TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
67nci
Birleşim
19
Şubat 2013 Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Bursa Milletvekili
Mustafa Kemal Şerbetçioğlunun, Kosova Cumhuriyetinin
bağımsızlığının 5inci yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akarın, Kocaeliye yapılan yatırımlara
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Afyonkarahisar Milletvekili
Kemalettin Yılmazın, süt üretimi ve süt üreticilerinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Karadeniz Bölgesinde BDP
milletvekillerine yönelik saldırılara, bu konuda Hükûmet
yetkililerinden bir açıklama beklediklerine ve Parlamentonun da ortak bir
tutum sergilemesi gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, Karadeniz Bölgesinde BDP milletvekillerine yönelik
saldırılara, bu konuda Hükûmet yetkililerinden bir açıklama
beklediklerine ve Parlamentonun da ortak bir tutum sergilemesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İzmir
Milletvekili Hülya Güven ve 29 milletvekilinin, elektrik dağıtım
hizmetlerinin özelleştirilmesi nedeniyle ortaya çıkan tüketici
haklarına aykırı uygulamaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/508)
2.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba ve 28 milletvekilinin, HES projelerinin çevreye,
insan sağlığına ve sosyal yaşantıya vereceği
zararların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/509)
3.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba ve 30 milletvekilinin, Darülaceze'de
yaşandığı iddia edilen yolsuzluk, usulsüzlük, görevi kötüye
kullanma ve mezhepsel ayrımcılık olaylarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/510)
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek ve beraberindeki heyetin,
ülkemizin dönem başkanlığını yürütmekte olduğu
EUREKA 18inci Parlamentolararası Konferansı'na katılmak üzere
Brüksel'e ziyarette bulunmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresi (3/1141)
2.- Sanayi, Ticaret,
Enerji ve Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu üyelerinden Bursa
Milletvekili Mustafa Öztürk, Edirne Milletvekili Kemal Değirmendereli,
Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan ve Kütahya Milletvekili Alim
Işık'ın, Avrupa Parlamentosu Aday Ülkeler Eylem Birliği
tarafından 21 Şubat 2013 tarihinde Belçika'nın başkenti
Brüksel'de düzenlenecek Avrupa Birliği Enerji Politikaları ve Aday
Ülkelere Etkileri Parlamenter Seminerine katılmalarına ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1142)
3.- Plan ve Bütçe
Komisyonu Başkanı ve Karaman Milletvekili Lütfi Elvanın, Avrupa
Birliği Konseyi İrlanda Başkanlığı
tarafından 24-25 Şubat 2013 tarihlerinde İrlandanın
başkenti Dublinde düzenlenecek olan Parlamento Maliye Komisyonları
Başkanları Toplantısına katılmasına ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1143)
C) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Umut Oranın, (2/518) esas numaralı, Avrupa Birliği
İşleri Komisyonu Kuruluş Kanunu Teklifinin doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/94)
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun, Grup
Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından
Türkiyede İstanbul başta olmak üzere çeşitli illerde Kürt
yurttaşlara karşı yapılan ırkçı
saldırıların araştırılması amacıyla
10/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 19 Şubat 2013
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- AK PARTİ
Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve
saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 19 Şubat 2013 Salı günkü
birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine; 417 sıra
sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi
VII.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER
1.- AK PARTİ grup
önerisinin sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin
kısmının İç Tüzükü değiştirmek anlamına
geldiği gerekçesiyle işleme alınıp
alınmayacağı hakkında
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Sağlık
Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis
Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Şükrü Ayalan
ve Çankırı Milletvekili İdris Şahin ile 4 Milletvekilinin;
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/722, 2/1114) (S. Sayısı: 417)
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, Kars Milletvekili Ahmet
Arslanın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Antalya
Milletvekili Mehmet Günalın, Kars Milletvekili Ahmet Arslanın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, Kars Milletvekili Ahmet Arslanın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlunun,
intihar eden er ve erbaşlar ile intiharların nedenlerine ilişkin
sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmazın cevabı
(7/13737)
2.- İstanbul Milletvekili Bihlun
Tamaylıgilin, Eti Maden İşletmeleri ile ilgili bazı
verilere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/13959)
3.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutçanın, Balıkesirin Bandırma ilçesindeki bir köyde
yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/13960)
4.- Mersin Milletvekili Ali Özün, biyoetonal üretimi
ve kullanılmasının arttırılmasına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/14024)
5.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutçanın, Balıkesirde bir köyde yaşanan elektrik
kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/14179)
6.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutçanın, Balıkesirin Kepsut ilçesinde bir köyde yaşanan
elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/14180)
7.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutçanın, Balıkesirin Erdek ilçesinde bir köyde yaşanan
elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/14181)
8.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutçanın, Balıkesirin Bandırma ilçesinde bir köyde
yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/14182)
9.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutçanın, Balıkesirin Bandırma ilçesinde bir köyün elektrik
trafosunun yenilenmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/14183)
10.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, 2008-2012
yılları arasında tanıtım faaliyetleri için
yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/14328)
11.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, Ankaranın
aydınlatma sorununa ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/14329)
12.- Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet
Gümüşün, Balıkesirde elektrik kesintilerine neden olan bir trafoya
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/14552)
13.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin,
Şırnak ilinde yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/14553)
14.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi
Baydarın, BEDAŞın özelleştirilmesine ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/14554)
15.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülünün,
TREDAŞın özelleşmesinden sonra sokak
aydınlatmalarını sökmesine ve camilere elektrik borcu
çıkartmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/14555)
16.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplanın, İrandan alınan petrol ve doğal gaza
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/14556)
17.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
Artvinde elektrik sayaçlarının abonelerden habersiz
değiştirildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/14557)
18.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkayanın, TTK eski genel müdürü ile ilgili bazı iddialara
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/14558)
19.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolatın,
EÜAŞın bir yabancı şirket ile imzaladığı
Afşin-Elbistan bölgesinde elektrik üretimi ile ilgili anlaşmaya
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/14559)
20.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutçanın, Balıkesirin Susurluk ilçesindeki beldede elektrik
hatlarının yer altına alınmasına ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/14560)
21.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutçanın, Balıkesirin Erdek ilçesindeki bir köyün elektrik sorununa
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/14561)
22.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutçanın, Balıkesirin Erdek ilçesindeki bir köyün elektrik
sorununa ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/14562)
23.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutçanın, Balıkesirin Dursunbey ilçesindeki bir köyün elektrik
sorununa ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/14563)
24.- Iğdır Milletvekili Sinan
Oğanın, Iğdırın Karakoyunlu ilçesine bağlı
bir köyün aydınlatma sorununa ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/14564)
25.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
TKİ Genel Müdürlüğü bünyesinde gerçekleştirilen personel
alımlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/14565)
26.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Somada
kömür rezervine ve maden arama çalışmalarına ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/14566)
27.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
Manisadaki jeofizik-jeoloji etüd araştırmalarına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/14567)
28.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, elektrik
iletim ve dağıtımındaki kayıp kaçak miktarına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/14568)
29.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Manisa
Salihlide yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/14569)
30.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 2002-2012
yılları arasında enerji üretimine ve ithalatına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/14570)
31.- Mersin Milletvekili Ali Özün, akaryakıt kaçakçılığı
ile mücadeleye ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı (7/14903)
32.- Mersin Milletvekili Ali Özün, akaryakıt
kaçakçılığı ile mücadeleye ilişkin sorusu ve Gümrük ve
Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının cevabı (7/14959) Ek
cevap
33.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzelin, 2002-2012 yılları arasında yapılan ve
onarılan binalara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Mehmet Sağlamın cevabı (7/15377)
34.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlunun,
Kayserinin Bünyan ilçesindeki tarihî Sultan Hanında yapılan
restorasyon çalışmalarına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/15434)
35.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, 2003-2012 yılları arasında görevden
alınan ve atanan bürokratlara ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/15435)
36.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
görevde bulunan danışmanlara ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Ali Babacanın cevabı (7/15437)
37.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlunun, Çevre Kanununa muhalefet nedeniyle uygulanan cezalara
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın cevabı (7/15501)
38.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, 2003-2012 yılları arasında görevden
alınan ve atanan bürokratlara ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı
(7/15502)
39.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
Bakanlık tarafından kiralanan gayrimenkullere ilişkin sorusu ve
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı
(7/15504)
40.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
görevde bulunan danışmanlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı
(7/15506)
41.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
Bakanlık tarafından kiralanan gayrimenkullere ilişkin sorusu ve
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının cevabı
(7/15553)
42.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
Bakanlık tarafından kiralanan gayrimenkullere ilişkin sorusu ve
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
(7/15653)
43.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi
Baydarın, Vanda deprem sonrası yapılan TOKİ
konutlarındaki altyapı sorununa ilişkin Başbakandan sorusu
ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın
cevabı (7/15686)
44.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın,
Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2003-2012 yılları arasında
Bursaya yaptığı yatırımlara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
cevabı (7/15693)
45.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın,
2002-2012 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğünce
Bursaya yapılan yatırımlara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
cevabı (7/15721)
46.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun,
vergi oranlarında yaşanan artışlara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/15722)
47.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi
Baydarın, TRTnin müzik kanalında Artvin-Borçka
Kaymakamlığının reklamlarının
yayınlanmasına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/15734)
48.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, kendisinin
ve bağlı kurum ve kuruluşlarda çalışan personelin
katıldığı yurt dışı gezilerine ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
cevabı (7/15737)
49.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, 2007-2012
yılları arasındaki yurt dışı gezilerine ve bu
gezilere katılan milletvekillerine ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Ali Babacanın cevabı (7/15739)
50.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
2007-2012 yılları arasındaki yurt dışı gezilerine
ve bu gezilere katılan milletvekillerine ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı
(7/15746)
51.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, kendisinin
ve bağlı kurum ve kuruluşlarda çalışan personelin
katıldığı yurt dışı gezilerine ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın
cevabı (7/15747)
52.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
Artvinin Borçka ilçesindeki Muratlı Barajında yaşanan çevre
kirliliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/15801)
53.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan gayrimenkullere
ve taşıtlara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı
Hayati Yazıcının cevabı (7/15846)
54.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın,
2002-2012 yılları arasında gümrüklerde yakalanan kaçak mallara
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı (7/15847)
55.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
2007-2012 yılları arasındaki yurt dışı gezilerine
ve bu gezilere katılan milletvekillerine ilişkin sorusu ve Millî
Savunma Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/15945)
56.- İzmir Milletvekili Birgül Ayman Gülerin,
İzmir Karabağlar-Uzundere mevkiinde TOKİ tarafından
yaptırılan konutlarda yaşanan sorunlara ilişkin sorusu ve
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı
(7/16032)
57.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
Kesimoğlunun, Bakan yardımcısına, görevlerine ve
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/16033)
58.- Adana Milletvekili Ümit Özgümüşün, 1923ten
bugüne yabancılara satılan taşınmazlara ilişkin sorusu
ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın
cevabı (7/16034)
59.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkinin,
yabancılara ait dernek ve vakıflara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
cevabı (7/16108)
60.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, koruma altına alınan hayvanlara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/16125)
61.- İstanbul Milletvekili Melda Onurun, Anadolu
Ajansının internet medyası ile yazılı basına
farklı bültenler verdiği iddialarına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
(7/16131)
62.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından satın alınan
ve kiralanan araçlara ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/16132)
63.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
Vakıflar Genel Müdürlüğünün Manisada gerçekleştirdiği
yatırımlara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınçın cevabı (7/16133)
64.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Ermeni
soykırımı iddialarına karşı yapılan
çalışmalara ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/16134)
65.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
ataması yapılan Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/16135)
66.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
tarım dışı amaçla kullanılan tarım arazilerine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın cevabı (7/16184)
67.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, sit
alanlarına ve yeniden değerlendirmeye tabi tutulmalarına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın cevabı (7/16186)
68.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, yap-işlet-devret modeliyle yapılan
yatırımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/16187)
69.- Ordu Milletvekili İdris
Yıldızın, ülkemizdeki sahte bal reklam ve
satışlarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı
Hayati Yazıcının cevabı (7/16233)
70.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Bakanlık tarafından satın alınan
taşıtlara,
Yap-işlet-devret modeliyle yapılan
yatırımlara,
İlişkin soruları ve Gümrük ve Ticaret
Bakanı Hayati Yazıcının cevabı (7/16236), (7/16238)
71.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur
kadrolarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı (7/16237)
72.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur
kadrolarına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/16295)
73.- Mersin Milletvekili Ali Özün, hastanelerdeki
taşeron firma çalışanlarının sorunlarına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlunun
cevabı (7/16297)
74.- Antalya Milletvekili Yıldıray
Sapanın, 28 Şubat döneminde gerçekleşen MGK
toplantılarının zabıtlarının
açıklanmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı (7/16328)
75.- İstanbul Milletvekili Osman Oktay
Ekşinin, Anadolu Ajansında çalışan ve emekli olan
personele ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/16352)
76.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlakın,
Başbakanlıkta kiralama yoluyla hizmet veren araçlara ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
cevabı (7/16354)
77.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlakın,
Başbakanlıkta istihdam edilen engelli memur sayısına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın cevabı (7/16361)
78.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlakın,
Ümraniyedeki cami ve mescitler ile buralarda çalışan din
görevlilerine ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bekir Bozdağın cevabı (7/16365)
79.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın,
2002-2012 yılları arasında yapılan özelleştirmelere
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/16480)
80.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin,
Ulusal Sulak Alan Komisyonunun aldığı bir karara ilişkin
sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/16536)
81.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, Bakanlık tarafından kiralanan gayrimenkullere
ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/16537)
82.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
Kesimoğlunun, Ulusal Sulak Alan Komisyonunun aldığı bir
karara ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/16538)
83.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
Tokatta avlanma izni verilen bölge ve kişilere,
Tokatta avlak kurulup kurulmadığına,
İlişkin soruları ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/16713),
(7/16714)
84.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya
hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin sorusu ve
Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/16745)
19 Şubat 2013 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 67nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Kosova Cumhuriyetinin
bağımsızlığının 5inci yıl dönümü
nedeniyle söz isteyen Bursa Milletvekilli Mustafa Kemal
Şerbetçioğluna aittir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Bursa Milletvekili
Mustafa Kemal Şerbetçioğlunun, Kosova Cumhuriyetinin bağımsızlığının
5inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
MUSTAFA KEMAL
ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri ve sizlerin şahsında aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Türkiye-Kosova Dostluk
Grubu Başkanı sıfatıyla, dost ve kardeş Kosova
Cumhuriyetinin bağımsızlığının 5inci yıl dönümünü canıgönülden
kutluyorum.
17 Şubat 2008
tarihinde bağımsızlığını ilan eden
Kosovayı tanıyan ülke sayısı 95 olmuştur. Ülkemizin
de desteğiyle, en kısa zamanda psikolojik eşik olan 100ü
geçeceğimize inanıyoruz.
Yine, Kosovanın
uluslararası ve bölgesel örgütlere üye olması için verdiğimiz
destek kararlılıkla devam etmektedir. Bu çerçevede, Avrupa İmar
ve Kalkınma Bankası, ülkemizin desteğiyle, Kasım 2012de
Kosovayı üyeliğe kabul etmiştir.
NATO Kosova
Barış Gücü (KFOR) ve AB Kosova Misyonu (EULEX) bünyesinde, ülkemizin
askeri, polisi ve hâkimi görev yapmaktadır.
Ayrıca, TİKA ve
Yunus Emre Kültür Merkezi, önemli faaliyetlerde bulunmaya devam etmektedir.
TİKA, Kosovada kültürel mirasın korunması, eğitim,
sağlık, tarım, polis ve bürokratların eğitimi gibi
birçok alandaki projeleriyle destek verirken, Yunus Emre kültür merkezleri ise
Türkçe kursları ve resimden müziğe, edebiyattan fotoğrafa kadar
pek çok konuda hizmet vermektedir.
Değerli
milletvekilleri, Kosova ve Türkiye arasında, kaynağını
müşterek tarihimizden alan çok özel ve güçlü bir kardeşlik
bağı vardır. Bu bağ, sosyal, kültürel, ticari, ekonomik
iş birliğimizin itici gücü ve dinamosudur. Gerek Kosovada
yaşayan soydaşlarımız ve gerekse de ülkemizde yaşayan
Kosova kökenli yurttaşlarımız, iki ülke arasındaki
ilişkilerin geliştirilmesinde köprü rolü oynamaktadır. Bu
sayede, müşterek tarihimizden müşterek geleceğimize
yürüdüğümüz süreçte ticari, ekonomik iş birliği alanında
önemli mesafeler katedilmiştir. Türk özel sektörünün Kosovada
başarılı yatırımları vardır. Bu
yatırımların 2012 yılı sonu itibarıyla
değeri 278 milyon euroya ulaşmıştır. Priştine
Havaalanının modernizasyonu, Priştine-Tiran Büyük Otoyol
Projesi, diğer yol, cami, stat vesair yatırımlar bunlardan
bazılarıdır.
Türkiye-Kosova
arasındaki yakın ilişkiler, iki ülkenin devlet adamları
arasında gerçekleştirilen üst düzey ziyaretlerle daha da
güçlenmektedir. Her iki ülke parlamentoları arasında yakın bir
iş birliği mevcuttur. 2012 Nisan ayında Kosova Meclis
Başkanı Yakup Krasniçi ülkemize gelerek Sayın
Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız ve Meclis
Başkanımızla bir dizi temaslarda bulunmuştur. Sizlerin de
basından takip ettiği üzere, her iki ülke bakanları da
karşılıklı olarak resmî ziyaretlere devam etmektedir.
Geçtiğimiz ramazan ayında, Sayın Başbakan
Yardımcımız Bekir Bozdağın
başkanlığındaki heyetle Kosovayı ziyaret
etmiştik. Bu defa, 19-23 Şubat tarihleri arasında Dostluk Grubunun
Kosova taraf Başkanı Müferra Şinik ve beraberindeki heyeti
Türkiyede ağırlayacağız.
Seçim bölgem Bursa,
göçmen nüfusun en yoğun yaşadığı şehirlerimizden
biridir. Kosova, Makedonya, Bulgaristan, Arnavutluk, Bosna Hersek, Batı
Trakya ve tüm Balkanlardan gelen kardeşlerimiz, şehrimize ve ülkemize
katma değer sağlayan, çalışkan, üretken ve girişimci
insanlardır. Vatanına, bayrağına, millî, manevi
diğerlerine içten bağlı göçmen kardeşlerimiz, şu
günlerde gerek sivil toplum kuruluşlarıyla gerekse bireysel
gayretleriyle dün elveda dediğimiz Balkanlara, bugün bir kez daha merhaba
demekte ve ilişkilerimizin geliştirilmesinde aktif rol
almaktadırlar. Buradan hepsini saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Son olarak,
uluslararası toplumun güvenilir bir ortağı olma yolunda -bu çerçevede- Avrupa ve Avrupa-Atlantik
kurumlarıyla bütünleşme yolunda sağlam adımlarla ilerleyen
çok kültürlü, demokratik ve müreffeh Kosovaya her alanda desteğimizin
devam edeceğini bildirir, bağımsızlıklarının
ebedi olmasını temenni ederim.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı
ikinci söz, Kocaeliye yapılan yatırımlar hakkında söz
isteyen, Kocaeli Milletvekili Haydar Akara aittir. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akarın, Kocaeliye yapılan yatırımlara
ilişkin gündem dışı konuşması
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii ki Kocaelide
yapılan dokuz yıllık yatırımlardan söz etmek biraz zor
beş dakika içerisinde, aslında yapılmayan
yatırımları anlatmak zor beş dakika içerisinde çünkü bir yatırım
yapılmadığı için. Şimdi, bunları size anlatmak
istiyorum.
Bir defa Kocaeli,
Türkiyenin nüfus olarak 11inci büyük kenti yani 1 milyon 634 bin nüfusuyla
11inci büyük kent. Türkiyede kişi başı ortalama vergi
tahsilatı 1.401 TL, Kocaelideki vergi tahsilatı 22.038 TL. Yani,
vergi tahsilatında da ayrıca- Türkiyede 1inci sıradayız.
Peki, Kocaelinin 2012de kamudan aldığı yatırım
tutarı 79uncu sırada. Yani Türkiyede 81 il var, 81 ilde vergi
tahsilatında 1inci ama 22 bin TL kişi başına vergi ödeyen
bir kentin kamudan aldığı yatırımlardaki payı
79uncu sırada. Yani Kocaeli 12 veriyor, 1 alıyor ve Kocaelideki problemlerin
merkezî yatırımlarla çözümü mümkün olmuyor. Peki, nasıl
çözülecek? İşte, tam bu esnada Büyükşehir devreye giriyor,
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi.
Şimdi, Balıkesir Gönenliler var, Büyükşehir
olduk. diye seviniyorlar. Acaba böyle mi gerçekten? Biraz sonra
anlatacaklarımdan sonra o kadar sevinçli bir olay
olmadığını görecekler. Çünkü Kocaeli, Başbakan tarafından
Türkiyeye örnek gösteriliyor, bakın örnek gösterilen kente.
Yaklaşık 1,6 trilyon geliri olan bu kent, 13 tane
bakanlık bütçesinden daha büyük bir bütçeye sahip ve Türkiyenin en borçlu
belediyesi; 5,4 katrilyon lira, öde öde bitmez. Yerel bir gazetede
(AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
HAYDAR AKAR (Devamla) Şimdi orada belediyenin
BİTleri var. BİTler nedir? Belediye iştirakleri. Şimdi,
yoksul ve dar gelirli vatandaşlara konut yapmak için Kent Konut adı
altında bir belediye iştiraki konut yapıyor. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Lütfen dinleyiniz.
HAYDAR AKAR (Devamla) Ama sakın söylediğime
inanmayın, sakın söylediğime inanmayın AKPliler, gerçekten
tuzu kuru olanlara yapıyor, yoksullara yapmıyor. Nerede yapıyor
bu? Kentsel dönüşüm adı verdikleri bir alanda, Cedit Mahallesi
dediğimiz, denizi sıfır gören ve Kocaelinin en güzel yerinde
152 tane daire yapıyor bunlar ve yakalanıyorlar. Yerel bir gazete
Yazıklar olsun! diye bir manşet atıyor. Bundan sonra Belediye
Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu alıyor sazı eline.
Ne yapması gerekiyor? Orada yaptıkları dairelerin dar gelirli
vatandaşlara yapıldığını ifade etmesi gerekiyor.
Peki ne yapıyor Belediye Başkanı? Bu basına çıkan ve
belediye bürokratlarına, AKPli zenginlere, AKPli yöneticilere verilen bu
daireleri savunmaya geçiyor. Benim yöneticimin hakkı yok mu? diyor.
Tabii ki hakkı var, diğer insanlar gibi hakkı var; kuraya
girmeye hakkı var, diğer insanlar gibi sıraya girmeye hakkı
var. Sabah 08.00de sıraya girip 08.15te vatandaşa Bitti.
diyeceklerine, bütün AKPlileri aynı şekilde alma hakları var.
Tabii, ne diyor Belediye Başkanı? Bununla da bitmiyor.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Çalışınca
oluyor. diyor.
HAYDAR AKAR (Devamla) Doğru!
Şimdi, size, bu Kent Konutun başka bir
icraatından bahsetmek istiyorum. Bu Kent Konut
AKPli belediye borçtan sıyrılmak
için camiyi yıkıp konut dikecek. diyor. Buradan bir paragraf
okuyacağım size: Biz, seçim dönemlerinde Karaosmanoğlu ve
Başbakanımız Erdoğan için mahalle mahalle, köy köy
dolaşıp Bunlar dini bütün insanlar, bunlara şans verelim.
diyerek milletten oy istedik. Ben, burada, sizin huzurunuzda, bunlar için oy
istediğim herkesten özür diliyorum. Bunların Müslümanlıklarına
inanmıyorum, Müslüman olan bir insan cami yıkmaz. diyor. Kim diyor
bunu? Dernek Başkanı diyor, Dernek Başkanı diyor.
Sevgili milletvekili
arkadaşlarım, Başkan basının karşısına
geçiyor, Bunları soruşturacağız. demiyor. Ne söylüyor
biliyor musunuz?
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Sayın Akar
HAYDAR AKAR (Devamla) Sevgili genç
kardeşim, dinle.
Başkan diyor ki: İt ürür, kervan
yürür. Kim diyor bunu? Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı
diyor, İt ürür, kervan yürür. diyor. Tam da tarif etmiş sizi.
Başbakanın yaptığı gibi Büyükşehir Belediye
Başkanı da icraatlarını tarif etmiş, İt ürür,
kervan yürür. diyor.
Yine, aynı Başkan ne
demişti?
MEHMET MUŞ (İstanbul)
İSUya bak, İSUya
HAYDAR AKAR (Devamla) O İSUyu
unutma, sana ayrıca anlatırım.
Şimdi, çok uzatmayacağım
lafı. Bunu diyen Başkana, ben Peygamberimizin bir sözüyle cevap
vermek istiyorum. Ne dedi Başkan? İt ürür, kervan yürür.
Peygamberimiz ne diyor? Bir saat adaletle yönetmek, bir sene ibadet etmekten
daha hayırlıdır.
Allah hepinizi ıslah etsin diyorum,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı üçüncü söz, süt
üretimi ve üreticilerin sorunları hakkında söz isteyen Afyonkarahisar
Milletvekili Kemalettin Yılmaza aittir. (MHP sıralarından
alkışlar)
3.- Afyonkarahisar
Milletvekili Kemalettin Yılmazın, süt üretimi ve süt üreticilerinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; ülkemizdeki
süt üreticilerinin sorunlarını dile getirmek üzere gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi
saygıyla selamlarım.
Dünyanın en yararlı besini olan süt,
insanların doğumlarından itibaren aldıkları ilk
besindir. Besleyici değeri, içerdiği vitaminler ile Allahın
insanlığa sunduğu en önemli nimetlerden biridir. Süt bu kadar
yararlı ve değerli bir besinken biz, maalesef, bunun kıymetini
de, süt üreticimizin kıymetini de bilmiyoruz. Bir damlasını
binlerce bilim adamının bir araya gelseler bile üretemeyeceği bu
içeceği, biz, ancak inekten, koyundan veya bir keçiden alabiliyoruz.
Alabiliyoruz diyorum ama AKP iktidarı geldi geleli, hele hele Fransadan
madalyalı Tarım Bakanımız göreve başladı başlayalı
bu süt üreticisi inim inim inliyor. Öyle bir noktaya gelindi ki süt üreticileri
üretmeyi bırakmaya, 7-8 bin liraya bağlamış olduğu
ineklerini yok pahasına kestirip zararına satmaya
başladılar. Günde 30 kilo, 40 kilo süt veren ineklerini maalesef insanlarımız
kestiriyorlar. Nasıl bu işi bırakmasınlar? Yemin
çuvalı olmuş 50 lira, samanın bile kilosu 80 kuruş, 90
kuruş olmuş; alın teri döküp emek verdiği, binbir güçlükle
elde ettiği sütün litresi ise sadece 70 kuruş. Gelin siz
çıkın bu işin içinden çıkabiliyorsanız.
Sayın
milletvekilleri, süt üreticiliğinde
Hayvancılığın girdi
maliyetleri olan mazot, ilaç, yem gibi ürünlerde her türlü ek vergiler, KDV ve
ÖTV acilen kaldırılmalıdır. Süt
sığırcılığı yapan insanlarımız etkin
şekilde desteklenmeli; gerekirse, bakın, tekraren söylüyorum,
gerekirse bedelsiz olarak hayvanlar verilmelidir. Sütlerin, alım garantili
olarak, değerinde alınmaları sağlanması gerekmektedir.
Bunun için süt enstitüsü kurumları yeniden
yapılandırılmalı ve yaygın bir şekilde faaliyete
geçirilip bu kurumlar vasıtasıyla üretilen sütün değerinde
pazara sunulması, halkımızın da ekonomik olarak yeterli
süte ulaşabilmesi sağlanmalıdır. T ARSİM olarak adlandırılan sigorta, süt
sığırcılığı yapan insanlarımız
için daha kolay ve ucuz ulaşılabilir olmalıdır.
Hayvan hastalıkları konusunda
ciddi çalışmalar yapılmalı, süt
sığırcılığı bu konuda etkin olarak
korunmalıdır. Geçen yıl maalesef elinize yüzünüze
bulaştırdığınız okul sütü projesi ülke genelinde
tam anlamıyla uygulanmalı; geleceğimizin teminatı olan
çocuklarımıza kaliteli, sağlıklı, her türlü hileden
uzak, Türk çiftçisinin ürettiği süt içirilmeye devam edilmelidir. Süt
konusunda kamu spotları oluşturulmalı, kampanyalar düzenlenmeli,
hatta ülkemizde süt tüketiminin dünya ortalamasının üzerine
çıkarılması için çalışmalar yapılmalıdır.
Yüce milleti ve heyetinizi ve
ekranları başında bizleri dinleyen yüce Türk milletini
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Tanrıkulu.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Karadeniz Bölgesinde BDP
milletvekillerine yönelik saldırılara, bu konuda Hükûmet
yetkililerinden bir açıklama beklediklerine ve Parlamentonun da ortak bir
tutum sergilemesi gerektiğine ilişkin açıklaması
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) Kayıtlara geçmesi açısından bir hususu arz
etmek istiyorum.
Dün Sinopta bu Parlamento üyesi 4
parlamentere karşı provokatif bir eylem yapıldı. Bugün de
Samsunda bazı girişimler var. Bu Parlamentonun üyeleri bu
cumhuriyetin parlamenterleridir ve Türkiyenin parlamenterleridir.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bölücülüğe
karşı tepki onlar.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) Dolayısıyla da bu Parlamentoda bulunan dört grubun,
Parlamentoya karşı yapılan bu saldırıya
karşı bugün burada ortak bir tutum almaları gerektiği
görüşündeyim. Yoksa bu saldırılar Türkiyenin her tarafında
devam eder.
Teşekkür ederim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
O tepkiler AKPlilere de var.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tanrıkulu.
Sayın Balukene söz
vereceğim, diğer sayın grup başkan vekilleri de söz isterse
vereceğim.
Buyurun Sayın
Baluken, söz talebiniz var.
2.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, Karadeniz Bölgesinde BDP milletvekillerine yönelik
saldırılara, bu konuda Hükûmet yetkililerinden bir açıklama
beklediklerine ve Parlamentonun da ortak bir tutum sergilemesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Dün, Halkların
Demokratik Kongresi adına Karadeniz Bölgesine gidip yeni süreci anlatacak
olan, barışı anlatacak olan milletvekillerimize yönelik
ırkçı bir saldırı gerçekleşmiştir. Parlamentonun
milletvekilleri, yaşamları tehdit altına alınacak şekilde
baskı altına alınmıştır. Bu konuda maalesef ne
Sayın Başbakandan ne Hükûmet yetkililerinden ne İçişleri
Bakanından ne de diğer siyasi parti gruplarından bu
olayları kınayan ve milletvekillerinin tüm 75 milyonun temsiliyetini
sağladığını belirten ifadeler maalesef duymadık.
Büyük bir yetersizlik olarak görüyoruz.
Biz bütün bir Türkiye
coğrafyasının 75 milyonunu temsil ettiğimize
inanıyoruz ve gittiğimiz her yerde de demokratik siyaset
hakkımızı kullanarak bütün halkımıza projelerimizi
anlatmamızın, çalışmalarımızı, siyasal
faaliyetleri anlatmamızın demokrasinin en önemli gereği
olduğunu düşünüyoruz.
Tekrar, ben buradan hem
Hükûmet yetkililerini hem de diğer parti grup başkan vekillerini bu
konuyla ilgili açıklama yapmaya davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Bu konuyla ilgili
diğer sayın grup başkan vekillerinden söz talebi yok.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İzmir
Milletvekili Hülya Güven ve 29 milletvekilinin, elektrik dağıtım
hizmetlerinin özelleştirilmesi nedeniyle ortaya çıkan tüketici
haklarına aykırı uygulamaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/508)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Elektrik
dağıtım hizmetlerinin özelleştirilmesi nedeniyle ortaya
çıkan tüketici haklarına aykırı uygulamaların
araştırılarak tüketici haklarını koruyucu tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 ve İçtüzükü 104 ve
105inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Hülya Güven (İzmir)
2) Alaattin Yüksel (İzmir)
3) Mustafa Moroğlu (İzmir)
4) Sena Kaleli (Bursa)
5) Rahmi Aşkın
Türeli (İzmir)
6) Ali Serindağ (Gaziantep)
7) Aytun Çıray (İzmir)
8) Doğan Şafak (Niğde)
9) Adnan Keskin (Denizli)
10) Hurşit
Güneş (Kocaeli)
11) Kemal Ekinci (Bursa)
12) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
13) Mehmet Ali Susam (İzmir)
14) Sedef Küçük (İstanbul)
15) Binnaz Toprak (İstanbul)
16) Şafak Pavey (İstanbul)
17) Ayşe Eser
Danışoğlu (İstanbul)
18) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
19) Bülent Tezcan (Aydın)
20) Haydar Akar (Kocaeli)
21) Muharrem
Işık (Erzincan)
22) Hasan Akgöl (Hatay)
23) Turgay Develi (Adana)
24) Erdal Aksünger (İzmir)
25) Ayşe Nedret
Akova (Balıkesir)
26) Kadir Gökmen
Öğüt (İstanbul)
27) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
28) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
29) Tolga Çandar (Muğla)
30) Levent Gök (Ankara)
Gerekçe:
Elektrik üretimi, iletimi
ve dağıtımı ile ilgili etkinlikler kamu hizmetidir. Çünkü
bu etkinlikler kamu yararına dönük, toplumun ortak gereksinmesinin
karşılanmasına yöneliktir.
Ancak elektrik
dağıtım hizmetlerinin özelleştirilmesi sürecinde
yürürlüğe konan yeni tarifelerle şirketlerin kâr etmesi garantiye
alınırken, tüketicilerin hakları âdeta yok
sayılmış ve kamu tekeli özel tekele dönüştürülmüştür.
Elektrik dağıtımının özelleştirilmesiyle
vatandaşlarımız tamamen özel şirketlerin insafına
bırakılmıştır.
Oysa Anayasanın
172nci maddesi, devlete tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı
tedbirler almak, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini
teşvik etmek görevlerini yüklemiştir. Dolayısıyla, esasen
bir kamu hizmeti olan elektrik dağıtımı tamamen serbest
piyasa koşullarına bırakılmış olsa bile Anayasa'nın
bu hükmü ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanunun ilgili hükümleri gereğince vatandaşların
haklarının korunması gerekir. Fakat Anayasadan kaynaklanan bu
haklara tamamen aykırı bedeller ve zamlarla
vatandaşlarımız âdeta bir sömürü düzeniyle karşı
karşıya bırakılmıştır.
Örneğin,
yılbaşından itibaren uygulanmaya başlanan yeni elektrik
tarifesinin tüketicilerin aleyhine, ancak dağıtım
şirketlerinin lehine pek çok düzenleme içerdiği görülmektedir.
Elektrik Mühendisleri Odasınca yapılan hesaplamalara göre,
kilovatsaat başına alınan kayıp-kaçak enerji bedelinde
yüzde 16,36, net enerji bedelinde yüzde 1,43 düşüş
yaşanmasına rağmen, dağıtım hizmet bedeli yüzde
20,7, perakende hizmet bedeli ise yüzde 7,11 oranında
arttırılmıştır. Böylece, elektrik tarifesinde
tüketiciler lehine yapılması gereken indirim, hizmet bedelleri
pahalılaştırılarak dağıtım şirketlerine
aktarılmıştır.
Sayaç okuma bedeline
ilişkin olarak ise tam bir skandala imza atılmıştır.
Zira, Danıştayın verdiği kararla kilovatsaat
başına tüketicilerden yapılan tahsilatın haksız
olduğu tespit edilmişken, bu haksızlığı gidermesi
gereken EPDK onayladığı yeni tarifeyle tüketicilere yapılan
haksızlığı ortadan kaldırmamış, aksine yüzde
150 oranında artırmıştır. EPDK'nın 1 Ocak
2012'den itibaren geçerli olan yeni tarife ile alçak gerilimden
dağıtım hattına bağlı olanlardan sayaç okuma
başına, 0,416 TL tahsil edileceği belirtilmiştir.
2009 yılı
verilerine göre yapılan hesaplamalar, Türkiye tüketiminin yüzde 25'ini
oluşturan 26,6 milyon mesken abonesinden bir yıl içinde 40,7 milyon
TL'nin, sayaç okuma adı altında dağıtım
şirketlerine aktarıldığını ortaya
çıkarmıştır. Yeni tarifeyle bu miktar yılda 100 milyon
TL'yi aşacaktır.
Özelleştirme
stratejisinin uygulanmaya ve zamların yapılmaya başlandığı
Aralık 2007'den bu yana tarifeler incelendiğinde;
dağıtım hizmet bedelinde yapılan artış
oranının yüzde 141,7'yi, perakende hizmet bedelinde yüzde
155,26'yı bulduğu görülmektedir. Kamunun elindeki iletim hizmet
bedelinde 2011'de uygulanan tarifeye göre Ocak 2012'den itibaren geçerli olmak
üzere yüzde 15,42 artış yapılırken, bu kalemdeki 4
yıllık artış oranı da yüzde 123,5'i bulmuştur.
Söz konusu 4 yıllık dönemde tüketici fiyatları endeksinde yüzde
37,8 düzeyinde artış yaşanmıştır. Yani
gerçekleşen enflasyonun 3,8-4,1 katı düzeyinde dağıtım
şirketlerinin zamlı tahsilat yapmalarına olanak
tanınmıştır.
Sonuç olarak, enerji (net
enerji ve kayıp/kaçak) maliyetlerinde oluşan indirimler tüketiciye
yansıtılmadığı gibi dağıtım sistemi
kullanım bedeline yapılan artış ile sayaç okuma bedelinin
abone başına belirlenen bedeliyle tüketici bir kez daha
unutulmuş ve dağıtım şirketlerine büyük bir gelir
kapısı yaratılmıştır. Bu durum kamu yararı,
sosyal devlet ve tüketici haklarının korunması
açısından kabul edilebilir değildir.
Dolayısıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, elektrik dağıtım hizmetlerinin
özelleştirilmesi nedeniyle ortaya çıkan tüketici haklarına
aykırı uygulamaların araştırılarak tüketici haklarını
koruyucu tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasında kamu yararı, sosyal devlet ve tüketici hakları
açısından büyük bir önem vardır.
2.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba ve 28 milletvekilinin, HES projelerinin çevreye,
insan sağlığına ve sosyal yaşantıya vereceği
zararların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/509)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Hidroelektrik santralleri
(HES) son yıllarda Türkiye'nin hemen hemen her bölgesinde hızla
artmaktadır. Devletin belli alım garantisi ile bu santrallerden
elektrik satın alması özel sektörü bu alana çekmektedir.
Özellikle nehirlerin ve
derelerin yapılarının uygun olması sebebiyle Doğu
Karadeniz Bölgesini tercih eden şirketler, son yıllarda Türkiye'nin
dört bir yanında HES kurmaya başlamıştır. 2011
yılı sonu itibariyle Türkiye'de 2000 civarında HES projesi devam
etmektedir. Türkiye genelinde kurulması planlanan HES'lerin tamamı
üretime geçtiğinde üretilecek elektrik miktarı Türkiye'nin elektrik
ihtiyacının en fazla yüzde 5'ini karşılamaya yetecektir.
Oysaki Türkiye'de elektrikte kayıp kaçak oranı yüzde 20'dir. HES'ler
kaçak elektriğin dörtte 1i kadar elektrik üretmek için doğayı
katletmektedir.
Malatya Darende'de
Hacılar, Güdül, Sofular ve Merkez; Pütürge'de Oba, Aksu, Tepehan, Mengel
ve Kartalbaşı; Akçadağ'da Suçatı; Arguvan'da Yoncalı;
Arapgir'de Kozluk ve Kınık; Doğanşehir'de Sancar,
Kayabaşı ve Kayalı;
Erkenek'te Tektu, Gemköprü ve Karanlıkdere; Yeşilyurt'ta Keklicek;
Sultansuyu'nda Kayısı vb gibi HES'ler ya faaliyete geçmiş ya da
kurulma işlemleri devam etmektedir. Çukurkaya, Kaynarca, Kuşkonmaz,
Sadıklı, Yazıköy, Gücük, Gürpınar HES'lerinin ise Elektrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından
projeleri hazırlanmıştır.
Malatya'da 3 HES
faaliyetlerini sürdürmekte olup, 17 HES yapılması için ÇED
başvurusu yapılmış, 11'ine olumlu rapor verilmiştir. 2
HES'in işlemleri devam etmekte, 4 HES'in ise başvurusunu geri
çektiği belirtilmektedir. Malatya'da sadece Tohma Çayı üzerine
Sadıklı, Çatalbahçe, Çukurkaya, Kaynarca, Kuşkonmaz ve
Yazıköy HES'leri başta olmak üzere 10 adet HES kurulmaktadır.
Ancak, Yeşiltaş, Hisarcık, Hisarkale, Ilıca ve Keçiören ve
civar köylerinin yaşam kaynağı HES kurulacak Tohma Çayı'dır.
HES kurulacak bölgelerde tepkiler her geçen
gün artmaktadır. Darende'de Tohma Çayı üzerine yapılmak istenen
HES'lere karşı 11 bin imza toplanmıştır. Arapgir'de
millî park özelliği taşıyan ve SİT alanı olarak ilan
edilmesi beklenen Kayaarası mevkisine HES kurulması için ÇED raporu
verilince, Arapgir Belediyesi ve 20'nin üzerinde köy derneği imzalar
toplayarak HES izninin iptalini istemektedir. Doğanşehir ilçesinde
açılacak Sancar HES, Kadılı köyü ve civar köyleri, Kuluncak
ilçesinde yapımı devam eden Sofular Hidroelektrik Santrali ise
başta Sofular ve Bicir köyleri olmak üzere çok sayıda köyü
mağdur edecektir.
Dünya kuru
kayısı üretiminin %90'ı Malatya'dan
karşılanmaktadır. Kayısı Malatya için 250 milyon
doların üzerinde bir ekonomik büyüklüğe ulaşmış bir
tarım faaliyetidir. Ülke tanıtımında ve ekonomisinde bu
derece ağırlığı olan Malatya'daki akarsuların
beton borulara alınması ve bölgenin ekosisteminin bozulması,
başta kayısı olmak üzere tüm tarım ürünlerinin üretimini
düşürecek, doğrudan ülke ekonomisine olumsuz etki
sağlayacağı ve bölgede yaşayanların ekonomisini de
tamamı ile altüst edecektir.
Çevre Etki
Değerlendirme (ÇED) Yönetmeliği'nin HES'lerin kurulumu konusunda
belirlediği kriter Çevre Kanunu ve Anayasa'ya aykırıdır.
Yönetmelik akarsu üzerine kurulacak elektrik üretim tesisinin gücünü temel
kriter olarak almak suretiyle a) ÇED gereklidir, b) Seçme eleme kriteri
uygulanarak ÇED'in gerekli olup olmadığı belirlenir, c) ÇED
gerekli değildir; şeklinde üç farklı inceleme ve rapor düzeyi
belirlemiştir. Bu tespit tamamı ile yönetmeliğin dayanağını
oluşturan Çevre Kanununa ve Anayasa'ya aykırıdır. Zira her
akarsuyun debisi farklıdır. Yüksek debili bir akarsu ile düşük
debili bir akarsu üzerinde kurulacak aynı güçte bir elektrik üretim
santraline aynı çevre değerlendirme kriterlerinin uygulanması
Çevre Kanunu'nun 1 ve 3üncü Maddelerine ve Anayasa'nın 56ncımaddesine
aykırıdır.
Ayrıca,
Anayasanın 56ncı maddesine göre "Herkes,
sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına
sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını
korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların
ödevidir." denilmektedir. Anayasadaki açık hükme rağmen devlet
kendisi anayasal suç işleyerek HES'lere izin vermektedir.
