TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
68inci
Birleşim
20
Şubat 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli
İşler
1.- Genel Kurulu
ziyaret eden Kosova-Türkiye Dostluk Grubu Kosova Taraf Başkanı Müfera
Şinik ve beraberindeki heyete Başkanlıkça Hoş geldiniz.
denilmesi
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Tunceli
Milletvekili Hüseyin Aygün ve 30 milletvekilinin, HES projelerinin
doğuracağı zararların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/511)
2.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz ve 28 milletvekilinin, adalet sisteminde yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/512)
3.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka ve 28 milletvekilinin, bireysel silahlanmayla ilgili
tablonun ve bireysel silahlanma nedeniyle yaşanan yaralanma ve ölümlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/513)
V.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Bayburt
Milletvekili Bünyamin Özbekin, Bayburtun düşman işgalinden
kurtuluşunun 95inci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Kocaeli
Milletvekili Hurşit Güneşin, milletvekillerinin görev ve
sorumluluklarına ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlunun, Dünya Ana Dil Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Kocaeli Milletvekili Hurşit
Güneşin AK PARTİ Grup Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Kocaeli Milletvekili
Hurşit Güneşin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Umut Oranın, Sivas Milletvekili Hilmi Bilginin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.- İstanbul
Milletvekili Umut Oranın, Kırıkkale Milletvekili Ramazan
Canın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmakın, Kırıkkale Milletvekili
Ramazan Canın Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
6.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülünün, Sağlık Bakanı Mehmet
Müezzinoğlunun şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
7.- Sağlık
Bakanı Mehmet Müezzinoğlunun, Tekirdağ Milletvekili Emre
Köprülünün şahsına sataşması nedeniyle konuşması
8.- Bingöl
Milletveakili İdris Balukenin, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın
Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın, Bayburtun 95inci zafer gününü
kutladığına ilişkin açıklaması
2.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Milliyetçi Hareket Partisinin Türk milleti
sosyolojik gerçeğini ifade etmesini ırksal olarak nitelendiren
zihniyetin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde içtiği andı ayaklar
altına alan bir zihniyet olduğuna ilişkin açıklaması
3.- Sağlık
Bakanı Mehmet Müezzinoğlunun, Tekirdağ Milletvekili Emre
Köprülünün bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
4.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkan Yardımcısı Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhana
annesinin vefatı nedeniyle başsağlığı
dilediğine ilişkin açıklaması
5.- Ankara Milletvekili
Emine Ülker Tarhanın, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan
Yardımcısı Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhana annesinin
vefatı nedeniyle başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
6.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, acılarını paylaşan grup
başkan vekillerine teşekkür ettiğine ve İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanala geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna
ilişkin açıklaması
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun,
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve
arkadaşlarının son yıllarda giderek yükselen
ırkçılık, milliyetçilik ve nefret suçlarının
araştırılması amacıyla 26/3/2012 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 20 Şubat 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- CHP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 28 milletvekilinin yargı erkinin,
birinci derece ve yüksek mahkemelerin ve yargının diğer
bütünleyici unsurlarının Anayasa'mız ve Avrupa Birliği
İnsan Hakları Sözleşmesinde belirtilen standartlarda hizmet
vermesinin sağlanması ile yaşadığı
sorunların belirlenerek çözüm yollarının saptanması
amacıyla 19/02/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 20 Şubat 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Sağlık
Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis
Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Şükrü Ayalan
ve Çankırı Milletvekili İdris Şahin ile 4 Milletvekilinin;
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/722, 2/1114) (S. Sayısı: 417)
4.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında
Gençlik ve Spor Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/348) (S.
Sayısı: 212)
5.- Elektronik
Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu, Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (1/488) (S.
Sayısı: 240)
6.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Malezya Hükümeti Arasında 27 Eylül 1994 Tarihinde Ankarada
İmzalanan Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma
Anlaşmasını Değiştiren Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/405) (S. Sayısı: 49)
7.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Elektrik
ve Enerji Alanlarında İşbirliğine İlişkin
Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/559) (S. Sayısı: 192)
X.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutanın, adliyelerde çalışan mübaşirlerin
özlük haklarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Erginin cevabı (7/13851)
2.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçerin, İstanbuldaki heykellere ve bunların
bakım ve onarımına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ömer Çelikin cevabı (7/16253)
3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, yap-işlet-devret modeliyle
yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ömer Çelikin cevabı (7/16256)
20 Şubat 2013 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju
ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
----------0----------
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 68inci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Beş dakika
süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli
İşler
1.- Genel Kurulu
ziyaret eden Kosova-Türkiye Dostluk Grubu Kosova Taraf Başkanı Müfera
Şinik ve beraberindeki heyete Başkanlıkça Hoş geldiniz.
denilmesi
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, ülkemizi ziyaret etmekte olan Kosova-Türkiye
Dostluk Grubu Kosova Taraf Başkanı Müfera Şinik ve beraberindeki
milletvekillerinden oluşan heyet Meclisimizi teşrif etmiş
bulunmaktadırlar. Kendilerine Meclisimiz adına Hoş geldiniz.
diyoruz. (Alkışlar)
Evet,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Bayburtun düşman işgalinden
kurtuluşunun 95inci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Bayburt
Milletvekili Bünyamin Özbeke aittir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
V.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Bayburt Milletvekili Bünyamin Özbekin, Bayburtun
düşman işgalinden kurtuluşunun 95inci yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
BÜNYAMİN
ÖZBEK (Bayburt) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bayburtun düşman işgalinden kurtuluşunun 95inci yıl
dönümü nedeniyle gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bayburt, tarihî ve
kültürel zenginlikleri bakımından müstesna şehirlerden biridir.
Bayburt, kendisini ikiye bölen Çoruh Nehriyle, ihtişamıyla
misafirlerini selamlayan tepede Bayburt Kalesiyle, meydandaki saat kulesiyle,
Dede Korkut Türbesi ile Aydıntepe Yeraltı Şehriyle,
Selçuklulardan kalma camileriyle ve mağaralarıyla bir
başkadır Bayburt.
Bayburt denince
akla, Dede Korkut, Şair Zihni, Abdulvahap Gazi Hazretleri, Ekmelüddin
Babertî Hazretleri gelir. Celali, İrşadi, Hicrani gelir akla.
Kahramanlık denince, göğsümüzü gere gere Kop Dağında yatan
15 bin şehit, Kocatepede Yüzbaşı Şehit Agâh,
Bağdatın kapsına dayanan Genç Osman gelir.
Bayburt denince,
mert, dürüst, zeki ve çalışkan insan gelir akla. Yardım sever,
mazlumun yanında olan, muhtaca yardım eden, ağlayanı
güldürendir Bayburtlu.
Eğilmez, dik
durur, dik duranı alkışlar Bayburtlu. (AK PARTİ
sıralarından Bravo! sesleri, alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, Bayburtlu tarihin her döneminde vatanı,
bayrağı, milleti için kahramanca çarpışmış, galip
gelmiş, bu uğurda canını ve kanını feda etmekten
çekinmemiştir. Bütün cephelerde savaşmış olan Bayburtlu
şehidi her şehitlikte görmek mümkündür. Böyle bir ecdada sahip
olmanın gururu ve mutluluğu ile başımız her zaman dik
ve şehitlerimizin kanlarıyla şekillenmiş
bayrağımız her zaman göklerdedir. Bizlere düşen en büyük
görev ise, canları ve kanları pahasına bu toprakları bize vatan
yapan ecdadımızın emaneti olan cumhuriyetimize sahip
çıkmaktır. Ülkemizi sevmek, birliğimizi ve bütünlüğümüzü
koruyarak ülkemizi ve şehrimizi daha çağdaş ve mutlu
yarınlara taşımaktır.
Değerli
milletvekilleri, milletimiz Birinci Dünya Savaşında yeni bir tarih
yazmıştır. Şanlı tarihimizdeki kahramanlık
destanlarından biri de şehrimizde yaşanmıştır. Bu
destan, yiyecek ekmek, giyecek çarık bulamayan milletimizin, iman ve
azminin, metanet ve gücünün açık bir göstergesidir.
Bu yıl
Bayburtun düşman işgalinden kurtuluşunun 95inci
yılını kutlayacağız; bir kez daha
kahramanlarımızı yad edeceğiz, onlarla övünç
duyacağız, gururlanacağız.
Bu mücadele gurur duyduğumuz
kahramanlıklar yanında bilinmesi gereken mezalimlere de sahne
olmuştur.
Savaş
sırasında Rusların bölgeden çekilmesiyle civarda yaşayan
Ermeniler, kendilerine yüzyıllardır kucak açan, canını,
malını ve namusunu kendi canı, malı ve namusu gibi gören bu
aziz millete akla gelmeyecek işkenceler yapmış, taş üstünde
taş bırakmamış, kadın, çocuk, yaşlı
ayırt etmemişlerdir. Taş Mağazalar katliamı, diri diri
halkın yakılması ve Yukarı Kırzı köyünde 19
kızımız ve gelinimizin, namuslarını korumak üzere
kendilerini diri diri kuyuya atmalarıdır.
Bu yapılan zulüm ve
işkenceleri en iyi şekilde ortaya koyanlardan biri de o dönemde Rus
ordusunda hemşirelik yapan Tatyana Karamelidir. Karameli
anılarında, o dönemde Bayburtta yapılan işkenceleri gözler
önüne sermiştir. Anılarının bir bölümünde, Ermenilerin
Bayburttan çekilirken 150 kadar çocuğu zorla yanlarında
götürdüklerini ve bu masumların bir kısmını vahşice
katlettiklerini, yollardaki naaşlarından
anlaşıldığını acı bir biçimde
anlatmaktadır.
Şimdi bize
düşen görev ise o yıllarda yaşanan acıları
anlayabilmek ve bu acılardan ders çıkarabilmektir. Yüce Mevla bizlere
bir daha bu acıları yaşatmasın diyor, aziz
şehitlerimizi minnetle, rahmetle anıyoruz.
Diğer taraftan,
malumunuz, Anayasa Mahkemesi, milletvekili seçiminde nüfusa
bakmaksızın her ilin en az 2 milletvekili çıkarmasını
içeren maddeyi iptal etmiştir. Bu vesileyle, Sayın
Başbakanımız, tüm samimiyetimle söylüyorum, Ben Bayburtun
2nci milletvekiliyim. demiştir ve bu da bizi
gururlandırmıştır, kendilerine teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından Bravo! sesleri, alkışlar)
Bayburtumuzun
düşman işgalinden kurtuluşunun 95inci yıl dönümü tekrar kutlu
olsun diyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz.
Gündem
dışı ikinci söz, milletvekillerinin görev ve sorumlulukları
hakkında söz isteyen Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneşe aittir.
Buyurun Sayın
Güneş. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Kocaeli
Milletvekili Hurşit Güneşin, milletvekillerinin görev ve
sorumluluklarına ilişkin gündem dışı
konuşması
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli)
Değerli arkadaşlar, milletvekillerinin görev ve sorumlulukları
üzerine gündem dışı olarak söz almış bulunuyorum.
Hepinize saygılar sunarım.
Dün 550 milletvekiline birer CD
dağıttırdım. Bu CDde 30 Ocak tarihinde, BBCde, Hatayda
bir imalathanede çekilmiş görüntüler var. Bu görüntüler, Suriyedeki
bombaların Türkiyede imal edildiğine ve Türkiyeden Suriyeye sevk
edildiğine dair BBCnin bir programı. Hepinizin görmesini istedim
çünkü BBC 30 Ocakta gösterdi ama Türkiyede ne yazık ki bu görülemedi.
Değerli arkadaşlar,
bildiğiniz gibi, 11 Şubat tarihinde Cilvegözü gümrüğünde büyük
bir patlama oldu, 4 yurttaşımız öldü, ondan daha fazla
sayıda Suriyeliler öldü ve bir milletvekili olarak, sorumluluğumun
gereği olarak ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı
Sayın Kılıçdaroğlunun talimatıyla Cilvegözünü
denetlemek üzere Hataya gittim. 12 Şubat 2013 tarihinde saat 10.10da
olay yerindeydim. Savcı Kemal Zöhreden kamera görüntülerini talep ettim,
mahallini gördükten sonra ve hemen akabinde, basın mensuplarına bir
açıklama yapamayacağımı çünkü olay hakkında yeterli
bilgiye henüz sahip olmadığımı ifade ettim. Bu
yayımlandı, canlı olarak yayımlandı. Fakat, ne
yazık ki saat 12.30da Başsavcı Bestami Tezcan, Hatay
Milletvekilimiz Sayın Hasan Akgölü arayarak dedi ki: Bu davada bu konuda
gizlilik kararı var, kamera görüntülerini göremezsiniz. Oysa bir gece önce
İçişleri Bakanı Muammer Güler, Adalet Bakanı Sadullah
Ergin, Gümrük Bakanı Hayati Yazıcı, TOBB Başkanı bir
milletvekili bile değil- Sayın Hisarcıklıoğlu,
bölgenin AKP Milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu bu görüntüleri
görmüştü. Bunu nereden biliyorum? Çünkü Bayram Türkoğlu, ertesi gün,
o akşam tv8de Gökmen Karadağın programına bağlanarak
dedi ki: Ben gördüm. Araç oraya çekildikten yirmi dakika sonra patlama oldu.
Olayın tamamını seyrettiğini söyledi.
Değerli
arkadaşlar, 25 Ağustos 2012de de Apaydındaki
sığınmacı kampını ziyaret etmek istemiş ve
engellenmiştim. O zaman da bunun üzerine, o olayı örtbas etmek üzere
İnsan Hakları Komisyonu görevlendirilmiş ve Apaydın
kampı düzmece bir raporla ibra edilmişti. Şimdi,
İçişleri Bakanı Cilvegözünde olan olayların kendilerinin
iddia ettiği gibi görünmesi için kamera görüntülerinin bir
kısmının Anadolu Ajansına servis edildiğini söyledi.
Değerli
arkadaşlar, bizim tek görevimiz bu Parlamentoda el indirip el
kaldırmak değil, biz sadece yasama yapmakla görevli değiliz; biz
aynı zamanda yürütmenin denetleyicisiyiz, bu bizim anayasal
hakkımız. Şimdi, biz bunu yapmak istediğimiz zaman
ayrımcılıkla karşı karşıya kalıyoruz.
Sayın Başbakan kalkıyor, Apaydında olduğu gibi diyor
ki: Sen zabıta mısın? yahut da İzansız, insafsız,
onursuz! diyor bizim için. Şimdi, bu edepsizlik, bunu bir kenara
bırakıyorum. Bir Başbakana hiç yakışmayan bir
ağız zaten ama daha önemlisi Başbakanın bu Parlamentonun
üyelerinin görev ve sorumluluklarını hazmetmediğini gösteriyor,
hele hele muhalefet milletvekillerine hiçbir hak
tanımadığını gösteriyor.
Şimdi bir
Anayasa yapılıyor Daha demokratik olacak! Nasıl olacak?
Muhalefetin hiçbir hakkının olmadığı, bir denetleme
görevinin muhalefete yaptırılmadığı, baskı
altına alındığı, ayrımcılık gözetildiği
bir anlayışın yaptığı Anayasadan ne hayır
gelir? Öyle bir Anayasa yapılacaksa çok açık söyleyeyim, 12 Eylül
Anayasası bile aranır hâle gelir.
Değerli
arkadaşlar, bir konuyu daha dile getirmek istiyorum, kusura bakmayın.
Sayın Çiçek, Apaydında yapılan muameleyi, bu Meclis kürsüsünde
gensoruyla ifade ettiğimi öğrendiği zaman beni daha sonra
telefonla arayıp özür dilemişti. Sakın, bu konuşmam üzerine
Sayın Çiçek beni telefonla arayıp özür dilemesin, gereğini
yapsın. Onun gereği, onun görevi Meclisin tüm üyelerinin denetleme
görevini tam olarak yapabilmesini sağlamaktır. (CHP
sıralarından alkışlar) Sakın ha, beni arayıp
Hocam, özür dilerim, haberim yoktu. demesin. Sayın Başbakan benim
milletvekilliği görevimi engellemeye çalışıyor, Sayın
Çiçek de kayıtsız kalıyor.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Edepsizlik lafını geri
alınız, Başbakana edepsizlik lafını geri
alınız.
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla) Benimle ilgili söylenen sözleri Sayın Başbakan
geri aldığı zaman ben de onu geri alırım.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Size aynen iade ederim.
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla) Bu Parlamentonun görevini yapmasını kimse
engelleyemez, bu, demokrasinin beşiğidir. Biz milletvekilliği
görevimizi yerine getirmek
(CHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı
laf atmalar)
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın
Aydın.
MUSA ÇAM
(İzmir) Metiner, Başbakanın avukatı mısın sen?
Metiner, Başbakana yaranacağım diye her türlü şeyi
yapıyorsun, yakışmıyor ya!
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Saygısızlık yapma, biz sizin
liderinize edepsiz demiyoruz.
BAŞKAN
Sayın Çam
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın hatip konuşmasında Grup
Başkanımızla, Başbakanımızla alakalı
ağza alınmayacak sözlerde bulunmuşlardır.
BAŞKAN
Sayın Aydın, sataşma nedeniyle lütfen yeni bir sataşmaya
mahal vermeden- iki dakika söz veriyorum, buyurun.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Kocaeli Milletvekili Hurşit
Güneşin AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, Sayın
hatibin, konuşmasının konusuna baktığımızda
milletvekillerinin sorumluluklarıyla alakalı bir konuşma
yaptığını zannediyorduk biz. Çok sorumsuz bir konuşma
yaptı, sorumlulukları hatırlatacağı yerde, kendi
sorumluluklarını ihmal ederek çok sorumsuz bir konuşma
yaptı.
Değerli
arkadaşlar, bu kürsüde herkes edebiyle konuşmak zorundadır. Hele
ki bu ülkenin Başbakanı, yüzde 50 seçmenin oy verdiği bir
Başbakanla ilgili ağzınıza o ifadeyi
aldığınız zaman ağzınızın temiz
olması lazım, doğru konuşmanız lazım. Hiç kimseye
hakaret etme hakkınız yok sizin. Hele ki bu ülkenin
Başbakanına hiç kimsenin burada onunla alakalı en ufak bir
şekilde dahi edep sınırlarını aşan ifadelerde bulunmaya
asla hakkı yoktur. Gelirsiniz konuşursunuz, eleştirinizi
yaparsınız ama hakaret asla. Hakarete gerek Meclis
Başkanlık Divanının asla müsaade etmemesi lazım
gerekse de bu kürsüde hakaretvari konuşmaların asla ve kata
yapılmaması lazım ve herkesin de edebine uygun bir şekilde
bir dil kullandığını biz biliyoruz. Eğer edepsiz
ifadeler kullanıyorsa bilin ki o arkadaşın edebinde bir problem
vardır diyorum, teşekkür ediyorum, sağ olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar), (AK PARTİ ve CHP
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Güneş.
Sayın
milletvekilleri, bir saniye
HURŞİT
GÜNEŞ (Kocaeli) Sataşma var.
BAŞKAN Ne
söyledi de sataştı?
HURŞİT
GÜNEŞ (Kocaeli) Benim hakkımda edepsiz dedi, benim edebimle
ilgili şüphesi olduğunu söyledi.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Hayır, söylediğini söylediler Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Güneş, size de iki dakika söz veriyorum; yalnız
yeni bir sataşmaya mahal vermeyin lütfen. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.- Kocaeli
Milletvekili Hurşit Güneşin, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
HURŞİT
GÜNEŞ (Kocaeli) Evet, değerli arkadaşlar, bana göre, herhangi
bir şahıs hakkında, 76 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarından herhangi birisini, değil milletvekili olmak,
herhangi bir yurttaşımızı onursuz, insafsız ve
izansız olmakla suçlamak edepli bir davranış değildir. (CHP
sıralarından alkışlar) Bunun edepli bir davranış
olduğunu iddia ediyorsanız o zaman açık söyleyeyim,
Başbakanlıktan ayrılın. Yakışmaz,
yakışmaz! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sizin yaptığınız çok mu edepli?
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla) Bir milletvekilini böyle nitelemek doğru
değildir, bu size yakışmıyor.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Onu Genel Başkanınıza söyleyiniz,
edep dersini ona veriniz.
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla) Bu, Başbakana da yakışmıyor, Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanına da yakışmıyor, bunu savunmak
size de yakışmıyor.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Herkes kendine yakışanı söylüyor.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı üçüncü söz, Anadil Günü münasebetiyle söz isteyen Bitlis
Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğluna aittir. (BDP
sıralarından alkışlar)
V.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
3.- Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlunun, Dünya Ana Dil Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Bitlis) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Dünya Ana Dil Günü dolayısıyla gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyor ve Dünya Ana Dil Gününü kutluyorum.
Ancak bugün Dünya
Ana Dil Günü dolayısıyla da kendi ana dilimle sizi selamlamak
istiyorum
(*)
Değerli
milletvekilleri, 21 Şubat 1999 tarihi Birleşmiş Milletler
tarafından Dünya Ana Dil Günü olarak ilan edilmiştir. Böylesi bir
günün anlamı dili yasaklanan halklar için çok büyük önem arz etmektedir.
Bu anlamda, Birleşmiş Milletler tarafından, çok dillilik ve
kültürlülüğü desteklemek, dilleri korumak, kollamak önemli bir katkı
sunmak anlamına gelmektedir. Aslında, ana dilin önemini, ana dilde
eğitimi, böyle kısa bir sürede anlatmak zor bir olaydır. Ancak,
bunun acısını yaşayanlar olarak bunu dile getirmeyi önemli
buluyoruz.
Dil, insanlar
arasında anlaşmayı sağlayan, duyguyu, düşünceyi,
arzuları derli toplu anlatan canlı bir mekanizmadır. Aynı
zamanda insanlar arasında dostluğu sağlayan bir canlı
varlıktır da. Hani deniliyor ya Bir lisan, bir insandır; iki
lisan, iki insandır. Birey ne kadar çok dili biliyorsa ufku o kadar
geniş olur, o kadar gelişkin olur ancak her toplumun ana dili
ayrı bir önem arz eder çünkü bir çocuk ana rahmine düştüğünde,
dört ve beşinci ayından sonra anası neyi hissediyorsa, neyi
konuşuyorsa, hangi duyguları taşıyorsa çocuk bununla büyür
ve doğduğunda da ana hangi dille konuşmuş ise çocuk da o
dili konuşur. Örneğin, eğer, İngilizce konuşmuşsa
çocuk da İngilizce konuşur eğer Türkçe konuşmuşsa o çocuk
da Türkçe konuşur, kuşkusuz eğer Kürtçe konuşmuşsa
tabii ki o çocuk da Kürtçe konuşmaktadır. Bunu engellemek, bunu
zorlamak tabii ki mümkün değildir çünkü konuştuğu dil Kürtçe, coğrafyası
ise Kürdistan olur. Bunu engellemek olanaksız bir olaydır.
Ana dili
kişinin dünya ile çevresiyle ilişkileri, dünyayı yorumlamak,
anlamak tabii ki ana dille olur. Önce insan ana diliyle birçok şeyi
anlayabilir, kavrayabilir çünkü eğitim öncesi o çocuk, anne ve ebeyi,
çevresi, coğrafyası ile ilişki içerisindedir. Onun ruhunun
şekillenmesi, onun toprağa olan sevgisi, onun ülkeye olan
saygısı, onun teneffüs ettiği hava, yediği ekmekten daha
önemlidir çünkü ancak o kendini o ana dille ifade ettiği zaman, o ana dil,
onun kimliği olur. Onun özgürlüğü,
bütün düşünceleri onun içerisinde
odaklaşır.
Ana
dil bir halkı, bir toplumu birleştiren ortak hedeftir, hatta onun
çimentosudur. UNESCOnun verilerine göre dünyada 6 bin dil konuşulmakta
idi ama bugün ne yazık ki 2.750 dil konuşuluyor. Bu dillerin
birçoğu 200 devlette konuşulmaktadır. Bu konuşulan dillerin
birçoğu, demokrasiyle idare edilen ülkelerde, kuşkusuz iki dillilik
ile gelişmektedir. Örneğin, Avrupada, Belçikada, Almanyada, hiç
beğenmediğimiz Asyada, Hindistanda, Pakistanda
Hindistanda 320
dil konuşulmaktadır. Afrikada Nijeryada, 420 dil
konuşulmaktadır. Bu da gösteriyor ki dil insanlar arasında
ilişkiyi geliştiren, dönüştüren, hatta ticari bazda olsun,
kültürel bazda olsun insanlığın ortak bir hazinesidir. Ne
yazık ki ırkçı, tekçi, kirli politikalardan dolayı bugün bu
dillerin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) -
birçoğu yok olmaktadır.
Türkiyede
34 dil konuşulmakta idi, bu dillerin şu anda 15 dile
düştüğü görülmektedir. Bu da gerek uluslararası anlaşmalar
gerekse diğer ülkelerde yaşanan, benzer deneyimi olan ülkelerde ise
bu, dilin insanlar için ne kadar önemli olduğunun bir göstergesidir.
Bir
halk, dili, kültürü, tarihi ile vardır. Eğer o halkın dili ve
kültürü, dili kısıtlanmışsa, dili yasaklanmışsa
kimliği de yasaklanmış demektir. Dolayısıyla, o halk
kendi kültürünü, kendi dilini ifade edemiyorsa bu da uluslararası arenada
bir ayıp olarak karşılanmaktadır çünkü demokratik ülkelerde
bu tür yasaklamalar yoktur.
Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Şandır, söz talebiniz var.
Buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın, Bayburtun 95inci zafer gününü
kutladığına ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak biz de Bayburtun 95inci zafer gününü yürekten
kutluyoruz. Bayburta düşman tarafından işgal edilmek
yakışmaz. Sayın Bayburt Milletvekilinin alkışlarla
karşılanan konuşması bana göre Bayburtun zafer günü olarak
anılması gerekirdi.
Bayburtun zafer
gününde hayatını kaybeden tüm şehitlerimize Milliyetçi Hareket
Partisi olarak Yüce Allahtan rahmetler diliyoruz. Tüm Bayburtluları
yürekten kutluyoruz.
Söz
verdiğiniz için de teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula Sunuşları vardır.
Meclis
Araştırması açılmasına ilişkin 3 önerge
vardır, okutuyorum:
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün ve 30 milletvekilinin, HES projelerinin
doğuracağı zararların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/511)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Tuncelide
akarsuların üzerindeki her vadiye HES projeleri kapsamında barajlar
inşa edilmektedir. Munzur, Mercan ve Pülümür vadilerinden sonra şimdi
de Peri Suyu üzerinde 2 baraj faaliyete başlamış, 5 baraj
projesi yapım, 2 baraj da proje aşamasında bulunmaktadır;
Kiğı Barajı, Özlüce Barajı (faaliyette), Pembelik
Barajı, Seyrantepe Barajı (faaliyette), Tatar Barajı. Projeler tamamen
hayata geçirildiği takdirde 60tan fazla köy su altında kalma
tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Bölge
halkının Elâzığ, Bingöl ve Tunceli sınırında
bulunan diğer köylerde yaşayan topluluklarla irtibatlarının
kesilmesinin yanı sıra birçok köy boşaltılacak ve
yaşayan yöre halkı göç etmeye zorlanacaktır (84 köyde zorunlu
göç). Böylelikle, devlet destekli, köylere geri dönüş projesi yerine
devlet destekli inşa edilen barajlar ile Tuncelide yaşayan halk, yerlerinden
yurtlarından edilmesi sonucunda tamamen insandan
arındırılmış bir coğrafya parçası inşa
edilecektir.
HES projeleri ile
Tuncelinin tarihî, beşeri ve fiziki coğrafyasının yok
edilmesinin yanı sıra bir başka önemli nokta bölgedeki kült
merkezlerinin tamamen sular altında bırakılarak yok edilmesidir.
Oysaki bölge yüzyıllardan beri farklı etnik grupların bir arada
yaşadığı, farklı ayin ve dinî biçimlerin kendini
yeniden var ettiği özgün bir bünyeye sahiptir. Bölgede dağ, tepe,
taş, kaya; göl, akarsu, dere, küçük su gözeleri; ağaç, koruluk, küçük
orman alanları; dağların tepelerinde, dere boylarında,
geçit yerlerinde bulunan baba, dede, sultan, er evliya türbeleri vb. mekânlar
inanç ve itikadî bakımdan insanlar tarafından derin anlamlar
yüklenerek dinsel bağlamda belli bir aidiyet bağı ile yorumlanmışlardır.
Bölge insanı kutsallık aidiyeti ile yeşeren umutların
itikadıyla bazen bir evliya, türbeye, teberiğe ve ziyarete kurban ya
da adak adamış, bazen bir yatıra, ağaca, dağa ve
tepeye delil uyarma niyetine mumlar yakmış, bazen de bir erene,
sultana, babaya, pire, mürşide gülbank okutmuştur.
Suyun yaşam
veren ve bazen de verdiklerini toptan alan, (sel, tufan) özelliği
geçmişte toplumların belleklerinde derin izler
bırakmıştır. Fakat, HES projeleri ile yapılmak istenen
doğal bir afetten öte yapay bir felaket inşa ederek toplumun
ekonomik, sosyal ve hukuki hakları bir yana fiziki yaşam
mekânlarının yok edilmesi gerçeğidir. HES projelerinin
doğuracağı sonuçlar dikkate alındığında T.C.
Anayasası'nın 166ncı maddesinde "yapılacak
yatırımlarda toplumun yararı ve gereklerinin
gözetileceğine dair hükmü esas alınarak Anayasa'nın 98 ve TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
02.01.2012
1) Hüseyin
Aygün (Tunceli)
2) Mustafa
Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3) Namık
Havutça (Balıkesir)
4) Kadir Gökmen
Öğüt (İstanbul)
5) Candan
Yüceer (Tekirdağ)
6) Alaattin
Yüksel (İzmir)
7) Bülent
Tezcan (Aydın)
8) Ahmet
İhsan Kalkavan (Samsun)
9) Gürkut
Acar (Antalya)
10) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
11) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
12) Ali
Özgündüz (İstanbul)
13) Ali
Demirçalı (Adana)
14) Rahmi
Aşkın Türeli (İzmir)
15) Hülya
Güven (İzmir)
16) Mehmet Volkan
Canalioğlu (Trabzon)
17) Recep
Gürkan (Edirne)
18) Veli Ağbaba (Malatya)
19) Ali
Serindağ (Gaziantep)
20) Haydar
Akar (Kocaeli)
21) Muharrem
Işık (Erzincan)
22) Hasan
Akgöl (Hatay)
23) Turgay
Develi (Adana)
24) Erdal
Aksünger (İzmir)
25) Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir)
26) Malik Ecder
Özdemir (Sivas)
27) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
28) Tolga
Çandar (Muğla)
29) Levent
Gök (Ankara)
30) Şafak
Pavey (İstanbul)
31) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
2.-
İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz ve 28 milletvekilinin, adalet
sisteminde yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/512)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde adaletin yaşadığı ve
yaşattığı sorunlar kamuoyunda sürekli olarak
tartışılmaktadır. Personelin yaşadığı
zorluklardan uzun tutukluluk sürelerine, uluslararası hukukta taraf
olduğumuz sözleşme koşullarının yaşama
geçirilememesinden Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda (HSYK)
yaşanan gelişmelere kadar çok sayıda başlık
tartışmaların ana unsurlarını
oluşturmaktadır. Adaletin içinde olduğu durum, uluslararası
kamuoyunun da dikkatini çekmekte ve ülkemizin dünyada kötü bir görüntü
çizmesine neden olmaktadır. Bunun son örneği, Avrupa İnsan
Hakları Komiseri Thomas Hammarberg'in 10-14 Ekim 2011 tarihleri
arasında ülkemize yaptığı ziyaret sonrasında
hazırladığı rapordur.
Hammarberg'in
hazırladığı rapor, ülkemizin adalet sisteminin içinde
bulunduğu durumun ayrıntılı bir tablosu
niteliğindedir. "Türkiye'de Adalet Yönetimi ve İnsan
Haklarının Korunması" alt başlığıyla
yayınlanan rapor, ülkemizdeki hukukun ve uygulamasının Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadıyla uyumlu hâle getirmek
üzere tam ve istenilen potansiyele erişilemediği ve çok daha fazla
çabanın gerektiğini vurgulamaktadır. Aşırı uzun
süren yargılamaların Türk adalet sisteminin kronik bir işlev
bozukluğu olduğunun altı çizilen raporda, en sık tekrar
edilen sorunların başında "tutukluluğa çok sık
başvurulması ve uzun tutukluluk sürelerinin yarattığı
kaygı" yer almaktadır.
Son günlerde
kamuoyunda isimleri Ergenekon, Balyoz ve Oda TV davaları olarak geçen
davaların görülmeleri sırasında yaşanan
sıkıntılar ve bunların yurttaşlarımızın
vicdanını yaralaması, ülkemizde yürütme-yargı
diyaloğunun ve özgürlüklerin yok edilmesi noktasında
yürütme-yargı ilişkisinin rolünü hem akademik hem de güncel olarak
tartışır hâle getirmiştir. Avrupa İnsan Hakları
Komiseri Thomas Hammarberg'in raporu bu anlamda da özel bir önem
taşımaktadır.
Özel yetkili
savcılar ve özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin çok
eleştirilen Devlet Güvenlik Mahkemelerinin (DGM) devamı özelliği
taşıdığı vurgusu, kitap yazması nedeniyle
tutuklanan yazarlar, gizli tanıkların ifadeleri doğrultusunda
yapılan tutuklamaların yarattığı kaygı,
savunmaların yapılmasında yeterli özenin gösterilmemesi gibi
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) "Özgürlük
ve Güvenlik Hakkı" başlıklı 5'inci, "Adil
Yargılanma Hakkı" başlıklı 6'ncı,
"İfade Özgürlüğü" başlıklı 10'uncu
maddelerine aykırı tutumlara Avrupa İnsan Hakları Komiseri
de raporunda ayrıca değinmiştir.
Ülkemizde
yargıyla ilgili yıllardır tartışılan konulardan,
yargının bağımsızlığı ve
tarafsızlığını engellediği konusunda neredeyse
görüş birliği bulunan HSYK'nın içinde Adalet Bakanı ve
Müsteşarının rolü konusunda ülkemizde hâlâ bir düzenlemeye
gidilmemesi; adli kolluk eksikliği, bölge adliye mahkemelerinin
olmaması, şüpheli kişilerin yakalanmasının
soruşturmanın çok erken aşamasında gerçekleşmesi, hâkim
ve savcıların hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimlerinde
yaşanan sıkıntı nedeniyle taraf olduğumuz AİHS
çerçevesinin dışında kararlar çıkması,
hazırlanması çok uzun süren soruşturma ve iddianamelerin uzun
tutukluluk süresine zemin hazırlaması, adalet personelinin içinde
olduğu zor koşullar nedeniyle verimli çalışmanın
sağlanamaması, işkence ve kötü muamelenin
cezalandırılmasında istenen gelişmenin kaydedilememesi,
"terör" ve "terör suçlusu"
kavramlarının çerçevelerinin belli olmaması ve bu nedenle
geniş bir takdir yetkisinin keyfî
kullanılabildiği gibi sistem sorunları Türkiye'de insan
hakları ve temel özgürlüklerden yararlanılmasının önündeki
en büyük engellerin başında gelmektedir.
Avrupa İnsan
Hakları Komiseri Thomas Hammarberg'in hazırlamış
olduğu rapordan da anlaşılacağı gibi ülkemizde adalet
sisteminin içinde bulunduğu sorunların tespit ve çözümüne
ilişkin paydaşların artırılması; yani adalet
çalışanları, siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ile konunun
uzmanlarının görüşlerine başvurulması amacıyla
özel bir çalışma yapılması gerekmektedir.
Bu bağlamda;
ülkemizdeki adalet sisteminin yaşadığı sorunların
araştırılması ve çözüm yollarının tespiti
amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM İç Tüzüğü'nün 104 ve 105.
maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Ali Özgündüz (İstanbul)
2) Ali
Serindağ
(Gaziantep)
3) Gürkut Acar (Antalya)
4) Veli
Ağbaba (Malatya)
5) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
6) Ali
Demirçalı (Adana)
7) Hülya Güven (İzmir)
8) Candan Yüceer (Tekirdağ)
9) Turgay Develi (Adana)
10) Aylin
Nazlıaka (Ankara)
11) Rahmi
Aşkın Türeli (İzmir)
12) Alaattin
Yüksel
(İzmir)
13) Mehmet Volkan
Canalioğlu
(Trabzon)
14) Mehmet Ali
Susam
(İzmir)
15) Recep Gürkan
(Edirne)
16) Bülent Tezcan
(Aydın)
17) Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir)
18) Muharrem
Işık
(Erzincan)
19) Hasan Akgöl (Hatay)
20) Erdal Aksünger
(İzmir)
21) Doğan
Şafak
(Niğde)
22) Kadir Gökmen
Öğüt
(İstanbul)
23) Malik Ecder
Özdemir
(Sivas)
24) Haluk
Eyidoğan
(İstanbul)
25) Tolga Çandar
(Muğla)
26) Levent Gök
(Ankara)
27) Şafak
Pavey
(İstanbul)
28) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
29) Haydar Akar
(Kocaeli)
3.-
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka ve 28 milletvekilinin, bireysel
silahlanmayla ilgili tablonun ve bireysel silahlanma nedeniyle yaşanan
yaralanma ve ölümlerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/513)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde
şiddet olayları ve bireysel silahlanma her geçen yıl
artmaktadır. Kamuoyunda "maganda kurşunu" diye
haberleştirilen olaylarda pek çok masum vatandaşımız
hayatını kaybetmektedir. Bireysel silahlanmayla ilgili tablonun
ortaya çıkartılması ve bireysel silahlanma nedeniyle
yaşanan yaralanmalar ve ölümler konusunda alınacak önlemlerin tespit
dilmesi amacıyla Anayasa'mızın 98, İç Tüzükün 104 ve
105inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Aylin
Nazlıaka
(Ankara)
2) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu
(İstanbul)
3) Gürkut Acar (Antalya)
4) Veli
Ağbaba (Malatya)
5) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
6) Ali
Serindağ (Gaziantep)
7) Ali Özgündüz (İstanbul)
8) Ali
Demirçalı (Adana)
9) Malik Ecder
Özdemir (Sivas)
10) Hülya Güven (İzmir)
11) Rahmi
Aşkın Türeli (İzmir)
12) Alaattin
Yüksel (İzmir)
13) Candan Yüceer (Tekirdağ)
14) Recep Gürkan (Edirne)
15) Bülent Tezcan (Aydın)
16) Mehmet Volkan
Canalioğlu (Trabzon)
17) Haydar Akar (Kocaeli)
18) Muharrem
Işık (Erzincan)
19) Hasan Akgöl (Hatay)
20) Turgay Develi (Adana)
21) Erdal Aksünger
(İzmir)
22) Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir)
23) Doğan
Şafak (Niğde)
24) Kadir Gökmen
Öğüt (İstanbul)
25) Sena Kaleli (Bursa)
26) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
27) Tolga Çandar (Muğla)
28) Levent Gök (Ankara)
29) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
Genel Gerekçe
Bireysel
silahlanma, bireye ve topluma yönelen şiddet her geçen yıl
artmaktadır. Toplumları tehdit eden bu sorun, dünyanın pek çok
ülkesinde olduğu gibi ülkemizin de önemli gündem maddeleri arasında
yer almaktadır.
Bireylerin
ruhsatlı ve ruhsatsız silahlarla sebebiyet verdikleri olay
sayısı hızla artarken, özellikle kamuoyunda maganda terörü
denilen olaylar nedeniyle pek çok masum insanımız yaralanmakta ya da
hayatını kaybetmektedir. Özellikle düğünler ve spor
müsabakaları sonrasında kutlama adına gelişigüzel havaya
sıkılan silah nedeniyle aile dramları yaşanmaktadır.
Ülkemizde bireysel
silahlanmayla ilgili rakamlar ürkütücü boyuttadır. Ülkemizde her 100
kişiden 12'sinde silah bulunmaktadır. Bireysel silahlanma konusunda
Türkiye, 178 ülke arasında 14'üncü sırada yer almaktadır. Silah
ticaretiyle ilgili şeffaflık konusunda ise 48 ülke arasında
31'inci sırada bulunmaktadır. Ülkemizde ruhsatlı silah
sayısı 2003 yılında 1 milyon 954 bin iken bu sayı
2005'te 2 milyon 145 bine yükselmiştir. İçişleri
Bakanlığı 2010 yılı verilerine göre ise 2005-2009
yılları arasında yenilenenler dâhil olmak üzere 256.906
taşıma, 222.271 bulundurma, 3.474 adet yivli tüfek ruhsatı
verilmiştir. Ruhsatsız silah sayısı ise bireysel
silahsızlanmaya kendini adamış Umut Vakfı verilerinde yer
almıştır. Vakfın açıklamalarına göre
ruhsatsız silah sayısının ruhsatlı silah
sayısının 3-4 katı olarak tahmin edildiği ifade
edilmektedir.
