TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
65inci
Birleşim
13
Şubat 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Ankara Milletvekili
Emrullah İşlerin, Kıbrıs Türk Federe Devletinin
kuruluşuna ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürkün, savunma hakkına yönelik saldırılara
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın, muhtarların sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana Milletvekili
Ali Halamanın, Adanada Sarıçam İncirlik bölgesine
Suriyelilerin yerleştirildiğine, Adanalıların Cilvegözüde
patlayan bombaların Adanaya sirayet edeceğini düşündüklerine ve
tedirgin olduklarına ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Haluk Eyidoğanın, İstanbul Marmaray Projesinde
yapılan Yenikapı arkeolojik araştırmalarının parasızlık
nedeniyle durdurulduğuna ilişkin açıklaması
3.- Adana Milletvekili
Muharrem Varlının, Ziraat Bankasının kredilerinin
yılbaşından bu yana durdurulduğuna ve Adana-Hatay-Mersin
bölgesinde görülen üçgün hastalığı nedeniyle
hayvancılıkla uğraşanların zor durumda
olduklarına ilişkin açıklaması
4.- Bursa Milletvekili
İlhan Demirözün, ürün bazında yapılan fark ödemesi
desteklerinin belirlenmesinde TÜİK verilerinin esas
alınmasının üreticilerin kayba uğramasına neden
olduğuna ilişkin açıklaması
5.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, AKP iktidarının Suriyede çatışan
taraflardan birini desteklediği ve sınırda yeterli tedbirleri
almadığı için zafiyet yaşandığına ve AKPnin
Suriye politikası ile sınır güvenliğini yeniden gözden
geçirmesinin kendi yararına olacağına ilişkin
açıklaması
6.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun, Anadolunun birçok yerinde çiftçilerin
borçlarını ödeyemedikleri için zor durumda olduklarına ve
borçlarının yeniden yapılandırılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, Hükûmetin taşeronlaşmada
sınır tanımadığına, PTT Genel Müdürlüğü
dağıtım ve kargo hizmetlerinin taşeron şirketlere
verilmesinin yarattığı sorunlara ve DİSKin
kuruluşunun 46ncı yılını kutladığına
ilişkin açıklaması
8.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, Manisanın Akhisar ve Salihli ilçelerini birbirine
bağlayan ve Gölmarmaradan geçen yolun 1998de ihale edilmesine
rağmen bu zamana kadar bitirilmediğine ve AKPnin bu tutumunun CHPli
olan Salihli ve Gölmarmara belediyelerini cezalandırmaya yönelik
olduğuna ilişkin açıklaması
9.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Güvenlik
Yönetmeliğindeki Üzerinde siyasi bir amblem bulunan materyal Meclisten
içeriye sokulamaz, Mecliste siyasi parti propagandası yapılamaz.
hükmünün düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
10.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülünün, DİSKin kuruluşunun 46ncı
yılını kutladığına ve Tekirdağın Çorlu
ilçesindeki DİSKe bağlı Birleşik Metal-İş
Sendikasının grevde olan çalışanlarının durumuna
ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Arnavutluk
Cumhuriyeti Parlamento Başkanı Jozefina Topalli Çoba
Başkanlığındaki bir heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 6/2/2013
tarihli ve 41 sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
tezkeresi (3/1136)
2.- Kırgız
Cumhuriyeti Parlamentosu Uluslararası İlişkiler ve
Parlamentolararası İşbirliği Komitesi heyetinin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak
29 Ocak-2 Şubat 2013 tarihlerinde ülkemize resmî bir ziyarette
bulunmalarının Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanının 28/1/2013 tarihli ve 40 sayılı Kararı ile
uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresi (3/1137)
3.- (10/74, 471, 472,
473, 474, 475) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan,
başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına
ilişkin tezkeresi (3/1138)
B) Genel Görüşme
Önergeleri
1.- MHP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve
Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, Fransa'da sözde Ermeni
soykırımının inkârını suç sayan kanunun kabul
edilmesi sonucunda oluşturulacak politikalar konusunda genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/7)
C) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Hakkâri
Milletvekili Adil Kurt ve 21 milletvekilinin, 19 Ocak 2012 tarihinde Hakkâri'de
meydana gelen patlamayla ilgili tüm gerçeklerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/503)
2.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, kamyoncu
esnafının sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/504)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan tarafından Anayasanın
34üncü maddesinin valilik yönergeleriyle çiğnenmesi, demokratik bir
şekilde yapılan gösterilerde ve yürüyüşlerde yaşanan
ölümlerin araştırılması amacıyla 6/6/2012 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13/2/2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- MHP Grubunun,
çiftçilerin sulama birliklerine ilişkin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 30/3/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13/2/2013 Çarşamba
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve 32 milletvekili tarafından
AB ülkelerinde yaşayan Türk kökenli yurttaşlarımızın
sorunlarının araştırılması ve çözüm
yollarının belirlenmesi amacıyla 30/1/2013 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13/2/2013 Çarşamba
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürkün, İstanbul Milletvekili Bülent Turanın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Bülent Turanın, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, Bursa Milletvekili Tülin Erkal Karanın Cumhuriyet
Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebinin, Bursa Milletvekili Tülin Erkal Karanın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ve Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Konya Milletvekili
Kerim Özkul ve İzmir Milletvekili Ali Aşlık ile 12 milletvekilinin;
Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurt'un; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay
Vural'ın; Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kırşehir
Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10 milletvekilinin benzer
mahiyetteki kanun teklifleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu
Raporu (2/1170, 2/1168, 2/1169, 2/1179, 2/1180) (S. Sayısı: 410)
4.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor
Alanında İkili İşbirliği İçin Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/463) (S. Sayısı:
216)
5.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında
Gençlik ve Spor Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/348) (S.
Sayısı: 212)
6.- Elektronik
Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu, Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (1/488) (S.
Sayısı: 240)
7.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Malezya Hükümeti Arasında 27 Eylül 1994 Tarihinde Ankarada
İmzalanan Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını
Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/405) (S. Sayısı: 49)
8.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Jersey Hükümeti Arasında Vergi Konularında Bilgi
Değişimi Anlaşması ve Anlaşmanın Yorumlanması
veya Uygulanmasına İlişkin Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/459) (S. Sayısı:
174)
9.- 9 Temmuz 1999
Tarihinde Singapurda İmzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Singapur Cumhuriyeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma
Anlaşmasını Değiştiren Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/646) (Sıra
Sayısı: 334)
10.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Spor Alanında Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/532) (S. Sayısı:
217)
11.- Asyada
İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler
Konferansı Yazmanlığının Statüsünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/309) (S. Sayısı: 69)
12.- Asyada
İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler
Konferansı Yazmanlığının, Personelinin ve Üyelerin
Temsilcilerinin Ayrıcalık ve
Bağışıklıklarına İlişkin
Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/555) (S.
Sayısı: 186)
13.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Sosyal Güvenlik
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/652) (S. Sayısı: 366)
14.- Türkiye
Cumhuriyeti ile İtalya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/672) (S. Sayısı: 368)
15.- Türkiye
Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı ile Oman
Sultanlığı Savunma Bakanlığı Arasında Askeri
İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Süresinin Uzatılmasına
İlişkin Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/497) (S. Sayısı: 304)
16.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovenya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilgi ve
İletişim Teknolojileri Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/360) (S. Sayısı: 125)
17.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Elektrik ve Enerji Alanlarında İşbirliğine
İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/559) (S. Sayısı: 192)
X.- OYLAMALAR
1.- (S.
Sayısı: 216) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında İkili
İşbirliği İçin Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
2.- (S.
Sayısı: 174) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Jersey Hükümeti
Arasında Vergi Konularında Bilgi Değişimi
Anlaşması ve Anlaşmanın Yorumlanması veya
Uygulanmasına İlişkin Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
3.- (Sıra
Sayısı: 334) 9 Temmuz 1999 Tarihinde Singapurda İmzalanan
Türkiye Cumhuriyeti ile Singapur Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden
Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını
Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının oylaması
4.- (S.
Sayısı: 217) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Spor Alanında Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
5.- (S.
Sayısı: 69) Asyada İşbirliği ve Güven
Arttırıcı Önlemler Konferansı
Yazmanlığının Statüsünün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
6.- (S.
Sayısı: 186) Asyada İşbirliği ve Güven
Artırıcı Önlemler Konferansı
Yazmanlığının, Personelinin ve Üyelerin Temsilcilerinin
Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına
İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
7.- (S.
Sayısı: 366) Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında
Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
8.- (S.
Sayısı: 368) Türkiye Cumhuriyeti ile İtalya Cumhuriyeti
Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
9.- (S.
Sayısı: 304) Türkiye Cumhuriyeti Millî Savunma
Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Savunma
Bakanlığı Arasında Askeri İş Birliği
Mutabakat Muhtırasının Süresinin Uzatılmasına
İlişkin Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
10.- (S.
Sayısı: 125) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovenya Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Bilgi ve İletişim Teknolojileri Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
XI.- KOMİSYONLAR
BÜLTENİ
1/7/2012 31/12/2012
tarihleri arasında komisyonlara gelen, komisyonlardan çıkan ve
31/12/2012 tarihinde komisyonlarda bulunan kanun hükmünde kararnameler,
tasarılar, teklifler, tezkereler
XII.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, elektrik
tüketiminden alınan TRT payına ve TRTnin özel şirketlere
yaptırdığı programlara ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/16137)
2.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlakın,
Bakanlıkta kiralama yoluyla hizmet veren araçlara ilişkin sorusu ve
Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/16412)
3.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın, dokunulmazlık
fezlekelerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan
Vekili Mehmet Sağlamın cevabı (7/16569)
4.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
5227 sayılı Kanuna ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlamın cevabı (7/17132)
5.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
TBMM İntranet sayfasında yer alan gazetelere ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlamın
cevabı (7/17133)
13 Şubat 2013 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER:
Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Özlem
YEMİŞÇİ(Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 65inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Kıbrıs Türk Federe Devletinin
kuruluşu hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Emrullah
İşlere aittir.
Buyurun Sayın
İşler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Ankara Milletvekili
Emrullah İşlerin, Kıbrıs Türk Federe Devletinin
kuruluşuna ilişkin gündem dışı konuşması
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Kıbrıs Tük Federe Devletinin kuruluşu
hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
15 Temmuz 1974
tarihinde, Yunan cuntasının desteğiyle EOKA lideri, adayı
Yunanistana bağlamak amacıyla Makariosa karşı bir darbe
gerçekleştirerek iktidarı kısa süreyle ele geçirmiştir.
Kıbrısın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne kasteden
bu hareket karşısında, Türkiye, adadaki Türklerin
güvenliğini de dikkate alarak 20 Temmuz 1974 günü Barış Harekâtını
başlatmıştır. Böylece, Kıbrısın
Yunanistana ilhakı önlenmiş, Kıbrıs Türk
halkının varlığı güvence altına
alınmıştır.
Çok partili
demokratik parlamenter sisteme geçme ve eşitlik temelinde bir federasyon
için gerekli olan federe birimlerin Türk kanadını oluşturma
amacıyla 13 Şubat 1975te toplanan Otonom Kıbrıs Türk
Yönetimi Meclisi, oy birliğiyle Kıbrıs Türk Federe Devletini
ilan etmiştir. Kıbrıs Rumlarının, Kıbrıs
hükûmeti olarak tüm dünyada tanınmalarının
rahatlığı içinde hiçbir anlaşmaya yanaşmamaları
ve Kıbrıs Türklerini her gün biraz daha fazla köşeye
sıkıştırmak yönünde çabalarını artırmaları
karşısında self determinasyon hakkını kullanan
Kıbrıs Türk halkı, 15 Kasım 1983te Federe Meclisin oy
birliğiyle aldığı bir kararla Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetini kurduğunu dünyaya ilan etmiştir.
Kıbrıs Barış
Harekâtının akabinde taraflar sorunun çözümlenmesi ve
gerginliğin giderilmesi için karşılıklı
görüşmelere başlamıştır. Bu görüşmeler
sırasında, Türkiye, Yunanistana sorunun çözümüne ilişkin olarak
kantonal bir yapıyı oluşturacak bir öneride bulunmuş ancak
bu öneri kabul görmemiştir. 1974 sonrası Türk-Yunan
ilişkilerinde Kıbrıs sorununa ilişkin olarak yapılan
bütün görüşmeler sırasında, Kıbrıs Türk toplumunun
temel yaklaşımı iki toplumlu, iki kesimli, eşit haklara
sahip ve Türkiyenin etkin garantisinin bulunduğu bir federasyonun
kurulması yönünde olmuştur. Yunanistan ve Kıbrıs Rum
toplumu ise görüşmeler sırasında Kıbrısta Türklerin
azınlık haklarının garanti altına
alınmış olduğu bir üniter devletin kurulmasından yana
politikalar izlemiştir. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri
tarafından 1985 yılında hazırlanan çerçeve anlaşma
taslağı Kıbrıs Türk toplumu tarafından bütünüyle kabul
edilebilir nitelikte bulunurken Kıbrıs Rum liderliği biraz da
Yunanistanın baskılarından etkilenerek bu taslağı
reddetmiştir. Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin iyi niyet
çabaları çerçevesinde yürütülmeye çalışılan diyalog sürecinde
Kıbrıs Rum yönetiminin Kıbrıs Türklerine eşit statü
tanımakta isteksiz davranmaları ve kendilerinin
Kıbrısın yegâne yasal temsilcileri oldukları
iddiaları nedeniyle görüşmeler olumlu neticelenmemiştir. 24 Nisan
2004te yapılan referandumda Kıbrıslı Türkler,
Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin kapsamlı çözüm
planını yüzde 64,9luk evet oyuyla kabul ederken
Kıbrıslı Rumlar yüzde 75,8lik oy oranıyla
reddetmiştir. Böylece, Kıbrıslı Türkler referanduma evet
diyerek barıştan yana olduklarını tüm dünyaya
göstermiştir. Referandum sonrasında Birleşmiş Milletler
Genel Sekreteri Kofi Annan, yaptığı açıklamada,
Kıbrıslı Türklerin 1 Mayıs 2004 itibarıyla AB
üyeliğinin avantajlarından Rumlarla eşit koşullarda
yararlanamayacaklarından üzüntü duyduğunu fakat
Kıbrıslı Türklerin kendilerinin sebep olmadığı bu
kötü durumdan kurtulmaları için de yollar bulunacağını ümit
ettiğini ifade etmiştir.
18
Nisan 2010 tarihinde yapılan KKTC Cumhurbaşkanlığı
seçimlerini ilk turda kazanan Sayın Eroğlu,
Cumhurbaşkanlığı görevini üstlendiği 23 Nisan günü
Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine bir mektup göndererek
kapsamlı çözüm hedefine ve Birleşmiş Milletler parametrelerine
bağlılığını teyit etmesine ve müzakereleri
kaldığı yerden devam ettirme kararlılığını
ortaya koymasına rağmen, Rum yönetiminin İsraille Akdenizde
doğal gaz çıkarma anlaşması yapması çözüm sürecini
zora sokmuştur. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Özel
Danışmanı Downerın Türk tarafının müzakerelerin
yıl sonuna kadar tamamlanması gerektiğine ilişkin
görüşlerinde daha açık olduğunu, Rum tarafının ise
müzakerelerin somut bir tamamlanma tarihi olması konusunda daha az
açık ve daha az istekli bulunduğu şeklindeki 10 Haziran tarihli
açıklaması, çözümden yana olan tarafın kim olduğunu
göstermesi açısından son derece önemlidir.
Kıbrıs
sorununun yaratıcısı olan EOKAcıların partisi olan
DİSİnin bu yıl yapılacak olan seçimleri kazanma ihtimali,
çözüm süreci hakkında ciddi endişeler doğurmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, Kıbrıs sorunu ulusal bir meseledir.
Dolayısıyla, Kıbrıs sorununun hiçbir kesim tarafından
siyasi bir mesele hâline getirilmemesi ve sorunun çözümünde ulusal konsensüsün
oluşturulması bizim açımızdan yeni sürecin en temel
dinamiğini oluşturacaktır. Kıbrısın bir barış
ve huzur adası hâline gelmesi için yürüttüğümüz ilkeli ve
kararlı politika
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
EMRULLAH
İŞLER (Devamla)
Kıbrıs politikamızın ana
çerçevesini oluşturmaktadır.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın İşler.
Gündem
dışı ikinci söz, savunma hakkına yönelik
saldırılar hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Sayın
Ali Rıza Öztürke aittir.
Buyurun Sayın
Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, savunma
hakkına yönelik saldırılara ilişkin gündem
dışı konuşması
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son
dönemlerde avukatlara, avukatlık mesleğine, avukatlık meslek
onuruna, avukatların meslek örgütü barolara ve özellikle son günlerde
İstanbul Barosuna yönelik saldırıların, sindirme, korkutma
ve yıldırma çabalarının tahammül edilemez boyutlara
gelmiş olması nedeniyle gündem dışı söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Anayasa değişikliğinden sonra yargı önce
kuşatıldı, arkasından da tutsak edildi. İktidardan
yana tavır koymayan kişi ve kuruluşlar yargı eliyle
sindirildi, korkutuldu ve tasfiye edildi. Şimdi de sıra avukatlara ve
barolara geldi.
Biliyorsunuz,
Avukatlık Kanunu uyarınca, yargılamanın kurucu unsuru olan
bağımsız savunmanın temsilcisi avukatlardır. Eğer
avukatlar sindirilirse, avukatlar korkutulursa bağımsız savunmayı
bertaraf etmek mümkündür çünkü korkan, yılan, bıkan avukatlar istedikleri
davaları almakta tereddüt edecekler, böylelikle yurttaşlar
savunmasız kalacaklardır. Dinleme, gözaltına alma ve tutuklama
gibi her kapıyı açan örgüt suçlamasıyla son yıllarda
avukatlar da bu suçlamalarla dinlenmektedirler, tutuklanmaktadırlar ve gece
yarısı gözaltına alınmaktadırlar. Avukatlar
hakkında dava açma furyası başlatılmıştır.
Avukatlar,
baktıkları davalar ve mesleki faaliyetleri nedeniyle terörist ilan
edilmekte, avukatların adları birtakım terör örgütleriyle
anılarak avukatlara ve avukatlık mesleğine, barolara yönelik
itibarsızlaştırma girişimleri
meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır.
Amaçlanan; susan, susturulan, haksızlıklara, hukuksuzluklara boyun
eğen, avukata ve mesleğe sahip çıkamayacak
pısırık barolar oluşturmaktır. Amaçlanan, savunmayı
bertaraf etmek ve etkisiz hâle getirmektir. Barolar susturulursa, sindirilirse,
amaçlandığı şekilde uysal ve uyumlu hâle getirilirse, koyun
gibi yapılırsa avukatlara, hukuka sahip çıkamayacak, böylece
avukatlar daha kolay avlanacak, sonuçta da yurttaşlar haklarını
arayamaz hâle geleceklerdir.
Bunun en son
örneklerini DHKP-C davasında Çağdaş Hukukçular Derneği
avukatlarının haksız ve hukuksuz şekilde gözaltına
alınmalarıyla gördük; yine, KCK davası kapsamında bir sürü
avukatın haksız ve hukuksuz bir şeklide gözaltına
alınmalarıyla gördük. En son da İstanbul Barosuna yönelik
saldırılarda bunun örneklerini görmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, İstanbul Baro Başkanını 31 Ocak günü
arayan basın, kendisi hakkında iki yıl ila dört yıl
arasında dava açıldığı müjdesini veriyor. Son
yıllardaki moda ile dava açma olayını sanıktan önce
basın öğrendiği için, buna kulak kabartan İstanbul Baro
Başkanı gerçekten de 7 Nisan günü, hakkında Silivri 2. Asliye
Ceza Mahkemesinde dava açıldığını öğreniyor.
Neden dava açılmış İstanbul Baro Başkanı ve
yöneticiler hakkında? Bunlar, hepimizin bildiği gibi, Balyoz
davasında Biz avukatlık yapamıyoruz. diyen ve savunma görevi
engellenen meslektaşlarıyla dayanışma göstermek için 6
Nisan 2012 günlü duruşmada bir dilekçeyle İstanbul 10. Ağır
Ceza Mahkemesine başvurarak burada, gerçekten, savunma hakkının
kısıtlanmasının engellenmesi, adil yargılanma
hakkının koşullarının sağlanması
gerekçeleriyle talepte bulunuyorlar.
O tarihlerde, daha
Sayın Başbakanımız Bunlar devlet içinde devlet oldular,
bir gün gelip bizi de alacaklar. dememişti, daha MİT
Müsteşarına yönelik planlamalar yapılmamıştı. O
tarihte, biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, paket maket
çıkartmamıştık ve Meclis Başkanımız
yargıçlar dünyasına dönüp Anlayın artık. dememişti,
hiçbir sanığın veya mahkûmun ölüm tehlikesi yoktu, ilk
ameliyatları daha henüz olmamıştı, -ne demekse- saygın
kişilerin tutuklanmaması gerektiğini söylememişti
Sayın Bülent Arınç, kimsenin elini tutmamıştı
Sayın Başbakan; o tarihlerde, bu, özel yetkili mahkemelerin
tasfiyesine karar verilmemişti.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, bu, İstanbul Barosuna ve avukatlara yönelik
saldırıların arkasında yatan nedenleri, olayları daha
ayrıntılı olarak BDP grup önerisinin lehinde yapacağım
konuşmada yüce Meclisin dikkatine sunacağım.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Gündem
dışı üçüncü söz, muhtarların sorunları hakkında
söz isteyen Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçaya aittir.
Buyurun Sayın
Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın, muhtarların sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; köy ve mahalle
muhtarlarımız ile ihtiyar heyetlerinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, muhtarlarımız, gece gündüz demeden köy ve
mahallelerin sorunlarını çözmeye ve vatandaşların
işlerini ve taleplerini fedakârca yerine getirmeye
çalışmaktadırlar. Muhtarlarımız, köy ve mahallelerde
vatandaş ile devlet arasında bir köprüdür. Bu görevleri
karşılığında gerek ücret gerekse sosyal ve özlük
haklar bakımından hak ettikleri değeri maalesef
görememektedirler.
Muhtarlarımız
görevleri nedeniyle yaptıkları giderleri bizzat kendileri
karşılamak zorunda kalmaktadırlar. Muhtarlık hizmetlerinin
verildiği büroların kira, elektrik, su, yakacak, telefon ve
İnternet gibi masrafları ile kamu kurumlarıyla yapılan
görüşmelerde yaptıkları ulaşım masrafları
muhtarlarımıza ayrı bir yük getirmektedir.
Muhtarlarımızın önemli bir kısmı sadece muhtar maaşı
ile geçinmeye gayret etmektedir. Bu maaş ise aylık net olarak 440
Türk lirasıdır. Bu maaşla, takdir edersiniz ki, geçinmek asla
mümkün değildir. Sayıları 53 bini bulan muhtarlar, asgari
ücretin ve açlık sınırının altındaki
maaşlarıyla büyük bir mağduriyet içindedirler. Muhtarların
maaşlarını yoksulluk sınırıyla
karşılaştırmak ise zaten abesle iştigal olur.
Muhtarlarla,
ilgili AKPnin her seçim beyannamesinde yer alan ancak gerçekleşmeyen
vaatleri vardır. Son olarak 2011 Seçim Beyannamesinde şu ifadeler
vardı: Köy Kanunu yeniden hazırlanacak, köy yönetimlerinin görev ve
yetkileri artırılacak, mali kaynakları güçlendirilecek ve köy
muhtarlarının özlük hakları iyileştirilecektir. Bunlar,
AKPnin seçim beyannamesinde yer alan ifadeler.
Peki, şimdi
soruyoruz: Yeni köy kanunu nerededir? Muhtarların özlük
haklarını ne zaman iyileştireceksiniz? Bırakın görev
ve yetki artırmayı, köyleri kaldırıp mahalle
yaptınız, köyleri de muhtarları da aslında perişan
ettiniz. Anlaşılan o ki, bu dönemde de AKP Hükûmeti verdiği
sözleri yerine getirmeyecektir.
Muhtarlarımızın
maaş durumlarını ve sosyal haklarını düzenleyerek
mağduriyetlerini gidermeyi hedefleyen 17 kanun teklifi hâlen komisyonlarda
beklemektedir. Muhtarlarımızın maaşlarını asgari
yaşam seviyesine yaklaştırmayı amaçlayan kanun teklifimiz
muhtarlarımızın biraz nefes almasını
sağlayacaktır. Bu amaçla kanun teklifimizde önerdiğimiz
düzenlemeler şunlardır:
Köy ve mahalle
muhtarlarına, her yıl belirlenen brüt asgari ücret tutarında -yani
2013 yılı ortalaması olarak, brüt asgari ücret 1.000 Türk lirasıdır;
ilk altı ay için 978 lira, ikinci altı ay için 1.012 Türk lirası-
köy ve mahalle ihtiyar heyeti üyelerine ise asgari ücretin yüzde 25i -2013
yılı için 250 Türk lirası- oranında her ay huzur hakkı
ödeneği verilmesi öngörülmektedir. Emekli aylığı alan
muhtarların, kanun teklifimiz gereğince, alacakları ödenek
nedeniyle emekli aylıklarının kesilemeyeceği hüküm
altına alınmaktadır.
Yine, kanun
teklifimizle köylere il özel idareleri tarafından köy odası
yaptırılması ve köy odalarının zaruri giderlerinin il
özel idaresi bütçesinden ödenmesi öngörülmektedir.
Mahalle
muhtarlıkları hizmet bürolarının belediyeler
tarafından muhtarlara tahsis edilmesi ve bu büroların zorunlu
giderlerinin ilgili belediye tarafından karşılanması
düzenlenmektedir. Ki, bu arada belirtmek isterim ki, Manisa Belediyesi bu
mahalle muhtarlıklarının bürolarının
tamamını yeniden düzenlemiş ve bunu
başarmıştır.
Belediyeler
tarafından verilen toplu taşıma hizmetlerinden ve görev
yaptıkları il sınırı içinde Demiryollarına ait
trenlerden ücretsiz yararlanması amaçlanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde demokrasiyi güçlendirmek, yerel yönetimin
etkinliğini artırmak için muhtarlarımıza gereken önem
verilmelidir. Vatandaşa en yakın birim olarak çalışan
muhtarlarımızın maaşlarının ve sosyal
haklarının iyileştirilmesi mutlaka gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY
(Devamla) Bu düşüncelerle verdiğimiz kanun teklifinin de
desteklenmesini bekler, hepinizi saygıyla selamlarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Gündeme geçmeden
önce, sisteme giren arkadaşlarımıza sırasıyla söz
vereceğim.
Sayın
Halaman
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana Milletvekili
Ali Halamanın, Adanada Sarıçam İncirlik bölgesine
Suriyelilerin yerleştirildiğine, Adanalıların Cilvegözüde
patlayan bombaların Adanaya sirayet edeceğini düşündüklerine ve
tedirgin olduklarına ilişkin açıklaması
ALİ HALAMAN
(Adana) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkanım, son günlerde, Ankarada Amerika Birleşik Devletleri
Elçiliğinde, sonra Reyhanlı Cilvegözüde patlayan bombalar,
insanlarımızın ölümü, ülkemizin bir kaosa sürüklendiği
izlenimi doğurmakta.
Son günlerde,
bizim Adanada da Sarıçam ve İncirlik bölgesine 16 bin-18 bin
arası bir çadır kent
Yani, Suriyeliler yerleştiriliyor.
Dolayısıyla -bu, İncirlik zaten yıllardır bizi böyle
psikolojik tesir altında bırakarak büyüttü- Adanalı şimdi
ülkemizin içerisinde bulunduğu durumdan tedirgin ve endişe ediyor; dolayısıyla,
Suriyelilerin gelişiyle ilgili Cilvegözüde patlayan bombaların
Adanaya sirayet edeceğini düşünüyor. Meclisin ve kamuoyunun
dikkatini çekmek için bunları söylemiş oldum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Halaman.
Sayın
Eyidoğan
2.- İstanbul
Milletvekili Haluk Eyidoğanın, İstanbul Marmaray Projesinde
yapılan Yenikapı arkeolojik araştırmalarının
parasızlık nedeniyle durdurulduğuna ilişkin
açıklaması
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Teşekkür ederim Başkan.
İstanbul
Marmaray Projesinde yapılan Yenikapı arkeolojik
araştırmaları parasızlıktan durduruldu. Bu
araştırmalar tarihî yarımadada yerleşim tarihinin sekiz bin
beş yüz yıl olduğunu gösterdi ve yeni bir müzeyi dolduracak
kadar tarihî eser bulundu. Kültür ve arkeoloji camiasının muazzam
ilgisini çeken bu araştırmalar Para bitti. denilerek Ulaştırma
Bakanlığı DLH tarafından emirle resmen sonlandırıldı,
40 bin kasa eserin tutulduğu depoların kapılarına mühür
vuruldu, eserler çürümeye terk edildi. Başbakanın çanak çömlek
diyerek küçümsediği bu eserleri bulan arkeologlara Kendi bütçenizle geri
kalan işleri tamamlayın. deniyor. Şu hâlimize bakın, ne
kadar acı bir durumdayız.
20
bağımsız arkeoloğun maaşları ve bilimsel
konservasyon için havuzdaki suların kimyasal ilaç paraları ile
laboratuvar aşamasında kırtasiye malzeme alımının
toplam maliyeti 100 bin lirayı geçmiyor. Gayrisafi millî
hasılamızın yüzde 45ini barındıran, Kültür
Başkenti unvanını alan, her yerinde pıtrak gibi AVM,
rezidans, gökdelenler yükselen İstanbulun bu muazzam arkeolojik buluntusu
için para bulunamıyor. Bir ayıpla karşı
karşıyayız.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Eyidoğan.
Sayın
Varlı
3.- Adana Milletvekili
Muharrem Varlının, Ziraat Bankasının kredilerinin
yılbaşından bu yana durdurulduğuna ve Adana-Hatay-Mersin bölgesinde
görülen üçgün hastalığı nedeniyle hayvancılıkla
uğraşanların zor durumda olduklarına ilişkin
açıklaması
MUHARREM VARLI
(Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yılbaşı
itibarıyla Ziraat Bankası kredileri durduruldu. Bugün kırk
beş gün oldu, hâlâ Ziraat Bankası kredi veremiyor. Bakanlar Kurulunun
bir an önce imzalayıp Ziraat Bankası Genel Müdürlüğüne
göndermesi ve şubelere bunun bir an önce ulaşması lazım, ki
çiftçi Ziraat Bankasına yatırmış olduğu
parasını tekrar geri alabilsin. Çiftçi, en çok bugünlerde paraya
ihtiyaç duyuyor çünkü gübre alacak, tohum alacak, mazot alacak ama Ziraat
Bankası kredi veremiyor. Kırk beş günden beridir Ziraat
Bankasının kredileri kapalı. Sayın Başbakan
Yardımcısı da burada; lütfen, bunu not alsın, Bakanlar
Kurulunda bir an önce değerlendirsinler, çiftçimizi mağdur olmaktan
kurtarsınlar.
İkincisi:
Üçgün hastalığı dolayısıyla Adana-Hatay-Mersin
bölgesinde büyükbaş hayvanda epey bir zayiat
yaşanmıştı. Bununla alakalı Hükûmet daha hiçbir
şey yapmadı. Araştırıyoruz, araştırıyoruz.
diyorlar ama ne araştırdıklarını biz bilmiyoruz.
Lütfen, bu konuyla alakalı Tarım Bakanı da bir açıklama
yapsın. Hayvancılık yapan insanlarımız çok mağdur
ve zor durumdalar. Bu konuda da lütfen, bu sıkıntının
giderilmesini aracılığınızla Hükûmete duyurmak
istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Varlı.
Sayın
Demiröz
4.- Bursa Milletvekili
İlhan Demirözün, ürün bazında yapılan fark ödemesi
desteklerinin belirlenmesinde TÜİK verilerinin esas
alınmasının üreticilerin kayba uğramasına neden
olduğuna ilişkin açıklaması
İLHAN
DEMİRÖZ (Bursa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ürün bazında
yıllardır yapılan fark ödemesi desteklerinin belirlenmesinde
kullanılan kriter, verim değerlerinde Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)
değerlerinin alınması, değişik bir ifadeyle TÜİK
verilerinin kullanılması şeklinde
değiştirilmiştir. Bursa Karacabey Ziraat Odasının
çalışmaları ışığında mısır ve
buğday üretimi yapan üreticilerimizin, TÜİK verileriyle fark ödenmesi
nedeniyle, toplam kaybı bölgede 3,7 milyon TLye ulaşmaktadır.
Zaten borçla mücadele veren üreticilerimize son bir darbe de TÜİK veri
rakamlarıyla olmaktadır. Bu konuda Sayın Bakanın Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonundaki ifadeleriyle yapılan
çalışmaların farklı olduğunu ifade ediyor,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Demiröz.
Sayın
Yeniçeri
5.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, AKP iktidarının Suriyede çatışan
taraflardan birini desteklediği ve sınırda yeterli tedbirleri
almadığı için zafiyet yaşandığına ve AKPnin
Suriye politikası ile sınır güvenliğini yeniden gözden
geçirmesinin kendi yararına olacağına ilişkin
açıklaması
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Akçakaleye ve
diğer sınır bölgelerine atılan top mermisi ve nihayet
Cilvegözü Sınır Kapısında yaşanan patlama,
Suriyedeki istikrarsızlığın Türkiyeyi de giderek
rahatsız edeceğini gösteriyor. Türkiye, uyguladığı
politikayla sonunda Suriyeden mülteci ve terör ithal etmeyi başardı.
Başbakan Olay aydınlatıldığında hiç tereddütsüz
gereken adımları atacağız. diyor. Suriye Türk savaş
uçağını düşürdüğünde de savrulan tehditler ve
atılmayan adımlar düşünüldüğünde Cilvegözü
saldırısının da uyutulmaya terk edileceği
anlaşılıyor. AKP iktidarı Suriyede çatışan
taraflardan birisini desteklediği için sınırda yeterli
tedbirleri almadığından zafiyet yaşanıyor. AKP
yönetiminde Türkiye, hava savunması ABD Patriotlarına emanet bir
Türkiye hâline gelmiştir. Türkiye ve Suriye dost ve Müslüman ülkelerdir,
dost ve kardeş kalmalıdırlar ve kalacaklardır. Suriyeyle
kalıcı düşmanlık yaratacak politikalar Türkiyenin
yararına değildir. AKPnin Suriye politikasını ve
sınır güvenliğini yeniden gözden geçirmesi ve
yanlışlardan süratle vazgeçmesi kendi yararına olacaktır.
İktidarı ciddiyetsiz, sorunsuz ve hamasi tavrını terk
etmeye çağırıyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yeniçeri.
Sayın
Doğru
6.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun, Anadolunun birçok yerinde çiftçilerin
borçlarını ödeyemedikleri için zor durumda olduklarına ve
borçlarının yeniden yapılandırılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
REŞAT
DOĞRU (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tokat ili gibi
Anadolunun birçok yerinde çiftçi ve köylü vatandaş, üretiminin para
yapmamasından dolayı borçlarını ödeyememektedir.
Borçlarını ödeyemeyen çiftçilerin evlerine, bahçelerine,
tarlalarına, hayvanlarına haciz gelmektedir. Bankalar neredeyse
toprak zengini olmuşlardır. Köy muhtarları, köylerine gelen postanın
büyük kısmının haciz kâğıdı olduğunu ve
durumun görünenden daha ağır olduğunu ifade ediyorlar. Anadolu
çiftçisi üretime küsüyor, köyünü bırakıp büyük şehirlere göç
ediyor. Çiftçinin nefes alması için bütün borçlarının,
faizlerinin silinmesi, yeniden yapılandırılması gerekiyor.
Bu konuda Meclisin
desteğinin beklendiğini ifade ediyor, yüce Meclise saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Doğru.
Sayın
Öğüt
7.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, Hükûmetin taşeronlaşmada
sınır tanımadığına, PTT Genel Müdürlüğü
dağıtım ve kargo hizmetlerinin taşeron şirketlere
verilmesinin yarattığı sorunlara ve DİSKin
kuruluşunun 46ncı yılını kutladığına
ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ediyorum.
AKP, kölelik
düzeni demek olan taşeronlaşmada sınır tanımıyor,
her geçen gün bunu biraz daha yaygınlaştırıyor. Son olarak,
PTT Genel Müdürlüğü, dağıtım ve kargo hizmetleri için 20
bölgede ihale yaptı ve Acele Posta Servisi, taahhütlü mektup ve kargo gibi
hizmetler yirmi dokuz aylığına taşeron şirketlere
verildi. Taşeron şirketler de bu hizmetleri 1 Şubat 2013
itibarıyla uygulamaya başladı. Ne var ki, bu kadar kısa
zaman içinde bile sıkıntının ne denli büyük olduğu
ortaya çıktı. Hem vatandaş mağdur hem de işçi.
Dağıtım işini yapan taşeron işçiler, ihalelerin
iş yapanlara değil, menfaat doğrultusunda verildiğini
söylüyor; ayrıca, işveren tarafından tehdit yoluyla
çalıştırıldıklarını, sorunlarını
anlatacak hiçbir yetkili bulamadıklarını, ücretlerin ya geç
ödendiğini ya da hiç ödenmediğini ve yasal sınırların
üzerinde çalıştırıldıklarını söylüyor.
Böylesine köklü bir kurumun plansız programsız aldığı
bu kararın gerekçesi ve amaçlanan nedir? Hükûmet taşeron
işçilerin sesini duymazdan mı gelecektir?
Ayrıca,
örgütlü işçinin sesi olan DİSKin 46ncı yılını
buradan tekrar kutlamak istiyorum. Kölelik düzenine hayır diyen en
önemli örgütlenme DİSKtir. Onların her zaman yanında
olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Öğüt.
Sayın Özel
8.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, Manisanın Akhisar ve Salihli ilçelerini birbirine
bağlayan ve Gölmarmaradan geçen yolun 1998de ihale edilmesine
rağmen bu zamana kadar bitirilmediğine ve AKPnin bu tutumunun CHPli
olan Salihli ve Gölmarmara belediyelerini cezalandırmaya yönelik
olduğuna ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Manisanın en
büyük 3 ilçesinden 2si olan Akhisar ve Salihli ilçelerini birbirine
bağlayan ve güzel ve şirin ilçemiz Gölmarmaradan geçen, bu ilçemizin
de her iki büyük ilçemize ulaşımını sağlayan 59
kilometre uzunluğundaki yol, Karayolları Genel Müdürlüğü
tarafından 1998de ihale edilmiş ancak bugüne kadar sadece 17
kilometrelik kesimi tamamlanmıştır. İktidarın her
dönem seçilen milletvekilleri bir yıl içinde bu yolun bitirileceği
sözünü vermesine rağmen, Salihli-Akhisar bölünmüş yolu henüz
bitirilmemiştir. Bitirilmediği gibi, Balıkesir ve Kuzey Egeyi
Akdeniz Bölgesine bağlayan, pek çoğu yüksek tonajlı 10 bine
yakın aracın bir günde geçtiği bu yoldaki çalışmalar
durma noktasındadır. Salihli ve Gölmarmara belediyelerinin CHPde
olması AKPnin aklınca bu iki ilçeyi cezalandırmaya yönelik
davranışları, bundan etkilenen üçüncü ilçemiz olan Akhisarda
son seçimde aldığımız yüzde 40lık oyu da dikkate alarak
Akhisar Belediyesini de Cumhuriyet Halk Partisine kazandıracaktır,
böyle davranmaya devam etsinler.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özel.
Sayın Tüzel
9.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Güvenlik
Yönetmeliğindeki Üzerinde siyasi bir amblem bulunan materyal Meclisten
içeriye sokulamaz, Mecliste siyasi parti propagandası yapılamaz.
hükmünün düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul) Sayın Başkan, dün Meclis Koruma
Müdürlüğünün bir işgüzarlığıyla
karşılaştık.
Evrensel gazetesi Parlamento
muhabiri Sultan Özerin çantası aranıp yanında bulunan Emek
Partisinin Kürt Sorunu başlıklı broşürüne Üzerinde
amblem var. denilerek el konulmuştur. Bu muameleye gerekçe olarak da
Meclis Güvenliği Yönetmeliği gösterilmiştir. Yani Üzerinde
siyasi bir amblem bulunan materyal Meclisten içeriye sokulamaz, Mecliste siyasi
parti propagandası yapılamaz. gibi anlaşılmaz, izah
edilmez bir maddenin yürütülmesi ve bir gazeteci ve bir siyasi partinin bu
durumla karşılaşması kabul edilemez.
Milletvekili arkadaşlarımı
barışa hizmet edecek bu broşürü incelemeye, Meclis
Başkanı ve idare amirlerini de bu uygulamayı ortadan kaldırmak
ve düzeltmek üzere göreve davet ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tüzel.
Sayın
Köprülü
10.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülünün, DİSKin kuruluşunun 46ncı
yılını kutladığına ve Tekirdağın Çorlu
ilçesindeki DİSKe bağlı Birleşik Metal-İş
Sendikasının grevde olan çalışanlarının durumuna
ilişkin açıklaması
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
13 Şubat,
bugün DİSKin 46ncı kuruluş yıl dönümü. Özellikle
işçi sınıfının örgütlenmesinde ciddi mücadele veren,
bu konuda çalışmalar yürüten DİSKin 46ncı kuruluş
yıl dönümünü kutluyorum.
Bununla birlikte,
Tekirdağın Çorlu ilçesinde DİSKe bağlı Birleşik
Metal-İş Sendikasının çalışanları uzunca bir
süredir grevde. Grevde olan bu çalışanlar fabrikadaki yasal
haklarını talep etmelerinin yanında, özellikle, fabrikanın
Güney Koreli patronunun Güney Koreden kaçak işçi getirerek grevdeki olan
işçilerin yerine çalıştırdığı
noktasında tespitlerde bulunmuşlar ve bu tespitleriyle ilgili de
özellikle yasal yollara müracaat etmişlerdir. Fakat, bu yasal yollara
müracaatlarından sonra, özellikle haklarını arama
mücadelelerinde emniyet güçlerinin ciddi müdahalesiyle karşılaşmışlar,
aralarından birçoğu yaralanmış ve hastaneye
kaldırılmıştır. Bugün, özellikle DİSKin
46ncı kuruluş yıl dönümünde, Çorlu ilçesinde kendileri bir
basın açıklaması yapacaklardır. Bu basın
açıklamalarının yanında olduğumuzu belirtmek istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Köprülü.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi
vardır, ayrı ayrı okutup bilginize sunacağım:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Arnavutluk
Cumhuriyeti Parlamento Başkanı Jozefina Topalli Çoba
Başkanlığındaki bir heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 6/2/2013
tarihli ve 41 sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
tezkeresi (3/1136)
12/02/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
Arnavutluk
Cumhuriyeti Parlamento Başkanı Jozefina Topalli Çoba
başkanlığındaki heyetin ülkemizi ziyaret etmesi, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 06/02/2013 tarihli
ve 41 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin
ülkemizi ziyareti, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun'un 7nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine
sunulur.
Sadık
Yakut
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Vekili
2.- Kırgız
Cumhuriyeti Parlamentosu Uluslararası İlişkiler ve
Parlamentolararası İşbirliği Komitesi heyetinin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak
29 Ocak-2 Şubat 2013 tarihlerinde ülkemize resmî bir ziyarette
bulunmalarının Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanının 28/1/2013 tarihli ve 40 sayılı Kararı ile
uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresi (3/1137)
12/02/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
Kırgız
Cumhuriyeti Parlamentosu Uluslararası İlişkiler ve
Parlamentolararası İşbirliği Komitesi heyetinin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak
29 Ocak-02 Şubat 2013 tarihlerinde ülkemize resmî ziyarette
bulunmaları TBMM Başkanlık Divanın 28 Ocak 2013 tarihli ve
40 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin
ülkemizi ziyareti, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun'un 7'nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine
sunulur.