HES Projeleri sonucunda
ortaya çıkacak en belirgin zararlar şu şekilde
sıralanabilir: Yeraltı ve yer üstü sularının azalması
ile birlikte kuraklık baş gösterecektir. Tarımsal üretim büyük
zarar görecektir. Ağaçlar yeterli su alamadıkları için
kuruyacaktır. Hayvancılık bitecek, hayvan çeşitliliği
azalacaktır. Tarım ve hayvancılığın azalması
ile birlikte istihdam daralacak, işsizlik artacaktır. Halkın
geçim kaynaklarından mahrum bırakılmasına bağlı
olarak yoksulluk artacaktır. İnsan ve çevre
sağlığı açısından büyük riskler ortaya
çıkacaktır. Yeraltı sularının yer
değiştirmesine bağlı olarak heyelan ve deprem riski
artacaktır.
Yukarıda da belirtildiği
üzere, başta Malatya ilinde olmak üzere HES projelerinin çevreye, insan
sağlığına ve sosyal yaşantıya vereceği
zararlarının araştırılması ve gerekli tedbirlerin
alınması amacıyla Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve
105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Veli Ağbaba (Malatya)
2) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
3) Kadir Gökmen Öğüt
(İstanbul)
4) Bülent Tezcan (Aydın)
5) Candan Yüceer (Tekirdağ)
6) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
7) Ahmet İhsan
Kalkavan (Samsun)
8) Gürkut Acar (Antalya)
9) Aylin Nazlıaka
(Ankara)
10) Mehmet Şeker (Gaziantep)
11) Ali Özgündüz (İstanbul)
12) Ali Demirçalı (Adana)
13) Rahmi Aşkın
Türeli (İzmir)
14) Hülya Güven (İzmir)
15) Alaattin Yüksel (İzmir)
16) Mehmet Volkan
Canalioğlu (Trabzon)
17) Mehmet Ali Susam (İzmir)
18) Recep Gürkan (Edirne)
19) Ali Serindağ (Gaziantep)
20) Haydar Akar (Kocaeli)
21) Ayşe Nedret
Akova (Balıkesir)
22) Muharrem
Işık (Erzincan)
23) Hasan Akgöl (Hatay)
24) Turgay Develi (Adana)
25) Erdal Aksünger (İzmir)
26) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
27) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
28) Şafak Pavey (İstanbul)
29) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
3.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba ve 30 milletvekilinin, Darülaceze'de
yaşandığı iddia edilen yolsuzluk, usulsüzlük, görevi kötüye
kullanma ve mezhepsel ayrımcılık olaylarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/510)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Darülaceze, 1895
yılında İstanbulda kurulmuş olup, 20 Ocak 2012 tarihinde
kurumun 117. kuruluş yıl
dönümü kutlanacaktır. Ancak Türkiye'nin en köklü kurumlarından biri
olan Darülaceze son yıllarda yolsuzluk, görevi kötüye kullanma ve mezhepsel
ayrımcılık olayları ile anılmaya
başlanmıştır.
2011 yılında
hem Darülacezede hem de Darülaceze Kayışdağı Sosyal
Tesislerinde usulsüzlük ve yolsuzluklar kamuoyuna
yansımıştır.
2011 yılı
Şubat ve Ekim ayında; yapılan operasyonlar ile Darülacezede
yatan yaşlı insanların sağlık karnelerine
yazdıkları kemik erimesi ilaçlarıyla milyonlarca liralık
yolsuzluk yaptıkları gerekçesiyle aralarında doktor ve
eczacıların da bulunduğu 38 kişi gözaltında
alınmıştır. Olayla ilgili hukuki süreç devam etmektedir.
2011 yılı Mart
ayında; Malatyalı iş
adamı Sabri Özel tarafından İstanbul Büyükşehir belediyesi
Darülaceze Kayışdağı Sosyal Tesislerine 1000 adet
kıyafet bağışlanmış, bir hafta sonra bu ürünlerin İstanbul
Fatih'te tezgâhta satıldığı ortaya
çıkarılmıştır. Olayla ilgili 3 kişi
gözaltına alınmış, hukuki süreç devam etmektedir.
2011 yılı Haziran
ayında; kurumun 2006-2010
arasındaki avukatı
Şişli Başsavcılığına başvurarak , 2
vali yardımcısı, Darülaceze müdürü ile 2 müdür
yardımcısı hakkında "zimmet, ihaleye ve edime fesat
karıştırma, irtikap" suçlarından suç duyurusunda
bulunmuştur. Suç duyurusunda delillerin yok edilmemesi için derhal arama
yapılması gerektiğini de belirtmiştir.
Kurum
avukatının 52 belge ile birlikte sunduğu suç duyurusunda yer alan
suçlamalardan bazıları şu şekildedir:
1) Darülaceze çevresinde
bulunan kurban satış yerleri gayriresmî kiraya verilerek sağlanan bedelin bir
kısmı personele dağıtılmakta, artan kısmı
müdüre verilmektedir. Sadece 2009 yılı için bahse konu bedel 275 bin
TL'dir.
2) Kurumun ihtiyacı
olmamasına rağmen, yakın çevreye "satış" ve
"şahsi ihtiyaçların sağlanması" amacıyla
güvenlik hizmeti, mobilya, para kasası alımları gerçekleştirilmiştir.
Sadece 2009 Temmuz ayında 1 adet olan satın alma 8 adet satın
alma şekline getirilerek 33 bin 76 TL sınırı
aşılmadan 9 satın alma aynı firmadan
gerçekleştirilmiştir.
3) Kantin hesabında
biriken paralar cep telefonu, kurum müdürüne VCD alınması, yasal
olmayan seyahat ve yolculukların masrafı gibi harcamaların
finansmanında kullanılmıştır.
52 belgeye rağmen
soruşturmayı üstlenen savcı, herhangi bir arama ya da el koyma yoluna
gitmeyip İçişleri Bakanlığı Teftiş Kuruluna
iddiaları araştırması için talepte bulunmuştur.
Bu karara karşı
19/09/2011 tarihinde İstanbul 47. Asliye Ceza Mahkemesinde itiraz
edilmiştir. Mahkeme tarafından savcılığın 1
Hazirandan bu yana hiçbir delil toplamamasının Ceza Muhakemesi
Kanunu'ndaki "savcı, şüphelinin lehine ve aleyhine olan
delilleri toplayarak muhafaza altına almakla yükümlüdür" ilkesine
aykırı olduğunu belirtilerek, 28 Eylül 2011 tarihinde Darülacezede
arama izni verilmiştir. Arama sırasında son 2 yıl içinde
yapılan tüm ihale dosyalarına, kantin belgelerine, satın alma
faturalarına el konulmuştur. Evraklar 'arama talebini reddeden'
savcının talimatıyla Başbakanlık
başmüfettişlerine teslim edilmiştir. Bir dönem
Başbakanlığa bağlı olan kurumun yolsuzluk belgelerinin
Başbakanlık emrindeki müfettişlere teslim edilmesi de
ayrıca dikkat çekicidir. Müfettişler belgeler ile ilgili bugüne kadar
bir değerlendirme raporu sunmamışlardır.
Darülacezede mezhepsel
ayrımcılıklar da yaşanmaktadır. Bazı
personellerin sadece Alevi oldukları gerekçeleri ile işlerinden
çıkarıldıkları, kasaplık yapan personelin "Alevi
kasabın kestiği et yenmez" gerekçesi ile başka birime gönderildiği,
Alevi müdür yardımcısına Vali Yardımcısı
tarafından "sana bir şeyler yapmazsam tabanıma izah
edemem" denildikten sonra müdür yardımcılığı
görevinden uzaklaştırdığı konuşulmaktadır.
T.C. Darülaceze
müessesesinin idari olarak hangi bakanlığa bağlı
olduğu hususunda tam bir karmaşa söz konusudur. Bu durum kurumun
sahipsiz ve denetimsiz kalmasına neden olmaktadır. Darülacezenin
İ.B.B.'ye bağlanması için yasal çalışmalar devam
etmektedir. Oysa yolsuzlukların bazıları İ.B.B.'ye
bağlı Darülaceze Kayışdağı Sosyal Tesisleri'nde
yaşanmıştır. Darülaceze müessesesinin İ.B.B.'ye bağlanması bir süre
sonra kurumun kapatılması riskini beraberinde getirecektir.
Darülacezede
yaşandığı iddia edilen yolsuzluk, usulsüzlük, görevi kötüye
kullanma, mezhepsel ayrımcılık olaylarının
araştırılması için Anayasanın 98, İçtüzüğün
104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis Araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz. 20/01/2012
1) Veli Ağbaba (Malatya)
2) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
3) Ali Serindağ (Gaziantep)
4) Mahmut Tanal (İstanbul)
5) Candan Yüceer (Tekirdağ)
6) Namık Havutça (Balıkesir)
7) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
8) Rahmi Aşkın
Türeli (İzmir)
9) Mehmet Şeker (Gaziantep)
10) Kadir Gökmen
Öğüt (İstanbul)
11) Bülent Tezcan (Aydın)
12) Ahmet İhsan Kalkavan
(Samsun)
13) Ali Sarıbaş
(Çanakkale)
14) Gürkut Acar (Antalya)
15) Aylin Nazlıaka (Ankara)
16) Ali Özgündüz (İstanbul)
17) Hülya Güven (İzmir)
18) Alaattin Yüksel (İzmir)
19) Mehmet Volkan
Canalioğlu (Trabzon)
20) Recep Gürkan (Edirne)
21) Haydar Akar (Kocaeli)
22) Muharrem
Işık (Erzincan)
23) Hasan Akgöl (Hatay)
24) Turgay Develi (Adana)
25) Erdal Aksünger (İzmir)
26) Ayşe Nedret
Akova (Balıkesir)
27) Doğan Şafak
(Niğde)
28) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
29) Tolga Çandar (Muğla)
30) Levent Gök (Ankara)
31) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının üç tezkeresi vardır,
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek ve beraberindeki heyetin,
ülkemizin dönem başkanlığını yürütmekte olduğu
EUREKA 18inci Parlamentolararası Konferansı'na katılmak üzere
Brüksel'e ziyarette bulunmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresi (3/1141)
18.02.2013
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Cemil Çiçek ve beraberindeki heyetinin, ülkemizin
dönem başkanlığını yürütmekte olduğu EUREKA 18.
Parlamentolararası Konferansı'na katılmak üzere Brüksel'e ziyarette
bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanun'un 9. Maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.-
Sanayi, Ticaret, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
üyelerinden Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk, Edirne Milletvekili Kemal
Değirmendereli, Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan ve Kütahya
Milletvekili Alim Işık'ın, Avrupa Parlamentosu Aday Ülkeler
Eylem Birliği tarafından 21 Şubat 2013 tarihinde
Belçika'nın başkenti Brüksel'de düzenlenecek Avrupa Birliği
Enerji Politikaları ve Aday Ülkelere Etkileri Parlamenter Seminerine
katılmalarına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
tezkeresi (3/1142)
18/02/2013
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Avrupa Parlamentosu Aday
Ülkeler Eylem Birliği tarafından, 21 Şubat 2013 tarihinde
Belçika'nın başkenti Brüksel'de düzenlenecek "Avrupa
Birliği Enerji Politikaları ve Aday Ülkelere Etkileri Parlamenter Semineri"ne Sanayi,
Ticaret, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu üyelerinden
Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk, Edirne Milletvekili Kemal
Değirmendereli, Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan ve Kütahya Milletvekili
Alim Işık'ın katılması hususu, 28/3/1990 tarihli ve
3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler. Kabul
edilmiştir.
Diğerini okutuyorum:
3.- Plan ve Bütçe
Komisyonu Başkanı ve Karaman Milletvekili Lütfi Elvanın, Avrupa
Birliği Konseyi İrlanda Başkanlığı
tarafından 24-25 Şubat 2013 tarihlerinde İrlandanın
başkenti Dublinde düzenlenecek olan Parlamento Maliye Komisyonları
Başkanları Toplantısına katılmasına ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1143)
18/02/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Avrupa Birliği
Konseyi İrlanda Başkanlığı tarafından 24-25
Şubat 2013 tarihlerinde İrlandanın başkenti Dublinde
düzenlenecek olan Parlamento Maliye Komisyonları Başkanları
Toplantısına Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı ve Karaman Milletvekili
Lütfi Elvanın katılması hususu, 28/03/1990 tarihli ve 3620
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 9uncu maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
MUHARREM İNCE
(Yalova) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Arayacağım karar yeter sayısı istediniz.
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı yok.
Birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.38
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.50
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67nci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylanmasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi tezkereyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.51
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.58
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67nci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının tezkeresinin ikinci
oylamasında da karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi tezkereyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Şimdi karar
yeter sayısı var, kabul edilmiştir.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun, İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun, Grup
Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından
Türkiyede İstanbul başta olmak üzere çeşitli illerde Kürt
yurttaşlara karşı yapılan ırkçı
saldırıların araştırılması amacıyla
10/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 19 Şubat 2013
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
19/2/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun
19.02.2013 Salı günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, toplanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
10 Ocak 2013 tarihinde,
Bingöl Milletvekili Grup Başkanvekili İdris Baluken tarafından
verilen (2320 sıra nolu), Türkiyede İstanbul başta olmak üzere
çeşitli illerde Kürt yurttaşlara karşı yapılan ırkçı
saldırıların araştırılması amacıyla,
Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma
Önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, 19/02/2013 Salı günlü birleşiminde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen, Altan
Tan, Diyarbakır Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
biliyorsunuz, dün gece Sinopta müessif bir olay meydana geldi. Bugün de benzer
hadiseler Samsunda sergilendi. Bunlara kafayı takmayın, üç-beş
tane serseri, soytarı her yerde bulunur; memleketi
karıştırmak isteyen tahrikçiler, her zaman devrede olabilirler
diyebilirsiniz. Keşke mesele böyle olsaydı. Biz de
barışı aradığımız...
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen... Genel Kurulda uğultu var.
ALTAN TAN (Devamla)
Efendim, bir şey olmaz, zaten dinleyen yok.
RECEP ÖZEL (Isparta)
Dinliyoruz.
ALTAN TAN (Devamla) Ben
de Genel Kurula söylüyorum, kayıtlara geçsin. Zaten dinleseler bir
şey öğrenirler, boş verin.
BAŞKAN Buyurun.
ALTAN TAN (Devamla) Çok
önemli değil Sayın Başkan.
Keşke mesele -biraz
evvel de söylediğim gibi- bu kadar basit olsaydı, şunu çok
açık bir şekilde söyleyebilirdik: Türkiyenin barışı
aradığı, çözümü aradığı, tarihî bir kavşakta
bulunduğu bu dönemde, bütün bir Orta Doğunun yeniden
şekillendiği, haritaların, siyasal sistemlerin, ekonomik gelecek
yüzyılın dizayn edildiği bu dönemde birileri ülkeye çomak
sokabilir, karıştırabilir, barış ve huzur
hesabına gelmeyebilir. Dolayısıyla, bu tip hadiseler de
örgütlenebilir. Kafaya takmayın, fazla da büyütmeyin, geçin gidin,
gülebiliyorsanız gülün geçin. diyebilirdik, eğer böyle olsaydı.
Peki, böyle
olmadığını nereden anlıyoruz? Böyle olmadığını
bu olayların seyrinden ve olayların meydana geliş anından
itibaren devletin, Hükûmetin, siyasi partilerin, sivil toplum
kuruluşlarının davranışlarından anlıyoruz.
Tekrar ediyorum, tıpkı Sivas Madımak hadisesini tertip edenler
gibi, derin bazı güçler bir tahrik içine girmiş olabilirlerdi. Peki,
ne yapılırdı? Bu tahrikin içinde olmayan, aklı
başında olan bir devlet, Hükûmet, Hükûmetin ve devletin yerel
temsilcileri, Vali, Emniyet Müdürü ilk dakikalardan itibaren gereğini
yapardı, tedbirini alırdı, provokatörleri, tahrikçileri, kışkırtıcıları derdest
ederdi ve bu mevzuyu kapatırdı.
Peki, böyle mi
olmuştur? Hayır. İşte, görüntüler televizyonlarda çok
açık ve net. Arabalar dakikalarca parçalanıyor, neredeyse saatlerce
bu insanlar oradan dağıtılmıyor, bu güruhun
tezviratlarına göz yumuluyor. Vali nerede? diyoruz. Vali izinde,
kaçmış, yok. Hükûmet nerede? Hükûmet yok. Devlet nerede? Devlet
de izinde. Peki, devlet izinde olur mu? Vali yok. Valinin yerine görev yapacak
devletin vali vekili, emniyet müdürü, sorumluları yok mu? Bunların
hepsi var.
Değerli
arkadaşlar, bakınız, buralardan bir şey çıkmaz. Bu
tahrikler, birliği, bütünlüğü, çözümü, kardeşliği berhava
eder. Birileri zannetmesin ki bunlardan da, bu tip olaylardan da Kürtler zarar
görür ve özür dileneceğine, bu mevzularla ilgili açık ve net bir
tavır sergileneceğine, çıkıyor bazı iktidar
milletvekilleri televizyonda Efendim, bu adamların bu sırât-ı
müstakimde orada ne işleri var? E peki, Bodruma, Marmarise gidiyorsun,
Antalyaya gidiyorsun, Ne işin var? diyorlar. İç Anadoluya
gidiyorsun, Ne işin var? diyorlar. Akdeniz, Ege, Marmarada ne
işin var? diyorlar. Karadenize çıkıyorsun, Ne işin var?
diyorlar. Peki, ne yapacak BDP milletvekilleri? Değerli arkadaşlar,
Evli evine, köylü köyüne. mi demek istiyorsunuz? Yoksa, bu ülkeyi siz mi
bölmek istiyorsunuz?
Birileri çıkıp
şunu söyleyebilir: Sen şuraya git, sen şuraya gitme. Neye göre
söyler bunu? Hangi kurala göre, hangi şartlara göre, hangi ahvale göre
söyleyebilir? Sayın Kılıçdaroğlu Hakkâriye gitti, gidecek
tabii. Sayın Bahçeli Diyarbakıra gitti. Sayın Başbakan
daha bu hafta sonu onlarca PKKli
gerillanın öldürüldüğü Midyata, Mardine, Kızıltepeye
gitti. Peki, bu tahrikler, olaylar, karşılıklı gösteriler
her yerde meydana gelse bu ülke nereye gider, ne olur? Değerli
arkadaşlar, buradan ve bu mantıktan bir şey çıkmaz.
Dediğim gibi, keşke bu mesele üç
beş tahrikçinin bir kışkırtması olsaydı. Bunu
nereden anlıyoruz? Olayların üzerinden yirmi dört saat geçti,
Sayın Cumhurbaşkanından bir açıklama yok;
Başbakanımızdan, Meclis Başkanımızdan ciddi bir
tavır yok. Özellikle Sayın Meclis Başkanımız nerede,
ben merak ediyorum. Türkiye'nin bir dönemi için diktatörlük dedim, dört saat
boyunca bu Meclis açıldı kapandı, daha biz Meclisin
dışına çıkmadan, Sayın Meclis
Başkanının etekleri tutuştu -sanki memleket yanıyor,
ne söyledik, ne oldu? Hâlâ da o sözümün arkasındayım- kalktı
açıklama yaptı; daha ben Meclisten çıkmadan. Peki, yirmi dört
saattir, Sayın Meclis Başkanı, 4 tane milletvekilin linç
ediliyor, sen neredesin?
Değerli arkadaşlar, bu yol bir
yere çıkmaz ve oradaki tahrikçilerden ziyade, günler öncesinden buna zemin
hazırlayan Sinopun CHPli Belediye Başkanı, iktidarın,
devletin Valisi, ondan sonra da buradaki sorumlular akıllarını
başlarına almak zorundadır. Alınmazsa ne olur? Vallahi,
alınmazsa yazık olur, herkese yazık olur. Bu tahrik, bu
kışkırtma kimseye bir şey sağlamaz.
Değerli arkadaşlar, geçen hafta
Diyarbakırda 19 yaşında bir genç, Şahin Öner, lise son
sınıf öğrencisi, başarılı bir öğrenci,
panzer altında ezilerek öldürüldü ve yine Diyarbakır Valisi daha
hiçbir şey belli değilken -hiçbir şey derken otopsi raporunu
söylüyorum, tespit tutanaklarını söylüyorum, hastane
kayıtlarını söylüyorum- çıkıp dedi ki: Bu gencin elinde
bomba vardı, bombayı atarken patladı ve öldü. Yirmi dört saat
sonra bütün bu raporlar geldi, otopsi raporları vesaire aslı
astarı yok, üzerinden panzer geçmiş ve öldürülmüş, bütün kaburga
kemikleri kırılmış. Valiye açtım, sordum -evlere
şenlik bir Vali- on beş dakika konuştu, makineli tüfek gibi, bir
suçlunun psikolojisiyle. Tek bir polis gözaltına aldın mı?
Yok. Tahkikat yaptırdın mı? Yok. Tespit yaptın mı?
Yok. Peki, Allahtan korkmadın mı? Panzerin ezdiği çocuğu
aldın, götürdün karakolun bahçesine -hastaneye götüreceğine-
yarım saat can çekişti. Sen orada bostan korkuluğu musun? Buna
da cevap yok.
Değerli
arkadaşlar, bu skandalların üstü örtülemez. Bugün Sinopta da
Diyarbakırda da failler bellidir, panzeri kullanan da bellidir, o genci karakolun
bahçesinde yarım saat bekleten, can çekişirken parmak izini alan
alçaklar da bellidir -kimse bu alçaklar- ama devlet bunları ortaya
çıkaramıyorsa, üstünü örtüyorsa bu çok daha büyük bir rezalettir. Ben
Altan Tan olarak, seçim döneminde 10 bin kişinin
katıldığı bir yürüyüşte giderken savcı benim
fotoğrafımı çıkarıp hakkımda dava açabiliyor Bu
yürüyüşe katıldın. diye ama devlet, bütün bu kamera
kayıtlarına göre, bütün bu tespitlere rağmen bunu
yapamıyorsa, yardım yataklıktan öte, suçluyu teşvik ve suçu
örtme suçlarından töhmet altındadır.
Değerli
arkadaşlar, acilen cevap bekliyoruz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Öznur Çalık, Malatya Milletvekili.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZNUR ÇALIK (Malatya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve
Demokrasi Partisinin kadına yönelik fiziksel, ekonomik, siyasal, her türlü
şiddetin kadın sağlığı üzerinde yarattığı
etkilerin araştırılması ve gerekli önlemlerin
alınması için verdiği Meclis araştırması önergesi
aleyhine söz almış bulunuyorum.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Yanlış bilgi Sayın Vekilim. Yanlış
bir hazırlık yapmışsınız, araştırma
önergemiz onunla ilgili değil.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Grup önerisi, grup önerisi.
ÖZNUR ÇALIK (Devamla)
Grup önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Devam edin, sorun değil.
ÖZNUR ÇALIK (Devamla)
Sayın Buldana teşekkür ediyorum. Geçen hafta araştırma
önergesi vermişlerdi, bu hafta grup önerisi. Amaç, kadına
karşı uygulanacak her türlü şiddete engel olmaksa, bunun
adı grup önerisi olur, bunun adı araştırma önergesi olur.
BDPnin verdiği her türlü, kadına karşı şiddetle
ilgili araştırma önergelerinde ya da grup önerilerinde söyleyecek çok
sözümüz olduğunu ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle şunu söylemem gerekir ki iktidarımız
son on yıldan bugüne çok önemli yasal düzenlemeler yaptı ve şunu
çok net biliyoruz ki kadına karşı uygulanacak şiddet yasalarla
maalesef engellenmiyor; çok ciddi manada toplumsal zihinsel değişime
ve dönüşüme ihtiyacımız var.
Bununla ilgili olarak
öncelikle yasalarda neler yaptığımızı dile getirmeden
evvel, dün Sinopta yaşanan, BDP milletvekillerinin maruz kaldığı
şiddeti, bugün sabah saat 11.00de Sayın
Başbakanımızın grup toplantısında da dile
getirdiği gibi bizler de şiddetle kınıyoruz. Şiddetin
her türlüsüne karşıyız, kadına da çocuğa da, trafikte,
sokakta, hepsine karşıyız. Fakat, esas bugün cümlemizin öznesi
kadın ve cümlenin öznesi kadın olduğunda gerisinin teferruat
olduğunu, siyasetin de teferruat olduğunu hepimizin bilmesi gerekir.
Biz çok önemli yasal
düzenlemeler yaptık. Neler yaptık diye dönüp
baktığımızda, Anayasanın 10uncu maddesinde, 2004 yılında,
kadın ve erkeğin eşitlenmesi, vatandaşlık
haklarında eşit haklara sahip olması konusunda düzenlemeler
yaptık. 90ıncı maddede düzenlemeler yaptık ve
uluslararası sözleşmelerin ulusal sözleşmelerin üstünde
olduğunu ortaya koyduk ve 2010 yılında Anayasanın 10uncu
maddesinde düzenleme yaptık ve dedik ki: Kadın ve erkek
fırsatları eşitlenmeli, yapılacak olan
çalışmalarda da pozitif ayrımcılık gösterilmeli.
Peki, değerli
milletvekilleri, bugün bu grup önerisini veren, geçen hafta araştırma
önergesini veren BDP, 2010daki 10uncu maddede yaptığımız
kadına karşı pozitif ayrımcılıkta BDP Grubu ne
yaptı hatırlıyor musunuz? Oylamalara katılmadılar,
protesto ettiler. Hani, kadına karşı şiddete
karşıydınız? Biz, Anayasa'da yaptığımız
değişiklikte de buna, hem Mecliste karşı olduğumuzu
gösterdik hem de referanduma götürdüğümüzde, milletimiz karşı
olduğumuzu çok net göstermiş oldu.
Biz, Medeni Kanunda
değişiklikler yaptık, 4320 sayılı Ailenin
Korunmasına Dair Kanunda değişiklikler yaptık, Ceza
Kanununda değişiklikler yaptık; Belediye Kanununda
yapmış olduğumuz değişiklikle beraber yapmış
olduğumuz kadın konukevi sayısındaki artış
hepinizin takdirindedir.
İş Kanununda
hem 2003 yılında değişiklik yaptık; doğum
izinlerinde, süt izinlerinde ve kadınlarımızın emekli
olmalarıyla ilgili haklarında düzenlemeler yaptık ve 2004
yılında bir Başbakanlık genelgesi yayınladık,
personel temininde eşitlik sağladık.
Bunlarla beraber, 2009
yılında Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunu
kurduk. İşte bu Komisyonda yapmış olduğumuz alt
komisyon çalışmalarından biri, kadına karşı
şiddetin önlenmesiyle ilgili bir alt komisyon idi ve biz, geçen sene -bu
çalışmayı Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonunda 2010 yılında tamamladık- 2011 yılında ilk
kez İstanbul Sözleşmesini İstanbulda imzaladık ve tüm
dünyada bu işi ilk imzalayan ve yapan, parlamentosundan geçiren de yine
Türkiye oldu ve akabinde -yine Meclisimizde, kadına karşı
şiddette biz de varız- Meclis Başkanımız, Başbakanımız,
Cumhurbaşkanımız bu imzaları attı.
Bunlar sadece yasal
düzenlemeler. Biz ne diyoruz? Biz, çok ciddi manada zihinsel bir
değişim olması gerekir diye düşünüyoruz. Şiddet olgusu
tarihin her safhasında bir gerçek olarak karşımıza
çıkmakta. Kadına karşı şiddet, geçmişten
geleceğe evrensel bir sorun. Yapılan araştırmalar sadece
tek bölgeye özgü olmadığı gibi, sadece Türkiye'ye de özgü
değil. Tüm dünyada kadınlara yönelik şiddet, aşk,
kıskançlık, tutku, namus ya da gelenek bahaneleriyle mazur
görülebilmekte.
Şiddet ya da töre
cinayetlerinin sadece Doğu medeniyetlerine özgü olmadığı,
Batıda tutku cinayetleri olarak isimlendirilen olayların
varlığı da maalesef bir gerçektir. Öyle ki bütün dünyada,
eşi ve yakınları tarafından öldürülen kadınların
sayısı, maalesef, savaşta ve açlıktan ölen kadın
sayılarından daha fazla. Ancak, başka ülkelerde yaşanan
şiddet olayları, bizim kendi içimizde, kendi ülkemizde yaşanan
şiddetle ilgili sorumluluğumuzu tabii ki ortadan
kaldırmıyor. Şiddetin dünyanın her yerinde farklı
boyutlarda var olduğu gerçeği, kendi ülkemizde yaşanan
şiddeti tabii ki haklı kılmıyor. Zira bizim bağlı
olduğumuz değerler, kendi ülkemizde şiddete hiçbir şekilde
tolerans gösterilmemesini gerektiriyor.
Aile ve şiddet
yan yana dahi gelmemesi gereken iki kelime. Tekraren söylüyorum: Aile ve
şiddet yan yana gelmemesi gereken iki kelime. Buna rağmen,
Türkiyedeki araştırmalar -şiddete uğrama oranı
maalesef yüzde 40- yaklaşık her 2 kadından 1inin şiddete
maruz kaldığını, hatta, daha acısı, her 10 hamile
kadından 1inin de şiddete maruz kaldığını
göstermekte.
Sonuçta, aile içi
şiddet, toplumdaki şiddetten tabii ki bağımsız
düşünülemez. Toplumdaki şiddet olgusunun artması,
insanların sorunlarını şiddetle çözmeleri aile içi
şiddet vakalarını artırmakta.
Kadınların en
çok güvende oldukları yer, kendi evleri, kendi haneleri ve kendi
eşlerinin yanı; en çok sevgi ve saygı bekledikleri, eşleri,
arkadaşları. Bizim unutmamamız gereken, maalesef, onların
eliyle şiddete uğramalarının verdiği zararın çok
daha fazla olduğudur. Araştırmalar kadınların yüzde
24ünün aile içi şiddet sonucu yaralandığını
gösteriyor ve bu çok ciddi manada fiziksel, psikolojik
rahatsızlıklara vesile oluyor. Unutmayalım ki kadına
karşı şiddet tek bir eylem olmayıp bir davranış
biçimidir ve yapılan araştırmalar, tek bir kereyle
kalmadığını ve bu şiddetin belli aralıklarla da
devam ettiğini maalesef göstermekte.
Bizler en son yasa
değişikliği yaparak, 8 Mart 2012 tarihinde, ailenin
korunması ve kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin
kanunu yürürlüğe soktuk. Bu yasa ile her kadın ve aile bireyi
şiddete karşı devlet koruması altına alındı.
Sadece cezai yaptırımlar değil, önleyici ve koruyucu önlemler de
alındı ve Hükûmetimiz bu konuda yaptığı
çalışmalarla çok net kararlılığını gösterdi.
Şiddetin kompleks yapısı, uzun soluklu bir mücadeleyi ve
kararlı bir AK PARTİnin oluşturduğu devlet
politikasını beraberinde getiriyor.
Sonuçta, cinsiyete
dayalı şiddet, maalesef -çok üzülerek söylüyorum- bir avuç psikopat
erkeğin kadına karşı uygulamış olduğu
şiddettir ve maalesef öğrenilmiş bir koddur. Bize düşen, bu
kodu değiştirmektir, şiddetin çözüm
olmadığını tüm topluma anlatmaktır ve bizler, bize
düşen, özellikle ev içindeki şiddetin hukuksal olduğu kadar
toplumsal bir yaptırımının olduğunu da hep birlikte
ortaya koymalıyız, kadınıyla, erkeğiyle birlikte bunun
karşısında durmalıyız.
Sonuçta Rabbim bizi yani
insanları yeryüzünün halifesi olarak kılmış ve bunu
ayetlerinde açıkça ifade ederken cinsiyet ayrımı da
yapmamış. Biz, kız çocuklarının diri diri toprağa
gömüldüğü, kadınların hiçbir değerinin olmadığı
bir dönemde yetişip tek bir defa eşine ya da çocuğuna el
kaldırmamış bir peygamberin ümmetiyiz. Peygamberimiz, kolu
kırılan bir kadın yanına geldiğinde onu ailesinin
yanına göndermiş Kim bilir ne yaptı da bunu hak etti.
dememiştir, kocasına neden eşini dövdüğünü bile
sormamıştır. Bunların hepsi bizim için önemli örneklerdir.
Peygamberimizin
şiddet konusundaki, şiddeti hiçbir şekilde mazur görmeyen
tavrı bütün herkes tarafından bilinmelidir ve şunu söyler ki:
Allahın senin üzerindeki gücü, senin kölen üzerindeki gücünden çok
fazladır. Kölesini döven bir sahabeye söylediği sözlerdir.
Güçlünün güçsüze asla ve
asla şiddet uygulamaması gerektiği aşikârdır. Buna
rağmen, insanlar en sevdiği arkadaşına şiddet
uygulamazken evinde karısına, eşine, canparesine maalesef
şiddet uygulayabilmektedir. Bu, sadece ve sadece, kadına
uygulanmaması gereken şiddeti ortadan kaldırmak için...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) -
hep beraber mücadele etmemizin en önemli göstergesidir.
Ben bu vesileyle bir kez
daha yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Aytun Çıray, İzmir
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
AYTUN ÇIRAY (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, bu önergeyi
veren arkadaşlarımızın da dün Silivride yaşanan o
saldırıyı, o faşizan baskıyı, o hukuk
dışı anlayışı seslendirmesini isterdim çünkü
saldırı, yeri ve zamanı itibarıyla nerede olursa olsun
hukuka ve insanlığa aykırı bir kavramdır.
Değerli
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisinin BDPnin grup önerisine
gösterdiği ciddiyetsizliğe de, ciddiyetsizlik konusuna da dikkatinizi
çekmek istiyorum çünkü verilen önerge ile konuşulan konu bambaşka iki
konu. Öyle anlaşılıyor ki bu konuda ya Adalet ve Kalkınma Partisi
bir suçluluk hissiyle bu konuya girmek istemiyor ya da söyleyecek lafları
yok, bu işlerden uzak durmak istiyorlar.
Değerli
milletvekilleri, bir an için Hakkârili bir kardeşimizin Muğlada bir
kıyı kasabasına gittiğini düşünelim; deniz gören, çam
kokulu ıssız bir ormanda yürüyüşe
çıktığını hayal edelim. Bu Hakkârili kardeşimiz
Muğlanın o ıssız ormanında yürürken ne
anasının aklına bir kuşku düşer ne de eşi onun
başına bir şey gelecek diye endişe eder. Çünkü, vatan böyle
bir şeydir değerli arkadaşlar. Şimdi, bir de tersini hayal
edelim, İzmirli bir hemşehrimizin -aksine- Güneydoğuda
dağları gezmek istediğini hayal edelim ve annesine,
kardeşine, eşine, yoldaşına Ben Güneydoğudaki
dağları özledim, oradaki yaylaları görmek istiyorum, haberiniz
olsun, gidiyorum. dediğinde ona annesi veya eşinin Güle güle git,
güle güle gel. diyeceğini düşünemezsiniz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Güle güle git. der ama.
AYTUN ÇIRAY (Devamla)
Ama, dikkat edin, Hayatını tehlikeye atma evladım. Diyeceği
birşeyle karşılaşır.
İşte, hepimiz
aslında bu asimetrinin anlamı üzerinde düşünmek zorundayız
çünkü vatan sadece doğduğumuz topraklar değildir. İçimizde
hiçbir güvenlik endişesi hissetmeden ve hiçbir kısıtlamaya tabi
olmadan, aklımıza estiği zaman gidip gezeceğimiz, orada
hayat kuracağımız yerin adıdır vatan. İşte,
burada devlete yani bugün devleti yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi
Hükûmetine büyük görev düşüyor. Eğer bugün bu ülkenin bir
kısmına gidilemez hâle gelmişse ve bir kısmında bu
ülkede egemenlik devri yapılmışsa, o zaman söz konusu olan bir âcizliktir.
Benim burada
kullandığım güvenliği kimse yanlış
anlamasın, ben buradaki güvenliği, ne panzerlerin önüne
çocukları sürme vicdansızlığı ne de o masum
çocukları ezen panzerler açısından güvenliği kastetmiyorum;
benim burada kastettiğim güvenlik anlayışı, özgürlükle
eş değer olan güvenlik anlayışından söz ediyorum
değerli milletvekilleri çünkü unutmamalıyız ki güvenliğin
olmadığı yerde özgürlük olamaz. Bu anlamda da Adalet ve
Kalkınma Partisi topraklarımızı vatan kılma konusunda
âcizdir.
Değerli
milletvekilleri, hatırlamanızı rica ediyorum, 28 Eylül 2011
tarihinde İzmirli genç bir kimyager Yüksekovada sırtından
vurularak öldürüldü. Adı Engin Yıldırımdı. Henüz otuz
bir yaşındaydı. Dört ay önce doğum yapmış olan
öğretmen eşi Seval Yıldırımı ziyaret etmek ve
yerleşmesine yardımcı olmak için Yüksekovaya gitmişti. Bu
genç insanlar İzmir ve Yüksekova arasında bir hayat ve bir gelecek
kurmak için çalışıyorlardı. Eğer bunu
başarabilselerdi, eğer bu gencimiz sırtından vurularak
öldürülmeseydi, bu hayattan İzmirli ve Yüksekovalılar arasında
güçlü vatandaşlık bağları ortaya çıkacaktı.
Yüksekovada sırtından vurularak öldürülen Enginin cenaze töreninin
yapıldığı Bucadaki cemeviyle kendi evi arasındaki yol
yirmi dakikadır. Yüksekovalı bir vatandaşımız bu yirmi
dakikalık yola gittiğinde ve o yolda yürümeye
başladığında, oradaki insanlarla
karşılaştığında, onlara Günaydın,
selamünaleyküm. dediğinde bir kurşunla değil, aynı, candan
bir selamlaşmayla karşılaşır. Vatandaşlık
budur işte değerli arkadaşlar, ırkçılık olmayan
anlayış budur işte. Bu, bizi birbirimize bağlayan büyük bir
güçtür. Vatandaşlık bizi etnik kimliğimizin, mezhebimizin,
Cumhuriyet Halk Partili, AKPli, BDPli, MHPli veya başka bir partili
oluşumuzun üzerine çıkarır ve bu, ifadesini Atatürkün formüle
ettiği Ne mutlu Türk'üm diyene ifadesinde hayat bulur.
Değerli
milletvekilleri, Manisalı bir vatandaşımız
Güneydoğuya sadece askerlik yapmak için gitmemeli, o Mardine
Başbakanın yaptığı gibi hukuku katletmek, hukuk yerine
elektrikte helal ve haram kavramını getirmek için de gitmemeli.
Manisalı kardeşimiz Mardine kız istemek için gitmeli,
damadının ailesine veya damadının ailesiyle
tanışmaya gitmeli, Mardinin güzelliğini görmek için gitmeli,
ömrüne ömür katmak için gitmeli ve döndüğünde Manisada bir bağ
bozumunda Turnam gidersen Mardine ezgisini bir Ege türküsüymüş gibi
mırıldanmalı, mırıldanabilmeli. Anlatmak
istediğim, vatandaşlık, insanımızın devletle
sadece uyrukluk ilişkisi içinde olan bağını ifade etmez,
vatandaşlık esasen, asıl, insanlar arasındaki
ilişkileri ifade eder.
Değerli
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisinin bölücü siyaseti nedeniyle
gençlerimiz kendilerini etnik ve dinî kimliklere indirgemeye
başladılar. İşte bundan ötürü, ben genellikle Kürt sorunu
adı verilen bu sorunu, aynı vatanın bir parçası olan
vatandaşlarımız arasında kardeşlik ve sevgi
bağlarını koruma sorunu olarak görüyorum. Biz siyasilere
düşen bu bağları güçlendirmenin koşullarını
hazırlamak ve zayıflayan bu bağları güçlendirmektir.
Yanlış anlamaları, ön yargıları, kasıtlı
saptırmaları, cehaleti ve kabileci fanatizmi ortadan
kaldırmalıyız.
Değerli
milletvekilleri, bu iktidar artık kendini sorgulamalı çünkü
siyasetçinin görevi, insanları etnik ve dinî inançları nedeniyle mağdur
etmek yerine, eğer insanların etnik ve mezhepsel nedenlerle
mağduriyetleri varsa bu mağduriyeti ortadan kaldırmaktır.
Değerli milletvekilleri, Sayın
Başbakan Mardinde bir konuşma yaptı ve orada, her türlü
milliyetçiliği ayaklarının altına
aldığını söyledi. Aslında, bu konuşma, gerçekten,
ileride gençlere gösterilmesi, bir fıkra olarak anlatılması
gereken bir konuşma, kendi içinde dahi çelişen bir konuşma. Bir
paragrafında asimilasyondan söz eden Başbakan, diğer
paragrafında bin yıllık kardeşlikten söz etmiş.
Şimdi ben Başbakana soruyorum: Asimilasyon çabaları mı
doğruydu, yoksa bin yıllık kardeşlikten söz ettiğiniz
o cümleler mi doğruydu? Doğrusu, bu Başbakanın
yaptığı hiçbir şey beni artık
şaşırtmıyor. Aslında, eskiden sabah söylediğini
akşamüzeri inkâr eden bu Başbakan, şimdi aynı televizyon
programının başında söylediğini sonunda inkâr eder
hâle geldi. Aynı televizyon programında Benim başkanlık
talebim yok. diyen Sayın Başbakan, o programın sonunda
başkanlık talebinin olduğunu Türk milletine ilan etti.
Değerli milletvekilleri, kibir böyle
bir şeydir işte. Bir çeşit sarhoşluk hâlidir kibir. Dengeyi
bozar, dilin ölçüsünü bozar, aklı kaydırır. Sayın
Başbakan da kibre bağlı ağır bir sarhoşluğun
içerisinde; akla gelen, akla gelmeyen mukayeseler yapıyor. Kurucu
milliyetçiliği, Atatürk milliyetçiliğini ırkçılıkla
eşitleyip bir kalemde harcamaya çalışıyor.
RECEP ÖZEL (Isparta) Hiç de onunla
alakası yok.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Sarhoş
cüretkârlığı içinde, memleketinin temellerini dinamitliyor.
Üstelik, bunu büyük idealler uğruna yapmıyor, çoğu zaman maddi
çıkar ya da güç devşirmek ve başkanlık sistemini getirmek
için yapıyor. Ama unutmayın ki bu Meclisin rejim
değiştirmeye anayasal olarak yetkisi yoktur. Korkarım ki bu
sarhoşluk masasından her şeyi kaybetmiş olarak kalkacak
Sayın Başbakan. Ayakları altında ezdiğini
zannettiği Atatürk milliyetçiliğinin asıl o altında
ezilecek.
Bir hekim olarak, değerli
arkadaşlar, Başbakanın bu ağır sarhoşluk hâlinden
bir an önce kurtulması için bir kibir tedavisine ihtiyacı
olduğunu söylüyorum.
Roma Senatörü Cato her
konuşmasını Kartaca yıkılacak. diye bitirirmiş,
ben de bundan sonra her konuşmamı Ne mutlu Türk'üm diyene! diye
bitireceğim.
Saygılar sunuyorum
arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Tülay Selamoğlu,
Ankara Milletvekili.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Ramazan Can
BAŞKAN Ramazan
Can, Kırıkkale Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, grup önerileri
gündeme getirilirken Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve
Barış ve Demokrasi Partisi, önce vermiş oldukları
araştırma önergelerini, eski tarihli araştırma önergelerini
grup önerisi şeklinde gündeme getiriyorlar. Nitekim bugün de öyle bir
şey oldu gibi. Şöyle ki: Grup önerisi gündeme getirilirken
Barış ve Demokrasi Partisi Yazı İşleri Müdürü bizim
Yazı İşleri Müdürümüzle görüşerek kadına
karşı şiddetle ilgili grup önerisini, araştırma
önergesini dile getirmişlerdir.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Öyle bir şey yok ki!
RAMAZAN CAN (Devamla) -
Ancak, Danışma Kuruluna katıldığımızda
ittifak sağlanamadığından, Anayasa, İç Tüzük 19uncu
maddesi gereğince grup önerisi şeklinde gündeme getirebiliyorsunuz.
İttifak sağlanamadığında ve toplantı
gerçekleşmediğinde grup önerisinin ne olduğu belirli olmuyor.
Burada, muhalefet partisi temsilcilerinin ve grup başkan vekillerinin
bundan böyle bu konuda dikkat etmelerini de özellikle istirham ediyoruz.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Sen dikkat et!
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Aşağıda Danışma Kurulu toplanıyor. Ya
söylediğinize kendiniz inanıyor musunuz?
