TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
61inci
Birleşim
5
Şubat 2013 Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GEÇEN TUTANAK
HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, 31 Ocak 2013 tarihli 60ıncı
Birleşimdeki bir ifadesini düzelttiğine ilişkin
konuşması
V.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Afyonkarahisar
Milletvekili Kemalettin Yılmazın, çiftçilerin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Şanlıurfa
Milletvekili Abdulkerim Gökün, Suriyedeki iç savaş nedeniyle
yaşanan silahlı çatışmaların
Şanlıurfanın Ceylânpınar ve Akçakale ilçelerine olan
etkilerine ve son gelişmelere ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binicinin, Şanlıurfa ilinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
B) Hükûmetin Gündem
Dışı Açıklamaları
1.- Millî Savunma
Bakanı İsmet Yılmazın, Türkiye'ye NATO tarafından
Patriot hava ve füze savunma sistemleri konuşlandırılmasına
ilişkin gündem dışı açıklaması ve Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkcü, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,
İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk ve Aksaray Milletvekili Ali
Rıza Alaboyunun grupları adına aynı konuda
konuşmaları
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibekin, Kırklarelinde yaşanan sel felaketine
ve yetkililerin önlem almasını talep ettiğine ilişkin
açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, İstanbul ili Çekmeköy ilçesi Ömerli
köyünde bazı hizmetlerdeki eksiklikler nedeniyle yaşanan
mağduriyetlere ilişkin açıklaması
3.- Bursa Milletvekili
İlhan Demirözün, Bursa Gemlik Adliyesinin depreme dayanıksız ve
derhâl boşaltılması gereken bir binada hizmet verdiğine ve
Bakanlığa uygun yer bildirimi yapılmış olmasına
rağmen gereğinin yapılmadığına ilişkin
açıklaması
4.- Adana Milletvekili
Ali Halamanın, Kerkükteki intihar saldırılarına ve
Hükûmetin bu konuya duyarlı olmasını rica ettiğine
ilişkin açıklaması
5.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, PKKnın talepleri doğrultusunda yasalar
çıkarıldığına, Öcalanın isteklerinin yerine
getirildiğine ve bu gidişatın tehlikeli olduğuna
ilişkin açıklaması
6.- Antalya
Milletvekili Yusuf Ziya İrbeçin, millî şairimiz Mehmet Akif Ersoyun
bir şiirini hatırlatarak onun Türklük kavramıyla ilgili
düşüncelerine ilişkin açıklaması
7.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutanın, Artvin ili Ardanuç-Yalnızçam-Ardahan
bağlantı yolunun 2009 yılında biteceği belirtilmesine rağmen
bu kadar gecikmesinin nedenlerini ve bu yolun ne zaman bitirileceğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
8.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın, infaz koruma memurlarının
sorunlarına ilişkin açıklaması
9.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplanın, Çorumda bazı köylerin
Türk-Kürt, Alevi-Sünni olarak fişlendiğine ve bu tarz
fişlemelerin son bulması noktasında yetkilileri daha
duyarlı olmaya çağırdığına ilişkin
açıklaması
10.- Bingöl
Milletvekili İdris Balukenin, tutuklu Şırnak Milletvekili Selma
Irmakın vefat eden babasına Allahtan rahmet, ailesine
başsağlığı dilediğine, Başkanlık
Divanının bu konudaki ayrımcı uygulamasını
eleştirdiğine ve tutuklu vekillerle ilgili Meclisin üzerinde büyük
bir utanç gölgesinin olduğuna inandıklarına ilişkin açıklaması
11.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin ifadelerine ve Genel Kurulda yaptığı
konuşmanın çarpıtılarak polemik konusu
yapıldığına ilişkin açıklaması
12.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, PKK terör örgütünün eylemlerine rağmen
kökeni ne olursa olsun Türk milletinin evlatlarının kardeşçe
yaşadığına ve bu milletin birlik ve bütünlüğünü
bozmaya yönelik hiçbir girişimin başarılı
olamayacağına ilişkin açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye-Avrupa
Birliği Karma Parlamento Komisyonunun Genel Kurul
toplantısının 14-15 Şubat 2013 tarihlerinde Türkiye Büyük
Millet Meclisinde yapılmasının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 23/1/2013 tarih ve 39 sayılı
Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1093)
2.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek ve beraberindeki heyetin 10-13
Şubat 2013 tarihleri arasında İslamabad'da düzenlenecek olan
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesine
katılmak üzere Pakistan'a ziyarette bulunmasına ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1094)
3.- Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının; korsanlık/deniz haydutluğu
ve silahlı soygun eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen
uluslararası çabalara destek vermek üzere gereği, kapsamı,
zamanı ve süresi Hükûmetçe belirlenecek şekilde Aden Körfezi, Somali
kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde
görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet
tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı
Kararıyla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011 ve 25/1/2012 tarihli
956, 984 ve 1008 sayılı kararları ile birer yıl
uzatılan izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca
10/2/2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair
Başbakanlık tezkeresi (3/1091)
B) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun Dışişleri Komisyonu
üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/90)
2.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın, (2/212) esas numaralı Muhtar Ödenek ve Sosyal
Güvenlik Yasası, Köy Kanunu ve Şehir ve Kasabalarda Muhtar ve
İhtiyar Heyetleri Teşkiline Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesini geri aldığına
ilişkin önergesi (4/91)
C) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- BDP Grubu
adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan'ın, 1990 yılından günümüze kadar devam etmekte olan faili
meçhul cinayetlerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/491)
2.- BDP Grubu
adına Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan'ın, T.C. kimlik numaraları ve kimlik bilgilerinin güvenli kullanımı
konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/492)
3.- Yozgat Milletvekili
Sadir Durmaz ve 19 milletvekilinin, Yozgat ilinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/493)
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun, Grup
Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Balukenin Akçakale'de
yaşanan ve 5 kişinin ölümüne yol açan olaydan sonra Türkiye
sınırlarında Suriyeli muhaliflere silahlı yardımda
bulunulduğuna dair çeşitli iddiaların ve Türkiyenin Suriye ile
özellikle Hatay sınırında güvenliğinin nasıl sağlandığının
araştırılması amacıyla 10/10/2012 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Şubat 2013
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- MHP Grubunun,
1/6/2012 tarih 5355 sayı ve 20/12/2012 tarih 7833 sayı ile iktisadi
ve idari bilimler fakültesi mezunlarının yaşadıkları
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 5 Şubat 2013
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
Ankara Milletvekili Levent Gök ve 22 milletvekili tarafından
Başkentgaz AŞnin yasal dayanağı kalmayan özelleştirme
sürecinin incelenmesi ve alınacak tedbirlerin saptanması
amacıyla 4/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 5 Şubat 2013 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
4.- AK PARTİ
Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve
saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 5 Şubat 2013 Salı günkü
birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine; 409 sıra
sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Şirin Ünalın, İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, İstanbul Milletvekili Şirin
Ünalın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, Hatay Milletvekili Adem Yeşildalın
Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Hatay Milletvekili
Adnan Şefik Çirkinin, Hatay Milletvekili Adem Yeşildalın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.- Hatay Milletvekili
Adem Yeşildalın, Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve Hatay
Milletvekili Adnan Şefik Çirkinin şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
6.- Hatay Milletvekili
Adnan Şefik Çirkinin, Hatay Milletvekili Adem Yeşildalın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
7.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
8.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
9.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
10.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
11.- Bingöl
Milletvekili İdris Balukenin, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin
Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
12.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın ve
Bingöl Milletvekili İdris Balukenin şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
X.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda
Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Plan ve Bütçe;
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler;
İçişleri; Kamu İktisadi Teşebbüsleri; Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor; Dilekçe ve Dışişleri
komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ve Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Terörizmin
Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S.
Sayısı: 409)
XII.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Ankarada
millî maç oynatılmamasına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı
Suat Kılıçın cevabı (7/13330)
2.- Erzincan Milletvekili Muharrem
Işıkın, intihar eden er ve erbaşlara ilişkin sorusu
ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmazın cevabı
(7/13733)
3.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
ülkemize kurulması planlanan Patriot füzelerine ilişkin sorusu ve
Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/13742)
4.- Mersin Milletvekili Ali Özün, Bakanlık
teşkilatında çalışan engellilere ve mevcut engelli
kadrolarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet
Yılmazın cevabı (7/13743)
5.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmazın,
Adanada millî maç oynatılmasına ilişkin sorusu ve Gençlik ve
Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/14324)
6.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Dünya
Enerji Konseyi Türk Milli Komitesinin raporuna ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/14571)
7.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, doğal
gazdan üretilen elektrikle ilgili verilere ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/14572)
8.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Türkiyede
tüketilen elektriğin birim maliyetine ve elektrik ithal edilip
edilmediğine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/14573)
9.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
TEİAŞ AŞ.nin teknisyen ve operatör alımı için
yaptığı mülakatı iptal etmesine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/14574)
10.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, elektrik
dağıtım sisteminde oluşan kayıp kaçak oranlarına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/14575)
11.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, ülkemizde
enerji verimliliği kapsamındaki çalışmalara ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/14576)
12.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 2010-2012
yılları arasında elektrik kesme ve bağlama bedellerine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/14577)
13.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Soma
Manisa EİH Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/14578)
14.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Soma B
Termik Santrali Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/14579)
15.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
Gölmarmara Termik Santrali Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/14580)
16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
Saruhanlı Gölmarmara EİH Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/14581)
17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Manisa
Saruhanlı Akhisar Soma EİH Yenileme Projesine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/14582)
18.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Kula
Termik Santraline ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/14583)
19.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Soma
Termik Santrali Baca Gazı Kükürt Arıtma Tesisi Projesi için
ayrılan ödeneklere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/14584)
20.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Soma
Termik Santrali Baca Gazı Kükürt Arıtma Tesisi Projesinin
tamamlanamamasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/14585)
21.- İstanbul Milletvekili Umut Oranın,
İstanbulda meydana gelen elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/14586)
22.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türelinin,
elektrik faturalarına yansıtılan vergi ve fonlara ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/14587)
23.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 2002-2012
yıllarında alkol ve uyuşturucu kullanma yaşlarına ve
oranlarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın cevabı (7/14590)
24.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Salihli
Gençlik Merkezine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın cevabı (7/14591)
25.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun,
İzmirde bir arazide radyoaktif atıklar olduğu iddiasına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/14645)
26.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
Manisadaki Halkbank şube sayısına ve faaliyetlerinin
yetersizliğine ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Ali Babacanın cevabı (7/14822)
27.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgünün, su
kotası uygulamasına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Ali Babacanın cevabı (7/14827)
28.- Denizli Milletvekili İlhan Cihanerin, 24
Kasım 2012 tarihinde Ziraat Bankası tarafından yapılan
personel alım sınavına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Ali Babacanın cevabı (7/14828)
29.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Özürlü Memur Seçme Sınavına ve boş engelli
kadrosuna ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali
Babacanın cevabı (7/14830)
30.- İstanbul Milletvekili Erdoğan
Toprakın, kredi kartı borçlarına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Ali Babacanın cevabı
(7/14835)
31.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Salihliye
yeni bir sosyal güvenlik merkezi binası yapılmasına ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin
cevabı (7/14878)
32.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlakın,
esnaf ve sanatkârların SGK borçlarının
yapılandırılmasına yönelik çalışmalara
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelikin cevabı (7/14885)
33.- Mersin Milletvekili Ali Özün, SYDV
tarafından dağıtılan kömürlerin kalitesine ilişkin
sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın
cevabı (7/14887)
34.- Antalya Milletvekili Mehmet Günalın,
Antalyadaki kentsel dönüşüm çalışmalarına ilişkin
sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın
cevabı (7/14891)
35.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, elektrik
fiyatlarına ve sayaç okuma bedeline ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/14910)
36.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 2010-2012
yılları arasında Manisada ödenen elektrik kesme/bağlama
bedellerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/14911)
37.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, elektrik
sayaçlarının değiştirilmesine ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/14912)
38.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, ETİ
Maden Bor İşletmesinin özelleştirileceği iddiasına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/14913)
39.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
Salihlideki elektrik hatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/14914)
40.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Manisada
radyoaktif ham madde bulunup bulunmadığına ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/14915)
41.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Soma TS 1
ve 2 Ünite Kazan Rehabilitasyonu ve Yanma Optimizasyonu Rehabilitasyon
Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/14916)
42.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Soma EÜT
3. ve 4. Ünite İç İhtiyaç Panelleri Rehabilitasyon Projesine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/14917)
43.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Soma EÜT
3. ve 4. Üniteler Döner Hava Isı Rehabilitasyon Projesine ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/14918)
44.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Manisada
yapılan jeotermal enerji aramalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/14919)
45.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydarın,
devlet sporcusu unvanı verilen sporculara ilişkin sorusu ve Gençlik
ve Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/14933)
46.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Özürlü Memur Seçme Sınavına ve boş engelli
kadrosuna ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın cevabı (7/14934)
47.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin,
Bakanlık ve bağlı kuruluşlarda kamu hizmetlerinde
kullanılan araçlara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı
Suat Kılıçın cevabı (7/14935)
48.- Mersin Milletvekili Ali Özün, engelli
sporcuların desteklenmesi amacıyla yapılan çalışmalara
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın
cevabı (7/14936)
49.- Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhanın,
emekliye ayrılan bakanlar ile diğer üst düzey personele tahsis edilen
araçlara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın cevabı (7/14937)
50.- Ankara Milletvekili Sinan Aydın Aygünün,
bireysel emeklilik ve şahıs sigorta poliçelerinden yapılan vergi
kesintilerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/15011)
51.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlakın,
esnaf ve sanatkârların vergi borçlarının
yapılandırılmasına yönelik çalışmalara
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı
(7/15019)
52.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurtun,
Bergamada askerliğini yapmakta iken intihar eden bir erin ölümü ile
ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet
Yılmazın cevabı (7/15052)
53.- Antalya Milletvekili Gürkut Acarın, sebze ve
meyve ihracatında yaşanan sorunlara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı
(7/15138)
54.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından
kullanılan makam araçlarına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/15176)
55.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından
kullanılan makam araçlarına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı (7/15180)
56.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğütün, doktorlar ile eczacı ve diş hekimlerine yapılan ek
ödemelerdeki farklılığa ilişkin sorusu ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/15207)
57.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, Bakanlık tarafından kullanılan makam araçlarına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın cevabı (7/15209)
58.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmazın, Uşakta esnaf için TOKİ tarafından
yapılan dükkânların bedellerinin önceden belirlenenin çok üstünde
olmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/15210)
59.- Diyarbakır Milletvekili Emine Aynanın,
Diyarbakırda TOKİ tarafından yapılmakta olan ve
yapılması planlanan projelere ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı
(7/15211)
60.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, Bakanlık tarafından kullanılan makam
araçlarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın cevabı (7/15227)
61.- Adıyaman Milletvekili Salih
Fıratın, bir şampiyonada Türkiyeyi temsil ederek dereceye
giren bir sporcuya verilecek ödülün gecikmesine ilişkin sorusu ve Gençlik
ve Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/15228)
62.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, Bakanlık tarafından kullanılan makam
araçlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/15299)
63.- Adıyaman Milletvekili Salih
Fıratın, vergi cezalarının tahsili ile ilgili sorunlara
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/15300)
64.- Diyarbakır Milletvekili Emine Aynanın,
bireysel emeklilik ve sigorta poliçeleri üzerinden yapılan kesintilere
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/15301)
65.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Ankarada
2007-2012 yılları arasında yapılan TOKİ projelerine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın cevabı (7/15500)
66.- Antalya Milletvekili Gürkut Acarın, AOÇ
arazisinden yer tahsisi talebinde bulunulmasına ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlamın
cevabı (7/15682)
67.- Isparta Milletvekili Ali Haydar Önerin,
Yayın Danışma Kurulu ve TBMM TVye ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlamın
cevabı (7/15683)
68.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın
Türelinin, risk raporuna yeni kalemlerin ekleneceği iddialarına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali
Babacanın cevabı (7/15738)
69.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Danıştay kararıyla sözleşmeleri feshedilen iş ve
meslek danışmanlarının mağduriyetine ilişkin sorusu
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin
cevabı (7/15787)
70.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan gayrimenkullere
ve taşıtlara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/15818)
71.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki
Kulkuloğlunun, milletvekili odalarının güvenlik kontrolüne
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet
Sağlamın cevabı (7/16000)
72.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. Kesimoğlunun,
Bakan Yardımcısına, görevlerine ve çalışmalarına
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın
cevabı (7/16039)
73.- Diyarbakır Milletvekili Emine Aynanın,
engelli memur yerleştirmelerine ve boş engelli kadrosuna ilişkin
sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı
(7/16197)
74.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, Bakanlık tarafından kiralanan hizmet
binalarına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/16198)
75.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 2002-2012
yılları arasında yapılan ihracat desteklerine ilişkin
sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı
(7/16199)
76.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin
sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı
(7/16200)
77.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Irak ile
olan dış ticarete ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet
Zafer Çağlayanın cevabı (7/16201)
78.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, yap-işlet-devret modeliyle yapılan
yatırımlara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/16202)
79.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur
kadrolarına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/16203)
BİRİNCİ
OTURUM
5 Şubat 2013
Salı
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan
Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih
ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 61inci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika
süre vereceğim.
Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama
pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır.
Görüşmelere
başlıyoruz.
IV.- GEÇEN TUTANAK
HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, 31 Ocak 2013 tarihli 60ıncı
Birleşimdeki bir ifadesini düzelttiğine ilişkin
konuşması(x)
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, 58inci maddeye göre, geçen tutanak hakkında, bir
beyanımın düzeltilmesini istiyorum.
BAŞKAN Evet.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Geçen tutanakta yer alan bir ifademi değiştirmek istiyorum efendim.
BAŞKAN Hangi
konuda?
KAMER GENÇ (Tunceli)
Efendim Dersim kelimesi geçmişti orada. Bana karşı verilen bir
cevap var beni rencide edici.
BAŞKAN Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; geçen birleşimde, Sırrı Sakık
burada konuşurken, bana, bize bakarak Dağdan gelip de bağdakini
kovma hakkına sahip değilsiniz. gibi laflar atınca, ben de
kendisine dedim ki: Ya, ben senden daha fazla bu memlekette vardım,
Dersimde yaşayan benim. Çıktı, bana karşı şöyle
diyor: Sen Dersim dağlarına kurban ol, sen o dağlara kurban ol;
sen o dağları kirlettin, adın değmez. Sen retçi, tekçi,
inkârcı bir kişisin.
Tabii, buna şimdi
cevap vermezsem, arkadaşlar
Bunlara, zaten konuşurken yerimizden de
cevap vermiyoruz. Elbette ki ben, laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin
bütünlüğünü namusumla, şerefimle savunan bir insanım. (CHP
sıralarından alkışlar) Ben, emperyalistlerin
uşağı olan bir insan değilim. Ben, 30 eri şehit
ettikten sonra
Sonra, Tayyip Erdoğana güvenerek kıvıran bir
insan da değilim.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, biz burada yemin ettik. Her namuslu, her şerefli, her
onurlu insan bu kürsüde yaptığı yeminin gereğini yerine
getirecek. Yaptığımız yeminin kelimeleri, ifadeleri ortadadır.
Şimdi, birileri, dağdakilerin silahına güvenerek bizi burada
ezmeye çalışıyorlar. Beyler, başka kapıyı
çalın! Bende korku yok. Bende o korku olsaydı, Tuncelide tek
başıma otuz iki sene mücadele ederek siyaset yapmazdım. (CHP
sıralarından alkışlar) Onun için bunu herkesin bilmesi
lazım. Bizim istediğimiz, bu devletin bütünlüğünü
savunmaktır, bu devleti var etmektir, bizi parçalamaya çalışan
insanları yok etmektir. Öteden beri silahlı eylemlere
karşıyım. Arkadaşlar, hepimiz insanız, niye
birbirimizi öldürelim, niye askerlerimizi öldürelim, niye güvenlik
kuvvetlerimizi öldürelim, niye birtakım gençleri dağa gönderelim de
onlar ölsün orada?
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Kim onu savunuyor Kamer Bey? Doğru düzgün konuşun ya!
KAMER GENÇ (Devamla)
Burada çözülmesi gereken bir şey varsa -hepimizde akıl var, izan var,
insani duygularımız var- kendi aramızda bunları
tartışarak çözebiliriz ama birileri emperyalist
uşaklığını yaparak bu ülkeyi eğer bölmeye kalkarlarsa
onlara karşı da bütün gücümüzle mücadele etmek zorundayız. Bu,
yaptığımız yeminin gereğidir. Dolayısıyla,
birileri tutup da dağdakinin silahına güvenerek bizi tehdit etmeye
kalkmasın. Bu laflara cevap vermedim çünkü ben bunları duymadım,
duysaydım o anda cevap verecektim.
Bizim alnımız
açıktır. Her zeminde ülkemizin, milletimizin birliğini savunacağız
ve buna karşı gelenlere gereken şamarı da
atacağız.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Sayın Başkan, şimdi hatip konuşurken grubumuzu
dağdaki silahlara güvenerek burada farklı davranmakla suçladı.
BAŞKAN Grubunuza
demedi ama yani sizin grubunuzu -ben dikkatle izledim, dinledim-
ağzına almadı.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Grubumuzu kastederek söyledi.
BAŞKAN Yani
şimdi, niyet okuyamayız ki! Yapmayın!
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Şimdi, o zaman tutanaklara geçmesi açısından birkaç
şey söylemek istiyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi, demokratik siyaset normlarıyla bu Meclis
çatısı altında, ülkenin var olan sorunlarını çözmek
adına, halkın iradesini temsil edecek şekilde buraya
gelmiştir. Sırtını sadece kendisine oy veren milyonlara dayamıştır,
gücünü oradan almaktadır, asla bir emperyalist uşaklık
yapmamaktadır. Zaten arkadaşımız, Sırrı Bey
buraya gelip gerekli tutanakları incelediği zaman, sayın hatibe
gerekli olan cevabı da verecektir ama grubumuzu bu şekilde zan
altında tutacak hiçbir konuşmayı da kabul etmediğimizi
belirtmek istiyorum.
BAŞKAN Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Sayın
milletvekilleri, sükûneti sağlarsak iyi olacak.
Gündem
dışı ilk söz, çiftçilerin sorunları hakkında söz
isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Kemalettin Yılmaza aittir.
Buyurun Sayın
Yılmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Afyonkarahisar
Milletvekili Kemalettin Yılmazın, çiftçilerin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
KEMALETTİN YILMAZ
(Afyonkarahisar) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.
Afyonda yaşayan
insanlarımızın çoğu bizzat tarımla
uğraşırken büyük bir kısmı da tarıma dayalı
sanayi alanlarında çalışmaktadır. Gerek bitkisel üretimde
gerekse hayvancılıkta Türk ekonomisine ciddi katkılar
sunmaktadırlar. Yazın güneşin altında, tozun
toprağın içinde, kışın yağmurunda, karında,
çamurunda, soğuğunda ürettiğini değerine satamasa bile
üretmeye devam eden Afyon çiftçisini, tüm Türkiyedeki çiftçilerimizden
soyutlamak mümkün değildir.
Sayın
milletvekilleri, tüm Türkiyede olduğu gibi Afyonda da girdi maliyetleri
çiftçilerimizin canını yakmaya devam ediyor. Tarımsal üretimde
girdi dediğimiz mazottur, ilaçtır, gübredir, yemdir, tohumdur,
sulama suyudur ve sulama suyunda kullanılan elektriktir.
İktidara gelebilmek
için çiftçilerimize verdiğiniz hiçbir sözü maalesef tutmadınız.
Çiftçilerimiz, denizcilik sektöründe olduğu gibi ÖTV ve KDVsiz mazot
beklerken başka bir darbeyle maalesef sarsıldılar. Zaten
ürettiği patates para etmemiş, pancarını on
yıldır hemen hemen aynı fiyattan teslim ediyor, 16-18 liradan
ahıra bağladığı besisini 12-13 liraya kestiremiyor, Et
Balık Kurumu bile üç dört ay sonrasına gün veriyor.
Besicimiz yem ve saman
fiyatları altında inim inim inlerken sizler ne yaptınız?
Sulamada kullanılan elektrik borçlarını ödeyemezken bir de
sulama kuyularındaki pompalarına sayaç takma mecburiyeti
getiriyorsunuz. Yani patates, pancar, yonca, mısır, pamuk, sebze
meyve üreticisine Üretme. diyorsunuz.
Buradan Hükûmet
yetkililerine sesleniyorum: Sulama kuyularına sayaç takma işini Allah
aşkına iptal edin veya üç dört yıl erteleyin, zira çiftçimiz çok
perişandır. Diğer taraftan, bir sayaç ekipmanlarıyla
birlikte 4-5 bin lira. Üstelik de piyasada sayaç da yok, maalesef karaborsada.
Bu konuyu tekrar düşünmeye davet ediyorum.
Allahtan bu sene
kış derin geçmiyor, önümüz de bahar ama maalesef süt para etmiyor,
yem fiyatları besicinin belini büktü. Sayın iktidar yetkililerine
sesleniyorum: Allah aşkına, durdurun şu et ithalatını,
canlı hayvan ithalatını zira 20-30 kilo süt veren
hayvanları yok pahasına kesmek zorunda kalacak üreticilerimiz.
Durdurun şu ithalatı, kaçakçılığı durdurun ki
besicimiz rahat bir nefes alsın.
Berberin makası,
terzinin iğnesi, balıkçının teknesi ne ise çiftçimizin traktörü
de odur, elidir, ayağıdır âdeta. Gerekli düzenlemeler
yapılarak traktörler haciz ve yediemin kıskacından
kurtarılmalıdır. Traktörlere verilmekte olan mazot destekleri
ise devede kulak kalmaktadır. Dört çeker cipe konulan mazot ile traktöre
konulan mazot aynı fiyattan olmamalıdır. Bu durum kabul
edilemez. Çiftçimiz deniz sektöründe olduğu gibi ucuz mazot talep
etmektedir ve sizleri de bu konuda verdiğiniz sözünüzü hatırlamaya ve
yerine getirmeye davet ediyorum. Ürettiğini satamayan çiftçimiz, gerek tarım
kredi kooperatiflerine gerekse Ziraat Bankasına olan borçlarını
da ödeyemediğinden mahkeme ve banka kapılarında sürünmektedir.
İktidar
mensuplarına yine sesleniyorum: Çiftçilerimize fazla değil, üç
yıl zaman tanıyalım. Onları banka, borç, faiz, haciz, hatta
tefeci kıskacından kurtaralım, ürünlerini pazarlama imkânı
verelim, hem borçlarını öderler hem de üretmeye devam ederler yoksa,
bu hâliyle durum gerçekten çok kötü. Bu gidişle Türkiyede tarım
biter. Çiftçimizi perişan eden Tarım Bakanına Fransada
şövalye nişanı vermişler bütçe görüşmeleri
sırasında burada bir övünç vesilesi olarak anlattı Sayın
Bakan. Gerçekten çok garip. Afyondaki çiftçilerimiz de yani patates
üreticimiz, pancar üreticimiz, haşhaş üreticimiz, et üreticimiz,
besicimiz, süt üreticimiz, buğday ve arpa üreticimiz de Sayın Bakana
bir madalya vermeye hazırlanıyorlar. Bu madalyanın ne
olduğunu inşallah önümüzdeki süreç belirleyecek.
Sayın Bakan ve
Hükûmet yetkililerine tekraren sesleniyorum: Mazotta, ilaçta, gübrede, tohumda,
tarımsal sulamada kullanılan elektrikteki şu ÖTV ve KDVyi Allah
rızası için kaldırın. Gelin, çiftçilerimizin tarım
krediye ve Ziraat Bankasına olan borçlarını yeniden yapılandıralım.
Lütfen, kuyulara şu sayaç takma işini bir kez daha düşünün.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KEMALETTİN YILMAZ
(Devamla) Bu duygu ve düşünceler içerisinde tekrar ediyorum ki
unutmayın, traktör devrilirse, ahırın damı çökerse hepimiz
altında kalırız.
Saygılarımla.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
Gündem
dışı ikinci söz, Suriyedeki iç savaş nedeniyle
yaşanan silahlı çatışmaların Şanlıurfa
Ceylânpınar ve Akçakale ilçelerimize olan etkileri ve son gelişmeler
hakkında söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Sayın
Abdulkerim Göke aittir.
Buyurun Sayın Gök.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.-
Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim Gökün, Suriyedeki iç savaş
nedeniyle yaşanan silahlı çatışmaların Şanlıurfanın
Ceylânpınar ve Akçakale ilçelerine olan etkilerine ve son gelişmelere
ilişkin gündem dışı konuşması
ABDULKERİM GÖK
(Şanlıurfa) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yaklaşık iki yıldır Suriyede
süren iç savaşın etkileri ve sınır illerine muhtemel
yansımaları üzerine şahsım adına gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; geriye dönüp baktığımızda,
özellikle âdeta tarih tekerrür ediyor gibi göreceğimiz hadiseler cereyan
ediyor. Neden tarih tekerrür ediyor? Tarihte Beşar Esadın
babası da Hamada, Humusta, Halepte toplu katliamlar, kardeş
katliamları gerçekleştirmişti. Bugün için dönüp baktığımızda,
aynı babanın evladı toplu katliamlar ve kendi kardeşini
öldürecek düzeyde iç savaşla karşı karşıya
kalmış durumdadır.
Büyüklerimiz,
atalarımız aslında çok güzel ifade etmişlerdir: Asıl
azmaz, bal kokmaz. Kokarsa yağ kokar, bil ki aslı ayrandandır.
Tam da burada söylenecek olan bu vecize sözün aslına rücu ettiğini,
Esadın aslına rücu ettiğini rahatlıkla görebiliyoruz.
Suriyedeki bu hadiseler
cereyan ettiği andan itibaren, değerli milletvekilleri, dünya
kamuoyu, uluslararası örgütler gündemlerinden hep düşürmüşlerdir
ancak bir ülke var ki Türkiye Cumhuriyeti ve Sayın
Başbakanımız, Suriyede yaşanan kardeş
katliamını hiçbir zaman gündeminden düşürmemiştir çünkü biz
tarih boyunca bize yakışanı yapıyoruz. Zulme
uğrayanın yanında, zulüm yapanın karşısında
durdurduğumuzu biliyoruz, geliştirdiğimiz politika bu
eksendedir. Ve Suriyedeki bu hadiseler cereyan ederken, zaman zaman
Rasulaynden zaman zaman Akçakale -Tel Abyad- karşısındaki
yerden gerek şarapnel parçaları gerekse seken kurşunlar
dolayısıyla Akçakaledeki vatandaşlarımız,
Ceylânpınardaki vatandaşlarımız ciddi manada
etkilenmişlerdir. Ancak, biz, biliyoruz ki bu hadise, bizim kendi
ülkemizden kaynaklanan bir hadise olmayıp Suriyenin kendi iç meselesi
olarak karşımıza çıkmıştır.
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz:
Şanlıurfa milletvekili arkadaşlarımla beraber, Sayın
Faruk Çelik Bakanımızla beraber, olaylar cereyan ettiği andan
itibaren bizler bu ilçelerde bulunuyoruz, bulunmaya devam ediyoruz. Bundan
yaklaşık bir, iki ay önce Sayın Başbakanımız
bahsi geçen her iki ilçeyi de -Ceylânpınarı da, Akçakaleyi de-
ziyaret etmişlerdir ve burada, halkımıza geçmiş olsun
dileklerini iletmişlerdir.
Buradan şunu ifade etmek isterim ki:
Burada, özellikle, ilçe halkı içerisinde Milletvekilleri buraya
uğramıyor, Sayın Bakan buraya uğramıyor. diye bir
söylenti olduğunu ve bunun üzerinden bir maniple olarak gerçekleşen
bir hadise olduğunu vurgulamak istiyorum. Ceylânpınar halkı da,
Akçakale halkı da
Şanlıurfadaki tüm olaylar içerisinde an ve
an orada bulunuyoruz, acılarını paylaşıyoruz.
Gördüğümüzde, dönüp
baktığımızda, bize yakışan bir şey daha var:
Şu anda, bugün itibarıyla, Ceylânpınar çadır kentinde 25
bin, Akçakale çadır kentinde 35 bin Suriyeli kardeşimizi evimizde
misafir ediyoruz. Biz, eski parayla 600 trilyon gibi bir rakamla, tamamen kendi
bütçemizden karşıladığımız bir rakamla bu
maliyetleri karşılıyoruz. Ancak, dönüp baktığımızda,
uluslararası örgütler Kuzey Irakta olaylar cereyan ederken hemen orada
bulunmuşlar fakat Suriyeye bu ana kadar tamamen kayıtsız
kalmışlardır. Bunu anlıyoruz, bunu biliyoruz çünkü
Suriyede onların arzuladığı menfaatler söz konusu değildir.
Kuzey Irakta onların özellikle kapitalist anlayış
bağlamında menfaatleri olduğunu biliyoruz fakat biz, kapitalist
anlayışın dışında politika geliştiriyoruz.
Tarih boyunca
gösterdiğimiz hep şu olmuştur: Hiçbir etnik yargılama, -din,
dil, ırk bağlamında- değerlendirmeksizin, bize
yakışanı sergiliyoruz. O da mazlum halkın yanında,
dünya milletlerinin neresinde olursa olsun, zulme uğrayan milletlerin
yanında, zulüm yapanın karşısında durduğumuzu ifade
ediyorum. Özellikle de Sayın Başbakanımızın, AK
PARTİ iktidarımızın yürütmüş olduğu Suriye
politikasını, en kısa zamanda, tarih, haklılık
noktasında yazacağını ifade ediyor, bir kez daha yüce
Parlamentoyu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyor, hepinize
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Gök.
Gündem
dışı üçüncü söz, Şanlıurfanın sorunları
hakkında söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Sayın
İbrahim Biniciye aittir. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Binici.
3.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binicinin, Şanlıurfa ilinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, biliyorsunuz, 3 Şubat günü, Şanlıurfanın
Viranşehir ilçesinde Kadın Hareketimizin düzenlemiş olduğu
etkinlikte bölge milletvekili olarak yanlarında bulunmak istedim. Ancak,
gerçekten, hem grup başkan vekilimiz üzerinden İçişleri Bakanlığıyla
üç dört gün önceden temasa geçilmesine rağmen, hem Urfa Valisiyle, Urfa
vali muaviniyle görüşülmesine rağmen, hem ilçe emniyet müdürü ve ilçe
kaymakamıyla görüşülmesine rağmen, Sayın Mülkiye
Birtanenin konuşması esnasında -hiçbir ikaz, hiçbir slogan,
hiçbir taş, gerekçe yoktu- gerekçesiz bir şekilde, yaşlı
annelerimizin üzerine gaz bombaları
VAHAP SEÇER (Mersin) - Tazyikli su
İBRAHİM BİNİCİ
(Devamla) -
tazyikli suyla, gerçekten korkunç -hatta, şimdi söylerken
bile tüylerim diken diken oluyor- bir vahşet yaşadık. O
annelerimiz yerden yere düştü. Neye
uğradığımızı bilmiyorduk ve yarım saat,
kırk dakika sonra, Sayın Eş Başkanımla beraber
milletvekillerimiz Pervin Buldan, Mülkiye Birtane ve Nursel Aydoğanla
muhatap aradık. Nedir, ne oldu, niye böyle bir gelişme sağlandı diye. Ama,
maalesef aramızda 20 metre kalmışken, muhatap arıyoruz Kim
yetkili? diyoruz ve direkt hedef alınarak Sayın Eş
Başkanım Gültan Kışanakın ve bizim üstümüze korkunç
bir saldırı başladı.
Burada, Sayın İçişleri Bakanlığını
bir kez daha göreve, sorumluluğa davet ediyoruz. Urfa Valisi,
Viranşehir Kaymakamı, Viranşehir Emniyet Müdürü farklı bir
yere bağlıysa ona bir şey demiyoruz ama Sayın İçişleri
Bakanlığına bağlıysa CDlerin de alınarak
incelenmesi sonucunda, kesin bir görevden almayı bekliyoruz. Urfada
artık tahammül edilemez bir durum yaşıyoruz.
Sayın milletvekilleri, şimdi,
şöyle bir fotoğraf gösterebilirim: Bu fotoğrafta, 27 Temmuz 2012
tarihinde, Dörtyol İlçe Emniyet Müdürlüğünde milletvekilinin
oğlu polisleri sıraya koyup suçlu arıyor. Şimdi, oysa biz
her gün bu polislerin zulmüne direnmek durumunda kalıyoruz. Böyle bir
adalet, böyle bir şey olabilir mi? Vicdanlarınıza soruyorum. Eğer,
milletvekili oğlu, polisi dizip hesap soruyorsa, diğer bir tarafta
BDPnin yapacağı bütün etkinlikler gaz ve bombayla susturuluyorsa
işte AKPnin adaleti budur diyebiliyorum.
Şimdi, yine, bizim
Sayın Sevahir Bayındır, Şırnakta ayağı
kırıldı. Sayın Pervin Buldan, 14 Temmuz 2011de
ayağı kırıldı. Sayın Ayla Akat, Batmanda yine ayağı
kırıldı. Sayın Ahmet Türk, üniformalı bir polisin
yumruklu saldırısı sonucu darp edildi. Tek bir polise bugüne
kadar soruşturma açabildiniz mi, açtınız mı? Onun için,
sizi sorumluluğa davet eder, hepinizi saygıyla selamlarım.
BAŞKAN
60ıncı maddeye göre sisteme giren ilk on arkadaşımıza
söz veriyorum.
Sayın Dibek
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, Kırklarelinde yaşanan
sel felaketine ve yetkililerin önlem almasını talep ettiğine
ilişkin açıklaması
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkanım, seçim bölgem olan Kırklarelide dün sabah metrekareye
yaklaşık
BAŞKAN Sayın
Tanal
2.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, İstanbul ili Çekmeköy ilçesi Ömerli
köyünde bazı hizmetlerdeki eksiklikler nedeniyle yaşanan
mağduriyetlere ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İstanbul ili
Çekmeköy ilçesi Ömerli köyümüzde, maalesef, bugüne kadar İGDAŞ,
TEDAŞ ve tüm banka şubeleri olduğu hâlde, Hükûmetiniz döneminde
bu şubelerin tamamı kaldırılmıştır.
Aynı zamanda,
belediye otobüsü seferleri akşam sekiz otuza kadar devam ettiğinden
dolayı halkımız mağdurdur. Bu mağduriyetin giderilmesi
açısından önceki hâline dönüştürülmesini arz eder,
saygılarımı sunarım.
BAŞKAN Sayın
Demiröz.
3.- Bursa Milletvekili
İlhan Demirözün, Bursa Gemlik Adliyesinin depreme dayanıksız ve
derhâl boşaltılması gereken bir binada hizmet verdiğine ve
Bakanlığa uygun yer bildirimi yapılmış olmasına
rağmen gereğinin yapılmadığına ilişkin
açıklaması
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bursa Gemlik Adliyesinde
15 hâkim, 70 adliye memuru olmak üzere 85 yargı emekçisi görev
yapmaktadır. 2009-2012 yıllarında iki ayrı raporla depreme
dayanıksız olduğu, her an yıkılabilecek ve derhâl
boşaltılması gerektiği belirtilen, 6 katlı, toplam
kullanım alanı
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Halaman
4.- Adana Milletvekili
Ali Halamanın, Kerkükteki intihar saldırılarına ve
Hükûmetin bu konuya duyarlı olmasını rica ettiğine
ilişkin açıklaması
ALİ HALAMAN (Adana)
Başkanım, teşekkür ederim.
Ben Türkiye Büyük Millet
Meclisinin dikkatini çekmek için, son günlerde, özellikle Irak Türkmen
şehri olan Kerkükteki intihar saldırılarından dolayı
hayatlarını kaybeden yüzlerce insanın Allahın rahmetine
kavuşması dolayısıyla, mevcut, Türkiyedeki Hükûmetin
Somaliye, Filistine, Gazzeye gösterdiği ilgiyi, alakayı
Kerkükteki Türklerin ölümüyle ilgili göstermesini rica ediyor, bekliyor,
dolayısıyla bu konuyla ilgili duyarlı olmasını
hassaten rica ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Yeniçeri
5.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, PKKnın talepleri doğrultusunda yasalar
çıkarıldığına, Öcalanın isteklerinin yerine
getirildiğine ve bu gidişatın tehlikeli olduğuna
ilişkin açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İmralıdaki
teröristbaşıyla kim ki Görüştü. diyorsa söyleminden
Beklentilerimize cevap veriyor. eylemine uzanan bir Başbakan ile Ben de
olsam dağa çıkardım. ile biten konuşmalar yapan bir
Başbakan Yardımcısı Türkiyeyi yönetiyor. Gidişat
tehlikeli, durum vahimdir. Gerçekler halktan saklanmaktadır. Terörist
milisler KCK adlı paralel devlet kurmuş, vergi toplamış,
adam yargılamıştır. Hükûmet, pazarlıklar
bozulmasın diye bunu seyretmiştir. Başbakan, verdiği
sözlerin gereği olarak, PKK talepleri doğrultusunda yasa üstüne yasa
çıkarttırmaktadır. Öcalana LCD televizyon ve jimnastik yapma
imkânları sağlamıştır Başbakan. Başbakan,
teröristbaşı ne istiyorsa gerekeni yapıyor ya da
yaptırıyor, sonra da dönüp Öcalan beklentilerimize cevap veriyor.
diyor.
PKKlılar teslim mi
oldu Sayın Başbakan, eli kanlı katiller silah mı
bıraktı? PKK kaçırdığı askeri, sivili ya da
kaymakamı serbest mi bıraktı? Ve böyle bir yargıda
bulunuyorsunuz! Öcalan Başbakanın hangi beklentilerine cevap
vermiştir, Türk milleti bunu öğrenmek istemektedir.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın
İrbeç
6.- Antalya
Milletvekili Yusuf Ziya İrbeçin, millî şairimiz Mehmet Akif Ersoyun
bir şiirini hatırlatarak onun Türklük kavramıyla ilgili
düşüncelerine ilişkin açıklaması
YUSUF ZİYA
İRBEÇ (Antalya) Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Birlik ve
kardeşliği bozmak için her türlü fitne ve fesadın kol
gezdiği bir dönemde -6 Mart 1913- millî şairimiz
haykırıyor:
Artık ey milleti
merhume, sabah oldu uyan!
Sana az geldi ezanlar
diye ötsün mü bu çan?
Ne Araplık ne de
Türklük kalacak, aç gözünü!
Dinle Peygamberi
zîşânın ilahi sözünü.
Türk Arapsız yaşayamaz,
kim ki yaşar der delidir.
Arapın Türk ise hem
sağ gözü hem de sağ elidir.
Veriniz baş
başa, zira sonu hüsranı mübîn,
Ne hilafet kalıyor
ortada, billahi ne din!
Medeniyet size çoktan
beridir diş biliyor,
Evvela parçalamak, sonra
da yutmak diliyor.
Arnavutlar size ibret
olacakken hâlâ,
Ne bu şûrîde siyaset
ne bu fasit dava?
Görmüyor gittiği
yanlış yolu zannım çoğunuz,
Size rehberlik eden
haydudu artık kovunuz!
Bunu benden duyunuz, ben
ki Arnavutum,
Başka bir şey
diyemem. İşte perişan yurdum!
Tarih tekerrür etmemeli.
Millî şairimiz İstiklalimize sahip çıkıyoruz. diyenleri
ve üst kimliğimiz Türklük kavramını örseleyenleri, bebek
katiliyle müzakere masasında hayal etseydi acaba nasıl kahrolurdu, düşünmeliyiz.
BAŞKAN Sayın
Bayraktutan
7.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutanın, Artvin ili Ardanuç-Yalnızçam-Ardahan
bağlantı yolunun 2009 yılında biteceği belirtilmesine
rağmen bu kadar gecikmesinin nedenlerini ve bu yolun ne zaman
bitirileceğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Artvin ili
Ardanuç-Yalnızçam-Ardahan bağlantı yolu
23üncü Dönem Artvin
Milletvekilimiz Sayın Metin Arifağaoğlunun 2009
yılında bakanlığa verdiği soru önergesinde, Sayın
Bakan, ilgili yolun 2009 yılında bitirileceğini
belirtmiştir ve benim tarafımdan 2011 Aralık ayında verilen
soru önergesine de Sayın Bakan tarafından 13 Şubat 2012
tarihinde Söz konusu Ardanuç-Yalnızçam yolunun, projesine uygun bir
şekilde, 2014 yılında tamamlanması planlanmaktadır.
şeklinde bir yanıt verilmiştir.
Yolun 8,5 kilometrelik
bölümü daha yeni ihale edilmiş bulunmaktadır. Bir yılan
hikâyesine dönen ve yaklaşık yirmi yıllık bir süreye denk
gelen bu çözümsüzlük ne zaman sona erecektir? Yolun yapımının bu
kadar süre gecikmesinin nedenleri nelerdir? Bütün yöre halkının
mağduriyetine yol açan bu gecikmeler ne zaman sona erecektir? Bütün
Artvinliler ve Ardanuçlular bu yolu yakinen takip etmektedir.
Sayın Meclisin
takdirlerine sunuyorum, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Ağbaba
8.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın, infaz koruma memurlarının
sorunlarına ilişkin açıklaması
VELİ AĞBABA
(Malatya) Sayın Başkan, dün Mehmet Haberalı, deyimiyle
Silivri işkencehanesinde ziyarette 20nin üzerinde mahpusla
görüştüm. Onların uğradığı
haksızlıkları daha sonra gündeme getireceğiz.
Sayın Mustafa Balbay
ve Sayın Mehmet Haberal, infaz koruma memurlarının
sorunlarını tekrar gündeme getirmemi istediler.
İnfaz koruma
memurları diyorlar ki: Bizler polis gibi, asker gibi üniforma giyiyoruz.
Polisin ve askerin yıpranma hakları var, bizim yıpranma
haklarımız yok. Cezaevinde zor şartlarda çalışıp
da yıpranmamak mümkün değil. Yıpranma haklarını
istiyorlar.
Yine,
yılbaşında, bayramda sürekli fazla mesai yapıp ama fazla
mesai ücreti almayan sadece infaz koruma memurları.
İnfaz koruma
memurları, memurlar arasında en hor görülen memurlardır. Çünkü
giydikleri nevresim bezinden gömlekleri değişti, şimdi, verilen
tişörtler yıkanınca, maalesef, 2 beden küçülüyor.
Pantolonları ütü tutmuyor, giydikleri ayakkabı en kalitesizinden
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Kaplan
9.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplanın, Çorumda bazı köylerin
Türk-Kürt, Alevi-Sünni olarak fişlendiğine ve bu tarz
fişlemelerin son bulması noktasında yetkilileri daha
duyarlı olmaya çağırdığına ilişkin
açıklaması
MEHMET
HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Geçen
aylarda Tunceli ili Hozat ilçesinde ortaya çıkan fişlemenin neticesi
henüz netleşmeden, bugün İnternette Diyanet İşleri
Başkanlığının sitesinde ve birçok gazetede Çorumda
bazı köylerin Türk-Kürt, Alevi-Sünni olarak yeniden fişlenmesinin
olduğu ortaya çıkmakta. Özellikle barışa ve hoşgörüye
daha çok gereksinim duyduğumuz bu dönemde, artık bu tarz fişlemelerin
son bulması noktasında yetkilileri daha duyarlı olmaya
çağırıyorum.
Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Baluken
10.- Bingöl
Milletvekili İdris Balukenin, tutuklu Şırnak Milletvekili Selma
Irmakın vefat eden babasına Allahtan rahmet, ailesine
başsağlığı dilediğine, Başkanlık Divanının
bu konudaki ayrımcı uygulamasını eleştirdiğine ve
tutuklu vekillerle ilgili Meclisin üzerinde büyük bir utanç gölgesinin
olduğuna inandıklarına ilişkin açıklaması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Hâlen
Diyarbakır E Tipi Cezaevinde tutuklu bulunan tutuklu milletvekilimiz,
Şırnak Milletvekilimiz Sayın Selma Irmakın babası
Sayın Yusuf Irmak Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Biz
merhuma Allahtan rahmet, başta Selma Irmak olmak üzere, tüm ailesine ve
yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
Aynı
zamanda Başkanlık Divanının da tavrını
eleştiriyoruz. Çünkü, burada milletvekillerinden herhangi birisinin
birinci derece yakını vefat ettiği zaman, Başkanlık
Divanından genelde Meclis Genel Kuruluna hitap edecek şekilde bir
uygulama yapılıyor. Ne hikmetse söz konusu olan BDPli vekiller
olunca ayrımcı bir uygulamaya maruz
kaldığımızı düşünüyoruz. Bu
tavrınızı bu nedenle eleştiriyoruz.
Ayrıca,
tutuklu vekillerle ilgili bu Meclisin üzerinde hâlâ büyük bir utanç gölgesinin
olduğuna inanıyoruz. Meclisi bir an önce tutuklu olan vekillerle
ilgili yasal düzenleme yapmaya çağırıyoruz.
BAŞKAN
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye-Avrupa
Birliği Karma Parlamento Komisyonunun Genel Kurul
toplantısının 14-15 Şubat 2013 tarihlerinde Türkiye Büyük
Millet Meclisinde yapılmasının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 23/1/2013 tarih ve 39 sayılı
Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1093)
31/01/2013
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye
Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonunun Genel Kurul toplantısının
14-15 Şubat 2013 tarihlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yapılması, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanının 23/01/2013 tarih ve 39 sayılı Kararı ile
uygun bulunmuştur.
Söz
konusu toplantının Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacağı,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 7nci maddesi
gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük Millet
Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Komisyondan istifa
tezkeresi vardır, okutuyorum:
B) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun Dışişleri Komisyonu
üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/90)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
TBMM
Dışişleri Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.
Gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
5/2/2013
Mehmet
Muş
İstanbul
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
C) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- BDP Grubu
adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan'ın, 1990 yılından günümüze kadar devam etmekte olan faili
meçhul cinayetlerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/491)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
1990 yılından
başlamak üzere, günümüze kadar devam etmekte olan ve kamuoyunda
"faili meçhul cinayetler" olarak bilinen cinayetlerin
araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98inci ve
TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını saygılarımla arz
ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır
BDP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Ülkemizde 1990
yılından sonra siyasi nitelikli olduğu tespit edilen ve
"faili meçhul" olarak adlandırılan cinayetler
işlenmeye başlamıştır. Belli güç odakları
tarafından işlenen cinayetler sonucu, sayısı on binleri
bulan çok sayıda gazeteci, aydın, yazar, iş adamı ve daha
birçok yurttaşımız katledilmiştir. İşlenen bu
cinayetler Türkiye Büyük Millet Meclisinin de bazı üyelerini hedef
almış ve bunun sonucunda Milletvekili Sayın Mehmet Sincar
katledilmiştir. Susurluk skandalı ve ardından Şemdinli
olayı da bu cinayetlerin ucunun devlet güçlerine kadar uzanan
bağlantılarının varlığını ortaya koymuş,
ancak bu olaylar yeterince araştırılmamış, olaylar
âdeta kendi hâline terk edilmiştir. Susurluk olayının üzeri
örtülmüş, araştırma sonuçları sansürlenerek kamuoyuna
açıklanmıştır. Şemdinli olayını
araştırmak üzere TBMM bünyesinde kurulan araştırma komisyonunun
raporu ise saklı tutulmuş, kamuoyuna
açıklanmamıştır. Devletin ve Hükûmetin bu tutumu faili
meçhul cinayetlerin devam etmesine olanak sağlamıştır.
Ülkemizde, karanlık
bırakılan güçler tarafından hâlâ cinayetler işlenmektedir
ve bu cinayetlere en son kurban verilen yurttaşımız da
değerli gazeteci-yazar Hrant Dink'tir. Yeterince
araştırılmadığı için, uzun yıllardır
devam etmesine ve binlerce vatandaşımız bu şekilde katledilmesine
rağmen, yüzeysel ve göstermelik yargılamalar yapılmış,
ülkemizde faili meçhul bırakılmış cinayetler hususunda
adalet tecelli etmemiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
götürülen onlarca davada, Türkiye yüz binlerce avroluk maddi tazminata mahkûm
edilmiştir. Ancak, bu, sadece ülkemizin faili meçhul cinayetlerin bedeli
olarak ödediği maddi bedeldir. Fakat, ülkemiz, esas bedeli bu cinayetlerle
daha çok acı yaşayarak ve kaos ortamına sürüklenerek
ödemektedir. Demokratikleşmeye, toplumsal barışa ve
kardeşçe yaşama şiddetle ihtiyaç duyduğumuz şu
dönemde, ülke tarihinde hâlâ sayısı on binleri bulan cinayetlerin
aydınlatılmamış olması, kardeşçe
yaşamı, demokratikleşmeyi ve toplumsal huzuru imkânsız
kılmaktadır. Ülkemizin cinayetlerle geçen karanlık tarihi
aydınlatılmadan ne bizim için ne milyonlarca
yurttaşımız için ne de çocuklarımız için bu ülke
güvenle yaşadıkları bir ülke olamayacaktır. Ve ülkemiz
karanlık güçlerin gölgesi ve korkusu altında yaşamaya mahkûm
olacaktır. Aydınlık bir gelecek için faili meçhul
kalmış cinayetlerle kararan ülke tarihi
aydınlatılmalıdır. Bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisi
esas sorumluluğu taşımaktadır. En son düzenlenen Ergenekon
operasyonu birçok karanlık bağlantıyı ortaya çıkaran
olumlu bir gelişmedir ve devletin yasa dışı faaliyetlerde
bulunan güçleri ve failli meçhul kalan siyasi cinayetlerin
sorumlularını ortaya çıkarması açısından tarihî
bir fırsat sunmaktadır. Nitekim, ortaya çıkan
bağlantılar bunu ortaya koymaktadır. Tam da bu süreçte bu
cinayetleri işleyen güç odaklarının ve
bağlantılarının Meclisimiz tarafından
araştırılması tarihî zorunluluk olmakla beraber
olayların aydınlatılması açısından oldukça büyük
fayda sağlayacaktır.
2.- BDP Grubu
adına Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan'ın, T.C. kimlik numaraları ve kimlik bilgilerinin güvenli
kullanımı konusunun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/492)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
T.C. kimlik
numaralarının her yerde kullanılması sonucu ortaya
çıkan 21inci yüzyılın yeni suç tipi ve
dolandırıcılıklarında etkili önlemlerin
alınması ve tüm boyutlarıyla incelenmesi için, Anayasanın
98-99 ve İç Tüzük 104üncü madde uyarınca Meclis
araştırması açılması ve görüşülmesini arz ederiz.
Hasip
Kaplan
Şırnak
BDP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Bir kişinin özel
kimlik bilgilerinin kendi bilgisi ve izni dışında
kullanılması, Anayasa ve yasalar uyarınca kişilik
haklarına aykırıdır.
T.C. kimlik numarası
vergide, sağlıkta, eğitimde, İnternette, bankacılıkta,
tüm firmalarda, mal ve hizmet alımlarında her alanda
paylaşılmaktadır.
T.C. numarası ile
kişinin adı, soyadı, doğum tarihi gibi bilgilere
erişilebiliyor. Asıl önemlisi her yeni bilgi ile bir başka
kurumun İnternet sitesinden öteki kişisel bilgilere
ulaşılabilmesi güvenliği yok ediyor, tehlike yaratıyor.
İnternetin
kullanımı yaygınlaştıkça şikâyetleri de
artıyor. İnternet aracılığı ile alınan mal
ve hizmetlerde de T.C. numarası şartına on-line
alışverişi seçen vatandaşlar tepki gösterirken,
İnternetten oyun satışı yapılırken çocuklardan
T.C. numarası istenilmesi akıllarda soru işareti
oluşturuyor.
Çoğunlukla
çocukların üye olduğu oyun sitelerine kayıt olunurken T.C.
numarası istenilmesi aileleri tedirgin ediyor. Çocukların bugün
verdiği bilgiler ileride başlarına büyük dertler açabilir.
T.C. numarası uzun
süre kullanılabilen ve her geçen gün önemi artan bir bilgidir. T.C.
numarası gibi özel bilgilerin özellikle de İnternet
aracılığı ile istenmesinin engellenmesi, aileler ve
çocukların bu konuda bilinçlendirilmesi gereklidir. Kişilerin sadece
kimlik bilgilerini toplama üzerine kurulmuş siteler olabilir. Yıllar
sonra bu bilgilerin nasıl kullanılacağı bilinemez.
Bir kişinin özel
kimlik bilgilerinin kendi bilgisi ve izni dışında
kullanılması, kargo teslim alırken dahi T.C.
numarasının istenilmesi düşündürücüdür. Şirket adına
gelen kargoyu, şirket kaşesi ve kendi adı soyadıyla teslim
almayı yeterli görmeyenler de T.C. no. istiyor.
Birçok vatandaş ise
telefon bankacılığı ile bankayı
aradıklarında karşılarına çıkan: "T.C.
numaranızı tuşladığınızda daha
hızlı işlem yapılacaktır" sistemine tepkili.
Bankaların yeni uygulamasının güvenlik bakımından
zararlı olabileceğini ileri süren vatandaşlar,
vatandaşlık numarası ile birçok
dolandırıcılığın yapıldığına
dikkat çekiyorlar.
Şikâyetlerde;
"Telefonda kişisel bilgilerimizi vermek istemiyoruz. Banka yeni
uygulaması ile banka müşterisi olsak da olmasak da
vatandaşlık numarası veriyor. Tuşlarsanız size daha
hızlı hizmet verilecek deniliyor. T.C. numaramızı vermemiz
için zorluyorlar çünkü; verilmediğinde telefonda çok fazla bekletiyorlar.
Her yerde T.C. numarası isteniliyor, yakında herkes
vatandaşlık numaralarını bilecek. Üye olmak için
kişisel bilgiler verilmek istenmiyor.
Vatandaşlar,
kendilerinden habersiz adlarına açılan açık hatlardan da dertli.
Bu hatlardan dolayı başına gelmedik iş kalmayan
vatandaşların son mağduriyetleri ise kimlik bilgileri ile
adlarına açılan hatların kabarık faturalar ile
kapılarına gelmesi.
Gizli dinleme
soruşturmalarla bu telefonlar üzerinden sorgusuz sualsiz özel mahkemelerde
vatandaşın yıllarca tutuklu kalması işten bile
değil.
18 yaşından
küçük olup gsm hattı alamayan, suça yönelik işlerde kullanılacak
hat arayanların adresi açık hatlar. Adına hat alabilmek için
kimlik bilgileri ile bir gsm operatörü bayisine giden, nüfus
cüzdanının fotokopisini veren yanıyor.
İşte, asıl
şikâyet bundan sonra başlıyor. İzni, bilgisi, imzası
olmadan kimlik fotokopisinden bir kopya daha çıkartıp, üzerine Aslı
Gibidir mührü, bayii kodu/kaşesi ve bayii yetkilisi imzası ile bir
tane faturalı hat çıkartılarak kullanıma açılması
sıradan olay haline geliyor. Sözleşmedeki imza, anne kızlık
soyadı ve adres size ait olmasa bile, biriken faturalar borç, haciz
başlıyor.
Banka işlemlerinde
dolandırıcılık, muhtarlık kayıtlarından tüm
bilgilerin ifşası, e-yargıdan, e-devlete kadar tüm işlemlerde
güvenlik açığı, 21inci yüzyılın yeni suç tipi ile
vatandaşı karşı karşıya bırakmaktadır.
T.C. kimlik numara ve
bilgilerinin güvenli kullanımı, suçların önlenmesi için Meclis araştırması
açılması yararlı olacaktır.
3.- Yozgat Milletvekili
Sadir Durmaz ve 19 milletvekilinin, Yozgat ilinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/493)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Yozgat ilinin sorunlarının
araştırılarak yapılacak yasal düzenlemeler de dâhil olmak
üzere alınacak önlemlerin tespiti amacıyla Anayasanın 98'inci,
TBMM İçtüzüğünün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Sadir Durmaz (Yozgat)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Alim Işık (Kütahya)
4) Necati Özensoy (Bursa)
5) Muharrem Varlı (Adana)
6) Ali Uzunırmak (Aydın)
7) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
8) Özcan Yeniçeri (Ankara)
9) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
10) Seyfettin Yılmaz (Adana)
11) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
12) Oktay Öztürk (Erzurum)
13) Atila Kaya (İstanbul)
14) Sümer Oral (Manisa)
15) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
16) Mehmet Günal (Antalya)
17) Sinan Oğan (Iğdır)
18) Celal Adan (İstanbul)
19) Zühal Topcu (Ankara)
20) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
Gerekçe:
Yozgat, coğrafi
olarak Anadolu'nun merkezinde, tarımsal potansiyeli ve tarımsal
üretimi ağırlıkta olan bir ilimizdir.
İlimizde
halkımızın büyük bir çoğunluğu tarımla
uğraşmakta, geçimlerini tarımdan elde etmektedirler. Ancak,
ilimiz topraklarının büyük bir bölümünde hâlâ sulu tarıma
geçilememiştir.
Çiftçilerimiz çok büyük
sıkıntı içinde yaşamaktadırlar. Ziraat Bankası ve
diğer bankalara, tarım kredi kooperatiflerine, TEDAŞ'a olan
borçlarını ödeyemez hâle gelmişlerdir.
Yozgat coğrafi konum
olarak avantajlı bir durumda olması gerekirken
"erişilebilirlik" sıralamasında dahi 66ncı
sıradadır. Anadolu'nun merkezinde bulunan bir kent için bu
sıralama olması gerekenin çok gerisindedir.
Bankalardaki mevduat
hesapları açısından da Yozgat'ın sermaye birikimi
ortalaması Türkiye ortalamasının oldukça altındadır.
İlimizde turizm, en
geri kalmış sektörlerden bir tanesidir. Sermaye birikimi ve
akışındaki düşüklük bu sektörün gelişmesini
engellemektedir.
Yozgat'ta istihdam
sağlayıcı ve refah düzeyini arttırıcı bir kamu
yatırımı olmadığı gibi, mevcut fabrikalar da
birer birer kapanmaktadır.
Türkiye İstatistik
Kurumu (TÜİK) verilerine göre Yozgat, ülkemizde en fazla göç veren 3 il
arasında yer almaktadır. Göç hızını
yavaşlatıcı politikaların hem makro hem de mikro planda
hızlı bir şekilde devreye sokulması gerekmektedir.
Yozgat için
şehirleşme oranı Türkiye ortalamasının çok
altındadır. Şehirleşmenin düşüklüğü, aslında
birçok soruna da temel teşkil etmektedir.
İlimizde
bulunan Bozok Üniversitesinin birçok sorunları bulunmaktadır.
Yozgat,
ülkemiz illeri gelişmişlik genel sıralamasında 67,
ekonomide 63, eğitimde 61, sağlıkta 68inci sırada
bulunmaktadır.
Fakirliğin
en büyük göstergelerinden biri olarak kabul edilen ve sosyal güvencesi
olmayanların sağlık hizmetlerinden yararlanması için
verilen yeşil kart sayısı da Yozgat ilimizde oldukça
fazladır. Aktif sigortalı sayısının 85 bin olarak
ifade edildiği Yozgat'ta 78 bin kişinin hâlen yeşil kartlı
olması fakirliğin bir göstergesi olarak
karşımızdadır.
Açıklanan
bu nedenlerle sorunların yerinde tespit edilerek konunun
aydınlığa kavuşturulması ve gereken önlemlerin
alınması amacıyla bir Meclis araştırması
açılması gerekmektedir.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
A) Tezkereler (Devam)
2.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek ve beraberindeki heyetin 10-13
Şubat 2013 tarihleri arasında İslamabad'da düzenlenecek olan
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesine
katılmak üzere Pakistan'a ziyarette bulunmasına ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1094)
31/01/2013
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek ve beraberindeki heyetinin
10-13 Şubat 2013 tarihleri arasında İslamabad'da düzenlenecek
olan Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Parlamenter
Asamblesine katılmak üzere Pakistan'a ziyarette bulunması hususu,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 9uncu maddesi uyarınca
Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.49
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 16.00
BAŞKAN: Başkan
Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih
ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylamasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi tezkereyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun, Grup
Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Balukenin Akçakale'de
yaşanan ve 5 kişinin ölümüne yol açan olaydan sonra Türkiye
sınırlarında Suriyeli muhaliflere silahlı yardımda bulunulduğuna
dair çeşitli iddiaların ve Türkiyenin Suriye ile özellikle Hatay
sınırında güvenliğinin nasıl
sağlandığının araştırılması
amacıyla 10/10/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Şubat 2013
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
05/02/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 05/02/2013 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisini İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
10 Ekim 2012 tarihinde
Bingöl Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından
verilen (1589 sıra no.lu) Akçakale'de yaşanan ve 5 kişinin
ölümüne yol açan olaydan sonra, Türkiye sınırlarında Suriyeli muhaliflere
silahlı yardımda bulunulduğuna dair çeşitli iddiaların
ve Türkiye'nin Suriye ile özellikle Hatay sınırında
güvenliğin nasıl sağlandığının
araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
05/02/2013 Salı günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin lehinde ilk söz Bingöl
Milletvekili Sayın İdris Balukene aittir.
Buyurun Sayın
Baluken. (BDP sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Suriye
sınırında yaşananlarla ilgili vermiş olduğumuz
araştırma önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Suriye politikasıyla ilgili bugüne kadar bu kürsüden
sayısız konuşmalar yaptık; soru önergeleriyle, meclis
araştırma önergeleriyle, sezmiş olduğumuz
yanlışlardan dönmeniz için, yanlış olan tehlikeli
politikalardan dönmeniz için sayısız girişimlerde bulunduk ama
bugüne kadar, maalesef, yelken açtığınız Suriye ve Orta
Doğudaki savaşın derin politikalarından bir türlü geri
adım atmadınız. Bunların tekrar detaylarına girecek
değilim ancak özellikle, Rojava dediğimiz Suriye
Kürdistanında yaşananlarla ilgili burada, Meclis Genel Kurulunda bir
bilgilendirme yapmanın ve Meclisin bu konuda bir araştırma
komisyonu kurmasının önemli olduğunu düşünüyoruz ve bu
araştırma önergemizi de bu yüzden bugün Genel Kurula sunduk.
Bildiğiniz gibi,
Suriyedeki iç karışıklık başladıktan sonra,
özellikle, geçen yılın temmuz ayında Kürtler ve birlikte
aynı coğrafyada yaşayan halklar kendi yaşadıkları
topraklarda, kendi yönetim süreçlerinde söz sahibi olacaklarını bütün
dünyaya ilan ettiler. Bunu yaparken hiçbir katliam, savaşın acı
yüzünü gösteren hiçbir süreç işletmediler. Tamamen, birlikte aynı
coğrafyayı paylaştıkları halklarla birlikte,
işgal altında olunan topraklarda, yüz yıllardır zulüm
altında yaşadıkları topraklarda Artık biz de söz
sahibiyiz. dediler ve o günden sonra, temmuzdan sonra, Kürtlerin ve birlikte
aynı coğrafyayı paylaştıkları halkların bu
irade beyanından sonra Rojavaya yönelik komploların ve
saldırıların arkası bir türlü kesilmedi. Özellikle,
kasım ayında başlayan ve giderek şiddetlenen
çatışmaların ve silahlı saldırıların son
günlerde artarak devam ettiğine üzülerek tanıklık ediyoruz.
Serekaniyede son üç aydır yaşanan çatışmalı süreçte
rol alan silahlı grupların, silahlı çetelerin tamamı Türkiye
sınırını kullanarak, Türkiyeden her türlü lojistik
desteği alarak içeriye girip orada Kürtlerle ve diğer halklarla
savaşmakta ve savaşın acı tablolarını önümüze
getirmektedir.
Biz bölgeye
gittiğimizde yapmış olduğumuz bütün girişimlerde,
Türkiyenin sınırlarının Kürtlere kapalı olduğunu
ama bu çeteci gruplara da sonuna kadar açık olduğunu, çeteci
grupların çatışmaya girdikten sonra bütün tedavilerini Ceylânpınar
Devlet Hastanesinde yaptırdıklarını, yine, cenazelerini
Urfaya getirerek Urfada gömdüklerini ya da burada çeşitli
işlemlerden geçirdikten sonra sınırın diğer
tarafına geçirdiklerini, askerî olarak her türlü lojistik desteği de
yine Türkiye tarafından sağladıklarını çok iyi biliyoruz.
Burada demin gündem dışı konuşan Urfa Milletvekili,
aslında gözlemlerini tam olarak yansıtmış olsaydı
belki Meclis Genel Kurulu da bu konuda doğru bilgilenmiş
olacaktı.
Bakın, üç ay önce,
özellikle El Nusra ve El Şam grupları üzerinden yürütülen bu çete
saldırıları -daha sonra bu gruplar uluslararası arenada ABDnin,
Avrupa ülkelerinin terör örgütü listelerine girdikten sonra- değişik
adlar altında şu anda da aynı şekilde devam ediyor.
İsimlerin değişmesi yapılan saldırıların
terörist olma niteliğini değiştirmez. Dolayısıyla,
eğer burada, Serekaniyede ve diğer Kürt illerinde Kürtlere,
Ermenilere, Asurilere, Süryanilere, Nasturilere, gayrimüslimlere, Araplara
yönelik bir saldırı var ise, bir terörist saldırı var ise
bu saldırının niteliğini, mahiyetini, örgütlerin ismini
değiştirerek maskelemek mümkün olmaz. Bu konudaki tehlikeli
yaklaşım her geçen gün bölgede daha ağır sorunları
beraberinde getiriyor.
Kasım ayından
itibaren başlayan çete saldırılarıyla beraber Rojavaya
yönelik çok ağır bir ambargo, insani yardım ambargosu da
uygulanmaya başladı. Bir taraftan çete saldırıları,
bir taraftan ekonomik ambargonun tek bir hedefi vardı; Rojavadaki
Kürtlerin iradesini kırmak, oradaki kazanımları tamamen geriye
götürmekti. Bu ambargonun aktörlerine baktığımız zaman daha
hazin bir tabloyla karşılaşıyoruz. Bir yönden katil
dediğiniz Baas rejimi, diğer taraftan ne olduğu belirsiz Özgür
Suriye Ordusu ve bir taraftan da Türkiye'nin el ele vererek Kürt bölgelerde
uyguladığı ağır bir ambargodan bahsediyoruz. Gıda
yardımından tutun ilaç yardımına kadar, çocuk bezi, çocuk
mamasına kadar en temel insani ihtiyaçlar bile Rojava söz konusu olunca,
Kürtler söz konusu olunca sizin tarafınızdan engellendi,
sınır kapıları açılmadı.
Daha birkaç ay öncesinde
Gazze için, Gazzeye uygulanan ambargo için haklı olarak dünyayı
ayağa kaldırmanız, buralardan gemileri denizaşırı
göndermeniz hafızalarda tazeyken hemen yanı başınızda,
kardeş olan halklara yönelik uygulamış olduğunuz ambargonun
hiçbir izahı olamaz ki bu ambargoyu uygularken, o çokça
eleştirdiğiniz, çokça kirli komplolar içerisinde savaş
politikalarını dayattığınız Baas rejimiyle de
aynı refleksler içerisinde olduğunuzu buradan ben hatırlatmak
istiyorum. Özellikle Suriyedeki halkların iradesine
saygılıyız, Suriyede halklar kendi iradeleriyle ne karar
verirse onun arkasında oluruz. diyen bir Hükûmet, söz konusu Kürtler
olunca bu iradeyi hiçbir şekilde tanımıyor; tam tersine, çete
saldırıları ve ekonomik ambargolar üzerinden bu iradeyi teslim
almaya çalışıyor.
Dolayısıyla,
bugüne kadar Suriyede, Rojavada uyguladığınız politikalardan,
tehlikeli politikalardan dönmeniz gerekiyor. Hem bu çete
saldırılarıyla ilgili hem de bu ambargolarla ilgili Hükûmetin
artık yönünü bilecek bir şekilde bir politika üretmesi gerekiyor.
Bakın, Hükûmete
akredite sivil toplum örgütleri Suriyenin her tarafına insani yardım
ulaştırıyorlar. Demin burada konuşan sayın AKPli
milletvekili de Suriyeye gönderilen insani yardımın boyutunu
rakamlarla açıkladı. Bu rakamları konu Kürtler olunca ve Rojava
olunca siz neden bir ambargo şekline çeviriyorsunuz? Türkiyedeki sivil
toplum örgütleri Suriyenin değişik bölgelerine yardım
ulaştırmak için cuma hutbelerinde çağrılar yapacak
şekilde kampanyalar yürütüyorlar. Buna biz hiçbir şey demiyoruz,
olması gereken budur ama Rojava ve Kürtler söz konusu olunca bu
ayrımcı yaklaşımın mutlaka terk edilmesi
gerektiğine inanıyoruz. Suriyede yaşanan şey bir insani
dramdır, bir trajedidir.
Suriyede şu anda
sırtını Çine, Rusyaya, İrana, Iraktaki Şii
yönetime, Hizbullaha dayayan bir Baas rejimi var, yine sırtını
Amerikaya, Avrupa ülkelerine, Katara, Suudi Arabistana, Türkiyeye dayayan
bir Özgür Suriye Ordusu var ama hiçbir uluslararası desteğe sahip
olmayan bir üçüncü seçeneğin, bir üçüncü yolun muhatabı olan Kürtler
var. Kürtlerin orada kendi öz gücü dışında, aynı coğrafyayı
paylaştığı kardeş halklar dışında
sırtını dayadıkları hiçbir uluslararası güç yok.
Eğer siz insan hakları penceresinden, demokrasi penceresinden, tarihe
karşı sorumluluk penceresinden bile bu olaya, bu resme
bakarsınız buradaki politikanın ne kadar yanlış
olduğunu anlarsınız diye düşünüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, özellikle hem içeride hem de Orta Doğuda dört parça
Kürtlerle barış yapmak Türkiyeye kazandıracak olan tek yoldur.
Çetelerle birlikte hareket etmek bu ülkeye kazandırmaz ama Kürtlerle birlikte
hareket etmek, içeride de bir barış süreciyle beraber bu süreci
götürmek ülkeyi Orta Doğuda büyük bölgesel bir aktör, büyük bölgesel bir
güç hâline getirebilir; aksi takdirde, antikürt politikaları ya da
sınıra Patriotlar yerleştirerek güvenliği
sağlayamazsınız. Biz, tam tersine, bu uygulamaların bizim
güvenliğimiz açısından tam tehlikeyi getiren uygulamalar
olduğu kanaatindeyiz.
Biz buradan
Dışişleri Bakanına ve Hükûmet yetkililerine
çağrılar yapmak istiyoruz: Sınırdan geçirdiğiniz bu
çetelerin kimler olduğunu biliyor musunuz? Suriyeli halklardan, Kürtlerden
bu çetelerin içerisinde yer alan unsurlar var mı? Sağdan soldan
parayla toplanarak paralı birtakım çete yapıları üzerinden
uluslararası emperyal birtakım planlara alet edilen bu çetelerle
iş birliği içerisinde olmak bir devlet ciddiyetine
yakışır mı? Özellikle, bu çete mensuplarının
bugüne kadar Türkiye tarafından
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Devamla)
hangi destekleri aldığının
tarafınızdan açıklanması gerekmez mi? Biz Suriyede bu
yanlıştan bir an önce geri dönülmesi gerektiğini
düşünüyoruz. Suriye Kürtlerinin iradesini yansıtan Yüksek Kürt
Konseyiyle görüşmeler yapılıp Suriyedeki halk meclislerinde
şu anda temsiliyet sağlayan bütün halklarla ortak bir zeminin bu
ülkeye kazandıracağına inanıyoruz. Bu nedenle bu
önergemizin böylesi bir çalışma yapmak üzere Genel Kurul
tarafından değerlendirilmesi ve kabul edilmesini bekliyoruz.
Hepinize çok
teşekkürler. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz Hatay Milletvekili
Sayın Şefik Çirkinde.
Buyurun Sayın
Çirkin. (MHP sıralarından alkışlar)
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Hatay) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum efendim.
Şimdi, bu Suriye
meselesi, üç ay sonra devrileceği söylenen, hesapsız bir şekilde
devrileceği hesap edilen bu Esad rejimi, Türkiyenin de boğazına
kadar içine battığı Suriye meselesi hâlâ gündemimizi meşgul
ediyor ve daha da uzun bir süre meşgul edeceğe benziyor. Öncelikle,
esasen, bu Suriye meselesinde hesap edilemeyen noktalara, öngörüsüzlüğe
Ve bugün başta 6 tane sınır vilayetinin, Hatay,
Şanlıurfa, Mardin, Kilis, Gaziantep, Şırnak gibi 6 tane
sınır vilayetinin öncelikli olarak sıkıntısını
çektiği ve aslında, hayvancılık bakımından
çiftçiyi, Konya Karapınarda havuççuyu vuran bu meselenin en
başından ele alınması gerektiği kanaatindeyiz.
Ne yaptınız
sayın milletvekilleri? Hükûmet ne yaptı? Suriye meselesindeki
yanlışları biz, hâlâ, sizin şapkayı önünüze koyup
ortaya çıkarabildiğinizi, tespit edebildiğinizi ve kabul
edebildiğinizi sanmıyoruz. Yani, Suriyenin kendi iç meselesine
yardımcı olmak adına başta ilişkilerin birdenbire kesilmesi
ve hasmane bir tutum sergilenmesi Suriyeye karşı doğru muydu,
doğruysa ne kadar doğruydu, bunların
tartışılması gerekiyor. Doğru olduğunu iddia
edemeyiz, hiçbiriniz de iddia edemezsiniz. Eğer doğruysa, iki
yıla yakın bir süredir iki santim dahi bir mesafe
alamadığınız ortada. Suriyede, yer yer bizim de kabul
ettiğimiz insan hakları ihlali durmak, kesilmek bir yana, artmaya
devam etti, ne bunu engelleyebildiniz ne Esad rejiminin
yıkılması noktasında bir metre mesafe alabildiniz ne de
Türkiye'nin Orta Doğudaki prestijine bir nebze olsun katkıda
bulunabildiniz. Tam tersi, Türkiye'nin Orta Doğudaki prestiji zaman
içerisinde süratle aşınıyor. Ne yaptık?
Krizin ekonomik
maliyetini hesap edebildiniz mi? Yani, başta zaten üç ayda bu rejimin
gitmesi noktasında bir politika, bir dış politika düzenlerseniz,
bunun ekonomik maliyetini de baştan peşinen hesap edememiş
olursunuz. 3.500 ihracatçı firma, kriz başlangıcından evvel
-Türk firması bunlar- Suriyeye ve Suriye kanalıyla Orta Doğuya
ihracat yapıyordu, bugün bu firma sayısı 10lara
düşmüş, bu şekilde seyrediyor.
Bahsettiğim bu 6
vilayet başta olmak üzere, en ağır ekonomik maliyetleri
yaşayan çiftçiye, Hataydaki, Şanlıurfadaki, Mardindeki,
Gaziantepteki, Kilisteki, Şırnaktaki çiftçiye en ufak bir
yardımınız olabildi mi?
Aynı zamanda,
buradaki ticari geleceğini Suriyeyle olan ilişkilere bağlayan
ve Suriyeyle ticaretini geliştiren ama bunların bıçak gibi
kesilmesiyle darda olan esnafa, Hatay esnafına ve diğer illerin
esnaflarına en ufak bir yardımda bulunabildiniz mi? Bu güçlü Hükûmet -dünyanın
16ncı ekonomik büyüklüğüne sahip- yani Türkiye'yi dünyanın
16ncı büyük ekonomisi yapmış olan Hükûmet bu konuda en ufak bir
tedbir aldı mı?
Bugün, Hatayda 4 bin
civarında -İstanbuldan sonra ikinci tır filosuna sahip- tıra sahip nakliyecilerin durumu nedir? Hiç
merak etmiyor musunuz?
ADEM YEŞİLDAL
(Hatay) Düşünüyoruz.
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Devamla) Ediyorsanız tedbirini alacaksınız
Değerli Vekilim.
ADEM YEŞİLDAL
(Hatay) Birazdan konuşacağız.
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Devamla) Biraz sonra söylersiniz ama sakın bize
İskenderundan ve Mersinden Adalet ve Kalkınma Partisi olarak Ro-Ro
-muhtemelen onu söyleyeceksiniz- seferlerini artırdık. demeyin, bunu
nakliyecilerle konuşsanız çok daha iyi olur. Bu aynı zamanda
maliyetleri çok yükseltti ve şu anda onlar çok büyük
sıkıntıda.
ALİ HALAMAN (Adana)
Adanayı da konuş.
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Devamla) Elbette ki Adananın da
sıkıntıları büyük efendim.
Krizin iç maliyetini, iç
ekonomik maliyetini hesaplamadığınız gibi iç siyasi
maliyetini de hesaplamadınız yani daha başından bu meseleyi
bir Alevi-Sünni meselesi hâlinde Türk milletine takdim ettiniz ve ondan sonra
da olay çok farkı boyutlara geldi, içimizde yaşayan milyonlarca
Aleviyle bu konuyu nasıl ilişkilendireceksiniz ve bunun Türk siyasetine,
Türk milletine nasıl olumsuz katkıları olacağını
bilmiyorum nasıl izah edeceksiniz?
Değerli
arkadaşlar, krizin dış maliyetini hesaplayabildiniz mi yani
İran Rusya ve Irakla olan -ve bunların hepsi komşumuz-
maliyetini hesaplayabildiniz mi? Irakta elinizde sermaye bir Haşimi kaldı.
Yani bir yandan Irakın toprak bütünlüğüyle ilişkilerimizi,
toprak bütünlüğünü tanıyarak ve aynı zamanda destekleyerek
ilişki sürdürüyoruz, güya uluslararası alanda Irakın toprak
bütünlüğünü kabul ediyoruz ama diğer yandan da Irakla, Suriye
politikasından ve Haşimiden dolayı en büyük sorunları
yaşıyoruz.
Enerji
Bakanımız Iraka giremiyor. Nereden nereye geldik! Sayın
Başbakanımız ifade ediyor ya Nereden nereye diye, bugün bu
durumlara geldik.
Orada Türkmenler
yaşıyor. Olayların başında Suriyenin iç meselesine
girmemişlerdi, Türkmenler bir şekilde bu meseleye sokuldu. Bunun
nasıl olduğunu bu kürsüden açıklamak benim devlet
anlayışımla bağdaşmıyor ama Hükûmetin idarecileri
bunun nasıl olduğunu çok iyi biliyor. Bayır bölgesindeki, Bucak
bölgesindeki -aslında savaşma kabiliyeti de pek olmayan- Türkmenleri
bu işin içine soktunuz ve bugün, Türkmenler büyük çileler çekiyor, büyük
sıkıntılar çekiyor, büyük ızdıraplar
yaşıyor. Aynı zamanda bir PYD bölgesi yani benim ilimin de
komşu olduğu bir PYD bölgesi, benim köyümün de komşu olduğu
bir PYD bölgesi. Ülkemizin bir bölümü ayrılıp demokratik özerklik
safsatası altında, federasyon safsatası altında,
halkların barışı safsatası altında parçalanmak
istenirken ve bizler de buna engel olmak isterken burnumuzun dibinde ikinci bir
bölge bulduk ve o PYD bölgesinde, bugün, İmralıdaki teröristbaşının
posterleri bölgenin devlet lideri sıfatıyla asılmakta.
Suriyeyle krize girene kadar bu meseleler var mıydı sayın
milletvekilleri? Ama muhalefetle konuşmuyorsunuz, bir proje
yapıyorsunuz ve o projenin en doğru proje olduğunu ifade
ediyorsunuz. Muhalefetle hiçbir şey paylaşmıyorsunuz, ondan
sonra da, aynı bu Suriye politikasında olduğu gibi, her kim,
hangi siyasi, hangi fikir adamı, hangi aydın, Türkiye'nin
menfaatlerini düşünen hangi yazar hangi çizer Siz yanlış
yapıyorsunuz, ülkeyi kaosa sürükleyeceksiniz. Bunun maliyeti bize çok
ağır olur. dediğinde, hiç de hak etmediği hâlde, dönüp onu
Baasçılıkla suçluyorsunuz. Bizim Baasla ne ilgimiz var, ne
anlarız, ne biliriz? Biz Türk milletinin menfaatlerini gözetiyoruz,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin menfaatlerini gözetiyoruz, aslında sizin
Hükûmetinizin de doğal olarak, dolayısıyla menfaatlerini
gözetiyoruz.
Son olarak, barış
projesi adı altında bir fitneye girdiniz. İmralıdaki
bebek katilini barış elçisi yaptınız. Aynı bu meselede
olduğu gibi, her kim itiraz ederse Sen kan akmasını istiyorsun,
sen, kan dökülmesini istiyorsun, sen
analar ağlamaya devam etsin istiyorsun. diye suçluyorsunuz. Bunlar
doğru şeyler değil. Biz, milletin haklarını
savunuyoruz. Ama bugün, buradan, bu vesileyle son olarak şunu ifade etmek
istiyorum: Biz, Türk milletinin, milliyetçiler olarak, dış ve iç her
konuda haklarını savunmaya devam edeceğiz. Milletin bize
verdiği görev bu ve birçok derneği, İHHyı, İnsan
Hakları Derneğini, MAZLUMDERi, artık, milliyetçilerin
hakkını savunmaya davet ediyoruz. İnsaf ve vicdan sahibi olarak,
artık, milliyetçiler haklarını savunma noktasında
uğradıkları medya baskısıyla, dış ve iç
baskıyla her gün şirretçe bir iftiraya muhatap olmakta, şu veya
bu şekilde, bu milleti birleştirmeyi bir kenara bırakın,
bölmekle, ayırmakla suçlanmaktalar ama biz bu görüşümüzde, bu
inançlarımızda ve bu ideallerimizde devam edeceğiz. Bu ülkeyi
bölmek isteyen, parçalamak isteyen her kim ve hangi zihniyet varsa onun
başına bela olmaya da dünya durdukça devam edeceğiz.
Hepinize saygılar ve
sevgiler sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çirkin.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisinin lehinde İstanbul Milletvekili
Sayın Mahmut Tanal.
Buyurun Sayın Tanal.
(CHP sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi, saygıyla selamlıyorum.
Devletler içeride ve
dışarıda güvenliği sağlamakla yükümlü. Ancak ülkemiz,
tabii, sınır güvenliğini sağlamak için Suriye ile ilgili
Suriye sınırımızda mayınlı araziler var idi ancak
bu mayınlı arazileri Hükûmet o
dönemde kime verelim, ihaleyle vesaireyle
Suriye ile aramızda hiçbir
sıkıntı yoktur, güvenlikle ilgili hiçbir problem yoktur. O dönem
Sayın Başbakan ve -Sayın Esad diyordu Sayın
Başbakan, Esada kardeşim Esad diyordu- Sayın Başbakanın
kardeşi Esadla birlikte Bodrumda ailece bir tatil yaptılar ve
Sayın Başbakanın kardeşi Esadla birlikte o dönemde
müşterek Bakanlar Kurulu toplantısı yapıldı. O dönem
Sayın Başbakan kardeşi Esedle birlikte -sonra isim
değiştirdi, Esad dedi, Esed dedi, zaman ve mekâna göre Sayın
Başbakan ve sayın iktidarınız sürekli isim
değiştiriyor idi- ne yaptılar? Bir de Gaziantepte maç
yaptılar. Ticaret akıyor, gayet rahat. Vatandaşa soruyorlar:
Memnun musunuz? Herkes memnun. Bir gecede nereden bir vahiy geldiyse
Sayın Başbakanın kardeşi Esadın adı Esed oldu,
Sayın Başbakanın kardeşiyle ilişkileri bozuldu ve ne
oldu? Mayın temizleniyordu o bölgede, efendim, vizeler
kaldırılmıştı bölgede, ticaret iyi gidiyordu, bir gecede
bu ticaretin hepsi bitti. Hasmane bir duygu içerisine girerek Sayın
Başbakan Suriyedeki rejimin değişmesi lazım. dedi ama
tabii ki, bu kararı nereden aldı, kiminle aldı, Bakanlar
Kurulunda -sayın bakanlarımız burada- böyle bir
tartışma mı oldu yani bunun sebebi kimdir, kimler bu telkinde
bulundu, onu da kavramış değiliz. En azından, böyle 360 derece
bir siyasi dönüşüm nereden kaynaklandı?
Bunlar olup biterken,
mayınların temizlenmesi gündeme gelirken bunun yerine şimdi
Patriotlar geldi. Şimdi, Patriotlar gelirken -Sayın
Bakanımız da konuyla tam, birebir alakalı, ilgili- bunlar çok
önemli. Şimdi, bu gelen Patriotlarla ilgili, bildiğimiz
kadarıyla bu Patriotların -eğer yanlış bir bilgi
değilse, basında okuduğum kadarıyla- menzili
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) New York ile Washingtonun.
MAHMUT TANAL (Devamla)
Adana İncirlik Üssünün güvenliğini sağlıyor bildiğim
kadarıyla, Sayın Bakan. Orada, İncirlik Üssünde kim var?
Takdirini sayın Meclise ve televizyonları başında bizi
dinleyen halkımıza bırakıyorum.
80 kilometrelik yine o çemberin
içerisinde -kim var- eğer Kahramanmaraşı pergel olarak
alırsak kim kalıyor? Hem İncirlik hem Malatyadaki Amerika füze
kalkanının bulunduğu yer kalıyor. Peki, Malatyadaki nereyi
koruyor? Yine Malatyaya konulan Patriot da Amerikanın o Malatyadaki
füzesinin konulduğu Küreciki koruyor.
Peki, şunu sormak
gerekmez mi? Halka, o zaman -bu Patriotların menzili ne kadardır-
doğru, açıklayıcı bilgiyi vermenizi istirham ediyorum.
Hatta, sizde bildiğim kadarıyla askeriyede bir tuğgeneral
arkadaşımız var, önde oturuyor. Evet, burada zafer
işaretini de veriyor, güzel. Meslektaşları şu anda
cezaevinde bulunurken o dönemde o arkadaşlarımıza o zafer
işaretini vermiyordun. Onları gönderirken keşke o zafer
işaretini o dönem verseydin, onları kurtarmaya yönelik verseydin.
Yani onu da istiyorum ben sizden özellikle.
İki, iki,
şimdi...
MUHARREM İNCE
(Yalova) Rütbeden sataşma yaptı.
MAHMUT TANAL (Devamla)
Rütbeden sataşma yaptıysam onu düzeltir değerli
arkadaşım.
ŞİRİN ÜNAL
(İstanbul) Tuğgeneral değil, tümgeneral.
MAHMUT TANAL (Devamla)
Hatta, o iddianamenin içerisinde sayın milletvekilimizin adı da
geçiyor.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Öyle mi?
MAHMUT TANAL (Devamla)
Yani bu arkadaşımız o iddianamede niye düzenlenmedi? Acaba AKP
milletvekili olmamış olsaydı bugün ön sıralarda bizi dinler
miydi, dinlemez miydi, bilemiyorum.
Şimdi, bu anlamda
gerçekten bu Patriotlar çok önemli. Yani Şanlıurfadaki Atatürk
Barajı, Mardinde bulunan vatandaşlarımız, Urfada bulunan
vatandaşlarımız, Gaziantepte, Kiliste, Hatayda, Adanada yani
bunların canı can değil de Amerika üslerinin canını
korumak bize
Öncelikle vatandaşımızı mı
korumamız gerekiyor, Sayın Bakan, Patriotlarla, yoksa Amerika
üslerini mi korumamız gerekiyor? Bu anlamda çok önemli olan bu bilgi
eksikliğini Sayın Bakanlığın Meclise vermesini
istirham ediyorum. Gelelim
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Süren bitti Mahmut Bey. Hay Allah!
MAHMUT TANAL (Devamla)
Yanlışlık var.
BAŞKAN Buyurun.
MAHMUT TANAL (Devamla)
Efendim, AKP sesimizi kesemez çünkü çok bağımsız, demokrat bir
Meclis Başkan Vekilimiz var, onun için kendisini kutluyoruz.
Türkiyenin dış
politikası, siyasal iktidar, mezhep üzerine devam etmekte yani bunu,
mezhep üzerine, özellikle söylüyorum. Yine basında ve
Gerçekten
baktığımız kadarıyla Suriyede 24 tane bakanlık
var. Bu 24 bakanlığın 3ü mezhepsel anlamda Alevi, 2 bakan
Hristiyan, 19 bakan da Sünni. Onun için Sayın Hükûmetin Bakanlar Kurulunun
yani Suriyedeki bu Bakanlar Kurulunun bu şekildeki listesine bakması
hâlinde dahi dış politikadaki mezhepsel bakış
tarzının ne kadar yanlış olduğu, ne kadar doğru
bir karar olmadığını açıkça gösterecektir.
Şimdi, bu
sınır güvenliğiyle ilgili Şanlıurfa ilinin gerek
Akçakale ilçesine gerek Ceylânpınar ilçesine seken hem mermiler hem
bombalar nedeniyle okullar uzun süre tatil edildi, iş yerlerinin çoğu
kapatıldı. Akçakale ilçemizde 5 vatandaşımız
hayatını kaybetti. Ve o dönemde bizim Muğla milletvekilimizin
Şanlıurfanın Akçakale ilçesinde güvenliği olmayan
vatandaşlarımızın en azından güvenliklerinin
sağlanması için kaymakamla yaptığı görüşmeler
neticesinde o güvenlik sağlanmadı, o kaza meydana geldi.
Netice itibarıyla
gelinen bu aşamada hem ekonomik açıdan hem güvenlik
açısından hem insan hakları açısından Urfa
halkımız mağdur durumda, Akçakale halkımız mağdur
durumda, Ceylanpınar halkımız mağdur durumda.
Yapılması gereken husus, o sınırda sınır
güvenliğini siyasal iktidar sağlayamadığı için,
sınırda oturan vatandaşlarımızın geçimini
sağlayabilecek makul bir düzeyde bir maaşın, bir paranın
verilmesi gerekir. Sayın Akçakale Kaymakamı, tabii Hükûmetin
teklifleri sonucu, halka şöyle bir teklifte bulunmuştu, aylık
400 TL para verelim, efendim burayı terk edin denilmiş idi. Ancak bu
400 TL para Akçakale halkımızı mağdur eder.
Akçakale
halkımız, Ceylânpınar halkımız şunu sizden
istiyor: Siz mültecilere hangi hakları veriyorsanız, hangi
özgürlükleri veriyorsanız, aynı eşit koşullardan yararlanmak
istiyor.
Baktığımız
manzara, Hükûmet bu konuda, sınır güvenliğini
sağlayamıyor. Peki, bu sınır güvenliğini
sağlayamıyorsanız, kendi iç sorunumuzu, iç güvenliğimizi de
sağlayamıyorsunuz, sizin Suriyenin iç sorununda ne işiniz var?
Şimdi, konuya hem
Anayasa açısından baktığımız zaman, bir ülkenin
iç sorununa karışmak, hasmane duygular içerisinde olmak hem bir
savaş nedenidir, aynı zamanda Türk Ceza Kanununun 306ncı
maddesi uyarınca da ağır bir suçtur.
Bu anlamda, sayın
siyasal iktidarın ve lideri konumunda bulunan Başbakanın
Sıfır sorun. dediği aşamada hiç bize komşu
bırakmadı. Komşu komşunun külüne muhtaçtır, komşu
komşuya her aşamada muhtaçtır ve cumhuriyetin kurulduğu
dönemden beri komşularımızla en kötü olduğumuz süreç, en
kötü olduğumuz dönem AKPnin iktidarda bulunduğu on bir
yıllık bu iktidar döneminde olmuştur.
Siyasal iktidarın,
lütfen, bu sağduyulu eleştirilerimizi nazara alarak, bu hasmane
tutumlardan vazgeçmesini arz eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tanal.
ŞİRİN ÜNAL
(İstanbul) Sayın Başkanım, söz talep ediyorum.
BAŞKAN Efendim?
ŞİRİN ÜNAL
(İstanbul) Sayın konuşmacı ismimi kullanarak
sataşmada bulunmuştur, söz talep ediyorum.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Doğru.
BAŞKAN Ben o zaman
getirttireyim de
Ben çünkü izleyemedim yani sataşma var mı yok mu
bakayım.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Ben kabul ediyorum, sataşmada bulundum. Ben ismini
kullanmadım ama.
OKTAY VURAL (İzmir)
Nasıl sataşmış efendim, biz de öğrenelim?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Dürüstçe söylüyorum Sayın Başkan, ben sataştım.
BAŞKAN Tamam o
zaman.
OKTAY VURAL (İzmir)
Efendim, ne demiş de sataşmış?
BAŞKAN Hayır,
Hatip de Sataştım. diyorsa sataştım demektir. Suyla
meşgul olduğumuz için ben takip edemedim.
Buyurun.
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Şirin Ünalın, İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ŞİRİN ÜNAL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri
Sayın Mahmut Tanal,
şimdi, Patriot füzelerinin konuşlanma konusunu askerlere
bırakalım yani anlamadığımız işlere lütfen
karışmayalım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Militarist bir anlayıştır bu sayın
paşa! Böyle bir anlayış olmaz!
ŞİRİN ÜNAL
(Devamla) Bir dakika.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Böyle bir anlayış olabilir mi?
ŞİRİN ÜNAL
(Devamla) Şimdi, bir dakika arkadaş, dinleyin bir.
Şimdi, Türkiye
Cumhuriyetinin hava savunmasında
MUHARREM İNCE
(Yalova) O zaman siyasette ne işin var, git Patriotlarla
uğraş! Böyle bir anlayış olabilir mi?
ŞİRİN ÜNAL
(Devamla) Sen de hocalık yap Muharrem Bey, öyle olur mu?
MUHARREM İNCE
(Yalova) Ama öyle diyorsun.
ŞİRİN ÜNAL
(Devamla) Bir dakika, bir anlatayım ya, bir dinle bakayım sen.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Milletvekili her konuda görüşünü beyan eder ya.
ŞİRİN ÜNAL
(Devamla) Ya, tamam. Bildiğimiz konularda edelim diye. Ben onu anlatmak
istiyorum.
Şimdi, Türkiye
Cumhuriyetinin hava savunmasından yasalarımız gereği
Genelkurmay Başkanlığı sorumludur, bu yetkiyi de
Genelkurmay Başkanımız Hava Kuvvetleri Komutanına
devretmiştir. Türkiye Cumhuriyeti topraklarının ve hava
sahasının hava savunması, bugün F16 av uçaklarımız, Improved
HAWK dediğimiz geliştirilmiş füzelerimiz ve nokta hava savunma
silahları dediğimiz Rapierler ve namlulu sistemlerle
yapılmaktadır. Türk hava sahasını gözetleyen radar
sistemlerimiz mevcuttur.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Onları da onbaşılar kullanacak, subay
kalmadı ya!
ŞİRİN ÜNAL
(Devamla) - Sinop-Mersin hattının doğusundaki hava
sahamızı Diyarbakırdaki 2inci Birleştirilmiş Hava Harekât
Merkezi, batısındakini de Eskişehirdeki 1inci
Birleştirilmiş Hava Harekât Merkezi yedi gün yirmi dört saat
izlenmektedir. Yani buradaki Patriotların gelişinin tek gayesi
Suriyenin elinde balistik füze olduğu için bu balistik füzelerin Adana,
Gaziantep, Diyarbakır gibi şehirlerimize vereceği hasarı
önlemek maksadıyla Patriotlar bu şehirlerimizin yakınına
konuşlandırılmıştır. Hava savunmada silah
sistemleri konuşlandırılırken veya hava savunması
düşünülürken hava savunma sistemlerinin konuşlandırma prensipleri
vardır.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Menzili ne kadar, menzili?
ŞİRİN ÜNAL
(Devamla) Kardeşim, menzil önemli değil
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Nasıl önemli değil?
