dünyanın en fazla gelir vergisini ödüyorum.
Bu ülkede benim bedava kullanacağım, sosyal devlet diyebileceğim
bir şey yok mu? diye soruyor. (CHP sıralarından
alkışlar) Tabii ki sen 7 kuruşa mal ettiğin elektriği
vatandaşa 35 kuruşu satmaya kalkarsan, o vatandaş kaçak
kullanır, kaçak kullanmaya zorlarsın vatandaşı.
Şimdi
bunları önünüze koyacaksınız, düşüneceksiniz, Türkiyeyi
pahalı elektrik kullanmaya zorlarken, Türkiyenin bunca doğal
kaynağı varken bunları kullanmadan
Size daha önce de söyledim
bu kürsüden Afşin Elbistanda 6 bin megavatlık santral
kurabilirsiniz. dedim. Geçen gün, bu anlaşmaları
yaptığınızı okudum. Doğru mu? Doğru ama bunlar
doğru olduğu kadar, kurmuş olduğunuz HESler o kadar
yanlış. Türkiyenin yüzde 2 enerji ihtiyacını
karşılayacak diye, dereleri yok etmeye, tabiatı
değiştirmeye hakkınız yok. Samimi söylüyorum, bakın,
15 veya 20 megavat elektrik üretebilen HESler, bölün bakalım 6 bin
megavata kaç tane HESe bedel? Siz eğer, Afşin Elbistanda, Çanda
kurduğunuz gibi akışkan yataklı, çevreye zarar vermeyen
termik santraller kurmuş olsaydınız -ki onu da siz yapmıyorsunuz,
yine başka bir yabancı sermaye grubuna yaptırıyorsunuz- bu
ülke HESlere mahkûm olmazdı. Ben yine de mahkûm olduğunu kabul
etmiyorum.
Biliyorsunuz,
enerjinin pik yaptığı saatler var. Bakıyorsunuz, bu pik
yaptığı saatlerde termik santraller çalışmıyor.
Kim çalışıyor? Mevcut HESler çalışıyor. Kim
çalışıyor? İşte, doğal gazla enerji üreten
santraller çalışıyor. O pik yaptığı yerde de
-saatlik belirleniyor enerji ücretleri- bakıyorsunuz, devlet alım
yapıyor. Kimlerden? HESlerden, özel sektörden. Ee, senin devlet
santrallerin ne oldu? Onlar o arada bakıma giriyor, onlar o arada duruyor.
Ne zaman ki ihtiyacın en düşük olduğu, elektrik enerjisinin en
ucuz olduğu saatler var, o zaman satın alıyorsunuz, o zaman
elektriği devletin santrallerinden satın alıyorsunuz.
Sayın Bakan,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak sizden rica ediyorum, acil eylem
planı mı yaparsınız, ne yaparsanız yapın
elektriği ve enerjiyi dışa bağımlılıktan
kurtarın. Bir başarı öyküsü anlatın burada gelin. Biraz
sonra cevap vereceksiniz ama bu vereceğiniz cevap içerisinde
başarı öyküsü olmayacaktır. Elektrik üretimini kaç megavattan
kaç megavata yükselttiğinizi söyleyeceksiniz ama 3 kuruşa mal olan
elektrik enerjisini 35 kuruşa halka nasıl
sattığınızı, 27 kuruşa halka nasıl
sattığınızı bu kürsüden söylemeyeceksiniz. Birilerinin
cebini doldurmaktan vazgeçin, vatandaşın zaten zor geçindiği
şu ortamda, vatandaşın elini biraz rahatlatın diyor,
hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Alim
Işık, Kütahya Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 393 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 5inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu kanun teklifi, daha önce de belirtildiği gibi,
elektrik piyasasının düzenlenmesiyle ilgili genel bir kanun
tasarısı içerisinden çekilmiş yani
çıkartılmış, aciliyeti nedeniyle birkaç maddenin bir
sayın milletvekili tarafından Meclis gündemine getirildiği bir
tekliftir. İçinde olması gereken düzenlemelerin olduğunu daha
önce de ifade ettik ama olmaması gereken ve yer almaması gereken
birkaç önemli konuyu bir kez daha dile getirmemiz gerekiyor.
Değerli
milletvekilleri, bu kanun teklifi, bu Meclis tarihine ulusal tarifenin bir kez
daha uzatıldığı kanun teklifi olarak geçecektir çünkü bu
ulusal tarife, devletin elektriğini kaçak kullananlara AKP Hükûmetinin
verdiği bir taviz olarak kayıtlara geçecektir. Çünkü, bu, Sayın
Bakan, 2012 yılı sonunda biten ve artık kanun gereği
bölgesel tarifeye geçilmesi gereken uygulamayı, böylece bir kez daha, 2015
yılına kadar uzatmış ve ardından da Bakanlar Kurulunun
kararıyla 2019 yılına kadar uzatılabilecek bir düzenlemeyi
savunmaktadır. Dolayısıyla bu, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının enerji arz güvenliğiyle ilgili
yaptığı planlamaların tutmadığının
delili olmuştur. Bir taraftan kayıp kaçağı
azaltamamış, diğer taraftan elektrik dağıtım
özelleştirmelerini tamamlayamamış bir bakanlık,
ardından da bunlar bir sorun yumağı olarak Türkiyenin önünde
dururken kâr eden, kazanan, kazandıran, binlerce işçinin evine ekmek
götürmesine sebep olan elektrik üretim tesislerinin özelleştirilmesini
gündeme getirmiştir ve bugün, maalesef, Türkiye'nin enerji üretim
tesisleri kömür sahalarıyla beraber peşkeş çekilmektedir.
Sayın Bakana bir kez daha, buradan, Kütahyadaki Seyitömer Termik
Santralinin ve Seyitömer Linyitleri İşletmesinin kârlı
işletmeler olmalarına rağmen neden
satıldığını, tekrar sormak istiyorum.
Sayın Bakana
sormuşum ben, demişim ki: Sayın Bakan, bu işletmelerin
özelleştirilmesiyle ilgili iddialar kamuoyunda devam ediyor. Bu konuya
ilişkin görüşünüz nedir? Seyitömer Linyitleri İşletmesinin
kömür sahalarının özelleştirilmesiyle ilgili bir program var
mıdır, çalışmanız var mıdır? Alt ay önce,
mayıs ayında sormuşuz ve kendisi, mayıs ayı sonunda,
29 Mayıs 2012 tarihli ve 1149 sayılı resmî yazısıyla
bize cevap vermiş.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakan cevabında Mevcut durumda Seyitömer
Linyitleri İşletmesi özelleştirme kapsam ve programına
alınmamıştır. diyor. Ne zaman diyor? Altı ay önce.
EMİN HALUK
AYHAN (Denizli) Kim demiş?
ALİM
IŞIK (Devamla) Sayın Bakan.
Arkasından,
haziran ayının sonunda buraya getirilen torba yasa ile ilgili
görüşmeler devam ederken, 4 Temmuz 2012 tarihinde yani yaklaşık
bir ay sonra, bir gece yarısı önergesiyle, linyit
sahalarının Özelleştirme İdaresi Başkanlığı
tarafından özelleştirilebileceğine dair önergeyle bir madde
eklendi ve Sayın Bakanın söylediği bu sözler havada kaldı
ve bugün, kömür sahaları peşkeş çekilircesine satılır
hâle geldi.
Değerli
milletvekilleri, bahsettiğim özelleştirme, Kütahyanın
ekonomisine ve istihdamına darbe vuracak, âdeta, kayıtlara bir ihanet
olarak geçecek özelleştirmedir. Bahsettiğim özelleştirme, söz
konusu iki işletmenin taşınır, taşınmaz tüm mal
varlıklarının varlık satışıyla
satışına ek olarak, kömür sahalarının ruhsatlarının
işletme hakkının 2054 yılına kadar yani kırk iki
yıllığına devrini öngören bir özelleştirme. Yüksek
Planlama Kurulu ve Özelleştirme Yüksek Kurulunun kararıyla
işletmeler birleştiriliyor. Bahsettiğim torba yasaya konulan
düzenlemenin ardından, Anayasaya aykırı bir şekilde, maden
sahalarının hiçbir şekilde devlet elinin dışında
kullanılamayacağı hükmü yer alırken Sayın Bakanın
da olumlu görüşüyle Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı tarafından özelleştirmeye
çıkılıyor ve -tekrar söylüyorum, daha önce 9 Ocak tarihinde bir
gündem dışı konuşmada ifade etmiştim- iki
işletmenin toplam iki yıllık geliri
karşılığında bir teklife satılıyor. Sayın
Bakan da buna karşı çıkmıştı. Ben sözümün
arkasındayım ve doğru olduğunu iddia ediyorum. İki
yıllık geliri karşılığında kâra
dönüştürme açısından da daha sonra kendilerinden istediğimiz
rakamları alamadık ama Özelleştirme İdaresi
Başkanlığından aldığımız kâr
rakamlarına göre kıyaslama yaptığımız zaman da bu
işletmeler dört veya beş yıllık kârları
karşılığında varlık satışıyla
satılıyor. Dolayısıyla, Sayın Bakan bu
özelleştirmeyi kâr eden bir işletmenin satışı olarak
durdurması gerekirken alelacele satmanın telaşı içerisinde
ve eleştiren insanlara da söz yetiştirmenin telaşında.
Şimdi,
Sayın Bakana buradan tekrar soruyorum: Bir milletvekilinin Doğu Anadolu
ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde üretilen enerjinin bedelinin
parasının verilmesi gerektiği yönündeki açıklamalarına
karşılık, kendisinin bugün medyada yer alan açıklamaları
var, cevap veriyor, sanki bu ülkenin Enerji Bakanı olarak cevap vermiyor,
mahcubiyet içerisinde Olur mu böyle bir şey? diyor.
Sayın Bakan,
bakınız, siz eğer bu konuda dik durmaz iseniz, net olarak
görüşlerinizi ifade etmekten kaçarak kaçamak cevaplar verirseniz,
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yüzde 72 olarak bugün resmî kayıtlara
geçmiş kayıp kaçak bundan sonra yüzde 100e çıkar. Kamu
idarelerinin, kamu kurumlarının dışında hiçbir yerden
elektrik parası tahsil edemezsiniz. Tahakkukları
çıkarıyorsunuz, tahsilat oranınız o bölgede yüzde 20lere
ulaşmıyor. Şimdi, bu gerçekleri burada konuşmak ve çözmek
zorundayız. Dolayısıyla, bu kanun, maalesef, ifade ediyorum,
Türkiye'nin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı tarafından
savunulmuş, talihsiz bir kanun olarak Meclisin tarihine geçecektir.
Değerli
milletvekilleri, biraz önce bahsettim özelleştirmeyle ilgili bir konuyu
daha sizlerle paylaşmak istiyorum. Süreç devam ediyor, işletmeler
satışa sunulmuş ama Sayın Bakanın kontrolünde bulunan,
bağlı bulunan bir işletme, EÜAŞ aynı işletmeye
113 işçi, personel alıyor. Ay sonunda Gazi Üniversitesinin
yaptığı bir sınavla, KPSS puanına göre eleman
alımı yapılıyor. Daha önce Kütahyada arazisi istimlak
edilmiş mal sahiplerine kontenjan ayrılırken, bu son eleman
alımında ne hikmetse bunlara bu hak verilmedi, KPSS puanına göre
işçi alınıyor. Çalınan KPSS soruları nedeniyle,
bazı illerde sınav öncesi satıldığı için kimlerin
yüksek puanlarla Kütahyada son anda işe yerleştirildiğini de
kamuoyunun takdirine bırakıyorum.
Sayın Bakan,
bu personel alımını durdurunuz, bunu iptal ediniz. Bu, o bölgede
birçok kavganın yaşanmasına sebep olacak bir şeydir. Hem
malı satıyorsunuz hem sattığınız işletmeye
eleman alıyorsunuz! Bu nasıl bir iş? Bu nasıl bir
anlayış? Kimin malın, kimden kaçırıyorsunuz, kime
peşkeş çekiyorsunuz?
Daha önceki eleman
alım stratejinizi değiştirdiniz, satılan işletmeye
şimdi eleman aldınız. Bu eleman listesine
baktığınız zaman, bunların birçoğunun, hemen
hemen yüzde 80inin, 90ının Kütahya dışından
Kütahyaya gelen işçiler olduğunu görüyorsunuz. Ne oluyor şimdi,
kimin malını kime satıyorsunuz? Öbür tarafta Bu enerjinin bedelini
bize ödemelisiniz. diyenlere sesiniz çıkmıyor ama Kütahyanın
malını satarken de birilerine peşkeş çekiyorsunuz. Bunun
cevabını vermeniz lazım. Bu özelleştirme iptal edilmeli, bu
personel alımı iptal edilmeli ve
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİM
IŞIK (Devamla) -
Kütahyanın malı birilerine peşkeş
çekilmemeli.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Nursel
Aydoğan, Diyarbakır Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli
üyeler; Elektrik Piyasası Kanununda değişiklik yapılmasıyla
ilgili gündem çerçevesinde, Diyarbakırdaki elektrik kesintileriyle
ilgili, Diyarbakırda halkın canına artık tak eden elektrik
kesintilerini bir kez daha Meclisin gündemine taşımak, Meclisin
gündemine getirmek istiyorum. Bu vesileyle bütün arkadaşları
saygıyla selamlıyorum.
Tabii ki
Diyarbakır deyince herkesin aklına Kürt sorunu geliyor.
Açıkçası, Diyarbakır halkının da gündemi
yaklaşık otuz yıldan beri Kürt sorunudur. Diyarbakır
halkı, Diyarbakırlılar yaklaşık otuz yıldan beri
Kürt sorunu çerçevesinde, Kürt sorununun çözümsüzlüğü çerçevesinde
alanlarda ve meydanlarda oldular, bu konudaki görüş ve düşüncelerini
paylaşmak için en geniş katılımlı eylem ve
etkinlikleri yaptılar. 80li yıllarda
12 Eylül faşizminin Diyarbakır zindanlarındaki işkencelerini
ortaya çıkarmak için alanlarda, meydanlarda oldular. 90lı
yıllarda köyleri boşaltıldı, yine Diyarbakırlılar
alanlarda, meydanlardaydı. Daha sonraki yıllarda, tabii ki faili
meçhul cinayetler nedeniyle sokaklardaydılar. Asit kuyularına
atıldılar, yine sokaklardaydılar. Sınır ötesi
operasyonlar, sınır içi operasyonlar yapıldı yine
alanlardaydılar ve son olarak, tabii ki KCK operasyonları ve Kürt
sorunun elbette ki çözümü ve barış için yine alanlarda ve
meydanlardaydılar.
Artık,
Diyarbakırın bundan farklı bir gündemi de var elektrik
kesintileri sayesinde değerli arkadaşlar. Artık,
Diyarbakırlılar gündüz Kürt sorunun çözümü için meydanlardalar,
sokaklardalar, yürüyüşler yapıyorlar, basın açıklaması
yapıyorlar, hep birlikte yapıyoruz tabii ki; akşamları da
bu kez, bu saatlerde, yine şu anda Diyarbakırda eminim elektrik
kesintileri nedeniyle oturma eylemleri var, yol kesme eylemleri var,
yürüyüşler var.
Şimdi, tabii
ki halkla da sınırlı değil. Artık, Diyarbakırda
son gelinen nokta nedeniyle sivil toplum örgütleri, demokratik kitle örgütleri,
ticaret sanayi odasının gündemlerinde yoğun olarak elektrik
kesintileri var. Onlar da tabii ki günlük neredeyse yedi saati bulan kesintiler
nedeniyle üretimin düşüşünden şikâyetçiler, verimin
düşmesinden şikâyetçiler, gidip gelen elektrikler yüzünden bozulan ev
aletlerinden şikâyetçiler. Dolayısıyla, onların da gündemi,
artık, Diyarbakırda elektrik kesintileridir.
Şimdi, ben
sormak istiyorum, -tabii ki Sayın Bakan burada- bir halk, bir kent
kesintiler nedeniyle ayakta, ortada
Hangi demokratik ülkede bir kentin bütün
dinamikleri böylesi bir sorun için ayakta olur ve hangi hükûmet, hangi
bakanlık ortaya çıkan bu tepki karşısında bu kadar
sessiz kalır? Aslında çok da sessiz kalmadılar, TEKin müdürünü
görevden aldılar. Herkesin beklentisi Herhâlde bizim sesimiz duyuldu,
Sayın Bakan Diyarbakırın bu demokratik tepkisini duydu, TEK
müdürünü görevden aldı
Ama, ne yazık ki, görevden
alındıktan sonra ortalama günde beş saat elektrik kesiliyorsa
şimdi yedi saat kesiliyor değerli arkadaşlar. Gerçekten, bu
konunun, Sayın Bakan da buradayken bir kez daha gündemlerine
alınmasını istiyorum. Yani, demokratik ülkelerde gerçekten böyle
midir? Bakın, en fazla eleştirdiğiniz İsrailde halk on
binlerce kişiyle bir gün sokağa çıkmıştı, artan
ev kiraları nedeniyle sokağa çıkmıştı. Yine, en
fazla eleştirdiğiniz, iktidar olarak eleştirdiğiniz
İsrail Hükûmetinin Başbakanı, hemen ardından,
basının ve kamuoyunun karşısına çıkıp on
binlerce kişinin sokaklarda yaptığı bu eyleme bir anlam
verdiğini, bir anlam biçtiğini, hemen kiralarla ilişkili olarak
hükûmetlerinin bir çaba içerisinde bulunacağını
açıklamıştı. Elbette ki demokratik yöntem budur,
işleyiş budur daha doğrusu. Dolayısıyla, Sayın
Bakanın da artık bu konuya bu saatten sonra eğilmesini,
gerçekten de Diyarbakırlıların bu konudaki taleplerinin
karşılanmasını istiyoruz.
Şimdi, bu
kesintileri anlamak aslında mümkün değil. Bildiğimiz
kadarıyla, yapılan bu kesintiler genel olarak halka
yansıtılıyor. Yani, birtakım insanların belki
mecburiyetten başvurdukları kaçak elektrik kullanımı
nedeniyle açığa çıkan bu kaçak elektrik bedeli bütün faturalara
yansıtılarak bu işin bedelini bir anlamda halk ödüyor.
Eğer, burada, Hükûmetin kaçak elektrik kullanma konusunda bir sıkıntısı
yoksa o zaman Diyarbakırdaki yedi saatlik, altı saatlik elektrik
kesintileri neden diye ben sormak istiyorum. Gerçekten halka zulmetmenin
başka bir yolu da acaba bu mudur? diye ben sormak istiyorum Sayın
Bakana.
Şimdi, tabii
ki arkadaşlar da belirttiler, bizden önceki konuşmacı arkadaşlar,
yüzde 72 gibi bir kayıp kaçak oranından bahsedildi. Bunu tabii
bilimsel çevrelerin de ifade etmesi gerekir. 72 oranı neyi ifade ediyor?
Bildiğimiz kadarıyla, bizim bilimsel çevrelerden
aldığımız bilgi kadarıyla, bu kayıp kaçak oranının
büyük oranda bölgede yani doğu ve güneydoğu bölgesinde
onarılmayan hatlar nedeniyle olduğunu biliyoruz yani kaçak
oranının büyük oranda bu şekilde gerçekleştiğini
biliyoruz. Elbette ki, halkın da kaçak elektrik kullandığı
bir gerçeklik. Ancak, bu gerçeklik İşte, elektrik
hırsızlarını yakalayalım, bütün bir halkı
elektrik hırsızı yapalım ya da hırsız olarak
tanımlayalım
Biraz
önceki konuşmacı arkadaşın belirttiği gibi, sanki
Diyarbakırda bütün Diyarbakırlılar elektriği kaçak
kullanıyormuş gibi herkesi hırsız pozisyonuna koyma yani bir
halkı hedefleme, hedef alma. Bunlar doğru şeyler değil.
Eğer bir yerde elektrik kullanımı kaçak oranı bu kadar
yüksekse gerçekten dönüp bakmak gerekiyor. Bu neyle ilgilidir? Elbette ki
halkın yoksulluk düzeyiyle ilgilidir. Bir elektrik parası için
hırsız olarak mahkemelere çıkmak, yargılanmak hangi
vatandaşın isteği ve talebi olabilir diye ben sormak istiyorum.
Tabii ki Sayın
Bakan yüzde 72 kaçak oranını tanımlarken aynı zamanda bunun
bir ideolojik yaklaşım olduğunu söyledi. Bununla ilgili olarak
da İşte BDPnin ideolojik yaklaşımları nedeniyle halk
bölgede kaçak elektrik kullanımını artırıyor. dedi.
Vallahi, bu bizimle, partimizle ilgili değil, halkın geldiği
bilinç düzeyiyle ilgilidir diye ben düşünüyorum.
Sonuç olarak -tabii ki
ben oranın milletvekiliyim, biliyorum- genel yaklaşım
şudur: Doksan yıldır bu bölgeye hiçbir şekilde
yatırım gitmiyor. Halk yoksuldur, fakirdir. Dolayısıyla,
elbette ki yoksulluk ve fakirliğin geldiği noktada bir anlamda böyle
olacaktır. Bu sadece bizim ülkemizde değildir, her yerde böyledir.
