TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
56ncı
Birleşim
23
Ocak 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili
Muhammet Bilal Macitin, Babıali baskınının 100üncü
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyanın, tarım satış kooperatifleri
birliklerinin güçlüklerinin değerlendirilmesine ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtanenin, alan değişikliği yapmak zorunda
bırakılan öğretmenlerin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Bursa Milletvekili
Aykan Erdemir ve 27 milletvekilinin, nefret suçlarında yaşanan
artışın ve nefret suçlarının toplumda
yarattığı ayrışma ve travmanın
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/476)
2.- Niğde
Milletvekili Doğan Şafak ve 29 milletvekilinin, Niğde ilinin
İçmeli beldesinde ve ülke genelinde kadastro
çalışmalarından mağdur olan vatandaşların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/477)
3.- İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter ve 22 milletvekilinin, FATİH Projesi
kapsamında yapılmış akıllı tahta ihalesi ve MEB
Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü ile patent
tasarımcısı arasındaki ilişkilerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/478)
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- CHP Grubunun,
Balıkesir Milletvekili Namık Havutça ve 23 milletvekilinin
kadınların iş gücüne katılımının ve iş
hayatında karşılaştıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 18/4/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 23 Ocak 2013 Çarşamba
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- AK PARTİ
Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve
saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 365 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir
Milletvekili Birgül Ayman Gülerin, Isparta Milletvekili Recep Özelin
bazı ifadelerini çarpıttığına ilişkin
açıklaması
2.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın, İslam âleminin ve Türk halkının
Mevlit Kandilini kutladığına ilişkin açıklaması
3.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüzün, İslam âleminin ve Türk halkının
Mevlit Kandilini kutladığına ilişkin açıklaması
4.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünalın, İslam âleminin ve Türk halkının
Mevlit Kandilini kutladığına ilişkin açıklaması
5.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, İslam âleminin ve Türk halkının Mevlit
Kandilini kutladığına ilişkin açıklaması
6.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, 365 sıra sayılı Kanun
Tasarısıyla terörün egemenliğinin
meşrulaştırılmak istendiğine ve millet
egemenliğine getirilen bu dayatmayı Milliyetçi Hareket Partisi olarak
kabul etmelerinin mümkün olmadığına ilişkin
açıklaması
7.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Sadık Yakutun, yasa tasarısının görüşmelerine
başlamadan önce İzmir Milletvekili Oktay Vurala söz vermesinin
doğru bir uygulama olmadığına ilişkin
açıklaması
8.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, 365 sıra sayılı Kanun
Tasarısının savunma hakkının genişletilmesine
yönelik olduğuna ve bir dayatmanın söz konusu
olmadığına ilişkin açıklaması
9.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Meclis çalışmalarında
Anayasaya aykırılık iddialarının ne şekilde
ileri sürüleceğinin İç Tüzükte açıkça ifade edildiğine ve
Anayasa Mahkemesinin televizyonlarda farklı dil ve lehçelerin
kullanılmasıyla ilgili 2001 yılında verdiği karara
ilişkin açıklaması
10.- Batman
Milletvekili Ayla Akatın, sosyal demokrat kimliğiyle siyaset yapan
ana muhalefet partisinin militarist bir tutum içinde olduğuna ilişkin
açıklaması
11.- Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhanın, Cumhuriyet Halk Partisinin sosyal
demokrat kimliğine söylenen hiçbir sözü kabul etmediklerine ilişkin
açıklaması
VII.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER
1.- 365 sıra
sayılı Kanun Tasarısının temel kanun niteliğine
sahip olmadığı gerekçesiyle AK PARTİ grup önerisinin
işleme alınıp alınamayacağı hakkında
2.- 365 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 1inci maddesinin,
Anayasanın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek olan 3üncü
maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle işleme
alınıp alınamayacağı hakkında
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünalın, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının MHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.- Uşak
Milletvekili Dilek Akagün Yılmazın, Bursa Milletvekili Hakan
Çavuşoğlunun CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
5.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünalın, Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmazın AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
6.- Ankara Milletvekili
Emine Ülker Tarhanın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın
CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
7.- Isparta
Milletvekili Recep Özelin, Bolu Milletvekili Tanju Özcanın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
8.- İzmir
Milletvekili Birgül Ayman Gülerin, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplanın Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Ceza Muhakemesi
Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın;
İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari
Milletvekili Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu'nun; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili
Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri
ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu
raporları (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956) (S.
Sayısı: 365)
X.- OYLAMALAR
1.- Ceza Muhakemesi
Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının maddelerine geçilmesine ilişkin oylaması
2.- Ceza Muhakemesi
Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1inci maddesinin oylaması
XI.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
Artvinin Ardanuç ilçesine bağlı bir köyde yaşanan elektrik
kesintilerine ve aydınlatma sorununa ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/12879)
2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, ülkemizin
ev sahipliğinde gerçekleşecek uluslararası
şampiyonaların yapılacağı illere ilişkin sorusu
ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/13961)
3.- Mersin Milletvekili Ali Özün, Bakanlıkta
çalışan engelli personel ile ilgili verilere ilişkin sorusu ve
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/13962)
4.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlunun, ülkemizde spora ilgideki yetersizliğe ilişkin
sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın
cevabı (7/13963)
5.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın
Türelinin, belediyeler tarafından spor kulüplerine yapılacak
yardımların sınırlandırılmasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın cevabı
(7/14123)
6.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydarın,
bir basket maçında çıkan olaylara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın
cevabı (7/14146)
7.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
Tuncelide bulunan yurtlara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı
Suat Kılıçın cevabı
(7/14247)
8.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, 2008-2012
yılları arasında tanıtım faaliyetleri için
yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı (7/14293)
9.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, 2008-2012
yılları arasında tanıtım faaliyetleri için
yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı
Suat Kılıçın cevabı (7/14322)
10.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlakın,
spor yatırımlarına ve millî sporculara ilişkin sorusu ve
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/14323)
11.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
Kırıkkalede bulunan iki tesisin ÇED raporuna ilişkin sorusu ve
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı
(7/14540)
12.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurtun,
Ankarada yapılan yurt açılışına ilişkin sorusu
ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı
(7/14588)
13.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtanenin, Kafkas
Üniversitesi KYK yurdu ile ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Gençlik
ve Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/14589)
14.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
Manisanın Salihli ilçesindeki bir stada ilişkin sorusu ve Gençlik ve
Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/14592)
15.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Özürlü Memur Seçme Sınavına ve boş engelli
kadrosuna ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/14888)
16.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, TBMM
yerleşkesinde inşa edilen binaya ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlamın cevabı
(7/15376)
17.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın,
TBMM yerleşkesinde yapılan yeni binaya ilişkin sorusu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlamın cevabı
(7/15681)
23 Ocak 2013 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju
ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 56ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Babıali Baskını hakkında söz
isteyen İstanbul Milletvekili Muhammet Bilal Macite aittir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Muhammet Bilal Macitin, Babıali baskınının
100üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
MUHAMMET BİLAL
MACİT (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün 23 Ocak,
ittihatçıların Babıali Baskınıyla iktidarı ele
geçirmelerinin 100üncü yılı. Belki birçoğumuz için bu
hatırlatma, Türk tarihinin daha bildik ve daha şanlı yıl
dönümleri içerisinde bize bir teferruat gibi gelebilir ama sanırım
hatırlanmaya, anmaya değer bir tarih, şanlı olduğundan
değil elbette. Zira, tarihimizde bazı dönüm noktalarını
şanlı olduklarından değil tam tersi, utanç vesilesi
olduklarından ve üstelik bugünümüze miras bıraktıklarından
dolayı hatırlamamız gerekir.
Babıali
Baskınını kısaca hatırlayacak olursak, henüz daha
paşa olmamış Enver ve daha sonra Teşkilatı
Mahsusanın zalim tetikçisi olarak şöhret yapacak olan ittihatçı
fedai Yakup Cemilin başı çektiği bir grup, toplantı
hâlindeki kabineyi Babıali yokuşunda, şimdiki Valilik olan
binada, o zamanki başbakanlık binasında basar. Kabine
mensupları ne olduğunu anlamaya çalışırken Harbiye
Nazırı Nazım Paşa vurulur, Enver ise Sadrazam
Kıbrıslı Mehmet KÂmil Paşanın makamına girerek,
kafasına tabanca dayayarak ona istifa mektubunu yazdırır. Bu
esnada, ittihatçıların ateşli hatibi Ömer Naci, Babıali
önünde toplanan kalabalığı coşturmakta,
kalabalığı Yaşasın millet! Yaşasın
İttihat ve Terakki! diye bağırtmakta, galeyana getirmektedir.
Bellidir ki bu şekilde milletle İttihat ve Terakki
özdeşleştirilmekte ve vatanseverliğin tek ölçütü İttihat ve
Terakki şakşakçılığına indirgenmektedir.
İşte, bu çok tanıdık bir siyasi stratejidir: Doğruyu
ve vatanseverliği ben bilirim, farklı düşünen ise haindir.
İşte, bu hengâme
ve mizansenle İttihat ve Terakki iktidara el koymakla kalmamış,
kör topal da olsa, ideal olmaktan uzak da olsa çok partili seçim sistemini ve
canlı fikir hayatını sona erdirmiştir. İkinci
Meşrutiyetin Babıali Baskını öncesindeki bu beş
yılının bugün hatırlanmaz olması da tesadüf
değildir. Zira, 1908 ve bu beş yılın hatırası
-bilinçli bir politika olsa gerek- unutturulmuştur.
Bugün, Türkiyede çok
partili sisteme ve demokrasiye geçişi 1950den başlatırız
ancak bu şekilde 1908-1913 arası bu beş yılın
sayısız dergisini, gazetesini, farklı ideolojilerin kamusal alanda
tartışmasını hatırlamayız, sanki bizim
tarihimizde çoğulculuk hiç yaşanmamış ve tarihimizin bir
parçası olmamış gibi. Babıali Baskınını da
hatırlamamızı istememişler, zira, tesis edilmiş
baskı ve denetim sisteminin illa da bir tarihsel zorunluluk
olmadığını fark etmemizi arzu etmemişler. O zaman,
hürriyetin ilanı olarak anılan 1908, birçok bakımdan çok sesli
bir ortamın beklenmedik bir şekilde ortaya çıkmasıydı.
Bu dönemde canlı bir entelektüel hayat yeşermişti ancak maalesef,
bu çok renkli ve özgür ortam topu topu beş yıl sürebildi. Âdeta
doğa boşluk kaldırmadı ve İttihat ve Terakki,
Babıali Baskınının ardından diktatörlüğünü
kurdu, her türlü farklı sesi bastırdı ve gayrimeşru ilan etti.
Babıali Baskınının mirası ise maalesef
kalıcı oldu. Çok sesliliğin nizam ve asayiş adına,
dış tehditler adına, fitne ve nifaka karşı uyanık
olma adına bastırılması sonraki dönemlere de intikal eden
ve her türlü otoriter uygulamayı ve baskıyı meşrulaştıran
bir manivela oldu.
İttihatçıları
tek parti dönemi takip etti. Her türlü farklı ses dışlandı
ve yasaklandı. Çok partili dönemde ise dolaylı baskı ve kontrol
mekanizmaları süregitti. Kısacası, vesayet sistemi kendini
korudu. Nasıl 1908in beş yılında zengin bir ortam
yavaş yavaş yeşerdiyse 2002 sonrasında, bugün de aynı
durum söz konusu. Rus edebiyatçı İlya Ehrenburgün 1953te Stalinin
ölümünün ardından yeşeren canlı ortamı tanımlamak için
kullandığı tabirle Buzlar çözülüyor.
Bugün Türkiyede
yaşanan, kışın ardından baharın gelmesidir. Daha
önce ifade edilmeyen fikirler şimdi rahatça ifade edilir oluyor, vesayet
sistemi ortadan kalkıyor ama bu kolay olmuyor; bazen rahatsız
oluyoruz Bu nereden çıktı şimdi? diyoruz. İçselleştirdiğimiz
ön yargılarımız var. Kimileri herkesin tek bir şekilde
düşünmesi gerektiğini, biri farklı düşünüyorsa altında
bir bityeniği olduğunu düşünüyor. Ancak, farklı fikirleri
dinleyeceğiz, karşı görüşlerimizi dile getireceğiz ve
bir kamusal ortamda entelektüel bir tartışmayı karşı
tarafı dövmek için değil, ortak iyiye beraber ulaşmak için
yürüteceğiz. Bir bakıma, 1908in 1913te bilinçli olarak tarihin ve
hafızalarımızın uzaklarına ittirilmesinin ve
unutturmayı başarmasının ardından Babıali
Baskınını hatırlamak için çok uygun bir zaman.
Babıali Baskınından beri üzerimize çökmüş ve bizi de
köreltmiş karanlığı yırtmak, buzları çözmek için
de uygun bir zaman. Biz de bu süreçte öğreniyoruz ve öğrendikçe daha
iyi olacağız.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkürler. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı ikinci söz, tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin
güçlüklerinin değerlendirilmesi hakkında söz isteyen İzmir
Milletvekili Oğuz Oyana aittir. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.- İzmir Milletvekili
Oğuz Oyanın, tarım satış kooperatifleri birliklerinin
güçlüklerinin değerlendirilmesine ilişkin gündem dışı
konuşması
OĞUZ OYAN
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarım
satış kooperatifleri ve birliklerinin 2000 yılında
çıkan 4572 sayılı Yasaya tabiler ve bu yasa, bilindiği
gibi, Dünya Bankasının tezgâhından geçerek
hazırlanmış bir yasaydı. Ne yazık ki
iktidarınız süresince, on bir yıldır da bu yasaya
dokunulmadı, oysa bu yasa ömrünü çoktan tamamladı. Türkiyenin
bağımsız tarım politikalarına ihtiyacı var.
Neden zor durumda
TSKBler? Çünkü bir kere, çok ciddi birikmiş borçları var. Bu
birikmiş borçları özellikle Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonuna
yani devlete; bir başka borç birikimi de bankalara. Esas şu anki
zorlukların birinci nedeni bu. İkinci
nedeni, ürün alımı yapmakta ve aldıkları ürünün bedellerini
ödemekte zorlanıyorlar çünkü bir yandan borç baskısı, bir yandan
da yeterli kaynak, kredi bulamama baskısı yüzünden iş göremez
hâldeler.
Bakın, bu DFİF
borçları ile ilgili size örnek vereyim: Şu an, 16 birliğin
toplam 1 milyar 42 milyon civarında bir DFİF borcu var. Aslında,
bunun çıkışı, başlangıcı 2000
yılından sonra, 250 milyonluk bir kredi açılmasıyla
başlamıştı DFİF üzerinden ve bu sürekli döndü. Şu
sanılmasın: Yani 250 milyon anapara, gerisi faiz. Bundan ibaret
değil, faiz çok daha yüksek çünkü sürekli olarak ödemeler var ve bu borç
kendini yeniden üretmekte. Mesela, şu an, TARİŞ
Zeytinyağının DFİFe 169 milyon borcu gözüküyor, bunun 104
milyonu faiz. TARİŞ Üzüm Birliğinin 165 milyon borcu gözüküyor
DFİFe; bunun 111 milyonu faiz. Ama aslında burada gözüken bu 50-60
milyonluk anaparalar yanıltıcı. Neden yanıltıcı?
Çünkü 2005 yılından itibaren birliklerin borçlarını
faizleri de içine katarak kapitalize etme dönemi başladı. Bu
kapitalizasyon dediğimiz -tıpkı kapitülasyon gibi- aslında
sanki hiç ödeme yapılmamış izlenimi vermekte. TARİŞ
Üzüm Birliğinden örnek vereyim: Şimdiye kadar 128 milyon lira para
ödemiş, toplam kullandığı kredi 135 milyon yani
aslında olması, kalması gereken
borcu 7 milyon olması gerekirken şu an 165 milyonluk borcu gözüküyor.
yıl yeniden kapitalize etme üzerinden bu borçların yükseltilmesinin
birliklerin belini büktüğünü, dolayısıyla bu bilanço
bozulmasına neden olan bu borçlar nedeniyle birliklerin kamu ya da özel
bankalardan kredi alırken çok ciddi anlamda ya yüksek faizlere mahkûm
oldukları ya da yeterli krediyi bulamadıkları gibi bir sonuçla
karşı karşıyayız. Birliklerin ürün teminatları
kabul edilmiyor bankalar tarafından, bunların gayrimenkulleri de
teminat olarak yetersiz kalıyor.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlarım, birçok kurum görevini, işlevini
yapamaz durumda. O zaman, niçin esnaf için olduğu gibi Kredi Garanti Fonu
gibi bir kredi olmasın, niçin devlet DFİF mekanizmasını
gerçekten bir ürün teminatı üzerinden düşük faizlerle -yani
sıfır faizle aslında doğrusu- gerçekleştirmiyor olsun?
Değerli
arkadaşlarım, ortaya çıkan bu durum yani birliklerin
görevlerini, işlevlerini yapamaz duruma gelmesi hem IMF, Dünya
Bankası politikalarının sonucudur hem de bu politikaları
büyük bir azimle uygulayan iktidar partisinin, AKPnin sorumluluğu
nedeniyledir. Neden? Çünkü, 4572 sayılı Yasayı yenilemediler,
olağanına bıraktılar, yürüsün gitsin, birlikler çözülsün,
çöksüne bıraktılar, bağımsız tarım
politikaları geliştirmediler, kooperatifçiliği desteklemeyi asla
gündemlerine getirmediler, şov olsun diye kooperatifçileri topladılar
ve tarım satış kooperatiflerinin vazgeçilmezliğini bir
türlü anlayamadılar. Şimdi ne yapmalı? Anapara dâhil
DFİFlerin tasfiyesi gerekiyor. Ürün alımlarına mutlaka
düşük faizle ya da sıfır faizle kredi getirilmesi gerekiyor.
Tarım Kanununun uygulanması yani tarıma millî gelire oranla
yüzde 1 desteğin mutlaka yapılması ve fark ödeme sisteminin
getirilmesi gerekiyor ve 4572 sayılı Yasa değişmeli. Bu
konuda benim bir kanun teklifim var; her dönem, her yasama döneminde veriyorum,
yeniden verdim, bunu mutlaka gündeme getirin ve tabii bağımsız
tarım politikalarını uygulamayı da birazcık
aklınıza getirin.
Son olarak şunu söyleyeyim: Yarın
İzmirde, İzmir Büyükşehir Belediyesinin duruşması
var. İzmir Büyükşehir Belediyesi üzerindeki siyasi
baskıların, yargının bir silah olarak
kullanılmasının yeni bir safhasını göreceğiz. Ben
iktidara şunu söylüyorum: İzmirden elinizi çekiniz çünkü
İzmirlilerin buna karşılığı bugün çok daha sert
olacaktır.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Gündem dışı üçüncü söz
öğretmenlerin alan değişikliği hakkında
sorunlarına dair söz isteyen Kars Milletvekili Mülkiye Birtaneye aittir.
(BDP sıralarından alkışlar)
3.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtanenin, alan değişikliği yapmak zorunda
bırakılan öğretmenlerin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
MÜLKİYE BİRTANE (Kars)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yan alan
değişikliği yapmak zorunda bırakılan
öğretmenlerin yaşadıkları sorunları sizlerle
paylaşmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Eğitimde 4+4+4 düzenlemesi daha uygulanmaya
başlanmadan 30 bini sınıf öğretmeni olmak üzere 80 bine
yakın öğretmen norm fazlası durumuna düşmüştür.
Yıllardır atama bekleyen binlerce
öğretmen, atamaları yapılmayınca çareyi alan
değişikliği yapmakta buldular. Yine, eş durumundan atama
isteyen öğretmenler alan değişikliğini bir fırsat
olarak gördüler ancak bugün gelinen aşamada bu durum söz konusu
öğretmenler için daha büyük mağduriyetler doğurmuştur. Alan
değişikliği ile başka branşlarda çalışmak
zorunda kalan öğretmenler yeni oldukları alanda yetersiz kaldıklarını,
öğrencilerinin sorunlarına cevap olamayınca da kendilerini verimsiz
gördüklerini beyan etmektedirler. Bu durumun öğrencileri de mağdur
ettiğini, yabancı oldukları branşlarda girdikleri derslerde
öğrencilerin kendilerinden faydalanamadığını, en basit
sorularına bile cevap veremediklerini anlatan öğretmenlerin
çoğu, alan değişikliği yaptıktan sonra depresyona
girdiğini, mesleklerinden soğuduklarını
aktarmışlardır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; illere gönderilen bilgi yazısında, alan
değişikliği iptalinin sadece iller arası alan
değişikliği yapanları kapsadığı, öğretmenlerin
eski görev yerlerine dönmeleri şartıyla taleplerinin
karşılanacağı belirtilmiştir. Alan
değişikliği iptalinin sadece il dışı olacak
şekilde dar tutulması ve öğretmenleri "Geldiğiniz
illere geri giderseniz iptalinizi yaparız." denmesi, öğretmenlere
işsizliği gösterip her türlü haksız hukuksuz uygulamaya
razı olmak zorunda bırakmaktır.
Sorunlarını
paylaştığımız yüzlerce öğretmenden
aldığımız bazı maillerin sadece isimlerinin baş
harflerini kullanarak sizlerle birkaçını paylaşmak istiyorum.
Acil
Acil
Artık
dayanacak gücümüz kalmadı. Bunları yazarken dahi titreme nöbetleri
geçiriyorum. Depresyon ilaçları fayda etmiyor, yavaş yavaş
ölüyorum. On yedi yıllık başarılı bir sınıf
öğretmeni iken yan alana geçtim. O günden bu tarafa yaşayan bir ölü
gibiyim.
Ayşe adında bir
öğretmen: On dört yıl sınıf öğretmenliği
yaptım. Alanımı değiştirdim. Gittiğim okulda bana
görev bile vermek istemediler, yüzüme bakmadılar, sürekli göz hapsindeyim,
rahatsız oluyorum, psikolojim bozuldu. Ne yapacağımı
bilemez durumdayım. Kendime güvenim kalmadı. Böyle öğretmenlik
olur mu? Öğrenciler saygısızlık yapıyor, veliler de
öyle. Kimse bizi istemiyor. Ben bu şekilde çalışamıyorum.
Bıktım usandım her şeyden, kendimden nefret eder duruma
geldim.
M.Y: Yan alan sosyal
bilgilere geçiş yaptım ama çok pişmanım, yapabileceğimi
sandım, yanılgıya düştüm. Bulunduğum alanda yetersiz
olduğumu düşünüyorum. Lütfen, sayın vekilim, şu alan
değişikliği garabetini gündeme getirin, yüzlerce öğretmen
intiharın eşiğine gelmiş durumda.
Z. B: On sekiz
yıllık sınıf öğretmeni iken yan alanıma,
İngilizceye geçtim, geçtiğim günden beri hayatım altüst oldu,
yapamıyorum. Veliler de yan alana geçtiğimi öğrenmişler,
sürekli idareye baskı yapıyorlar derslere başka öğretmen
girsin diye. Bunu duyduktan sonra iyice psikolojim bozuldu.
Evet, öğretmenler
alan değişikliğinin kendileri için ciddi bir sorun
olduğunu, bu nedenle de kendi alanlarına yeniden dönmek istediklerini
ve bu konudaki belirsizliğin ortadan kaldırılmasını
talep etmektedirler. Alan değişikliğinin iptali için
yapılan başvuru ise hâlâ karara bağlanmış değil.
Başvurunun sonucu beklenmeden değişiklik iptal edilmelidir, aksi
takdirde hem öğretmenler hem de öğrenciler için onarılmaz
sonuçlar doğuracaktır Çünkü yan alan uygulaması ile yetenek
sınavıyla alım yapılan öğretmenlik bölümlerine yetenek
sınavlarına girmeden, yani alan ile ilgili yeteneğe ve bedensel
yeterliliğe sahip olmayan sınıf öğretmenleri
atanmıştır. Bu durumun, sonuç olarak İngilizce, fizik,
kimya, matematik, edebiyat derslerinde eğitimin kalitesini düşüreceği
aşikârdır. Aynı zamanda, bu uygulama Millî Eğitim
Bakanlığının öğretmenlerin ve eğitim kalitesini
artırma amacıyla KPSS artı alan sınavı yapma
düşüncesiyle de çelişmektedir.
AKP Hükûmeti, eğitim
alanında uyguladığı yanlış politikalarla sorunlu
bir eğitim camiası ve bu camianın yetiştireceği
sorunlu bir toplum yaratacağını bilmeli ve bu uygulamadan derhâl
vazgeçmelidir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Bursa Milletvekili
Aykan Erdemir ve 27 milletvekilinin, nefret suçlarında yaşanan
artışın ve nefret suçlarının toplumda
yarattığı ayrışma ve travmanın
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/476)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de son on
yılda ırkçılık, cinsiyetçilik, yobazlık, yabancı
düşmanlığı ve benzeri saiklerle işlenen nefret
suçlarında bir artış yaşanmaktadır. Nefret
suçlarında, fail ile kurban arasında doğrudan bir ilişki
dışında kurban, sırf sahip olduğu grup
kimliğinden ötürü hedef seçilebilmektedir. Genel olarak nefret
suçları, mağduru ve mensup olduğu grubun diğer üyelerini
korkutmakta ve kendilerini tecrit edilmiş, savunmasız ve hukuk
tarafından korunmasız olarak hissetmelerine yol açmaktadır. Öte
yandan, söz konusu suçların doğurduğu bu öldürücü hissiyat ve
psikolojik etki, ırksal, dinsel ve etnik gerilimleri daha da
tırmandırmakta, misillemelere ve zorunlu göçe neden olabilmektedir.
Rahip Santoro cinayeti
(2006), Hrant Dink cinayeti (2007), Zirve Yayınevi katliamı (2007),
Selendi'de Roman yurttaşlara yönelik linç girişimi (2010),
çeşitli illerde Kürt yurttaşlara yönelik linç girişimleri, siyasetçi
ve bürokratların Alevilere yönelik nefret söylemleri ve basında
sıklıkla yer alan LGBTT cinayetleri son yıllarda tanık
olunan nefret suçları örnekleridir.
Birleşmiş Milletler
Irk Ayrımcılığının Önlenmesi Komitesinin Mart
2009 tarihli Türkiye raporunda, Türkiye'de ırk temelli nefret ile
işlenen suçların yoğunluğu ve devletin uluslararası
hukuktan doğan yükümlülükleri dikkate alındığında,
yasalarda gerekli düzenlemelerin bir an önce yapılması gerektiği
vurgulanmıştır. Avrupa Konseyine bağlı
Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonunun
2005 tarihli Türkiye raporunda da güvenlik güçlerinin azınlık
gruplarına karşı kötü muamelede bulunduğu, medya ve
kamuoyunda azınlık gruplarını aşağılayan,
özellikle de bazı basın organlarında antisemitik
yayınların yapıldığı ve ders kitaplarında
dinî azınlıklara yönelik olumsuz ifadelerin
kullanıldığı belirtilmiştir.
İnsan Hakları
Gündemi Derneği tarafından 2009 yılında yürütülen
"Türkiye'de Nefret Suçları" başlıklı
çalışmada Türkiye'de, AGİT raporlarına yansıyan pek
çok nefret suçu bulunmasına rağmen, devlet tarafından söz konusu
suçlanın takip edilmediği ve
araştırılmadığı ifade edilmektedir. Türkiye'de
nefret suçlarının varlığı konusunda devletin veri
toplamadığı, önlenmesine yönelik gerekli kurumların
oluşturulmadığı ve bu konuda herhangi bir çalışma
yapılmadığı belirtilmektedir. Dahası, Türkiye'de
nefret suçlarına yönelik herhangi bir cezai yaptırım öngören
yasal düzenlemelerin mevcut bulunmadığı, bunun sonucu olarak da
nefret suçları ve nefret propagandasının cezasız
kaldığı ifade edilmektedir. Yine ilgili çalışma,
Türkiye'de 2006 yılının başından itibaren etnik ya da
dini azınlıklara, cinsel yönelimi ve toplumsal cinsiyet kimliği
farklı olan kişilere yönelik saldırıların gerçekleştirildiğini
ortaya koymaktadır.
Sosyal Değişim
Derneğinin "Ulusal Basında Nefret Suçları: 10 Yıl 10
Örnek" projesi danışmanı Prof. Dr. Yasemin
İnceoğlu, medyanın egemen ideolojinin bir aygıtı
olarak milliyetçiliği ve ırkçılığı yeniden
üretirken toplumsal öfke ve nefret duygularının ötekilere
karşı yöneltilmesine neden olduğunu belirtmektedir. Ana
akım medyanın içselleştirdiği bizlik tanımına uymayan herkes
"öteki"leştirilmektedir. Araştırmada, nefret
suçlarının soruşturulacağına ve failler hakkında
yasaların tam olarak uygulanacağına dair açık mesaj
verilmesi gerekliliği vurgulanmaktadır.
Unutulmamalıdır
ki nefret suçları diğer suçlardan farklı olarak hem
mağdurlar hem de genel olarak toplum üzerinde tahribata yol açmakta,
kurbanların maruz kaldıkları fiziksel zararların
dışında, kalıcı stres gibi olumsuz psikolojik sonuçlar
doğurmaktadır. Nefret suçlarının mağdur bireyler ve bu
bireylerle ortak özelliklere sahip daha geniş kesimler üzerinde
yarattığı etki göz önüne alındığında sorunun
büyüklüğü daha iyi anlaşılabilir.
Bu nedenle, nefret
suçlarında yaşanan artışın ve nefret
suçlarının toplumda yarattığı ayrışma ve
travmanın tüm boyutlarıyla araştırılarak sorunun
çözümüne yönelik gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın
98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Aykan Erdemir (Bursa)
2) Namık Havutça (Balıkesir)
3) Binnaz Toprak (İstanbul)
4) Veli Ağbaba (Malatya)
5) Ayşe Eser
Danışoğlu (İstanbul)
6) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
7) Bülent Tezcan (Aydın)
8) Sedef Küçük (İstanbul)
9) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
10) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
11) Haydar Akar (Kocaeli)
12) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
13) Turgut Dibek (Kırklareli)
14) Celal Dinçer (İstanbul)
15) Nurettin Demir (Muğla)
16) Ali Haydar Öner (Isparta)
17) Mahmut Tanal (İstanbul)
18) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
19) Mustafa Moroğlu (İzmir)
20) Özgür Özel (Manisa)
21) Arif Bulut (Antalya)
22) Ahmet İhsan
Kalkavan (Samsun)
23) İhsan Özkes (İstanbul)
24) Ali Sarıbaş
(Çanakkale)
25) Ali Demirçalı (Adana)
26) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
27) Osman Aydın (Aydın)
28) Recep Gürkan (Edirne)
2.- Niğde
Milletvekili Doğan Şafak ve 29 milletvekilinin, Niğde ilinin
İçmeli beldesinde ve ülke genelinde kadastro
çalışmalarından mağdur olan vatandaşların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/477)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Niğde ili Merkez
ilçeye bağlı İçmeli Beldesinin 15/04/1997 tarihinde yapılan
kadastro (tapulama) çalışmaları sonucu vatandaşların
arazilerinin büyük bir kısmının hazine adına tescil
edilmesinden dolayı, İçmeli belde halkının içinde
bulunduğu durum göz önüne alınarak ve ülke genelindeki aynı
durumda bulunan vatandaşlarımızın da mağduriyetlerinin
giderilmesi için yapılan inceleme ve tespitlerden sonra,
vatandaşlarımıza tapularının verilmesi ve buna
ilişkin yapılacak düzenlemelerin ele alınabilmesi için,
Anayasa'nın 98nci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını
arz ve teklif ederiz.
1) Doğan Şafak (Niğde)
2) Celal Dinçer (İstanbul)
3) Haydar Akar (Kocaeli)
4) Hurşit Güneş (Kocaeli)
5) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
6) Levent Gök (Ankara)
7) Sena Kaleli (Bursa)
8) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
9) Ali Haydar Öner (Isparta)
10) Turgay Develi (Adana)
11) İhsan Özkes (İstanbul)
12) Hülya Güven (İzmir)
13) Adnan Keskin (Denizli)
14) Binnaz Toprak (İstanbul)
15) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
16) Aylin
Nazlıaka (Ankara)
17) Aykan Erdemir (Bursa)
18) Aydın Ağan
Ayaydın (İstanbul)
19) Ercan Cengiz (İstanbul)
20) Dilek Akagün
Yılmaz (Uşak)
21) Engin Altay (Sinop)
22) Bülent Tezcan (Aydın)
23) Mehmet Şeker (Gaziantep)
24) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
25) Ali Demirçalı (Adana)
26) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
27) Fatma Nur Serter (İstanbul)
28) Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (İstanbul)
29) Osman Aydın (Aydın)
30) Recep Gürkan (Edirne)
Gerekçe:
Niğde ili, Merkeze
bağlı İçmeli beldesi 1992 yılında belde belediyesi
olmuştur. İçmeli beldesine 15/04/1997 tarihinde kadastro (tapulama)
gelmiştir. Niğde Milli Emlak Müdürlüğünün tahminî verilerine
göre, İçmeli beldesi arazilerinin tahminî yüz ölçümü toplamı 17.182,14
dekar olarak hesaplanmıştır. Hesaplanan tahminî yüz ölçümü toplamının;
14.604,82 dekarının hazine arazisine tescil edildiği
söylenmektedir. Bu oran dikkate alındığında, 1997
yılında yapılan kadastro çalışması sonucu, vatandaşın
arazisinin yüzde 85 civarının hazine adına tescil edildiği
görülmektedir.
Yine, tahminî verilere
göre, İçmeli beldesi arazilerinin yüz ölçümü toplamının, 2.577,32
dekarı özel mülkiyet sayılmış, belde halkına yüzde 15
civarında arazinin tahminî verilere göre tapulandığı
söylenmektedir.
İçmeli beldesinde
halk, kadastro (tapulama) çalışmaları yapılmadan önce
geçimini hayvancılıkla uğraşarak ve çiftçilik yaparak
sağlamaktaydı. İçmeli beldesi halkı, yapılan kadastro
(tapulama) çalışmaları sonucu, arazilerinin büyük bir
kısmını, hazine adına tescil edilmesinden dolayı
kaybetmiştir. Üreticiler sahip oldukları arazilerinde,
hayvancılık ve çiftçilik yapamaz hâle gelmiş ve yöre halkı
geçimini sağlayacak ekonomik gücünü kaybetmiştir.
Hayvancılık ve tarımla uğraşan çiftçi saman, yem,
gübre, zirai ilaç, mazot ve benzeri ihtiyaçlarını
karşılayamaz duruma düşmüştür.
İçmeli beldesi
halkına, Niğde Milli Emlak Müdürlüğünden sürekli olarak
ecrimisil bedeli gelmektedir. Çiftçinin geçimini sağlayacak ekonomik durumu
olmadığı için, ecrimisil bedelini ödemekte güçlük çekmektedir.
Vatandaş, kendi malına bedel ödemekten şikâyet etmektedir. Belde sürekli göç vermekte ve nüfus oranı
giderek azalmaktadır. İçmeli beldesi halkı "kendi ev, arsa,
tarla, bahçe ve arazilerini başkasının malı gibi
gördüklerini, kendi evlerine gizlenerek, korkarak girdiklerini, bir
başkasının malına el koyuyormuş gibi hissettiklerini
ve bu durumdan dolayı psikolojik olarak etkilendiklerini dile
getirmektedirler. Bu nedenle, vatandaşlarımız, hazine adına
tescil edilen arazilerinin kendilerine iadelerini istemekte, eğer bu durum
yapılan araştırmalar sonucunda mümkün değilse
yaşadığı tüm sıkıntılara rağmen
kendilerini zorlamayacak koşullar göz önüne alınarak ihale yoluyla
arazilerinin kendilerine satışının
yapılmasını talep etmektedirler.
İçmeli beldesi ve
ülke genelinde, kadastro çalışmalarından sonra hazine adına
tescil edilen arazilerde yaşayan vatandaşlarımızın
mağduriyetlerinin giderilmesi, tapu ve kadastro
çalışmalarının yeniden yapılması, köylerden
şehirlere göçün önlenmesi, ülke tarımındaki gelir seviyesinin
yükseltilmesi, istihdam artışı sağlanması
amacıyla ve bu arazilerin gerçek sahiplerine verilmesi yönünde bir Meclis
araştırması açılmasının uygun olacağı
düşünülmektedir.
3.- İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter ve 22 milletvekilinin, FATİH Projesi
kapsamında yapılmış akıllı tahta ihalesi ve MEB
Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü ile patent
tasarımcısı arasındaki ilişkilerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/478)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
FATİH Projesi
kapsamında yapılmış ve en düşük teklifi vererek Vestel
Firması'nın almış olduğu ilk basamak ihale ve
projesinin doğrudan ilişkili olduğu MEB Eğitim
Teknolojileri Genel Müdürlüğü ile patent tasarımcısı
arasındaki ilişkilerin incelenmesi için bir Meclis
araştırma komisyonu kurulmasını saygılarımla arz
ederim.
1) Fatma Nur Serter (İstanbul)
2) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
3) Mehmet Şeker (Gaziantep)
4) Namık Havutça (Balıkesir)
5) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
6) Ali Demirçalı (Adana)
7) İhsan Özkes (İstanbul)
8) Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (İstanbul)
9) Ali Haydar Öner (Isparta)
10) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
11) Tolga Çandar (Muğla)
12) Osman Aydın (Aydın)
13) Recep Gürkan (Edirne)
14) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
15) Uğur Bayraktutan (Artvin)
16) Ahmet İhsan
Kalkavan (Samsun)
17) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
18) Haluk Eyidoğan (İstanbul
19) Ayşe Nedret
Akova (Balıkesir)
20) Haluk Ahmet Gümüş (Balıkesir)
21) Emre Köprülü (Tekirdağ)
22) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
23) Osman Kaptan (Antalya)
Gerekçe:
MEB tarafından
yürütülen Fırsatları Araştırma ve Teknolojiyi
İyileştirme Hareketi Projesi (FATİH Projesi) kapsamında
3.657 okulda 84.921 adet akıllı tahta ihalesi 23 Kasım 2011
tarihinde geçekleşmiştir.
3 şirketin teklif
verdiği ihaleyi, 339,6 milyon TL ile en düşük teklifi veren Vestel
Firması almıştır.
İhale
şartnamesinde nitelikleri tanımlanan ve çizimleri verilen
etkileşimli tahtanın patenti 1 Eylül 2011'de Vestel tarafından
alınmıştır.
Patenti alınan
etkileşimli tahtanın, 4 tasarımcısından 1i MEB
Eğitim Teknolojileri Genel Müdür Yardımcısı Tunay
Alkan'dır. Patent devri öncesinde Tunay Alkan'ın adresi Manisa
Organize Sanayi Bölgesi olarak gösterilirken patent devri için açılan
2011/06666 no.lu patent dosyasında Tunay AIkan'ın adresinin
Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü Teknik Okullar olarak yer
aldığı örülmektedir.
Ürünün diğer 3
tasarımcısı olan Ahmet Zafer Altınkaya, Osman Serdar Culfa
ve Emin Bacak'ın ise önceki dosyada Vestel adına ürünü tasarlayan
isimler olarak yer alırken devir sonrası MEB'in
tasarımcısı olarak gösterildiği
anlaşılmaktadır.
MEB'nın Eğitim
Teknolojileri Genel Müdür Yardımcısı Tunay Alkan'ın
tasarımcıları arasında yer aldığı "bir
tahta sitemi" ve "pano" isimli buluşların 339,6 milyon
TL'lık ihaleyi kazanan tasarım olması ve bu tasarımın
patentinin ihaleden 2 ay 23 gün önce ihaleyi kazanan Vestel Firması
adına alınmış olması, Milli Eğitim
Bakanlığının gerçekleştirdiği ihaleyi kuşkulu
hle getirmektedir.
BAŞKAN Önergeler
gündemde yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) Sayın Başkan, bir dakika.
Biraz önce birer dakika
söz almıştık ama güncel bir konu; Kayseriyi de ilgilendiren,
Burduru, Türkiye'nin tamamını ilgilendiren bir konu.
BAŞKAN Efendim,
benim uygulamalarımı biliyorsunuz. Gündem dışı
konuşmalarda üç sayın milletvekilinin haricinde söz vermiyorum. Zaten
İç Tüzük de açık.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) Hükûmete bir uyarı yapmak istemiştim sondajlara konulacak
sayaçlarla ilgili. Ondan, vatandaşlar çok muzdarip.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Tamam,
önergelerde konuşursunuz.
Okutuyorum:
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- CHP Grubunun,
Balıkesir Milletvekili Namık Havutça ve 23 milletvekilinin
kadınların iş gücüne katılımının ve iş
hayatında karşılaştıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 18/4/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 23 Ocak 2013 Çarşamba
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
23/01/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 23/01/2013 Çarşamba
günü toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Emine
Ülker Tarhan
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Balıkesir Milletvekili
Namık Havutça ve 23 milletvekili tarafından 18/04/2012 tarihinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına "kadınların
iş gücüne katılımının ve iş hayatında
karşılaştıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (368
sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak 23/01/2013 Çarşamba günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Birgül Ayman Güler, İzmir
Milletvekili.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis
araştırma komisyonu kurulması hakkındaki önerimiz
kadınlara ilişkin. Türkiyede kadınların iş gücüne
katılımı son derece düşüktür. Resmî oranlara göre
Türkiyede yalnızca 4 kadından 1i çalışır. Bunu
tersinden söylersem, kadınların yüzde 75i işsizdir ama bizde
kadının işsizine işsiz denmez ev kadını
denir. 18 milyon çalışan erkeğe karşın 7 milyon
kadın ancak çalışma olanağı bulur. Bu durum,
kadının çalışma yaşamında açık bir biçimde
ayrımcılığa tabi tutulduğu anlamına gelir. Yapılan
bazı araştırmalar gösteriyor ki, çalışma
yaşamında yasal yükümlülükler kadınının aleyhine olmak
üzere sürekli ihlal hâlindedir. Araştırma önergemizde verdik; yüzde
60, yüzde 70 oranında iş yeri, iş yerinde emzirme odası ya
da kreş açmak zorunda olduğu hâlde bu yükümlülüklerini yerine
getirmemişlerdir ve bu durum denetçi kamu idaresi tarafından
saptanmış ama ilginçtir, bunlardan yalnızca bir iş yerine
idari para cezası verildiği ilan edilmiştir. İş
yerlerinde kadına özgü çocuk bakımı yükünü alacak yasal
yükümlülüklerden kaçmanın yanı sıra, tüm toplumda yaşanan
kadına yönelik şiddet, özel ya da kamu, tüm iş yerlerinde gün
geçtikçe hızını artırarak sürmektedir. Daha geçtiğimiz
günlerde bir öğretmen, bir kamu görevlisi, 40 yaşındaki Sevilay
Öğretmen İzmirde 15 yaşındaki öğrencisi
tarafından, sınıfında, dersinde, onlarca öğrencinin
gözü önünde bıçaklanarak öldürülmüştür. Bu olaya
karşılık Millî Eğitim Bakanının
yaptığı açıklama Çocuklarımıza sahip
çıkalım. cümlesinden ibarettir.
Kadının
istihdam politikası bakımından görülmez hâlde olması,
kadının çalışması durumunda
çalışmasını kolaylaştıracak olanakların
kendisine tanınmaması, yasalarda öngörülmüş olan yükümlülüklerin
yerine getirilmemesi ve buna kamu idaresinin göz yumması, son dönemde
çeşitli yayın organlarında kabarmış olan bir
tartışmaya dikkatlerimizi çekmeyi âdeta zorunlu kıldı.
Değerli milletvekilleri,
telefon konuşmalarınızı ve sohbetinizi benim
duyacağım şekilde yapmamanızı rica ediyorum.
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Güler.
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(Devamla) Yürüyen tartışmalara baktığınızda
insan olarak ve kadın olarak, öğretmen kadınlar ya da hekim
kadınlar olarak ya da evde çocuk yetiştiren kadınlar olarak
kanımızı donduran bir zihniyetin yükselişine tanık
oluyoruz. Bir yazar diyor ki:
Kadının çalışması asıl değil,
arızidir. Yani, kadının görevi çalışmak
değildir, kadının görevi evinde olmaktır. Eğer bir
zorunluluk varsa kadın çalışabilir. Ve diyor ki: Zaten
kadın çalışmaya başladığı zamandan bu yana
Japonyada aile diye bir kavram kalmadı. Rusya aileyi güçlendirmek için
tedbir üstüne tedbir alıyor ve altından kalkamıyor. Sayın
Başkan, bu yazar diyor ki: Avrupada nüfusun 1/3ü nesebi gayrisahihtir.
Okuduğum yazı
bedava dağıtılan bir gazetede 19 Ocak 2013 tarihinde
çıkmıştır. Avrupada yaşayan halklara Sizin
nüfusunuzun üçte 1i nesebi bakımından gayrisahihtir, çocukların
babaları belli değildir. diyen bir günlük gazeteden söz ediyorum ve
bu yazar, bu görüşünü daha sonra yazdığı çeşitli
makalelerde Kadın pergel gibidir. diyerek pekiştirdi. Kadın
pergel gibi yani bir ayağı -Mevleviler usulü ama mekân farklı-
evinde öbür ayağı da o ayak izin verdiği kadar
dışarılarda. Bunu bize İslam dininin bir emri olarak
anlatan; kadının çalışmasını dine, örfe
aykırı bulan; bunu da çeşitli kutsal kaynaklarla sözüm ona inandırıcı
bir şekilde yazabilen bir yazardan size aktarıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kendi gerici, kendi çağ dışı
ve inancımızın olanca devrimciliğini tutuculuk hâline
çevirmiş olan bu tip yazarların iktidar uygulamaları üzerindeki
etkisi nedir diye soruyorum. Eğer Türkiyede kadın-erkek
eşitliğine ilişkin olarak Kadın erkeğin
bağlısıdır, kadın evde olmak zorunda olandır,
çalışmak onun asli görevi değildir, bu, yalnızca arızi
bir durumdur. zihniyeti iktidarın uygulamaları bakımından
yol gösterici ise durumumuz son derece vahimdir.
Biz, bu Meclis
araştırma komisyonuyla Türkiyenin istihdam politikasında
kadının yeri nedir, çalışan kadının
çalışmasını kolaylaştırabilecek ve verimini
artırmasını sağlayacak şekilde yasalara konmuş
olan iş yeri yükümlülüklerinin yerine getirilme durumu nedir, bu hukuki
zorunlulukların yerine getirilmesi için yetkili kamu idaresinin
çalışma düzeni nasıldır ve nihayet, kadının
istihdamdaki yerini yükseltebilmek için Türkiyede bunu destekleyecek bir
zihniyet devriminin hangi önlemleri almamızı gerektirdiği
konularının gündeme alınmasını gerekli görüyoruz.
Kurulacak olan Meclis araştırma komisyonu, bir yandan istihdam
politikasını, bir yandan da mevcut istihdam politikasında
kadını açıkça aşağılayan uygulamaları somut
nedenleri ve zihniyet gerekçeleri itibarıyla ortaya koysun istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bir öğretmen olarak, bir milletvekili olarak ve ne mutlu
ki bir kadın olarak yerim evim değildir. Çalışma
hakkı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası doğrultusunda, erkeklere
tanındığı kadar bana da tanınmıştır.
1923 cumhuriyet devriminden bu yana kadınlar olarak elde ettiğimiz bu
kazanımı, bu gerici zihniyete hiçbir hâl ve şartta teslim
etmeyeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Bu Mecliste bir tek başörtülü kadın yok. Bu
ayıp size yeter.
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(Devamla) - Bu yazarı ve bu yazara, söz atarak, destek veren sayın
milletvekili sizi tarihe havale ediyorum, kadın düşmanı ilan
ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Üniversitelerden sürdünüz, kamusal hayattan
uzaklaştırdınız.
MUSA ÇAM (İzmir)
Metiner yakışmıyor sana, yakışmıyor sana oradan
laf atmak.
BAŞKAN Öneri
aleyhinde söz isteyen Sevim Savaşer, İstanbul Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından
alkışlar)
SEVİM SAVAŞER
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kadınlarımızın iş gücüne
katılımlarının artırılması,
çalışan kadınlarımızın yaşadıkları
olumsuzlukların ortaya çıkarılması, çocuk bakımı
ve eğitimiyle ilgili kurumların yaygın
olmayışının nedenlerinin araştırılması
konusunda Meclis araştırması açılması önergesi üzerine
grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım.
Ülkemizde kanunlardaki
eşitlikçi düzenlemelere karşın kadınların yeterli
eğitim düzeyine sahip olmaması, geleneksel iş bölümü nedeniyle
ev içi sorumluluklarının ve çocuk bakımının
kadının üzerinde görülmesi, iş ve aile yaşamını
uzlaştırıcı mekanizmaların yetersizliği gibi
sorunlar sebebiyle kadınların iş gücü piyasasında yeterince
yer almadığı görülmektedir. Bununla birlikte,
kadınların çalışma hayatına aktif bireyler olarak
katılmalarının, hem bireysel hem de sosyal gelişmenin
önemli bir koşulu olduğu da bir gerçektir.
Kadınların
toplumsal yaşamın her alanında görünür kılınması
için çalışma hayatına katılmaları, kariyer
yapabilmeleri, yönetici konuma gelebilmeleri amacıyla kurum personel
alımlarında cinsiyet ayrımcılığı
yapılmasına ilişkin Personel Temininde Eşitlik İlkesine
Uygun Hareket Edilmesi konulu Başbakanlık Genelgesi 22 Ocak 2004
tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Ülkemizde
kadınların iş gücü piyasasındaki durumu, 2011
yılı Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 15 yaş üstü
kadın nüfusu 27 milyon 273 bin iken iş gücü piyasasında yer alan
kadın nüfusu 7 milyon 859 bindir. Yani, iş gücüne dâhil olmayan 19
milyon 414 bin kadın bulunmaktadır. Kadınların iş
gücüne katılma oranı yüzde 28,8; istihdam oranı yüzde 25,6;
girişimcilik oranı yüzde 12,9 ve işsizlik oranı ise yüzde
11,3 olarak gerçekleşmiştir.
Bununla birlikte, ülkemizde kadın
istihdam alanında izlenen politikalar ve yürütülen projeler etkisini
göstermeye başlamış, kadınların iş gücüne
katılımında ve istihdamda artışlar
gerçekleşmiş, 2004 yılında kadınlardaki iş gücüne
katılma oranı yüzde 23,3 iken 2011 yılında bu oran yüzde
28,8e yükselmiştir.
AK PARTİ olarak, iktidara
geldiğimiz günden bu yana, çalışan olsun olmasın
kadınlarımıza yönelik önemli yasal düzenlemeler
yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir. Vaktim
elverdiği sürece birkaçına değineceğim.
25 Şubat 2011 tarihinde 27857
sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6111
sayılı Kanun ile 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununda yapılan değişikliklerle ebeveyn izniyle ilgili
maddelerde önemli değişiklikler yapılmış, doğum
sonrası kullanılabilecek ebeveyn izni yirmi dört aya
çıkarılmış ve eşi doğum yapan memura da
isteği hâlinde bu izni kullanma hakkı
tanınmıştır.
Yine, İş Kanununda yapılan
değişiklikle doğum öncesi ve sonrası yasal izinlerin
toplamı on sekiz haftaya çıkarılmıştır.
4857 sayılı İş Kanununda
değişiklikler yapılarak doğumdan önce kullanılmayan
analık izni doğum sonrası izne eklenmiş, ev hizmetlerinde
ay içerisinde otuz günden az çalışan sigortalıların eksik
günlerine ait genel sağlık sigortası primlerini otuz güne
tamamlama hükmü eklenmiştir.
Yine, 4447 sayılı
İşsizlik Sigortası Kanununda yapılan
değişiklikle Sigorta primlerinin işveren hisselerine ait
tutarın işe alındıktan itibaren İşsizlik
Sigortası Fonundan karşılanacağı, destek unsuru
olarak da 18 yaşından büyük ve 29 yaşından küçük erkekler
ile 18 yaşından büyük kadınlardan mesleki yeterlilik belgesi
sahipleri için kırk sekiz ay süreyle; mesleki ve teknik eğitim veren
orta ve yüksek öğretimi veya Türkiye İş Kurumunca düzenlenen
iş gücü yetiştirme kurslarını bitirenler için otuz
altı ay süreyle destek uygulanır. hükmü eklenerek kadınlara,
yeni istihdam imkânlarının sağlanması bakımından
erkeklere nazaran pozitif ayrımcılık yapılmış ve
kadınların istihdam olanakları
artırılmıştır.
Yine kadınların
istihdam oranlarının artırılmasında önemli bir araç
olan kadın kooperatifçiliğinin yaygınlaştırılması
amacıyla çeşitli çalışmalar yapılmıştır.
Elde edilen sonuçlar ilgili taraflarca değerlendirilerek mevzuata uygun ve
uygulamaya yönelik çözüm önerileri geliştirilmesi için bir yol
haritası belirlenmiş ve geçtiğimiz yıl 29 Mart 2012
tarihinde kadın kooperatiflerinde yaşanan sorunlara ortak çözümler
çalıştayı gerçekleştirilmiştir. Gerek söz konusu
çalıştayda gerekse Türkiye Büyük Millet Meclisi Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonu tarafından, kadın kooperatiflerinde
yaşanan sorunlara çözüm üretmek üzere yapılan toplantı sonucunda
belirlenen somut çözüm önerilerine ilişkin mevzuat
çalışması yapılmak üzere, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı ve Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü yetkililerince mevzuat
değişikliği önerileri hazırlanarak 27 Ağustos 2012
tarihinde ilgili kuruma iletilmiştir. Ayrıca, kadın
kooperatifleri konusunda valiliklerle de iletişim hâline geçilmiş ve elde
edilen sonuçlar, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonuna
sunulmuştur.
Yine, ülkemizde
kadın girişimciliği alanında yaşanan sorunlar ve çözüm
önerilerini ortaya koymak amacıyla, 14 Şubat 2012 tarihinde Ankarada
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Girişimci
İş Kadınları ve Destekleme Derneği iş
birliğinde, Kadın Girişimcilerin Finansmana Ulaşımlarının
Kolaylaştırılması Çalıştayı
düzenlenmiştir. Bu doğrultuda, İlk Adım Kredisi Kefalet
Desteği Protokolü imzalanmıştır.
Ayrıca, Kadın
Statüsü Genel Müdürlüğünün koordinasyonunda, ilgili tüm tarafların
katkı ve katılımıyla hazırlanan ve yürürlüğe
giren 2008-2013 Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Ulusal Eylem Planı
izleme ve değerlendirme toplantılarının altı
aylık dönemler hâlinde raporları sunulmaktadır. Bu kapsamda,
Ekonomik Statü Daire Başkanlığının sorumluluğunda
kadın istihdamı, kadın yoksulluğu toplantısı
yapılmıştır.
Yine, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı arasında 10 Şubat 2012 tarihinde bir
protokol imzalanmıştır. Özellikle burada da kadınlar,
engelliler, gazi ve şehit yakınlarına yönelik girişimcilik
faaliyetlerinin geliştirilmesine yöneliktir bu protokol.
Yine, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı arasında 17 Şubat 2012 tarihinde bir iş
birliği protokolü imzalanmıştır. Bu da istihdam, çocuk
işçiliği, sosyal yardımlar, iş ve aile
yaşamının uyumlaştırılması, bu çerçevede
kreş hizmetlerinin yaygınlaştırılmasıyla
kadınların ekonomik yaşama katılımlarının
artırılması ve güçlendirilmesine yönelik önemli katkılar
sağlayacaktır.
Yine, KAGİDERle
imzalanmış bir protokol var. O kadar çok ki, seçerek söylüyorum.
Yine, Genç Fikirler Güçlü Kadınlar Projesi var kadınlarla ilgili.
Yine, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından, çalışan
kadınlara yönelik kreş desteği çalışmaları devam
etmektedir.
Ve sonuç olarak şunu
söyleyebiliriz: Kadınların insan haklarının korunması
ve geliştirilmesi, erkeklerle birlikte eşit hak ve fırsat
olanaklarına ulaşması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
bünyesinde Mart 2009 tarihinde kurulan Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu, bildiğiniz gibi, çalışmalara devam
etmektedir. KEFEK içinde kadın istihdamının
artırılmasına ilişkin bir alt komisyon kurulmuştur.
Alt komisyonda, kadınlarımızın iş gücüne
katılımlarının artırılmasına ilişkin
öneriler, yine çalışan kadınlarımızın
yaşadıkları olumsuzlukların giderilmesine ilişkin
öneriler getirilerek gerekli düzenlemelere gidilecektir.
Bu nedenle, konuya ilişkin bir Meclis
araştırmasının açılmasının uygun
olmayacağını bildirir, saygılarımı sunarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Öneri lehinde söz isteyen
Özcan Yeniçeri, Ankara Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
ÖZCAN YENİÇERİ
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kadın
denildiği zaman, tabii herkesin titreyip kendine bir gelmesi lazım.
Aslında kadın meselesi, aslında bir erkek meselesidir.