Meydana gelen
şiddet olaylarında silah kullanımına ilişkin veriler,
olayların önlenmesinde silahsızlanmanın ne kadar önemli
olduğunu göstermektedir. 2011'in ilk altı ayında 2001
yılı aynı dönem verilerine göre silahlı şiddet
olaylarının sayısında yüzde 83 oranında
artış tespit edilmiştir. Silahla işlenen cinayetlerin yüzde
14'ünde ruhsatlı silah kullanılmıştır.
Yapılan
araştırmalarda gençlerin silah sahibi olmalarının önemli
toplumsal sorunlara neden olduğu belirlenmiştir. İntihar ve
akran cinayetlerinde silah kullanılmaktadır. Ayrıca son yedi
yılda yüzde 1.400lük artış gösteren kadına yönelik
şiddet eylemlerinde de silah kullanılmaktadır. Kadın
cinayetlerinde delici aletler ilk sırayı alırken ateşli
silahlar hemen 2nci sırada gelmektedir. Türkiye'de son yıllarda
işlenen hırsızlık, gasp, tehdit gibi suçlarda da
çoğunlukla silah kullanılmaktadır. Türkiye'de her 3 evden 1inde
silah bulunmaktadır. Evdeki silah kaza, cinayet ve intihar riskini yüzde
41 arttırmaktadır. Silahla işlenen her 10 cinayetten 1i
trafikte yaşanmaktadır. Cinayetlerde silah kullanım oranı
yüzde 60'tır. Silahlı ölüm sayısı 3 bindir.
Bireysel
silahsızlanma konusunda kurulacak komisyon, silahlanmanın ve buna
bağlı şiddet olaylarının engellenmesinde önemli bir
sorumluluğu yerine getirecektir.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, birinci Munzur, HES ve barajlar önergesine
ben de katılmak istiyorum. Müsaade ederseniz, kayıtlara geçsin diye
imzalayayım efendim.
BAŞKAN E,
katılın.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yahu, Sayın Başkan, diyorum ki: Birinci HES ve Munzur
Dağı araştırma önergesine ben de katılmak istiyorum.
BAŞKAN Yani
illa siz burada olduğunuzu mu anlatmak istiyorsunuz? Katılın.
dedim ben de. Orijinalini getirip imzanızı alacaklar.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Kayıtlara geçmesi için.
BAŞKAN E,
geçti kayıtlara.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, benim imzam yok. Ben de bu önergeye
katıldığımı ifade ediyorum, Tutanaklara geçsin,
imzalayacağım. diyorum.
BAŞKAN Ben
de Katılın. diye söyledim, tutanaklara geçti.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bunun usulü böyle, bilmiyorsanız çıkmayın oraya
canım!
BAŞKAN
Sayın Genç, sizin çok bildiğinizden biz faydalanıyoruz. Burada
orijinali yok. Teşekkür ediyoruz, gerçekten Meclisi
aydınlatıyorsunuz yüksek bilgilerinizle, sağ olun.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VIII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
BDP Grubunun, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve
arkadaşlarının son yıllarda giderek yükselen
ırkçılık, milliyetçilik ve nefret suçlarının
araştırılması amacıyla 26/3/2012 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 20 Şubat 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
20.02.2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 20.02.2013 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince
Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz
ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
26 Mart 2012 tarihinde,
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve arkadaşları
tarafından verilen (785 sıra no.lu), "Son yıllarda giderek
yükselen ırkçılık, milliyetçilik ve nefret suçlarının
araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
20.02.2013 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması
ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN - Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ertuğrul Kürkcü, Mersin
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin)
Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu araştırma
komisyonu kurulması talebinin Meclise verilmesinden bu yana neredeyse bir
buçuk yıl geçmiş durumda ancak önerge için ileri sürülen gerekçeler
tazeliğini koruyor hatta yeni unsurlarla gelişiyor. Burada örnek
olarak verilen pek çok olay var ve bunların hepsi aslında ırk,
ulusal, etnik köken, dil, renk, din, cinsiyet, yaş, siyasi görüş ve
benzer nedenlerle dışlanan gruplara karşı kullanılan
söylemin, bu söyleme bağlı uygulamaların
yarattığı toplumsal gerilim ve mağduriyetin giderilmesiyle
ilgilidir.
En son, Trabzonda linç edilmek istenen
TAYADlıların Nisan 2005teki linç girişiminin ardından
Başbakan Tayyip Erdoğan -o zaman Başbakan olan, hâlâ
Başbakan- şu konuşmayı yapmış: Herkes
halkımızın hassasiyetlerini göz önünde bulundurarak
tavrını belirlemeli, halkın bu millî hassasiyetlerine
dokunulduğu zaman şüphesiz ki tepkisi farklı olacak. Aynı
gerekçe geçtiğimiz iki gün önce Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4 üyesine
karşı, Sinopta kullanılarak mal, can, ifade özgürlüğü,
toplanma özgürlüğü saldırı altına alınarak saatlerce
mahsur bırakıldığımız bir şiddet gösterisine
muhatap olmamıza yol açtı. Onların da gerekçeleri aynıydı,
çok hassaslarmış. Neden o kadar hassaslar? Çünkü Barış ve
Demokrasi Partisi milletvekilleri kente geliyormuş, bu, onların
hassasiyetlerine dokunmuş. Barış ve Demokrasi Partisi
milletvekillerinin Türkiyenin her yerine gitmek hem hakları hem
mecburiyetleri, onları bundan alıkoyacak ne yasal ne ahlaki ne siyasi
bir sınır var, tersi, son derece büyük bir saçmalık olurdu. BDP
milletvekilleri ya da başka partilerin milletvekilleri Türkiyenin
herhangi bir yerine herhangi bir kaygıyla gidemedikleri zaman hakikaten o
zaman Türkiyenin bölünmüş olduğunu düşünmeliydik çünkü bir
milletvekilinin başka bir ile, başka bir kente seyahati gerçekte var
olmayan sınırlarla sınırlanıyorsa o zaman ciddi bir
problem var demektir. Bu problemle karşı karşıya
kaldık.
Sevgili
arkadaşlar, açıkçası, Türkiye, bir barış
imkânının ucunun göründüğü bir süreçte bunu ortadan
kaldıracak çok ciddi bir iç çatışmanın sebebi olabilecek
bir ihtimalden, bir felaket ihtimalinden tesadüfen kurtulmuştur çünkü
Sinopta eğer canımıza, araçlarımıza
(AK PARTİ
sıralarından Ne işin vardı orada? sesi)
Senin ne işin
varsa benim o işim var. Herkesin işi aynı burada, halka kendi
görüşlerini anlatmak, halka kendi düşüncelerini söylemek, bunlara
tasvip aramak. İşi bu olmayan var mı aramızda? Eğer
biz bu işimizi yaptığımız sırada öğretmenevinin
camlarını taşlayanlar başka bir şey de atsalardı,
o kırılan çift katlı camlar insanların bedenlerine
saplansaydı, eğer bu taşları atanlar başka bir
şey atmayı tercih etselerdi bunu önleyebilecek hiçbir gücün
olmadığı bir andan başlayarak dokuz saat boyunca süren bir
tedhiş ile karşı karşıya kaldık.
Başbakan,
bizlerin, gidebileceğimiz her yere gidip görüşlerimizi
açıklamamızın çok doğal ve gerekli olduğunu
söylemiş. Biz altı ay önce de bu haklara sahiptik. Altı ay sonra
da bu haklara sahip olacağız. Bunu söylemek bir bedahettir.
Göğün mavi olduğunu söylemek kadar akıl gerektirmeyen, zaten
gördüğünü tekrar etmekten ibaret bir şeydir. Ama bu
milletvekillerinin hayatlarını korumak, onların
hayatlarını teminat altına almakla görevli olan
İçişleri Bakanlığına bağlı emniyet
güçlerinin bu saldırganlarla iç içe, kol kola olduğunu görerek
geçirdiğimiz dokuz saatten sonra biz bu haklarımızın
güvence altına alınmadığını
Bu bakımdan
İçişleri Bakanının mutlaka ve mutlaka eğer bu tertibin
bir parçası olmak, böyle görünmek istemiyorsa bu kentin valisini ve
emniyet müdürünü görevden alması mecburiyeti vardır.
Burada sadece
şiddet ve saldırganlık olmadı, aynı zamanda nefret
söyleminin de en doruklarında yaşandı; polislerin gözleri önünde
kadın milletvekillerimizin kadınlığına yönelik en
aşağılık sloganlar saatlerce milliyetçilik gölgesi
arkasına saklanılarak bağırıldı. Haysiyetlerimize
dil uzatıldı, kökenlerimize, fikrimize dil uzatıldı ve
bütün bunlarla dolu dokuz saatlik bir sahneden geçtik. Bunun arkasında -çok
açık- Türkiye'deki savaş politikalarının sürdürülmesinden
yana olan bir özel harp gücü var. Bu özel harp gücü Karadenizi kendine ait
iddia ediyor. Burayı kendi özerk bölgesi iddia ediyor. Karadeniz özel
harbin özerk bölgesi değildir, Karadenizin emekçi
halklarınındır ve bizim onlarla karşı
karşıya gelmemiz için hiçbir sebep yoktur. Onlar da barışa
bizim kadar aç, bizim kadar susuz, bizim kadar muhtaçtırlar. Ne yazık
ki Karadenizin sırtına musallat olmuş, bir kene gibi onun
duyarlılıklarını emen, insan kanından beslenen, insan
eti yiyen bu gladyo çetesi, orada Türkiye'nin bütün geleceğine meydan
okumaktadır. Bunların kışkırtabildikleri birkaç genç,
ne Sinop halkının ne Samsun halkının ifadesidir. Sinop ve
Samsun halkını tanıyoruz. Biz de bu halkın, bu hayatın
bir parçasıyız, oralarda yaşadık, oralarda mücadele ettik,
oralarda çalışıyoruz. Halkların Demokratik Kongresi bütün
bileşenleriyle Karadenizde vardır, oraya hariçten gelmiyor. Emek
Partisi, Ezilenlerin Sosyalist Partisi, Sosyalist Demokrasi Partisi, Sosyalist
Parti, Yeşil ve Sol Gelecek Partisi, bütün diğer politik hareketler
orada varlar ve bu hareketler ile akıl ve vicdan bağı içinde
oldukları için, Halkların Demokratik Kongresinin bileşeni
olmadıkları hâlde, Samsunda, Türkiye Komünist partililer,
halkevleri, 78liler Federasyonu ağır bir lince maruz kaldılar,
saatler boyunca bunlara karşı bir önlem alınmadı.
Ne yazık ki,
sevgili arkadaşlar, bütün politik partilerimizin geçmiş savaş
dönemi boyunca edindikleri diskurun bu kızışma havasında
bir payı var, bir etkisi var. Çünkü Sinopta bizi kuşatanlar arasında
parmaklarıyla Bozkurt işareti yapanlar, parmaklarıyla silah
işareti yapanlar Bizler Mustafa Kemalin askerleriyiz. diye
haykıranlar, üç hilalli yeşil bayrak taşıyanlar da
vardılar, gözlerimizle gördük. Bundan ötürü ana akım partilerin
herhangi birini bu süreci örgütlemekle suçlamıyoruz ama
yıllardır kurulan diskurun
MUHARREM VARLI
(Adana) Suçlama zaten, suçlama
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) -
zehirli meyvelerinin toplandığını
söyleyebiliriz. Bunları hepimiz görüyoruz.
Sizin böyle bir
şey söylemek hakkınız yok çünkü ben de sizin her yerde
konuşma hakkınızı savunmaya mecburum.
MUHARREM VARLI
(Adana) Hayır, ben sizin konuşmanızla alakalı bir
şey söylemiyorum. Bozkurt işareti yapanları, kimin Bozkurt
işareti yaptığını gördünüz mü?
BAŞKAN
Karşılıklı konuşmayalım Sayın Kürkcü, Genel
Kurula hitap edin lütfen.
Sayın
Milletvekili, lütfen
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) Şimdi, ben de zaten Bu size aittir. demedim fakat
şunu anlıyorum: Farklı tercihler birbirine
karışabiliyor kafa karışıklığı
içerisinde. Ben, politik bütün partilerimizin kendilerini bu gladyo çemberinden
çıkarmalarını; açık, demokratik bir diskur, bir diyalog
içerisinde olmayı teşvik etmelerini, nefret söylemine bağlı
her şeyi şimdiden inkâr etmelerini ve halkın kafasının
karışmasına izin vermemelerini istiyorum. Bizi protesto etmek,
benim, başkalarını protesto etmem kadar herkesin
hakkıdır. Bu hak kimsenin elinden alınamaz ama nefret söylemiyle
protesto daha başladığı an suçtur ve Bunlar, bu
milletvekillerinin PKKye yakınlığı dolayısıyla
böyle olmuştur. diyerek mazur gösterilemez. Neye yakınsam ona
yakınım, bana karşı nefret söylemi
kullanamazsınız, ben de size karşı kullanamam.
Meclis, bütün
bunlardan ötürü Sinop ve Samsunu da içine alan, bütün bu gladyo
yapısını da açığa çıkartmaya yönelen bir Meclis
araştırması açma hakkına sahip olduğu kadar buna
mecburdur da çünkü bir barış kapısı açılacaksa nefret
söylemini ve bunun arkasındaki mekanizmayı el birliğiyle mahkûm
etmeye mecburuz. Hepinizden bu yönde bir davranışı bekliyoruz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Hakan Çavuşoğlu,
Bursa Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin nefret
suçlarının önlenebilmesi ve gereken tedbirlerin alınması
amacıyla İç Tüzükümüzün 104 ve 105inci maddeleri gereğince
araştırma komisyonu kurulmasına ilişkin verdiği önerge
hakkında söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu
saygıyla selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, sözlerime nefret suçlarının saikıyla ilgili bir
değerlendirme yaparak başlamak istiyorum. Nefret suçları, suçun
mağdurlarının herhangi bir eylemi nedeniyle değil;
milliyetleri, kültürleri, görünümleri, etnik kökenleri, dinleri, bir başka
ifadeyle, eylemleri üzerinden değil aidiyetleri nedeniyle maruz
kaldıkları saldırganlıklar içeren
davranışlardır. Diğer suç tiplerinden farklı olarak
nefret suçları, saldırganların kurbanlarının varoluşlarına
yönelik tehditlerdir ve kurbanlar bireysel, kişisel özellikleri ya da edimleri
yüzünden değil, ait oldukları grubun varlığı, o gruba
aidiyetleri nedeniyle nefret suçlarının hedefidirler. Bu nedenle de
bu suçlar toplumsal barışın en büyük düşmanlarından
bir tanesidir.
Sayın
milletvekilleri, nefret suçlarını sosyolojik, politik, psikolojik
gibi çeşitli kuramsal tanımlara dayandırabilir isek de tüm bu
teorileri içinde barındıran baskınlık kuramıyla
açıklamak daha uygundur. Baskınlık kuramına göre, toplumda
bir baskın grup, bir de alt grup vardır. Buna göre baskın grup,
alt gruba yönelik olarak bir nefret söylemi üretmekte ve bu söylem nedeniyle de
nefret suçuna bir zemin oluşturmaktadır. Hatta bu baskın grup
kendisini en iyi özellikleriyle, alt grubu ise en kötü özellikleriyle
tanımlayarak belirli kalıp yargılar oluşturmaktadır. Örneğin,
bir etnik kimliği pis diğer bir etnik kimliği de
hırsız olduklarına ilişkin son derece yanlış,
hiçbir gerçeklik payı olmayan kalıp yargılarla
damgalayabilmektedir. Hâlbuki baskın grupta dahi hırsız olan,
pis olan birçok kimse olabilir. İşte, bu nedenle ortaya çıkan
nefret söylemleri nefret suçuna zemin hazırlamakta ve toplumsal
barışımızı dinamitlemektedir.
Sayın
milletvekilleri, pozitif mevzuatımızda nefret suçunu düzenleyen bir
norm bulunmasa da nefret suçunu karşılayan içerikte düzenlemeler mevcuttur.
Nitekim Anayasamızın 10uncu maddesinde, herkesin dil, ırk,
renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu
belirtilmektedir.
Yine Türk Ceza
Kanununun 3üncü maddesinde de adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi
koruma altına alınmaktadır. Ayrıca Ceza Kanunumuzun
76ncı maddesinde soykırım suçu, 122nci maddesinde ayrımcılık
suçu, 216ncı maddesinde de halkı kin ve düşmanlığa
tahrik eden ve aşağılamayı suç sayan metinler yer
almaktadır.
Yine Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında da net bir
tanımı kabul etmemiş olsa da bu kavramı dinî
hoşgörüsüzlük dâhil, hoşgörüsüzlükten kaynaklan nefreti yayan,
teşvik eden, savunan ya da haklı çıkaran ifade biçimleri için
kullanmıştır. Mahkeme içtihatlarına göre belli kişi ya
da grupları aşağılamak gibi nefret söylemi içeren somut
ifadeler sözleşmenin düşünce ve ifade özgürlüğünü güvence
altına alan 10uncu maddesinin koruması kapsamında değildir
ve bu nedenle devletlerce, ulusal yasalarla da kısıtlanabilir.
Sayın milletvekilleri,
AK PARTİ olarak geliştirmiş olduğumuz siyasi söylemlerimiz
ülkemizin demografik yapısını nazara alan, her türlü farklılıkları
zenginlik olarak gören bir anlayışa ilişkindir.
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. Yaratılanı
severiz, Yaradandan ötürü. etnik, bölgesel ve dinsel milliyetçiliğe
karşı olduğumuzu, insanın insan olmasından kaynaklanan
her türlü özelliklerine hoşgörüyle yaklaşmayı ve
ayrımcılığı elimizin tersiyle ittiğimizi gösteren
bu söylemlerimiz tüm Türkiyeyi kucaklayan bir siyasi parti olduğumuzun en
bariz göstergesidir. Burada, kanımca, bir şeyin altını
özellikle çizmemiz gerekmektedir. Zira Türkiye nefret suçu ve nefret söylemine
ilişkin çok mümbit bir zemine sahiptir. Bu nedenle, özelikle Türkiyeyi
yönetmek adına yola çıkan siyasi partilerin özellikle de
araştırma önergesi veren Barış ve Demokrasi Partisinin
Türkiyenin gerçeklerini nazara alarak bir retorik ortaya koyması
gerekmektedir. Bakınız, BDPnin bir temsilcisi bundan sadece birkaç
gün önce, Balkanlardan Türkiyeye göç etmek durumunda kalan soydaş ve
kardeşlerimiz için Bu memleketin gerçek sahibi siz değil, biziz.
anlamını ihtiva eden sözleri serdederek nefret suçlarıyla ilgili
bir önerge vermek çelişkili bir tutumdur.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) O gündem değişti Sayın Hatip. Özür dilendi,
o konuda basında açıklama yapıldı.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Bu, sorgulanması gereken bir
yaklaşımdır arkadaşlar.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Tekrar gündem değiştirmenize gerek yok.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) Hataya sığınma Hocam!
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Evet, bu sorgulanması gereken bir
yaklaşımdır.
Yine, bundan
sadece birkaç gün önce bir CHPli milletvekili
arkadaşımızın da Kürtler ile Türklerin eşit
olamayacağına ilişkin bir söylem ortaya koyması da kurucu
ideolojiyi
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) Geç ya! Nerede dedi? Ne zaman dedi?
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
temsil ettiği iddiasında olan bir
siyasi partinin Türkiyeye
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) Yalan yanlış, partileri suçluyorsunuz ya,
ayıptır!
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Arkadaşlar, bunlar Meclis gündemimizde
görüşülmüş konular.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın
Başkan, gerçeğe aykırı bir
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Bunlar Meclis gündemimizde görüştüğümüz
şeyler.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Lütfen kendin konuş. Bırak, CHPyi
ağzına alma, kendin konuş.
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu, lütfen...
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Lütfen kendi yüreğindekini söyle.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Sayın milletvekilleri
BAŞKAN
Sayın Çavuşoğlu, Genel Kurula hitap edin lütfen.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) Ayıptır ya!
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Sayın milletvekilleri, nefret suçunun,
nefret söyleminin toplumda ve medyada olduğu kadar hem partilerimizde hem
de medyamızda daha titizlikle ve dikkatlice ele alınması gereken
bir alan olduğunu tekrar buradan ifade etmekte fayda görüyorum.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) En kral nefreti Başbakanın söylüyor; ayakaltına
alıyor, tepeye dikiyor. En kral nefreti Başbakan kullanıyor ya!
Önce onun dilini düzeltin, önce onun dilini düzelt!
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Nitekim, değerli arkadaşlar, sadece
seçimlerden sonra, aydın olarak gördüğümüz bir kısım
yazarların, belli bir partiye oy veren kesimi göbeğini
kaşıyan adam olarak görmesi bidon kafalı olarak görmesi de
nefret suçunun üzerine gidilmesi gerektiği noktasındaki en önemli
alanlardan bir tanesi olduğunu bize göstermektedir değerli
arkadaşlar.
MUHARREM VARLI
(Adana) Her yeri kaşıyorsun, her yeri kaşıyorsun!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) Sayın milletvekilleri, biz muhafazakâr demokrat bir partiyiz,
yani tarihî ve kültürel değerlerimizi evrensel ilkelerle
bağdaştıran bir partiyiz. Bize göre her ne saikle olursa olsun
nefret suçu ve nefret söylemine zemin hazırlayacak hiçbir ilkeyi
benimsemedik, benimsemiyoruz. Zira, tarihî ve kültürel mirasımızda
nefret suçuna ve nefret söylemine zemin oluşturacak bir arka plan yoktur.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Kulağınızı tıkarsanız hiçbir
şey duymazsınız canım.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Yukarıda da bahsettiğim üzere, biz
yaratılanı Yaradandan ötürü seviyor, Acemin Arapa, Arapın
Aceme üstün olmadığına, müjdeleyip nefret ettirmememiz
gerektiğine ilişkin ilkesel değerlerimize tutunuyoruz.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Ah, bu söylediklerinizi yaşasanız!
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Sayın milletvekilleri, toplumsal
barışın tesisi gelecek nesillere daha güvenli ve
yaşanabilir bir Türkiye için, bu aşamada, Meclis araştırma
komisyonu kurulmaktansa, önergeyi veren ve destekleyen siyasi partilerin kendi
içlerinde bir öz eleştiri mekanizması oluşturarak kendi
içlerinde bir muhasebe yapması gerektiğine inanmaktayız.
Bu duygu ve
düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyor, hepinize iyi
günler diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Aykan Erdemir, Bursa
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi ve
bizleri televizyon ve bilgisayar ekranları başında seyreden yüce
halkımızı saygıyla selamlıyorum. Barış ve
Demokrasi Partisinin nefret suçlarıyla ilgili olarak verdiği
araştırma önergesi lehinde söz aldım.
Değerli
milletvekilleri, sizlerin de takip edebildiği gibi, bu önerge, nefret
suçlarıyla ilgili olarak verilmiş ilk önerge değil. Ülkemizin
kanayan bir yarasından bahsediyoruz ve bu kanayan yarayla ilgili olarak
farklı partilerden farklı milletvekilleri farklı dönemlerde
benzeri araştırma önergeleri verdiler. Cumhuriyet Halk Partisi olarak
biz de 22 Kasım 2012 tarihinde yine nefret suçlarının
araştırılmasına ilişkin bir araştırma
önergesi vermiştik. Öncelikle bir teşekkürle başlamak istiyorum.
22 Kasım tarihli araştırma önergemizde Mecliste uzun
zamandır arzu ettiğimiz bir mutabakat sağlanmıştı.
Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Barış ve
Demokrasi Partisi mensubu milletvekilleri bu önerge lehinde oy
kullanmıştı. Burada, ben, iktidar partisini eleştirmek için
bunu söylemiyorum çünkü biz o günden sonra da iktidar partisi
mensuplarıyla da çeşitli, bire bir diyaloglarda bulunduk ve biz
biliyoruz ki onlar da aslında nefret suçlarıyla etkili bir mücadele
edilmesine taraftardır fakat o dönemde henüz partinin yetkili
kurullarından -diyelim- bir onay gelmediği için lehte oy
kullanamamışlardı. Biz yine çağrımızı
yineliyoruz: Gelin, Türkiyenin bu kanayan yarasını Dört partinin
oylarıyla, dört partinin mutabakatıyla, oy birliğiyle, iş
birliğiyle çıkaralım. diyoruz. Dolayısıyla, hem bir
teşekkürümüz var hem de henüz bize katılmayan Meclisteki 4üncü parti
grubuna bir davetimiz var, gelin, bunu el birliğiyle
gerçekleştirelim.
Yine, bu konuyla
ilgili Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir girişimimiz, 3 Aralık 2012
tarihinde benim verdiğim bir yasa teklifiydi. Nefret suçlarına
ilişkin ağırlaştırıcı hükümler getiren bir
yasa teklifimiz olmuştu. Bu teklif şüphesiz ki bir şahsın
ya da bir siyasi partinin teklifine indirgenemez. Bu teklif Türkiyede ortaya
çıkmış bulunan ortak aklın, toplumsal mutabakatın,
uzlaşmanın yansımasıydı. Niye böyle olduğunu iddia
ediyorum? Çünkü Türkiyede yetmiş sivil toplum kuruluşunu bir araya
getiren bir platform var, Nefret Suçları Yasa Kampanyası Platformu.
Bu platforma Sosyal Değişim Derneği başkanlık ediyor,
eş güdümü sağlıyor. Ve bu platforma
baktığımızda Türkiyenin bütün farklılıklarını,
siyasi, felsefi ve diğer tüm alanlardaki
farklılıklarını yansıtan bir platform görüyoruz. Demek
ki istenirse, doğru bir dil tutturulursa, doğru bir
yaklaşım gerçekleştirilirse yetmiş sivil toplum
kuruluşumuz toplumumuzun farklı kesimleri, geniş kesimleri bir
araya gelebiliyor.
İşte,
biz de bu ortak aklın, bu mutabakatın yansıması olan yasa
taslağını -Meclis duyarsız kaldığı için o
dönemde- Meclis gündemine taşıma amacıyla bir teklif olarak,
gerekçesine dokunmadan, içeriğine dokunmadan bir yasa teklifi olarak
sunduk. Umudumuz odur ki gerek iktidar partisi gerek komisyon gerek yüce Meclis
bu ortak akla, bu mutabakata kayıtsız kalmaz. diyoruz.
Yine, toplumsal
ortak aklın bir diğer yansıması geçtiğimiz hafta sonu
16 Şubat 2013 Cumartesi günü İstanbulda görünür
kılındı. Bir Nefret Suçları Konferansı
gerçekleştirildi. Bu, Nefret Suçları Konferansında çok
geniş bir katılım vardı yine toplumun çok geniş
kesimlerini yansıtan. İstanbul Milletvekilimiz Sayın Melda Onur
ile ben de Meclisi temsilen oradaydım. Gönül isterdi ki daha fazla milletvekilimiz
olsun. Ama şuna inanıyoruz: Önümüzdeki süreçte dört partimizden
milletvekilleri bu tür etkinliklerde yer alacak ve inanıyoruz ki
Türkiyede oluşacak bir toplumsal mutabakatla biz bu yasa teklifini -belki
de yasa tasarısını- günü geldiğinde bu Meclisten
geçireceğiz ve Türkiye bir ayıptan kurtulacak.
Değerli milletvekilleri, gelin Nefret Suçları Yasa
Kampanyası Platformuna bir kulak verelim. Günümüz artık hükmetme,
yönetme dönemi değil, çağı değil. Günümüz artık
yönetişim çağı, yani sivil toplumla birlikte toplumun
sorunlarına ortak çözümler bulma çağı.
Ne diyor platform? Diyor ki: Öncelikle biz Türkiye için ayrı bir
nefret suçları yasası istiyoruz diyor. Fakat nefret
suçlarını da nefret söylemiyle lütfen
karıştırmayalım diyor.
Bakın, bu önemli bir konu. Neden bu ilerici platform şu
aşamada yalnızca bir nefret suçları yasası istiyor, bir
nefret söylemi yasası istemiyor? Nedeni şudur: Çünkü Türkiyede,
sizler de biliyorsunuz, ifade özgürlüğünün, basın özgürlüğünün
önünde önemli engeller bulunmaktadır ve nefret söyleminden de hayli muzdarip
olan çok farklı kesimler diyorlar ki: Biz mağdur olmamıza
rağmen Türkiyenin bugünkü koşullarında, demokrasinin bu zor
döneminde bir nefret söylemi yasası talep etmiyoruz. İlk
aşamada, öncelikle, özellikle cana kasteden, mala kasteden, şiddet
içeren suçlara ilişkin bir düzenleme istiyoruz. Ben de diyorum ki: Gelin,
sivil toplumun bu sesine kulak verelim, nefret suçları yasasıyla yola
çıkalım.
Bu demek değildir ki nefret söylemi önemsizdir. Nefret söyleminin
ne derece önemli olduğuna biz, gerek Türkiyenin 81 ilinde yaşadığımız
olumsuz olaylarda gerekse yüce Meclisin çatısı altında zaman
zaman yaşadığımız olumsuz olaylarda tanık
oluyoruz. Dolayısıyla,
nefret söylemi de şüphesiz üzerinde durmamız gereken ama belki de ilk
aşamada yasal düzenlemeye gitmemizi gerektirmeyen bir mesele.
Son olarak bir
ayrıma da gitmek istiyorum çünkü Türkiyede çoğu zaman nefret
suçları yasası bir İslamofobi yasası olarak
algılanıyor yani salt İslamofobiye indirgenebilecek,
İslamofobi yasasına indirgenebilecek bir yasa olarak
algılanıyor. Şüphesiz ki İslamofobi de antisemitizm gibi
nefret suçlarına kaynaklık eden süreçlerden, olumsuzluklardan biri,
fakat bütüncül bir nefret suçları yasası, salt İslamofobiye
indirgenemeyecek bir yasa, kapsayıcı bir yasa ve kapsayıcı
bir yasa derken de gelin platforma bir kere daha kulak verelim, bakın ne
istiyorlar: Irk, milliyet, etnisite, renk, engellilik, bedensel ve zihinsel
engellilik, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği dâhil belki de
sağlık durumu dâhil, göçmenlik durumu dâhil tüm saiklerle işlenen
nefret suçlarını kapsayıcı, bütüncül bir yasa istiyorlar.
Bu konuda da ben, yüce Meclisin ve değerli milletvekillerimizin bir ortak
mutabakata varacağını umut ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisinin bu konudaki tavrı çok net, bunun da altını çizmek
isterim. Politika Notları serisi kapsamında yayınlanan bir
politika notumuz var: Nefrete karşı bir arada yaşamı
savunmak. diyoruz Eşit yurttaş, özgür insan, kardeşçe
yaşam. diyoruz. Cumhuriyet Halk Partisinin görüşü çok açık ve
bu çerçevede politika yürütmeye devam ediyoruz. Yine Cumhuriyet Halk Partisi,
ayrımcılık ve nefret suçlarıyla mücadeleyi 2011 seçim
bildirgesine almış ve bu kapsamda da çok ayrıntılı,
somut önerileri toplumla paylaşmış, bu yükümlülük altına
girmiş bir parti. Bu anlamda da, nefret suçları söz konusu
olduğunda, bu Meclis çatısı altında her türlü iş
birliğine, her türlü yapıcı iş birliğine açık
olduğumuzu belirtmek isterim.
Sözlerime son
vermeden önce, burada bir özür borçluyuz, bunu dile getirmek istiyorum. Kime
borçluyuz? Cumhuriyet Halk Partili Sinop Belediye Başkanı Sayın
Baki Ergüle bir özür borçluyuz çünkü kendisi ne yazık ki Sinoptaki
olaylar nedeniyle itibarsızlaştırıcı,
suçlayıcı ve hedef gösterici ithamlara maruz kaldı hem de
eşinin ağır bir hastalığı nedeniyle Sinop
dışında bulunduğu bir günde maruz kaldı. Evet, bugün
bir özür geldi çünkü bu iddialar, bu ithamlar herhangi bir somut
gerçekliğe dayanmıyordu ve bu iddiaların sahibi sözünü geri
aldı ve özür diledi ama ben inanıyorum ki bu
itibarsızlaştırma, bu ithamlar, bu hedef gösterme bir özürle geçiştirilemeyecek
kadar büyük. Biz burada en azından kendisine yüce Meclis adına bir
özür gönderiyoruz. Biz kendisinin ne kadar barışsever, dostluk sever,
kardeşlik sever, eşit yurttaşlığı savunan bir belediye
başkanı olduğunu biliyoruz.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Salih Koca, Eskişehir
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ
AĞBABA (Malatya) Başbakanın uçağına binip bizim
Süheyl Batumu hedef gösteren gazeteye de bir değinirseniz.
SALİH KOCA
(Eskişehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Barış ve Demokrasi Partisi Meclis araştırma önergesi
aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisi, aslında, kurulmadan önce bu ve benzer konularla
ilgili olarak görüşlerini açıklamış, ilkelerini koymuş
ve tavrını belirlemiş bir partidir. Daha dün grup
toplantısında Sayın Başbakanımız Recep Tayyip
Erdoğan bu tür konularla ilgili olarak kırmızı çizgilerimizi
tekrar belirtmiş ve etnik milliyetçiliğe, bölgesel
milliyetçiliğe ve dinsel milliyetçiliğe karşı
olduğumuzu beyan etmişlerdir. Kısaca bizlerin -Başbakanımızın
da deyimiyle- bu tür milliyetçilikleri ayaklarımız altına
aldığımızı ve değerler silsilesi içerisinde böyle,
ırka, kavmiyete dayanan milliyetçilikleri yok
saydığımızı ve bunların şeytandan
olduğunu Başbakanımız belirtmişlerdir.
Dolayısıyla, bu tür konularda da biraz önce belirttiğim gibi-
AK PARTİnin tavrı nettir. Aslında nefreti, şiddeti bir
tarafa bırakarak burada daha fazla konuşmamız gereken konunun
kardeşlik, birlik ve beraberlik konusu olması gerektiğini
düşünüyorum. Zira Eskişehirin bağrından çıkan Yunus,
yıllar önce, asırlar önce aslında ne güzel söylemiş: Gelin
tanış olalım/ İşi kolay kılalım/ Sevelim,
sevilelim/ Dünya kimseye kalmaz. AK PARTİ, işte bu felsefeyle yurdun
dört bir yanında, yedi coğrafyasında siyasetini sürdürmekte ve
sürdürdüğü bu siyaset ile de halkın gönlüne taht kurmaktadır ve
sürdürmüş olduğu bu kardeşlik siyasetiyle de
halkımızın teveccühünü kazanmaya devam etmektedir.
Ben bu vesileyle
Genel Kurulumuzun bu hafta daha fazla zaman ayırarak Sağlık
Bakanlığımız Tarafından Kamu Özel İşbirliği
Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının
görüşmelerine devam etmemiz gerektiğine inanıyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa) Karar yeter sayısı
istiyorum
BAŞKAN
Arayacağım.
Barış ve
Demokrasi Partisinin grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.19
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.35
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju
ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
----------0----------
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi
yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul
edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
2.-
CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 28 milletvekilinin
yargı erkinin, birinci derece ve yüksek mahkemelerin ve yargının
diğer bütünleyici unsurlarının Anayasa'mız ve Avrupa
Birliği İnsan Hakları Sözleşmesinde belirtilen
standartlarda hizmet vermesinin sağlanması ile yaşadığı
sorunların belirlenerek çözüm yollarının saptanması
amacıyla 19/02/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 20 Şubat 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
20/02/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 20/02/2013 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından,
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Emine
Ülker Tarhan
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul
Milletvekili Umut Oran ve 28 milletvekili tarafından, 19/02/2013
tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
"Yargı erkinin birinci derece ve yüksek mahkemelerin ve
yargının diğer bütünleyici unsurlarının
Anayasa'mız ve Avrupa Birliği İnsan Hakları
Sözleşmesinde belirtilen standartlarda hizmet vermesinin
sağlanması ile yaşadığı sorunların
belirlenerek çözüm yollarının saptanması" amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (736 sıra
no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere, bekleyen diğer önergelerin
önüne alınarak, 20/02/2013 Çarşamba günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Umut Oran,
İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
UMUT ORAN
(İstanbul) Sayın Başkan, ben de yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Gündemimiz,
konumuz, yargının daha bağımsız, daha tarafsız,
daha hızlı, daha etkin bir şekilde işlemesi için bir
araştırma komisyonu kurulması. Bu sebeple, bu konunun biraz
sonra oylanması için söz almış bulunmaktayım.
Anayasanın
2nci maddesi Türkiye, demokratik, sosyal bir hukuk Devletidir. diyor. Hukuk
devletine baktığımız zaman, hukuk devletinin olmazsa
olmazı, adil işleyen, hızlı işleyen bir yargı
sistemi olması gerekiyor yani bizim yargıdan beklentimiz,
tarafsız, bağımsız olması, hukukun üstünlüğünün
var olması, insan hakları temelinde hızlı, adil bir
şekilde yargının sonuçlandırılması. Bugün,
Türkiyede bunun tam tersi bir süreç var yani yargının bu
şekilde ortaya koymuş olduğu sonuçlar bu söylediklerimle tamamen
çelişiyor ancak baktığımız zaman, yargının
şaşırtan bazı emsal kararları da var. Örnek mi?
Sayın Zahid Akman. Deniz Fenerinden, biliyorsunuz, kısa bir süre
tutuklandı ve tutukluk süresi içerisinde mahkeme şöyle bir karar
verdi: Üç aydan uzun tutukluk süresi ceza olur ve insan haklarını
ihlal eder. dedi ve sonuç itibarıyla da Zahid Akman tahliye oldu.
Şimdi,
yargıda en önemli şey, yargının herkes için eşit
olması gerekir yani eşitlik ilkesinin temelde uygulanması, var
olması gerekir. Hukukun kime göre veya kişiye göre farklı
olmaması gerekir.
Şimdi, burada
baktığımız zaman, Zahid Akmana uygulanan hukuka
bakıyoruz, şimdi bir de öbür tarafa bakalım, öbür tarafta örnek
verelim: Sayın Fatih Hilmioğlu dört yıldır tutuklu ve
Sayın Fatih Hilmioğlu evladını kaybetti, acılar çekti
ve oralarda kendisine neredeyse eziyet edildi, ailesiyle bir araya gelemedi,
acısını paylaşamadı ve hasta,
sağlığıyla ilgili ciddi bilimsel raporlar var ama dört
yıldır tutuklu. Sayın Mustafa Balbay beş yıldır
tutuklu, bir gazeteci, bir milletvekili. Sayın Mehmet Haberal beş
yıldır tutuklu, dünya çapında bir tıp doktoru, onun da
rahatsızlıkları oldu. Yani baktığınız zaman,
şimdi Zahid Akmana uygulanan yasanın veya mahkeme
kararının, yargı kararının herkese uygulanabilir
olması gerekiyor.
Bakın, 22 yaşında genç
bir gazeteci Sami Menteş, dünyanın en genç tutuklu gazetecisi. O da
hâlâ tutuklu, iki yıldır tutuklu olarak yargılanıyor.
Şimdi, biz bunları söylediğimiz zaman birileri, Hükûmetten,
Adalet ve Kalkınma Partisinden diyorlar ki: Efendim, bunlar gazeteci
değil, bunlar terörist. Peki, bunu söyleyenler masuniyet karinesini
biliyorlar mı? Yani masuniyet karinesi diye bir şey var ve mahkeme
karar vermediği, sonuçlanmadığı sürece herkes sonuç
itibarıyla masumdur. Eğer dava bitmemişse, mahkeme kararını
vermemişse o zaman masuniyet kararının herkes için geçerli
olması gerekir.
Bakın, başka bir şeye
gelelim yani bir de başka bir tarafa gelelim; Sayın Recep Tayyip
Erdoğan
Sayın Recep Tayyip Erdoğanla da ilgili iddialar var,
hatta iddialarda, Sayın Recep Tayyip Erdoğanla ilgili iddialarda
dolandırıcılık iddiası var, kalpazanlık
iddiası var. Şimdi soruyorum: Sayın Başbakanla ilgili bu
iddialar geçerli mi yani mahkeme bitti mi, mahkeme karar verdi mi?