Ancak, hükûmetler, devletler, şunu ifade etmek isterim ki kaçak elektrik
konusunda veya kaçak kullanılan her şey konusunda zorunlu nedenlerle
göz yumuyorlar. Hükûmetin yaptığı da budur. Eğer kaçak oranı
bu kadar yüksekse, yakalanmıyorsa bu zorunluluk nedeniyle gerçekleşen
bir durumdur. Çünkü, siz bir halkın gelir düzeyini çok üst düzeyde
tutmazsanız yani halkın büyük bir kısmı yoksulsa, siz de
bir taraftan kaçak elektrik kullananları yakalarsanız, cezaevine
atarsanız, bir şekilde farklı yöntemlerle halkın üzerine
giderseniz o ülkede sosyal patlamalar olacaktır. Elbette ki hükûmet ve
devletler, bu sosyal patlamaların önüne geçebilmek için, bir anlamda, bu
kaçak elektrik, kaçak su ve benzeri her neyse, devletten kullanılan ne
varsa göz yummak durumunda kalıyorlar. Sonuç olarak yaşanan da budur
ülkemizde, Hükûmetin yaptığı da budur gerçekten.
Ancak, bir şeyi de
ben sormak istiyorum gerçekten: Kaçak olarak elektriğin
kullanıldığı yer sadece bölge midir? Örneğin, 15 milyon nüfuslu bir
yerde, İstanbulda hiç mi kaçak elektrik kullanılmıyor? Biz de
biliyoruz ki işletmelerin, fabrikaların çoğu kaçak elektrik
kullanıyor. Ama tabii ki gücünüz oradaki sermayeye yetmeyince gücünüzün
yettiği yer neresi olacak? Halk olacaktır. Ama ben size söyleyeyim,
halk da buna boyun eğmez; hele hele, açık ve net söylüyorum,
Diyarbakır halkı hiç boyun eğmez. Bunun da önümüzdeki zaman
sürecinde, önümüzdeki seçimlerde hep birlikte
karşılığını göreceğiz,
karşılığını da alacaksınız diye
düşünüyorum.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Madde üzerinde soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Ağbaba, buyurun.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Teşekkür ederim.
Ben, Malatyada
geçtiğimiz hafta yaşanan bir olayı Sayın Bakana aktarmak
istiyorum.
Malatya
Yazıhan ilçesi merkez ve Yazıhan ilçesine bağlı birçok
köyde şu anda elektrikler kesik olduğu için içme suyu
kullanamamaktadır köylüler. Yazıhandaki Karasu İçme Suyu Sulama
Birliği borçlarını ödemediği için, maalesef,
Yazıhanın köyleri şu anda susuzlukla karşı
karşıya kalmıştır. Daha önce Malatyada bu olay birkaç
kez gerçekleşti. AKP'nin yüzde 90ın üzerinde oy
aldığı Kale ilçesinde, Ramazan ayında aylarca su
akmadı. Bunun AKP'nin TEDAŞı özelleştirme
politikasından kaynaklandığını düşünüyor musunuz?
Bu özelleştirmeden vazgeçmeyi düşünüyor musunuz? Çünkü, bu, hakikaten,
Malatyada hem çiftçiyi hem üreticiyi hem köylüyü hem esnafı perişan
etmiştir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
VELİ
AĞBABA (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Vural
OKTAY VURAL
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben birleşimin
başında da ifade etmiştim, Sayın Bakanın tekrar
bilgisine sunmak istiyorum.
Yüksekovada
jandarma özel harekâtın kaldığı yerde on yedi günden bu
yana maalesef elektrik verilemediği için kaloriferler yanmıyor yani
çok ciddi bir sıkıntı var. Bir hattın ihalesiyle ilgili
sürecin uzamasından olduğuna ilişkin bir haber geldi.
İnceletirseniz lütfen
Bu karda, kışta, kıyamette, aileler
çok ciddi sıkıntı içerisinde; ilgilenmenizi istirham ediyorum.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Köprülü
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Trakyada Trakya Elektrik Dağıtım AŞnin (TREDAŞ)
özelleştirilmesinden sonra, özellikle köylerde ve şehir merkezlerinde
aydınlatmada kullanılan 8.113 adet armatür TREDAŞ
tarafından söküldü. Bunu nereden biliyorum? Soru önergeme verdiğiniz
cevaptan biliyorum.
En son
TREDAŞın uygulamalarından bir tanesi de şudur: Özellikle
köylerde bulunan bazı camilerin elektrik borcu dolayısıyla,
elektrik borcunu ödeyemediği için elektriği kesildi; bu camilerde
belirli saatlerde akşam ve yatsı namazları
kılınamadı. Özellikle kamu yararını hedef alan önceki
dönemdeki elektrik dağıtım işletmelerinin,
özelleştirmeden sonra kâr kazanmayı, kârı hedef
almalarını birinci kıstas olarak ele almasına ne
diyeceksiniz, bu konuda bir çalışmanız olacak mı?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Erdoğdu
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Sayın Bakan, Bakanlığınızdan önemli
ihaleler alan bir şirketin sahipliğindeki bir uçakla seyahat
etmişliğiniz var mıdır? Eğer bu bilgi doğruysa
Bakanlığınız ihalelerine giren bir şirketin
uçağıyla iş seyahatlerine çıkmanız etik midir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şanlıurfa
ilinin merkez ve tüm ilçelerinde yazın ve kışın elektrikler
sık sık kesilmektedir. Hatta iki hafta önce Viranşehir ilçemizin
Kırlık trafosuna bağlı tüm köylerde dört gün boyunca
elektrik kesilmiş idi. Urfa halkımızın sürekli bu elektrik
kesintilerinin, bu mağduriyetinin giderilmesi ne zaman sona erecektir? On
bir yıldan beri iktidardasınız, on bir yıldır
kesilmekte ve sizin, bu elektriğin düzelmesi için daha kaç yıla
ihtiyacınız var?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Acar
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
sulama suyu sondajlarına saat takılarak su parası tahsil
edileceği bildirilmektedir. Ayrıca, her saatten verilecek suyun ekilen
alanla sınırlandırılacağı, miktar olarak da
kısıtlama getirileceği bilgisi geliyor. Türkiyede tarımla
uğraşan çiftçilerimiz iktidarın uyguladığı
yanlış tarım politikası nedeniyle kâr edemez, kendisini
geçindiremez hâle geldiğinden tarlalar boş kalmaktadır. Bu
nedenle, iki ayda sadece samana 25 milyon dolar dış alım parası
ödemiş bulunuyoruz. Hükûmette sayaç üreten firmalarla ortak olan
kişiler mi vardır ki sondajının elektrik borcunu bile
ödeyemeyen çiftçiden sayaç ve su parası alınacaktır, yoksa tarımı
tamamen bitirmeyi mi amaçlıyorsunuz Hükûmet olarak? Bu sorunun
cevabını bekliyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; sorular ve tavsiyeler için
teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Öncelikle, Malatya
Yazıhandaki içme suyuyla ve Kale ilçesiyle alakalı, değerli
milletvekilimiz soru sordular. AK PARTİli bir belediyenin
borçlarını ödemediği için elektriğinin kesildiğini söylediler.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sulama birliği efendim, AK PARTİyle ilgisi
yok.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sulama birliğiyle
alakalı. AK PARTİnin fazlaca oy aldığı diye orada
bir tabir kullandınız.
Şimdi, bizim
amacımız
Biraz önce arkadaşlarımızın bir
kısmı eleştirdiler, dediler ki: Ödemeyenden bu parayı
almalısınız ki, kayıp kaçak oranlarıyla alakalı
hususu tahakkuk ettirmelisiniz ki Türkiyenin geneliyle alakalı bütün bu
işlemleriniz doğru olsun. Evet, o zaman biz, özellikle
borçların yapılandırılmasıyla alakalı şu ana
kadar cumhuriyet tarihinde hiç yapılmamış bir taksitlendirme
yaptık arkadaşlar; otuz altı ay vadeyle ve şu ana kadar
tahakkuk etmiş paralarının aslı kalmak kaydıyla,
faizlerin hepsini affedici ve ne Ziraat Bankasının ne ilgili
kooperatiflerin ne de bir başka kurumun uygulanmayan faiz hadleriyle
beraber bunu uyguladık ve bütün çiftçilerimizin, sulama birliklerimizin,
kooperatiflerimizin bundan faydalanmasını esas kılacak bir
yapılandırma sağladık. Toplam 2,6 milyar TLydi buradaki
alacaklarımız; bunun belli bir oranı ödendi, bir oranı da
ödenmedi. Şimdi, değerli arkadaşlar, biz ödeyenin
hakkını da muhafaza etmek, korumak açısından bir uygulama
yapmak zorundayız. Kolaylık sağlamak mı? Evet,
kolaylık sağlamalıyız ve onu yaptık ve kendilerine,
hem yazılı hem de görsel basın yoluyla kamuoyuna şunu
duyurduk: Arkadaşlar, lütfen bununla alakalı ödemelerinizi yapın
ki bizim hem tahsilat oranımız bu manada artmış olsun hem
de ödememiş olan vatandaşlarımıza bir ödeme
fırsatı verilmiş olsun. Şimdi, otuz altı ay taksit
yapmışız, bundan daha başka nasıl yapabiliriz? Bununla
alakalı, eğer Hiç almayın. diyorsanız bu ayrı bir
konu, bu ayrı bir çözüm yolu ama biraz önceki konuşmalardan da ben
şunu anlıyorum: Bunları almalısınız. deniyor.
Doğru, bizim bunları almamız lazım ve zamanında
ödemeyen vatandaşlarımızın da elektriğini kesmemiz
lazım.
Benzer şey,
yine Urfayla alakalı söylendi. Değerli arkadaşlar, bir önceki
oturumumuzda da bahsettim. Bu dediğiniz mahalli inceleteceğim,
eğer o dediğim tanımlara uygun bir şekildeyse yine
cevabım aynı olacak.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, elektrik kesildi, köylerin suyu
akmıyor.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Viranşehir
Kırlık trafo merkezinde dört günden beri elektrik kesik. dediniz,
bunu araştıracağım; eğer bu yerin kaçaklarla
alakalı bir icraatı varsa -ki bunu peşinen söyleyemem- kaçak
kullanmışlarsa biz buranın elektriğini
açmayacağız arkadaşlar. Sizin, biraz önceki konuşmalardan
istediğiniz de bu. Yani Hem kaçak kullansın hem de devam etsin.
diyorsanız bu ayrı bir şey ama biz şunu söylüyoruz
politikalarımız olarak: Zamanında ödeyen müşterilerimizi,
vatandaşlarımızı koruyup kollamak açısından, biz,
ödemeyen müşterilerimizin elektriğini kesildikten sonra açmamayı
düşünüyoruz. Eğer bu dediğiniz yer, bu dediğim tanıma
uyuyorsa -ki bunu araştırdıktan sonra teyit edeceğim- biz,
buranın elektriğini dört gün değil on dört gün bile geçse
açmayacağız arkadaşlar biraz önce dediğiniz gerekçelerle.
Ama, herhangi bir, kış şartlarından dolayı, olumsuz
hava şartlarından dolayı olmuşsa tabii ki onunla
alakalı bizim ilgilenmemiz lazım.
Değerli
arkadaşlar, ben geçtiğimiz hafta içerisinde 3 günde 3 tane ülkeye
gidip gelmek durumunda kaldım. Zaman zaman Başbakanlıktan
aldığımız, zaman zaman da özel şirketlerden
kiraladığımız uçaklarla bu seyahatlerimizi daha da
hızlandırıyoruz. Cezayir, Libya ve Katarı, 3 ülkeyi ben 3
günde bitirdim. O yüzden, bununla alakalı, bizim zaman zaman özel
sektörden kiraladığımız uçaklar var. Bunu da ben
bilgilerinize sunuyorum.
Sulama suyuyla
alakalı sayaçların takılmasından geçtiğimiz oturumda
da bahsetmiştim. Orman ve Su İşleri
Bakanlığımız
Yalnızca sulama birlikleriyle
alakalı bir konuyu disiplin altına almak açısından Devlet
Su İşlerinin bir uygulaması oldu. Bunu sizinle konuştuktan
sonra Orman ve Su İşleri Bakanlığımızla tekrar
konuştum ve o uygulamalarına devam edeceklerini de söylediler.
Bu Yüksekovadaki
yerle alakalı, Sayın Başkanımızın bahsettiği
yerle alakalı ihale konusuna veya iletim hattı konusuna
baktıracağım ve onu da tabii ki hızlıca
yaptıracağız.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
saniye Sayın Bakan, açılıyor.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
OKTAY VURAL
(İzmir) Viranşehire baktırdınız mı?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Trakya TREDAŞla
alakalı hususta 8.113 tane armatürün söküldüğü doğrudur. Orada,
bizim Aydınlatma Yönetmeliğine göre, hazine tarafından kontrol
edilen, şu anda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına tevdi
edilen bu görevin şöyle bir serencamı var arkadaşlar: Cami
cephe aydınlatmaları veya belediyelere ait dekoratif
aydınlatmalar, park, bahçe aydınlatmaları ilgili kurumları
tarafından ödenir. Bununla alakalı, cami derneklerinin veya Diyanet
İşleri Başkanlığının ödeneğine konan bir
rakam vardır. O caminin aydınlatma ücretleriyle alakalı
değil ama ısınmayla alakalı ücretlerini -eğer elektrikle
sağlanıyorsa- cami derneklerimizin tabii ki temin etmesi gerekiyor.
Biz, camilerimizin elektriğinin kesilmesiyle değil, oraların
aydınlatılmasıyla alakalı işlemlerimizi sürdürüyoruz
ama hem Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesiyle- hem de cami
dernekleri bunu temin edeceklerdir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
Madde üzerinde iki
adet önerge vardır. Sırasıyla okutup
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
393 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 5. Maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Haluk Eyidoğan İlhan
Demiröz Ferit Mevlüt
Aslanoğlu
İstanbul Bursa İstanbul
Gürkut Acar
Antalya
MADDE 5- Bu Kanun 1/1/2013 tarihinden
geçerli olmak üzere yayımında yürürlüğe girer.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
tasarının 5. maddesine tarihinden ibaresinden sonra gelmek üzere
itibaren ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Namık Havutça Ali
Serindağ Ali
Haydar Öner
Balıkesir Gaziantep Isparta
Haluk Eyidoğan Gürkut
Acar Mustafa
Moroğlu
İstanbul Antalya İzmir
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
FERAMUZ ÜSTÜN (Gümüşhane) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor
mu?
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Gürkut Acar, Antalya Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
GÜRKUT ACAR (Antalya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 393 sıra sayılı Teklifin
5inci maddesinde Cumhuriyet Halk Partisinin değişiklik önergeleriyle
ilgili söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
AKPnin enerji alanındaki on
yıllık uygulamalarına genel hatlarıyla bakmak gerekiyor
şu anda ve tam bir başarısızlık olduğunu da
görmek gerekiyor. Enerjiyle ilgili temel birkaç nokta vardır. Yeterli,
sürekli ve ucuz şekilde sağlanıyor mu, sağlanmıyor mu;
ölçütler bunlar. Buradan gidersek enerjide dışa bağımlılık
azalmış durumda mı? Hayır. Türkiyenin en önemli sorunu
cari açık. Cari açığı körükleyen en büyük kalem enerji
ithalatı. AKP yerli ve yenilenebilir kaynakları hızlı
şekilde devreye sokmak yerine yabancılara, -Rusya, İrana-
kaynak aktarıyor. Peki, elektrik enerjisinde arz güvenliği var
mı? Hayır. Biri vanayı kesse hem soğukta
kalacağız hem de elektriksiz kalacağız çünkü
elektriğin neredeyse yarısı, yüzde 45i doğal gazdan
sağlanıyor. Türkiye, Rusyaya göbekten bağımlı hâle getirilmiş
durumda. Yedek kapasite ne durumda? Neredeyse sıfır düzeyine
gerilemiş durumda, bıçak sırtı bir düzende gidiliyor.
Seçim bölgem Antalyada sık
sık elektrikler kesiliyor. Geçenlerde sanayiciler isyan etti,
Bıktık artık. dediler. Yaz aylarında kesintiler daha da
büyük sıkıntı. Kesintiler nedeniyle turizm işletmeleri zor
anlar yaşıyor. Tabii, Sayın Bakanın bunlardan haberi
yoktur.
Peki,
fiyatta istikrar var mı? Hayır; sürekli zamlar gündemde ne
vatandaşa ne sanayiciye ne üreticiye ucuz elektrik sağlanamıyor.
Sulama birlikleri faturalarını ödeyemediği için sulama
yapamıyor, köylü sulama yapamıyor, belediyeler arıtma
tesislerini çalıştıramıyorlar.
Enerjide
tasarruf var mı, verimlilik var mı? Hayır. Türkiye, enerjisinin
yüzde 25i kadar tasarruf
sağlayabilir. Yani, Akkuyuda kurulacak nükleer santralden sağlanacak
enerjiyi, enerjiyi verimli kullanarak, tasarruflu kullanarak
sağlayabilirsiniz ama bu yapılmıyor, Türkiye çağ
dışı bir teknolojiye zorlanıyor.
Tablo
budur, on yıllık AKP iktidarında Türkiye'nin enerji tablosu
budur; ne dışa bağımlılık azalmış ne arz
güvenliği var ne de fiyat istikrarı var. Sürekli vatandaşın
cebine yükleniliyor, vatandaşın faturası şişiriliyor.
Değerli
arkadaşlar, enerjide olmayanlar bunlar, bir de olanlar var. Olanlar ne?
Kâr garantili özelleştirmeler var. Bakın, okulların, hastanelerin,
sulama birliklerinin sübvansiyonları, destekleri
kaldırılıyor ama dağıtım şirketlerinin kâr
oranları yükseltiliyor. Kayıp kaçak oranlarında sürekli oynama
var. Düşmesi gereken kayıp ve kaçak oranları
artırılıyor, bu da vatandaşa ödettiriliyor, şirketlere
aktarılıyor. Sayıştayın raporlarında bakın,
neler neler var: Dağıtım şirketleri özelleştirilirken
kasasındaki para da şirketlere bırakılıyor, devletin parasını
özel şirketlere veriyorlar. Bunu biz söylemiyoruz,
Sayıştayın raporlarını açın, bakın. Ben,
Sayın Bakana sormak istiyorum: Bunlarla ilgili ne yaptınız, soruşturma
açtınız mı? TEDAŞ bir işlem yaptı mı?
Bunlarla ilgili ne kadar tahsilat yapıldı bu kapsamda? Bunların
cevaplarını bekliyorum.
Değerli
arkadaşlarım, başka ne var? Bir dağıtım bölgesi
özelleştirilecek. Diyelim ki, normalde 500 bin sayaç okunup fatura
tahakkuk ettiriliyor ama devir aşamasına geldiğinde sayaç okuma
sayısı aniden 300 bine düşüyor, tahakkuk iptalleri artıyor;
devir işlemi yapıldıktan sonra da bu sayaçlar okunmaya başlanıyor,
tahakkuklar devir işleminden sonraki tarihlere kaydırılıyor
ve buna özelleştirme deniyor. Buna özelleştirme denmez,
güzelleştirme denir, AKPlileştirme denir; devletin
parasını, yoksulun parasını hortumlamak denir. Bunlar iddia
falan değildir, Sayıştayın tespitleridir değerli
arkadaşlarım.
Geçen günlerde,
seçim bölgem Antalyada, elektrik dağıtan Akdeniz Elektrik
Dağıtım Anonim Şirketi (AKEDAŞ) özelleştirmesi
yapıldı. Çok çarpıcı bir sonuç var burada. AKEDAŞ için
2010 yılında ihale yapıldı, ortaya çıkan fiyat 1
milyar 165 milyon dolardı ama ne olduysa bu ihale tamamlanmadı,
tamamlanamadı, geçen aylarda yenisi yapıldı. Yeni fiyat ne? Yeni
fiyat 546 milyon dolar. Ne olduysa oldu, fiyatı yarı yarıya düştü.
Bunu anlamak mümkün değil! AKEDAŞ bölgesi küçülen bir bölge mi?
Hayır. Kayıp kaçağı yüksek bir bölge mi? Hayır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
GÜRKUT ACAR
(Devamla) Müşteri sayısı azalmış mı?
Hayır. Ama, bu işte nasıl bir hayır varsa fiyatı
yarı yarıya düştü, buna ancak hayırlı işler
denir.
Değerli
arkadaşlarım, kalan kısmını sonra söyleyeceğim.
Sağ olun.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
393 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 5. Maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Gürkut Acar (Antalya) ve
arkadaşları
MADDE 5- Bu Kanun
1/1/2013 tarihinden geçerli olmak üzere yayımında yürürlüğe
girer.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ FERAMUZ ÜSTÜN (Gümüşhane) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge
üzerinde söz isteyen
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Madde metninin
anlaşılır kılınması amaçlanmıştır.
BAŞKAN
Evet, önergeyi oyalarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
6ncı maddeyi
okutuyorum:
MADDE 6- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Akif Hamzaçebi,
İstanbul Milletvekili.