Cemil Çiçek
TBMM Başkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Şimdi de (10/74, 471, 472, 473, 474, 475) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunun başkan, başkan vekili, sözcü
ve kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
3.- (10/74, 471, 472,
473, 474, 475) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan,
başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına
ilişkin tezkeresi (3/1138)
13/02/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Komisyonumuz;
Başkan, Başkan Vekili, Sözcü ve Kâtip üyelerini seçmek üzere 12/02/2013
Salı günü saat 19.45'te B Blok 2. Kat 4. Bankoda bulunan
Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda 16 üye ile
toplanmış ve yapılan oylama sonucunda aşağıda
isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen görevlere
seçilmişlerdir.
Bilgilerinize arz
ederim.
Saygılarımla.
Hasip
Kaplan
Şırnak Komisyon Geçici
Başkanı
Adı
ve Soyadı Seçim
Bölgesi Aldığı Oy
Başkan :
Zeyid Aslan Tokat 10
Başkan
Vekili : Yusuf Başer Yozgat 10
Sözcü : Yılmaz Tunç Bartın 10
Kâtip : Mihrimah Belma Satır İstanbul
10
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Bir
genel görüşme önergesi vardır, okutuyorum:
B) Genel Görüşme
Önergeleri
1.- MHP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve
Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, Fransa'da sözde Ermeni
soykırımının inkârını suç sayan kanunun kabul edilmesi
sonucunda oluşturulacak politikalar konusunda genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/7)
31/01/2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Fransa'nın
Türkiye Cumhuriyetini ve Türk milletini ağır itham altında
bırakan sözde Ermeni soykırımını inkârın
"Suç sayılmasının" kanunlaşması
karşısında alınması gereken tedbirlerin,
oluşturulması gereken politikaların belirlenmesi
hususlarının TBMM Genel Kurulu tarafından değerlendirilmesi
amacıyla Anayasanın 98inci ve İç Tüzükün 101 ve 102nci
maddeleri uyarınca genel görüşme açılmasını Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına arz ederiz.
Oktay
Vural Mehmet
Şandır
İzmir Mersin
MHP Grup
Başkan Vekili MHP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
22
Aralık 2011 tarihinde Fransa Ulusal Meclisinde kabul edilen sözde Ermeni
soykırım iddialarını inkâr edenlere para ve hapis
cezası verilmesi yönündeki karar, bu defa da Fransa Senatosunda
görüşülmüş ve onaylanmıştır.
Bundan
böyle Fransa'da sözde Ermeni soykırım iddialarını reddetmek
cezai yaptırıma bağlanmıştır.
Fransa'nın
düşünce özgürlüğüne kelepçe vuran, ifadeyi zapturapta alan bu
çirkinliğini aziz milletimiz affetmeyecek ve bu
sefilliği asla unutmayacaktır.
Tarihimizi
yargılama cüretini kendinde gören sömürgenin kanlı dişlisi bu
ülke, Türk milletinin geçmişinde mezalim değil, bulsa bulsa adalet,
insaniyet ve merhamet bulabilecektir.
Sarkozy yönetimi
katliamla ilgili iz sürmekte kararlı ise tavsiyemiz önce kendi
kokuşmuş tarihlerinden işe başlamaları ve
başlarını Afrika'dan Orta Doğu'ya kadar çevirmeleridir.
Pişkin ve pervasız
Fransa yönetimi, seri cinayetlere dönük merakı ve ilgisi varsa önce aynaya
bakmalı ve zalimlikle iç içe geçen karanlık suratı orada
görmelidir.
Türk milletinin
geçmişinde soykırım yoktur. Utanacağı,
sıkılacağı ve anlatamayacağı vahşet
manzaraları da Allah'a şükürler olsun ki bulunmamaktadır.
Fransa
Cumhurbaşkanı Sarkozy siyasi kaygıları ve geleneksel
çizgisi nedeniyle Ermeni avukatlığına, diaspora sözcülüğüne
ve soykırım yalanı üretimine soyunacağına kendi bozuk
siyasi siciline ve ileri derecede kuşku uyandıran mizacına
odaklanmalıdır.
Partimiz, Fransa
Senatosunun bu kararını, uydurma soykırım
iddialarını inkâr edenlere ceza verilmesini karara bağlayan bu
soysuzluğu lanetlemekte ve tüm varlığıyla
kınamaktadır.
Bu
küstahlığın cevapsız bırakılmaması konusunda
AKP hükûmeti atalet ve zafiyet göstermemelidir.
Akıllarınca
Türk milletinin sineceğini ve zorla sanık sandalyesine
çıkarılacağını düşünen çılgınlar, kutlu
tarihimizin muhteşem sayfalarından haddini bilmeyenlere nasıl
ders verildiğini mutlaka öğrenmelidir.
Sözde Ermeni
soykırım korosu boşuna ve nafile yere ümitlenmesin.
Zira
aradıkları ve bekledikleri katliamcı suçlamasını Türk
milletine kabul ettirmeye kimsenin gücü yetmeyecektir.
Ancak, Fransa
Parlamentosunun aldığı bu karar tüm dünyada emsal olacaktır.
Bu sebeple,
yaşananların muhtemel gelecek bütün yönleri ile ele
alınması, Fransa'nın bu tavrı karşısında
alınması gereken tedbirler ve oluşturulması gereken
politikaların belirlenmesi amacıyla TBMM'de genel görüşme
yapılmalıdır.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemdeki
yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması
konusundaki ön görüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Şimdi Meclis
araştırması açılmasına ilişkin iki önerge
vardır, okutuyorum:
C) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Hakkâri
Milletvekili Adil Kurt ve 21 milletvekilinin, 19 Ocak 2012 tarihinde Hakkâri'de
meydana gelen patlamayla ilgili tüm gerçeklerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/503)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
19 Ocak 2012
tarih, 17:35 saatinde Hakkâri kent merkezinde, Bulvar Caddesi, Ertunç
İş Hanı önünde meydana gelen patlama ile ilgili bilinmezlikler
olayın üzerinden geçen bunca süreye karşın hâlen devam
etmektedir.
Patlamanın
nasıl ve kim tarafından yapıldığı,
saldırının kimi hedef aldığı, patlamada
yaralı olduğu iddia edilen polislerle ilgili hastane
kayıtlarının olmaması, MOBESE ve diğer kamera
kayıtları ile ilgili incelemenin selameti ve bazı çelişkili
açıklamaların açığa kavuşturulması için
Anayasa'nın 98, İç Tüzük'ün 104üncü ve 105'inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması için gereğini arz ve
talep ederim.
1) Adil Kurt (Hakkâri)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı
Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat (Batman)
8) İdris
Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin
Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel
Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Esat Canan (Hakkâri)
14) Sırrı
Süreyya Önder (İstanbul)
15) Sebahat Tuncel (İstanbul)
16) Mülkiye
Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul
Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) Nazmi Gür (Van)
21) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
22) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Hakkâri'de 19 Ocak
günü, akşam saatlerinde, kent merkezinde vahim bir patlama sonucu Zeki
Yeşil isminde bir üniversite öğrencisi yaşamını
yitirmiş ve 27 sivil vatandaş yaralanmıştır. Bu elim
olayın ardından devlet yetkilileri tarafından ciddi bir
soruşturma yapılmadan, patlamanın polis servis aracını
hedef aldığı ve PKK tarafından
yapıldığı açıklanmıştır. Bununla
birlikte, siviller dışında 7 yaralı polisin olduğu,
bunlardan 4'ünün ayakta tedavi edildiği, diğer 3 polisin
ağır yaralı olarak devlet hastanesinde tedavi altına
alındığı söylenmiştir.
Ancak, olaydan hemen sonra devlet hastanesine getirilen
ve içlerinde hayatını kaybeden Zeki Yeşil'in de bulunduğu
28 kişinin tamamının sivil olduğu, içlerinde herhangi bir
polisin olmadığına dair hastane kayıtları mevcuttur.
Buna rağmen, Hakkâri Valisi, olayın hemen ardından
yaptığı, yaralılar arasında polislerin de
olduğunu belirttiği ilk açıklamasını tekzip
etmemiş, aksine 24 Ocak 2012 tarihinde yaralılar arasında
polislerin olmadığına dair iddialara karşılık,
yaralı polislerin ilk tedavilerinin devlet hastanesinde
yapıldığını ve sonrasında bu polislerin
İzmir ve Adana illerine sevk edildiğini belirtmiştir.
Konuyla ilgili bazı fotoğraflar basına
dağıtılmış ve böylece yaralı polislerin
olduğu savı desteklenmeye çalışılmıştır.
Oysaki Valinin olay sonrası hastane ziyaretindeki fotoğrafı ile
24 Ocak tarihinde basına dağıtılan
fotoğraflarında farklı kıyafetler giydiği
görülmektedir. Ayrıca patlamanın olduğu bütün alanda cam ve
çerçeveler kırılmış olmasına rağmen,
patlamanın hedefi olduğu söylenen polis servis aracının
camlarının kırılmadığı, olay sonrası
çekilen hiçbir fotoğrafta da bu servis aracının
görülmediği, tekerleği patlak olduğu görülen bu aracın
hareket edip olay yerinden uzaklaşmasının da pek mümkün
olmadığını belirtmek gerekmektedir.
Bunların haricinde, olay sonrası
patlamanın olduğu alandaki MOBESE kamera kayıtlarına ve
diğer kayıtlara emniyet tarafından el konulduğu
bilinmektedir. Ancak bu MOBESE kayıtları ile ilgili Valinin yerel
basına verdiği demeçlerde çelişkiler mevcuttur. Önce
kayıtların kendileri tarafından incelendiğini
açıklayan Vali, daha sonra MOBESE kameralarının patlamanın
yaşandığı gün faal durumda olmadığını
ve kayıt yapmadığını belirten çelişkili
açıklamalar yapmıştır. Öte yandan, el konulan diğer
görüntülerle ilgili de herhangi bir açıklama
yapılmamıştır.
Bütün bunların dışında, yüzlerce
sivilin bulunduğu iş çıkış saatinde, kent merkezinin
en işlek yerinde meydana gelen bu patlamanın faili olarak hemen PKK
örgütünü işaret etmek, her bir vatandaşının yaşam
hakkını koruma ve kollama sorumluluğuna sahip olması
gereken devletin, üzerindeki sorumluluğu hemen başkasına yükleme
kolaycılığını yaptığını
açıkça ortaya koymaktadır.
Görünen o ki Hakkâri halkı çok büyük bir
badire atlatmıştır. Bu saldırının arkasında kim olursa
olsun, Hakkâri halkının hedef alındığı ve büyük
bir kaybın planlandığı açıktır. Zira kentin en
işlek caddesinde, günün en kalabalık saatlerinden birinde böyle bir
patlamanın sonucu çok daha ağır olabilirdi. Uludere
Katliamı'ndan üç hafta sonra sivillerin hedef alındığı
benzer bir olayın Hakkâri şehir merkezinde vuku bulması
düşündürücüdür. Bu olayın zaman kaybedilmeden
aydınlatılması elzemdir. Hükûmet yetkililerinin ve bizzat
Sayın Başbakan'ın "özel uygulamalar
yapacağız" dediği Hakkâri ve Şırnak bölgelerinde
bu elim olayların halk nezdinde, kendilerine karşı devlet tarafından
"özel uygulamalar" olduğu yönündeki kaygıların önüne
geçmek pek de mümkün olmayacaktır.
Bu açıdan
Hakkâri'deki patlamayla ilgili bütün gerçekleri ortaya koymak, çelişkileri
ortadan kaldırmak ve olayın faillerini bulmak adına bir Meclis araştırması
çok büyük önem taşımaktadır.
2.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, kamyoncu
esnafının sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/504)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kamyoncu
esnafının sorunları konusunda bir Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 25.01.2012
1) Mehmet Ali
Susam (İzmir)
2) Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir)
3) Mehmet Volkan
Canalioğlu (Trabzon)
4) Ahmet İhsan
Kalkavan (Samsun)
5) Bülent Tezcan (Aydın)
6) Candan Yüceer (Tekirdağ)
7) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
8) Gürkut Acar (Antalya)
9) Ali
Serindağ (Gaziantep)
10) Alaattin
Yüksel (İzmir)
11) Aylin
Nazlıaka (Ankara)
12) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
13) Rahmi
Aşkın Türeli (İzmir)
14) Ali
Demirçalı (Adana)
15) Hülya Güven (İzmir)
16) Recep Gürkan (Edirne)
17) Veli
Ağbaba (Malatya)
18) Haydar Akar (Kocaeli)
19) Atilla Kart (Konya)
20) Malik Ecder
Özdemir (Sivas)
21) Hasan Akgöl (Hatay)
22) Ali İhsan
Köktürk (Zonguldak)
23) Turgut Dibek (Kırklareli)
24) Orhan Düzgün (Tokat)
25) Ömer Süha
Aldan (Muğla)
26) İlhan
Demiröz (Bursa)
27) Muharrem
Işık (Erzincan)
28) Turgay Develi (Adana)
29) Erdal Aksünger (İzmir)
30) Kadir Gökmen
Öğüt (İstanbul)
Gerekçe:
Türkiye'de yük ve
yolcu taşımacılığı, 1950'li yıllardan
itibaren iktidardaki hükûmetlerin politikası olarak kara yoluna
yöneltilmiştir. Bu nedenle bugün geçekleştirilen yük
taşımacılığı faaliyetinde kara yolu
taşımacılığı yüzde 92 gibi bir orana ulaşmıştır.
Köylünün ürünü, sanayicinin malı tüketim ya da ihracat noktalarına
ağırlıklı olarak kamyonlar vasıtasıyla
taşınmaktadır. Kısıtlı miktarda gerçekleşen deniz
yolu ve demir yolu taşımacılığında da yine
kamyonlar kullanılmaktadır.
Kamyoncular bilek
gücü, alın teri ve kendi kısıtlı sermayesiyle kamu hizmeti
yapan bir meslek erbabıdır. Kamyoncular, ödedikleri gelir vergisinin
dışında, kullandığı mazot, satın
aldığı lastik, kullandığı yedek parça ve her
türlü masrafı da vergiye konu olduğundan, bütçeye önemli bir
katkıda bulunmaktadır.
Devletten bir
kuruş almadan, çoğu zaman evini, tarlasını satarak sermaye
yapan, ekonomik faaliyet içinde bu kadar önemli bir yeri bulunan kamyoncu
esnafının sorunları sürekli artmış, bugün sektörü
tehdit eder bir noktaya ulaşmıştır. Bu sorunların
başında kamyoncuların kazançlarının düşmesi, elde
ettikleri gelirle yaşamlarını idame ettirememesi gelmektedir.
Akaryakıt
üzerinde uygulanan aşırı vergilendirme, Türkiye'nin bir ucundan
diğerine en ağır yükleri taşıyabilen kamyoncunun bile
altından kalkamadığı bir noktaya gelmiştir. Bu nedenle
pek çoğu araçlarında mazot yerine 10 numara tabir edilen
yağı kullandığını kabul etmektedir. Ancak bu
yağın kullanımı başta motor aksamlarında olmak
üzere kamyonda çok sayıda arızanın çıkmasına,
aracın kullanım ömrünün azalmasına neden olmaktadır. Pek
çok kamyoncu elde ettiği kazançla yaşayamadığı için
kredi kullanmış, fakat bu kredileri de ödeyemeyerek güç durumda
kalmıştır.
Bu alanda
Bakanlık tarafından oluşturulun asgari fiyat tarifesi, yeterli
denetim bulunmadığından işlerlik kazanamamış, bu
soruna çözüm getirmemiştir.
Kamyoncu
esnafı, ağır bir vergi yükü altında bulunduğunu,
geçmişte araçların net ağırlıklarına göre
vergilendiriliyorken bugün azami toplam ağırlık üzerinden
vergilendirilmektedir. Adil olmayan bu vergilendirme, her türlü güçlükle
mücadele eden kamyoncuya ilave bir yük getirmektedir.
Kamyoncuların
kooperatifleri, öz mal sorunuyla karşı karşıyadır.
Taşımacılık kooperatiflerinin 75 ton taşıma
kapasitesi olan öz malı olması zorunluluğu
karşısında kooperatifler çaresiz kalmıştır.
Kooperatiflerin bu öz malı tesis edememesi neticesinde önemli
taşımacılık işleri bu alanda kurulmuş bulunan
büyük şirketlere geçmeye başlamış, kamyoncular müşteri
bulmakta zorlanmaktadır.
Bu çerçevede
esnafımızın sosyal ve ekonomik gücünün
arttırılması ve kooperatifleşmenin teşvik edilmesi
amacıyla kamunun taşımacılık ihalelerinde
kooperatiflere pozitif ayrımcılık tanınmasına ihtiyaç
bulunmaktadır.
Kara yollarında
taşımacılık yapanlara 13 ayrı belge zorunluluğu
getirilmiştir. Bunlardan sadece K belgesi için bir kamyoncudan 14 bin lira
tahsil edilmektedir.
K belgesinin K1,
K2, K3 diye belgelerin ayrılması kamyoncuyu mağdur etmektedir.
Yani ev eşyası taşınması için verilen K3 belgesine
sahip bir kamyon, Antalya'ya ev eşyası götürmüş, gelirken de bir
miktar sebze yüklemiş ise, cezai müeyyide uygulanmaktadır. Bu,
kamyoncu esnafını mağdur ettiği gibi, ev eşyası
taşıyanı da mağdur etmektedir.
Ayrıca K belgesi
olan bir kişi aracını satarak vergi kaydını
kapattığında, belge devri yapamamaktadır.
Kamyoncunun
kullandığı mazottan ÖTV ve KDV'nin kaldırılması
ya da düşürülmesi, kullandığı diğer girdilerde
teşvik sağlanması, kooperatiflerin öz mal sorununun giderilmesi,
K belgesi sorunlarının çözülmesi, kısıtlı sermayesi ve
alın teriyle ülke yollarında yük değil dert taşıyan
kamyoncu esnafının yeniden ayağa kaldırılmasına
katkı koyacaktır. Ülke ekonomisine önemli katkı koyan kamyoncu
esnafının sorunlarının tespiti ve çözümü noktasında
yapılması gerekenlerin araştırılmasına ihtiyaç
bulunmaktadır.
BAŞKAN
Önergeler bilgilerinize sunulmuştur.
Bunlar gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önergesi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
13/02/2013
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan tarafından Anayasanın
34üncü maddesinin valilik yönergeleriyle çiğnenmesi, demokratik bir
şekilde yapılan gösterilerde ve yürüyüşlerde yaşanan
ölümlerin araştırılması amacıyla 6/6/2012 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13/2/2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 13/02/2013 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisini, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
06 Haziran 2012 tarihinde,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan tarafından verilen (1138
sıra no.lu), "Anayasanın 34üncü maddesinin Valilik
yönergeleriyle çiğnenmesi, demokratik bir şekilde yapılan
gösterilerde ve yürüyüşlerde yaşanan ölümlerin"
araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
13.02.2013 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması
ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Önerge üzerinde, lehinde
olmak suretiyle Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurun Sayın Kaplan.
Süreniz on dakika.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokratik
toplumların en belirgin özelliği, anayasal haklarla güvence
altına alınmış olan düşünce ve örgütlenme
özgürlüğünün ifade edilebilmesidir. Ancak Anayasanın 34üncü
maddesinde yer alan Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve
saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkına sahiptir. hükmü, maalesef, bu anayasal hak valilikler
tarafından genelgelerle, yönergelerle, emirlerle uygulanamaz bir duruma
sokulmakta ve çoğu zaman da orantısız güç kullanılarak bu
gösteriler dağıtılmakta, özellikle muhalif siyasi partiler,
sendikalar, dernekler, odalar, sivil toplum örgütlerinin etkinlikleri
dağıtılmaktadır.
Bunun sonucu
birçok kişi yaşamını yitirdi, birçok kişi
yaralandı ve biber gazı tartışmaları çokça gündeme
geldi. Özellikle, 2011de, yakın zamanda Metin Lokumcunun, yine Yalovada
Çayan Birbenin biber gazından dolayı hayatlarını
kaybettikleri gerçeği karşısında, maalesef, bizim
sorduğumuz soru önergelerine de verilen cevaplar baştan savma ve
Türkiye'nin 1997 yılında taraf olduğu kimyasal sözleşmeye
uygun olduğuna dair cevaplar gönderilmektedir. Oysaki Türkiye Tabipler
Birliği ve uzman kuruluşların hepsi sağlık üzerindeki
etkilerine dikkat çekip bunun zararlarını belgesel ve bilimsel olarak
ortaya koymuşlardır; tahriş, bulantı, kusma,
gözyaşı akıntısı, spazm, göğüs
ağrısı, deri yanıkları ve alerji gibi birçok yan
etkileri olduğunu da ortaya koymuşlardır ancak zaman zaman
bazı bakanlar bunların ekolojik olduğu, hatta ötesinde de
faydalı olduğu noktasına kadar açıklamalarını
sürdürmüşlerdir.
Bu ciddi bir konu.
Türkiyede polis akademisi ve akademideki eğitim nedir? diye soracak
olursak
Çünkü kolluğun, hem şehirde hem de kırsalda polis ve
jandarma kolluğunun eğitimi, denetimi ve siyasi otoritesi son derece
önemli ancak şunu açıklıkla söylemekte yarar var: Türkiyede
bugün güvenlik, özgürlük ve adalet, özellikle temel hak ve hürriyetler söz
konusu olduğunda, tek başına kolluk güçlerine ve mülki
amirliklere bırakılmayacak kadar önemli konulardır.
Kolluğun modernizasyonu, yeniden yapılanması, eğitimi son
derece sorunludur. Dünyanın en güzel anayasasını getirin,
dünyanın en güzel yasalarını yapın eğer
sayıları 1,5 milyona varan kolluğun
Ki, buna özel
güvenliği de dâhil ediyorum; polis, jandarma, sahil güvenlik, korucular,
özel güvenlik 1,5 milyon civarında. Ki, Türkiyenin istatistik
rakamlarına göre 37 kişiden 1ine 1 silahlı güç düşüyor.
Eğer bu konuda belli bir hukuk denetimi sağlanamazsa -yargısal
denetim- maalesef orantısız güç kullanmayla ilgili sorunlar giderek
artar, yaşanır ve Türkiyenin de Avrupa Mahkemesinde birçok defa bu
nedenle de mahkûm olduğu hepimizin malumudur.
Tabii, bu konu
sıkıntılıdır yani Polis Akademisi
Başkanlığına gelen, çok ilginç söylemleri olan bir
başkan 15indeki kız ya erde ya yerde. gibi sözlerle
yaklaşımını ifade ederse eğitim konusunda çok ciddi
sıkıntılar da gündeme gelir.
Sizlere çok
yakın zamandan birkaç örnek vermek istiyorum bu toplumsal olaylarda,
protesto gösterilerinde, ifade hürriyetlerinde
Ki biz de zaman zaman Taksimde
1 Mayısı kutlamaya gittiğimizde yakın zamana kadar bütün
dünyanın gazını yedik; burada arkadaşlarımız da
var, milletvekilleri. Ne oldu? Sonra Taksim Meydanı serbest oldu. Onun
dışında, Kızılay Meydanına bakıyorsunuz.
Kızılay Meydanına sendikalar, işçiler, emekçiler
çıkmaya görsün, gaz bombaları, TOMAlar, hemen zırhlı
araçlar Ankaranın silüeti olmaya başlıyor ve Kızılay
Meydanı parfüm kokacakken bir bakıyorsunuz gaz kokmaya
başlıyor, gaz bulutları ve sisler içinde.
Şimdi, böyle
bir manzara içinde bir demokratik toplumu kurma iddiası çok
inandırıcı değildir, bu aşırı
orantısız güç kullanmanın mutlaka bir freninin olması
lazım. Bu freni ilk uygulaması gereken elbette ki siyasi irade,
Hükûmettir ama Hükûmetten kaynaklanıyorsa, git, sana muhalif olan
İşte Diyarbakır Valiliğine getireceğim olayı.
Diyarbakır Valiliği -iki gün önce yaşanan bir olay- bir
gösteride panzerin ezdiği, hayatını kaybeden ve
hayatını kaybettikten sonra da Valiliğin yaptığı
resmî açıklamada Elinde bomba patladı. deniliyor. Elinde bomba
patladı. denilen şahısla ilgili otopsi raporuna
baktığımız zaman -dün çıktı, bugün basında
da yer alıyor- maalesef Cebir izi, ateşli silah yarası, kesici,
delici alet yarası, boyunda boğma, boğulma ya da askıya ait
telem izi tespit edilmedi. deniyor ve arkasından da, panzerin
tekerlerinin ezdiğini net bir şekilde ifade eden İleri derecede
deforme hâlde parçalanmış sürtünme tarzı yaygın ekimoz deniyor.
Şimdi, bu
gerçeklik üzerinden baktığımız zaman, Diyarbakırda
yaşanan bu olayda, Hükûmetin, çıkıp, açıkça, Şahin
Öner olayında bu valiye ya aferin demesi lazım, yani güvenlik
kuvvetlerini koruyacağım diye, yargıyı
yanıltacağım diye Yalan açıklamalarına devam et.
demesi lazım, ya da bunu, kulağından tutup bir daha bunu
yapmayacak şekilde caydırıcı bir önlem alması
lazım. Bugün eğer bunu yapmıyorsa yürütme, eğer yargı
bu otopsi raporundan sonra yakasına yapışmıyorsa ve bu
olaylar yaygınsa ciddi bir sorun var demektir.
Şimdi, bu
otopsi raporundan başka, 2002den günümüze kadar
çıkarmışım bir liste, vaktim yok tek tek okumaya ama
2002de nevroz olaylarından başlayarak -Mehmet Şen- 2003ten
günümüze kadar onlarca yurttaşımızın atılan gaz
fişekleriyle orantısız müdahale sonucu yaşamını
yitirdiği görülüyor. Bu can kayıplarının sayısı
kabarık, az değil.
Bir demokratik
ülkede bu sayıların çokluğu karşısında,
yaşanan can kayıpları karşısında
yargının da gereğini yapmadığını görüyoruz.
Örneğin, Cizrede Yahya Menekşe 2008de polis panzeri altında
ezildi, tıpkı bu olay gibi ve ezen beraat etti. Şimdi, göz göre
göre, bütün yurttaşların gözü önünde bu olaylar cereyan
ettiğinde, bunun önlemini almadığınız zaman, toplumda
adalet duygusunu yitirirsiniz. Bunu arttırmak mümkün ama bir gerçek var ki
eğer gerçek demokrasiyi Türkiyede kurmak istiyorsak bu konuda ciddi bir
Meclis araştırması yapmamız lazım yani polise,
kolluğa, jandarmaya emir verildiği için mi bu orantısız
şiddet uygulanıyor, bu bir zihniyet sonucu mu, eğitim sonucu mu,
politikalar sonucu mu, bunu netleştirmek gerekiyor. Bunun da bir Meclis araştırmasıyla
mümkün olacağına inanıyoruz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
İkinci
konuşmacı, önergenin aleyhine olmak suretiyle Niğde Milletvekili
Sayın Alpaslan Kavaklıoğlu.
Sayın Kavaklıoğlu,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALPASLAN
KAVAKLIOĞLU (Niğde) Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; Barış ve Demokrasi Partisinin Anayasanın
34üncü maddesinin valilik önergeleriyle çiğnenmesi, demokratik bir
şekilde yapılan gösteri ve yürüyüşlerde yaşanan ölümlerin
araştırılması için Anayasanın 98inci, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca
Meclis araştırması açılması önergesi aleyhinde söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkı Anayasamızın 34üncü maddesiyle
düzenlenmiştir. 34üncü maddeye göre: Herkes, önceden izin almadan,
silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkına sahiptir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü
hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi,
genel sağlığın ve genel ahlâkın veya
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla
ve kanunla sınırlanabilir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart
ve usuller kanunda gösterilir.
Değerli milletvekilleri,
görüldüğü gibi, Anayasamıza göre herkesin önceden izin almadan
silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkı vardır. Ancak bu hakkın
kullanımı sırasında kamu düzenini bozacak, kamu
güvenliğini tehlikeye düşürecek veya başkalarının
özgürlüğünü engelleyecek şekilde eylem ve etkinliklerin
gerçekleştirilmesi durumunda, polis veya jandarma, Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşleri Kanunu çerçevesinde duruma müdahale etmektedir.
2911 sayılı Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 17nci maddesinde Mülki idare amiri millî
güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlığın ve genel ahlakın veya
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla
belirli bir toplantıyı bir ayı aşmamak üzere erteleyebilir
veya suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlike mevcut
olması hâlinde yasaklayabilir. denilmektedir. Eylem ve etkinliklerde
gerekli uyarılar yapılmasına rağmen, yasal
sınırı aşarak kanunsuz fiil ve davranışlara devam
eden ya da eylemi sonlandırmayarak dağılmamakta direnen gruplara
güvenlik kuvvetlerince müdahalede bulunulmaktadır.
Değerli milletvekilleri, güvenlik
güçlerimiz, özellikle toplumsal olaylar başta olmak üzere, kamu düzeni ve
güvenliğinin tesisi ve devamı için mevzuatla kendisine verilen
görevlerini yerine getirmek amacıyla, orantılılık ilkesine
uygun olarak gerektiğinde zor kullanma tedbirlerine
başvurabilmektedirler. Bu çerçevede, ilde genel emniyet ve asayişi
sağlamakla görevlendirilen mülki idare amirleri yapılacak olan
toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde kanun hükmünde belirtildiği
şekilde düzenlemelere gitmektedirler; kamu düzeninin ve güvenliğinin
bozulacağı bu tür eylemlerin gerçekleşmesi durumunda telafisi
mümkün olmayan zararların önlenmesi amacıyla elde edilecek veriler
doğrultusunda İnsan Hakları Sözleşmesinin 11inci maddesi,
Anayasa ve ilgili mevzuatın belirlediği esaslar çerçevesinde zorunlu
olarak erteleme veya yasaklama kararı alabilmektedirler. Burada temel
amaç, insanların temel hak ve özgürlüklerini kullanmasına engel
olunması değil, bu hak ve özgürlüklerin güvenli ortamlarda
kullanılması amacıyla gerekli tedbirlerin
alınmasıdır.
Değerli
milletvekilleri, şunu özellikle belirtmek istiyorum: 2002-2012
yılları arasında ülkemizde, ilgili mevzuat çerçevesinde, kanuni
olarak düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde hiçbir ölüm
olayı meydana gelmemiştir. Bununla beraber, müdahale
sırasında zor kullanma sınırlarını aşan
personel hakkında derhâl adli ve idari işlem
başlatılmıştır. Örneğin, zor kullanma
sınırlarını aştığı iddiasıyla Ocak
2002-Mayıs 2012 dönemi içerisinde 3.410 personel hakkında adli yönden
dava, Ocak 2005-Mayıs 2012 dönemi içerisinde ise idari yönden 4.267
personel hakkında soruşturma açılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, Hükûmetimizin her alanda insan hakları ihlalleriyle
mücadele edebilmek için hazırladığı İnsan Hakları
Eylem Planından bahsetmek istiyorum. Hazırlanan eylem planına
göre, toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile yakalama ve gözaltına
alma uygulamaları esnasında gerekli olduğunda orantılı
güç kullanılması sağlanacak. Bu kapsamda, nezarethaneler ve
özgürlüğün kısıtlandığı yerlerde kameralı
takip etkili kullanılacak ve denetlenecektir. Orantısız güç
kullanmak suretiyle ölüme ve yaralanmaya neden olan kolluk kuvvetleri
hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları
doğrultusunda etkin adli ve idari soruşturma yapılacaktır.
Eylem planına
göre, işkence suçunda zaman aşımı ise tamamen
kaldırılacak, özgürlüğün kısıtlandığı
tüm alanların fiziki koşulları iyileştirilecek.
İşkence ve kötü muamele nedeniyle devlet tarafından ödenen
tazminatların, bu suçların faillerinden veya soruşturmayı
gerektiği gibi yapmayan kamu görevlisinden tahsili için rücu yolu etkili
bir şekilde uygulanacak, bunun için mevzuat değişikliklerine
gidilecektir. Kolluk kuvvetleriyle ilgili ihbar ve şikâyetlerin tek elden
değerlendirilmesi için kolluk gözetim komisyonu kurulması
öngörülmektedir. Bu da Bakanlar Kurulumuzun gündeminde bulunmaktadır.
İşkence ve kötü muamele kabul edilen eylemlerin cezasız
kalmasını önleyecek düzenleme yapılacak, buna paralel olarak
Ceza Muhakemeleri Kanununda gerekli düzenlemeler yapılacaktır. Kamu
görevlilerinin etkin soruşturulması sağlanacaktır.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ döneminde, geçmişteki hükûmetlerle
kıyaslanmayacak kadar, insan hakları konusunda büyük bir ilerleme
kaydolunmuştur. İnsan haklarının, demokrasinin ve hukuk
devleti ilkesinin korunması ve ileri götürülmesi, iktidara geldiğimiz
günden bu yana, öncelikli hedefimiz arasında yer almaktadır.
İnsan hak ve özgürlüklerini bir davranış biçimi hâline getirmek
ve bu sayede insan hakları ihlallerini ortadan kaldırmak için en
büyük yatırımı da demokrasiye yapmak olduğuna
inanıyoruz. Hükûmetimizin programında en çok hâkim olan kavram
demokrasidir.
AK PARTİ
döneminde, insan haklarının geliştirilmesi ve güçlendirilmesine
ilişkin kurumsallaşma çalışmaları
ağırlık kazanmıştır. Kaba kuvvetin, kaba
işkencenin ortadan kaldırılması yönünde ciddi ilerlemeler
sağlanmıştır. 12 Eylül 2010 referandumuyla vatandaşlarımıza
doğrudan etki edecek, insan haklarını geliştiren
düzenlemeler getirilmiştir. Halkımızın önemli oranda
desteğiyle kabul edilen bu referandumla Anayasamızın 148inci
maddesinde yapılan değişiklikle Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru hakkının önü açılmıştır.
Özgürlükleri genişletecek kararlar almaya da kararlılıkla devam
edeceğiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi
Partisinin Anayasanın 34üncü maddesinin valilik yönergeleriyle
çiğnenmesi, demokratik bir şekilde yapılan gösterilerde ve
yürüyüşlerde yaşanan ölümlerin araştırılması için
Anayasanın 98inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
104 ve 105inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılması talebinin uygun olmadığını belirtiyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kavaklıoğlu.
Önerge üzerinde
üçüncü konuşmacı, Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza
Öztürk.
Buyurun Sayın
Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDPnin
grup önerisi lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BDP, valilik
yönergeleriyle demokratik ve hukuk devleti içerisinde yapılması
gereken toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin engellenmesi ve bu konuda
meydana gelen ölümlerle ilgili, hak ihlalleriyle ilgili bir Meclis
araştırması önergesi vermiştir.
Değerli
arkadaşlarım, yaşadığımız bu süreçte,
gerçekten HESlere karşı kurduna kuzusuna, taşına
toprağına, kaplumbağasına, denizine, yılanına
çıyanına sahip çıkan köylü kadınları dahi terör örgütü
üyeliğinden yargılanıyor.
2911
sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasının
tanıdığı, Anayasayla da güvence altına alınan
toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkını kullanmak
isteyenler terör örgütü üyeliğinden bugün yargılanmaktadırlar.
Toplumun her
kesiminde, iktidar yandaşı olmayan, açıktan iktidarın
yanında tavır koymayan kesimler, özellikle yargı
kullanılarak, yargı eliyle sindirilmekte ve susturulmaktadır.
Bu sindirme ve
yıldırma operasyonları toplumun tüm kesimlerinde
tamamlandıktan sonra, yargı kuşatılıp teslim
alındıktan sonra, şimdi de yargılamanın temel
unsurlarından birisi olan savunma, bağımsız savunma
hakkını temsil eden avukatlara açıktan yapılır hâle
gelmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Başbakanımız, en son bu
Çağdaş Hukukçular Derneği Başkan ve üyelerine yönelik
gözaltı ve tutuklamalarla ilgili olarak yaptığı bir
talihsiz açıklamada, bu arkadaşlar, yani içerideki avukat
arkadaşlarla ilgili olarak Yakılmak istenen evraklar, sahte
kimlikler. Kim bunlar? İşini iyi bilen avukatlar. Dışarıda
da bazı avukatlar o avukatlarla ilgili olarak Onlara müdahale edilemez.
diyor. Hadi canım sen de nasıl edilemez! Onlar teröre
yandaşlık yapıyorsa bal gibi edilir. Avukat, hakkı
savunacak, terörizmi değil. Hak hukuk neyse o önemli.
Evet değerli
arkadaşlarım, şimdi burada sormak lazım: Sayın
Başbakan bunların terörizmi savunduğunu nereden biliyor? Bu
kişilerin terörist olduğu hakkında kesinleşmiş bir
mahkûmiyet kararı var mıdır? Emniyetin tek yanlı
iddialarına dayanarak, demokratik hukuk devletinin bir
Başbakanının, yargılamanın temel unsuru olan
bağımsız savunmayı temsil eden avukatları böylesine
suçlamaya hakkı var mıdır?
Elbette ki bir
avukat suç işliyorsa hakkında soruşturma ve kovuşturma
yapılacak, elbette ki bir avukat terör örgütüne yandaşlık
yapıyor ise tabii ki onun hakkında soruşturma ve kovuşturma
yapılacak ama bu soruşturma ve kovuşturma keyfî olarak
yapılmayacak. Bu kanun Avukatlık Kanunudur. Türkiye Büyük Millet
Meclisi çıkardı bu kanunu ve yine Ceza Muhakemesi Kanununda
avukatlar hakkında soruşturmanın ve kovuşturmanın
nasıl yapılacağı öngörülmüştür. Gerek Avukatlık
Kanununda gerekse Ceza Muhakemesi Kanununun hangi maddesinde avukatların
üstlerine çıkarak iradeleri dışında kanlarının
alınması, tükürüklerinin alınması, numunelerin
alınması yazıyor?
Değerli
arkadaşlarım, ben, AKPli hukukçu milletvekili
arkadaşlarımızın bu avukatları gidip ziyaret etmesini
istiyorum. Bugün neyin terörist, neyin terörist olmadığı
bellidir. Türkiyede iktidara muhalif herkes terörist muamelesi görmektedir. Bu
saldırıların en yoğun şekli İstanbul Barosuna
yapılmıştır.
Şimdi
arkadaşlar, Avukatlık Kanununun 1inci maddesinin ikinci
fıkrası: Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan
bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder. Avukat olmazsa
bağımsız savunma olmaz, bağımsız savunma olmazsa
yargı da olmaz.
2nci maddesi:
Yargı organları, avukatlara görevlerinin yerine getirilmesinde
yardımcı olmak zorundadır. diyor yani bir takdir hakkı
vermiyor. Oysa, bu kanunlara uymakla görevli hâkim ve savcılar, avukatlara
görevlerini yerine getirmesinde yardımcı olmayı bir kenara
bırakın, avukatın temel görevi olan savunma hakkı resmen
engelleniyor. Şimdi, bu aynı zamanda avukatın görevini yapamaz
hâle geliyor.
Değerli
arkadaşlarım, Avukatlık Kanununun 95inci maddesi, mesleğe
ve meslek mensuplarına yönelik hak ihlallerine karşı
avukatlık mesleğini ve meslektaşlarını savunma, bu
konularda her türlü yasal ve idari girişimlerde bulunma görevini baro
yönetimlerine veriyor. 97nin 6ncı maddesi de yine buna benzer
şekilde, avukatlık meslek onuru ve
bağımsızlığıyla ilgili işlerde kanunlar ve
meslek kurallarının gereğini her türlü organlara karşı
savunma ve bu konuda doğrudan doğruya ya da dolayısıyla
kendisini göreve zorlayan hususları yapma görevini baro
başkanına ve yönetimine veriyor.
Değerli
arkadaşlarım, öteden beri Ergenekon davası, Balyoz davası,
KCK davası, en son da DHKP-C davasında avukatların savunma
görevlerini yapmasının engellendiği artık bugün kamuoyunun
inkâr edemeyeceği bir gerçeği hâline gelmiştir. Nitekim,
İstanbul Barosu Başkanı ve yönetimi, İstanbul 10.
Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte olan ve Balyoz davası diye
bilinen davada savunma görevini yapamaz hâle gelen meslektaşlarının
cüppe çıkarmaları üzerine, 6 Nisan 2012 günü 10. Ağır Ceza
Mahkemesine giderek, orada mahkeme heyetine bir dilekçe vermişler ve o
dilekçede de şu taleplerde bulunmuşlardır: Adil bir
yargılama yapın. Usul Kurallarına uyun. Savunma
hakkını kısıtlamayın. Meslek onurumuzla
oynanmasına izin vermeyin. demişlerdir. Baro yönetimi ve
Başkanı, bunu, Avukatlık Kanununun 76, 95 ve 97nci
maddelerinde barolara yüklediği, baro yönetimi ve başkanına
yüklediği görev ve yetki çerçevesinde yapmışlardır. Hukuk
kurallarını uygulamakla görevli yargıç ve savcıların, savunma
hakkını bertaraf edecek şekilde avukatların onuruyla oynamaya
hakkı yoktur. Ceza Muhakemesi Kanununun 203üncü maddesi, mahkeme
başkanına, duruşma düzenini bozan kişiyi, savunma
hakkını ihlal etmeyecek tarzda, dışarı çıkarma
yetkisi tanımıştır; çok açık, duruşma düzenini
bozan kişiyi. Öyle bile olsa savunma hakkını engellemeyecek
şekilde bu yetki tanınmıştır ama o davalarda avukatlar
ve sanıklar savunmalarını yapamaz hâle gelmişlerdir. Ne
zamandan beri bu ülkede, savunma hakkını yapmak isteyen avukat,
duruşma düzenini bozar, duruşmayı sekteye uğratır hâle
gelmiştir? Asıl duruşma düzenini bozan, duruşmayı
sekteye uğratan, yargılamanın kurucu unsuru olan savunmayı
çiğneyen yargıç ve savcılardır.
Değerli
arkadaşlarım, mahkeme heyeti bu baronun dilekçesini alıyor, Baro
Başkanının açıklamalarını dinliyor, iki sayfaya
varan açıklamalarını dinliyor, Peki, tamam. diyerek de o
açıklamaların devam etmesine izin veriyor. Baro Başkanının
konuşması bitince mahkeme başkanının tutanaklara geçen
ifadesinden okuyorum: Sizin baro yönetimi olarak buraya gelip
kullandığınız hakkı arzu ederdik ki sanıklar da
kullansın. Siz tabii ki -Baro
Yönetim Kurulunuz- o niyetle gelmişsinizdir. diyor. Yani Baro
Başkanı ve yönetiminin, Avukatlık Kanununun bu yönetime
tanıdığı hak ve yetki çerçevesinde bir hakkı kullanmak
için oraya geldiğini mahkeme başkanı kabul ediyor, tutanaklara
geçiriyor ama sonunda mahkeme savcısı öyle düşünmüyor olacak ki
bu yönetim ve Baro Başkanı hakkında Ceza Muhakemesi Kanununun
288inci maddesinden, adil yargılanmayı etkileme suçundan suç
duyurusunda bulunulmasını istiyor. Ne yazık ki mahkeme de bunu
kabul ediyor ve baro başkanı ve yönetim hakkında adil
yargılanmayı etkilemekten yapılan suç duyurusu, ne hikmetse,
bizim, bu Mecliste üçüncü yargı paketini çıkarmamızdan sonra
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla)
soruşturmayı yürüten savcı tarafından
bu sefer yargı görevini yapmayı etkileme suçuyla dava
açılıyor.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, hangi siyasi partiden olursak olalım,
içimizdeki avukatlar savunma görevini yapan insanlar, hangi düşünceden
olursak olalım
BAŞKAN
Sayın Öztürk
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla)
temel görevimiz, savunmayı savunmaktır.
Artık, Türkiye, bugün, savunmayı savunur hâle gelmiştir. Bu
utanılacak bir tablodur, bundan daha yüz karası bir tablo olamaz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından Bravo! sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN
Önerge üzerinde son konuşmacı, aleyhinde olmak üzere, İstanbul
Milletvekili Sayın Bülent Turan.
Sayın Turan,
buyurun. [AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP
sıralarından alkışlar (!)]
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Alkışlayalım Bülenti be!
