TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
60ıncı
Birleşim
31
Ocak 2013 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Sevim Savaşerin, Darülacezenin resmî olarak
açılışına ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, Bingölün sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Kalkınma Bakanı Cevdet
Yılmazın cevabı
3.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Şanlıurfa ilimizde yaşanan
elektrik sorunu ve Şanlıurfa çiftçilerimizin ödenmeyen destekleme
primlerine ilişkin gündem dışı konuşması ve
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, Diyarbakır Milletvekili Cuma
İçtenin Barış ve Demokrasi Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Diyarbakır
Milletvekili Cuma İçtenin, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplanın Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Diyarbakır
Milletvekili Cuma İçtenin, Isparta Milletvekili Ali Haydar Önerin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.- Isparta Milletvekili Ali
Haydar Önerin, Diyarbakır Milletvekili Cuma İçtenin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
6.- Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhanın, Muş Milletvekili Sırrı Sakıkın
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
7.- Muş Milletvekili
Sırrı Sakıkın, Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhanın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
8.- Isparta Milletvekili Ali
Haydar Önerin, Muş Milletvekili Sırrı Sakıkın CHP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin,
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın Bingölle ilgili
ifadelerine ilişkin açıklaması
2.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzelin, çalışma dünyasında iş cinayetlerinin son
bulmasını dilediğine ilişkin açıklaması
3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Azerbaycan
Demokratik Cumhuriyetinin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mehmet Emin
Resulzadenin doğumunun 129uncu yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
4.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğünün çalışma süresi
yerine eğitim durumunu göz önüne alarak kadroya alma
çalışmaları yaptığına ve bunun haksız bir
uygulama olduğuna ilişkin açıklaması
5.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygünün, velilere
dilekçe verdirmek suretiyle romanların soruşturmaya tabi
tutulmasına ilişkin açıklaması
6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
Atatürk Barajına sınırı olan il ve ilçelerdeki
belediyelerde arıtma tesislerinin ne zaman kurulacağını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
7.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğütün, Büyük Endüstriyel Kazaların Kontrolü Hakkında
Yönetmelikin yürürlük tarihinin 18 Temmuz 2012den 1 Ocak 2014e
ertelenmesinin nedenini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
8.- Çanakkale Milletvekili Ali
Sarıbaşın, Çanakkalenin Bayramiç ilçesinin bazı köylerini
ilçeye bağlayan tek ulaşım noktası olan Ahmetçeli
Köprüsünün yoğun yağışlar nedeniyle 2012 Aralık
ayından beri kullanılamaz durumda olduğuna ve hâlen
onarılmadığına ilişkin açıklaması
9.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmazın,
Adanada 70 yaşındaki çiftçi Hasan Şahinin borçlarından
dolayı cinnet geçirerek kızını ve karısını
öldürerek intihar ettiğine ve bölgede bu tür vakaların
arttığına ilişkin açıklaması
10.- Muş Milletvekili Demir Çelikin, olumsuz
kış koşullarının devam ettiği serhat illeri ile
Muş ilinde tarım ve hayvancılığın da bitme
noktasında olduğuna ve bu bölgelerdeki halkın zor durumda
olduğuna ilişkin açıklaması
11.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlunun, Hükûmetin Afyonkarahisardaki askerî cephaneliğin patlaması
olayını bir an önce aydınlatması gerektiğine
ilişkin açıklaması
12.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmazın, Uşak Sağlık Meslek Lisesi
çalışanlarının konut edindirme yardımlarını
alabilmeleri için gerekli yardımın yapılmasını beklediklerine
ilişkin açıklaması
13.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağın,
Manisanın Salihli ilçesinin Yeşilova ve Beylikli köyleri
arasında ulaşımı sağlayan köprünün projesiz olarak
yapılmasından dolayısıyla yağışlara
dayanamayarak yıkıldığına ve şu anda su seviyesi
yüksek olduğu için köprü onarımının
yapılamadığına ilişkin açıklaması
14.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplanın, Şırnak ilinde bir çim sahada heyelan sonucu duvarın
yıkıldığına ve birçok yerin de aynı tehlikeyle
karşı karşıya olduğunu müşahede ettiklerine
ilişkin açıklaması
15.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, yer altı
sularının ön ödemeli sayaç takılmak suretiyle ücretlendirilmesi
konusuna ilişkin açıklaması
16.- Iğdır Milletvekili Sinan
Oğanın, Iğdır Havaalanında sis cihazı
olmadığı için uçakların inemediğine ve Iğdır
halkının mağdur durumda olduğuna ilişkin
açıklaması
17.- Adana Milletvekili Necdet Ünüvarın,
Azerbaycan Demokratik Cumhuriyetinin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı
Mehmet Emin Resulzadenin doğumunun 129uncu yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
18.- Hatay Milletvekili Refik Eryılmazın,
Türkiye-Suriye sınırında her türlü
kaçakçılığın yapıldığına ve
sınır bölgesinde ciddi bir asayiş ve güvenlik sorunu
yaşandığına ilişkin açıklaması
19.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
Azerbaycan Demokratik Cumhuriyetinin kurucusu Mehmet Emin Resulzadenin
doğumunun 129uncu yıl dönümüne ve Tokatta çiftçi ve hayvan
üreticilerinin çok zor durumda olduklarına ilişkin
açıklaması
20.- Ankara Milletvekili Zühal Topcunun, atanamayan
öğretmenlerin sorunlarına ve öğretmenliğin saygı
duyulur bir meslek hâline getirilmesini dilediklerine ilişkin
açıklaması
21.- İzmir Milletvekili Aytun Çırayın,
Hükûmetin, İsrail uçaklarının hiçbir provokasyon olmadan
Suriyeyi bombalamasını kınayıp
kınamadığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
22.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tanın, Diyarbakır Milletvekili Mehmet Galip
Ensarioğlunun bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
23.- Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin, Diyarbakırda
ikinci bir üniversite olmasının ve bu üniversitenin Selahaddin
Eyyubi adıyla kurulmasının önemli olduğuna ilişkin
açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Ankara Milletvekili Cevdet Erdölün,
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/89)
2.- Adana Milletvekili Necdet Ünüvarın, Plan ve
Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi
(4/92)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21
milletvekilinin, Diyarbakırın Sur ilçesi İçkale mevkisinde eski
cezaevi çevresinde yapılan kazılarda ortaya çıkan cesetlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/488)
2.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin,
Şanlıurfa-Habur otoyolunun güzergâh tespiti konusunun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/489)
3.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili
Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın, Metsafor 1 ve 2 nükleer
santrallerinin taşıdığı risklerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/490)
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun, Balıkesir Milletvekili Haluk
Ahmet Gümüş ve 21 milletvekilinin Türkiye'nin yeni şartlardaki
küresel konumunun yarattığı avantajlar ve dezavantajların
değerlendirilmesi amacıyla 24/01/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verdiği Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 31 Ocak 2013
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484)
(S. Sayısı: 287)
3.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/642) (S. Sayısı: 329)
XI.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA
KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüzün, 30 Ocak 2013 tarihli 59uncu Birleşimdeki
bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin konuşması
XII.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, engelli vatandaşların bağlı kurum ve
kuruluşlara erişimini kolaylaştırmaya yönelik
çalışmalara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bekir Bozdağın cevabı (7/13245)
2.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın, Vakıflar
Genel Müdürlüğünün Erzuruma yaptığı yatırımlara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınçın cevabı (7/14456)
3.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın,
Vakıflar Genel Müdürlüğünün Antalyaya yaptığı
yatırımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/14457)
4.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin,
bağlı kuruluşlarda kamu hizmetlerinde kullanılan araçlara
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/14821)
5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin,
bağlı kuruluşlarda kamu hizmetlerinde kullanılan araçlara
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın cevabı (7/14842)
6.- Adana Milletvekili Murat Bozlakın, Maraş
olaylarının 34üncü yıl dönümü dolayısıyla düzenlenmek
istenen etkinliğe izin verilmemesine ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahinin cevabı
(7/14989)
7.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki
Kulkuloğlunun, Anadolu Ajansının faaliyetlerine ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
cevabı (7/15177)
8.- İstanbul Milletvekili Osman Oktay
Ekşinin, Anadolu Ajansının Şirket Haberleri Bülteni
uygulamasına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/15178)
9.- Sinop Milletvekili Engin Altayın, Türkeli
ilçesinde hükümet konağı ihtiyacına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahinin cevabı
(7/15270)
10.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygünün, Maraş
olaylarının 34üncü yıl dönümü anma etkinliğine izin
verilmemesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris
Naim Şahinin cevabı (7/15271)
11.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
Bakanlık tarafından kiralanan gayrimenkullere ilişkin sorusu ve
Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/15517)
12.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
görevde bulunan danışmanlarına ilişkin sorusu ve Ekonomi
Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/15518)
13.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
Plan ve Bütçe Komisyonu Başkan Vekiline tahsis edilen araç ile kiralama
yoluyla kullanılan araçlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlamın cevabı (7/15684)
14.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, kendisinin
ve bağlı kurum ve kuruluşlarda çalışan personelin
katıldığı yurt dışı gezilerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın
cevabı (7/15724)
31
Ocak 2013 Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 60ıncı Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
Görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Darülacezenin resmî
olarak açılışı hakkında söz isteyen İstanbul
Milletvekili Sevim Savaşere aittir.
Buyurunuz Sayın Savaşer. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Sevim Savaşerin,
Darülacezenin resmî olarak açılışına ilişkin gündem
dışı konuşması
SEVİM SAVAŞER (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Darülacezenin resmî olarak açılışının
yıl dönümü nedeniyle gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Darülaceze Farsça bir kelime olup düşkünler, âcizler
kapısı anlamındadır. Darülacezede aceze yani bakıma
muhtaç insanlar korunup gözetilmektedir.
Değerli milletvekilleri, Osmanlı Devleti
geleneksel anlayışını sürdürerek insanı her şeyin
üstünde tuttuğu ve değer verdiği dönemlerde büyük devlet
olmuştur, bu özelliğini kaybettiği dönemlerden itibaren ise
çöküş süreci başlamıştır.
Darülacezenin kuruluş süreci Osmanlı-Rus
savaşına kadar uzanmaktadır. Osmanlı-Rus
savaşının ardından başlayan göç ile 1877-1879
yılları arasında İstanbula 400 bine yakın göçmen
gelmiş, sokaklarda evsiz barksız, hasta, kimsesiz çocuk ve
dilencilerin sayısı artmıştır. İstanbuldaki
dilencileri, sokaklarda başıboş gezen kimsesiz çocukları,
cami avlusunda yatan kimsesizleri bir araya toplayıp ıslah ederek
sanat sahibi yapmak amacıyla, zamanın padişahı II.
Abdülhamit Han Darülaceze müessesesinin kurulması için bir ferman
yayınlamıştır. Ferman üzerine yapılan incelemeler
neticesinde Darülaceze inşaatının 72 bin altın liraya mal
olacağı ve Okmeydanında yapılmasının uygun
olacağına karar verilmiş ve inşasına
başlanmıştır. Padişah II. Abdülhamit Darülacezenin
kuruluş masraflarını karşılamak üzere 70 bin
altın lira değerindeki kişisel eşyasını hediye
etmiş ve ayrıca 10 bin altın lira da nakit olarak
bağışta bulunmuştur. Bunun dışında, piyango
tertibiyle toplanan teberrularla 50 bin altın lira
toplanmıştır. Böylelikle temin edilen inşaat parasıyla
6 Ekim 1892 tarihinde temeli atılan Darülaceze kurumu 19 Ağustos 1895
tarihinde tamamlanmış, resmî açılışı 31 Ocak 1896
tarihinde yapılmıştır.
Darülaceze Müessesesi Müdürlüğü yerleşim yeri
yaklaşık 30 dönümdür. Kurumda, yalnız düşkün olan
Müslümanlar değil, Hristiyanlar ve Museviler de kalabilmektedir.
Dünyanın hiçbir ülkesinde rastlanmayan ve büyük dinlerin
ibadethanelerinden olan cami, kilise ve havra Darülacezenin bahçesinde bir
aradadır. Kurulduğu günden bu yana 29 bini çocuk olmak üzere toplam
71 bin kişiye şefkat yuvası olan Darülacezede din, dil,
ırk, sınıf ve cinsiyet farkı gözetmeksizin bakıma
muhtaç, yaşlı, sakat insanlara, terk edilmiş kimsesiz çocuklara
hizmet verilmektedir. Darülaceze
Müessese Müdürlüğünün yatak kapasitesi çocuklar için 50, yetişkinler
için 645 olmak üzere toplam 695tir. Bugün itibarıyla çocuk yuvası
mevcudu 29, kadın sakin sayısı 174, erkek sakin sayısı
343 olup toplam mevcut geçici kabullerle 546dır. Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığına bağlı olarak hizmet veren
Darülacezede barınan sakinlerin tüm giyinme, barınma, gıda,
sağlık ve bakım ihtiyaçları kurum tarafından
karşılanmakta olup hizmet yirmi dört saat aralıksız devam
etmektedir. Sakinlerin koruyucu sağlık hizmetleriyle muayene ve
tedavileri kurumda, ileri tetkik ve tedavi gerektiren durumlar ve her türlü
tıbbi tedavileri hastanelerde yapılmaktadır. Kurumda verilen
rehabilitasyon hizmetleriyle kişilerin sosyal yaşantıya
adaptasyonları ve motivasyonları sağlanmaya
çalışılmaktadır. Kuruma kabul Darülaceze Nizamnamesine
göre olmaktadır. Bütçesi özel bütçeye ve tüzel kişiliğe sahip
bir kurumdur. Kurum geliri hayırsever vatandaşların
bağışları, Darülacezeye ait gayrimenkullerin kira geliri,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve diğer ilçe belediyelerin
tahsil ettikleri eğlence vergisi gelirinin yüzde 10u ve diğer
gelirden oluşmaktadır.
Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri;
Darülacezenin Yaradandan dolayı yaratılana saygı misyonunun
birleştiriciliğiyle unutulmaya yüz tutmuş değerlerimizi ve
taşıdığı dayanışma sembolü olma vasfı
ile yoksul insanların yaşam sigortası olmaya devam
edeceğini bildirir, sizleri saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Savaşer.
Gündem dışı ikinci söz Bingölün
sorunları hakkında söz isteyen Bingöl Milletvekili İdris
Balukene aittir.
Buyurunuz Sayın Baluken. (BDP sıralarından
alkışlar)
2.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, Bingölün sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Kalkınma Bakanı Cevdet
Yılmazın cevabı
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Bugün
özellikle ilimizdeki son bir uygulamayla ilgili Genel Kurulu bilgilendirme ve
bu konuda yeniden bir tartışma zemini oluşturma amacıyla
söz almış bulunmaktayım.
Bingölde son bir ay içerisinde Bingöl Valiliğinin,
Jandarma Komutanlığının uygulamaya koymak istediği bir
planlama çerçevesinde 800 geçici köy korucusunun alınmasıyla ilgili
birtakım çalışmalar yürütüldüğünü biliyoruz. Bu
yetmezmiş gibi, en son Genç ilçesinde yine 299 korucu kadrosunun
gönderildiğini, toplamda binin üzerinde bir korucunun yeniden devreye
konmak istendiğini, silahlandırılmak istendiğini biliyoruz.
Bununla ilgili -özellikle son bir ay içerisinde var olan tartışmalar,
müzakere ve diyalog süreciyle ilgili, barışa giden bir politikayla
ilgili- var olan beklentileri bir kenara bırakırsak, bu
uygulamanın kendisi mevcut kaygıları giderek artıran bir
boyuta gelmiş durumda.
Yine aldığımız haberlere göre,
Dersimde de 600 köy korucusu kadrosunun gönderildiği ve burada köylülerin
koruculaştırılmaya çalışılmak istendiğiyle
ilgili bazı planlamalar var.
Şimdi, burada, Hükûmetin -AKP Hükûmetinin- şu
kararı vermesi gerekiyor: Müzakere ve diyalogla ilgili bir
tartışma başlatmışsınız. Bununla ilgili Başbakandan
Hükûmet yetkililerine kadar kararlı olunacak bazı politikaları
yürürlüğe koyuyorsunuz. Diğer taraftan da, binlerce insanı
tekrar silahlandıracak şekilde bu koruculuk sistemini götürüp
köylülere dayatıyorsunuz. Şimdi, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.
Eğer önümüzdeki süreç müzakere-diyalogsa bu yeniden silahlanma hamlesinin
ne anlama geldiğini bize açıklamak zorundasınız.
Yaşadığımız sorun doksan yıllık bir inkâr,
imha ve asimilasyonun yaratmış olduğu bir sorundur. Bu sorunla
ilgili sayısız başkaldırılar ve bu
başkaldırılara karşı da on binlerce insanın
yaşamını yitirdiği sayısız katliamlar söz
konusudur. Özellikle son otuz yıllık çatışmalı
süreçte, yakılan köylerden, boşaltılan köylerden faili meçhul
cinayetlere kadar, ormanların yakılmasına kadar o
coğrafyanın hangi acıları
yaşadığını sizlerin bilmesi gerekiyor.
Dolayısıyla, bunun bir ayağı olan koruculuk sistemiyle
ilgili sizin bir karar vermeniz lazım. Eğer yeni süreç müzakere
süreci, diyalog süreci olacaksa bu koruculuk sisteminin
kaldırılması, korucuların da silahlarını
bırakarak istihdam edilecek şekilde sosyal ve toplumsal hayata tekrar
dâhil edilmesinin projelerini sizlerden bekliyoruz. 85ten bugüne kadar 80-85
bin kişilik bir korucu ordusu yarattınız. Bu korucu ordusuyla
hiçbir sonuç alınmayacağını sizler gördünüz. Bilge köyü
katliamından silah kaçakçılığına kadar bu koruculuk
sisteminin getirdiği pek çok komplikasyonu Meclis Genel Kurulu biliyor.
Yine, benim seçim bölgemde bu yıl, özellikle Karlıovada, Bingöl
merkezde halkımızın iş yerlerine, evlerine, Bingöl il
teşkilatına yönelik korucular eliyle yapılan
saldırıları hepiniz biliyorsunuz ama hâlâ bu acıların
yaşandığı yerlere istihdam götüreceğinize,
silahlı unsurları toplumsal hayata yeniden kazandırmanın
projelerini götüreceğinize bin kişilik koruculuk kadrosu
götürüyorsunuz. Bu, var olan acıları, var olan travmaları
arttırma dışında hiçbir işe yaramaz. Biz, asla
koruculara karşı düşmanca bir yaklaşım içerisinde değiliz.
Bölgeye gittiğimizde, elinde silah bulunan korucuların yüzde 90ının
da bir çözüm, bir barış süreci gelişmesini istediklerini ve
silahlarını bırakma karşılığında geçim
güvencesi, istihdam güvencesi, toplumsal yaşama yeniden
kazandırılmayla ilgili bir güvence istediklerini biliyoruz.
Dolayısıyla, Hükümetinizin yapması gereken -bu konuda
vermiş olduğumuz araştırma önergeleri de var- koruculuk
sisteminin kaldırılarak artık bu çözüm-diyalog-müzakere
aşaması için de somut bir adım beklentisini yerine getirmesi
olduğu buradan belirtmek istiyorum.
Tabii, genel olarak sorunun sadece koruculukla ilgili
değil, geçmişe yönelik, otuz yıllık
çatışmalı sürecin bütün detaylarını inceleyecek
şekilde bir hakikatleri araştırma ve adalet komisyonunun bir an
önce kurulmasının da yine bu Meclisin önceliği olduğunu
belirtmek istiyorum.
Bingölde şu anda işsizlik yüzde 20, göç yüzde
100. Anket yaparsanız barış isteminin yüzde 100 olduğunu
göreceksiniz. Dolayısıyla, bu tehlikeli oyunlardan vazgeçin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) Eğer Hükûmet
politikası olarak uygulanmıyorsa, yereldeki idarecilerin
inisiyatifiyle Hükûmetinizin bilgisi olmadan, bilgisi dışında
bazı planlamalar yapılıyorsa da bu yereldeki idarecilerle ilgili
soruşturma süreçlerini işletin diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Gündem dışı üçüncü söz,
Şanlıurfada yaşanan elektrik sorunu ve çiftçilere ödenmeyen
destekleme primleri hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanala aittir.
Buyurunuz Sayın Tanal. (CHP sıralarından
alkışlar)
3.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Şanlıurfa ilimizde yaşanan
elektrik sorunu ve Şanlıurfa çiftçilerimizin ödenmeyen destekleme
primlerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı
MAHMUT TANAL (İstanbul) Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Urfanın sorunlarıyla ilgili neden söz
aldım? Ben Şanlıurfada dünyaya gelen, can suyunu Urfada alan
bir milletvekili olmam sebebiyle (CHP sıralarından alkışlar)
her ne kadar İstanbul milletvekili olsam da Anayasa uyarınca tüm
ülkenin milletvekili olmamız nedeniyle Şanlıurfanın
sorunlarını dile getirmek bizim boynumuzun borcu.
Şanlıurfanın tüm sorunlarını da aynı zamanda
Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarında çözüp, sorunsuz bir
Şanlıurfa ilini yaratacağımız günleri özlemle, iple
çekiyoruz.
Şanlıurfanın sorunları nedir?
dediğimizde, bunları hemen başlıklar altında
saydığımız zaman, Türk toplumunun yarısı geçimini
tarımla sağlamaktadır. Ancak fabrikaların çoğunun
hammaddesi de tarımdan elde edilmektedir. Buna karşın Türk
çiftçimiz dünyanın en pahalı mazotunu kullanmakta, en pahalı
gübresini kullanmakta, en pahalı zirai ilacını kullanmakta.
Şanlıurfaya özgü olarak
Tabii önceki Sayın
Sağlık Bakanımız Akdağ da burada bugün. Türkiyede
nüfus oranının az artışından Hükûmet hep şikâyet
eder. Evet, Türkiyede nüfus artışının en yoğun
olduğu illerin başında Şanlıurfa gelmekte; ancak nüfus
artışına katkıda bulunan Şanlıurfa, AKP Hükûmeti
tarafından cezalandırılmakta. Çocuk hastanelerinde her yatakta
3-4 tane çocuk aynı yatakta yatmakta. Bu anlamda siz, hem vatandaşa
Çocuk yapın. diyeceksiniz hem 4-5 tane çocuğu aynı ranzada,
aynı yatakta yatıracaksınız. Sağlıklı gelen
çocuk dahi bir bulaşıcı hastalığa yakalanarak
Çocukları
perişan ediyorsunuz, ölüme terk ediyorsunuz. Onun için öncelikle
Şanlıurfada çocuk hastane sayısının yetersiz
olması nedeniyle bunun artırılması gerekmektedir.
İkincisi, aynı şekilde çocuk artımıyla
birlikte, doğum hastanesi
Şanlıurfada doğum nedeniyle
Şanlıurfadaki kadınlarımızı da mağdur
etmektesiniz siz. Neden? Çünkü en fazla doğum oranı olan
Şanlıurfada doğum hastanesi de yetersiz, kapasitenin
artırılması gerekmektedir.
Şanlıurfada, pamuk destekleme primi ve
diğer hububat destekleme primlerinin tamamı yüzde 30
azaltılmış durumda. Örneğin geçmişte hububat
destekleme primi 1 ton mısıra verilirken, şimdi bunu 1 tondan
675 kilograma düşürdünüz. Buğdayı 600 kilogramdan 450 kilograma
düşürdünüz. Pamuğu 550 kilogramdan 490 kilograma düşürdünüz.
Bunun amacı ne? Türk köylüsünü bitirmek, köylüyü emperyalist, kapitalist
ülkelere teslim etme amacını gütmektedir. Yani siz bir şey
üretmeyin, siz tüketin, her şeyi dışarıdan alın.
Vatandaşı üretim zincirinden koparıp tüketim zincirine
doğru yol katetmektesiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
Urfada -ben Urfalı olmam nedeniyle- biz bugüne
kadar son otuz seneden beri deve görmedik ancak hayvan pazarına
gittiğiniz zaman satılık develer çoğunlukta. Bu develer
nereden geldi? Suriyeden kaçak yöntemlerle geldi ve hayvan fiyatları
kaçak hayvan gelişi nedeniyle Urfalı vatandaşımız ve
hayvan üreticimiz bu anlamda mağdur durumda.
Kaçak elektrikle ilgili; yazın elektrik kesilir,
kışın elektrik kesilir. Şanlıurfanın kaderi
midir sürekli elektrik kesintisiyle karşı karşıya
kalması? Hatta geçen gün Kırlık mevkisinde, dört gün boyunca
elektriğin kesik olduğu bir bölgemizde bunu söylediğimiz hâlde
Bakanlık bunu ciddiye almadı... Elimde bir
muhtarımızın göndermiş olduğu mektubu okuyorum: Ben
Şanlıurfa ili Suruç ilçesi Yukarı Yaylatepe ve Yukarı
Ataklar, Sultanköy mahalle muhtarıyım. Bizim köyümüzde, efendim, içme
suyumuz yok, kuyu sularını çekiyoruz. Okulumuzda 50-60 kişi
ancak aynı sınıfta okur. Köylerimizin sürekli yolları çamur
içerisinde ve bu öğretim sorunu, eğitim sorunu
Urfada
öğrenciler her bir sınıfta 50-60 kişi eğitim görmekte.
Öğretmen kadrosu eksik, doktor kadrosu eksik. Aynı zamanda TOKİ
orada yatırım yapmıyor, TOKİ boş arsaları
satıyor, vatandaşa ucuz konut üretmiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) Sosyal devlet olan bir ülkede
TOKİnin ucuz konut üretmesi gerekirken arsa satışı
yapması TOKİnin kuruluş yasasına da
aykırıdır.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Tanal.
Hükûmet adına Kalkınma Bakanı Cevdet
Yılmaz.
Buyurunuz Sayın Yılmaz.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Gündem dışı konuşmalarda doğu,
güneydoğuda bulunan illerimizden Bingöl ve Şanlıurfayla ilgili
bazı görüşler, öneriler ifade edildi. Onlarla ilgili kısaca ben
de bir değerlendirme yapmak istiyorum. Geçmişte tabii, uzun
yılların ihmaliyle aslında, bu bölgelerimiz maalesef Türkiye
ortalamalarının altında kalmış bölgeler. Coğrafi
şartlardan Türkiye'nin ticaret yaptığı bölgeler
itibarıyla karşı karşıya kaldıkları duruma
kadar birçok faktör tabii, bu bölgelerdeki kalkınmayı, gelişmeyi
etkilemiş. Ancak AK PARTİ iktidarları döneminde doğuya, güneydoğuya
gerçekten son derece büyük bir önem verildi. Özellikle kamu
yatırımlarında bu bölgelerimiz cumhuriyet tarihinin hiçbir
döneminde olmadığı kadar ciddi anlamda yatırımlarla
karşılaştı.
Şanlıurfa ilimiz GAP bölgemizin bir anlamda
başkenti, orada birçok yatırım gerçekleştiriyoruz
-Sayın Vekilimiz de giderse kendisi de görür- mesela
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ben daha geçen hafta
oradaydım Bakanım, gel birlikte gidelim.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) -
Suruça
özellikle gitmenizi tavsiye ederim. Suruçta
MAHMUT TANAL (İstanbul) Mahalle
muhtarının mektubu Sayın Bakanım, size vereceğim.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) Diğer
taraftan, geçmişte yanlış sulamalardan dolayı Harran
Ovasında 50 bin hektar alanımız maalesef tuzlanma tehlikesiyle
karşı karşıya. O alanımızda da tarım
reformuyla birlikte toplulaştırma çalışması
yapıyoruz, eskiden yapılan bu yanlışı tamir ediyoruz,
50 bin hektarı inşallah yeniden ekonomiye
kazandıracağız. Yeni projelerimizde de vahşi sulama
dediğimiz yönteme hiçbir şekilde izin vermiyoruz. Tarla içinde
basınçlı sistemlerle o tuzlanmaya yol açmayacak şekilde de
projelerimizi yürütüyoruz.
Yine Aşağı Mardin Ana Kanalı
dediğimiz ana kanalı inşa ediyoruz. Ceylânpınar
tesislerinde sadece yer altı imkânlarıyla 50 bin hektar alanı
sulu hâle getirdik. Şanlıurfada tarımsal faaliyetlerimiz
yoğun bir şekilde devam ediyor, Tarım Bakanlığımız
da bu bölgeye önemli destekler verdi. 2002 yılında sadece 110 milyon
lira çiftçimize destek vermişiz Şanlıurfada, hâlbuki 2012de bu
693 milyon Türk lirasına çıkmış. 6 kattan fazla yine
tarımsal desteklerde bir artış söz konusu. 2003-2013 döneminde 4
milyar 174 milyon liralık bir tarım desteği sunulmuş
çiftçilerimize, bu da önemli bir rakam.
Yine, kırsal kalkınma destekleri
kapsamında katma değeri artırıcı projelere Tarım
Bakanlığımız ilk defa bu dönemde destekler sunmuş. Bu
kapsamda da 183 tarımsal sanayi tesisi tamamlanmış, bunlara da
41 milyon lira hibe desteği verilmiş. Ayrıca, 5.004 adet makine
ekipman alımına 35,3 milyon liralık da bir hibe desteği
vermişiz.
Yine, Harran Üniversitemize ciddi yatırımlar
yapıyoruz; altyapısına, eğitime önem veriyoruz çünkü
hızla gelişen bir nüfus söz konusu Şanlıurfada. Her
yıl nüfusun hızlı bir şekilde arttığını
görüyoruz. Biz de doğrusu eğitim ödeneklerimizde de
Şanlıurfa ilimize özel bir önem veriyoruz, ödenekler
aktarıyoruz.
Tabii bunların sonuçları hemen bir yılda
alınmayabilir. Orta vadede çok daha fazla alacağız bu
sonuçları.
Şanlıurfa ilimiz turizm, kültür turizmi anlamında da çok
önemli değerler barındırıyor. Bu noktada da Kalkınma
Bakanlığı olarak cazibe merkezi dediğimiz bir
programı yürütüyoruz. Burada da tarihî dokuyu ortaya çıkaracak,
geleneksel dokuyu ortaya çıkaracak şekilde yeni yapıları
yıkıyoruz. Hem Kale civarında hem Halil İbrahim Dergâhı
civarında bu çalışmaları yürütüyoruz. Yine Halepli Bahçe
dediğimiz Roma Döneminden kalma çok önemli mozaikler tespit edildi.
Bunları değerlendirmeye dönük de bir açık hava müzesi
çalışması Kültür Turizm Bakanlığımız
kanalıyla yürütülüyor. Yani çok yönlü bir şekilde
Şanlıurfanın kalkınması, gelişmesi için
çalışmalarımızı devam ettiriyoruz.
Bingölde de aynı şekilde yine istihdamı artırmak,
kalkınma sürecini hızlandırmak için çok sayıda kamu
yatırımını gerçekleştiriyoruz. Şu anda âdeta bir
şantiye hâlinde Bingöl. 2002 yılında sadece
Üniversitemize ciddi yatırımlar yapıyoruz. Neredeyse
sıfırdan aldığımız üniversitemizi bugün 6.700
civarında öğrencisi olan, ciddi bir akademik kadrosu olan bir kampüs
havasına kavuşturmuş durumdayız. Birkaç yıl içinde
inşallah 10 bin kişiyi aşan bir öğrenci kitlesiyle Bingöl
bir üniversite şehri hüviyeti de kazanmış olacak.
Yine, havaalanı inşaatı yapıyoruz. Bingöl nispeten
ücra bir bölgede olduğu için, büyük merkezlere hızlı
ulaşımı sağlamak, yatırımı teşvik
etmek, aynı zamanda yine Bingöl dışında yaşayan çok
sayıda hemşehrimizin daha kolay Bingöle erişimini sağlamak
bakımından bu yatırımı da gerçekleştiriyoruz.
İnşallah bu yıl içinde hizmet vermeye başlayacak.
Iğdırda yaptığımız gibi, Hakkâride,
Şırnakta yaptığımız gibi, geçmişte hiç
düşünülmeyen yatırımları gerçekleştiriyoruz.
Ayrıca, Bingölde yine istihdama dönük olarak bilişim sektöründe
çağrı merkezleri getirdik. İki tane şu anda Bingöl merkezde
çağrı merkezimiz var. Genç kızlarımız ağırlıklı
olmak üzere 800e yakın bir istihdam sadece bu çağrı merkezleri
kanalıyla oluşturulmuş durumda.
Hayvancılık önemli Bingölümüz için. Bu
çerçevede, Et ve Balık Kurumumuz yıllardır
yıpranmış, eskimiş bir yapıya sahipti, onu da yeniden
âdeta imar ediyoruz. Birkaç ay içinde o çalışmalarımız da
bitmiş olacak ve özellikle hayvancılık sektörüne bunun ciddi bir
katkısı olacağını düşünüyoruz. Burada yine Bingöl
kavurmasını markalaştırıp topluma sunma yönünde de
çalışmalar yürütüyoruz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Korucu
istihdamına bir açıklık getirin.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Ayrıca
sulamalar önemli. Gülbahar isminde bir barajımız vardı,
yıllarca iz ödenekte kalmış bir barajdı. Onu da son
yıllarda tekrar canlandırdık, inşallah kısa bir süre içinde
bitireceğiz.
Ayrıca, Kale Göleti dediğimiz Karlıova
bölgemizde bir göletimizin de ihalesini tamamladık, yakında
çalışmalar başlayacak. Diğer bölgelerimiz, yörelerimiz için
de benzer nitelikte çalışmalar yapıyoruz.
Doğal gaz, tabii, Doğu Anadolu için önemli. Bu
konuda, Bitlis, Muş, Bingöl illerini kapsayan ve ileride Tunceliye kadar
gidecek olan hattın ihalesini gerçekleştirdik. Mühendislik
çalışmaları bitti, yapım ihalesi bitti ve o da önümüzdeki
dönemde gerçekleştirilecek diğer önemli bir proje.
Çok sayıda başka projemiz var ama Meclisimizin
çalışma süreleri açısından fazla da uzatmak istemiyorum.
Bizim de tek amacımız, bu bölgelerimizde huzur, güven ortamı
içinde istihdamı arttırmak, kalkınma sürecini
hızlandırmak ve vatandaşımızın layık
olduğu hizmetleri en iyi şekilde vermektir. Bunu da yapmak için
elimizden gelen bütün gayreti sarf ediyoruz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın Bakan, bu
korucu kadroları için bir şey söylemediniz.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Bu vesileyle
yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yılmaz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Özür dilerim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, İç Tüzükün 69uncu maddesi
uyarınca, ileri sürmediğim bir görüşü bana atfederek ileri
sürmüştür. İzin verirseniz çok kısa bir açıklama yapmak
isterim.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ne görüş ileri sürdü?
Hangi görüş?
BAŞKAN Sizin söylemediğiniz bir şey mi
söyledi?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Evet.
Şanlıurfayla ilgili efendim.
BAŞKAN Buyurunuz.
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmazın şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şimdi, Değerli Bakan, bizim daha önceden Harran
ören yerinin temizliği, çevre düzenlemesi, bakımı, restorasyonu,
bilgilendirme yön levhaları, düzenli olarak, bu eksiklerin hepsi duruyor,
hâlen giderilmedi. Turizm açısından, Şanlıurfada bulunan
turistik alanların hiçbirinde ne içme suyu var ne tuvalet var ne temizlik
var ve o turistik olan bölgelerle ilgili yollarda tabela dahi yok. Önceki
Kültür ve Turizm Bakanımız burada. Bu konuları kendisiyle de ben
şifahen görüştüğümde Evet, bu eksikleri telafi edeceğiz.
demişti. Hâlen bu eksikler devam ediyor.
Şanlıurfayla ilgili, üniversitenin
bulunduğu bölgede, üniversitedeki öğrencilerimiz ulaşım
açısından büyük bir sıkıntı yaşamakta. Orada 15
bin öğrencimiz var ancak okulun şehre uzak olması nedeniyle,
ulaşım sıkıntısı sebebiyle öğrenciler, ya
derse geç gitmekte ya gidememekte, büyük bir sıkıntı
yaşanmakta. Siz nasıl hazineden Ankaraya, İstanbula metro,
tramvay yapıyorsanız, aynı şekilde Şanlıurfaya
da yapmanızı istirham ediyoruz.
Sizin Şanlıurfada
aldığınız milletvekili sayısı, nüfusa oranlama
yaptığınız zaman, İstanbuldan, Ankaradan daha fazla.
Yani Şanlıurfayı siz
cebinizde keklik mi görüyorsunuz? Ama Şanlıurfalılar da
bunun farkında. Gerçekten, oyu alıyorsunuz, hizmeti vermiyorsunuz.
(CHP sıralarından alkışlar) Şanlıurfa Kalesinden
Balıklıgöle teleferik niye yapmıyorsunuz? Yani orayı bir
turizm şehri hâline niye getirmek istemiyorsunuz? Gerçekten, hem inanç
turizmi açısından hem teleferiğin, turizmin Urfaya
getirebileceği katkılar açısından bunları görmezlikten
geliyorsunuz ve Urfanın hak etmiş olduğu bu hizmeti
vermiyorsunuz. Urfalı kötü yönetime layık değil. Gerçekten, Urfa
açısından bir talihsizlik söz konusu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İHSAN ŞENER (Ordu) Sen belediye
başkanı ol Mahmut Bey oraya, bu hizmetleri yaparsın.
MAHMUT TANAL (Devamla) Aynı şekilde, temiz
suyla ilgili, hâlen Şanlıurfa kuyu sularından su içiyor. Yani 81
ilimizden hangi ilimiz şu anda kuyulardan su içiyor?
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Bingölle ilgili,
Sayın Bakanımız bazı açıklamalar yaptı. Genel
Kurulun bilgilenmesi açısından ben de birkaç husus için kısaca
söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Baluken, siz de
düzeltin.
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin,
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın Bingölle ilgili
ifadelerine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Tabii, biz bugün çok özgün bir konuyu burada Genel Kurula
getirdik. Bingöldeki korucu kadrolarıyla ilgili, Bini aşkın
bir korucu kadrosu yeniden AKP Hükûmeti tarafından Bingöl köylülerine
dayatılıyor. Bu ne anlama geliyor? dedik. Yani Bir taraftan
müzakere, diyalog, barışın yolu diyorsunuz, diğer
taraftan bu korucu kadrolarını götürüp köylülere dayatıyorsunuz.
Köylülere Bunların içerisinden özel tim ekipleri
oluşturacağız. diyorsunuz. Bunun anlamı nedir? diye
sorduk. Burada, maalesef, Sayın Bakan bu sorduğumuz sorulara cevap
vermedi. Oysaki Bingöl halkı bu sorunun cevabını bekliyor ve bu
sorunun cevabının önümüzdeki süreç açısından da belirleyici
olacağına inanıyor. Yoksa biz Bingöldeki yatırım,
istihdam, Hükûmetinizin yapmış olduğu genel hizmetler
açısından sürekli Genel Kurulu bilgilendiriyoruz. O konuyla ilgili
buraya gelip tekrar bilgilendirmeler de yaparız ama Sayın Bakan
burada Gülbahar Barajıyla ilgili, havaalanıyla ilgili şeyler
söyledi, bunlar doğru değil.
Gülbahar Barajına on yedi yıldır
başlanmış ve hâlâ bitirilememiş. On yılı da sizin
Hükûmetinizin ve son kaç yılında da sizin Bakan olduğunuz bir
döneme tekabül ediyor. Havaalanına on yedi yıl önce
başlanmış, on yedi yıl içerisinde neredeyse Türkiyede
belki havaalanı yapılmayan kent kalmadı ama hâlâ Bingölde
bitirilememiş bir aşamada duruyor.
Tarımla ilgili söylediğiniz şeyler
Yani
bugün Bingölün köylerine gidelim -geçen hafta ben oradaydım- saman
fiyatından, yolların kapalı olmasına kadar, tarım
çiftçisinin, Bingöl köylüsünün yaşamış olduğu
sıkıntıları Sayın Bakan buraya gelip
açıklıkla dile getirebilir. Hayvancılıkta özellikle
90lı yıllardan önce kamyon kamyon ithalat yapan bir kent, şu
anda hayvancılıkta neredeyse son sıralara gelmiş durumda. Yani
bunları detaylarıyla buraya getiririz, o sorun değil ama bugün
özellikle bu korucu kadrolarının ne anlama geldiğini ve
önümüzdeki süreç açısından da Hükûmetinizin politikası olup
olmadığını dile getirdik. Bu konuyla ilgili herhangi bir
cevap da almadık.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Gündeme geçmeden önce, sisteme girmiş sayın
milletvekillerimize İç Tüzük 60a göre bir dakika söz vereceğim.
Sayın Tüzel, buyurunuz.
2.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin,
çalışma dünyasında iş cinayetlerinin son
bulmasını dilediğine ilişkin açıklaması
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; iş cinayetlerini
unutmayalım diyorum. Hafızalardan değil, iş yerlerinden,
çalışma hayatından silelim. Dün Antepteki patlama bu alanda her
şeyin yerli yerinde durduğunu, işveren, sermaye ve Hükûmet
cephesinin parmak kımıldatmadığını gösteriyor.
Bugün, 2008de Davutpaşada maytap atölyesindeki
patlamanın yıl dönümü. 21 kişinin öldüğü bu patlama
sonrasında hâlen adalet gerçekleşmedi. Son mahkemeye sunulan
Danıştay raporu, belediye başkanlarının,
Çalışma Bakanlığının, BEDAŞın sorumluluğunu
gösteriyor. Bakalım gerçek suçlular yargılanacak mı?
3 Şubat 2011de OSTİMde gerçekleşen ve 11
emekçinin öldüğü patlamanın da yıl dönümü. Benzer körlük,
kayırma ve adaletsizlik burada da yaşanıyor.
Atölyelerden, ocaklardan, fabrikalardan iş
cinayetlerine yol açan patlamalar istemiyoruz. İş cinayetlerine,
doğal gaz felaketlerine, ocak göçüklerine, yurttaşlarımızın
canını alan her tür patlamalara dur demek için yurttaşlar ve
vekiller olarak sesimizi yükseltelim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.
Sayın Yeniçeri
3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Azerbaycan
Demokratik Cumhuriyetinin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mehmet Emin
Resulzadenin doğumunun 129uncu yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Türk milletinin öyle evlatları vardır ki millet
her dara düştüğü zaman, onların mücadelesi,
yılmazlığı, korkusuzluğu nesillerin yürüyeceği
yolda bayrak olmaktadır. Bu mümtaz şahsiyetlerden birisi de Türk
milletinin büyük evlatlarından Bakü doğumlu Mehmet Emin
Resulzadedir.
Mehmet Emin Resulzade yüz yirmi dokuz yıl önce
Baküde dünyaya gelmiştir. Azerbaycan Demokratik Cumhuriyetinin kurucusu
ve ilk cumhurbaşkanıdır. Hayatını Türk milletinin
bağımsızlığına adayan Mehmet Emin Resulzade,
insanlara hürriyet, milletlere istiklal şiarıyla hareket ederek esir
milletlere de yol göstermiş bulunmaktadır. Mehmet Emin Resulzadenin
hürriyet, hak, Azerbaycan ve Türk milleti için mücadeleyle geçen ömrü, 1955
yılında Ankarada son bulmuştur. Bir kez yükselen bayrak bir daha
yere inmez. sözü, ölümünden sonra, Azerbaycanda onun göndere çektiği
bayrağın yeniden yükselmesiyle bir gerçek olmuştur.
Ruhu şad, mekânı cennet, davası payidar
olsun.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.
Sayın Ağbaba
4.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğünün çalışma süresi
yerine eğitim durumunu göz önüne alarak kadroya alma
çalışmaları yaptığına ve bunun haksız bir
uygulama olduğuna ilişkin açıklaması
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan,
Devlet Demiryollarında çalışan geçici işçilerin
sorunlarını daha önce buradan dile getirmiştim.
İşçiler bazen bir ay, bazen üç ay çalışarak evlerine ekmek
götürmeye çalışıyorlar, hastalandıklarında hastaneye
bile gidecek para bulamıyorlar. Malatyada bulunan Devlet Demiryolları
5. Bölge Müdürlüğüne bağlı 847 işçi geçici olarak
çalışıyor.
Geçmiş yıllarda, en çok gün çalışan
işçiden başlamak üzere bu işçiler azar azar kadroya
alınıyorlardı. Şimdi, Devlet Demiryolları Genel
Müdürlüğü tarafından yapılan bir çalışma var. Genel
Müdürlük, geçici çalışan işçilerden lise mezunlarını
kadroya almaya hazırlanıyor. Yani en uzun süre
çalışanı değil, eğitim durumunu kriter alarak kadro
vermeye hazırlanıyor. İki bin gün çalışmış,
ilkokul mezunu bir geçici işçi kadroya giremezken iki yüz gün
çalışan işçi kadro almaktadır. İlkokul ve ortaokul
mezunları bu haksız uygulamaya karşı sitem ediyorlar.
Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğünün, tepki
çeken bu uygulamasından vazgeçmesini, büyük zorluklarla yaşam
mücadelesi veren geçici işçilerin tamamının kadroya
alınmasını talep ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Ağbaba.
Sayın Aygün
5.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygünün, velilere
dilekçe verdirmek suretiyle romanların soruşturmaya tabi
tutulmasına ilişkin açıklaması
HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) Sayın
Başkanım, çok teşekkürler.
4+4+4le eğitimi çağdaş normlardan
uzaklaştıran Hükûmet şimdi de velilere sözde dilekçeler
verdirmek yoluyla, il millî eğitim, ilçe millî eğitim müdürlükleri
aracılığıyla, insanlık hazinesinin ortak mirası
olan romanları soruşturmaya tabi tutuyor.
Kısa bir zaman evvel, Vasconcelosun Şeker
Portakalı romanı müstehcen bulunarak soruşturmaya
uğratılmıştı. Geçtiğimiz hafta da ünlü yazar Amin
Maalofun Semerkant romanıyla ilgili, bir velinin şikâyeti üzerine
sözde soruşturma başlatılmış.
Tabii, Başbakan eline laptopu alıp solcu
öğrencileri, ODTÜlüleri
Biz bilgisayarla yeni nesilleri
yetiştiriyoruz. yalanını çok sık tekrarlıyor.