CHP GRUBU ADINA
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Elektrik Piyasası Kanununda
değişiklik yapan kanun tasarısını görüşüyoruz.
Böyle bir düzenlemeyi görüşürken Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin
iktidar olduğu günden bu yana uygulamış olduğu enerji
politikalarını, elektrik politikalarını kısaca gözden
geçirmekte, değerlendirmekte yarar var diye düşünüyorum.
Biraz önce bu
kürsüye gelen Diyarbakır Milletvekili Sayın Nursel Aydoğan Diyarbakırdaki
elektrik kesintilerinden söz etti. Bu elektrik kesintileri sadece
Diyarbakıra mahsus değil; İstanbulda elektrik kesintileri
uygulanıyor, Ankarada uygulanıyor, diğer kentlerde
uygulanıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerine kadar tarihe
karışmış olan elektrik kesintileri, iki yıldır
AKP hükûmetleriyle, onun Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığıyla
birlikte yeniden Türkiye'nin gündemine gelmiştir. Tek fark şudur:
Eskiden elektrik kesintisini hükûmetler, bakanlıklar ilan ediyordu;
şimdi, AKP hükûmetleri, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
bu enerji kesintisini ilan etmiyor; yeniden elektrik kesintileri yaşayan
bir ülke konumuna geldik izlenimi doğmasın diye, ilan etmeden, gizli
bir elektrik kesintisi programı uyguluyor.
Geçen
kış bunu bütün şiddetiyle hissettik. 2011-2012
kışında Türkiye'nin günlük doğal gaz ihtiyacı 180
milyon metreküp seviyelerini bulmuş, böylesine ağır geçen bir
kış ortamı içerisinde talebe, ihtiyaca cevap veremeyeceğini
anlayan Bakanlık çözümü birkaç şekilde bulmaya çalışmıştır:
Birincisi, doğal gazla üretim yapan elektrik santrallerine ikincil
yakıt kullanma talimatını vermiş, doğal gazla üretim
yapan üretim tesislerine BOTAŞ doğal gaz vermeyeceğini
duyurmuş ve üçüncü olarak da Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı gezdirme yöntemiyle Türkiyede elektrik kesintisini
uygulamaya sokmuştur. Bu kış da tablo farklı değil, bu
kış da aynı tabloyu yaşadık. Gezdirme yöntemiyle,
gizli bir şekilde, elektrik kesintisi Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı tarafından uygulamaya konulmuştur.
Bu kış
şartlarında da Türkiyenin günlük doğal gaz ihtiyacı 190
milyon metreküp seviyelerine kadar gelmiş ancak bütün üretim
olanakları, ithalat olanakları, depolama olanakları
kullanılmış olsa dahi bu talebin
karşılanamayacağı anlaşıldığından
biraz önce sözünü ettiğim yöntemlere başvurulmuştur; tablo
budur. Bunun gerisinde ise on birinci yılına girmekte olan Adalet ve
Kalkınma Partisi hükûmetlerinin on bir yıllık enerji karnesinin,
elektrik üretimi karnesinin kötü olması yatmaktadır, neden budur.
Eğer talep
artarken, elektrik ihtiyacı artarken siz gerekli yatırımı
yapmıyorsanız elektrik kısıntısıyla
karşı karşıya kalırsınız, ekonominin
kuralı budur. Üretim talebe yetişmiyor ise sorun orada başlar,
kriz orada başlar.
Bunu rakamlarla
size göstermek istiyorum, söylemek istiyorum: 2002 yılında
Türkiyenin enerji sektöründeki sabit sermaye yatırımları
gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1idir. 2002 yılında
kamu sektörünün enerji sektöründeki sabit sermaye yatırımı millî
gelirin yüzde 1i düzeyindedir.
AKP Ben kamuyu
enerji yatırımından çekeceğim. Enerji
yatırımını özel sektör yapacak. dedi. Olabilir, bu bir
tercihtir. Önemli olan elektriğin üretilmesidir, kimin ürettiği
önemli değildir; ister kamu üretir ister özel sektör üretir. Olabilir,
böyle bir tercihte bulundu Hükûmet. Ancak uygun bir yatırım ikliminin
tesis edilmemiş olması nedeniyle kamunun
boşalttığı yeri özel sektör dolduramamış ve
Türkiye enerji talebini, elektrik talebini karşılayacak
yatırımları yapamamıştır.
2012
yılına geldiğimizde, enerji sektöründeki kamu ve özel sektör
sabit sermaye yatırımının toplamı millî gelirin yüzde
1,4lük seviyesine ulaşabilmiştir. Yıl sonu gerçekleşme
tahmini olarak bu rakam öngörülmüştür. 2002 yılındaki rakam ise
millî gelirin yüzde 1,5udur yani 2012 yılında AKP Hükûmeti, onun
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı o çok eleştirdiği
2002 yılının sabit sermaye yatırımı düzeyine bile
ulaşabilmiş değildir. 2002 yılı çok iyi bir yıl
değil. diyorsunuz ama elektrik sektöründe o yılın seviyesine
bile ulaşamamış olan bir Enerji Tabii Kaynaklar
Bakanlığı vardır. Tablo budur. Türkiye elektrik
üretiminde büyük ölçüde doğal gaza
bağımlıdır. İthal edilen doğal gazın
yaklaşık yüzde 53ü elektrik üretiminde kullanılmaktadır ve
enerji kaynakları itibarıyla elektrik üretiminin dağılımına
baktığımızda da toplam elektrik üretiminin 2000
yılında yüzde 40,6sı doğal gazdan sağlanırken
bunun 2012 yılında yüzde 44,7ye çıktığını görüyoruz
yani doğal gaza bağımlılık artmış. Geçen
yıl o ağır kış şartlarında, Sayın
Bakan, o kısıntıların olduğu günlerde, yoğun
doğal gaz talebinin olduğu günlerde bir açıklama yaptı
Türkiye'nin elektrik üretiminde doğal gaza
bağımlılığını azaltacağız. dedi.
Yani rakamlar tersine gitmiş, Türkiye'nin doğal gaza
bağımlılığı artmış ama Sayın Bakan
başka bir şey söylüyor ve ben Sayın Bakana sormak istiyorum:
Türkiye'nin elektrik üretiminde doğal gaza
bağımlığını azaltacağız. diyorsunuz
ama Türkiyenin kurulu doğal gaz elektrik gücü 16 bin megavat olduğu
hâlde sizin lisans verdiğiniz doğal gaza dayalı elektrik üretim
tesisinin toplam gücü 30 bin megavat yani kurulu gücün neredeyse 2 katına
yakın ayrıca lisans vermişsiniz. Ama, öte taraftan da siz
Türkiyenin doğal gaza bağımlılığını
azaltacağınızı söylüyorsunuz. Bu büyük bir çelişkidir.
Elektrik üretiminde, enerji politikalarında açık bir
başarısızlık vardır.
Enerji
piyasasını düzenleyen bütün kanunların, Elektrik Piyasası
Kanunu, Doğal Gaz Piyasası Kanunu, LPG Piyasası Kanunu, bütün
bunların oturduğu temel ilkeler vardır. Enerjinin çevreye
uyumlu, yeterli, kaliteli ve düşük maliyetli bir şekilde,
sürekliliği olacak yani arz güvenliği olacak şekilde
tüketicilere ulaştırılması, rekabet ortamı içerisinde
çalışan piyasaların kurulması bütün enerji piyasası
kanunlarının temel amacıdır. Bu temel amaç bir kenara atılmıştır,
böyle bir piyasa yoktur piyasaya müdahale eden bir devlet vardır.
Yapılacak
olan şey, belki, devletin müdahalesini kurumsallaştırmaktır
o zaman bu piyasada eğer rekabet gerçekleşemiyorsa. Gelin,
doğrudan doğruya piyasaya müdahale edecek araçları da alın
kendinize; işinize geldiği zaman şikâyet etmeyin, işinize
geldiği zaman da tüketicinin, vatandaşın kulağına
hoş gelecek şeyleri söylemeyin.
Bu
tasarının 1inci maddesiyle bir vergi düzenlemesi
yapılmıştı. Buna ilişkin görüşlerimi geçen hafta
sizlere ifade ettim; bu vergi düzenlemesi saydam olmayan bir düzenlemedir.
Söylediklerimi tekrar etme olanağım yok, zamanım müsait
değil ama söylemediğim bir hususu burada ifade edeyim: Siz, 31
Aralık 2012 tarihine kadar üretim ve perakende satış tesislerini
diğer dağıtım şirketinden ayrıştırmayan
mükellefler için, kanunun öngörmediği bir şekilde bir
ayrıştırma imkânı getiriyorsunuz ve bu
ayrıştırma işlemini kurumlar vergisinden müstesna
tutuyorsunuz. Bütün şirketler ayrıştırma işlemini
eğer tamamlamış ise ama şartlara uygun, Kurumlar Vergisi
Kanununun öngördüğü şartlara uygun değil ise bu
ayrıştırma işlemleri, getirmiş olduğunuz bu hüküm
onlara kurumlar vergisi muafiyeti sağlamaya yetmez. Bunu bir kez daha
dikkatinize sunuyorum.
Hepinize
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına madde üzerinde söz isteyen Hüsamettin
Zenderlioğlu, Bitlis Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Bitlis) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Elektrik Piyasası Kanunu ile Özel Tüketim
Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ve Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı üzerine Barış ve Demokrasi Partisi
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Aslında,
elektrik enerjisi kadar -su ve hava gibi- günümüzde insan
yaşamını etkileyen başka bir şey yoktur. Bu nedenden
dolayı Kafkaslardan, Hazar havzasından, Orta Doğu,
Balkanları da içerisine alacak şekilde, ABDnin başını
çektiği küresel hegemonik güçler, yerel iş birlikçileriyle beraber
Nabucco Projesini ortaya çıkarmış, artık her geçen gün
daha bariz bir şekilde ortaya çıkan Mavi Akım Projesine
yanıt olarak hayata geçirmiştir. Bu nedenle, enerji kaynaklarına
sahip olmak, Kafkaslar ve Orta Doğuyu küresel güçlerin stratejilerinin
hem coğrafik hem insani mağdurları durumuna getirmiştir.
Buna rağmen, Türkiye, henüz bu enerji politikasının öneminin
farkında bile değildir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; meskenlerden tutun da büyük işletmelere
kadar elektriksiz bir yaşamı düşünmek mümkün değildir.
Büyük işletmelerde yaşanan elektrik kesintileri sanayi üretimini
sekteye uğratırken meskenlerdeki elektrik kesintileri gündelik hayatı
felç etmekte, vatandaşları inanılmaz bir şekilde
mağdur etmektedir. Bu bağlamda, elektrik enerjisini üreten
kuruluşların temel görevi vatandaşa kesintisiz, ucuz ve kaliteli
hizmet sunmaktır.
Bölgeye
baktığımızda, yıllardır süregelen ihmal, yoksun
bırakma, böylece, cezalandırma politikasının enerji
alanında da uygulandığını görmekteyiz. Kış
aylarında her gün saatlerce yaşanan elektrik kesintileri, yaz
aylarında yaşanan gerilim dalgalanmalarına eşlik etmekte,
binlerce liralık maddi zararın yanında, vatandaşlar için
yaşamı çekilmez hâle getirmektedir. Özellikle yaz aylarında
Bitliste, Mardinde, Diyarbakırda, Urfada, Muşta ve diğer
kentlerde yaşayan vatandaşlar, elektrik dağıtım
şebekelerindeki dalgalanmalardan kaynaklı olarak elektrik
ihtiyaçlarını karşılayamadıkları için
perişan olmaktadırlar.
Örneğin,
Bitlisin tüm ilçelerinde, özellikle Ahlatta, Adilcevazda Türkiye Elektrik
İşletmeleri AŞ her gün en az üç saat elektrik kesintisi
yapmaktadır. Bu elektrik kesintisinin nedenini Sayın
Bakanımıza sormak istiyorum: Acaba bu 50 megavat gücündeki trafodan
dolayı mı elektrik tüketiminin
karşılanmadığını söylemek istiyorsunuz? Üretim
yapan
O şube müdürlerine defalarca sorduk, hiçbir zaman bize bu konuda
sıhhatli bir cevap vermediler. Bu durum, yaşlı ve çocuklar için
de çekilmez bir durum arz etmektedir. Bölgede yaz aylarında yüksek
sıcaklardan dolayı kalp krizi geçiren yaşlı
vatandaşlar hastaneleri doldurmaktadır. Yaşanan gerilim
dalgalanmaları evlerde elektrikli cihazların çalışmasını
engellemekte, bozulmalarına neden olmaktadır. Bölgede artık halk
isyan noktasına gelmiştir. Bunun yanı sıra sanayi tesisleri
çalışamaz ve üretim yapamaz duruma gelmiştir. Bölge ve ülke
ekonomisi açısından da büyük ekonomik kayıpları
oluşturan bu durum günden güne daha vahim boyutlara
ulaşmaktadır.
Gerilim
dalgalanmaları ve kesintiler nedeniyle bölgede birçok hastanede klimalar,
jeneratörler, tıbbi cihazlar hasar görmekte veya çalışamaz
duruma gelmektedir. Bu nedenle özellikle çocuk ölümleri başta olmak üzere
ciddi can kayıpları tehlikesi söz konusudur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle sulama sezonlarında
Diyarbakırda, Mardinde, Urfada, Bitlis yöresinde elektrikle
tarımsal sulama yapılan yerlerden başlayan ve tüm bölgeye yayılan
elektriksel problemler had safhaya çıkmaktadır.
Bölgemizde
özellikle ovalarda sayıları on binleri bulan sulama pompalarıyla
tarımsal sulama yapılmaya çalışılmaktadır. Bu
yoğunlukta, güçte elektrik enerjisiyle sulama örneği dünyanın
hiçbir yerinde mevcut değildir.
Tarımsal
sulama yapılarının devlet tarafından yıllarca bitirilememiş
olması çiftçiyi kendi imkânlarıyla sulu tarım yapmaya
zorlamış ve ortaya bu acı tablo çıkmıştır.
Bu durum bir yandan yer altı su dengesini bir yandan da elektrik enerjisi
dengesini tehdit etmektedir. Ayrıca, çiftçiler elektrik
faturalarını ödeyemez hâle gelmişlerdir. Ödeme güçlüğü
yaşayan çiftçiler sürekli borçlanmaktadırlar.
2012
yılında GAP Eylem Planını bitirmeyi hedefleyen AKP
Hükûmeti bu sözünü tutmamış, sulama kanalları devreye
girmemiştir. Bu nedenle çiftçiler elektrikle sulama yapmaya devam
etmiştir. Aslında sorunların kaynağı çiftçiyi
elektrikle sulama yapmaya mahkûm bırakmakta aranmalıdır. Sürekli
bir şekilde, sulama kanallarının bir an önce tamamlanması
gerektiğini, bunun hem çiftçiye ekonomik anlamda büyük fayda
sağlayacağını hem de yaz mevsiminde yaşanan enerji
problemlerini asgariye indireceğini dile getirmiştik. Artık
söylemekten bıktık, tekrar etmekten de bıktık. Artık
yeni bir şey söylemek gerekirse; AKP Hükûmetinin bölgeye yönelik
tarım politikasının ve enerji politikasının iflas
ettiğini söylemek zorundayız.
TEDAŞ'ın müşterisi olan ve gerilim
dalgalanmalarının asıl kaynağı olan bu sulama
tesisleri, TEDAŞın yerinde çözüm getirmemesi nedeniyle,
birleşik olan elektrik şebekesinin tamamına yayılmakta ve
ortaya çıkan elektriksel problemler diğer tüketicileri de olumsuz
etkilemektedir. Dolayısıyla, konuyla ilgili verdiğimiz soru
önergelerine cevaben TEDAŞın Dalgalanma bizden
kaynaklanmıyor. şeklindeki beyanatları gerçeği
yansıtmamakta, sorumluluktan kurtulmalarını
sağlamamaktadır. Ancak, böyle bir aymazlık ve beceriksizlik
örneğinin sergilendiğini görmek mümkündür. Halka hizmet yerine,
maalesef, kaçak elektriğin peşine düşmüşlerdir. Enerji Bakanının
ifadesiyle, halk, hırsızlıkla suçlanarak, âdeta Hiçbir hizmeti
hak etmiyorsunuz. yaklaşımıyla, bu işkenceyi yaşamaya
mahkûm edilmiştir.
Bölgede dağıtım ve iletim sistemini
güçlendirecek kalıcı çözümler üretilmelidir. Türkiye'de elektrik
üretiminin temel kaynağı olan barajların olduğu bir bölgede
elektrik sıkıntısının yaşanmasına anlam
vermek zor bir iştir. Bütün bölgede kullanılan kaçak elektrik
batıda büyük ölçekli birkaç fabrikanın kullandığı
elektrik enerjisi kadardır. Kaçak elektrik kullandıklarını
iddia ederek yoksul halkı hırsızlıkla suçlamaktansa halka
ucuz, kaliteli ve kesintisiz elektrik sağlamak gerekmez mi? Düşünün
ki bir tarafımızda Atatürk Barajı, Keban Barajı, Karakaya
Barajı varken hâlen birbirimizi elektrik çalmakla veya
vatandaşımızı, insanımızı sadece elektrik
faturasını ödemediğinden dolayı hırsızlıkla
veya başka şeyle suçlamanın bir anlamı var mıdır
sizce?
Bu nedenle, sözlerime son verirken hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz yok.
Şahsı
adına söz isteyen Abdullah Nejat Koçer, Gaziantep Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDULLAH NEJAT
KOÇER (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Elektrik Piyasası Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi Kanununda
değişiklik yapılmasına dair kanunun 6ncı maddesi
üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımız,
önemli uluslararası projeleri yürütmekle birlikte, ülkemizin enerji
altyapı yatırımlarını süratle gerçekleştirmeye
devam ediyor. Enerji piyasalarının rekabete dayalı olarak
yeniden yapılandırılması sürecini başarıyla
yönetmekte olan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın
enerji sektöründeki gelişmeleri takip ederek gereken tedbirleri
almasını, artan enerji talebine karşılık enerji arz
güvenliğimize yönelik başarıyla oluşturduğu
politikalarını takdir etmemek mümkün değil. Başta
Sayın Bakanımız olmak üzere tüm Bakanlık
çalışanlarını yürekten tebrik ediyorum.
Elektrik
Piyasası Kanununa ilişkin görüşlerimizi belirtip enerjiden
bahsederken Türkiye olarak sahip olduğumuz 75 milyonluk toplumsal enerjiye
ve bu enerjinin ortaya çıkarabileceği sinerjiye dikkat çekmek istiyorum
çünkü en büyük enerji aslında toplumsal enerji. Bu enerjinin ortaya
çıkarılmasıyla ortaya çıkacak istikrar ve güven
ortamında yapılacak her yatırım, elektrik enerjisiyle
buluşup toplumumuzun refah seviyesinin yükselmesine vesile olacaktır.
Bugün önüne 2023
hedeflerini koymuş, bununla da yetinmeyip 2071 yılına hedef ve
vizyon koymuş bir Türkiye var. Gelişen, büyüyen ve örnek olarak
gösterilen Türkiye'nin, sahip olduğu enerjiyi çekişmeyle,
çatışmayla, kavgalarla harcama lüksünün olmadığını
bugün bir kez daha bu kürsüden belirtmek istiyorum. Sahip olduğumuz
toplumsal enerjimizi, Türkiye'nin aydınlık geleceği için, her
bir ferdin ve toplumumuzun refahının artması için, birlik ve
beraberlik içerisinde kardeşçe yaşamak için, modern ve güçlü
Türkiye'nin vatandaşına yakışır bir yaşam
standardına kavuşmak için harcamak zorundayız. Dünyanın en
büyük 10 büyük ekonomisi arasında yer almamız, 2023 hedeflerine
ulaşmamız, küresel bir aktör olmamız ancak ve ancak sahip
olduğumuz bu toplumsal enerjimizi hep birlikte, el ele, kol kola,
doğru bir şekilde kullanmamızla mümkün olacaktır. Gün,
birlik ve beraberlik; gün, kardeşlik ve dostluk günü; gün, sevgi ve
anlayış günü.
Bu duygu ve
düşüncelerle, Türkiye'ye enerji verecek Elektrik Piyasası Kanununun
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Köprülü, buyurun.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
halka hizmet amaçlı kurulan kurumların amacı tabii ki kamu
hizmeti. Ancak, halka hizmet etmeyi hedef hâline getiren bu kurumlar
satılıp denetlenmediği zaman halka hizmet etmiyorlar, satın
alanların cebine hizmet eder bir hâle geliyorlar.
Ben, az önce
TREDAŞın uygulamalarıyla ilgili bir soru sormuştum, gene
benzer bir soru soracağım. Bugün, TREDAŞ, özellikle elektrik
borcu -eğer iki, üç gün içinde-
zamanında ödenmezse hemen vatandaşın elektriğini kesiyor ve
bunu da kendisi adına bir kazanç sağlama aracı olarak çok iyi
bir şekilde kullanıp elektriği kesilen bütün vatandaşlardan
da 20şer lira açma-kapama parası topluyor. Siz, özellikle bu
satılan ve devredilen kurumların kamu hizmeti niteliğini de
hatırlatacak tedbirler alacak mısınız?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Kaplan
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, daha önce size Meclis araştırması ve soru
önergesiyle de bu konuyu yönlendirmiştim ama bir yanıt alamadım.