RAMAZAN CAN (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasanın 10uncu
maddesine göre, herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce,
felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin
kanun önünde eşittir. Biz, memleketimizde yaşayan her türlü kesimin
kanun önünde eşit olduğunu deklare eden ve teminat eden bir partinin
temsilcileriyiz. Bu parti sadece pozitif ayrım noktasında, 12 Eylül
2010 referandumunda kadınlarımıza, çocuklarımıza,
şehit ve gazi yakınlarımıza pozitif ayrım
noktasında eşitliğe bir istisna getirmiştir; onun haricinde
herkes eşittir. Tabii ki yaşanan münferit hadiseler vardır,
uygulamalarda problemler olabilir. Biz, Barış ve Demokrasi Partisini
temsil eden milletvekillerinin Sinopta ve İstanbulda maruz
kaldığı olayları tabii ki tasvip etmiyoruz. Ancak,
diğer taraftan yasalar ve Anayasa çerçevesinde gösteri ve yürüyüş
hakkının da -izin alınmaksınzın- bir hak olduğunu
bilen ve bunun da teminatını öne süren bir partiyiz.
Burada eğer yasa dışı
bir faaliyet varsa, yasalara aykırı bir faaliyet varsa gerek yürütme,
emniyet, valilik gerekse savcılık, yargı anlamında bunun
gereğini yapacaktır.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Televizyon izlemiyorsunuz herhâlde, ne yasa dışısı, linç
var orada. Ayıp ya!
RAMAZAN CAN (Devamla) - Bu konuda
şikâyet etme hakkını da herkes haizdir.
Hukuk devletinde herkesin gösteri ve
yürüyüş yapma hakkına da riayet edilmesi, bu ikisi arasında bir
dengenin kurulması gerektiğine inanıyoruz.
Diğer taraftan
ALTAN TAN (Diyarbakır) Ne demek
istiyorsun, ne demek istiyorsun doğru düzgün söyle, biz de bilelim.
İyi mi yaptılar diyorsunuz?
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) İyi mi yaptılar diyorsunuz?
RAMAZAN CAN (Devamla) - İyi
yapmadılar tabii ki
İDRİS BALUKEN (Bingöl) O zaman
niye savunuyorsun?
RAMAZAN CAN (Devamla) - İyi
yaptıklarını söylemiyoruz biz ancak buradaki dengenin
gözetilmesi gerektiği noktasındaki fikirlerimizi beyan ediyoruz.
ALTAN TAN (Diyarbakır) Nerede bu
denge?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Ne
dengesi ya, ne dengesi!
RAMAZAN CAN (Devamla) - Barış ve
Demokrasi Partisi milletvekillerinin maruz kalmış oldukları
hareketi kabul etmemiz tabii ki mümkün değildir ancak bizim demek
istediğimiz şu ki: Burada bir denge gözetilmeli. Anayasa ve yasalarca
yasalara uygun bir şekilde gösteri ve yürüyüş yapılıyorsa
tabii ki buna da saygı duymak durumundayız. Eğer, bu gösteri ve
yürüyüş birilerinin haklarına halel getiriyorsa bu konuda gerek
emniyet gerek valilik gerekse savcılık ve yargı makamları
devreye girmiştir, girecektir.
Diğer taraftan, biz bugün
Başbakanımızın grup toplantısında da dile getirdiği
gibi, her türlü etnik milliyetçiliğe, dinî milliyetçiliğe
karşı olduğumuzu, hatta bunları
ayaklarımızın altına alacağımızı da
söyledik. Biz, milliyetçiliği; bu memleketin insanlarına ayrım
yapmaksızın hizmet yapma noktasında, refah seviyesini yükseltme
noktasında algılıyoruz. IMFye bağlı kalanların,
bankaların içini boşaltanların milliyetçilik algısı
tamamen tatlısu milliyetçiliği algısından ibarettir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; BDP grup önerisini kabul etmediğimizi, gündeme geçmemizin
elzem olduğunu belirtiyor, tekrar Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri
kabul edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- AK PARTİ
Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve
saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 19 Şubat 2013 Salı günkü
birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine; 417 sıra
sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi
19/2/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu
19/02/2013 Salı günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzükün
19uncu maddesi gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin
Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Ayşe
Nur Bahçekapılı
İstanbul
AK PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak
dağıtılan 417 sıra sayılı Kanun Tasarısının
kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 3üncü sırasına alınması ve
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesi;
Genel Kurulun;
Haftalık
çalışma günlerinin dışında 22 ve 23 Şubat 2013
Cuma ve Cumartesi günleri de saat 14.00'te toplanması ve bu birleşimde
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin
görüşülmesi;
19 Şubat 2013 Salı günkü birleşiminde sözlü
soruların görüşülmeyerek bu birleşiminde 417 sıra sayılı
Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar,
20 Şubat 2013 Çarşamba günkü birleşiminde 193 sıra
sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
21 Şubat 2013 Perşembe günkü birleşiminde 367 sıra
sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
22 Şubat 2013 Cuma günkü birleşiminde
345 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
23 Şubat 2013 Cumartesi günkü birleşiminde 57 sıra
sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
Yukarıda belirtilen
birleşimlerde gece 24.00'te günlük programların
tamamlanamaması hâlinde günlük
programların tamamlanmasına kadar;
417 sıra
sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki
cetveldeki şekliyle olması;
çalışmalarını
sürdürmesi önerilmiştir.
417 Sıra Sayılı SAĞLIK
BAKANLIĞINCA KAMU ÖZEL İŞBİRLİĞİ
MODELİ İLE TESİS YAPTIRILMASI, YENİLENMESİ VE
HİZMET ALINMASI İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE
DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI (1/722) |
||
BÖLÜMLER |
BÖLÜM
MADDELERİ |
BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI |
1. BÖLÜM |
1 ila 14 üncü
maddeler |
14 |
2. BÖLÜM |
15 ila 27 nci maddeler
(Geçici 1 inci madde dâhil) |
14 |
TOPLAM |
MADDE SAYISI |
28 | |
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, efendim, AKPnin önerisi İç Tüzükü tamamen
değiştiriyor. Bakın, İç Tüzükümüzün 98inci maddesi
aşağı yukarı der ki: Haftada iki gün ve en az bir saat
olmak üzere sorular görüşülür. Meclis açıldığı günden
bugüne kadar hep getirdiği AKPnin
BAŞKAN Sayın
Genç, grup önerisi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin sözcüsü var, bu
düşünceleri dile getirir efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Efendim, usulle ilgili tartışma açıyorum.
BAŞKAN Neyin
tartışmasını açıyorsunuz?
KAMER GENÇ (Tunceli)
Yani, bu önerinin birinci kısmının işleme konulmaması
lazım. Yani, salı günleri soruların görüşülmemesine
ilişkin kısmı İç Tüzük değişikliğidir. Çünkü,
bugüne kadar AKP zamanında haftanın iki günü soru sorulduğu söz
konusu değil. Eğer bunu işleme koyarsanız tutumunuz
hakkında söz istiyorum efendim çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı hiçbir zaman grup önerileriyle İç Tüzükü
değiştirmeye yönelik olarak yapılan uygulamaları
BAŞKAN Sayın
Genç, bugünkü uygulamamız ilk defa yapılan bir uygulama değil,
teamül hâline gelmiş, daha önceden bu tarafa
KAMER GENÇ (Tunceli)
Efendim ama bakın, artık İç Tüzük uygulanmıyor Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Daha önceki
dönemlerde de var, örneklerini çıkartırız.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Efendim, bakın, İç Tüzükü işlemden kaldırıyor.
98inci maddeye göre istisnai olarak
BAŞKAN
Anladım da geçmişte, sizin Başkan Vekilliği
yaptığınız dönemde dahi bu uygulamalar var,
çıkartırız biz bunların örneklerini.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Başkan Vekilliği yaptığımız zamanlarda böyle
öneriler gelmiyordu ama istisnai haftada bir defa gelebilir
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Haftada bir defa geliyor efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli)
ama bütün çalışma boyunca her an kanun yapıyoruz. Özellikle
çarşamba günleri hiç soru sorulmuyor, iki haftadır salı günü de
hiç görüşülmüyor. Bana göre, her hafta, her hâlükârda 98inci maddeye göre
haftada iki gün soru sorulması gerekir. Her soru saati de iki saat, bir
saatten aşağı olmaz ama burada hiç sorulmuyor, denetim
yapılmıyor, hep kanun çıkarılıyor. Peki, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin denetimi nasıl sağlanacak?
Yani, Meclis
Başkanı olarak eğer bunu uygulamaya koyuyorsanız tutumunuz
hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun,
iki dakika söz veriyorum.
Başka söz talebi var
mı?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Lehte Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
VII.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER
1.- AK PARTİ grup
önerisinin sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin
kısmının İç Tüzükü değiştirmek anlamına
geldiği gerekçesiyle işleme alınıp
alınmayacağı hakkında
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Parlamentonun en önemli
görevlerinden birisi denetimdir. Denetim görevini yapmayan bir parlamento
görevini yapmaz. Kanunlar zaten burada geliyor, işte temel kanun olarak
hiç görüşülmeden gidiyor. Ama, AKP iktidarıyla beraber Türkiye
aşağı yukarı ekonomisiyle, her şeyiyle talan edilen
bir ülke hâline geldi.
Bakın, bir
TOKİyi alıyorsunuz, yüzlerce suistimal var; bir elektrik
dağıtım şirketlerini alıyorsunuz, muazzam suistimaller
var. Bu konularda verdiğimiz soruların hiçbirine cevap verilmiyor.
Arkadaşlar,
işte, geçen sene elektrik idaresi TEDAŞ elektrik perakende
fiyatında yüzde 14,5 tenzilat yaptı. Bunun parasal değeri 3
katrilyon 200 trilyon lira. Normal olarak 3 katrilyon 200 trilyon liranın
tüketiciye intikal etmesi lazımdı ama 3 katrilyon 200 trilyon
lirayı maalesef bu iktidar zamanında 21 tane
dağıtıcı şirket üzerinde bıraktı. Böyle bir
şey olur mu? Ayrıca, 2010 yılında da elektrik
fiyatına, tüketici fiyatlarına yüzde 32 zam yaptı.
Şimdi, burada,
bunları sorularla dile getiriyoruz. Bakın, İç Tüzükün 98inci
maddesine göre haftada iki gün ve her gün bir saatten de aşağı
olmamak üzere soru cevaplanması lazım ama maalesef AKP soruları
hiç sordurmuyor
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Özellikle bu Başkan hiç sordurmuyor!
KAMER GENÇ (Devamla)
ondan sonra diğer denetim konuları da gidiyor. Çünkü yüzü yok ki,
halkın karşısına çıkıp ne söyleyecek, hep yalan
söylüyorlar. Ama, Meclis Başkanlığının da buna müsaade
etmemesi lazım. Dolayısıyla, bu soruları
Yani, bu gelen
grup önerisi bu yönüyle İç Tüzüke de aykırı, fiilen İç
Tüzük ortadan kaldırılmış oluyor, onun için
Gerçi iki dakikada ne söyleyeceğiz
Sayın Başkan yani aslında normal bir süre verseniz de
bunları tartışsak.
Teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Evet, Sayın Genç
aleyhte söz istemişti.
Lehte söz isteyen Ahmet
Aydın, Adıyaman Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tutumunuzun lehinde söz
almış bulunuyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Tabii, nereden bu usul
tartışması çıktı pek anlam veremedim. Meclisin ta
geçmişten beri uygulamış olduğu bir teamülü
KAMER GENÇ (Tunceli)
Teamül yok, İç Tüzükü oku!
AHMET AYDIN (Devamla)
yine İç Tüzüke uygun olarak yapılan bir işlemi nedense usul
tartışmasına dönüştürdü ve aleyhte söz aldı. Hani
konuşması gerekiyor ya, bir şekilde konuşacak. Konuşmak
için de bahane lazım. Bu, âdeta bir bahane oldu.
Değerli
arkadaşlar, burada
KAMER GENÇ (Tunceli)
Buna niye cevap vermiyorsun?
AHMET AYDIN (Devamla)
-
gerek yasaların görüşülmesi gerek denetimin yapılması
bugüne kadar olduğu gibi bugün de aynı şekilde tamamen Anayasa,
İç Tüzük ve teamüllere uygun bir şekilde yapılıyor. Bugüne
kadar, geçmişteki uygulamaların aynısını, aynı
şekilde yine yürütüyoruz. Bugün de bir Danışma Kurulu talebi
oldu. Danışma Kurulu talebini hem AK PARTİ Grubu hem BDP Grubu
birlikte yaptı ama toplanamadığı için, yine İç
Tüzükmüze göre, İç Tüzükün 19uncu maddesine göre gruplar grup önerisini
getirebiliyor.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Niye yazmışlar o 98inci maddeyi oraya?
AHMET AYDIN (Devamla) -
Grup önerisi de getirdikten sonra, Danışma Kurulunun önerisi gibi
Genel Kurulun takdiriyle bu kabul görüyor. Bugüne kadar da
yaptığımız hep bu; artı, ortaklaşa
almış olduğumuz Danışma Kurulu önerilerinin bir
çoğunda da bu var. Geçmişte de bu vardı, sizin
zamanınızda da, sizden önce ve sizden sonra da bu zaman zaman
yapıldı.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Geçmişte yoktu. Hiçbir iktidar sizin kadar
AHMET AYDIN (Devamla) -
Siz de zaten söz alırken Haftada bir defa olabilir. diyorsunuz, biz de
haftada bir defa yapıyoruz zaten. Farklı bir uygulama değil,
devam eden bir uygulama, aynı uygulama.
Bu nedenle,
Başkanlık Divanının tutumu lehinde olduğumu ifade
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Başka söz talebi
yok.
Evet, yapılan
konuşmalar neticesinde tutumumda bir değişiklik
olmamıştır çünkü teamül hâline gelmiştir.
VI.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- AK
PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun
çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 19 Şubat 2013
Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine;
417 sıra sayılı Kanun Tasarısının İç
Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Şimdi,
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ayşe Nur
Bahçekapılı, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adalet ve
Kalkınma Partisinin grup önerisi üzerine söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum, iyi haftalar, iyi çalışmalar
diliyorum.
Bu grup önerimiz de bu
haftanın çalışma gün ve saatlerini ve bu hafta
görüşeceğimiz kanun tasarısını içermektedir. Özetlemek
gerekirse Divanda okundu ama- bu hafta 417 sıra sayılı
Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği
Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet
Alınması Hakkında Kanun Tasarısının gündemin ön
sıralarına alınmasını önerdik.
Yine, Genel Kurulun
haftalık çalışma günlerinin dışında, cuma ve
cumartesi günleri de toplanmasını ve bu birleşimlerde Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan işlerin görüşülmesini önermekteyiz.
Bugün 417 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışmayı öneriyoruz. Çarşamba
günü 193 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan
işlerin ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar, perşembe günü
367 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan
işlerin ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar, cuma günü 345
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan
görüşmelerin tamamlanmasına kadar, cumartesi günü ise 57 sıra
sayılı Kanun Tasarısına kadar olan görüşmelerin
tamamlanmasına kadar çalışılmasını öngörüyoruz.
193, 367, 345 ve 57
sıra sayılı kanun tasarıları uluslararası
sözleşmeleri kapsamaktadır.
Yine, bu hafta
görüşmeyi düşündüğümüz ve önerdiğimiz 417 sıra
sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesini öneriyoruz.
Bir de yukarıda
belirttiğimiz birleşimlerde, gece 24.00te günlük programların
tamamlanamaması hâlinde günlük programların tamamlanmasına kadar
çalışmalarımızı sürdürmekten yanayız, bunu
öneriyoruz.
Grubumuz adına, grup
önerimizin lehinde oy kullanmanızı diliyor, hepinize iyi
çalışmalar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Hülya Güven, İzmir
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
HÜLYA GÜVEN (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, AKPnin grup önerisi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına aleyhte söz almış bulunuyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, dün Silivrideydik, Ergenekon duruşmasını
izlemeye gelen yurttaşlarımızla birlikteydik. Jandarma,
milletvekillerini Yer yok. diye önce almak istemedi ama sonra aldılar.
Önce Almıyoruz. dedikten sonra ilk güvenlik kapısını
açarak yurttaşlarımızı alana alıyorlar ve daha sonra
kapıyı kapatarak üzerlerine
tazyikli su, biber gazı sıkılmasına sebep oluyorlar.
Yüzlerine cop yiyen yaralılar da dâhil olmak üzere birçok
yurttaşımız hastanelere taşınmışlardır.
Ne oluyoruz? Bunlar yapılsın. diye emir verenlerdeki bu öfke nedir,
anlamak mümkün değil. Orada, ne olduğunu anlamadan şiddete
uğrayan, yaralanan kadınlarımız, cop yiyen
yurttaşlarımız büyük şaşkınlık içindeydiler.
Kapıları bizi dövmek için mi açtılar? diye soruyorlardı.
Sahiden, yurttaşlarımızı dövmek için mi kapılar
açılıp alana hapsedildiler; vatandaş, jandarma ve polisle
karşı karşıya getirildi?
Yine bu tür bir sistemin
sağlığa da uygulandığını görüyoruz.
Öncelikle, binlerce sağlık emekçisini ilgilendiren şehir hastaneleri
kanun tasarısı kamuoyunda ve ilgili komisyon olan Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda
tartışılmadan, kaçırılarak Meclise getirilmiştir.
Eğer yurttaşlarımızın iyiliği için hazırlanan
bir kanun tasarısı olsaydı bu şekilde her yerden
kaçırılarak Parmak çoğunluğuyla nasıl olsa geçecek.
diye Meclise getirilir miydi? Üstelik, hızlı bir şekilde
görüşülerek geçen Plan ve Bütçe Komisyonunda da tutanak tutulmadığını
biliyor musunuz? Ne konuşuldu, ne tartışıldı?
Kayıtlar ya saklanıyor ya da hiç tutulmuyor. Artık her şey
birer birer kayıtlardan da kaçırılmaya başlandı. Bu
düşüncede bir Hükûmetin yurttaşlarını düşündüğüne
nasıl inanılacak?
Bu kanun
tasarısıyla, özelleşme sırası devlet hastanelerine
geldi. Önce kamu hastaneleri birlikleri oluşturuldu, tüm sağlık
çalışanları taşeronlaştırıldı. Daha
sonra kamu-özel ortaklığı modeli ile sağlık
hizmetlerinin tamamı özel şirketlere devrediliyor. Artık bu
kanun teklifi ile de sağlığın tamamen özelleşmesini
yaşayacağız bundan sonra. Yani, AKP olarak şehrin her
yerine, her ilçesine yaygın ve planlı bir şekilde
sağlık hizmetine ulaşımı kolaylaştırmak
yerine, her semtten, her ilçeden, her beldeden yaşlı, engelli ve
hasta ulaşımını kolaylaştırmak yerine mevcut
hastaneleri de kapatıyorsunuz. Şehrin bir ucuna, büyük bir şehir
hastanesi kurulsun diye bir şirkete veriyorsunuz. Sonra O hastaneyi o
şirket yaptı. diyerek hem hastanenin işletmesini veriyor hem de
kira ödüyorsunuz hem de maliyetin en az 6 katı bedel ödeyecek
şekilde. Kaç yıl? Şimdilik yirmi beş yıl, belki de
kırk dokuz yıl olacak. Yani Devlet hastane yapamıyor. Özel
şirketler hastane yapsın, işletsin, kâr etsin, üstüne biz de
kira ödeyelim. diyorsunuz. Bitti mi? Hayır. Boşaltılan eski
hastane binalarını da AVM yapsın diye yine bu şirketlere
veriyorsunuz.
Yurttaşlarımız,
bugün, nüfus yoğunluğu yüksek olduğu için ve kolay
ulaşabilmek için ilçelere bir devlet hastanesi kurulsun isteğinde
bulunurlarken, kampanyalar yaparken şehrin bir tarafına 2 bin ya da 3
bin yataklı büyük bir hastane çabası içindesiniz. Bu hastaneye acil
bir durumda diğer ilçelerden, beldelerden gece-gündüz, yaşlı,
engelli nasıl ulaşacak bu yurttaşlarımız? Kaç lira
taksi parası ödeyecekler acaba?
Gerçi, Sayın
Başbakanımız geçenlerde bir açıklama yaptı, engelliler
belediye otobüslerinden bedava, trenlerden indirimli yararlanacaklar diye.
Sayın Başbakana yine yanlış bilgi vermişler. Bugüne
kadar engelliler zaten otobüslerden bedava, trenlerden de indirimli olarak
yararlanıyorlardı. Zaten uygulamada olan bir indirim yeni
veriliyormuş gibi neden söylenir ki?
Yine, bugün
çıkardığınız 2022 sayılı Kanunda,
aslında bu düzeltilmesi gereken bu maddedir, 18 yaş üstü engelli
gençlerimizin aylığını kesiyor; bunu biliyor muydunuz?
Üstelik, kanun çıkıncaya kadar eğer bu aylığı
almışlarsa da o para geri isteniyor. Bugün birçok engelli gencimiz
ailesiyle birlikte zor durumda. Zaten geçinme zorluğu çeken
engellilerimizin aylıklarını, 18 yaşını doldurdu
diye neden kesiyorsunuz ki? Amaç, engellileri ve annelerini eve kapatarak
gözleri açılmasın, etrafı görmesin, isteklerde
bulunmasınlar mı?
Sayın Başbakanımız
geçen gün bir konuya daha değindi, kadına şiddet konusu,
hatırlarsınız. Mardinde şiddet gören
kadınlarımıza verilen öğüt: Eğer erkek şiddet
uygularsa sen de karşı koy. Yani, artık bu Hükûmetin
kadını kurtaracak hâkimi, savcısı, polisi, jandarması
yok. Sen başının çaresine bak. deniliyor
kadınlarımıza.
Sayın
milletvekilleri, bir aile düşünün, erkek karısını dövüyor,
belki de bıçakla tehdit ediyor; kadın da polise
başvuracağına ya da sığınmaevine gitme yolu
arayacağına Sayın Başbakanın öğüdünü tutarak
eline bir şeyler alıp karşı koyuyor; onları seyreden 6
tane çocuk
Manzarayı gözünüzün önüne getirebiliyor musunuz? Bu çocuklar,
bu aile artık normal yaşamlarını sürdürebilirler mi? Bu
çocuklar normal bir aile kurabilirler mi?
Artık kanun
tekliflerini kamuoyuyla paylaşmadan Meclise getirdiklerinden, artık
engellilere uygulanan indirimlerin yeni gibi sunulmasından, kadınlara
Polise gitmeyin, şiddet uygulayana siz de uygulayın. denilmesinden
anlıyoruz ki AKP ülkeyi yönetememektedir.
Yaşlılarımıza
gelince, yine 2022 sayılı Kanunla yaşlılarımıza
aylık olarak Sayın Başbakanımızın verdiği
bahşiş kadar yardım, ancak yaşlının bakacak
kimsesi yoksa veriliyor. Asgari ücretli de olsa bakmakla yükümlü kimsesi varsa
aylık olarak o bahşiş de verilmiyor. Yapılan gelir testinin
ise kriterlerini kimse bilmiyor, uygulayıcı birime ya da kişiye
göre değişiyor ve hiç de adil uygulanmıyor. Çok merak ediyorum,
hak ettikleri hâlde aylıklarını alamayan yaşlılarımız,
engellilerimiz ne yerler, ne içerler, ne giyerler? Acaba, ayda bir kez olsun
sinemaya gidebilirler mi ya da gezmeye gidebiliyorlar mı? İlaçta ve
tedavide katkı paylarını nasıl ödüyorlar? Hastaneler de özelleştikten
sonra onlar ne yapacaklar? Artık sağlık adım adım
özelleştiriliyor, önce sağlık ocakları kaldırıldı,
şimdi de sıra hastanelere geldi.
Şiddet ülkemizin her
yerinde kol geziyor ve buna karşı alınacak olan önlemler,
alınmış önlemler hemen hemen hiç yok, herkes kendi
başına bırakılmış gibi bir durumdayız.
Acaba, istenen, bizlerin ve tüm vatandaşların silahlanması
mı? Bizler artık kendi kendimizi bu şekilde mi
koruyacağız? Bu soruların cevaplarını herhâlde Hükûmetimiz
düşünmektedir.
Teşekkür ediyor,
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Recep Özel, Isparta Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Partimizin vermiş
olduğu grup önerisinin lehinde söz almış bulunmaktayım.
Grup önerisiyle bu haftaki çalışma saatlerimizi ve
çalışacağımız konuyu belirliyoruz.
Biraz önceki
konuşmacı, konuşmasında Engelliler ücretini alamıyor,
engellilere ödeme yapılmıyor. gibi birkaç cümle sarf etti. Bu
vesileyle ona da cevap vermek istiyorum. Acaba, hangi engelli maaş
alamıyor, bilmek isteriz yani acaba kime ne ücret ödenmiyor? Engellilere
bizim dönemizde yapılan düzenlemeler kadar hiçbir dönemde düzenleme
yapılmamıştır. İlk defa, engelliye, insan onurunu,
insan değerini veren AK PARTİ olmuştur.
Bir diğer konu da
Şiddet uygulayana, şiddet uygulayın. diye Sayın
Başbakanımızın hiçbir zaman böyle bir açıklaması
olmadı. Onun söylemek istediği, şiddete muhatap olanlar bunun
karşılığını hukuk zemininde arasınlar, bunu
lütfen kabul etmeyin anlamında söz sarf etmiştir. Bunu, herhâlde,
yanlış anlaşılma olarak kabul ettiğinizi kabul edelim
diyorum.
Ben, bu haftaki
çalışmamızın, çıkaracağımız
yasaların herkese, milletimize, bütün insanlığa hayırlar
getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Yusuf Halaçoğlu, Kayseri
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle, şunu samimiyetle ifade edeyim: Ben, siyasete
yeni girdim, Meclise de yeni geldim. Mecliste benim dikkatimi çeken ve
gördüğüm şey şuydu: Meclisin belli bir İç Tüzükü
vardır. Bu tüzük, Meclisin kanunudur ve asla bu tüzük
dışına çıkılmadan hareket edilir. Ama, sonradan gördüm
ki Meclisin tüzüğünün içerisinde birtakım maddeler var. Aslında,
tüzüğün uygulanmasını önleyen, onu her istediğiniz yöne
çekebilecek birtakım maddelerle dolu ve eğer elinizde gücünüz varsa,
siyasi gücünüz varsa tüzüğü hiçe sayarak istediğiniz şekle,
gündeme aldırabilirsiniz ve yaparsınız. Ha, demokrasinin bir
temel noktasıdır diye düşünebilirsiniz bunu ama ne gariptir ki
demokrasinin temel noktası olmayan konularda da tüzüğün
delindiğini çoğu kez görüyoruz. Mesela, Hükûmetin kanun hükmünde
kararnamelerini tüzüğe göre Meclise getirmesi gerekiyor ama Meclise,
bunları getirmiyor. Hangi sebeple veya neye dayanarak getirmiyor, kim
bunun gelmesini istemiyor, geldiği takdirde neler olacak; bunlar düşünülmüyor.
Keza, buna benzer olmak
üzere, işinize geldiği zaman, hemen bir karar çıkarıp
grupların desteğini almadan, onlarla bir mutabakata varmadan,
istediğiniz şekilde gündemi belirleyebiliyorsunuz ve bu gündem,
doğrudan doğruya, artık tek partili sisteme dönmüş bir
tüzük ortaya koyuyor. Dolayısıyla, açıkçası, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bu tavırlarını, siyasetin bu
tavırlarını yadırgadım.
Değerli
milletvekilleri, demokrasi dediğimiz zaman, demokrasi aslında
halkın iradesinin Meclise intikalidir. Bu sadece sayısal
çoğunluk değildir. Millî irade -millî kelimesi burada çok büyük bir
önem taşımaktadır- o milletin değerlerine sahip
çıkarak hareket etmek demektir.
Aslında, ilginç
olan, son günlerde önemli birtakım gündem maddeleri
oluşmaktadır; milliyetçilik ve buna benzer birtakım
değerlerin ayaklar altına alındığını ifade
eden cümleler. Aslında, millî irade milliyetçiliktir dolayısıyla
bu, bir mensubiyet duygusudur. Eğer, kendinizi o milletten
saymıyorsanız, hissetmiyorsanız, farklı bir milletten kendinizi
görüyorsunuz anlamına gelir ve o milletin
ırkçılığını yapıyorsunuz demektir ve etnik
milliyetçiliğe kayarsınız. Dolayısıyla, bugün etnik
milliyetçiliğe kayan insanlar, otuz yıldır, kırk
yıldır, sürekli olarak milletin millî değerlerini tahrip eden,
onları sürekli olarak bir şekilde tahrik eden bir nitelik
taşımaktadırlar. Şöyle düşünün: Daha bundan beş
gün önce, İstanbulda, 15 Şubatta bir otobüs yakıldı.
İçerisinde bir çok sivil insan vardı ve insanlar kendi
canlarını zor kurtardılar. Bana söyler misiniz, Sinopu tenkit
edenler, Taksimde meydana gelen, İstanbulda meydana gelen bu olayı
neden tenkit etmediler? Önce, buna benzer olayların hepsini birden
-eğer Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıysalar- tenkit etsinler ve bu
tenkit çerçevesinde inandırıcı olsunlar.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Tenkit ediyoruz zaten, bir sıkıntı yok
Sayın Vekilim.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) - Aksi takdirde, bunların her biri insanları, toplumu
tahrik eden hususlardır.
Şimdi, siz, sadece
yüzde 6,5un isteklerini yerine getireyim derken yüzde 86nın isteklerini
göz ardı ederseniz, onların değerlerine karşı
çıkarsanız, tabii ki birtakım olaylarla karşılaşmanız
kaçınılmazdır. Burada önemli olan şey, toplumun birlik ve
beraberliğidir. Zaten, milliyetçilik dediğimiz zaman, milliyetçilik
belli bir ırkın taraftarı anlamını taşımaz.
Etnik milliyetçilikle, ırkçılıkla milliyetçiliği
birbirinden ayırmak gerekir. Zira, milliyetçilik, millî değerlere sahip
olmak demektir ve herkesi kucaklayabilmek anlamına gelir, ülkenin birlik
ve beraberliğini istemek anlamına gelir. Dolayısıyla, kucak
açan insanlara eğer bu duygularından dolayı karşı
çıkıyorsanız, o zaman Millî Eğitim
Bakanlığının Millî kelimesini de kaldırmanız
gerekir, Millî Savunma Bakanlığının Millî kelimesini de
kaldırmanız gerekir. O zaman kozmopolit, aslında
birleşemeyen, birlik olmayan bir toplum yaratırsınız ki bu
da o ülkenin geleceği açısından son derece tehlikeli bir durum
ortaya çıkarır.
Değerli milletvekilleri, çoğu zaman
bu kürsüye çıkılıp değişik şeyler ifade
edilmektedir. Mesela bir konu üzerinde özellikle durmak istiyorum: 1921
Anayasası denilen ancak anayasa olmaktan öte sadece birtakım
öneriler çerçevesinde alınmış kararlar vardır 1921
Anayasası denilen bu Anayasada. Geçen gün bu kürsüde söz edildi, ondan
dolayı burada dikkatinize sunmak istiyorum. Bunun 11inci maddesi aynen
şunu söyler: Vilâyet mahalli umurda manevi şahsiyeti ve muhtariyeti
haizdir. Şimdi bu kelime üzerinde sıklıkla durulur ve
Vilayetlerde muhtariyet 1921de verilmiştir dolayısıyla bu
muhtariyetin devamının bugün de bu anayasaya konması gerekir.
denir. Hâlbuki buradaki muhtariyetin, bundan sonraki cümleleri
okuduğunuzda ve anladığınız takdirde
-anladığınız takdirde, özellikle kelimeyi söylüyorum- bunun
öyle olmadığını görürsünüz. Şöyle ki arkasından
şunu söyler: Harici ve dahili siyaset, şeri adlî ve askeri umur,
beynelmilel iktisadî münasebat ve hükûmetin umumi tekâlifi ile menafii birden
ziyade vilâyata, şâmil hususat müstesna olmak üzere Büyük Millet
Meclisince vaz edilecek kavanin mucibince evkaf, Medaris, Maarif, Sıhhiye,
İktisat, Ziraat, Nafia ve Muaveneti içtimaiye işlerinin tanzim ve
idaresi vilâyet şûralarının salâhiyeti dahilindedir.
Şimdi, buradaki ifadeyi
anladığınız takdirde şu şekilde
karşınıza bir anlam çıkmaktadır, bunun anlamı
şu şekildedir: Bu maddeye göre vilayetler vergi, iç ve dış
siyaset, şeri yani dinî işler, askerî ve adli işler,
uluslararası iktisadi hususlar yani birden fazla vilayeti kapsayan
meseleler hariç olmak üzere, vakıf, eğitim, sağlık,
ekonomik durum, tarım, bayındırlık, sosyal
yardımlaşma gibi konuların düzenlenmesi -bakın, dikkatinizi
çekiyorum burada- Büyük Millet Meclisince çıkarılacak kanunlar
çerçevesinde vilayet meclislerinde yürütülecektir. Yani, kanunlar Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından çıkarılacak ve vilayetlerce
yürütülecektir, bugünkü gibi. Yani vilayetlere tüzel kişilik
verilmiştir. Bu bir muhtariyet değildir. Muhtariyet çok farklı
bir anlam taşır. Dolayısıyla, bu gibi ciddi konularda,
burada eğer kafa karıştıracak yanlış ifadeler
kullanılacak olursa toplumun infialini kazanmamanız mümkün
değildir. Doğru şeyleri söylediğiniz takdirde toplum
içerisinde dayanışma, barış ve huzuru da birlikte
sağlarsınız.
Değerli
milletvekilleri, bu ülke 1914ten itibaren bir büyük savaş
geçirmiştir, Birinci Dünya Savaşını geçirmiştir.
Ülkenin toprakları işgal edilmiştir. İşgal edilen
topraklar büyük bir millî mücadele verilmek suretiyle düşmandan
arındırılmış ve 1923te cumhuriyet kurulmuştur,
Türkiye Büyük Millet Meclisi oluşturulmuştur. 1920de
oluşturulmakla beraber, devlet hâline gelmiştir 1923te.
Şimdi, siz, o
tarihte bu mücadeleyi veren insanların millî değerlerini ayaklar
altına alırsanız veyahut da o mücadelede şehit olan
insanlara rağmen ülkenin bir şekilde birlik ve beraberliğini
bozacak nitelikte eline silah almış, dağlara
çıkmış insanlara teslim etmeye kalkışırsanız
tabii ki toplumun tepkisini de kazanırsınız, tepkisini de
çekersiniz. Dolayısıyla, bu gibi konularda ortaya çıkarken ciddi
değerlendirmeler yapmanız lazım, attığınız
her adımı da doğru atma zorunluluğunuz vardır.
Dolayısıyla, bu açıdan baktığımızda, Türkiye
Büyük Millet Meclisi kendisini temsil eden milletin iradesine, millî
değerlerine sahip çıkmak mecburiyetinde hareket etmek zorundadır
ve bizler eğer bu ülkenin geleceğine yön veriyorsak ve tarihini
yapıyorsak yarın yaptığımız yanlış
tarihin altında bizim imzalarımız olacaktır, sizin
imzalarınız olacaktır ve tarih sizi asla affetmeyecektir çünkü
Atatürkün çok güzel bir sözü vardır: Tarih, ihtiyatsızlar için
merhametsizdir.
Hepinize
en derin saygılarımı sunuyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisini
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri
kabul edilmiştir.
İç Tüzükün 37nci
maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi
var, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
Okutuyorum:
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Umut Oranın, (2/518) esas numaralı, Avrupa Birliği
İşleri Komisyonu Kuruluş Kanunu Teklifinin doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/94)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı'na
(2/518) esas
numaralı Kanun Teklifim, Başkanlığınızca
komisyona havale edildiği tarihten itibaren kırk beş gün
geçtiği hâlde ilgili komisyonca görüşülüp
sonuçlandırılmamıştır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 37nci maddesi uyarınca kanun teklifimin
doğrudan Genel Kurul gündemine alınması için gereğini arz
ve talep ederim. 12/06/2012
Umut
Oran
İstanbul
BAŞKAN Teklif
sahibi Umut Oran, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
UMUT ORAN (İstanbul)
Sayın Başkan, ben de yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Maalesef, ülkemizde son
derece üzücü olaylar yaşanıyor; dün Silivride, sonra Sinopta, bugün
Samsunda
Tabii, bu ortamda, bu sorunlarla dolu bir gündemde Avrupa
Birliği ne kadar anlamlı, bunu takdirinize sunuyorum. Ama, sonuca baktığınız
zaman, Avrupa Birliğindeki kurallar, Avrupa Birliğindeki
değerler ve Türkiyedeki bugünkü özgürlük, insan hakları, temel hak
ve özgürlükler, hukuk, adalet diye baktığınız zaman esasında
birbiriyle örtüşüyor! Özellikle, dün Silivri, özellikle, yine, Sinop ve
Samsun konusunda Hükûmeti, İçişleri Bakanını daha
ciddiyete, bu konuları daha hassas bir şekilde ele almaya davet
ediyorum ve Avrupa Birliğiyle ilgili gündeme geliyorum.
Avrupa Birliğiyle
ilişkilerimiz, baktığınız zaman, yaklaşık
yarım asırlık bir süreç. 20 başbakan, 30 hükûmet
eskitmiş bu süreç ve bir devlet politikası hâline gelmiş. Birçok
iktidar Avrupa Birliğiyle ilgili çeşitli dönemlerde tarihe önemli
notlar düşmüşler. Özellikle, 1999-2005 arasında Türk
halkının da desteğiyle hep beraber reformlar yapıldı
ve 2005te de bir süreç başladı. Bu 2005te başlayan süreçte de
tam üyelik için yeni bir sayfa açıldı, Hükûmet çeşitli
taahhütlerde bulundu ve tam üyelik süreci başlamış oldu. O günden
bugüne tam yedi buçuk yıl geçti ve baktığınız zaman, 33
tane fasıldan kapatmamız gereken, açmamız gereken sadece 1 tane
faslı açtık ve kapatabildik. Bu performansla gidilirse, bu yedi buçuk
yıla baktığım zaman şunu görüyorum diğer
fasılları kapatmak noktasında: Tam yüz doksan sekiz yıla
ihtiyacımız var yani bu şekilde, bu hızla, bu mantıkla
gidilirse yaklaşık 2211 yılında biz bu fasılları
açıp kapatmış ve tam üyelik müzakeresini tamamlamış
olacağız. Şimdi, bunu oturup bir düşünmemiz lazım yani
bu şekilde gitmenin çok büyük bir anlamı olmadığı
ortada.
Bugüne kadarki süreçte
genelde Hükûmet, iktidar kendi başına karar aldı, ortak
aklı çok fazla çalıştırmadı, Parlamentoyu bu konuda
çok fazla, ciddi bir şekilde çalıştırmadı ve bu
süreçte, bu yedi buçuk yıl içerisinde zaman zaman yalpaladı, zaman
zaman ABye çattı, zaman zaman AByi övdü, zaman zaman Hükûmeti
şikâyet etti, zaman zaman kendi kendine ters düştü, zaman zaman ana
muhalefete laf etti ama geldiğimiz nokta, sonuç itibarıyla bu ve
baktığınız zaman, bu süreçte, olumlu olduğu zaman
raporlar alkış tuttu, raporlar olumsuz olduğu zaman Avrupa
Birliğini topa tuttu. Hatta, Adalet ve Kalkınma Partisinden son
ilerleme raporunu çöpe atan milletvekilleri de var ve bunu da bir tarafa
bıraktık, kendi raporlarını kendi hazırladı
iktidar partisi ve kendi kendine not verdi.
Şimdi, hepsini bir
tarafa bırakıyorum. Şimdi, biz geçen sene bir
araştırma önergesi verdik, dedik ki: Bu bir devlet politikası,
gelin hep beraber bu işi ele alalım. Biz, ana muhalefet olarak belli
konularda siyaset üstü davrandığımız üslubumuza gelin burada
da devam edelim, size el verelim, el uzatalım, yeter ki bu süreci
doğru bir şekilde yürütelim ve sonuçlandıralım.
Kararımız, bizim vermiş olduğumuz öneri reddedildi.
Sonra, biz yeni bir
teklif, şu anda gündeme gelen teklifi verdik. Bu teklifin de özü: Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu tali bir komisyon. Gelin bunu ihtisas komisyonu
yapalım, ana komisyon olarak bunu ele alalım ve burada bir
yaptırımı olsun. dedik. Bunu yaparken de bu konuda, daha evvel
Dışişleri Bakanlığı yapmış şu
andaki Cumhurbaşkanı Sayın Gülden tutun, Sayın Yaşar
Yakış, bugünkü AByle müzakereci Bakan olan Sayın
Bağış, AB Uyum Komisyonu Eş Başkanı veya Karma
Parlamento Komisyonu Eş Başkanı arkadaşların da
görüşlerini ve olurlarını aldık ama bugüne kadar, 24 Nisan
2012den itibaren hâlâ bu karar sizlerin onayını bekliyor.
Ana muhalefet olarak bir
kez daha, Avrupa Birliği sürecini başarıyla götürebilmemiz için
size bu öneriyi yapıyoruz, size bir kez daha elimizi uzatıyoruz.
Umarım, bu salonda, bu yüce Mecliste her uzattığımız,
her verdiğimiz öneriyi reddettiğiniz gibi, her
uzattığımız ele yumrukla karşılık
verdiğiniz gibi bu uzattığımız el de havada
kalmasın.
Saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Bir milletvekili
adına Engin Altay, Sinop Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Avrupa Birliği
İşleri Komisyonu Kuruluş Kanunu Teklifiyle ilgili
düşüncelerimi aktarmadan önce, bugün Parlamentoda, dün Sinopta
yaşanan olaylarla ilgili yapılan kimi değerlendirmeler
hakkında Genel Kurula doğru bilgi nakletmek ve düşüncelerimi
paylaşmak istiyorum.
Sayın
milletvekilleri, demokrasi tepki rejimidir. Protesto demokrasilerdeki en
meşru hâldir ancak bununla beraber, şiddetin hangi gerekçeyle olursa
olsun her türlüsüne her zaman karşı olduğumuzun da bilinmesini
isterim.
Dün Sinopta kimi
gençlerin, daha ziyade de gençlerin bazı milletvekillerimizi, Sinopa
gelen bazı milletvekillerimizi terör örgütü PKKyla olan ilişkilerinden
ya da PKKya bakışlarından dolayı protesto etmeleri
demokrasinin gereğidir, bunda bir sorun yok. Ancak, elbette
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Yazıklar olsun size ya!
ENGİN ALTAY
(Devamla) Dinleyin
Dinleyin
Size yazıklar olsun!
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Yazıklar olsun!
ENGİN ALTAY
(Devamla) - Size yazıklar olsun!
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Yazıklar olsun!
BAŞKAN Sayın
Buldan, lütfen
ENGİN ALTAY
(Devamla) Ancak, elbette şiddete, her ne sebeple olursa olsun
şiddete her zaman karşıyız, bunun bilinmesini isterim.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Kendinize yakışanı yapıyorsunuz, CHPye
yakışanı yaptınız yine! Yazıklar olsun size ya!
ENGİN ALTAY (Devamla)
Sinopta yaşananlar tabii ki üzüntü vericidir.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Kendine yakışanı yaptın, bravo sana!
ENGİN ALTAY
(Devamla) - Unutulmamalıdır ki Sinop çok küçük bir kasaba
görünümündedir yani böyle bir iş yapacaksanız Türkiye'nin bu kadar
büyük şehri dururken küçücük Sinopa gitmeniz bile aslında bir tercih
noktasında yanlıştır.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Her yere gideceğiz; Sinopa da gideceğiz,
Samsuna da gideceğiz, Trabzona da gideceğiz.
ENGİN ALTAY
(Devamla) Gidebilirsiniz tabii.
SIRRI SAKIK (Muş)
Müsaade mi alacağız sizden!
ENGİN ALTAY
(Devamla) - Velev ki bugün de olaylar Samsunda devam ediyor. Ancak bir
şeyin bilinmesini isterim
SIRRI SAKIK (Muş)
Utan be, utan!