ŞİRİN ÜNAL
(Devamla) - Şehirleri korumak maksadıyla
konuşlandırılmıştır. Aklınıza tabii
yatmayabilir. Ben otuz sekiz sene bu işlerin içerisinde büyümüş jet
pilotu, F-16 pilotu bir kardeşinizim; tamam mı, lütfen itimat edin
yani. Buradaki maksat, Adana, Gaziantep, Kahramanmaraş, Diyarbakır
gibi şehirlerimizi balistik füzelerden korumak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
TUFAN KÖSE (Çorum) - Komuta kimde, komuta?
ŞİRİN ÜNAL
(İstanbul) Sayın Başkan, vaktimi aldılar.
BAŞKAN Yok,
veremem. İki dakikayı karşılıklı yerine,
kullanacaktınız.
ŞİRİN ÜNAL
(İstanbul) Ama arkadaşımız
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, bana sataştı
BAŞKAN Buyurun.
Şimdi, birisi
otursun, birisi gelsin; sonra kavga ediyorsunuz. Yok hayır, yok.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Bir şey soracağım. Siz Kürecike hem bu ülkenin bir
generali, şimdi de bir milletvekili olarak oraya girebilir misiniz?
ŞİRİN ÜNAL
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Olabilir, siz
de milletvekili olarak, siyasetçi olarak o şeylere gelmeyecektiniz.
ŞİRİN ÜNAL
(İstanbul) Bu, tümgeneral işaretidir.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
O PKKnın işaretidir. Yakıştı mı şimdi o
işaret size?
ŞİRİN ÜNAL
(İstanbul) Yakıştı, yakıştı
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Sana da yakışmaz Mahmut Tanal. Sana da yakışmaz,
ona da yakışmaz. Zafer işaretidir.
MUHARREM İNCE
(Yalova) O Kürecike siz bir milletvekili olarak girebilir misiniz? Hadi,
gel, beraber gidelim.
BAŞKAN - Buyurun.
2.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, İstanbul Milletvekili Şirin
Ünalın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, sayın
hatip dedi ki: Efendim, asker değilsiniz, bu işle niye
uğraşıyorsunuz? Şimdi, askersin, evet, yani burada
menzilin kaç kilometre olduğunu halka niçin söylemediniz, niye halktan
bunu gizliyorsunuz? Millî Savunma Bakanı da burada. Siz buradaki konulan
menzillerle İncirlikteki Amerikan Üssünü ve Kürecikteki Amerikan
Üssünü koruyorsunuz. Burada vatandaşımızı korumaya yönelik
yüreklice, -bilimsel anlamda- gelin, deyin ki Bu konulan Patriotların
İkincisi: Evet, burada bizim vatandaşımızın,
devletimizin, halkımızın hukukunu korumamız gerekiyor.
Patriotlar burada, atılmadan, yerinde patlarsa, bir savaş
silahı değil mi? Savaş silahı. Anayasamızın
92nci maddesi uyarınca Meclise getirilmesi gerekmez mi? Gerekir. Niye
getirmediniz, niye getirilmiyor? Sayın Bakana da şimdi
sataşıyorum, o da inşallah konuşmak ister. Efendim, bugüne
kadarki geleneklerimiz uyarınca Meclis böyle bir karar
almamıştır. Bana gösterir misiniz böyle bir Meclis
kararını, böyle bir geleneği? Anayasa hükümleri durur iken
Meclisin burada kendisine özgü, şu
kararla böyle bir teamül oluştu
Eğer bir konuda boşluk var ise
teamül oluşur. Konumuzda boşluk yoktur. Almanya kendi Meclisinde
karar alıyor, diğer ülkeler kendi meclisinde karar alıyor; ancak
Türkiye, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde, kendi Meclisinde karar almıyor. Hükûmet bu anlamda, gerçekten,
demek ki Meclisten korkmakta veyahut da kendi milletvekillerine
güvenmemektedir.
Teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Tanal.
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Tekrar söz hakkı doğdu.
BAŞKAN Hayır, doğmadı
artık.
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul)
Doğdu.
BAŞKAN Sayın Bakana söyledi, o
da
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bakana
doğdu.
BAŞKAN Yani bakın,
arkadaşlar, birisinin adı geçiyor, hadi veriliyor. Ondan sonra, yok
ona değdi, yok buna değmedi; olmaz yani böyle bir şey. Bunu
dikkatle izledim, öyle bir şey yok.
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.-
BDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Balukenin
Akçakale'de yaşanan ve 5 kişinin ölümüne yol açan olaydan sonra
Türkiye sınırlarında Suriyeli muhaliflere silahlı
yardımda bulunulduğuna dair çeşitli iddiaların ve
Türkiyenin Suriye ile özellikle Hatay sınırında
güvenliğinin nasıl sağlandığının
araştırılması amacıyla 10/10/2012 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Şubat 2013
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu önerisinin aleyhinde, Hatay Milletvekili Sayın Adem
Yeşildal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun.
ADEM YEŞİLDAL (Hatay)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, benden önce bu önergeyle ilgili
söz alan milletvekilleri kendi gruplarının olaya bakış
açısını, açıkçası AK PARTİ Grubuyla olan zihniyet
farklılıklarını net olarak ortaya koymuştur. Ama
birkaç hususun altını çizerek bizim olaya bakış
açımızla muhalefetin
olaya bakış açısı arasındaki -milletimizin de takdir
ettiği- o bakış farklılığını,
nasıl doğru noktada durduğumuzu ifade etmeye
çalışacağım.
En son hatipten
başlamak gerekirse, burada hükûmetlerimiz döneminde Suriyeyle ilgili,
başlangıçtaki pozisyon ile son durduğumuz nokta arasındaki
çelişkileri kendince ifade etmeye çalıştı. Tabii, o dönemde
AK PARTİ
Ha, bunu ifade ederken de aslında kendi cümleleri
arasında çeliştiğini de ifade etmek istiyorum, Kardeşim
Esad döneminden bu noktaya gelmiş Suriye politikası. diye de
eleştirmede bulundular.
Tabii, o dönemde
Türkiyenin -bugün bahsedilen egemen güçlerin tamamı Suriye üzerinde
politikalar izlerken- Suriyeye ve Suriye halkına nasıl sahip
çıktığının önemli bir göstergesidir bu. Türkiye, âdeta
kol kanat germiştir, Suriyeyi muhafaza altına
almıştır, Suriyeyle dostluk ilişkilerini derinlemesine
yaşamıştır, bunu yaşarken de Suriyeye sürekli tavsiye
ve telkinlerde bulunmuştur. Baas rejimini savunan hiç kimse olmadı
burada. Oradaki sistem değişikliğiyle ilgili Suriye
halklarının -altını çizerek söylüyorum- taleplerine oradaki
yönetimin artık duyarsız kalamayacağını ifade
etmiştir ve bu noktadaki Türkiyenin, ortak Bakanlar Kuruluna varana kadar
tavsiye, telkinleri ve her türlü desteği ortadayken, Suriye yönetiminin
oradaki halkın taleplerini karşılama noktasında en ufak bir
adım atmaması ve Arap Baharıyla birlikte başlayan halkların
taleplerinin Suriyede top tüfekle karşılık bulmasına
kadar, Türkiye, Suriyenin yanında yer almıştır ve o
noktaya gelmeden önce de gerek Başbakanımız gerek
Dışişleri Bakanımız her platformda
Suriyeli yetkililere, Başbakanına, Devlet Başkanına -yüzlerine, arkalarından
değil- eğer Türkiye bir tercih durumunda kalacaksa Suriye yönetimi
mi, Suriye halkları mı? diye, tereddüt etmeden Suriye
halklarının yanında kalacağımızı o dönemde
de ifade etti.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Katar ve Arabistanda niye yapmadık bunu?
ADEM YEŞİLDAL
(Devamla) - O yüzden, AK PARTİnin, AK PARTİ hükûmetlerinin,
aslında bizim şanlı tarihimize de yakışan
politikası şudur arkadaşlar, bunu algılamanızı
ben istirham ediyorum: Bizler doğrunun yanındayız,
yanlışın karşısındayız, açık ve net.
Yanlış yapıldığı zaman, babamızın
oğlu olsa göz bebeğimiz olsa o yanlış yapıyor der
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Katar ve Arabistanda da doğru mu efendim?
ADEM
YEŞİLDAĞ (Devamla) -
mazlumun yanında yer
alırız, zalimin karşısında dururuz, bunu bilmenizi
istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Tabii, ondan önceki
hatip, Türkiyenin bu meseleden epeyce zarar ettiğini, ticaretinin zarara
uğradığını, nakliye sektörünün problem
yaşadığını ifade etti. AK PARTİ olarak burada da
bizim bakış açımız açık ve net söyleyeyim- yüz
binlerce insanın ülkesini terk etmek zorunda kaldığı bir
ortamda, aç, açıkta, soğukta, hastalandığı,
yaralandığı; topla tüfekle şiddete maruz
kaldığı bir ortamda -Türk şanlı tarihini de
incelerseniz, bu örnekleri bolca görürsünüz- acaba burada insani yardımda
bulunursak, buradaki bize sığınan insanlara kucak açarsak,
bunlara zulüm edenlere de karşı durursak Türkiye bundan ne kadar
zarar eder, ticareti sekteye uğrar mı, tarımı zarar görür
mü, ekonomik maliyeti çok yüksek olur mu diye bir düşünce tarzı
içerisine AK PARTİ Hükûmeti asla girmedi. Biz olaya tamamıyla insani
boyutla bakıyoruz, bunu açık ve net söyleyeyim.
Gelişen durumlara
göre tabii Hükûmetimiz orada yaşanan bu çatışma ortamından
kaynaklı, sınır illerinin gördüğü zararları telafi
etme noktasında da önemli adımlar atmıştır. Burada,
çıkıp sanki hiçbir şey yapılmadı, oradaki sektörlerin
sorununun hiçbirine duyarlılık gösterilmedi gibi bir tavrı da
kabul etmediğimizi ifade ettik.
Evet, İstanbuldan
sonra en büyük filoya sahip ikinci ildir Hatay. Nakliye sektörü, ticaretimizin
omurgasını oluşturan en önemli sektörlerden biridir ama buna
yönelik çok önemli tedbirler alındı. Açık ve net söyleyeyim,
nakliye sektörünün, sivil toplum örgütlerinin, onların
kuruluşlarının, taleplerinin ötesinde destekleri oldu. Biz
sürekli Hataydayız, nakliye sektörümüzle de çiftçimizle de
esnafımızla da diyalog hâlindeyiz. Ro-Rodan kaynaklı maliyet
artışına 600-700 dolar destek olunursa kâfi deniliyordu.
Arkadaşlar, Hükûmetimiz, yaptığı çalışmayla hem
Mersinden hem İskenderundan Ro-Ro seferlerini başlatmakla kalmamış,
tır başına nakliyecilere bin dolar destek
sağlamıştır ve hâlen de bu destek devam etmektedir.
Evet, şu anda, hemen
yanı başımızda, sınırımızda
olağanüstü bir durum yaşanıyor. Orada sivil halkın üzerine
ateş ediliyor, topla tüfekle orada insanlar katlediliyor. 70 bin insanın
katledildiği, öldürüldüğü bir coğrafyadan bahsediyoruz.
Tabii, burada, grup
önerisini veren Barış ve Demokrasi Partisine de söyleyeceklerim var,
onu da açık ve net söyleyeyim.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) Ne var?
ADEM YEŞİLDAL
(Devamla) Burada, gazetelerde yazan, gazete manşetlerinde yazan, gazete
haberlerinde yazan cümlelerden hareketle bir grup önerisi vermiş
durumdalar. Ben duyuyorum, haricen, Hatayda Barış ve Demokrasi
Partisinin milletvekilleri -Hataydan seçileni yok ama başka illerden
seçilip de Hatayı ziyaret eden milletvekilleri var- üniversitedeki
yurtları ziyaret ediyorlar; kendi teşkilatlarını,
örgütlerini ziyaret ediyorlar. Bunlar lazım şeyler. Bizim meşhur
sayfiye yerimiz var, Harbiye. Harbiyede akşamları
ağırlanıyorlar, yiyip içiyorlar. Bunlar da, tabii, bir ile
gidildiği zaman yapılabilecek şeyler ama zahmet edip, BDPli
milletvekilleri, hazır Hataya kadar gitmişken bu faaliyetlerin
arasında kamplardaki durumları da bir görmek isteseler, orada sınır
bölgesinde yaşanan o insanlık dramını da görüp, canlı
olarak görüp ona göre önerge verseler daha doğru olur diye
düşünüyorum.
Arkadaşlar, böyle
gazete kupürleriyle ve daha önce çeşitli gruplarca ön plana
çıkarılan haberler üzerinden önerge verilmez. Bakın, İnsan
Hakları Komisyonumuz, 3,4 ve 5 Eylül tarihlerinde Cumhuriyet Halk Partili
milletvekillerinin Hatayın Apaydın köyüne yapmaya
çalıştıkları ziyaretle ilgili bir inceleme
başlattı. Orayla ilgili çok detaylı bir rapor var,
detayları buradan ifade edip sizleri boğmayacağım. Burada
geçen tüm hususlar, gerek silahlı eğitim
yapıldığı gerek kamplarda bu eğitimlerin
sağlandığı gerek silah yardımı -ambulanslardan
silah yardımı yapıldığı- vesaire gibi birçok
ifade asparagas haberlerdir. Bunlar tekzip edilmiş, delilleriyle ispat
edilmiş yalan haberlerdir. O yüzden, Meclis gündemini bu yalan haberler
üzerinden değil -olabilir, atılan adımlar arasında eksiklik
de olabilir- arkadaşlar gidip yerinde tespit edip
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) Yerinde inceleme fırsatı verdiler mi
kardeşim?
ADEM YEŞİLDAL
(Devamla)
ona göre burada somut şeyler üzerinden ifade ederlerse daha
doğru olur, daha ciddi olur diye düşünüyorum.
Kıymetli
kardeşlerim, netice itibarıyla şu noktaya gelmek istiyorum:
Tabii ki üç ayda devrileceğini farz ederek AK PARTİ Hükûmeti Suriyeyle
ilgili bu tavrı takındı. deniliyor. El insaf derler, el insaf!
Bizim oradaki dayanak noktamız şudur: Halkının desteği
olmadan bir iktidarın iktidarda kalması mümkün mü?
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) Nereden biliyorsun?
ADEM YEŞİLDAL
(Devamla) Halkının desteğinin olmadığı çok net
ortada, yüz binlerce insan ülkelerini terk etmiş durumda, milyonlarca
insan evini terk etmiş durumda, 70 bin insan silahla, topla tüfekle,
uçaklarla her gün bombardıman altında.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Ayrımcılık yapmayın, gerçekten
mezhepçilik orada çok tehlikeli.
ADEM YEŞİLDAL
(Devamla) Nereden halkın desteğinden bahsedersiniz, yapmayın
arkadaşlar! Elimizi vicdanımıza koyup ona göre söylemlerimizi
geliştirmemiz lazım.
AK PARTİnin ölçüsü
çok nettir. Bakınız
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Alevi-Sünni ayrımı yapılmıyor mu orada?
ADEM YEŞİLDAL
(Devamla) Yapmayın Allah aşkına.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Nasıl yapmayın, işte ortada her şey.
ADEM YEŞİLDAL
(Devamla) 2003 yılı ile 2010 yılı arasındaki
ilişkilerin iyi olduğu dönemi nereye oturtacağız?
Yapmayın Allah aşkına.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) İşte, İsrailin talimatını
okuduğu için rahatsız bu insanlar, Amerikanın
talimatını okuduğu için rahatsız.
ADEM YEŞİLDAL
(Devamla) O dönemde aynı yönetim iş başında değil
miydi? AK PARTİ iktidarı gene iş başında değil
miydi? O döneme hangi noktayı oturtacağız arkadaşlar? Bir
şey söylüyorsak altının dolu olması lazım.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Ya, bin tane uluslararası kaynak söyledi, biz
söylemiyoruz ki!
ADEM YEŞİLDAL (Devamla)
Bakınız, AK PARTİ, zulüm yapanın
karşısında durur, bundan sonra da durmaya devam edecektir, bunu
bilesiniz.
AYTUN ÇIRAY (İzmir)
Helal!
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Beraber dururuz. Çünkü İsrail zulüm yapıyor,
bombalıyor orayı, masum insanları bombalıyor.
ADEM YEŞİLDAL
(Devamla) Mazlumun yanında durur, haksızlığa
uğrayanın yanında durur, kucak açıyoruz. Bütün bu
söylemler
Son olarak şunu
söyleyip cümlelerimi tamamlıyorum: Dünyadaki tüm yardım örgütlerinin
-Birleşmiş Milletlerin, Avrupa Birliğinin- gıptayla
baktığı bir tablo yaşanıyor, Türkiye misafirlere en
iyi şekilde bakıyor, en iyi şartları oluşturuyor
Bütün dünya gıptayla bakarken, bu söylemlerle Türkiyenin bu dik
duruşunu gölgelemememiz lazım; ülke hepimizin.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yeşildal.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Sayın Başkan, konuşmacı konuşması
sırasında sataşmada bulunmuştur.
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Hatay) Sayın Başkan
BAŞKAN Şimdi
Sayın Baluken konuşsun, sizi dinleyeyim ondan sonra olur mu?
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Hatay) Peki.
BAŞKAN Buyurun.
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, Hatay Milletvekili Adem Yeşildalın
Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Şimdi, ben, buradan AKPnin grup başkan vekillerine bir
çağrı yapmak istiyorum. Burada araştırma önergesi
getirdiğimiz zaman konuyu gerçekten bilen ve konuyu ciddiye alan hatipleri
buraya gönderirseniz Meclis çalışması daha verimli olur. Gündemi
bile takip etmekten uzak, hangi heyetin, ne zaman, nereye gittiğini, hangi
raporu hazırladığını bilmeyen birisini buraya
gönderdiğinizde, araştırma önergesini gazete manşetlerinden
hazırladığımızı sanır. Hâlbuki biz,
sınır bölgesi olan Viranşehir ve Ceylânpınara, sadece son
bir ay içerisinde altı heyet gönderdik.
ADEM YEŞİLDAL
(Hatay) Hatay?
İDRİS BALUKEN
(Devamla) - Hataydaki ilk raporu hazırlayan grup BDPdir. Bakın,
Ertuğrul Kürkcü buradadır. Milletvekili
arkadaşlarımızı ilk Hataya gönderen grup BDPdir ve ilk
hazırlanan rapor BDPye aittir.
Aynı şekilde
siz, Hataydaki kamplara milletvekili giremediğini, milletvekili
sokulmadığını herhâlde gazeteden de okumadınız.
Bu konular hakkında hiçbir fikir sahibi olmadan buraya gelip bu
şekilde afaki konuşmak doğru değildir. Biz, bugüne kadar
hazırladığımız bütün araştırma
önergelerimizi somut bilgilere, oradaki halkların bize
aktardıklarına dayanarak veriyoruz. Nitekim, iki gün önce
arkadaşlarımız, eş başkanımız ve
milletvekili heyetimiz Viranşehirdeydi. Hükûmetinizin talimatıyla
ölüm pahasına da olsa oradaki halkın
sıkıntılarını dinlediler. Bir gün önce
Ceylânpınardaydılar. Bir hafta önce yine Ceylânpınarda,
Viranşehirde ve Kızıltepedeydiler.
Dolayısıyla, bu
şekilde iddiaları buraya getirmek ciddiyetle bağdaşmaz.
Barış ve Demokrasi Partisi hem Hatayla ilgili ilk raporu
hazırlayan gruptur hem de sınırdaki bütün yaşananlarla
ilgili somut verilere dayanarak, oradaki halkın aktarımlarına
dayanarak burada Meclise, Meclis Genel Kuruluna bilgi verme durumundadır.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın
Çirkin
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Hatay) Sayın Başkan, Adalet ve Kalkınma
Partisi adına konuşan hatip benim sözlerimi ya yanlış
anlamıştır ya da çarpıtarak ifade etmiştir. Bunun için
söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
4.- Hatay Milletvekili
Adnan Şefik Çirkinin, Hatay Milletvekili Adem Yeşildalın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Hatay) Evet, şimdi, değerli arkadaşlar,
burada Suriyeden gelen mültecilere niçin yardım ediyoruz, bunları
niye içimize alıyoruz, bunlara niye barınma sağlıyoruz?
diye bir şey söyleyen olmadı. Bu bir kere insanlık vazifemiz. Bu
konuda Hükûmeti destekliyoruz ve biz de yardımcı oluyoruz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bunlara, ilaç gönderiyoruz bu kamplara.
Ama şunu ifade etmek istiyorum ben:
Dış politikadaki hesapsızlığınız, oradaki
insanların -son aylarda göçen insanların- ceketini dahi alamadan
gelmesine yol açtı. Yani, üç ayda gidecekti, dolayısıyla, böyle
bir göç öngörmüyordunuz, bu bir.
Bir diğeri, Türkiyede de 75 milyon
insan var. Şu anda Ankaradaki oto kiralamacıları feryat ediyor.
Kiraladıkları otolar birdenbire Hatayı buluyor, Hataydan
Suriyeye geçiyor -koskoca araba nasıl geçiyor, buna da bir mana vermek mümkün
değil, ortada sınır denen bir şey kalmamış- ve
Reyhanlının Harran köyünde, sınırda hayvanlarını
otlatmak isteyen köylü, yetkililerden Yasak. cevabı alırken bu
sınırdan geçmeyen bir şey kalmıyor ve siz, bunların
karşısında bizim 75 milyonun hakkını gözetme
adına susmamızı bekliyorsunuz. Pamuk dedik, pamuk geliyor;
zeytinyağı dedik zeytinyağı geliyor. E, Milliyetçi
Hareket Partisi bunların hakkını savunuyor, savunmak zorunda.
Yoksa Suriyedeki insan hakları ihlalleriyle ilgili elbette ki bir
kısım görüşmeler, bir kısım tavırlar konacak ama
önce, Türkiye Cumhuriyeti devleti, önce, 75 milyonluk Türk milleti.
Dış politikada duygusallık olmaz. Bunun da bu şekilde
bilinmesini arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Yeşildal.
5.- Hatay Milletvekili
Adem Yeşildalın, Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve Hatay
Milletvekili Adnan Şefik Çirkinin şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ADEM YEŞİLDAL (Hatay)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, her iki hatibin de ifadelerini hep
beraber dinledik. Değerli BDP Grup Başkan Vekili buraya
çıktı birtakım şeyler ifade etti. Tabii ki biz Sayın
Kürkcünün İnsan Hakları Komisyonu üyesi olduğunu biliyoruz. O
Komisyonla birlikte yapılan ziyaretlere katılmıştır
ama grupları adına bu önergeyi verirken bu bahsettikleri olaylarla
ilgili grup olarak kendilerinin Hatayda bir ziyaretleri oldu mu? Ben bunu
ifade ettim.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) Oldu, oldu, oldu, oldu, oldu.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Takip etmemişsen niye bu kürsüden konuşuyorsun ya! Daha
iki gün önce Viranşehirdeydik, televizyon da mı izlemiyorsun?
ADEM YEŞİLDAL
(Devamla) Tabii, arkadaşlar, ben bire bir cevap vermeyi arzu etmiyorum
fakat daha önce defalarca, bizatihi kendisinin de üye olduğu İnsan
Hakları Komisyonu raporuyla tekzip edilmiş haberler üzerinden bir
grubun burada grup önerisi vermesinin ne kadar ciddi ya da ciddiyetsiz
olduğunu siz takdir edin.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) O rapora muhalefet şerhimizi yazdık. Mecbur muyuz senin
raporunu kabul etmeye? Boş boş konuşuyorsun.
ADEM YEŞİLDAL
(Devamla) Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisinden konuşan
hatip burada da ifade ettiler. Tabii ki AK PARTİnin attığı
adımların insani amaçla olduğunu ve bu adımların
desteklenmesi gerektiğini kendileri de ifade etti. Şimdi, bütün
dünyanın takdir ettiği bir tablo var ortada.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Sen Ceylânpınara hiç gittin mi, Viranşehire gittin mi,
Kızıltepeye gittin mi?
ADEM YEŞİLDAL
(Devamla) Son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Tüm dünyanın takdir
ettiği bir tablo yaşanıyor şu anda.
Son olarak şunu da
ifade ederek cümlelerimi nihayetlendireceğim: Tarihî meselelerle ilgili
iyi anlaşılsın diye altını çizerek söylüyorum- biz
kâr-zarar hesabı yapmayız. Şu anda son derece önemli tarihî meseleler
cereyan ediyor ve AK PARTİ iktidarı, şanlı tarihine, Türk
milletinin tarihine de yakışır bir durumda, dimdik duruyor; zalimin
karşısında duruyor, mazlumun da sonuna kadar yanında
duruyor ve durmaya devam edecek diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) Evet, Amerika Birleşik Devletlerinin yanı çok
yakışıyor sana, değil mi?
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Hatay) Sayın Başkan, burada sözlerimin yine
çarpıtıldığına inanıyorum. Sayın hatip, AK
PARTİnin yürüttüğü politikaların bizim tarafımızdan
insani bulunduğunu ve desteklendiğini söylediğimizi ifade etti.
Ben böyle bir şey demedim. O bakımdan, buna cevap vermek için
BAŞKAN Hadi
bakalım, açtık yolu.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
6.- Hatay Milletvekili
Adnan Şefik Çirkinin, Hatay Milletvekili Adem Yeşildalın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Hatay) Efendim, ben Adalet ve Kalkınma Partisinin
sınırımızdan içeri giren mülteciler konusunda
yürüttüğü politikanın doğru olduğunu ve bunu
desteklediğimizi ifade ettim. Suriye konusundaki politikasının,
Suriye politikasında attığı adımların ben burada
dakikalarca yanlışlığını ifade ediyorum,
değerli hatip ucundan, bir kenarından çekiyor, söylediğim
yanlış tutumlara, yanlış politikalara, bu konuda ifade
ettiğim sözlere değinmiyor ve içinden cımbızla bir
cümlesini alıyor; tam bir AKP klasiği!
Peki, şimdi son bir
şey söyleyeceğim: Suriyeye yardım ettiğinizi,
uluslararası alanda Suriye yalnız kaldığı zaman
Suriyeye yardımcı olduğunuzu ama Suriyenin bunu
dinlemediğini, sizi anlamadığını ifade ediyorsunuz
değil mi? Baba Esadın cenazesinde -hatırlatıyorum size-
Hükûmetiniz Türkiye devleti Cumhurbaşkanının bu cenazeye
gitmesine karşı çıktı mı, çıkmadı mı? O
zaman Başbakanlık makamında bulunan Abdullah Gül Bey ve AKP
Hükûmeti Suriyeyle ilişkileri geliştirecek bu ziyarete
karşı çıktı mı, çıkmadı mı ve uzun
dönem Suriyeyle ilişkileri soğumaya AKP hükûmetleri aldı
mı, almadı mı? Buna da bir cevap verirseniz memnun olurum. Yani
birtakım şeyler öyle o kadar basit değil, belki birileri
balık hafızalı olabilir ama biz balık hafızalı
değiliz.
Saygılar, sevgiler
sunuyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
VIII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, Grup
Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Balukenin Akçakale'de
yaşanan ve 5 kişinin ölümüne yol açan olaydan sonra Türkiye
sınırlarında Suriyeli muhaliflere silahlı yardımda
bulunulduğuna dair çeşitli iddiaların ve Türkiyenin Suriye ile
özellikle Hatay sınırında güvenliğinin nasıl
sağlandığının araştırılması
amacıyla 10/10/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Şubat 2013
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- MHP Grubunun,
1/6/2012 tarih 5355 sayı ve 20/12/2012 tarih 7833 sayı ile iktisadi
ve idari bilimler fakültesi mezunlarının yaşadıkları
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 5 Şubat 2013
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Tarih:
05/02/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 05/02/2013 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisini İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
01 Haziran 2012 tarih
5355 sayı ve 20 Aralık 2012 tarih 7833 sayı ile Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verdiğimiz
"İktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının
yaşadıkları sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla"
vermiş olduğumuz Meclis araştırma önergelerimizin
05/02/2013 Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin
bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu önerisinin lehinde ilk söz Kütahya Milletvekili Sayın Alim
Işıka aittir.
Buyurun Sayın Işık. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi öncelikle saygıyla
selamlıyorum.
Ülkemizde her yıl hemen hemen en fazla
mezunu veren, dolayısıyla da her yıl en fazla yeni öğrenci
kaydedilen fakültelerden birisi olan iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının
bugün içinde bulundukları sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak, hem 2012 yılı Haziran ayında hem de
2012 yılı Aralık ayında verdiğimiz Meclis
araştırma önergelerinin gündeme alınması konusunda söz
almış bulunmaktayım. Umarım yüce Meclis bu
değerlendirmeleri doğru algılayıp bu konuda bir
araştırma komisyonunun kurulması yönünde karar verecektir.
Değerli milletvekilleri, özellikle,
üniversite mezunu gençlerimizin her geçen gün sayılarının
giderek arttığı ve maalesef üniversite mezunu gençlerde
yaşanan işsizlik oranının da AKP hükûmetleri döneminde
giderek arttığı bir dönemde, mezun sayıları yaklaşık
350 bin dolayında olan iktisadi ve idari bilimler fakültesi
mezunlarının içinde bulunduğu sorunlar giderek
çoğalmaktadır. Geçen yıl şubat ayında, tam bir
yıl önce, hemen hemen her Meclis grubunu ve ayrıca Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanını da ziyaret eden iktisadi-idari bilimler
fakültesi mezunları adına bir grup gencimiz, bu sorunlarını
bizzat gruplara kendileri aktardılar, Sayın Bakana da aktardılar
ve bu ziyaretlerinin sonrasında, Sayın Bakanın 25 Şubat
2012 tarihinde kendilerine verdiği bir sözü de içine alan bir haber çıktı.
Burada, Sayın Çelikin, kendilerine iletilen, özellikle kadro
sayısının yetersiz olduğu ve KPSS puanlarına göre
eleman alımında iktisadi ve idari bilimler fakültesi
mezunlarının müracaat edebileceği kadro
sayılarının en az 2 katına yani en az 15 bine
çıkartılması yönündeki taleplerine cevaben Sayın Bakanın
Konuyu inceleteceğim, bir aksaklık varsa mutlaka çözülecek, içiniz
rahat olsun. diye gençleri gönderdiğine dair bir haber dikkate
alındığında, aradan geçen bir yıl içerisinde,
maalesef, diğerlerinde olduğu gibi, Sayın Bakanın bu konuda
da verdiği sözlerin gereği yerine getirilmedi. Geçen yıldan bu
yana bu kadrolar artırılmadığı gibi, tam tersine,
kasım ayında KPSS 2012 sonuçlarına göre yapılan atamalarda
oranın daha da azaldığını görüyoruz.
Dolayısıyla bu gençleri avutmanın, her gelen gruba Problemi
inceleteceğiz, yakında çözeceğiz. gibi klasik cevapları
vererek sorunu ötelemenin bu ülkenin yararına bir sonuç
doğurmayacağı açıktır. Sayın Çalışma
Bakanını bu verdiği sözün arkasında durmaya ve gençlere
verdiği sözün gereğini yapmaya, bir kez de ben, kürsüden, onlar
adına davet ediyorum, çağrıda bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, özellikle bu gençlerin en önemli sorunlarından birisi,
son dönemde ÖSYM tarafından üniversite mezunları için ilan edilen
kontenjanların oldukça yetersiz olmasıdır. Yine, 4001 koduyla
yani herhangi bir lisans programından mezun olmak şartının
arandığı iş alanına iktisadi ve idari bilimler
fakültesi dışında diğer fakülte mezunlarının da
müracaat ediyor olması ve KPSS puanlarına göre bu sıralamaya
öncelik verilmesi tabii ki bu fakülte mezunlarının bazı
derslerdeki avantajını ortadan kaldırmaktadır.
Örneğin, iş hukuku, vergi hukuku, idare hukuku, kamu yönetimi,
işletme, iktisat gibi çok sayıda krediye sahip birçok dersi alan bu
gençlerimiz, bu dersleri almayan veya matematik ve benzeri gibi diğer
derslerde daha başarılı olan diğer fakülte
mezunlarıyla aynı şartlarda yarışmak durumunda
kaldığından bu tür kodlara mensup kontenjanlardan da yeterince
yararlanamamaktadırlar.
O zaman, yapılması gereken bir
şey vardır, bu kontenjanları arttırmaktan başka bir
yol görülmemektedir. 4001 kodunu sadece iktisadi ve idari bilimler fakültesi
mezunlarının başvuracağı bir kod hâline
dönüştürmek de diğer fakülte mezunlarına büyük bir
haksızlık olacaktır. O zaman, bu kodun, en azından
sayısının, kontenjan olarak arttırılması en
doğru çözüm yolu olacaktır.
Bir başka konu: Özellikle, Gümrük ve
Ticaret Bakanlığı eleman alımlarında öncelikle
iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunları bugüne kadar
değerlendirilmekteydi. Ancak son dönemlerde Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı eleman alımlarında, ÖSYM atamalarından
bu eleman alımlarını çıkartıp mülakat sistemiyle
eleman alımına geçince iktisadi ve idari bilimler fakültesinin
öncelikle değerlendirildiği bu alan da bunların elinden
alınmaya başlanmıştır. Gerek diğer fakülte
mezunları, gerekse iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunları
Gümrük ve Ticaret Bakanlığının yapmış olduğu
bu sınavlarda KPSS zorunluluğu da ortadan kalkınca, sadece, biraz
daha iktidara yakın olma şartını sağlayanların
öncelikle işe alındığı bir konuma
taşınmıştır. Bunun da acilen terk edilip hakkaniyet
ölçüleri içerisinde işe alımın yapıldığı bir
mülakat sistemi ve KPSS puanı destekli bir sistemin burada
uygulanması daha doğru olacaktır.
Bir başka konu: Tabii,
iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının benzer bölümlerle
her yıl sayılarının giderek arttığı
konusudur. İktisadi ve idari bilimler fakültesinde, hem iktisat hem
işletme hem çalışma ekonomisi ve endüstri ilişkileri hem
kamu yönetimi hem maliye, ekonometri, uluslararası ilişkiler, siyaset
bilimi gibi birçok bölüm var hem de en az 7-8 bölüme ilave olarak bu bölümlerin
her birinin bulundukları üniversitelerin en yüksek kontenjanlı
bölümler olması bu mezun sayısının giderek artmasına
yol açmakta. Burada, özellikle YÖKün ve Hükûmetin ilgili
bakanlıklarının bir araya gelip, Türkiye'nin ihtiyaçları
doğrultusunda bir personel planlaması yapmasına ihtiyaç
vardır. Hem bölüm sayısını artıracaksınız
hem bu bölümlerdeki kontenjan sayılarını
artıracaksınız hem de diğer taraftan bu kontenjanlar
dolmayacak, mezunlar şişecek, bunlara iş alanı
açmayacaksınız! O zaman bu gençleri dört yıl, beş yıl
oyalamanın bir anlamı yok, bu planlamayı doğru
yapmamız gerekiyor.
Özellikle Devlet Personel
Başkanlığı verileri de dikkate
alındığında, sağlık hizmetlerinde yüzde 76lar,
eğitim öğretim hizmetlerinde yüzde 92ler dolayında olan alan
doluluk oranlarının, iktisadi ve idari bilimler fakültesi
mezunlarının atandığı kamu kurumlarında genel
idari hizmetler sınıfında yüzde 60lar düzeyinde kalması,
zaten bu sorunun en önemli delillerinden birisini oluşturmaktadır.
Buraya değişik branşlardan alınan personelin, kendi
alanlarında bir imkân bulmaları hâlinde burayı terk ederek oraya
geçmeleri, bu kadroların etkin kullanılmadığının,
doğru kullanılmadığının önemli bir göstergesidir.
Dolayısıyla, önemli sorunlardan birisi de budur.
Özellikle bu konunun
çözümü konusunda yüce Meclisimizin bir araştırma komisyonu kurarak,
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve gençlerimizin istihdam
alanlarının artırılmasına yönelik tedbirlerin
alınması konusunda böyle bir önergenin yerinde olduğunu
düşünüyor ve yüce Meclisin bu önergeye destek vereceği umuduyla,
önergemizin kabulü yönünde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak oy
kullanacağımızı ifade ediyor, tekrar hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Işık.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Şanlıurfa Milletvekili Sayın
İbrahim Binici.
Buyurun Sayın
Binici. (BDP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; MHP grup önerisi üzerinde grubum adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiyede
hâlihazırda mevcut olan 166 üniversitenin 95inde iktisadi ve ticari
ilimler fakültesi bulunmaktadır. Mevcut fakültelerin her yıl
verdiği mezun sayısı 30 binin üzerindedir. Açık
öğretim fakültesinden mezun olanlar da bu sayıya dâhil
edildiğinde olayın ulaştığı boyut daha da vahim
hâle gelmektedir. Üniversite mezunlarının korkulu rüyası hâline
gelen gelecek kaygısı ve iş bulamama korkusu bu fakülte
mezunlarının âdeta gölgesi hâline gelmektedir.
Değerli
milletvekilleri, TÜİKin rakamlara âdeta dans ettirterek
yaptığı hesaplama yöntemiyle açıkladığı kasım
ayı rakamlarına göre, işsiz sayısı 2,5 milyonu
aşmış durumdadır. Her yıl 30 binden fazla idari
bilimler fakültesi mezununun işsizler ordusuna dâhil olduğu
gerçeği göz önüne alındığında Türkiyede -her gün- 80
işsizden 1 kişi idari bilimler fakültesi mezunudur. demek
yanlış olmaz.
Son verilere göre,
Türkiyede genç işsizlerin toplam işsiz sayısına oranı
yüzde 18,6, yani genç işsiz sayımız tam olarak 450 bin
kişidir. Verilere bakılırsa, bu işsizlerin büyük bir
bölümü, yani 300 bini aşkın bölümü idari bilimler mezunlarından
oluşmaktadır.
Tecrübesiz oldukları
için özel sektörde iş bulamayan idari bilimler mezunları, kamuda
yaratılan yetersiz istihdam alanı yüzünden de iş
bulamamaktadır.
Kamuda, 300 bin idari bilimler
mezunu için sadece 10 bin kişilik kadro açılmış
durumdadır. Bundan çıkarılacak sonuç ise, her 30 idari bilimler
mezunundan yalnızca 1i kadrolu olabilmektedir.
Bu noktada, sorunun
kaynağı olarak, bu fakültelerin büyük ilgi ve tercih gördüğü
sonucu çıksa da, sorunun asıl kaynağı 95 fakülte açan
devlet yönetiminden ve YÖK dediğimiz ucube yapıdan
kaynaklanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri; memur atamalarında her fakülte ve bölüm mezunları
için kamu personeli seçme sınavında ayrı ayrı kodlar
kullanılmaktadır. Herhangi bir pozisyona atama
yapılacağı zaman sadece o alanda eğitim görmüş
adayların başvurabilmesi için bu kodlardan
yararlanılmaktadır. Mesela, öğretmenlik kadrolarına sadece
öğretmen adayları, sağlıkla ilgili alanlara sadece
sağlık mezunları, diyanetle ilgili kadrolara ise sadece ilahiyat
ve imam-hatip mezunları başvurabilir ve doğru yöntem de budur
ancak idari bilimler fakültesi mezunları aldıkları dört
yıllık eğitimin ardından kendi alanlarında olan pek
çok kadro ve pozisyona atanma hakkını son yıllarda giderek
kaybetmiştir.
Bankalar, maliye, gümrük
memurluğu, KİT'lerde ve diğer kamu kurumlarındaki birçok
pozisyon önceden idari bilimler mezunu olma şartı aranırken,
özellikle son yıllarda 4001 şartı yani herhangi bir dört
yıllık fakülte mezunu olması yeterli görülmektedir. Bu da hem bu
pozisyonlara bu alanda bilgisi olmayan kişilerin atanmasına yol
açmakta hem de idari bilimler mezunu yüz binlerin atanamayıp açıkta
kalmasına neden olmaktadır. Gümrük memuru olarak işletme,
iktisat mezunu yerine kimya mühendisi veya biyoloji öğretmeni
atamanın, banka memuru olarak iktisat mezunu yerine fizikçi, matematikçi
atamanın ne kadar yanlış bir uygulama olduğunu bir kez daha
ifade ediyoruz.
Herkesin
sadece eğitim gördüğü alanda atanmasının
sağlanmasının en doğru ve en verimli yöntem
olacağı gayet açıktır. Bir fen fakültesi mezununun
bankacı veyahut da maliyeci olarak atanması, atandıktan sonra da
muhasebe kursuna gidip muhasebe öğrenmek için çaba göstermesi devletin
hizmet kalitesini düşüreceği gibi farklı alanlardan atanan bu kişileri
de memnun etmeyeceği ortadadır.
Değerli
milletvekilleri, bütün üniversitelerimizde idari bilimler fakültesi
açılması saplantısından bir an evvel
sıyrılmamız gerekmektedir. Yapılan bu yanlış
uygulamayla hem bu alanda yapılan eğitimin kalitesi düşmekte hem
de bu fakültelerden mezun olan yüz binlerce gencin istihdam edilememesi
sorunuyla karşılaşılmaktadır. Her yıl idari
bilimler fakültelerinden binlerce mezun vermek hem bu kişilerin önünü
tıkamakta hem de özel sektörün bu durumu koz olarak kullanmasına
kapı aralamaktadır. Özellikle bankalar tarafından idari bilimler
mezunlarının stajyer olarak istihdam edildiği ve asgari ücretle
çalıştırıldığı hepimizin malumudur.
Değerli
milletvekilleri, üniversiteden mezun
edeceğim diye yüz binlerce gencimizin umutlarıyla oynayarak
yerleştirdiğimiz fakültelerden işsizler ordusuna yeni neferler
kazandırmanın anlamı
olmadığını
söylüyorum. Bu konuda, yine,
biliyorsunuz, her yıl yüzlerce öğretmen adayı hatta binlerce
öğretmen adayı daha geçen gün Kızılay merkezde yine
coplandılar, yine gazlandılar, yine boşa
çıkarıldılar. Bu insanların tek amacı,
yükseköğrenim tahsilini yaptıktan sonra öğretmen olarak
atanmayı beklemektir. Ama, ne yazık ki ülkede Başbakanın
bir dediği iki olmuyor, bir Millî Eğitim Bakanı çıkıp
eğitim ve öğretimde ne kadar açık olduğunu rahat
söyleyemiyor.
Onun için, atanamayan bu
öğretmen adayı kardeşlerimizin bir an önce atanmasını
diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu önerisinin lehinde, İstanbul Milletvekili Sayın Aykut
Erdoğdu. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisinin, iktisadi ve idari bilimler fakültesi
mezunlarının sorunlarının araştırılması
isteğiyle verilmiş önergesinin lehine söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; iktisadi ve idari bilimler fakültesi;
işletme, iktisat, kamu yönetimi, uluslararası ilişkiler, ekonometri,
çalışma ekonomisi, maliye gibi bölümlerden oluşmakta ve toplumun
sinir sistemini oluşturan yönetim kadroları da bu fakültelerde
yetiştirilmektedir. Bu fakülteler, hazırlık hariç dört
yıllık fakültelerdir ve son derece zor okullardır, bitirilmesi
çaba ve emek isteyen okullardır. Ben de Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi
Bölümü mezunuyum ama aynı zamanda, bu halkın parasıyla hem
İngilterede hem Amerikada iktisadi ve idari bilimler alanında
eğitim yaptım ve bir karşılaştırma
şansı bulabildim. Ben, bu karşılaştırmayı
sizlerle paylaşarak eğitim sistemimizi, iktisadi ve idari bilimler
fakültesi özelinde beraberce değerlendirmekte fayda görüyorum.
İlk şunu
söyleyeyim ki Türkiyedeki öğretmenlerin, hocaların kalitesi, yurt
dışındaki birçok okula göre çok daha yüksektir. Bizim, çok daha
kaliteli, çok daha iyi eğitimli, çok daha entelektüel
hocalarımız vardır.
İkinci tespitim ise,
ne yazık ki Türkiyedeki öğrenciler, yurt dışındaki
öğrencilere göre çok daha fazla ders çalışmaktadır. Ancak,
Batı medeniyetinin okullarının bizim okullarımıza göre
bir sistem üstünlüğü söz konusudur. Bu sistem üstünlüğü
başlığını biraz açacak olursak öncelikle eğitim
materyalleri bizlerinkinden çok daha iyi; basılmış
kitapların kalitesinden içeriğine kadar veya kullandıkları
yazılımların içeriğine kadar, ne yazık ki bizden daha
iyiler. İkinci mesele: Bizimki gibi, eğitim sistemimizde
değerlendirme sınavlara yığılmamış, bütün
eğitim takvimine yayılmış bir değerlendirme sistemi
söz konusu ve bu değerlendirme sistemi de ezbere dayalı bir
değerlendirme değil, daha çok yaratıcılık odaklı
bir değerlendirme söz konusu.
Hocalar öğrencilerle
çok yakından ilgileniyor ama hocalara aynı zamanda üniversiteler
kaynak aktarıyorlar ve her birinin en az 5-6 öğretmen
yardımcısı denen kadroları var. Bu öğretmen
yardımcıları da üniversitelerin başarılı
öğrencilerinden seçiliyor ama tabii, seçilirken bizim ülkemizdeki gibi
siyasi, etnik veya mezhepsel ayrımcılık yapılmıyor.
Dünyadaki üniversitelerde
çeşitlilik bir zenginlik kabul ediliyor. Bizim üniversitelerimizde
olduğu gibi tek tipleştirme dünyadaki üniversitelerde yok. O yüzden,
dünyanın çeşitli ülkelerinden öğrencileri kendileri burs vererek
ülkelerine getiriyorlar. Bu üniversitelerde özgürlük var, bu üniversitelerde
yumurta taşımak suç değil değerli arkadaşlar. Bu
üniversitelerde de eylemler oluyor, orada da öğrenciler eylemler
yapıyor ama bu eylemlerde polis şiddet göstermiyor, gaz
sıkmıyor, kız öğrencileri yerde tekmelemiyor.
Ben, kendi üniversite
dönemimde benim de katıldığım birkaç eylemden bahsedeyim.
Mesela 300 Spartalı filmi vardı. Bu 300 Spartalı filminin,
Pers kültürünü, İran kültürünü aşağıladığı
dolayısıyla eylem oldu. Bu eyleme, Batılı öğrenciler
de destek verdi ama bu eylemden hemen sonra bir panel düzenlendi,
öğrenciler o panele hazırlıklı geldiler ve o panelde çok
derin tartışmalar oldu medeniyet ayrımcılığı
üzerine.
İsrail-Filistin
meselesi konusunda eylem yaptık. O zaman da bir polis baskısı
olmadı, sadece, yan tarafta İsraili destekleyen öğrenciler
yürüdü, barış içerisinde bir eylem oldu.
Benim tek gördüğüm
şiddet eylemi: Parasız eğitimi isteyen öğrenciler
vardı Amerika Birleşik Devletlerinde, onlar eylem yaptı, ben de
eylemlerine destek verdim, hatta, yumurta attılar ama onlara polis
şiddet göstermedi, sadece çevrelerine zarar vermelerini engellemek için
kordon altında yürüttüler.
Değerli
arkadaşlar, üniversiteler, Batı medeniyetinde özgür, öğrenciler
karar mekanizması içerinde. Öğrenciler burada ki gibi değersiz,
karar mekanizması içerisinde olmayan, varlıkları
reddedilmiş durumda değiller değerli arkadaşlar.
Üniversiteler ekonomik, siyasal veya toplumsal meseleler üzerinde görüş
bildiriyor, araştırmalar yapıyor ve bu bildirdikleri
görüşler toplum adına sorunların çözülmesinde çok fayda
sağlıyor. Üniversiteler orada hayatın içinde, üniversitelerin
laboratuvarları gerçek hayatın ta kendisi. İncelenen olaylar
gerçek hayattan ve devlet, üniversitelerin her türlü veriye ulaşması
konusunda üniversitelerin önünü açıyor. Mesela, bizim ülkemizde, ben bir
milletvekili olarak, yaklaşık üç aydır, daha önce
aldığım kamu ihale verilerini, yasaya uygun olmasına
rağmen bir türlü alamıyorum. Bakan vermek istiyor, bakan
yardımcısı vermek istiyor ama bürokratlar engel oluyor ve
alamıyorum ama orada milletvekili değil, öğrenciler bile bu
verilere ulaşıyor. Örneğin yapılan bir projeden bahsedeyim
ben size. Amerika Birleşik Devletlerinin Maliye Bakanlığı,
bütün verilerini istatistiksel olarak tablolar hâlinde benim üniversitemle paylaştı
ve benim üniversitem vergide adaleti ve etkinliği sağlamak
amacıyla simülasyon modelini kurduk. Amerika Birleşik Devletleri
Maliye Bakanlığı bunu adapte ederek kullanmaya
başladı.
Bir diğer sorun değerli arkadaşlar: Orada
üniversiteler gerçekten endüstrileri destekleyecek çalışmalar
içerisinde. İki projeden bahsetmek istiyorum size. Birincisi, hatasız
ses tanıma projesi. Bu hatasız ses tanıma projesinde, insanlar
konuşurken makinenin hatasız olarak bu sesi tanıması ve
komutları yerine getirmesi
Bu gerçekleşse ne olur, sadece size ondan
bahsedeyim: Bankacılıkta bütün memurluk işlemleri veya telefonla
yapılan işlemlerde insan faktörü ortadan kalkar -bu sosyal
açıdan kötüdür ama teknolojik açıdan söylüyorum- bütün bu işleri
makineler eksiksiz yapmaya başlar.
Mesela, diğer bir proje hemen
hatırladığım: 360 derede dönebilen, bir elin
yaptığı her hareketi yapabilen robot kol projesi. Bu
yapılsa ne olur? Eskiden iki ay, üç ay yatakta beklenirken üç saat,
beş saat, üç-beş gün içerisinde hastaneden taburcu edilecek
şekilde ortopedi ameliyatları yapılabilir.