Çayırovada TOKİ konutları var. 1.570 tane konuttan 2011
yılında 672 tanesinin elektrik sayaçları arızalı
olması gerekçesiyle, hiç kimseye sorulmadan, sizlere de, ilgili kuruma da
sorulmadan değiştirildi. Sonra da SEDAŞ, dönüp geriye, bu
insanlara bozuk saatlerden elektrik tükettiği gerekçesiyle borç
çıkardı. Şu ana kadar, SEDAŞın, kimsenin denetimi
olmadan, kalibrasyonu kendisinin yaptığı bir anlaşmayla,
denetmenin de, kimsenin olmadığı bir süreçte, bununla ilgili ne
yaptınız? Bu soru önergeme ve Meclis araştırmasına
karşı yaptırımınız oldu mu?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
ülkemizde tüketilecek tahminî elektrik miktarı talebi yapılıyor
mu? Eğer tüketilecek tahminî elektrik miktarı talebi
yapılıyor ise veya yapılmış ise 2011, 2012, ilerisi
yıllar için 2013, 2014, 2015 yıllarında ne kadar tahminî talep
miktarımız, ihtiyacımız vardır?
Soru iki: Kişi
başına ülkemizde tüketilen veya ileride tüketilecek olan elektrik miktarı
ne kadardır?
Soru üç: Avrupa
Birliği ülkelerinde kişi başına tüketilen elektrik
miktarı ne kadardır? Ülkemizle
karşılaştırdığımız zaman biz onlardan
ileride miyiz, geride miyiz?
Son sorum: Tüketmediğimiz
ve bedelini ödediğimiz doğal gaz miktarı ne kadardır?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Eğer ülkemizde tahminî talep miktarı
yapılmış olsaydı bu zarar oluşacak mıydı?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Acar
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Almanya şu anda elektriğinin yüzde 13ünü rüzgârdan
sağlıyor, biz ise nükleer enerji santrali için milyarlarca dolar
borçlanıyoruz. Ancak, güneş enerjisi ve rüzgâr enerjisinden
yararlanma konusunda başvuranların izinleri verilse de
TEDAŞın üretilen elektriği nakletmede zorluk
çıkartması nedeniyle üretici firmaların yatırımdan
vazgeçtikleri bildiriliyor. Bu sorunu çözmeyi amaçlıyor musunuz; yoksa
teknolojisi yabancı, işletilmesi yabancı, atıkları
sorun olan nükleer santrali yaptırmak uğruna öz
kaynaklarımızı kullanmamakta ısrar mı edeceksiniz?
Rüzgâr ve
güneşte varmak istediğiniz hedef ve plan nedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Dedeoğlu
MESUT
DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sorum Enerji
Bakanımıza: Türkiyenin her tarafında camilerin elektrikleriyle
ilgili problemler defalarca gündeme geldi. Aynı problemlerin daha
büyüğü Kahramanmaraşımızda var. Bu elektrik
faturalarının ödenmesi konusunda Bakanlık olarak özel bir
çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim, sorum yarım
kalmıştı, sağ olun.
Tüketmediğimiz
doğal gazın bedelini ödedik mi? Ne kadar ödedik? Eğer ülkemizde
tahminî talep miktarı belirlenmiş olsaydı, bizim
tüketmediğimiz hâlde bedelini ödediğimiz bu kadar doğal gaz
olacak mıydı? Eğer tahminî talep miktarı belirlenmişse
ve buna rağmen tüketmediğimiz doğal gazın bedelini, zarara
sebebiyet veren kişilere rücu etmeyi düşünüyor musunuz? Bu bedel ne
kadardır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Sarıbaş, son soru olduğu için
Buyurun.
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Teşekkür ederim Başkan.
Çanakkalenin
Lapseki ilçesinde, özellikle turizm ve İstanbulun ve dünyanın meyve
ve sebzenin en kaliteli üretildiği bir yerde, basında ve kamuoyunda
termik santral kurulması yönünde Bakanlığınız
tarafından ruhsat verileceği tüm Çanakkale kamuoyunda yaygındır.
1) Buraya ruhsat
vermeyi düşünüyor musunuz?
2) Ruhsat vermek
istediğiniz bu bölgeyi incelediniz mi? Ve bu ruhsat vereceğiniz
firmayla ilgili ÇED raporları gerçekleşmiş midir?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; 4 dakikadan daha az bir sürede bu
soruları cevaplamaya çalışacağım.
Tabii,
konuşmalardan tavsiyeleri, önerileri mutlaka dikkate alacağız
ama 242 milyar kilovatsaat elektrik tüketildiği 2012 yılında,
bazı konuşmalardan sanki hiç elektrik kullanılmamış
havasını edindim. Kış şartları, adı üzerinde
bazı olumsuzlukları barındıran mevsimdir. Geçtiğimiz
yıldan bahsettiler arkadaşlar. Geçtiğimiz yıl, meteorolojik
veriler, son altmış iki yılın en soğuk
kışını yaşadığımızı söyledi.
Arkadaşlar, gerçekçi olalım, biz burada kendimize bahar muamelesi yapmayalım. Bahar mevsimi
değildir kış. New Yorkta daha geçenlerde 7 milyon insan
elektriksiz kaldı. Bunu, elektriksiz kalmayı veya elektrik
kesintilerini makul göstermek açısından söylemiyorum. 1 milyon
kilometrelik bir hatta bu tür şeylerin atmosfere açık alanlarda
olabileceğinden bahsediyorum. Moskovada 12 milyon kişi elektriksiz
kaldı. Metronun önüne bir tane bant çekiyorlar New Yorkta ve Şu
anda girilmesi mahzurludur. diyorlar, hepsi o kadar. Şimdi, biz
kış şartlarında
Son yüz on yılda Hazar Denizi
donmamıştı, Hazar Denizi dondu. Azerbaycan bir doğal gaz
üreticisi ülkedir ve üç buçuk gün Baküde doğal gaz kesildi
arkadaşlar ama Türkiyede doğal gaz 190-192 milyon metreküpler
civarında günlük kullanımıyla beraber devam etti.
Şimdi, bunun
arasında o kadar önemli bir denge var ki
365 günde 22 gün yalnızca
ikincil yakıt kullanıldı ve o kullanılan yakıt toplam
daha fazla doğal gaz bağlantı yapmanızdan daha az bir
maliyet oluşturuyor, bütün bunların hepsi hesap ediliyor. O yüzden
sanki hiç elektrik yokmuşçasına, hiç doğal gaz
yokmuşçasına eğer böyle bir söylem kullanırsak bizim
Avrasya coğrafyasında en yüksek büyümeyi, enerjide
sağladığımız yüzde 8,1lik büyümeyi -son yılda-
inkâr etmiş oluruz.
Şimdi,
gerçeğin tamamını aktarmamız lazım ve aynen bir
arkadaşımızın sorduğu sorudaki, denetleme şart.
Tabii ki, kamu hizmetleri niteliğini taşıyan yerlerde elektrik
dağıtımlarında denetleme şart ve biz de bunu yapıyoruz.
Bakın, yanlış bilgilerden uzaklaşmamız lazım.
Burada hepsini belki anlatma imkânımız olmuyor ama bir örnek vereyim.
Elektrik borcundan dolayı bu TREDAŞ bolca açma kesme yapıyor.
dediniz sayın milletvekilim.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Doğru.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Bolca yapıyor
olabilir değil mi? Ama bunların gelirlerinin kamu adına
yapıldığını, bu tahsilatı özel sektörün kendi
cebine yapmadığını bilmemiz lazım. Bütün onların
hepsi kamu adına yapılan ve elektrik şirketinin, özel
şirketin kasasında bulunmayan rakamlardır.
Açma kesmeyi
isterse 100 tane yapsın, isterse 100 bin tane yapsın gerekçelendirmek
zorunda ve halkımızı da mutazarrır yapmadan bunları
yapmak zorunda. Ama siz dediniz ki: Açma kesme ile 20 TLyi cebine indiriyor.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Açma kesmeden parası mı alıyorsunuz?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Açma kesmeyle 20 TLyi
cebine indirmiyor, kamu adına yapılan bir şeydir.
Ben,
yalnızca, bir yanlış bilgiyi düzeltmek adına söylüyorum
arkadaşlar, söylediniz diye, söylemeseniz ben bu bilgiyi
aktarmayacaktım.
Şimdi,
bakın, tüketim miktarı, tahminî olarak 2011den 2015 yılına
kadar ortalama yüzde 8ler civarında büyüyor ve biz 2023 yılına
kadar önümüzdeki on yıl içerisinde, şu anki bulunduğumuz
elektrik tüketimini yani 240 milyar kilovatsaati ortalama 250 milyar
kilovatsaat kabul edersek, 500 milyar kilovatsaatler civarında bir tüketim
bekliyoruz Türkiye'nin ilk on ekonomi arasına girmeyle alakalı
hedefleri doğrultusunda.
O yüzden, biz,
Avrupa Birliği üyesi ülkelerin kişi başına kullanılan
elektrik miktarına henüz ulaşmış değiliz. Bizler,
1.600 kilovatsaatlerden başlayıp şu anda 3.800-4.000
kilovatsaatlere kadar giden ama hâlâ 6.500 kilovatsaatlere
ulaşmamış bir ülkeyiz.
Vatandaşlarımızın
refah seviyesi arttıkça kullanımları daha da artıyor, bu,
son derece makul ve doğru bir şey. Enerji tasarrufuna dikkat ederek,
enerji verimliliğine dikkat ederek bu kullanımlarımızı
artırmamız lazım.
Sayın
Başkanımızın Yüksekovayla alakalı sorduğu bir
sual vardı. Şu anda aldığımız bir bilgi, oradaki,
Özel Harekâttaki askerlerimizin, kurum içerisindeki bir 240lık kablonun
patlamasıyla alakalı bir husus; TEDAŞın oraya enerji
getiremediğiyle alakalı bir husus da değildi. Kaldı ki,
kış şartlarında bu olsa bunu da söylerdim. Buna
rağmen, askerimizin enerji teminiyle alakalı, kablo tedarikini
depolardan acilen aktarmalarını istedik. Bu, ister ödünç olabilir,
ister hibe olabilir, ister bedelsiz, hiç önemli değil; bunu bir tutanak
hâlinde kendilerine teslim edecekler, yani TEDAŞın görevi
değildir, görevidir, hiç buna bakmaksızın oradaki askerimizin
bir an önce o elektriğe kavuşmasını, her ne kadar Özel
Harekâtın kendi içindeki problemi olsa da O bizim problemimizdir deyip
arkadaşlar ilgilenecekler.
RESlerle
alakalı arkadaşlarımız soru sordular.
Arkadaşlar,
Almanyada RESlerin oluşabilmesi için yıllık 50 milyar euroluk
bir sübvansiyon rakamı ayrıldı. Bizim Türkiye olarak, ülkemiz
olarak ayıracak 5 kuruşumuz yok. Biz, kendi içerisinde
işletmelerin on yıllık alım garantilerini veriyoruz ve 11
bin megavatlık bir lisanslama söz konusu oldu. Şu anda, bunun 2.200
megavatı realize edildi, gerçekleştirildi, diğerleri de yolda.
Bunu yapabilecek olanlar var, yapamayacak olanlar var. Ama takdir edersiniz ki
biz yenilenebilir enerji kaynakları diye, yerli kaynaklar diye böyle 40-50
milyar euroluk sübvansiyon rakamlarını yaparsak bu doğru olmaz.
Bir önceki oturumda bahsetmiştim, Almanya, şu anda İspanya ve
Portekiz gibi bu sübvansiyon rakamlarını bir an önce nasıl geri
alırız diye bunun politikalarını değiştiriyor ve
enerjiden sorumlu Başbakan Yardımcısı önceki ay Türkiyeye
geldiğinde Siz bu rakamları nasıl doğru tespit ettiniz?
diye de bizden bilgi aldılar. O yüzden, dışarıdaki
yatırımların bir kısmının kendi sübvansiyon
rakamlarıyla örtüşük olmayan ülke şartlarımıza,
Türkiyeye uyarlanmasını tabii ki doğru bulmuyoruz.
Nükleer güç
santralleri yalnızca elektrik teminiyle alakalı bir husus değil,
aynı zamanda, bizim sanayileşmeyle alakalı hususlarımızdır.
Siyaseten böyle bir kararlılığı sürdürmeye devam
edeceğiz çünkü Türkiye'nin baz yüklere ihtiyacı var. Bu, aynı
zamanda yenilenebilir enerji kaynaklarını desteklemek anlamına
da geliyor. Bunları inşallah, hep beraber yapmış
olacağız ki o baz yükün üzerine rüzgârı, güneşi, su
kaynaklarını oluşturabiliyor olalım.
Değerli
arkadaşlar, Türkiyede rüzgâr 8.640 saat esmiyor, 1.800 ila 2.200 saat
civarında esiyor. Geri kalan
BAŞKAN
Sayın Bakanım, lütfen sözlerinizi toparlayınız.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Peki.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Sayın Bakan, yanlış anlamadık değil
mi Açma kesme paraları devlete kalıyor. dediniz?
BAŞKAN
Madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 393 sıra sayılı kanunun 6. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Kazım
Kurt Özgür
Özel
İstanbul Eskişehir Manisa
Musa
Çam Gürkut
Acar Dilek
Akagün Yılmaz
İzmir Antalya Uşak
Madde 6: Bu kanun hükümleri Bakanlar Kurulu
tarafından yürütülür.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Gürkut Acar, Antalya Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Demin
konuşmam yarım kalmıştı, kalan kısmını
yüce Kurula arz etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, özelleştirmenin de bir mantığı
olur, haraç mezat satış olmaz. Bir şeyin değeri varsa bu
değer verilmezse satmazsın. Alelacele, yarı fiyatına neden
veriyorsunuz? Vatandaşın, Antalya halkının, Burdurlunun,
Ispartalının değerlerini ucuza kapattırıyorsunuz.
Vatandaşa sürekli zam, yandaşlara kâr garantili özelleştirme.
Sorduğumuzda deniyor ki: Her şey şeffaf işliyor, ihaleler
şeffaf yapılıyor. Peki, o zaman, ihaleyi yapmadan önce ilan
edin kâr marjının artacağını, kasadaki paranın
şirketlere bırakılacağını, kayıp kaçak
oranlarının yükseltileceğini; bunları açıklayın
ki alıcılar ona göre fiyat versin. Ayıptır, günahtır.
Bakınız,
değerli arkadaşlarım, şimdi özelleştirmede,
güzelleştirmede sıra üretim santrallerine geldi. Bakın, HESler
satılıyor. 1 megavatlık kurulu güç için verilen fiyatlar 4-5
milyon dolar düzeyindedir. Özelleştirme İdaresinin sayfasında
bunlar var, açın bakın. Peki, 540 megavat kurulu güce sahip
Oymapınar Barajı kaça verildi? Megavat başına 4 milyon
dolar alsanız fiyatı eder en az 2 milyar dolar. Peki, siz kaça
verdiniz? 305 milyon dolarlık Eti Alüminyum özelleştirmesi
kapsamında bedava verdiniz, eşantiyon verdiniz. Buna
özelleştirme denir mi? Bedava verilen santralden sisteme satılan
elektrik, fabrika için ödenen paradan çoktur, 600 milyon TLlik elektrik
satışı yapılmıştır yani bedava verilen
santral 305 milyon dolara satılan fabrikanın parasını
ödemiştir. Şimdi biz buna özelleştirme mi diyeceğiz? Buna
ancak ayıp denir, vatandaşın parasını çarçur etmek
denir, yandaşa aktarmak denir.
Değerli
arkadaşlarım, Danıştay İhalede bu baraj yoktu, sen 2
milyar dolarlık barajı nasıl bedava verirsin, olmaz. dedi,
iptal etti. Peki, ne oldu, baraj geri alındı mı? Hayır.
Çünkü AKPnin her işinde bir hayır var.
Burada gece
yarısı verilen bir önergeyle bir kanuna ekleme yapıldı.
Özelleştirmede mahkeme kararlarını uygulama konusunda Bakanlar
Kuruluna yani Başbakana yetki verildi. Başbakan da Ben Danıştay
kararını ezerim, yok sayarım, yırtıp atarım.
dedi ve yırttı, attı. Olay budur. Artık Türkiyede mahkeme
kararları Başbakanın kararıyla geçersiz
kılınıyor, yok sayılıyor, yırtılıp
atılıyor. Özelleştirme, adaletin, hukukun, yargının
işlemediği bir alan hâline getirildi; hukuk devleti yok edildi,
vatandaşın hakkı, hukuku yandaşların
çıkarlarına feda edildi. Tablo budur.
Değerli
arkadaşlarım, zaman zaman gündeme geldiğinde Sayın Bakan
diyor ki: Güneş ve rüzgâr pahalı, bu kadar teşvik verilmez.
Ben de diyorum ki: 2 milyar dolarlık barajı bedava vereceğinize
güneş ve rüzgâr santrallerinin imalatına teşvik verin.
Dağıtım şirketlerinin kasalarındaki paraları
güneşe, rüzgâra verin. Hangisi daha büyük zarardır? 2 milyar
dolarlık barajı bedava vermek mi daha büyük zarar, 2 milyar
doları güneşe, rüzgâra, yatırıma vermek mi daha büyük
zarar?
Geçen gün
Sayın Bakan diyor ki: Güneşe 13,30 sent veriyoruz, nükleere 12,35.
Yani diyor ki: Güneşe çok veriyoruz. 1 sent midir güneşe çok
verilen?
Değerli
arkadaşlarım, nükleer enerji santralleri geçmiş teknolojidir,
güneş ise geleceğin teknolojisidir. Nükleer ithal kaynaktır,
güneş kendi kaynağımızdır. Dünya ve Güneş var
olduğu sürece senin güneşin olmaya devam edecektir. Şimdi, 1
sent farkını bize büyük destek gibi sunmak ancak Sayın
Bakanın becerisi olabilir. Türkiye güneş ve rüzgâr santrallerinin
imalatına başlamalıdır.
Bakın,
Sayın Bakan geçen gün burada dedi ki: Ürettiğimiz enerji
politikalarıyla bağımlılığımız
azalacaktır. On yıldır ne yapıyorsunuz? Siz on yıldır
Türkiyeyi yöneteceksiniz, Türkiye'nin dışa
bağımlılığını azaltmada hiçbir
başarı göstermemişsiniz, üstüne de dışa
bağımlılığı daha da artıracak şekilde
nükleeri dayatıyorsunuz. Bunu da halka, başarı diye yutturmaya
kalkıyorsunuz. Sizin, milletin aklıyla alay etmeye hakkınız
yok. Bu tablo iflas tablosudur. On yıllık karne ne yazık ki
zayıftır. AKP enerji alanında bir şey yapacaksa, burada
başlangıç noktası Sayın Bakanın istifası
olabilir. Kısa vadede en doğru adım bu olacaktır.
Türkiyede ne yazık ki başarısızlık ödüllendiriliyor,
kimse Başaramadım, ben gideyim. demiyor, bu erdemli tavrı
göstermiyor.
Değerli
arkadaşlar, bu konuda ikinci adım da çağ dışı
kalmış ithal nükleer santral projeleri yerine yönünüzü, yüzünüzü
Türkiyeye çevirin; çözüm Türkiyede vardır, Türkiyenin kaynakları
vardır. Planlı ve bütüncül bir yaklaşımla, ulusal
çıkarları önceleyen politikalarla Türkiye, enerji faturasında
ciddi kazançlar sağlayabilecek durumdadır. Burada tek eksik olan,
Türkiyeden, halktan yana iradedir.
Bu düşüncelerle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
6ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Teklifin tümünü
oylamadan önce, İç Tüzükün 86ncı maddesi gereğince oyunun
rengini belli etmek üzere lehte söz isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, tabii,
köşe dönmeci, kamunun kaynaklarını ceplerine aktarıcı
bir siyasi kadronun işbaşında bulunduğu bir dönemde
RECEP ÖZEL
(Isparta) Yine başladın ya, yine başladın!
KAMER GENÇ
(Devamla) -
bu kervana katılmamak mümkün mü? Tabii ki bu kervana
katılınca bu kervanın lehine konuşacağız
arkadaşlar, aleyhine konuşacak hâlimiz yok ki.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, tabii, bu yasayla ilgili
yaptığımız konuşmalar var. Bu Taner Yıldız,
eskiden Kayseri ve Civarı Elektrik Türk Anonim Şirketinin Genel
Müdürü. Bakın, şimdi, kendisi Genel Müdürken Kayseri ve Civarı
Elektrik Türk Anonim Şirketinin hesaplarını inceleyen bir
inceleme raporunda diyor ki: Bir has ipek el dokusu, çeyrek ve karyola
halı tutarı olan 10 milyar 175 milyon liralık bir halı
alınmış. Kime? Taner Yıldıza hediye edilmek üzere.