BAŞKAN Sayın
Sakık, lütfen, sonra cevap verirsiniz.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Senin gittiğin her yere gideceğiz. Terbiyesiz!
ENGİN ALTAY
(Devamla) Terbiyesiz sensin!
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Sensin terbiyesiz!
ENGİN ALTAY
(Devamla) - Demokraside protesto olur, şiddet olmaz diyorum ben. Ne var
bunda?
BAŞKAN Lütfen
ENGİN ALTAY
(Devamla) Sen bunun aksini söyleyebilir misin! Bir dinle, ne diyeceğimi
bir dinle önce!
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Ne alakası var söylediğin şeyle!
BAŞKAN Sayın
Buldan, lütfen
ENGİN ALTAY
(Devamla) Bir ne diyeceğimi dinle! Terbiyesiz sensin!
PERVİN BULDAN
(Iğdır) 4 milletvekili orada linç edilmek istendi ya sizin Belediye
Başkanınızın tahrikleri yüzünden!
BAŞKAN Sayın
Buldan, lütfen
ENGİN ALTAY
(Devamla) - Şimdi, sayın milletvekilleri, bugün hayretler içinde
Başbakanı dinledim. Başbakan diyor ki: Sinoptaki olaylarda
MHPliler ve CHPliler var.
Sayın Başbakan,
bu bilgiyi sana kim verdi bilmiyorum ama o olaylarda sen adam arıyorsan
Açsın bana Başbakan telefon. AKP gençlik kollarında il
başkanlığı yapmış ve dün olayların en önünde
yürüyen insanın ismini Başbakana vereceğim. Yine, Sinopun en
büyük ilçesinde AKP gençlik kolları başkanlığı yapan
ismin adını da Başbakana ben vereceğim. Kendisi ararsa
vereceğim. Orada bir tane Cumhuriyet Halk Partili de yoktu.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Belediye Başkanınız var.
SIRRI SAKIK (Muş)
Belediye Başkanınız var.
ENGİN ALTAY
(Devamla) Ayıp ediyorsunuz; arkadaşlarımız da, CHP il
başkanının orada olduğunu söylemişler, bu da bir
ayıp.
SIRRI SAKIK (Muş)
Belediye Başkanı... Belediye Başkanı
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Belediye Başkanınız var.
ENGİN ALTAY
(Devamla) Belediye Başkanımıza gelince, bugün grup başkan
vekilimiz, grup başkanınıza aynı şeyi söyledi.
Belediye Başkanımızın yerel basında, İnternet
medyasında böyle bir demecini bulun, milletvekilliğinden istifa
edeceğim. Böyle bir demeci yok.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Tamam, yarın gelsin milletvekili
arkadaşlarımız, getirsinler size.
ENGİN ALTAY
(Devamla) - Belediye Başkanımız, dün söylemek istemezdim ama-
Samsunda eşinin kanser tedavisiyle meşguldü. Ayıp ediyorsunuz,
böyle olmaz! CHPye saldırarak, sataşarak oralarda kendinize mevzi de
bulamazsınız.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Bizim aramızda faşistlere yer yok.
ENGİN ALTAY
(Devamla) Şimdi -bir şey daha- dün Twitterda âdeta Sinop,
Madımak olsun. diye herkes elinden geleni yaptı, herkes ve ben de
bir Tweet attım, Sinoplular, Sinopu Madımaka benzetenleri ya da
öyle olsun isteyenleri utandıracak. dedim ve ben haklı
çıktım. Orada, 100-150 gencin, büyük kısmı da Samsundan
gelmiş, getirilmiş gencin gösterdiği reaksiyonu, polisin
müdahaledeki yavaş davranışını, gecikmesini CHPye
bağlayarak ne kazanacaksınız ben anlamıyorum.
İddiayla söylüyorum:
AKPde yöneticilik yapan iki ismi Başbakana vermeye hazırım, siz
bana bir tane CHPli gösterin orada.
AHMET YENİ (Samsun)
- AK PARTİyi karıştırmayın işin içine.
ENGİN ALTAY
(Devamla) İlaveten
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Verin o isimleri.
ENGİN ALTAY
(Devamla) Size niye vereyim?
Arasın
Başbakan bugün söyledi CHPliler var orada. diye, Başbakan da
söylesin isim.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Bizim partimizde faşistlere yer yok, onlara sizde yer
var.
ENGİN ALTAY
(Devamla) Bir yandan Samsunda olaylar devam ediyor. Bu, önce Hükûmetin
âczini ortaya koyar, bunun da bilinmesini isterim. Söylediğimin de
arkasındayım. Demokrasi tepki rejimidir tabii ki ama şiddete
karşıyız.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) 4 milletvekili geldi oraya, 4 milletvekili geldi.
ENGİN ALTAY
(Devamla) - Lafımı dinlemeden bana oradan terbiyesiz diyemezsiniz,
sizi de kınıyorum.
Saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan
MEHMET ERSOY (Sinop)
Sayın Başkanım, Sinopla ilgili
BAŞKAN Bir saniye
Buyurun Sayın
Sakık.
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan, bizim arkadaşlarımızın yaptığı
bir siyasal çalışma. Bundan dolayı o barbarların demokratik
bir tepki gösterdiğini söylüyor. Buna bir açıklık getirmek
istiyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Tepki demedim ben, Şiddet var, yanlış. dedim. Ayıp
ediyorsun ya!
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Demokratik bir tepkidir. dediniz.
BAŞKAN Şimdi,
Sayın Sakık
ENGİN ALTAY (Sinop)
Demokrasi tepki rejimidir tabii, değil mi? Bizim Genel Başkanımıza
Diyarbakırda, Vanda yumurta atılırken biz ne dedik, siz ne
dediniz? Tepki rejimi demediniz mi? Hayret bir şey ya!
E, konuş, ben de
cevap veririm.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Bizimle ne ilgisi var ya, bizimle ne ilgisi
var?
BAŞKAN Sayın
Sakık, bir saniye
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Konuştuklarını dinlemediniz mi?
ENGİN ALTAY (Sinop)
Size saldıranlar AKPlidir, inanıyorsan.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Bizimle bir ilgisi yok ki.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Niye bizi bulaştırıyorsunuz?
BAŞKAN Sayın
Sakık, Sayın Altay, Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun sözcüsünün biraz
önceki konuşmalarında Cumhuriyet Halk Partisinin olayın içinde
olduğu şeklindeki ifadelerine karşı çıktı,
açıklama yaptı, olayı kınadı, bu bir. İkincisi:
Cumhuriyet Halk Partisi Belediye Başkanının ve ilçe
başkanının olayın içerisinde olmadığını
söyledi.
Kaldı ki, -ben
dinledim- sayın grup başkan vekili biraz da aceleyle bir kelime
kullandı. Burada Sayın Altayın size karşı veya
partiye karşı ne bir sataşması veyahut da düzeltilecek
başka bir konuşması da yok. Olayı kınadı, açık
açık kınadı olayı ve Cumhuriyet Halk Partisinin de içinde
olmadığını söyledi. Benim anladığım bu.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Sayın Başkan, tutanakları isteyelim.
Şöyle bir ifadesi var: Sinopa giden 4 milletvekili var. PKKli
milletvekilleri oldukları için oraya gelen insanlar demokratik tepkilerini
ortaya koydu.
ENGİN ALTAY (Sinop)
PKKli milletvekili demedim, PKKyla ilgili görüşleri,
düşünceleri, ilgileri dedim.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Böyle söylediniz.
Ben tutanakları
istiyorum.
BAŞKAN Hayır,
hayır, değil. Tutanakları isteyelim, eğer öyle bir cümle
varsa
ENGİN ALTAY (Sinop)
Bu da bir vakıa. Bunu, PKKyı ret mi ediyorsunuz siz? Allah Allah!
BAŞKAN Sayın
Buldan, öyle bir cümle varsa sataşmadan söz vereceğim ama ben de
duymadım. Lütfen tutanakları getirelim.
Evet Sayın Ersoy, söz talebiniz
MEHMET ERSOY (Sinop) Efendim, sadece bir
şeyi düzeltmek istiyorum. Sayın Altayın yaptığı
konuşmada iki tane
BAŞKAN Sayın Ersoy, böyle bir
hakkınız yok. Kimsenin konuşmalarını düzeltme
hakkımız yok, lütfen.
Teşekkür ediyorum.
MEHMET ERSOY (Sinop) Efendim, Sinop
Milletvekili olarak düzeltmek için sadece
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Kabul edilmiştir değil mi?
BAŞKAN Hayır, kabul etmeyenler
çoğunlukta, biliyorum. Yani, iktidar partisinden de Kabul edenler diye
söylediğimizde ellerini kaldırdılar.
Alınan karar gereğince, sözlü
soru önergeleriyle diğer denetim konularını görüşmüyor,
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Kabul edildi, öyle geçti tutanağa değil mi?
Sayın Başkan,
kabul edilmiştir değil mi?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Hayır, kabul edilmedi.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Herkes el kaldırdı Sayın
Başkan oradan.
BAŞKAN Hayır,
lütfen ama. Kabul eden
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) El kaldırdılar Sayın
Başkanım ya.
BAŞKAN Şimdi,
Kabul edenler dediğimizde
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkanım
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Kabul edilmesi için el kaldırdılar.
BAŞKAN
Anladım da, Sayın Aslanoğlu, tutanaklar ortada. Ben biraz önce
açıklamayı yaptım. Kabul edenler diye sorduğumuzda
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Evet, el kaldırdı herkes.
BAŞKAN
iktidar
partisinden 5-6 kişi de el kaldırdı, gördüm. Kabul etmeyenler
diye sordum, çoğunluk kabul etmedi.
Alınan karar gereğince, sözlü
soru önergeleriyle diğer denetim konularını görüşmüyor ve
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer
alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer
alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği
Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan,
Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği
Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet
Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Tokat
Milletvekili Şükrü Ayalan ve Çankırı Milletvekili İdris
Şahin ile 4 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyon Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
3.- Sağlık
Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis
Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Şükrü Ayalan
ve Çankırı Milletvekili İdris Şahin ile 4 Milletvekilinin;
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/722, 2/1114) (S. Sayısı: 417) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 417
sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç
Tüzükün 91inci maddesi kapsamında temel kanun olarak
görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde
görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
Tasarının tümü
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Günal,
Antalya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET
GÜNAL (Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bugün, burada, sağlık sistemimizi önemli
ölçüde değişikliğe uğratan ve geleceğimizi de önemli
ölçüde ilgilendiren, birtakım riskler, tehditler içeren bir kanun
tasarısı görüşüyoruz.
Öncelikle birkaç cümleyle
usule ilişkin itirazlarımızı gündeme getireceğim,
sonra da kanunun içeriğine ilişkin itirazlarımızı
gündeme getireceğim.
Değerli
arkadaşlar, öncelikle, burada Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin
her zaman yaptığı klasik bir şeyle karşı
karşıya kaldık. Arkadaşlarımız gelen kanunun
yanına son günde aceleyle bir teklif getirdiler.
Şimdi, bunlar
İç Tüzükü arkasından dolanmaya yönelik şeyler. Bunların
doğru olmadığını söyledik. Muhalefetin
ısrarıyla bir alt komisyon kuruldu ama Sayın Bakana, daha
doğrusu eski bakana, Sayın Akdağa söyledik, Komisyon Başkanımıza
söyledik; bunun sağlık çalışanlarını
ilgilendirdiğini, sağlık sisteminde önemli
değişiklikler getirdiğini, hizmetin sunulmasında da,
hizmetin maliyetinde de önemli sorunlara yol açabileceğini, onun için de o
ilgili kısımların, özellikle teklifle getirilen bazı maddelerin
Sağlık Komisyonunda görüşülmesi gerektiğini söyledik. Bizim
ısrarlarımız sonucunda da arkadaşlarımız Tamam,
gönderelim. dediler. Değerli Komisyon Başkanımıza da
espriyle karışık takıldık Arayalım dediniz ama
acaba Hızlıca geri gönder diye mi arayacaksınız? diye.
Şimdi, aradan bir
gün geçmeden, ikinci gün Sağlık Komisyonu Başkan Vekilimiz
yazı yazmış -Sağlık Komisyonundan burada
arkadaşlarımız var, yanlışım varsa düzeltsinler. Burada
yazının fotokopisi de var ama ben zaman almamak için söylemiyorum-
Komisyonumuzun gündeminin yoğunluğu nedeniyle toplanamıyoruz.
demişler. Arkadaşlara sorduk, geçen yıl haziran ayından bu
yana Sağlık Komisyonu hiçbir toplantı yapmamış. Yani
bu acele nedendir ben onu merak ettim içeriğiyle ilişkili, acele
olunca da demek ki bir şeylerin yetişmesi gerekiyor diye düşündük.
Bakın tekrar
ediyorum, haziran ayından yani geçen sene kapanırken
yaptığı son toplantıdan bu tarafa Sağlık
Komisyonu hiçbir toplantı yapmamış, Komisyon Başkan
Vekilimiz Gündemimizin yoğunluğu nedeniyle görüşemiyoruz.
diyor. Neyi görüşemiyor? Sağlık
sektöründe bütün çalışanları ilgilendiren, onları
yarın işsiz bırakabilecek olan, özel sektörün inisiyatifine terk
edebilecek olan bir kanun tasarısının görüşülmesini.
Şimdi, bu birinci nokta. Bunlar doğru şeyler değildir.
Bununla ilgili diğer
bir husus da: Çalışanların tamamını ve sektörü
ilgilendiriyor dedik. Milliyetçi Hareket Partisinin alt komisyon üyesi olarak o
andaki alt komisyon başkanımıza da söyledim, bütün
sağlık çalışanlarının hem işçi
sendikalarının hem memurlarımızın, kamu
çalışanlarının temsilcilerinin, bütün
konfederasyonların temsilcilerinin buraya çağırılması
gerekir dedik; hadi ikinci toplantıda gelmedi, üst komisyona geldik yine
yok. Ancak bizim ısrarlarımız sonucunda geldiler, sonraki
toplantıya arkadaşlarımız lütfettiler -ara verdik- ve
ikinci, üçüncü gündeki toplantının birinde kısa süreli
açıklama şansı buldular.
Dolayısıyla böyle aceleyle getirmiş olduğumuz bu
kanun tasarı ve teklifler maalesef eksiklerle dolu oluyor.
Başka bir husus:
Tabii ki burada birçok şey var ama bu gelirken değerli
arkadaşlar, nedir bu kanun yani bir taraftan bakıyorsunuz çok köklü
bir şey geliyor yani Komisyon bunu görüşmüyor hem maliyetiyle ilgili
hem sunumuyla ilgili dedik. Bir taraftan, bakıyoruz hastaneler neredeyse
tamamıyla özel sektöre doğru gidiyor, iş güvencesinde
birtakım sıkıntılar var, yani tersinden
baktığımız zaman burada diğer sınıflarla,
tıbbi hizmetlerle ilgili hizmetlerin de özel sektörden alınabilmesi
meşrulaştırılıyor. Şimdi, bakıyoruz yani
dolaylı olarak bir özelleştirme yapıyorsunuz ama bunun
kapsamı kamuoyundan gizleniyor, çalışanlardan gizleniyor ve apar
topar bir teklif ve tasarı birleştirilmesiyle geçirilmeye
çalışılıyor.
Esas itibarıyla
baktığımız zaman, değerli arkadaşlar, burada daha
önce bir 3996 sayılı Kanun var, burada uygulanan modele, kamu-özel ortaklığı
modeli diyor arkadaşlarımız, güzel ama bunun birçok ülkede
uygulamaları var, Türkiyede de bir mevzuatı var, bununla ilgili de
yapılan çalışmalar var daha önce. Peki, diyoruz ki, bu kadar
önemli bir şey yapıyorsunuz
Bu 3359 sayılı Kanunda da,
3996 sayılı Kanunda da işin mantığında şu
var değerli arkadaşlar: Diyor ki, bu kapsamda yapılması
gereken bütün yatırımların kamu yatırımı proje
stokları ve yıllık programlar dikkate alınarak
yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün
genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin
yapılmadığını anlıyoruz. Bunun da ötesinde,
geçiyoruz, 5018 sayılı Kanun da var değerli arkadaşlar.
5018 sayılı Kanunun 14üncü maddesinde, sonra 24üncü maddede -yine
mevzuat yönetmeliğimiz var biliyorsunuz- buna ilişkin düzenlemeler var,
10 milyon TLyi geçenlerle ilgili analiz yapılır. diyor. 31inci
madde de yine aynı şekilde Bütün hesaplamaları yani etki
analizlerini yaparsınız. diyor, buna ilave olarak da, değerli
arkadaşlar, Maliye Bakanlığıyla ilgisine göre Devlet
Planlama Teşkilatı yani şimdiki Kalkınma
Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığının
görüşleri bu kanun tasarılarına eklenir. diyor.
Var mı Sayın Bakanım? Yok.
Komisyonda da sorduk. Yani bu söylediğimiz hukuki düzenlemeleri,
yapılmış bir etki analizini, bu kurumlardan
alınmış görüşleri bunun ekine eklediniz mi? Bize
verilenlerde yok, sormamıza rağmen de bir şey gelmedi.
Dolayısıyla, böylesine önemli bir kanunda, hukuka aykırı
bir şekilde böyle bir çalışma yapılıyor.
Değerli
arkadaşlar, başka bir husus da: Sadece kamu özel
ortaklığı modeliyle yap-işlet-devret modeli kapsamında
yapılmıyor biliyorsunuz sağlık yatırımları, genel
bütçe kapsamında da, merkezî yönetim bütçesi kapsamında da bu
yatırımlar yapılıyor. Burada yaklaşık olarak 5,1
milyar TLyi bulan seksen sekiz tane hastane var. Dolayısıyla
bunların arasındaki maliyet
karşılaştırmalarının hangisinin daha etkin
olduğunun yapılması gerekiyor. Hukuka aykırı bir
şekilde getirilmiş.
Bundan daha vahim olan
bir şey var değerli arkadaşlar, bu kanun, sadece ve sadece
mevcut yatakların bir kısmının kapatılması
karşılığında, yeni bir yatak kapasitesi yaratmadan,
yeni bir ilave yatak ortaya koymadan kapatılacak olanların yerlerine
yeni binada yeni yatak sunmayı amaçlıyor çünkü bu konuda elimizde
Yüksek Planlama Kurulunun kararları var.
Değerli
arkadaşlar, buraya baktığımız zaman, çok net bir
şekilde bunların kapatılması
karşılığında ancak hastane yapımına izin
verileceğini söylüyor. Aynen cümleyi size okuyorum, diyor ki bakın:
Eskişehir, Bursa, Isparta, Manisa ve Yozgat illerindeki projelerle ilgili
olarak hazırlanan ön fizibilite raporlarında kapatılması
öngörülen hastanelerin kapatılması ve kapasitelerinin
azaltılması öngörülen hastanelerin kapasitelerinin
azaltılması kaydıyla bize bu izni veriyor. Yani buraya
baktığımız zaman değerli arkadaşlar, bu 27
Ağustos 2010 tarihli YPK Kararında izin verilen 7 tesisten 5 yeni
bir yatak kapasitesi artırmadan yapılması öngörülen tesisler.
Beri tarafta şimdi buradaki vahim şey, asıl konu ne?
Değerli
arkadaşlar
Sayın Başkan,
uğultudan ben bile söylediğimi tam duyamıyorum.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
MEHMET GÜNAL (Devamla) -
Arkadaşlar, çok önemli bir konuyu sizin dikkatinize sunuyorum. Bakın,
Sayın Bakanın ve Sayın Müsteşarın bize vermiş
olduğu rakamlara göre şu anda 122.400 civarında mevcut
yatağımız var. Dediler. Üç defa sordum, Doğru mudur?
dedim -bütün Komisyon üyesi arkadaşlarım ve Sağlık
Komisyonundan gelen arkadaşlarımız şahittir-
Doğrudur. dediler. Kalkınma Bakanlığı Müsteşar
Yardımcımıza sorduk, Sizin sağlıktaki hedefiniz
nedir? dedik, dedi ki: Şu andaki durum 10 bin kişiye 26
yataktır ortalama, orta ve uzun vadede yani 2023e kadar 10 binde 30u
yakalarsak biz hedefimize yaklaşmış olacağız. Peki,
Türkçesi bunun, kaç ilave yatak yapılması gerekiyor? 25 bin
civarında. Yani 122 bin artı 25 bin, yaklaşık 147 bin
yatağa ulaştığımız zaman, Türkiye, normal bir
yatak kapasitesine kişi sayısı açısından
ulaşmış olacak.
Peki, döndüm, Sayın
Bakana tekrar sordum
Şu anda 2013 yılının
yatırım programına, Ocak ayında Resmî Gazetede
yayımlanan yatırım programına baktığınız
zaman -hepsi yanımda, isteyen olursa fotokopi verebilirim; kitaplar da
dokümanlar da mahkeme kararları da var, vakit almamak için söylemiyorum,
isteyen arkadaşlar zaten bakabilirler- 88 tane hastane ve tesis
yaptırıyor Sağlık Bakanlığı üniversiteler hariç.
2013 sağlık sektörü yatırımlarının toplamı
88 tesis, toplam para ise 5,1 yani 5 milyar 167 milyon mu ne olacak.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, buradan kaç yatak çıkıyor biliyor musunuz? 27.065
yatak kapasitesi. Sağlık Bakanlığının
verdiği bu yeni yatak kapasiteleri
Kaça ihtiyacımız vardı?
Orta ve uzun vadede tamamlanacak 25 bin. Peki, bakıyorum, bu hastanelerin
tamamı yatırım programına göre 2013, 2014, en fazla 2015te
hepsi tamamlanıyor değerli arkadaşlar. Peki, şimdi, biz bu
hastaneleri niye yapıyoruz? merkezî hastane komplekslerini kimin için
yapıyoruz sorusu ortaya çıkıyor. Diyorlar ki: Efendim, hastaneyi
yenileyeceğiz. Güzel. Peki, yeni yatak kapasitesi yapıyor muyuz? Hayır.
Sadece hastane binasının kalitesini artırıyoruz, hizmeti
zaten alabiliyoruz dışarıdan da alabiliyoruz. Diyorlar, güzel.
Peki, buradan bizim kazancımız ne Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak?
Plan ve Bütçe Komisyonunda sağlık sektörüne
yaptığımız tahsislerin etkin bir şekilde kullanılmasını
denetleme görevi olan bir milletvekili olarak ben bunu soruyorum: Alternatif
maliyetler nedir? Yok. Peki, bunun karşılığında ne
kazanacağız? Yeni bir yatak yok, 2 bin de fazla olacak üç yıl
sonra. Gerçekten, burada bir garabet var. Tabii ki, bunları görünce O niye
acele ediyorsunuz, kime söz verdiniz, bu ihaleleri alelacele niye
yapıyorsunuz? diyoruz, o zaman başka sorular
karşımıza çıkıyor.
Bakıyoruz, öbür
taraftan, kesin maliyetlerle ilgili onaylar alınmamış. Devletin
bir işleyişi var değerli arkadaşlar. Bundan önceki
Bakanımız Sayın Recep Akdağa sordum, kendisi
konuşurken örnek verdi, ön fizibilite raporunda 80 milyon olan bir
yatırım, kesin fizibilitede 150ye çıkmış. Peki,
diyorum ki: Bunun için YPKdan yeniden onay aldınız mı? Gerek
yokmuş. diyor. Arkadaşlar, yüzde 10 değil, 20 değil, yüzde
80-90a varan bir maliyet artışı var. Peki, ben nasıl bir
kaynak tahsisi yapacağım Kalkınma Bakanlığı
olarak, eski DPT olarak? Eğer, bütün projelerde yüzde 50yi geçen bir
artış olursa benim sağlık sektörüne tahsis ettiğim
para ne olacak? Öbür tarafta, okulumuz yok, dersliklerimiz yok. Onların
aciliyeti dururken sadece bina yenilemek için bu kadar parayı, yirmi
beş yıl boyunca milyarlarca lirayı niye ödeyelim? Tamam, acil
olan kısmı varsa yenileyelim, ona itirazımız yok.
Yapılıyor zaten, bakın, burada, 88 tane tesis
yapılıyor, birim maliyetleri belli. Dünyada birçok ülkede, maalesef
birim maliyetlerine baktığımız zaman yüzde 24
civarında -İngilterede araştırma yapmışlar-
fazla, borçlanma maliyetiyse hazinenin normal yoldan borçlanma maliyetinin
yüzde 83 üzerindeymiş. Şimdi, peki, biz o zaman buradan ne
kazanacağız? Yani Bunu yaparken, bu modeli överken bunun
avantajı nedir? diyoruz, o da yok. Dolayısıyla, yeniden YPKdan
onay alınması gerekiyor. Bir çok ülkede üçlü, dörtlü sistemler var;
kabine, ilgili bakan, YPK, hatta cumhurbaşkanları bu projeleri
yeniden kesinleşme aşamasında da onaylıyor değerli
arkadaşlarım, Sayın Bakan; lütfen bunları dikkate
alalım.
Onun için de şimdi
Sağlık Bakanlığı kendisine özel bir kanun yapıyor
değerli arkadaşlar, özel bir ihale kanunu. Şimdi, bunu biz Millî
Eğitim Bakanlığına da verdik mi? Verdik.
Ulaştırma Bakanlığında var mı? Var. DSİye
de verdik. Şimdi, onlara da mı ayrı bir kanun
çıkaracağız, onlarda da mı bir kamu-özel
ortaklığı dairesi kurulacak? Ben bunu anlayamıyorum. Sizin
Hükûmetinizde, sizin iktidarınızda, sizin bulunduğunuz dönemde o
zamanki Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı
bir yap-işlet-devret modeline yani kamu-özel ortaklığı
modeline ilişkin bir kanun tasarısı taslağı
hazırlamış, hepinizin de görüşüne sunmuş bütün
kurumların. Nedense o bir anda kalkıyor ve herkesten önce bu kurumun
içerisinde bir Kamu-Özel Ortaklığı Dairesi var ve bütün
sektörleri bilen bir kurum olarak da burada yetişmiş uzmanlarımız
var. Bırakın bir merkezde toplayalım. dedik. Tek bir kanun
çıksın, ayrıntıya ilişkin olanları da Bakanlar
Kurulu ya da YPKnın onayıyla yönetmeliği
çıkarırsınız, devam edersiniz. Ee, şimdi yeniden bir
daha kanun çıkarmak zorunda kalacağız. Yani bunu tek elden
yapmak gerekiyor.
Peki, enteresan bir
şey: Bu Daire Başkanlığını kurmuş
arkadaşlarımız. Söyleyeceklerimin hepsi belgelidir. Bir daha
söylüyorum; ne istiyorsanız elimde var. Onun için sormayın yani nereden
söylüyorsun diye. Hepsini topladığım için biliyorum.
Kurmuşlar, güzel. Daire Başkan Vekili arkadaşımız
kendisini harcama yetkilisi olarak onaylatmış. Sordum, bağımsız daire ise olabilir,
tamam. Bizim buradan verdiğimiz yetkiyle Sayın Başbakan,
Kasım ayının başında, KHK yetkisi sona ermeden Sağlık
Bakanlığının KHKsını çıkarmış ve
orada çıkan şeyde Sağlık Yatırımları Genel
Müdürlüğü var, yani kendisine ödenek tahsis edilen birim olması lazım.
Bu arkadaşlarımız gelmişler, 2012 yılının
Ocak ayında bir daha almışlar -Aslında Plan ve Bütçe Komisyonundan
çıkmadan ve Genel Kuruldayken de onların düzeltilmesi
lazımdı- ama bakıyoruz yeniden ayarlama yapmışlar
miktarda. 2013 yılının Ocak ayında yeniden harcama
yetkilisi olmuş.
Arkadaşlar,
çıkardığımız KHK gereği o birim Genel Müdüre
bağlı olmuş. Harcama yetkilimiz Genel Müdür ama değerli
arkadaşımız hâlâ ihalelerle ilgili işlemlere onay
imzası atıyor. Şimdi, o zaman aklımıza başka
şeyler geliyor, Niye böyle yapıyorsunuz? diyoruz. Yani bunlardan ne
kazanmak istiyorsunuz? Aceleyle getirmenizin nedeni nedir? Lütfen, burada
kanunsuz bir şekilde yapılan bu harcamaları Sayın
Bakanın bir an önce durdurması ve bu harcama yetkilisi
onayını iptal etmesi gerekiyor. Sayın Müsteşarın da,
ilgili Sağlık Yatırımı Genel Müdürünün dahi haberi
yok. Çünkü o görmüyor; Sayın Başkan göndermiş, Müsteşar
Yardımcısı ya da Müsteşar uygundur diyor, bitiyor.
Değerli
arkadaşlar, çıkardığımız kanuna ve kararnameye
uymamız lazım.
Diğer bir husus,
şu anda önemli tartışmalı konulardan birisi de garantiler.
Sınırsız bir garanti tanıyoruz.
Bakın değerli
arkadaşlarım, burada birçok örnekleri de konuştuk dünyanın
hiçbir yerinde
Hem TEFE, TÜFE ortalamasını alıyoruz, enflasyon
garantisi; bir.
İki: Kur riskini biz
üstleniyoruz devlet olarak.
Üç: Bir de şimdi,
ilaveten arkadaşlarımız önergeyle komisyonda getirdiler, türev
ürünleri, yani ödeyeceğimiz faizi, diğer değişken, sabit
faiz ürünleriyle
Eğer riskten korunma tekniklerini uygulayarak yaparsak
bunu da
Bütün risklerin tamamını devlet üstleniyor. Hani bu
kamu-özel ortaklığının temeli risklerin özel sektöre
aktarılmasıydı. Hangi riski
aktardığınızı bize söyleyin Sayın Bakanım?
Enflasyon riski var, döviz riski var, faiz riski de var. Peki, bir de bu kadar
riski niye alıyoruz? Hepsini biz üstlendik. Neden alıyoruz? Hastane
binalarını yenilemek için. Yani yeni bir yatak kapasitesi
yapamıyoruz, yeni bir yatak kapasitesi ihtiyacımız da yok.
Birçok ülke
örneğinde, değerli arkadaşlar, bu şekliyle garanti
verilmesinin bir süre sonra garanti kültürüne yol açacağını
Yani
tırnak içerisinde bir garanti kültürü oluşmuş. O neymiş?
Sürekli olarak biz garanti edersek, firmalar bizi, bu garantileri en üst
seviyeye çıkarmaya zorlarlarmış. Yani hazine
borçlanmalarında olduğu gibi sıkıştıkça
piyasadaki aktörlerin köşeye sıkıştırması gibi
bunu yapacak olan firmalar
Bir süre sonra zaten tekelleşme olduğunu
ve olacağını görüyorsunuz, 4-5 konsorsiyumun
dışında kimse giremiyor, alanlar da belli.
Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, burada rekabeti
bozucu bir örnek var. Az önce söylediğim 88 tane hastaneye 5,1
milyarlık yatırımı yapan firmalar bu ülkenin evlatları
değil mi? Onlara niye bu garantiyi tanımıyorsunuz, onlara niye
bu muafiyetleri tanımıyorsunuz? Artı, özel hastaneler var, özel
hastane yapan vatandaşlarımız da sağlık sektörüne
yatırım yapıyor. Onlar neden bu garantilerden veya tanınan
harç, vergi muafiyetlerinden yararlanmıyorlar? Burada rekabeti bozucu,
tekelleşmeyi, kamu aracılığıyla bile özel sektörün
tekelleşmesini, bunun yolunu açan ve doğrudan yabancı sermayeye
bunun önünü açan bir kanun tasarısıyla karşı
karşıyayız.
Değerli
arkadaşlar, burada birçok şeylerde, içeride çok vahim hükümler var.
Sözleşme ayrıntılarına baksanız, içimiz
sızlıyor. Yani o kadar garanti, o kadar kapsamlı şeyler
tanınmış ki
Asıl bozulma nedeni, bu kanunun çıkma
nedeni, Danıştayın, ilgili bir şartnamenin maddesinden
dolayı iptal etmesi. O neymiş biliyor musunuz? Bilkentte
yapacağımız bir kompleks için Numune Hastanesi, Yüksek
İhtisas Hastanesi ve Rehabilitasyon Merkezinin arsalarını,
binalarını bunu alan şirkete devretmek. Yani ne olacak? Oraya
arkadaşlarımız -kentin merkezine- güzel alışveriş
merkezleri, güzel binalar yapacaklar. Bozulmasının nedeni de bu.
Lütfen değerli arkadaşlar, burada
Bir de pazarlık
konusu var, son olarak. Eksiltmeden sonra yeniden pazarlığa girelim.
diyor, yani İstediğim şirkete ben bunu vereyim. diyor
Sayın Bakan. Ya, zaten yapmışsınız,
çıkmış, onun sonucundan sonra yeniden pazarlık etmek demek
normal bir ihalede ihaleye fesat karıştırmak demektir. Bütün bu
normal bir ihalede bittikten sonra açtığınız rakam da
ihaleye fesat karıştırmak olur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET GÜNAL (Devamla)
Bunu biz kanuni bir şekilde pazarlıkla yapıyoruz. Maddede yeri
geldiği zaman tekrar size onun bilgilerini ve belgelerini
sunacağım. Bu eleştirilerimizi dikkate alarak, maddelerdeki
önergelerle düzeltilmesini sağlarsanız faydalı bir iş
yapmış olursunuz diyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.46
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67nci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
417 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Şimdi,
tasarının tümü üzerinde söz sırası, Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 417 sıra sayılı Kamu Özel
İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması,
Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı
üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun görüşlerini
açıklamaya çalışacağım. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu görüştüğümüz yasa son derece önemli.
Sağlık alanında köklü değişimler getiren 120 bin
hekimi, 650 bin sağlık çalışanını yakından
ilgilendiren ve tabii, onların emeğiyle beraber 75 milyon
insanımızı son derece yakından ilgilendiren bir
tasarı.
Bununla ilgili
görüşlerimizi muhalefet şerhinde açıkladık. Çok önemli
gördüğümüz birkaç hususu kamuoyunun bilgisine sunmak istiyoruz. Çünkü
21inci yüzyılda devletler sosyal devlet olmadıkları zaman,
sağlık ve eğitim hizmetlerini bütün yurttaşlarına
sunmadıkları zaman ve bu alanı özelleştirmeye çalıştıkları
zaman işin içine para, meta, rant, ihale ve vergi açısından para
kaçırma, vergi kontrolünden kaçma, her türlü hile hurda işlemleri bu
işin içine giriyor. Akçeli iş. Akçeli olduğu için, akçeli
işlerin elbette ki Plan Bütçe Komisyonunda görüşülmesi gerekir. Biz
de o Komisyonun üyesiyiz. Ancak konu sağlık olunca, eğer siz bu
konuyu Sağlık Komisyonunda görüşmüyorsanız, ihtisas
komisyonunda görüşülmüyorsa, yeterince tartışılmadan Plan
Bütçe Komisyonuna gelinip sadece akçeli işlerle ilgili görüşülüyorsa
bunda çok ciddi bir sıkıntı vardır.
Aslında 12 Eylül
darbesiyle beraber özelleştirmeye hız verildi ve 2003
yılından bu yana da AK PARTİ hükûmetleri döneminde
özelleştirmenin en büyüğü yapıldı. Bu açıdan
bakıldığı zaman, sağlık hizmetlerinin kaliteli,
etkili, verimli ve bütün vatandaşların erişimine açık bir
sağlık politikası değil, yandaşlara, şirketlere
ihalesiz verilen ve özellikle yap-işlet-devret modeli, artı, kiralama
modeli, artı, kamu özel ortaklığı biçiminde, devletin
hastanelerinin, gayrimenkullerinin, imkânlarının özel sektöre
açılmasından başka bir şey değildir. Eğer siz bu
mantıkla bunu yaparsanız -ki felsefik olarak bakış
açımız, biz emekten yana, yurttaştan yana bir sağlık
politikasından yanayız- birileri de sermayeden yana, patrondan yana,
işverenden yana, şirketlerden yana, holdinglerden yana hatta
yabancı holdinglerden, şirketlerden yana bir sağlık
siyaseti uygulayabilir. Hükûmetin bugün uyguladığı birinci
şıktır yani sermayeden, şirketlerden, holdinglerden yana
bir yaklaşım.
Biz bu çerçevedeki çok
net bir konuya dikkat çekmek istiyoruz. Aslında Başbakan 2023
vizyonundan bahsediyor ama
Şimdi, buradan yola
çıkarak Barış ve Demokrasi Partisi şunları sormak
istiyor ve cevabını almak istiyor: Bu şehir hastanelerini kurmak
istiyorsunuz. Birçok ilde, bölgede bunların ihaleleri yapıldı ve
Tabipler Birliği idari yargıya gitti, birçok yerde de tedbir
kararları aldı. Etimesgut olayı bunlardan bir tanesidir.
Şimdi, bize şunun fotoğrafını verebilir mi
Bakanlık? Ne kadar şehir hastanesi kuruyorsunuz, ne kadar dönüm arazi
vereceksiniz, ne kadar kamu hazinesinden vereceğiniz bu şehir
hastanelerindeki bütün fizibilite çalışmalarıyla beraber bunun
gideri ve getirisi nedir? Yani Mecliste oy kullanacağız, bunu bilmek
isteriz. Bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda istedik, bize verilmedi; hiçbir rakam,
hiçbir şey verilmedi. Verilmediği için, maalesef -burada çok
açık ifade ediyorum- Sağlık Komisyonunda da zaten
görüşülmeyen bu tasarının kamuya getirdiği mali yükün
fotoğrafı yok ama tahminî olarak hem genel bütçeden hem buradan özel
sektöre kaç milyar lira civarında aktarım yapacağı
konusunda, yapılan şehir hastaneleri ve ihaleye verilecekler dikkate
alındığında ortaya çok büyük rakamlar çıkıyor.
Yani enerjiden sonra bütçemizi zorlayacak 100 milyar civarındaki bir büyük
harcamadan bahsediyoruz, bunun şakası yok, bunun şakası yok
arkadaşlar.
Şimdi, kamuya getirdiği mali yükü
göremeyen bir Sağlık Bakanlığı var ama bu
yap-işlet-devret veya kirala veya kamu-özel ortaklığıyla en
azından kendi yandaş şirketlerine ihalesiz -bakın, dikkat
edin, ihalesiz- olarak hem kendilerine hem çocuklarına hem
torunlarına kadar yetecek bir kaynağı
oluşturduklarından şüphe yok. Peki, milletin vergisi hazineye
girerken, ücretsiz sağlıktan yararlanma hakkı varken ve
devletin, cumhuriyetin nitelikleri sayılırken, sosyal devlet olgusu
yazılırken neden bu böyle? Bunun, bu sorunun cevabını bütün
yurttaşlarımız arıyor.
Tasarının kamuya getirdiği
yük sadece kira ve hizmet bedelleri değildir. Alınan kredilerin
garantisi ve
İhalesiz bu işler verilecek. Bir hukukçu olarak
söyleyeyim: Kanunda sözleşme imzalayacak şirketlerin
caydırıcılık maddesi yok. Yani bu sözleşmeye
uymadığı takdirde bu şirketlere ne yapılacak? İşi
yarım bıraktı, iki sene sonra yürütmedi ne olacak bu iş,
belli değil.
Bakın, maliyet konusunda hiçbir
şeffaflık yok. Sayın Bakanın bütün bürokrasisi burada,
bugüne kadar 13 tane, sayıyorum: Kayseri, Ankara Etlik, Ankara-Bilkent,
Elâzığ, Yozgat, Manisa, Konya Karatay, İstanbul İkitelli,
Mersin, Bursa, Adana, Gaziantep, İzmir Bayraklı şehir hastanesi
entegre sağlık kampüsü ihaleleri yapılmış. Bize,
Sayın Bakan bu kürsüye çıkıp buralarda ne kadara ihale
yapıldı, ne kadar harcandı, ne kadar zamanda ne kadar harcanacak
net verileri koyabilir mi? Ben koyamayacağını iddia ediyorum.
Çünkü, Bütçe Komisyonunda da istedik, bize verilmedi, bize verilmediğine
göre yok ellerinde.
Peki, bu sağlık
kampüsleri nedir? Arkadaşlar, adliyeleri, büyük adliye dedik AVMlere
çevirdik, gidin bakın Çağlayan Adliyesine. Çağlayan Adliyesi
büyük bir alışveriş merkezine benziyor, adliye sarayına
benzemiyor kimse kusura bakmasın. Beton, cam ve demirden oluşuyor.
Dün tekrar dikkat ettim, 7nci katta avukatlara saldırı oluyor, çevik
kuvvet, güvenlik saldırıyor ve 7nci kattan insanları
aşağıya, betonlara atma çabaları var. 6 tane avukat
yaralanıyor, korunak yok, 7 katlı kocaman binanın bir tane
köşesinde bir saksı, bir yeşillik yok arkadaşlar.
Bakın, Çağlayan Adliyesi, Avrupanın en büyük adliyesi diye
geçiyor. Şimdi, aynı benzerini, sağlık kampüsleri adı
altında alışveriş merkezleri kuruyoruz. Şimdi, bu
nasıl bir şey? Bir hukukçu olarak size anlatacağım,
dinleyin. 1inci maddeyi lütfen, eğer kanun elinizdeyse- açın
bakın. Ben, size bu alışveriş merkezlerinin niye
alışveriş merkezi olduklarını açıklamaya
çalışacağım.
1) (ğ) fıkrası:
İhtiyari ticari hizmet alanları. Sağlık konuşuyoruz
değil mi, hastaneleri? Bu hizmet alanı kavramı bir geçti mi?
Tekrar geçiyorum. (k)
bendine bakın: Mecburi ticari hizmet alanları. Yine ticari hizmet
ama bu mecburi.
Devam ediyorum
arkadaşlar. (r) fıkrası: Tesis. Sağlık kampüsünde
tesis.
Tekrar geçiyorum
arkadaşlar. Niye sağlık alışveriş merkezi
olduğunu
Dönüştürülüyor.
(s) fıkrasında
Ticari hizmet alanları. yine. Etti mi? Bir maddenin içinde bu
saydıklarım.
Yine (t)
fıkrasında Uygulama projesi.,
(u) fıkrasında
da Üst hakkı sözleşmesi.
Gelelim (v)
fıkrasına, Yerleşke. Arkadaşlar, yerleşke
Hastanede
konuşuyoruz bunu, kampüs olayında, yerleşke
Şimdi, bütün
bunları anladınız mı? Milletvekili olarak oy
kullanacaksınız. Bu kadar hizmet alanı olabilir mi bir
sağlık kampüsünde arkadaşlar Allah aşkına? Bunun
adı sağlık kampüsü olabilir mi?
Peki, bunları kim
üstlenecek? Size onu açıkladığımız zaman
şaşıracaksınız. Bakın, ortak girişim diye
bir kavram duydunuz mu hukukçular olarak? Ortak girişim
Türk Ticaret
Kanununu yeni çıkardık. Hukukçu arkadaşlarım var, ortak
girişim
Ortak girişim, 1den fazla gerçek ve özel hukuk tüzel
kişilerinin aralarında yaptıkları anlaşmayla oluşturulan
iş ortaklığı.
Peki, şimdi,
Katardan 1 şirket geldi, Suudi Arabistandan da 1 şirket, Libyadan
da 1 şirket, Kazakistandan da 1 şirket, Türkiyeden de 4
şirket; bunlar ortaklaştılar ve bu ihaleyi aldılar.
Hukuken, her biri ayrı bir hukuka sahip ülke. Devlet, hukuken, bu ortak
şirket grubuyla, nasıl husumet taraf ehliyeti olmayan bir kimseyle bu
sözleşmeleri yapabilir? Ortak girişim diye bir şey yok hukukta
arkadaşlar. Türk Ticaret Kanununda anonim şirket var, limitet
şirket var, var, kolektif, komandit vesaire. Özel amaçlı şirket
duydunuz mu? Yok ama (o) fıkrasında var arkadaşlar. Özel
amaçlı şirket ne olabilir hastanelerde? E, kampüs
10 binlerce insan
çalışacak. Orada, sauna lazım, kafe lazım, hamam
lazım, otel lazım, park lazım, gasilhane lazım, nakliye
lazım, ambulans lazım, araba lazım, lazım da lazım.