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
öncelikle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Aslında
BDPnin grup önerisi aleyhine gündemin yoğunluğu gerekçesiyle çok
kısa bir selam verip ayrılmayı arzu ederdim ancak Komisyonda
beraber çalışmaktan büyük keyif aldığım CHP
Milletvekili Ali Rıza Beyin çok üst perdeden, mikrofonu âdeta isyan
ettiren ses tonuyla baroyla ilgili birtakım iddialarda bulunmasından
dolayı cevap vermeyi bir görev addederek huzurlarınıza
çıktım.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sen taraf mısın? Taraf mısın Bülent Bey?
AHMET YENİ
(Samsun) Doğrudan yana taraf o.
BÜLENT TURAN
(Devamla) Çünkü baro
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Ben senin adını bile vermedim.
BÜLENT TURAN
(Devamla)
bu Genel Kurulun gündemi değildir; baro, bu Meclisin şu
anki gündem yoğunluğunda bir konu değildir. Ancak Mersin vekili
olan bir arkadaşımızın konuyu gündeme getirmesinden
dolayı
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sen getirseydin.
BÜLENT TURAN
(Devamla)
İstanbul Barosuna aidat veren, orada avukatlık
yapmış olan, hâlâ oranın müntesibi olup aidatına devam eden
birisi olarak cevap vermeyi de takdir ederseniz bir görev olarak addediyorum.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Getirdin, getirdin gündeme.
BÜLENT TURAN
(Devamla) Değerli arkadaşlarım
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Onları söylemedim.
BÜLENT TURAN
(Devamla) Ali Rıza Bey, hiç ağzımı açmadan samimiyetle
dinledim
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Onları söylemedim.
BÜLENT TURAN
(Devamla) İki dakika dinlersen belki
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Senin ne yaptığın var burada.
BÜLENT TURAN
(Devamla)
daha rahat cevap buluruz.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) On dakika zaman versin, anlatayım senin neler
yaptığını.
BAŞKAN
Sayın Öztürk
BÜLENT TURAN
(Devamla) Bakın, ben hiç kızmadım, sizi dinledim. Daha sözümün
başındayım, izin verirseniz
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Anladım, sanırım sen karşı
değilsin. Sana ne oluyor? Sen Bakan mısın?
BÜLENT TURAN
(Devamla) Hukuk tartışmayla ortaya çıkar.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Bana Bakan cevap versin. Sen Bakan mısın?
BAŞKAN
Sayın Öztürk, lütfen müdahale etmeyelim.
BÜLENT TURAN
(Devamla) Ben de belki birkaç hususu sizden daha iyi ifade edebilirim, belki
beraber doğru yolu bulabiliriz.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Bakan cevap versin.
BÜLENT TURAN
(Devamla) İzin verin, cevap vereceğim.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Hayır, Bakan cevap versin. Sen Bakan mısın?
BÜLENT TURAN
(Devamla) Değerli arkadaşlar, Ali Rıza Bey ne kadar baronun
tarafıysa ben de en az o kadar tarafıyım.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Hiç değilsin!
BÜLENT TURAN
(Devamla) Ali Rıza Bey Mersin Vekili, ben İstanbul Vekiliyim ve
İstanbul Barosuna aidat veriyorum.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) İstanbul Barosunun vermediğini almaya
çalışıyorsun sen şu anda!
BÜLENT TURAN
(Devamla) Bakın, değerli arkadaşlar, Ali Rıza Bey az önce
dedi ki: Baroya Meclisin, Hükûmetin, vekillerin büyük baskısı var.
Bakın, bu gülünecek bir iddia, şundan dolayı, önümde evraklar,
hemen çıkardım İnternetten. Değerli
arkadaşlarım, İstanbul Barosunun İnternet sayfasında
-tarihin altını çiziyorum- 2 Şubat tarihinde -uzun ama özetini söyleyeceğim-
İstanbul Barosu diyor ki: 30
Ocak 2013 tarihli iddianame ile İstanbul Barosu Başkan ve
yöneticileri hakkında yargı görevini yapanı etkilemeye
teşebbüs suçu kapsamında kamu davası
açılmıştır. Oysa, bu tarihten tam bir hafta sonra,
ayın 8inde iddianame açıklandı ve kabul edildi.
Bakınız,
iddianame açıklanmadan önce açıklanmış gibi yaparak mahkeme
ve savcı üzerinde baskı yapanın, Hükûmetin veya vekillerin
değil, baronun olduğunun en güzel delilidir bu. Ortada iddianame
yokken Aman ha, iddianameyi açıklamayın, yoksa çıngar
çıkarırız. dediği için baro, bu İnternet sayfasında
bu yazıyı en az bir hafta önce yayımlamıştır.
İki: 8
Şubatta iddianame açıklanmış olmasına rağmen,
daha önceki tarihlerde, yine gözdağı vermek için, yine birtakım
iddiaları baskı unsuru yapmak için olağanüstü, seçimsiz
-altını çiziyorum- Genel Kurul kararı almıştır.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Seni de bekliyorlar Bülent oraya! Oraya git, oraya!
BÜLENT TURAN
(Devamla) Niçin? Mahkemeyi baskı altına almak için bu kararı
almıştır.
Bakın,
değerli arkadaşlar, Ali Rıza Bey hâlâ bahsediyor
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sen avukatların sana vermediğini darbeyle almaya
çalışıyorsun!
BÜLENT TURAN
(Devamla) Üstadım, sesin benden çok çıkıyor. Bakın,
yaşınız benden büyük
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Ben senden bahsetmedim. Senin darbecilik
yaptığından bahsederim istersen!
BAŞKAN
Sayın Öztürk
Sayın Öztürk
BÜLENT TURAN
(Devamla) Ali Rıza Beyin yaşı benden büyük,
saygısızlık yapmak istemem ama bir atasözü var Kraldan çok
kralcı olmayın. diye, kraldan çok kralcı olmayın.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Ben hukuku savunuyorum! Yazıklar olsun sana, bir avukat
olarak hukuku savunmuyorsun!
BÜLENT TURAN
(Devamla) Bakın, Hürriyet
gazetesi, Yalçın Bayer -sizin çok sevdiğiniz bir yazar- dün dedi ki:
İstanbul Baro Başkanı Kocasakal Balyozdan başlayarak
yaşadıkları süreçle ilgili bütün söylediklerinin önü ve
arkasını anlattı: -tırnak içerisinde Kocasakalın
ifadesi- İddia edildiği gibi bu davadaki bazı maddelere göre,
baro yönetiminin düştüğünü söylemek mümkündür. dedi. Kocasakal
düştük. diyor, siz hâlâ burada kraldan çok kralcılık
yapıyorsunuz. Çok net söylüyorum, avukatlar, kanuna yemin etmezler, hukuka
yemin ederler. Ben hukuka yemin ettim.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Senin, Avukatlık Kanunundan haberin yok!
BÜLENT TURAN
(Devamla) Bir hukukçu olarak diyorum ki, avukatlık Kanunu, bizim
yaptığımız bir kanun değildir, antidemokratik
hükümleri vardır, yanlış düzenlemeleri vardır ancak
şimdiye kadar İstanbul Barosundan veya Ali Rıza Beyden Bu
kanunu daha demokratik hâle getirelim, evrensel hukuk kurullarına uygun
hâle getirelim. diye bir tek öneri gelmemiştir.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sen niye getirmedin, iktidar partisisin? Sen iktidar
partisisin, getirsene!
BÜLENT TURAN
(Devamla) Ama bu kuralları
uygulamak da yöneticilerin görevidir. İstanbul Barosu darbeciliğiyle
anılırken
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Darbeci sensin!
BÜLENT TURAN
(Devamla)
bundan sonra işgalciliğiyle anılacak. Cuma günü
itibarıyla baro düşmüştür, yedek yönetim kurulu üyeleri
kimlerse, göreve gelmek zorundadır, bu, kanunun gereğidir. Ha, yedek
yönetim kurulu üyeleri diyebilir ki: Ben seçime saygı duyuyorum, hemen
Genel Kurula gidiyorum. Buna saygı duyarım ama şu an itibarıyla
baronun yaptığı, avukatlık ruhsatı vermek dâhil, bütün
işlemleri geçersizdir cuma günü itibarıyla. Çünkü, Avukatlık
Kanununun 90ıncı ve 92nci maddesine
baktığımızda -tam da sizi tarif ediyor- Seçim dönemi
bitmeden önce ayrılan yönetim kurulu üyelerinin yeri, en çok oy
almış yedek üyelerle doldurulur. Yönetim kurulu üyelerinden biri
hakkında, 90ıncı maddeye göre, seçilmeye engel bir suçtan
dolayı -TCK 277- kamu davası açılmışsa dava sonuna
kadar bu üye yönetim kurulu toplantısına katılamaz, yedek üye
yerine gelir. der. Çok açık arkadaşlar, hiç eğip bükmeye gerek
yok. Bir daha söylüyorum, hukukçu olarak bu kanunu uygun bulmuyorum. Kişi,
Beraatı zimmet asıldır kuralı gereği, masumiyet
ilkesi gereği mahkûm olunca suçludur ama bu kanunu ben koymadım. Bir daha
söylüyorum, şu an itibarıyla iddianame
açıklandığından dolayı, İstanbul Barosunun 9 tane
Yönetim Kurulu üyesi düşmüştür, onun yerine yedekler gelmek
zorundadır.
Bakın
değerli arkadaşlar, AK PARTİnin, Bülent Turanın,
şuradaki vekillerimizin özgürlükçülük anlayışını,
demokratlık anlayışını, uluslararası, evrensel
kurallara uygunluk anlayışını ne CHP ne Ali Rıza Bey
ne de baro başkanı tartamaz. Biz daha özgürlükçüyüz, bunu herkes
bilir. Biz, 12 Eylül referandumunu bu ülkenin, bu milletin lehine yaparken, 12
Eylülle hesaplaşalım. diye iddiada bulunurken hayır diyenler,
bugün bizim karşımıza Baskı var. diye gelemezler,
baskı falan yok. Ama, ben size bir şey daha söyleyeyim değerli
arkadaşlarım: Önümüzde yazılı kural var beğenirsiniz,
beğenmezsiniz- ama buna rağmen kızan arkadaşlarımız
var. Oysa, Danıştay bundan birkaç ay önce bir karar verdi
Başörtüsü, serbest meslek kuralı olan, görevi olan avukatlık
açısından bir engel değildir. dedi. Bakın,
Danıştay bu kararı verdi. Ardından, İstanbul Barosu,
yazılı kural olmadığı hâlde, başörtüsünün
tarafsızlığa engel olduğu gerekçesiyle bunun kabul
edilemeyeceği gibi vahim bir iddiada bulundu. Ben de şimdi soruyorum:
Eğer başörtüsü -dediğiniz gibi- bir engelse
tarafsızlığa, 10 tane Yönetim Kurulu üyesinin 8 tanesi bu konuda
sanıksa, mahkûm olma iddiasıyla dava açılmışsa, hangi
tarafsızlıktan bahsedeceksiniz? Baro,
tarafsızlığını yitirmiştir, düşmüştür.
İsteseniz de istemeseniz de gereğini bundan sonra baronun diğer
muhalif avukatları yerine getireceklerdir ve yapacaklardır diye
düşünüyorum.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Kararı sen mi veriyorsun düşüp
düşmediğine? Niye bu kadar çok ilgileniyorsun?
BÜLENT TURAN
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, Avukatlık Kanunundaki
antidemokratik kuralların bir an evvel
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Avukatların vermediğini almak mı istiyorsun?
BÜLENT TURAN
(Devamla) Bağırarak değil çalışarak
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sana ne bundan?
BÜLENT TURAN
(Devamla)
buraya getirilip çalışılması hepimizin görevi.
Sevseniz de sevmeseniz de bu konuyla ilgili, göreceksiniz, süreç birçok
şeyi ortaya koyacak.
Olağanüstü
Genel Kurul kararı alıp siyasi baskıdan öte bir şey
yapmamayı görev bilmek de baroya yakışan bir tavırdır!
Herkes bilir ki biz, barolara, yargıya ağzımızı
açarken dikkatli açarız, baskı yapmamayı görev biliriz ama
CHPnin nasıl baskı yaptığını, düdükle nasıl
hâkimlerin toplantıya davet edildiğini herkes bilir. Baronun da
-belki görmüyor olabilirsiniz, ben İstanbul Barosunu iyi biliyorum-
şu anki gerginlikten medet umması Gelin, kanunu
değiştirelim. dememize rağmen tarafgirlik yapması, Genel
Kurul kararı alması, seçim yapmaması, sadece, şu anki Ümit
Kocasakal Başkanın ileriki siyasi hesaplarına dönük bir
adımıdır, hiç gaza gelmemek lazım. Çok net söylüyorum
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Bunlar senin düşüncelerin. Bunları getirme buraya!
BÜLENT TURAN
(Devamla)
Kocasakalın siyasi hesaplarından başka bir
şey değildir.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Yapamaz mı? Velev ki öyle, ne yapacaksın?
BÜLENT TURAN
(Devamla) Ben, on beş günden beri diyorum ki: Bu kanun yanlıştır,
gelin düzeltelim. Daha ağzını açmadı. Genel Kurul
kararı aldı Baskı var. dedi, yalan attı, iftira
attı. Rekor kırdı, dört günde dört tane, birbiriyle çelişen
yazılı beyanatta bulundu:
1) Sorun yok.
dedi.
2) Görevimizin
başındayız. dedi.
3) Genel Kurul.
dedi.
4) Dün Hürriyete Ben
artık bunu bırakmak zorundayım. dedi. Herkes neyin ne
olduğunu biliyor.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Hayır, sen bu kadar niye karışıyorsun ya
onu anlamadım.
BÜLENT TURAN
(Devamla) Bizim bu ülkede, demokrasinin gereği olarak, avukatların
hukuku olarak, evrensel hukuk kurallarına uygunluk olarak ne büyük riskler
aldığımızı, darbecilerle nasıl kavga
ettiğimizi, nasıl referandumlara gittiğimizi herkes -ısrarla
söylüyorum- biliyor. Bu konuda korkumuz yok.
Ali Rıza Bey
hâlâ Neden karışıyorsun? diyor. Bir daha söylüyorum: Mersin vekili
niye karışıyorsa, İstanbul vekili ondan
karışıyor. İki: Mersin vekili aidat vermiyor, ben aidat
veriyorum.
Milletvekilliği
bugün var, yarın yok. Ama ben hukukçuyum, ben avukatım, bunları
düzeltmek benim görevim.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Yok, ben çobanım!
BÜLENT TURAN
(Devamla) Avukatlık mesleğini ayaklar altına alan, darbeci
baro yaftasını hak eden bir baronun mensubu olmak utanç vesilesi.
(AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Bu
ülkenin en büyük barosu, 30 binden fazla üyesi olan barosu, şimdiye kadar
sadece darbecilikle anıldı ama sayenizde işgalcilikle de
anılacak.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Kaç oy aldın, kaç oy aldın? Burada var.
BÜLENT TURAN
(Devamla) Çok oy almak haksızlık imtiyazı vermez. Siz hep
söylemez misiniz? -Kaç oy almış?- kaç alırsa alsın,
haksızlık çoklukta değildir.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Şimdi darbe yapmaya çalışıyorsun, bunun
için savunuyorsun. Bu kadar savunmanın nedeni bu.
BÜLENT TURAN
(Devamla) Peki soruyorum: Yedek üye kaç oy aldı, yedek üye kaç oy
aldı?
Değerli
arkadaşlar, bu işler bağırarak olmaz. Bir daha söylüyorum:
İstanbul Barosunun, iddia edildiği gibi, görevi düşmüştür,
cuma günü itibariyle geçersiz olacak çalışmaları.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Düşse ne olur, düşmese ne olur, sana ne bundan!
BÜLENT TURAN
(Devamla) Genel Kurulu saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Muharrem Bey buyurun.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan, herhâlde Sayın Öztürke sataşmadan
dolayı söz vereceksiniz.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Sataşmadım Sayın Başkan, dikkat ettim.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Ama şunu söyleyeyim: Şimdi beyefendi, sayın
konuşmacı, hukuk fakültesi mezunu ama herhâlde Anayasanın
80inci maddesini okumamış. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri,
seçildikleri bölgeyi ya da kendilerini seçenleri değil, bütün milleti
temsil ederler.
Dolayısıyla,
kendisinin İstanbul Barosuna aidat ödemesi, Sayın Öztürkün
ödememesi
Yani, Mersinli, İstanbul Barosu üzerinde konuşamaz.
diyor.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Konuşur, konuşur
MUHARREM İNCE
(Yalova) Bu kadar bir hukuk cahili, hukuk fakültesinden
çıkamayacaktır. Anayasa kitabını okuması lazım.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, görüşünü ifade
ederken sayın konuşmacının hakaret etmesine gerek yok,
lütfen.
BAŞKAN
Doğru.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Sataşmadım Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Öztürk buyurun.
İki dakika
içinde
Lütfen
karşılıklı
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürkün, İstanbul Milletvekili Bülent Turanın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim konuşmamı
izlediyseniz tutanaklarda, ben arkadaşımızın ismini
vermemiştim, nezaket göstermiştim ve
arkadaşımızın dediği konuların hiçbirisiyle
ilgili konuşmadım yani Baro Yönetimi düştü düşmedi,
düşer mi düşmez mi tartışmalarına girmedim. Ben,
sadece, Baro Yönetimine karşı açılan davanın ne derece
hukuksuz olduğunu anlatmaya çalıştım. On dakikalık
sürede bir dosya evrakı burada tartışamayız. Ama öyle
anlaşılıyor ki arkadaşımız İstanbul Barosuna
açılmış olan davadan bir avukat olarak o kadar sevinç
duymuş ki
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Hayır
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) -
o sevinci günler öncesi Twitterdan paylaşıyor.
Bakın, değerli arkadaşlarım, bu arkadaşımız
bu düşmenin ilk işaret fişeğini veriyor, İstanbul
Barosu yönetimi düşmüştür. diyor Twitterda. Şimdi, bir avukat
olarak avukat yargılamasının özel usullerini bilmediğine mi
yanayım ben bu arkadaşımızın yoksa okuduğunu bir
hukukçu muhakemesiyle anlamamasına mı üzüleyim? Ama öyle
sanıyorum ki avukat yargılamasında son soruşturmanın
açılması kavramının anlamını bilmediği için
günlerdir saçmalamakla meşgul ama bu saçmalığını bu
Meclis kürsüsüne taşıyor.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, bu arkadaşımızın mensubu
olduğu iktidar yanlısı Hukukun Üstünlüğü Grubu 4.650 oy
almış bu seçimden
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Darbeci baronun avukatlığını yapma!
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) -
ama arkadaşlarımızı suçladığı
bu yönetim 12.836 oy almış.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, İstanbul Barosunun
seçimlerini tartışmıyoruz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) Arkadaşlarımız, İstanbullu avukatların
kendilerine vermediği temsil hakkını savcıyla, hâkimle
almaya çalışmaktadırlar. İşte darbecilik budur. (CHP
sıralarından alkışlar) Ben darbeye
karşıyım. demekle darbeciliğe karşı olunmaz.
Senin yaşın kadar ben darbelerle mücadele etmiş bir
insanım.
BAŞKAN Sayın
Öztürk
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla)
- Bu kürsüde bir avukat olarak hem de mensubu olduğun baronun avukatı
olarak o avukatı savunma hakkını ihlal etmene bir avukat olarak
üzüldüm, senin adına üzüldüm.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Darbeci baronun avukatlığını yapmayın!
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Hayır, yanlış söylüyorsun Ali
Rıza Bey.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Öztürk...
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Turan.
İki
dakika içinde bitirin.
Kişiselleştirmeyelim
konuşmaları arkadaşlar, nesnel konuşalım lütfen.
2.- İstanbul
Milletvekili Bülent Turanın, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tekrar
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Derdim üzüm
yemek, bağcıyla işim yok. Bu mikrofon bağırmamak için
burada. Bağırmaya
gerek yok, biz konuşarak anlaşırız, bu gerginliğe
gerek yok.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Ayıp ya, senin yaptığın ayıp! Benim
yaptığım konuşmada senin bir tek adın yok.
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Çok ilginç, bu mikrofon siz yorulmayın diye buraya
konmuş. Bağırarak konuşulmaz, sakin konuşulur, güzel
konuşulur, hele ki hukukçuysak oturur anlaşırız,
konuşuruz, beni ikna edersiniz, siz beni ikna etmezsiniz
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sen hukukçu değilsin!
BÜLENT TURAN
(Devamla) Ama, benim hukukçuluğumu tartacak olan adam
Girmeyeyim ya,
başka bir şey
Kimseye hukukçuluğumu
tartıştırmam.
Bir iddiada
bulundum, iddiamın sonuna kadar arkasındayım. İstanbul
Barosu, bu kanuna göre 10 üyesinin 8i hakkında iddianame
açıldığından dolayı düşmüştür.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Anladım da sorun ne? Sana ne ondan, velev ki düştü?
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Devam ediyorum. Ancak bu kanun uluslararası evrensel hukuk
kurallarına aykırıdır ve değişmesi gerekir.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Suçları nedir Bülent Bey? Sadece kendilerini savunmak
mıdır suçları?
BAŞKAN Bir
dakika
BÜLENT TURAN
(Devamla) Ali Rıza Bey yeter, siz de çıkmayın bari
karşımıza.
Değerli
arkadaşlar, İstanbul Barosunun da demokrasiyle ilgili
imtihanının ne olduğunu herkes bilir, bizler de biliriz. Fakat,
Ali Rıza Bey'in ısrarla şu kadar oy, bu kadar oy
olmasını söylemesini garipsiyorum. Mesele oy değil, hak
meselesidir. Birinci olanın kaç oy aldığı bir imtiyaz, bir
suçluluk imkânı vermez. İstanbul Barosunun yönetimi
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Nedir suçu açıklar mısınız?
BÜLENT TURAN
(Devamla) Peki, siz bana burada kızacağınıza şunu
söyleyin
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sana ne düşüp düşmediğinden?
BAŞKAN
Sayın Öztürk
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Şu anki mevcut baronun listesinde Yönetim Kurulu yedek üyeleri
olsa bu tartışma olmaz. Onu bile becerememiş bir yönetimden
bahsediliyor. Neyini savunuyorsunuz? Benim avukatlığımı
tartışan Ali Rıza Bey, soruyorum size: Şu anki mevcut Yönetim
Kurulu üyelerinin neden yedekleri yok? Bunu soruyorum size.
İkincisi: Siz
kızıyorsunuz, dünkü Hürriyet gazetesinde -açın bakın-
şu anki mevcut Başkan Biz düştük. diyor, siz demeseniz de
işin muhatabı Artık düştük bu kanuna göre. diyor.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Doğruyu söylemiyorsunuz Bülent Bey.
BAŞKAN
Teşekkürler.
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan tarafından Anayasanın
34üncü maddesinin valilik yönergeleriyle çiğnenmesi, demokratik bir
şekilde yapılan gösterilerde ve yürüyüşlerde yaşanan
ölümlerin araştırılması amacıyla 6/6/2012 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13/2/2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım. (AK PARTİ ve CHP
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
Arkadaşlar, lütfen
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
önerisini okutuyorum:
2.- MHP Grubunun,
çiftçilerin sulama birliklerine ilişkin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 30/3/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13/2/2013 Çarşamba
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Tarih : 13/02/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 13/02/2013
Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında
siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet Şandır
Mersin
MHP Grup Başkan Vekili
Öneri:
30 Mart 2012 tarih ve 4087 sayı
ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğumuz
çiftçilerimizin sulama birliklerine ilişkin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verdiğimiz Meclis araştırma önergemizin 13/02/2013
Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu önerisi üzerinde birinci konuşmacı, lehinde olmak
üzere, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı.
Sayın Kalaycı, buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, tartışmayı bitirmeden hatibi
BAŞKAN Lütfen, yerimize
oturalım arkadaşlar. Lütfen sükûnet
ENGİN ALTAY (Sinop) Hiçbir
şey anlamadık, yeniden okunsun.
BAŞKAN Yok öyle bir şey,
okundu efendim.
Sayın Öztürk, lütfen yerinize
oturun.
Arkadaşlar, lütfen yerinize
oturun.
Buyurun.
MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çiftçilerimizin sulama birliklerine ilişkin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Milliyetçi Hareket Partisi olarak
verdiğimiz araştırma önergesi üzerinde söz aldım. Bu
vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sulama birlikleri çiftçilerimiz ve
ülkemiz tarımı açısından önem arz etmektedir. Ancak, sulama
birlikleri âdeta kendi kaderlerine bırakılmış
durumdadır. Sulama birlikleri hiçbir teknik desteğe sahip
olmadığı için işlevlerini de tam olarak yerine
getirememekte ve çok önemli maddi kayıplara meydan verilmektedir.
Türkiyedeki 388 aktif sulama birliği maddi problemlerle karşı
karşıyadır. Sulama birliklerinde çalışanlar da hem
özlük haklarından dolayı hem de alamadıkları
maaşlarından dolayı mağdur durumdadır. Norm
fazlası personelle ilgili yaşanan soruna mutlaka çözüm
getirilmelidir.
Kamu sulama
projelerine yapılan yatırımların geri ödenmesi, tahakkuk
ettirilen sulama ücretlerinin toplanması önemli bir darboğaz olarak
ortaya çıkmıştır. Yer üstü sulama sahalarının
rehabilite edilmesiyle ilgili DSİ tarafından gerçekleştirilen
projelerin bedeli tümüyle sulama birliklerine kayıtlı, sulamadan istifade
eden çiftçiler tarafından ödenmesi gerekmektedir. Başta peşinat
olmak üzere bu paraların toplanamaması nedeniyle sulama birlikleri
tarafından proje bedellerinin ödenmesinde uygulamada büyük
sıkıntılar çekilmektedir. Çiftçinin ve sulama birliklerinin bu
maliyeti kaldırması mümkün değildir, zaten
kaldıramamaktadır. Bu konuda mutlaka kolaylıklar getirilmelidir;
kooperatiflerde olduğu gibi bu yatırımların maliyetinin
devlet tarafından karşılanması gerekmektedir.
Gerek sulama
birlikleri gerekse sulama kooperatiflerinin en önemli sorunlarından biri
sulama elektrik ücretlerinin karşılanmasında yaşanan
güçlüklerdir. Elektrik fiyatlarında yapılan yüksek oranlı
zamların da etkisiyle önemli tutarda elektrik borcu oluşmuş,
ödenemez duruma gelinmiştir.
Tarımsal
sulamada kullanılan elektrik fiyatlarında mutlaka indirim
yapılmalıdır. Elektrik faturalarının neredeyse
yarısını oluşturan vergi ve fonlar ile kaçak elektrik
parası çiftçi ve köylümüzden alınmamalıdır. Sulama
birlikleri ve sulama kooperatiflerinin geçmiş dönemlere ilişkin
mevcut elektrik borçları faizsiz olarak yeniden yapılandırılmalıdır.
Ayrıca, elektrik fatura bedellerinin mutlaka hasat sonrası tahsili
sağlanmalıdır. Sulama birliklerinin ve sulama kooperatiflerinin
kendi ihtiyacı olan elektrik enerjilerini yenilenebilir enerji
kaynaklarından üretebilmesi için, gerekli proje ve finansman desteği
sağlanmalı ve uygulamayı teşvik edecek düzenlemeler
yapılmalıdır. Lisanssız elektrik üretimi üst
sınırı, sulama birlikleri ve sulama kooperatifleri için 2
megavata çıkarılmalı ve bu santrallerin enerji şebekesine
bağlanmasında öncelik tanınmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz üzere, tarımın stratejik bir sektör
olma özelliği her geçen yıl daha da artmaktadır. Bu sektörün,
bir ülkenin su ve gıda güvenliğinin sağlanmasındaki rolü ve
önemi de çok büyüktür. AKP Hükûmetinin suyun tam maliyetinin
karşılanması anlayışı ülkemizin sosyoekonomik
gerçekleriyle uyumlu bir anlayış değildir. Özellikle, tarım
kesiminde birçok sıkıntının doğmasına neden olacağı
bilinmeli ve su, ticari bir meta olarak düşünülmemelidir. Giderek kıt
kaynak durumuna gelen suyun korunması ve verimli bir şekilde
kullanılabilmesi için sulama birlikleri ve sulama kooperatifleri daha
etkin duruma getirilmelidir.
Ancak Yeraltı
Suları Hakkında Kanunda değişiklik yapılıyor,
yer altı su kuyularına ölçüm cihazı kurulması
zorunluluğu getiriliyor ve çiftçiye dekarda 200 ton su kotası koymaya
yönelik eylem planı açıklanıyor ama çiftçinin, ziraat
odalarının, sulama birliklerinin, sulama kooperatiflerinin
görüşleri bile alınmıyor. Şimdi de iki yıl önce
yapılan ve bir sonuç alınamayan düzenlenmede
değişikliğe gidiliyor ama AKP Hükûmeti yine kendi
başına buyruk hareket ediyor, ilgili kesimleri hiç dikkate
almıyor.
Su yönetiminde
alınan kararların en etkin bir şekilde uygulanabilmesinin ancak
ziraat odalarımızın ve su kullanıcı örgütlerinin bu
kararlara katılımıyla mümkün olacağı
unutulmamalıdır.
Bugün
görüşülecek olan kanun teklifiyle 167 sayılı Kanundaki mevcut
hükümlerde değişikliğe gidilmektedir. Ayrıntılı
görüşlerimizi ve uyarılarımızı teklif
görüşülürken ifade edeceğiz. Yapılan bu değişikle
kuyulara bir yıl içinde ölçüm cihazı kurulması öngörülmekte;
zirai, içme ve kullanma suyu amaçlı açılan kuyulara ölçüm cihazı
kuramayanların bu süre içerisinde talep etmesi hâlinde, bedeli yüzde 25
fazlasıyla tahsil edilmek üzere, üç yıl içerisinde DSİ Genel
Müdürlüğü tarafından kurulması veya kurdurulması hükme
bağlanmaktadır.
Çiftçiye âdeta
tuzak kurulmaktadır. Sanki süre üç yıl uzatılıyormuş
gibi görüntü verilmektedir. Hâlbuki üç yıllık süre DSİye
verilmektedir. Çiftçi, bir yıl içinde ya cihazı, sayacı
taktıracak ya da DSİye başvuracak, DSİ tarafından
takılmasını sağlayacaktır. DSİye başvurunca
yüzde 25 daha fazla ödeme yapmak zorunda olan çiftçi iyice köşeye
sıkıştırılmaktadır. DSİnin ilgili kanun,
yönetmelik, genelge uyarınca havzalar için hazırladığı
eylem planına göre ölçüm cihazları kurulduktan sonra yer altı su
kullanımıyla ilgili olarak dekar başına şahıs
kuyuları için 200 ton, kooperatif kuyuları için 350 ton
civarında su kullandırılması planlanmaktadır. Bu
uygulamayla, buğday eken bir çiftçi ektiği alanın ancak yüzde
40ını, ayçiçeği ve fasulye eken yüzde 35ini, şeker
pancarı ve mısır eken yüzde 30unu, yonca eken bir çiftçi de
ancak yüzde 20sini ekebilecek, geriye kalan alanını ise nadasa
bırakmak zorunda kalacaktır.
AKP Hükûmeti,
çiftçiye, Suyunu keseceğim, tarlanı ekmeyeceksin. diyor. Yer
altı suyu kullanımının kontrol altına
alınması ülkemizin geleceği açısından mutlaka
önemlidir. Fakat yapılacak işlemler akılcı,
mantıklı ve uygulanabilir olmalıdır. Bütün fatura neden
çiftçiye çıkarılıyor? Önce Hükûmet görevini
yapmalıdır. Mevcut sulama sistemleri tümüyle modernize edilmeli, yeni
projeler basınçlı sulama sistemlerine göre hazırlanmalı ve
bu konuda etkin bir teşvik uygulaması yapılmalıdır.
Arazi toplulaştırma faaliyetlerine hız verilmeli ve
toplulaştırma yapılan alanlarda kuyu ruhsatı ve sayaç
bağlama işlemi yapılmalıdır. Yer üstü sulama
sahalarında gerekli ıslah çalışmaları hızla
bitirilmelidir. Bu çalışmaların tamamlanmasıyla yer
altı suyu kuyularının birçoğu zaten devre
dışı kalacaktır.
Çiftçinin
ekeceği bitkilerin yıllık su tüketimleri dikkate alınarak
su kotası belirlenmelidir. Aksi takdirde, bu düzenlemenin uygulanma
imkânı ve şansı yoktur. Çiftçi cihazları
taktırmadı diyelim, zaten iki yıldır da pek taktıran
olmadı, ne yapılacak? Kuyunu kapatır, masrafını da
alırım. diye çiftçi tehdit edilmektedir. AKP Hükûmeti hiçbir
şey yapamaz çünkü haksızdır. Böyle, dayatmayla bir yere
varılamaz. Çiftçinin ekmeğiyle oynanmaktadır. Çiftçi buna
nasıl rıza göstersin? Çiftçi, verilmesi öngörülen suyla
tarlasının yarısını bile ekemeyecek. İyi bilinsin
ki öngörüldüğü şekilde kuyulara sayaç takılıp kota
uygulamasında ısrar edilirse çiftçiler de AKPyi o kuyulara gömecektir.
Çiftçi, tarihinin
en kötü dönemini yaşamaktadır. Türk çiftçisinin dünyanın en
pahalı mazotunu ve gübresini kullandığı ve ağır
girdi maliyetleri altında ezildiği ve bu nedenle üretim yapamaz
duruma geldiği bir gerçektir. Çiftçilerimiz On yıldır buğdayı,
pancarı, neredeyse aynı fiyattan satıyoruz ama mazotun, gübrenin,
ilacın, tohumun fiyatı 4-5 kat arttı. Bizim hâlimiz ne olacak?
diyor. Gelin, bu konulara çözüm bulalım.
Milliyetçi Hareket
Partisi olarak sulama birlikleriyle ilgili verdiğimiz önergeye
desteklerinizi bekliyoruz.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.
Önergenin
aleyhinde olmak suretiyle Nevşehir Milletvekili Murat Göktürk. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Göktürk.
Süreniz on dakika.
MURAT GÖKTÜRK
(Nevşehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP
Grup Başkanlığı tarafından verilen sulama
birliklerinin sorunlarının tespiti ve çözümü için Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergenin aleyhine
grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve heyetinizi,
değerli milletimizi saygılarımla selamlıyorum.
2004
yılına kadar, sulama birlikleriyle ilgili düzenleme 1580
sayılı Belediye Kanunuyla yapılmaktaydı, sulama birlikleri
bu kanuna göre kurulmaktaydı. Bundan sonra sulama birlikleri 5355
sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanunu ile yapılmaya
başlandı. Ancak uygulamada bir boşluk meydana geldiği için
sulama birlikleri için özel bir yasal düzenleme yapılma ihtiyacı
gündeme geldi ve 2005 yılında 6172 sayılı Kanunla Sulama
Birlikleri Kanunu iktidarımız tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündemine getirildi ve yasalaştırılması sağlandı.
Sulama
birliklerinin kurulmasının amacı, sulama
işletmeciliğini sürekli kılmak, denetlenebilir ve hesap
verilebilir şeffaf birlik yapısı oluşturmaya
çalışmaktır. Mevcut düzenlemeyle, sulama birlikleri özel kanunla
müstakil bir yapıya kavuşturulmuştur. Yeni oluşturulan
sulama birlikleri ile köylerimize kendilerine ait olan suyla kendi arazilerini
sulayabilecekleri bir birlik oluşturma imkânı
sağlanmış durumdadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sulama ile ilgili, yukarıda
belirttiğimiz gibi, ülkemiz, sanıldığının aksine
su bakımından zengin bir ülke değildir. Bu durumu çok iyi bilen
AK PARTİ iktidarımız suyun akıp gitmesine seyirci
kalmamış ve su ile ilgili çok önemli yatırımlara imza
atmıştır. Yıllarca yapımı süren ancak bir türlü
tamamlanamayan GAP projesinin AK PARTİ iktidarımızın
yaptığı yatırımlar sayesinde sonuna gelinmiştir.
Ülkemize hayırlı olmasını diliyoruz.
Yine, Konya
Ovaları Projesine de 2011 yılında Konya Ovası Projesi
Bölge Kalkınma İdaresinin kurulmasıyla ivme
kazandırılmış, 2011 tarihinde Mavi Tünelin iki ucu
birleştirilmiş, yüz yıllık rüya
gerçekleştirilmiştir.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sulama birliğiyle ne ilgisi var yani
bunun, ne ilgisi var GAPın sulama birlikleriyle? Yapmayın Allah
aşkına ya!
MURAT GÖKTÜRK
(Devamla) Bu konuda AK PARTİ iktidarımızın ülkemiz için
hayal olarak değerlendirilen bu hususu gerçeğe dönüştürdüğü
görülmüştür.
Konya Ovası
Projesi, Konya, Aksaray, Niğde gibi illeri ilgilendiren kıraç, susuz,
suya hasret toprakları suya kavuşturacaktır.
Yine, seçim bölgem
olan Nevşehir ilinin Avanos, Kozaklı ve Hacıbektaş
ilçelerini ilgilendiren Yamula Barajı ve Sulama Projesi çok önemlidir.
2002 yılında başlanılan projeye 2003 yılında su
tutulmaya başlanmış ve 2005 yılında
açılmıştır. Bu projeyle de çok önemli bir alan suya
kavuşturulmuş olacaktır.
Bunun gibi,
iktidarımız zamanında saymakla bitiremeyeceğimiz birçok su
projesi hayata geçirilmiştir. Bir zamanların su akar Türk bakar
tabiri artık tarihe karışmış, su akar Türk yapara
dönüştürülmüştür.
İktidarımız
sadece yer üstü suları için değil, yer altı suları için de
suyun ekonomik ve verimli kullanılabilmesi için gerekli tedbirleri
almaktadır. Tarım Bakanlığının damlama sulama sistemlerinin
yaygınlaştırılmasıyla ilgili çalışmalara
verdiği yüzde 50 hibe desteği bu açıdan oldukça önemlidir.
Değerli
milletvekilleri, görüldüğü gibi AK PARTİ, sulama birliklerinin
üzerinde anlaşma sağladığı bir metni Meclis Genel
Kuruluna getirmek suretiyle yasalaşmasını sağlamış
ve hukuki bir boşluğu gidermiştir. Yer altı ve yer üstü
sularla ilgili politikalar geliştirerek suyun verimli ve ekonomik
kullanımına imkân sağlamak için çalışmalar
yapmıştır ve yapmaya devam etmektedir.
Yine, suyun
ekonomik kullanılması için damlama sulama sistemini teşvik
etmek, gölet ve barajları yapmak, suyun naklinin klasik yöntemler terk
edilmek suretiyle su zayiatını en aza indirecek kapalı basınçlı
sulama sistemine geçmek suretiyle tedbirleri almaktadır.
İzah
ettiğimiz gibi, AK PARTİ iktidarı bu hususta kararlı bir
şekilde gereğini yapmaktadır. Her şey
tamamlanmıştır, yapılacak bir şey
kalmamıştır, diyemeyiz. Ancak AK PARTİ olarak,
yapılması gerekenleri yerinde ve zamanında yapmaya devam
ediyoruz.
Biraz önce, burada
grup önerisi lehine konuşan hatibin bahsettiği bazı hususlara da
değinmek istiyorum. Elektrik borçlarıyla ilgili, yine,
iktidarımız zamanında 6111 sayılı torba yasayla
borçların düşük faizle ve peşin ödeme hâlinde faizlerinin
silinmesi suretiyle silinmesi sağlanmıştır. Yenilenebilir
enerjinin kullanımıyla ilgili olarak yüzde 50 hibe desteği
sağlanmaktadır.
Su
sayaçlarının takılması konusuyla ilgili, biraz önce de
söylediğim gibi, ülkemiz su zengini bir ülke değildir. Hem yer üstü
hem yer altı suları kaynakları bakımından fakir bir
ülke olduğumuz için suyu dikkatli kullanmak ve verimli kullanmak
durumundayız. Bu nedenle de su sayaçlarını kullanmak suretiyle
suyu dengede tutmaya çalışıyoruz ancak bunun
altyapısının oluşturulması için zamana ihtiyaç
olduğu ortaya çıkmıştır ve biraz sonra, bu gündemden
sonra görüşeceğimiz yasayla da bu zamanı çiftçimize ve ülkemize
sağlamak adına belirli bir süre bu yasanın uygulanmasının,
ertelenmesi amaçlanmaktadır. Bizim, burada, çiftçinin suyunu kesmek gibi
bir düşüncemiz yoktur. Eğer bu şekilde, yer altı ve yer
üstü sularını sarf edip kullanmaya devam edersek nihayetinde
çiftçimiz tamamen susuz kalacaktır. Dolayısıyla, çiftçimizin
tamamen susuz kalmasını engellemek adına bazı tedbirleri
almamız gerekmektedir.
Bu vesileyle, MHP
Grubu tarafından verilen araştırma önergesinin aleyhinde
olduğumuzu bildirir, yüce heyetinizi ve değerli milletimizi
saygılarımla selamlarım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Göktürk.
MURAT GÖKTÜRK
(Devamla) Ben de teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Grup
önerisi hakkında üçüncü konuşmacı, lehinde olmak suretiyle,
Ferit Mevlüt Aslanoğlu, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisi adına verilen sulama birlikleriyle ilgili önerge üzerinde grubum
adına lehte konuşmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu sudur, su. Su kutsaldır, suya karşı
çıkılmaz çünkü su her şeyimizdir. İnsanlığın
var oluşu, mutlak, suyun var oluşuyla birliktedir.
Değerli
arkadaşlar, biraz önce Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
alan arkadaşım şu kelimeden bahsetti: Yıllarca kaderlerine
terk edilmiş. Hakikaten çok doğru. Ben, on bir yıldır
sulama birlikleriyle ilgili burada mücadele ediyorum. Biliyor musunuz, sulama
birlikleri geçen dönemin son yılına kadar İçişleri
Bakanlığına bağlıydı. Herhâlde,
İçişleri Bakanlığı, sulama birliklerine trafik
memurluğu yaptırıyordu. Yıllarca söyledik Kardeşim,
sulama birlikleri sudur, su ekmektir, bunun yeri DSİdir. dedik,
yıllarca bunu savunduk. Sulama birlikleri DSİnin bir şekilde
himayesi altına girsin, çiftçimiz özellikle suyla ilgili DSİnin
himayesinde olsun. dedik ama yanılmışız. İki
yıldır bu kanun çıktı, biz DSİ, sulama birliklerine
katkı verecek, destek verecek. diye hep düşündük, maalesef hiçbir
değişiklik yok.
Değerli
arkadaşlar, DSİ, teknik destek vermek zorundadır. Sulama
birliklerinin mali hiçbir gücü yoktur. Türkiyede özellikle sulama
birliklerinin suladığı kanalların yüzde 90ı açık
kanaldır. DSİ, yirmi yıl önce, otuz yıl önce
yapmış, sulama birliğine bu kanalları vermiş.
Artık bu sulama birliğinin kullandığı kanallarda o
kadar su sarfiyatı var ki suyun çıktığı yerden en son
gittiği yere kadar baktığın zaman suyun onda 9u kayboluyor
arkadaşlar. Onun için, öncelikle, DSİ eğer sulama birliklerinden
verim alacaksa sulama birliklerine ait kanallar mutlak kapalı kanal
sistemine geçmek zorundadır; ülke için geçmek zorundadır, israf için
geçmek zorundadır. Açık kanallı sistem Türkiyede su verimini,
suyun tarıma olan verimini son derece götürüyor ve hiçbir şekilde
yararlı olamıyoruz arkadaşlar.
Şimdi
DSİye geçsin, DSİnin himayesi olsun. dedik ama nerede arıza
varsa DSİ destek vermiyor, nerede sorun varsa DSİ destek vermiyor.
Sayın Bakan -biz burada yıllarca bağırdık- o zaman
DSİnin himayesine neden verdin sulama birliklerini? Hiçbir şey
yapmadın ki. İki yıldır DSİ sulama birliklerine tek
bir çivi çakmadı ancak sulama birliklerinin bütçesini kontrol etmeye
başladı.