Şimdi, bu
Taner Yıldız, tabii, Kayseri Milletvekili seçildikten sonra, yine,
Kayseri ve Civarı Elektrik Türk Anonim Şirketi 07/08/2004le
16/08/2004 yılları arasında İngiltereye bir seyahate
gitmek için kendisini götürecek kişilere 10 milyar liralık avans
verilmiş. Şimdi, burada yine birtakım faturalar var. Yani
şimdi, bu Taner Bey orada Genel Müdürken çok pastırma, tatlı,
ayakkabı, elbise, giyim elbisesi alınmış. Hepsi kimin?
Taner Yıldız Genel Müdürken gelenlere hediye almak için.
İşte bir fatura, mesela 11/11/1999 gün ve 86421 sayılı
faturada 569 milyar 500 bin liralık giyim eşyası. Tabii,
şimdi, biliyorsunuz işte bu arkadaşlarımız şey
ederlerken hep böyle yandaşlarına işte pastırma,
ayakkabı, elbise
Bir de kendilerine de tabii 10 milyar liralık
halı. E, tabii, şimdi, o bir şirkette, bir özel şirkette, Kayseri
ve Civarı Elektrik Türk Anonim Şirketinde Genel Müdürken gelenlere bu
kadar hediye veren kişi acaba Enerji Bakanıyken neler yapıyor?
Şimdi,
doğal gaz fiyatlarını, İranla yaptığı
anlaşmaları soruyoruz, açıklamıyor, sır. Yahu ne
sırrı? Sır efendim, sır. Efendim, Rusyayla
yaptığı anlaşmaları soruyoruz, sır. Doğal
gaza kaç lira
Metreküpünü kaça alıyorsunuz, kaça satıyorsunuz,
açıklanmıyor. Bu Hükûmetin Maliye Bakanına soruyoruz, yahu,
diyoruz ki işte: Falancanın hesaplarını incelediniz mi? 2Yok,
açıklamam, sır. Tayyipin oğlu 10,5 milyon dolarlık gemi
alıyor. Yahu bu gemiyi kimin parasıyla aldı? Verdiği
vergiyi söyle. diyoruz, sır. Yahu böyle bir sır olur mu?
Hırsızlığın, yolsuzluğun,
dolandırıcılığın sır perdesi altına
örtüldüğü bir memleketin memleket olarak yaşaması mümkün mü?
Yok. Yani şimdi, bu AKPliler iktidara geldiği zaman, bakın,
eğer dürüst bir yönetim olsaydı
Arkadaş, nereden buldun
kanununu çıkarmamız lazım. Nereden buldun kanunu vardı,
213 sayılı Vergi Usul Kanununda vardı ama bunlar gelince
kaldırdılar, Ya, niye nereden bulduğunu
araştıralım? dediler.
Şimdi, arkadaşlar, bugün, her şeyin, her
yolsuzluğun, her talanın bu kadar örtüldüğü ve geçmişi bu
kadar şaibelerle dolu olan bir siyasi kadroyla her şeyin denetiminin
kaldırıldığı, denetimin
yapılmadığı bir ülkede, bu memlekette gerçekler nasıl
ortaya çıkacak? İşte, bunlar ortada.
Şimdi, bakıyorlar AKPliler bana. Ya,
bakın, siz hakikaten vicdanınızın rahat etmesini
istiyorsanız ciddi bir denetim yaptıralım. Bu Enerji
Bakanlığında ne ihaleler yapılıyor, kimlere ne paralar
gidiyor, bu elektrik fiyatları bu dağıtım şirketlerine
nasıl gidiyor?
Bakın, TETAŞ elektrik satış
fiyatında yüzde 14,8 tenzilat yaptı. Kime?
Dağıtıcı firmalara yaptı. Dağıtıcı
firmalar onu tüketiciye intikal ettirmedi. Burada dağıtıcı
firmaların kârı 2,6 katrilyon lira. Kimin cebine gidiyor?
İşte, o 21 tane dağıtıcı şirketin cebine
gidiyor. Kim buna ortak? Kim buna ortak ya? Herhâlde birileri ortak. Yani o
dağıtıcı firmalar bu kadar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla)
2,6 katrilyon lira para
alırken herhâlde bunların açıklanmaması düşünülemez
arkadaşlar.
Zamanım yetmediği için tabii fazla bir şey
söylemiyorum, daha sonra devam edeceğim. (CHP sıralarından
alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Hikâye bitti mi,
hikâye?
BAŞKAN Evet, Sayın Bakan, söz talebiniz
vardı. Ne için söz istiyorsunuz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Kayseri) Sataşmadan dolayı.
BAŞKAN Ne dedi de sataştı?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Kayseri) Siz de duydunuz işte Sayın Başkan.
BAŞKAN Kürsüye buyurun Sayın Bakan,
sataşma nedeniyle üç dakika söz veriyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
X.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın, Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Kayseri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
heyetinizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Bundan bir ay kadar önce burada yine Genel Kuruldaki bir
konuşmadan dolayı bir arkadaşımıza cevap
vermiştim. İzleyenler dediler ki: Tabii, Meclisin belli bir seviyesi
var -çok kaliteli konuşan arkadaşlarımız var
iktidarıyla muhalefetiyle- ama seviyeyi kasıtlı olarak
düşürmeye çalışan bir kişiye sen niye kalkın cevap
veriyorsun? Yani Bu sana yakışmıyor. dedi bir
arkadaşım. Onu veballeriyle, günahlarıyla baş başa
bırakacaksınız, anlıyor olabilir veya anlamıyor
olabilir ama bu dünyanın ahireti de var, ahirette herkes hesabını
verecek. Allah bizlere, inşallah, bilerek zaten olmaz ama bilmeyerek de
hiçbir haram ve kanuni olmayan bir şey nasip etmesin. O yüzden ben bu
Meclisin seviyesini düşürmeye çalışan bazı kişilerin
veballeriyle baş başa kalmasını, özellikle, buradan
altını çizerek söylüyorum.
Türkiyede enerji
sektörüyle alakalı eğer 152 milyar dolara 36 milyar dolardan
çıkıyorsa ihracat ve gayrisafi yurt içi hasıla 777 milyar dolar
civarında dolaşıyorsa, biz enerji ihtiyacının arz
güvenliğiyle alakalı probleminin olmadığı gerekçesiyle
bunları yapabiliyoruz.
Büyümemiz devam
edecek, bazı arkadaşların enerji kaynaklarına olan
itirazlarının, aslında kalkınmaya olan itiraz olduğunu
tercüme etmek olarak söyleyebilirim. Biz her bir enerji kaynağıyla
alakalı itiraz görebiliyoruz, yalnızca nükleerle alakalı
değil. Arkadaşlarımız konuşmalar yaptılar, bazen
iyi tavsiyede bulunan arkadaşlarımız oldu, bilgi eksikliği
olan arkadaşlarımız oldu, tabii ki biz bunları takviye
etmek zorundayız ve doğru bilgileri burada aktarmak
durumundayız.
Bakın,
doğal gazla alakalı al ya da ödeler, şu anda tekrar tekrar söylüyorum,
hiçbir ülkede, Rusya Federasyonunda 2012 yılıyla alakalı al ya
da öde kalmadı ama İran ve Azerbaycanla alakalı yani boru
hattıyla doğal gaz aldığımız ülkeler de dâhil
olmak üzere, bizim parasını ödeyip de
karşılığında 1
metreküp doğal gaz almadığımız ülke kalmayacak. Bu
2013 ve 2014 yılında süresi bitmemiş olanların da süresi
içerisinde biz bunları telafi edeceğiz. O yüzden arkadaşlar,
ben, enerji sektörüyle alakalı bütün yapılanmaların yine
Türkiyenin büyümesiyle paralel gideceğine inanıyor ve bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, şimdi, ben burada 10 milyar
liralık bir halı faturasını gösterdim.
BAŞKAN
Tamam, cevap verdi Sayın Genç, lütfen oturun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yani bunun seviyeyle ne ilgisi var? Yani yolsuzlukları dile
getirmek seviyesizlik midir, yoksa yolsuzluk yapanların seviyesizliği
midir?
BAŞKAN
Sayın Genç, böyle bir usulümüz yok.
Aleyhte söz isteyen
Musa Çam, İzmir Milletvekili.
Sayın Çam,
buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ya, olur mu böyle? Yolsuzluk yapanlar seviyesizse, biz bu
yolsuzlukları dile getiriyorsak bu ne seviyesizliği oluyor?
BAŞKAN
İsminizi zikretmedi efendim.
Buyurun Sayın
Çam.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim?
BAŞKAN
İsminizi zikretmedi.
Sayın Çama
müsaade edin lütfen.
Sayın Çam
buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ama bana cevap verdi. Kime o zaman sataşma için cevap verdi?
BAŞKAN
Hayır, size seviyesiz mi dedi, ne dedi anlamadım şimdi?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Öyle dedi. Dedi ki: Bana diyorlar ki: Seviyesizlere cevap verme. Müsaade ederseniz
BAŞKAN Yani
size mi söyledi seviyesiz diye?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Tabii, bana söyledi.
BAŞKAN Öyle
bir şey söylemedi, isminizi zikretmedi Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Niye o zaman sataşmadan söz verdiniz?
BAŞKAN
Sataştınız da söz verdim tabii ki.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır, kim sataştı kendisine? Niye söz verdiniz?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkan
BAŞKAN Bir
saniye Sayın Bakanım, lütfen
Lütfen oturun
Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır, oturmam, otururum da
BAŞKAN
Hayır, size seviyesiz mi dedi Sayın Genç, onu soruyorum ben?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yani niye Taner Yıldıza sataşmadan söz verdiniz?
BAŞKAN
Sayın Genç size seviyesiz mi dedi Sayın Bakan, onu soruyorum?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Evet, evet.
BAŞKAN Size
mi söyledi?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Evet, bana söyledi.
BAŞKAN Niye
üzerinize aldınız anlamadım, isim zikretmedi ki.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ben almıyorum o zaman, seviyesiz bana dememişse ben
onlara iade ediyorum.
BAŞKAN
Hayır, üzerinize aldıysanız, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
İki dakika
söz veriyorum.
2.-
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
KAMER GENÇ
(Tunceli) Şimdi, sayın milletvekilleri, yani ben otuz senedir bu
Parlamentoda görev yapıyorum, arkasında bu kadar büyük ayıplar
olan kişilerin, böyle hiç yüzü kızarmadan, utanmadan çıkıp
da kendileriyle ilgili yolsuzluklar dile getirildiği zaman hâlâ buna cevap
verebilecek cesareti kendinde bulduğu bir zamanı bulamadım.
Şimdi, ben ne
dedim bakın: Kayseride Çınar Halıcılık adı
altında bir firmadan 10 milyar 175 milyon liralık ipek halı
alınmış. Kime verilmiş? Taner Yıldıza
verilmiş. İnkar etti mi? Yok.
Şimdi,
yine ben dedim ki, Taner Yıldız milletvekili seçildikten sonra, yine
bu Kayseri ve Civarı Elektrik firması şeyinden kendisinin
Londraya gitmesi için 10 milyar liralık -kendisiyle beraber başka
arkadaşlar var, zamanı kaybetmemek için- avans verilmiş.
İnkâr ettin mi? Hayır. Dedim ki TETAŞ
Bakın, TETAŞ
elektrik fiyatlarında yüzde 14,8 tenzilat yaptı, bunun parasal
değeri de 2,6 katrilyon lira. Bu 2,6 katrilyon lirayı tüketiciye
intikal ettirmedi, dağıtıcı firmalar üzerinde
bıraktı. Bu dağıtıcı firmalar Türkiyede 21 tane
firma. Bunların arkasında kim var, kimlerle ortak? Bunları
biliyoruz ama zamanımız olmadığı için burada
açıklamıyoruz.
Şimdi, burada
çıkıyor AKPliler, seviyesiz
Yahu, seviye zaten siz
bırakmamışsınız ki bu Mecliste. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Sizde seviye değil, çukur bile yok ya, yok!
Yok kardeşim! Ben ne diyeyim yani size?
Onun için, yani ben
milletvekili olarak bunları dile getirirken o zaman çıkın deyin
ki: Bunlar yanlış. Hayhay! Yanlış diyebilmeniz için de
aramızda bir heyet oluşturalım, denetim yapalım. O zaman,
ben Yanlış. demişsem özür dilerim arkadaş.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla)
Bunu, çıkıp da böyle yuvarlak laflarla bu işin altından
kurtulamazsınız.
Teşekkür ediyorum.
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Malatya
Milletvekili Mahmut Mücahit Fındıklı ve Bolu Milletvekili Ali
Ercoşkun ile 3 Milletvekilinin; Elektrik Piyasası Kanunu ile Özel
Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/1059, 1/689) (S. Sayısı: 393) (Devam)
BAŞKAN Aleyhte
söz isteyen Musa Çam, İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
393 sıra sayılı
Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı, özel tüketim vergisi konusu
üzerinde görüşülüyor ve ben de bunun insani boyutunu biraz dile getirmek
istiyorum. Sürekli ekonomik boyutu, mali boyutları dile getiriliyor ama
insani boyutları hiç dile getirilmiyor.
7 Ocak 2013 tarihinde
Zonguldak Kozluda Türkiye Taşkömürü Kurumunda bir maden
ocağında bir göçük yaşandı ve bu göçükte 8 işçi
arkadaşımız hayatını kaybetti. Henüz daha işçi
kardeşlerimizin cesetleri göçük altında iken 9 Ocak 2013 tarihinde
inanılmaz ve akıllara ziyan bir ferman yayınlandı
Sayın Enerji Bakanlığımızın talimatıyla. Genelge diye adlandırılan bu
ferman da bir kamu görevlisinin değil de bir köle tüccarının
zihniyetini yansıtıyordu âdeta. İnsanın kanını
donduran bir soğukkanlılıkla yazılmış icralık
işçiler konulu 697 sayılı bu ferman, vicdan, izan ve hukuktan
yoksun bir ibret belgesi olarak sosyal politika tarihinde ve çalışma
hayatı literatüründe yerini alacaktır. Borçlu olan işçilerin
tazminatsız olarak işten atılacağını ilan eden
genelge, nereden bakılırsa bakılsın bir
tutarsızlık, vicdansızlık, hukuksuzluk ve ahlak
sınırlarını zorlayan bir belgedir. Genelge, taşeron
maden şirketlerinde meydana gelen iş cinayetlerinin gerçek
nedenlerini perdelemekte ve işçileri suçlamakta.
Özellikle genelgenin
içeriğindeki bu maddeyi sizlere okumak istiyorum değerli
arkadaşlar. Sayın Bakan, sizin talimatınızla
çıkartılmış olan bu genelge
Özellikle, bu genelgede diyor
ki: Yer altında yürütülen işlerin tehlike oranı yüksek
olduğundan buralarda küçük bir dikkatsizliğin bile onarılmaz
hasarlara, can ve mal kayıplarına neden olabileceği dikkate
alındığında icralık duruma düşen işçilerin
akıllarının sürekli iş harici konularlda meşgul
olması ve konsantrasyon problemi yaşamalarının muhtemel
bulunması nedenlerinden dolayı işlerini dikkatli yapamama
olasılığı bulunmakta, kendilerinin ve yanında
çalışanların sağlığı ve iş
güvenliği açısından büyük risk oluşturmakta,
dolayısıyla iş verimini olumsuz yönde etkilemektedir. Böylece
anlıyoruz ki borçlu işçiler hem kazalara neden olmakta hem de iş
verimini olumsuz etkilemekte. 8 madencinin ölü bedenleri daha
soğumamışken bu satırları yazabilmek nasıl bir
insani duygudur Sayın Bakan, bunu anlayabilmiş değiliz.
Sanıyorsunuz
ki maden işçileri durduk yerde icralık oluyor. İnsanlar
gelirleri yetmeyince borçlanırlar, borçlarını ödeyemeyince de
icralık olurlar. Hiç kimse durduk yerde icralık olmaz. İcra ile
iş verimi arasında yaman bir ilişki kuran TTK Müdürü neden gelir
yetersizliğiyle icra arasındaki aynı ilişkiyi kuramaz, bunu
anlayabilmiş değiliz. Acaba, Sayın Bakan, Sayın Genel
Müdür, hayatını kaybeden bu kardeşlerimizin ne kadar ücret
aldıklarını biliyorlar mı? Biliyor musunuz Sayın Bakan
bu göçük altında kalan işçiler ne kadar ücret alıyorlar? 850
lirayla 1.250 lira arasında bir ücret alıyorlar. Ama, Sayın
Genel Müdür ferman niteliğindeki bu genelgesinde, icralık
işçiler yazılı olarak uyarılacakmış ve bir
yıl süre verilecekmiş, verilen bu sürenin sonunda da hâlen icra veya
hacizleri kaldırmaya yönelik işlem yapmayan veya yeni hacizlere maruz
kalan işçilerin 4857 sayılı İş Kanununun 18 ve
19uncu maddeleri uyarınca savunmaları alınacak ve daha sonra
da, bu savunmalarından sonra da 4857 sayılı İş
Kanununun 25/II (e) maddesi hükmüne göre iş
sözleşmeleri sona erdirilecekmiş.
Değerli
arkadaşlar, 4857nin 25/II (e) maddesi
Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan hâller ve benzerleri
başlığını taşıyor. İlgili hükme göre işçinin, işverenin
güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin
meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve
bağlılığa uymayan davranışlarda bulunan
işverene derhâl fesih hakkı veriliyor. Yani, göçük altında kalan
bu kardeşlerimizi 25/II (e) maddesi
hırsızlıkla suçluyor ve orada çalışan
arkadaşlarımızı bu şekilde tehdit ediyor ve işten
atıyor. Eğer bu Genel Müdürde ve Sayın Bakanda şu
kadarcık bir vicdan varsa, şu kadarcık bir adalet varsa orada
binlerce metre altında çalışan bu kardeşlerimiz için
çıkarılmış olan bu genelgeyle onları
hırsızlıkla suçlamaması gerekiyordu.
Biraz önce
Sayın Bakan dedi ki: Burada konuşanların vebali
omuzlarınadır. Evet, Sayın Bakan, göçük altında kalan 8
işçinin vebali, onların çocuklarının sorumluluğu,
vebali sizin omuzlarınızdadır ve yayınlamış
olduğunuz, çıkarmış olduğunuz o genelgeyi de burada
yırtıyorum ve size armağan ediyorum Sayın Bakan.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama için iki
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 393 sıra sayılı Kanun Teklifi
açık oylama sonucu:
Kullanılan
oy sayısı |
: |
251 |
|
Kabul |
: |
233 |
|
Ret |
: |
18 |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Mine
Lök Beyaz Tanju
Özcan
Diyarbakır Bolu
Böylece,
teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Şimdi,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız
teşekkür konuşması yapacaklardır.
Buyurun
Sayın Bakan.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Türkiyenin büyümesine paralel
olarak enerji yapılanmasına koymuş olduğunuz
katkılardan dolayı teşekkür ediyorum ve serbestleşen,
liberalleşen ve daha çok rekabet ortamında oluşacak bu
yapıyı inşallah, çıkardığımız bu 4
maddeyle beraber daha da güçlendirmiş olacağız, geçiş
dönemlerini daha güçlü olarak atlatacağız.
Tabii
ki yarın saat onda, Enerji Komisyonunda 42 maddelik, asıl bu kanun
tasarısıyla gelen maddelerimiz de var. İnşallah, bunu
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun onayına, sizlere
getireceğiz.
Ben
bütün bu duygu ve düşüncelerle, büyüyen Türkiyenin, gelişen
Türkiyenin, yine, gelişen enerji sektörüyle beraber
davranacağını bu vesileyle belirtmek istiyorum ve hepinizi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, birleşime 22.10a kadar ara veriyorum.
Kapanma saati:
21.37
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 22.10
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
4üncü sıraya
alınan, Türkiye Cumhuriyeti ve Slovakya Cumhuriyeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
4.-
Türkiye Cumhuriyeti ve Slovakya Cumhuriyeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/368) (S. Sayısı: 35)(x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 35
sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet
Şeker.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) Yok.
BAŞKAN
Başka söz talebi yok.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ VE SLOVAKYA CUMHURİYETİ ARASINDA YATIRIMLARIN
KARŞILIKLI TEŞVİKİ VE KORUNMASINA
İLİŞKİN ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 13 Ekim 2009
tarihinde Ankarada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ve Slovakya Cumhuriyeti
Arasında Yatırımların Karşılıklı
Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın onaylanması
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Namık Havutça.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) Yok.
BAŞKAN Başka söz talebi
yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Madde üzerinde söz talebi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE
3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Madde üzerinde söz talebi yok.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama için iki
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.16
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.24
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
35 sıra
sayılı Kanun Tasarısının tümünün açık
oylamasında toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi tasarının tümünün açık
oylaması yeniden yapılacaktır.
Oylama için iki
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ve Slovakya Cumhuriyeti
Arasında Yatırımların Karşılıklı
Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı : 210
Kabul :
210(x)
Kâtip Üye Mine Lök Beyaz Diyarbakır |
Kâtip Üye Tanju Özcan Bolu |
Böylece, toplantı yeter
sayısı vardır, tasarı kanunlaşmıştır.