Bu şeylerin ortak özelliği ne? İşte, yurt
dışında bu projeleri geliştiren ekiplerin başında
Türk hocalar ve Türk öğrenciler var. İşte, bizim eğitim
sistemimiz kalitesiz olduğu için dünyanın en büyük emperyalist
sömürülerinden biriyle karşılaşıyoruz. Bu emperyalist
sömürü nedir? Türkiyenin en iyi öğrencilerinin, en iyi eğitimli
öğrencilerinin, en akıllı öğrencilerinin Batı
medeniyeti tarafından kendi toplumlarından alınması ve çok
düşük ücretlerle, çok düşük hayat koşullarıyla kendi
medeniyetlerine koşulması demektir. İşte buna beyin göçü
deniliyor. Tersine beyin göçü de burada tartışılması
gereken bir şeydir.
Bilim ve sanat olmadan bir toplumun
kalkınamayacağını görüyorsunuz. Sadece bilim değil
değerli arkadaşlar, sanat da bir toplumun kalkınması için
son derece önemli bir koşuldur. Leonardo Da Vincinin resimleri olmadan
bugünkü mimarileri görmeniz mümkün değil ve diğer ülkelerde
sanatın içine tükürülmüyor, heykeller yıkılmıyor ve bu
sayede bir medeniyet gelişiyor değerli arkadaşlar.
Bütün bu kapsam içerisinde iktisadi ve idari bilimler
fakültesinin Türkiyedeki meselesine bakıyoruz. İki tane istihdam
alanı var: Biri özel sektör, diğeri kamu. Özel sektör için çok
şey söylemek mümkün değil. Kamu için iki tane büyük istihdam kurumu,
bakanlıklar ve kamu iktisadi teşebbüsleri var. Eskiden, bizim
girdiğimiz zamanlarda, biz üniversite 2nci sınıftan itibaren bu
sınavlara hazırlanırdık. Bilirdik ki adil bir sınav
olacak. Testte kesinlikle bir şaibe söz konusu değildi.
Yazılı sınava kimse müdahale edemezdi, sözlü sınavda daha
önce referanslar olabiliyordu değerli arkadaşlar. Ama şimdi
hangi günlere geldik? Bugün, ta başında, testlerde yani bu YÖKün
yaptığı, ÖSYMnin yaptığı testlerde sorular
çalınır hâle geldi değerli arkadaşlar. Yazılılar
ve sözlüleri konuşmuyorum bile artık. Bazen sınava girmiş
çocuklarla konuşuyorum, o kadar seçici ideolojik sorular soruluyor ki ve
bir partizan kadro kurmaya çalışılıyor ki; bu, bu ülkeye ne
zarar veriyor?
Varsayalım çok iyi yetişmiş
bir arkadaşımız var, bu ülkeye çok değer katabilecek ve
hasbelkader iktidar partisiyle aynı vizyonu paylaşmıyor. Siz bu
arkadaşımızı devlet istihdamına bu sorularla sokmayarak
bu memlekete kötülük yapıyorsunuz. Bir örnek vereyim burada: Bir çocuk
sözlü sınavına giriyor. O zaman Bergamada siyanürle altın
aranmasına karşı eylemler yapılıyor ve bu çocuk
Bergamalı. Bergamalı çocuğa bu ekonomi bürokrasisinin bir
sınavında şunu soruyorlar: Bergamadaki eylemler için ne
düşünüyorsun? Çocuk bu soruya iktidarın
hoşlanmadığı bir cevap verdiği için bu sınavdan
eleniyor, diğer çocuk ise hoşlandığı bir cevap
verdiği için -referans bu- kabul
edilerek sokuluyor. Bunu ben bürokratlarla konuştum, isim vermek
doğru değil. Bu örneği genel bir örnek olarak alın. Ama bu
ayrımcılığın bir sonu yoktur, bu
ayrımcılığın sonu toplumda kutuplaşmadır.
Bunu, bu iktidar döneminden başlayarak hep birlikte çözebilirsek daha
zengin, daha mutlu bir ülkede yaşarız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Erdoğdu.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin
aleyhinde Amasya Milletvekili Sayın Avni Erdemir.
Buyurun Sayın Erdemir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AVNİ ERDEMİR (Amasya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının
yaşadıkları sorunların araştırılarak
alınacak önlemlerin belirlenmesine yönelik grup önerisi aleyhinde söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, öneri sahibi olan Milliyetçi Hareket
Partisi grup sözcüsü arkadaşımız başta olmak üzere,
diğer arkadaşlarımız da polemikten uzak, iktisadi ve idari
bilimler fakültesi mezunlarının sorunlarını, taleplerini,
endişelerini dile getiren bir konuşma yaptılar. Elbette, dikkate
alınması gereken hususlar var ancak ben konuya daha geniş bir
çerçevede yaklaşmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, üniversiteler, bilginin üretildiği,
öğretildiği, toplumla paylaşıldığı bilim
merkezleridir, bilim yuvalarıdır. Üniversitelerde Bir kamu kurumunda
nasıl istihdam edilebilirim?in ötesinde, ülkesi ve kendisi için büyük
hayal ve heyecanları olan gençler yetiştirmek durumundayız,
mücadelemiz de bunun için.
Bakın,
bizim üniversitelileşme oranımız 2002de yüzde 14 iken, bugün
yüzde 35lere ulaştık. Yeter mi? Elbette, yetmez. Zira, bizim
ulaştığımız bu rakamlara Avrupa 1990lı
yılların başında ulaştık. Eğitim
sosyologları, düşük oranlı üniversite eğitimini seçkinci
eğitim olarak adlandırıyor ve tüm dünyada artık üniversite
eğitiminde kitle eğitiminden yana bir tavır sergiliyor. Evet,
seçkinci eğitimden daha çok, kitle eğitimi yani ülkemizin
varoşlarında, köylerinde, mahallelerinde herkes üniversite eğitimi
alsın istiyoruz ve dünya sosyologlarının, tüm sosyologların
görüşleri doğrultusunda seçkinci bir eğitimden uzaklaşmaya
çalışıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bakın, Japonya ve Güney Kore, bugün, çağ nüfusunun
yüzde 100ünü üniversite mezunu yapmayı hedef olarak seçmiş.
Değerli
arkadaşlarım, biz Avrupanın 1990lı yılların
başında ulaştığı hedefe yeni yeni
ulaşmışken, eğer dünyanın en büyük 10 ekonomisi
arasına girmek istiyorsak, büyük devlet, güçlü toplum oluşturmak
istiyorsak bizim de üniversitelileşme oranını hızla
yükseltmemiz gerekiyor.
Kamuda
istihdam edilecek kadar üniversite mezunu yetiştirmeyi hedef olarak
seçersek korkarım, bu kutlu yarışta çok gerilerde
kalırız.
Dünyayla rekabet ne ile
olacak? Elbette kaliteli eğitimle olacak; kaliteli işletmeci,
kaliteli iktisatçı, kaliteli kamu yöneticisiyle, kaliteli hukukçusuyla,
kaliteli mühendisle olacak.
İktisadi ve idari
bilimler fakültesi mezunları gelişen ekonominin, elbette motoru
olacak, bu anlayışla mutlaka yetişecek, yetişmesi
gerekiyor. Eğer biz iktisadi ve idari bilimler fakültesi
mezunlarını sadece kamuya yerleştirmek için okutuyorsak vay
hâlimize diyorum.
Dünyayı iyi
incelersek, dünyanın üniversite mezunlarını sadece kamuya
yerleştirmek için okutmadığını görürüz. Biz
inanıyoruz ki dil bilen, elinde çanta dünyayı fellik fellik
dolaşan iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarıyla, özel
sektörde çalışan mezunlarımızla hem kamuda
çalıştığından daha fazla kazanan hem de ülkesine daha
fazla katma değer üreten nesiller yetiştirmiş
olacağız; hedefimiz de doğrusu bu olmalı. İşte bu
anlayışla çalışıyoruz, yeni üniversiteleri bunun için
açıyoruz, üniversite bütçesini, AR-GE bütçesini bunun için
artırıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bakın, 2002de 53 devlet, 23 vakıf, toplam 76
üniversitemiz vardı; bugün, 51 devlet, 43 vakıf olmak üzere 94 yeni
üniversiteyle birlikte 170 üniversitemiz oldu. Yani, 76 üniversitenin üzerine
94 yeni üniversite daha açtık ve sayıyı 170e
çıkardık.
Üniversiteleşme
oranını yüzde 14lerden yüzden 35lerin üzerine çıkardık.
2002-2003te 1 milyon 798 bin öğrenci üniversitelerimizde okuyordu. Evet,
değerli arkadaşlarım, 1 milyon 798 bin öğrenciyi 4 milyon
200 binlerin üzerine çıkardık. Öğretim elemanı
sayısını 76 binden 119 binin üzerine çıkardık.
Yükseköğretim bütçesini 2,5 milyardan 15 milyarın üstüne
çıkardık, artış oranı yüzde 510 civarında.
Yine, Türkiyenin AR-GE
bütçesi 2002de 57 milyon iken bugün 2,8 milyar TLye çıktı,
artış oranı yüzde 4.755. Evet, AR-GE faaliyetlerine ayrılan
bütçedeki artış oranı yüzde 4.755.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, bütün bunları niçin yapıyoruz? Daha güçlü,
daha müreffeh, rekabet gücü daha yüksek, lider Türkiyeyi oluşturmak için
yapıyoruz. Eğitim mücadelemizi üniversite mezunlarının
kamuda istihdamı içine hapsedersek, sadece mezunların kamuda istihdamıyla
ilişkisini kurarak yorumlarsak yanlış bir tartışma
yürütmüş oluruz. Korkarım ki üniversite mezunlarının sadece
kamuda istihdamıyla bağ kurarak yapılan bir tartışma,
ülkemizi uluslararası rekabette geriye götürür çünkü tüm dünya, rekabet
gücünü üniversite mezunu olmuş insanlar arasından seçerek
geliştirirken biz, lise mezunları arasından seçerek bu
yarışta öne çıkamayız. Evet, tüm dünya üniversite
mezunları arasından seçerek bir rekabet gücü geliştirirken bizim
lise mezunları arasından seçtiğimiz insanlarla dünyayla rekabet
etme şansımız yoktur.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, ülkemize, kendimize de haksızlık etmeyelim.
Dünyayla, gelişmiş Avrupa ülkeleriyle mukayese ettiğimizde
üniversite mezunlarının istihdam edilme oranlarının Avrupanın
önünde olduğunu görüyoruz. Avrupada ve gelişmiş ülkelerde
üniversite mezunlarının istihdam edilme oranları ortalaması
yüzde 69lar seviyesindeyken ülkemizde yüzde 71ler seviyesinde.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, araştırma önergesinde Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı alımlarının ÖSYM atamalarından
çıkarılarak mülakat sınavıyla, düşük puanlı
adayın yüksek puanlı bir adayın önüne geçmesine imkân
tanındığı ifade ediliyor.
Değerli
arkadaşlarım, gümrük muhafaza ve gümrük muayene memurları silah
taşırlar ve adli kolluk kuvveti hüviyetindedirler. Onun için
mülakatla seçilmeleri işin özelliğinden kaynaklanmaktadır.
Ancak, unutmayalım ki, eğer 100 kişi alınacaksa bunun 2
katı kişi yani 200 kişi KPSS sınavına göre yüksekten
aşağıya doğru sıralanıyor ve en yüksek 200
kişi arasından mülakatla eleman seçiliyor.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, daha önce de ifade ettim, kamuda istihdam edilmek her
gencimizin hakkıdır, ancak unutmayalım bu ne ülkemizde ne de
dünyanın başka bir ülkesinde mümkün. Bakın, atanamayan
öğretmenlerden, bugün, iktisadi ve idari bilimler fakültesi
mezunlarının atanamamalarına geldik. Yarın atanamayan
hukukçular, mühendisler, jeologlar, arkeologlar gündeme gelecek.
Unutmayalım, bunun çözümü sadece kamuda istihdam değildir, ülkeyi
kalkındırmaktır, geliştirmektir, üretmektir, ihracat
yapmaktır, gençlerimizin iş kurmalarına yardımcı
olmaktır.
Bu duygularla yüce
Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Erdemir.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
3.- CHP Grubunun, Ankara Milletvekili Levent Gök ve 22
milletvekili tarafından Başkentgaz AŞnin yasal
dayanağı kalmayan özelleştirme sürecinin incelenmesi ve
alınacak tedbirlerin saptanması amacıyla 4/2/2013 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Şubat
2013 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
05/02/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun, 05.02.2013 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Muharrem İnce
Yalova
Grup
Başkan Vekili
Öneri
Ankara Milletvekili
Levent Gök ve 22 milletvekili tarafından, 04.02.2013 tarihinde, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Başkentgaz
AŞnin yasal dayanağı kalmayan özelleştirme sürecinin
incelenmesi ve alınacak tedbirlerin saptanması amacıyla verilmiş
olan Meclis araştırma önergesinin (704 sıra no.lu), Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak, 05.02.2013 Salı günlü birleşimde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde Ankara Milletvekili Sayın Levent
Gök.
Buyurun Sayın Gök.
(CHP sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün görüşülmesini
talep ettiğimiz Başkentgaz Ankaramızın kanayan bir
yarasıdır. Ankaralıların yaşadığı bu
sorunun yaratıcısı ve sorunu içinden çıkılmaz hâle
getiren kişi ise tereddütsüz Melih Gökçektir. Ankaralıların
geleceğini ipotek altına alan, kendi kişisel beceriksizliği
ve çapsızlığıyla belediyenin bütün gelirlerini elden
çıkartmak suretiyle benden sonra tufan anlayışıyla
hareket eden bir belediye başkanı yönetiminde doğal gaz,
Ankaralılar için âdeta bir doğal kazık olarak karşımızda
durmaktadır. Melih Gökçek iktidarın himayesine
sığınmış, her zor durumda kurtarılmayı
beklemiş, kendi istekleri doğrultusunda Meclisimizi alet etmekten de
çekinmemiştir.
Değerli
milletvekilleri, doğal gaz hava kirliliğini önlemek ve daha ucuz bir
yakıt olması nedeniyle Ankarada özendirilmiş ve
yaygınlaştırılmıştır. Hemen hemen tüm
meskenlerde doğal gaz dönüşümü büyük ölçüde tamamlanmış
olup doğal gaz artık Ankarada dönülmez tek seçenektir.
Ankaralılar
doğal gazı peşin para ile alıp kullanmaktadır yani
Ankarada, kullandıktan sonra fatura gönderilip tahsilat yapılmamakta,
kişiler kullanacakları doğal gazı peşin parayla
satın almaktadırlar. İşte, Melih Gökçek Ankaralılardan
peşin olarak aldığı doğal gazın bedelini
BOTAŞa ödememiştir.
Diğer yandan, Ankara
metrolarının tıkanma noktasına gelmesi ve Türkiye'nin en borçlu
belediyesi ilan edilmesiyle Ankara Büyükşehir Belediyesine yönelik bir
kurtarma operasyonu yapılmıştır. Muhalefetteki bütün
belediyeleri sindirme operasyonu yapıldığı her yerde, Melih
Gökçeke de karşılığında bir kurtarma operasyonu
mutlaka gerçekleştirilmiştir.
2007 yılında,
Doğal Gaz Piyasası Kanununda yapılan bir değişiklikle
Ankara Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki doğal gaz, kurulan
Başkentgaz Anonim Şirketine devredilmiş ve yüzde 80i özelleştirme
kapsamına alınmıştır.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, bu kanunun kim tarafından
hazırlandığını, arkasında kimin olduğunu ve
o zaman AKP adına konuşan ve kanun teklifini sunan Ankara
Milletvekili rahmetli Nur Doğan Topaloğlunun sözlerinden sizlere
aynen aktarıyorum; bakın, bu kanun teklifini hazırlayan
arkadaşımız Mecliste nasıl bir konuşma
yapmış o zaman: Biz, Kent Konseyi olarak zaman zaman Ankarada
toplanıyoruz. Raylı sistemdeki yavaşlama ve buna benzer
aksaklıkların niçin devam ettiğini Belediye Başkanından
sorduk, tıkanıklık olduğunu söyleyince Siz bir doküman
hazırlayın. dedik. Biz de bunu, Belediye Başkanının
hazırladığı dokümanı kanun teklifi hâline getirdik,
hızlandıralım diye düşündük ve bu yüzden kanun teklifi
verdik. diyor değerli arkadaşlarım. Yine, devam ediyor: Biz
istedik ki Belediyeye ışık tutalım, yön verelim;
yalnız tenkit etmekle kalmayalım, engelleri de kaldıralım.
İşte, bu kanun teklifini yapmayı uygun gördük. diyor Sayın
Nur Doğan Topaloğlu ve devam ediyor: Ben bir Ankara Milletvekili
olarak bu teklifin yapılmasından büyük ölçüde huzur duyuyorum.
Raylı sistemdeki tıkanıklık bu teklifin geçmesiyle
giderilecektir. Ankaralılara ve Türkiye Cumhuriyetine hayırlı
olsun. Eğer bu teklif geçerse iyi bir kapı açılıp
hizmetlerin hızlanacağını düşünüyorum. diyor. Sen
daha çok düşünürsün Değerli Kardeşim. Neymiş? Metro yapmak
için doğal gaz özelleştirilmiş ve arkadaşlarımız
da bunları sizlere savunmuşlar.
Değerli
milletvekilleri, bu şekilde, yüzde 80i özelleştirilen ve o zaman 900
bin abonesi bulunan doğal gaz, 3 kez ihaleye çıkartıldığı
hâlde, Melih Gökçekin 3 milyar dolar değer biçmesine karşın,
2006 yılında, en fazla 1 milyar 611 milyon dolar teklif verildi,
ancak her seferinde ihale bedelleri yatırılmadığı için
ihaleler iptal edildi.
Daha sonra, metroda bir
adım bile ilerleyemeyen Melih Gökçek 25/10/2010 tarihli Bakanlar Kurulu
Kararı sonrası 25/4/2011 tarihinde metroların
yapımını Ulaştırma Bakanlığına
devretti.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, bu hâlde dahi 4 Temmuz 2012 tarihinde
yapılan bir yasa değişikliğiyle bu kez Başkentgazın
yüzde 100ü özelleştirme kapsamına alındı. Başkentgazın
özelleştirme gerekçelerinin kalmadığına dönük olarak
yaptığımız tüm değerlendirmelere karşın,
Başkentgazın, Özelleştirme İdaresi tarafından tekrar
ihaleye çıkartıldı. Bu durumda, hatırlarsanız, Mecliste birkaç defa konuşma yaptım.
Durduralım bu ihaleyi çünkü doğal gaz Ankaralı için tek seçenek
ve Belediyenin de en önemli gelir kaynağıdır dedim. Ancak
Başkentgaz ihalesinin durdurulmasına yönelik yaptığım
tüm değerlendirmeleri duyan Melih Gökçek, beni bu kez ihaleye fesat
sokmakla suçladı ve savcılığa şikâyet edeceğini
söyledi değerli arkadaşlarım. Bundan sonra, Başkentgaz
Müdürü, hemen sonra, kurumun geçen yıl 45,5 milyon lira kâr ettiğini
açıkladı.
Değerli
milletvekilleri, bütün bu durumda, doğal gazda yapılan bütün
iyileştirmelere, yüzde 100 ürün satılma kararına ve 1 milyon 411
bin abonesiyle Türkiyenin ikinci büyük doğal gaz şirketi olan
Başkentgaza 25 Ocak 2013 tarihinde yapılan ihalede en fazla 1 milyar
162 milyon dolar teklif verildi, piyasa değerinin şu anda 8 milyar
dolar olması gerekirken. Ancak Başbakan birkaç gün önce
yaptığı açıklamada özelleştirme ihalelerinden söz
ederken Başkentgaz ihalesini kastederek Başkentgazda biz 1,5u
yakalamışız. Ödemediği için teminatı gitti.
Şimdi, yeni gelen 1,100ü veriyor, Şimdi 1,5u
yakaladığı yerde 1,100 verilirse bunun hesabı sorulmaz
mı? diyerek Melih Gökçeki ortada bırakmıştır.
Elbette sorulur; Sayın Başbakan bu soruları sormazsa biz
soracağız, kimse sormazsa biz soracağız.
Şimdi, ben, bu
özelleştirmeden vazgeçilsin diye uğraşırken
savcılığa beni şikâyet edeceğini söyleyen Melih
Gökçeke huzurunuzda, tüm yurttaşlarımız huzurunda hodri meydan
diyorum! Hiç durma, beni şikâyet et ama beni şikâyet ederken
sanık sayısı 2ye çıktı, artık benim yanımda
Başbakanı da şikâyet et.
Ankaralılar senden
bu Başkentgazın hesabını mutlaka soracaklardır.
Halktan peşin topladığın doğal gaz
paralarını ne yaptın? Bu paralar nereye gitti? Başkentgaz
şirketinden mevzuata aykırı olarak ne kadar para çektin?
Doğal gaz altyapı ihalelerini bir tek ihaleyle açık ihale olarak
yapman mümkünken niçin bunları parçalara böldün, doğrudan temin ve
pazarlık usulüyle istediğin yandaş firmalara verdin? Doğal
gazın emniyetli bir şekilde iletilmesini kontrol eden, gözetleyen ve
gerektiğinde müdahale eden SCADA sistemini niçin çalışmayan bir
sisteme dönüştürdün? Daha ucuza mekanik sayaç kullanılması
mümkünken niçin ön ödemeli elektronik sayaç kullandın?
Değerli
milletvekilleri, Sayıştay, pek çok kararında Kamu yöneticileri,
mevzuata uygun bir şekilde yerine getirmedikleri görevi nedeniyle
uğranılan faiz, tazminat, gecikme zammı, para cezası gibi
ek mali külfetten bizzat sorumludur. diyerek yeni içtihatlar
çıkartmıştır. Bu nedenle, Ankara Büyükşehir
Belediyesinin borcu artık Melih Gökçekin şahsi borcudur ve
Ankaralıların bütün elleri Melih Gökçekin de iki
yakasındadır.
Değerli
milletvekilleri, tek amacımız, Ankaralıların zaten yüksek
bedeller ödedikleri doğal gazda ileride daha fazla mağdur olmamalarıdır. Doğal
gaz dağıtımı belediye görevlerinden olup
özelleştirmeyle, tekel olacak bir şirketin insafına terk
edilemez. Ankaralıların çıkarları Melih Gökçekin
çökmüş olan belediye anlayışına ve ihtirasına kurban
edilemez.
Bu nedenle, önergemizin
kabulüyle Başkentgazın kuruluş gerekçesi, geçirdiği
aşamalar, Ankaralıların çıkarları doğrultusunda
yapılacak iyileştirmeler, bu araştırma önergesinde
araştırmamız gerekli, zorunlu ögeler olarak ortada
durmaktadır. Anlattığımız tüm bu gerekçeler
karşısında artık yasal dayanağı kalmayan
Başkentgazın derhâl, Büyükşehrin, önemli bir gelir
kaynağı olarak Büyükşehrin uhdesinde kalması için
çalışmalar yapmamız gerekiyor.
Melih Gökçek bugün var,
yarın yoktur. Orayı yarın yönetecek büyükşehir belediye başkanları
önemli bir gelir kaynağından mahrum kalmamalıdır. En önemli
gerekçemiz de Ankaralıların ileride bir şirketin insafına
maruz kalarak karşılaştıkları ağır
faturaları ödeyemeyecek durumlara gelmemesidir. Çok insaflı, çok
gerçekçi bir önergemizi ortaya koyuyoruz. Melih Gökçek
iktidarınızı kandırmıştır.
Ankaralıları kandırmıştır ama artık buna
dur demenin de zamanı gelmiştir. O gün, bugündür.
Bu nedenle
verdiğimiz önergemizin kabulünü diliyor, hepinizi sevgiyle saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Gök.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu önerisinin aleyhinde Siirt Milletvekili Sayın Afif Demirkıran.
Buyurun Sayın
Demirkıran. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AFİF DEMİRKIRAN
(Siirt) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş
olduğu önergenin aleyhinde grubum adına söz almış
bulunuyorum.
Değerli Başkan,
değerli arkadaşlar; şimdi, tabii Cumhuriyet Halk Partisinin
olaydaki mantığını önce bir irdelememiz lazım.
Gerçekten burada Cumhuriyet Halk Partisinin söylemek istediği
özelleştirmeye karşı olduğu mudur, yoksa Başkent Doğalgazın
özelleştirilmesine karşı olduğu mudur? Eğer
özelleştirmeye karşı bir tavır ise olayı başka
türlü değerlendirmek lazım. Türkiyede şu anda 71 tane ilde doğal gaz dağıtımı
var bildiğiniz gibi ve daha önce de 3 tanesi özelleştirildi,
Eskişehirgaz, Bursagaz ve İzmitgaz. İstanbul ve Ankaranın
dışındaki diğer bütün illerde özel sektöre ihale edildi. Şehir
kenarına kadar BOTAŞ çekiyor iletim hatlarını, ondan sonra
dağıtımını ise özel firmalar, EPDKda girmiş
oldukları yarışlarda özel firmalar aldılar ve yürütüyorlar.
Dolayısıyla eğer vatandaş mağduriyeti diye bir
şey söyleyeceksek bu sadece Ankaradaki vatandaşlar için değil
Türkiyedeki 75 milyon insanın, vatandaşın mağduriyetini
ifade etmemiz gerekiyor. Ama ben şunu söylüyorum: Burada gerçekten bir
vatandaş mağduriyeti söz konusu değildir. Niçin değildir?
Çünkü buradaki doğal gazın tüketiciye satış bedelini
şirket belirlemiyor ki. Şirketin belirlemediği bir şeyde
mağduriyeti nereden çıkarıyorsunuz? Burada BOTAŞ kendi
fiyatını belirliyor, üzerinde vergi var ve ayrıca bir sabit
iletim hattı bedeli var ki o da biraz önce değerli vekilimin
söylediği kanunda bu yetki yüzde 100e çıkarılıp hissenin
yüzde 100ü özelleştirme kapsamına alındığında ve
nasıl özelleşeceği ifade edildiğinde önümüzdeki sekiz sene
için sabitlenmiş bulunuyor. Yani vatandaş önümüzdeki sekiz sene
herhangi bir fiyat artışı olmadan -iletim hattından
bahsediyorum, hat bedelinden bahsediyorum, hizmet bedelinden bahsediyorum-
sadece mevcut sabitlenmiş olan bedel, artı BOTAŞın
öngördüğü fiyat ve üzerine devletin, Maliye
Bakanlığının koydurmuş olduğu vergi. Ki, bu da
toplam bedele baktığınız zaman, siz de çok iyi biliyorsunuz
ki Değerli Vekilim, bunu EPDK düzenliyor, sadece elektrik
fiyatını değil, doğal gaz fiyatını da EPDK
düzenliyor ve denetliyor. Mümkün müdür ki herhangi bir firma, herhangi bir ilde
vatandaşın, tüketicinin aleyhine herhangi bir kararı keyfî
olarak alabilsin, bu mümkün değildir. Dolayısıyla
Başkentgazın özelleştirilmesinin doğru bir karar
olduğunu burada ifade etmek istiyorum ancak geriye doğru
gittiğimizde, biraz önce de ifade edildi, maalesef, birkaç kez
özelleştirme için deneme yapılmış ama bir türlü
sonuçlanmamış. Ne olmuş? 2007 Aralığında 7 tane
teklif alınmış ama en yüksek fiyat 1.610 milyon dolar fakat en
yüksek teklifi veren firma daha sonra finansman temin edemediği için
teminatını da yakarak ihalenin iptali söz konusu olmuş. Daha
sonra, 2010 yılında 1.514 milyon dolara en yüksek teklif, yine 7 tane
teklif var. Daha sonra, 2011 yılına geldiğimiz zaman her ne
sebepse çok düşük bir teklif geliyor, Özelleştirme İdaresi iptal
ediyor, 718 milyon dolar bir teklif geliyor. Ama son geldiğimiz noktada
çok ciddi şekilde uluslararası tanıtımı da
yapıldı, 13 tane büyük firma, uluslararası, İspanyadan
Amerikaya birçok ülke firmaları da ilgilendiler ve 6 tane teklif verildi
hatta 4 tane firma -çoğunuz biliyorsunuz- 12 tur artırarak 1.162
milyon dolara kadar çıktı. Sonuçlanmış bir şey yok,
şu anda değerlendirme devam ediyor. Sayın Başbakanımız
da fiyatın doğru olmasını sağlamak üzere bir
uyarı yapmıştır doğru değerlendirilsin,
vatandaş mağdur olmasın, Ankara halkı mağdur
olmasın, Türkiye mağdur olmasın diye. Yapılan budur ama
zaten değerlendirme devam ediyor. Eğer, alınan fiyatın bu
değerlendirme sonucunda doğru bir fiyat olduğu ortaya
çıkarsa ona göre değerlendirilecek, yok eğer düşük
olduğu tespit edilirse ona göre bir değerlendirme yapılacak. Ama
şunu söyleyeyim: Efendim, şirket bir yılda 45,5 milyon dolar kâr etmiş. diyor.
Bunu böldüğünüz zaman bir şirketin yirmi küsur yıllık,
yirmi iki yıllık kârına denk geliyor şu anki rakam. Buna
rağmen tabii ki çok önemli bir proje ve Türkiye eski Türkiye değil.
Türkiye'de son yapılan özelleştirmelere
baktığımız zaman çok ciddi şekilde fiyat artışları
var, çok ciddi bir ilgi var. Onun için, acaba daha yüksek bir bedel alabilir
miyim diye bu şekilde bir araştırma zaten Özelleştirme
İdaresi tarafından yapılıyor çünkü, gerçekten Ankara
doğal gaz firmasının 1,4 milyon abonesi söz konusu. Türkiye
nüfusunun yüzde 6,5u Ankarada yaşamakta ve hemen hemen tamamı,
yüzde 100e yakını kentleşmiş bulunuyor doğal gaz her
tarafta. Fakat, önerge sahibi Cumhuriyet Halk Partisine mensup değerli
milletvekili diyor ki Ankaradaki vatandaşın başka alternatifi
yok. Peki, diğer illerdeki vatandaşların başka
alternatifleri mi var ki oralarda özel sektör marifetiyle doğal gaz
dağıtımı yapılıyor? Böyle bir mantık
doğru değildir. Onun için, yapacağımız bu tip
talepler, önergeler gerçekten ayakları üzerine oturabilmiş olsa çok
daha isabetli olurdu diye düşünüyorum. Alınan paraların da
dağıtımına baktığınız zaman, 2007
öncesindeki BOTAŞa olan borç ödeniyor. Hazinenin bu firma adına bu
hatlar için almış olduğu kredilerin garantisinden dolayı
ödenmiş olan paralar ödeniyor. Nihayetinde, kalabilecek olan bir bedel
varsa, o da belediyeye gidiyor. Dolayısıyla, burada ne belediyenin ne
vatandaşın ne BOTAŞın, hiçbir kimsenin herhangi bir
şekilde en ufak bir mağduriyeti söz konusu değildir. Bilakis,
daha önce zaman içinde oluşmuş olan ve gerçekten hattın
uzunluğuna baktığımız zaman neredeyse
Bakın, BOTAŞ kontrat
devrini de yapıyor. BOTAŞ çok büyük bir işlev gördü. Bizim
iktidarımızda, biz iktidara geldiğimizde sadece 5 tane ilde
konutlarda doğal gaz dağıtımı varken, bugün 71 ilde
doğal gaz dağıtımı var. Biz iktidara geldiğimizde
çok az bir miktar -4 bin küsur- doğal gaz iletim hattı varken, bugün
Bakın
arkadaşlar, doğal gaz, 2002de iktidara geldiğimizde bir asgari
ücretlinin almış olduğu, bir asgari ücretle almış
olduğu doğal gaz... miktarında çok ciddi miktarda
artış oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Demirkıran.
AFİF DEMİRKIRAN
(Devamla) Dolayısıyla, ben bu önergenin aleyhinde oy
kullanacağımı ifade ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum arkadaşlar.
BAŞKAN
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.03
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.11
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN
(Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61inci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu önerisinin görüşmelerine devam edeceğiz.
Şimdi, önerinin
lehinde Bursa Milletvekili Sayın Necati Özensoy.
Buyurun Sayın
Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisi,
araştırma önergesi ile ilgili söz almış bulunuyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Başkent
Doğalgazın kurulup daha sonra özelleştirme aşaması
yılan hikâyesine dönmüş bir durum. Ben hemen peşinen söyleyeyim.
Biraz önce sayın hocam, burada, işte neye karşı
olunduğunu ifade etmek gerektiğini söyledi. Biz grup olarak
özelleştirmeye karşı olmadığımızı ancak
talana, peşkeşe ve mirasyedi mantığıyla hovardaca
yöneticilik yaparken o kurumun ettiği zararların vatandaşın
cebine yüklenmesine karşıyız.
Şimdi, biraz önce
hocam dedi ki: Burada bir zarar yok. Elbette, bir an önce, buraya
yapılan yatırımlar mertebesinde ve bu şirketin şu
andaki ederi doğrultusunda satılırsa, yani kamuya ait,
vatandaşın vergileriyle oluşmuş bu kurum, yine eğer
doğru bir şekilde özelleştirilir
Sayın
Başbakanın da itiraz ettiği gibi, yani köprü ihalesiyle bu
ihalenin doğru olmadığını söylediğinden
hareketle, demek ki bu Başkent Doğalgazla gelinen durum doğru
bir durum değil.
Bunun bu anlamda
-bizlerin, milletvekillerinin bir görevi de denetim göreviyse, kamu
menfaatlerini gözetmekse- bu Başkent Doğalgazla ilgili gerçekten bir
araştırma komisyonunun kurulmasında fayda var. Çünkü
geçmişe doğru baktığımızda, gerçekten, yani
anlaşılmaz bir şekilde, üstelik kanunlar çıkarılarak
vatandaşın cebine maliyetler yüklenmiş. 2007de
çıkarılan yasayla birlikte
Bakın, sayın
hocam diyor ki: Burada bir zarar yok. Ben, her zaman olduğu gibi,
Sayıştayın raporlarından, yani bizzat denetim
raporlarından paragraflarla ifade edeyim size.
Burada diyor ki: Bu
Kanunla EGOdan olan anapara alacağımızın 676 milyon 976
bin 636 YTL olarak hesaplandığı ve EGO ile mutabakat
sağlandığı
Yine, son paragraf, arada birçok şey
ifade ediliyor: BOTAŞın 6183 sayılı Kanun kapsamına
giren, vadesi geçen ticari alacakları için hesaplanan gecikme zammı
tutarı 439 milyon 556 bin 797 YTLnin kanun gereği silinmesi.
Bakın, şimdi, buradan hareketle, Sayıştayın
raporlarında yazan rakamlara baktığımızda -biraz sonra
Ankaradaki vatandaşların nasıl mağdur edildiğini
söyleyeceğim de- burada, Türkiyede yaşayan, doğal gaz
kullanan,doğal gaz faturası ödeyen bütün vatandaşlar
BOTAŞa yüklenen bu finansman yükünden dolayı da zarar
etmişlerdir. Buradaki rakam ufak bir rakam değil, tam 1 milyar
liranın üzerinde bir rakam. Bunun yıllık finansman maliyetini
yüzde 10 olarak hesaplarsanız, 2007den, hatta daha da geriye giderseniz
bugüne kadar yedi yılda yüzde 70 yapar, 700 milyon lira BOTAŞa
finansman yükü, maliyeti yüklemişsiniz demektir.
Şimdi, BOTAŞ
Bakın, burada yine Sayıştay raporundan okuyarak
söyleyeceğim: EGOya maliyetsiz kaynak sağlanmasına neden
olduğu gibi, BOTAŞın borç stokunun artmasında ve
şirketin nakit sıkıntısına düşmesinde etkili
olmuştur. diyor Sayıştay. Diğer taraftan, kanunla EGOya
doğal gaz satışından kaynaklanan ticari alacak tutarı
676,9 milyon YTLnin, söz konusu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren en geç iki yıl içinde özelleştirmeden elde edilecek gelirden
karşılanması öngörülmüştür. 2007de öyle
öngörülmüştür, sene 2013, hâlâ ödenecek. Bir taraftan büyük boyutlarda
alacak faizlerinin silinmesi, diğer taraftan alacak tahsilinin faizsiz
olarak iki yıllık özelleştirme döneminde tahsiline ilişkin
düzenlemeler nedeniyle büyük finansman açığı meydana
gelmiştir. diyor. Şimdi, orada iki yılla ilgili söylüyor bunu,
aradan altı yıl geçmiş, BOTAŞın yüklendiği finansman
maliyetlerinin hesabını lütfen bir zahmet yapın. Yani
BOTAŞ, bugün, özellikle son yıllarda vatandaşın
sırtına binen ciddi zamları yapıyorsa, vatandaş bu
anlamda doğal gaz ücretlerinde her yıl artan şekilde
fiyatlarını ödemek zorunda kalıyorsa, işte, Başkent
Doğalgazın buradaki en basit, BOTAŞa verdiği maliyet
burada.
Bunun
dışında, yine hocam 2007de
yapılan o kanunda sabitlendi taşıma ve amortisman bedelleri.
dedi. Taşıma ve amortisman bedelleri yine bahsettiği Bursa gibi,
Adapazarı gibi özelleştirilen şirketlerin en azından 3
katına tekabül ediyor; bazı yerlerde 7; 8; 10 katına tekabül
eden taşıma ve amortisman bedelleri var Ankaranın. Şimdi,
bunları nereye koyacağız? Üstelik kanunla belirleniyor. EPDK
belirliyor fiyatları ama 2007de çıkan kanunla dolar bazında
taşıma ve yine amortisman bedelleri burada konulmuş.
Şimdi, buradan
hareketle, yine burada o günlerde yazılan, gazetelerde ve
değerlendirmelerde, her yıl Ankaradan sadece bu kanunla
vatandaşın cebinden 15 trilyon fazladan tahsil ettiğine
ilişkin burada belgeler var. Şimdi, bütün bunlar vatandaşın
cebinden çıkan, vatandaşa yüklenen rakamlar. Tabii, Başkent
Doğalgaz, bu anlamda baktığımızda, 2,3 milyar metreküp
gibi BOTAŞın neredeyse yüzde 6sına tekabül eden bir gaz
satış hacmine sahip. Elbette bunlardan sadece taşıma ve
amortisman bedellerini düşüyor.
Şimdi, bakın,
geçtiğimiz yıl yine bir kanun daha çıkardık. Torba kanunda
bu dercedildi. Bunun vatandaş belki farkına varmadı ama ben yine
o torba kanunda konuştum. Biraz önce hocam dedi ki: Sekiz yıl
sabitlendi. Yahu, amortisman bedeli zaten on yıllığına
belirlenmiş, bir de bu çıkardığımız torba kanunda
tuttuk dedik ki
Özelleştirmeden önce on yıldı. Baktılar,
insaf ettiler herhâlde grup başkan vekilleri veya bu kanunu getirenler,
sekiz yıla düşürdüler. Şimdi, Sekiz yıl sabitlenmiş.
dediğiniz şey sekiz yıl değil, beş yıl, altı
yıl ötelenmiş bir rakam. Amortisman bedeli bitecekti, efendim,
taşıma bedeli daha geriye düşecekti. Yani bunları niye
söylemiyorsunuz? Bu çıkan kanunlardan dolayı, Başkent
Doğalgazın korunup kollanmasından dolayı, sırf bu
Başkent Doğalgazdan dolayı hem Ankara halkı hem de
Türkiyede bütün illerde yaşayan, doğal gaz kullanan, fatura ödeyen
bütün vatandaşlar mağdur oluyor ve orada, yine torba kanunda
Bakın, bu kanunun
çıkarılmasının, sekiz yıl ötelenmesinin tek sebebi bu
şirketin bedelinin yükseltilmesiydi yani yapılacak ihalede
fiyatın biraz daha yukarıya çekilmesiydi. Ama buna rağmen, hem
satışın yüzde 80i yüzde 100e çıkarıldı hem de
amortisman bedelleri ve taşıma bedelleri uzatılmasına
rağmen, 1,6 milyara beğenilmeyen, bu firmaya gelen teklif 1,162
milyon. Yani böyle bir şey var mı? Şimdi, kamunun olan böyle bir
kurumun, satılırken, özelleştirilirken, birilerine
peşkeş çekildiği açık ve aşikârken bütün bunların
ve geçmişte yöneticilerin yaptığı hataların Meclis
tarafından, denetim görevimiz olan Meclis tarafından
araştırma komisyonu kurulup incelenmesinde fayda var diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Özensoy.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin
aleyhinde Giresun Milletvekili Sayın Adem Tatlı.
Buyurun Sayın Tatlı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ADEM TATLI (Giresun) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; CHP grup önerisi aleyhinde söz
almış bulunuyorum.
Kürsüye çıkan hatipler, değerli
milletvekili arkadaşlarımız konuyu enine boyuna
tartıştılar. Ben de CHPnin grup önerisinin aleyhinde
olduğumu belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Gök, buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkanım, iki dakikalık bir açıklama için
BAŞKAN Biliyorum,
söylemiştiniz.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan, daha önce benim de talebim vardı.
BAŞKAN Tamam, size
de vereyim.
Sataşma değil,
düzeltme talebini yerine getirdim.
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
özelleştirmelerde ürünün stratejik konumuna çok önem verir ve Kamu
yararının korunması ilkesi çerçevesinde, çarçur edilmeden,
piyasa değerinin olabildiğince en yüksek oranda tutturulması
amacıyla özelleştirmelere bakar. Bu nedenle Cumhuriyet Halk
Partisinin özellikle başkentteki Başkent Doğalgazın
özelleştirilmesindeki yaklaşımı, bu doğal gazın
Ankara için çok önemli bir yakıt ve tek seçenek olduğu,
özelleştirildiği andan itibaren ileride belirlenecek fiyat
politikalarında Ankaralıların mağdur edileceği
gerçeğinin altını çizmekten ibarettir.
Biz bu konuda çok sorumlu
davranıyoruz, muhalefet olarak bütün yurttaşlarımızı,
sizleri uyarıyoruz. Zaten Melih Gökçek bu yasayı
çıkartırken sizleri de kandırmış değerli
arkadaşlarım. Ben metro yapacağım. diye bu yasayı
getirdi, az önce ben konuşmacınızın sözlerini tutanaklardan
aynen okudum. Bakın, elimde gördüğünüz fotoğrafta Keçiören
metrosu
Yapım tarihi 2003, bitim tarihi
Ayrıca Melih Gökçeke
fazla güvenmeyin, hemen sizi arkanızdan vurur. Bakın, Ankarada bir
göçük oldu, 1 yurttaşımız hayatını kaybetti.
Ulaştırma Bakanlığı daha yeni
devralmıştı, biz eleştirdik hemen, göçük oldu diye, Melih
Gökçek dedi ki: Ben yapmıyorum ki, Ulaştırma Bakanlığı
yapıyor, gidin onu Ulaştırma Bakanına sorun. diye. Yani
güvendiğiniz kişilerin peşinden koşun, güvenmediğiniz
kişilerin de peşini lütfen bırakın.
Hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Sayın Sakık,
buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
11.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin ifadelerine ve Genel Kurulda yaptığı
konuşmanın çarpıtılarak polemik konusu
yapıldığına ilişkin açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan teşekkür ediyorum.
Sevgili arkadaşlar,
geçen hafta burada yaptığım bir konuşma sürekli
çarpıtılarak bugün de birçok grupta özellikle polemik konusu
yapıldı. Ben açık ve net olarak şunu söyledim, birkaç
gündür bu Parlamentoda ve medyada tartışılan bir konu var. Bu
konuda bir halkı aşağılayan şahıslara bir sözüm
vardı ve kendi etnisitesini, kimliğini ortaya koyarak Ben bir
Boşnakım. diyordu. Siz Boşnak olabilirsiniz, kimliğinizi
ret ve inkâr da edebilirsiniz ama sizin dışınızda, burada,
bu coğrafyada halklar yaşıyor. Bütün kimliklere
saygılı olduğumuzu söyledik. Kafkaslardan ve Balkanlardan
gelenlere bir eleştirimiz oldu. Kimlere? Kendi kimliğine sahip
çıkan, bu coğrafyada diğer halkarın kimliklerine saygı
gösteren herkesin başımızın üstünde yerleri vardır.
Bu coğrafya sadece
Kürtlerin ve Türklerin ortak coğrafyası değil, bu
coğrafyada 75 milyon insan yaşıyor, herkesin ana yurdudur.
dedim ve şunu söyledim, sözüm, yine altını çizerek söylüyorum:
Oradan buraya gelip bu vatanı toprak edinenler ama bir Türk
milliyetçiliğine sığınıp ellerinde bayrak, ellerinde
balta, ellerinde satırlarla eğer gidip Bursada Kürt mahallesini yok
ederseniz, gidip Sakaryada BDP binasına saldırırsanız
Sözüm onlaraydı ve yine de söylüyorum yani Orada Sırpların
zulmüne uğramışsanız, en çok buradaki mağdur
halkın hâlinden sizin anlamınız gerekirken ama gelip o ruh hâliyle
buradaki kardeş bir halka haksızlık etmeyin. dedim ve bunu
söylerken de ben, oradan Kamer Bey, söze müdahale etti, kendisine Dersim
dağlarına kurban ol. dedim. Eh vatan sevgisi
karşılıksız bir sevgidir yani hepimiz biliriz
Sayın Başkan,
bir dakika mı verdiniz?
BAŞKAN İki
dakika verdim doldu yani bakın konuşurken dolduruyorsunuz bu arada.
SIRRI SAKIK (Devamla)
Özür diliyorum, bir dakika daha verirseniz
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bakın
konuşurken gitti yani.
Buyurun.
SIRRI SAKIK (Devamla)
Kastım şuydu, bakın, açıkça söylüyorum: Kamer Bey, siz
burada emperyalistlerden bahsediyorsunuz, bizi -bilmem- uşaklıkla
itham ediyorsunuz. Vallahi, biz emperyalistlerle hiçbir dönemde bir
anlaşma falan yapmadık. NATOyla anlaşmalar 1946lı
yıllarda başladı, 50li yıllarda hayata geçti ve biz hiçbir
dönem -bu grup- iktidar olmadık ve emperyal güçlerle de hiçbir dönem
işimiz olmadı.
30 insanın ölümünden
bahsediyorsunuz, burada bizim günahımız ne? Bakın, bugün bir
asker cinnet geçiriyor, 3 arkadaşını, silah
arkadaşını öldürüyor. Biz bu savaşın bitmesini
istiyoruz, bu kavganın bitmesini istiyoruz. Bizim yüreğimiz, ne
emperyalistlerin kuyusundan ne de ırkçı, milliyetçilerin kuyusundan
su çekmez. Biz sürekli, emperyalist güçlere karşı dik duruş
sergiledik, Halkların Demokratik Kongresi zaten onun bir göstergesidir ve
halkları bir bütün olarak bu grupta topladık. Irkçılıkla
bizi suçlayanlar biraz dönüp aynadan kendilerine baksınlar.
Başkan, size de
teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye
KAMER GENÇ (Tunceli)
Müsaade ederseniz
BAŞKAN Buyurun.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim kimseye
karşı bir husumetim yok ama herkesin burada doğruları
söylemesi lazım.
Bakın,
Sırrı Bey geçen gün bana ne diyor, şimdi, bana bakıyor:
Biz bu memleketin sahibiyiz, siz dağdan geldiniz bağcıyı
kovuyorsunuz. diyor.
SIRRI SAKIK (Muş)
Sen Dersim dağlarından geldin, ben de
KAMER GENÇ (Devamla)
Ben -burada- oradaydım, bana söyledin sen. Arkasından da diyorsun ki:
Sen Dersim dağlarına kurban ol, sen o dağları
kirletiyorsun.
SIRRI SAKIK (Muş)
Ne olur vatanını karşılıksız sev.
KAMER GENÇ (Devamla)
Bak, burada çok ağır itham ediyorsun. Adını almaya
değmez, sen retçi, tekçi, sen inkârcısın. diyor.
Arkadaşlar, bu laflardan daha ağır bir şey olur mu? Bak,
ben çok şey biliyorum. Ben üstelik sizi de muhatap almıyorum.
Bu memleketi bölmeye,
parçalamaya, yok etmeye gelen, getiren bir AKP varken, bu memleketi satan, bu
memleketi yabancı emperyalist güçlerle birleşerek bölmeye
çalışan iktidar partisi varken ben size lafı getirmek
istemiyorum. Ama ben otuz iki senedir Tuncelideyim, Tuncelide politika
yapıyorum; bunu bana söylemeye hakkınız yok.
Ondan sonra,
arkadaş, yani burada çıkıyorsunuz
Hepimiz bu milletvekili
kürsüsünden Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütünlüğünü
koruyacağımıza, laikliği koruyacağımıza
yemin ettik. Şimdi, silahlı örgütlere güvenerek çıkıp da
insanları burada ezmeye kimsenin hakkı yok. Biz meşruiyetten
yanayız.
Bakın, Bizim
Dersimlilerin şeyi diyorsunuz, Doktor Baranı 37 kişiyle
beraber Aliboğazında kim katletti? Doktor Sait
Kırmızıtaş
SIRRI SAKIK (Muş)
Beyaztaş!
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Kırmızıtoprak.
KAMER GENÇ (Devamla)
Kırmızıtoprak, pardon. Benim köyümün bitişiğinde
doktordu, Barzaniye yardıma gitti ve orada halka o kadar büyük
yardım yaptı ki halk arasında Şivan diye çıktı
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Araştırma önergesi verelim Sayın Vekilim.
KAMER GENÇ (Devamla)
ama Alevi olduğu için, Tuncelili olduğu için öldürüldü. Yine Tunceli
de içinde. Yani, bazı şeyleri bize söyletmeyin. Bakın, üzerimize
gelirseniz biz de bunları konuşma hakkını
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Konuşalım Sayın Vekilim, araştırma
önergesi verelim araştıralım, Türkiye gerçeğiyle
yüzleşsin.
KAMER GENÇ (Devamla)
Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, ona söz verdiniz, ben de
sözümü bitireyim.