Başka bir isim vereyim -yani
yargıyı bu şekilde ele almamız gerekir- Sayın Hakan
Fidan. Sayın Hakan Fidanla ilgili iddialarda savcı ifadeye
çağırdı ve iddiada da bakın ne diyordu: PKKya yardım
ve yataklık etmek suçundan bir iddianame düzenlendi kendisiyle ilgili ve
KCK üyesi olarak adlandırıldı. Hatırlayın, geçen sene
bu zamanlar Savcı haddini aştı. denildi, efendim gece hemen
apar topar bir kanun çıkarıldı ve Başbakan Ben yedirmem.
dedi, siz de yedirmediniz, sonuç itibarıyla şu anda yasa
değişti.
Şimdi, bakın, ayrı
ayrı yerlerden örnekler verdim, bunu şunun için söylüyorum: Eğer
masuniyet karinesi varsa herkes için vardır yani Fatih Hilmioğlu için
masuniyet karinesi neyse, Sayın Recep Tayyip Erdoğan için de
masuniyet karinesi odur. Bir kere bunu sağlamak zorundayız, hep
beraber, Hükûmetle, yasama organıyla bunu sağlamamız gerekir.
Diğer taraftan baktığınız zaman, eğer mahkeme
kararı bitmemişse -bunlar sadece iddia- ve mahkeme kararı
bitmeden de bu iddialarla insanları yargısız infaz
yapmamamız gerekiyor ve insanları suçsuz bir şekilde dört
yıl, beş yıl tutuklu olarak yargılatmamamız gerekiyor,
onları orada mahkûm bırakmamız gerekiyor.
Bakın, hafta
başında, Türkiyede üzüntü verici olaylar oldu. İki gün önce ben
de Silivrideydim. Orada insanlara, yaşlılara, çocuklara tazyikli
suyla saldırıldı, kaba kuvvetle yaralandı insanlar, gaz
sıkıldı insanların yüzüne. Yani, insanlar sanki bir
savaş suçlusu, sanki bir savaş ortamı
Ve insanlar, oraya zaten
Bakın, bugün
haberlere düştü, siz de takip etmişsinizdir, hemen komşumuz
Bulgaristanda hükûmet istifa etti. Ve hükûmetin istifa etmesinin nedeni de,
yüksek elektrik fiyatlarından dolayı halkın galeyana gelmesi,
halkın protesto etmesi ve bunun sonucunda da Bulgaristan
Başbakanı dedi ki: Polisin insanları dövdüğü bir ortamda
ben başbakan olmam, ben hükûmeti o zaman bırakıyorum. diyerek
istifa etti. Şimdi, baktım bugün, Bulgaristandaki resimlere
baktım, yani hakikaten oradaki polisin halkı nasıl
copladığını, nasıl orada kaba kuvvet
kullandığına, uyguladığına baktım. Bir
tarafta da Silivrideki -yani hafızamda ama- resimlere baktım.
İki tarafa baktığım zaman hakikaten utandım, bizde
bundan daha kötü. Burada o zaman Hükûmete, burada o zaman AKPye bir görev
düşmüyor mu? Burada yasama organına bir görev düşmüyor mu? On
yıldır hukukun geldiği durum ortada.
Bakın, dün
Avrupa Birliği sürecini de burada gündeme getirdim, hep beraber yine
Hayır. dediniz. Şimdi, bakın, yargıda ki duruma
bakın, hıza bakın. Ağır ceza davalarında dokuz
yüz gün yargılama sürüyor, ortalama üç yüz gün sürüyor. Bunlar için gelin
bir şey yapalım. On yıldır sonuçlar ortada, yani düzelseydi
biz derdik ki o zaman Tamam, güzel yapıyor iktidar, bizim
araştırma komisyonu kurmamıza gerek yok, siz yapın, biz de
destekleyelim. Her şeye hayır diyecek diye bir şey, ana
muhalefet olarak öyle bir sorumluluğumuz da yok, mecburiyetimiz de yok ama
sonuçlar ortada. On yıl
Yargının geldiği noktaya
bakın.
Geçen hafta,
Avrupa Birliğinden sorumlu Bakanın söylediklerinden utandım.
Yanlış bilgi verdi Karma Parlamento Komisyonu üyelerine Sayın
Avrupa Birliğinden sorumlu Bakan, dedi ki: üçüncü Yargı Paketinden
sonra 33.500 kişi serbest bırakıldı.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Külliyen yalan!
UMUT ORAN
(Devamla) - Böyle bir şey olabilir mi? Ama orada çıkıp da
bozmadım. Baktım, rakamlara baktım. Yahu, 1980 rakamlarına
bakıyorum 58 bin - 60 bin tutuklu, 2002ye bakıyorum düşmüş
aşağıya, e 2012ye bakıyorum 138 bin, 2013 Ocak sonuna
bakıyorum 140 bine gelmiş. Nerede o 33.500 kişi artık
salınmış? Şimdi, bakın, rakamlar bunu gösteriyor bize.
Hani Başbakan anlatıyor bazen Nereden nereye? diyor.
İşte, bakın, tutukluların sayısı da 1980lerde 60
bin, 2002de 80 bin, şu anda 138 bin, nereden nereye gelmiş. Demek ki
ortada bir sorun var. O sorunu da hep beraber çözmemiz lazım.
Yani iktidar
şuna mı şartlandı? Buradaki, iktidarın yasama
faaliyetini yapan milletvekilleri şuna mı şartlandı? Biz
dört yıl boyunca muhalefetten ne gelirse gelsin hayır
diyeceğiz. Var mı böyle bir şey? Bakın, gelin, bir kez daha
söylüyorum: Yani biz el uzatıyoruz, gelin, bu
uzattığımız eli tutun. Ülke felakete gidiyor.
Yargının koktuğu yerde, hukukun guguk olduğu yerde
demokrasi işlemez.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Hilmi Bilgin, Sivas Milletvekili.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından yargı
erkinin Anayasamız ve Avrupa Birliği İnsan Hakları
Sözleşmesinde belirtilen standartlarda hizmet vermesinin sağlanması
ile yaşadığı sorunların belirlenerek çözüm yollarının
ortaya konulması amacıyla Anayasanın 98 ve İç Tüzükün
ilgili maddeleri gereğince Meclis araştırması önergesinin
gündeme alınması talebiyle vermiş oldukları grup önerisinin
aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri döneminde
yargının hızlanması, yargının bir bütün olarak
sorunlarının çözüme kavuşturulması, yargı
çalışanlarının bir bütün olarak çalışma standartlarının
artırılması ve temel hak ve özgürlüklerin serbestçe
kullanılması, devlet için çalışan insan değil insana
hizmet eden devlet anlayışını hâkim kılmak için birçok
alanda yasal düzenlemeler yapılmıştır.
Yargının
hızlanması noktasında, yargılamaların
yapıldığı adliye binaları bodrum katlardan
kurtarılmış, nezih bir hâlde, teknolojik imkânlarla
donatılarak hizmete açılmıştır. Yine bu mekânlarda
yargı teknolojiyle tanışmış ve çalışmaya
başlamıştır.
Bu yapılanlar
sadece yerel mahkemelerle sınırlı tutulmamış, yüksek
mahkemeler de çağın gerektirdiği ve kendisine yakışan
mekânlara taşınmıştır. Yargıtayın ve
Danıştayın daire sayıları ve üye sayıları
artırılmış, temyizdeki dosyaların bekleme süresi
kısaltılmıştır. Anayasa Mahkemesinin oluşumu daha
demokratik hâle getirilmiş, bireysel başvuruların yolu
açılmıştır.
Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu yeniden yapılandırılarak
yapısı daha demokratik hâle getirilmiş, kürsü hâkim ve
savcılarına seçme ve seçilme hakkı verilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri, maalesef, ülkemizin dünyada
en çok gazetecinin tutuklu, hükümlü olduğu ülke olarak tanınmaya
başladığı iddialarını uzun süredir
dillendirmektedirler. Bu konu hakkında Hükûmet yetkililerimiz defalarca
açıklama yapmışlar ancak Cumhuriyet Halk Partisi bu gerçeği
görmemekte ısrarcı olmaya devam etmektedir.
Cumhuriyet Halk
Partisi gazeteci adı altında farklı suçlardan mahkûm olan
kişiler üzerinden, gerçeğe aykırı şekilde Türkiyeyi
dünyaya şikâyet etmeye devam etmektedir. Oysa gerçek tamamen
farklıdır. Bu konudaki gerçek durum şudur: Sayın Adalet
Bakanımızın, biraz önce konuşan Sayın Sözcü Umut
Orana vermiş olduğu yazılı cevapta: Uluslararası
Gazetecileri Koruma Komitesi tarafından Aralık 2012 Raporunda 49
kişilik bir liste yayımlanmıştır. Bakanlığın
kayıtlarının incelenmesinde, raporda ismi geçen 49 kişiden
6sının tahliye olduğu, ceza infaz kurumlarında bulunan
7si hükümlü, 36sı tutuklu 43 kişiden 7si hakkında öldürme,
silahla yaralama, yağma, patlayıcı madde kullanmak, resmî
evrakta sahtecilik, terör örgütüne üye olmak; örgüt adına haber,
yayın ve propaganda yapmak suçlarından mahkûmiyet kararı
verildiği; 2si hakkında bombalama, yaralama, mala zarar verme,
kundaklama; 2si hakkında ülkede kaos ortamı oluşturmak ve
darbeye teşebbüs; 22si hakkında terör örgütünün üst düzey
toplantılarına katılma, örgüt propagandası ve yayın
yapma; 10u hakkında örgüt propagandası, örgüt haberi ve örgüt
adına yayın yapma suçlarından soruşturma ve kovuşturma
yürütüldüğü, bu kişilerin gazetecilik faaliyetiyle ilgisi olmayan
suçlardan dolayı ceza infaz kurumlarında hükümlü ve tutuklu bulundukları
anlaşılmıştır. Biz hiçbir zaman, gerek Hükûmet
yetkililerimiz, gerekse bizler, haklarında kamu davası açılan
kimselerin terörist olduğunu veya mahkûm olduğunu söylemedik ama
şu bir gerçek ki, kamu davası açılan kişiler
bağımsız yargı tarafından yargılanmaktadır.
Bizim temennimiz de bu yargılamalar neticesinde suçsuz
olduklarının ortaya çıkması ve kendilerinin
aklanmasıdır.
Ancak şu
husus da dikkat çekmek gerekmektedir: İfade özgürlüğünün
sınırını oluşturan doğrudan şiddete
bulaşmış kişileri bile gazetecilik kimliğiyle savunma
refleksini suç işlemekte imtiyazlı bir sınıf
arayışı olarak görmek olarak görüyoruz. Bu durum, maalesef malum
çevrelerce geçmişte farklı kesimler için dillendirilmiş, bugün
ise gazeteciler için dillendirilmektedir. Dünyada basın ve ifade
özgürlüğü ile doğrudan ilgisi bulunmayan şiddet eylemlerine
müsamaha gösterecek bir hukuk devleti modeli bulunmamaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyede uzun tutukluluk süreleri
ve yargılama sürelerinin makul süreye getirilmesi konusunda 2002
yılından itibaren birçok düzenleme yapılmıştır.
Bu düzenlemeler neticesinde tutukluluk süreleri, tutuklu sayıları ve
yargılama süreleri 2002 yılı verilerine göre iyileştirilmiştir.
TUFAN KÖSE (Çorum)
Doğruyu söylemiyorsunuz.
HİLMİ BİLGİN
(Devamla) Bu kapsamda AK PARTİ hükûmetleri döneminde yargının
işleyişindeki sürat ve etkinliği artırmak amacıyla,
geride kalan zaman zarfında hükûmetlerimiz, yasal ve yapısal
sorunların çözümü için birçok adım atmış, önemli sonuçlara
da ulaşılmıştır. Suçluluğun sabit
olmadığı ve masumiyetin aksine bir hükmün henüz ortaya
çıkmadığı muhakeme sürecindeki tutukluluğun son çare
olması eleştirilere konu olan bazı sorunlu uygulamaların
çözümü ve bu şekilde kişi özgürlüğü ve güvenliği
hakkının daha güçlü bir teminata kavuşturulması için
yapılan temel düzenleme ise kamuoyunda üçüncü Yargı Paketi olarak
bilinen yasayla hayata geçirilmiştir.
Yine, ayrıca,
Genel Kurulun 24 Ocak 2013 tarihli oturumunda kabul edilen 6411
sayılı Kanun
Uygulayıcıların
tutuklama konusunda daha özenli olmaları amacıyla, tutuklama
kararlarının somut olgularla gerekçelendirilmesi zorunluluğu
getirilmiştir. Böylece, her bir somut olayla ilgili mahkemeler karar verirken,
verdikleri kararları ayrıntılı bir şekilde
gerekçelendirmek zorunda kalacaklardır.
Yine, adli kontrol
uygulamasının kapsamı genişletilmiş, 5271
sayılı CMK 109uncu maddede yapılan değişiklikle
tutuklamaya alternatif bir yol getirilerek, gerekli görülmesi hâlinde
şüphelinin tutuklanması yerine adli kontrol altına
alınmasına karar verilmesi imkânı
sağlanmıştır.
Yine, en son
düzenlemeyle ağır hasta hükümlü ve tutukluların ceza ertelemesi
ve tahliyelerinin yolu açılmıştır.
Bu
yapılanlardan sonra ceza infaz kurumlarındaki tutukluluk
oranlarıyla ilgili bilgi vermek gerekirse, 31 Aralık 2012 tarihi
itibarıyla 373 ceza infaz kurumunda 104.313 hükümlü, oran olarak yüzde
76,7; 31.707 tutuklu, oran olarak yüzde 23,3 oranındadır.
Bu rakamlar 2001
yılında son on iki yılın en üst seviyesine çıkarak
yüzde 50,4 iken, yapılan düzenlemelerle birlikte, yargı paketleriyle
ve yasal düzenlemelerle birlikte, 31 Aralık 2012 tarihi itibarıyla
tutuklu sayısı yüzde 23,3 düzeyine inmiştir.
Türkiye'de
yıllık ortalama 3 milyon ceza davası işlem görmekte olup,
bu veriye göre tüm ceza davalarındaki tutukluluk oranı yüzde 1,05
düzeyindedir.
Tutuklu
kalınan sürelerle ilgili olarak, sıfır-bir yıl
arasında 23.718 tutuklu, oran olarak yüzde 74,80; iki-üç yıl
arası 1.665, yüzde 5,25; altı-yedi yıl arası yüzde 0,10;
dokuz ve on yıl arası yüzde 0,01 oranındadır. 31.707
tutuklu içinde sıfır-bir yıl yüzde 74,80; bir-üç yıl yüzde
21,48; üç yıl ve üzeri yüzde 3,71. Dolayısıyla, bir-üç yıl
arasında tutuklu kalanların oranı tüm tutukluların yüzde
96,28ini oluşturmaktadır. Sorun teşkil edebilecek üç
yılın üzerindeki tutukluların sayısı, 31.707 tutuklu
içinde 1.177 kişidir. Uzun tutukluluk olarak değerlendirilebilecek ve
kamuoyunun yakından takip ettiği bir kısım davalarda ise
yedi yıl ve üstü süre tutuklu olanların sayısı 16dır.
Dokuz-on yıl
arası tutuklu bulunan 3 kişiden 1i anayasal düzeni ortadan
kaldırmak, 2si çıkar amaçlı suç örgütü kurma ve yönetme, adam
öldürme; sekiz-dokuz yıl arası tutuklu bulunan 4 mahkûmdan 2si
anayasal düzeni ortadan kaldırmak, 2si de çıkar amaçlı suç örgütü
kurma, yönetme ve adam öldürme; yedi-sekiz yıl arası tutuklu bulunan
9 kişiden 8i çıkar amaçlı suç örgütü kurma, yönetme, silah
ticareti, adam öldürme, uyuşturucu madde ticareti yapma, 1i anayasal
düzeni değiştirme suçundan yargılanmaktadır.
Bu isimlere
ilişkin tutukluluğun bu denli uzun olmasının iki
farklı nedeni vardır: Farklı suçlardan yargılanıyor
olmaları ve dosya kapsamının genişliğidir.
Ayrıca, bu kişilerin bir kısmının da Yargıtaydaki
temyiz incelemeleri sonrasında verilen bozma kararları gereğince
yargılamaları devam etmektedir.
Değerli
milletvekilleri Cezaevi Çalışmaları Merkezi adı
altında, İngilterede Essex Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren
bir merkez vardır. Bu merkez 1997 yılında kurulmuştur.
Merkez, uluslararası anlamda cezaevi verilerini derleyen, buna
ilişkin raporlar yayınlayan, akademik araştırmalar yapan ve
faaliyet gösteren bir kuruluştur. Bu kuruluşun verileri İnternet
sitesinde herkese açıktır. Bu veriler incelendiği zaman, AB
ülkelerindeki ortalama tutukluluk oranı yüzde 25,2 iken Türkiyede
23,3tür. Biz bu değerlendirmeyi yaparken var olan verileri olumlu yönde
görmek açısından değil, tartışmalı bir alana
ışık tutmak ve tartışmayı doğru veriler
üzerinden sürdürmek istiyoruz.
Ben bu manada,
biraz önce sayın hatibin söylediği görüşlere
katılmadığımızı beyan ediyor, Meclisin normal
gündeminde çalışması temennisiyle, CHP grup önerisi aleyhinde
olduğumu belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
UMUT ORAN
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Oran.
UMUT ORAN
(İstanbul) Efendim, bir konuda yanlış ifadelerim olduğunu
söyledi, onu düzeltmek istiyorum müsaade ederseniz.
BAŞKAN
Hangi konuda, ne söyledi de yanlış ifade ettiğinizi söyledi?
UMUT ORAN (İstanbul)
Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesiyle ilgili yapmış
olduğum bir açıklamanın yalan, doğruyu ifade
etmediğini söyledi.
BAŞKAN
Buyurun. Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.-
İstanbul Milletvekili Umut Oranın, Sivas Milletvekili Hilmi
Bilginin şahsına sataşması nedeniyle konuşması
UMUT ORAN
(İstanbul) Şimdi, değerli arkadaşlar, amacımız
üzüm yemek mi, bağcı dövmek mi? Biraz evvel ben bazı
kişileri burada ortaya koydum yani hepimiz insanız, değil mi,
hepimizin bir vicdanı var. Yukarıda Allah var, Allah sizi izliyor,
Allah bizi izliyor yani elimizi bir vicdanımıza koyalım. Yani
yargının farklı farklı çalışması olabilir
mi? Yani kişiye göre yargı olabilir mi, kişiye göre hukuk
olabilir mi? Biraz evvel anlattım yani bakın, gazetecilerle ilgili
çok net olarak bir şey söyleyeceğim: Burada, içeride olan
arkadaşlarım vardır. Geçen hafta Avrupa Birliği Karma
Parlamento Komisyonu Genel Kurulu burada yapıldı. Her
konuşmacı, her Avrupa parlamenteri Türkiyedeki basın
özgürlüğü, temel hak ve özgürlükler nedeniyle Türkiyedeki işleyen
şeyi eleştirdi. Bu eleştiriyi sadece iktidar almıyor, biz
de alıyoruz; biz de bu ülkenin
vatandaşıyız, biz de bu ülkenin milletvekiliyiz, biz de
bu ülkenin ana muhalefet partisiyiz, biz üzülüyoruz. Sizi de
suçlayamıyoruz hemen, diyoruz ki: Gelin, beraber yapalım.
Bakın,
rakamları söyleyeyim size: Şu anda uluslararası bütün
kuruluşlar, Avrupa Parlamentosu
Biliyorsunuz, tam üyelik süreci
içerisindeyiz. Sizin imzanız var, biz Avrupa Birliğine tam üyelik
süreci içerisindeyiz. Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi, Avrupa Komisyonu,
Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi, Türkiyeyi dünyanın en
fazla tutuklu gazeteci hapishanesi ilan etmiş durumdalar. Bundan mutlu
musunuz, övünüyor musunuz bundan? Gelin, bunu düzeltelim diyoruz ve bakın,
en son ekim ayında, Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi 61 tane gazetecinin şeceresini yazdı,
hepsinin meslekleri gazeteci, tek tek yazdı. Adalet Bakanı bana bir
yazı göndermedi, sorularıma cevap vermedi. O zaman Adalet Bakanı desin ki: Bu 61 tane gazeteci
-bir kısmı tahliye olmuş olabilir, şu andaki rakam 49
olabilir- bunlar şu suçtan şeyler. Adalet Bakanının
şu anda devam eden yargıyla ilgili karar verme hakkı da yok
zaten, yargı devam ediyor. Terörist diyebilir miyiz? Ayrıca biz
Adalet Bakanının şu anda verdiği rakamlara da güvenmiyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.-
CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 28 milletvekilinin
yargı erkinin, birinci derece ve yüksek mahkemelerin ve yargının
diğer bütünleyici unsurlarının Anayasa'mız ve Avrupa
Birliği İnsan Hakları Sözleşmesinde belirtilen
standartlarda hizmet vermesinin sağlanması ile
yaşadığı sorunların belirlenerek çözüm
yollarının saptanması amacıyla 19/02/2013 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 20 Şubat 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ali Uzunırmak, Aydın
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun yargı erkinin, birinci derece ve yüksek mahkemelerin
ve yargının diğer bütünleyici unsurlarının
Anayasamız ve Avrupa Birliği İnsan Hakları
Sözleşmesinde belirtilen standartlarda hizmet vermesinin
sağlanması ile yaşadığı sorunların
belirlenerek çözüm yollarının saptanması amacıyla
vermiş olduğu önerge hakkında grubum adına söz aldım.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Önergenin
veriliş gayesine baktığımızda, hakikaten desteklenmemesi
mümkün olmayacak bir önerge. İnsan haklarına ve adalete,
işleyişe uygun, Meclisin inisiyatif almasını isteyen bir
önerge. Peki, bu önergeden kaçılabilir mi veya kaçılırsa hangi
sebeplerle kaçılabilir? Hele Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu
şartlarda böyle bir şey gerekli midir?
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin inisiyatif alması bir
mutlak durumuna gelmiştir. Çünkü eğer bir ülkede Adalet mülkün
temelidir. diye bir söz adliyelerde klişe hâlinde yazılır hâle
gelmişse bu mantığın, bu felsefenin işler durumda
mı, işlemez durumda mı olduğunu yüce Meclisin öncelikle
teferruatlı tartışması lazım. Bugün
baktığımızda, Adalet mülkün temelidir. acaba
geçerliliğini koruyor mu Türkiyede? Ben yaşayan birisi olarak ifade
ediyorum: Hayır, korumuyor değerli arkadaşlar. Adalet mülkün,
devletin temeli olmaktan çıkmış, asli görevi olmaktan
çıkmış; Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasama ve denetim
faaliyetlerinde çoğunluğun mahkûmu durumuna getirilmiş ve bu
ülkede böyle bir mantık içerisinde yönetmek, âdeta bir
padişahlık hâlini almıştır.
Değerli
milletvekilleri, Meclis inisiyatif almalıdır. Neden? Bakın,
problemin kaynağını tespit etmek için sizlerle bir fıkra
paylaşmak istiyorum: Bekri Mustafa Sultanahmete imam olmuş. Cuma
namazı kılınmış. Cemaat çok kalabalık, ortada bir
cenaze var. Bekri Mustafa, cenaze namazını
kıldırdıktan sonra eğilmiş cenazenin
kulağına bir şeyler söylemiş. Cemaat merak etmiş,
demiş ki: Bekri Mustafa, ne söyledin? Ölüyle de konuşuyorsun
artık. Bekri Mustafa demiş ki: Mevta öbür dünyaya gittiğinde
Öbür dünyada ne var ne yok. diye sorarlarsa, Bekri Mustafa Sultanahmete imam
oldu, varın düşünün siz o ülkenin hâli ne diye... Evet, bugün,
bilginin yönetmediği, kuralların yönetmediği, samimiyetin
yönetmediği, siyasetin bir şov sanatına
dönüştürüldüğü, yalanın, riyanın, iftiranın hâkim
olduğu bir Türkiye yaşıyoruz. Türkiyede adalet hüküm sürmüyor,
gücü yeten gücü yetene. Paşalar atılıyor, suçsuz vatandaşlar
atılıyor ve her şey ama her şey kontrol edilmek isteniyor.
Değerli
milletvekilleri, adaletin olmadığı bir ülkede başka
şeylerin olması mümkün değil. İnsanlığın var
oluşundan bugüne kadar peşinde koştuğu iki duygu
vardır ve bu iki duygu hiçbir yerde, ister Kuzey Kutbunda, ister Güney
Kutbunda ister Ekvatorda değişmez. Adalet ve refah, insanlık
bu ikisinin peşinde koşmuştur. İktidarların,
yönetimlerin en önemli görevi insanlar için başta adalet ve ikinci olarak
da refahı temin etmek olmalıdır. Eğer bir iktidar
bunları yalanla dolanla temin ettiğini zannediyorsa o iktidarın
baki olması mümkün değildir. Güneş balçıkla sıvanmaz.
Elbette ki bugün basına hâkim olabilirler, yürütme erki birçok alana hâkim
olabilir ama güneşin balçıkla sıvanamayacağı günler de
gelecektir.
Bakın,
değerli milletvekilleri, Sayın Başbakana, aldığım
milliyetçilik terbiyesi onun işgal ettiği makama söyleyeceğim
sözler açısından birtakım şeylerimi
sınırlandırıyor ama Sayın Başbakanın son
günlerde söylediği milliyetçiliği ayaklar altına alma
lafzından hareketle AKPnin içerisinde şayet kendisini milliyetçi
tanımlayan arkadaşlarımız ve dünü beraber
paylaştığımız arkadaşlarımız varsa,
onların vicdanlarına ve inisiyatiflerine bazı şeyleri
emanet etmek istiyorum. Sayın Başbakanın, kavmiyetçilikle,
ırkçılıkla milliyetçiliği karıştırarak, bir
terkip gibi sunarak milliyetçiliği suçlaması bir devlet adamına
hiç ama hiç yakışmayacak bir edadır, bir tavırdır;
bilgisizlik, cahillik değilse bir kasıttır değerli
arkadaşlar.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Genel Başkanımızın ve
ülkücülerin üzerinden Türkiye'nin belli bölgelerine gidememek. gibi
birtakım şeyleri Sayın Başbakan ifade etmektedir ve
Sayın Başbakan -ne duruma düştüğünü anlayabilmesi için-
yakın tarihi bile bilmemektedir. Elimde 12 Eylül mahkemelerinin Milliyetçi
Hareket Partisi hakkındaki iddianamesi var; elimde 12 Eylülde rahmetli
Alparslan Türkeş Beyefendinin devrin Genelkurmay Başkanı,
Cumhurbaşkanı Kenan Evrene yazdığı,
milliyetçiliğin nasıl suçlandığını ifade eden,
neden suçlandığını ve kimlerin suçlayacağını
ifade eden mektup var. Ve elimde, Milliyetçi Hareket Partisi kadrolarında
Türk milliyetçiliği uğruna şehit olmuş, Bingöl Belediye
Başkanımız Hikmet Tekin (1979), Ağrı İl
Başkanımız Hacı Mustafa Kılıçaslan (1980),
Doğubeyazıt-Mustafa Yardımcı (1977), Ata
Pehlivanoğlu-Mardin (1978), İbrahim Bayoğlu-Urfa, Cengiz
Baktemur -idam edildi- Malatya (1982), Metin Olgaç-Mardin (1977), Mustafa
Kuşaslan-Diyarbakır (1977)
Şimdi,
Sayın Başbakan, sen Türkiye'nin belli bir bölgesini bir başbakan
olarak nasıl ifade edebilirsin? Bu hareket, Türk milliyetçileri,
Milliyetçi Hareket Partisi buralarda şehit vermiş; bunları
bilmeden, bunları görmeden Milliyetçi Hareket Partisini nelerle itham
ediyorsun?
Değerli
milletvekilleri, bir ülkede milliyetçilik ne zaman, kimler tarafından
suçlanır? Bu soruyu, bütün samimi, Türk
vatandaşlığını taşıyan ve Türkiye
Cumhuriyetine mensubiyet duyan vatandaşlarımızın
sorması gerekir, başta siz değerli milletvekillerinin
sorması gerekir. Türk milliyetçiliği ne zaman ve kimler
tarafından suçlanır? diye sorduğumuzda
alacağımız bir tek cevap vardır: İşgalciler
tarafından işgal edilmiş bir ülkede milliyetçilik suçlanır
veya başka ülkelerin beşinci kolu durumuna gelmiş, o ülke
vatandaşlığını taşıyan gafiller
tarafından suçlanır. Şimdi Sonuç: Sayın Başbakan,
işgal ettiğin makam hassasiyetiyle, benim bir Türk milliyetçisi
olarak seni ne ile itham etmem lazım? Bunu siz değerli
arkadaşlarımın vicdanlarına emanet ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, milliyetçilik nedir? Tanımları, tarifleri,
kavramları doğru algılamadan, bilimi, hukuku esas almadan
tanımladığınız tanımlamalarla her şeyi
bertaraf etmeniz mümkün. Milliyetçilik, her şeyden önce, bir milleti
meydana getiren ve bir milletin meydana getirdiği değerlerin
yanlısı olmaktır, millî olmaktır, millî değerler
yanlısı olmaktır.
Peki, Sayın
Başbakan, etnik milliyetçilik diyorsun, etnik milliyetçilik diye bir
şey olmaz. Millet bütünlüğünü kavrayan, millet bütünlüğünü
kucaklayandır milliyetçilik; millî olan, millete mal olandır.
Peki, Sayın
Başbakan bölgesel milliyetçilik diyorsun, böyle bir milliyetçilik var
mı? Hem Türk milliyetçiliğini savunacaksın hem de bir bölgeyi
diğer bir bölgeye karşı savunacaksın. Milliyetçilik, millet
bütününü kavrayan bir terimdir.
Peki dinsel milliyetçilik
diyor Sayın Başbakan. Zaten zurnanın zırt dediği yer
de burası. Sayın Başbakan dinsel milliyetçilik diye bir
şey olmaz. Din, bir milleti meydana getiren değerlerden birisidir.
Eğer millet derken ümmeti kastediyorsan sen ancak siyasi ümmetçi
olabilirsin. Onu gizleyebilmek için de milliyetçiliği mahkûm etmek için,
milliyetçiliğin önüne dinsel takısını takarak Dinsel
milliyetçiliğe karşıyım. demek yalanın,
yalancılığın daniskasıdır. Dolayısıyla,
bir fikir sistemini hele ki ayaklar altına alıyorum demek bir
Başbakana, bir fikir insanına hiç mi hiç yakışmayacak
bir tavırdır, yakışmayacak bir davranıştır.
Bir ülkenin Başbakanı kendi ülkesinin milliyetçiliğini fikir
sistemi olarak suçlayamaz. Milliyetçilik mücadelesi verenlerin belki hata yaptıklarını
dile getirebilir ama bir fikri suçlamak bir Başbakana yakışmayan
bir tavırdır. AKPdeki milliyetçilere ithaf olunur.
Teşekkür ediyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ramazan Can, Kırıkkale
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Cumhuriyet
Halk Partisinin grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu beyan ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partili
hatip, burada, cezaevinde tutuklu bulunanlarla ilgili imtiyaz talebinde
bulundu. Hâlbuki Anayasanın 10uncu maddesi açıktır.
Anayasanın 10uncu maddesine göre kanun önünde herkes eşittir. Hiç
kimse yargılanmada kendisine imtiyaz talep edemez. Hiç kimse devam eden
yargı sürecine müdahale de edemez.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
MİT Müsteşarını aldık, müdahale ettik. Nasıl
ettik ona?
RAMAZAN CAN (Devamla) -
Milletvekili olsun, gazeteci olsun, asker olsun
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
- MİT Müsteşarını aldık yargının önünden.
RAMAZAN CAN (Devamla) -
her ne olursa olsun hiç kimse ama hiç kimse yargılanmada kendisine
imtiyaz talep edemez.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Demek ki müdahale var.
RAMAZAN CAN (Devamla) -
Milletvekili olmak, gazeteci olmak, asker olmak, sivil olmak
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Bu dediğime cevap ver!
BAŞKAN Sayın
Türkkan
RAMAZAN CAN (Devamla) -
Ancak bunlar adil yargılanma talep edebilir. Eğer adil
yargılanmada bir sıkıntı varsa ancak bu konuda müşteki
olabilirler.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Beş sene mi? Beş sene mi?
ENGİN ALTAY (Sinop)
Hakan nerede, Hakan?
RAMAZAN CAN (Devamla) -
Diğer taraftan, Milliyetçi Hareket Partili hatip, burada
ENGİN ALTAY (Sinop)
Hakan nerede?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Beş sene mahpus yatmak var mı?
BAŞKAN Sayın
Aslanoğlu
RAMAZAN CAN (Devamla) -
Sayın Başbakanımıza, üslup ve adaba yakışmayacak
bir konuşma yaptı.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Hakan nerede, Hakan?
RAMAZAN CAN (Devamla)
Sayın Başbakanımız, milliyetçiliği
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Fırat Anlıyı nasıl serbest bıraktınız,
KCKnın bir numarasını? KCKlılar serbest kaldı.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Hakan nerede?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Orada müdahale yok mu?
BAŞKAN Sayın
Türkkan, lütfen yerinize oturun.
Hatibe müsaade edin
lütfen.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
KCKlıları serbest bıraktınız PKKyla pazarlık
yapıp.
RAMAZAN CAN (Devamla)
Arkadaşlar, biz sizi dinledik, sakin olun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Yalan mı? Muhabbet ediyor...
RAMAZAN CAN (Devamla)
Burası muhabbet yeri değil.
BAŞKAN Muhabbet
yeri değil Sayın Türkkan burası.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Beş sene
Beş sene
Sorgusuz sualsiz
beş sene! Hasta adam, ölüm döşeğinde
RAMAZAN CAN (Devamla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Başbakanımız, milliyetçiliği bu millete hizmet etmek olarak
görür
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Öyle bir milliyetçilik tarifi nerede?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
KCKlılarla pazarlık yapıyorsunuz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Aslanoğlu
(CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
Lütfen bir müsaade edin,
sayın hatip konuşmasını tamamlasın.
RAMAZAN CAN
(Devamla)
halkın refah seviyesini yükseltmek olarak görür.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) PKKyla iş birliği yapıyorsunuz, PKKyla. BDPyi
Sinopa gönderiyorsunuz.
RAMAZAN CAN
(Devamla) Bankaları boşaltanlara sessiz kalanların, faizlerin
geceleri yüzde 1.000lere vurduğu bir ortamda iktidar payandası
olanların Başbakanın milliyetçiliğini sorgulama hakkı
yoktur, olamaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Başbakanın
milliyetçiliğe karşı söylemi, ırka dayanan şovenizme
karşıdır.
ALİ ÖZ
(Mersin) Var mı ırkçı milliyetçi, var mı?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Başbakan bir kere Türk kelimesini kullansın.
RAMAZAN CAN
(Devamla) Devletin geleceğini IMFnin ipoteğine mahkûm edenlerin
Başbakanın milliyetçiliğini sorgulamaya hakları olamaz.
Irka dayanan ırki milliyetçiliği, dinî milliyetçiliği, kavmî
milliyetçiliği reddetmektedir. Ama bu sizin işinize gelmez çünkü
Barış ve Demokrasi Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi maalesef bundan beslenmektedir.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) İşimize gelmez tabii, biz PKKlı mıyız ya,
biz PKKlı mıyız, nasıl işimize gelsin bizim!
OKTAY VURAL
(İzmir) Türk Bayrağını da mı
değiştireceğiz, ismini!
RAMAZAN CAN
(Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ
olarak bizim adalet hizmetlerinde kaliteye verdiğimiz anlam
yararlandırılanların memnuniyetidir.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) AK PARTİ olarak PKKlısınız artık bundan
sonra. Millet böyle biliyor artık.
RAMAZAN CAN
(Devamla) Kaliteye verdiğimiz anlamın ölçüsü budur. Ülke genelinde
memnuniyet düzeyini yükseklere çekememiş bir yargı hizmetinin
nitelikli olduğundan bahsedilemez. Adalet hizmetlerinde kaliteli, makul
sürede
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) PKK hükûmetidir bu Hükûmet. İsminizi değiştirin, PKK
hükûmeti yapın.
RAMAZAN CAN
(Devamla)
yargılanmanın, kanun yoluna başvuru
oranlarının düşüklüğü, kanun yollarında tespit edilen
hukuki hata miktarının azlığı, evrensel demokrasi ve
insan haklarına paralel anlayışın hâkim olması gibi
birçok unsurlar vardır. Memnuniyet oranlarının
artırılması ancak bu unsurların hayata geçirilmesiyle
mümkün olacaktır.
Ülkemizde adalet
hizmetlerinde kalite bugün için büyük oranda yargılanmanın
gecikmesinde toplanmaktadır. Adalet Bakanlığı yargı
reformu çalışmalarının özü, kalitenin tüm yönlerine yönelik
olmakla birlikte doğal olarak bu sorun üzerinde
yoğunlaşmıştır. Burada ilk politikamız yargı
organlarının önüne gelen iş yükünün
azaltılmasıdır. Geçen yıl ve bu yıl kanunlaşan
mevzuatlarımızda yargı paketlerinde hâkim olan anlayış
bu yöndedir. Zira, hukuk ve cezadaki her ihtilafın yargı önünde
çözülmesini bekleyen anlayış akılcı bir anlayış
değildir. Esasında, dünya ülkeleri üzerinde böyle bir yargı
sistemi de bulunmamaktadır. Bu nedenle, vatandaşlarımızı
çözümsüzlüğe mahkûm etmemekle, uyuşmazlıkların rasyonel,
pratik çözüm amacına uygun mevzuat değişikliğinin de
yapılması lazımdır.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) On yıldır niye yapmadınız?
RAMAZAN CAN
(Devamla) - Yüksek yargı organının güçlendirilmesinde hâkim sayısının
artırılması, personel sayısının
artırılması sorun devam ettiği müddetçe devam edecektir,
artırılacaktır.
Diğer bir
unsur da altyapı sorunu. Yeni adalet saraylarının
yapımına, teknolojik imkânlarla adliye saraylarının
donatımının sağlanmasına devam edilecektir.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Bu
memlekette adalet sarayları büyüyorsa adalet bitmiş demektir.
RAMAZAN CAN (Devamla) Ülkemiz
demokrasisinin daha da güçlendirilmesinin ancak mevzuat altyapısında
ve zihniyet yapısında değişiklik gerekçesiyle oluşacağı
inancıyla hareket etmeliyiz. Bu nedenle, Anayasa
hazırlıkları çalışmalarını önemsemekle
birlikte, 82 Anayasasının el verdiği ölçüde temel
kanunlarımızı rehabilite etmek durumundayız.
Makul sürede yargılama, daha
nitelikli yargılama gibi adaletin kalitesine ilişkin meselelerin
çözümü ancak makul sınırlar içerisindeki iş yükünü azaltmakla
mümkün olabilecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüzlerce dosya ile duruşmaya çıkan hâkimden,
binlerce dosyayı sonuçlandırmaya çalışan savcıdan her
bir işe işin niteliğine uygun vakit ayırmasını
beklemek insafsızlık olacaktır.
Avrupa ülkeleriyle kıyasla hâkim
ve cumhuriyet savcısı açığımızın istenilen
düzeyde olmadığı açıktır. Bu açığı
kapatmak için Adalet Bakanlığı çalışmalarına
devam etmektedir.
Ayrıca,
uyuşmazlıkların çözümünde idareye sorumluluk yüklenmesi,
Noterlik Kanununun devreye sokulması, alternatif uyuşmazlık
çözüm yolları, ara buluculuk müessesi gibi kurumların devreye
sokulması bu amaca yöneliktir. Geçtiğimiz dönemde bazı
suçların idari yaptırıma konu edilmesi, noterlerin veraset
ilamı vermesi, idarenin taraf olduğu davalarda sulh ve feragatin
kolaylaştırılması, ara buluculuk müessesinin demin de
söylediğim gibi- devreye sokulması bu minvaldedir.
Yargı hizmetlerinin daha etkin,
süratli ve verimli bir şekilde sürdürülebilmesi amacıyla
Yargıtay ve Danıştay daire sayıları
artırılmıştır.