Değerli
arkadaşlar, Türkiyede bir DSİye bağlı sulama birlikleri
var, bir de sulama kooperatifleri var. İki farklı fiyat olur mu
arkadaşlar? Bir köy sulama kooperatifinden su alıyor, bir köy de
sulama birliğinden su alıyor. Bir köyden dönüm başına 40
lira istiyor sulama birliği çünkü DSİ diyor ki Bundan
aşağı alamazsın. Ama diğer bir köydeki sulama
kooperatifi ise dönüm başına 5 lira istiyor. Yani, aynı ürünü
üreteceksin, aynı ürün için dönüm başına sulama birliği 40
lira alacak. Çünkü niye? O fiyatı DSİ belirliyor, sulama
birliklerinin hükmi şahsiyeti belirlemiyor, Dönüm başına 40
liradan aşağı alamazsın. diyor. Öbür tarafta, Tarım
Bakanlığına bağlı olan sulama kooperatifleri ise dönüm
başına 3 lira alıyor arkadaşlar. Böyle rekabet olur mu
arkadaşlar? Bir ülkede aynı amacı güden, sadece tarıma
hizmet etmek isteyen kooperatif ve sulama birlikleri arasında bu kadar
fiyat farkı olur mu arkadaşlar? Yani bunu birisinin çözmesi
lazım, çözülmüyor.
Yine, cazibeli su
kullanan birlikler var yani cazibeli şu arkadaşlar: Hiçbir
şekilde elektrik sarfiyatı yapmadan, yüksekten gelen birlikler
kanalıyla satılan su var bir de cazibesi olmayan yerlerde, elektrikle
yükseklere çıkarılan su var Şimdi yine aynı köy; biri
cazibeli sudan faydalanıyor biri cazibesiz sudan. İki ayrı
sulama birliği, birinin elektrik maliyetiyle var, öbürünün, elektrik
maliyeti sıfır. Ama köylüye karşı aynı fiyatı
uyguluyor arkadaşlar. Etmeyin, tutmayın. Bu birlikler Türk
tarımının can damarı, bu birlikler Türk
tarımının her şeyi, köylümüzün, üreticimizin ekmeği arkadaşlar.
Bu kadar ihmal edilmez. Öneri olarak şunları söylüyoruz: Bir kere,
sulama birlikleri, sulama kooperatifleri farklı olmaz. Eğer sulama
kooperatifleri cazibeli suyu dönüm başı 5 liraya veriyorsa sulama
birlikleri neden vermesin? DSİ bir narh koyuyor arkadaşlar.
Yine, Sayın
Bakan kapalı kanala geçme yerine, sulama birliklerinde kapalı kanalla
yüzde 100 verim alacak yerde, gidip köylünün kendi kuyu suyuna saat koymaya
başladı. Sayın Bakan, önce git bu açık kanalları
kapalı hâle getir, burada su verimini yükselt, daha sonra köylünün git
kuyusuna göz dik. Her şey bitti, köylünün kuyusu kaldı. Ama siz
eğer o kuyuya taş atarsanız, bir gün birileri de o kuyuya birilerini
koyar. Ekmekle oynamayın, köylünün ekmeği. Örneğin, bugün
görüşülecek yer altı suları. Her şey bitti, köylünün suyu
kaldı, köylünün ekmeği kaldı.
Değerli
arkadaşlarım, eğer verimlilik istiyorsanız, sulama
birliklerini açık kanaldan kapalı kanala geçirmeyi mutlaka
uygulayın, su verimi yüzde 100 artacaktır ve köylüden
aldığınız dönüm başı, 40 lira, 45 lira, 50 liraya
kadar olan fiyatı aşağı çekiyor. Kooperatifte 5 lira,
birlikte 50 lira olursa burada kıyamet kopar arkadaşlar. Aynı
ürünü üretiyorlar.
Değerli
arkadaşlar, yine, sulama birliklerinin üstünde, bunu defalarca söyledik,
bir personel yükü var. Mademki sulama birliklerinin hâkimi sizsiniz, o zaman
buradaki personelin sosyal hakları için sözleşmeli olarak DSİ
kadrosuna geçerler, sen bu personeli de en verimli şekilde
kullanırsın. Yani sulama birliklerinde çalışan arkadaşlarımız
altı ay çalışıyorlar, altı ay çalışmıyorlar.
Ama yasa çıkarken bunu burada defalarca Etmeyin tutmayın, gelin
birliklerin kadrosunu, DSİde sözleşmeli kadroya aktaralım, bu
personeli en verimli şekilde kullanın. diye söyledik ama maalesef
yapmadılar.
Değerli
arkadaşlarım, sonuçta şu: Birlikler sahipsizdir, birlikler borç
içinde yüzüyor, birlikler köylüyle son derece
Köylü çünkü üretemiyor,
üretemeyince parasını tahsil edemiyor, parayı tahsil edemeyince
birliklerle köylü arasında sorun çıkıyor. Bu nedenle hak, adalet
istiyorsanız, cazibeli olanla cazibeli olmayanı bir kere aynı
seviyeye getirin. Burada elektrik kullanan sulama birliklerine mutlaka
farklı bir gözle bakmamız lazım. Yine, birliklerle kooperatifler
arasındaki fiyat farkı olan
Birinde dönüm başı 50 lira,
birinde dönüm başı 5 lira. Bu fiyata, kooperatifler eğer bunu
yapabiliyorsa birlikler niye yapmasın? Bu fiyatı kooperatiflerin
seviyesine çekmemiz lazım. Onun için, sulama birlikleri sahipsizdir,
Sayın Su Bakanımız buna sahip çıkmamıştır,
sulama birlikleri hâlâ yetimdir, yetim kalmaya devam ediyor. O iş bitti,
şimdi sıra geldi köylünün kuyusuna el attı ama o kuyuda bir gün
birileri boğulacak.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.
Grup önerisi
üzerinde son konuşmacı, aleyhinde olmak üzere, İbrahim Binici,
Şanlıurfa Milletvekili.
Sayın Binici,
buyurun.
İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; MHP grup önerisi üzerine grubum adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülke nüfusumuzun
giderek artmasına bağlı olarak artan gıda gereksinimi ancak
sürdürülebilir tarım politikalarıyla mümkündür. Günümüzde
sınırlı toprak ve su kaynaklarından verimli bir biçimde
yararlanmak için bu kaynakların geliştirilmesini, izlenmesini ve
değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Ülkemizdeki teknik
ve ekonomik koşullar dikkate alındığında, sulanabilir
nitelikte alanın 8,5 milyon hektar olduğu tahmin edilmektedir. Bugün
için gerek devlet yatırımı gerekse halkın kendi olanaklarıyla
sulanabilen toplam arazi ise yaklaşık 4,5 milyon hektar
dolayındadır. Türkiyede, kırk yıldan bu yana
gelişimini tamamlayamamış sulama sistemleri bulunmaktadır.
Özellikle GAP projesinin sulama kısmıyla ilgili olarak AKP
iktidarı tarafından da çiftçilerimize umut pompalamaya devam
edilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde uzun yıllardır uygulanan yanlış
politikalar sonucu tarım ve hayvancılıkla uğraşan
çiftçilerimiz üretemez, ürettiğini satamaz hâle gelmişlerdir. Girdi
fiyatlarının sürekli artmasına karşın, üretmiş
olduğu ürünlerin fiyatlarının sabit kalması ya da çok az
artması sonucu üreticilerimiz borç batağına
düşmüşlerdir. Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerinden
yeterince kredi kullandırılmadığından dolayı üreticilerimiz
özel bankalardan yüzde 20yle yüzde 50 arasında değişen faiz
oranlarıyla kredi kullanmak zorunda kalmışlardır. Bundan
dolayı bölgemiz çiftçisi icralık olup icra yoluyla evini,
tarlasını, ahırındaki hayvanını satmak zorunda
kalmışlardır. DEDAŞ tarafından, tarımsal sulama
borçları dolayısıyla oturmuş olduğu evin
elektriği kesilmiş olan çiftçilerimiz mum
ışığında oturmak zorunda kalmışlardır.
Şanlıurfa çiftçisi kendi imkânlarıyla derin su kuyuları
açıyor, dalgıç ve elektrik alıyor, para verip su arama ve
kullanma ruhsatı alıyor. Her kuyu için yaklaşık 10 ile 15
bin TL arasında borçlanarak harcama yapıyor.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'de tarım alanlarının sulanabilmesi
amacıyla kurulan sulama birliklerinin sayısı 400ü
aşmış durumdadır. Bu birlikler 2 milyona yakın
çiftçinin 410 bin hektarlık tarlasına su götürmeye
çalışmaktadır ancak, ne var ki, 418 sulama birliğinin
maliye, SGK, elektrik, personel borcu 800 milyon liraya ulaşmış
durumdadır. Çiftçilerin sulama maliyetlerini düşürmek ve tarım
alanlarının verimli kullanılmasını sağlamak için
Devlet Su İşleri kanaletleri kurmuş, bunların
işletmelerini de sulama birliklerine devretmiştir. Birlikler de kendi
kadrolarını oluşturarak çiftçilerden aldığı
ücretlerle tarım alanlarını sulama
çalışmalarını gerçekleştiriyorlar. Ancak, çiftçilerin
ücretlerini ödeyememesi ve borçların birikmesi nedeniyle bu birlikler
kapanma aşamasına gelmiş durumdadır. Özellikle seçim bölgem
Şanlıurfada 150 ile 200 metre civarında derin su kuyuları
kazılmakta ve buna mukabil olarak elektrik tesisatını 2-3
kilometreden çekerek korkunç bir borç batağına sürüklenmektedirler.
İster yarıcılık yapan isterse mülk sahibi her iki taraf da
batmış durumda. Bununla, artık gerçekten tarım politikasının
yürütülemez olduğu, Türkiyede hele hele çiftçimizin perişan
olduğu bilinmelidir.
Şimdi, sulama
birliklerinin sağladığı suya dönüme 20 ile 30 TL
arasında para verilirken, kendi olanaklarıyla derin kuyu kazmış
olanların 100 ile 120 bin TL arasında maliyet önüne
çıkmaktadır. Bir pamuk ekicisini düşünseniz, aynı fiyata
ürününü satmaktadırlar. Dolayısıyla bu konuda gerçekten
çiftçilerimiz çok zor durumda. Bir an önce maliyetin düşürülmesi
noktasında Hükûmete, Hükûmet yetkililerine, Sayın Tarım Bakanına,
Sayın Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne çok büyük
özveriler düşmektedir. Bunun için, bir an önce bölge çiftçisinin
imdadına devletimizin yetişmesi şarttır; yoksa bu
koşullarda tarımın yapılması mümkün değildir,
olanaksızdır diyebilirim.
Ancak çiftçilerin elektrik
ücretlerini ödeyememesi ve borçlarının birikmesi nedeniyle bu
birlikler kapanma aşamasına gelmiş durumdadır.
Geldiğimiz aşamada, sayıları 418e ulaşmış
bulunan birliklerin borçlarının yeniden
yapılandırılması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Türkiyede sulama birliği sayısı 388, Şanlıurfada
bulunan sulama birliklerinin sayısı ise 22dir.
Bu birliklerin
borçları -maliye, sosyal güvenlik kurumları, enerji ve personel
borçlarının- toplamı, bugüne dair, 391 milyon 202 bin liraya
ulaşmıştır. Bu durumda da bu birliklerin ayakta
durması olanaksızdır. Onun için, bir an önce birliklerin yeniden
yapılandırılması, gerekirse borçlarının yeniden yapılandırılması
konusu elzemdir, kaçınılmazdır. İleride gerçekten çiftçilerimizi
bir bütün olarak büyük sıkıntıya sokacaktır.
Bu duygularla
bütün Genel Kurulu saygıyla selamlar, teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Binici.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu önerisi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Grubun önergesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar
yeter sayısı yoktur.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.16
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.29
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Sayın milletvekilleri, şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
3.- CHP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve 32 milletvekili tarafından
AB ülkelerinde yaşayan Türk kökenli yurttaşlarımızın
sorunlarının araştırılması ve çözüm
yollarının belirlenmesi amacıyla 30/1/2013 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13/2/2013 Çarşamba
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
13/02/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun, 13.02.2013 Çarşamba günü (Bugün)
yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları
arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Akif Hamzaçebi
İstanbul
Grup
Başkanvekili
Öneri
İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve 32 Milletvekili
tarafından, 30/01/2013 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Türk kökenli AB ülkelerinde yaşayan
yurttaşlarımızın sorunlarının
araştırılması ve çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (689
sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, 13/02/2013 Çarşamba günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde, lehinde
olmak suretiyle, ilk konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın
Süleyman Çelebi.
Sayın Çelebi, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin
yurt dışında çalışan Türkiye kökenli
arkadaşlarımızın sorunlarının
araştırılması üzerine verdiği önerge üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce Meclisi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bir yanları sıla, bir
yanları gurbet, bir yandan yaşam mücadelesi, bir yandan hasret,
yıllarca emek verilmiş bir hayat, emek dolu mücadele ve
kazanılmış onca hak.
Sosyal hayatın hemen hemen hemen tüm alanlarını kapsayan Türkiye-Avrupa
Birliği ortaklık hukukunun temelinde eşit muamele ve
ayrımcılık yapmama ilkeleri yer almaktadır. Avrupa
Birliğinde çalışma ve sosyal güvenlik hayatında eşit
haklara sahip olduğumuz varsayılmıştır ancak bu
varsayımın bugün dahi üye devletlerce benimsenip
uygulandığını söylemek mümkün değildir. Mevcut
Türkiye-Avrupa Birliği ortaklık hukukunda değişiklik
girişimleri ve hukuka ilave yeni anlaşmaların
yapılması 5 milyon Türkiye kökenli vatandaşımızı
derinden kaygılandırmaktadır.
Vatandaşlarımızı
kaygılandıran önemli süreçlerden bir tanesi, Türkiye ve Avrupa
Birliği yetkililerinin Brükselde 22 Haziran 2012 tarihinde bir araya
gelmeleriyle parafe edilen geri kabul anlaşmasıdır. Aynı
tarihte Avrupa Birliği Konseyi, Türkiye vatandaşlarına yönelik
vize muafiyeti sürecini başlatmıştır. Her şeyden önce,
vize, iyi niyetli bir adım olmayıp
geri kabul anlaşması için başlatılan bir süreç
olarak istenmiştir. Türkiye-Avrupa Birliği ortaklık hukukuna
göre hizmet sunucuları için vize zaten uygulanamaz. Üstelik bu konuda Avrupa
Birliği Adalet Divanının yani ABAD ve yerel mahkemelerin çok
sayıda kararları bulunmaktadır. Vize muafiyetinin olması
Türk vatandaşlarının her istediklerinde Avrupa Birliği
ülkelerine rahatça gelebilecekleri anlamına gelmemektedir.
ABAD
kararlarında herhangi bir suçtan hüküm giymiş bir Türk
vatandaşının cezasını çektikten sonra sınır
dışı edilmeyeceği açıklanırken, Avrupa
Birliği Bakanlığı tarafından parafe edilen geri kabul
anlaşması ABAD kararlarının ortadan kalkmasına neden
olmaktadır.
Geri kabul
anlaşmasının getirdiği olumsuzluklar hayli ciddidir
değerli arkadaşlar. Anlaşmaya göre, bir üye devletin
başvurusu üzerine, söz konusu üye devletin topraklarına girme,
ülkesinde bulunma veya ikamet etmeye ilişkin koşulları
sağlamayan tüm kişiler, Türkiye vatandaşı olduğunu
kanıtlanması şartıyla, söz konusu üye devletler
tarafından bu anlaşmada öngörülen işlemler
dışında başka bir işlemin yerine getirilmesine gerek
kalmaksızın geri kabul edilecektir.
Bu anlaşma tüm Türkiye kökenli, Avrupa
Birliğinde yaşayan yurttaşlarımızın sorunudur.
Bu, bundan sonra Avrupa Birliğine girecek tüm
yurttaşlarımızın da ayrıca sorunudur. İnsanlara
iade edilen bir mal muamelesi yapmak en temel insanlık suçudur. Bugüne
kadar sosyal haklar bağlamında mücadele ederek kazanımlar
sağlanmış ve emek verilmiş bir süreç heba edilmek üzeredir.
Yurt dışında yaşayanların
karşılaştıkları ve çözüm bulunmasını
istedikleri diğer problemler şunlardır değerli
arkadaşlar. Burada da Avrupadan gelen, Almanyadan gelen, iş yerinde
çalışan işçi arkadaşlarımız Meclisi izlemektedir.
Onların emeklilikle ilgili sorunları vardır. Emeklilik, yurt
dışında ikamet eden Türk vatandaşlarının veya
Türkiyede ikamet eden bakmakla yükümlü oldukları kişilerin
yararlanma şartları ancak ikili anlaşmalarda kapsama dâhil
edilmiş ise söz konusu olabilmektedir. Bu nedenle, ortaya çıkabilecek
riskleri asgariye indirebilmek amacıyla genel sağlık
sigortası kapsamında var olan ikili anlaşmaların gözden
geçirilerek kısa vadeli sigorta kollarını kapsamayan ikili
anlaşmaların yenilenmesine yönelik bir çalışma
yapılması gerekmektedir.
Yurt dışında ikamet eden
Türklerin prim borçlanması için ikili anlaşmaların olduğu
ülkelerde çalışmalarını belgeleme şartı
aranmaktadır. Uygulamada bu ülkelerde birçok yurttaşımız kaçak
olarak çalışmış, bu çalışmalarını da
belgeleme şartını yerine getirememektedir. Bu nedenle, sadece
beyana dayalı yeni bir borçlanma hakkının tanımlanması
gerekmektedir. Bu çerçevede yasal bir değişiklik yapılabilir mi?
Bunun araştırılması da ayrıca gerekmektedir
değerli arkadaşlar.
Pasaport
harçları önemli bir sorundur. Pasaport harçlarına gelen yüksek
artış nedeniyle hakkaniyetsiz bir durum ortaya
çıkmıştır yani bundan üç yıl önce, dört yıl önce
40 Türk lirasına pasaportun vizesini alırken
arkadaşlarımız, şimdi 500 Türk lirasına yükselen bir
oran söz konusudur. Pasaport harçlarına gelen bu anlamsız
artışın bir an önce düzeltilmesi gerekmektedir.
Diğer
bir konu, aile birleşiminde dil şartı değerli
arkadaşlar. Avrupanın birçok ülkesi, Türkiye`den gelecek gelin ve
damatları önce bir dil kursuna tabi tutuyor ancak bu sınavı
geçen kişinin Avrupa`ya gelmesine izin veriliyor. Bu sınavlar
Honduras, Japonya gibi birçok ülke vatandaşından talep edilmezken
Türk vatandaşlarının doğuştan itibaren girdiği
sınavlar yetmezmiş gibi, bir de evlenebilmeleri için yabancı
ülkeler tarafından sınava tabi tutuluyorlar.
Avrupa
Birliği ülkelerinde, değerli arkadaşlarım, Müslüman
mezarlıkları ve Türkçe hizmet veren huzurevleri konusunda da ciddi
problemler var. Yaşadıkları ülkelerde defnedilmek isteyen Türk
vatandaşlarına mezarlıklarda bir yer gösterilmektedir. Bu yerler
beş, on, on beş, otuz yıllık gibi sürelerle kiralanmakta,
süre geçince para da ödeyen çıkmazsa mezar sökülmekte ve aynı yer
başkasına satılmaktadır. Yani Avrupadaki
vatandaşlarımızın böyle bir ciddi sorunu var. Avrupadaki
Müslüman mezarlıklarında mevta ebediyete kadar rahatsız
edilmemelidir. Bu konuda Avrupa Birliği ülkeleriyle, üye ülkelerle
görüşülerek ortak çözüm bulunmalıdır.
Yukarıda
belirttiğim hususlar doğrultusunda geri kabul anlaşması,
Türkiye-Avrupa Birliği ortaklık hukuku, vize, serbest
dolaşım, sosyal güvenlik, ABAD kararlarının
yaygınlaştırılarak uygulanması
başlıklarına yönelik, Avrupa Birliğinde yaşayan
yurttaşlarımız için hangi çalışmaların
yapılması gerektiği, nerelerde eksikliğin olduğu ve
önümüzdeki dönemde Meclisin bu konuda yürütmesi gereken faaliyetlerin ortaya
çıkarılması ve çözüm önerilerinin tespit edilmesi amacıyla
bu araştırma önergesine katkılarınızı ve
desteklerinizi bekliyoruz. Bunu Almanyada çalışan bütün
yurttaşlarımız bekliyor. Muhalefet-iktidar ayrımı
yapmadan, gelin
Gerçekten yurt dışı işçilerinin burada
anlattığım ama çokça sorunlarının enine boyuna
tartışıldığı bir Meclis
araştırmasına ihtiyaç var.
Ben, biliyorsunuz
DİSK Genel Başkanlığından geliyorum. DİSKin de
bugün kuruluş yıl dönümü, 46ncı yılı.
Dolayısıyla, önemli bir demokrasi mücadelesinden, direnişlerden
12 Eylül direnişlerine karşı, darbelerine karşı
mücadele vermiş DİSKin kuruluş yıl dönümünü de kutluyorum.
(CHP sıralarından alkışlar) Emekçi sınıfına
kazandırmış olduğu haklardan dolayı onların
önünde, o mücadeleyi verenlerin önünde saygıyla eğiliyorum, hepinizi
saygıyla, sevgiyle bir kez daha selamlıyorum.
Bu önergemize,
özellikle iktidarın destek vermesini diliyorum, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çelebi.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisi üzerinde ikinci konuşmacı, aleyhinde olmak
suretiyle Tülin Erkal Kara, Bursa Milletvekili.
Sayın Kara,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TÜLİN ERKAL
KARA (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de CHP
Grubu önerisi aleyhine söz almış bulunmaktayım.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Yine mi aleyhinde?
TÜLİN ERKAL
KARA (Devamla) Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, yurt
dışında doğmuş ve büyümüş bir kardeşiniz
olarak ben yukarıdaki, gelen heyete de saygılarımı
iletiyorum.
Son dönemlerde, on
yıldır, biz, Avrupadaki vatandaşlarımızın
Türkiyeye olan bakışlarını gayet iyi biliyoruz Süleyman
Bey. Ben onların içinden gelen bir kardeşinizim.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Seninle beraber gidelim.
TÜLİN ERKAL
KARA (Devamla) Artı, burada ben bir konu hakkında bilgi vermek
istiyorum Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde, biz, AK PARTİ Grubu
olarak 7 arkadaş katılıyoruz, 3 CHP, 1 MHP, 1 de BDP
milletvekili katılıyor bizimle.
Şimdi,
Avrupadaki sorunlara gelince, biz bunları gayet iyi biliyoruz;
ırkçılık, ayrımcılık, İslamofobi, İslam
karşıtlığı. Biliyorsunuz, 11 Eylül
saldırılarından itibaren İslam dinine karşı çok
ciddi bir mücadele başlatılmış. Ama ben şunu
vurgulamak istiyorum burada kürsüden: Norveçte çok ağır bir
saldırı yaşandı, 90a yakın insan vefat etti; peki,
ben bu kürsüden kalkıp da Hristiyanofobi diye bir şey söyleyebilir
miyim arkadaşlar? Söyleyemem. Neden? Bu, bir kişiyi ya da bir grubu
bağlayan bir olaydır, öyle değil mi? Siz, kalkıp da bütün
topluluğu hedef gösteremezsiniz, bu bir.
İkincisi, çok
üzüntüyle vurgulamak istiyorum. Avrupa Konseyinde dönem dönem
katıldığımız toplantılarda şunu çok net
görebiliyorum: Bazı, muhalefetteki milletvekili arkadaşlar,
İslam kelimesinin geçtiği her konuda, güney Kıbrıslı
Rumların, Ermenilerin, Yunanlıların ortak ifadesi olarak
gördükleri durumları bakıyorum onlar gibi düşünmeye
başladılar. Yani, bazı milletvekillerinin içinde de bir İslam
karşıtlığı var.
Arkadaşlar,
yanlış yoldayız, yanlış yoldasınız ve ben
çok üzülüyorum gerçekten. Yani, kalkıp da bunu dinî bir mesele hâline
getirip, İslamı bu kadar kötü bir duruma sokmanın hiçbir
anlamı yok.
Yurt
dışında yaptığınız bütün eleştirileri
bizzat yakından takip ediyoruz ama şunu da dile getirmek istiyorum;
bizler takip ediyoruz ve son derece üzülüyorum, kendi ülkem adına
üzülüyorum. Şu Meclis kürsüsünde gelin her şeyi
tartışalım, konuşalım ama ağlama duvarı
değil orası arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Kendi sıkıntılarımızı Avrupa
Konseyinde dile getirip de, Avrupanın karşısında
kalkıp da çok olumsuz bir tablo sergilemenin hiçbir anlamı yok. Bu ne
size yarar getirir ne de kendi vatandaşlarımıza bir yarar
getirecektir. (CHP sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar, dinlemeyi
öğrenin. Bizler dinliyoruz sizleri sonuna kadar, sizler de lütfen bu
saygıyı göstererek bizleri dinlemeyi çalışın.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Biz ne diyoruz, siz ne diyorsunuz!
TÜLİN ERKAL KARA (Devamla)
İkinci konu: Bakın, son bir aydır benim ilgilendiğim bir
konu var, Belçikada olan iki olay var. Süleyman ve Uğur Aygün
kardeşler bir çatışma sonucu öldürüldüler, iki buçuk
yıldır bu 2 kardeş morgda yatıyor. Hani nerede bunun insan
hakları? Hani kalkıp da ülkemizi suçluyorsunuz ya her arenada Biz
işte şunu kötü yaptık, bunu kötü yaptık. Kardeşim,
biraz objektif davranmaya çalışın yani bir de Sezarın
hakkını Sezara teslim edin lütfen. Burada ideolojik olarak
yaklaşmayın, benim sizden ricam budur.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Öyle bir kelime etti mi, bir ideolojik kelime etti mi?
Olayı saptırmayın lütfen.
TÜLİN ERKAL KARA (Devamla) Yani,
Türkiye atılım sağlıyor, Türkiye ileriye gidiyor, lütfen
engel olmayın. Çalışın sizin de olur arkadaşlar,
kıskanmayın bu kadar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Ayıptır ya, ayıp ya!
TÜLİN ERKAL KARA (Devamla)
Kalkıyorsunuz, ikide bir Ekonomimiz kötüye gidiyor. Kardeşim, gidin
Avrupadaki değerleri açın ve okuyun, lütfen okuyun, yani ekonomimizin
neresi kötüye gidiyor?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Kardeşim, işçiyi konuş. Almanyadaki
vatandaşı konuş vatandaşı.
TÜLİN ERKAL KARA (Devamla) Her
platformda, her arenada kalkıyorsunuz Yok, Türkiye kötüye gidiyor. Yok,
Türkiye şöyle oluyor. Yok, öyle bir şey yok arkadaşlar.
Türkiye'nin gidişatı gayet iyi bir şekilde ilerliyor. Siz rahat
olun, müsterih olun.
VELİ AĞBABA (Malatya) Seninki
iyiye gidiyor ama vatandaşınki kötüye gidiyor.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Bizler ne diyoruz, siz ne diyorsunuz?
TÜLİN ERKAL KARA (Devamla)
Bizler her arenada Türkiye'nin bütün haklarını savunmaya devam
edeceğiz, hem içeride hem dışarıda, biz her zaman Türkiye
lehinde kararlar aldırmaya çalışacağız.
Sizin eleştirilerinize, sizin bu
kadar karşı gelmelerinize rağmen ben her konuda burada savunmalarımı
sonuna kadar yapacağım, onu bir kere iletmek istiyorum.
Arkadaşlar, şimdi,
ırkçılık diyoruz, ayrımcılık diyoruz. Gelin,
bunlarla mücadele edelim. Hani, temel hak ve insan hakları diyoruz ya, biz
insan haklarından bahsediyoruz ama maalesef Avrupa Birliğinde biz
hâlen insan hakları durumlarını tartışır hâle
geldik. Siz zannediyorsunuz ki orası cennet de burası cehennem
ortamı
Yok böyle bir şey kardeşim. Biz, burada, çok güzel bir
hâle getirdik Türkiyeyi. Ve emin olun ki, bu şekilde sizin bütün
engellemelerinize rağmen
Ben isterdim ki, dilerdim ki, gelin bunu masaya
yatıralım, gelin burada tartışalım, önerilerinizi
söyleyin, bizim de grubumuz var, vekillerimiz var, biz de Hükûmetiz
nihayetinde, her ne kadar siz kabul etmiyorsanız bile. Gelin önerilerimizi
hep birlikte Bu ülkenin daha da ileriye gitmesini nasıl
sağlayabiliriz?in biraz çalışmasını yapalım
arkadaşlar. Yurt dışındaki Türklerin hiçbirisinin bu
konuda, AK PARTİ nezdindeki bütün politikalarda bir
sıkıntıları yok. Yeter ki biz o tarafa doğru
eğilmeyelim.
Ben şunu
söylüyorum: Gurbetçi bir ailenin kızıyım.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) Deniz Fenerinde dolandırılanlara ne diyeceksin?
TÜLİN ERKAL
KARA (Devamla) Eskinin Türkiyesindeki durum da belli, ortada, şimdiki
Türkiyenin durumu da ortada.
Gelin,
oturalım, anlatayım ben size. Neler yaşadık? Eskinin
zamanlarında bizler ne sıkıntılar gördük? Hepsini tek tek
sıralayabilirim sizlere.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Deniz Fenerinde para kaybettin mi kaybetmedin mi?
TÜLİN ERKAL
KARA (Devamla) Yeter ki sizler Avrupada Türkiyeyi şikâyet etmeyin
arkadaşlar.
ORHAN DÜZGÜN
(Tokat) Cumhurbaşkanının eşi AİHMe gitti, onu
söylesene.
TÜLİN ERKAL
KARA (Devamla) Bu size yarar sağlamayacaktır, grubunuzun
başkan vekillerine de yarar sağlamayacaktır. Kendi genel
başkanınıza da hani yaranmak için yapabilirsiniz ama ülkemizin
bu kadar da tehlikeye atılmasına benim gönlüm razı değil.
Burada son derece eleştiriyorum sizleri. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi,
şunu hemen söyleyelim: Biz, çok öncelerden aday olan bir ülkeyiz.
Arkadaşlar, lütfen dinleyin, ben dinleme saygısında bulunuyorum,
sizler de lütfen dinleyin.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Heyecanlanma, rahat ol.
TÜLİN ERKAL
KARA (Devamla) Ben burada kendi vatandaşlarımıza sesleniyorum.
Onlar da gayet her şeyin nerede, nereye gittiğini çok iyi biliyorlar
ama bir de sizlere göstermek istiyoruz bu noktayı.
Şimdi, biz,
diyoruz ki: Çok öncelerden, elli altmış yıldır
başvurmuş bir ülke olarak, aday bir ülke olarak bizim diğer
ülkelerden, Avrupadaki ülkelerden ne farkımız var arkadaşlar?
Hatta bizim bir adım da ileride olduğumuzu ben kendi gözlerimle de
görüyorum, biliyorum. Eskiyen ve yaşlanan bir Avrupa
karşısında, yenilenen ve gençleşen bir Türkiye var. Ya, bizi
kabul etmeyeceklerse de artık bu kendilerinin bilecekleri bir durum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) Hani girmiştiniz? Havai fişekler ne oldu?
TÜLİN ERKAL
KARA (Devamla) - Biz -yine söylüyorum arkadaşlar- bütün, durumun
iyileştirilmesi noktasında, hani, elimizden gelen her ne varsa
yapıyoruz, yapmaya devam ediyoruz. Ama, lütfen arkadaşlar, kimse
kimsenin dinini eleştirmesin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Biz, elhamdülillah Müslüman doğduk, Müslüman ölmeye razıyız ama
lütfen, sizler gidip de orada İslamofobiyi ikide bir ortaya koyup da Yok,
efendim, işte, Türkiyede şöyle bir durum var: Türkiye antilaik,
Türkiye antidemokratik
Yok böyle bir şey kardeşim! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Gözlerinizle konuşun.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Hayrünisa Hanıma sor!
TÜLİN ERKAL
KARA (Devamla) - Lütfen
Lütfen
Böyle bir şey yok. Ben görüyorum
arkadaşlar
Lütfen arkadaşlar...
VELİ
AĞBABA (Malatya) - Hayrünisa Hanıma sor!
TÜLİN ERKAL
KARA (Devamla) - İkinci bir
Evet
Cumhurbaşkanımızın,
Başbakanımızın eşi, onların çocuklarını
okutmadınız. Sizin gibi zihniyetler
Ben İstanbul
Üniversitesinde okurken ikna odaları kuruldu. Binlerce kız
kardeşimizin gözyaşlarına ben şahit oldum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Helal olsun! Bravo!
TÜLİN ERKAL
KARA (Devamla) - Dedim ki: Ne oluyoruz ya? Müslüman bir ülkede başörtüsü
yasağı varken nereye gidiyoruz ya?
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) On yıldır iktidardasınız!
TÜLİN ERKAL
KARA (Devamla) Ben, Avrupa, Faslı, Tunuslu, Cezayirli kız
kardeşlerimle aynı sıralarda okudum arkadaşlar. Onlar
başörtülüydü ve öğretmenleri de yabancıydı, Hristiyan bir
kadındı. Yani böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar ya? Ya,
bu kadar ayrımcı davranmayın. Ayrımcı davranmayın
kardeşim! Ayrımcı davranmayın!
VELİ
AĞBABA (Malatya) Ayrımcılığı yapan sizsiniz!
TÜLİN ERKAL
KARA (Devamla) - Tekrar ediyorum, tekrar ediyorum, bu yurt dışı
komisyonlarına giden arkadaşlara sesleniyorum: Lütfen, ağlama
duvarı değil orası. Gelin, hep birlikte, ne
sıkıntımız varsa burada tartışalım,
paylaşalım ama oraya gittiğimiz zaman, tek yürek olarak, el ele
vererek de gidip orada, biz, bütün Türkiyemizi en iyi şekilde anlatmaya
çalışalım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Ben yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sabrınızdan ötürü
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Kara, teşekkür ediyorum efendim.
Buyurun Sayın
İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Milletvekili Türkiyeyi Avrupada şikâyet
ettiğimizi söyledi, Partimizin tüzel kişiliğine hakarette
bulundu, cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN
Hakaret etmedi ama buyurun iki dakika. Gayet içinden gelenleri söyledi.
Sayın
İnce, buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, Bursa Milletvekili Tülin Erkal Karanın Cumhuriyet
Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE
(Yalova) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz ülkemizi
şikâyet etmedik ama siz ülkenizi şikâyet eden birisi
arıyorsanız, Sayın Cumhurbaşkanının eşiyle
bir sohbet edin, o size ülkesi nasıl şikâyet edilir anlatsın
önce, bu bir, birincisi bu.
RECEP ÖZEL
(Isparta) O bir
haksızlığa uğradığından dolayı dava
açtı.
MUHARREM İNCE
(Devamla) İkincisi, ben sizi anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum. Şeker
fabrikalarını satış kararı, kapatma kararı
alıyorsunuz, sonra bu karardan vazgeçiyorsunuz; kararı alan
Başbakan, karardan vazgeçen Başbakan, çarşaf çarşaf
teşekkür edilen kişi yine Başbakan.
Sonra
bakıyor, bakanın birisi çıkıyor Özürlüden öğretmen
olmaz. diyor, özürlüleri incitiyor; sonra Olur. diyen bir hükûmet
başkanı çıkıyor, sonra ona teşekkür ediliyor.
Çocuklara 3 SBSyi
getiren siz, size teşekkür ettiler. 3 SBSden vazgeçip 1 SBSyi getiren
yine siz, yine teşekkür edilen siz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Bunun sataşmayla ne alakası var?
MUHARREM İNCE
(Devamla) Suriyeye Kardeşim Esad diyen siz, teşekkür ediliyor;
Kanlım Esed diyen siz, yine teşekkür ediliyor.
Elinde iple
dolaşan siz, idamı tartışan siz, sonra İmralıya
televizyon gönderen yine siz.
Başkanlık
sistemi Amerikan emperyalizminin bir dayatması ya da bir özentinin
sonucudur. deyip alkışlanan siz, bugün başkanlık
tartışmasından medet uman yine siz.
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) Sataşmaya gel, sataşmaya.
MUHARREM İNCE
(Devamla) Görüşen şerefsizdir. diyen siz, Siyasi hayatıma
mal olsa da görüşürüm. diyen yine siz.
Ergenekonun
savcısıyım. diyen siz, Ergenekonun ziyaretçisi olan yine siz.
Uzun tutukluluk
süreleri için kanun çıkaran siz, bundan şikâyet eden yine siz.
Bakın, biz
yurt dışındaki işçilerimizin sorunlarının
araştırılmasını istiyoruz, orada bekliyorlar,
bakın yukarıda. Yurt dışından işçilerimiz
yukarıda sizi izliyor, biraz sonra oyu göreceğiz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bu komisyonun
kurulmasına kim oy kullanacak, kim ret oyu kullanacak, bütün Meclis, halkımız
buna şahit olacak diyorum, hepinize teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın İnce.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Çelebi, buyurun.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, konuşmacı
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) İsim verdi, isim.
BAŞKAN Bir
dakika efendim, bir dakika. Lütfen
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Konuşmacı, benim ismimi zikrederek
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, isim verdi.
BAŞKAN Bir
dakika
İşitemiyorum bağırdığınız için.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sinirlenmeyin Sayın Başkan, şekeriniz yükselmesin.
BAŞKAN Siz
de oradan
Lütfen
Lütfen susun da hatibi dinleyin.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, konuşmacı benim
ismimi de zikrederek, ismimi de ifade ederek bu kürsüde söylemediğim, bu
kürsüde hiçbir şekilde ifade etmediğim cümlelerimi tam da
çarpıtarak, buradaki amacın tamamen dışında, bizi de
karalayarak ve suçlayarak bir değerlendirmede bulunmuştur. Onun için
söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Buyurun efendim, iki dakika
Lütfen, çelebiliğinizi muhafaza ederek
(CHP
sıralarından alkışlar)
4.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebinin, Bursa Milletvekili Tülin Erkal Karanın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Ben ediyorum efendim, etmeyenler var, bunu
aynı şekilde, aynı değerde görsünler.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; çok iyi niyetle bir
yaklaşımı burada ortaya koydum. Bu yaklaşımı
yalnız ben kendi tercihimle ortaya getirmek ve burada yeni bir kaos
yaratmak gibi bir düşüncem yok. Ben de Hanımefendi kadar
Avrupayı biliyorum ve Avrupadaki işçilerin sorunlarının ne
olduğunu her gün bire bir yaşıyorum, onlardan bilgi
alıyorum, o grubun içinde AK PARTİli arkadaşlar da var,
başka siyasi görüşten olan arkadaşlarımız da var,
onlar iletiyorlar. O ilettiklerini ben yüce Meclisin gündemine getiriyorum. Ne
alakası var? Şimdi bu kürsüde İslama karşı, bilmem,
başka konuda bizim suçlama yaptığımız gibi değerlendirmeler
yapmanın burada bir âlemi var mı? Elbette, bu ülkenin
vatandaşları, milletvekilleri olarak yurt dışında,
Türkiye'nin sorunlarını birlikte göğüslemek, birlikte
onların sorunlarına çözüm üretmek bu Meclisin görevidir. Elbette
birlikte yapacağız ama sorunları varsa bu sorunları buraya
getirmemek, buradaki öneriyi çarpıtarak, sanki onların böyle bir
sorunu yokmuş gibi, muhalefet bunu icat ediyormuş gibi bir
yaklaşımı ortaya koymak, en azından oradaki
çalışan, yurt dışındaki çalışan
arkadaşlara haksızlıktır.
Benim
söylediğim şu: Avrupa Birliğinden sorumlu Bakan önemli bir paraf
atmıştır. Bu parafın eğer uygulanması hâlinde,
bundan sonra -5 milyonu ilgilendiren- işçiler en ufak bir
haksızlıktan sonra, yargılanmadan, mahkemeye çıkmadan yurt
dışından derhâl buraya iade edilecek. Bunların
sorunlarını araştıralım diyoruz, bunu bile polemik
konusu yapmak
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (Devamla) -
en azından vicdansızlıktır,
haksızlıktır diyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çelebi.
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve 32 milletvekili tarafından
AB ülkelerinde yaşayan Türk kökenli yurttaşlarımızın
sorunlarının araştırılması ve çözüm
yollarının belirlenmesi amacıyla 30/1/2013 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13/2/2013 Çarşamba
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Önerinin
lehinde olmak üzere Kocaeli Milletvekili Sayın Lütfü Türkkan.
Buyurun Sayın
Türkkan. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hayli
heyecanlı geçen birkaç görüşmeden sonra biraz sükûneti sağlamaya
ihtiyaç var zannediyorum.
Ben hem Cumhuriyet
Halk Partisi sözcüsü arkadaşlarımızı alkışladım
hem de Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşan kız
kardeşimizi alkışladım. Her ikisi de doğru şeyler
söyledi. Neticede bu konu bir partinin konusu değil, bu, yurt
dışında çalışan, yurt dışında ekmek
arayan bütün vatandaşlarımızın problemi. Burada, katkı
sunmaya çalışırken işi ideolojik yaklaşımlarla
başka yerlere çekmenin bir anlamı olmadığını
düşünüyorum. Yani O ona dinci dedi, bu buna dinsiz dedi, bu
başını kapattı, bu başını açtı
Onların meseleleri biraz daha farklı aslında. Yani artık
üçüncü kuşak nesil geliyor yurt dışında. Üçüncü kuşak
neslin entegrasyon problemi bitti, orada tutunma problemi başladı.
Heba olmaya başladı üçüncü nesil. Bu çocukların çok önemli bir
kısmı sahipsiz kaldıkları için bir dönem, şu anda
Türklüklerini ve Müslümanlıklarını hatırlayamaz hâle
geldiler. Esas mesele bence bu. Yani Almanyada, Hollandada, Belçikada,
Avusturyada yaklaşık 4 milyon vatandaşımız
yaşıyor. Bunun 2,5 milyonu Avrupa Birliği vatandaşı,
1,5 milyonu daha değil. Ama bu üçüncü nesil, biraz daha
kulağımızın üstüne yatarsak heba olmuş bir nesil
olarak bir daha buralara gelemeden yok olacaklar. Olaya biraz bu gözle bakmak
lazım. Onların yerinde farklı meseleleri var. Örneğin, daha
evvel bahsettiler, pasaport harçları meselesi önemli mesele, bu konuda çok
ciddi muzdaripler. Ben Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyesiyim,
gittiğimiz her yerde bu konuyu dile getiriyorlar; bu konuda zannediyorum
iktidarınız pasaport harçlarıyla ilgili tekrar bir düzenleme
yapacaktır.
Türkiye'de sadece
5 milyon kişinin pasaportu var, biliyor musunuz? Hani çok özgür ülke!
Özgürlük, seyahat özgürlüğü bana göre özgürlüklerin en önemlisi. Seyahat
özgürlüğü diye yola çıkığımız zaman sadece 5
milyon kişinin pasaportu var, bunun da 1 milyon 300 bin kişisi resmî
ve görevden dolayı, yani gri ve yeşil pasaport. 3 milyon 700 bin
kişi seyahat edebiliyor Türkiye'de, bu da nüfusun sadece yüzde 5i.
Bakın, yüzde
5i seyahat eden bir ülkenin seyahat özgürlüğünden bahsedemezsiniz. Bunun
en önemli gerekçesi de pasaport harçları çok önemli. Eskiden 100
dolardı, 15 liraya düştü ama, bu da bana göre anayasal engel, yani
yurt dışına çıkmaya engel bir durum. Türkiye'de seyahat
engelini düşünürseniz, özgürlüklerin diğer kısmına çok
dalmaya da gerek duymazsınız.
Bir de
askerliklerin 5 bin eurodan 10 bin euroya çıktığı konusunda
birtakım şikâyetleri var, bu konuda Millî Savunma
Bakanlığımızı göreve çağırıyoruz. Daha
önce, ilk çıktığında bu 5 bin marktı, sonra euro oldu,
5 bin euro, şimdi -beğenemedik- bizim bütçe açık verdikçe 10 bin
euroya çıktı. Bu vatandaşlarımızın önemli bir
kısmı, orada bulundukları iş yerlerinden izin
alamıyorlar, askere gelemiyorlar, askere gelemeyince kaçak durumuna
düşüyorlar, ancak bunu çalışarak, parayla ödemek istiyorlar, ama
bu pahalı askerlik bedeli de onların askerlik yapmalarını
engelliyor.