5inci sırada yer alan,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
5.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/728, 1/719) (S. Sayısı: 395)(xx)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 395 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Alim Işık, Kütahya
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK
(Kütahya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 395 sıra sayılı Kanun
Tasarısının geneli üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
tasarıda 1996 yılında kurulmuş Fatih Üniversitesinin, 2009
yılında kurulmuş Turgut Özal Üniversitesiyle
birleştirilmesine yönelik bazı hükümlerin yanında bir de Ankara
Sosyal Bilimler Üniversitesi adı altında yeni bir üniversitenin
kurulmasına yönelik hükümler yer almaktadır. Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak yeni üniversite kurulmasını destekliyoruz. Ancak
iki vakıf üniversitesinin birleştirilmesiyle ilgili, gelişen
şartlar ve günümüz şartları doğrultusunda böyle bir
kararın iki vakıf tarafından alınmış olması
karşısında tabii ki söylenecek fazla bir şey yok. Her ne
kadar planlama olarak zamanında iyi planlanmamış iki
üniversitenin bugün birleşme kararı doğru değil gibi
görünse de, günümüz şartlarında buna bir itirazımızın
olmadığını ifade etmek istiyorum. Ancak bu konuda
Vakıflar Genel Müdürlüğünün nasıl bir görüş bildirdiği
konusu maalesef tasarı içerisinde yer almamaktadır. Herhâlde,
Sayın Bakanın bu konuda gerekirse bir açıklama yapması yüce
Kurulu bilgilendirme açısından
doğru olacaktır.
Tabii ki yeni
kurulacak üniversitenin de bazı, sosyal bilimlere yönelik fakültelerden
oluşması üniversitenin adıyla uyuşmaktadır. Ancak
hâlen gerek devlet gerekse vakıf üniversitelerinde yer alan sosyal
bilimlerle ilgili bölümler ve fakültelerin bugün içinde bulundukları
sorunlar irdelenmeden bu yeni fakültelerin ne derece gerçekçi olduğu
konusu da ayrı bir tartışma konusudur. Gerçekten, bugün üniversitelerin
içinde bulunduğu bir dizi sorunun içerisinde en önemli birkaç konuyu da
beraber tartıştığımızda yeni kurulacak
üniversitelerin artık sıradan bazı fakültelerle ve bölümlerle
eğitim-öğretim verme yerine, Türkiye'nin ihtiyaçları ve
dünyanın gelişen şartlarına cevap verebilecek mezunlar
yetiştirebilecek yeni planlamalara ihtiyacı olduğu
kaçınılmazdır.
Bugün birçok
üniversitede ciddi sorunların başında her şeyden önce son
birkaç yıldır kontenjanların dolmaması sorunu gelmektedir.
Önce, Türkiyenin bu soruna çözüm bulması ve var olan ülke
kaynaklarının daha etkin ve verimli kullanılmasının
sağlanması gelmektedir.
Diğer
taraftan, üniversitelerde kadro sorunu yaşanmaktadır. Örneğin,
doktorasını bitirmiş, yardımcı doçent olmayı
bekleyen yüzlerce, belki binlerce insanımız, genç araştırıcımız
sadece sayın rektörün iki dudağının arasından
çıkacak bir söze bakmaktadır. Özellikle, seçim dönemleri
yaklaştığı zamanlarda, iş başında bulunan sayın
rektörler Acaba kadro vereceğim yardımcı doçent bana veya benim
yönetimime oy verir mi vermez mi?, bu endişeyle bu tür,
araştırıcıların özlük haklarına ciddi anlamda
müdahalede bulunabilmektedirler.
Benzer
şekilde, doçentlik unvanını almış,
sınavlarını başarmış, her türlü yeterliliğe
sahip olmuş birçok doçentin bugün doçent kadrosuna atanamadığı
bir Türkiyede yaşıyoruz. Yine, sayın rektörler bu
kadroların verilmesinde ciddi anlamda cimri davranmaktadırlar ve
seçici davranmaktadırlar. Âdeta, öğretim üyesi gelip sayın
rektörün kapısında günlerce bekleyecek, yalvaracak, hakkı olan
bu kadroyu ancak böyle alabilecek bir durumdadır.
Benzer
şekilde, profesörlük aşamasına gelmiş, beş yıl
bekleme süresiyle beraber tüm yeterliliklerini kazanmış birçok doçent
bugün, süresi bir yıl, iki yıl, üç yıl geçmesine rağmen
birçok üniversitede yine rektörlerin keyfî tutumlarından ve siyasi
ayrımlarından dolayı profesörlük kadrosu ilan edilmiyor ve bu
kadroya yerleştirilemiyor.
Dolayısıyla,
bu ülkede bir üniversitenin, dünya görüşü ne olursa olsun bu ülkenin her
vatandaşını aynı derecede yakınlık ya da
uzaklıkla değerlendirmesi ve ona göre davranması gerekirken,
maalesef son dönemde bazı kriterler öne çıkarak atanan sayın
rektörlerin üniversitelerdeki bilimsel özerkliği ciddi anlamda yaralayan
davranışlar içerisine girdiği de Türkiye gerçeklerinin
başında gelen bir önemli konu. Dolayısıyla bu
konuların da mutlaka dikkate alınması ve herkese eşit, hak
ettiği unvanın ve özlük hakkının zamanında verilmesi
ilkesinin gerek vakıf gerekse devlet üniversitelerinde artık
yerleştirilmesi kaçınılmaz olmaktadır.
Önemli konulardan
birisi ve belki de en önemlisi, üniversiteden mezun ettiğimiz gençlerin
istihdam sorunudur. Bugün üniversite mezunu gençlerimizin yaklaşık
yüzde 25inin yani her 4 kişiden 1inin işsiz kaldığı
bir Türkiyede yeni üniversitelerin açılması elbette ki önemlidir ama
çözüm değildir. Var olan kaynaklarımızı doğru
değerlendiremediğimiz, mezunlarımıza hayatlarını
geçindirecek bir iş bulamadığımız sürece yeni
üniversitelerin sayısının da artması çok da bir anlam ifade
etmemektedir.
Tabii ki bu
vesileyle, Sayın Başbakanın hafta sonu Gaziantepte atama
talebini ileten bir öğretmen adayına söylediği sözlerin de bu
kürsüden iade edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Eşi ya da
herhangi bir arkadaşı veya yakını adına da olsa hak
ettiği kadroyu isteme talebini kendi sözünün üstüne söz söyletmeyecek bir
tavırla bir Sayın Başbakanın o meydanda rencide ederek
insanları refüze etmesi bu ülke adına
yakışmamıştır. Kendisinin Kafdağlarından
biraz ayakları yere basarak Türkiye gerçeklerine daha fazla ilgi
göstermesini, öğretmen adayları adına ve üniversite
bitirmiş tüm mezun gençler adına ben de bu kürsüden talep ediyorum.
Bu vesileyle,
kurulan üniversitelerin hayırlı olmasını diliyor,
önümüzdeki dönemlerde kurulacak yeni üniversitelerin de artık YÖKün
gerçek anlamda bir planlama çalışmasından sonra bu Meclis
gündemine getirilmesinin daha doğru ve yerinde olacağını
ifade ederek hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Tasarının
tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Metin Lütfi
Baydar, Aydın Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Ankarada sosyal bilimler adıyla
yeni bir üniversite açılmasını Cumhuriyet Halk Partisi olarak
desteklemekteyiz. Bununla birlikte, idari kadro sayısı için
ayrılan 147 kadro sayısının yeterli
olmadığını, bu sayının en az 1.000 olarak
belirlenmesi gerektiğini düşünmekteyiz çünkü 147 kişilik bir
idari kadro tahsisi ile üniversite sistemi kurulamaz, kurulsa da
işleyemez.
Cumhuriyet Halk
Partisi olarak esneklik, uyum ve karşılık, yanıt verebilir
bir yükseköğretimin günümüz dünyasında gerekli olduğuna
inanmaktayız. Bazen dünyaya bakıp Amerikayı yeniden
keşfetmek için uğraşmamalıyız ancak bazen de
dünyanın, özellikle gelişmiş ülkelerin bize
dayattıklarını da aşmalıyız,
sorgulamalıyız. Yükseköğrenimi ve üniversiteleri de bu
bağlamda değerlendirmek gerekir. Türkiyedeki tek tip üniversite modeli
küresel, bölgesel ve yerel gereksinimlere göre değişim
gösterememektedir. Batı modelini ya da modellerini uygulamak, rekabet gücü
açısından Türkiye için belirsizlik yaratmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyede yeni üniversitelerin kurulması sürecinde artan
ve üniversite eğitimi almak isteyen genç nüfusun ihtiyaçlarını
karşılamak yanında, yeni kurulan üniversitelerin
kuruldukları şehirlerin gelişimine yapacakları katkı
da göz önünde bulundurulmalıdır. Sonuç olarak, yeni kurulan
üniversitelerin bölgeler arası eşitsizliği ortadan
kaldırması üniversitelerin kuruluş amaçlarından
olmalıdır. Üniversiteler, kuruldukları şehirlerde
şehrin sosyoekonomik hayatına önemli etkiler yapmakta, şehri
canlandırmakta ve şehirleşme sürecini
hızlandırmaktadır. Günümüzün gelişmiş üniversiteleri
gerek lisans gerekse lisansüstü düzeyinde modern eğitim verirken,
ülkelerin genel ekonomik politikaları doğrultusunda oluşturulan
programlar çerçevesinde araştırmalar yapmalı ve elde ettikleri
sonuçların ticari uygulamalara dönüştürülmesine de
katılmalıdırlar. Böylelikle çağdaş üniversite
günümüzde yeni bilgi üretmenin yanında, bilgi ekonomisinin beyni
durumundaki bilgili insan yetiştiren bir işletme kurumuna da
dönüşmelidir. Bu işletmede nelerin
araştırılacağına karar verme yetkisi yalnızca
üniversitelerin tasarrufunda olmaktan artık günümüzde
çıkmıştır. Üniversiteler tüm unsurlarıyla toplumla
bütünleşmek ve araştırma geliştirme etkinlikleriyle ona
doğrudan hizmet etmek için çaba harcamalıdırlar. Bu,
üniversitelerin gerçek bilimsel işlevlerine engel
oluşturmayacaktır.
Sonuçta, bu
çağdaş yaklaşım içinde üniversiteler toplumun itici gücü ve
onun gelişmesinde en önemli katkıyı yaratan kurumlar durumuna
gelecektir. Anadoluda bir bölge üniversitesi iddiasında olan bir yükseköğretim
kurumu yerel ve bölgesel değerleri öne çıkarabilmelidir.
Üniversitelerin bu bağlamda kendilerine özgü ve
uzmanlaştığı konularda yoğunlaşması
beklenmektedir. Son yıllarda artan üniversite sayısı bu
açığı kapatamamıştır. Üniversitelere bütçeden
ayrılan pay yeterli değildir. Üniversitelerin torba bütçe ile mali
özerkliğe bir an önce kavuşturulması Türkiye için yaşamsal
önemdedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi de Cumhuriyet Halk
Partisi olarak bir buçuk yıl önce sunmuş olduğumuz ve bir türlü
komisyonda görüşemediğimiz, bazı il ve ilçelerimizde tematik
üniversiteler kurulması konulu kanun teklifimizden söz etmek istiyorum.
Siyasette ne
yazık ki doğru önemli değil, doğruyu kimin söylediği
önemli olmaktadır. YÖK sayfasına baktığımızda 103
devlet, 65 vakıf, 7 vakıf meslek yüksekokulu,
Kıbrıstakilerle birlikte 13 üniversite dahil diğer
yükseköğretim kurumları olmak üzere toplam 188 üniversitemiz
bulunmaktadır. Üniversite sayılarını artırmak
başarı hanesine yazılabilir ancak asıl başarı
sayıyı artırırken kaliteyi de artırmakla
yakalanabilir. Türkiye'de son on yılda 80in üzerinde yeni
üniversite açıldı. Asıl sorun, 2023 hedefine
odaklandığını söyleyen iktidarın bunu
gerçekleştirebilme kapasitesiyle ilgilidir. Yükseköğretimde yatay
büyüme göz kamaştırıcıdır ancak bu hızla 50
üniversite daha açılabilir. Ancak derinlik ve üniversitelerin
araştırma fonksiyonunda ciddi zafiyetler bulunmaktadır.
Üniversiteler kurulurken tematik olmak yerine, en kolayı tercih edilmekte,
sonuçta her ilde bir yükseköğretim kurumu olmakta ama gerçek anlamda
üniversite ne yazık ki olamamaktadır. Biz verdiğimiz kanun
teklifiyle 30 ilde 41 tematik üniversite kurulmasını önerdik. Türkiye
için gerekli olduğuna inanıyoruz ancak doğruyu biz
söylediğimiz için iktidarın engeliyle
karşılaşıyoruz. Halkımızın yeni üniversite
kurulmasını isteyen Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu bilmesini
istediğim için bu açıklamayı yapıyorum.
Sunmuş olduğum kanun teklifiyle kurulacak
tematik üniversiteler ülkemizin çeşitli il ve ilçelerine hem sosyal hem de
ekonomik katkılar sağlayacak hem de ülkemizin ihtiyacı olan
yükseköğrenim talebini karşılayıp iş gücü
kaynağını oluşturacaktır. İl ve ilçelerimize
kurulması düşünülen tematik üniversiteler şu şekildedir:
Sağlık sektöründeki gerek yatırımlar
gerekse sağlık politikaları sonucu Afyonkarahisar ili önemli
gelişmeler kaydetmiştir. Bu gelişmenin
devamlılığı için Afyonkarahisarda kurulacak
sağlık bilimleri üniversitesi yerinde bir karar olacaktır.
Yine, Bursa ilimizde sağlık bilimleri
üniversitesi adıyla bir üniversite kurulması ülkemizin doktor
başta olmak üzere sağlık personeli ihtiyacını
karşılayabilecektir.
İzmir Bergamada kurulacak sağlık
bilimleri üniversitesi de bölgedeki yoğun termal hareketlilik ve
kaplıca turizminin gelişmişliği ve Bergamanın antik
dönemden bugüne olan misyonuyla bütünleşecektir. Bergamaya kurulacak bir
sağlık bilimleri üniversitesi bu misyonu uygulama ile
birleştirecektir.
Ankara Beypazarı son yıllarda turizme
dayalı projeleri hayata geçirme çabasındadır. Alternatif turizm
türlerine yönelik bölümlerle uyumlu bir yapısı bulunmaktadır. Bu
yapının ülkemiz turizmine katkı sağlaması Ankara
Beypazarına bir turizm üniversitesi kurulmasıyla
sağlanacaktır.
Tokat ilimizde kurulacak bir tarım üniversitesi ilin
gelişmiş tarım olanakları nedeniyle üniversiteyi gelecekteki
gelişmiş tarım üniversitelerinden birisi hâline rahatlıkla
getirecektir.
Ankara
Kızılcahamam spor faaliyetleri için uygun bir doğaya sahiptir.
Ankaraya yakınlık ilçenin göreli avantajını teşkil
etmektedir. Kızılcahamama kurulacak spor bilimleri üniversitesi,
bölgenin tanınırlılığını artırmasının
yanı sıra gelişmesine de önemli katkılar
sağlayacaktır.
Bursa
İnegölde kurulacak bir tasarım üniversitesi Türkiye genelinde hem
mobilya hem de tekstil sanayisinde sözü geçen bir ilçe olmasının
artılarını daha da markalaştıracaktır.
Isparta
Eğirdirde doğa bilimleri üniversitesi, Türkiye'nin meyvecilik
bahçesi olması, ilçedeki katma değerin artırılması
için toprağa bağlı üretim teknolojileri konusunda bir altyapının
oluşturulmasını sağlayacak ve bu alandaki üretim, refah ve
sosyal hareketliliği artıracaktır.
Isparta Yalvaçta
kurulacak sosyal bilimler üniversitesi -Yalvaçın tarihten getirmiş
olduğu birikimi- o bölgenin sosyal bilimler alanında bir cazibe
merkezi olmasını sağlayacaktır.
Eskişehirde
hem askerî hem de sivil havaalanının bulunması, yüksek
hızlı tren seferlerine sahip olması, kara ve demir yolu
taşımacılığının birbirine bağlı
bir yapıda bulunması, bu şehrimizde ulaştırma
üniversitesinin kurulması gerekliliğini ortaya
çıkarmaktadır.
Teknoloji ve AR-GE
koridorunda bulunan Kocaelide bilişim teknolojileri üniversitesi,
İzmirin gelişmiş şehir yapısını kurulacak
İzmir hukuk bilimleri üniversitesinde değerlendirebilmesi,
Ankaranın bürokratik yapısının vereceği bilgi
birikimi Ankara hukuk bilimleri üniversitesiyle sağlanacaktır.
Denizlide
girişimcilik ve teknoloji üniversitesi, yerel halkın sahip
olduğu girişimcilik duygusunun yönetilmesi ve bu girişimci
potansiyelin harekete geçmesini de sağlayacaktır.
Yine İzmirde
kurulacak turizm üniversitesi, güzel İzmirin geçmişindeki tarihî
izleri ve deniziyle bütünleşmiş yaşam şeklini aynı
zamanda ilin gelişmiş ulaşım, eğitim ve
sağlık hizmetleriyle bütünleştirerek uygulama
açısından çok büyük bir avantaj sağlayacaktır.
Mersin ve Sinopta
kurulacak denizcilik üniversitesi, Akdenizde ve Karadenizde her yönüyle güçlü
bir deniz ülkesi konumuna gelmemizi sağlayacaktır.
Zonguldakta yer
bilimleri üniversitesi, bölgenin sahip olduğu yer altı
zenginliğinin daha iyi değerlendirilmesini sağlayacaktır.
Bu sayede bölgede yaşanan maden facialarının önlenmesi için
bilimsel araştırmalar ve bunlara bağlı uygulamalar
rahatlıkla yapılabilecektir.
Tekirdağda
güzel sanatlar üniversitesi, ilçenin sahip olduğu çok kültürlü
yapısını sanat dallarıyla ifade edebilecektir.
Vanın sahip
olduğu tarım ve hayvancılık merkezli ekonomik yapı
ildeki sanayi gelişimini gıda endüstrisi patikasına yönlendirmiştir.
Kurulacak doğa bilimleri üniversitesiyle bu alanda uzman olacak bir
eğitim kurumu şüphesiz bölgenin kalkınmasında önemli rol
oynayacaktır.
Muğla
merkezde bir turizm üniversitesi, Bodrumda güzel sanatlar üniversitelerinin
kurulması hem bölge hem de ülke turizmine katkı sağlayacak,
yerel özelliklerin ulusal turizm politikamıza ivme
kazandırmasını sağlayacaktır.
Gaziantepte
girişimcilik ve teknoloji üniversitesi ilin hinterland özelliklerinin en
iyi şeklide değerlendirilmesinin yolunu açacaktır.
Kayseri, Erzurum,
Malatya ve Kütahyada kurulacak havacılık üniversiteleri,
havacılık sektörümüzün ihtiyacı olan nitelikli elemanların
yetişmesini sağlayarak ülkemize özgü bir havacılık
kültürünün temellerini oluşturacaktır.
Antalyada
kurulacak olan turizm üniversitesi ve tarım üniversitesi, ilimizi
Akdenizin çekim merkezi hâline getirecek, turizm ve tarımın
yaratacağı kontrollü ekonomik güç ülkemizin Akdenizde tek ve en
büyük güç hâline gelmesini sağlayacaktır.
Aydın
Nazillide Sümer girişimcilik ve teknoloji üniversitesi, Nazili Sümer
girişimcilik ve teknoloji üniversitesinin kurulmasıyla Nazillinin
Denizli ve Aydın gibi girişimciliğin yüksek olduğu iki ilin
arasında bulunması ve İzmir Limanına
yakınlığı değerlendirilecektir.
Aydın Sökede
Milet sosyal bilimler ve doğa bilimleri üniversitesinin kurulmasıyla
Beşparmak Dağlarının zengin bitki örtüsü ve uygun iklim
koşullarının bölgedeki tarımsal çeşitliliği
arttırması değerlendirilecek, bölgenin bu özelliğinin
turizmle iç içe geçmiş olması, doğa araştırmaları
ve turizm için de bir fırsat yaratacaktır. Ayrıca, felsefenin
kurucusu Miletli Thales bu üniversiteyle tekrar hatırlanmış
olacaktır.
Aydın
Kuşadasında turizm üniversitesinin kuruluşu
Kuşadasının turizm potansiyelini arttıracak ve potansiyelin
geliştirilmesinde büyük öneme sahip olunmasını
sağlayacaktır.
Konyada kurulacak
tarım ve endüstri üniversitesi, yüzölçümüyle eş değer olan
Hollandadan Patriot istememizin önüne geçecektir.
Adanadaki
tarım üniversitesi de -bereketli ovaların- hem halka hem de ülke
ekonomisine katkı sağlayacak, pamuğu, ithal edilen bir üründen
ihraç edilen bir ürün hâline dönüştürecektir.