6217 sayılı Yasa ile Askerlik
Kanunu, İcra ve İflas Kanunu, Pasaport Kanunu, Orman Kanunu, Noterlik
Kanunu, Hukuk Muhakemeleri, Danıştay, Yargıtay kanunları,
Nüfus Kanunu, Türk Medeni Kanunu iş yüklerinin azaltılması ve
yargının etkin kullanılması yönünde
değişikliğe uğratılmıştır.
Yine, 6352 sayılı Kanunda
yapılan mevzuat değişiklikleriyle yargı hizmetlerinin etkin
kullanımı yolu ile idari yargının hızlı
işlemesi, bazı suçların kabahate dönüştürülmesiyle idari
yaptırıma konu edilmesi, elektrik
hırsızlığının yararlanma suçu olarak tesisi
Yargıtay ve Danıştayın, yerel mahkemelerin iş yükünü
azalmıştır.
Kısaca bir bilgi vermek istiyorum:
Son dört yılda Yargıtaya yıllık 650 bin dosya gelmiş,
her yıl 550 bin dosya karara çıkmıştır, 100 bin dosya
ise beklemeye alınmıştır. Dört yılda toplam beklemeye
alınan dosya sayısı ise 650 bine ulaşmıştır,
2011de bu sayı 1 milyon 150 bin olmuştur, şimdi ise 1 milyon
150 binden 880 bine inmiştir. Bu şu demektir: Yargı paketleri
ile istenilen amaca ulaşılmıştır. Yargıtayın
ve yerel mahkemelerin iş yükü hacmi üçte 1 oranında
azaltılmıştır. Demek ki iyi yoldayız.
2008
yılı itibarıyla 99 bin, 2009 yılı itibarıyla 106
bin, 2010 yılı itibarıyla 103 bin, 2011 yılı
itibarıyla 138 bin dosya Yargıtayda karara
bağlanmıştır. Demek ki iyi yoldayız, yargı
paketlerine devam edeceğiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; demin de söylediğim üzere
Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi gündemi uzatmaya matuftur. Bu nedenle
grup önerisine katılmadığımızı beyan ediyor,
tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
UMUT ORAN
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Oran.
UMUT ORAN (İstanbul)
Benimle ilgili, söylediğim şeyleri
çarpıttığımı söyledi, tekrar söz istiyorum.
BAŞKAN Ne
söyledi Sayın Oran?
UMUT ORAN
(İstanbul) Cumhuriyet Halk Partili hatip biraz evvel gazetecilerle
ilgili veya milletvekilleriyle ilgili
Veya işte Onları
ayrıcalıklı görüyor, sözlerini çarpıtıyor. dedi. Ben
de bir açıklık getirmek istiyorum.
BAŞKAN Yani
ayrıcalıklı görmüyor musunuz? Neyi kastetti, anlamadım ben
şimdi.
UMUT ORAN
(İstanbul) Yani benim çarpıttığımı söyledi.
BAŞKAN
Hangi sözleriyle size sataştı, onu soruyorum yani.
UMUT ORAN
(İstanbul) Söylüyorum, bakın, diyorum ki: Cumhuriyet Halk Partili
hatip gazetecilerle ilgili, milletvekilleriyle ilgili çarpıtıcı
ifadelerde bulundu. dedi. Ben de ona açıklama getirmek istiyorum müsaade
ederseniz.
BAŞKAN
Hayır, bir konuyu açıklığa kavuşturmak başka,
sataşma nedeniyle söz istemek başka. Burada neresi sataşma, onu
soruyorum.
UMUT ORAN
(İstanbul) Hayır ama çarpıttığımı ifade
ediyor, ben de çarpıtmadığımı
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, çarpıtma
sataşma değil midir efendim?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Oran, iki dakika söz veriyorum. Yeni bir sataşmaya
mahal vermeden lütfen.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.-
İstanbul Milletvekili Umut Oranın, Kırıkkale Milletvekili
Ramazan Canın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
UMUT ORAN
(İstanbul) Değerli arkadaşlar, yani amacım burada, yine
biraz evvel de ifade ettiğim gibi üzüm yemek, bağcı dövmek
değil. Devamlı birbirimize laf atarak, devamlı birbirimizi
açığa çıkarmanın bir anlamı yok. Burada bir şey
söylüyoruz samimiyetle. Bir araştırma komisyonu kuralım mı
kurmayalım mı, bunu konuşuyoruz.
Bakın,
rakamlar sizin Adalet Bakanlığınızın sitesindeki
rakamlar. 1980 yılında -biraz evvel de söyledim- 78 bin tutuklu var,
2002 yılında 59 bin tutuklu var, 2012 yılında 128 bin
tutuklu var, 2013 yılında 138 bin tutuklu var. Memnun musunuz bu
sonuçtan?
Eşit ve
hızlı yargı, adil yargı dedik. Bakın, asliye ticaret
mahkemelerinde bir dava ortalama 323 gün, asliye hukuk mahkemelerinde bir dava
ortalama 315 gün, iş mahkemelerinde 488 gün, özel yetkili mahkemelerde 900
gün. Arkadaşlar, bu hukuk hepimize lazım, yarın size de
lazım bu. Yani gelin bunu el birliğiyle ele alalım, bununla
ilgili bir çalışma ortamı oluşturalım, eksikler varsa
hep beraber giderelim. Burada yanlış bir şey var mı? Yani
burada bunu yapmamızı gerektiren bir şey var mı? Neden buna
bir el atmıyoruz? Yani illa her şeye hayır mı demek
zorundasınız? Yani dört yıl sonra buradan
ayrıldığınız zaman, her şeye hayır
dediğiniz zaman size madalya mı verilecek, size takdirname mi
verilecek, size özel bir ödül mü verilecek? Buradaki amacımız
milletin iradesini tecelli ettirmek değil mi?
Bakın, her
şeyi ayaklar altına aldınız. Yargıyı ayaklar
altına aldınız, adaleti ayaklar altına aldınız,
temel hakları ayaklar altına aldınız ama şunu bilin ki
doksan yıllık Cumhuriyet Halk Partisi olduğu sürece Türk
milliyetçiliğini, milliyetçiliği ayaklar altına
alamayacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, partimize de bir sataşma var.
Irkçı bir düşünce, ırkçı bir kafanın
kafatasındakileri kustu, şimdi iade edeceğiz sana.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Bize de ırkçı diye ifade etti.
Kafatasçılıkla, ırkçı milliyetçilikle
BAŞKAN Hayır,
ne diye, anlaşılmadı bir defa, sizin Grup Başkan Vekili
konuştuğu için.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Irkçı bir anlayışla diyerek bazı
ithamlarda bulundu ve adapla ilgili bazı sözleri oldu.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Uzunırmak, sataşma nedeniyle iki dakika söz
veriyorum.
5.-
Aydın Milletvekili Ali Uzunırmakın, Kırıkkale
Milletvekili Ramazan Canın Milliyetçi Hareket Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın milletvekilleri, Hitleri ırkçı olarak
mı tanımlarsınız, milliyetçi olarak mı
tanımlarsınız? Hitler rasisttir, ırkçıdır,
milliyetçi değildir. Irkçılıkla milliyetçiliği
karıştırmayın. Kavmi sevmek bizim inançlarımıza
engel değil değerli milletvekilleri ve bizim
anladığımız manadaki milliyetçilik
Eğer Türk
milliyetçiliğini başka milliyetçiliklerden ayıran fonksiyonlar
var mıdır? derseniz elbette ki vardır çünkü bizim inanç
sistemimiz İslamın âlemşümul olan mesajı her şeyden
evvel milliyetler gerçeğini kabul ederek ırkçılığı
yasaklamıştır, milletini sevmeyi yasaklamamıştır
İslam. Dolayısıyla, biz İslamdan da
kaynağını alan bir milliyetçiliği savunuyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bu işleri saptırmanın bir anlamı yok.
Irkçılıkla milliyetçiliği karıştırarak,
kavramları, tarifleri doğru algılamadan, bilime
dayandırmadan, ezbere, Sayın Başbakanın metodu içerisinde
bunları ifade etmek, siyaseti şov sanatına dönüştürmek
fikrî inkişafı engeller. Fikrî inkişafı gelişmeyen
insanların, dünya ve fikir hayatı gelişmemiş
insanların ülke yönetmesi de zaten deneme yanılma metotlarıyla
olduğu için Türkiye bu sıkıntıları çekiyor.
Bakın, millî
eğitimde her bakanınız bir açıklama yaptı, her
bakanınız sistemi değiştirdi, metodu, müfredatı
değiştirdi. Yargı paketleri geliyor. Niye köklü bir reform
yapmıyorsunuz? CHPnin verdiği öneriyi araştıralım,
Meclis inisiyatif alsın, bir kerede halledilsin bu. Yamalı bohça gibi
niye oraya buraya yamayıp duruyorsunuz? Türk Ticaret Kanununu getirdiniz,
tartışmadınız burada, daha yürürlüğe girmeden 50
maddesi için tekrar geri getirdiniz. Bu deneme yanılma metotları
fikrî inisiyatifinizin olmadığından kaynaklanıyor,
programınızın olmadığından kaynaklanıyor. İşte
burada, rahmetli Alparslan Türkeş Beyefendinin milliyetçiliğin yargılanmasıyla
ilgili mektubunu Meclis kayıtlarına girmesi için Meclis
Başkanına veriyorum. Kimler milliyetçiliği yargılıyor,
burada okusunlar.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Uzunırmak.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Vural.
VII.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
2.-
İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Milliyetçi Hareket Partisinin
Türk milleti sosyolojik gerçeğini ifade etmesini ırksal olarak
nitelendiren zihniyetin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde içtiği andı
ayaklar altına alan bir zihniyet olduğuna ilişkin
açıklaması
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu
coğrafyada yaşayan milletimizin adının Türk milleti
olduğunu ve büyük Türk milletinin egemenliğini burada
kullandığımızı biliyoruz. Dolayısıyla,
bugün, Milliyetçi Hareket Partisinin Türk milleti sosyolojik gerçeğini
ifade etmesini ırksal olarak nitelendiren bu zihniyetin, aslında
Türkiye Büyük Millet Meclisine, buraya, kürsüye gelirken büyük Türk milleti
önünde Namusum ve şerefim üzerine
diye içtiği andı ayaklar
altına alan bir zihniyet olduğunu belirtmek istiyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.-
CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 28 milletvekilinin
yargı erkinin, birinci derece ve yüksek mahkemelerin ve yargının
diğer bütünleyici unsurlarının Anayasa'mız ve Avrupa
Birliği İnsan Hakları Sözleşmesinde belirtilen
standartlarda hizmet vermesinin sağlanması ile
yaşadığı sorunların belirlenerek çözüm
yollarının saptanması amacıyla 19/02/2013 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 20 Şubat 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN -
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Alınan karar gereğince,
sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada
yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
değişiklik yapılmasına dair İç Tüzük teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada
yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı:
287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan,
Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği
Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet
Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili
Şükrü Ayalan ve Çankırı Milletvekili İdris Şahin ile 4
Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
3.-
Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği
Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet
Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Tokat
Milletvekili Şükrü Ayalan ve Çankırı Milletvekili İdris
Şahin ile 4 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/722, 2/1114) (S. Sayısı: 417)(x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Dünkü birleşimde İç Tüzükün
91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının birinci
bölümde yer alan 1inci maddesi kabul edilmişti.
Şimdi,
2nci madde üzerinde 2 adet önerge vardır, okutup işleme
alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 2. maddesinin 1. fıkrasının sonuna
aşağıdaki cümlenin eklenmesini, 2. ve 4.
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Mustafa Kalaycı Oktay Vural
Antalya Konya
İzmir
Cemalettin Şimşek Ali
Öz Reşat
Doğru
Samsun Mersin Tokat
"Ön fizibilite raporları ile kesin fizibilite
raporlarındaki maliyet arasında % 10'dan fazla fark olması
durumunda yeniden Yüksek Planlama Kurulu'ndan onay alınır."
(2) Bakanlık ve bağlı
kuruluşları, öngörülecek proje ve belirlenecek esaslar
doğrultusunda kullanımlarında bulunan tesislerin yenilenmesi
işlerini, tesislerdeki tıbbi hizmetler dışındaki belli
hizmetlerin sunulması ve/veya ticari
hizmet alanlarının işletilmesi ve/veya bedelinin ödenmesi
karşılığında yaptırabilir.
4)
Bu Kanuna göre yapılacak ihalelerde ihale yetkilisi, Bakanlık ve
bağlı kuruluşlarının merkez teşkilatında
ilgili birimin, en üst yöneticisidir. Tesisin işletilmesi döneminde
sözleşmenin yürütülmesi yetki ve sorumluluğu ile harcama yetkisi
ilgili taşra biriminin en üs yöneticisine aittir. Döner sermaye
kaynaklarından bu Kanun kapsamında yapılacak harcamalarda
harcama yetkililiği Bakanlıkça belirlenen limitler dahilinde
yardımcılara veya en yakın alt kademe yöneticilere devredilebilir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan yasa tasarısının 2. Maddesindeki "Maliye
Bakanlığınca yüklenici lehine bedelsiz olarak" ifadesinin
"Maliye Bakanlığınca sadece hastane kampüsü için yüklenici
lehine bedelsiz olarak" şeklinde değiştirilmesini,
ayrıca, 2 ve 3. Fıkranın tasarı metninden
çıkartılmasını arz ederim.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu İzzet
Çetin Rahmi
Aşkın Türeli
İstanbul Ankara İzmir
Özgür
Özel Mehmet
Şeker Aylin
Nazlıaka
Manisa
Gaziantep Ankara
Muharrem
Işık Hülya
Güven
Erzincan İzmir
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
SAĞLIK
BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU
(Edirne) Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Hülya Güven, İzmir Milletvekili.
HÜLYA
GÜVEN (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, görüşülmekte olan 417 sıra sayılı
Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği
Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet
Alınması Hakkında Kanun Tasarısının 2nci
maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi olarak verdiğimiz önerge
üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunuyor, yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, bu kanun tasarısında hazinenin özel mülkiyetindeki
taşınmazlar üzerinde yüklenici yani özel sektör lehine bedelsiz
olarak tesis edilecek bağımsız ve sürekli nitelikteki üst
hakkı sözleşmesinden bahsedilmektedir. Hükûmet ihaleyi kazanan
firmaya, ticari alan, AVM, kafeterya, evler, iş merkezleri; bu arada da 2
bin, 3 bin yataklı hastane yapsın diye kocaman bir araziyi hediye
edecek, aynı zamanda da bina maliyetinin en az 6 katını kira
bedeli olarak ödeyecektir.
Yine,
boşaltılan hastanelerin de yüklenici firmaya verileceği ancak ne
şekilde değerlendirileceği net değildir. Birçok
belirsizlikler içinde yurttaşlarımızı nasıl bir
sağlık hizmeti beklediği de belirsiz çünkü özel sektörle kamunun
amaçları ortak değildir. Kamu sağlıktan kâr gütmez, kâr
beklemez ama özel firmalar için amaç kâr etmektir.
Bugün,
engellilerimiz tıbbi malzemelerini, cihazlarını alamamakta,
işitme cihazlarını yenileyememekte, protezlerini
alamamaktadırlar. Ödemek zorunda oldukları katkı payları
bellerini bükmektedir.
Engellilerimiz, bu
hastaneler çalışmaya başladıktan sonra bugün katkı
payı nedeniyle almakta zorlandıkları tıbbi malzemeleri,
cihazları tamamen bedelsiz olarak alabilecekler mi, yoksa bugün katkı
payı ödedikleri bu malzemelerin bedellerinin tamamını mı
ödemek zorunda kalacaklar? Yine, yatan hastalar da tedavilerinin bedellerinin
tamamını ödeyecekler mi?
Sayın
milletvekilleri, Hükûmet bugün, hastane kampüs alanı adıyla arazileri
özel şirkete hediye ediyorsa; sözleşmede, hastanede kullanmak üzere
alınan tıbbi cihazların bakım onarımlarını,
hastane binasının yıpranan yerlerinin bakım
onarımlarını Hükûmet üstleniyorsa, hatta yapım maliyetinin
en az 6 katını kira bedeli olarak ödüyorsa artık
yurttaşlarımızın hiçbir şekilde, katkı payı
dâhi ödemeden tedavilerini yaptırabilmeleri gerekir. Öyle değil mi?
Dün Sayın
Sağlık Bakanımız Aile hekimliğinde katkı
payı alınmıyor. dedi. Herhâlde Sayın Bakan katkı
paylarını bilmiyor. Bugün en az 10 çeşit katkı payı
alındığını biliyor musunuz? Üstelik sembolik denilen
katkı payları nedeniyle emeklilerimiz tedavi olmak için
ilaçlarını alamıyorlar. Aynı aileden 3 kişi hastalansa
ve hastaneye gitse en az 100 lira katkı payıyla
karşılaştıkları için çoğu zaman anneler tedavi
koşullarını çocuklarına bırakıyorlar. Yani tedavi
hizmeti alamayan kadınlarımız var.
Bugün Kamu
Hastaneleri Birliği kurulmuş, pek çok başhekim, başhekim
yardımcıları, müdür, müdür yardımcıları özlük
haklarını bir gecede kaybetmişlerdir. Yani kanun
çıkmış, pek çok kişi görevlerinden gerekçesiz olarak uzaklaştırılmışlar
ve aylıkları azalmıştır. Şehir hastaneleri ile
ilgili olarak da çalışanları aynı sonucun beklemediği
ne malum. Gelecekte mevcut sağlık emekçilerini ne bekliyor,
belirsizlik var; hekimlerin istihdam modeli nedir, açıklanmıyor.
Hükûmetiniz
devleti bir işletme gibi yürütmeye çalışmakta, sağlık
ve eğitim yükünden kurtulmak için özelleştirme çabasına
girmektedir. Bugün sağlık, yarın da eğitim özelleşecek
ve gelecekte sağlıksız ve eğitimsiz bir nüfus ile
karşı karşıya kalacağız. O zaman acaba AKP
Hükûmeti önlem için ne yapmayı planlıyor? Hükûmeti yürütmek için
şimdiden, yurt dışından eğitimli ve
sağlıklı elemanlar mı getirecek? diye soruyor,
saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının 2. maddesinin 1.
fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini,
2. ve 4. fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Günal (Antalya) ve arkadaşları
Ön fizibilite raporları ile kesin
fizibilite raporlarındaki maliyet arasında yüzde 10dan fazla fark
olması durumunda yeniden Yüksek Planlama Kurulundan onay
alınır.
(2) Bakanlık ve bağlı
kuruluşları, öngörülecek proje ve belirlenecek esaslar
doğrultusunda kullanımlarında bulunan tesislerin yenilenmesi
işlerini, tesislerdeki tıbbi hizmetler dışındaki belli
hizmetlerin sunulması ve/veya ticari hizmet alanlarının
işletilmesi ve/veya bedelinin ödenmesi
karşılığında yaptırabilir.
(4) Bu Kanuna göre
yapılacak ihalelerde ihale yetkilisi, Bakanlık ve bağlı
kuruluşlarının merkez teşkilatında ilgili birimin, en
üst yöneticisidir. Tesisin işletilmesi döneminde sözleşmenin
yürütülmesi yetki ve sorumluluğu ile harcama yetkisi ilgili taşra
biriminin en üst yöneticisine aittir. Döner sermaye kaynaklarından bu
Kanun kapsamında yapılacak harcamalarda harcama yetkililiği
Bakanlıkça belirlenen limitler dahilinde yardımcılara veya en
yakın alt kademe yöneticilere devredilebilir.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Ali Öz, Mersin Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZ
(Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 417 sıra
sayılı Sağlık Bakanlığınca, Kamu Özel
İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması,
Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısının
2nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce
Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Her şeyden
önce, bu kanun tasarısının Sağlık Komisyonuna
gelmemesi, bu kanun tasarısıyla yapılmak istenilenin, gerçekte
ulaşılmak ve varılmak istenilen hedefin ne olduğunu
aslında bize açıkça ortaya koymaktadır.
Bu kanun
tasarısının getirmiş olduğu iki temel şeyden bir
tanesi, gerçekten sağlık alanında yeni yapılacak olan
şehir hastanelerinin ekonomik
rantının birilerine devredilmesi anlamına gelen
maddelerinin yanında vatandaşın sağlık alanında
almak istediği hizmetler noktasında onlara sağlayacağı
katkının ne olduğu önemsenmiş olsaydı bu kanun
tasarısının Sağlık Komisyonunun kıymetli üyeleri
tarafından da mutlaka tartışılması icap ederdi diye
düşünüyorum.
Sonuçta bu
tasarıyla, özellikle yabancı sermayenin, yirmi beş yıl
işleteceği hastanelerin ülkemize yapılacağı bir
projeyi, modeli tartışmaktayız. Eski hastanelerin yeni
yapılacak olan şehir hastaneleriyle beraber şehir merkezlerinden
kaldırılacağı, kalkan hastane yerlerinin TOKİye veya
yüklenici firmaya devredilmesi bu
tasarıyla istenmektedir. Bu model illerdeki hastane yatak
kapasitesini arttırmamaktadır; aksine, devlete mali yüklerle yeni
bedeller ödeterek sağlıkta özelleştirmeye geçecek modeli
dayatmaktadır.
İşte,
adına özelleştirme denilmeden sağlığı
özelleştirmenin son aşaması olan bir kanun
tasarısını konuşuyoruz. Bu kanun sağlık
hizmetleri çalışanlarının
taşeronlaşmasının önünü açmaktadır, sağlıkta
emek ucuzluğunu da beraberinde getireceği çok açıktır. Kamu
ve özel sektörün yapacağı hastaneler konusunda yerli
yatırımcılara bir teşvik ve destek yokken, yabancı
sermayeyle bu hastaneyi yapacak olanlara garantörlük yapılmaktadır.
Devletin ödeyeceği her türlü paralar, enflasyon ve kur güncelleme gibi
destekleri beraberinde kiracılar tarafından getirilecektir. Kiralar
üç ayda bir artarak devletin ödemesi daha da artacaktır. Ülkenin
yapılması planlanan 88 hastanesiyle 2015 yılında
Türkiyenin hastanelerde yatak ihtiyacı kalmayacağı aşikâr
ve hesaplanmışken aslında böyle bir modele geçilmesi mutlaka
birilerine bir şeyi temin etme maksadını
taşımaktadır.
Değerli
arkadaşlar, TOKİ tarafından
Yazın gezmiş olduğum
İstanbul Kanuni Sultan Eğitim Araştırma Hastanesi var.
Adalet ve Kalkınma Partisinden milletvekili
arkadaşlarımızın bu kanun tasarısını
savunurken ifade ettikleri cümleleri aynen ifade etmek istiyorum size: Ülkede
sağlık alanında yeni şeyler yapmanın önünü açmak sağlıkta
eksik olan şeyleri gidermek gibi ifadeleri kullanıyorsunuz. Ben
sizlere, gerçekten, yapılmış olan bir hastanenin
odalarının ne kadar geniş olduğunu, TOKİye bunu
yaptırmakla devletin ciddi manada bir külfete girmeden, kiralama modelini
tercih etmeden, içerisindeki altyapısını da yeterli donanımlı
hâle getirmesiyle ülke ekonomisine de zarar vermeden vatandaşın
sağlığı konusunda ciddi manada faydalanabileceği bir
hastane modeli olduğunu huzurlarınızda ifade etmek istiyorum.
Yani bunu Sağlıkta daha iyi şeyler yapıyoruz. diye
kamu-özel ortaklığını savunmanızın bir
anlamı yok. Bu ne getiriyor bize? Hastane alanında başka
tesisler kurulmasına fırsat tanınmasını, özellikle
konsorsiyumlara ihalenin verilmesi aşamasında Kamu İhale
Kanunundan uzaklaşarak ihaleye öncülük edilmesini, fesat
karıştırılmasını, âdeta adrese teslim ihale
yapılmasını getiriyor; yabancı sermayeye fırsat
tanıyıp yerli yatırımcıyı rekabet edemez duruma
getiriyor, sağlık çalışanlarının döner sermaye
garantisinin ortadan kalkmasına zemin hazırlıyor. Kapanan
hastanelerin yerine yapılacak olan alışveriş merkezleriyle,
şehir merkezlerinde zaten zor ve kıt kanaat geçinen esnafa can vermek
dururken onların canını alacak uygulamaların önünü
açıyor. Bu modele Hastane açmak bahane, asıl maksat işletmeci
yaratarak rant sağlamak şahane. diyebiliriz.
Tabii ki caizse,
bir başka ifadeyle de, bir taşla iki kuş vuranın
hesabını yapmaktasınız. Bu kanun tasarısının,
sağlık alanında ne vatandaşın ne
çalışanların ne de devletin ihtiyacı olduğu bir model,
bir ortaklık olmadığı düşüncesindeyiz.
Bu
düşüncelerle, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Sayın
milletvekilleri, önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
3üncü madde
üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının 3. maddesinin 7.
fıkrasının (d) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, 8. ve 9. fıkralarının ise madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Cemalettin
Şimşek
Mustafa Kalaycı
Antalya Samsun
Konya
Oktay Vural Reşat
Doğru Ali
Öz
İzmir Tokat
Mersin
d) Açık
eksiltme sonucunda en düşük teklifi veren istekli ile idarenin
fizibilitesi doğrultusunda nihai pazarlık yapılarak bu istekli
üzerine ihale kararı verilir."
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının 3. maddesinin 3. fıkrası ile 8.
fıkrasının (a) ve (c) bentlerinin tasarı metninden
çıkartılmasını, 7. fıkrasının (d) bendindeki
3. ve 4. cümlelerin tasarı metninden çıkartılmasını
arz ve teklif ederiz.
Rahmi
Aşkın Türeli Doğan
Şafak Durdu
Özbolat
İzmir
Niğde
Kahramanmaraş
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Gürkut
Acar Bülent
Kuşoğlu
İstanbul
Antalya
Ankara
Haydar
Akar
Kocaeli
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) - Katılamıyoruz.
BAŞKAN -
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) - Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Evet, önerge üzerinde söz isteyen Gürkut Acar, Antalya Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz kanundan daha
yakıcı bir gündem var önümüzde. Türkiyede hukuk, adalet, demokrasi,
kuvvetler ayrılığı, Anayasa gibi tüm kavramlar, tüm
değerler yerle bir edilmiştir. Önceki gün Silivride
yaşadıklarım bunun bir parçasıdır. Milletvekili
arkadaşlarımızla birlikte, etrafı tahkim edilmiş,
çelik ve demir tellerle, iki insan boyunda yüksek kafeslerle
kapatılmış dar koridorlardan geçerek mahkemeye
ulaştık. Bu sırada, milletvekili arkadaşımız,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, maalesef ayağından
yaralandı, topuk kemiği kırıldığı için
ameliyat oldu. Buradan kendisine geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Sanki bir mahkeme
salonuna değil, savaş esirlerinin bulunduğu bir toplama
kampına girer gibiydik. Böyle bir mahkeme, böyle bir yargılama kabul
edilebilir değildir. Mahkemenin içinde adalet
olmadığını biliyoruz. Delillerin toplanmasına ihtiyaç
duymayan, tanıkları dinlemeyen, gerek duymayan bir mahkemede adalet
olur mu? Sanıkların hiçbir tanığı dinlenmemiştir.
Bunu oranlayarak güya mahkeme Şu oranda ben tanık dinledim. diyerek
savuşturmuştur.
Aynı
şekilde, mahkemenin dışında da adalet yoktu. Orada
duruşmayı izlemeye gelen vatandaşlar, AKPnin her zamanki gibi
tazyikli su ve biber gazlı saldırısıyla
karşılaştı. Bu saldırı Adalet ve Kalkınma
Partisinin saldırısıdır. Bunun sorumlusu oradaki emniyet
müdürü ya da vali değildir çünkü bu, Türkiyenin her yerinde, her ses
çıkaranın başına gelen bir durumdur. Biber gazı ve
tazyikli su AKP ileri demokrasisinin araçlarıdır, halkımız
bunu asla unutmayacaktır. Türkiye, vatandaşını değil,
mahkemelerini biber gazıyla ve basınçlı suyla korumaya
çalışan AKPyi asla unutmayacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiyede şimdi, adaletin savunma ayağı
saldırı altındadır. Meslek örgütleri, sendikalar; ses
çıkaran, farklı görüş açıklayan her kurum, kuruluş
Adalet ve Kalkınma Partisinin gazabını yaşıyor. Bu
kurumlar ya susturuluyor ya AKPlileştiriliyor. Şimdi sıra
avukatlardadır ve örgütleri barolardadır. Avukatların
büroları, çalışma yerleri kanundaki açık hükümlere
aykırı olarak basılıyor, aranıyor, alt üst ediliyor.
Avukatlar tekmelenerek, yerlerde sürüklenerek göz altına alınıp
uzun tutukluluklarla terbiye edilmeye çalışılıyor. Savunma
hakkını savunmak barolara yasaklanıyor. İstanbul Barosuna
yapılan budur, savunma hakkının savunulmasında darbedir. Bu
darbe nedeniyle ellerini ovuşturanlar, İstanbul Barosunu ele
geçireceklerini sananlar unutmasınlar ki, meslektaşlarımız
savunma hakkını, meslek örgütlerini, barolarını da savunma
konusunda kararlı ve inançlıdırlar. Üyelerinin oylarıyla
değil kumpaslarla, ayak oyunlarıyla baroları ele geçirmeye
çalışanları hukuk tarihi, adalet tarihi asla unutmayacak ve
affetmeyecektir.
Değerli
arkadaşlar, adaletin olmadığı yerde hiçbir şey ayakta
kalmaz, kalamaz. Ne yazık ki şu anda devletimizi yönetenler
Türkiyeyi bir uçuruma sürüklüyor. Anayasal ilkeler birer birer yok ediliyor.
Hukuk devleti Anayasada var ancak fiiliyatta yok. Savunma hakkı
yazılı olarak var ama fiilen yok. Devletimizin temeli olan laiklik
ilkesi AKP iktidarı tarafından eylemli olarak yok edilmiştir,
Anayasada vardır ancak fiiliyatta yoktur. Demokrasi, basın
özgürlüğü kâğıt üzerinde vardır ama fiilen yoktur. Ülkenin
bütünlüğü Anayasada vardır ancak fiilen yoktur. Türkçenin resmî dil
olmasına ilişkin Anayasa hükmü kâğıt üzerinde vardır,
fiilen yoktur.
Değerli
arkadaşlarım, ne yazık ki böyle bir süreçteyiz. KESKe yönelik
iktidar operasyonları her yasal sendikanın her an bir yasa
dışı örgüte dönüştüğü 12 Eylül darbe günlerini geri
getirmiştir. Vatandaşlarımıza burada sorumluluk
düşüyor. Tüm yurtseverler bu gidişe dur diyecektir. Buna yürekten
inanıyorum.
Hepinizi ve yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının 3. maddesinin 7.
fıkrasının (d) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, 8. ve 9. fıkralarının ise madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Günal (Antalya) ve arkadaşları
d) Açık
eksiltme sonucunda en düşük teklifi veren istekli ile idarenin
fizibilitesi doğrultusunda nihai pazarlık yapılarak bu istekli
üzerine ihale kararı verilir."
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Günal, Antalya Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, geneli üzerine konuşurken söyledim ama fazla vaktim
olmadığı için hepsine değinmek için diyemedim.
Şimdi,
burada, sizin de dikkatinize sunayım değerli milletvekili
arkadaşlarım, içinize sinecek mi bakalım. Diyor ki: Açık
eksiltme sonucunda en düşük teklifi veren istekliyle idarenin fizibilitesi
doğrultusunda nihai pazarlık aşamasına geçilir. Güzel.
Nihai pazarlık sonucunda isteklinin teklifi uygun bulunursa bu istekli
üzerine ihale kararı verilir. Uygun bulunursa
Yani neye göre uygun
bulunursa? Yok. Zaten normal bir ihale yapmışsınız,
açık eksiltme yapmışsınız, çıkmış en
düşük veren adamla pazarlık ediyorsunuz; adam inmedi, kusura bakma
En düşük olanı yapıyorsunuz, bir ihale yapıyorsunuz; baş
tarafı var, okumadığınız için tekrar okudum
orayı. Şimdi, arkasından devam ediyor, daha vahimi var:
İlk isteklinin teklifi idarece uygun bulunmazsa, ekonomik açıdan en
avantajlı ikinci teklif sahibi istekliyle nihai pazarlığa devam
edilir. Arkadaşlar, açık eksiltmenin ne olduğunu
bilmiyorsanız tekrar arkadaşlarımız bilgi versinler bize.
Zaten bir açık eksiltme yapılıyor. Yani herkes teklifini
veriyor, en düşük olanı buluyoruz. Bunun üzerinden tekrar bir daha
soruyoruz: İndi mi, inmedi mi? Hani, kamuoyuna açık ilanlarda diyor
ya Bizim hatırımıza bir 50 lira daha çık. diye;
sayın bakanlar veya ihale komisyonu yapıyor, onun gibi bir şey.
Tekrar
döneceğim diyorsun başka bir şeye, o da olmadı tekrar
diğerine... Şimdi, gerçekten, ben şaşırıyorum
yani bu böyle
Arkasından tam tersine sekizinci fıkra geliyor:
Pazarlık usulüyle ihale, açık veya belli istekliler arasında
yapılan ihale sonucunda teklif çıkmaması. E, kimse teklif
vermedi, yeniden çıkmıyorsun devam ediyorsun. Doğal afetler,
salgın hastalıklar falan demişiz. En önemlisi (c) maddesi,
diyor ki: İhale konusu işin özgün nitelikte ve karmaşık
olması nedeniyle
E, o zaman, bütün bu ihalelerin tamamını siz
pazarlık usulüyle yapabilirsiniz. Özgün nitelikli olduğu için,
bakanlığımız, sadece Kayseri ihalesi için 19 milyon TL
sadece danışmanlık ücreti ödemiş; bakın, beş
yıllık sürede fizibilitesi, hazırlanması
Neden? Çünkü
bakanlığın, bu konuda, nitelikli elemanı hepsine
yetişecek kadar yok, teknik konular. Bu ne demek o zaman? Bütün bu
hastane işlemlerinin tamamını siz pazarlık usulüyle
verebilirsiniz. demek. Gerçekten, bu kadar aleni bir şekilde kanuna
yazılarak da yapılmaz. Eski Bakanımız Sayın
Akdağa da söyledim Sayın Müezzinoğluna da söyledim.
Daha
anlayacağınız şekilde örnek vereyim arkadaşlar: 3
kişi ihalenin sonucunda çıkmış, birisi 100 lira, birisi 110
lira, birisi 120 lira teklif vermiş. 100 liralık alan firmanın
normalde kazanması gerekir değil mi kapalı zarf usulü
yapınca sizin açık ihale yönteminde? Gelmiş, açık
eksiltmede de herkesten tekliflerini almış, en düşük veren 100
liralık teklif. Sonra bana diyor ki: Mehmetçiğim, gel seninle
anlaşalım biraz daha düş, bu kamu işidir. 95e
düşmüşüm, tamam. Sonra dönüp, tekrar B şirketine Sen de 94e
düşer misin? demek, kapalı zarf ihale yönteminde -açık
eksiltmede de aynısıdır- ihaleye fesat
karıştırmak olarak soruşturmaya girer arkadaşlar.
Daha açık
söylüyorum: Bakın, zarflar geldi, ihale sorumlususunuz, kapalı zarf
yapıyorsunuz; açtınız, baktınız birisi 100, birisi
110, birisi 120 lira. Açtınız, 120 verene Kardeşim, A
şirketi 100 vermiş, 99a düşür. demek ihaleye fesat
karıştırmak mı değil mi, normal bir ihalede? Yani
açıp, bakıp da adama Gel 99a sen ver. derseniz -en düşük
verenin altına- bunun adı ihaleye fesat karıştırmak
değil mi normal bir ihalede? Biz buna resmî olarak şu anda cevaz
veriyoruz. Bu illa ki
Bunun önünü açıyoruz. Efendim, yapalım;
olmadı, açık eksiltme yapalım; o da olmadı, bir de
pazarlık yapalım. Gerçekten çok ciddi sorunlara yol açar,
şaibelere yol açar, Sayın Bakanı da ciddi
sıkıntıya düşürür bu. Üç aşamalı böyle bir
kademeli ihale yöntemi olmaz yani hangi ihalelerde bunun olacağı
bellidir, zaten Kamu İhale Kanunu onun için çıkmıştır;
belli miktarlarda yetki vardır, belli miktarın üzerinde de, normal
yoldan, ihalelerde neyin yapılacağı, kimin ne yetkisi
olduğu bellidir. Burada, tamamıyla Sağlık
Bakanlığına özel bir kanun yapıyoruz ama dün de söyledim:
Bu yap-işlet-devretler ve kamu-özel ortaklığı modelinin tek
elden, Kalkınma Bakanlığının bünyesindeki koordinasyon
birimi tarafından yürütülmesi gerekir. Bence, Sayın Bakanın yol
yakınken, bunlar karışmadan bu kanun tasarısını
geri çekip yeniden bu konuyu değerlendirmesi ve topyekûn bir kanunla
gelmesi gerekir, tekrar tekrar söylüyorum. Bu önergemiz de bunlarla ilgili,
bunların önünü almak üzere, şaibelerden kurtulmak üzere vermiş
olduğumuz bir önergedir. Desteklerinizi bekliyor, saygılar sunuyorum.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
4üncü madde
üzerinde iki adet önerge vardır. Okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan yasa tasarısının 4. maddesinin 6. fıkrasının
son iki cümlesinin ve 7. fıkrasının son cümlesinin madde
metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu İzzet
Çetin Rahmi
Aşkın Türeli
İstanbul
Ankara İzmir
Özgür
Özel Mehmet
Şeker Aylin
Nazlıaka
Manisa
Gaziantep
Ankara
Kamer
Genç Muharrem
Işık Tunceli Erzincan
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının 4. maddesinin 5.
fıkrasının, 6. fıkrasının son iki cümlesinin ve
7. fıkrasının son cümlesinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz
Oktay
Vural Mehmet
Günal Mustafa
Kalaycı
İzmir
Antalya
Konya
Ali
Öz Reşat
Doğru Cemalettin
Şimşek
Mersin Tokat
Samsun
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Reşat Doğru, Tokat Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Görüşmekte
olduğumuz kanunun 4üncü maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, bir kanunu
yine süratli bir şekilde çıkartıyoruz, arkasından neler
geleceğini de hep beraber göreceğiz. Ancak, bu kanun
tasarısıyla, anlayamadığımız, kabul
edemediğimiz şekilde, özel şirketlere sağlık tesisleri
yapmaları ve işletmeleri hakkı veriliyor. Yani
sağlıkta, kim ne derse desin, özelleştirme adım adım
gerçekleşmiş oluyor. Hâlbuki Anayasamızda
insanımızın sağlığı güvenceye
alınmış ve korunmuştur. O güvenceler bir kenara
bırakılmakta, her şey özel sektöre devredilip, onların
inisiyatifine terk edilmektedir. Anadoluda birçok şehirde eski hastaneler
yıkılarak, yerine yeni hastaneler yapılacağı ifade
ediliyor. Yeni hastanelere kimsenin itirazı olmaz, ancak bunu özel sektöre
devredip, otuz yıl kullanma hakkı vermek doğru değildir.
Biz kiralayacağız, hizmet satın alacağız. deniliyor.
Bu, özelleştirme değil de nedir? Hastanelerdeki bütün hizmetler
neredeyse özel sektöre devredilmek durumundadır. Ayrıca, yüzde 70lik
doluluk garantisi verilerek özel sektöre çok önemli bir kazanç temin
edilmiş de oluyor.
Ayrıca,
hastane çevresindeki otelcilik hizmetlerinden tutun da restoranlara,
kantinlere, otoparklara kadar her türlü hizmet özel şirketlere
devredilmiş oluyor ve çok büyük bir kazanç temin edilmiş olmuyor mu?
Yapılması
düşünülenler tekrar tekrar değerlendirilmelidir. Bizim ülkemiz zengin
değildir. Emeklilerin, işçilerin, esnafın, memurun, çiftçinin
yaşam şartları çok ağırdır. Onlardan toplanan vergiler
daha iyi değerlendirilmeli, kimseye hortum olarak verilmemelidir.
Şehir
hastaneleri yapımı başka yöntemlerle gerçekleştirilebilir.
Bugün büyük hastane yakınlarındaki arsalar çok kıymetlidir.