Bugün, Almanyada
2 milyon 700 bin civarında -bunun 950 bin kişisi Alman
vatandaşı- Hollandada 365 bin kişi, Fransada 380 bin
kişi, Avusturyada ise 233 bin kişi, vatandaşımız
Avrupa Birliği ülkelerinde yaşıyor.
Almanyaya ilk giden
grup 1961 yılında gitti. Bu grubun belli bir sermaye biriktirip
Türkiye'ye dönmesi bekleniyordu, ama bu maalesef gerçekleşmedi, artık
üçüncü nesil göçmenler ortaya çıktı. Bunların önemli bir
kısmı da işveren oldu, bilim adamı oldu, sporcu oldu,
sanatkâr oldu ama önemli bir kısmı da hiçbir eğitim göremedi ve
uyumsuzluk yaşıyorlar bulundukları ülkelerde.
Avrupada
yaklaşık 140 bin civarında Türk işletmesi var. Bu
işletmeler 640 bin kişiye istihdam sağlıyor.
Yıllık ciroları da 50 milyar euroyu aşıyor bu işletmelerin.
Batı Avrupadaki Türklerin tüketim harcamaları da 23 milyar avro
civarında. Bakın, resesyon geçiren Avrupa ekonomisinde Avrupada
bulunan Türk vatandaşlarının durumu biraz daha önemli. Zira,
Avrupa ekonomisinde problem, yaşlı bir nüfus var, tüketime yönelmeyen
bir nüfus var. Almanyada ve diğer Avrupa ülkelerindeki Türk nüfusu ise
genç ve tüketime yönelen bir nüfus olduğu için Avrupa Birliği
ülkeleri arasında da ekonominin lokomotifi durumuna gelmiş bir 4
milyon nüfus var bugün Avrupada.
Uyum sorununa
bağlı olarak birtakım diğer sorunlara bakarsak
işsizlik en öncelikli sorun olarak ortaya çıkıyor. 2005
yılında Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü
tarafından Almanyada yapılan bir araştırmada, Türklerin
yüzde 32sinin en büyük sorununun işsizlik olduğunu söylemişler.
Bu problemi, yüzde 14 civarında olan dil sorunu takip ediyor. Dil konusu
çocukların eğitiminden yetişkinlerin iş bulmalarına,
vatandaşlarımızın içinde yaşadığı
topluma uyumundan Türkiyeyle ilişkilerine kadar birçok konuyu ilgilendiren
önemli bir sorun olarak ön plana çıkmaktadır. Üstelik sorun sadece
yaşanılan ülkenin dilini öğrenmekten ibaret de değildir.
Yeni kuşaklar Türkçeyi öğrenme ve kullanma konusunda da problem
yaşamaktadır. Uyum açısından eğitimde fırsat
eşitliğinin sağlanması, Türk çocuklarına ana dil,
kültür ve tarih eğitimi verilmesi büyük önem taşımaktadır.
Vatandaşlarımızın küreselleşen dünyada
donanımlı olmaları için hem Türkçeye hem
yaşadıkları ülkenin diline aynı derecede hâkim
olmaları arzu edilmektedir. Türkçe ana dil eğitimi,
vatandaşlarımızın aynı zamanda bulundukları
ülkelerin dillerini de daha iyi öğrenmelerine yardımcı
olacaktır.
Almanların ön
yargılarını ve yabancı
düşmanlığını en önemli sorun olarak gören Türklerin
oranı ise yüzde 10 civarında. Yabancı
düşmanlığının Almanyada ve Hollandada hangi
noktalara vardığını çeşitli zamanlarda basına
yansıyan olaylarda da görüyoruz.
Sayın
Cumhurbaşkanı Gül Almanyada, Türk işçi göçünün 50nci
yılı törenlerinde her iki tarafa da güzel mesajlar veriyor. Ama bu verilen
mesajların önemli bir kısmı doğru değil. Türklerin
Almanyaya göçünün 50nci yılı çarpıcı bir
başarısızlık öyküsüdür aynı zamanda. Hem Alman hem
Türk tarafı için elli yıl sonra gelinen nokta kazan kazan
değil kaybet kaybet durumudur. Üç kuşak Türkler Almanyada ve
Türkiyede perişan olmuştur. Bugün Almanyadaki Türkler sosyal
yardım kasalarına yük olan, lüzumsuz insanlar durumuna
dönüşmüştür maalesef. Almanya Türkleri dışlamakta ve
istememektedir. Türklerin Avrupa Birliğine vizesiz girişi de bu Almanya
yüzünden aslında engellenmektedir. Bunların büyük bölümü Alman sosyal
yardım kasalarından ayda 600-700 euro civarında paralar alarak
yaşamlarını sürdürüyorlar. Sayıları yaklaşık
80 bini bulan Türk girişimciler ise daha çok dönerci, manav, marketçi, berber,
terzi vesair gibi küçük dükkân sahipleri. Bunlar da ancak
dükkânlarını ekonomik olarak çevirme derdiyle
uğraşıyorlar. Bugün ortaya çıkan bu hazin tablonun birçok
nedeni var.
Birincisi:
Birinci kuşak olarak adlandırılan Türk işçilerine Almanya
tarafından, tam olarak, posası sıkılmış limon
muamelesi yapılmasıdır. O zamanlar böyle bir sorun
olmadığı için bu işçilerin entegrasyonu veya uyumuyla kimse
uğraşmadı tabii ki. Birinci kuşak Türk işçileri
Almanyada yarı hapishane yarı toplama kampı niteliğindeki
Türkenheimlarına tıkılmıştı ve onları
Alman toplumundan tecrit etmek için her türlü yöntem uygulandı. Şimdi
Almanyada yetişen Türk gençlerin bile bilmediği bu Türkenheimlar
gerçekten filmlere konu olabilecek nitelikte enteresan yerlerdi.
Başlarında o yıllarda -60lı, 70li yıllardan
bahsediyorum- kapıcı, bekçi konumunda savaş
artığı Nazi askerleri vardı o zaman. Çoğu savaş
anısı çeşitli sakatlıklar taşıyan eski
askerlerdi. Yaptıkları işi, daha çok kendilerinin maruz
kaldığı toplama kampı anılarını yâd
edercesine, gardiyan ruhuyla yerine getiriyorlardı. Türk işçileri
gece saat 21.00de bu heimde olmak zorundaydı. Gece
dışarı çıkmak yasaktı. Tabii, Türk işçiler bu
yasakları dinlemediler, arada çok kavga, dövüş ve birtakım
olaylar oldu. Sonunda Türkler, önce grup hâlinde, sonra tek tek evler tutarak
bu esaretten kurtuldular. Almanlar anılarına çok
bağlıdırlar. Bir zahmet, göçün ellinci yılında müze
olarak, bana göre, bir Türkenheim yapsınlar, herkes elli yıl önce
Almanların Türklere yaptığı o rezilliği bir daha
görsün.
Evet, birinci
kuşak Almanyanın kalkınma yılları
O yıllarda
iyi kötü bir para kazandı Türkler ama bu gurbetçi paraları ne
Almanyaya ne de Türkiyeye yaradı. Bu paraların çok ciddi bir
kısmı da daha sonra 80li yıllardan başlayan İslami
holdingler vurgununda heba olup gitti. Camilerde toplanan paralar sefil ve
sahtekâr insanların elinde buhar olup uçtu. Kurulan onlarca holding birer
sahtekârlık makinesi gibi Almanyalı Türklerin parasını
eritti. Bu furyada Türk işçilerinin kaybolan parasının
miktarı
Kimilerine göre kırk milyar euro civarında bir paradan
bahsediliyor. Bence Almanyada, Hollandada, Avusturyada Türklerin
sorunlarıyla ilgili araştırma yapılırken öncelikle bu
paraları heba eden bu sahtekârların peşine düşmek birinci
vazifemiz olmalı.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Türkkan.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisinin aleyhinde olmak üzere son konuşmacı Ankara
Milletvekili Sayın Nurdan Şanlı.
Sayın
Şanlı, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
NURDAN ŞANLI
(Ankara) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde
söz almış bulunuyorum ve Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
Genel Kurulun
bugünkü gündemi bellidir. Yer altı kuyularına ölçüm sistemleri
kurulması ve kota uygulanmasına dair sürenin
uzatılmasının teklif edildiği 410 sıra
sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
görüşülecektir ve bugün nihayetlendirilmesi gerekliliği nedeniyle
Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde
olduğumuzu belirtir, bir kez daha saygılar sunarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Şanlı, teşekkür ediyorum.
Grup önerisini oylarınıza sunacağım
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE
(Yalova) Yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN
Yoklama talebi var.
Evet, alalım
isimleri lütfen: Sayın İnce, Sayın Öztürk, Sayın Aygün,
Sayın Çelebi, Sayın Serindağ, Sayın Şeker, Sayın
Çam, Sayın Seçer, Sayın Acar, Sayın Kurt, Sayın Özkes,
Sayın Tanal, Sayın Aldan, Sayın Öz, Sayın Onur, Sayın
Özel, Sayın Güler, Sayın Akar, Sayın Özkan, Sayın
Bayraktutan, Sayın Toptaş.
Evet,
arkadaşlar, cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için iki
dakika süre veriyorum, yoklamayı da başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati:17.13
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.21
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce yapılan yoklamada toplantı
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi,
elektronik cihazla yeniden, yoklama yapacağız. Yoklama için iki
dakika süre veriyorum, yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve 32 milletvekili tarafından
AB ülkelerinde yaşayan Türk kökenli yurttaşlarımızın
sorunlarının araştırılması ve çözüm
yollarının belirlenmesi amacıyla 30/1/2013 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13/2/2013 Çarşamba
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Alınan karar
gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada
yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
değişiklik yapılmasına dair İç Tüzük teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada
yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada
yer alan, Konya Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir Milletvekili Ali
Aşlık ile 12 Milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt'un; Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural'ın; Manisa Milletvekili Özgür Özel'in;
Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10
Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
3.- Konya Milletvekili
Kerim Özkul ve İzmir Milletvekili Ali Aşlık ile 12
milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt'un; Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural'ın; Manisa Milletvekili Özgür Özel'in;
Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10
milletvekilinin benzer mahiyetteki kanun teklifleri ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu Raporu (2/1170, 2/1168, 2/1169, 2/1179, 2/1180) (S.
Sayısı: 410)(*)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu
410 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Teklifin tümü
üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Vahap
Seçer, Mersin Milletvekili.
Sayın Seçer,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi
dakika.
CHP GRUBU ADINA
VAHAP SEÇER (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
410 sıra
sayılı Kanun Teklifi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım.
Değerli
arkadaşlarım, bölgemiz önemli bir süreçten geçiyor, Orta
Doğudaki gelişmeler
Tabii ki Türkiye bu bölgenin önemli bir ülkesi,
arsa değeri yüksek bir ülke. Stratejik önemi, nüfus yapısı,
demografik yapısı, tarihsel geçmişi, birçok önemi üzerinde
barındıran bir ülkeyiz.
Dün, Cilvegözü
Sınır Kapısında hepimizi üzüntüye boğan bir hadise
gerçekleşti. Tabiiyeti ne olursa olsun Türk vatandaşı, Suriye
vatandaşı nihayetinde orada ölen insanlardı, onlarca yaralı
oldu.
Bunlar tabii ki
tesadüfi gelişmeler değil, bunun bir geçmişi var, bir arka
planı var. Neler oldu, neler bitti, bu konuda Adalet ve Kalkınma
Partisinin Orta Doğu politikalarına dönük tasarrufları ne oldu,
muhalefet bu konuda ne uyarılarda bulundu, hafızamızı bir
tazelememiz gerekiyor.
Geçtiğimiz
23üncü Dönem Parlamentosunda burada günlerce
tartıştığımız bir mayınlı alanlar
meselesi vardı. Biliyorsunuz, Suriye-Türkiye sınırı,
Türkiyenin en uzun kara sınırı, yaklaşık olarak 900
kilometre. O bölgede, yaklaşık olarak 200 bin dekarın üzerinde
bir alanda mayınlar temizlenecek, yıllardır gerçekten-
komşularımızla aramıza çektiğimiz o mayınlı
alanlar, o utanç duvarını ortadan kaldıracaktık. Biz parti
olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, buna karşı değildik ama
iktidarın direttiği bir konu vardı: Bu mayınları
temizletelim, bu mayınları temizleyen firmaya, hizmet
karşılığında, burayı kırk dokuz
yıllığına kiralayalım. Biz o zaman bunun
yanlış olduğunu söyledik; o bölgenin bir ateş çemberi
olduğunu, o bölgenin öneminin olduğunu. Ama ne hikmetse,
iktidar, ısrarla, ortaya koydukları tasarının Parlamentodan
geçmesi için direnç gösterdiler.
Ama bugün gelinen
noktada şunu anlıyoruz ya da şunu düşünmeden geçemiyoruz:
Demek ki aslında Orta Doğuda Tunustan başlayan,
Mısır, Libya, o hinterlantta devam eden dalgalanmaların
projeksiyonu çok yıllar önce başlamış.
Bakın, bizim Suriye
ile tarihî bir geçmişimiz var. Birinci Dünya Savaşına kadar
aynı imparatorluğun, 1517den bu yana aynı imparatorluğun
şemsiyesi altında, aynı inanç grubundan, aynı dinden,
aynı soydan, aynı ırktan insanlar Osmanlı
İmparatorluğunun tebaasıydı. Birinci paylaşım
savaşında, Birinci Dünya Savaşında o zamanın
ağababaları sınırları çizdiler. Nihayetinde, bugünkü
Anadolu topraklarına bir sınır çekildi, 900 kilometre bir
sınır çekildi ve Suriye ile iki ayrı ülke hâline geldik.
Yıllarca
bayramlarda Suriyeden Türkiyeye, Türkiyeden Suriyeye geçişi,
televizyon ekranlarındaki o tabloları hatırlayın.
İnsanlar birbirlerine bayramlaşmaya, ziyarete gidemiyorlardı.
Ticari ilişkilerimiz zayıflamıştı, âdeta birbirimizin
ezelî düşmanı hâline gelmiştik. PKK orada konuşlanmıştı,
Suriyedeki hükûmet tarafından destekleniyordu. Bu konu, Türkiye ile
Suriyeyi savaş ortamına getirdi. Ama bütün bunlar
Hakkınızı teslim ediyoruz. 2002den sonra iktidar oldunuz,
Komşularla sıfır sorun. dediniz; Yurtta sulh, dünyada
barış. dediniz -ki altına imzamızı
attığımız görüşler, sloganlar- ve Suriye ile
ilişkileri düzelttiniz. Ticaret hacmi gelişti, iş birlikleri
gelişti; ortak mutabakatlar imzaladık, ticaret anlaşmaları
yaptık, ihracatımız 2 milyar dolarlara yükseldi. Hafta
sonları Akdenizde, Gaziantepte, Urfada, Adanada, Mersinde Suriyeli turistleri görmek mümkündü
ya da Türkiye'den Şama, Lazkiyeye giden Türkiyeli turistleri görmek
mümkündü. Ama ne yazık ki o dostumuz Suriye, o kardeş Suriye, o dost
Esad, sayenizde bugün eli kanlı diktatör Esad durumuna
dönüştürüldü.
Bakın, kan
gövdeyi götürüyor. Benim endişem
Bugün şiddet var, kavga var,
savaş var. Maalesef ama maalesef, oradaki şiddet
ortamlarını AKP iktidarı sayesinde gelecek kuşaklara,
torunlarımıza miras olarak bırakıyorsunuz.
İnsanların dimağına yerleşti. Suriye emperyalistler
tarafından karıştırıldı, devrin Türkiye
Cumhuriyeti Hukûmeti de bunun taşeronluğunu yaptı. Bugün Suriye
halkının dimağına bu kazındı. Orada insanlar
ölüyor, orada kanlar akıyor. Bu acılar, bu kan, bu feryat, bu gözyaşı
kolay unutulmayacak. Bunlar sizin sayenizde, AKP iktidarı sayesinde oldu.
(CHP sıralarından alkışlar)
Oradan ülkemize
turist geliyordu, oradan ülkemize mal geliyordu, Türkiye'den Suriyeye
ürettiğimiz ürünler ihraç ediliyordu, buradan insanlar gidiyordu, iş
adamları gidiyordu. Şimdi gelinen noktada, sizlerin sayesinde
Türkiye'den Suriyeye terör ihraç edildi ve şimdi ektiğimizi
biçiyoruz, rüzgâr ektik fırtına biçiyoruz. Şu anda terör ithal
ediyoruz, terör ithal ediyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, 410 sıra sayılı Teklif, kanun
tekliflerini veren arkadaşlarımın gerekçesinde
sıraladığı gibi gerçekten yer altı sularının
disiplin altına alınması, yer altı sularının
kontrol altına alınmasını murat eden, amaçlayan bir kanun
teklifi. Temelde tabii ki su stratejik bir emtia, stratejik bir konu. Bugün
Türkiye'de de aynı önemi taşıyor, dünyada da aynı önemi
taşıyor. Bilindiği gibi Türkiye
Aslında yanlış
bir kanı var, sanki Türkiye su zengini bir ülke gibi değerlendirilir,
oysa öyle değil. Ancak kullandığımız su, sanayideki ya
da zirai üretimdeki kullanım amaçlı, içme suyu amaçlı ancak
Türkiye'nin kendi ihtiyacına kifayet edebiliyor.
Peki, bu kanunda yapılmak istenen
ne? Yer üstü suları gibi yer altı suları da önemli. Türkiye'nin
19 milyar metreküp yer altı su rezervi var ama bunun yaklaşık
olarak 15 milyar metreküpünü disiplinli bir şekilde, emniyetli bir
şekilde işletebiliyoruz, kullanabiliyoruz.
Ne yapmak istiyor Bakanlık ya da
bu kanun teklifini veren milletvekili arkadaşlarımın amacı
ne? Biliyorsunuz sanayide olsun, zirai üretimde olsun yer altı suları
üretim amaçlı kullanılıyor; sanayide sanayi üretiminde,
tarımsal üretimde tarımsal üretim amaçlı. Daha önce 167
sıra sayılı Kanuna bağlı olarak bir yönetmelik
yayınlanıyor ve deniliyor ki: Yer altı suyu
kullanıcıları -bunlar, tabii ki bu sondaj kuyuları
ruhsatlı kuyular- artık sayaç takarak bu suları
kullanabilecekler. Bir ön yükleme yapacağız, ihtiyaçları
doğrultusunda bu suyu kullanabilecekler. Eğer yeni ruhsat almak
istiyorlarsa, bunu da mecburi koşuyoruz, bu sayaçları sondaj
kuyularına takacaklar ve daha sonra gelip bizden ruhsat alacaklar.
Şimdi, bu süre 25 Şubatta doluyor ve arzu edilen ilerleme
sağlanmış değil. Böyle bir kanunu yapma amacı
aslında bir nevi bu süreci uzatma. Yani, ortada bir
başarısızlık var, bu işe
kalkışılmış ama pratikte bunun
karşılığı alınamamış, bu
sıkıntılar devam ediyor.
Ne yapılıyor? Bu yasa
teklifinde bizden istenen ne? Deniliyor ki: Zirai üretim yapanlar ya da sanayi
üretimi yapanlar bir yıl içerisinde bu sayacı taktırsınlar,
bedelini kendileri ödesinler. Ya da zirai üretim yapanları, kullanım
suyu olarak kullananları ya da içme suyu olarak kullananları
ayırıyor. Eğer kendisi bunu bedelini ödemek kaydıyla
taktıramıyorsa biz DSİ olarak bunu yapalım ama biz bunu
bedelinin yüzde 25 farkıyla ruhsat sahibinden satın alırız,
o zaman DSİ olarak biz bunu üstleniriz. diyor. Bu süreyi de Bakanlar
Kurulunun yetkisine bırakıyor; bir yıl, üç yıl olabilir,
iki yıl, dört yıl olabilir, daha sonra değişiklikler
yapılabilir. Eğer kanunun bu hükümlerini yerine getirmiyorsa su
kullanıcısı Ben, sondaj kuyusu eskiyse kapatırım ve
bunun kapatma bedelini de ruhsat sahibinden alırım. Zaten yeni bir
müracaatı varsa, yeni ruhsat istiyorsa bunu da kendisine vermem. diyor.
Şimdi, böyle bir çözüm üretmeye çalışıyoruz, yani yer
altı sularını disipline edeceğiz. Hani, Türkiyede
biliyorsunuz verginin yaklaşık olarak yüzde 30u-yüzde 35i direkt
vergi olarak adlandırdığımız kurumlar vergisi, gelir
vergisi adı altında toplanır; yüzde 65i-yüzde 70i de
dolaylı vergi olarak alınır. Amiyane tabirle de o direkt vergileri
devlet yakaladığından alır. Şimdi, şuna
benzetiyorum: Türkiyede kayıt dışı ekonomi yüzde 50. Sizin
kayıt içerisinde olan, yani faaliyetlerinden dolayı kâr elde edip
devletine vergi ödeyen ve bu yükümlülüğü yerine getiren
vatandaşın kapısına bir maliyeci dikmenizle, zirai üretimde
ya da sanayide ruhsatlı olarak yer altı suyunu kullanan
kullanıcının başına bir zabit dikmenizin ya da bir
memur dikmenizin arasında hiçbir fark yok. Yanlış bir şey.
Şimdi, ortada
bir rant mevzu var; binlerce kuyu var, o rakamlar da burada. Türkiyede
yaklaşık olarak 400 bin adet kuyu var ve bunun yaklaşık
yüzde 40ı, 180 bin adedi kaçak kuyu, 206 bin adedi ruhsatlı ve
kamunun kullandığı -sulama kooperatiflerinin var-
yaklaşık olarak 12 bin-13 bin adet düzeyinde de diğer
kuyularımız var. Şimdi, bunun yüzde 45i kaçak. Bizim derdimizin
ne olması lazım? Ortada bir rezerv var, Allahın bize
bahşettiği yer altı suları, yer altı kaynakları
var. Olması gereken ne olmalı bunları zapturapt altına
almak için? Bir kere, bunların bir envanteri olmalı. Bunların
bir kaydı olmalı ve sıkı bir denetim yapmak
durumundasın kim kaçak göçek kullanıyor.
Şimdi,
tedbiri tersten başlatıyoruz. Adam ruhsat almış ya da
ruhsat alacak, diyoruz ki: Hele, sen cebinden 2.500-3.000 lira bir para harca
bakalım, ondan sonra sana ruhsat vermeyi düşünürüz ya da ruhsatının
devamını düşünürüz. Bakın, bu tasarıda kaçak kuyulara
yönelik herhangi bir tedbir alınmıyor. Çiftçinin durumu malum.
Türkiyede en sıkıntılı sosyal sınıf üretici
sınıfı. Bin lira, 2 bin lira, 3 bin lira küçük para olarak
değerlendirilebilir ama cebinde 1 lira çay parası bulamayan üretici
var, onun için önemli bir yük. Yani nereden çıkıyor?
Sonra, size
soruyorum: Hepiniz seçim bölgelerinizde kırsal alanları geziyorsunuz.
Bu yer altı suları ne ile yeryüzüne çıkartılarak
kullanılıyor? Hangi enerjiyle? Bir enerji kullanılıyor
değil mi? Ya mazot kullanıyor ya elektrik kullanıyor. Şimdi
soruyorum size: Maliyeti bu kadar yüksek olan, yani olduğu yerden
alınıp kullanılması için bir enerji harcanan ve bunun
bedeli ödenen bir emtia israf edilir mi, zayi edilir mi? Yani ben keyfime
elektrik yakayım, mazot yakayım, motopomp çalışsın,
suları çekeyim, salayım çayıra! Böyle bir anlayış olur
mu? Olmaz ama bunun gerekçesinde o var: Su israf edilmesin. Yanlış,
baştan sona yanlış, bu kanun tasarısı
yanlış. Şu maddesi bu maddesi demiyorum, tamamı
yanlış.
Şimdi,
getirdiniz bu sayaçları taktınız. Nasıl
koruyacaksınız bunu? Dağ başında, ovanın
ortasında sayaç, hırsızdan nasıl koruyacaksınız?
Düşmanınızdan -gelip tahrip edebilir- nasıl
koruyacaksınız bunu? Ben bunu Komisyonda da sordum. Sigorta
şirketleri bunu sigortalamaz. Mantığa uygun bir cevap yok,
aslında doğru dürüst bir çalışma da yok. Bu iş için
kaç tane sayaç lazım, nereden temin edilecek, bunun bedeli ne, bunun
maliyeti ne olacak, bunun projeksiyonu ne olacak; bu konuda herhangi bir ciddi
çalışma yok. Bakanlığın bundan vazgeçmesi lazım,
bu kanunun bana göre geri çekilmesi lazım. Eğer yer altı
sularını disiplin altına alacaksanız, başta söylediğim
gibi, envanter çıkaracaksınız, havza bazlı
çalışma yapacaksınız, kriterleri belirleyeceksiniz,
parametreleri belirleyeceksiniz, verileri toplayacaksınız, her
şeyden önemlisi de bunun denetimini doğru dürüst
yapacaksınız.
Değerli
arkadaşlarım, suyun önemini konuşmamın başında
sizlerle paylaştım. Bir Güneydoğu Anadolu Projesi hikâyesi
Türkiye'nin yıllardır konuşulan ve anlatılan bir
hikâyesidir. Şimdi, AKPnin devri iktidarında -biliyorsunuz Doğu ve
Güneydoğu bizim için önemli- bakınız, müzakere süreci
başladı Türkiyede. Kavga duracak, terör duracak, çatışma
ortamı ortadan kalkacak, artık barış ve huzur gelecek,
değil mi? Türkiye, enerjisini artık kavgaya ayırmayacak. Böyle
bir süreci başlatmışız. Peki, bu sürecin meselesi ne? Sorun
ne? Terör sorunu, çatışma sorunu, kavga sorunu, savaş sorunu.
Nerede yaşanıyor? Güneydoğu Anadolu Bölgesinde. Ne
yapacağız? Tabii ki bu çatışma ortamının sona
erdirilmesinin belli yolları var. Bunun elbette ki -terörle mücadele
ediyorsunuz- terörle mücadele boyutu var. Orada bazı talepler var,
kültürel hak talepleri var. Bunları belki oturup
konuşacaksınız, demokrasinize bir balans ayarı
vereceksiniz. Ama ekonomik boyutu da var, sosyal boyutu da var. Ne
yapacaksınız? Orada insanlara aş yaratacaksınız.
Dağa çıkıyor insanlar, değil mi? Caydırıcı
olacaksınız. Her türlü kötülük boş insandan gelir. Gelir
düzeyinin yüksek olduğu toplu yaşam alanlarında kavga,
dövüş, asayiş bozukluğu olmaz. Ekonomi demek demokrasi demek,
demokrasi demek refah demek; hepsi birbirine bağlıdır.
Şimdi, siz
GAPta yatırım yapacaksınız. En büyük
yatırımlarınızdan bir tanesi enerji
yatırımı. Sizden önceki hükûmetler onun büyük bir
çoğunluğunu halletmiş. Ne yapacaksınız? Sanayi
yapacaksınız, fabrika yapacaksınız, tarımsal-kırsal
kalkınmayı sağlayacaksınız, sosyal, kültürel,
birtakım yatırımlar yapacaksınız. Başka ne yapacaksınız?
İstihdam yaratacaksınız yoğun emek sektörlere
yatırım yapacaksınız. Bunların başında ne
geliyor? Tarım sektörü geliyor. Bakın, tarım sektöründe de ne
gerekiyor? Sulama gerekiyor, Sayın Bakanın konusu, DSİ size
bağlı. 1.822 bin hektar alan yani 1 milyon 822 bin hektar alanda
DSİnin sulama projesi var. Bugüne kadar gerçekleştirilen TİGEM,
(Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü) dâhil 370 bin hektar,
kalan 1,5 milyon hektar. Ama dramatik olan ne biliyor musunuz? AKP, 2002de
iktidara geldi, 198 bin -küsuratını söylemiyorum- hektar sulamaya
açılmıştı bu proje kapsamında, bu projeksiyon
kapsamında. 2011 sonu itibarıyla bu rakam 313 bin hektara
çıktı. Yani bu süre içerisinde yıllık 12.700 hektar alan sulamaya
açılmış, toplam 114 bin hektar. Bu hızla giderse -AKP ne
kadar daha iktidarda kalacak bilemiyoruz- eğer AKP devam ederse iktidara,
bu yatırımların bitmesi için Türkiyenin yüz on beş
yıla ihtiyacı var.
OKTAY VURAL
(İzmir) Siz merak etmeyin, 2015te gidiyorlar zaten, yolcular!
VAHAP SEÇER
(Devamla) Yüz on beş yıl, yüz on beş yıl, Allah bereket
versin!
Şimdi,
değerli arkadaşlar, iktidarın bir huyu var: Bir kilo saman
yakıyor, bir kamyon duman çıkartıyor. İşte
görüyorsunuz, hiç de öyle değil, hiç de öyle değil. Bunların bir
kamyon saman yakması lazım ki bir kilo duman çıkartabilsinler,
onu da başaramıyorlar. Bu kanun tasarısı baştan sona
kadar yanlış, bu sorunları çözmez, kimseye bir faydası
olmaz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Seçer.
Şimdi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın
Mustafa Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Kalaycı, buyurun.
MHP
GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 410 sıra sayılı Kanun
Teklifinin geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
167
sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanunda kuyu, galeri,
tünel ve benzerlerinden çekilecek yer altı suyu miktarının
tespitini sağlayacak ölçüm sistemleri kurulmadan kullanma belgesi
verilmemesi ve yer altı suyu kullanma belgesi almış
olanların ölçüm sistemlerini iki yıl içinde kurmaları; aksi
takdirde, kullanma belgelerinin Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
tarafından iptal edilmesi ve belgeye konu yerin kapatma
masraflarının sahibinden alınarak kapatılması
öngörülmüştür. İki yıllık süre 25 Şubat 2013 tarihinde sona ermektedir. Görüşmekte
olduğumuz bu teklifte ise söz konusu hükümlerde değişiklik
yapılarak kuyulara bir yıl içinde ölçüm cihazı kurulması
öngörülmekte; zirai, içme ve kullanma suyu amaçlı açılan kuyulara
ölçüm cihazı kurmayanların bu süre içerisinde talep etmesi hâlinde
bedeli yüzde 25 fazlası ile tahsil edilmek üzere bu maddenin yürürlük
tarihinden itibaren üç yıl içerisinde DSİ Genel Müdürlüğü
tarafından kurulması veya kurdurulması hükme
bağlanmaktadır. Bu şartlara uymayanların belgelerinin yine
iptal edilerek kuyularının kapatılması ve kapatma
masraflarının sahibinden alınması öngörülmektedir.
Çiftçiye
tuzak kurulmaktadır, sanki süre üç yıl uzatılıyormuş
gibi görüntü verilmektedir, hâlbuki, üç yıllık süre DSİye
verilmektedir. Çiftçi bir yıl içinde ya sayacı taktıracak ya da
DSİye taktırmak için başvuracaktır. DSİye
başvurunca yüzde 25 daha fazla ödeme yapmak zorunda kalan çiftçi iyice
köşeye sıkışacaktır.
Sayın
Bakan, niye çiftçi yaparsa bir yıl süre veriyorsunuz da DSİ yaparsa
üç yıl süre tanıyorsunuz? Ayrıca, çiftçiden sayaç bedelini niye
yüzde 25 fazlasıyla alacaksınız? Siz tefeci misiniz? Çiftçiyi
göz göre göre niye kazıklıyorsunuz?
Bir
de çiftçilerden kuyusuna sayaç taktıracağına dair imzalı
taahhütname alınmaktadır, çiftçiler korkutulmakta,
kandırılmaktadır. Sayın Bakan, hangi hakla, hangi yetkiyle
çiftçiden taahhütname istiyorsunuz? Böyle bir yetkiniz yoktur, suç
işliyorsunuz. AKP Hükûmetinde hiç izan, insaf, vicdan ve merhamet
kalmamıştır. Çiftçinin iflahını kesmiştir,
şimdi de suyunu kesmeye çalışmaktadır.
Ölçüm
cihazları kurulduktan sonra yer altı su kullanımıyla ilgili
olarak dekar başına, şahıs kuyuları için 200 ton,
kooperatif kuyuları için 350 ton civarında su
kullandırılması öngörülmektedir. Hangi bitkiyi ekersen ek bir
dekara 200 ton suyun yetmesi mümkün değildir. Bu kadar su ile ürünler
tarlada kalır. Dolayısıyla, AKP Hükûmeti çiftçiye Tarlanı
ekmeyeceksin. diyor. Bu uygulama ile çiftçi, ektiği alanın
yarısını bile ekemeyecek, nadasa bırakmak zorunda
kalacaktır. Çiftçi zaten geçinemiyor, zar zor ayakta duruyor. AKP Hükûmeti
çiftçide takat bırakmamıştır. Anadoluda Ölmüş de
ağlayanı yok. diye bir söz vardır, çiftçiyi de bu duruma
getirdiniz. Sayın Bakan, AKP Hükûmetinin amacı bu ülkede
tarımı ve çiftçiyi iyice bitirmek midir? Devri
iktidarınızda uygulanan yanlış politikaların etkisiyle
çiftçi, tarihinin en kötü dönemini yaşamaktadır. Türk çiftçisinin
dünyanın en pahalı mazotunu ve gübresini kullandığı ve
ağır girdi maliyetleri altında ezildiği ve bu nedenle
üretim yapamaz duruma geldiği bir gerçektir. Ülkemizde samanın
buğdaydan daha pahalı olması bile AKPnin yanlış
politikalarının somut bir göstergesidir.
Tarım
Bakanlığı verilerine göre 2002 yılında üre gübresinin
tonu 237 lirayken şimdi 1.110 liraya, nitrat 176 lirayken şimdi 830
liraya yükselmiş, mazotun litresi de 1 lira 10 kuruş iken şimdi
4,5 liraya dayanmıştır. Çiftçi ve köylü Parasızlıktan
traktöre mazot koyamıyoruz. Gemilere, yatlara ve yurt
dışına 1,5 milyona ucuz mazot verilirken çiftçiye niye 3
katı fiyattan satılıyor? diyorlar. AKP Hükûmeti çiftçiyi de
elektrikle çarpmakta ve çırpmaktadır. Beş yıllık
enflasyon yüzde 46 iken, elektriğe toplam yüzde 127 oranında zam
yapılmıştır. Elektrik faturalarının neredeyse
yarısını kaçak elektrik parası ile vergi ve fonlar
oluşturmaktadır. Tarımsal sulamada kullanılan elektrikten
vergi alınmamalıdır. Hiç olmazsa başkalarının
çaldığı kaçak elektrik parası çiftçimize
ödettirilmemelidir. Ayrıca, sulama birlikleri ve kooperatifleri,
geçmiş dönemlere ait ödeyemedikleri elektrik borçlarının faizsiz
olarak yeniden yapılandırılmasını beklemektedir.
Çiftçimizin kredi
borçları da her yıl katlanarak artmaktadır. Tarım
Bakanı Çiftçinin kredi borçları 42 kat arttı. diye övünüyor.
Birçok çiftçi borcunu ödeyebilmek için traktörünü, tarlasını satmak
zorunda kalmakta, bunalıma girmektedir.
Destekleme
politikasında sık sık yapılan değişiklikler ve
desteklerin zamanında ödenmemesi çiftçiler için bir başka önemli sorunu
teşkil etmektedir. Bugünlerde çiftçilerimiz Buğday primleri, mazot,
gübre destekleri niye ödenmedi? Niye ürün kotalarımız düştü?
Niye her yere aynı verim oranı uygulanıyor? Fazla üretimlerimizi
ne yapacağız? diye soruyorlar. Üretici parasızlıktan hayvanlarına
yem veremiyor, çaresizlikten kıvranıyor, ürettiği 1 kilo sütle 1
kilo yem alamıyor.
Hayvancılıkla
ilgili söylenecek çok söz var. Ülkemiz et, hayvan, hatta kurbanlık
ithalinden sonra ot ve saman da ithal eden bir ülke hâline gelmiştir. Bunlar tabii çok düşündürücü ve acı
gelişmelerdir.
Türkiyede çiftçi
olmak, üretici olmak çok zor. Hem dünyanın en pahalı girdileriyle
üretim yapacaksın hem ürettiğini yıllarca aynı fiyata
satacaksın. Bütün bu olumsuzluklar yetmezmiş gibi, ürettiğin
için seni takdir etmelerini beklemek yerine, ithalat ile seni boğmaya
çalışanlarla, şimdi de suyunu kesmek isteyenlerle mücadele
edeceksin. Hükûmet, resmen, çiftçi ve köylü düşmanı politikalar
uygulamaktadır.
Sayın Bakan,
AKP Hükûmeti çiftçilere niye zulüm yapıyor? Amacınız, hedefiniz
nedir?
Değerli milletvekilleri, DSİnin
hazırladığı, Konya, Karaman, Aksaray ve Niğde illerini
içine alan KOP bölgesine yönelik Yer Altı Suyu Eylem Planı 2012
yılında uygulamaya geçmiştir. Plan genel hatlarıyla bölgede
yaklaşık 100 bin kuyudan, ruhsatlı kuyularda masrafları
kullanıcılar tarafından karşılanmak üzere
ruhsatların iptali ve yeniden kullanma belgesi düzenlenmesini,
ruhsatsız kuyulara ise para cezası uygulanması ve kullanma
belgesi düzenlenmesine ilişkin usul ve esasları içermektedir.
Sulama
sahalarında elektrik kullanma imkânına sahip kuyularda otomatik sayaç
okuma sistemi, elektrik hattı olmayan alanlardaki kuyu pompalarına ön
yüklemeli su sayacı takılması ve sonrasında da
şahıs kuyularında 2 bin metreküp/hektar/yıl yani dekara 200
ton ve kooperatif kuyularında ise 3.500 metreküp/hektar/yıl yani
dekara 350 ton su tahsisinin yapılması planlanmıştır.
Böyle bir uygulamaya çiftçiler karşı, ziraat odaları
karşı, Ziraat Mühendisleri Odası karşı, KOP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı karşı,
sulama birlikleri karşı, sulama kooperatifleri karşı,
anlayacağınız herkes karşı. Bu konuda, kendi
başına buyruk Ben yaptım, oldu. mantığıyla
hareket edilmektedir. Dolayısıyla, Sayın Bakan, kendi
kafanıza göre böyle bir uygulama yapamazsınız. Bu uygulamayla
ülke tarımı ve çiftçilerimiz büyük zarar görecektir.
KOP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı bu planın mahzurlarını
ve bölgede neden olacağı bitkisel üretim kayıplarını
ortaya koyan bir rapor hazırlamış ve ilgililerin bilgisine
sunmuştur. Sayın Bakanım, rapor da burada. Raporda, planın
mevcut hâliyle uygulanması durumunda bölgenin yıllık 5 milyar
lira civarında olan sulu tarımdaki bitkisel üretim gelirinin 1,7
milyar lira yani yüzde 35 oranında azalacağı tahmin
edilmektedir. Hayvansal üretim ve tarıma dayalı sanayi sektörüne olan
etkileri de dikkate alındığında gelebilecek kaybın
daha da artacağı aşikârdır. Mevcut plan, Türkiye ve dünya
gıda güvenliği açısından önemli bir toprak
kaynağına sahip KOP bölgesinin tarımsal yapısının
sürdürülebilirliği dikkate alınmadan, süreç yönetimi ve öncelikleri
detaylandırılmadan uygulamaya konulmuştur. KOP bölgesinde önemli
bir alanda endüstri bitkileri ekilmektedir. Yeterli ekim yapılmazsa
fabrikaların ham madde ihtiyacı nasıl karşılanacak?
Şeker fabrikalarını da mı kapatmayı öngörüyorsunuz?
Sayın Bakan, ülke gerçeklerini görün ve aklınızı
başınıza devşirin. İllaki suya kota
uygulayacağım diyorsanız, çiftçinin ekeceği bitkilerin
yıllık su tüketimleri dikkate alınarak su kotası
belirlenmelidir. Ürün gruplarına göre su verilmemesi hâlinde yıkama
ihtiyacı yağışlarla karşılanamayan bölgemizde
toprakların gelecek nesillere üretim yapılabilir bir şekilde
aktarılması sıkıntısı kendini gösterecektir.
Bu itibarla,
bölgede geçimini tarımdan sağlayan kesimlerin eylem planı uygulamasından
maddi ve manevi zarara uğramamalarının sağlanması, su
tahsislerinin bilimsel esaslar ve mevcut sosyoekonomik şartlar dikkate
alınarak yapılması ve bu nedenlerle planın revize edilmesi
şarttır. Bu planın mevcut haliyle uygulanma imkânı ve
şansı yoktur.
Sayın Bakan
Kuyunu kapatır masrafını da senden alırım. diye
çiftçiyi tehdit ediyorsunuz. Bunu kanuna da yazıyorsunuz. AKP Hükûmetinin
bu kuyuları kapatmaya gücü yetmez ama merak etmeyin çiftçiler AKPyi o
kuyulara gömecektir. Çiftçi ekmeğiyle oynamanın bedelini size
ödetecektir.
Değerli
milletvekilleri, yer altı suyu kullanımının kontrol
altına alınması ülkemizin geleceği açısından
mutlaka önemlidir. Çiftçimiz su kaynaklarının ekonomik
kullanımı konusunda her türlü desteği vermeye hazırdır
fakat yapılacak işlemler akılcı, mantıklı ve
uygulanabilir olmalıdır. Su kaynakları için tedbirler
alınsın ama bütün faturayı niye çiftçiye
çıkarıyorsunuz? Önce Hükûmet olarak size düşen görevlerinizi bir
yapın ondan sonra çiftçiye başvurun. Ülkemizde toprak ve su
kaynakları sürdürülebilir bir şekilde yönetilerek
geliştirilmelidir. Toprak ve su kaynaklarının etkin, verimli,
sürdürülebilir bir tarım ve gelecek nesillere üretim yapılabilir bir
şekilde aktarılması gerekliliği de göz önünde
bulundurulursa alınacak en önemli karar, toprak ve su kaynakları
yönetiminin tek kurum tarafından yapılması olacaktır.
Ülkemizde çok
parçalı ve küçük arazi yapısı çok önemli bir sorundur. Küçük
parçalı arazi yapısına sahip tarımsal işletmelerde
sulama altyapı hizmetleri, sulama suyu ihtiyacı, iş gücü, enerji
temel masraf kalemlerini artırmakta, tarımsal ürünlerin
maliyetlerinin yükselmesine neden olarak tarımsal rekabet gücünü
düşürmektedir. Bu itibarla, öncelikli ve ivedilikle arazi
toplulaştırma faaliyetlerine hız verilmeli, sulama
şebekesi, drenaj, tarla içi yollar, tesviye ve benzeri altyapı
hizmetleri bir bütün olarak ele alınmalı, arazi parçalanması
yasal olarak önlenmelidir. Bu çerçevede, miras hukuku yeniden düzenlenmelidir.
Arazi toplulaştırılması yapılan sulama sahalarında
gerek sulama şebekesinin yapımında gerekse sulama suyu
ihtiyacında yüzde 40a varan bir tasarruf sağlandığı
bilinmektedir. Arazi toplulaştırılması sonucunda yüzde
50ye varan iş gücü ve masraf tasarrufu ile yüzde 50ye varan verim
artışı sağlandığı tespit edilmiştir.
Bunun için arazi toplulaştırması çok acil
başlatılmalı ve toplulaştırma yapılan alanlarda
kuyu ruhsatı ve sayaç bağlama işlemi
yapılmalıdır. Çünkü toplulaştırma yapılmadan
önceki kuyu sayısı 100 bin-120 bin adet ise toplulaştırma
sonrası bu sayının 30 bin-40 binlere kadar düşeceği
uzmanlarca ifade edilmektedir. Dolayısıyla, bugün derin kuyulara
yapılacak olan bu masraflar yüzde 25e kadar düşecektir.
