TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
7nci
Birleşim
11
Ekim 2012 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Ankara Milletvekili Yıldırım
Tuğrul Türkeşin, Ankaranın başkent oluşunun 89uncu
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlunun, Borçlar Kanununun 584üncü maddesi ile getirilen
eşin rızası konusunda ortaya çıkan ve yaşanan
sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Ardahan Milletvekili Orhan Atalayın,
Batı uygarlığının kutsal değerlerle
imtihanına ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutça ve 23 milletvekilinin, engelli vatandaşların
sorunlarının ve yaşadıkları olumsuzlukların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/367)
2.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptan ve 20 milletvekilinin, ülkemizdeki
seracılığın, yaş sebze-meyve ve kesme çiçek
üreticilerinin üretim, pazarlama, ihracat ve sigorta sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/368)
3.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay ve 22 milletvekilinin, pamuk tarımı ve pamuk
üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/369)
B) Tezkereler
1.- Türk Silahlı
Kuvvetlerinin, Irak'ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve
saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla,
sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irak'ın PKK
teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara
gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin
17/10/2007 tarih ve 903 sayılı Kararıyla Hükûmete verilen ve
08/10/2008, 06/10/2009, 12/10/2010 ve 05/10/2011 tarihli 929, 948, 975 ve 1005
Sayılı Kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca 17/10/2012 tarihinden itibaren
bir yıl daha uzatılmasına dair Başbakanlık tezkeresi
(3/1007)
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun,
29/6/2012 tarihinde Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve
arkadaşlarının kadın tutuklu ve hükümlülerin cezaevlerinde
yaşadıkları sorunların ve çözüm yollarının
araştırılması
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 11/10/2012 günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- MHP Grubunun,
(10/201) esas numaralı MHPli belediyelere yönelik baskı ve
yıldırma politikası izlendiği iddiasının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilen Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 11/10/2012 günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
(10/226) esas numaralı muhtarların sosyal ve ekonomik
sorunlarının araştırılması amacıyla verilen
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 11/10/2012 günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Sadık Yakutun, Genel Kurul
çalışmalarına ara vererek grup başkan vekilleriyle
yaptığı toplantıya Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan
vekilini davet etmediğine, görüşmelere bu şekilde
başlamanın mümkün olmadığına ve grup başkan
vekilleriyle ikinci bir toplantı yapılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
2.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, Kuzey Iraka asker gönderme izninin
uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık tezkeresi işleme
alınmışken daha sonra siyasi parti grup önerilerinin işleme
alınmasının doğru olmadığına ilişkin
açıklaması
VIII.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER
1.- Siyasi parti grup
önerileri ve Kuzey Iraka asker gönderme izninin uzatılmasıyla ilgili
Başbakanlık tezkeresinin işlemi sırasında,
Başkanlığın yaptığı uygulamanın İç
Tüzüke ve usule uygun olup olmadığı hakkında
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, Iğdır Milletvekili Pervin
Buldanın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, İzmir Milletvekili Aytun
Çırayın AK PARTİ Grup Başkanına ve
Dışişleri Bakanına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- İzmir
Milletvekili Aytun Çırayın, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Ankara Milletvekili Emrullah
İşlerin Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
5.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebinin AK PARTİ Grup Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
6.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
7.- Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, Millî Savunma Bakanı İsmet
Yılmazın Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
8.- Millî Savunma
Bakanı İsmet Yılmazın, Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
9.- İzmir Milletvekili
Oktay Vuralın, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmazın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Toplu İş
İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporları (1/567) (S. Sayısı: 197)
XI.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker'in,
2002-2012 yılları arasında AB'ye katılımı
hızlandırma programı kapsamında destek verilen sivil toplum
kuruluşlarına ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı
Egemen Bağışın cevabı (7/8597)
2.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlakın,
Bakanlığa bağlı kamu kurum ve kuruluşlarına ait
binaların depreme dayanıklılığına ilişkin
sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağışın
cevabı (7/8834)
3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
2002-2011 yılları arasında Bakanlık özel kalem
müdürlüğüne ve basın müşavirliğine atanan kişilere
ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı Egemen
Bağışın cevabı (7/8991)
4.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığına bağlı
KİTlerin yönetim kurulu üyelerinin gelir vergilerini kurumlarından
geri aldıkları iddialarına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/9157)
5.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, soya
küspesi ithalinin yerli üreticiler aleyhine haksız rekabet ortamı
oluşturmasına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/9423)
6.- Hatay Milletvekili Mevlüt Dudunun, yaş meyve,
sebze ve narenciye ihracatına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/9996)
7.- Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlunun,
2005 yılından itibaren dahilde işleme izin belgesi
kapsamında mısır ithal izni verilen firmalara ilişkin
sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı
(7/9999)
11 Ekim 2012 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık
YAKUT
KÂTİP ÜYELER :
Mustafa HAMARAT (Ordu), Özlem YEMİŞCİ (Tekirdağ)
------ 0 ------
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7nci Birleşimini
açıyorum.
III.-
Y O K L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Beş dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Ankaranın başkent
oluşunun 89uncu yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Ankara
Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeşe aittir. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Türkeş.
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Ankara Milletvekili
Yıldırım Tuğrul Türkeşin, Ankaranın
başkent oluşunun 89uncu yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ankaranın başkent oluşunun
89uncu yıl dönümü nedeniyle gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi selamlarım.
Sözlerime başlamadan önce, 9 Ekim günü Ağrı Patnosta
şehit olan polis memuru Mehmet Emin Karataşa Allahtan rahmet,
ailesi ve Türk milletine başsağlığı dilerim.
Ayrıca bugün, Diyarbakır Licede bir helikopter kazası
oldu ve bu kaza sonucunda bir şehidimiz ve yaralılarımız
var. Yine, bu şehidimize de Allahtan rahmet diliyor, yaralılara da
geçmiş olsun diyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 günü Ankarada açıldı
ve çalışmalarına başladı. İsmet Paşa,
hükûmet üyesi olmakla birlikte, Ankaranın başkent oluşunu
öngören önergeyi 9 Ekim 1923te 14 arkadaşıyla birlikte Malatya
Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine verdi. 13 Ekim 1923te
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen tek maddelik yasayla Ankara, yeni
devletin başkenti oldu. Böylelikle de yeni cumhuriyetin ilanı için
önemli bir aşama katedildi. Aynı zamanda Millî Mücadelenin
başından beri süregelen İstanbul ve Ankara
tartışması da son buldu.
Ankara, alelade bir başkent değildir, bir semboldür; Türkün
hayatta kalma iradesi, bağımsızlık arzusu ve kudretidir.
Ankara Millî Mücadeledir. Ankaranın başkent yapılması
fikrinin temelinde yenilikçilik yatar. Ankara, kurulan çağdaş
devletin ufkunu simgeler, aynı zamanda taze bir atılımın da
ifadesidir. Ankara, zor şartların, imkânsızlıkların
pençesinde sürdürülen Millî Mücadelenin kutsal ruhunun cisimlendirilmesidir.
Bugün bu kürsüde Millî Mücadele kahramanlarını düşünüyorum,
anıyorum ve onların aziz hatıraları önünde hürmetle
eğiliyorum.
1923 şartlarında büyük imkânsızlıklarla
boğuşmalarına rağmen, yokluk içinde, çelikleşmiş
bir dirençle Türkün muhteşem varlık savaşını
yönetenleri zihnimde canlandırdıkça, Ankarada yeni ve taze bir
başlangıcı, her şeyiyle, şehirleşmesi, mimarisi,
yaşayışı, adabı, seğmen geleneği, Hacı
Bayram Veli ruhunu, hepsini ama hepsini düşündükçe, bugün bu denli rahat
koşullarda bulunduğumuz hâlde her şeyin eksik, çarpık,
kusurlu ve özensiz yapılıyor olmasından tarih önünde mahcup
olmamız gerektiğini düşünüyorum.
Coğrafi konumuyla bir merkez işlevi gören Ankara kenti,
cumhuriyetin inşa sürecinde vatanımızın dört bir
tarafı için yeni bir gelişim modeli işlevi görmüştür. Bu
bağlamda, şehir planlaması, parkları, yolları,
mimarisiyle diğer şehirlere örnek olma misyonunu üstlenmiştir.
Parti farkı gözetmeksizin, tüm Ankara milletvekillerinin bu çerçevede
tarihî sorumlulukları vardır. Bizler Ankaranın söz konusu bu
çizgisini yaşatmak, diri tutmak zorundayız.
Ankaranın 21inci yüzyılda içinde bulunduğu vaziyet
ortadadır ve herkesin malumudur. Ankara çürümeye terk edilmiştir,
yüzüstü bırakılmıştır. Ankara bugün itibarıyla,
ülkenin geri kalanına model olma rolünü bir kenara itmiştir.
İş kazalarının sebebiyet verdikleri ölümler, ihmaller,
trafik sorunu, rant kapıları ve vurgun vakaları
Ankarayı
yönetenlerin nasıl bir kentin dizginlerini ellerinde
tuttuklarını layıkıyla idrak etmediklerini görüyoruz. Çok
acı bir şuursuzluk hâkimdir bugün için.
Ankaranın, kuruluş felsefesindeki eski yükümlülüklerine
ulaşacağı ve nitelikli yönetileceği günleri arzulayarak,
Ankaranın başkent oluşunun 89uncu yıl dönümünü bir kez
daha kutluyor ve Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz, Borçlar Kanununun 584üncü
maddesi ile getirilen Eşlerin rızası konusunda ortaya
çıkan ve yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğluna aittir. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, Borçlar Kanununun 584üncü
maddesi ile getirilen eşin rızası konusunda ortaya çıkan
ve yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşması
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar
sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, aile birliğini korumak, aile
birliğinin zarar görmemesini temin etmek hepimizin görevidir. Ancak Türk
ticari yaşamında aile birliğinin korunması ile ticari
yaşamın birbirine uyuşmayan koşullar ortaya
çıkıyor. Aile birliğini korumak adına yeni Borçlar
Kanununun 584üncü maddesinde getirilen hükümler, ticari yaşamda çok
büyük sorunlar çıkarıyor. Özellikle kefalet -kefalet kavramı-
kendi şirketine veriliyorsa, burada eşin rızasının
aranmaması gerekir. Eğer bir başka şirkete kefalet veriliyorsa
eşin rızası alınabilir ama kendi şirketine kefalet
veriliyorsa, her olayda, altını çiziyorum, her kredide eşin
rızası aranıyor.
Bir defa rıza belirtip, bir defa imza atılmıyor. Diyelim
bir teminat mektubu lazım oldu bugün, sözleşme yapılacak
bankayla, mutlak Eşlerin rızası diyor. Bu, ticari yaşamda
çok büyük sorunlar çıkarıyor. Şirketlerin
yaşamını tehlikeye atıyor, şirketlerin
Yani prosedür
yüzünden, zamanlama yüzünden çok büyük sorunlar doğuyor. Örneğin;
tatilde olan eşler var. Yok; teminat mektubu alamayacak mı, kredi
alamayacak mı? Bankalar bu konuda çok hassas. Tüm eşlere
geçmişten gelen tüm kredilerinde tek, tek, tek, tek muvafakatini
aradı. Hâlâ daha eğer muvafakat vermiyorsa o şirkete bankalar
kredi vermiyor. Şirketlerin yaşamını tehlikeye atıyoruz.
Burada aile
birliğini korumak hepimizin görevi ama kendi şirketine kişi
kendi kefil oluyorsa burada rıza aramak olmaz arkadaşlar.
Örneğin; boşanma davaları açılmış, eşler
mahkemede. Uzun sürüyor boşanma davası; bir yıl, iki yıl,
üç yıl. Peki bu şirketler nasıl yaşayacak? Boşanma
davası olduğu için eşlerin imzasını almak mümkün
değil. Mümkün olmayınca, şirketler kredi alamıyorlar.
Mümkün olmayınca, bu şirketler yaşamsal kredi
olanağını nasıl sağlayacaklar? Veya eşler
tatilde; banka diyor ki: Eşin izin rızası olmadan ben size bu
krediyi veremem. Veya bazı kişiler eşlerinden
ayrılmış, daha dava aşamasına gelmemiş, ayrı
yaşayan çiftler var.
Değerli
arkadaşlarım, Borçlar Kanununun bu hükmü, Türk ticari
yaşamında çok büyük bir engeldir. Aile birliğini korumak
hepimizin görevi, tekrar ediyorum ama özellikle ailenin yüzde 100ü veya yüzde
50sinin üstünde kendi şirketine eşlerden biri kefalet veriyorsa
diğer bir eşin rızasını aramamamız lazım.
Çok büyük sancı çekildi; 1 Temmuzda başlayan bu süreçle birlikte
Türkiyede şirketler çok önemli sancılar çekmektedir, hâlâ bu
sancılar devam etmektedir. Bu nedenle yüce Meclisin öncelikle bu konuyu
ele alıp
Biz aile birliğini koruyalım çünkü aile çok kutsal bir
kavramdır ama aile birliğini korumak adına ticari yaşamdaki
birliği zedelemek hakikaten hepimizi üzer. Bu nedenle bazı
şirketler çok zor durumda, bazı şirketler tek kuruş kredi
alamıyor. Türk ticari yaşamında önemli bir engeldir. O
açıdan, biz, özellikle birinci aşamada ailenin yüzde 50sinden daha
fazlasına sahip olduğu şirketlerde eşlerin
rızasını aramayalım arkadaşlar çünkü eş kime
kefalet veriyor? Kendi şirketlerine kefalet veriyor, ailenin
şirketine kefalet veriyor. Bu kefalette siz eşin
rızasını ararsanız
Hakikaten aramamamız gerekiyor. Bu
açıdan, üçüncü kişilere
Ben hukukçu değilim ama hukukçularımız
tartışsın, bunun, bu maddenin, özellikle 584üncü maddede
nasıl bunu kolay bir hâle getiririz, Türk ticari yaşamında
nasıl uygulanabilir bir hâle getiririz, bunu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Hepinize teşekkür
ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı üçüncü söz, Batı
uygarlığının kutsal değerlerle imtihanı
hakkında söz isteyen Ardahan Milletvekili Orhan Atalaya aittir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Ardahan Milletvekili
Orhan Atalayın, Batı uygarlığının kutsal
değerlerle imtihanına ilişkin gündem dışı
konuşması
ORHAN ATALAY (Ardahan) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; milattan sonra 10uncu yüzyıldan bu yana Batı
dünyasında İslamın öğreti, değer ve simgelerine
karşı başlatılmış bulunan karalama
kampanyalarına bir yenisi daha eklenmiş, meşum bir filmle
hakikatin son davetçisi, adalet ve merhamet peygamberi Hazreti Muhammed
(aleyhissalatü vesselam) güya tahkir edilmek istenmiştir. Zerresi dahi
tolere edilemez ve asla ifade hürriyeti tamlamasıyla savunulamaz bu
alçaklığın arkasında bazı kilise odaklı
çevrelerin olduğunu elbette ki biliyoruz.
Öncelikle bilinmelidir ki hakikatin, tarihin, kutsalın, aklın
ve vicdanın penceresinden bakıldığında, bu tür çabalar
İslam Peygamberinin o yüce şahsiyetine zerre kadar zarar
vermemiş, aksine, sadece hakikat celladı bir kültürün
vicdanını bürümüş o siyah maskeyi düşürmüş ve böylece
tüm insanlık, ehlisalibin o hayâsız yüzünü asli hüviyetiyle bir kere
daha görmüştür. Oysa,
mensubiyetiyle iftihar ettiğimiz İslamiyette hakikat, farklı
fiziksel biçimlerde tezahür etse bile, esasında bir ve aynı
şeydir. O yüzdendir ki semavi kitaplar özü itibarıyla kendi
kitabımız; peygamberleri, kendi peygamberlerimizdir. Bu inanç,
İslamın en temel akidelerindendir.
Değerli milletvekilleri, iki bin yıldır Kilisenin
dışında felah ve kurtuluş yoktur. dogması ile benmerkezli
bir dinsel ve kültürel muhit inşa etmiş bulunan Garpın
baskın veçhesi, ne yazık ki tarih boyunca tüm paganist zihinler gibi
Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan başkasına
uymayız. diyerek kendisini hakikatin bir başka yerde olma ihtimaline
tamamen kapatmış olmanın kibri ve cehaletiyle nevrotik bir
huzursuzluk içindedir. Bu huzursuzluğun sevkiyle hakikat
arayışına koyulan insanların yolları İslamla
çakışmasın diye kilisenin asırlardır sürdürdüğü
bir çabası vardır. Bu çabanın adı, hakikatin yolunu
kesmektir.
Hatırlanacak olursa özellikle İspanya ve Sicilyanın
fethinden sonra kilisenin cennetten parsel satarak finanse ettiği
Haçlı Seferleriyle güttüğü bu amaç, engizisyon mahkemeleriyle devam
etmişti. Asırlar boyu yüz binlerce insanı diri diri
yakmanın haklı şöhretine sahip bu mahkemelerin de fayda
vermediğini gören kilise, 19uncu yüzyılın başlarından
bu yana yeni bir çare bulmuş, basın-yayın yoluyla İslama
ama özellikle onun Kutlu Peygamberine karşı alçakça iftiralar
üretmeye başlamıştı. Anlaşılan o dur ki
şövalyelikten umudunu kesip korsanlığa
başlamıştır.
Oysa milyonlarca ışık yılı
uzaklığındaki yıldızların
varlığından haberdar olan akıl çağının
insanı, eminim ki ölümsüz hakikatle de eninde sonunda mutlaka buluşacaktır.
Çünkü aklı tutuk, vicdanı yitik, adalet ve hakkaniyet erdeminden
yoksun, kalbi taşlaşmış, merhamet duygusu
kaybolmuşların egemenliğindeki bir dünyadan beyazın
siyaha, Arapın Aceme hiçbir üstünlüğünün olmadığı,
tüm insanların tıpkı bir tarağın dişleri gibi
eşit oldukları, fert ve toplum olarak hiç kimsenin bir
başkasının ne kölesi ne de efendisi olduğu, dahası tüm
insanların Âdem ve Havvanın çocukları olarak kardeş
oldukları bilinç ve inancının can verdiği bir dünyaya
ulaşma özleminde insanın en mümbit ilham kaynağı,
şüphesiz ki Kutlu Peygamber Hazreti Muhammed (aleyhissalâtü vesselam)dir.
Ondan nefret edenler ise her zaman insanlığın nefretine ve lanetine mahkûm olacaklardır çünkü o
lanetlikler, tıpkı dünün Ebu Lehebleri gibi kendilerini ötekisiyle eşit
görmedikleri için, adalet, hakkaniyet, merhamet ve kardeşlik
duygularından büsbütün yoksun düşmüşlerdir.
Hatırlanacak olursa, Amcası Ebu Leheb Ey Muhammed, senin dediklerini kabul edecek
olursam benim elime ne geçecektir? diye soru sormuştu. Hazreti Muhammed (aleyhissalatü
vesselam) şu tarihî cevabı vermişti: Bir köle ile bir
kadının eline ne geçecekse senin eline de o geçecek ey Amca!
cevabını vermişti. Bu asil cevaba Beni bir köle ile bir
kadına eşit kılan bir dine yazıklar olsun, sana da
yazıklar olsun ey Muhammed! diyerek oradan ayrılmıştı.
İşte, Ebu Lehebin Ondan nefreti hangi sosyoekonomik ve kültürel
gerekçelere dayanıyor idiyse, eminim ki bugünkü
düşmanlarının da gerekçeleri aynıdır. Zira, adalet
terazisi kendi lehlerine bozulmuş olanlardan başkasının Ondan
nefret etmesi için hiçbir neden yoktur, olamaz da.
Ona, ehlîbeytine ve ashabına salat ve selam olsun, teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Söz hakkımız vardı Sayın
Başkan, söz hakkımız vardı.
BAŞKAN Vermiyorum Sayın Genç, biliyorsunuz benim uygulamam
böyle. Gündem dışında sadece
KAMER GENÇ (Tunceli) - Niye
vermiyorsun ya?
BAŞKAN Tüzük
KAMER GENÇ (Tunceli) Böyle uygulama olur mu yani?
BAŞKAN Siz İç Tüzükü çok iyi biliyorsunuz, en fazla 3
kişiye diyor orada zaten.
KAMER GENÇ (Tunceli) Verin o zaman 3 kişiye.
Ya, böyle bir yönetim olur mu? Böyle Meclis yönetilmez, gidin. Siz
Meclisi yönetemiyorsunuz. Böyle Meclisi yönetemezsiniz.
BAŞKAN - Gündeme geçiyoruz .
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç
önerge vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça ve 23
milletvekilinin, engelli vatandaşların sorunlarının ve
yaşadıkları olumsuzlukların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/367)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Dünyada engellilik konusu evrensel normlara oturtulmuş ve
demokratik ve sosyal devletler bu alanda önemli sorumluluklar
yüklenmiştir. Türkiye'de nüfusun yüzde 12,29'unu oluşturan 8,5 milyon
engelli yurttaşlarımızın hakları, başta
Anayasamız olmak üzere çeşitli yasalar ve uluslararası
sözleşmelerle güvence altına alınmıştır.
İnsan haklarına dayalı, engellilik alanında
fırsat eşitliği yaratan ve engelli insanlarımız için
sosyal politikalar üreten istihdam yaratan, onlar için bakım ve sosyal
güvenliğe ilişkin sorunlarına çözüm üreten, engellilerimizin her
bakımdan gelişmeleri ve toplumsal hayata tam
katılımlarının sağlanması ve bu hizmetlerin
koordinasyonu için gerekli düzenlemelerin yapılması, yapılanların
da iyileştirilmesi artık kaçınılmaz bir durum
almıştır.
Engellilerin yaşadığı sorunlar sadece kendilerinin
ve ailelerinin sorunu değildir. Bu sorunlar tüm toplumu
ilgilendirmektedir. Sağlık, eğitim, istihdam, bakım,
rehabilitasyon, ulaşılabilirlik ve birçok sosyokültürel ve ekonomik
sorunları en yakıcı şekilde hisseden engelli
insanlarımız ve yakınlarının bu dezavantajlı
durumlardan kurtarılması toplumun bu alanda bilinçlendirilmesi ve
hatta eğitilmesi ile çözüme kavuşturulabilecektir.
Engelli yurttaşlarımızın insan haklarını
ve temel özgürlüklerini tam anlamıyla kullanabilmeleri durumunda
onların toplum için olumlu katkılarda bulunabileceği hiç
şüphe götürmeyen bir gerçekliktir. Bu gerçeklik engelli
yurttaşlarımızın topluma katılmalarını
teşvik etmek yeterli bir gerekçedir. Bu gerçeklik aynı zamanda
toplumun insani, sosyal ve ekonomik yönden kalkınmasına ve
yoksulluğun azalmasına katkıda da bulunacaktır.
Tüm toplum kesimlerini kapsayan bir sosyal adaleti
gerçekleştirmenin temel öncelik olarak görülmesi durumunda daha az
fırsata sahip olan engelliler için özel sosyal destek programları
geliştirmek önem ve öncelik kazanmaktadır. Engellilerin ve
ailelerinin fırsat ve hizmetlerden eşit olarak yararlanabilmeleri
için sosyal devlet tüm gücüyle seferber edilmelidir.
Engellilere yönelik, eğitim ve rehabilitasyon, meslek edindirme ve
istihdam, bakım ve koruma hizmetlerinin sunulması ve
yaygınlaştırılması sosyal devletin temel
görevlerindendir. Engelli yurttaşlarımızın
fırsatlarını geliştirmek ve toplumsal yaşamın her
alanına erişimlerini artırmakta kararlı adımlar
atılmalıdır.
Engellilerin toplumla bütünleşmesinin önündeki engellerden biri
eğitim konusunda karşılaştıkları
sorunlardır. Tüm ülkelerde eğitim sistemi, öncelikle, nüfusun engelli
olmayan kesimi için planlanıp uygulanmaktadır. Böylece daha en
baştan eğitim sistemi, engellileri dışlayan bir
anlayışa sahip olmakta; daha sonra da engellileri eğitim
sistemiyle bütünleştirecek çeşitli programlar geliştirilmeye
çalışılmaktadır. Bu nedenle öncelikle eğitim altyapısının
nitelik ve nicelik olarak geliştirilmesi ve engellilerin gereksinimlerini
karşılayacak bir düzeye eriştirilmesi gerekir.
Engelli yurttaşlarımız için bir diğer sorun da
fiziksel çevrenin engelli insanlarımıza göre
tasarlanmamış olmasıdır. Toplumu tasarlarken, bir toplum
modeli ortaya koyarken, içinde yaşanılan fiziksel çevreyi de o
toplumun içinde yaşayan herkesi düşünerek tasarlamak gerekmektedir.
Yollar, kaldırımlar, kamu binaları, parklar ve bahçeler,
okullar, içinde yaşanılan konutlar, ulaşım araçları ve
bunun gibi daha birçok fiziksel çevre unsuru, engellilerin topluma
katılmasının önünde ciddi birer engel oluşturmaktadır.
Böylece sahip olduğu engeli nedeniyle hareket yeteneği
sınırlanmış insanların bu ve benzeri sebeplerle
yaşadıkları sınırlama daha da pekişmektedir.
Bunun anlamı hareket yeteneği sınırlanan bireyin toplumsal
yaşamdan dışlanmasıdır. Oysa bütün bunlar,
engellilerin topluma katılmasını, toplumla bütünleşmesini
kolaylaştıracak bir biçimde tasarlanabilir ve geliştirilebilir.
Engelli yurttaşlarımızın sağlık,
eğitim, istihdam, bakım, rehabilitasyon, ulaşılabilirlik ve
birçok sosyokültürel ve ekonomik sorunlarının çözümlerinin
bulunması, yaşadıkları olumsuzlukların ortaya
çıkarılması için kapsamlı olarak
araştırılmasını talep eder, Anayasanın 98, İçtüzüğün
104 ve 105. maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılması için gereğinin
yapılmasını arz ederiz.
1) Namık Havutça (Balıkesir)
2) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
3) Dilek Akagün Yılmaz (Uşak)
4) Gürkut Acar (Antalya)
5) Ahmet Toptaş (Afyonkarahisar)
6) Turgut Dibek (Kırklareli)
7) Sedef Küçük (İstanbul)
8) Binnaz Toprak (İstanbu)l
9) Recep Gürkan (Edirne)
10) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
11) Mustafa Sezgin Tanrıkulu
(İstanbul)
12) Sakine Öz (Manisa)
13) Haydar Akar (Kocaeli)
14) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
15) Muharrem Işık (Erzincan)
16) İlhan Demiröz (Bursa)
17) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
18) Veli Ağbaba (Malatya)
19) Aylin Nazlıaka (Ankara)
20) Doğan Şafak (Niğde)
21) Bülent Tezcan (Aydın)
22) Osman Aydın (Aydın)
23) Mahmut Tanal (İstanbul)
24) Faik Tunay (İstanbul)
2.-
Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 20 milletvekilinin, ülkemizdeki
seracılığın, yaş sebze-meyve ve kesme çiçek
üreticilerinin üretim, pazarlama, ihracat ve sigorta sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/368)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizdeki seracılığın (örtü altı üretim),
yaş sebze-meyve ve kesme çiçek üreticilerinin; üretim, pazarlama, ihracat
ve sigorta sorunlarının tespiti ile çözümü için alınması
gereken tedbirlerin rakip ülkelerdeki uygulamalarla
karşılaştırmalı olarak belirlenmesi amacıyla,
Anayasamızın 98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri
gereğince Meclis Araştırma Komisyonu Kurulmasını arz
ve talep ederiz.
1) Osman Kaptan (Antalya)
2) İlhan Demiröz (Bursa)
3) Namık Havutça (Balıkesir)
4) Hurşit Güneş (Kocaeli)
5) Recep Gürkan (Edirne)
6) Muharrem Işık (Erzincan)
7) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
8) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
9) Haydar Akar
(Kocaeli)
10) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
11) Sakine Öz (Manisa)
12) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
13) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
14) Veli Ağbaba (Malatya)
15) Doğan Şafak (Niğde)
16) Sedef Küçük (İstanbul)
17) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
18) Aylin Nazlıaka (Ankara)
19) Bülent Tezcan (Aydın)
20) Osman Aydın (Aydın)
21) Mahmut Tanal (İstanbul)
Gerekçe
Ülkemiz, iklim ve ekolojik koşullar ve arazi bakımından
tarıma elverişli bir ülkedir. Dünyada ve ülkemizde tarımsal
açıdan işlenebilir alanların sınırlı olması
nedeniyle, hızla artan dünya nüfusu yeterli ve dengeli beslenme
sorunlarıyla karşı karşıyadır. Ülkemizde de son
10 yılda tarımsal üretim alanlarında 1,26 milyon hektar bir
azalma meydana gelmesi modern tarımın önemini
arttırmaktadır.
Ülkemizde yaklaşık 40-45 milyon ton olan yaş meyve sebze
üretiminin, maalesef sadece %5-6sı kadarı ihraç edilebilmektedir.
Aynı oran İspanya'da %45, İsrail'de %31 civarındadır.
Ancak, birim başına elde edilen ürün miktarının
artmasını da göz önüne aldığımızda, 5 milyon
civarında insanımız için aş ve iş demek olan yaş
sebze-meyve, kesme çiçek ve örtü altı üretimin, iç tüketimi ve dış
satımının ne kadar önemli bir konu olduğu daha iyi
anlaşılacaktır. Ülkemizde yaklaşık olarak 500 bin
dekar alanda örtü altı üretim yapılmaktadır. Yine kesin rakamlar
olmamakla birlikte 150-200 bin aile ve şirket örtü altında, yani cam
veya plastik seralarda, sebze, meyve, çiçek ve fidan üretimiyle
uğraşmaktadır.
Seracılığın (örtü altı üretim), yaş
sebze-meyve ve kesme çiçek üretimi ve ticareti, bu ürünlerin üreticilerini,
üretici birliklerini ve kooperatifleri, taşıma sektörünü, aracı
ve komisyoncuları, toptan ve perakende tüccarlarını, ithalatçı
ve ihracatçıları, yerel ve merkezî kamu yönetimini ve en önemlisi bu
ürünlerin tüketicisi konumundaki halkımızı ve bu sektör
çalışanlarını çok yakından ilgilendirmektedir.
Ülkemiz tarımında örtü altı üretim (seracılık),
yaş sebze-meyve ve kesme çiçek üretimi; yüksek katma değer
yaratması, üretimi arz ve talep dengesinin gerektirdiği zamanlamaya
göre ayarlama imkânı vermesi, çiftçilerimiz için gelir
çeşitliliği yaratması, üretilen ürünlerin ihracata
elverişliliği, birim başına yüksek verim olanağı
sağlaması gibi üstünlükleri olan tarımsal üretim biçimidir.
Ayrıca, yabancı sermaye ile büyük sermaye gruplarının
ilgilendiği bir alan olmaktadır. İleri teknoloji
yatırımlarıyla makro üretime olanak
sağladığı gibi küçük aile işletmeciliğine de
uygun olması gibi nedenlerle önemini gün geçtikçe arttırmaktadır.
Örtü altı üretim (seracılık), yaş
sebze-meyve(narenciye, nar, muz, elma v.b.) ve kesme çiçek üretiminin
yukarıda sayılan taraflarının birçok sorunu vardır.
İç ve dış pazarlamasında, teşvik sistemiyle,
taşımasıyla, ısıtmada kullanılan enerjiyle,
sigortalanmasıyla, çiftçi kayıt sistemiyle, toptancı hallerinde,
üretimde kullanılan girdilerin sübvansiyonu bu sorunların
bazılarıdır.
Yukarıda sayılanlar ve diğer sorunlarının
detaylı tespiti, bu sorunlar konusunda rakip ülkelerdeki durumun da
yerinde incelenerek ve Meclisimizce çözüm önerileri oluşturulması
için bir Araştırma Komisyonu kurulması gereklidir.
3.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 22 milletvekilinin, pamuk tarımı
ve pamuk üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/369)
Türkiye
Büyük Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde, pamuk tarımı ve pamuk üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak pamuk üreticilerinin
mağduriyetlerinin önlenmesi ve pamuk üretiminin artırılması
için Anayasa'nın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün
104. ve 105. maddeleri gereği Meclis Araştırması
açılmasını arz ederim. 07.12.2011
1) Erkan Akçay (Manisa)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) İsmet Büyükataman (Bursa)
4) Özcan Yeniçeri (Ankara)
5) Mehmet Erdoğan (Muğla)
6) Atila Kaya (İstanbul)
7) Edip Semih Yalçın (Gaziantep)
8) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
9) Bahattin Şeker (Bilecik)
10) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
11) Alim Işık (Kütahya)
12) Zühal Topcu (Ankara)
13) Faruk Bal (Konya)
14) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
15) Mehmet Günal (Antalya)
16) Oktay Öztürk (Erzurum)
17) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
18) Celal Adan (İstanbul)
19) Münir Kutluata (Sakarya)
20) Sinan Oğan (Iğdır)
21) Muharrem Varlı (Adana)
22) Mustafa Kalaycı (Konya)
23) Ali Uzunırmak (Aydın)
Gerekçe:
Pamuk, ülkemiz için yüksek katma değer
yaratan bir tarım ürünü olması, üretim, istihdam ve ihracat
açısından lokomotif sektör konumunda olan tekstil ve konfeksiyon
sektörü için temel bir girdi niteliğinde olması, doğrudan veya
dolaylı şekilde 6 milyon kişiye istihdam yaratması
nedeniyle stratejik bir önem arz etmektedir. Türkiye'de tarım sektörünün
potansiyeli, tekstil ve konfeksiyon sektörünün mevcut kapasitesi göz önüne
alındığında, dış ticaretteki payı
yaklaşık yüzde 26 olan tekstil ve konfeksiyon sektörünün
geleceği için pamuk üretiminin sürdürülebilirliğinin
sağlanması gereklidir.