BAŞKAN Ben size
daha evvel üç dakika vermiştim. Beyefendiye iki dakika verdim. Onun için
şimdi sataşmadan söz verdim.
KAMER GENÇ (Devamla)
Ama yani hayır
Yani doğruları söyleyelim arkadaşlar.
Doğruları söylemezsek burada maalesef kendimizi savunma
hakkını bulamıyoruz, bulsak
Bu memleket hepimizin; bu
memleketin dirliğini, bütünlüğünü korumak herkesin namus görevidir.
Birileri çıkıp da emperyalist güçlere uşaklık yapıyor,
bunu söylüyorum.
SIRRI SAKIK (Muş)
Emperyalistlerle kucak kucağa
KAMER GENÇ (Devamla)
Ya, tamam da kim kucak kucağa onu
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla)
Yani, bugün Amerikayla da iş birliği içindesiniz, AKPyle de iş
birliği içindesiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) ABDyle iş birliği içerisinde olanlar belli.
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan
BAŞKAN - Önce
Sayın Vural kalktı, sırayla.
VI.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
12.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, PKK terör örgütünün eylemlerine rağmen
kökeni ne olursa olsun Türk milletinin evlatlarının kardeşçe
yaşadığına ve bu milletin birlik ve bütünlüğünü
bozmaya yönelik hiçbir girişimin başarılı
olamayacağına ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan, bir hususu buradan ifade etmek istiyorum. Otuz
yıldır kahpece ve kalleşçe polisimize, askerimize,
öğretmenimize kurşun sıkan, başta Doğu ve
Güneydoğuda yaşayan çocukları katleden kanlı PKK terör
örgütünün bu eylemlerine rağmen
-Allaha şükür- Türk milletinin evlatları hangi kökenden
olursa olsun kardeşçe yaşamıştır ve bu fitne ve fesat
başarıya ulaşamayacaktır. Dolayısıyla, Türk
milletinin bölücü terör örgütüyle meselesi vardır. Bu konuda çeşitli
kesimler arasında fitne ve fesat oluşturarak etnik kimlikler
arasında rekabetle bu milletin birlik ve bütünlüğünü bozmaya yönelik
hiçbir girişim başarılı olamayacaktır. Bunu buradan
ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce buradan bir
milletvekili kendisine yapılan sataşmayla ilgili cevap verirken,
herhâlde -ne geçti aralarında bilmiyorum, geçen haftaki yapılan
söylemler içerisinde, tutanaklardan okunan ifadelere
baktığımızda- birbirlerine laf atmışlar ama o laf
atarkenki veremediği cevabın ezikliği altında Ben size
sataşmıyorum, bütün derdim AK PARTİ iktidarıyla. Bu ülkeyi
satan, peşkeş çeken, pazarlayan AK PARTİ iktidarı. diye
gündeme getirmeye çalışıyor, yabancılara peşkeş
çeken, yabancılara her şeyimizi satan diye ifade etmeye
çalışıyor, bölen, parçalayan diye ifade etmeye
çalışıyor ama AK PARTİnin bütün sözcüleri iktidar
olduğu günden bu tarafa, hatta Adalet ve Kalkınma Partisinin
kurulduğu günden bu tarafa bu ülkeyi bir ve beraber tutabilmek için, bütün
insanların kardeş olduğunu ifade edebilmek için ve tek bir
söylemle, altını çizerek, 2001 14 Ağustosundan bugüne kadar
tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek devlet ilkesinden ayrılmayan ve
bu konuda da kararlı bir şekilde söylemlerini geliştiren bir partiye
bunu söylemek büyük bir haksızlıktır.
İki emperyalistlere
peşkeş çekmek, şu, bu ifadesini bırak bir tarafa, sen 2007
yılında milletvekili olduğun andan itibaren, Alman bir
firmanın ortaklığını alarak, hangi şartlar
altında olduğu belli olmayan, gidip Aksaraydan teşvik kanunu
kapsamı içerisinde bedava verilen bir arsada -ticari nüfuzunu kullanarak-
yüzde 5lik veya yüzde 10luk hisse sana ne diye verildi, onun
hesabını veremeyen; Alman bir firmanın samandan duvar yapma,
tuğla yapma fabrikasıyla ilgili yaptığın
ortaklığın hesabını veremeyen, Tuncelide
yatırım yapmayıp sadece gidip Aksarayda yatırım yapan
birine ne denir? Hani Mevlânânın dediği gibi: Lafa bakarım laf
mı diye, söyleyene bakarım adam mı diye. Sana tazminat ödedim
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
söylenen laf değil, söyleyen de adam değil.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Genç, buyurun
9.- Tunceli Milletvekili
Kamer Gençin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, ben bu saman meselesini konuşmuyorum. Çünkü, geçmişte bu
saman üzerine çok durdular, dedim ki merak etmeyin, kışlık saman
payınızı ayıracağım, pek fazla tuğlaya
yatırmayacağım dedim. Bunu çok şey eder
Şimdi, beyler, Büyük Orta Doğu,
BOP
BOPun Başkanı kim? Tayyip Erdoğan. BOP ne amaçla
kurulmuş, kim ne görev vermiş? Amerika Birleşik Devletleri diyor
ki: Ben süper güç olarak kendimi devam ettirebilmem için Orta Doğuda ve
başta Türkiye olmak üzere burada hiçbir büyük devletin kalmaması
lazım. Düşünebiliyor musunuz, AKPnin Genel Başkanı Tayyip
Erdoğan BOPun eş başkanı. BOP ne görev yapıyor?
Başta Türkiye olmak üzere Orta Doğudaki bütün ülkeleri bölme görevi
verilmiş buna. Daha bundan fazla Türkiye'yi bölmeye yönelik bir gösterge
var mıdır? Düşünebiliyor musunuz, bir ülkede
Başbakanlık görevine gelen birisine başkaları tarafından
O Başbakan olduğun ülkeyi böleceksin. diye bir görev verilecek, o
da çıkacak kürsülerde bunu övünerek anons edecek, ondan sonra biz de
çıkıyoruz diyoruz ki Siz Türkiye'yi bölmek için bu duruma
getirdiniz.
Bakın, 12 Haziran seçimlerinden sonra
Genelkurmayın elindeki GESi alıp da MİTe verdiniz. MİTin
gerekli istihbaratı orduya vermemesinden kaynaklanan, yüzlerce er
şehit oldu. Bunların hepsi ortada.
Bizim, Suriye tarafında düşürülen
uçağımız, yine o GESlerin Genelkurmaydan alınıp
MİTin eline verilmesinden kaynaklanan bir kayıp oldu. Bunu herkes
söylüyor, hiç mi bu bilgileri almıyorsunuz? Ülkesine bu kadar ihanet
düşüncesinde olan insanlara karşı ben ne diyebilirim? Sen
ülkenin Silahlı Kuvvetlerini yok edeceksin, çökerteceksin, donanmaya
kumandan bırakmayacaksın, ondan sonra bunu söyleyen milletvekiline
çıkıp diyeceksiniz ki saman meselesi.
Saman meselesini şey ederseniz, ben
onun hesabını veririm
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla)
ama
şeylerinizin de siz hesabını verin. (CHP sıralarından
alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan, Sayın Hatip konuşmasında
BAŞKAN Bir dakika
konu ne?
SIRRI SAKIK (Muş)
şahsımıza yönelik, bizi fitne ve fesatlıkla itham etti.
BAŞKAN Yok,
şahsınızı
Hiçbir hatip sizin şahsınızı
almadı ama.
SIRRI SAKIK (Muş)
Bizim silahla tehdit ettiğimizi bizzat söyledi.
BAŞKAN Silahla?
SIRRI SAKIK (Muş)
Silahla tehdit ettiğimizi
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Silaha güvenerek tehdit etti. dedi Sayın Başkanım.
Bir de emperyalizmin uşaklığını
yaptığımızı söyledi.
BAŞKAN Ama ona
cevap verdi.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Hayır, yeniden sataşmaya mahal verdi.
BAŞKAN Hayır,
daha evvel de aynı konuda siz düzeltmek için çıktınız
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkanım, yeni bir sataşmaya mahal verdi.
BAŞKAN
Anladım, peki, buyurun.
Hayır, bir dakika.
Şimdi, grup
adına versin, size söz vereceğim. Hayırlısıyla
başladık, devam edelim. Tamam, size de söz vereceğim ama önce bu
tarafı halledelim.
Buyurun.
10.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu şahsın en
büyük marifetlerinden biri yalan ve iftiradır
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) Saygılı ol, saygılı.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla)
hakarettir. Başka bir şey yapmaz. Cevap vermeye de
değmez. Az önce Mevlânânın sözünü hatırlattım. Saman
meselesinden geçeyim, ondan sonra Mevlânânın sözünü tekrar söyleyeyim.
Senin en büyük özelliklerinden biri burada milleti tahrik edip, hakaret ettirip
dava kazanmak. Sana karşı iki tane dava kaybettim.
Karşılıklı hakaretler vardı. Biz, bir milletvekilinin
yaptığı işten dolayı dava açılmasını
uygun görmedik ama sen son gün gittin, benimle ilgili davayı açtın.
Hatta dedin ki: Ben bunu almayacağım, dava Yargıtay
aşamasında, sonuçlansın. Sonra da haciz getirmeye kalktın.
Bak, samanla ilgili
konuya gelince, Alman seni öyle tavlamış ki ancak yüzde 5
vermiş. Orada ürettiği samanın sana yetecek kadarını
vermiş, ondan dolayı o hisseyi vermiş, samanı kimseye
paylaştıramazsın, o saman sana yeter. Aileni ayrı
tutuyorum, sana yeter. Anca ona yeter.
Tekrar Mevlânânın
sözünü hatırlatıyorum: Her söze cevabımız vardır
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Sayın Başkan, Meclis kürsüsünden bu
saygısızlıklara mahal veremezsiniz.
BAŞKAN Herkes
birbirine hakaret ediyor, yapacak bir şey yok.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) -
önce lafa bakarım laf mı diye, sonra söyleyene
bakarım adam mı diye.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) Otur yerine be. Senden adamlık mı
öğreneceğiz?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Buradan çıkan adamı biliyorum, söylediği laf
değil, kendisi de adam değil.
Saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Sakık, siz buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Baluken konuşacak.
BAŞKAN Buyurun.
11.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin Barış ve
Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, burada,
milletvekili arkadaşımız dile getirdi, söylemek istediği görüşün
ne olduğunu çok net olarak ifade ettiğini düşünüyoruz. Zaten
daha sonra yaptığı açıklamada Eğer
maksadını aşan bir durum var ise, bu sözümden dolayı kendi
kimliğinden dolayı incinen halklar var ise hepsinden de özür
diliyorum. dedi, dolayısıyla bizim açımızdan bu konu
kapanmıştır, bu büyük bir erdemdir.
Barış ve
Demokrasi Partisi sadece Kürtlerin değil, bütün farklı kimliklerin,
farklı dillerin, kültürlerin, etnisitelerin özgürlüklerini, ezilenlerin
özgürlüklerini kendi parti programına, kendi seçim bildirgesine, kendi
tüzüğüne almış olan bir partidir, sırtını hiçbir
zaman silaha dayamaz, 3 milyona yakın seçmenin bedel ödeye ödeye oy
verdiği bir siyasi partidir, 10 bin mensubu şu anda cezaevlerindedir,
her gün bedel ödemeye devam etmektedir, bölgedeki en demokratik etkinliği
bile ölümün kıyısından geçen, son derece riskli faaliyetleri
içeren bir siyasi çalışmanın içerisindedir,
dolayısıyla, Barış ve Demokrasi Partisine karşı
konuşurken sözlerinize dikkat edeceksiniz.
Diğer taraftan, biz
şunu evrensel ilke olarak söylüyoruz, biz şuna inanıyoruz:
Irkçılık ve sosyalizm, sol ve faşizm bir arada olmaz. Biz bu
konuda netiz, bu konuda eğer net olmayanlar var ise bunun
yüzleşmesinin yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
Diğer
söylediğiniz Dersimle ilgili bütün şeyler için, bu Meclisi,
hakikatleri araştırma ve adalet komisyonu kurmaya
çağırıyoruz, PKK de Bu konuda bütün arşivlerimi açmaya
hazırım. demiştir.
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) PKK devlet mi?
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Biz sadece PKK tarihinin değil, Dersime kadar, 25
direnişine kadar uzanan bütün bir tarihin, bu Meclisin kurduğu
komisyon tarafından araştırılması ve
suçlularının da halk önünde, tarih önünde yargılanması
gerektiğini ifade ediyoruz.
Bu konuda bu kadar
açık olduğumuzu belirtmek istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Baluken. (BDP sıralarından
alkışlar)
Sayın Genç, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) O
zaman iki kişiye cevap vereceğim için hiç olmazsa beş dakika
verin efendim.
RECEP ÖZEL (Isparta)
Bıktık artık senden ya! Yeter artık!
BAŞKAN Yok, o
kadar veremem. Toplamında zaten sizin dokuz dakika oldu.
Buyurun.
12.-
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın ve Bingöl Milletvekili İdris Balukenin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zaman çok çok az
olduğu için
Benim Mustafa Elitaşa zamanında samanla ilgili
verdiğim şeyi beni taklit ederek söylüyor.
Diyor ki: Ben lafı
söyleyene bakarım laf mı diye. Benim lafımı anlamak için
adam olmak lazım. Adam olmayan zaten benim lafımı anlamaz. Onun
için ben, Mustafanın lafını boşa alıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bakın, Dersim konusuna gelince, tabii bu iki
satırla, bir günde şey edilecek değil. Ama biz bunları,
işte Kürt İdrisi Bitlisinin yaptıklarını biliyoruz,
Dersimde o harekete katılıp da ondan sonra Dersimdeki Alevi
vatandaşlara o inançlarından dolayı o kırımları
yapan insanları biliyoruz. Bunlar uzun meseleler. Biz geçmişi
bırakalım, bugüne gelelim.
Bizim istediğimiz
şu: Artık ülkemizde adam ölmesin, artık silahlar
konuşmasın, biz kardeşçe bir arada yaşayalım. Ne
problemimiz varsa bunları konuşarak hâlledelim diyorum, benim
söylemek istediğim bu. Ama şimdi, sizin bana karşı özel bir
kininiz var. Nasıl geçen seçimde Tuncelide BDP kazanmamış. E,
kazanmayacak. Halkın beğenisini kazansaydınız,
kazansaydınız. (CHP sıralarından alkışlar)
Dolayısıyla, onun için, yani burada devamlı bunu şey
ediyorsunuz.
Dersim 1935e kadar
Dersimdi, sonradan kanunla Tunceli oldu. Tayyip Erdoğan ikide bir
Dersim diyor. Getirsin, Dersim ismini değiştirsin, eski
toprakları yine o vilayet içine alsın, ona razıyız, yani
ben kanunlara saygılı olduğum için.
Şimdi, Mustafa
Elitaşa ben bir dava açtım. Hâkimler kendisini tutuyor, 2 bin lira
tazminat hükmetti. Avukatı getirdi, 1.100 liralık avukatlık
ücretini icraya koydu, 1.500 lira avukatlık ücretini aldı, 500 lira
kaldı. İstersen, Mustafa, o 500 lirayı sana iade edeyim,
istiyorsan vereyim sana.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Ben sana veririm.
KAMER GENÇ (Devamla)
Böyle bir şey olmaz arkadaşlar. Yani dava
açtığımıza da şey etmiyor ama hâkimler, siz
açtığınız zaman 10 bine, 15 bine hükmediyorlar.
İşte adalet bu duruma düştü Türkiyede, ne yapalım!
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan
BAŞKAN Artık
yeter, bundan sonra yok.
SIRRI SAKIK (Muş)
Yok, yok, yerimden. Tutanaklara geçmesi için.
BAŞKAN Hayır,
ne yerinizden ne dışarıdan. Ara verir, giderim, vallahi billahi
ara verir, giderim.
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan, bize Alevi
BAŞKAN Bitti,
bitti, bitti. Herkes herkese istediği kadar konuştu, bitti. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
VIII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
4.- AK PARTİ
Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve
saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 5 Şubat 2013 Salı günkü
birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine; 409 sıra
sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi
5/2/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu'nun 05.02.2013 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Nurettin
Canikli
Giresun
AK PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" Kısmında yer alan 409, 410, 384, 49, 174, 334,
217, 69, 186, 366, 368, 380, 304, 125, 192, 193, 243, 246, 327, 367 ve 388
sıra sayılı kanun teklif ve tasarılarının bu
kısmının 3, 4, 5, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18,
19, 20, 21, 22, 23 ve 24üncü sıralarına alınması ve
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesi,
Genel Kurulun;
Haftalık
çalışma günlerinin dışında 08 Şubat 2013 Cuma
günü saat 14:00'te toplanması ve bu Birleşimde Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" Kısmında yer alan işlerin
görüşülmesi,
5 Şubat 2013 Salı günkü birleşiminde sözlü
soruların görüşülmeyerek bu birleşiminde 409 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
6 Şubat 2013 Çarşamba günkü birleşiminde 240 sıra
sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
7 Şubat 2013 Perşembe günkü birleşiminde 334 sıra
sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
8 Şubat 2013 Cuma günkü birleşiminde 69 sıra
sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
Yukarıda belirtilen
birleşimlerde gece 24:00'te günlük programların tamamlanamaması
hâlinde günlük programların tamamlanmasına kadar,
409 sıra
sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91.
maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki
cetveldeki şekliyle olması, çalışmalarını
sürdürmesi önerilmiştir.
409 Sıra
Sayılı Terörizmin
Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı (1/489) |
||
Bölümler |
Bölüm Maddeleri |
Bölümdeki Madde
Sayısı |
1. Bölüm |
1 ila 11 inci
maddeler |
11 |
2. Bölüm |
12 ila 21 inci
maddeler (Geçici 1 inci
madde dâhil) |
11 |
Toplam Madde
Sayısı |
22 |
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu önerisinin lehinde İstanbul Milletvekili
Sayın Mehmet Doğan Kubat.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET DOĞAN KUBAT
(İstanbul) Sayın Başkanım, çok değerli
milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin İç Tüzükümüzün
19uncu maddesi uyarınca vermiş olduğu grup önerisi lehinde söz
almış bulunuyorum.
AK PARTİ grup
önerisinde, Meclisimizin bu hafta yapacağı çalışmaların
gün ve saat olarak ve gündemin sıralamasının yeniden
düzenlenmesi önerilmektedir. Buna göre, 409 sıra sayılı
Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun ile 410
sıra sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanun
tasarılarının gündemin ön sıralarına alınması
önerilmektedir.
Biliyorsunuz, bu
terörizmin finansmanı noktasında epey zamandır Türkiyede, iç
mevzuatta bir sıkıntı yaşanıyordu. 1999 tarihli
Birleşmiş Milletler Terörizmin Finansmanının Önlenmesine
Dair Uluslararası Sözleşme çerçevesinde bizim de iç
mevzuatımızı bu uluslararası hukukla uyumlu hâle
getirebilmemiz açısından bu düzenlemeyi yapma ihtiyacı
vardı ve bu düzenleme, şu anda, dünyada 3 ülke dışında
bütün ülkelerin iç mevzuatlarında vardır. Biz de, işte, bugün
getirdiğimiz öneriyle, bu 409 sıra sayılı Kanun Tasarısının
bugün gündeme alınıp görüşülmesini önermekteyiz.
Keza, yarın da 410
sıra sayılı yeraltı suları kanun tekliflerini
görüşeceğiz inşallah. Orada da, biliyorsunuz, yer altı
sularından yararlanmada, özellikle ölçümleme noktasında, uygulamada
ciddi sorunlar yaşanmaktaydı. Ona dair teklifler
değerlendirildi, inşallah onu da yarın çözeceğiz.
Yine, 20ye yakın
uluslararası sözleşmenin gündemin ön sıralarına çekilmesi
önerilmektedir değerli arkadaşlar. Dışişleri
Bakanlığımızın bu konudaki önerileri dikkate
alınmak suretiyle bu sıralama kaydırması
yapılması önerilmektedir.
Cuma günü de
çalışma öngörülmektedir, bu sözleşmelerin görüşülmesi belki
uzayabilir.
Gündemdeki
programların 24.00e kadar tamamlanamaması durumunda gündemdeki
işlerin bitimine kadar Meclisimizin çalışmalarına devam
etmesi önerilmektedir.
Öneriye desteklerinizi
bekler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kubat.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Yalova Milletvekili Sayın Muharrem
İnce.
Buyurun Sayın
İnce. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu hafta ne
görüşeceğiz? İşte, tezkere var, terörizmin finansmanı
var, Hükûmetin bilgi vermesi var, yetişirse yer altı suları var.
Yasamanın bu içler acısı hâline gerçekten üzülüyorum. Yasama
Türk milleti adına yapılır ve bu yetki devredilemez. Yargı
Türk milleti adına yapılır, bağımsız mahkemeler
tarafından yapılır. Ama yasamayı görün ki Meclis
Başkanı bırakmış -hele barajın ismini de
kaptı- hiç bu işlerle ilgilenmiyor.
Bakın, nasıl
yürüyor, size bunu anlatayım: AKP milletvekillerinin
kamulaştırma kanununda değişiklik öngören 1 maddelik yasa
teklifi 16 Ocak 2013 tarihinde Meclis Başkanlığına
gönderilmiş. Daha sonra, 25 Ocak 2013 tarihinde AKP milletvekilleri yer
altı sularına ait 2 maddelik yasa teklifini Başkanlığa
göndermişler. Tarım Komisyonu da AKP ve CHP milletvekillerinin daha
önce vermiş oldukları yer altı sularına ilişkin yasa
tekliflerini, 25 Ocak 2013 tarihinde, AKP milletvekilleriyle birlikte olan bu
teklifle görüşülmek üzere 30 Ocak 2013te Komisyonu toplantıya
çağırıyor, gündemi oluşturuyor. Toplantı, Genel
Kurulda 2/B görüşülüyor diye erteleniyor, daha sonra 29 Ocak 2013
tarihinde, yine AKP milletvekilleri hem Kamulaştırma Kanunu hem yer altı sularına ilişkin
kanunu değiştiren 3 maddelik yeni bir yasa teklifini Meclis
Başkanlığına gönderiyorlar. Meclis
Başkanlığı da jet bir hızla aynı gün bu teklifi
Komisyona havale ediyor. Tarım Komisyonu, teklifin verilmesinden hemen sonra,
31 Ocakta toplantıya
çağırıyor. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisini küçük
düşürmektir; bu, Türkiye Büyük Millet Meclisini hafife almaktır; bu,
yasamayla dalga geçmektir.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, böyle bir yöntem olamaz. Yani, siz
İç Tüzük tanımıyorsunuz, Anasaya tanımıyorsunuz, yasa
tanımıyorsunuz, kural tanımıyorsunuz. Burası bir
yasama Meclisi değil, şekil şartlarını yerine getiren
bir noter gibi davranıyor, burası noter değil. Yani, padişahların döneminde bile
bir divan vardı, bir fetva kurumu vardı; burada divan da yok, fetva
da yok. Ondan çok daha kötü bir şey bu. Yani, bu Meclis
Ben
yasamanın bir üyesiyim, sizler de öylesiniz. Bunun iktidar ya da muhalefet
partisi olması bir şeyi değiştirmez. Siz de yasamanın bir üyesisiniz. Bu yöntem, bu uygulama yasamaya bir hakarettir. Bana
olduğu kadar, bize olduğu kadar, AKP milletvekillerine de hakarettir
bu.
Değerli
arkadaşlarım, 5 teklif yer altı sularıyla ilgili,
6ncı teklif kamulaştırmayla ilgili yani Tarım Komisyonunda
kamulaştırma
O zaman, Rıxosa arazi tahsisi
Dışişleri Komisyonunda, patates üreticilerinin sorunları
Millî Eğitim Komisyonunda, öğrencilerin sorunları Millî Savunma
Komisyonunda, böyle görüşülmesi lazım.
Değerli
arkadaşlarım, siz 5 teklifin yer altı sularıyla ilgili
olduğu, bir tanesini, son anda, uyduruk bir şekilde getirerek
kamulaştırmayı bunun içine dâhil ederek Tarım Komisyonunda
kamulaştırmayı görüştürürseniz, yasama organının
üyelerine haksızlık yaparsınız, saygısızlık
yaparsınız. Yani hiç mi hukuk bilgisi yok, hiç mi İç Tüzük
okumadılar, hiç mi yasama faaliyetine katılmadılar? Bunu bilecek
olan Meclis Başkanıdır, bürokratlar değildir. Bunu yapacak
olan grup başkan vekilleridir, komisyon başkanlarıdır, en başta
Meclis Başkanıdır. Değerli arkadaşlarım, ben
kendime yapılan bu saygısızlığı yasamanın
bir üyesi olarak yakıştıramıyorum,
yakıştıran varsa devam etsin.
Değerli
arkadaşlarım, yine bir başka konu; Hükûmet, Meclise bugün bilgi
verecek, bilgilendirecek. Şimdi ben size bir soru soracağım:
Televizyonlarda patriotları gördünüz mü? Televizyonlarda asker
konvoylarını gördünüz mü? Ben görenlere söylüyorum. Eğer
televizyonlarda patriotları, yabancı askerleri, onların
konvoylarını gördüyseniz, görenlere söylüyorum. Değerli
arkadaşlarım, yani, o, askerler dediğim Türk askerini
kastetmiyorum, Hansı, Coniyi kastediyorum. Siz, Türkiye
Cumhuriyetinin sınırları içerisinde Hansı, Coniyi
gördünüz mü, görmediniz mi? Gördüyseniz, Anayasa 92yi okudunuz mu? Yani, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına
çıkışı ya da yabancı silahlı kuvvetlerinin
Türkiyeye girişi, Meclis onayına tabidir; sizin, bizim, hepimizin,
bu 550 kişinin onayına tabidir. Bu olmadığı taktirde
anayasal bir suç işlenir burada. Yani, burada milleti
kandırdınız, Büyük Millet Meclisini kandırdınız,
sonunda da geldiniz topraklarımızı NATO toprağı ilan
ettiniz. Yani, sorum şu, çok basit. İktidar partisinin yetkilileri
gelsinler, şu soruma cevap versinler: Kürecikteki üs, bir NATO üssü
müdür, bir Amerikan üssü müdür? Bu soru çok net. Devir teslim
yapılmış mıdır? Yapılmışsa, ne zaman
yapılmıştır? Bakın, ben çok net olarak soruyorum. Türk
halkı, bizim milletimiz, Kürecikteki üssü, 15 Eylül 2011 tarihinde Beyaz
Sarayın İnternet sitesinden öğrendi, burasının ne
olduğunu. Yani bu ülkenin Başbakanından öğrenemedik,
Dışişleri Bakanından öğrenemedik ama 15 Eylül 2011
tarihinde Beyaz Sarayın İnternet sitesinden Kürecikteki üssün bir
NATO üssü olmadığını, bir Amerikan üssü olduğunu
öğrendik.
Amerikan Başkanı Obama 21 Mayıs 2011 tarihinde
Kürecikteki radara ilişkin bir açıklama yaptı, bakın 21
Mayıs 2011: Zamanı gelince NATOya devredeceğiz. dedi.
NATOnun olan bir şey NATOya devredilmeyeceğine göre, demek ki
burası NATOyla ilgili bir durum değil. Anayasa 92yi düzgün
okuduğunuzda, orada uluslararası hukukun gerektirdiği haller
NATOyu hariç tutuyor zaten, NATOnunsa Meclisin iznine gerek yok. diyor. Ama
sizin yaptığınız açıklamalarda, Amerikan
yetkililerinin yaptığı açıklamalarda, Amerikan
Başkanının yaptığı açıklamalarda
çelişki var. Yani, siz oraya bir NATO üssü kurmadınız,
orası bir başka devletin üssü. Bir başka yabancı
silahlı kuvvetleri Türkiyeye, Türkiye Cumhuriyetinin
sınırları içerisine sokabilmeniz için Meclisin onayını
almanız lazım. Meclisin onayını almadınız,
Anayasayı çiğnediniz, Anayasa 92yi çiğnediniz, anayasal suç
işlediniz. Zamanı gelince herkes bunu görecek.
Değerli arkadaşlarım, yani Almanya Alman
askerlerini Türkiyeye gönderirken Alman Parlamentosundan izin aldı,
Hollanda Türkiyeye asker gönderirken izin aldı. Yani neden Türkiyeye
gelince bir kişi karar veriyor bunlara? Yabancı silahlı
kuvvetlerin Türkiyeye girişiyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin
dışarıya çıkışı aynı şeydir,
meclis iznine tabidir. Yani Alman Parlamentosu kendi askerleri için izin
veriyor, Hollanda Parlamentosu kendi askerlerinin Türkiyeye gitmesi için
mecliste bunu tartışıyor, izin veriyor ama yabancı
silahlı kuvvetler Türkiyeye gelirken siz tek başınıza
karar veriyorsunuz. Buna hakkınız yok, suç işliyorsunuz, er ya da geç bunun
hesabı sorulur. Bu Meclis tutanakları elli yıl sonra, yüz
yıl sonra, üç yüz yıl sonra burada duracak. Siz bu topraklarda
halkı kandırdınız ve dediniz ki: Yok Düğmesi bizde
olacak., iki gün sonra, yok NATOda olacak. Parasını biz
vermeyeceğiz. Parasını da biz verecekmişiz.
Sorularımız
çok net: Ne zaman Amerikan üssüydü? Devredildiyse eğer, ne zaman NATOya
devredildi?
Soru iki: Bunlar kimi koruyacak; Ahmeti,
Mehmeti, Hasanı, Hüseyini mi, başkalarını mı?
Üç:
Bu parayı kim verecek?
Bunları
açıklayacaksınız bu Mecliste. Yani Hükûmet gelecek, bizim
uyarılarımız sonucunda, yine bir kısa bilgilendirme yapacak
ama Meclisin bu çalışması hiç de böyle, burada bir yasama
yapılıyormuş gibi
Bana öyle gelmiyor en azından. Ama
şundan emin olabilirsiniz: On bir yıl önce bu Meclise
geldiğimde, bu Meclis bugünkünden yüz kat daha sağlıklı
çalışıyordu. On bir yılda öyle bir bozdunuz ki
yapıyı, Meclisin bile genetiğini değiştirdiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Devamla) Meclisin
adabını bozdunuz, kurallarını bozdunuz, İç Tüzükünü
bozdunuz, teamüllerini bozdunuz, geleneğini bozdunuz; her şeyini
bozdunuz.
Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisinin lehinde Eskişehir Milletvekili Sayın Salih Koca.
Buyurun Sayın Koca. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SALİH KOCA (Eskişehir)
Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Grup önerimizin detaylarını
değerli milletvekillerimiz detaylı olarak anlattılar. Bu haftaki
önerilerimiz doğrultusunda, özellikle Terörizmin Finansmanının
Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı, Yeraltı Suları Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısıyla birlikte Türkiye ile bazı ülkeler arasındaki
protokollerin ve mutabakat zabıtlarının onaylanmasının
uygun bulunduğuna dair komisyon raporlarımızın
görüşülmesi planlanmaktadır.
Grup
önerimiz doğrultusunda bu haftaki çalışmaları
tamamlayacağımızın uygun olduğunu düşünüyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Çok teşekkür ederim Sayın Koca.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Isparta Milletvekili
Sayın Recep Özel.
Buyurun
Sayın Özel.
RECEP
ÖZEL (Isparta) AK PARTİ grup önerisinin aleyhinde söz almış
bulunsam da aleyhine konuşulacak bir konu bulmuyorum, görmüyorum.
Kamuoyunun ve Genel Kurulun takdirine bırakıyor, saygılar
sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ERKAN
AKÇAY (Manisa) O zaman niye çıktın?
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
OKTAY
VURAL (İzmir) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum, sonra diğer arayı vereceğim.
Kapanma Saati: 19.04
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.11
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN
(Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61inci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Öneriyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı
vardır.
Birleşime 20.00ye
kadar ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.12
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN
(Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61inci Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
Anayasanın 92nci
maddesine göre Başbakanlığın bir tezkeresi vardır,
okutuyorum:
24/01/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aden Körfezi, Somali kara
suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri
hakkında 2008 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi kararları ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 10/2/2009
tarihli ve 934 sayılı Kararıyla bir yıl için verdiği
izin çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının
söz konusu bölgelerde konuşlandırılması suretiyle, bölgede
seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticarî
gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemlerine
karşı uluslararası toplumca yürütülen müşterek mücadele harekâtına
aktif katılımda bulunulması sağlanarak, bu alanda
Birleşmiş Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte
oynadığımız rolün ve görünürlüğümüzün
pekiştirilmesi temin edilmiştir.
Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının bölgede görev icra etmesine izin veren
934 sayılı TBMM Kararının süresi son olarak 25/1/2012
tarihli ve 1008 sayılı Kararla bir yıl uzatılmış
olup 10/2/2013 tarihinde sona erecektir. Diğer yandan, anılan
bölgelerde ve Hint Okyanusu'nda meydana gelmeye devam eden korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle uluslararası toplumca
mücadele edilebilmesine cevaz veren Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin ilgili kararlarının süresi son olarak 21/11/2012 tarihli
ve 2077 sayılı Kararla bir yıl
uzatılmıştır.
Bu kapsamda, Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları
ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için
Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin, 10/2/2009 tarihli ve 934
sayılı TBMM Kararında belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde,
10/2/2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN
Başbakanlık tezkeresi üzerinde İç Tüzükün 72nci maddesine göre
görüşme açacağım. Gruplara, Hükûmete ve şahsı
adına iki üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri gruplar ve
Hükûmet için yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.
Tezkere üzerinde söz alan
sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum. Gruplar adına:
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır
Milletvekili Sayın Altan Tan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Osman Korutürk. Diğer gruplar isim
vermemiş. Hükûmet adına: Millî Savunma Bakanı Sayın
İsmet Yılmaz. Şahıslar adına: Ankara Milletvekili
Sayın Emrullah İşler, Niğde Milletvekili Sayın
Alpaslan Kavaklıoğlu.
İlk söz,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır
Milletvekili Sayın Altan Tana aittir.
Buyurun Sayın Tan.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA ALTAN TAN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlarım. Esselâmü aleyküm
Değerli
arkadaşlar, kaçıncı defadır bu tezkereler için huzurunuza
geliyoruz, inan edin biz de şaşırdık. Türkiye
Cumhuriyetinin en büyük ihraç malzemesi askerleridir, ordusudur. dediği
zaman bir yabancı analist, bu laftan oldukça alınmış ve
büyük bir tepki vermiştik.
Değerli
arkadaşlar, biz Yurtta sulh, cihanda sulh. ilkesi ile İkinci Dünya
Savaşına da girmedik, kazasız, belasız atlattık ve
ondan sonra da çok kısa bir Kıbrıs meselesi hariç olmak üzere,
halkımızı hiçbir savaşa sokmadık diye sık
sık övünüyoruz uzun yıllardır.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) Kore de var.
ALTAN TAN (Devamla) -
Siyasilerimiz yıllardır bunu siyaset sahnesinde dile getiriyorlar ama
ne hikmetse bizim ordumuzun dünyada gitmediği yer de yok.
Çok gerilere gitmeye
gerek yok. Kore meselesinden başlayalım. İkinci Dünya
Savaşından sonra bir Kore meselesi ortaya çıkıyor ve
binlerce vatan evladı, niye gittiklerini, nereye gittiklerini, hangi ideal
ve hangi ilke uğruna savaştıklarını bilmeden
hayatlarını feda ediyorlar. O dönemde de yine büyük kahramanlık
hikâyeleri, halk tabiriyle bütün, hayatını kaybeden
kardeşlerimizden, vatandaşlarımızdan özür dileyerek dile
getiriyorum- bir gaz verme edebiyatıyla bu insanların hayatları üzerine
bir de sahte öyküler yazıldı.
Değerli
arkadaşlar, şunu söyleyebilirsiniz: Efendim, biz bir ülkeyiz,
dış bağlantılarımız var, ittifaklarımız
var, tabii ki bu ittifaklarımızın yükümlülüklerini yerine
getirmeliyiz. tarzında bir savunma getirebilirsiniz. Bundan önceki
hükûmetler de bu yönde birçok savunma getirdiler ama soruyorum sizlere: Peki,
bu kadar senedir biz, bunu ciddi bir şekilde halka sorduk mu?
İşte, benim memleketim, milletvekili olduğum yer, seçim bölgem
Diyarbakırda bir Pirinçlik Üssü vardı. Yine Adanada senelerdir bir
İncirlik Üssü var. Ankarada Balgat Üssü vardı. Sinopta yine bir üs
vardır. Bunlar ne yapar, ne eder, ne işe yarar, yönetimi nasıl
olur? Canım, bunlar işte bütün uluslararası anlaşmalar
çerçevesinde belirlenmiştir. deyip kendinizce bir cevap verebilirsiniz.
Peki, bugün, işte yeni daha, henüz yaşamakta olduğumuz
Patriotlar geldi. Niye geldi, nereden geldi, kaça geldi, hangi ihtiyaca binaen
geldi, kime karşı kullanılacak? Bilene aşk olsun. Malatya
Kürecikte yine bir üs tesis edildi, yine henüz yeni. İşte efendim,
İrana karşı değil, şuna karşı değil,
buna karşı değil. Peki, kime karşı, niye? Yani sebebi
ne? Makul bir izah var mı?
Sevgili arkadaşlar,
özetle, Afganistandan tutun Somaliye kadar, işte bugünkü mevzumuz olan
Somaliye kadar her tarafta bizim askerlerimiz var. İktidara mensup bir
milletvekili arkadaşımız veya bizlerden sonra söz alacak olan
Sayın Bakan lütfen, çıkıp izah etsin. Bizim ordumuz
Afganistanda ne yapıyor? Daha doğrusu, Afganistandaki proje ne?
Afganistanda ne yapılmak isteniyor? Kim, kime karşı
savaşıyor? Kim, kime karşı korunuyor? Kim, kime
karşı, nereye varmak istiyor? Biz bu işin neresindeyiz? Yani makul
bir cevabı varsa Sayın Bakan çıksın, desin ki: Afganistandaki
proje budur, yapılmak istenen budur, korunan hedefler budur,
dünyanın, Birleşmiş Milletlerin, neyse, bütün ilgili
kuruluşların siyaseti şudur, şuraya varmak istiyorlar ve
onun için biz de bunlara yardım ediyoruz. Bizim de bu işten
kârımız veya zararımız budur.
Arkadaşlar,
aynı şekilde bir Somali meselesi var, senelerdir bir
korsanlıktır gidiyor. Yani açlık sınırları
altında, sefil, perişan bir hâlde olan Somali halkı her ne
hikmetse
Orada bazı çetelerden bahsediliyor. Bunlar işte gemiler
elde ediyorlar, silahlar elde ediyorlar ve uluslararası sularda
korsanlık yapıyorlar. Hani, çok klasik bir reklam var,
affınıza sığınarak söylüyorum: Yersen! Yiyecek
ekmeği olmayan adamlar bu işi nasıl yapıyor? Niye
yapıyor? Kimin desteğiyle yapıyor? Nereye varmak istiyor? Hangi
senaryonun, varılmak istenen hedefin alt zeminini hazırlıyor?
Bunun da bir cevabı yok. Bunu da Sayın Bakana soruyorum, tekrar
soruyorum, askerlerimiz de buradalar. Yani Somalideki bu korsanlar senelerdir
bu güçlerini nereden alıyorlar? Bugün, biz, Fenerbahçe Koyundan bir kotra
alıp da
Yani bir de, yine, tekrar
affınıza sığınarak söylüyorum: Yani hepimizin, bütün
bir Meclisin zekâsıyla da, aklıyla da dalga geçiliyor, eski tabirle
tahfif ediliyor, hafife alınıyor. Yani, orada, işte korsanlar
varmış, bunlar gemileri bırakmıyormuş,
Birleşmiş Milletler de karar almış, biz de gidiyoruz bu
korsanları vurmaya veya engellemeye! Peki, engellemeye gidiyorsunuz da bu
beş senedir, altı senedir, yedi senedir niye engelleyemiyorsunuz?
Esas yapılmak istenen ne? Bu aç, perişan ve sefil hâldeki Somali niye
bu kadar önemli? Bunu bize anlatın. Sayın Dışişleri
Bakanı, Sayın Millî Savunma Bakanı, Sayın Ekonomi
Bakanı çıkıp ekonomi, savunma ve dış politika
açısından bilgilendirmeli Meclisi. Sayın
Dışişleri Bakanımız 500-600 sayfa Stratejik Derinlik
diye bir kitap yazdı, Hindistandan Çine kadar, Amerikadan, Ukraynadan
Antartikaya kadar hallü fasl etti, bütün dünyanın her bir şeyini
anlattı. Yahu, gel bir de bu Somaliyi anlat. Gel bir de bu
Afganistanı anlat. Gel bakalım yani bizim bu askerlerimiz ne
yapıyor, niye gidiyor, nereye varmak istiyor, hangi uluslararası
politikanın hangi parçası hâline geliyor? Bunları anlat.
İkna edebiliyorsan, makul bir şey varsa, incir çekirdeğini
dolduracak kadar bir yarar varsa biz de desteklerimizi verelim yoksa biz buraya
çıkıp her getirdiğinizi reddetme durumunda değiliz.
Değerli arkadaşlar, bu
işler, başından beri, maalesef, böyle bir örtülü siyaset
içerisinde
Zarf var, dışı yaldızlı,
parıltılı bir zarf var. Size o zarfı gösteriyorlar ama
zarfın içinde ne var? Maalesef kimse bir şey bilmiyor. Ha, kimse bir
şey bilmiyor derken buradaki tüm arkadaşlarımızı ve
sizleri de hiçbir şey bilmiyorlar veya bilmiyorlar veya bilmiyoruz
noktasında değerlendirmiyorum, bunları okuyoruz. Avrupada,
Amerikada, dünyada çıkan yayın organları
Zaten, yayın
organlarını da bırakın artık, bir İnternet
çıktı, evinizin içinde bütün dünyanın bilgileri var; neler
oluyor, neler bitiyor, iyi kötü öğrenebiliyoruz bu senaryoları. Ama
bizim tepkimiz şuna: Biz bunları sağdan soldan, sokaktan, Samanpazarından,
işportacıdan niye öğrenelim? Bizim Başbakanımız,
Millî Savunma Bakanımız, Dışişleri Bakanımız
gelsin, bunlarla ilgili tatminkâr bir bilgi versin. Zaten bu Meclisin görevi de
bu. Yani bu Meclis, burada, keyif yapmak için veya işte Laf olsun torba
dolsun, vakit öldürelim, gelelim, işte Kabul edenler
Etmeyenler
Ondan
sonra da evimize gidelim. Böyle bir yapı için kurulduysa hepimize
yazıklar olsun.
Değerli
arkadaşlar, halkı bilgilendirmezseniz, gerçekleri anlatmazsanız
bir yere varamazsınız. Yani elinizde güç olabilir, yetki olabilir.
Bir dönem, işte, Orta Doğuda da aynı durumlar söz konusuydu.
36ncı paralelle ilgili, yine, Çekiç Güçle ilgili oylamalar olurdu bu
Mecliste ve bir şekilde o kararlar hükûmetin getirdiği şekliyle
geçerdi. Ama bakın, bütün bir Orta Doğu hercümerce uğradı,
yeniden şekilleniyor ve o gün gelip de Mecliste konuşan
bakanların, başbakanların, siyasilerin, yetkililerin
söylediklerinin hiçbirisi doğru çıkmadı. Bunların hepsi
Meclis zabıtlarında duruyor. Bu zabıtlarda, o gün bugünkü
Sayın Cumhurbaşkanımız da dâhil- partileri adına
konuşan birçok siyasinin neler söylediği kayıtlı. O gün
yaptıkları analizlerin ve ortaya sürdükleri lehte ve aleyhteki
gerekçelerin hiç birisi bugün gerçekleşmedi. Farklı şeyler oldu
ve hâlen de farklı şeyler oluyor ve Orta Doğu başka bir
yöne doğru gidiyor. İşte, burada, Patriotlardan tutun,
Kürecikteki üsse kadar, Afganistandan Somaliye kadar nereye asker
gönderiyorsak ve hangi askerî-siyasi anlaşmanın altına imza
atıp bunun gereklerini yerine getiriyorsak, bunların en açık
seçik izahatlarının yapılma yeri burasıdır, başka
bir yer değil.
Değerli
arkadaşlar, bu vesile ile yine, bu halktan saklanan gerçekler babından
bir başka mevzuda yani bugün de tartışmakta olduğumuz
Anayasa meseleleri hakkında birkaç şey söylemek istiyorum. Burada, ne
zaman Kürt sorununu tartışsak, ne zaman İslam, din devlet,
laiklik mevzularını tartışsak hemen bir tepki cereyan
ediyor: Şunlar, şunlar, şunlar olamaz. Peki, niye olamaz?
Durun, bir tartışalım. Yani ana dilde eğitimden, bölgesel
yönetimden, valileri halkın seçmesinden, başkanlık sisteminden, Diyanetin
özerkleşmesinden, cemevlerinin, tekkelerin, tarikatların, zaviyelerin
açılmasına kadar hangi mevzu varsa, durun, bunları bir
tartışalım; ondan sonra, doğru ve
yanlışlığına karar verelim. Hayır,
tartışamazsınız. Niye? Efendim, kurucu irade bunlara izin
vermez. Bu memleketin, bu devletin bir kurucu felsefesi vardır, kurucu
iradesi vardır. Kurucu irade ve onun tecellisi olan felsefe şunlara,
şunlara, şunlara izin vermez. Ve biz, bu mevzularımızı
konuşamadığımız içindir ki
tartışamadığımız içindir ki bu
sorunlarımızın hiçbirisini de doğru düzgün bir çözüme
kavuşturamayız.
Bakınız, kurucu iradeyle ilgili
yalanları ben sıralamaya başlıyorum:
1) Kurucu irade kimdir? Kurucu irade, bana
göre, bize göre 23 Nisan 1920 Cuma günü Türkiye Büyük Millet Meclisini
Ankarada açan zatların, muhterem şahısların
tamamının iradesidir. Bunların bir kısmı
-biliyorsunuz- son Osmanlı Meclisi Mebusanını İngilizlerin
basması üzerine Ankaraya gelen milletvekilleridir, geri kalan yarısı
da eksiklerin tamamlanarak seçilmesi ile Ankaraya gelen muhterem
milletvekilleridir. Peki, diğer yarısına ne olmuştur?
İngilizler Meclisi basmıştır ve yakaladıkları
milletvekillerini Malta Adasına sürgün etmişlerdir. İşte,
23 Nisan 1920de bulunan zatlar bu kişilerdir, Maltaya götürülemeyen, o
gün Mecliste hazır olmayan ve bir şekilde Ankaraya gelen ve ondan
sonra da Maltaya gidenlerin yerine seçilen milletvekilleri.
2) Bu Meclis nasıl
açılmıştır? Yine 23 Nisan 1920 günü Hacı Bayram Camisinde
namaz kılındıktan, mevlütler okunduktan sonra, tekbirler,
salavatlar ve dualarla Ulusa kadar yüründükten sonra açılan Meclistir.
3) Bu Mecliste Türklük,
Kürtlük, bir mezhep ayrımı var mıdır? Hayır, onda da
kesinlikle yok ve ondan sonra bu Meclisin 1921 yılında kabul ettiği
bir Teşkilatı Esasiye Kanunu vardır, bizim ilk Anayasamız
kabul edilir. Bu Anayasada neler vardır? Size bazı maddelerini
okuyacağım.
7nci madde: Ahkâmı
şeriyenin tenfizi, umum kavaninin vazı, tadili, feshi ve muahede ve
sulh akti ve vatan müdafaası ilânı gibi hukuku esasiye Büyük Millet
Meclisine aittir. Ne demek bunun Türkçesi? Şeriat hukukunun
uygulanması konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi yetkilidir. Bunun
Türkçesi bu. İşte, kurucu iradenin bir şeyi.
Bir başka madde,
Kürt meselesi tartışılırken, 11inci madde. İşte,
bugün muhtariyet, özerklik, bölgesel yönetim, seçilmiş vali olur mu olmaz
mı, vatan bölünür mü, devlet parçalanır mı, kurucu irade bu
konuda ne dedi? Bakın kurucu irade ne diyor? 1921, Teşkilatı
Esasiye Kanunu, ilk Anayasamız, madde 11: Vilâyet, mahalli umurda manevi
şahsiyeti ve muhtariyeti haizdir. Harici ve dahili siyaset, şeri,
adlî ve askerî umum, beynelmilel iktisadî münasebet ve hükûmetin umumî tekâlifi
ile menafii birden ziyade vilâyete şâmil hususat müstesna olmak üzere
Büyük Millet Meclisince vaz'edilecek kavanin mucibince Evkaf, Medaris, Maarif,
Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafia ve Muaveneti İçtimaiye
işlerinin tanzim ve idaresi Vilâyet Şûralarının salâhiyeti
dahilindedir. Yüzde 95i Arapça bunun. Ben de mümkün olduğu kadar Arapça
harflerle telaffuz ederek söyledim.
Değerli
arkadaşlar, ne diyor? Diyor ki Vilayetler muhtar idareleridir. ve
ayırıyor, yetkilerini de ayırıyor. Diyor ki: Dış
ve iç siyaset, şerî, adlî ve askerî uygulamalar, uluslararası
anlaşmalar merkezî hükûmetin yetkisi altındadır. Peki,
muhtariyeti haiz, özerkliği haiz vilayetlerin şûralarının
yetkileri nedir? O da çok açık bir şekilde anlatılmış:
Evkaf, Medaris, Maarif, Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafia ve Muaveneti
İçtimaiye işleri
Vakıflar, medreseler, okullar, sıhhiye,
hastaneler, iktisat, ziraat, bayındırlık ve sosyal
yardımlaşma işleri de vilayet şûralarının yetkisi
içerisindedir. diyor. Bir kurucu irade beyanı daha.