Son zamanlarda, biz,
sürekli bir biçimde sorunları parçalayarak bu parçalar içerisinde
çözümleme bulup bütünü bunun üzerine yerleştirmeye
çalışıyoruz; bu, doğru bir bakış açısı
değil. Şimdi, biyolojide hücre temel ögedir, fizikte atom öyledir ve
nihayet, toplumda da aile öyledir. Ailenin içerisinde de kadının özel
ve müstesna bir yeri vardır. Bunları tabii biz sözle söylerken çok
nefis, çok ileri seviyede cümleleri süsleyerek söylüyoruz da uygulamaya
geldiğimiz zaman, sorunu biraz erkeksi yapının ürettiği
kalıplar çerçevesinde düşünüyoruz. Bugün, gerçekten,
kadının istihdam meselesi, kadına yönelik şiddet,
kadına yönelik tutum ve davranışlardaki olumsuzluklar, bütün
bunları bir araya topladığımız zaman, toplumsal
yapımızın genel manada kadına ya da dünyaya bakış
açısıyla bu bizim değerlendirmelerimiz arasında büyük bir
paralelliğin olduğunu görüyoruz. Genel içinde özellikle
kadının ekonomik ve kültürel yönden durumu iç açıcı
değildir; bu herkes tarafından böyle görülüyor, ifade ediliyor.
Türkiyede, son zamanlarda, özellikle kadına yönelik şiddet, cinnet
ve saldırganlık yine bu bağlam içerisinde had safhaya
ulaşmış durumdadır. Kadının istihdam problemi
yüzde 20 ile 30 arasında, şu veya bu ölçüde katılım
açısından baktığımız zaman, gidip gelmektedir
yani her hâl ve şart altında kadına yönelik tavır ve
tutumların, uygulamaların gözden geçirilmesi gerektiğini
söylemeye bile bu rakamlar gerek bıraktırmıyor.
Ancak, şunu
söyleyelim: Benim bu Mecliste gördüğüm veya arkadaşların
konulara yaklaşımında gördüğüm bir eksiklik var, onun
üzerinde durmak istiyorum. O da şu: Bütün sorunların yasa konusu
olduğunu düşünerek yasaları değiştirmek suretiyle
kadına yönelik şiddetin de ya da yasaları değiştirmek
suretiyle ekonomik yapının da ya da sosyal yapının da
değişip dönüşeceğini arkadaşlar düşünüyor. Bu
mesele yasa meselesi değil, bu mesele bir kültür meselesidir, bu mesele
sosyolojik bir meselidir ve dolayısıyla, o kalıpları bir ve
bütün olarak düşünmediğiniz takdirde getireceğiniz yasalar,
çıkaracağınız kanunlar kâğıt üzerinde
kalacaktır.
Şimdi, problem
nedir? Problem şu: Son zamanlarda kadının gerek cinayet,
intihar, boşanma, taciz ve mobbing meselesinin, aslında doğrudan
doğruya bir anlamıyla da kadınla ilgili olduğunu ve bunda
en çok sıkıntıya düşenlerin kadınlar olduğunu
algılamak ve bilmek gerekiyor.
Peki, neden erkeklerde bu
söylediğim kriminal vakalar veyahut olgular daha az ve daha alt düzeyde
gerçekleşiyor da kadınlarda daha fazla? Çünkü bunları yapanlar
erkekler de ondan.
Peki, o zaman ne yapmak
gerekiyor? Bir defa şunu söyleyelim: Bilenin bilmeyeni yönettiği bir
ülkede yaşıyoruz, bir dünyada yaşıyoruz. Eğer
kadını vasıflarla donatırsanız vasıflı bir
kadın, vasıfsız bir erkeğin ya da vasıfsız
diğer kendi hemcinslerinin önünde ve ilerisinde olacaktır. Demek ki
kadınımızı vasıflı hâle getirmemiz gerekiyor. Bu,
iş bulmada da iş sağlamada da temel olarak birinci öncelikli bir
olgudur.
İkincisi:
Kadının kültür ve eğitim yönünden durumunu gözden geçirmemiz
lazım. Üst kültürün alt kültürü yönettiğini, biraz önce de ifade
ettiğim gibi önde olanların bilgili olanlar olduğunu ve bu
deneyimin içerisinde bulunanların -genel olarak
bakıldığı zaman- diğerlerinden daha fazla hüsnükabul
gördüğünü biliyoruz. Demek ki kültürlü bir kadın kültürsüz erkekten,
vasıflı bir kadın vasıfsız hemcinsinden ve erkekten
daha farklı bir konuma ve duruma kendisini getirmiş olacaktır.
Kadınlara özgü
çalışma alanlarının üretilmesi ve bunların ortaya
konması lazımdır. Kadınların bütün işlere
doğru kaydırılması değil, kendi fiziksel ve biyolojik
yapısının uygun gördüğü işlerin, daha ziyade
kadınların bu noktada ön plana çıkarılması gereken
işler olduğunu düşünüyoruz.
Ben biraz önce de
söyledim, bir daha söyleyeyim: Erkek sorununu çözmeden, erkeğin kafa
yapısını ve kalıplarını değiştirmeden
kadın sorunlarını çözmek mümkün değildir. Bu bakımdan
da bizim tepeden tırnağa toplumsal olarak aileye, ailenin bugünkü
yapısına bir göz atmamız gerekiyor. Çünkü, dünyada hiçbir
şey ama hiçbir şey bir diğerinden bağımsız olarak
meydana gelmiyor, her şey birbiriyle alakalı ve ilişkili. O
hâlde, kadın meselesini ele aldığımızda,
kadının diğer gruplarla olan veya diğer sosyal ve ekonomik
şartlarla olan ilişkisiyle beraber ele almak, irdelemek incelemek
gerekiyor. Buna baktığımız zaman, son zamanlarda aile
yapımızda inanılmaz derecede büyük bir yozlaşma, bozulma,
çürüme ve sosyal anlamda bir yabancılaşmanın meydana
geldiğini görüyoruz. Biz bunu özellikle insanlara eğer bazı
davranışlarla yüklersek insanlara yüklediğimiz
davranışlar hiç kuşkunuz olmasın ki önce zihinde
başlar. Yani, eğitimle alır, aileyle alır, sokakla
alır, kültürle alır, kütüphaneyle alır. O
davranışı aldıktan sonra, o zihinsel müktesebatı
edindikten sonra onu toplum üzerinde yaygınlaştırması da
davranış şeklinde ortaya çıkar.
Burada,
baktığımızda, insanlarımızın çoğunun
aile meselesini basit bir sahiplenme duygusu olarak bildiğinin,
algıladığının; bazı konuları
kıskançlık ve bencillik olarak gördüklerinin altını
çizmemiz lazım. Dolayısıyla, sorumluluk yüklenecek yetenek ve
yeterlilikte olmayan, sadakat duygusunu hücrelerine kadar sindirmemiş
kimselerin, aileye yalnızca zorunlu bir birliktelik olarak bakmaları
veya onu bir yük olarak kabul etmeleri her zaman mümkündür.
Bu bakımdan,
baktığımızda, günümüz dünyasında aileye yönelik olarak
ortaya konan tehditlerin ve yabancılaştırma faaliyetlerinin çok
büyük boyutlara geldiğini görüyoruz. Bizim Türk aile
yapısının da birçok açıdan diğer toplumların
yaşadığı sorunları yaşadığını
tespit etmiş durumdayız. Mesela, boşanma, intihar vakaları
mukayese edildiğinde bu durum çok açık bir biçimde görünmektedir.
Kuşkusuz, durumun
genelde ülkemizde, özeldeyse kendi hayatımızda çok vahim
olmadığını değerlendirebiliriz. Ancak,
sanayileşme, kentleşme, iletişim ile ulaşım
araçlarındaki büyük değişmenin aile yapısında büyük
bir sarsıntı meydana getirdiğini herkesin bilmesi lazım.
Şu cep telefonları yüzünden, kredi kartları yüzünden,
İnternet yüzünden ya da facebook yüzünden ne kadar ailenin
ayrıldığını, ne kadar aile içi şiddetin meydana
geldiğini ya da sorunlar üretildiğini bir düşünmemizde
sayısız yarar olduğunun özellikle altını çizmek
istiyorum.
Bütün gelişmeler
aile yapısında bugün için çok büyük boyutlarda olmasa da belirli
ölçülerde bozulmaların olduğunu göstermektedir. Aile kurumunu
zayıflatan, bozan, çürütüp çökerten sebepler hakkında bugün bile tam
tatmin edici bilgiye sahip olduğumuzu söyleyemeyiz. Her şeyden evvel,
aile birliği mahremiyeti araştırmacının iç durumu
hakkında doğru bilgi edinmesini de engellemektedir. Ancak şu
kesindir ki modern aile, nesil ve insan sayısı bakımından
daralmış olmakla kalmıyor, aynı zamanda toplumsal
varlık olarak birçok fonksiyon ve başarı imkânlarını
da kaybetmiş bulunuyor. Bugün ana babanın çocuklar üzerinde otorite
tesis edemeyişlerinden, çocukların bu yönüyle kural
dışı davranışlarının ortaya
çıkmasından herkesçe şikâyet edilmekte ve bunları da
çocukların bencilliğine veya günümüz şartlarına yayarak
bunlardan kurtulmaya çalışılmaktadır veyahut bu soruna bu
tür bir cevap bulunmaya çalışılmaktadır.
Burada dikkat edilmesi
gereken şey, aileye ve dolayısıyla kadına yönelik
tavır saçmalığında görsel ve basılı kitle
iletişim araçlarının çok büyük bir payının
olduğudur. Kitle iletişim araçlarının önemli bir
kısmı, öz yerine kabuğu, ruh yerine fiziği,
kalıcılık yerine geçiciyi esas alan yayın
politikalarını kutsallaştırmaktadır. Kadın, kitle
iletişiminde tüketilen bir obje olmaktan bir türlü
kurtulamamıştır. Kadın bir insan olarak değil, bir
tüketim malzemesi, zevk aracı ve âdeta bir meta olarak görülmektedir.
Türkiyede aileye karşı görsel ve işitsel iletişim
araçlarının yaptığı yayınlar her türden sapmaya
prim verir mahiyettedir. Öncelikle, bu problemlerin aile boyutunun ele
alınmasının ve bunun üzerinden yürütülerek kadının iş
sahasındaki, kadının toplumsal yapı içerisindeki statüsünde
yükselmenin meydana getirilecek bir sonuç olacağını
düşünüyor, hepinize bu vesileyle saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Recep Özel, Isparta Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
CHP grup önerisinin
aslında aleyhinde değiliz ama gündemin bugünkü yoğunluğu
nedeniyle
Kadının tabii ki istihdamda, günlük
yaşamımızda birtakım sorunlarla, sıkıntılarla
karşılaştığı, birtakım
haksızlıklara maruz kaldığı hepimizin malumu.
Bunların düzeltilmesi anlamında bu Meclis, bu Hükûmet birçok
yasayı da Meclisten geçirmiştir, üzerine düşen yükümlülüğü
fazlasıyla da yerine getirmiştir. Kadınlara pozitif ayrımcılığın
A nayasa maddesi hâline getirilmesi, istihdamda, eğitim alanında, her
alanda iyi birtakım
Bunları bir hak verme olarak da görmüyoruz,
hakkı teslim olarak da algılayarak bütün icraatlar
yapılmıştır, yerine getirilmiştir. Tabii ki
eksiklikler olabilir. Türk Ceza Kanununda kadına yönelik şiddetin en
ağır şekilde cezalandırılması yine bu Meclis
tarafından çıkartılmıştır. Ama bunların
ötesinde, bu bir eğitim anlayışıdır, bu bir kültür
anlayışıdır ama şu anlayışı da kabul
etmek de mümkün değil: Biraz önce CHP sözcüsünün Gerici zihniyete bu
ülkeyi teslim etmeyeceğiz. gibi, İslam dininin, dinimizin sanki bir
gerici din gibi algılanmasını da, burada söylenmesini de kabul
etmiyoruz. Kadına en modern anlamda haklarını veren dinimizdir.
Dinimizin Cennet anaların ayağı altındadır. diye
hadisi şerifi de mevcuttur. Bu nedenle, bu tür yaftaları, birbirimize
karşı böyle gerici, yobaz gibi birtakım şeyleri
yakıştırıp
Birbirimize güzel cümlelerle elbette ki
sorunlarımızı aktarabiliriz, paylaşabiliriz, çözümü neyse
birlikte yapabiliriz. Bu nedenlerle, elbette ki kadına, elimizden gelen
bütün yetkileri kullanarak, verilen her türlü hakkı teslim etmek de bir
gerektir.
Bugün Meclisimizin
gündemindeki uzun zamandır gündemi meşgul eden, cezaevlerindeki
birtakım mahkûmların dışarı çıkmasına,
denetimli serbestlikten faydalanmasına imkân tanıyacak olan Ceza
Muhakemelesi Kanununda değişiklik gibi önemli bir tasarıyı
görüşeceğiz.
Gündemi
değiştirmeye yönelik olan CHPnin bu Meclis araştırma
teklifine katılmadığımızı ama belirtmiş
oldukları araştırma önergesindeki her konuyu canla başla
yerine getirmek için çalışacağımızı belirtir,
hepinize saygılar sunarım efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(İzmir) Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Güler.
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(İzmir) Hatip sözümü çarpıttı, bunu düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN Ne söyledi
de çarpıttı Sayın Güler? Siz ne söylediniz, sayın hatip ne
söyledi?
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(İzmir) İslama, dine ilişkin olarak gericilik nitelemesi
yaptığımı söyledi, bunu düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun,
yerinizden düzeltin o zaman. Sataşma söz konusu
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(İzmir) Hayır efendim, kürsüden.
BAŞKAN Hayır
canım, sataşma söz konusu değil.
Buyurun.
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(İzmir) Hayır efendim, kürsüye gelmek istiyorum, bu son derece
önemli.
BAŞKAN
Anladım, düzeltmek istiyorsunuz. Yerinizden söz veriyorum size Sayın
Güler. Söz istiyorsunuz, buyurun.
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(İzmir) Niye yerimden?
BAŞKAN Sayın
Güler, maksadınız, eğer düzeltme söz konusuysa, onu yapmak
değil mi?
Buyurun, yerinizden söz
veriyorum.
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(İzmir) Efendim, kürsüden yapılan sataşma
BAŞKAN
Sataşma söz konusu değil diyorum, sataşma yok ki ortada.
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(İzmir) Özür diliyorum, sözümü çarpıtma ve bu çarpıtma
gerçekten kabul edilebilir gibi değil. O yüzden, konu son derece önemli
olduğu için izin verirseniz kürsüden sözümü söylemek istiyorum.
BAŞKAN Yerinizden
iki dakika söz veriyorum Sayın Güler. Düzeltecekseniz buyurun oradan
düzeltin. Maksat düzeltmek.
Buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İzmir Milletvekili Birgül Ayman Gülerin, Isparta Milletvekili Recep
Özelin bazı ifadelerini çarpıttığına ilişkin
açıklaması
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(İzmir) Sayın AKP milletvekilinin yaptığı şey,
buradaki tartışma ve münazara usulüne hiç uygun değildir. Sözünü
ettiğim gerici zihniyet Avrupa nüfusunun üçte 1inin nesebi gayrisahih.
diyebilecek kadar kendini kaybetmişlerin zihniyetidir.
Ben dinimizin devrimci
niteliğini söyledim. Dinimizden buraya gerekçe göstermeye gayret ederek bu
küfürbaz tavrı temellendirmeye çalışanlara gerici dedim.
Dolayısıyla, beni inançla karşı karşıya getirmeye
teşebbüs eden bu girişimi kınıyorum. Bu Meclis
çatısı altında böyle konuşulamayacağını bir
kez daha dile getirmek istiyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
V.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- CHP Grubunun,
Balıkesir Milletvekili Namık Havutça ve 23 milletvekilinin
kadınların iş gücüne katılımının ve iş
hayatında karşılaştıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 18/4/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 23 Ocak 2013 Çarşamba
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
OKTAY VURAL (İzmir)
Karar yeter sayısı
BAŞKAN Öneriyi
oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Birleşime on dakika ara veriyorum, karar yeter
sayısı yoktur.
Kapanma
Saati: 15.08
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 15.20
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju
ÖZCAN (Bolu), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56ncı Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzük'ün 19uncu maddesine göre verilmiş önerisinin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştır.
Şimdi, öneriyi
yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul
edilmemiştir.
Sayın
Şandır, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
2.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın, İslam âleminin ve Türk halkının
Mevlit Kandilini kutladığına ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, bugün mübarek Mevlit Kandili. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak başta Sayın Genel Başkanımız olmak üzere tüm
Milliyetçi Hareket Partisi yöneticileri adına sizlerin, milletimizin, tüm
insanlığın bu mübarek gününü kutluyoruz. Mevlit Kandilinin
milletimize, insanlarımıza, sizlere huzur ve mutluluk getirmesini
Yüce Allahtan temenni ediyor, saygılar sunuyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.
Sayın Özgündüz,
buyurun.
3.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüzün, İslam âleminin ve Türk halkının
Mevlit Kandilini kutladığına ilişkin açıklaması
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Biz de Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak mübarek Mevlit Kandilinin tüm İslam âlemine,
Müslümanlara ve ülkemizde yaşayan yurttaşlarımıza
hayırlar getirmesini diliyoruz. Bu gece İslam tarihi için önemlidir, inşallah
barışa vesile olur diyorum.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Ünal, buyurun.
4.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünalın, İslam âleminin ve Türk halkının
Mevlit Kandilini kutladığına ilişkin açıklaması
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK
PARTİ Grubu olarak tüm İslam âleminin mübarek Mevlit Kandilini
kutluyoruz. İnsanlığa bir nur olarak gelen Sevgili
Peygamberimizin bu kutlu günde doğmuş olmasının da bütün
Türkiyeye ve dünyaya hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Baluken
5.-
Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, İslam âleminin ve Türk
halkının Mevlit Kandilini kutladığına ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
biz de, Peygamber Efendimizin hayata gelişinin bir bayram coşkusuyla
karşılandığı bu Mevlit Kandilinin, bu mübarek gecenin
hem halkımıza hem bütün İslam âlemine ve tüm insanlığa
hayırlara vesile olmasını temenni ediyoruz.
İnsanlığa
müjdelenirken daha çok barışa, kardeşliğe ve özgürlüğe
olan ihtiyaçtan dolayı yaşama gelmiş olan Peygamber Efendimizin
bu kutlu doğum gününün barışa, huzura ve kardeşliğe
vesile olmasını tekrar canı gönülden niyaz ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
V.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
2.- AK PARTİ
Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve
saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 365 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu
23/01/2013 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, İç
Tüzükün 19uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Mahir Ünal
Kahramanmaraş
AK PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan 365 sıra sayılı
kanun tasarısının bu kısmın 3üncü sırasına
alınması ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesi;
Genel Kurulun;
Haftalık
çalışma günlerinin dışında 25 ve 26 Ocak 2013 Cuma ve
Cumartesi günleri saat 14:00'te toplanması ve bu birleşimlerde
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmında yer alan işlerin
görüşülmesi;
23 Ocak 2013 Çarşamba günkü (Bugün) Birleşiminde 365
sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
24 Ocak 2013 Perşembe günkü Birleşiminde
240 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
25 Ocak 2013 Cuma günkü Birleşiminde 297 sıra
sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
26 Ocak 2013 Cumartesi günkü Birleşiminde 217
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; çalışmalarını
sürdürmesi,
365 sıra
sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki
cetveldeki şekliyle olması;
önerilmiştir.
365 Sıra
Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/708) |
||
BÖLÜMLER |
BÖLÜM MADDELER |
BÖLÜMDEKİ MADDE
SAYISI |
1. BÖLÜM |
1 ila 8 inci maddeler |
8 |
2. BÖLÜM |
9 ila 15 inci maddeler |
7 |
TOPLAM MADDE SAYISI |
15 |
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan, efendim, bu grup önerisinde 365 sıra
sayılı Kanun Tasarısının temel kanun olarak
görüşülmesi önerilmektedir. Şüphesiz, böyle bir önerinin Genel Kurulda
oylamaya sunulabilmesi için temel kanun niteliğini haiz olması
gerekir. Karşımızdaki bu madde, bu kanun teklifi Bir hukuk
dalını sistematik olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak
değiştirecek biçimde genel ilkeleri içermesi; kişisel veya
toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü ilgilendirmesi; temel
kavramları göstermesi
vesaire bakımından ele
alınması gerekir. Dolayısıyla, bu kanun bir temel kanun
niteliğinde değildir. Bu, doğrudan doğruya, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde, vatandaşın huzurunda, bu kanunla getirilen
tuzakların ve bu tuzaklar konusunda vatandaşları bilgilendirmek
isteyen milletvekillerinin bu bilgilendirme sürecini kısıtlamak ve
müzakeresini kısıtlamak amacıyla yapılmıştır.
Bu bakımdan, böyle bir oylamanın yapılması, temel kanun
özelliği olmayan tasarının madde itibarıyla 15 madde olarak
görüşülmesi yerine sadece 2 madde olarak görüşülmesi,
milletvekillerinin ve grupların bu maddeler üzerindeki görüş ve
düşüncelerini ifade etme haklarını
kısıtlayıcı bir davranıştır. Bu bakımdan,
bunun temel kanun niteliği olmadığı için, bu konudaki grup
önerisinin işleme alınmaması gerekiyor. Temel kanun değil
efendim bu. Yani bu, iradeyle olacak değil. Eğer iradeyle
olsaydı o zaman İç Tüzükümüz de Genel Kurul istediği tarzda
düzenlemeyi şu şekilde yapabilir. derdi. Bu bakımdan, bu
iradeyi oylamaya sunarken, temel kanun olup olmadığı konusundaki
değerlendirmeye bakarak böyle bir önergenin işleme
alınmaması gerektiğini düşünüyorum. O bakımdan, bu
konuda Başkanlığınızın bir değerlendirme yaparak,
temel kanun niteliğini haiz olmayan böyle bir düzenleme konusunda Türk
milletiyle paylaşacağımız görüşleri, düşünceleri
kısıtlamak amacına matuf çoğunluk iradesinin muhalefetin
görüşlerini kısıtlamaya yönelik bu iradesi
karşısında, egemenliğimizin ve söz
hakkımızın kullanılması konusunda İç Tüzükü
çalıştırmanızı istirham ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Vural.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkanım
BAŞKAN Sayın
Aydın, bir saniye.
Grup önerisi İç
Tüzükün 63üncü maddesi çerçevesinde işleme tabi tutulmaktadır.
Dolayısıyla usule ilişkin görüşlerde öneri üzerindeki lehte
ve aleyhteki konuşmalar dile getirilecektir, sonra
değerlendirilecektir. Önce lehte ve aleyhteki konuşmacıları
dinleyelim.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkanım, şimdi, temel kanun olmayan bir hususu siz
sadece bir oylamayla meşrulaştırırsanız, o zaman
BAŞKAN Hayır,
ben meşrulaştırmıyorum.
OKTAY VURAL (İzmir)
Ama
BAŞKAN Önerinin
İç Tüzükün 63üncü maddesine göre işleme tabi
tutulacağını söyledim. Dolayısıyla Lehinde ve
aleyhindeki görüşler dile getirilecek, sonra değerlendirilecek.
dedim. Sözlerim tutanaklara geçti, bu şekilde geçti.
OKTAY VURAL (İzmir)
İşleme alınmaması gerekiyor efendim.
BAŞKAN Efendim?
OKTAY VURAL (İzmir)
İşleme alınmaması gerekiyor.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Bu talebin işleme alınmaması gerekiyor.
BAŞKAN Ama lehte
ve aleyhte bir konuşma yapılsın çünkü İç Tüzükün 63üncü
maddesine göre işlem yapıyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir)
Efendim, konuşma, önerinin lehinde ya da aleyhindeki düşüncelerle
ilgilidir, işleme alınmama hususu
Başkanlığınızın ve sizin iradenizin
yetkisindedir.
Şimdi, ben buradan
soruyorum: Bu İç Tüzükte, temel kanun olması için bu kadar
nitelikleri niye koymuş kanun koyucu? Bu niteliklerin aranması için.
E, bu nitelikleri arayacak olan Başkanlığınızdır
çünkü değişiklik önergelerini, bizim getirdiğimiz birtakım
önergeleri işleme almama konusunda iradeniz oluşuyorsa temel kanun
niteliği haiz olmayan bu önerge konusunda da doğrudan doğruya,
resen işleme almamanız gerekir.
BAŞKAN Evet,
Sayın Aydın, buyurun.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın
Şandır, size de söz
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, bakın, bu konu çok önemli.
BAŞKAN Bir saniye
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, ben de bir dakika rica ediyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkanım
BAŞKAN Sayın
Genç, bir oturun lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Peki.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkan, şimdi, getirmiş
olduğumuz grup önerisi
BAŞKAN Her zaman,
her yerde ortaya çıkıp söz istemeyin.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ne
demek yani ortaya çıkmak?
BAŞKAN Tabii.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ne
demek?
BAŞKAN - Grup
başkan vekillerine söz veriyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sen bir defa saygılı ol!
BAŞKAN Söz
hakkınız yok. Grup Başkan Vekiliniz talep eder, söz veririz.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Burada her milletvekilinin kişiliği var. Bir saygılı ol!
İHSAN ŞENER
(Ordu) Bağırma, bağırma!
BAŞKAN
Saygılıyım ben. Siz Meclise saygılı olun.
İHSAN ŞENER
(Ordu) Sen saygıyı hak et bir defa!
KAMER GENÇ (Tunceli) Ne
demek ortaya çıkmak? Burada oturan her milletvekilinin söz hakkı var.
BAŞKAN Hayır,
söz hakkınız yok efendim; her zaman, her yerde söz hakkınız
yok öyle.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sana mı danışacağım? Daha dün geldin oraya, AKPnin
emrinde hareket ediyorsun. Şurada doğru dürüst Meclis başkan
vekilliği yapmıyorsunuz be! Tamamen köle gibi hareket ediyorsunuz!
İHSAN ŞENER
(Ordu) Senden mi öğrenecek? Otur yerine!
BAŞKAN Sizden
öğreniyoruz efendim, yüksek bilgilerinizden faydalanıyoruz, bilgileniyoruz
burada.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Bir defa, ağzından çıkan lafı kulağın duyacak.
BAŞKAN
Bilgileniyoruz diyorum burada.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Bir milletvekiline saygılı olmasını bileceksin.
BAŞKAN Saygı
kelimesini önce kendiniz öğrenin.
Buyurun Sayın
Aydın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Tabii, getirmiş
olduğumuz grup önerisi tamamen İç Tüzükümüzün 19uncu maddesi
çerçevesinde, hukuka uygun, getirilmesi gereken bir grup önerisi.
Danışma Kurulu bugün toplanamadığı için grup önerisi
olarak getirme hakkımız var, birincisi bu.
İkincisi: Grup
önerisinin içerisine baktığınızda da zaten aslında
öneriye girmeden bunun tartışılması bile doğru
değil çünkü bu önerinin Genel Kurul tarafından kabul edilip
edilmeyeceği de belli değil. Öneri görüşülürken bunun gündeme
gelmesi lazım idi.
Bir başka husus: Hem
Anayasamız hem de mevcut İç Tüzükümüzün 91inci maddesi temel
kanunlarla ilgili hususu çok açık ve net bir şekilde ifade ediyor ve
burada da, 30 maddeye kadar olan hususlarda temel kanun olarak getirme
yetkisini de veriyor.
Yine, aynı
şekilde bu konuda Anayasa Mahkememizin vermiş olduğu kararlar da
çok açık ve net. Bu konuyla ilgili konu Anayasa Mahkemesinin gündemine de
zamanında taşınmış ancak Anayasa Mahkemesi,
Danışma Kurulu kararının özellikle Genel Kurulun
oylamasından sonra kabul edilmesi gerektiğini ve temel kanun olarak
görüşülmesi gerektiğini ifade etmiş, çok açık ve net.
Kararları da mevcut, elimizde var bu.
Bir başka husus: Bu
konuyla ilgili Meclis teamüllerine baktığımızda, Meclis
teamülleri de yine aynı şekilde bugüne kadar uygulanabilmiştir
ve uygulanagelmiştir.
Şimdi, Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; elimde, mesela 11/01/2001
tarihli oy birliğiyle alınan bir Danışma Kurulu kararı
örneği var, oy birliği. Altında Sayın Mustafa Elitaş,
Sayın Akif Hamzaçebi, Sayın Oktay Vural ve Sayın Bengi
Yıldızın imzasının bulunduğu bir
Danışma Kurulu kararı var, oy birliğiyle alınmış.
Bu karara baktığımızda da 13 maddelik bir hususu biz burada
temel kanun olarak görüşmeyi karara bağlamışız
Danışma Kurulunun içeriğinde. Yani 13 maddelik bir konuyu dahi
biz
Temel kanun olarak
diğer gruplarla birlikte vermiş olduğumuz ortak başka
kararlar da var. Yine 21/01/2010 tarihli Danışma Kurulunun
kararı bu mahiyettedir. Aynı şekilde, değerli
arkadaşlar, 19/06/2012 tarihli gene oy birliğiyle alınan
Danışma Kurulu kararı. Yine aynı şekilde, 15/03/2010
tarihinde alınan bir Danışma Kurulu kararı. Bunlar oy
birliğiyle alınan kararlar ve bunların madde sayısı az
sayıda olup -13, 15, 17, 20 gibi hususların- teklif ve
tasarıların burada temel kanun olarak görüşüldüğüne dair oy
birliğiyle alınan kararlar. Yani Anayasamız böyle, İç
Tüzük bunu buyuruyor.
Getirdiğimiz grup
önerimiz, Anayasa Mahkememizin kararları ve daha önceki Meclis teamüllerine
baktığımızda da hukukidir, yerindedir. Bu grup önerisinin
görüşmelerine geçilmesini arz ediyoruz.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın
Vural, buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan, efendim, Geçmişte öyle olmuş, özellikler
var mı, yok mu? yani böyle bir mukayese doğru değil çünkü
İç Tüzükün amir hükmü var. Burada aynen diyor ki:
gibi özellikleri
taşıyan kanunları hükûmet ya da esas komisyon ya da gruplar
teklif edebilir. Dolayısıyla, bu özellikleri aramanız
gerekiyor. Bu özellikleri taşımayanı işleme
alamazsınız, özellikler demiş. Yani aynen değişiklik
önergeleri gibi, nasıl İç Tüzüke uygun olmadığı için bazılarını işleme
almıyorsanız, burada da bu özellikleri taşımayan, temel
kanun niteliği taşımayan kanunları bir grup iradesiyle
burada oylamaya sunmanız doğrudan doğruya İç Tüzükte
aranması gereken özellikleri aramamanız demektir. Bu bakımdan,
bu özellikleri taşımamaktadır ki, itiraf etmiştir Ahmet
Bey, madde itibarıyla meseleye bakmıştır. Bizim madde
itibarıyla meseleye bakmamız söz konusu değil. Bu özellikler
itibarıyla temel kanun niteliği taşımıyor bu yasa. Ana
dilde savunma ya da Türkçeyi dışlayan bu kanun tasarısı, bu
özellikleri taşıyan bir kanun tasarısı değildir.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkan, Türkçe ihlali yok burada. Türkçeyi
dışladığımız yok.
BAŞKAN Lütfen
yerinize oturun Sayın Aydın.
KAMER GENÇ (Tunceli) -
Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın
Genç, bu konuda bir sözünüz var mı efendim?
KAMER GENÇ (Tunceli)
Var efendim.
İHSAN ŞENER
(Ordu) Her konuda sözü olur onun!
BAŞKAN Buyurun,
yerinizden konuşun.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, evvela, bu salonda milletvekilinin
bağımsız kişiliği var yani Grup başkan vekili var,
siz konuşmayın. gibi bir düşünceyi taşıyorsunuz,
milletvekilinin kişiliğine karşı tamamen
saygısızlıktır bu.
BAŞKAN Sayın
Genç, bu söze hakkınız yok, hakkınız değil. Ortada bir
Tüzük var, Tüzükü uyguluyoruz burada. Şu tartışma da usul
dışında bir tartışma, mesele açıklığa
kavuşsun diye yapıyorum ben bunu ama
KAMER GENÇ (Tunceli)
Tamam, biz de o açıklığa demek için
BAŞKAN O zaman
hakkınızı bileceksiniz, hakkınız değil efendim
bu.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Ben haddimi de biliyorum...
BAŞKAN Hakkınız
değil efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli)
hakkımı
da biliyorum.
BAŞKAN
Hakkınızın olmadığını söylüyorum ve
değil.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Şimdi, bugün, burada, AKP sayısal çoğunluğuna dayanarak
BAŞKAN Ortada
tartışılması gereken bir mesele var, tartışılsın
diye söz veriyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Tamam, peki o zaman.
BAŞKAN O zaman
hakkınızı bilin, şimdi konuşun.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Şimdi, Sayın Başkan, AKP Meclisin yasama yetkisini elinden
alıyor yani 15 maddelik,14 maddelik bir kanun maddesi, temel kanun olamaz.
Aslında temel kanunla ilgili uygulamalar da yanlış. Temel
kanunda maddelerin görüşülmeyeceğine dair bir hüküm yok, maddeler
üzerinde konuşulmayacağına dair bir hüküm yok. Sadece önerge
sayısı 5ten 2ye indiriliyor ve bu olması lazımken, AKP
hep yanlış uygulama yapmış ve maddeleri müzakeresiz
geçirmeye çalışıyor. Bu maddelerin aslında burada
okunması
Temel kanun olunca madde okunmuyor, ondan sonra önerge de
doğru dürüst verilmiyor, iktidar partisinin sayısal
çoğunluğuna dayanarak Meclisin yasama yetkisi tamamen
kaldırılıyor. Burada Meclis
Başkanlığının bir yetkisi var yani gelen bir kanunun
temel kanun niteliğine sahip olup olmadığının. Bence,
Başkanlık Divanınca bir değerlendirilmesi lazım ki bu
önergeyi işleme koysun. Yoksa ki sayısal çoğunluğu var yani
onlar kadını da erkek yaparız, erkeği de kadın
yaparız diye burada getirirler önergeyi geçirirler, bunlardaki
mantık bu. Dolayısıyla, Başkanlığın burada
bir değerlendirme yapması lazım, değerlendirme sonucuna
göre bir işlem yapması lazım. Şimdilik bunu söylüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum. Sayın Aydın, buyurun.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkanım, Türkçeyle alakalı bizim
gizlediğimiz, sakladığımız bir husus yok. Kanun
görüşmelerine geçildiğinde de zaten bu açık ve net bir
şekilde ifade edilecektir. Tamamen evrensel, demokratik kriterler
çerçevesinde, gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
6ncı maddesi, gerek Anayasamızın 36ncı maddesinin
gerekli kıldığı adil yargılanma hakkı
çerçevesinde, bir hakkın teminat altına alınmasıdır,
savunma hakkı gibi kutsal bir hakkın. Onun dışında bizim
en ufak bir suiniyetimiz yok. Kusura bakmasınlar Türkçe hiç kimsenin de
tekilinde değil, bütün bu milletin tekilinde.
OKTAY VURAL (İzmir)
Madde madde görüşelim.
BAŞKAN Sayın
Aydın, meselenin
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Türkçe ile alakalı hiçbirimizin hiçbir problemi yok.
BAŞKAN
Teferruatı konuşmuyoruz efendim, bunun uygulamaya konulup
konulmayacağını konuşuyoruz.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Ve bu manada da hem Anayasa Mahkememizin kararı hem de
İç Tüzük çok açık ve nettir. Bugüne kadarki uygulamalar da böyledir.
Sadece madde sayısıyla alakalı olarak verdiğim örnekler
değil bu, yine ayrıca farklı farklı hususların
aynı kanun kapsamında değerlendirildiğine dair örnekler de
mevcuttur. Dolayısıyla, usulde bir sıkıntı yoktur.
Devamını arz ediyoruz efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın
Şandır.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkanım, arkadaşlarımızın
ortaya koyduğu gerekçelerle bu grup önerisinin müzakeresine geçmeden önce
sizin tavrınızın netleşmesi lazım. Eğer, bu
konuşmalardan sonra grup önerisinin müzakeresine geçecekseniz 63e göre
usul tartışması açıyoruz, tavrınızı usulen
sorgulamamız lazım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.
Kanun
tasarısının temel kanun niteliğine sahip
olmadığı öne sürülerek grup önerisinin işleme
alınmaması gerektiği öne sürülmektedir. İnfaz hukuku,
yargılama usulü gibi konular içeren grup önerisinin tasarının,
İç Tüzükün 91inci maddesinde belirtilen temel kanun nitelikleri
arasında gösterilen kişisel veya toplumsal yaşamın büyük
bir bölümünü ilgilendirmesi kriterine uyduğu değerlendirilmektedir.
Adalet ve Kalkınma
Partisi İç Tüzükün 19uncu maddesine göre bir grup önerisi
getirmiştir, 63üncü maddeye göre de değerlendirmek
durumundayız, dolayısıyla ben işleme alacağım. O
zaman usul tartışması açıyorum.
Lehte ve aleyhte söz
isteyenler?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Lehte.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Aleyhte.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Lehte.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Aleyhte.
BAŞKAN Lehte Ahmet
Aydın ve Yılmaz Tunç; aleyhte Mehmet Şandır ve Kamer Genç.
Önce lehte, Sayın Ahmet Aydın.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VII.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER
1.- 365 sıra
sayılı Kanun Tasarısının temel kanun niteliğine
sahip olmadığı gerekçesiyle AK PARTİ grup önerisinin
işleme alınıp alınamayacağı hakkında
AHMET AYDIN (Adıyaman) Çok teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Tabii, konuyla alakalı olarak Başkanlık
Divanının lehinde söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii, biz, bu Parlamento
çalışırken, çalıştırılırken
bakmamız gereken, elimize rehber olarak almamız gereken birtakım
hususlar var. Birincisi Anayasamızdır, ikincisi İç Tüzüktür,
üçüncüsü evrensel hukuk kaideleri ve Meclisin teamülleridir yani bu alanlarla
ilgili net bir ifade olmadığı durumlarda teamüllerdir.
Kaldı ki bu hususla alakalı teamüllere bile gitmeye gerek yok iken
Anayasamızın evrensel kaideleri ve özellikle de insan
haklarıyla ilgili kaideleri, ikincisi İç Tüzükümüzün çok açık ve
net olan 19uncu maddesine istinaden grup önerisi getirmemiz
Bunun şekli,
içeriğiyle alakalı bir bilgi yok ama ya oy birliği
sağlanamadığı takdirde ya da Danışma Kurulu
toplanamadığı takdirde grupların böyle bir hakkı var,
İç Tüzükün 19uncu maddesine istinaden grup önerisi getirme hakkı
var. Kaldı ki zaten her gün bu grup önerilerini de burada görüyoruz,
konuşuyoruz, tartışıyoruz.
Yine, İç Tüzükümüzün 91inci maddesi bu konuda çok
açık hükümler ihtiva ediyor. Burada temel kanunlarla ilgili düzenleme çok
açık bir şekilde yazılmış. Maddenin baş
kısmına baktığımızda Bir hukuk dalını
sistematik olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştirecek
biçimde genel ilkeleri içermesi; kişisel veya toplumsal yaşamın
büyük bir bölümünü ilgilendirmesi; kendi alanındaki
diye devam ediyor.
Ki bu kanun, hakikaten, birçok alanda birçok insanı ilgilendirecek,
toplumsal hayatı ilgilendirecek ciddi bir kanundur.
Yine aynı şekilde, değerli
arkadaşlar, burada, tabii, 30 maddeyi geçmemek kaydıyla da temel
kanun olarak görüşülebileceğini ve bu görüşmenin usul ve
esaslarının ne şekilde olacağını İç Tüzük
yine amir bir şekilde bize göstermektedir.
Yine, bunlarla da yetinmiyoruz değerli
arkadaşlar, Anayasa Mahkemesinin 21/10/2006 tarihli, 26326
sayılı -Resmî Gazetede ilan edilen, yayımlanan- Kararı da
yine bu konuyu çok açık bir şekilde, temel kanunlarla ilgili
kısmı olduğu gibi bütün çıplaklığıyla ifade
ediyor.
Bunu da geçiyoruz değerli
arkadaşlar, çok daha zaman almamak için özet bir şekilde sunum
yapıyoruz. Bugüne kadarki uygulamalara baktığımızda,
bugüne kadar bölümler 30 maddeyi geçmemek kaydıyla bu Parlamento sadece AK
PARTİ döneminde değil, daha önceki dönemlerde de, daha önceki
yıllarda da temel kanun görüşmelerini sürekli yapmış. Zaman
zaman grup önerisi olarak getirmişiz ama zaman zaman da biz, burada, bütün
gruplar bu konuda mutabık olmuşuz; ortak bir Danışma Kurulu
önerisiyle, değerli arkadaşlar, burada, biz, bir kanunun, tasarı
ya da teklifin temel kanun olarak görüşülmesini karara
bağlamışız ve dolayısıyla, bütün mevzuat
açıkken, Meclisin teamülleri ortadayken ve bugüne kadar da maalesef zaman
zaman bu zikrediliyor. Daha önceki Meclis tutanaklarına da baktım.
Daha önceki tutanaklarda da zaman zaman özellikle muhalefet birtakım
kanunların görüşmesini akamete uğratmak ya da geciktirmek
adına bu tür atraksiyonları geliştirmiş ama zaman zaman da
oy birliğiyle bu kararı almışız. Yani bir husus uygulanırken,
biz, döneme, zamana göre ya da gelen kanunun şekline, içeriğine göre
mi uygulama yapacağız?
OKTAY VURAL (İzmir) İhanet
yasalarına hayır! Çıkartın 1inci maddeyi. İhanet
yasası bu.
AHMET AYDIN (Devamla) - Eğer bir kural
uygunsa, hukuka uygun bir şekilde uygulanabiliyorsa bu kuralı bizim
her zaman aynı şekilde uygulamamız lazım. O gün
işinize geliyordu Tamam. dediniz, bu işi temel kanun olarak
görüştük de bugün işte bu kanunun görüşülmelerini akamete
uğratmak ya da geciktirmek gibi birtakım usulü tartışmalarla
zaman kazanmak adına, Meclisin zamanını boşa harcamak
adına âdeta, böyle atraksiyonlar geliştirmeye gerek yok. Sizler de
çok iyi biliyorsunuz ki bugüne kadarki uygulamalar da böyle, İç Tüzükümüz
de böyle, Anayasamız da böyle. Az önce örneklerini de verdim, gerek bizim
grup önerisi olarak getirdiğimiz hususlarla gerekse de bütün Meclisteki
grubu bulunan siyasi partilerle ortak olarak imzalamış olduğumuz
Danışma Kurulu önerileriyle bu zaten uygulanıyor; var olan bir
şey, bizim icat ettiğimiz, bu dönemde icat olan, sırf bizim
uyguladığımız bir şey de değil. Bunu grup
önerisiyle de getirmişiz, bunu zaman zaman ortak Danışma Kurulu
önerisiyle de yapmışız. Madde sayısına da bakmadan
-13, 15, 17- ya da teklifin içeriğine de bakmadan, farklı
alanları düzenlese bile, biz bunları zaman zaman
yapmışız. Elimde tonlarca örnek var bununla alakalı.
Değerli
arkadaşlar, dolayısıyla Meclisin tutumu yerindedir. Kaldı
ki, bu, Meclis Başkanlık Divanının da karar vereceği
bir husus değildir. Grup önerisi getirilmiştir ve bu grup önerisinin
görüşülüp Meclisin takdirine, Genel Kurulun takdirine sunulması
lazım, Genel Kurulun takdiri caridir, geçerlidir.
Tekrar, teşekkür
ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir)
Keşke Meclisin çalışmasını böyle aksatmasaydınız.
Niye konuşuyorsunuz ki?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Usul tartışması istediniz,
konuşacağız.
OKTAY VURAL (İzmir)
Biraz önce dediniz: Meclisin saatini çalıyorsunuz
Niye
çalıyorsunuz?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Kanun üzerinde tartışalım işte.
BAŞKAN - Aleyhte söz
isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkan, tavrınızın aleyhinde söz
almış bulunuyorum.
Sayın Başkan,
zannediyorum, İç Tüzükün 91inci maddesi çok açık, veciz bir
Türkçeyle yazılmış bulunmakta, buradan okuduğumuzu birlikte
anlayabiliriz. İktidar partisi grubunun bu hafta Meclisin gündemine
getirmek istediği kanun ana dilde savunma hukukunu düzenleyen bir kanun.
Biraz sonra, burada, maddelerde, tümünde, bölümlerde yapacağımız
konuşmalarla da anlatacağız. Bize göre, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin kuruluş hukukunu değiştiren bir kanun. Cumhuriyet
tarihinde bu kadar radikal, bu kadar sonuçları itibarıyla ülkemizin
birliği, geleceği açısından riskler taşıyan bir başka
kanunu daha burada tartışmamıştık. Bu kadar önemli bir
kanunu temel kanun yaparak milletin bilgilenmesinden kaçırmak asıl
üzerinde durulması gereken husustur. Muhalefet partilerini Meclisin
zamanını çalmak gibi bir ithamla ifade eden Sayın Aydın
haksızlık yapmıştır. Biz, milletimizin geleceği
açısından, milletimizin birliği açısından çok önemli,
çok sıkıntılı sonuçları olacağına
inandığımız bu ana dilde savunma kanununun uzun uzun
tartışılması gerektiğini, milletimizin bu konuda
bilgilenmesi gerektiğini talep ediyoruz
OKTAY VURAL (İzmir)
Çeksinler.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) -
ve bunun için 15 maddelik bir kanunun temel kanun
yapılmasının mantığının
olmadığını söylüyoruz. Burada teamülleri ifade ederek
Teamüller
dediğiniz iktidar partisi grubunun çoğunluğuyla oluşturulan
teamüller, hukuka uygun olup olmadığına
bakılmaksızın parmaklarınızla oluşturduğunuz
teamüller.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Ortak yaptığımız teamüller.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - Dolayısıyla, burada çok açık, net söylüyorum. Bir
hukuk dalını sistematik olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak
değiştirecek biçimde, genel ilkeleri içermesi hâlinde temel kanun
yaparsınız. Sayın Başkanın uyarmasıyla
sahiplendiğiniz, sarıldığınız gerekçe de
tutarsız. Diyorsunuz ki: Kişisel veya toplumsal yaşamın
büyük bir bölümünü ilgilendirmesi hâlinde temel kanun.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) İç Tüzük diyor, biz demiyoruz. İç Tüzük onu diyor.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Şimdi, ana dilde savunma bu toplumun ne kadarını
ilgilendiriyor?
Değerli
arkadaşlar
OKTAY VURAL (İzmir)
KCKyı ilgilendiriyor.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Ne kadarını ilgilendiriyor? Yani PKKnın,
KCKnın talepleri doğrultusunda egemenliğin
paylaşılmasını hukuklaştıran bu kanun
tasarısını milletin gözünden kaçırmak, Parlamentonun
gözünden kaçırmak için İç Tüzükü de zorlayarak temel kanun
yapmanızın hiçbir mantığı yoktur.
Değerli Başkan,
Sayın Meclis Başkanımız, siz, bu İç Tüzükü korumakla
yükümlüsünüz, bu İç Tüzükü uygulamakla yükümlüsünüz. Siz burada, bu Genel
Kurulun parmak çoğunluğuyla İç Tüzükün ihlal edilmesine
tarafsız olamazsınız, duyarsız olamazsınız. Çok
açık, net 91inci madde; çok maddeli kanunlarda, temel kanunlarda,
gerçekten ülkenin tümünü ilgilendiren konularda yasamanın
hızını artırmak için temel kanun usulü ihdas edilmiş.
Ama bugün burada iktidarın Ne olursa olsun biz bunu yapacağız.
dayatmasıyla milletin geleceği açısından, ülkenin
birliği açısından çok ciddi riskler taşıyacak bir
konuda milletin konuda bilgilenmesinin, muhalefetin konuda görüşlerini
ifade etmesinin önünün kesilmesi amacıyla, iktidar grubunun temel kanun
dayatmasına teslim olmamalısınız. Olursanız
güvenilirliğinizi kaybedersiniz, millete karşı olan
sorumluluğunuzun altında kalırsınız.
Bu sebeple,
tavrınızı bir daha gözden geçirmeyi, gerekirse bu konuyla ilgili
Divanı toplayarak tavrınızı yeniden değerlendirmenizi
sizin dikkatinize sunuyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Lehte söz isteyen
Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; usul
tartışması hakkında, tutumunuz lehinde söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
Öncelikle şunu ifade
etmek istiyorum: Bu Meclise hiç kimse dayatma yapamaz, hiçbir grup dayatma
yapamaz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Başbakan
hariç mi?
YILMAZ TUNÇ (Devamla)
Evet, hiç kimse dayatma yapamaz. Hele hele terör örgütleri hiç dayatma yapamaz.
Buradan terör örgülerinin isimlerini vererek Meclise dayatma
yapıldığı şeklindeki ifadeleri bir talihsizlik olarak
görüyorum.
OKTAY VURAL (İzmir)
Gönüllü yapıyorsunuz yani!
ENVER ERDEM
(Elâzığ) Onların yerine siz mi geldiniz?
YILMAZ TUNÇ (Devamla)
Burada açılan usul tartışmasına gelecek olursak, 91inci
madde açık. 91inci maddede
kişisel veya toplumsal
yaşamın büyük bir bölümünü ilgilendirmesi
Şimdi, bir taraftan,
getirilen kanunun çok önemli olduğunu, bütün Türkiyeyi
ilgilendirdiğini söyleyeceksiniz, bir taraftan da temel kanun olarak
görüşülemeyeceğini, bu kritere uygun olmayacağını
söyleyeceksiniz, bu bir çelişkidir.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Uyuyor mu?
YILMAZ TUNÇ (Devamla)
Şimdi, 91inci maddeye baktığımızda şartlara
uyuyor.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Nasıl uyuyor?
YILMAZ TUNÇ (Devamla)
15 maddelik tasarının grup önerisiyle bugün görüşülmesini
istiyoruz. 15 maddenin içinde neler var? diye bir
baktığımızda; Ceza Muhakemesi Kanununun önemli
maddelerinden birisinde değişiklik getiriyor. Yine, Ceza İnfaz
Kanunumuzda birçok değişiklik getiriyor. Burada, hasta hükümlülerle
ilgili değişiklikler var, yine çocuk hükümlülerle ilgili
değişiklikler var, yine kadın hükümlülerle ilgili
değişiklikler var. Yani toplumun çok büyük bir kesimini ilgilendiren
15 maddelik bir tasarı.
OKTAY VURAL (İzmir)-
Toplumun büyük bir kısmı mahkûm mu yani?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) -
Anayasa Mahkemesinin kriterlerine de uygun, İç Tüzükün 91inci maddesinde
sayılan kriterlere de uygun. Bu açıdan herhangi bir sakınca yok.
Madde sayısı itibarıyla da 30 maddeyi geçemez. diyor İç
Tüzük. Burada 15 maddelik bir tasarı söz konusu.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Bir bölüm geçemez. diyor.
YILMAZ TUNÇ (Devamla)
Bir bölüm 30 maddeyi geçemez.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Bu ne demek? 30dan az olan temel kanun olmaz. demektedir.
YILMAZ TUNÇ (Devamla)
Yani burada üst sınır belirlenmiş, alt sınır
noktasında da herhangi bir kısıtlama söz konusu değil.
Kısıtlamanın olmadığı yerde 15 maddelik
tasarı da temel kanun olarak görüşülebilir, yeter ki toplumun büyük
bir kesimini ilgilendiren önemli düzenlemeler ihtiva etsin, çünkü Anayasa
Mahkemesinin kararı da bu yönde. Danışma Kurulunda uzlaşma
sağlanamaması durumunda siyasi parti grubu önerisiyle getirilen bir
tasarıyla ilgili olarak daha önce Anayasa Mahkemesine
başvurulmuş. Başvuru sonucunda Anayasa Mahkemesi şöyle bir
karar veriyor
-2005/74 esas sayılı Kararı- diyor ki: Anayasanın
7nci maddesinde yasama yetkisinin Türk milleti adına Türkiye Büyük Millet
Meclisine ait bulunduğu; 87nci maddesinde kanun koymak,
değiştirmek ve kaldırmanın; 95inci maddesinde iç tüzük
yapmanın Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkisinde olduğu,
96ncı maddesinde de Anayasada başka bir hüküm yoksa Türkiye Büyük
Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte 1i ile
toplanacağı ve toplantıya katılanların salt
çoğunluğu ile karar vereceği belirtilmektedir. Anayasa
Mahkemesinin gerekçesi devam ediyor: Buna göre, temel yasalara ilişkin
özel görüşme yöntemi konusunda Danışma Kurulunda oy birliği
sağlanamaması hâlinde konunun Meclis Genel Kuruluna
bırakılması yasama yetkisinin kullanılmasının
doğal sonucudur. Aksi hâlde, Danışma Kurulunda oy
birliğinin sağlanamaması, yasama faaliyetinin kesilmesi ve
Meclisin temel görevlerinden olan ve hızla gerçekleştirilmesi
düşünülen işlerinden uzaklaştırılması sonucunu
doğuracaktır. diyor ve bu nedenlerle açılan davanın Anayasanın
2 ve 87nci maddelerine aykırı olmadığı tespit edilip
bu konudaki iptal istemi reddediliyor. Yani hem Anayasa Mahkemesi
kararları hem Türkiye Büyük Meclisi İçtüzüğü hem
Anayasamız ve Türkiye Büyük Meclisinin bugüne kadarki uygulamaları
hep bu yönde olmuştur. Burada herhangi bir tereddüt söz konusu
değildir. Bu Mecliste torba kanunlar bile siyasi partilerin
imzalarıyla, grupların imzalarıyla, Danışma Kurulu
önerileriyle Meclise getirilmiş ve temel kanun olarak
görüşülmüştür.
Ben, bu nedenle, Meclis
Başkanımızın tutumunun doğru olduğu
kanaatindeyim, yasa tasarısının gündeme alınması
gerektiği kanaatindeyim.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Aleyhe söz isteyen Kamer
Genç, Tunceli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, şimdi
söz hakkınız var.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi AKPnin temel kanun olarak
getirdiği 365 sıra sayılı Kanun Tasarısıyla 2
tane Kanunda değişiklik yapılmak isteniyor ve 13 maddelik kanun.
Şimdi, 5271 sayılı Kanunda 2 maddenin
değiştirilmesini istiyor, 5275 sayılı Kanunda da 10
maddenin değiştirilmesini istiyor.
Şimdi, bakın,
İç Tüzük ne diyor? İç Tüzükümüzün 91inci maddesi diyor ki: Bir
hukuk dalını sistematik olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak
değiştirecek biçimde genel ilkeleri içermesi... Yani ceza hukukunda
1 maddede, 2 madde değiştirmek istiyorsunuz. O 2 madde yani buraya
uyar mı? Bir hukuk dalını sistematik olarak bütünüyle veya
kapsamlı olarak değiştirecek biçimde genel ilkeleri içermesi...
İşte, Ticaret Kanunu tümüyle, Ceza Kanunu tümüyle, Medeni Kanun
tümüyle. Bu, buraya gelir, bunun için getirilebilir. Şimdi, 2 maddenin, 3
maddenin bir kanunda değiştirilmesi
Buraya ilkokul tahsili olan,
ilkokulu bitiren çocuk dahi çıkıp da bu 91inci maddeyi böyle
yorumlayamaz.
Şimdi, biraz önce,
AKPli diyor ki: Kimse bu Meclise dayatmada bulunamaz. Dayatma yapan kim ki?
Dayatma yapan siz. 325 AKP milletvekili var. Arkadaşlar, 325 milletvekili
yok, bir tek Tayyip Erdoğan var. Tayyip Erdoğan Parmakları
kaldırın. diyor, kaldırılıyor; indirin diyor,
indiriliyor. Böyle bir yasama faaliyeti yapılamaz, böyle bir yasama
faaliyeti olmaz. Tayyip Erdoğan size talimat verse, dese ki: Falanca
kadını erkek yapın. Getirirsiniz, ben inanıyorum ki burada
bu kişiyi, kadını, erkek olarak kanun
çıkartırsınız. Ben buna inanıyorum, bunun örnekleri
var.
Bir gün burada
getirdiniz, mücevherat alım satımını vergiden istisna
tuttunuz, o kanunu da kabul ettiniz. Sonra araştırdık ki
mücevherat alım satımıyla uğraşan kim? Tayyip
Erdoğanın oğlu. Tayyip Erdoğanın oğlu
mücevherat alım satımıyla uğraştığı
için
BAŞKAN Sayın
Genç, lütfen
KAMER GENÇ (Devamla)
Ama buraya getiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Lütfen,
Sayın Genç
KAMER GENÇ (Devamla)
siz getirdiniz, bunu vergiden muaf tuttunuz.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Saçmalama ya, saçmalama be!
BAŞKAN Aleyhte söz
istediniz, bu konu üzerinde konuşun lütfen.
KAMER GENÇ (Devamla)
Dolayısıyla, burada dayatmayı yapan AKP, burada hukuku ayaklar
altına alan AKP.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin amacı, kanunları tek tek müzakere etmek. Kanunların
müzakeresi hâlinde burada en azından vatandaşlar dinliyor bunlar tutanağa geçiyor, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde ne kanun çıkıyor, bunu anlamak için bu
kanunları müzakere etmek gerekiyor. Siz devrinizde bir temel kanun
kavramını getirmişsiniz. Ya, 5 maddelik, 10 maddelik kanun temel
kanun olur mu arkadaşlar? İnsan biraz vicdan taşır.
Temel kanunu niye
getiriyorsunuz? Çünkü temel kanun gelince madde müzakeresi
yapılmıyor, madde okunmuyor, maddede ne var o bilinmiyor.