Velilere dilekçe verdirmeye gerek yok, Türkiyeyi eğer bin yıl öncesine
çekmek istiyorsanız açık açık yapın ama Amin Maalofu
okursanız, gerçekten, biraz insanlıktan, insanlık
değerlerinden haberdar olursunuz.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Aygün.
Sayın Tanal
6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
Atatürk Barajına sınırı olan il ve ilçelerdeki
belediyelerde arıtma tesislerinin ne zaman kurulacağını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Çevre kirliliğini engellemek için, temiz bir dünya
için, temiz bir su için, temiz bir çevre için Atatürk Barajına
sınır olan tüm il ve ilçelerde arıtma tesisi
kurulmamıştır. Sayın Bakanlık, acaba bu Atatürk
Barajına sınır olan il ve ilçelerdeki belediyelerde arıtma
tesisi ne zaman kurulacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın Öğüt
7.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğütün, Büyük Endüstriyel Kazaların Kontrolü Hakkında
Yönetmelikin yürürlük tarihinin 18 Temmuz 2012den 1 Ocak 2014e
ertelenmesinin nedenini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
31 Temmuz 2012 tarihinde yayınlanan bir yönetmelikle,
Büyük Endüstriyel Kazaların Kontrolü Hakkında Yönetmelikin yürürlük
tarihi 18 Temmuz 2012 tarihinden 1 Ocak 2014 tarihine ertelenmiştir.
Söz konusu yönetmelik, tehlikeli maddeler bulunduran
kuruluşlarda büyük endüstriyel kazaların önlenmesi ve olası
kazaların meydana gelmesi hâlinde gereken yaptırım ve
sınırlamaları tanımlamaktadır. Ne var ki iş
kazalarıyla ilgili her defasında gerekli önlemlerin
alınacağı ve yasal düzenlemelerin ivedilikle
yapılacağı sözünü yineleyen Hükûmet, samimi ise neden söz konusu
yönetmeliği erteleme gereği duymuştur?
Afyonda mühimmat patlaması sonucu 25 askerimizin
şehit olması, Davutpaşadaki patlama, Gökderedeki HES
inşaatında yaşanan patlama sonrası 11 işçinin
hayatını kaybetmesi, büyük çevre felaketine yol açan Yalovadaki AKSA
tesislerindeki yangın ve son olarak Antepte meydana gelen patlamada
yaşamını yitiren 8 kişi Hükûmet için ne ifade ediyor? Bu
ölümler sadece istatistiki bir sayı olarak mı kalacaktır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Sayın Sarıbaş
8.- Çanakkale Milletvekili Ali
Sarıbaşın, Çanakkalenin Bayramiç ilçesinin bazı köylerini
ilçeye bağlayan tek ulaşım noktası olan Ahmetçeli
Köprüsünün yoğun yağışlar nedeniyle 2012 Aralık
ayından beri kullanılamaz durumda olduğuna ve hâlen
onarılmadığına ilişkin açıklaması
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Çanakkale ili Bayramiç ilçesine
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Sarıbaş.
Sayın Yılmaz
9.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmazın,
Adanada 70 yaşındaki çiftçi Hasan Şahinin borçlarından
dolayı cinnet geçirerek kızını ve karısını
öldürerek intihar ettiğine ve bölgede bu tür vakaların
arttığına ilişkin açıklaması
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
İki gün önce Adanada, 70 yaşındaki çiftçi
Hasan Şahin, gelen hacizlerden, ödenemeyen borçlardan cinnet geçirerek,
engelli kızını ve karısını öldürerek, kendisi de
balkondan atlayarak intihar etmiştir. Önce
başsağlığı diliyorum. Bu tür vakalar bölgemizde
hızla artmaktadır çünkü çiftçilerimiz perişan, işsizlik
rekor seviyede, ödenemeyen çekler, senetler had safhaya ulaşmış,
kredi kartları hızla artmaktadır. On yıllık iktidarı
döneminde AKPnin Adanayı getirdiği durum ortadadır. Ekonomi ve
Kalkınma Bakanları buradayken de Adanaya yapılan bu
uygulamalardan bir an önce vazgeçilerek yatırımların
artırılmasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yılmaz.
Sayın Çelik
10.- Muş Milletvekili Demir Çelikin, olumsuz
kış koşullarının devam ettiği serhat illeri ile
Muş ilinde tarım ve hayvancılığın da bitme
noktasında olduğuna ve bu bölgelerdeki halkın zor durumda
olduğuna ilişkin açıklaması
DEMİR ÇELİK (Muş) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Genelde serhat illeri, özelde ise Muş ilinde olumsuz
kış koşulları olanca şiddetiyle devam ediyor. Bölge
illerinin gayrisafi millî hasıladan aldığı pay dikkate
alındığında, tarım ve
hayvancılığın da bitme noktasına geldiği göz
önünde bulundurulduğunda, yaşanan acıyı tüm
çıplaklığıyla görmek neredeyse insanın yüreğini
acıtacak düzeydedir. Yem ve samanın bulunmadığı,
bulunsa bile pahalı olduğu bilinmektedir. Beyaz samanın
kilosunun 1 lirayı geçtiği günlerden geçiyoruz. Buna
karşın, hayvan ticaretinin durduğu, satmak istediğinizde
neredeyse bedavaya gidecek bir seviyeye indiğinin muzdaripliği
içindedir bölge halkı. Bu durumu Genel Kurulun dikkatine sunuyor,
saygılar diliyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Çelik.
Sayın Canalioğlu
11.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlunun, Hükûmetin Afyonkarahisardaki askerî cephaneliğin
patlaması olayını bir an önce aydınlatması
gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, bilindiği gibi,
Afyonkarahisarda askerî cephaneliğin patlaması sonucu 25
evladımız şehit olmuştu. 5 Eylülden bu yana geçen sürede
şehit aileleri ve kamuoyu hâlen patlamanın sebebini merak
etmektedirler ve varsa sorumluları hakkında yapılan
işlemleri ve bilirkişi raporlarının
açıklanmasını beklemektedirler. Devletimizin ve Hükûmetimizin
görevi de bu olayı bir an önce aydınlatmak ve bir nebze de olsa
şehit ailelerimizi rahatlatmaktır.
Trabzon ilimizden de şehit olan Onur Fikret
Dülgerin babası Zekai Dülger ve ailesi de ve diğer şehit
aileleri de bu konunun bir an önce aydınlatılmasını
beklemektedirler, bize düşen görev de bu konuyu bir an önce
aydınlatmaya çalışmaktır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Canalioğlu.
Sayın Yılmaz
12.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmazın, Uşak Sağlık Meslek Lisesi
çalışanlarının konut edindirme yardımlarını
alabilmeleri için gerekli yardımın yapılmasını beklediklerine
ilişkin açıklaması
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, 662 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede düzenleme yapılarak KEY ödemeleri, konut edindirme
yardımlarının ödenmesi, hak sahiplerine iadesiyle ilgili yeni
bir düzenleme olmuştur. Bu düzenleme çerçevesinde, 31/12/2012 tarihine
kadar bütün eksikliklerin tamamlanması ve hak sahipleri listesinin
belirlenmesi gerekmektedir. Ancak, Uşak Sağlık Meslek
Lisesindeki çalışanlar, 1997 yılında Sağlık
Bakanlığına devredilmiş olduklarından dolayı,
onların mali dosyaları kaybolmuş olduğundan dolayı bu
listelerde yer alamamışlardır ve alacaklarını
alamamayla karşı karşıyadırlar. Onlarla ilgili,
burada, ben Sayın Hükûmet yetkililerine talepte bulunuyorum. Uşak
Sağlık Meslek Lisesi çalışanlarıyla ilgili, konut
edindirme yardımlarını alabilmeleri için gerekli
yardımın yapılması gerektiğini düşünüyoruz çünkü
bunların hepsi memur ve orada çalıştıkları belli. Konut
edindirme yardımına ilişkin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Yılmaz.
Sayın Özdağ
13.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağın,
Manisanın Salihli ilçesinin Yeşilova ve Beylikli köyleri
arasında ulaşımı sağlayan köprünün projesiz olarak yapılmasından
dolayısıyla yağışlara dayanamayarak
yıkıldığına ve şu anda su seviyesi yüksek
olduğu için köprü onarımının
yapılamadığına ilişkin açıklaması
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) 29 Ocak 2013 tarihinde
Manisa CHP milletvekili, Salihli ilçesi Yeşilova ve Beylikli köylerinde
meydana gelen sel felaketini ve sıkıntıları dile
getirmiştir.
27 Ocak 2013 tarihinde yoğun kar
yağışı nedeniyle meydana gelen selde Salihli ilçesi
Yeşilova köyü ve Beylikli köyü arasında ulaşımı
sağlayan köprü yıkılmıştır. Bu köprü, 1997 yılında
Beylikli ve Yeşilova köylülerinin kendi imkânlarıyla, projesiz
olarak, menfez şeklinde yapılmıştır,
dolayısıyla da yağışlara
dayanamamıştır. Şu an su seviyesi çok yüksek olduğu
için köprünün onarılması bir süre sonra yapılacaktır.
Açıklığı çok fazla olan Alaşehir Çayı gibi
yerlere, projesiz, bu tip köprüler yerine, kazık temel üzerine betonarme
köprü yapılması gerekmektedir.
Yetkililer ilgilenmektedirler. Hayvanların
geçişini sağlamak amacıyla geçici bir asma köprü inşa
edilmektedir. Ayrıca, Başbakanlık AFADdan 200 bin TL il AFADa
aktarılmıştır. Kalıcı köprü de bir an önce
yapılacaktır.
Yıkılan köprü üzerinden geçirilen Yeşilova
köyü içme suyu isale hattı bu sel felaketinde zarar görmüştür.
Yeşilova köyünün içme suyunu sağlayan isale hattı da il özel
idaresi ve muhtarlık iş birliğiyle sel felaketinden bir gün
sonra onarılmış olup köyümüz içme suyuna
kavuşturulmuştur. Yeşilova köyüne ilave içme suyu temin etmek
amacıyla içme suyu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Özdağ.
Sayın Kaplan
14.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplanın, Şırnak ilinde bir çim sahada heyelan sonucu
duvarın yıkıldığına ve birçok yerin de aynı
tehlikeyle karşı karşıya olduğunu müşahede
ettiklerine ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Pazar akşamı Şırnakta bir çim sahada
duvarın heyelan sonucu yıkılmasında 7
yurttaşımızı kaybettik. Allahtan rahmet diliyoruz.
Yaralılar vardı, şifalar diliyoruz.
Gerçekten, heyelan bölgesi olan şehirde, sadece çim
sahanın değil, devlet hastanesinin, üniversitenin, yapılan
TOKİ binalarının ve birçok resmî kurumun da aynı
tehlikeyle karşı
karşıya olduğunu maalesef müşahede ettik.
Kurtarma, yardım çabaları içinde olanlara
buradan teşekkür ediyoruz ve halkımızı yalnız
bırakmayan herkese teşekkür ediyoruz. Ortak bir
duyarlılıkla bu konuda Hükûmeti daha da ilgili olmaya davet ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Sayın Özel
15.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, yer altı
sularının ön ödemeli sayaç takılmak suretiyle ücretlendirilmesi
konusuna ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Uzun süredir Manisalı köylülerimizi yer altı
sularının ön ödemeli sayaç takılmak suretiyle ücretlendirilmesi
konusu son derece tedirgin etmekteydi, özellikle şubat ayına kadar
2.500 TL tutarındaki bu sayacı takmayanların
sondajlarının, artezyen kuyularının kapatılacak olmasından
son derece rahatsızdılar. Bu konuda bir kanun teklifi vermiştim.
Bugün sabah, Tarım Komisyonunda kanun teklifim
iktidar partisine mensup milletvekillerinin kanun teklifiyle
birleştirildi. Tüm önergelerimize rağmen, bizler Bu sayaç
bedellerini, montaj ve sigorta ücretini DSİ ödesin. derken, iktidar partisi
sadece bu süreyi uzatmayı tercih etti. Cumhuriyet Halk Partisi çiftçiyi
rahatlatmaya çalışırken AKP sadece seçimi atlatmaya
çalıştı.
Bunu tüm çiftçilerimizin dikkatine sunmak istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Özel.
Sayın Oğan
16.- Iğdır Milletvekili Sinan
Oğanın, Iğdır Havaalanında sis cihazı
olmadığı için uçakların inemediğine ve Iğdır
halkının mağdur durumda olduğuna ilişkin
açıklaması
SİNAN OĞAN (Iğdır) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Hükûmeti
tebrik ediyorum yeni bir uygulama başlattıkları için. Artık
yazlık havaalanı, kışlık havaalanı tabiri
Türk literatürüne girmiş durumdadır. Iğdır Havaalanı
yazlık havaalanı sınıfına dâhildir çünkü kış
ayları girdiğinden beri, yeni açılan bir havaalanı
olmasına rağmen, maalesef ki yazlık havaalanı
sınıfında kalmış ve uçaklar inememektedir sis
cihazı olmadığı için.
Bu konuda Hükûmetten bir açıklama bekliyoruz. Daha
önce bütçede ilgili Bakana söylediğimizde Çok ucuz bir şey, hemen
alırız. demişti ama Iğdır halkı hâlâ
mağduriyet içerisinde. Bu yazlık havaalanı kavramına
Sayın Bakan bir açıklama getirecek mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Oğan.
Sayın Ünüvar
17.- Adana Milletvekili Necdet Ünüvarın,
Azerbaycan Demokratik Cumhuriyetinin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı
Mehmet Emin Resulzadenin doğumunun 129uncu yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Başkanım, bugün Yükselen bayrak bir
daha inmez. deyişiyle gönüllere taht kuran Mehmet Emin Resulzadenin
doğumunun 129uncu yıl dönümüdür. Mehmet Emin Resulzade,
Azerbaycanın kurucu cumhurbaşkanıdır ama bütün Türk
dünyasına mal olmuş bir devlet adamıdır. Kaldı ki
Türkiye ve Azerbaycanın herhangi birinin değeri, bir diğeri
için de aynı anlamı ifade eder.
Türkiye-Azerbaycan Dostluk Grubu Başkanı
olarak, bu çerçevede Türk dünyası için unutulmaz bir şahsiyet olan
Mehmet Emin Resulzadenin doğum yıl dönümünü kutluyor, kendisine
Allahtan rahmet diliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Ünüvar.
Sayın Eryılmaz
18.- Hatay Milletvekili Refik Eryılmazın,
Türkiye-Suriye sınırında her türlü
kaçakçılığın yapıldığına ve
sınır bölgesinde ciddi bir asayiş ve güvenlik sorunu
yaşandığına ilişkin açıklaması
REFİK ERYILMAZ (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Türkiye-Suriye sınırı
tam anlamıyla kevgire dönmüş durumda. Her türlü
kaçakçılığın yapıldığı bir
sınır konumuna dönüşmüştür. Bu nedenle, sınırda
ve bölgede ciddi bir asayiş ve güvenlik sorunu yaşanmaktadır.
Bölgede vatandaşlarımız can ve mal güvenliğinden
endişe eder bir hâle gelmiştir. Nitekim, Türkiyenin değişik
bölgelerinde yaklaşık 200e yakın araç çalınarak ya da kiralama
adı altında alınarak Suriyeye
kaçırılmıştır. Bu araçlar sınırdan
nasıl geçmiştir? Vatandaşlarımız bu araçlarına
ulaşmak istediğinde, Suriyeli muhalifler, bunun
karşılığında para talep etmektedir. Bu araçların
bir kısmı ise kapıları sökülerek kaçakçılık ve
savaşta kullanılmaktadır.
Vatandaşın mal güvenliğini korumakla
görevli olan Hükûmetin, vatandaşlarımızın
uğradığı bu zararları nasıl
karşılamayı düşündüğünü merak ediyoruz.
Vatandaşlarımız da özellikle bu konuda Hükûmetin bir tedbir
almasını talep ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Eryılmaz.
Sayın Doğru
19.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
Azerbaycan Demokratik Cumhuriyetinin kurucusu Mehmet Emin Resulzadenin
doğumunun 129uncu yıl dönümüne ve Tokatta çiftçi ve hayvan
üreticilerinin çok zor durumda olduklarına ilişkin
açıklaması
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Ben de Azerbaycanın ve Türk dünyasının
çok büyük şair ve yazarı Mehmet Emin Resulzadeyi doğum yıl
dönümünde bir kez daha anıyorum. Kendisine minnet ve
şükranlarımızı sunuyorum, Allahtan rahmet diliyorum.
Ayrıca, Tokatta çiftçi ve hayvan üreticileri
şu anda çok zor durumdadır. Özellikle çiftçi kardeşlerimiz,
hayvan üreticileri üretimden tamamen vazgeçme durumuyla karşı
karşıyadırlar. Hayvan üreticileri ellerinden
hayvanlarını çıkartmakta ve kendilerine neredeyse saman bile
alamamaktadırlar; bundan dolayı da acil olarak Hükûmetin bu yönlü
olarak desteği beklenmektedir. Ayrıca, çiftçi üreticileri de mazot
fiyatlarının, ilaç ve gübre fiyatlarının çok yüksek
olması münasebetiyle çok zor anlar yaşamaktadırlar, hatta
bazılarının traktörlerinde mazot dahi bulunmamaktadır; bu
yönlü olarak da mazot fiyatlarının düşürülmesi ve çiftçilerin
kullanmış olduğu mazotta KDV ve ÖTVnin
sıfırlanması beklenmektedir.
Bunu ifade etmek istedim.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Sayın Topcu
20.- Ankara Milletvekili Zühal Topcunun, atanamayan
öğretmenlerin sorunlarına ve öğretmenliğin saygı
duyulur bir meslek hâline getirilmesini dilediklerine ilişkin
açıklaması
ZÜHAL TOPCU (Ankara) Teşekkür ediyoruz Sayın
Başkan.
Bugün özellikle atanamayan öğretmenlerin
sorunlarıyla ilgili olarak konuşmak istiyorum. Bu sorunların
çözülmesini istiyoruz. 200 bine yakın atanamayan öğretmen var,
bunların hepsi atamayı bekliyor ama şu anda mağdur
edilmiş durumdalar kendileri, çünkü sınav süreleri,
aldıkları puanların geçerlilik süreleri yalnızca bir
yıla indirildi, bu da bir mağduriyet durumu ortaya
çıkarmış. Eskiden bu sınavların iki yıl
geçerliliği vardı ama şu anda bir yıl. Bunların
dikkate alınmasını istiyoruz. Aynı zamanda teknik
öğretmenlerin de bu durumdan ortaya çıkan mağduriyetlerinin
giderilmesi ve öğretmenlerin hak ettikleri konuma ve itibara gelmeleri ve
saygı duyulur bir meslek hâline gelmesini, öğretmenlik
mesleğinin özellikle saygı duyulur bir meslek hâline getirilmesini
diliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Topcu.
Sayın Çıray
21.- İzmir Milletvekili Aytun Çırayın,
Hükûmetin, İsrail uçaklarının hiçbir provokasyon olmadan
Suriyeyi bombalamasını kınayıp
kınamadığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Sayın Başkan,
İsrail uçakları Suriyeyi hiçbir provokasyon olmadan
bombaladılar. Bu durumda bizim Hükûmetin uyguladığı siyaset
ile İsrailin uyguladığı siyaset paralelmiş gibi
görünüyor. Acaba Hükûmet bu saldırıyı kınıyor mu,
yoksa İsraille aynı paralelde düşünüyor mu düşünmüyor mu,
onu öğrenmek istiyoruz efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Çıray.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Komisyonlardan istifa önergeleri vardır, okutuyorum:
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Ankara Milletvekili Cevdet Erdölün,
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/89)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim. 30.1.2013
Cevdet
Erdöl
Ankara
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
2.- Adana Milletvekili Necdet Ünüvarın, Plan ve
Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi
(4/92)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.
Gereğini arz ederim.
Necdet
Ünüvar
Adana
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21
milletvekilinin, Diyarbakırın Sur ilçesi İçkale mevkisinde eski
cezaevi çevresinde yapılan kazılarda ortaya çıkan cesetlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/488)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Diyarbakır Sur İlçesi İçkale eski cezaevi
çevresinde yapılan kazılarda çıkan cesetler ile ilgili
Anayasanın 98inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
104üncü ve 105inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Altan Tan (Diyarbakır)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11)Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Adil Kurt (Hakkâri)
13) Esat Canan (Hakkâri)
14) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
15) Sebahat Tuncel (İstanbul)
16) Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Diyarbakır Sur ilçesi İçkale mevkisinde Kültür
ve Turizm Bakanlığının restorasyon
çalışmaları devam etmektedir.
Bu çerçevede yürütülen kazılarda Diyarbakır
eski cezaevi dış duvarlarının çevresinde bugüne kadar 19
cesede ait kemik ve kafatasları bulunmuştur.
İlgili bölgedeki kazılara hâlen devam edilmekte
ve kazılar sürdükçe de bulunan ceset sayısı artmaktadır.
Bulunan cesetler herhangi bir dinî inanca (Hristiyan,
Müslüman, Yezidi vd.) göre değil gelişigüzel ve üst üste
gömülmüş vaziyette bulunmuştur.
1990'lı yıllarda gözaltına
alındıktan sonra kaybolan ve kendilerinden bugüne kadar haber
alınamayan çok sayıda kişinin öldürüldüğü ve söz konusu
bölgeye gömüldükleri ile ilgili halk arasında yoğun söylenti ve
iddialar mevcuttur.
Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı
ve konu ile ilgili diğer yetkililer bugüne kadar kamuoyuna tatmin edici
bilgi vermemiş bulunmaktadır.
Konunun aydınlatılarak araştırma ve
soruşturmaların ciddi bir şekilde yapılması
mecburiyeti vardır.
Bu konuda ortaya çıkarılacak gerçekler binlerce
faili meçhul cinayetin aydınlatılması ve sorumluların
cezalandırılmasını sağlayacaktır. Türkiye'nin
demokratikleşmesine büyük katkılar sağlayacağı
inancı ile konunun Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
araştırılması için gereğini arz ve teklif ederim.
2.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21
milletvekilinin, Şanlıurfa-Habur otoyolunun güzergâh tespiti
konusunun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/489)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Şanlıurfa-Habur otoyolunun güzergâh tespiti
konusunda Anayasa'nın 98, İç Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ederim.
1) Altan Tan (Diyarbakır)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11)Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Adil Kurt (Hakkâri)
13) Esat Canan (Hakkâri)
14) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
15) Sebahat Tuncel (İstanbul)
16) Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Bilindiği üzere ulaşım master
planlarının yapılması bir ülkenin düzgün gelişip
kalkınması için zaruridir.
Ülkenin deniz ve hava limanları, ulusal demir yolu
ve kara yolu-otoban güzergâhlarının ihtiyaçlara cevap verecek
şekilde projelendirilmesi hayati önemi haizdir.
Türkiye'nin hem yurt içi pazar entegrasyonunda hem de
Suriye, Irak ve İranla yapacağı ithalat ve ihracatta
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yapılmakta olan ve bölgenin
İskenderun, Mersin ve Trabzon limanları ile irtibatını
sağlayacak olan hızlı tren ve otoban projelerinin en doğru
güzergâhları takip etmesi gerekmektedir.
Ancak Güneydoğu Anadolu Bölgesi için
hazırlanmakta olan hızlı tren ve otoban projelerinin
güzergâhları ile ilgili ciddi endişeler mevcuttur.
Özellikle Şanlıurfa-Habur Otoyolu Projesinde,
Karayolları Genel Müdürlüğü, bölgedeki sivil toplum
kuruluşları, sanayici işadamları, siyasi partiler ve yerel
yönetimlerin görüş ve taleplerini ciddiye almamaktadır.
Karayolları Genel Müdürlüğünün hazırlamakta olduğu mevcut
Şanlıurfa-Viranşehir, Kızıltepe-Nusaybin-Cizre
İpek Yoluna paralel yapılacak ikinci bir yolun kaynak israfı
olacağı ve ayrıca Batman ve Siirt illerinin ihtiyacını
da karşılamayacağı yönünde hâkim bir kanaat vardır.
Tüm bölge için en doğru otoban güzergâhı Şanlıurfa-Karakeçi-Demirci-Çınar-Savur-Midyat-İdil-Cizre
istikametidir.
Konuyla ilgili Şanlıurfa, Diyarbakır,
Mardin, Siirt, Şırnak milletvekillerinin aktif görev
alacağı bir Meclis araştırması için gereğini arz
ederim.
3.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili
Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın, Metsafor 1 ve 2 nükleer
santrallerinin taşıdığı risklerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/490)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Iğdır iline
Pervin
Buldan
Iğdır
BDP
Grubu Başkan Vekili
Gerekçe:
Iğdır iline
Bütün bu nedenlerle, Metsamor Nükleer Santralinin
taşıdığı riskler ve yol açabileceği felaketlerle
beraber Iğdır ve çevresinde bulunan canlı yaşamı
üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılması önem arz
etmektedir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup
işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza
sunacağım:
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun, Balıkesir Milletvekili Haluk
Ahmet Gümüş ve 21 milletvekilinin Türkiye'nin yeni şartlardaki
küresel konumunun yarattığı avantajlar ve dezavantajların
değerlendirilmesi amacıyla 24/01/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verdiği Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 31 Ocak 2013 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
31/01/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu 31/01/2013 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Emine
Ülker Tarhan
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş ve 21
milletvekili tarafından 24/01/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına "Türkiye'nin yeni şartlardaki
küresel konumunun yarattığı avantajlar ve dezavantajların
değerlendirilmesi" amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (664 sıra no.lu) Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
31/01/2013 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin lehinde Balıkesir
Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş.
Buyurunuz Sayın Gümüş. (CHP
sıralarından alkışlar)
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bu araştırma önergesiyle,
dünyamız ve bölgemizin yeni şartlarına bakmayı, bu
şartları insani ve ulusal sorumluluğumuz altında
değerlendirip ülkemiz ve dünyamız açısından çözüm ve
çıkış noktalarına işaret etmeyi hedefledik.
Dünyamız öyle büyük bir
değişim sarmalına girmiştir ki bunları on dakika
içerisinde yeterli boyutta yansıtmamız mümkün olmayacaktır.
Ancak, kısa değerlendirmelerle sorunlara, tehlikelere ve çözüm yollarına
değineceğiz. İlk tespit: OECDnin Kasım 2012
başlarında yayımladığı raporda, elli
yıllık küresel büyümenin ortalamasının yüzde 3
olacağı, bu süreçte asıl büyümenin Asyada ortaya
çıkacağı öngörülmektedir; Asyada ortaya çıkması
demektir ki bugünün gelişmiş ülkelerinin yüzde 2nin altında
büyümesi tahmini vardır. Özetle, önümüzdeki elli yılda
gelişmiş ülkeler için çok uzun bir durgunluk dönemi, hatta
yoksullaşma, dünya skalasında şimdiki durumuna göre geride kalma
veya göreli olarak küçülme beklenmektedir.
Tespit edilen bu durumun tüm
göstergeleri bugün için mevcuttur. Batının aktüer rakamları tam
da böyle bir gelişmenin başlangıcını vermektedir.
Başka bir deyişle, Batının gelişmiş ülkeleri
ekonomilerinin ve refah seviyelerinin sürdürülebilirlik
şartlarını kaybetmek üzeredirler. ABD ve Avrupa, düşük
büyüme oranlarıyla yılı
tamamlamıştır, işsizlik oranları yüksektir,
bulundukları durum her an resesyon ve krize girme riskini içermektedir.
Asyanın ise en yüksek büyüme
hızına sahip bölgesi güneydoğusudur. Güneydoğu Asya,
eşsiz büyüklükteki nüfusu, şimdiye kadar görülmemiş büyüklükteki
üretim ve tüketim kapasitesi sayesinde tüm dünya ülkeleriyle rekabet
edebilmektedir. Bu coğrafya, ölçek ekonomisi, dünya 1incisi AR-GE
yatırımları, ucuz iş gücü ve müthiş pazarıyla hem
dünya sermayesini çekmekte hem de rekabet gücüyle âdeta yıkıcı
etkilerini sürdürmektedir. Üç yıldan bu yana, artık dünya mal
pazarlarında dünya şampiyonu Güneydoğu Asyadır. Hiçbir
dünya şirketi, yatırım yaparken 50-60 milyonluk bir ülkeyi 1,5
milyarlık bir ülkeye tercih etmeyecektir. Dolayısıyla, bu
şartlar, sürekli olarak Güneydoğu Asyada dünyanın başka
coğrafyalarına nazaran daha büyük bir büyümeye yol açmaktadır.
Bu süreç, alternatifsiz bir ortamda dünyanın tek bir bölgesinin
diğerlerine nazaran orantısız bir hızla büyümesine neden
olmuştur ve bu durum devam etmektedir. Mevcut koşullar ve beklentiler
açıkça tarif edildiğinde akla şu soru gelmektedir: Batı
medeniyeti ve hegemonyası kendisine yüzlerce yılda
sağladığı avantajlardan, yüksek konfor ve refah
şartlarından, üstünlük duygusundan vazgeçebilecek midir? Başka
bir deyişle, gelişmiş Batının yeni rakiplerinden
onlarca yıl ileride silah ve müdahale gücü varken bizzat kendisinin tespit
edip raporladığı olumsuz bir gelecek beklentisi
karşısında Batının tepkisi ne olacaktır?
Dünya, son altı yılda hızla
değişmiştir. Tek kutuplu dünyanın şiarı olan
söylemler tükenmek üzeredir. Ulusal devlet bitti. söylemini artık
duymuyoruz eskisi gibi. Liberal ekonomi tek seçenektir. demiyorlar.
Gelişmiş ülkelerde ekonomiye devlet müdahalesi de yaygınlaşmıştır.
Mikromilliyetçilik desteklenmelidir. söylemi, artık tercih edilmesi
gereken söylemler arasından çıkarılmaya
başlanmıştır. Küreselleşmeye övgüler ise
hızını oldukça kaybetmiştir. Tek kutuplu dünya dengesinin
sona erdiği, yerine çok kutuplu dünya düzenine geçilmekte olduğu
doğrultusunda kanaatler yaygınlaşmıştır.
İşte Arap Baharı diye anılan süreçte Suriyedeki
yönetimin direnişinin altındaki gerçek budur. Suriyede, yeni
kutuplar geçmişin tek kutuplu dünyasıyla karşı
karşıya gelmişlerdir. ABD, askerî gücünü Orta Doğudan
Güneydoğu Asyaya kaydırmaya hazırlanmaktadır. ABD ve
Hindistanın Çine karşı inşa etmeye
başladıkları bloklaşma
Vietnam, Kamboçya ve Filipinler de
Çin baskısından korunabilmek kaygısıyla dış
politikalarını uyumlaştırmaya
başlamışlardır.
Hindistan ve
Japonya silahlanma harcamalarını artırmaktadırlar. Japonya,
Çin ile başlayacak olası bir savaşı Senkaku Adaları ve
Tayvan üzerinden tartışmaya başlamıştır ve
anayasasında değişikliklere gitmektedir.
Güneydoğu
Asyada yaşanan tezat şudur: Bu coğrafyanın ülkeleri ekonomik
olarak Çinin etrafında bütünleşirken güvenlik ve savunma
alanında ABD ile iş birliklerini artırmaktadırlar.
Arap Baharı
denen Akdenizdeki dönüşüm hareketlerinin arkasında da gerçekte,
yükselen Güneydoğu Asyayı dengeleyecek bir bölgesel entegrasyonun
hazırlanma projesini aramak mantıklı olacaktır.
Afrikada
artan huzursuzlukların ve Batının stratejik
ortaklarının bu coğrafyalara yönlendirilmeye
başlanmasının -bizim gibi- arkasında da aynı kurgu
vardır.
Altını
çizmemiz gereken mesele, artık ABDnin ekonomik büyüklüğüne
eşitleyebileceğimiz Çinin ekonomik büyümesini kriz ortamlarında
dahi yüzde 7-8 oranlarında sürdürmesidir, bu tabandır kendileri için.
İşte, bu yüzden bölgesel gerginlikler artmakta, silahlanma
hızlanmakta, uzak kıtaların kaynak bölgelerine doğru etki
yarışı kızışmaktadır. Bu süreç,
küreselleşmeyle süratlenen ve beslenmiş olan bir sonuçtur.
Bir
coğrafyanın ekonomik olarak diğer coğrafyalara göre
orantısızca ve olağanüstü büyümesi ve Batının reel
sektörü terk etme eğilimi ve uygulamaları bugünkü küresel dengenin
bozulmasıyla sonuçlanmıştır. Öyle ki mevcut durum tüm
taraflar için türlü riskler içermektedir. Kendi adıma, yıllarca
izlediğim ve analiz ettiğim bu sürecin bizzat kendisi ve nedenleri,
dünyamızın geleceği ve barış ortamı için son
derece önemlidir.
Bize göre bu
sürecin barış içerisinde tüm taraflar için çözümü, ekonomik olarak
yükselmiş olan bu bölgeye alternatif ve rakip olabilecek, çok sayıda
ülkeden oluşan yeni bölgesel entegrasyon alanlarının ortaya çıkarılmasıdır
dünyada. Dünyada yeni bölgesel ekonomik alanlara ihtiyaç vardır
arkadaşlar. Bu olgunun adı bölgeselleşmedir. Bizim de
dünyanın gidişine bakıp yıllar önce tespit ettiğimiz
bölgeselleşme çözümü, bugün, gelişmiş ülkelerin de gündeminde
tartışılmaktadır. Bize göre, dünyada yeni bölgesel
entegrasyon alanlarının yükselmesine katlanmak, bugünün hegemon
ülkeleri için bir taviz olacaktır. Gelişmişlerin
kalkınmışlıklarını barış ortamında
sürdürebilmeleri ancak bu tür bir yolla sağlanabilir gözükmektedir, buna
rağmen. Bu şartlarda, bölgeselleşmeyi sanayileşmiş,
gelişmekte olan ülkelerin katılıp
gerçekleştirebileceği oluşumlar olarak düşünmek
gerektiği kanısındayız. Az gelişmişler ise bu
süreçten ham madde satışlarının artırılması,
pahalanması ve satın alma avantajlarının gelişmesi
gibi konularda yarar sağlayabileceklerdir.
Bölgeselleşmede, bölgeler kendi içerisinde
homojenizasyon sağlarken dünya dengelerine hizmet edeceklerdir. Türkiye
için düşünürsek, bölgeselleşme ve entegrasyon istikrarsız
ülkeler yerine, göreli de olsa istikrarlı ülkelerle
yapılmalıdır. Bölgeselleşme ve entegrasyon ancak
istikrarlı ülkelerle yapılabilir.
Ekonomik entegrasyon, bir açık
alışveriş hâlidir. Ancak, bununla beraber siyasal krizler ve
istikrarsızlık da bu alışverişe konu olabilirler.
İstikrarsızlık olgusu, bulaşıcı bir özellik de
taşır. Dolayısıyla, ülkemizin güneyinde entegrasyon aramak,
ne Türkiye'nin ne Batı dünyasının ne Doğunun
ihtiyaçlarına uygun olacaktır bundan böyle, şimdiye kadar böyle
düşünülebilirdi.
Bölgesel entegrasyon alternatifleri konusu, yakın
coğrafyamızda yeterince mevcut ve yüksek potansiyeldedir. Bu
potansiyelleri değerlendirmek, yapılan anlaşma ve iş
birliklerinden vazgeçmek anlamına gelmeyecektir. Dolayısıyla,
yeni bir bölgesel entegrasyon ortamı mutlaka Avrupa Birliğinden
vazgeçme veya AByle ilişkilere, iş birliğine karşıt
olma olarak algılanmamalıdır.
Hepinize teşekkür ederim, saygılarımla.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Gümüş.
Aleyhinde
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel.
Buyurunuz
Sayın Tüzel.
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (İstanbul) Teşekkür ederim.
Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
CHP
Grubunun yeni bölgesel entegrasyon projelerine dair Meclis
araştırması konusunda söz aldım. Bildiğiniz gibi,
dış politikaya dair bu önemli konuda Başbakan, daha önce Avrupa
Birliğine ilişkin politikalar iflas ettiğinde Şamgen
kuracağız. demişti ama ardından Şam seferlerinden söz
etti, şimdi de Şanghaydan söz ediyor. Başbakan, tabii, sık
sık Gündemi ben belirlerim. dediği için önümüze böyle projeleri getiriyor.
Emperyalist ittifaklar, aktif, yayılmacı dış politikalar
ülkemize, halklarımıza hiçbir zaman hayır getirmemiştir,
bundan sonra da getirmeyecektir. Ama, böylesi bir Meclis araştırması
AKP Hükûmetinin yanlışlıklarının görülmesi açısından
işe yarayacaktır diyorum.
Ben,
özellikle, Başbakanın gündem saptamaları dışında,
ülkemizin gerçeklerinin görülmesini sağlamaya dönük -bunun üzerine-
konuşmak istiyorum. Hukuk, adalet kavramları hayatımızın
en önemli gündemi.
Bildiğiniz
gibi, geçen hafta içinde ÇHD yöneticisi ve üyesi hukukçuların,
avukatların gözaltına alınması ve tutuklanmaları bir
kez daha ülkemizdeki yargılamalara ve hukuk işleyişine
dikkatleri çekmiştir.
Yine,
Başbakanın dünkü grup konuşmasında Avukatlara müdahale
edilemezmiş! Hadi canım sen de! Teröre yataklık edilirse bal
gibi edilir. ifadesiyle her zamanki despotik tarzı, bu alanda
sorunların devam edeceğini göstermiştir. Ama, sadece bu
değil, Uluslararası hukukun ne dediği değil, bizim
dediğimiz önemli, öyle de olacak. şeklinde konuşması, hak,
hukuk, özgürlüklerin yorumunun, uygulamalarının Başbakanın
iki dudağının ucunda, kimsenin güvenliğinin
olmadığı bir geleceği de işaret etmektedir.
Ülkemiz
insanları, tam bir polis devleti uygulamalarıyla kelimenin tam
anlamıyla âdeta can çekişmektedir. Hukuk ilkeleri istedikleri gibi
yorumlanıp uygulanıyor, gösteri, haberleşme, basın,
örgütlenme gibi temel hak ve özgürlükler keyfiyetle, istedikleri gibi ortadan kaldırılabiliyor.
Haksız ve keyfî gözaltılar, yasa dışı delil toplamalar
ve hatta delil yaratmalar, gizli tanıklıklar, gizli dinlemeler, polis
fezlekelerinin iddianame olarak karşımıza çıkması,
yargı önüne çıkan, geçen zamanlar ve hatta yıllar,
savunmanın gasbı, savunma avukatlarının duruşma salonlarında
tehdidi, avukatların salondan çıkarılması, uzun
tutukluluklar, katalog suçları adı altında tanımlamalar,
terör kavramının her yere çekiştirilip geniş yorumu
Tüm
olarak baktığımızda, bütün bunların adı nedir?
Adil yargılama hakkının gasbı.
İşte, size, Türkiyeye has, AKPye has bir özel
hukuk manzarası: Kamuoyunda son konuşulan Pınar Selek
mahkûmiyeti böyle bir garabetin ürünüdür. On beş yıllık bir
dava, tam 3 kez beraat kararı, delil yetersizliğinden beraat
kararı veren mahkeme başkanının yokluğunu fırsat
bilip verilmiş direnme kararının başkaca bir hâkimden geri
alınması ve sonuçta ortaya yeni bir karar ihdası, ağır
müebbet hapis cezası, 3 kez müebbet kararına rağmen. Türkiyenin
hukuk tarihinde bir başka örneği görülmemiş, görülmeyecek olan
tam bir hukuk skandalı. İşte, özelleşmiş, kişiye
özel bir AKP yargısı ve uygulaması.
Bütün gözaltı, tutuklama ve yargılamaların
ortak özelliği muhalif aydınlara gözdağı vermektir. Ve bir
kez daha, Başbakan, yine dünkü konuşmasında gazetecileri
terörist ilan ederek medyaya ayar çekme ve bu gözdağını sürdürme
çabası içine girmiştir.
Çağdaş Hukukçular Derneğinde olan nedir
değerli milletvekilleri? Bunu anlamamız gerekiyor. Çağdaş
Hukukçular Derneği, bu tutuklamalarla, aynı politikanın sonucu
olarak hedefe konmuş, yasa dışı bir konuma sokulmak istenmiştir.
Aslında denilmiştir ki ÇHD yöneticilerine ve üyelerine: Suriyede
Türkiye devlet operasyonlarını açığa çıkarmak gibi,
senin boyundan büyük işlere girmek ne haddine! Biliyorsunuz, ÇHD
Başkanı Suriyeden geldi. Oralarda ne yapıyor? derseniz, bu
türden ilişkilere dair belgeler ve bu kayıtlara ulaşma
çabası içerisinde olduğunu öğreniyoruz. Bu operasyon, ÇHD
yöneticilerine sopa göstermenin ve onları durdurmanın yolu
olmuştur.
Tutuklanan avukatların bir kimliği, hukuk
faaliyeti vardır; o da suç işleyen polislerin ve devlet
kurumlarının takipçisi olmak, mağdurların da
avukatlığını yapmaktır, sokak ortasında
insanların vurulması, işkenceden öldürmeler gibi. Ama,
kendilerine söylenenler, sorulan sorular ve sorgu süreci tam da bu
hukuksuzluğun ve hazırlanan komplonun göstergeleridir.
Bakın, neler sorulmuş o avukatlara:
Müvekkillerine neden susma hakkını kullandırıyorsun?
Susma hakkı anayasal, yasal bir hak bildiğiniz gibi. Engin Çeber
için neden basın açıklaması yapıp kamuoyunu
bilgilendiriyorsun? Engin Çeber, cezaevinde infaz koruma memurlarınca
alenen, vahşice dövülerek öldürülen bir kişidir.
Yine, emniyet ikramını reddeden bu
avukatların tutumu örgüt tutumu olarak, örgüt faaliyeti olarak yansıtılmıştır.
Bildiğiniz gibi, bu avukatlar son derece gayrihukuki, gayriahlaki
muamelelere de tabi kalmıştır. Bir de kendilerine sunulan
ikramı müsaade edin de reddetsinler.
Bu avukatlar için âdeta kan davası güden emniyet
teşkilatı, hiç de gerekli olmadığı hâlde, kişinin
rızası hilafına kan, tükürük örneği alması,
savcıyı devre dışı bırakıp kamuoyunu maniple
edici bilgi vermesi, bu şekilde soruşturmalar hakkında avukata
bilgi verilmezken, neyle suçlandığı konusunda kendilerine bilgi verilmezken,
gizlilik ilkesinin ihlal edilmesi tam bir düşmanca ve hasmane tutumun
örneğidir, bu tutumu göstermektedir. Avukatlar yasa dışı
aranıp, savcı ve baro görevlisi olmadan evraklarına el konulup
neyle suçlandıklarını bilmezken, kamuoyu yalan yanlış
şekilde bilgilendirilmekte, hatta ajanlık gibi ipten saptan,
açıklanamaz bir suçlama kamuoyuna yansıtılmaktadır.
Başbakanın bunları anlaması elbette beklenmemeli çünkü
onlar yani bu avukatlar terör örgütü suçluları olarak çoktan bunları,
hak etmişlerdir. Onun gözünde, böylesi avukatlar değil bunları
fazlasını da hak etmektedir. Adalet, hukuk, adil yargı, temel
hak ve özgürlüklerin terör kavramıyla
bastırıldığı böylesi bir dönem, hiç
yaşanmadığı kadar hayatımızın içinde, ta
kendisi olmuştur. Ülkemizin ihtiyacı acil demokrasi, acilen
cezaevlerinin boşaltılması, gerçekten demokratik esasları
ve halklarımızın barışa dayalı ortak
yaşamını belirleyen bir anayasanın acilen çıkartılmasıdır,
onun da Başbakanın Olmazsa olmaz. Mart ayına kadar ya
çıkartırsınız ya da bildiğimi yaparım.
dediği tarzda tehditlerle olmayacağı da ortadadır ve bu
nedenledir ki AKP Hükûmetinin bunları yapmasını beklemek
hayaldir, âdeta ölü gözünden yaş beklemektedir.
Bir kez daha, Meclisi izleyen
yurttaşlarımıza, halklarımızın acil ihtiyaç
duyduğu demokratik esaslara, hak ve özgürlüklere, eşitliğe,
barışa, kardeşliğe, yaşama bağlı bir ülkeyi
kazanmak için hep birlikte mücadele edelim diyorum, sevgiler ve saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.
Lehinde Iğdır Milletvekili Sinan Oğan.
Buyurunuz Sayın Oğan. (MHP
sıralarından alkışlar)
SİNAN OĞAN (Iğdır) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilen
Türkiyenin yeni şartlardaki küresel konumunun yarattığı
avantajlar ve dezavantajların değerlendirilmesi konulu Meclis
araştırması önergesi hakkında grubumuz adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, sözlerime başlamadan
önce bir hususun altını çizmek istiyorum. Türkiyede, bazen saatlerce
konuşabilirsiniz veyahut da günlerce bir konuyu anlatabilirsiniz ama bir
halk deyimi, bir atasözü, halk arasında kullanılan bir tabiri, bir
cümleyi kullanırsınız, bütün mesele anlaşılır. O
açıdan, bugünlerde canını Türk milleti, Türk vatanı için
seve seve veren Türk polisine hakaret edenleri buradan kınıyorum ve
diyorum ki: Okumuş olabilirsiniz, vekil olmuş olabilirsiniz, okumak
sadece cehaleti alır, eşeklik ise baki kalır! Bunu
unutmayın.
Değerli arkadaşlar, Türkiyenin içinde
bulunduğu mevcut durumu, mevcut şartları, küresel konumu önce
bir belirlemek lazım. Türkiye bugün hangi konumdadır, Türkiyenin
mevcut durumu nedir? Bunu bir bilmek lazım. Ancak, gördüğüm
kadarıyla Adalet ve Kalkınma Partisinin bu öneriye, Cumhuriyet Halk
Partisinin bu önerisine çok da sıcak bakmayacağı ve bunu
reddedeceği Meclisin şimdiki, şu anki manzarasından çok
açık ama ben, Meclisimizin Türkiyenin mevcut, içinde bulunduğu
potansiyeli değerlendirmesi gerektiği kanaatindeyim Meclisimizin bu
konuyu araştırması gerektiği kanaatindeyim. Neden
araştırması gerekiyor? On sene önce Hükûmete geldiğinizde
Türkiyenin hakikaten komşularıyla bir ilişkisi vardı,
Türkiyenin bölgesinde, bazı entegrasyonlar yapma potansiyeli vardı.