Ondan sonra, yine 14üncü
madde biraz daha açıyor bunu Vali, yalnız devletin umumi vazaifile
mahalli vezaif arasında tearuz vukuunda müdahale eder. Diyor ki: Vali,
merkezi hükûmet ve yerel idare arasında bir uyuşmazlık
olduğu zaman müdahale eder. Bunun ötesinde valinin çok daha fazla bir
yetkisi, eski tabirle salahiyeti de yok.
İşte,
değerli arkadaşlar, Somaliye asker gönderilmesinden
başkanlık sistemine, özerklik ve muhtariyete, din-devlet
ilişkilerine, laiklik anlayışına, ulus devlet
paradigmasına kadar ne kadar sorunumuz var ise bunları
zabıtlardan -kurucu iradenin kuruluş felsefesinin aslına
sadakatle- eğer inceleyemezsek yine bir mesafe almamız mümkün
değildir.
1924 Anayasasında
Yani 1921 böyle de 1924te ne var? 1924te Türklük Anayasaya giriyor, orada
bir değişiklik var ama dinî konudan Ahkâm-ı şeriyenin
tenfizi
meselesi yani şeriat kurallarının Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından takip ve uygulama sorumluluğu 1924
Anayasasında da yine kendini muhafaza ediyor ve 1928e kadar da bu
işler böyle gidiyor. Laikliğin Anayasaya girme tarihi de 1937.
İşte milletten saklanan gerçekleri yine evraklarla, kayıtlarla,
belgelerle bu şekilde konuşamazsak bir başka siyasi örtbas etme
ve oyunbazlık etme durumu ortaya çıkar.
Değerli
arkadaşlar, yine bu işte muhtariyetle ve yerel yönetimlerle ilgili
tartışmalar senelerdir devam ediyor. Prens Sabahattinden bugüne
kadar ademimerkeziyet ve teşebbüs-i şahsi meselesi
tartışılıyor ama sorunlarımız çözülemiyor ve
sorunlarımızı çözmeye kalktığımız her vakit
de bunun adı ya irtica oluyor ya bölücülük oluyor ya dış tahriklere
kapılma oluyor. Hâlbuki kendi geçmişimizi, 23 Nisan 1920den itibaren
bu cumhuriyetin nasıl kurulduğunu, bu Meclisin nasıl teessüs ve
teşkil edildiğini incelersek bambaşka bir tabloyla
karşı karşıya kalıyoruz.
Somali meselesine de biz
ret oyu vereceğiz BDP Grubu olarak çünkü bu meselelerin gerçeği bu
Mecliste doğru düzgün konuşulana kadar bizim ikna olmamız mümkün
değildir.
Bu duygu ve
düşüncelerle hepinize saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tan.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Osman Korutürk. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN
TANEY KORUTÜRK (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Türk Silahlı
Kuvvetlerinin deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara
suları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görev yapmasının bir
yıl daha uzatılmasına dair Hükûmet tezkeresini
tartışmak üzere toplanmış bulunuyoruz. Geçen yıl, bu
konudaki görevlendirme yapılırken Cumhuriyet Halk Partisi, Türk Deniz
Kuvvetlerinin anılan bölgelerdeki korsanlık faaliyetlerine
karşı seyrüsefer güvenliğinin Birleşmiş Milletlerce
NATOya tevdi edilmiş görev çerçevesinde, korumaya katkıda
bulunması yönünde oy kullanmıştı. Bu görevin bir yıl
daha uzatılması için önümüze gelen tezkereye de yine Cumhuriyet Halk
Partisi olarak olumlu oy kullanacağız.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Silahlı Kuvvetleri tezkerede
belirtilen bölgede öteden beri ciddi bir itibara sahiptir. Deniz Kuvvetlerinin
askerî görevlerinin yanı sıra çok önemli bir işlevi de
uluslararası sularda bayrak göstermek ve deniz alaka ve menfaatlerimizi
korumaktır.
İmparatorluk
döneminde, Abdülaziz zamanında dünyanın üçüncü büyük donanması
hâline getirilmiş olan, deniz harp tarihinde ilk kez denizaltı
gemilerini hizmete sokup kullanan, bugüne kadar büyük denizciler
yetiştiren, büyük zaferlere imza atan Deniz Kuvvetlerimiz, daha sonra II.
Abdülhamit döneminde saraya karşı başkaldırabileceği
şüphesiyle Haliçe hapsedilmiş, gemileri yavaş yavaş
çürümeye, personeli maişetini sağlamak için ticarete terk
edilmiştir. Donanmamız bu zelil durumdan zaman zaman Hamidiye
kahramanı Rauf Bey gibi müstesna bahriyelilerin şahsi gayretleriyle
sıyrılmış olsa da esas itibarıyla Türkiye Cumhuriyetinin
kuruluşuyla kurtulmuş ve cumhuriyetimizin kuruluşundan bugüne
kadar sağlanan büyük ilerlemelerle bugün, yine kendi gemisini ve
silahını birden fazla tersanesinde kendi inşa eden,
denizaltıcılık, su üstü sevk ve idaresi ve deniz taktik ve
stratejisinde yenilikler geliştiren, dünyada yeniden isim ve yer
kazanmış bir bahriye hâline gelmiştir.
Hâl böyle olmakla beraber,donanmamızın,
Deniz Kuvvetlerimizin bugün, komuta kadrosunun maruz kaldığı
hukuku zorlayan uygulamalar ne yazık ki Deniz Kuvvetlerimizin komuta
kadrosunu tam anlamıyla biçmiş ve Türk donanmasının harbe
ve hazırlık seviyesini çok aşağılara çekmiş,
donanmamızı neredeyse savaşamaz hâle getirmiştir. Deniz
Kuvvetlerinin amiral kadrosunun bugün, yaklaşık yarısı
cezaevlerinde tutuklu, bir bölümü de hükümlü bulunmaktadır.
Geçtiğimiz günlerde, şahsına yönelik kabul edilemez bir komplo
ile bu şimdi sözünü ettiğim duruma tepki olarak emekliliğini
istemiş olan donanma komutanı oramiralin görevden ayrılması
sonucu önümüzdeki 30 Ağustosta Deniz Kuvvetlerine bir oramiralin komuta
etmesi ancak ya mevcut komutanın görev süresinin uzatılmasıyla
ya da 2009 yılında koramiralliğe yükselmiş olan tek
koramiralin terfi ettirilerek doğrudan Deniz Kuvvetleri
Komutanlığına atanmasıyla mümkün olabilecektir. Bu durumda
da kadrosu oramiral olan donanma komutanlığına mecburen ve
vekâleten bir koramiral tayin edilecektir. Deniz Kuvvetlerinin diğer
önemli komuta kadrolarının hemen hepsinde durum böyledir. Başbakan
Yardımcısı Sayın Arınçın ortada bir sorun olmadığı,
ağustos ayında kuvvet komutanlığına bir atama
yapılması söz konusu olduğunda mevcut komuta kadrosu içinde
Hükümetin de uygun göreceği bir terfi ve atama yapılması konusunda
sıkıntı yaşanmayacağı şeklindeki beyanı
maalesef temelden yoksundur. Zira Silahlı Kuvvetlerde atamalar, bir şirkete
müdür bulur şekilde seçim ve görevlendirmelerle yapılamamaktadır.
Bir general veya amiral en az yirmi beş yılda yetişmekte; kazandığı
rütbeleri süreleri ve şartları belirlenmiş kıta
komutanlık ve karargâh görevlerinden geçerek kazanabilmektedir. Normal
şartlarda 21- 22 yaşlarında harp okulundan lisans
diplomasıyla mezun olan bir subayın general adayı olabilmesi
için meslek hayatı içinde bir yıl subay temel veya pilotaj kursu,
altı ay Harp Akademisi hazırlık kursu, iki yıl Harp
Akademisi eğitimi ve altı ay da Silahlı Kuvvetler Akademisi
eğitimi olmak üzere toplam dört yıl daha okuması gerekmektedir.
Bu eğitimlerden geçmiş olan bir subay, amiral veya general adayı
olabilmek için ayrıca dört yıl takım ve bölük
komutanlığı, altı yıl karargâh
subaylığı, iki yıl Deniz Kuvvetlerinde gemi, Hava
Kuvvetlerinde filo, Kara Kuvvetleri ve Jandarmada tabur
komutanlığı, iki yıl Deniz Kuvvetlerinde komodorluk, Hava
Kuvvetlerinde harekât komutanlığı, Kara ve Jandarmada alay
komutanlığı görevi yapmak zorundadır. General, amiral
adayı olan çoğu subay, ayrıca üç yıl yurt
dışı görevlerde de tecrübe kazanmaktadırlar. Bu meslek içi
zorunlu eğitim süreci Türk Silahlı Kuvvetlerine özgün değildir,
bütün diğer modern ordularda da durum aynen böyledir.
Sonuçta, 21- 22
yaşında harp okulunu bitiren bir subayın general veya amiral
olabilmesi için ideal bir kariyer planlamasında en az yirmi bir
yıllık bir süre geçirmesi gerekmektedir. Bugün, yukarıdaki
kariyer sürecinden geçen bir subay, yasal olarak
albaylığının beşinci yılında general veya
amiral olabilmektedir. Başka bir ifadeyle söylemek gerekirse ihtiyaç
duyulduğunda her albayın general, amiral yapılabilmesi mümkün
değildir. Zira bir general, amiral adayının mesleki süreci
içinde her rütbede karşılaması gereken kıstaslar
bulunmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, bugün hukuk sistemimizde karşı karşıya
bulunulan uygulamada 926 sayılı Askerî Personel Kanununun
36ncı maddesi gereğince devam eden davalarda bir gün dahi tutuklu
kalan personelin terfi veya kademe ilerlemesinin yapılabilmesi için
haklarındaki yargılama sürecinin sonucu beklenmekte; bu nedenle,
yukarıda sözünü ettiğim tutuklu ya da haklarındaki hükümler
onanmamış personel, özlük hakları açısından büyük bir
kayba uğramaktadır. Beraat etmeleri hâlinde de bu personelin, yine
yukarıda belirttiğim sürece tabi akışlar sonucu bu
mağduriyetlerinin telafisi mümkün olamamaktadır. Zira, dediğim
gibi, örneğin bir subayın general olması için en az bir yıl
tabur, filo, gemi komutanlığı yapması zorunludur. Bu görev
yarbay rütbesinde yapıldığı için daha sonra kıdemini
alıp yarbaylığını yapmadan albay olmuş olan
subaylar geriye dönüş yapamamakta, tabur komutanlığı
yapmadığı için de amirallik ve generallik
sırasını kaybetmektedir. General rütbesindeki tutuklu personel
için de aynı sorun mevcut olup terfi dönemlerinde tutuklu oldukları
için bir üst rütbeye terfi edemeyecek subaylar
çıkartıldığında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin elde
kalanları mecburen terfi ettirme gibi insan kaynakları yönetiminde
kabul edilmeyecek bir durumla karşı karşıya kalması
kaçınılmaz hâle gelmektedir.
Türk Silahlı
Kuvvetleri komuta kadrosunun uzun süren tutukluluklar nedeniyle içine
düştüğü bu çok vahim durum, sonunda nasıl olduysa Sayın
Başbakanın da dikkatini çekmiş gözükmektedir. Başbakan uzun
tutuklamaların Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörle mücadelesine darbe
vurduğunu, terörle mücadeleye gönderilecek subay
kalmadığını geçtiğimiz günlerde yüksek sesle
dillendirmiş ancak arkasından bu duruma bir çözüm bulmak için yasal
düzenlemeye gerek olmadığını, üçüncü yargı paketinin
bunun için yeterli hukuki imkânları sağladığını
ifade etmiştir. Bu, ne yazık ki doğru değildir
arkadaşlar. Sayın Başbakanın konuşmasıyla
neredeyse sorun çözülüyor beklentisi ortaya çıkmış olsa da sorun
öyle bir demeçle çözülecek bir sorun değildir, gerekli yasal düzenlemeler
yapılmadan bu sorunun çözülmesi mümkün olmayacaktır. İşte,
gözden kaçırılmaması gereken, asıl bu konuda yüce Meclisin
süratle inisiyatif alması gereklidir. Aksi takdirde, ordumuzun ve millî
güvenliğimizin yumuşak karnı durumundaki bu sorun ileriye dönük
olarak gerçekten büyük felaketlerin habercisi olabilecek bir nitelik arz
etmektedir. Zira, izah etmeye çalıştığım üzere,
muvazzaf subayların tutuksuz yargılanmaları sağlansa bile
mevcut yasalar çerçevesinde söz konusu personelin harekât etkin bir
şekilde görev yapmaları mümkün değildir.
Yukarıda kısaca
özetlediğim gibi, tutuklulukların kısaltılması Türk
Silahlı Kuvvetlerinin komuta kadrosunun gereken tarzda şekillenmesini
önleyen engelleri de tutuklu bulunan ve evrensel masuniyet karinesi
uyarınca suçlulukları sabit bulunana kadar suçsuz addedilmesi gereken
Silahlı Kuvvetler personelinin özlük haklarının ortadan
kaldırılmasını engelleyememektedir. Bu konuda, yüce
Meclisin, mutlaka konuyu bütün yönleriyle ele alacak etraflı bir
çalışma yapması ve bu çalışma sonucu gerekli yasal
düzenlemeleri çok yönlü olarak gerçekleştirmesi zorunludur.
Öte yandan, yine tutuklu
Silahlı Kuvvetler personeli aleyhinde olan ve Bir suçun ancak bir
cezası olabileceği şeklindeki diğer bir evrensel hukuk
kuralını ihlal eden bir duruma daha dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Terfi ve kademe ilerlemelerinin tutukluluk nedeniyle askıya
alınması, tutuklu personel üzerinde bunların yargılanması
sonuçlanmadan idari ceza tatbik edilmesi anlamını taşımaktadır.
Biraz önceki açıklamalarımdan Türk Silahlı Kuvvetlerinin
yapısı ve esasları ile Personel Kanunundan kaynaklanan nedenler
sonucu ortaya çıkacak peşin idari cezaların
sonuçlarının kalıcı olduğunu gördük. Bu, tutuklu olup da
daha sonra mahkemece suçlu bulunan personele hem idari hem adli bakımdan
iki ceza verilmesi sonucunu da beraberinde getirmektedir. Buna da hukuki bir
çözüm bulunmalıdır.
Değerli
arkadaşlar, Silahlı Kuvvetlerin son terfi kararnamesi 2012
Ağustos Şûrasında yapılmış olduğuna göre, o
tarihin hemen öncesindeki komuta kadrosunun içinde bulunduğu duruma
birlikte bir göz atalım. Bu, bize Türk Silahlı Kuvvetlerinin harbe
hazırlık durumu bakımından arz ettiği büyük resmi daha
somut bir şekilde gösterebilecektir. 2012 Ağustos başında
Türk Silahlı Kuvvetlerinde mevcut 362 general ve amiralden 69u tutuklu
bulunuyordu. Kara Kuvvetlerinde her 7, Hava Kuvvetlerinde her 5 generalden 1i;
Deniz Kuvvetlerinde de her 2 amiralden 1i tutukluydu. Kara Kuvvetlerinde
tutuklu generallerin toplam general sayısına oranı yüzde 14,
Hava Kuvvetlerinde yüzde 21, Deniz Kuvvetlerinde yüzde 44e
ulaşmıştı. Bu genel resim, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
harbe hazırlık seviyesi bakımından düştüğü durumu
çok acı bir şekilde göstermektedir. Özellikle Deniz Kuvvetlerindeki
durumun vahameti kelimeleri aşmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, bu durum, tutuklu olan ve hakları ihlal edilen
subaylarımızın şahsi hak ihlalinin de çok ötesinde,
ülkemizin güvenliğini, bölgede ve dünyada kendine biçtiği rolü
ağır şekilde etkileyecek sonuçları da beraberinde
getirebilecek nitelikte bir durumdur. Kara Kuvvetleri, esas
ağırlığı itibarıyla
sınırlarımız içinde etkinlik gösteren ve yurt
savunmasının belkemiğini teşkil eden bir güçtür. Deniz ve
Hava Kuvvetleri ise bunun da ötesinde, uluslararası sularda ve hava
sahasında da önemli birer istikrar ve caydırıcılık
unsurudur. Bunun belirgin bir örneğini bugün üzerinde
çalıştığımız tezkere vesilesiyle de görmekteyiz.
Deniz ve Hava Kuvvetlerimizin envanterindeki gemi ve uçaklarla çeşitli
silah sistemleri, bugün modern dünya ordularıyla her alanda boy
ölçüşebilecek sayı ve niteliktedirler. Tabii, bu Kara Kuvvetlerimiz için
de geçerlidir ancak başta Deniz ve Hava Kuvvetlerimiz olmak üzere, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin komuta heyeti devre dışı kalınca
bu kuvvetlerin sahip oldukları imkân ve kabiliyetler geriye düşmekte
ve kuvvetlerimiz oyun planının dışına itilmektedir.
Sonunda, bu davalar, Türkiyenin dünya donanmaları ile dişe diş
rekabet edebilecek modern ve güçlü donanmasını karaya oturtacak bir
rotaya çevirmiş gözükmektedir. Böylelikle, son otuz kırk
yıldır halkımızın refahından büyük
fedakârlıklar yapılarak uçak, gemi ve silah sistemlerine
yatırılan millî kaynaklar da heba edilmiş olmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, millî kaynakların heba edilmesi deyince önemli bir hususu
daha dikkatlerinize getirmek istiyorum. 3 Ocak 2011 günü toplanan Savunma
Sanayi İcra Komitesi gündeminde yer alan Havuzlu Çıkarma Gemisi
Projesi, üzülerek ifade ediyorum ki, iktidarın bu konudaki
ilkesizliğinin güçlü ve somut bir örneğidir. Havuzlu Çıkarma
Gemisi Projesinin gerekçesi olarak Hükûmet, Türk Deniz Kuvvetlerinin
değişkenlik gösteren olaylar karşısında ani reaksiyon
gösterebilen, kriz bölgelerinde hareket icra edebilen, afet ve insani
yardım yapabilen yapıda bir kuvvete ihtiyaç duyduğunu öne
sürmüştür.
Arkadaşlar, daha biz
kendi denizlerimizde donanmamızı komuta edecek komutan bulmakta
zorlanırken bu gemiyi hangi açık denizlerde ne için
kullanacağız? Böyle bir gemi hangi millî savunma konseptine dayanan
bir ihtiyacın gereğidir? Bu sorulara verilecek cevaplar projeyi
getirenleri de yeterince ikna edememiş olacak ki gerekçeye bir de afet ve
insani yardım gibi ilgisiz unsurlar dâhil etmişler. Gerçekten de üç
tarafı denizlerle çevrili ülkemizin konumu, Ege, Akdeniz ve Karadenizde
her türlü harekâtta doğal ana üs ve tabii uçak gemisi görevi yapmak gibi
eşsiz bir jeostratejik üstünlük sağlamaktadır. Türkiyenin bu
eşsiz konumu, doğal olarak millî hedeflerimiz dâhilindeki deniz hak
ve menfaat alanlarındaki uzak mesafelere güç aktarımı
ihtiyacı ile hava imkân ve kabiliyetleri olan, geniş hacmiyle araç ve
insanların belli bir süre korunaklı şekilde
barınabileceği çok maksatlı havuzlu çıkarma gemisi (LPD)
tedarik edilmesi gerekçesini geçersiz kılmaktadır. 3-4 milyar
dolarlık havuzlu çıkarma gemisi ihalesinin gerekçesi, ulusal güvenlik
ihtiyaçları ve ülke gerçekleriyle bağdaşmamaktadır. Bu tip
çıkarma gemileri, özellikle okyanusaşırı amfibik harekât
maksadıyla tasarlanmış olduğuna göre, Hükûmet uygulamakta
olduğu hayali temellere dayalı dış politikayı okyanus
ötesinde amfibik harekâtlarına da mı uzatmayı
düşünmektedir? Bu tip muharebe gemileri, ana vatandan destek mesafesi dışında
yapılacak çıkarma harekâtları içindir. Bu nedenle, bu gemiler,
okyanusa kıyısı olan veya okyanus ötesi coğrafyalardaki
stratejik hedef ve ekonomik çıkarlarının gereği askerî güç
kullanabilecek ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin gibi emperyal güçlerin
veya denizaşırı menfaatleri, ulusal menfaatleri bulunan deniz
kuvvetlerinin tercihidir. AKPnin resmî web sayfasında da teyit
edildiği üzere, havuzlu çıkarma gemisi (LPD) esasen, dünyada sadece
7-8 ülkenin donanmasında mevcut bulunmaktadır. Kaldı ki, 1 adet
LPD ile uzak mesafelerde değişkenlik gösteren olaylar
karşısında kriz bölgelerinde harekât icra edebilmek mümkün
değildir. Bir taş atımlık mesafedeki Kıbrıs
Barış Harekâtı, bu kuvvet ihtiyacının en güzel
kanıtıdır. Uzak mesafe denizaşırı bir harekât için,
yeterli sayıda çıkarma gemisi ve güce ihtiyaç vardır. Bunun için
asgari bir amfibik tugayının taşınması
sağlanabilmelidir; ki, bu da en azından 3 havuzlu çıkarma gemisi
yani asgari 10-12 milyar dolarlık bir bedel gerektirmektedir. Bu nedenle,
gelin, kimin hangi çıkarına hizmet edeceği belli olmayan bu
hayalleri bırakalım ve önce Akdenizde kendi donanmamızı
toparlamanın üzerinde yoğunlaşalım arkadaşlar.
Bakın, dikkat edecek
olursanız son birkaç yıldır Doğu Akdenizde, Rus donanması
dâhil, isteyen istediği gibi at oynatabilmektedir. Sayın
Başbakanın Güney Kıbrıs Rum yönetiminin kendi
münhasır ekonomik bölgesini ilan edip İsrail, Mısır,
Lübnan, Suriyeyle ikili anlaşmalar imzaladığı, deniz
alanlarının birinde İsraille ortak arama
çalışmaları başlattığında
Fırkateynlerimizi, hücum botlarımızı göndereceğiz.
Sayın Dışişleri Bakanının acıklı Mavi
Marmara olayının akabinde Doğu Akdenizdeki seyrüsefer
güvenliğini biz sağlayacağız. söylemlerine rağmen, bu
bölgede Türk Deniz Kuvvetlerinin adı ne yazık ki hiç geçmemekte,
gemilerimizin bayrağı çok seyrek dalgalanmaktadır.
Yakın bir
geçmişte Doğu Akdenizde 2 kıymetli pilotumuzun da şehit
olmalarıyla sonuçlanan RF-4 keşif uçağının Suriye
tarafından düşürülmesi konusunda ve bu konuyu izleyen
çalışmalarda gösterilen âcizlik, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
komuta kontrol sistemindeki sorunların çok somut bir belirtisidir.
Değerli
arkadaşlar, bu durum harbe hazırlık kriterleri
bakımından yapılacak çok basit bir analizle açıklanabilir.
Genel olarak dünya ordularında kullanılan muharebe yetkinlik
değerlerinde ateş, zırh, deniz, hava ve hava savunma, muhabere,
komuta kontrol gibi hesap edilen kıstasların en önemli parametresi
komuta kontrol sistemi ve komuta heyetidir. Ateş gücünden hava gücüne,
deniz gücüne kadar ne kadar kuvvetli bir ordunuz olursa olsun, eğer komuta
kontrol sisteminiz ve komuta heyetiniz yeterli değilse ordunuz harekât
gerçekleştirme kapasitesine sahip olmayacaktır.
Basit bir benzetme yapmak
gerekirse komuta kontrol sistemi ile komuta heyetinin orduya nispeti, bir
aracın aktarma organları ile direksiyonunun o araca nispetiyle
kıyaslanabilir. Nasıl, aktarma organları ve direksiyon
sistemleri arızalı bir araç ne güçte olursa olsun işe yaramaz ve
yerinden kımıldayamazsa komuta heyeti zedelenmiş bir ordu da aynı
şekilde iş göremez hâle gelir.
Sonuç olarak,
değerli arkadaşlar, tutuklu general ve amiraller sorunu ordumuzun ve
millî güvenliğimizin yumuşak karnını
oluşturmaktadır. Bu durum ciddi bir felakete yol açmadan, Türkiye
Büyük Millet Meclisi olarak hepimiz bu konunun üzerine ciddiyetle
eğilmeliyiz. Düşünün ki Türk Silahlı Kuvvetlerinde karar
mevkisindeki her komutan, kendisine verilen görev nedir ve bu görevi nasıl
başarmalıyım, ne şekilde planlamalıyım diye bir
vazife tahlili yapmadan önce Acaba savcı vereceğim emirden ve
alacağım karardan dolayı beni suçlayabilir mi, suçlarsa
nasıl suçlar? sorusunun tahlilini yapmak durumuna düşmüştür.
Hâlen muvazzaf görevde
olan bütün komutanlarımız, aynen emekli arkadaşlarında da
olduğu gibi, tutuklu bulunan meslektaşlarının durumunun
kendilerinde yarattığı moral yoksunluğunun etkisi
altındadır. Morali düşük olan, morali olmayan silahlı
kuvvetler bu silahlı kuvvetlerin gereğini yerine getiremez,
görevlerini yapamaz. Onlara bu morali vermek Türkiye Büyük Millet Meclisinin,
sizlerin, bizlerin görevidir arkadaşlar. Hükûmet, bir an önce,
düzeltilmesi kendi elinde olan bozukluklardan yakınmayı
bırakıp bunların telafisi yoluna gitmeli, ordu üzerinde
demokratik kontrol mutlaka kurulmalı ancak bu, mutlaka, hukukun
üstünlüğü ve çağdaş demokrasi ilkeleri çerçevesinde tesis
edilmeli, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendine güvenini artıracak
tedbirler gecikmeden alınmalı, Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde
güvensizlik ve baskı aracına dönüşen son yıllardaki
hukuksuzluğa süratle son verecek çareler geliştirilmeli,
bulunmalıdır.
Aden Körfezinde, Somali
kara sularında ve Arap Denizi ile mücavir bölgelerde görev sürelerini
uzatmakta olduğumuz gemilerimizi, bu iş böyle sürdüğü takdirde,
önümüzdeki kısa dönemde komuta edecek filo komutanı, komodor, hatta
gemi komutanı bulmakta zorlanacağımız hususunda Hükûmeti
bir kez daha önemle uyarıyor; bu çerçevede, Aden Körfezi, Somali kara suları,
Arap Denizi ile mücavir bölgelerde görevlendirilecek olan gemilerimizin, yüzer
birliklerimizin kahraman komutan, subay, astsubay, erbaş ve erleri ile
sivil personeline bu önemli görevlerinde başarılar diliyor;
kendilerine, bir denizci tabiriyle, rüzgârınız bol, pruvanız net
olsun diyorum.
Hepinize teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Münir Kutluata.
Buyurun Sayın
Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının,
korsanlık, deniz haydutluğu, silahlı soygun eylemleri ile
mücadele etmek amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek
üzere, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi
ve mücavir bölgelerinde görevlendirilmesi için Hükûmete verilen bir
yıllık sürenin uzatılması hakkında
Başbakanlık tezkeresi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Somali ile Yemen
arasında kalan Aden Körfezi, dünyanın sayılı deniz ticaret
yollarından biridir. Aden Körfezi ve civarının güvenli bir
ulaşım bölgesi olmaktan çıkması, gitgide daha fazla
korsanlık olaylarına sahne olması konuyu kısa sürede uluslararası
camianın sorunu hâline getirmiştir. Bu alanda ilk tezkere Türkiye
Büyük Millet Meclisinde 2009 yılında çıkarılmış,
her yıl uzatılarak bugünlere gelinmiştir. Bugün görüşülen
konu, tezkerenin 4üncü defa uzatılmasıdır.
2009da ilk tezkere
görüşülürken 2008 yılı sonu itibarıyla bölgede 500ü
aşkın korsanlık olayı gerçekleşmiş ve 3 Türk
gemisine de el konulmuştur. Konuyla ilgili detaylı sayılacak
bilgiler, ilk tezkere vesilesiyle, 2009 yılındaki Türkiye Büyük
Millet Meclisi kararında mevcuttur. Raporda Söz konusu eylemlerin
gerçekleştiği deniz alanları Türk ticaret gemileri
tarafından da yoğun bir şekilde kullanılmaktadır.
Ticari gemilerimize ve bunlarda görev yapan vatandaşlarımıza
yönelik tehdit, ülkemizin ticari ve ekonomik menfaatlerini de olumsuz etkileyen
bir boyut kazanmıştır. denilmektedir.
Yine aynı kararda,
Aden Körfezi bölgesinde korsanlık olaylarının
yaygınlık kazanmasının sebeplerine de değiniliyor.
Somalide kamu düzeninin sağlanmamış olması, korsan, deniz
haydutlarının ve silahlı soygun icra eden kişilerin çok
geniş bir deniz alanında faaliyet göstermeleri ve
yargılanmaları konusunda karşılaşılan
belirsizlikler, uluslararası toplumun deniz haydutluğu ve
silahlı soygun ile etkin bir mücadele yapmasını engelleyici
temel faktörler olmuştur. Sorunun vahameti ve
karmaşıklığı uluslararası toplumun
kapsayıcı bir yaklaşımla müşterek hareket etmesini,
tekrardan kaçınan uluslararası tedbirlerin alınmasını
ve etkin şekilde uygulanmasını gerektirmektedir. Hiçbir ülkenin
tek başına bu sorunla baş edebilecek imkân ve yeteneğe sahip
olmadığı vurgulanmaktadır.
Bu anlayış
çerçevesinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 2008
yılında, özellikle konuyu doğrudan ele alan 5 karar kabul
etmiştir. Avrupa Birliği 08/12/2008 tarihinde bölgede Atalanta
adı altında bir deniz operasyonu başlatmıştır. Bu
operasyona İngiltere, Fransa, Yunanistan, Hollanda, Almanya, İtalya,
Belçika, İsveç ve İspanya yani Avrupa Birliği ülkeleri
iştirak etmiştir. Bölgede ayrıca ABD, Rusya Federasyonu, Çin
Halk Cumhuriyeti, Hindistan, Japonya, Güney Kore ve Avustralyaya ait askerî
gemiler de bulunmaktadır ve münferiden operasyonlar icra etmektedirler.
Çok değerli
milletvekilleri, Türk ordusunun Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa
Birliği, Uluslararası Denizcilik Teşkilatı bünyesinde
dünyanın birçok yerinde, bu çerçevelerde görev ifa ettiği bilinmektedir.
AKP iktidarı döneminde, her sene, çeşitli vesilelerle Türk ordusunun
bu teşkilatlar aracılığı ile nerelerde, nasıl
hizmetler gördüğü sayılır, dökülür. Türk ordusu üzerinden bu
hizmetlerin adı, genellikle Türkiye'nin uluslararası güvenlik
alanındaki girişimleri ve uluslararası barışı
koruma ve destekleme harekâtlarına katkılar gibi başlıklar
altında sunulur. Afganistandan Lübnana, Sudana, Aden Körfezinden
Akdenizdeki petrol gemilerinin korunmasına kadar her konuda istifade
edilen Türk ordusunun, Türk milletinin birliğinin korunması ve bölücü
terörle mücadele konusunda eli, kolu bağlanır; askerleri karakollara,
komutanları Silivriye hapsedilir.
Zaman zaman, Türk
ordusunun dünyanın nerelerinde, ne hizmetler gördüğü
sayılıp dökülürken, bu hizmet alanları bir bir ifade edilirken
hepimiz biliyoruz ki bunların bugünkü hâliyle hiçbir anlamı yoktur.
Türkiye'nin kendi güvenliğini sağladıktan sonra bunların
bir önemi olabilirdi. Ülkenin kendi güvenliği Hükûmetin elinde tarumar
edilirken benim ordumun bir yerlerde ne hizmetler verdiği meselesi
boşlukta kalmaktadır.
Hükûmet
tarafından dünyanın her yerinde önemli görevler yüklenen Türk
ordusuna ticaret gemileri korutturuluyor, petrol gemilerinin korunması
sağlattırılıyor, Türkleri taşıyan yolcu
gemilerinin korunması akla gelmiyor. Mavi Marmara gemisinin
uluslararası sularda İsrailin saldırısına
uğradığı olay iktidar tarafından da savaş sebebi
sayıldığına göre, iktidarın Türkiyeyi ordusundan
çekinilmeyen bir ülke durumuna düşürdüğü görülmektedir.
Suriye
sınırına önceden sadece bir kuvvet komutanı göndermek
Türkiye'nin gücünü göstermek bakımından yeterli iken, bu iktidar
döneminde tank birliklerinin sınıra yığılması ve
daha üst makamlarca beyanat verilmesi bile kimse tarafından dikkate
alınmamaktadır. Yaralı durumdaki Suriye, Türk savaş
uçağını düşürme cesareti gösterebilmektedir. Basında
istihza konusu yapıldığı gibi, Türk savaş
uçağı düşürülüyor, Hükûmetin haberi olmuyor; düşürüldüğünü
öğreniyor, kimin düşürdüğünü bilemiyor; kimin
düşürdüğü söyleniyor, nasıl düşürüldüğünü
açıklayamıyor, anlayamıyor; onu da açıklıyorlar,
nereye düşürüldüğünü bilemiyor; onu da başkaları tespit
ediyor, bu sefer de şehitlerimizi denizin altından çıkaracak
takati yok. Türk ordusunun itibarını korumak, Türk milletinin
itibarının korunması anlamına gelmektedir.
İktidarın, tarihinden ve varlığından rahatsız
olduğu bir milletin itibarını korumak gibi bir arzusu
olacağını da tahmin edemiyoruz.
Sayın
milletvekilleri, bu tezkere kolay bir tezkeredir, Hükûmetin uygulamak
isteyeceği bir tezkeredir; NATOnun menfaatleri var, Birleşmiş
Milletlerin ilgilendiği bir konudur, Avrupa Birliğinin menfaatleri
var, tabii, bizi de ilgilendiren tarafı var. O bakımdan, bu tezkere
uygulanabilir bir tezkeredir, hafif bir tezkeredir. Eğer, yüce Mecliste kabul
edilen tezkere yani Türk ordusuna yurt dışında görev verme
tezkeresi, doğrudan doğruya Türk milletini ilgilendiriyor ise o zaman
onu uygulayacak siyasi iradeyi göremiyoruz. Kolayca anlaşılabildiği
gibi, 2007 yılından beri her yıl çıkarılmakta olan Kuzey
Irakla ilgili tezkereleri kastediyorum. Türkiyeye yönelik bölücü terör
tehdidinin bertaraf edilmesi amacıyla çıkarılan bu tezkerelerin
akıbetine ve söz konusu tehdidin bugün ülkemizi ve Hükûmeti nasıl
teslim aldığına bu vesileyle bakmak gerekir diye düşünüyorum.
Bu tezkereler Türk milletinin beklentileri doğrultusunda devlet
olmanın gereği olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
alınmış kararlar olmasına rağmen,
uygulamalarının Hükûmet tarafından okyanus ötesi güçlerin
icazetine bağlanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevi
şahsiyetini incitmiştir.
Bugün, gelinen noktadan
dönüp geriye baktığımız zaman, hem iktidarın hem de
tabi olunan dünya güçlerinin terör örgütünün zayıflatılmasına
gönüllerinin razı olmadığı anlaşılmaktadır.
Hükûmet terörün üzerine gitmemek için direnmiş, ABD de Hükûmetin
hatırına kendisine milletimizi oyalayacak, konuyu savsaklayacak bir
yol geliştirmiştir. Anlık istihbarat kavramı ile
şekillenen bu savsaklama metodu ile ABD, iktidara Irakın kuzeyindeki
terör yuvalarıyla ilgili anlık istihbarat verecek, Hükûmet de
gereğini yapacaktı. Kurgu mükemmel işlemiştir.
Teröristlerin mağaralarına çekildiği, son teröristin içeri
girdiği an istihbarat Hükûmete verilmiş, Hükûmet de dağa,
taşa birkaç bomba atmak suretiyle, işi terör örgütünün pazarlık
masası kuracak cesarete ulaşmasına kadar idare etmiştir.
Ortaya çıkan tablonun gösterdikleri ışığında
mesele değerlendirilirse Kuzey Irak tezkereleri dönemi, terör
kamplarını dağıtmak şöyle dursun, terör örgütünün
dışarıda ve içeride palazlanmasını beklemekle
geçmiştir.
2002 yılında
etkinliği sıfıra inmiş bir terör örgütü, bugün, Hükûmeti
bölücü taleplerini dikte etmek üzere masaya oturtmuştur. Bu noktaya
gelince görülmektedir ki, iktidar, terör örgütünün bölücü taleplerinden ziyade,
elindeki silahtan rahatsızdır çünkü taleplerini gerçekleştirmek
için örgütten daha hızlı davranmaya gayret ettiği
gözlenmektedir. Örgüt her tarafı mayınlarken, her ay bir karakola
baskın düzenlenip çok sayıda askerimiz şehit edilirken, alan hâkimiyeti
sağlanıp güvenlik güçlerimizi araziye çıkamaz hâle getirirken
Hükûmetin neden seyirci kaldığı, açıklanmaya muhtaç bir
durumdur. Sayısız karakol baskını ve sayısız
şehit vermiş olmamıza rağmen, bu güvenlik güçlerimizin
kışlalarında ve karakollarında baskın beklemek zorunda
bırakılmış olmasına karşılık sormak
istiyorum: Bu süre içerisinde, on yılı aşkın AKP
iktidarı süresinde kaç terörist kampına baskın
düzenlenmiştir? Ama ay geçmeden Türk askerlerinin karakolları
baskına uğramış ve bunlara seyirci
kalınmıştır. Öyle görülüyor ki AKP iktidarı Ne
yapalım baş edemiyoruz, bölücü talepleri kabul edelim gitsin. demek
için iktidar dönemini harcamıştır. Bu süreçte terörle mücadele
dilden düşürülmemiş ama her gün daha fazla sulandırılarak
müzakere ortamı oluşturulmaya çalışılmıştır.
Terör örgütü ve bölücü taleplerini kutsama gafleti içine düşenler, eş
zamanlı olarak Türk ordusunu tahkir etme, itibarını sarsma ve
mücadele azmini kırma gayreti içinde de olmuşlardır. Ateşkesten,
karşılıklı silah bırakmaktan bahsederek, bir tarafta
bir bölücü örgütünü Türk güvenlik güçlerinin ve ordusunun
karşılığıymış gibi gösterme ihaneti
yaşanırken çabaların iğrençliği ve komikliği
yetmemiş olacak ki, diğer taraftan bu sefer Türk ordusunun
komutanları terörist ilan edilerek Türk güvenlik güçlerinin itibarı
aşağıya çekilmeye çalışılmıştır.
Her iki açıdan da Türk ordusu saldırıya uğramış,
her iki yönden de terörist örgüte destek sağlanmıştır. Bütün
bu yaşananlar, AKPnin bölücü terör örgütüyle mücadele içinde mi, yoksa
hedef birliği içinde mi olduğunun yeni baştan
sorgulanmasını gerektirir bir noktaya getirmiştir.
Sonuç olarak, Türk ordusunun, önce milletimizin bekası,
toprak bütünlüğünün korunması, haricî ve dâhilî
düşmanlarımızın susturulması için var olduğunu
bilmek gerekir iktidar olarak. Asli fonksiyonunu ifa ettikten sonra Türk
ordusundan, elbette ordumuzdan, dünyanın çeşitli yerlerinde, gene
içinde milletimizin menfaati olmak şartıyla faydalanmak mümkün hâle
gelecektir. Ama ordumuzun elini kolunu bağlayıp düşmanlarının
elini kolunu güçlendirerek Türk ordusunu baskı altında tutarken, itibarsızlaştırırken
öbür taraftan dünyanın belirli bölgelerinde Şu gruplar adı
altında ve şu
anlaşmalar çerçevesinde bu hizmetleri yaptı. denilmesi bizim için
bir övünç vesilesi olamamaktadır maalesef.
Bu
bakımdan, bu vesileyle, bu tezkere vesilesiyle ordumuzun içinde
bulunduğu zorluğa bir kere daha işaret etme fırsatı
bulmuş oldum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Kutluata.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Volkan Bozkır.
Buyurun Sayın Bozkır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA VOLKAN BOZKIR
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deniz
haydutluğu ve korsanlık eylemleriyle mücadele kapsamında Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının yurt
dışında görevlendirilmesine ilişkin yüce Meclisimizin 25 Ocak
2012 tarihli, 1008 sayılı Kararıyla Hükûmete verilen bir
yıllık izin süresinin uzatılması maksadıyla verilen
tezkerenin gerekçelerini AK PARTİ Grubu adına açıklamak üzere
huzurunuzda bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Eritre, Etiyopya, Cibuti, Kenya ve Somaliyi içeren Afrika
boynuzu bölgesi, uzun yıllardır barış ve istikrardan
yoksun, devletler arası ve kabileler arası çatışmalara
sahne olan ve bu gelişmeler nedeniyle uluslararası camianın
gündeminde yer almaya devam eden bir coğrafyadır. Orta Doğu ve körfeze
yakınlığı Afrika boynuzunu, Afrika Kıtasının
stratejik bölgelerinden birisi hâline getirmiştir; tarihte dünyanın
güçlü ülkelerini ilgi odağında tutmuş ve ihtilaflara sahne
etmiştir.
Sömürgeci ülkelerce çizilen Afrika
boynuzundaki ülkelerin sınırları bugünkü sorunların da
temelini oluşturmaktadır. Bölgeden yansıyan deniz
haydutluğu, terörizm, mülteci akınları gibi sorunlar
uluslararası toplumu yakından ilgilendirmektedir. Etiyopyayla
Eritre, Eritreyle Cibuti, Eritreyle Yemen, Kenyayla Etiyopya ve Kenyayla
Uganda arasında ciddi sınır anlaşmazlıkları
mevcuttur.
Sorunu daha iyi anlayabilmek için bölgeye
ve sorunlu ülkelere kısaca göz atmakta yarar görüyorum. 1993
yılında Etiyopyadan
bağımsızlığını ilan eden Eritrenin
komşu ülkeleri Etiyopya, Cibuti ve Yemen ile olan sınır
anlaşmazlıkları hâlen çözüme
kavuşturulamamıştır. Etiyopya ile Eritre sınır
anlaşmazlığı nedeniyle 1998-2000 yıllarında
savaşmışlardır. Bu savaşta yaklaşık 70 bin
kişi hayatını kaybetmiştir. Eritre, sınır
anlaşmazlığı nedeniyle Etiyopya başta olmak üzere,
Cibuti ve Sudandaki silahlı muhalif grupları desteklemiştir,
Somalideki El Şebab örgütünü ise desteklemeye devam etmektedir. Eritre,
komşularına yönelik hasmane tutumu nedeniyle ve özellikle Somalide
muhalif silahlı grupları desteklediği için Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi yaptırımlarına artan bir şekilde
maruz kalmaktadır. Eritreyi uluslararası toplumdan izole eden bu
çabaların arkasında Etiyopyanın bulunduğu ifade
edilmektedir.
Kenya
ve Etiyopyanın Somaliyle olan sınır bölgelerinde Somali
kökenliler yaşamaktadır. Kenya ve Etiyopya yönetimleri,
sınır bölgelerindeki Somalili mevcudiyetini güvenlik tehdidi olarak
algılamaktadır. Öte yandan, milliyetçi Somalililer arasında
Kenya ve Etiyopyanın topraklarının bir bölümünün de dâhil
olacağı büyük Somali hayalinin yaşatıldığı
ileri sürülmektedir. Etiyopyanın Somaliyle sınır bölgesini
oluşturan Ogaden bölgesinde ise Ogaden Ulusal
Bağımsızlık Cephesi, Addis Ababa yönetimine karşı
mücadelesini sürdürmektedir. Ogaden yüzünden Etiyopya ile Somali 1977 ve 1978
yıllarında savaşmışlardır.
Bu karışıklıklara
ilaveten, Afrika boynuzunda Temmuz 2011den bu yana son altmış
yılın en ciddi açlık ve kuraklık krizi baş
göstermiştir. Bölgede yaklaşık 13 milyon insan gıda
krizinden etkilenmiştir. Birleşmiş Milletler, Güney Somalinin
bazı bölgelerinde son otuz yıldır ilk kez açlık olduğunu
ilan etmiştir. Afrika boynuzundaki en büyük güvenlik sorunu, yirmi
yıldır Somalide merkezî bir yönetimin oluşturulamaması
sonucu süregelen iç çatışma ortamı ve ülkede hüküm süren ancak
son dönemde nispeten çözüme kavuşturulan kıtlık ve
kuraklığın yarattığı insani krizdir. Son
kuraklık ve kıtlık nedeniyle yüz binlerce Somalili ülke içinde
ve komşu ülkelerdeki mülteci kamplarında yaşamaktadır. Çok
sayıdaki Somalili mültecinin varlığı, komşu ülkeler
açısından ekonomik ve güvenlik riski hâline gelmiştir. Somalide
yaşanan iç çatışma ortamına son vermek amacıyla
Amerika Birleşik Devletlerinin 1993teki ve Etiyopyanın 2006daki
askerî müdahaleleri sonuç vermemiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yukarıda arz etmeye
çalıştığım karmaşık nedenlerden ve
kuraklıktan dolayı ortaya çıkan Somali kaynaklı
korsanlık ve deniz haydutluğu uluslararası toplumun gündemine
son yıllarda bir güvenlik tehdidi olarak yerleşmiştir; Hint
Okyanusu, Kızıldeniz ve Süveyş Kanalından geçen yollardaki
seyrüsefer serbestliğine yönelik ciddi bir tehdit teşkil etmektedir.
Soruna Türkiye perspektifinden bakıldığında ise şu
tespitleri yapmak mümkündür: Osmanlı İmparatorluğu Doğu
Afrikaya yönelen sömürgeci ülkelere karşı daha 16ıncı
yüzyılda bölgeye deniz seferleri gerçekleştirmeye
başlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti ise Batılı
sömürgeci anlayışı hiçbir zaman benimsememiştir,
Türkiyenin yaklaşımı bölge insanının barış
içinde kalkınması için çaba göstermek istikametindedir.
Ülkemizin Somali
politikası Batı ile aramızdaki Afrika politikaları
açısından bakış farklılığını da
belirgin biçimde ortaya koymaktadır. Türkiye, eski Osmanlı
coğrafyası olan Afrika boynuzu bölgesindeki ülkelerle bugün de yakın
ilişkiler içindedir. Siyasi ve ekonomik ilişkiler kökenleri
geçmişe uzanan ortak tarih ve kültür zemininde her geçen gün
gelişmektedir. İkili ekonomik ilişkilerde denge ülkemiz
lehinedir.
Türk Hava Yolları
bugün, Nairobi, Addis Ababa, Mogadişu ve Cibutiye doğrudan
uçmaktadır.
Türkiye Etiyopyayı
Afrika boynuzunda stratejik bir ortak olarak değerlendirmektedir. İki
ülke arasındaki ilişkiler her alanda gelişmektedir. İkili
ticaret hacmi 2011 yılında 318 milyon dolara
ulaşmıştır. Karşılıklı üst düzey
ziyaretler ikili ilişkilere ivme kazandırmaktadır. Türk
firmalarının Etiyopyadaki yatırımları 3,2 milyar ABD
doları değerindedir.
Bölgenin diğer
önemli bir ülkesi Kenya ile de ilişkiler sorunsuz bir şekilde
gelişmektedir. 2010 yılında yaklaşık 100 milyon dolar
olan toplam ikili dış ticaret hacmi 2011 yılında 200 milyon
ABD dolarına erişmiştir.
Kuraklık ve
kıtlığın en şiddetle yaşandığı
2011 yaz aylarından itibaren Somaliyle ilişkilerimiz ise
dış politikamızın öncelikli konularından birisi hâline
dönüşmüştür. Türkiyenin Somali politikası kapsamlı bir
stratejiye dayanmaktadır. İnsani yardım, kalkınma ve
yeniden imar, siyasi süreç ve güvenlik, askerî boyutlardan oluşan bu
bütüncül stratejinin temel özelliği, unsurlar arasında
karşılıklı bağımlılık olduğu gerçeğinden
hareketle, her bir boyutun eş zamanlı olarak yürütülmesidir.
Somalide barış
ve istikrar, ülkenin bir gerçeği olan aşiretler ve bölgeler
arasında gerçek bir ulusal uzlaşının
sağlanmasıyla tesis edilebilecektir. Ulusal uzlaşının
sağlanabilmesini teminen de Mogadişuya ilaveten, yerel yönetimlerde
ve bölgelerde kalkınma ve yeniden imar projelerinin siyasi süreçle eş
zamanlı olarak hayata geçirilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Somali halkının
temel ihtiyaçlarında bir iyileşme sağlanamadan siyasi uzlaşı
sürecinde de bir gelişmenin elde edilmesi veya bu gelişmenin
sürdürülebilir kılınması mümkün olmayacaktır. İstikrar
ve kalkınmanın öncelikle yerel düzeyde, halkın günlük
yaşantısında sağlanması gerekir. Somali
insanının güvenini kazanmadan izlenecek politikaların
başarı şansı olmayacaktır. Türkiye, bu
anlayışla, Mogadişudan başlamak üzere ülke genelinde
yeniden imar ve kalkınma projelerine öncelik vermektedir.
Eritre, Afrika boynuzundaki
ülkelerle ciddi sorunları olan ve uluslararası toplum tarafından
dışlanmış ve yaptırımlara maruz
kalmıştır. Türkiye, bölgedeki sorunların çözümünü teminen
Eritreyle diyalog kurulmasını ve Eritrenin izole edilmemesini
savunmaktadır; Eritrenin komşularıyla sorunlarının
ancak barışçı yollardan çözülebileceğini ve Eritrenin
dışlanmışlığının çözüm yönünde yarar
getirecek bir durum olmadığını ifade etmektedir. Ülkemiz
ile Eritre arasındaki yakın ilişkiler, Eritrenin ülkemize
duyduğu güven ve saygı, ülkemizin, zaman zaman, Eritreye
komşularıyla ilişkilerini geliştirmesi yolunda dostça
tavsiyelerde ve üçüncü taraflarla ara buluculuk girişimlerinde
bulunmasına da imkân vermiştir.