Siz koskoca bir şehri taşıyorsunuz bir yere. Ondan sonra ne
olacak? Özel amaçlı şirket; her türlü 5 yıldızlı
hizmet sağlıkta. İşte, mantık bu. Kafa ticari
düşününce mantık böyle işliyor arkadaşlar. Bunlar, çok
tehlikeli, sınırsız, sorumsuz, belirsiz kavramlardır. Bu
kavramların, yarın, hukuk alanında, bu yatırım
alanlarında, ihtilaflarda başa sorun çıkaracağını
ifade etmek istiyorum.
İhale ilke, usul ve
esasları: İhaleden niye kaçınıyorsunuz? Niye
şeffaflıktan kaçınıyorsun ve niye denetçi şirketler
yok ve niye uluslararası denetim kuruluşları yok bu işlerin
içinde? Bakın, milyarların kararını verirken buna çok
dikkat edeceksiniz.
Yine, bakın,
sözleşmelerle ilgili
otuz yılı geçmemek üzere idarece
belirleme
Hangi idare bana söyler misiniz? Sağlık Bakanlığı
idare mi? Eğer Bakanlığın kendisi tarafsa, bunu ihaleye
çıkarıyorsa bu nasıl böyle?
Şimdi, bu
aksaklıkları açıkladıktan sonra önergelerle, bu
tasarının yamuk, eğri olduğunu, kesinlikle bal gibi
özelleştirme olduğunu, çalışanları köleliğe
iteceğini, sendikal haklarını yok edeceğini ve hepsini
ortadan kaldırıp tamamen bir işveren mantığıyla
sağlık hizmetlerinin ticarileştirileceğini size bütün
ilgili kurumlar açıklıyor.
Bakın, Türk Tabipleri
Birliği Merkez Konseyi Başkanlığı çok açık diyor
ki: Bu şehir hastanelerinin kurulması özelleştirmenin bir
parçası. Sağlık Bakanlığı hastanesi
kavramları, devlet hastanesi kavramları ortadan kalkmaktadır.
Kalkıyor
arkadaşlar, devletin hastanesi yok. Artık, Abdülmuttalipten tutun da
Şeyhül Zakirden herkesin hastanesi olabilir ama devletin, halkın
hastanesi olmaz çünkü şirket adlarını da yakında
alırlar.
Yine, Aile Hekimliği
Projesiyle başlayan bu projenin ikinci, üçüncü, son ayağı
olduğunu ifade edelim ve asıl kara delik, kara para, vergi
kaçırma bu şehir hastanelerinde olacak. Tıbbi aletlerden, MRdan
tutun iğneye, pansuman araç gerecinden tutun her türlü ilaca kadar her
türlü şey sınırsız, sorumsuz, denetimsiz, hiçbir kurula
tabi olmadan şirketlerin insafına terk edilmiş olacak ve yine
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikasının çok net
olarak bu yasa karşısındaki duruşu, kamu-özel
ortaklığını kuran İngiltere, Kanada gibi bazı
ülkeler, terk ederken Türkiyenin bu kriz döneminde Arap Baharından kaçan
paraları buraya çekip bu şehir hastanelerinde onları ortak edip
onunla bir şeyler yapma anlayışının, niyetlerinin,
fırsatlarının göstergesi olduğunu gösteriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Kaplan, akıl hastaneleri var
mı, akıl hastaneleri?
ÜNAL KACIR
(İstanbul) - Lazım mı, lazım mı?
HASİP KAPLAN
(Devamla) Şehir hastanelerinin içinde her türlü hizmet var, beş
yıldız
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Akıl hastaneleri?
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Lazım mı, lazım mı?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Lazım, lazım. Akıl hastanesi
lazım.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Önergelerimizle bu görüşlerimizi sürdüreceğiz.
Teşekkür ederim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bülent Kuşoğlu,
Ankara Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; sıra sayısı 417 olan Sağlık
Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis
Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması
Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi, değerli
izleyenlerimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye bu İmralı süreci, Ergenekon, Balyoz, Silivri
vesaire bütün bunlarla uğraşırken, bir travma yaşarken bir
taraftan da hayat devam ediyor, bir taraftan da Suriyede savaşın kıyısına
geliyoruz, oralarda bombalar patlıyor, bizi de etkiliyor, sürekli bir
savaş kıyısında yaşıyoruz ama hayat devam ediyor
ve bir taraftan da son sürat bir kanun fabrikası gibi biz kanun
çıkarmaya devam ediyoruz, üretmeye devam ediyoruz. Denetim görevimizi
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak çok fazla yerine getirmeden sürekli olarak
kanunlar üretiyoruz. Bunlardan bir tanesi bu kanun tasarısı. Bununla
biliyorsunuz şehir hastaneleri kurulacak. Bununla ilgili olarak
Sağlık Bakanlığı bir süre önce ihalelere
başladı, bazı hastanelerin ihalelerini yapmış
vaziyette. Sebebini çok iyi bilmiyoruz. Biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu
konuyla ilgili olarak iki ay kadar çalışmalar yaptık ama
gerçekten sebebini çok iyi anlayamadık ama sonradan medyadan
öğrendiğimize göre Sayın Başbakanın şehir
hastaneleri rüyası varmış, bu şehir hastanelerini bir
şekilde gerçekleştirmesi gerekiyormuş. Herhâlde asıl sebep
odur diye düşünüyoruz, bu konunun gündeme gelmesinde esas sebep odur diye
düşünüyoruz ama o kadar önemli bir sebep ki Sayın Başbakan bunu
demokrasiyle bağlantılı kurdu. Hani, şu demokrasinin
meşhur kuvvetler ayrılığı prensibini eleştirdi
ya, oradan yargının çok fazla güçlendiğini, yürütmenin üstüne
çıktığını yürütmenin güçlenmesi gerektiğini vesaire
söylemişti ya, yürütmenin güçlenmesi gerektiğini, bu konuyla ilgiliydi.
Bu kadar önemli bir konu bu yani neredeyse bu konuyla ilgili demokrasiyi feda
edeceğimiz bir noktaya gelmiştik.
Değerli
arkadaşlarım, sağlıkta çok iyi bir durumda değiliz,
sağlıkla ilgili olarak genelde bir sıkıntı var.
Sağlıkta biz özellikle 2006lı yıllarda, 2007li
yıllarda sağlık harcamalarımızı 6 kat
arttırarak, bakın, 6 kat arttırarak özellikle otelcilik
hizmetlerinde çok lüks, çok parlak bir dönem yaşadık, her şey
çok iyi görünüyordu ama sağlık harcamalarımız 6 kat
artmıştı. Daha sonra bunun çok maliyetli olduğunu gördük.
IMF tarafından da eleştirilince bu konuyla ilgili tasarrufa gitmeye
karar verdik. Bugün, sağlıkta bir sigortalı hastaneye
gittiğinde, ilaç aldığında, muayene olduğunda
çeşitli sebeplerle 11 çeşit fark alınıyor kendisinden, 11
çeşit fark alınıyor sağlıkta. Bu hâle geldi yani
sağlıkta o şaşaalı günlerimizi, parlak günlerimizi
bitirdik, şimdi fark alınan, sıkıntılı olunan bir
döneme girdik.
Şimdi bir de Kamu
Hastaneler Birliğini kurduk. Birçok Sağlık
Bakanlığı yöneticisi de Kamu Hastaneler Birliğinde yönetici
ve orada da çok büyük rakamlarla, 10-12 milyon lira gibi ya da bin lira gibi
şimdiki parayla CEOluk yapıyorlar yani CEO dönemine girildi. Üst
düzey yöneticiler var artık sağlıkta, böyle bir dönemdeyiz.
Değerli
arkadaşlar, konumuza gelelim. Şimdi, bizim bugünkü tasarıyla
üzerinde çalıştığımız konu kısaca şu:
Bir hastaneniz var, bir anlaşma yapıyorsunuz yabancılarla,
hastanenizi yıkıyorlar, yerine yeni bir hastane yapıyorlar,
güzel, lüks bir hastane yapıyorlar. Bu hastane için siz, hastane sahibi
olarak yıkılan hastaneniz için yirmi beş yıl süreyle ona
kira ödüyorsunuz yapana. Yirmi beş yıl süreyle kira ödüyorsunuz ki
tasarı otuz yıl diyor buna ama sözleşmelerimiz, şimdiye
kadarki sözleşmeler yirmi beş yıl. Bu yirmi beş yıl içerisinde
ayrıca hastanenizin kârlı bölümlerini, otoparkından tutun da
görüntüleme merkezlerine kadar, laboratuvarına kadar yine özel sektöre
işlettiriyorsunuz; siz bunu kullanmıyorsunuz, işlettiriyorsunuz.
Onun için de, bu tür hizmetler için, temizlik, güvenlik vesaire tür hizmetler
için de ayrıca bir ödeme yapıyorsunuz. Düşünün, yirmi beş
yıl hastanenizi yıktırıp kira ödüyorsunuz, bunları da
veriyorsunuz, bu tür hizmetler için de, paramedikal hizmetler için de
ayrıca bir kira ödemesi yapıyorsunuz. Yirmi beş sene sonra ne
olacağını bilmiyoruz, tabii normal olarak size devredilmesi gerekir
ama yirmi beş sene sonra uzatılmazsa. Yirmi beş sene sonra siz
bu işe devam edebilir misiniz, yapacak kabiliyetiniz kalır mı,
orası da bir soru işareti.
Olay kısaca bu. Hastanenizi
yıktırıyorsunuz, yirmi beş yıl süresince kira
ödüyorsunuz, rant tesislerini de, paralı olan bölümlerini de özellikle
özel sektöre veriyorsunuz, başkalarına işlettiriyorsunuz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) AVMler, AVMler
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla)
Bir anlamda bunlar AVMler, bunlar kampüs olarak yapılıyor, çok
büyük işletmeler. İleride bunlara da değineceğim.
Şu anda, mesela
Ankarada Etlik Hastanesi 3.566 yataklı olarak öngörülüyor; 3.566 yatak
ama bu arada Ankara Etlik Hastanesi kaldırılmış. Etlik
Hastanesi bir yerden bir binayı kiralamış vaziyette, doğru
dürüst de hizmet veremiyor. Bir de bu hastaneler yapılıncaya kadar
böyle bir durum söz konusu.
Konuyu Türk Tabipleri Birliği
yargıya intikal ettirdi, Danıştay konuyla ilgili olarak
Biraz
önce söylediğim gibi, aslında, bu tasarıdan önce, bu uygulamaya,
Sağlık Bakanlığı girdi, ihalelerini yapmaya
başladı ama Türk Tabipleri Birliği konuyu yargıya intikal
ettirince yargı bunun Anayasanın 2 ve 7nci maddelerine
aykırı olduğunu söyledi, Kendi başınıza bir
yönetmelikle bu işi yapamazsanız, bir kanun çıkarmanız
gerekir, bir kanuna bağlı olarak bu işi yürütmeniz gerekir.
dedi, onun üzerine bu tasarı gündeme geldi. Yani, bir taraftan bu iş
başlamış vaziyette, bir taraftan da biz mevzuatını düzenlemeye
girişmiş vaziyetteyiz.
Bütün bunlarla, Sağlık
Bakanlığı, şu ana kadar, otuz yedi hastane yapmayı
planlıyor, yıkıp yapmayı planlıyor ama, yani Kayseri
Hastanesinde olduğu gibi yıkıp yapmayı planlıyor. Bu
bizim yatak kapasitemizi, hastane sayımızı pek
artırmayacak, bize pek bir kazancı yok. Sadece, belki, birkaç tane
artık ömrünü tamamlamış olan hastaneyi yenileme
imkânımız olacak, tabii, bir yığın da yeni, lüks
cihazlara kavuşmuş olacağız ama yatak sayımız
açısından pek bir şey değişmeyecek.
Değerli arkadaşlar, konuyu biz
Plan ve Bütçe Komisyonunda görüştük. Tabii, işin mali yönü var,
parasal yönü var ama bu konu Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonunda da görüşülmesi gereken bir konuydu
çünkü konu, adı üzerinde, Sağlık Komisyonunu da ilgilendiren
boyutta. Fakat, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu bu konuyla ilgili olarak İşlerimiz çok
yoğundur. diye cevap verdi, Görüşemiyoruz. diye cevap verdi.
Sonradan öğrendik ki, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu yedi aydır toplanmamış. Böyle de
maalesef bir komedi yaşadık, bunu da sizle paylaşmak isterim.
Değerli arkadaşlarım,
konuyla ilgili olarak bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, muhalefet
şerhimizde de belirttiğimiz birçok itirazımız var. Konuyu
biz toparladık, madde madde de eleştirilerimiz var ama farklı
yönlerden de konuyu ele aldık. Mesela, şöyle: Ekonomik açıdan
konuya bakıyoruz, yaklaşıyoruz, şu tür eleştirilerimiz
var: Ekonomiye bakarsanız, uluslararası ekonomi yönünden
dünyanın yaşadığı çok önemli bir kriz dönemindeyiz,
çok önemli bir kriz yaşıyoruz ve bizim de bu krizden önemli ölçüde
etkilendiğimizi biliyorsunuz.
Geçen yıl
tahminimizin çok üzerinde bir bütçe açığı verdik biliyorsunuz,
bütçemiz tahminimizin çok üzerinde açık verdi. Cari
açığımız, biliyorsunuz, aynı şekilde, çok yüksek.
2011de 8,5 büyümüştük, 2012de bu krizden etkilenerek büyümemiz 3ün altına düştü yani birdenbire çok
hızlı bir düşüş yaşadık. Sıkıntılarımız
var. Kamu borcu, 2012 yıl sonu itibarıyla 532 milyar lira oldu,
Şu anda 532 milyar kamu borcumuz var. Bu şartlar altında, biz,
37 hastane yapıyoruz, bu iş için 20 milyar liraya yakın para
ödeyeceğiz ilk hesaplara göre. Birdenbire, bu ekonomik koşullarda 37
hastaneyi yıkıp yapacağız ve bu kadar önemli bir
meblağı gözden çıkarıyoruz. Nedir acelemiz arkadaşlar?
Bunu ekonomik açıdan izah edebilecek birisi var mı? Nedir? Niçin biz
böyle bir tasarrufta bulunuyoruz? Yani bunun, ekonomik açıdan
baktığınızda, hakikaten izahı yok mantıklı olarak.
Öte yandan, gayrisafi
yurt işi hasıla açısından bakıyorsunuz, önceki
yıllara göre, mesela 2002 yılına göre kamu yatırımlarında
bir düşüş var. Yani biz bunu, bazı hastaneleri illa yapacaksak
kamu yatırımlarında azalma var, kamu yatırımı
olarak doğrudan bütçe imkânlarıyla yapabiliriz. Niçin öyle
yapmıyoruz? Bunu da anlamak mümkün değil.
Diğer taraftan
Yabancı sermaye gelecek. deniyor. Aslında bu tür, Türkiye gibi
sermayesi kıt olan ülkelerin teşvik etmesi gereken ihracata dönük
sektörlerdir. Elinizde bir kıt kaynak var, sermaye var, siz bununla
ihracata dönük sektörleri teşvik eder, ülkenize döviz
kazandırırsınız. Bu kadar cari açık vermişsiniz,
bu kadar sıkıntınız var, istihdam sorununuz var;
ihracatı artırmaya kalkarsınız. Siz tam tersine, sadece
hizmet sektörüyle ilgili bunu -o da yeni yatak kapasitesi olmayan bir alanda-
kullanıyorsunuz. Yani ekonomik açıdan
bakıldığında bunları anlamak mümkün değil
hakikaten.
Diğer taraftan,
önceki Sağlık Bakanımız, Komisyonda bir konuşması
sırasında Yabancı sermaye gelecek, o taraftan da iyi.
demişti ama gelecek olan yabancı sermaye sadece cihazlarla sınırlı.
Biz hastaneleri biliyorsunuz- TLyle yapacağız sonuçta, yurt
dışından buradaki hastane yapımı için yabancı bir
kaynak gelmeyecek. Yabancı kaynaklar sadece ithal edilecek olan cihazlarla
ilgili olarak gelecek. Yani bu açıdan da ekonomik değil, ekonomik
olarak baktığınızda.
Bir de, hastane
yapımı için yirmi beş yıl sabit bir
yatırımınız var. Her sene kira ödüyorsunuz. Toplam kira
bedelleri karşılaştırıldığında çok
anormal rakamlar ortaya çıkıyor. Bakın, Kayseri Hastanesi
örneği var elimizde, Kayseri Hastanesinin ihale bedeli 650 milyon lira.
Kayseri Hastanesi için yıllık ödenecek olan kira 54 milyon lira fakat
ilave olarak P1 ve P2 dediğimiz ödemeler de söz konusu -biraz sonra
anlatacağım- onların toplamı da 83 milyon lira. Yani
yılda 137 milyon lira, biz Kayseri Hastanesi için bir ödeme
yapacağız. Buna bakıyorsunuz, bunları yirmi beş
yılla değerlendirdiğiniz zaman, aşağı yukarı
3 milyar 425 milyon lira çıkıyor. Deniyor ki Sağlık
Bakanlığı yetkilileri tarafından: Bunun hepsi, 137 milyon
liranın hepsi kira değil. Bunun 54 milyon lirası kira,
diğerleri kira değil. Diğerleri de diğer bölümlerle ilgili
harcamalar yani işi büyüttüğümüz için bu tür
harcamalarımızı da çoğaltıyoruz. Sadece o tür
harcamalar için bu işe girecek, oradan çok büyük kâr elde edecek firmalar
da söz konusu olabilir. Yani bu, ekonomik açıdan
bakıldığında çok kârlı, çok ekonomik bir
yatırım asla değil. Bunun haricinde, bu -benim biraz önce
yaptığım, söylediğim- hesabın dışında
bir başka hesap var mı? İnanın, iki aya yakın
Komisyonda çalıştık, Sağlık Bakanlığı
yetkilileri de bize böyle bir hesap vermediler. Biliyorsunuz, 5018
sayılı Kanuna göre -bu Meclisimizden çıkmıştır
birkaç sene önce- etki analizi ortaya konulması lazım, fayda-maliyet
analizi alternatif olarak ortaya konulmalı, böyle bir analiz de bize
veremediler, Hayır, öyle değil de bakın bunun hesabı
Kayseri Hastanesi örneğinde şudur. diyemediler, bu hesap
yanlışsa doğrusunu hiçbir zaman veremediler değerli
arkadaşlar.
Ee, konu mali açıdan
da yanlış, yani normalde kamu yatırımları bütçe
imkânlarıyla yapılır. Her sene biz neden bütçe yapıyoruz,
neden orta vadeli programlar hazırlıyoruz, üç yıllık
bütçeler yapmaya başladık? Bunları yaparken tabii ki kamunun
kaynakları, imkânları gözetilmiş, onun için kamu
kaynaklarından bunların yapılması lazım, normal
olanı budur, ama biz tutuyoruz bunu bütçenin dışına
çıkarıyoruz, bütçe imkânlarının dışında bu
işi yapmaya kalkıyoruz, dolayısıyla bütçe prensiplerine de
aykırı bir iş yapmış oluyoruz, bütçe prensipleri açısından,
mali disiplin açısından da çok yanlış bir iş
yapmış oluyoruz sonuç olarak.
Şimdi,
sağlık planları açısından da biz Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak konuya yaklaştık. Sağlık
planlarına bakıyorum, 2013 yılında Bakanlar Kurulunun kabul
ettiği bir program var. Orada sağlık sektörüyle ilgili olarak
diyor ki: Sağlıkta temel sorun hastane ve yatak
sayısının yetersizliği değil, ülke genelinde dengesiz
dağılımıdır. Yani Hastanelerin yetersizliği söz
konusu değildir. diyor, Yatak sayısının yetersizliği
söz konusu değildir. diyor, Ülke çapında dağılımında
anormallik vardır. diyor; Doktor, hemşire sayısı
yetersizdir, onun dağılımında da problem vardır.
diyor. Bunun çözülmesi lazım. Yani Sağlık
Bakanlığının öncelik vermesi gereken konu budur, bunu
düzeltmesi lazım, buna para harcaması lazım, bunu öncelikle ön
sıraya koyması lazım, bu sorunu gidermesi lazım.
2011 yılında
yatak doluluk oranı OECD ortalaması 76dır, bizde 65,6.
Bakın, biz de daha 65,6; OECD ortalaması 76 yani bizim yatak doluluk
oranımız çok daha düşük. Bu şartlar altında neden bu
kadar -43 bin küsur- yatak yıkılıp yapılacak? Bunu neden
artırmaya çalışıyoruz, anlamak çok zor.
Ayrıca tam gün
diye bir yasa çıktı biliyorsunuz birkaç sene önce. -Tam günü ben
tırnak içerisinde kullanıyorum, tam gün değil çünkü tam olarak
bir tam gün değil, doktorlarımızı perişan etti,
hastanelerimizi, üniversitelerimizi perişan etti. Sağlık sektörü
bu Tam Gün Yasasıyla tam bir skandal vaziyette. Doktor
yetiştiremiyoruz artık. Tıp eğitimi maalesef çok kötü
vaziyette. Şimdi, böyle bir durum varken, neden bu konuyu biz
önceliğe alıyoruz bunu anlamak mümkün değil, gerçekten mümkün
değil. Bunu çok samimi olarak söylüyorum.
Bir diğer konu,
hastane işletmeciliği açısından konuya yaklaşım.
Aranızda doktorlar vardır, dinleyenlerimizden de
doktorlarımız vardır. Bir hastane 200 ve 400 yatak arasında
rantabl çalışır. 200 ve 400 yatak arasındaki hastaneler
rantabldır, verimli olurlar ama biz şimdi 3.500 yatak kapasitesine
sahip hastaneler yapıyoruz. Literatürde bu iş böyledir. Bunu da biz
Sağlık Bakanlığı yetkilileriyle konuştuk ama
hiçbir zaman bu konuyla ilgili Hayır öyle değil de böyledir.
demediler, diyemediler yani bu literatürde de böyle bir konu.
Sağlık
açısından bir diğer konu da şu: Şimdi, yirmi beş
yıl süresince hastaneler ihaleleri alan firmalara bağımlı
kalacakları için yirmi beş yıl süresince, sadece belli
firmaların, belli ülkelerin markalarını kullanacaklar,
cihazlarını kullanacaklar ve dolayısıyla onlara
bağımlı olan sarf malzemelerini kullanacaklar yani
Sağlık Bakanlığında konuyla ilgili, cihazla ilgili,
sarf malzemesiyle ilgili bir norm ve standart getiremeyeceğiz.
Doğrudan doğruya hangi firmalar ihaleyi almışsa, hangi
ülkeler almışsa onlarınki geçerli olmuş olacak, böyle bir
sıkıntımız var. Yerli üretimin teşviki söz konusu
olmalı, yerli tıbbi cihazın ama maalesef, bakıyorsunuz, bu
şekilde sadece yabancı ülkelerin cihazlarını
alacağız, onları teşvik ediyoruz. Kendi, tıbbi
alandaki, biyomedikal alandaki firmalarımızı öldürmüş
oluyoruz bu şekilde. Bu olacak şey değil. Yani mesela bu çok çok
önemli bir konu. Zaten az sayıda olan, yavaş yavaş sivrilmeye
çalışan firmalarımızı da bu şekilde öldürmüş
olacağız.
Hukuki yönden de,
yönetsel açıdan da çok önemli sakıncalar var. Konuyla ilgili olarak
çok farklı alternatifler getirilirdi, bu model bir gayrimenkul
yatırım ortaklığı çerçevesi içerisinde çözülebilirdi.
Konu esasında Anayasaya aykırı. Bir tane sözleşmeden
bahsediyor tanımlar arasında bütün tasarıda, hâlbuki en az
altı tane sözleşme var. Hâlbuki Danıştay, zaten bu sözleşmeye
uygun olması, sözleşmenin iyi tanımlanması gerektiğini
bildirmişti.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BÜLENT KUŞOĞLU
(Devamla) Böyle bir eksikliği var. Tekrar yargıdan dönebilecek bir
şekilde biz tasarıyı hazırlıyoruz.
Birçok maddesiyle ilgili
olarak da
Değerli
arkadaşlarım, diğer arkadaşlarım da sırası
geldikçe maddelerle ilgili eleştirilerde bulunacaklar.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü
üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Ahmet
Arslan, Kars Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
AHMET ARSLAN (Kars) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben
de 417 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde grubumuz
adına söz almış bulunuyorum. Sizleri elimden geldiğince,
alt komisyon Başkanı ve daha sonra da Komisyon üyesi olarak
aydınlatmaya çalışacağım. Saygılarımı
sunuyorum hepinize.
Tasarıyla ilgili
ayrıntılara geçmeden, Cumhuriyet Halk Partisi Sinop Milletvekili
Sayın Engin Altay burada bir açıklama yaptılar, Sinop
Milletvekilimiz Sayın Mehmet Ersoyun cevap verebilme şansı o an
için olmadığından onun adına bir bilgiyi paylaşmak
istiyorum.
Sinopun en büyük ilçesi
olan Boyabatın gençlik kolları başkanının eylemlere
katıldığı yönünde bir ifadede bulunuldu. Ancak,
arkadaşımız o gün ilçede görevinin başında ve herhangi
bir şeklide bu olaylara karışmamış. Yine bahsettiği
diğer kişi ise eski gençlik kolları başkanı
olması hasebiyle AK PARTİ ile ilişkilendiriliyor ancak şu
an herhangi bir görevi yok. Bunu da sizlerin bilgilerine, özellikle, sunmak
istiyorum. Yani olayların, bir şekilde, AK PARTİyle ve AK
PARTİlilerle ilişkilendirilmesinin doğru
olmadığını ifade etmek istiyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Güzel bir itiraftı.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Şu anda tek suçlu 4 BDPli milletvekili, Sinopa
gittikleri için.
AHMET ARSLAN (Devamla)
Biz, Sağlık Bakanlığının
yatırımlarının kamu özel iş birliği modeliyle
veya yap-kirala-devret modeliyle yapılması ile ilgili
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
BDPyi görevlendiren AKP, AKP Git. dediği için gitti.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, Engin Beye
sataştı, niye müsaade ediyorsunuz?
AHMET ARSLAN (Devamla)
gündeminize getirilen bu kanunla ilgili sizlere şunları ifade etmek
istiyorum: Birincisi, Plan Bütçe Komisyonu, malumunuz, özellikle bütçeyi
ilgilendiren kanunlar konusunda asli komisyon olarak zaten görev yapıyor biz,
bu anlamda görev yaptık. Ancak Sağlık Komisyonundan birçok
arkadaş Plan Bütçe Komisyonuna gelerek bu kanun
çalışmalarında, tasarıda bizlere çok ciddi bir şekilde
katkı koydular. Şunu belirtelim: Şu anki Sağlık
Komisyonu Başkanımız da dâhil olmak üzere doktor olan 3 tane üye
arkadaşımız var, bunlar da özellikle meslekleriyle ilgili,
ziyadesiyle, tasarı komisyonda görüşülürken katkı koydular.
Bizde yap-işlet-devret modellerini geçmiş çalışmaları
çerçevesinde bilen ve yine, geçmişte bankacılıkla veya finans
sektörüyle ilgilenen birçok arkadaşımız var, mali müşavir
arkadaşlarımız var. Bunlar da bu anlamda, yaklaşık bir
buçuk aylık periyotta, âdeta her maddesini didik didik irdeleyerek,
Bakanlığa sorarak, gerekiyorsa düzeltmeler yaparak katkılar
koydular.
Özellikle şunu
vurgulamak istiyorum: Kamu-Özel İş Birliği adı üzerinde,
kamu sektörünün yapmak istediği yatırımları özel sektörün
de dinamiklerini harekete geçirerek, özel sektörün enerjisini,
performansını, hızını bu işin içine çekerek
onlardan da yararlanmak anlamına geliyor.
Ülkemiz,
yap-işlet-devret modeli konusunda özellikle ulaştırmada,
enerjide ve birçok alanda dünyada örnek olabilecek hâle gelmiş durumda;
örnek projeler yapmakta. Bugüne kadar 10 milyar doların üzerinde, bu
modelle ihale yapmış; 7 milyar doların üzerinde, bu modelle
yaptığı ihalelerin ihale süreçleri bittikten sonra imtiyaz
hakkı devri ile gelir elde etmiş durumda. Bunu göz ardı etmemek
lazım. Nedeni şu: Özellikle Avrupa ülkeleri 1980 yılından
itibaren bu modeli örnek almış olmakla birlikte, Türkiye 1994
yılından beri yaklaşık on dokuz yıldır bu modeli
ziyadesiyle uyguluyor. Ancak hepimiz biliyoruz ki Türk insanının
aklı, Avrupadaki insanın veya Uzak Doğudaki insanın
aklından daha farklı ve daha pratik çalışıyor. Bu
cümlenin özellikle altını çizmek istiyorum: Daha pratik
çalışıyor. Hâl böyle olunca, onların yaptığı
modelleri örnek alabilirsiniz ancak kendi pratik zekânızı da
karıştırarak, katarak Türk modelini gerçekleştirmek
durumundasınız. İşte, yap-işlet-devret modelinde ve
yap-kirala-devret modelinde Türk modeli dünyada örnek olmuş hâlde. Neden?
Nedeni şu: Dünyanın birçok ülkesinden insanlar gelip Türkiyedeki
örnek uygulamaları dinliyorlar, görüyorlar; bu konuda konferanslar,
seminerler, paneller düzenliyorlar.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Ahmet Bey, Türklerin aklı
çalışmıyor mu? Avrupalının aklı
çalışıyor. diyorsun!
AHMET ARSLAN (Devamla)
Sayın Aslanoğlu, beni iyi dinlemiyorsunuz!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) İyi dinledim.
AHMET ARSLAN (Devamla)
Dedim ki: Türk aklı, Türk zekâsı herkesten çok iyi
çalışıyor; zira, onların yaptığı projeleri
alıyoruz, daha sonra kendi pratiğimizi katıyoruz ve Türk modeli
oluşturuyoruz. Bunu tekrar vurguluyorum: Türk modeli oluşturuyoruz.
Bunu iyi bilin Aslanoğlu, siz de iyi biliyorsunuz, başkaları da
iyi biliyor.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Onların terk ettiği demode projeler,
demode!
AHMET ARSLAN (Devamla)
Yine, yap-kirala-devret projeleri Avrupada, Latin Amerikada, Uzak Doğuda
birçok yerde yaygın olarak uygulanmakta...
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Hani, hiçbir yerde yok!
AHMET ARSLAN (Devamla)
bu konuda birimler açılmakta, bu konuda üniversitelerde birimler
açılmakta; bu konuda Türkiyede gerek
kamu sektöründe gerek özel sektörde gerekse finans sektöründe sadece bu
işle uğraşan birimler oluşturulmakta ve bunlar yeni
modeller, modele katkılar geliştirmekte.
İşte,
yap-işlet-devret modeli on dokuz yıldır çıkan bir kanunla,
3396yla Türkiyede uygulanmakta ancak günümüzde gördük ki sağlık
alanında, özellikle yap-kirala-devretlerde kendine has daha fazla
ayrıntı barındıran yeni bir kanun çok daha gerekli diye
düşündüğümüz için sağlık alanıyla ilgili böyle bir
kanun tasarısı geldi ve biz de Komisyonda buna katkı koyduk.
İşte, bugün, yap-işlet-devretten farklı olarak bu kanunun
sağlık alanıyla ilgili gelmesinin gerekçesi bu olsa gerek,
arkadaşlara özellikle bunu vurgulamış olmak istiyorum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) CHPli hekimler destek vermedi mi Ahmet Bey?
AHMET ARSLAN (Devamla)
Tabii ki Türkiyede sağlık alanında birçok şey
yapılmakta, tabii ki Türkiyede sağlık alanında hastaneler
yapılmakta, hastaneler daha modern hâle getirilmekte. Ancak, AK PARTİ
şunu yaptı: AK PARTİ, on yıl içerisinde, ambulans bulamayan
insanları, helikopter ambulans, uçak ambulans bulan insanlar hâline
getirdi sağlık sektöründe. İnsanımızın beklentisi
çok yükseldiği için, -hasta başına ortalama 50 metrekareden 150
metrekareye düşene kadar modern hastaneler- modern hizmet verilen
hastaneler yapmak adına Sağlık Bakanlığı, AK
PARTİ hükûmetleri önüne bir hedef koydu. Bu hedefi gerçekleştirmek,
sizin söylediğiniz gibi kamu bütçesiyle yatırımlar yaparak
olabilir, ancak yirmi yılda gerçekleştirirsiniz. İşte, AK
PARTİnin farkı şurada: AK PARTİ özel sektör dinamiklerini
hayata geçirerek, bu hizmetleri beş yılda insanımızın
ayağına götürmek, arada kalan yirmi yılda da bu
insanımızın bundan yararlanmaya devam etmesini öngörüyor ve
ödemenin ondan sonra yapılmasını öngörüyor. Tabii ki siz özel
sektör dinamiklerini hayata geçiriyorsanız, onların finansman bulmasını
sağlıyorsanız, özellikle dünyanın geldiği noktada,
dünyada krizin olduğu, kredilerin daraldığı,
darboğazın oluştuğu bir noktada tabii ki risk
paylaşımını getirmek zorundasınız. Siz, risk
paylaşımını getirince ne oluyor? Aynı işi yaptırıyorsunuz
fakat riski azalttıkça, finans sektörünün buraya verdiği kredilerin,
kredilendirebilme olayı
Yani özellikle, kredi riskleri azalıyor,
dolayısıyla daha düşük maliyetle kredilendirebiliyorlar ve hâl
böyle olunca da siz daha rahat yüklenici de buluyorsunuz ve işinizi
yapıyorsunuz, yapabilir hâle geliyorsunuz. Bunu, özellikle yine vurgulamak
istedim.
Tabii,
yine, vurgulamak istediğim bir başka şey, tabii ki Kamu
İhale Kanunundan istisna getiriyoruz ama neden istisna getiriyoruz?
Getirmek istediğimiz model, dünyanın birçok yerinde Kamu İhale
Kanunu benzeri kanunlardan istisnadır, kendisiyle ilgili düzenlemeler
vardır. Kamu İhale Kanununun dışına çıkarmak
demek
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Ticari alanlar ne olacak Ahmet Bey, ticari
alanlar?
AHMET ARSLAN (Devamla)
...alıp ihaleyi birilerine direkt verebilmek değildir. Neden
değildir? Kanun tasarısının 10uncu maddesini
okursanız, bu kanunla ilgili usul ve esaslar, yönetmelikler
çıkarılması gerekir, onlar da işte bundan sonra
düzenlenecektir.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Ticari alanlar, ticari alanlar kime gidecek
kime?
AHMET ARSLAN (Devamla)
Onlar çerçevesinde ihale edilecektir, rekabet içerisinde ihale edilecektir.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Kime ihale edecek?
AHMET ARSLAN (Devamla)
Her kim gelir bu rekabetin içerisine katılır ve şartları
sağlarsa, bunu kazanır.
Peki, ticari alanlarla
ilgili
Sizi kırmayayım Sayın Aslanoğlu, sizi
kırmayayım, ticari alanlarla ilgili konuya geleyim
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) He, kırmayın
Helal olsun sana!
Ticari alanlar ne olacak?
AHMET ARSLAN (Devamla) -
Şimdi, ticari alanlarla ilgili konuya da geleceğim
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Kim ihale edecek, para nereye gidecek?
AHMET ARSLAN (Devamla)
Lütfen, müsaadenizle o konuya da geleceğim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan
AHMET ARSLAN (Devamla) - Bir
defa, ihalesiz verilemediğini özellikle ifade ettim, bir.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) İhalesiz
AHMET ARSLAN (Devamla) -
Bir şeyi daha arkadaşlar karıştırıyor: Bu kanun,
bu tasarı kanunlaştıktan sonra usul ve esaslar çıkacak,
yönetmelikler çıkacak
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Buraya koy, buraya
AHMET ARSLAN (Devamla) -
bunlara bağlı olarak da ihale dokümanları yani
şartnameler
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Kanuna koyun Ahmet Bey kanuna
AHMET ARSLAN (Devamla) -
sözleşmeler, sözleşme taslakları hazırlanacak.
Birtakım detaylar orada olacak. Neye göre? Sözleşme ve şartname
usul ve esaslarınızın ve kanunun size verdiği çerçeve
dâhilinde olacak.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Kanunda olmayan bir şey yönetmelikte
olmaz.
AHMET ARSLAN (Devamla) -
Usul ve esaslar ise kanunun size verdiği yetkiler çerçevesinde olacak,
dolayısıyla siz bir sözleşmenin, bir dokümanın
ayrıntısı olması gereken şeyleri getirip kanunda
dercedin diyorsanız, e, kusura bakmayın ama bu da kanun yapma
etiğine ve şartlarına uygun değildir Sayın
Aslanoğlu.
Bir şey daha
söyleyeyim, bir şey daha söyleyeyim
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Allah Allah! Ahmet Bey, ilk defa kanun
yapıyoruz ya, ilk defa kanun yapıyoruz ya! Her şeyi getirip
koyuyorsunuz, burada ilk defa
BAŞKAN Sayın
Aslanoğlu, Sayın Aslanoğlu
AHMET ARSLAN (Devamla)
Sayın Aslanoğlu, rahat olun bu konuda.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Cevap vermeyin Ahmet Bey.
BAŞKAN Lütfen
AHMET ARSLAN (Devamla)
Dünyada kriz yaşanıyor.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Ticari alanlar ne olacak?
BAŞKAN Sayın
Arslan, lütfen siz Genel Kurula hitap edin.
AHMET ARSLAN (Devamla)
Siz de söylediniz, AK PARTİ diyor ki Bizim hükûmetlerimizle birlikte biz
kriz yaşamıyoruz ancak kriz teğet geçti. Bunun anlamı ne?
Yüzde 8 büyümeniz yüzde 3e düşer, dünyadaki kriz hafifledikçe, sizdeki
kriz zaten geçmiş durumda, bu tekrar yükselir. Yani o kadar büyük
rakamlara alıştınız ki AK PARTİnin
başarıları kendi içinde biraz aşağıya indiği
zaman bunu başarısızlık gibi ifade ediyorsunuz.
Dolayısıyla, bunu getirip özellikle özel sektör dinamiklerini bu
işin içine katmayı bütçe açığının yükselmesine gerekçe,
başka şeylere gerekçe lütfen saymayınız.
Yerli üretimi çok çok önemsiyoruz. Plan ve Bütçe Komisyonunda da
bu ifade edildi, burada da ifade edildi. Özellikle tıbbi cihazların
ve tefrişatın bütün yatırım içerisindeki payı yüzde
15tir. Öyle söylendi ki sanki paranın yüzde 85i bundan
Hayır,
yüzde 15tir ve Bakanlığa şöyle bir yetki verilmiştir:
Asgari yüzde 20. Neden? Bugün için yüzde 20 geçerli olur, iki sene sonra
Türkiyedeki yerli üretim geliştikçe bu oran daha da yükselir. Bunu da
özellikle bilgilerinize sunmak istiyorum.
Kira dışı işlerle ilgili ödemeler var.
dendi. İşte burada sizin sorunuza geleyim. Yüklenici hastaneyi
yapacak, hastaneyi üç sene içerisinde bitirecek ve hastaneyi işletmeye
hazır hâlde tutacak. Ne kadar? Yirmi beş yıl boyunca. Farkı
ne? Farkı şu: Biz kamu yatırımları
yaptırıyoruz. Kamu yatırımı başlıyor, arada
bir sürü problemler çıkıyor. Tekrar idame yatırıma
çık, tekrar ikmal inşaatı yap, şunu yap, bunu yap deyince
üç yıl dediğimiz süre bazen yedi yıla, bazen sekiz yıla
çıkıyor. Bizim o işten beklediğimiz katma değer de
sosyal sorumluluk anlamında yerine getirmemiz gereken şeyler de
otomatik olarak üç beş sene atıyor. Hâlbuki bizim amacımız
o değil. Bizim amacımız, sistemin üç sene içerisinde bitirilerek
hizmete girmesi ve yirmi beş yıl boyunca bakımlı, tutumlu,
onarılmış ve günün teknolojisine uygun olarak
modernleştirilmiş hâlde tekrar sistemin teslim edilebilmesi, idareye
devredilebilmesidir, zira sistem idare adına yapılmaktadır.
Yine, işletmeye geçildikten sonra bir sürü hizmetin aynı anda
yapılması
Neler? Kafeterya olabilir, ticari alanlar olabilir, otel
olabilir. Ama oradaki amaç nedir? Oradaki amaç, bir defa 200 veya 400 yatak
kapasiteli bir hastane yapmıyorsunuz, hastane kompleksi veya kampüsü
içerisinde birçok hastane yapıyorsunuz. Hastaneler birbiriyle entegre, her
biri kendi alanında ihtisaslaşmış. Hastanız kampüs
içerisindeki ihtisas alanında eğer yerini değiştirecekse
değiştirecek. Yoksa Etlikten kalkıp Yüksek İhtisasa,
oradan kalkıp Onkolojiye gitmeyecek, hepsi komple bir kompleks içinde
olacak. Hâl böyle olunca da bu kadar büyüklükte bir kompleks ve kampüs
yapıyorsanız, burada, gelen ailelerin, hasta
yakınlarının kalabileceği bir otel yapmak kadar doğal
bir şey yok, bir restoran yapmak kadar doğal bir şey yok, bir
kafeterya yapmak veya onların ihtiyaçlarının
giderilebileceği bir ticari alan oluşturmak kadar doğal bir
şey yok. Zira, kanunda da ifade edildi, bu çerçevede olmazsa olmaz olan
mecburi ticari alanlar var, bir de Olsa daha iyi olur. denen ihtiyari ticari
alanlar var. Bunları böylece birbirinden ayırıyorsunuz ama
bunların hepsine birden de ticari alan diyorsunuz, böyle
tanımlamanız gerekiyor.
Saygıdeğer
milletvekilleri
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Niye gerekiyor?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Ahmet Bey, biraz ticari alan
kiralarından bahset.
AHMET ARSLAN (Devamla)
Kiralardan bahsedeyim.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Ha, ondan bahset.
AHMET ARSLAN (Devamla) -
Yatırımcı hastane yatırımı
yaptığında kampüs içerisinde ticari alan
yapacağını
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Kirayı kim alacak?
BAŞKAN Sayın
Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Kirayı kim alacak Sayın Başkan?
Kirayı kim alacak?
BAŞKAN Lütfen
AHMET ARSLAN (Devamla)
Sayın Başkan
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Tak tak tak kirayı kim alacak?
BAŞKAN Sayın
hatibin sözünü kesmeyelim.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Sözünü kesmiyoruz, açıklayıcı soru soruyoruz?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Açıklama istiyoruz, açıklama
Sayın Başkan.
AHMET ARSLAN (Devamla)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Arslan, lütfen Genel Kurula hitap edin. Karşılıklı
konuşmayalım.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Kirayı kim alacak? Kim ihale edecek o
ticari alan kiralarını?
AHMET ARSLAN (Devamla)
Sayın Başkanım, Plan ve Bütçe Komisyonundaki arkadaşlar
dahi bir buçuk aylık tartışma sürecinde bunu
anlayamamışlarsa Genel Kurula anlatma konusunda müsaade edin
sorularına cevap vereyim daha iyi olur.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, sataştı
bana.
AHMET ARSLAN (Devamla)
Soru şu: Kiralar ne olacak? Ticari alan ne olacak? Ticari alan
şöyle olacak: Yüklenici gelecek hastaneyi yapacak.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkanım,
sataştı, beni anlayışsızlıkla itham etti.
AHMET ARSLAN (Devamla)
Bu hastaneyi işletirken devletten ne kadar para alacağını
bilecek ve bu kampüs içerisinde ne tür ticari alanlar olduğunu bilecek, bu
ticari alanlarda ne tür gelir elde edeceğini bilecek.
Dolayısıyla, daha teklif verirken diyecek ki: Ey Sağlık
Bakanlığı, ben sana 1 birim iş yapıyorum, 2 birim kira
alacakken bunun 1 birimini ticari alanlardan elde ettiğim için düşüyorum
ve sana 1 birimlik kira bedeli veriyorum. Siz Sağlık
Bakanlığı ve ihale komisyonu olarak bütün teklifleri
alıyorsunuz, inceliyorsunuz, eğer ticari alanla ilgili düşükse
düştüğü kira vermezsiniz çünkü böyle bir hakkımız bu
kanunda var, vermek zorunda değilsiniz. Sonuçta bir komisyon
oluşturacaksınız, komisyonunuz 1 kişiden, 2 kişiden
değil, birçok kişiden oluşan uzman bir heyet olacak, onlar çalışmasını
yapacak, eğer Sağlık Bakanlığının menfaatine
bir durum varsa ihaleyi sonuçlandıracak, değilse sonuçlandırmayacak
veya ticari alanı ayırarak sonuçlandırabilecek.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Yaz, yaz, kanuna yaz.