Arkasından da siz kendi menfaatinize uygun gördüğünüz birtakım
Özellikle grup başkan vekilleri bazı holdinglerin
RECEP ÖZEL (Isparta)
Hangi grup başkan vekilleri ya?
KAMER GENÇ (Tunceli)
bazı ticaret şirketlerinin menfaatlerine, son anlarda getiriyorlar,
buralarda önergeler veriyorlar devletin trilyonları, katrilyonları
birtakım kişilerin cebine gidiyor. Bunu kaç defa burada gördük, kaç
defa şahit olduk.
Arkadaşlar, yani,
bakın, bu Sayıştay Kanununda son anda burada
yaptığınız değişiklikler, yine, yatırım
indiriminde yaptığınız değişiklikler, imar
aflarında getirdiğiniz değişiklikler
Daha ben bunun binlerce
örneğini verebilirim. Yani sizin amacınız: Biz burada ne
yapıyorsak, ne yolsuzluklar yapıyorsak, ne usulsüzlükler
yapıyorsak; hangi kanunla, hangi yolsuzluk, hangi usulsüzlük
getiriyorsak
Bunu kamuoyunun bilgisinden gizlemek için kanunları temel
kanun ediyorsunuz. Hâlbuki, Anayasa Mahkemesi
Zaten Anayasa Mahkemesi diye bir
mahkeme yok, tamamen sizin talimatınız doğrultusunda hareket
eden bir Anayasa Mahkemesi var. Kaldı ki Anayasa Mahkemesinin bu 91inci
maddeyle ilgili verdiği karar da sizin dediğiniz gibi değil.
Yani, o hangi Anayasa Mahkemesidir, diyor ki: Efendim, siz 10 maddelik, 12
maddelik kanunu
Onu yanlış anlıyorsunuz, onu siz
yanlış anlıyorsunuz kardeşim. İsterseniz götürelim
bunu da Anayasa Mahkemesine. Yani, 12 maddelik bir kanun temel kanun olarak
müzakere edilir mi, edilmez mi? Var mı orada 12 madde? Yok; öyle 12 madde
yok. Onun için, yani, aklı olan, izanı olan, düşünce kabiliyeti
olan kişi böyle bir temel kanunu kabul etmez.
Şimdi, Meclis
Başkanı da Meclisi yönetiyor. Meclis Başkanı Meclisi
yönetirken akla, izana, hukuka, Anayasaya göre yönetmek zorundadır.
AKPnin çoğunluğuna bakarak onların her getirdiği önergeyi
işleme koyarsanız o zaman bu Mecliste yasama da yapılmaz, tamamen
dikta rejimi devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla)
Bugün yapılan bana göre hatadır.
Teşekkür ediyorum.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, konuşmacı,
konuşmasında AK PARTİ grup başkan vekillerini zan
altında bırakan bir ifade kullanmıştır.
BAŞKAN Hangi
ifadeyi kullanmıştır Sayın Ünal?
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) İftirada sınır
tanımadığını biliyoruz.
AK PARTİ grup
başkan vekillerini, bazı şirketlerin buradaki takipçisi olarak
ifade etmiştir. Açıklama yapsın ve bu konuyu vuzuha
kavuştursun.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ünal.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Hiç kimseyi itham altında bırakamaz bu
şekilde.
BAŞKAN Sözleriniz
tutanaklar geçti.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Açıklama yapmaya davet ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Ben açıklamayı
Anlamadınsa ben ne yapayım.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) AK PARTİ grup başkan vekilleriyle ilgili
kullandığın ifadeyi açıklayacaksın burada.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Açıklayacağım.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Buyur, açıkla işte, söyle.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sen otur yerine, ben
BAŞKAN Sayın
Ünal, böyle bir usulümüz yok efendim.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Buyur, buyur.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Hayır, sen otur yerine.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Ben Grup Başkan Vekiliyim.
Çık ve açıklama
yap.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Ünal, lütfen.
Söz istiyorsanız,
sataşmadan dolayı verilebilir ama böyle bir usulümüz yok.
Sayın
milletvekilleri, İç Tüzükün Temel kanunlar başlıklı
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, lütfen
Bu konuda açıklama
yapmasını istiyoruz.
BAŞKAN Sayın
Ünal, yok böyle bir usulümüz.
Buyurun, oturun.
Siz sataşmadan söz
istiyorsanız söz veririm size.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) O zaman ben sataşmadan söz istiyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Ne söyledi
efendim? Ne dedi de sataştı?
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) AK PARTİ grup başkan vekillerine dönük,
bazı holdinglerin iş takipçiliğiyle suçladı efendim.
BAŞKAN Buyurun,
iki dakika söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Yeni bir sataşmaya
mahal vermeyin lütfen.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın, Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çoğu zaman bu Mecliste tabii ki hoşgörülü olmamız gerekiyor,
tabii ki anlayışlı olmamız gerekiyor, tabii ki bazı
insanları Meclisin farklı renkleri olarak görmemiz gerekiyor. Ama
insanların onuru vardır, haysiyeti vardır. İnsanlar
onurları ve haysiyetleri için yaşarlar ve insanların onurunu,
haysiyetini ayaklar altına alacak şekilde, her seferinde, tahripkâr,
tahrikkâr bir üslupla buraya çıkıp konuşmak ve Ben
buradayım. demek ve eski siyasetin Türkiye'nin geride
bıraktığı eski siyasetin kokusunu ve
hoşlanmadığımız rengini buraya taşımak
eğer bu konuşmacının misyonuysa ben herhangi bir şey
demiyorum.
Cumhuriyet Halk Partili
milletvekili arkadaşlarımı bu konuda tenzih ediyorum ama söz konusu bu konuşmacının her
seferinde buraya çıkıp bu Meclisi tahkir etmesi, buradaki
insanların haysiyetiyle, onuruyla ilgili sorumsuzca konuşması
artık tahammül edilemez bir hâle gelmiştir. AK PARTİ grup
başkan vekilleriyle ilgili çıkıp burada sınırsız
iftira dolu bir ifade kullanması kabul edilebilir değildir. Bu
ifadesini kınıyorum. Eğer bu konuda bir bildiği varsa
şerefli bir şekilde gelip burada açıklamasını talep
ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, isterseniz konuşmama bir açıklık
getireyim.
BAŞKAN Yok, böyle
bir usulümüz yok Sayın Genç, lütfen oturun.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Yok mu usulünüz?
BAŞKAN Hayır.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Kendisi istiyor da onun için.
OKTAY VURAL (İzmir)
Yerinden söz verin efendim, böyle bir itham altında
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Yani kendisi istiyor.
OKTAY VURAL (İzmir)
AKP Grubunun hakkı bu.
VII.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)
1.-
365 sıra sayılı Kanun Tasarısının temel kanun
niteliğine sahip olmadığı gerekçesiyle AK PARTİ grup
önerisinin işleme alınıp alınamayacağı
hakkında (Devam)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, İç Tüzükün Temel kanunlar başlıklı
91inci maddesinde, temel kanun olarak görüşülecek tasarı ve
tekliflerin nitelik ve içeriklerine değinilmiştir. Bu niteliklere
uygun olduğu değerlendirilen tasarı veya teklifin temel kanun
olması önerilebilmektedir. Grup önerisine konu tasarının bu
niteliğe sahip olup olmadığı hususu grup önerisi üzerinde
yapılacak usule dair lehte ve aleyhte görüşmelerde
tartışılacaktır. Kaldı ki infaz hukuku ve
yargılama yöntemlerine ilişkin çeşitli düzenlemeler içeren 15
maddeden oluşan tasarının temel kanun kriterlerinden
kişisel veya toplumsal yaşamın büyük bölümünü ilgilendirmesi
kriterine uygun düştüğü değerlendirilmektedir.
Dolayısıyla, grup önerisinin işleme alınması yönündeki
tutumumuzda bir değişiklik olmamıştır.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Kaç kişi var hapishanelerde?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkanım, biz biraz grup önerisinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususunu tartıştık,
İç Tüzüke uygun olup olmasını değil.
BAŞKAN Evet.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) İfadenizde Birazdan tartışacaksınız.
diyorsunuz, o doğru değil.
BAŞKAN Ben de grup
önerisinin görüşülmesi konusundaki görüşümde bir değişiklik
olmadığını izah ettim zaten Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Doğru değil tutumunuz.
V.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- AK
PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun
çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 365 sıra
sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Evet,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine
göre verilmiş önerisinin lehinde söz isteyen Bülent Turan, İstanbul
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlarım; bu ilginç tartışmadan sonra grup önerimizle
ilgili kısa bir bilgilendirme için söz aldım.
Öncelikle, bugün özel bir
gün, yolunun yolcusu olduğumuz Aziz Peygamberin doğum günü. Ben tüm
milletvekili arkadaşlarımızın, bütün milletimizin bu
mübarek kandilini tebrik ediyorum, hayırlara vesile olmasını
ümit ediyorum, nice kandillere diyorum.
Çok Değerli
Başkanım, kıymetli arkadaşlarım; bugün AK PARTİ
Grubunun vermiş olduğu ve görüştüğümüz önergemize göre,
içerik olarak ne var diye baktığımızda: Öncelikle, 365
sıra sayılı Tasarının 3üncü sıraya
alınarak şu an görüşülmesini -ki bildiğiniz gibi bu kanun
tasarısı daha çok ceza infazı ve ceza muhakemelerini içeren bir
kanun tasarısı- iki, çalışma günlerimize İç Tüzükün
belirlediği günlerin dışında, cuma ve cumartesinin de
eklenmesini; üç, çarşamba, perşembe, cuma ve cumartesi günlerinin
bitimine kadar çalışmaların devam etmesini; dört, perşembe
günü 240 sıra sayılı, cuma günü 297 sıra sayılı,
cumartesi günü 217 sıra sayılı Tasarının gündeme
alınmasını ve son olarak 5inci maddede de, 365 sıra
sayılı Tasarının İç Tüzükün 91inci maddesine göre
temel kanun hükmünde görüşülmesini içermektedir.
Değerli
arkadaşlarım, usul tartışması açılmasaydı
konunun daha sonraki maddelerde tartışılmasını
isteyecektim ama söz almışken ben de usule ilişkin birkaç cümle
etmek istiyorum.
Öncelikle, Sayın
Kamer Gençe cevap vermeyeceğim, zaten onu grubu da
alkışlamadı, grubu da
ciddiye almadı. Fakat, tecrübesine çok güvendiğim MHPnin
kıymetli Grup Başkan Vekili Sayın Oktay Vuralın
ısrarla Temel kanun olarak görüşülemez. demesini açıkçası
-bir kardeşi olarak kabul ederse- yadırgadığımı
ifade etmek istedim; o da şundan: Şimdiye kadar teamülleri
oluşmuş, seksen yıldan fazla sürekli kendini güncelleyen bu aziz
milletin Meclisinde bu kanun ve benzeri kanunlar ilk defa gelmiyor, defaatle
benzer kanunlar görüşüldü. En ufak bir kanunda bile Otoriter yapı,
üniter yapı bozuluyor, dil elden gidiyor, vatan mahvoluyor. gibi bir
garip rüyanın içerisinde olunmasını ben bir Türk genci olarak
kabul etmiyorum. Bu ülke yüz yıllardan beri kadim medeniyetiyle beraber
yaşayan, bu devlet seksen küsur yıldan beri çok önemli kurumlarıyla
beraber yoluna devam eden farklı bir ülke. Böyle bir maddeyle, bir kanunla
battık, yok olduk, mahvolduk tarzının bir garip rüya
olduğunu, bundan uyanmak gerektiğini düşünüyorum.
Bu ufak nottan sonra
değerli arkadaşlarım, bakınız, temel kanunları
düzenleyen 91inci maddeye baktığımızda iki tane önemli yer
görüyoruz:
Bir tanesi, Bir hukuk
dalını sistematik olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştirecek biçimde genel ilkeler
içermesi deniliyor tasarıyla ilgili.
KAMER GENÇ (Tunceli) 2
madde değişiyor, 2 madde.
BÜLENT TURAN (Devamla)
Ne olduğuna baktığımızda, 15 maddelik bu
tasarının yani size göre temel kanun olmaması gereken
tasarının önemli olmadığını iddia ettiğiniz
bu bölümünde tercüman hakkı gibi, mahkûmların üç ayda bir
eşleriyle görüşmesi gibi, cezaların ertelenmesi gibi
KAMER GENÇ (Tunceli)
Tamam, önemli de
BÜLENT TURAN (Devamla)
hükümlülere önemli ödül niteliğindeki düzenlemeler gibi, çocuk
hükümlülerinin birtakım infazlara ilişkin düzenlemeleri gibi
KAMER GENÇ (Tunceli) Tamam,
önemli de madde madde niye müzakere yapmıyoruz?
BÜLENT TURAN (Devamla)
toplumda ceza infazındaki, usuldeki önemli değişiklikleri de
içeren bir tasarı olduğunu görüyoruz. Yani 91inci maddedeki ilk
girişte ifade edilen önemli kanunları, önemli içerikleri düzenlemesi
tartışılmaz bir gerçek.
Fakat Sayın Vural,
daha önemlisi şu: Devam ettiğimizde, asıl orada, gözümüzün
altında, 40 defa çizilmesi gereken bir mesele daha var. 91inci madde
Önceki yasalaşma evrelerinde de özel görüşme ve oylama usulüne tabi
tutulması der.
Bakınız, değerli
arkadaşlar, biz sıfırdan kanun yapmıyoruz, Ceza
Muhakemeleri ve İnfaz Yasasıyla ilgili birtakım düzenlemeler
yapıyoruz. Zabıtlara baktığımızda, çok önemli
kanun olan Ceza İnfaz ve Ceza Muhakemeleri Kanunu zaten temel kanun olarak
görüşülmüş; bu, yeni bir şey değil. Bu temel kanun olan,
yüzlerce madde içeren kanunların içerisinde, 15 maddeyi düzenliyoruz.
Dolayısıyla, burada yeni bir şey yok. Zaten temel kanun olarak
görüşülen bir meselenin ufak bir bölümünü düzenliyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Bu, temel kanun yani?
BÜLENT TURAN (Devamla)
Ben bu milletin ufak bir yasayla, 15 maddeyle ne batacağını ne
çıkacağını düşünmüyorum. Biz güçlü bir milletiz, MHP
de güçlü bir parti, köklü bir parti ama AK PARTİnin karşısında,
on yıldan beri, attığı her adımda Aman, ihanet var;
aman, Anayasa mahvoldu. gibi bir söylemin toplumsal
karşılığının da olmadığını en
çok
7 defa gittiğimiz
milletimiz alnımızın akıyla bizi buraya gönderdi. Bu çok
önemli arkadaşlar. O yüzden, ben daha ön yargısız, daha sakin,
daha güzel, daha teknik, daha hukukçu gözüyle bu meseleye
bakıldığında, konunun tartışmasız
olacağını düşünüyorum.
OKTAY VURAL (İzmir)
Gide gide İmralıya gittiniz. Bir terör örgütünü muhatap kabul
ettiniz. Bundan daha büyük bir utanç olabilir mi? Osloda muhatabınızı
buldunuz, İmralıda muhatabınızı buldunuz.
BÜLENT TURAN (Devamla)
Şu an Oktay Vural yerinden bağırıyor. Tabii, bizi izleyen
milletimiz duymuyor.
OKTAY VURAL (İzmir)
Ya, ya
Duymasın, duymasın. Bizim kulakları olup da
duymayanlara iletecek bir şeyimiz yok. Gözü olup da görmeyenlere, kalbi
mühürlülere diyecek neyimiz var? Allah kulaklarınızı, gözleriniz
açsın.
BÜLENT TURAN (Devamla)
Aslında bu bağırmasında şunu demek istedim: Yine,
Sayın Oktay Vural dedi ki: Siz temel kanunla muhalefetin sesini
kesiyorsunuz. Değerli arkadaşlar, herkesin sesi kesilir ama Oktay
Vuralın ne mümkün, maşallahı var. O yüzden, Kamer Gençin ve
Oktay Vuralın sesini kesmeye kimsenin gücü yetmez diye düşünüyorum.
OKTAY VURAL (İzmir)
Ama şahadet ediyorlar.
BÜLENT TURAN (Devamla)
Ben, bu yeni kanunun, yeni tasarının görüşülmesi için
verdiğimiz grup önerimizin hayırlı olmasını diliyorum;
tekrar, kandilinizi tebrik ediyorum.
Görüldüğü gibi,
işlerimiz vakitlerimizden fazla. O yüzden, boşuna Durmak yok.
demiyoruz.
Ben, bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyor, hoşça kalın diyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, öneri
aleyhinde söz isteyen Turgut Dibek, Kırklareli Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisinin aleyhinde
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz
aldım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan
önce ben de milletimizin ve tüm İslam âleminin Mevlit Kandilini
kutluyorum ve güzellikler getirmesini diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, aslında yine klasik diyeceğim bir AKP
anlayışıyla karşı karşıyayız yani az
önceki usul tartışmasında herkes ne söylediğini biliyor
aslında yani arkadaşlarımız da biliyor. Ben de
düşünüyorum, geçen dönem de burada, Adalet Komisyonunda çok yoğun
mesai sarf ettik, adı üzerinde birtakım temel kanunları geçirdik
hep beraber ki uzlaşıyla geçirdik. Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu
arkadaşlarımız vardı- Medeni Usul Kanunu, daha önceki
dönem Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, diğer kanunlar vardı o
önceki dönemde. Yani şimdi düşünüyorum, o kanunlar ne kanundu? Yani
buradaki 1 madde temel kanun olarak niteleniyorsa,
arkadaşlarımız o şekilde bir değerlendirme
yapıyorsa ya da Sayın Başkan Ben bunu böyle
değerlendiriyorum. diyorsa şimdi 1.500 maddelik bir Ticaret Kanunu,
işte 600-700 maddelik bir Borçlar Kanunu veya Medeni Usul Kanunu; ne
diyeceğiz buna, ad olarak ne diyeceğiz? Mega, hiper, süper temel
kanun mu olacak onlar? diye düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, olay belli, burada bunu böyle tartışmanın da
anlamı yok. Bu kanun, tasarı 15 madde. deniyor, hayır, 13
madde yani yürürlük ve yürütmeyi çıkarırsak 13 madde ve bunun 1
maddesi, bakın 1 maddesi farklı. Ceza Muhakemesi Kanununun 202nci
maddesinin mevcut (1)inci fıkrasından sonra yeni ilave fıkralar
getiriyor bu. Onun dışındaki 11 madde Ceza İnfaz Kanunu
olarak kısaltacağımız 5275 sayılı Kanunla
ilgili, o farklı bir Kanun, orada 11 tane ayrı düzenleme var. Ama bir
maddede bir değişiklik yapılıyor ve Bunu temel kanun
anlayışıyla burada görüşebiliriz. diyorsunuz. Ya,
değerli arkadaşlar, önemli bir değişiklik. Gündeme
bakıyorum burada görüşmeler başlamadan evvel televizyonlarda,
haber kanallarında zaman zaman kanunlara isimler konuyor. İşte
Ana Dilde Savunma yasaya bakıyorum Tercüman Bulundurma Hakkı
diyor, farklı bir şey söylüyor yasa. Yani 202nci maddesi Ceza
Muhakemeleri Kanununun bu ama 13 maddenin 1 tanesinden bahsediyoruz.
Diğer 11 tane maddeyle ilgili olarak Türkiyede belki yüz binlerce insan
bugüne kadar bu kanun niye gelmedi Meclisin önüne, niçin bu kanunu
görüşmedik diye bekledi.
Yani klasik AKP
anlayışından bahsederken hem bu az önceki temel kanun
tartışmasının ne kadar yanlış olduğunu, bu
kanunun temel kanun olarak görüşülemeyeceğini
Ne var bunda ya bir
maddeden bahsediyorum, burada gruplar onar dakika konuşsalar ne olacak?
Ondan sonraki maddelerle ilgili olarak komisyonda da biz
çalıştık beraber arkadaşlarımızla yani o 11 maddeyle
ilgili olarak çok itirazımız yok; bizim yok, MHPnin yok, BDPnin
yok. Yani onlarla ilgili ne itirazlar var Ceza İnfaz Kanunu olarak yani
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunda? Yani
şimdi bakıyorum yani orada infazın ertelenmesiyle ilgili,
işte üç yıllık süre kasıtlı suçlarda üç yıl
olarak kalıyor, taksirli suçlarda yani tedbirsizlik ve dikkatsizlikle
işlenen suçlarda beş yıla çıkarılıyor. Ne var
bunda, itiraz eden var mı? Yok. Yani şimdi cezaevinde bu yeni aile
görüşmesi gelecek, buna itiraz eden var mı? Yok. İşte,
cezaevinde aile görüşmesinden sonra hamile kalan kadınların
infazının ertelenmesiyle ilgili düzenleme gelecek. İtiraz eden
var mı? Yok.
Ya, değerli
arkadaşlar, bu denetimli serbestlik tedbirleri yoluyla infaz
dediğimiz 105inci madde var, orada da bir altı aylık süre
koymuştuk daha önce. Geçen hafta, evvelsi hafta bu
yargılamaların uzunluğu nedeniyle ilgili olan, o tazminat içeren
kanunu görüşürken bana telefon geldi bir açık cezaevinden. Yani
mahkûm açık cezaevinden telefon edebiliyor, bu yasal hakkı var ve
diyor ki: Ya Sayın Vekilim, biz burada aylardır bekliyoruz. Niçin bu
kanun Meclis gündemine gelmedi ve bizim haksızlığa
uğradığımız yani Anayasamızın bir 10uncu
maddesi var, eşitlik kuralı. İşte daha önce birileri bundan
yararlandı ama biz yararlanamadık. Bu düzenlemeyi niye
getirmiyorsunuz? Bizler de bu denetimli serbestlik tedbirleri yoluyla
cezamızı çekelim yani cezaevi dışında. Sayın
Bakan burada oturuyordu, ben de dedim ki: Sayın Bakan, niye
getirmiyorsunuz bu kanunu? Yani İmralıyla bu
pazarlığınız daha bitmedi mi? Daha bitiremediniz mi bu
pazarlığı? Ya topu topu bir tane madde. Diğer maddelerin
İmralıyla ne alakası var? Yani bu cezaevindeki binlerce insan,
evine gidemeyen, kaçan yani bu infazın ertelenmesi yoluyla işte, bir yıllık süre
2 kere olabilir, iki yıla çıkabilir- cezasını,
infazını erteletebilecek olan evinden kaçan insanların sizin
İmralı görüşmelerinizle ne alakası var? Niye ilgilendiriyor
sizin görüşmelerinizi bunlar? İlgilendirir mi? İnsanlar Bir an
evvel bu kanun gelsin. diyor. Biz komisyonda ne zaman konuştuk bu kanunu
biliyor musunuz? Kasım ayı sonuydu hatırladığım
kadarıyla. Yani şu anda ayın 23ü, ocağın 23ü
değerli arkadaşlar. Elli üç gündür bu kanunu Meclis gündemine
indirmiyorsunuz. Niye indirmiyorsunuz? Onları da kanun görüşülürken
konuşuruz.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) - Bütçe var.
TURGUT DİBEK
(Devamla) - Arkadaşlar, bütçe olabilir. Bu kanun
Bakın bir şey
söylüyorum.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) - Gecikmek kusur mu? Getirdik işte.
TURGUT DİBEK
(Devamla) - Bir maddesi arkadaşlar, bir maddesi
Bakın, geçen dönem
2010da, sanıyorum yaz aylarıydı beraber burada
milletvekilliği yaptığımız arkadaşlarla birlikte
yine bir kanun görüştük Adalet Komisyonunda. Benzer isimler veriliyor.
Yani o yüzden diyorum klasik anlayış. Orada daha farklı bir
şey vardı. Terörle Mücadele Kanununda değişiklikler
içeriyordu, teröristlerle ilgili birtakım düzenlemeler getiriliyordu.
Kanunun adı neydi kamuoyunda biliyor musunuz? Taş atan çocuklar.
Kanun yine böyle on küsur maddeydi. Taş atan çocuklarla ilgili iki madde
vardı. Onun dışındaki tüm maddeler Terörle Mücadele Kanunu
kapsamındaki teröristleri ilgilendiriyordu. Hatta şu anda
İmralıda yatan Abdullah Öcalanı, teröristbaşını
ilgilendiriyordu o kanun ve biz komisyonda dedik ki: Bu kanun böyle
çıkarsa teröristbaşı olan Abdullah Öcalan yeniden
yargılanma talebinde bulunabilir ve yeniden yargılanması
mutlaktır. Sayın Bakan: Yok efendim olmaz, onun önüne geçtik.
dedi, engelledik dedi. Ama sonra baktılar ki olmuyor, o maddeyi
çıkarmışlar. Şimdi, buna benzer bir olayı burada
yaşıyoruz değerli arkadaşlar. Şu kanunu niye biz Ana
dilde savunma olarak isimlendirdik, niye? Ya, bu kanunda şu anda on
binleri, yüz binleri gerçekten ilgilendiren, mağdur olmuş olan
insanları, cezaevinde hasta olmuş ve şu anda tek
başına orada yaşamını sürdüremeyen ve cezaevinde
mahkûm olarak ya da tutuklu olarak infazın ya da tutukluluğunun sona
ermesi gereken insanlar var. Bu kanunda o maddeler de var, onları da
burada görüşeceğiz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak sizden
şunu bekliyorduk: Bu kanunun 1inci maddesini çekseydiniz daha önce
Alın, görüşecek misiniz? Ne yapacaksınız?
İmralıyla pazarlığınız bitmedi mi, yetmedi mi?
Yani, iş Oslodan geliyor, açlık grevlerinden geliyor, yarın
neyi getireceksiniz? Onu da az çok bekliyoruz. Ana dilde savunmanın
arkasından ana dilde eğitim mi gelecek? Ama onu hangi kanunun içine
sokacaksınız, onu ben de merak ediyorum.
SIRRI SAKIK (Muş)
Size ne oluyor? O kadar uyanıksanız -3 üncü yargı paketinde- sizin il
başkanlarınızı öldürenlere niye ses
çıkarmadınız?
TURGUT DİBEK
(Devamla) Değerli arkadaşlar, diğer 11 maddeyi biz günlerce
önce görüşebilirdik. 11 madde geçebilirdi, açık cezaevi
şartlarını taşımış olan insanlar
yılbaşından önce çıkabilirlerdi. Öncelikle bunu belirtmek
istiyorum.
Bakın, bu vesileyle,
süre bitiyor ama bir şey söyleyeceğim. Hiç gündeme gelmedi,
inanamıyorum, Türkiyede çıt çıkmadı. Sayın
Başbakan hafta sonu Antepte bir konuşma yaptı, basına
bakıyorum, hiç kimse ağzına almadı, köşe
yazarlarından bir tanesi yorum yapmadı. Bu ülkenin
Başbakanı açıkça savaş
çığırtkanlığı yaptı. Bak, bunu net
söylüyorum, sözü burada, diyor ki: Binlerce, on binlerce kilometre öteden
gelip Iraka girenler bu dünyada haklı oluyorsa, biz
Değerli
arkadaşlar, bir açılım süreci başlatıldı üç
yıl evvel, şimdi tekrar yeniden başlatıldı.
İşte, ne olduğunu bilmiyoruz, gizli kapaklı ama ana
sloganı neydi? Analar ağlamasın., Anaların
ağlamasını susturacağız, durduracağız.
Şimdi, Sayın
Başbakan diyor ki: Ben Suriye çöllerine Türk askerlerini
göndereceğim. Yani, nasıl bu sözü söyler? Analara sordu mu? Yani
nasıl gönderebilirsiniz evlatlarınızı? Şimdi, bu söz
bu ülkenin Başbakanı tarafından söylendi. Oradan İran dedi
ki:Kırmızı çizgimizdir. Buradan Rusya dedi ki: Biz
tarihimizin en büyük deniz tatbikatını Karadenizde, Akdenizde
başlattık. Salı günü, bakıyorum, Sayın Başbakan
grup toplantısında bir şey söyleyecek mi? Onda da tık yok.
Herkes sorumluluğunu
bilmeli Sayın Başbakan da dâhil, bu ülkede bu görevleri yapanlar
sorumluluk içerisinde konuşmalı diyor, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Öneri lehinde söz isteyen
Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grup
önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum, bu vesileyle Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum.
AK PARTİ grup
önerisiyle 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
gündemin ön sıralarına alınıyor ve Meclisin 26 Ocak
Cumartesi 217 sıra sayılı Kanun Tasarısının
bitimine kadar çalışması öngörülüyor.
Biraz önce usul
tartışmalarında da değindiğimiz üzere getirilen
tasarı gerçekten önemli bir tasarı, toplumun çok geniş
kesimlerini ilgilendiren bir tasarı. Özellikle sadece savunma
hakkını ilgilendiren, adil yargılanma hakkını
ilgilendiren, kamuoyunda ana dilde savunma olarak bilinen ancak bundan daha
geniş bir kavramı ifade eden kişinin mahkemede kendisini en iyi
ifade edebileceği bir dilde savunma yapabilmesini öngören Ceza
Muhakemeleri Kanununun 202nci maddesinin yanı sıra, İnfaz
Kanunumuzda da çok önemli değişiklikler var, iyileştirmeler
var, hükümlüler lehine düzenlemeler var. Bunların bir an önce
yasalaşmasında fayda var.
Tasarı 15 maddeden
ibaret, şöyle baktığımız zaman genel çerçevesine Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunda önemli değişiklikler var.
Hapis cezasının hastalık nedeniyle ertelenmesinde,
ağır bir hastalık veya sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu
koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen
mahkûmlar var. Bunlar bir sağlık görevlisinin kontrolünde sürekli,
sürekli bir kişinin bakımına muhtaç. Bunların cezaevi
şartlarında o şekilde cezalarını çekmeleri insani de
değil. Bunların bir an önce cezalarının infazının
ertelenmesinde fayda var. İyileştikleri takdirde de yine tekrar
cezaevine dönmeleri mümkün.
Yine aynı
şekilde, gebe olan veya doğumundan itibaren altı ay geçmiş
olan kadınların da hapis cezasının infazının geri
bırakılacağına ilişkin önemli bir düzenleme var.
Yine, çocuk hükümlülerin
anne babalarıyla cezaevlerinde infaz koruma memurlarının
nezareti olmadan yalnız görüşebilme ve yirmi dört saate kadar
uzayabilen bir görüşmeyi yapabilme imkânı getiriliyor.
Yine, tutuklulara eş
görüşmesi imkânı getiriliyor ki bu da çok insani bir düzenleme.
Bununla ilgili de infaz koruma memurunun nezareti olmadan eşleriyle
beraber, yalnız, yirmi dört saate kadar uzayan bir görüşme
gerçekleştirebilecekler.
Yine, hükümlünün
istemiyle infazın ertelenmesi konusunda da, burada sürelerde bir
artırım söz konusu. Üç yıl ve daha az süreli hapis cezaları
için öngörülen erteleme miktarı kasten işlenen suçlarda üç yıla
çıkarılıyor, taksirle işlenen suçlarda da beş yıla
çıkarılıyor. Burada, tabii, bu erteleme imkânından faydalanamayacak
olanlar da açıkça belirtiliyor, terör suçluları, cinsel istismar
suçluları ve mükerrerler hakkında da bu hükümlerin
uygulanmayacağı tasarıda belirtilmiş.
Yine, denetimli
serbestlikle ilgili önemli bir düzenleme içeriyor tasarı. Burada da,
hükümlülerin koşullu salıverilmesine bir yıl kala açık
cezaevinden tahliyeleriyle ilgili durumda altı aylık süre
şartını 2015 yılına kadar kaldıran bir düzenleme
var. Toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren hastaları, çocukları,
kadınları ilgilendiren, önemli düzenlemeler. Bu nedenle
tasarının bir an önce yasalaşmasında fayda var. AK
PARTİ grup önerisinde bu tasarının öne alınması
gerçekten isabetli bir davranış.
Bu nedenle, grup
önerisinin lehinde olduğumu belirtiyor, Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum.(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Öneri aleyhinde söz
isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun Genel Kurula getirdiği grup önerisiyle, 365
sıra sayılı Tasarının gündeme alınması ve
bitimine kadar, bugün tamamlanması istenilmektedir.
Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, endişe ve tedirginliklerimizi, ülkemizin geleceği
açısından getireceği riskleri, 15 maddelik bu
tasarının 1inci ve 2nci maddelerinde getirilen hususa işaret
ediyoruz. Yoksa tasarının diğer maddelerinde -diğer parti
gruplarının da ifade ettiği gibi- insanların
sıkıntısını azaltacak, özgürlüğünü
geliştirecek bir düzenleme olması dolayısıyla bir
değerlendirme yapabiliriz. Ama 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri
Kanununun 202nci maddesinde yapılmak istenen değişiklik yani
ana dilde savunma yapılmasına hukuk kurmak niyeti bize göre
Anayasaya aykırıdır. Bize göre, genç milletvekili
arkadaşımın ifade ettiği gibi, Milliyetçi Hareket
Partisinin hafakanları değildir. Eğer, tarihi okursanız,
geçmişe bakarsanız aynı kaderi paylaşmış, aynı
coğrafyada yaşayan, millet olmuş, kanı birbirine
karışmış, teri birbirine karışmış insan
topluluklarını, milletleri parçalamanın en etkin yolu dilini
parçalamaktan geçiyor.
Değerli
arkadaşlar, kendinizi kandırmayın. Tabii, milletimize
hitabımız: Getirilen kanun, ana dilde savunma yapılmasına
imkân veren bir kanundur. Savunma hakkı çok temel, çok kutsal bir
haktır, özgürlük alanıdır; buna hiç kimsenin itiraz etmemesi
gerekir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz de itiraz etmiyoruz. Kendini
Türkçe ifade edemeyen her insana devlet, onun savunmasını alabilecek
imkânı vermek mecburiyetindedir ve mevcut kanunumuz, yani 5271
sayılı Kanunumuzun 202nci maddesi bu konuda çok açık bir imkân
getirmektedir. Diyor ki Devlet, kendini Türkçe ifade edemeyen, savunamayan
mahkûma tercüman tutmak mecburiyetindedir.
Biraz sonra maddelerde,
bölümlerde yapacağımız tartışmada size şunu
hatırlatacağız: Getirdiğiniz kanunda bir mahcubiyetiniz
var, sakladığınız bir niyetiniz var, bir
ayıbınız var. Neden Ana dilde savunma diyemiyorsunuz da Kendini
Türkçe dışında başka dillerle ifade etmek isteyenlere bu
hukuku veriyoruz. Diyorsunuz? Yani yiğitçe çıkın, burada söz
verdiğiniz gibi, Sayın Arınçın burada söz verdiği
gibi, ana dilde savunmayı yani Türkçenin dışında bir
başka dilin de bu ülkede devlet dili olmasına biz hukuk kuruyoruz. Deyin.
Bunu derseniz Anayasayı ihlal etmiş, bu milletin kuruluş
hukukuna, bu devletin kuruluş hukukuna ihanet etmiş olursunuz
değerli arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlar, bakınız, milletlerin tarihinde çok önemli
kırılma noktaları vardır. Dünyanın,
insanlığın küreselleşme olgusu altında
birleştiği, hudutların kalktığı bir süreçte, siz
Türkiyeyi farklılıkların üzerinden
ayrıştırır, kimlikleştirir, bunlara ayrı hukuk
kurmaya kalkarsanız ulaşacağınız sonuç bu milleti
parçalamaktır. Bu millet, bin yıldır hatta çok daha öncelerden
bu yana bu coğrafyada aynı kültürü yaşayarak, aynı kaderi
yaşayarak bir millet olmuş. Dilimizdeki
farklılığımız, soyumuzdaki
farklılığımız, töremizdeki
farklılığımız bizim özelimizdir, buna herkes
saygı göstermeli ama bu ülke bir millî mücadele sonrası kurulup,
Lozan Barış Anlaşmasıyla, 1924 Anayasasıyla hukuku
belirlenmiş üniter bir devlettir ve bu devletinin milletinin adı Türk
milletidir. Türk milleti, kan bağı, soy bağı değil, bu
topraklarda yaşayan, bu devlete vatandaşlık bağıyla
bağlı olan insanların ortak adıdır. Eşit
vatandaş statüsünde, onurlu, aynı kaderi paylaşan insanlar
topluluğu olarak biz, birliğimizi gücümüzün kaynağı
yaparak, bu küreselleşme olgusunun küresel projelerine karşı bu
toprakları, devletimizin bağımsızlığını
savunmak mecburiyetindeyiz. Ama bugün birtakım projeler doğrultusunda
ana dili bir millet dili hâline getirerek onun etrafında, Türk milleti
dışında, iç içe yaşayan, et tırnak misali -yani bir
arkadaşımız tırnağı kendisine aldı, eti
diğerlerine bıraktı, öyle değil- bir anlamda artık et
tırnak misali birbirinden ayrılmamış olan bu insanları
siz, bir farklılığın üzerinde
ayrıştırırsanız yarın bu coğrafyayı
komşu coğrafyalara dönüştürürsünüz; işte Irak, işte
Suriye; kardeş kardeşi boğazlıyor.
Değerli arkadaşlar,
ben tekrar söylüyorum: Hangi ihtiyaçtan doğdu böyle bir yasa getirmek?
Değerli hukukçulara soruyorum, aranızda çok değerli hukukçular
var. Sayın Bakanın her zaman burada bir gerekçesi olmuştur,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde tazminata mahkûm oluyoruz. Hiçbir
dava yoktur ki savunmayı ana dilinde yapamadığından
dolayı Türkiye mahkûm edilmiş olsun, yok böyle bir dava. Adalet ve
Kalkınma Partisinin programında yok, taahhüdünde yok, Acil Eylem
Planında yok, geçen sene yok, evvelki sene yok. Ceza Muhakemeleri Usul
Kanununu 2004 yılında siz çıkarttınız. Orada niye
düşünmediniz böyle bir hususu? Kim istiyor bu kanunu değerli
arkadaşlar?
Değerli milletim, bu
kanunu kim istiyor AKPden? AKP, hangi mecburiyetlerle, hangi tehditlerle bu
milletin dilini birbirinden ayırarak, milleti birbirinden ayırarak bu
ülkenin milletiyle, toprağıyla bölünmez bütünlüğüne
karşı böyle bir yanlışın içerisine düşüyor?
Değerli
arkadaşlar, açık yüreklilikle söyleyin; Osloda
yaptığınız, İmralıda
yaptığınız görüşmelerde, müzakerelerde PKKya
verdiğiniz sözün gereğini buraya getiriyorsunuz.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Ne alakası var? Hiç alakası yok.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Sorumun cevabını vermelisiniz. Niye dün yoktu bu? Niye
geçen sene yoktu? Niye 2004te yoktu, niye?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Ne getirirsek öyle diyorsunuz.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Niye programınızda yok? Şimdi niye getiriyorsunuz?
Hangi ihtiyaca binaen getiriyorsunuz?
Değerli
arkadaşlar, bugün mübarek bir gün, Hazreti Peygamberimizin dünyayı
şereflendirdiği bir gün, huzurun, rahmetin peygamberinin dünyaya
geldiği ve bizim en büyük ortak paydamız olan bu günde bu milleti
ayrıştıran, bu milleti birbirine düşürecek böyle bir
fitneyi, böyle bir fesadı buraya getirmek size hayır getirmeyecektir.
Değerli
arkadaşlar, vererek bir yere varamayacağınızı şu
bir yıl içerisinde görmüş olmanız lazım. 20 Aralık
2011de Sayın Arınçın burada ifade ettiklerinden sonra bu
ülkede 200e yakın güvenlik görevlisi şehit edilmiştir. Hani kan
duracaktı, gözyaşı dinecekti? Benim yüreğime batan, burada
bir suçlama altında kaldınız, Sayın BDP Grup Başkan
Vekili sizi utanmazlıkla suçladı, kılınız bile
kıpırdamadı. Tutanaklar yanımda. Daha neyi vererek siz...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - ...bu BDPyi, PKKyı, KCKyı memnun edeceksiniz. Millete
sizi şikâyet ediyorum. Bu öneriniz doğru değil, hayra hizmet
etmez, bu milletin birliğine hizmet etmez. 1inci ve 2nci maddeyi çekin,
gerisini temel kanun olarak görüşelim, birlikte çıkartalım. Bu
size dürüstçe ve samimiyetle teklifimiz.
Teşekkür ediyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri
kabul edilmiştir.
Alınan karar
gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sıraya alınan, Ceza
Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın;
İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkâri
Milletvekili Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mutafa Sezgin
Tanrıkulu'nun; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili
Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri
ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
3.- Ceza Muhakemesi
Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın;
İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari
Milletvekili Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu'nun; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili
Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri
ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu
raporları (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956) (S.
Sayısı: 365) (X)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 365
sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
OKTAY VURAL (İzmir)
- Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç
Tüzükün 91inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle,
tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine
geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Buyurun Sayın Vural.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
6.-
İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, 365 sıra sayılı
Kanun Tasarısıyla terörün egemenliğinin
meşrulaştırılmak istendiğine ve millet
egemenliğine getirilen bu dayatmayı Milliyetçi Hareket Partisi olarak
kabul etmelerinin mümkün olmadığına ilişkin
açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkanım, bir hususu görüşmelere başlamadan
önce ifade etmek istiyorum. Türk milletinin temsilcisi milletvekillerine
Hakimiyet kayıtsız, şartsız milletindir. dediği ve millet
egemenliğine dayalı kurduğumuz cumhuriyet hiçbir dayatmaya
teslim olmamıştır. Hiçbir dayatmaya teslim olmadan Gazi Meclisin
kurduğu cumhuriyetin yasaları da buradaki görüşmelerde hiçbir
dayatmanın gölgesi altında olmamalıdır. Hukuk devletinde
bir dayatma ile hukuk oluşturulması kabul edilemez.
Bugün, Türkiye Büyük
Millet Meclisine getirilen ve dilimizi mahkemelerde değiştiren bir
maddeyi ihtiva eden bir kanun tasarısı görüşülecek. KCK ile
oluşturulmak istenen paralel devlet yapılanmasına yönelik yargılama
sürecinde ana dilde savunma adı altında yapılan dayatma,
maalesef, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisine dayatılmaktadır. Oslo
sürecinde hazırlanmış protokollerle PKK terör örgütünün
talepleri, istekleri yasalar içerisine sokulmak istenmektedir.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Sayın Başkan, böyle bir usul yok ki. Şu anda hangi
usule göre söz veriyorsunuz.
BAŞKAN Oturur
musunuz yerinize?
Grup başkan vekili.
Sayın Baluken itiraz ediyorsunuz, size söz vermedim mi? Lütfen, bir
oturun.
OKTAY VURAL (İzmir)
Açlık grevleri dayatmasıyla milletin hukuku değiştirilmek
istenmektedir.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Usul üzerine tartışma açtınız, konuştu.
BAŞKAN Söz bitsin
ondan sonra konuşun Sayın Baluken. Oturun, söz vereceğim size
de.
OKTAY VURAL (İzmir)
Bugün bu yasayla silahın, terörün egemenliği
meşrulaştırılmak istenmektedir. İşte,
karşı çıktığımız irade bu iradedir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak açlık grevleriyle, Osloyla, KCK
süreciyle Türk milletine, millet egemenliğine yapılan bu
dayatmayı hazmetmemiz ve kabul etmemiz mümkün değildir.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkan, usul tartışması
açıyorsunuz.
BAŞKAN Size de söz
veririz. Grup Başkan Vekili, Sayın Aydın, niye itiraz
ediyorsunuz! Her zaman yaptığınız şey.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
İç Tüzükün hangi maddesine göre Sayın Başkan?
OKTAY VURAL (İzmir)
- Umarım milletvekilleri de o namus ve şeref üzerine
yaptıkları yemine sahip çıkarak bu egemenliğe yapılan
dayatmayı reddederler. (MHP sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Sayın Başkan, ne üzerine konuşuyor.
SIRRI SAKIK (Muş)
Hiç böyle bir usul yok.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Şov yapıyor.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Burada yasayla ilgili ya da usulle ilgili hiçbir şey
söylemiyor.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
Sayın Baluken, bir oturur musun yerine lütfen! Söz
istiyorsanız sisteminizi açacağım.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Açın, söyleyelim.
BAŞKAN Girersiniz
sisteme söz istersiniz. Her zaman yaptığımız uygulama.
OKTAY VURAL (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Kimse bizi susturamayacak.
SIRRI SAKIK (Muş)
Biraz önce Kamer Genç kalktı bin laf söylediniz.
Şimdi, bakın,
bir halkın diline, kültürüne yasak koymak ırkçılıktır,
faşizmdir. Bu kadar!
BAŞKAN Sayın
Sakık, bir oturur musunuz yerinize! Önce Grup Başkan Vekilinize saygılı
olun! Bir oturur musunuz yerinize!
SIRRI SAKIK (Muş)
Adil davranın siz de!
BAŞKAN Sayın
Gençin hakkı yok, sizin de hakkınız yok. Grup başkan
vekillerine -hep burada geçmişten bu tarafa
uyguladığımız şey- her zaman söz istediklerinde
verdik. Niye dayanamıyorsunuz! (BDP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir)
Doğrudur Sayın Başkan.
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan, siz bize karşı diklenemezsiniz!
BAŞKAN Önemli bir
konu konuşuluyor, tabii ki konuşulacak. Siz mi belirleyeceksiniz!
SIRRI SAKIK (Muş)
Adil davranın.
BAŞKAN - Elini indir
aşağıya! Otur yerine!
SIRRI SAKIK (Muş)
Sen otur yerine!
BAŞKAN Ben yerimde
oturuyorum. Otur!
Size mi mahkûm
olacağız biz!
SIRRI SAKIK (Muş)
Ben mi sana mahkûm olacağım ırkçı, faşist, edepsiz
adam! Ayıp ya!
OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür
ederim Sayın Başkan. Hiçbir dayatma bizi susturamaz.
BAŞKAN Grup
başkan vekili söz istiyor, veriyoruz buradan. Hiç kimseye mahkûm
olmayız burada!
Grup başkan
vekillerinin konuşmasına niye tahammül edemiyorsunuz! Grup başkan
vekiliniz söz istedi de vermedik mi!
Buyurun.
7.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Sadık Yakutun, yasa tasarısının görüşmelerine
başlamadan önce İzmir Milletvekili Oktay Vurala söz vermesinin
doğru bir uygulama olmadığına ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Sayın Başkan, burada usulle ilgili bir tartışma
açtınız, lehte ve aleyhte konuşmalar yapıldı, daha
sonra verilen önerge üzerine konuşmalar yapıldı. Bundan sonra da
sizin yapmanız gereken, oylamayı alıp ona göre yasanın
görüşülmesine geçmek.
BAŞKAN Tamam.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Siz burada bir siyasi partinin grup başkan vekiline söz
veriyorsunuz, grup başkan vekili yasanın içeriği ya da usulle
ilgili bütün şeyler tükendiği için alakası olmayan, kendi siyasi
düşüncesini yansıtacak şekilde propaganda yapıyor ve siz de
buna göz yumuyorsunuz.
BAŞKAN Doğru.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Bu tarzınız, doğru bir tarz değildir.
BAŞKAN Tarzım
doğru. Önceki söyledikleriniz doğru ama tarzım da doğru.
Tarzım hakkında söylediğiniz yanlış.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Biz Genel Kurulun çalışmasının bu şekilde
engellenmesini doğru bulmuyoruz. Bir an önce bu yasanın
görüşülmesiyle ilgili grup olarak hassasiyetimiz var. Bu yasayı
şu anda bekleyen milyonlarca insan var. Yasanın içeriğiyle
ilgili söz verdiğiniz zaman, siyasi partiler kendi düşüncelerini çıkar kürsüde ifade
ederler. Onun takdirini Genel Kurul ve halk yapar. Dolayısıyla burada
bir siyasi partinin propagandası üzerinden bu şekilde söz vermenizi
biz doğru bulmuyoruz.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) İç Tüzüke göre, sonuna kadar engelleyeceğiz.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan
BAŞKAN Hayır,
Sayın Aydın söz istedi, vereceğim. Bir dakika, oturun lütfen.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) Biz İç Tüzükü biliyoruz.
BAŞKAN - Sayın
Baluken, şimdiye kadar Grup Başkan Vekili olarak ne zaman söz
istediniz de verilmedi?
Sayın Aydın,
buyurun.
O zaman, bundan sonra
hiçbir grup başkan vekiline söz vermeyeceğim, dayanabilecek misiniz?
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan, hukuka uygun sözümüzü kimse kesemez ve bizden de
alamaz. Öyle, başkalarına yaptıkları dayatmayı kabul
etmeyiz. Hukuk çalışır.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Hukuka uygun olduğu için sözünüzü de keseriz, müdahale de
ederiz.
OKTAY VURAL (İzmir)
Hiçbir şey yapamazsınız.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Siz hukuka uygun olarak konuşmadınız. Hukuka uygun
olarak konuştuğunuz zaman hiç kimse müdahale etmedi.
BAŞKAN Buyurun.
8.-
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının, 365 sıra
sayılı Kanun Tasarısının savunma hakkının
genişletilmesine yönelik olduğuna ve bir dayatmanın söz konusu
olmadığına ilişkin açıklaması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, grup başkan
vekillerinin konuşmasına bizim de diyeceğimiz bir şey yok,
konuşulabilir. Tabii Bir hukuk çiğneniyor. deniyor ama, tabii, biz
de konuşmalarımıza bakarken hukuku da dikkate almamız
lazım; birincisi bu.
İkincisi,
değerli arkadaşlar, burada ne resmî dille alakalı ne yargı
diliyle alakalı en ufak mahzurlu bir taraf yok. Bunu, özellikle milletimizin
birtakım hassasiyetlerini kaşıyarak nifak sokmak bence çok
doğru bir şey olmasa gerek.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Bak, bak neler de biliyor!
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) Sözünü geri alsın!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Bakın, değerli arkadaşlar, Türkiye
demokratikleşiyor, Türkiye normalleşiyor. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 6ncı maddesi, Anayasamızın
36ncı maddesi, bütün bunlar, Anayasamızın aynı
şekilde insan haklarına saygılı olma ilkesi olan,
cumhuriyetin niteliklerinden de sayılan 2nci maddesi, bütün bunlar adil
yargılanma hakkını bize emrediyor. Burada bir dilin
değişikliğinden bahsetmiyoruz. 202nci maddeden, Ceza
Muhakemeleri Kanunundan bahsedildi. Evet, Ceza Muhakemeleri Kanununun 202nci
maddesi var. Bu madde hiçbir şartta, Türkçenin bilinmemesi hâlinde
kullanılan bir atıf; hem soruşturmada hem yargılama
aşamasında kullanılıyor, bu zaten var. Ama şöyle
söyleyelim
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Öyle değil.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) - Burada bir ana dil kavramına da açıklık
getirmek istiyorum. Ana dille alakalı bir durum değil.
Farzımuhal yurt dışında bulunan
soydaşlarımız, Almanyada yaşayan
vatandaşlarımız, anası Türk, babası Türk, ana dili de
Türkçe ama Almanca kendini çok daha rahat ifade edebilir ve bir suçla isnat
ediliyor ve ona savunma hakkını tanımak zorundasınız.
Burada kendini Almancayla ifade edebilme hakkını sunmanız
lazım.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum)
Saptırma, saptırma!
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) Sen hukuku nerede okudun?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Bunu sadece belli bir örgütle, sadece belli bir kesimle,
sadece belli bir dille değerli arkadaşlar değerlendiremezsiniz.
Bu, genel bir ilkedir. Kanunlar geneldir, eşittir; herkese eşit bir
şekilde ve genel bir şekilde uygulanır. Hiçbir dayatma yoktur
ortada. Kutsal bir hak olan savunma hakkının genişletilmesine
yönelik değerlendirme vardır.
Dolayısıyla, bu
kanunun, ne Anayasaya ne de yasalara aykırı bir durumu yoktur.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkan, Sayın Aydın, Sayın Oktay
Vuralın ve bizlerin konuşmasından sonra nifak sokmakla
suçladı.
BAŞKAN Ne söyledi
efendim?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Nifak sokmakla suçladı.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum)
Kendisi millete nifak soktuğunun farkında değil.
AHMET YENİ (Samsun)
Siz biraz evvel Nifak. dediniz.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Kendisi biraz önce ifade etti.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum)
Aynen millete nifak sokuyorsunuz. Bir de ona buna laf atıyorsunuz.
Ayıp be!
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Müsaade ederseniz, grubumuza atfen söylediği bu söze cevap
vermek istiyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Şimdi, kendileri az önce ifade etti Nifak soktu. diye.
Ben şahıslarına sataşmada bulunmadım Sayın
Başkan, genel bir ifade kullandım.
BAŞKAN Sayın
Şandır, iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle. Yeni bir
sataşmaya mahal vermeyin lütfen. (MHP sıralarından
alkışlar)
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum)
Türk milletine nifak sokuyorsun, nifak! Hesabını vereceksin, millet
huzurunda hem de.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Değerli arkadaşlar
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum)
Sahipsiz değil bu millet öyle,
sahipsiz değil. Gördük biraz önce nasıl güvendiklerini, kime
güvendiklerini. Sen ve senin gibilerine güveniyorlar.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, kendinizi akıllı, milleti
kör zannetmeyin. CMUKun 202nci maddesi
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Biz kimseye güvenmiyoruz Sayın Vekil.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum)
Ya, kes sesini be! Kes sesini be!
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Ne demek öyle?
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum)
Ne olacak? Ne olacak ulan? (MHP ve BDP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar, gürültüler ve birbirleri üzerine
yürümeler)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.52
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.00
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju
ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 56ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
365 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Sayın
Şandır, sataşma nedeniyle söz vermiştik.
Buyurun.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.-
Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydının MHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Aydın,
Milliyetçi Hareket Partisinin endişelerini dile getirmesini fitne sokmak
olarak suçlamanız, nitelemeniz yakışmamıştır.
Böyle bir şeyi size iade ediyoruz. Fitneyi kimin getirdiği burada
belli. Mübarek bir günde bu milleti birbiriyle çatıştırmaya siz
sebep oldunuz. Milletin takdirine sunarım.
Değerli
arkadaşlar, değerli AKP milletvekilleri; vicdanınıza,
aklınıza hitap ediyorum: Ana dilde savunma bir egemenlik talebidir.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Ne alakası var?
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) Bugüne kadar yasak olmasını eleştirmeniz
lazım.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Yoksa mevcut cari hukukumuzda, 202nci maddede, ana dilinde savunma
yapamayanın zaten tercüman verilme hakkı var. Bu,
Anayasamızın 3üncü maddesine aykırı; devletin dili
Türkçe. Devletin tüm işlemlerinde Türkçenin dışında bir
başka dilin kullanılması, egemenliğinin
tanınmasıdır. Siz bu ülkede Türk milletinin
dışında ve onun dili olan Türkçenin dışında bir
başka dile egemenlik mi tanıyorsunuz? İşin özü bu.
Egemenlik tanımıdır bu. Bu, egemenlik talebidir. Bu da ülkeyi
milletiyle, bölünmez bütünlüğüyle parçalamak demektir. Yoksa biz
insanlarımızın kendi ana dilini konuşmalarına,
öğrenmelerine asla itiraz etmiyoruz ama siz bir topluluğa, topluluk
kimliği vererek onun dilini hukuk dili hâline getirirseniz, onun dilini
muamelat dili hâline getirirseniz bu ülkeyi parçalarsınız, bu ülkeyi
parçalıyorsunuz; bunu söylüyoruz size. Bunun adı fitne değil,
bunun adı milletin birliğini savunmadır, Milliyetçi Hareket
Partisi bunu sonuna kadar yapacaktır. Bunu bilmenizi istiyor,
teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkanım, müsaade edin, bir
açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Ama biraz
önce Sayın Oktaya söz verdiğimde itiraz ettiniz Sayın
Aydın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Efendim, ismimi de zikrederek fitne dedi, ben öyle bir
şey demedim.
BAŞKAN Hangi
sözünüz doğru, önce onu bir söyleyin, ondan sonra
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Ona ilişkin açıklama
BAŞKAN - Tüm grup
başkan vekilleri
Biraz önceki talebiniz mi doğru, şimdiki mi
doğru?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Şimdiki talep
Biraz önceki de doğru.
BAŞKAN Ha, biraz
önceki yanlıştı, şimdiki doğru.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Hayır, Oktay Beyi eleştirmedim zaten. Söz
verdiğiniz için
BAŞKAN Evet, ne
için söz istiyorsunuz?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Şandır ismimi de zikrederek, benim
başka açıklamalarımı farklı ifade etti.
Sataşmadan dolayı söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Yasaya
başlayamayacağız Sayın Aydın. Ne söyledi Sayın
Aydın?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Fitne sokmak diye ifade etti.
BAŞKAN Siz
söylediniz onu, ona cevap verdi.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Onu düzelteceğim efendim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Öyle söyledi, Nifak sokuyorsunuz. diye.
BAŞKAN Sayın
Vekilim, niye itiraz ediyorsunuz siz oradan?
Buyurun Sayın Aydın,
iki dakika söz veriyorum.
3.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Bakın,
arkadaşlar, elimizi vicdanımıza koyalım Allah
aşkına ya.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Sende vicdan var mı?
AHMET AYDIN (Devamla)
Herkes elini vicdanına koysun. Şimdi, burada, tabii Oktay Beyin
orada konuşmasına ben zaten itiraz etmedim, O yerindedir. dedim ama
birtakım açıklamalar da yaptım.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Tabii canım, Meclis Başkan Vekili de yalan söylüyor o zaman!