Türkiye 22 milyon tonluk Dünya pamuk
üretiminde yüzde 1.7'lik payla dünyanın yedinci pamuk üreticisi iken 1.4
milyon tonluk pamuk tüketimi ile dördüncü sırada, Çin'den sonra ise en çok
pamuk ithal eden ülke konumunda yer almaktadır.
Pamuk, Gümrük Birliğinden dolayı
tarife uygulaması yapamadığımız tek tarımsal
üründür. Bu nedenle pamuk fiyatları dünya fiyatlarından direkt
etkilenmekte, dünya fiyatlarındaki düşüş üretimi etkilemektedir.
Gelişmiş ülkelerin büyük ihracat sübvansiyonlarıyla
oluşturdukları dünya fiyatları karşısında,
maliyetleri yüksek olan pamuk çiftçimiz rekabet edememektedir.
Pamuk ekim alanlarında 2002-2010
yılları arasında yüzde 32 azalmaya paralel olarak pamuk üretimi
düşerken tekstil sanayisinin pamuk ve pamuk ipliği
ihtiyacının her geçen gün artması ithalatı
artırmaktadır. Ekim alanlarının artırılması
doğru politika ve destekleme araçlarının kullanılmasıyla
olacaktır.
2002 yılında 721 bin hektar
alanda 988 bin ton lif pamuk üretilmişken 2009 yılında 420 bin
hektar alanda 655 bin ton lif pamuk üretilmiştir. 2002 yılında
540 bin ton olan pamuk ithalatı için 493 milyon dolar ödenmişken 2010
yılında 889 bin ton pamuk için 1.72 milyar dolar ödenmiştir.
Tarımsal üretimde kullanılan
girdi fiyatları enflasyonun çok üzerinde artış gösterirken, ürün
fiyatlarında durgunluk söz konusudur. Pamuğun üretimindeki girdi
kalemlerinde maliyetlerin çok yüksek olmasından dolayı Türkiye,
İsrail'den sonra en pahalı pamuk üretimi yapan ülke
konumundadır.
Ülkemizde prim sistemi özellikle üretimi
yönlendirme ve üretici gelir seviyesinin korunması açısından
istenilen başarıyı sağlayamamıştır. Prim
miktarı hedef fiyat ile piyasa fiyatı arasındaki fark olarak
belirlenip üreticiye ödenmelidir. Ancak yıllardır ülkemizde prim
belirlenen bütçenin ürünler arasında dağıtılması
şeklinde uygulanmaktadır. O yüzden pamukta istenen üretim
artışı sağlanamamış ve dışa
bağımlılığımız azalmamıştır.
2005 yılında
Pamukta verimi artırmak için bölgelere
uygun çeşitler seçilmeli ve bu çeşitlerin sertifikalı tohumluğu
sağlanmalıdır. Sertifikalı ve delinte tohumluk kullananlara
verilen teşvikler artırılmalıdır. Pamuğun
gübrelenmesi ve sulanması konusunda bilinçsiz ve yanlış
uygulamalar sonucunda genellikle toprağın fiziksel ve kimyasal
dengesi bozulmaktadır.
Ülke olarak pamuk üretim potansiyelinin
değerlendirilmesi gerekmektedir. Pamuk üretimi sadece tarımsal üretim
olarak değil; bu ülkede en büyük ihracatı ve istihdamı
gerçekleştiren bir sektörün ham maddesi olarak değerlendirilerek,
stratejik ürün olarak değerlendirilmeli, bu bakış
açısıyla politika üretilmelidir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Anayasanın 92nci maddesine göre Başbakanlığın
bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
B)
Tezkereler
1.-
Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Irak'ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör
tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi
amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere,
Irak'ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile
mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 17/10/2007 tarih ve 903 sayılı Kararıyla Hükûmete
verilen ve 08/10/2008, 06/10/2009, 12/10/2010 ve 05/10/2011 tarihli 929, 948,
975 ve 1005 Sayılı Kararları ile birer yıl uzatılan
izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca 17/10/2012
tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair
Başbakanlık tezkeresi (3/1007)
28/9/2012
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Irak'ın kuzey bölgesinde yuvalanmış bulunan PKK
terör unsurlarından kaynaklanan ve Türk halkının huzur ve
güvenliğiyle ülkesinin millî birliğine, güvenliğine ve toprak
bütünlüğüne yöneltilmiş terörist saldırılar ve açık
tehdit devam etmektedir.
Dost ve
kardeş Irak'ın toprak bütünlüğünün, millî birliğinin ve
istikrarının korunmasına büyük önem atfeden Türkiye, PKK
teröristlerinin Irak'ın kuzeyindeki mevcudiyetine ve ülkemize yönelik
terörist saldırılarına son verilmesini sağlamak
amacıyla askerî faaliyetlerini başarıyla yürütmekte, siyasi ve
diplomatik girişimlerini ve uyarılarını sürdürmektedir.
Türkiye'ye
yönelik olarak devam eden terörist saldırılara ve tehdide
karşı, terörizmle mücadelenin bir parçası olarak
uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli tedbirleri almak üzere, hudut,
şümul, miktar ve zamanı Hükümetçe belirlenecek şekilde, Türk
Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Irak'ın kuzeyinden
ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf
edilmesi amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak
üzere, Irak'ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi
ile mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 17/10/2007 tarihli ve 903 sayılı Kararıyla
Hükümete verilen ve son olarak 5/10/2011 tarihli ve 1005 sayılı
Kararı ile bir yıl uzatılan izin süresinin, 17/10/2012
tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını
Anayasanın 92 nci maddesi
uyarınca arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN
Başbakanlık tezkeresi üzerinde İç Tüzükün 72nci maddesine
göre görüşme açacağım. Gruplara, Hükûmete ve şahsı
adına 2 üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri, gruplar ve
Hükûmet için yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.
İstemi hâlinde Hükûmete açıklayıcı
konuşma yapabilmesi için kısa bir süre verilir.
Tezkere
üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum. Gruplar
henüz bildirmedi.
Şahıslar
adına: Muharrem İnce, Yalova Milletvekili; Alpaslan
Kavaklıoğlu, Niğde Milletvekili.
Evet,
sayın gruplar, isimleri bekliyoruz.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Sayın Başkan, grup önerilerimiz var, grup
önerileri gündeme alınmayacak mı tezkereden önce?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl)- Her üç siyasi partinin grup önerileri var.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım, önce grup
BAŞKAN
Grup önerilerini tezkereden sonra alacağız Sayın
Başkanım.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Yani grup önerilerini önce görüşmeyecek miyiz?
BAŞKAN
Hayır efendim, sonra görüşeceğiz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Önce tezkereyi mi görüşeceğiz?
BAŞKAN
Evet, önce tezkereyi görüşüyoruz.
Şimdi
tezkereyi okuttum.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Beş dakika ara verelim
Sayın Başkan.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Bir ara verelim o zaman. Bir ara verelim, o
hazırlığı yapmadık çünkü.
BAŞKAN
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.42
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.54
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık
YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
---0---
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7nci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Biraz önce okutmuş olduğumuz Başbakanlık
tezkeresinin uygulamasını grup önerilerinden sonra
yapacağız.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VI.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
BDP Grubunun, 29/6/2012 tarihinde Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve
arkadaşlarının kadın tutuklu ve hükümlülerin cezaevlerinde
yaşadıkları sorunların ve çözüm yollarının
araştırılması
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 11/10/2012 günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
11.10.2012
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 11.10.2012 Perşembe günü (Bugün)
yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları
arasında oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Grup
Başkanvekili
Öneri:
29 Haziran 2012 tarihinde, Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve
arkadaşları tarafından verilen (1269 sıra nolu),
Kadın tutuklu ve hükümlülerin cezaevlerinde yaşadıkları
sorunların ve çözüm yollarının
araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
11.10.2012 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması
ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Hamzaçebi.
İsterseniz sisteme girin.
VII.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Sadık Yakutun, Genel Kurul
çalışmalarına ara vererek grup başkan vekilleriyle
yaptığı toplantıya Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan
vekilini davet etmediğine, görüşmelere bu şekilde
başlamanın mümkün olmadığına ve grup başkan
vekilleriyle ikinci bir toplantı yapılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan, biraz önce, oturumu kapatmadan önce bir açıklama
yaptınız, Kuzey Iraka yönelik olan Hükûmet tezkeresi üzerindeki
görüşmelerin başlayacağını ifade ettiniz,
grupların o an hazır olmamış olması nedeniyle oturuma
ara verdiniz. Şimdi, açtıktan sonra Barış ve Demokrasi
Partisinin önerisinden başlayarak grupların önerilerini gündeme
aldığınız anlaşılıyor. Bunu ben şu an
öğreniyorum. Bu tutum değişikliğinizin gerekçesi nedir?
İç Tüzükün hangi maddesine dayandırıyorsunuz ve nasıl
kararlaştırdınız? Bunu merak ettim doğrusu.
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi, Barış ve Demokrasi Partisi
ile Milliyetçi Hareket Partisinin grup başkan vekillerinin talebi üzerine
ara verdim ve arkada grup başkan vekillerini de davet etmek suretiyle,
Sayın Elitaşı
Ben sizin de davet edildiğiniz
düşüncesindeyim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Tekrar açar
mısınız mikrofonu.
BAŞKAN Bir eksiklik olabilir. Sayın Genel
Başkanlarının geleceklerini ifade ettiler. Tüzükçe de herhangi
bir engel yok, tezkere önce de olabilir, Danışma Kurulu önerilerinden
sonra da olabilir. Onun için, açıklamayı da yaptım, grup
önerilerini onun için öne aldım. Gerekçesi bu.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan, grup başkan vekillerini toplantıya davet ediyorsunuz ama
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekilini toplantıya davet
etmiyorsunuz.
BAŞKAN Bir kasıt yok, ben davet edildiğinizi zannediyordum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Bu toplantı usulü
benim dokuz yıllık parlamenterlik hayatımda -onuncu yıla
girmiş bulunuyorum- ilk kez oluyor. Grup başkan vekilliği
dönemimde ilk kez ana muhalefet partisi grup başkan vekilinin davet edilmediği
bir grup başkan vekili toplantısı görüyorum. Siz bu
toplantıyı yapıyorsunuz, Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkan Vekilinin orada olmadığını gördüğünüz
hâlde onun yokluğunda bir karar almayı demokratik buluyorsunuz ve
bunu burada gayet masum, normal bir şekilde açıklıyorsunuz. Bunu
kabul etmiyorum Sayın Başkan. Bu şekilde bir toplantıyla bu
görüşmelerin başlaması mümkün değildir. Arzu
ediyorsanız bir daha grup başkan vekillerini davet edersiniz,
görüşürüz. Böyle bir karar alıyorsak, o çerçevede görüşmeler
başlayabilir. Bu usulü kabul etmiyorum efendim.
BAŞKAN Peki, buyurun, davet ediyorum o zaman.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, ara
vermeden önce bir görüşlerimizi ifade edebilir miyiz.
BAŞKAN Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 14.59
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.05
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık
YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
---0---
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7nci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Önceki oturumda okuttuğum Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu önerisi üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, söz talebim
vardı.
VI.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.-
BDP Grubunun, 29/6/2012 tarihinde Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve
arkadaşlarının kadın tutuklu ve hükümlülerin cezaevlerinde
yaşadıkları sorunların ve çözüm yollarının
araştırılması amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş
olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
11/10/2012 günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde
söz isteyen Ayla Akat, Batman Milletvekili.
Buyurun Sayın Akat. (BDP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Söz talebim vardı Sayın
Başkan.
BAŞKAN Sayın Başkan, Sayın Akatın
konuşmasından sonra.
AYLA AKAT (Batman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kadın tutuklu ve hükümlülerin cezaevlerinde
yaşadıkları sorunların tespiti ve çözüm
yollarının araştırılması amacıyla Meclis
Başkanlığına sunduğumuz araştırma
önergesinin gündeme alınması amacıyla verdiğimiz grup önerisi
üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Adalet Bakanlığı verilerine
göre, ceza infaz kurumlarındaki doluluk oranı 2002 yılında
59 bin küsur iken 2012 yılı verilerine göre 130 bini
aşmış durumdadır. Biz daha önce defalarca, ceza infaz
kurumlarındaki doluluk oranına dikkat çekmek üzere bu kürsüden söz
aldık ve düşüncelerimizi ifade ettik. Başta düşünce ifade
özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmadığı sürece
bu doluluk oranının düşmesini beklemek de hayalî bir talep
olacaktır. Bunun da tekrar altını çizmek istiyoruz.
Kaldı ki bugün, ceza infaz kurumlarındaki doluluk
oranını düşürmek için Hükûmetin önüne koymuş olduğu
hiçbir projede -üçüncü yargı paketi de dâhil olmak üzere- bir sonuç
verebilmiş değildir çünkü bu yasaların
varlığını koruyor olması ve bir demokrasi paketiyle bu
yasaların üzerine gidilmemesi, özellikle düşünce ifade özgürlüğü
açısından, örgütlenme özgürlüğü açısından mevcut
yasaların bir revizyona tabi tutulmaması, ne yazık ki ceza infaz
kurumlarındaki doluluk oranını her geçen gün biraz daha
arttıracaktır.
Değerli milletvekilleri, ceza infaz kurumları devletin
denetimi altında ve oradaki insanların da başta yaşam
hakkı olmak üzere tüm hak ve özgürlükleri devletin güvencesi
altındadır. Ancak şunu biliyoruz ki: Toplumda var olan
eşitsizliğin, devletin erkek egemen yapısından, toplumun
erkek egemen yapısından kaynaklı var olan eşitsizliğin
en çok hissedildiği alanlardan biri de ceza infaz kurumlarıdır
ve ceza infaz kurumlarında şu an tutuklu ve hükümlü olarak bulunan
kadınların yaşadığı sorunları buradan dile
getirmek ve bu sorunların tespiti ve önümüze bir çalışma takvimi
koymak açısından, biz, grup önerimizin üzerine
tartışmaların yapılması ve kabulünün de
gerçekleşmesi talebinde bulunacağız.
Değerli milletvekilleri, ceza infaz kurumlarında, evet, belki
en öncelikli olarak dikkate almamız gereken kadın tutuklu ve
hükümlüler açısından, hamile iken tutuklanan ve daha sonra hüküm
yiyen kadınlar açısından söz konusu olan sorunlar ki bu
kadınlar çok sağlıksız koşullarda doğum yapmak
durumunda kalıyorlar ve zaten bebek sağlığı
açısından da ana çocuk sağlığı
açısından da herhangi bir özel ortam, özel bir mekân
yaratılmadığı için o sağlıksız
koşullarda birçok ana çocuk sağlığı
açısından birçok sorunun yaşandığı
gerçeğiyle de karşı karşıyayız. Kaldı ki
yine cezaevlerinde çocuklarıyla birlikte kalmakta olan kadınlar var,
bu kadınların hem bir anne olarak yaşamış olduğu
sorunlar var hem de, çocuk açısından dikkate
aldığımızda, çocukların sağlık ve sosyal
gelişimi, yine fiziksel gelişimi ve beslenmelerinden, eksik beslenmelerinden
kaynaklı yaşamış oldukları sağlık
sorunlarını ve tabii ki bir cezaevi ortamında, kapalı mekân
içerisinde yaşamlarını idame ettiriyor olmalarından
kaynaklı çocuğun psikolojisi açısından
değerlendirmemiz gereken bir çalışmayı önümüze
koymamız gerektiğinin altını çiziyoruz.
Değerli milletvekilleri, yine sağlık ve tedavi
problemleri, kadın tutuklu ve hükümlüler açısından öncelikli
olarak üzerine gitmemiz gereken sorunlar içerisinde yer alıyor, kaldı
ki kadın sağlığı açısından özgün olarak
açığa çıkan birçok sorunun cezaevlerinde yaşanma
oranı, dışarıdaki kadınlara göre en az 3 kat
oranında. Cezaevinde şu an bir anket yapsak, kadın
sağlığı açısından var olan problemlerin tespitini
önümüze koyarsak bu gerçekle de bir şekilde yüzleşmiş
olacağız ki cezaevlerinde bulunan kadın tutuklu ve hükümlülerin
yazmış olduğu mektuplar var, bu mektuplarda öncelikle
açığa çıkan bazı sorunlar var. En önemlisi, revir için
yapmış oldukları başvurular ne yazık ki zamanında
değerlendirilmiyor ve bu, oradaki tutuklu ve hükümlülerin sağlık
hizmetine erişiminin önünde de bir engel oluyor; birçok hasta, bu
hastalığıyla mücadele edebileceği koşullardan yoksun
bir şekilde revir için yapılan başvurular cevapsız
kaldığı için tedavilerinin gecikmesi gerçeğiyle
karşı karşıya kalıyor. Yine hastane sevkleri
sırasında yaşanan
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, gürültüden dolayı
konuşmayı takip edemiyoruz. Önemli bir konu konuşuluyor,
cezaevlerindeki sorunlar; takip edemiyoruz.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
Buyurun
Sayın Akat.
AYLA AKAT
(Devamla) Yine hastane sevkleri sırasında yaşanan sorunlar var
ki bu sorunlara herkes basına yansıma oranı itibarıyla bir
şekilde vâkıf da olabilir. Başta ring araçlarındaki
sağlıksız koşullar, yine özellikle hastaneye götürülüp
getirilirken yaşanan sözlü ve bazen fiziki saldırılar ki bunlar
konu edilmiştir, suç duyurularında bulunulmuştur, bugün
yargıya konudur ve yine muayene sırasında kelepçelerin
çıkarılmamış olması, sağlıksız muayene
koşullarının olması ama en önemlisi özellikle kolluk güçleri
tarafından doktorların eğer tutuklu ve hükümlünün bir siyasi
kimliği varsa, daha öncesinden bilgilendirilmesi nedeniyle
doktorların muayene sırasında var olan ön
yargılarını -ettikleri yemini unutarak- tutuklu ve hükümlüye
yansıtmalarından kaynaklı yaşanan problemlerle de
karşı karşıyayız.
Bir
diğer husus ise mahkemeye gidiş gelişler yani yargılama
sırasında mahkemelere gidiş gelişler sırasında
yaşanan sorunlar. Bunlar, özellikle son dönem, son iki üç yıl
içerisinde cezaevlerindeki doluluk oranını düşürmek için Adalet
Bakanlığı bir yöntem buldu. Yargı çevresi içerisindeki
cezaevleri dolu olduğu için bazen 800, bazen
Yine, her mahkemeye gidip getirilirken X-Ray araçlarındaki
aramalar, yine üst aramasının bazen insanlık onurunu aşan
şekilde gerçekleşiyor olması ve yol güvenliğinin
sağlanamıyor olması bu açıdan ciddi bir problem. Biz
özellikle arama işlemlerinin, insanlık onuruna aykırı bir şekilde
gerçekleşen arama işlemlerinin defalarca kez suç duyurularına
konu olmasına bir dikkat çekmek istiyoruz. İnsan hakları
kuruluşlarının bu konuda defalarca kez uyarıları
olmuştur ancak, ne yazık ki Hükûmet tarafından dikkate alınan,
bu konuda bir genelgeye konu olmuş bir süreç söz konusu değildir.
Değerli milletvekilleri, doluluk oranını indirmek için
Şakran ve Sincan Cezaevine götürülen kadın tutuklular var.
Şakrana Karataştan -ki Karataşta kadın tutuklu ve
hükümlülerin yaşamış olduğu sorunlar tüm Türkiye'nin gündemine
de yansıdı- götürülürken, Karataştan ve Bergamadan
götürülürken maruz kalmış oldukları uygulamalar var, biz
bunların da üzerine mutlaka gidilmesi gerektiğini ifade ediyoruz.
Yine, Gümüşhane E-Tipi Cezaevinde, Denizli Bozkurt Açık Cezaevindeki
adli tutukluların çalıştırılma koşulları
konusunda basına yansıyan hususlar söz konusudur.
Değerli milletvekilleri, bu sorunları yerinde inceleyip
bazı tespitler yapmak durumundayız ama bugün cezaevlerindeki tutuklu
ve hükümlülerin yine içinde bulunmuş oldukları süresiz
dönüşümsüz açlık grevlerine de dikkat çekme gereğini duyuyoruz
burada. Cezaevlerinde bugün itibarıyla 265 tutuklu ve hükümlü, 41i
kadın olmak üzere, süresiz dönüşümsüz açlık grevindeler. Bu
saymış olduğumuz insani yaşam koşullarına bir
protesto amacıyla girmiş oldukları süresiz dönüşümsüz
açlık grevi değildir; bu arkadaşlarımız ana dilde
savunma hakkı için ve yine kesilen müzakerelerin devamı, Sayın
Abdullah Öcalan üzerinde son bir yılı aşkındır devam
eden ağırlaştırılmış tecrit
koşullarının kaldırılması için bu süresiz
dönüşümsüz açlık grevini başlatmışlardır. 265
tutuklu ve hükümlüden bahsediyoruz ve önümüzdeki günlerde tutuklu ve hükümlü
sayısının artacağını da biliyoruz.
Parlamento eğer sorunların çözümünü, başta Kürt sorunu
olmak üzere, siyaseten önüne koymaz, bu konuda bir çözüm arayışı
içinde olmaz, geçen hafta ve bugün olacağı gibi savaş
tezkereleriyle toplumun karşısına çıkarsa, evet
yaşayacağımız gerçeklik açıktır. Ama bugün
cezaevlerinde 265 tutuklunun içinde bulunduğu süresiz dönüşümsüz
açlık grevine sırtımızı dönemeyiz, yokmuş gibi
yaklaşamayız. Bugün 12 Eylül itibarıyla açlık grevine
girenlerin 29uncu günü. Yirmi dokuz gündür Türkiyede, başta
siyasetçiler, Parlamentoda grubu bulunan siyasi partiler olmak üzere herkes
sessiz. BDP Grubu olarak, BDPli kadın milletvekilleri olarak bu konuda dikkat
çekmeye çalıştık, eylem etkinliklerde bulunduk ama Hükûmetin bu
eylem etkinliklere yaklaşım şekli, o eylemlerde
kullandığı şiddet bile açlık grevinde, şu an
süresiz dönüşümsüz açlık grevinde bulunan ve 30uncu gününü doldurmak
üzere olan arkadaşlarımızın gelişimci eyleme
verdikleri önemle eş değerdir diye değerlendiriyoruz.
Eğer bu noktada bir zulüm çıtasını arttırma
süreci yaşanacaksa, evet, çok açıktır ki başta cezaevleri
olmak üzere toplumun tüm kesimlerinde bir direniş çıtasının
da yükseltilmesi süreci yaşanacaktır. Bugün içinde bulunmuş
süreç dikkate alınarak başta uluslararası gelişmeler ve
bölgedeki dizayn süreci
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYLA AKAT (Devamla) -
dikkate alınarak
başta kendi iç sorunlarımızın üzerine giderek ve
cezaevlerine bir mercek tutarak,
sorunların tartışılma zeminin de Parlamento olduğunu
görerek sürecin tamamlanması gerektiğini düşünüyoruz.
Sunmuş
olduğumuz önerimize desteklerinizi bekliyor, saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Elitaş, buyurun, söz talebiniz var.
VII.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
2.-
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, Kuzey Iraka asker gönderme
izninin uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık tezkeresi
işleme alınmışken daha sonra siyasi parti grup önerilerinin
işleme alınmasının doğru olmadığına
ilişkin açıklaması
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Oturuma
gündem dışı konuşmaların ardından, bundan önceki
yaptığımız uygulamalara paralel olarak, ilk önce
Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları çerçevesinde
tezkerenin görüşülmesiyle başlamıştık. Nitekim tezkere
okutuldu, arkasından siyasi parti grup başkan vekili
arkadaşlarımız, biz, Grup önerilerinin önce geleceğini
düşünüyorduk dediler. Bir arkadaşımız kim olduğunu
bilmiyorum ama Bir ara verin dediler, siz ara verdiniz. Açıkçası,
biz daha önceki gelenekler çerçevesinde yapılan işler
doğrultusunda ve başlamış bir işin de bitirilmesi
gerektiği kanaatiyle içeri geldik, grup başkan vekillerini davet
ettiniz. Fakat Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilinin Sayın Genel Başkanımız
saat beşte gelecek, eğer, rica ediyoruz, bu konuda uygun görüş
beyan ederseniz ve daha önceki uygulamalar da bu şekilde oldu. diye ifade
etmesi üzerine
BAŞKAN Barış ve Demokrasi Partisinin Sayın Grup
Başkan Vekili de talep ettiler.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Evet.
Mademki sayın genel başkanlar burada olacaklar, biz de genel
başkanlara nezaket çerçevesinde kabul ediyoruz. dedik ve bu işleme
devam ettiniz, arkasından grup önerileri konusunu gündeme getirdiniz.
Şimdi, Değerli Başkanım, yapılan iş,
öncelikle Başbakanlık tezkeresini eğer
Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları içerisinde
değerlendiriyorsanız, başlamış bir işi -ki
Hükûmet gelmiş, ilgili bürokrasi gelmiş, o ilgili bürokrasi
çerçevesinde başlamış bir işi- bırakmanız usule
aykırı ama nezaket gereği, istenilen bir talep
doğrultusunda verdiğimiz bir kararı, bir siyasi partinin de
zaten istemi doğrultusunda ki
BAŞKAN Bir siyasi partinin değil, lütfen, iki siyasi
partinin
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Üç siyasi partiydi isteyen,
beş dakika ara vermesini isteyen üç siyasi partiydi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - İki, iki; biz
istemedik.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Şimdi, daha önce, 23üncü
Dönemde bunun benzeri uygulamalar oldu biliyorsunuz. Siyasi partiler bir
tezkereyle ilgili konuşmacılarını vermediklerinden
dolayı sadece şahsı adına konuşmalar yapıldı
ki uygulamanız gereken, yapmanız gereken oydu. Madem
çağırdınız siyasi parti gruplarını Gruplar
adına konuşmacı var mı? dediniz, hiçbir siyasi parti
vermedi. İki kişiyi okudunuz. Biri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına
BAŞKAN Şahsı adına söz isteyen
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Şahsı adına
Sayın İnce ile şahsı adına yine Sayın
Kavaklıoğlunun ismini okudunuz. Onları
çağırmanız gerekirken, işlemi açtınız, bu noktaya
geldiniz. Açıkçası, işlemde hata olmasına rağmen...
BAŞKAN Sayın Elitaş, tutumun hakkında söz
istiyorsanız, buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Zaten
BAŞKAN Buyurun, madem öyle, benim de cevaplarım olacak.
Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, usul hakkında
lehinize ben de konuşmak istiyorum.
VIII.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
Siyasi parti grup önerileri ve Kuzey Iraka asker gönderme izninin
uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık tezkeresinin işlemi
sırasında, Başkanlığın yaptığı
uygulamanın İç Tüzüke ve usule uygun olup olmadığı hakkında
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Bir: Dün de ifade etmeye çalıştım, tekrar
altını çizerek söylüyorum, hangi partiden olursa olsun, hangi
görüşte olursa olsun, hangi konuşmalar, hangi meseleler geçerse
geçsin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan milletvekilleri asgari
müşterekte birleşmek mecburiyetindedir. Anlaşma, uzlaşma,
demokrasinin usul ve esası budur. Otururuz, konuşuruz. Dün de
söyledik. Dün, Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin saat 12.00de gelip,
12.30da Danışma Kurulu istemi üzerine Kapalı oturumun
açık oturuma geçmesi konusunda niye itirazlarınız var, ne
yapıyorsunuz, sakladığınız nedir? şeklindeki
görüşe karşılık da bunu söyledik. Ama bugün iki siyasi
parti grup başkan vekilinin içeride söylediği -ki ben itiraz etmeye
gitmiştim Olmaz, başlamış iş bitmez. diye- genel başkanlarımız...
BAŞKAN İçeride itiraz da ettiniz Sayın Elitaş, onu
da söyleyeyim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) İtirazımı ettim.
İtiraz ettiğim anda, Sayın Şandır Sayın Genel Başkanımız
saat beşte gelecek, biz bunun bu şekilde olacağını
düşünüyorduk, Sayın Genel Başkanımıza bunu izah
ettik. deyince Sayın Genel Başkanın mademki, bu şekilde
bilgisi var, nezaketsizlik yapmayalım, tamam. dedik. Arkasından,
Sayın BDP Grup Başkan Vekili Bizim de Genel
Başkanımız saat beşte gelecek. dedi. Madem genel
başkanlar bu şekilde geleceklermiş ama bunu nezaket gereği
kabul ediyoruz. dedik.
Fakat, burada benim yadırgadığım ve
şaşırdığım nokta şu: Siz grup başkan
vekillerini içeriye davet ederken Cumhuriyet Halk Partisine gitmemiş
olabilir, o buradaki arkadaşların -ki ben hepimizi davet
ettiğinizi biliyorum- görevli arkadaşlarının bir ihmali
sonucunda Başkanlığa tutup da Cumhuriyet Halk Partisini, ana muhalefet
partisini dikkate almıyorsunuz. deyip, burada dikkate almayanı sanki
iktidar partisi gibi göstererek, tekrar ara verip grup başkan vekillerini
toplantıya çağırmanızı yadırgadım. Usule
aykırı bir harekete iktidar partisi olarak Evet. dememize
rağmen, açıkçası bir siyasi partinin, Ana Muhalefet Partisi Grup
Başkan Vekilinin söylediği bir şeyi Bizi yok
sayıyorsunuz. hükmünü -Ki, Arada da yapılan konuşmalarda ana
muhalefet partisinin Siz niye görmediniz? Niye bunu böyle yapıyorsunuz?
şeklindeki eleştirileri de beni incitmiştir. Hadise, iyi niyetle
yapılan bir işin çözülmesi adına İktidar Partisi Grubu
olarak Evet diyorsak, ana muhalefet partisinin de kendisinin
gıyabında yapılan böyle bir kararı olumlu
karşılaması lazım, hatta gelip de teşekkür etmesini
beklerdim ama Başkanı töhmet altında bırakarak, sanki bizi
zor durumda bırakıyormuş gibi iktidar partisini bu şekilde
söylemesini açıkça yadırgadığımı ifade etmek
istiyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Elitaş, yalnız ana muhalefet partisinin grup
başkan vekilinin iktidar partisinin grup başkan vekiline
karşı, ne Genel Kurulda ne de içeride herhangi bir sözü olmadı;
niye alındınız, onu anlamış değilim. Bu
açıklamayı yapmak zorundayım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, 2inci kere
grup başkan vekillerini toplantıya çağırmanızı
yadırgadım.
BAŞKAN Yapılan iş, İç Tüzüke aykırı hiçbir
şey yok, söz konusu değil; sadece ve sadece iki grup başkan
vekillerinin sayın genel başkanlarının geleceklerini
söylemelerinden dolayı nezaketen yapılmış bir düzenlemeydi.
Evet, lehte söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Değerli arkadaşlar, bir
yanlış anlama veya bir ihmalin sonucu bir tartışma
değil bu ama Başkanlık Divanının
uygulamasını tenkit etmenin, onu tartışılır hâle
getirmenin de bir faydası yok.
Bizim beklediğimiz, benim bildiğim, önce Meclis Genel
Kurulunun gündemiyle ilgili talepler tartışılır, onlar
netleştikten sonra sunuşlar yapılır ve onların
üzerinde müzakere açılır veya gündeme geçilir, müzakere
açılır. Böyle biliyorduk, böyle bir beklenti içerisindeydik.
Sayın Başkanın Başbakanlıktan gelen tezkereyi
sunduktan sonra hemen müzakereye geçmiş olmasını beklemiyorduk,
hazırlıklı değildik yoksa
konuşmacılarımızın burada
bulunmadığından değil, kalkar birimiz konuşurduk tezkere
üzerinde, çok problem değil ama biz kendimizi böyle
programladığımız için ve gerek konuşmacı
arkadaşımıza ve gerekse Sayın Genel Başkana, yani bir
öngörüyle şu saatte tezkere gelir diye duyurduğumuz için, Divanın
başlattığı bu uygulamaya, kalktık, talep olarak,
itiraz değil de talep olarak dedik ki: Sayın Genel
Başkanımız gelecek. Sayın BDP Genel
Başkanının da geleceğini Hanımefendi ifade ettiler,
böylelikle bir talepti bu.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Şandır, buna
itiraz etmedik zaten. İtiraz ettik mi Sayın Başkan?
PERVİN BULDAN (Buldan) O zaman niye tartışma
açtınız Sayın Elitaş?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Sayın Başkan grup başkan
vekillerini arkaya davet ederken ben şöyle düşündüm, Sayın Hamzaçebinin çok gerekli
görmediğini düşündüm doğrusu. Gelmemekle de tasvip ettiğini
yani onay verdiğini düşündük yoksa biz de orada
hatırlatırdık, Sayın Akif Hamzaçebiyi de davet edin. Diyebilirdik.
Davet ettiler zannediyordum. Dolayısıyla, bir anlaşmazlık,
bir yanlış anlamadan kaynaklanan bir mesele. Bunu bir güvensizlik
olarak, bir usul yanlışı olarak değerlendirmek doğru
olmamıştır, itirazım budur.