Ancak, on senenin sonunda size kala kala, entegrasyona gideceğiniz bir tek
zat kalmıştır, o da kendisiyle gurur duyduğunuz Barzaninin
bölgesindeki yerel yönetimler.
Suriyeyle ortak Bakanlar Kurulu toplantısı
yaptınız ve netice itibarıyla bugün Suriyeyle Türkiye düşman
hâle geldi.
İsraille ticareti geliştiriyorsunuz ama
İsraille bugün görünürde düşmansınız.
Irakta toprak bütünlüğü bizim temel ilkemizdi,
Kerkük bizim olmazsa olmazımızdı ama Iraktan kala kala sizin
elinizde bir tek Barzani kalmış.
İrana ise yarın sıranın
geleceğini, ticaretimizin yüksek olduğu bu komşumuzla da
düşmanlığa çok az kaldığını şimdiden
görebiliyoruz.
Gürcistandaki hadiseler bize şunu gösteriyor ki
sırtınızı o coğrafyaya döndüğünüz için, Rusya,
Gürcistanda da bir yönetim değişikliğinin
altyapısını şimdiden hazırlıyor.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sizin için üvey
evlat durumunda çünkü hemen yanı başımızda Kıbrıs
Rum kesimi petrol ve doğal gaz arıyor; sizin buna
yapabileceğiniz, maalesef, Pirî Reis gemimizin -yolda kalan Pirî Reis gemimizin-
oraya gönderilmesi oldu.
Bulgaristan, Yunanistan ekonomik krizde olmasına
rağmen, hâlâ size oradan parmak sallayabiliyor değerli
milletvekilleri.
Şimdi, komşularımızla manzara bu
iken, bölgemizde birçok farklı oluşumlar varken, Avrupa
Birliğini
2004 müydü, 2005 miydi, gündüz vakti Kızılayın
göbeğinde havai fişekler atarak Avrupa Birliğine giriyordunuz;
şimdi Avrupa Birliği Bakanınız her şeyden umudu
kesmiş ki Acaba İstanbula Büyükşehir Belediye
Başkanı adayı olabilir miyim?, bunun
çalışmasını yapmakla meşgul.
Peki, Arap coğrafyasında biz söz sahibi
olabilir miyiz? Evet, Arap coğrafyasında biz söz sahibi olabilirdik
çünkü orası bir Osmanlı toprağı. Türk misyonu orada hâlâ
mevcut iken, siz orada BOPun Eş Başkanı, Amerikanın
taşeronu olmaya heveslendiğiniz için orada da fazla bir dostumuzun
kaldığını söylemek mümkün değil.
Doğrudur, dünyada yükselen güç Çindir. Ancak
yükselen güç Çinin Doğu Türkistandaki hegemonyasını, oradaki
istilasını görmeden; oradaki soydaşlarımıza sahip
çıkmadan bölgede adaletli bir yükselişe evet demek mümkün
değildir, ona destek vermek mümkün değildir. Öncelikle, Doğu
Türkistanı, Doğu Türkistan gerçeğini görmemiz ve kabul etmemiz
lazım.
Peki, 21inci yüzyıl Türk yüzyılı
olacak. sözü nerede kaldı? Peki, Arnavutluktan, Adriyatikten Çin
Seddine Türk dünyası. sözü nerede kaldı? Bunlar çok gerilerde
kaldı. Neden? Çünkü sizin Türk kelimesine zaten ciddi bir alerjiniz var.
Türk kelimesini Anayasadan çıkarmak isteyen bir iktidarın Türk dünyasından
elbette haberdar olmaması, Türk dünyasını geri plana itmesi
zaten beklenilen bir şeydi.
Değerli arkadaşlar, Türkiyenin potansiyeli
yüksektir. Bölgenin yükselen gücü Avrasyadır ve o bölgede kurulacak bir
Türk birliğidir. Ancak, bu Türk birliğini kurmak için öncelikle, iktidarda,
Türk millî mensubiyetine sahip ve bunu sahiplenen bir iktidarın
olması lazım, ki maalesef bugün böyle bir iktidardan bahsetmek mümkün
değildir.
Elbette ki Çinin yükselişi, Güney Asyanın
yükselişi dikkatle takip edilmelidir. Ancak bu takip, Sayın
Başbakanın ifade ettiği gibi, Şanghay
İşbirliği Örgütüne üye olmak için sırada beklemek ve
Putine, Çine, diğerlerine ağız açmakla olacak şey
değil. Sizin, öncelikle, bölgede var olmanız lazım. Sizin
bölgede var olabilmeniz için her türlü entegrasyon projesini bölgede
gerçekleştirebilmeniz için sizin öncelikle Türk birliği kelimesini
ağzınıza almanız lazım. Türk birliği ideali
peşinde koşmayan, Türkten rahatsız olan bir iktidarın bunu
yapması elbette beklenemez. Ama, siz kabul etseniz de etmeseniz de dünyada
bir Türk gerçeği vardır, bölgemizde yükselen bir Türk dünyası
vardır ve size rağmen, bu Türk dünyası, Türk birliğini
elbet bir gün kuracaktır. İnşallah, bu da Milliyetçi Hareket
Partisinin iktidarına nasip olacaktır.
Dolayısıyla da gelin, bu konuları burada,
Mecliste masaya yatıralım. Meclis, sadece Türke hakaret edilen bir
yer olmaktan çıksın değerli milletvekilleri. Bu kürsü özellikle
son günlerde Türke hareket edilir bir noktaya gelmiştir. Maalesef,
pervasızca ve sizin de iş birliğini yaptığınız
Kandilin Meclis şubesi gibi çalışanlar tarafından bu kürsü
Türke, Türkün kıymetli bildiği her şeye hakaretlerin
yağdırıldığı bir yer noktasına
gelmiştir. Biraz gelin bunları bir kenara bırakın, gelin
biraz Türk birliğinden bahsedelim, Türk dünyasından bahsedelim. Bizim
Türkiye'nin de kurtuluşu olabilecek, Türkiye'nin yükselişi olabilecek
Türk dünyasını, Türk dünyasıyla birliğini, Türk
dünyasıyla entegrasyonu burada konuşalım.
Bugün Mehmet Emin Resulzadenin 129uncu doğum
yıl dönümü. Kendisini de bu vesileyle rahmetle burada anıyorum çünkü
kendisi de Türk birliği uğrunda çalışmış
değerli bir şahsiyetti. Azerbaycanın kuruluşunu
gerçekleştiren önemli bir şahsiyetti.
Büyük Türk düşünürü İsmail
Gaspıralının dilde, fikirde iş birliği konusunu
burada, düşüncede iş birliği konusunu gelin Mecliste önce biz
gerçekleştirelim. Türkiye'nin Türke bu kadar yâd baktığı,
Türkiye'nin Türke bu kadar uzaktan baktığı bir Türk
dünyasının değerli arkadaşlar kurulması mümkün
değildir. Türkiye'nin, burada, öncelikle Türk dünyasına
bakışını net bir şekilde ortaya koyması
lazım. Türk birliği muhakkak bir gün kurulacaktır, Türk
dünyası muhakkak bir gün bir birlik hâline gelecektir. Ama, bunun için,
bunun bir an önce gerçekleşmesi için Türkiye'nin öncü olması lazım.
Türkiye'nin dış politika alternatifleri içerisinde birinci önceliği
bu noktaya vermesi lazım. Ama, bugün, maalesef, Türkiye'nin dış
politikadaki birinci önceliği Büyük Ortadoğu Projesinin eş
başkanlığına soyunmaktır. Büyük Ortadoğu
Projesinin hedefi, Türkü yükseltmek değil, İsraili bölgede güvenli
bir liman hâline, o coğrafyayı güvenli bir liman hâline getirmektir.
Ben Türküm diyemeyen bir iktidarın, Ulusa
Seslenişin de ismini koyamayan bir iktidarın elbette bunları
gerçekleştirmesi söz konusu değil ama sizin hoşunuza gitse de
gitmese de Türk birliği muhakkak ki gerçekleşecektir, Atatürkün
inandığı Türk dünyası fikri muhakkak gerçekleşecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SİNAN OĞAN (Devamla) - Bu da uzun bir süre
almayacak, inşallah 2015 senesinde Milliyetçi Hareket iktidarıyla bu
gerçek olacaktır.
Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Oğan.
Aleyhinde, Ankara Milletvekili Seyit Sertçelik.
Buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SEYİT SERTÇELİK (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; CHPnin verdiği bölgesel
alternatif arayışları konulu Meclis araştırma önergesi
üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Türk dış politikasında bölgesel alternatif
arayışları AK PARTİ Hükûmetinin iktidara gelmesiyle
yoğunluk kazanmıştır. Uluslararası alanda farklı
bölge ve ülkelerle geliştirilen politik ilişkiler, yeni ekonomik ve
ticari fırsatlara imkân sağlamıştır. Bu çerçevede,
daha önce ulaşılmamış bölgelerde aktif bir varlık
gösteren Türkiyenin bölgesel iş birlikleri yürütmedeki etkinliği
Batı dünyası nezdinde itibarını
artırmıştır. Türkiye, böylelikle, ekonomiler arası
aracılık işlevini de üstlenebilecek bir yetkinliğe
ulaşmıştır.
Bölgeselcilik, yakın zamana kadar daha dar bir
çerçevede küresel ekonomiye karşı oluşan tepkinin bir bölümünü
ifade etmekteydi ancak son yıllarda kapsamı genişleyen ekonomik
bölgeselcilik, ekonomik çevrelerde ifade edildiği şekilde, derin
entegrasyon olarak algılanmaktadır. Artık, bölgeselcilik, basit
anlamda, ticaretin karşılıklı liberalleştirilmesi
değil fakat daha geniş bir yaklaşımla, ekonomi
politikasının, iç hukukun ve kurumların uyumlu hâle getirilmesi
sürecidir. Derin entegrasyon, gümrük vergilerinin kaldırılması,
ticaretin, mal, hizmetler ve sermaye artırılmasının ötesine
geçmiştir. Bu tarz bir bütünleşme yatırım engellerinin
kaldırılması ve bölgesel üretim sistemlerinin geliştirilmesine
odaklanmıştır.
Türkiye, bölgesel birliklere katılma konusunda son
on yılda ABye uyum süreci çalışmaları ile önemli
gelişmeler katetmiş, ciddi deneyimler kazanmış bir ülkedir.
Ülkemiz zaten alternatif bölgesel oluşumlarla ilgili
çalışmalarını sürdürmektedir. Bu sebepledir ki, dünyada
yaşanan ekonomik krizlerin diğer ülkelerde görülen ağır ve
yıkıcı etkileri ülkemizde hissedilmemiştir. Keza,
ayrılmaz bir parçası olduğumuz Avrupada ekonomik krize
bağlı olarak yaşanan ancak siyasi ve sosyal etkileri de giderek
artan şekilde hissedilen gelişmeler de gerek ABye üyelik sürecimiz
gerek Avrupanın geleceği bakımından yakından takip
ettiğimiz bir diğer konuyu teşkil etmektedir.
Ancak, Türk dış politikasının son on
yıldır sürekli genişleyen dış politika ufukları,
Türkiyeyi küresel ölçekteki tüm gelişmeleri izlemeye ve artan imkânları
ölçüsünde katkıda bulunmaya zorlamaktadır. Bu itibarla, Türkiyenin
2012 yılındaki dış politika gündemi yakın bölgemizdeki
gelişmelerin ötesinde çok daha geniş bir yelpazeyi içermiştir.
Bu çerçevede, Türkiye, Afrikadan Asya-Pasifik bölgesine, Latin Amerikadan
Okyanusyaya kadar geniş bir coğrafyada ilişkilerini
geliştirmiş, bölgesel ve uluslararası tüm çok taraflı
platformlarda artan etkinlik göstermiş ve buna paralel olarak birçok
konuda küresel girişimlere öncülük etmiştir. Türkiyenin uluslararası
alandaki bu aktif ve dinamik tutumunun en temel dayanağı
dış politikamızın ilkeli ve vizyoner karakteridir. Bu
çerçevede, Türk dış politikası, çıkarlarıyla
değerlerini bütünleştirebilen, konulara dar bir açıdan ve tepkisel
olarak yaklaşmak yerine bütünlükçü ve ön alıcı
yaklaşımlar geliştirebilen, uluslararası iş
birliğini etkin, çok taraflı, öncelikli bir hedef olarak gören
gerçekçi ve sistematik bir nitelik taşımaktadır.
Tabiatıyla, ülkemizin güçlü devlet yapısı,
giderek sağlamlaşan ve küresel konjonktür içinde daha da önem kazanan
ekonomik performansı, pekişen demokrasisi, coğrafi konumu,
tarihî birikimi ve bütün bunlara bağlı olarak ortaya çıkan
stratejik derinliği de böyle bir dış politikayı
başarıyla uygulayabilmemizi mümkün kılan başlıca
unsurlardandır. Nitekim, Türkiye, bugün bu özellikleriyle, başta
bölgemiz olmak üzere tüm dünyada bir başarı hikâyesi ve ilham
kaynağı olarak görülmekte, bu olumlu algılama ülkemizin
yumuşak gücünü de önemli ölçüde artırmaktadır. Bir başka
deyişle, Türkiye, artık küçük, büyük her ülkenin iş birliği
yapmak istediği ve görüşlerine özel önem verdiği bir konuma erişmiştir.
Bu noktada, belki en önemlisi, dış
politikamızın temel amaçlarından birinin
halkımızın içeride ve dışarıda önünü açmak
olduğu anlayışından hareketle, başta yurt
dışında yaşayan vatandaş ve
soydaşlarımız ile iş dünyamız olmak üzere
insanımızın sorunlarıyla bire bir ilgilenen ve çözüm üreten
bir dış politika anlayışı içinde hareket etmeye devam
edeceğiz. Nitekim, birçok ülkeyle vize uygulamalarının
kaldırılması, karşılıklı ticaret ve
yatırımı kolaylaştıran düzenlemelerin hayata
geçirilmesi, yurt dışındaki vatandaşlarımıza
sunulan konsolosluk hizmetlerinin kalitesinin artırılması ve
buna benzer pek çok yeni adım son yıllarda
insanlarımızın yaşamını olumlu yönde etkileyen
dış politika uygulamalarımızın örnekleridir.
Hükûmetimiz dış politika alanındaki ilkeli, aktif ve vizyoner
duruşunu bundan sonra da aynı kararlı iradeyle sürdürecek ve
Türkiye, milletler ailesinin mümtaz ve saygın bir üyesi olarak
uluslararası ilişkilerin her alanında yapıcı, etkin ve
belirleyici roller oynamaya devam edecektir.
Soğuk savaşın sona ermesinden sonra aktif
bir dış politika izleyen ancak 1990larda
yaşadığı ekonomik ve siyasal krizler nedeniyle zor süreçler
geçiren Türkiye, son on yılda hem ekonomik performansını artırmış
hem de dış politikada gösterdiği yüksek atılım ile
dikkati çeken bir ülke olmuştur. Dünya siyasetini belirleyen merkezlerde
Türkiyenin yeni dış politikası dikkatle ve hayranlıkla
izlenmektedir. Türkiyenin kendi gündemi çerçevesinde iddialı bir
dış politikayı her an krizlere gebe bir bölgede yürütmesi son
zamanlarda çok sayıda bilimsel çalışmaya da konu teşkil
etmiştir.
Değerli milletvekilleri, unutulmaması gereken
bir nokta vardır: Bundan on yıl kadar önce gündemi belirlenen
Türkiye, artık, yıldızı parlayan ve dünyanın gündemini
belirleyen bir ülke hâline gelmiştir. Dünyanın gelişmişlik
ölçütleri arasına baktığımız zaman belki de
düşünülmesi gereken bir diğer nokta vardır, o da: Bundan on
yıl önce vizesiz girebildiğimiz ülke sayısı bir elin
parmakları kadar az iken bugün 60ın üzerinde yabancı ülkeye vatandaşlarımız
vizesiz olarak girebilme imkânına kavuşmuştur. Türkiye,
gerçekten, son yıllarda gelişen ekonomisi ve
uyguladığı dış politikasıyla dünyanın
parlayan bir yıldızı olmuştur.
Katıldığımız resmî ziyaretlerde yabancı diplomatların Türk devlet
adamlarıyla yapmış oldukları görüşmelerde
ezikliklerini rahatlıkta hissedebildiğimizi söyleyebiliriz. Bazı
büyükelçilerimizin bundan on-on beş yıl önce yurt
dışındaki toplantılarda yabancı diplomatların
bakışlarıyla -Türk diplomatlarının- rahatsız
edildiklerini, ancak bugünlerde durumun tamamıyla tersine döndüğünü,
onların bizim ülkemizin gelişen konumundan rahatsız
olduklarını ve bunun da masa başında rahatlıkla
hissedildiğini söyleyebilirim. Bu bağlamda, Türkiye son yıllarda
izlemiş olduğu dış politikasıyla büyük önem
kazanmış, ekonomisiyle de IMFe olan borcunu bitirmek noktasına
getirmiş; hatta şunu da söyleyebiliriz ki, son yüz elli
yıldır belki de finansal
bağımsızlığımızı ilk kez AK PARTİ
hükûmetleriyle elde etmiş durumdayız.
Bu bağlamda, CHPnin vermiş olduğu
araştırma önergesinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Sertçelik.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Gündemin Seçim kısmına geçiyoruz.
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Adana Milletvekili
Necdet Ünüvar aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.45
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.01
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 60ıncı Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
başlayacağız.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484)
(S. Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
3.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/642) (S. Sayısı: 329)(x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 329 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Zühal Topcu
konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Topcu. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi
adına söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bu vesileyle yeni kabine üyelerine görevlerinde
başarılar diliyoruz.
On yıllık süreçte AKP iktidarı 4 Millî
Eğitim Bakanı eskitti, bugün 5inci Millî Eğitim Bakanı
olan Sayın Avcıyla yüce Meclisin huzurundayız ve yeni süreci
birlikte götüreceğiz.
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) İki aylık
bakanları unuttunuz herhâlde!
ZÜHAL TOPCU (Devamla) AKP iktidarının her
Millî Eğitim Bakanı birbirinden bağımsız eğitim
politikaları uygulamaya çalıştı. Koltuğuna oturan her
bakan eğitimde kalite, PISA, OECD ülkeleri gibi terimleri
ağzından düşürmemiştir. Uygulamadaysa bu söylemlerle
örtüşmeyen politikalar bumerang misali kendilerini vurmuştur çünkü
uyguladıkları politikalarda ne sürdürülebilir bir kalite
düşüncesi ne de geliştirdikleri bir vizyon bulunmaktadır. Bu
yanlış politikalardan bazılarını defalarca bu kürsüden
belirttik ama tekrar hatırlatılmasında fayda olduğu
kanaatindeyiz:
Okul yöneticileri ve öğretmenlerini rencide eden
tavır ve hâller sergilenip kurumları, yöneticileri ve eğitim
camiasının geneli yıpratılmıştır.
Gerekli planlamayı yapmadan okula kayıt yaşı
ve haftalık ders saatinin artırılması sonucunda minik yavrularımızın
okulda geçirdikleri süre artmış ve mağdur duruma
düşürülmüşlerdir. Bu da aileler bazında tepkilere neden
olmuştur.
İcraatlarla ilgili yapılan uyarıları
dikkate almayıp Her şey
yolunda gidiyor. açıklamalarıyla gerçekler görmezden
gelinmiştir.
Sistemde sürekli suçlu arayarak olumlu iletişim
ortamları kurulmamış; öğretmenler, yöneticiler, veliler,
sendikalar suçlu ilan edilmiştir.
Eğitim ortamında hem öğrenciye hem de
öğretmene yönelik şiddet tırmanış gösterirken Millî
Eğitim Bakanlığı çalışanlarına sahip
çıkamamıştır.
Öğretmenlerin eş durumu atamalarını
çözmek bir yana ailelerin parçalanmasına kadar varan bu süreci yönetemeyip
konu, içinden çıkılamayacak bir hâle getirilmiştir.
Çarpık dönüşüm sonrasında sınıf
öğretmenliği fazlasının doğması, yöneticilerin
norm fazlası konumuna düşürülmesi, alan değişikliği
gibi yanlış çözüm yollarının uygulanması gibi
hatalı politikalarla Bakanlığa duyulan güven
sarsılmıştır. Millî Eğitim gibi devasa bir yapı,
bu yapının paydaşlarının ve onların
temsilcilerinin düşüncelerini, önerilerini, uyarılarını
dikkate almadan, kurumsal bilgi ve tecrübe birikimini göz ardı ederek dar
bir çerçeveyle yönetilmeye çalışılmıştır. Bu
yanlışlar, ardında kırık kalpler ve bozuk moraller
bırakmıştır. Ancak yapılan yanlışlar bunlarla
da sınırlı değildir. Millî Eğitim
Bakanlığı bünyesinde kurulan Alo 147 Öğretmen ve Yönetici
Şikâyet Hattı var ki, öğretmenleri ve yöneticileri canından
bezdiriyor. Bütün kararlar öğrenci merkezli alınmaya
çalışılırken öğretmen neredeyse yok sayılmıştır.
Alo 147 telefon hattıyla binlerce öğretmen ve idareci yerli yersiz
iftira ve ihbarlarla aşağılanmış, soruşturmalar
birbirini takip etmiştir.
Sizlere bir örnek vermek istiyorum: Alo 147
hattını arayan bir veli bir okul müdürü hakkında müdürün
okuldaki malzemeleri kamyonla götürdüğü şikâyetinde bulunuyor. Bu
şikâyeti ve iftirayı yapan veliden delil ve görüntü istenmeden bu
durum okul müdürüne soruluyor. Gece okuldan kamyonla her gün bir şeyler
götürüyormuşsunuz; lütfen cevap yazınız Okul müdürü 147yi
arayarak bu iftiranın sahibini soruyor ancak bu bilgi kendisiyle
paylaşılmıyor. Onuruyla, gururuyla oynanan bu okul müdürünün
yerine lütfen kendinizi koyunuz.
Yine bir örnek de öğretmen üzerinden verelim: Bir
veli Alo 147 hattı üzerinden öğretmenin çocuğuna kötü
davrandığını ve hakaret ettiğini şikâyet ediyor.
Okul müdürü şikâyet edilen öğretmen hakkında işlem
başlatıyor, Hangi öğrenciye hakaret edilmiştir, araştıralım.
Ancak Alo 147 hattı İsim veremeyiz, gizlidir. diyor. Okul müdürü ne
cevap verecek? Alo 147 inanın amaca hizmet etmiyor. Artık,
öğrenciler bile sınıfta öğretmene 147 şikâyet
hattı tehdidinde bulunuyorlar.
Atamalar konusuna gelince, Millî Eğitim
Bakanlığı, çalışmalarda hiçbir plan ve programa
uymamaktadır. Bu Bakanlığın yaptığı
değişikliklerin hızına yetişilmemektedir. Hiç mi kural
olmaz? Ne zaman öğretmen atanır, dönemleri yok mudur, kaç tane
atanır, hangi branştan atanır, sistemin ihtiyaç analizleri
nedir, eş durumu atamaları ve
özür durumu atamaları ne zaman yapılır, kimse hiçbir
şey bilmiyor. Dün kesinlikle bu yıl atama yapılmayacak
denilirken ertesi gün atama kararı alınıyor. Her gün politikalar
değişir mi?
4+4+4 sürecini ve değişen politikaları
tekrar bir hızlıca hatırlayalım: Kanun 30 Mart günü Türkiye
Büyük Millet Meclisinde kabul edildi. 10 Nisanda Cumhurbaşkanı
tarafından onaylandı, 11 Nisanda Resmî Gazetede yayımlandı
ve yürürlüğe girdi. Sonuç olarak zorunlu eğitim sekiz yıldan on
iki yıla çıktı. Eğitim kurumları ilkokul, ortaokul,
lise olarak yeniden tanımlandı. Okula başlama yaşı öne
çekildi. FATİH Projesi için yapılacak satın alımlara özel
bir serbestlik getirildi. Üniversiteye girişte kullanılan okuldan
gelen puan için ağırlıklı ortaöğretim başarı
puanı yerine ortaöğretim başarı puanı
kullanılmasına karar verildi. Üniversiteye girişte kullanılan
katsayılar eşitlendi. İmam-hatip ortaokulları diye yeni bir
ortaokul türü tanımlandı. Ortaokul ve liselerde isteğe
bağlı olarak Kuran-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin
hayatını anlatan dersler konuldu. Uygulama detayları için ilgili
kurumlar yönetmelik, yönerge, genelge, müfredat ve bunun gibi
çalışmalara başladılar.
4+4+4ün üzerinde bir yıl geçmiş olmasına
rağmen eğitim sistemi hâlâ tüm unsurlarıyla ciddi bir kaos ve
kontrolsüz, karmaşık bir durumla karşı karşıyadır.
Bakanımız Sayın Avcı,
Eskişehirde basın mensuplarına serbest kıyafetle ilgili
olarak yaptığı ilk açıklamada O konuyu nispeten daha iyi
biliyorum, Millî Eğitim bürokrasisiyle tekrar bir gözden geçireceğiz.
Alınan kararları, karşı görüşleri gerekçeleriyle
öğrendikten sonra daha rahat bir karar verebilirim. demişti. Bu
yönetmeliğin çıkarıldığı ilk günlerde Milliyetçi
Hareket Partisi olarak Türkiye genelini kapsayan Kılık Kıyafet
Yönetmeliğiyle ilgili bir anket çalışması
yapılmıştır ve sonuçları kamuoyuyla
paylaşılmıştır. Bu çalışmanın
sonuçları bugün geldiğimiz vahim durumu daha öncesinde size
işaret etmiştir. Görüşlerimiz dikkate alınıp
detaylarıyla incelenseydi yangından mal kaçırırcasına
hazırlanmış bu yönetmeliğin toplum nezdinde nerelerde kabul
görülüp nerelerde eleştiri aldığını çok daha rahat
anlayabilirdiniz. Sayın Millî Eğitim Bakanlığı
yöneticileri, okullara gidip uygulamanın yapıldığı
yerleri inceleseydiniz bu yönetmeliğin çok ciddi
sıkıntılara yol açtığını görecektiniz.
Okul ziyaretlerimizde sevgili eğitimcilerle
sorunlarını paylaştığımızda en önemli
sorunlardan birinin de Kılık Kıyafet Yönetmeliği
olduğunu gördük. Öğretmen arkadaşlarımla
yaptığım görüşmelerde çok enteresan tablolarla
karşılaştık. Kendilerinin ne kadar
mutsuzlaştığını, bu işin artık itibarlı
bir meslek olmaktan çıkartılıp toplum nezdinde küçük
düşürüldüklerini düşünmektedirler. Kılık kıyafetle
ilgili olarak da trajikomik anekdotlar anlatılmaktadır. Özellikle
kız öğrencilerimizin artık okullara taytla gelmeye
başladıkları, hatta kendi ifadeleriyle zebra desenli tayt
olarak bunu adlandırdıkları da gündeme gelmektedir. Özellikle
erkek çocuklarımız için de takımlarının renklerine
kadar saçlarına şekil verdikleri, renk verdikleri bilinmektedir. Okul
yöneticileri ve öğretmenleriyle bu konuyu konuştuğumuzda da,
niçin tedbir almadıklarına yönelik sorularımızda Alo 147
hattını aratıp bizim hakkımızda soruşturma
açtırabilirler. şeklinde cevap verdiler bize. Değerli
arkadaşlar, gelinen sonuçlar gerçekten çok vahim çünkü biz
eğitimcilerimizi o kadar yıldırdık ve sindirdik ki
artık sorunlara karşı bile inisiyatif almaktan çekinmektedirler.
Eğitim reformuna daima öğretmenlerden
başlanır. Bütün dünyadaki uygulamalar da bu yöndedir ancak ülkemizde
öğretmenlerin, yöneticilerin atama ve yer değiştirmelerinde hiç
de insani olmayan uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Norm fazlası
öğretmenlerin atamalarında olsun özür durumuna bağlı yer
değişikliği gibi uygulamalarda olsun, keskin ve sert
geçişler yapılmıştır. Millî Eğitim
Bakanlığı yönetimi, yöneticileri ve öğretmenleri üzüp
incitmiştir ve bu yanlış uygulamalarında ısrarcı
olmuşlardır. Söylemler ve yanlış uygulamalar ile itibar
kaybına uğrayan öğretmenlere karşı bu dönemde
öğrenci ve veliler tarafından uygulanan şiddet de
artış göstermiştir.
Geleceğin liderlerini yetiştirme misyonunu
atfettiğimiz öğretmenlerimizi öyle yetiştirmeliyiz ki
çocuklarımız millî, manevi ve akademik olarak hedefleri yakalayacak
seviyeye gelebilsinler. Ancak bugün durum hiç de parlak değil. ÖSYM'nin
yaptığı sonuçlara baktığımızda; 2012 YGS'sinde
50.805 aday sıfır puan almıştır. 2012 LYS
sonuçlarına göre 189.410 aday en az bir puan türünden sıfır puan
almıştır. Bu sonuca göre, liselilerden onda 1i sıfır
çekmiştir.
Bu sonucu ortaya çıkaran sebeplerden bir diğeri
de okulların içinin boşaltılmış olmasıdır.
Okullar tabela okulları hâline dönüşmüştür. Fen liselerinin
hazırlık sınıflarını kaldırarak literatürü
takip edemeyen bilim insanı yetiştirmeye çalışıyorsunuz.
Türkiye'nin en zeki 5 bin öğrencisini yetiştiren fen liselerini
sadece üniversiteye hazırlayan liseler hâline dönüştürdünüz. Düz
liseler ise her mahallede bulunan ve Millî Eğitim
Bakanlığının kurtulmak için kırk takla
attığı liselerdir. Her yıl öğrencilerinin yüzde 50'si
sınıfta kalırken sadece yüzde 5'i bir lisans programını
kazanabilmektedir. Meslek liselerinin durumu tamamen içler
acısıdır. Eğitim sisteminden düşmüş
öğrencilerin barındırıldığı okullar hâline
gelmişlerdir. Anadolu öğretmen liselerine gelince, bunların da
içlerinin boşaltıldığı bilinmektedir. Türkiye'nin
ihtiyacı olan öğretmen lisesi sayısı maksimum 40 iken, bu
sayı bugün 245e ulaşmıştır. Öğretmen lisesi
sayısı artarken eğitim fakültelerinin kontenjanlarının
düşürülmesi ve ikinci öğretimlerin kaldırılması
enteresan bir çelişkidir.
Sadece liselere giriş sınavlarını
kaldırabilmek için bütün okulları Anadolu liselerine
dönüştürmek, bu eğitim sistemine yapılmış en büyük
ihanetlerden bir tanesidir. Ayrıca, üniversiteye giriş sisteminde
uyguladığınız okul başarı puanı sistemini
değiştirdiğinizden dolayı da pek çok
başarılı öğrenci fen liselerinden, önemli Anadolu
liselerinden özel kolejlere ve açık liselere doğru geçişler
yapmışlardır. Pek çok, özel okullara geçiş yapan öğrenciyle
özel okullar 5.00 not ortalamasını vadetmişlerdir.
Bir başka pencereden olaya
baktığımızda, üniversiteye yerleştirme
sonuçlarına göre pek çok üniversitenin, özellikle yeni açılan
üniversitelerin kontenjanlarının boş kaldığı
görülmektedir. Fen fakültelerindeki fizik, kimya, biyoloji, hatta matematik
bölümleri boş kalmıştır. Taşradaki üniversitelerin fen
fakültelerinin bölümlerini tercih edenlerin sayısı 2'yi, 3'ü
geçmemektedir. Puanlar yaklaşık 30-40 puan kadar düşmüştür.
Bu okullara yerleşen öğrenciler soruların sadece yüzde 15'ini
yapmışlardır.
İşte, bazı üniversitelerdeki kontenjanlar
ve yerleşen sayılarını verdiğimizde, gerçekten çok
çarpıcı rakamlar karşımıza çıkmaktadır:
Afyon Kocatepe Üniversitesi biyoloji bölümü
kontenjanı 47, yerleşen 1 öğrenci; kimya bölümü kontenjanı
47, yerleşen sıfır öğrenci; matematik bölümü
kontenjanı 186, yerleşen 43 öğrenci.
Bingöl Üniversitesi matematik bölümü kontenjanı 114,
yerleşen 3 öğrenci.
Bitlis Eren Üniversitesi matematik bölümü kontenjanı
47, yerleşen 1 öğrenci.
Kars Kafkas Üniversitesi biyoloji bölümü kontenjanı
77, yerleşen 1 öğrenci; fizik bölümü kontenjanı 57,
yerleşen sıfır; kimya bölümü kontenjanı 47, yerleşen
sıfır; matematik bölümü kontenjanı 154, yerleşen 2.
Bu işin artık düzenlenmesi gerekiyor.
Planlanmasının yapılması da Yükseköğretim Kuruluna
kalır iken acaba Yükseköğretim Kurulu ne yapmaktadır?
Yükseköğretim Kurulu, uygulamaları ve çözüm
önerileri ile çökmüş, hantal bir kurum hâline dönüşmüştür.
Toplum nezdinde, özellikle akademik camiada güvenilirliği
kalmamıştır. Rektör ve dekan atamalarında akademisyenlerin
görüşleri ve kararları dikkate alınmamıştır.
Geçtiğimiz on yıllık periyotta üniversiteler toplumda özellikle
yıpratılmış ve
itibarsızlaştırılmışlardır. Akademisyenlerin
ve üniversite çalışanlarının özlükleri her geçen gün daha
kötü duruma getirilmiştir. YÖK yasası ise hâlâ
hazırlanamamış ve Meclis gündemine getirilmemiştir.
Ülkemizde gerekli planlama
yapılmadan her yere devlet ve vakıf üniversiteleri açılmaya
devam ederken, bu üniversitelerde açılacak enstitü ve bölümlerin ülkenin
birlik ve bütünlüğü açısından dikkate değer hassasiyeti
göstermesi gerektiğine inanıyoruz. Bu Meclis kürsüsünden tekrar
duyurmak istiyoruz ki üniversitelerimizde özellikle dil alanında
açılacak olan araştırma birimlerinin ve bölümlerinin millî
hassasiyetlerimizi göz önünde bulundurması gerekmektedir.
Biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, dilin yalnızca teknik, standart bir uzlaşma ve diyalog
vasıtası olmayıp aklın, bilginin, gönlün ve zihniyetin de
tercümanı olduğunu belirtiyoruz. Millet
varlığının oluşumu, nesiller arasındaki irtibat
tabii olarak dil ile hayat ve vücut bulur. Dilin kullanımı ve
sahiplenilmesi, müşterek bir kimlik inşasında ve
savunulmasında ikamesi olmayacak bir katkı sağlar. Türkçe, Türk
kimliğinin güvencesi, teminatı ve dayanağı olduğundan
dolayı milletin birlikte ve bir bütün hâlinde bulunmasının
yegâne kaynağıdır.
Son zamanlarda Türkçenin yanına mahallî
dillerin yerleştirilme çabalarına ısrar ve inatla devam
edildiği görülmektedir. Ana dil eğitim taleplerinin sürekli olarak
mevzi elde etmesi tehlikeli, ayırıcı ve dışlayıcı
bir dönemin hızla yaklaştığını göstermektedir.
Unutmamak lazımdır ki dilde başlayan bir çözülme ve bölünme
millet varlığına bulaşacak ve birlikte yaşamayı
imkânsız hâle getirecektir. Türkçenin aziz millet fertlerinin
buluştuğu, anlaştığı, hislerini
paylaştığı büyük kültürel cazibe merkezi olmaktan
uzaklaşması vahim sonuçlara ve önü alınamaz
karşıtlıklara ve karışıklıklara neden
olacaktır. Bölücü emellerin ana dilde eğitim isteklerindeki zorlama,
buna da siyasal sorumluluk mevkisinde bulunanların göz yumması Türk
milletini geriye götürerek etnik çatırdamanın eşiğine
savuracaktır. Bu karanlık süreci tersine çevirebilmek için,
Türkçenin, birlikte yaşamanın ve aynı safta sonsuza kadar
bulunmanın en belirgin yollarından biri olduğu kabul ve itiraf
edilmelidir. Güzel ve zengin dilimizi zayıflatacak her girişim,
ikinci plana atacak her niyet ve yanına ortak iliştirmeye yeltenecek
her amaç millî yüreklerin inanç kalelerine çarpmaktan kurtulamayacaktır.
Hepinize teşekkür eder, saygıyla
selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Topcu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar.
Buyurunuz Sayın Baydar. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyarbakır
ilimizde Selahaddin Eyyubi Üniversitesinin kurulması konusunda verilen
kanun tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım.
Kanunla ilgili görüşlerimizi belirtmeden önce, Millî
Eğitim Bakanlığına atanması dolayısıyla
Sayın Nabi Avcıyı tekrar kutluyor, kendisine
çalışmalarında başarılar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, yeni Millî Eğitim
Bakanının işi zor. Hem görevdeki öğretmenler hem de
atanamayan öğretmenler tarafından pek hayırla yâd edilmeyen bir
Bakanın bırakmış olduğu miras, yeni Bakan ve ülkemiz
için bir felakettir.
Yeni
Bakanın acil olarak gündeminde yer alması gereken -bize göre- üç
sorun bulunmaktadır. Bunlardan ilkini serbest kıyafet
uygulamasının yarattığı olumsuz sonuçların
ortadan kaldırılması oluşturmaktadır. Bir önceki Millî
Eğitim Bakanına öğrencilerimizden biri şöyle
seslenmişti: Sayın Bakanım, serbest kıyafet
uygulamasıyla okulumuza kimler girip kimler çıkıyor
bilemiyoruz. Bakan Beyin vermiş olduğu cevap ilginçti:
Kafanı karıştırmalarına izin verme. Gerçi, bizleri
bile, Çocukları küçük yaşta okula göndermeyin, bilimsel olarak bu
mümkün değil. dediğimizde terörist olarak suçlamıştı.
Bakanın, ülke ekonomisiyle ilgili zerre kadar
bilgisinin olmadığı ortada. Bilgisi olsa çocuklar arasında
eşitliği bozacak, zengin ve fakir arasında uçurumu gözler önüne
serecek -ülke genelindeki okul kıyafetleri sektörüne milyonlarca liralık
darbe indirmeye kalkmaz- serbest kıyafet uygulamasına
başlamazdı. Umarım, uykusundan uyanmıştır.
Değerli milletvekilleri, yeni Bakanın önündeki
bir diğer sorun ise aile bütünlüğünün bozulmasına neden olan
eş durumu özür atamalarının yapılmamasıydı.
Başbakanın grup toplantısında yaptığı
açıklamayla şubat ayında atamaların
yapılacağını öğrendik. Doğru bir karar vererek
yanlıştan dönüldüğü için bu haberi bekleyen öğretmenlerimiz
ve aileleri adına mutluyuz. Eski Bakanın Atamalar yılda bir kez
olacak. diye tutturması, eşleri birbirinden uzak tutmaya davet
etmesi, öğretmenlere -sonuçlarını hiç düşünmeden- alan
değişikliği yaptırtması, alan
değişikliği sonrası sorunların katlanmasının
ardından geri ama yarım adım atarak soruna farklı bir boyut
kazandırması eğitim bütünlüğünün bozulmasına neden
olmuştu.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanın
halletmesi gereken üçüncü ve en büyük sorun ise atanamayan öğretmenlerin
durumudur. Atanamayan ve atama bekleyen öğretmenlerin
haykırışlarını duyması, bu zulme, işkenceye
bir an önce son vermesi, tüm öğretmen adaylarının ve onlara
bütün imkânlarını seferber etmiş olan ailelerinin beklentisidir.
Analar ağlamasın. diyen bir Başbakana, öğretmen
adaylarının da analarının olduğunu, onların da
ağladığını milletimin kürsüsünden hatırlatmak
isterim.
Sayın Avcıya bu sorunun çözümü konusunda
Cumhuriyet Halk Partisi olarak üzerimize düşen ne varsa
yapacağımızı belirtmek isterim. Sayın Bakanın
işi hayli zor ve güç. Bir önceki Bakanın, millî eğitime sadece
bakmasının verdiği tahribatı düzeltmek zaman alacak fakat
söylemiş olduğum durumlardan etkilenen herkes çözüm beklemektedir.
Değerli milletvekilleri, eğitim önemlidir,
Millî Eğitim ise ülkemizin can damarıdır; alınan
kararların çok iyi düşünülmesi, analizlerinin iyi yapılması
gerekmektedir. Binanın temellerinden birinin eksik olması nasıl
ki binanın yıkılması sebebiyse, Millî Eğitimdeki yanlış
veya eksik alınmış bir kararın sonuçları da ülke için
yıkım olmaktadır.
Sayın Avcının dediği gibi,
eğitim yatırımları, sonuçları on-on iki yıl sonra
görülen düzenlemelerdir. Sayın Avcıya, AKP hükûmetleri boyunca Millî
Eğitimin aldığı kararları ve değiştirdikleri
sistemleri tekrar aklıselimle gözden geçirmesini öneririm. Kendisinin
ifade ettiği gibi, bırakın on-on iki yılı, alınan
kararlar daha bir ay bile dayanmamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
YÖKü ve Millî Eğitimi yönetebilmek için ilk önce gençliğinizi
yaşamış olmanız gerekmektedir. Gençliğinizi
yaşınıza göre yaşayamamışsanız ileride
alacağınız kararlarda, atacağınız adımlarda
olumsuz yönlere sevk olur gidersiniz. Gençlerin düşüncelerine değer
vermezseniz onların dediklerini anlamaz, size karşı geldiklerini
zannedersiniz; size söylenen her sözü mermi gibi, bomba gibi görüp daha fazla
tepki gösterirsiniz.
Değerli milletvekilleri, Böyle yöneticiler var
mı? diye sorarsanız, Ulaştırma Bakanımıza
bakalım. Ulaştırma Bakanı şöyle bir açıklamada
bulunuyor: Önce Boğaziçi Üniversitesini ziyaret ettim. Bir baktım,
farklı bir dünya; değişik binalar, surlarla çevrilmiş alan.
Sonra, bahçesinde gençler kızlı erkekli oturuyor; ben çok şaşırdım,
Burada yoldan çıkarım. dedim. Sayın Bakan böyle bir
düşünceye sahip olduğu için, gençliğin o coşkusunu, o
saflığını, o temizliğini ve bitip tükenmez
enerjilerini maalesef anlaması mümkün değildir.
Sayın Başbakan makul taleplere bile oldukça
sert cevaplar vererek, gençliği, özellikle de üniversite gençliğini
sadece biat eden, kendisini devamlı alkışlamasını
istediği bir kitle olarak görmektedir. Göktürk uydusunun fırlatma
töreni öncesinde ODTÜde yaşanan olaylar sonrası verdiği tepkide
bunu açıkça görebiliriz. Hatta, kini ve nefreti o kadar fazladır ki,
Çamlıcadaki Radyo Televizyon Vericisi Proje Yarışmasında
ODTÜ 1inci olmasına rağmen, projeyi yarışmada 3üncü
olarak verdirtmiştir.
Değerli milletvekilleri, Diyarbakır ilimizde
kurulması düşünülen Selahaddin Eyyubi Üniversitesi konusunda
komisyona yeterli bilgi verilmemiştir. Bu üniversiteyi kuracak olan
vakıf kimdir? Bugüne kadar hangi eğitim faaliyetleriyle
uğraşmıştır? Bu vakfın mali kaynakları
nelerdir? Bunların yeterince açıklanmadığı ve
açıklanmaya ihtiyaç olduğu ortadadır.
Araştırma, inceleme sürecinin iyi
değerlendirilememesi, altyapısının çok iyi
hazırlanmaması kurulacak üniversitelerden beklenen yararın
zarara dönüşmesine, ülke kaynaklarının boşa
harcanmasına neden olmaktadır.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak yeni üniversitelerin
kurulması taraftarı olduğumuzu her konuşmamızda dile
getirmekteyiz. Üniversiteler, kuruldukları şehirlere ve
bulundukları bölgeye ekonomik ve sosyal yönlerden katkı
sağlamaktadır. Parti olarak muhalefetimiz yeni kurulacak
üniversitelere değil, planlama eksikliği sonucu üniversitelere
yeterince kaynak ayrılmamasınadır.
Son yıllarda vakıf üniversitelerinin,
adına uygun vakfetmeyi amaçlayan bir anlayışla değil, para
kazanmayı amaçlayan bir ticari zihniyetle kurulduğu görülmektedir.
Yeni kurulan devlet üniversitelerimize de yeterince kaynak
ayrılmadığı ortadadır. Bu endişelerimizin
giderilmesine ihtiyaç vardır.
Değerli milletvekilleri, sizlere birkaç örnek vermek
istiyorum. 2008 yılında kurulan Ardahan Üniversitesi medyada tek
odalı üniversite olarak geniş yer bulmuştu, üniversitenin
rektörünün ve yardımcılarının eski Köy İşleri
binasında tek odada mesai doldurdukları basına
yansımıştı. Hatta, ilginç bir olay da
yaşanmıştı; sloganı Işığa
karışın. olan Ardahan Üniversitesi Rektörü, Gerekirse
çadırda üniversite kurarım. diyerek Kızılayın
Ardahan şubesine başvurmuş ama ilde bir tek Kızılay
çadırının dahi olmadığı ortaya
çıkmıştı.
Mardin Artuklu Üniversitesinin 2008 yılında 5
milyon Türk liralık bütçesi vardı. 5 milyon Türk lirası ise
sadece kırtasiye ve temizlik giderlerine gitmişti.
Şu anda üniversitelerimizin durumlarının
günden güne daha iyi olması, eğitimlerinin ve bütçelerinin,
kuruluş aşamasına göre tedricen artmış olması,
kuruluş aşamasında yaşanan kaynak ve zaman
kaybını yok etmemektedir. Bu nedenle, üniversitelerin yeterli kaynak
ayrılarak kurulması, kuruluş aşaması
açısından hayati önemdedir.