AHMET ARSLAN (Devamla)
Özetle, Sayın Aslanoğlu, şunu gördük ki: Bir buçuk aylık
komisyon tartışması sürecinde herkes ciddi katkılar koydu,
iktidar milletvekili, muhalefet milletvekili fark etmez. Yine, milletvekilleri
gözüyle Bakanlığın da ola ki atladığı veya
Değiştirilirse daha iyi olur. dediği birçok şey
vardı ve birçok önergeyle tasarı son hâline geldi.
Ezcümle şunu
söylemek istiyorum: Siz Sağlık Bakanlığı olarak yirmi
beş yılda yaptıklarınızı beş yılda
yapacak duruma gelirseniz insanımıza yirmi sene daha fazla hizmet
verirsiniz. Siz ülkenin yarısında bu yöntemi kullanırsanız
geriye kalan yarısına da işte bütçenizi ayırabilirsiniz.
İşte bu bütçeyle Karsın merkezinde 200 yataklı daha Kars
Devlet Hastanesi yaparsınız. Yine, Kafkas Üniversitesinde 200
yataklı üniversite hastanesi yaparsınız, onkoloji hastanesi
planlarsınız. Sarıkamış ilçesinde 50 yataklı daha
devlet hastanesi yaparsınız, Kağızman ilçesinde 50
yataklı daha devlet hastanesi yapmayı planlarsınız.
Selimde, Digorda, Arpaçayda, Akyakada, memleketin ücra köşesinde, uzak
köşesinde sanki Onlar bizden değil.miş gibi
davranmazsınız, onlara da 10ar yataklı entegre ilçe hastaneleri
yaparsınız, işte, onların da ihtiyaçlarını
ziyadesiyle görürsünüz.
Onun için biz AK
PARTİyiz, onun için on yıldır oylar giderek artıyor, onun
için daha iyi hizmetler vermeye çalışıyoruz, daha iyi hizmetler
vereceğiz. Bu tasarıda umarım kanunlaşacak ve daha iyi
hizmetler vereceğiz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun
Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Konuşmacı konuşmasında
Plan Bütçe üyelerini anlayışsızlıkla suçladı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Öyle bir şey yapmadı.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Biz de şahidiz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Kendisi dedi: Orada anlamadıysanız
ben buraya anlatayım., bizi anlayışsızla suçladı.
Cevap vermek istiyorum.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Aynı şeyi biz de istiyoruz. Ben de Komisyon üyesi olarak, alt
komisyon üyesi olarak
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Komisyon üyesi olarak ben de istiyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Öyle bir şey olmadı ya. Ferit Bey, yapmayın
Allahınızı severseniz.
BAŞKAN Söyledi
Sayın Arslan, ben de dinledim yani doğru.
Sataşma nedeniyle
iki dakika söz veriyorum.
Buyurun.
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, Kars Milletvekili Ahmet
Arslanın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, çok değerli
üyeler; biz bu ülkede halk için ne yapılıyorsa, kim yapıyorsa
teşekkür etmesini biliriz.
Ben hekim değilim
ama 4 bin yataklı, 5 bin yataklı bir kampüsün ne kadar rantabl olup
olmadığı konusunda
Siz, sayın Arslan, AKPden gelen hekim
arkadaşlara teşekkür ettiniz ama ben de Cumhuriyet Halk Partisi
Grubundan gelen hekim arkadaşlarıma binlerce teşekkür ediyorum, onlar
da büyük destek verdiler, onu unuttunuz, söylemediniz.
AHMET ARSLAN (Kars)
Önce onları söyledim, atladınız.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) MHPden gelen hekim arkadaşlara teşekkür
ediyorum.
AHMET ARSLAN (Kars)
Önce onları söyledim.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Arkadaşlar, ben şu soruların
cevabını istiyorum -ben çok iyi anlarım Ahmet Bey, çok iyi
anlarım, okuduğumu da çok iyi bilirim- üç soruya cevabı bir
buçuk ayda alamadım, hâlâ alamadık.
1) Arkadaşlar,
Türkiyede, özellikle hizmet alımını bir kere verecek bu alan
şirkete, tamam, bitti, yirmi beş sene, bir tröst, hizmet
alımında, orada mecburen onlar olacak. Türkiyede bir rekabeti yok
ediyor. Belki ben beş sene sonra daha ucuz hizmet vermek isteyeceğim
sana hizmet alımında.
RECAİ BERBER
(Manisa) Yaptığımız o.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Maksimum beş yıl. Değiştirdik ya.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Hayır, onu daha sonra benim şeyimle
Bunu
yaptık. Bir kere, birinci mesele buydu. Burada bizim ısrarla
itirazımızdan sonra
Eskiden yirmi beş yılla
veriyorlardı.
2) Arkadaşlar, beni
şuna ikna edin: Ticari alan gelirleri ne olacak? Kim ihale edecek?
Nasıl ihale edecekler? Bu gelirler nasıl paylaşılacak? Bu
Meclise
Çok büyük, 100 bin metrekare, 200 bin metrekare bir AVM yaptılar,
çarşılar yaptılar, dükkânlar yaptılar. Diyorsunuz ya 5 bin
yataklı koskoca bir şehir doğuyor. Peki, bu kiraları kim
ihale edecek? Bu kira paraları kime gidecek, nasıl gidecek? Getirin,
ben de imza atayım. Beş yılda bir bu AVMleri, ticari alanları
artı, zorunlu olmayan ticari alanları ihaleyle, İhale Kanunuyla
ihale edin, ben de imza atayım. Bunun cevabını veremiyorsun, ben
de onun için senin söylediğini anlamakta zorlanıyorum. Niye bunu
böyle yapıyorsunuz, çok zorlandım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Günal, siz de
aynı sebeple, sataşma nedeniyle söz istiyorsunuz.
Buyurun, iki dakika söz
veriyorum.
2.-
Antalya Milletvekili Mehmet Günalın, Kars Milletvekili Ahmet
Arslanın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, Alt Komisyon Başkanımızın aslında
daha kolay anlaması lazım, Komisyon üyelerine göre alt komisyonda da
Sayın Arslan çok durdu.
Şimdi,
sorduğumuz sorular net. Demin getirdiğim bir klasör vardı, bunun
içerisinde dört beş tane kitap var, beş altı tane, yurt
dışındaki örneklerle ilgili makaleler, raporlar var. Dünya
Bankasının raporlarından bahsettim, dedim ki: Hepsi var Ahmet
Bey yani anlaşılmayan yeri varsa oradan da söyleyelim.
Artı, Hepsinin
Kalkınma Bakanlığı bünyesinde toplanması gerekir. Orada
bir şey var dedim. Hazine ve maliyeyle
beraber, onlarla ilgili de bir uzmanlık tezi var orada, bu
arkadaşlarımızın yaptığı. Biz hepsini
baştan sona okuduk iki aydır neredeyse değerli
arkadaşlarımızla beraber ama hâlâ ben işin mantığını
anlamadım. Anlamadım. dediğim yerde bir haklılık
payı var. Nesini anlamadım? Bana orayı anlat. Neden, yeni bir
yatak kapasitesi yaratılmamasına rağmen, Sayın Bakanın
söylediği 17 tesiste 18 küsur milyar tamamını tamamlarsak 30
küsur tane, hele hele bu ön fizibilite raporları önceki gibi farklı
çıkar, 2 misline çıkarsa- bu parayı biz sadece bina yenilemesi
için neden veriyoruz, Türkiyenin başka ihtiyacı yok mu? diye onu
sordum ve buradan gelecek gelirle, ticari işletmeden gelecek ne, sadece
zorunlu olan kısmı nedir, bunu niye üstleniyoruz, hazine
bunların tamamını niye üstleniyor? Peki, öbürküler Allahın
adamı değil mi, bunlar Türk vatandaşı değil mi? Bakın, 88 tane hastane
yaptırıyorsunuz 5,1 milyar, 5,2 milyar. Bunlara niye aynı
avantajları sağlamıyorsunuz dedim. Türkiyede bir sürü özel
hastane var, her ne kadar kapatmaya çalışsanız da,
merkezîleştirmeye çalışsanız da bir sürü özel poliklinik
var. Bunları yapanlara niye vergi istisnası getirmiyorsunuz, niye onlara
aynı şekilde, finansman buldukları zaman sağlık
sektörüne yapılan
Yani diyoruz ki: Neden kamu eliyle bir sağlık
tekeli yaratıyorsunuz, birkaç tane konsorsiyuma muhtaç oluyorsunuz? Bunlar
da anlamadıklarımız, anlatırsanız sevinirim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Sayın
Başkan, Plan Bütçe Komisyonu üyesiyim
BAŞKAN Buyurun
Sayın Kaplan. Sataşma nedeniyle iki dakika
(BDP
sıralarından alkışlar)
3.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, Kars Milletvekili Ahmet Arslanın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Benim
şaşırdığım bir şey, biz anlamadık ama
sizler anladınız da
Biz, bu, 13 tane, ihale edilen sağlık
kampüsünün şeylerini istedik getirisi götürüsü, fizibilitesi nedir
kardeşim, ne kadara verdiniz, ne kadar zamanda bitecek, ne kadar gidecek?
Bunu bize çıkaramadınız Plan Bütçe Komisyonunda. Yeni ihaleye
verilecekleri sorduk, onları da sorduk, veremediniz. Veremedinizse
kardeşim, mahkeme kararları var, yürütmeyi durdurma kararları
var, onları da baypas ediyorsunuz; iyi o da. Peki, 2 milyon yeşil
kartlı vardı. Ne yapacaksınız? Şimdi,
özelleştirdiğiniz bir yerde bir şirket ne düşünür? Kâr
düşünür, kâr. Bu memleketin, vatandaşın
sağlığını düşünmez; para düşünür para, para,
para. A, bundan başka bir şey düşünmez, bak göstereyim.
Şunu görüyor musunuz? Bunu düşünür,
sağlığınızı düşünmez. Hastaneleri Suudiden
gelen, Kuveytten gelen bir şirketin eline verdiğiniz zaman Bu ne
kadar kazanır? ona bakar ona. Benim insanım sağlıklı
olsun, çocuklar sağlıklı büyüsün bu ülkede, güzel büyüsün diye
düşünmez. Tamamlayıcı sigorta ister, katkı payı ister,
katkı payının artırılmasını ister;
istediği yere istediğinin girmesini sağlar, istemediğini
çıkarır. 2 milyon yeşil kartlı var bu ülkede, yoksulluk
sınırının altında 20 milyon insan var. Bunları
nasıl tedavi edeceksiniz bu hastanelerde, çıkın söyleyin. Madem
o kadar düşünüyorsunuz, Tabipler Birliğini, sağlık
çalışanlarını kooperatifleştirip niye yönetime ortak
yapmıyorsunuz? Niye sağlık emekçilerini ortak
yapmıyorsunuz? Yapsanıza, görelim sizi. Niye denetimine
almıyorsunuz, niye yönetimine almıyorsunuz, niye düşman gibi
bakıyorsunuz, hasım gibi bakıyorsunuz?
Bunların hepsini
Komisyonda söyledik, hiçbirinin cevabını alamadık. Gelip gelip
burada, üstüne üstlük Siz çok şey biliyorsunuz, biz az şey
biliyoruz. şeyi çekmeyin bize, ayıp olur. Daha çok madde, çok önerge
var. Açık konuşayım, sabahlatırız birbirimizi.
Kolay gelsin.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Sağlık
Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis
Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Şükrü Ayalan
ve Çankırı Milletvekili İdris Şahin ile 4 Milletvekilinin;
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/722, 2/1114) (S. Sayısı: 417) (Devam)
BAŞKAN Tasarının
tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Recai Berber, Manisa
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Ha, Sayın Berber!
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Sayın Berber!
RECAİ BERBER
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım, anlaşıldı ki daha selam verirken
sataşmayla karşı karşıya kalıyoruz.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Sayın Berber demek sataşma olur mu? Sayın Berber dedik
sadece.
RECAİ BERBER
(Devamla) Hepinizi saygıyla selamlıyorum
Evet, 417 sıra
sayılı Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel
İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması,
Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun
Tasarısının geneli üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, gerçekten Komisyonumuzda bir buçuk aya yakın bu konu -hem
alt komisyonda hem Komisyonda- enine boyuna, çok tartışıldı
ve kamuoyunda da tartışıldı zaten. Çünkü daha önce,
arkadaşların dediği gibi, bir Danıştay kararıyla
bazı maddeler, yönetmeliğin bazı hususları iptal
edilmişti, yürütmeyi durdurma söz konusuydu. Dolayısıyla, kanun
Komisyonda görüşülürken hem alt komisyonda hem Komisyonda, bütün bu yargı
süreci dâhil ve Komisyonda iktidar-muhalefet milletvekili
arkadaşların önerileri dâhil, hepsi önemli katkılar olarak
değerlendirildi ve kanun metnine de bakılırsa -Komisyondan
çıkan şekline- Komisyona gelen şekliyle çıkan şekli
arasında önemli, hakikaten -altını çiziyorum- çok önemli
değişiklikler olduğunu görecek arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlar, genel anlamda yurt dışında PPP yani
public-private partnership diye bilinen kamu-özel iş birliği
projelerini biz Türkiyede aslında yeni uygulamıyoruz, yirmi
yıldan beri BOT olarak yani yap-işlet-devret olarak biliyoruz
daha çok. Yap-kirala-devret modeli son dönemlerde uygulandı.
Dolayısıyla, kamu-özel iş birliğini sadece Sağlık
Bakanlığının bu projeleri için geliştiriyor değiliz.
Şimdi, burada,
Sağlık Bakanlığının bu projelerinin
büyüklüğünden, cesametinden bahseden arkadaşlara ben soruyorum:
Bundan bir yıl kadar önce yine Komisyonumuzda, yine, bu defa
Ulaştırma Bakanlığının bir projesiyle ilgili
olarak, projenin yarım kalması veya devrolması hâlinde hazine
garantisi getiren hükümleri getirdik, hep birlikte tartıştık ve
koyduk.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Hep birlikte tartışmış
olabiliriz. Biz evet mi dedik Sayın Berber? Biz evet mi dedik ya?
RECAİ BERBER (Devamla)
Dikkat ederseniz, o proje sadece Türkiye'nin değil, Avrupanın en
büyük projesiydi. 7,5 milyar dolarlık, 11-12 katrilyonluk bir proje,
İstanbul-İzmir otoyolu, bir kamu-özel iş birliği projesiydi
arkadaşlar.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) İkisinin alakası yok, aynı
projeler değildi.
RECAİ BERBER
(Devamla) Hayır, orada da yirmi iki yıl sekiz ay, yapım dâhil,
işletecek
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Hayır, hiç ilgisi yok, alakası yok.
BAŞKAN Sayın
Aslanoğlu, lütfen ama
RECAİ BERBER (Devamla)
dolayısıyla burada da yirmi beş yıl.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Biri otoyol, biri ticari alan.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan
RECAİ BERBER
(Devamla) Değerli arkadaşlar, şimdi, burada en çok üzerinde
durulan husus şu: Özellikle muhalefet milletvekilinin biraz önce
Sorularımız çok somut. dediği, bizim de çok somut olarak cevap
vermemize rağmen Bu sorular yanıtsız kalıyor. dedikleri
hususlar açıkçası Komisyonda defalarca tartışıldı
ve cevapları verildi, hatta bu doğrultuda düzenlemeler
yapıldı. Mesela, kampüs alanı dışındaki ticaret
alanları kanunda vardı, hep birlikte bunu çıkarmadık
mı? Çıkardık. Şu anda, sadece, kampüs alanında
yapılacak ticaret alanlarının kiralanması söz konusu.
Burada, kiralanma da sadece doğrudan doğruya ihale
yapılırken kiradan düşmek üzere verilebileceği gibi,
tamamen Sağlık Bakanlığının kontrolünde ve
inisiyatifinde olarak o sırada verilmeyip uygun kiralama söz konusu
olmadığı takdirde daha sonra kiralanmak üzere Sağlık
Bakanlığı bünyesinde tutulabiliyor.
Sonra, burada öyle bir
şey söylendi ki sanki ticaret alanları, bu kampüsü yapacak olan firma
tarafından, istediği gibi, alışveriş merkezi, otel,
motel ne isterse yapacak.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Evet.
RECAİ BERBER
(Devamla) Böyle bir şey yok. İhale şartnamesinde
ALİ ÖZ (Mersin)
Var.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Nasıl yok? Aynen öyle. Aynen böyle.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Sen karışamayacaksın.
RECAİ BERBER
(Devamla) Bir dakika
Ben söyleyeyim. İhale şartnamesinde ihtiyari
ticaret alanları ve zorunlu ticaret alanları belirtiliyor.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Bize vermediler
RECAİ BERBER
(Devamla) Arkadaşlar, sonradan İşte, şimdi buraya bir
tane otel lazım, hadi bir de otel yap. filan değil. Yani baştan
bu ticaret alanları hem zorunlu ticaret alanları, yani kafeterya,
ondan sonra, birtakım sosyal donatı alanları baştan
konduğu gibi, daha sonra, bu ticaret alanlarının
yapılmasıyla ilgili şartnameden sonra, ihaleden sonra bir
değişiklik yok. Kimse sonradan kalkıp
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Nasıl yok? İstediği kişiye devredebilir. demiyor mu?
RECAİ BERBER
(Devamla) Değerli arkadaşlar, hayır. Burada ticaret
alanlarının kiraları baştan, kira bedelinden
düşülebileceği gibi daha sonra
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Kirayı kim tespit edecek kirayı?
Kirayı kim tespit edecek Sayın Berber?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Sağlık Bakanlığı.
RECAİ BERBER
(Devamla) Nitekim, mesela, örnek, Elâzığ Şehir Hastanesinde
ticaret alanları verilmemiştir. Ortada örnek var, somut örnek var.
Onun için
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Vereceksin bedava, Aldım kira.
diyeceksin.
BAŞKAN Sayın
Aslanoğlu, lütfen
Böyle bir usulümüz yok.
RECAİ BERBER
(Devamla) Değerli arkadaşlar, yine, aynı şekilde, şu
söyleniyor, deniyor ki: Madem ilave yatak kapasitesi olmayacak, niye biz bu
hastaneleri yeniliyoruz, niye yapıyoruz?
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Bu kadar fiyata niye yeniliyorsunuz?
RECAİ BERBER
(Devamla) Değerli arkadaşlar, biz on yıldır yapıyoruz.
On yıldır 40 bin yatak yapmış mıyız? Bunu
bütçeden yapmışız. Şimdi diyoruz ki: Değerli
arkadaşlar, Türkiyede, bütün dünyada, bugün İngilterede 250 milyar
pounddan fazla bu tip projeler yapıldı, İtalyada
yapıldı, Macaristanda hapishaneler bile bu şekilde, bu modelle
yapıldı.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Onlar pişman şimdi, pahalı
RECAİ BERBER
(Devamla) Evet, evet, örneklerine bakarsanız.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Ben baktım, örnekler var.
RECAİ BERBER
(Devamla) Diğer bir husus da, açıkçası, benim yadırgadığım
husus şu: Arkadaşlar bizim şöyle bir çelişki içinde
olduğumuzu söylüyorlar: Madem kamu borç stoku, ondan sonra, gayrisafi
millî hasılaya oranı çok düştü, kamu çok uygun şartlarla
borçlanıyor, Borçlanın yapın, borçlanın yapın.
şeklinde bir modeli bize Komisyonda hep önerdiler.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye geçmişte, kamu borçlarının
yüksekliğinden dolayı çok sıkıntı çekti. Özellikle
2008 yılından bu yana devam eden bu, dünyadaki finansal krizin, reel
sektörü vuran bu krizin ne zaman nasıl bir etki yapacağını
bilmiyorsunuz. Dolayısıyla, somut, ölçülebilir projeleri bu
şekilde kamu-özel iş birliğiyle, yap-işlet-devret
modeliyle, yap-kirala-devret modeliyle yaptığımız takdirde,
kamunun borçlanma gereğini azaltmış olacağız.
Yarın ihtiyacımız olduğunda, kamu, yine çok serbest bir
şekilde ve çok uygun şartlarla borçlanmaya devam edecek. Eğer
siz bu şartlarla borçlanmayıp, özel sektörü devreye koymayıp,
kamu borçlarını yine yükseltirseniz, sonuç, bundan on yıl önce
olduğu gibi hem kamu sektörünün hem özel sektörün piyasadaki reel faizleri
yükselecek. Bundan sadece kamu zararlı çıkmayacak. Türkiyede reel
faizler yükseldiği zaman, sadece devlet bütçesinden faiz ödemiyoruz
arkadaşlar, aynı faizleri özel sektör de ödüyor. Bugün, sadece
bütçemizden faizlere ayırdığımız tutar eğer yüzde
85lerden yüzde 16-17lere düşmüşse bu politikalar sayesinde
düştü. Bizim bütçemizdeki pay düştü de özel sektörünki yükseldi mi?
Değerli
arkadaşlar, bugün, faizlerin genel anlamda, gayrisafi yurt içi
hasıladan aldığı pay, toplamda düşmüştür. Yani
hani rantiye filan diyorlar ya, eğer rantiye olsaydı daha önceki
dönemlerdeki gibi gayrisafi yurtiçi hasıladan yüzde 20-25ler seviyesinde
pay alırdı faiz elde edenler. Ama öyle değil şu anda,
şu anda hem özel sektörümüzün hem kamu sektörünün çok ciddi anlamda reel
faizleri düşmüş vaziyette ve bu şekilde borçlanabiliyor. Onun
için, biz kendi ayağımıza kurşun sıkmak durumunda
değiliz; bu modeli daha etkin, daha geniş kullanmak durumundayız.
Değerli
arkadaşlar, hazine garantisine arkadaşlarımız
takmış vaziyette. Burada, borçlanan kişiye karşı
herhangi bir hazine garantisi yok. Bunu, Hazineden arkadaşlar geldi,
Komisyonumuzda çok detaylı bir şekilde anlattı. Ben tekrar
söylüyorum burada: Hazinenin, projenin tasfiye edilmesi,
devralınması, kamu tarafından devralınması hâlinde
borcu üstlenmesi söz konusu.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Yani adamın işi yapamaması hâlinde.
RECAİ BERBER
(Devamla) Değerli arkadaşlar, şimdi, siz, bir firma, özel
sektör bile olsa, birine iş yaptırırken, işi
devralıyorsa, o işin finansmanıyla ilgili kredi
kullanıldığında Hayır, ben bu borcu
devralmıyorum. dediği zaman ne yapmanız lazım? O zaman, o
projenin bedeline o güne kadar ne ödendiyse çıkarıp ödemeniz
lazım. Yani iki yol var, ya cepten, hazineden ödeyeceksiniz ya da devir
sözleşmesinde yazılan şartları tekrar pazarlık ederek
Bakın, bunun
altını çiziyorum, Hazineden gelen arkadaşlar açıkça
söylemedi mi arkadaşlar? Devir sözleşmesi hazine ile finans
kurumları arasında yapılıyor, Sağlık
Bakanlığıyla yapılmıyor. Hazine, bu borcun hangi
şartlarda devralınacağını zaten sözleşmede
belirtiyor ve o şartları, tekrar devralırken de pazarlık
konusu yapıyor. En uygun şartlarla hazine nasıl
borçlanırken pazarlık ediyorsa, uygun şartlarla
borçlanıyorsa, bu borcu devralırken de yani tesisle beraber
devralırken, yanlış anlaşılmasın, tesis orada
kalıyor borcu devralıyor değiliz, borca herhangi bir garanti
veriyor değiliz, sadece yapılmış olan tesisi
devralırken onun yapımında kullanılan krediyi de
üstleniyoruz, bu kadar, bunu taahhüt ediyoruz. Arkadaşlar burada sanki
karşılıksız bir hazine
Bugün İzmit
Belediyesinin belki 300 milyon dolara, belki 200 milyon dolara yapılacak
barajına, Yuvacık Barajına hazine 1,2 milyar dolar ödedi.
hazine garantisi budur işte.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Metroya kaç para ödedi?
RECAİ BERBER
(Devamla) - Yani belediye orada suyu satar parasını alır, sen
burada borcunu ödersin.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Melih Gökçekin metrosuna kaç para ödendi, bir de onu söyle?
RECAİ BERBER
(Devamla) - Sen burada borcunu ödersin. İşte odur hazine garantisi, o
ödeyemez, siz ödersiniz.
Değerli
arkadaşlar, bu kanun, her şeyden önce, Türkiyede daha
hızlı bir şekilde kamu sağlık hizmetlerinin kamu
tarafından, altını çiziyorum, kamu tarafından daha
hızlı bir şekilde yapılmasını sağlayacak en
etkin yöntemdir.
Bunun bir an önce
uygulamaya geçmesini ve ülkemiz için, sağlık
çalışanları için ve bütün vatandaşlarımız için
hayırlı olmasını diliyorum ben tekrar ve yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi de
tasarının tümü üzerinde Hükûmet adına söz isteyen
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; öncelikle Sağlık Bakanı
olarak bu kürsüden ilk defa sizleri selamlıyorum,
çalışmaların başarılı geçmesini temenni ediyorum.
Bu sürecin hem ülkemiz için hem sağlık camiası için hep birlikte
daha güzel hizmetlere vesile olmasını temenni ediyorum.
Tabii, kamu-özel iş
birliğiyle önümüzdeki süreçte sağlık alanında yeni bir
boyutu birlikte paylaşıyoruz. Plan Bütçe boyutunda da önemli
tartışmaları ve görüşmeleri birlikte paylaştık.
İnşallah, bu akşam, yarın, kanunlaşıncaya kadar
yine birçok konuyu birlikte paylaşacağız. Ama ben kanunun bu
sürecine, tasarının bu sürecine girmeden önce, öncelikle
geçtiğimiz on yıllık süre zarfında Sağlıkta
Dönüşüm Projesiyle ülkemizin ve milletimizin sağlık
alanında yakaladığı, bu hizmet alım kalitesi ve
hizmete ulaşımda yakaladığı seviyenin daha iyi
noktalara getirilmesi hepimizin görevi ve sorumluluğu; bu noktaya kadar taşıyan
ve bundan önceki dönemde bakanlığı üstlenen Profesör Doktor Recep
Akdağ Bakanımıza da bu süreçteki emekleri ve gayretleri
dolayısıyla teşekkür ediyorum.
Tabii, Sağlıkta
Dönüşüm Projesinin bana göre en büyük sahibi ve en büyük destekçisi
Sayın Başbakanımız ve Hükûmetimiz olmuştur. Bundan
sonraki süreçte de yine Sayın Başbakanımız ve Hükûmetimiz
ve Türkiye kamuoyu yani 75 milyon ülke insanımızın memnuniyeti
veya sıkıntılarını bu anlamda paylaşarak
çözebildiğimiz oranda başarı standardımız
yükselecektir. Bu anlamda, önümüzdeki süreçte buna niye ihtiyaç
duyduğumuzu şimdi muhalefetteki sözcü
arkadaşlarımızın sorularına, şöyle bir
notlarıma baktığımda Riskler içeren bir kanunu
görüşüyoruz. deniyor, Çalışanları işsiz
bırakacak. deniyor, Hastaneler özel sektöre doğru gidiyor.
deniyor, Özel sektöre açılımdır. deniyor. Ne kadar şehir
hastanesi kuruyoruz? Ne kadar arazi veriyoruz? Gideri nedir, getirisi nedir?
Ücretsiz sağlıktan yararlanma varken şirketler bırakıp
gidince ne olacak? Mantık, ticari düşünce. Çalışanları
köleleştireceksiniz. Türkiye Tabipler Birliği özelleştiriliyor.
diyor. Hastanelerimizi yıkıp yerine şehir hastaneleri
yapıyoruz, yabancı tıbbi cihazlar alınacak. ve bu anlamda
bütün bu iddiaların veya bu anlamdaki eleştirilerin samimiyetle
yapıldığına inanıyorum ve samimiyetle de
değerlendirme sürecinde olduk, olmaya da devam edeceğiz. Ama
değerli arkadaşlar, şimdi sağlığa yalnız bu
pencereden bakarsak, insanı merkeze koymazsak, insanımızın
sağlıktan alması gereken hizmet standardını ve
kalitesini düşünmezsek, işin o taraftaki risklerini görmezsek, o taraftaki
riskleri yok farz edersek, yarın eminim ki burada o riskleri bize
konuşarak farklı bir boyutla yeniden farklı
sıkıntıları burada dile getireceksiniz.
Bakınız
şimdi, bu on yıllık süreçte biz hasta yatak kapasitemizin üçte
1ini, bütün dinamiklerimize rağmen, daha önceki on yıllık
dönemle kıyasladığımızda 4,5 misli bir yenileme
kapasitesi göstermiş olmamıza rağmen ancak yenilemede
geldiğimiz mesafe üçte 1lik bir oran. Peki, diğer üçte 2lik
oranın durumu ne? Şu anda üçte 2lik durum depreme riskli binalar,
8-10 kişilik koğuşlar, tıbbi teknolojisi,
altyapısı yeterli olmayan hastanelerimiz ve
insanımızın bugün diğer üçte 1i görüp de buralarda
sıkıntı çektiği veya kabullenemediği süreçler. Peki,
biz, insanımızı bu standartlara layık görmüyor muyuz veya layık
görmeme gibi bir noktada olabilir miyiz? Bunu kabul etmemiz herhâlde ne sizin
için, ne bizim için mümkün.
Şimdi, şu bütün
salonun tamamına diyorum ki: Sağlıkla ilgilenen,
Sağlık Komisyonunda olan arkadaşlar, ne olur iki yeri, buradan
çıkıştan sonra arada veya yarın sabah Ankara Numune
Hastanesini bir gezelim veya -geçtiğimiz hafta gittiğim için
söylüyorum- Gaziantepteki Rahmetli Doktor Ersin Arslan Hastanesini gidip bir
görelim, bu millete o hastane koşullarını layık görüyorsak
eyvallah, diyelim ki: Biz bugüne kadar geldiğimiz koşullarda devam
edelim ama biz, hakikaten Bu millete ve sağlık
çalışanlarına bu koşullar yakışmıyor.
diyorsak çıkış yolları bulmamız lazım. Bunlardan
bir tanesi de kamu-özel iş birliğidir. Burada amacımız
özelleştirme değil, tam aksine özele kayan anlayışı,
sağlık hizmetlerini Hükûmetin ve devletin merkezli olduğu bir
noktaya taşımak. Biz sağlık hizmetlerini
özelleştirmiyoruz, sağlığın standardını ve
kalitesini yükseltebilmek adına finansman desteğini
bulabileceğimiz farklı formüller üretmeye çalışıyoruz,
bu da bunlardan bir tanesi. Dünyada değişik uygulamaları var,
maliyetleri farklı hesaplanabilir, şu olabilir
İnsanın
maliyeti olmaz, sağlıktaki hizmetin standardında
Yarın bir
deprem yaşadığımızda, o depremi bu salonda herkes
yaşadığı gibi ben de yaşadım, 99
yılında sekiz ay önce açtığımız özel bir hastane
depremle karşı karşıya kaldı. O anda tek bir şey
söyledim: Benim dün de hastanem yoktu, yeter ki içinden bir tane ölüm
çıkmasın.
Şimdi, bizim, burada
maliyeti, parayı çok ön planda tutarak, bunu yok farz edelim demiyorum ama
önümüzdeki beş yılda bütün bunlarda yaklaşık biz 44 bin, 45
bin yatak kalitemizi, standardımızı dünya standartlarına
taşıyabiliyor isek bunun bazı ekonomik risklerini ve finansman
sorumluluklarını tabii ki üstleneceğiz ama ya burada
tercihimizi, mantığımızı para tasarrufundan veya uzun
vadeye yaymaktan yana yapacağız, İnsanımızın
sağlık hizmetleri kalitesi ne olursa olsun. diyeceğiz veyahut
da merkeze insanımızı alacağız, insanımıza
hizmet kalitesini yükseltebilen Benim arzu ettiğimi, benim eşim
için, çocuğum için, kızım için, neyse, annem için arzu
ettiğimi 75 milyon için arzu eden bir anlayışla, bunu
hızla yapabilme anlayışını merkeze
koyacağız. Merkeze bakış açımızı doğru
koyarsak, tabii ki ondan sonra diğer kısımlarının
varsa eksisini, varsa hatalı yönlerini paylaşacağız. Ama
40 bin, 44 bin yatağı yenilemeyelim. dersek, bu 44 bin
yatağın on yıl içinde bu millete hangi bedelleri
ödetebileceğinin riskini siz belki muhalefet olarak veya bazı arkadaşlar
durduğu noktadan alabilir ama milletin bu anlamdaki sorumluluğunu
üstlenmiş bir iktidar veya bir bakanlık olarak böyle bir riski millet
adına üstlenmeyi de hem bir hekim olarak hem bu milletin bir ferdi olarak
hem de insan olarak bunu açıkçası çok doğru
bulmadığımı ifade etmek isterim.
Şimdi,
İşte, sağlık çalışanları
köleleştiriliyor. Arkadaşlar, yine, hepimiz bu ülkede
yaşadık. Ben, bire bir örneklerini çok gördüm. Bugün biz hemşire
sıkıntısı çekiyoruz. Biz bugün hekim
sıkıntısı çekiyoruz ve bugün, bizim neredeyse kendi
hekimlerimiz yetmiyor, dışarıdan hekim arıyoruz. Bugün
Sağlık Bakanlığı sınavla hemşire
aldığında Biraz daha çok alıyorum. dese hemşirelerin
tamamı Bakanlığa gelecek. Dolayısıyla, burada bir
köleleştirme, sağlık alanını bir özelleştirme mi
söz konusu, yoksa Sağlık Bakanlığını merkeze
çeken bir anlayışla diğer alanların da dengesini veya
kontrolünü sağlayan bir anlayış mı var? Bugün, bizim
insanımız özel hastanelerdeki konfora mı bakmalı yoksa
kendi devletinin yaptığı imkânlarla hastanelerine gönüllü olarak
gelebilmeyi mi merkeze almalı?
O nedenle, Tabip
Odasının eleştirilerine
Bakınız, Tabip
Odasının bir farklı eleştirisini, daha yıllarca, bugün
de bedelini ödüyoruz. Bu ülkede hekim fazlası var, bu ülkede hekim
fazlası var. Bunu son beş yıl öncesine kadar hâla söylemeye
devam edenler vardı. YÖKte de uygulamayı böyle gördük ve Tabip
Odasında da kamuoyunu oluşturanlarda da bunu gördük. Peki, bugün,
bize en az 20 bin uzman hekim lazım. Şimdi, az önce de burada
otururken gelen kartlarda herkes hekim istiyor. Peki, nerede? Tabip Odası
getirsin bize 20 bin tane uzmanı yarın alalım, getirsin 10 bin
tane pratisyen hekimi yarın alalım. Ama, esasında
sıkıntımız, fiziki mekânlardan çok önümüzdeki süreçte belki
de bizi en çok eleştireceğiniz alan hekim, hekim, hekim. olacak
veya hemşire, hemşire, hemşire olacak. Ama, bu entegre
alanlarda biz, hekimimizin de hemşiremizin de sağlık
çalışanımızın da hastalarımızın da
hizmet alımı standardını ve verimliliğini en üst
düzeye taşımayı hedefliyoruz.
Bu bakışla bu
yasaya bakmanızı ve sürece bu bakışla eleştiri veya
katkı sağlamınızı bekliyor; hepinize teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü
üzerinde şahsı adına söz isteyen İzzet Çetin, Ankara
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel
İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması,
Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı
üzerine şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, öncelikle belirtmek isterim ki Sayın
Bakanımızın az evvel yapmış olduğu konuşmada
bir cümle dikkatimi çekti. Dedi ki Sayın Bakanımız Bizim
insanımız özel hastanelerin konforuna mı bakmak ister yoksa
kendi hastanelerinin konforuna mı? Elbette öncelikle, kamu hizmeti olan
sağlık hizmetlerinin kamu eliyle görülmesini ve devlet hastanesi
diye bildiğimiz kendi hastanelerinin konforunu ister. Benim aklıma
gelen bu sözcükten şu oldu: AKP iktidara gelmeden önce Türkiye, özellikle
1980lere kadar kamu iktisadi teşebbüsleri
aracılığıyla
Ekonomik kalkınmasına büyük
katkılar yapan kuruluşlardı kamu kuruluşları. Daha
sonra özelleştirme modeli geldi Türkiyeye; kamu kurumları kârlı
olanlardan başlandı satılmaya. Daha sonra, pek çok kârlı ve
büyük kurum Özelleştirme İdaresi bünyesine alındı, zarar
eder konuma getirildi ve çok ucuz fiyatlarla bir yerlere pazarlandı.
Bundan on yıl evvel
İbni Sina Hastanesinde bir ameliyat geçirdim; o hastanenin o
yıllardaki konforuna tanık olmuştum. Şimdi gittiğimde
gerçekten kamu hastaneleri
Bu model kabullenilsin, vatandaş, devlet
hastaneleri yerine kurulacak bu modelin kabul edilmesi için âdeta Ya kur,
yapılsın da ne yapılırsa yapılsın
mantığıyla kamu hastane binalarının
bakımının, onarımının yapılmadığı
-ki bu tasarının içerisinde onlar var- ve giderek hastanelerin
dökülmeye başladığı bir manzara bize seyrettiriliyor. Bunu
da buna bir araç olarak kullanmayı doğru bulmuyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu kanun tasarısının özü, arkadaşlar
94lü yıllarda, 2000li yıllarda başladı. diyor ama her
şeyden önce başlangıç noktası 2005 yılının 3
Temmuzunda bu Mecliste Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
katılmadığı, sadece AKP Grubunun
katıldığı bir toplantıda 3396 sayılı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanununa ek 7nci maddenin eklenmesiyle
başladı. AKPliler o zaman kendileri çaldı, kendileri
oynadı; teklifi verdiler, değiştirdiler ve bir madde eklediler.
Burada o teklifle, yani AKP, tek taraflı olarak vermiş olduğu
teklifle kira bedeli ve kiralama süresinin tespitinden tutun, bugün kamu-özel
ortaklığı modeli diye bildiğimiz modele gelinceye kadar ve
o günden başlayarak pek çok ihaleleri yaparak hastane yapma yöntemini
geliştirdiler. Kamu-özel ortaklığı modeli bir
özelleştirme modelidir, bir imtiyaz sözleşmesi modelidir,
Osmanlının son dönemindeki kapitülasyonları andıran bir
modeldir bunun altını bu kadar net olarak çizmek isterim.
Bakınız Bunun
uygulandığı ülkeler var. diyor. Biraz evvel konuşan
Sayın Arslan Macaristanda cezaevi bile yapılıyor. dedi.
Nedense hemen akıllarına Başbakan gibi cezaevi geliyor çünkü
bunlara isyan edecek yurttaşları dolduracak bir yerler aranmalı.
Değerli
arkadaşlar, bu modelin ilk uygulayıcısı İngiltere.
İngiltere Sayıştayı diyor ki: Bu modelde kamu yararı
yoktur. İngiltere bu modeli terk ediyor. Kanada hiç başlamadı,
diğer Avrupa ülkeleri de başlamadı. Şimdi, o ülkeler
özelleştirme uygulamalarından U dönüşü yapmaya
başladılar, bu modelden kaçarken Türkiye devreye sokuluyor.
Sayın Bakan bu
işe yeni başladı. Bu işin mimarı kendisinden önceki
Bakan, ateşli savunucusu. Burada çok açıkça söyleyeyim, herhangi bir
kamu yararı yok, kamu yararı olmadığı gibi
çalışanlara da bir hayrı yok. Çalışanların
hakkı korunacak diyor Sayın Bakan ama 1inci maddesinde, (e)
bendinde hizmet bedeli tanımına bir baksın Sayın Bakan. Oradan
yürüsün, gitsin 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa,
sağlık hizmetleri ve yardımcı sağlık
hizmetlerinin kimleri içerdiğini, profesör doktordan başlayıp
hemşirelere, yardımcı sağlık personeline kadar tamamını nasıl
kapsadığını, bunların da
Burada okuyorum cümleyi
İdare tarafından yükleniciye ödenen ve beş yılı
geçmemek üzere dönemsel piyasa tespitiyle güncellenen bedel yani yükleniciden
kiralanacağını bu doktorların ve sağlık
personelinin de bir nevi taşeron personel olacağını
Türkçeyi bilen, okuma yazmayı bilen herkes okuduğunda anlar.
Değerli
arkadaşlar, vaktimiz çok kısa olduğu için, ben bu kanunla ilgili
pek çok olumsuzluğa değinmek istemiyorum. Ama bu modelde hazine
arazileri üzerine devlet, yükleniciye yapmış olduğu binalar
karşılığında kira ödeyecek. Bu yirmi beş
yıl, otuz yıl -Hükûmetin tasarısında kırk dokuz
yılı geçmemek üzereydi, Komisyonda değiştirdik- kira
bedelini yüklenici neredeyse -çok abartılı söylemiyorum, biraz
yükselterek söyleyeyim- üç, beş yıllık kira bedeli
karşılığında yaptığı tüm
masrafları geri alabilecek. Bunun içerisinde -arkadaşlarım biraz
evvel söylediler- her türlü müştemilat, her türlü hizmet sunum
alanları yükleniciye ait olacak ve siz kiralayacaksınız. Yani
Kamu mülkü olmasın. Biz, onları tamir, bakım, onarım
hizmetlerinden kendimizi arındıralım. diyeceksiniz. Devleti
sağlık alanından çekerseniz, -yarın eğitim alanında
uygulayacaksınız- devleti eğitim alanından çekerseniz,
ulaştırmada başladınız, yarın güvenlikte de
başlarsanız devlet olmaya niye ihtiyaç duyacaksınız?
Devletin görevleri nedir, sorumlulukları nedir, bunlara bir bakmak
gerekmez mi?
Bakınız,
diyorsunuz ki kanun tasarınızın içerisinde: Yüklenici maliyetin
yüzde 20sini karşılayacak şekilde öz sermayeye sahip
olmalı. Öz sermeye yüzde 20, yüzde 80ini dışarıdan
borçlanabilir. Dışarıdan borçlanacak zaten. Hazine garantisi
yok. diyorsunuz. Sayın Berber orada yanlış bir şeyler
söyledi. Hazine garantisi veriliyor, arkasından
Yani yüzde 20sini bile
sermaye olarak koysanız bir yükleniciye, bunun en az 100-150 milyonluk bir
servetinin olması gerekir.
Şimdi, siz, AKP olarak,
iktidar olarak asgari ücretli bir işçiden ya da yoksul bir yurttaştan
mahkemeye gittiğinde, herhangi bir devlet dairesine gittiğinde 700
lira harç parası alacaksınız; en az 80-100 milyon serveti
olanı da harçlardan muaf tutacaksınız, damga vergisinden muaf
tutacaksınız, KDVden muaf tutacaksınız.
Değerli
arkadaşlar, bunun adı şudur: Bu bir özelleştirme modelidir,
kamudan özele, yandaşa kaynak transferidir.
RECAİ BERBER
(Manisa) KDVyi devlet ödüyor.
İZZET ÇETİN
(Devamla) - Bunun bu kadar açık ve net olarak görülmesi gerekir.
Bakınız, değerli arkadaşlar, Türk Tabipler Birliği
Merkez Konseyi Başkanı Sayın Aktan diyor ki: Uygulanan
ülkelerdeki sonuçlarından yola çıkarak, yüreği ve vicdanı
insandan, toplumdan yana olan herkes demektedir ki: Kamu-özel ortaklığı
sağlığa zararlıdır, sağlık
çalışanına da sağlık hizmeti alacak olana da
zararlıdır. Yani bu kadar açık. Şimdi, Türk Tabipler
Birliği karşı, muhalefet partilerinin tamamı
karşı, sağlık sektöründe çalışanlar
karşı, onların örgütleri sendikalar karşı, bu
işin uygulayıcısı ülkeler karşı, bir tek AKP
model ülke çok özür dileyerek söyleyeyim- Türkiyeyi kobay olarak
kullandırmak üzere sağlık alanında acımasız bir
biçimde bu modeli uygulamaya koymaya kalkıyor.