Yalovada
doğa bilimleri üniversitesi, süs bitkisi üreticiliği ve
arıcılığın gelişimini değerlendirerek AR-GE
faaliyetleri için doğal bir ortam oluşturacaktır.
Manisa Turgutluda
kurulacak ekonomi ve endüstri üniversitesi, şehrin İzmir gibi bir
metropole yakınlığını, ulaşım
ağına çok yakın olmasını ve ekonomisinin
canlılığını kullanarak ekonomi ve işletme
alanlarında nitelikli eleman yetiştirilmesini
sağlayacaktır.
Edirnede
kurulacak sağlık bilimleri üniversitesi, Balkanlara ve Trakyaya
sağlık hizmetleri sunan ilin sahip olduğu potansiyelinin
geliştirilmesine ve ileri düzeyde çalışmalar
yapılmasına imkân sağlayacaktır.
Son olarak,
Sakarya Geyvede bir doğa bilimleri üniversitesinin kurulması,
tarımsal ürünün yetiştirilebilmesine olanak sağlayan verimli bir
alanda kurulmuş olması, Geyveyi sadece tarım ürünleri
yetiştirilmesi bakımından değil, bu ürünlerin
yetiştirilmesi için gerekli bilginin ve teknolojik girdinin üretimi ve
analizi bakımından da önemli bir yer hâline getirecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet, Acil Eylem Planında
YÖKü kaldıracağını açıklamıştı. Ne
yazık ki geçen sürede YÖKü kaldırmak bir yana üniversitelerin
özerkliklerini ve bağımsızlıklarını kaldırma
yolunu seçmiştir. Oluşturulan YÖK yasa tasarısı bu
düşüncelerin kanıtıdır. Hükûmet, her ne kadar ülke gelenek
ve göreneklerine bağlı olduğunu her hareketiyle, her söylemiyle
dile getirse de oluşturulan YÖK yasa taslağı durumun hiç de
söyledikleri gibi olmadığını göstermektedir.
Değerli
milletvekilleri, iki örnek vereceğim: İlk olarak, YÖK yasa
taslağı, kâr amacı taşıyan şirketlerce kurulacak
ve diploma fabrikası hâline gelecek olan özel üniversitelere imkân
vermektedir. İkinci olarak da yabancı üniversitelerin ülkemizde okul
açmasının yolu açılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, yabancı bir üniversiteyle iş birliği yapmak
ayrıdır, yabancı bir üniversitenin ülkemizde faaliyet göstermesi
ayrıdır. Üniversitelerin bir kültür yuvası olduğu ne
yazık ki unutulmuş görünüyor. Üniversiteler, bir cumhuriyet projesi
olarak ulus devlet bilincini ve Anadolu coğrafyasının
farklı bölgelerinden gelen gençleri bir potada toplamakta ve Türkiye için
ortak aklın oluşturulması sağlanmaktadır. Bu uygulama
sayesinde ülkenin ekonomik gelişmişliği kültürel
gelişmesine de yansıtılmakta ve de ülke olarak topyekûn bir
atılımın gerçekleştirilmesi sağlanmaktadır. Yeni
YÖK yasa taslağı, ülkemizin elindeki gücü, bu şekliyle
halkımızın elinden alarak emperyal ülkelere devretmektedir.
Anadolu insanının özünden, toprağından, havasından,
suyundan kopuk bir üniversite ülkemize yarardan çok zarar getirecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; üniversitelerimizin önündeki en
büyük engel olan YÖK bir an önce kaldırılmalı, özerk ve özgür
üniversiteler hayata geçirilmelidir. Cumhuriyetimizin geleceği
üniversiteler, üniversitelerin geleceği de özgür ve özerk
üniversitelerdir.
Sözlerime son
verirken yüce heyetinizi selamlar, saygılar sunarım.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Başka söz
talebi yok.
Soru yok.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI
TEŞKİLATI KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE
1- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununun ek 116 ncı maddesinin ikinci
fıkrasının (ç)bendinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki bentler eklenmiş ve mevcut bentler buna göre
teselsül ettirilmiştir.
d)
Fatih Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve
bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve
rektörlüğe bağlanan Ankara Sağlık Yüksekokulundan,
e)
Fatih Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve
bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve
rektörlüğe bağlanan Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulundan,
f)
Fatih Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve
bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve
rektörlüğe bağlanan Hemşirelik Yüksekokulundan,
g)
Fatih Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve
bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve rektörlüğe
bağlanan Ankara Meslek Yüksekokulundan,
ğ)
Fatih Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve
bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve
rektörlüğe bağlanan Sağlık Bilimleri Meslek
Yüksekokulundan,"
BAŞKAN Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Birgül Ayman Güler, İzmir
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
BİRGÜL AYMAN GÜLER (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yükseköğretim
kurumlarının örgütlenmesine ilişkin iki temel
değişiklik yapan bir kanun tasarısını
görüşüyoruz; biri Fatih Üniversitesi ve Turgut Özal Üniversitesi
arasında mal değişimine ilişkin, bir diğeri de
Ankarada Ankara sosyal bilimler üniversitesi ismiyle yeni bir üniversite, kamu
üniversitesi kurulmasına ilişkin iki yasanın
birleştirilmesinden oluşan bir tasarı.
Değerli
milletvekilleri, bu, kamu bütçesine hatırı sayılır miktarda
yük getiren bir düzenleme olmakla beraber, yasama organı düzenleyici etki
analizlerinin ışığında karar vermek zorunda olmakla
beraber, düzenleyici etki analizi diğer kanun tasarılarında
olduğu gibi bu kanun tasarısının da arkasında yok.
Bütçeye ne kadarlık bir yük getireceğine ilişkin herhangi bir
görüş öne sürmek mümkün değil.
Öte yandan, kamu
üniversiteleri içerisinde bir kamu üniversitesine ve sosyal bilimler
alanında bir kamu üniversitesine daha ihtiyacımız olup
olmadığına ilişkin burada hiçbir rakamsal açıklama da
yok. Ankarada açılması planlanan sosyal bilimler üniversitesinin 5
fakülte ve 5 enstitüden oluşması öngörülmüş. Kurulması
öngörülen fakültelerden biri sosyal ve beşeri bilimler fakültesi, ikincisi
siyasal bilgiler fakültesi, üçüncüsü yabancı diller fakültesi, dördüncüsü
dinî ilimler fakültesi, beşincisi hukuk fakültesi.
Mensubu olarak
çalıştığım ve öğrencisi olmaktan onur
duyduğum Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi varken, Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi varken, Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve
Coğrafya Fakültesi varken, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
varken, yine Ankara'da aynı alanlarda fakülteler kurulmasının
açıklamasını ne genel gerekçede ne de Hükûmet yetkililerinin
sözlerinde bulmak mümkündür.
Burada, ne
yazık ki, ancak soru olarak yüce heyetinize yöneltebileceğim üç
kuşkumdan söz edebilirim. Bunları, bu yüce Meclisin çatısı
altından söylemeliyim, önümüzdeki dönemde haklı da çıksam,
haksız da, hep beraber bunun muhasebesini yapabilelim.
Birincisi, ne
düzenleyici etki analizi ne de Buna ihtiyaç var mı? raporu elimizdedir.
O hâlde, acaba, bu yeni üniversite üç dönem üst üste milletvekilliği
görevi yapmış olan devlet büyüklerinden bazılarına yeni
makamlar açmak için mi düşünülmüştür? (CHP sıralarından
alkışlar) Aklımda böyle bir soru var. Eğer, bu üniversitenin
rektör ya da rektör yardımcılığına, üç dönem üst üste
görev yaparak boşa çıkmış olan devlet büyüklerinden atama
yapılırsa haklı çıkacağım, yapılmazsa
tahminim yersiz çıkacak.
İkincisi,
Ankara Üniversitesinin mensubuyum, Ankara Üniversitesinin son derece önemli
beş fakültesine eş koşulan bu beş fakülte, bir süre sonra
acaba karşımıza yeni bir önerge getirebilir mi, kanun
tasarısı ya da kanun teklifi getirebilir mi şunu söyleyen:
Tematik sosyal bilimler üniversitemiz var, üstelik Ankara'da, Ankara
Üniversitesinde Fen Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, Tıp Fakültesi, bir
de Siyasal, İlahiyat, diğerleri var.
Tematik bir güç
varken neden bu ayrıca yürüsün ki? Dil, Tarih ve Coğrafyayı,
Hukuk Fakültesini, Siyasal Bilgiler Fakültesini, yüz elli yıla
varmış olan bu tarihi, kurduğumuz Ankara Sosyal Bilimler
Üniversitesi içinde toplasak daha iyi değil mi? Ne dersiniz? Aynı
Meclis kürsüsünde böyle bir kanun teklifi ya da tasarı
karşımıza gelebilir mi? Gelirse haklı
çıkacağım, gelmezse yanlış öngörüde bulunmuş
olacağım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir üçüncü sorum daha var bu
kapsamda.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Biraz paranoyaya kaçıyorsunuz.
BİRGÜL AYMAN
GÜLER (Devamla) Yok, soru soruyorum ve hesabını vermeye
hazırım.
ALİ HAYDAR
ÖNER (Isparta) Çok saygın bir üyeye paranoya diyemezsiniz.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
BİRGÜL AYMAN
GÜLER (Devamla) Paranoya bu akli dengeyi içermez. O yüzden, benzetme
doğru değil.
Üçüncüsü şu:
Beş fakülte kurulmuş ve bunlardan dördü bilimler fakültesi biri
ilimler fakültesi. Ben, bilim insanı olarak bilim dünyasını
bilirim, haddimi de bilirim. İlim dünyasını bu Mecliste çok iyi
bilenler var. Ama üzerinde bir parça çalıştım, bilim ile ilim
aynı şey değil. Biz, burada dinî ilimler fakültesi kuruyoruz ve
AKPnin genel inancı demeyeceğim ama genelde AKP yanlısı ya
da AKPli olan yazarlardan okurum, böyle düşünüldüğünü bilirim. Denir
ki: İlim asıldır, bilim vasıta. Denir ki: İlim hem
soyut hem somut varlıklarla ilgilidir, oysa bilim yalnızca somut
varlıklarla.
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Manisa) İlim kendin bilmektir.
BİRGÜL AYMAN
GÜLER (Devamla) - İlim nurdur, kendindendir, oysa bilim
ışıktır, yansıtır. İlim uhrevidir, bilim
bizi ona götüren vasıtadır. İlimde inanç vardır,
yanılma yoktur, bilim kesinlik ister, hep yanılma ihtimali
vardır.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Bir de irfan var Hocam.
BİRGÜL AYMAN
GÜLER (Devamla) İlim akli, hissi, naklidir; bilimse akıl, hisse ve
araştırmaya dayanır. Sonuçta, ilim ve bilim beraberdir ama yol
gösteren ilim olmak şartıyla.
Şimdi,
bakıyorum da bu yeni kurulan üniversitenin bilimsel yöntemi nasıl bir
şey olabilir? Şöyle söyleyelim: 4ü bilim yapacak, 1i ilim yapacak.
Eğer öyleyse, ilim bilimin önünde ise, daha derin ise dinî ilimler
fakültesi bütün diğer 4 bilimler fakültesini peşinden sürükleyecek.
Peki, bunu nasıl hayata geçirecek? Şöyle diyor, burada
yazılmış: Bu üniversitenin ilk iki yılında
öğrenciler, bu 5 fakülteden, bu üniversitenin 5 fakültesinden
oluşturulacak ortak bir programdan geçecekler.
SELÇUK ÖZDAĞ
(Manisa) Evet, doğru, onu arkadaşınız teklif etti
BİRGÜL AYMAN
GÜLER (Devamla) -Değerli arkadaşlarım, o hâlde şöyle
diyebilir miyim? Eğer ilim ve bilim arasında sizin düşüncenizce
böyle bir hiyerarşi varsa, Ankara Soysal Bilimler Üniversitesi Dinî
İlimler Fakültesinin önderliğinde bütün diğer bilim
dallarını yeniden düşünmek zorunda bırakacak, bir tür
üniversite değil de medrese olacaktır.
OSMAN ÇAKIR
(Düzce) Bu, paranoyayı da geçti.
BİRGÜL AYMAN
GÜLER (Devamla) - Eğer, ilim ve bilim arasındaki ilişkiye
dayandırdığım bu modeli aklımızda tutarsak, evet,
evet, böyle bir gelecek bizi bekliyor olabilir mi?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Çok vahim!
BİRGÜL AYMAN
GÜLER (Devamla) - Hepimizin ömrü uzun olsun, hepimiz yaşayalım,
görelim; dilerim, bu üç konuda yanılırım; dilerim,
yaptığınız şey gerçekten Türkiyenin
yetişmiş, çağdaş insan gücünü çoğaltmak amacına
odaklanmıştır.
Efendim,
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE
2- 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki madde
eklenmiştir.
"Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi
EK MADDE 148- Ankara'da, Ankara Sosyal Bilimler
Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur.
Bu Üniversite, Rektörlüğe bağlı
olarak;
a) Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesinden,
b) Siyasal Bilgiler Fakültesinden,
c) Yabancı Diller Fakültesinden,
ç) Dini İlimler Fakültesinden,
d) Hukuk Fakültesinden,
e) Sosyal Bilimler Enstitüsünden,
f) Doğu ve Afrika
Araştırmaları Enstitüsünden,
g) Türk Dünyası
Araştırmaları Enstitüsünden,
ğ) Batı Dünyası
Araştırmaları Enstitüsünden,
h) İslam Araştırmaları
Enstitüsünden,
oluşur."
BAŞKAN
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Aytuğ
Atıcı, Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, 2nci
madde diyor ki: 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki maddeyi
ekliyorum: Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi. Böyle bir üniversite
kuruyoruz. Hayırlı uğurlu olsun. Şimdi, bu üniversitenin
kurulmasına herhâlde kimsenin itiraz edecek bir durumu yok. Niye
kuruyorsunuz bu üniversiteyi, şimdi ona bir bakalım. Bu üniversiteyi
kurmakla acaba gerçek amaçlarınız nedir, gerçek
amaçlarınızla bu üniversiteyi kurmak örtüşüyor mu?
Şöyle bir
bakıyorum AKPnin yaptıklarına, yönetim anlayışı
nasıldır diye. Bir tek kelimeyle özetleyebilirim: Totaliter. Böyle
bir yönetim anlayışında iktidarların amacı üniversite
filan kurmak değildir. Demin sizin paranoya diye, hatta buradan bir
milletvekili arkadaşımın paranoya ötesi diye
yorumladığı medrese kurmaktır.
Evet,
gülüyorsunuz. Buyurun, gülün. Gülen arkadaşlarıma diyorum ki www.mersin.gov.tr
adresine bir girin.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Ne var orada?
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Eğer Mersin Valisi kendi yazdığı
yazıyı kaldırmadıysa, orada Mersine bir medrese
kuracağını müjdeliyor, devletimizin valisi. Hayırlı
uğurlu olsun. Bir vali
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Siz bari yapmayın ya, siz bari yapmayın gerçekten.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Ben bari yapmayayım!
BİRGÜL AYMAN
GÜLER (İzmir) Açıp bakın, açıp bakın!
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Siz bari yapmayın yani doktor olarak tanıyoruz,
biliyoruz sizi, saygı duyuyoruz, siz bari yapmayın.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Sayın Milletvekilim, ben o yazıyı gözümle görmesem
ve okumasam kalkıp da burada bunu söylemem. Buraya gelmeden önce tekrar
teyit etmek için baktım ve Mersinde yaptığım
eleştirilerden sonra bu yazının
kaldırıldığını gördüm. Arşivde vardır,
benim notlarımda var. Ben bu açıklamayı Mersinde çeşitli
basın-yayın organlarında yaptım ve bu soru bana basın
organları tarafından sorulduğunda beraber açtık;
mersin.gov.trnin arşivine bakarsınız, Sayın Valiye de
sorarsınız, size doğruyu söyler.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Ne mahzuru var?
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Şimdi, Ne mahzuru var? diye sorduğunuz soru, zaten
sizin ne yapmak istediğinizi gösteriyor. Biz medrese kurmak istiyoruz.
deyin, biz de burada ona göre konuşalım. Biz üniversite kurmak istiyoruz.
deyip, arkasından devletin valisine müjde -bakın- nidasıyla
Mersinde medrese kuruyoruz. dedirtmek nasıl bir duygudur, ben bu
duyguyu halkıma bırakıyorum.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Ya, bu üniversite Ankarada kuruluyor ya, Mersinde değil!
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Aytuğ Bey, yok böyle bir şey, yok böyle bir
şey.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Şimdi, evet, buraya gelmeden önce kontrol ettim ve
kaldırıldığını gördüm.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Daha ciddi işler bekliyoruz ya!
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Sayın milletvekili, ben elimde bilgi olmadan bugüne kadar hiç
konuşmadım.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Keşke bir çıktı alsaydın ya!
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Çıktı da var, Vali de yerinde duruyor, çıktı da
var, basındaki konuşmalarımız da var.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Sizden daha farklı şeyler bekliyoruz ya!
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Sevgili arkadaşlar, ben burada ne konuştuğumun
farkındayım, söylediğim lafın
ağırlığının da farkındayım. Bundan bir
kısmınızın haberinin bile olmadığının
da farkındayım, bir kısmınızın da bundan çok
memnuniyet duyacağının da farkındayım.
Çıkın, sorun ve deyin ki bana: Hayır, böyle bir bildiri
olmamıştır. ben de size söz veriyorum, çıkacağım
buradan, hepinizin huzurunda özür dileyeceğim ama böyle bir şey var
ise, siz de eğer yürekliyseniz, gerçekten de samimi iseniz çıkıp
burada benden özür dileyeceksiniz eğer samimiyseniz; değilseniz,
zaten konuşup gidiyoruz.
Şimdi,
olayın bir başka boyutu da Bu üniversiteleri niçin kuruyorsunuz?
diye bir soru sormuştum, birincisi buydu. Niçin, hakikaten niye
kuruyorsunuz bu üniversiteleri?
HÜSEYİN
FİLİZ (Çankırı) Üniversitelerde terörist yetişiyor!
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Üniversiteler konuşabiliyor mu? Üniversiteleri susturdunuz mu,
susturmadınız mı?
Bir milletvekili
diyor ki: Üniversitelerden terörist yetişiyor. Bir üniversite daha
kurun, terörist sayısı artsın!
Şimdi,
üniversitelerde
HÜSEYİN
FİLİZ (Çankırı) Medreselerde terörist yetişmez!
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Tabii, sizi duymuyorlardır, ben de kayıtlara geçireyim
bunları. Üniversitelerde terörist yetişiyor, medreselerde terörist
yetişmez. diyor sayın milletvekili. Buyurun, hadi bakalım.
İşte böyle bir zihniyete sahipsiniz siz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekili, lütfen
Sayın hatibe müdahale etmeyelim.
AYTUĞ ATICI (Devamla)
Üniversitelerden terörist yetişiyor, medreselerden terörist
yetişmez. diyen bir zihniyetle
Ama bakın artık sinirlenmiyoruz
çünkü sizin ruhunuzu biliyoruz çünkü sizin bu gibi işleri yaparak neyi
gizleyip gerçek amaçlarınızın da ne olduğunu çok net bir
şekilde görüyoruz ve buradan söylüyoruz. Eğer söylediklerimizde bir
tane yanlış bilgi var ise bana söyleyeceksiniz, ben de
çıkacağım, özür dileyeceğim. Ben bunu size taahhüt
ediyorum. Delikanlıysanız siz de çıkarsınız, ben
ispatladığımda da özür dilersiniz.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Medrese kuracağız. mı yazıyor? Yapma,
etme.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Şimdi, üniversiteleri niye kuruyorsunuz? Kurmayın
kardeşim!
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Tamam!
AYTUĞ ATICI
(Devamla) İçerideki, hapisteki öğretim üyelerine
baktığım zaman içim sızlıyor, hapisteki
öğrencilere baktığım zaman yüreğim sızlıyor.
Siz, üniversitede okuyan ve Türkiye'nin gidişine müdahil olmak isteyen,
Türkiye'nin iyi yönetilmediğini düşünen bütün öğrencileri
-sadece ODTÜde değil, her yerde- bir bir toplayıp içeriye atan bir
zihniyete sahipsiniz. Siz bu ülkede bu gidişata başkaldıran,
hayır diyen yiğit öğretim üyelerini âdeta içeride çürüten bir
zihniyete sahipsiniz. Niye üniversite kuruyorsunuz? Allah aşkına
kurmayın. Kurmayın, daha çok bilim adamını, daha çok
öğrenciyi de içeriye atmayın.
Üniversite
kuruyorsunuz, niye kuruyorsunuz üniversite? Üniversitelerimiz özerk mi? Sizin
işinize yarayacak mı üniversite? Dik üniversite, gerçek üniversite
siyasete yön verir. Bakın, AKPye yön verir, CHPye yön verir.
demiyorum. Gerçek üniversite siyasete yön verir ama bunu yapabilmek için de
üniversitenin dik olması lazım, üniversite rektörlerinin, üniversite
öğretim üyelerinin sürülürüm, atılırım korkusu içerisinde
olmaması gerekir.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Var mıymış öyle ya?