Ayrıca, yeni kurulan üniversiteler ciddi
öğretim üyesi sıkıntısı çekmektedir. Bizim önerimiz,
bunun giderilmesi için, Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı çerçevesinde
kadro miktarı artırılmalı, bir yükseköğretim
seferberliği başlatılarak, yüksek lisans ve doktoraya
başvuru koşullarını taşıyan tüm başvuran
gençlerimize kadro verilerek kabul edilmelidir. Bu,
yaşadığımız öğretim üyesi
sıkıntısını gidermede bir çözüm olabilir.
Değerli milletvekilleri, şimdi de, AKP
tarafından bütçenin hazırlanması ve uygulanması konusunda
bir örnek vermek istiyorum: ÖSYMnin sınavlarda
dağıtmış olduğu kırtasiye setiyle ilgili vermiş
olduğum soru önergeme eski Bakan tarafından verilen cevaba göre,
sınav seti maliyeti, bir kişi başına 1,14 Türk lirası.
Sınava başvuran toplam 1 milyon 904 bin 101 adaydan alınan
toplam sınav ücreti, KDV dahil, 46 milyon 193 bin 365 Türk
lirasıdır. Kırtasiye setinin maliyeti 2 milyon 170 bin 675 lira
14 kuruştur ve bu tutar, ÖSYM tarafından değil, sınava
giren adaylardan alınmıştır. Sadece kırtasiye seti
değil, bunun yanında, testlerin hazırlanması, soru
kitapçıklarının bastırılması, paketlenmesi,
nakliyesi, sınav uygulamalarına ilişkin her türlü organizasyon,
sınav görevli ücretleri, sınav sonuçlarının
değerlendirilmesi, adaylara duyurulmasına ilişkin harcamalar ile
genel yönetim giderlerine ilişkin cari harcamalar ve yatırım
harcamaları da sınava giren adaylardan alınmaktadır.
Ülkemiz iyi ki sosyal bir devlet. Öyle bir sosyal
devletiz ki, ekmek ve yaşam mücadelesi veren gençlerimizden para alıp
bütün giderleri onlara ödetiyoruz, ancak sınavla ilgili bir soru
sorduklarında devletin en soğuk yüzünü gösteriyoruz. Teşekkür
ederiz Adalet ve Kalkınma Partisine, ileri demokrasi
anlayışından sonra, işte size ileri sosyal devlet
uygulaması.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
eğitime ilişkin temel göstergelerin birçoğunda Türkiye, OECD ve
AB ülkeleriyle karşılaştırıldığında ya
en kötü durumda ya da en kötülerden birisidir. OECD Bir Bakışta
Eğitim 2012 Raporuna göre, Türkiye, 2010 itibarıyla üniversite
eğitimine ulaşan kişilerin nüfusa oranı açısından
sondan üçüncüdür. Korede nüfusun yüzde 67si, Japonya ve Kanadada yüzde 59u,
üniversite sayısında son yirmi yıla sığdırdığımız
sayısal artışa rağmen Türkiyede ise gençlerimizin ancak
yüzde 20si üniversiteye gitmektedir. Yine aynı rapora göre, OECD ülkeleri
ortalaması alındığında, gençlerin yüzde 39unun
gelecekte dört yıllık üniversite eğitimini tamamlaması
bekleniyor. Türkiyede bu oran yüzde 25. Yüksek eğitimlerin nüfusa oranla
kıyaslamasında OECD ortalaması yüzde 31 olarak belirlenirken,
Türkiye, yüzde 13lük oran ile sıralamada ortanın altında yer
alıyor.
Üniversite sayılarını artırmak
başarı hanesine yazılabilir ancak asıl başarı,
sayıyı artırırken kaliteyi de artırmakla
yakalanabilir. Türkiyede son on yılda seksenin üzerinde yeni üniversite
açıldı. Asıl sorun, 2023 hedefine
odaklandığını söyleyen iktidarın, bunu
gerçekleştirebilme kapasitesiyle ilgilidir. Yükseköğretime
ayırdığınız bu bütçe ile bunu yapabilmeniz olası
değildir.
Yükseköğretimde yatay büyüme göz
kamaştırıcıdır. Bu hızla elli üniversite daha
açılabilir ancak derinlik ve üniversitelerin araştırma
fonksiyonunda ciddi zafiyetler bulunmaktadır. Üniversiteler kurulurken
tematik olmak yerine en kolayı tercih edilmekte, sonuçta her ilde bir
yükseköğretim kurumu olmakta ama gerçek anlamda üniversite
olmamaktadır.
Üniversitelerin şu andaki durumlarıyla ilgili
genel tespitlerimizi sıralayacak olur isek, üniversiteler bütçe sistemi
değişiyor ama bürokratik yönetim devam ediyor. Maddi kaynakları
sınırlı ama mali özerklikten söz ediliyor. Üniversiteler yirmi
yıldır en önemli kaynağını personel için
harcıyor. Üniversite bütçelerinin yüzde 60ı personel gideri. Ancak
yüzde 20si yatırım, bina, makine ve tesisata gidiyor. Bunların
çoğu da derslik ve ofis gideri yani üniversitelerin bütçesinde
araştırmaya para ancak bir kırıntı kadar. AR-GE,
üniversitenin kendi AR-GEsi, bilimsel araştırma projeleri, kaynağı
döner sermayeye bağlanmış, döner sermaye artarsa BAP projeleri
artacak.
Geçen seneye kadar döner sermayeler dışında üniversite
gelirlerinin yüzde 93ü hazine yardımı. Öğrenci
harçlarından sadece ve sadece yüzde 7 geliri vardı. Şimdi
harçlar da kaldırıldı, geliri de o anlamda
sınırlandı. Harçların kaldırılması çok
doğru bir karardır, ancak üniversiteyi gelirsiz, sadece hazineden
aktarılacak kaynaklara bağımlı hâle getirmek
yanlıştır. Ön lisans, lisans, yüksek lisans, doktora
öğrencileri için hazine, öğrenci sayısı başına
üniversitelere ayrı bir bütçe aktarabilir, bu da yalnızca
üniversitelerin AR-GE faaliyetlerinde kullanılabilinir.
Mali yönetmeliklerde üniversitelere manevra kabiliyeti verecek kadar
bile bir gelir alanı sağlanmamış durumdadır. Mali
özerklik hepten yok edilmiştir. Üniversiteler, sütçülük, yoğurtçuluk,
2 dana alalım, bakalım, Kurbanda satalım, gelir elde edelim.
derdine düşmüştür. Yükseköğretim bütçesi son on yıldır
merkezî bütçenin yüzde 3,5i düzeyinde ama millî gelir içindeki payı yüzde
1in altına inmiştir.
2023 hedefleriniz içinde 500 milyar dolar ihracat var. Mümkün mü bu? Bu
kafayla mümkün değil. Söylediklerinizi hangi bilgi düzeyiyle, hangi
araştırma potansiyeliyle yapacaksınız? Yalnızca göz
boyamayı biliyorsunuz. 1 trilyon liralık millî geliri 1 trilyon dolar
düzeyine çıkarmak için üniversitelerin gücünden yararlanmanız gerek,
2023 yılında bu hedefi ihracatla birlikte 1,5 trilyon dolarlık
üretim olarak görmek gerek. Bunu üretecek bilgi düzeyine sahip değilsek
ithal edeceğiz, bilgiyi ithal edeceğiz. Bu da cari açık,
fakirlik, başka ülkelerin pazarı olmak demek yani sömürge olmak
demek.
Üniversite sayısı artıyor ama yükseköğretim ve
üniversiteler bütçesinin millî gelir içindeki payı azalıyor.
Konuştuğumuz rakam yüzde 1 bile değil. Rekabet ettiğimiz
ülkelerin sadece AR-GE rakamlarının millî gelire oranına
baktığımızda yüzde 3 gibi bir rakamı görmek mümkün.
Bütçeden yüzde 0,97; yüzde 1 bile olmayan bir pay ile nasıl rekabet
edeceğiz değerli arkadaşlar? Üniversite bütçelerinin ortalama
yüzde 60ı personel giderleri. Toplam yükseköğretim bütçe
büyüklüğü 15 milyar. Bunun yaklaşık 10 milyar Türk lirası
personel gideri; 3 milyar, mal ve hizmet alımları, sosyal harcamalar
ya da vesaire sayıldıktan sonra kalanı AR-GE. AR-GEye
ayırdığınız pay, üniversite bütçesi içerisinde bir
kırıntıdır değerli arkadaşlar.
Üniversiteler, sadece ders anlatan ve artan
yükseköğretim talebini karşılamaya çalışan, yoğun
öğrenci yılmasına cevap vermeye çalışan kurumlar
hâline gelmiştir. AR-GE, yasadaki temel fonksiyonlarından biri
olmanın dışında kalmıştır.
Dolayısıyla, ülkemiz, AKPnin politikalarıyla, Doğulu gibi
üretip Batılı gibi tüketmeye devam edecektir.
Yoksullaştırılan bir büyüme, kredi, borç ve ithalat -cari
açık destekli- ve tüketim iştahı sürmektedir. İnsanlar
tüketmek istemektedir, bu normaldir ama kredilerin hâlâ önemli bir
kısmı tüketime yönelik bireysel kredilerdir.
Türkiyede
Türkiyede bütçeden yükseköğretime ayrılan pay
ve millî gelire oranına baktığımız zaman, 2003te
yüzde 0,94; 2013te yüzde 0,97dir. Görüldüğü gibi, AKPnin
Yükseköğretim bütçesini şöyle artırdım, böyle
arttırdım. lafları kocaman bir balondur. Üniversite bütçesinin
millî gelire oranı yüzde 0,94ten ancak yüzde 0,97ye
çıkabilmiştir. AR-GE ve inovasyon olmadan üniversitede kaliteyi,
üretiminizin ve ihracatınızın yüksek teknoloji
olmasını sağlayamazsınız; üniversitelerin bütçedeki
payını artırmadan da AR-GE ve inovasyon yapamazsınız.
AR-GE ve inavosyon için de -altını çizerek belirtiyorum- sanat ve
kültür eğitimi yetkin almış, hayal gücü olan ve hayatı
sorgulayan bir gençliğe ihtiyacınız var. Demek ki ne imiş?
Biat eden gençlikle AR-GE ve inovasyonda yeterli bir yol katetmeniz mümkün
değil. Yavaş yavaş, bazı gerçeklerle yüzleşince Gazi
Mustafa Kemal Atatürkü ve onun yaptıklarını daha iyi
anlayacaksınız.
Dinlediğiniz için teşekkür eder, saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Baydar.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan.
Buyurunuz Sayın Tan. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Diyarbakırda kurulması
planlanan Selahaddin Eyyubi Üniversitesinin kuruluşuyla ilgili söz
almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlar, en sonda
söyleyeceğimiz lafı başta söyleyelim. Bir Diyarbakır
Milletvekili olarak şehrimizde bir vakıf üniversitesinin
kurulması tabii ki bizim memnuniyetimizi celbeden ve
destekleyeceğimiz bir husustur ancak bu desteğimizin yanında,
eksikliklerin, yanlışlıkların, yapılması
gerekenlerin de altını çizmezsek yine bu desteğimiz eksik
kalır kanaatindeyiz.
Değerli arkadaşlar, öncelikle
Diyarbakırdaki üniversite serencamından başlamak istiyorum.
Lafı çok fazla uzatmadan, çok çarpıcı bir iki rakamla sizlere meramımı
izah etmek istiyorum. Diyarbakır Dicle Üniversitesi ilk olarak 1969
senesinde, tıp fakültesinin henüz yeterli imkânlar ve yer temin
edilememesinden dolayı Ankarada öğrenime başlamasıyla yola
çıktı. 1974 senesinde resmî olarak kuruluşu tamamlandı, tıp
fakültesi de yine Diyarbakırda öğrenime başladı ve o
tarihten bu tarihe otuz dokuz yıl, yaklaşık kırk yıl
geçti. Türkiyede Dicle Üniversitesi kurulduktan çok sonraları birçok
üniversite kuruldu ve şu an, Türkiye'nin 81 ilinde üniversite var. Dicle
Üniversitesinin daha üç yıl öncesine kadar öğrenci sayısı
12.700dü, bu yıl bütün uğraşmalara, tartışmalara,
konuşmalara ve eleştirmelere rağmen ancak 24 bine
çıkabilmiştir. Peki, ne demek bu rakam? Yani, 24 bin rakamı az
mı diye soracak olursanız, evet değerli arkadaşlar, Konya
Selçuk Üniversitesinin 90 bin öğrencisi var, Eskişehirdeki
üniversitelerin 100 bin öğrencisi var; 90 bin ve 100 bin! Yine,
Diyarbakırla mukayese edecek olursak, Erzurum Atatürk Üniversitesinden
tutun Isparta Süleyman Demirel Üniversitesine kadar bütün rakamları
inceleyin, Diyarbakır Dicle Üniversitesinin ne kadar ihmal
edildiğini, ihmalin de ötesinde kasıtlı ve bilinçli bir
şekilde engellendiğini göreceksiniz.
Yine, Diyarbakıra seyahat etmiş olanlar ve
Dicle Üniversitesinin kampüsünü görmüş olanlar çok iyi bilirler, bugün
Diyarbakır Dicle Üniversitesinin kampüs alanı Türkiye'nin en
muhteşem kampüs alanlarından biridir. 26 bin dönüm arazi üzerine
kurulmuştur, altından Dicle Nehri geçmektedir, Dicle Nehri
sınırdır. Dicle Nehrinin bütün doğu kesimi, işte
biraz evvel de bahsettiğim gibi, 26 bin dönümlük çok geniş bir arazi
Dicle Üniversitesinindir. Bu kadar geniş imkânlar, bu kadar nefis
coğrafi konumuna rağmen, maalesef bu üniversite bir devlet politikası,
siyaseti olarak bilinçli bir şekilde taammüden tasarlanarak geri
bırakılmıştır ve sürekli olarak derin
yapıların, kontrgerilladan Ergenekona kadar, JİTEMden
farklı istihbarat kuruluşlarına kadar, devletin, bu en derin
unsurlarının gözetim ve kontrolünde olmuştur. Bunun aksini iddia
edenler varsa, bu böyle değildir diyenler varsa, yine Meclisin huzurunda
bu arkadaşlarla deliller ve belgelerle konuşma imkânına sahibiz,
buna her an hazırız.
Değerli arkadaşlar, Dicle Üniversitesinin
bugünkü konumu da değişmemiştir. Şimdi Niye Selahaddin
Eyyubi Üniversitesini konuşurken Dicleye gittik ve Dicleden
başlıyoruz? diyebilirsiniz. Diyarbakıra devletin
bakış açısı nedir? Diyarbakırda eğitim ve
öğrenim ne durumdadır? Diyarbakırdaki yükseköğrenim
perspektifi nedir? Bunları sizlere arz ediyorum. Ondan sonra da, bu
tespitlerden sonra, yine Selahaddin Eyyubi Üniversitesi ile ilgili
değerlendirmelerime geleceğim. Çünkü Selahaddin Eyyubi Üniversitesi
de bu değerlendirmelerin dışında ve bugüne kadar
yaşanılan hadiselerin, öykülerin dışında bir
geleceğe sahip değildir.
Değerli arkadaşlar, bugünkü yapısı
itibarıyla da yine, Diyarbakır Dicle Üniversitesi âdeta şehre
küstü. Bugün şehre küs tabirinden neyi kastediyorum? Şunu
kastediyorum: Bugün, bölgenin siyasi, sosyal, kültürel, teknik, zirai birçok
sorunu vardır ve üniversiteler kuruluşları itibarıyla da
sadece bilimin veya tekniğin bir kesimiyle ilgilenmezler. Bugün Dicle
Üniversitesinde de İlahiyat Fakültesinden Eczacılık Fakültesine,
Mimarlıktan Tıp Fakültesine, Ziraat Fakültesinden Veterinerlik
Fakültesine kadar bölümler var. Yani demek ki Dicle Üniversitesi bu
konuların tamamıyla ilgileniyor. Peki, fiilî olarak
yaptığı ne? Birinci olarak, şehrin sosyal ve siyasi
dokusuyla ilgili hiçbir ciddi çalışması yok. Bunu sadece Kürt
meselesi bağlamında da söylemiyorum. Yani çıkıp ilgililer
izah etsinler, sosyolojik alan çalışması olarak o bölgenin
kültürel, etno-kültürel, dinsel, mezhebî, inançsal yaşantı biçimi
olarak ne gibi çalışmalar yaptılar, ortaya koysunlar. Bu konuda şehre
küstür; şehrin siyasi yönelimine, dinamiklerine kapalıdır; bu
konuda hiçbir ciddi yayını bulunmamaktadır. Zaten ciddi bir
yayını olsaydı, bugün, dünyada bir ödül alır, derece
alır, bir klasmana girer ve dünyanın bu konuda ciddi
çalışmalar yapmış üniversiteleriyle
karşılıklı olarak muhatap olabilir, iş birliğine
girebilirdi.
Efendim, siyaseti bir yana bırakalım. diyen
bazı arkadaşlar olabilir. Bırakalım, yani tırnak
içinde bırakalım, gelelim teknik konulara, zirai konulara.
Bugün, Diyarbakırın 8,5 milyon dönüm arazisi
var ve bunun 4,5 milyon dönümü önümüzdeki beş ila on yıl içerisinde
sulanabilir duruma gelecek.
Peki, üniversitenin bu konuyla ilgili -mesela bir
İsrail, Fransa, Amerika, örnek verelim, dünyanın en
gelişmiş gen teknolojisinden, ilminden tutun tohum üretimine kadar
çalışmaları var- Dicle Üniversitesinin bölgenin bu tarımsal
yapısıyla ilgili bir hazırlığı var mı? Varsa
nerede? Yani üç beş tane çalakalem yazılmış broşürün
ötesinde, yine biraz evvel isimlerini verdiğim, dünyada bu sahada en
gelişmiş ülkeler olan İsrail, Fransa, Amerika, Almanya,
Hollandayla ilgili bir çalışması ve bölgeyle alakalı bir gelecek
perspektifi var mı?
Kentsel dönüşüm bugün Diyarbakırda
yapılıyor, TOKİ ile Büyükşehir Belediyesi arasında, Vilayet
arasında anlaşmalar var, büyük projeler hazırlanıyor.
Diyarbakır Mimarlık Fakültesinin bu konuyla ilgili bir
çalışması var mı?
Aynı şekilde Dicle Vadisi bugün
Diyarbakırın yüzlerce yıllık rüyasıdır, Hükûmet
Programına da girmiştir, ancak maalesef bugüne kadar ciddi bir
çalışma yapılmamıştır, bununla ilgili bir projesi
var mı?
Biraz daha ilerletelim işi, Diyarbakırdaki
uyuşturucu kullanımının yaygınlaşması, sokak
çocukları, eğitimsiz genç nüfusla ilgili -yine
çalışmayı bir yana bıraktık- bilimsel hazırlık
anlamında bir tasarısı ve projesi var mı?
Bunları daha da artırabiliriz değerli
arkadaşlar. Ve yine, aynı şekilde muazzam bir tarımsal
potansiyeli var, hayvancılık potansiyeli var. Bununla ilgili
tarımsal sanayi hazırlıkları, öngörüleri, perspektifi var
mı?
Ee, peki, bir üniversite tohumla ilgilenmez, genle
ilgilenmez, araziyle ilgilenmez, kentsel dönüşümle ilgilenmez,
uyuşturucu kullanımıyla ilgilenmez, Dicle Vadisiyle ilgilenmez,
Kürt sorunuyla ilgilenmez, sanki Patagonya Üniversitesiymiş gibi hiçbir
konuya ilgi duymaz, dinî konularla ilgili çalışma yapmaz
Bugün,
Ben-i İsrailin, Hazret-i Yakupun 12 oğlundan 11i Mezopotamya
doğumlu. Yahudiliğin en önemli merkezlerinden birisi, Hıristiyanlığın
ilk olarak devlet hâline geldiği bölge, Müslümanlığın
Hazret-i Ömer zamanında geldiği bir bölge. Eğer bunlarla ilgili
ciddi çalışmalar yapmazsa -dinî, mezhebî, itikadi, fikrî, ilahiyat
fakültesinden sosyoloji fakültesine kadar- o zaman ne yapar, ne ile
meşguldür? Bu soruları sormak aklı başında herkesin
üzerine farzdır, bir Diyarbekir Milletvekili olarak bizim üzerimize
birkaç sefer daha farzdır. Şehrin dinamiklerine küs dediğim
hadise budur.
Yine aynı şekilde, değerli
arkadaşlar, bugün bir cemaatler koalisyonu olarak idare edilmeye
çalışılan üniversite, bölgedeki bütün bu altüst oluş,
hercümerç ve yeniden yapılanmanın âdeta
dışındadır. Yani devlet ve Ankaradaki derin akıl
-kimse, kimlerse- bazı mevzuları Bingöl Üniversitesine,
bazılarını Tunceli Üniversitesine havale etmiştir.
Özellikle, işte bir şey uydurdular: Yaşayan diller enstitüsü.
Ben, öldürülemeyen diller deseydiler, Yüz sefer kurşun
sıktık, öldürmek istedik, bitmedi, ölmedi. deseler daha doğru
olurdu diyorum. Bunları Bingöle, Tunceliye baypas etmiştir. Mardin
Artuklu Üniversitesinin yapmak istediği bütün olumlu
çalışmaların önü kesilmektedir ama bütün bu olayların
merkezi Diyarbakırda yaprak kıpırdamamaktadır yani
ısrarla bu konuların orada tartışılması
engellenmektedir. Yine, aynı şekilde devlet, Diyarbakırda 90
bin, 100 bin kişilik yani Konyada olduğu gibi, Eskişehirde
olduğu gibi bir üniversite kitlesini maalesef kendi siyasetine tehlike
olarak görmektedir. 100 bin öğrencilik bir Diyarbakır Dicle
Üniversitesi düşünün. Bu, her açıdan Orta Doğunun bilim ve
kültür merkezi olacaktır. Belki Suriyeden, Iraktan da öğrenci
alacaktır, alması gerekmektedir. Önümüzdeki yeni Orta Doğuyla
ilgili bütün gelişmelerin -siyasi, kültürel, ekonomik, politik,
sosyolojik, tarihî, felsefi- merkezi olması gerekmektedir.
Şimdi, böyle bir Diyarbakırda Selahaddin
Eyyubi Üniversitesi kuruluyor ve tabii ki Selahaddin Eyyubi, İslam
tarihinin, İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Âkifin
tanımlaması ile Şarkın en sevgili sultanıdır.
Şarkın En Sevgili Sultânı Selâhaddîni diye başlayan
mısraları vardır Mehmet Âkif Ersoyun ama Sayın
Başbakan, senelerdir bir kardeşlik edebiyatıdır
tutturmuş gidiyor. 103 tane devlet üniversitesi, 65 tane vakıf
üniversitesi, 17 tane vakıf meslek yüksekokulu ve 13 tane, YÖKün
sitesinde bulunan diğer yükseköğrenim kurumlarının hiçbirisinin
adı bugüne kadar Selahaddin Eyyubi değildir, bu ne biçim
kardeşlikse, hiçbirisi değildir. Osman Gaziden, Osman Gazinin
babası Ertuğrul Gaziden, Yıldırım Beyazıttan,
Fatih Sultan Mehmetten -Selçuklu Üniversitesinden- Alpaslana kadar bütün
isimler verilmiştir ama Selahaddin Eyyubinin adını bir
üniversiteye vermek de yine Diyarbakırlı bir vakfın aklına
gelebilmiştir, bunu da dikkatlerinize sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, son olarak da
Diyarbakırdaki bu vakıf çalışmasıyla ilgili bazı
görüşlerimi sizlere arz etmek istiyorum. Bu vakfın kuruluşu
oldukça eskiye gidiyor, yani yaklaşık yirmi yıl önce
kurulmuş bir vakıf. Bu vakfın daha önce de Diyarbakırda
bazı teşebbüsleri var. Şimdi, arkadaşlar
darılmasınlar, alınmasınlar ama bunları
konuşmazsak açık ve seçik bir şekilde, yine bir yere
varamayız. Bu arkadaşlar, Diyarbakır Belediyesine ait, şu
an Diyarbakırda Dedeman Otelinin yanında bulunan 11 bin metrekarelik
bir arsayı, o zaman Biz buraya hastane yapacağız ve halka
hizmet edeceğiz bir vakıf olarak, bir kazanç kapısı olarak
değil bir hizmet kapısı olarak hizmet edeceğiz. diye çok
sembolik bir fiyatla aldılar. Şimdi, sembolik fiyattan kastım
ne? Düşününüz, inşaat ruhsatı 13 milyar tutuyordu o tarihte,
alma bedeli 11 milyar yani ruhsat bedelinin daha altında bir fiyatla bugün
o arsanın Diyarbakırdaki alım satım bedeli 15 milyon TL
civarında, bugünkü bedel bu. Ve bu arsa senelerce, alındıktan
sonra yani alınma da değil, bir nevi tahsis edildikten sonra çok
sembolik bir fiyatla -bu fiyatlar ve bu değerler hepsi de arşivde
kayıtlıdır, bellidir ne kadar- birkaç misli değer
kazanmıştır yıllar içerisinde. O hastane yapılmadan,
bugün bir iş merkezine satılmıştır ve bugün o
bahsedilen arsanın üzerinde üç tane büyük plaza yer almaktadır. Henüz
açılışı da bitmemiştir, bitmek üzeredir, inşaat
hâlindedir. İnşaatı yapanların bir suçu, günahı yok, paralarını
vermişlerdir, almışlardır. Ama bu işin hikâyesi ne
olmuştur? Bu, parantez içinde kalmıştır. Bunu da
dikkatlerinize arz ediyorum.
Şunu söylemek istiyorum: Evet, biz olumlu olan her
şeyin destekçisiyiz. Memleketimize bir çivi çakanın
hizmetkârıyız. Selahaddin Eyyubi Üniversitesinin
kurulmasını da destekliyoruz, müspet oy vereceğiz ama
yapılan bütün yanlışlıkları, eksiklikleri,
suistimalleri de burada önünüze koymak durumundayız. O arsanın
hesabı bugüne kadar verilmemiştir. Arsa Diyarbakırda, plaza
Diyarbakırda, alım satım tarihi belli, alım satım
bedeli belli ve bugünkü satış değeri, nasıl satıldığı,
kime satıldığı belli. Bu konuda eğer bir
eksikliğimiz, bir fazlalığımız varsa -sayın
bakanlar da burada- lütfen, Diyarbakırdan talep etsinler, bu
evrakların hepsini önlerine koysunlar dosya üzerinde.
Değerli arkadaşlar, bir diğer
sıkıntılı nokta da Yerel Diller Enstitüsüyle ilgili birçok
polemik yapıldı. Bunu bir sefer, biz bölgede yaşayan Kürtler
olarak, Türkiyede yaşayan Kürtler olarak kendimize bir hakaret, bir
aşağılama olarak görüyoruz. Ne demek yerel dil? Yani bir
aşiret dili midir, bir kabile dili midir, bir lehçe midir? Bu da maalesef
Türkiyenin geldiği demokrasi seviyesinin tespitidir yani daha hâlâ kendi
kendine birçok mevzuyu doğru düzgün ifade edemeyecek, işte,
mırın kırın, yerel diller diyecek, yaşayan diller
diyecek, öldürülemeyen diller diyecek vesaire vesaire. Meselinin
adını bile doğru düzgün koyamayacak bir noktada ise Türkiye,
işte, demokrasi seviyesi de hepinizin gözleri önündedir.
Değerli arkadaşlar, bölgede, dediğim gibi,
bu ciddi mevzularla ilgili hem Türkiye'nin sorunlarının çözülmesine
bilimsel katkı sunma anlamında hem de Orta Doğudaki bütün bu
yeni gelişmeleri kavrayabilme ve anlayabilme anlamında
Diyarbakırın ciddi bir bilim merkezi olma mecburiyeti vardır.
Onun için Hristiyanlıkla ilgili, Süryanilikle ilgili, Yahudilikle,
Ezidilikle, Müslümanlıkla ve bin küsur yıllık Şafii
hukukunun İslam medreselerinin merkezi olması hasebiyle de
İslami ilimlerde de Diyarbakırın ve Diyarbakırda
kurulacak üniversitelerin ciddi çalışmalar yapma mecburiyeti
vardır. Çünkü, bugünkü Orta Doğunun ve bugünkü Türkiye'nin genetik
kodları o bölgededir. Yani inanç olarak da, etnik olarak da, sosyolojik
olarak da, hatta hatta Yukarı Mezopotamyanın ekonomik kapasitesi
olarak da, Dicle ve Fıratın suladığı toprakların
bereketi ve medeniyeti olarak da böyle bir merkez olma durumu vardır.
Yeni kurulacak üniversitelerin de bu hassasiyette
çalışmaları, bütün bu meselelerin doğru
anlaşılmasına büyük katkılar sunacaktır. Bugün Mardin
Artuklu Üniversitesinin uyguladığı, elinden geldiği kadar
doğru düzgün yapmaya çalıştığı birçok
çalışma da maalesef yine baltalanmaktadır. Bingöl Üniversitesi,
Tunceli Üniversitesinde aslı astarı olmayan, bilimsel kökü ve
değeri olmayan birçok şey bilim adına verilirken, Mardin Artuklu
Üniversitesi Neden önüne konulan listelere göre hareket etmiyor, neden cemaatler
ittifakına girmiyor, neden resmî ideolojinin doğrultusunda gitmiyor?
diye üvey evlat muamelesi görmektedir. İşte Diyarbakır Dicle
Üniversitesinin de, yeni kurulacak olan Selahaddin Eyyubi Üniversitesinin de
bütün bu yanlış uygulamalardan uzak, doğru düzgün bir
değerlendirme ile karşılaşması ve
sorunlarını çözmesi en büyük dileğimizdir.
Bu dilek ve temennilerle, yeni kurulacak Selahaddin
Eyyubi Üniversitesine her türlü mülahazatlarımızı parantez içine
alarak hayırlı uğurlu olsun diyoruz, başarılar
diliyoruz. Doğru olan her şeyin destekçisi, eksik ve yanlış
olanın takipçisiyiz.
Saygılar sunarım. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tan.
Şahsı adına Diyarbakır Milletvekili
Cuma İçten.
Buyurunuz Sayın İçten. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 329 sıra sayılı Kanun
Tasarısı hakkında partim adına söz almış
bulunmaktayım.
Kimi şahıslar vardır, hep hayırla yâd
edilir; kimi yâd edilen şahıslar vardır, hem hayırla yâd
edilir ve hem de kahraman olarak anılırlar. Kimi şahsiyetler
vardır, tarihte sadece kahraman olarak kalır; kimi kahramanlar
vardır, ırkları ve milletleri birleştirir, tarihte
başköşede yer alır. İşte, onlardan biridir büyük
İslam komutanı Selahaddin Eyyubi. Adaletiyle tüm dünyaya nam salmış
Selahaddin Eyyubi, İslam coğrafyasının, Türk, Kürt, Arap,
Hint ayırt etmeksizin, herkesin bildiği, tanıdığı
ve sevdiği bir şahsiyettir. O büyük komutanın, büyük liderin
Kudüsün fethini gerçekleştirerek bizlere, tüm dünya Müslümanlarına miras
bıraktığı emaneti Kudüse torunları olarak bizim sahip
çıkacağımızı bu vesileyle hatırlatmak isterim.
Kudüsün dün de sahibiydik, bugün de sahibiyiz. Fetih
sonrasında dünya halklarına barışı, sevgiyi ve
kardeşliği öğreten İslam ordularının
komutanı, dinimizde de olduğu gibi, tüm dinlere, tüm dillere ve tüm
renklere özgürlük getirmiş ve yüzyıllarca
farklılıkların kendilerini ifade ettiği yaşamı
bugünlere taşımıştır.
Kudüs bugün boynu bükük ve yine bir fethe ihtiyaç
duyuyor. Kudüs boynu bükük ve yine Selahaddin Eyyubileri bekliyor. Artık
fetihler silahla değil, bilim, ilim, sanat ve zekâyla yapılıyor.
Şimdi, bir kez daha dünya coğrafyasına
Selahaddin Eyyubi gibi bakmak zamanı. Şimdi, dünya bir kez daha
Selahaddinleri bekliyor. Bu coğrafyadan çıkacak Selahaddinler fetihler yaparak özgürlüğü, huzuru ve
barışı getirecek. Bu Selahaddinler bu topraklardan, bu
üniversitelerden çıkacak ve dedelerinin mirasına sahip çıkarak
tüm dünyada barışı sağlayacaklardır, buna çok ama çok
ihtiyacımız var. Tüm dünyanın saygı ve sevgi duyduğu
Selahaddin Eyyubinin, Diyarbakırımız için başka bir
anlamı vardır, şehirde nereye giderseniz gidin mutlaka o
değerli şahsiyetin adına bir mahalle ismi bulursunuz. O
nedenledir ki Diyarbakıra müjdeler olsun o büyük komutan adına bir
üniversite, Selahaddin Eyyubi Üniversitesi açılıyor.
Kalkınmanın, toplumun refah düzeyini
artırmak için ekonomi, bilim, sanat, teknoloji ve demokrasi gibi birçok
alanda gelişmek anlamını taşıdığı
herkesin malumu. Kalkınma sadece maddi olarak büyüme değildir,
kalkınmayı başlatan ve hızlandıran birçok faktör
içinde eğitim yer alıyor. Her işin başında eğitim
vardır. Bir şehri kalkındıran ön önemli etkenlerden biri de
iyi işleyen, iyi öğrenciler yetiştiren bir üniversitedir.
Üniversitelerin, şehirlerin kalkınmasında birçok yönden
katkıları vardır. Mesela, şehir dışından
gelmiş bir üniversite öğrencisinin en az bin lira
harcadığını varsayarsak, 60 bin öğrencinin her birinin
aylık bin lira harcaması 60 milyon liralık bir
katkının şehre kazandırılması demektir. Sadece
öğrencilerin değil, dışarıdan gelen öğretim
üyelerini de buna eklersek ekonominin bir anda değişeceğini
sizler düşünün.
Dün, seçmenlerimize söz verdik peygamberler ve sahabeler
şehri Diyarbekiri eğitim üssü hâline getireceğiz diye. Bugün,
her alanda olduğu gibi bu sözümüzü de yerine getirmenin mutluluğunu
bir kez daha yaşıyoruz. İlk üniversitemiz olan Dicle
Üniversitesinden sonra Selahaddin Eyyubi Üniversitesini açıyoruz.
Sırada TOBB ETÜ üniversitesi var ve 3 fakültesiyle Diyarbakırda
açılması için yer tahsisi yaptık, onun için de her şey
hazır.
Ayrıca, bir başka özel üniversitenin
açılması için yer tahsisi işlemlerine başladık.
İnşallah, Diyarbakırımız 4üncü üniversitesine de
kavuşacaktır ve yine inşallah, Meclisimiz bunun da
desteğini sağlayacaktır.
Kaba bir hesapla, önümüzdeki üç yıl içerisinde,
nüfusla orantısını yaptığınız zaman 60 bin
öğrenci ilimize gelecektir. Biz, AK PARTİ Hükûmeti olarak laf
değil iş üretiyoruz. Biz, AK PARTİ olarak yeni bir medeniyet
inşa ediyoruz. Eğitimin ne denli önemli olduğunu bildiğimiz
için de en büyük yatırımı eğitime yapıyoruz.
Açılacak bu üniversite, birliğimizi, beraberliğimizi daha da
pekiştirecektir. Selahaddin Eyyubi Üniversitesi, Dicle Üniversitesinden
sonra Diyarbakırda açılacak ilk üniversite olma özelliğini
taşımaktadır. İlk etapta, iktisadi ve idari bilimler,
mimarlık fakültesi, ilahiyat ve sağlık bilimleri fakülteleri, 1
meslek yüksekokulu ve 4 enstitü olacak eğitim yuvamızda,
öğrencilerimiz 2014 yılında eğitim görmeye
başlayacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bölgemizde maalesef otuz yıldır bir terör sorunu vardır.
İlimiz, 1 milyon 570 bin nüfusa sahip, genç nüfusa sahip ender illerden
biridir. Bu gençlerimizin toplumda nitelikli birer birey olmaları için
eğitim yuvalarının önemi büyüktür. Birileri üniversite okuyup
cahil kalırken, birileri yıllarca Kürtleri eşit görmediği
için üniversitelerde okumamaları gerektiğine inanmış ise,
birileri Kürtler eşit olmasın, okumasın, iş adamı
olmasın, doktor-avukat olmasın. diye yıllarca
ötekileştirme politikalarını geliştirmiş olsa bile,
Kürtler, kendini bu ülkenin asli vatandaşı, sahibi ve eşit haklara
sahip olarak görmektedir ve bu özgürlük mücadelesinde kendisini ötekileştirenlere
karşı okuyarak, üniversiteler açarak cevap vermektedir.
Yine birileri, 1926 yılında Kürtleri bu
vatanın evlatları olarak görmedi. Dersimde 1937 yılında
yaptıklarıyla Kürtler bizimle eşit değildir. dediler.
50li, 60lı, 70li, 80li, 90lı yıllarda da bu böyleydi.
Nereye kadar? AK PARTİ iktidarına kadar. Irk, dil, din
ayrımı yapmadan bu ülkeye hizmet ettik, etmeyi de sürdüreceğiz.
Hiç kimsenin kimseden üstünlüğü yoktur. Bakın Çanakkaleye, bakın
Dumlupınara, bakın Yemene, bakın Kıbrısa; Türk de,
Kürt de, Laz da, Çerkez de hepsi bu vatan uğruna şehit ya da gazi
olmuşlardır.
Bazı sözde vekiller profesör olmalarına
rağmen kendilerini üstün görebilir ancak Selahaddin Eyyubinin
torunlarına dil uzatması ya da aşağılaması kabul
edilir bir durum değildir. Herkes haddini bilecek; bu evrende yaşayan
herkes, herkesin eşit olduğunu bilecek. İşte, bu nedenle AK
PARTİ var. On yıllık iktidarımızda, eğitimden
sağlığa, ulaştırmadan hukuka kadar
yaptığımız reformları, hep bilimin o
aydınlatıcı, yol gösterici ışığını
rehber alarak gerçekleştirdik. Gençlerimizin, şeytani
düşünceleriyle beyinlerini yıkayanlarla hep mücadele ettik.
Bugün, ülkemizin her yöresinde, gençlerin önünde,
geçmişle kıyaslanmayacak kadar iyi imkânlar var. Biz bunları
yaparken, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman
Baydemir, BDPli belediye başkanları, meclis üyeleri, BDPli il genel
meclisi üyeleri ne yapıyor? Biz söyleyelim ne yaptıklarını:
Okullara ve üniversitelere karşı çıkıyorlar. Bakmayın
şimdi burada savunduklarına. İmar planlarında
değişiklik yapıp, okul alanlarını konut
alanlarına ve ticari alanlara çeviriyorlar; belediye ve il genel meclisinde
imar planlarını, yatırımlarımızı engelleyen
kararlar alıyorlar. Selahaddin Eyyubi Üniversitesinin
yapılmaması için gerek yerel dinamikleri tetikleyerek gerekse
belediye ve il genel meclisi üyelerini yönlendirerek bu engellemeyi
yaptılar, yapmaya da devam ediyorlar. Burada, herkesin huzurunda,
onları Diyarbakır halkına şikâyet ediyorum. Ama biz, tüm
engellemelere rağmen bu üniversiteyi açıyoruz, şükürler olsun.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Diyarbakır
ülkemizin genç nüfusunun en yoğun olduğu bölgedir. Buna karşın,
sunulan eğitim ve istihdam imkânlarının nitelik ve nicelik
bakımından yeterli bir bölge olduğu söylenilemez. Bölgedeki bu
yetersizlik, özellikle yükseköğrenim olanakları dikkate
alındığında daha da belirginleşmektedir. Selahaddin
Eyyubi Üniversitesi, sadece bölge gençleri için değil, Türkiye ve
yakın coğrafyanın gençleri için bir cazibe merkezi olmayı
amaçlamıştır. O nedenledir ki açılacak Selahaddin Eyyubi
Üniversitemizin, ilimize ve ülkemize hayırlı olmasını diler,
saygılarımı ve selamlarımı sunarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın İçten.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın hatip, bir üniversitenin kuruluşuyla
ilgili, yeri ve gereği yokken Diyarbakır Büyükşehir Belediye
Başkanımıza ve partimize Okullara ve üniversitelere
karşı çıkıyorlar. şeklinde suçlayıcı bir
beyanda bulundu. Buna cevap vermek istiyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, Belediye Başkanıyla ilgili
basın toplantısı da yapabilir ama burada yani herkes
BAŞKAN
BDPliler dedi efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) BDP dediyse tamam, onu söylediyse tamam ama Belediye
Başkanını savunmak
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Kaplan.
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
Diyarbakır Milletvekili Cuma İçtenin Barış ve Demokrasi
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Elitaş, biz ne yapacağımızı,
iyi biliriz, İç Tüzükü de en az sizin kadar iyi biliriz, onun için ortak
komisyondayız.
Ancak burada
-hayırlı olsun- bir üniversitenin kuruluşuna destek veriyoruz.
Arkadaşımız burada bunu açıklarken Diyarbakır
Milletvekili olarak Sayın Cuma İçten, hakikaten, talihsiz bir
konuşma yakışıksız bir konuşma
yaptınız, yersizdi.
Bakın, Dicle
Üniversitesi, üniversite gençliği en çok, en büyük dinamik olarak beraber
olduğumuz, partimizle olan
Ama nedense, Dicle Üniversitesinin
kadrolaşmasında, bilim özgürlüğünün ihlal edilmesinde ilk
tırpanı vuran sizlersiniz. Dicle Üniversitesi Rektörlüğüne
milletvekili adayı olan bir hanımı getirip koydunuz. Sonra,
sizin fikirleriniz ve görüşlerinizde olmayan bütün akademik
Profesör,
doçent, önemli insanlar, hepsini tasfiye ettiniz. Sizin bu siciliniz dururken
Okullara ve üniversitelere karşı çıkıyorlar
El insaf!
Biz hangi okul ve üniversiteye karşı çıktık parti olarak?
Buraya gelen her üniversiteye, kimin adına olursa olsun, her kurulan
üniversiteye, Türkiyede açılan her okula evet dedik. Hâl böyleyken,
güzel bir iş yapılacakken, hayırlı bir iş yâd
edilecekken illa çıkıp içinizdeki bir husumeti kusmanıza gerek
yok.
Osman Baydemirin elini
öpmen gerekir senin. Osman Baydemir bugün en başarılı
büyükşehir belediye başkanlarından birisidir. Büyükşehir
Belediyesi olarak bırakın okulları, üniversiteleri,
Türkiye'nin en güzel hayvan barınağını da en güzel
şekilde kurup Türkiye'ye, dünyaya örnek olan bir büyükşehir belediye
başkanıdır. Kusura bakmayın, siz insanları idare
edemiyorsunuz, doğru dürüst bir şey yaptığınız
yok, gelip burada cevap veremeyecek birini eleştiriyorsunuz. Bu
haksızlıktır, size izin vermeyiz; kendi kusurunuzu gidin,
çıkın, Diyarbakırda anlatın bakalım
anlatabiliyorsanız.
Saygılarımla.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurunuz Sayın İçten.
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, 69a göre söz istiyorum. Dicle Üniversitesi rektörünü bizim
atadığımızı iddia ediyor, net bir şekilde ifade
etti. Milletvekillerinin rektör atama yetkisi yok. Cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Sizin şahsınızı demedi
herhâlde.
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Hayır, bizi
dedi.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkanım, AK PARTİ milletvekili olan hanımefendi 3 tane
aday içinden gösterildi, az oy almasına rağmen atandı.
Atandıktan sonra üniversitedeki bütün birimleri, fakülteleri, hepsini,
karşıt görüştekileri dışladılar, harcadılar,
sürdüler. Ha, yalanı varsa Diyarbakırın bütün milletvekilleri
burada yani.
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, milletvekili rektör ataması yapamaz ama milletvekillerini rektör
atamakla suçladı.
BAŞKAN E, tabii atayamaz. Siz atadınız
diye herhâlde sizi kastetmedi ama
Buyurunuz, ne söyleyecekseniz
3.-
Diyarbakır Milletvekili Cuma İçtenin, Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplanın Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Sayın Kaplan,
çok kusura bakacağız, hiç kurusa bakma.
Osman Baydemir ancak çok güzel bir hayvan
barınağı yapar, hayvan barınağının
dışında da hiçbir şey yapamaz zaten ve en fazla kar
temizler, bir saat temizler, onu da basında yayımlar.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Vallahi, sizin o
diliniz var ya o diliniz
CUMA İÇTEN (Devamla) Diyarbakırı bugün
pislik götürüyor, Hazret-i Süleyman
Camisinin önünü pislik götürüyor bakın. Önce sokakları
temizleyeceksiniz, imar düzenlemelerini değiştirmeyeceksiniz, plan
tadilatlarını yapmayacaksınız.
HASİP KAPLAN (Şırnak) 2 dönemdir
belediye başkanı, 2 dönemdir, Diyarbakır halkı
bağrına basıyor, en büyük büyükşehir hizmetini verdi.
CUMA İÇTEN (Devamla) Kimlerin plan tadilatı
yaptığını, hangi yeşil alanların kimlere ait
olduğunu burada biz belgeyle ortaya koyarız, dolayısıyla
okulları yaptırmayan sizlersiniz. Biz, bakanlık olarak ödenek
yolluyoruz, il genel meclis üyeleriniz bu ödeneklerin ödenmesine müsaade
etmiyor. Okul yapılacak yerlerin tadilatları yapılıyor,
değiştiriliyor, müsaade etmiyorsunuz. Hiç kusura bakmayın, bu
üniversiteyi 3 sefer il genel meclis üyeleriniz reddetti. Hangi yüzle bunu savunuyorsunuz?
Yok böyle bir şey!
Çok teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
İçten.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkanım, sadece şunu söyleyeceğim: Bir büyükşehir
belediyesi, bir metropol, 1 milyondan fazla nüfusu olan bu şehirdeki bütün
medeniyetler, bütün dinler, bütün inançlar ve bütün mezhepler, cemevinden
kiliselere kadar bütününü yaşatmış.
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) - Camiler hariç, camiler hariç.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Camiler de dâhil, camiler
Valileriniz bütçemizi, il genel meclisinin bütçesini iki sene üst üste
onaylamamış Sayın Başkanım.