Yine, öncelikle
yer üstü sulama sahalarında gerekli ıslah çalışmaları
bitirilmelidir. Konya havzasındaki 100 binden fazla yer altı suyu
kuyusunun yaklaşık yüzde 20si yer üstü sulama sahalarında
bulunmaktadır. Bu kuyuların bulunduğu sulama sahaları
rehabilite edilerek kapalı sulama sistemlerine dönüştürülmesi hâlinde
sahanın gerekli su ihtiyacının tamamı şebekeden
karşılanmış olacağından saha içerisinde takviye
amaçlı kuyuya da ihtiyaç kalmayacaktır. Yapılan hesaplamalara
göre bu sayede tasarruf edilebilecek yer altı suyu miktarının
472 milyon metreküp civarında olması beklenmektedir; dikkatinizi çekerim,
Mavi Tünelden gelecek sudan daha fazla. Dolayısıyla arazi
toplulaştırması ve yer üstü sulama sahalarında gerekli
ıslah çalışmaları tamamlandığında yer
altı suyu kuyularının birçoğu devre dışı
kalacaktır.
O hâlde,
Sayın Bakan, daha sonra ihtiyaç kalmayacağı bilinen birçok yer
altı su kuyusuna illa sayaç takacaksın diye çiftçiye niye
zorbalık yapıyorsunuz, niye çiftçiyi en az 3-4 bin lira gereksiz
masrafa sokacaksınız?
Bakınız,
bir kuyu için 2 bin dolar bile masraf gerektiği dikkate alınırsa
sadece Konyadaki 100 bin kuyuda yapılacak harcama 200 milyon dolar yani
eski parayla 350 trilyon lira demektir. Bu para neredeyse iki Mavi Tünel
demektir. Ülke düzeyindeki 400 bin civarındaki kuyu dikkate
alındığında, ölçüm cihazları için yapılacak
harcama neredeyse 1,5 katrilyon liraya varmaktadır.
Sayın Bakan,
siz çiftçinin sırtından, ölçüm cihazını üreten ya da ithal
eden firmalara mı para kazandırmak istiyorsunuz?
Değerli
milletvekilleri, KOP bölgesinin sulama suyu ihtiyacını
karşılayabilmek için havza dışı su transferleri
yapılması da zorunluluktur. KOP Projesi için yeni Mavi Tüneller
lazımdır. Konya Ovasına Sakaryadan, Fırattan,
Seyhandan, Kızılırmaktan, Ermenekten, ayrıca
Toroslardaki başka bulunabilecek imkânlardan mutlaka su getirilmesi
lazımdır. Örneğin, benim de doğup büyüdüğüm
Bozkır ilçemizin Sarıot yaylasında her yıl göl
oluşmaktadır, sonra da düdenlerden kaybolup gitmektedir. Yapılan
ölçümlere göre, 200 milyon metreküp su boşa gitmektedir. Mavi Tünelden
gelecek suyun yarısı kadar bir su değerlendirilememektedir.
Bunun da projelendirilmesi, mutlaka değerlendirilmesi gerekmektedir.
AKP Hükûmetine
diyorum ki, eğer illa bir eylem planı uygulamaya koyacaksanız,
öncelikle KOP Eylem Planını uygulamaya koyun.
2008
yılında GAP Eylem Planıyla GAP projesine beş yıl için
26,7 milyar lira kaynak tahsis eden AKP Hükûmeti verilen onca söze rağmen
KOP Eylem Planını hâlâ kabul etmemiştir. KOP Eylem Planı
bir an önce uygulamaya konulmalıdır. KOP Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı kurulmakla birlikte, görev ve
yetkileri sınırlı tutulmuş, aradan iki yıla yakın
süre geçmesine rağmen hâlâ kurumsallaşamamıştır. KOP
Bölge Kalkınma İdaresinin görev ve yetkileri
artırılmalı ve bir an önce kadroları
oluşturulmalıdır. Bölgedeki toprak ve su yönetimi KOP
İdaresi tarafından yapılmalıdır.
Su
yetersizliğinin söz konusu olduğu yerlerde daha fazla arazinin
sulanabilmesi için suyun en ekonomik şekilde kullanılabileceği
basınçlı sulama sistemleri projelendirilmelidir. Modern sulama
yöntemleri de dediğimiz damlama ya da yağmurlama sulama için
teşviklerin vatandaşlarımıza etkin bir şekilde
verilmesi gerekmektedir. Modern sulama yöntemlerine geçildikten sonra hem ürün
verimi hem de su tasarrufunda ciddi kazançlar sağlandığı
görülmüştür. Mevcut sulama sistemlerinin tümüyle modernize edilmesi, yeni
projelerin basınçlı sulama sistemlerine göre hazırlanması
ile yaklaşık, KOP bölgesinde tarımsal sulamada kullanılan
suyun 1/3ü tasarruf edilebilecektir.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin öncelikle yapılması
gerekli diğer çalışmalar tamamlandıktan sonra bu konunun
gündeme gelmesi, bu nedenle yer altı kuyularına sayaç
takılması ve kota uygulamasının sekiz yıla varan
süreyle ertelenmesini içeren kanun teklifinden sonra, AKP milletvekillerince
hazırlanan bu teklifte Kamulaştırma Kanununun 22nci maddesinin
ikinci fıkrasına bir cümle ekleyen madde de yer almaktadır. Bu
cümleyle ne yapılmak isteniyor, açık değil. Gerekçe ve komisyon
raporunda yeterli aydınlatıcı bilgi yok. AKPnin Nasıl
olsa kuyulara sayaç takılması zorunluluğunun bir yıl da
olsa ertelenmesini muhalefet reddedemez. Mantığıyla,
kamulaştırma işini de teklife ekledikleri
anlaşılmaktadır. Sayın Bakan, bu cümlenin altında ne
yatıyor? Maksadınız nedir? Kimin malını kime
vermeyerek el koyuyorsunuz? Ne oldu da böyle bir cümlenin konulmasına
ihtiyaç duyuldu? Lütfen açıklayınız.
Teşekkür
ediyorum. Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Kalaycı, teşekkür ediyorum.
Gruplar adına
üçüncü konuşmacı, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına Ağrı Milletvekili Sayın Halil Aksoy. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Aksoy.
BDP GRUBU ADINA
HALİL AKSOY (Ağrı) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 410 sıra sayılı Yasa
Teklifinin tümü üzerine grubum adına söz aldım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, doğaya hoyratça davranan toplumlarda insanlar
arasındaki ilişkiler de şüphesiz hoyrat oluyor. İnsanla
barışık olmayanın doğayla da barışık
olması ve diğer canlılara değer vermesi de beklenemez. Aziz
Nesinin bir sözü var: Kirli çevre insanın ruhunu, kirli ruhlar ise
çevreyi kirletir. AKP Hükûmeti bir yandan toplumdaki tüm muhalifleri iktidar
sarhoşluğuyla bastırmaya çalışırken ki, bunu
yaparken her tür hukuksuzluğa başvurabiliyor- diğer yandan
sermayedarlara, yandaşlarına da her tür ekonomik rant
sağlamayı da ihmal etmiyor. Rant söz konusu olunca ne tabiatı ne
doğal varlıkları ne de tarihî, kültürel mirasları yok etmekten
geri durmuyor. Her yaptığı doğa katliamına da bir
kılıf bulmakta oldukça ustadırlar. Ustalık dönemi
dedikleri de bu olsa gerek. Rant uğruna Türkiyenin güzide doğal
kaynakları bir bir yok ediliyor. Dünyada eşi benzeri görülmeyen
zenginlikleri, akarsuları, nehirleri, ormanları, tarihî
mekânları, sit alanlarını sermayeye peşkeş çekiyorlar.
Türkiyenin yerüstü sularını, akarsularını HESlere, yerli
ve yabancı şirketlere kırk dokuz yıllığına
satıyor, aynı zamanda ormanlarını, yeşillik
alanlarını 2/B arazileri adı altında yandaşlara ucuz
fiyatlarla âdeta hediye ediyorlar.
Görüşmekte
olduğumuz yasa teklifi de tıpkı Biyolojik Çeşitliliği
Koruma Yasasında olduğu gibi, su kanunu yasasında olduğu
gibi, 2/B Yasasında olduğu gibi, halkın olan, onların
doğal gereksinmelerinin hizmetinde olan doğal varlıkları
ticarileştirmeye ve de belirli çevreleri zenginleştirmeye yöneliktir.
Değerli
milletvekilleri, doğa katliamıyla birlikte ülkemizdeki su
kaynaklarının da tüketilmesine neden olunmaktadır. Su
kaynaklarının tüketilmesiyle beraber sularda yaşanan kirlenme de
her geçen gün artmaktadır. Yer altı sularının
kirlenmesindeki en büyük neden, endüstriyel atıkların yeterince
temizlenmemesinden ve denetlenmemesinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle
yağmur sularıyla kirlenmeye başlayan yer altı suları
su kaynaklarımızı zehirlemekte, âdeta yok etmektedir.
Yine,
akarsuların, göllerin, nehirlerin ve denizlerin kirletilmesinde de
endüstriyel gelişme önemli bir yer tutmaktadır. Kanalizasyon ve çöp
atıklarının yaratmış olduğu kirlilik,
suların nasıl kullanılmaz hâle getirildiğinin diğer
bir örneğidir. Su yatakları kenarına kurulan fabrikaların
ortaya çıkardığı zehirli atıkların engellenmesi
yönünde ciddi önlemler alınmamakta ve denetimi de
yapılmamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, suların şişelenmesi, nehirlerin
kiralanması, su kaynaklarının ticarileştirilmesini
kesinlikle birlikte getirmiştir. Su bir insanlık hakkıdır,
hiçbir şekilde ticarileştirilemez, tekelleştirilemez.
Uluslararası Şişelendirilmiş Su Birliği suyun
şişelendirilmesini, markalaştırılmasını,
etiketlerinin hazırlanmasını ve piyasadaki satış
süreçlerini düzenleyen birçok kural tanımlamıştır fakat
tanımlanamayan iki kural vardır ki bunlar aslında üzerinde en
çok düşünülmesi gereken hususlardır. Bunlardan birincisi, suyu
şişeleyen kişi suyu nereden aldığını
söylemek zorunda değildir. İkincisi ise, şişelediği
suyu hangi yolları izleyerek şişelemeye hazır hâle
getirdiği de belirsizdir.
Bu iki husus
nedeniyle de halkımız içtiği suyun ne şekilde hazırlandığı
ve suyun kaynağı konusunda aldatılmaktadır. Ülkemizde
yakın zamanda Sağlık Bakanlığının
açıklamış olduğu belirli şirketlerin
şişelenmiş sularındaki uygunsuzluklar göz önüne ve gün
ışığına çıkmıştır. Fakat bu
açıklamalarda detay bilgi verilmemiş, firmaların şişe
tiplerine göre uygun olan formlarının bulunduğu belirtilmiş
ve sonuç olarak toplum yeteri derecede bilgilendirilmemiştir.
Ticarileşme,
aynı zamanda, yeni su kanun tasarısıyla da zirveye
ulaşacaktır. Tasarıda Mücbir sebepler ve beklenmeyen hâllerde
su kaynağının korunması için gerekli olan her türlü
müdahale gecikmeksizin yetkili idare tarafından yapılır.
denilmektedir. Bu ifade, özel şirketlere su kaynaklarına gerekçeli
olarak müdahale hakkı tanımaktadır. Su kaynakları özel
şirketlerin insafına bırakılamaz,
bırakılmamalıdır. Bu, asla kabul edilecek bir durum
değildir.
İçme suyuyla
ilgili de ciddi sorunlarla yüz yüze kalmış bulunmaktayız. Bugün,
birçok şehirde çeşmelerden akan içme suları yeterince temiz
değildir. Halkımız, temizlenmemiş bu sular nedeniyle
hastalıklarla yüz yüze bırakılmaktadır. Elbette,
bunların yaşanmasındaki en büyük neden de çevre tahrifatı,
tahribatı ve yanlış sanayileşmedir.
Değerli
milletvekilleri, diğer önemli bir nokta ise kurulan ve kurulması
planlanan hidroelektrik santrallerdir. Hükûmet tarafından para
kazanılan, kâr edilen bir meta hâline getirilmek istenen ülke
sularının yaşamsal bir varlık olduğu ve kamuya ait
olduğu âdeta unutulmuş ya da artık tamamen inkâr edilir bir hâle
gelmiştir. Doğaya ve insana can veren akarsular, yer altı
suları Su Kullanım Hakkı Sözleşmesi ile kırk dokuz
yıllığına özel şirketlere peşkeş
çekilmiştir. Küresel rant ve sermaye gruplarının gün geçtikçe
daha da saldırganlaştığı günümüzde, suyun ve
doğanın farklı etkilerle ticarileştirildiği ve
çıkar odaklı proje ve çalışmalarla yok edilmeye
çalışıldığı açıkça korunmaktadır.
Kamu ve özel
sektör tarafından Türkiye genelinde yapılması planlanan 2 bine
yakın nehir tipi HES projesi bulunmaktadır. Bu kadar kapsamlı ve
yıkıcı etkileri olan HESler, ne yazık ki projelerin
tamamlanması öngörülen 2023 yılında elektrik talebinin sadece
yüzde 5ini karşılayabilecek durumdadır. Bu durum ise çevreye
verilen zarar düşünüldüğünde çok ağır bir bedeli içermektedir.
Türkiye dışa bağımlı elektriği gerekçe göstererek
HESleri topluma, olmazsa olmaz bir yol olarak sunmaktadır, oysa bu
gerçekçi bir yaklaşım kesinlikle değildir. Türkiye'de tellerde
kaybolan elektriklerin toplamı, yapılmış veya
yapılacak olan tüm HESlerin üreteceği elektrikten daha
fazladır. HESlerle doğa katliamı
yaratılmamalıdır. Ayrıca, hidroelektrik santralleriyle
sularımızın kullanım hakkı çok uluslu şirketlere
verilmektedir ve bu şirketlerde yüzlerce kişi değil, sadece
birkaç kişi çalışmakta ve söz konusu şirketler akla hayale
sığmayacak oranda rantlar elde etmektedirler. Her ne kadar ülkemizde
henüz yeterince farkındalık olmamışsa da veya
vatandaşlarımızın ağır günlük sorunlarından
sıra gelmese de küresel ısınma, ormanların yok oluşu,
çölleşme konuları gittikçe artarak dünyanın gündemine oturmuştur.
HES projelerinin
yapımının planlandığı vadilerin bir
kısmı turizm bölgesi, bir kısmı sit alanı, bir
kısmı da millî park içerisinde yer almaktadır. Son birkaç
yıl içerisinde Dersim, 85 kilometre uzunluğundaki Munzur Vadisiyle
çevresi 8 adet baraj ve HES projesi nedeniyle yok olma tehlikesiyle
karşı karşıya bırakılmıştır. Yine,
HESlerle ilgili önemle belirtmek gerekir ki özellikle bölgede sınır
boylarında yapılan güvenlik amaçlı barajlar doğru bir
yaklaşımın ürünü değildir. Bugün, dünyanın hiçbir yerinde
güvenlik amaçlı bir baraj yapıldığı
görülmemiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; nasıl ki Yenilenebilir Enerji
Kanunuyla HESlerin yenilenebilir enerji kaynağı olduğu
yönündeki kararlarla birlikte sular üzerinde enerji
yatırımlarının önü açıldıysa, aynı
şekilde, bu yasa teklifiyle suyun ticarileştirilmesi sürecinde de bir
adım daha ileri atılacaktır. Bu teklifle, suyun bütünüyle
sermayeye dâhil edilmesinin ve fiilî durumu yasal bir statüye
kavuşturmanın adımı olacaktır bu tutum. Türkiye'de yer
altı suları tıpkı diğer tabiat varlıkları
gibi hızla tüketiliyor ve de yok ediliyor. Sanayide ve tarımda uzun
yıllardır denetimsiz bir biçimde suların yer altından
çekilmesi yaşanmaktadır.
Yer altı
suları kalite itibarıyla sanayi şirketlerinin üretim sırasında
en fazla ihtiyaç duydukları sulardır. Bunun nedeni ise
toprağın doğal bir süzgeç görevi görmesi ve şirketleri suyu
damıtarak üretimde ihtiyaç duydukları saflık derecesine getirme
maliyetinden kurtarmasındandır.
Yer altı
sularının yüzey sularından bir diğer farkı ise yüzey
sularına oranla çok daha yavaş hareket etmesidir ki yer altı
sularının daha saf ve istenilen niteliklere uygun olmasının
bir nedeninin de bu olduğu bilinmektedir. Bu nedenle, sanayi sermayesi
yıllardır veya yıllardan beri sadece yüzey sularını
değil, yanı sıra yer altı sularını da hoyratça
kullanmaya devam etmektedir. Örneğin, Almanya'da üretimde kullanılan
4,7 milyar metreküp suyun sadece 1,4 miyar metreküpü nehir ve göllerden,
yaklaşık yüzde 70'i ise yer altı sularından sağlanmaktadır.
Uluslararası çalışmalar, Almanya özelinde büyük şehirlerin
etrafındaki yeşil alanların ve büyük nehirlerin giderek
kurumakta olduğunu belirtmekte ve çoğu endüstriyel ülkelerde
olduğu gibi Almanya'da da yer altı su kaynaklarının
neredeyse tamamen tüketildiğine işaret etmektedir.
Yer altı ve
yüzey sularını ortaklaştıran en önemli özellik ise
doğrudan doğal çevrimin kendisiyle ilgilidir ya da ilintilidir.
Başka bir deyişle, yüzey suları azaldığında yer
altı suları da derinlere kaçar ya da yer altı suları
aşırı kullanımdan ötürü derinlere kaçtığında
yeryüzü suları da kurumaya başlar. Ancak sürekli olarak birbirinden
beslenen bu iki akıştan biri görünürken, diğeri de görünmez.
Ancak yer altı sularında seviyelerin derinlere düşmesinde tek
neden bu kullanım süreci değildir. Yüzey sularının HES gibi
projelerle sermaye eline terk edilmesi, etkin kullanılmaması, yine
bölgesel ve küresel ısınma gibi nedenler de suların derinlere
inmesine neden olmaktadır.
Yasa teklifi su
çekim noktalarına sayaçlar konması dışında bir önlem
getirmiyor. Tıpkı evlerde olduğu gibi ön ödemeli sayaçların
tarımsal sulamada kullanılacağının amaçlanması
gibi, belli miktar dışında suyun kullanımının
yasaklanması girişimleri, bu adımların neden atılmak
istendiğini ortaya koymaktadır. Türkiyedeki tarımsal su
birliklerinin geldiği nokta iflas noktasıdır. Birliklere
devredilen suların artık su birliklerince idare edilmediği
sık sık ifade edilmeye de başlanmıştır. Bunun
sondaki adımı, tarım sulama kaynakları ile sulama
kanaletlerinin şirketlere devri olacaktır şüphesiz.
Değerli milletvekilleri,
yer altı sularının izinsiz çekimi elbette kabul edilemez bir
durumdur. Ancak bu teklifle yapılmaya
çalışıldığı gibi ticarileştirilmesi çok daha
kötü sonuçlara neden olacaktır. Yer altı suları üzerinden
ticarete yasal meşruiyet sağlandığı anda sadece üretim
amaçlı değil, yanı sıra ticari amaçlı su
çekişleri de devreye girecektir. Bu nedenle çekim miktarları daha da
artacaktır. Benzer şekilde, yer altı sularının
aşırı çekim yüzünden derinlere kaçması özellikle yüzey
akışlarını tehdit edecek bir gelişme olacaktır.
Yer altı sularının metalaşması, kentlerdeki su
kullanımını da birebir etkileyecek bir gelişmedir.
Tarımsal sulamanın birincil kaynağı da yüzey suları,
dolayısıyla yer altı sularıdır,
bağlantıları nedeniyle.
Anadolu ve
Trakya'da tarım yapılan bölgelerin yer altı sularının
şirketlerin eline geçmesi bu bölgelerde tarımsal suya
ulaşmayı daha da zorlaştıracaktır.
Bakınız,
sizlere çok çarpıcı bir iki örnek vereyim: Bursa'da yirmi beş,
otuz yıl önce 10-15 metreden çekilen yer altı suyu, şu an 350
metre seviyelerine gerilemiştir. Peki, bu Bursa, bu duruma nasıl
geldi? Ovayı besleyen tüm dereler barajlarla tutuldu. Baraj olmayan
dereleri besleyen tüm su kaynakları şişelenmiş su satan
şirketlere verildi. Bazı firmalar, yer altı sularını
kullanarak doldurdukları şişeleri sofra suyu diye pazara
sürdüler. Bazıları, su rezervi yüksek büyük araziler alıp stok
yapmaya başladı. Suuçtu Şelalesinin suları ve su kanaletleri
bir şirkete satıldı. Bursa'da kurulu bulunan fabrikalar ve
doğal gaz çevrim santralleri havaların ortalama 2 derece
ısınmasına yol açtı ve Bursa artık eskisi gibi
yağış alamamaktadır. Bu sonuçları yaratan sermaye ve
onun siyasi iktidarlarının politikalarıyla geldiğimiz nokta
işte budur.
Dünyanın sayılı
verimli topraklarından biri olan Bursa Ovası sanayiye kurban edildi
ve bütün suları kurutuldu, tüketildi. Keza, Trakya'da 5-10 metredeki yer
altı suları bugün 150-200 metre derinliklere çekilmiştir. Konya
yer altı sularının aşırı çekimi nedeniyle topraklarda
büyük çöküşler meydana gelmektedir. Suların niçin kontrol edilmek
istendiğini, uygulanan tarım politikalarından ve
gerçekleştirilmeye çalışılan enerji
yatırımlarından anlayabiliyoruz. Türkiye, hızla
tarımdan uzaklaşarak bir enerji çöplüğüne dönüştürülüyor.
Değerli
milletvekilleri, kapitalizmin en vahşi saldırılarını
ülkemizde birebir yaşıyor ve görüyoruz. Türkiye'nin
tarımında sular ve doğa kontrol altına alınıyor,
metalaştırılıp ticarileştiriliyor. İnsanın
ve doğada yaşayan diğer canlıların yaşam
hakkı yok sayılıyor.
Yer altı
sularına yönelik çıkarılmak istenen yasa, ticarileşmenin en
önemli ve en tehlikeli adımlarından biri olması
bakımından reddedilmesi gerekmektedir. Bu anlamıyla biz bu yasa
teklifine kabul oyu vermeyeceğiz.
Getirilen ölçüm zorunluluğu,
çekilen su miktarının kontrolünden ve kaynakların
korunmasından ziyade, zaten yapılmakta olan bu durumu yasal bir
meşruiyete kavuşturmak ve bu fırsattan yararlanarak yer
altı sularının ticarileştirilmesinin
altyapısını hızla gerçekleştirmektedir.
Sözlerime son
verirken, bir Kızılderili özdeyişiyle sözlerimi bitirmek
istiyorum: Ancak en son ağaç kesildikten, en son nehir zehirlendikten ve
en son balık tutulduktan sonra anlayacaksınız ki insan
parayı yiyemez.
Bu duygularla
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Aksoy.
Gruplar adına
son konuşmacı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
İzmir Milletvekili Sayın Ali Aşlık.
Sayın
Aşlık, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA ALİ AŞLIK (İzmir) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; bundan takriben iki yıl
önce 6111 sayılı Yasayla 167 sayılı Yasanın 10uncu
maddesine ikinci fıkra eklenmek suretiyle yer altı
sularının kontrol altına alınması arzu edilmiş;
yasa çıktıktan sonra iki yıl içinde, bundan önce belge
alanların su sayacı takma zorunluluğu getirilmişti. Yer
altı suyu kullanım miktarını belirlemek, yer altı suyu
kullanıcısına tahsis edilen miktarı kontrol altına
almak, yer altı suyunun etkin, verimli ve tasarruflu
kullanılmasını sağlamak, stratejik bir kaynak olan yer
altı suyunu sürdürülebilir olarak yönetmek amacıyla bu yasa
çıkarılmıştı.
Yine 167
sayılı Yasanın geçici 3üncü maddesiyle su
sayaçlarının iki yıl içinde takılma zorunluluğu
getirildi. İki yıl içinde takmayanların kuyularının
kapatılması ve masrafların da yine belge sahibinden
alınması öngörülüyordu. 6111 sayılı Yasa torba yasa
olduğu için, 167 sayılı Yasaya eklenen bu madde bugüne kadar,
uygulanabilir olmaktan uzak olduğu için yeterince uygulanamamış;
mevcut 280 bin civarındaki kuyunun ancak 606 bin civarındakine su
sayacı takılabilmiştir. Çiftçilerimizden gelen şikâyet
üzerine bir grup arkadaşımızla beraber bu yasa teklifini
sizlerin huzurlarına getirdik.
DSİnin
verilerine göre, 273.962 kuyunun ancak 6.633üne sayaç takılabilmiş,
267.329 kuyuya ise 25 Şubat 2013e kadar takılma zorunluluğu
devam etmektedir.
Şimdi, yeni
getirdiğimiz teklif ile ve komisyondan geçen şekli ile değerli
arkadaşlar, ölçüm sistemlerinin kurulmasını zorunlu kılan
yer altı suyunun kullanım maksadı, miktarı, havza
sınırı ve diğer hususlar DSİnin teklifi ve Bakanlar
Kurulunun tespiti ile belirlenecek. DSİnin tespiti Bakanlar Kurulu
kararıyla tespit edilmiş olacak ve Bakanlar Kurulu bu süreleri uzatma
hakkına sahip yeni getirdiğimiz teklif ile.
Kısaca ifade
etmek gerekirse arkadaşlar, nerelerde sayaç takılıp
takılmayacağına, ne kadar su kullanılacağına
Bakanlar Kurulu karar verecek ve istediği yerlerde de süreyi uzatabilecektir.
Değerli
arkadaşlar, eğer biz Meclis olarak, milletvekili arkadaşlar
olarak, uygulanabilir olan bu yasayı çıkardıktan sonra
arkasında durup takip edersek bu, milletimizin menfaatine olacaktır,
lehine olacaktır. Çünkü yer altı sularını sağlıklı
bir şekilde kullanamaz isek, yer altı sularını hor
kullanır isek, bize bırakılan bu emaneti gelecek nesillere
taşıyamayız. Yani bu sular sürdürülebilir kullanma
amacından uzak hâle gelirler.
Onun için, değerli arkadaşlar, bizler, özellikle Bakanlar Kuruluna
bu yetkiyi niçin verdik? Şunu ifade edeyim: Şimdi, birçok yerde
barajlar yapılıyor, birçok yerde göletler yapılıyor. Cazibe
sulamasına geçilecek. Cazibe sulamasına geçilecek yerlerde burada
süreler uzatılabilir ve de bazı yerlerde hiç buna ihtiyaç olmayabilir.
Çünkü ülkenin her bölgesinde yağmur aynı şekilde
yağmıyor, bazı yerlerde çok yağıyor, bazı
yerlerde az yağıyor. Yağmur çok alan bölgelerde buna hiç ihtiyaç
olmayabilir, dolayısıyla bu sayaç hiç takılmayabilir. Bunu kim
belirleyecek? DSİ bilimsel verilere göre tespit edecek ve Bakanlar Kurulu
karar verecek.
Yine, değerli arkadaşlar, bu cazibe sulamasına geçilecek
yerlerde çiftçilerimize saat taktırmamızın pratik bir
anlamı var mı? Yok. İşte bunu takip edecek olan bizleriz.
Eğer bu yasayı
Biz yasayı çıkarmakla değil,
denetlemesi de yaparsak, bu yasa ülkemizin ve milletimizin menfaatine bir
yasadır, çiftçimizin menfaatine bir yasadır,
insanımızın menfaatine bir yasadır.
Değerli arkadaşlar, yine, bu yasayla geçici 3üncü maddeyi de
yeniden tanzim etme ihtiyacı duyduk ve geçici 3üncü maddede ikili
yapılanmaya gittik: Bir, sanayi amaçlı kullanım; iki, zirai,
içme ve kullanım amaçlı.
Değerli arkadaşlar, buraya gelen arkadaşların
hiçbirisi sanayi amaçlı kullanımdan bahsetmedi, hep çiftçilerden
bahsettiler. Sanayide kullanılan su, ziraide kullanılandan çok fazla.
VAHAP SEÇER (Mersin) Ali Bey, bir yanlışlık
olmasın. Bahsettik, dinlememişsin.
ALİ AŞLIK (Devamla) Niye? 365 gün çekiliyor çünkü. Yani Bunu,
ben parasını veriyorum, istediğim gibi kullanabilirim.
mantığıyla kabullenecek miyiz? Onun için bu ölçümü getiriyoruz.
Sanayici, biliyorsunuz büyük şehir sınırları, belediye
sınırları içinde olan yerlerde, belediye sayaç takıyor, mevcut suyun yarı
bedelini almak suretiyle atık su adı altında bu parayı
alıyor zaten. Şimdi, biz bu sanayiciye saat takmayalım mı?
Yani suyu kullanıyorum diye hor şekilde kullanmasına mı
müsaade edelim? Etmemeliyiz arkadaşlar. Para da verse bir denge içinde,
bir plan içinde kullanılması lazım çünkü o su, o yerin
altındaki su 75 milyonun arkadaşlar, sadece kullananın
değil ki. Bunu bir dengeye tutturmak lazım, bunu bir plan dâhilinde
kullanmak lazım. Onun için böyle bir ikili ayrıma gittik.
İLHAN
DEMİRÖZ (Bursa) Cargille takacak mısın?
ALİ
AŞLIK (Devamla) - Şimdi, bu yasa ile sanayiciler bir yıl içinde
bu sayaçlarını takmak zorundalar, takmadıkları takdirde
kuyuları kapatılacak ve kapatılma masrafları da
kendilerinden alınacak ama zirai sulama, içme suyu ve kullanma amaçlı
su için ayrım getirdik arkadaşlar? Nedir bu ayrım?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Güneydoğuda herkes kuyu sularını içiyor.
ALİ
AŞLIK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu ayrım nedir? Bir
yıl içinde yine çiftçimiz, içme suyu kullanan köylümüz, ihtiyaç sahibi,
belge sahibi kimse bir yıl içinde eğer sayacını
taktırmamışsa takacak, ölçüm aletini
taktırmamışsa taktıracak. Takamaz ise DSİye müracaat
etmek suretiyle, bir yıl içinde müracaat edecek, Ben bunu
takamıyorum. diyecek. DSİ bunu ya takacak ya da taktıracak ve
yüzde 25 fazlasıyla da tahsil edecek.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sanayici takmadıysa kim takacak?
ALİ
AŞLIK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu yüzde 25i niye koyduk
diye de düşünebilirsiniz. Bir, şimdi eğer biz bunu
koymamış olsak piyasada herkes
Ya da ertelemeyi koymayacaktık
ya diğer şartı koymayacaktık, bizim DSİnin koydurma
şartını koymayacaktık
MUHARREM VARLI
(Adana) Çiftçinin her derdi bitti o mu kaldı? Tarım
Komisyonundasın bir de ya!
ALİ
AŞLIK (Devamla) -
bu sefer saat fiyatları artacağı için vatandaş
yüksek fiyatlarla saat takma zorunluluğunda kalabilecekti. Onun için ikili
bir ayrım getirdik. Fırsat verdik, fırsat getirdik.
MUHARREM VARLI
(Adana) Gübrede belini kırdınız, mazotta belini
kırdınız; bir de suyu mu satacaksınız?
ALİ
AŞLIK (Devamla) - Biz, şimdi
Bu saatleri takanlar takacak,
takmayanlar müracaat edecek; devlet takacak, bedelini de alacak. Ne olacak
bedelini alınca?
Değerli
arkadaşlar, adamakıllı bir ihale yaparsınız, bu
saatleri ucuza getirirsiniz, toplu takımdan yine vatandaşın saati
ucuza takılmış olur.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Kaç paraya takılacak?
ALİ
AŞLIK (Devamla) - Dolayısıyla bu iki ayrımı getirdik.
Bu ikili ayrım bizim vatandaşımızın lehinedir.
Türkiyedeki yer altı sularını sürdürülebilir şekilde
kullanmak hepimizin görevi arkadaşlar.
Ben iyi biliyorum,
seçim bölgem İzmirde -ben, çiftçi bir ailenin çocuğuyum- 70lerde,
80lerde 8-10 metreden biz yer altından su çekiyorduk; sonra 50 metreye
çıktı, sonra 60 metreye çıktı, sonra 70 metreye
çıktı; şu anda 250-300 metreye kadar indi. Bu, sürdürülebilir
değil arkadaşlar. Dolayısıyla yer altı
sularını korumak yer üstünü korumak kadar hepimizin görevi.
MUHARREM VARLI
(Adana) Siz de inanmıyorsunuz aslında bu söylediklerinize ama hadi
öyle olsun!
ALİ
AŞLIK (Devamla) Bu yasanın amaçlarından birisi de bunu
gerçekleştirmek arkadaşlar.
MUHARREM VARLI
(Adana) Aileniz sizi alkışlıyordur şimdi Sayın
Vekilim!
MUSTAFA SERDAR
SOYDAN (Çanakkale) Madenciler 1 gram altın için 3 ton su
harcıyorlar.
ALİ
AŞLIK (Devamla) Arkadaşlar, hepsine takılacak sayaç, merak
etmeyin. Hepsine takılacak, hepsinden de
(CHP sıralarından
gülüşmeler)
Bir defa,
arkadaşlar, bakınız, tarım sulamalarında
Niye biz bu
yasayı bu şekilde getirdik, bu teklifi niye hazırladık?
Arkadaşlar,
tarım sulamalarında nerede ne kadar su gideceği belli, bilimsel
verilere göre belli, hangi kuyudan ne kadar su çekileceği belli. Asıl
burada sanayi amaçlı kullanımlarda sorun var arkadaşlar.
Hakikaten 300 metreden mısır üretimi için, pamuk üretimi için su
çeken çiftçi zaten fazla su çekmeyecektir ama burada tarım sulaması
adı altında tanker tanker su alıp satanlar, ondan sonra kaçak
kuyu açıp sanayisinde kullananlar, işte, bunların yakasına
hep beraber yapışacağız. Niye muhalefet bunlara sesini
çıkarmıyor, hiç sanayiciden bahsetmiyor?
HAMZA DAĞ
(İzmir) Rantiyeci onlar.
ALİ
AŞLIK (Devamla) - Hep çiftçiyi savunuyorsunuz.
MUHARREM VARLI
(Adana) İki sene sonra göreceğiz. Sen de buradasın, biz de
buradayız iki sene sonra.
ALİ
AŞLIK (Devamla) - Yani bu yasanın amacı yer altı
sularını korumak arkadaşlar, yer altı sularını
düzene koymak.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Hocam, kim takacak kim? Kim takacak, onu bekliyoruz.
ALİ
AŞLIK (Devamla) Değerli arkadaşlar
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sanayiciye kim takacak, onu anlat.
ALİ
AŞLIK (Devamla) Kendisi takacak arkadaşlar.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Kendi kendine nasıl olur kardeşim?
ALİ
AŞLIK (Devamla) Kendi kendine takar sanayici merak etmeyin. Sanayici
işini bilir.
Değerli
arkadaşlar, bu yasayla özellikle çiftçilerimiz üzerinde kara propaganda
yapan muhalefet partilerinin kara propagandalarına çiftçilerimizin
aldanmamasını istiyoruz. Çünkü bu saatle sanki çiftçilerimizden
kullanma bedeli alacakmışız gibi de propaganda yapanlar var.
Asla böyle bir şey yok, sadece suyun rantabl
kullanılmasının yolunu açıyoruz arkadaşlar.
MUHARREM VARLI
(Adana) Sayın Vekilim, ücret alınmayacak mı?
ALİ
AŞLIK (Devamla) Çiftçiye lazım olduğu kadar su da verilecek ve
bunun için de herhangi bir ücret alınmayacak. Zaten çiftçi enerjisiyle,
kendi imkânlarıyla açmış kuyusunu; o kuyusunu kullanmaya devam
edecek ve yönetmeliklerle de biz bunu daha kullanılır hâle
getireceğiz arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlar, yine, bazı arkadaşlarımız 2942
sayılı İhale Yasasının 22nci maddesine bir cümle
eklediler teklifle.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) İhale Yasası değil o, Kamulaştırma
Yasası.
VAHAP SEÇER
(Mersin) Kamulaştırma, kamulaştırma
ALİ
AŞLIK (Devamla) Evet, arkadaşlar, 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanununun 22nci maddesi diyorum.
VAHAP SEÇER
(Mersin) Şimdi oldu.
ALİ
AŞLIK (Devamla) (1)inci fıkrasına aşağıdaki
cümle eklenmiştir
VAHAP SEÇER
(Mersin) Yahu, bunun suyla ne alakası var? Yer altı suyuyla
kamulaştırmanın ne alakası var?
ALİ
AŞLIK (Devamla) Kamulaştırılan taşınmaz malda
kamulaştırma amacına uygun bir işlem veya tesisat
yapılmasından sonra bu hüküm uygulanmaz. Arkadaşlar, bu neyi
getiriyor, onu da ifade edeyim size
VAHAP SEÇER
(Mersin) Yahu, önce alakasını bir izah etsen Ali Bey.
ALİ
AŞLIK (Devamla) Alakasını teklif eden arkadaşlardan
alırsınız arkadaşlar.
VAHAP SEÇER
(Mersin) Yer altı sularıyla, tarımla, Tarım Komisyonuyla
kamulaştırmanın ne alakası var?
MUHARREM VARLI
(Adana) Para alınacak mı, alınmayacak mı; onu söyleyin.
ALİ
AŞLIK (Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlar,
Kamulaştırma Kanununun 22nci maddesi
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Takma parası da alacaklar mı?
MUSA ÇAM
(İzmir) Sayaçları nereye takacaksınız, nereye?
ALİ
AŞLIK (Devamla) Bir yer kamulaştırıldı, sonra
eğer o kamulaştırma amacına uygun herhangi bir işlem
yapılmıyorsa Tebligat Yasasına göre tebligat yapılır
ve devletten almış olduğu bedeli iade etmek suretiyle,
kamulaştırılan yer kendisine iade edilir arkadaşlar.
MUSA ÇAM
(İzmir) Sayaçları parayla mı, parasız mı
takacaksınız?
ALİ
AŞLIK (Devamla) Bu, Kamulaştırma Yasasının 22nci
maddesinin amir hükmü fakat bazı uyanıklar
MUSA ÇAM
(İzmir) Hangi uyanıklar?
ALİ
AŞLIK (Devamla) -
özellikle aradan on beş yıl geçmiş,
yirmi yıl geçmiş, otuz yıl geçmiş, okul
yapılmış.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Çiftçiye uyanık mı diyorsun?
ALİ
AŞLIK (Devamla) - Sonra orası heyelan bölgesi ilan edilmiş veya
ne bileyim, orada nüfus kalmadığı için okulun fonksiyonu
kalmamış veya yol yapılmış, başka bir yere daha
geniş bir yol yapılmış, yolun fonksiyonu kalmamış
veya devlet almış, fabrika yapmış.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Size oy veren halka uyanık mı diyorsun?
ALİ
AŞLIK (Devamla) - Sonra aradan otuz yıl, kırk yıl geçtikten
sonra, aynı bedeli ödemek suretiyle, geri alma yoluna gitmek gibi bir
iradenin içine girenler olduğunu duyunca arkadaşlarımız
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Takma parasını kim alacak, Sanayi Bakanı mı?
ALİ
AŞLIK (Devamla) - Çünkü bu da hakkın kötüye kullanılmasıdır
arkadaşlar. Dolayısıyla, devletin malı hepimizin malı,
kamulaştırılan mal kamunun malı, kamunun malı 75
milyonun malı. Dolayısıyla, bunu otuz yıl önceki bedelle
geri almak hakkaniyete uygun mudur? Değildir.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Hakkaniyete uygun
ALİ
AŞLIK (Devamla) - Onun için de amacına uygun olarak
kamulaştırılmış ve tesis yapılmış
yerlerin, o amaç gerçekleştirildikten sonra, tekrar iadesini önlemek
adına bu teklifi arkadaşlarımız verdiler ve burada da 75
milyonun hukukunu koruyoruz arkadaşlar.
MUHARREM VARLI
(Adana) Sayın Vekilim, çiftçinin sayaçlarından para alınacak
mı, alınmayacak mı? Onu söyle buradan. Çiftçinin o
pompalarına sayaç takıldıktan sonra para alınacak mı,
alınmayacak mı?
ALİ
AŞLIK (Devamla) - Arkadaşlar, çiftçiler kendisi takabilirler,
takmazlar ise DSİ takar ya da taktırır.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Kim takacak, kendisi mi takacak?
ALİ
AŞLIK (Devamla) - Yüzde 25 fazlasıyla devlet takar; taksitle, uygun
şartlarda çiftçiye ödemesini yaptırır.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Velev ki çiftçi takmadı. Ne yapacağız? Onu söyle.
ALİ
AŞLIK (Devamla) - Arkadaşlar, biz zorlaştırmıyoruz,
kolaylaştırıyoruz. Bizim görevimiz sürdürülebilir bir yönetim
oluşturmak.
MUSA ÇAM
(İzmir) Kim kime takacak? Onu söyle sen.
ALİ
AŞLIK (Devamla) - Bekâra karı boşamak kolay; iktidarda
olsanız siz, bunu hem peşin alırsınız, bir de
üzerinden farklı şeyler de alırsınız. Biz onu
yapmıyoruz; biz vatandaşla bütünleşmiş,
vatandaşların dertleriyle dertlenen milletvekilleri olarak böyle bir
tasarı verdik. Takdirlerinize sunuyoruz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP ve MHP sıralarından alkışlar[!])
BAŞKAN
Sayın Aşlık, teşekkür ediyorum.
Gruplar adına
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi
şahısları adına Sayın Mustafa Baloğlu, Konya
Milletvekili.
Sayın
Baloğlu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) - Sayın Bakan, ben de konuşayım ondan sonra cevap
verin.
Sayın
Başkan, bir değişiklik yapalım bugün; daha sonra ben
konuşayım, Sayın Bakan hepsine toptan cevap versin.
BAŞKAN
Olabilirdi ama geçti, sözü verdik Sayın Özkan.
Buyurun.
MUSTAFA
BALOĞLU (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Yeraltı Suları Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkındaki Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına söz
aldım, heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, dünyamızdaki kullanılabilir nitelikteki su
oranı oldukça kısıtlıdır. Yeryüzündeki suların
sadece binde 12si kullanıma uygundur. Su, hızlı nüfus
artışı ve kentleşmeyle beraber ciddi bir sorun hâline
gelmiş, küresel ısınma ve su kirliliğinin artmasıyla
birlikte suya erişim gittikçe zorlaşmıştır. Dünya
nüfusunun yüzde 20si içme suyundan yoksun, 2,3 milyar kişi sağlıklı
suya hasrettir.
Günümüzde,
yaşamın tüketim alışkanlıkları suya olan talebi
ciddi bir şekilde artırmaktadır. Tahminlere göre 2050
yılında dünya nüfusu 10,6 milyar olacak ve yaklaşık 5,5
milyar kişi su sıkıntısı yaşayacaktır. Dünya
yüzeyindeki suların dengeli dağılmaması ülkeler
arasında gerilim yaratmış, bu nedenle su kaynaklarının
sürdürülebilirliği ve su tüketiminin programlanması önem
kazanmıştır. Böylelikle sadece ülke bazında değil,
global anlamda su yönetiminde ortak çözüm arayışları
başlamıştır.
Yaşamımızın
vazgeçilmezi olan suyun önemi gün geçtikçe artmakta, Orta Doğunun artan
nüfusuyla su kullanım oranı arttıkça su kaynaklarının
optimum kullanımındaki önem anlaşılmaktadır.
Ülkemiz her ne
kadar bölge ülkelerine göre su kaynağı açısından zengin
olsa da ilerideki yıllarda gelişmiş ülkelere oranla kişi
başına düşen su miktarı bakımından
fakirleşmeye aday olduğu düşünülmektedir. Dünya genelinde
yaşanmakta olan küresel ısınma sorunu, beraberinde ülkemizde de
su sıkıntısını gündeme getirmiştir. Bunun
neticesi olarak sınırlı kaynak kullanımı ve su
kaynaklarımız üzerinde artan bir baskı gözlenmektedir.