Bunlara neredeyse güç yetmemektedir. Bu arsalar
karşılığı söylenilen hastaneler acaba
yaptırılamaz mı veyahut da bu şekilde bir sistemle
yaptıramaz mıyız? Döner sermaye gelirleri ayrıca hastaneye
kalır, boşuna kiralar ödenmemiş olur. Yani yeni yeni rant
kapıları oluşmamış olur. Garip ve gurebanın
hakkı da tahmin ediyorum ki daha iyi korunmuş olur.
Ayrıca, bu
kanunla personele ne tür fayda ve imkân geliyor, bunu düşünmek
mecburiyetindeyiz. Kanun tasarısı incelenince hiçbir şey
olmadığı görülüyor. Ancak sağlık personeli çok
mağdurdur. Muayenehanelerini açma hakkı Bakanlıkça kimilerinin
elinden alınmıştır. Üniversite hastanelerinde bin bir
güçlükle kendisini yetiştirip topluma hizmet eden hocalar çok huzursuz ve
çok mutsuzdurlar. Bu insanlara neden sahip çıkmıyoruz? Özellikle
üniversitelerde çalışan hocalarımız ve profesörlerinden
tutun da diğerlerine kadar çok büyük sıkıntı
içerisindedirler ve yeni Sayın Bakanımızdan da bu yönlü olarak
da bazı çalışmaları bekliyorlar.
Sonuçta özlük
hakları sağlık personeli için tekrar düzenlenmeli, emeklilik
hakkı da değiştirilmelidir. Bakınız, şu anda
hekimlerin büyük bir kısmı bununla ilgili çok büyük mağduriyet
yaşıyorlar. Yani hekim, çalışıyor
çalışıyor, emekli olacak, almış olduğu
emeklilikle de geçimini temin edemiyor. Buradan bir kez daha sesleniyorlar ki
biz onların adına sesleniyoruz- gelin, bu özlük haklarıyla
ilgili çalışmaları düzenleyelim, en azından döner
sermayeden verilen paralarla ilgili olarak, o verilen paraların hemencecik
yani emekli olur olmaz bunlara yansıtılması noktasında
bazı düzenlemeler yapalım diyoruz.
Sayın
milletvekilleri, tabii, burada bir konuyu da dile getirmek istiyorum. Şu
anda yaklaşık olarak yirmi günden beri Ankarada 79 tane belediye
başkanı kapı kapı dolaşıyorlar, siyasi partilerin
hepsine gidiyorlar ve milletvekillerine gidiyorlar. Bu belediye başkanları,
6 Aralık 2012 tarihinde yürürlüğe giren Büyükşehir Kanununun
geçici 2nci maddesi gereği, 2011 yılı TÜİKin
açıklamış olduğu nüfus sayımları baz
alınarak belediyeleri kapanan belediye
başkanlarımızdır. Sayın belediye başkanları
ısrarla bakanla görüşmek istiyorlar, Sayın Başbakanla
görüşmek istiyorlar, dertlerini anlatmak istiyorlar ama bir türlü
anlatamıyorlar. Buradan onların konularını da dile getirmek
istiyorum. Gelin, bu konuda 31/12/2012 tarihini baz alalım ve bu belediye
başkanlarımızın hepsinin
Zaten 79 belediye, bunlardan 20
tanesi de Tokat belediyesidir; bunların kapanmaması noktasında
bir kanuni müeyyide ortaya koyalım veyahut da bir kanun
çıkartalım veya maddeye bir fıkra ekleyelim. Bu yönlü olarak da
belediye başkanlarımızın isteklerini
gerçekleştirmiş olmak gerekmektedir çünkü adamlar neredeyse her
şeylerini bırakmışlar, burada, Ankaramızda
insanların peşinde koşmaktadırlar, milletvekillerin
peşinde koşmaktadırlar; acaba derdimize, yaramıza kim çare
olur, nasıl yaparız düşüncesi içerisinde olmaktadırlar. O
insanların seslerini duyalım ve o belediyeleri kapatmayalım
diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan yasa tasarısının 4. maddesinin 6. fıkrasının
son iki cümlesinin ve 7. fıkrasının son cümlesinin madde
metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu
(İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 417 sıra
sayılı Yasa Tasarısının 4üncü maddesiyle ilgili
olarak verdiğimiz bir önerge üzerine görüşlerimi açıklamak üzere
söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.
Tam AKP modeline
uygun bir kanun. Yolsuzluğun, hırsızlığın her
türlüsünün en mükemmel şekilde yapılacağı, devletin talan
edileceği, devletin kaynaklarının belirli iş çevreleri,
belirli iktidar yanlılarına otuz sene peşkeş
çektirileceği yüz karası bir kanun tasarısı ve yüz karası
bir kanun teklifi. Düşünebiliyor musunuz arkadaşlar? Şimdi,
diyor ki: Sağlık Bakanlığı ve bağlı
kuruluşların ihtiyaç duydukları tesis
Ne tesisi yahu? Hangi tesis?
Tarif et burada. Var mı sağlık tesisi olduğuna dair bir
hüküm? Yok. Otel de yapacak, pastane de yapacak, başka bir şeyler de,
başka yerler de yapacak. Bir defa, böyle bir kanun olmaz. Bu kanunun
neresini düzeltirsiniz? Yani hukuk tekniğini bilen, kanun tekniğini
bilen hiçbir kimse bu kanun tasarısıyla -özellikle Komisyona da
söylüyorum, Hükûmete de söylüyorum- Meclisin karşısına
çıkamaz. Her tarafı eksikliklerle, yolsuzluklarla
Talana
elverişli bir kanun. Yarın Tayyip Bey, çevresindeki şirketleri
kullanacak; Ankaranın, İstanbulun, İzmirin en güzel
hastanelerinin bulunduğu yerlere, ondan sonra, binaları konduracak; o
binalarda yirmi beş sene kendi adamlarını oraya ortak edecek ve
orada devlet kaynaklarını bunlara peşkeş çektirecek. Var
mı buna karşı engel? Yok.
Şimdi, ondan
sonra, Sayın Bakan, burada çıkıyor diyor ki: Ya, işte,
Numune Hastanesinin bu hâlini beğeniyor musunuz? Beğenmiyoruz da sen
onu yıkıyorsun da yerine ne getiriyorsun? Tamamen belli kişilere
devlet kaynaklarını
Düşünebiliyor musunuz; anlaşacak bir
şirketle, otuz sene, adam diyecek Şurada, şu kadar adam
çalıştırdım, bu kadar -bilmem- tadilat yaptım, bu
kadar tamirat yaptım. hep devletten para çekecek. Tabii, bunları
bugünkü AKP iktidarının felsefesine de uygun olduğu için biz yapalım.
Zaten devlet de diye bir şey bırakmadınız. Devletin borcu
400 milyar doları geçti. Bakalım, bir sene içinde ne
yapacaksınız?
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, hakikaten, AKP zamanında, Türkiye,
maalesef çok büyük kaoslarla, sıkıntılarla karşı
karşıya. Şimdi, Tayyip Erdoğan diyor ki: Ben her türlü
milliyetçiliği ayaklarımın altına aldım,
çiğnedim. Biraz önce AKPli burada diyor ki: Efendim, AKPnin
milliyetçiliği devlete hizmet, millete hizmet etme milliyetçiliğidir.
Senin Tayyipin diyor ki: Milliyetçiliği aldım ayaklarımın
altına, ezdim. Tayyip Erdoğanın burada kastettiği
milliyetçilik Atatürk milliyetçiliğidir. Demiyor ki: Faşist
milliyetçiliği, ırkçı milliyetçiliği...
Anayasamızın 2nci maddesinde diyor ki: Türkiye Cumhuriyeti
devleti, Atatürk milliyetçiliğine dayanan, çağdaş, ilerici,
sosyal hukuk devletidir. Ben bunu çiğnedim. diyor. Yahu, şimdi,
Tayyip, sen kimsin, bu devleti çiğneyeceksin! Sen kimsin,
milliyetçiliği çiğneyeceksin! Sen, zaten bu millete
yakışmayan bir kişisin. Sen, bu memleketin
topraklarını...
SONER AKSOY
(Kütahya) Sen kimsin?
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Sen kendi celladına âşıksın.
KAMER GENÇ
(Devamla) Bakın...
...topraklarını
Yunanlılara işgal ettiriyor musun? Ben bu kürsüde söyledim. 16 tane
adamız Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir.
MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) Sen Tunceliye git.
KAMER GENÇ
(Devamla) Kıbrısta 7 bin kilometrelik alanımızı
Kıbrıs Rum devleti almış, İsraillilerle anlaşarak
burada petrol çıkarmıştır. Hani sende devlet sevgisi, hani
sende millet sevgisi!
Arkadaşlar,
bir memleketin toprakları o memleketin iktidarını elinde
bulunduran kişilerin namusu ve şerefidir.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Topraklarını bombalayanlardan git
hesap sor.
KAMER GENÇ
(Devamla) Eğer bir memleketin toprakları eğer bir yabancı
ülke tarafından işgal edilmişse ve bunu korumuyorsa o
kişiler kendi namus ve şereflerini de korumuyorlar demektir.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Sen git, Dersimin şerefini koru.
KAMER GENÇ
(Devamla) Ya arkadaşlar, diyorum haydi gelin... Şimdi, diyorlar ki:
Efendim, böyle adalar işgal altında değil. Dedim, bakın,
Abdullah Öcalana ziyaretçi götürmek için gemi tahsis ediyorsunuz; bize de bir
gemi tahsis edin, gidelim bu adalara, hakikaten işgal altında
mıdır, değil midir, arkadaşlar, görelim bunları. Niye
kaçıyorsunuz? Ya bu kadar vurdumduymaz olunmaz. Efendiler, bu memleket
bizim. Yarına bunu çocuklarınız size çok pahalıya sorarlar,
çocuklarınız halk içine çıkamazlar. Sizin devri iktidarınızda
326 milletvekili parmağıyla bu devlet itibarsızlaştırıldı;
toprakları yabancılar tarafından işgal edildi, devlet
talan edildi, devlette hukuk yok edildi; insanlar beş yıl, on
yıl içeride sebepsiz yere yatıyorlar. Hiç mi sizlerde de vicdan
yoktu? derler size. Bunu, bakın, yarın sizin çocuklarınız,
torunlarınız size bunun çok hesabını sorarlar.
Önemli olan insanların onurlarını kaybetmemesidir, ülke
gerçeklerine sahip çıkmasıdır. Bu kanun memleketi talan
ettirecektir.
MEHMET METİNER (Adıyaman) Sen git Dersim
katliamının hesabını sor.
KAMER GENÇ (Devamla) - Bakalım göreceğiz, bakalım kim
kazanacak. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
5inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 5. maddesinin 2.
ve 3. fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Mustafa
Kalaycı Cemalettin
Şimşek
Antalya Konya
Samsun
Ali Öz Oktay
Vural Reşat
Doğru
Mersin İzmir
Tokat
Yusuf
Halaçoğlu
Kayseri
(2) Yapım işinin
tamamlanmasından önce hiçbir şekilde bedel ödemesi yapılamaz.
Ancak aşama tamamlamaları ve kısmi hizmete alınma hâlinde
idare tarafından yapılacak kısmi kabullere ilişkin
yönetmelikle belirlenen kurallar çerçevesinde düzenlemelerin yer
aldığı sözleşme hükümleri saklıdır.
(3) Yüklenici tarafından
verilen hizmetlerin karşılığı olarak yükleniciye
ödenecek hizmet bedellerinin hesaplanmasına ve ödenmesine ilişkin
usul ve esaslara yönetmelikle belirlenen kurallar çerçevesinde ihale
dokümanında ve sözleşmede yer verilir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa tasarısının 5. Maddesinin
birinci fıkrasının üçüncü cümlesinin madde metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Rahmi
Aşkın Türeli İzzet
Çetin
İstanbul
İzmir
Ankara
Özgür
Özel Mehmet
Şeker Aylin
Nazlıaka
Manisa
Gaziantep
Ankara
Muharrem
Işık
Erzincan
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Sayın Özel
BAŞKAN Özgür Özel, Manisa. (CHP sıralarından
alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle Sayın Bakan Müezzinoğluna, bir kez de buradan,
bundan sonra üstlendiği bu zor görevde başarılar diliyorum
Hayırlısı olsun. diyorum. Ama hem zor bir görev üstlendi hem
de benim ondan esas temennim, sağlık
alanını sektör olarak gören, hastayı müşteri olarak gören,
sağlık çalışanlarını da köle olarak gören bu
sistemde bugüne kadar yapılanların aksine bir şeyler
yapmasını ümit ederiz ama AKPnin politikaları ortada,
Sayın Bakanın da bu politikaların devamını getirme
noktasında üstlendiği görev ortada ama yine de bu içten temennimi bir
kez de burada tekrar etmek istedim.
Şimdi, önemli
bir iş yapıyoruz. Türkiyenin yirmi beş yılını
etkileyecek, sağlık alanını etkileyecek, ekonomimizi
etkileyecek inanılmaz bir kanun teklifiyle karşı
karşıyayız. Aslında daha önce bununla ilgili birtakım
çalışmalar yapıldı 13 tane hastanenin de bu yöntemle
inşa edilmesiyle ilgili. Kimi ihale sürecini, kimi sözleşme sürecini
tamamlamıştı ama Türk
Tabipleri Birliğinin başvurusu üzerine yürütmesi durdu,
şimdi bu konuda bir yasal zemin
hazırlanmaya çalışılıyor. Kanun incelendiğinde,
okunduğunda, insanın bir milletvekili olarak, bir vatan evladı
olarak, bir sağlık çalışanı olarak burada ortaya konan
bu yönteme inanması, bunu desteklemesi mümkün değil; gerçekten
yürekler acısı bir durum var.
Bunun enine boyuna
sağlıkçılar tarafından tartışılması
lazım çünkü sağlık hizmeti toplam bir hizmettir, toplam kaliteyi
gerektiren bir hizmettir. Bu konunun da esas yerinin Sağlık Komisyonu
olduğu konusunda aslında hepimiz hemfikiriz. Ama Başbakan bir
gün sabahleyin kalkıp da, inanılmaz bir sinirle, kuvvetler
ayrılığının ne kadar kötü bir şey olduğundan
bahsettiğinde ve oradaki o hezeyanı duyduğumuzda, ben böyle
kendi kendime durdum düşündüm: Bu bir devlet adamının sinirlenmesi
mi, yoksa bütün ümidini böyle bir yatırıma bağlamış
olan ve yürütmesi durdurulduğu için sıkıntıya düşen
bir müteahhidin hezeyanları mı? Gerçekten
şaşırdım orada. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Hezeyan size yakışır.
ÖZGÜR ÖZEL
(Devamla) - Çünkü koskoca Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının,
birçok imkânları olan Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanının,
kuvvetler ayrılığından şikâyet etmek yerine
Devletimiz güçlüdür, bu hastane yatırımları gerekiyorsa bir
şekilde yapılır. demesini beklersiniz ama inanılmaz bir
tepki gösterdi.
Bu yasayı
sağlıkçılar tartışsın istedik, Plan Bütçe
Komisyonuna yollandı, Sağlık Komisyonu tali komisyon oldu. Biz
Ne zaman komisyondan çağrı alacağız? diye beklerken bir
öğrendik ki Sağlık Komisyonu Biz bunu
çalışamayız. demiş ve merak ettik, biz neden böyle
yapıyoruz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) İşiniz çokmuş, işiniz!
Özgür Bey, işiniz çokmuş!
ÖZGÜR ÖZEL
(Devamla) Plan Bütçe Komisyonuna gittiğimizde de arkadaşlara
şunu söyledik: Nasıl bir cevap geldi? Sağlık Komisyonu, o
gün Sayın Başkan Vekilimiz -bugün salonda kendisi, ismini
anıyorum, Sayın Türkan Dağoğlu, çıkar da burada bir
cevap verir belki- bir yazı yollamış, demiş ki: Biz
Sağlık Komisyonu olarak işlerimizin yoğunluğu
sebebiyle teklifimizi gündemimize alamayız. Çok yoğunuz, bu yüzden
görüş bildirmeyeceğiz, siz doğrudan görüşün. Ben o komisyonun
üyesiyim arkadaşlar. O komisyonun son toplantı tarihi herhâlde bir
gün öncedir. diyeceksiniz değil mi? Sabahladık herhâlde biz.
Herhâlde o kadar yoğunuz ki bunu görüşmemiz imkânsız, böyle bir
yazı kaleme alınmış, imza atılmış. Sağlık
Komisyonu yeni başkanını seçmek için bir hafta önce
yaptığı toplantıdan önce, bu yazı kaleme
alındıktan bir önceki toplantısını tam da 21 Haziran
2012 günü yapmıştı. Yedi aydır toplanmayan bir komisyondan
bahsediyoruz. Yedi aydır hiç toplanmadık biz, Sayın Komisyon
Başkan Vekilimiz İş yoğunluğumuz nedeniyle bu kanunu
Sağlık Komisyonu görüşemez. diye yazı kaleme alıyor.
ALİ HAYDAR
ÖNER (Isparta) Yalanın belgesi! Yalanın belgesi!
ÖZGÜR ÖZEL
(Devamla) Çıksın burada ifade etsin, bizim nasıl bir iş
yoğunluğumuz varmış da yedi aydır birbirimizin yüzünü
görmediğimiz hâlde Plan Bütçe Komisyonuna böyle bir imzalı
yazıyı yollamaktan kendisi hiçbir rahatsızlık duymamıştır.
Bu sistemle ilgili
anlatılacak çok şey var. İlerleyen maddelerde o
eleştirilerimi ifade edeceğim ama şunu açıkça söylemek
lazım: Komisyonda, Türk Tabipleri Birliği geldi; Türk Tabipleri
Birliğine, Alt Komisyon Başkanı eliyle, görüşlerini ifade
ettiklerinde -dilim varmıyor ama üslup oydu- âdeta fırça çektiler.
Siz kendi işinize bakın kardeşim! dediler, Bu yöntemi
eleştirmek sizin neyinize! dediler. Oysaki bu işi esas
eleştirecek olan, bu meseleyi esas tartışacak olan sağlıkçılar
değil de kimler? Ve o komisyonda yangından mal
kaçırırcasına, kimseleri dinlemeden yürüdük gittik. O komisyona
keşke Sağlık Emekçileri Sendikası davet edilseydi ama hepsi
KESK davasından dolayı zaten içeride tutuklu durumdalar. Muhalefete
yapılan muamele budur. İlerleyen maddelerde teknik olarak da
değineceğim.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının 5. maddesinin 2. ve 3.
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal (Antalya) ve
arkadaşları
(2) Yapım işinin
tamamlanmasından önce hiçbir şekilde bedel ödemesi yapılamaz.
Ancak aşama tamamlamaları ve kısmi hizmete alınma hâlinde
idare tarafından yapılacak kısmi kabullere ilişkin
yönetmelikle belirlenen kurallar çerçevesinde düzenlemelerin yer
aldığı sözleşme hükümleri saklıdır.
(3) Yüklenici tarafından
verilen hizmetlerin karşılığı olarak yükleniciye
ödenecek hizmet bedellerinin hesaplanmasına ve ödenmesine ilişkin
usul ve esaslara yönetmelikle belirlenen kurallar çerçevesinde ihale
dokümanında ve sözleşmede yer verilir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen?
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Sayın Halaçoğlu
BAŞKAN
Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi sözlerime başlarken saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Bakanım, Kayseride devlet hastanesi ihalesi yapılmış
durumda ve ilginç olan şey, tabii yüksek kirayla devlete verilecek bu
hastanenin bütün otel ve diğer eczaneleri yüklenici firma tarafından
işletilecek ve ayrıca şehre bir saat uzak mesafede, ulaşma
imkânı yok, acil konumunda olduğunda nasıl bir hizmet
verileceği şimdiden belli değil ama en önemlisi de merkezdeki
diğer hastaneler de bu yüklenici firmaya verilmek suretiyle bir görev
yerine getirilecek.
Değerli
milletvekilleri, aslında dün Sayın Bakana bir soru sormuştum,
ihale bedelini sormuştum bunun, bir de hastanenin şehre
uzaklığını sormuştum. Buna cevap vermediler ama
şu an söyleyeyim: Şehirden tam bir saat uzaklıkta bir hastane
yapılıyor ve hastaneye kişilerin nasıl
ulaşacakları da belli değil. Dolayısıyla, bunları
göz önüne almamız lazım.
Diğer
taraftan, Kayserinin ilçelerinde ciddi şekilde bir sağlık
sorunu var. Mesela Felahiye gibi, Sarız gibi ilçelerimizde kesinlikle
hastane yok ve bunların hizmet verecekleri insanlar da Kayseriye
taşınmak zorunda kalıyor.
Şimdi, bu söz
konusu edilirken şunları da özellikle belirtmek istiyorum.
Şimdi, doktorlarımız hepimiz için önemli. Allah kimseye
hastalık vermesin ama hem hastaneler önemli hem de doktorlarımız
önemli. Belki bir başka kuruma işimiz düşmeden
hayatımızı sürdürebiliriz ama kesinlikle sağlık
açısından böyle bir şeyi söylememiz mümkün değil.
Diğer
taraftan, bu doktor dediğimiz insanlar otuz yaşında ancak
ihtisaslarını tamamlayıp görevlerine başlıyorlar ve
tabii ki gökten zembille inmemişler. Fakat bunların birtakım
sorunları var, bu sorunları da dile getirmek gerekiyor. Bunların
birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum: Doktorlarımıza
zaman zaman ölümle sonuçlanan şiddet uygulanmaktadır, geçen gün yine
televizyonda bunları gördük. Şiddete maruz kalan bir doktorun avukat
olan annesinin dediği şu cümle çok manidardır: Ben oğlumu
birileri gelip dövsün diye mi okuttum? Şiddetin önlenmesine yönelik Türk
Tabipleri Birliğinin hazırlamış olduğu 2 maddelik
kanun taslağı, Nisan 2012den beridir eski Sağlık
Bakanımız Sayın Recep Akdağın masasında
beklemektedir ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
alınmamıştır. Kanun taslağına 3üncü madde
olarak, eğitim özgürlüğünü engellemek nasıl ciddi bir suç olarak
işlem görüyorsa sağlık çalışanlarına şiddet
uygulayanları da sağlık hizmeti alma özgürlüğünü engellemek
şeklinde değerlendirilecek bir kanun çıkarılabilir.
Yine, Tam Gün Yasası
konusunda çok önemli birtakım sıkıntılar
yaşanmaktadır. Zorunlu hizmet belki kaldırılıp daha
cazip hâle getirilebilir. Örneğin, ihtisas ve ihtisas sonrası
akademik kadrolara geçiş yapılırken, zorunlu hizmet ayrı
bir parametre olarak değerlendirilebilir. Tıp fakültelerindeki
öğretim üyeleri yönüyle sorunlar yaşanmaktadır. Öğretim
üyeleri, yaptığı işin
karşılığını maddi yönden ve takdir anlamında
alamadığından özel hastanelere gitmekte ve
dolayısıyla, eğitime yeterince katkı verememektedirler.
Bunun anlamı, tıp fakültelerinde eğitimin kalitesi düşmekte
ve ileride, bundan on-on beş yıl sonra, Türkiye bunun zararlarını
kesinlikle görecektir. Henüz vakit varken, öncelikle bu soruna -neye mal olursa
olsun- çözüm bulunması önemlidir.
Kamu Hastaneleri
Birliği; buraya atanan üst düzey yöneticilerin, aktif doktorluk yapıp
daha önce yöneticilik yapmış akademisyenlerden
oluşturulması bazı sorunların çözümünü de kolaylaştıracaktır
kanaatindeyim.
Yine, illerde
sağlık müdürlüğü, halk sağlığı
müdürlüğü ve kamu hastaneleri genel sekreterliği olmak üzere üç
başlı yönetime geçişin sağlık politikalarında
gerekçe ve faydalarını da merak ediyorum.
Performans
ödemeleriyle ilgili de yine problemler var. Gerekirse, Sayın Bakana
bunları daha geniş şekilde izah edebilirim.
Sözlerime Kanuni
Sultan Süleymanın bir dörtlüğüyle son vermek istiyorum:
Halk içinde
muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet
cihanda bir nefes sıhhat gibi.
Saltanat dedikleri
bir cihan kavgasıdır,
Olmaya bahtu
saadet dünyada vahdet gibi.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
BAŞKAN
6ncı madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme
alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 417 sıra sayılı yasa tasarısının 6.
Maddesindeki yüzde 20 oranının yüzde 35 olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Rahmi Aşkın Türeli İzzet
Çetin
İstanbul İzmir Ankara
Özgür Özel Mehmet
Şeker Aylin
Nazlıaka
Manisa Gaziantep Ankara
Muharrem Işık Emre Köprülü
Erzincan
Tekirdağ
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Emre Köprülü
BAŞKAN Emre
Köprülü, Tekirdağ Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önerge
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygılarımla selamlarım.
Şimdi, tabii,
sol tarafımda Sayın Orman ve Su İşleri Bakanı burada,
sağ tarafıma baktığım zaman Komisyon
sıralarında, Edirne Milletvekili, yeni bakan olmuş Sayın
Sağlık Bakanı burada. Özellikle ben, bugün de haber sitelerine
düşen Ergeneyle ilgili, Trakyayla ilgili bir konuyu sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Şimdi,
biliyorsunuz Hükûmet, özellikle Başbakan uçakla Trakyanın üzerinden
geçerken Ergenenin kirliliğini görmüş ve bundan dolayı çok
rahatsız olmuş, Ergeneyi temizleyin. talimatını
vermiş, o talimatın gereğince de belli faaliyetler başlamış.
deniyordu ama bugün ortaya çıktı ki Başbakan aslında
Ergenenin kirliliğini görmemiş, Başbakan Ergenenin
tarlalarını görmüş ve O tarlaları, parselleri çok güzel
bir biçimde, geleceğe dönük nasıl imara açarız, nasıl
parselasyona açarız? diye bir yorum yapmış.
Bunu neden böyle
söylüyorum? Sayın Bakanım, biliyorsunuz, sizler açıklamada
bulunuyorsunuz, Islah OSBler diyorsunuz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Hangi bakan?
EMRE KÖPRÜLÜ
(Devamla) Orman ve Su İşleri Bakanı.
Bugün, özellikle
şu haberi sizlerle paylaşmak istiyorum: İstanbulda
İkitelli ve Dudullu organize sanayi bölgelerinin kaldırılarak
Trakyaya, Ergeneye gönderilmesi planlandığı, İnternet
sitelerine, haber sitelerine düştü. Bununla ilgili toplantıların
yapıldığından, valiliğin bu konuda girişimlerde
bulunduğundan bahsediliyor.
Ne deniyor bununla
ilgili? 800 bin insanın Sayın Bakanım, sizi de ilgilendiriyor-
Trakyaya İstanbuldan göç ettirileceği söyleniyor. Bununla ilgili de
ne deniyor? Sözde Ergeneyi, Trakyayı Kurtarma Planı olarak
adlandırılan Islah OSBler bünyesinde bu fabrikaların Trakyada,
Ergenede konuşlandırılacağı ve 1 milyona yakın
insanın da Trakyaya İstanbuldan taşınacağı
söyleniyor.
Bunun akabinde de
şu ortaya konuyor, deniyor ki: İstanbul, orta ve uzun vadede
ticaret, kültür ve turizm kenti yapılacak. İyi, bunu anlıyorum,
İstanbulu bu hâle getireceksiniz, bunun için de temizlenmesi lazım.
E, Trakyayı çöplük hâline mi dönüştüreceksiniz? Hedefiniz bu mu?
Şimdi
sağ tarafımda Trakyadan bir Bakan var, sol tarafımda da
projeden sorumlu Orman ve Su İşleri Bakanı var. Şimdi ben
ikisinden de cevap istiyorum. Sizin planınız Ergeneyi temizlemek mi,
yoksa İstanbulun çöplüğünü getirip Trakyanın içine sokmak mı?
Bununla ilgili daha başka projeler de vardı zaten. Biliyorsunuz,
Tekirdağ iline Türkiyenin en büyük çöplüğünü, katı atık
bertaraf tesisini getirip yerleştirmeye çalışıyorsunuz.
Bununla ilgili yerel yönetimler ret kararı veriyor ama siz hâlen daha
Trakyanın göbeğine bunu sokmaya çalışıyorsunuz.
İşte, bugün ortaya çıkmıştır. Ne ortaya
çıkmıştır? Hükûmetin Ergeneyi, Trakyayı
temizliyorum. söyleminin ne kadar büyük bir yalan olduğu bugün ortaya
çıkmıştır.
Ben şunu
söyleyeceğim: Ergeneyi temizleme projesi olarak işte Ergenenin o
sularını boruların içine hapsedip, denize deşarj edip bunu
topluma Biz Ergeneyi temizliyoruz, denize atacağımız sular da
pis sular değildir. diye anlatabilirsiniz. Belki
kandırdığınız birkaç tane insan olabilir ama Dudullu
bölgesini, İkitelli bölgesini, İstanbulun bütün sanayisini getirip
Trakyanın içine koyup bunu da hâlen daha Ergeneyi, Trakyayı
temizliyoruz. diye anlatmaya kalkarsanız buna kimse inanmaz. Ben,
özellikle, Edirne Milletvekili, Sağlık Bakanı kendisi
Trakyadandır, onu da göreve çağırıyorum. Eğer
Hükûmetin böyle bir planı varsa Sayın Bakanın bu planın
altına imza atması Trakyaya bir ihaneti olacaktır. Ergeneyi
temizleme iradesine karşı -açık söyleyelim- Hükûmetin hiçbir
şey yapmadığı net olarak ortadadır.
Şimdi ben
şunu söylüyorum: Siz Trakyayı parselleyebilirsiniz, Trakyayı
başka başka kişilere satmaya çalışabilirsiniz ama
Trakya size babanızdan, dedenizden miras kalmadı. Bu topraklar
Türkiyenin en verimli tarım topraklarıdır, bu topraklar korunmaya
muhtaçtır. Dolayısıyla, bu projeden derhâl Hükûmet vazgeçmeli ve
bu girişimlerden derhâl geri adım atmalıdır diyorum.
Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan
BAŞKAN -
Hayır, sataşma söz konusu değil. Eğer, açıklama
yapacaksa Sayın Sağlık Bakanımız açıklama yapar;
yoksa sizin söz hakkınız yok Sayın Bakan burada.
Buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
3.-
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlunun, Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülünün bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Sayın Emre, öncelikle, tabii,
Trakya duyarlılığınız için teşekkür ediyorum da
keşke şu anda Ergeneyi yaklaşık yirmi yıldır
kirleten CHPli belediyelerimize de -en az yüzde 70 kirleten bu yapıya- bu
duyarlılığı gösterseydiniz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Şu anda Ergenenin
kirliliğinin asgari yüzde 60 sorumlusu CHPli belediyelerimizdir.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Hiç öyle değil, hiç öyle değil.
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Tabii, işte
Şimdi,
gelecekte, şu anda hiç gündemde olmayan ve hayalî senaryolarla şayet
bir suçlamayı
Bunu vatandaşımız, Trakya
vatandaşımız da görüyor, Ergenenin nasıl
temizlendiğini de görüyor. Bu anlamdaki dinamiklerin
Son bir yılda
Sayın Bakanımızla iki defa toplantı yaptık, bütün
milletvekilleri davetliydi, bir tanesinde yoktunuz, CHPli belediye
başkanlarımız yoktu. Şov yapma kısmında olur da
fiilen yapma kısmında olmazsanız bunu Tekirdağ,
Kırklareli ve Trakya halkına anlatırım; ben de
anlatırım, siz de anlatmaya devam edin ama -hiç merak etmeyin- bu
süreç, Ergenenin temizliği yine bu partiye nasip olacak. Siz de
artık bundan sonra -belediyelerinizle de protokol yapıyoruz-
kirletmeyi de başaramayacaksınız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Şimdi, Sayın Bakan, özellikle, hem
şahsımıza hem de Cumhuriyet Halk Partili belediyelere açık
olarak sataşmıştır. Ergenenin kirliliği
noktasında bir söylemde bulunmuştur, buna cevap vermek
durumundayım.
BAŞKAN
Sayın Köprülü, zaten, görüşülen yasa ile ilgili olmayan bir
şekilde konuşma yaptınız burada.
İki dakika
söz veriyorum ama sataşma söz konusu değil burada, onu da belirtmek
istiyorum.
Buyurun.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.-
Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülünün, Sağlık Bakanı
Mehmet Müezzinoğlunun şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, siz CHPli belediyeleri
davet ettiniz mi ki?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Kesinlikle, tek tek devam ettim.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Hiçbirini etmediniz, hiçbirini etmediniz.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Devamla) Şimdi, Sayın Bakana ben sorumluluğunu
hatırlattım. Sayın Bakan, sorumluluğunu veya benim buradaki
iddiamı, özellikle 1 milyona yakın insanın Trakyaya göç
ettirilmesi, İstanbulun kirli sanayisinin Trakyaya getirilmesiyle,
gönderilmesiyle ilgili tek bir şey söylemedi, her zamanki aynı
lafları aktararak Cumhuriyet Halk Partili belediyeler dedi.
Ben şunu
söyleyeyim: O bölgeden vekilsiniz ve bakansınız. Şimdi, belde ve
ilçe belediyelerini sayın, belde ve ilçe belediyelerini
saydığınız zaman kaç tane AKPli belediye çıkacak, kaç
tane CHPli belediye çıkacak? Ama mahcup olacaksınız sonucunu da
açıklayın. AKPli belediye sayısı CHPli belediyeden daha
fazladır.
Devamını
da söyleyeyim, Ergeneyi Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin -ya da ben sizin
belediyelerinizi de savunayım çünkü kendi belediyelerinizi de itham
altında bırakıyorsunuz- kirlettiği de, bu kirlilikte
onların sebep olduğu da doğru değildir, gerçek
dışıdır. Ergenenin kirliliğinde birinci sorumlu -açık
olarak söyleyelim- denetimsiz sanayi kuruluşlarıdır. Sizin
planlarınızda da zaten bunun böyle olduğu, bu sanayinin denetim
altına alınması gerektiği de yazmaktadır.
Belediyelere suç
atmak
Sizin sorumluluğunuzdaki çevre müdürlüklerinin
yapmadığı denetimleri
Belediyenin sorumluluk sahasında,
denetim sahasında olmayan sanayi kuruluşlarının
yarattığı kirlilikle belediyelerin hiçbir alakası yoktur,
belediyelerin çok düşük olan paylarını burada büyük bir
sorumluluk olarak anlatmak da onlara yapılmış bir
haksızlıktır diye düşünüyorum. Eğer, soruna böyle
bakarsanız zaten, Ergenenin kenarında yaşayan insanlar o
partili, bu partili diye bakarsanız, insan ayrımı
yaparsanız, kanser olan çocukların babasının siyasi
tercihleriyle olaya bakarsanız bu işi de çözemezsiniz diyorum,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
önce, ne için söz istiyorsunuz?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Sataşma nedeniyle
BAŞKAN -
Sataşma nedeniyle
Buyurun.
7.-
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlunun, Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülünün şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Bir defa bu anlamda tabii bu sürecin
burada devam etmesi çok yarar da getirmez ama bir defa Süloğlu ve
Lalapaşa belediyeleri ilçe, küçük ilçeler ve kendi imkânlarıyla
arıtma tesisleri yapmıştır. Ama Keşan Belediyesi
CHPlidir, sözleşme imzaladık, onu biz Bakanlık olarak üstlendik.
Uzunköprü Belediyesi CHPlidir, sözleşme yapıldı,
arıtmalarını Bakanlığımız üstlenmiştir.
Dolayısıyla,
orada vatandaşımız CHPli veya şu partili diye bir
şeyimiz yok ama bu anlamdaki duyarlılığı, ne olur, bir
tarafı suçlayarak değil
Şu anda, Ergenenin kirliliğinde
sorumluluklardan kaçarak bir suçlu bulamazsınız, suçlu ararsanız
kendinizi bulursunuz. Bunu söylemek istiyorum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) - Ama Sayın Bakan, siz suçladınız,
CHPli belediyeleri sebep gösteren, sizsiniz!
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Ama netice
Ergeneyi kirleten
olarak bizi suçluyorsa, biz iki yıldır bu anlamda dinamik bir
programı yürütüyorsak, Sayın
Vekilimiz de sayın belediye başkanlarımız da buna
katılmıyorsa
Bakın, Edirne Milletvekilimiz Kemal
Değirmendereli geldi, katıldı,
duyarlılığını gösterdi. Onu da ifade edeyim. Ama
Edirne Belediye Başkanı gelmedi, Tekirdağ Belediye
Başkanı gelmedi. Edirne Belediyesi için katı atıkla ilgili
tahsis yaptığımız Millî Emlakten bir defa iki
yıllık dönem bitti, ikinci tahsisi yaptık, ikinci dönem de
bitmek üzere. Şimdi, buradaki çevre duyarlılığı,
arkadaşlar
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) -
ne yazık ki örneklerinizdeki fotoğraf kötü.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Konu
anlaşıldı.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.-
Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği
Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet
Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Tokat
Milletvekili Şükrü Ayalan ve Çankırı Milletvekili İdris
Şahin ile 4 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/722, 2/1114) (S. Sayısı: 417)(Devam))
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
7nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 417 Sıra Sayılı Yasa Tasarısının 7nci
maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Rahmi
Aşkın Türeli İzzet
Çetin
İstanbul İzmir Ankara
Özgür
Özel Mehmet
Şeker Aylin
Nazlıaka
Manisa Gaziantep Ankara
Muharrem
Işık Veli
Ağbaba
Erzincan Malatya
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Veli Ağbaba, Malatya Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
On sekiz yıl
önce kurulan ve kamu emekçilerinin haklarını her koşulda savunan
KESKe karşı yapılan ikinci operasyonu kınıyorum.
Bilindiği
gibi, geçtiğimiz aylarda, yaklaşık sekiz ay önce KESKin üst
düzey yöneticilerine operasyon yapıldı ve hâlâ, iddianame olmadan,
Sincan Cezaevinde yatıyorlar. Bunu kınıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyede bu anlayış, Türkiyeyi terör örgütü
üyeliği konusunda dünya birincisi yapan anlayıştır. Bizim
analarımız, diğer dünya ülkelerinden daha fazla terörist
doğurmuyor. Bizim insanlarımızı terörist yapan zihniyet AKP
zihniyetidir. Bu zihniyeti bir kez daha huzurlarınızda
kınıyorum.
Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri; hepinizin bildiği gibi,
Malatya sadece kayısısıyla ünlü bir şehir değil,
Malatya hem yetiştirmiş olduğu siyasetçilerle hem de
Malatyayı hem Türkiyede hem de dünyada bir marka yapan bir özelliği
daha var, o da, Malatya İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezini
dünyanın ikincisi, Türkiyenin birincisi yapan Karaciğer Nakil
Merkezi. Malatyanın karaciğer nakli konusunda marka olması
konusunda büyük katkılar sağlayan ama kendisi bugün maalesef
karaciğer nakli olma noktasına gelen, bugün hastanede yatan Fatih
Hilmioğluna bir Malatyalı olarak teşekkür etmeyi bir görev
olarak biliyorum. Tabii, bu merkezin büyümesinde, bu merkezin bu hâle
gelmesinde, o Karaciğer Nakil Merkezinin başında bulunan
başta Profesör Doktor Sezai Yılmaz ve arkadaşlarını da
kutluyorum.
Değerli
arkadaşlar, Malatyada iki devlet hastanesi var. Bunlar TOKİye
devredilip yerine yeni bir devlet hastanesi yapılıyor. Malatyaya
çevre yolunu çok gören zihniyet, maalesef duble yol değil, duble
kazık atıyor. Birleştirilen, yıkılması
düşünülen hastanelerin biri, yeni yapılan hastanenin
karşısında. Yeni yapılan hastane Malatyanın batı
girişinde. Yıkılması düşünülen ikinci hastane
Malatyanın doğu girişinde. Sayın Bakan, şimdi, sizden
bir şey rica etmek istiyorum. Bu, Malatyalıların ortak
isteği. Malatyada her siyasi görüşten insanın -Ticaret Sanayi
Odası, Esnaf Odası, Ziraat Odası, sendikacısı- yani
Malatyadaki herkesin ortak isteği şu: Malatyanın doğu
girişindeki Malatya Devlet Hastanesinin yıkılmasını
istemiyor Malatyalılar. Bu hastanenin burada hizmet vermesini
Malatyanın büyümesi açısından, Malatyanın gelişmesi
açısından ve sağlık anlamında büyümesi
açısından anlamlı olduğunu düşünüyorlar. Bu
kararı bir kez daha gözden geçirmenizi bir Malatyalı olarak sizden rica
ediyorum. Tabii, burası yıkılırsa, muhtemelen TOKİ
buraya alışveriş merkezi ya da bir bina yapacak; buna izin
verilmemesini, bu kararın bir kez daha gözden geçirilmesini sizden rica
ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, tabii, Karaciğer Nakil Merkeziyle, Turgut Özal Tıp
Merkeziyle Malatya önemli bir sağlık merkezi, ancak ilçelerimizde
birçok problem var. Bunları sadece bir cümleyle söylemek istiyorum, bir
örnek vermek istiyorum. Arapgir Devlet Hastanemizde genel cerrah var, ama
maalesef, anestezi uzmanı yok, yani genel cerrah ne anlam ifade eder, onu
da sizin takdirlerinize bırakıyorum.