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Bir camiye 1 milyon TL
gösteremezsiniz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
HASİP KAPLAN (Şırnak) - İki yıl merkezî iktidar
bir vali atamış, atanmışlarınız hizmetin önüne
geçmiş. Aslında hayvanların da terbiyesinden, insanların da
terbiyesinden çok iyi anlarız biz. Onun için dikkatli
konuşacaksınız.
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Gidin, siz kilise yapın.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen Genel Kurulu bir
tartışma alanına çevirmeyiniz. Daha sonra gidip karşılıklı
müzakere edersiniz. Çok rica ederim
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Sayın Başkan
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkanım,
şimdi, bir üniversitenin kurulmasıyla ilgili bir konuşma
yapılıyor, her şeyi siyasete döktüler. Yani, bir üniversite
kuruyoruz burada.
Şimdi, şöyle siyaset: Yani, bir üniversite kuruluyor,
üniversitenin adından tutun üniversitelerin nasıl yönetildiğine kadar
tamamen iş çığırından çıktı, farklı bir
konuma getirildi. Yok Selahaddin Eyyubi Kürtmüş, yok bilmem neymiş.
Ne olursa olsun. Oraya bir isim konmuş.
BAŞKAN E, tamam. Sayın Milletvekili
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Kaldı ki Salâhaddin Eyyubînin kardeşlerinin
isimlerine bakarsanız Böri, Tuğtekin, Turanşah. Koysunlar o ismi
o zaman herkes, Kürtüm diyenler de koysunlar.
BAŞKAN Sayın Halaçoğlu, lütfen
Lütfen, çok rica
ederim
Görüşlerinizi daha sonra kürsüye
çıktığınız zaman ifade edersiniz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Hocamızın isyanını makul
görün.
ALTAN TAN (Diyarbakır) Başbakan belediye reisliğine
aday olsun, iyi hizmet etsin Diyabakırda. Teklifimiz o. Eski belediyeci
zaten. Aday yapın kazansın.
BAŞKAN - Sayın Özgündüz, sizin talebinizi bilahare yerine
getireceğim. Yerinizden lütfen...
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/642) (S.
Sayısı: 329) (Devam)
BAŞKAN - Şahsı adına Diyarbakır Milletvekili
Mehmet Galip Ensarioğlu
Buyurunuz Sayın Ensarioğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET GALİP ENSARİOĞLU (Diyarbakır) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 329 sıra sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
ilgili söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, ülkemizde, 103 tane devlet üniversitesi, 65 tane
vakıf üniversitesi, 7 tane vakıf meslek yüksekokulu, 13 diğer
yükseköğretim kurumu bulunmaktadır. Güneydoğuda ise sadece 2
tane vakıf üniversitesi vardır; Gaziantepte Zirve ve Hasan Kalyoncu
Üniversiteleri.
Uluslararası rekabete katılmak ve geçmişte kaybedilen
yılları telafi etmek için çok sayıda üniversiteye ihtiyaç
vardır. Bu nedenle vakıf ve özel üniversitelerin teşvik edilmesi
geç kalmış bir gerekliliktir.
Üniversiteler bulundukları şehirlere bilgi,
eğitim, insan kaynakları, iş ve sosyal hizmetler
konularında ciddi katkı sağlamaktadır. Üniversiteler
şehrin ve bölgenin ekonomik ve sosyal kalkınmasına doğrudan
katkı sağlamaktadır. Üniversiteler yüksek düzeyde eğitim ve
öğretim yaparak seçkin kadrolar yetiştiren bilimsel ve teknolojik
araştırmalar yapan ve araştırma sonuçlarını
toplum yararına sunarak sosyal ve ekonomik kalkınmaya hizmet eden
kuruluşlardır.
Üniversitelerin ülkemizin ihtiyaç duyduğu insan
gücünü yetiştiren, araştırma yaparak bilim ve teknoloji üreten,
toplumsal gelişmeye önderlik eden, bilimsel yöntemlerle meselelere çözüm
üreten ve dünya üniversiteleriyle yarışan eğitim kurumları
hâline gelmesi esas alınmıştır.
Diyarbakırda Dicle Üniversitesi ve kurulması
planlanan Selahaddin Eyyubi Üniversitesiyle birlikte, TOBB ETÜnün Diyarbakıra
bu yıl açmayı planladığı fakültelerle Diyarbakır
artık bir üniversite şehri olma yolunda önemli bir mesafe
katedecektir. Selahaddin Eyyubi Üniversitesi İhtiyat, Eğitim, Kültür
ve Sağlık Vakfı tarafından kurulmaktadır.
Diyarbakıra yeni üniversitelerin açılması ve
Diyarbakırın üniversite şehri olması için çaba sarf eden,
girişimde bulunan İhtiyat, Eğitim, Kültür ve Sağlık
Vakfı yönetimini ve mütevelli heyetini, yine Türkiye Odalar ve Borsalar
Eğitim ve Kültür Vakfı yönetimini ve mütevelli heyetini bu
girişimlerinden dolayı kutluyor, kendilerine ve tüm emeği
geçenlere teşekkür ediyor, bundan sonra kurulacak üniversitelere de örnek
teşkil etmesini diliyoruz.
Selahaddin Eyyubi Üniversitesi öncelikle, bölgemize
yararlı hizmetler sunacak, çağdaş eğitime katkı
sağlayacak, toplumsal yapıda ve sanayide istihdama yönelik nitelikli
eleman yetiştirilmesinde önemli bir rol üstlenecektir. Artık,
Diyarbakırda daha büyük üretim kapasitesine sahip, büyük
yatırımlara ihtiyaç vardır. Diyarbakır sanayisini ancak teknik
bilgi sahibi, uzman kişiler kalkındırabilir. Diyarbakır
sanayisinin iş yapma kapasitesini artıracak, yapacağı
araştırma ve atılımlarla dünya ile rekabet edebilecek
konuma gelme noktasında sanayicimizin önünü açacaktır. Giderek
küreselleşen dünyamızda insan hareketliliği kaçınılmaz
ve aslında arzu edilen bir durumdur. Bir ayağı ülkesinde,
diğer ayağı dünyanın her yerinde olan nitelikli gençler
ülkesine ve insanlığa büyük katkı sunacaktır. Gençlerin
oluşturduğu bir insan kaynağı nitelik
kazandırılabilirse sahip olan ülke için stratejik, ekonomik ve sosyal
bakımdan en önemli güç kaynağını oluşturur, aksi
durumda işsizliğin ve sosyal problemlerin en büyük
kaynağıdır. Ayrıca günümüzde işsizliğin ya da bir
başka deyişle mesleksizliğin toplumlar için en önemli ekonomik
ve sosyal bir tehdit oluşturduğu gerçeğinden yola
çıkılırsa, eğitilmiş gençler etkin ve katma
değeri yüksek bir beşerî sermaye olarak değerlendirilebilir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Diyarbakır
ülkemizin genç nüfusu bakımından en yoğun olan bölgesidir. Buna
karşın, sunulan eğitim ve istihdam imkânlarının
nitelik ve niceliği bakımından yeterli bir bölge olduğu
söylenemez.
Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi,
Diyarbakır nüfus bakımından Türkiye'nin en büyük ilk 10 vilayeti
arasındadır 1 milyon 590 bin nüfusuyla. Şehir merkezi nüfusu 850
bin olup Güneydoğunun 2nci büyük kentidir, nüfus artış
hızı ise Türkiye'nin nüfus artış hızının 2
mislidir. Yani Türkiye'nin nüfus artış hızı yüzde 1,3, Diyarbakırın nüfus artış
hızı ise 2,7dir. Nüfusun yüzde 53ü 20 yaşın dibindedir.
Böylesine genç bir nüfusa sahip bir kentte üniversitenin önemi çok büyüktür.
Değerli arkadaşlar, Osmanlı döneminde
beş yüz yıl boyunca İstanbul, Edirne ve Bursadan sonra iktisadi
anlamda 4üncü büyük vilayetken Diyarbakır, bugün, cumhuriyetle birlikte,
bugüne kadar izlenen politikalar, geri bırakılmışlık,
geri kalmışlık ve cumhuriyet hükûmetlerinin izlediği
politikalar dolayısıyla maalesef hak etmediği bir noktadadır.
Yine, sosyoekonomik gelişmişlik bakımından cumhuriyetin
kurulduğu ilk yıllarda Diyarbakır 3üncü sıradayken,
İstanbul ve Bursadan sonra 3üncü sırada yer alırken 2000li
yıllarda 66ncı sıraya kadar gerilemiştir. Ama bugün 2002
yılında, AK PARTİnin iktidara gelmesiyle birlikte bu ihmal
edilmişlik, geri bırakılmışlık, geri
kalmışlık Diyarbakırın kaderi olmaktan
çıkmıştır.
Bugün, hepimizin bildiği gibi GAP Eylem Planı
hem Türkiye için çok
GAP projesi, Türkiyenin en büyük entegre projesidir ve
bölgenin de kalkınmasını sağlayacak, sorunlarını
çözecek en önemli projedir. 2007 yılına kadar GAPın enerji
ayağı yüzde 97 oranında bitirilmişken, asıl bölge
ekonomisini ilgilendirecek olan sulama ayağı yüzde 12ler
seviyesindeydi. 2007 yılında uygulanan GAP Eylem Planıyla
birlikte bugün beş yıl içinde çok önemli mesafeler katedilmiş ve
üç yıl sonra da GAP Eylem Planı bitirilerek sadece
Diyarbakırda, Diyarbakırın toplam arazisinin yüzde 37si
sulanır duruma gelecektir. Yine GAPın sulama projesinin yüzde 33ü
sadece Diyarbakırdadır ve Diyarbakırda 1 milyon hektarın
üzerinde bir arazi sulanarak 500 bin insana istihdam sağlayacaktır.
Diyarbakır, bölgenin ve Türkiyenin, hatta Orta
Doğunun en önemli tekstil merkezi, gıda merkezi, tarım ve
tarıma dayalı sanayi merkezi olmaya adaydır. Yine bunun
hazırlığıyla ilgili Diyarbakırda ulaşım
yolları, ticaret yollarının yapımıyla ilgili
Hükûmetimizin çok önemli çabaları vardır. Diyarbakır çevre yolu,
Diyarbakır içinde yapılacak olan 13 tane alt geçit,
Diyarbakır-Batman, Diyarbakır-Mardin, Diyarbakır-Silvan,
Diyarbakır-Bingöl, Diyarbakır-Elâzığ ve
Diyarbakır-Siverek yollarının tamamı çift yol hâline
getirilmiş ve geçen yıl bunların tamamı sıcak
karışım yapılmak üzere ihalesi
yapılmıştır. Bu saydığım hizmetlerin yani
Kara Yollarının bu yaptığı hizmetlerinin toplam
rakamı 1 katrilyon eski rakamla 1 katrilyon- gibi çok yüksek bir
rakamdır.
Yine, Diyarbakırın Havaalanı Projesi
ihale edilmiş, 200 trilyonun üzerinde bir rakamla ihale edilmiş,
apronu yapılmış, 3 katlı, İstanbul ve Ankaradan sonra
Türkiye'nin en büyük ve en önemli terminal binası Diyarbakırda
yapılmaktadır.
Yine Diyarbakırın
sağlık merkezi hâline getirilmesiyle ilgili çok büyük bir
sağlık kampüsü yapılmakta. Bununla ilgili araştırma
hastanesi bitti, diş hastanesi bitmek üzere ve diğer 7 tane hastane
de bu kampüs içinde yapılmaktadır.
Yine Diyarbakırın kentsel
dönüşümüyle, Suriçinin tarihî ve kültürel değerlerinin
korunmasıyla, restorasyonuyla ilgili, surlarının
onarımıyla ilgili çok büyük ödenekler harcanıp bu tarihî
değerler ayağa kaldırılmaktadır.
Bütün bu çalışmalar yapılırken
üniversitelere ve eğitim kurumlarına çok büyük ihtiyaç
duyulmaktadır. Bu amaçla, bu söz konusu vakfın kurduğu bu
üniversiteye çok büyük önem biçiyoruz. Geçmişte, Osmanlı döneminden
bugüne kadar çok önemli eğitim, iktisadi, bilim ve kültür merkezi olan
Diyarbakır eski günlerine bu sayede kavuşacak.
Yine Dicle Üniversitesi, az önce
bahsedildiği gibi, benzer üniversitelerden çok az öğrenci
kapasitesine sahipken 2005ten bugüne 12 binden 24 bine çıkarılmıştır,
kapasitesi yüzde 100 artırılmıştır.
Yine Selahaddin Eyyubi Üniversitesinin
ismi Selahaddin Eyyubi ama biz eğer bunu kabul etmezsek, burada
onaylamazsak bu ismi de kimse koyamaz, bu üniversiteyi de kimse açamaz.
Az önce Altan Beyin bahsettiği,
yirmi yıl önce kurulan vakıf, söz konusu vakıf bu vakıf
değil. Bu, üç yıl önce kurulan bir vakıftır. Başka bir
vakıftan bahsediyor, karıştırdı zannedersem. Bu
vakıf tamamen üç yıl önce kuruldu, hiçbir iş yapmadı,
hiçbir arsası da yok...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET GALİP ENSARİOĞLU
(Devamla) -
sadece üniversite kurmak amacıyla açıldı.
Üniversitenin hayırlı
uğurlu olması dileğiyle herkese saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Ensarioğlu.
Sayın milletvekilleri, Sayın
Özgündüzün İç Tüzük 58e göre bir düzeltme isteği vardır,
yerinden söz vereceğim.
Buyurunuz, yerinizden
konuşabilirsiniz efendim.
XI.- GEÇEN
TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Ali Özgündüzün, 30 Ocak 2013 tarihli 59uncu
Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin
konuşması
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, dünkü
konuşmamda tutanağın 82nci sayfasında Efendim, siz bir
grubu destekleyerek, özgürlük savaşı veren Taliban, El Kaide, selefi
unsurları destekleyerek bu yolu seçiyorsunuz. şeklinde geçen cümlem
yanlış geçmiştir. Burada diyorum ki: Siz, bir grubu
destekleyerek, özgürlük savaşı verdiğini söyleyen Taliban, El
Kaide, selefi unsurları
(x) Bu
şekilde düzeltilmesini talep ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Özgündüz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/642) (S.
Sayısı: 329) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, soru-cevap
bölümüne geçiyorum.
Sayın Acar
GÜRKUT ACAR (Antalya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Antalyalı üreticiler perişandır. Önce
savaş politikası vurdu, sonra doğal afetler vurdu. Finike,
Demre, Gazipaşa, Manavgat, Seriki ciddi sellerle boğuşur
bulduk. Üretici destek bekliyor. Ziraat Bankasının kredileri bir an
önce devreye girmelidir. Özellikle üreticinin kullandığı
işletme kredileriyle fide ve tohum firmalarının
kullandığı işletme ve yatırım kredilerinin bir an
önce çıkarılması gerekmektedir. Zira, söz konusu üretici ve
işletmelerin ticari hayatlarına devam edebilmeleri için mevcut
borçlarını kapatınca yeniden kredi alabilmelerinin önünün
açılması gerektiği belirtilmiştir. Geçtiğimiz yıl
mevcut borçlarını kapatan üretici ve işletmelerin desteklerin
açıklanma süresinin üç ila beş ay gibi bir süreye yayılması
nedeniyle yeni kredi kullanamadıkları ve ihtiyaç duydukları
fonlara ulaşmada sorun yaşadıkları, bu nedenle de söz
konusu işletmelerin ciddi sıkıntılar
yaşadıkları belirtilmektedir. Bunda bir çözüm düşünüyor mu
Hükûmet, bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Acar.
Sayın Dibek
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle Sayın Bakana yeni görevinde
başarılar diliyorum.
Sayın Bakanım, sizin de Komisyonda
Başkanlık ettiğiniz süreçte biliyorsunuz 4+4+4 geçti, nisan
ayında yürürlüğe girdi. Geçtiğimiz gün basında yer alan bir
habere göre, mayıs ayında 1inci sınıflarla ilgili kitaplar
ihale edilmiş ve eski müfredata göre, mevcut müfredata göre 1inci
sınıfların kitapları o ihale sonucu basılmış
ve 12 milyon 531 bin liralık bir ödeme yapılmış ancak eylül
ayında bu kitaplar dağıtıldığında
Çünkü
4+4+4te yetmiş iki aydan altmış aya inildi. Yeni müfredat uygun
olmadığı belirtildiğinden bu kitaplar
toplatılmış ve yeniden ihale yapılmış. Bu konuda
-yeni geldiniz gerçi Bakanlığa, belki bürokrat
arkadaşlarımız konuyu biliyorlardır- eski kitaplar ne oldu?
12,5 milyon lira ödenen eski kitaplar ne oldu? Bu 12,5 milyonun
hesabını soracak mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Dibek.
Sayın Köprülü
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir
kanun teklifi vermiştik. Bu kanun teklifinde de birçok ille beraber
Tekirdağ ilinde de güzel sanatlar üniversitesi kurulması için bir
talebimiz olmuştu. Biliyorsunuz, Türkiye ile Avrupa Kıtası
arasında bir köprü niteliği taşıyan Tekirdağ ili,
milyona yaklaşan nüfusuyla, sosyal altyapılarıyla ve birçok
kültürü de bünyesinde barındıran kimliğiyle özellikle güzel
sanatlar üniversitesini bünyesinde çok sağlıklı ve
layıkıyla taşıyabilecek bir ilimizdir. Bu kanun teklifimiz
hâlâ Komisyonda bulunmaktadır. Siz de Millî Eğitim Bakanı
olarak, söz konusu kanun teklifimiz ve Tekirdağa güzel sanatlar
üniversitesi açılmasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Köprülü.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Başbakan ve önceki Millî Eğitim Bakanı
Türkiyede sınıflarda okuyan öğrenci sayısı
ortalamasını 36 ve 38 olarak söylemiş idi.
Şanlıurfadaki okullarda eğitim gören öğrenciler 55-60
kişi iken Siverek ilçesine bağlı Çıkrık köyü İlköğretim
Okulunda 130 kişi bir sınıfta ders görmektedir.
Şanlıurfalıların bu mağduriyetini ne zaman
gidereceksiniz?
Soru 2: Kurulan vakıf üniversitelerinin özel
şirketlere devredilebileceği hususunda basında haberler yer
almaktadır. Aynı zamanda, şu anda özel şirketlere -bir
Amerikan şirketine- satılan vakıf üniversitesi var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın Türkkan
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Bakan, BDP Grubundan
bir milletvekili arkadaşın Dicle Üniversitesine yönelik
iddiaları konusunda size sormak istiyorum: Bu iddialar gerçek midir? Önce
onu öğrenmek istiyorum.
Bir de, şubat atamaları konusunda, sadece
özürlülerin, özrü olanların ve eş durumundan dolayı tayinler
yapılacağı söyleniyor. Size de, bize de
söylüyor. Size de, bize de
şubat atamasında 35 bin, 40 bin kişilik bir atama listesi
talepleri geliyor. Bu konuda, daha önceki Bakanın verdiği karardan
geri adım atmamaya yeminli misiniz? Onu sormak istedim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Türkkan.
Sayın Özkan
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, yeni görevinizde
başarılar diliyorum.
Bilgisayarıma gelen bir mesajı sizlerle
paylaşmak istiyorum:
Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesinde
öğrenciyim ve problemlerimizin Meclise taşınmasını,
gündeme getirilmesini istiyoruz. Bu hafta yaşadığımız,
üst üste gelen, olumsuz ve talihsiz olaylar bizi çok yıprattı ve
artık birilerinin Dur. demesi, evlatlarına sahip çıkması
gerekiyor ama görüyoruz ki herkes kendi derdinde. Eğer milletin vekili
olarak bize yardımcı olursanız çok seviniriz.
Şu anda aciliyeti olan bir problemimiz var. 4 Türk
arkadaşımız hapse atıldı tutuklu olarak ve darbedildi.
Türkiye evlatlarına sahip çıksın, suçlu ya da suçsuz, Türkiye
Cumhuriyeti hukuk kuralları çerçevesinde yargılansın,
cezalandırılsın. Eğer ki suçlu oldukları
ispatlanırsa biz ona da razıyız. Ancak kardeşlerimizi bu
durumdan kurtarın ve bu üniversiteye olan duyarsızlığı,
sorumsuzluğu önleyin. Biz, Türkler olarak Artık yeter. diyoruz.
Eğer bunu okursanız ve ilgilenirseniz problemlerimizi size
bildireceğim.
Arkadaşın ismi bende, size teslim
edeceğim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Özkan.
Sayın Türkoğlu
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, hayırlı uğurlu
olsun.
Toplumumuzun önemli bir bölümünü teşkil eden
engellilerin üniversite eğitimiyle ilgili de sorunları var. Tabii,
birçoğunun bir başkasının yardımına ihtiyacı
oluyor ya da yaşadıkları, okudukları yurtlarının
mekân olarak kendilerine uygun olması gerekiyor. Ancak Türkiyede,
maalesef, altyapı bu açıdan uygun değil. Üniversitede okuyan
engellilerin kendi memleketlerinde okuyabilmeleri yönünde bir
çalışmanız olacak mı?
Diğer taraftan, bu, ataması yapılmayan
öğretmenler sorunumuz var. Yaklaşık 350-400 bin civarında
olduğunu bildiğimiz bu rakam, devletin ihtiyacının da 100
binin üzerinde olduğu düşünülürse, şubat ayında da atama
bekledikleri düşünülürse ve bu çocukların, bizim gibi, üniversiteyi
bitirip ekmek sahibi olma arzuları varken olamadıkları için
bunalıma girerek, kayıtlara göre 35 civarında, intihar edip
hayatına son verenler olduğu da düşünülürse buna yönelik bir
çalışmanız olacak mı? Bu çocukları ekmek sahibi,
aş sahibi, devletin de hizmetini gördürecek bir eleman yapmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Türkoğlu.
Sayın Kaleli
SENA KALELİ (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şeytani görüşlere karşı
koruyacağız. dediğiniz gençlerimizin tek tip hâle getirilip
uslu çocuklar yaratılarak düşünme ve sorgulamadan
uzaklaştırılan üniversite ortamlarında nasıl bilim
üreteceksiniz? Haklarını savunacak özgür ortamı nasıl
yaratacaksınız?
18 yaşında milletvekili yapmak istediğiniz
gençlerin üniversitelerde temsilini sağlayacak mısınız?
Darbe ürünü olan YÖK hakkında ne
düşünüyorsunuz?
Bilim ortamını siyasi irade ve vesayetten
uzaklaştırmak için ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Kaleli.
Sayın Gök
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Bakan, Cumhuriyet Halk
Partisi belediyelerine yönelik saldırıların giderek devam
ettiği bu günlerde Ankara Büyükşehir Belediyesinin EGOsunun
doğal gazı ayrıldıktan sonra kurulan BAŞKENTGAZın
ihalesi geçen hafta cuma günü yapıldı ve piyasa değeri 7 milyar
dolar olması gerekirken, 1 milyar 162 milyon dolarla en yüksek teklif
verildi. Buranın özelleştirilmesinin en büyük gerekçesi Melih
Gökçekin Ankara Belediyesinin borçlarını BOTAŞa ödememesi ve
metro yapımına kaynak aktarılmasıydı. Bu gerekçelerin
tamamı ortadan kalktığına göre Ankara Büyükşehir
Belediyesini hiç olmazsa bu konuda bir mercek altına almayı
düşünür müsünüz? Ankaralıların önümüzdeki günlerde çok
ağır faturalarla karşılaşması söz konusudur.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Gök.
Sayın Öğüt
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Yeni görevinde Sayın Bakana başarılar
dilerim.
1963te hükûmete rehberlik ve millî bilim politikası
amacıyla kurulan TÜBİTAKın görevi bilim ve teknolojiyi
teşvik etmektir. Ne var ki, daha önceleri de skandal diye
nitelendirebileceğimiz olaylara imza atan TÜBİTAKın Popüler
Bilim Yayınlarının kitap satış arşivinde bulunan
ve evrim teorisini açıklayan kitaplarının basım ve satışının
durdurulduğu, ilgili kitapların listeden çıkarıldığı
ortaya çıktı. Hatırlarsanız 2009 yılında da Bilim
ve Teknikin son yazısındaki Darwin kapağı ve içindeki 15
sayfası üst yönetimin sansürüne uğramış, kapak
değişmiş ve dergide Darwinle ilgili yazı
kalmamıştı. Derginin sayfalarını Darwine
ayırarak hazırlayan ve kapağının altında
imzası olan genel yayın yönetmeni de görevden
alınmıştı. Zaten 2011 Ağustos ayında Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmündeki Kararnamenin içine saklanan
maddelerle Hükûmetin emir komuta zinciri altına resmen giren TÜBİTAK
bu hâliyle nasıl rehberlik edecektir? TÜBİTAKın bu hâliyle
bilim ve araştırmaya önderlik etme hâli var mıdır? Tekrar
düzeltmeye çalışacak mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle, göreve başlamam dolayısıyla tebriklerini ve iyi
dileklerini ileten bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Arkadaşlarımızın, sizlerin desteğiyle,
değerlendirmeleriyle, önerileriyle, eleştirileriyle inşallah biz
de Bakanlığımızda hayırlı hizmetlere vesile
oluruz. Hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Şimdi, göreve yeni başlamam nedeniyle, sorulan
sorulara, Millî Eğitim Bakanlığını ilgilendirenlerin
dahi bir kısmına bihakkın vâkıf olduğumu söyleyemem
ama arkadaşlarımın bana verdiği bilgiler doğrultusunda
ve kendi bilgilerim doğrultusunda bilebildiğim kadarıyla
açıklamaya çalışayım, cevaplandırmaya çalışayım.
Bazı cevaplarda eksiklik kalırsa, bu, şu andaki bilgi eksikliğimizden,
bağışlanırsa memnun olurum. Onu daha sonra, tatmin olmayan
arkadaşlar için yazılı olarak da telafi etmeye
çalışırım.
Sayın Acarın Antalyada üreticilerin
sorunlarıyla ilgili olarak sorduğu soru: Tabii, konuyla ilgili
olarak, Hükûmetteki ilgili bakanlar, bu konuyla ilgili
çalışmaları, ben, Eskişehirde yaşanan benzer
olaylardan ötürü biliyorum ki gereğini yapıyorlar ama onların
şu anda somut olarak ne tür adımlar attıklarını, ne
tür tedbirler aldıklarını, neler yaptıklarını
açıklayabilecek, bilebilecek durumda
değilim. Uygun görürseniz, ilgili Sayın Bakana bunu
yazılı olarak cevaplandırılması için iletirim.
Sayın Dibekin 4+4+4 kabul edildi, 1inci
sınıflarda 12,5 milyar liralık kitap konusunda, bu
sınıflarla ilgili kitaplar iade edilmiş, yeni müfredata uygun
olmayan kitaplar ne oldu? sorusu var. Şimdi, 1inci sınıflar
için Hazırlık ve Uyum Çalışmaları adıyla
eğitim aracı hazırlanmıştır. 1inci
sınıflar için 2012-2013 öğretim yılında basılan
tüm kitaplar kullanılmaktadır, herhangi bir kitap iadesi söz konusu
değildir. Hazırlık ve Uyum Çalışmaları
adıyla üretilen eğitim araçları 1inci sınıf ders
kitaplarına ilave olarak hazırlanmıştır ve bu
eğitim araçları, öğrencilerimizin okullarına uyumunu
kolaylaştırmayı amaçlamaktadır. Yani
anladığımız kadarıyla boşa giden, israf edilen
bir şey söz konusu değil.
Tekirdağda güzel sanatlar üniversitesi kurulmasına
dair teklif konusunda da Komisyonda bekleyen pek çok benzer teklifler var ama
bunlar belli bir sıra içerisinde değerlendirilmek üzere Komisyonun
takdirine zaman zaman arz ediliyor -yani eski Komisyon Başkanı olarak
yaptığımız işlemi söylüyorum- herhâlde bundan sonraki
süreçte de Komisyonumuz ve Komisyon Başkanımız bunlardan uygun
gördüklerini sırasıyla gündeme alacaktır. Sadece
Tekirdağın değil, Türkiyenin bir güzel sanatlar üniversitesi,
Mimar Sinana muvazi bir güzel sanatlar üniversitesi şüphesiz yararlı
olur, genel kanaat olarak söylüyorum ama özelde Tekirdağda böyle bir
altyapı için ne var, ne yok onu Komisyon aşamasında
tartışılırken veya buraya intikal ederse burada ayrıca
değerlendiririz diye düşünüyorum.
Sayın Tanalın Şanlıurfadaki derslik
durumu ve derslik başına düşen öğrenci sayısıyla
ilgili sorusuna ilişkin olarak, arkadaşlarımın bana verdiği
bilgiye göre, Şanlıurfada derslik başına düşen
öğrenci sayısı ilköğretimde 48, ortaöğretimde 38.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Peki, Çıkrık
köyü 130 kişi.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) İlkokul yapımı il özel idaresinin görev ye
yetkisi altında. Adı geçen köye yapılacak ilköğretim
okulunun da il özel idaresinin yatırım programına
alınması gerekiyor; alınıp
alınmadığını şu anda bilmiyorum ama onu
araştırayım Sayın Tanal.
Şanlıurfayla ilgili öğretmen
rakamları da şöyle: 2012 atamalarında ilk atama 4.867, toplam
atanan 5.508. Özür sebebiyle ayrılan 1.845 kişi, toplam
ayrılanlar 2.520 kişi yani demek ki
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Açık öğretmen
sayısı ne kadar Sayın Bakan, açık öğretmen
sayısı?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir)
fark 2.988. Şu an, mevcut ücretli öğretmen
sayısı -yani bunu açık sayısı olarak
yorumlayabilirsiniz- 867.
Sayın Türkkanın sorusu var. Şubat
ayında açıktan atama -özür atamaları dışında,
eş durumu atamaları dışında- yapılması
düşünülmekte midir? Yani bu soruya evet diyebilmeyi çok isterdim, en az
sizin kadar ben de isterdim ama maalesef şubat ayında bu durumdaki
gençlerimiz, bekleyen öğretmen adaylarımız için bir atama sözü
veremiyorum, böyle bir atama söz konusu olmayacak çünkü en başta
GÜRKUT ACAR (Antalya) - Duyamıyoruz, ses gelmiyor
Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) İyi ki gelmiyor, söylediğim çok hoş
şeyler değil çünkü.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Olsun
efendim, doğruyu söyleyin, biz doğruyu istiyoruz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Doğru ama hoş olmayan doğru bunlar, evet.
Şubatta açıktan atama yok. Hem daha önce ilan edilen ağustos
programına sadık kalmak adına, onunla ilgili yapılan
planlamaları aksatmamak için hem de biliyorsunuz bu sene aynı zamanda
alan bilgilerini de içeren türden sınavlar yapılacak.
Dolayısıyla şubatta yapılacak her atama daha sonra alan
sorularını da içeren sınavlara giren gençlerimizin
kontenjanından düşülecek demektir. Bu da yine kendi içinde bir
haksız uygulama da olabilir endişesiyle, baştan da ilan
edildiği gibi, şubat ayında açıktan atama maalesef
yapılmayacak.
Dicle Üniversitesi ile ilgili bir
ayrımcılık, Sayın Tanın konuşmasında dile
getirdiği hususlarla ilgili bir ayrımcılık söz konusu
olabilir mi? Sayın Tan da zaten konuşmasında oradaki altyapıyla
ilgili çok olumlu şeyler söyledi ama bu altyapının gereği
gibi ve çevreyle, bölgeyle verimli bir iş birliği hâlinde
kullanılamadığını vurguladı. Bu, genel olarak
bütün üniversitelerimiz için söylenebilecek bir zafiyet. Şüphesiz bunu çok
iyi yapan üniversitelerimiz var, çevreleriyle çok verimli ilişkiler kuran
üniversitelerimiz de var ama bazı üniversitelerimiz veya bazı
bölümler hâlâ bir tür fildişi kule havası içerisinde
çalışmalarını sürdürüyorlar. Dicle Üniversitesindeki
bölümlerin çevreyle ilişkileri konusunda tek tek üzerlerine düşeni ne
kadarını yapıp ne kadarını
yapmadıklarının bilgisini istedim ama şu anda henüz elimize
ulaşmadı ama Dicle Üniversitesinin veya herhangi bir üniversitemizin
özellikle ihmal edilmesi, kasıtlı olarak iş göremez hâle
getirilmesi şüphesiz söz konusu olamaz yani oraya yapılan
altyapı yatırımlarının kendisi bile buraya verilen
önemin ve buradan beklenenlerin bir kanıtı. İnşallah,
başta Dicle Üniversitesi olmak üzere, üniversitelerimiz, kendilerine
sağlanan bu olanakları, bu imkânları daha verimli
kullanırlar ve bu tür Acaba özellikle ihmal mi ediliyoruz? türünden
endişeleri de bertaraf edecek bir tutum sergilerler.
Ben hem size hem Sayın Tana bu
açıklamaları yapma fırsatını da verdiğiniz için
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan, teşekkür ederiz.
ALTAN TAN (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Tan.
ALTAN TAN (Diyarbakır)
Diyarbakır
Milletvekili Sayın Galip Ensarioğlu, bir açıklamamla ilgili bir
şeyler söyledi, kısaca bir açıklama getirmek istiyorum,
düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN Ne söylemişti?
ALTAN TAN (Diyarbakır) Diyarbakırdaki
vakfın arsayla ilişkisinin olmadığını, bunun
yanlış bir bilgi olduğunu söylemişti. O konuda bilgi vermek
istiyorum.
BAŞKAN Evet, buyurunuz.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
22.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın,
Diyarbakır Milletvekili Mehmet Galip Ensarioğlunun bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ALTAN TAN (Diyarbakır) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biraz önceki konuşmamda Diyarbakırdaki
vakıf çalışmasıyla ilgili ayrıntılı
bazı bilgiler vermiştim.
Söz konusu vakıf, yaklaşık yirmi yıl
evvel kuruldu. Konuşmamda bir vakıftan bahsetmiştim,
sağlık vakfından ve bir arsayı ne şekilde
aldığını söylemiştim. Şu an yeni kurulan
Selahaddin Eyyubi Üniversitesinin kuruluşunu gerçekleştiren
vakıfla o diğer Vakfın organik bir bağı yok ancak o Vakfın
Mütevelli Heyeti Başkanı ve bazı üyeleri de bugün yeni Vakfın
Mütevelli Heyetinin içerisinde. Bunu ayrıntılı olarak sizlerin
bilgisine sunuyorum. Bunun hesabını veremeyen henüz geçmişteki
bu uygulamaların net olarak, şeffaf olarak hesabını
veremeyen ve yeni Mütevellide de yer alan şahıs veya
şahıslara dikkat çekmiştim.
Saygılar sunarım.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tan.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/642) (S.
Sayısı: 329) (Devam)
BAŞKAN Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununa
aşağıdaki madde eklenmiştir.
"Selahaddin Eyyubi Üniversitesi
EK MADDE 148- Diyarbakır'da İhtiyat Eğitim, Kültür
ve Sağlık Vakfı tarafından 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına
ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine
sahip Selahaddin Eyyubi Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi
kurulmuştur.
Bu Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;
a) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden,
b) Mühendislik ve Mimarlık Fakültesinden,
c) İlahiyat Fakültesinden,
ç) Sağlık Bilimleri Fakültesinden,
d) Meslek Yüksekokulundan,
e) Sosyal Bilimler Enstitüsünden,
f) Fen Bilimleri Enstitüsünden,
g) Sağlık Bilimleri Enstitüsünden,
ğ) Yerel Diller Enstitüsünden,
oluşur."
BAŞKAN 1inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Engin Özkoç.
Buyurunuz Sayın Özkoç. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Bakan, görevinizde başarılar
diliyor, saygılar sunuyorum.
Sayın Bakan, önemli iki konuyu konuşmamın
başında hemen ifade etmek istiyorum. Birincisi, şu anda Türkiye
Büyük Millet Meclisinde Millî Eğitim Komisyonuyla ilgili görüşmeleri
bilen binlerce vatandaşımız -birbirlerine haber
vermişler- İnternetten, televizyondan izliyorlar, telefonlarla da
bize ulaşıyorlar, diyorlar ki: Acilen çıkan ve hemen uygulamaya
sokulan okullardaki serbest kıyafetten dolayı binlerce
esnafımız çok mağdur durumdadır. Bu esnafların
ellerinde okul kıyafetleri kalmıştır ve Sayın
Bakandan, bugün, kendileriyle ilgili, bu millî servetin heba olmaması,
iflas noktasına gelen bu esnafımızın desteklenmesiyle
ilgili -yeni bakanlığa gelmiş- bugün de kendilerine iyi,
hayırlı bir haberi vermesini buradan bekliyorlar. Birincisi bu.
İkincisi: Konuşmamda ifade edeceğim,
50/dden muzdarip olan asistan öğretmenlerimiz şu anda YÖKün önünde
bugün yapılan konuşmaları ve alınacak kararları
yarın için büyük bir sabırsızlıkla bekliyorlar. Bunu da
konuşmamın başında ifade edeyim.
Değerli milletvekilleri, üzerinde
görüştüğümüz kanun tasarısı hakkında
yapacağım konuşmayı şu başlıklarla
açmayı düşünüyordum. Türkiye'de üniversiteler Bastır
parayı, al diplomayı anlayışıyla işleyen
kurumlar hâline gelmiştir. Üniversiteler, marketten mal alır gibi
diploma dağıtan kurumlar hâline gelmiştir. Üniversiteler,
marketten mal alır gibi, aynı zamanda akademik unvan alınan bir
kurum hâline getirilmiştir. Türkiye'de bir günde profesör olan
akademisyenler bulunmaktadır.
Üniversitelerin parasıyla 400 bin liralık makam
aracı sahibi olan rektörler bulunmaktadır.
Hiç gitmediği bir üniversiteden profesör unvanı
alıp İstanbulda özel bir hastanede çalışanlar ve bunun
bedeli olarak rektöre her ay 30 bin lira ödeyenler bulunmaktadır.
Sağlık Bakanlığı bürokratı
olarak çalışan ancak, profesörlük kadrosuna
alındıkları üniversitelerin kapısına dahi
uğramayan, hiç ders vermediği üniversitelerin akademisinde, akademik
kadrosunda görünen, profesör maaşı alan, hastanesinin döner
sermayesinden payını alan, hemşirelik yüksekokullarında
profesör unvanı alan doktorlar vardır.
Ankara Tabip Odası, Yıldırım
Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesine atanacak 32 kadrodan 31ini
önceden, atamalar yapılmadan önce açıklamıştır. Tabip
Odası bu atamaları mahkemeye götürmüş ve davayı
kazanmıştır. Buna rağmen sözü edilen isimler hâlâ yerinde
durmaktadır. Sözü edilen Üniversitenin Rektörü, Tıp Fakültesi Dekanı
ve Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanı da bu
isimlerin arasındadır.
Bunları vurgularken şu soruyu
yanıtlarız amacındaydım: Hükûmetin bol keseden akademik
unvan dağıtmasının karşılığı
nedir? Orta Doğu Teknik Üniversitesinde, Türkiyenin gururu sayılması
gereken bir üniversiteye Sayın Başbakanın binlerce polis
eşliğinde gitmesiyle yaşanan olayların ardından
bazı üniversite rektörlerinin yaptığı açıklamalar
Hükûmetin amacını açıkça ortaya koymuştur.
Yıldırım Beyazıt Üniversitesinin bir saat bile ders vermeden
profesör olmuş Rektörü Bizdeki özgürlük Oxfordda yok. diye
açıklama yapmıştır. Başka bir üniversitenin rektörü
Başbakanı istemiyorsan verdiği maaşı da alma.
diyebilmektedir. Orta Doğu Teknik Üniversitesini
kınadığı için varlığından haberdar olduğumuz
bir üniversitenin rektörü daha önce AKPden belediye başkanlığı
yapmıştır. Belediye Başkanlığı döneminde Başkan
olduğu ilçede bir bina çökmüş ve 92 vatandaşımız
hayatını kaybetmiştir. Bütün tazminat davalarını
kaybeden belediye icralık olmuştur. Muhalefet parti belediyelerini
âdeta işgal eden Hükûmet, o dönem adı geçen Belediye
Başkanı hakkında maalesef soruşturma izni dahi
vermemiştir. O dönemde belediyeyi suçlu bulan bilirkişi raporunun
ODTÜ tarafından yazılmış olması da rektörün öfkesini
daha da artırmıştır. Kendi özgeçmişini İngilizce
bile yazamayan bir rektör Başbakanımıza bir nevi muamelenin
reva görülmesini doğru bulmuyoruz. diye açıklama
yapmıştır.
Değerli arkadaşlarım, tüm bunlardan sonra
çok acil bir soruna değinmem gerekiyor. Bildiğiniz gibi,
Yükseköğretim Kanununun 50nci maddesinin (d) fıkrasına göre
çalışan asistanlar işten çıkartılmış ya da
çıkartılmakla tehdit edilmektedirler. İstanbul Teknik
Üniversitesinde onlarca asistan işten çıkartılmıştır.
Bu genç arkadaşlarımız İstanbuldan Kocaeliden ve birçok
ilden bir araya gelerek bu soğuk havada, Ankarada YÖK binasının
önünde beklemektedir. Genç akademisyenlerin, tek istediği akademik
özgürlük ve iş güvencesidir. Şimdi okumaya
başlayacağım tamamen onların sözleridir: 50/d
araştırma görevlileri dört yıl sonra bir kere daha YÖK önündedir. 2009
yılında doktoralarını bitirmeleriyle birlikte 50/dli
araştırma görevlilerini işsiz bırakan YÖK Yürütme Kurulu
kararını protesto etmek için buradayız. O dönem
sürdürdüğümüz kararlı mücadele sonucu Danıştaya
açtığımız davayı kazandık ve ilgili
kararının iptal edilmesini sağladık.
Danıştayın gerekçeli kararı, son derece açıktır.
33/alı araştırma görevlileriyle aynı işin
tanımına sahip 50/dli araştırma görevlileri için
farklı bir iş güvencesi söz konusu olamaz. Dört yıl sonra
geldiğimiz noktada yüzlerce 50/dli araştırma görevlisi yüksek
lisans ve doktoralarını
bitirmeden işten çıkartılmıştır. Geri kalan
binlerce 50/dli büyük bir belirsizlik içinde iş kaybedeceği günü
beklemektedir. İş güvencesi tamamen ortadan kaldırılacak ve
başta araştırma görevlileri olmak üzere, akademisyenleri sosyal
haklardan yoksun sözleşmeli personele dönüştürecek bu yasadan derhâl
vazgeçilmelidir. Hukuksuz bir şekilde işten atılarak mağdur
edilen asistanlar geri alınmalıdır.
Hiçbir hukuki ve bilimsel dayanağı olmayan
azami süre uygulaması kaldırılmalıdır.
İstanbul Teknik Üniversitesinin, 33/a kadrosuna
geçişte bölümlerin iradelerini yok sayan değerlendirmeleri,
kuralları kaldırılmalıdır.
Değerli Bakanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hiçbir konuya ön yargılı bakmıyoruz. Cumhuriyet
Halk Partisi her gelen bakanın gerçekten Türkiye Cumhuriyetinin iyi
şeyler yapabileceği, doğru kararlar alacağı
kanaatiyle, iyi niyetle bakmaktadır. Ancak eğer şu anda YÖKün
önünde onlarca asistan genç kardeşimiz işten
çıkartıldıkları için, üstelik de Danıştaydan
alınan karara rağmen yasal olmayan bir şekilde işten
çıkartıldıkları için orada seslerini duyurmaya
çalışmaktadırlar. Ben onların sesi olarak Sayın Bakanımıza
buradan sesleniyorum: Lütfen, bu gençlerin seslerine kulak verin ve siz
gençlerin ve siz Türkiyede sesi çıkamayanların Bakanı olun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Değerli Bakanım, acilen çıkartılan ve
hemen uygulamaya sokulan, öğrencilerimizin serbest kıyafetle
dolaşımı
Şimdi, bazı öğrenciler liselerde tek
tip kıyafet giyiyorlar. Nasıl mı? Tek tip siyah kıyafet
giyiyorlar, yakalarına birer tane gül takıyorlar. O öğrencilerin
bundan sonra çete olduğu ve bir gruba ait olduğu izlenimini yaratmaya
çalışıyorlar. Artık bu aşamaya gelmiş bir anda
öğrencilerimizin ayrım yapılarak sınıflarda
oturtulmasını değil
Onların Bakanı olarak
onların önünü açın. Böylece Türkiye sizi kucaklasın, böylece
muhalefet partisi de sizi tebrik etsin. Biz Türkiye'nin önünü açan her yasada o
yasayı çıkartanların yanında olacağız.
Saygılarımla, sevgilerimle. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Özkoç.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel.
Buyurunuz Sayın Tuncel.(BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 329
sıra sayılı Kanun Teklifi üzerine Barış Demokrasi
Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu arada Sayın Bakana da görevinde
başarılar diliyorum, gerçi ayrılmış Sayın Bakan
ama
Değerli arkadaşlar, tabii, burada yeni bir
üniversitenin açılmasını tartışıyoruz. Biraz önce
grubumuz adına konuşan Altan Tan arkadaşımız bunu
destekleyeceğimizi ifade etti ama biz sadece bir üniversitenin
açılması meselesi olmadığını, bununla birlikte
eğitim sorunlarımızı birlikte tartışmak
gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Çünkü mesele yeni
üniversiteler açmak değil, bu üniversitelerin gerçekten kime, neye hizmet
ettiğini tartışmak gerekiyor.
Burada da ifade edildi, bugün Türkiyede 65 tane
vakıf üniversitesi var. Yeni YÖK yasa tasarısıyla birlikte,
işte, özel üniversitelerin önleri daha açılıyor, özel
üniversitelerin açılış koşulları geliştiriliyor.
Dolayısıyla, aslında bugün üniversiteler ticarethaneye
dönüşmüş durumda ve bugün hem öğretim görevlileri hem
öğrenciler Yükseköğretim Kurulundaki bu yaklaşım,
Ticarethaneye dönüştürülen bu yaklaşım karşısında
eylem, etkinlikler yapıyor, yeni YÖK yasa tasarısına bu noktada
karşı olduklarını ifade ediyor.