Divanın yaptığı çok doğru bir hadise, insani
bir hadise, yani bizden gelen bir talebe Evet. demiştir. Sizler de
katıldınız, size de teşekkür ederim. Sayın Akif
Hamzaçebi Beyin duyarlılığına da saygı gösteriyorum
yani Benim niye haberim olmadı? dedi. Daveti duymamış. Daha
sonra kendilerine arz edilince o da makul karşıladı ve tekrar
gündeme geçtik. Kaybedilen dakikalara yazık oldu.
Divanın yaptığı doğrudur. Onun lehinde
konuştum.
Arz ederim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Sayın Buldan, lehte olmak üzere, buyurun.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, evet, bir yanlış
anlaşılma sonucu aslında bugün burada farklı bir
tartışma konusu açıldı. Yani çok önemli bir mesele
görüşülürken, Sayın Ayla Akat Atanın cezaevlerinde kadın
tutsakların
yaşadığı sorunları anlatmasından hemen
sonra Sayın Elitaşın yeniden bir tartışma
açmasının çok doğru olmadığını
düşünüyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Buldan, Sayın
Başkana Sayın Atadan çok daha önce benim sözüm vardı. deyince
Sayın Atadan sonra söz vereceğim. dedi, duymadınız.
Takip etseydiniz duyardınız. Benim söz hakkım vardı,
Sayın Başkan Daha sonra vereceğim. dedi.
PERVİN BULDAN (Devamla) Ama konuşma başladıktan
sonra tekrar bir tartışma açılmasının doğru
olmadığını düşünüyorum ünkü Sayın Hatip burada
önemli bir konuya değindi, kadın tutsakların
yaşadığı sorunları anlattı ama şu anda konu
dağılmış bir durumda. Dolayısıyla, belki tekrar
bir on dakikalık söz hakkı verilebilir Sayın Ataya; evet,
olabilir.
Ben, Sayın Başkanın tutumunu yerinde ve olumlu buluyorum.
Grup başkan vekillerini içeriye, arka odaya çağırarak
görüşlerimizi aldı ve bizler de tezkerede özellikle, genel
başkanlarımızın, eş
başkanlarımızın gelip tezkereyi izleyeceklerini ve oy
kullanacaklarını ifade ettik. Bundan dolayı da, Sayın
Başkan, ricamız üzerine durumu kabul etti ve önce grup önerilerini
daha sonra tezkereyi görüşmek üzere biz odadan ayrıldık. Ama
sizin burada yapmış olduğunuz tutumun doğru
olmadığını ve sizi kınadığımı
ifade etmek istiyorum çünkü grup önerisi tartışıldıktan
sonra ya da gündeme açıldıktan sonra böylesi bir
tartışmayı gündeme tekrar getirmenizin doğru
olmadığını düşünüyor ve sizi kınıyorum
Sayın Elitaş.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, yani
şimdi beni kınadı. Müsaade ederseniz ben de cevap vereyim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Elitaş.
Siz de kınayın, buyurun Sayın Elitaş.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, Iğdır Milletvekili
Pervin Buldanın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, bakın,
bir şey ifade etmeye çalışıyorum ki muhalefetin yani bizim
buradaki iyi niyetimizi anlamamaktaki iddiası,
kararlılığı aynı şekilde devam ediyor. Muhalefet,
bunu halka da anlatamıyor ama millete biz meselemizi çok iyi
anlatıyoruz ki kurulduktan itibaren birinci parti olup sürekli büyüyen bir
parti hâline geliyoruz. Söylüyorum, ifade ediyorum: Biz, içeri
gittiğimizde itiraz etmek üzere gittik ama Sayın Şandırın
ifadesi, arkasından sizin söylemenizde Sayın genel başkanlar
buraya gelecek, onlar dinleyecek biz böyle karar verdik. deyince biz
Sayın genel başkanlara nezaketsizlik olmasın, tamam. dedik,
itiraz etmedik ama bununla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan
Vekilinin itiraz etmesi üzerine Bizi yok sayıyorsunuz,
yaptığınız iş yanlıştır, böyle bir usul
olmaz. demesi üzerine Sayın Başkan tekrar grup başkan
vekillerini içeriye davet etti.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Tamam, tamam gittik...
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Yapılmış bir kararla
ilgili ki muhalefet partilerinin isteği doğrultusunda iktidar partisi
grubunun Evet. dediği bir noktayla ilgili 2inci kere Sayın Meclis
Başkan Vekilinin çağırmasını
yadırgadığımı ifade ediyorum.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Ama grup önerisi
tartışmaya açıldı, konuşmalar yapıldı
Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Grup önerisi tartışmaya
açılmadı, Meclis Başkanı gündemine geçti.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Sayın Ayla Akat
konuşmasını yaptı ama.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Sayın Buldan
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bu işi televizyon saatinde yapmasak ya,
millet izliyor, rezil oluyoruz.
HASİP KAPLAN (Şırank) Gruba da
saygısızlık
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Sayın Buldan, Sayın Ayla
Hanım buraya kalkmazdan önce benim yazıyordu, yanıp sönüyordu
mikrofonum. Sayın Başkan, Sayın Atayı
çağırdı, arkasından ben ayağa kalktım,
Sayın Başkan, benim sözüm var. deyince Ayla Hanımı
çağırdım lütfen, ondan sonra
dedi. Ben Hanımefendiye nezaket çerçevesinde ona Hayır,
benim önce konuşmam gerekir diye ifade etmedim. Sayın Atanın
konuşmasını dinledikten sonra, Sayın Başkan benim
istemimi, sözümü o zaman vermiş oldu.
Değerli arkadaşlar, yani burada, Sayın Başkanın
veya muhalefet partisi grup başkan vekillerinin içeriye gittikleriyle
yapıp bu şekilde olduğu değil
Biz iktidar partisi olarak
sizin isteklerinizin, taleplerinizin doğru olduğunu, bir siyasi parti
genel başkanının burada bulunması gerektiğini
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
nezaket gereği Tamam
dediğimizden dolayı kabul ettiğimizi, hiç itiraz
etmediğimizi ifade etmeye çalışıyorum ama siz beni
kınıyorsunuz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Memleket meselesi hâline getirmeyelim, bunu!
Tamam!..
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Yani neyin ne olduğunu, ne
yapıldığını bilmeden siz beni kınıyorsunuz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Televizyon yayını var! Seçmenler sonra
kızıyor, Siz ne yapıyorsunuz orada? diyorlar. Efendim,
yapmayın böyle şeyler!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Açıkçası, ben sizi
kınamıyorum ama teessüflerimi sunuyorum.
VIII.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)
1.-
Siyasi parti grup önerileri ve Kuzey Iraka asker gönderme izninin
uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık tezkeresinin işlemi
sırasında, Başkanlığın yaptığı
uygulamanın İç Tüzüke ve usule uygun olup olmadığı
hakkında (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Başbakanlık
tezkereleri ile Danışma Kurulu veya siyasi parti grup önerileri
gündemin Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları
kısmında işlem görmektedir.
Bu kısımda yer alan işlerde sıralama, oylaması
olmayan, bilgi amaçlı olarak okutulan işlerin öncelikle işleme
alınması şeklindedir.
Oylamaya tabi işler arasında bir öncelik sıralaması
olmayıp Başkanlıkça belirlenen bir sıralama takip
edilmektedir. Başbakanlık tezkerelerinin Danışma Kurulu
veya grup önerisinden önce veya sonra işleme alınması
şeklinde iki türlü uygulama daha önce yapılmıştır.
Tezkereden sonra işleme alacağımız siyasi parti grup
önerilerinde Başbakanlık tezkeresini ilgilendiren, bu tezkerenin
görüşülmesini etkileyen öneriler olmadığından, tezkerenin
önce işlem görmesinde bir sakınca görülmediğinden, tezkere grup
önerilerinden önce işleme alınmıştır ancak bazı
grupların talebi üzerine işlem sırası
değiştirilmiştir. Bu hususta Başkanlığın
takdir yetkisi bulunmaktadır.
Görüşmelerimizin uzlaşmayla sürdürülmesi temennimizdir. Bu
temenni doğrultusunda, iyi niyetle yapılan
değişikliğin tartışmalı hâle getirilmiş
olması üzüntü vericidir. İşlerin şeklinden ziyade
esasını tartışmanın daha yararlı
olacağı kuşkusuzdur.
Bilgilerinize sunulur.
VI.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.-
BDP Grubunun, 29/6/2012 tarihinde Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve
arkadaşlarının kadın tutuklu ve hükümlülerin cezaevlerinde
yaşadıkları sorunların ve çözüm yollarının
araştırılması
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 11/10/2012 günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN Şimdi, Barış ve Demokrasi Partisi grup
önerisi aleyhinde söz isteyen Murat Yıldırım, Çorum
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MURAT YILDIRIM (Çorum) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BDP Grubu tarafından verilen Meclis araştırması
aleyhinde söz almış bulunmaktayım.
Bugün itibarıyla ülkemizde 377 ceza infaz kurumunda 79.028 hükümlü,
13.800 hükmen tutuklu ve 32.461 tutuklu olmak üzere 125.289 kişi
bulunmaktadır. Bunların 1.818i tutuklu, 2.791i hükümlü olmak üzere
toplam 4.609u da kadındır. Bu da toplam hükümlü ve tutuklu
sayısının yaklaşık yüzde 3,6sına tekabül
etmektedir.
2002 öncesinde ceza infaz kurumları âdeta yolgeçen hanı
gibiydi, başıboşluk hâkimdi. Koğuş sistemiyle devletin
hâkimiyeti zaafa uğratılmış ve cezaevleri, terör örgütleri
ve çetelerin hâkim alanı hâline getirilmişti. Mevcut ceza ve infaz
kurumlarının önemli bir bölümü, insan hak ve onuruna
yakışmayacak fiziki koşullara sahipti.
2002 öncesinde cezaevlerinin görünümünü özetlemek gerekirse
şunları kayıt altına almalıyız: Terör örgütleri
ve çetelerin hâkimiyeti, sürekli isyan ve firar girişimleri, haraç alma, kurum
içinde sorgulama ve cezalandırma, diğer hükümlü ve tutukluları
ölüm orucu ve açlık grevine zorlayan örgütsel yapıların
hâkimiyeti, işkence ve kötü muamele, her türlü pankart ve afişlerin
asılı bulunduğu koğuşlar, terör eğitim
kampına dönüştürülmüş yapılar, duruşması bulunan
mahkûmların duruşmaya gidişlerinin engellenmesi gibi olaylar.
Bunun üzerine daha birçok şey söylenebilir.
Gerek İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde kurduğumuz Ceza
ve Tutukevleri İnceleme Komisyonumuzun raporları gerekse
Bakanlık ve ilgili kurulların duyarlı ve yapıcı
yaklaşımı sayesinde bugün bir dönüşüm süreci
yaşanmaktadır. Örgüt ve çete üssü cezaevlerinden, insan kaybı
yaşanılan cezaevlerinden, insan kazanımı sağlanan
ıslahevlerine dönüştürülen cezaevlerine dönüşüm
sağlanmaktadır.
2002 tarihinden itibaren bugüne kadar, Birleşmiş Milletler ve
Avrupa Birliği standartlarını karşılayamayan 208 ceza
infaz kurumu kapatılmıştır. Bu kapsamda, 2017 sonuna kadar
197 ceza infaz kurumu daha kapatılacaktır. Son on yılda, 50.737
kapasiteli 68 cezaevi açılmıştır. Bu sürede, 73 adet ceza
infaz kurumu tamamen oda sistemine dönüştürülmüştür. Bir çoğunda
büyük onarımlar yapılarak fiziki zafiyetler giderilmiştir.
Banyo, tuvalet, mutfak ve yemekhaneler yenilenmiştir. 20 adet ceza ve
infaz kurumunda iş atölyesi, kapalı ve açık spor alanları
ve kültürel faaliyet sahaları olan ek üniteler
yapılmıştır.
Şuna dikkat çekmek isterim: Ceza infaz kurumlarındaki
sorunları kökten çözmek süreç işidir. Çalışmalar, mevzuat,
fiziki yapı ve insan kaynakları konularında eş güdümlü
yürütülmelidir. Yaptığımız inceleme ve tespitlerde, her
geçen sürede, bu konulardaki ilerlemeye şahit olmaktayız, bu da
bizleri memnun etmektedir.
Ceza infaz kurumlarında kapasitenin üzerinde tutuklu ve hükümlü
bulunması en büyük sorundur. Özellikle tutuklu sayısında
fazlalık bunun sebebidir. Yargılama sürecindeki uzamaların önüne
geçilmelidir. Yakın zamanda çıkan yasa ve düzenlemelerle kısmi
bir rahatlama sağlanmıştır. Bu, sorunun kökten
çözüldüğü anlamını da taşımamaktadır. 2017
yılına kadar 196 yeni ceza infaz kurumu yapımı
gerçekleştirilecektir. Bu ise yaklaşık 109 bin yeni kapasiteyi
sağlayacaktır.
Yani şunu söyleyebiliriz ki: Birkaç yıl içerisinde, ülkemizde
cezaevlerinde yaşanan yoğunluk problemi köklü çözüme
kavuşturulacaktır. Kadın cezaevlerinde yaşanan sorun,
diğer, erkek ya da çocuk cezaevlerindeki sorunlardan farklı
değildir. Tabii ki bazı niteliksel farklar vardır ama sorunlar
temelde aynıdır. Komisyonumuz, Ankara Kadın Kapalı Cezaevinde
ve diğer cezaevlerinde kadın koğuşlarında onlarca kez
incelemelerde bulunmuştur. Görülenler önyargısız raporla
yansıtılmıştır. Adı geçen ceza infaz
kurumunun kapasitesi 352 kişi iken
biz inceleme yaptığımızda cezaevinde 338 kişi
kalıyordu. Yaptığımız incelemelerde gerek fizikî
koşullarda gerekse muamelelerde insanca yaşama hakkına ve insan
onuruna aykırı durum ve tutum davranışını tespit
etmedik.
Kapasitenin
üzerine çıkılmaması memnuniyet vericiydi, kapasite üzerine
çıkılan cezaevlerindeki durumu ise tespit edip
raporlaştırdık. En büyük sorun doğudaki cezaevlerindedir.
Doğuda kapasite üstüne çıkılırken batıda kapasite
altında mahkûm ve tutuklu bulunmaktadır. Örneğin; Silivri
Cezaevinin kapasitesi 11.270 iken 8.586 kişi kalmaktadır. Öte yandan,
Urfa Cezaevinde vatandaşlarımız çocuklarının uzak
illere nakline karşı çıkmaktadır, Yoğunluk da olsa
burada kalsın. diye savcılığa ve cezaevi yönetimine
dilekçeler vermektedir. Mardin Cezaevinde bir koğuşta 68 bayanın
kaldığına da şahit oldum. Bu durumu da
raporlarımızda olumsuzluk olarak yansıttık.
Bakanlığın plan ve programlarına inanıyor ve
güveniyoruz.
Cezaevlerinde
sadece kadınlar için değil çocuk ve yetişkin erkek cezaevlerinde
de sağlık hizmetlerinin verilmesinde sorunlarla
karşılaşmaktayız. Bu konuyu da raporlarımızı
da dile getiriyoruz, bu alandaki olumlu gelişmeleri de görüyoruz. Ceza
infaz kurumlarındaki sağlık hizmetleri 2009 yılında
yapılan protokol ile Sağlık Bakanlığına
devredildi. Kişisel bakımını yapamayan hükümlü ve
tutuklular için Metris Cezaevi bünyesinde rehabilitasyon merkezi kuruldu. Kampüs
şeklindeki cezaevlerinde 50 ve 100 yataklı devlet hastanesi projeleri
uygulanmaya başlanıldı. Sağlık alanlarında en
büyük problem: Yetersiz sağlık personeli, sağlık
personellerinin ceza infaz kurumu gibi yerlerde görev yapmaya olumsuz
bakışları ve gerek infaz gerekse askerî personelin tutuklu ve
hükümlülere olumsuz yaklaşmalarıdır. Bu konuda
Bakanlığın personel alımlarında eğitime önem veren
yaklaşımları, insan hakları alanında verilen
eğitimleri önem arz etmektedir.
Şunun
altını çizelim ki Komisyon olarak, cezaevlerinden gelen
şikâyetleri ivedilikle incelemekteyiz, Cezaevleri İnceleme Komisyonu
olarak tüm partilerden üye arkadaşlarımızla uyumlu şekilde
çalışmaktayız.
Engin
Çeberin işkenceyle öldürülmesi olayında
hazırladığımız rapor ile devletimiz Çeber ailesinden
ve yakınlarından özür dilemiştir. Yargılama sürecinde
suçlular en ağır cezaya mahkûm edilmiştir. Ana dilde görüşme
ve ana dilde telefon hakkı raporlarımızla
sağlanmıştır. Askerî cezaevlerinde koğuşlara
kadar sokulmuş olan kameraların kaldırılması
raporlarımızla sağlanmış, tek tip kıyafet
uygulamasının yanlışlığı raporlara
yansıtılmıştır.
Meclisimizde bu konularla ilgilenen daimî bir komisyon varken Meclis
araştırması açılmasına gerek olmadığı
düşüncesindeyiz. Ceza ve tutukevlerinde kötü muamele, haksız
uygulamalar, insan hakları ve onuruna aykırı davranış
ve yapılara karşı müsamahasız yaklaşım
içerisindeyiz. Sorunları biliyor ve tespit edip
raporlaştırıyoruz. Bu sebeple, tüm arkadaşlarım gönül
rahatlığıyla bu önergeye ret verebilirler.
Milletvekillerimizin duyarlılığı
dolayısıyla teşekkür ediyorum. Bu konuda Meclis
araştırması açılmasına gerek
olmadığını söylüyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen
Melda Onur, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
MELDA ONUR (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; Barış ve Demokrasi Partisinin kadın tutuklu ve
hükümlülerin cezaevinde yaşadıkları sorunların çözüm
yollarının araştırılmasını istediği
grup önerisi hakkında lehte söz almış bulunuyorum.
Az önce konuşan arkadaşlarımız, Sayın BDPli
Vekil olumsuz koşullara değindi, Sayın AKPli Vekil olumlu
koşullara değindi. Aslında birçok istatistik, birçok rakam
verildi. Ben, bunlara girmek istemiyorum, burada biraz vicdanınıza da
hitap etmek istiyorum.
Öncelikle şunu söyleyeceğim: Bugüne bir gün atfedilmiş
Türkiye tarafından, Dünya Kız Çocukları Günü olarak ilan
edilmiş. Bunu niye istedik? Herhâlde kız çocuklarının
istismarını önlemek için. Bunu nasıl yapacağız? Erkek
çocuklarımızla eşit haklar tanıyarak, okutarak, erkenden
okuldan almayarak, üzerinde mahalle baskısı uygulamayarak ve erkenden
evlendirmeyerek. Bu konuda bir not daha düşmek istiyorum: Bu seçmen
yaşını on sekiz yaşa indirmek konusundaki olumlu
yaklaşımın, kız çocuklarının evlenme
yaşını da on sekiz yaşa yükseltmek yönünde değerlendirilmesini
istiyorum. Bu yönde yapacağım bir çalışmaya şimdiden
bütün kadınlardan destek bekliyorum.
Geçenlerde, sosyal medyada kız çocuğu olmak üzerine bir
tartışma başladı. Kız çocuğu olmak demek ne
eğitimi alırsanız alın hayatınız boyunca
mesleğinizin kadın olması anlamına geliyor.
Lisansımız kadın olmak oluyor, anne olduğumuz zaman da
master derecesi yapmış oluyoruz. Hiçbir şey fark etmiyor CEO da
olsanız, fabrika işçisi de olsanız annesiniz. Milletvekili
çocuğunuz da olsa anne annedir. Hepimizin annesi mutlaka seyrediyordur bir
yerlerden ve kadına yüklenen bu çoklu görev, ne yazık ki,
yoksullukta, savaşlarda ve cezaevlerinde, kadının onurunun
incitilmesinde daha ağır ortamlar oluşturuyor.
Şimdi, az önce komisyondaydım, birtakım cezaevleriyle
ilgili raporlar gelmiş.
Az önceki Değerli Arkadaşım dedi ki: Buradaki olumsuz
koşullar hem kadınlar için hem de erkekler için geçerli. Ama ben
böyle olduğunu düşünmüyorum çünkü kadınlar, oradaki
koşulları hem kadın hem de anne olmanın gereğiyle 2
kat daha fazla yaşıyorlar; 2 ya da 3 kat daha fazla olduğunu
düşünün onların.
Bir de şu doluluk oranıyla ilgili bir noktaya temas etmek
istiyorum.
Şimdi kapasite diye bir şeyden bahsediliyor. Burada,
terimler bazen bizim empati kurmamıza engel oluyor. Kapasite fazlası!
Kapasite fazlası ne demek? İnsanların istif edilmiş bir
şekilde yaşama koşullarını anlatmaya yetmiyor
arkadaşlar kapasite fazlası lafı.
Bunun dışında, işkence: Sistematik işkence
yok derler genel olarak, bilakis sistematik işkence vardır.
Sistematik işkenceyi de katbekat kadınlar görüyor. Neden mi?
Kadın cezaevine girer girmez, tutuklu ya da hükümlü olarak, herkesin
olduğu gibi kadın da girdiği andan itibaren
aşağılanmaya başlıyor, görevlilerin önünde
çırılçıplak soyma ve arama yoluyla. Ya, bunu kadınlara
neden yapıyoruz? Birinci maddemiz şu: Soymayacaksınız!
Soyulmak, herkesin önünde çırılçıplak soyulmak bir
işkencedir. Girişte, karşılamada çırılçıplak
soyunuyorsunuz. Kadının vücut boşluklarının
aranması diye bir ifade var; herkesin yorumuna bırakıyorum!
Bunun dışında, tabii ki, disiplin cezaları herkes
içindir. Şimdi, bir disiplin cezasından bahsedeceğim size.
Burada sık sık dile getirdiğim bir gazeteci
arkadaşımız var, radyocu -tutukluluğunun sanıyorum
yedinci yılına girdi, - Özgür Radyodan Füsun Erdoğan.
Geçenlerde tam sekiz hafta iletişim cezası aldı, disiplin
Gereksiz
marş söylemek; gereksiz yere marş söylemek nedir? Bunu da yorumunuza
bırakıyorum ve bu arkadaşımız şu an ameliyat
olmak durumunda, bir sağlık sorunu var ve ailesi, iletişim
cezası olduğu için bir türlü iletişemiyor, iletişim
sıkıntısı çekiyor. İşte, kadın olmanın
ekstra yarattığı sorunlardan bir tanesi.
Bunun dışında, sohbet ve sağlık sorunları
tabii. Şimdi, sağlık sorunu dediğimiz şey
Adalet
Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı,
İçişleri Bakanlığının ortak mutabakatla
uyguladığı üçlü protokol, Hükûmetin tecrit, yani insanı
insanlıktan uzaklaştırma politikasının da bir metni
hâline geliyor.
Şunu özellikle vurgulamak gerek: Özgürlüğünden
alıkonulmuş kişilerin muayenesinde mahremiyet bir hasta
hakkının ötesindedir. Hasta ve hekimin baş başa
kalması işkencenin önlenmesine karşı bir tedbirdir.
İşkence mağduru bir kurbanın yanında kolluk güçleri
varken durumu hekimiyle paylaşması da beklenemez. Bunlar da
yaşanıyor.
Evet, kadınlarla ilgili daha çok şey söyleyebiliriz ama
biliyorsunuz kadın olunca anne de olunuyor, çocuk durumu da var.
Kadın cezaevinde olunca aile dağılıyor. Kadının
cezasını aynı zamanda çocuklar da çekiyor. Altı
yaşını bitiren çocuk ya bir aile yakınına veriliyor ya
da Çocuk Esirgeme Kurumuna veriliyor.
İlerleme Raporunda geçen bir cümleydi, onu da tekrarlamak
istiyorum. Birçok cezaevinde çocuklar, özellikle kız çocuklar
yetişkinlerinden ayrı tutuluyor. Bu cümleyi özellikle bugün, yani 11
Ekim Dünya Kız Çocukları Gününde yeniden değerlendirmenizi ve
düşünmenizi istiyorum. Geçenlerde bir televizyon programında izledik
Hanım Onur, bir kadın siyasetçi, Cizre Belediye Başkan
Yardımcısı. Hanımın dört yaşında biri, yedi
yaşında biri olan çocuklarından biri kanser, biri epilepsi
hastası. Kadın, anne ve tutuklu. Onun için diyorum ya cezaevi koşullarını
bire üç katarak düşünmek gerekiyor kadınlarla ilgili olarak.
Tecrit ve empati kelimesine
AYLA AKAT (Batman) Sayın Başkan, uyarmayacak
mısınız arkadaşlarımızı. Sayın
Başkan, önemli bir konu konuşuluyor.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, önemli bir
konu görüşülüyor. Yani ayıp ama! Kahkahalarla Genel Kurulun düzeni
bozuluyor.
MELDA ONUR (Devamla) Eminim, aslında dinliyorlar da bunları
dinlemek ağır gelebilir arkadaşlarımıza. Eminim,
kulaklarının bir ucuyla dinliyorlar. Bunlar zaten buradan dinlenmekle
değil, her yerde görüyorsunuz. -az önce İnsan Hakları
Komisyonunda da arkadaşlarımızla bir arada
tartıştık- bunlar herkesin gözünün önünde. Arzu eden dinler,
arzu eden dinlemez, arzu eden vicdanını kapatır, arzu eden
kapatmaz, arzu eden kalbini açar, arzu etmeyen açmaz.
Son olarak, bir not daha geldi önüme, onu sizinle paylaşmak
istiyorum. Bir kadın mahkûm
Kadın cezaevi içinde bir
kadının ağzından cezaevi -daha doğrusu- cezaevi
içerisindeki muamele şöyle tanımlanıyor: Canınız
nereden acıyacaksa oraya vururlar. diyor. Canınız nereden
acıyacaksa oraya vururlar. lafını manevi olarak düşünmeyin
çünkü bu kadın sezaryen dikişlerine vurulmuş bir kadın.
Fiziki, maddi acıdan bahsediyoruz.
Değerli arkadaşlar, sürem azalıyor. Bugünün kız
çocuklarına adanması konusu beni etkiledi, bir hayli etkiledi çünkü size
bir kız çocuğundan bahsedeceğim. Bu konu geleceğin
kadınları olan kız çocuklarıyla ilgili olduğu için,
kız çocukları ve özellikle tutuklu ve hükümlü ailelerinin kız
çocuklarıyla ilgili bir konu olduğu için burada dile getirmek
istedim. Uzun tutukluluk süreleriyle ilgili olarak hepimizin şikâyetlerini
biliyoruz, az önce komisyonda da aynı şey gündeme geldi. Uzun
tutukluluk süreleriyle ilgili şikâyet etmeyen kimse yok, -sanıyorum
bir tane yargıdakiler şikâyet etmiyor- bildiğim kadarıyla
Cumhurbaşkanımızdan, iktidar partisinden, zaten muhalefet
partileri şikâyet ediyor. O uzun tutukluluk süreleri içerisinde aileler
çocuklarıyla görüşüyorlar, tutuklular çocuklarıyla
görüşüyorlar.
Geçtiğimiz günlerde Tuncay Özkanı ziyaret etmiştim, çok
tesadüf eseri akşam kızı Nazlıcanı gördüm, bana
şöyle dedi: Yoksa, babamla açık görüş mü yaptınız?
Çok kıskandım. Müthiş bir suçluluk duygusu hissettim çünkü
doğru, milletvekili olarak açık görüş yapıyoruz. Ben daha
lafımı bitirmeden, daha doğrusu lafıma başlayamadan
şöyle dedi: Ben, babama yılda sadece 12 kere sarılabilen bir
çocuğum. Tutuklular, hükümlüler neden çocuklarına sarılmaz? Bu
çocuklar neden açık görüş yaptırılmaz? Bunu özellikle
söylemek istedim.
Arkadaşlar, bu yönetmelik değişiklikleriyle ilgili bir
çalışma başlattık. Lütfen, babalar, anneler, kız
kardeşler, ağabeyler, hepiniz ailesiniz. Bu içeride yaşayan
insanların koşullarının daha iyileştirilmesi için
önümüzdeki günlerde önünüze gelecek bu çalışmaya hepinizden destek
bekliyorum.
Bütün kız çocuklarına özgür, mutlu, baskısız nice
yaşlar, nice yıllar diliyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen
Tülay Kaynarca, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) Saygıdeğer
Başkanım, çok değerli milletvekilleri; Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum.
Değerli Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Önerinin içeriğinden öte, gündemle ilgili birkaç konuyu ifade edip
sözlerimi tamamlayacağım. Dün görüşmeleri başlayan Toplu
İş İlişkileri Kanun Tasarısının 18inci
maddesine geldik ve bu hafta itibarıyla bunu tamamlamayı hedefledik
ama diğer taraftan bir önceki tartışmalara da dikkat ettiniz elbette,
genel başkanlar dâhil saat beş itibarıyla tezkerenin
görüşülmesi gündemi var. Bunu onların da, öneriyi verenlerin de
dikkate aldığını düşünüyorum Başbakanlık
tezkeresiyle ilgili.
Dolayısıyla, bugünkü gündemin yoğunluğu, özellikle
toplu iş görüşmeleriyle ilgili işçilerimizin,
sendikalarımızın beklentilerini de dikkate alarak bu nedenle
grup önerisinin aleyhine söz aldığımızı ifade ediyor,
değerli heyetinizi saygıyla selamlıyorum. [AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP ve BDP sıralarından
alkışlar (!)]
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun, İç Tüzükün 19uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.-
MHP Grubunun, (10/201) esas numaralı MHPli belediyelere yönelik
baskı ve yıldırma politikası izlendiği
iddiasının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 11/10/2012 günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Tarih:
11.10.2012
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 11.10.2012 Perşembe günü (bugün)
yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları
arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisini İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
Kısmında yer alan 10/201 esas numaralı, MHPli belediyelere
yönelik baskı ve yıldırma politikası izlendiği
iddiasının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verdiğimiz Meclis
Araştırma önergemizin 11.10.2012 Perşembe günü (bugün) Genel
Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü Birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz
isteyen Sadir Durmaz, Yozgat Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
SADİR DURMAZ (Yozgat) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye genelindeki MHPli belediyelere karşı siyasi
iktidarın uygulamaya koyduğu baskı, yıldırma,
itibarsızlaştırma ve bu belediyelerin halka hizmet
sunmasını engellemeye yönelik uygulamaları ve
sorunlarının araştırılması için vermiş
olduğumuz Meclis araştırma önergesinin gündeme
alınmasına yönelik Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi üzerine
söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygı ile
selamlarım.
Değerli milletvekilleri, yerel yönetimler yöre halkının
ihtiyaçlarını etkin bir biçimde karşılamak üzere hizmet
veren, halkın kendi seçtiği organlarca yönetilen kamu
kurumlarıdır. Kamu yönetiminde halkla en yakın ilişki
içerisinde olan birim yerel yönetimlerdir. Yerel yönetimler yerel halkın
istek ve ihtiyaçlarını yerine getirmek amacıyla
oluşturulmuş tüzel kişiliklerdir. Çağımızda
halkın beklenti ve ihtiyaçlarına cevap verme görevinde olan kamu ve
yerel yönetimler sürekli olarak yeniden yapılanma ve etkinliğini artırma
çalışmalarına ihtiyaç duymaktadırlar. Bir ülkenin
gelişmesi, yerel yönetimlerin varlığı ve gelişme
düzeyi ile yakından ilgilidir. Günümüz toplumunun yükselen değer
olarak gördüğü katılımcı, şeffaf, demokratik, insan ve
hizmet odaklı yönetim anlayışı
vatandaşlarımızın en önemli beklentisidir.
Değerli
milletvekilleri, AKP hükûmetleri döneminde muhalefet belediyelerine
karşı baskı, sindirme, itibarsızlaştırma ve
hizmet vermelerini engellemeye yönelik gayretlerde artış
gözlenmektedir. Ağırlıklı olarak da vatandaşla
bütünleşerek kaynaklar ve ihtiyaçlar dengesini oluşturup insan
sevgisine dayalı çalışma esasını benimsemiş ve
başarılarını her geçen gün artıran Milliyetçi Hareket
Partili belediyelere karşı sistematik bir saldırı
başlatılmıştır. Gün geçmiyor ki bir belediyemize,
teşkilatımıza rutin belediyecilik faaliyetleri kapsamında
yapılan konuşma ve görüşmeler üzerinden bir operasyon
yapılmasın. Kasıtlı olarak aylarca sürdürülen müfettiş
inceleme ve soruşturmaları belediyelerimizi hizmet veremez hâle
getirmiştir. Dilekçe Kanununa aykırı olarak isimsiz,
imzasız, adres bulunmayan veya sahte isim ve imzalı ihbar mektupları
işleme konularak belediye yetkilileri zan altında
bırakılmakta, gelecekte kullanılacak siyasi argümanlar elde
edilmeye çalışılmaktadır. Bilinçli bir şekilde Çamur
at, izi kalsın. mantığıyla, bu insanlar aile
hayatları ve toplumsal statüleri dikkate alınmadan küçük
düşürülmeye çalışılmaktadır. Gece yarıları
evlerinden alınarak, çoluk çocuğunun gözleri önünde boyunları
büktürülüp zorla araçlara bindirilen yöneticilerden bazılarının
bu psikolojik baskıyı kaldıramadıkları müşahede
edilmiştir.