AHMET AYDIN (Devamla)
Grup başkan vekili olarak konuşabilir. dedim ben, birincisi bu.
İkincisi: Tabii,
Sayın Grup Başkan Vekili konuşurken, özellikle AK PARTİyi,
bizleri milletin arasına nifak sokmakla suçladı. Öyle mi, değil
mi? Evet, konuşmanızda o şekilde Böyle yaparak nifak
sokuyorsunuz. dedi, ben fitne demedim, bir defa.
İkincisi, dedim ki:
Arkadaşlar, kimse nifak sokmuyor. Lütfen bu konuşmalara dikkat edin,
milletin arasına nifak sokmayalım. Ben de aynı şeyi ifade
ettim. Şahsınızı da bir şekilde isnat ederek
yapmadım, genel-geçer bir ifade. Siz söylediniz, Biz böyle bir şey
yapmıyoruz ama bu işi hiç kimse yapmasın. dedim. Birincisi bu.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Tutanaklara bak.
AHMET AYDIN (Devamla)
İkincisi, değerli arkadaşlar, devletin resmî diliyle
alakalı, yargı diliyle alakalı burada bir mahzurlu, bir
sıkıntılı taraf yok.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) O zaman neden değiştiriyorsunuz?
AHMET AYDIN (Devamla)
Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, devletin resmî dili
Türkçedir, yargı dili Türkçe yapılır. Burada bütün tutanaklar
Türkçe tutulacak, resmî yazışmalar Türkçe yapılacak.
GÜRKUT ACAR (Antalya) -
Onu da değiştireceksiniz üç gün sonra.
AHMET AYDIN (Devamla)
Zaten var olan bir husus diyorsunuz, madem öyle, evet, 202nci madde var olan
bir husus. Peki, zamanında bu 202nci maddeyi getirenler bu ülkeyi
parçaladı mı, böldü mü eğer zaten var olan bir husus
diyorsanız? Bölmedi. Biz de bölmeyiz. Biz, millî birlik ve kardeşlik
diyoruz değerli arkadaşlar.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Arkadaşım, bu değişikliği niye
getirdiniz?
AHMET AYDIN (Devamla)
Kardeşliğimizin tesisi diyoruz. Bir insan suçlanacak, en
ağır suçla itham edilecek ve o insan kendini savunma
hakkını, istediği, rahat ifade edebildiği bir dilde niye
yapmasın?
GÜRKUT ACAR (Antalya)
Doksan yıldır bu maddeyle kararlar verildi, nereden çıktı
bu?
AHMET AYDIN (Devamla)
Zaten var olan bir şey. diyorsanız, biz, bunu, uygulamadaki
sıkıntıyı da kaldırmak adına
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Hangi sıkıntıyı?
AHMET AYDIN (Devamla)
Ve sadece birileri için değil, genelgeçer bir ifade, genelgeçer, eşit
kullanılacak bir husus. Herkes bu şekilde davranacak ve bu manada da
herkesin, değerli arkadaşlar, özgürlükçü davranması lazım.
GÜRKUT ACAR (Antalya)
Hangi özgürlük?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Özgürlük olacak, herkes birbiriyle eşit olacak.
AHMET AYDIN (Devamla)
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Anayasanın
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN (Devamla)
Bunu çok görmeyelim.
Dolayısıyla,
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Ülkeyi bölme özgürlüğün olamaz.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Ya, bırakın Allah aşkına.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Ülkeyi bölme özgürlüğün olamaz, istersen yüzde 70 oyla gel.
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Ceza Muhakemesi
Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın;
İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari
Milletvekili Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu'nun; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili
Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri
ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu
raporları (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956) (S.
Sayısı: 365) (Devam)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına tümü üzerinde söz isteyen Oktay Öztürk, Erzurum Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA OKTAY
ÖZTÜRK (Erzurum) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında ve özellikle
söz konusu tasarının 1inci maddesi hakkında söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarihsel süreçte
İngilizlerin başını çektiği dünyaya yeni bir düzen
verme amacı, günümüzde Avrupa Birliğinin de desteğiyle ABD
tarafından yürütülmektedir. Hedefinde ulus devletleri çökertmek, Büyük
Ortadoğu Projesi ve Kuzey Afrika projeleriyle, özellikle bu ülkelere
atadığı eş başkanlar ve onların parti örgütleri,
kendisine bağlı medya organları ve ipi kendi elinde olan terör
örgütlerinin işlediği cinayetler aracılığıyla
ulus devletler çökertilmeye çalışılmaktadır ve bu
çalışma Türkiye'de büyük bir ivme kazanmış ve sonuca
yaklaşmış görünmektedir.
Türkiye'de BOPun Eş
Başkanı olduğunu söyleyen Sayın Başbakan, bu
bağlamda PKK ile ben görüşmüyorum, devlet görüşüyor. demesine
rağmen, herkes onun masaya yeni oturmadığını bilmektedir.
Bu meselenin gizli saklı yanı da kalmamıştır. Nitekim,
ABDnin Ankara Büyükelçisi, bu işin içinde olduklarını, her
tarafta ciddi görüşmeler yaptıklarını itiraf etmiştir.
Sevr zihniyetinin hüküm sürdüğü mahfillerde pişen siyaset servise
hazırlanmış, geriye bunun halka incitmeden kabul ettirilmesi
kalmıştır.
Bu bağlamda,
yavaş yavaş ana dilde savunma hakkının tanınması,
devlet dairelerinde tercümanın bulundurulması, yer isimlerinin eskiye
dönüştürülmesi, mahallî idarelerin özerk, daha sonra da federasyona ve
hatta bağımsızlığa geçişte hizmet edecek biçimde
düzenlenmesi, Kuzey Irak ve Suriyenin kuzeyinde oluşturulacak bir Kürt
federasyonu ile Türkiye'nin 16 ilinin birleştirilmesi, Türk ve Türk
milleti sözünün bütün resmî mevzuattan çıkarılması, buna
karşılık etkili bir Kürt romantizminin yaratılması,
terörist canilerin, AKP yöneticileri ve medya organları tarafından
sevimli, acınacak ve davalarında haklı kişiler olarak
gösterilmesi bölücü emellerin tamamına hizmet etmekte ve mevzi
kazandırmaktadır. İşte, bunların devamı olarak
bundan sonra da hangilerinin geleceğini bilmiyoruz ama bu kanun da teklif
edilen tasarı da bunlardan birisi.
Malumunuz olduğu
üzere, yürürlükte bulunan Ceza Muhakemesi Kanununun Tercüman bulundurulacak
hâller başlıklı 202nci maddesine göre Sanık veya
mağdur, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa; mahkeme
tarafından atanan tercüman aracılığıyla
duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar tercüme
edilir. denmektedir. Yani mevcut yasal düzenlemede, meramını
anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmeyen sanığa ya da mağdura
tercüman imkânı açıkça tanınmaktadır.
Peki, tasarıyla
getirilmek istenen ilave düzenleme nedir? Tasarıya göre Ayrıca
sanık, iddianamenin okunması, esas hakkındaki mütalâanın
verilmesi üzerine sözlü savunmasını, kendisini daha iyi ifade
edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde yapabilir.
Kaldı ki
tasarının ilk hâlinde yer alan Meramını anlatabilecek
ölçüde Türkçe bilen sanık, ibaresiyle Sanık savunma
yapacağı oturumda tercümanını hazır bulundurmak
zorundadır. ibaresi, Milliyetçi Hareket Partisinin ve diğer Komisyon
üyelerinin haklı ve güçlü ikazları sonucunda tasarıdan
çıkarılmıştır. Şayet bu ibareler de muhafaza
edilseydi Türkçe bilen sanığa dahi tercüman imkânı
getirileceği gibi, tercümanlar sanık tarafından değil, o
sanıkları kontrol eden terör örgütleri tarafından
atanacaktı.
Değerli milletvekilleri, bu
tasarıya benzer geçmişte bir başka tasarı daha var. O da
şudur: Türkçeden başka bir dil konuşan Osmanlı
uyruklarına mahkemelerde ister sözlü ister yazılı olsun kendi
dillerini kullanabilmeleri bakımından uygun düşen
kolaylıklar sağlanacaktır. Peki, bu düzenleme hangi belgede yer
almaktadır?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Sevrde.
OKTAY ÖZTÜRK (Devamla) - Ne hazindir ki bu
düzenleme, tek amacı Türk varlığını yok etmek ve
tarihten silmek olan Sevr Antlaşmasının Kürdistan
başlıklı 3üncü kesiminde bulunan 145inci maddesinde yer
almaktadır. Buna çok da şaşırmıyoruz ve bu düzenlemeyi
çok da yadırgamıyoruz tarafları açısından. Zira, bu
düzenleme yapılırken masanın karşı tarafında Türk
milletine yeryüzünde hayatiyetini devam ettireceği bir karış
toprağı dahi çok gören, kurduğu devleti başına
yıkmak için ahdetmiş, böylelikle Türk milletinin üstüne
çullanmış İngilizi, Fransızı, İtalyanı
başta olmak üzere yedi düvel vardı. Başka bir ifadeyle, Sevr
masasının karşı tarafında, vatan şairi Mehmet
Âkifin dediği gibi Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela
türünden yedi bela vardı. Bunları anlıyoruz, bunları
yadırgamıyoruz.
Peki, şu anda görüşmekte
olduğumuz bu yasa tasarısına ilham kaynağı olan
Oslodaki masanın etrafında kimler vardı? Oslodaki masanın
bir tarafında bebek katili teröristbaşının emriyle hareket
eden hainler vardı. Ya, öbür tarafında? Öbür tarafında da bu
pazarlık masasını işaret edenleri yalancılıkla
suçlayarak şerefsizlikle itham edenler mi vardı?
Bizi kahreden şu ki,
şimdi görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı, Sevrdeki
amaçlarına ulaşamadığından gözleri açık
gidenlerin ruhlarındaki ızdırabı dindirmekten başka
hiçbir amaca hizmet etmeyecektir.
Konunun hukuki
değerlendirmesine gelirsek: Yürürlükte olan CMKnın 202nci
maddesindeki mevcut yasal düzenlemede, meramını anlatabilecek ölçüde
Türkçe bilmeyen sanığa ya da mağdura tercüman imkânı
açıkça tanınmış olduğu hâlde, tasarıyla ilave
edilmek istenen fıkrayla, sanığa, kendisini daha iyi ifade
edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde sözlü savunma yapma
imkânının getirilmesi amacı hâlâ devam etmektedir.
İşte bu durum, Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin hak
ve menfaatlerini her zaman ve zeminde savunmayı ilke edinmiş olan
partimiz ve diğer, milletvekillerinin kabul edilemez gördükleri bir
husustur.
Öncelikle belirtmek
isterim ki savunma hakkı en temel haklardan biridir ve belki de
birincisidir. MHP olarak biz de savunma hakkının en temel ve en
kutsal bir insan hakkı olduğunu samimiyetle benimsiyoruz. Ancak, yine
belirtmek isterim ki yargılama yetkisi de devletin en temel yetkisidir. Bu
hususun da herkes tarafından tartışmasız olarak bilinmesi
gerekmektedir. Hâl böyleyken, sanığa, kendisini daha iyi ifade
edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde sözlü savunma yapma
imkânı tanımak, devletin yargı yetkisini sulandırmaktan
başka bir sonuç doğurmayacaktır. Daha açık bir ifadeyle,
sanığın, kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan
ettiği başka bir dilde sözlü savunma yapmak istemesi, savunma
hakkının daha iyi kullanılması değil, savunma
hakkının suistimal edilmesi sonucunu doğuracaktır.
Burada sırası
gelmişken vurgulamak isterim ki tasarıyla ilave edilmek istenen
dördüncü fıkranın son cümlesinde yer alan Bu imkân,
yargılamanın sürüncemede bırakılması amacına
yönelik olarak kötüye kullanılamaz. hükmü, esasen pratik hiçbir anlam ve
önem arz etmemektedir. Zira, sanığın başka bir dilde
savunma yapmak istemesi bizatihi hakkın kötüye kullanımı
demektir. Kaldı ki tasarıda kötüye kullanılamaz hükmünün
herhangi bir müeyyideye bağlanmaması da ayrı bir eksiklik ve
garabettir.
Karşılaştırmalı
hukuka gelince: Evrensel insan haklarının temel kaynakları
arasında bulunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve
Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi
birbirinin bire bir aynısı olan bir hükümle, sanıklara mahkemede
konuşulan dili anlamıyor veya konuşamıyorsa bir çevirmenin
yardımından ücretsiz olarak yararlanma hakkını
tanımaktadır. Bu hak, mahkeme dilini konuşamayan sanıklara,
mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla,
kendilerini mahkemede kullanılan dilin dışında bir dilde
ifade etme imkânını sağlayarak savunma hakkının
eşit şartlar altında yerine getirilmesini
sağlamaktadır.
Çoğu Avrupa ülkesi
hukukunda da benzer hususlar vardır. Bunlardan birisi, mesela, Alman
hukukuna göre, mahkemelerde kullanılan resmî dil Almancadır. Bu
nedenle, her belgenin Almancaya çevrilmesi gerekir. Taraflardan biri, özellikle
sanık Almanca bilmiyorsa bütün yargı işlemlerini çevirecek bir
tercüman isteme hakkına sahiptir yani Almanca bilen sanık tercüman
isteme hakkına sahip değildir. Avusturya, Bulgaristan, Finlandiya,
Fransa, İrlanda, İtalya, İngiltere ve Portekiz gibi ülkelerdeki
düzenlemeler de Alman hukukuna benzer ya da paraleldir.
Görüldüğü üzere,
uluslararası sözleşmelerde ana dilde savunma hakkı adında
bir hak olmadığı gibi, Avrupa Birliği üyesi ülke
uygulamalarında da böyle bir hakkın verilmesi söz konusu
değildir. Daha açık bir ifadeyle,
karşılaştırmalı hukukta da devletin dilini bilen,
anlayan, konuşan sanığın başka bir dilde savunma
hakkı ya da imkânı yoktur.
Konuya ilişkin
olarak, ülkemiz ve milletimiz için en önemli milletlerarası hukuk metni
olan Lozan Antlaşmasının 39uncu maddesi de konu
kapsamında değerlendirilmelidir. Lozan Antlaşmasının
39uncu maddesinin 5inci fıkrasında, Türkçeden başka dil
konuşan Türk uyruklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak
kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıklar
sağlanacağı belirtilmektedir ancak Lozan Antlaşmasının
söz konusu maddesinde belirtilen kişilerin Lozan Antlaşmasında
tanımlanan ekalliyet, azınlık statüsünde bulunan kişiler
olduğuna da şüphe yoktur.
Bugün bazı kimseler
tarafından ifade edildiği gibi Lozan Antlaşmasının
39uncu maddesiyle bölgesel, yöresel dillere özel ve kamusal alanda
kullanım hakkı verilmemiştir. Bütün Türk
vatandaşlarının gerek özel gerek ticari ilişkilerinde, din,
basın ve her çeşit yayın konusunda ve açık
toplantılarda dilediği bir dili kullanmasına karşı
hiçbir kısıtlama konulmayacaktır. denilmekte, Resmî dil mevcut
olmakla birlikte Türkçeden başka dille konuşan Türk
vatandaşlarına mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak
kullanabilmeleri için uygun kolaylıklar sağlanacaktır. hükmünde
geçen haklar gayrimüslim azınlıklar içindir çünkü söz konusu madde
azınlıklara ilişkin bölümdedir ve sadece gayrimüslimler bundan
istifade ederler.
Türkiye Cumhuriyetinin
kuruluşunun temeli olan ve uluslararası camia tarafından
imzalanarak benimsenen Lozan Antlaşmasında azınlık
kavramı yalnızca Müslüman olmayan unsurlar için yani gayrimüslimler
için kullanılmış ama bunun dışında herhangi bir
etnik ya da kültürel bir grup, kesim ya da kökenden gelenler için
kullanılmamıştır. Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti için
yalnızca Müslüman olmayanlar azınlık statüsüne sahiptirler,
diğer etnik kökenleri farklı olan insanlar ya da gruplar böyle bir
azınlık hakkına ve statüsüne sahip değillerdir. Lozan
Antlaşmasından gelen Türkiye Cumhuriyeti modeli böyle bir etnik alt
kimlikli yapıya elverişli değildir, bu nedenle de Lozan
Antlaşmasının 39uncu maddesindeki ifadeleri çarpıtarak
bölücü zihniyetlere zemin hazırlamaya çalışmak bilinçli ise
ihanet, değilse de ağır gaflettir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son dönemde Sayın Başbakanın
söylemleri ile AKP icraatları arasında bağlantı kurmak
oldukça zorlaşmış durumdadır. Öyle ki bir yandan terörle
kucaklaşan vekillerin dokunulmazlığı kaldırılmaya
çalışılırken, diğer yandan görüşmekte
olduğumuz tasarıyla PKKlı teröristlerin taleplerine cevap
verilmeye çalışılmaktadır. Acaba teröristbaşının
kardeşinin basına yansıyan ifadelerinde de belirttiği gibi,
teröristbaşıyla yeni anlaşmalar yapıldı da bunun
gerekleri mi yerine getirilmeye çalışılıyor veya AKP
yönetimi muhatap değiştirerek bir taşla birkaç kuş vurmaya
mı çalışıyor yani yaklaşan seçimler nedeniyle
siyasileri değil, teröristleri muhatap alan bir görüntü sergileyerek hem
siyasetçileri halk nezdinde yıpratmak hem de teröristleri muhatap alan
görüntü ile bölgedeki oy oranını artırmaya mı çabalıyor?
Ancak unutulmamalıdır ki bu nevi çabalar, en iyimser ifadeyle, terör
ve teröristi legalleştirmeden başka bir sonuç doğurmaz.
Unutmayınız ki sizler bu davranışınızla bir
yandan ülkedeki bin yıllık kardeşlik hukukunu yok ediyorsunuz,
diğer yandan da Türk devletinin binlerce yıllık
kazanımlarını hiçe sayarak devletin egemenlik hakkını
ortadan kaldırıyorsunuz. Lütfen siyasi düşünmeden biraz
aklıselim olmaya çalışınız. Türkiye Cumhuriyeti
devleti, öyle masa başında, kolay kurulmadı. Bu devleti kuranların
ödediği bedeli ödemeden bölmeye de kimsenin gücünün yetmeyeceğinin
bilinmesi gerekir.
Bu bilgiler
ışığında, savunmanın hangi dilde
yapılacağına dair ilke, kural şudur: Resmî dil bilenler,
herhangi bir tercümana gerek olmadan o dilde savunma yapmak durumundadır;
resmî dili bilmeyenler ise, ücretini devlet hazinesinin
karşıladığı tercüman hizmetinden faydalanabilir.
Kuralın bu olduğu dikkate alındığında,
Türkiyedeki yasal düzenleme ve uygulamanın bu kurala uygun olduğu ve
gündemdeki tasarının hukuken anlamsız ve gereksiz olduğu
ortaya çıkmaktadır.
Öyle ise, hiçbir makul hukuk sisteminde
kabul edilmeyen bir düzenlemenin, Türk hukuk sistemine âdeta dayatılmak
istenmesinin bir nedeni olmalıdır. Bize göre bu neden, terörle ve
terörizmle mücadele edemeyip müzakere etme acziyetine düşmüş olan
Hükûmetin, ne yazık ki, köşeye
sıkışmışlık ve çaresizlik hâlinin bir
dışa vurumudur. Ülkemizde yürürlülükte bulunan CMK 202nci maddesi,
uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklerimizi
karşılamaktayken, bu yükümlülükleri de aşar şekilde
yapılmak istenen değişikliğin ne anlam ifade ettiğini
değerlendirebilmek için öncelikle konuya ilişkin süreci
hatırlatmakta fayda vardır. AKPnin 30 Eylül 2012 tarihinde
düzenlenen kongresinde ilan edilen 2023 Siyasi Vizyonunda, Millî Birlik ve
Kardeşlik Süreci başlığı altında Ana dilde
savunma konusunu yasal bir düzenlemeyle sorun olmaktan
çıkaracağız. şeklinde ifade edilen bir taahhüdün yer
aldığı ve bu belgenin ilan edildiği tarihte açlık
grevlerinin on sekizinci gününde olduğu hatırlanırsa kanun
değişikliği girişiminin siyasi bir saikle
hazırlanmış olduğu biraz daha netlik kazanmaktadır.
Devletin dilini anlayan ve konuşan sanığın başka bir
dilde savunma hakkının olmaması gerekirken benzeri olmayan bu
uygulamanın hayata geçirilmeye çalışılması etnik
temelde siyaset yapmanın bir tezahürüdür.
5/11/2012 tarihinde
gerçekleştirilen Bakanlar Kurulu toplantısının
ardından Başbakan Yardımcısı ve Hükûmet Sözcüsü
Sayın Bülent Arınç yaptığı basın
açıklamasında, tasarının, bugünkü -yani o günün tarihiyle 5
Kasım- Bakanlar Kurulu toplantısında görüşüldüğünü,
Başbakanın Adalet Bakanına tasarıyı geliştirmesi
talimatı verdiğini söyleyerek gerçekleri çarpıtmıştır.
Bunu müteakip, aynı günün akşam saatlerinde, Hükûmetin açlık
grevini ilk kez masaya yatırdığı, Başbakanın ilk
kez adım atarak ana dilde savunmaya ilişkin düzenleme
yapılması için Adalet Bakanına talimat verdiği
doğrultusunda haberler medyada yer almıştır. Oysa Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan
tasarının Başkanlığa arz yazısı Hükûmetin
çok daha öncesinde bu konuda çalışmalara başlamış
olduğunu ve bu haberlerden iki hafta öncesinde, 22/10/2012 tarihinde
tasarının TBMMye sevk edilmesi kararını aldığını
ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Hükûmetin bu konuya ilişkin
çalışmalarda bulunduğunun iki hafta boyunca kamuoyundan
gizlendiğini söylemek de mümkündür.
Burada önemle
altını çizmek gerekir ki süreç bu yönde işlerken cezaevlerinde
tutuklu ve/veya hükümlü olarak bulunan terör örgütü, PKK ve KCK
mensuplarının ana dilde savunma talebiyle açlık grevine
başlaması ve BDPli milletvekillerinin de bu eyleme bilfiil destek
vermesi manidardır. Daha açık bir ifadeyle, AKPnin kongresinde
verilen mesaj, PKK, KCK, BDP tarafından alınmış ve böylece,
yasal değişiklik için uygun ortam hazırlanmıştır.
Hükûmetin devlet otoritesini kullanarak sona erdirmesi gereken açlık grevi
eylemini söz konusu kanun tasarısıyla terör örgütünün taleplerini
karşılamak suretiyle bitirebilmiş olması Hükûmetin içine
düştüğü aczi göstermesi bakımından ayrıca önem arz
etmektedir. Terör örgütü mensuplarının ana dilde savunma gibi, ana
dili Türkçe olmayan herkesi içine alacak bir kapsamda değil de sadece
Kürtçe savunma özelinde bir talepte bulunmaları eylemlerdeki talebin bir
hak talebi olmayıp etnik imtiyazlı talep olduğunu ortaya koymaya
yetmektedir.
Sonuç olarak,
değerli milletvekilleri, AKPnin yanlışları bir bir
acı meyvesini vermiş ve umutların üzerini örtmüştür.
Maalesef, AKP bölücülerin oyuncağı hâline gelmiş, dayatılan
ihanet taleplerini karşılamak için her bahaneye
sığınmaya başlamışlardır. Cinayet örgütü
PKK, AKPden ne istediyse almış, neyi umduysa elde etmiştir,
vurdukça kazanmış, kazandıkça vurmaya devam etmiştir. PKK,
sözde Kürt sorununun kabul edilmesini ve bu çerçevede adımlar
atılmasını beklemiş, amacına
ulaşmıştır.
Sözün kısası,
şu anda tartışmakta olduğumuz yasa tasarısı ne
hazindir ki Osloda verilen -bize göre yoklukla malul- sözlerden birini daha
tutma gayretkeşçiliğinden başka bir şey değildir, MHP
ise oynanan tüm oyunların farkındadır ve bu oyunların son
perdesine asla izin vermeyeceğiz. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen Bülent Tezcan, Aydın Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT
TEZCAN (Aydın) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ceza Muhakemeleri Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısını görüşüyoruz.
Değerli
arkadaşlar, uzun zamandan bu yana kamuoyunda ana dilde savunma adı
altında tartışılan ve bu noktada ciddi ölçüde, herkesin
dikkatini Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerine topladığı bir
kanun tasarısıyla ilgili görüşmeler yapıyoruz.
Öncelikle şunun
altını çizmekte yarar var: Savunma hakkı her dönemde en kutsal
haklardan birisidir. Savunma hakkı hiçbir dönemde doğrudan
doğruya siyasetin bir malzemesi ya da parçası hâline
getirilmemelidir. Bu konuda, kim ne söylerse söylesin herkes başta bu
noktada mutabık olduğunu söylüyor. Savunma hakkının adil
yargılanma hakkının bir parçası, bir unsuru olduğunu
ve bu çerçevede de hukuk alanının bir kavramı olduğunu,
siyaset alanının bir kavramı olmadığını, olmaması
gerektiğini söylüyoruz. Şeklî anlamda bu sözleri söylediğimizde,
sanıyorum, hepimiz bu noktada birleşiriz, aksini kimse söylemez ama
her dönemde savunma hakkına dönük saldırılar doğrudan
doğruya siyasetin hukuk alanına müdahale ettiği süreçlerde
ortaya çıkmış ve siyasetin hukuk alanına müdahale
ettiği her noktada ilk yara alan, ilk darbe yiyen savunma hakkı
olmuştur. Bu çerçevede, eğer sorunu bir savunma hakkı konusu
olarak görmeyip, hangi pencereden bakarsak bakalım, siyaset
alanının bir konusu gibi görmeye başlarsak yanlış
yerde dururuz.
Değerli
arkadaşlar, bu konuda tartışmalar Türkiyede kamuoyunun
gündemine geldiğinde, ne yazık ki, hukuk alanının bir
konusu, savunma hakkının bir konusu olarak değil, siyaset
alanının bir konusu olarak gelmiştir. Sıkıntı
burada başlıyor.
Bakın, bir ülkede
yargılama dilini tartışmaya açamazsınız. Yargılama
dilini tartışmaya açtığınızda o ülkenin egemenlik
hakkını tartışmaya açmışsınız demektir
ve savunma hakkını, özellikle savunmada kişinin kendisini ifade
edeceği dili bir siyasal malzeme olarak görmeye başlarsanız ve
siyaset alanının içerisine çekerseniz, o ülkede yargılama dili
konusunda her kesimde ciddi tereddütler yaratırsınız. Bugün,
Türkiyede yaşadığımız sıkıntı budur ve
bu sıkıntı doğrudan doğruya öncelikle yargının
siyasallaştığı bir sürecin sakatlıklarından bir
tanesidir.
Değerli
arkadaşlar, bakın, şunun net olarak altını çizelim:
Devletin resmî dili Türkçedir. Devletin resmî dilinin Türkçe olduğunu,
dolayısıyla yargılama dilinin Türkçe olduğunu
tartıştıracak herhangi bir duruş, pozisyon Türkiyenin
ciddi biçimde, Türk halkının endişe içerisine düşmesine
neden olur. Son süreçte, son dönemde, özellikle savunma alanında
yargının siyasallaştığı bir dönemde, özellikle
yargıyı siyasallaştıran AKP yargısının
yaratıldığı bir dönemde yargıçlar da kendisini savunma
hakkını güvence altına alan, hukuk dağıtan
kişiler olmak yerine doğrudan doğruya siyasetin aktörü gibi
görmeye başladılar. Yargıçlar, kendilerini siyasetin aktörü gibi
görmeye başlayınca esasen, mevzuatımız içerisinde
doğru yorumlayarak, hukuka uygun yorumlayarak çözüm bulabilmesi gereken
meseleler problem olarak ortaya çıkmaya başladı. Bu noktada,
kendileri şu veya bu şekilde siyasi olarak
yargılandıklarını iddia eden bazı sanıkların
da bu konuda mağdur edildikleri iddiasıyla ortaya çıkıp
aslında savunma hakkı adı altında doğrudan
doğruya süreci siyasallaştırmak istemeleri, ortada ciddi bir
gerginliğe yol açmıştır.
Değerli
arkadaşlar, Ceza Muhakemeleri Kanununun 202nci maddesi
açıktır. Ceza Muhakemeleri Kanununun 202nci maddesini
çağdaş bir pencereden yorumlarsanız, yargıç olarak
siyasallaşmadan, siyasetin bir parçası olmadan bu işin içerisine
girer ve hukukçu gibi yorumlarsanız; bugüne kadar olduğu gibi,
bugünden sonra da savunma dili tartışma konusu olmaz idi ama böyle
olmadı. Sanıklar kendilerini siyasetin penceresinden tarif etmeye
kalktıklarında yargıçlarla bir başka tuzağa
düşmeye başladılar, yargıçlar da o siyasetin penceresinden
kürsüde hareket etme ihtiyacı duydular. Sıkıntı burada
ortaya çıkmıştır. Önce hepimiz şuna
bakacağız: Savunma hakkı kutsaldır, adil yargılanma
hakkının bir unsurudur, bir parçasıdır, siyaset
alanının konusu değil, hukuk alanının konusudur ve
üzerinde inatlaşılacak bir konu değildir.
Değerli
arkadaşlar, böyle olunca, özellikle Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 6ncı maddesinde, adil yargılanma
hakkının bir unsuru olarak savunma hakkında kişinin
kendisini en iyi şekilde nasıl ifade edebileceği, kendisini
ifade edebileceği hususu bir savunma hakkı konusu olarak kabul
edilmiştir ancak bunu söylerken hiçbir uluslararası sözleşme
Kendi ülkenizdeki yargılama dilini tartışmaya açın. Böyle
bir gerilim, böyle bir çatışma ortamına fırsat verin.
dememiştir.
Değerli
arkadaşlar, bakın biz komisyonlar aşamasında şunu
söyledik. Bu tasarı ilk gündeme geldiğinde dendi ki: Yeterince
Türkçe bildiği hâlde başka dilde savunma yapmak isteyene şu
şu şu şartlarda savunma yapma imkânı tanınır.
dendi. Bakın, temel sakatlık burada. Kanunun kurgusunda dil
tartışmasını doğrudan doğruya
değişikliğin içine sokuyorsunuz. Bir kişiye Türkçe
bildiği hâlde bir başka dilde savunma yapabilme imkânını
kanun metnine sokarsanız artık orada yargılama dilini
tartışmaya açarsınız. Komisyon aşamasında buna
itiraz ettik, dedik ki: Bakın, dille ilgili bir problem varsa, esasen Ceza
Muhakemeleri Kanununun 202nci maddesi çerçevesinde bu iş çözülebilecek iken
siyasallaşan yargı nedeniyle, sanıkların olayı
siyasallaştırması -yargı sürecinin de parçası
olması nedeniyle- bunu bir gerilim vesilesi olarak görmesi nedeniyle kriz
buraya geldiyse, çözüm, yargılama dilini tartışmaya açmadan
kişinin kendisini ifade edebileceği dilde savunma yapabilmesine imkân
tanımaktır dedik. Bunu yaparken de o güne kadar ki
tartışmalarda, dili biliyor mu bilmiyor mu diye yargıcın,
yargı organının bir tartışmada karar verme merci
olmasının yerine kişinin beyanını esas alalım
dedik. Kişi Türkçe bilmediğini beyan ediyorsa, Ben yeterince Türkçe
bilmiyorum. dediği anda bu beyana itibar edilsin ve bunun üzerinde bir
tartışma yapılmadan, kişinin kendisini ifade edeceği
dilde savunma yapmasına imkân verilsin dedik.
Niye Türkçe
bilmediğini beyan etme şartını koymak gerekiyor? Çünkü,
arkadaşlar, bu eksende durmaz isek eğer, biraz önce tereddüt edilen
yargılama dilini tartışmaya açmak gibi ciddi bir
sıkıntı olur. Kişinin bir başka dilde derdini
anlatabilmesi, savunma yapabilmesi için, yargılama dili olan Türkçeyle
ülkemizde yeterince kendisini ifade edemediğini beyan etmesi gerekir. Yani
bir ülkede yargılama dili eğer egemenliğin bir parçasıysa
ve kişinin savunma yapabilmesi de savunma hakkının, adil yargılanma
hakkının bir parçasıysa, bu konudaki bütün
tartışmaları bitirecek en temel çözüm, kişinin
beyanında Evet, ben Türkçe bilmiyorum, yeterince Türkçe bilmiyorum.
Başka şekilde kendimi ifade etmek istiyorum. demesinin yeterli
olacağı bir uygulamayı, bir düzenlemeyi yapmaktı. Bu konuda
kanun teklifi verdik, ancak maalesef, komisyon aşamalarında
değişiklik teklifimiz kabul edilmedi. Daha sonra, bu
ikazlarımızın belki etkisiyle, metinden Türkçe bildiği
hâlde kelimeleri çıkarıldı Genel Kurula gelirken, ama aynı
kurgu devam ediyor. Yani kişinin dili tartışma konusu
yapabileceği bir sakatlık metinde devam ediyor. Kaygılar
buradan, sıkıntılar buradan.
Sorun savunma hakkı
mı? Sorun kişinin kendi savunmasını rahatça
anlayabildiği ve anlatabildiği dilde yapması mı? Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 6ncı maddesi kişinin
anlayabildiği ve anlatabildiği dilde savunma yapmasını esas
mı alıyor? O zaman, buyurun Yeterince Türkçe bilmediğini beyan
eden kişiye bedeli devlet tarafından karşılanmak suretiyle
tercüman tayin edilir. diyelim, bu hakkın kötüye kullanılmasına
da müsaade etmeyelim, teklifimizde olduğu gibi Bu hak kötüye
kullanılamaz. diyelim. Şu veya bu şekilde bunu esnetmeye
çalışıp, bunu yine siyasetin bir parçası hâline getirmeye
çalışan anlayışlara da imkân vermeyelim, fırsat
vermeyelim diye bir önerge verdik, kabul edilmedi.
Değerli
arkadaşlar, gelinen bu şekliyle problem çözülmüş değildir.
Gelinen bu şekliyle artık hâlâ aynı sıkıntı devam
etmektedir ve problemi çözen değil, büyüten bir uygulamayla
karşı karşıyayız ve bu sebeple bu düzenlemeye
karşı çıkıyoruz.
Bir başka önemli
nokta: Getirilen düzenlemeyle, soruşturma aşaması ile
kovuşturma aşamasında farklılık getirilmiştir.
Daha önceden de devam eden süreçte soruşturma aşamasında
kişinin kendisini ifade edebilme, Türkçe bilmediğini beyan eden
kişinin, soruşturma aşamasında bu haktan yararlanabilme
imkânı da ortadan kaldırılmıştır.
Değerli
arkadaşlar, bu çerçevede, maddeler üzerinde görüşme
yapılırken de temel yaklaşımımız şudur,
değişiklik önerisi yine verilecektir:
1) Resmî dilin Türkçe olduğunu
tartışmayacağız.
2) Yargılama dilini
tartışmaya açacak bir düzenleme yapmayacağız.
3)
Kişinin Türkçe bilmediğini beyan etmesi hâlinde, o kişinin
kendisini ifade edebileceği şekilde tercümandan yararlanma
imkânını sağlamak durumunda kalacağız.
Değerli arkadaşlar, bakın,
Türkiye uzun zamandan bu yana savunma hakkı ihlalleriyle karşı
karşıya. Her alanda çok ciddi biçimde savunma hakkının
ihlal edildiği bir hukuk süreci, soruşturma ve kovuşturma süreci
yaşıyoruz. Bunun tek sebebi yargının doğrudan doğruya
siyasallaşmasıdır, yargının doğrudan doğruya
siyasetin kontrolü altına girmesidir. Bundan kaynaklanan ciddi problemler
yaşıyoruz. Düzeltilmesi gereken birçok husus var. Hazır bu konu
gelmişken bu hususların da düzeltilmesi gerektiğini komisyon
aşamalarında ifade ettik.
Bakın, bir gizli tanık terörü var
Türkiyede. Gizli tanık, hukuk sistemine engizisyonun armağan
ettiği bir sistemdir. Engizisyon mahkemelerinde tanıklar perdenin
arkasında dinlenirdi, Orta Çağ hukukudur. Perdenin arkasında
dinlenen tanığın kim olduğunu sanık bilmez. Bugün
gizli tanık uygulamasında yaşananlar bundan farklı
değildir. Gizli tanıkta tanığın ne sesini ne
görüntüsünü ne kim olduğunu anlaması mümkün değil
sanıkların. Kişiyle husumeti var mı yok mu, gerçekten
doğru söylüyor mu söylemiyor mu, bunu test edebilme imkânı olmadan
bir davayı gizli tanık üzerine kuran soruşturma ve
kovuşturma sürecinden adalet çıkmaz. Bu süreçten adalet değil,
sadece ve sadece cinayet çıkar, hukuk cinayeti çıkar, başka bir
şey çıkmaz. Bu gizli tanık uygulamasına son verelim
istedik, bunlarla ilgili getirdiğimiz değişiklik teklifleri de
kabul edilmedi.
Değerli
arkadaşlar, delillerin en çok tartışılan konulardan birisi
sahte delillerle yapılan soruşturmalarda sahte gerekçelerle kurulan
hükümler. Son dönemde bunu çok yakından görüyoruz. Delillerin
sahteliğini tartışmayan bir yargılama süreci var.
Bilirkişi incelemesi yapmadan, birbiriyle çelişen delilleri,
birbiriyle çelişen raporlardaki çelişkiyi gidermeden hüküm kurulup
müebbet hapis on beş yıl, on sekiz yıl, on üç yıl hapis
cezasına çarptırılan sanıklar var, hükümlüler var. Böyle
bir süreçte adalet olmaz. Bilirkişi incelemesi ve delillerin
sıhhatini sağlayacak düzenlemelerle ilgili öneriler verdik, bunlar da
kabul görmedi.
Sayın
milletvekilleri, duruşma yasağıyla sanığın
duruşmadan men edildiği, avukatının duruşmaya
sokulmadığı bir yargılamada savunma hakkının
güvence altında olduğundan bahsetmek mümkün mü? Şunu
unutmayalım: Hepimize bir gün savunma hakkı ve hukuk lazım
olabilir. Bugün bana değilse benden sonrası tufan. deyip Kimin
başına, ne gelirse gelsin. sorumsuzluğuyla hiç kimsenin hareket
etmesi mümkün değil. Bakın, ne olursanız olun, kim
olursanız olun bir gün mahkeme önüne sanık olarak çıkmak herkes
için mümkündür. Onun için yapacağımız en önemli nokta savunma
hakkı ihlallerini ortadan kaldıracak ve savunma hakkını
güvence altına alacak uygulamaları hayata geçirmektir.
Türk yargı
pratiği savunma hakkının ihlal edildiği değil,
düzeltiyorum, Türk yargı pratiği savunma hakkının yok
edildiği bir yargı pratiğine dönüşmüştür ve bu
çerçevede Türkiye uluslararası kuruluşlar içerisinde hukuka
saygı ve hukukun üstünlüğü konusunda Ugandanın dahi gerisinde
kalmıştır. Ugandanın dahi gerisindeyiz hukukun
üstünlüğü ve hukuka saygı konusunda. Bu konuda Genel Kurul
aşamasında da çeşitli önerilerimiz olacak.
Değerli
arkadaşlar, bakın, daha üç gün önce avukatların bürolarına
hukuka aykırı olarak baskın yapıldı. Daha üç gün önce
avukatların büroları baro temsilcisi huzurunda, avukatların
huzurunda, doğrudan doğruya savcıyla aranabilecekken, bütün bu
hukuki güvenceler yok sayılarak, baskın yapılarak arandı.
Avukatlara saldırının bu kadar
meşrulaştığı; meşrulaşmadığı,
açıkça bu ihlallerin açık açık yürütüldüğü bir ülkede
savunma hakkından bahsetmek, bahsedebilmek mümkün mü?
Dün 42 tane genç
İskenderunda gözaltına alındı. 42 tane gencin
İskenderunda gözaltına alınma sebebi, onların sadece ve
sadece yurtsever olmaları, antiemperyalist olmaları, bu topraklara
yabancı çizmelerinin gelmesine itiraz ediyor olmaları. Hani bir dönem
6ncı Filoya karşı mücadele eden gençlik ruhu vardı ya,
işte o gözaltına alınan 42 tane gencin yüreğinde hâlâ
6ncı filoya karşı direnen gençlerin mücadeleci ruhu var.
Onları tebrik ediyorum, alınlarından öpüyorum hepsini. (CHP
sıralarından alkışlar) E, tabii, o dönemde 6ncı filoya
direnen gençlere karşı da Müslümanlık adına onları
boğazlamak için üzerlerine yürüyenler vardı. Aynı şekilde,
kendilerini öyle tarif edenlerle Amerikancıların ittifakını
yine yaşıyoruz Türkiyede, yine böyle bir ittifakla karşı
karşıyayız ama ne mutlu ki o inançla mücadele eden gençlerin
ruhu ve mücadele azmi de devam ediyor.
Değerli
arkadaşlar, bakın, bir tane yargıç çıktı,
açıklama yaptı, diyor ki
Oktay Kubana -gazetede çıktı,
yazdılar- emir gelmiş, Ankaradan, talimat vermişler,
demişler ki: Bunları tutuklamazsan, bu askerleri tutuklamazsan seni
perişan ederiz, sana şunu yaparız, bunu yaparız. Önüne
gelen dosyayı hukuk vicdanı kabul etmemiş ve dönmüş bütün
bu tehditlere rağmen hukukçu olarak vicdanının sesini
dinlemiş ve ona göre hareket etmiş -başına gelecek
şeylerden çekinmeden- ve o hâkimi sürmüşler görevinden, etmedik eziyet bırakmamışlar. Ama,
tarihe not düşüyorum, vicdanı olan hâkimlerin önünde saygıyla
eğiliyorum, ne yaparsanız yapın hukuk er geç hâkim olacak.
Hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Karatepe dosyasında da tarihe not
düşmüştünüz Bülent Bey. Hiç kafanızı yormayın.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.46
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.00
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju
ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56ncı Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
365 sıra
sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası, Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Murat Bozlak, Adana Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA MURAT BOZLAK (Adana) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geneli üzerinde
konuşmak üzere Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Sayın Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarı, Ceza Usul Yasası
ile Ceza İnfaz Yasasında değişiklik öngörmektedir. 15
maddeden ibaret olan tasarının sadece 1inci maddesi ile geçici 2nci
maddesi Ceza Usul Yasasıyla ilgili olup diğer maddelerin tamamı
İnfaz Yasasıyla ilgilidir. İnfaz Yasasıyla ilgili
maddeler konusunda ana muhalefet partisiyle iktidar partisi arasında
önemli sayılacak bir ihtilaf yoktur.
Üzerinde kıyamet kopartılan madde, Ceza Usul
Yasasının 202nci maddesinde kısmi bir değişiklik
öngören, tasarının 1inci maddesidir. Diğer bir deyimle,
kısıtlı da olsa ana dilde savunmayı gündeme getiren maddeye
ilişkindir.
Değerli milletvekilleri, kişinin yaşamın her
alanında ana dilini kullanması insan olmaktan kaynaklı en
doğal hakkıdır. Ana dil hakkı, temel, evrensel bir
haktır. Ana dil hakkı, yaşam hakkı yaşam hakkı
kadar kutsal bir haktır. Bu hakkın kullanımı hiçbir
kişi ya da makamın onayına, iznine, icazetine tabi tutulamaz.
Türkiyenin çok kimlikli, çok kültürlü, çok inançlı
yapısı ülkemizin zenginliğiyken 1924 Anayasasıyla birlikte
ne yazık ki ülkenin bu zenginliğine, çoğulcu yapısına
son verilmiş, Türk-Sünni kimliğine dayalı tek tip bir ulus
yaratma çabasına girişilmiştir. 1924 Anayasası ve ondan sonraki anayasalara
hakim olan tekçi anlayış sonucu yürürlüğe konulan yasalarla
Türkçe dışındaki ana diller yok sayılmış,
baskı altına alınmış, asimile edilmeye çalışılmış
ve kamusal alanın dışına itilmiştir.
Devletin özellikle de Kürt dili konusunda
hassasiyeti çok daha üst düzeyde seyretmiş, bir dönem Anayasanın
getirdiği tek tip belirlemesiyle yetinilmeyip 20 milyon Kürtün
yaşadığı Türkiye'de 2932 sayılı Yasayla Kürt
dili açık bir biçimde yasaklanmıştır. Milyonlarca
yurttaşın ana dilinin yasaklanması ne büyük bir utançtır.
Ne yazık ki bu ülkenin insanları bunu yaşamıştır.
Daha da ötesi, tam demokratik bir düzende komik sayılacak gülünç
uygulamalarla karşı karşıya
kalınmıştır. Türkçe bilmeyen yurttaşa Türkçe
öğreteceğiz diye özel kampanyalar hazırlanıp uygulamaya
konulmuştur. İlkokul öğrencilerinin öğretmenleri
tarafından sınıfta, okulda, sokakta, hatta evde ana
babasıyla Kürtçe konuşmasına yasak konulmuştur. Küçücük
çocukların muhbir olarak kullanılmalarından dolayı ileride
uğrayacakları travmalar düşünülmeden hocaların
görevlendirdiği muhbir öğrencilere, ilkokula giden öğrencilerin
evlerinde anneleriyle, babalarıyla, kardeşleriyle Kürtçe konuşup
konuşmadığının tespiti için pencere diplerinde kulak
misafirliği yaptırılmıştır. Bu yolla, evlerinde
dahi Kürtçe konuştukları için küçücük çocuklar öğretmenleri
tarafından kendilerine şiddet uygulanarak
cezalandırılmışlardır. Bu küçücük muhbirlerin
mağdurlarından biri de benim. Evde Kürtçe konuştum diye
öğretmenim bana dayak atmıştır.
Değerli arkadaşlar, bu ülkede
Vatandaş Türkçe konuş kampanyaları özel olarak
yürütülmüştür. Türkçe konuş çok konuş sloganlarıyla bu
ülkede ırkçı kampanyalar düzenlenmiştir. Kürtçe şarkı
dinlemek bölücülük propagandası olarak yargılama konusu
yapılmıştır. Daha düne kadar Kürtler ana dillerinde
şarkıyı, türküyü gizli gizli dinliyorlardı. Aramalarda ele
geçirilen aşk türküleri suç delili sayılıyordu. Türkçe bilmeyen
Kürt annesi güç bela gittiği ceza evinde ziyaret ettiği
çocuğuyla bir kelime dahi konuşmadan geri gönderiliyordu. HADEP Genel
Başkanıyken Mardin ili Derik ilçesinde halka hitaben
(X) Derikliler dediğim için
yargılandım. Bir tek kelime Kürtçe kullanmanın suç
sayıldığı dönemlerden geçtik. Kürt dili üzerindeki devletin
yasaklayıcı tutumu hâlâ ne yazık ki devam etmektedir.
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, Kürt halkı, dili ve kültürü
üzerindeki bütün yasaklara, baskılara, asimilasyon politikalarına
şiddetle karşı çıkmış, hiçbir zaman da
kabullenmemiştir. Bu baskıcı ve yasaklayıcı zihniyete
karşı Kürt halkı dün de, bugün de yaşamın her
alanında ana dilini ve kültürünü savunmuş, bu konuda yapılan
haksızlıklara karşı sokakta da, cezaevinde de, mahkemelerde
de direnmiştir. Kürt dili ve kültürü üzerindeki yasakların
kısmen kaldırılması, inkârdan kısmen vazgeçilmesi,
devletin Kürt dili ve kültürüne ilişkin zihniyet
değişikliğinden kaynaklanmayıp tamamen Kürt
halkının ağır bedeller ödeyerek bu konuda yürüttüğü
demokratik mücadelesinin bir sonucudur, gelip geçen hükûmetlerin bir lütfu asla
değildir. Devletin bu konudaki zihniyetinde köklü bir değişim
olmamıştır. Özü itibarıyla devlette bu zihniyet hâlâ devam etmektedir. Ne yazık ki BDP
dışındaki muhalefet partileriyle iktidar partisi katı bir
şekilde bu zihniyetin temsilini yapmaya devam etmektedirler.
Tasarının Parlamento gündemine geldiği andan itibaren
tasarının görüşüldüğü İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu, Adalet Alt Komisyonu ve Adalet Komisyonunda
kıyametleri kopartan ana muhalefet partisi, tasarının
yargılama dilini değiştirmediğini, çift dilliliği
getirmediğini, Anayasaya aykırı olmadığını,
üniter devlet yapısını bozucu bir düzenleme
olmadığını bildiği hâlde Kürt diline karşı
olan tutucu ve ona ana dil hakkını yok sayan yaklaşım ile
gerçekleri çarpıtarak kamuoyunu yanıltmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Kürt sorunu Türkiye'nin en temel ve acil çözüm bekleyen
başat sorunudur. Rahmetli Özal aynen şunu söylüyor: Kürt meselesi
çözülmeden büyük devlet olamayız. Daima ayağınızın
altında bir taş, sizi götürmez bir tarafa. Birçok taraftan şu
veya bu şekilde gagalanırsınız. Türkiyenin büyümesini,
gelişmesini düşünen herkes bunun çözülmesi için yardımcı
olmalıdır. Bu iş artık vatan, millet, Sakarya
söylemleriyle çözülmez. Mantıklı, geçerli, değişen dünya
şartları içerisinde çözümümüzü oturtmamız lazım.
Rahmetli Özalın
dediği gibi Kürt sorunu Türkiyenin en temel ve acil çözüm bekleyen
başat sorunudur. Bu sorun siyasi, hukuki ve insani boyutları olan
devasa bir sorundur. Elbette ki çözümü de siyasi olacaktır, politik
olacaktır. Çözümü anayasal ve yasal bazda ciddi değişiklikler
getirecektir. Sıradan, Ceza Usul Yasasının bir tek maddesinde
yapılacak bir değişiklikle çözülecek bir sorun değildir.
Kürtlerin ana dillerinde savunma hakkından bahsettiği için bu madde
değişikliği ile kıyameti koparanlar, Kürt meselesinin
çözümü masaya yatırıldığında acaba ne yapacaklar,
işin doğrusu merak ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, tasarı Kürt sorununu çözmeye yönelik bir tasarı
değildir, tasarıyı getiren Hükûmetin de böyle bir iddiası
yok.
KCK davalarında
yargılanan sanıklar ana dillerinde savunma talebinde bulunmuş,
mahkemeler de bu talebi kabul etmemiş, sanıklar ana dilde savunma
yapma noktasında direnince birçok mahkemede yargılamalar
tıkanmış durumdadır. Keza, kısa bir müddet önce
cezaevlerinde yaşanan açlık grevlerinde dile getirilen taleplerden
biri de ana dilde savunma idi. Hükûmet tasarı ile yaşanan
tıkanıklığı gidermek istiyor, somut bir olayı
kendisince aşmaya çalışıyor. Tasarı, bize göre, son
derece kifayetsiz, yetersiz, eksik; ana dilde savunmaya ilişkin
kalıcı, köklü, dört başı mamur bir çözüm getirmeyen, sadece
karşı karşıya kalınan somut bir durumu aşmaya
yöneliktir. Bu anlamda da canıgönülden desteklediğimiz bir
tasarı asla değildir. Küçük, somut bir duruma çözüm getireceği
ve açlık grevlerinin riskli bir noktaya geldiği bir dönemde gündeme
getirilen bu küçücük adımı da önemsedik.
Değerli
milletvekilleri, tasarının uluslararası boyutu ile iç hukuktaki
boyutuna kısaca değinmek istiyorum: 24 Temmuz 1923 yılında
imzalanıp Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen Lozan
Anlaşmasının 39uncu maddesi aynen şöyledir: Madde 39
Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk uyrukları,
Müslümanların yararlandıkları aynı yurttaşlık
hakları ile siyasal haklardan yararlanacaklardır.
Türkiyede oturan herkes,
din ayrımı gözetilmeksizin kanun önünde eşit olacaktır.
Din, inanç ya da mezhep
ayrılığı hiçbir Türk uyruğunun yurttaşlık
haklarıyla siyasal haklarından yararlanmasına, özellikle kamu
hizmet ve görevlerine kabul edilme, yükseltilme, onurlanma ya da çeşitli
mesleklerde ve iş kollarında çalışma bakımından
bir engel sayılmayacaktır.
Herhangi bir Türk
uyruğunun, gerek özel gerekse ticaret ilişkilerinde; din, basın
ya da her çeşit yayın konularıyla açık
toplantılarında dilediği bir dili kullanmasına
karşı hiçbir kısıtlama olmayacaktır.
Devletin resmî dili
bulunmasına rağmen, Türkçeden başka bir dil konuşan Türk
uyruklarına mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri
bakımından uygun düşen kolaylıklar
sağlanacaktır. Lozan Antlaşmasının 39uncu
maddesinin ilk üç fıkrası, görüldüğü gibi, Müslüman olmayan Türk
yurttaşlarına hak tanımaktadır. Bu üç fıkrada
özellikle, Müslüman olmayan yurttaş belirlemesi yapılmaktadır.
Bunun nedeni de daha sonra gelen iki fıkrayı bu üç fıkradan
ayırmaktır.
39uncu maddenin dördüncü
ve beşinci fıkralarında belirtilen haklar tüm yurttaşlar
içindir. "Müslüman-gayrimüslüman ayrımı bu iki fıkrada
yapılmamıştır. Lozan Anlaşmasının 39uncu
maddesinin beşinci fıkrasında yer alan Devletin resmî dili
bulunmasına rağmen, Türkçeden başka bir dil konuşan Türk
uyruklarına mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri
bakımından uygun düşen kolaylıklar
sağlanacaktır. hükmü tam tamına doksan yıldır bu
ülkede ihlal edilmektedir.
Kürtlere ana dillerinde savunma yapma hakkı
tanımamak için bu madde hükümleri bilinerek ve istenerek
uygulanmamıştır. Lozan Antlaşmasından bugüne
değin gelip geçen bütün hükûmetler antlaşma hükümlerini ihlal
etmişlerdir. Ana dilinde savunma yapmak isteyen sanıklara bu
hakkı tanımayan hâkimler, savcılar, yargı mensupları
suç işlemişlerdir. Ana dilde savunma için başka bir
uluslararası belge aramaya gerek yok, işte size Lozan
Antlaşması. Lozan Antlaşması hükümlerine uyulmuş
olsaydı bu tasarıya gerek kalmayacaktı.
Değerli
milletvekilleri, demokratik bir adım atmak için muhakkak uluslararası
sözleşme ve anlaşmalarla bir yükümlülük altına girmiş
olmamız gerekmediği gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
Türkiye aleyhine verdiği bir ihlal kararının olmasını
aramak da doğru değildir. Bu yaklaşım, bu anlayış
son derece tutucu ve statükocu bir anlayıştır. Bu
yaklaşımla, bu anlayışla Türkiyeyi
demokratikleştirmek mümkün değildir. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi bize böyle bir yükümlülük getirmemiş. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin bu konuda aleyhimize verdiği bir ihlal
kararı ortada yok iken bu düzenlemeye ne gerek var? diyen
yaklaşım esasen Türkiyeyi küçümseyen bir yaklaşımdır,
Biz Avrupadan daha mı demokratız? diyen
yaklaşımdır.
Değerli
arkadaşlar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi asgari
hakları içermektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde
belirtilen standartların üstüne çıkmak her zaman için mümkündür,
ileri demokrasi de bu standartların üstüne çıkmakla olur. Diğer
taraftan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi meseleye dil
hakları bakımından değil, sadece adil yargılama
açısından bakan bir sözleşmedir. Bu nedenle Avrupa Komisyonu Parlamenterler
Meclisi 1201 sayılı Karar
Değerli
arkadaşlar, tasarı mevcut hâliyle büyük eksiklikler
barındırmaktadır. Tasarının 1inci maddesinde ana
dilde savunma imkânı yargılama boyunca sadece iki noktada,
iddianamenin okunmasından sonra sanığın yapacağı
savunma ve savcının esas hakkındaki mütalaası üzerine yine
sanığın yapacağı savunma için öngörülmüştür. Bu
iki hâl dışında yargılamanın diğer süreçlerinde
bu hak sanıklara tanınmamaktadır. Bilindiği gibi Ceza
Muhakemeleri Usulü Yasasına göre, yargılama, soruşturma ve
kovuşturma olmak üzere iki temel evreden oluşmaktadır.
Davanın açılıp açılmayacağının
kararlaştırıldığı savcılık ve emniyet
safhasını kapsayan soruşturma aşamasında
sanığa en iyi bildiği dilde kendisini savunma imkânı verilmemektedir.
Bu evrede tanınmayan bir hakkın bundan sonraki aşamada
tanınması yargılama bütünlüğü açısından ve adil
yargılanma ilkesi açısından sakıncalıdır. Bu
hakkın yargılamanın tüm aşamalarında
tanınması gerekir. Yargılamanın kovuşturma evresinde
de bu hakkın kovuşturmaya ilişkin tüm işlemlerde
tanınmaması önemli bir eksikliktir.