Başından beri, Hükûmet aslında kendi
durduğu noktada, kendi politik yaklaşımına göre, ideolojik,
felsefi yaklaşımına göre yasalar yapıyor, üniversiteleri de
buna göre kuruyor ve bu konuda mağdur olacak ya da bu konuyu direkt ilgilendiren
kesimlerle hiçbir zaman diyalog kurmuş değil. Bu, üniversite
meselesinde de böyle, YÖK yasa tasarısında da ne yazık ki böyle.
Böyle olunca da daha çok tepkiye neden oluyor ve bu konuda çok ciddi bilimsel
çalışmaların yapıldığı bir alan olmuyor. Akademik
özerklik, bilimsel araştırma ve geliştirme
yaklaşımları bir yalan olmanın ötesine çıkamıyor
ne yazık ki. Bunu bir kez daha buradan ifade etmek istiyorum değerli
milletvekilleri.
Gerçekten, bugün Diyarbakırda bir üniversitenin
kurulmuş olması önemli ama bu vakıf üniversitesinin nasıl
bir hizmet edeceği meselesi de tartışma
Biz Barış ve
Demokrasi Partisi olarak parasız eğitim
yaklaşımını her defasında ifade ettik. YÖKün kaldırılması
gerekiyor, parasız eğitim, parasız sağlık olması
gerekiyor ama bu üniversiteler, özel üniversiteler ve vakıf üniversiteleri
ne yazık ki eğitimi paralı hâle getiriyor. Yani ne kadar çok
paran varsa o kadar çok okuyabilirsin ya da eğitim olanaklarından
faydalanabilirsin. Bu eşitsizlik aynı zamanda eğitim
alanında eşitsizliği de beraberinde getiren bir durum.
Sadece böyle de değil. İşte biraz önce CHP Grubundan
milletvekili söyledi. Aynı zamanda üniversitelerde akademik görev yapan
öğretim görevlileri de çok ciddi sorunlarla karşı
karşıya. Örneğin burada bir yasa çıkartıldı
biliyorsunuz. Bu yasada öğretim görevlilerinin, orada çalışan,
üniversitede çalışanların örgütlenme hakkı varmış
gibi, 4857 sayılı İş Kanunuyla örgütlenme hakkı
varmış gibi gösteriliyor, bu konuda hiçbir sorun yokmuş gibi.
Ama ne zamanki öğretim görevlileri örgütlenmeye başlıyor,
sendikalı olmak istiyor, bu defa okul yönetimleri tarafından
işten atılıyor. Yani burası bile nasıl
yaklaşıldığının bir göstergesi.
Yine geçen dönem çıkartılan torba yasada, 6111
sayılı Kanunla birlikte, öğretim görevlilerinin, özellikle
üniversitede asistan görevi yapanların işine son veriliyor yani
iş güvencesi ortadan kaldırılıyor. Bunun için birçok
üniversite görevlisi şu an eylemde. Dolayısıyla, biz bütün bu
sorunları birlikte tartışmak durumundayız.
Sadece mesele üniversite açmak değil. Evet, bugün 65e yakın
vakıf üniversitesinde 10 bine yakın insan istihdam ediliyor.
Eğer bu cepheden bakılıyorsa, evet bir istihdam alanı var
ama bu insanların gerçekten bilimsel, akademik bir üretim yapması,
orada öğrencilerin demokratik bir sisteme katılması,
geleceğini kazanması açısından çok ciddi sorunlar var.
Yine üniversitelerin önemli şeylerinden birisi öğrenciler.
Öğrencilere de burası bir müşteri gözüyle bakıyor. Yani
üniversiteler bilimsel, akademik bir eğitim yapmak, öğrencileri
geleceğe yetiştirmek yerine buraya bir müşteri olarak
bakıyor, ne kadar çok kâr getirecek ne kadar çok şey yapacak. Ki
vakıf üniversiteleri aslında kâr amacı gütmeyen üniversiteler, öyle
ifade ediliyor. Biraz sonra belki bana böyle cevap vereceksiniz. Ama böyle bir
şey değil. Ama daha çok ticarethaneye dönüşmüş durumda.
Öğrencilerin demokratik tartışma yürütmesi, kültürel olarak
kendisini ifade etmesi, sosyal olarak tartışmalar yürütmesinin
olanakları yok.
Dikkat edin üniversitelerde en çok Kürt öğrenciler
saldırıyla karşı karşıya kalıyor. Bunu hiç
soran var mı? Yani neden? Ya da Aleviler saldırıyla
karşı karşıya kalıyor. Geçen yıl içerisinde
onlarca üniversitede öğrenciler arasında kavga çıktı,
satırlı kavgalar yaşandı. Bütün bunların nedeni
aslında buradaki etnik ayrımcılık, diyelim ki
ırkçı yaklaşımların sonucudur çünkü toplumsal
sorunlar, en küçük bir sorun siyasal bir sonuca dönüşüyor ve bu
tartışmalar nedeniyle de öğrenciler okullarını
bırakmak zorunda kalıyorlar. Sadece üniversitelerde değil,
yaşadıkları alanlarda, örneğin Kütahyada bu konuda çok
ciddi şeyler yaşandı, Çorumda yaşandı,
İstanbulda yaşanıyor. Üniversitelerde öğrenciler siyasi
görüşlerinden dolayı ne yazık ki büyük
tartışmaların, kavgaların ortasında kalmak durumunda
kalıyor, birçoğu da üniversitesini terk ediyor.
Yine, Terörle Mücadele Kanunu diye bir kanun var
biliyorsunuz. Bu kanunun içine herkes giriyor, bu torba kanunun içerisine.
Üniversitelerde toplumsal sorunlara ilişkin eylem yapan, yürüyüş
yapan, örneğin Roboski katliamını kınayan öğrenciler
hakkında soruşturma açılıyor, öğrenciler okuldan
atılıyor ya da disiplin soruşturmalarıyla karşı
karşıya kalıyorlar. Bunlar çok ciddi sorunlar. Biz bütün bunları
konuşmadan Burada üniversite açıyoruz. Bu çok iyi bir şey.
diye konuşamayız. Bunları da birlikte konuşmak
durumundayız. Eğer eğitim alanında bir şey
konuşacaksak bütün bunların çözüm olanaklarını da birlikte
tartışmak durumundayız. Evet, yeni üniversiteler
açılsın ama bu yeni üniversiteler demokratik ve bilimsel olsun, öğrencilere,
gençlere parasız eğitim versin. Burada, demokratik tartışma
ortamları yaratılsın. Buradaki öğretim görevlilerinin
iş güvencesi sağlansın yani Ne zaman işimden
olacağım. diye bir tartışma içerisine girmesin.
Sayın milletvekilleri, bu yasada bir yenilik belki,
işte, yaşayan diller enstitüsü de kurulacak yani bu üniversite
bünyesinde. Gerçekten bu da ilginç bir durum, yaşayan diller
Hangi dil
yaşıyor, hangi dil yaşamıyor ya da buradan nasıl ifade
ediyoruz? Hâlâ bu ülkenin çok temel bir sorunu olan Kürt sorununun çözüm
taleplerinden biri olan ana dilde eğitim meselesine bile böylesine ilginç
bir kılıf bulmuşuz. Yani ana dilde eğitim talebini
karşılamak şurada dursun, bu konuda eğitim sistemini
tamamen, Türkiyeyi, 2 dilli hâle getirmek ya da işte Türkiyedeki
diğer diller, örneğin Araplar, Çerkezler, diğer halklar
açısından da ana dilde eğitim veren okullar açmak,
müfredatı buna göre değiştirmek ve burada bir toplumsal
barış projesi hâline getirmek ki millî eğitimde buna
başlamak gibi bir tartışma zaten yapılmıyor ama
diyelim ki şeye de yaşayan diller enstitüsü diye
Bu yaşayan
diller enstitüsünde hangi dillerde eğitim verilecek, bu belli değil.
Kürtçe mi olacak, Arapça mı olacak, Türkçe mi olacak ya da neye göre bu
dillere yaşıyor ya da yaşamıyor diyoruz? Bunun
kendisinin bir problem olduğunu düşünüyoruz ve hâlâ, aslında, bu
ülkede Kürt sorununun çözümü konusunda nerede olduğumuzu gösteren bir
durum. Yani bir yandan Bu sorunu savaş, çatışma temelinden
çekelim, demokratik bir ortamda tartışalım. diyoruz ama bir
yandan hâlâ Kürt halkının varlığını kabul etmek,
Kürtlerin hak ve özgürlük taleplerinin olabileceğini kabul etmek ve bunun
için diyelim ki yapacağımız bütün düzenlemeleri buna göre yapma
konusunda hiçbir adım yok.
Dolayısıyla, bunun kendisinin problemli bir
şey olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Yani yaşayan
diller enstitüsü yerine Kürtçe enstitü olsun burası yani Kürtçe
eğitim
Ama Arapça da olsun yani eğer Arapça da verilecekse. Diyelim ki
Ermenice verilecekse böyle olsun ama burada yaşayan diller deyip, böyle
muğlak bir şey bırakıp buna göre bir
tartışmanın kendisi problemli. 21inci yüzyılda hâlâ
Türkiye sınırları içerisinde yaşayan 20 milyon bir
halkın ana dilde eğitim talebini karşılamak bir kenara yani
bu konuda ciddi anlamda bir problem var. Bütün bunların bir arada
değerlendirilmesi gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak şunu
ifade etmek istiyoruz: Evet, Türkiyede ciddi anlamda, eğitim
alanında çok ciddi sorunlar var. Bunu bir bütün ele almak gerekiyor.
Sadece öğrenciler açısından değil, sadece öğretim
görevlileri açısından değil, bir bütün, Türkiye toplumu
açısından bunu değerlendirmek gerekiyor. Bu sistemin kendisi
ihtiyaçlara cevap vermiyor, yeniden düzenlenmeli. Demokratik, ekolojik,
cinsiyet özgürlükçü bir perspektiften yeniden ele almak, cinsiyetçi ögelerden
kurtarmak, eşitlikçi, demokratik bir yaklaşımla ele almak
durumundayız. Aksi takdirde, sadece ticarethaneye dönüşmüş, yeni
ticarethaneler açmış oluruz ki AKP bu konuda çok uzman, öyle biliyoruz;
her şeyde kâr-zarar hesabı yapıyor, üniversitelerde bile
kâr-zarar hesabı yapıyor. Önümüzdeki, çıkartılacak YÖK yasa
tasarısı da bunu meşrulaştıracak bir şey olacak.
Biz, buradan, bir kez daha, bu YÖK yasa
tasarısının yeniden gözden geçirilmesi, mutlaka eğitim
emekçileriyle birlikte değerlendirilmesi ve bu yasa tasarısı
gelmeden gerçekten demokratik bir süreci, hem öğrencilerin hem
öğretim görevlilerinin hem de toplumun ihtiyacını
karşılayacak bir noktaya evrilmesinin önemli olduğunu
düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tuncel.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır.
Buyurunuz Sayın Şandır.
MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu bugün çok
hayırlı bir işe birlikte hayat vermektedir. Selahaddin Eyyubi
adıyla, Diyarbakırda bir vakıf üniversitesi kurulmaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu üniversitenin kurulmasından
duyduğumuz memnuniyeti ifade etmek ve ülkemize, milletimize
hayırlı olmasını dilemek için söz aldım.
Değerli arkadaşlar, üniversite kurulması
önemli. Bu üniversitenin kuruluşu dolayısıyla burada ifade
edilen birçok beyanlar oldu. Tabii, üniversitelerimizin ülkemizin
birliğine hizmet etmesi, gelişmesine hizmet etmesi, ülkemizin
geleceğine hizmet etmesi hepimizin temennisidir. Birçok
yanlışlıklar, eksiklikler olabilir ama kendi kendimize de
haksızlık yapmayalım, bugün ülkemiz bu konuda çok yoğun bir
gayret içerisindedir. Selahaddin Eyyubi adıyla böyle bir üniversitenin
Diyarbakırda kurulması bizim de memnuniyetimizi celbeder.
Hayırlı uğurlu olsun diye temenni ediyor, diliyorum; emeği
geçen herkese de teşekkür ediyorum. Ancak bu vesileyle bir şey
hatırlatmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, milletleri bugünden
geleceğe taşıyan çok önemli değerler var. Bu değerleri
yaşatmak hepimizin sorumluluğu, kendimiz için bir zorunluluk.
Selahaddin Eyyubi, bu ismi unutmamak lazım. Bu ismin milletimizin
tarihinde çok önemli bir yeri var. Hıttin Savaşını
duymuşluğunuz vardır. Hıttin Savaşı, 1187;
Kudüsü Haçlılardan, Latinlerden İslama kazandıran Hıttin
Savaşı. Bu savaşın komutanı Selahaddin Eyyubidir.
Hıttin Savaşı, bizim için çok değerli, gerçekten, dinimiz
açısından, bütün dinler açısından çok önemli olan Kudüs
şehri, İslamın, Müslümanların eline emanet
edilmiştir. Kurtarılmıştır, kurtarılmamıştır
anlamında söylemiyorum ama 1187den 1917 yılına kadar, Kudüs ve Kudüste
yaşayanlar İslamın ve Türk yönetiminin, Osmanlının o
adaletli, şefkatli ellerinde huzur içerisinde
yaşamıştır ama Hıttin Savaşını
Avrupalılar, Hristiyanlar, Haçlıların bugünkü nesilleri asla
unutmamışlardır değerli arkadaşlar.
Bugün bölgemizde uygulanan Büyük Ortadoğu
Projesinin eğer toplumsal psikolojisinin altlarını incelerseniz
Hıttin Savaşı sendromu yatar. Hristiyanlık için çok önemli
olan Kudüsün Müslümanların eline geçmesi, Hristiyanlar açısından
asla kabul edilebilir bir şey değildir.
1917nin 11 Aralığında İngiliz
General Edmund Allenbynin Kudüse gelip, kırk günlük bir kuşatmadan
sonra, Kudüsü Türklerden aldıktan sonraki beyanı bugünlerimize
ışık tutmaktadır. Yaptığımız işin
önemini ifade etmek açısından bunu kısaca hatırlatmakta fayda
vardır. Mısır seferi kuvvetleri komutanı olarak
İngiliz General Edmund Allenbynin kırk günlük bir kuşatmadan
sonra Kudüsü teslim aldığında -yani oranın
mutasarrıfı, valisi, belediye başkanı, Türk yöneticileri
şehri terk edip, bunlara bıraktığında- söylediği
söz bugün bizim için önemlidir, demiştir ki tarihçilerin
yazdığına göre: Kalk Selahaddin, kalk! Gör bakayım, Kudüs
şimdi kimin elindedir. diye, bugün bazı tarihlerde çok acı
hikâyeleri olan bir süreç yaşanmıştır.
Daha acı olan bir şey de değerli arkadaşlar,
o günün Osmanlısının Genelkurmay Başkanı Alman General
Liman von Sanderstir. Osmanlı Devleti, savaştığı
İngilizlere karşı çok değerli bir şehrini
kaybetmiştir ama Osmanlının Genelkurmay Başkanı Liman
von Sanders, General Edmund Allenbyye bir telgraf çekiyor: Seni kutluyorum,
Hristiyanlık açısından çok önemli bir iş yaptın,
Kudüsü Müslümanlardan, Türklerden kurtardın. diyor. General Allenbynin
verdiği cevap, tarihte bizim açımızdan ders alınacak bir
cevaptır, diyor ki: Bu savaş burada bitmez, bu savaş, Türkler
geldikleri Orta Asya karanlığına geri dönünceye kadar devam
edecektir. Değerli arkadaşlar, bu söz, bir zafer kazanmış
generalin şımarık sözleri, beyanları değildir. Bu sözü
Lozan sonrasında Lord Curzon, İsmet Paşaya söylemiştir.
Paşa, çok sevinme, yırtıp attığın bu Sevrin
şartlarını zamanı geldiğinde tek tek önünüze
çıkartacağız. demiştir.
Dolayısıyla, bugün Türkiyemizin, Türk
milletinin muhatap olduğu tüm bu politikaların kaynağında
Hıttin Savaşı sendromu ve 1917de General Edmund Allenbynin
sözleri yatar. İşte bugün -çok geç kalmış olmasına
rağmen- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, devleti, Meclisi Selahaddin Eyyubi
ismini unutmadı ama bir üniversiteye vererek bir anlamda işte
yaklaşık yüz yıl sonra, bu İngiliz Generalin, Türk milletine
meydan okuyan bu şımarıklığına bir cevap
veriyoruz. İnşallah, aynı üniversite Kudüste de kurulur.
OYA ERONAT (Diyarbakır) İnşallah.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) İnşallah, orada
da gereken cevabı veririz.
Bugün Kudüste yaşayan insanların, Hristiyanı,
Yahudisi, Müslümanıyla gördüğü işkence, gördüğü eziyet,
zulüm Kudüsü Türklerden, Müslümanlardan kurtardık. diyen Batının
zulmüdür.
Bu sebeple, kendi değerlerimize sahip çıkmak
anlamında, böyle bir isimde, Selahaddin Eyyubi adıyla bir
üniversitenin kurulmasını Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak çok
özel, anlamlı buluyor, hayırlı olsun diliyor, emeği
geçenlere teşekkür ediyor, sizlere saygılar sunuyorum. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Şandır.
Şahsı adına Diyarbakır Milletvekili
Oya Eronat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Eronat.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 329 sıra sayılı Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1inci maddesi
üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, bir ülkenin yaşam
kalitesi, gelir dağılımı, yoksulluk, suç ve terör ile
ilgili sorunları var ise eğitim ile de sorunları var demektir.
Dünyada yükseköğretim ve öğrenim, her geçen gün, halkın bütün
kademelerine öğrenci ve öğretim üyesi kadrosu ile hızla
yayılmaktadır. Türkiye de dünyadaki bu gelişmeye son on
yıllık dönemde büyük bir hızla katılmaya
çalışmış ve başarılı olmuştur. Artık,
21inci yüzyıl Türkiyesinde, araştırma ve geliştirmeye
yani AR-GE projelerine dönük üniversitelerimizin kurulması büyük önem arz
etmektedir çünkü önümüzdeki yıllar, ülkelerin bilim, ilim ve teknoloji
alanında yarıştığı yıllar olacaktır.
Hızla değişen dünyanın teknolojisini ve inovasyonunu
yakalamak, gelişen ve büyüyen Türkiye'de, katma değeri yurt içinde
kalan ve verimi yüksek üniversiteler ile mümkün olacaktır. Bu büyümeyi
rakamlarla ifade edecek olursak, 2003 yılında, 53ü devlet
üniversitesi, 24ü vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 77 üniversitede
yaklaşık 2 milyon civarında öğrenci öğrenim
görmekteyken, AK PARTİ hükûmetleri döneminde bu sayılar, devlet
üniversitesi olarak 103e, vakıf üniversitesi olarak 65e
çıkmış olup, toplam 168 üniversitede 4,4 milyon civarında
öğrenci öğrenim görmektedir.
Yine, seçim bölgem olan, 27 medeniyete ev sahipliği
yapmış, 10 bin yıllık tarihi ve 5 bin yıllık
muhteşem surlarıyla Orta Doğunun 3üncü büyük sahabe kenti olan
Diyarbakırımızda, 1974 yılında, tıp ve fen
fakülteleri olmak üzere 2 fakülteyle kurulan ve bin civarında
öğrenciyle öğrenim hayatına başlayan Dicle Üniversitesi,
bugün 13 fakülte, 4 enstitü, 4 yüksekokul, 9 meslek yüksekokulu, 22 uygulama ve
araştırma merkezi, 1 konservatuvar ve yaklaşık 27 bin öğrencisiyle
eğitim vermektedir. Ancak her yönden gelişen ve nüfusu 1,5 milyona
dayanan Diyarbakır ilimize, mevcut olan Dicle Üniversitesi yetersiz
kaldığından, kurulması düşünülen Selahaddin Eyyubi
Üniversitesi daha fazla gencimize eğitim imkânı sağlayacaktır.
Amacımız, hem yükseköğretime olan talebi karşılamak
hem de bilginin ve teknolojinin üretildiği,
paylaşıldığı üniversiteler
aracılığıyla dünya ile rekabet edebilen gençler
yetiştirmektir.
Selahaddin Eyyubi, 1174-1193 yılları
arasında Kahirede hüküm sürmüş olup dinî dersler, sanat ve ilimle
uğraşmıştır. Selahaddin Eyyubinin biyografisini yazan
Al-Wahrani, onun, öklid geometrisi, astronomi, matematik ve aritmetik
konularında uzman olduğunu belirtmektedir.
Değerli milletvekilleri, böyle önemli bir şahsiyetin
adıyla açılacak olan Selahaddin Eyyubi Üniversitesi Diyarbakır
için yükseköğrenim alanındaki ilk özel yatırım olup bölge
insanının etkili ve anlamlı bir çıkışı,
örnek ve öncü bir aksiyonudur. Selahaddin Eyyubi Üniversitesi sadece bölge
gençleri için değil, Türkiye ve yakın coğrafyanın gençleri
için de bir cazibe merkezi olmayı amaçlamıştır.
Bu arada bir soru soruldu. Bugüne kadar niye Selahaddin
Eyyubi adı bir üniversiteye verilmedi? dendi. AK PARTİ hükûmetleri
döneminde, değerli büyüklerimizin kıymetli adlarının
üniversitelere verilmesi bir gelenek hâlini aldı. Selahaddin Eyyubi
adının bugün verilmesi de yine AK PARTİ iktidarına nasip
olmuştur, bununla da gurur duyuyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bu vesileyle, açılacak vakıf üniversitesinin
şehrimize, ülkemize hayırlı uğurlu olmasını
temenni ediyorum, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Eronat.
Şahsı adına Diyarbakır Milletvekili
Mine Lök Beyaz.
Buyurunuz Sayın Beyaz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MİNE LÖK BEYAZ (Diyarbakır) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün AK PARTİ Diyarbakır Milletvekili olarak huzurunuzda bulunurken
aslını isterseniz bir Diyarbekirli olarak hem çok heyecanlıyım
hem de çok mutluyum.
SIRRI SAKIK (Muş) Hem Diyarbekirli hem Amedli.
MİNE LÖK BEYAZ (Devamla) Bugün Türkiye Büyük
Millet Meclisinde Diyarbakırın ikinci üniversitesini kurmak üzere
görüşmelere başladık. Diyarbakır için, gençlerimiz için, çocuklarımız
için, memleketimiz için, Türkiyemiz için şimdiden hayırlı
olsun.
Diyarbakırda 1966da eğitim hayatına
başlayarak 1974te kuruluşunu tamamlayan Dicle Üniversitesi,
bünyesinde 13 fakülte, 5 yüksekokul, 8 meslek yüksekokulu, 4 enstitü ve 18 araştırma merkeziyle 24 bin
öğrenciye modern ve çağdaş eğitim olanakları
sunmaktadır.
Aradan geçen kırk beş yıldan sonra
İhtiyat Eğitim, Kültür ve Sağlık Vakfı,
Diyarbakırda Selahaddin Eyyubi Üniversitesi adıyla bir vakıf
üniversitesi kurulmasına karar vermiş ve bu konuda
hazırladıkları başvuru dosyasını 2011 tarihinde
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına göndermiştir.
Bu hayırlı işe gönül veren, başta
İhtiyat Vakfı olmak üzere -ki burada bir parantez açmak istiyorum. Üç
yıl önce kurulmuş bir vakıf, yirmi yıl önce değil.
Kendileri, tabii, vakıf olarak Sayın Vekilimize gerekli
cevapları verirler ama böyle bir hayırlı iş yapmak üzere
çıkan vakıftaki insanların da ben, doğrusu,
kırılmalarını da istemiyorum. Bu anlamda bunu da özellikle
belirtmek istiyorum- bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşmelere
başlama aşamasına gelene kadar emeği geçen herkese bir
Diyarbekirli olarak şükranlarımı sunuyorum.
Türkiyede 2011-2012 eğitim öğretim
yılında üniversitelerin açık öğretim ve diğer
yükseköğretim kurumları hariç, ön lisans, lisans, ikinci
öğretim, lisansüstü ve tıpta ihtisas programlarında eğitim
gören toplam 2 milyon 359 bin 655 öğrencinin 205.484ü yani yüzde 9u vakıf
üniversitelerinde eğitim öğretim görmektedir.
Bu kanun sonucunda kurulacak vakıf üniversitesi,
Türkiyenin genç nüfusunun talebini karşılaması hususunda
katkı sağlayacaktır.
2002 yılında 23 vakıf üniversitesi varken
2013e geldiğimizde 65 vakıf üniversitesi ve 8 vakıf meslek
yüksekokulu bulunmaktadır.
Selahaddin Eyyubi Üniversitesi, Diyarbakır ve
yakın çevresi için cumhuriyet tarihinin yükseköğrenim alanındaki
ilk özel yatırımıdır. Tıpkı adını
aldığı Şarkın sevgili sultanı, büyük İslam
kumandanı, Kudüsün fatihi Selahaddin Eyyubi gibi, çocuklarımız
ve gençlerimiz için kucaklayıcı, birleştirici ve örnek bir
üniversite olacaktır.
Burada ben Sayın Şandırın Kudüste
bir Selahaddin Eyyubi Üniversitesi kurulması dileğine tüm kalbimle
katılıyorum. İnşallah bunu hep birlikte
gerçekleştiririz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) İnşallah.
MİNE LÖK BEYAZ (Devamla) Mezopotamyanın
kalbi Diyarbakır, binlerce yıllık uygarlıklara ev
sahipliği yapmış, nice bilim adamları ve âlimler
yetiştirmiş kadim bir kenttir.
Doğudan batıya öğretici kent kimliği
ile Anadolunun en eski ve ilk üniversitesi Mesudiye Medresesi
Diyarbakırda kurulmuştur. Diyarbakır Ulu Camisinin kuzeyinde
ve camiye bitişik olan Mesudiye Medresesinin yapımına -yazıtından
öğrenildiğine göre- 1198de başlanmış ve 1223te
tamamlanmıştır. Bu medresede astronomi, tıp, fizik,
matematik, biyoloji, kimya, ilahiyat, edebiyat ve felsefe gibi dersler
öğretilmiştir. Şu anda da Vakıflar Genel Müdürlüğü
tarafından restorasyon çalışmaları devam etmektedir.
Bugün sibernetiğin ve bilgisayarın ilk
adımlarını attığı ve ilk robotu yapıp
çalıştırdığı kabul edilen Ebûl İz El-Cizirî
o zamanlar Diyarbekire bağlı Cizrede yaşadı ve
Diyarbekirde yaşadı. Dünya bilim tarihi açısından çok
önemli bir yerde olan bilim adamımız El-Cizirî adına da
inşallah bir gün Diyarbakırda hep birlikte bir üniversite
kurarız.
Hepinizi saygıyla selamlarken, iktidarıyla
muhalefetiyle sizlere şükranlarımızı sunuyor, biz birlikte
Türkiyeyiz diyerek, Selahattin Eyyubi Üniversitesinin şimdiden memleketimize,
Türkiyemize hayırlı olmasını yüce Allahtan diliyorum.
Teşekkürler. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Beyaz.
Soru-cevap bölümüne geçiyorum.
Sayın Halaman
ALİ HALAMAN (Adana) Başkanım
teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, yeni göreviniz
hayırlı, uğurlu olsun.
Son zamanlarda memleketimizin eğitim ayağı
olan dershanelerin hâli tereddütlü. Kapanacak mı kapanmayacak mı, son
dönemlerde hep münakaşa ediliyor. Yeni bakan olmanız
dolayısıyla bu dershanelerle ilgili net bir şey söyleme
imkânınız var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Halaman.
Sayın Ağbaba? Yok.
Sayın Serindağ
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, ben de size yeni görevinizde
başarılar diliyorum, inşallah geçmiş hatalar tekrarlanmaz.
Sayın Bakan, dün Gaziantep organize sanayi
bölgesinde faaliyet gösteren bir fabrikada meydana gelen ve gaz
sıkışmasına bağlı olduğu söylenen bir
patlama olmuştur. Bu patlamada 7 işçi hayatını
kaybetmiştir. 2si ağır yaralı olmak üzere pek çok
sayıda işçi de yaralanmıştır. Hayatını kaybedenlerden
ikisi Suriyelidir, bunların çalışma izinleri yoktur. Birisi de
üniversitede öğrencidir. Şu anda Kilisin nüfusunun üçte 1i
Suriyelidir. Gaziantepte, kampların dışında 30-40 bin
kişi Suriyeden gelmiş, şu veya bu şekilde Gaziantepe
yerleşmiştir. Bunların ne yaptığı, nasıl
barındığı, kimlerle irtibatta olduğu, niçin geldikleri
meçhuldür.
Sayın Başbakan, Gaziantepi ziyaretinde
Nizipte Suriyelilere hitap ederken
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Serindağ.
Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul)
Sayın Bakan, Kredi ve Yurtlar Kurumu konusunda davul Sayın
Kılıçın boynunda, tokmak YÖKte. Siz üniversite izni verin ama
yıllardır kurulan vakıf üniversitelerine en azından kendi
öğrencileri için yurt yapma zorunluluğu getirmezseniz Suat
Kılıçın davulu patlar. Bu açıdan
BAŞKAN Biraz mikrofondan uzak durur musunuz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul)
eski
vakıf üniversitelerinden başlamak üzere, her yıl belli bir
oranda kendi öğrencileri için bir yurt yapımını zorunlu
kılmazsanız bu işin içinden çıkamayız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Aslanoğlu.
Sayın Sakık
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, geçen gün Muş Anadolu
Öğretmen Lisesinde bir öğretmen saldırıya
uğramıştı. Saldırıyı gerçekleştiren de
astsubay başçavuş, nedeni de oğluna düşük bir puan
verdiği için. Bu konuda ne yaptınız, ne yapmayı
düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Sakık.
Sayın Ağbaba.
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, ben
de başarılar diliyorum yeni görevinizde.
Unvanı daire başkanı olan kamu
çalışanları ile bunların emekliliklerinde görev
tazminatı ödenilmesine ilişkin yasal düzenleme
yapılmış ancak üniversitelerimizde daire başkanı
unvanı taşıyanlara aynı hak
tanınmamıştır. Bu ayrımcı uygulamayı ortadan
kaldırmak üzere, üniversitelerimizde görev yapan daire
başkanları ile bunların emekliliklerinde de görev tazminatı
ödenmesi konusunda girişimde bulunmayı düşünüyor musunuz? Bu
konuda daire başkanlığı yapmış
arkadaşlarımızın çağrısı var size, bu
çağrıyı değerlendirmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Ağbaba.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Efendim, Sayın Vekilimizin arkada ses çok
yankılandığı için çok iyi algılayamadım ama-
dershanelerle ilgili, dershanelerle ilgili ne yapılıyor meselesiyle
ilgili
Dershanelerin adeta bir paralel eğitim sistemi oluşturmasının
Türk eğitim sisteminin bütünlüğü bakımından sakıncalı
olduğu düşüncesiyle, o konuyla ilgili bir düzenleme yapmak üzere
çalışmalarımız belli bir noktaya gelmek üzere,
çalışıyoruz ama şu aşamada tabii, bunu ayrıca
Bakanlığın farklı birimlerinde, ortaya çıkabilecek
farklı sorunları da hesaba katan bir anlayışla, yeniden
değerlendirdikten sonra kesin bir açıklama yapabiliriz ama bugünkü
düzen biçiminde işlemelerinin uzun vadede söz konusu
olmayacağını, bunların büyük bir bölümünün özel okullara ve
özel eğitim kurumlarına dönüştürülmesi için özel okul
koşullarında bazı değişiklikler yapmanın
teşvik edici olabileceğini düşünüyoruz ama dediğim gibi,
ayrıntılarını bu çalışmalar neticelendikten sonra
daha rahat paylaşabilirim.
Sayın Serindağ
Evet, ben de Gaziantepte hayatını
kaybeden kardeşlerimize Allahtan rahmet diliyorum, yaralılara acil
şifalar diliyorum. Bu konuyla ilgili bilgiler sanıyorum Sayın
İçişleri Bakanı tarafından size iletilecek diyeceğim
ama o da benim gibi bu işin biraz acemisi ama yazılı olarak
İçişleri Bakanımıza cevaplandırması için
ileteceğim.
Sayın Aslanoğlunun vakıf üniversitelerinin yurt
yapımına teşvik edilmesi ve Sayın Ağbabanın
sorusu YÖKle ilgili yeni ve toplu düzenlemenin içinde ele alınabilecek
konular. Bence de özellikle bu yurt konusu önemli bir öneri, ben de o
çalışmalar sırasında bunu çalışma grubuyla
paylaşacağım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın
Bakanım, izin veriyorsanız Arkadaş, yüzde 10 yurt yap Kredi
Yurtlara devret demek zorundasınız. Bunlar, hepimizin çocukları
sokakta.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Evet, çeşitli formüller
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Eski vakıf
üniversitelerinden başlayarak yenisi dâhil, yüzde 10
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Vakıf üniversitelerini yurt yapımına teşvik için
çeşitli yöntemler denenebilir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Alsın, Kredi
Yurtlara kiraya versin.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Evet.
Sayın Sakık, Muştaki hadiseyle ilgili olarak
İşe ısınmaya başladığımı hissettim
siz bunu söyleyince çünkü olay olur olmaz Muş Millî Eğitimi
Müdürümüzü aradım. Suphi Beydi galiba
SIRRI SAKIK (Muş) Süphan Ateş.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Evet, Süphan Bey bu darba maruz kalan öğretmen
kardeşim. Onunla ilgili gerekli hukuki desteğin
sağlanmasını
Yalnız, çok ciddi bir şeyi
olmadığı ama
SIRRI SAKIK (Muş) Üç günlük bir şey var ama
bir saldırı var, darp var.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Tabii, çirkin bir saldırı var ve
saldırıyı yapanların kimliği de bizim için
rahatsızlık verici oldu. Dolayısıyla, millî eğitim
müdürümüze öğretmenimize sahip çıkmaları, ona her türlü hukuki
desteği ve tıbbi desteği sağlamalarını -sadece
öğretmenimize değil oğluna da, çünkü beraber şey oldu- rica
ettim.
İlgileniyoruz.
SIRRI SAKIK (Muş) Çok sağ olun, teşekkür
ediyoruz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Evet, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Sayın
Başkan, daha süremiz var soru-cevap
BAŞKAN Sayın Sakık, sisteme
girmişsiniz.
Sayın Sakık, buyurunuz.
SIRRI SAKIK (Muş) Teşekkür ediyorum
aldım cevabımı, çok sağ olun.
BAŞKAN Tamam, peki.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Efendim,
süremiz var, uygun görürseniz sisteme gireyim, sorum yarım kaldı.
BAŞKAN Buyurun Sayın Serindağ.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, teşekkür ederim, nezaket
gösterdiniz, sizin görev alanınızda
olmadığınızı söylediniz ancak Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı aynı şeyi söylemiyor. Suriyeden gelenlere
iş imkânı sağlanacağını, onların mutlaka
istihdam sorununun çözüleceğini ifade ediyor. Hâlbuki, okullar ve istihdam
belki sizi daha çok ilgilendirebilir.
Sözüm yarım kaldı. Şu anda Kilis nüfusunun
üçte 1i Suriyelidir. Gaziantepte 30-40 bin Suriyeli vardır. Nizipte,
devlet hastanesinin acil servisi bile Suriyelilerle doludur, orası
yatakhane hâline getirilmiştir. Sayın Hükûmet, bu konuyu da
teşvik etmektedir. Zatıaliniz de Hükûmetin bir üyesi olarak
Sayın Bakanım, bu soruna bir çözüm bulunması, Gaziantep ve
çevresinin, sınır illerinin bu sıkıntıdan
kurtarılması lazım. Gittikçe asayiş sorunları da öne
çıkacaktır. Bunu dikkatinize sunmak istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Endişeleriniz konusunda İçişleri
Bakanlığının ve Aile Bakanlığının,
aileden sorumlu Bakanlığımızın yaptığı
çalışmaların hangi boyutta olduğunu şu anda bilmiyorum
ama endişelerinizi giderecek boyutta olduğunu tahmin ediyorum.
Dediğim gibi, İçişleri Bakanımızın
dışında, aileden sorumlu Bakanımızın da bu
açıklamalar doğrultusunda sizi daha çok tatmin edecek bir
yazılı cevap vereceğini tahmin ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 329 Sıra Sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1. Maddesi ile Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununa eklenen Ek Madde 149a aşağıda yer
alan bendin eklenmesini ve bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve
talep ederiz.
Tolga Çandar Ali
Haydar Öner Malik
Ecder Özdemir
Muğla Isparta
Sivas
Gürkut Acar Metin
Lütfi Baydar
Antalya Aydın
c) Güzel Sanatlar Fakültesinden,
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN ÇAKIR (Düzce)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Kim konuşacak?
Sayın Çandar, buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
TOLGA ÇANDAR (Muğla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda yapılacak olan değişikliğe
bir madde eklenerek bu kurulacak olan üniversitenin bünyesinde bir de güzel
sanatlar fakültesi olmasıyla ilgili verdiğim önerge üzerinde
konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Diyarbakır, bugün insanların kafalarında
ne oluşuyor, Diyarbakır deyince insanların aklına ne
geliyor, gözünün önüne ne geliyor bilmiyorum ancak Diyarbakır deyince
benim gözümün önüne çağdaş bir kent geliyor. Benim gittiğim
yıllarda Diyarbakıra gittiğim yıllarda, verdiğim
konserleri tıklım tıklım dolan, gelen insanların
tepkileriyle tam bir çağdaş kent görünümünde olan Türkiye'nin seçkin
kentlerinden birisi, gözümün önüne bu geldi. Böyle bir kentte ek bir üniversite
açılmasına ilişkin bir kanun üzerinde konuşuyoruz. Ben de
bir sanat geçmişi, sanatçı geçmişi olan birisi olarak böyle bir
üniversiteye bir güzel sanatlar fakültesinin
yakışacağını düşündüğüm için böyle bir
önerge verdim.
Diyarbakır çok değerli sanatçılar
yetiştirdi. Söz gelimi, aynı zamanda benim çok yakın dostum
rahmetli Veysel Öngören, ağabeyi Vasıf Öngören, Asiye Nasıl
Kurtulur
Efendime söyleyeyim, Cahit Sıtkı Tarancı,
Diyarbakırın hepimizce bilinen çok önemli isimlerinden,
şairimiz.
Esma Ocak, aynı zamanda çok sevgili dostum,
rahmetli.
Bedri Ayseli
Aklıma gelen, şimdi not ettiğim isimler ve
soyadını Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürkün koyduğu Celal
Güzelses
Bunlar Diyarbakırın kültür yüzleri.
Kültürler arasındaki ilişkiyi sağlayanlar
sanatçılardır. Kültürler arasındaki barışı
sağlayan da sanatçılardır. Bilim ve sanat
Kurulacak böyle bir
üniversitede güzel sanatlar fakültesi açılması bölgenin kültürel
gelişmesi açısından ülkemize sağlayacağı,
barışa sağlayacağı katkı açısından da
son derece önemli olacaktır. Sonuçta, bu her zamanki tabloyla
karşılaşacağımızı zannettiğim için
söylüyorum, açılacak olan bu üniversitede kurulacak olan bu güzel sanatlar
fakültesiyle de, toprakları gencecik Anadolu çocuklarının kanlarıyla
sulanmış olan bu bölgenin kültürünün yeşermesine neden
olacaktı, gelişmesine neden olacaktı, çağdaş Türk
kültür ve sanatının yaratımına, çağdaş Anadolu
kültür ve sanatının yaratımına katkıda
bulunacaktı, böyle bir üniversitenin içinde böyle bir fakültenin
düşünülmemiş olması enteresan.
Bu arada, yeri gelmişken, Komisyon döneminde
birlikte çalıştığımız, Komisyonumuzun
Başkanı Sayın Nabi Avcıya yeni görevinde
başarılar diliyoruz. Umarım nasıl ağır bir görev
üstlendiğini fark edecek kadar zaman geçmiştir.
Bölgemden çok sayıda telefon alırım, çok
sayıda talep gelir ancak biz bakanlıklara giremeyiz. Cumhuriyet Halk
Partisi milletvekilleri, bakanlara ulaşamayız, bakanlıklara
giremeyiz, müsteşarlar telefonumuza çıkmaz. Umarım, Millî
Eğitim Bakanlığı, sizin döneminizde bunları bize yaşatmaz.
Bölgemizde arkadaşlar dediler ki:
Diyarbakırdan kasabalara çift yol oldu. Çok tebrik ediyorum,
olması gereken de bu. Bölgeler arasında denge tabii ki çok önemli ama
bir de gelsinler Muğlanın yollarının görsünler. Yani siz
şanslısınız, demek ki bizden daha mı iyi
çalışıyor iktidar milletvekilleri onu bilmiyorum ama gelin,
Muğlanın yollarına, o tatil cenneti dediğimiz
Muğlanın yollarına bir bakın. Milas-İzmir
arasında yapılan yolların istimlakini üç yıl geçmesine
rağmen daha ödeyemediniz. Altı ay oldu, bir yağmurda bozulan
yolları ben inşaat mühendisiyim- çöken yolları görünüz.
Diyarbakır çift yollarını yapmış ve aslanlar gibi o
yollardan gidiyorsanız, vallahi çok şanslısınız,
kıymetini bilin derim.
Şu anda bizi üniversiteler izliyorlar. Biraz önce
açık öğretim fakültesi öğrencileri şey yaptı.
Bütünleme sınavlarını neden kaldırıyorsunuz? diye
soruyor hakikaten- açık öğretim öğrencileri. YÖKün aksi yönde
kararı olmasına rağmen buna neden uyulmuyor? Bizim
kazanılmış haklarımız neden iade edilmiyor?
Umarım, Sayın Bakan, Bakanlığınız döneminde
bunlar da
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TOLGA ÇANDAR (Devamla) -
bir çözüme kavuşur.
Peki, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Çandar.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddenin oylamasından önce Komisyonun bir düzeltme
talebi vardır.
Buyurunuz.
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE
SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN ÇAKIR (Düzce) Sayın Başkan, 22
Ocak 2013 tarihli ve 6410 sayılı Kanunun 2nci maddesiyle, 2809
sayılı Kanuna 148inci madde eklenmiştir. İlgili kanunun
mükerrer madde düzenlemesine yer verilmemesi ve kanun yapım tekniği
bakımından madde numarasının
BAŞKAN - Evet, bu düzeltme talebi doğrultusunda
madde 1i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
Madde 2 Bu kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN 2nci madde üzerine Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Edirne Milletvekili Recep Gürkan
Buyurunuz Sayın Gürkan. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RECEP GÜRKAN (Edirne) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, 329 sıra sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkanım, konuşmama geçmeden
önce iki husus var belirtmek istediğim: Birincisi, ocak sonu şubat
başı ülkemiz için, ülkemizi aydınlatan,
ışığıyla, kalemiyle, bilimiyle, yüreğiyle
aydınlatan çok değerli insanlarımızın,
yurttaşlarımızın maalesef katledildiği bir
haftalık periyot, farklı tarihlerde. Öncelikle, geçen hafta, 24 Ocak
1993te evinin önünde katledilmiş olan değerli Uğur Mumcuyu
andık. Bir kez daha kendisini saygıyla, rahmetle, minnetle
anıyoruz. Yine bugün, 31 Ocak 1990da, ülkemizin yetiştirdiği en
değerli hukukçulardan, bilim adamlarından Muammer Aksoyun evinin
önünde kurşunlanarak öldürülmesinin 23üncü yıl dönümü. Muammer
Aksoyu da rahmetle, minnetle ve saygıyla anıyoruz.
Yarın Genel Kurul olmadığı için onu
da mutlaka belirtmek istiyorum; 1 Şubat 1979da da yine aracının
içinde hunharca vurularak öldürülen değerli Abdi İpekçinin ölüm
yıl dönümü. Onu da rahmetle, minnetle ve saygıyla anıyoruz.
Değerli Komisyon Başkanımız
Sayın Nabi Avcı, son Bakanlar Kurulu değişikliğiyle
Millî Eğitim Bakanı olarak atandı, kendisine başarılar
diliyoruz. Türkiyenin en zor, en büyük ve en sorunlu
bakanlığıdır Millî Eğitim Bakanlığı. Bu
geçmişte de böyleydi ama Nabi Hoca biraz şanslı bir insan. Niye
şanslı bir insan? Konuşmamdan önce, bir öğretmenimizden bir
mektup geldi, ondan bir pasaj okuyacağım, çok kısa.
Arkadaşlar, diyor ki öğretmen: Hani öğretmenler tembeldi,
çalışmıyorlardı, derse geç giriyorlardı,
devamsızlık yapıyorlardı, üç ay tatil
yapıyorlardı, yan gelip yatıyorlardı? Hani atama bekleyen
öğretmenler yem bekleyen güvercinlere benziyordu, özür grubundan, eş
durumundan, sağlık durumundan atama yapılamazdı? Her
şeyi biliyordum. diyordum da aslında hiçbir şeyi bilmiyordum.
Bilseydim serbest kıyafeti, 60 aylık çocukların okula gitmesini,
Alo 147yi savunmazdım. Oysa sen işletmeciydin, bizim işimiz
eğitimdi. Anlatmak istedik dinlemedin. Merak ediyoruz, Türkiyede seni
seven bir tane öğretmen var mı? Bu sözler, eğitimciler
tarafından eski Bakan Sayın Ömer Dinçere yazılmış bir
mektubun bir kısmı.
Sayın Bakanım, umut ediyoruz ki görevinizi
devrederken arkanızdan inşallah eğitimciler böyle bir mektup
yazmasınlar, yazmayacaklar.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısı ile Diyarbakır ilinde Selahaddin
Eyyubi adında bir vakıf üniversitesi kurulmaktadır. Tabii ki bir
eğitimci olarak bir eğitim kurumunun açılmasına
karşı çıkacak durumumuz, karşı çıkacak hâlimiz
yok. Hayırlı, uğurlu olsun. diyoruz. Ancak, konuyu biraz daha
geniş bir perspektifle ele almak ihtiyacı da var. Ülkemizde
üniversitelerin sayısal artışlarını
incelediğimizde, 1973-75 dönemini, 1982-92 dönemini ve en son 2006-2008
dönemini bu hususta dönüm noktası olarak kabul etmek mümkündür. 58inci
Hükûmetin programına baktığımızda ise, yeni
üniversitelerin kurulmasında mevcut potansiyelleri ve olanakları da
dikkate alan nesnel kriterlerin geliştirilmesi ve üniversitelerin,
bölgelerindeki potansiyeller de dikkate alınarak, belirli alanlarda
ihtisaslaşmalarının sağlanması açık bir
şekilde ifade edilmiştir. Peki, durum nedir? Durum, maalesef tam
tersidir. Yaşanan gelişmeler, hükûmet programının bu
amacını gerçekleştiremediğini teyit eder niteliktedir.