Şimdi, tabii,
bu kanunla sağlık özelleşmiş olacak. Aslında AKPnin
çılgın projelerinden birisi budur, yani o kanal projesinden sonra
belki en çılgın projesi bu projedir. Satacak hiçbir şey
kalmayınca, şimdi, bunu, bir özelleştirme
mantığıyla hastayı müşteri gören, doktoru tüccar
gören bir mantıkla bu kanun geçirilmek isteniyor, ama bu kanun doğru
bir kanun değildir. Şehir hastanesi ihalelerini alan şirketler
sanki otoyol işletecekmiş gibi -bu kanuna göre- bir doluluk
oranı vadediliyor ve değerli milletvekilleri, bu, tamamen birilerini
zengin etmeye, birilerini büyütmeye yönelik bir projedir.
Sağlığın
özelleştirilmemesi gerektiğini ifade ediyor, bu konuda Malatyayla
ilgili düşüncelerimizi bir kez daha gözden geçirmenizi rica ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
8inci madde
üzerinde üç adet aynı mahiyette önerge vardır, okutacağım
ve birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge
sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi
aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 417 sıra sayılı Yasa Tasarısının 8inci
maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Rahmi
Aşkın Türeli İzzet
Çetin
İstanbul İzmir Ankara
Özgür
Özel Mehmet
Şeker Ali
Rıza Öztürk
Manisa Gaziantep Mersin
Muharrem
Işık Aylin
Nazlıaka
Erzincan Ankara
Aynı
mahiyetteki diğer önerge sahiplerinin isimleri:
Oktay Vural Mehmet
Günal Mustafa
Kalaycı
İzmir Antalya Konya
Cemalletin Şimşek Ali Öz Reşat
Doğru
Samsun Mersin Tokat
Lütfü Türkkan
Kocaeli
Aynı mahiyetteki üçüncü önergenin
imza sahipleri:
Pervin Buldan İbrahim
Binici Abdullah
Levent Tüzel
Iğdır Şanlıurfa İstanbul
Ertuğrul Kürkcü Erol
Dora Hüsamettin
Zenderlioğlu
Mersin Mardin
Bitlis
Demir Çelik
Muş
BAŞKAN
Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) -
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Evet, önerge üzerinde söz isteyen -önce Barış ve Demokrasi
Partisinden başlayacağız sırasıyla
yaptığımız için- Erol Dora, Mardin Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
EROL DORA (Mardin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık
Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis
Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması
Hakkında Kanun Tasarısının 8inci maddesi üzerine verilen
değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. Sayın Bakanımıza da yeni
görevlerinde başarılar diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, dünyanın özellikle tek kutuplu bir biçim almasından
sonra liberal politikaların hâkim olduğu dünyada sağlık,
fiilen bir hak olmaktan çıkarılmış, parası olanın
parası kadar satın alabileceği bir meta hâline
dönüştürülmüştür. Bu yasa tasarısıyla anlıyoruz ki
bugün Türkiyede sağlık alanı serbest piyasanın
egemenliğine terk edilmek istenmektedir. Ancak,
sağlığın temel bir insan hakkı olması ve
sağlık hizmetlerinin kendine özgü nitelikleri, sağlık
hizmetlerinin serbest piyasanın egemenliğine
bırakılmasının yanlışlığını
açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Yasa
tasarısının ilgili maddesi, kamu-özel ortaklığının
uygulama aşamasında yapılacak olan sözleşmenin, özel hukuk
hükümlerine tabi olacağını belirtmektedir. Ayrıca,
yapılacak olan tesisin özelliklerine, fizibilite raporlarına
bağlı olarak sözleşmede belirtilen sabit yatırım
dönemi hariç otuz yılı geçmemek üzere sürenin idarece
belirleneceği belirtilmiştir. Bu bağlamda, tasarının
sevk edildiği Plan ve Bütçe Komisyonunun düzenlemeyi görüşme
gerekçesi, elbette ki bu kanunla birlikte yapılması, yenilenmesi ve hizmet
alması öngörülen sağlık tesislerinin kamuya maliyetini
görüşmek olmuştur.
Devletin
kiralanacak olan sağlık komplekslerini işletecek olan özel
şirketlere kira ve hizmet bedeli olarak ne kadarlık bir ödeme
yapacağını bilmesi gerekirken, bu durum kamuoyunun dikkatinden
kaçırılmıştır. Yapılan hesaplamalara göre devlet
ciddi bir borç yükü altına girecektir. İlgili sivil toplum
örgütlerinin ve meslek odalarının, gerek altına girilecek borç
yükünü gerekse de sağlık emekçilerinin içine düşeceği
güvencesiz durumu ısrarla dile getirmelerine rağmen, Komisyonun bu
önerilere kulak tıkaması ayrıca düşündürücüdür. Muhalefetin
ve konuyla ilgili sivil toplum örgütlerinin görüş ve önerilerini dikkate
almayan bir iktidar partisiyle karşı karşıyayız.
Hükûmetin
özellikle şunu iyi bilmesi gerekiyor: Eğitim ve sağlık gibi
kamu hizmetleri, siyasi görüş farklılıklarının üstünde
tutulması gereken önemli konulardır. Bizler önerilerimizi
sıralarken aynı zamanda kamu yararını gözetiyoruz. Ancak
Genel Kurula gelen her yasa özellikle sivil
toplum örgütleri ve meslek odalarının tüm
uyarılarına rağmen apar topar çıkarılmaya devam
edilmekte, çıkarıldıktan sonra da üzerinden daha bir yıl
bile geçmeden yeni yasa tasarıları hazırlama ihtiyacı
doğmaktadır. Zira, hazırlanan yasalar toplumun gerçekleriyle
çelişmekte, topluma giydirilmeye çalışılan gömlek dar
gelmektedir. Bu bağlamda yasa tasarısı, ortaya çıkacak
maliyetin etki analizleri yapılmadan hazırlanmış,
vatandaşların içine düşeceği borç batağı görmezden
gelinmiştir. Sağlık gibi son derece önemli bir kamu hizmeti
alanının, kamu-özel ortaklığı modeli kapsamında,
sağlık hizmetlerinin özel sektörün sorumluluğuna verilmesi
açık ve net bir şekilde Anayasanın sosyal devlet ilkesine
aykırıdır. Ayrıca, sosyal devletin yerine getirmesi gereken
yükümlülüklerin kamudan özele devredilmesinin, yine Anayasanın
sağlıkla ilgili 56ncı maddesinin ihlaline kadar gideceği
vurgulanması gereken diğer bir gerçekliktir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kamu çıkarını
gözetmeyen ve şirketlerin edinecekleri kârları halkın
çıkarından üstün tutan bir anlayışla hazırlanan yasa
tasarısı, bir bütün olarak halk sağlığını
ciddi bir biçimde tehlikeye atmaktadır.
En önemlisi de,
sosyal bir devletten beklenen halkın sağlığını
koruma sorumluluğu, bu madde ile özel şirketlere devredilmektedir.
Özel şirketlerin ise halk sağlığını ne kadar
gözettiğini, yapılan uygulamalardan hepimiz biliyoruz. Paran kadar
sağlık dönemi özel şirketlerin iştahını
kabartabilir ancak bu, her şeyden önce sosyal devlet ilkesiyle
çelişmekte, yoksulların sırtına yük bindirmektedir.
Yapılması gereken, sağlık alanında piyasa odaklı
siyasetin bir an önce terk edilmesi, bunun yerine kamu yararını
gözeten sağlık politikalarının devreye
sokulmasıdır.
Genel Kurulu
tekrar saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önerge üzerinde
diğer söz sahibi
Sayın
Şandır, önerge üzerinde kim konuşmak istiyor?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Lütfü Türkkan.
BAŞKAN
Lütfü Türkkan, Kocaeli Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adından
anlaşılacağı gibi, çok afili bir tasarı bu. Önce bunun
hakkında görüşmeden evvel, bugün, on dokuz ay evvel PKK
tarafından kaçırılan kaymakam Kenan Erenoğlundan bahsetmek
istiyorum size. Ben sabah anne ve babasını ziyaret ettim. Mustafa Bey
ve Nazmiye Hanım, evlatları PKK tarafından kaçırılan
bir anne ve babanın ruh hâlinde. Tabii ki hiçbir haber
alamamışlar, devletin hiçbir kademesinden kendilerine ulaşan
hiçbir bilgi yok, yani oğulları sağ mı, ölü mü, herhangi
bir istihbari bilgi paylaşımı da yok. O anne-babanın
durumunu görmenizi çok isterdim. Çok kötü bir hadise. Bunun benzerini
geçmişte başka şekilde yaşamış bir insan olarak,
o ailenin durumuna devletin niye bu kadar ilgisiz kaldığını
çok merak ediyorum.
Öncelikle, Sinop
ve Samsunda geçtiğimiz günlerde cereyan eden olaylara tepki koyan
barış güvercinlerinin bu olaya tepkisiz kalmalarını da
hayretle karşılıyorum, yani Sinop ve Samsunda milletvekili
arkadaşlarımızın binalarda mahsur bırakılıp
linç girişimine maruz kalmaları hiç tasvip edilir bir hadise
değildir ama PKKnın kaçırdığı bir kaymakama
sessiz kalmak da bir o kadar insani bir hadise değildir.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Gidip getirelim Lütfü Bey. Gelin, birlikte getirelim.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) O konuda kimin elinde bir şey varsa onu sarf etmemek de
insanlık değildir, önce onu belirtmek istiyorum.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Hemen heyet oluşturun, gidelim. Olmaz öyle!
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) Bakın, ben bir şey söyleyeceğim size: Öcalanın
yattığı yerde yatağıyla, televizyonunun LCD
olmasıyla, hatta son çıkan iyileştirmelerle beraber -affınıza
sığınıyorum- bilmem ne boyutuyla ilgilenene kadar, gidin
devletin kaymakamıyla ilgilenin. Devletin kaymakamı PKKnın
elinde esir olmuş, bir buçuk senedir sesiniz çıkmıyor. Bu
ayıp size yeter.
Gelin, ben size,
biraz tasarıya döneyim; tasarıyla ilgili birtakım şeyler
anlatayım. Bu tasarının ismi çok afili, söylemiştim ben:
Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis
Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında
Kanun Tasarısı. Tasarıda hekimlerin ve sağlık
çalışanlarının verdiği hizmetlerin tümünün ihaleyi
alan şirketlerden satın alınması öngörülüyor. Yani bunun
içinde tabipler var, diş tabibi var, eczacı var, veteriner var,
hekim, memur, sağlık fizikçisi, idareci, ebe, hemşire
Hepsi
var.
Tasarı ile,
şirketlerin alacağı uluslararası kredilere Hazine garantisi
sağlanması, yapılacak anlaşmaların Resmî Gazetede
yayımlanmaksızın dış borç kaydedilmesi öngörülüyor.
Türk ihale mevzuatına tümüyle aykırı olan açık eksiltme
yöntemi, yasa kuralı hâline getiriliyor. Yine tasarıda, ihalelerin
kimin tarafından onaylanacağı, harcama yetkisinin kimde
olduğu, ihale komisyon başkanı ile harcama yetkilisinin
aynı kişi olup olmayacağına dair bir dizi küçük
ayrıntıya da yer verilmiyor.
Hastaların,
hastaneye gittiğinde, hani vardır ya Sırtını aç,
öksür de bir ciğerlerini dinleyelim. lafı. Şimdi, o, bu
süreçte, hastaneye müşteriler daha kapıdan girer girmez -çünkü
hastalar artık müşteri oldu- Cebini aç, hele bir öksür, paraların
dökülsün. denilecek, iş o hâle geldi.
Ben, biraz evvelki
konuya döneceğim yine. Bu kanunla alakalı bir daha
konuşacağım önümüzdeki maddede: Bakın arkadaşlar, bu
Hükûmetin PKKyla pazarlık yaptığını artık herkes
biliyor. Evvelsi gün duruşma oldu; KCKnın en önemli üst düzey 10
yöneticisi serbest kaldı. Bu, PKKyla yaptığınız
pazarlığın tezahürüdür. Fırat Anlı var
aralarında, KCKnın en üst yöneticilerinden bir tanesi. Ya, böyle bir
pazarlık yaparken bu pazarlığın içine Kenan
Erenoğlunu niye koymadınız? Alenen pazarlık
yapıyorsunuz PKKyla. Yani, tamam Biz Fırat Anlıyı
bırakacağız, şunu bırakacağız; kimi
istiyorsanız, İmralıya onu göndereceğiz; yatak boyunu
nasıl istiyor, süngeri nasıl olsun
Ya, iyi de o kaymakamı da
serbest bırakın. Asker var, polis var, öğretmen var. Devletin 5
tane görevlisi PKKnın elinde esir olmuş, devlet naçar. Yani bir
diğer tabirle, PKK sizin bileğinizi bükmüş, siz terör
karşısında naçar kalmışsınız, çaresiz
kalmışsınız. Anlaşma sebebiniz bu; barış
istediğinizden değil, PKKya yenildiğinizden bu anlaşma.
Ben diğer
maddede de tekrar konuşacağım. Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önerge üzerinde
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan
BAŞKAN
Evet, Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Sayın Başkan, Sayın Hatip konuşurken özellikle
Fırat Anlının KCKnın üst düzey sorumlusu olduğunu
açıkladı.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) İyi de Mecliste KCK mı var?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Fırat Anlı, partimizde siyaset yapan, belediye
başkanlığı yapmış bir
arkadaşımızdır.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) KCKlı varsa sataşmadan söz alsın. Olur mu öyle bir
şey? KCKlı var mı aramızda?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Evet, sataşmadan söz istiyorum, partimize sataşma
olmuştur.
BAŞKAN Buyurun,
sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum. Yalnız, yeni
sataşmalara mahal vermeyelim lütfen.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.-
Bingöl Milletveakili İdris Balukenin, Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkanın Barış ve Demokrasi Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu KCK
operasyonlarıyla ilgili defalarca burada dile getirdik ama herhâlde
anlamamakta ısrar edeceğiz. Arkadaşlarımızın
tamamı düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında
yaptıkları siyasal çalışmalardan dolayı şu anda
cezaevlerinde bulunuyorlar ve bu, ülke hukuku açısından, ülke tarihi
açısından bir ayıptır. Bu ayıbın bir an önce kaldırılmasını
bu Meclis büyük bir sorumluluk içerisinde yerine getirmelidir, bu yasal
düzenlemeleri yapmalıdır diye düşünüyoruz.
Bahsi geçen 10
arkadaşımızdan 6sı belediye başkanı
arkadaşlarımızdır. Halkın, binlerce, 10 binlerce
insanımızın oylarıyla kendi iradelerini temsil etmek üzere
belediye başkanı olarak görevlendirdiği arkadaşlarımızdır.
Fırat Anlı, daha önceki dönemde Yenişehir Belediye
Başkanlığı yapmış, bir önceki dönemde de
Bingölde belediye başkan adaylığını yapmış;
bugüne kadar kişiliğiyle, siyasi kişiliğiyle bütün bölgede
tanınan, bütün siyasi partiler tarafından da tanınan örnek bir
kişiliktir. Arkadaşımızı bu şekilde buraya
getirip bir tartışma konusu yapmanız hiç doğru
olmamıştır. Bütün arkadaşlarımız, özellikle bu
son 10 tahliyedeki bütün arkadaşlarımız, zaten siyasal
çalışmalarda bizlerle birlikte hareket eden arkadaşlarımızdır.
Diğer
taraftan, kaymakam olayına gelince
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Diğeri devlet görevlisi hocam. Onlarla pazarlık
yaparken, Kenan Erenoğlu
dediğin adam, kaymakam.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Biz, PKKnin
elindeki hem kaymakamın hem de askerlerin, polislerin serbest
bırakılmasını istiyoruz. Ancak, bunlarla ilgili daha önceki
süreçte ardılı olduğumuz partinin üstlenmiş olduğu
sorumlulukla gidip bu süreci işletmesi, o askerleri getirmesi nelere mal
oldu, siz daha iyi biliyorsunuz. Parti kapatıldı, milletvekillerinin
dokunulmazlığı kaldırıldı.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Benim talebim iktidardan, sizden değil.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Askerler neden
getirildi? diye Hükûmet tarafından suçlandık Askerler niye
ölmediler? diye Hükûmet yetkilileri açıklamalarda
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
BALUKEN (Devamla)
bulundular.
Dolayısıyla, bu konuyla ilgili varsa bir samimiyetiniz, gelin, her
dört siyasi parti bir heyet oluştursun ve bununla ilgili bir an önce
çalışmaya başlayalım.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) O işi devlet yapacak.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Barış ve
Demokrasi Partisi olarak biz bu çalışmanın en aktif
bileşeni olmaya hazırız. Bu konuda daha önceki pratiğimiz,
zaten yapacağımız girişimin de teminatıdır. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.-
Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği
Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Şükrü Ayalan
ve Çankırı Milletvekili İdris Şahin ile 4 Milletvekilinin;
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/722, 2/1114) (S.
Sayısı: 417)(Devam)
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 417
sıra sayılı Kanun Tasarısının 8inci maddesinde verdiğimiz
önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biz, 8inci
maddede verdiğimiz önergeyle, 8inci maddenin tasarı metninden
çıkarılmasını istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bu arada, Sayın Bakanı yeni görevinden dolayı
kutluyorum. Umuyorum ve diliyorum ki Sayın Bakan, kendisinden önceki
Bakanın yaptığı yanlışlıkları yapmaz,
sağlık hakkının en temel hak olduğu
anlayışından hareketle, sağlığa biraz daha önem
verir diye düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla aslında sağlık
çalışanlarının iş güvenceleri ortadan
kaldırılıyor. Doktoru, hemşiresi, müstahdemi, teknik
elemanı
Sağlık çalışanlarının iş
güvencesi ortadan kaldırılıyor, doktorların mesleki
bağımsızlıkları yok ediliyor, ortadan
kaldırılıyor.
Yaşam
hakkı en temel haktır, hepimizin bildiği gibi,yaşam
hakkının temeli de sağlıktır. Devlet, sağlık
hizmetlerini tam ve kaliteli yerine getirmek durumundadır ve
insanların temel hakkı olan yaşama hakkını
sağlıklı bir şekilde sağlamakla görevlidir. Bugün
yaşadığımız süreçte, bırakın
sağlık hizmetlerinin tam ve kaliteli olarak yerine getirilmesini,
doğru dürüst yerine getirilemez hâle gelmiştir. Sağlık
hizmetlerinin kalitesi düşmüştür, dışarıya sevk
oranı artmıştır. Doktorların sağlıklı
çalışması, yerel ve genel siyasi ve politik müdahalelerle
sürekli engellenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, doktoru savunmak, sağlığı
savunmaktır, insanın kendisini savunmaktır, yaşam
hakkını savunmaktır. Bugün baktığımızda,
benim seçim bölgemden de biliyorum, Erdemli, Silifke, Anamur, Gülnar, Mut,
Aydıncık ve Bozyazıda hastanelerde tıbbi araç ve gereç
eksiktir, doktor ve personel azlığı nedeniyle tam ve kaliteli,
sağlıklı bir hizmet verilemez hâle gelinmiştir.
Örneğin Silifkede, 2007den beri bölge devlet hastanesi yapılmak
istenmektedir, hâlâ faaliyete geçmemiştir,
açılmamıştır. Silifke bir tatil beldesidir. Yazın
genellikle Ankaradan yaşlılar, emekliler tatil için oraya
gelmektedirler; bu da sağlık sorunlarını gündeme
getirmektedir.
Bizim
bölgemizdeki, bu saydığım Mut, Silifke, Erdemli, Gülnar,
Anamurda bazı branşlarda doktorlar ya eksiktir ya da hiç yoktur.
Örneğin Silifkede göğüs cerrahisi, intaniye hiç yoktur; kardiyolog,
dâhiliye, nöroloji, üroloji, ortopedi, göğüs hastalıkları
doktoru da eksiktir. En önemli eksiklikse bölge hastanesi niteliğinde olan
Silifkede yoğun bakım ünitesi en alt kademededir, yetersizdir, çok
yetersizdir, yatak bakımından da yetersizdir. MRı yoktur, civar
ilçelerden sevk olduğu hâlde MR ünitesi yoktur, hastalar özel hastanelere
gitmektedirler. Tomografi cihazı sık sık
arızalanmaktadır, tamiri ise ayları bulmaktadır Sayın
Bakan. Endoskopi cihazı yoktur.
Gülnar keza
öyledir. Kadın doğum doktoru yoktur, çocuk doktoru yok, dâhiliye
uzmanı olan doktor, başhekim yapılmış, fiilen
çalışamaz hâle gelmiş ve o hastalar da hizmet
alamamaktadırlar.
Mutta ise mevcut
hastane yetersizdir. Yeni hastane inşaatı 74 yataklı olup, bu da
ilerleyen yıllarda yetersiz kalacaktır. Hastanenin bir an önce, en az
150 yatak kapasiteli hâle getirilmesi Mut halkının talebidir.
Anamur da
bunlardan farklı değildir. Anamurda yine doktor açığı
vardır. Altı aydır beyin cerrahi, ortopedi uzmanı
Mersinden geçici olarak görevlendirilmiş, göğüs cerrahı yok,
kalp damar cerrahı yok, kardiyoloji uzmanı yok, üç tane kadın
doğum uzmanından ikisi dolu, fakat birisi hamilelik nedeniyle
çalışamıyor, bir doktor da yeterli hizmeti veremiyor. Bir çocuk
doktoru var, o da yetersiz. Radyoloji ve fizik tedavi uzmanı zorunlu
hizmeti bittiği için tayinini istemiştir.
Sayın Bakan,
bu söylediğim ilçeler doğuda ya da başka bir yerde
değildir, tepede, dağ başında değildir. Bu, Akdeniz ve
Mersin-Antalya arasındaki turizm bölgesinin olduğu bölgelerdir.
Çeşitli soru önergelerine rağmen, iki dönemdir milletvekiliyim, hâlâ
Silifke Devlet Hastanesinde bu hizmetlerin tam ve kaliteli hâle getirilmesini
bir türlü sağlayamadık. Verdiğimiz soru önergeleri altı
ayda bir Sağlık Bakanlığınca cevaplanıyor,
altı ay önce söylediklerimiz hâlâ duruyor. Bu nedenle yeni
bakanlığınız döneminde bunlara eğilmenizi umuyorum,
bekleyip göreceğiz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
. Kabul
etmeyenler
Aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.
Ama işin
ilginç tarafı: Önerge sahipleri de ellerini kaldırmıyorlar,
önergeye karşı olanlar da ellerini kaldırmıyorlar.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Birleşime on
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:17.57
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.17
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju
ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
----------0----------
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
417 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
9uncu madde üzerinde üç adet aynı
mahiyette önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 417 sıra sayılı Yasa Tasarısının 9uncu
maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Rahmi
Aşkın Türeli İzzet
Çetin
İstanbul
İzmir
Ankara
Özgür
Özel Mehmet
Şeker Ali
Rıza Öztürk
Manisa Gaziantep Mersin
Muharrem
Işık Aylin
Nazlıaka
Erzincan Ankara
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 9uncu maddesinin tasarı metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Oktay
Vural Mehmet
Günal Mustafa
Kalaycı
İzmir Antalya Konya
Cemalettin
Şimşek Ali
Öz Lütfü
Türkkan
Samsun Mersin Kocaeli
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
417 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 9uncu maddesinin
tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan İbrahim
Binici Abdullah
Levent Tüzel
Iğdır Şanlıurfa İstanbul
Ertuğrul
Kürkcü Erol
Dora Hüsamettin
Zenderlioğlu
Mersin Mardin Bitlis
Demir
Çelik
Muş
BAŞKAN
Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Demir Çelik
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Demir Çelik, Muş Milletvekili.
DEMİR
ÇELİK (Muş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi şahsım ve partim adına saygıyla selamlıyorum.
417 sıra sayılı Kanunun 9uncu maddesi üzerine söz
almış bulunmaktayım.
Öncelikle,
sağlığın önemine rağmen kamu
ortaklığına hizmet edecek böylesi bir kanun teklifi, bu
hızdan ve günün bu ilerleyen saatinde tartışmadan uzak noktada
olmalıydı. Sağlık hepimize lazım. İnsan olmaktan
ileri gelen en temel insan hakkı olmasından kaynaklı da
parasız, erişilebilir, nitelikli ve aynı zamanda insanın
ruhsal, siyasal ve sosyal anlamda iyi olma hâline hizmet etmeliydi.
Sosyal devlet
olmanın da, ekonomik ve siyaseten güçlü olmanın da en önemli
kriterlerinden olmasına karşın, yapılmak istenen: Sosyal
devletin görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi yerine, günümüz
neoliberal politikalarının piyasalaştırma,
taşeronlaştırma ve metalaştırmasına hizmet eden
bir algı ve anlayışla bu kanun tasarısı
düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu anlamıyla da ezilenin, emekçinin,
yoksulun yararına olmadığını kanun teklifindeki metnin
gerekçelerinde de, bizatihi tasarının kendisinde de okumak, görmek
mümkün. Bu anlayıştan hareketle, 9uncu maddede de rast
gelineceği gibi, kamu ortaklığına hizmet edecek tesislerin,
sağlık tesisinin yapılmasında sermaye, mal birikimini
elinde bulunduran zenginin bir kısım olanak ve imkânlara
kavuşturulmasına fırsat verebilecek bir içeriktedir bu
tasarı. Her şeyden önce, KDV, damga vergisi, harçlardan muafiyetin
öngörüldüğü böylesi bir fırsatın olanak ve imkân sahibi olan
zengine sunuluyor olması toplumdaki adalet duygusunu zedeler, toplumun
mağdurlardan ve yoksullardan ibaret çoğunluğuna da hakaret
anlamına gelir. Siz çalışandan, emekçiden ve yoksuldan
peşinen vergi alacaksınız, onun asgari ücretinin bir
kısmının bile vergilendirilmesi hesabı içerisinde
olacaksınız ama sosyal devletin yapması gereken görevi
devredeceğiniz, kırk dokuz yıllığına kiralama
bedeliyle bir şekliyle olanak, imkân sahibi yapacağınız bu
kesimlere de vergi muafiyeti, damga ve harç muafiyeti tanıyacaksınız.
Bu kabul edilebilir bir durum değil, bu Anayasanın eşitlik
ilkesine de aykırıdır, toplumun temel ihtiyaçlarının
karşılanması duygusundan da uzak bir algıdır.
Bu anlamıyla da kanun
tasarısının, her şeyden önce, hem bireyin hem bireylerden
müteşekkil kesimlerin ve toplulukların temel ihtiyaçlarına cevap
verebilecek nitelikte olması -arzulanan bu- bu yönüyle de Meclisin
iradesine bağlı kılınarak devreye konulması gereken
bir nitelikte olması gerekiyordu. Bu özelliklerden uzak olduğu için
de biz, hem kanun teklifinin kendisinin hem de bu tasarıdaki 9uncu maddenin
gündemden çıkarılmasının, aksine, mal, sermaye birikimine
sahip zenginlerin vergilendirilmesinin, harçlardan ve damga vergisinden
muafiyetten uzak tutulmasının daha anlamlı, gerçekçi
olacağını söylüyoruz.
Keza, az önce yine
bir sayın milletvekilinin, geçmişte bizde belediye
başkanlığı yapmış Sayın Fırat Anlı
hakkında hak etmediği noktada bir yaklaşımda bulunuyor
olması, özgürlükçü ruha ters düşen, Meclisin halk iradesi olması
özelliklerine ters düşen bir yaklaşımdır. Henüz polis
iddianamesiyle suçlanan bu kişilerin toplum nezdinde
itibarsızlaştırılmasını,
cezalandırılmasını öngören söylem ve yaklaşım,
milletin vekili olduğunu, milletin temsilcisi olduğunu söyleyen
bizlerin ifade etmemesi gereken bir durumdur. Hiç kimse ne KCKnin üst
yöneticisi pozisyonundadır ne KCKnin yürütücüsü ya da üyesi
pozisyonundadır. Bu, Barış ve Demokrasi Partisinin üzerinden
demokratik siyaset yürütücüsü olan bizleri
itibarsızlaştırıp kriminalize eden bizatihi devletin retçi,
inkârcı anlayışının sonucudur. Bu anlamıyla da
bütün arkadaşlarımın demokratik siyasetin savunucusu olma
noktasındaki kararlılığını bir kez daha
selamlıyor, hepsine geçmiş olsun diliyor, bu vesileyle de ana dava
başta olmak üzere KCK davalarında yargılanan on binlerce siyasi
tutsağın özgürlüğüne kavuşturulması, davaların da
düşmesi temel talebimizdir diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Şandır, kim konuşacak?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Lütfü Türkkan konuşacak efendim.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Lütfü Türkkan, Kocaeli Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az evvel de
arz ettiğim gibi, ismi hayli afili olan bu kanunun niçin
çıkarıldığına dair, milletimizin de anlayacağı
lisanla birkaç bilgi vermek istiyorum.
Öncelikle,
uluslararası şirketleri bu tasarının
yasalaşmasından sonra hastane yapmak üzere Türkiyeye
çağıracaklar. Onlara şöyle güzel bir yerden bedava arsa tahsis
edecekler. Yapılacak işin Devlet İhale Kanunu veya Kamu
İhale Kanununa tabi olmadığını hükme
bağlıyorlar. Sonra kafalarına göre ihale yapacaklar. Açık
ihale, davet usulü veya pazarlık yöntemlerinden hangisi işlerine
yarıyorsa ona göre yapacaklar ihaleyi. İhaleyi verdikleri
şirketle özel hukuk hükümleri çerçevesinde de ayrıca bir
sözleşme yapacaklar. Hastane bitmeden gariban şirket batmasın
diye uygun zamanlarda da para ödeyecekler. Hastane bittikten sonra, en fazla
kırk dokuz yıl kira ödemeyi taahhüt ediyorlar. Gerçi, hastanenin
parası üç beş yılda çıkacak ama olsun, zavallı
şirket biraz daha, bir kırk elli sene daha kâr etsin diye
düşünmüşler.
Sözleşme
süresi bitince şirketin hastaneyi sağlam ve borçsuz olarak devretmesi
gerekir. diyorlar kanunda. Ancak hastane batarsa da batık bankalarda
uygulanan kamulaştırma yöntemlerini uygulamak zorunda
olduklarını da biliyorlar.
Yüklenici
firmanın hastane yapım işini aynı koşullarda
başka firmalara devredebileceğini söylüyorlar. Yani, sağlık
alanında da çantacı firmalar yaratılmasına zemin
hazırlanacak.
İhaleyi
nasıl olsa yabancı firmalar alır. diye
arkadaşlarımız önceden düşünmüşler, sözleşmenin
bir nüshasını da İngilizce hazırlamışlar.
Yabancı firmalarla sorun yaşanırsa uluslararası tahkime
gidilmesi için de birtakım hukuk yolları hazırlanmış.
Hani, gariban
firmalar ya bunlar, yurt dışından döviz olarak kredi
alırlarsa, Allah korusun, bir kriz falan olursa firmanın
batmaması için gerekli tedbirleri de kanuna koymaktan imtina etmiyorlar.
Hatta, şirket finans kurumlarından kredi alabilsin diye devlet olarak
kefil oluyorlar. Tüm bunlara rağmen çantacı şirket batarsa
uluslararası finans sağlayıcısı ile işi
pişirmeye devam ediyorlar.
Bu gariban
şirketler sadece kira geliriyle yeterince ihya edilmezler diye de
sağlık hizmetleri alanı, ameliyathane, yoğun bakım,
laboratuvar, fizik tedavi gibi her türlü hizmetlerin, hizmet
alanlarının bunlardan alınmasına müsaade edecekler.
Hani, belediyeler
de zorluk çıkarır yapılacak hastanelerin yerinde -olur ya, her belediye Adalet ve
Kalkınma Partili değil- problem yaşanmasın diye imar
planlarını da Çevre ve Şehircilik Bakanlığına
devretmişler.
Zavallı
şirket mağdur olmasın diye her türlü damga vergisi, harç ve
KDVden de muaf tutuyorlar.
Beyler, bu
kanunlar İhale Kanununa aykırıdır öncelikle. Kendi
yaptıkları yasaya, kendi yazdıkları yönetmeliğe
aykırı ihale yapan AKP Hükûmetine, Danıştay daha önce Bu ihaleler
hukuka aykırıdır. dedi. Şimdi Hükûmet Ben nerede hata
yaptım? diyeceğine, halkın yararına düzeltme
yapacağına, o yönetmeliğin adını değiştirip
yasa hâline getirdi.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Hükûmeti neden kamu-özel ortaklığı
modelini uygulamak istiyor, bizce merak konusu. Bunca özel hastane varken
devlet hastanelerini neden özelleştirmeye çalışıyor? Her
fırsatta övünen Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti TOKİ eliyle
inşaat yapamıyor mu? Erzurumda devlet eliyle yapılan hastane
çok daha ucuza yapıldığı hâlde neden aynı yöntemler
her yerde uygulanmıyor? İhaleyi alan şirket her şeye
rağmen batarsa ne olacak? Bu hastanelere yaklaşık 5 milyar Türk
lirası harcayarak tamamına sahip olmak varken yaklaşık 50
milyar lira kira ödemek neden? Bazı bakanların Bu borcu
torunlarımız bile ödeyemez. diyerek karşı
çıktığı iddia ediliyor bu projeye. Niye inatla devam
ediyorsunuz? Kamu-özel ortaklığı sistemini deneyen ve yirmi
yıl sonra, pişman olarak, kamuyu zarara uğrattığı
için araştırma komisyonu kurduran İngiltere örneği varken
bu hatada neden ısrar ediliyor, hâlâ bilemiyoruz. Liberallerin bile
hayallerinin ötesinde yer alan ve İngiliz hazinesi raporunda Kapitalizmin
kabul edilmez yüzü bu sözleşmelerle ortaya çıkmıştır.
denilen bu sistemi sizlere kim dayatmaktadır? Bu yöntemin
kapitülasyonlardan farkı nedir? Sağlık stratejik bir konu mudur?
Eğer öyleyse yabancılara nasıl ihale edeceksiniz?
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi
önergeleri üzerinde söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 9uncu
maddede verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Verdiğimiz
önergeyle maddenin tasarı metninden çıkarılmasını
istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, ben, şimdi genç bir tıp asistanının,
doktorun bana gönderdiği mektuptan alıntılar
yapacağım. Genç bir asistan arkadaşımız
Doktorlarımız, her şeyden önce gelen insan
sağlığıyla uğraşan, insanların hayatta
kalabilmeleri için gecesini gündüzüne katan emekçilerimizdir. Ancak,
emeklerinin karşılığını alamamaktadırlar.
dedikten sonra bugün, bir doktor maaşının 1.850 TL
civarında olduğunu, nöbet ücreti ve döner sermayeden
aldıkları ek ücretler bulunmasına rağmen bu ücretlerin aslında
kurumun tekelinde olduğunu; bazen kesinti, erteleme bazen de keyfî uygulamalarla hiç verilmemezlik
hâllerinde olduğunu belirtiyor. Doktorlarımızın
aldıkları bu ek ücretlerinin hiçbiri emekliliğe
yansıtılmamaktadır. demektedir.
Yine Eğitim
öğretim üyeleri, maddi sıkıntı yüzünden demoralize olmakta
ve özel hastanelere gidiyorlar, üniversite hastanelerinde uzmanlık
eğitimi verecek hoca yoktur. diyor, devam ediyor: Sayın Vekilim,
doktorlarımız insanlık dışı çalışma
saatlerine tabi tutulmaktadır. Özellikle nöbet sonrası da
çalışmaya devam etmektedir. Örneğin, sabah sekizde mesaiye
başlayan bir doktorun saat 17.00de mesaisi sona eriyor. Saat 17.00de
mesai bitiyor ancak aynı saatte nöbeti devralıyor. Nöbet ertesi sabah
saat 08.00e kadar devam ediyor. Nöbet bitiminde doktorumuz evine gidiyor mu?
Hayır. Nöbet sonrası aynı saatte yani sabah 08.00de normal mesaisi
başlıyor ve akşam 17.00ye kadar çalışmaya devam
ediyor yani doktorlarımız, uykusuz tam olarak 36-40 saat
çalışmak zorunda kalıyor. Bu duruma bağlı olarak
hastalar da zarar görebiliyor. Doktorlarımız ayda 150 saat nöbet
tutuyor ancak tutulan nöbetin 130 saati aşan kısmı için ücret
alınmıyor, 130 saat için ücret ödeniyor. Saat başı ödenen
ücret ise 6 TLdir.
Doktorlarımızın
pratisyen diplomaları verilmemektedir. Herhangi bir branşta uzman
olduklarında, hatta yan dal uzmanı dahi olsalar pratisyen
diplomalarını alamamaktadırlar. Ancak, herhangi bir branşta
mecburi hizmetlerini tamamladıktan sonra geriye dönük olarak pratisyen
diplomalarını alabilmektedirler. Bu uygulama insan haklarına
aykırı ve asla kabul edilemez bir durumdur. Madem mecburi hizmetleri
var, en azından manipülasyon yapılmalı. Örneğin, dâhiliye
uzmanlığı yapmış, uzmanlık eğitimini
tamamlamış olan doktorun pratisyenlik diploması ya da yan dal
uzmanlığı yapmış olan doktorun dâhiliye diploması
verilmelidir ancak aldığı bir üst eğitimin mecburi
hizmetini yapmazsa o sıfatla çalışmalarına engel
olunmalıdır. Örneğin, bir genel cerrah, mecburi hizmetteki
olumsuz koşullar üzere istifa etmek durumunda kalıyorsa evde oturmaya
mahkûm edilmemeli, en azından pratisyen hekim olarak özel kliniklerde
çalışma imkânı tanınmalıdır.
Doktorlarımızın
mecburi hizmetinin kalkması gerekmektedir. diyor genç
asistanımız. Mecburi hizmet olacaksa bile doktorlarımız
ellerinde kollarında prangalar varmış gibi
çalıştırılmamalı. Örneğin,
doktorlarımız memuriyetleri boyunca 3 kez istifa edebilmektedirler.
Doktorlarımız, özellikle de mecburi hizmet görev yerlerinde oldukça
olumsuz şartlarda çalıştıklarından ötürü istifa
edebilirler; şartları gereği, daha sonra da görevlerine dönmek
isteyebilirler. Doktorlarımız için istifa hak sayısı diye
bir kavram olmamalı.
Devam ediyor genç
asistanımız: Doktorlarımızın mecburi hizmet
şartları oldukça kötü. Terörden ve uygulanan şiddetten ötürü
doktorlarımızın can güvenlikleri yok. Yeterli sayıda tesis
yok. Zorunluluk hizmet bölgelerinde çalışan
doktorlarımızın maaşları cazip değil. Bu
bölgelerde doktorlarımız için sosyal tesisler yapılmalı ve
maaşları uygun hâle getirilmelidir.
Şimdilerde en
büyük sıkıntı kamu hastaneleri birliği
tasarısıyla gündeme geliyor. Bu tasarıyla doktor artık
kuruma değil ile atanacakmış. Bu da Hükûmetin herhangi bir
doktoru istediği yerden alıp istediği yere sürebileceği
anlamına geliyor. Böylelikle kadrolaşılacak.
Doktorlarımızı
şiddetten koruyucu, caydırıcı önlemler yapılmalı.
Adam geliyor, doktorun ağzını burnunu kırıyor, bir gün
gözaltında kalıyor, ertesi gün serbest bırakılıyor; bu
da hiç caydırıcı olmuyor.
SABİM diye
bir şikâyet hattı var. Doktorlardan yazılı savunma
yazması istemi kalkmış. Bu durum, savunmasız her şikâyetin
dikkate alınması sonucunu doğurur. SABİM kalkmalı.
Zaten önüne gelen, canı sıkılan, bilen bilmeyen, anlayan
anlamayan herkes doktoru şikâyet ediyor ancak doktorun
sığınabileceği hiçbir dayanağı yok.