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Ama maalesef konuşan herkesi içeri atıyorsunuz. O yüzden,
kurmayın bu üniversiteleri. Zaten kursanız ne olacak ki? Bu
üniversiteleri yönetecek olan kadroları sizler göndereceksiniz. Türkiyede
yapılacak olan bu bilime TÜBAda siyaseti zaten
karıştırdınız. On yıl içerisinde geldiğimiz
gerileme, on yıl içerisinde geldiğimiz nokta, herhâlde elli
yılda toparlayamayacağımız bir noktaya gelmiştir.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Hocam, vallahi çok haksız eleştiri yapıyorsun ya!
SELÇUK ÖZDAĞ
(Manisa) Siz ALESi bilir misiniz?
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Efendim, Sayın Özdağ?
SELÇUZ ÖZDAĞ
(Manisa) Siz ALESi bilir misiniz, transcripti bilir misiniz, ÖYP bilir
misiniz?
BAŞKAN
Sayın Özdağ, lütfen, lütfen
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Sayın Özdağ, sizin anlattıklarınızın
BAŞKAN
Sayın Atıcı, lütfen Genel Kurula hitap edin,
karşılıklı konuşmayın.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) -
tamamının içinde yetişen, yaşayan ve ızdırap
çeken bir öğretim üyesiyim. Siz bu gibi söylemlerle bizleri oyalamaya
çalışıyorsunuz, hiç kimse de bunları yemiyor.
İnsanların baktığı bir tek şey var: Öğretim
üyeleri mutlu mu, bilim üretebiliyor mu özgürce? Hayır, üretemiyor. Ben
buraya doğrudan akademiden geldim, üniversitenin içinden geldim.
Öğretim üyeleri derslere bile girmek istemiyor. Niye, biliyor musunuz? Çünkü
getirdiğiniz performans sistemiyle öğretim üyeleri birbirleriyle,
hasta bakmak için veya diğer fakültelerde proje üretmek için âdeta yarışır
hâle geldiler. Proje üretmek güzel
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Ne güzel
AYTUĞ ATICI
(Devamla)
ama bu proje üretmek, eğer sadece ve sadece öğretim
üyesinin ekmek kazanması için bir araç ise yanlış.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Önce yatıyorlardı da şimdi
çalışıyorlar.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Önceden yatıyorlar demek çok ayıp bir şey. Buradan
sizin söylediğinizi bütün Türkiyeye duyuruyorum, Öğretim üyeleri
önceden yatıyordu, şimdi yatmıyor. Bu, bir insana
yakışan bir laf değil. Sizin içinizde de öğretim üyeleri
var. Yatıyor muydunuz sevgili hocam? Kim yatıyordu, hangi
öğretim üyesi yatıyordu?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Herkes, her şeyi biliyor.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Çok ayıp bir şey bu yaptığınız.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Çalışmalarını istemek ayıp mı?
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Buradan sizi Türkiyedeki bütün öğretim üyelerine şikâyet
ediyorum. Türkiyedeki hiçbir öğretim üyesi yatmıyordu sayın
milletvekili. Siz buradan bu öğretim üyelerine yatıyordu diyerek,
suçlayarak ve arkasından müstehzi bir şekilde gülerek karakterinizi
sergiliyorsunuz, yazıklar olsun size! Siz eğer bunu
söylüyorsanız, eğer Türkiyede bilimin geldiği noktada
emeği olan öğretim üyelerini bu kadar hakir görüyorsanız, benim
size konuşacak bir lafım bile yok, yazıklar olsun! (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE
3) 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
"GEÇİCİ
MADDE 43) Fatih Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı olan Tıp
Fakültesi ve Sağlık Bilimleri Enstitüsü ile Ankara Sağlık
Yüksekokulu, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu, Hemşirelik
Yüksekokulu, Ankara Meslek Yüksekokulu ve Sağlık Bilimleri Meslek
Yüksekokulunda hâlen öğrenimlerini sürdüren öğrenciler ve bu
yükseköğretim kurumlarının öğretim elemanları ile
malvarlığı Turgut Özal Üniversitesine devredilir. 2012-2013
eğitim-öğretim yılında kayıt yaptıran
öğrenciler dâhil bu yükseköğretim kurumlarında halen
öğrenimlerini sürdüren öğrencilere verilecek mezuniyet belgeleri ile
diplomalar, istekleri halinde önceden bağlı bulundukları
üniversitenin adıyla ilgili üniversite tarafından verilir. Fatih
Üniversitesinin 5/6/1996 tarihli ve 4142 sayılı Kanun ve diğer
düzenlemeler uyarınca kazanmış olduğu bütün hak ve yetkiler
saklıdır."
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
4üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4 - 2809
sayılı Kanunun ek 36ncı maddesinin ikinci
fıkrasının (e) ve (f) bentleri yürürlükten
kaldırılmıştır.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
5inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5 -
10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol
Kanununa ekli (II) sayılı cetvelin "Yükseköğretim Kurulu,
Üniversiteler ve Yüksek Teknoloji Enstitüleri" bölümüne
aşağıdaki ibare eklenmiştir.
"106) Ankara
Sosyal Bilimler Üniversitesi"
BAŞKAN
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Haydar
Öner, Isparta Milletvekili.
ALİ HAYDAR
ÖNER (Isparta) Sayın Başkanım, değerli
milletvekillerimiz; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısını
görüşüyoruz.
Millî Eğitim
ve YÖKle ilgili yasaların anlayış birliği ve
uzlaşmayla çıkması büyük önem taşımaktadır.
Eğitim doğru yapılmalı, yetişmiş insan gücü
isabetle planlanmalıdır.
Komisyon raporu ne
diyor? Komisyon raporunda şu hususlar çok doğru bir şekilde
vurgulanmış:
Üniversite
açılmasına karar verilirken belirlenen kriterlerin neler olduğu
konusunda tereddütler bulunmaktadır. Hâlihazırda kurulu bulunan
üniversitelerdeki kontenjanların doldurulamamasına rağmen, yeni
üniversitelerin kurulması için tasarı getirilmesi uygun
düşmemektedir. Bunu komisyonumuz söylüyor, raporda da var.
Öncelikle
açılmış bulunan üniversitelerin kontenjanlarının doldurulması
daha uygun olacaktır. Komisyon söylüyor, komisyonun değerli üyeleri burada.
Nitekim
mevcut üniversitelerde kontenjanları dolmayan bölümlerin
ağırlıklı kısımlarını sosyal bilimlerin
oluşturduğu görülmektedir. Komisyonumuz söylüyor.
Böyle
bir tablo karşısında sosyal bilimler
ağırlıklı bir üniversite açılmak isteniyorsa bunun
ciddi bir hazırlık ve planlamaya bağlı olarak
yapılması uygun olacaktır. Sipariş gelmiş, Komisyon
ancak bunları söylüyor.
Üniversite
kurulurken, fakülte veya bölümler açılırken öğretim üyesi
ihtiyacının dikkate alınması gereklidir. Öğretim üyesi
ihtiyacı dikkate alınmadan birimler açılması durumunda
öğretim üyesinin yetiştirilmesi de engellenmiş olur. Bu nedenle
üniversite açılmasının ciddi bir planlamaya bağlanması
ve ihtiyaçların gözetilerek yapılması uygun olacaktır.
Komisyonu ve Sayın Başkanı gönülden duygularla kutluyorum.
Gerçekten
de yeni bir üniversiteyi açıyoruz, Sosyal Bilimler Üniversitesi. Nerede
açıyoruz? Ankarada. Büyükşehirlerde yeni üniversite açılmasına
ne ölçüde ihtiyaç var? İstanbulda vize söz konusu ediliyor bizzat
Sayın Başbakanımız tarafından. Ankara
taşıyamayacağı kadar ağır yük altına
giriyor, yeni binlerce üniversite öğrencisinin katılımıyla
bu daha da ağırlaşacak. Büyük merkezler taşıyamayacağı
yükün altına girerken küçük merkezler de kan kaybına uğruyor.
Buna hakkımız yok.
Çankırı
Üniversitesi çok önemli projeler hazırlamış durumda. Özellikle
herbal nitelikli tedavilerle kanseri önleyecek çözümler üretiyor, onun
çalışması içinde ama ödenekleri yok. Batman Üniversitesi
gelişemiyor. Hakkâri Üniversitesi ilan veriyor, ya nitelikli aday bulamıyor öğretim üyesi
yetiştirilmek üzere ya da hiç başvuru yok. Bayburt Üniversitesi bir
sürü sorunla karşı karşıya. Yurt sorunları sürekli
çözüm bekliyor, çözümler erteleniyor. Bu durumda Ankaraya yeni üniversite
kuruluyor. Ankarada gurur kaynağı üniversitelerimiz var.
Dünyanın ilk 500 üniversitesi sıralamasına Ankara Üniversitesi 4
defa girmiş, ODTÜ 4 defa girmiş, Hacettepeyle Gazi 3er defa
girmişler, Bilkent 2 defa girmiş. Ankarada üniversite mi yok?
Siyasal var, Hukuk var, Dil tarih var, İlahiyat var, Fen edebiyat var; var
oğlu var. Yeni bir üniversite için niye Ankara seçiliyor? Taşra
üniversitelerinin sayısız altyapı sorunları var,
geliştirme ödenekleri yetersiz ve dengesiz. Bütün bu sorunlara rağmen
Ankarada sosyal bilimler üniversitesinin arsası nerede? Hangi binalarda
bu üniversite kurulacak? Sosyal ve beşeri bilimler fakültesinin isim
babası kim? Bir de öyle bir fakülte kuruluyor, sosyal ve beşiri
bilimler fakültesi.
(AK PARTİ
sıralarından beşeri
beşeri
sesleri)
Efendim?
Beşeri mi? Ben Beşiri okudum değil mi? Bilerek okudum
arkadaşlar, siz de bunu bileceksiniz günü geldiğinde.
Değerli
arkadaşlar, bu üniversite kurulacaksa acele edilmemeli. Gerçekten
ülkemizin tematik üniversitelere ihtiyacı var; yerine göre, coğrafi
ortamına göre, gelişme potansiyeline göre,
taşıdığı niteliklere göre ama Ankarada sosyal
bilimler üniversitesine ihtiyaç yok.
Süleyman Demirel
Üniversitesi eski rektörümüz değerli Metin Lütfi Baydarın
önergesinde yer aldığı gibi bazı tematik üniversiteler
önerildiği yerlerde kurulursa ülkemizin ve ulusumuzun yararına
sonuçlar doğuracaktır. O bakımdan, rastgele, birinin arzusu,
hevesi doğrultusunda üniversite kurulması yanlıştır.
Hangi dost için hangi post hazırlanıyor? Tam bir sipariş
üniversite. Birkaç dost için birkaç post hazırlanıyor. Buna bu
Meclisin hakkı yok. Bu Meclis ulufe dağıtan bir meclis
değildir, şahsa yönelik sipariş bağlanan bir meclis hiçbir
şekilde değildir, olamaz.
Değerli
arkadaşlarım, sayın milletvekillerimiz; Millî Eğitim
Bakanlığı birtakım kararlar alıyor. Bu kararlardan
isabetli olanlarda sebat etmek kararlılıktır ama
yanlışlarda ısrar etmek inattır. Bu yanlışlardan
birisi, ilk ve ortaöğretim kurumlarında serbest kıyafet
uygulamasıdır. Pek çok kişiyle
karşılaşıyorum, yakınmalarına tanık oluyorum.
Benim eski mesleğimden ötürü Sayın Valim, benim çocuğum
diğer varlıklı ailelerin çocukları
karşısında güç durumda kalıyor. Biz veliler olarak, ebeveynler
olarak eziliyoruz. diyor. Her gün bir marka, her gün bir kıyafet giyebilen
ailelerin çocukları var -Allah daha çok versin diyelim- ama mali durumu
yeterli olmayan ailelerin sorunlarına sosyal yardımlaşma
dayanışma vakıfları çözüm getiremez. Ayrıca,
okulların aidiyet duygusunu sarsamayız. Her öğrenci kendi
okuluyla gurur duymalı, üniformasıyla ya da okul kıyafetiyle,
okul yönetiminin velilerle belirlediği kıyafetlerle övünebilmeli.
Sayın Bakanımız, lütfen, bu serbest kıyafet
uygulamasından vazgeçmeli, sayın milletvekillerimiz
Bakanlığı bu yönde zorlamalıdırlar, halkın sesine
kulak verilmelidir. Hiç kimse, milletimiz sizden bunu istemedi. Bu, birilerinin
keyfî bir dayatmasıdır, bundan vazgeçilmelidir, tıpkı
öğretmeni horlamaktan, dışlamaktan vazgeçilmesi gerektiği
gibi.
Ayrıca,
nüfusu 500 binden aşağı yerlerde fen lisesi
kurulmayacakmış. Her yerde üniversite var, fen lisesi kurulmayacak.
Bu ne mantıktır arkadaşlar? Yani, nüfusu 30 bin olan yerde, 50
bin olan yerde üstün yetenekli bir çocuk, zeki bir çocuk çıkamaz mı?
Bu teşvik edilmemeli mi? O bakımdan, bu karar da yanlış
kararlardan biridir.
Uygulamaları
doğru olan yaklaşımlara teşebbüs edenlere
başarılar diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Akar,
buyurun.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Ulaştırma Bakanım burada, ona bir soru sormak
istiyorum. Aslında birkaç defa daha önce bu soruyu sordum.
BAŞKAN
Sayın Akar, soruyu Sayın Arınça soracaksınız. Hükûmet
makamında oturmuyor.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Tamam, Ulaştırma Bakanına soruyorum. Ben ona
soruyorum, o söz hakkımı kullanıyorum.
Sayın
Başkan, lütfen, müdahale etmeyin.
Sapanca yolunu
daha önce sordum Sayın Bakan, 9 kilometrelik yolu üç yıldır
yapamadınız. AKP Kocaeli Milletvekili Fikri Işık gitti, 29
Ekimde açılacak. diye orada boy boy resimler çektirdi. Bugün, orada, yine
bir vatandaşımız öldü. 9 kilometrelik yolun sadece 3 kilometrelik
yolunu tek şerit olarak açabildiniz. Yahu, ben
şaşırıyorum. Bugün, Yeni bir havaalanının
ihalesini yapıyoruz, duble yollar yapıyoruz. diyorsunuz, 9
kilometrelik yolu üç yıldır yapamadınız. Niye
yapamadığınızı gerçekten çok merak ediyorum; bu bir.
İki: Yine, 34
tane limanımız var kentte. Bunlardan birini de Yıldız
Entegre İGSAŞı alarak gübre fabrikasıydı, bunu
özelleştirdiniz- çiftçiyi ithal gübreye mahkûm bıraktınız,
orası liman hâline dönüştü, tomruk getiriyor fabrikalarına, 2
tane fabrikası var. Şimdi de tutkal fabrikası olan -körfezin
kıyısında- alanı ruhsatsız bir şekilde liman
yapıyor, çok büyük bir liman yapıyor ama ruhsatsız, fabrika da
ruhsatsız, liman da ruhsatsız. Bunlara ne zaman Dur. diyeceksiniz,
çok merak ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
buyurun.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) Çok teşekkür ederim.
Tabii,
görüştüğümüz kanun tasarısıyla bu sorunun doğrudan
ilgisi yok ama çok önemli bir konu. Müsaade ederseniz, Ulaştırma
Bakanımız bu soruya yazılı cevap versin.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
6ncı maddeyi
okutuyorum:
MADDE 6- 2/9/1983 tarihli
ve 78 sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim
Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye
aşağıdaki madde eklenmiştir.
"EK MADDE 17-
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesinde kullanılmak üzere ekli (1)
sayılı listede yer alan öğretim elemanlarına ait kadrolar
ihdas edilerek, bu Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı cetvellere Ankara
Sosyal Bilimler Üniversitesi bölümü olarak eklenmiştir."
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
7nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 7- 13/12/1983 tarihli
ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnameye aşağıdaki madde eklenmiştir.
"EK MADDE 15-
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesinde kullanılmak üzere ekli (2)
sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek, bu Kanun Hükmünde
Kararnameye bağlı cetvellere Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi
bölümü olarak eklenmiştir."
BAŞKAN
Madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 395 sıra sayılı Kanun Tasarısının 7nci
maddesi ile 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen 15inci
maddeye bağlı (2) sayılı listenin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahir
Ünal Recep
Özel Mehmet
Doğan Kubat
Kahramanmaraş Isparta İstanbul
Osman
Aşkın Bak Yılmaz
Tunç Ali
Özgündüz
İstanbul Bartın İstanbul
Hüseyin Samani
Antalya
(2) SAYILI LİSTE
KURUMU :
ANKARA SOSYAL BİLİMLER ÜNİVERSİTESİ
TEŞKİLATI : MERKEZ
İHDASI UYGUN GÖRÜLEN KADROLARIN
SINIFI UNVANI DERECESİ SERBEST TUTULU TOPLAM
KADRO KADRO ADEDİ ADEDİ
GİH Genel Sekreter 1 1 1
GiH Genel
Sekreter 1 2 2 Yardımcısı
GİH Strateji Geliştirme 1 1 1 Dairesi Başkanı
GİH Yapı İşleri ve Teknik 1 1 1
Dairesi
Başkanı
GİH Personel Dairesi 1 1 1
Başkanı
GİH Bilgi İşlem Dairesi 1 1 1
Başkanı
GİH Hukuk Müşaviri 1 1 1
GİH Öğrenci İşleri Dairesi 1 1 1
Başkanı
GİH Sağlık, Kültür ve Spor 1 1 1
Dairesi
Başkanı
GİH Kütüphane ve 1 1 1
Dokümantasyon
Dairesi
Başkanı
GİH İdari ve Mali İşler 1 1 1
Dairesi
Başkanı
GİH Fakülte Sekreteri 1 5 5
GİH Enstitü Sekreteri 3 5 5
GİH Şube Müdürü 1 7 1 8
GİH Şube Müdürü 2 5 1 6
GİH Şube Müdürü 3 5 1 6
GİH Şef 4 7 1 8
GİH Şef 5 7 1 8
GİH Şef 6 7 1 8
GİH Programcı 5 2 2
GİH Programcı 6 2 2
GİH Çözümleyici 5 2 2
GİH Savunma Uzmanı 3 1 1
GİH Sivil Savunma Uzmanı 3 1 1
GİH Bilgisayar İşletmeni 5 8 8
GİH Bilgisayar İşletmeni 6 7 7
GİH Bilgisayar İşletmeni 7 10 10
GİH Sekreter 9 15 15
GİH Şoför 7 2 2
GİH Şoför 8 3 3
GİH Şoför 9 10 10
GİH Memur 8 8 8
GİH Memur 9 7 7
GİH Memur 10 10 10
GİH VHKİ 7 5 5
GİH VHKİ 8 5 5
GİH VHKİ 9 5 5
GİH Mali Hizmetler Uzmanı 3 2 2
GİH Mali Hizmetler Uzman 5 3 3
Yardımcısı
TH Kütüphaneci 5 3 3
TH Kütüphaneci 6 3 3
TH Kütüphaneci 7 3 3
TH Mühendis 4 3 3
TH Mühendis 5 3 3
TH Mühendis 6 4 4
TH Mimar 5 1 1
TH Tekniker 6 5 5
TH Tekniker 7 5 5
TH Tekniker 8 5 5
TH Teknisyen 8 5 5
TH Teknisyen 9 5 5
TH Teknisyen 10 5 5
SH Uzman
Tabip 4 2 2
SH Tabip 5 5 5
SH Diş
Tabibi 5 1 1
SH Diyetisyen 5 2 2
SH Hemşire 5 1 1
SH Hemşire 6 1 1
SH Hemşire 7 1 1
SH Psikolog 6 1 1
SH Sosyal
Çalışmacı 6 1 1
AH Avukat 5 3 3
AH Avukat 8 3 3
YH Hizmetli 9 10 10
YH Hizmetli 10 10 10
YH Kaloriferci 10 7 7
YH Aşçı 10 3 3
TOPLAM 269 6 275
KURUMU :
ANKARA SOSYAL BİLİMLER ÜNİVERSİTESİ
TEŞKİLATI : DÖNER SERMAYE
İHDASI UYGUN GÖRÜLEN KADROLARIN
SINIFI UNVANI DERECESİ SERBEST TUTULU TOPLAM
KADRO KADRO ADEDİ ADEDİ
GİH İşletme Müdürü 1 1 1
GiH Bilgisayar
İşletmeni 6 5 5
GİH Memur 8 5 5
TOPLAM 11 11
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) Olumlu görüşte takdire arz ediyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Üniversitelerin faaliyetlerini eksiksiz biçimde yerine getirebilmesinin
ön koşulu idari teşkilatının yeter sayıda personelden
oluşmasıdır. Söz konusu önerge ile ilgili eksikliğin
giderilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
8inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
9uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Alınan
karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek, için 23 Ocak 2013
Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.38
(X) (10/473) esas numaralı Meclis Araştırma Önergesinin tam metni tutanağa eklidir.
(x) 393 S. Sayılı Basmayazı 16/01/2013 tarihli 53üncü Birleşim Tutanağına eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 35 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 395 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.