Ceza muhakemesi esas
itibarıyla sözlü usule tabi olmakla birlikte yazılı savunma
pratikte en çok başvurulan, özellikle de yargılama
sırasında bilirkişi raporları ve tanık beyanlarına
karşı kullanılan bir yöntemdir. Bu bakımdan sözlü savunmada
tanınan bu hakkın yazılı savunmada tanınmaması
ayrı bir eksikliktir. Tercüman ücretinin devlet tarafından
karşılanmaması, bu imkândan parası olanların istifade
etmesi, parası olmayanların mağdur olmasına yol
açacağı gibi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine de
aykırıdır. Keza bu hakkın yargılama sürecini uzatmaya
matuf olarak kullanılamayacağı gerekçesiyle hâkime takdir
yetkisi tanınması bu yetkinin keyfî olarak kullanılması
ihtimaline de açıktır. Bu hakkın kullanılıp
kullanılmayacağı tamamen sanığın iradesine
bırakılmalıdır.
Hapis cezasının
infazının ertelenmesine ilişkin değişiklik içeren
tasarının 3üncü maddesiyle infaz sisteminde iyileştirme
değil, suç tipi ayrımı yapılarak 3713 sayılı Kanun
kapsamında yer alan suçlardan hükümlü olanlar aleyhine özel bir düzenleme
öngörülmektedir. Tasarıyla, 3713 sayılı Kanun kapsamında
yer alan suçlardan hükümlü olan gebe kalanlara negatif
ayrımcılık yapılmış ve bu kişilerin ceza
infaz kurumunda kalarak geçici de olsa infazlarının ertelenmesi
engellenmiştir. Bu durum analık haklarıyla çocuk hakları
bakımından yeni bir ihlal yarattığı gibi açık bir
ayrımcı muameleye de yol açıcı niteliktedir.
Tasarı metninde,
maruz kaldığı ağır bir hastalık veya
sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında
hayatını yalnız idame ettiremeyen mahkûmların -toplum
güvenliği bakımından- cezasının infazının
iyileşinceye kadar geri bırakılması, cezaevi
yöneticilerinin, sanığın toplum güvenliği
bakımından tehlike teşkil edip etmeyeceği kanaat ve
kararına bağlanmış olması da bu hakkın
kullanılmasını ciddi anlamda engelleyici, hatta ortadan
kaldırıcı niteliktedir. Bu hakkın kullanımı
cezaevi idaresinin takdirine bırakılmayıp rapor tek
başına yeterli sayılmalıdır.
Tasarının 4üncü
maddesinde yapılan değişiklik infazda iyileştirme
değil, mevcut maddeden geriye gidilerek infaz rejimini daha da
ağırlaştırmaktadır. Erteleme talebinin kimi suçlar
için, özellikle de 3713 sayılı Kanun kapsamına giren suçlar için
kabul edilmeyeceğinin öngörülmüş olması eşitlik ilkesine
aykırı olduğu gibi, mahpusların işledikleri suçlar
bakımından farklı infaz rejimlerine tabi
tutulmayacağına ilişkin Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun
kararlarına da aykırıdır.
Tasarı ile 5275 sayılı
Kanunun 51inci maddesinde yapılan değişikliklerin ödüllendirme
olarak kabul edilmesi pratikte olumsuz sonuçlar yaratacak niteliktedir.
Ödüllendirme yolu, ödülü verecek olan kurum mensuplarının hükümlüler
üzerinde tahakküm oluşturmasına, başka bir deyimiyle pratikte
çokça başvurulan itirafçılığın
yaygınlaştırılmasına yol açacak niteliktedir.
Belirttiğimiz eksiklerin sayın Genel
Kurulca giderilmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Recep Özel, Isparta milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP ÖZEL
(Isparta) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım.
Getirilen düzenleme muhalefet cephesinde
büyük bir haksız
eleştiriye maruz kalmaktadır. Peki, bu eleştiriler yerinde mi,
endişe yerinde mi? Eleştirilerde haklılık payı var
mı?
Herhâlde daha önce de, buna benzer
düzenlemelerde olduğu gibi, muhalefet yine Türkiye bölünüyor., Üniter
yapımız tehlikeye giriyor., Taviz veriliyor. gibi söylemlerde hep
bulundu. Peki, bunların sonucunda netice ne oldu? Türkiye Cumhuriyeti daha
da güçlendiği gibi daha sağlam temellere kavuştu. Öyle, korku
cumhuriyeti ve korku imparatorluğu ile bir yere varmamız mümkün değildir.
Bizler Osmanlı torunlarıyız.
Bütün tebaasına bütün imkânları ve hakları en geniş manada
vermiş ve asırlar boyunca kardeşlik hukuku içerisinde
sürmüş bir devlet tecrübesine sahibiz.
Sanki, mahkemelerde Türkçe
dışında hiçbir dil kullanılmıyordu, sanıklar
sadece Türkçe kullanmak zorundalardı.
Devletimizin resmî dili Türkçedir,
yargılama dili de Türkçedir ve hep böyle kalacaktır. Bundan kimsenin
en ufak bir şüphesi olmasın.
Şu anda öyle bir tablo çiziliyor ki,
mahkemelerde, Türkçe bilmeyen Kürt vatandaşlarımız sanki hiç
Kürtçe konuşmuyorlar, Kürtçe savunma yapmıyorlar. Böyle bir şey
yok. Türkçe bilmeyen vatandaşlarımız veya yabancı
uyruklular kendi ana dillerinde ifadelerini veriyor, savunmalarını
yapıyorlar.
ENVER ERDEM (Elâzığ) Sorun ne?
RECEP ÖZEL (Devamla) Tercüman
vasıtasıyla bunlar Türkçeye çevrilip dosyalarına giriyor.
Şimdi getirilen bu yeni düzenlemeyle farklı bir şey mi geliyor
acaba? İnanın hiçbir şekilde farklı bir düzenleme gelmiyor.
SİNAN OĞAN
(Iğdır) Niye getiriyorsun o zaman? Madem farklı bir şey
getirmiyor, niye getiriyorsun?
RECEP ÖZEL (Devamla)
Açıklayacağım şimdi niye getirdiğimizi.
SİNAN OĞAN
(Iğdır) Yani KCKnın tehdidine boyun mu eğiyorsunuz?
RECEP ÖZEL (Devamla)
Şu anda devam eden birtakım yargılamalar sanıkların
ifadesi alınamadığından dolayı kilitlenmiş
durumda. Sanıklar kendi dillerinde ifade vermek istediklerini ve kendi
dillerinde savunma yapacaklarını söylemişlerdir. Mahkemeler,
sanıkların bu taleplerinin karşılanmasında şu
anda yürürlükte bulunan mevzuat anlamında herhangi bir engel
olmamasına rağmen, maalesef bu talepleri yerine getirmemiş ve
yargılamalar neredeyse kilitlenmiş ve ilerleyememektedir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Balyozda da öyle oldu. Balyozda niye söylemediniz? Dürüst
değilsiniz. İşinize geldiği zaman
RECEP ÖZEL (Devamla)
İşte, uygulamadaki bu aksamayı gidermek amacıyla işbu
düzenleme yapılmaktadır. Düzenleme ile aslında mevcut
-yürürlükte bulunan- mevzuata göre çözümlenebilecek bir mesele daha açık,
daha sarih bir ifade kullanılarak kaleme alınmış ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 202nci maddesine fıkralar
ilave edilerek iddianamenin okunması ve esas hakkında mütalaanın
verilmesi üzerine sanığa sözlü savunmasını kendisini daha
iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde yapabilme
imkânı getirilmektedir. Bu imkândan faydalanmak isteyen sanıklar
tercüme giderlerini kendileri karşılayacak olup tercüme hizmetleri
adli yargı adalet komisyonları tarafından düzenlenen listelerden
oluşturulacaktır. Böylece de tercüme hizmetleri bir düzene ve
kaliteye kavuşmakta, yargı hizmetlerinde daha iyi hizmet edecek bir
yapı oluşturulmaktadır.
Türkiye çok farklı
etnik topluluklardan oluşup toplumda sınıfsal
farklılıklarımız var, cinsiyete dayalı
farklılaşmalarımız var, siyasal pozisyonlar var, ideolojik
pozisyonlar var, dinî farklılıklar var. Bu
farklılıkları ille de problem olarak tanımlamak da
gerekmiyor. Bir de etnik farklılıklar var. Bu etnik
farklılıkların toplumsallaşması ve siyasete
yansıma biçiminde problem var, sıkıntı var. Bunlar
karşısında AK PARTİ iktidara gelene kadarki hâkim
yaklaşım bizatihi bu farklılıkların bir problem olarak
algılanması, dolayısıyla inkâr veya bertaraf edilmesi
şeklinde tecelli etmiştir.
Bugün ise -Türkiye
farklı etnik topluluklardan oluşuyor- bu etnik toplulukların
adını koymak gerekir. Adını koyduğumuz bu etnik
toplulukların etnik temelde tanımlanmış ferdî ya da
kolektif düzeyde birtakım hakları olabilir. Biz bu hakları ulus
devletin üniterliğine ve değişmezlerine asla zarar vermeden tanımak
istiyoruz ve böylece, bir toplumsal barış sağlamak, Türkiyenin
kanını emen, kaynaklarını sömüren, toplumsal
barışı tehdit eden terör problemini ortadan kaldırmak
istiyoruz. Şiddeti bir problem çözme metodu olarak da kabul etmiyoruz
çünkü şiddet hangi amaçla ve hangi gerekçeyle olursa olsun demokratik
siyasetin kabul edemeyeceği bir araçtır. Daha doğrusu, siyasetin
hiçbir şekilde aracı değildir.
Hiçbir etnik gruba özel
bir hak verilmemeli, bu topraklardaki herkese temel hak ve özgürlükler eksiksiz
verilmelidir. Temel hak ve özgürlük bağlamında tanınan bir hak böyle
görülerek verilmediği zaman ya da vaktinde verilmemiş bir hakkın
geç teslimi olarak eğer topluma anlatmazsak bunun bir kesim
tarafından taviz olarak algılandığı görülmektedir.
Hâlbuki bu bir taviz veya lütuf değil bir haktır ve hakkın
zamanında teslim edilmesi de gerekmektedir. Eğer bir topluluğun
basit bir hakkı dahi zamanında teslim edilmemişse daha sonra çok
büyük talepler ve meselelerle karşı karşıya gelinir ve bu
durumda, o haktan talep edenlerin temsilcileri genelde bu hak ihlalini gerekçe
kılarak taraftar toplayan fanatik yapılanmalar
oluşturabilmektedir.
Bunu sadece 202nci
maddede yapılan değişiklikle inhisar etmeyi görüşmekte
olduğumuz tasarıya da biraz haksızlık olarak algılamak
gerekir. Zira, yapılan değişiklik ile 5275 sayılı Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 16ncı
maddesinde düzenlenen hapis cezasının infazının
hastalık nedeniyle ertelenmesi hâllerine yeni bir erteleme nedeni
getirilmektedir. Yürürlükteki düzenlemeye göre, ceza infaz kurumunda mahkûmun
hastalığının mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike
teşkil etmesi hâlinde hapis cezasının infazı mahkûm
iyileşinceye kadar geri bırakılmaktadır. Bu düzenlemeye
ilave olarak eklenen yeni bir fıkra ile ağır bir hastalık
veya sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında
hayatını yalnız idame ettirememe hâli de infazın
ertelenebilmesi nedenleri arasına alınmaktadır. Bu gerekçeyle,
infaza ara verilmesi, ertelenmesi, geri bırakılması için
cumhuriyet başsavcılığınca hükümlünün toplum
güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı
değerlendirilmesinin yapılması gerekmektedir.
Diğer bir düzenleme
ise
Yürürlükte bulunan hükümlere göre üç yıl ve daha az süreli hapis
cezaları için öngörülen erteleme miktarı, kasten işlenen
suçlarda üç yıl, taksirle işlenen suçlarda ise beş yıl veya daha az süreli hapis
cezaları bakımından düzenlenmekte, mevcut altı aylık
erteleme süresi en fazla iki yıla çıkarılmaktadır. Erteleme
her defasında bir yılı geçmemek üzere en fazla iki kez
uygulanabilecektir. Erteleme yapılabilmesi için hükümlünün çağrı
üzerine gelmesi ve talepte bulunması gerekmektedir. Erteleme kararı
cumhuriyet başsavcılıkları tarafından verilecektir.
Erteleme imkânından terör suçlarından mahkûm olanlar, örgüt faaliyeti
çerçevesinde işlenen suçlardan mahkûm olanlar, cinsel dokunulmazlığa
karşı işlenen suçlardan mahkûm
olanlar, mükerrirlere özgü infaz rejimi uygulanmasına karar
verilenler ve disiplin veya tazyik hapsine mahkûm olanlar bu haktan
faydalanamayacaklardır. Bu düzenlemeyle, yürürlükteki cezasının
infazı, hükümlü ve ailesi için mahkûmiyetin amacı
dışında ağır bir zarara neden olacağı
anlaşılma gerekçesi kaldırılmakta, mahkûm hiçbir gerekçe
göstermeden, yukarıda belirtilen hapis cezaları sınırlı
olmak üzere erteleme talebinde bulunabilecektir.
Yürürlükte bulunan
düzenleme zorunlu ve çok ivedi hâllerde cumhuriyet
başsavcılığınca altı ayı geçmeyen sürelerle
infaza ara verebilmektedir. Getirilmekte olan yeni düzenlemeyle, zorunlu ve çok
ivedi hâller arasına ana, baba, eş veya çocuklarının ölümü
veya bu kişilerin sürekli hastalık veya malullükleri nedeniyle
ailesinin ticari faaliyetlerinin
yürütülebilmesinin imkânsız hâle gelmesi durumu da eklenmektedir.
Yürürlükte bulunan
düzenlemede üç yıldan fazla hapis cezalarının infazı için
doğrudan yakalama emri çıkarılmaktadır. Değişiklikle
üç yıllık sınır kasten işlenen suçlarda korunmakta, taksirle işlenen
suçlarda ise beş yıla çıkarılmaktadır.
Ceza infaz sistemindeki
ödüllendirme sisteminin esas ve usulleri tüzükle belirlenmekte iken, bu kez
ödüllerin ne olduğu yasa maddesinde bizzat sayılmaktadır.
Getirilen yeni ödül sistemindeki uygulama ile kapalı ceza infaz
kurumlarında bulunan evli hükümlülerin eşleriyle ceza infaz kurumu
idaresinin yakın nezareti
olmaksızın mahrem bir şekilde görüşme yapması ödül
olarak düzenlenmektedir. Bu düzenlemede evli hükümlüler en geç üç ayda bir kez
olmak üzere, üç saatten yirmi dört saate kadar bu imkândan
faydalanabileceklerdir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öte yandan çocuk hükümlüler de ana ve babasıyla veya
vasisiyle kurum ya da eklentilerinde en geç iki ayda bir kez olmak üzere üç
saatten yirmi dört saate kadar ceza infaz kurumu personelinin yakın
nezareti olmaksızın aile görüşmesi yapabilecektir.
SİNAN OĞAN (Iğdır)
Apo da yapacak mı görüşmeyi?
RECEP ÖZEL (Devamla) Ödüllendirme
sisteminin usul ve esasları ile bu ödüllerden yararlanmanın kapsam ve
şartları suç türleri dikkate alınarak yönetmelikle
belirlenecektir.
Yapılan yeni değişiklikle
açık ceza infaz kurumundan ayrılan hükümlülerin nakillerinde kurum
görevlisi olmaksızın kendilerinin açık ceza infaz kurumuna
gitmeleri sağlanmaktadır.
Yürürlükteki mevzuata göre açık ceza
infaz kurumunda bulunan hükümlülere aileleriyle bağlarını
sürdürmelerini ve güçlendirmelerini ve dış dünyaya
uyumlarını sağlamak amacıyla yılda en çok 3 kez izin
verilmekteyken işbu tasarıyla, izin hakkı 4e
çıkarılmaktadır.
Ayrıca, tutuklu ve hükümlülerin ana,
baba, eş, kardeş veya çocuğunun ölümü hâlinde veya bu
yakınlarının yaşamsal tehlike oluşturacak önemli ve
ağır hastalık hâllerinin veya deprem, su baskını,
yangın gibi felaketler nedeniyle zarara uğradıklarının
belgelendirilmesi koşuluyla verilen izinler esnasında hükümlünün veya
tutuklunun geceleyin konaklaması gerektiğinde, bu konaklama mevcut düzenlemede,
gittiği yerdeki ceza infaz kurumunda veyahut da bulunmaması hâlinde
kolluk tarafından belirlenen güvenlikli bir yerde, bu da genellikle
karakol veya nezarethane oluyordu ve hiç hoş olmayan durumlar meydana
geliyordu. Bunu bir nebze de olsun önlemek amacıyla, tutuklu veya
hükümlünün kendi evinde veya yukarıda sayılan
yakınının evinde veya güvenli görülen başka bir yerde konaklamasına,
gidilen yerin valisi karar verecektir.
Bir başka düzenleme ise,
mevzuatımızda infaz süresi kapalı ceza infaz kurumunda geçirilen
süre, açık ceza infaz kurumunda geçirilen süre ve koşullu
salıverilme tarihi ile bihakkın tahliye tarihi arasındaki süre
olmak üzere üç aşamadan oluşmaktadır.
Denetimli
serbestlik tedbiri uygulanarak cezaların infazı, belirli
şartları taşıyan hükümlülerin topluma uyum
sağlamalarının kolaylaştırılması ve yeniden
suç işleme risklerinin azaltılması için kişiye göre
belirlenmiş denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle,
koşullu salıverilme tarihinden belirli bir süre önce ceza infaz
kurumundan salıverilmelerini ifade etmektedir.
5275
sayılı Kanunun 105/A maddesine göre, hükümlülerin dış
dünyaya uyumlarını sağlamak, aileleriyle
bağlarını sürdürmelerini ve güçlendirmelerini temin etmek
amacıyla, açık ceza infaz kurumunda cezasının son altı
ayını kesintisiz olarak geçiren ve koşullu salıverilmesine
bir yıl veya daha az süre kalan iyi hâlli hükümlülerin talebi hâlinde,
cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan
kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle
infazına infaz hâkimi
tarafından karar verilmektedir.
Açık
ceza infaz kurumuna ayrılma şartları oluşmasına
karşın, iradesi dışındaki bir nedenle açık ceza
infaz kurumuna ayrılamayan veya bu nedenle kapalı ceza infaz kurumuna
geri gönderilen iyi hâlli hükümlüler, açık ceza infaz kurumuna
ayrılma şartlarının oluşmasından itibaren en az
altı aylık sürenin geçmiş olması durumunda da aynı
haktan yararlanabilmektedirler.
Getirilen
yeni uygulamayla, geçici bir süre, bu da 31 Aralık 2015 tarihine kadar,
biraz önce belirtmiş olduğum altı aylık süre
şartı aranmayacak ve bu hükümlüler, talepleri olması hâlinde,
derhâl denetimli serbestlik uygulamasından faydalanabileceklerdir.
Bu
düzenlemeyi bekleyen birçok hükümlü bulunmaktadır. Bu uygulamanın bu
hükümlüler için hayırlı olmasını diliyorum.
İnşallah denetimli serbestlikte beklenen amaç tam manasıyla
hasıl olur ve cezaevine bir daha geri dönmezler.
Yargı,
önce maddi gerçeği tam olarak ortaya çıkarmak, hükmü de buna uygun
olarak oluşturmakla yükümlüdür. Dolayısıyla sanık,
tanık ve yargının bütün süjeleri, yargılamaya dair olan her
özne, kendisini en iyi hangi dilde ifade ediyorsa öyle ifade edebilmelidir.
Aksi durumda mahkemenin gerçeği tam olarak ortaya
çıkaramayacağı, dolayısıyla eksik hüküm kuracağı
açıktır.
Adil yargılanma
hakkının ihlal edileceği gerçeği de başka bir
sorundur. Şu anda yürürlükte bulunan ve uygulanan Ceza Muhakemesi
Kanununun 202nci maddesinin (1) inci fıkrasına göre Sanık
veya mağdur meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyor ise
mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığı ile
duruşmadaki iddia ve savunmasına ilişkin esaslı noktalar
tercüme edilir. denmektedir. Bu hüküm aslında mahkemeye sanık veya
diğer öznelerin ne ölçüde Türkçe bildiklerini tespit görevi veren bir
hüküm olmayıp ifadesine başvurulan kişinin, sanığın
kendisini en iyi ifade ettiğini düşündüğü dilde yargılama
sürecine katılmasını mümkün kılan bir hak düzenlemesidir.
Türkiyede şu anda
yürürlükte bulunan mevzuata ve hukuk düzenine göre ana dilde savunma
yasağı diye bir yasak olmamasına rağmen, sanki böyle bir
yasak varmış gibi ortaya çıkan bir sorun, bir mesele var ki
olmayan sorun ve meseleyi yasal düzenlemeyle çözmeye
çalışıyoruz. Bu da Türkiyeye özgü bir durum herhâlde.
FARUK BAL (Konya) Biraz
önce konuşanı dinlemedin herhâlde, biraz önce konuşanı.
RECEP ÖZEL (Devamla) -
Bunu şu anda yargılamada devam eden mahkemeler mevcut mevzuata göre
çözme imkânları varken çözmedikleri için bizim önümüze gelmiştir,
Türkiyenin gündemine gelmiştir.
Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi asgari standartları içermektedir,
öngörmektedir. Bu nedenle, sözleşmeye taraf devletler insan
haklarının korunmasının sağlanması amacıyla
daha kapsamlı düzenlemeler yapmakta serbesttir, yapabilirler.
Dolayısıyla, tasarıyla öngörülen düzenlemeler savunma
hakkının bir gereği olarak Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinden daha ileri bir düzenleme getirmektedir. Tasarı
savunma hakkının gereği gibi hayata geçirilmesi hususunda önemli
bir adım olarak değerlendirilmelidir. Kaldı ki savunma
hakkını genişletmeye yönelik olan bu tasarı
Anayasamızın 2nci maddesinde yer verilen millî dayanışma
ve adalet anlayışı, insan haklarına saygılı olma
ve demokratik hukuk devleti ilkelerinin de bir gereğidir.
Bir defa daha tekrarlamak
istiyorum: Getirilen düzenlemeyle yargılama dili
değişmemektedir. Şüphesiz ki Türkiye Cumhuriyeti devletimizin
resmî dili ve yargılama dili Türkçedir. Tasarıdaki bu düzenlemeyle
Anayasamızdaki Hak arama hürriyeti başlığı
altında 36ncı maddesinde düzenlenen ve temel haklar ve ödevler
arasında sayılan savunma hakkının daha iyi
kullanılabilmesi ve uygulamada karşılaşılan
birtakım sorunların giderilmesine yönelik olarak savunma
hakkını güçlendirici bir adım olarak kabulü gerekmektedir.
Ayrıca tasarı, itirazlara konu edildiği gibi ana dilde savunma
hakkı tanıma amacı güden bir düzenleme de öngörmemektedir. Zira,
yurt dışında yaşayan birçok
vatandaşımızın Türk anne ve babadan dünyaya gelmesine
karşın yurt dışında doğmaları ve uzun
yıllar yurt dışında yaşamaları nedeniyle Türkçeyi
iyi kullanamadıkları gibi, Türkiyede de kendi ana dili Türkçeden
başka bir dil olmasına karşın yeterince o dile vâkıf
olmayan kişiler bakımından benzer durumlar söz konusu
olabilmektedir. Bu nedenlerden iş bu tasarıda kullanılan
kendisini daha iyi ifade edebileceği dil kavramı ana dil
kavramından daha geniş bir çerçeveyi ifade etmektedir. Bu nedenle
artık Türkiye temel hak ve özgürlükler bakımından muhtelif
uluslararası belgelerle sözleşmelerde belirlenmiş asgari
standartlardan daha üst standartları hedef almakta ve böylece bu
standartların üstündeki düzenlemelerle standartları belirlenen bir
ülke olmadığını da bu düzenlemeyle göstermektedir.
Getirilmiş olan
düzenlemenin, tasarının ülkemize, milletimize, yargı sistemimize
hayırlı olmasını diliyor, bir kez daha Mevlit Kandilinizi
kutluyorum. Hayırlı günler diliyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Şahsı adına söz isteyen Turgut Dibek, Kırklareli
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Teşekkür ediyorum Başkanım.
Tasarının tümü
üzerinde şahsım adına söz aldım değerli
arkadaşlar, sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Tabii tümü üzerinde dört
siyasi parti de grupları adına konuşmaları yaptılar.
Sanıyorum bizleri izleyen vatandaşlarımız da az çok
yasanın aslında ne için getirildiğini anlamıştır
diye düşünüyorum.
Ben şöyle
gireceğim konuya: Şimdi, mevcut uygulama, yasalarımızda,
Türk Ceza Kanununda, Ceza Muhakemesi Kanununda, Türkiye'nin taraf olduğu
uluslararası sözleşmelerde -ki bir tanesi biliyorsunuz Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi, bir tanesi Birleşmiş
Milletlerin Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi- bu konuyla ilgili mevcut
yükümlülükler -ki biz Türkiye olarak ikisine de tarafız-
mevzuatımızda bunlar ne kadar var, ne kadar yok?
Ben şimdi şöyle
düşünüyorum: Bir eksiğimiz var demek ki yani Türkiye'de bir
yanlış var. Türkiye'de vatandaşlarımız mahkemelerde,
adliyede, savcının karşısında, hâkimin
karşısında veya kolluk kuvvetlerinin karşısında
yeterince kendilerini ifade ederken bizim mevzuatımız onların
savunma haklarını yeterince garanti altına almamış ve
eksiğimiz var. Bizi izleyen vatandaşlarımız bunu öyle
düşünüyordur diye değerlendiriyorum. Bakın, bizim Ceza
Muhakemesi Kanunumuzun 202nci maddesi, mevcut (1)inci fıkra duruyor
yani (1)inci fıkra yerinde duruyor, birtakım ilaveler geliyor.
Şimdi, (1)inci fıkra Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 6ncı maddesindeki ilgili fıkra (E) ya da (F)
fıkrası olabilir, onun karşılığı. Yine,
taraf olduğumuz -az önce bahsettim- Siyasi ve Medeni Haklar
Sözleşmesi Birleşmiş Milletlerin, biz de 2000 yılında
sanıyorum taraf olmuşuz, onun da 14üncü maddesi var. O 14üncü madde
de hemen hemen benzer yükümlülüğü taşıyor, diyor ki: Mahkemede
kullanılan dili anlamıyor veya konuşamıyorsa bir kişi
tercümanın parasız yardımından
faydalandırılır. Türkiye'ye bunu da yükümlemiş.
Şimdi, (1)inci
fıkraya bakıyorsunuz, değerli arkadaşlar, hepimiz
okuduğumuzda şunu görüyoruz: Meramını anlatacak kadar
Türkçeyi bilmeyen bir kişiye mahkeme tarafından tercüman atanır
ve bedeli devlet tarafından karşılanır. diyor. Ben de
uygulamadan geldim, burada hukukçu arkadaşlarımız var, onlar da
mutlaka karşılaşmıştır, bugüne kadar bu kapsamda
yani Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası anlaşmaların
bize yüklediği yükümlülükler ve mevcut, Türkiye'deki bizim yasal
mevzuatımızdaki hükümler kapsamında bir sorunla
karşılaştınız mı? Türkiye'nin 81 ili, 7 bölgesi
yani burada arkadaşlarımız var, Güneydoğudaki illerimiz
için konuşayım, Hakkârinin herhangi bir köyündeki vatandaş,
Mardinin, Vanın, Siirtin, Bingölün bir köyündeki
vatandaşımız mahkemeye gittiğinde -adli veya cezai mahkeme-
veya bir kolluk kuvvetine gittiğinde Ben Türkçeyi bilmiyorum
Türkçeyi
bilmemesi devletin ayıbıdır. Yani bizim devletimiz
Anayasamızın 42nci maddesinin son fıkrası var, ne diyor?
Orada Eğitim ve öğretim kurumlarında Türkçeyi tüm
vatandaşlarına okutacak
Hatta orada şunu diyor: Türkçe
dışında başka bir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında
hiç kimseye ana dilini resmî dil olarak okutamazsınız. diyor, yani
bağlamış zaten. Ama devlet olarak sen eksik yapmış
olabilirsin görevini -biz Türkiye Cumhuriyeti olarak- ve
vatandaşlarımızın bir kısmı Türkçeyi bilmiyor
olabilir. Yani herhangi bir insan adliyeye gittiğinde hâkime Ben
bilmiyorum yeterince Türkçeyi ve kendimi ifade edemeyeceğim.
dediğinde neyle karşılaşıyor değerli
arkadaşlar? Derhâl tercüman tayin ediliyor mu, edilmiyor mu? Derhâl
tercüman tayin ediliyor. Hiçbir sorun var mı? Hiçbir sorun yok. Bakın,
sorun başka -yani az önce de konuşuldu- sorun ne? Yani Türkiye,
bugünkü, bugüne kadar olan uygulamalar nedeniyle, az önce bahsettiğim o
iki tane uluslararası anlaşmanın da tarafı olmamız
vesilesiyle herhangi bir mahkûmiyet kararı almış mı? Ya,
yanlış yapıyorsunuz, işte bize bu konuda birtakım
davalar geliyor ve bu davalarda Türkiyede siz vatandaşın adil
yargılanma hakkını
SIRRI SAKIK (Muş)
Bugün basında var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 65 bin
euroya mahkûm ettiği.
TURGUT DİBEK
(Devamla) -
savunma hakkını engelliyorsunuz. diye bir mahkûmiyet
kararı var mı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden
değerli arkadaşlar?
SIRRI SAKIK (Muş) Kürtçeden dolayı
65 bin euroluk mahkûmiyet var.
TURGUT DİBEK
(Devamla) Yok, yok.
Bakın, kimse kimseyi
kandırmayacak. Burada, biz
AKPnin birtakım yerlerde yapmış
olduğu anlaşmalar var, görüşmeler var. Şimdi bu
görüşmeler kapalı kapılar ardındaydı, ta ki Osloya
kadar. Yani Osloda zaten beşe kadar yapılmış.
Sayın
Başbakanı -hatırlıyorum- zaman zaman buradan da söyledim
kürsüden, özellikle referandum sürecinde, buradan da söyleniyor, Kayseri var,
Samsun var
Yani Sayın Başbakan, bunlar dile getirildiğinde Ya,
siz terör örgütüyle oturuyorsunuz, konuşuyorsunuz ve bunun meşruiyeti
nerede, yasal dayanağı nerede? diye insanlar sorguluyor. Ne
konuşuyorsunuz? Bir şey konuşuyorsanız,
çıkacaksınız, diyeceksiniz ki: Yasal dayanağı bu,
Anayasanın şu maddesi, yasaların şu maddesine göre ben
şu pazarlıkları yaparım. Vatandaş sorguluyor, bizler
sorguluyoruz, basın sorguluyor.
Başbakan şunu söylüyordu
Bunları ileri sürenler şerefsizdir. diyordu. O anda, Sayın
Başbakan bunları söylerken, gönderdiği özel temsilcileri
pazarlık yapıyordu değerli arkadaşlar. Şimdi, ben
bunları söyleyince
Ben bunları komisyonda da zaman zaman söylüyorum,
aslında söylemekten de üzülüyorum ama sizin de hoşunuza gitmiyor. O
görüşmelerde -ses kaydı veya yazılı görüşmelerde- her
şey konuşulmuş. İşte onun uzandığı
sonuç, iş buralara kadar gelmiş, arkasından neler gelecek sizler
de göreceksiniz, hep beraber göreceğiz. Yani orada -teröristlerin ismini söylemeyeyim
ama- Osloda PKKlılarla bizim devletimizin
Sayın Başbakan
diyor ya Biz görüşmüyoruz Hükûmet olarak. Kim görüşüyor? Devlet
görüşüyor, devletin yetkilileri görüşüyor. Gerçi gönderdiği
kişi o zaman Başbakanlık Müsteşar
Yardımcısıydı şu anda MİT Müsteşarı
Sayın Fidan ama başka yetkililer de var. Bakın, değerli
arkadaşlar, orada bir PKKlı diyor ki görüşmelere katılan:
Ya, bu konuları, sizden talep ettiğimiz konuları en kısa
zamanda çözmenizi istiyoruz. Peki, bizim yetkilimiz ne diyor? Okuyorsunuz veya
dinliyorsunuz Ya, sizin talepleriniz çok geniş, geniş bir skalaya
yayılmış. Yani Anayasa değişikliği var, teröristbaşının
serbest kalması var, işte ana dilde eğitim ve diğer konular
var. Yani, bunları bizim, Türkiye'de üç ayda, altı ayda, bir yılda
-hatta iki yılı da söylüyorum, üç ay, altı ay, bir yıl ve
iki yıl- mümkün değil. Ya biz bunları nasıl
geçireceğiz? Türkiye'de muhalefet var, halka nasıl
anlatacağız? diyor. Şimdi, buradan bir normal
hafızası olan ve normal zekâsı olan bir vatandaşımız
şunu sorgulayamaz mı değerli arkadaşlar: Aslında
onları kabul etmiş bizim yetkililerimiz yani bu
pazarlığı, bu görüşmeleri yapanlar, aslında PKKyla,
oradaki yetkilileriyle PKKnın bu konuları Aslında biz evet
yapacağız, yapacağız da bizim bir sorunumuz var. Bizim
sorunumuz zaman sorunu, başka bir sorunumuz yok, bizim zamana
ihtiyacımız var. demekten başka bir şey söylemişler
mi o görüşmeler içerisinde? O görüşmeler içerisinde arkadaşlar
bunlar da var, bakın, bunlar da var. Şimdi, AKPli milletvekili arkadaşlarımızın,
ben inanıyorum, şu gelen düzenlemeyi hiçbiri içine sindirmiyor, bunu
tüm içtenliğimle söylüyorum, sindirmiyor fakat siyasi bir talep, siyasi
bir düzenleme ve maalesef burada gözü budaktan sakınmama var. Yani AKP
iktidarı, Hükûmet, Başbakan, kimse artık
Geldi değil mi,
bunu geçireceksiniz. Fütursuzca bir
yaklaşım, doğru değil. Komisyonda da söyledik Bu, olmaz.
Hatta -işte, maddeler görüşülmeye başlayınca önergemiz var-
alt komisyonda önerge verdik. Bu işi çözelim; gelin, birinci fıkrayla
yeniden, sıfırdan çözelim. Gelin bu ülkede bu
tartışmayı yaratmayalım. Önergemiz çok netti. Yani
şimdi siz, birinci fıkra orada durduğu yerde duruyor,
ardından ne diyeceksiniz bu millete? Orada diyor ki Türkçe bilmeyen için
bu haklar var. Ve bu haklar tüm uluslararası anlaşmalara göre
tanınmış. Ee o zaman, Türkçe bilmesine rağmen insanlara siz
mahkemelerde istediği dili kullandırmaya kalkarsanız
Arkadaşlar,
Anayasanın 3üncü maddesi Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez
bir bütündür. Dili Türkçedir. diyor. 4üncü maddesi değişmez
diyor.
SIRRI SAKIK (Muş)
Senin Anayasan ırkçıdır, tekçidir. Ne yapalım yani, ona
mı mahkûm olalım?
TURGUT DİBEK
(Devamla) 42nci maddesinin son fıkrasını az önce söyledim;
açın, bakın. Yani Türkçe dışında hiçbir dil
eğitim ve öğretim kurumlarında okutulamaz. diyor değerli
arkadaşlar Ana dil olarak okutulamaz. diyor.
Şimdi, bu mevzuat
çerçevesinde siz, Anayasaya aykırı olan bu düzenlemeyi nasıl
geçireceksiniz buradan?
Şimdi Komisyonda -alt
komisyon, üst komisyon- konuştuk. Profesör arkadaşlarımız
geldi, hocalarımız geldiler. Bakın, bir tek bilim adamı Bu
yasa Anayasaya aykırı değildir. diyemedi. Hele hele bir komedi
yaşandı en son ana komisyonda. İzzet Hocam ve diğer
hocamız sanıyorum -Ben kendileriyle zaten burada
karşılaşmıştım- ana komisyona gelemediler,
kaçtılar. Daha doğrusu gönderildiler ki, kendilerine şu
sorulmuş: Hocam, işte ne diyeceksiniz? Vallahi biz komisyonda,
alt komisyonda ne dediysek, söyledik. Anayasanın ilgili maddeleri
değişmeden bunu yasayla yapamazsınız. Yasayla dolanarak
Anayasayı değiştiremezsiniz. Biz bunu söyleyeceğiz.
Onlara şu söylenmiş: Peki Hocam, o zaman teşekkür ediyoruz
katkılarınız için. Siz işinize bakın. denilmiş.
Biz bağırdık, çağırdık hocalar geldiler.
Bakın arkadaşlar,
Anayasaya aykırı bir düzenleme, yani bunun
Yani bir laf var ya hani
söylüyoruz zaman zaman Kral çıplak, ötesi yok. Bu düzenlemede
ısrarcı olmayın. 1inci madde dışındaki maddelere
Cumhuriyet Halk Partisi olarak
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK
(Devamla) - Sayın Başkanım, bir otuz saniye daha verirseniz
1inci madde
dışındaki maddelere bir itirazımız yok
arkadaşlar. Yani 2nci maddeye de var tabii 1le bağlantılı
olan 2nci maddeye. Diğer maddeleri biz zaten destekliyoruz. Onlarla
ilgili daha iyileştirici önergeler vereceğiz yani 5275
kapsamındaki düzenlemelerde bir sorun yok ki, biz de destek veriyoruz, MHP de destek
verecek.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Şimdi,
şahsı adına söz isteyen Hakan Çavuşoğlu, Bursa
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 365
sıra sayılı Yasa Tasarısının geneli üzerinde
şahsım adına söz almış bulunmaktayım, bu
vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, AK PARTİ olarak yola çıktığımız
tarihten itibaren Türkiyenin demografik gerçeklerini nazara alarak,
farlılıkları bir zenginlik olarak gördük. Farklı toplumsal
kesimleri reddeden tek tipleştirici, homojen bir ulus inşa etmeye
dönük, baskıcı ve inkârcı siyasi yaklaşımları
elimizin tersiyle ittik. Ülkemizin birlik ve bütünlüğünün daha fazla
demokrasi, daha fazla özgürlük ile sağlanacağını benimseyen
bir siyasi yaklaşım ortaya koyduk. Bugün artık, tabu olarak
kabul edilen ve yıllarca halının altına süpürülen sorunlar
rahatlıkla konuşulmakta, çözüme dönük adımlar atılmakta,
böylelikle çevreyle merkez arasındaki makas kapanmakta, Türkiye
normalleşirken devlet millet kucaklaşması
yaşanmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
müzakere ettiğimiz tasarı hakkındaki tartışmalar
başka bir dilde savunmaya ilişkin, Ceza Muhakemesi Kanununda
yapılan değişiklik etrafında
yoğunlaşmış ise de Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunun muhtelif maddelerinde çağdaş
ceza ve infaz hukukunun gereklerine uygun olarak, gerçekleştirilen
değişiklikler gözden kaçırılmamalıdır. Bu nedenle,
tutuklu ve hükümlüler lehine getirilen yeniliklerden bahsettikten sonra
tasarının çerçeve 1inci maddesinde öngörülen savunma konusundaki
değişikliklere değineceğim.
Sayın
milletvekilleri, tasarının yürürlüğe girmesiyle birlikte cezaevi
koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyecek
düzeyde ağır hasta ve sakat olan hükümlüler için infazın
ertelenebilmesinin yolu açılmakta, hükümlü ve tutuklulara ödül olarak
eşleriyle görüşme olanağı tanınmakta, böylelikle ceza
infaz kurumlarında bulunan yaklaşık 40 bin evli hükümlü ve
tutuklunun eşleriyle mahrem bir şekilde zaman geçirmelerine imkân
sağlanarak aile birliğinin korunması hususunda önemli bir
adım atılmaktadır.
Yine, çocuk hükümlüler
için de ana babasıyla aile görüşmesi yapabilmelerinin önü
açılarak çocukların sağlıklı gelişimine
katkı sunulmaktadır.
Diğer yandan, ölüm
veya hastalık nedeniyle mazeret izni verilen hükümlü ve tutukluların
valilik kararıyla gittikleri yerde kendi evlerinde ya da bir
yakınının evinde veyahut güvenli görülen bir başka yerde
gece konaklayabilmelerinin önü açılmaktadır.
Ayrıca infazın
ertelenmesiyle ilgili mevcut koşullar genişletilmekte, doğrudan
yakalama emri düzenlenmesinin sınırları daraltılmakta, iyi
hâlli hükümlü ve tutuklular için azami ziyaret süresi, tek kişilik odada
televizyon bulundurma gibi ödüllendirme alternatifleri getirilmektedir.
Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda yapılması
öngörülen bu düzenlemelerle bir yandan hükümlülerin dış dünyayla daha
iyi ilişki kurmaları ve toplumsal hayata uyum sağlamaları
amaçlanmakta, diğer yandan da eksiksiz demokrasi için yürüdüğümüz
yolda biraz daha mesafe katetmeyi amaçlamaktayız.
Sayın
milletvekilleri, tasarının çerçeve 1inci maddesiyle 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 202nci maddesinde
değişiklik öngörülmekte, sanığa iddianamenin okunması
ve esas hakkındaki mütalaanın verilmesi üzerine sözlü
savunmasını kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan
ettiği başka bir dilde yapabilmesine olanak sağlanmaktadır.
Öte yandan, sanık meramını anlatabilecek düzeyde Türkçe bilse
bile savunmasını kendisini daha iyi ifade ettiğini beyan
ettiği dilde yapmak istediği takdirde tercüman
masraflarının sanık tarafından karşılanması
öngörülmektedir.
Sayın
milletvekilleri, bu değişikliğin amacı savunma
hakkının genişletilmesi, Anayasanın 36ncı maddesinde
hükme bağlanan hak arama hürriyeti ve tarafı olduğumuz Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 6ncı maddesinde hükme
bağlanan adil yargılanma hakkının tam anlamıyla hayata
geçirilmesidir.
Yargı, maddi
gerçeği tam olarak ortaya çıkarmak, hükmü de buna uygun olarak
oluşturmakla yükümlüdür. Dolayısıyla sanık kendisini en iyi
hangi dilde ifade ediyorsa öyle ifade edebilmeli ki mahkeme gerçeği tam
olarak ortaya çıkarsın ve yanlış hüküm kurulması
tehlikesiyle karşılaşılmasın. Kendisine isnat edilen
bir fiil nedeniyle cezalandırma tehdidiyle sanık sandalyesinde oturan
kişi, savunmasını her türlü kaygı ve endişeden uzak,
güven içerisinde, ifade etmek istediklerinin
anlaşılmayacağı tereddüdünü taşımadan
yapabilmelidir. Böyle bir savunma ise, ancak sanığın kendisini
daha iyi ifade edebileceği bir dilde yapabilmesiyle mümkün olacaktır.
Hâl böyle olmakla
birlikte, gerekçesi savunmayı güçlendirmek olan değişikliğe
amacını aşan anlamlar yükleyerek ülke bölünecek
tezviratında bulunmak, bir kez daha ülke gerçeklerine
sırtını dönerek konuyu istismar zeminine çekmekten başka
bir şey değildir.
Sayın
milletvekilleri, öte yandan, öngörülen değişikliğin dünyanın
hiçbir ülkesinde uygulamasının bulunmadığını
ileri sürmek ülke gerçeklerine yabancı olunduğu gibi dünyada
yaşananlardan da bihaber olmaktır.
FARUK BAL (Konya)
Söyle, söyle.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) Örneğin, Kosova ve Makedonya cumhuriyetlerinde yaşayan
soydaşlarımız meramlarını anlatacak düzeyde Arnavutça
ya da Makedonca bilseler dahi Türkçe olarak savunma yapabilmektedirler.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Onların egemenlik iddiası yok, devlet olma
iddiası yok.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) Şimdi değişikliğe karşı
çıkanlara soruyorum: Yarın, Kosova ya da Makedonya Üniter
yapımız tehlikede, bölünme riski taşıyoruz iddiasıyla
bu haktan soydaşlarımızı yararlandırmak istemediği
takdirde soydaşlarımızın bu hakkını nasıl
savunacaksınız?
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Ya nereye gittin ya? Ne alakası var?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) Yanı sıra Rodosta, İstanköyde, Köstencede,
kısaca dünyanın muhtelif yerlerinde böyle bir talebi bulunan
soydaşlarımıza ne cevap vereceksiniz? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
CELAL ADAN
(İstanbul) Karıştırıyorsun sen,
karıştırıyorsun.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) Sayın milletvekilleri, öte yandan ana muhalefet partisindeki
zihin bulanıklığı, kafa
karışıklığı bu değişiklikte de kendini
göstermektedir.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Sen kendi zihnine bak!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) CHP, Ceza Muhakemesi Kanununda öngörülen bu
değişikliği Anayasaya, Anayasanın
değiştirilemez hükümlerine...
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Dolanıyorsunuz, dolanıyorsunuz!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) ...Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine
aykırı olduğundan bahisle şiddetle eleştirmekte,
öngörülen değişikliği Türkiyenin üniter yapısına bir
tehdit olarak göstermektedir. Ancak CHPnin bahsettiğimiz gerekçelerle
eleştirdiği bu değişikliğe alternatif olarak Adalet
Komisyonunda sunduğu önergesi tam bir paradoks, hatta ironik bir durumu
yansıtmaktadır.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) Anlamamışsın,
anlamamışsın.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) Bakınız, CHPnin önergesini sizlerle paylaşmak
istiyorum. CHPnin önergesinde aynen Yeterince Türkçe bilmediğini beyan
eden sanık ve mağdura bedeli devlet tarafından
karşılanmak üzere mahkemece tercüman tayin edilir. denilmekte. Yine
bu hükmün soruşturma evresinde şüpheli, mağdur ve tanıklar
hakkında da uygulanması öngörülmektedir.
ALİ İHSAN
KÖKTÜRK (Zonguldak) Devamını oku, devamını.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Bu hak kötüye kullanılamazı unutuyorsun. Hakan Bey,
hakkın kötüye kullanılmasını unutuyorsun.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) Sayın milletvekilleri, siz bir yandan tasarıda öngörülen
değişikliği bilumum üst normlara aykırı bularak
Türkiyenin üniter yapısını tehdit ettiğini iddia
edeceksiniz, diğer yandan da bu içerikteki bir önergeyi getireceksiniz.
ALİ İHSAN
KÖKTÜRK (Zonguldak) Gerekçeyi oku, devamını oku.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) Siz, bu önergeyle parti içi dengelerinizi gözeterek ikircikli bir
tavır ortaya koyabilirsiniz ancak kamuoyunu
yanıltamazsınız.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Sen devletin dengesinden bahset.
ALİ İHSAN
KÖKTÜRK (Zonguldak) Önergenin yarısını okumadın,
devamını oku.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) Zira bu önerge tasarıyla getirilen değişiklikten de
öte bir önergedir. Bir kere bu önerge mahkemeye sanığın ne
ölçüde Türkçe bildiğini tespit görevi veren bir hüküm içermemektedir. Bu
nedenle, önergeye göre, yeterince Türkçe bilmediğini sadece beyan eden ya
da Türkçe biliyor olmakla birlikte yeterince bilmediğini söyleyen veyahut
meramını anlatacak düzeyde Türkçe bildiği hâlde yeterince
bilmediğini ileri süren sanık istediği dilde yani kendisini daha
iyi ifade edebileceğini beyan ettiği dilde savunma yapabilecektir. Bu
durumda, verilen önergenin getirilen değişiklikten ne farkı var?
Hatta sizin önergenize göre sanık yargılamanın her
safhasında Türkçeden başka bir dilde savunma yapabileceği gibi
bu haktan mağdur ve tanıklar da yararlanacaktır. Üstelik,
tercüman giderleri de devlet tarafından karşılanacaktır.
İşte, bu nedenlerle CHPnin önergesi tasarıyla getirilen
değişiklikten öte imkânlar tanıyan bir önergedir. Hâl böyle
olunca CHPnin tasarıdaki değişikliği eleştirmesi ya
da karşı çıkması mümkün değildir.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye AK PARTİ ile yeni ufuklara yelken
açmıştır, Türkiye artık eski Türkiye değildir.
Türkiyeyi eski Türkiye üzerinden okuyanlar Hükûmetimizin evvelce
gerçekleştirdiği demokratikleşme reformlarına gösterdikleri
dirençlerinde nasıl ki yanılmışlar ise mezkûr
değişiklik konusunda da yanıldıklarını çok
geçmeden anlayacaklardır.
Tasarının
yasalaşmasının ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını diler, Genel Kurulu tekrardan saygıyla selamlarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Buyurun
Sayın Tarhan.
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) Sayın Başkan, hatip, grubumuza
sataştı.
BAŞKAN
Ne diye sataştı Sayın Tarhan? Ne söyledi?
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) Zihin bulanıklığından söz etti,
Cumhuriyet Halk Partisinin zihin bulanıklığı vardır.
dedi Sayın Başkan. İşittiniz mi bilmiyorum?
Grubumuz
adına Sayın Dilek Akagün Yılmaz yanıt verecek.
BAŞKAN
Sayın Yılmaz, Uşak Milletvekili, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
İki
dakika süre veriyorum.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- Uşak
Milletvekili Dilek Akagün Yılmazın, Bursa Milletvekili Hakan
Çavuşoğlunun CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Hakan Bey
kendi kafa karışıklığını buraya
yansıttı. Komisyonda da bunları çok fazla
tartıştık. Zihin bulanıklığı bizde
değil, samimiyetsizlik bizde değil, sizde arkadaşlar.
Gerçeği
söyleyemiyorsunuz. Bu halka gerçeği söyleyemiyorsunuz. Biz söz verdik Osloda,
biz söz verdik İmralıya. Onun için de bu ana dilde savunma
adını verdiğimiz tasarıyı getiriyoruz. Bir süre sonra
kamuda ana dil hizmetini, bir süre sonra ana dilde eğitimi, ardından
da Anayasa Uzlaşma Komisyonuna BDP tarafından verilen yirmi özerk
bölgeli Türkiye önerisini kabul edeceğimizi, karşısında da
başkanlık sistemiyle ilgili pazarlık
yapacağımızı; bunların biz
pazarlığını yapıyoruz, bunları kabul ediyoruz.
diyemediğiniz için kendi zihin
karışıklıklarınızı bizlere atfetmeye
çalışıyorsunuz.
Bizlerde
hiçbir zaman bir zihin karışıklığı olamaz
arkadaşlar. Bu ülkenin kurucu felsefesi, kurucu iradesidir Cumhuriyet Halk
Partisi. Bu ülkenin üniter yapısının bozulmasına, bu
ülkenin üniter yapısının paramparça edilmesine;
İmralıyla, Osloyla pazarlık yaparak bunları
yapmanıza asla izin vermeyeceğiz.
Cumhuriyet
Halk Partisi ve -Başbakanın söylediği gibi, hatta Washington
Postun söylediği gibi- ulusalcılar, antiemperyalistler, bu ülkenin bağımsızlığına
düşkün olan ama bu ülkenin kardeşçe birlikte
yaşamasını isteyen insanlar olarak asla sizin bu emellerinizin
yerine getirilmesine izin vermeyeceğiz arkadaşlar.
SIRRI
SAKIK (Muş) Ben seninle kardeş olmak istemiyorum. Senin
kardeşliğini kabul etmiyorum.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Devamla) Bunu böyle bilesiniz.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) Oscar alırsın!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) - Kendi kafa karışıklığınızı
başkalarına atfetmeyesiniz. Sizin de örnek verdiğiniz yerlerin
federasyon olduğunu, federe devletler olduğunu gayet iyi biliyorsunuz
Hakan Bey. Çünkü sizin de yolunuz federasyona gideceği için üniter
yapıdaki hiçbir devleti örnek gösteremiyorsunuz.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) Ya, bu film Oscar kazanır, Oscar!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) - Üniter yapıya sahip bütün Avrupa ülkelerinde
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) -
ileri, gerçekten ileri demokrasi uygulayan ülkelerde asla
böylesine bir düzenleme yok, bunu çok iyi biliyorsunuz. (CHP sıralarından
alkışlar) Oralardaki düzenlemenin, mahkeme dilini bilmeyenlere
tercüman tayini olduğunu çok iyi biliyorsunuz ama burada demagoji
yapıyorsunuz.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Ünal.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Efendim, AK PARTİ Grubunun getirdiği bir
düzenlemeyle ilgili, konuşmacı Oslo ve İmralıya
verdiğiniz sözleri yerine getiriyorsunuz. gibi bir iftira ifadesi
kullanmıştır. Lütfen, söz hakkı istiyorum 69a göre.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Doğru değil mi? Yüzde 95 anlaşılan şey
değil mi Mahir Bey?
BAŞKAN Peki,
Sayın Ünal, buyurun.
Böyle bir görüşme
yok mu Sayın Ünal?
Sataşma nedeniyle
iki dakika
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Öyle demeyin. Biz değil, Hükûmet görüştü. deyin.
AKP Grubu değil, Hükûmet görüştü. deyin.
5.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünalın, Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmazın AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yıllarca bu ülkenin sorunlarını çözmek için hiçbir irade
kullanmamış, hiçbir inisiyatif kullanmamış, hiçbir risk
almamış -hiçbir risk, altını çizerek söylüyorum- ve
vesayetçi sistemin kurulmasının siyasal ayağını
oluşturmuş olanların, AK PARTİnin bu millete verdiği
sözleri yerine getirmek için risk almasını anlamasını
beklemiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Vesayeti siz oluşturuyorsunuz.
MAHİR ÜNAL (Devamla)
- AK PARTİ millete verdiği sözleri yerine getirir. AK PARTİ bu
milletin temel hak ve özgürlüklerini hiç kimseyle pazarlık malzemesi
yapmaz. AK PARTİ ancak millete verdiği sözü yerine getirir.
OKTAY VURAL (İzmir)
Osloda ne yapıyordunuz, çay içmeye mi gittiniz? Evcilik mi
oynuyordunuz?
MAHİR ÜNAL (Devamla)
- Sizi devletin Osloda, devletin İmralıda, kanayan bir yarayı,
terör sorununu nihayetlendirmek için yürüttüğü bir süreci sabote etmeye
çalışmakla suçluyorum.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Yüzde 95 anlaşılan nedir, bunlar değil mi Mahir
Bey?
MAHİR ÜNAL (Devamla)
Biz, sadece bir şeyi müzakere ederiz: Terörün
sonlandırılmasını müzakere ederiz, kanın
durdurulmasını müzakere ederiz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Kiminle müzakere ediyorsun?
MAHİR ÜNAL (Devamla)
- Bu aziz milletin hakkını ve hukukunu kimseyle müzakere etmeyiz.
Saygılar sunuyorum
Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir)
Bir tek terörün bitirilmesi diye Osloda hiçbir şey yok. Anayasal düzen
var, dil var, egemenlik var. Niye milletvekillerini kandırıyorsunuz?
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Ankara) Sayın Başkan, hatip sataştı grubumuza
BAŞKAN Sesinizi
yükseltir misiniz? Anlaşılmıyor Sayın Tarhan, lütfen
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Ankara) Gürültüyü durdurursanız
BAŞKAN Grubunuz
yapıyor efendim.
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Ankara)
beni de işitebilirsiniz ama uğultuyu
durduramıyorsunuz Genel Kurulda.
BAŞKAN Buyurun.
İki dakika söz
veriyorum Sayın Tarhan sataşma nedeniyle.
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Ankara) İki dakikaya da gerek yok Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen,
yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim. (CHP sıralarından
alkışlar)
6.-
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhanın, Kahramanmaraş Milletvekili
Mahir Ünalın CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Ankara) E, herkes sataşırken hiç bu konuda uyarı
yapmıyorsunuz da Sayın Başkan, nedense biz kürsüye
çıktığımızda sataşmadan söz ediyorsunuz.
Sayın Dilek Akagün
Yılmazın konuşmalarına tamamen katılıyorum. Oslo
görüşmeleri sırasında yüzde 95 anlaşmadan söz edenler
sizlerdiniz; ayrıca, şehirlerin bombalarla doldurulduğundan söz
eden, buna ilişkin bilginiz olduğunu söyleyenler de sizlerdiniz.
Şimdi, sureti haktan görünüp çözümden, barıştan söz ediyorsunuz.
Bu halkın zekâsıyla aslında alay ediyorsunuz. Bence, daha önceki
görüşmelerde kimin şerefsiz olduğunu iddia ederken ciddi ciddi
düşünmeliydiniz çünkü bu süreç, inanın, sizler için bir turnusol
kâğıdı diyorum.
Teşekkür ederim
Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime 20.10a kadar, bir saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.07
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 20.10
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56ncı Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
365 sıra
sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerindeki görüşmelere
devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Ceza Muhakemesi
Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın;
İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari
Milletvekili Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu'nun; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili
Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri
ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu
raporları (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956) (S.
Sayısı: 365) (Devam)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap
işlemi yapılacaktır. On dakika soru sorma, on dakika cevap verme
süresi.
Yerinde olmayan ve sisteme giren sayın
milletvekillerine, geldiklerinde, tekrar, soru sorma hakkı verilecek.
Sayın Erdoğan, buyurun.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
KCK davasında sanık var ama bebek
katili sanık değil. Örgütü cezaevinden yöneten bebek katili, KCK
davasında niçin sanık değildir?
Sayın Başbakana BOP Eş
Başkanlığı görevini kim vermiştir?