Gözaltında intihar eden ve ilk duruşmada
haklarında tutuksuz yargılanma kararı verilen belediye
görevlilerinin varlığı dikkate alındığında,
yapılan uygulamanın sadece haysiyet ve şeref
cellatlığıyla açıklanamayacağı, aynı zamanda
insanların hayatına kasteden rezil bir sürece dönüştüğü
görülmektedir.
Ayrıca bu sürecin bir diğer amacının
da partimize mensup başarılı belediye
başkanlarını partimizden koparmaya çalışmak ve
bunların iktidar partisine geçmesini sağlamaya yönelik tezgâhlar olduğu
değerlendirilmektedir. Bu maksatla belediyelerimizin bazı mali, hukuki
ve siyasi yaptırımlarla karşı karşıya
bırakıldıkları tarafımızdan bilinmektedir.
Nitekim, referandum öncesi ve sonrasında bazı
belediye başkanlarına rüşvet niteliğinde sözler verilerek
partimizden kopartılmıştır. Ancak bu sözlerin bugüne kadar
yerine getirilmediği vatandaşlarımız tarafından çok
iyi bilinmektedir.
Esasen Milliyetçi Hareket Partisinin belediyecilik
anlayışının özünü oluşturan temel unsur, belediye
başkanının şehrin emini olduğu ve bu
anlayışla kamunun bir kuruşuna dahi halel getirmeyerek,
aldığı sorumluluğun gereği olarak herkese eşit
mesafede duran ve hizmetin odağına insan sevgisini koyan bir
anlayıştır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak buna
aykırı işlem ve eylemlerde bulunan hiçbir yetkiliyi hoş
görmeyeceğimizi ve aramızda barındırmayacağımızı
defaatle kamuoyuna açıklamış bulunuyoruz.
Değerli
milletvekilleri, partimizin bu Meclis araştırma önergesini
vermesindeki amaç, samimi bir şekilde ve zor şartlarda hizmet
üretmeye çalışan belediye başkanlarının ve belediye
yetkililerinin haysiyet ve şereflerine, aile hayatlarına
yönelmiş olan siyasi linç kampanyasının
durdurulmasıdır. Kendi haysiyet ve şerefine düşkün olan
herkesi bu konuda duyarlı olmaya davet ediyoruz. İktidar partisi, başta
MHPli belediyeler olmak üzere başarılı buldukları ve seçimle
uzaklaştıramayacaklarını anladıkları birçok
belediye başkanı ve meclis üyelerine yönelik bu
itibarsızlaştırma çalışmalarının
vatandaşlarımız nezdinde bir karşılığının
olmadığını görünce çözümü Anayasa ve demokratik kurallara
aykırılıklarla dolu yeni büyükşehir belediye kanunuyla
belde belediyelerini kapatmakta bulmuştur.
Değerli milletvekilleri, hâlen İçişleri
Komisyonunda görüşmeleri süren bu yasa tasarısı ile 1.591 belde
belediyesinin bir kısmı büyükşehir kapsamına alınarak,
bir kısmı da nüfusu 2 binin altında kaldığı
gerekçesiyle kapatılmaktadır. Ayrıca, büyükşehir
yapılan 29 ildeki il özel idareleri ile bu illerdeki 16.082 köy tüzel
kişiliği kaldırılmaktadır. Getirilen bu
düzenlemelerle, vatandaşın en doğal hakkı olan
vatandaşa en yakın hizmet biriminden hizmet alma ve yerel yönetim
sürecine katılma hakkı elinden alınarak şimdiye kadar
yöneticilerin büyük fedakârlıklarla belde ve köy halkına sunduğu
hizmetler engellenmektedir. Ayrıca, bugün kırsal kesime hizmet
götürmede son derece uzmanlaşmış ve başarılı
olmuş il özel idareleri kaldırılarak kırsal kesimde
yaşayan vatandaşlarımız bir kez daha mağdur
edilmektedir. Bunun yanı sıra, çoğu, bulundukları beldenin
ve ilin evlatları olan personelin geleceği belirsiz hâle
getirilmekte, bu beldelerin ve illerin kendi varlığı olan her
türlü taşınır ve taşınmazlara da el konularak beldenin
kaderi ile oynanmaktadır. Aynı şekilde, 16.082 köy tüzel
kişiliği ortadan kaldırılmaktadır. Bu düzenleme ile
başta orman köylerimiz olmak üzere tüm köylerimize Anayasa ile verilen
haklar ellerinden alınmaktadır.
Getirilen
tasarıyla Anayasaya açıkça aykırı olan bu düzenlemeler yasalaşırsa vatandaşın hizmete erişimi
engellenecek, vatandaşın ekonomik olarak altından
kalkamayacağı yeni ve ek vergi ya da harçlarla iyice beli bükülecektir.
Zaten bitme noktasına gelmiş olan tarım ve hayvancılık
bu düzenlemeyle tamamen yapılamayacak hâle gelecektir.
Sonuç
olarak, sadece nüfus kriteri ve siyasi rant dikkate alınarak yapılan
bu düzenlemenin milletten gizlenen esas amacının ise bölgesel
yönetimler vasıtasıyla federatif sisteme altyapı oluşturmak
olduğu çok açıktır. Osloda PKKya verilen -İmralı
canisinin yol haritası olarak Hükûmetin eline tutuşturduğu- ve
Demokratik Toplum Kongresinde ilan edilen demokratik özerklik projesinin hazırlığı
olan bu düzenlemeye şiddetle karşıyız.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, objektif kriterler esas alınarak yapılacak
büyükşehir düzenlemesine karşı değiliz ancak AKPnin
alelacele ve ilgili taraflarla tartışılmadan,
değerlendirilmeden Meclis gündemine getirdiği bu yasa büyükşehir
yasası değil, bu hâliyle eyalet yasasıdır. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak köylerin tüzel kişiliğinin
kaldırılmasına, belde belediyelerinin kapatılmasına ve
il özel idarelerinin lağvedilmesine karşı olduğumuzu
bildirir, İktidarı ülkeyi bölünmeye götürecek bu tehlikeli
düzenlemeden vazgeçmeye davet eder, yüce heyeti saygıyla selamlarım.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen İdris Baluken, Bingöl
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi tarafından verilmiş olan grup önerisi
üzerine söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, bu Genel
Kurul salonunda uzun süredir yerel yönetimlere yönelik sistemli bir siyasi linç
kampanyasının yürütüldüğünü ve bunun sonuçlarının
demokrasi açısından, ülkenin geleceği açısından son
derece ağır olduğunu defalarca buradan paylaştık.
Bugün Milliyetçi Hareket Partisinin tepki göstermiş olduğu bu
operasyonların BDPli yerel yönetimler nezdinde hangi aşamaya
geldiğini defalarca bu kürsüden söyledik. Bugün 36 belediye
başkanımızın cezaevinde bulunduğu, 260a yakın
seçilmiş belediye meclis üyesi ve il genel meclis üyemizin cezaevinde
bulunduğu, 100e yakın belediye çalışanının
cezaevinde bulunduğu bir partinin yerel yönetimlerine yönelen
saldırılarından bahsediyoruz ve bugüne kadar KCK
operasyonları adı verilen bu operasyonlar kapsamında söz konusu
iddianamelerde arkadaşlarımız hakkında şiddet unsuru
içeren tek bir çakıya bile rastlanmamıştır. Tamamen
arkadaşlarımızın hizmet üretme noktasında ya da kendi
partisinin siyasi çalışmalarının gerektirdiği, kendi
halkının özgürlüğüyle ilgili düşünce, ifade ve örgütlenme
özgürlüğü kapsamında dile getirmiş olduğu söylemler ve
yaptığı çalışmalardan
kaynaklandığını tekrar buradan belirtmek istiyorum.
Bu arkadaşlarımız yaklaşık üç yıldır
cezaevindeler, ana dilde savunma talepleri var çünkü cezaevlerine
alınmalarının temel sebebi ana dilin özgürce
kullanılması, kamusal alanda kullanılması, yerel
yönetimlerde daha iyi, daha etkin, halka ulaşılabilir bir hizmet
verme noktasında ana dilin kullanılmasıyla ilgili ısrarlarıdır.
Yani arkadaşlarımız bu ısrar nedeniyle cezaevlerine
alınıyorlar ve bu savundukları ana dilde kendilerini ifade etmek
istiyorlar, savunma yapmak istiyorlar ama üç yıldır bu savunma
hakkı bile maalesef AKPnin yönlendirdiği yargı tarafından
gasbedilmiştir.
Geçen hafta yapılan AKPnin kongresinde, genel kurulunda 2023
vizyonunda biliyorsunuz Ana dilde savunmanın önü açılacak. deniyor.
Kürtçenin kamusal alanda kullanılması belli bir takvim veya yol
haritası verilmeden sağlanacak. diyor. Yine, Başbakan
Yardımcısı Sayın Bülent Arınçın ana dilde
savunmayla ilgili yapmış olduğu açıklamalar var.
Şimdi, doğrusu biz neye inanacağımızı
şaşırdık. Bir taraftan vizyonunuzda Ana dilde
savunmanın önü açılacak. deniyor, bir taraftan Hükûmetin, herhâlde
en yetkili birkaç ilgili bakanından olan Sayın Bülent Arınç, ana
dilde savunmanın mutlaka sağlanması gerektiğini söylüyor
ama diğer taraftan üç yıldır ana dilde savunma
yapamadıkları için arkadaşlarımız
çalışmalarından, halkından, ailelerinden,
çocuklarından uzak tutulacak şekilde siyasi rehine olarak cezaevinde
tutuluyorlar.
Bakın, KCK operasyonları kapsamında yapılan
operasyonların tamamı, belediyelerimizi, yerel yönetimlerimizi
tamamen işlevsiz kılmak, tamamen itibarsız kılmak ve halkla
olan bütün bağlantısını koparmak amacıyla
yapılıyor. Batman Belediyesine operasyon yapılıyor, Batman
Belediyesinin içerisinde bulunan tüm dosyalar ve tüm bilgisayarlar kamyonlara
doldurularak, emniyet binalarına götürülüyor. Şimdi, burada kamusal
hizmetin sürekliliğiyle ilgili bir ilke de ihlal edilmiş oluyor. Amaç
zaten ertesi gün belediyeye gelen vatandaşın hizmet alamaması ve
bu noktada da Barış ve Demokrasi Partisi yerel yönetimlerini
suçlaması.
Vanla ilgili durumu geçen gün de paylaşmıştım.
Deprem görmüş bir ilde daha deprem yaralarını sarmadan 6
belediye başkanı eş zamanlı olarak göz altına
alınıyor ve bununla ilgili 4 belediye başkanımız
maalesef tutuklanarak cezaevine gönderiliyor. Bununla ilgili özellikle AKPnin
yerel yönetimlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısının
vermiş olduğu talimatlardan bahsetmiştim. Bakın, 3 Haziran
2012 Bitlis konuşması, klasik, Sayın Genel Başkan
Yardımcısının sürekli söylediği bir teori var. BDPli
belediye başkanları -yani BDPli belediyelerde herhâlde tonlarca
para olduğunu düşünüyor- dağa taşa para gönderiyorlar,
hizmet vermiyorlar. diyor. Bu eksende gelişen ve operasyonların
siyasi bir operasyon olmadığını söyleyen konuşma, son
cümlesi şöyle bitiyor: Yargı, kim suç işlemişse
cezasını verecektir. Bu noktada suç işleyenler de kendilerine
dikkat etmelidir. 3 Haziran 2012 Bitlis konuşması ve hemen 6
Haziranda Bekir Kayanın da aralarında bulunduğu 6 belediye
başkanımız tutuklanarak cezaevine gönderiliyor.
Yine, Çorum konuşması, Erzurum konuşması Sayın
Genel Başkan Yardımcısının sadece böyle bir talimat
verdiğini göstermiyor, aynı zamanda cezaevine gönderilen
arkadaşlar hakkında da kesin bir hükmün verildiğini içeriyor.
Bakın, ne diyor? Yine, ön kısımlarını
okumayacağım. Ancak, özellikle BDPli belediyelerin, yöneticilerin,
başkan ya da idarecilerinin KCK operasyonlarıyla içeri
alındıklarını ve suçlu olarak
tutuklandıklarını görüyoruz. diyor. Cümlenin devamı
aynı şekilde, demin bahsettiğim şekilde devam ediyor.
Burada suçlu olarak tutuklandıkları ifadesi başlı
başına bir hukuk katli anlamına geliyor. Çünkü, biliyoruz ki
masumiyet karinesi ve suçsuzluk ilkesi diye bütün evrensel hukuk
ilkelerinde geçerli olan bir ilke var. Yani mahkemelerin
kesinleştirmiş olduğu bir karar ya da bir hüküm yoksa siz, bir
tutuklanan kişiyi, soruşturma, kovuşturma süreci devam eden kişiyi
suçlu olarak ilan ederseniz, orada açıkçası hukuku yönlendirmiş
olursunuz, masumiyet ve suçsuzluk ilkesi karinesini de ihlal etmiş
olursunuz. Bununla ilgili Türk Ceza Kanununun Adil yargılamayı
etkilemeye teşebbüs başlığındaki 288inci maddesini
okumak istiyorum: Bir olayla ilgili olarak başlatılan
soruşturma veya kovuşturma kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar
savcı, hâkim, mahkeme, bilirkişi veya tanıkları etkilemek
amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunan kişi,
altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. Bakın, biz burada özellikle BDPli
belediyelere yönelik ayrımcı uygulamaları dile getirirken sizler
sürekli karşı çıkıyorsunuz.
Eğitim destek evleri dokuz yıldır faaliyet yürüten,
savaş mağduru, göç mağduru, deprem mağduru, yoksulluk
mağduru öğrencilerimize destekleyici kurs hizmetleri veren veya
onları satranç, müzik, resim, farklı atölye
çalışmalarıyla toplumsal yaşama daha dinamik bir güç olarak
katmaya çalışan hizmetlerdir ve sosyal belediyeciliğin de en
önemli ayaklarından biridir. Dokuz yıldır yapmış
olduğumuz eğitim destek evlerine yönelik hiçbir rahatsızlık
yokken, birdenbire bir düğmeye basılıyor, operasyon startı
veriliyor ve ardı sıra hemen eğitim destek evlerimiz
kapatılıyor. Üstelik, millî eğitim müdürlükleriyle yapmış
olduğumuz protokollere rağmen bu süreç işletiliyor. Bakın,
niye ayrımcı yaklaşılıyor? Çünkü eğitim destek
evleri kapsamında, şu anda Maltepe Belediyesinde yedi eğitim
evi, Fatih Belediyesinin bilgi evleri, Bandırma Belediyesinin eğitim
destek evleri, Elâzığ Belediyesi okuma evleri, Güngören Belediyesi
bilgi evleri, yani listeyi oldukça uzatabiliriz, neredeyse onlarca belediyede
eğitim destek evini farklı adlar altında veren birtakım
çalışmalar var. Bunlarla ilgili hiçbir kapatma süreci yok ama BDPli
olunca farklı birtakım gerekçelerle kapatılıyor.
Bakın, biz size, BDPli ya da diğer siyasi parti gruplarındaki
belediye başkanlarıyla uğraşacağınıza, kendi
belediyelerinize bakmanızı tavsiye ediyoruz.
Seçim bölgem olan Bingöldeki, Bingöl basınındaki birkaç
haberi paylaşacağım. Okullar susuzluktan
kırılıyor, deposu olmayan okullarda lavabolar
kapatılıyor, su deposu olan okullar birkaç saatlik ihtiyaca cevap
verirken, deposu olmayan okullar çareyi lavaboları kapatmakta buluyor. Bu
durum, salgın hastalıklar için ciddi riskler taşıyor. Mirzan
Mahallesi Muhtarı, Yeşilyurt Mahallesi Muhtarı ve onlarca
muhtarımızın Bingöl basınında yer alan demeçleri
Bakın, tüm bir ramazan ayı boyunca Bingölde, deyim yerindeyse,
ramazan ayını Bingöle zehir eden bir belediye pratiğiniz var.
Ramazan ayı boyunca, Sahurda abdest alacak su bulamıyoruz, namaz
kılamıyoruz. diye Bingöl basınına açıklamalarda
bulunan, belediyeye yürüyen Bingöl halkının
sıkıntılarını sizin takdirinize bırakıyorum.
Belediye işçileri, Bingölde asgari ücretle çalışanlar 4
aylık maaşlarını hâlâ alamadılar; 6 aylık
maaşları vardı içeride. Sayın Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçla üç kez bu konuyu görüştüm.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) Sağ olsun, herhâlde
ilgilendiği için 2 maaş verildi ama hâlâ 4 maaşlarını
asgari ücretle geçinenler alamıyor. Aynı şekilde -sürem
bittiği için- buraya Muşla ilgili, Ağrıyla ilgili,
Bitlisle ilgili, Mardinle ilgili pek çok yerel basında
çıkmış haberi getirmiştim. Özellikle belediyeler ve yerel
yönetimlerle ilgili bir çalışma yapmak istiyorsanız önce kendi
yerel yönetimlerinize bir yoğunlaşın, halkın
sıkıntılarını, esnafın
sıkıntılarını bir dinleyin, ondan sonra yerel yönetimlerin
nasıl demokratikleşeceğini birlikte
tartışırız.
Teşekkür
ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Celal Dinçer, İstanbul
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CELAL
DİNÇER (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu önerge
lehine CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; belediyelerin görev,
sorumluluk ve yetkileri Anayasa ve kanunlarla belirlenmiştir. Belediyeler
bölgelerindeki tüm halkın, tüm vatandaşların din, dil, ırk,
cinsiyet ve siyasi görüş ayrımı yapmaksızın
hizmetlerini görmekle mükelleftir. Bu nedenle, merkezî yönetim yani hükûmet tüm
belediyelere, belediye yönetimlerinin hangi partiden olup olmadığına
bakmaksızın objektif ilkelere göre yardım sağlamalı,
olanaklar sağlanmalı, aynı zamanda sağlanan bu
olanakların verimli ve yerinde kullanılıp kullanılmadığının
da yine objektif kıstaslara göre denetlenmesini ve denetim
kuruluşlarının sorumluluğunun olmasını
sağlamalıdır ancak son dönemlerde yaşanan olaylar
göstermiştir ki belediyeler arasında hem sağlanan olanaklar
açısından hem de denetim ve soruşturmalar açısından
ciddi bir çifte standart vardır.
İktidar
partisinden seçilmiş belediyelerin yöneticileri ile ilgili soruşturma
istemlerine genellikle izin verilmemektedir. Buna karşın, muhalefet
partisinden seçilmiş belediyeler ise neredeyse davullu zurnalı
şov diyebileceğimiz gösterilerle, operasyonlarla hedef tahtası
hâline getirilmektedir. İsimsiz, imzasız ihbar dilekçeleri ile
başlatılan ve devam ettirilen soruşturmalarla muhalefete mensup
belediye başkanları ve diğer yöneticileri
yıpratılmaya, itibarsızlaştırılmaya
çalışılmaktadır. Bu tür uygulamaların somut
örneklerinden biri İzmir Büyükşehir Belediyesinde
yaşanmıştır. Bu belediyede -hep söyledik- 8 mülkiye
müfettişi, 8 Sayıştay denetmeni, 52 vergi denetmeni, 8 özel
yetkili savcının görevlendirdiği bilirkişi, 20
müfettiş olmak üzere, toplam 96 denetim elemanı
çalışmıştır, hâlen de çalışmaktadır. Halkın
oylarıyla seçilmiş Belediye Başkanı suç örgütü lideri,
belediye çalışanları da örgüt yöneticileri olarak
suçlanmaktadır. Kısaca, kendilerinden olmayan İzmir
Büyükşehir Belediyesi suç örgütü olarak görülmüş ve Başkan üç
yüz doksan yedi yıl hapis istemiyle yargılanmaktadır. Bu
uygulamaların denetim sistemi ve demokrasiyle açıklanması mümkün
müdür?
Saygıdeğer Başkan, sayın milletvekilleri; sadece
İzmirde mi bu haksızlık yapılmaktadır? Elbette
hayır. Kendi seçim bölgem olan İstanbuldan örnek vermek istiyorum.
Maltepe Belediye Başkanı senfoni orkestrası kurdurtup
sanatçılarına kişi başına -dikkat ediniz- 300 lira,
sadece 300 lira ücret verdiği için hakkında soruşturma
açılmış, belediyeye baskın yapılmış,
Belediye Başkanı gözaltına alınmıştır.
Cumhuriyet başsavcısına söylediğimizde Peki, siz niçin bu
hareketi yapıyorsunuz? dediğimizde, cumhuriyet baş
savcısı Soruşturmayı yürüten savcının
işgüzarlığı, ifadeye yazılı olarak
çağırabilirdi, telefonla çağırabilirdi. demiştir.
Ancak, burada amaç belediye başkanlığını halkın
gözünde küçük düşürmek, itibarını zedelemektir, biz bunu çok iyi
biliyoruz. Belediye Başkanımız 40 bin lira harcamadan
dolayı on yıl cezayla yargılanmaktadır. Gerekçe:
İhaleye fesat karıştırdınız diye. Peki, amaç
burada ihaleye fesat karıştırmak değil, çağdaş
bir müzik olan senfoni orkestrasını getirdiği için Belediye
Başkanı sorgulanmıştır.
Yine benim bölgemde, Kartalda hem Kaymakam hem müfettişler
Belediye Başkanını sürekli, soruşturmalarla, sürekli,
incelemelerle taciz etmektedir. Görevi olmamasına rağmen, ilçe
kaymakamı, kurban kesim yerlerini belirlemiş, belediyenin bilgisi
dışında, belediyenin tespit ettiği yer
dışında kurban kesim yerleri belirlemeye kalkmıştır.
Belediye Başkanının tespit ettiği yeri polis ve
büyükşehir belediye zabıtalarıyla
kuşatmıştır. Sayın Kaymakamın gerekçesi: Benim
tespit ettiğim yerde kurbanlar kesilecek ve satılacak ve buradan elde
edilen gelirle de ben kaymakam lojmanı yapacağım.
İşte, belediyelerimize yapılan baskıların en açık
örneklerinden birisi. Daha önce 3 defa inceleme yapılıp
soruşturma açılmasına gerek görülmeyen Kartal Belediyesinin bir
işleviyle ilgili, 3üncü defa aynı kaymakam tarafından
soruşturma yapılmaktadır.
Peki, iktidara mensup belediyeler için durum nedir? Bursadan örnek
vermek istiyorum. 2 milyon TLnin kayıp olduğu AKPli Gürsu Belediye
Başkanı hakkında soruşturma açıldı,
yargılaması devam ediyor. AKP ne yaptı? Açığa dahi
almadı, sadece partiden ihraç etti ama görevine devam ediyor,
tutuklanmadı. Yine, AKPli Kandıra ve Kartepe belediye
başkanları yargı tarafından suçlu bulundu ancak her 2
başkan da İçişleri Bakanlığınca görevden
alınmadı; davullu zurnalı, basınlı şovlu,
belediyelere baskın yapılmadı. Bursada yine Karacabey Belediye
Başkanına, aynı şekilde, soruşturma açıldı
ve hiçbir baskın yapılmadı.
Elbette sadece CHPli belediyelere bu baskı
yapılmamaktadır. Hâlen, MHPli Adana, Isparta, Balıkesir,
Bartın, Edremit, Anamur gibi belediyelere baskı ve soruşturmalar
yapılmaktadır, sürdürülmektedir. Yine, BDPli 36 belediye
başkanı tutukludur. Artık kamuoyunda, belediyelere yönelik bu
tür operasyonların siyasi amaçlarla yapıldığı
görüşü çok yaygın hâle gelmiştir ve vatandaşlarımız
şunu anlamıştır ki, muhalefet belediye
başkanlarını itibarsızlaştırmak için bu
operasyonlar yapılmaktadır ve bundan da en çok vatandaşlar zarar
görmektedir çünkü hizmetler iktidar eliyle, bu yolla engellenmektedir.
İktidar seçimde kazanamadığı belediyeleri bu tür
entrikalarla tekrar kazanmaya çalışmaktadır.
Belediyelere yapılan soruşturmalar elbette bu değil,
baskılar elbette bu değil; belediyelere yapılan baskılar
bir de gönderilen yardımlarla da kendini göstermektedir, projelerin
onaylanmasında da kendini göstermektedir. İktidara mensup belediye
başkanlarına gönderilen yardımlar muhalefete mensup belediye
başkanlarının çok çok üzerindedir, ölçüsüz derecede üzerindedir.
İktidara mensup belediye başkanlarının
Özellikle bu yeni
çıkan yasadan dolayı, biliyorsunuz, afet riski olan yerlerdeki proje
onayları var, bu projelerin onayı özellikle iktidara mensup belediye
başkanları için bir ila yirmi gün arasında
değişmektedir. Ankara Büyükşehir Belediyesinin 9 adet projesi
bir günde Bakanlar Kurulunda onaylanmıştır ancak Cumhuriyet Halk
Partili İzmir Büyükşehir Belediyesinin projeleri bir buçuk yıla
yakındır henüz onay görmemiştir.
Değerli arkadaşlar, elimde liste var, hangi belediyenin hangi
projesi kaç günde onaylandı, bunların listesi var. Zamanım
olmadığı için okuyamıyorum ama Cumhuriyet Halk Partili
belediyelerin beş yüz kırk gün ile iki yüz yirmi gün arasında
değişen tarihlerle projeleri onaylanmamaktadır. Peki, bu
demokrasi anlayışına sığar mı? Bu baskı
değildir de nedir? Bunun cevabını sizler veriniz.
AKP demokrasiye, yerel yönetimlere verdiği önemi son yasa
tasarısıyla da göstermiştir. Bu tasarıyla 29 il özel
idaresi, 1.591 belde belediyesi, 16.082 köy tüzel kişiliği
kaldırılarak, dikkat ediniz, siyasi bir darbe yapılmak
istenmektedir.
AKP belediyelerin çalışmalarına sadece bu şekilde
engel olmamaktadır, 24 Nisanda yayımladığı bir
genelgeyle tüm belde belediye başkanlarının her türlü alım
satım, kiralama gibi işlemlerini vali ve kaymakam onayına,
atanmış kişilerin onayına bırakmıştır,
halkın seçtiği insanları bir nevi hırsız, bir nevi
yolsuzluk yapan insanlar olarak görmektedir, onlara güvenmemektedir. Özgür
seçimle göreve gelen belediye başkanlarımızın eli kolu
bağlanarak iş yapılamaz hâle getirilmektedir.
İstanbulda 39 belediye içinde sadece ve sadece Ataşehir
Belediyesinin imar planı Büyükşehir Belediye Başkanı
tarafından yapılmamıştır, gerekçesi de büyükşehri
büyük ümitlerle kazanacağını uman AKP seçimlerde
kaybetmiştir, AKP İl Başkanı Bunu içime sindiremiyorum.
demiştir. Bu tarihten sonra Ataşehirin imar planı
yapılmıyor, yapılmamaktadır, imar planı isteyen halk
da, belediye önüne giden halk da kovalanmış,
saygısızlıkla suçlanmıştır.
Hepinize teşekkür ederim.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Erol Kaya,
İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
EROL KAYA (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; MHP Grubunun, MHPli belediyelere yönelik olduğu iddia
edilen haksız uygulamaların araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi üzerine aleyhte söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, biz kalkınmanın yerelden
başladığına inanan, bütün politikalarını buna
göre belirleyen, buna göre uygulayan bir partiyiz. Biz, aynı şekilde
demokrasinin de yerelde başladığına inanan, bu
doğrultuda politikalar geliştirip hayata geçiren bir partiyiz. Bu
anlayış, Türkiye'nin 780 bin kilometrekare vatan sathı ve 75
milyon insanıyla bütün olarak görüp kucaklayan bir
anlayıştır. Bizim anlayışımızda ekonomik
gelişme de, demokratik gelişme de milletimiz için bir ulufe
değil, tam tersine uzun süre geciktirilmiş, bugüne kadar ihmal
edilmiş temel bir haktır. Biz milletimizin bu haklara
kavuşturulmasının mücadelesi içerisindeyiz.
Değerli milletvekilleri, MHPli belediyelere baskı
yapıldığı, ayrımcılık
uygulandığı, hizmet götürülmenin engellendiği,
dolayısıyla itibarsızlaştırıldığı
iddia edilmektedir.
Yerel seçimlerle ilgili anayasa değişiklik sürecini
başlattık. Dolayısıyla seçimlere bir yıl gibi
kısa bir süre kalıyor. Bundan sonra Türkiye gündemi yerel
ağırlıklı olacaktır.
MHP ve
diğer partilerimizin bu tür iddialarını siyasi nezaket
içerisinde karşılamamız, bu vesileyle de Türkiye gerçeklerini
bir defa daha ifade etmemiz gerekmektedir. Bugün bir milletvekili, dün ise iki
dönem belediye başkanlığı yapmış bir
kardeşinizim. Baskı nedir, yıldırma nedir, itibarsızlaştırma
nasıl yapılır ve en önemlisi de 17 Ağustos depreminin
mağduru olup da mali desteğin Hükûmet partilerince, nasıl,
mağdur olan belediye ve halk yerine depremden zarar görmediği hâlde
kendi partilerine partizanca dağıtıldığına
şahit olan, bunun Türk belediyecilik tarihine kara bir leke olarak
geçtiğini gören bir kardeşinizim. 1999da mağdur olan
SADİR DURMAZ (Yozgat) Vanın altında
kaldınız Vanın. Bırak o depremi.
EROL KAYA (Devamla)
Kocaeli, Yalova, İstanbul,
Sakarya, Düzce ve Bolu belediyelerine gönderilmesi gereken ödeneklerin,
Bakanlar Kurulu kararıyla depremden bihaber Kastamonuya, Erzuruma
gönderilişi hâlâ hafızalarımızdadır. Peki AK PARTİ
bu adaletsizliği yapar mı ve yaptı mı? Öncelikle verilere
bakalım.
SADİR DURMAZ (Yozgat) Vanda yaptı, Vanda,
en son.
EROL KAYA (Devamla) Sabredin, birazdan sizinkine de
cevap vereceğim inşallah.
2002-2012 merkezî Hükûmetten yerele aktarılan paylara
baktığımızda, 2002 yılında 60 milyarlık merkezî
bütçe payının yüzde 8,4ü yani 5 milyar lirası mahallî idarelere
aktarıldı. İlerleyen yıllarda sürekli artan bir kaynak
aktarımının söz konusu olduğunu görüyoruz. 2005
yılında yüzde 9,2; 2010 yılında yüzde 10; 2011
yılında ise 10,6sı yani yaklaşık 27 milyar
lirası mahallî idarelerimize daha iyi hizmet yapsınlar,
şehirlerine daha iyi hizmet getirsinler diye yerel yönetimlerimize
aktarılmıştır.
Bir başka iddia edilen konulardan birisi ve en
önemlisi, ayrımcılık kriteri olan mali kaynaklardan yapılan
kesintilerdir. Değerli milletvekilleri, Türkiyenin belki bugün en büyük
şansı belediyecilik tecrübesi olan bir
Başbakanımızın olmasıdır. Sayın
Başbakanımızın talimatı ve Bakanlar Kurulu
kararıyla 2010/238 sayılı kararıyla belediyelerimizin
borçlarında yüzde 40tan fazla kesinti yapılamamaktadır.
Uygulamada hiçbir parti ayrımı söz konusu değildir. Fazla
kesiliyor iddiası yapanlar sizleri yanıltmaktadırlar. Bu belediyelerimizin
kendi özel borçlanmaları dolayısıyla kesintiler artabilmektedir.
Hükûmetimiz hiçbir ayrım yapmadan, AK PARTİli, MHPli, CHPli,
BDPli ve tüm belediyelerimize aynı oranda kesinti yapmaktadır.
Soruşturma izinleri burada çok fazla
gündeme getirildi. Ben rakamlarla bunu ifade etmek istiyorum.
29 Mart 2009-Temmuz 2012 arasında Türkiye belediyeleri
hakkındaki iddiaların dağılımı şu
şekildedir:
İmar mevzuatına aykırılık 2.072, yani yüzde 32.
İhale mevzuatına aykırılık yüzde 12.
Kıyı Kanununa aykırılık binde 18.
Personel mevzuatına aykırılık yüzde 5.
Yargı kararına uymamak yüzde 9.
Çeşitli kanunlara aykırılık yüzde 6.
Bu iddialarla ilgili bakanlık soruşturması talebi
yapılmıştır. Bunlar yapılmasın mı?
Peki, bu konularda verilen izinlerin partilere göre
dağılımına baktığımızda: 545 AK
PARTİli belediye hakkında, 378 Cumhuriyet Halk Partili belediye
hakkında, 200 MHPli belediye hakkında, 84 BDPli belediye
hakkında ve 122 de diğer partili belediyeler hakkında. Bu
izinler aynı belediyeler hakkında belki birkaç kez daha fazla
yapılmış olabilir.
Görüldüğü gibi, iktidar, iktidar-muhalefet partisi ayrımı
yapmaksızın, hukuk neyi gerektiriyorsa onu uygulamaktadır, kimse
kusura bakmasın. Geçmişte kendimizin şikâyetçi olduğu,
kendimizin en ağır şekilde bedellerini ödediği
yanlışları, çarpıklıkları başkalarına
reva görmek istemiyoruz ve görmüyoruz.