Cibutiyle de
ilişkilerimizin geçmişi Osmanlı İmparatorluğu dönemine
uzanmaktadır. Cibuti, ülkemizde büyükelçilik açmıştır,
ülkemizin de bu ay Cibuti büyükelçiliğini açması
planlanmaktadır. İkili ilişkilerde siyasi bir sorun
bulunmamaktadır. Cibuti Limanı bölgede stratejik önemi haizdir.
Bölgede deniz haydutluğuyla mücadele amacıyla görev yapan çok uluslu
deniz gücü Cibuti Limanını da kullanmaktadır. Türk deniz
kuvvetlerine ait anılan görev gücüne dâhil gemilerimiz de Cibuti
Limanını zaman zaman ziyaret etmektedirler.
Bölge ülkesi Yemen ise
Riyadda 23 Kasım 2012 tarihinde imzalanan KİK girişimi
sayesinde tarihî bir demokratik dönüşüm sürecinden geçmektedir. KİK
girişimini sorunların bölgesel sahiplenilmesi konusunda
atılmış kayda değer bir adım olarak
değerlendirmekteyiz. Yemenin barışçıl bir geçiş için
bölgeye model olma potansiyeli bulunmaktadır. Yemene 100 milyon
dolarlık yardım taahhüdümüzü, önümüzdeki dört beş sene
zarfında, kalkınma ve insani yardım projelerinin
desteklenmesinde sarf edeceğiz. Demokratik geçiş sürecini desteklemek
üzere de uluslararası aktörlerle beraber çalışmaya
hazırız.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime deniz haydutluğu, korsanlık
sorunuyla ilgili kısa bir değerlendirme yaparak devam etmek
istiyorum. Süveyş Kanalı, Kızıldeniz ve Aden Körfezinden
yıllık ortalama 30 bin ticari gemi geçiş yapmaktadır. Bu
geçişler dünya ticaretinin yıllık yaklaşık 2 trilyon
dolar ile yaklaşık yüzde 20sine tekabül etmektedir. Bu
yıllık yaklaşık 315 milyar dolar ile de dünya petrol
ihracatının yüzde 40ını karşılamaktadır.
Avrupaya gelen petrolün yüzde 30u, Amerika Birleşik Devletleri ve
Avrupaya gelen toplam petrol ve petrol ürünlerinin yüzde 18i bu bölgeden
geçmektedir. 2012 yılı içinde Aden Körfezinden ve Somali
havzasından 918i Türk bayraklı ve Türkiye bağlantılı
olmak üzere toplam 19.317 adet gemi geçiş yapmıştır. 2012
yılı itibarıyla Türkiye'nin dış ticaretinin yüzde 20si
yani 57,8 milyar doları Aden Körfezi geçişli deniz ticaretinden
sağlanmaktadır.
Görüldüğü üzere söz
konusu eylemlerin vuku bulduğu deniz alanları, uluslararası
deniz ticaretinin başlıca güzergâhlarından biri olup, Türk
ticaret gemileri ve Türk mürettebatlı yabancı bayraklı gemiler
tarafından da yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Aden
Körfezinde, Somali kara sularında ve açıklarında, Hint
Okyanusunda seyreden ticari gemilere yönelik deniz haydutluğu, korsanlık
ve silahlı soygun eylemleri bir uluslararası güvenlik meselesi olarak
uluslararası gündemin ön sıralarında yer almaya devam
etmektedir.
Bölgedeki deniz
kuvvetleri unsurlarımızca deniz haydutlarına karşı son
bir yıl içinde icra edilen 4 operasyonda toplam 30 deniz haydudu, Temmuz
2009 ayından bugüne kadar icra edilen 24 operasyonda ise toplam 165 deniz
haydudu etkisiz hâle getirilmiştir. Ayrıca, çeşitli ülkelere ait
gemilere koruma ve refakat sağlanmış, yapılan
saldırı girişimleri engellenmiştir. Bu eylemlerle mücadele
için uluslararası düzeyde teşkil edilen Birleşik Görev Kuvveti
151in komutasını Mayıs 2009 ve Eylül 2010da üçer aylık
sürelerle ülkemiz üstlenmiştir. Böylelikle ülkemiz, NATO
dışında ilk defa denizde çok uluslu bir koalisyon gücünün
komutanlığını yürütmüştür. 12 Ocak 2012 tarihinde
Pakistan tarafından Danimarkaya devredilen CTF-151in komutası, 2012
Eylül-Aralık döneminde 3üncü defa ülkemiz tarafından
üstlenilmiştir. Bölgede görev icra eden fırkateynlerimiz, Türk
bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetli
geçişlerinin sağlanması için her türlü tedbiri almakta ve
gerekli koordinasyonu sağlamaktadır. Arz ettiğim bu hususlara
rağmen bölgede seyreden ticaret gemilerimizin benzer vakalarla
karşılaşması riski hâlen devam etmektedir.
Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin son yıllarda aldığı
çeşitli kararlarla söz konusu eylemlerle ortak mücadeleye yönelik olarak
uluslararası toplumun yakın iş birliği ve eş güdüm
yapmasını kolaylaştıracak meşruiyet zemini
güçlendirilmiştir. Uluslararası toplumun Somali
açıklarındaki korsanlık, deniz haydutluğuyla bu ülkenin
kara sularını da kapsayacak şekilde yürüttüğü mücadelenin
temel hukuki dayanağını oluşturan Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili kararlarının süresi son olarak
21 Kasım 2012 tarihli ve 2077 sayılı Kararla bir yıl daha
uzatılmıştır.
Ülkemiz, deniz
haydutluğu ile mücadele görevi icra eden NATO Daimî Deniz Kuvvetlerine ve
Meclisimizin Hükûmete verdiği izin çerçevesinde CTF-151e dönüşümlü
olarak bugüne kadar toplam 13 fırkateynle aktif katkı
sağlamıştır. Bölgede hâlen Gökova fırkateyni görev
yapmaktadır. Fırkateynlere ilaveten Deniz Kuvvetleri
Komutanlığı tarafından, bölgeden geçiş yapan Türk, Türkiye
bağlantılı ticaret gemilerinin faaliyetleri yakından takip
edilmekte, geçiş yapan ticaret gemileri yürürlükteki koruyucu tedbirleri
uygulayarak emniyetli seyir yapmaları konusunda bilinçlendirilmektedir.
Bölgedeki askerî faaliyetler, deniz haydutluğu, tehdit durumu,
alınması gereken tedbirler ile güncel gelişmeler hakkında
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığımız aracılığıyla denizcilik
sektörümüze de bilgilendirmeler ve uyarılar yapılmaktadır.
Geçtiğimiz süre
zarfında Aden Körfezinde ve Somali açıklarında seyreden
ülkemizle bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin
sağlanması maksadıyla askerî önlemlerin yanı sıra
sivil planda da somut, bütünleyici adımlar atılmıştır.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığımızca Deniz Kuvvetleri
Komutanlığımızın katkılarıyla bölgede
seyredecek Türkiye bayraklı ve bağlantılı ticari gemilerle
ilgili bilgilerin kaydettirilebileceği Deniz Haydutluğu Bilgi Sistemi
kurulmuştur. Böylece, sahada konuşlu deniz kuvvetleri
unsurlarımızla ticari gemilerimiz arasında bir elektronik
eş güdüm ve bilgi paylaşımı platformu da
oluşturulmuştur.
Yine Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığımız tarafından,
olası korsanlık saldırılarından kaçınmak veya
vuku bulmaları hâlinde bunları imkânlar nispetinde püskürtmek
amacıyla Uluslararası Denizcilik Teşkilatı bünyesinde
hazırlanan en iyi uygulama kuralları Türk denizcilik sektörünün en
geniş şekilde bilgisi dâhiline sunulmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; deniz haydutluğu, korsanlık ve
silahlı soygun ile mücadelede uluslararası iş birliğinin
geliştirilmesine özel bir önem atfeden ülkemiz bu alandaki çabaları
desteklemekte, Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Birliği ve
Uluslararası Denizcilik Teşkilatı bünyesinde yürütülen
çalışmalara aktif olarak katılmakta ve katkıda
bulunmaktadır. Bu yaklaşımla ülkemiz, Güvenlik Konseyinin 1851
sayılı Kararı çerçevesinde oluşturulan uluslararası
Temas Grubuna da kurucu üye olarak katılmıştır.
Bu düşüncelerle,
Anayasanın 92nci maddesi gereğince, Türk Silahlı Kuvvetleri
deniz unsurlarının 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla belirlenen ilke ve esaslar
dâhilinde başlatılan ve 2 Şubat 2010 tarihli ve 956
sayılı, 7 Şubat 2011 tarihli ve 984 sayılı, 25 Ocak
2012 tarihli ve 1008 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi kararları
ile birer yıl daha olmak üzere 10 Şubat 2013 tarihine kadar
uzatılan korsanlık, deniz haydutluğu ve silahlı soygunla
mücadele görevinin Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları
ve mücavir bölgelerde 10 Şubat 2013 tarihinden itibaren bir yıl
süreyle bir kez daha uzatılması ve bununla ilgili gerekli
düzenlemelerin Hükûmet tarafından yapılması için hazırlanan
Hükûmet tezkeresini yüce Meclisimizin takdirlerine saygılarımla
sunuyorum.
Hepinize teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bozkır.
Hükûmet adına Millî
Savunma Bakanı Sayın İsmet Yılmaz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
İSMET YILMAZ (Sivas) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Somali
açıklarında deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle
mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara verdiği
desteğin uzatılmasına ilişkin tezkereyle ilgili
Meclisimizin 25 Ocak 2012 tarihli ve 1008 sayılı Kararıyla
Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin uzatılması
maksadıyla huzurlarınızda bulunuyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; deniz haydutluğu uluslararası deniz hukukunda
ve 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesinde
uluslararası bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu temel
hukuki çerçeveye de uygun olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi, Somali Hükûmetiyle iş birliği içinde olmak kaydıyla,
Birleşmiş Milletler üyesi ülkelere, gerekli tüm önlemlerin
alınması bakımından yetki vermiştir.
Bölgede yaşanan
siyasi istikrarsızlık ve fakirliğin yanında deniz
haydutluğu da uluslararası gündemi meşgul etmektedir.
Uluslararası ticareti ve seyrüsefer emniyetini de ciddi şekilde
tehdit etmektedir. Söz konusu eylemlerin vuku bulduğu deniz alanları
uluslararası deniz ticaretinin başlıca güzergâhlarından
olup Türk ticaret gemileri ve Türk mürettebatlı, yabancı
bayraklı gemiler tarafından da yoğun bir şekilde
kullanılmaktadır. Aden Körfezinde, Somali kara sularında ve
Hint Okyanusunda seyreden ticari gemilere yönelik deniz haydutluğu ve
silahlı soygun eylemleri can ve mal emniyetini tehdit ederek seyrüsefer
serbestisini akamete uğratmakta, uluslararası ticareti ve deniz
taşımacığını da menfi bir şekilde
etkilemektedir. Somali ile Afrika ülkelerine yapılan insani
yardımların deniz yoluyla intikalini de güçleştiren bu yasa
dışı eylemler bir küresel güvenlik meselesi olarak
uluslararası gündemin ön sıralarında yer almaya devam
etmektedir. Türkiye gerek tek başına bir güç olarak gerekse üyesi
olduğu uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla
barışçıl, ilkeli ve etkin bir güvenlik politikası
izlemektedir. Bu kapsamda, ülkemiz, bugün üzerinde konuştuğumuz deniz
haydutluğuyla mücadelede de uluslararası toplumun müşterek
hareket etmesini, uluslararası tedbirlerin alınmasını ve
bunu uygulanmasını talep etmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
ilk olarak 2008 yılında aldığı ve müteakiben her
yıl uzattığı kararlar, söz konusu eylemlerle ortak
mücadeleye yönelik olarak uluslararası toplumun yakın iş
birliği ve eş güdüm yapmasını kolaylaştıracak
meşruiyet zeminini güçlendirmiştir. Uluslararası toplumun Somali
açıklarındaki deniz haydutluğuyla bu ülkenin kara
sularını da kapsayacak şekilde yürüttüğü mücadelenin hukuki
temelini Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararları
oluşturmaktadır ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
21 Kasım 2012 tarihli ve 2077 sayılı Kararı'yla da bir
yıl daha uzatılmıştır.
Ülkemiz, bugüne kadar
bölgede icra edilen deniz haydutluğuyla mücadele faaliyetlerine toplam 13
fırkateynle destek vermiştir. Bölgede hâlen NATO görev kuvveti Okyanus
Kalkanı Harekâtına Gökova fırkateyni ile iştirak
edilmektedir. Bu kapsamda, Somalide kuraklık nedeniyle yaşanan
açlık tehlikesine karşı Somaliye insani yardım
taşıyan MV Gazze, Burak A, Amal S, Dadalı, Aqua isimli gemilere
bölgede görevlendirilen fırkateynimiz ile refakat edilerek emniyetli
şekilde ulaşımı sağlanmıştır.
Son bir yıl
içerisinde Türk bayraklı Ottoman Equity ve Aqua Star isimli 2 ticaret
gemimiz deniz haydutlarının saldırısına
uğramış, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Harekât
Merkezi tarafından bölgedeki unsurlarla yapılan koordinasyon ve
alınan tedbirler neticesinde deniz haydutlarının gemileri ele
geçirmesi engellenmiştir.
Bunun yanı
sıra, çeşitli ülkelere ait gemilere koruma ve refakat
sağlanmış ve yapılan saldırı girişimleri
engellenmiştir. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı
tarafından, fırkateynlere ilaveten, bölgeden geçiş yapan Türk,
Türkiye bağlantılı ticaret gemilerinin faaliyetleri
yakından takip edilmekte, geçiş yapan ticaret gemileri yürürlükteki
koruyucu tedbirler uygulanarak emniyetli seyir yapmaları hususunda
bilinçlendirilmektedir. Bu çerçevede, bölgede harekât icra eden yabancı
harp gemileriyle yakın iş birliği içerisinde Türkiye
bağlantılı ticaret gemilerinin korunması ve desteklenmesi
için tavsiyelerde bulunulmakta ve bölgedeki askerî faaliyetler, deniz haydutluğu
tehdit durumu, alınması gereken tedbirler ile güncel gelişmeler
hakkında Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığımız aracılığıyla denizcilik
sektörümüz bilgilendirilmektedir. Somalide, Aden Körfezinde ve Arap Denizinde
son bir yıl içerisinde toplam 70 gemi saldırıya
uğramıştır. Bu gemilerden 8i de
kaçırılmış durumdadır. Bölgedeki
unsurlarımız tarafından alınan etkin tedbirler neticesinde
Mart 2010 tarihinden bugüne kadar hiçbir Türk gemisi
kaçırılmamıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bölgede deniz haydutluğuyla mücadele faaliyetleri
hâlihazırda NATO, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve
millî kontroldeki Çin de orada, Rusya da orada, Hindistan da orada ve daha
birçok ülkenin gemileri de uluslararası ticaret yolunun emniyetli ve
güvenli bir şekilde uluslararası ticarete açık olması için
ortak bir çalışma yürütmektedir.
Mevcut durum
itibarıyla bölgede yürütülen Okyanus Kalkanı Harekâtına 9
Aralık 2012 tarihinden itibaren Gökova fırkateyniyle iştirak
edilmekte, harp gemilerimiz tarafından Türk bayraklı ve Türkiye
bağlantılı ticaret gemilerinin bölgeden emniyetle
geçişlerinin sağlanmasına yönelik her türlü tedbir
alınmakta ve gerekli faaliyetler icra edilmektedir. Bu çerçevede ticaret
gemilerinin deniz haydutluğuna karşı uygulamaları gereken
tedbir ve ikazların bölgedeki gelişmeler takip edilerek
güncellenmesine ve denizcilik sektörüne duyurulmasına devam edilmektedir.
Ticaret gemilerinin bölgeden geçişlerinin takip edilerek ticaret
gemilerinin askerî konvoyların gözetiminde seyrine devam etmeleri sağlanmaktadır.
Bölgede harekât icra eden diğer ülkelerin deniz kuvvetlerine ait gemilerle
yakın iş birliği içerisinde bulunarak Türk bayraklı ve
Türkiye bağlantılı ticaret gemilerinin korunması
maksadıyla yönlendirmelerde ve tavsiyelerde bulunulmasına devam
edilmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz deniz haydutluğuyla mücadelede
sürdürdüğü bu çabalara paralel olarak Somaliye
yardımlarını da hız kesmeden devam ettirmektedir çünkü
deniz haydutluğu meselesinin asıl çözümünün denizde değil karada
olduğuna inanmaktadır. Deniz haydutluğu meselesinin çözümü ancak
Somalinin ve Afrikanın huzura ve refaha kavuşmasıyla
mümkündür. Bu gerçekten hareketle, Hükûmetimiz, Somali konusunda aktif bir rol
üstlenmiştir. Sayın Başbakanımızın ziyareti,
Mogadişudaki büyükelçiliğimizin açılması ve bu ülkeye
yardım için ülkemizin dört bir tarafında 300 milyon doların
üzerinde bir miktar yardım toplanması ve İstanbulda 31
Mayıs-1 Haziran 2012 tarihleri
arasında Somali Konferansına ve Ankarada 18 Ocak 2013
tarihinde İngiltere başkanlığındaki uluslararası
Somali Çekirdek Grubu toplantısına ev sahipliği yapması
izlediğimiz bu politikanın somut göstergeleridir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; stratejik önemi her geçen gün artan bölgede
Amerika, Rusya, Çin gibi ülkemizin de varlık göstermeye devam etmesi
ulusal çıkarlarımız açısından bir gerekliliktir.
Anayasanın 92nci
maddesi gereğince Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla belirlenen ilke ve esaslar
dâhilinde başlatılan ve son olarak 1008 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisi Kararı ile 10 Şubat 2013 tarihine kadar bir
yıl süreyle uzatılan deniz haydutluğu ve silahlı soygunla
mücadele görevinin Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları
ve mücavir bölgelerde, Hint Okyanusunda 10 Şubat 2013 tarihinden itibaren
bir yıl süreyle bir kez daha uzatılması ve bununla ilgili
gerekli düzenlemeleri yapmak üzere Hükûmete gerekli yetkinin verilmesi
hususunda huzurlarınızda olan bu tezkereyi yüce Meclisimizin
takdirlerine sunar, tezkerenin ülkemiz için hayırlı uğurlu
olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
Şahıslar
adına, Ankara Milletvekili Sayın Emrullah İşler.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) Sayın Başkan, saygı değer milletvekilleri;
sözlerime başlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları
ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmek için
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 Şubat 2009, 2 Şubat 2010, 7
Şubat 2011 ve 10 Şubat 2012 tarihlerinde aldığı
kararlarla Hükûmetimize verilen birer yıllık izin süresinin
anılan ilk kararda belirtilen ilke ve esaslar dâhilinde 5 Şubat 2013
tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılması hususundaki hükûmet
tezkeresi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Sayın
milletvekilleri, Aden Körfezi doğu-batı yönünde Arabistan
Yarımadası ile Doğu Afrika, kuzey-güney yönünde Akdeniz
havzası ile Hint ve Uzak Doğu havzası arasındaki
bağlantıyı sağlayan stratejik ve coğrafi bir konuma
sahiptir. Bu vesileyle, Yemen topraklarında hüküm süren iktidar merkezleri
siyasi ve askerî güçleriyle Aden Körfezini de kontrol altında
tutmuşlardır. Özellikle de Aden şehri sahip olduğu
coğrafi avantajlardan dolayı hem körfezin hem de bölgeden geçen deniz
aşırı ticaretin kontrolü açısından çok önemlidir. Zira,
Aden Körfezi, tarih boyunca bu bölgeler arasındaki karşılıklı
ticaret başta olmak üzere siyasi ve kültürel etkileşimi
sağlamıştır. Arap Yarımadasının ve
Kızıldenizin en doğal limanına sahip olan Aden, Hint ve
Uzakdoğu deniz yollarını da kontrol altında
bulundurmaktadır. Aden Körfezi, son yıllarda bölgede meydana gelen
deniz korsanlığı eylemleriyle dünya kamuoyunun gündeminde önemli
bir yer tutmaktadır. Bölgedeki korsanlık eylemleri tarihin eski
zamanlarından beri bir realite olmasına rağmen son yıllarda
Somali ve diğer bölge ülkelerindeki siyasal ve ekonomik istikrarsızlık
ve halkın büyük çoğunluğunun yoksulluk
sınırının altında olması insanları
haydutluğa teşvik etmektedir. Buna paralel olarak gemi kaçırma
olaylarındaki artış ve eylemlerin niteliğinin
değişmesi, büyük güçlerin korsanlarla mücadele etme adına bölgedeki
askerî varlıklarını artırmalarına zemin
hazırlamıştır. Aden Körfezi ve Babülmendep
Boğazının güvenlik ve ticari olarak stratejik önemi, her
devletin dış politikada anlamlı ve kapsamlı bir deniz
stratejisine sahip olması gerektiğini göstermektedir.
Aden Körfezi, dünya deniz
taşımacılığının yüzde 14ünün ve denizden
yapılan petrol taşımacılığının yüzde
26sının geçtiği dünyanın en önemli su yollarından
biridir. Bu nedenle Aden Körfezinde birçok korsanlık olayı
yaşanmaktadır. Aden Körfezindeki korsanlık faaliyetlerinin
sıklığı ve niteliği son birkaç yılda
değişmiştir. Ağır silahlarla donanmış
korsanlar büyük çaplı eylemlere girebilmekte ve büyük petrol tankerleri
veya silah taşıyan kargo gemilerini bile kaçırabilmektedirler.
Bölgedeki korsanlık faaliyetlerden Türkiye de nasibini almış ve
2011 yılında iki Türk gemisi korsan saldırısına
uğramıştır ancak bölgede bulunan TCG Giresun fırkateyni,
helikopterini kaldırmak suretiyle gemiyi deniz haydutlarının
saldırısından kurtarmıştır.
Yapılan
araştırmalar günümüzde deniz haydutluğunun denizcilik sektörüne
getirdiği ortalama yıllık maliyetin 16 milyar dolar
civarında olduğunu ortaya koymuştur.
Uluslararası bir
kuruluşun geçtiğimiz yıl eylül ayında
yayımladığı Aden Somali Bölgesi Deniz
Korsanlığı Faaliyetleri Raporuna göre, 2012 yılında
sadece Aden Körfezinde meydana gelen korsanlık vakalarının
dünya ekonomisine getirdiği yıllık küresel maliyet 6,5 milyar
doların üzerindedir. Aynı dönemde, korsanlık faaliyetleri nedeniyle
gemilerde yapılan dönüşümlerin Türk deniz filosuna maliyetiyse 42
milyon dolar olmuştur.
Gelişen teknolojiyle
birlikte küreselleşen dünyada hiçbir ülkenin tek başına söz
konusu sorunlarla baş edebilecek imkân ve kabiliyete sahip
olamamasından dolayı uluslararası toplumun bu konuda iş
birliği yapması gerekmektedir. Nitekim, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin 1851 sayılı Kararıyla 8 Ocak 2009 tarihinde
uluslararası müşterek bir görev gücü kurulması
kararlaştırılmıştır. Birleşmiş
Milletler teşkilatının aktif bir üyesi olan ülkemiz, uluslararası
barış ve istikrarı tehlikeye düşüren ve millî
menfaatlerimizi de olumsuz etkileyen korsanlık ve deniz haydutluğuyla
mücadele etmek için oluşturulan söz konusu görev gücüne katılarak hem
uluslararası hem de millî sorumluluklarının gereğini yerine
getirmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye'nin dış ticaretinin yüzde 20si
korsanlıkla mücadele edilen Kızıldeniz, Aden Körfezi ve
Somalinin bulunduğu bölge yoluyla yapılmaktadır. Bu nedenle,
korsanlıkla mücadele çabaları ülkemiz için büyük önem
taşımaktadır.
Korsanlıkla mücadele
konusunda Aden Körfeziyle ilgili şu hususları önemsemekteyim:
Okyanus Kalkanı Harekâtının
görev süresinin 2014 yılına kadar uzatılması yararlı
olacaktır.
NATO güçlerinin
korsanlığa yönelik daha kati ve hedefe yönelik faaliyetlerde
bulunabilmesine izin veren güçlü bir yetkiyle donatılması
gerekmektedir.
Bölge ülkelerinin
yanı sıra, bölge dışından Afrika boynuzuna bireysel
olarak donanmalarını gönderen ülkelerle angajmanın artırılması
ve korsanlığa karşı bölge ülkelerinin kendi yeteneklerini
artırmaya yönelik çalışmalarda bulunmaları daha
kalıcı sonuçlar alınmasını sağlayacaktır. Bu
çerçevede, uluslararası toplum ve özellikle de NATOdan korsanlık
sorunun çözümüne yönelik daha güçlü icraatlar beklenmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kuşkusuz, zamanında ve yerinde müdahale
edilmeyen ve iş birliği yapılamayan yerel tehditler zamanla
gelişerek uluslararası özellik kazanmakta ve bölgesel veya küresel
boyuta dönüşebilmektedir. Tehdit boyutu belli bir sınıra
ulaştıktan sonraysa mücadele zorlaşmakta ve çok daha
pahalıya mal olabilmektedir. Bu gelişmeler çerçevesinde Türkiye
olarak uluslararası güvenliğe katkımızı sağlamak
ve söz konusu bölgede Türk bayraklı veya Türkiyeye ait yük
taşıyan gemileri korumak üzere, Hükûmetimiz bölgeye Türk deniz
unsurlarını sevk etmek amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinden
10 Şubat 2009 tarihinde izin alarak Okyanus Kalkanı Harekâtına
bir fırkateyn ve 250 personelle katılmıştır.
Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları
ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerinde görevlendirilmesi
için Hükûmetimize verilen bir yıllık sürenin, yıllık iznin
10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Kararında belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde, 5 Şubat 2013
tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılması talebini dünya
barışı ve istikrarına yapacağı olumlu katkı
nedeniyle destekliyor ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın İşler.
Şahıslar adına
son söz Niğde Milletvekili Sayın Alpaslan Kavaklıoğluna
ait. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
ALPASLAN KAVAKLIOĞLU
(Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deniz
haydutluğu eylemleriyle mücadele kapsamında Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının
yurt dışında görevlendirilmesine ilişkin
Meclisimizin 25 Ocak 2012 tarih ve 1008 sayılı Kararıyla Hükümete verilen bir yıllık izin
süresinin uzatılması maksadıyla verilen tezkere hakkında
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Dünya ticaretinin ithal
ve ihraç yüklerinin yüzde 90ından fazlası deniz yoluyla
taşınmaktadır. Deniz ticaretinin dünya ticaretinin
gelişmesine paralel olarak büyümeye devam edeceği ve deniz yolu
taşımacılığı hacminde sürekli bir büyüme
görüleceği tahmin edilmektedir. Dünya ticaretinin işleyişi dünya
denizlerinin küresel güvenliğiyle mümkündür. Deniz haydutluğu olayları,
ülkelerin uluslararası ticaretine zarar vermektedir. Yılda
yaklaşık 22 bin civarında geminin geçtiği Aden
Körfezindeki deniz ulaştırmasının güvenliği için
birlikte alınacak önlemler konusunda Kasım 2008de
Birleşmiş Milletler, NATO ve Avrupa Birliği nezdinde çözümler
aranmaya başlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2008
yılında aldığı beş karar doğrultusunda Aden
Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir
bölgelerinde özellikle seyir hâlindeki ticaret gemilerini hedef alan deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemlerine karşı mücadele
etmek amacıyla başlatılan uluslararası gayretler devam
etmektedir. Bilindiği gibi, Türkiye, Türk Silahlı Kuvvetlerinin deniz
unsurlarıyla bugüne kadar NATO, Avrupa Birliği, Birleşmiş
Milletler ve Uluslararası Denizcilik Örgütünün koordinasyonunda
korsanlık eylemlerine sergilenen çabalara aktif olarak destek
vermiştir. Bu çerçevede, deniz unsurlarımız, 10 Şubat 2009
tarihli ve 934 sayılı Meclis Kararına istinaden müttefik ülke
deniz kuvvetleriyle beraber Birleşik Görev Kuvveti ve NATO Daimi Deniz
Görev Grubuna bir fırkateyn ile aktif katılım
sağlamıştır. Ayrıca ülkemiz, 2009 yılından
bu yana Birleşik Görev Kuvveti Komutanlığını 3 defa
üstlenmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; harekâta katılan deniz unsurlarımız bahsi geçen
bölgede ticaret gemilerine refakat etmiş ve koruma
sağlamıştır. Saldırıya uğrayan ticaret
gemilerine yardım edilmiş, gerektiğinde de saldırganlara
müdahale edilerek araçları durdurulmuş veya araçlarına el
konulmuştur. Gelinen noktada, özellikle Birleşmiş Milletler ve
NATO şemsiyesi altında pek çok ülkenin aktif katkısıyla
Aden Körfezinde, Somali kara suları ve açıklarında, Arap Denizi
ve mücavir bölgelerde korsanlık ve silahlı soygun eylemlerine
karşı verilen mücadelede büyük ölçüde
caydırıcılık sağlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, son dönemlerde gerek dünyada
gerek de içinde yaşadığımız coğrafyada büyük bir
değişim ve dönüşüm meydana gelmektedir. Söz konusu dönüşüm,
yeni fırsatların yanında barış, istikrar ve güvenlik
zeminine yönelik yeni birtakım riskler ve tehditler ortaya
çıkarmaktadır. Bu risk ve tehditler özellikle yakın
coğrafyamızda belli bölgelerde barış ve güvenliği
olumsuz etkileyerek istikrarsız alanların ortaya çıkmasına
neden olmaktadır. Bu alanlarda istikrarın yeniden inşa edilmesi,
kalıcı barışın sağlanması, iyi komşuluk
ilişkilerinin geliştirilmesi, iş birliği
alanlarının artırılması hususları ülkemize
bölgesinde ve küresel ölçekte pek çok sorumluluklar yüklemektedir. Bu
sorumluluk, ülkemizin kararlı, ön alıcı, gerçekçi, pragmatik,
vizyoner ve sonuç odaklı bir dış politika izlemesini
gerektirmektedir. İşte, bu sebeple ülkemiz, bilhassa son dönemde, barışı
destekleme ve koruma harekâtlarına daha fazla katkı
sağlamaktadır. Örneğin, Afganistan (ISAF), Kosova (KFOR), Bosna
Hersek (ALTHEA) ve Lübnanda (UNIFIL) yürütülen harekâtlar bunlardan
bazılarıdır. Böylece, ülkemiz, barışı destekleme
ve koruma harekâtlarına sağladığı katkıyla
küresel ve bölgesel alanda gelişmeleri millî çıkarları
doğrultusunda yönlendirebilmektedir, etkinliğini ve
görünürlüğünü de artırmakta, barış ve istikrarı
sağlamak adına kararlı ve samimi adımlar attığını
göstermektedir.
Aden Körfezi, Somali kara
suları ve Arap Denizinde görevli bulunan askerî
varlığımızın bir yıl daha orada görev
yapmasının hem ülkemize hem de dünyamıza hayırlı
olmasını diliyorum. Ayrıca, şahsım adına, üstün
bir başarı ile görev yapan tüm Deniz Kuvvetleri personelimize
teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kavaklıoğlu.
Sayın
milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi tezkereyi
tekrar okutup oylarınıza sunacağım.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, sorularım vardı.
BAŞKAN Hayır,
onda soru işlemi olmuyor.
24/01/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aden Körfezi, Somali kara
suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri
hakkında 2008 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi kararları ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009
tarihli ve 934 sayılı Kararıyla bir yıl için verdiği
izin çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının
söz konusu bölgelerde konuşlandırılması suretiyle, bölgede
seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari
gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemlerine
karşı uluslararası toplumca yürütülen müşterek mücadele
harekâtına aktif katılımda bulunulması sağlanarak, bu
alanda Birleşmiş Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte
oynadığımız rolün ve görünürlüğümüzün
pekiştirilmesi temin edilmiştir.
Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının bölgede görev icra etmesine izin veren
934 sayılı TBMM Kararının süresi, son olarak 25/1/2012
tarihli ve 1008 sayılı Kararla bir yıl uzatılmış
olup 10/2/2013 tarihinde sona erecektir. Diğer yandan, anılan
bölgelerde ve Hint Okyanusu'nda meydana gelmeye devam eden korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle uluslararası toplumca
mücadele edilebilmesine cevaz veren Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin ilgili kararlarının süresi son olarak 21/11/2012 tarihli
ve 2077 sayılı Kararla bir yıl uzatılmıştır.
Bu kapsamda, Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara
suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde
görevlendirilmesi için Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin,
10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı TBMM Kararında belirlenen ilke
ve esaslar dâhilinde, 10/2/2013 tarihinden itibaren bir yıl daha
uzatılmasını Anayasanın 92nci maddesi uyarınca arz
ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN Tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
B) Önergeler (Devam)
2.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın, (2/212) esas numaralı Muhtar Ödenek ve Sosyal
Güvenlik Yasası, Köy Kanunu ve Şehir ve Kasabalarda Muhtar ve
İhtiyar Heyetleri Teşkiline Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesini geri aldığına
ilişkin önergesi (4/91)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay, (2/212) esas
numaralı Kanun Teklifinin, İç Tüzükün 37nci maddesine göre, ,doğrudan
gündeme alınması için vermiş olduğu önergesini geri
çekmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Hükûmet adına Millî Savunma Bakanı Sayın
İsmet Yılmazın, balistik füze tehdidine karşı hava
savunma sistemlerimizin Patriot bataryaları ile takviyesi konusunda
İç Tüzükün 59uncu maddesine göre söz talebi vardır. Şimdi bu
talebi yerine getireceğim. Sayın Bakanın
açıklamasından sonra istemleri hâlinde siyasi parti gruplarına
ve grubu bulunmayan milletvekillerinden birine söz vereceğim.
Konuşma süreleri
Hükûmet için yirmi, siyasi parti grupları için on, grubu bulunmayan
milletvekili için beş dakikadır.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim?
OKTAY VURAL (İzmir)
Efendim, tabii, Sayın Bakanın bu Patriotlar konusunda bilgi
vermesini birleşimin başında özellikle, Türk milletinin
egemenliğini kullanan milletimizin televizyonlardan izleyeceği bir
zamanda yapmasını elbette tercih ederiz. Yani, bugün, keşke bu
konudaki talep birleşimin başında yapılsaydı ve bu
birleşimin başında böylesine hassas bir konu hakkında
vatandaşlarımız doğrudan doğruya bilgi edinmiş
olsaydı. Ama her şeye rağmen, böyle kısıtlı bir
anda bile olsa böyle bir bilgi vermek konusunu dile getirdiklerinden dolayı
da ayrıca teşekkür ediyorum. Bunu ifade etmek istedim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR (Devam)
B) Hükûmetin Gündem
Dışı Açıklamaları
1.- Millî Savunma
Bakanı İsmet Yılmazın, Türkiye'ye NATO tarafından
Patriot hava ve füze savunma sistemleri konuşlandırılmasına
ilişkin gündem dışı açıklaması ve Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkcü, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,
İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk ve Aksaray Milletvekili Ali
Rıza Alaboyunun grupları adına aynı konuda konuşmaları
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri;
Türkiye'ye NATO tarafından Patriot hava ve füze savunma sistemleri
konuşlandırılmasıyla ilgili olarak yüce Meclisinize bilgi
vermek üzere söz almış bulunmaktayım.
Bilindiği üzere, Suriye
tarafından 22 Haziran 2012 tarihinde Lazkiyenin
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Suriyede yaşanan bu gelişmelerle ülkemizin
güvenliği bakımından doğurduğu riskler
karşısında halkımızın korunması
zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bu koruma Hükûmet olarak
bizim asli sorumluluk ve görevimizdir.
Gerek Suriye nezdinde gerekse
uluslararası diplomatik girişimlere rağmen Suriyedeki
olayların önüne geçilememiştir. Suriyedeki krizin çözüme kavuşacağına
dair kısa zamanda bir işaret de görülmediği gibi mevcut rejimin
sivil halka yönelik saldırılarının artarak sürdüğüne
de tanık olmaktayız. Suriyedeki rejimin sadece kendi halkı için
değil bütün bölge için bir tehdit hâline geldiği de açıkça görülmektedir.
Yaşanan bu olaylar üzerine Birleşmiş Milletler ve NATO nezdinde
gerekli girişimlerde bulunulmuş, dost ve müttefik ülkelerle üst düzey
temaslar gerçekleştirilmiş, bu temaslar ve girişimler
çerçevesinde uluslararası toplum ülkemizle kararlı ve güçlü bir
dayanışma sergilemiştir.
BAŞKAN Sayın
Bakan, bir saniye.
Muhterem milletvekilleri,
çok önemli bir konuda Sayın Bakan açıklama yapıyor, yani bana
göre sol cenahta müthiş bir gürültü var. Rica ediyorum sükûneti
sağlayın.
Buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
İSMET YILMAZ (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Suriyenin imkân ve
kabiliyetleriyle rejimin kendi halkına saldırısı göz önüne
alındığında, hiçbir vatandaşımızın
burnunun kanamaması ve zarar görmemesi için, en ufak bir ihtimal de olsa,
bunu göz önüne alarak NATOnun yeteneklerinden istifade edilmesi gereği
ortaya çıkmıştır. Bu kapsamda, altmış yıldan
fazla bir süredir üyesi olduğumuz NATOdan kolektif savunmaya vurgu yapan
Washington Sözleşmesinin 4 ve 5inci maddesi çerçevesinde, Suriyeden
kaynaklanabilecek balistik füze tehdidine karşı hava savunma
sistemlerimizin Patriot bataryalarıyla takviyesinin talep edilmesi
kararlaştırılmıştır. Bu konudaki resmî talebimiz
21 Kasım 2012 tarihinde NATOya iletilmiştir. Müteakiben, NATO Kuzey
Atlantik Konseyinin dışişleri bakanları seviyesinde 4
Aralık 2012 tarihinde gerçekleştirdiği toplantısında,
Türkiyeyi korumak amacıyla ulusal hava savunmamızın takviyesi
kararlaştırılmıştır. NATO ittifakının
sorumluluk alanı Kuzey Atlantik Anlaşmasıyla belirlenmiştir.
Buna göre, NATOnun müşterek savunma taahhüdü, bir ittifak üyesi ülke
olarak ülkemiz topraklarını da kapsamaktadır. NATOnun temel
ilkesi ve caydırıcılığı, bir müttefike yönelik
tehdit veya saldırının tüm müttefiklere
yapıldığı anlayışına dayanmaktadır. Bu
kapsamda, ülkemizin güvenliğine yönelik tehditler, tüm ittifaka yönelik
tehdit olarak görülmektedir.
Suriyede yaşanan
çatışmalar insani bir krize de neden olmuştur.
Sınırlarımız dâhilinde kurulan ve mağdur Suriye
vatandaşlarının barındığı kamplarda 170
binin üzerinde kişiye ev sahipliği yapmaktayız. Bu çerçevede
bugüne kadar tarafımızdan da yaklaşık 500 milyon TL
civarında bir meblağ Suriyeliler için harcanmış
bulunmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gerek bizim talebimiz gerekse NATOnun
aldığı destek kararı, sadece Suriyeden kaynaklanabilecek
olası hava ve füze tehditlerine karşı savunma amaçlı bir
tedbir olup, saldırıları engellemeye yöneliktir, uçuşa
yasak bölge uygulaması veya taarruz amaçlı bir harekât için bu
sistemin kullanılabilmesi mümkün değildir. Alınacak önlemler
geçici bir süre için ülkemizin hava savunmasının takviyesinden
ibarettir. Amaç, tamamıyla halkımızın korunması,
ülkemizin ve ittifakın caydırıcılığının
sergilenmesidir.
Patriot
bataryalarının konuşlandırılmaları NATO
kapsamında yapılmaktadır. Bu kapsamda, geçmişteki
uygulamalarla aynı doğrultuda NATO çerçevesinde yapılacak
konuşlandırmalar için ayrı bir Meclis kararı
alınmasına gerek bulunmamaktadır.
Bildiğiniz gibi,
Anayasamızın 92nci maddesi çok açık ve net, Türkiye'nin taraf
olduğu milletlerarası antlaşmaların gerektirdiği
hâllerde yabancı silahlı kuvvetlerin gelmesi için Türkiye Büyük
Millet Meclisinden izin almaya gerek yoktur.
Yine Anayasanın
90ıncı maddesinde, uluslararası bir antlaşmaya dayanan
uygulama antlaşmaları için Türkiye Büyük Millet Meclisinin uygun
bulması zorunluluğu da yoktur.
Yine, 244
sayılı Milletlerarası Andlaşmaların
Yapılması, Yürürlüğü ve Yayınlanması ile Bazı
Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki
Verilmesi Hakkında Kanunun 6ncı maddesi çok açık ve net olup,
bu 6ncı maddeye göre, 18 Şubat 1952 tarihli ve 5886 sayılı
Kanunla onaylanmış olan Kuzey Atlantik Anlaşmasının
gereği olarak, bu anlaşmaya taraf olan devletlerle ve Kuzey Atlantik
Anlaşması Teşkilatıyla yapılan iki veya çok
taraflı antlaşmaları onaylamaya ve katılmaya Bakanlar
Kurulu yetkilidir.
Biz de NATOya 18
Şubat 1952 tarihinde ve 5886 sayılı Kanunla taraf
olmuşuzdur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; NATOdan alınan karar gereğince,
müttefiklerimizden Amerika Birleşik Devletleri, Hollanda ve Almanya ikişer
adet Patriot bataryasını ülkemize göndereceklerini
açıklamışlardır. Müteakiben, Patriot
bataryalarının konuşlandırılmasına yönelik mevzi
keşif çalışmaları 27 Kasım-2 Aralık 2012
tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Keşif heyeti,
Genelkurmay Başkanlığından bir generalimizin
başkanlığında, Türk, Amerika Birleşik Devletleri,
Alman, Hollandalı subay ve uzmanlar ile NATO Yazmanlığından
oluşmuştur.
Yapılan askerî
teknik keşif çalışmaları sonucunda, ülkemizin öncelikleri
de dikkate alınarak, üç müttefik ülke ile NATO askerî makamlarıyla
eş güdüm içerisinde, Almanyadan gelecek bataryaların Kahramanmaraşa,
Hollandadan gelecek bataryaların Adanaya, Amerika Birleşik
Devletlerinden gelecek bataryaların ise Gaziantepe
konuşlandırılması
kararlaştırılmıştır. Patriot
bataryalarının mevzileri mümkün olan en geniş kapsama ve koruma
dikkate alınarak tespit edilmiştir. Patriot sistemlerinin ve ilgili
personelin sevkiyatı 30 Ocak 2013 tarihi itibarıyla
tamamlanmıştır. Almanya ve Hollandaya ait Patriot
bataryaları hâlihazırda tam harekât yeteneğine
ulaşmıştır. Amerika Birleşik Devletlerine ait
bataryaların ise bu hafta içerisinde tam harekât yeteneğine
ulaşması beklenmektedir.
Patriot
bataryalarının konuşlandırılacağı mevzilerde
sistemleri işletmek amacıyla müttefik ülke askerleri de
bulunacaktır. Patriot sistemlerini Türkiyeye gönderen ülkelerin iç onay
süreçlerinde karar alınırken, Hollanda tarafından azami 360,
Amerika Birleşik Devletleri ve Almanya tarafından ise azami 400
personelin bir yıl süreyle görevlendirilmesi
kararlaştırılmıştır. Ülkemize gelen yabancı
askerler NATO-SOFA anlaşmasına uygun olarak görev yapacaklardır.
Patriot sistemleri,
Suriyenin de sahip olduğu bilinen kısa menzilli balistik füzeleri
önlemek üzere geliştirilmiştir. Söz konusu sistem, füze tehditlerini
tespit ederek, hedefine ulaşmadan havada imha etme yeteneğine
sahiptir; yüksek performanslı savaş uçaklarına, orta ve uzun
menzilli balistik füzelere, gemilerden fırlatılan füzelere ve
insansız hava araçlarına karşı etkin savunma
sağlamaktadır.
Bilindiği üzere,
Patriot sistemleri 1991 ve 2003 yıllarında yaşanan Irak
olayları sırasında da ülkemizde konuşlandırılmıştır.
Patriot sistemleri, antibalistik füzeler olup kısa ve orta menzilli
balistik füzeleri önleme yeteneğine sahiptir, her türlü hava
koşullarında kullanılabilmektedir, intikal ettirilebilir bir
füze sistemidir; arama, izleme ve önleme fonksiyonlarını yerine
getirerek hasım füzeyi hedefine varmadan havada imha etmek maksadıyla
kullanılmaktadır. Çalışma sistemi kapsamında, önce,
hasım füze radar tarafından algılanır ve özellikleri
belirlenir. Sistem bilgisayarı, hangi bataryadaki füzelerin daha etkin sonuç
sağlayacağını tespit ederek ateşleme için seçim yapar.
Füze, ateşleme için dokuz saniyeden kısa bir süre içerisinde
hazırlanarak lancerden fırlatılır; komuta kontrol sistemi
tarafından yönlendirilerek hedefin imhası sağlanır.
Patriotlar, hem uçaklara
hem de balistik füzelere karşı kullanılabilmektedir.
Bunların menzilleri, tiplerine göre, füzelere karşı
Bazı arkadaşlarımız
Bunların konuşlandırılmasının amacı,
İrandan atılacak füzelere karşı İsrailin
korunmasına yönelik. şeklinde gerçekle ve teknikle hiç
bağdaşmayan iddialarda bulunmuştur. Hedefi
Yine, bir başka
arkadaşımızın Patriot füzelerine karşıyız.
dedikten sonra, Patriot füzelerinin Türkiyeye gelmesini istemiyoruz.
dedikten sonra Patriot füzelerinin kullanıldığı yerler
konusunda tartışma açması da, o da ayrı bir
düşündürücü olaydır.
Füze sistemi
radarının tehdidi tespit mesafesi azami 150 kilometredir. Patriot
sistemi 80 kilometreden itibaren hedefe kilitlenmekte, radar 100 kadar
potansiyel hedefi ve 9 ateşlenmiş Patriot füzesini de takip
edebilmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Patriotlar -daha önce de söyledik, bir kez daha,
altını çizerek söylüyoruz- bir taarruz silahı değildir.
Münhasıran savunma sistemleri olduğu göz önüne alınarak,
ateşleme yetkisinin, meşru müdafaayı en etkin şekilde
yapabilecek mevkide olması gerekmektedir. Bu bakımdan, ülkemizde
konuşlandırılan Patriotların komutası Avrupa Müttefik
Kuvvetler Komutanlığında olacaktır.
Söz konusu sistemler,
ülkemizin de yer aldığı NATO Konseyinde konsensüs ile onaylanan
usul, esas, kural ve kısıtlamalar kapsamında
tarafımızdan onaylanan angajman kuralları doğrultusunda sevk
ve idare edilecektir. Hâlihazırda, mevcut yapı içerisinde sistemin
işleyişine tarafımızdan nezaret edilmektedir.
Patriot
bataryalarının Türkiyeye intikali ve işletimine ilişkin
masraflar, gönderen ülkelere aittir. Söz konusu maliyet NATO fonlarından
karşılanmadığı gibi, Türkiyeye de rücu edilmeyecektir.
Gönderen ülkeler, mali külfeti, NATO dayanışması ve ittifak
güvenliğinin bölünmezliği ilkesi temelinde gönüllü olarak
üstlenmektedir. Bu kapsamda, anılan ülkeler, limana kadar olan intikal
masraflarını, iaşe dâhil olmak üzere, her türlü personel giderlerini
karşılamaktadırlar. Buna karşılık, ev sahibi ülke
olarak, Türkiye tarafından ittifak dayanışması ve
müttefiklik ilişkileri kapsamında bir ev sahibi ülke desteği
sağlanacaktır.
Ev sahibi ülke
desteğinin NATO içinde tüm üyeler için geçerli, belirli bir standardı
bulunmaktadır. Anılan destek, durum bazında değişiklik
gösterebilmekle birlikte, genel hatlarıyla, Türkiye topraklarına
giriş yaptıktan sonraki liman masrafları, limandan birliğe
kadar taşıma giderleri, konuk edilen müttefik askerlerin ibatelerinin
sağlanacağı binaların bakım, onarım ve
tefrişi, binaların yetersiz kaldığı yerde prefabrik
binaların inşası ve donatılması, silah sistemlerinin
konuşlanacağı platformların zemin ıslah ve tesviyesi
ile acil tıbbi durumlarda müdahale etmek gibi konuları içermektedir.
Kalemler hâlinde saymak
gerekirse, ev sahibi ülke statüsünde Türkiye'nin üstleneceği masraflar,
konuş bölgelerinde yol yapım ve geliştirme ile zemin
iyileştirme, aydınlatma ve güvenlikle ilgili diğer altyapı
ihtiyaçları, yangın söndürme hizmetleri, barınma ile ilgili sair
giderler, ofis ve dinlenme alanları, nakliye ve ulaştırma,
indirme limanında geçici depolama ve emniyet, müttefik ülkelerin araç ve
konteynerlerinin limandan konuş bölgelerine intikali, konvoy
güvenliği, konuş bölgelerinde konteynerlerden indirilmesi, depolama
alanına sevki, acil yardım hizmeti, resmî iletişim
ihtiyaçları, konuş bölgelerinde İngilizce bilen irtibat
subayı tefriki, müttefik ülkelerin ödeme sorumluluğunda olan yiyecek
-kendi- gelen ülkelere aittir. Fakat bunların yiyecek, içecek ve
çamaşır gibi hizmetler için de alt yüklenici firmaların
bulunması da ev sahibi ülke olarak Türkiye'nin
sorumluluğundadır.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; ittifak içinde her alanda güçlü bir
şekilde yer alan Türkiye sadece Patriotlar kapsamında değil,
genel olarak füze savunması konusuna özel bir önem atfetmektedir. Bu
çerçevede, NATO füze savunması kapsamındaki faaliyetleri yönetmekten
sorumlu NATO Hava Komutanlığı Kurmay Başkanı Plan
Yardımcılığı kadrosu alınarak Hava Kuvvetleri
Komutanlığından bir tuğgeneralimiz atanmış
bulunmaktadır ve Kasım 2012 tarihi itibarıyla da bu generalimiz
görevine başlamıştır. NATOda füze savunması
alanındaki tüm faaliyetler yakından takip edilmektedir.