Bunun önemli bir göstergesi, 2006 yılında 15 yeni üniversitenin
kurulması sürecinde yaşanan gelişmelerdir. Kurulması kabul
edilen 15 yeni üniversite tasarı aşamasındayken YÖKten
görüş istenir. YÖK verdiği görüşte, bu tasarıda yer alan 15
üniversiteden ancak Ordu, Tekirdağ, Uşak ve Düzce üniversitelerinin
kurulmasının uygun olacağını, diğerlerinin ise
daha sonraki bir zamana bırakılmasını önerir ama tabii ki
üniversiteleri YÖKten daha iyi bilen siyasilerimiz, bakanlarımız,
milletvekillerimiz vardır. YÖK görüşü hiç dikkate alınmayarak
listenin tamamı Meclise taşınır ve 10 adet üniversite daha
kurulmasının sinyalleri verilir. Genel Kurul görüşmelerinde
milletvekillerinden gelen yeni üniversite taleplerine dikkat çeken Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, toplam 25 üniversite
planlandığını ancak bütçe olanakları nedeniyle
şimdilik ilk 15ini açabileceklerini ifade eder ve bu 17 üniversite
açılır. Daha sonra bir 10 tane daha üniversite açılır.
Bugün geldiğimiz noktada, devlet üniversitesi sayısı 103e,
vakıf üniversitesi sayısı da 65 olmak üzere toplam 168e
çıkmaktadır.
Şimdi, önümüzde YÖKün
hazırladığı bir taslak var. Tasarı demiyorum çünkü
henüz Millî Eğitim Bakanlığından çıkmadı.
Yıllardır bu ülkede, 12 Eylül 1980 darbesinden bu yana, o darbenin
bir ürünü olan mevcut 2547 sayılı Yükseköğretim Kurulu Yasası
herkes tarafından eleştirildi, bütün siyasi partiler tarafından
eleştirildi ama ne hikmetse o yönetme erkini eline geçiren, yönetme gücünü
yakalayan bütün siyasi iktidarlar da YÖKün bütün yetkilerini üniversitelerin
üzerinde, akademisyenlerin üzerinde sonuna kadar kullanmaktan, bunu bir baskı
unsuru olarak, bir Demoklesin kılıcı olarak kullanmaktan da hiç
çekinmediler.
Üniversiteler gittikçe geri götürülüyor. Türkiye
Yükseköğretim Kurulu adı verilen bu yeni tasarıda,
baktığımızda, neredeyse Aman, ne olur, 2547ye
dokunmayalım, böyle kalsın. diyecek bir noktaya geldiğimizi
görüyoruz. Bir facia bu; eğitim adına, üniversiteler adına,
akademik özerklik adına bir faciadır bu. Sayın Bakanım,
inşallah buna el atarsınız. Bilim adamlarını, sadece
bir sendikayı değil, geçmiş bakan döneminde maalesef tek bir
eğitim sendikasının neredeyse arka bahçesi hâline
getirilmiş olan Millî Eğitim Bakanlığını bütün
sendikaların, bütün eğitim sendikalarının, bütün
eğitim çevrelerinin, bütün bilim çevrelerinin görüşlerinin alındığı
ve o bilimsel doğruların yeni tasarılara derç edileceği bir
hâle getirirsiniz. Bunu sizden gerçekten bekliyoruz, bunu sizden samimiyetle
bekliyoruz.
Yeni tasarıya baktığımızda -az
önce arkadaşlarım da söylediler- bir araştırma görevlileri
kâbusu var. Bu, hâlihazırda zaten var. Düşünün, 2 tane
evladınız var. Birine diyorsunuz ki: İkiniz de doktora
yapın. Biri doktorasını bitiriyor, çeşitli nedenlerle
kadro alamıyor ama 33/adan kamuoyunda fakülte kadrosu tabir edilen
kadroya atandığı için üç yılda bir sözleşmesi yenilenerek,
onaylanarak, uzatılarak maaşını almaya devam ediyor;
unvanını alıyor ama atanamadığı için o pozisyonun
maaşını falan alamıyor.
Diğer taraftan, yine aynı bilim dalında
doktora yapan ama o 33/a kadrosundan torpili yetmediği için, gücü
yetmediği için fakülte kadrosuna atanamamış
araştırma görevlisi gidiyor enstitü kadrosu dediğimiz o 50/d,
meşhur 50/dye göre atanıyor. Peki, ne oluyor? Doktora bitince
diyorlar ki: Ya, kadromuz yok. Sen biraz bir git, gez. İşte simit mi
satarsın, garsonluk mu yaparsın, çay mı taşırsın,
ne yaparsan yap; ondan sonra, biz sana kadro açılınca haber veririz.
ve ülkemizin 103ü devlet, 65i vakıf 168 üniversitesinde onlarca,
yüzlerce kadro açığı varken, diğer taraftan da o
yetişmiş, pırıl pırıl vatan evlatlarını,
biz, dışarıda başka mesleklere yönlendirmek durumunda
kalıyoruz.
Sayın Bakan, ilk verdiğiniz demeçlerde bu
serbest kıyafet uygulamasının tekrar
değerlendirileceğini söylediniz. Bunu memnuniyetle
karşılıyoruz. İnşallah bu durumu düzeltirsiniz. Yoksul
aile çocuklarının, fakir aile çocuklarının
aralarındaki eşitsizliğin okullarda da ortaya
çıkmasının önüne geçersiniz.
Diğer yandan, şunu da size ifade etmek
istiyorum: Sayın Dinçer tarafından bir eş durumu ataması
yapıldı branş değişikliğine dayalı olarak.
Adı eş durumu idi ama aslında branş
değişikliğiydi resmî olarak. Öğretmenlere denildi ki:
Kardeşim, ya eşini seçeceksin ya işini seçeceksin. Allah
aşkına, dünyanın hangi demokratik ülkesinde, hangi
çağdaş ülkesinde böyle bir tercihe zorlanabilir insanlar? Böyle bir şey
var mı? Bunun kendi çocuklarımıza, kendi evlatlarımıza
yapıldığını bir düşünelim, isyan etmez misiniz,
kızmaz mısınız, küfretmez misiniz, bağırıp
çağırmaz mısınız, devlete karşı gelmez misiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
RECEP GÜRKAN (Devamla) Sayın Bakan, Şubatta
eş durumu atamalarını düzelteceğiz. diyorsunuz. Lütfen bu
insanların mağduriyetine son verin.
Teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Gürkan.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Muş Milletvekili Demir Çelik.
Buyurunuz Sayın Çelik. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş)
Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi şahsım ve partim adına
saygıyla selamlayarak merhaba diyorum. 329 sıra sayılı
yükseköğrenim kanunu üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
üniversiteler, çağımızın en önemli kurumları olmaya
devam ediyor. Tarihi boyunca, ta milattan önce binli yıllardan bu yana
üniversiteler toplumun değişimi, dönüşümü noktasında önemli
görev ve sorumluluklar yüklenmiş, tıptan hukuka, bilimden sanata,
kültürden felsefeye her türlü toplumsal ihtiyaçların
karşılandığı demokratik alanlar ve mekânlar olmaya
devam etmiştir. Ancak bugün Selahaddin Eyyubi ismini koymayı
düşündüğümüz ve Diyarbakırda ikinci bir üniversite olarak
açılmasına karar verme aşamasında ve arifesinde
olduğumuz bu dönemde üniversitelerimiz, hâlâ 1983ün antidemokratik,
faşist diktatörlüğünün anayasası ve yasalarıyla yönetilmeye
muhtaç bir konumda, YÖK denilen bir otoriter zihniyetin vesayeti
altında, bırakın özgür olmasını, özerk olmaktan da
uzak bir konumda bulunmaktadır.
Üniversite ki bilimsel araştırma ve
çalışmaların yapılabileceği demokratik alanlar
olacaksa her şeyden önce idari manada özerk olmalı, idari ve mali
noktada özerk ve demokratik olmalıdır. Özerk, demokratik olmayan
üniversitelerin bilimsel eğitimi, bilimsel çalışmayı ve
araştırmayı yapmayacakları, resmî ideolojinin
kuşatması altında ona telkin edilenin yerine getirildiği
bir görev ve sorumlulukla hareket edeceği açıktır, alenidir,
yapılan da budur. Bu yönüyle son yıllarda giderek mesleki
performansın ve formasyonun alınmadığı,
ezberciliğe dayalı, resmî ideolojinin kuşatılmışlığının
ortaya çıkardığı özgür beyinler, özgür insan
yetiştirme yerine öngörülen
jakobenci, üstten toplumu şekillendirme anlayışına
hizmet edecek bir eğitim de üniversitelere hak görülmüştür.
Kaldı ki üniversiteden de öte, anaokulundan ilköğretime, ortaöğrenimden
üniversiteye, bütün aşamalarda nitelikli, ulaşılabilir,
tarafsız olmak yerine, bu niteliklerden yoksun, paraya dayalı ve
tamamıyla devletin ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir eğitim
toplumun ihtiyaçlarına cevap veremediği için her gün sosyal ve
siyasal travmalarla yaşayan bir toplum gerçekliğiyle de bizi karşı
karşıya bırakmıştır.
Bugün, Türkiye genelinde toplamda 170 üniversitenin
olması elbette ki ihtiyacın karşılanmasına
yetmeyeceği gerçeğiyle bizi karşı karşı
bırakmıştır. Görünen o ki onlarca üniversitenin
açılması bu ihtiyacın karşılanmasına da yetmeyecek
gibi görünmektedir. Bu nedenle Barış ve Demokrasi Partisi olarak
bizler elbette ki yeni üniversitelerin açılmasını anlamlı
ve değerli buluyoruz. Aynı zamanda Selahaddin Eyyubi ismini
taşıyan bir üniversitenin Diyarbakıra layık görülmesi
açısından da önemsiyoruz, gerekli katkıyı
sunacağız.
Hiç kimse ama hiç kimse, Barış ve Demokrasi
Partisi ve onun yerel yönetimler anlayışını ve onun
belediye başkanları şahsında da, özellikle Osman Baydemir
şahsında bir bütün olarak yerel yönetimler
anlayışımızdan hareketle karşı olduğumuz
gibi bir subjektif niyeti topluma gerçekmiş gibi sunamaz. Aksine, biz,
değil üniversite, ilkokuldan ortaöğrenime, ortaöğrenimden
üniversite ve lisansüstü bütün eğitim süreçlerinde olsa olsa
karşı durduğumuz resmî ideolojinin dayatmasıdır, tekçi
eğitim sistemidir, asimilasyonist politikalardır. O nedenle, biz her
şeyden önce, Türkçenin resmî dil olması koşuluyla her halktan ve
topluluktan kesimin ana diliyle eğitim görmesi, ana dil eğitiminin
anaokulundan üniversiteye kadar sekteye ve kesintiye uğratılmadan
devam edilmesinin taraftarıyız, yanıyız. Bizim
karşı durduğumuz, üniversitelerin iktidar odağı
durumuna getiriliyor olmasıdır. Bizim karşı durduğumuz,
üniversitelerin tekçi ve resmî ideolojiye hizmet eden mekânlara
dönüştürülüyor olmasıdır. Bunların olmaması
koşuluyla, biz biliyoruz ki, demokratik, özgür ve özerk üniversitede özgür
beyinler, özgür insanlar yaşayacağından ve
çıkacağından hareketle de toplum özgür olacaktır. O
açıdan da biz 170 üniversite yerine ihtiyaca cevap olabilecek sayıda
üniversitenin, yüzlerle, binlerle ifade edilebilecek akademilerin
açılmasını herkesten çok önemsiyoruz. Ancak, buralarda
mağduriyetin yaşanmaması, yoksunlukların
yaşanmaması da temel arzumuzdur.
Yine, otuz yıl öncesinde 1402likler olmak üzere
bilim emekçilerinin ve üniversitede çalışan yoksulların,
emekçilerin mağduriyeti de göz önünde bulundurulmalıdır.
Çalışanların ve emekçilerin sendikalı ve örgütlü
yapıya kavuşturulmadığı, sendikal mücadelelerinin,
grev başta olmak üzere haklarının gasbedildiği üniversite
bilimsel kimliğinden uzak olduğu gibi, demokratik kimliğinden de
uzaklaştırılan bir muhtevaya ve bir niteliğe de
kavuşturulmuş bulunmaktadır. Bu, günümüzün gelişmiş
evrensel hukukuna ters düşen, uygun düşmeyen, doksan yıldır
aşamadığımız o tekçi, merkeziyetçi devlet
yapılanmasını üniversitede de görmek istediğimizin bizatihi
tezahürüdür, iz düşümüdür.
Biz, Barış ve
Demokrasi Partisi olarak bu anlamda, üniversiteleri, elbette ki sanatın,
kültürün, bilimsel eğitim ve araştırmaların, felsefenin, hukukun
ve tıbbın amacına uygun, insanın insani hak ve
özgürlüklerinin yaşama kavuşturulabildiği alanlara ve mekânlara
dönüştürüldüğü ölçüde değerli buluyoruz. Bu yönüyle de sayı
ve nicelikten çok niteliğe büründürülmüş, niteliksel eğitim ve
mesleki formasyonun kazandırıldığı bu mekânların
yine sadece YÖKün vesayetinden kurtarılması ve kurtulması da
yetmiyor. Aynı zamanda, hak ve söz sahibi olmak noktasında bulunan
çalışanından profesörüne, akademisyeninden bilim emekçisine
kadar herkesin üniversitenin yönetilmesinde ve yönetişiminde söz ve yetki
sahibi olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu yönüyle de onun
özerkliğini, özerk ve özgür bilimsel eğitim
çalışmasını her şeyden çok önemsiyoruz. Bu
sağlanmadığı takdirde üniversiteleri açarız,
açtığımız 81 ildeki her üniversitenin mekânlarına
bağlı olarak iktidar karargâhları manasına gelen
şatoları oluştururuz. O şatolarda
atadığınız, YÖKün de onay verdiği profesörlerimiz,
rektörlerimiz ve dekanlarımızla, toplum dışında,
toplumdan izole edilmiş, soyutlanmış ve
ötekileştirilmiş karargâhlarımızda kendimize ait
mutluluğu yaşarız. Ama bu mutlulukta insan yoksa, toplum yoksa,
toplumun sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik, demokratik sorunlarına çözüm
bulmayı görev edinmeyecekse, çözüm bulmanın siyasal, sosyal
politikalarını üretmede gerekli sorumluluğu yüklenmeyecekse bu
üniversite olmaktan çıkmıştır, olsa olsa ortaöğrenimle
sınırlandırılmış bir mesleki eğitimin
alındığı alanlara dönüştürülmüştür.
Ayrıca, toplumun
sanayi toplumu olmasından kaynaklı tekdüze bir eğitim
sisteminden tez evvel kurtulmak zorundayız. Ara meslekten insanların
da mesleki formasyona kavuşturuldukları, ara meslekten
insanların da yetiştirildiği bir kısım kademeli
eğitimlerin de devreye konulması, ona dair
çalışmaların da yürütülmesi millî eğitimin görevlerinden
olmalıdır. Bu nedenle, çocuk doğar doğmaz profesör
olması yönlü bir algı ve ona biçilen misyon bizi
karşısında açmazlarla yaşadığımız
toplumsal ve siyasal sorunlarla karşı karşıya
bıraktırmıştır.
Biz, bütünlüklü bir eğitimi, ana dilde nitelikli,
ulaşılabilinir, parasız eğitimi savunuyor, bu konuda da
amacına uygun adımların da atılması koşuluyla
gerekli desteği vereceğimizi söylüyor, hepinizi bir kez daha
saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Çelik.
Şahsı adına Artvin Milletvekili
İsrafil Kışla
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Kışla.
İSRAFİL KIŞLA (Artvin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda değişiklik öngören 329 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 2nci maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım.
İlgili kanun tasarısıyla, İhtiyat
Eğitim, Kültür ve Sağlık Vakfı tarafından
Diyarbakırda Selahaddin Eyyubi Üniversitesinin kurulması
öngörülmektedir. Bir ilde üniversitenin ne anlama geldiğini en iyi bilen
milletvekillerinden biriyim. Çünkü, AK PARTİ iktidarı döneminde,
milletvekili olduğum Artvin ili üniversiteye kavuşmuştur.
Üniversitenin bir il için son derece önemli olduğu hepimizce malum;
ekonomik, ticari, sanayi ve kültürel hayatına çok ciddi katkılar
sağlamaktadır. Elbette ki üniversite
yatırımlarının yapısal tamamlanmasını
kısa sürede tekamül ettirmesi ve sonuçlandırması beklenemez.
Bugün kontenjan boşlukları yaşanıyor diye üniversite
kuruluşlarını ve üniversitelerin çoğalmasını
eleştirmeyi doğrusu doğru bulmuyorum. Bugün yapılan üniversite
yatırımları sadece bugünün değil, ülkemizin on yıl,
yirmi yıl, elli yıl, belki yüz yıl sonrasının
yatırımlarının başlangıcı demektir. O
bakımdan, yatırımlarla belki on yıl sonra ancak üniversite
o ilde o ilin en önemli kurumlarından biri hâline gelecektir. Bugün belki
o hissedilmeyebilir ama inanıyorum ki on yıl sonra, yirmi yıl
sonra üniversite o ilin en önemli kurumlarından biri olacaktır.
Üniversite yatırımları genç ve dinamik bir nüfusa sahip olan
ülkemiz için son derece önemlidir. Bu en önemli sermayemizi, eğitim
donanımlarını, ülkenin ve dünyanın bugünkü
ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yetiştirmek
mecburiyetindeyiz.
Ben,
2002 öncesi on yılla 2002den bugüne kadarki AK PARTİ iktidarı
dönemindeki birkaç veriyi bilgilerinize arz etmek istiyorum: 1992yle 2002
arasında 51 üniversite ancak 53 üniversite olabilmiştir. 2 tane yeni
üniversite açılabilmiştir; bunlardan bir tanesi Galatasaray
Üniversitesi, bir tanesi Eskişehirdeki Osmangazi Üniversitesi. Sadece 2
üniversite kurulabilmiştir. Ve 1992de mezun olan öğrenci
sayımızın yüzde 32si üniversiteye yerleşirken, bugün,
2012de mezun olan öğrencilerin yüzde 53ü üniversiteye yerleşir
duruma gelmiştir. Eğer bunu öngöremezseniz, eğer buna uygun
yatırımlarınızı planlayamazsanız
Ve 2002nin
öncesindeki gibi bütün kurumlar mevcut statik yapılarıyla devam
etseydi belki bugün yüzde 20si dahi üniversiteye giremez olurdu. O
bakımdan, önemli olan, bu yatırımları ileriyi öngörerek
geleceğin nesillerini yetiştirme adına yapmaktır.
Bir
başka önemli nokta da şudur: Üniversite yatırımları,
devlet üniversitelerinin yatırımları yüzde 100 artmış,
53 üniversiteden 103 üniversiteye çıkmış, vakıf
üniversitelerinin sayısı 3 kat artmıştır, 23ten 67ye
çıkmıştır. O bakımdan, burada, Türkiyenin gerçekten
özel sektörüne, sivil kuruluşlarına da teşekkür etmek lazım
ve onları tebrik etmek lazım çünkü ülkemizin geleceği için
eğitime yatırım yapmaktalar. Tabii, eğer güçlü bir ülke
olursanız, eğer özel sektörünüz de güçlü olursa işte bu
yatırımları gerçekleştirebilirsiniz.
Büyük ülke olmanın gereği, bütün kamu
kurumlarında, sağlıkta da, gençlik-sporda da, vakıflarda
da, üniversitelerde de olağanüstü yatırımları hep
görüyoruz, yaşıyoruz. O bakımdan her ildeki bu üniversitelerin
mutlaka, elbette ki seviyelerini geliştirerek daha iyi donanımlı
akademisyenlerle güzel bir nesil yetiştirme noktasında çaba sarf
etmelerini bekliyoruz.
Diğer taraftan, özgürlüklerin de artmasını
çok önemli buluyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın
Kışla.
Osmaniye Milletvekili Suat Önal
Buyurunuz Sayın Önal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SUAT ÖNAL (Osmaniye) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 329 sıra sayılı Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2nci maddesi üzerine
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin genç nüfusunun
yüksek olması ve bu genç nüfusun yükseköğretim talebine cevap
verebilmek amacıyla yeni üniversiteler kurulurken farklı alanlarda
imkânlarını yoğunlaştıran üniversitelerin
kurulmasının da yükseköğretimimize zenginlik katacağı
muhakkaktır. Öğretim ve araştırma faaliyetleri çerçevesinde
ürettiği güncel bilgiyle toplumsal gelişime ve ülkenin
kalkınmasına katkı sağlayan, ihtiyaç duyulan alanlarda
nitelikli insan gücü yetiştiren üniversiteler bulundukları
şehirleri bilimin ışığıyla aydınlatmakta,
bölgenin sosyokültürel ve ekonomik gelişmesinde önemli bir rol
oynamaktadır.
Bugün üniversitelerin açık öğretim birimleri
hariç olmak üzere ön lisans, lisans ve lisansüstü programlarında
eğitim gören öğrencilerin yaklaşık yüzde 10u vakıf
üniversitelerinde eğitim-öğretim görmektedir. Devlet
kaynağı kullanmadan kendi öz kaynaklarıyla ve kazanç amacı
gütmeden kanunla kurulan kamu tüzel kişiliğine sahip vakıf
üniversiteleri yükseköğretimimizin ayrılmaz bir parçasını
ve önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.
İşte bu kanun tasarısı ile de
Diyarbakırda İhtiyat Eğitim, Kültür ve Sağlık
Vakfı tarafından Selahaddin Eyyubi Üniversitesi adıyla kamu
tüzel kişiliğine sahip bir vakıf üniversitesi
kurulmaktadır. Bu üniversite bünyesinde 4 fakülte, 4 enstitü ve 1 meslek
yüksekokulu açılmaktadır. Kurulacak olan Selahaddin Eyyubi
Üniversitesinin Türkiye'nin genç nüfusunun yükseköğretim talebini
karşılamakta katkı sağlayacağı açık bir
husustur.
Değerli milletvekilleri, daha geçen hafta, yine,
Ankarada Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi adıyla yeni bir tematik
devlet üniversitesi kuruluşunu Genel Kuruldan geçirmiştik ve bu
üniversite bünyesinde Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doğu ve Afrika
Araştırmaları Enstitüsü, Türk Dünyası
Araştırmaları Enstitüsü, Batı Dünyası
Araştırmaları Enstitüsü ve İslam
Araştırmaları Enstitüsü gibi çok önemli araştırma
birimleri kurulmuştu. Bu suretle de devlet üniversitesi sayımız
103ten 104e, vakıf üniversitesi sayısı da 65ten 66ya
çıkmış oluyor.
Değerli milletvekilleri, yeni üniversitelerin
açılmasıyla ilgili muhalefet milletvekili
arkadaşlarımızın bir kısmı üniversitelerdeki bu
sayısal artışın ister istemez bir nitelik sorununu gündeme
getireceğini ve nitelikte azalma olacağını ifade
etmişlerdir. Tabii ki, muhalefet milletvekili
arkadaşlarımızın yapıcı eleştirilerine
saygı duyuyoruz, teşekkür ediyoruz. Ancak şu
unutulmamalıdır ki, özel üniversiteler kendi öz kaynakları ile ayakta
durduğundan nitelik açısından da her türlü rekabetin içinde
olmak durumundadır ve bugün birçok vakıf üniversitemiz nitelik
açısından kendilerini kabul ettirmiş ve yükseköğretim
kurumları arasında saygınlık
oluşturmuşlardır. O nedenle böyle bir kaygıyı
taşımanın yersiz olduğunu ifade etmek istiyorum.
Yine, özellikle tasarının geneli üzerinde
muhalefet adına yapılan konuşmalarda bazı
konuşmacılar çok karamsar tablolar çizdiler.
Değerli arkadaşlar, üniversitelerin 2002
yılı bütçesi 2,5 milyar iken bugün 2013 yılı bütçemiz 15,2
milyar dolar. ÖYP programlarıyla birçok öğretim üyesi
yetiştiriliyor. Biz, bugün IMFye borcunu sıfırlamış,
yıllık ihracatı 152 milyar doları aşmış,
Merkez Bankası döviz rezervi 122 milyar dolara ulaşmış,
ekonomik büyümede dünyada 2nciliği yakalamış bir Türkiyeyi
konuşuyoruz ve Türkiye Cumhuriyetinin onurlu bir vatandaşı
olmaktan gurur duyuyoruz. Herkes şunu iyi bilsin ki, Türkiye, AK
PARTİ iktidarıyla her gün daha da büyüyor, gelişiyor,
demokratikleşiyor ve güzelleşiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SUAT ÖNAL (Devamla) Tüm bu güzellikleri ön yargı
perdesinde göremeyenlere Mevlânâ Celâleddin Rûmînin veciz sözleri ile
seslenmek istiyorum. Ay doğmuyorsa yüzüne, güneş vurmuyorsa
pencerene, kabahati ne güneşte ne de ayda ara, gözlerindeki perdeyi
arala.
Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum,
yapılan düzenlemenin ülkemiz için hayırlara vesile olmasını
diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Önal.
Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın Serindağ
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür ederim
Başkanım.
Sayın Bakan, Millî Eğitim Bakanı olarak değil
Hükûmetin bir üyesi olarak sorumu yöneltiyorum.
Gaziantepe, Kahramanmaraşa ve Adanaya Patriot füzeleri
yerleştirildi. En son İskenderun Limanına gemiyle geldi,
naklediliyor şu anda. Bu Patriotların olası bir Suriye
saldırısına karşı oradaki halkı korumak
amaçlı olduğu söylendi.
Şimdi, Patriot füzelerinin etkili menzili göz önüne
alınınca, o zaman Urfadaki, Hataydaki, Mardindeki
vatandaşları koruyamayacağı aşikâr. Peki, oralardaki
vatandaşları gözden mi çıkardınız? En çok etkilenen
illerden birisi Hataydı. Neden iç bölgelere
konuşlandırıldı, sınır boyunca
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Serindağ.
Sayın Bulut
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Sayın Bakanım, içi
karmakarışık bir bakanlık teslim aldınız. Allah
yardımcısınız olsun. Muhalefetin dile getirmiş
olduğu eleştirileri umarım dikkate alırsınız.
Eğitim-öğretim döneminin ikinci dönemine giriyoruz. Birinci
dönem, bir sınıf düşünün, bir sınıfta iki ay
içerisinde üç öğretmen değişikliği olmuş olan bir
sınıf. Bu sınıf Balıkesirin Dursunbey ilçesinde. Bu,
Anadolunun birçok yerinde aynı şekilde görünen uygulamaların
Bu
önümüzdeki dönem içerisinde umarım, dilerim,
şahsınızın gayretleriyle, eğitimi bilen,
eğitimden anlayan, bu camianın içinden çıkmış
kadrolarla yola devam ederek bu gerçekleri görmüş ve çözmüş olursunuz
diyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bulut.
Sayın Özkan
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, Burdurda Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi
kuruldu. Üniversitemiz gün geçtikçe büyüyor. Başlangıçta kadromuz 201
personeldi, şu anda da 201 personel. Temizlik ve güvenlik işçi
kullanım hakkı verilmesi talepleri var. Gerçekten veteriner
fakültesiyle, hayvan hastanesiyle, açılan yüksek okullarıyla bir
marka üniversite konumuna geliyor Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi ama bu
personel yetersizliği yönündeki talebin bir an önce yerine getirilmesi
isteniyor. Bu yönde katkılarınızı bekliyor, teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sondan
başlayarak cevap vereyim.
Şimdi, YÖK yetkilisi
arkadaşımızı, YÖK Başkan Vekili
arkadaşımızı da bu talebiniz konusunda uyardım.
Burdurdaki Mehmet Akif Ersoy Üniversitesinin takviyesi için gerekli
çalışmayı yapmaları konusunda kendisine gerekli bilgiyi
verdim.
Sayın Bulutun Dursunbeydeki öğretmen
değişikliği örneğinden hareketle dikkatimizi çektiği
sorun, aslında, işte, bir yandan da Niye filan tarihte şu kadar
atama yapılmıyor, bu kadar atama yapılmıyor? türünden
eleştirileri de açıklayan bir sorun. Bir yandan, istiyoruz ki
öğretmenlerimizin istedikleri zaman, istedikleri yerlere rahatlıkla
atamaları yapılabilsin, gidebilsinler ama aynı zamanda onlar
gider gitmez boş bıraktıkları sınıflar da mutlaka
öğretmenlerle, yeni öğretmenlerle takviye edilsin.
Tabii, millî eğitim camiası gibi, yüz binlerce
öğretmenin, milyonlarca öğrencinin söz konusu olduğu böylesine
hareketli bir alanda bu tür bire bir ayarlamaları yapmak ve bütün
değişkenleri aynı anda en optimum düzeyde buluşturmak o
kadar mümkün değil. Dünyanın hiçbir yerinde mümkün değil ama
bunu iyi bir modellemeyle, uzun vadeli bir planlamayla, asgari düzeyde sorunlara
yol açacak şekilde arzla talep arasındaki dengeyi
kuracağımızı ümit ediyoruz.
Ben bu vesileyle eski bakanlarımız Sayın
Nimet Baş ve Sayın Ömer Dinçere teşekkür ediyorum. Çünkü dün
katıldığım, onların başlattıkları bir
proje çalıştayında tam da bu konular gündeme getirildi. O proje
çalıştayının konusu, 2023 perspektifiyle önümüzdeki
yıllarda Türkiyenin öğretmen ihtiyacı, alan bazında ve
coğrafi dağılım bazında öğretmen ihtiyacı
nedir, nüfus hareketliliklerinden nasıl etkilenir? Bununla ilgili
Hacettepe Üniversitesinin, Orta Doğu Teknik Üniversitesinin, Gazi
Üniversitesinin katıldığı ve Ankara Üniversitesinin yer
aldığı bir proje grubu üç yıldır, dört
yıldır çalışıyor ve o çalışmalar belli bir
düzeye gelmiş durumda. Dün de biz onun değerlendirme
toplantısını, çalıştay toplantısını
yaptık. O toplantıda yaptığım konuşmada da
vurguladığım üzere sadece bu çalışmanın kaba
verilerinin ortaya çıkmasından sonra bile yani çok güvenilir olmayan,
çok resmî olmayan kaba sonuçları bile öğrencilerimizin eğitim
fakültelerinin belli bölümlerine olan taleplerini radikal bir biçimde
değiştirmiş. Yani bu çalışmanın verilerinden
hareketle öğrenciler eğitim fakültesinde bazı bölümleri daha çok
tercih eder hâle gelirken bazı bölümlere yönelik tercihlerde de ciddi
düşüşler ortaya çıkmış.
Görülüyor ki öğretmen iş gücü piyasası
eğer gerekli bilimsel verilerle desteklenerek yol gösterilirse bu
elastikiyete sahip, bu uyumluluğu gösterebilecek durumda.
İnşallah, bu tür benzer projeler sonuçlandıktan sonra bu
düzenlemeleri yapmak ve öğretmenleri öğrencisiz, öğrencileri de
öğretmensiz bırakmamak için daha insani yöntemlerle bir çerçeve
çizmek mümkün olacak.
Küçük bir ilave daha yapmak istiyorum: Şimdi, evet,
AK PARTİ döneminde Millî Eğitim Bakanlığında ciddi
değişiklikler oldu. Bakan düzeyinde de oldu ama bu isim
bazındaki değişiklikler, bakan isimlerinin değişmesi
millî eğitim politikamızın temel çizgisinde bir
değişiklik olduğu anlamına gelmiyor. Her 4 bakan da bize
üzerine daha yeni değerler koyabileceğimiz bir zemin
bıraktılar. Ben kendilerine ayrı ayrı teşekkür
ediyorum.
Sayın Ömer Dinçere özellikle teşekkür ediyorum
çünkü Millî Eğitim Bakanlığının yıllarca
birikmiş sorunlarını -özellikle yönetim düzeyinde, teşkilat
yapılanmasında- ciddi manada gözden geçiren, düzelten ve bize
üzerinde -dediğim gibi- daha rahat çalışabileceğimiz,
icraat yapabileceğimiz bir Bakanlık devretti. Ben bu vesileyle
Sayın Ömer Dinçerin şahsında bütün eski
bakanlarımıza, sadece AK PARTİ döneminde görev alanlara
değil, bütün Millî Eğitim bakanlarımıza teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bakan.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
2nci madde kabul edilmiştir.
Sayın Ekerin İç Tüzük 60a göre kısa bir
söz talebi vardır.
Buyurunuz Sayın Eker.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
23.- Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin, Diyarbakırda ikinci bir üniversite
olmasının ve bu üniversitenin Selahaddin Eyyubi adıyla
kurulmasının önemli olduğuna ilişkin açıklaması
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İhtiyat Eğitim, Kültür ve Sağlık Vakfı tarafından
Diyarbakırda kuruluşu hazırlanan Selahaddin Eyyubi
Üniversitesinin Diyarbakırın eğitimle ilgili ihtiyaçlarına
da, Diyarbakırın kalkınmasına da önemli katkı sağlayacağını
düşünmek istiyorum.
İki bakımdan çok önemsiyorum. Bir:
Diyarbakırda bir üniversitenin, Dicle Üniversitesinden sonra ikinci bir
üniversitenin kurulmuş olması çok önemli, kalkınması için.
Çünkü nüfusu, sadece şehir merkezinin nüfusu 1 milyona yaklaştı
ve gerçekte bir bölge ili, merkezi olması hasebiyle Dicle Üniversitesi
belli bir noktaya geldi.
İkinci bir üniversite çok önemli ama en az onun
kadar önemli bir şey de bu üniversitenin Selahaddin Eyyubinin adıyla
kurulmuş olmasıdır çünkü bu isimle bir üniversitenin Türkiyede
kuruluyor olması -Diyarbakırda- bunu da ayrıca
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) -
hem bölge için hem Türkiye için çok önemli
Dolayısıyla, Selahaddin Eyyubiyi bir kez daha rahmetle, minnetle
anıyorum. Üniversitenin hepimiz için hayırlı olmasını
diliyor, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Eker.
Kusura bakmayın teknik arızadan dolayı.
3üncü maddeyi okutuyorum:
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/642) (S.
Sayısı: 329) (Devam)
MADDE
3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Isparta Milletvekili Ali Haydar Öner. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Öner.
CHP GRUBU ADINA ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta)
Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; Sayın
Bakanımıza, Millî Eğitim Komisyonunun eski başkanı
Sayın Profesör Doktor Nabi Avcıya yeni görevinde başarılar
diliyoruz, hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyoruz.
Yeni Bakanımız, önceki Bakanın
yaptıklarının tersini yaptıkça başarı oranı
artacaktır. Gerçekten de Sayın Bakanımız nazik bir insan,
nezaketle tüm eski bakanlara teşekkür etti ama millî eğitimi Ömer
Dinçer kadar karıştıran bir bakan gelmedi. Öğretmenleri
horlayan ve hasım sayan bakan dönemi geride kalmalı.
Öğretmenlere verdiği sözü yerine getirmeyen bakan, koltuğunu
ısıtamadan gitmiştir. Öğretmenleri eşlerinden uzak
tutan, aile yapısını sarsan bakan, artık
bakanlığa uzaktan bakacaktır.
Kıyafet konusunda öğrencileri ve yoksul
aileleri sıkıntıya sokan Sayın Bakan, empati
yapmasını bilmeyen bir eski öğretim üyesi olarak bile
anılmaya değer bulunmayacaktır. Millî Eğitim, intihalci
bakan olarak adlandırılan bakan tarafından yönetilme
ayıbından kurtulmuştur.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sana göre o, sana göre!
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - Sizden önceki
bakanın, liyakatle görevini tamamladığından kimse söz
edemez.
RECEP ÖZEL (Isparta) Isparta da senden bir kurtulsa
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) -
Bakanlığın millî vasfını boşaltan Sayın
Bakan, son kabine değişikliği ile boşta
kalmıştır.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Senin arkandan da
öyle söylüyorlar!
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - Benim arkamdan hep iyi
şeyler söylendi.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Biliyoruz,
biliyoruz!
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - Okursunuz,
öğrenirsiniz.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Tabii, tabii!
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - Bundan sonra da iyi
şeyler söylenecek.
Bakalım kendisine çok güvenen ancak güveni boşa
çıkan Sayın Başbakan, eski müsteşarına neyi münasip
görecektir.
Millî Eğitimin, emanetin ehline verilmesi gereken
yönetim birimlerinin başında geldiği açıktır. Emanet
ehli olmayan bir bakan, ülkeye de ulusa da yarar sağlamaz. Mensubu
bulunduğu partiye yarar sağlayıp
sağlamadığı, parti yetkililerinin bileceği iştir.
RECEP ÖZEL (Isparta) Ya, sana ne bunlardan, bunlardan
sana ne!
AHMET AYDIN (Adıyaman) Kendi işine bak,
kendine işine bak!
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - Ancak, ÖSYM başta
olmak üzere, emanet ehline verilmeli, başta öğretmenler, okul ve
kurum yöneticileri, objektif kriterlerle, hakkaniyet ölçüleri dikkate
alınarak görevlendirilmelidirler. Başta eğitim alanı olmak
üzere atama ve yükselmelerde eğitim toplumu ve kamu vicdanı
incitilmemelidir.
Değerli milletvekilleri, 24 Nisan 2009 tarihinde bir
vakıf kurulmuş, İhtiyat Eğitim, Kültür ve Sağlık
Vakfı. Kurucuları arasında Sayın İhsan Arslan,
Sayın Galip Ensarioğlu, Nehir Özel, Vahyettin Bayat, Muzaffer Eza,
Ferhan Kadayıfçıoğlu, Abdülaziz Özkılıç, Abdülaziz
Can, Abdülkadir Alakuş, Ahmet Kâmil Torun, Alaattin Korkutata, Aytekin
Sır ve Behçet Balık gibi isimler var. Ancak Sayın Atilla
Kartın, Sayın İhsan Arslanla ilgili soru önergesinin hâlen
yanıtlanmamış olması çok dikkat çekici.
Biraz önce, grubumuz, güzel sanatlar fakültesinin de
kurulmasını öneren bir dilekçe verdi; niye kabul edilmedi, anlamak
mümkün değil.
RECEP ÖZEL (Isparta) Vakıf üniversitesi ya, özel
üniversite.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Bir üniversiteye, güzel
sanatlar fakültesi gibi prestijli bir fakülte yakışmaz mı?
AHMET AYDIN (Adıyaman) İleride o da olur
inşallah.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Selahaddin Eyyubi, ismi
güzel bir komutan; cesareti, adaleti, vakur bir devlet adamı
kimliğiyle saygın olarak anılıyor. Onun adını
taşıyan üniversitenin de, bilime katkı sağlayan,
insanları birleştiren, ülkemize, ulusumuza yararlar sağlayan bir
üniversite olmasını dileriz.
Sayın Bakan, toplantıya girmeden önce,
yetiştirme yurtlarında yetişen çocukların yeni
kurdukları dernek yetkilileri geldiler. Yetiştirme yurdunda
yetişen çocuklarımız 18 yaşından sonra kendi hâllerine
bırakılıyor; üniversiteye gidenlerin sayısı çok az,
yüzde 2ler civarında. 18 yaşını doldurdunuz. diye
artık ilgilenilmeyen, zaten o yaşa kadar da birçok talihsizliklerle,
sorunlarla boğuşan bir nesil. Onlara, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığıyla ortak projeler geliştirerek, Millî Eğitim
Bakanlığının yardımcı olması zorunlu. Bunu,
dikkat ve takdirlerinize sunmayı görev sayıyorum. İş
bulamıyorlar veya üst rütbeli işlere yükselemiyorlar; hâlen 4.200
mezunu iş bulmak için çabalıyor, uğraşıyor.
Ayrıca bu gibi yurtlar da pedagoglar, gelişim uzmanları ve
diğer uzmanlar bakımından takviye edilmesi zorunlu. Bu çocuklar
dünyaya talihsiz gelmişler, yaşamları talihsizlikler içinde,
acılar içinde, başta psikolojik olmak üzere ekonomik sorunlarla devam
ediyor, onlara yardımcı olmak bir insanlık görevi.
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri
ve Sayın Bakan; Sayın Cuma İçten
ayrıştırıcı bir üslup kullandı.
SIRRI SAKIK (Muş) O ayrımcı zaten.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Neredeyse AKP
üniversitesi kuruluyor. demeye getirdi. Üniversitelerin evrensel kurumlar
olduğu unutulmamalı.
Değerli arkadaşlarım, kimlik siyaseti, bu
kürsüden zaman zaman yanlış anlamalarla, zaman zaman da ön
yargılarla ve ideolojik tavırlarla sürdürülüyor. Şunu hepimiz
kabul edelim, ben kendi adıma konuşmuş olayım: Ziya Gökalp
kadar Türküm, Diyarbakırlı bir düşünür, ünlü Ziya Gökalp kadar
Türküm; Yaşar Kemal kadar, Selahaddin Eyyubi kadar Kürtüm; Mareşal
Çakmak kadar Boşnakım, Mehmet Akif kadar Arnavutum, Mustafa Kemal
gibi göçmenim, Artin Penik gibi Ermeniyim
SUAT ÖNAL (Osmaniye) Hadi canım.
RECEP ÖZEL (Isparta) Vallaha hiçbiri olamazsın. Hiç
biri olman!
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Sen çok komik laflar
ediyorsun Sayın Özel, seni takip ediyoruz.
Artin Peniki kimler biliyor? ASALA militanları
diplomatlarımızı şehit ettiği zaman, Ağustos
82de, Taksim Meydanında kendini yakan Ermeni yurttaş, çok
saygıdeğer bir yurttaş; huzurunda saygıyla eğiliyorum,
Allahtan rahmetler diliyorum.
Lefter Küçükandonyadis kadar Rumum, Kazım Koyuncu
kadar Lazım, Yusuf Çetin kadar Süryaniyim, Nazım Hikmet kadar
Çerkezim, Ali İhsan Ensari kadar Arapım, Dede Korkutun torunuyum,
Âdem oğlu Yunusum.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Aşure gibisin
yani.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Kimliğimle gurur
duyuyorum. Türk ulusu bir alaşımdır, bir aşure
değildir, cehaleti terk edin!
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Onu oraya söyle, oraya.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Kim derse desin, herkes
nasibi alır.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Bize değil, onu
oraya söyleyeceksin.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Âdem oğlu Yunusum.
Âdem bir insan, Yunus da bir garip Anadolu ereni.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Birgül Hanıma söyle.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Türkiye Cumhuriyetini
kuranların, cumhuriyeti yönetenlerin bir parçasıyım,
yüceltenlerin bir parçasıyım. Hepimiz biriz, birimiz hepimiz için
varız.
Türk-Kürt ikizdir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Birgül Ayman Gülere söyle.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Birgül Ayman Güler de
çok doğru söyledi. [AK PARTİ sıralarından gürültüler,
alkışlar (!)]
Evet, bakın arkadaşlar, Türk ulusuyla Kürt
milliyeti bir değildir
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Şimdi
anlaşıldı ne olduğun.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla)
Türk ulusuyla Türk
milliyeti de bir değildir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Hâlâ tekrarlıyorsun.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Türk-Kürt ikizdir.
Cumhuriyeti kuranlar kardeştir.
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Geri al, o
lafını geri al.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Cumhuriyeti kuranlar
kardeştir, Türk-Kürt ikizdir, cumhuriyeti
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Senin kavramlardan
haberin yok.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Okursanız
öğrenirsiniz.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Önce o
kavramları öğren.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Evet, siz
bilmediğiniz şeyleri terk edin.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Bilmediğin
kavramlarla konuşma!
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Türkiye Cumhuriyeti
sınırları içinde kederde, kıvançta ortak olan
yurttaşları ayrı gayrı gören bizden değildir.
RECEP ÖZEL (Isparta) Vallahi, senin ne olduğunu
anlamadık.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Türkiye Cumhuriyetini
kuranları ve Türkiye Cumhuriyetini yükseltmek isteyenleri saygıyla
selamlıyorum.
Üniversite hayırlı uğurlu olsun. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öner.
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurunuz.
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, 69a göre söz istiyorum. Ayrıştırıcı bir
dil kullandığımı söyledi.
BAŞKAN Buyurunuz.
Yeni sataşmalara mahal vermeyiniz lütfen Sayın
İçten.
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Diyarbakır Milletvekili Cuma İçtenin,
Isparta Milletvekili Ali Haydar Önerin şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Evet, az önceki
hatibe sesleniyorum: Kaç sefer Diyarbakıra geldin kardeşim? Sen
Diyarbakırı biliyor musun?
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) Biliyorum.
CUMA İÇTEN (Devamla) Sen Kürt müsün?
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) Türküm.
CUMA İÇTEN (Devamla) Sen gerçekten Selahaddin
Eyyubi kadar Kürtsen Diyarbakırda niye yoksun? Tabela partisi
konumundasın, tabela! Oy bile alamazsınız, doğuya bile
gidemezsiniz. Ayrıştıran sizlersiniz çünkü sizler bizleri
1925lerde de 37lerde de 57lerde de 50lerde de terk ettiniz. O günden beri
Diyarbakıra giremezsiniz. Girebilmek için abdest alman lazım senin
öncelikle, bunu sana söyleyeyim. Bu bir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İkincisi, evet, biz seninle eşit değiliz,
elhamdülillah. Zaten ben seninle eşit olmak da istemem ama şunu bil:
Biz bu ülkenin sahibiyiz; Edirnenin de sahibiyiz, Diyarbakırın da
sahibiyiz. Ben Fatih Sultan Mehmet kadar Türküm, Selahaddin Eyyubi kadar
Kürtüm çünkü İstanbulun sahibi benim.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) Benim dediğimi
diyorsun.