Bildiğiniz gibi, İstanbulda bir asistan intihar etti. Yasalar
doktoru koruyabilmeli. Komplikasyon denen bir şey var.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Sözlük anlamı, bir hastalığın seyir
veya tedavisi sırasında diğer bir hastalık veya
bozuklukların belirlenmesi, mevcut hastalığa diğer
hastalık veya bozuklukların eklenmesi. Bu komplikasyonlar her zaman
görülebilir. diyor, devam ediyor genç asistanımız Sayın
Bakanım. Bunları herhâlde sizler de en az bizim kadar
biliyorsunuzdur. Bunların durumunu, inşallah, yeni dönemde
düzeltirsiniz diye bekliyorum.
Saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
10uncu madde
üzerinde, aynı mahiyette iki adet, ayrıca bir adet önerge
vardır.
Önce aynı
mahiyette olmayan önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun tasarının 10. maddesinde yer alan Kalkınma
Bakanlığı ibaresinden sonra gelmek üzere Kamu İhale
Kurumu ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Günal Cemalettin
Şimşek Reşat
Doğru
Antalya Samsun Tokat
Erkan
Akçay Mehmet
Erdoğan
Manisa Muğla
BAŞKAN Şimdi, aynı
mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 417 sıra
sayılı yasa tasarısının 10. Maddesinin tasarı
metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Rahmi
Aşkın Türeli İzzet
Çetin
İstanbul İzmir Ankara
Özgür
Özel Muharrem
Işık Aylin
Nazlıaka
Manisa Erzincan Ankara
Mehmet
Şeker
Gaziantep
BAŞKAN Aynı mahiyetteki
diğer önergenin imza sahiplerini okutuyorum:
Pervin
Buldan İbrahim
Binici Abdullah
Levent Tüzel
Iğdır Şanlıurfa İstanbul
Ertuğrul
Kürkcü Erol
Dora Hüsamettin
Zenderlioğlu
Mersin Mardin Bitlis
Demir
Çelik Adil
Kurt
Muş Hakkâri
BAŞKAN Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Katılmıyoruz efendim.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Muharrem Işık,
Erzincan Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
10uncu madde üzerine verdiğimiz değişiklik önergesi üzerine
konuşacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Sayın
Bakanım, bu maddede daha çok, işte, yönetmelik hazırlamak için Bakanlar
Kuruluna yetki verilmiş. Yasa yapıldıktan sonra buradaki, özel -
kamu ortaklığında yapılan hastanelerdeki bütün
kurumları, eczaneler de dâhil olmak üzere, yandaşlarınıza
nasıl vereceğinizi ve oranın nasıl işletileceğini
belirlemek için yapacağınız yetkiler... (AK PARTİ
sırasından Eczane yok. sesi)
Eczane
koyacaksınız, merak etmeyin, onu da koyacaksınız. Bütün
kurumlar orada şey yapılacak, orası da sonuçta özele
Çünkü, bu
yasanın temel amacı zaten sonunda sağlığın
tamamen özelleştirilmesi.
Tabii, yüzde
70lerde, yüzde 75lerde aldığınız sağlıkta
memnuniyetle birlikte Sayın Bakanım, aslında on yıldır
vatandaşın anlamadığı şey, sizin burada en
sonunda piyasacı ve halk düşmanı bir yasayı getirip
sağlığı tamamen özelleştirmeye götüreceğiniz.
Tabii, on yıl içindeki sağlıkta dönüşümle birlikte,
niteliksiz ve kalitesiz bir sağlık politikası
yaptınız. Bunu da doktorları alet ederek getirdiniz.
İşte, doktorlar orada dayak yerken, hemşirelere,
sağlık çalışanlarına saldırılırken bir
kişi ölmeden önce burada gelip de bir araştırma önergesi bile
getirilmedi. Daha sonra, SABİMden dolayı bir arkadaşımızın
intiharına sebep olundu.
Sayın
Bakanım, şu anda, tabii, daha önce de Komisyonda söyledim, 650 bin
sağlık çalışanı gerçekten bayram ediyor. Niye bayram
ediyor? On yıldır çünkü sağlıkçılara zulmettiren bir
yönetim gitti, siz geldiniz ve bunu da memnuniyetle karşıladık.
Sayın Bakanım, bir Refik Saydam olabilirsiniz, burada gerçekten
tarihe geçebilirsiniz. Bunu da yapmak istiyorsanız önce bu yasayı
geri çekmeniz lazım çünkü bu yasayla eninde sonunda gidilen yer kesinlikle
özelleştirme olacak. Tabii, özelleştirme olurken de sağlık
çalışanları köleleştirilecek, bunu görmemek için çok
şey bilmeye gerek yok.
Şimdi, bir
Erzurum, Erzincan örneği vereceğim. Erzurumda, bugün, hemen hemen
her ilçede bir tane hastane yapılmış, birkaç tanesinde yok.
Şehir merkezinde nereye gitsen bir hastaneye rastlıyorsun. Biraz önce
sayın vekilim söyledi, 1.200 yataklı bir hastane
yapmışsınız, fiyatı belli, kaç liraya mal olduğu ve
şu andaki ihale yapacağınız, hastaneler
yapacağınız fiyatlar da belli. Bugün sizi televizyonda izledim
Sayın Bakanım, orada bu işten
anlamadığımızı söylüyorsunuz ama yani bu, 2 kere 2nin
4 ettiği gibi bir şey. Toplama, çıkarma
yaptığınız zaman bu işin nasıl kirayla daha ucuza
geldiğini bir türlü anlayamıyoruz.
Ben biraz önce
eczane dediğim zaman sayın milletvekilim Eczane yok. dedi. Eczane
var. Sizin market eczaneler açma hayalleriniz vardı, bu olacak. Bu yasada
onu da yönetmelikle belirleyeceksiniz.
Erzincan
demiştim. Erzincandaki hastaneler ne oldu? SSK Hastanesi kapandı,
şu anda Kamu Hastaneleri Birliği oldu. Devlet hastanesi şu anda
Kamu Hastaneleri Birliği Başkanımız orada bir şeyler
yapmaya çalışıyor, canlandırmaya çalışıyor
ama canlandıramıyor çünkü yetersiz. Kalan yerler çok güzel bir alan,
tam merkezde bir alan; oranın TOKİye verilmesi kafaya koyulmuş,
TOKİye verilecek. Hastanenin yerinde, eski acil dediğimiz yerde
yıkılan yere bir şey yapılmak istenmiyor ama
yukarıdaki araştırma hastanesi denen yere ek bina yapılmaya
çalışılıyor, sayı arttırılmaya
çalışılıyor ama ne zaman yapılacağı belli
değil. Geçen hafta yine Erzincandaydım. Sayın Bakanım,
doluluk oranı yüzde 114 ve bu yüzde 114 benim
meslektaşlarımın başarısı, kesinlikle oraya
yapılan yatırımların başarısı değil.
Yatakların yanına yatak sıkıştırıyorlar,
yoğun bakımın yanına yeni bir yatak açıyorlar,
cihazları değişerek kullanıyorlar, o
sıkıntılar içindeler ve biz, hâlen, sağlıkta
dönüşümde başarı diyoruz.
Tabii, zaten 2003
yılında verdiğiniz sözleri biliyoruz Sayın Bakanım. Siz vermediniz de
verenler verdi. O zaman zaten sağlığın en sonunda
gideceği yer, işte SSK hastanelerinin kapatılması, onun
peşinden aile hekimliğine geçilmesi, Kamu Hastaneleri Birliğinin
kurulması ve en son kamu-özel ortaklığıyla birlikte gelinen
nokta özelleştirme. Bunu herkes biliyor, siz de biliyorsunuz ama bunu
söyleyemiyorsunuz.
Sayın
Bakanım, tekrar ediyorum, biraz önce söylediğimi herhâlde
duymadınız konuşuyordunuz çünkü. Bir Refik Saydam olabilirsiniz,
tıp tarihine geçebilirsiniz ve bu sağlık
çalışanları gerçekten sizi saygıyla anarlar ama şu
anda sağlık çalışanları hiç iyi görmüyor
geleceğini çünkü döner sermayeyle bunun parasını ödeyeceksiniz,
sağlık çalışanlarına bir şey kalmayacak, özel
hastanelere de gidemeyecekler. Özel hastanelere gidemediği gibi kaç lira
verirseniz ona mahkûm olup çalışacaklar, tabii diğer
sağlık çalışanları da dâhil olmak üzere.
Sayın
Bakanım, sizden son bir ricam Erzincan için olsun. Dünya Göz Hastanesi
Erzincanda bir hastane yapmaya çalışıyor. Sayın Bakan
Recep Bey giderken bunu engellemek için elinden gelen her şeyi yaptı.
Sizden ricamız Dünya Göz Hastanesinin yapılması için orada bize
yardımcı olmanız.
Teşekkür
ediyor, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeler üzerinde
söz isteyen Adil Kurt, Hakkâri Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
ADİL KURT
(Hakkâri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
selamlıyorum.
Sayın Bakan,
aslında, tam biz bu işi konuşurken yarı yolda geldi,
Bakanlığı devraldı ve yarı yolda sorunu devraldı.
Nereden bu işe düştüm, der gibi bir hâl aslında kendisi
açısından. Çünkü, Plan ve Bütçe Komisyonu yaklaşık bir ay
gibi bir zaman zarfında ancak bu tasarıyı konuşup Meclisin
gündemine taşıyabildi çünkü önemli bir tasarı. Biraz sonra
diğer maddeler ya da ikinci bölüm üzerinde de genel
değerlendirmelerimi yapacağım bu konuyla ilgili olarak ama ondan
önce, Sayın Bakanın dikkatine sunmaya çalışacağım
başka önemli bir konu daha var.
5 Şubat 2013
günü, Ayşe-Metin Erdin çifti, Hakkâride bir bebekleri
olacağının heyecanı içerisindeydi Sayın Bakan. 6
Şubat günü sabaha karşı saat dört gibi Ayşe Erdin
doğum sancısından dolayı hastaneye
kaldırıldı ve hastanede bebeğin kafası
kopartılarak dünyaya getirildi, bebeğin kafası
kopartıldı. Bugüne kadar bir müfettiş gönderildiğini
biliyoruz; Sağlık Bakanlığından, bu olayla ilgili olarak
bu olayı araştırması için bir müfettişin oraya
gittiğini biliyoruz. Ama, bu olayın Hakkâride
yarattığı infiali cevaplayacak bir açıklama bugüne kadar
gelmiş değil. Evlere şenlik bir Kamu Hastaneleri Genel Sekreteri
var Hakkâride, sorunu çözümlemek yerine sorumluluğu, suçu
başkalarına atarak bu işten kurtulma yoluna gitti. Bu konuda
yani bugün bir devlet hastanesinde, bir doğumhanede bir bebek kafası
kopartılarak dünyaya getiriliyorsa ve bugüne kadar Bakanlık olarak
siz, doyurucu, ikna edici bir açıklamayı yapmamışsanız
bu, Bakanlığın ayıbıdır,
Bakanlığın eksikliğidir. Hakkâri halkı, bu konuda,
sizden doyurucu bir açıklama bekliyor. Ne hekimin ne de başka
birisinin peşin cezalandırılmasını arzu etmiyoruz ama
burada bir hata olduğu gerçek, Bakanlığın bu konuda bir
açıklama yapması gerekirdi, yapmadı. Tıpkı bu olay
gibi, esasında, bu proje de, bu tasarı da kafası
koparılmış bir bebek olarak avuçlarınızın içine
düştü. Nereden tutulacağı bilinmiyor, nereden savunulacağı
da belli değil, bilmiyorsunuz; hakikaten bu konuda bu olayı
nasıl savunacaksınız, siz de bilmiyorsunuz,
sıkıntı içerisindesiniz.
BAŞKAN
Sayın Kurt, savunulacak bir konu değil zaten.
Buyurun.
ADİL KURT
(Devamla) Daha vahim. diyorsunuz Sayın Başkanım özetle.
Şimdi,
Sayın Başkan esasında hep bu şekilde müdahaleleri esas
alıyor. Sayın Başkan, gerek yok, Sayın Bakan burada,
kendisi, ifadelerimize, konuşmalarımıza cevap vermek için
buradadır, bu konuyu elbette ki savunmak durumundadır ve
savunacaktır da. Bizi ikna etmesi gerekir.
Şimdi, bir
buçuk aydır biz bunu tartışıyoruz, ikna olmadık.
Yatak kapasitesi diyor, İhtiyaç yok. diyor, Bakanlık kendisi
Türkiye'nin 27 bin yatak dışında ekstra yatak kapasitesine
ihtiyaç yok. Bizim donanımımız yeterli, mevcut donanımımız
yeterli. diyor. Her şey yeterliyse, sistem dört dörtlük işliyorsa bu
sistem neden getirilip gündeme taşınıyor? Adını
değiştirmeniz gerekiyor bu tasarının. Getirdiğiniz,
tartıştırdığınız tasarıya kamu-özel
ortaklığı değil, birilerine para kazandırma
tasarısı deyin, gerçek ismini bulmuş olun; siz de ayrıca,
inanmadığınız izahlarda bulunmak durumunda
kalmazsınız. Değil bu maddenin tasarıdan
çıkarılması, bu tasarının tamamının
gündemden çıkarılması gerekiyor.
Yüce Meclisi
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının 10. maddesinde yer alan Kalkınma
Bakanlığı ibaresinden sonra gelmek üzere Kamu İhale
Kurumu ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal (Antalya) ve
arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Erdoğan, Muğla Milletvekili.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 417 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 10uncu maddesinde vermiş olduğumuz
önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, tabii
ki ben en çok bölgemizdeki sağlık sorunlarıyla ilgili
konuşmak istiyorum bugün. AKP, iktidarda on yılı devirdi, on
birinci yılını devam ettiriyor. On yıl boyunca
Muğlada yatak kapasitesini artıracak hiçbir hastane
yapılmadı Sayın Bakan. Muğla Tıp Fakültesi iki
yıldır öğrenci alıyor, Muğla Tıp Fakültesinin bir
araştırma hastanesi yok. Eski Devlet Hastanesinin kapısına
bir araştırma hastanesi tabelası, başına da bir
öğretim üyesi görevlendirilerek bu hastanede, maalesef, doktor
yetiştirilmeye çalışılıyor. Bu doktorlar, yarın,
hepimizin canını emanet edeceği genç kardeşlerimiz.
Bunların eğitimlerinin tam yapılabilmesi için; buradan,
sağlık sektörüne, insanlarımıza hizmet edecek doktor
yetiştirilebilmesi için muhakkak bu hastanenin ciddi, nitelikli bir
hastane hâlinde yapılması ve devreye sokulması lazım. Ama,
on yıldır, maalesef, ortada hastaneyle ilgili hep laf var ama hiç
icraat olmadı. Hiçbir ilçemizin hastane ihtiyacı
karşılanmadı. Bugün, Bodrum Devlet Hastanesi on yıldır
konuşuluyor ama ortada hastane yok. Milas Devlet Hastanesi on
yıldır konuşuluyor, ortada hastane yok. Yine, benim kendi
ilçemde Ortaca Devlet Hastanesi tam on yıldır konuşuluyor. On
yıl boyunca hastane işte Bugün projesi hazırlandı,
yarın ihaleye çıkacak. Efendim, şuraya yapılacak,
şöyle olacak, böyle olacak. maalesef yılan hikâyesine döndü. Ee,
tabii on yıl boyunca Muğlaya hiçbir şey yapmadınız.
Artık bu son döneminizde de Allah size bunu nasip etmeyecek.
İnşallah, biz, Muğlada ihmal ettiğiniz
yatırımları Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında
yapacağız.
Bakın, yine
başka bir konu var burada. Bu haftaki Güney Ege gazetesinin uzunca bir
haberi yine hastaneyle ilgili: İkinci Halıcıoğlu Seferi
Halıcıoğlu tarafından Ortacada yapılan bir otelin
hastaneye çevrilmesiyle, hastane olarak kullanılmasıyla ilgili yeni
bir çalışma başlatılmış. On yıl önce
zamanın Muğla Valisi Sayın Hüseyin Aksoy Sağlık
Bakanlığına yazdı. Dedi ki: Bu binayı hastane olarak
kullanabiliriz diyor iseniz mülk sahibiyle bir hazine arazisini takas etmek
suretiyle bu binanın mülkiyetini kamuya kazandıracağım;
bunu inceleyin. On yıl önce Sağlık Bakanlığı bu
işle ilgilenmedi. Bir heyet gönderildi ve gönderilen heyet Buranın
hastaneye çevrilmesinin maliyeti çok yüksek. Ayrıca, Ortacanın ve
bölgenin bu çapta büyük bir hastaneye ihtiyacı yok. Dolayısıyla
burası uygun değildir. diye bir rapor tuttular, geriye döndüler. Ama,
şimdi, yeniden bu binanın hastane olarak kullanılmasıyla
ilgili, kiralanmasıyla ilgili bir çalışma
başlatıldığı AKP İlçe Başkanı ve
yetkililer tarafından basına intikal ettirilmektedir. Yani, biz bunun
hiç ciddi olacağına inanmadığımız için, maalesef,
hemşehrilerimizle dalga geçildiği imajı oluştu bizde. Çünkü,
buranın mülkiyet meselesinin çözülmesi şu anda bütçede böyle bir
kalem olmadığı için mümkün gözükmüyor. Buranın kiralık
olarak hastaneye dönüştürülmesi de ciddi külfetler getirecektir, bunun
bütçe için de, Ortaca için de çok bir kârı olmayacaktır. Tabii, bu
tartışmanın başlatılması bir şeyi de net
olarak ortaya koyuyor ki: Bütün konularda olduğu gibi Ortacaya devlet
hastanesi yapılmayacak demek bu, hemşehrilerimizle dalga geçiliyor.
Bu kanunun tümü
üzerinde de söylenecek tek bir cümle var: Rant şahane, hizmet bahane. Bu
işin hepsi rant için yapılıyor.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
11inci madde
üzerinde üç adet aynı mahiyette önerge vardır, okutup işleme
alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 417 sıra sayılı yasa tasarısının 11. Maddesinin
tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu İzzet Çetin Rahmi
Aşkın Türeli
İstanbul
Ankara İzmir
Özgür
Özel Mehmet
Şeker Aylin
Nazlıaka
Manisa
Gaziantep
Ankara
Muharrem Işık Mehmet Hilal Kaplan
Erzincan Kocaeli
BAŞKAN
Diğer önerge sahiplerini okutuyorum:
Oktay
Vural Mehmet
Günal Mustafa
Kalaycı
İzmir
Antalya
Konya
Ali
Öz Cemalettin
Şimşek
Mersin Samsun
BAŞKAN Diğer önerge
sahiplerini okutuyorum:
Pervin
Buldan İbrahim
Binici Abdullah
Levent Tüzel
Iğdır
Şanlıurfa
İstanbul
Ertuğrul
Kürkcü Erol
Dora Hüsamettin
Zenderlioğlu
Mersin
Mardin
Bitlis
Demir
Çelik Sebahat
Tuncel
Muş
İstanbul
BAŞKAN Komisyon
aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Önergeler üzerinde söz isteyen Mehmet Hilal Kaplan, Kocaeli Milletvekili.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi, tutuklu tüm milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Anımsarsanız
geçen hafta 410 sıra sayılı Kanun Teklifini görüşürken
söylemiştim; bir yasa gece yarısı Meclisten geçiyorsa, tali
komisyonlarda görüşülmeden veya kamuoyunda tartışılmadan
Meclis gündemine geliyorsa bilin ki arkasında ya bir özel kişi
korunuyor ya da rantsal bir durum var. Sağ olsun, iktidar partisi beni
yanıltmadı. Bugün görüştüğümüz 417 sıra
sayılı Kanun Tasarısı sağlığı
doğrudan ilgilendiriyor olmasına rağmen Sağlık
Komisyonunda görüşülmedi, gerekçesi iş yoğunluğu. Üstelik
komedi olabilecek, altı aydır toplanamayan -bir iş
yoğunluğu- bir komisyon. Bu, sizin demokrasi
anlayışınızda yer etmeye başladı. Ben
yaptım, oldu. anlayışınızdan bir türlü
vazgeçmiyorsunuz. Sokakta hak arayanlara, düşüncesini ifade etmek
isteyenlere orantısız güç kullanarak, biber gazı, cop ve
basınçlı su uyguluyorsunuz. Mecliste de pek farkı yok, sadece
şekil değiştiriyor; komisyonlarda görüştürülmeden,
halkın iradesi olan milletvekillerinin düşüncesi alınmadan Bildiğimi
yaparım, demokrasi parmak demokrasisidir. anlayışından
vazgeçmiyorsunuz.
Bakın, bu
konu gündeme gelirken, 2012 Aralık ayında Başbakan Konyada
konuşurken dedi ki: Bu fakirin altı yıldır hayal
ettiği bir şehir hastaneleri projesi var. Ne yazıktır ki,
bu şehir hastaneleri projesine oligarşik bürokrasi ve yargı
sistemi engel oluyor. Sayın Başbakana anımsatmak isterim;
Türkiye'de kurumların, sivil toplum örgütlerinin, muhalefetin sözünün
dinlenilmesi, birlikte hareket edilmesi demokrasinin esasıdır ve
vazgeçilmezidir. Eğer Sayın Başbakanım, siz
dilediğinizi yaparsanız, yargının
bağımsızlığını çiğnerseniz, hukuku
ayaklar altına alırsanız ben dilediğimi yaparım ve
bunun adı demokrasi. diyorsanız kusura bakmayın, bunun adı
faşizmdir, demokrasi değildir.
Hani, sizin hep
övünerek bahsettiğiniz
Bizim en başarılı olduğumuz
alanlardan bir tanesi sağlık. diyordunuz. Biz sağlık
alanında yüzde 10 gibi bir oy alıyoruz. söylediğiniz konulardan
biri. Peki, soruyorum: Başarılı olduğunuz bu alanda,
başarılı olduğunuz düşündüğünüz bir bakanı
göndermenin gerekçesi ne? Acaba, bugün görüştüğümüz 417 sıra
sayılı kanunda, yirmi beş yılda 50 milyar doları bulan
bir rantsal durum söz konusu olabilir mi? Lütfen, Sayın Bakanım bunu
yanıtlarsa memnun olurum.
Sayın
Bakanımı dün dinledim. Yeni göreve geldi. Hayırlı olsun
diyorum, yeni görevinde de başarılar diliyorum ama Sayın
Bakanımı dinlerken bir şeye dikkat etmek istiyorum. Dün
özellikle vurgu yaptı, özellikle diyor ki: Sağlık alanında
özel alana giden bir yapıyı merkezî hâle getiriyoruz, denetliyoruz.
Bakın,
Sayın Bakanım, sizin bu yasadaki konumunuzu aktarmak istiyorum.
Hazine arazisine, uluslararası finans kuruluşları
aracılığıyla,
şirketlere Gelin, buraya şehir hastaneleri adında bir kampüs
yapın. diyorsunuz ve Yaptığınızın
yatırım maliyetini ben ödeyeceğim. diyorsunuz. Yetmedi, Bunun
yirmi beş yıllık kira bedelini ben bu şirketlere,
uluslararası finanslara aktaracağım. diyorsunuz. Yetmedi, bu
kampüs içerisindeki hizmet bedeli dediğiniz sağlık alanı
ve sağlık alanı dışında bulunan hizmetlerin
hepsini bu şirketlere işletmeye açıyorsunuz. Olur ya zarar
edebilirler düşüncesiyle yine böyle bir kayırmaya giriyorsunuz.
Sizin oluşturduğunuz bu kampüsün hemen dışındaki
alanların ticari alan olmasına, ticari alanların
işletilmesinde size yetki vereceğime, bunun KDV ve harçlardan muaf
olacağına...
Yine bir yufka
yürekliliğiniz tutuyor, diyorsunuz ki: Olur ya yine zarar edersiniz,
şehir merkezlerinde bizim oluşturduğumuz ve tahliyesini
verdiğimiz hastaneleri biz, sizlere, ticari alan
oluşturulmasında, kampüs dışındaki ticari alanlar
noktasında, AVM ve alışveriş merkezi yapılmasında
yardımcı olacağız.
Sayın
Bakanım, siz hekimsiniz. İnsanın psikolojisini ve toplum
psikolojisini iyi bilen birisiniz. Sayın Bakan eğer beni
dinliyorsa...
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Bakan dinlemiyor. Bakan meşgul Sayın Kaplan.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Devamla) Bunun adı özelleştirme mi, bunun adı kamu
yararına kullanmak mı? Siz, kusura bakmayın, bunun adı bal
gibi özelleştirme. Yandaşlarınızı devlet
olanaklarından yararlandırmanın adı budur. Ağır
bir dille ifade etmiyorum. Yandaşlarınızı devlet
olanaklarından yararlandırmadır. Bu devlet sistemi, bu hukuk
sistemi...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Devamla) - ...bu sağlık sistemi bir gün size de lazım
olacaktır. Gelin, bu devleti, bu hukuk sistemini, bu
sağlığı ayaklar altına almaktan vazgeçin.
Hepinize tekrar
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeler
üzerindeki ikinci konuşmacı Sebahat Tuncel, İstanbul
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten,
sağlıkta dönüşüm adına yapılan bu yasa
tasarısı, Türkiyede sağlık alanını yeniden
düzenleyen ama emekçiler lehine, halklar lehine değil, daha çok sermaye
lehine düzenleyen bir düzenleme. Başından beri buna itiraz ediyoruz.
Yani siz bir alanda düzenleme yapıyorsanız öncelikle bunu, hedef
kitlesini, buradan insanlar nasıl etkilenecek, etkilenmeyecek bunun bir
altyapısını yaparsınız ve özellikle bu alanda
çalışan, bu alanda etkilenecek kesimlerle bu
tartışmayı yürütürsünüz. Ama bunun yerine AKP Hükûmeti,
başından beri kâr-zarar hesabı yaparak buna göre
geliştiriyor. Sonuçta kapitalizm bunun üzerinden kendisini
şekillendiriyor ve AKPnin on yıllık iktidarına
baktığınızda Neoliberal politikaları Türkiyeye
nasıl uygularız? üzerinden bu şeyi geliştiriyor.
Dolayısıyla, şimdi hastaneleri özelleştirme, kamu-özel
iş birliği adı altında buraları yeniden bir
ticarethaneye dönüştürme yaklaşımı çok net.
Sadece hastaneler
için değil, aslında üniversiteler için de benzer durum söz konusu.
Bütün alanlarda, AKP Hükûmeti, kapitalizmin gereğini, neoliberal
politikaların gereğini yapıyor ve bu alanları
özelleştiriyor ve toplum yararından ziyade toplumun zararına bir
şeye dönüştürüyor. Burada yararı olan kim? Özel sektör. Kim
yararlanacak? Çünkü bu yeni hastaneler AVMler şeklinde şey
yapılıyor. Alan razı satan razı diye bir şey olacak.
Kim alacak bunu? İşte özel sektör. Kim satıyor? Devlet
satıyor ve buradan, sağlık emekçilerinin bu konudan nasıl
etkileneceği, halkın bundan nasıl etkileneceği meselesi ne
yazık ki buranın gündemi değil. Çünkü halk buranın gündemi
değil, yoksullar buranın gündemi değil, emekçiler buranın
gündemi değil. Önemli olan, bu yoksul olan, emekçi olanları daha
nasıl yoksul yapabiliriz, daha nasıl sömürebiliriz, bu
sağlık politikasını bunun üzerinden nasıl
geliştirebiliriz! Yani sağlığı düzenleme değil,
verimli ve kaliteli bir sağlık değil, sağlığı
bozma kanunu aslında bu. Tamamen toplum
sağlığını bozuyorsunuz. Sadece fiziki olarak
değil, insanlar, bir defa, hastanelere gelirken bile psikolojik olarak
problemli bir noktada gelecekler bu işe bu sağlık
politikalarıyla. Burada hizmet veren doktorlar yine toplumsal olarak çok
sağlıklı olmayacaklar. Bu ciddi bir sorun. Yani siz, bir defa,
işçi-patron hâline dönüştürüyorsunuz, insanların
sağlıklı hizmet vermesini ve sağlıklı hizmet
almasını engelliyorsunuz. Bu nasıl bir şey yani?
Dolayısıyla, gerçekten, sağlıklı olarak bu işten
çıkmaktan ziyade, insanlar nasıl para kazanırız meselesi
üzerine bakacak.
Bunun üzerinden örgütlenme hakkı yok, gerçekten insanların
hesap sorma hakkı da yok. Sonuç itibarıyla, zaten hastaneleri
şehirlerin uzak köşelerine çıkartıyorsunuz. Oraları
yeni bir ticarethaneye dönüştürüyorsunuz. Onun üzerinden de bunu da
sağlık adına yaptığınızı ifade
ediyorsunuz. Bu çok ciddi bir sorun. Bunu bir kez daha ifade etmek isteriz.
Oysa, sağlık politikalarını geliştirirken, yani
toplumsal sağlığı da düşünen bir noktadan bakarsak
nasıl bu daha verimli olurdu, yine diyelim ki sağlık
emekçilerinin örgütlenmesi, daha sağlıklı hizmet vermesi
konularını düşünüp bu konuda örgütlenme hakkından
tutalım aslında bu alanda hizmet verme alanına kadar bunu
düşünmek gerekirdi. Ama bütün bunlar yok. Sadece burada, biz daha çok
nasıl kâr elde edebiliriz, nasıl bazı şirketleri zengin
edebiliriz
Çünkü bu özel hastaneleri yapacak şirketler var. Muhtemelen
şimdiden hazırdır bu şirketler. Bu şirketler
nasıl daha çok kâr elde edecek üzerinden yapılan bir nokta.
Oysa, biz, sağlık politikalarında bir zihniyet sorunu
olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Biz,
sağlığın parasız olması gerektiği ve ana
dilde sağlık hizmetlerinin sunulması gerektiğini
düşünüyoruz. Herkes sağlık hakkına erişebilmelidir, en
kolay erişmelidir ve ücretsiz erişmelidir.
Şimdi bütün bu koşulları yapmadan sadece sağlık
alanında özel sektöre bu işi vermek, burayı bir kâr etme
merkezine dönüştürmek Türkiyede sağlık adına iyi
şeyler yapıyoruz anlamına gelmez, ki, Hükûmet bunu böyle
pazarlıyor. Biz bunu biliyoruz. Eğer bu doğru olsaydı,
sağlık emekçileri buna itiraz etmezdi. Bu doğru olsaydı,
halk buna itiraz etmezdi ama AKP Hükûmetinin derdi, tabii ki emekçilerin,
yoksulların haklarını sağlamak değil, onun derdi
başka bir noktada. Ama unutmayın ki sizin de iktidarınız
geçicidir. Burada sürekli -iktidarınız
döneminde- en çok yasa çıkaran herhâlde AKP Hükûmetidir
Bu, sizin çok
çalıştığınız anlamına gelmiyor; bu, daha çok
rant üzerinden iş yaptığınız ve bu sistemi kendinize
göre dönüştürdüğünüz anlamına geliyor. Bu ciddi anlamda sorunlu
bir şey.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Bırak Sebahat Hanım! Tamam ya, söyleyeceğini
söyledin. Nedir bu rant, rant, rant ya?
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) - Rant değilse söyleyin, kaç kişiye bu konuda şey
yapacak
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Oku anlarsın, neyi söyleyeyim sana ben?
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) - Okuyoruz tabii ki, okuduğumuz için söylüyoruz. Niye
muhalefetten rahatsız oluyorsunuz?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Muhalefetten değil, söyleminden
rahatsız oluyorum.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) - Tam da siz sağlık alanını
özelleştiriyorsunuz, paralı hâle getiriyorsunuz, yoksul emekçi
insanları daha da zor duruma sokuyorsunuz. Bizim buna karşı
olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Kullanma emekçi insanları.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önerge üzerinde
Cemalettin Şimşek, Samsun Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
CEMALETTİN
ŞİMŞEK (Samsun) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 417 sıra
sayılı kamu-özel ortaklığı yasasının 11inci
maddesi üzerinde grubumuzun vermiş olduğu önerge üzerine söz
aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle -ki biraz evvel bahsetti değerli bir
milletvekili arkadaşım- bu yasanın esas itibarıyla
sağlık hizmetlerini ihtiva ettiği ve Sağlık
Komisyonunda hiç görüşülmeden buraya gelmesini ben de çok doğru
bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Bir de, elbette ki
hepimiz burada sağlık hizmetlerinin daha rantabl, daha iyi nasıl
sunulması konusunu tartışıyoruz ve hepimizin ortak bir
amacı var ki bu da sağlık hizmetlerinin ülkemizdeki
insanlarımıza daha iyi nasıl sunulacağı.
Esas
itibarıyla, Milliyetçi Hareket Partisi açısından
baktığımızda, bunun iki şeklini önemsiyoruz. Bir,
yapım şekli olarak itirazlarımız var. İkincisi ise,
sağlık hizmetlerine sunumunun katkısının ne
olacağı konusunda bazı endişelerimiz var, bunun üzerinden
itiraz ediyoruz. Bir kez, bunun özel bir yasayla çıkarılıp ihale
edilmesine ve o özel yasa çerçevesinde değerlendirilmesine karşı
çıkıyoruz. Nedeni şu: Çünkü Kamu İhale Kurumuyla ve
diğer devlet yasalarıyla ihale edilip ortaya konulmak varken özel bir
yasa ile çıkarılmış olmasından, daha önceden AKPnin
bu konudaki sicili de çok iyi olmadığından bazı
endişelerimiz var, bir rant yaratılacağı konusundaki
düşüncelerimiz var. O bakımdan, bu konudaki endişelerimizi ifade
ediyorum.
Sağlık
hizmetlerinin sunumuna katkısına bakınca, değerli
arkadaşlar, bu yasa ile sağlık hizmetlerinin
mantığında bir değişiklik olmuyor, yani sunumunun mantığında
bir değişiklik olmuyor. Kamu hastaneleri oralara
kaydırılarak, kamu hastaneleri çerçevesinde yürütülecek bu
hastaneler. Hâlbuki bu hastanelere ödenecek miktarın da yirmi beş
yıl içerisinde 14 proje için 55 milyar lira olarak öngörüldüğü
söyleniyor. Dolayısıyla, bunun, fayda-maliyet konusunu
değerlendirdiğimizde çok da rantabl olmadığını
söylüyoruz. Bizim bugün mevcut olan hastanelerimizin modernize edilmesinin veya
ihtiyaç duyulan yerlere hastane yapılarak bu sağlık
hizmetlerinin sunumunun götürülmesinin bizim açımızdan çok daha iyi
olacağını düşünüyoruz. Bu hastanelerin terk edilip kamu
hastanelerinin diğer hastanelere taşınmasının
sağlık hizmetlerine çok da katkısının
olacağını düşünmüyoruz. O bakımdan
itirazımız var.
İşte,
bugün sağlıkta on yıldır dönüşüm projesiyle
başlayıp daha sonra performans sisteminin ortaya koyduğu ve
bugün de kamu-özel ortaklığıyla ortaya çıkan sistemde,
değerli arkadaşlarım, sağlık sorunlarını
çözen bir şey yok. Bugün sağlık sisteminin en önemli
çıktısı, hasta ve teknoloji alımıyla alakalı.
Yani kışkırtılmış bir hasta potansiyeli var,
hastaların nicelik bakımından artışı söz konusu,
ancak nitelikli bir sağlık hizmeti sunumunun, maalesef, bu
şartlarda yapılamadığını herkes biliyor, ifade
ediyor. Sağlık hizmetlerinin sunumu bir de her iki tarafın
memnuniyetine bağlıdır. Yani hem sağlık hizmetini
sunanların hem de sağlık hizmeti alanların memnun
olması gerekir.
Ta
başından beri söylediğimiz bir şey var: Burada
sağlık hizmeti sunucularının önemli problemleri var.
İzlenen siyasi politikalar nedeniyle de birçok sağlık
sunucuları, artık, şiddete vesaireye maruz kalmaktadırlar
ve dört beş yıldır, zannediyorum 2009 yılından beri de
SUTta hiçbir artış olmamıştır, sağlık
hizmetlerinin sunumunda yani ödemelerde hiçbir artış
olmamış.
Siz, bu kadar
hasta potansiyeli artarken Sağlık hizmetlerindeki bu kaliteyi
artıracağız. derken, bunun da bir maliyeti varken eğer
hiçbir şekilde bunu artırmazsanız Sağlık hizmetlerini
de kaliteli bir şekilde sunuyoruz. deme hakkınız olmaz.
Bir de bu kanunun
bir maddesinde diyor ki: Uyuşmazlık hâlinde Türk mahkemeleri
sorumludur, Türk mahkemeleri taraftır.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Başbakanın, milliyetçiliği
ayaklarının altına aldığı
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
CEMALETTİN
ŞİMŞEK (Devamla)
ve Türk şeyini ayakları
altına aldığı bir dönemde
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Irkçılığı ayaklar
altına alıyor.
CEMALETTİN
ŞİMŞEK (Devamla)
bu yasanın bu maddesinin de iptal
edilmesinin ben gerekli olduğunu düşünüyorum ya da ben, AK PARTİ
milletvekili arkadaşlarımdan özellikle rica ediyorum: Bu milletin kim
olduğunu söyleyin lütfen bundan sonra de bu millet bilsin.
Hepinize
saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Irkçılığı, kafatasçılığı
ayaklar altına alıyor; rahatsız olmayın.
OKTAY VURAL
(İzmir) Yakında öğretecek ya!
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
12nci madde
üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının 12. maddesinin 2.
fıkrasının tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Oktay
Vural Mustafa
Kalaycı
Antalya İzmir Konya
Cemalettin Şimşek Reşat Doğru Erkan
Akçay
Samsun Tokat Manisa
Ali
Öz
Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 417 sıra sayılı yasa tasarısının 12.
Maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Rahmi Aşkın Türeli İzzet
Çetin
İstanbul İzmir Ankara
Özgür Özel Mehmet
Şeker Muharrem
Işık
Manisa Gaziantep Erzincan
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Şeker
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Şeker, Gaziantep Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞEKER
(Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; yaklaşık bir aydır Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüşüldü ve Meclise geldi. Bununla ilgili, tabii kanunla
ilgili bundan sonraki maddelerde görüşlerimizi belirteceğiz.
Sayın
Bakanım, değerli milletvekili arkadaşlar; 2012 yılında
gerçekleşen sağlık harcamalarının 44,4 milyar TL
olduğunu biliyoruz. Bu 44,4 milyar TL paranın 29,4 milyarı
tedavi hizmetlerine, 14,4 milyarı da ilaç giderlerine
harcanmıştır yani yaklaşık 44 milyarın büyük bir
kısmı tedavi hizmetlerine aktarılan rakamdan oluşuyor. 2012
yılında sağlık harcamalarındaki artış
incelendiğinde yani bu kaynaklar incelendiğinde
artışın yüzde 95inin tedavi, yüzde 3ünün ilaç, geriye kalan
yüzde 2sinin de diğer harcama kaynaklarında olduğu görülmekte.
Değerli
milletvekilleri, tedavi harcamalarının kaynağını
oluşturan hastaneye başvuru sayılarının da yüzde
24lük bir artış içerdiğini ve 2012 yılı sonunda 304
milyona çıktığını görüyoruz. 304 milyon kişi
hastanelere başvurmuş durumda, en çok da -tabii özel değil bu-
devlet hastanelerine başvuru var, bunda da katkı paylarının
tabii önemli bir rolü var.
2012
yılında, en fazla başvuru, daha doğrusu başvuru
başına düşen ortalama maliyet artışı da yine
devlet hastanelerinde yaşanmış, devlet hastanelerinin ikinci
basamak bölümlerinde bunlar yaşanmış. Bunlardan, öncelikle
genelinden bir bahsedeyim istedim.
Ve yine
sağlık harcamalarının bir diğer önemli bileşeni
olan ve son yıllarda durağan bir sayı izleyen ilaç
harcamalarının da çok ciddi şekilde artmadığı,
reçete sayılarının çok fazla artmadığı fakat 338
milyon reçete yazdığımız bir yıl olduğunu
görüyoruz.
Reçete
sayısında, tabii ilaç firmalarındaki komisyonları, ilaç
maliyetlerindeki düşüşü de hesaplarsak çok ciddi bir
artışın olmadığını görüyoruz.