Vurgulamak istediğim
bir diğer husus, ülkemizde yürütülen hava ve füze savunma sistemlerine
ilişkin çalışmalardır. Uzun menzilli bölge hava ve füze
savunma sistemlerine yönelik tedarik çalışmaları
sürdürülmektedir. Savunma Sanayi İcra Komitesinin ocak ayının
ilk haftasındaki toplantısında Uzun Menzilli Bölge Hava ve Füze
Savunma Sistemi Projesi kapsamında görüşmelere devam edilmesi
kararı alınmıştır. Temin edilmesi öngörülen uzun
menzilli bölge hava ve füze savunma sistemlerine yerli katkıyı
artırmaya yönelik görüşmelere devam edilmektedir. Bu suretle, füze
teknolojisi kapsamında ülkemiz sanayisinin gelişimine katkıda
bulunulması hedeflenmektedir. Ayrıca, savunma sanayi
kuruluşlarımız kendi silah ve sistemlerimizi üretmeye yönelik
faaliyetlerine de devam etmektedir.
Sayın Başkan,
çok saygıdeğer milletvekilleri; Suriyede düzen
sağlandığı, çatışma ortamı sona erdiği
ve ülkemize yönelik tehdit ortadan kalktığı anda, tamamen
savunma amaçlı olarak ihtiyati bir tedbir niteliğinde olan Patriot
sistemlerinin ülkemizde bulunma nedeni de ortadan kalkmış
olacaktır. Müteakiben, sistemler ve sistemlerin işletilmesi için
Ülkemizde yabancı ülke askerleri de
ülkelerine geri dönecektir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çok değerli üyeleri, muhterem Başkanım; sözlerime son
verirken Suriyede yaşanan olayların bir an evvel son
bulmasını, ulusal birliğini ve toprak bütünlüğünü koruyarak
ülkede barış ve huzur ortamının sağlanması için
Suriye halkına verdiğimiz desteğin devam edeceğini belirtmek
istiyorum.
Patriotları ülkemize
gönderen NATO üyesi ittifak ülkelerine de huzurlarınızda
teşekkür ediyorum. Onlar bizim misafirlerimizdir, kendiliğinden
gelmediler, bizim taleplerimiz için geldiler.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Sayın Bakan, Patriotların, Suriyeden gelen tehdide
karşı kullanılmayacağını siz de biliyorsunuz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
İSMET YILMAZ (Devamla) Eğer ki böyle bir imkânın
Bakın,
1991de Mehmet Ali Birandın da yazısını okudum.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Suriyede iç savaşı desteklemeyin ki istikrar
olsun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
İSMET YILMAZ (Devamla) Türkiye, Iraktan gelecek bir tehdide, elinden ne
geliyorsa, her türlü imkânı yerine getirmek durumunda. Eğer, NATOnun
da böyle bir imkânı varsa onu dahi almak durumunda. NATOnun böyle bir
imkânı da var da biz getirmesek, Akçakalede olduğu gibi bir vatandaş
hayatını kaybetseydi insanlar sormaz mıydı: 1950den beri
NATOnun içindesin, NATOyu bugün kullanmayacaksın da hangi gün
kullanacaksın? Senden para da istemiyorlar, senden kira bedeli de
istemiyorlar, çok milyar dolarlık bir tesisin Türkiyede geçici bir süre
için konuşlandırılmasını niçin talep etmesin? diye.
Esas bizim sorunumuz o zaman başlardı.
Biz isteriz ki tek bir
vatandaşımızın dahi burnu kanamasın, eğer binde 1
dahi olsa, milyonda 1 dahi olsa, Türkiyeye herhangi bir füze gönderme ihtimali
yoksa bu tesislerin hiçbir zaman kullanma ihtimali de olmayacaktır
diyorum.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Tüm ülkemize, bölgemize,
vatandaşımıza barış ve huzur diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
Gruplar adına,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Sayın Ertuğrul Kürkcü. (BDP sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Sayın Başkan, sevgili
arkadaşlar; Bakanı dikkatle dinledim. Bugüne kadarki pek çok basında
yer alan açıklamaları da dikkatle izlemiştim fakat, hâlâ
anlamış değilim. Bu silah sistemleri, hangi somut ve yakın
tehdide karşılık kullanılmaktadır? Her şeyden
önce şunu bilelim: Türkiye, Suriye ile savaşta mıdır,
değil midir? Bu konuya net cevap istiyorum. Bu cevap, bulanık bir
biçimde ortada duruyor. Suriye ile bizim aramızda askerî bir husumet var
mı, yok mu? Benim bildiğime göre Türkiye, Suriyeye karşı
bir husumet gösteriyor ama Suriye, Türkiyeye karşı bir savaş
ilan etmiş, Türkiye ile savaşa girişmiş, Türkiyeyi askerî
bir tehdit altına almış değildir; bu yönde herhangi bir
açıklaması, herhangi bir faaliyeti yoktur.
Şimdi, eğer
öyleyse, bu silah sistemlerinin Türkiyede kuruluşuna dair Bakanın
verdiği askerî gerekçe şudur: Balistik füze yetenekleri ve kimyasal
silah stoku mevcut. Ülkemiz topraklarına bazı patlayıcılar
düşüyor. Yani havan ve top. Bir de Suriye tarafından bir
uçağımız düşürüldü. Hâlâ bu uçağın Suriye hava
sahasında ne aradığına dair derli toplu, tutarlı,
askerî ve siyasi bir açıklama yapılmadı. Çankayada dinledik
Hükûmet ve Genelkurmay yetkililerini. O tarihte, hâlâ bu uçağın kim
tarafından ve nasıl düşürüldüğüne dair askerî bir bilgi
elde yoktu, yorumlar vardı. Bugün dahi bu uçağın akıbetini
bilmiyoruz. Yani bu bir hasmane saldırı sonucunda mı yoksa
Türkiyenin Suriye hava sahasını hasmane bir biçimde ihlal etmesi
yüzünden mi yani doğru olmayan bir dış siyasetin sonucu olarak
mı düşürülmüştür, bilmiyoruz.
Şimdi, bu kimyasal silah
stoku masallarına gelince: Ben bunun hakikaten bir masal olduğunu
düşünüyorum çünkü, 1inci ve 2nci Körfez savaşları söz konusu
olduğunda, bütün Batı basını, özellikle Pentagon
tarafından maniple edilen basın, sistematik bir biçimde Irakta kitle
imha silahlarından söz etti. Savaş bitti, Irak mahvoldu fakat bir
tane kitle imha silahı deposu bulunamadı. Suriyenin elindeki
kimyasal silah depoları da aynen böyle bir rivayettir. Bunun
hakikati hakkında, bunun doğruluğu hakkında kamuoyunu
aydınlatan, siyasi partileri ya da Meclisi aydınlatan bir tane
açık, net askerî bilgi burada ortaya konmuş değildir. Rivayet, rivayet,
rivayet
Şimdi, sonunda, bu Patriot füze sistemleri Türkiyeye
geldi. Bakıyoruz, Türkiyenin esenliği için
Türkiye eğer bu
silahları almazsa mahvolur, onun için Türkiyeye geldiği söylenen bu
silahların komutası NATO Müttefik Kuvvetler
Komutanlığında. Türkiyenin, bu komutanlıktaki payı
kadar bu silahları kullanmak hakkı ve yetkisi. O zaman Türkiyenin
savunmasıyla NATOnun savunması aynı şey midir yoksa
Türkiye NATOdan koruma istemiş ve bunun
karşılığında önceliği elde mi tutmuştur?
Benim gördüğüm kadarıyla böyle değildir.
Şimdi, bu ikna edici olmayan gerekçelerin
dışında bir ikna edici gerekçe var mıdır? Evet,
vardır. Avrupa diplomasi ve askeriye çevreleri, aslında bu Patriot
füzelerinin Türkiyeye konuşlandırılmasının,
Türkiyenin Suriyede kendi başına hareket etmesine bir
sınır getirmek, NATO kapsamı içerisinde bütün askerî faaliyetin
sürdürülmesi için Türkiyeyi bir nevi denetim altına almak için
getirildiği konusunu da açık açık konuşmaktadırlar.
Nitekim, Patriot savunma sistemi denilen sistemler Türkiyede
kurulduğundan beri Türkiyenin Suriyedeki isyancı unsurlarla
ilişkisinde bir değişiklik olmuştur. Her şeyden önce
El Kaide unsurlarıyla ilişkisini kesmiştir; Suriye Ulusal
Konseyine Kürtlerin, PYDnin katılmasını kabul etmiştir.
Netice olarak, Türkiye, Suriyede kendi başına
giriştiği maceradan çıkabilmek için NATOnun
uzattığı ipe tutunmuştur, bu iple beraber Suriye
macerasını dengelemek yolundadır. Bu sistemlerin Türkiyeye
gelişinin biricik anlamı budur.
Bu silah sistemleri Körfez savaşlarında denendi. Suudi
Arabistanda yüzde 70, İsrailde yüzde 40 oranında
başarılı oldu. Yani buraya Irakın yolladığı Scud
füzelerinin her 100 tanesinden 30 tanesi Suudi Arabistanın ortasında
patladı, İsrailde de her 100 füzeden 60 tanesi İsrailin
ortasında patladı.
Şimdi, kimyasal silah
taşıyan füze sistemlerini bunların havada yakalaması, imha
etmesi ve bu sistemleri devreden çıkartmasının bu bakımdan
askerî olarak da anlamlı bir sonuca yol açmayacağını bütün
bu verilerden, bu maddi hakikatlerden görüyoruz. Kaldı ki Suriyeden
kimyasal silahları Türkiye'ye karşı kullanacağına dair
hiçbir işaret gelmedi. BBC, NBC gibi İngilterenin, Amerika
Birleşik Devletlerinin merkezî askerî siyasetlerine yandaş
yayın yapan yayın organlarında bu konuda bazı hareketlerden
söz edildi, onları izledik. Deniliyor ki: Silahlar depolardan
çıkartılıyor başka depolara konuluyor fakat bunu niye
yaptıklarını bilmiyoruz. O yüzden bunları bize
atabilirler. Böyle mi düşüneceğiz? Türkiye askerî siyasetine böyle
mi karar veriyor? Böyle karar verebilir mi?
Bana sorarsanız, burada, Türkiye'nin
özellikle Suriyedeki uluslararası emperyalist müdahaleye eklemlenmek
bakımından kendi başına buyrukluğuna son veren, onu
NATO düzleminde hizaya çeken bir operasyona Türkiye tabi olmuştur. Ama
bununla birlikte son derece riskli bir başka durum ortaya çıktı.
Türkiye'ye bu Patriot füzelerinin konuşlandırılmasına Rusya
ve İran, Türkiye'nin iki yakın komşusu, son derece büyük bir
güçle karşı çıktılar ve çıkmaya devam ediyorlar.
Bunları kendilerine yönelik birer tehdit olarak görüyorlar. Şundan
ötürü: Bunların elbette savunma sistemleri olduğunu biliyoruz.
Patriot füzesi atıp Moskovaya bir şey yapamazsınız, Patriot
füzesi atıp Tahrana bir şey yapamazsınız ama onların
kendi askerî faaliyetlerini sürdürmeleri bakımından daha önceki güç
dengesini onların aleyhine değiştirmiş olduğunuz için
ister istemez onların husumetini üzerinize çekersiniz.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep)
Onların keyfine göre mi hareket edeceğiz? Onların öncelikleri
mi, kendi önceliklerimiz mi?
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Siz komşularınızla sıfır sorun
siyaseti gütme iddiasını
ALİ
ŞAHİN (Gaziantep) - Onların güvenliği mi, kendi
güvenliğimiz mi?
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Siz komşularınızla sıfır sorun
ALİ
ŞAHİN (Gaziantep) - Bizim dış politikamızı Rusya
mı belirleyecek?
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Siz komşularınızla Sıfır sorun
siyaseti güdüyorum. derken
(AK PARTİ sıralarından
Bağırma! sesleri)
ALİ
ŞAHİN (Gaziantep) Siz, Rusya Parlamentosunda mı
konuşuyorsunuz? Burası Türkiye Parlamentosu.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Ne yapmayayım? (AK PARTİ sıralarından
Bağırma! sesleri) Sen adamını tut önce.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Siz komşularınızla Sıfır sorun
siyaseti güdeceğim. diyerek Meclisin önüne
ALİ
ŞAHİN (Gaziantep) Rusya Parlamentosu değil burası.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Bir dakika kardeşim. Sus yahu!
ALİ
ŞAHİN (Gaziantep) Türkiye'nin menfaatlerini konuş.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Sus kardeşim!
ALİ
ŞAHİN (Gaziantep) Niye susayım ya? Burası Parlamento.
BAŞKAN
Sayın Şahin, lütfen
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Parlamentoda ben konuşacağım, sonra sen konuşacaksın.
ALİ
ŞAHİN (Gaziantep) Sen orada nasıl konuşuyorsan ben burada
öyle konuşurum.
BAŞKAN
Sayın Şahin, lütfen
Sayın Şahin
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Ukala!
ALİ
ŞAHİN (Gaziantep) Haddinizi bilin!
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Ne haddimi bileceğim ya?
ALİ
ŞAHİN (Gaziantep) Ukala diyorsun.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Ne haddimi bileceğim?
ALİ
ŞAHİN (Gaziantep) Ukala demeyeceksin.
BAŞKAN
Sayın Şahin
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Söz sırası benim. Ben konuşurken sen
konuşmayacaksın. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ALİ
ŞAHİN (Gaziantep) Konuşurum. Burası Parlamento.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Ne o Oya Hanım
ALİ
ŞAHİN (Gaziantep) Rusya ağzıyla
konuşmayacağız burada.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Rusya ağzı diye bir ağız yok.
Biz,
komşularımızla gereksiz çatışmaya bizi sokabilecek
uluslararası basınçlara göğüs gerebiliriz, buna meyletmek
zorunda değiliz.
ALİ
ŞAHİN (Gaziantep) Türkiye'nin menfaatlerini
konuşacağız.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Daha dün Rusyayla bir dizi anlaşma
imzaladınız ama arka kapıdan buraya füzeleri soktunuz.
Şimdi, siz, niçin dünyanın en büyük güçlerinden biriyle dostça
geçinmek mümkünken, onlar sizin çıkarlarınıza halel
getirmiyorken Amerika Birleşik Devletlerinin çıkarı bunu
gerektiriyor diye onların peşine takılıyorsunuz? Sabahtan
akşama kadar konuşuyorsunuz: Batı, Batı, Batı
Batı bize şöyle yapıyor... Batı dediğiniz
şeyin özü Pentagon ve NATOdur. Siz, Pentagon ve NATOnun doğrultusuna
oturmuşsanız Batı ne diyorsa onu yapıyorsunuz. Ben de
şimdi size soruyorum: Amerikanın dediğini yapmak zorunda
mıyız? Mecbur muyuz Amerika Birleşik Devletlerinin
kuyruğunda, dümen suyunda hareket etmeye?
ALİ
ŞAHİN (Gaziantep) Türkiye kendi menfaatleri çerçevesinde karar
verir. Türkiye özgür bir ülkedir. Ne Amerika ne Rusyanın ne de
Irakın
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Mecbur muyuz Suudi Arabistan, Amerika ekseninde Orta
Doğuda yaşamaya? Orta Doğudaki bütün halklarla, bütün
inançlarla, bütün kültürlerle, bütün toplumlarla bir arada kardeşçe
yaşamak varken Amerika Birleşik Devletlerinin çektiği Sünni
eksenin üzerine oturup İranı, Lübnanı, Suriyeyi düşman
etmek makul mudur?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
ŞAHİN (Gaziantep) Bunları söylemek için Rusya
ağzıyla konuşmayacaksınız, Rusya ağzıyla
konuşmayacaksınız.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Rusya ağzı değil bu; bu, halkın
ağzı.
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) Türkiye ağzıyla konuşacaksınız!
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Devamla) Türkiyenin ağzı budur. Türkiye senden ibaret değil.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Hatip konuşuyor, ısrarla laf atılıyor.
BAŞKAN Ne
yapayım? Sayın Baluken, bakın, ne yapayım?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Devamla) Türkiyede kırk yıldır Amerika Birleşik
Devletlerinin hâkimiyetine karşı mücadele eden bir tarihsel miras
var. O miras adına konuşuyorum. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.15
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.28
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN
(Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61inci Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Mehmet
Şandır.
Buyurun Sayın
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
İç Tüzükün 59uncu
maddesine göre, aslında gündem dışı bir konuşmaya
gruplar adına onar dakikalık cevap hakkı veya katılma
hakkı düşer ama Sayın Grup Başkan Vekilimizin de ifade
ettiği gibi, bunun televizyonların açık olduğu bir saatte
yapılması gerekiyordu ki milletimiz de dinlesin çünkü Sayın
Bakanın biraz önce verdiği bilgilerle anladık ki bir millî
mesele var ortalıkta, bir muhtemel tehlike var, bir tehdit var. Bu
tehditle ilgili Hükûmetin aldığı tedbirin mahiyeti ve gerekçesi
bizimle beraber millete de anlatılmalıydı. Bu sebeple, bunun
televizyon yayınlarının olduğu saat aralığında
yapılması gerekirdi ama ne hikmetse -aslında bunun Hükûmet için
bir fırsat, grup için bir fırsat olması gerekirken- böyle,
gecenin bu saatinde, milletvekili yorgun, meşgul, sohbet ediyor,
vatandaş uyudu. Dolayısıyla, çok önemli bir konuda çok gereksiz
bir saatte bir müzakere yapıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, Patriot füzelerinin hudutlarımıza
yerleştirilmesinin gerekçesini Sayın Bakan anlattı. Hükûmetin
verdiği bilgiye itibar etmek durumundayız, bir başka sorgulama
yapmayı gerekli görmüyorum ama yine de bilgiye ihtiyacımız var.
Bu konuda Hükûmetin tavrındaki zikzakların gerekçesini anlamak
istiyoruz. Tarihleri Sayın Bakan da ifade etti, 3 Ekim 2012 tarihinde
Akçakalede 5 vatandaşımızın Suriyeden atılan bir top
mermisiyle hayatını kaybetmesi sonrasında Patriot füzelerinin
konuşlandırılması, talep edilmesi gündeme geldi. O zaman
Sayın Başbakanın çok doğrudan bir ifadesi vardı:
Bundan benim haberim yok, böyle bir talebimiz yok, bu işe ayıracak
paramız da yok. dedi, 7 Kasım 2012. Fakat sonra bir gördük ki, 21
Kasımda AKP Hükûmeti NATOya müracaat ederek bu füzeleri istedi. Sonra da,
hemen iki gün sonra, Sayın Başbakan İslâmabadda Türkiye bir
NATO toprağıdır. NATO toprağını korumak için
Ki
Sayın Bakan bana göre bir talihsiz beyan olarak Türkiyeyi korumak için
dedi, bunu kabul edebilmemiz mümkün değil. Patriot füzeleri talep edildi
ve bugün itibarıyla da ülkemizin sınırlarına veya bazı
şehirlerine konuşlandırıldı.
Şimdi, buradan
cevabını aradığımız soru bu. Bu tereddüt ne? Bu
tereddüt yalnız bu olayda olmadı; bu, Kürecik meselesinde de oldu,
bu, Libya hadisesinde de oldu. NATOnun ne işi varmış burada?
derken sonra NATOnun lojistik destek üssü hâline geldik. Bu, Suriye
meselesinde de oldu; önce kardeş, sonra düşman. Yani bu konudaki ani
karar değişikliklerinin gerekçesini millete açıklamanız
lazım. Buradan da soracağım ama Sayın Genel
Başkanımız Doktor Devlet Bahçeli 27 Kasım 2012 tarihindeki
grup konuşmasında bunu sordu. Yetmiş gün oldu, hâlâ bir cevap
vermediniz. Biraz önce konuştunuz buna yine cevap vermediniz Sayın
Bakan.
Öncelikle Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak -kayıtlara geçsin, sizler de dinleyesiniz
veya ilgililer dinlesin diye- yine Genel Başkanımızın
ifadesiyle şunu çok açık, net ifade ediyoruz: Milletimizin
güvenliği ve esenliği için gerekli görülen her önlem, gecikmeye ve
savsaklamaya meydan bırakmadan hayata geçirilmelidir.
Sınırında bulunduğumuz Orta Doğunun belirsiz ve
kaotik tablosuna karşı tedbir geliştirmek, muhtemel tehlikelere
karşı kesin ve kararlı adımlar atmak mutlaka ama mutlaka
zarurettir. Eğer bu zaruret doğrultusunda bu Patriot füzelerinin
hudutlarımıza yerleştirilmesi gerekiyorsa bu doğru bir
karardır, Milliyetçi Hareket Partisi olarak da biz buna destek veriyoruz.
Bu söz Sayın Genel Başkana aittir. 27 Kasım ama aynı gün
şu soruları sorduk, Sayın Bakana buradan tekrar soruyorum:
Sayın Başbakanın, kısa zaman içinde bu çark edişinin,
iki farklı tavrı ortaya koyuşunun arkasındaki sır ve
sebep nedir? Yani bir Başbakan olarak bir hafta sonrasını, on
gün sonrasını öngörememek gibi bir suçlamanın altında
kalırsınız. Bu sırrı ve sebebi söylemeniz lazım.
İki: Hangi ilave risk ve tehditlerin altına girildi ki böyle bir
karar değişikliği yaptınız Sayın Bakan?
Yaklaşık iki haftalık süre içinde ne değişmiştir
de Başbakan Erdoğan, aniden Patriot füzeleri için NATOya müracaat
etmiştir? Suriyedeki füze rampaları Türkiyeye mi çevrilmiştir?
Cumhurbaşkanı Sayın Gülün füzelerle ilgili endişesi
haklı mı çıkmıştır? Ülkemiz, kimyasal silah
başlıklı füzelerin hedefinde midir? Böyle bir bulgu var mı?
Rivayete dayalı, bu işin böyle küresel yalanlar olduğunu
başka örneklerinde gördük. Somut ne var bu konuda? Bu sorular da
Sayın Devlet Bahçelinin soruları, 27 Kasım 2012. O günden bu
yana tam yetmiş gün geçti. Sayın Bakanım ve -biraz önceki
konuşmanızda da gördük- bu sorulara cevap verin.
Değerli
milletvekilleri, değerli iktidar partisi grubu milletvekilleri; güçlü bir
iktidar -kendi gündemine sahip, kendi kararına sahip- Türkiye'nin
geleceğiyle ilgili çok önemli bir konuda bu kadar kısa sürede bu
değişikliklere hangi sebeple mecbur kalıyor? Buradan -çok
ağır gelecek ama- ülkem adına soruyorum, milletim adına
soruyorum: Siz dış politika konularında veya millî güvenlik
konularında, ülke yönetiminde kendi kararınıza sahip değil
misiniz, kendi iradenize sahip değil misiniz? Bir başka yerler mi
karar veriyor bu meseleye? Bu çok ağır bir itham.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Karar bize ait.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Karar size ait ama niye bu değişiklikler? Sayın
Başbakanın sözünü buradan okuyabilirim, diyor ki: Ne demek? Bizim
öyle bir şeye ihtiyacımız yok. ama aradan on beş gün
geçiyor, ayın 21inde NATOya müracaat ediyorsunuz. Değerli
arkadaşlar, bu durum Türkiyeye yakışmamaktadır.
Bir başka soruyu da
ben sorayım: Evet, İsraili korumak için bunların
yerleştirilmediğini Sayın Bakan söyledi, inanıyoruz,
eyvallah ama Allah aşkına ya, Türkiye kendi kaynaklarıyla, kendi
silahlı gücüyle Suriyeye karşı kendini koruyamaz bir acze mi
düştü Sayın Bakan? Yani bunu kabul edebilmek mümkün mü? Bunu kabul
ettiğimiz takdirde dış politikayı veya
fotoğrafını çizdiğiniz o büyük Türkiyeyi, 16ncı
büyük ekonomik güç hâline getirdiğinizi iddia ettiğiniz büyük
Türkiyeyi yeniden sorgulamak lazım.
Suriye: Suriyeye
karşı Türkiye kendini korumak için NATOya müracaat ediyor veya NATO
diyor ki: Türkiyeyi korumaya mecburuz. Türkiye korunmaya muhtaç, âciz bir
ülke durumuna mı, bir devlet durumuna mı düştü Sayın Bakan?
Bunu kabul edebilmemiz mümkün değil.
Bu soruların
cevabını açık, net ve millete vermek durumundasınız.
Bu toplantının, bu müzakerenin gündüz saatlerinde ve milletin önünde
yapılması gerekir. Yoksa bu sorular kahvede soruluyor, bu sorular
sokakta soruluyor ve cevapsız kalıyor. Milletin moralini
bozuyorsunuz.
Değerli
milletvekilleri, bir başka husus daha: Siyaset adamı, devlet
adamı bugünü yönetecek, bu görevi ama geleceği de doğru
öngörecek, geleceği de kuracak. Bugün alacağınız
tedbirlerle siz geleceği kurmak mecburiyetindesiniz. On yıldır
ülkeyi yönetiyorsunuz Sayın Bakan. On yıl içerisinde Türkiyenin
Suriyeyle bu noktaya geleceğini öngörüp gereken tedbirleri
alamadığınız ortaya çıkmaktadır.
Çok kısa bir süre
kaldı ama çok acı bir şey söyleyeyim: Değerli
arkadaşlar, Suriye, din kardeşi olmakla tamamıyla;
soydaşımız olmakla Türkü, Türkmeni, Kürdü, Kafkasyalısı
ayrı sayılıyor, Dağıstanlısı
Bunları
bir arada sayarsak Suriyenin yarı nüfusu, en az 10 milyon insanı
bizim insanımız, 22 milyon dindaşımız ama bugün
birbirini kırmaktadır. Orada bir iç savaş
yaşanmaktadır, yaklaşık 100 bin insan hayatını
kaybetmiştir, 2 milyon insan evinden, köyünden sökülüp
atılmıştır. Bu sonucu önceden öngörüp gereken tedbirleri
alamayan Türkiyeyi yönetenler, maalesef Türkiyeyi kötü yönetmiştir.
İşin özü budur.
Çok teşekkür eder,
saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Osman Taney Korutürk.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN
TANEY KORUTURK (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakana,
gecenin böyle geç saatinde, televizyon kapalı dahi olsa, Meclise bilgi
verdiği için teşekkür ederim.
Üzülerek söylüyorum:
Sayın Bakanın izahatı bizi tatmin etmedi. Kürecik
radarından bahsetti, arkasından Patriot füzelerinden bahsetti. Bu iki
konudan aynı kapsamda, aynı konuşma içerisinde bahsetmesi
aslında doğru çünkü biz gelen Patriot füzelerinin doğrudan
Kürecik radarıyla ilgili olduğunu düşünüyoruz.
Kürecik
radarının kurulması, Türkiye ile Amerika Birleşik
Devletleri arasında bir mutabakat muhtırasıyla oldu. Kürecik
radarı belki NATOya tahsis edilecek, belki tahsis edildi -Obamanın
dediği gibi- aralık ayında ama henüz NATO açısından
Kürecik radarı operasyonel değil, operasyonel olmadı. Ama
Kürecik radarı Amerika açısından operasyonel ve
çalışıyor.
Arkadaşlar,
bilinmesi gereken bir şey daha var: Kürecik radarının tipi
AN/TPY-2. AN/TPY-2 tipli bir radar, aynı şekilde, bunun ikiz bir
radarı İsrailde de bulunuyor. İsrailin Keren
Dağında faaliyet gösteriyor ve Amerikalılar tarafından bu
da işletiliyor. Bu her iki radar, merkez komuta sistemi içerisinde
birbiriyle haberleşiyor. Kürecik radarı böylelikle -Amerikalı
yetkililerin de bir ara söylediği gibi, Dostlarımızdan bunun
bilgilerini esirgemeyeceğiz. dediği gibi- aldığı bilgileri
İsraile de veriyor.
Şimdi, Patriot
füzeleri Suriyeye karşı bizi korumak için geldi. Böyle bir şey
olacağını tahmin etmek çok zor. Patriot füzeleri tehdidi kasım
ayından önce yok muydu? Patriot füzelerinin bizi koruyacağı
tehdit Suriyeden bize karşı kaynaklanıyor ise, Suriye bu
tehdidi yerine getirmek için, bize füze atmak için Patriotların gelmesini
mi bekleyecekti üç ay, üç buçuk ay? Patriot füzelerinin üç ay sürdü gelmesi,
geldi, konuşlandı. Şimdi, Patriotun personeli, Hollandalı,
Alman, Amerikalı askerler Biz Türk halkını Suriyeye
karşı korumaya geldik. diyorlar. Türkiyenin Suriyeye
karşı NATOnun korumasına ihtiyacı var mı?
Türkiyenin orta ve
yüksek irtifa füze savunması yok denecek derecede zayıf, bunu hepimiz
biliyoruz. Sayın Bakanın söylediklerinde memnuniyet
uyandırıcı tek unsur, bu zaafı gidermek için Hükûmetin
bazı çalışmalar yaptığı. Bundan dolayı
kendilerine teşekkür ediyoruz, destekleriz ama takip edeceğiz. Bunun
yapılması lazım. Fakat Suriye konusunu gerekçe gösterdikten
sonra Patriot talebi, tesadüfen, İsrailin Gazzeye yaptığı
saldırının hemen ertesine rastladı kasım ayında.
İsrailin Gazzeye yaptığı saldırının ne
alakası var denecek olursa, şu alakası var: İsrailin Gazze
saldırısı, İsraile karşı İrandan ve
Suriyeden balistik füze tehdidini güncel hâle getirdi. Şimdi, Kürecik
radarı, hiç şüphe yok ki İrandaki füze faaliyetlerini kontrol
için kurulmuş bir radar. İrandan İsraile atılacak olan
veya başka bir yere atılacak olan bir balistik füze,
ateşlenmesinden beş saniye zarfında Kürecik radarına
yakalanacak. Kürecik radarı bunu yakaladığı zaman bizim
başımızı daha fazla belaya sokacak bir iş daha var
arkadaşlar. O da çeşitli denizlerde ve Doğu Akdenizde
dolaşmakta bulunan Amerikan kruvazörlerindeki akıllı füze
denilen cruize missilelerle bunlar vurulacak, Patriot matriot beklenmeyecek.
Patriotun -Sayın Bakanın da
dediği gibi- balistik füzelere karşı menzili
Şimdi, Kürecik radarının
Amerikan radarı olduğunu söyledik. Kürecik radarının,
Anayasanın 92nci maddesi gereğince -Sayın Bakanın da
söylediği gibi- mutlaka bu Büyük Millet Meclisinden geçmesi gerekiyordu
çünkü Kürecik radarı henüz NATO içinde, NATO kapsamında değil,
Amerikan kapsamında bir radar, Amerikalı personel işletiyor bu
radarı. Türkiyeyle Amerika arasında bir anlaşma konusu
olmuş. Biz bu radarı kurmakla, kendimizi, durduğumuz yerde belli
ülkelerin, bu bölgedeki askerî güçlerin hedefi hâline getirdik.
Şimdi, Patriot füzeleri Türkiyeye
geldi, konuşlandı. Bunların bizim kendi ihtiyaçlarımız
için değil, başkalarının ihtiyaçları için
konuşlandığını, şurada, şu kısa süre
içerisinde anlatmaya çalıştım ama bunların bir de
masrafını, bedelini biz ödüyoruz. Sayın Bakanın izahatından
öyle anlıyoruz. Bunlar, geldiği zaman, ücretini, masrafını
da biz ödüyoruz. Ondan sonra da bunlar çıkacak, gidecek. Ne zaman
çıkacak, gidecek? Onu tam olarak bilemiyoruz çünkü ben yine bu kürsüden
Sayın Dışişleri Bakanına da sordum, bu Patriot
hareketleri, Kürecik radarının kurulması, öteki askerî faaliyetler
bir araya getirildiği zaman bizim aklımıza hiç olmaması
gereken bir ihtimal geliyor. O ihtimal de acaba, bizim
dışımızdaki bazı güçler, İrana karşı
bir hazırlık içindeler mi? Suriyede gelişmiş olan ama
bugün, Hükûmetin de artık gördüğü gibi, daha epey sürecek olan kendi
ulusal muhalefetinin merkezî yönetimle müzakere talebini sıkça dile
getirmeye başladığı olay acaba İrana karşı
bir hareketin bir adımı mı? Eğer böyle bir şey varsa
-ki İsrailin bu konuda bazı mihraklarının çok hevesli
olduğunu biliyoruz- Hükûmeti bu konuda bu kürsüden uyarmak istiyorum:
İrana karşı herhangi bir harekete Türkiye hiçbir şekilde
göz yummamalıdır, İrana karşı herhangi bir hareketin
Türkiye hiçbir şekilde içinde olmamalıdır. İran, bizim bu
bölgede, evet, rakibimizdir; İranla ilişkilerimiz, evet, inişli
çıkışlıdır; İranla, evet, her zaman
anlaşmak, görüşmek, hatta birbirini sevmek mümkün değildir.
Ben, İranda
büyükelçilik yaptım. Ben İranda büyükelçilik yaparken güven
mektubumu takdim ettiğim sırada o zamanki İran Cumhurbaşkanı
Rafsancani Türkiye ile İran birbirine mahkûmdur. dedi, o mahkûmdur
sözü, yeni atanmış bir büyükelçinin çok hoşuna giden bir söz
değil. Onu itiraf etmek lazım çünkü mahkûmiyet, mecburiyet gösteren
bir şey. Ben de bunu söyledim, Sayın Cumhurbaşkanı
mahkûm diyorsunuz, bu mecbur manasına geliyor, daha iyi değil mi?
dedim, güldü.
Benzeri bir olayı
Sayın Demirelin Cumhurbaşkanlığı sırasında
yine Rafsancaninin gelişi için Demirele bir brifing verdiğim
sırada yaşadım. Demirel Bunlar bizim hakkımızda ne
düşünüyorlar? dedi. Ben de dedim ki: Cumhurbaşkanım,
keşke bunu bana baştan sorsaydınız, zamanımız
doldu, benim terk etmem lazım, bu uzun bir konu ama size belki kısaca
şunu söyleyebilirim: Biz bunlar hakkında ne düşünüyorsak onlar
da bizim hakkımızda bunu düşünüyorlar. Onu deyince Ne diyorsun
yahu, bu kadar vahim mi? dedi.
Şimdi, bizim
İranla ilişkilerimiz böyle ama böyle olmakla beraber İrana
karşı bir hareket Türkiyeyi de, bölgeyi de, dünyayı da çok zora
sokar. Umarım Kürecik radarı böyle bir harekete açılış
yapmaz. Umarım Hükûmetimiz -her ne kadar Dışişleri
Bakanımız benim bu soruma cevap vermediyse de- bu konuda
uyanıktır, bu konuda tutarlıdır, bu konuda böyle bir şey
olup da Esada Esed dediği gibi, Ahmedinejata da Ehmedinejet deyip
işin içinden çıkamayacağının bilincindedir.
Bütün bu
düşüncelerle, bu konularda çok uyanık olmamızı, hepimizin
çok uyanık olmamızı özellikle de iktidar partisinden
milletvekillerimizin Hükûmete sık sık hangi ortamlarda kendileriyle
temasları varsa o temaslarda bu konularda açıklama
sormasını, bu konularda kendilerini ikaz etmesini istiyoruz. Hepimiz
aynı memleketin çocuklarıyız, hepimiz bu memleket için
çalışıyoruz, hepimiz bu memleketin iyiliğini istiyoruz ama
bu memleketin iyiliği maceradan uzak durmakla gerçekleşiyor.
Dış politikaya biraz daha fazla önem verelim diyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Aksaray Milletvekili Sayın Ali
Rıza Alaboyun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hükûmetimizin balistik füze tehditlerine karşı
NATOdan istemiş olduğu Patriot füzeleriyle ilgili bilgilendirme
konusunda AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, öncelikle, bu konuya girmeden Türkiyenin konumuna bir bakmak
lazım. Türkiye, evet NATO üyesi bir ülke ama çevre
komşularımıza baktığımız zaman NATOnun
belirlemiş olduğu sıcak bölgeler içerisinde en
sıcakları içerisindeyiz. Suriye bunlardan biri; Irak daha henüz
çözüme kavuşmamış, bunlardan biri; İran nükleer santral,
nükleer silah konusuyla bütün dünyayla sorunu olan bir ülke. Bir taraftan
Azerbaycan ve Ermenistandaki Karabağ sorunu ve çözülmemiş bir
Gürcistan ve Rusya. Böyle bir bölge içerisinde Türkiye bir huzur adası
ekonomisiyle, demokrasisiyle fakat komşularıyla sıfır
politika geliştirme gayreti içerisinde olan bir ülke. Yani Almanyayı
düşünün: Almanyanın durup dururken Ben komşularımla sıfır
politika geliştireceğim. demesi nasıl mantıksız bir
şeydir biliyor musunuz? Çünkü Fransayla AB üyesidir, İtalyayla AB
üyesidir, Hollandayla AB üyesidir ama Türkiye öyle değil. Çevremizdeki
ülkelerin hepsi dünyayla sorunlu. Biz bu ülkelerle sıfır problem
politikası izlemek zorundayız ve bunu da sonuna kadar
götüreceğiz. Burada geri adım atmak gibi bir niyetimiz de yok. Bu
çerçevede de babasının yapmış olduğu bütün katliama
rağmen Sayın Başbakanımız da, Dışişleri
Bakanımız da Esadla çok iyi ilişkiler geliştirerek
onları dünyayla bütünleştirme gayreti içerisinde oldular fakat -bu,
onlara uymadıysa- onların insan haklarına karşı
işlediği sorunlara karşı sessiz kalmamız da asla ve
asla kabul edilemezdi. Türkiye, burada tavrını ortaya koymuştur.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Türkiyedeki insan hakları ihlalleri ne olacak?
ALİ RIZA ALABOYUN
(Devamla) - Ha Patriotlar konusuna gelince. Türkiye, NATO üyesi olarak bugüne
kadar 3üncü kez Patriot füzesini istemiş; Kuveyt savaşında,
Irak savaşında ve bu kez de bu konuda. Patriotlar, biraz önce
Sayın Bakanımızın da, diğer konuşmacı
arkadaşlarımızın da söylediği gibi, hem menzili hem de
irtifası itibarıyla bir saldırı füzesi değil. Bir
füzenin saldırı amaçlı olabilmesi için iki önemli faktör
vardır. Bunlardan biri başlıktır, bir diğeri de
menzil. Menzil olarak bahsedildi, 20 ile
Bir de Patriot
füzelerinin taşımış olduğu başlıklar tamamen
avcı başlık dediğimiz İngilizce tabiriyle
hitt-to-kill yakala, vur ve öldür, kinetik çarpışmayla düşür
anlamına gelen, havada yakalayan bir sistemdir. Türk Silahlı
Kuvvetlerindeki mevcut uçak ve füzelere dayalı hava sistemlerimiz hava
savunma sistemi değil, bir yerde caydırıcı sistemler, hava
saldırı sistemleridir. Bir füzeyi havada yakalayıp da vurabilen
tek sistem bugün, Amerika Birleşik Devletleri tarafından
geliştirilmiş olan Patriotlar veya füze savunma sistemleridir.
Buradaki füze savunma
sistemleriyle Patriotla, NATOnun geliştirmekte olduğu füze savunma
sistemini de birbirinden ayırmakta fayda var çünkü NATO 2004
yılından beri kendi füze savunma sistemini geliştirmeye
çalışıyor. Bu sistem sadece ve sadece Amerikan teknolojisi
Amerikada var. Rusya bir teknoloji üretemedi, Japonya üretemedi, İsrail
olduğu gibi Amerikadan aldı, Çin üretemedi. Siz, böyle bir
teknolojiyi nereden alacaksınız böyle bir hava savunma sistemi
olmayınca? İster istemez Amerikadan alacaksınız, onun
teknolojisi adapte edeceksiniz. Burada, Amerikayla mı imzalandı,
imzalanmadı
gibi tartışmaların bu yüzden pek
mantıklı bir çıkışı olduğunu
sanmıyorum.
NATOnun füze savunma sistemi
dört aşamalıdır. Bunlardan ilki, kısa ve orta menzilli -ki
ilk etabı Kürecik ve Romanyada başlamıştır- daha
sonra, bunlar orta menzilli, uzun menzilli ve en sonunda Amerikayı ve
Alaskayı da içine alacak şekilde ve 2020 yılında
tamamlanacak olan bir füze savunma sistemi kendisini bütünleştirecek.
Yani, böyle bir füze savunma sistemine niye ihtiyaç duyuldu? Şimdi, NATO
üyesi 28 ülke. 28 ülkenin dışında 30a yakın ülkede
-bunların içerisinde bizim komşularımız da olabilir, komşularımız
olmayan ülkeler de olabilir- uzun menzilli ve kıtalar arası menzilli
füze çalışmaları var. Yani düşünün, bir komşunuz var
veya ilişkiler içerisinde olduğunuz bir ülke var, o ülke sizin de
hava sahanıza girebilecek, sizin de şehirlerinizi vurabilecek bir
balistik füze çalışması yapıyor. Sizin, ister istemez
bunlara karşı bir savunma mekanizması geliştirmeniz
lazım ve Türkiyede çıkmış olduğu ihaleyle bunu yapmaya
çalışıyor. Amerikadan almış olduğu Patriotlarla
veya Almanyadan gelen Patriotlarla da muhtemelen Suriyeden gelebilecek kimyasal
başlıklı balistik füzeyi havada yakalayıp, havada imha
etmeye yönelik. Burada başarısına yönelik birtakım rakamlar
verildi. Doğrudur, o ilk etaplarda yüzde 70, yüzde 40lardaydı fakat
bugünkü başarısı yüzde 97ye kadar çıkmış olan
bir füzedir. Yani bu füzelerin havadan gelen düşman füzesini imha etmesi
gayet doğaldır.
Kürecik konusunda da
birkaç kelime etmek istiyorum. Kürecikteki sistem -Sayın Büyükelçinin de
söylediği gibi- aynı radar bir Amerika Birleşik Devletlerinde
var, daha sonra İsrailde kuruldu, Japonyada kuruldu, dördüncü de
Türkiyede Kürecikte var. Zaten İsraildeki mevcut radar kendi ülkesinin
doğusunu tarıyor; füze hareketlerini, birtakım askerî
hareketleri kendisi tarıyor. Dolayısıyla, bizim Kürecikteki
bilgiye İsrailin ihtiyacı yok. İsrailin Kürecikteki bilgiyi
kullanabilmesi için 28 NATO ülkesinin oy birliğiyle karar vermesi
lazım ki Lizbondaki NATO toplantısında Sayın
Başbakanımız ve Dışişleri
Bakanımızın çabalarıyla İranın ismi asla
geçmedi, hedef olarak, düşman ülke olarak asla gösterilmedi, Türkiye bu
konuda bir yoğun çaba sarf etti ve bu konuda elinden gelen bütün gayreti
gösterdi. Yani burada radarın görevi doğudaki füze hareketlerini
takip etmek. İsrail de orayı tarıyorsa, İsrailin bizdeki
teknik bilgiye bir ihtiyacının olması mümkün değil, bu
teknik olarak mümkün değil. Bunun paylaşılabilmesi için de
hükümetlerin, 28 ülkenin olur vermesi lazım, bu da mümkün değil hem
teknik olarak hem de siyasi olarak, bunu açıklamak istiyorum.
Bir diğer konu,
diyelim ki İrandan bir füze atıldı, Kürecikteki radar da bunu
tespit etti, Romanyadakine haber verdiler. Romanyadaki füzenin menzili
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) İsraili korumak için siz eş zamanlı radar
sistemi kurdunuz.
ALİ RIZA ALABOYUN
(Devamla) O yüzden İsraille kesinlikle bir alakası yok, bu,
tamamen zihin bulandırmaya yönelik bir gayrettir. Bunun bilinmesinde fayda
olduğunu düşünüyorum.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Alaboyun.
Sayın Bakana
60ıncı maddeye göre iki dakika söz veriyorum.
Buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
İSMET YILMAZ (Sivas) Sayın Başkanım, çok saygıdeğer
milletvekilleri; sadece bir iki hususta ilave açıklama yapmak istiyorum.
Sayın hatipler Şu konuda da Sayın Bakan bilgi verse iyi olur.
diye söylediği için.
Bir tanesi şu,
denildi ki: Suriyenin bir kimyasal silahı yok çünkü bu Irak için söz
konusu, söylendi, bir hikâye, bir masal. Ancak Suriyenin
Dışişleri Bakan Sözcüsü Kimyasal silahları sivillere
karşı kullanmamız söz konusu değildir. Eğer bir
dış müdahale olursa kimyasal silah kullanırız. diye 23
Temmuz 2012 tarihinde söylüyor. Bu da Cumhuriyet gazetesinde, ola ki bir
başka gazetede yer alsa, bu fikri savunan kimse Ya, o gazeteye de itibar
edilmez. diyebilirdi ama kendisinin de kısmen itibar edeceği
gazetede haber var. Dış müdahale olursa kimyasal silah
kullanırız.
Yine bir hatip dedi ki:
Bu, Irak Savaşında bakın, Scud füzelerini Suudi Arabistana
gönderdi. Niye gönderdi? İsraile gönderdi. İsrail ve Suudi
Arabistan o ülkeyle savaş hâlinde miydi? Değildi. Ancak savaş
durumunda olanlar, zor durumda olanlar, diktatörler bazen kontrolden
çıkıyor, ne yaptığını bilemiyor, istiyor ki
ateşi yaysın. Dolayısıyla da bu ülkenin kimyasal
silahı olduğu kendi yetkilileri tarafından da söylenen
Ancak
Rus Dışişleri Bakanı da diyor ki: Suriyenin kimyasal
silahları kontrol altındadır. Dolayısıyla da
basiretli davranılması beklenmeyen
Kendi halkına
karşı şu an füze kullanıyor mu? Kullanıyor. Kendi
halkına kullanılan bir füzenin bize milyonda 1 de olsa
kullanılma ihtimalini göz önüne alarak böyle bir tedbir geliştirmek
bizim, bu ülkenin vatandaşlarına sorumluluğumuzdur.
Bir başka sayın
hatip dedi ki, Sayın Başbakanımızın bir sözüne
Sayın Başbakanımızın sözünü aynen okuyorum. Muhterem
Başkanım, herhâlde yarım dakikayı bulmaz. Bu füzeyi alma
noktasındaki karar verici makam biziz. Böyle bir şeyden haberim yok.
Benim, böyle bir alım yapılacaksa bunun için Savunma Sanayii
İcra Komitesi var. Bu Konseyin Başkanı benim, orada iki üyemiz
var, biri Savunma Bakanı, diğeri Genelkurmay Başkanım.
Bizim üçlü olarak bundan haberimizin olması lazım, böyle bir
şeyden haberimiz yok. Biz, şu anda para ödemek suretiyle Patriot alma
durumunda, düşüncesinde değiliz. Sayın Başbakanımız
bunu söylüyor, NATOdan Patriot talep etmeyiz. demiyor. Biz para vererek bir
Patriot silahı alma durumunda değiliz çünkü Savunma Sanayii İcra
Komitesinde böyle bir karar almadık. diyor. Dolayısıyla,
Sayın Başkanım, hiçbir tepki, bir karşılık
yoktur.
Son cümle olarak da
şunu söylemek istiyorum, biraz önce de söyledim. 244 sayılı
Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması,
Yürürlüğü, Yayınlanması ve Bazı Andlaşmaların
Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında
Kanunun 6ncı maddesi çok net. 18 Şubat 1952 tarihli ve 5886
sayılı Kanunla onaylanmış bulunan Kuzey Atlantik
Anlaşmasının gereği olarak bu anlaşmaya taraf olan devletlerle
-Kiminle? Amerikayla- iki veya çok taraflı anlaşmaları
onaylamaya, katılmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir, Meclise gerek yok. Biz
diyoruz ki: Amerikayla yapılan sözleşme bu çerçevede
yapılmıştır. Hükûmet olarak yorumumuz böyle ama bir
başkası iktidara gelir bu yasayı farklı türlü yorumlarsa o
zaman
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) O zaman Yüce Divana gidersin Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir)
- Bu, Meclisten karar almamanızı gerektirecek bir durum değil.
X.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda
Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Plan ve Bütçe;
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler;
İçişleri; Kamu İktisadi Teşebbüsleri; Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor; Dilekçe ve Dışişleri komisyonlarında
açık bulunan üyeliklere seçim
BAŞKAN Gündemin
Seçim kısmına geçiyoruz.
Şimdi, bazı
komisyonlarda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna
düşen üyelikler için seçim yapacağız.
Adayları okuyorum:
Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan üyelik için İstanbul
Milletvekili Sayın Mehmet Muş: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda boş bulunan
üyelik için İstanbul Milletvekili Sayın Alev Dedegil: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İçişleri
Komisyonunda boş bulunan üyelik için Kocaeli Milletvekili Sayın
İlyas Şeker: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunun üyelik için Kütahya
Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Kinay: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan üyelik için Muş
Milletvekili Sayın Muzaffer Çakar: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Dilekçe Komisyonunda
boş bulunan üyelik için Ankara Milletvekili Sayın Zelkif Kazdal:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Dışişleri
Komisyonunda boş bulunan üyelik için İstanbul Milletvekili Sayın
Harun Karaca: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar
gereğince, sözlü soru önergeleriyle diğer denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına
geçiyoruz.
1inci sırada yer
alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
XI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer
alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği
Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/484)
(S. Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sıraya
alınan, Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
3.- Terörizmin
Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S.
Sayısı: 409)
BAŞKAN Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
Alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 6 Şubat 2013
Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 23.04
(x) Bu açıklamaya ilişkin ifade 31/01/2013 tarihli 60ıncı Birleşim Tutanağının 288inci sayfasında yer almıştır.