Ülkemizin çiftçi
nüfusunun yoğun olduğu ve sanayinin yer aldığı
bölgelerinde, yüzey sularının yetersizliği neticesinde yer
altı suyuna aşırı talep olmaktadır. Yüzey suyunun
ihtiyaca cevap vermediği bölgelerde özellikle içme, kullanma suyu ve
sulama suyuna olan yoğun talep nedeniyle aşırı yer
altı suyu kullanımı gerçekleşmektedir. Bu durum,
sürdürülebilir bir yer altı suyu yönetimi için rezerv-çekim
ilişkisinin modern sulama sistemleriyle desteklenerek kontrol altında
tutulmasını zorunlu hâle getirmiştir. Bu nedenle, tüm kuyulardan
çekilen ve çekilecek yer altı suyunun ölçülmesi ve buna yönelik ölçüm
sistemlerinin tespit ve tesis edilmesi gerekliliği doğmuş ve
konuyla ilgili bir mevzuat çalışması hazırlanmış
ve yürürlüğe girmiştir.
Değerli
milletvekilleri, 13/2/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6111 sayılı
Kanunun 127ncı maddesiyle 167 sayılı Yeraltı Suları
Kanununun 10uncu maddesine Kuyu, galeri, tünel ve benzerlerine çekilecek
yeraltı suyu miktarının tespitini sağlayacak ölçüm
sistemleri kurulmadan, kullanma belgesi verilemez. Bu ölçüm sisteminin
özellikleri yönetmelikle belirlenir. ifadesi eklenmiştir.
Bunun
yanında, geçici 3üncü madde ile şu ifade ilave edilmiştir: Bu
maddenin yayımı tarihinden önce yeraltı suyu temini
maksadıyla kuyu, galeri, tünel ve benzerleri için kullanma belgesi
almış olanlar, iki yıl içerisinde 10 uncu maddenin ikinci
fıkrasında öngörülen ölçüm sistemini kurarlar. Bu süre içerisinde
ölçüm sistemini kurmayanların kullanma belgeleri Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü tarafından iptal edilir ve belgeye
konu yer kapatma masrafları sahibinden alınarak kapatılır.
ifadesi yer almaktadır.
Bu kanunun
hazırlanmasındaki en önemli sebep, aslında, özellikle son
yıllarda yaşanan yoğun ve kontrolsüz yer altı suyu
kullanımı sonucunda oluşan seviye düşümlerini önlemek ve
kuyulardan çekilen ve çekilecek yer altı suyunun ölçülebilir durumda
olmasını sağlamaktır. Bugüne kadar düzenlenen yer altı
suyu kullanma belgelerinde belirtilen su ihtiyaçlarının tahsis miktarlarının
bir kısmının gerçek ihtiyaçtan daha az ya da daha fazla
olabileceği gerçeği doğrultusunda kuyularda ölçüm sistemi
uygulaması başladıktan sonra bütün kuyular izlenecek, gerçek
tüketim ve gerçek ihtiyaçlar belirlenecektir. Ancak bu yeni sisteme adaptasyonun
zaman alacak olması, yasal düzenlemelerin uzun sürmesi ve ölçüm
sistemlerinin teknik altyapılarının piyasa
koşullarında yeterli olmaması gibi sebeplerden dolayı,
ölçüm sistemlerinin kurulması uygulaması tam anlamıyla
yapılamamıştır. Bu sebeple, yer altı
kuyularının tanımlanması amacı ile gerek süre
uzatımı gerekse ölçüm sisteminin kurulmasını lüzumlu
kılacak yeni düzenlemeler getirilmiştir. Böylelikle kullanım
maksadı, çekilecek su miktarı, havza sınırı ve
diğer hususlar göz önüne alınarak öncelikle hangi sahalarda ölçüm
sistemi uygulamasına geçileceği DSİ Genel Müdürlüğünün
teklifi ve Bakanlar Kurulu kararına
bırakılmıştır. Sanayi tesislerinde kullanılan yer
altı suyu miktarının diğer maksatlara göre daha yüksek
miktarda olması nedeniyle, ilk aşamada, bu tesislerde ölçüm sistemi
kurularak su çekimlerinin acilen kontrol altına alınması bu yeni
teklifle hedeflenmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kanun değişikliği ile
ilgili bilgi verdikten sonra, şimdi biraz da konuyla ilgili tarih ve istatistiklere
göz atmak istiyorum. 1985 yılında, Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğüne ve il özel idarelerine devredilen sulama ve gölet
yapımlarıyla beraber tarım sektöründeki görev ve yetkiler, bugün
itibarıyla, il özel idareleri tarafından icra edilmekteydi. 6360
sayılı Büyükşehir Yasası ile bu görevlerin bundan sonra
büyükşehir belediyeleri tarafından sürdürülmesi öngörülmüştür.
1956 yılından beri sürdürülen bu hizmetlerle ilgili olarak, 2003
yılına kadar yani kırk yedi yılda 281 adet sulama projesi
üretilmiş; 8 bin hektarı basınçlı sulama, 72 bin
hektarı da salma sulama olmak üzere 80 bin hektarlık bir alan
sulamaya açılmıştır. 2003-2013 yılları
arasında, on yıllık zaman diliminde yani AK PARTİ Hükûmeti
döneminde, toplam 319 tane proje üretilmiş ve -buraya dikkatinizi çekmek
istiyorum- 8.500 hektarı salma sulama, 75 bin hektarı da
basınçlı sulama yani modern sulama teknikleriyle toplam 83.500
hektarlık alan sulu tarıma kazandırılmıştır.
Yani önceki kırk yedi yılda yapılan hizmetin daha fazlası
son on yılda yapılmış ve modern sulama teknikleri devreye
sokulmuştur.
DSİnin son
verilerine göre, DSİ 4. Bölge Müdürlüğünün görev alanına giren
-seçim bölgem olan- Konya, Karaman, Niğde ve Aksaray illerinde, 27 bin
adet ruhsatlı şahıs kuyusu ve sulama kooperatifi kuyusu ve
takriben 67 bin adet yani 2,5 katı da izinsiz açılan ruhsatsız
kuyu olduğu 2007 yılında DSİnin yaptığı
envanter çalışmasında tespit edilmiştir. Bugün
itibarıyla toplam sayının 100 bin civarında olduğu
tahmin edilmektedir.
Üzerinde durmak
istediğim diğer bir konu ise, KOP bölgesi 3 milyon hektarlık
tarım arazisi varlığı ile Türkiyenin en önemli tarım
bölgesi olmasına karşın, yağış ve su
kaynakları bakımından Türkiyenin en yetersiz bölgesidir.
Bölgeye hektar başına düşen su miktarı Türkiye ortalamasının
üçte 1inden, yıllık yağış miktarı da Türkiye
ortalamasının yarısından daha azdır.
Bunun yanında
toplam sulanabilir alanı 1 milyon 100 bin hektar olan KOP bölgesinde,
eldeki bilimsel verilere göre mevcut yer altı su rezervinin herhangi bir
azalmaya sebep olmadan kullanılabilmesi için yılda 2,5 milyar
metreküpten daha az su çekilmesi gerekmektedir ancak mevcut durumda, yine
DSİnin yaptığı hesaplamalarda, havzadan yıllık
takriben 4-4,5 milyar metreküp su çekilmektedir. Bu da yer altı su
seviyesinin düşmesine neden olmaktadır.
Mavi Tünelden
gelecek 414 milyon metreküp bu açığı kısmen
kapatmasına rağmen sorunu tam olarak çözmemektedir.
Sayaç
takılması konusu, yer altından yılda ne kadar su
çekildiğini ölçmek amacıyla yapılan bir uygulamadır.
Rakamlara bakıldığında da gerekliliği
tartışılmazdır.
Bölgenin mevcut
sulanan alanlarında kullanılan suyun yüzde 60ı yer altı
kuyularından karşılanmakta olduğu için,
yağışların da azlığı nedeniyle bölgede yer
altı su kullanımına olan baskı her geçen gün artmakta ve
her yıl yer altı suları 4-5 metre düşmektedir.
Son olarak ifade
etmek istiyorum ki söz konusu kuyulara sayaç takılması ile kuyulara
su kotası getirileceği konusu genelde birbirine
karıştırılmakta ve toplum üzerinde bazı kesimlerce
olumsuz bir hava estirilmeye çalışılmaktadır. Sayaç
takılması konusu, yer altından yılda ne kadar su
çekileceğini ölçmek amacıyla yapılan bir uygulamadır ve
hiçbir kesim açısından sorun teşkil eden bir konu değildir,
olmaması da gerekir çünkü herhangi bir konuya çözüm üretmek için bilimsel
ve nitelikli verilere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu konu için de nitelikli
veri, yılda yer altından ne kadar su çekileceği verisidir.
Kuyulara kota
getirilmesi yani her kuyu için yıllık su çekim miktarına
bağlı kalınması konusu ise özellikle tarım
camiasının çiftçi ayağında rahatsızlık
uyandırmaktadır. Bu rahatsızlığın da
doğmasının, konunun kamuoyuna yeterince bilgi verilmemesinden
kaynaklandığı düşünülmektedir.
Yeraltı
Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinin, yer altı su kaynaklarının
verimliliğinin artması ve tüketiminin kontrolünün yapılarak
kaynaklarımıza sahip çıkılması açısından
büyük önem arz ettiğini belirtmek istiyorum ve ülkemize ve çiftçilerimize
hayırlı olmasını diliyor, heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Baloğlu.
Şimdi, Orman
ve Su İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu.
Buyurun Sayın
Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yeraltı
Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun hakkında söz almış bulunuyorum. Efendim, bu konuda
bir kanun tasarısı var, gerçekten çok isabetli olduğunu burada
ifade etmek istiyorum. Esasen niye isabetli? 13 Şubat 2011 tarihinde
yürürlüğe giren bir kanun var; 6111 sayılı Kanunun 127nci
maddesiyle, 167 sayılı Yeraltı Suyu Kanunuyla ilgili 10uncu
maddesinde, ölçüm sistemleri kurulmasına dair emredici bir hüküm
getirilmiş iki yıl içinde. Yani, bu süre de bu şubat ayında
doluyor. Dolayısıyla, özellikle vatandaşlardan, çiftçilerden
büyük talep geldi. Hatta, ben burada gündem dışı
konuşmalara cevap verirken, bütün gruplardan da bu sürenin
uzatılması şeklinde bir talep gelince, sağ olsun
milletvekillerimiz bu konuda bir kanun tasarısı
hazırladılar; komisyondan geçti, takdirlerinize arz edildi.
Geçici 3üncü
maddeyle, iki yıl içinde ölçüm sisteminin kurulmasına dair emredici
bir hüküm var. Peki bu niçin ölçüm sistemi gerekiyor, onu arz etmek istiyorum.
Efendim, özellikle
yer altı suyu kullanımı Türkiyede son derece
yaygınlaşmaya başladı. Şu ana kadar takriben
söylüyorum- 300 bin civarında belgeli kuyu var, ama bunun yanında,
200 bin civarında tespit ettik ama bunun daha da fazla olduğu ifade
ediliyor, dolayısıyla 500 bin adet en azından kuyu mevcut ve
bunlarla ilgili, sadece işletme ruhsatı verdiğimiz kuyulardaki
tahsis toplamı 14 milyar metreküp. Bu tahsisli olmayan belgesiz
kuyuları da dikkate alırsak bu rakam çok daha fazla, muhtemelen 20-25
milyar metreküp bir yer altı suyu kullanımı söz konusu ama bizim
kullanabileceğimiz işletme rezervimiz 15 milyar metreküptür.
Dolayısıyla, şimdi, kuyuyu şu bardak olarak düşünürsek
buradan, kuyudan sürekli su çekersek, buna ilave edilenden fazla su çekilirse
yer altı suyu seviyesi düşer ve zaman içinde
Nitekim, bütün
havzalarda görüyoruz. Misal olarak, Konya havzasında bazı bölgelerde
40-50 metrelerden su çıkarılırken şu anda buralarda 80-100
metreye kadar inilmiştir yani ekonomik olmaktan neredeyse
çıkıyor, çok fazla enerji tüketiliyor. Ayrıca, tuzlanma problemi
var. Bunun dışında, eğer sürekli olarak yağan ve yer
altı suyunu besleyenden fazla çekildiği zaman ister istemez bu su
seviyesi daha da düşmeye devam edecektir. Dolayısıyla,
bırakın torunları, çiftçilerin evlatlarına dahi su
kalmayacaktır. Bunun, tabii, önüne geçilmesi gerekir. Özellikle, ölçüm
sisteminin kurulması şarttır ama bunun tehir edilmesi de
elzemdir, onu özellikle vurgulamak istiyorum. Hatta, bu sadece tuzlanma, enerji
maliyetinde artış, su seviyesinin düşmesi değil, bilhassa
birtakım obruklar da ortaya çıkmakta, yer altında birtakım
çökmeler dahi oluşmaktadır, bunu özellikle vurgulamak istiyorum.
Tabii, bu kanunda
getirilen şu: Bu süreyi uzatıyoruz. Sürenin
uzatılmasının çok büyük faydası var çünkü malum,
vatandaşlarımız en son ayları bekliyor. Şu ana kadar
takılan kuyu sayısı yüzde 5i dahi geçmiyor.
Dolayısıyla, piyasada, tabii, arz-talep dengesini dikkate
alırsak sayaçlı ölçüm sistemindeki maliyetlerde talep fazla, arz az.
Dolayısıyla, talep çok artmış durumda yani vatandaşlar
neredeyse 3.000-4.000 TLye bir kuyu için ölçüm sistemi taktırmak
durumunda. Hem bunun önüne geçmek hem de
Bir de özellikle
bir hususu vurgulamak istiyorum: Biz iki yıl zarfında çok ciddi bir
çalışma yaptık, dedik ki: Her yere ölçüm sistemi diyeyim,
sayaç diye de tabir ediliyor- bunun takılması şart mı?
Gördük ki bazı yerlerde yer altı suyu seviyesi yüksek,
dolayısıyla bu gibi yerlerde ölçüm sisteminin takılmasına
gerek yok. Misal olarak, Erzurum Ilıca Ovasında yer altı suyu
seviyesi zaten yüksek, kalkıp da vatandaşa bir de Sayaç tak.
demenin manası yok. Dolayısıyla, şu anda, Bakanlar Kuruluna
bu kanunun 1inci maddesinde bir yetki veriliyor; özellikle ölçüm sistemi
kurulacak olan yerlerin su miktarı, kullanma maksadı ve diğer
hususlar, havzanın sınırları belirlenmek kaydıyla,
Bakanlar Kuruluna yetki veriyoruz, ki bu çalışmalar da bu süre
zarfında yapılmaya başlandı. Dolayısıyla her yere
ölçüm sistemi kurulacaktır diye bir husus yok, onu özellikle belirtmek
istiyorum.
Bir de şunu vurgulamamda fayda
var, efendim, geçmişte kuyularda dahi iptidai sulama sistemleriyle
maalesef aşırı su kullanımı söz konusu. Biz bilhassa
vatandaşı kapalı sistem yani yağmurlama ve damlama sulamaya
teşvik etmek istiyoruz. Bu konuda da evvela biz Hükûmet olarak ta 2003
yılından itibaren açık sistem iptidai sulama sistemlerini terk
ettik. Bakın, daha önce borulu sistem dediğimiz kapalı
sistemler yüzde 4 iken -gerisi açık sistemdi tamamen, açık kanalet,
açık sistem, vesaire- şu anda bizim hedefimiz 2014 yılı
sonunda bu oranı yüzde 88e çıkarmak, bu bir. Ayrıca şunu
da ifade edeyim, malumu olduğu üzere bütün projeleri, hatta geçmişte
planlanmış olan, projesi yapılmış olan projeleri dahi
tadil etmek suretiyle sulama şebekelerini tamamen kapalı sisteme
çeviriyoruz.
Ayrıca şunu da dikkatlerinize
arz etmek istiyorum değerli milletvekillerim, biliyorsunuz Bin Günde Bin
Gölet adıyla gerçekten muhteşem bir proje başlattık.
Burada da talimatımız şu oldu: Mümkün mertebe, bütün bu Bin Günde
Bin Gölet kapsamında yapılacak sulama şebekesi kapalı
sistem olacak diye kesin talimat verdik. Bunun çok büyük faydası var, onu
özellikle vurgulamak istiyorum.
Bir de efendim, sayın
milletvekillerimizin tabii ki konuşmalarındaki tenkitlerini, tavsiyelerini
dikkatlice dinliyoruz; onlardan dolayı çok teşekkür ediyoruz, bizim
için de faydalı ama burada sayın milletvekillerimiz GAPta
sulamaların geri kaldığından bahsetti. Efendim, GAPtaki
sulamalar
Bakın, şunu ifade edeyim: GAPta 2003 yılı
başında sadece 198 bin hektarlık alan sulanıyordu ama
şu anda, GAP Eylem Planı kapsamında, 2012 yılı sonu
itibarıyla 313.165 hektarı sular hâle geldik. Ayrıca, 57.253
hektar TİGEM olmak üzere, toplam 373.418 hektarlık alan şu anda
sulanıyor. Ama şunu özellikle vurgulamak istiyorum: GAP Eylem
Planında, geçmişe göre, 2003 yılı ödeneklerine göre, 11
misli, sulamalarda bir ödenek artışı var, hatlar çok
hızlı şekilde tamamlanıyor. Tabii burada, GAP Eylem Planında,
gerek Silvan Projesi, Diyarbakırdaki, Mardindeki, Siirtteki yani GAP
alanında Gaziantepten tutunuz Siirte, Mardine kadar, bütün projeler
teker teker ele alındı, içme suyu problemleri tamamen giderildi.
Bakın, bu eylem planında içme suyu projeleri de var.
Şırnakta içme suyu yoktu, içme suyu getirdik. Mardin
Kızıltepede su yoktu, Beyazsuyu getirdik, o bölgenin tamamına
su verdik. Siirtte su yoktu, Siirtte gerek Kezer Çayından gerekse
Hasköy kaynağından ve aynı zamanda Botan Çayından -üç tane
sigortası var- modern bir arıtma tesisiyle Siirt ve civarına,
hatta Kurtalana dahi, içme suyu verdik. Oradaki içme suyu problemlerini,
Gaziantep dâhil, Adıyaman dâhil, tamamını çözdük. Sulamalarla
ilgili olarak da ana kanallar bitiyor; mühim olan, ana kanalların
tamamlanması. Önümüzdeki yıl itibarıyla, bakın, tam 230
kilometre uzunluğundaki Şanlıurfa-Mardin ana kanalının
205 kilometresi bitti, kalanı da hemen hemen bitecek, bütün ana kanallar
bitiyor. Yaylak Ovası, Bozovası, bütün ovalar, Diyarbakırdaki
Dicle Kralkızı sulamaları, Adıyamanda Çamgazi
sulaması, nereye bakarsanız, bu sulamalar büyük ölçüde
tamamlanıyor. Yani, şu anda -şebeke inşa etmek- ana
kanallar, büyük ölçüde tamamladık barajları, ana kanallar bitti, geri
kalan sulama şebekesini tamamlamak çok daha kolaydır. Bakın, 1
milyon 58 bin hektarlık GAP bölgesindeki sulamayı biz önümüzdeki
yıl büyük bir kısmını tamamlayacağız, iki
yıl içinde de tamamını bitireceğiz. Bunun da müjdesini
vereyim.
Bir de, Konya
Milletvekilimiz Sayın Mustafa Kalaycı Beyefendi KOPtan bahsetti.
Efendim, KOPla ilgili, biz, gerçekten
KOP projesi çok hızlı
yürüyor. Daha önce KOP projesi DSİnin tozlu raflarında
unutulmuştu. Bakın, Sayın Vekilim, özellikle biz 2004
yılında KOPu tamamen ele aldık. KOPtaki projeler nedir? KOPta
enerji, sulama, baraj, gölet, taşkın koruma ve başka havzalardan
su aktarma, hatta damlamalı sisteme, kapalı sisteme geçiş gibi
bir eylem planı hazırladık: GAP Eylem Planı. Burada ne
yaptık? Bir kere, başka havzalardan su getirmeyle ilgili, ilk defa
KOP projesinde hayata biz geçirdik.
Bunlardan birincisi
-siz de çok iyi biliyorsunuz- Derebucakta boşa akan, Akdenize boşa
akan suların önüne Derebucak Yılmaz Muslu Barajını
inşa ettik. Buradan, dev Gembos Tüneliyle Beyşehir Gölüne su
veriyoruz. Bunu açtık. Hatta bizim hesaplarımıza göre yılda
135 milyon metreküp su verilecekti ama Allaha şükür, şu anda 180
milyon metreküp su, özellikle buradan, Gembos Tünelinden Beyşehir Gölüne
akıyor. Hem Beyşehir Gölünü kurtardık -çünkü Beyşehirli
Profesör Doktor Yılmaz Muslunun da bana DSİ Genel Müdürüyken bir vasiyetiydi-
hem de buradaki fazla suyu BSA yani Beyşehir-Suğla-Apa
Kanalıyla -ki 69 kilometrelik dev kanal bitmiştir çok zor
şartlara rağmen- buradan Konya Çumra Ovasına sevk ediyoruz.
Bunun
dışında -siz de konuşmanızda belirttiniz- obruklar
var, sular kaçıyordu. Bunlardan en çok kaçan yer neresi? Suğla idi.
Suğlanın etrafına güzel bir set yaptık ve burada pompaj
istasyonu inşa ettik. Buradan da yılda 100 milyon metreküp suyu gene
BSA Kanalı vasıtasıyla Konya Çumra Ovasına sevk ediyoruz.
Gelelim Mavi
Tünele. Efendim Mavi Tünel, yüzyıllık yani asırlık bir
hayaldi. Bununla ilgili daha önceki hükûmetler bir ihale yapmış. 450
milyon dolara ihale edilmiş ama iyi ki yapamayacağız diye
vazgeçmişler. Biz bunu ele aldık. Tamamen Bağbaşı
Barajını yeniden dizayn ettik. Ayrıca Mavi Tünel, aç-patlat adıyla
bilinen çok iptidai bir tünel açma metoduyla projelendirilmiş, bunu
tamamen değiştirdik. Köstebek dediğimiz TBM makinesiyle
açılmasına, bu konuda bir taraftan tünel makinesi ilerlerken kaplama
yapılmasına karar verdik. Böylece süre çok kısaldı, şu
anda 17.034 metre yani 17 kilometre uzunluğundaki, 4 metre 20 santim
çapındaki dev tünel açıldı.
Biliyorsunuz,
Başbakanımız, bunu 16 Aralık günü açtı ve neticede
Bağbaşı Barajı bitti, su tutuldu. Sayın vekillerimizi
de davet ediyoruz, gidip oradaki muhteşem manzarayı görebilirler.
İnşallah, su zaten doldu, yazın oraya Mavi Tünelden su
vereceğiz. Ayrıca oradan hidroelektrik enerji üreteceğiz, bir de
Konyaya yılda 100 milyon metreküp su vereceğiz. Böylece, bakın,
135 milyon metreküp, aslında 180 milyon metreküp su, Konya Ovasına
nereden gidiyor? Derebucaktan. 100 milyon metreküp su Suğladan ve 414
milyon metreküp su da Mavi Tünelden akacak ve böylece Konya Ovasına
yılda 650 milyon metreküp ilave su ilk defa tarihte, Hükûmetimiz
tarafından getirilmiş olacak. Tabii, marifet iltifata tabi.
Bunları belirtmekte fayda var.
Ama biz Konyayla
ilgili neler yapmadık ki? Bakın, Seydişehirde Karaören pompaj
sulaması, Konya Ovası sulaması 4 ve 7nci kısım
sulamalar, Beyşehir Kıreli 1inci kademe pompaj sulaması ve
-diğer Gembosu söyledim- DSİ kanalı, Bağbaşı
Barajı ve Mavi Tünel, Çumra Kos 6, 2nci kısım sulaması,
Beyşehir Damlapınar Barajı sulaması vesaire. Bir sürü gölet
var, sayısız göletler. Bunların isimlerini bahsetmeyeceğim
sürem sınırlı. Taşkın koruma ayrıca
MUHARREM İNCE
(Yalova) Göletlere de milletvekillerinin adını verin.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Sizin
adınızı Yalovadaki gölete verelim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Ben istemiyorum.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
Taşkın koruma tesisleri 20 tane. Neticede, devam eden büyük projeler
var, onlardan bahsetmeyeceğim ama bu kadar belki
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Afyonda mı Sayın Bakan?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Hayır,
efendim, Konyadan ve Malatyadan bahsediyoruz.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Yoncalı Barajı nerede
Sayın Bakanım, Yoncalı Barajı?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Konyadan ve
Malatyadan bahsediyoruz.
Efendim,
bunun dışında şunu ifade etmek istiyorum: Özellikle GAPla
ilgili işler çok ilerliyor. Bakın, bu konuda bir kitap
çıkardık, GAP diye.
VAHAP
SEÇER (Mersin) Kitap çıkarmakla sorunlar çözülmüyor ki.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) GAPta tabii
ki herkesin mutlaka emeği var ama en çok emek, özellikle 27 Mayıs
2008 tarihinde GAP Eylem Planını açıklayan ve burada âdeta
yıldırım harekâtıyla bize imkân sağlayan Sayın
Başbakanımıza ait. İsteyen olursa, bu kitapçık yeni
çıktı, bunu da sizlere arz edebiliriz.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) İşsizlik paralarının tümünü oraya
aktardınız, ne oldu?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Özellikle
şunu ifade etmek istiyorum: GAPta da sadece sulama değil, aynı
zamanda GAPta, KOPta, diğer bölgelerde, Doğu Anadolu Projesinde
bütün bölgelerde sadece baraj, gölet, sulama yapmıyoruz, dere
ıslahları
Hatta şu anda bir de taşkınlardan korumak
için Taşkın Eylem Planı hazırladık. Yukarı
havzalarda ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve bütün
çalışmalar planlandı, yıldırım hızıyla
devam ediyor, devam edecektir de. Milletimiz zaten bizden bunları
bekliyor, biz de milletimiz ne talep ederse bunu şevkle, heyecanla
yapıyoruz ve zamanla yarışarak yapıyoruz.
Yaptığımız
tesisler ortada işte bakın, hatta bunları topluca açıyoruz.
Sizler biliyorsunuz, 10/10/2010 tarihinde 110 tesisi
Başbakanımız açmadı mı? 200 tesisi de ben açtım.
11/11/2011 tarihinde 111 tesis açtık; 8,5 katrilyon, 8,5 milyar TL, onu da
Başbakan topluca açtı, 250 tesisi de ben açtım. Daha geçen sene
Aralık ayında, 12/12/2012 tarihinde 112 tesis, toplam 16 milyar TL,
bunun açılışını Başbakanımız
yaptı, şimdi geri kalan 300 tesisi de ben açacağım işte.
Bu, gerçekten ne kadar çalıştığımızın
açık seçik göstergesi. Zaten millet de takdir ediyor,
dolayısıyla yüzde 50 reyini veriyor. Türkiyede iki kişiden
birisi AK PARTİye rey veriyor.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) En iyi yaptığınız şey afiş,
afiş
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) İşte
cevabı bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler).
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Doğru!
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Takdir edecek
millettir. Hükûmete karneyi verecek olan sizler değil, millet karneyi
verecektir, millet de karneyi veriyor, Allaha şükür.
Hepinize çok
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Allah kibirden saklasın Sayın Bakanım.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Karne vermiyoruz Sayın Bakan, denetim görevi yapıyoruz
biz, denetim.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Bakan, bu kibir vallahi iyi değil, billahi iyi
değil.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakan.
Efendim, son söz,
Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, Yoncalı Barajı
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Yoncalı
Barajını da bu yıl yapacağız, söz. Kayda geçti.
BAŞKAN
Sayın Özkan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, en hayati konu, suyu konuşuyoruz, suyun
sayaçlarını konuşuyoruz. Tarımda su, insan
yaşamında su, hayvan yaşamında su.
Bakın, bu
kadar konuşma geçti ama hayvanlarla ilgili bir değerlendirme
olmadı. Sütü içmesi kolay, sütü üretmesi kolay ama 10 litre süt için 65
litre su ihtiyacı olduğunu bilmeniz gerekir. 30 kilo süt veren bir
ineğin günde sadece, boğazından en az 100 litre su geçiyor. Bu
su; bir de yaşamı var, temizliği var, sağımı var,
ahırın temizliği var. Bunlarla ilgili sayaç getiriyoruz.
Vatandaşımız zaten serumla yaşıyor.
Biz sayaç
takılmasına karşı değiliz, sayaç takılsın
ama bu sayaçlar
Kasamız dolu ya, ekonomimiz Avrupada birinci ekonomi,
kasamızda para var, bankadaki altınları görüyoruz, diyoruz ki:
Bu üretici adına, bu köylü adına, çiftçi adına, üretenler
adına bu sayaçlar Devlet Su İşleri tarafından ücretsiz
takılsın.
VAHAP SEÇER
(Mersin) Ya takılmasın, ne yapacağız?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Kimin takacağı belli oldu
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) Ücretsiz. Yani devlet taksın. Bu meta alınıp
satılan bir meta olmasın. Bu sayacı görmüş değiliz. Bu
sayaç en fazla belki 10 kilo, belki 5 kilo. Dağda trafolar sökülüyor
değerli arkadaşlarım. Trafo 30 metrelik direğin üzerinde,
vatandaş 500 kiloluk, 600 kiloluk trafoyu söküp gidiyor. Bu sayaçlar
alınıp satılan bir meta olmasın. Vatandaş diyor ki
bana: Bak ben bu samana para denk getiremedim. İneğimin yemini sağlayamıyorum.
Saniyede 2,5 litre su çıkaran pompama 3.500 liralık sayaç
takılmak isteniyor. Ben saman derdindeyim, devlet sayaç derdinde. Müflis
tüccar gibi eski defterler açılıyor. Bu zulümden bizi kurtarın.
Bu tepkiler size de geldi, bize de geldi, muhalefete de geldi iktidara da geldi. Geçtiğimiz ay
içerisinde, bir buçuk ay içerisinde her birimiz bu su pompalarına
takılacak sayaçlarla ilgili sitemleri bölgelerimizde aldık. Bunun
üzerine Sayın Özgür Özelin, Sayın Kurtun,
arkadaşlarımızın ve sizin, Kerim Özkulun verdiği
önergeyle bir yasa değişikliği yapıyoruz yani bir
güzelleştirme yapmak istiyoruz ama bu yasada güzelleştirme yok. Ne
yapıyoruz? Bakanlar Kuruluna yetki veriyoruz. İstediğim yere
sayaç takarım, istemediğim yere sayaç takmam diyoruz. Yani bu siyasi
iradeye nasıl güvenilecek?
Sayın
Bakanımız dedi biraz önce Örneğin, Erzurumun Kandillisine
sayaç takmaya gerek yok, orada su var. Ama yarın benim Burdurumda,
Ispartamda, Afyonumda, Denizlimde oy almadığınız bir
yeri sayaçla terbiye etmeye kalkarsanız biz ne diyeceğiz? Sayaçla
terbiye
Bakın
Sayın Bakanım, gazete, Burdurda bir köylü vatandaşımız
ne diyor: Köyü satsak bu borcu ödeyemeyiz. 2008de Burdur-Büyüyaka köyüne
sondaj açtırmışız Devlet Su İşleri
tarafından özel şirkete. O özel şirketin şu anda borcu
İlimizin Yeşilova ilçesine bağlı Büyükyaka Köyü Sulama
Kooperatifi yöneticileri ve köylüler bugünlerde çok dertli. DSİden gelen
faturada sulama suyu sondaj bedelinin 145 bin lira olduğunu görünce
Büyükyaka köylüleri ne yapacaklarını şaşırdılar.
2008 yılında DSİ tarafından köye özel sektör kanalıyla
iki adet sondaj açtırıldığını belirten Büyükyaka
Köyü Kooperatif Başkanı Hasan Hüseyin İnç, DSİ 2012-2013
yılında bu hizmetin ödenmesi
için iki kuyunun açma bedeli olarak bize 145 bin liralık fatura gönderdi.
Oysa bize en yakın Gökçeyaka köyünde ise 2010 yılından sonra
açılan, yine, DSİ tarafından özel sektöre yaptırılan
işin kuyu bedeli 28 bin lira idi. Bize gelen bu bedel çok yüksek. diye
yakınıyor. Zaten köylülerimizde yakınma çok. Ben Komisyonda
saydım -köylerimizi dolaştık- her köyde 2 kuyu, 3 kuyu, 5 kuyu
var, hepsinin maliyetlerini çıkardık, çok büyük rakamlar tutuyor.
Bunun için diyoruz ki bu üreten insanlara, bu üreten insanlara Hükûmet
tarafından bir iyilik yapılsın.
Sayın
Başbakanın bu konudan haberi var mı bilmiyorum. Komisyon
üyelerine de Mecliste söyledim. Sayın Başbakan, belki, bu konuyu
duysa Siz ne yapıyorsunuz arkadaşlar, ne yaptınız? Biz
köylüye söz veriyoruz. Bak, özürlüleri ücretsiz otobüslere bindiriyoruz.
Köylülere de bir kıyak yapalım, bu sayaçları bedavaya
takalım. diyebilir. Bir telefon açın, Sayın Başbakana bir
sorun bu konuyu, bakın ki vakit geçmeden bu konuyu bir sorun. Yani
Güzellik yapıyoruz, kasalar doldu, millî gelirimiz 15 bin dolar oldu.
diyorsunuz. Bu gerçekleri hep beraber vatandaş adına
paylaşalım. Bundan güzel bir şey olur mu?
Ben bu hafta sonu
Denizli Çaldaydım. Denizli Çaldaki üreticilerimiz feryat ediyor Geçen
yıl dolu yaşamışlar, havalar soğuk, eksi 27 derece,
bir hafta, on gün, yedi gün don devam etmiş, asma çubukları
kurumuş. Vatandaşlar diyorlar ki: Biz Hükûmetin sıcak eline
kavuşmak istiyoruz. Burada 1.032 vatandaşımız
Bu konuyla
ilgili tespit yapılmış.
VAHAP SEÇER
(Mersin) AKP İktidarıyla dolu yağışı bile
arttı.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) Binlerce dönüm arazi var. Bu çubuklar, bakın, dondan
kurumuş. Bu çubuklardan elde edilen üzümün 1,5 litresinden 1 litre
şarap oluyor. Şarap deyip geçmeyin, bakın, bu şarabın
1 litresinden devlet olarak daha şeyden çıkmadan
1,5 kilogram
üzümden bir litre şarap oluyor. Ağzınıza almamış
olabilirsiniz, ihraç ediliyor, yurt dışına gönderiliyor.
Bakın, şarap yurt dışına gönderiliyor. Daha fabrikadan
çıkmadan devletin kasasına her litre için 5 lira para giriyor. Bu
paradan siz de yararlanıyorsunuz, ben de yararlanıyorum, hacı da
yararlanıyor, hoca da yararlanıyor, hepimiz yararlanıyoruz bu
paradan. Bu para devletin kesesine giriyor, gün oluyor okul oluyor, gün oluyor
cami oluyor, gün oluyor yol oluyor, gün oluyor köprü oluyor, bu para devletin
kasasına giriyor. Bu kasa, bakın, bu kasa
MUSA ÇAM
(İzmir) Metiner de yararlanıyor mu?
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) Hepimiz yararlanıyoruz, yararlanmayan yok, devletin
kasasına giren her paradan, ister radar cezası olsun ister vergi
cezası olsun ister K1 belgesi olsun ister K2 belgesi olsun, R belgesi
olsun, giren paradan, ÖTVden, KDVden hepimiz yararlanıyoruz. O hâlde bu
üreticilerin sesine kulak vermemiz gerekiyor. Çal üreticileri ayakta. Getirdim
asma çubuğunu buraya, yarın inşallah Mecliste paylaşacağım.
RECEP ÖZEL
(Isparta)- Hangi üretici?
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) Sorunumuz çözüm, çözüm
Sorunumuz çözüm. Sağ olsun
Denizli milletvekillerimiz o konuyla ilgili iştigal etmişler, 93
vatandaşımızın sorununu çözmüşler ama orada 1.032
üreticimiz var. Onlar diyorlar ki: Bu çubukları sökmek için dekarına
en az 5 milyar para lazım, dikmek için beş yıl beklemek
lazım, beş yıl sonra 5 milyar daha para lazım, 10 milyar.
Biz, devletin sıcak eliyle buluşmak istiyoruz. Sesimize kulak verin.
Arasında sağcısı da vardı, solcusu da vardı,
MHPlisi de vardı, CHPlisi de vardı, AKPlisi de vardı. Denizli
Çalda, Denizli Meydanında belediyenin önünde oldu.
Başkanlarımız oradaydı. Biz de il
başkanımızla, ilçe başkanımızla, komşu il
milletvekili olarak genel merkezimizden görev verildi, gittik olayı
gördük, yerinde gördük. Bu sorunun da çözümünü bekliyoruz yani vatandaş
dertli.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Ramazan Bey, şarap uzmanı itiraz
ediyor, 1,5 kilodan asla 1 kilo çıkmaz. diyor.
MEHMET DOMAÇ
(İstanbul) Çıkmaz.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) Evet, çıkıyormuş arkadaşlar. Halep
oradaysa arşın fabrikada. Gidin görün, öküzgözü üzümünün şu anda
1,5 litresinden 1 litre o ürün yapılıyor ve devlete o ürünün her
litresi karşılığında 5 lira para veriliyor. Onun için,
o üreticilerin sesine bakın, katma değer yaratıyor bunlar,
sesine kulak vermenizi talep ediyorum.
25 Şubatta bu
süre sona eriyordu ölçüm sistemleriyle ilgili ama tepkimizi
Tepki olarak
algılamayın, vatandaşımızın derdine kulak verin
anlayışı içerisinde bunu götürüyoruz. Bu sayaçları,
alınıp satılan, tekrar ediyorum, alınıp satılan
bir meta değil, Devlet Su İşleri tarafından
pazarlığı yapılmış, alınmış ve
ücretsiz takılan bir araç konumuna getirelim; getirmezsek bu sorunla
devamlı karşı karşıya geleceğiz. Belki kanunu
tekrar getireceksiniz. Vatandaş bu sayaçları takamayacak ve
kaçakçılığı teşvik edeceksiniz. Benim Burdurumun
Yusufça kasabasından bir amca şunu anlattı:
Yağışlar iyi gitti, bana bu sayaçtan 3 bin metreküp su verdiler
ama havalar iyi gitti, ürün devam ediyor, ben daha fazla sulayıp ürünümün
yaşamasını sürdüreceğim. Bu durumda ne olacak? Ben kredi
çektim, hanımımın bileziklerini bozdurdum, bu sondajı
açtım ama şimdi devlet diyor ki: Bu sondajına sayaç
takacağım. O hâlde ne yaparım? Yarın getiririm, üçlü bir
çengelle sondaj koyarım, kaçağa giderim, kaçak sulamaya geçerim.
diyor.
Onun için, bu
işten vazgeçmenizi talep ediyor, tekrar, vatandaşlarımız
için bu sayaçların ücretsiz takılmasını sizlerin
vicdanlarına sunuyor, tümünüzü saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özkan.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, sisteme giren arkadaşlarımız ve
Sayın Bakanımızla yirmi dakikalık soru-cevap işlemi
yapacağız.
İlk sözü
Sayın İrbeç istemiş.
Buyurun Sayın
İrbeç.
YUSUF ZİYA
İRBEÇ (Antalya) Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Araştırmaları
Merkezi (NASA), 2003ten bu yana sürdürdüğü çalışmalar
neticesinde Orta Doğuda susuzluk tehlikesinin baş
gösterebileceğine işaret etmektedir. Araştırmada bölgedeki
su kaybının yüzde 60ının yer altı sularının
pompayla boşaltılmasından ve önemli bir kısmının
da kuraklığın etkilerinden kaynaklandığı
belirtiliyor. Türkiyede bu oranlar sizin çalışmalarınıza
göre nedir? Araştırmalar Fırat ve Dicle nehir yataklarında
2003ten beri 144 kilometreküp su kaybı olduğunu ortaya koyuyor.
Fırat ve Dicle çevresindeki bölge, Hindistandan sonra dünyanın en
hızlı su kaybının yaşandığı 2nci bölge
durumundadır. Bu gelişmelerden en çok etkilenecek ülkeler Türkiye,
Suriye, Irak ve İrandır. Bu durumda su kaynakları yönetimi
stratejisi ve su piyasası iklim değişikliğine uyum, su
sektöründe faaliyet gösteren firmaların sera gazı
emisyonlarını azaltması ve su kalitesinin
artırılmasına yönelik teknolojilere ve araştırma
çalışmalarına önem verilmesi gerekmektedir. Bu yönde
alınacak ek tedbirler konusunda düşünceleriniz nedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın İrbeç.
Sayın Demir
Yok.
Sayın
Serindağ
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Gaziantep Belkıs pompaj sulama bölgesinde kaç pompa istasyonu
yapılması planlanmıştır? Bu pompa
istasyonlarının kaçı devreye alınmıştır?
Devreye alınmayanlar neden alınmamaktadır? Enerji
fiyatlarının yüksekliği pompa istasyonlarının devreye
alınmasını engellemekte midir?
İkinci sorum:
Gaziantep Araban ilçesi Ardıl Barajıyla ilgili vaatlerinizi ne zaman
yerine getireceksiniz? Bu vaatler vatandaşlar tarafından sürekli dile
getirilmektedir ama bir türlü sonuç alınamamaktadır.
Üçüncü soru:
Sayın Bakan -siz DSİ Genel Müdürüyken, çok iyi bilirsiniz- Ergene havzasındaki
kirlilikle ilgili ne yapmayı düşüyorsunuz? 2003 yılında
kurulan Meclis araştırma komisyonunun raporunun gereğini ne
zaman yerine getireceksiniz veya yerine getirmeyi düşünüyor musunuz? Bu
konuda ne tür tedbir almayı planlamaktasınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Serindağ.
Sayın
Moroğlu
MUSTAFA
MOROĞLU (İzmir) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bu yasa görüşülürken birçok köylü yurttaşımızdan telefon aldık.
Kısaca ortak düşünceleri şu: Elli kilometre yasasıyla ve
bütünşehir yasasıyla su sayaçlarımıza bir sayaç daha
taktınız. Şimdi yer altı sularımıza bir sayaç
takıyorsunuz. Bundan sonra neremize sayaç takacaksınız? diye
soruyorlar.
Konya
Karapınardan bir köylünün aynen ifadesi şu: Yağmur yağan
yerlerle yağmayan yerler arasındaki eşitsizliği nasıl
giderecek bu Bakan? Karapınara az yağmur yağıyor. Dedemi
Kurtuluş Savaşında şehit verdim, oğlumu teröre
karşı şehit verdim. Biz bu vatanı hep ölmek için mi sevdik?
diyor. Bakana bunu sorarsam bana ne diyeceğini merak ediyorum. diyor.
Gerçekten bundan sonra açlıktan mı öleceğiz biz? diyor. Bu
köylüler bu vatanı nasıl sevsin? diye size soru soruyor.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Moroğlu.
Sayın
Şeker
MEHMET ŞEKER
(Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, çiftçi şu anda elektrik borcunu ödeyemiyor. Köyün ortak içme
suyunu sağlayan elektrik şebekesindeki elektrik borcunu ödeyemiyor,
mazot borcunu ödeyemiyor. Bu vesileyle tarlasını da süremiyor.
Aynı çiftçi bu koşullarda, bu kuyulara takacağınız
sayaçta hem 3-5 bin lira sayaç parasını, hem de yine aynı
insanlar, daha sonra buradan alınabilecek su parasını nasıl
karşılayacaklar, nasıl ödeyecekler? Borçları olan bu
insanlar, borç altında olan çiftçiler, kendi elektrik parasını
ödeyemeyen, mazot parasını ödeyemeyen çiftçiler bu sayaçların
parasını nasıl ödeyecekler?
Yine, Sayın
Bakanım, Gaziantepin İslâhiye ilçesine bağlı köylere
Türkoğlu tarafından, yıllardır plan ve projesi olan su
getirme projeniz vardı. Ne durumdadır, ne zaman gelecek, buradaki
insanlar bu suya ne zaman kavuşacaklar? Bu hususta bilgi verirseniz
sevinirim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Şeker.