Sayın Başbakan diyor ki:
Osloda, İmralıda görüşmeleri devlet yapıyor. Buna göre,
iktidar hangi devleti yönetiyor? Bu görüşmeleri yapan MİT
Müsteşarı ve diğer devlet yetkililerini hangi hükûmet
atamıştır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Halaman
ALİ HALAMAN (Adana) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Şimdi, Sayın Bakanımıza,
temel yasa olarak gelen bu taslakla ilgili şöyle bir sorum var: Son bütçe
görüşmeleri yeni bitti. Bu bütçe görüşmelerinin sonucunda ülkemizin
iç, dış borcu 549 milyar dolar; her tarafa borcumuz var.
Dış politikada, ülkemizin güvenliği son zamanlarda Patriotlara
teslim edildi. Şimdi, bu PKK talebini karşılamak için -dilde,
dinde, eğitimde- bunu bir dayatma gereği mi yapıyor, yoksa kendi
istediği için mi bu taslağı hazırlayıp buraya
getiriyor? Buna cevap verirse memnun olurum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdem
ENVER ERDEM (Elâzığ)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, birinci sorum: Bölücü
terör örgütüyle yürütülen Oslo mutabakatının moderatörü olarak görev
yaptınız. Ana dilde yargılama düzenlemesi de bu mutabakatta yer
alıyor muydu?
İkinci sorum: Kürtçeyle ilgili
yaptığınız bütün düzenlemeler göz önünde
bulundurulduğunda, Kürtçe kamu hizmetlerinden istifade düzenlemesini de
geçirirseniz, Kürtçenin ikinci resmî dil olmasının önünde herhangi
bir engel kalıyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Oğan
SİNAN OĞAN (Iğdır)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu düzenlemeyle
mahkûmların eşleriyle beraber olma imkânı
sağlanacağını ifade ediyorsunuz. Buna Abdullah Öcalan, bebek
katili de dâhil midir, Hükûmetinizin bu konuda nasıl bir
çalışması vardır? Lütfen net şekilde cevap verin.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Yılmaz
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu PKK
militanlarıyla kucaklaşan BDP milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılacağını
gerek Sayın Başbakan gerekse Hükûmet yetkilileri iletti. Bu sözünüzde
duruyor musunuz?
İkinci sorum da: Peki, bu
PKKlılarla kucaklaşan BDPlilerin dokunulmazlıkları
kaldırılacak da teröristbaşıyla kucaklaşanlar veya
temas edenlerle ilgili herhangi bir girişiminiz olacak mı?
Açlık grevlerinin sona erdirilmesi ve teröristbaşıyla
görüşmelerin başlatılmasında bölücü çevreler
tarafından hangi bakana teşekkür edildi? Size mi, Adalet
Bakanına mı teşekkür edildi? Bu süreçlerde Türk milletinden
gizli olarak yürüttüğünüz faaliyetler nelerdir? Teröristbaşı
Abdullah Öcalana verilen televizyon, kendi talebi üzerine mi verilmiştir,
yoksa Başbakanın talimatı üzerine siz mi verdiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana sormak istiyorum: Ceza
Muhakemesi Kanununun 202nci maddesine göre, son beş yılda,
kendisini ifade edemediği için kaç kişi mahkeme heyetinden tercüman
talebinde bulunmuştur, kaç kişiye tercüman tahsis edilmiştir?
İkinci sorum: Ana dilimde savunma
yapamıyorum. diyerek kaç kişi mahkemelere müracaatta
bulunmuştur, savunmasını kullanamamıştır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık
ALİM IŞIK
(Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Hükûmetiniz adına Osloda müzakereye oturanlar hangi konularda mutabakata
varmışlardır? Mutabakata varılan konular içerisinde bugün
yüce Meclise getirdiğiniz tasarı da yer almakta mıdır?
İkinci sorum: Son
günlerde AKPli milletvekillerini 50şerli gruplar hâlinde ikna turuna
çıkıyorsunuz ve bunun başında da sizin yer
aldığınız, milletvekillerinin son günlerde yapılan
müzakerenin içeriğine ilişkin sorusu üzerine de Vallahi ben de
bilmiyorum. şeklinde cevap verdiğiniz, medyaya
yansımıştır. Soruyorum size
İçeriğini
bilmediğiniz bir konuda bu oturumların
başkanlığını hangi gerekçeyle yapıyorsunuz?
İçeriğini kim biliyor, kim, hangi konularda bu müzakerede söz verdi?
Bunları açıklarsanız memnun olurum. Milletimiz de bu verilen
sözleri, bu vesileyle duymuş olur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Yılmaz
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
dördüncü yargı paketinde, kamuda farklı dillerde hizmet verilmesiyle
ilgili herhangi bir çalışma var mıdır, bunun içeriğini
açıklayabilir misiniz? Bir de Anayasa Uzlaşma Komisyonunda partiniz,
başkanlık sistemini önerdi, diğer taraftan BDP ise yirmi özerk
bölgeli Türkiye önerisini getirdi. Bu konuda karşılıklı
bir mutabakatınız var mıdır? Başkanlık sisteminin
karşılığında yirmi özerk bölge olabilir diyor musunuz?
Yirmi özerk bölge önerisine karşı düşünceleriniz nelerdir?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Köktürk.
ALİ İHSAN
KÖKTÜRK (Zonguldak) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, TCK ve
CMK değişiklikleri sırasında Hükûmetinizin
çalışmalarına yoğun katkı sağlayan, Adalet
Komisyonu çalışmalarına da etkin olarak katılan Profesör
Doktor Adem Sözüer ulusal bir gazeteye yaptığı açıklamada,
tutuklamaların yüzde 99unun hukuka aykırı olduğunu, gerçek
anlamda gerekçelendirilmediğini, CMKnın 10uncu maddesine
uyulmadığını, örgüt üyesi olup olmamaya, yargının
değil polisin, kolluğun karar verdiğini, yargıda olağanüstü
yanlışlıklar dönemi yaşandığını
söylemiş ve arkasından Olağan dışılıklar
son bulmadıysa sorun kanunda değil, başka yerde. diye
eklemiş. Size şimdi sorum şu: Sizce, yargıdaki olağanüstü
yanlışlıklar döneminin yaşanmasında sorun kanunda
değilse, nerede?
BAŞKAN Sayın
Fırat
SALİH FIRAT
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
tabii, öncelikle, Türkiye'nin bir sorunu olan hukuki aşamada ana dilde ya
da kendisini daha iyi ifade edebileceği bir dilde kendisini anlatma
fırsatını verdiği için iyi bir yasadır ancak bunda bir
eksiklik vardır: Tercümanın ücretinin sanık tarafından
ödenmesi, soruşturma aşamasında bu hakkın
kullanılmaması. Tercüman ücretinin de devlet tarafından ödenmesi
ve soruşturma aşamasında da kendini iyi ifade edebileceği
bir dili kullanma imkânı sağlanacak mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Yeniçeri
ÖZCAN YENİÇERİ
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
KCK yargılaması
sırasında sanıklar adına konuşan Hatip Dicle, Türkçe konuşabildiklerini,
Türkçeyi iyi bildiklerini ve Türkçe konuşma konusunda fikren ve fiilen bir
sorunlarının bulunmadığını ancak
savunmalarını kendi ana dilleri olan Kürtçe yapmak istediklerini
söylüyor. Adam, Ben kendimi Türkçeyle daha iyi anlatabiliyorum ama Türkçe
yargıyı kabul etmiyorum. diyor. Bu bir dayatma değil midir? Bir
devletin dayatmaya boyun eğerek yasal değişikliği yapmaya
kalkmasının hukuk devletinde yeri var mıdır? Türkçe
bildiği hâlde Türkçeyle savunma yapmayı reddetmek, Türk milletinin egemenliğini
reddetmek anlamına gelmez mi? Bu, doğrudan doğruya,
dayatmanın ve siyasetin, yargılamanın önüne geçmesi demek
değil midir? Sanıkların Kendimi daha iyi ifade ediyorum.
bahanesiyle Türkçe savunmayı reddetmesi, iki dilli yargıyı da
gündeme getirmeyecek midir? Bu yasa tasarısının
hazırlanmasında cezaevlerindeki ölüm orucu dayatmalarının
rolü var mıdır? Mahkeme, önüne gelen sanığın Türkçeyi
bildiğini bilecek ama şahıs, Türkçe konuşmak istemeyip Ben
kendimi başka bir dille savunmak istiyorum. diyecektir. Bu durumda
sanığı mı, mahkemeyi mi yargılamış oluyoruz?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Tuncel
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, bu
cezaevlerinde son dönemlerde çok ciddi sürgünler ve sevkler var.
Diyarbakır, Batman, Siirt; buradaki tutuklu ve hükümlüler daha çok
Karadenizdeki veya İzmirdeki cezaevlerine sevk edilmektedir. Bu
sevklerin gerekçesi ne? Çünkü bu insanların birçoğunun ailesi
aynı zamanda bu bölgede. Hem sadece sürgüne gidenleri, tutuklu ve hükümlüleri
değil, ailelerini de mağdur eden bir durum var.
İkincisi:
Milletvekilleri ziyaret etti. gerekçesiyle sürgüne gönderilen tutuklu veya
hükümlü var mı? Bu ciddi bir iddia, özellikle Ağrıda böyle bir
vakanın olduğu ifade ediliyor.
Diğer bir konu: Özellikle
son dönemlerde savunma hakkına yönelik çok ciddi bir saldırı
var. Asrın Hukuk Bürosu avukatlarıyla başlayan, daha sonra
Çağdaş Hukukçular Derneği ve Halkın Hukuk Bürosuyla devam
eden avukatların tutuklanması
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Güler, son
söz
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, gelen
tasarıda, çok özenli bir şekilde mahkûmlar ve hükümlülerden söz
ediliyor. Burada tutuklular sözcüğünün ayrıca kullanılmadığı
dikkati çekiyor. Türkiyede tutuklu olmak, mahkûm ve hükümlü olmaktan daha
ağır hâle geldi, âdeta, tutukluluk infaza dönüştü. Profesör
Doktor Fatih Hilmioğlu, günümüzde tutuklu olup canıyla
uğraşırken salıverilmeyen aydınlarımıza
birine örnek gösterilebilir. Bu kanunun tutukluları kapsayıp
kapsamadığını açıklamanızı rica ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; tabii, sorular yoğun ama ben mümkün olduğu kadar
hepsine cevap vermeye çalışacağım,
cevaplayamadığım soruların yazılı olarak
cevaplarını ileteceğimi daha işin başında ifade
etmek isterim.
Öncelikle şunu
söylemem lazım: Devam eden, bu görüşmelere konu olan kanun
tasarısı herhangi bir dayatmanın sonucu buraya gelmiş
değildir. Daha önce, hatırlarsanız, AK PARTİnin
kongresinde de bu konu dile getirilmiş, kamuoyuyla
paylaşılmıştır ve değişik zamanlarda da
partimiz tarafından bu konu kamuoyuyla da paylaşılmış
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Onun öncesinde zaten Oslo müzakereleri vardı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Hükûmetimiz de bunu en üst düzeyde kamuoyuna
ifade etmiştir. Bu, tamamıyla Hükûmetimizin tasarrufu altında
yapılan bir iştir. Kimsenin Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine, Türkiye
Cumhuriyeti Parlamentosuna dayatma yapmaya gücü yetmez; bugüne kadar bu Meclis
bütün dayatmaları gerisin geriye püskürtmüştür. Milletimiz de,
Hükûmetimiz de bu noktada hassastır. Bundan hiç kimsenin endişesi
olmasın; onu özellikle ifade etmek istiyorum.
Sayın Ali
Halamanın, gene aynı şey: Terörün talebini
karşılamak için mi? diye ifade ediyor. Onu ifade ettim; bununla
hiçbir alakası yok.
Oslo mutabakatıyla
ilgili değerlendirmeler yapıyor. Böyle bir mutabakat yok. Osloyla
ilgili görüşmeler olduğuna dair açıklamalar var. Osloda
varılmış bir mutabakat yok, böyle bir hadise yok. Bu,
tamamıyla basının yazmasından, çizmesinden ibaret bir
konudur.
Bu düzenlemeyle
yapılmak istenen şey, tamamıyla, yargının dilinin
değiştirilmesi değil, sadece tercüman hakkı konusunda
mevcut standartlarımızın genişletilmesi ve savunma
hakkının güçlendirilmesinden ibarettir. Yargı dili
tamamıyla Türkçedir, resmî dil Türkçedir. Burada ne yargı dilinin
değişmesi ne de resmî dilin değişmesi kesinlikle söz konusu
değildir. Bu yöndeki değerlendirmeler tamamıyla subjektif
değerlendirmelerdir. Örneğin, Sayın Mümtaz Soysalın, 100
Soruda Anayasanın Anlamı isimli kitabında bir
değerlendirmesi var, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum: Devletin
dilinin Türkçe olması demek, Türkiye Cumhuriyeti içindeki bütün resmî
işlerin Türkçe görülmesi, bütün resmî belgelerin Türkçe tutulması ve
bütün resmî yazışmaların Türkçe yapılması demektir.
Resmî dilin ya da devlet dilinin Türkçe olması, herkesin, her zaman Türkçe
konuşmak zorunda oluşu biçiminde anlaşılamaz.
Vatandaşlar yalnızca resmî makamlarla olan işlerini Türkçe
görmek zorundadırlar. Buna karşılık devletin de, ana
dilleri Türkçe olmayan vatandaşlara, kendisiyle olan ilişkilerinde yardımcı
olmak ödevi doğar.
Mümtaz Soysal Hocanın
bir değerlendirmesi. (CHP sıralarından gürültüler)
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) Sen onu anlayamazsın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Mahkemelerin dili Türkçedir,
yazışmalar Türkçedir, tutanaklar Türkçedir.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) Hoca ne yazmış, sen ne söylüyorsun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sadece, iddianamenin okunması ve esas
hakkındaki mütalaanın verilmesi üzerine, kendisini daha iyi ifade
edebileceği bir dilde savunma imkânı getirilmektedir.
OKTAY VURAL (İzmir) Kandırmayın
milleti ya, mübarek Mevlit Kandilinde hiç olmazsa doğruyu söyleyin ya,
bugün söyleyin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - Esasında, bu, mevcut CMKnın 202nci
maddesindeki hükümde de vardır. Eğer uygulamada yargılama
görevini yapanlar, kendi meramını Türkçe anlatamayacak durumda
olanlara bu imkânı tanımış olsalardı sorun
çıkmazdı. Çünkü, burada sadece Türkçe bilmeyenlere bu imkân
verilmiyor, çok açık bir şekilde, meramını anlatamayacak
durumda olanlara da bu imkân getiriliyor. Bunu geniş yorumlayıp
meramını anlatamayacak durumda olanlara bu imkânlar
tanınabilirdi ama uygulamada maalesef böylesi bir yol tercih edilmedi.
Avrupanın değişik
ülkelerinde farklı kanunlar var, Türkiyedeki kanunlardan da farklı.
Örneğin, bizdeki 301den Avrupa ülkelerinde bulunan 301lere
baktığınızda bizimki onların yanında çok hafif
kalır, onlarda daha ağırları var ama uygulamaya
baktığınızda, orada yargılamaya tabi tutulanların
sayısı iki elin parmağını geçmiyor. Neredeyse bizde
günde bu noktada dava talebiyle Adalet Bakanlığına müracaat
edenler var. Uygulamada, esasında, yapılan bir
yanlışlığın düzeltilmesi söz konusudur.
Cezaevindeki görüşmelerle ilgili
sorular oldu. Tasarıda ve şu anda görüştüğümüz kanunda
cezaevinde eşle görüşme konusunda herhangi bir sınırlama
yoktur. Bu kapsamda olanlar, bundan istifade etme imkânı bulacaktır
ancak bunun şartları vardır, öyle herkes istediği zaman
bundan yararlanamayacaktır.
SİNAN OĞAN (Iğdır)
Sizin katkınız ne olacak buna Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) - Çünkü, Adalet Bakanlığınca hazırlanacak
yönetmeliklerde bunlara ilişkin düzenleme olacaktır ve bu
düzenlemenin içerisinde, disiplin cezası almamış veya
almışsa kaldırılmış olmak
SİNAN OĞAN (Iğdır)
Peki, 40 bin kişinin katili olmak var mı bunun içinde?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - ..tutum ve davranışlarıyla diğer
hükümlü ve tutuklulara iyi örnek olmak, iyileştirme faaliyetlerine geçerli
mazereti dışında sürekli ve etkin katılım göstermek
SİNAN OĞAN (Iğdır)
Elinde şehit kanı olanlar var mı bunun içinde?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) -
iş, eğitim ve öğretim faaliyetlerine
geçerli mazereti dışında sürekli katılım göstererek
başarılı olmak, kurumdaki kişisel ve ortak kullanım
alanları ile bu yerlerde bulunan eşyaların temizlik, düzen ve
korunmasına azami özen göstermek, kurum içi ya da dışındaki
sosyal, kültürel veya sportif faaliyetlere etkin katılım göstermek,
kurum işleyişini sürdürmek için gerekli olan ortak işlerin yerine
getirilmesinde istekli olmak ve üstün gayret göstermek, kendisini,
başkalarını veya kurum asayişini ve kamu düzenini tehlikeye
düşüren hukuka aykırı bir eylemi veya bulundurulması yasak
olan bir eşyayı kurum idaresine haber vermek, kurum düzeni veya
asayişinin sürdürülmesinde kurum idaresine yardımcı olmak.
Dikkat edildiği takdirde, bu, otomatik olarak herkesin
yararlandırılacağı bir durum değil, iyileştirme,
ıslah, rehabilitasyon ve diğer pek çok konuda uyumlu bir
yaklaşım gösteren, yasal düzenlemelere ve diğer şeylere
yaklaşım gösterenlerle ilgili alınmış bir tedbirdir.
Bunlara uyanlar yararlanacaktır, uymayanlar yararlanmayacaktır.
Baktığınızda da, bunların hepsi müspet işlerdir.
SİNAN OĞAN
(Iğdır) Sayın Bakan, ikinci söylediğimiz vardı:
Hükûmetinizin katkısı ne olacak?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Fıratın söylediği
şey de, Neden ücret devlet tarafından karşılanmıyor?
sözü
Tabii, Türkçe bilmeyenlerle alakalı ücret devlet tarafından
karşılanıyor ama Türkçe bildiği hâlde Kendimi başka
bir dilde daha iyi savunacağım. diyenlerle ilgili yeni bir düzenleme
getiriliyor. Ona da tercümanın ücretini kendisinin
karşılaması getiriliyor çünkü bu, mevcut imkânın üzerinde
ayrıca bir imkândır. Bundan faydalanmak isteyenin bundan
yararlanmasında herhangi bir mahzur yok. Benzer uygulamalar mukayeseli
hukukta da var, İsviçrede ve başka ülkelerde de benzer
uygulamaların olduğunu görüyoruz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Sayın Bakan, nerede var? İsviçre Ceza Muhakemesi
Kanununa bakar mısınız? Nerede var?
FARUK BAL (Konya)
İsviçrede 4 tane kanton var, 4 tane ayrı dil var.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Şimdi, bazı hükümlülerin nakliyle
ilgili soru soruldu, Neden nakiller yapılıyor? diye.
İhtiyaçtan yapılıyor çünkü cezaevlerinde şu anda
barındırma imkânı olmadığı için, barındırma
imkânı olan yerlere nakil yapılıyor. Bunun altında herhangi
bir başka niyet aramak doğru değildir.
Ayrıca Bu kanundan
tutuklular faydalanıyor mu? diye bir milletvekili
arkadaşımız sordu. Mahkûmlar var, hükümlüler var, tutuklular
var mı? Tutuklular da var, onlar da buradaki düzenlemelerden istifade
ediyorlar.
Ali İhsan Köktürk
Beyin tutuklulukla ilgili bir hukuk fakültesinde öğretim üyesi
hocamızın yaptığı açıklamalar üzerine
yaptığı değerlendirme var. Tabii, tutuklama, takdiri bir
tedbirdir, uyulması zorunlu bir emir değildir. Uygulamada gönül
isterdi ki tutuklama olmadan veya olacaksa bile mümkün olduğu kadar az
tutuklamalar yapılmak suretiyle yargılamaların sürdürülmesi ama
bunun takdiri
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Bakanım, bunları böyle soruya cevaben değil
de kürsüden konuşsaydınız güzel olurdu.
OKTAY VURAL (İzmir)
Niye kaçıyorsunuz? Kürsüden konuşsaydınız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Efendim, konuşacağım.
OKTAY VURAL (İzmir)
Hükûmet adına niye söz almadınız?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Efendim, konuşacağım
şimdi, bölüm üzerinde konuşacağım. Görüşlerimi
açıklayacağım, kürsüde açıklayacağım.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Bakan, sorulara cevap verin lütfen.
OKTAY VURAL (İzmir)
Ama cevap vermediniz suallere.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Cevap veriyorum.
Tutuklamalarla ilgili
takdiri bir tedbirdir ama gönül istiyor ki bu en az başvurulan bir tedbir
olsun ama mahkemeler bunu takdir ediyor. Bizim, mahkemelerin yerine geçerek, bu
tutuklama haklıdır, bu haksızdır, bu doğrudur, bu
yanlıştır deme hakkımız yok. O yetki ve görev onlara
verilmiştir, onlar da bunları yasalar çerçevesinde
kullanıyorlar. Eğer itirazlar varsa bunun itirazını
değerlendirecek hem usul hükümleri var hem de yasal yollar var, bunlara
başvurulabilir.
Ayrıca,
başkanlık sistemiyle ilgili bir şey ifade edildi yine, yani 20
bölgeyle alakalı irtibat kurmak suretiyle. Başkanlık sistemi
önerisini bizim arkadaşlarımız Anayasa Uzlaşma Komisyonuna
getirdiler. Anayasa Uzlaşma Komisyonu oy birliğiyle karar veriyor, oy
birliği olmadan buradan bir kararın çıkması mümkün
değil. Bizim önerdiğimiz başkanlık sistemi içerisinde
üniter yapıyı koruyan bir anlayış vardır. Biz bunu
defaatle ifade ettik. Esasında, federal yapı veya başka tür
yönetim biçimleri başkanlık sisteminin nitelikleri arasında yer
almıyor. Bunlar Amerikanın siyasal tercihidir. Örneğin, Almanya
parlamenter sistem ama orada da federatif yapı var; o da Almanyanın
siyasi tercihidir. Bu, başkanlık sisteminin özelliği
arasında yok, bizim yaptığımız öneriler içerisinde de
böyle bir şey yok, böyle bir şeyi de düşünmüyoruz. Biz,
Türkiye'nin üniter yapısını koruyacak şekilde, Türkiyeye
özgü bir başkanlık sistemi olmasını arzu ediyoruz. Bunu da
zaten arkadaşlarımız Anayasa Komisyonuna verdiler. BDPnin
önerisiyle bizim önerimizin yan yana konulması, aynı şeymiş
gibi gösterilmesi fevkalade yanlıştır.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Gazetelere yansıyan konuşmalar var Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Milletvekilleriyle
yaptığımız toplantılar bizim rutin
toplantılarımızdır. Grup başkan vekili
arkadaşlarımız, her yıl içerisinde, en az 2 defa,
kendilerine bağlı olan milletvekilleriyle toplantılar yaparlar.
Ben de Parlamentodan, Parlamento-Hükûmet arasındaki ilişkilerden de
sorumlu Bakan olarak bu toplantılara katılıyorum.
BAŞKAN Sayın
Bakan, lütfen toparlayınız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Arkadaşlarımızın
görüşlerini dinliyoruz, orada değerlendirmeler yapıyoruz. Yoksa
bu görüşmeler, bir ikna görüşmesi kesinlikle değildir. Bunu
özellikle ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Tasarının
maddelerine geçilmesinin oylanmasının açık oylama şeklinde
yapılmasına dair bir önerge vardır, önergeyi okutup imza
sahiplerini arayacağım.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
365 sıra sayılı Tasarının bölümlerinin
görüşülmesine geçilmesinin açık oylama şeklinde yapılmasını
arz ve talep ederiz.
BAŞKAN Celal Adan,
İstanbul? Burada.
Faruk Bal, Konya? Burada.
Oktay Vural, İzmir?
Burada.
Nevzat Korkmaz, Isparta?
Burada.
Mehmet Günal, Antalya?
Burada.
Mesut Dedeoğlu,
Kahramanmaraş? Burada.
Zühal Topcu, Ankara?
Burada.
Mehmet Erdoğan,
Muğla? Burada.
Enver Erdem,
Elâzığ? Burada.
Şefik Çirkin, Hatay?
Burada.
Oktay Öztürk, Erzurum?
Burada.
Alim Işık,
Kütahya? Burada.
Sinan Oğan,
Iğdır? Burada.
Mehmet Şandır,
Mersin? Burada.
Emin Çınar,
Kastamonu? Burada.
Murat
Başesgioğlu, İstanbul? Burada.
Seyfettin Yılmaz,
Adana? Burada.
Erkan Akçay, Manisa?
Burada.
Münir Kutluata, Sakarya?
Burada.
Ruhsar Demirel,
Eskişehir? Burada.
Sümer Oral, Manisa?
Burada.
Açık oylamanın
şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
İki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla
oylamaya başlandı)
OKTAY VURAL (İzmir)
Süre bitti, bitti. Süre bitti efendim. Önemli olan kimin verip vermediği
hususudur Sayın Başkan. O bakımdan bizi sayı
ilgilendirmiyor, siyasa ilgilendiriyor.
BAŞKAN
Anladım efendim.
OKTAY VURAL (İzmir)
Süreden sonra gelen pusulaların dikkate alınmaması gerekiyor.
Zorlamayla getirilmiş olabilir, dayatmayla.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Bizden öncekileri aldınız.
OKTAY VURAL (İzmir)
O zaman hepsini alacaksınız, bundan öncekileri aldınız.
Bundan öncekileri aldınız süre bittikten sonra Sayın
Başkan.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Bizden öncekiler alındı Sırrı Bey.
SIRRI SAKIK (Muş)
Burada faşizm kokuyor, önemli değil.
OKTAY VURAL (İzmir)
Alınsın, alınsın efendim. Bizim için önemli bir irade
belirlenecek Sayın Başkan. Ama süre bittikten sonra
alındıysa hepsi alınsın.
(Elektronik cihazla
oylamaya devam edildi)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 365 sıra sayılı Kanun
Tasarısının maddelerine geçilmesinin açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı |
: |
253 |
|
Kabul |
: |
202 |
|
Ret |
: |
51 |
Kâtip
Üye Mine Lök
Beyaz Diyarbakır |
Kâtip
Üye Tanju Özcan Bolu |
Şimdi, birinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm, 1 ila
8inci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Uzunırmak,
Aydın Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan tasarıyla ilgili birinci bölüm üzerinde partim
adına söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, gene bir AKP klasiğiyle karşı
karşıyayız. Bir temel kanun, 2 maddesi ihanet, 11 maddesi
halkın lehine olabilecek bir macun
karıştırılmış. Ama tabii ki televizyonun
dışında bir saatte görüşüyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir)
Bir dakika Ali Bey
Sayın Başkan,
yani
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen sessiz olalım. Sayın Hatibin sesi
anlaşılamamakta.
Buyurun Sayın
Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, suç sübuta ermiştir. Suçlu ve
ortakları birçok kez itiraf etmişlerdir. Daha 18.22de AKP grup
sözcüsü diyor ki: Bugün Türkiye farklı etnik topluluklardan
oluşuyor. Bu etnik toplulukların adını koymak gerekir.
Adını koyduğumuz bu etnik toplulukların etnik temelde
tanımlanmış ferdî ya da kolektif düzeyde birtakım hakları
olabilir. Biz bu hakları ulus devletin üniterliğine ve
değişmezlerine asla zarar vermeden tanımak istiyoruz ve böylece,
bir toplumsal barış sağlamak; Türkiye'nin kanını emen,
kaynaklarını sömüren, toplumsal barışı tehdit eden
terör problemini ortadan kaldırmak istiyoruz. Rüyanız mübarek olsun.
Böyle bir rüyada yaşayan ülke yok dünyada. Önümüzde Yugoslavya örneği
var.
Değerli
milletvekilleri, Yugoslavya halk olarak etnik temelde ve inanç temelinde
anayasada egemenlik paylaşımlarını tanımlayarak Tito
döneminde mutlu bir dönem yaşamıştır. Dünyadaki konjonktür
ve birtakım meseleler o gün itibarıyla absorbe edilebilmiştir
ama Titodan sonrası, Slav kökenli Sırplar, Slav kökenli
Sırpların mensup olduğu Ortodoksluk; Slav kökenli
Hırvatlar, mensup olduğu Katoliklik; Slav kökenli Boşnaklar,
mensup olduğu inanç Müslümanlık. Ve maalesef bunlar birbirini
nasıl katletmiştir, daha yakın tarihte
yaşanmıştır.
İşte, bugün
görüyoruz ki Çekoslovakya örneği önünüzde durmaktadır ama görmek
isteyene; körlere ve hayal âleminde gezenlere değil. Çekoslovakya, Çek ve
Slovaklardan oluşmuş, Havele gelinceye kadar birbiriyle
münasebetleri sağlıklı bir şekilde yaşamış
ama daha sonra etnik temelde bir bölünmeyi yaşamıştır. Siz
kimi kandırıyorsunuz? Böyle bir rüyayla Türk milletini kandırabileceğinizi
mi zannediyorsunuz?
Değerli
milletvekilleri, böyle mübarek bir günde, inancıyla, tarihî şuuru
içerisinde beraber yaşamış
Bu kandil gününde böyle bir
yasanın görüşülmesi bile ibretliktir değerli arkadaşlar.
İnsan hakları, özgürlükler, demokrasi talepleri,
vatandaşlık hukuku içerisinde değerlendirilir ve mütalaa edilir
ama bu talepler eğer bir etnik kimlik, dinsel kimlik, mezhepsel kimlik
tanımlanmasıyla, anayasaya bu tanımlamalar girdiğinde
dünyanın yaşadığı şartlar bellidir ve bu bir
egemenlik paylaşımı talebidir.
Bugün, parça parça
görüştüğünüz birçok yasaları ele aldığınızda
ve bu parçalardan tümüne gittiğinizde, esas talebin egemenlik
paylaşımı talebi olduğunu göreceksiniz. Bugün, egemenlik
paylaşımının geldiği noktada, AKP içerisindeki fikrî
inisiyatifine güvendiğim arkadaşlarıma sesleniyorum, Parlamentodaki
bütün milletvekillerine sesleniyorum: PKKnın talepleri mi
yanlıştır, PKKnın talep ediş metodu mu
yanlıştır?
Bugün, maalesef, Türk
milleti PKKnın talep ediş metodu yanlıştır.a
sürüklenmiştir psikolojik propagandayla ve Türkiyeyi bekleyen en büyük
tehlike de budur.
Değerli
milletvekilleri, AKPnin devleti kuran iradeyle, felsefeyle olan
düşmanlığı, karşıtlığı, kurumsal
savaşı, maalesef Türkiyeyi -Türkiyeyle, devletle olan
savaşının ortak olduğu- PKKyla eş güdümlü bir
savaşa yöneltmiştir. AKP devletle, kurumlarla, felsefeyle
savaşmaktadır; PKK devletle, felsefeyle, kurumlarla
savaşmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu iradesi ve felsefesi
dediğimizde, Amasya, Sivas, Erzurum kongrelerinden
anayasalarımıza varıncaya kadar ifadesini bulan ve sizlerin de
üzerine yemin ettiği, devletin varlığı ve
bağımsızlığı, vatanın ve milletin bölünmez
bütünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız milletin
olduğu gerçeğidir. Bu, bütün kongrelerde teminat altına
alınmıştır ve bugün siz burada, egemenlik
paylaşımından milletin bölünmez bütünlüğüne varıncaya
kadar bazı yasal düzenlemeler yapıyorsunuz. Bu düzenlemenin iki
maddesi de bunları içermektedir.
Sayın Başbakan
turnusol dedi Diyarbakır için. Evet, değerli milletvekilleri,
turnusol olmuştur Diyarbakır. Şemdinlide alan hâkimiyeti
tartışmasında Sayın Başbakan bir söz sarf
etmiştir, demiştir ki: Bayrak dikebildiler mi teröristler? Evet,
Şemdinlide silahla, Peşmerge kıyafetleriyle PKK bayrak dikemedi
belki ama Diyarbakırda Peşmerge kıyafetleri yerine beyaz
atkılar, silah yerine güvercinlerle, hastanenin önünde nazlı Türk
Bayrağı indirildi ve PKK paçavrası asıldı oraya. Bu
karartıldı, bu gösterilmedi. Evet, Sayın Başbakan, maalesef
masum güvercinlerle ve temizliğin ifadesi olan beyaz atkılarla
Diyarbakırda paçavra göndere çekildi.
Şimdi sizlere
sesleniyorum: Sütçü İmamı örnek verirsiniz. Bayrağın,
egemenliğin olmadığı yerde bir cuma namazı
kılınmaz. diye Millî Mücadeleyi başlatan Sütçü
İmamın adını üniversiteye verdiniz değerli arkadaşlar.
Şimdi, size
konuşmalar dinleteceğim. Bu konuşmalardan sonra sizlere ve Türk
milletine söyleyeceğim elbette ki bazı şeyler daha olacak.
Evet, dinleyin.
(Hatip, cep telefonundan
bir ses kaydını dinletmeye başladı)
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) AK PARTİ hükûmetleri olarak.
diyor.
CELAL ADAN
(İstanbul) Alkışlayın, alkışlayın, Tayyip
Bey konuşuyor.
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) Hiçbir zaman oturmayacağız. Sayın Başbakan
söylüyor.
(Hatip, cep telefonundan
bir ses kaydını dinletmeye devam etti)
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Bu nedir şimdi ya!
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) Dinleyin, dinleyin.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Neyi dinleyelim? Senin bir sözün varsa söyle ya!
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) Dinleyin, Sayın Bülent Arınçın Turgutlu
konuşmasını dinleyin.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Senin bir sözün varsa söyle, lütfen.
OKTAY VURAL (İzmir)
Ne var, Sayın Başbakanın ifadesini dinlemekten çekiniyor
musunuz?
RECEP ÖZEL (Isparta)
Biz onu inkâr etmiyoruz ki, burada bize dinletiyor.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Bu konuya defalarca cevap verdik.
OKTAY VURAL (İzmir)
Bir daha ver.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Bizim, AK PARTİ olarak, siyaseten bir görüşme
yapmadığımızı, bu görüşmelerin devlet
tarafından yürütüldüğünü defaaten açıkladık.
(Hatip, cep telefonundan bir
ses kaydını dinletmeye devam etti)
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) Şimdi, sayın milletvekilleri, kendi sesinden dinlettim ki
dinleyesiniz.
Şimdi, söz adam
olanı bağlar. Adam olan sözüne bağlıdır. Şimdi,
sorular soruyorum sizlere:
Değerli
milletvekilleri, bu konuşmacıların sesini
tanıdınız, sözlerini duydunuz. Konuşan efendiler,
sözlerinize ve bugünkü yaptıklarınıza
baktığımızda, biz şahidiz ne olduğuna. Bizim
karşımıza çıktığınızda kendinizi
nasıl hissedeceksiniz?
İki:
Saygıdeğer milletvekilleri, bu sözleri sarf etmiş olanların
bugün yaptıkları eylemler âdeta münafık nitelemesine götürecek
niteliktedir. Bunlar sizin karşınıza geldiğinde bunlara
inanmaya devam edecek misiniz?
Üç: Sizlere ve halka
soruyorum: Bu sözleri sarf edenler ikinci el arabalarını satmak
isteseler, arabalarının özelliklerini sizlere saysalar onların
söylediklerine inanarak o arabayı alır mısınız, yoksa
bir teknik heyeti götürüp arabayı kontrol mü ettirirsiniz? Ben bunlardan ikinci el araba bile almam.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, gömlek değiştirmekten
felsefe değişikliğine giden yolun Sayın Başbakanı
nereye götüreceğini ben bilemiyorum. Gömlek değiştirmekten
felsefe değişikliğine gitti ortalık ama kendilerine
hayırlı olsun, bu millet için hayırlı olmayacağı
kanaatini taşıyorum.
Bu yasanın ilk 2 maddesine
karşıyız, halkın lehine olan maddelerin
yanındayız ve bu konuda AKPnin içindeki kendisini milliyetçi
tanımlayan arkadaşlarıma sesleniyorum, devleti kuran iradeye ve
devletin kuruculuğuna her dem söyleyen değerli milletvekili
arkadaşlarıma sesleniyorum: Bu yolda -bu karanlık bir yol- sonu görünmeyen bu açılım
politikasının nereye varacağı belli değil. Sonu
anlatılmamış, görülmemiş bu açılım
politikasının, karanlık yolun el feneri,
aydınlatıcısı olmayın değerli arkadaşlar, bu
kefaletleri yüklenmeyin.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen Dilek Akagün Yılmaz, Uşak Milletvekili.
(CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ülkemize bir haftadır Patriotlar getiriliyor, Başbakanın NATO
toprakları dediği ülkemize Patriotlar değişik yerlere
konuşlandırılmaya çalışılıyor ve yabancı
askerler geliyorlar, neredeyse ülkemiz işgal altındaymış
gibi buralarda görevlendiriliyorlar. Türk askerleri o Patriotların
olduğu yerde yok ve Türk askerlerinin hiçbir şekilde komutada görevi
de yok. Böylesine bir işgal anlayışına karşı
bütün Türkiyeden sosyalistler, devrimciler, yurtseverler bunu karşı
tavırlarını koydular ve Patriotların asla bu ülkede
konuşlandırılmasına izin vermeyeceklerini ve bunları
yapanların da bu ülkeyi gerçekten seven, bu ülkeyi çevre ülkelerle,
komşu ülkelerle dostluk içinde yaşatmaya değil savaşa sokmaya
çalışan bir anlayışın ürünü olduğunu söylediler.
Ben bu protestoculara buradan selam olsun diyorum. Mustafa Kemalin
çocukları olduğu için, Deniz Gezmişlerin ruhunu
taşıdıkları için, bugün de o ruhu hâlen daha içlerinde
barındırdıkları için bütün ülkem adına, hatta bu
Mecliste yapılmayan görüşmeler adına bile, Türkiye Büyük Millet
Meclisi adına bile onlara teşekkürlerimi sunuyorum.
Sevgili arkadaşlar,
bugünkü bizim görüştüğümüz tasarının ilk 2 maddesi zaten
problemli olan, bunu herkes söyledi. Bu ilk 2 maddeye
baktığımızda, bir tanesi Ceza Muhakemeleri Kanunu 202de
yapılan değişiklikle ilgili. Burada, AKP Grubu adına
konuşan Recep Bey Arkadaşım da dedi ki: Aslında Ceza
Muhakemeleri Kanunu 202de bu konu düzenlenmiştir ve 2004
yılında düzenlenmiştir, AKP iktidarı döneminde
düzenlenmiştir. Şöyle bir algı oluyor -kendisinin sözleriyle
söylüyorum- sanki bu ülkede Türkçe bilmeyenler savunma yapamıyormuş
gibi bir algıya düşülüyor. Hâlbuki Türkçe bilmiyorsa, meramını
yeterince anlatamıyorsa CMK 202de bu konuda bir düzenleme var.
Kendilerine tercüman tayin ediliyor zaten. Böyle bir algı yanlış
bir algıdır. Gerçekten de böyle bir algı yanlış bir
algıdır. Burada biraz önce pek çok az arkadaş vardı, yine
bir kısmı çıkmış ama en azından bilmeyenler varsa,
arkadaşlar, ülkemizde Türkçeyi bilmeyen yabancı ya da ülkemizde
yaşayan insanlardan herkese savunmasını yapması için
tercüman tayini zaten yapılmaktadır, bu konuda bir düzenleme
vardır zaten ama şimdi getirilmek istenen düzenleme daha farklı
bir düzenlemedir.
Şimdi, ülkemizin
taraf olduğu anlaşmalar, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi madde 6: Adil yargılanma hakkı, oraya da atıflar
yapıldı. Adil yargılanma hakkı çok basit arkadaşlar,
CMK 202 gibi aynen. Deniyor ki orada: Mahkeme dilini bilmiyorsa devlet
tarafından bedeli karşılanmak kaydıyla tercüman tayin
edilir sanığa, mağdura ya da tanığa. Bu söyleniyor.
CMK 202 ne diyor? Aynı şeyi söylüyor. O zaman, demek ki uluslararası
anlaşmalara göre böyle bir düzenleme yapma zorunluluğumuz bizim yok.
Aynı şekilde Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesinin 14üncü
maddesi de bunu söylüyor: Mahkeme dilini bilmiyorsa tercüman tayin edilir.
Bizim, adil
yargılanma hakkına riayet etmediğimiz gerekçesiyle Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi tarafından mahkûm edildiğimiz pek
çok konu var ama tek mahkûm edilmediğimiz konu, adil yargılanma
hakkı içerisindeki tercüman tayinine ilişkin konudur arkadaşlar.
Bu konudan bir tek mahkûmiyet bile almamış Türkiye Cumhuriyeti
devleti. Bizim demek ki bu konudaki mevzuatımızda bir
yanlışlık yok. Ha Daha ileri gidilebilir. diye söyleniyor,
bunlar söyleniyor bazı arkadaşlarımız tarafından.
Şimdi, biraz önce
Sayın Bakan da dedi ki: Efendim, diğer ülkelerde de, örneğin
İsviçrede de böyle bir uygulama var. Ben bunu sizlere okumak istiyorum
arkadaşlar. Bizden çok daha demokratik olduğunu bildiğimiz ya da
işte Avrupa ülkelerinin bazı konularda kendilerini örnek
aldığımız şeylerine baktığımızda,
İsviçre Ceza Muhakemesi Kanunu
madde 68: Muhakeme sürecinde taraflardan biri kullanılan dili
anlamıyorsa ya da yeterli bir şekilde kendisini ifade edemiyorsa bu
süreci yöneten kişi tarafından bir tercüman atanır. Almanya
Ceza Muhakemesi Kanunu böyle, Fransa Ceza Muhakemesi Kanunu aynen böyle
arkadaşlar.
Yani sonuç olarak üniter
devleti ve ülke bütünlüğünü dikkate aldığında farklı
bir uygulamanın olması, resmî dilin dışında başka
bir uygulamanın olması mümkün değil sevgili arkadaşlar. Ama
bize örnekler veriliyor: Efendim, bazı Avrupa ülkelerinde de Hakan
Beyin verdiği gibi- farklı uygulamalar var. Ne örneği verildi
örneğin? Belçika örneği verildi.
Sevgili arkadaşlar,
Belçikada bir federal yapı var, Belçikada üç resmî dil var, tabii ki
onlardan bir tanesini kullanabilecek. Belçikadaki federal yapıyı
Türkiyeye de uydurmayı mı istiyorsunuz sevgili arkadaşlar? Ben,
bunu anlamak istiyorum. Niye bu federatif yapılar sürekli örnek veriliyor?
Bunu sizlerden öğrenmek istiyorum ama ne yazık ki bunun yeterli
cevabını alamıyorum. Sayın Bakan diyor ki: Hayır,
bizim öyle bir niyetimiz yok. Peki, o zaman bu örnekler neden veriliyor
sevgili arkadaşlar?
Şimdi, bir de BDP
Grubundan konuşan arkadaşımızın Lozan
Anlaşmasına yaptığı bir atıf var sevgili
arkadaşlar. Diyor ki: 1923 yılında imzalanan ve Türkiye
Cumhuriyetinin bağımsızlık manifestosu olan Lozan
Anlaşmasının 37 ve 45inci maddeleri arasında yer alan
39uncu maddesi şunu diyor: Yani işte mahkeme dilinin farklı
dillerde kullanılabileceğine ilişkin bir düzenleme var. Ve Lozan
Anlaşması ile kazanılan haklarının gasbedildiğini,
şimdi bunları istediklerini söylüyor bir grup
arkadaşımız.
Lozan
Anlaşmasının, arkadaşlar, 37-45inci maddelerinin konu
başlığı şu: Azınlıkların
Korunması. Azınlıklar kimlerdir? Lozana göre azınlık
görülen kişiler kimlerdir bu ülkede o dönemde, ona bir bakacak olursak
Montaignenın da görüşleri var, isterseniz Meclisin kütüphanesinde bu
konuda tutanaklar var. Ben tutanakların hepsini de okudum, isterseniz
sizler de okuyabilirsiniz.
SIRRI SAKIK (Muş)
Özgürlüklerin babasını okumuşsunuz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) - Ama ben İsmet Paşanın 9 Ocak 1923 tarihindeki bir
sözünü tutanaktan okumak istiyorum. İsmet Paşa, Azınlık
terimine sınırlı bir anlam verilmesi, müttefiklerce, Türk
temsilci heyetine yapılmış önemli bir taviz gibi gösterilmektedir.
Türk temsilci heyeti durumu böyle görmemektedir. Türkiyede hiçbir Müslüman
azınlık yoktur çünkü kuramsal yönden olduğu kadar uygulamada da
Müslüman nüfusun çeşitli unsurları arasında hiçbir ayrım
gözetilmemektedir. diyor. Yani Lozanda kabul edilen azınlıklara
ilişkin bu düzenlemeler gayrimüslimler için arkadaşlar, bunu hepiniz,
pek çoğunuz biliyorsunuz ama ülkemizin manifestosu olan, kuruluş
manifestosu olan böylesi bir anlaşmanın kötüye kullanılması,
ülkenin yıkım sürecinde kullanılması asla kabul edilemez
arkadaşlar.
Bir de bunun yanında
şu söyleniyor genel olarak AKP sözcüleri tarafından yani özellikle
Cumhuriyet Halk Partisi için bu söyleniyor: Efendim, siz, vesayetçi,
yasakçı bir anlayışın ürünüsünüz, yıllarca zaten bunu
uyguladınız. Onun için, biz, şimdi özgürlüklerden yana
tavır alıyoruz.
Arkadaşlar,
Cumhuriyet Halk Partisi, bu ülkenin kuruluşunda en büyük hizmeti
vermiş, gerçekten kurucu iradeyi temsil eden bir partidir. Ha, şunu
kaldırmıştır: Padişahın vesayetini
kaldırmıştır, halifenin vesayetini
kaldırmıştır, çok da iyi yapmıştır ama sizin
bugün getirmek istediğiniz şey, her türlü vesayet bir tarafa sizin
asıl getirmek istediğiniz şey: Tayyip Erdoğanın
vesayetidir, onun başkancı sisteminin vesayetidir şu anda fiilen
uygulanan artık Anayasada geçirmek istediğiniz bir vesayet
rejimidir. Ancak Cumhuriyet Halk Partisi ne yapmıştır
arkadaşlar ben size söyleyeyim mi? 1983 yılında darbeciler
tarafından 2932 sayılı Yasayla Kürtçe konuşma yasağı
getirilmiş ama Cumhuriyet Halk Partisi, bizden önceki partimiz olan
Sosyaldemokrat Halkçı Parti 1991 yılında bu yasakçı
yasayı ortadan kaldırmıştır, Kürtçe konuşma
yasağını ortadan kaldırmıştır sevgili
arkadaşlar.
SIRRI SAKIK
(Şırnak) Bugün sen de yasaklara seviniyorsun.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) - Yani sizler Biz özgürlükçüyüz. diyorsunuz, o zaman siz
bunları söylemeye cesaret bile edemiyordunuz. 1989da biz
Güneydoğuyla ilgili, Kürt sorunuyla ilgili raporu yayımladığımızda,
kültürel hakların verilmesiyle ilgili raporu yayımladığımızda
sizler bunlardan bahsedemiyordunuz bile.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Bu
raporun arkasında değilsiniz ama. O raporun arkasında
dursanıza.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) - 2001 yılında Anayasadaki düşünce özgürlüğüne
ilişkin dil yasağının kaldırılması da yine
AKP öncesindedir. Sizler her türlü yasakçılığı asıl
şimdi yapıyorsunuz. Tutuklamalarla ilgili Sayın Bakan diyor ki:
Bu yargının işi. Peki, tutuklamalara karşı oy
kullanan hâkimleri neden sürgün ettiniz Sayın Bakan, ben size bunu
soruyorum? Patriotlara karşı mücadele eden o genç insanları
neden gözaltına alıyorsunuz? Çağdaş Hukukçular
Derneğindeki avukatları Avukatlık Yasasını bile hiçe
sayarak neden gözaltına aldınız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
RECEP ÖZEL (Isparta) -
Onlar avukatlık şeyinden dolayı değil ki.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) - Ben bu soruların cevabını istiyorum.
Kim özgürlükçü bu
aslında biliniyor. Sizin özgürlükten yana hiçbir ilginiz yok. Siz sadece
yaptığınız pazarlıkların sonucunu, gereğini
yerine getirmeye çalışıyorsunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) Herkes biliyor, herkes
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) - Sayın Başkanım
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) - Sayın Başkanım
BAŞKAN Bölüm
üzerinde Barış ve
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) - Sayın Başkanım, benim konuşmama atıfta
bulunarak Sayın Yılmaz bir ifadede bulunmuştur. Yapmış
olduğum konuşmada söylemediğim şeyleri benim sarf
ettiğim sözler olarak göstermiştir. Bir düzeltme yapmak istiyorum.
BAŞKAN Ne söyledi
efendim? Ne söyledi de sizin söylemediğinizi söyledi?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Ben yapmış olduğum konuşmada Belçika
örneğini vermedim.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Komisyonda vermiştiniz.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Benim vermiş olduğum örneklerdeki 2 ülke üniter yapıya
sahip demokratik cumhuriyet ülkeleridir. Tekrardan tutanaklara bakıp
incelemelerini istiyorum.
BAŞKAN Sözleriniz
tutanaklara geçti efendim.
Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Ayla Akat, Batman
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA AYLA AKAT
(Batman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 365 sıra
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının birinci bölümü üzerine BDP Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tasarının 1inci maddesiyle CMKnın 202nci
maddesine dördüncü fıkra ekleniyor. Meramını anlatabilecek
ölçüde Türkçe bilen sanık iddianamenin okunması ve esas hakkında
mütalaanın verilmesi üzerine savunmasını kendisini daha iyi
ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde yapabilir.
hükmü getiriliyor.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarı, bu düzenleme nedeniyle ana dilde savunma
hakkının tanındığı tasarı olarak
anılmaya başlandı ama bizler biliyoruz ki, az önce CHP Grubundan
hatip de ifade etti, bu konuya biraz değinmek gerekiyor. Bu salonda,
şu an, eğer hukukçu kimliğiyle bizleri dinleyenler varsa ve
başta da Sayın Bakanımız, ana dilde savunma
hakkının yasal zeminde mevcut olduğunu ama cumhuriyet tarihi boyunca
bir inkâr dolayısıyla ve yine bunun kabul edilmediği tutumu
dolayısıyla bugüne kadar bir gasp durumunun söz konusu olduğunu
belirtmek gerekiyor. Niye yasal bir statüsü var? Tam da biraz evvel sayın
hatibin ifade ettiği gibi Türkiye Cumhuriyetinin kurucu
anlaşması olarak kabul edilen Lozan Anlaşmasının 39uncu
maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereği. Bu
dördüncü ve beşinci fıkraları okuyalım, daha sonra da
buradaki hukukçuların ya da siyasi partilerin kendi yorumlarıyla
sürece yaklaşmasının önüne geçip bilim insanları bu konuda
ne diyor, ona bakalım.
Bir, 39a dördüncü
fıkra diyor ki: Her hangi bir Türk uyruğunun gerek özel, gerekse
ticari ilişkilerinde din, basın ya da her çeşit yayın
konularıyla açık toplantılarında dilediği bir dili
kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama
konulmayacaktır.
Beşinci fıkrası
ise Devletin resmî dili bulunmasına rağmen, Türkçeden başka bir
dil konuşan Türk uyruklarına mahkemelerde kendi dillerini sözlü
olarak kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıklar
sağlanacaktır. diyor. Bunun, şu an tartışmakta
olduğumuz, Türkiye kamuoyuna da yine kavga görüntüleriyle yansıyan
tasarının, esasında, şu an mevcut Anayasamızın
90ıncı maddesi gereğince yasallığını
koruduğunu, varlığını koruduğunu ama bu
hakkın tanınmamış olması gereğiyle, siyasetçiler
tarafından ve yine yargı kurumları tarafından, bugün,
ülkede, özellikle KCK adı altında yürütülmekte olan siyasi
soykırım dosyası dolayısıyla ülkenin gündemine bir
kriz olarak yargılamaları aşma noktasında geldiğini
ifade edelim.
Şimdi, bilim
insanları bu 2 maddeyi nasıl okuyorlar? Diyorlar ki:
1) Türkçeden başka
bir dilde konuşan Türk uyruklarının mahkemelerde kendi dillerini
sözlü olarak kullanabilme hakkı 39/beş fıkra tarafından,
devletin bir resmî dilinin mevcut olduğu hususunu dikkate alarak
düzenlemiştir. Devletin resmî dili vardır ama buna rağmen, bu
hak verilmiştir.
2) Uygun düşen
kolaylıklardan kasıt en başta bir tercüman teminidir.
3) Kendi dillerinden
kasıt tarafların ana dilidir. Duruşma dilini, resmî dili ne
kadar iyi anlarsa anlasın veya konuşursa konuşsun, ilgili
tarafın kendini en iyi ifade edebileceği dil ilke olarak ana dilidir.
Bu husus, savunma hakkı gibi en önemli hususun duruşma
sırasında en iyi biçimde icra edilmesini sağlamak gerekçesiyle
düşünülmüştür.
4) Madde 39/beş Türkiye
Cumhuriyetinde Türkçeden başka bir dili sözlü olarak dahi olsa resmî
dairelerde kullanma hakkının tek örneğidir. Ayrıca, ana
dili resmî dil Türkçeden farklı olanlara bir pozitif hak getirmesi
açısından, gayrimüslimler dışındaki Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarına pozitif hak getirmesinin de yine tek
örneğidir.
5) Madde 39/beş hükmü
12 Eylül askerî darbe rejimi başta olmak üzere Türkiyede zaman zaman
ihlal edilmiş olmakla birlikte, hiçbir biçimde değiştirilemez.
Niye? Çünkü yine Lozan Anlaşmasının 37nci maddesi hükmüyle,
Türkiye, madde 39un da arasında bulunduğu kimi Lozan maddelerini
hiçbir biçimde değiştirmemeyi çok kesin ifadelerle taahhüt
etmiştir.
Gerçeklik bu,
Anayasamızın 90ıncı maddesi açık, ortada; buna
rağmen, yapılan gasp da ortada, inkâr da ortada. Nasıl inkâr
ediliyor? Tabii ki hukuk tanımayan tavır devam ediyor.
Biz, tasarının
1inci maddesinden sonra gelen hükümlerle ilgili arkadaşlarımız
önergelerimizle ifadelerini ortaya koyacaklar ama bu 1inci maddenin ilk madde
hükmü tasarı içeriği boyutuyla kimin için yapılmış?
Meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilenler için
yapılmış. Bunu kim takdir ediyor? Hâkim takdir ediyor. Peki,
hâkimler objektif mi davranıyor? Hayır. Bu madde olmadan önce hatta
2004 düzenlemesi olmadan önce de meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe
bilmediği kesin olan hatta sorulan her soruya evet, hayır
şeklinde cevap veren insanların bile Türkçe bildiği
varsayıldı ve ona da adil yargılanma dendi. Bu konuda
AHİMe giden de çok dava var. Ama sonuç itibarıyla, o evet, hayırlardan
bir adil yargılama yapıldığına inanan bir zihniyet
var. Bu zihniyet terk edilecek mi, edilmeyecek mi, mesele burada. Kaldı ki
eğer biz hukuk eliyle hukuksuzluk yapmaya devam etmeyeceksek ki
şimdiki durum o
Nasıl oluyor? Hâkimler soruyorlar, ana dilde savunma
yapma talebiyle karşılaşınca iyi hâl uygulamıyorlar. Ana
diliyle değil de Türkçe savunma yapanlara da iyi hâl uygulanır
noktaya geldi. Yine mahkeme tutanaklarına ne düştü? Ana dilinde
savunma yapmak isteyenler için Bilinmeyen bir dilde, mahkeme
dışı bir dilde savunma yapma talebinde bulunuyor. denildi. Bu nedir?
Bu, yıllardır yani cumhuriyet tarihi boyunca var olan inkârın
resmî tutanaklara geçmiş hâlidir. Artık, bu inkâr
tutanaklardadır; artık, bu yok sayma hukuku tutanaklardadır,
tutanaklara geçmiştir ve bugün ya da yarın tabii ki bu
değişecektir.
Sayın Bakan, bu hak
tercihe bağlı bir hak olarak kullanılabilecek ek bir imkân
olmamalıdır, herkes için uygulanabilmelidir. Herkes bu haktan
yararlanabilmedir ki adil bir yargılama hukukunun da gereği yerine
getirilmiş olsun.
Yine, bu hakkın
sadece iddianamenin okunması ve esas hakkındaki mütalaanın
verilme aşamasında kullanılması tabii ki mevcut hukukumuzun
temel ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır. Niye? Çünkü, hepimiz
biliyoruz, bu salondaki bütün hukukçular biliyor, yargılama bir bütündür.
İddianamenin okunması ya da esas hakkında savunma
aşaması diye bir usul yoktur. Yargılama bir bütündür ve bu ne
zaman başlar? Soruşturmanın başlaması evresinden
başlar kovuşturmanın sonuna kadar devam eder. Bu hak tanınacaksa
bu aşamaların tamamı için söz konusu olabilmelidir.
Yine değerli
arkadaşlar, tasarı, söz konusu hakkı sadece sanığa
tanımıştır ama biz biliyoruz ki yargılamanın
sanık ve şüpheli dışındaki süjeleri de vardır,
bunların da bu haklardan yararlanması söz konusu olmalıdır.