Değerli
arkadaşlar, zararın neresinden dönülürse kâr odur. Kamu özel
ortaklığı modeli, Türkiyede satacak bir şey
kalmayınca hazine arazileri üzerine tesis yaptırarak devletin
olanaklarını, devletin, kamunun varlıklarını özel
kesime yerli, yabancı yandaşa aktarma modelidir. Ülkeye de yurttaşa
da hastaya da hizmet alana da hizmet verene de bir yararı
olmayacaktır. Tasarının engellenmesi gerekir. Tüm yurtsever,
sağlıklı düşünen milletvekillerini Hayır. demeye
davet ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi yirmi dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Serindağ,
buyurun.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
hizmetinin son yıllarına gelmiş bir uzman hekim 2.300 lira
maaş almaktadır, 1.580 lira da döner sermayeden ücret
almaktadır, çalışma puanına göre döner sermayeden
alınan ücret bir miktar artabilmektedir. İkincisi, Sayın Bakan,
muayenehanesi olan üniversite öğretim üyelerinin tıp fakültesi
hastanelerinde hastaya müdahale edememesi, hastanın hekim seçme
hakkını ortadan kaldırmakta, tıp eğitiminin
kalitesinin de düşmesine neden olmaktadır. Bu durum bazen özel izinle
bazı hastalara müdahale gibi eşitliği bozucu uygulamalara da yol
açmaktadır. Örneğini biliyorsunuz, isim vermiyorum. Sağlık
sektörünün içine düşürüldüğü bu durumdan kurtarılması için
bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? Demin, önceki
Sayın Bakana teşekkür ettiniz, bu konu için de herhangi bir
göndermede bulunabilecek misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Köse
Yok.
Sayın Türeli...
RAHMİ AŞKIN
TÜRELİ (İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
İzmirin Güzelbahçe ilçesinde belediye tarafından imar planında
hastane olarak ayrılan 16 bin metrekare alanda, 35 bin metrekarelik
inşaat yapmaya uygun yere Güzelbahçe halkının tam
teşekküllü bir hastane yapılması talebi vardır. Bununla
birlikte, basından öğrendiğimiz kadarıyla, önceki
Sağlık Bakanı bu alana tam teşekküllü bir hastane yerine
göğüs, onkoloji veya rehabilitasyon hastanesi gibi bir branş
hastanesi yapılmasına karar verildiğini ifade etmiştir.
Güzelbahçe ilçesi halkı, bu alana tam teşekküllü bir hastane
yapılmasını istemektedir. Sağlık
Bakanlığı olarak bu konudaki düşünceniz nedir?
Gelişmeler hangi noktadadır?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Özgündüz
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi ile sizin de mezun
olduğunuz Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesinin şehir
içinden kaldırılacağı söyleniyor. Böyle bir projeniz var mı?
Bildiğim kadarıyla Çapada şu anda tadilat projesi
uygulanmaktadır. Eğer taşınacaksa şehrin en
değerli arsaları olan bu yerleri ne şekilde değerlendirmeyi
düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU
(Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakandan
öğrenmek istiyoruz, sağlıkta katkı payları, dar
gelirlilerde çok ağır bir şekilde yük teşkil etmektedir. En
azından emeklilerle ilgili sağlık katkı
paylarının kaldırılması düşünülebilir mi?
İkinci sorum:
Şehir hastaneleri yapılacak, yapılan bu hastanelerin yanına
yarın üç-beş sene sonra ihtiyaç hasıl olduğu zaman
başka bir hastanenin yapılma durumu da bu kanunun içerisinde var
mıdır, öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdoğan
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Büyükşehir Kanunu ile 16.082 köy mahalleye dönüştürüldü. Bu
köylerdeki sağlıkevleri hizmete devam edecek mi, kapatılacak
mı?
Yine, Büyükşehir Kanunu ile, 1.591
belde belediyesi kapatılıyor. Bu beldelerdeki sağlık
ocakları kapatılacak mı, hizmete devam edecek mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Acar
GÜRKUT ACAR (Antalya) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Bakanlığınız hayırlı olsun. Ben Hükûmet olarak
bir soru sormak istiyorum.
Uygulamada Türk sözünü kullanmak neredeyse
suç hâline getirildi. Oysa, Atatürk Benim hayatta yegâne fahrim, servetim
Türklükten başka bir şey değildir. Bu memleket tarihte Türktü,
her hâlde Türktür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır. Biz öyle
milliyetçileriz ki, bizimle iş birliği yapan bütün milletlere
saygı duyarız. Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak, ilk
önce biz kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti; hissî, fikrî, ve
fiilî olarak bütün davranış ve hareketlerimizle gösterelim. Bilelim
ki, millî benliğini bulmayan milletler başka milletlerin
avıdır. diyor.
Başbakanın bir yandan tek bir
milletten söz ederken bu milletin adını söylememesi, hemen
arkasından Türklükten bir alt kimlik gibi söz etmesi, Biz her türlü milliyetçiliği
ayaklar altına almışız. demesi, Atatürkün, Türklük, Türk
milleti ve milliyetçilik söylemlerine zıt düşüyor. Üstelik,
Anayasamızın 2nci maddesi ve milletvekili andı ortadayken bu
sözleri sarf etmesi ne demektir? Devleti neye dönüştürüyorsunuz?
Yıkmak mı istiyorsunuz?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Oğan
SİNAN OĞAN (Iğdır)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, öncelikle
hayırlı olsun yeni göreviniz.
Şimdi, Sayın Bakan,
Iğdır Devlet Hastanesi pislik içerisinde. Makineleri çok eski ve bir
makine bozulduğu zaman onun tamiri en az bir ay, iki ayı buluyor.
Tabii, bu pislik, Iğdır Devlet
Hastanesindeki pislik, sadece temizlikle alakadar değil, ihale
pisliği de almış başını gidiyor. AKP İl
Başkanı, orada ihalelerden evrak çektirerek Iğdırlı iş
adamlarını bilerek, isteyerek devre dışına
bırakıp güneydoğudan gelen başka hemşehrilerimizin,
başka insanların ihalelerde ön plana geçmesine sebebiyet veriyor.
Sizden Iğdırlıların istirhamı, lütfen bu konuya el
atın, Iğdırın o anlamda etnik dengesinin bozulmasına
müsaade etmeyin, bunun da hastaneler üzerinden yapılmasına müsaade
etmeyin. Iğdır halkı size zaten müsaade etmemişti
seçimlerde, bir daha bırakınız seçimlerde
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SİNAN OĞAN
(Iğdır) -
Iğdıra müdahale etmeyi Iğdıra dahi
giremeyeceksiniz.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Halacoğlu
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, ben bir şey
öğrenmek istiyorum: Kayseride hastane yapılıyor ve merkeze de
uzak bir bölgeye yapılıyor, ulaşım zor olan bir yere
yapılıyor fakat ben ihale bedelinin ne kadar olduğunu merak
ediyorum. Kaça ihale edildi? Bunu açıklayabilir misiniz?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Ağbaba
Sayın Bayraktutan
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 1989
yılında Artvin ili Borçka ilçesinde 110 yataklı SSK Bölge
Hastanesi olarak hizmete giren hastane, 2005 yılından itibaren 130
yatakla Borçkada hizmet vermektedir. Bu hastanede, Borçka ilçemiz geniş
bir nüfusa sahip olmasına rağmen,
şu an itibarıyla -yeni geldim seçim bölgemden, size de
ulaşmaya çalıştım ama ulaşamadım Sayın
Bakan- genel cerrahi uzmanı, kadın doğum uzmanı, göz
doktoru ve çocuk doktoru ihtiyacı bulunmaktadır. İlçede bu
hekimlerin bulunmaması nedeniyle özellikle Artvinin Borçka ilçesinde
yaşayan vatandaşlarımız -Murguldaki
vatandaşlarımız da aynı yerden yararlanmaktadır- çok
derin bir mağduriyet içerisindedirler.
Borçka Hastanemizdeki
uzman doktor eksikliğini gidermek için herhangi bir tedbir almayı
düşünüyor musunuz? Bu konuda Hükûmet olarak bir çalışmanız
var mıdır? Öyle bir çalışmanız varsa bu müjdeyi Büyük
Millet Meclisinden Borçkada, Murgulda, Artvinde yaşayan
hemşehrilerimize duyurmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Moroğlu
MUSTAFA MOROĞLU
(İzmir) Sayın Bakan, konuşmanızda en büyük sorunun doktor
ihtiyacı olduğunu söylediniz. Son günlerde basına yansıyan
demeçlerinizde de Tam Gün Yasasıyla tekrar profesörlerimizi kazanmak için
yoğun bir çaba sarf edeceğinizi söylediniz. Tam Gün Yasasıyla
ilgili bir özeleştiri olarak mı anlayalım bunu? Bugüne kadar AKP
iktidarının uyguladığı politikalardan ötürü, bir on
yıllık süreçte bu hekim açığında
hiç mi sorumluluğunuz yok? Bir an önce doktorların hastalarına
hizmet vermek için görevlerinin başına dönmesini sağlayacak mısınız? Bu
konuda yasal çalışmalarınız var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Kuşoğlu
BÜLENT KUŞOĞLU
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
konuşmanız sırasında iki hastaneden örnek verdiniz; bir
Ankara Numune Hastanesi, bir de Gaziantep Ersin Arslan Hastanesi. Etlik
Hastanesi de aynı durumda mıdır? Etlik Hastanesi için de
aynı şekilde Eskidir, yenilenmesi gerekiyor. diyebilir miyiz? Ya da
diğer 37 hastane için de bunu söyleyebilir miyiz? 43.193 yatak
yenilenecek. Peki, ne kadar hastaneyi ve yatağı yeniliyoruz? Bu
konuda bir rakam verebilir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Gök
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Bakan, görüştüğümüz tasarının gerekçesinde
kaliteli verimli ve etkili sağlık hizmetinin sunumu için kamu ve özel
iş birliği modellerinden birisi olan yap-kirala-devret finansal
modeliyle hastanelerin yapılmasını öngörüyorsunuz. Oysa,
Sayın Bakan göreve yeni geldiğiniz ama biliyor musunuz ki devletin
eliyle yapılmış kimi hastanelerimiz çalışmamakta ve
kapatılmaktadır Örneğin, Ankaranın Haymana ilçesinde son
derece güzel ve modern bir şekilde yapılan hastane, doktor, tesis ve
teknoloji yetersizliğinden dolayı tam randımanlı
çalışmamaktadır. Balâ Devlet Hastanesinin statüsü
düşürülmüş ve sağlık ocağının bir üst
konumuna getirilmiştir. Evren ilçesindeki çok daha vahimdir. Evren
ilçesinde yapılan hastane maalesef kapatılmıştır. Yani
devlet eliyle yapılmış olan hastanelerin
kapatıldığı bir ortamda bu yasayı bu şekilde
getirmeniz bir garabet ve çelişki değil midir?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Günal
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Türkiyenin dışında hazine garantisi veren başka ülke var
mı? Var. derlerse arkadaşlar, Avrupa Kamu Özel
Ortaklığı Uzmanlık Merkezinin 2011 yılındaki
raporuna bakarak cevap versinler.
İkincisi de, az önce
soruldu bu, Etlik Hastanesi Danıştay kararı beklenmeden
kapatıldı mı? Bununla ilgili de 380 bin liraya yeni bir bina
kiralandığı söyleniyor. Doğru mudur?
Bir diğer sorum da,
bu yazılan raporlarda DPTnin daha önce size verilen önerileri var
demiştim, uzmanlık tezinde. Bunlara bakıyor musunuz, dikkate
alıyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Sorunun son kısmını
kaçırdım herhâlde. Sizin sorunuzun son kısmını
alamadım Sayın Günal.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Başlarını cevaplayabilirseniz de razı oluruz. Sonunda
DPTnin önerileri var, onlara bakıyor musunuz? demiştim.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Sayın Serindağ, Mesleğinin
sonuna gelmiş ve 2.300 TL maaş ve 1.500 TL civarında döner
sermaye alan bir hekimin bu durumu sizi rahatsız etmiyor mu?
Açıkçası bu
konuyu önümüzdeki süreçte Maliyeyle de değerlendirerek, döner
sermaye-maaş dengesini düzenleyebilecek formüller üzerinde bir
çalışma yapılmasının doğru olacağına
inanıyorum, ama süreci yarın diye derseniz o çok mümkün değil,
süreçle ilgili bir çalışma yapacağımızı ifade
edebilirim.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) Emeklilik de öyle Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Evet, zaten onun için diyorum, emeklilik
kısmı açısından önemli, yoksa maaş artı döner
sermayeye baktığınız zaman, bugün için esasında hekimlerimizin
ortalama aldığı ay sonu maaş anlamında çok
olağanüstü bir sıkıntı olduğu kanaatinde değilim,
ama emeklilik sürecine yansıma anlamında dediğinizde, size bu
anlamda hak veriyorum ve düzenleme açısından bir çalışma
yapılması gerektiği kanaatindeyim.
Sayın Türeli, tam
teşekküllü bir hastane yerine
Şimdi, o konuyu,
İzmir Güzelbahçeyi isterseniz bir inceleyeyim, size sonra bilgi olarak
döneyim.
Arkadaşların
verdiği bilgiye göre, şehre çok yakın olduğu için acaba
başka amaçlı spesifik bir hastane düşünebilir miyiz diye bir fikir
teatisi olmuş, ama son durumunu size sonra iletelim.
Sayın Özgündüz,
Çapa Tıp Fakültesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
taşınacak mı? O anlamda, tabii, üniversitelerin hastaneleri
bunlar ama bizim gündemimizde öyle bir şey söz konusu değil. Şu
anda zaten Cerrahpaşa Tıp Fakültesi kendi yerinde yenilenme
projelerini hazırlıyor kanaatindeyim. Dolayısıyla, Çapada
da, Cerrahpaşada da bizim bu anlamda bir tasarrufumuz söz konusu
değil. Orada, İstanbul Üniversitesinin kendi
değerlendirmelerine, biz bize düşen bir destek olursa onu vermeye
çalışırız.
Doğru:
Sağlıkta katkı paylarının kaldırılması
düşünülebilir mi? Şimdi, sağlıkta katkı
paylarının esasında konulmasındaki ana neden, Buradan
sağlık ödemelerine bir katkı sağlasın.dan ziyade
sağlığın otokontrolünde bir mekanizma olarak
değerlendirilmekte. Çünkü aile hekimlerimize giderken herhangi bir
katkı payı yok ama ondan sonraki süreçte, sistemi kontrol edebilmek
ve sistemin verimliliğini sağlayabilmek adına bu anlamda bazı
tedbirler konulmakta. O nedenle, bu sistemin analizini yeniden yaparken
bazı yeni düzenlemeler de düşünülebilir ama bu anlamda
Dolayısıyla, bu paylarla ilgili şu anda farklı bir
düşüncemizin olmadığını ifade etmek isterim.
Şehir
hastanelerinin yanına ihtiyaç duyulduğu takdirde yeni bir hastane
yapılırsa bu kanuna tabi olur mu? Bakanlık yeni ihtiyacın
hangi finansman modeliyle yapılacağına karar verecek, kamu-özel
iş birliği modeliyle yapılmasına karar verirse yeniden bu
konuda bir ihale modeli yapılabilecektir diye düşünüyoruz.
Büyükşehirlerle
ilgili sağlıkevleri, sağlık ocakları
Sayın
Erdoğan, bu anlamda bir kapatma söz konusu değil ama onların
dinamik hizmetlerinin planlanması tabii ki değerlendirilecektir ama
kapatma söz konusu değil.
Sayın Oğan, Iğdır
Devlet Hastanesinin tabii ki yeniden bir değerlendirmesini yaparız.
Hele hele iddialarınızı, bence, bize taşıdığınız
gibi hukuka da taşımanızı açıkçası arzu ederim.
Biz de bize düşeni gerek siyasi anlamda gerek idari anlamda yaparız
ama biz, ülkenin her projesine girdiğimiz gibi Iğdıra da
başımız dik, alnımız açık giriyoruz, girmeye de
devam edeceğiz. Bundan da tereddüdünüz olmasın.
Evet, Sayın Halaçoğlu,
Kayserideki hastane ulaşımıyla ilgili bir şeyiniz var ama
esas sorunuz, herhâlde Şehir hastanesi ihale bedeli nedir? İhale
bedeli olarak, kamu, yıllık 53 milyon 493 bin 992 TL kullanım
bedeli ödeyecektir.
Sayın Bayraktutan,
Artvin, Borçka, işte burada da yine gündeme geldi. Genel cerrahi, göz,
kadın doğum
Yani, sıkıntımız, şu anda genel
cerrahi, anestezi, dahiliye mevcut. Yeni, dün itibarıyla kadın
doğum verdik Artvine. Toplam olarak 7 uzman, 1 pratisyen hekim ve bu
kurada 7 uzmanla, 1 pratisyen hekim bugün itibarıyla veya dün
itibarıyla Artvine gönderiyoruz.
Moroğlu Doktor
ihtiyacı konusunda sizin bir eksikliğiniz yok mu? dedi. Evet,
dört-beş yıl öncesine kadar YÖK tıp fakültesi
kadrolarını fikslediği için ilave kadrolar Hükûmetin bütün
taleplerine rağmen, vermedi ama son dört yıldır önce 2.500,
şimdi, tıp fakültelerine yıllık ortalama 4.500 öğrenci
alırken bugün artık 9.500 civarında tıp fakültesi
öğrencisi alıyoruz. Takdir edersiniz ki bir tıp fakültesi
öğrencisinin bu Türk milletinin hizmetine dönüşü, uzman olarak, en
erken on yıl sonra. Dolayısıyla, bu anlamdaki açığımızı,
30 bin rakamını telaffuz ettiğimiz
açığımızı kapatmak
Herhâlde önümüzdeki on beş
yıl sonra bir rahatlama olacak ama o on beş yıl sonrakinin
ihtiyaçları da o gün ilave olduğunda, muhtemelen önümüzdeki süreçte
Türkiyenin en çok hekim açığını ve uzman hekim sorununu
konuşacağız buralarda. Zaman zaman iller arasındaki dengeyi
veya bizimle talep arasındaki denge sorunlarını
yaşayacağız. Ben bunu, herhâlde, hastane, yatak hizmetinden çok
daha önemli bir sıkıntı, sorun olarak yaşayacağız
diye düşünüyorum.
Yıkılacak veya
boşaltılacak hastanelerle ilgili teknik komisyon
değerlendirmeler yapıyor, buna göre bir karar veriliyor.
Evet, Sayın Gökün,
Evrenle ilgili
2.200 nüfusu olan ilçe, hastane ölçeğinde
olmadığı için tek aile hekimiyle hizmet vermekteyiz.
Evet, yani bu
sorunları, herhâlde bugün başladık, önümüzdeki süreçte hep
paylaşarak devam edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Evet, peki, zamanımız bitti.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
OKTAY VURAL (İzmir)
Karar yeter sayısı
BAŞKAN
oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı vardır, kabul edilmiştir.
Birleşime kırk
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.00
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.50
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Fatih ŞAHİN (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67nci Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
417 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Şimdi, birinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila
14üncü maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Cemalettin
Şimşek, Samsun Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığınca Kamu
Özel İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması,
Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısının
birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz
etmek üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, görüşülmekte olan bu yasa, kamu özel iş
birliğiyle sağlık tesisi yapımını, yenilenmesini
ve hizmet alınmasını düzenlemektedir. Bu kanunun genel
gerekçesinde Sağlık hizmetinin bekletilemez, vazgeçilemez ve ikame
edilemez hizmetler olduğu vazedilerek Tasarı ile kaliteli, verimli
ve etkili sağlık hizmeti sunumu için ihtiyaç duyulan tesislerin, kamu
özel işbirliği modellerinden birisi olan yap-kirala-devret finansal
modeli ile yaptırılması ve modernize edilmesi amaçlanmaktadır.
denilmektedir. Bu kanunun maddeleri değerlendirildiğinde, hastane
kampüsünün bu kanunda belirlenen usul ve esaslarla özel sektöre
yaptırılıp devlete yirmi beş-otuz
yıllığına kiralanması, bunun yanında hastane
içindeki ticari alanların, hatta tüm hastane hizmetlerinin yükleniciye kiraya
verilmesinin önü de açılmaktadır.
Ayrıca, bu hastaneler şehirlerimizdeki hazine
arazileri üzerine kurulurken şimdiki hastanelerin kapatılması
söz konusudur. Yani hasta yatak sayısında herhangi bir
artış olmayacak, hatta belki de azaltılacak, sağlık
hizmetleri sunumu aynı hekim, aynı hemşire, aynı
yardımcı sağlık personel eliyle verilecek, sadece fiziki
alan daha modernize edilmiş olacak.
Sağlıkta Dönüşüm Programıyla başlayan,
kamu hastane birlikleriyle devam eden süreçte kamu-özel
ortaklığıyla sağlığın
ticarileştirilmesi zirveye ulaşacaktır. Örnek mi istiyorsunuz?
Kamu hastane birlikleri genel sekreterleri bağlı hastanelere
Ameliyat yapın, girişimsel işlemleri ve gelirlerinizi
artırın. diye baskı yapmaktadırlar.
Hazineden sorumlu Bakan Sayın Ali Babacan, ağız
ve diş sağlığı konusunda hizmet alımıyla
ilgili kendisiyle görüşülürken Bırakın konuyu bana izah etmeyi,
hazineden ne kadar para çıkacak, siz bana onu söyleyin. demiştir. AKP
döneminde sağlığa nasıl
bakıldığının ortaya konulması
bakımından önemini takdirlerinize bırakıyorum.
Değerli milletvekilleri, son on yıldır
Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde sağlık
hizmetlerini gözden geçirdiğiniz zaman sağlıkta hasta
memnuniyeti artmış, bu yüzde 40lardan yüzde 70lere, hatta 80lere
gelmiş, hasta müracaatı nicelik olarak 2den 8e
çıkmıştır. Bu müracaat sayısı artarken nitelikli
sağlık hizmeti sunumu sağlanamamıştır.
Hastaların nicelik olarak müracaatlarının artması
dolayısıyla SGK masrafları ve açıkları da gün geçtikçe
artmıştır. Hizmet alıcıların sadece sayısal
olarak müracaat sayılarının artması hekime
ulaşımın kolaylaşması sunulan sağlık hizmeti
olarak kendisini aldatmıştır. Esasen konuyu bilmeyen, bilmesi de
gerekmeyen, sağlık hizmetinin sunumu konusunu da bilmeyenler sağlık
hizmetinin sunumu konusunda yanıltılmıştır. Bu süreçte
sağlık hizmeti sunucuları, özellikle de hekimler, mağdur
edilmişler, inatla sürdürülemez yanlış performans sistemi
nedeniyle hastanelerde çalışma barışı
bozulmuştur. Hekimlerle hastaların arasına eskiden para
girmişti, şimdi ise puan girmiştir.
Türkiye
hasta müracaatı açısından gelişmiş ülkelerle
kıyaslandığında, bizde kişi başına
düşen hekim, hemşire ve hasta yatak sayısı az olduğu
hâlde
Örneğin, İsveçe nazaran bizde doktora gitme oranı 3 kat
fazladır. İsveçte 3 hastadan 2si doktora gitmiyor ya da bizde
doktora gidenlerin 2/3ü hasta değil. Sanırım, bu 2 grupta
hastane memnuniyeti yüzde 100dür. Eğer böyle ise daha önceden doktora
giden gerçek hastaların da memnuniyet oranı yüzde 28dir.
Genel
anlamda 2002-2009 yılları arasında üniversite hastanelerinde
kamudan yapılan harcamalar 3 kat, kamu hastanelerinde 5 kat, özel
hastanelerde 12 kat artmıştır.
Sağlıkta
Dönüşüm Programı çerçevesinde, araştırma hastaneleri hizmet
hastanelerine dönüşmüştür. Özellikle eğitim-öğretim ve
bilimsel çalışmalar yapılan uygulama ve araştırma
merkezlerinin maddi kâr etme ve ticari işletme hedefi
olmamalıdır. Hâlbuki uygulamaya konulan bu Sağlıkta
Dönüşüm Projesi ve performans sisteminin en temel çıktısı
ise, ister gerçek ister yapay talep yaratmak şeklinde olsun,
sağlık hizmeti ve sağlık teknolojisi tüketimini
artırmaktır.
Günümüzde
artık hastaların sıra beklemesi, ilaca ulaşamaması,
muayenehanede hekime para ödemesi, üniversite hastanelerinde öğretim üyesi
farkı alınması gibi konular gündemden kalkarken, yerine
çığ gibi büyüyen Sosyal Güvenlik Kurumu mali açıkları,
eczanelerden alınan yüksek muayene katkı payları,
borçlarını ödeyemeyen üniversite hastaneleri gündeme gelmiştir.
Gelinen noktada, artık ülkemizdeki sağlık hizmetlerinden
sağlık hizmeti sunucularının yanında hizmet
alıcıları da memnun olmamaya başlamışlardır.
Sonuç olarak, 2003 yılından beri uygulanan program neticesinde
niceliksel sağlık hizmetleri ve sosyal güvenlik harcamaları
artmış, koruyucu sağlık hizmetlerinden ziyade tedavi edici
sağlık hizmetleri ön plana çıkmış ve üniversite
hastanelerinin döner sermaye işletmeleri sürdürülemez hâle gelmiştir.
Değerli
milletvekilleri, sağlıkta niceliksel olarak artan girişimsel
işlemler, suni hasta memnuniyeti ve sağlık harcamalarındaki
artış maalesef bugün sağlık hizmetleri kalitesine yeteri
kadar yansımamış ve de devletin kıt olan kaynakları
boşa harcanmıştır. Bu yapılmak istenen kamu-özel
ortaklığı da sağlık hizmetlerinin sunumu
mantığına bir değişiklik getirmemektedir. Hâlbuki
sağlık hizmetlerinin bir sistem içerisinde, en alt merkezden
yukarıya doğru, hasta bilgi ve bulgularıyla beraber gitmesi hem
daha verimli sağlık hizmeti sunumunu sağlarken hem de daha ucuz
ve kaliteli sağlık hizmeti sunma imkânı sağlayacaktır.
Sistem hastaları kandırmakta,
sağlık hizmeti sunucularını meslekten soğutmakta ve öz
güvenli bir sağlık hizmeti sunumunu maalesef engellemektedir.
Gerçekten de bu kamu-özel iş birliğiyle yapılacak hastanelerin
işletme mantığına baktığımızda, bugüne
kadar sürdürülen ve genel sekreterliklerle idare edilen kamu hastaneleri
bakımından hiçbir farklılık yoktur. Gerek mekânsal olarak
gerek de bugünkü hastanelerin kapatılması açısından
değerlendirildiğinde, sağlık hizmetlerine maalesef bir
katkı sunmamaktadır.
Bu hizmetler, bugünkü
şartlarda, aynı şekilde, aynı hasta yatak kapasitesi ve
aynı elemanlarla sürdürülmektedir. Niçin yeniden, tekrar, ihale usulüyle,
ihaleye çıkılarak yeni hastaneler yapılmaktadır, bunun
mantığını anlamak biraz güçtür. Hani, yeni hastaneler yeni
hasta yatak sayılarını ya da hasta kapasitelerini
artırır, o zaman bunların mantığını
anlarız ama bir hastaneyi kapatıp bir başka hastane açmak
suretiyle hizmetleri götürmenin mantığını anlamak çok fazla
mümkün değildir.
Ben bu vesileyle hepinizi
saygılarımla selamlarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Rahmi Aşkın Türeli,
İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 417 sıra sayılı Sağlık
Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeliyle Tesis
Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında
Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini
belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, bu kamu-özel iş birliği modeli üzerine
konuşuyoruz. Eskiden beri yap-işlet-devret ve yap-işlet
formlarıyla zaten uygulamada olan bir model bu ve öncelikle de
ulaştırma ve enerji alanlarında yoğunlaşmış
durumda. Şimdi getirilen, bu kanun tasarısıyla getirilmek
istenen, yap-kirala-devret adında bir model ve bunun sağlık ve
aynı zamanda da eğitimde de gündeme alınmak istendiğini
görüyoruz.
Burada
karşımıza çıkan olgu şu: Kamu altyapı
yatırımları dünyanın hemen her yerinde kamu
tarafından, devlet tarafından yapılır. Yani, belli
altyapı yatırımları vardır; bunlar fiziki altyapı,
sosyal altyapı diye ayrılır. Özellikle sosyal altyapı
yatırımları dediğimiz eğitim ve sağlık hizmetleri,
sağlık yatırımları dünyanın hemen hemen bütün
ülkelerinde kamu tarafından, devlet tarafından yerine getirilir. Bu,
aynı zamanda, sosyal devlet olmanın da getirdiği bir
sorumluluktur. Özel sektör elbette modelin içinde vardır, özel sektör de
yatırım yapacak; bir ekonominin bütünü yalnızca kamu
yatırımlarından, kamunun yaptığı
yatırımlardan, hizmetlerden ibaret değil. Ancak buradaki
mantık şudur: Kamunun altyapı yatırımları alanında
uzmanlaşması, özel sektörün de dış ticarete konu olan
sektörler dediğimiz, üretimi artıranpeik ihracata dönük olan
sektörlerde yoğunlaşması beklenir. Yani, diğer bir
deyişle, kamu yatırımlarıyla özel yatırımlar
arasında bir ikame değil bir tamamlayıcılık
ilişkisi vardır ve aynı zamanda, kamu
yatırımlarının artmasının ekonomideki büyüme
hızını, potansiyel üretimi, potansiyel çıktıyı
arttırdığı ve ekonomiyi daha yüksek büyüme
hızlarına ulaştırdığı bilinmektedir.
Şimdi, tabii, bu
konu gündeme gelince ve özellikle sağlık alanında, kamu,
altyapı yatırımları yapma sorumluluğunu özel sektöre
bu modelle birlikte devretmek isteyince rakamlara bir bakayım dedim.
Karşıma çıkan olgu şudur değerli arkadaşlar: AKP
döneminde 2002-2011 arası -2012 yılı rakamları henüz
kesinleşmedi- kamu sabit sermaye yatırımlarının millî
gelir içindeki payı düşmüştür. 2002 yılında AKP
iktidara geldiği zaman yüzde 4,9 olan kamu
yatırımlarının millî gelir içindeki payı 2011
yılında yüzde 4,1e düşmüştür. Peki -kamu
yatırımları onlu sektör ayrımında izlenir
Kalkınma Bakanlığı tarafından- sağlığın
payı ne kadardır diye baktığımızda, 2002
yılında yüzde 5,1miş, 2011 yılında yüzde 5e
düşmüş. Diğer bir bakış da kamu sağlık
yatırımlarının, kamunun yaptığı
sağlık yatırımlarının millî gelir içindeki,
gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payıdır. O açıdan da
baktığımızda, 2002 yılında binde 3tür, 2011
yılında binde 2ye gerilemiştir.
Değerli
arkadaşlar, binde 2lik bir rakamdan bahsediyoruz yani kamunun bu
alanlardan çekilmesinin, kamuda bütçe açıklarını
artırmayalım, bütçe açığı olacak. diye bir şey
söylenmesinin bu bahsettiğim rakamlarla doğru olması mümkün mü?
Kamunun altyapı yatırımları alanını terk etmesi
aynı zamanda özel sektörü hızla bu alana sokmakta ve ekonominin
potansiyel büyüme hızını azaltmaktadır.
Diğer bir konu: Bunu
Sayın Bakan da çok iyi biliyor, önceki Bakan ve şimdiki Bakan
zamanında da söyledik, dedik ki: Bu yatırımı kamu
yapsaydı yani kamu yatırım programına alınsaydı
ne kadara mal olacaktı? Kamu-özel iş birliği modeliyle ne kadara
mal olacak? Fakat ne yazık ki bu karşılaştırmayı
göremedik değerli arkadaşlar, oysa bizim bu
karşılaştırmayı görmeye ihtiyacımız var.
5018 sayılı
Kanunda düzenleyici etki analizi vardır. Gelirler ve giderlere
ilişkin getirilen birtakım hükümlerin, yasaların ne
olduğunu, ne getirip ne götürdüğünü, yalnızca kısa dönemde
de değil, orta, uzun dönemde de ne getirip ne götürdüğünü bilmek için
bu düzenleyici etki analizinin yapılmasına ihtiyaç vardır. Ancak
biz ısrarla talep etmemize rağmen bunun önümüze getirmemesinden
anlıyoruz ki böyle bir düzenleyici etki analizi bu kanun tasarısında
yapılmamıştır. Bu, çok büyük bir eksikliktir ve kanun
hükümlerinin hiçe sayılmasıdır.
Diğer bir konu,
sabit yatırım tutarı ile toplam kira bedelinin
karşılaştırılmasıdır. Bakın, gene
komisyonda ısrarla söyledik; bunları karşılıklı
olarak görelim, maliyetleriyle görelim dedik. En son önümüze bir Kayseri
Şehir Hastanesine ilişkin rakamları verdiler, onun üzerine biraz
tartıştık. Orada da şunu görüyoruz biz değerli
arkadaşlar: Şu anda bir sabit yatırım bedeli var yani ihaleyle
artık kamu yapmıyor bu işi, siz özel sektöre bir ihale
açıyorsunuz, bir yüklenici firmaya veriyorsunuz o yapıyor, cebinizden para çıkmıyor. Ama sonra
ne oluyor? Otuz yıla kadar varan sürelerle siz ona kira ödüyorsunuz. Böyle
bir model var mı arkadaşlar? Yani burada cebinizden para
çıkıyor ama şu anda çıkmıyor. O zaman şu
karşılaştırmayı yapmanız lazım: O sabit
sermaye yatırımının bugünkü tutarıyla kira bedellerini
otuz yıllık süre için topladığınızda nasıl
bir karşılaştırma ortaya çıkıyor? Burada da
gördüğümüz ne yazık ki şudur: Kira bedelleri sabit
yatırım tutarlarını 4-5 kat artırmaktadır. Burada,
iktisatta, bir kural vardır bugünkü değer kuralı diye yani
şudur aslında: Siz bir yatırım
yaptığınız zaman o parayı oraya
bağlıyorsunuz, başka yerlere bağlayamıyorsunuz; yoksa
onunla gider başka yatırım yaparsanız, onu bankaya
yatırırsınız oradan para alırsınız. O
açıdan belli bir faiz, belli bir iskonto oranıyla o parayı
bugüne getirirsiniz. Öyle mi diyoruz. Öyle de değil çünkü kiralar sabit
olsaydı, artmasıydı öyle olabilirdi ama ne yazık ki üç ayda
bir dönem sonu diye söylenmiş, bu üç ay diye bize ifade edildi- ÜFE, TÜFE
ortalaması kadar bedel artırılıyor. Aynı zamanda,
döviz kurundaki artış bunu geçtiği zaman da o döviz kuru
artışı da kira bedeline ekleniyor.
Şimdi değerli
arkadaşlar, bakın, Türkiyenin iktisat tarihini hepimiz biliyoruz.
Türkiye, dört beş yıl, altı yıl gibi aralıklarla,
belli aralıklarla krize giren bir ülkedir. Ekonominin yapısal
problemleri vardır, ekonomi üst üste dört beş yıl
hızlı büyür, ondan sonra birdenbire ciddi daralma yılı
olur, kriz yılı olur ve bu da kendini döviz kurlarında gösterir.
Döviz kuru birdenbire ikiye katlanır. İsterseniz vereyim:
Değerli arkadaşlar, 2000 yılında 1 doların TL
karşılığı 624 bin liraymış, 2001
yılında, krizde 1 milyon 225 bin liraya çıkmış yani
yüzde 100 artmış. Yani o dönem içinde böyle bir model
uygulanmış olsaydı kira bedeli ÜFE, TÜFE kadar, ikisinin
ortalaması kadar, aynı zamanda kur arttığı için yüzde
100 de artmış olacaktı. Böyle bir şeyi kabul etmek mümkün
mü?
Değerli
arkadaşlar, bu nasıl bir model, nasıl bir bedel şeyi?
Zaten, siz sonuçta kirayı artırıyorsunuz, bir de üstüne üstlük
kira bedellerini topladığınız zaman bugünkü değerden
sabit olarak baktığınızda da hiç
değişmediğini varsaydığınızda da bir
bakıyorsunuz ciddi farklar çıkıyor. Bu tabii, büyük, ciddi
sakıncalar içeriyor.
Gene başka bir
sakınca, hazine garantileri değerli arkadaşlar. Bu model, hazine
garantileri yoluyla bir koşullu yükümlülük yaratmaktadır.
Koşullu yükümlülük şu demek: Şu anda bir yükümlülüğünüz yok
ancak belli koşullar gerçekleştiği zaman o yükümlülük ortaya
çıkacak demektir ve bunun sonucunda da hazine buna garanti verecektir.
Yani bugün bütçe açığı artmıyor ama gelecekte herhangi bir
biçimde -ki, çok uzun süreler konuşuluyor arkadaşlar, iki yıl,
üç yıl, beş yıl
değil, yirmi beş-otuz yıldan bahsediyoruz- bir sorun
olduğunda hazine buna garanti verecek. Maliye literatüründe kuşaklar
arası bütçeleme yaklaşımı vardır. Yani, siz, gelecek
kuşakları, çocuklarımızı, torunlarımızı
bu şekilde borç altına sokuyorsunuz ve ne olduğu belirsiz, ne
olduğunu bilmediğimiz bir borç içine sokuyorsunuz çünkü her an
gerçekleştiği zaman herhangi bir kriz durumu bu şekilde bir
borçta yükselme olacak. Son bir noktaya değineyim, ondan sonra
Zamanımız bitiyor tabii.
Değerli
arkadaşlar, aslında bu konuya ilişkin olarak tabii, söylenecek
birçok şey var ama bir nokta şudur: Hazine garantisi konusunda,
biliyorsunuz -alt komisyon üyesiydim ben, orada da, sonra üst Komisyonda da
ayrıntılı biçimde tartıştık.- şimdi,
bakın, bir yüklenici var, diyelim ki ihaleyi aldı. Yüklenici ne
yapacak onu? Sonuçta gidecek, bir kısmını
dışarıdan borçlanacak çünkü büyük rakamlardan bahsediyoruz.
Gidecek, yabancı bir bankadan borç alacak. Yabancı banka bu, hazine
garantisi olmasaydı ona borç verir miydi? Belki vermeyecek, belki projeyi
beğenmeyecek, belki geri dönüşünün olmadığını
düşünecek ama siz hazine garantisi verdiğiniz zaman, o zaman onu
verir çünkü yabancı bankanın, oradaki kreditörün kaybedeceği
hiçbir şey yok; Nasıl olsa ödeyemediği zaman hazine devreye
girecek, bu borcu sonuna kadar ödeyecektir değerli arkadaşlar.
Böyle bir kanun
tasarısı kabul edilebilir değildir. Son derece kapsamı
genişletmekte, kamunun yapması gereken temel alanları,
altyapı alanlarını böyle bir modelle özel sektöre
devretmektedir.
Bu nedenlerle bu kanun
tasarısına karşı olduğumuzu tekrar belirtiyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Birinci bölüm üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına İdris Baluken,
Bingöl Milletvekili.
BDP GRUBU ADINA
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa teklifi üzerine
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında uzun süredir
sağlıkla ilgili genel bir felsefeyi, genel bir paradigmayı bu
kürsüden mümkün olduğunca tartışmaya açmaya
çalışıyoruz ancak, maalesef, bugüne kadar bunu
başaramadık. Hızla sağlığı piyasaya açan,
sağlıkta özelleştirmeye giden ve sağlığı bir
meta hâline getiren AKP uygulamalarıyla karşı
karşıyayız ve önümüzdeki bu yasa teklifi de aslında bu
mevcut sürecin finali denilebilecek bir tasarı, bir teklif.
Tabii, önemli bir teklifi
görüşüyoruz burada ama Genel Kurula gelmeden önce bu teklifin hangi
aşamalardan geçtiğine baktığımızda
Sağlık Komisyonunda bunun
tartışılmadığını görüyoruz. Çok büyük bir
yetersizliktir, kabul edilebilecek bir durum değildir. Demin buradan
konuşan hatip arkadaşlarımız da dile getirdiler, haziran
ayından itibaren Sağlık Komisyonu aktif olarak
çalışmıyor aslında. Farklı birtakım gerekçeler
var. Yani, değerli bir Komisyon Başkanımız vardı ama
Komisyon Başkanımız Komisyon çalışmalarından çok
Başbakanın özel sağlık problemleriyle ilgilendiği için
Komisyonun çalışmaları maalesef uzun süredir ciddi düzeyde
aksıyor. Tabii, bu gerekçeyi bir kenara bırakarak İş
yoğunluğundan dolayı Sağlık Komisyonunda
görüşülmedi. demek de ayrı bir ayıptır. Bunun kabul
edilebilir hiçbir yönünün olmadığını vurgulamak istiyorum.
Şimdi, biz temel
olarak, Barış ve Demokrasi Partisi olarak
sağlığın, devlet tarafından verilmesi gereken zorunlu
olan bir kamusal hizmet olması gerektiğini düşünüyoruz çünkü bu,
sosyal devlet olmanın gereğidir. Anayasada da Türkiye Cumhuriyeti
devleti bir sosyal devlet olarak tanımlanmıştır.
Dolayısıyla kamusal hizmet olarak herkese, ulaşılabilir,
nitelikli, ücretsiz, eşit ve ana dilinde sağlık hizmeti
verilmesi devletin asli görevlerinden en önemlisidir diye düşünüyoruz.
Tabii, sağlık
hizmetlerine baktığımız zaman veya sağlıkla
ilgili bir planlamaya baktığımız zaman temel olan iki
şey vardır. Bir: Mevcut düzenleme kamu yararı adına neyi
öngörüyor? İkincisi: Getirilen düzenleme toplum
sağlığı açısından neyi öngörüyor? Bu iki hususla
ilgili, bugüne kadar bu kanun teklifinde değerlendirilen kamu-özel
ortaklığıyla ilgili süreçler TTB tarafından yargıya
taşınmış ve yargı, burada yarattığı
kamu zararı gerekçesi ile birçok kez de yürütmeyi durdurma kararı
vermiş. Her ne kadar Sayın Başbakan bunu kuvvetler
ayrılığı ilkesinin bir ayak bağı olduğu
gerekçesiyle gerekçelendirmeye çalışmışsa da gerçek böyle değildir
çünkü ilgili sendikaların, ilgili meslek örgütlerinin tepkilerine ya da
sağlık çalışanlarının, sağlık
emekçilerinin pratik sahadaki tecrübelerine, deneyimlerine
baktığımız zaman, bu yasa teklifinin, dediğimiz gibi,
kamusal yarar açısından pek bir şey getirmediğini çok net
olarak ifade edebiliriz.
Biz yeni hastane
yapılmasına karşı değiliz. Yeni hastaneler mutlaka
ihtiyaçlar doğrultusunda yapılmalıdır ancak yapılacak
hastaneler, ticari amaçtan çok, bilimsel amacı ve hastaya hizmet götürme
amacını esas almalıdır. Teknik donanımı,
tıbbi donanımı, personel açısından gerekli olan
donanımı tamamlandıktan sonra kente ve çevreye uygun olan
hastanelerin yapılması ve bu hastanelerde tıbbi hizmet verilmesi
ülkenin en önemli gereksinimlerinden birkaçıdır.
Özellikle,
Sağlık Bakanımız yeni başladığı için,
kendisine biz yine bu kürsüden birkaç uyarı yapmak istiyoruz. Bu, devrede
olan Sağlıkta Dönüşüm Programı, tamamen
sağlığı piyasaya açan, özelleştiren
uygulamalarıyla ve son dönemde de artık acı reçeteyi halkın
önüne getiren uygulamalarıyla her geçen gün sorunları
artırıyor.