CUMA İÇTEN (Devamla) - Ha, sen bir Ermeni kadar
Ermeni ol, bir Rum kadar da Rum ol, ona da saygı gösteririm ben.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Buyurunuz Sayın Öner.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) Sataşmadan söz
istiyorum. Diyarbakıra gelirken abdest almamız
lazımmış ve ayrımcılık yapıyormuşuz.
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Sahabeler diyarı
orası, abdest alman lazım.
BAŞKAN Sayın Öner, buyurunuz.
Yeni sataşmalara mahal vermeyiniz lütfen.
5.- Isparta
Milletvekili Ali Haydar Önerin, Diyarbakır Milletvekili Cuma
İçtenin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) Değerli
milletvekilleri, 1980 Nisanında Gercüş Kaymakamlığına
atandığımda Diyarbakıra uğradım, Ofis
Meydanında Asım Kebap Salonunda vali kebaptan da yedim. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Sataşmadan dinleyin.
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Bir hafta misafir
edeyim seni. Yüreğin var mı?
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Milletvekili edebi
içinde olanlar dinlesinler.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Hadi oradan be, hadi! Edep mi
öğreteceksin bize!
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Sataşmalara prim
vermem. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Gercüş Kaymakamlığı yaptım.
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Sen Diyarbakıra
giremezsin.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Diyarbakıra çok
geldim. Diyarbakırın her
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Diyarbakıra
giremezsin!
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Diyarbakır senin
babanın malı mı? Diyarbakır hepimizin, Tunceli hepimizin,
Trabzon hepimizin, Ankara hepimizin, İzmir hepimizin!
Ayrıştırıcıların Allah
layığını versin! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Trabzona gelme,
Rizeye gelme!
BAŞKAN Lütfen sakin olunuz sayın
milletvekilleri.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Gercüş
Kaymakamlığı yaptım. Hasankeyf de Gercüşe
bağlıydı o zaman, Mardinindi, sonra Batmana bağlı
oldu.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Trabzona, Rizeye
gelme!
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Söyleyecek sözü
olmayanlar sataşmayla vakit geçirmeye çalışıyorlar.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Sizi değil,
CHPyi söyledi, CHPyi. Adamın söylediğini anlamadın.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Siz, sosyolojiyi de,
halk bilimini de, kavramları da karıştırıyorsunuz
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Diyarbakıra
gelmeye yüreğin yetmez.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla)
söylediklerinizin
tersini yapıyorsunuz, yaptığınızın tersini
söylüyorsunuz. Türkiye Cumhuriyetini kuran halka Türk halkı denir.
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Gel bunu
Diyarbakırda söyle.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Elbette söylerim, daha
geçen Şemdinlide söyledim. Sen uyuyorken ben Şemdinlideydim.
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Yüreğiniz
yetmez!
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Beni Diyarbakır
Havaalanında 200 Gercüşlü ve Hasankeyfli uğurladı.
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Gel bunları
Diyarbakırda söyle, yüreğin yetmez!
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Gercüşe de,
Hasankeyfe de saygılarım, şükranlarım var. Hiç kimseye
haksızlık yapmadım, yaptırmadım.
Ben bir silah tüccarı değilim. Silah
tüccarları hangi yasa önerilerini bu Meclise sundular, onu iyi biliyoruz,
onlardan birinin adı da Sayın Cuma İçtendir.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öner.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.46
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.57
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 60ıncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
329 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/642) (S.
Sayısı: 329) (Devam)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Sayın Başkanım
BAŞKAN Efendim.
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Sayın Başkanım
tutanaklara geçsin diye ifade etmek istiyorum. Az önce konuşan hatip silah
taciri olduğumdan bahsettiler. Beş yıl av ve avcılık
malzemeleri ticareti faaliyeti yaptıktan sonra, üç yıl önce bu
faaliyete son verdim.
Kendisinin valilik dönemi de bitti. Valilik döneminde de yüzlerce av
malzemesi satışını yapan ticari müessesenin iznini
vermiş birisidir.
BAŞKAN Teşekkür ederiz, tutanaklara geçmiştir.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına, Muş
Milletvekili Sırrı Sakık.
Buyurunuz Sayın Sakık. (BDP sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Grup başkan vekiliniz yok, nasıl adına
oluyor?
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) Senden müsaade mi almam
lazım?
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır hayır. Grup başkan vekiliniz
yok.
BAŞKAN Sayın Genç
SIRRI SAKIK (Devamla) Ne olacak peki? Grup başkan vekili
BAŞKAN Sayın Sakık, buyurunuz, siz devam ediniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Grup adına konuşmak için grup
başkan vekili tarafından görevlendirilmek lazım.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Sakık, devam ediniz.
SIRRI SAKIK (Devamla) Görevlendirme yapılmıştır
yani sizi niye rahatsız ediyor? Niye rahatsız ediyor?
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır hayır, yapsın diyorum. Yani
niye gıcık aldınız?
BAŞKAN Sayın Genç
SIRRI SAKIK (Devamla) Bakın, buraya ismimiz bildirilmiş.
BAŞKAN Sayın Sakık, lütfen
KAMER GENÇ (Tunceli) Sana doğru bilgi veriyorum. Bak, sen
İdare Amirisin, sana doğru bilgi veriyorum. Burada grup başkan
vekili olmayınca -biraz önce de
yoktu- diyorum ki onun sana yetki vermesi lazım.
BAŞKAN Sayın Genç
SIRRI SAKIK (Devamla) Yetki verilmiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Tamam canım, o zaman bana öyle cevap ver
yahu! Sert cevap vermeye hakkın yok.
BAŞKAN Sayın Genç, lütfen konuşmaya müdahale etmeyiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yoktu, ben de onu söylüyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Devamla) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; ben de bu üniversitenin Diyarbakıra, ülkemize
hayırlı olmasını diliyorum. Aslında konuşma
talebimiz yoktu, bir an önce yasanın geçmesini diliyorduk ve umuyorduk ama
bu ırkçı tavırlar, ırkçı söylemler
Sizi rahatsız
edeceğimi biliyorsunuz, onun için oradan ayaklanıyorsunuz. Siz bu
kadar ırkçı, milliyetçi ve faşist olduğunuz müddetçe sizi
her gün teşhir etmek bizim boynumuzun borcudur.
Bakın, geçen, üç gün önce burada her taraftan
ırkçılık aktı ve burada bir halka haksızlık
ettiniz ve buradan çıkıp ne söylediniz biliyor musunuz? Kürt
milliyetçiliğini bana ilericilik diye yutturamazsınız.
İZZET ÇETİN (Ankara) Sizin hayatınız
ırkçılık olmuş!
SIRRI SAKIK (Devamla) Biz -bakın açıkça söylüyorum- Kürt
milliyetçiliği falan yapmıyoruz. Biz mazlum bir halkın
Dünyanın
her yerinde mazlum halkların kader tayin hakkı vardır. Kürtler de
bu ülkenin mazlum bir halkıdır. Dili, kültürü, kimliği üzerinde
baskılar vardır ve bu baskıların
kaldırılması için uzun yıllardır nasıl mücadele
ettiğimizi biliyorsunuz. Ve diyorsunuz ki: Türk ulusu ile Kürt
milliyetini eşit, eş değerde gördüremezsiniz. diyor. Ve bundan
sonra savunmadayız ve meşru müdafaa hakkımızı
kullanacağız. diyor. Ve biraz önce sizin sözcünüz de çıktı
aynı şeyi söyledi.
Şimdi, sevgili arkadaşlar, sizin bu
politikalarınız bugün oluşmuş politikalar değil. Siz,
cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar ırkçısınız,
milliyetçisiniz, tekçisiniz ve halka zulmeden bir gelenekten geliyorsunuz.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Aynaya bakarak
konuşuyorsun.
SIRRI SAKIK (Devamla) Bakın, sizin Millî
Şefiniz ne diyor? Yıl, 1925. Türk Ocaklarında yaptığı
konuşmada aynen şöyle diyor: Biz açıkça milliyetçiyiz ve
milliyetçilik bizim yegâne birlik unsurumuzdur. diyor. Türk ekseriyetinde diğer
unsurların hiçbirinin nüfuzu yoktur. diyor. Vazifemiz, Türk vatanı
içinde Türk olmayanları Türk yapmaktır. diyor. Türklere ve
Türklüğe muhalefet edecekleri kesip atacağız. diyor. Ülkeye
hizmet edeceklerde her şeyin üstünde aradığımız
vasıf, Türk vasfıdır. İmza: Millî Şefiniz ve
İsmet İnönü.
İZZET ÇETİN (Ankara) Kaç yıl önce
söylemiş?
SIRRI SAKIK (Devamla) Yine, eski bakanlardan Şükrü
Saraçoğlu ne diyor? Yıl, 1942. Biz Türküz. Türkçüyüz ve daima
Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu
kadar, bir vicdan meselesidir. diyor. Ve kültür meselesidir. diyor. Biz
azalan veya azaltan Türkçü değil; çoğalan, çoğaltan Türkçü
olacağız. diyor. Ve her vakit bu noktada
çalışacağız. diyor.
Ve, yine, Mahmut Esat Bozkurt -o gün de söyledim, bugün
Çünkü, sizin atalarınız bunlar- Türk, bu ülkenin yegâne efendisi,
yegâne sahibidir. diyor, Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette
bir tek hakkı vardır; hizmetçi olma hakkı vardır, köle olma
hakkı vardır.
Ve, yine, bugünkü genel başkanınız, Dersim
olaylarıyla ilgili O coğrafyada bir isyan olmuştur. diyor,
geçiştirmeye çalışıyor. İsyanda ataları,
babaları da katledilmiştir ve böyle şeylerin cumhuriyet
tarihinde olabileceğini, devrim diyor bunun adına
Bunun adı
devrim değil, bunun adı faşizmdir. Bir halk katlediliyorsa, 70
bin insan öldürülüyorsa bunun adı faşizmdir.
KAMER GENÇ (Tunceli) 1940tan bugüne gel, bugüne!
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) 70 bin mi?
SIRRI SAKIK (Devamla) - Onur Öymen, aynen, bu kürsüde
çıkıp Dersim katliamıyla ilgili, Dersim katliamını
savunmuştu ve siz de utanmadan onu dinlemiştiniz ve bugün
geldiğimiz noktada, Birgül Ayman da aynı
ırkçılığı ve faşizmi savunuyor
(CHP
sıralarından gürültüler)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Irkçılığı sen yapıyorsun kürsüde!
SIRRI SAKIK (Devamla) -
ve biraz önce de sizin Isparta milletvekiliniz
de çıkıp Evet, doğrudur. diyor. Başlangıçta, yeni
bir devrim yaratacak, bütün halkları kucaklayan söylemlerde bulundu ama en
son baklayı ağzınızdan çıkarttınız, Evet,
Birgül Ayman Hanım çok haklıdır. dediniz. Şimdi, bunu
söylüyorsanız çok ayıp ediyorsunuz.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) Benim sözlerimi
anlamamışsın Sayın Sakık!
SIRRI SAKIK (Devamla) - Bakın, bunlar,
ırkçılık ve faşizmin ta daniskasıdır. Eğer
bunları söylüyorsanız ve siz -açık ve net olarak size şunu
söyleyeyim- yılı 1924lerden sonraki dönemlere benzetiyorsanız
siz çok yanılırsınız. Eğer siz, 1937lerde,
1938lerdeki Dersim katliamıyla bugünkü Kürtleri eğer korkutmaya
çalışıyorsanız çok çok yanılıyorsunuz ama sorun,
sorun
Bakın, ne diyorsunuz, ne söylüyorsunuz?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sen bugünkü
katliama gel, yıllardır yapılan, otuz yıldır
yapılan katliama gel; bırak Dersimi!
ADİL KURT (Hakkâri) - Siz yapınca iyi,
başkası yapınca kötü mü oldu yani!
SIRRI SAKIK (Devamla) - Ben bugünkü katliamı da
söylüyorum. Sizin anlayışınız, bakın, sizin
anlayışınız, dünün katliamı neyse bugünün
katliamı da aynıdır, aynı şeyi söylüyorsunuz.
Eğer bugün çıkıp bu halkın yani Türk halkının
Kürtlerden üstün olduğunu söylüyorsanız bunun adına bugünün
katliamı denilir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) Ulus
kavramını bilmiyorsun! İşinize gelmiyor değil mi ulus
kavramı?
SIRRI SAKIK (Devamla) - Bakın, bugünün
katliamı
Sözüm ona, AK PARTİden biri de çıkıp buna cevap
veriyor. Efendim, sizi eleştiriyor
Ama kaş yaparken göz
çıkarıyorsunuz. Sizde de bu diğer halklara karşı
düşmanlık nedir Allah aşkına? Bu ülke sadece siz
Sünnilerin, Türklerin, bilmem kimlerin babasının çiftliği midir?
Burada Ermeniler de yaşıyor, Yahudiler de yaşıyor, Rumlar
da yaşıyor ve diğer halklara da saygılı olun. Yani,
onların söylemleri ne kadar ırkçıysa sizin bu
davranışınız da bir o kadar ırkçıdır ve size
açıkça söylüyorum: Gidin, Çanakkaleye bakın, Çanakkalede sadece
sizin atalarınız gidip orada savaşmadı. Sonradan bu ülkeyi
kendisine vatan edenler; Kafkaslardan, Boşnaklardan gelenler; siz bu
ülkenin sahipleri değilsiniz, haddinizi bileceksiniz.
İZZET ÇETİN (Ankara) Zırvalıyorsun,
zırvalıyorsun!
SIRRI SAKIK (Devamla) - Burada mücadele edip bu
coğrafyada ortak vatanı kuranlar bu coğrafyanın
sahipleridir. Oradan gelip, hele dağdan gelip bağcıyı kovma
hakkına hiç mi hiç sahip değilsiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ben senden daha fazla bu
memleketin sahibiyim ya. Dersimin dağlarında yaşayan benim. Sen
nereden geldin oraya? Dersim dağlarında yaşayan benim.(x)
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) - Bir aydır
Uludereyi konuşmuyorsun. Niye unuttun?
SIRRI SAKIK (Devamla) Sen Dersim dağlarına
kurban ol, sen o dağlara kurban ol. Sen dağları kirletmeye,
adını almaya da değmez Sen de retçi ve tekçisin, sen de
inkarcısın ve
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Resmen ırkçılık
yapıyor ya, resmen ırkçılık yapıyor.
SIRRI SAKIK (Devamla) Bakın, size bir şey
söyleyeyim: Siz, bu politikalarınızla her gün batacaksınız
ve biz size karşı, bu retçi ve tekçi politikalarınıza
karşı her gün burada atalarınızın söylediklerini sizin
yüzünüze vuracağız. Ya döneceksiniz, geçmişte yapılanlardan
dolayı özür dileyeceksiniz bu gün Kürt halkından, diğer
halklardan veyahut da atalarınızın politikalarını
seslendiriyorsanız vallahi her gün bizi karşınızda
göreceksiniz, bu kadar açık ve net söylüyoruz.
Aslında, hepimizin yapması gereken bir şey
var: Bakın, bir barış süreci yaşanıyor, herkesin
diline, paslı diline dikkat etmesi gerekirken ve siz bu paslı dili
Bakın, neden? Siz Türkiye'nin iç
barışını sağlamasından korkuyorsunuz. Bugün emin
olun eğer PKK çıksa, silahlı güçlerine dese ki biz silahtan
vazgeçeceğiz, en çok siz rahatsız olursunuz. Çünkü, bugünlerde
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) - Bu
dille bir şey olmaz.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Bu dili biz tanıyoruz,
biliyoruz.
Çünkü, bu coğrafyada bir iklim oluştu. Bu
coğrafyada bugüne kadar barışla ilgili bu kadar önemli bir
birlik oluşmadı. Gerilla ailesinden, asker ve şehit ailelerine
kadar, toplumun dört bir tarafından ciddi bir barış cephesi
oluştu ve Türkiye artık bu barışı sağlamak
zorundadır. Barış olgunlaştı ve bu barış
sağlanacak.
İZZET ÇETİN (Ankara) Barışı
istemeyen kim?
SIRRI SAKIK (Devamla) Ve bu savaştan beslenenler,
ret ve inkârcıların dışında saysanız Türkiyede
sayınız yüzde 15leri bulmaz.
İZZET ÇETİN (Ankara) Barışı
istemeyen sizsiniz.
SIRRI SAKIK (Devamla) Onun için korkuyorsunuz, onun
içindir ki ve dönüyorsunuz halklara hakaret ediyorsunuz.
İZZET ÇETİN (Ankara) Barış sizin
işinize gelmiyor. Kara paradan besleniyorsunuz, kirli paradan
besleniyorsunuz.
SIRRI SAKIK (Devamla) Hiç kimsenin bir tek halka, bir
tek fert olsa bile kimseye hakaret etme hakkı yoktur. Eğer
demokrasiden ders almak istiyorsanız bakın, dönün bu gruba bakın,
kimler var burada? Sosyalistlerinden bir Süryaniye, Arapından Kürtüne
bütün
KAMER GENÇ (Tunceli) Bizde insan var insan, insan
önemli. Bak, herkesin bir anası, babası var.
SIRRI SAKIK (Devamla) Bakın, bu kadar imkânsızlıklara
rağmen size karşı demokrasi dersi veren ve bu Parlamentoda
demokrasi dersi veren bir grup vardır. İşte bunlara bakın.
Yoksa dönüp kafatasçılık yapıp yani Türkçülüğü tetiklemeye,
Türk ırkını efendim arkadan dolanarak yok hepimiz bilmem nereden
geldik
Nereden geldiyseniz biz bilmeyiz. Biz, bu toprakların sahibiydik,
1071de giriş yaptığınızda da biz bu
topraklardaydık, cumhuriyet oluştuğunda da bu
topraklardaydık. Biz, hiçbir dönem, Kürtler, ne Osmanlı Döneminde ne
Cumhuriyet Döneminde dönüp Türkiye halklarına ihanet etmemiş ve
birlikte olmuştur. İhanet varsa sizin genetik
mirasınızdadır. Atalarınızda ihaneti arayın.
Teşekkür ediyorum.
İZZET ÇETİN (Ankara) İhaneti yapan
sizsiniz, ülkeye de ihanet eden sizsiniz.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Sakık.
Buyurunuz Sayın Tarhan.
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhanın,
Muş Milletvekili Sırrı Sakıkın Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) Şimdi, sayın
hatibin sözlerinin bir tanesi doğruydu aslında. Bunca konuşma,
bunca laf kalabalığı, bunca hakaret, küfür
SIRRI SAKIK (Muş) Siz bir halka hakaret
ediyorsunuz da biz size karşı boyun mu eğeceğiz?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) Meclis kürsüsünün
böylesine iğrenç, utanmaz, ahlaksızca ifadelerle işgal
edilmesini öncelikle kınıyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) Allahsız sizsiniz ki bir
halka zulmediyorsunuz.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) Ama bir tek
doğru şey söylendi burada. Dendi ki: Hiç kimsenin bir halka hakaret
etme hakkı yoktur. Çok doğru, çok doğru bir söz, gerçekten
doğru ama buradan çıktınız, bu coğrafyaya, bu Anadolu
coğrafyasına dünyanın her yerinden kopup gelmiş,
randevulaşmak için gelmiş, bir arada olmak için, kaynaşmak için
gelmiş sayısız halka hakaret ettiniz.
SIRRI SAKIK (Muş) Ben hiç kimseye hakaret etmedim.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) Kafkaslardan
gelenler dediniz, uzaklardan gelenler dediniz. Ben de suyun öte
yanından gelmiş birisiyim. Belki beni de kastettiniz ama çok
inciticiydiniz yani yapılan hataları tekrar ettiniz burada. Çok
inciticiydi söyledikleriniz. Siz bir halka, halklara hakaret ettiniz burada.
Bir şeyleri korumaya, kollamaya, savunmaya çalışırken
aslında döktünüz, saçtınız, batırdınız.
Nasıl toparlarsınız bilmiyorum gerçekten.
Anlatmaktan artık dilimde tüy bitti. Aynen şu
yazıyor programımızda: Irk, köken, din, mezhep, bölgecilik,
kavimcilik ve sizin az önce kendinizi tanımladığınız o
kafatasçı anlayıştan biz uzağız aslında. O anlayışların
ulusal düzeyde aşılması gerektiğini düşünüyoruz, bu
anlama geliyor bizim tanımımız. Sizin gibi kafatasçı
değiliz, altını çizerek söylemek istiyorum.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Söyleyene bak!
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) Kafkaslardan
gelenleri, dışarıdan gelenleri ya da burada olanları tek
tek sayıp böyle sizin gibi küçümsemeyiz. Biz buyuz. Peki, siz kimsiniz,
siz kimsiniz? Aslında, onu da sormak istiyorum. Bunu kendinize hiç
sordunuz mu? Sormalısınız.
ADİL KURT (Hakkâri) Size zahmet, bizim kim
olduğumuzu bir söyleyin, söyleyin lütfen ama bilelim.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) Siz her gün etnik
kimlik dışında başka bir şey konuşmazken,
başka hiçbir şey
Sürekli bir şeylerin altını çizer,
durur ve yeni düşmanlıklar yaratmaya çalışırken, siz
bir milletvekilinin boyunu bile -inanılmaz faşizan bir tutumdur-
burada gelip söz konusu ederken; boy, soy siyaseti yaparken -bu faşizmdir
bana göre- ırkçılığın âlâsını her gün
yaparken
SIRRI SAKIK (Muş) Faşizmi
atalarınızda ve köklerinizde arayın!
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla)
ve siz -affedersin-
Ermeni, Alevi, Zerdüşt derken, Başbakanınız bunu
söylerken aslında Siz kimsiniz? diye sormak istiyorum. Siz de
aslında bizi aynı sudan içme masalıyla kandırmaya
çalışıyorsunuz. Bu ülkenin insanlarını Alevi, Sünni,
Kürt, Türk diye ayıracak, sonra da Sizin yaptığınız
ırkçılık. diye bize şov yapacaksınız. Tarih
kimin aslında bu topraklara ihanet ettiğini inanın bir gün
yazacaktır.
Ey BDP! Size de sesleniyorum bunca hakaretten sonra. Bir
asır öncesiyle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla)
siz uğraşmaya
devam etmeyin bence. Bir yıl önce, sen de bunun hesabını,
öldürülen o insanların, bombalanan o insanların hesabını
yakasına yapışıp bu iktidardan sormuyorsan o kanda senin de
ellerin var diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tarhan.
SIRRI SAKIK (Muş) Söz söylememe gerek yok zaten.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Sakık.
Lütfen yeni sataşmalara mahal vermeyiniz.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Zaten tüm
sözleri sataşma Sayın Başkanım.
BAŞKAN Buyurunuz.
7.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhanın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
SIRRI SAKIK (Muş) Sevgili arkadaşlar, ben
hiçbir halka haksızlık etmedim. Buralara gelip burayı vatan eden
yani vatan toprağı olarak görüp burada yerleşen bütün halklara
karşı büyük bir saygınlığımız var.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) Hiç öyle demediniz.
Tutanaklarda yazıyor.
SIRRI SAKIK (Devamla) Ama bakın şunu
söyledim: Oralardan çıkıp gelip burada, bu toprakların sahibi
olan insanları aşağılayan
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Dışarıdan gelenleri, Kafkaslardan gelenleri
aşağıladınız, incittiniz onları.
SIRRI SAKIK (Devamla) Bakın,
aşağılayan insanlara sözümdür. Sizin o temsilciniz Ben
Boşnakım, oradan geldim
Ama geldiğinde bu coğrafyadaki
halklara saygılı olmalısın. Kimse size bu hakkı
vermez. Kürtlere, diğer halklara haksızlık etmeye hiç kimse bu
hakkı size vermez.
İZZET ÇETİN (Ankara) Irkçılıktan
başka bir şey konuş Sakık!
SIRRI SAKIK (Devamla) Ve siz buralara geldiğinizde
burada bir toprak yok, bir kültür yok muydu? Burada vardı, halklar
vardı, sizin atalarınızdır. Bakın, biraz önce,
söylüyorum
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Bizim
atalarımız, sizin atalarınız diyorsun ya!
SIRRI SAKIK (Devamla)
ırkçılık yapan,
tekçilik yapan, cumhuriyeti birlikte kuran ve burada, bu kürsüde ilk Kürdistan
milletvekili diyen sizin Mustafa Kemaliniz, sizin İsmet
Paşanız ve sonra ret ve inkâr eden yine onlar değil mi?
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) İşine gelince
mi hatırlıyorsun Mustafa Kemali! İşine gelince mi!
SIRRI SAKIK (Devamla) Peki, sonra Bu ülkede tek halk
vardır, o da Türklerdir. diyen o değil mi?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Mustafa Kemal
olmasaydı sen o kürsüde konuşamayacaktın.
İZZET ÇETİN (Ankara) Sen o kürsüde Mustafa
Kemalin sayesinde konuşuyorsun!
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) O özgürlüğü sana
veren o, bu Meclisi kuran o!
SIRRI SAKIK (Devamla) Bakın, ben size bir şey
söyleyeyim: Bizi kanla, bizi şiddetle özdeşleştirenler bir dönüp
kendilerine baksınlar. Sizin ayak izlerinizi, buradan ayak izlerinizi
sürdürürsek, iz düşümünden gidersek
İZZET ÇETİN (Ankara) Senin işin
ırkçılık! Devam et o yolda!
SIRRI SAKIK (Devamla)
sizi Ergenekonda buluruz, sizi
Balyozda buluruz. Bize söz söylemeyin. Onlar bizim
Bakın, büyük bir
çoğunluğu
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) 30 bin yoksul
çocuğu
SIRRI SAKIK (Devamla)
o coğrafyada Kürt
kanına elleri bulaştı.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) Kürt, Türk 30 bin
kişiyi
SIRRI SAKIK (Devamla) Ve bu partiden, hiç kimseden bir
minnetimiz de olmamıştır.
İZZET ÇETİN (Ankara) Yapma ya! Oradan
besleniyorsunuz, oradan nemalanıyorsunuz.
SIRRI SAKIK (Devamla) En çok biz bunları
eleştiririz. En çok da biz Parlamentoda bunları gündeme getiririz ama
dönüp ırkçılığınızı
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Irkçı sensin!
SIRRI SAKIK (Devamla)
tekçiliğinizi bize
yutturamazsınız. Ve biz hiçbir zaman Kürt halkı Türklerden
üstündür. demedik
İZZET ÇETİN (Ankara) Irkçılıktan
başka hiçbir şey konuşmadın!
SIRRI SAKIK (Devamla)
Bütün halklar eşittir.
dedik ve hiçbir zaman da dönüp demedik ki: Aman, aman, Kürt halkı iyi bir
ırktır da Türklerden artıları fazladır. Biz böyle
bakmayız hayata.
İZZET ÇETİN (Ankara) Sen
anlamamışsın, önce Türkçe kursuna git, ondan sonra oku!
SIRRI SAKIK (Devamla) Bizim aramızda aslında
kan ve gen bağı da çok kutsal değil, bizim için kutsal olan
duygu bağıdır. Eğer biz söylüyorsak Biz kaderimizi Türkiye
halkıyla bütünleştirdik. diye, onun adı duygu
bağıdır, onun adı kan ve gen bağı değildir.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) Ondan mı
Kafkaslardan gelenleri aşağılıyorsun, ondan mı suyun
öte yanından gelenleri aşağıladın?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bu ne ya, bu saatten sonra Türkiye
halkı mı olacağız ya! Türk milletiyiz biz.
BAŞKAN Lütfen
SIRRI SAKIK (Devamla) Biz hiçbirini
aşağılamadık ama suyun öte yanından buraya gelip
eğer bir halka zulmediyorsa ve buradaki halkların diline, kültürüne
haksızlık ediyorsa ve kendisini üstün ırk görüyorsa ona bir
değil, bin lafım olur, bin sözüm olur. Hiç kimsenin buna hakkı
ve hukuku yoktur ve siz de biliyorsunuz, bu bataklığın
içerisinde her gün battıkça batıyorsunuz.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Batan sizsiniz, kim
batıyormuş!
İZZET ÇETİN (Ankara) Batan sizsiniz! Batan
sensin!
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Sakık.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Öner.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) Efendim, parti grubumuza
ve cumhuriyetin kurucusuna gerçeklerle bağdaşmayan sataşmalar
oldu, izninizle onu açıklığa kavuşturmak isterim.
BAŞKAN Sayın Öner, size söz
ADİL KURT (Hakkâri) Bu konuda
uzmanlığı yok Sayın Başkan, neyi açıklayacak?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) Sayın
Başkan, grup adına konuşabilir Sayın Öner.
ADİL KURT (Hakkâri) Sayın Önerin bu konuda
uzmanlığı yok ama.
BAŞKAN Neyin uzmanlığını
arıyorsunuz efendim?
ADİL KURT (Hakkâri) Yani bu konuda bir
uzmanlığı yok ki Sayın Önerin.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Nereden biliyorsun ya!
Akademisyen misin sen?
BAŞKAN Her konuşan milletvekilinin
uzmanlığı mı var? Lütfen
İZZET ÇETİN (Ankara) Sen mi karar veriyorsun?
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Sen mi karar vereceksin!
ADİL KURT (Hakkâri) Sabahtan beri hop oturup hop
kalkıyorsunuz. Ne uzmanlığı var! Aşure çorbası
yapıp içinden çıkmaya çalışıyorsunuz.
BAŞKAN Çok rica ederim sayın milletvekilleri,
hepinizi sağduyuya davet ediyorum.
Sayın Öner, lütfen yeni sataşmalara mahal
vermeyiniz, lütfen sözünüzü düzgün söyleyiniz. (CHP sıralarından
alkışlar)
8.- Isparta Milletvekili
Ali Haydar Önerin, Muş Milletvekili Sırrı Sakıkın
CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün burada ne söylendiği tutanaklarla
ortaya çıkacak. Bugün burada söylenenler, Türkiye Cumhuriyetini kuran
Türk halkına Türk milleti denir. söyleminin bir tezahürünü sizlere
inanarak sundum.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin dört bir yanında
görev yaptım. Görev yaptığım her yerde, hiçbir
ırkı, cinsi, mezhebi, kişiyi dışlamadım; herkesi
kucakladım. Türkiyede görev yaptığım bütün yerler buna
tanıktır. Giresunda kaymakam adaylığına
başladım, daha sonra
FARUK IŞIK (Muş) Yazıklar olsun!
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) Yazıklar olsun!
diyen kişi Ali Haydar Önerin şerefli geçmişini iyi incelemeli.
Her yerde bütün yurttaşları kucakladık.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak da kucaklıyoruz. Büyük Atatürk millî mücadeleyi
Diyap Ağayla da, Alevi-Bektaşi inanç önderleriyle de, köylü-kentli
yurttaşlarıyla da, sivil asker bürokrasiyle de başarıya
ulaştırdı ve ulus kimliğini bütün unsurları kaplayan
bir kavram olarak ortaya koydu.
Biraz önce de konuşmamda söyledim: Türk, Kürt
ikizdir; Türkiye Cumhuriyetini kuran halklar kardeştir. Bunda
ırkçı hangi söylem var?
Sayın Sırrı Sakıkı izliyoruz,
efendim konuşmalarında bir ön yargıyla başlıyor, ön
yargıyla bitiriyor. Lütfen bunu terk edelim. Yani, hepimiz birbirimizi
kucaklamazsak, kederde, kıvançta bölünmez bir bütün olmazsak ülkemizi,
ulusumuzu nasıl yücelteceğiz, efendim, halkımızı
kalkındıracağız, birlik beraberliğimizi
pekiştireceğiz? Onun için, cumhuriyetin kurucularına
saygılı olmak hepimizin görevi.
Cumhuriyet kolay kurulmadı. Türk, Kürt, Anadoluda
bütün halklar
Hatta ben
Çankırı Valiliği yaptım, o dönemde Çankırıdaki
Ermeni, Rum kadınlar bile askerlerimize çorap ördü, çamaşır
dikti gönderdi.
Artin Penikten söz ettim. Çok saygıdeğer bir
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olan Ermeni kökenli bir kimse.
Diplomatlarımız şehit ediliyor. diye kendini yaktı. Bir olalım,
iri olalım, diri olalım; ülkemizi, ulusumuzu yüceltelim; cumhuriyeti
kuranlara saygımızı eksik etmeyelim.
Bütün Türkiye
halkına, bütün yurttaşlarımıza, hangi etnikten, inançtan,
mensuptan olursa olsun vatandaşlarımıza saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öner.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/642) (S.
Sayısı: 329) (Devam)
BAŞKAN -
Şahsı adına Amasya Milletvekili Naci Bostancı.
Buyurunuz Sayın
Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce buradaki
volümü yüksek konuşma tarzı, bu tür konuları konuşabilmek,
halledebilmek, uzlaşabilmek bakımından uygun bir tarz
değil. İki kişi bile kendi arasında şahsi bir meselede
böyle bir konuşma üslubuyla tartışmaya kalkışsa -ki
televizyon programlarında olur, onların da maksadı
farklıdır- onların anlaşmaları da beklenemez. Hele ki
kimlik gibi arkasında yüklü bir tarih, acılar, kaygılar,
endişeler olan bir meselede böylesine gergin, öfkeli ve aynı zamanda
saldırgan anlamlar taşıyan konuşmalar, kesinlikle, burada
herkesin kastettiği anlamda birliği sağlayacak bir tarz
değildir. Eğer birliği istiyorsak, eğer bu ülkede İri
olalım, diri olalım, birlik olalım. diyorsak kesinlikle buna
uygun bir konuşma üslubu içerisinde, muhataplarımızı da
kucaklayan, onların acıları ve yaraları varsa onlara
dokunan, sadece kendini, kendi hissiyatını anlatan değil, aksine
bu topraklardaki diğerlerinin, ötekilerinin hissiyatlarına nüfuz eden
bir dil kullanmamız gerekir.
Değerli arkadaşlar,
bu coğrafyada ırkçılığın, milliyetçiliğin
-bunlar birbirlerinden tabii ki farklı kavramlar- en çok
tartışıldığı dönem Osmanlının
çöküş dönemidir.
Her milliyetçilik
tartışması, elbette, tarihî, toplumsal şartlardan
kaynaklanır ama aynı zamanda diğerini çağırır. Eğer
bugün Türkiye'de ırkçılığa ilişkin laflar söyleniyor
ise emin olun bunun arkasında mütekabil bir şekilde yükselen
ırkçı duygular vardır. Hiç kimse tek başına
ırkçılık yapmaz. Bir mukabil ırkçılık
diğerini çağırır. O yüzden, Bak, sen
ırkçısın. diye onu suçlamak yerine hep beraber
ırkçılığı yükselten bu ortamda bizim rolümüz nedir ve
bunun neticesi bu ülkeye, bu insanlara ne getirir? Bizim akıl etme
yöntemimiz bu olmalı. Birlik ve dirlik istiyorsak
ERKAN AKÇAY (Manisa) Irkçılığı
yükselten Sayın Başbakan, etnik grup diye ha bire kaşıyor
yıllardır ya. Irkçılığı yapan bizzat Recep Tayyip
Erdoğandır.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Irkçılık
bu topraklarda aslında hiçbir zaman tutmadı. Türk
milliyetçiliğin ırkçılığını yapmak
isteyenler de oldu, hatırlayın, geçmişte. Hakikaten, geçmişte,
tarihte, özellikle faşizmin, Nazizmin yükseldiği dönemlerde, dünya
paradigmasının öyle teşekkül ettiği bir zamanda, o dönemin
CHPsinin içindeki kimi insanlar Führere saygılarını sundular,
çok doğru, açın gazeteleri görürsünüz. Şükrü Saraçoğlu,
hakikaten, Bizim için Türk milliyetçiliği sadece bir kültür meselesi değil
aynı zamanda bir kan meselesidir. dedi. Çünkü, o dönemde Naziler
yükselişteydi ve yeni teşekkül edecek dünyanın
ırkçılık esaslı hiyerarşik bir dünya olacağı
varsayılıyordu
ERKAN AKÇAY (Manisa) 1944te Türkçüleri de cezaevine
attılar Hocam.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
ama
yıkıldı, o dünya gitti. Çünkü, en temel insani değerlerle
çelişen ırkçı ve hiyerarşik bir dünya, eğer biz
insansak, bizi insan kılan birtakım değerler varsa mümkün
olmazdı. Nazizmi yıkan sadece Amerika, Avrupa vesaire değildir,
insanlıkla yaşadığı o derin çelişkidir.
Bugün Türkiye'de ırkçı söylemler öne
çıkıyorsa bunlar birbirini çağırdığı
içindir. Lütfen, burada herkes kendi payına düşene, kendisinin
nasıl böyle bir ortamın faili olduğuna ilişkin bir
muhakemeye dayalı olarak bakarsa, hakikaten, o zaman bu
coğrafyanın, bu ülkenin, bu insanların hayrına işler
yaparız. Bizim, Türkiyeye ilişkin meseleleri
tartışırken -Kürt meselesi, Türk meselesi- ufkumuzu şu
ülkenin sınırlarıyla kapatmayalım. Biz bunu yaşadığımız
coğrafya ölçeğinde düşünmediğimiz sürece buradan bir
çıkış olmaz. Kürtlüğü de düşünürken, Türklüğü de
düşünürken, Arapları ve Acemleri düşünürken bir büyük bölge
muhayyilesi üzerine kendi referanslarımızı kurmamız
gerekir. Bunu yapmazsak herkes kimliğinden kendisine dramatik bir
hapishane kurar ve diğeriyle ilanihaye çatıştığı
bir dünyanın kapılarını açar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bostancı.
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Devamla) Hiç kimse Ben ırkçıyım. demez
değerli arkadaşlar. Ama, ırkçılık kendisini birçok dolayımla
ortaya koyar. O yüzden, gerçekten herkes çok dikkat etmeli hem üslubuna hem
konuşmasına ve özellikle lütfen başkalarının,
ötekilerin hissiyatlarına yönelik bir dikkat ancak bizi
ırkçılıktan koruyabilir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Hocam, ağzınıza sağlık.
İnşallah Sayın Başbakan da bu söylediklerinizi okur Hocam.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bostancı.
Sayın
milletvekilleri, üniversite kuruluşuna müsaade ederseniz geri dönelim.
Soru-cevap
bölümü var, sisteme girmiş sayın milletvekilleri.
Buyurunuz
Sayın Serindağ.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Kırklareli Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı
üniversitelerin medrese hâline dönüştürülmesini, fakültelerin de mektep
olmasını önermiştir. Muş Alparslan Üniversitesinde medrese
sempozyumu düzenlenmiştir. Benzer bir sempozyum Vanda üniversite ve
valilik işbirliğiyle düzenlenmiştir. Acaba, bu son yıllarda
ortaya çıkan medrese aşkını neye bağlıyorsunuz?
Millî Eğitim Bakanı olarak bu konuda görüşlerinizi Sayın
Bakan çok merak ediyorum.
Teşekkür
ederim, sağ olun.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Serindağ.
Sayın
İrbeç
YUSUF
ZİYA İRBEÇ (Antalya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakana yeni görevinde başarılar diliyorum.
Sayın
Bakan, Türkiyede okuma alışkanlığı çok düşük. Bu
bakımdan konu yükseköğretim başarısını da
etkiliyor. UNESCO, dünyadaki okuma alışkanlıklarını
rapor hâline getirdi. Rapora göre Türkiye kitap okuma oranında dünya
ülkeleri arasında 86ncı sırada yer alıyor.
Araştırmaya göre günde ortalama 6 saat televizyon izleyip 3 saat
İnternette gezinen Türk halkı ne yazık ki kitap okumaya
yılda sadece 6 saatini ayırıyor. Kitap okuma, ihtiyaç listesinde
235inci sırada. Oysa kitap okumak kişisel gelişimin yanı
sıra beyin gelişimi açısından da oldukça önemli. Japonyada
25, Fransada 7, Türkiyede 12.089 kişiye bir kitap düşüyor.
Birleşmiş Milletlerin İnsani Gelişim Raporuna göre, 173 ülke arasında
Türkiyenin Malezya, Libya, Ermenistan gibi ülkelerin arasında 86ncı
sıraya düşmesinin nedeni olarak kişi başına
basılan kitap sayısının azlığı gösteriliyor.
FATİH Projesi, bu konuyu ek tedbirler alınmadığı
takdirde çözemez, millî bir kampanyanın desteklenmesi şarttır.
Sayın Bakan, bu konuda düşündüğünüz
tedbirler nelerdir? Neden az okuyoruz? Araştırmalarda kitap okuma
alışkanlığının olmaması yüzde 50 ile
başı çekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
İrbeç.
Sayın Gümüş
Yok.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Serindağ Türkiyede son dönemlerde
özellikle medreseler üzerine yapılan çalışmaların
-anladığım kadarıyla- artışında ne gibi
sebepler olabilir diye soruyor. Doğru anlıyor muyum Sayın
Serindağ?
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Ama Sayın
Dekanın söylediği daha farklı. Onun bir önerisi var, o öneriyle
ilgili de görüşünüzü açıklar mısınız?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Müsaade eder misiniz, öneriyi bir daha sorabilir miyim?
BAŞKAN Buyurunuz.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Şimdi, Sayın Bakan, Kırklareli
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı üniversitelerin medrese
olmasını, fakültelerin de mektebe dönüştürülmesini önerdi.
İlavesi var, diyor ki: Tüm okullar imam-hatip okullarının
müfredatını uygulamalı. Bu konudaki fikrinizi merak ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Serindağ.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Ben meseleyi daha geniş çerçevede, medrese kültürünün son zamanlarda
üniversitelerde çalıştaylarla, konferanslarla gündeme gelmesinin
arkasında yatan nedenleri sorduğunuzu zannetmiştim. Ama onu da
içeren bir cevap vermeye çalışayım, birlikte.
Medrese nedir kök olarak? Ders verilen yerdir. Eğer
Kırıkkale Üniversitesi Rektörü üniversitelerin aynı zamanda
tıpkı medreseler gibi ders verilen -yani etimolojisine uygun olarak-
yerler olduğunu söylüyorsa, etimolojik olarak doğru bir şey
söylüyor.
İmam-hatip okulları müfredatının bütün okullarda
uygulanmasını istiyorsa
Ben o açıklamaları okumadım.
Ama hem buraya gelip üniversitelerin her türlü düşüncenin özgürce dile
getirildiği mekânlar olmasını isteyip sonra da Vay bir
üniversite mensubu veya rektörü, hocası nasıl böyle bir müfredat önerisinde
bulunur? derseniz, bu üniversite kavramının ruhuna da, medrese
kavramının ruhuna da uygun olmaz. Onun için, müsaade edin rektörler
düşüncelerini serbestçe söylesinler, hocalar söylesinler. Bunların
içinde bizim de hoşumuza gitmeyen şeyler oluyor zaman zaman, sizin de
hoşunuza gitmeyen şeyler olur. Ama bir arkadaşımız
-kim olduğunu hatırlayamıyorum şimdi- bundan önceki
üniversite tartışmalarımız sırasında -galiba
Metin Lütfi Baydar Bey- Şevket Süreyya Aydemirin Suyu Arayan Adam
kitabını tavsiye etmişti. Ben o tavsiyeyi bir kere daha
hatırlatıyorum. Ben de katılıyorum.
Bakın, orada, Şevket Süreyya, Ahmet Hamdi Aksekiyle bir
akşam, bir gece, hapishanede içtiği kahveyi anlatırken diyor ki:
Evladım, herkesin maksudu bir amma rivayet muhtelif. Burada da
muhtemelen herkesin maksudu bir amma rivayetler muhtelif.
Bu etimolojik rivayetlerdeki farklılıklara bakarak birilerine
niyetler atfetmeyelim. Ben üniversitelerimizin bu tartışmalardan
kazançlı çıkacağını düşünüyorum. Millî
Eğitim Bakanlığı olarak da biz bu tartışmalardan
yararlanırız. Sizin bunlara karşı
çıkışlarınızdan da yararlanırız.
Teşekkür ederim.
Sayın İrbeç Okuma yüzdesi çok düşük, bu
konuda neler yapmayı düşünüyorsunuz? diyor. Çok
haklısınız. Yani bunun temelinde, daha da geriye gidersek,
Türkçeyle ilgili sıkıntılarımız var, Türkçe
eğitimiyle ilgili, Türkçe öğretimiyle ilgili
sıkıntılarımız var. Onu her birimiz gündelik
hayatımızda da zaten yaşıyoruz. Bunun için, okulların
yapabilecekleri var, yapmaları gerektiği hâlde yapmadıkları
var, medyanın yapabilecekleri var, biz siyasetçilerin yapabileceklerimiz
var ama Millî Eğitim Bakanı olarak sorduğunuz için, en önce,
öncelikle Türkçe eğitiminin ciddi manada elden geçirilmesi
gerektiğini
İlkokuldan itibaren çocuklarımıza Türkçeyi
düzgün, doğru konuşmayı, yazmayı ve dinlemeyi
öğretmeyi amaçlıyoruz. Bunun için öncelikle, tabii,
öğretmenlerimizin bu şuura bir kere daha gelmeleri, bu şuurla
sınıflara girmeleri gerekiyor. İnşallah, müfredatlarda ve
ders kitaplarının sadece içeriğinde değil, görsel, fiziksel
özelliklerinde de yapacağımız özendirici değişiklerle
çocuklarımızın öncelikle ana dillerini düzgün, doğru, güzel
kullanmalarını sağlamak ve sonra bunu farklı alanlara da
yaymalarını sağlamak niyetindeyiz.
Bilmiyorum sorunuzun cevabı oldu mu?
YUSUF ZİYA İRBEÇ (Antalya) Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri, sözlü soru önergelerini, Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle mücadele amacıyla
yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere Aden Körfezi, Somali karasuları
ve açıkları, arap denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için
Hükûmete verilen izin süresinin Anayasanın 92'nci maddesi uyarınca 10/2/2013
tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair
Başbakanlık tezkeresini ve alınan karar gereğince, kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için, 5 Şubat 2013 Salı günü saat
15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 20.35
(x) 329 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Bu açıklamaya
ilişkin ifade 30/01/2013 tarihli 59uncu Birleşim
Tutanağının 392nci sayfasında yer
almıştır.
(x) Bu ifadeye ilişkin
açıklama 5/2/2013 tarihli 61inci Birleşim
Tutanağının 2nci sayfasında Geçen Tutanak Hakkında
Konuşmalar bölümünde yer almıştır.