Değerli milletvekilleri, bir başka konu ise hizmetin
dağılımındaki ayrımcılık
iddiasıdır. AK PARTİli belediyelerimizi mi yoksa tüm
coğrafyayı mı, 75 milyonu mu esas alıyoruz? Birkaç örnek
vermek istiyorum: Bugüne kadar şehirlerimizin temel problemi içme suyu ve
atık su problemidir. Su medeniyettir. Suyun olmadığı bir
şehirde hizmetten ve medeniyetten bahsedilemez. Bu sorunu 1994te
Sayın Başbakanımızın İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanlığını kazandığı dönemde
en yoğun şekilde Türkiye ve İstanbul yaşadı.
İstanbulun suyu yoktu, çöp dağlarında insanlar ölüyordu, yollar
çamurdan geçilmiyordu, şehir gecekondulaşmayla
yağmalanıyordu. En önemli sorun olan su problemi çözülünce bir önceki
belediye başkanınca, Başbakanımız kastedilerek Onun
yukarıdaki ile arası iyi olduğu için su problemini çözdü. diye
de bir notu tarihe not düşüşü olarak kabul etmemiz gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetimizin hiçbir ayrım
yapmadığı şehirlerimizin su problemini nasıl
çözdüğüyle ilgili bilgileri de sizlerle paylaşmak istiyorum.
İzmir şehrimizin su problemi Gördes Barajından
Diyarbakıra AB fonları çerçevesinde IPA kapsamında
biyolojik arıtma suyu tesisi yapıldı. Katı atık
bertaraf tesisleri yine aynı şekilde IPA kapsamında çözüldü.
SUKAPtan ifade ettiğimiz gibi Su ve Kanalizasyon Altyapı
Projesinden ise 460 belediye faydalanıyor. 2012 yılında 241i
AK PARTİli, 70i MHPli, 66sı CHPli, kalan 83ü ise diğer
partilere mensup belediyelerimizin istifadesine sunuldu.
Bugün, şehirlerimizin en büyük problemi olan deprem riskine
karşı Sayın Başbakanımızın 33 ilde
başlattığı Kentsel Dönüşüm Projesiyle 6,5 milyon
meskenin güvenilir bir noktaya taşınması için ilk kazma vuruldu.
Sağlıklı binalar, sağlıklı meskenler için süreç
başlatıldı. Şehirlerimizi birbirleriyle rekabet eden marka
şehirlere dönüştürmek istiyoruz.
Bu örnekler bize bir tek şey söylemektedir: AK PARTİ demek
millete hizmet demektir, ayrımcılığın
yapılmaması demektir. Biz Yeter ki millet kazansın, yeter ki
ülke kazansın. diyoruz. Böyle bir partiye ayrımcılık
suçlaması yapmanın çok büyük haksızlık olduğuna
inanıyorum. AK PARTİ İktidarı için elbette eleştiri
getirilebilir ama bu eleştirilerin en haksızı mahalli idareler
konusunda ki eleştiriler olacaktır. Vicdan ve insaf sahibi herkes
biliyor ki Türkiyede belediye hizmetleri konusunda en objektif
uygulamaları yapan iktidar AK PARTİ hükûmetleridir. AK PARTİnin
herhangi bir ayrımcılığı olmadığı gibi
baskısı da söz konusu değildir. Lütfen, siyasetimizde de, Meclis
çalışmalarımızda da nezaketi, letafeti elden
bırakmayalım. Bu sebeplerle MHPli
arkadaşlarımızın verdiği Meclis araştırma
önergesinin yerinde olmadığı düşüncesini ifade ediyorum.
Birkaç cümleyle, söz alan arkadaşlarımızın ifade
ettiği konulara cevap vermek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi MHPli
arkadaşımız dedi ki: Belediyelerimiz kapatılıyor.
Eğer biraz tarih veya kanun okusa 1580 sayılı kanunda 2 binin
altında belediye kurulmayacağı çok açık. Yani 1930dan beri
bu ülkede 2 binin altındaki belediyelerin kapatılmasını
kanun emrediyor.
SADİR DURMAZ (Yozgat) Anayasa Mahkemesi okumuyor mu bu
kanunları? Anayasa Mahkemesi Kapatılmasın. diye karar
almadı mı?
EROL KAYA (Devamla) - 5393 sayılı Kanunu okuduğunuzda
ise 5 binin altında belediye kurulamayacağını çok açık
bir şekilde göreceksiniz.
SADİR DURMAZ (Yozgat) Lütfen
Anayasaya aykırıdır
bu getirdiğiniz düzenleme.
EROL KAYA (Devamla) Yine, bir başka husus, yeni kurulan
büyükşehir belediyelerimizle ilgili
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ondan sonra kaç tane belediye kurdunuz?
SADİR DURMAZ (Yozgat) Siz peki kaç tane kurdunuz?
EROL KAYA (Devamla) Dolayısıyla, yeni kurulan
büyükşehir belediyemizle ilgili bir sürü mağduriyetlerinden bahsettiler.
Değerli arkadaşlar, bir sefer, belediye kapatılması
bir emirdir, bunda hukukun gereğini yapıyoruz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ankara Büyükşehri kapatsana! 4 milyar
dolar zararı var.
EROL KAYA (Devamla) Personelle ilgili, konutla ilgili
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ankara Büyükşehri kapat bakayım!
EROL KAYA (Devamla)
köylerimizdeki bütün problemlerle ilgili, orman
köylüleri de dâhil, kanunda bunların hepsinin haklarının
korunduğunu ifade edelim.
Şimdi, bir başka husus da BDPli arkadaşımız
Bingölden örnek verdi. Ben şunu da beklerdim: Kırk yıldır
yapılamayan altyapı 80 milyon liralık bir yatırımla
yapılıyor ve bunun getirdiği kısa bir
sıkıntının Bingölde yaşandığı
doğru.
Ama şunu da ifade edelim: Bir CHPli arkadaşımız,
değerli milletvekilim, eski bir kaymakam, çok üzüldüğümü ifade
edeyim.
Değerli arkadaşlar, kurban kesim komisyonlarının
başlarında kaymakamlarımız var. Sayın
Kaymakamımız da kurban kesim komisyonu başkanıydı.
Diyanet İşlerinin genelgesine göre, bu komisyonun başkanı
zaten kaymakam. Niçin Meclisimize ve millete doğru bilgi
vermediğimizi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EROL KAYA (Devamla) -
üzüntüyle ifade ediyorum, bir defa daha hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 16.36
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.51
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık
YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
---0---
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7nci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
3.-
CHP Grubunun, (10/226) esas numaralı muhtarların sosyal ve ekonomik
sorunlarının araştırılması amacıyla verilen
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 11/10/2012 günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
11.10.2012
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 11.10.2012 Perşembe günü (Bugün)
yaptığı toplantısında siyasi parti grupları
arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
M.
Akif Hamzaçebi
İstanbul
CHP Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan (muhtarların sosyal ve ekonomik sorunları
hakkında) 10/226 Esas Numaralı Meclis araştırması
önergesinin görüşmesinin Genel Kurulun 11.10.2012 Perşembe günlü
(Bugün) birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi lehinde söz isteyen
Ferit Mevlüt Aslanoğlu, İstanbul Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri
Değerli arkadaşlarım, bu klasör, on yıllık
süreçte Mecliste olduğum sürece benim ve arkadaşlarımın
muhtarlarla ilgili yaptığı öneriler, görüşler ve Hükûmetin
verdiği cevapları kapsıyor. Size sadece 24 Temmuz 2003, on
yıl önce yine yaptığım bir konuşmaya Hükûmet
adına o günkü bir Başbakan Yardımcısı ve Devlet
Bakanının verdiği cevabı okuyarak başlamak istiyorum.
Çok teşekkür ederim Sayın Aslanoğluna. diyor. Bize
muhtarların sorunlarını getirdi. Hakikaten çok önemli, bunlar
demokrasinin ilk beşiğidir. diyor. En uç noktasıdır.
diyor ve Bunlar halkın içindeki insanlardır. diyor. Zaten biz
hemen hazırlıyoruz. Muhtarların özlük haklarıyla ilgili Türkiye
Büyük Millet Meclisine, kamu yönetimi temel kanununu hazırladık,
getiriyoruz. En kısa sürede, üç ay içinde bu sorun çözülecektir. diyor.
Tarih 24 Temmuz 2003. Ben bu konuyu sadece vicdanlarınıza sunuyorum
ve tüm muhtarların vicdanlarına sunuyorum. 24 Temmuz 2003, bugün Ekim
2012, on yıl geçmiş hâlâ bir adım yol alınmamışsa
verilen sözlerin ne anlama geldiğini hepinizin takdirine
bırakıyorum.
Değerli arkadaşlarım, kimdir bu insanlar? Bir taraftan
diyoruz ki Halk iradesi. Evet, muhtarlar bir yüzü devleti, bir yüzü de
halkı temsil eden insanlar, demokrasinin ilk beşiği.
Şu anda Yerel Yönetimler Kanunu görüşülüyor. Yerel,
bütünşehir kanunu görüşülüyor. Burada köylerle ilgili kararlar
alınıyor, burada -büyükşehir, bütünşehir, ona ayrıca
geleceğiz- ama köyler ve mahallelerle ilgili bir karar
alınıyorsa öncelikle muhtarların içinde olduğu
koşulları, şartları ve görev ve yetkilerini belirlemeniz
lazım.
Gelin, bu okuduğum tarihten bu yana
şu andaki
İçişleri Bakanımız, Plan Bütçe Komisyonunda, onun da burada
ifadeleri var: Hazırladık, Köy Kanununu getiriyoruz, en kısa
sürede bitireceğiz. Arkadaşlar, bunun kısa süresi yok.
İçişleri Komisyonunda artık bir tasarı var,
görüşülüyor. Eğer sözünüzün eriyseniz, eğer verdiğiniz sözü
on yılda tutmayıp, tutmak istiyorsanız, gelin bir önergeyle, bir
önergeyle muhtarların kim olduğunu, ne olduğunu, bunlar in
midir, cin midir tarif edelim yasayla. Bu insanlara ızdırap
çektirmeyelim, bu insanların çektiği çileyi hepiniz benden daha iyi
biliyorsunuz. Çile çekiyor muhtarlar.
VELİ AĞBABA (Malatya) Bilmiyorlar, bilseler yaparlar.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Okulların
açıldığı günde İstanbulda ve başka bir ilde,
muhtarlıklar önünde bin kişinin, 2 bin kişinin sıra
bekleyip gece sabaha kadar bu insanlara hizmet ettiklerini hepiniz çok iyi
biliyorsunuz. Ama bu insanlara para mı veriyorsunuz? Verdiğiniz 368
lira, 368 lira. Bir de buradan BAĞ-KUR primini de bu insanlara
ödetiyorsunuz.
VAHAP SEÇER (Mersin) - Çay parası değil çay parası!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Kira mı veriyorsunuz?
Kirasını mı veriyorsunuz? Kırtasiye giderini mi
veriyorsunuz? Telefon giderini mi veriyorsunuz? Neyini veriyorsunuz?
VELİ
AĞBABA (Malatya) İnterneti mi veriyorsunuz?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Muhtar Karun mu? Peki, muhtar gelen kimseden
para mı alıyor? Hiç kimseden para alamıyor. Bunları
demokrasi uğruna
Hakikaten ben o insanların önünde saygıyla
eğiliyorum. Ama bir tarafta devlet memuru gibi görüyorsunuz, en küçük bir
yasal boşlukta muhtarın yakasından yapışıyorsunuz
ve devlet memuru gibi ceza veriyorsunuz.
Sayın
Gök, siz de burada konuşacaksınız, gelin yol yakınken,
İçişleri Komisyonunda bu yasa görüşülürken, bir önergeyle, tüm
Meclisin, hepimizin katkısı olsun, herkesin katkısı olsun,
siz yapmış olun, bir önergeyle bu insanların sorunlarını
hep beraber çözelim.
Bak, 2003
okudum, 2003ten beri
Ben buna Bir hikâye diyorum, bunu bir kitap olarak
bastıracağım.
Değerli
arkadaşlar, bir adrese dayalı sistem çıkardınız,
sahtekârlara, düzenbazlara adres çıkardınız. Bunu
muhtarlıklardan aldınız, kim kimin evini boş bulursa gidip
Ben bu evde oturuyorum. beyan usulü
Ve bir sürü sahtekâr türettiniz. Nüfusa
kayıt sistemi getirelim, Nüfus görevini yapsın ama bu belgelerin
gerçek olup olmadığını da bir yerin denetlemesi lazım.
Ve özellikle büyükşehirlerde adrese dayalı sistemle bir sürü sahtekârlıklar,
bir sürü paravan şirketler kuruluyor. Gelin, muhtarlıklara tekrar bu
yetkiyi verin, tekrar Nüfusa gidecek bilgileri muhtarlıklarla birlikte
paylaşalım. Yani nüfusa kaydolan herkesi kaydetmeden önce bir
süzgeçten geçirelim ama bunu yapmıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, BAĞ-KUR primini cebinden ödüyor. Özellikle
büyükşehirlerde yanında en az bir kişi
çalıştırmak zorunda, bunun maaşını vermek
zorunda. Etmeyin, tutmayın, demokrasi bu değil. Demokrasi, eğer
demokrasinin ilk beşiği olarak görüyorsak, seçme ve seçilme
hakkına benim gibi değil, beni ve sizleri sayın genel
başkanlar önermezse, biz milletvekili olamayız, ama bu insanlar böyle
alınlarının akı gibi, isimleriyle, anlarıyla,
şanlarıyla seçiliyorlar. Demokrasi orada var, demokrasi orada var.
Burada demokrasi yok. (CHP sıralarından alkışlar)
Bu kadar
Eğer demokrasiye inanıyorsak ve demokrasinin
gerçeğine, hakikaten gerçek demokrasiye inanıyorsak bu insanlar ilk
beşiği. Bu beşikte hepimizin bunu desteklemesi lazım.
Sayın Başbakana, geçen hafta, İstanbuldan bir grup
muhtar geldi. Şu mektubu Sayın Başbakana iletiler. İstedikleri
bir şey yok, söylediklerim bu. Ama her gün geliyorlar
Çok
saygılı insanlar bunlar. Bir kuruş parası olmasa cebinde
yine devletine bağlı, bir devlet memuru gibi, saygıda kusur
etmeden hem görevini yapıyor, her şeyini yapıyor, ama bir arpa
boyu yol ilerlemiyor. Bu Mecliste 2002, 2005 yılında,
muhtarların özellikle sorunlarını bir Danışma Kurulu
önerisiyle hep beraber görüşelim dedik. Evet, haklısınız,
bu yasayı getirelim demesine rağmen, Sayın Elitaş, bugün sizin
yerinizde oturan bir grup başkan vekili de Başımla beraber,
Meclis iradesi kabul etmiştir, getirelim demesine rağmen bir türlü
gelmedi.
Gelin, yasa İçişleri Komisyonunda, yol çok yakın,
zannediyorum ki Alt Komisyona havale edildi. Tüm partiler birer kişi -veya
kaç kişiyse- temsilci verelim, bir şekilde
4 madde, fazla değil
arkadaşlar, 4 madde. Bunların ne olduğunu, kimliklerini
Bunlara
onurlarını iade edelim. Etmeyin, tutmayın, ben sadece bunu
söylüyorum. Ama hakikaten üzülüyorum, on yıldır üzülüyorum.
Zamanı gelmiştir, geçiyor, hepinizden rica ediyorum, bu önergeyi
kabul edin, önergeyle birlikte İçişleri Komisyonuna her parti bir
temsilci versin ve ortak bir metin hazırlayalım, önergeyi ortak
hazırlayalım veya siz hazırlayın, siz imzalayın, biz
de sizi alkışlayalım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen İdris
Baluken...
IDRİS BALUKEN (Bingöl) Muş Milletvekili Demir Çelik
konuşacak.
BAŞKAN Demir Çelik, Muş Milletvekili
(BDP sıralarından
alkışlar)
DEMİR ÇELİK (Muş) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi şahsım ve partim
adına saygıyla selamlayarak, Cumhuriyet Halk Partisinin
muhtarların özlük haklarına ilişkin araştırma önergesi
aleyhine her ne kadar söz aldıysam da, lehine bir konuşmayı
yapacağım. Hepinizi selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye 1923ten
bu yana 35.184 köy ve 17.850 mahallesiyle, toplamda 53 bin civarındaki
muhtarıyla ve onların sorunlarıyla yüzleşen bir
geçmişe sahip. Cumhuriyetin, geçmişinden bugüne çözemediği,
çatışması ve çelişkisini yaşadığı üç
önemli etmenden biri merkezle ya da devletle çevre arası
çatışmayı, çelişkiyi günümüz çağına, günümüz
ihtiyaçlarına cevap bulacak tarzda çözememiş olmasıdır. Bu
yönüyle de, sorunu tek başına seçme, seçilmeye indirgemiş, oy
veren, oya maruz kalan bir ilişkiye dönüştürdüğümüz için de
sorunlar içinden çıkılmaz yumağa dönüşmüş
bulunmaktadır. Biz, şu anda duyduğumuz ve gündemimize yakın
zamanda geleceğini bildiğimiz İçişleri Komisyonunda bulunan
Büyükşehir Belediyesi Yasasına ilişkin
tartışmaları yoğunlaşırken, es
geçemeyeceğimiz, önemle üzerinde durmamız gereken muhtarlara ilişkin
düşünceyi sizlerle paylaşmaya değer buluyorum.
Günümüz küresel dünyanın merkeziyetçi yapılardan giderek
yerele ve yerindelik ilkesine dönüştüğü, yerelin, yerel dinamiklerin,
toplumsal dinamiklerin öne çıktığı bir süreçte, biz her
şeyi merkezileştirip, merkezde toplayan bir algıyı
doğru görmüyor, bunun bizi otoriterizme, faşizme götürebileceği
tehlikesini ve riskini öncelikle paylaşmak istiyoruz. Yetkinin, gücün
paylaşılması, çevreye, periferiye aktarılması
gerekirken, mevcut var olanı da yetersiz ve yoksun olan yetkileri ve
inisiyatifi de yerelden alıp merkeze toplamak günümüz demokrasi
anlayışıyla, hukuk devleti anlayışıyla
bağdaşır bir durum değildir. Bu açıdan, sadece ve tek
başına 53 bin muhtarın değil, aynı zamanda beş
yıllığına seçtiğimiz belediye meclis üyesinin de, yine
beş yıllığına seçtiğimiz il genel meclisinin de
biz milletvekillerinin ya da seçilmiş belediye
başkanlarının kazandığı haklardan yoksun
olduğunu da göz önünde bulundurmamız gerekiyor. 53 bine ilaveten, 70
bin civarında, bu seçilmişlerin, her birinin 4 kişilik aileden
ibaret olduğunu varsaydığımızda, 600 bini
aşkın, 1 milyon civarında nüfusu direkt ilgilendiren bir konu,
Meclisin üzerinde hassasiyetle durması gereken bir konudur. Onların,
sadece ve tek başına Meclis oturumlarına bağlı
kalmış olmaları, inisiyatiften, siyasal faaliyetten,
etkinliklerden alıkoyan, caba ve emekten alıkoyan bir ilişkiye
de dönüşmüş bulunmaktadır. Karşılığı ve
bedeli olmayan bir emeğin sömürü olabileceği gerçeğinden
hareketle, seçilmişlerin hak ettiği özlük haklara, siyasal ve sosyal
haklara kavuşturulması demokrasinin olmazsa olmazlarından
biridir. Sadece dört yılda, beş yılda bir sandığa
gitmiş olmak, seçilmek ya da seçmek adına oy kullanmak demokrasi
değildir. Bu, olsa olsa demokrasiciliktir, demokrasi oyunudur. Demokrasi,
sosyal, siyasal haklar manzumesidir. Demokrasi, özgürlüklerin, adaletin ve
eşitliğin hayat bulduğu günümüzün bizatihi yaşam
felsefesidir. O açıdan, büyükşehir belediye yasasının
tartışma konusu olduğu, önümüzdeki günlerde enine boyuna
tartıştığımız ve
tartışacağımız bugünü fırsata
dönüştürülebilmeliyiz.
Günümüz küresel dünyası yerele ve yerindenliğe önem verir bir
noktaya taşınmışken, hizmetin üretilmesi bireye en
yakın birim tarafından yürütülmesi bir zaruret durumuna
gelmişken, hizmetin üretilmesinde insan odaklı, birey odaklı
olması gerekirken, gücün merkezde toplanması yerine tabana demokratik
katılımcılığı esas alacak bir tarzda
yayılması gerekirken, hizmetin üretilmesi, yürütülmesinde olduğu
kadar kaynakların akılcı kullanılmasında da demokratik
katılımcı yaklaşımları öne çıkarmamız
gerekirken, ha bire dünyanın tersine gidecek bir uygulamayla kendimizi
bireyin, kesimin ikbaline ve geleceğine havale eden bir toplum, bir ülke,
bir Meclis durumuna getirilmek isteniyor. Buna herkesten önce, halkın
iradesi olan Meclisin itirazı yüksek olmalı, güçlü
olmalıdır. Hiçbir irade, halk iradesine rağmen onun üzerinde
şekillenebilme hakkına ve gücüne sahip değildir. Bu nedenle, biz
büyükşehir belediye yasasında da bu konudaki düşüncelerimizi enine
boyuna sizlerle paylaşacağız ama bir mağdur kesim, doksan
yıldır halka en yakın, ona dokunan, onun sorunlarıyla iç
içe olan, acısını paylaşarak hafifleten, mutluluğunu
ortaklaşarak güçlü ve zengin kılan muhtarları, belediye ve il
genel meclis üyelerini mağdur kılmaya, mağduriyetlerini
gidermemeye yönelik bir duyarsızlık Meclisin hakkı değil.
Biz, tez elden, bu mağdur kesimin sosyal, siyasal olduğu kadar özlük
haklarının da yasal güvenceye tabi tutulması günümüz
gelişmişliğinin bir göstergesidir. Her gün övündüğümüz
16ncı ekonomik güç olma noktasındaki övüncüyle kendimizi öne
çıkardığımız Türkiye, zenginliği
paylaşamıyorsa, zenginliği adalet ekseninde halka ve tabana
dağıtmıyorsa ve hâlâ da halk iradesine bu konuda bir
duyarlılık göstermiyorsa bu hepimizin açmazıdır, hepimizin
sıkıntılarıdır.
Bu
açıdan, biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak muhtarlar ve
seçilmiş belediye meclis üyeleri, il genel meclisi üyesi
arkadaşlarımız başta olmak üzere, siyaseten hukuk nezdinde
muhatap olunacak konumda bulunan herkesin siyasal güvenceye, yasal güvenceye
tabi tutulması, bu haklardan faydalanmasının yolunun
açılması yanında irade beyanında bulunuyor, bunu
desteklediğimizi ifade ediyoruz. Yetinmiyoruz, hizmetin kalitesi,
sürdürülebilirliği, hesap verebilirliği, verimliği, adil ve
eşitlikçi dağıtımı da ancak yereldeki siyasal
organizasyonlar tarafından yerine getirilebilir. Bu siyasal organizasyon
köyde muhtarlıktır, ihtiyar heyetidir; ilçede, ilde il genel
meclisidir; yerelde, beldede, ilçe ve illerde belediyelerdir. Bunları
yetkilendirmek, yetki alanlarını genişletmek, devletin kimi
görev ve sorumluluklarını; eğitim gibi, sağlık gibi,
çevre ve benzeri kültürel faaliyetler gibi bir kısım yetkilerini
devretmek gerekirken her şeyi merkezileştiren süper güçler yaratmak,
süper fenomenler yaratmak bizi yarın karşısında
duramayacağımız, karşılayamayacağımız
ciddi siyasal sorunlarla karşı karşıya
bıraktırabilir.
Hâlbuki yine, doksan yıllık cumhuriyet tarihinin
açmazlarından biri olan merkez ve kimlik, merkez-din arası
çelişkiyi bu paradoksla, bu paradigmayla soruna yaklaşıp çözüme
kavuşturduğumuzda, demokratik cumhuriyeti, demokratik ortak
vatanı birlikte ortaklaştırdığımızda her
şeyin anlamlı ve değerli olmaya
başladığını görmüş olur, biz asli işimize
dönmüş, bu yönüyle de yasama organı olma faaliyetimizi de
gerçekleştirmiş oluruz.
Bu duyarlılıkla hepinizi saygı ve sevgiyle selamlayarak,
başarı dolu yarınlar diliyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Süleyman Nevzat
Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; muhtarlarımızın sorunlarının
araştırılması maksadıyla verilen Meclis
araştırma önergesinin lehinde Milliyetçi Hareket Partisi adına
konuşmak üzere söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün itibarıyla yaklaşık
53 bin köy ve mahalle muhtarımız var, 17 bin civarında da emekli
muhtarlarımız. Görev yapan, yapmış ihtiyar heyeti
üyelerimizin sorunlarına da bu meyanda yer verilmesi lazım
geldiğini düşünüyorum. Tüm bunları düşündüğünüzde
aileleriyle birlikte aslında birkaç milyonu ilgilendiren bir kesimden
bahsediyoruz anlamına gelir ki elbette bu sorunların millet
iradesinin tecelli ettiği Mecliste araştırılması,
konuşulması gerekir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu hususta
verdiğimiz soru önergeleri, Meclis araştırma önergeleri, kanun
teklifleri var. Her zaman olduğu gibi, milletimizin hayrına,
insanımızın faydasına olacak her girişime de destek
vermeye hazırız, destek vermeye devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, muhtarlarımızın
sorunlarının bir kısmı şahıslarını ve
ailelerini ilgilendiriyor ama önemli bir kısmı da kaliteli hizmet
üretilememesi ile alakalı. Muhtar sadece yerel ihtiyaçları
karşılayan bir yerel yönetici değil, aynı zamanda merkezî
idarenin otoritesinin en ücra köşelere kadar götürülmesi, mevzuatın
ülkenin her yerinde uygulanabilmesi ve böylece devletin bütünlüğünün tüm
ülke sathında sağlanabilmesi muhtarlarımız ile mümkün
olabilir. Devletin sadece Ankarada değil, Edirnede de Vanda da
olduğunun sembolleridir muhtarlarımız. Bu kadar büyük bir
sorumluluğu ifa eden muhtarların yetkileri nedir, imkânları
nedir, bunu bir irdelemek lazım. Öyle ya yetkileri kıt, imkânları
kıt olan muhtarların ne kadar sorumluluğu olacaktır? Muhtar
yöresine nasıl hizmet etmektedir? Milletvekili, belediye
başkanı, vali ve kaymakamlar ile iktidar partisinin il, ilçe
başkanları ile iyi geçinmek, onların gönlünü hoş tutmak
zorunda kalmaktadır.
Ancak değerli milletvekilleri, çağdaş yönetimlerde
keyfîlik olmaz, ahbap çavuş ilişkileri olmaz. Çağdaş
yönetim, kurallar ve kurumlar manzumesidir. Sorumluluk, yetki
alanlarının net bir biçimde öngörülebildiği bir sistemdir. Bu
bakımdan onların görev ve yetki alanlarının çizildiği,
köy ve mahalle teşkilatlanmasının kurulmasının bir an
önce gerçekleştirilmesi gerekiyor, yenilenmesi gerekiyor. 1924 tarihli Köy
Kanununu incelediğinizde muhtarların görmesi gereken 37 kalem
zorunlu, 32 kalem de ihtiyari işler var. Gelirleri ne? Uygulama
imkânı kalmamış salma, imece ve eğer varsa öz gelirleri. Bu
kıt imkânlarla bu hizmetlerin altından kalkması zaten mümkün
gözükmüyor. Ayrıca bu çalışmaları onların kurduğu
birlik, federasyonlar ve konfederasyonlarla birlikte yapmak gerekiyor. Bunun
için de Hükûmetin tıpkı Vilayetler Birliği, Belediyeler
Birliği gibi Muhtarlar Birliğini de tanıması ve genel
bütçeden onların yapacakları faaliyetlere kaynak aktarması
gerekiyor. Mahallesinde, köyünde, kamu kurumlarıyla olan ilişkilerinde,
kamu hizmetlerinin görülmesinde külfete ortak edilip nimette yok
sayılması, ihtiyaç duyulduğunda Gel muhtar ama maddi, manevi
nimet ve coşkunun paylaşımında Muhtar da kimmiş?
denilmesi bir başka sorun. Muhtar, el emeğiyle geçinen, kimi zaman
çiftçi, kimi zaman esnaf, kimi zaman da sabit ücretli emekli insandır. Siz
hiç iş adamı muhtar gördünüz mü kıymetli arkadaşlar? Bu
kısıtlılıklarına rağmen köyüne, mahallesine gelen
herkesi çoluk çocuğunun nafakası demeden, cebinden
ağırlayan, karşılayan da yine kendileri.
Aldıkları ücrete bir bakalım; bugün itibarıyla 429
lira 58 kuruş. En az SGK prim ödemesinin de aylık 320 lira
olduğunu unutmayalım. Yine en az muhtarlıktaki İnternet,
telefon masrafını da eklerseniz, asgari 100 lirayı bir tarafa
ayırmanız gerekiyor. Elektriğe, suya, ısınmaya ne
ayıracak? Çocuğunun kursağına gitmek üzere ne harcayacak?
İçinizde işinin ehli muhasebeciler, maliyeciler var. Lütfen gelsin,
şu hesabı bir tutturuversin.
Anayasanın 55inci maddesi Ücret emeğin
karşılığıdır. diyor. 18inci madde ise Angarya
yasaktır. diyor.
Kimse Efendim, muhtarlık gönüllü olarak kamu hizmetlerine talip
olmaktır. falan demesin. Sormak lazım öyleyse: Milletvekilliği
gönüllü hizmete talip olmak değil midir? Belediye başkanlığı
değil midir? Ama bizler, belediye başkanları verdiğimiz
hizmetin karşılığını alıyoruz; neden
muhtarlara ödenmiyor? Bu anlayış doğru değildir.
Gelin, Milliyetçi Hareket Partisinin hem 2011 seçim beyannamesinde hem
de verdiği kanun teklifinde yer alan muhtar maaşlarının ilk
etapta en az asgari ücret seviyesine çıkarılması, SGK
primlerinin devlet tarafından karşılanması, ihtiyar heyeti
azalarına da toplantı başına huzur hakkı ücreti
ödenmesi hususuna, önerisine el birliğiyle sahip çıkalım; gelin,
bir büyük haksızlığı birlikte giderelim. Madem her hizmetin
bir maliyeti vardır, muhtarın verdiği hizmet değil mi
kıymetli arkadaşlar?
Bu hizmeti verirken üstlenmek zorunda kaldığı
muhtarlığın tefrişi, elektrik, su, ısınma,
bilgisayar ve İnternet giderleri neden devletçe
karşılanmasın? Bundan daha makul bir öneri olabilir mi?
Silah ruhsatlarının ücretlerinin emekli olduktan sonra
fahiş bir biçimde artması, kendi yörelerinde verilen kamu
hizmetlerinde görüşlerine itibar edilmemesi, deve mi, kuş mu
olduğu bir türlü tanımlanmayan yani memur mu, değil mi, bir
türlü karar verilememesi ve yargılanmaları, görevden
uzaklaştırmalarında mülki amirin iki dudağı
arasında olmaları, bütün bunlar diğer sorunları teşkil
ediyor. Gelin, kıymetli arkadaşlar, muhtarlarımızın bu
haklı problemlerini çözelim. Ancak değerli milletvekilleri, Dimyata
pirince giderken evdeki bulgurdan olma. misali mahalle muhtarları da
tüzel kişilik isterken şu anda Mecliste komisyonda görüşülen
büyükşehir yasası ile 16 bin civarında köy de tüzel kişiliğini
kaybedip mahalle hâline getiriliyor.
Hafta sonu Muhtarlar Konfederasyonunun Ankaradaki
toplantısına İçişleri Bakanı Sayın İdris
Naim Şahin katıldı. Ben de partimi temsilen oradaydım.
Yüzlerce muhtarın gözünün içine bakarak Köyler
kaldırılmıyor. gibi bir cümle sarf etti. Yalan. demiyorum
nezaketimden ama gerçeği yansıtmıyor. Köy tüzel kişilikleri
kaldırılıyor, 16.082 köy. Yine, AKP Hükûmetinin bir
hazırlığı daha var, nüfusu 250nin altındaki köyleri
de kaldıracaklar. Âdeta AKP eşittir muhtar düşmanı.
Buradan, hem muhtarlarımıza hem de lağvedilen belde
belediye başkanlarımıza sesleniyorum: Birçoğunuz AKPye oy
verdiniz, oy topladınız. Aslında, maalesef, kendi
ayağınıza kurşun sıktınız. Aman,
karşı çıkın.
Tüm enaniyet
duygularımızı ayaklar altına alarak hiçbir
kırılma emaresi göstermeden diyoruz ki: Dün olduğu gibi, sizin
iradenizin, milletimizin iradesinin şekillendirdiği beldenin ve
köylerin kaldırılmasına karşıyız ve karşı
durmaya devam edeceğiz. Gücümüzün yettiği oranda, hem komisyonlarda hem
de Genel Kurulda net bir muhalefet yapacağız. Ancak hem siz
seçilmişlerden hem de yörelerinizde yaşayan insanlarımızdan
isteğimiz lütfen beldenize ve köyünüze sahip çıkın, lütfen
haklı tepkilerinizi demokratik kanallardan AKPye iletin. Bunun
yapılmasının tam zamanıdır. Gücünü milletinden alan
Milliyetçi Hareket Partisi bu değerli girişimlerinizden güç
alacaktır, destek bulacaktır. Aksi takdirde, su köprüyü böldükten
sonra söylenenlerin, söylenecek olanların hiçbir anlamı
olmayacaktır.