Buradan
gördüğümüz, değerli milletvekili arkadaşlarım, tamamen
tedavi hizmetlerine yönelmiş olduğumuz. Koruyucu hekimlik maalesef bu
ülkede hiçbir yerde yok ve dolayısıyla, Dünya Sağlık Örgütü
diyor ki: Bundan sonraki nesil -ilk kez böyle bir toplantıda
açıklama yapıyor- şimdiki nesilden daha kısa ömürlü olacak.
Nedeni de kronik hastalıklar. Kronik hastalıkları
önleyebilirseniz, bunun önüne geçebilirseniz ülkenizin hem ekonomisine hem de
insan ömrünün ortalamasına katkıda bulunursunuz. Ama biz, Türkiyede
maalesef hastane yapıyoruz, maalesef tedavi hizmetlerine çok ciddi
değerler veriyoruz ama koruyucu sağlık hizmetleriyle ilgili,
önleyici sağlık hizmetleriyle ilgili hiçbir tedbir almıyoruz.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, ben Türkiye Diyabet Vakfının
mütevelli heyeti üyesiyim. 2000 yılında yapılan
araştırmada Türkiyedeki diyabetli sayısı 7,2ydi,
dikkatinizi çekerim, 338 milyon reçete yazmamıza rağmen, bu kadar çok
hasta muayene etmemize rağmen, bu kadar çok hastane yapmamıza, yatak
sayısını arttırmamıza rağmen bugün Türkiyedeki
diyabetli hasta sayısı 13,9a yükselmiştir.
Bu da şunu
göstermektedir: Yanlış yoldayız; Sayın Bakanım, çok
yanlış yoldayız. Sizden ricam, öncelikle koruyucu
sağlık hizmetlerine çok ciddi önem vermeniz, bununla ilgili çok ciddi
çalışmalar yapmanız.
Bakın, Sosyal
Güvenlik Kurumunun bütçesinde de var, her şeye para ödüyoruz ama önleyici
sağlık hizmetlerine para ödemiyoruz, bununla ilgili yapılan
toplantılara para ödemiyoruz, bununla ilgili emek harcayan hekim
arkadaşlarımıza destek vermiyoruz, bununla ilgili yapılan
hiçbir çalışmaya destek olmuyoruz. Bu da tabii ki ülkemiz
açısından çok ciddi sıkıntı doğuracaktır.
Ve Dünya
Sağlık Örgütü yine diyor ki: Uluslararası kriz çıkaracak
en önemli sebeplerden birisi kronik hastalıkların
çoğalmasıdır. Bu konuda da desteğinizi istiyoruz.
Ve yine Sayın
Bakanım sizden son olarak şunu da istiyorum: Hekim arkadaşlarımızla
lütfen tekrar barışın, üniversite hocalarımızla lütfen
tekrar barışın ve Türkiyede koruyucu sağlık
hizmetlerinin hayata geçirilmesi için elinizden geleni yapın, adınızı
tarihe yazdırın.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının 12. maddesinin 2.
fıkrasının tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal (Antalya)
ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Reşat Doğru, Tokat Milletvekili.
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz kanunun 12nci maddesi üzerine vermiş olduğumuz
önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii,
görüştüğümüz kanunun birinci bölümünü bitirmek üzereyiz, son
maddelerine doğru geliniyor. Tabii, burada esas amaç belli oldu ki
yapmayı düşündüğümüz hastanemizle ilgili paramız
olmadığından dolayı böyle bir düzenlemeye gidiyoruz. Tabii,
bu, özel sektöre bir açılma, özelleştirme adı altında
değerlendiriliyor. Tabii, burada acaba başka kaynaklar
kullanılarak veyahut başka yöntemler yapılarak bu kanunu daha
iyi bir şekilde düzenleyip çıkartabilir miydik, bunu tabii
tartışıyoruz ama tahmin ediyorum ki çok fazla sonuç
alamayacağız.
Sayın
milletvekilleri, bunların yanında sağlıkla ilgili ülkemizde
çok ciddi sorunlar var. Bugün gazetelerde Sayın Bakanın tam günle
ilgili bir demeci yayınlanınca Tokat ili Reşadiye ilçesinden bir
vatandaş bizi aradı. Diyor ki vatandaş: Biz işte
Ankaraya, İstanbula gidiyorduk -üniversitelerde muayene olmak istiyorduk
geçmiş dönemlerde- işte, sıra noktasında sıra olmazsa
ne yapıyoruz? Döner sermayeye bir miktar para yatırarak orada muayene
olabiliyorduk. diye bir tabir kullanıyor ve diyor ki: İşte,
geçmiş dönemlerde çıkartılmış olan Tam Gün
Yasasıyla beraber bunun kaldırılmasıyla biz hocalara
muayene olamıyoruz. Geliyoruz, muayene olmadan gitmek mecburiyetinde
kalıyoruz ve sonuçta da mağdur oluyoruz.
Sayın Bakan,
bununla ilgili çalışmayı çok süratli bir şekilde yapmak
mecburiyetindeyiz. Şu anda üniversite hocaları çok ciddi manada
sıkıntı içerisindedir. Üniversite hocalarımızın
hastaları muayenesinden tutun da ameliyatlara girmesine kadar onlara
destek olunması gerekmektedir. Geçmiş dönemlerde de yine Sayın
Başbakanımızın, eski Sağlık
Bakanımızın da hastalıkları esnasında bazı
hocalarımızın ameliyat yapmış olduğunu da
biliyoruz. Öyleyse Onların kullanmış olduğu hakkı
neden benim vatandaşlarım, benim Reşadiyenin
Kızılcaören kasabasındaki vatandaşım
kullanmasın? diye düşünmek mecburiyetinde kalıyoruz. Ondan
dolayı inanıyorum ki çok yakın bir zamanda söylemiş
olduğunuz, basına yansıyan o kanun gerçekleşir de
üniversite hocalarımıza tekrar değer vermiş oluruz.
Bakınız,
muayenehaneler kapatılıyor, kapatılmasını belki
doğru olarak değerlendirebilirsiniz ama şu unutulmasın ki
sayın milletvekilleri, zengin hiçbir doktor bulamazsınız
hekimler içerisinde. Hekimler kendi emeklerini yoğun bir şekilde
ortaya koyarlar ve kendi geçimlerini temin edebilirler. Zengin olan bir
galerici görebilirsiniz, bir bankacı görebilirsiniz veya başka bir
meslek mensubu görebilirsiniz ama öyle, mesleğinin
çalışmasıyla beraber zengin olmuş olan hiçbir hekimi
göremezsiniz. Dolayısıyla, bu kanunun süratli bir şekilde
çıkartılmasını bekliyoruz.
Diğer bir
konu, dün itibarıyla da birinci bölümle ilgili sorular bölümünde
sormuştum, şu anda ülkemizdeki bazı gruplarda katılım
paylarıyla ilgili olarak çok ciddi sıkıntılar vardır.
Bakınız, gelirleri çok düşük olan insanlar vardır,
yeşil kartlı insanlar vardır, emekli insanlarımız
vardır. Bunlar katılım paylarını ödeyemiyorlar. Siz
Caydırıcılık noktasında, en azından zapturapt
altına alınma noktasında, bu katılım payları
konusunun devam etmesini istiyoruz. diyorsunuz ama unutmayın ki şu
anda zaten eczaneler de karekod işleyen sistemlere geçmiştir,
alınan ilacı kimlerin kullandığı, kimlere
verildiği, nasıl kullanıldığı veyahut da
miktarıyla ilgili zaten belirli şeyler vardır.
Dolayısıyla, katılım payları konusunun da mutlaka
esnetilmesi gerekmektedir.
Yine, diğer
bir konumuz da gıdalarla ilgilidir. Bakınız, ülkemizde şu
anda çeşitli noktalarda hazır gıdalar kullanılıyor.
İşte, uzun ömürlü süt, uzun ömürlü yoğur veyahut da bayatlamayan
ekmek veyahut da işte, diğer gıdalar. Sayın Bakanım,
bununla ilgili de çok ciddi sorunlar vardır. Bununla ilgili kısa
vade, orta vade ve uzun vadede acaba vatandaşların
kullanmış olduğu bu gıdalar ne yapıyor?
Bakınız, şu anda nişasta bazlı şeker
Nişasta bazlı şekerin kullanılmış olduğu
bisküviler var, meyve suları var veyahut çeşitli -reçellerden tutun da
bir sürü- gıdalar var. Acaba, bu nişasta bazlı şekerin
insan vücudunda yapmış olduğu şeyler nelerdir? Son
zamanlarda özellikle cildiye polikliniklerinde alerjik deri döküntülü
hastalıkların yoğun bir şekilde artmakta olduğu ve
beraberinde yine kanser vakalarının çok artmış olduğu
görülüyor; öyleyse bu noktada da araştırma yapılması
gerekmektedir.
Şu anda dünyada nişasta
bazlı şekerin oranı devamlı olarak düşürülüyor.
Bakınız, geçmiş dönemlerde çıkartılmış olan
bir kanundur, ülkemizde şu anda nişasta bazlı şeker yüzde
10-15 civarında kullanılıyor ama bunun artık mutlaka
düzenlenmesi gerekmektedir. Yani Avrupa Birliği ülkelerinde veya Amerika
Birleşik Devletlerinde yüzde 2 civarında kullanılıyorsa
benim ülkemde neden bu oranda kullanılmıyor veyahut da koruyucu
hekimlik babından bu şekilde bir düzenlemenin yapılması
gerekmez mi?
Tabii, bunların yanında
özellikle AMATEM merkezleriyle ilgili de yani alkol ve madde
bağımlılığı merkezleriyle ilgili olarak da
bazı düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Ülkemizde madde
bağımlılığı konusu çok süratli şekilde
artmaktadır.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
13üncü madde üzerinde üç adet önerge
vardır; ikisi aynı mahiyettedir, aynı mahiyetteki önergeleri
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 417 sıra
sayılı yasa tasarısının 13. Maddesinin ...türev
ürünlerden kaynaklananlar da dahil olmak üzere ibaresi ile Bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla ihale ilanına
çıkılmış olan projeler açısından uygulama
sözleşmeleri taslağına ilişkin ihale öncesi
Müsteşarlık görüşü, kısmi üstlenim taahhüdü ve borç
üstlenim limiti hükümleri uygulanmaz. ibaresinin tasarı metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Rahmi
Aşkın Türeli İzzet
Çetin
İstanbul
İzmir
Ankara
Özgür
Özel Mehmet
Şeker Muharrem
Işık
Manisa
Gaziantep
Erzincan
Dilek Akagün
Yılmaz
Uşak
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının 13. maddesinin
türev ürünlerden
kaynaklananlar da dahil olmak üzere ibaresi ile Bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarih itibarıyla ihale ilanına
çıkılmış olan projeler açısından uygulama
sözleşmeleri taslağına ilişkin ihale öncesi
Müsteşarlık görüşü, kısmi üstlenim taahhüdü ve borç
üstlenim limiti hükümleri uygulanmaz. ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Oktay Vural Mehmet
Günal Mustafa
Kalaycı
İzmir Antalya
Konya
Cemalettin Şimşek Ali Öz Erkan Akçay
Samsun Mersin
Manisa
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
417 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 13. maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan İbrahim
Binici Abdullah
Levent Tüzel
Iğdır
Şanlıurfa
İstanbul
Ertuğrul
Kürkcü Erol
Dora Hüsamettin
Zenderlioğlu
Mersin
Mardin
Bitlis
Demir
Çelik
Muş
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Erol Dora, Mardin Milletvekili; buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
EROL DORA (Mardin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık
Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis
Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması
Hakkında Kanun Tasarısının 13üncü maddesi üzerine
vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde çağdaş sağlık hizmetlerine
geçişin en önemli adımı 1961 yılında kabul edilen 224
sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi
Hakkında Kanun ile atılmıştır. Bu kanun,
eşitlikçi bir yaklaşımla hazırlanmıştır ve
Türkiyede tüm sağlık hizmetlerinin bir devlet görevi olduğunu
kabul etmektedir. Kanunla birinci basamak hizmetlerin kırsal kesime kadar
yayılarak herkesin sağlık hizmetinden
yararlandırılması, koruyucu ve iyileştirici
sağlık hizmetlerinin entegre biçimde bir arada yürütülmesi
hedeflenmiştir. Kanun, ayrıca, kamu sektöründe sağlık
hizmetlerinin tek elden yönetimini, halk ile bütünleşmeyi ve kamu
sektöründe hekimlerin tam süre çalışma ilkesini getirmektedir. Ancak
şu an yaşanan tablo oldukça farklıdır.
Türkiye
sağlık sektörü Sağlık Bakanlığı
tarafından yürürlüğe konan politikalar sonucunda son on yılda
yaklaşık olarak 4 kat büyütülerek önemli bir piyasa
yaratılmıştır. Bu büyümede Sosyal Güvenlik Kurumunun
sağlık giderlerindeki büyük artış ve kamu bütçesinden
sağlık alanına aktarılan tutardaki yükselme belirleyici
olmuştur. Bu büyüme ile birlikte, geçtiğimiz yıllar ülkede özel
sağlık sektörünün 4 kat hızla büyümesine de tanıklık
edilmiştir.
Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarında hayata geçirilen Sağlıkta Dönüşüm
Programı, sağlık alanında örgütlenme, finansman ve sunuma
müdahale ederken sağlıkta insan gücüyle ilgili olarak da köklü
değişiklikler yapmaya çalışmaktadır. Önümüzde duran
yasa tasarısı da Sağlıkta Dönüşüm
Programının bir devamı olarak görülmektedir.
İnsan gücü
sürecinin hem planlama hem yetiştirme hem de istihdam alanlarında
yürürlüğe konulan değişiklikler sağlık
çalışanları kadar toplumu da yakından ilgilendirmektedir,
çünkü genel olarak değişim insan odaklı olarak değil kâr
odaklı olarak kurgulanmaktadır. Buna en can alıcı örnek
olarak Sağlık Bakanlığı bünyesinde çalışan
taşeron işçilerin sayısı verilebilir. Sağlık
Bakanlığının 2010 yılı verilerine göre,
Sağlık Bakanlığında 2002 yılında 11 bin olan
taşeron işçi sayısı 2010 yılında 118 bine
çıkmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık hizmetlerinin özel
sektöre bırakılması aynı zamanda kişilerin
sağlık hizmetini almasını para ya da sağlıkla
ilgili güvenceye sahip olmanın ön koşuluna bağlamaktadır.
Oysa, sağlık hizmetlerinin yerine başka bir hizmet
konmamalı, sağlık hizmetleri, parasal değeri daha az olan
bir hizmet alanıyla değiştirilmemelidir.
Sağlık
hizmeti alması gereken bir hastaya parası ya da sağlık
güvencesi yok diye sağlık hizmeti verilmemesi,
sağlığın temel bir insan hakkı olduğunu yok
saymaktır. Sağlık hizmeti alan kişilere müşteri
gözüyle bakılması sağlığın temel bir insan
hakkı olmasını engelleyecektir. Bu konuda verilebilecek en iyi
örnek, belki de Amerika Birleşik Devletleridir. Kişi
başına gelirin 30 bin doların üzerinde olduğu ve kişi
başına en yüksek sağlık harcamasının
yapıldığı Amerika Birleşik Devletlerinde
yaklaşık 50 milyon kişi sağlık hizmetlerinden
yeterince faydalanamamaktadır. İşte, bu yasa
tasarısıyla böyle bir durumun yaşanacağı günler
yakın olacaktır. Sağlığın net bir şekilde
tamamen özelleşeceğinin ilk adımı olacak bu yasa
tasarısı, basit bir özelleştirme olmayacak; hem
halkımız sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamayacak
hem de torunlarımız bile oluşacak borcu ödemekle
uğraşacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şimdiye kadar uygulanan Devlet
İhale Kanunu yöntemiyle belirtilmiş esas ve usullere göre çok daha
ucuz yatırımların yapılması olanaklı iken
idarenin ihaleyle ilgili kendine özel usul ve kurallar belirlemesi kamu
yararı açısından tezat bir durum oluşturmaktadır.
Bu nedenle,
değişiklik önergemizin kabul edilmesini yüce Meclisten talep ediyor,
Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Aynı
mahiyetteki iki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 417 sıra sayılı yasa tasarısının 13.
maddesinin "...türev ürünlerden kaynaklananlar da dahil olmak üzere"
ibaresi ile "Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla
ihale ilanına çıkılmış olan projeler
açısından uygulama sözleşmeleri taslağına ilişkin
ihale öncesi Müsteşarlık görüşü, kısmi üstlenim taahhüdü ve
borç üstlenim limiti hükümleri uygulanmaz." ibaresinin tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının 13.maddesinin "...türev ürünlerden
kaynaklananlar da dahil olmak üzere" ibaresi ile "Bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla ihale ilanına
çıkılmış olan projeler açısından uygulama
sözleşmeleri taslağına ilişkin ihale öncesi
Müsteşarlık görüşü, kısmi üstlenim taahhüdü ve borç
üstlenim limiti hükümleri uygulanmaz." ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Oktay Vural (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Dilek Akagün Yılmaz
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Dilek Akagün Yılmaz, Uşak Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; burada
sözlerime başlamadan önce Silivride yaşanan ve pek çok
insanımızın yaralanmasına neden olan, aynı zamanda,
Sayın Milletvekilimiz Mahmut Tanalın da yaralanmasına neden
olan olayları kınıyorum.
Oraya insanlar
artık hukuksuzluğa hayır demek için gittiler,
yakınlarını belki biraz daha görebilmek umuduyla gittiler,
hiçbir taşkınlık da yapmadılar ama ne yazık ki orada neredeyse
kafeslerin içinde bulunduruldular. Aynı zamanda, CMK uyarınca, Ceza
Muhakemesi Kanunu uyarınca, hazır edilen tanıkların
dinlenmesi zorunluluğu olduğu hâlde, bu mahkemeler, Silivri
mahkemeleri, hukuksuzluğun abidesi olan mahkemeler bu tanıkları
dahi dinlemediler ve hiçbir yasayı da tanımadıklarını
açıkça ifade ettiler. Biz de Silivri mahkemelerini, bu hukuksuzluğun
abidesi olan mahkemeleri asla tanımıyoruz,
tanımayacağız. Oraya ne kadar baskı olursa olsun, bizlere
ne kadar saldırı olursa olsun gitmeye de devam edeceğiz. Bunu,
bütün herkesin bilmesi gerekiyor.
Aynı zamanda,
İstanbul Adliyesinde avukat arkadaşlarımıza yapılan
saldırıyı da kınıyorum. Avukat
arkadaşlarımız tutuklu olan avukatların durumunu protesto
etmek için, hiçbir şiddet kullanmadan, adliyede sadece oturma eylemi
yapmışlar ama adliyenin asli unsurlarından olan avukat
arkadaşlarımıza orada saldırı yapılmış
ve yerlerde sürüklenmişlerdir. Başsavcıya dahi dilekçelerini
verememişlerdir. Avukat arkadaşlarımızın savunma
hakkına yapılan bu saldırıyı da şiddetle
kınıyorum.
Sevgili
arkadaşlar, bugün görüştüğümüz bu yasa tasarısı çok
açıkça hepiniz biliyorsunuz ki aslında Anayasanın 56ncı
maddesine aykırı. Sağlık hizmeti aslında bir kamu
hizmetidir ama bu yasayla beraber artık özelleştiriliyor ve neredeyse
uluslararası şirketlerin insafına bırakılıyor
Türkiyedeki sağlık hizmetleri.
Ben burada,
aynı zamanda, Uşakta yaşadığımız bir
olayı da sizlere anlatmak üzere söz aldım. Uşakta 2009
yılında bir düzenleme, bir protokol yapıldı. Bizim 650 yataklı
2 hastanemizin, ne yazık ki TOKİye devredilerek 400 yataklı bir
hastaneyle değiş tokuş yapılması söz konusu oldu. Bu
400 yataklı hastanenin pazartesi günü hizmete
açılacağını öğrenmiş bulunuyoruz ama diğer 2
hastanemizin akıbetinin ne olacağı şimdiye kadar ne
yazık ki açık seçik bizlere söylenmedi. Bu konuda davalar açtık.
Bu konuda 30 sivil toplum örgütü hem Bakanlığa başvurdu hem de
kamuoyuna çağrı yaptı. Bu hastanelerin kapanmaması için,
650 yataklı hastanemizin 400 yataklı hastaneye
dönüştürüldüğü takdirde Uşaktaki sağlık hizmetlerinin
aksayacağını ve aynı zamanda oralardaki, o 2 hastanemizin
bulunduğu yerdeki çok değerli taşınmazların da
birilerine peşkeş çekileceğini çok açık seçik söyledik.
Uşak halkı bunlara asla izin vermeyeceğini, bu hastanelerin yok
edilmesine izin vermeyeceğini söyledi.
Şimdi, günkü
tasarının benzeri Uşakta işte bu şekilde
uygulanıyor sevgili arkadaşlar. Şehrin en değerli yerindeki
hastane alanlarımız TOKİye devrediliyor, TOKİ
tarafından alışveriş merkezi ve konut yapılacakmış
diye duyuyoruz. Şimdi, belki artık TOKİden de vazgeçilecek, bu
düzenlemeyle beraber çok kârlı bir yatırım olduğu için
Uşakın merkezinde Kızılay meydanı gibi bir yere ne
yazık ki yine bu şirketler tarafından belli tesisler
yapılabilecek, konut yapılabilecek, kâr amacıyla işler
yapılabilecek. Ama inanın, bütün Türkiyede olduğu gibi
Uşak halkı da böylesi yapılan bir işlemi, halk
sağlığı zararına yapılan bir işlemi asla affetmeyecektir.
Seçimlerde bunların sonuçlarını göreceksiniz sevgili
arkadaşlar. Sizler bu haksızlığı, bu
yanlışlığı yapmaya devam ettiğiniz sürece halk da
size gereken tavrı gösterecek. Uşaktaki bu hastanelerimizin yok
edilmesi söz konusu olduğu takdirde Sayın -Bakan bu konuyu
inceleyebilirse Uşak halkının ne kadar tepkili olduğunu görecektir-
oradaki insanlarımız şehir merkezindeki gidecekleri hastaneler
yok edileceği için şehrin
İşte,
böylesine yanlış yer seçimi sonucunda da Ben yaptım oldu.
mantığıyla yapılan bu türden yanlışların
sonucu hem sağlık sistemi
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Devamla) -
açısından çok ağır sonuçlara yol açacaktır
hem de AKP iktidarının gerçek yüzünü insanlarımıza
gösterecektir.
Hepinize
saygılar sevgiler diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
İSMAİL
GÜNEŞ (Uşak) Sayın Başkanım, bazı konularda
yanlış bilgiler verdi. Düzeltme yapmak istiyorum.
BAŞKAN
Böyle bir usul yok yani. Hayır, size karşı bir sataşma söz
konusu mu?
İSMAİL
GÜNEŞ (Uşak) Uşak dediği için
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Seninle ne ilgisi var İsmail Bey? Neyi düzelteceksin
sen? Yaptığınız yanlışlığı
çıkıp bir de orada anlatacak mısın? (AK PARTİ ve CHP
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN
Diğer önerge üzerinde söz isteyen, Erkan Akçay, Manisa Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Sayın Başkan, başlayacağız söze ama karşılıklı
muhavere bittiği zaman başlayayım ben Sayın Başkan.
Siz hava bulutlu
dediniz, gereken alınganlık gösterildi.
Çok değerli
milletvekilleri, görüştüğümüz bu 13üncü madde üzerine
verdiğimiz önerge hakkında söz aldım. Muhterem heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
13üncü madde, sağlık sektörüne getirilen
kamu-özel ortaklığı yatırım modelinin AKPye özgü,
yersiz ve akıl dışı bulduğumuz düzenlemelerin
somutlaştığı bir göstergedir, düzenlemedir. Dünyadaki
uygulamaların tecrübesi kamu-özel iş birliği modelinde kamu
kaynaklarının etkin ve verimli
kullanılamadığını göstermektedir. Devlet
kaynakları özel sektör lehine heba edilmektedir. Nitekim, Avrupa
Yatırım Bankası, kamu-özel iş birliği yöntemiyle sabit
yatırımların yüzde 24, finansman için kullanılan kredilerin
ise devlet borçlanmasına göre yüzde 83 daha pahalı olduğunu
açıklamıştır. Bütün bu maliyetler devlet bütçesinin
üzerindedir yani kamuya yüklenmektedir. Bu modelle özel sektör kârını
her şartta maksimize edebilmektedir. Özel sektörün kuruş riski yoktur.
Bu tasarıyla
Adalet Kalkınma Partisi bugüne kadarki özelleştirme
uygulamalarının zirvesine çıkmaktadır. Sağlık
yatırımlarını sosyal devlet olmanın bir gereği
olarak değil, ekonomik ve ticari bir faaliyet olarak gören bu
anlayış pastanın en büyük, yağlı, ballı dilimini
bu kanuna saklamıştır. Üstelik, bu sefer dünyada eşi
benzeri olmayan düzenlemeler öngörülmektedir. 13üncü maddede düzenlenen borç
üstlenimi dünyadaki örneklerden çok farklı hükümler içermektedir. AKPnin
özelleştirme sevdası olan bu madde ile risk devlete, kâr özel sektöre
gidecektir. Yatırım ve hizmetlere ilişkin borçlar ile türev
ürünlerden kaynaklanan mali yükümlülükler ve riskler devlete kalmaktadır.
Tasarıda,
özel sektörün maliyetlerinin vatandaşın sırtına binmesi
için de özenle seçilmiş düzenlemeler bulunmaktadır. Finansman
anlaşmalarında ve türev maliyetlerde hazine garantisi getirilmesi
Hükûmetin ekonomi yönetimindeki
başarısızlığını açığa
vurmaktadır. Hükûmet, hazine garantisi vermekle aslında kamuya olan
güveni de sarsmaktadır ve bu güvensizliği itiraf etmektedir. Devletin
bütün külfetleri üstlendiği bu sistemde, AKP bununla de yetinmeyip kanun
kapsamında yapılacak yatırımları damga vergisi ve
harçlardan muaf tutmaktadır. Bu muafiyetlerin gerekçesinde ifade edilen
sözleşme maliyetinin artmaması ve kamunun daha fazla yük altına
girmemesi hedefi gerçekten trajikomik bir ifadedir. Bir kere, zaten
sağlık yatırımlarının dünyadaki en pahalı
yöntemini seçiyorsunuz. Şimdi de sözleşme maliyetini damga vergisi
gibi sembolik bir vergiyle düşürmekten bahsediyorsunuz. Bu görüş
eğer bir bilinçsizlik örneği değilse gerçekten de milletin
aklıyla ve zekâsıyla alay etmektir. Bu tasarı, kamu
sağlık sektörünün özelleştirilmesine ve bilhassa
yabancılaştırılmasına yol açacaktır.
AKP yabancı
yatırımcı hedefini tutturabilir, muhtemelen tutturacak çünkü bu
tasarıyla tam bir kapitülasyon yani imtiyaz, ayrıcalık sistemi
öngörülmektedir. Yabancı yatırımcılar heyecanla, dört gözle
bu kanunun çıkmasını beklemektedir. Kapitülasyon sisteminde bu
sistemin ülke ekonomisine hiçbir faydası yoktur. Ülkemizde yabancı
sermayenin yatırım yapmasına karşı değiliz ancak
yabancı sermayenin asıl yatırım yapması gereken alana,
ihracata ve üretime dönük sektörlere yönelmesi gerekmektedir. Ancak bu
şekilde ülkeye döviz kazandırılır, cari açık
azaltılır, istihdam sorununa çözüm getirilir. AKP ise yabancı
yatırımcıya teşviki hizmet sektöründe vermektedir. Üstelik
sağlık hizmetlerinde etkinlik ve verimlilik de sağlanamayacaktır.
Neticede,
tasarı bu haliyle yasalaşırsa, geçtiğimiz aylarda, son
yedi-sekiz aydır medyada çıkan Dünya devi firmaların gözü
Türkiyede yapılacak dev şehir hastanelerinde. şeklindeki
haberlere son günlerde daha sık rastlanacaktır.
Bu
düşüncelerle önergemizi desteklemenizi bekler hepinize saygılar
sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
14üncü madde
üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 417 sıra no.lu tasarının 14. maddesindeki geri ödenmesi
ibaresi geri ödenmesi ile finansmana ilişkin diğer hususlar
ibaresinin metinden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Bülent
Kuşoğlu Rahmi
Aşkın Türeli Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Ankara
İzmir İstanbul
Haydar
Akar Gürkut
Acar Nurettin
Demir
Kocaeli
Antalya Muğla
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 14. maddesinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Oktay
Vural Mehmet
Günal Mustafa
Kalaycı
İzmir Antalya Konya
Cemalettin
Şimşek Ali
Öz Erkan
Akçay
Samsun
Mersin Manisa
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Erkan Akçay, Manisa
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 14üncü madde üzerinde
verdiğimiz önerge hakkında söz aldım. Muhterem heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu konuya
girerken Bizim Manisamızın, Manisanın şehir hastanesi ne
durumda? diye Sayın Bakana, Hükûmete sorumu yönelterek konuşmama
başlamak istiyorum. 2004-2005 yıllarından bu yana 400
yataklı bölge hastanesi yapacağız. diye özellikle seçim
önceleri vaatlerde bulunuldu. Aradan sekiz-dokuz sene geçti, ortada hiçbir
şey yok, ne hastane var ne inşaatın başlaması söz
konusu. Bugün yarın, bugün yarın; Manisalı sekiz-dokuz
yıldır oyalanıyor. Bu hastane yapılacak yerin arsası
2009 yılı sonu itibarıyla Manisa Belediyesi tarafından
Hazineye devrildi ve gerekli tahsisat yapıldı.
Edindiğimiz
bilgilere göre, 23 Aralık 2010 tarihinde hastane inşası için 7 adet
ön yeterlilik başvuru dosyası idareye teslim ediliyor. Netice? Netice
yok. Aradan iki yıldan fazla bir zaman geçiyor değerli
milletvekilleri, ihaleyi hâlâ Hükûmet, Sağlık
Bakanlığı yapamamış. Neden?
Şimdi, bu
sorunun mutlaka Hükûmet tarafından verilecek bir cevabının
olması gerekir. İdarenin hazırladığı ön
fizibilite raporunda arsa ve işletme sermayesi yatırımı
dâhil toplam yatırım tutarı 122 milyon Türk lirası olarak
hesaplanıyor ve Manisa Hastanesi ihalesinde yıllık kira bedeli
de 64 milyon Türk lirası olarak belirleniyor. 122 milyon sabit sermaye
yatırımı, 64 milyon lira yıllık kira bedeli. Ön
fizibilite raporunda belirlenen sabit yatırım tutarıyla
karşılaştırıldığında iki
yıllık kira bedeli toplamı 128 milyon lira eder; sabit
yatırım tutarından 6 milyon lira fazlaya gelmektedir.
Bu rakamlarda
değişiklikler olabilir fakat mukayese önemlidir; sabit sermaye
yatırımı ve yıllık kira bedeli arasındaki
mukayese. Ön fizibilite raporunda yüklenicilerin talep edeceği
yıllık kiranın 8 milyon Türk lirası olması
öngörüldüğü iddia edilmekte, ihalede belirlenen kira bedeli ön fizibilite
raporunda neredeyse 8 katına çıkıyor.
Eğer, benim
burada ifade ettiğim rakamlarda bir yanlışlık var ise
Sağlık Bakanlığımız lütfen burada tutanaklara
geçecek şekilde doğru bilgileri versin, biz de elbette
Sağlık Bakanının vereceği resmî bilgilere itibar
edeceğiz. Yalnız birkaç defa Komisyonda da çeşitli vesilelerle
sormamıza rağmen maalesef bunun son derece açık ve net
cevabını alabilmiş değiliz. Bunu bütün Manisalılar
merak etmektedir. Bu iş artık yılan hikâyesine döndü ve bir an
evvel kamuoyunun, toplumun aydınlatılması gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarıyla sağlık hizmetlerinde ne kalite ne
etkinlik ne verimlilik ne de bütün vatandaşlarımızın
faydalanacağı bir model ortaya konulmamaktadır. Tasarıda bu
ideallerin tam tersini ortaya koyacak hükümler bulunmaktadır. Yani
neticede, karşılaşacağımız sonuçları
şimdiden bir öngörü olarak ifade ediyoruz.
Birincisi:
Sağlık hizmetlerinde kalite ve etkinlik ortadan kalkacaktır.
Sağlık hizmetleri tamamen özel sektöre devredilecek ve özel sektör de
kârlılığını artırmak için hizmet
standartlarını düşürebilecektir. Bu bir tehlikedir, bu tehlike
mevcuttur.
İkincisi:
Sağlık çalışanları özel sektörün işçisi hâline
getirileceği için mesleki bağımsızlık ve verimlilik
çok büyük zarar görecektir.
Üçüncüsü de:
Tasarı ile kamunun sağlık hizmetleri üzerindeki otoritesi
ortadan kalkarken sağlık hizmetlerinin kullanıcısı
vatandaşlarımız için de olumsuz düzenlemeler vardır.
Sayın
Başbakanın beş yıldızlı olarak
değerlendirdiği sağlık hizmetlerinden ancak bu hizmetin
karşılığını ödeyebilecek kişiler
faydalanabilecektir.
Bu
düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 417 sıra no.lu tasarının 14. maddesindeki geri ödenmesi
ibaresi geri ödenmesi ile finansmana ilişkin diğer hususlar
ibaresinin metinden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Nurettin Demir (Muğla)
ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU
(Edirne) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Nurettin Demir, Muğla Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
NURETTİN
DEMİR (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
417 sıra sayılı Yasa Tasarısının 14üncü maddesindeki
değişiklik önergesi üzerine konuşma yapıyorum.
Şimdi,
saygıdeğer milletvekilleri, özellikle pazartesi günü yani 18
Şubatta Silivride yaşanan olayların sizlerin huzurunda tekrar
altını çizmek istiyorum. Ben, ilk kez gitmedim, en az 15inci kez
gittim ve maalesef buradaki uygulama, buradaki karşılamalar
insanlık dışıydı. Bırakın insan olmayı,
bırakın tanık olmayı, avukat olmayı, milletvekillerine
bile yapılan uygulama gerçekten Türkiyeye ve Türkiye Büyük Millet
Meclisine karşı uygulanan çok büyük bir
saygısızlıktı. Bizler, milletvekili olduğumuzu,
milletin vekilleri olduğumuzu söylememize karşın, oradaki
güvenlik güçlerince Ne yapalım kardeşim, içerisi dolu tıka
basa, milletvekilliğin bize sökmez. gibi muamelelerle
karşılaştık.
Bu nedenle, ben,
başta Hükûmet olmak üzere, İçişleri Bakanını buradan
kınıyorum. Bir milletvekili barikatları aşmak durumunda
kalır mı arkadaşlar? Yani bir milletvekili barikatlardan
aşacak, topuğunu kıracak ve iktidarda ya da muhalefetteki
milletvekilleri içinden gülecek. Bu olmaz, bu demokrasiye karşı çok
büyük bir ayıp.
Bu özellikle 50
milyon doları bulan sağlığın piyasalaşması,
tedavi hizmetlerinin artması, Sosyalizasyon Kanununun, 224
sayılı Sosyalizasyon Kanunu ve onu çıkaran Nusret Fişek
Hocamızı bir kere daha burada saygıyla
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Milyon değil, milyar dolar
NURETTİN
DEMİR (Devamla) Evet, milyar dolar. Bu birilerinin ağzını
sulandırıyor arkadaşlarım ve iktidar da bunları
peşkeş çekmek için elinden geleni yapıyor. Bu bir rant yasasıdır
sevgili dostlar.
417 sıra
sayılı yasa, İhale Yasasıyla çelişiyor, ne
olduğu belli değil, İhale Yasasını yok sayıyor.
Bu yasa ile ihaleye fesat karıştırılıyor; tekrar
altını çiziyorum, fesat karıştırılıyor. Siz
fesat karıştırılmadığı hâlde muhalefet
partisi belediyelerinin üstüne gitmiyor musunuz, olmadığı hâlde?
Peki, bundan sonra nasıl bunun altından kalkacaksınız? Bu
yasa ile ihaleye fesat karıştırılırken ülkenin
kaynakları, halkın sağlığı birbirine
peşkeş çekiliyor. Bu yasa halka, hakka hizmet etmiyor. Niçin bu yasa
çıkarılıyor? Gözünü para hırsı bürümüş,
kapitalist sömürü düzenine hizmet edecektir. Birileri hastaların ve
halkın sağlığını pazarlayacak, cebini
dolduracaktır. AKP de bunun için yasal kılıf
hazırlamaktadır. Bu yasa sömürüye zemin hazırlayan
kılıf yasasıdır. Bu yasa ile hastanelerde sağlık
çalışanları ne olacaktır, o hiç belli değil, onunla
ilgili hiçbir düzenleme, çalışma yok. Taşeronlaşma artacak,
köleleşecektir.
Sevgili
arkadaşlar, eskiden şehirlerde parklara gidilirdi. Şimdi,
camilerle dolduruyoruz, camiler gidilecek bir yer, tamam ama tiyatrolar
kapanıyor, sinemalar kapanıyor ama hastaneler oldukça kalabalık,
insanlar hastalanıyor. Peki, oraya ne yapalım? AVM yapalım,
AVMye sondalı hastalar gider. Efendim Yüzde 20 üroloji hastalarına
indirim yapılır, yüzde 40 da kanser hastalarına
yapılır. diye artık bunları bundan sonra
görebileceğiz ve gerçekten tüketim toplumunun esiri oluyoruz
saygıdeğer milletvekilleri.
Dolayısıyla,
Sayın Bakan, sayın komisyon üyeleri, saygıdeğer
milletvekilleri; bu çıkarılan yasa insanları tedavi
etmeyecektir, sağlığına kavuşturmayacaktır, daha
çok hasta yapacaktır.
Saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, UEFA Şampiyonlar Ligindeki temsilcimiz Galatasaray
Futbol Takımına Schalke 04 Takımıyla yapacağı
müsabakada başarılar diliyoruz.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.58
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.01
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju
ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
----------0----------
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68inci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
417 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon yok, ertelenmiştir.
Sayın Elitaş, buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
4.-
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkan Yardımcısı Denizli Milletvekili Emin Haluk
Ayhana annesinin vefatı nedeniyle başsağlığı dilediğine
ilişkin açıklaması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Aslında ara vermeden önce tüm
milletvekili arkadaşlarımızın duymasını arzu
ederdim. Geçenlerde de böyle bir konu olduğunda Meclis Başkanlığımız
milletvekillerimizin yakınları Hakkın rahmetine
kavuştuğunda bilgilendirilsin diye istemiştik ama demek ki ihmal
olmuş.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkan Yardımcısı Denizli Milletvekili Sayın Emin
Haluk Ayhan annesini kaybetmiş, merhuma Allahtan rahmetler diliyoruz; kederli
ailesine, Milliyetçi Hareket Partisi camiasına
başsağlığı ve sabırlar temenni ediyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Biz de Allahtan rahmet diliyoruz.
Buyurun Sayın Tarhan.
5.-
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhanın, Milliyetçi Hareket Partisi
Genel Başkan Yardımcısı Denizli Milletvekili Emin Haluk
Ayhana annesinin vefatı nedeniyle başsağlığı
dilediğine ilişkin açıklaması
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Değerli MHP Milletvekilinin acısını paylaşıyoruz
ve başsağlığı diliyoruz, kalanlara sağlık diliyoruz
efendim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
6.-
İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, acılarını
paylaşan grup başkan vekillerine teşekkür ettiğine ve
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanala geçmiş olsun dileğinde
bulunduğuna ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) Biz de grup
olarak sayın grup başkanvekillerimize acımızı
paylaştıkları için teşekkür ediyorum.
Bu vesileyle Sayın Mahmut Tanala
da geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
4üncü sırada
yer alan 212 sıra sayılı komisyon raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı
Hükümeti Arasında Gençlik ve Spor Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/348) (S.
Sayısı: 212)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5inci sırada yer alan 240 sıra
sayılı komisyon raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
5.-
Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu, Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (1/488) (S. Sayısı: 240)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6ncı sırada yer alan 49 sıra
sayılı Komisyon Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
6.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Malezya Hükümeti Arasında 27 Eylül 1994
Tarihinde Ankarada İmzalanan Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma
Anlaşmasını Değiştiren Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/405) (S. Sayısı: 49)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7nci sırada yer alan 192 sıra sayılı
Komisyon Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
7.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Elektrik ve Enerji Alanlarında İşbirliğine
İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/559) (S. Sayısı: 192)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun tasarı
ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için, 21 Şubat 2013 Perşembe günü,
alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 20.03