Sayın
Yılmaz
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
inşası tamamlanan Yedigöze ve Köprü barajları, Adana şehir
merkezinin içme suyu ihtiyacını karşılayan Çatalan
Barajı için içme suyu güvenlik barajları niteliğindedir Çatalan
Barajı 2002 yılına kadar elektrik üretim amaçlı bir baraj
iken 2002 yılından itibaren bu baraja içme suyu fonksiyonu
yüklenmiştir. Bu fonksiyonu nedeniyle Çatalan Barajı etrafında
19 köyde içme suyu güvenliği nedeniyle gübreleme ve sulamaya getirilen
sınırlama nedeniyle tarım yapılması neredeyse
imkânsız hâle gelmiştir. Bu köylülerimiz perişandır,
bunlarla ilgili herhangi bir çözüm öneriniz var mıdır?
İkinci bir
sorum da: Çukurova, dünyanın en verimli toprakları olmasına
rağmen hâlâ yüzde 41i sulanabilmektedir. Birçok su kaynağı,
bölgemizde olmasına rağmen hâlâ yüzde 41inin sulanabiliyor
olması bu bölge için bir kayıptır. Bu oranın artırılmasıyla
ilgili herhangi bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yılmaz.
Sayın
Varlı
MUHARREM VARLI
(Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bir: Çiftçilerin kullandığı derin kuyu pompalarına
takılan saatlerden sonra kullanılan sulardan para alınacak
mı, su miktarından para alınacak mı?
İki: Derin
kuyu tabiri, ucu açık bir tabir. Kaç metreye kadar veya kaç inç kullanım
için bu pompa takılacak? Bunun açıklığa kavuşması
lazım.
Üçüncüsü: Cazibeli
sulamalar bu kapsam içerisine alınacak mı?
Dördüncüsü: Taban
suyu yüksek olan yerlerden bahsettiniz, Adana, Çukurova bölgesi de taban suyu
yüksek olan bölgelerden bir tanesi. 12 metreden, 20 metreden, 30 metreden su
çıkıyor ve çoraklaşma var. Çukurovayı da bu kapsam
içerisine alacak mısınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Varlı.
Sayın Yüksel
ALAATTİN
YÜKSEL (İzmir) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan
Çiftçi bir yıl içinde su sayacını kendisi takamazsa yürürlük
tarihinden itibaren -kanunun kabul edildiği tarihten itibaren- üç yıl
içerisinde DSİ takar, yüzde 25 alır. diyorsunuz, yani bir
yılı geçtiğine göre geriye kalıyor iki yıl. İki
yıl da olsa bu yüzde 25 çok yüksek değil mi? Bir de, üç ay içinde
takıp yine yüzde 25 fark alırsanız bu, yüzde kaça tekabül
ediyor? Birinci sorum bu.
İkinci sorum
da: Gedizde 31/12/2012 tarihi itibarıyla balık
tutacağınızı söylemiştiniz. Gediz havzasında
Gedizin temizlenmesiyle ilgili ne gibi çalışmalar
yaptınız? İzmir Büyükşehir Belediyesi
sınırlarında her şey hazırdır, bütün arıtma
tesisleri yapılmıştır. Geri kalan bölümde neler yaptınız?
Eğer bir şey yapmadıysanız, bu sözü verdiğinizden
dolayı şimdi bir utanç duyuyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kamulaştırma
Kanununun 22nci maddesi uyarınca kaç tane dava
açılmıştır? Bu, kanunun yürürlüğe girdiği tarihte
açılmış olan davalarda uygulanacak mıdır? 22nci
maddeden dolayı, eğer bu kanun olmamış olsaydı,
kurumlar ne kadar tazminat ödeyecek idi?
Son soru: 29 tane
büyük şehrimiz, bütün büyükşehir belediyesi oldu. Devlet Su
İşleri hizmetleri ancak Büyükşehir Yasasının
dışında olan yerleri kapsar. Bu, bunlara uygulanacak
mıdır?
Sakarya ilimiz
Sapanca ilçesinde bu kaynak sularının yeriyle ilgili bir kiralama
sözleşmesini Bakanlık yapmış durumda. Ancak kaçak borularla
su taşınıyor. Bunlarla ilgili bir denetiminiz var mı?
Denetim yaptıysanız ne türlü işlemler yaptınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tanal.
Sayın
Köprülü
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Tekirdağın Malkara ilçesi Bağpınarı köyünde eylül
ayında bir orman yangını meydana geldi. Bu orman
yangınından sonra, daha sonra, o köyde bulunan
vatandaşlarımıza orman yangınına -sözde- müdahale
etmedikleri gerekçesiyle para cezaları kesildi. Ancak para cezası
kesilen kişilere baktığımız zaman, bunların
arasında üç tane gencin o sırada vatani görevini yapmakta
olduğu, ceza kesilen bazı insanların âmâ olduğu, görme
özürlü olduğu açık olarak ortaya çıktı. Şimdi, bununla
ilgili sorduğum soru önergesine verdiğiniz cevap da o kadar enteresan
ki: Yangın söndürüldükten sonra kaymakamlıktan gelen talimat üzerine
biz bu cezaları kestik. diyorsunuz.
Bakanlığınızı kaymakamlıklar mı yönetiyor ya
da başka bir açıdan, siz, yangınla mücadelede gösterdiğiniz
yetersizliği, eksikliği, bu sorumluluğu köylülere atarak,
köylülere ceza keserek mi gidermeye çalışıyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Öz
SAKİNE ÖZ
(Manisa) Sayın Bakan, Bin Gölet projeleriniz arasında
Kulanın Kenger köyünde tamamlanmış bir gölet vardır. Suyu
tutulmuş, yıllardır sulama kanallarının
yapılması beklenmektedir. Köyün arazileri de hazırlanıp
sulamaya uygun hâle getirilmiş olmasına rağmen bu proje henüz
tamamlanmamıştır. Bu projenin ne zaman
tamamlanacağıyla ilgili bilgi verir misiniz?
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Öz.
Sayın
Bakanım, buyurun.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; teşekkür ediyoruz
sorulardan dolayı.
Evvela şunu
ifade edeyim, Sayın Yusuf Ziya İrbeçin sorusu: Evet, susuzluk, iklim
değişikliği sebebiyle susuzluk ve yer altı sularında
azalma, Dicle ve Fıratda azalma konularıyla ilgili ne gibi
çalışmalar yapıyorsunuz diye sordu. Şimdi, biz tabii, bütün
planlamalarımızı otuz, kırk yıl sonrası için
yapıyoruz. Sulama, bütün şehirlerin içme suyu, kullanma suyu ve
diğer ihtiyaçları için bir eylem planı hazırladık.
Misal olarak, içme suyunda özellikle bütün şehirlerde otuz yıl
sonrasının ihtiyaçlarını, su durumunu, su kaynaklarını
hatta alternatif su kaynaklarını ele alıyoruz, buna göre bir
hesap yapıyoruz. Yani, en azından, mesela Marmara Bölgesinde -misal
olarak söylüyorum- yoğun bir nüfus var. Biz, daha geçenlerde bu Marmara
Bölgesinde ta Düzceden Kırklareliye kadar, Bulgaristan hududuna kadar
olan bütün illerde üç yıl dahi kuraklık olsa su
sıkıntısı çekilmeyecek şekilde planlamamızı
yaptık. Barajların planlaması, göletler, barajlardaki biriktirme
kapasitesini dikkate alarak en azından 120-130 milyar metreküp suyu
biriktirecek şekilde bir planlama yapıyoruz.
İklim
değişikliğiyle ilgili 2050 yılına kadar olan
tahminleri ele aldık. Bu konuda birtakım ihtimalleri dikkate alarak
iklim değişikliğine uyum çalışmaları
Bakanlığımızın bütün birimleri tarafından -gerek
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, şu anda yeni
ismi Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Su Yönetimi
Genel Müdürlüğü tarafından- yapılıyor; onu özellikle
vurgulamak istiyorum.
Bunun
dışında Sayın Serindağın sorusu vardı;
özellikle, tabii ki buradan
Nizip, Berke sulamasıyla ilgili orada
bekleyen bir proje vardı. Şu anda 2nci kademeye kadar olan
sulamaları yapacak olan pompa istasyonlarının pompaları
konuldu acil olduğu için ve sulamaya açılacak. 2nci kademeden
sonrası için şu anda, Sayın Vekilim, bir çalışma
yapıyoruz. Neden? Çünkü terfi yüksekliği çok fazla çıkıyor.
350-400 metreye kadar bir terfi yüksekliği var. Tabii, bunu sulama
birlikleri, çiftçiler ödeyecek. Bu konuda çalışmalar
yapıldıktan sonra bir değerlendireceğiz, gerekirse pompa
sayısını artırmak mümkün, zaman içinde
artıracağız.
Ardıl
Barajına gelince, Ardıl Barajı, özellikle, gerçekten çok önemli
bir baraj ve ben de yakinen takip ediyorum. Hatta biz geçen sene projeyi
tamamladık ve Aralık 2012de ihaleye çıktı, ihale süreci
devam ediyor. İnşallah Ardıl Barajı cazibeli sulama yapacak
o bölgede. Bunun önemini biliyorum. Bu sene onun temelini atacağız ve
çok hızlı bir şekilde tamamlayacağız. Özellikle, sulama
projeleri ise devam ediyor, yani şu anda 2.573 hektarlık bir sulama
yapılacak. Bunu buradan müjdelemek istiyorum.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Sayın Bakan
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Müsaade edin
ben cevap vereyim, diğer sorular var.
Ergene havzasıyla
ilgili olarak bunu açıkladık. Ergene havzasında özellikle eylem
planı hazırladık, 17 paketi ihtiva eden eylem planı. Tabii,
bu konuda esasen belediyeler, bazı sanayiler üzerine düşen görevi
yapmamış ama biz dere ıslahları, erozyon kontrolü, baraj,
göletler inşası, yer altı suyuyla ilgili
çalışmaları tamamladık. Hatta şu anda 1053 sayılı
Kanunda bir değişiklik yapıldı, bu tesisleri, atık su
arıtma tesislerini yapamayan belediyeler için de 1053 sayılı
Kanun kapsamında DSİ tarafından atık su arıtma
tesisleri yapılmasına karar verildi.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Efendim, oradaki kirlilik bundan kaynaklanmıyor.
Siz de biliyorsunuz ki oradaki evsel atıklardan
kaynaklandığını.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Şu anda
tamamen belediyelerden kaynaklanıyor. Bunu da ispat ederiz.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Doğru bilgi verin.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sanayinin
atık su arıtma tesisleri var ama oradaki belediyelerin atık su
arıtma tesisi yok. Hatta biz bunların projesini yapıyoruz.
Uzunköprüde on beş gün önce atık su arıtma tesisinin de
temelini attık ve neticede 11 Aralıkta bunun
açılışı yapılacak.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Belediyenin kendi yaptığı tesisi, kendiniz
yapmışsınız gibi açılışını
yaptınız. Uzunköprü Belediyesi yaptı.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Kirliliğin oradan
kaynaklanmadığını siz de biliyorsunuz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Moroğlu, yer altı sularına sayaç
Efendim, bu sayacı, biz,
az önce teknik sebeplerini izah ettik, vatandaşı korumak için.
Bırakın torunlarını evlatlarına dahi su kalmayacak.
Eğer yer altında beslenen sudan çok fazla su çekersek, yer altı
suyunda özellikle azalma, seviye düşmeleri, tuzlanma, birtakım
çöküntüler, terfi yüksekliğinin artması, enerji maliyetlerinin
çoğalması gibi pek çok problem meydana gelebilir. Bunun için
yapıyoruz yani vatandaş için yapıyoruz.
Bir de,
biliyorsunuz kapalı sisteme dönüşüyoruz. Mesela, Konyada, Karamanda
örnek çalışmalar yaptık. Yer altı sularında açık
sulama yapanlara, özel idareyle birlikte, el birliğiyle,
aşağı yukarı Konya Ovasında 400 bin dekardan fazla
arazide, şu anda özel idareye destek vererek, üç yıl ödemesiz, on
beş yıl geri ödemeli kapalı sistem, yağmurlama veya damlama
sistem uygulanıyor. Hatta özel idare de önemli destek veriyor, onu da
özellikle belirteyim. Açlıktan hiç kimse ölmeyecek, maksadımız
Türkiyeyi dünyaya gıda ihraç eden bir üretim üssü hâline getirmek.
Sayın
Şeker, elektrik borcu, vesaire borcu
Şimdi, efendim, bu konuda
şunu ifade edeyim: Bir kere, sayaçlar 3 bin, 5 bin TL değil. Sayaç
değil, bakın, dikkatinizi çekmek istiyorum, ölçüm sistemi. Biz,
gerekirse sayaç kullanmayacağız, oraya elektrik geliyorsa, elektrik
sayacı koymadan bunu ölçme imkânları var, onu
araştırıyoruz. Ölçüm sistemi, onu özellikle belirteyim.
İslâhiyeyle
ilgili, su getirme dediniz. Acaba bu içme suyu mu yoksa sulama suyu mu,
Sayın Vekilim, onu siz de arada bilgi verirseniz bu konuda detaylı
bilgi vereyim.
Sayın
Yılmaz, tabii ki, haklısınız; Adanada hakikaten yüzde
41lik bir sulama var ama biz son zamanlarda özellikle Aşağı
Ceyhan ve Aşağı Seyhan ovaları sulamalarıyla bu sulama
projelerini bitirmek istiyoruz. Misis 1-2 sulama projeleri, bunlar büyük ölçüde
bitti ama -siz de biliyorsunuz, orada Orman Bölge Müdürüydünüz-
Çukurovanın daha önce mevcut durumda yüzde 7si sulanıyordu, şu
anda, biz bu oranı hızla artırıyoruz. Hatta şu anda,
Yedigöze Barajı, biliyorsunuz tamamlandı. Bununla ilgili
yaklaşık olarak 75 bin hektar yani 750 bin dekarlık araziyi
sulayacak çalışmalar yapılıyor, şu anda iletim
hatları ve birinci kademe sulamalar yapılıyor, hızla
tamamlayacağız.
Tabii, Çatalan
Barajı içme suyu havzası olunca, biliyorsunuz mutlak koruma
alanlarında sadece bir tahdit var ancak arzu edilirse özel hüküm belirleme
çalışmalarıyla buralarda organik tarımı teşvik
etmek suretiyle bu köylülerin, vatandaşların mağduriyeti
giderilebilir diye düşünüyoruz. Özellikle yönetmelik gereği -17,
18inci maddeler, Su Kirliliği Yönetmeliği- suni gübre ve tarım
ilaçları kullanılmamak şartıyla tarımsal, bilhassa
organik üretimi teşvik etmek mümkün. Ayrıca, özel hüküm
çalışmalarıyla bu alan daha da daraltılabilir. Arzu
edilirse bu konuda bir çalışma yapabiliriz diye düşünüyorum.
Bunun
dışında, Sayın Varlı, şimdi, çiftçilerden zirai
sulama için bir para almayı düşünmüyoruz. Ayrıca derin kuyu
tabiri de şu: Derin kuyu deyince zaten 10 metreye kadar olan kuyularda
herhangi bir ruhsat talebi falan yok. Derinliği 10 metreden daha fazla
olan kuyulara derin kuyu diyoruz.
MUHARREM VARLI
(Adana) Sayın Bakanım, kaç inç?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Kuyunun
derinliği 10 metre. Özellikle şunu ifade edeyim: Zaten derinliği
10 metreden fazla olan kuyular derin kuyu sayılıyor. 10 metreden
aşağı ise ruhsata falan gerek yok. Sığ suları
vatandaş rahatlıkla alabilir. Bu bir.
Bir de burada çok
önemli bir açıklama yapmak istiyorum. O da, -sizin sorunuza ben aslında
konuşmamda cevap verdim- biz, burada, kanunun 1inci maddesinde bir hususu
getirdik. Dedik ki: Türkiyede... Mesela sizin belirttiğiniz... Ben
Erzurumu misal verdim, Ilıca Ovasını; siz de taban suyu yüksek
olan Adanada her yer değil tabii, bazı alanlarda taban suyu yüksek.
Biz diyoruz ki, mikro havza çalışması yaparak yer altı
suyuyla ilgili, ihtiyaç olmayan yerde Bakanlar Kurulu kararı
alacağız. Bakın, kanunun 1inci maddesini okursanız
göreceksiniz. Oralarda sayaç takılma mecburiyeti ortadan bu kanunla
kalkıyor. Onu özellikle vurgulamak istiyorum.
Bunun
dışında Sayın Yüksel...
MUHARREM VARLI
(Adana) Yani tulumbalara da takacak mıyız sayacı? Sayın
Bakan, inç dediğim o benim.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Efendim...
MUHARREM VARLI
(Adana) Adamın bahçesindeki tulumbaya da takacak mıyız?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Efendim,
tulumbalar 10 metreden küçük, zaten 7 metre...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Diğer
sorulara yazılı olarak cevap vereyim.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Sayın Başkan, sorularımız vardı.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Bakana süre verin Sayın Başkan.
Açılmış
davalar ne olacak?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Maddelerde görüşürüz Sayın Başkan,
maddelere geçin.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Sayın Başkan, bir soru soralım, üç dakikada
Sayın Bakan cevap versin.
BAŞKAN
Lütfen... Siz değil.
Birkaç
arkadaşın sorusu kaldı. İki dakikada onları da
cevaplandırırsanız Sayın Bakan.
MUHARREM VARLI
(Adana) Teşekkür ederiz Sayın Başkan.
BAŞKAN Rica
ederim.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Şimdi,
müsaade ederseniz...
Bir yıl
içinde takmaz ise DSİnin takması ama yüzde 25 fazlasıyla
takması diye bir hüküm konuldu. Tabii ki takanla takmayan arasında
fark olması gayet tabiidir, yani kendisi takanla takmayan arasında.
Kaldı ki bir de şöyle bir düşüncemiz var: Bizim DSİnin
kanununda bir yetkisi var. Biliyorsunuz, biz sulama birlik ve kooperatiflerine
bir imkân sağlıyoruz. Onu burada da kullanmak istiyoruz. Yani kuyu
açtığımız veya yer altı suyu şebekesinde, yer
altı sularında yaptığımız zaman üç yıl
ödemesiz, faizsiz, on beş yıl da geri ödeme imkânı var.
Kooperatiflere, böyle bir talepte bulunursa böyle bir imkânı da
sağlayacağız, onu da özellikle dikkatlerinize sunuyorum.
Gedizle ilgili
olarak da
Şimdi, Gedizle ilgili bir eylem planı
hazırladık. Eylem planında hangi kurumun ne yapacağı
belli. Biz, devlet olarak, Orman, Su İşleri Bakanlığı
olarak kendi üzerimize düşen bütün vecibeleri yıl sonuna kadar
bitirdik. Neydi bunlar? Dere ıslahları, ağaçlandırma,
erozyon kontrolü bizim mükellefiyetimizde ama atık su arıtma
tesislerinin yapılması, misal, Manisada olsun, Salihlide olsun
-değişik partiler için söylüyorum- Turgutluda, bunlar atık su
arıtma tesislerini
HASAN ÖREN
(Manisa) Çandarlıdaki maden yapacaktı
SAKİNE ÖZ
(Manisa) Salihli yaptı
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Hatta ben
onlara şunu da söyledim: Mesela,
Salihli Belediye Başkanına -CHPli, benim sınıf arkadaşım-
dedim ki: Ya kendin yap ya İller Bankasıyla bu işi yapabilirsin
veyahut da üçte 1ini
SAKİNE ÖZ
(Manisa) O yaptı.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) -
tamamen
Bakanlık da hibe vermek suretiyle, geri kalanını da kendin öz kaynakla
yap. Ama projeler çok gecikti, misal olarak
Dolayısıyla, burada
gerek katı atık su tesisi gerekse
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakanım.
Görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelere
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.
Beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.42
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.48
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER:
Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Mustafa HAMARAT (Ordu )
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65inci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
410 sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında İkili
İşbirliği İçin Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile
Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor
Alanında İkili İşbirliği İçin Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/463) (S. Sayısı:
216)(x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 216 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, buyurun Sayın Yılmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; ben çok kısa bir konuşma
yapacağım. Onun için anlaşma bozulmuş değil.
Uluslararası anlaşmaların onaylanması gerekiyorsa elbette
onaylanacak. Ancak biraz önce
bazı konuşmalar yapıldı. Özellikle Bülent Turan
arkadaşımız İstanbul Barosuyla ilgili bazı haksız
ithamlarda bulundu. Bununla ilgili çok kısa bir açıklama
yapacağım, ondan sonra arkadaşlar devam edebilirsiniz.
Şimdi,
sevgili arkadaşlar, ben sözlerime başlarken avukatların görevini
yaparken nelere uyduğuna dair bizim hepimizin ajandasının başında
yer alan sözlerle başlamak istiyorum: Görevimizi yaparken kimseye, ne
müvekkile ne hâkime hele ne iktidara tabiyiz. Bizim
aşağımızda kişilerin varlığı
iddiasında değiliz fakat hiçbir hiyerarşik üst de
tanımıyoruz. En kıdemsizin, en kıdemlisinden veya isim
yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar köle kullanmadılar
fakat efendileri de olmadı. İşte, bu bizim mesleğimizi
yaparken şiar edindiğimiz Molieracın bir sözü ve hepimizin
ajandasının başında da bu var sevgili arkadaşlar.
Şimdi,
İstanbul Barosuyla ilgili biraz önce yapılan konuşmalarda ise
işin özünde bu var işte. Bizim iktidara tabi olmamamız,
İstanbul Barosunun iktidara tabi olmaması, hiçbir şekilde boyun
eğmemesinden kaynaklanan bir sorun yaşanmaktadır sevgili
arkadaşlar.
Ben, size,
kısaca, 13 Aralıkta Silivri duruşmasında ne
yaşadığımızı anlatacağım, sonra da
İstanbul Barosuyla ilgili olayı anlatacağım size.
13 Aralıkta
Silivri duruşmasına gittik milletvekillerimizin de yargılandığı.
Orada mahkeme gelen evrakları saydı Şuradan bu evrak geliyor,
buradan bu evrak geliyor. diye. Avukat arkadaşlarımız gelen
belgelere karşı beyanda bulunmak istediler sevgili arkadaşlar.
150 civarında avukat arkadaşımız vardı orada. Mahkeme
söz vermemekte direndi. Gelen belgelere karşı beyanda bulunmak üzere
avukatlara söz verilmedi arkadaşlar. Ardından, mahkeme
başkanı bütün ısrarlara rağmen tek bir avukata temsilci
olarak söz verilebileceğini söyledi. Orada onlarca sanık varken tek
bir avukata temsilci olarak söz verilemez. Bunun üzerine
arkadaşlarımız ısrar edince bir arkadaşımıza
duruşmadan çıkarılma cezası verildi. Bunun üzerine
arkadaşlarımız direndiler. Robocoplar avukatları zorla
çıkarmaya kalktı. Hepimizin gözü önünde oldu arkadaşlar bunlar.
Ardından, yine arkadaşlarımız direndiler, mahkeme
başkanı bütün arkadaşlarımıza, gelen belgelere
karşı beyanda bulunmak üzere söz vermek durumunda kaldı.
Ardından, ertesi gün yine avukat arkadaşlar söz istedikleri için, bir
gün önceki olay nedeniyle kamuoyunun baskısıyla söz verilmek
durumunda kalındığı için o kadar
arkadaşımızın, 150 civarındaki avukat
arkadaşımızın hakkında suç duyurusunda bulunuldu.
Bakın, sadece söz almak istedikleri için, gelen belgelere karşı
beyanda bulunmak istedikleri için. Silivrideki yargılama böyle bir
yargılama arkadaşlar.
Şimdi,
İstanbul Barosunun olayına gelirsek, İstanbul Barosu 6 Nisan
2012 tarihinde Balyoz davasının görüldüğü mahkemeye gitmek
durumunda kaldı. Neden gitmek durumunda kaldı arkadaşlar? Çünkü
orada avukat arkadaşlarımıza söz verilmiyordu, sözleri
kesiliyor, hakaret ediliyordu, duruşmadan çıkarılma
cezaları veriliyordu. Arkadaşlarımız meslek
kurallarının uygulanması, savunmanın haklarının
sınırlanması nedeniyle baroya başvurdukları için, baro
Avukatlık Yasasının ilgili maddeleri uyarınca
avukatların haklarını korumak üzere, savunma hakkını
korumak üzere oraya gitti ve oradaki konuşmaları ne davanın
esasına ilişkindi ne de davada neler yapılmasına
ilişkindi. Orada İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyeleri sadece şunu
söylediler: Lütfen adil yargılanma ilkelerine uyulsun, savunmanın
sözü sınırlanmasın, avukat arkadaşlarımıza
hakaret edilmesin, avukat arkadaşlarımızın sözleri
kesilmesin, söz verilsin ve duruşmadan çıkarılmasın.
dediler. 6 Nisan 2012 tarihinde arkadaşlar. Bunu söyledikleri için,
İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyeleri sadece savunmayı
savundukları için, savunma hakkının orada
varlığını istedikleri için, bu nedenle haklarında dava
açılıyor. Hatta o gün mahkeme başkanı dedi ki: Siz burada
Baro Yönetim Kurulu olarak görevinizi yapmak üzere gelmişsiniz, biz de
bunu görüyoruz, onun için size söz veriyoruz. Ne duruşma düzeni bozuldu
ne de başka bir şey oldu, sadece savunmanın hakkı orada
savunuldu, Baro Yönetim Kuruluna verilen hak çerçevesinde savunma yapıldı.
Ardından, o gün savcı suç duyurusunda bulundu. Ardından, yine
Konya Barosunun bir açıklaması nedeniyle Konya Barosu da ihbar eden
konumuna getirildi ve bir soruşturma başladı ama
arkadaşlar, bu soruşturma daha düne kadar hiçbir şekilde
herhangi bir dava açılmasına doğru gelmemişti. Avukat
arkadaşlarımızın, Yönetim Kurulundaki arkadaşlarımızın
ifadelerine başvurmak istediler, onlar dediler ki: Avukatlık
Yasası uyarınca Adalet Bakanlığından izin almanız
lazım. Bu izin prosedürünü işletmediğiniz sürece ifade vermeye
gelmeyeceğiz. Ama buna rağmen oradaki o davayı elinde
bulunduran, dosyayı elinde bulunduran savcının kısa süreli
izne çıkması fırsat bilinerek İstanbul Barosu hakkında
dava açıldı, Yönetim Kurulu üyeleri hakkında ve ne hikmetse bu
yazılan iddianamenin kabul edilip edilmediği anlaşılmadan
daha, Bülent Turan arkadaşımız İstanbul Barosunun
hakkındaki dava açılmıştır ve İstanbul Barosu
artık görev yapamaz. diye bir tweet attı.
Sevgili Bülent
arkadaşım, nereden biliyorsun sen o davanın, iddianamenin kabul
edilip edilmeyeceğini? Nasıl sen onu atabildin?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Baro sayfasında yazıyor, baro sayfasında. Kendi
itirafları.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Devamla) Şimdi, diyebilirsiniz ki: Efendim, yargı
bağımsız yani onun için savcıların ne
yapacağını biz bilemiyoruz. Bir: Başbakan dedi ki:
Yargıya gerekeni söyledik. İki: Bülent arkadaşımız
daha iddianamenin kabul edilip edilmediği
anlaşılmaksızın bu beyanlarda bulundu. Demek ki
doğrudan doğruya emir, talimat üzerine çalışan bir
yargı sistemi var. Siz -tüm bunlara rağmen sevgili arkadaşlar-
İstanbul Barosunun hakkında, bakın, adil yargılanmayı
istediği için, sadece savunma hakkını savundukları için,
İstanbul Barosu dik durduğu için, savunmayı sonuna kadar
savunduğu için, görevini yaptığı için dava
açılıyorsa bunun altından kalkamazsınız. İstanbul
Barosunda 12 bin küsur arkadaşımızın verdiği oyla
yönetime gelen insanları -asıl darbeciliği siz yaparak-
onları sadece bir savcının iddianamesiyle işlevsiz hâle
getirmeye çalışıyorsunuz ama buna gücünüz yetmeyecektir
arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Hukuk
dışı yaptığınız bu darbeye gücünüz
yetmeyecektir. 17 Martta İstanbul Barosu Olağanüstü Genel Kurula
çağırmıştır bütün Türkiyenin hukukçularını,
bütün hukuk fakültesi öğretim görevlilerinin dekanlarını
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Onu çağırmaya yetkisi de yok.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Devamla) -
ve yurt dışındaki bütün hukuk bilginlerini,
hukuk camiasının tümünü. 17 Martta İstanbulda Haliç Kongre
Salonunda göreceksiniz, bu ülkenin hukuka karşı, hukukun
üstünlüğünü savunan bütün insanlarını orada göreceksiniz.
İstanbul Barosuna da diğer barolara da, susturmak istediğiniz
yargının bir tek ayakta kalmış savunma hakkını
sonuna kadar savunan barolara karşı yaptığınız bu
saldırı elinizde kalacaktır arkadaşlar, gücünüz
yetmeyecektir. Bu konuda avukat arkadaşlarımızın,
baroların sonuna kadar yanında olacağız.
Aynı
şekilde, Çağdaş Hukukçular Derneği başkan ve üyeleri
de hukuk dışı bir şekilde bugün cezaevindedirler. Onlar da
sonuna kadar savunma haklarını kullandıkları için
çıplak işkence yapılmıştır
arkadaşlarımıza yani hukuka aykırı olarak kan
örnekleri alınmıştır. Yerlerde sürüklenmişler ve
işkence görmüşlerdir arkadaşlarımız. Savunmaya
karşı yapılan bütün bu saldırılara karşı
arkadaşlar, yarın siz de barolara gideceksiniz, orada hepiniz
avukatlık yapmak durumunda kalacaksınız avukat arkadaşlar
için söylüyorum- arkadaşlarımızın,
meslektaşlarımızın yüzlerine bakamayacaksınız
sevgili arkadaşlar. Onun için, bu darbeci
yaklaşımınızdan vazgeçmenizi ve savunmaya karşı
yaptığınız bu saldırıyı
durdurmanızı ve bundan sonra da daha dikkatli
Yargıya
karşı, savunmaya karşı yapacağınız her türlü
saldırıya karşı bizler dimdik ayakta duracağız.
Ben bunu bütün hukuk camiası adına söylüyorum...
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Bravo (!)
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Devamla) -
avukatlar adına söylüyorum, bizleri
yıldıramayacaksınız arkadaşlar! (CHP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN
(İstanbul) 10 defa anlattım gene anlatmayacağım.
BAŞKAN
Tasarının tümü üzerinde başka söz talebi yok.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE İRAN İSLAM
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA SPOR ALANINDA İKİLİ
İŞBİRLİĞİ İÇİN MUTABAKAT ZAPTININ
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
Madde
1- (1) 28 Ağustos 2010 tarihinde İstanbulda imzalanan Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Spor Alanında İkili İşbirliği İçin
Mutabakat Zaptının onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Madde üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Bir sonraki maddeyi okutuyorum:
Madde 2- (1) Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Madde üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
Madde 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Madde üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik cihazla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Açık
oylamayı başlatıyorum, iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylamaya başlandı)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Başkan, pusulaları okutun lütfen.
(Elektronik
cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Spor Alanında İkili İşbirliği İçin Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan oy sayısı |
: |
208 |
|
Kabul |
: |
207 |
|
Ret |
: |
1 |
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Muhammet Rıza
Yalçınkaya Mustafa Hamarat
Bartın Ordu
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Şimdi, 5inci
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan
Krallığı Hükümeti Arasında Gençlik ve Spor Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu raporlarının
görüşmelerine başlıyoruz.
5.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında
Gençlik ve Spor Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/348) (S.
Sayısı: 212)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6ncı sırada yer alan,
Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu, Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
6.- Elektronik
Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu, Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (1/488) (S.
Sayısı: 240)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7nci sırada
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Malezya Hükümeti Arasında 27
Eylül 1994 Tarihinde Ankarada İmzalanan Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını
Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
7.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Malezya Hükümeti Arasında 27 Eylül 1994
Tarihinde Ankarada İmzalanan Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma
Anlaşmasını Değiştiren Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/405) (S. Sayısı: 49)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
8inci sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Jersey Hükümeti Arasında Vergi Konularında
Bilgi Değişimi Anlaşması ve Anlaşmanın
Yorumlanması veya Uygulanmasına İlişkin Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
8.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Jersey Hükümeti Arasında Vergi Konularında Bilgi
Değişimi Anlaşması ve Anlaşmanın
Yorumlanması veya Uygulanmasına İlişkin Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/459) (S.
Sayısı: 174)(x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 174 sıra sayısıyla
ile bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
talebi? Yok.
Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE JERSEY HÜKÜMETİ ARASINDA
VERGİ KONULARINDA BİLGİ DEĞİŞİMİ
ANLAŞMASI VE ANLAŞMANIN YORUMLANMASI VEYA UYGULANMASINA
İLİŞKİN MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ Uygun
Bulunduğuna Daİr Kanun Tasarısı
Madde 1-
(1) 24 Kasım 2010 tarihinde Londrada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Jersey Hükümeti Arasında Vergi Konularında Bilgi
Değişimi Anlaşması ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Jersey Hükümeti Arasında Vergi Konularında Bilgi Değişimi
Anlaşmasının Yorumlanması veya Uygulanmasına
İlişkin Olarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Jersey Hükümeti
Yetkili Makamları Arasında Mutabakat Zaptının
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Madde üzerinde söz
isteyen? Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
Bir sonraki maddeyi okutuyorum:
Madde 2-
(1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Bir sonraki maddeyi okutuyorum:
Madde 3-
(1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik cihazla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama için bir
dakika süre veriyorum ve oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN -
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Jersey Hükümeti Arasında Vergi
Konularında Bilgi Değişimi Anlaşması ve
Anlaşmanın Yorumlanması veya Uygulanmasına
İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz
ediyorum:
Kullanılan
oy sayısı: 212
Kabul: 212 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Muhammet Rıza Yalçınkaya Özlem Yemişçi
Bartın Tekirdağ
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Şimdi 9uncu
sırada yer alan, 9 Temmuz 1999 Tarihinde Singapurda İmzalanan Türkiye
Cumhuriyeti ile Singapur Cumhuriyeti arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını
Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
9.- 9 Temmuz 1999
Tarihinde Singapurda İmzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Singapur
Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma
Anlaşmasını Değiştiren Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/646) (Sıra
Sayısı: 334)(x)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Tasarının
tümü üzerinde söz talebi? Yok.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
9 Temmuz 1999
Tarİhİnde Sİngapurda İmzalanan Türkİye
Cumhurİyetİ İle Sİngapur Cumhurİyetİ
Arasında Gelİr Üzerİnden Alınan Vergİlerde Çİfte
Vergİlendİrmeyİ Önleme ve Vergİ
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını
Değİştİren Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Daİr Kanun Tasarısı
Madde 1- (1) 9
Temmuz 1999 Tarihinde Singapurda İmzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile
Singapur Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma
Anlaşmasını Değiştiren Protokolün onaylanması
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
Madde 2-
(1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
Madde 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik cihazla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümü elektronik cihazla oylanacaktır.
Bir dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, 9 Temmuz 1999 Tarihinde Singapurda İmzalanan Türkiye
Cumhuriyeti ile Singapur Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını
Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan
Oy Sayısı : 216
Kabul : 216(x)
Kâtip Üye Muhammet Rıza Yalçınkaya Bartın |
Kâtip Üye Özlem Yemişçi Tekirdağ |
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır hayırlı olsun.
10uncu
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile
Dışişleri Komisyonu raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
10.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Spor Alanında Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/532) (S. Sayısı:
217)(x)
BAŞKAN
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 217 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen? Yok.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ İLE MISIR ARAP CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA
SPOR ALANINDA MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ Uygun Bulunduğuna
Daİr Kanun Tasarısı
MADDE
1-
(1) 13 Eylül 2011 tarihinde Kahirede imzalanan Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Spor Alanında Mutabakat Zaptının onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bir sonraki maddeyi okutuyorum:
MADDE
2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bir sonraki maddeyi okutuyorum:
MADDE
3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya
tabidir.
Tasarının oylanmasının
elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylamayı başlatıyorum ve bir
dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında
Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan oy
sayısı |
: |
227 |
|
Kabul |
: |
226 |
|
Ret |
: |
1
|
Kâtip
Üye Muhammet
Rıza Yalçınkaya Bartın |
Kâtip
Üye Özlem
Yemişçi Tekirdağ |
BAŞKAN Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.
11inci
sırada yer alan, Asyada İşbirliği ve Güven
Arttırıcı Önlemler Konferansı
Yazmanlığının Statüsünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
11.- Asyada
İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler
Konferansı Yazmanlığının Statüsünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/309) (S. Sayısı: 69)(x)
BAŞKAN
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 69
sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde söz talebi? Yok.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
ASYADA
İŞBİRLİĞİ VE GÜVEN ARTTIRICI ÖNLEMLER KONFERANSI
YAZMANLIĞININ STATÜSÜNÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) 17 Haziran 2006
tarihinde Almatıda imzalanan Asyada İşbirliği ve Güven
Arttırıcı Önlemler Konferansı
Yazmanlığının Statüsünün onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE
2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
MADDE
3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Oylamanın
elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylamayı
başlatıyorum ve bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Asyada İşbirliği ve Güven
Arttırıcı Önlemler Konferansı
Yazmanlığının Statüsünün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz
ediyorum:
Kullanılan oy
sayısı |
: |
227 |
|
|
||
Kabul |
: |
227(x) |
|
|
||
|
|
|
|
|
||
|
Kâtip
Üye Muhammet
Rıza Yalçınkaya Bartın |
Kâtip
Üye Özlem
Yemişçi Tekirdağ |
||||
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı
uğurlu olsun.
12nci sırada
yer alan, Asyada İşbirliği ve Güven Artırıcı
Önlemler Konferansı Yazmanlığının, Personelinin ve Üyelerin
Temsilcilerinin Ayrıcalık ve
Bağışıklıklarına İlişkin
Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
12.- Asyada
İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler
Konferansı Yazmanlığının, Personelinin ve Üyelerin
Temsilcilerinin Ayrıcalık ve
Bağışıklıklarına İlişkin
Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/555) (S.
Sayısı: 186)(xx)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu
186 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
ASYADA
İŞBİRLİĞİ VE GÜVEN ARTIRICI ÖNLEMLER KONFERANSI
YAZMANLIĞININ, PERSONELİNİN VE ÜYELERİN
TEMSİLCİLERİNİN AYRICALIK VE BAĞIŞIKLIKLARINA
İLİŞKİN SÖZLEŞMENİN ONAYLANMASININ Uygun
Bulunduğuna Daİr Kanun Tasarısı
MADDE 1- (1) Asyada
İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler
Konferansı Yazmanlığının, Personelinin ve Üyelerin
Temsilcilerinin Ayrıcalık ve
Bağışıklıklarına İlişkin
Sözleşmenin onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama için bir
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Asyada İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler
Konferansı Yazmanlığının, Personelinin ve Üyelerin
Temsilcilerinin Ayrıcalık ve
Bağışıklıklarına İlişkin
Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan
Oy Sayısı : 229
Kabul : 229(x)
Kâtip Üye Muhammet Rıza Yalçınkaya Bartın |
Kâtip Üye Özlem Yemişçi Tekirdağ |
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı
uğurlu olsun.
13üncü
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Sosyal
Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
13.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Sosyal Güvenlik
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/652) (S. Sayısı: 366)(xx)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu
366 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde söz isteği? Yok.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ İLE KARADAĞ ARASINDA SOSYAL GÜVENLİK
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) 15 Mart 2012 tarihinde
Ankarada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Sosyal
Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair kanun Tasarısının onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bir
sonraki maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bir
sonraki maddeyi okutuyorum:
MADDE 3-
(1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik cihazla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylamayı
başlatıyorum, bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ
Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan oy
sayısı |
: |
237 |
|
Kabul |
: |
237 |
Kâtip
Üye Muhammet
Rıza Yalçınkaya Bartın |
Kâtip
Üye Özlem
Yemişçi Tekirdağ |
Tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı
uğurlu olsun.
14üncü
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile İtalya Cumhuriyeti
Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
14.- Türkiye
Cumhuriyeti ile İtalya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/672) (S. Sayısı: 368)(x)
BAŞKAN Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu
368 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddelere
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE İTALYA
CUMHURİYETİ ARASINDA SOSYAL GÜVENLİK ANLAŞMASININ
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 8 Mayıs 2012 tarihinde
Romada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile İtalya Cumhuriyeti
Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının onaylanması
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bir sonraki maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bir sonraki maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabiidir.
Açık oylamanın elektronik cihazla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylamayı başlatıyorum, bir dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Türkiye Cumhuriyeti ile İtalya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan
oy sayısı : 238
Kabul : 238(x)
Kâtip Üye Muhammet Rıza Yalçınkaya Bartın |
Kâtip Üye Özlem Yemişçi Tekirdağ |
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı uğurlu
olsun.
15inci
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma
Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Savunma
Bakanlığı Arasında Askeri İş Birliği
Mutabakat Muhtırasının Süresinin Uzatılmasına İlişkin
Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
15.- Türkiye
Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı ile Oman
Sultanlığı Savunma Bakanlığı Arasında Askeri
İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Süresinin
Uzatılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/497) (S. Sayısı: 304)(xx)
BAŞKAN
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 304 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen? Yok.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞI İLE OMAN
SULTANLIĞI SAVUNMA BAKANLIĞI ARASINDA ASKERİ İŞ
BİRLİĞİ MUTABAKAT MUHTIRASININ SÜRESİNİN
UZATILMASINA İLİŞKİN MUTABAKAT MUHTIRASININ ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 22 Ocak 2011 tarihinde Oman'da
imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Oman Sultanlığı
Hükümeti Arasında "Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma
Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Savunma
Bakanlığı Arasında Askeri İş Birliği
Mutabakat Muhtırası"nın Süresinin Uzatılmasına
İlişkin Mutabakat Muhtırasının onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE
2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE
3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik cihazla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama
işlemini başlatıyorum ve bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı ile Oman
Sultanlığı Savunma Bakanlığı Arasında Askeri
İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Süresinin
Uzatılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan Oy
Sayısı : 242
Kabul : 242(x)
Kâtip Üye Muhammet Rıza Yalçınkaya Bartın |
Kâtip Üye Özlem Yemişçi Tekirdağ |
Tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı
uğurlu olsun.
16ncı
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovenya Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Bilgi ve İletişim Teknolojileri Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
16.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovenya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilgi ve
İletişim Teknolojileri Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/360) (S. Sayısı: 125)(x)
BAŞKAN
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 125 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
talebi? Yok.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE SLOVENYA CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ ARASINDA BİLGİ VE İLETİŞİM
TEKNOLOJİLERİ ALANINDA İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE
1- (1) 21 Kasım 2007 tarihinde Ankarada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Slovenya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilgi ve İletişim
Teknolojileri Alanında İşbirliği
Anlaşmasının onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2-
(1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3-
(1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik cihazla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bir dakika süre
veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN -
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovenya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Bilgi ve İletişim Teknolojileri Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu
arz ediyorum.
Kullanılan
Oy Sayısı : 243
Kabul : 243(x))
Kâtip Üye Muhammet Rıza
Yalçınkaya Bartın |
Kâtip Üye Özlem Yemişçi Tekirdağ |
17nci sırada
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Elektrik ve Enerji Alanlarında
İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
17.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Elektrik ve Enerji Alanlarında İşbirliğine
İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/559) (S. Sayısı: 192)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek üzere 14 Şubat 2013 Perşembe günü saat 14.00te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
İyi geceler.
Kapanma
Saati: 20.39
XI.-
KOMİSYONLAR BÜLTENİ
1/7/2012
31/12/2012 tarihleri arasında komisyonlara gelen, komisyonlardan
çıkan ve 31/12/2012 tarihinde komisyonlarda bulunan kanun hükmünde
kararnameler, tasarılar, teklifler, tezkereler(xx)
(*) 410 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) 216 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 174 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 334 S. Sayılı basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 217 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 69 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 186 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 366 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 368 S. Sayılı basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 304 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 125 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) Tutanağın sonunu eklidir.