Bu
düşüncelerle belirtmeliyim ki köy ve mahalle
muhtarlarımızın sorunlarını çözmek üzere Milliyetçi
Hareket Partisi girişimlerine devam edecektir. Diğer partilerden
gelecek önerilere de destek vereceğiz. Cumhuriyet Halk Partisinin
vermiş olduğu Meclis araştırma önergesine de bu
düşünceyle kabul yönünde oy kullanacağımızı
belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen, Abdulkerim Gök,
Şanlıurfa Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ABDULKERİM
GÖK (Şanlıurfa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup
önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii ki
yerel yönetimler açısından, yerinden yönetim açısından çok
önemli hususları tartışıyoruz. Benden önceki çok
kıymetli arkadaşlarım gerçekten önemli katkılar sundular.
Özellikle belirtmek isterim ki 1970li yıllarda yerel yönetimlerde
istihdam anlayışı söz konusu iken 1980li yıllarda
kısmen istihdam ve beraberinde yer altı hizmetleri dediğimiz,
yer altı yapıları dediğimiz kanalizasyon ve
üstyapıda bir anlayış, 1990lı yıllarda sosyal
anlayış ve 2000li yıllarda artık vizyonel kent
kimliğinin tartışılmaya başlandığı
kavramları yerel idarelerde görmeye başladık. Tüm bu
gelişmelerin, benden önceki konuşmacı
arkadaşlarımın çok güzel ifade ettikleri öneriler çerçevesinde,
AK PARTİ iktidarlarının döneminde gerçekleşiyor olması
bizi mutlu etmektedir.
Sözlerimin
hemen başında, Anadoluda kullanılan bir tabir vardır, bu
tabiri ifade ederek açmak istiyorum. Başkasının
sofrasından yiğitlik yapmak kolaydır. der Anadolu insanı.
Muhalefet olmak da, iktidar olmak da böyle bir şey olsa gerek. Bizim
soframızda ne var, 2002 öncesindeki kurulan sofrada ne var; o rakamlardan
da kısmen bahsetmek istiyorum.
Şu
anda, 2002 yılında muhtarlarımız, bizim ürettiğimiz
ve
Her an, her dakika siyasetimizde canımız, ciğerimiz olan
muhtar arkadaşlarımız, ağabeylerimiz, kardeşlerimizle
beraber hizmet üretmeye devam ettik. Burada konuşulanlar, ifade edilenler
önemli ancak hatırlatmak isterim ki: 2002 öncesinde muhtar
arkadaşlarımız 100 liranın altında maaş
alıyorlardı.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) BAĞ-KUR primi ne kadardı?
ABDULKERİM
GÖK (Devamla) Bir daha şunu da rahatlıkla hatırlatmak isterim
ki: BAĞ-KUR primleri de 15 gündü, biz bunu da 30 güne tamamladık.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) Vizyonel yerel yönetimden bahsediyorsun, on sene öncesinden
kurtulamamışsın.
ABDULKERİM
GÖK (Devamla) Peki, yeterli mi bunlar? Yeterli değil, yeterli
olmadığını biliyoruz.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Gel götürelim, beraber götürelim.
ABDULKERİM
GÖK (Devamla) Sayıları 50 binin üzerinde olan muhtar
arkadaşlarımıza, onlara biz başka neler üretmeye
çalışıyoruz? Biz e-belediyecilik, e-Devlet
anlayışı kapsamı içerisinde son derece çağdaş
teknolojiyi yakından takip edebilmeleri için dizüstü bilgisayarlar sunduk.
Bu da yeterli mi? Bu da değil, yeterli değil; bizim soframız
açık, devam ediyoruz sermaye.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) Yahu, dizüstü bilgisayar 300 lira, şimdi her evde var!
Senin övündüğün hizmet bu mu?
ABDULKERİM
GÖK (Devamla) Yani 100 lirayla kapatarak sofrayı tamamlamıyoruz,
başkasının, iktidarın sahip olduğu bütçeyi Şöyle
dağıtırım, böyle dağıtırım.
anlayışıyla biz hareket etmiyoruz.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) Laptopu olmayan ev var mı yahu?
ABDULKERİM
GÖK (Devamla) Biz bu bütçeyi size verdiğimiz zaman, popülist
politikalarla vatandaşın bir cebine koyup öbür cebinden de enflasyon
olarak almıyoruz.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) Dağıttığın sosyal
yardımları açıkla bakalım popülist olmayan kardeşim!
ABDULKERİM
GÖK (Devamla) Onun için diyoruz ki: Muhtar kardeşlerimiz,
arkadaşlarımız bu ülkede bizim için önemlidir.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Hocam, muhtarları konuş,
muhtarları konuş!
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta)- Dağıttığın sosyal yardımları
bir açıkla bakayım!
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu
Sayın Korkmaz, lütfen.
ABDULKERİM
GÖK (Devamla) Türkiyede 34.405 köy, 18.460 mahalle bulunmaktadır.
Artık, ülkelerin değil şehirlerin
yarıştığı bir ortamda biz vizyonel kent kimliği
denilen olguları tartışıyoruz. Bütün bu olguları ve
yeni kavramları AK PARTİ iktidarlarıyla beraber bu ülke
tanımaya başladı. Biz, AK PARTİ iktidarları döneminde
köylerin içme suyu, parke taşı gibi altyapı
sorunlarını muhtarların işlerini kolaylaştırma
bağlamında ve insanımıza hizmet noktasında çok ciddi
hizmetleri sunduk. Biz muhtarları hiç unutmadık. Özellikle, sosyal
güvenlik priminden özlük haklarının iyileştirilmesine,
muhtarların imkânlarının artırılmasına,
binalarının yenilenmesine ve bilgisayar verilmesine kadar birçok
katkı sağladık.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Hangi muhtara bilgisayar verdiniz
Sayın Gök? Hangi muhtara verdiniz?
ABDULKERİM
GÖK (Devamla) Köy muhtarlarının primlerini 15 günden 30 güne
tamamladık.
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu, lütfen, böyle bir usul var mı? Lütfen.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Böyle bir şey yok Sayın
Başkan. Hangi muhtara bilgisayar verdin?
ABDULKERİM
GÖK (Devamla) Muhtarlarımıza çok büyük önem vermekteyiz. Onlar
bizim gözümüz kulağımız.
BAŞKAN
Sabredin lütfen.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) Hamaset
Hamaset
Hamaset yapıyorsun.
ABDULKERİM
GÖK (Devamla) Sorunları, istekleri en iyi bilen onlardır. Hükûmet
olarak muhtarlarımıza modern sağlıklı muhtar evleri
inşa ediyoruz ve yine tüm muhtarlarımıza biraz önce
bahsettiğim gelişmelerden özellikle bahsettik.
Peki,
yeterli midir? Yeterli değildir. Ben de konuşmamın
başında ifade ettim. Benden önceki milletvekili
arkadaşlarımın ifadeleri doğrultusunda, şu anda
büyükşehir yasasının tartışıldığı,
alt komisyona indiği bugünlerde artık gündeme alınmış
ve muhtarlarımızın özlük haklarının istendiği,
arzulandığı, sizlerin de ifade ettiği, bizlerin de ifade
ettiği çerçevede çok önemli bir çalışmayı
başlatmış bulunuyorlar.
S. NEVZAT
KORKMAZ(Isparta) - 2008de. beldeleri kaldırırken söz vermiştiniz
Meclise.
ABDULKERİM
GÖK (Devamla) İnşallah, birçok alanda yapmış
olduğumuz hizmetleri ve ülkemizde
Özellikle dünyada, gelişmiş
Avrupa ülkelerindeki küresel finans krizinin devam ettiği bu süreçte, çok
şükür, bu ülkede bir bir
yatırımlar gerçekleşmektedir, açılışlar
yapılmaktadır. Onun için diyoruz ki muhtar kardeşlerimiz,
ağabeylerimiz, onlar da bizleri çok iyi biliyor.
Hiçbir zaman
Bakınız, eğer biz seçim ekonomisi
politikalarını konuşuyor olsaydık, eğer biz uyguluyor
olsaydık şu anda buradan başka ifadeleri, başka
kavramları kullanacaktık. Seçim ekonomisini hiçbir zaman
uygulamadık, popülist politikaları uygulamadık ve
uygulamayacağız. Ancak diyoruz ki bu ülkenin kaynakları
bellidir, bu ülkenin bütçesi bellidir, bu ülkenin kişi başı
gelir dağılımının nereden nereye geldiği
bellidir, büyüme bellidir. Onun için, AK PARTİ iktidarları döneminde
ekonomik gelişme son derece
Bugün krizle mücadele eden Avrupa ülkelerinin
yanında, elhamdülillah, Türkiye büyüme göstergelerini konuşuyor.
Bakınız, çok değil, bundan yetmiş beş-seksen
yıl öncesinde Hasta adam diye ifade edilen Türkiye, artık hasta
adam değil; Avrupa Birliğine üye ülkelerin ne kadar hasta konuma
geldiklerini görüyoruz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ölmüş adam, ölmüş! Hasta değil,
artık öldü! Öldü, öldü, Allah rahmet eylesin!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Hocam, muhtarlar
hasta, muhtarlara gel Hocam! Sayın Gök, muhtarla gel, muhtarlara!
ABDULKERİM GÖK (Devamla) Biz
Avrupa Birliğine üye
ülkelerde, küresel finans kriziyle mücadele eden ülkelerin yanında şu
anda ekonomik göstergeler son derece önemlidir.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sıfır sorun, sıfır sorun!
Ruhuna lillâhil Fatiha!
ABDULKERİM GÖK (Devamla) - Değerli muhtar kardeşlerim,
ağabeylerim, hanımefendiler, beyefendiler; sizleri seviyoruz,
popülist kavramlar kullanmıyoruz, kullanmak istemiyoruz. Bütçemiz, ülkemiz
ekonomik manada güçlendikçe, Sayın Başbakanımız ifade
ettiler, hep sizlerin yanında olmaya devam edecekler, sizlerin de özlük
haklarını değiştirecek olan iktidarın adresi ve yeri
AK PARTİdir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Hamaset, hamaset! Karın doyurmuyor!
Karın doyurmuyor!
ABDULKERİM GÖK (Devamla) - Ben, bu duygu ve düşüncelerle,
Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin kabulü
noktasında olmayacağımızı, reddi noktasında
olacağımızı ve muhtar kardeşlerimizin özlük
haklarının değişiklik adresinin AK PARTİ
olacağını belirterek bir kez daha hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunacağım ancak karar yeter
sayısı arayacağım. Kabul edenler
Kabul etmeyenler
S.NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Arkadaşlar, muhtarların yüzüne
nasıl bakacaksınız ya?
BAŞKAN Katip üyeler arasında anlaşmazlık
olduğu için iki dakika süre veriyorum. Elektronik cihazla oylama
yapacağız.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı
vardır ve öneri reddedilmiştir.
Anayasanın 92nci maddesine göre Başbakanlığın
bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
Tezkereler (Devam)
1.-
Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Irak'ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör
tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi
amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere,
Irak'ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile
mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 17/10/2007 tarih ve 903 sayılı Kararıyla Hükûmete
verilen ve 08/10/2008, 06/10/2009, 12/10/2010 ve 05/10/2011 tarihli 929, 948,
975 ve 1005 Sayılı Kararları ile birer yıl uzatılan
izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca 17/10/2012 tarihinden
itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair Başbakanlık
tezkeresi (3/1007) (Devam)
28/9/2012
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Irak'ın kuzey bölgesinde yuvalanmış bulunan PKK
terör unsurlarından kaynaklanan ve Türk halkının huzur ve güvenliğiyle
ülkesinin millî birliğine, güvenliğine ve toprak bütünlüğüne
yöneltilmiş terörist saldırılar ve açık tehdit devam
etmektedir.
Dost ve
kardeş Irak'ın toprak bütünlüğünün, millî birliğinin ve
istikrarının korunmasına büyük önem atfeden Türkiye, PKK
teröristlerinin Irak'ın kuzeyindeki mevcudiyetine ve ülkemize yönelik
terörist saldırılarına son verilmesini sağlamak
amacıyla askerî faaliyetlerini başarıyla yürütmekte, siyasi ve
diplomatik girişimlerini ve uyarılarını sürdürmektedir.
Türkiye'ye
yönelik olarak devam eden terörist saldırılara ve tehdide
karşı, terörizmle mücadelenin bir parçası olarak
uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli tedbirleri almak üzere, hudut,
şümul, miktar ve zamanı Hükümetçe belirlenecek şekilde, Türk
Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Irak'ın kuzeyinden
ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının
bertaraf edilmesi amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede
bulunmak üzere, Irak'ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey
bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 tarihli ve 903 sayılı
Kararıyla Hükümete verilen ve son olarak 5/10/2011 tarihli ve 1005
sayılı Kararı ile bir yıl uzatılan izin süresinin,
17/10/2012 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını
Anayasanın 92 nci maddesi
uyarınca arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN
Başbakanlık tezkeresi üzerinde İç Tüzükün 72nci maddesine
göre görüşme açacağım.
Gruplara,
Hükûmete ve şahsı adına 2 üyeye söz vereceğim. Konuşma
süreleri, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakika, şahıslar için
onar dakikadır. İstemi hâlinde Hükûmete açıklayıcı
konuşma yapabilmesi için kısa bir süre söz verilir.
Tezkere
üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına Pervin Buldan, Iğdır Milletvekili; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Oktay Vural, İzmir Milletvekili; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Aytun Çıray, İzmir Milletvekili; AK
PARTİ Grubu adına Emrullah İşler, Ankara Milletvekili;
Hükûmet adına Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz;
şahısları adına Muharrem İnce, Yalova Milletvekili ve
Alpaslan Kavaklıoğlu, Niğde Milletvekili.
İlk söz Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Pervin Buldan, Iğdır Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, sınır ötesi tezkere
hakkında Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun görüşlerini
sunmak üzere söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
halkımızın bize temsil hakkı vermesinden bu yana bu
Parlamentonun çatısı altında 6ncı yasama
yılımızı karşılamaktayız ve her yasama
yılının başında olduğu gibi, Meclis
açılışının hemen ardından Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemine ilk olarak gelen konulardan birisi yine savaş
tezkeresi olmuştur.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, gürültüden
dolayı takip edemiyoruz konuşmaları. Genel Kurulu sükûnete davet
etmenizi isteyeceğim.
PERVİN BULDAN (Devamla) - Bu
durum, Türkiye Büyük Millet Meclisi açısından âdeta her yıl
tekrarlanan bir rutin hâline gelmiştir. Meclisin, yasama yılı
başlarken ilk mesaisini savaş hazırlıkları için
harcaması çok hazin bir durum olduğu kadar, Türkiye'nin yakın
tarihine bakıldığı zaman, asla anlaşılabilecek,
akılla izah edilebilecek bir durum değildir.
1950den bu yana gelmiş geçmiş nice hükûmetler, yurt
dışına asker göndermek amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisinden tam 32 kez izin aldılar. Bunlardan 27si, resmî adıyla
Kuzey Irak Federe Bölgesi olan güneydeki Kürt bölgesine yönelik operasyonlar
için alındı. PKK kamplarına ilki 5 Mayıs 1983te olmak
üzere onlarca kez havadan ve karadan askerî harekât düzenlendi. Uluslararası
hukuka aykırı olarak kimyasallar ve uluslararası
sözleşmelere aykırı silahlar kullanıldı. Binlerce
asker ve gerillanın yanı sıra sivil insanlar da bu operasyonlar
sırasında öldürüldü. Askerî harekatın düzenlendiği bölgede,
ne olduğuna bakılmaksızın, hareket eden her türlü varlık
hedef alındı. 17 Ağustos 2011de Türk Silahlı Kuvvetleri
tarafından başlatılan ve günlerce süren hava
saldırılarında, aralarında bebeklerin de bulunduğu
siviller katledildi. Sivil araçlarıyla seyahat ederken Türk savaş
uçakları tarafından bombalanan araçta 7 kişilik bir aile
katledildi. Paramparça edilmiş kadın ve çocukların o dehşet
veren görüntülerini, bugün bu tezkereyi onaylayacakların
hatırlamadıklarını sanmamaktayım. Nitekim Türk Hava
Kuvvetleri tarafından hava bombardımanı ile katledilen 35 Roboskili
yurttaşımızın katliamı, bir sınır ötesi
operasyon vahşetidir ve bu durum Türkiye Büyük Millet Meclisini
meşgul etmediği gibi Bir operasyon kazasıdır, devletimizin
canı sağ olsun, komutanlarımıza zeval gelmesin.
hesabı ile sümen altı edilmiştir. On aydır bu katliam ile
ilgili soruşturmanın sürüncemeye terk edilmesi de bunun en açık
ifadesidir. Bir diğer yandan, bölgede varlık gösteren bütün
canlılar ve doğal varlıklar sınır ötesi operasyonların
imha hedefi hâline getirilmiştir. Bölge halkının hayvanları
dahi telef edilmiştir. Binlerce hektarlık ormanlık alan küle
çevrilmiş, bölgedeki yaşam alanları muazzam bir şekilde
tahrip edilmiştir.
Peki ya
sonuç ne oldu? Tankla, tüfekle binlerce askeri o bölgeye sürüp, bütün bu
ölümcül faaliyetlerde bulunuldu da ne oldu? Öldürmekle tükendi mi
varlığını kabul etmediğiniz insanlar? Yirmi sekiz
yılda, yirmi yedi sınır ötesi operasyonla PKKyi etkisiz hâle
getirebildiniz mi? Kendi ülkenizde ayaklanmış milyonları ikna
edebildiniz mi Türk olmaya, mutlu olmaya, devletine duacı olmaya?
Yaktınız, yıktınız, işkence ettiniz; olmadı
götürdünüz, kaybettiniz. Mahkemelerle zaman harcamadınız,
katlettiniz. Cezaevlerini insanı soluksuz bırakacak kadar
doldurdunuz. Üniversitelerden medyaya, devletin kurum ve
kuruluşlarının inkârcı faaliyetlerinden dinsel istismara
kadar her türlü ideolojik aygıtı kullandınız ve kullanmaya
da devam etmektesiniz.
Bütün
bunların sonucunda huzur geldi mi binlerce yıllık güzelim
topraklarımıza? Kan kokusundan başka bir nefes
aldırdınız mı yıllardır eziyet ettiğiniz bu
toprakların kadim halklarına? Herkesin refah içinde, barış
içinde, daha da önemlisi güven içinde yaşadığı bir yurt
hâline getirebildiniz mi bu ülkeyi? Maalesef sağlayamadınız. Bunca
savaş çığırtkanlığı, yüz yıllık
imha, inkâr ve savaş politikaları her zaman olduğu gibi daha
fazla, daha fazla kaybettirdi bizlere, halkımıza, hepimize.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yapılan her
şeyin bir sonucu vardır. Peki, yıllardır sürdürülen bu
kanlı savaşın, bu sınır içi-sınır
dışı operasyonların sonucu ne oldu? Sonuç, koskoca bir
trajediden başka hiçbir şey değildir. Hâlâ temel insan
haklarını kullanarak yaşayamayan bir halk gerçeği, her
geçen gün daha çok diktatörlüğe dönüşen bir devlet yapısı,
her gün toprağa verilen körpecik evlatlarımızın ölü
bedenleri bu kan siyasetinin sonucu olmuştur.
Savaşın milyar dolarlık maliyeti Türkiye
halklarını daha da fakirleştirmiştir. Göçler, sürgünler ve
şiddet sarmalı toplumsal çöküntüye neden olmuştur. Çözümsüzlük
Filistin-İsrail örneğinde nasıl
olağanlaştırıldıysa, Türkiyede de aynı
şekilde, içine saplanılan bir çözümsüzlük ve ölümler
olağanlaştırılmıştır. Kaybedilen hayatlar ve
onlar için düzenlenen resmî devlet törenleri âdeta gündelik bir mesai hâline
gelmiştir. Haber bültenleri, neredeyse her gün yitirilen
çocuklarımızın ölüm istatistiklerini vermektedir insan
değil de maddi bir zayiattan söz ediliyormuş gibi. Türk Silahlı
Kuvvetleri ve Hükûmet yetkilileri açıklama yapmaktadırlar, Onlardan
şu kadar, bizden bu kadar, bir ay içinde, bir yıl içinde bu kadar ölü
var. diye. Bu kadar kanıksanır oldu ölüm. Gelen onca ölüm haberinden
iştahı kaçmayan, uykusu kaçmayan bir ülkede, öle öle yaşar
olduk. Yetmedi, Şehitler ölmez, vatan bölünmez. gibi, devletin kan güden
siyasetine destek veren hamaset sloganları ile ölüme bir de güzellik
katıldı devletimiz tarafından. Evet, Şehitler ölmez.
dediler her cenaze töreninde, böyle böyle, binlerce çocuğumuz,
basbayağı, en acı şekilde öldü gitti işte,
yaşamının en güzel çağında söndürüldü hayatları.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğimiz
üzere, Kürt sorunu ile ilgili devletin izlediği kanlı politikalar ile
çok kanlı ve acılı bir sürecin startı verildiği
yıllardır 1990lı yıllar. Bu sürecin ne denli hatalar ile
dolu olduğu, çok ağır sonuçlar doğurduğu ve Kürt
sorununun çözümüne ne kadar büyük mesafe kaybettirdiği, son on
yıldır, hemen hemen çoğu kesim tarafından
dillendirilmektedir. Nitekim Hükûmet sözcüleri de çoğu zaman bu
görüşün tezahürü açıklamalarda bulunmaktadırlar. Evet, hatalar
vardı ama bunların hepsi bizden önceydi. şeklinde beyanatlarda
bulunmaktadırlar fakat ne trajiktir ki, bu dönem itibarıyla
bakıyoruz ve şunu görüyoruz ki, 90lı yılların Kürt
sorununda bir başka tezahürünü yaşıyoruz, en ağır
şekliyle. Bugün bu tezkerenin görüşmeleri bile bunun bir göstergesidir.
O zaman olduğu gibi, şimdi de sınır ötesi operasyonlara
aynen devam edilmektedir. Askerî harcamalar o zamandan daha fazla bir boyuta
ulaşmış, katbekat artırılmıştır. Sadece
bu yıl için güvenlik ve savunmaya yönelik mal, malzeme ve hizmet
alımları tutarı, ocak-haziran döneminde 732 milyon lira,
operasyonların artırıldığı temmuz ayında
473,5 milyon lira, ağustos ayında ise 372,4 milyon lira olarak
gerçekleşmiştir. Örtülü ödenek
ile ise sadece ocak ayından bu yana 587,7 milyon lira, operasyonlara
hız verilen son iki ayda ise tam 156,5 milyon lira
harcanmıştır.
Sonuç olarak buradan şuraya varıyoruz: Düşük
yoğunluklu savaş orta yoğunluklu savaşa dönüşmüş,
otuz yıldır hiç yapılmadığı kadar savaş
harcamalarına ağırlık verilmiştir.
Sadece askerî harcamalar değil, siyasi gözaltı ve
tutuklamalarda da otuz yıllık sürecin zirvesi
yaşanmaktadır. Darbe dönemi de dâhil olmak üzere hiçbir dönemde AKP
Hükûmeti döneminde olduğu kadar hapishaneler doldurulmamıştır.
Bu yolla, Kürt siyasal hareketi tasfiye edilmeye
çalışılmıştır. Bugün itibarıyla 10 bin
civarında Kürt siyasetçi ve 9 milletvekili tutuklu bulunmaktadır.
Basın, belki de tarihinde hiç olmadığı kadar markaj
altındadır ve görülmemiş düzeyde gazeteci parmaklıklar
ardına kapatılmıştır. Özgür basının sesi susturulmaya
çalışılırken, diğer taraftan, hemen hemen bütün
televizyon programları ve diğer yayınlar resmî ideoloji
ekseninde sansürlenerek servis edilmektedir.
Bütün bunlar ile beraber toplumsal barışta bozulma meydana
gelmiş, ülkenin farklı yerlerinde çeşitli bahaneler ile sürekli
linç girişimleri yapılmıştır. Yargısız
infazları 90lı yılların fiili olarak tanımlayan AKP
döneminde ise AKPnin bizzat çıkardığı kanunlar sayesinde
bu infazlar artık aleni bir şekilde sokak ortasında
yapılmaktadır. Çocuk, genç, ihtiyar, her kesimden insan polis ve
asker kurşunu ile ya da gaz bombası ile yaralanmakta ve de
öldürülmektedir.
Türk adalet sistemi, 90lı yılların DGMlerini hiç aratmayacak şekilde, özel
yetkili mahkemeler aracılığıyla adalet sisteminin belini
iyice bükmüştür. Kocaman adalet saraylarının
yapıldığı ülkemizde hâlâ adalet sistemi
oluşturulamamış, adalet arayışçılarına
binlerce adalet mağduru daha eklenmiştir. Hâlâ en insani talepler
için tutuklular ölüm orucuna yatmaktadırlar.
12 Eylül 2012 tarihi itibarıyla 7 cezaevinde başlatılan
süresiz, dönüşümsüz açlık grevleri, bugün tam 34 cezaevinde 265
tutsağın katılımıyla 29uncu gününü
tamamlamaktadır. Onlarca siyasi tutuklu, PKK lideri Sayın Abdullah
Öcalanın Kürt meselesinin çözümünde rolünü oynayabileceği
koşullarının sağlanması ve ana dilde eğitimin
önündeki tüm engellerin kaldırılması amacıyla bedenlerini
ölüme yatırmışlardır. Ne var ki devlet her zamanki
tavrında hiçbir değişiklik yapmamakta, bütün bu taleplere
karşı her zamanki kayıtsızlığını
göstermektedir, ne toplumsal talepleri dikkate almakta ne de yaşatmak için
herhangi bir çabanın içerisine girmektedir. Şairin dediği gibi:
Türkü yine o türkü,
Sazlarda tel değişti.
Yumruk yine o yumruk,
Bir varsa el değişti.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sorunun kendisini
çözüm olarak ortaya koymak ve bir yöntem olarak benimsemek, Türk devlet
aklının hiçbir zaman ders almadığı tarihsel
yanılgısı olmuştur. Sonuçta ülke bir çözümsüzlük
sarmalına saplanıp kalmıştır. Bunun faturası ise
canıyla, kanıyla, malıyla en ağır şekilde
halkımıza ödetilmiştir. İşte, bütün bu nedenlerden
ötürü Kürtler
(X) Artık yeter!
diyorlar, bu savaş nasıl başladıysa böyle de bitebilir.
Savaşmadan, diyalog yoluyla bir çözüm geliştirilebilir, onurlu ve
kalıcı bir barış ortamı sağlanabilir; bunun için
tamamen tarafların samimi, güven veren adımları atmasına
ihtiyaç vardır.
Devletler kendi toprakları üzerinde yaşayan
halklarının haklarını gözetip koruyarak sağlam bir
yapıya kavuşur ve güç kazanır. Bu noktadan hareket edilerek en
doğru adımın atılacağı
kanısındayız. Bu sorun, ne asimilasyon ne inkâr ne de silahla
çözülemez. İşte, yakın tarihimiz bunun en iyi
kanıtıdır. Bugün kalkıp darbe paşalarını,
tarihin değme diktatörlerini, faşistlerini dahi geride bırakacak
açıklamalar yaparsanız, bu sizin hiç de hayra alamet olmayan
niyetinizi belli eder ki bu niyet, bu zihniyet bu ülkeye tam yüz yıl
kaybettirmiştir.
Sayın
Başbakanın açıklamalarındaki çelişkilerin ve siyasi
tutarsızlıklarının ayyuka çıktığı
malumumuzdur. Lakin bunları geçtik; biraz vicdan, el insaf demek istiyorum
kendisine. Her seferinde Kürt kardeşlerim diyorsun sonra da
kardeşine Senin, ana dilinde eğitim yapma hakkın yoktur.
diyorsun. Bana var fakat sana yok. diyorsun. İnkâr ediyorsun,
reddediyorsun, gasb ediyorsun. Zalimlik değil de ya nedir bu sizin
yaptığınız? Hangi düşüncede, hangi dinde, hangi
hukukta var sizin bu söylediğiniz? Dinimizde diller ayetten
sayılır fakat inkârcılığınızı,
kibrinizi öyle bir noktaya taşımışsınız ki, ayete
bile saygınızı yitirmişsiniz.
Binyıllardır
beraber yaşadığımız bu topraklar üzerinde sana hak
olan şey neden bana hak olmaktan çıkmıştır? Türkü,
Kürtten üstün yapan şey nedir? Ancak bir köle efendisinin sahip
olduğu haklara sahip olamaz, lakin ne siz efendisiniz ne de bizler bir
köleyiz; ne teniniz bizim tenimizden daha üstün ne de diliniz bizim dilimizden
daha kıymetlidir. Ana diliniz size ne kadar haksa bize de en az o kadar
haktır.
Bugün bin
türlü asimilasyon politikalarınız ve yasaklarınız ile
yorgun düşmüşse dilimiz, dilimize Medeni değil. diyen
zihniyetiniz, bu barbarlığı savunan başınız
utansın.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ezeli beri bu coğrafyada dili
ile kültürü ile Kürt olarak yaşamış bir halkın, dilini asla
pazarlık konusu yapmayacağını herkes çok iyi bilmelidir.
Kimse, Kürtçe seçmeli ders uygulamasının kâfi olduğunu bizlere
telkin etmeye yeltenmesin. Bizler doğarken ana dilimizi seçmedik ki
eğitim alırken de seçelim. Ana dil seçiliyor mu ki seçmeli ana dil
dersi olsun? Korkarım ki bu zihniyet ile yakında
hızınızı alamayıp, seçmeli millet
kavramını ortaya atıp bizlere seçmeli Kürt olma seçeneğini
sunacaksınız. Kürtlere hak tanıma adı altında
dayattıklarınız bu kadar akıl dışı ve
komiktir maalesef.
Bizler, Barış ve Demokrasi Partisi olarak, iki dönemdir bu
Parlamentoda, barış siyasetinin gereklerini gücümüz yettiğince
yerine getirmeye çalıştık. Bütün yasama faaliyetlerimizi ve
söylemlerimizi barışın ve demokrasinin elini güçlendirmek,
sesini yükseltmek adına yaptık. Meclisi çözümün yeri olarak gördük.
Gerek etnik gerek cins ve gerekse sınıfsal eşitsizliğe
kaynak oluşturan yasaların değiştirilmesi için sayısız
teklif verdik. Karanlıkta kalan olayların aydınlatılması
için, mevcut sorunların araştırılması için bir o kadar
araştırma önergesi verdik. Ancak, bugüne kadar bu
çalışmalarımızın hiçbirine en ufak bir destek
sunulmadı yahut olumlu bir yaklaşım sergilenmedi.
Çalışmalarımız ya görmezden gelindi ya da Parlamentonun
çoğunluğunun gölgesinde kaldı. Lakin bu mücadelemizi, her
şeye rağmen, her zamankinden daha kararlı bir şekilde
yürütme azmimizi asla kaybetmedik ve kaybetmeyeceğiz de. Bu bizim, bizleri
destekleyen, desteklemeyen bütün Türkiye halklarına karşı
tarihsel sorumluluğumuzdur. Bizler, bu ülkenin
demokratikleştirilmesi, savaşlara ve acılara son verecek bir
çözümün geliştirilmesi için hiçbir mazereti mevzu konusu yapmadık,
yapmayız. Çünkü biliyoruz ki mazeret demek daha fazla oyalamak ve daha
fazla ertelemek demektir. Bu da daha fazla gözyaşı ve daha fazla ölüm
demektir.
Çocuklarımız ölsün istemiyoruz, hiç kimsenin yüreği
yansın istemiyoruz. Yaşamını yitiren her gerilla da, her
asker de geride bıraktıklarını yakıp gidiyor. Bu
nedenle, Başbakanın kime ağlayıp kime ağlamadığı
hiç fark etmez çünkü Başbakan anlamasa bile, yaşamını
yitiren insan olduktan sonra, geriye kalan acının telafisini yapmak
imkânsızdır. Bu nedenle, Sayın Başbakandan, bu ülkenin
Başbakanı olarak sadece ama sadece halkına karşı
sorumlu davranarak hiçbir gerekçeye mahal vermeden, hiçbir hesaptan çekinmeden
adım atmasını ve bu kanlı sürece bir son verecek
müzakereleri acilen başlatmasını talep ediyoruz.
Emniyet Müdürünüzün dahi gerisine düşen
açıklamalarınız, yüz yıllık inkârı besleyen
fetvalarınız, içine girdiğiniz milliyetçilik
yarışı, Orta Doğuda yelken açmaya
uğraştığınız savaş serüveni, sizi bu
sorumluluktan uzaklaştırdığı gibi bu ülkeyi de bir
felakete sürüklemektedir. Mevzu Kürtlerin hakları olunca hemen savaş
tezkereleri çıkarmanız zorbalıktan başka bir şey
değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
PERVİN
BULDAN (Devamla) Bir başka ülkenin sınırları içerisinde
dahi olsa Kürtlerin temel haklarını elde etmesini engellemek için
dahi savaş tezkereleri çıkardınız.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, toparlaması için bir dakika
süre verin.