Tabii yine en netameli
konulardan biri, Sayın Bakan, bu düzenlemede bu haktan yararlanmak
isteyenin talebi tercümanı kendi tutması, onun parasını da
kendisinin ödemesi şartıyla kabul ediliyor. Şimdi bu durumda ne
oluyor? Savunma hakkı temel bir hak, kişinin ana dilini kullanma
hakkı da var. Siz en temel insan hakkı olarak kabul ediyorsunuz
savunma hakkını ama Sen bu özgürlükten yararlanmak için önce
hakkını satın almalısın. diyorsun. Peki burada o
satın alma işlemini yapan mı yoksa bunu bir satma, alma, verme
ilişkisi hâline dönüştüren mi kusurlu? Hangisi daha onurlu bir
yaklaşım onu ele almak gerekiyor.
Diğer bir boyutu,
yargılamanın sürüncemede bırakılması kavramına
gelince, bu da son derece subjektif bir tanım. Kime göre? Hâkime göre mi?
Bu hâkimler bugüne kadar temel hak ve özgürlükler konusunda hangi gün
sınırları genişleten bir yaklaşım içerisinde
oldular? Bugün cezaevlerindeki tutuklu sayısına
baktığımızda bu uygulamanın bir içtihattan
kaynaklı olduğunu hepimiz bilmiyor muyuz? Biliyoruz. Bu
içtihatların sahipleri, yani Yargıtayın ilgili daireleri ve Ceza
Genel Kurulu, yani sokakta yürüyen her vatandaşı terörist ilan eden,
bu şekilde sıfatlandıran, bu şekilde yargılayan
zihniyet, yargılamanın sürüncemede kalıp kalmamasına, bu
konudaki takdir yetkisini temel hak ve özgürlükler lehine mi kullanacaktır?
Hayır.
Son olarak şunu
belirtelim: Yani bizim bilmediğimiz, Allahın emretmediği ya da
hukukun yazmadığı bir kardeşlik ve eşitlik
tanımı mı var? Nasıl kardeşlik oluyor bunun adı?
Nasıl eşitlik oluyor? Biz unutmadık. Ne Malazgirti unuttuk ne Çaldıran
Savaşını unuttuk ne de cumhuriyetin kuruluş
yıllarını unuttuk. Hatta cumhuriyet kurulduğu yıllarda
burada bizler Meclisi savunurken Lozana giden ekibin nasıl etnik
azınlık tanımını oradaki tartışma zemininden
çıkartıp sadece dinî azınlıklara hak verdiğini de
unutmadık ama şunu belirtiyoruz: Biz unutmadık, mücadelemiz
devam ediyor; inkâr ve imhaya karşı, asimilasyona karşı
mücadelemiz devam ediyor olacak. Niye? Çünkü
varlığımızı koruyoruz. Sizler de diliniz,
kimliğiniz, kültürünüz üzerinde bir tehdit olduğunda en az bizim
kadar mücadeleci olacaksınızdır, bundan eminiz ama hiçbir zaman
Kürtler kadar stratejik dönemlerde, stratejik ittifaklar kurduğunuz bir
halk söz konusu olmayacaktır. Şimdi, 4üncü bir
şansınız var, şimdi 4üncü bir döneme giriliyor. Bu dönemde
bu stratejik ittifak ya gerçekleştirilecek ya da siz geçmişinden ders
çıkarmayan bir halk olarak daima çocuk kalmak gibi süreci
yaşayacaksınız. Biz, bu konuda dün olduğu bugün de temel hak ve
özgürlüklerden yana herkesin kabul ettiği bir eşitlik ve özgürlük
tanımından yana tavrımızı ortaya koyup geliştirme
devam edeceğiz. Önergelerimiz var diğer maddelerle ilgili
bunları geliştirmeye devam edeceğiz buradaki, yargılama
konusuyla ilgili.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Lütfen, bu ayrımcı dili kullanmayın siz
biz diye ayırmayın, bu ayrımcı dili kullanmayın.
AYLA AKAT (Devamla)
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Bu ayrımcı dili kullanmayın lütfen.
AYLA AKAT (Batman) - Sataşmadan dolayı söz
verecekseniz devam edeyim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan, efendim şu anda Komisyonda özel sözcü olarak
bulunan sayın milletvekilinin, özel olarak seçildiğine ilişkin bilgi
tutanaklarda var mı?
RECEP ÖZEL (Isparta)
Var var.
OKTAY VURAL (İzmir)
Şu anda özel sözcü olarak imza var ama tutanakta var mı diye
Ben
tutanaklara baktım da göremedim o bakımdan... Varsa
Tutanakta olup
olmadığı
Çünkü şu anda tutanaklar bende bu tutanaklarda 15inci madde
BAŞKAN Sayın
Vural, Sayın Komisyondan bilgi isteyelim. OKTAY VURAL (İzmir)
Hayır efendim var mı tutanakta? Çünkü İç Tüzüke göre
seçilmiş olması gerekiyor, böyle bir seçim
BAŞKAN Tamam bilgi
isteyelim Sayın Komisyondan ona göre
OKTAY VURAL (İzmir)
Tamam efendim.
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; Sayın Vural benzer konuyu daha öncede gündeme
getirmişti, bununla ilgili açıklama yapmıştık.
Bakarsanız elinizdeki kitapçıkta, zabıtlarda 4 tane arkadaşımızın
yetkili olduğunu, Bülent Turan isminin de olduğu göreceksiniz.
Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir)
Efendim, imza var. Sözcü olup olmadıklarına ilişkin
Sayın Başkan burada özel sözcü yazıyor ama seçilmesi
gerekiyor.
BAŞKAN Sayın
Başkan, kaçıncı sayfa?
OKTAY VURAL (İzmir)
Bu seçim işleminin tutanaklarda yer almadan Komisyon temsil
edilmemektedir, onu diyorum.
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) Sayın Başkan, sayfa 78,
bakarsanız, okuyacaksınız.
OKTAY VURAL (İzmir)
Kaç?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) Sayfa 78. Tutanaklarda var, karar
bölümünde de var.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) 77nci sayfa: Sayın Vural.
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) Başlıyor 78de tekrar
ediliyor, karar bölümünde.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) 77nci sayfa Recep Özel ile İstanbul Milletvekili
Bülent Turan özel sözcü seçilmiştir. ifadesi var efendim,
bakarsanız.
BAŞKAN Sayın
Vural okuyorum: Komisyonumuz, Alt Komisyon tarafından tanzim edilen metin
üzerinden 27/11/2012 ile 28/11/2012 tarihlerinde görüşmelere devam
etmiştir.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) 77nci sayfanın altında, tutanaklarda Recep
Özel ve İstanbul Milletvekili Bülent Turan
BAŞKAN Lütfen
Görüşmelere
Hükümeti temsilen Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile Adalet
Bakanlığı, Yargıtay, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı, Türkiye Barolar Birliği
temsilcileri ile Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim üyeleri Prof.
Dr. İzzet Özgenç ile Prof. Dr. Cumhur Şahin ve TOBB Üniversitesi
Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ozan Ergül katılmışlardır.
Görüşmelerin tamamı tutanağa bağlanmıştır.
İç Tüzükün 45inci maddesi uyarınca Genel Kurul
çalışmalarında Komisyonumuzu temsil etmek üzere Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunç, Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu, Isparta
Milletvekili Recep Özel ile İstanbul Milletvekili Bülent Turan özel sözcü
seçilmişlerdir.
OKTAY VURAL (İzmir)
Bir dakika Sayın Başkanım.
Şimdi, haklı
olarak, şu 365 sıra sayısı, sayfa 77
RECEP ÖZEL (Isparta)
78de sizinkinde.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) 78; 78.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sizinkinde 78inci sayfada.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Niye farklı?
BAŞKAN 78 diyor
onu bilemem, ben buradakini okuyorum.
OKTAY VURAL (İzmir)
Bakın, 2 tane
BAŞKAN
Anladım ben.
OKTAY VURAL (İzmir)
2 farklı sıra sayısı var efendim. Yani bakın
BAŞKAN
Anladım ben, okudum Sayın Vural, sizin sorduğunuz soruya cevap
değil mi?
OKTAY VURAL (İzmir)
Hayır efendim, bakın, bu da sıra sayısı, şu da
sıra sayısı efendim.
BAŞKAN Evet,
tamam, 78inci sayfa dediler orada da.
OKTAY VURAL (İzmir)
Evet, 78. Yani iki sıra sayısı
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) 78; fıkra üç, üçüncü paragraf.
BAŞKAN Evet,
burada da 78inci sayfada.
OKTAY VURAL (İzmir)
Hayır, iki sıra sayısı var da o bakımdan.
BAŞKAN 365
efendim.
OKTAY VURAL (İzmir)
Hayır yani iki tane ayrı metin var da, evet.
BAŞKAN Evet,
şimdi, bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Yusuf
Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarının Adalet Komisyonunda görüşülmesi sırasında
ana dilde savunma hakkı olarak bilinen tasarıya Yargıtay
Hâkimi Kemalettin Eren şu uyarıda bulunmuştu: Ana dilde savunma
yapmak isteyen sanığın il adli yargı adalet komisyonu
listesinden tercüman seçmesinin doğru olmayacağını,
sanığın tercüman ücretini kendisinin
karşılamasının da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine
aykırı olduğunu belirtmişti. Şayet
tasarının böyle geçmesi hâlinde kendi elimizle AİHMde boşu
boşuna tazminat ödemek zorunda kalırız. demişti.
Değerli
milletvekilleri, bugün Meclise getirilen ve ana dilde savunma hakkı
olarak nitelendirilen bu tasarının yasalaşması hâlinde
birçok sakıncalarla karşılaşılacağını
belirtmek istiyorum. Her şeyden önce yargılamanın resmî dil
Türkçe yapıldığı, iddianame dâhil mahkemeye sunulan her
türlü resmî yazışmanın Türkçe olduğu, hâkimlerin,
savcının ve avukatların Türkçe konuştuğu bir
mahkemede, Türkçeyi belki de orada bulunan herkesten daha iyi konuşan
birinin sırf siyasi saiklerle veya baskılar neticesinde ana dili
olduğunu iddia ettiği başka bir dilde savunma yapmak istemesi
dolaylı olarak savunma hakkının kısıtlanması
anlamına gelmektedir.
Unutulmamalıdır
ki mahkemeler politik mücadelelerin değil, hukuksal mücadelelerin
yapıldığı platformlardır. Görünen o ki artık
hukukiliğini kaybetmiş ve tamamen siyasi talep hâline gelmiş ana
dilde savunma düzenlemesi, hem ceza adaleti sistemimizi olumsuz etkileyecek hem
de teröre karşı yürütülen mücadelede birtakım olumsuzluklara yol
açacaktır. Her ne kadar bu değişikliğin bir taviz
olmadığı ısrarla vurgulansa da sürdürdüğü şiddet
stratejisini başka hamlelerle de desteklemek isteyen bölücü terör örgütü
bu değişikliği kendi hanesine önemli bir kazanım olarak
kaydedecektir.
Değerli
milletvekilleri, bugün sizden ana dilde savunma isteyenler kendi
kurdukları sözde mahkemelerde hangi dilde yargılama yapmaktalar?
Sizlere, PKK tarafından Diyarbakırda yapılan, onların
yapmış oldukları bir mahkemenin örneğini göstermek
istiyorum. O mahkeme Amed eyaleti Andok Yüksek Askerî Mahkemesinde görülen bir
davanın iddianamesi ve görüşüldüğü davadır. Bakın,
burada kimlerin yargılandıkları belli. Kodu Selahattin, adı
soyadı Mustafa Yıldırım. Neymiş? Takım komutan
yardımcısıymış. Karker kod adlı Vahit Dalar
manga komutanıymış. Bunlar yargılanmışlar fakat
ilginçtir ki PKKnın yaptığı bu yargılama tamamen
Türkçedir ve daktilo edilmiştir. Dolayısıyla, kim kimden ne
istemektedir, siz ne yapmaktasınız? Bunları bu şekliyle
düşünün. Bakın, bu bir gerçek belge, kendi yaptıkları bir
mahkemenin tutanakları, daktilo edilmiş ve Türkçedir. Siz ne
yapıyorsunuz? Hangi saiklerle bu dili, ana dilini savunma içerisine
sokuyorsunuz ve hukuki bir dil hâline getiriyorsunuz, bunu izah edemezsiniz; ne
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde izah edersiniz ne
Türkiye Cumhuriyeti kanunları çerçevesinde izah edersiniz ne de Anayasa
çerçevesinde izah edersiniz. Aslında bununla ilgili olarak
yapacağınız şey şudur: Yarın
torunlarınıza ve çocuklarınıza nasıl cevap
vereceğinizi şimdiden düşünmeye başlayın. Bu, bir
gerçekliktir.
Değerli
milletvekilleri, görülen o ki artık hukukiliğini kaybetmiş ve
tamamen siyasi talep hâline gelmiş ana dilde savunma düzenlemesi hem ceza
adaleti sistemimizi olumsuz etkileyecek hem de teröre karşı yürütülen
mücadelede birtakım olumsuzluklara yol açacaktır. Her ne kadar bu
değişikliğin bir taviz olmadığı ısrarla
vurgulansa da sürdürdüğü şiddet stratejisini başka hamlelerde
desteklemek isteyen terör örgütüne önemli bir güç verecektir.
Bakın,
Diyarbakırda yapılan törenler
Bana söyler misiniz, birisi Antepte,
birisi Tuncelide bir tanesi de Mersinde neden Diyarbakıra gönderdiniz?
Efendim, tekrar Habur yaşanmadı. diyorsunuz, bayrağın
indirilmesi ve Türk Bayrağının indirilip hem de hastane
Gönderdeki 3 tane bayrak yerine PKK paçavrasının
asılmasını nasıl izah edeceksiniz? Hiçbir olay
olmadı. diyorsunuz, bu bile yeterli. Siz bayrağın indirilmesini
kabul edebiliyorsanız vicdanınızda bunu kabul edin
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi,
şahsı adına söz isteyen Tanju Özcan, Bolu Milletvekili.
TANJU ÖZCAN (Bolu)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; ben de Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Evet,
konuşmaları hep birlikte dikkatle takip ediyoruz bu akşam. Esas
itibarıyla bugün görüştüğümüz temel kanunla ilgili aslında
herkesin tartıştığı bir madde var. Keşke -ben de
şunu temenni ediyorum- temel kanun olarak geleceğine normal yolla
gelseydi de herkes düşüncelerini ifade etseydi. İnanın 1inci
maddeden sonra bu denli derin tartışmalar da
yaşanmayacaktı.
Değerli
milletvekilleri, ben de birçok arkadaşınız gibi hukukçu bir
milletvekili olarak bu akşam konuşan muhalefet partisi
milletvekilleri, MHP ve CHP milletvekillerinin eleştirilerine önemli
ölçüde katıldığımı ifade etmek istiyorum.
Bu yasa gerçekten bir
mağduriyeti çözmek için veya özgürlük adına bugün Genel Kurula
getirilmiş bir yasa değil. Bunu hepiniz biliyorsunuz. Samimi
olmamız lazım.
Mağduriyet nedir
arkadaşlar, bu konuda? Türkçe bilmeyen birinin mahkeme huzurunda en iyi
bildiği dille savunma yapabilmesi. Ama burada dert şu değil:
Gerçekten Türkçeyi konuşamadığı için savunma yapamayan
insanların mağduriyetini gidermek değil. Bunu hepiniz
biliyorsunuz. Bu sürece nasıl geldiğimizi de biliyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım ifade ettiler, dediler ki: Bu sürece gelinmesinin ana
sebebi, PKK ile Hükûmet arasında yapılan görüşmeler, müzakereler
sonucunda bu noktaya gelindi. KCK tutukluları şart olarak Hükûmete
getirildiği için, Hükûmetin önüne konulduğu için bugün bu düzenleme
buraya getirildi arkadaşlar. Evet, ben bu arkadaşlarımın
söylediklerine katılıyorum ama eksik olduğunu söylüyorum.
Eksikliğe geleceğim.
Gerçekten uzunca bir
süredir -kaç yıldır devam ettiği belli değil- Hükûmetle
önce Osloda başlayan, şimdi açık bir şekilde
İmralıda devam eden görüşmelerin
Ki bu görüşmeler,
tırnak içerisinde söylüyorum, görüşme değil, nasılsın,
iyi misin şeklinde gelişen bir süreç değil, bir pazarlık
bu. Burada PKKnın talepleri oluyor, Hükûmetin buna verdiği cevaplar
oluyor. İşte arkadaşlar, bugün bu yasal düzenlemenin burada
görüşülmesinin sebebi Osloda başlayan bugün İmralıda
devam eden görüşmelerin sonucu. Bunu hepimiz biliyoruz. İktidar
partisi sözcüleri burada konuşma yapıyor ama onlar da inanarak bu
durumun aksini savunamıyorlar.
Ama arkadaşlar, bu
eksik. Sadece PKK istedi diye biz bugün bunu burada görüşüyor
değiliz, bir de işin diğer boyutu var. Bunu nereden çıkardım?
Bunu Sayın Recep Özelin konuşmasından çıkardım,
iktidar partisi grubu adına konuşmayı o yaptı.
Arkadaşlar, Recep Özel sıradan bir milletvekili değil AKP Grubu
içerisinde, özel bir milletvekili, soyadı gibi. Hatırlar
mısınız bir süre önce Hükûmet, cemaat karşıydı,
cemaate karşı bir operasyon gerçekleştirdi burada. MİT
müsteşarıyla ilgili özel bir düzenleme yaptırttı. Kimin
aracılığıyla yaptırttı bunu? Recep Özel
arkadaşımız aracılığıyla
yaptırttı.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Allah aşkına, böyle komplo teorileri
kurmayın ya! Sizin baktığınız yerden öyle mi
gözüküyor?
TANJU ÖZCAN
(Devamla) - Bir dakika, geleceğim.
Şimdi, Recep Bey
şunu söylüyor konuşmasında, diyor ki: Bir tek PKKyla
uğraşsak, eyvallah. Ama bakın, bir de ne var? diyor. Mahkeme
süreci tıkanmıştı yani bu yargılamayı, KCK
yargılamalarını yürüten hâkim süreci
tıkamıştı. diyor.
Neden bunu söylüyor arkadaşlar, bunun için yüzüne bakalım.
Mesele şu: 2010da bir Anayasa değişikliği yaptık. Bu
Anayasa değişikliği sonrasında farklı bir HSYK
oluşturduk. HSYKyla ilgili seçimler yapıldı. Bu seçimler, öyle
anlaşılıyor ki, Hükûmet kaybetmiş, cemaat
kazanmış ve bunun sonucunda cemaate daha bağımlı olan
bazı hâkimler bu düzenlemeyi yaptırtmak için mahkemelerde Kürtçe
savunmanın önüne geçmişler.
Arkadaşlar, hepimiz
hukukçuyuz. Ben Boluda avukatlık yaptım uzun yıllar. Boluda
yargılanan birçok insan, Türkçe bilmediği için Kürtçe tercümanlarla
savunmalarını yıllarca yapabildiler, bu bir gerçek. Ama bugün
öyle anlaşılıyor ki, Recep Beyin dediği gibi, cemaat de bu
düzenlemenin, tıpkı, PKKyla birlikte yapılmasını
istedi. Bunda aslında şaşıracak bir şey yok; cemaatin
ipi de Amerikanın elinde, PKKnın ipi de Amerikanın elinde.
Dolayısıyla bunlar el ele vermişler, bugün gerçekten Türkiye
Cumhuriyeti devletinin üniter yapısına kasteden bu düzenlemeyi hep
birlikte getirmişler.
Ben BDP Grubunu tebrik
ediyorum ve gerçekten temsil ettikleri zihniyeti de tebrik ediyorum.
ADİL KURT (Hakkâri)
Teşekkür ederiz, eksik olsun.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) - Halk desteği ne kadar
bilmiyorum, yüzde 5 var mı, yok mu ama yüzde 50 oy almış olan
iktidar partisine bugün diz çöktürdüler.
SIRRI SAKIK (Muş)
Bu mübarek gecede fitne, fesatlık yapmayın.
TANJU ÖZCAN (Devamla) -
Bu anlamda kutlamak lazım, tarihe de not düşmek lazım.
Bu düşüncelerle
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum, iyi akşamlar diliyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
RECEP ÖZEL (Isparta)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Özel.
RECEP ÖZEL (Isparta)
Efendim, sayın hatip konuşmasında benim adımı da
kullanarak birtakım ifadelerde bulundu. Buna bir açıklık, cevap
vermek
BAŞKAN
Birtakım ifadeler
Ne dedi efendim, onu söyleyin.
RECEP ÖZEL (Isparta)
Efendim, MİT Kanununun adım kullanılarak
çıkartıldığını, ondan sonra, yapmış
olduğum konuşmada KCK davalarının sanki
BAŞKAN
Söylemediniz mi?
RECEP ÖZEL (Isparta)
Ben bunları söylemedim efendim.
Burada sanki benim
Sataşma
şeyinde bir söz talep ediyoruz efendim. Bir açıklık getireyim,
bir şey okuyacağım. İki dakika
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) KCK davalarının sanıkların talebi üzerine
geldiğini söyledi Recep Bey komisyonda?
BAŞKAN Buyurun Sayın Özel.
İki dakika söz veriyorum sataşma
nedeniyle. Yeni bir sataşmaya mahal vermeyin.
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- Isparta
Milletvekili Recep Özelin, Bolu Milletvekili Tanju Özcanın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
RECEP ÖZEL (Isparta)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; bu imkânı
tanıdığınız için size teşekkür ediyorum.
Şimdi, sizlere Genel
Kurulda 5 Nisan 2012 tarihinde bir milletvekilinin bu kürsüde yapmış
olduğu konuşmayı okuyacağım, sonra size
soracağım bu milletvekilinin kim olduğunu.
KCK davasında
şöyle bir olay var, Kürtçe savunma talepleri var. Evet, oradaki
yargılanan sanıklar devlete kafa tutmak istiyorlar, buna hiç
kuşkum yok. Bir tavır koymak istiyorlar, ideolojik bir tavır
koymak istiyorlar ama yine dediğim gibi savunma en temel haklardan bir
tanesidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Leyla Zana hakkında
bir kararı var ve Ceza Muhakemesinde tercümanla ilgili maddeyi açın,
ilk içtihat budur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Leyla
Zana'nın Kürtçe savunmada bulunma talebini reddettiği için savunma
hakkını ihlalden Türkiye'yi mahkûm etmiştir.
Şimdi düşünün
değerli arkadaşlarım, KCK'dan 10 bin tane yargılanan
sanık var şu anda. Bunların hepsi de Kürtçe savunma yapmak
istiyorlar, mahkeme de ifadelerini almıyor. Eninde sonunda bu iş
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidecektir ve Türkiye, milyonlarca,
belki milyarlarca euro tazminata mahkûm edilecektir.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Sataşmayla ne alakası var?
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) - Sataşmaya cevap vermiyorsun ki!
RECEP ÖZEL (Devamla)
Peki, bu tazminat parası nereye gidecektir? Bu tazminat parası,
evet, orada suçsuz olarak yargılanan varsa, güneydoğuda gelir düzeyi
de son derece düşük, o insanların geçim parası olacaktır
ama gerçekten terörist faaliyetler içinde olan, terör örgütü üyesi olanlara
ödenecek tazminat nereye gidecektir? Kandil'e gidecektir ve bize geri
dönecektir.
Bu konuşmayı Cumhuriyet
Halk Partisi Milletvekili Sayın Süha Aldan yapmıştır bu
kürsüden.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) Evet.
RECEP ÖZEL (Devamla)
Bunu ben demiyorum, kendisi söylüyor. (CHP sıralarından gürültüler)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Yanlış mı alındı bu karar?
RECEP ÖZEL (Devamla)
Bir de İnsan Hakları Komisyonuna Sayın Mahmut Tanal ve Sinan
Aygünün vermiş olduğu bir değişiklik önergesi var.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Sana
neden sataşma yapılmıştı Recep Bey? Sataşma
mı olmuştu sana?
RECEP ÖZEL (Devamla) Bu önergede de
Yeterince Türkçe bilmediğini beyan eden sanık ve mağdura bedeli
devlet tarafından karşılanmak üzere mahkeme tercüman tayin eder.
Bu hak kötüye kullanılamaz. diyor.
GÜRKUT ACAR (Antalya) Bu
konuşmanın sataşmayla ne ilgisi var?
RECEP ÖZEL (Devamla) Şimdi, CHP bu
tasarının lehinde mi, aleyhinde mi? Gelip burada bir
açıklasınlar. Bir kısmınız böyle konuşuyor, bir
kısmınız geliyor burada karşı kendi içinizde bir
bütünlüğü sağlayın.
Efendim, hepinize teşekkürler sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Sayın Başkan, Sayın Recep Özel neden söz
istedi? Sataşma için. Ne sataşmışız, neyi söyledi? Bu
nasıl bir şey?
GÜRKUT ACAR (Antalya) O bize
sataştı.
BAŞKAN Şimdi bölüm üzerinde on
beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Arkadaşımızın sözleriyle ilgili bir açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN
Arkadaşınızın sözüyle ilgili açıklama
yapamazsınız Sayın Vekilim.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Hayır efendim, bakın, Ömer Bey üzerinden Adalet Komisyonunda bizlere
de yapılmış bir sataşmadır aslında bu. İzin
verirseniz bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Açıklaması olmaz ki
Sayın Vekilim bunun. Sayın Yılmaz, eğer sataşma varsa
grubunuza Grup Başkan Vekiliniz
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Ama
grubumuza var efendim.
BAŞKAN Ne diye sataştı
efendim, ne söyledi?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Adalet Komisyonu olarak bize var.
BAŞKAN Sadece sayın
milletvekilinin yaptığı konuşmayı okudu buradan. Bu
sataşma olmaz ki!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Ömer
Süha Aldanın yapmış olduğu konuşmayı
yanlış yorumlayarak CHP Grubu adına bu
konuşulmuştur. dedi. Bizim de o konuda bir söz söyleme
hakkımız vardır.
BAŞKAN Konuşmayı
yorumlamadı ki, konuşmayı okudu, buradan, tutanaklardan okudu
sadece.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Okudu efendim, okudu.
BAŞKAN Tutanakları okumadı
mı burada?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Anladım efendim. O konudaki bir şeyi biz anlatmak istiyoruz eğer
izin verirseniz, açıklama yapmak istiyoruz.
BAŞKAN Yorum yapmadı ki,
tutanakları okudu. Sataşma neresinde bunun Sayın Yılmaz?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, herhangi bir hakarette bulunmadı, sadece bir
tutanağı okudu buradan.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Efendim,
bir açıklama yapmak istiyoruz, lütfen izin verin.
BAŞKAN Açıklama olmaz ki
Sayın Yılmaz yani.
GÜRKUT ACAR (Antalya) Yanlış
bilgi verdi efendim.
BAŞKAN Her milletvekili diğeri
hakkındaki konuşmayla ilgili açıklama yapmaya
kalkışırsa
GÜRKUT ACAR (Antalya) Sayın
Başkan, yanlış bilgi vermiştir.
BAŞKAN Lütfen yani olmaz.
Teşekkür ediyorum.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Efendim, biz bunu düzeltme gereğini duyuyoruz.
BAŞKAN Sayın Yılmaz
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Recep
Özel niye söz istedi sizden?
RECEP ÖZEL (Isparta) KCK
davalarından dolayı
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Yani
ikinci bir sataşma yaptı aslında.
BAŞKAN Sayın Özel sayın
milletvekilinin konuşmasını tutanaklardan okudu. Sataşma
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Oraya
çıktı ne anlattı?
BAŞKAN Efendim?
TURGUT DİBEK (Kırklareli)
Sizden niçin söz istedi, hangi gerekçeyle söz istedi?
RECEP ÖZEL (Isparta) KCK davasından
dolayı
BAŞKAN Hayır canım,
tutanaklardan okudu.
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Ceza Muhakemesi
Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın;
İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari
Milletvekili Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu'nun; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili
Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri
ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu
raporları (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956) (S.
Sayısı: 365) (Devam)
BAŞKAN Şimdi bölüm üzerinde on
beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Doğru, buyurun.
REŞAT DOĞRU (Tokat)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana biraz önce sordum, cevap
vermedi ama umarım şimdi cevap verecektir.
Ceza Muhakemesi Kanununun
202nci maddesine göre, son beş yılda, kendini ifade edemediği
için kaç kişi mahkeme
heyetinden tercüman talebinde bulunmuştur, kaç kişiye tercüman tahsis
edilmiştir?
İkinci sorum: Ana
dilimde savunma yapamıyorum. diyerek kaç kişi mahkemelere müracaatta
bulunmuş ve savunmasını kullanmamıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Tuncel
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önce soru
sormuştum ama yarım kalmıştı. Özellikle Asrın
Hukuk Bürosu avukatlarının tutuklanmasıyla başlayan, daha
sonra Çağdaş Hukukçular Derneği ve Halkın Hukuk Bürosu
avukatlarına devam eden tutuklama furyası ciddi anlamda savunma
hakkına yönelik bir saldırıdır. Acaba Sayın Bakan da
bunu böyle görüyor mu? Bu tutuklanan avukat arkadaşlarımızı
cezaevinde ziyaret etme konusunda bir programları var mı? Yine, bu
avukatlara karşı geliştirilen ve savunma görevini engelleyen bu
hukuksuzluğa karşı herhangi bir yasal çalışma
yapmayı düşünüyorlar mı kendileri? Bu çok önemli.
İkincisi: Bugün
yasayı görüşüyoruz, özellikle hasta tutuklulara ilişkin yasa
tasarısında, TMKdan yargılanan tutuklu ve hükümlüler bu yasadan
faydalanabilecekler mi, yoksa sadece adli tutuklu ve hükümlülerden, hasta
olanlar mı yararlanacak?
BAŞKAN Sayın
Şimşek
CEMALETTİN
ŞİMŞEK (Samsun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz evvel bir soruya
Sayın Bakan cevap verirken Osloda bir mutabakat olmadığını
söyledi. Elbette hemen bir mutabakat sağlanmamış olabilir ancak
Hükûmet bir görüşme kapısı açtığına ve oraya
gidenler onlarla tavla oynamaya gitmediğine göre, öyleyse niçin
gitmişlerdir? Bu Oslo ve teröristbaşıyla görüşmelerde neler
konuşulmaktadır? Milletten gizli olarak yapılan bu
görüşmelerde bu ülkenin, bu milletin kaderiyle ilgili olarak hangi
spekülasyonlar yapılmaktadır, bu milletten neler
kaçırılmaktadır?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Işık
ALİM IŞIK
(Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bir kez
daha soruyorum: Hükûmetiniz adına Osloda müzakereye oturanlar hangi
konularda mutabakata varmışlardır, bu mutabakata varılan
konular içerisinde bugünkü tasarının 1inci maddesi yer almakta mıdır?
İki: Bu
tasarıda yer alan bazı iyileştirmeler nedeniyle hâlen cezaevinde
bulunan kaç hükümlü serbest bırakılacaktır? Bunlar içerisinde
kaçı terör örgütü nedeniyle cezaevinde bulunmaktadır?
Tasarıda tazyik
hapsi alanların, getirilen iyileştirmelerden
yararlandırılmamasının sebebi nedir? Taahhüt
mağdurlarının bu iyileştirilmelerden
yararlandırılması düşünülmekte midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Oğan
SİNAN OĞAN (Iğdır)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önceki sorumda Bu
getirdiğiniz yeni düzenlemeyle normal mâhkumlarla beraber, elinde 40 bin
kişinin kanı bulunan, şehitlerimizin elinde kanı bulunan
bebek katili Abdullah Öcalan da eşlerle beraber olma hakkından
faydalanacak mı? diye sormuştum. Siz de cevabınızda
Evet. demiştiniz. Hiç vicdanınız sızlıyor mu
Sayın Bakanım? Elinde 40 bin kişinin kanı bulunan bir
caniye eş bulma konusunda Hükûmetinizin ne gibi bir çabası olacak,
lütfen onu da söyleyin o zaman.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Yılmaz
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de Sayın Bakana sordum ama bir
türlü cevaplamıyor. PKK militanlarıyla Şemdinlide
kucaklaşan milletvekilleriyle ilgili yağdınız gürlediniz,
Hükûmet olarak Dokunulmazlıkları kaldırıyoruz, böyle bir
usul olur mu? diye seslendiniz. Ne oldu bu dokunulmazlıklar? Peki,
teröristbaşıyla kucaklaşanlar veya kucaklaşma talimatı
verenlerle ilgili de bir işlem yapmayı düşünüyor musunuz?
Yine yaptığınız
kongrenin 20nci maddesinde mahkum ve tutukluların eşleriyle bir
araya gelmesi, 21inci maddesinde ana dilde savunma vardı, bunlar bugün
geldiler. 22nci maddesinde ana dilde kamu hizmetlerine erişim, 30uncu
maddesinde de Kürtçe tercümanlık var, bunları da getirmeyi
düşünüyor musunuz? Peki, bu sürecin Türkiyenin bölünmesine doğru
götürüleceğini düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdoğan
MEHMET ERDOĞAN (Muğla)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Sayın Başbakan
ve AKP yetkilileri diyor ki: Osloda ve İmralıda görüşmeleri
devlet yapıyor, biz AKP olarak hiçbir görüşme yapmadık. Buna
göre size soruyorum: İktidar olarak siz hangi devleti yönetiyorsunuz?
İki: Bu görüşmeleri yapan
MİT Müsteşarı ve diğer devlet yetkililerini hangi Hükûmet
atamıştır?
Üç:
İktidarınız tarafından göreve getirilen devlet
yetkililerine PKK ve bebek katiliyle görüşme talimatını kim
vermiştir? Eğer bu görüşmeler Hükûmetinizin bilgisi
dışındaysa, PKK ve teröristbaşıyla görüşen kamu
görevlilerini görevden alma cesaretiniz, yüreğiniz var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Topcu
ZÜHAL TOPCU (Ankara)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
17/1/2013 tarihinde 3
kadın teröristin cenaze töreni sırasında, bazı
gazetecilerce Diyarbakıra girerken KCK savunma güçleri tarafından
asayişin sağlandığına yönelik bilgiler
aktarılmıştır. Devletin güvenlik güçlerinin
dışarıda tutularak böyle bir uygulama ile
karşılaşılması hangi devlet mantığıyla
uyuşmaktadır? Bunu nasıl izah edeceksiniz? Herhangi bir
soruşturma başlattınız mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Köprülü
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
sanık Mehmet Hatip Dicle, duruşmada sanıkların tümü
adına söz alarak, Türkçe konuşabildiklerini, Türkçeyi iyi
bildiklerini ve Türkçe konuşma konusunda fikren ve fiilen bir
sorunlarının bulunmadığını ancak
savunmalarını kendi ana dilleri olan Kürtçe yapmak istediklerini
beyan etmiştir. Sizin bu yasayla çözmek istediğiniz sorun bir savunma
hakkını gidermek midir yoksa Türkçe konuşmak istemediğini
açıkça beyan eden sanıkların fiilî durumlarını kendi
beyanlarına uygun hâle getirmek midir?
İkinci sorum da
şu: Ben, bunun sizin tarafınızdan da iyi bilindiğini
biliyorum ama duymak istiyorum Hükûmeti de temsil ettiğiniz için:
Lozandaki azınlıklar kavramı nasıl
değerlendirilmektedir? Lozanda sayılan azınlıklar hangi
kritere bağlanmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Yeniçeri
ÖZCAN YENİÇERİ
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
1876da Meclisi
Mebusanın On İkinci Oturumunda Nevfel Efendi, Erzurumlu Ermeni
Hamazap ve Vasilaki Efendi, devletin dilinin değiştirilmesi
amacıyla ortak bir teklif hazırlar. Bu teklif şöyle:
Osmanlı devletinin resmî dilinin Türkçe olduğunu belirten madde
değiştirilmeli ve resmî dil olarak Türkçeyle beraber her bölgede
konuşulan mahallî diller de Rumca, Ermenice, Arapça, Kürtçe, Bulgarca gibi
resmî dil olarak kabul edilmelidir. Meclis Başkanı Ahmed Vefik
Paşa bu teklifi Bu ne vicdansızlık, bu ne
vefasızlıktır! Sizler hâlâ evinizde, okullarınızda,
kitaplarınızda kendi dilinizde yazıyor ve konuşuyorsunuz.
Bu imkânı, bu devletin alicenaplığına borçlusunuz.
Eğer bu devlet isteseydi, yüzyıllar evvel dedelerinizi Türk kültürü
içinde eritirdi ve sizlerin de ana diliniz Türkçe olurdu. Teklifinizi
vermemiş olun, ben de duymamış olayım. diyerek reddeder.
Sayın Bakan, Ahmed Vefik Paşanın görüşüne
katılıyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Evet, Sayın Reşat Doğrunun
sorusu 2nci kez ifade edildi, demin yetişemediği için cevap
veremedim. Tabii, hem tercüman isteyen veyahut da Türkçeyi bildiği hâlde
savunmasını kendini en iyi ifade edebildiği dilde yapmak
istediğini söyleyenlerle ilgili herhangi bir istatistik yok elimizde,
böyle bir envanter tutulması da söz konusu değil, o yüzden size bu
konuda bir rakam verme imkânım yok.
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) Neden ihtiyaç duydunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Tuncelin sorduğu soru,
tabii
OKTAY VURAL (İzmir)
Demek ki siyasi, ihtiyaç yokmuş.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
avukatlarla ilgili soruşturmaların
nasıl yapılacağı Ceza Muhakemesi Kanununda düzenlenmekte
ve hangi hâllerde tutuklama yapılacağı, hangi hâllerde arama yapılacağı,
avukatlara dönük aramaların, soruşturmanın ve kovuşturmanın
nasıl yapılacağı yasalarda belirtilmiştir. Bu adli
soruşturmayı yürüten görevliler de bu yasalar çerçevesinde
vazifelerini yapmaktadırlar. Tabii, burada usule aykırı bir
şey varsa buna itiraz etmeleri onların doğal hakkıdır
ama şunu özellikle ifade etmek isterim: Kimse avukat olduğu için
soruşturmaya tabi tutulmuyor veya bir berber herhangi bir suç
isnadıyla karşı karşıya kaldığında, bir
kasap suç isnadıyla karşı karşıya kaldığında,
tutuklanmasını gerektiren bir durum olduğunda kasap
tutuklandı, manav tutuklandı, berber tutuklandı diye kimse bir
değerlendirme yapmıyor. Avukatlarla ilgili veya başka sıfat
taşıyan kişilerle alakalı bir suç isnadı
olduğunda, mahkemeler tutuklama yönünde karar verdiğinde de bunu,
sanki avukatlık mesleğini icra ediyor da o yüzden
tutuklanıyormuş gibi yansıtmak fevkalade
yanlıştır, bir soruşturma çerçevesinde, mahkeme
tarafından verilen bir karar söz konusudur.
Yine, hastalık
nedeniyle infazın ertelenmesi hususu İnfaz Kanununun 16ncı
maddesinde düzenlenmiş olup Kanunun 116ncı maddesinde bulunan
atıf dolayısıyla tutuklular bakımından da
uygulanabilmektedir. Bu yüzden, tutuklular bakımından erteleme
kararı vermek, yargılamayı yapan mahkemeler tarafından yapılmaktadır.
Tabii, Oslo,
İmralıyla alakalı daha önce de söyledim; Osloda herhangi bir
mutabakat yok. İmralıyla görüşmeleri zaten ifade ettik ama
burada bir hususun altını çizmek istiyorum, konuşmacılar da
söyledi: Sanki Hükûmeti temsilen Hükûmetten biri görüşmüş gibi bir değerlendirme
yapılıyor. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
ALİM IŞIK
(Kütahya) Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başbakanımızın
açıklaması da çok net, çok açık, onu kimse
çarpıtmasın.
Seçim döneminde AK
PARTİ iktidarını yıpratmak için Hükûmetten birileri
görüştü. diye meydanlarda konuşanlara
ALİM IŞIK
(Kütahya) Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı kim?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) -
Sayın Başbakanımız
Hükûmetten hiç kimse görüşmedi, bundan sonra da bundan önce de yoktur
böyle. diye açıklama yaptı. Hükûmet dediğinizde Anayasa
yazıyor Hükûmet, Başbakan ve bakanlardan oluşur. Hangi bakan
görüşmüş, bir onun ismini verin. Bizim söylediğimiz bu ama siz,
kamuda çalışan bir kamu görevlisiyle
OKTAY VURAL (İzmir)
Yolları sen mi yaptırdın, konutu sen mi inşa ediyorsun?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) -
Hükûmeti aynı kefeye koyup milleti
aldatıyorsunuz, yalan yanlış şeyler söylüyorsunuz,
özellikle ifade etmek isterim. (MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir)
Ya, milletle dalga geçmeyin; milletle dalga geçiyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Tabii, cezaevlerinde, bu yasa
çıktıktan sonra bu yasadan yararlanacaklarla ilgili
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Şu anda elimizde net rakamlar yok yani
bu yasadan istifadeyle kaç kişi tahliye olacak, buna dair elimizde kesin
rakamlar söz konusu değil ama yaklaşık bir rakam söz konusu
-arkadaşlar veriyorlar- 15 bin civarında bir tahliyenin olması
tahmin ediliyor. Yoksa elimizde kesin bir veri bu noktada yok.
TUFAN KÖSE (Çorum)
Sayın Bakan, duble yolları siz mi yaptınız, Hükûmet mi
yaptı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sinan Oğanın sorusuna demin de
cevap verdim. Tasarıda bir sınırlama yok ancak bu eş ile
görüşmeyle alakalı konu herkese otomatik verilen bir durum
değildir, bu tamamıyla kurallara bağlanmış bir
konudur. Bu kurallara uyanlara ancak bu uygulanacaktır. Bu kuralları
ihlal edenlere uygulanması söz konusu değildir. Bu kuralların
neler olacağının bir kısmı tasarıda yazıyor,
diğerleri de yönetmelikle Adalet Bakanlığı tarafından
düzenlenecek ve kamuoyuyla paylaşılacaktır.
Dolayısıyla, bu kurallara uyanlar bundan yararlanacaktır.
Cezaevlerinde terör estirenler, cezaevlerinde kurallara uymayanlar ve bu
konudaki ıslah çalışmalarına, ortak şeylere katkı
vermeyenlerin bundan yararlanması kesinlikle söz konusu değildir,
bunu özellikle ifade etmek isterim.
Tabii, disiplin ve tazyik
hapsi almış olanların cezasının infazı
ertelenmeyecektir çünkü bu cezalar kişiyi bir hususta zorlamaya yönelik
cezalardır. Bu nedenle, tasarıda getirilen cezanın infazı
hükümlerinden yararlanamayacaklardır. Bunları da o kapsamda ifade
etmek isterim.
Tabii, şimdi,
savunmayla alakalı hususta bir konunun altını özellikle çizmek
istiyorum. Kanunda Meramını anlatacak derecede Türkçe bilmeyenler
olursa yargılama sırasında ne yapacağız? sorusuna bir
cevap veriliyor. Bunların kendilerini savunma hakkı var mı? Var.
O zaman nasıl olacak Türkçeyi bilmiyorsa? Onu öngörmüşüz, kanuna bir
düzenleme koymuşuz. Meramını anlatacak kadar bilemiyorsa,
Türkçeyi biliyor ama meramını ifade edecek kadar bilmiyor, o zaman ne
yapacak? Ona dair de bir düzenleme koymuşuz. Ama, herhangi bir
vatandaşımızın Ben kendimi başkaca bir dilde daha iyi
savunabilirim, hakkımı, hukukumu daha iyi arayabilirim. deme
ihtimalini göz ardı etmiş olabiliriz. Bizim, Hükûmet olarak,
Parlamento olarak, devlet olarak bunu vaktinde öngörüp böyle birileri
çıktığı zaman, Ben samimi olarak, gerçekten buna ihtiyaç
duyuyorum, bu haktan istifadeyle kendimi daha iyi savunacağım diye
düşünen biri çıktığı zaman ona ne diyeceğiz?
sorusuna bir cevap bulmamışız. Kanunda yer alan hüküm,
esasında buna cevap mahiyetini de taşıyor ama uygulama bu
anlamda bir değerlendirme yapmadı. O zaman, samimi olarak bu
işten faydalanmak isteyenlere bu imkânı vermek hukuk devletinin de
gereğidir. Esasında, bu Parlamentoda bunu tartışmak da
doğru bir şey değildir. Biz esasında bir
yanlışı düzeltiyoruz. Daha önce yapılması lazım
gelen bir doğruyu gecikmiş olsa da yerine getirmiş oluyoruz. Bir
yandan samimi olarak istifade etmek isteyenlere imkân veriyoruz, öte yandan da
bunu değişik nedenlerle istismar etmek isteyenlerin elinden de
istismar oyuncağını alıyoruz. Yapılan işte bir
yanlışlık yok. (CHP sıralarından Nasıl
alıyorsunuz? sesleri)
Doğru olan bir
işi yapıyoruz ama siz buna katılmayabilirsiniz.
Benim söyleyeceklerim
bundan ibaret. Milletimiz de bunun hepsini görüyor, sizi de bizi de dinliyor,
değerlendirmesini yapacaktır.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Nerede dinliyor, millet kapatalı üç saat oluyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Lozanla ilgili olarak da bir sayın
milletvekilinin ifadesi oldu. Tabii, Lozandaki azınlıklar din
esaslı azınlıklar olup bunlar gayrimüslim
vatandaşlarımızdır. Etnik yapıya dayalı bir
azınlık söz konusu değildir.
Teşekkür ediyorum.
Diğer sorulara
yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN Evet,
teşekkür ediyorum.
Şimdi
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan, Sayın Bakan Bölümlerde ben
konuşacağım. dedi ama konuşmadı.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Bölüm de bitti.
BAŞKAN Ben
bilemem, o Sayın Bakanın kendi tercihi yani.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Hatırlatıyoruz sadece, demin konuşacağım. dedi.
BAŞKAN Birinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi birinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
Yeni madde ihdasına
ait üç adet önerge vardır.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkan, kanunun 1inci maddesini işleme
alamazsınız çünkü Anayasanın 4üncü maddesine göre
değiştirilmesi teklif edilemez bir hususu buraya getirdiniz.
Anayasanın 4üncü maddesine göre değiştirilmesi teklif dâhi
edilemeyecek husus, devletin dili Türkçedir, 3üncü madde.
Dolayısıyla, buraya getirilen savunmanın Türkçe
dışındaki bir dille yapılması hususu, devletin dilinin
Türkçe olması kuralının değiştirilmesidir.
Dolayısıyla, Anayasanın değiştirilmesi dahi teklif
edilemez bir maddesini değiştiren, onunla ilgili teklif getiren bir
kanunu burada görüşmeye alamazsınız, bu Anayasaya
aykırı. Bu konuda hem sizin tavrınızı öğrenmek
istiyorum hukukçu kimliğinizle hem de Genel Kurulun, Meclisin
tavrını görmek istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.51
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.13
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju
ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56ncı Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
365 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Evet, Sayın
Şandır, talebinizle ilgili usul tartışması
açacağım.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkan
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan, usul tartışmasından önce
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Usul tartışması değil yani Anayasamıza
göre, cari hukukumuza göre
BAŞKAN
Görüşümü belirteyim, ondan sonra isterseniz
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Anladım
Sizin tavrınız netleşmedi.
BAŞKAN
Tavrımı söyleyeceğim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) - Sizin tavrınıza dayalı olarak usul
tartışması açacağız.
BAŞKAN E
tavrımı söyleyeceğim o zaman.
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan, tavrınızı söylemeden önce bizim
fikrimizi öğrenmeniz gerekmektedir. Ona göre tavrınızı ortaya
koymanız gerekmektedir. Biz bunun Anayasaya ne derecede aykırı
olduğunu
BAŞKAN Sayın
Bal, biraz önce Sayın Şandır fikirlerini söyledi. Onun için
Usul tartışması açacağım. dedim. Fikirlerinizi
öğrenelim, sonra görüşümü
FARUK BAL (Konya)
İzin verin, gerekçemizi anlatalım, ondan sonra
kararınızı siz açıklayın.
BAŞKAN Ama bunun
yolu usul tartışması açmaktan geçiyor. Usul
tartışması açacağım. Ben de onu söylüyorum.
FARUK BAL (Konya)
Aleyhte
OKTAY VURAL (İzmir)
Aleyhte
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Lehte
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Lehte
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Aleyhte, aleyhte
BAŞKAN O zaman
kendi aranızda anlaşın, ona göre şey yapayım.
OKTAY VURAL (İzmir)
Anlaşma diye bir şey yok!
BAŞKAN O zaman
tutanakları isteyeceğim, ara vereceğim.
MEHMET DOĞAN KUBAT
(İstanbul) Lehte
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Aleyhte
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Lehte efendim.
MEHMET DOĞAN KUBAT
(İstanbul) Lehte Başkanım.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Sayın Batum, aleyhte
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, sayın başkanlar; ya anlaşacaksınız ya
ara verip tutanakları isteyeceğim, başka yapabileceğim bir
şey yok ki
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Efendim, en önce biz istedik.
BAŞKAN Ne yapmam
gerekiyor? Şimdi
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Her gruptan bir kişi konuşsun. (Gürültüler)
BAŞKAN Tamam,
itiraz etmiyorum söylediğinize, bir şey söylemiyorum ki ben.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) En önce biz istedik.
BAŞKAN -
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.14
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.38
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju
ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56ncı Birleşiminin
Yedinci Oturumunu açıyorum.
365 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Usul
tartışması için söz sırasını okuyorum:
Başkan Ona göre
usul tartışması
Faruk Bal Aleyhte
Oktay Vural Aleyhte
Mehmet Günal Lehte
Hasip Kaplan Lehte
Dilek Akagün Yılmaz
Aleyhte
Oktay Vural
Anlaşma diye bir şey yok!
Mehmet Doğan Kubat
Lehte
Dilek Akagün Yılmaz
(Uşak) Aleyhte
Ahmet Aydın
(Adıyaman) Lehte efendim.
Sıralama bu
şekilde. Dolayısıyla, yine kendi aranızda anlaşmak
şartıyla Sayın Bal, aleyhte; Sayın Vural, aleyhte
Sayın Günal lehte
istemiş ama Sayın Şandır
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Günalın lehtesini CHPye devredelim.
BAŞKAN CHPye
devrediyorsunuz, evet.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Süheyl Hocam
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak)- Süheyl Hocam, efendim.
BAŞKAN Lehte
Sayın Batum ve Sayın Kaplan.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan
BAŞKAN Evet, ilk
söz, lehte söz isteyen Süheyl Batum, Eskişehir Milletvekilinde. (CHP
sıralarından alkışlar)
Üç dakika söz veriyorum.
Buyurun.
VII.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)
2.-
365 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1inci
maddesinin, Anayasanın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek
olan 3üncü maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle işleme
alınıp alınamayacağı hakkında
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
usul tartışması açıldığında, bazı
kanunların, bazı maddelerinin Anayasaya aykırı olup
olmadığı hususunda tartıştığımız
zaman gerçekten de hukuku, işte hukuksal belgeleri, metinleri veyahut da
hukukçuların bu konuda yazdıklarını çok iyi
araştırmamız gerekiyor, incelememiz gerekiyor. Ama bu konuda en
ufak bir şekilde tereddüde gerek olmadığını
düşünüyoruz. Getirilen yasanın, tasarının, 1inci ve 2nci
maddesi Anayasanın maddelerine çok açıkça aykırıdır.
Hepiniz de bunu biliyorsunuz, hepimiz de biliyoruz bunu. Anayasanın
değişmez maddelerine aykırı olduğu gibi
Anayasanın eşitlik maddesine de açıkça
aykırıdır.
SIRRI SAKIK (Muş)
Eşitlik
Bravo!
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Devamla) Varsayın ki
Eşitlik maddesine de kesinlikle
aykırıdır. Neden aykırıdır? Eğer bunu bir
savunma hakkı olarak alıyorsanız, 1incide diyorsunuz ki:
Savunmacı tercümanının parası devletten ödenir. 2ncide
diyorsunuz ki: Parasını kendisi öder. 2nci maddesinde diyorsunuz
ki: Bu alanda düzenleme yapılıncaya kadar tercümanını
bulur, evinden getirir. Şimdi, daha bu konuda, eşitlik maddesinde,
daha bu, Anayasaya aykırı mı değil mi, daha acaba uygun
mudur, hangi, kim ne söyleyecek, bunlara bakmaya gerek var mı?
Eşitlik ilkesine açıkça aykırıdır.
Gelelim öbür yönüne. Şimdi,
bunu, istediğiniz kadar tevil etmeye çalışın, ben oradan
-oturduğum yerden, kusura bakmasın- laf atmak zorunda kaldım
Sayın Bakana, Bekir Bozdağa: Bunları söylüyorsun, burnun da
uzamadı. dedim çünkü açıkça gözümüze baka baka Ne var? diyor. Bakın 1inci fıkrada Türkçe
bilmiyorsa verilir. diyor, öbüründe de Ayrıca dedik canım, bir
şey söylemedik ki onda. Bundan, nereden çıkartıyorsunuz? diyor
Ayrıca nedir, nedir arkadaşlar? Şunu söylüyorum: Anayasaya
uygun olması için biz öneri getirdik, Komisyonda da getirdik, burada da
getirdik, dedik ki: Anayasaya aykırılığı giderelim.
Türkiye Cumhuriyetinde bir tek kişi bile savunmasını
yapamıyorsa, bilmiyorsa Türkçeyi, anlayamıyorsa; bırakın
anlamayı, savunmasını yapacak ölçüde
konuşamadığını düşünüyorsa biz istediği dilde
konuşma hakkını, savunma yapma hakkını verelim ama
böyle, Anayasayı aşarak, Anayasanın değişmez
maddelerini aşarak, bile bile
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Devamla)
görmezden gelmeyelim. dedik. Daha bu konuda Anayasaya
aykırılık
Size son şunu söylemek
istiyorum değerli dostlar: Sizin getirdiğiniz -açın bakın bize verilen
kitapçığa- Komisyonda sizin getirdiğiniz, AKPnin sürekli
sorduğu, İzzet Özgençe bile sordular; İzzet Özgenç Komisyonda
geldi ve alt komisyonda da Bu açıkça Anayasaya aykırıdır
bu şekilde
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Devamla)
Anayasayı değiştirmeden kabul edemezsiniz.
dedi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Recep Bey, sevgili
kardeşim, lütfen kendi seçmenini kandırmak için konuş, bizleri
değil. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Aleyhte söz
isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle mübarek
kandilinizi tebrik ediyorum. Bu mübarek günün, Cenab-ı Allahın
bahşetmiş olduğu, vicdan dediğimiz o önemli, kutsi
değere bir anlam yüklemesini temenni ediyorum.
Sayın Başkan,
elbette ki zatıaliniz de bilir, getirilen kanun tasarısında Ayrıca
sanık diye başlayan ifade aslında Türkçe bildiği hâlde
kelimesini ya da ibaresini olduğu gibi ifade eden ama aldatmak ve
kandırmak için bu hâle getirilmiş bir ifadedir. Demek ki Türkçe
bildiği hâlde, iddianamenin okunması ve esas hakkındaki
mütalaanın verilmesinden sonra kişi kendi beyanına göre -arada
bir ölçü yok- dilediği dilde savunma yapacak. Hangi dille savunma yapacak?
Siz de biliyorsunuz Sayın Başkan, biz de biliyoruz, Adalet ve
Kalkınma Partisinin muhterem milletvekilleri de biliyor ki kuş
diliyle savunma yapmayacak, Sanskritçeye göre de savunma yapmayacak; KCK
operasyonlarında görüldüğü gibi ana dilde savunma yapacak, Osloda
yüzde 95 oranında mutabakata vardığınız çerçeve
içerisinde ana dilde savunma yapacak, İmralı müzakerelerinde -daha
ortaya çıkmadı, o da tırt çıkacak- buna göre savunma
yapacak.
Değerli arkadaşlarım, ana
dilde savunma yapmak demek, Anayasanın 3üncü maddesinin birinci
fıkrasının son cümlesindeki iki kelimeden ibaret cümleyi
açıkça ihlaldir. Yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ülkesi ve milletiyle
bölünmez bir bütündür.den sonra Dili Türkçedir. diyor. Yasama dili
Türkçedir, yargı dili Türkçedir, kamu dili Türkçedir. Siz buraya,
Kişinin beyanına göre -arada bir ölçü koymuyorsunuz- dilediği
dilde savunma yapacak. demek suretiyle Anayasanın bu açık hükmünü
ihlal ederek değiştirilemez nitelikteki 4üncü maddesine
aykırı bir şekilde bu tasarıyı görüştürüyorsunuz.
Bu, açık seçik bir Anayasa ihlalidir ve bunu biz biliyoruz, muhalefet
biliyor, iktidar biliyor, milletimiz de biliyor. Siz bunu yapmaya mecbur ve
mahkûm hâle geldiniz. Bu, milletimizin isteği değildir; bu bir
dayatmanın ürünüdür. Bir tarafta, silahı beyninize dayamış,
Demokrasi adına bunu istiyorum. şeklindeki bir terör
dayatmasıdır. Diğer tarafta ise, Oslo müzakerelerinde müzakereci
devletin -yüzde 95 oranında mutabakata vardığınız- Bu
konuyu halledin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla)
talimatıdır, dayatmasıdır. Bir öbür boyutu ise Büyük Orta
Doğu Projesi kapsamında oluşturulacak, cetvelle çizilecek
devletçiklerin dayatmasıdır.