Bakın, hekime
yönelik şiddet komisyonu kurduk, neredeyse sosyal tarafların
tamamını bu komisyon çalışmaları sırasında
mümkün olduğunca dinlemeye çalıştık. Burada ön plana
çıkan tek husus var: Sağlıkta Dönüşüm Programı, mevcut
hâliyle, hekime şiddetten tutalım da sağlıktaki bütün
problemlerin kaynağı olarak gösteriliyor. Yani, bugün, bu komisyonun
çalışması sırasında, sosyal tarafların,
sendikaların veya çalışanların, şiddete maruz kalan
hekimlerin, sağlık çalışanlarının en fazla dile
getirdiği şey, en fazla sıkıntı çektikleri şey
muayene katkı payları, katılım payları, ilaçla ilgili
araya giren parasal ilişki, acil servislerdeki zone uygulamaları.
Bütün bunlar, bu, Sağlıkta Dönüşüm Programının
acı reçete safhasıdır ve özellikle bu dönemde hem
halkımız için hem sağlık çalışanı için, maalesef,
çok ciddi sorunları beraberinde getirmektedir.
Tabii, Plan Bütçe
Komisyonunda çalışan arkadaşlar daha çok ekonomik anlamda
bazı değerlendirmeler yaptılar. Biz bunlara çok girecek
değiliz ancak birkaç husus benim dikkatimi çekti. Şimdi, biz TTBden
aldığımız verilere baktığımız zaman, 13
ihale için, yirmi beş yılda 50 milyar TL düzeyinde bir kamusal
borçlanmayı görüyoruz. Yani, korkunç bir rakam. Yine, TTBnin verilerine
göre, 8 ihalede sabit yatırım miktarı 3 milyar 850 milyon gibi
bir sayıyla belirtilmiş. Ancak, yirmi beş yılda ihaleyi
alan şirkete ise 26 milyar 500 milyon kira verilmesi öngörülmüş.
Yani, verilecek kira miktarı sabit yatırım miktarının
tam 8 katı, kabul edilebilir bir şey değil.
Diğer taraftan,
sadece kira bedeliyle de sınırlanmıyor bu parasal ilişki. Hizmet
bedeli adı altında, görüntülemeden laboratuvara, bilgi işlemden
temizliğe, yemekhaneye kadar tüm hizmetler özel sektöre devredilecek
şekilde bir süreç işletilecek bu yasa teklifinden sonra. Biz tüm
sağlık hizmetlerinin özel sektöre bu şekilde verilmesine
kesinlikle karşıyız. Bunun çalışırken de pratik
sahada çok ciddi sonuçlarını tecrübe ettik. Örneğin -Sayın
Bakan belki bilmez ama bir önceki Sağlık Bakanı çok iyi biliyor-
Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesinin durumunu
defalarca bu kürsüden dile getirdik. Diyarbakırda önce Diyarbakır
SSK Hastanesi, sonra Diyarbakır Göğüs Hastanesi, sonra
Diyarbakır Devlet Hastanesi tek tek kapatıldı, Ergani yolunda
Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi açıldı.
Bu süreçlerle ilgili bütün kaygılarımızı o dönem -ben,
orada çalışan bir hekim olarak- Sağlık
Bakanlığına bildirdik ama hiçbiri dikkate alınmadı ve
şu yapıldı: Yeni bir hastanenin açılma süreci 3 hastanenin
kapatılmasıyla beraber devreye sokuldu yani teknik donanım,
tıbbi cihaz, personel istihdamı, kapatılan 3 kamu hastanesinin
kaynakları üzerinden Diyarbakır Eğitim ve Araştırma
Hastanesine aktarıldı. Şu anda mevcut durum şu: Arada
Diyarbakır
Eğitim ve Araştırma Hastanesi -doğrudur- beş
yıldızlı otel konforunda yapıldı ama
açılırken kantini olmayan, yolu olmayan, istinat duvarı olmayan,
servisinde defibrilatör olmayan bir hastane olarak devreye girdi ve hastalar
orada çok ciddi sıkıntılar yaşadılar, bir su almak
için hastalar kilometrelerce yol gidip kantin olmadığı için suyu
alıp gelmek zorunda kaldılar. Defibrilatör olmadığı
için hayatını kaybeden hastalar oldu. Bütün bunları iletmemize
rağmen hiçbir şey yapılmadı. Ve bugün, o alelacele
açılan Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesinin
durumu içler acısıdır. 20 asansör var, 20 asansörden doğru
dürüst çalışan tek bir asansör yok ve bu asansörler
çalışmadığı için yoğun bakıma gitmesi
gereken hasta iki-üç saat boyunca bekliyor. Bütün bunlar hayati önemde olan ve
insan hayatına mal olabilecek ihmallerdir.
Yine, Eğitim ve
Araştırma Hastanesinde, bir yağmur yağdığı
zaman, çamaşırhaneden, yemekhaneden morga, nükleer tıbba kadar
her taraf sular altında kalıyor. Kolonlarda çürüme var, ilk depremde
bu hastanenin yıkılacağıyla ilgili de çok ciddi bir
kaygımız var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Beş yıldızlı değil, yedi
yıldızlı olarak da böyle, bu şekilde hastaneler
açarsanız bu hiçbir işe yaramaz.
Bugüne kadar, Sayın
Bakan, bu hastaneyi yapan firmayla ilgili herhangi bir soruşturma
yürüttünüz mü, şu anda Sağlık Bakanlığı yetkililerini
o hastaneye gönderdiniz mi; bunu çok merak ediyoruz. Soru önergesinde de bu
konuyu gündemimize taşımıştık. Özellikle, önümüzdeki
bu beş yıldızlı otel hikâyesi için en önemli canlı
örneğin Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi
olduğunu düşünüyorum.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde
şahsı adına söz isteyen Reşat Doğru, Tokat
Milletvekili
(MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT DOĞRU
(Tokat) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 417 sıra
sayılı Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel
İşbirliği Modeli İle Tesis Yaptırılması,
Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun
Tasarısının üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, yeni bir kanun
görüşüyoruz. Bu kanun tam olarak tartışıldı mı?
denilirse tam olarak tartışılmadığı
noktasında hemfikir konumdayız. Sağlık Komisyonunda
tartışılmadan ama Plan Bütçe Komisyonunda
tartışıldıktan sonra süratli bir şekilde
getirilmiş ve kanunlaşacak. Bu kanun tasarısıyla şehir
merkezlerinde, özel şirketlere, sayısı, tabii, 1.000, 2.000, 3.000
-neyse- yataklı yeni sağlık tesisleri
yaptırılması hedefleniyor.
Tasarı
yasalaşınca hastane binaları etrafında çeşitli
binalar, çeşitli eklentiler, başta sağlık hizmetleri olmak
üzere tüm hizmetler kamu-özel ortaklığı adı altında
yabancı, dışarıdan gelen yabancı sermayedarların,
tröstlerin belki de eline geçecek. Kamu-özel ortaklığı
adı altında yapılacak özelleştirmelerle şirketler
sağlık hizmetleri verirken yanlarındaki otopark, otel gibi
çeşitli yan alanlardan da, çok çeşitli noktalardan da para
kazanmış olacaklar.
Dolayısıyla
şöyle bir bakıldığı zaman, tabii, kanunla beraber yeni
hastaneler yapılacağı, yeni birtakım imkânlar ortaya
konulacağı şeklinde söylemler vardır ama şöyle bir
düşünüldüğü zaman, acaba bu
hastaneleri işte özel sektör kurumlarına vererek otuz yıl
süreyle onların kontrolüne bırakmak, onların para
kazanmasını sağlamak ne kadar etik bir değerdir, bunu
anlamak biraz zordur. Dolayısıyla anlaşılması zor olan
bir durum da tabii, acaba başka modeller ortaya konamaz mıydı
veyahut da başka şekilde tekniklerle veyahut da başka
yöntemlerle bu şekilde hastaneler yapamaz mıydık diye
insanın aklına geliyor.
Sayın
milletvekilleri, şurası bir gerçektir ki, tabii, büyük illerde,
özellikle Kayseri ve Ankara, İstanbul gibi büyük illerde şu andaki
mevcut olan hastanelerin yerine yeni hastanelerin yapılması
amaçlanıyor. Tabii, amaçlardan bir tanesi de işte depremle ilgili
sıkıntılar veyahut yeni hastaneler, işte
koğuşların daha güzelleştirilmesi veyahut da yeni
birtakım imkânların ortaya konulması. Ancak burada, tabii,
şu da insanın aklına geliyor: Eski hastanelerin yeri ne olacak?
Bu hastanelerin yerlerine ne yapılacak veyahut buralar kimlere verilecek?
Akabinde yine bu hastaneler yapıldığı zaman bu hastaneleri
işte devlet kiralayacak ve belirli miktarda para verecek. Tabii, bu
vermiş olduğu veya almış olduğu hizmetler içerisinde
neler olacak? Bunun içerisinde işte şu anda gördüğümüz
kadarıyla laboratuvarlar özelleşecek veyahut da röntgen hizmeti
özelleşecek, belki yemekhaneler özelleşecek. Akabinde, diğer
birtakım hizmetlerin hepsini özelleştirecek ve devlet, bu
şekilde, özel sektörün, bu kurumların hepsine para vermiş
olacak. Sadece personel belki kendisine ait olacak ama personelin
dışında tamamen hizmetlerin hepsinin alımı neticesinde
de özel sektöre para kaynağı aktaracak.
Tabii, burada
insanın aklına şu geliyor, düşünmeden edemiyoruz: Tabii,
burada, işte fakir ve fukara halktan vergiler toplanıyor, bu toplanan
vergilerden buraya kaynaklar aktarılıyor. Yani, acaba buradaki
birtakım yerlere para kazandırmak amacıyla mı bu
şekilde bir kanun getiriliyor diye de aklımızın ucundan
geçmeden olmuyor diye düşünüyorum.
Tabii, değerli
milletvekilleri, ayrıca, şöyle düşünüldüğü zaman, bu
kanunla beraber personele ne geliyor veyahut da insanlara ne tür hizmetler
geliyor, bunları da düşünmek mecburiyetindeyiz. Şu anda,
Sağlık Bakanlığında veyahut da sağlıkta
çalışan tüm insanların hepsi çok büyük problemler içerisindedir.
Sayın
Bakanımız yeni atanmıştır. Tabii, Sayın Bakan
atanmasıyla beraber birçok sorunla da karşı karşıya
kalmıştır.
Özellikle, toplumda
sağlık çalışanlarına, hekime karşı
şiddetle ilgili bir durumla karşı
karşıyayızdır. Hekime şiddet nasıl çözümlenecektir?
Bununla ilgili bazı düşünceler üretilmesi gerekmektedir ama onun
yanında da özellikle hekimlerimiz, sağlık
çalışanlarımız, hemşiresinden ebesine kadar ve
yardımcı hizmetlerine kadar herkes geçim noktasında çok büyük
sıkıntı içerisindedirler. Almış oldukları
maaşlar yeterli değildir, hele de yıllarca
çalışıp emekli olan insanların emekli
maaşlarının ne kadar yetersiz olduğu ayan beyan
ortadadır. Çok yakından tanıdığımız
bazı arkadaşlarımızın neredeyse emekli olduktan sonra
tekrar işe döndüklerini ve tekrar işe
başladıklarını biz görüyoruz. Ondan dolayı da
Sayın Bakandan özellikle arzımız odur ki, gelin, tarihe geçecek
bazı konularda çalışmalar yapın. Bunlardan bir tanesi
hekimlerimizin veya sağlık çalışanlarımızın
özlük haklarının düzenlenmesidir. Özlük haklarını
düzenleyin. Özlük hakları noktasında emeklisinden tutun da diğer
çalışmalarına kadar, nöbet hizmetlerine kadar bunların
hepsinin değerlendirildiği ve reel manada ücretlendirildiği bir
sistemi getirelim. Bakınız, şimdi, işte, şehir hastaneleriyle
beraber bu vatandaşlarımıza, bu kardeşlerimize,
meslektaşlarımıza acaba döner sermayeden tam olarak pay
verebilecek miyiz? (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet,
teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde
şahsı adına söz isteyen Mustafa Baloğlu, Konya
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA BALOĞLU
(Konya) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği
Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet
Alınması Hakkında Kanun Tasarısının birinci
bölümü üzerine şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Özel sektörün
işletme ve yönetimdeki kabiliyetlerinden faydalanılarak kamu
hizmetlerinin etkinliğinin artırılmasını amaçlayan
kamu-özel iş birliği modeli beraberinde birçok avantajı da
getirmektedir. Kamu-özel iş birliğinin getirdiği bu
avantajları şu şekilde sıralayabiliriz: Yeni ek finansman
kaynaklarının sağlanabilmesi, projenin niteliğine göre
ileri teknoloji transferi sağlanabilmesi, kamu yatırım bütçesi
üzerindeki yükün hafifletilmesi, bu yöntemle yapılan projelerin kamu
projelerine kıyasla daha kısa sürede planlanmasıyla altyapı
açığının azaltılabilmesi. Bu maddelerden de anlaşılacağı
üzere, kamu-özel iş birliği modeli, kamunun görev alanına giren
bir yatırımın veya hizmetin yatırım ve işletme
döneminde yapılacak masrafları yüklenen ve
karşılığında yatırım sonucu ortaya
çıkacak tesisi önceden belirlenen süre ve tarife üzerinden işletme
eliyle gerçekleştirilmesidir.
Kamu-özel iş
birliği modeliyle özel girişimcilerden kaynak sağlanması
mümkün olan alanlardan birisi de sağlık
yatırımlarıdır. Üzerinde konuştuğumuz kanun
tasarısıyla kaliteli, verimli ve etkili sağlık hizmeti
sunumu için ihtiyaç duyulan tesislerin kamu-özel iş birliği
modellerinden birisi olan yap-kirala-devret finansal modeliyle
yaptırılması ve modernize edilmesi amaçlanmaktadır. Bu
model içerisinde, yüklenici tarafından yapılan tesislerin otuz
yıla kadar kiralanması ve süre sonunda çalışır hâlde
Sağlık Bakanlığına devredilmesi öngörülmektedir.
Türkiye İstatistik
Kurumunun verilerine göre ülkemizde hastane yatak planlamasına
bakıldığında mevcut yatak sayısı toplamda
193.477dir. Bu model ile Sağlık
Bakanlığımızın hedefi bu rakamı 230.048e
çıkarmaktır. Böylece 10 bin kişiye düşen yatak
sayısı 26dan 31e çıkacaktır. Dünya geneline
baktığımızda bu rakamlar bu civardadır.
İngilterede 10 bin kişiye 30 yatak, İtalyada ise 35
yataktır. Kamu-özel ortaklığı modeliyle hedeflenen, tüm
hastanelerimizi Hükûmetimizin 2023 vizyonuna uygun, modern ve nitelikli hâle
getirmektir. Sağlık Bakanlığına ait toplam yatak
sayısı 2002 itibarıyla 107.307dir. 2012de bu rakam 122 bine
çıkmıştır. Nitelikli hasta yatak oranı ise 2002de yüzde
9 iken 2012de yüzde 39a çıkmıştır. Hâlen mevcut 74 bin
yatağın yenilenmesi ve nitelikli hâle getirilmesi
ihtiyacımız vardır. Bütçe imkânlarıyla bu yatakların
yenilenmesi yirmi beş yıl gibi bir süre alacaktır. Fakat 74 bin
nitelikli hasta yatağının hedefine ulaşmak için 30 bin
yatağın klasik yöntemlerle yapılması planlanmıştır.
Geriye kalan 44 bin yatağa ise yeni finansman kaynağı
bulunması zorunludur. Kamu özel ortaklığı modeli, kamunun
özel sektörden finansman temini yoluyla bir yatırım veya
yatırım hizmet grubunun edinmesi metodudur. Daha açık iletmek
gerekirse, Sağlık Bakanlığımız bu modelle
sağlık hizmet bölgesi planlamasına göre belirlediği bölge
merkezi illerinde öncelikli olmak üzere büyük ölçekli entegre hizmet
imkânları sağlayan, insan odaklı hizmet
anlayışına uygun modern şehir hastaneleri kurmaktır.
Bu model ile amaç yatırımların hizmete daha erken
kazandırılmasıdır. Çünkü klasik yöntemlerde kamu ve özel
iş birliği modelinde de sabit yatırım maliyeti
aynıyken klasik yöntemlerde yatırımların uzun zamana
yayılması ve gecikmesi söz konusudur. Bu modelle, Bakanlık
bünyesinde çalışan personelin istihdam rejimi
değişmemektedir. Buna ek olarak çalışma ortamları
iyileşecek ve çalışan güvenliği güçlenecektir.
Kamu-özel iş
birliği modeliyle kurulacak şehir hastaneleri birçok yeni
gelişme, kolaylık ve fayda sağlayacaktır. Bunları
şu şekilde sıralayabiliriz: Sağlık hizmetinin
etkinliği artırılacaktır. Toplumun sağlık hizmeti
ihtiyaçları teşhis ve tedavide yeni teknolojiler kullanılarak
yeterli sayıda nitelikli yatak kapasiteleri ile rahatlıkla
karşılanacaktır. Hasta ihtiyaçlarının
karşılanması konusunda yatış süreleri kısalacak,
aynı kampüs içerisinde entegre bir şekilde ihtiyaç duyulan bütün
hizmetler verilecek, hasta sevk sayıları düşecek, hastaneler
arası hasta nakli azalacak, hastanın güvenliği artacak ve
böylece, hasta memnuniyeti artacaktır.
Yine,
çalışanların ihtiyaçlarının
karşılanması konusunda çalışanlar için
sağlıklı yaşam merkezleri, sosyal alanlar
oluşturulacak, ergonomik ve konforlu çalışma alanları
oluşturulacak, böylelikle, çalışan güvenliği, iş
kolaylığı ve memnuniyeti artacaktır. Bu da sağlık
hizmet performansını yükseltecektir.
İnsan odaklı
hizmet anlayışına sahip modern şehir hastanelerinin
kurulacağı bu model, özel sektör kaynakları kullanılarak
kısa vadede kamuya tesis kazandıracak oldukça faydalı bir
yöntemdir.
Ben, bu kanunun
hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
On beş dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, biraz önce görüştüm,
Türk bankacılığının şu anda yurt
dışında serbest döviz mevcudu,
-serbest döviz mevcudundan bahsediyorum, Merkez Bankasındaki
karşılık ve Merkez Bankasındaki hesapları hariç- sadece
yurt dışında şu anda 17 ila 20 milyar dolar parası
var. Türk bankacıları gerekirse bizi
13üncü maddeyle eklenen madde
8/Ada, orada bir yurt dışından temin edilmek gibi bir
şart var. Bunu biraz daha açalım: Müteşebbisleri yabancı
bankaların kucağına atmayalım. Gelin, gerekirse bir Türk
bankası da konsorsiyumu üstlenir, dışarıdan döviz getirmek
kaydıyla, altını çiziyorum
Bunu lütfederseniz
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) - Hazineyle görüşün, Türk
bankacıları burada rahatsız. Bu konuya açıklık
getirmeniz lazım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Günal
Sayın
Işık
ALİM IŞIK
(Kütahya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Kütahya
il merkezinde on yıl öncesinden başlayan ve iki yıl öncesine
kadar belli bir noktaya getirilen 500 yataklı, son açıklamalara göre
de 700 yataklı devlet hastanesi, maalesef, geçen yıl, bir yer
değişikliği gündeme getirilerek son aşamasına
gelmişken kesintiye uğradı. Şu anda da yer teminiyle ilgili
çalışmalar devam etmekte. On yıldır, hükûmetiniz döneminde
Kütahyaya kazandırılmayan bu yatırımın yakın
dönemde kazandırılma ihtimali var mıdır? Bu yasa
değişikliği, bu yasa yürürlüğe girdikten sonra söz konusu
hastane de yine kamu-özel iş birliği ortaklığıyla
yapılabilecek midir, bu konuda düşünceniz nedir?
İkincisi: 19
Mayıs 2011 tarihinde meydana gelen Simav depreminin ardından
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİM IŞIK
(Devamla) -
Simav Devlet Hastanesinin bazı blokları
boşaltıldı. Bu hastanenin yapılma şansı nedir?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Türeli
RAHMİ AŞKIN
TÜRELİ (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
görüşmekte olduğumuz bu kanun tasarısıyla, çerçevesini
oluşturduğumuz bu
yap-kirala-devret modelini konuşuyoruz. Bunda 37 tane hastanenin
yapımı ve yaklaşık 43 bin yatağın yenilenmesi söz
konusu. Ben sormak istiyorum şimdi: Bütün bu yapılan, şu anda 37
hastane ki yenilenmeyle bunlar da artabilir, bunlara ilişkin olarak toplam
maliyet büyüklüğü nedir? Ne kadar, bir kamu-özel ortaklığı
modeline bir büyüklük getirecek? Buna ilişkin yapılmış bir
çalışma var mıdır, yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Akar
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan,
bugün gündem dışı konuşmamda da söylediğim gibi, Kocaeli
kişi başına 20 bin TL vergi ödeyen bir kent fakat kamu
yatırımları olarak dönüşünde 79uncu sırada. Yani,
kamudan pek bir yatırım alamıyoruz ki bu da, Kocaelideki
hastanelere bakıldığında açıkça görülmektedir.
Kocaelide yeni kurulan ilçelerde -yani yeni kuruldu dediğim beş
yıldır- hastane bulunmuyor. Bu hastanelerde insanlar iğne
olabilmek için 30-
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Yılmaz
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Adana ilimizde on
yıldır hizmet veren ve önemli görevler ifa eden Fatma Timuçin Kalp
Hastanesinin kapatılma gerekçesi acaba nedir? Şu anda işlevini
yerine getiremiyor.
İkinci sorum da: Yüreğir ilçemize
güzel bir hastane yapıldı, Numune Hastanesi fakat ne yazık ki
acil servisi planlanmamış ve çok ciddi sıkıntılar
oluyor. Yani, bu planlamayı yaparken böyle devasa bir hastane yapıp
da acilinin planlanmamasını neye bağlıyorsunuz?
Bir üçüncü sorum da: Beş, altı
yıldır Adanaya büyük bir sağlık kampüsünden bahsediliyor.
Programınızda Adanaya bir sağlık kampüsü yapımı
var mıdır, hangi aşamadadır, ne zaman yapmayı
düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Benim sormak istediğim konu şu,
konuşmamda da bahsedemedim vakit yetmediği için. Şu anda
ülkemizde bayatlamayan ekmek, uzun ömürlü süt, uzun ömürlü çeşitli
gıdalar vardır. Ayrıca, suni şeker kullanılan meyve
suları var veyahut da çeşitli bisküviler var,
tatlandırıcılar kullanılıyor. Bunların insan
vücudunda yapmış olduğu değişikliklerle ilgili olarak
Sağlık Bakanlığının herhangi bir
çalışması var mıdır? Yani Sağlık Bakanlığı
olarak kısa dönemde, orta dönemde veya uzun dönemde bununla ilgili,
alerjik hastalıklar noktasında ve kanser noktasında çok ciddi
gelişmelerin olduğu ve sayıların artmış
olduğu bir ortamda yeni bir Bakanımız olarak bunlarla ilgili bir
çalışma yaptırmayı düşünüyor musunuz? Bunu
öğrenmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Kuşoğlu.
BÜLENT KUŞOĞLU
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
hatırladığım kadarıyla Sağlık
Bakanlığı bütçesi bu sene döner sermaye gelirleri hariç 16
milyar liraydı. Bu planlamakta olduğunuz 37 hastane
tamamlandığında bunlara ödenecek olan kira ve diğer
bedellerle birlikte bütçeniz ne kadar olacak; önümüzdeki yıllara
ilişkin böyle bir simülasyon yaptınız mı? Gördüğüm
kadarıyla, neredeyse bu 16 milyarın yarısı kadar ilave bir
bütçe daha söz konusu olacak ve bütçe bayağı bir
sıkıntıya girecek. Bu konuda bir çalışmanız var
mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Eyidoğan
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) Sayın Bakan, 1999 depreminden sonra Dünya Bankası,
Avrupa Kalkınma Bankası ve İslam Kalkınma
Bankasının İstanbuldaki deprem risklerinin
azaltılmasına yönelik olarak İSMEP projesi çerçevesinde 1,5
milyar dolar bir kredisi vardır. Bu kredinin önemli bir kısmı
kamu binaları, binlerce kamu binasının depreme
hazırlığıyla ilgilidir. Ancak gördüğümüz
kadarıyla, başta hastaneler olmak üzere depreme hazırlık
konusunda mevcut bütçe olmasına rağmen işler kağnı
hızında yürümektedir. Aksayan nedir? Daha ne kadar beklenecektir? Son
altı yılda güçlendirilen veya yeniden, yıkılıp
yapılan hastane ve klinik sayısı oldukça azdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Öz.
ALİ ÖZ (Mersin)
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
Mersinde, merkezinde bulunan 2 büyük hastane var. Bu hastanelerin
etrafında sürekli olarak yeni inşaatlar yapılmakta, hastane
alanını genişletme çalışmaları var. Şehir
hastaneleri yapımı aşamasında da Mersinde 1.232
yataklı böyle bir hastane kompleksi yapılması planlanıyor.
İktidarınızın
son on yılı içerisinde, şimdiye kadar hastane kompleksini
beklemek yerine bu büyük ile, büyük şehre bir hastane niçin yapılmamıştır?
Bu beklemenin sebebi nedir? Yeni yapılacak olan hastane kompleksi, bu hastaneler
de kapanacağına göre şimdiki yapılan masraflar boşa
değil midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Akar, son
soru.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Sayın Bakan, yine Kocaelinden bahsedeceğim. Türkiye nüfus
artışı binde 13 iken binde 12 bu yılki verilere göre-
Kocaelide de nüfus artışı binde 20,4 yani bu yıl nüfusumuz
30 bin küsur daha arttı. Buna rağmen hastane yatak sayısı
artmadı Kocaelide. Yine, gelecek yıllarda bu nüfus
artışı planlanarak bir hastane planı yapılmakta
mıdır, yapılıyorsa bu yatırım planları
nelerdir? Bunları açıklamanızı istiyorum.
İkinci sorum da kanser
oranı Türkiyede yüzde 12, yine Kocaeli merkezinde yüzde 12 olmasına
rağmen Dilovasında yüzde 33lerdedir, yapılan istatistik
çalışmalarda bu şekildedir. Dilovasına yönelik, meslek
hastalığı veya kanser önleyici anlamda bir sağlık
çalışması yapmayı planlıyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Sayın Aslanoğlu, Türk
bankacılığının yurt dışında serbest
döviz miktarlarıyla ilgili rakamlar ifade ettiniz, 18-20 milyar dolar.
Dışarıdan döviz getirmek kaydıyla kısmını
hazineyle görüşerek, Türkiyedeki bir Türk bankası
aracılığıyla veya şeyle bunu görüşürüz ama bu
anlamda bir sıkıntı olmaması gerektiği kanaatindeyim,
varsa da bunu düzeltecek görüşmeleri yaparız.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Bankalar Birliğinin görüşü efendim.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Evet.
Sayın
Işık, Kütahyayla ilgili, on yıl önce 500 veya 700 yataklı
devlet hastanesi yer değişikliği gerekçesiyle
Kütahyadaki bu
yer değişikliği, askeriyeden, Millî Savunma
Bakanlığından yer tahsisi aralık ayında
tamamlandı. Kamu-özel iş birliği modeliyle 2013 yılı
içerisinde 600 yataklı bir hastaneyi
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Sayın Bakan, anlaşılmıyor.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Kütahyadaki Millî Savunma
Bakanlığından yer tahsisi konusu aralık ayında
tamamlandı. 2013 yılı içerisinde 600 yataklı kamu-özel
iş birliğiyle hastane yapımı 2013 için planlanıyor.
Şu anda arsanın 2012 yılı sonu itibarıyla Millî
Savunma Bakanlığından devri alındı.
Sayın Türeli, 37
hastane, yaklaşık 43-44 bin yatak, toplam maliyet
Bugün için
hesaplanan toplam maliyet yaklaşık 18 milyar veya 18,5 milyar TL gibi
bir hesaplamamız var. Önümüzdeki süreçlerde ihale süreçleri
tamamlanınca rakamları daha net verebilecek durumda oluruz.
Kocaelide hastane yatak
sayısını artırma planlanmakta mıdır? Kocaeli
merkezde 1.180 yataklı şehir hastanesini yapıyoruz. Derincede
Eğitim Araştırma Hastanesi
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Yapmayı planlıyor musunuz Sayın Bakan? Yapıyoruz demeyin,
yapılmıyor böyle bir hastane çünkü.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Planlıyoruz diyelim peki.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Yapıyoruz deyince
Öyle bir şey yok yani.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Peki, tamam, planlıyoruz.
Derince Eğitim
Araştırma Hastanesi yanına 200 yataklı kadın doğum-çocuk
hastanesi planlıyoruz. Kocaeli Devlet Hastanesini yeniliyoruz. SEKA Devlet
Hastanesinde de yenileme çalışmalarını
başlatıyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Başlatıyorsunuz?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Evet.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Yani dokuz yıllık iktidarınızda bunları
yaptınız. Siz daha yenisiniz gerçi, size bir şey söylemiyorum.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Vallahi, biz merak etmeyin, dokuz
yılın hesabını en az sizin kadar rahat ve güçlü verebiliriz,
özellikte sağlıkta.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Hadi verelim Kocaeli için, gelin. Sağlıkta çivi çakılmadı,
çivi ama hep planlıyorsunuz!
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Veriyoruz, Kocaelide de veriyoruz ve
Kocaelinin sağlık dinamikleri konusunda eksikliklerini de tamamlarız ama şu
anda Kocaelide de Eğitim ve Araştırma Hastanesinin dinamikleri
fevkalade iyi, eksikliklerine rağmen.
Fatma Kemal Timuçin Kalp
Merkezindeki hizmetler Seyhan Uygulama Merkezi ve yeni açılan Numune
Hastanesine aktarılmıştır. Bu bina da tadilat
yapılarak ASM olarak kullanılıyor. Burası
kapatılmamış, hizmetler yeniden düzenlenmiştir.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) Tadilat madilat yok, boş duruyor. Ya, niye kapattık
burayı? Kapatmanızın gerekçesi var mı?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Şu anda orada ağız diş
sağlığı merkezi şeklinde bir planlama
yapılıyor, acil servisi yeniden reorganize edilmiş ve
kullanılmaktadır.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) Perde germişler, kapalı.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Kalp hastanesi Yenişehir Hastanesinde
planlanıyor. Evet, Adanaya bir daha bakarız.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) Sağlık kompleksi ne oldu Adanaya Sayın Bakanım?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Adananın sağlık kompleksiyle
ilgili şu andaki durumumuz: ADSMnin ihalesi önümüzdeki hafta için
planlanıyor. Dolayısıyla, orada ağız ve diş
sağlığı merkeziNİN ihale sürecinde sona
gelinmiştir, pazarlık aşaması tamamlanmak üzere.
Pazarlık süreci tamamlanınca yüklenici sözleşmeye davet
edilecektir.
Sayın
Kuşoğlu: Bütçeniz 16 milyardı. Kamu-özel işletme
yöntemiyle gelecekte bütçeniz ne, projeksiyonunuz var mı?
Bakanlığın
merkezî yönetim bütçesi 16 milyar 894 milyon TL, döner sermaye bütçesi 19
milyar 717 milyon TL olmak üzere 2013te 36 milyar 611 milyon TLdir. Söz
konusu kamu-özel iş birliği modeliyle yatırımların
gerçekleşmesi hâlinde gelecek on yıl içinde
Bakanlığımıza ilave yükü 9,5-10 milyar TL
olacağını projekte ediyoruz veya öngörüyoruz. Bu miktarı
kamu yatırımları açısından büyük bir yük olarak düşünmediğimizi
ifade ediyorum.
Sayın
Eyidoğanın 1999 depremi sonrası Dünya Bankasından 1,5
milyar dolar ki konuyla ilgili
Bu anlamda İstanbulda Ümraniyede
kadın doğum-çocuk (300 yataklı) hastanesi temel
aşamasında, Kartal Lütfi Kırdar (900 yataklı) ihale
aşamasında, Okmeydanı Hastanesi (900 yataklı) ihale
aşamasında, Göztepe Hastanesi (900 yataklı) ihale
aşamasında. Tabii bu sebeple İstanbulda birçok okulun ve
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) - Sekiz sene oldu Sayın Bakan, sekiz senedir bu para
yatıyor İl özel idaresinde. Niye harcanamıyor Sayın
Bakanım, niye harcanamıyor?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Bu paranın bir kısmını okullar ve diğer kamu binalarıyla
ilgili ciddi düzeyde
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) Hâlâ ihale diyorsunuz Sayın Bakanım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Ya şu Dilovasına da bir cevap versin Sayın Bakan. Bu kanseri
nasıl önleyeceğiz?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Teşekkür ederim.
BAŞKAN Ben
teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
1inci madde üzerinde iki
adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup
aykırılığına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
kanun tasarısının 1. maddesinin 2. fıkrasının (c)
bendinin, (f) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, (ğ) bendinin madde metninden
çıkarılmasını, diğer bentlerin buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oktay Vural Mehmet Günal Mustafa Kalaycı
İzmir Antalya Konya
Cemalettin
Şimşek Alim
Işık
Samsun Kütahya
c) Bedel: Yüklenicinin,
sözleşme çerçevesinde yaptığı tesislerin
kullanımı ile tesisteki tıbbi hizmetler dışındaki
belli hizmetlerin sunulması karşılığında
yükleniciye ödenecek olan bedellerin toplamını,
f) İdare:
Bakanlık merkez teşkilatının ilgili birimini
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
417 sıra sayılı yasa teklifinin 1. Maddesine sürekli nitelikte
üst hakkı tesis edilmek suretiyle yaptırılması ibaresinden
sonra gelmek üzere tıbbi cihaz ve teçhizatın temini ibaresinin eklenmesini,
b) 1. Maddedeki otuz yıl ifadesinin tasarı metninden
çıkartılması, c) 2. Fıkradaki, e, g, k ve s bentlerinin
tasarı metninden çıkartılması, d) 2. Fıkranın Ü
bendindeki yenileme durumlarının sözleşme hükümlerine göre
ibaresi yerine devlet ihale kanununa tabi olarak ihale edilmesi şeklinde
ifadenin konulmasını arz ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu İzzet
Çetin Rahmi
Aşkın Türeli
İstanbul Ankara İzmir
Özgür
Özel Mehmet
Şeker Aylin
Nazlıaka
Manisa Gaziantep Ankara
Muharrem
Işık Hülya
Güven
Erzincan İzmir
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Önerge
üzerinde söz isteyen Sayın Aslanoğlu?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Hülya Güven
BAŞKAN Hülya
Güven, İzmir Milletvekili.
Sayın Güven,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
HÜLYA GÜVEN (İzmir)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan
417 sıra sayılı Sağlık Bakanlığınca
Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis
Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması
Hakkında Kanun Tasarısının 1inci maddesi hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi olarak verdiğimiz önerge üzerinde konuşmak
üzere söz almış bulunuyor, yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, bu kanun tasarısı AKP Hükûmetinin
sağlığı tamamen özelleştirmesinin son adımı
olarak karşımıza çıkmaktadır. Binlerce
sağlık emekçisini, milyonlarca yurttaşımızı
ilgilendiren bir kanun tasarısı daha Meclise acele olarak onaylanmak
üzere getirilmiştir. Gerekçe ne gösteriliyor: Bugüne kadar yetersiz hastane hizmeti
verildiği, yetersiz hastane olanaklarının olduğu, yetersiz
hasta odalarının olduğu belirtiliyor, hatta örnek olarak Ankara
Numune Hastanesi de veriliyor. Peki, on bir yılda AKP Hükûmeti hastaneleri
düzeltemedi mi? Düzeltemediyse sebep nedir? Düzeltmek için mutlaka 2 bin-3 bin
yataklı, AVMsi olan, ticari alanları olan hastane yapıları
mı olmalıdır? Çözüm hastaneleri özelleştirmek midir?
Üstelik Sağlık Bakanlığı bugüne kadar hastaneleri ile
yatak kapasitesiyle ve yatak kaliteleriyle övünüyordu. Kimse hastaneleri
düzeltmeyin, yatakları iyileştirmeyin demiyor. Bizler Cumhuriyet Halk
Partisi olarak daha iyi hizmet verecek düzenlemelerin
yapılmasını da istiyoruz.
Üstelik, bu kanun
tasarısı kanun maddeleri arasına gizli amaçlar
yerleştirilmiş olarak da şeffaflıktan uzak bir şekilde
sunuluyor. Örneğin, Hükûmet bu kanun tasarısıyla Kamu İhale
Kanunundan kaçmaya çalışmaktadır. Bugün, Cumhuriyet Halk
Partili belediyeler Kamu İhale Kanunu gerekçe gösterilerek
suçlanırken bu kanun tasarısının yasalaşması
hâlinde, ihaleler Kamu İhale Kanunundan muaf tutulacaklardır yani
hastanenin yapımı ihalesinde şeffaflık ortadan
kalkmıştır.
Hükûmet, hastaneyi yapan
ve işleten firmaya hastanede kullanılan tesis ve ekipmanların
kullanıma hazır tutulması için gerekli olan onarım ve
bakım hizmetlerinin bedelini de ödeyecektir. Yani hastane için
ameliyathane kullanım hizmeti alıyorsunuz, tabii, bu hizmetin içinde
doktor, hemşire, anestezi teknisyeni, anestezisti de bulunuyor ancak
cihazların çalışır durumda tutulması için de
bakım, onarım bedeli ödeyeceksiniz.
Denetim nasıl
yapılacak? Ameliyathane hizmetini kim verecek; başka bir şirket
mi, yoksa hastaneyi yapan şirket mi? Tasarı açık ve net
değil. Bugünkü koşullarda bile hemşire hizmetleri, laboratuvar
hizmetleri, ameliyathane hizmetleri, fizik tedavi hizmetleri zaten taşeron
firma tarafından verilmekte ve bu hizmetleri bugün idare denetlemektedir.
Hastane şirketlere geçtiğinde acaba kim denetleyecek? Tabii ki,
şirket her kalemden kâr etmek hedefinde olacaktır.
Yurttaşlarımız bugün aylıklarının
yarısını tedavi olmak için bırakıyorlarsa gelecekte
aylıklarının tamamını yatırsalar bile yetmeyecektir.
Kısaca, parası olmayan tedavi hizmeti alamayacaktır.
Kaliteli sağlık
hizmeti vermek için özelleştirme gerekmediğini hepimiz biliyoruz.
Bugün Hekim, hemşire yetmiyor. diye şikâyet eden Hükûmet,
aslında sebebin kendisi olduğunun farkında mı? Özel hastanelerin
sayılarının artması, buna karşılık kamuda
çalışan doktorların sorunlarının artması birincil
neden. Eskiden olmayan sağlık emekçisine şiddet bu dönemde
artmıştır. Hekimlerimiz öldürülmekte, intihara sürüklenmektedir.
Vatandaş yeterli sağlık hizmeti alamamakta, eskiden yani seçim
öncesi bedava denilen ama şimdi paralı olan özel hastanelere de
gidememektedir. Sağlık bedava verilmesi gereken bir hizmettir ve bu
konuda AKP Hükümetinin çaba göstermesi gerekmektedir.
Teşekkür eder,
saygılarımı sunarım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
kanun tasarısının 1. maddesinin 2. fıkrasının (c)
bendinin, (f) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, (ğ) bendinin madde metninden
çıkarılmasını, diğer bentlerin buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Alim Işık (Kütahya) ve
arkadaşları
c) Bedel: Yüklenicinin, sözleşme çerçevesinde
yaptığı tesislerin kullanımı ile tesisteki tıbbi
hizmetler dışındaki belli hizmetlerin sunulması
karşılığında yükleniciye ödenecek olan bedellerin
toplamını,
f) İdare:
Bakanlık merkez teşkilatının ilgili birimini
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Önerge
üzerinde söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK
(Kütahya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 417 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyor, Sayın Bakana da yeni görevinde başarılar
diliyorum.
Bu önergemiz, 1inci
maddede yer alan bazı tanımların değiştirilmesiyle
ilgili bir önerge. Bedel tanımının özellikle tıbbi
hizmetler dışındaki belli hizmetlere ödenecek miktarı
tanımlamasını, benzer şekilde, idarede taşrayla ilgili
birimlerin çıkartılmasını öngörüyoruz. Bu, özellikle
taşra birimlerinin yeni modelde sıkıntılar
yaşayacağı düşüncesiyle, doğrudan
Bakanlığın merkez birimiyle bağlantılı
olması gerektiği varsayımından hareketle verilmiştir,
diğer maddelerin de buna göre teselsül ettirilmesi öngörülmektedir. Umarım
yüce Meclis bu önergeyi yerinde bulur ve bu düzeltmeyi yaparız.
Bu vesileyle, özellikle
Sayın Bakana biraz önce sorduğum soruya verdiği cevap nedeniyle
de ayrıca teşekkür ediyorum çünkü on yıldır, AKP
hükûmetleri döneminde, Kütahya merkezdeki devlet hastanesi yapımı her
seçim dönemi öncesi propaganda malzemesi olmuştu. Deme ki iki yıl
öncesine kadar belli bir noktaya gelmiş hastanenin yerinin
değiştirilerek bugüne kadar uzatılmasının altında
yatan sebebin bu tasarının beklenmesi olduğu da ortaya
çıktı. Umarım bu hastane bundan sonra hiç olmazsa bu modelle
yapılır ve Kütahyalılar on yıldır bekledikleri bu
hizmete kavuşurlar diyorum.
Sayın Bakanım,
diğer bir konu -tabii ki belki size ulaşmamış olabilir- 19
Mayıs 2011 tarihinde Simavda meydana gelen Simav depreminin
arkasından, Simavdaki devlet hastanesinin bazı blokları hasar
gördüğü gerekçesiyle boşaltıldı ve Simav gibi depremden
çıkmış bir ilçede sağlık hizmetleri, köyleriyle
beraber ciddi bir nüfus olmasına rağmen bir binaya
sıkıştı kaldı. Doktorların birçoğu oradan
ayrılmak zorunda kaldı. Kalanları da iktidarın yerel
yöneticileri beğenmedi, onlarla uğraşıp duruyorlar ve iki
yıla yakın süredir birkaç yer değişikliği gündeme
geldi ama her ne hikmetse Bakanlık bir türlü yer beğenemedi. En son,
Simav ilçemizin otogar kompleksinin bulunduğu alanın hastane yeri
olarak belediye meclisinden tahsisi gündeme geldi fakat yaptığımız
incelemeler sonucunda, mevcut alan -belediye kontrolünde- yaklaşık 15
dekar, inşaat alanı ise 9 bin metre kare civarında. Ancak,
hastanenin Sağlık Bakanlığına ait olan mevcut
arsası yaklaşık 26 dekar, bunun inşaat alanıysa 16 bin
metrekare. Şimdi, 16 bin metrekareye sığdıramayız
gerekçesiyle bir buçuk iki yıldır Simava yapılacak bu hizmeti
engelleyen iktidar partisi acaba 9 bin metrekareye nasıl bu
inşaatı sığdıracak, gerçekten bunu da merak
etmekteyiz. İnanıyorum ki bu konuda Bakanlığınız
eksik bilgilendirildi. İnşallah sizin döneminizde bu doğru bilgiler
yeni bir ekiple alınır şu anda hastanenin mevcut arsası
üzerinde çok iyi bir tesis oraya kazandırılmış olur. Bu
konuyu da özellikle bu vesileyle açıklamayı ve sizi bilgilendirmeyi
bir görev bildim. Bundan sonra artık Simav halkının hastane
lafı dahi duymaya tahammülü kalmadı çünkü iki yıldır bu
kavga bitmedi. Bunun için, sizden, özel olarak, bu hastanenin
yapımıyla ilgili bir an önce kararın verilmesini ve
Simavın hak ettiği hastanesine yeniden
kavuşturulmasını talep ediyoruz.
Değerli milletvekilleri,
bu tasarıyla ilgili söylenecek çok şey var. Konunun uzmanları
bununla ilgili birçok açıklamayı yaptılar ancak şunu
söylemekten kendimi geri alamadım: Kütahya örneğinde yaşananlar,
bu tasarının ne kadar rant koktuğunu ayrıca bize
göstermiştir. Umarım bu ülke bir kez daha bu sağlık
hizmetlerine erişimden geri kalmaz.
Tasarının
hayırlı olmasını diliyor, önergemize desteklerinizi
bekleyerek tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.03
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.07
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67nci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
417 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için, 20 Şubat 2013 Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 22.08