PERVİN
BULDAN (Devamla) Bugünkü savaş tezkeresiyle de askerin ülke
sınırları içerisinde kangrenleşmiş bir sorunun
kaynağını
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
PERVİN BULDAN (Devamla)
gidip sınır ötesinde
çözeceğini hesap ediyorsanız, alın, yakın tarihi defalarca
okuyun. Zira yeni ölümleri getirecek bu tezkerenin vebali burada Evet. oyu
verecek herkesin boynundadır. Bizlerin asla bu vebalin ortağı
olmayacağımızı ve Ret. oyu kullanacağımızı
belirtir, hepinizi saygıyla selamlarım. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Tezkere üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Oktay Vural, İzmir Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Çok değerli milletvekilleri, bugün burada, 17 Ekim 2007 tarihinde
Hükûmete verilmiş olan tezkere yetkisinin uzatılmasına dair
görüşlerimizi bildirmek üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinize saygılarımı
arz ediyorum.
Bu tezkere hakkında görüş ve düşüncelerimi ifade etmeden
önce bir hususa açıklık getirmek istiyorum: Bugünkü birleşime
başlamadan önce müzakerelerin sırası konusunda yapılan
tartışma ve değerlendirmelerde, Sayın Genel
Başkanımızın Türkiye Büyük Millet Meclisine gelme saati bir
sebep olarak ifade edilmiştir. Şunu ifade etmeliyim ki Sayın
Grup Başkan Vekilimizin bu konudaki ifadesi bir yanlış
anlamadır. Sayın Genel Başkanımızın, Türkiye
Büyük Millet Meclisine geliş saatine göre çalışmaların
düzenlenmesi gibi bir talebi olmamıştır. Böyle bir
yanlış anlamadan dolayı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
Türkiye Büyük Millet Meclisinden özür diliyorum.
Sayın Genel Başkanımız ve Milliyetçi Hareket
Partisinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına büyük
saygı gösteren ve her zaman en üstte gören ve millet iradesini, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yüksek şahsiyetini ve bu iradenin
egemenliğini hep odağında tutan bir siyaset anlayışına
sahip olduğunu bu vesileyle ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bir konuyu da burada belirtmek istiyorum.
Evet, Ankarada ve yurdun çeşitli yörelerinde, şehit aileleri,
gazilerimizin 13 Ekimde Ankarada Teröre Karşı Halk adı
altında bir miting düzenleme ve bu mitinge çağrı
yazıları ve billboardları yer almıştı. Maalesef,
bugün bana verilen bir bilgiye göre, bu miting, Ankara Valiliği
tarafından iptal edilmiştir ve siyasi iradenin talebi üzerine iptal
edilmiştir. Yani bu teröre karşı millet durmayacak da kim
duracak? Dolayısıyla, böyle bir millî duruşu temsil eden bu
iradenin bu şekilde demokratik hakkının engellenmesini de
doğrusu Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak kabul edemeyeceğimizi
ifade etmek istiyorum. Bir an önce, bu konuda demokratik bir şekilde
teröre karşı milletin nasıl dimdik ayakta durduğuna
ilişkin böyle bir demokratik tepkinin ortaya konulduğu bir mitinge
izin verilmesi konusunda Hükûmetin devreye girmesini de bu vesileyle ifade
etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
geçmişte olduğu gibi her zaman terörle mücadele konusunda hukukun
üstünlüğünü ve meşru güçlerini kullanması gerektiğini
savunduk ve bu amaca ulaşmasını arzu ettiğimiz bu tezkereyi
de 2007 yılından bu yana destekliyoruz. Aslında, 2007
yılına kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çıkaramadığı tezkerenin Milliyetçi Hareket Partisinin 2007
yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde yer almasından sonra
çıkarılmış olmasıyla terörle mücadele konusunda bir
inisiyatif oluşturma bakımından katkı
sağlamış olduğumuza da inanıyoruz.
Tabiatıyla, bu tezkereyi biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak
Hükûmete veriyoruz ama Hükûmete Terörle mücadele et. diye veriyoruz, Terör
örgütüyle müzakere et. diye vermiyoruz, Terör örgütünü bertaraf et. diye
veriyoruz, Terör örgütünü taraf hâline getir. diye vermiyoruz. O
bakımdan, Türkiye Büyük Millet Meclisine Hükûmetin sunduğu gerekçe
istikametinde verdiğimiz tezkerenin anlamı ve önemine binaen hareket
edilmesini istemek milletin hakkıdır, milletvekillerinin de hakkıdır.
O bakımdan, burada verdiğimiz tezkereyle, bu milletin
egemenliğini ortadan kaldırmak isteyenlere, güvenliğimizi
ortadan kaldırmak isteyenlere karşı egemenliğimizi temsil
eden Türk Bayrağının iradesinin orada hâkim olmasını
istiyoruz; arzumuz ve isteğimiz budur.
Bu bakımdan, terör sorununa yönelik aldığınız
tedbirler istikametinde, Milliyetçi Hareket Partisinin terör sorunu olarak
gördüğü bu konu hakkında, 2002 yılında terörle mücadeleyi
kazanmış bir Türkiye'nin bugün, 2012 yılında terör
örgütünün muhatap alındığı bir Türkiye hâline
dönüştüğünü de hep beraber, birlikte görmemiz gerekiyor. Gerçekten,
bu tezkereyle, aynı zamanda terörle mücadele konusunda neler
yapıldı, neler yapılmadı, bütün bunların da elbette
değerlendirmesinin, muhasebesinin yapılması gerekmektedir.
Türkiyeyi on yıldan bu yana AKP Hükûmeti yönetmektedir.
Değerli milletvekilleri, aslında ilk yetki 2003
yılında verildi. 2003 yılında verilen yetkiyle -ki orada
ifadeleri bulunmuştur- PKK-KADEK militanlarının faaliyetlerine
hız verdiği, yeni tertipler içine girdiği ifade ediliyor;
Irakın etnik temelde parçalanmaya yönelik girişimlerin yoğunluk
kazandığı ve bu gelişmeler karşısında
caydırıcı olmak için de Türk Silahlı Kuvvetlerinin
mevcudiyetiyle mümkün olduğu ifade ediliyor.
Şimdi
geldiğimiz bu noktada 23 Mart 2003 tarihinde Sayın
Başbakanın Newsweek dergisine verdiği bir mülakatta diyor ki: Anlaştık,
12 buçuk mil giriyoruz ve bu konuda kimseden izin almaya ihtiyacımız
yoktur. diye ifadelerde bulunurken maalesef Türkiye Cumhuriyeti devleti Irakın
kuzeyinde mevcudiyetimizle bu oyunları bozarız. diyen tezkereye
rağmen Irakın kuzeyine girmemiştir. Neden, kim tutmuştur?
Millet iradesi vardır ama siyasi irade oluşmamıştır. O
zaman, sorgulanması gereken, bu süreç içerisinde PKK terör örgütüyle
mücadele anlamında hangi stratejiler kimlerin isteğine göre
uygulandı ve neden bugünlere kadar geldik? Ve bugün geldiğimiz bu
noktada etnik kimlik adı altında parçalanmanın Irakta
yaşandığı bir ortamı görüyoruz.
Bakın,
2007 yılından itibaren bu tezkerelerin hepsinde yer alan
başlangıçtaki 2007 yılında tezkerede şunu söylüyor:
Irakın kuzeyinde PKK millî birliğe, güvenliğe, toprak
bütünlüğüne saldırıyor ve açık bir tehdittir. Siyasi ve
diplomatik girişim ve uyarılarda bulunduk, istenilen sonuçlar
alınmadı. Terör tehdidinin ve saldırıların bertaraf
edilmesi amacıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevlendirilmesi.
2007
yılında diyor ki: Siyasi ve diplomatik girişimlerden fayda
alamadık. Diyor. O zaman Türk Silahlı Kuvvetlerinin gücüne
ihtiyacımız var. diyorlar.
Peki, 2008
yılında ne diyor? Yine sebepler aynı, yine açık tehdit,
yine toprak bütünlüğü, yine terör örgütünün bertaraf edilmesi
amaçları var ama orada şunu söylüyor, diyor ki: Askerî faaliyetler
başarılı; siyasi, diplomatik girişim ve uyarılar devam
ediyor. 2008den bu yana Hükûmetin siyasi ve diplomatik uyarıları
devam ediyor, askerler başarılı, terör artıyor.
Şimdi bu tezkere başlı başına Hükûmetin siyasi
girişimlerinin ve uyarılarının başarısız
olduğunu ortaya koyuyor, tezkere kendisi söylüyor. Devam ediyor, devam
ediyor, devam ediyor. Bu tezkerelere bakıldığı zaman,
Hükûmetin başarısız bir terörle mücadele
anlayışını ortaya koyduğunu göstermektedir. Yani PKK
terör örgütünü bertaraf etmek amacıyla, bu tezkereyle izin istiyorsunuz
ama söylüyorum: Taraf olduğunuzu nasıl bertaraf edeceksiniz? Bugün
taraf oldunuz. Maalesef bir taraftan terörle mücadele adı altında
bertaraf etme iradesi ortaya konurken, siyasi irade, siyasi girişimler
adı altında terörle müzakere zeminini oluşturmuştur. Bu bir
paradoks oluşturduğu için maalesef Türkiyede terörle mücadelede
başarısız bir dönem yaşanmaktadır, işin özü
budur.
Bugün geldiğimiz bu noktada, PKK gücünün bugün nasıl ve neden
arttığını sorgulamak ve Kandilde PKKnın neden
bertaraf edilmediğinin hesabının verilmesi gerektiği bir
döneme geliyoruz. Bugün, Vur-kaç taktiğinden, vur-kal taktiğine
dönüşen PKK; nasıl taraf hâline dönüştürdük, neden bunlar
başımıza geldi? diye AKPnin kılavuzlarının
düşünmesi gereken bir husustur.
AKP terörle mücadelede bir paradoksun tuzağına düşmüştür.
Açık ve nettir. Bu paradoks, terör örgütünü, terörü bir sorun olmaktan
ziyade terör örgütünün, terörün kullandığı ve ulaşmak
istediği amaçları belirleyerek bunları çözmeye yönelik kök
sebeplere inmeyi yani bir siyasal çözüm oluşturma hedef hâline gelmiştir.
Bu bir paradokstur. Aslında böyle yapmakla PKK terör örgütünün kök
sebeplerine inmek suretiyle bir bakıma terörün bir araç olarak
kullanılmasını teşvik eden bir yaklaşım
olmuştur. Böylelikle PKK terör örgütü kendilerinin haklı
olduğunu ve meşru olduğunu ve kendi amaçlarına
ulaşabileceği konusunda cesaretlendiren bir yaklaşım
tarzı ortaya konmuştur.
Her bir
suçun kök sebebi vardır. Bugün geldiğimiz bu noktada İzmirde
kanserli bir hastanın kendisine yeşil kartın iptal edilmesi
üzerine pompalı silahla yaptığı bir eylem neticesinde 16,5
yıl hapis cezası aldı ve Sayın Cumhurbaşkanına
affedilmesi için
6 aylık ömrü vardı ama Sayın
Cumhurbaşkanının vakti kalmadı. O yeşil kartı
iptal edilenin de sebebi vardı.
Eğer
siz terörü ortadan kaldırmak yerine terörün sebeplerine inmeyi
hedeflerseniz terör örgütü siyasi amaçlarına ulaşma noktasında
cesaretlenir. Bu yönden bakıldığı zaman, terör örgütünün
sebeplerine inip bu sebepleri ortadan kaldırmaya yönelik hareketler nihai
amacı olan siyasi hedeflerine odaklanmak için bir imtiyaz
oluşturmuştur; böylece teröre meşruiyet alanı, siyasal
amaçlar doğrultusunda çözüme kavuşturma meşruiyeti
oluşturmuştur ve bugün maalesef AKP bu paradoksun içine
düşürülmüştür ve bu yönüyle bakıldığı zaman
terörle mücadelede yapılması gereken husus şudur: Terörün
sebepleri, terörün Kürt sorunu olduğuna ilişkin ifadelerin hepsini
reddetmek ve bunun makul bir ifade tarzı olduğunu ifade edenlere
karşı bu ifadeleri de reddetmek ve bunun bir meşruiyet
alanı oluşturmayacağını belirtmektir. Böyle bir
davranış yerine başka bir davranış terörü
azdırır ki nitekim azdırmıştır. Terörist
eylemlerin suç olduğu açıktır,
cezalandırılmalıdır. Politik diyalog ve müzakere aracı
olarak kullanılmamalıdır. Eğer siz, terör örgütüyle
müzakere ederseniz silahın bir diyalog ve müzakere aracı
olduğunu ortaya koymuş olursunuz. Terörün sebeplerine inerek sözde
çözüm arayışı aslında bu terör örgütünü yönetenlerin, bu
yöntemi kullanmasını da teşvik eder. O bakımdan, eğer
siz, terör örgütünü dize getirmek istiyorsanız terör örgütünü yönetenlerin
siyasal amaçlarını meşrulaştırma çabalarından
vazgeçmeniz gerekir. Vazgeçmediğiniz sürece terör örgütü size masa kurar,
siz de tıpış tıpış Oslolara gidip o masalarda
çözüm ararsınız ve o masalarda çözüm aradığınız
zaman barış için çözüm aradıklarını, terörle mücadele
için bir çözüm aradıklarını söyleyenler aslında o masada
oturanların nasıl 1,2 milyon euroya tanksavar
pazarlığı yaparak yakalandığını gördüğü
zaman demek ki bir elleri silahta, bir elleri masada olanlarla müzakere
ediyorsunuz. Böyle bir tarzda terörle mücadele etmek mümkün değildir.
Bu çerçevede siyasal çözüm arayışı Türkiye'de ve Türkiye
dışında iki temel yanlış değerlendirmeye
götürmüştür. Türkiye'de, terör örgütünün devletin ve milletin yeniden
tanımlanmasına yönelik talepleri
meşrulaştırılmış ve
değerlendirilmiştir. Ne hazindir ki Türk milletinin millî
kimliği, dilimiz, cumhuriyetimizin şekli olmak üzere hepsi devletin
ve milletin yeniden tanımlanması gerektiğine ilişkin
PKKnın siyasal amaçları uğruna sahip olduğumuz bütün
değerler ayrıştırılmaya
çalışılmıştır. İşte bu siyasal amaç,
aslında AKPnin düştüğü ilk yanlış olmuştur. Bu
yanlışa düşmesinin de önemli bir sebebi vardır: Adalet ve
Kalkınma Partisinin millet ve devlet tanımında sahip
olduğu siyasal düşünce. Eğer, bir dışişleri
bakanı Milliyetçilik parçalanma getirir. diyorsa, Öcalan 2007de
Ulusçuluk, o kadar çatışma o kadar bölünmedir. diyorsa, eğer
Dışişleri Bakanı Ulus devlet organik yapıları
dağıttı, suni kimlikler meydana getirdi. diyor, Öcalan da 2007de
Ulus devlet, parçalanma, bölünme getirir. diyorsa, bugün Türkiye Cumhuriyeti
bakanlık makamlarında oturanlar Ulus devlet fikri yerine uluslararası
iş birliği yapan devlet fikri benimsenmelidir. diyorsa, eğer
muhafazakâr demokrat kitapçığında Etnik gruplara özerklik
tanınmalı, makul ölçüde özerklik tanınmalı. diyorsa,
AKPnin bu paradoksa düşmesinin siyasal bir amacı da vardır.
Bu yönüyle bakıldığı zaman, AKPnin bu paradoksa
düşmesinin bir başka sebebi de askerî vesayettir. Bunu, Sayın
Gül, 28 Temmuz 2003 tarihinde Wolfowitzte yaptığı bir
kahvaltılı yemekte açıkça ortaya koymaktadır.
Sivilleşme adı altında, askerin güç kazandığı
zeminlerin ortadan kaldırılması adı altında, terörle
mücadelede eski yöntemler diye güvenlikçi yöntemler yerine siyasal çözüm ön
plana getirilmiştir ve bu yönüyle bakıldığı zaman,
ikinci adımda Irakın kuzeyinde askerî varlığa son vermek,
işte bu iki askerî vesayetin kaynağı olarak belirtilen terörle
mücadelede bu paradoks hatasına düşmesi, askerî vesayetin
kaynağı olarak terörle mücadeleyi görmesi, aynı zamanda
Irakın kuzeyindeki askerî varlığımızdır. Bu iki
hata AKPnin terörle mücadele yerine terörle müzakere anlayışına
ittiğini gayet açık ve net bir şekilde görüyoruz.
İşte bu safhada, 2002 yılında terörist
başı İmralıda hücresinin yolunu bulamayan bir mahkûmdu,
bugün Türkiyeye yol haritası sunacak hâle gelmiştir. Başbakan
çözümü terörist başının iki dudağı arasından
bekler olmuştur. 2002 yılında gardiyanlarla muhatap olan
İmralı canisi şimdi siyasi iradenin muhatabı olmuştur.
2002 yılında Devlete hizmet etmeye hazırım. diyen
İmralı canisi bugün Devlet bana nasıl hizmet eder?
noktasına gelmiştir. 2002 yılında yargı Türk milleti
adına egemenliğini kullanarak hesap soruyordu, bugün terör örgütü ile
Osloda pazarlık yapanlar yargıyı terör örgütünün emrine
verdiğini gösteriyor. 2002de Şehitler ölmez, vatan bölünmez.
deniliyordu, bugün Osloda Şehitler ölür, vatan bölünür. diyenlerin
müzakerecisi vardır. 2002 yılında şehitlerimiz için
gözyaşı dökülürdü, bugün teröristler için gözyaşı döken
emniyet amirlerinin, bunu insani ve vicdani bulanların yönettiği bir
ülke vardır. 2002de terörle mücadele eden polisimiz, askerimiz gururluydu,
komutanları gururluydu; bugün teröristle mücadele edenlerle mücadele
edilir bir Türkiye oldu. 2002de terörist başını getirenler, sorgulayanlar
gururluydu; bugün onlar tutuklu. 2002de her yer PKK için güvensizdi
şimdi, her yer PKK için adeta bölge hâline getirildi. 2002
yılında teröristler yalnızca dağdaydı, şimdi
şehirlerimizin ortasında bombalar patlatıyor; kaymakamı,
öğretmeni kaçırıyor. Dün İmralı canisi terörist
başıydı, bugün Genelkurmay Başkanı terörist
başı oldu. İşte, aslında bu gelişler AKPnin
terörle mücadele politikasının Türkiyeyi hangi noktaya
getirdiğini ortaya koymaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak
biz, Türkiyenin sorununun bir terör sorunu olduğunu ve bu terör sorunuyla
mücadele etmek için de politik, askerî, mali ve psikolojik desteklerin
kesilmesi gerektiğini düşünüyoruz ve bu tezkerenin amacının
da özellikle askerî destekleri sağlayan Irakın kuzeyinde PKK
yuvalanmasının bertaraf edilmesi amacıyla kullanılması
gerektiğini düşünüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (Devamla) O
bakımdan Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu tezkereye her zaman
olduğu gibi olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor, hepinize
saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Aytun Çıray,
İzmir Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYTUN ÇIRAY (İzmir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle ben de gazilerin ve şehit
ailelerinin yapacakları yürüyüşün iptal edilmesini
kınadığımı ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, söz konusu Hükûmet tezkeresi için söz
almış bulunuyorum. Amacım, AKP yönetiminin artan terörden
nasıl sorumlu olduğunu ve önceki tezkere kararlarını
askerlik görevinin bitmesi şeklinde yorumladığını
ortaya koymaktır.
Milletimize psikolojik harekât uygulayan bir Başbakanın
zorbalık rejiminde bu kürsüde çok açık sözlü olmak zorundayız.
Şimdi, bu görev ve sorumluluğu partim adına elimden
geldiğince yerine getirmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye çok kötü yönetiliyor.
Başbakan, gerçekleri sürekli çarpıtıyor. Suriyenin Ben
düşürdüm. diye ilan ettiği uçağımızda 2 şehit
vermemize sessiz kalan Sayın Başbakan, isteseydi önleyebileceği
elim Akçakale olayı üzerine geçen hafta alelacele savaş tezkeresi
getiriyor. O kadar acele getiriyor ki sabaha alıyorlar tezkereyi. Biz
Acaba öğleden sonra savaşacaklar mı? diye beklerken AKP
sözcüleri televizyonlara dağılıp Biz bu tezkereyi savaş
için çıkarmadık. demeye başlıyorlar.
Değerli arkadaşlar, bu o kadar ileri gitti ki Sayın
Başbakan Blöf yapmıyoruz. demek zorunda kaldı. Gerçi
inandırıcılıklarını kaybettiler ama bu Hükûmetin
düştüğü durum yine de bizi üzüyor. Bakın, niçin
inandırıcılığınızı kaybettiniz? Çünkü
siz Türk askerinin başına çuval geçirildiğinde süt dökmüş
kedi gibiydiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Mavi Marmara
olayında 9 vatandaşımız katledildi, hâlâ İsraile özür
diletemediniz.
İSMAİL
AYDIN (Bursa) Hadi oradan be!
AYTUN ÇIRAY
(Devamla) - En önemlisi gittikçe yalnızlaşıyorsunuz, yalnızlaştıkça
sertleşiyorsunuz Değerli AKPliler biz Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanın bu hâllere düşmesinden hiç memnun olmayız.
Keşke Başbakan büyük Türkiyenin
ağırlığını taşıyabilseydi. O zaman
caydırıcı olmak için tezkereye gerek kalmazdı. Apoyu
Suriyeden nasıl çıkarttık hatırlasanıza. Zamanın
Başbakanı Mesut Yılmaz Hatayda Sabrımız
taştı. dedi. Ardından Kara Kuvvetleri Komutanı Ateş
Suriye sınırına gitti. PKKyı himaye etmeye devam
ederseniz müdahale ederiz. dedi. Sonra da 1 Ekimde Meclis
açılışında zamanın Cumhurbaşkanı Demirel
kararlı ifadelerle Suriyeye müdahale ederiz. dedi. Ertesi sabah Apoyu
kapının dışına koydular. Bu yüzden Tezkereyi
caydırıcı olmak ve acil durumlar için çıkardık.
sözünüz de doğru değildir. Çünkü böyle acil durumlar için zaten
Anayasa Cumhurbaşkanına yetki vermektedir.
Peki
değerli arkadaşlar bu örneklerden çıkaracağımız
sonuç ne biliyor musunuz? Çok üzülerek söylüyorum: Bizim Başbakanın
kibrinin arkasında korkuları var, bizim Başbakan korkuyor. Bunu
sadece TÜSİAD Başkanı sezmiş olsa sorun yok da, bütün dünya
bizim Başbakanın korktuğunu fark etmeye başladı.
İşte böyle zamanlarda korkak
ve başarısız siyasetçiler,
başarısızlıklarını örtmek için,
diktalarını pekiştirmek için, savaşı çare
görebilirler. Bakın, Zaman gazetesi yazarı -son karar üzerine-
İhsan Dağı ne diyor: Kimse unutmasın, savaş ve
çatışma anlarında toplumu hizaya sokarlar. Değerli
arkadaşlar, bir önceki tezkereye evet diyen herkese sesleniyorum buradan.
CHP Esadın yanında yer
almadı, almaz ama Esad kadar hukuk tanımaz olan Erdoğanın
sıfır sorun iddiasıyla başlayıp savaşa varan
şahsi davasının yanında da yer almaz Cumhuriyet Halk
Partisi. CHP sadece millî davaların arkasında yer alır
arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) Suriye
meselesi Türkiye'nin millî davası değildir; daha önemlisi, mevcut
Dışişleri Bakanı yüzünden millî felaketimiz olabilir çünkü
Suriyeyi karıştırdığımız yetmedi,
şimdi de uçak meselesi yüzünden Rusyayla bozuşuyoruz üstelik
enerjide Türkiyeyi tam göbeğinden Rusyaya bağlamışken. On
yıldır enerji yatırımı yapmadınız bu ülkede,
on yıldır. Yarım kalmış Ilısu Barajını
bile bitiremediniz. En büyük eseriniz Ağaoğlu İnşaat! Bütün
bunlara rağmen Suriye millî davamız olsaydı eğer
savaşa en önde gitmeyen namerttir namert, arkadaşlar! (CHP
sıralarından alkışlar) Siz savaşmak için millî dava
mı arıyorsunuz? İşte, ilk hedefiniz Kıbrıs o zaman.
Kıbrısta bizim hakkımız olan gazı
paylaşıyorlar, petrolü paylaşıyorlar; çıt
çıkaramıyorsunuz çıt! Kıbrıs siyasetiniz Piri Reis
gibi Akdenizin sularına gömüldü gitti.
Değerli parlamenterler, Sayın Başbakan terörün hiçbir
zaman sıfırlanmadığını söyleyerek bizi aptal
yerine koymaya çalışıyor. Gerçekte AKP iktidara geldiğinde
Türkiyede durum şuydu: Muzaffer bir devlet, yenilgiyi kabul etmiş
bir terör örgütü, Devletime ve milletime hizmet etmeye hazırım.
diyen bir Apo. Eğer Türkiye bir müzakere yapacaksa işte o günlerde bu
müzakereyi yapmalıydı. PKKnın mücadele azminin
kırıldığı o gün müzakere edip silah
bıraktırılmalıydı. Derhâl genel af ilan edilmeli;
ardından ekonomik, sosyal ve psikolojik büyük bir hamle
başlatılmalıydı. Ne yazık ki bu konjonktürü Türkiye'nin
gelmiş geçmiş en başarısız yönetimi kaybetti.
Şimdi durum ne? Şimdi durum şu: Silah bırakırsa biz
de operasyon yapmayız. diyerek âdeta PKKdan ateşkes talep eden,
insanımıza yenilmişlik duygusu aşılayan, ülkemizin bir
bölümünde egemenlik devri yapmış âciz bir Başbakan. Durum bu.
Evlatlarımız, kimi zaman bu Sayın Başbakanın
seçimlerdeki çıkarları, kimi zaman Davutoğlunun ideolojik
saplantılarından ötürü şehit oluyorlar, olmaya devam ediyorlar.
Bu da yetmiyor değerli milletvekilleri, milletimiz, her gelen şehit
haberinden sonra AKP propagandistleri tarafından çaresizlik duygusuna
sürükleniyorlar. Oslodaki hakem devletin bölgeyle ilgili tarihsel projeleri,
sanki Türk milletinin tarihsel projeleriymiş gibi Türkiyeye yutturulmaya
çalışılıyor.
Peki, bu gelinen noktada çare ne? Çare şu: Duran kanı
akıtan, gençlerimizin yaş ekini biçer gibi kurban edilmesine yol
açan, milletvekillerinin bile güvenlik içinde özgürce gezebilmelerini
sağlayamayan, bir vatandaşımızın aklına
diğeriyle ayrışmayı sokan, terör örgütünü
siyasallaştırıp meşrulaşmasına katkıda
bulunan AKP zihniyetinin iktidardan gitmesi ilk çaredir.
Değerli arkadaşlar, biz CHP olarak, terörle mücadele konusunda
başlangıç zemini oluşturacak bir politika önerisinde
bulunmuştuk. Başbakan ne yaptı? Kongredeki son şovunda bizi
önce birlikte hareket etmeye davet etti, hemen ardından bu defa ucu
Atatürke kadar uzanan iftiralarına âdeta gözü dönmüş bir
şekilde devam etti. Çünkü bu Başbakanın amacı kimseyle
iş birliği yapmak değil. Bu Başbakanın amacı
suçlarına ortak aramak, suçlarına ortak aramak. Ama Cumhuriyet Halk Partisini
bu Başbakan suçlarına ortak edemeyecek. Eğer bu Başbakan
samimi olsaydı böyle bir ucuz gösteriyi kongrede yapmazdı. Hâlbuki
çok kanlı ve acılarla dolu bir dönemden geçiyoruz; artık
şehitleri sayamıyoruz, saymıyoruz. İşte böyle bir
süreçte, biz bugün, AKP İktidarının yine
uygulayamayacağı bir tezkereyi oylayacağız.
Uygulayamayacağı demem boşuna değil çünkü yüce Meclisin
verdiği bu yetkiyi AKP Hükûmeti en gerekli durumlarda bile
kullanamadı. Sorarım size: PKK yaz boyunca ülkemizi kana bularken,
milletimiz tarifsiz acılar yaşarken bile kullanmadıysa Hükûmet
bu tezkereyi, ne zaman kullanacaktı?
Bakın, PKK Irakın kuzeyiyle komşu bölgemizde hâkimiyet
kurmaya çalışıyor. Değerli milletvekilleri, terör örgütünün
bu çapta bir operasyonu yürütmeye cüret edebilmesi için büyük bir lojistik
desteğe ihtiyacı vardır. Haritaya bir bakın bakalım,
bu desteğin harekât merkezi acaba nerede konuşlandırılmış
olabilir? Sağır sultan bile biliyor ki PKKnın bu lojistik
merkezi, Irakın kuzeyindeki dağlık bölgelerde. O hâlde ne
yapmak gerekir? Bunun cevabını Burdurda yirmi bir gün askerlik
yapmış olanlar bile bilirler ki bu yetkinin
kullanılabileceği en uygun zaman ilkbahar aylarıydı.
Öyleyse size soruyorum: Geçen ilkbaharda niçin sınır ötesi harekât
yapmadınız kardeşim? Niçin yüzden fazla gencimizin şehit
olmasına neden oldunuz?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hazirandan bu yana 185
AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Değerli milletvekilleri, artık üç
maymunları oynama zamanı geçti. Son dört ayda yüzden fazla
evladımızın hayatına mal olan PKKnın
azmasının başta gelen sorumluları Sayın Başbakan
ve kendisine olmayan derinlikler vehmeden Dışişleri
Bakanıdır. Bu karanlık, kanlı yazıda onların
mührü var.
Son zamanlarda, milletimizden zamlarla aldıkları paraları
El Kaideli ve Libyalı teröristlere aktarıyorlar yani Suriyede
kanlı savaş oyunları tezgâhlamakla meşguller. Günlerce
CNNTürk tarafından Akçakaleden yapılan canlı savaş
yayınları, bu kötü niyetli Dışişleri
Bakanının, milletimizi bir savaş oldubittisine razı etme
operasyonlarından başka bir şey değildir. Şimdi, bana
Bu olan bitende İçişleri Bakanının hiç mi suçu yok?
diyeceksiniz. Arkadaşlar, şaka yapacak kadar zamanım yok, onun
için İçişleri Bakanından bu konuşmamda
bahsedemeyeceğim.
Değerli milletvekilleri, Başbakan, 12 Haziran 2011 seçimleri
öncesinde AKP oylarını azaltacak herhangi bir etkiyle
karşılaşmamak için MİTi PKK temsilcileriyle görüşme
ve pazarlık yapmak için gönderdi. Bakın, bu görüşmelerin
MİTle yapılan Oslodaki bu görüşmelerin kaç şehidimizin
hayatına mal olduğu bilinmeyen, açık ve ağır bir
suçtur. öyle olmasaydı Sayın Başbakan, suçluların
telaşı içerisinde MİT Müsteşarını kurtarma
yasası çıkarmazdı. Zira, söz konusu taahhütler arasında
Anayasa değişiklikleri bulunmaktadır. Yani bir başbakan
düşününün ki ayrılıkçı terör örgütüyle
Anayasamızı bozma, değiştirme ve ortadan
kaldırmayı tartıştırmış olsun. Açıkça
iddia ediyorum: Bu, bir darbe teşebbüsüdür. Anayasaya darbe
teşebbüsüdür bu.
ÜNAL KACIR (İstanbul) O zaman sizin savunmanız lazım.
Darbe olunca siz savunursunuz zaten.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) Ve artık bu hâliyle bu iktidar, anayasal
meşruiyeti tartışmalı bir iktidardır. Keser dönecek,
sap dönecek, bir gün gelecek bu Parlamento çatısı altında başka
darbe komisyonları kurulacak, bütün bunların hesabı sorulacak
arkadaşlar.
Ne zaman ki seçimler yapıldı, oy kaygısı bitti,
MİT yetkilileri geri çağırılıp görüşmeler
kesildi. İşte o zaman PKKnın yöneticileri, görüşmelerin
Başbakanın seçim çıkarlarını korumaya yönelik bir
stratejisi olduğu kanaatine kapıldılar. Bundan ötürü de hem
bunun intikamını almak hem de bu Dışişleri
Bakanının Türkiyeyi ağır bir stratejik bataklığa
sürükleyen Suriye politikalarından istifade etmek için terörü
tırmandırdılar. PKK ile gizli gizli buluşup Anayasayı
ihlal ederken sonuçlarının nereye varacağını hiç
düşünmediniz mi? Hadi vizyonunuz yok, vicdanınız da mı
yoktu arkadaşlar?
Değerli milletvekilleri, Türkiyenin dış politikası,
bir devlet adamı, bir diplomat tarafından değil, ulus devletten
nefret eden bir toplum mühendisi tarafından, Türkiyeyi var eden,
kurucularını inkâr eden nankör bir Dışişleri
Bakanı tarafından yönetilmektedir. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, terbiye
sınırlarını zorlamasın!
ÜNAL KACIR (İstanbul) Ne kadar ayıp ya!
AYTUN ÇIRAY (Devamla) Öyle ki bu toplum mühendisi
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Terbiye
sınırlarını zorlamasın, konuşurken dikkatli
konuşsun.
BAŞKAN Sayın Elitaş, grubun söz hakkı var.
Sayın Bakan konuşacak, sizin de söz isteme hakkınız var
sataşmadan dolayı.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Türkiyenin Bakanına nankör
diyemez. Nankörlük yapmasın.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) Öyle ki Türkiye, tarihinde ilk kez bir
Dışişleri Bakanının ağzından Osmanlı
İmparatorluğunun tekrar kurulacağını öğrendi.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Sayın Başkan, lütfen temiz dile
davet edin.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) Bunda bir mahzur yok da merak ediyorum
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sabahtan beri iftira
atıyorsun, nankörlük yapıyorsun.