Bu düşüncelerle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum, Sayın Başkanın
tutumunun aleyhinde olduğumu ifade ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Lehte söz isteyen Hasip
Kaplan, Şırnak Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Evet, arkadaşlar, bu Meclisin üzerinde kim var? Bu
iradenin üzerinde kim var? Allahtan başka güç var mı? Bu Meclisin
çıkardığı
Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesini bu Meclis çıkarmadı mı? 6ncı maddesini,
14üncü maddesini, ayrımcılık maddesini, ana dil maddesini
Peki, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesini
bu Meclis çıkarmadı mı? 14üncü maddeyi, orada da ana dilde
savunmayı
Peki, bu Meclis bu Anayasayı çıkarmadı mı?
90ıncı maddeyi bu Anayasaya kim koydu? Uzaylılar mı
koydu? Ecinniler mi koydu? Ruhlar mı koydu? Buradaki milletvekilleri
milletin adına irade alıp, burada oy kullanıp Anayasanın
90ıncı maddesini çıkarmadı mı? Demiyor mu
uluslararası sözleşmelerde, Ana dilde -kendi dilinde- savunma yapmak
adil yargılanma hakkının temelidir. demiyor mu? En
doğuştan gelen hakkıdır. demiyor mu? Ücretli yaparsan
seni mahkûm ederim. diyen Avrupa Mahkemesinin kararlarını bilmiyor
musunuz?
Hukukçular çok içinizde.
Gözlerinizin içine bakıyorum ama baka baka doğruyu
konuşmuyorsunuz, adalet için konuşmuyorsunuz, insanlık için
konuşmuyorsunuz, vicdan için konuşmuyorsunuz.
Bakın,
Brozicek-İtalya davası, tercüme konusunda adil yargılanmadan
İtalya mahkûm edilmiş. Kamasinski davası, Avusturyaya
karşı, aynı şeklide. Almanyaya karşı bir dava:
Federal Alman Cumhuriyeti, Koça tercüme ücretini ödettiği için mahkûm
edilmiş. Yani siz ücretli olarak tercümanlık
yaptıracaksınız, bari bırakın da hâkim,
savcıların da maaşını biz ödeyelim, ha? Eğer
sizin vicdanınız varsa; eğer Anayasanız,
değişmez kurallarınız varsa; eğer hukukunuz,
mevzuatınız varsa; eğer insanlığınız varsa;
eğer Bu ülkenin 75 milyonu kardeştir. diyorsanız,
teşvikler için bugün Sayın Bakan gönderdi, buyurun, 9 dilde
broşür. Sizin egemenliğiniz bölünmüyor mu bu teşviklerle bölgeyi
peşkeş çekerken? Buyurun, buyurun, Çince, Japonca, Arapça,
İngilizce, İspanyolca, Fransızca. Sizin o zaman millî
duygularınız nereye kaçıyor? Ulusal duygularınız niye
şaha kalkmıyor? Barajlar, şirketler, madenler, altın,
HESler, termik santraller, nükleer santraller ayağa kalkarken böyle,
Kürtçe olunca vicdanınız ayağa kalkıyor, değil mi?
Kürtler söz konusu olunca ruhunuz ayağa kalkıyor, değil mi? Bu
mu Anayasaya aykırılık teziniz? Bunlar Anayasayı bölmüyor
ama bir vatandaş kendini Kürtçe savunacak diye bölecek, değil mi?
Siz bu kafayla bu ülkeyi
bölersiniz. Bu yanlıştan vazgeçin. (BDP sıralarından
alkışlar) Bu kafayla bu ülkeyi siz bölersiniz, başka bir
şey bölmez.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENVER ERDEM
(Elâzığ) Elinizden gelse siz böleceksiniz. Maalesef elinizden
gelmiyor.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Buyurun, bunları da size hediye ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Aleyhte söz isteyen Oktay
Vural, İzmir Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikli olarak mübarek
Mevlid Kandilini kutluyorum. Umarım buradaki iradeler rahmetin
olduğu birliğin yönünde kalkar. Azabın olduğu,
ayrılık hükümlerinin getirdiği hususlara karşılık
da inşallah, bu mübarek Mevlid Kandilinde bu parmaklar bu vicdanla buluşur
diyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz rahmetin olduğu birlik
türküsünü söylemeye devam edeceğiz.
AHMET TÜRK (Mardin) Ne
rahmeti ya!
OKTAY VURAL (Devamla)
Tabii, bu mesele Kürt kökenli insanlarımızın ya da Türkçe
bilmeyen insanlarımızın sorununu çözmek değil,
doğrudan doğruya KCK dayatmasıyla PKKyla yapılan
görüşmelerin dayatması sonucunda gelmiştir ki, Sayın
Bakanın bu konuda bugüne kadar tercümanlarla ilgili hiçbir istatistiki
bilgiyi bile verememesi bunun bir sosyal sorun olmadığını ortaya
koymaktadır.
Anayasamıza göre
Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
ve Sayın Başkan, bunun değiştirilmesi teklif dahi
edilemezken, bu konuda özellikle yargılama sürecinde egemenliğin en
önemli simgesi olan dilin kişilerin tercihine indirgenmesi, bizatihi
egemenliğin yok sayılması ve dilin Türkçe olması hükmünü
dışlamasıdır.
Bu bakımdan, bu
getirilen teklif, Türkçeyi dışlamak amacıyla getirilmiştir.
Türkçenin bilerek ve siyasal amaçlarla kullanılmamasını temin
etmek amacıyla getirilmiştir, ki kanun koyucunun iradesine
baktığımız zaman bu iradenin arkasında olan AKPnin
grup adına yaptığı konuşmada Etnik toplulukların
kolektif düzeyde haklarının tanınması gerekir. derken,
doğrudan doğruya Anayasamızda zümreye, kişiye ve
sınıfa bırakılmasına yönelik iradeyi de bu
şekilde ortadan kaldırdığını ortaya koyuyor.
Bu bakımdan,
egemenliği ifade eden, gündeme getirilen bu konu bir sorunu çözmeye
değil, siyasal anlamıyla etnik kimlikte kolektif hakları
tanımaya yönelik bir iradedir. Bu bakımdan, bu konu Dili Türkçedir.
hükmünü doğrudan doğruya dışladığı için
bizatihi teklif dahi edilemez.
Bu bakımdan, Türkçe
dışında herhangi bir dilde
Eğer meramını
anlatamıyorsa Türkçe -zaten kanunun hükmü vardır- özellikle bu Türkçeyi
dışlayan ve yargılama dilinden çıkartacak olan bu hüküm
açıkça değiştirilemez denilen Dili Türkçedir. hükmünü
ortadan kaldırmaya yönelik bir girişimdir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (Devamla)
Bundan sonraki süreç içerisinde, yargıda tanıdınız, daha
sonra da gelip Meclis kürsüsünde, ki egemenlik hakkını, biliyorsunuz
yargı da Türk milleti adına kullanıyor, Parlamento da, Ben, burada, meramımı şu
dilde daha iyi anlatacağım. diye geldikleri zaman hangi gerekçeyle
karşı çıkabileceksiniz? O bakımdan,
açtığınız bu yol, yol değildir. Etnik kimlikte
bölücülüğe ve millî kimlik ekseninde de insanların
ayrışmasına yol açacak bir süreçtir.
Bu bakımdan,
Anayasanın değiştirilemez hükmüne aykırı bir irade
oluştuğu için, Sayın Başkanım, bu konu kesinlikle
Anayasa gereğince değiştirilmesi teklif edilemeyecek
hükümlerdendir. Bu konuda iradenizi kullanmanızı istirham
ediyorum.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Aydın,
söz talebiniz var İç Tüzükün 60ıncı maddesi gereğince.
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
9.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Meclis çalışmalarında
Anayasaya aykırılık iddialarının ne şekilde
ileri sürüleceğinin İç Tüzükte açıkça ifade edildiğine ve
Anayasa Mahkemesinin televizyonlarda farklı dil ve lehçelerin
kullanılmasıyla ilgili 2001 yılında verdiği karara
ilişkin açıklaması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, usul
tartışmasını dinledik ama aslında bize referans
teşkil eden Meclis çalışmalarında, Anayasa ve İç Tüzük
olması gerekiyor. Gerek Anayasa gerekse de İç Tüzükümüzün amir
hükümleri, özellikle İç Tüzükümüzün 38inci, 84 ve 87nci maddeleri
Anayasaya aykırılık iddialarının ne şekilde öne
sürüleceği, ileri sürüleceği ve bunun nasıl
değerlendirileceği çok açık bir şekilde ifade
edilmiştir.
Şimdi, öncelikle
şunu ifade edeyim ki burada herhangi bir dayatma yok, herhangi bir
kişi, olay ya da kurumla da alakası yok. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 6ncı maddesiyle Anayasamızın
36ncı maddesi gereği adil yargılanma hakkını
düzenliyoruz ve sadece ana dilde savunma değil bu. Aslında, kendini
daha rahat ifade edebileceği, meramını anlatabileceği
herhangi bir dil olabilir bu; Almanca olabilir, İngilizce olabilir, Arapça
olabilir, Kürtçe de olabilir. Niye karşı çıkıyorsunuz?
Burada adil yargılanma hakkının tesisinden bahsediliyor.
Yine, bu tür
tartışmalar İç Tüzükümüzün 38inci maddesi gereği
Komisyonda tartışıldı mı, Adalet Komisyonunda? Enine boyuna, daha çok, daha detaylı bir şekilde
tartışıldı ve Komisyon bu tartışmalar
neticesindeki önergeleri reddetti.
Yine, Genel Kurulda,
geldiğimizde, 84 ve 87nci maddeleri gereği madde üzerine
geçtiğimizde, madde üzerinde Anayasaya aykırılık
iddiasını verebilir, -usul tartışmasıyla değil- orada
da bu görüşülür ve Genel Kurulun onayına sunulur. Gündemde olan bir
konuyu, görüşülmekte olan bir konuyu
Meclis Başkanlık
Divanının zaten inisiyatifinde de değil, Genel Kurulun
onayına sunulacak. Bu tür aykırılık iddialarının
tamamen yersiz olduğunu ifade ediyorum. Kaldı ki değerli
arkadaşlar, Anayasa Mahkememizin çok önemli bir kararı var. Bakın,
2001 yılında değiştirilen bir kanun var ve Anayasa hükmü
aynı zamanda. Orada, televizyonlara farklı dil ve lehçelerin
kullanılmasıyla ilgili yayın yapmayla ilgili bir imkân
tanıyor 2001 yılında, bizden önceki dönemde, yine aynı
şekilde özel kursların açılmasıyla ilgili
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) - Değerli arkadaşlar, o dönemde bir yasal düzenleme
yapılıyor ve buna ilişkin olarak da Anayasa Mahkemesine
gidiliyor. Anayasa Mahkemesi Anayasanın 3, 4, 5, 14 ve 42nci
maddelerine aykırılık teşkil etmiyor. diye karar da
veriyor, çok açık kararlar veriyor. Sadece bu dönemde yapılmıyor,
daha önceki dönemlerde de bu yapılıyor. O zaman 2001
yılında bu yapıldığında, o dönem yapan iktidar,
ülkeyi bölmek adına mı bunu yaptı?
BAŞKAN Konu
açıklığa kavuşmuştur Sayın Aydın.
Teşekkür ederim.
VII.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER (Devam)
2.- 365 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 1inci maddesinin,
Anayasanın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek olan 3üncü
maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle işleme
alınıp alınamayacağı hakkında (Devam)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, İç Tüzükün Anayasaya uygunluğun incelenmesi
başlıklı 38inci maddesine göre Komisyonlar, kendilerine havale
edilen tasarı veya tekliflerin ilk önce Anayasanın metin ve ruhuna
aykırı olup olmadığını tetkik etmekle
yükümlüdürler.
Bir komisyon, bir
tasarı veya teklifin Anayasaya aykırı olduğunu gördüğü
takdirde gerekçesini belirterek maddelerin müzakeresine geçmeden reddeder.
365 sıra
sayılı Kanun Tasarısı Adalet Komisyonunda görüşülüp
Anayasaya aykırı görülmeyerek kabul edilmiş, rapora
bağlanmış, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığınca da sıra sayısı alarak
bastırılıp dağıtılmış ve gündeme
girmiştir.
Kanun
tasarısının tümü üzerindeki görüşmelerde Anayasaya
aykırılık iddiaları öne sürülmüştür ancak
tasarının maddelerine geçilmesinin oylanmasında maddelerine
geçilmesi kabul edilmiştir.
Tasarının
bölümlerinin görüşülmesinde bölümdeki her bir madde için Anayasaya
aykırılık gerekçesiyle maddenin reddini, metinden
çıkarılmasını teklif eden önergeler verilebilecektir.
İç Tüzükün 84üncü
maddesine göre, tTasarının belli bir maddesinin Anayasaya
aykırı olduğu gerekçesiyle reddini isteyen önergeler, diğer
önergelerden önce oylanacaktır.
Görüldüğü gibi,
tasarının Anayasaya aykırı görülmesi hâlinde gerek
komisyonda gerekse Genel Kurulda reddedilmesine imkân tanıyan hüküm ve
yöntemler bulunmaktadır. Bu nedenlerle, Anayasaya aykırı
olduğu iddia edilen bir maddenin Başkanlığımızca
resen işlemden kaldırılması mümkün bulunmamaktadır.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Yani tavrınız devamı yönünde mi?
BAŞKAN Evet,
tavrımı açıkladım Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir)
- Teklif edildi, ne olacak o zaman?
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Ceza Muhakemesi
Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın;
İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari
Milletvekili Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu'nun; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili
Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri
ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu
raporları (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956) (S.
Sayısı: 365) (Devam)
BAŞKAN -
Malumları olduğu üzere Görüşülmekte olan tasarı ve teklife
konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya teklif ile
çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen
ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç
Tüzükün 87nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.
İç Tüzükün 91inci
maddesine göre Yeni bir madde olarak görüşülmesine komisyonun salt
çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde görüşme
açılır ve bu maddede belirtilen sayıda önerge verilebilir.
Bu nedenle önergeyi
okutup komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla,
on dört üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla
katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi, önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1.
Maddesinden önce gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve
madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Madde 1- 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 58. maddesinin 2 ve 3.
fıkraları yürürlükten kaldırılmıştır.
Bülent
Tezcan Dilek
Akagün Yılmaz Kazım
Kurt
Aydın Uşak Eskişehir
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Turgut
Dibek Ali
İhsan Köktürk
İstanbul Kırklareli Zonguldak
BAŞKAN - Önce
Komisyon üyelerini de davet edin lütfen.
Evet, Sayın Komisyon,
önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) Salt çoğunluğumuz
olmadığından katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Evet,
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış
olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1.
Maddesinden önce gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve
madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Madde 1- 5271
Sayılı Kanunun 67. Maddesine aşağıdaki fıkra
eklenmiş ve 63. Maddesinin birinci fıkrasında yer alan
verilebilir ibaresi verilir şeklinde değiştirilmiştir.
(7) Bilirkişi raporlarının
çelişki içermesi halinde, bu çelişkinin giderilmesi yolundaki taraf
talepleri karşılanıp mevcut çelişki giderilmeden söz konusu
raporlar hükme esas alınamaz.
Dilek Akagün
Yılmaz Bülent Tezcan Turgut Dibek
Uşak Aydın Kırklareli
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Kazım Kurt Ali İhsan Köktürk
İstanbul Eskişehir Zonguldak
BAŞKAN Sayın
Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) Katılamıyoruz Sayın
Başkan salt çoğunluğumuz olmadığından.
BAŞKAN Salt
çoğunluk olmadığı için Komisyon önergeye katılmadığından
işlemden kaldırıyorum.
Üçüncü önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1.
Maddesinden önce gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve
madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Bülent Tezcan Turgut Dibek
Uşak Aydın Kırklareli
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Kazım Kurt Ali İhsan Köktürk
İstanbul Eskişehir Zonguldak
MADDE 1- 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 100 üncü maddesine
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"(5) Maruz
kaldığı ağır bir hastalık veya sakatlık
nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını
yalnız idame ettiremeyeceği, tedavisi, iyileşmesi,
bakımı için başkalarının desteğine ihtiyacı bulunduğu tam
teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca
düzenlenen rapor üzerine saptanan şüpheli veya sanık hakkında
tutuklama kararı verilemez.
Tutuklama kararı
verilmesinden sonra maruz kaldığı ağır bir
hastalık veya sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu
koşullarında hayatını yalnız idame
ettiremeyeceği, tedavisi, iyileşmesi,
bakımı için başkalarının desteğine
ihtiyacı bulunduğu tam teşekküllü hastanelerin sağlık
kurullarınca düzenlenen rapor üzerine saptanan tutuklu sanıkları
hakkında tutuklama nedenleri ortadan kalkmış kabul edilerek
tahliyelerine karar verilir.
Kararda ilgilinin tabi
olacağı yükümlülükler kendisine tebliğ edilir. Şüpheli veya
sanık tarafından, tedavi ve bakımının devamı
süresince bulunacağı yer mahkemeye bildirilir.
Şüpheli veya
sanığın sağlık durumu, sağlık kurulu raporunda belirtilen sürelerde, belli bir
süre belirtilmemişse altışar aylık dönemlerde raporu veren
sağlık kuruluşu veya aynı nitelikteki bir başka
sağlık kuruluşu tarafından değerlendirilerek ilgili
mahkemeye bildirilir. İnceleme sonuçlarına göre iyileştiği
belirlenen şüpheli veya sanık hakkında bu maddenin 1, 2 ve
3üncü fıkrasında koşullara göre mahkemece yeniden karar
verilir."
BAŞKAN Sayın
Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU
ÜYESİ BÜLENT TURAN (İstanbul) Salt çoğunluğumuz
olmadığından katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Komisyon
önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan
önergeyi işlemden kaldırıyorum.
1inci madde üzerinde üç
adet önerge vardır
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Sayın Başkan, 4üncü madde ihdasımız daha
vardı. O okunmadı, üç tanesi okundu.
BAŞKAN 1inci
maddeden sonra yeni madde ihdasına dair önergeniz var, onu
okuyacağız efendim.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Ha, 204.
BAŞKAN 1inci
madde üzerinde 3 adet önerge vardır, geliş sırasına göre
okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
365 sıra
sayılı kanun tasarısının 1inci maddesinin 1inci
fıkrasının "04/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 202nci maddesine aşağıdaki
fıkra eklenmiştir" şeklinde değiştirilmesini,
Tasarının 1inci
Maddesi ile eklenen 4üncü fıkrasının "Meramını
anlatabilecek ölçüde Türkçe bilip bilmemesine bakılmaksızın,
sanığa, yargılamanın soruşturma ve kovuşturma
aşamalarında savunmaya yönelik hususlar, tercüman
vasıtasıyla tercih ettiği dilde anlatılır ve kişi
yargılamanın tüm aşamalarında savunmasını tercih
ettiği dilde sözlü ve yazılı olarak yapar." şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sırrı Sakık Pervin
Buldan Murat
Bozlak
Muş Iğdır Adana
Halil Aksoy Hasip Kaplan
Ağrı Şırnak
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1inci maddesiyle 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 202 nci maddesinde yapılmak
istenen değişiklik Anayasaya aykırı olduğundan
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
"MADDE 202-(1) Yeterince
Türkçe bilmediğini beyan eden sanık ve mağdura bedeli devlet
tarafından karşılanmak üzere mahkemece tercüman tayin edilir. Bu
hak kötüye kullanılamaz.
(2) Engelli olan sanık ve mağdur hakkında yargılama
sürecini anlayabilmesini sağlayacak önlemler bedeli devlet tarafından
karşılanmak üzere mahkeme tarafından alınır.
(3) Bu madde hükümleri soruşturma evresinde
şüpheli, mağdur ve tanıklar hakkında da uygulanır.
Dilek Akagün
Yılmaz Ali
İhsan Köktürk Bülent
Tezcan
Uşak Zonguldak Aydın
Turgut Dibek
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Bedii
Süheyl Batum
Kırklareli İstanbul Eskişehir
TBMM Başkanlığına
365
sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının
1. Maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
Oktay
Vural Celal
Adan Ali
Halaman
İzmir
İstanbul Adana
S. Nevzat
Korkmaz Enver
Erdem Mehmet
Erdoğan
Isparta Elâzığ Muğla
Oktay
Öztürk Atila
Kaya Mesut
Dedeoğlu
Erzurum İstanbul Kahramanmaraş
Lütfü
Türkkan Mehmet
Günal
Kocaeli Antalya
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu
OKTAY VURAL (İzmir)
Diğer imza sahipleri okunmadı.
KÂTİP ÜYE TANJU
ÖZCAN (Bolu) Pardon, gerekçenin altında kalmış
Kemalettin
Yılmaz Sinan
Oğan
Afyonkarahisar Iğdır
BAŞKAN - İlk 5 imza yeter, tamam, gerek yok.
Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Sayın
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BÜLENT ARINÇ (Bursa) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge
üzerinde söz isteyen Atila Kaya, İstanbul Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
ATİLA KAYA
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
vermiş olduğumuz değişiklik önergesiyle ilgili olarak
Milliyetçi Hareket Partisi adına, Grubum adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Ceza Muhakemeleri Kanununda dil sorunuyla ilgili
uluslararası düzenlemelerin başında Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin Adil Yargılanma Hakkı
başlıklı 6ncı maddesinin (3)üncü
fıkrasının ikinci bendindeki hüküm yer almaktadır. Bu
düzenlemeyle, aynı hükümleri öngören bir diğer düzenleme Medeni ve
Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin 14üncü
maddesinin (3)üncü fıkrasında bulunmaktadır. Bu hükümler
uyarınca, her sanık duruşmada kullanılan dili
anlamadığı veya konuşamadığı takdirde, bir
tercümanın yardımından parasız olarak yararlanmak
hakkına sahiptir. Dikkat etmek gerekir ki her iki madde de duruşmada
kullanılan dili anlamadığı veya
konuşmadığı takdirde sanığın bir tercümandan
faydalanacağı yönündedir. Bu bağlamda, CMKnın 202nci
maddesi her iki sözleşme bakımından da Türkiye'nin üzerine
düşen yükümlülükleri karşılamaktadır. Bu maddelerin
değiştirilmesinin bu bağlamda herhangi bir hukuki zemini yoktur.
Bu değişiklik talebi tamamen siyasi saiklerle, PKK
dayatmalarının, teröristbaşıyla yürütülen müzakerelerin bir
sonucu olarak gündeme gelmiştir.
Değerli
milletvekilleri, terör örgütüyle yürütülen pazarlıkları örtmek
maksadıyla son günlerde dolaşıma sokulan birtakım kelimeler
var, efsunlu kelimeler var. Bunlarla ilgili en küçük bir itirazda nasıl
bir linç kampanyasına maruz kalacağınızı tahayyül bile
edemezsiniz. Emin olun ki bu linç kampanyası, otuz yıldır
dağlarda, hain pusularda Mehmetçiğimizi ekin gibi biçen,
şehirlerde bebeklerimizi paramparça eden, genç
kızlarımızı otobüslerde cayır cayır yakan
PKKlı teröristlerin görmediği bir linç kampanyası olur. Bu
efsunlu kelimelerden birisi, belki de en önde geleni barıştır.
Buradan soruyorum
değerli milletvekilleri: Kim barışıyor, kiminle
barışıyor, barışın tarafları kimlerdir? Bin
yıldır bu topraklarda kardeşçe yaşayan ve yaşamaya
devam edecek olan insanlarımız arasında bir savaş var da
biz mi bilmiyoruz? Tabii ki böyle bir savaş yok; yalnızca,
güneydoğuda, dağlarda ve şehirlerde inlerine
saklanmış, pusuya yatmış 3-5 bin sırtlan sürüsü var;
kalleşçe pusu kuruyor, mayın döşüyor ve öldürüyor. Bunun
adı savaş değildir değerli milletvekilleri, bunun
adı terördür ve teröristlerle, bırakın barış
yapmayı, pazarlık dahi yapılması söz konusu
olmamalıdır. Ahlaksızca, hayasızca sürdürülen terörle ancak
mücadele edilir ve varlık sebebi, vatandaşlarının can
güvenliğini sağlamak olan devletin yapması gereken de budur.
Kendi dağlarını eşkıyalara teslim eden, üstelik ona
hayat hakkı tanıyan bir yapının, o terörün
elebaşlarıyla, siyasi uzantılarıyla masalarda oynaşan
bir anlayışın barıştan, müzakereden, çözümden söz
etmesi açıkça bir yetki aşımıdır, millete ait bir
yetkinin fiilî bir durum yaratarak kullanılmasıdır.
Değerli
milletvekilleri, efsunlu kelimelerin diğerleri, daha doğrusu
diğer ikisi çözüm ve müzakeredir. Yine buradan soruyorum, çözülmek
istenen, çözümden kastedilen nedir? Müzakere edilen kimdir? Toprak
anlaşmazlığı mı vardır arada? Mesele toprak ise
herkes bilsin ki, Türk milleti bu topraklarda var olmanın bedelini
ödemiş bir millettir.
Değerli
milletvekilleri, söyleyeceğim şudur ki ortada bir savaş yoktur,
karşılıklı ordular yoktur, savaşan iki millet yoktur.
Ortada yalnızca bir savaş olduğunu millete ezberletmek isteyen,
şimdilerde aralarına İslamcı Kürtçülerin de
katıldığı eski tüfek dönek Marksistlerden, bir
kısım büyük sermaye sahiplerinden ve bazı medya patronlarından
oluşmuş sivil, gönüllü PKK müfrezeleri vardır. Bu savaş,
adı geçen PKK müfrezelerinin Türkiyeyle bitmeyen
savaşıdır.
Yüce Meclise seslenerek
diyorum ki Türk milletinin birliği ve egemenliği Türkiye Büyük Millet
Meclisine emanettir. Bu emanete sahip çıkmak, hukuka, tarihe ve Türk
milletine karşı her parti, bakan, milletvekili, medya ve kendini Türk
milletinden sayan her yurttaş için kutsal bir namus borcudur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ATİLA KAYA (Devamla)
Bu anlayış içerisinde önergemizin kabulünü teklif ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
365 Sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1inci
maddesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 202nci maddesinde
yapılmak istenen değişiklik Anayasaya aykırı
olduğundan aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Madde 202-(I)
Yeterince Türkçe bilmediğini beyan eden sanık ve mağdura bedeli
devlet tarafından karşılanmak üzere mahkemece tercüman tayin
edilir. Bu hak kötüye kullanılamaz.
(2) Engelli olan sanık ve mağdur
hakkında yargılama sürecini anlayabilmesini sağlayacak önlemler
bedeli devlet tarafından karşılanmak üzere mahkeme
tarafından alınır.
(3) Bu madde hükümleri soruşturma evresinde
şüpheli, mağdur ve tanıklar hakkında da uygulanır.
Bedii
Süheyl Batum (Eskişehir) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BÜLENT ARINÇ (Bursa) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge
üzerinde söz isteyen Süheyl Batum Eskişehir Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi tasarının 1inci maddesi üzerinde CHP grubu adına
önergemiz hakkında söz almış bulunuyorum.
Müsaade ederseniz ilk
önce şunu söylemek istiyorum: Burada çok çok önemli bir
tasarıyı, çok çok önemli 1inci ve 2nci maddeyi konuşuyoruz.
Bunları konuşurken ilk önce özellikle şunu vurgulamak istiyorum:
Burada Sayın Bekir Bozdağın ve Sevgili Recep Özelin
birtakım beyanlarını izledim ve bunlara da üstelik hem Mümtaz
Soysalın kitabına hem de Ömer Suha Aldanın bazı
söylediklerine dayandırdılar. Şimdi, bakın değerli
arkadaşlar, Alfred Nobel dinamiti bulmuş. Dinamiti bulurken de istemiş
ki iyi amaçlarla, insancıl amaçlarla kullanılsın ama dinamit
adam öldürmek, insan öldürmek için
kullanıldı. Şimdi ben de inanıyorum ki Mümtaz Soysal da
kitabını yazarken insanlar ilim öğrensin, irfan öğrensin,
bilim öğrensin diye yazmıştı ama Bekir Bozdağın
hiçbir şey anlamadığını ve hiçbir şey anlamadan
bazı cümleleri arka arkaya getirerek arkadaşlarını
kandırmak için kullanacağını anlasaydı, emin olun ki
kitabı yırtar atardı. (CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi aynı
şeyi de Sevgili Recep Özel için söylüyorum: Ömer Suha Aldan bizim
görüşlerimizi açıklamak için yani insanlar Türkçe bilmiyor,
kullanamıyor, anlayamıyor diye, savunma hakkını ellerinden
almayalım diye birtakım şeyler söyledi önergemiz
doğrultusunda ama Sevgili Recep Özel onu anlamadı. Bunları
anlamayacağını ve arkadaşlarını kandırmak
için kullanacağını bilseydi emin olun o sözleri de söylemezdi.
Değerli
arkadaşlar
AHMET YENİ (Samsun)
Siz anlıyorsanız
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Devamla) Biz anlıyoruz, anlıyoruz, önergemizi de
vermişiz.
RECEP ÖZEL (Isparta)
Sezgin Tanrıkulu, Sezgin Tanrıkulu?
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Şöyle sıranızın
arkasına bir bakın bakalım, bir bakın kimler var orada.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Devamla) Sevgili arkadaşlar, bugüne kadar getirdiğiniz birçok
konuda Anayasaya aykırılık iddiasında bulunduk.
Şimdi, bugün tekrar söylüyorum; Anayasaya açıkça aykırı.
Neden? mi diyorsunuz? Değerli arkadaşlar, mevcut 202nci maddeyi
hepimiz söyledik, herkes söyledi. Ne diyor? Sanık veya mağdur Türkçe
bilmiyorsa diyor,
meramını anlatacak ölçüde Türkçe bilmiyorsa
Şimdi, siz buna şöyle dediniz: Türkçe bilse bile
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Aynen, aynen.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Devamla) Ya, böyle şey olur mu? dedik Türkçe bilse bile
MEHMET METİNER
(Adıyaman) İstediği dilde.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Devamla) Aynen diyor. Bunu aynen yanlış olur diye siz
Komisyonda değiştirdiniz, milletvekiliniz onu bile bilmiyor.
Şimdi, Türkçe
bilse bile olmaz. dediniz, Komisyonda değiştirdiniz,
yaptığınız şu: Ayrıca sanık
ve bir de
söylemişsiniz hemen ardından
tercümanının da
parasını kendisi öder. Bu ne demek arkadaşlar?
(1)inci fıkrada
yazmışsınız açık açık
meramını
anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa (4)üncü fıkrada eklemişsiniz
Ayrıca
Yani nasıl ayrıca? Yani hangi durumlarda ayrıca?
Şöyle diyorsunuz: Söylemedik ki ama açıkça söylemedik ki. Türkçede
çok güzel laflar var, biri bunu yapsa Deve kuşu gibi kafasını
kuma gömmüş derler, Görünmüyor zanneder. derler. Koskoca Bakanlık,
koskoca Türkiye Büyük Millet Meclisi kafasını deve kuşu gibi
kuma gömüp de Söylemedik ki ama ayrıca dedik. der mi, bunu söyleyebilir
mi?
Değerli
arkadaşlar, grup olarak biz CHP Kafayı kuma gömmeyin. dedik,
Gelin, Türkçe bilmeyen, Türkçe konuşamayan, bırakın konuşmayı,
Türkçe savunmasını iyi yapamayacağını beyan eden,
düşünen kişiye bile savunma hakkını verelim. dedik.
Hayır dediniz, Hayır. Ne diyorsunuz? Biz ayrıca diye bir
ibare koyarız...
RECEP ÖZEL (Isparta)
Hiç de öyle değil yani.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Devamla) ...deve kuşu gibi kafayı kuma gömeriz; nasıl
olsa Recep Kardeşim de gelir, burada Hiç öyle değil der, biz de
mutlu oluruz, oh hiç öyle değilmiş deriz. diyorsunuz. Koskoca
Türkiye Büyük Millet Meclisi Ayrıca diyerek 1inci ibarede başka
şey söylerken yapar mı?
Sevgili arkadaşlar,
BDP gerçekten bu yönde tutarlı ve samimi bir parti ve Anayasaya
Sayın Bakandan ve sizlerden daha saygılı. Neden?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Devamla) Bize, anayasa çalışmaları sırasında
en açık düzenleme getirdiler anayasaya. Dediler ki: Anayasada bir
düzenleme yapalım ve istediği dilde savunma yapsın diyelim,
tercih ettiği dilde savunma yapsın diyelim. Siz ne diyorsunuz?
Gerek yok, ayrıca dedik ya.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Sezgin Tanrıkulu öyle demedi ama.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Devamla) Değerli arkadaşlar...
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Devamla) Değerli arkadaşlar, yani bunun Anayasaya
aykırılığını bile bile görmezden gelme
hakkımız yoktur, deve kuşu olmaya hiç hakkımız yoktur.
İçinizde isteyen bakanlar bile olsa.
Hepinize saygılar.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
365 sıra
sayılı kanun tasarısının 1inci maddesinin 1inci
fıkrasının "04.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 202 inci maddesine aşağıdaki
fıkra eklenmiştir" şeklinde değiştirilmesini,
Tasarının 1
inci Maddesi ile eklenen 4üncü fıkrasının
"Meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilip bilmemesine
bakılmaksızın, sanığa, yargılamanın
soruşturma ve kovuşturma aşamalarında savunmaya yönelik
hususlar, tercüman vasıtasıyla tercih ettiği dilde
anlatılır ve kişi yargılamanın tüm
aşamalarında savunmasını tercih ettiği dilde sözlü ve
yazılı olarak yapar." şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan
(Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BÜLENT ARINÇ (Bursa) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge
üzerinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Evet arkadaşlar, bu Meclis 12 Eylülde
kapatıldı. Bu Mecliste bulunan partilerin en başında
Cumhuriyet Halk Partisi ve MHP ve sizin izinden geldiğiniz bazı
partiler Zincirbozana çekildi. Generaller oturdu buraya ve
sıkıyönetim mahkemelerini kurdular ve anayasalarını,
yasalarını yaptılar. Yaptıkları ilk iş 2932
sayılı Yasayla Kürtçe ana dilini yasaklamak oldu. Sonra 5 Nolu
Diyarbakır Cezaevinin işkencehanelerinde Leyla Zana burada, Ahmet
Türk burada- birçok arkadaşımız, analar çocuklarına
Nasılsın? diyemedi kendi ana dillerinde. Bu zulmü estirdiler, bu
zulmün bugün burada estirildiğini görüyoruz. Burada darbeciler yok, burada
generaller yok, burada asker yok, militarizm yok, askerî vesayet yok,
zorbalık yok. Fikir konuşuyoruz ama zihniyetin
yansımasını görüyoruz. Militarist bir zihniyeti sosyal
demokrasiyi savunanlarda görmek utanç vericidir, utanç vericidir. (BDP
sıralarından alkışlar)
MHP işkencelerden
geçti, aynı cezaevlerinde aynı sırada Halil Aksoyla, Sait Kaya
Erzurum Cezaevinde beraber yattınız. Orada görmediniz mi bir ana bir
çocuğuyla kendi dilini konuşamıyordu. Gözlerinizi görün,
vicdanlarınıza bakın, bu mübarek kandil gününde
vicdanınızı, dininizi, imanınızı,
izanınızı, terazinizi doğru kurun.
S.NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sen de öyle, sen de.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Ve size şunu söylüyoruz: Bir önerge veriyoruz, diyoruz ki:
Ana dilde savunma polis, jandarma yakaladığı anda başlar.
Polis, jandarma yakaladımı niçin yakalandığını
ona ana dilinde söyleyecek. Niye yakalandığını bilmeyen
birini götüreceksiniz, sonra hakkında delilleri toplayacaksınız,
sıcağı sıcağına, hatta özel yetkili mahkemelerin,
o sıkı yönetimlerin devamı mahkemeler binlerce sayfa Kürtçe
dinleme tutanakları tutacak, o Kürtçe dinleme tutanakları çevrilecek
Türkçeye ve aleyhe delil olacak ve ondan sonra da savunmasını
yapamayacak, iddianame dava açacak, ee ondan sonra lütfen paranı verirsen
savunma yapacaksınız. Nerede bunun adaleti? Nerede bunun adil
yargılaması? Nerede bunun bağımsız mahkemesi?
İHSAN ŞENER
(Ordu) Sakin, sakin
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Nerede bunun tarafsız mahkemesi? Nerede hukuk? Nerede insan
hakları? Nerede demokrasi? Allahım görün işte, işte
Türkiyenin Büyük Millet Meclisi bu! (Gürültüler)
GÜRKUT ACAR (Antalya)
Yakında Türkiye Cumhuriyetini bırakmayacaksınız!
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Türkiyenin Büyük Millet Meclisi aklını yitirmiş!
İzanını yitirmiş! Vicdanını yitirmiş! Her
şeyini yitirmiş! Bize paramızla savunma yaptıracak gücü
göremiyoruz!
GÜRKUT ACAR (Antalya)
Türkiye Cumhuriyeti diye bir şey bırakmayacaksınız!
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Bize paramızla savunma yaptıracak bir güç göremiyoruz ve
biz bu parayı ödemeden kendi ana dilimizle savunma da yapacağız,
kendi ana dilimizle eğitim de yapacağız, televizyonumuz da olacak,
okullarımız da olacak! Yeter ya! Yeter! Biraz vicdan
Biraz vicdan
OKTAY VURAL (İzmir)
Kürt kökenli insanları öldürdünüz.
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Şimdi, ben size Avrupa Mahkemesinin kararlarını
mı okuyayım? Tercüme parasını ödediği için mahkûm olan
ülkeleri mi okuyayım? Bırak onu, iddianameyi
anlamadığı için ve yeterince anlamadığı için
mahkûm olan Avrupa ülkelerini mi okuyayım?
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Neden tercüme ettirmişler, neden?
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Bırakın onu, size zorluk çıkarılan şeyleri
mi okuyayım? Yani bu ülkenin egemenliği, tapusu 75 milyonun
değil mi? Ya bu 75 milyonun içinde 15-20 milyon
vatandaşımızın da hissesi yok mu? İstiklal
Savaşında beraber değil miydik? Bizim günahımız bin
yıl beraber mi olmak? Beraber yollarda mı olmak? Beraber
İstiklal Savaşında mı olmak? Malazgirtten bu yana beraber
olmak günahımız mı? Bizim günahımız bu mu, söyler
misiniz? Kardeşliğimizin nedeni bu mu, söyler misiniz?
GÜRKUT ACAR (Antalya)
Kardeşlik diye diye ulus devleti batıracaksınız!
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Ne bu hakaretler? Duymadığımız hakaret
kalmadı.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Siz bize hakaret ediyorsunuz!
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Duymadığımız küfür kalmadı.
Duymadığımız
İnsanlığımızdan
yitirdiniz. Yeter artık diyoruz, yeter! Yeter, yeter, yeter diyoruz!
Hakikaten yeter. Yani şunu biraz izana çekin, izana. Biraz vicdana gelin,
vicdana. Biraz elinizi vicdanınıza koyun.
GÜRKUT ACAR (Antalya)
Ne ulus bırakacaksınız ne devlet bırakacaksınız.
Yazıklar olsun!
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Bu mübarek günde herkes elini vicdanına koyması
lazım. Öncelikle bunu söylüyoruz. Önergemizi kabul edersiniz, etmezsiniz
ama biz doğru bildiğimiz yolda, hak yolumuzda,
hakkımızı savunmaya devam edeceğiz diyorum.
Saygılarımla.
(BDP sıralarından alkışlar)
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Tarhan.
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Ankara) Sayın Başkan, Sayın Hatip Hakaret gördük. diye diye
karşısında kim varsa hakaret etti. Sosyal demokrat bir partinin
militarizmle iş birliği yaptığını söyledi. Bu
Mecliste de sosyal demokrat olduğunu iddia eden parti herhâlde biziz.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Tarhan, iki dakika, sataşma nedeniyle.
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Ankara) Bir dakika Sayın Başkan.
Darbenin çocukları
ve gerçek militaristler, neofaşistlerle iş birliği yapanlar bize
militarist diyemez, öncelikle onu söylüyorum ve grubumuz adına Sayın
Birgül Ayman Güler konuşacak.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Hepsini iade ediyoruz.
SIRRI SAKIK (Muş)
Faşizmin anası sizsiniz. Faşist diyorsunuz, gidin aynada
kendinize bakın.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Güler.
İki dakika söz
veriyorum sataşma nedeniyle.
Lütfen, yeni
sataşmaya mahal vermeden
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) - Sayın
Başkanım, üç dakika vermiyor musunuz? Niye iki dakika oluyor?
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Üç dakika.diyorsunuz, iki dakika nereden çıktı?
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(İzmir) Söz vermiyor musunuz Sayın Başkan?
Çağırıldım sandım.
BAŞKAN Buyurun.
dedim.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Üç dakika veriyorsunuz, uygulamanız üç.
GÜRKUT ACAR (Antalya)
Başkanım, niye üç dakika vermiyorsunuz? Yani bu kadar hakarete
nasıl cevap verecek?
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Ankara) Sayın Başkan, ortamı germeyin. Lütfen yeterli süre
verin, gerilmesine zemin hazırlamayın.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Deminki uygulamanız hep üç dakikaydı.
BAŞKAN Üç dakika
efendim, sataşma nedeniyle.
Buyurun Sayın Güler.
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.- İzmir
Milletvekili Birgül Ayman Gülerin, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplanın Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(İzmir) Burada herhâlde şimdiye kadar böyle konuşmalar
duyulmamıştır. BDP Grubundan Sayın Akatın
yaptığı konuşma kanımızı dondurdu. Sanki
başka bir devletin parlamenteriydi, bize Siz. diye diye inanılmaz
şeyler söyledi.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Devletin değil, Türkiyenin parlamenteriyim.
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(İzmir) AKPnin, Türk ulusunu tarihten silmeye, Türk
vatandaşlığını tarihten silmeye dönük olan
girişimlerinde BDPyle nasıl iş birliği
yaptıklarını onun konuşmasında gördük.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Yok öyle bir şey.
OKTAY VURAL (İzmir)
AKP-BDP koalisyon zaten!
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(Devamla) Öyle bir şey nasıl yok? Anayasa Uzlaşma Komisyonuna
vatandaşlık maddesi için partiniz ne önerdi arkadaşlar? Türk
vatandaşlığını değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını
öneriyorsunuz. Başbakanınız salı günü Bizim temelimiz
Anasırı İslamdır. diyor.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(Devamla) Türklük ırkçılıktır. diyor.
İHSAN ŞENER
(Ordu) Doğru söylüyor.
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(Devamla) Ve biz bunu tarihten
sileceğiz. diyor. Burada büyük Türk milleti önünde yemin ettiniz, büyük
Türk milleti önünde yemin ettiniz.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Biz ulusalcı değiliz, biz ırkçı
değiliz. O Anayasayı değiştireceğiz.
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(Devamla) O büyük ulusa parti olarak, tek tek şahıs olarak ihanet
ediyorsunuz.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) - Anayasayı size rağmen
değiştireceğiz.
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(Devamla) Sosyal demokrasiye militarizm demek ha?
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Sosyalist Enternasyonaldan da kovduracağız; merak
etmeyin. Hem burada
ulusalcılık yapıp hem dünyada solculuk yapamazsınız.
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(Devamla) Kürt milliyetçiliğini bana ilericilik ve bağımsızcılık
diye yutturamazsınız. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar) Türk ulusuyla Kürt milliyetini eşit, eş
değerde gördüremezsiniz.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Biz asla milliyetçi değiliz, siz ulusalcısınız,
ulusalcısınız!
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, AKP ve BDP iş
birliğinin yaptığı şey tektir. Türkiyede Kürt sorunu
yoktur. Türkiyede siz sorunu Türk sorunu yaptınız.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Sizi Sosyalist Enternasyonaldan da attıracağız, hiç
merak etmeyin.
SIRRI SAKIK (Muş)
Vallahi, Türkiyede sizin faşist anlayışınız var.
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(Devamla) Bundan sonra biz savunmadayız, bundan sonra meşru müdafaa
hakkı için saldırıdayız. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Hodri meydan! Hodri meydan!
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Şu anda en büyük bela sizsiniz! Sosyal demokrat
lafını bir daha kullanmayın.
GÜRKUT ACAR (Antalya)
Ne konuşuyorsun be!
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Hadi oradan! Yürü yerine! (CHP ve BDP
sıralarından gürültüler)
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(İzmir) Buradan beni kovacak pozisyonda değilsiniz.
Sayın Başkan, görüyor musunuz?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(İzmir) Beni yerime davet etme pozisyonunda değilsiniz siz. Ne
demek yahu?
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Hadi! Hadi! Hadi!
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(İzmir) - Efendim, hem hakaret ediyorlar hem ondan sonra da
arkalarını dönüyorlar. Yok böyle bir şey! Özür istiyorum. Özür
dilemesini istiyorum.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Hadi oradan!
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Ne özrü ya?
BAŞKAN Sayın
Güler, oturun lütfen.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Senden mi özür dileyeceğim? Çok beklersin! Hadi!
BİRGÜL AYMAN GÜLER (İzmir) Türk
ulusundan siz özür dileyeceksiniz.
BAŞKAN Sayın Güler, lütfen
oturur musunuz.
BİRGÜL AYMAN GÜLER (İzmir) O
hareket nedeniyle özür dileyecek. Hadi! Hadi! Hadi! deme hakkı yoktur.
Bakın, Türk ulusuna hakaret ediyorsunuz
BAŞKAN Doğrudur, anladım
da ne yapabilirim Sayın Güler? Ben Yerinize oturun. demek
durumundayım.
BİRGÜL AYMAN GÜLER (İzmir)
Kişisel olarak da hakaretleri önlemiyorsunuz.
BAŞKAN Lütfen
Ne yapmam gerekir?
Yapayım, söyleyin yapayım, lütfen.
BİRGÜL AYMAN GÜLER (İzmir)
Uyarınız efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) Sözünü kesmeniz
gerekiyor.
BİRGÜL AYMAN GÜLER (İzmir)
Hadi! Hadi! Yürü! Yürü! Bu hareket ne? Bu hareket ne?
BAŞKAN Anladım da ne yapmam
gerekiyorsa yapayım Sayın Güler.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Ya, sizin
hareketiniz ne? Geçsene!
BAŞKAN Lütfen oturun Sayın
Milletvekili.
GÜRKUT ACAR (Antalya) Hareketle hakaret
ediyorsunuz. Grubumuza hakaret ediyorsunuz.
(CHP ve BDP sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 23.33
SEKİZİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 23.41
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju
ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56ncı Birleşiminin
Sekizinci Oturumunu açıyorum.
365 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
AYLA AKAT (Batman)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Akat, sataşma nedeniyle söz istemiştiniz ancak gürültü ve kavga
nedeniyle ara vermek zorunda kaldım. Sataşma nedeniyle sözün, 69uncu
madde gereğince aynı oturum içerisinde verilmesi gerekir ama söz
vermek için -yerinizden lütfen, kürsüye davet edemiyorum- yerinizden aynı
süre içerisinde söz vereceğim.
Buyurun, iki dakika söz
veriyorum.
VI.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
10.- Batman
Milletvekili Ayla Akatın, sosyal demokrat kimliğiyle siyaset yapan
ana muhalefet partisinin militarist bir tutum içinde olduğuna ilişkin
açıklaması
AYLA AKAT (Batman)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle şunu
belirtmek lazım, sanırım biz, bu Parlamentoda görüşülen
yasa teklifleri ya da tasarıları dolayısıyla her
konuştuğumuzda bugüne kadar duymadığınız, bugüne
kadar işitmediğiniz, bugüne kadar tanık olmadığınız
birtakım gerçekliklere işaret edeceksiniz ve sanırım biz
her gerçekliğe işaret ettiğimizde de bu gerçekliğin
oluşmasında tarafı olan herkesin kanı donacak ve biz
gerçekten sizlerin kanını dondurmaya devam edeceğiz, bu
birincisi.
İkincisi, bizim Türk
halkıyla ilgili hiçbir sorunumuz yok, aynı zamanda Türkçeyle ilgili
bir sorunumuz da yok, Türkçe konuşuyoruz, Türkçe eğitim gördük. Bizim
sorunumuz, dilimizin, kimliğimizin, kültürümüzün inkâr edilmesi, bizim
sorunumuz bunun yok sayılmasında, bizim sorunumuz faşist
anlayışla. Ve dünyanın hiçbir coğrafyasında hiçbir
sosyal demokrasi anlayışı, ezilen kimliklerin üzerine böyle
milliyetçi militarist bir söylemle gitmemiştir. Eğer bu konuda
tuttuğumuz aynadan bu Parlamento çatısı altında sosyal
demokrat kimliğiyle siyaset yapan ana muhalefet partisi rahatsız
olduysa önce kendi içerisindeki tutarsızlığı gidermek
durumundadır.
Anayasa Uzlaşma
Komisyonunda bir vatandaşlık tanımı sunma noktasında
Uzlaşma Komisyonunun takvimini belli ölçülerde meşgul eden ve kendi
içerisinde tutarlılık barındırmayan iki ayrı öneriyle
gelen ana muhalefet partisi, bugün Anayasada vatandaşlık
tanımı noktasında sorumluluğunun gereğini yerine
getirmiş partimize yönelik tavrını da tekrar gözden geçirmek
durumundadır. Bu ülkenin farklı etnik kimliklerden, dinlerden ve
inançlardan oluştuğunu biz defalarca kez dile getirdik, yine dile
getiriyoruz. Eğer yapılacaksa yeni bir anayasa, eskinin devamıysa
sözümüz yok ama yeni bir anayasa yapılacaksa bu etnik kimlikleri, dinleri,
inançları tanıyan ve bu inançların da anayasaya kendilerini
bağlı hissedebilecekleri bir vatandaşlık
tanımının yakalanması, ortaklaşılması,
üzerinde uzlaşılması gerektiğinin bir kez daha
altını çiziyoruz. Kimseye bir şey yutturmak niyetinde de
değiliz, biz gerçeklerin ifadesiyle bugüne kadar gelebildik, bugünden
sonra da bu noktada rolümüzü oynamaya devam edeceğiz.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Akat.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Sayın Başkan, iki dakika da bana vereceksiniz muhtemelen.
BAŞKAN Bir saniye
açtıracağım.
Sayın Tarhan,
buyurun.
11.- Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhanın, Cumhuriyet Halk Partisinin sosyal
demokrat kimliğine söylenen hiçbir sözü kabul etmediklerine ilişkin
açıklaması
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Ankara) Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sosyal demokrat bir partinin ne kimliklerle, ne etnik kimlik üzerinden ne
mezhepsel kimlik üzerinden siyaset yapmadığını, yapamayacağını
burada açıklamak istiyorum; birincisi.
İkincisi; biz,
eşit yurttaşlık temelinde tüm taleplerin
karşılanması konusunda herhangi bir tartışma
olmaması gerektiğini düşünüyoruz Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
ana muhalefet partisi olarak.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Bugün yapılan ne peki?
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Ankara) Buna ilişkin önergemiz de çok açık ve nettir. İktidar
partisi milletvekilleri tarafından bile daha ileri bir metin olduğu
söylenmiştir yani burada amacın demokrasi, eşit
yurttaşlık olmadığı, iktidar partisi milletvekilleri
tarafından da salt bir pazarlık aracı olarak bu metnin
kullanıldığı ortaya konulmuştur. Ancak, Meclis
çatısı altında, ana muhalefet partisine sürekli olarak hedef
gösterilerek ve hakarete varan söylemler kullanılarak incitici,
acıtıcı ve küçük düşürücü ifadeler kullanılmasını
kabul edemeyiz. Grubum adına söylenen tüm sözleri, hakaret içeren tüm
sözleri buradan şiddetle kınıyorum. Bizim sosyal demokrat
kimliğimize söz söyleyecek birisini bu Meclis çatısı
altında görmediğimi ve söylenen hiçbir sözü kabul etmediğimi,
iade ettiğimi, militarist söylemini -özellikle kimlerle iş
birliği yapıldığı dikkate
alındığında- iade ettiğimi bildirmek isterim buradan.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Güler, Sayın Tarhan açıklama yaptı gereği kadar zaten.
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(İzmir) Çok küçük bir açıklama
BAŞKAN Efendim?
BİRGÜL AYMAN GÜLER
(İzmir) Çok kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Böyle bir
uygulamamız yok. Teşekkür ederim.
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Ceza Muhakemesi
Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın;
İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari
Milletvekili Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu'nun; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili
Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri
ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu
raporları (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956) (S.
Sayısı: 365) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Tasarının
1inci maddesinin oylamasının açık oylama şeklinde
yapılmasına dair bir önerge vardır, önergeyi okutup imza
sahiplerini arayacağım:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
365 sıra sayılı tasarının 1. maddesi
oylamasının Açık oylama şeklinde
yapılmasını arz ve talep ederiz.
Celal Adan, İstanbul? Burada.
Oktay Vural, İzmir? Burada.
Faruk Bal, Konya? Burada.
Nevzat Korkmaz, Isparta? Burada.
Mehmet Günal, Antalya? Burada.
Mesut Dedeoğlu, Kahramanmaraş?
Burada.
Zühal Topcu, Ankara? Burada.
Mehmet Erdoğan, Muğla? Burada.
Adnan Şefik Çirkin, Hatay? Burada.
Enver Erdem,
Elâzığ? Burada.
Oktay Öztürk, Erzurum?
Burada.
Alim Işık,
Kütahya? Burada.
Mehmet Şandır,
Mersin? Burada.
Sinan Oğan,
Iğdır? Burada.
Emin Çınar,
Kastamonu? Burada.
Seyfettin Yılmaz,
Adana? Burada.
Erkan Akçay, Manisa?
Burada.
Ruhsar Demirel,
Eskişehir? Burada.
Murat
Başesgioğlu, İstanbul? Burada.
Münir Kutluata, Sakarya?
Burada.
Sümer Oral, Manisa?
Burada.
Kemalettin Yılmaz,
Afyonkarahisar? Burada.
Yusuf Halaçoğlu,
Kayseri? Burada.
Atila Kaya,
İstanbul? Burada.
BAŞKAN Açık
oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
İki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, 365 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1inci maddesinin açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı |
: |
315 |
|
Kabul |
: |
251 |
|
Ret |
: |
64 |
Kâtip Üye Mine Lök
Beyaz Diyarbakır |
Kâtip Üye Tanju
Özcan Bolu |
Böylece 1inci madde
kabul edilmiştir.
Yeni madde ihdasına
dair bir önerge vardır, okutup Komisyon salt çoğunlukla
katıldığı takdirde işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1.
Maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve
madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
MADDE 2.- 5271
Sayılı Kanununun 204. Maddesine aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
(2) Bu madde hükmü sadece
görülmekte olan oturuma ilişkin uygulanır. Sonraki oturumları
kapsayacak şekilde duruşma yasağı getirilemez. Bu yasak
müdafiye uygulanamaz."
Dilek Akagün Yılmaz Bülent Tezcan Turgut Dibek
Uşak Aydın Kırlareli Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Kazım
Kurt İstanbul Eskişehir Ali
İhsan Köktürk Zonguldak
BAŞKAN Sayın
Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
Önce Komisyonu davet
edelim.
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Adalet Komisyonunun değerli
üyelerini davet ediyorum.
Efendim, sadece 4 üye
katılmıştır, salt çoğunluğumuz yoktur,
katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BÜLENT ARINÇ (Bursa) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Komisyon
önergeye salt çoğunlukla katılamadığı için önergeyi
işlemden kaldırıyorum.
2nci madde üzerinde iki
adet önerge vardır, gelişlerine göre okutup
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 2.
maddesiyle 5271 sayılı kanuna eklenen geçici 1. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
"MADDE 2-5271
sayılı kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE
1-(1) Bu Kanunun 202. Maddesinin 1. fıkrasında tayin edileceği
belirtilen tercümanlar, İl Adli Yargı Adalet Komisyonlarınca her
yıl düzenlenen listede yer alan kişiler arasından seçilirler. Bu
listelerin düzenlenmesine ilişkin yönetmelik bu maddenin yürürlüğe
girmesinden itibaren bir ay içinde Adalet Bakanlığı
tarafından çıkarılır. Yönetmelik
çıkarılıncaya kadar tercüman tayini Hakim ve Cumhuriyet
Savcısı tarafından yapılır.
Ali İhsan Köktürk Dilek
Akagün Yılmaz Bülent
Tezcan
Zonguldak Uşak Aydın
Turgut Dibek Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Bedii
Süheyl Batum
Kırklareli İstanbul Eskişehir
TBMM
Başkanlığına
365 sıra
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 2. Maddesinin
tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Celal Adan Oktay
Öztürk S.
Nevzat Korkmaz
İstanbul Erzurum Isparta
Enver Erdem Mehmet
Erdoğan
Elazığ Muğla
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Önergemiz vardı.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Bizim de önergemiz vardı.
BAŞKAN Yok
önergeniz 2nci maddede, 3 ve 4te var.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) 2de de vardı.
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BÜLENT ARINÇ (Bursa) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Nevzat
Korkmaz, Isparta Milletvekili
(MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Ara verin Sayın Başkan, ihtilaf var.
BAŞKAN
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 23.57
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 00.02
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju
ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56ncı Birleşiminin
Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
365 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 24 Ocak 2013 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 00.03