AYTUN ÇIRAY (Devamla)
acaba Dışişleri Bakanın
hayalinde padişah tahtında kendisi mi oturuyor, Başbakan mı
oturuyor, onu merak ediyorum.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) İşte, senin
söylediğin de bu işte, senin söylediğin
AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Sayın Bakan, yüce Meclis sınır
ötesi harekât yetkisini size tekrar verecektir. O hâlde, bu ilkbaharda
yapmanız gereken tek şey var: Yürüyüp Irakın kuzeyine
gireceksiniz kardeşim. Girin ki daha çok masum kanı akmasın.
Yok, başka angajmanlarınız var, yüreğiniz yetmiyorsa,
Gir. emrini başkalarından bekliyorsanız, şehitlerin
kanında boğulursunuz. Ama geride
bıraktığımız yaz aylarının kanlı
bilançosuna baktığımızda ortada terörle mücadele filan
görmüyorum, olsa olsa terörle mücadele parodisi var. Neden mi?
Değerli arkadaşlar, şimdi bizden Irakın kuzeyine
girmek için tezkere istiyorsunuz.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Kimse sizden bir şey
istemiyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Meclisten istiyor, sizden değil.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Irakın kuzeyini yöneten kim? 2006da
Başbakanın Biz, aşiret reisleriyle muhatap olmayız.
dediği kişi yani AKP kongre şovunda insanlarımıza
Türkiye seninle gurur duyuyor. diye tezahürat ettirdiğiniz Barzani. (CHP
sıralarından alkışlar) Sayın Dışişleri
Bakanının Amca Mesut dediği Barzani ile kişisel
ilişkileri onu ilgilendirir ama biz, aşiret devleti değiliz.
İlişkilerimizi Irak Merkezî Hükûmetiyle kurmak
zorundasınız. Bizim muhatabımız Irak Merkezî Hükûmetidir.
Fakat siz öyle yapmadığınız gibi, önce Irakın iç
işleri olan seçimlerde taraf oldunuz, hatta o kadar ki kendi seçim
kampanyanızı yöneten şirketi oraya görevlendirdiniz,
gönderdiniz. O da yetmiyormuş gibi Irak Hükûmetinin suçlu kabul
ettiği bir siyasinin hamisi kesildiniz. Onlar da şimdi ne
yaptılar? Irakın kuzeyindeki askerî üslerimizi kapatma kararı
aldılar.
Suriyenin kuzeyindeki yeni konjonktürü ve ortaya çıkan yeni
uluslararası hassasiyeti dikkate alacak olursak, bu tezkereyi bu Hükûmet
yüzünden çok olumsuz şartlarda çıkartıyoruz. Bunun sonucunda
sadece Irakın bütünlüğünü sabote etseniz iyi, Türkiyeninkini de
riske ediyorsunuz. Yoksa sizin Irak siyasetinizi de Oslo görüşmelerinde
bulunan hakem mi tayin ediyor?
Sayın Bakan, değerli AKP milletvekilleri; şimdi, şu
söylediklerimin altını çiziyorum ve dikkatle dinlemenizi rica
ediyorum:Türkiye'nin Suriyenin iç işlerine hiçbir şekilde
karışmaması gerekiyor, buna katılıyor musunuz?
Şimdi, Başbakan Ciddede başka bir şey söylüyor,
Dışişleri Bakanı Ankarada başka bir şey
söylüyor; buna reel politika demezler, deseler deseler dream politika
derler yani hayal politikası derler; buna katılıyor musunuz?
Başkalarının çizdiği rolü oynarsanız model değil,
fotomodel olursunuz; buna katılıyor musunuz? Katılmıyorsunuz
öyle mi? O zaman, bu sözlerin sahibi olan, Harun olmaktan
bıktığı anlaşılan, Karun olmaya karar vermiş
Sayın Kurtulmuşu neden Genel Başkan Yardımcısı
yapıyorsunuz? Alın, okuyun işte, Sayın Kurtulmuşun
sözleri bunlar. (CHP sıralarından alkışlar) Değerli
arkadaşlar, siyaset bu kadar çok yüzlülüğü kaldırmaz.
Şimdi,
son olarak size şunu söylemek isterim, kulaklarınızı
açın dinleyin: Bu tezkereyi sakın öncekiler gibi battal hâle
getirmeyin. Bugünden itibaren, terörü önleyici stratejiler izleyin. Amerika
Birleşik Devletleri Hükûmetiyle çeşitli düzeylerde kararlı
müzakereler yürütün. Irak Merkezî Hükûmetiyle muhatap olun çünkü bizim
meşru muhatabımız federal hükûmettir.
Değerli
arkadaşlar, bu duygularla tezkereye Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumlu
oy vereceğimizi duyurur, yüce Türk milleti için hayırlı,
uğurlu olmasını temenni ederim.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çıray.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Elitaş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Konuşmacı, bir; Sayın
Başbakanımıza konuşmasının sonuna kadar hakaret
etti, âciz olduğunu ifade etti; Dışişleri Bakanıyla
alay etmeye kalktı kendince. İki
BAŞKAN
Sayın Elitaş, buyurun, sataşma nedeniyle iki dakika söz
veriyorum.
Yeni bir
sataşmaya mahal vermeyin lütfen.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.-
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, İzmir Milletvekili Aytun
Çırayın AK PARTİ Grup Başkanına ve
Dışişleri Bakanına sataşması nedeniyle
konuşması
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Burada
konuşan şahıs, başlangıçta bir ifade kullandı,
dedi ki
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) Şahıs değil, milletvekili!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Burada konuşan zat başlangıçta bir
ifade kullandı, dedi ki: Yenilmişlik, kaybetmişlik veya kendine
güvensizlik duygusunda olan insanlar başkalarına
bağırırlar, çağırırlar, baştan
sona hakaret ederler. Şimdi dinledim, on dokuz-yirmi dakika konuştu.
Bir cümlesinde, akla gelebilecek, akılda kalabilecek zerre kadar fikir
kırıntısı yok! (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Sadece hakaret var.
İZZET ÇETİN (Ankara) Oraya niye çıktın o
zaman, onu söyle!
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Fikir söyle de
duyalım!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Düşündüm, ne diyor bu
acaba? Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi yüce bir makamda, yüce bir mekânda
konuşan bir kişi Türkiye'deki bu vatandaşların
izlediği bu konuşmayı
Acaba milletin
karşısında, Türk milletinin karşısında
olduğunun farkında mı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
değerli üyelerinin farkında mı, karşısında
olduğunu hissediyor mu? diye düşündüm. Çünkü baştan sona
hakaret; Acziyetle diye ifade ediyor, nankör diye ifade ediyor.
Devamlı acziyet içerisinde bulunan, etrafı âcizlerle dolu insan,
başkasını da âciz olarak görür. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Numan Kurtulmuş yalan mı
söylüyor?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Şimdi neyi söyledi? Zerre kadar bir şey
yok. Zerre kadar fikir kırıntısı olmayan bir şeyde bu
ne yapıyor acaba, kimi eleştiriyor? dedim, Herhâlde
karşısında bir ayna var, sadece kendisine konuşuyor. Âciz
olduğunu anlayabilmek için, nankör olduğunu ifade edebilmek için
aynanın karşısına almış kendisini, kendi
kendisine bağırıyor. diye düşündüm.
Bir kere,
bizim kongremizde Sayın Barzaniyle ilgili Türkiye seninle gurur
duyuyor. diye bir ifade kullanılmadı.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) İyi alkışladınız, müthiş
alkış yaptınız.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Sayın Başbakanımız,
Mısır Devlet Başkanını uğurladıktan sonra
salona girerken oradaki gençlerin Sayın Başbakanımıza
yaptıkları bir
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Doğru, doğru! Arenadaki rekoru
kırdınız orada Barzaniyi alkışlarken!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla)
maalesef başka şekilde
algıladılar.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Sayın Başkan, biraz önce burada
kullanılan ifade İç Tüzükün 67nci maddesine göre kaba ve
yaralayıcı söz tanımına girer.
BAŞKAN
Söz hakkınız var, kullandınız efendim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Başkanlık Divanının
gereğini yapmasını rica ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın
Grup Başkan Vekilini dinledim. Bizim Konuşmacımız
Sayın Aytun Çırayın
konuşmasında, Sayın Başbakana, Dışişleri
Bakanına hakaret olduğunu söyledi ama kullandığı,
örnek verdiği kelimeler acz, acziyet ve nankör kelimeleri. Bunlar,
hepinizin bildiği gibi, bir hakaret kelimesi değil
ALİ
ŞAHİN (Gaziantep) İade, iade.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) -
bir hükûmetin,
Başbakanın, Sayın Başbakanın veya
Dışişleri Bakanının icraatları nedeniyle
eleştiri kelimeleridir. Ben doğrusu hakaret deyince acaba
atladığım, kaçırdığım bir kelime mi oldu
şeklinde dikkat ettim öyle bir şey göremedim ama bir şeyi örnek
vermek isterim: Sayın Başbakan, bütün terör örgütü
saldırılarından sonra çok şiddetli demeçler verirdi, terör
örgütüne karşı, Onu şiddetle cezalandıracağız.
yönünde demeçler verirdi. En son, 22 Ağustos 2012 tarihinde Sayın
Başbakan şöyle bir demeç verdi, Gaziantepteki terör örgütü
saldırısından sonra, 9 vatandaşımız
hayatını kaybetmişti ve Sayın Başbakanın cümlesi
şuydu: Bu teröristler, bu saldırıyı
gerçekleştirenler
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, bana sadece iki dakika
veriyorsunuz
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
bu zalimler bu dünyada da, ebedî
âlemde de bunun cezasını çekeceklerdir.
BAŞKAN
Siz de söz istediğinizde veriyorum efendim.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yani Sayın Başbakan, bu dünyada
örgütün cezasını vermeyi bir kenara bırakıp onların
cezasını ahirete havale etmiş durumda. Sayın Aytun
Çırayın acz kelimesi yerli yerine oturuyor zannediyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Buyurun
Sayın Çıray
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) Sayın Başkan, Fikir kırıntısı
dahi yoktur. diyerek hakaret ettiğim iddiasıyla kürsüye geldi ve
bana hakaretlerde bulundu.
BAŞKAN
Evet, ne hakareti yaptı, ne söyledi?
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) Fikir kırıntısı dahi olmayan, acz içinde
ve daha ağır laflarla hakaret etti. İzin verirseniz cevap vermek
istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Çıray
Siz de yeni
hakaretler yapmayın Sayın Çıray.
Buyurun.
3.-
İzmir Milletvekili Aytun Çırayın, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) Sayın Başkan teşekkür ederim.
Değerli
arkadaşlar, burada terbiye sınırlarını aşan bir
konuşmayı kendime yakıştıramam ve bugüne kadar hiçbir
zaman için yapmadım. Ben sadece sizin hakaret diye
algıladığınız şeyleri bir durum tespiti olarak
söyledim. Eğer, bu durum tespiti sizi rahatsız ediyor, hakaret olarak
algılanıyorsa o zaman durumunuzu gözden geçirmek
durumundasınız.
Değerli
arkadaşlar, bakınız, size şimdi bir şey daha söylemek
istiyorum: İsrail, şimdiki rejimle daha kolay
yaşayacağını düşünüyor, Esadın gitmesini tercih
etmiyor. İsrailin çıkarı, rejimin bir an önce devrilmesinde
olsaydı, şimdiye kadar devirmişlerdi. Başlangıçta Türkiyeye
Haydi diyen Amerika, Türkiyeye oyunbozanlık yaptı. denmesin diye
tutumunu tümden değiştirmiyor ama Esadın gitmesi konusunda
Amerikanın istekliliği kalmadı. Türkiye'nin Suriyeyle ilgili
bir B planı yoktur. Bu sözler Sayın Yaşar Yakışa
ait, sizin Dışişleri Bakanınız. Eğer kendi
içinizde dış politikayı bilenleri tercih etseydiniz bugün burada
bu duruma partinizi düşürmemiş olurdunuz.
Değerli arkadaşlar, Sayın Kurtulmuşun sözleri sizi
bu kadar rahatsız ettiyse o zaman onu Türkiyeye Yeni bir
yıldız. diye niçin sunuyorsunuz? Bu, Türkiye'nin problemi
değil, bu, tam aksine Türk siyasetinin bu tür ağır hakaretlerle
Daha önce çok yakın bir tarihte birbirine ağır hakaretlerde
bulunan siyasilerin çok kısa zamanda kol kola girmeleri tam aksine Türk
siyasetinin itibarını sarsıyor. Eğer bir hakaret
arıyorsanız Türk siyasetinin itibarını sarsan olaylardan
uzak kalın.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
Tezkereler (Devam)
1.-
Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Irak'ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör
tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi
amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere,
Irak'ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile
mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 17/10/2007 tarih ve 903 sayılı Kararıyla Hükûmete
verilen ve 08/10/2008, 06/10/2009, 12/10/2010 ve 05/10/2011 tarihli 929, 948,
975 ve 1005 Sayılı Kararları ile birer yıl uzatılan
izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca 17/10/2012
tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair
Başbakanlık tezkeresi (3/1007) (Devam)
BAŞKAN - Tezkere üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
isteyen Emrullah İşler, Ankara Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA EMRULLAH İŞLER (Ankara)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sözlerime başlarken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; PKKnın
Irakın kuzeyinden yönelttiği terör tehdidinin engellenmesi ve bu
bölgeden ülkemize düzenlediği saldırıların ortadan
kaldırılması amacıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin
sınır ötesi harekât ve müdahalelerde bulunabilmesi için Hükûmet
tarafından yüce Meclisimize gönderilen tezkere hakkında Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum.
Hepinizin bildiği üzere, terör örgütü PKKnın millî birlik ve
bütünlüğümüze yönelik menfur eylemleri sürmektedir. Örgütün ülkemizin
çeşitli bölgelerinde güvenlik ve kamu görevlilerimizin yanı
sıra, kadın, yaşlı ve çocuk demeksizin tüm vatandaşlarımıza
karşı gerçekleştirdiği saldırılarda
artış olduğu görülmektedir. Bu hain saldırıların,
ülkemizde kapsamlı siyasi reformların hayata geçirildiği bir
döneme rast gelmesi, terör örgütünün gerçek yüzünü ve niyetini göstermektedir.
Öncelikle örgütün hain saldırıları sonucunda mukaddes vatan
toprağını korumak için hayatlarını kaybeden
şehitlerimize ve vatandaşlarımıza Allahtan rahmet diliyor,
gazilerimize şükranlarımı sunuyorum. Teröre kurban
verdiğimiz tüm şehitlerimizin kederli ailelerine ve milletimize
sabır ve başsağlığı dileklerimi yineliyorum. Yine
bu vesileyle ülkemizin huzur ve güveni için cesaret ve özveriyle görevlerini
sürdüren tüm güvenlik güçlerimize minnettarlığımızı
ifade etmek istiyorum.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Diyarbakır Emniyet Müdürüne de minnet duyuyor
musun?
EMRULLAH
İŞLER (Devamla) Sayın milletvekilleri, terörizmin felsefesine
baktığımızda asıl amacın terör uygulayanlar
dışındaki bütün önerilerin reddedilerek, toplumsal bir öfke ve
korku yoluyla yeni bir toplum inşası olduğunu görürüz.
Başka bir ifadeyle terör için öldürme, taktiksel, stratejik ve bilinçli
bir tercih ürünüdür. Türkiyenin ABye bütün heyecanıyla sahip
çıktığı dönem, kuşkusuz 2004le başladı. Tüm
kamuoyu araştırmaları bu sürece en fazla ümit bağlayan ve
sevinenlerin Kürt vatandaşlarımız olduğunu defaatle teyit
etti.
Türkiyenin
temel hak ve özgürlükler alanında başlayıp birçok farklı
alana yayılacak kazanımların en fazla Kürtleri
heyecanlandırması son derece doğaldır. Peki, böyle bir
ortamda örgütün içerisinde görüş ayrılıklarına da yol açan
yeniden silahlara sarılalım aklı, kimin olabilir? PKK terör
örgütü, Türkiyenin gelişmesini, kalkınmasını, güçlenmesini
istemeyen iç ve dış mihrakların ülkemize karşı
kullandığı bir cinayet şebekesidir. Otuz yıldır
karşı karşıya kaldığımız terör
belasının bazı dönemlerde şiddetini
artırdığını görmekteyiz. Ülkenin geliştiği,
kalkındığı ve güçlendiği dönemlerde terörün artmasının
bir tesadüf olmadığı bilinmektedir. Şu hâlde terör, güçlü
ekonomiyi, güçlü toplumu, ileri demokrasiyi hedef almaktadır.
Bölgesel ve
küresel ölçekte etkisi artan Türkiye terörün hedefidir. Dolayısıyla
terör örgütü hiçbir şekilde Kürt kardeşlerimizin haklarını
savunmamaktadır; eğer savunsaydı ret, inkâr ve asimilasyon
politikalarına son veren Hükûmetimizi hedef alır mıydı?
Farklılıklarımızı zenginlik olarak kabul eden
Hükûmetimizi hedef alır mıydı? 46 kez uzatılan OHAL
uygulamasını kaldıran Hükûmetimizi hedef alır mıydı?
Bölgedeki faili meçhul cinayetleri sona erdiren Hükûmetimizi hedef alır
mıydı? Bilinmeyen dil ayıbını ortadan kaldıran
Hükûmetimizi hedef alır mıydı? Yirmi dört saat Kürtçe yayın
yapan hem resmî hem de özel TV kanalını hayata geçiren Hükûmetimizi
hedef alır mıydı? Kürtçeyi seçmeli ders olarak müfredata sokan
Hükûmetimizi hedef alır mıydı? Üniversitelerde Kürtçe enstitüler
ve bölümler açan Hükûmetimizi hedef alır mıydı? Kürt dili ve
edebiyatının önemli eserlerini yayımlayan Hükûmetimizi hedef
alır mıydı? Bölgeye havaalanları, yollar, hastaneler,
okullar, üniversiteler, köprüler, barajlar yapan Hükûmetimizi hedef alır
mıydı? Kalkınmada en büyük teşviki bölgeye veren
Hükûmetimizi hedef alır mıydı? Terör örgütü, eğer Kürtlerin
hakkını savunsaydı, kundaktaki bebekleri, sokaktaki anneleri,
okuldaki çocukları öldürür müydü? Kürtlere hizmet götüren iş
adamlarını tehdit eder, iş makinelerini yakar mıydı?
Kürtlere hizmet eden öğretmenleri, doktorları, hemşireleri
öldürür müydü?
Ardında birtakım mihrakların bulunduğu PKK,
istenildiği zaman ülkemize karşı kullanılan bir
maşadır. Zenginleşen, güçlenen, büyüyen, demokratikleşen,
kültürel haklar ve özgürlükleri önceleyen Türkiye'nin, siyasi ve ekonomik
istikrarı tesis ettiği böyle bir dönemde terörün hedefi olması
manidardır.
Son on yılda izlediği doğru politikalarla tarihin
doğru tarafında yer alan Türkiye'nin, Arap devrimleriyle birlikte
önünün bölgede olabildiğince açılması, birilerini ciddi
şekilde rahatsız etmiştir. Bu rahatsızlık, terör
belasına sarılarak giderilmeye çalışılmış,
âdeta Türkiye'ye aba altından sopa gösterilmiştir. Ancak bu
mihraklar, Türkiye'nin değiştiğini, güçlendiğini,
yönetimdeki asker-sivil ikilemini giderdiğini, bu nedenle devlet
kurumları arasında hiçbir zaman olmadığı kadar bir
koordinasyonla terörle etkin mücadele yapıldığını
atlamışlardır. Bu etkin mücadele sonucu köşeye
sıkışan örgüt, geçtiğimiz aylarda ne pahasına olursa
olsun bayrak dikme sevdasına kendini kaptırmış ancak
güvenlik güçlerimizle girdiği mücadelede, geride yüzlerce ölü
bırakmak zorunda kalarak hüsrana uğramış ve gerekli dersi
almıştır.
Sahada çaresiz kalan terör örgütü eylem yapamaz hâle gelmiş,
şimdilerde caddeleri, dershaneleri ve okulları hedefine
almıştır. Böylece örgüt, sivillere yapmış olduğu
son saldırılarla Kürt kardeşlerimizin düşmanı
olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Doğrusu, Kürt
kardeşlerimizin despotizme, baskıya ve zulme karşı bölgede
esen bahar rüzgârlarından etkilenerek, kendilerine her türlü baskı,
şantaj ve tehdit uygulayan, canına, malına ve özgürlüğüne
kasteden bu menfur terör örgütüne ve onun mensuplarına karşı bir
Kürt baharı başlatmasının zamanı gelmiştir.
Hükûmetimiz terörle mücadelede demokrasi ve güvenlik dengesini
titizlikle gözetmektedir. Bir yandan özgürlükler güvence altına
alınırken diğer yandan terörle mücadele etkin bir şekilde
sürdürülmektedir. Terörle çok boyutlu mücadele yürüten AK PARTİ İktidarı,
sorunu nihai çözüme ulaştırabilmek için bugüne kadar olduğu gibi
bundan sonra da bütün meşru imkân, yöntem ve yolları kullanarak
kapsamlı bir strateji uygulamaya devam edecektir.
Hükûmetimize karşı hazırlanan darbe planlarından,
ekonomik kriz senaryolarından sonuç alamayanların ellerinde kalan son
koz terördür. Hükûmetimiz, varlığını hedef alan terör
belasından ülkemizi ebediyen kurtaracak kudret, azim ve
kararlılığa sahiptir.
Terör örgütünün Irakın kuzeyindeki mevcudiyeti, köklü bir
geçmişe ve ortak bağlara sahip olduğumuz bu komşu ülkeyle
ikili ilişkilerimize zarar veren yegâne sorundur. Irakın kuzeyindeki
PKK kamplarında teröristlere eğitim verilmekte, bu bölge, örgütün
ülkemize yönelik saldırıları için âdeta bir üs olarak kullanılmakta,
ayrıca örgüt, bölgeden lojistik destek sağlamaktadır. Terör
örgütünün Kuzey Iraktaki varlığına son verilmesi öncelikli
hedeflerimizdendir. Bu hedefe ulaşılması yalnızca ülkemizin
güvenliği açısından değil, bölgenin huzur ve istikrarı
açısından da zorunludur.
Değerli milletvekilleri, PKK terör örgütüne yönelik olarak
diplomatik ve siyasi kulvarda yürütülen mücadelenin yanı sıra örgütün
Kuzey Irakta melce bulmasına son vermek amacıyla silahlı
kuvvetlerimiz sınır ötesi askerî harekâtlar düzenlemektedir.
Yüce Meclisimizin 17 Ekim 2007 tarihinde Hükûmetimize verdiği ve
bugüne kadar birer yıl süreyle uzatılan yetki kapsamında icra
edilen sınır ötesi harekâtlar, PKKnın tehdit ve saldırılarını bertaraf
etmek, örgütün hareket serbestisini ve lojistik teminini engellemek ve bu
suretle Irakın kuzeyini terör örgütünden temizlemeyi amaçlamaktadır.
Nitekim, söz konusu harekâtlar, örgütün harekât ve lojistik kapasitesini
yıllar içerisinde ciddi ölçüde hasara uğratmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası
hukuk uyarınca, her ülkenin, kendi topraklarını terörist
unsurlardan arındırması yükümlülüğü bulunmaktadır.
Dolayısıyla, tercihe şayan olan,
PKKnın Irakın kuzeyinden ülkemize yönelttiği tehdit ve
saldırıların durdurulmasına ilişkin önlemlerin
doğrudan Irak makamlarınca alınmasıdır ancak bu
önlemler alınmadığı takdirde, ülkemizin, söz konusu terör
tehlikesine karşı gerekli gördüğü tedbirlere başvurma
hakkının saklı olduğu da herkes tarafından bilinmeli
ve kabul edilmelidir.
Bugüne kadar yüce Meclisimiz tarafından birer yıllık
sürelerle uzatılan tezkere, Türkiye'nin, söz konusu tedbirleri resen
almayı sürdürebilmesi bakımından önem
taşımaktadır. Bu noktada vurgulamak istediğim husus, yüce
Meclisimize sunulan Hükûmet tezkeresinin tek amacı terör örgütünün Kuzey
Iraktaki varlığını yok etmektir. Bizim Iraka ve
topraklarına karşı hiçbir gizli ajandamız
olmamıştır. Geçmiş yıllarda terör belasından
zarar gören Irakın, bizim iyi niyetimizden şüphe duymaması
gerekir.
Esasen Türkiye, bu konuda Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin ilgili kararları ve uluslararası hukuktan doğan
hakları çerçevesinde hareket etmektedir. Dolayısıyla,
mücadelemiz siyasi ve hukuki açıdan meşrudur. Esasen, silahlı
kuvvetlerimizin söz konusu sınır ötesi harekâtlarında
Iraklı sivillere hiçbir şekilde zarar verilmemesine azami özen
gösterdiği de herkes tarafından iyi bilinmektedir.
Öte yandan ülkemiz, Irakın
bağımsızlığını, egemenliğini, siyasi
birliğini ve toprak bütünlüğü kuvvetle desteklemekte, güvenlik ve
istikrarını gözetmekte, Irakı oluşturan etnik, dinî tüm
unsurları kucaklayan bir politika benimsemektedir.
Değerli milletvekilleri, toprak bütünlüğünü ve çoğulcu
yapısını koruyan, iç huzurunu tesis etmiş,
komşularıyla barışık, demokratik ve müreffeh bir Irak,
tüm bölgemiz için istikrar ve refah kaynağı olacaktır. Iraka
yönelik politikamızın temel vizyonu da esasen budur. Tüm bölgemizin
menfaatine hizmet edecek bu hedefe ulaşmak için gayret göstermekteyiz.
Bu itibarla, Irakın güvenlik ve istikrarını olumsuz
yönde etkileme istidadı bulunan gelişmelere karşı
Iraklı kardeşlerimize zaman zaman dostane uyarılarda
bulunmayı borç biliyoruz. Tarafımızdan yapılan
açıklamaların, sarf edilen gayretlerin Irakta barış ve
istikrarın muhafazasına önem atfeden dost bir ülkenin
yapıcı tavsiyeleri olarak algılanması gerekmektedir.
Kaldı ki terör örgütünün Irakın kuzeyindeki mevcudiyetinin yok
edilmesi, Irakla ikili ilişkilerimizdeki önemli bir pürüzü de ortadan
kaldıracak ve son yıllarda giderek gelişip, çeşitlenen
ikili ilişkilerimize ek bir ivme kazandıracaktır.
Irak makamları önümüzdeki dönemde kendi toprakları üzerindeki
terörist unsurlarla etkin şekilde mücadele etmeyi
başardıkları ve Irakın kuzeyini ülkemizin birlik ve
beraberliğini hedef alan terör örgütünden arındırabildikleri
takdirde, ülkemizin de sınır ötesi operasyonlarda bulunmasına
hâliyle ihtiyaç kalmayacaktır. Bu hedefe ulaşmak için çaba sarf
etmeyi sürdürmekte kararlıyız.
Değerli milletvekilleri, unutulmamalıdır ki terörle
mücadele iktidar, muhalefet, siyaset, medya ve bütün kurum ve
kuruluşların ortak sorumluluğuyla yürütülmesi gereken bir
süreçtir. Bu mülahazalarla, Irakın kuzeyinden ülkemize yönelik terör
tehdidine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli
tedbirleri almak üzere, hududu, şümulü, miktarı ve zamanı
ülkemizce belirlenecek şekilde sınır ötesi müdahalede bulunmak
üzere Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının PKK teröristlerinin
yuvalandıkları Kuzey Irak ile mücavir alanlarda görevlendirilmesi
için Hükûmetimize verilen izin süresinin, 17 Ekim 2012 tarihinden itibaren bir
yıl daha uzatılması hususunda yüce Meclisimizin değerli
üyelerinin, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu yıl da
desteklerini esirgemeyeceklerini umuyorum.
Değerli milletvekilleri, benden önce yapılan bazı
konuşmalarda bizim izlediğimiz dış politikayla ilgili
bazı eleştiriler yapıldı. Şimdi, malumunuz, biz Türk
dış politikasında son derece şahsiyetli, onurlu, haysiyetli
bir politika izliyoruz. Kimseden talimat almayan, dik duran,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde Ret oyu verin. diye
yapılan bütün baskılara rağmen dik durarak, Dün
attığımız imzayı bugün inkar etmeyiz. diyerek onurla
mücadele eden, bir politika yürüten bir Hükûmetiz. Biz Arap Baharı
başladığı zaman, Arap devrimleri
başladığı zaman ilkeli bir duruş sergiledik. Bu
duruş nedir? Biz zalimlerin yanında, diktatörlerin yanında,
despotların yanında yer almayacağız. dedik. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Biz mazlum halkların
yanında yer alacağız, onların meşru taleplerinin
karşılanması için mücadelelerini destekleyeceğiz. dedik.
Bu çizgimizden şaşmadık. Tunusta, Mısırda, Libyada,
Yemende şaşmadığımız gibi, Suriye olayı da
ortaya çıktığı zaman aynı tavrımızı
sürdürdük.
Bize
yapılan eleştiri şu: Dün dost olduğunuz, kol kola
gezdiğiniz insanlarla bugün nasıl düşman oldunuz? Sizlere
soruyorum, yüce Meclise soruyorum, vatandaşlarımıza, bizi
dinleyen vatandaşlarımıza sesleniyorum: Allah aşkına,
biz Beşar Esedle kol kola olduğumuzda Beşar Esed
toplarını halkına karşı mı çevirmişti?
Uçaklarıyla şehirlerini, halkını mı bombalıyordu?
Dolayısıyla, bizim safımız doğrudur, biz tarihin
doğru tarafında yer aldık,
bundan dolayı da hiç kimseye hesap vermek zorunda değiliz ve
biz bu almış olduğumuz, takınmış olduğumuz
tavırla da onur duyuyoruz.
Bakın,
demokratikleşen Arap ülkelerindeki itibarımız son derece
yüksektir, Türkiyenin önü o bölgelerde açılmıştır. Bundan
sonra Suriye de aynısı olacaktır ama maalesef, cumhuriyeti
kurduğunu iddia eden bir parti, böyle bir millî meselede -maalesef-
yanlış tarafta saf tutmuştur ve şimdi, son günlerde günah çıkarırcasına
bir değerli milletvekili, Grup Başkan Vekili bu kürsüden dedi ki:
Esedin canı cehenneme! Ama neden sonra? On sekiz ay geçti, 30 binin
üzerinde insan öldürüldükten sonra.
Bizde bir atasözü vardır: Bade harâbil Basra diye. Gelin bu sözü
Suriyeye uyarlayalım, bade harâbil Halep, bade harâbil Şam, bade
harâbil İdlip, bütün bade harâbil
Suriye toptan yok edildikten sonra, maalesef mızrak çuvala
sığmadıktan sonra bu kürsüden, efendim Esedin canı cehenneme! dendi. Biraz
önce konuşan Sayın Milletvekili de Biz Esedi desteklemiyoruz,
Esedin yanında yer almadık. dedi.
Arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi olarak heyet gönderen parti siz
değil miydiniz ve bu heyet ne zaman gitmişti? Tarih çok enteresan,
Türkiye Cumhuriyeti diplomatik ilişkileri kopardıktan sonra
-ağustos ayında oluyor- 5 Eylülde CHP Sayın
Loğoğlunun Başkanlığında bir heyet gönderiyor.
Buyurun, resim: Esedle hemen yan yanasınız, kol kolasınız,
poz veriyorsunuz. (CHP sıralarından gürültüler) Esedin yanında
durmadınız da nerede durdunuz? İşte, fotoğraf karesi.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) Tatil fotoğraflarını da
göster!
EMRULLAH İŞLER (Devamla) Şimdi, sayın
milletvekilleri, bizim izlediğimiz politikaya biz güveniyoruz. Bizim
abdestimizden hiç şüphemiz yok, namazımızı da
tartışmayız. Ancak, siz yanlış politikalar izlediniz
ve bunun acısını bugün artık çekiyorsunuz, onun için
şimdi yavaş yavaş farklı ifadelerle -sataşmaya mahal
vermemek için başka bir kelime kullanmak istemiyorum- tavır
değiştiriyorsunuz.
Bakın, Sayın Milletvekili biraz önce burada Nankör. dedi
Dışişleri Bakanımıza. Grup Başkan Vekili
çıktı Hakaret değildir. dedi. E, tabii, Sayın
Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı
öyle ifadeler kullanıyor ki, benim bu kürsüden o ifadeleri tekrar okumaya
terbiyem müsaade etmiyor. Burada öyle bir ifade var ki, o ifadeyi okumaya benim
terbiyem müsaade etmiyor ama Sayın Dışişleri
Bakanımız hakkında şu ifadeyi kullandı son olarak:
İleri derecede geri zekâlı. diyor. Allah aşkına, bu
seviyeye bir bakar mısınız? Siyasetin seviyesini
düşürdüğünüz mertebeye bir bakabilir misiniz?
Siyasetçi topluma önder olmalı; konuşmasıyla,
duruşuyla, oturmasıyla kalkmasıyla önder olması lazım.
Bir Genel Başkan bu ifadeyi kullanırsa, tabii ki milletvekillerinin
de buna benzer ifadeler kullanmasını ben gayet doğal
karşılıyorum.
Efendim, AK PARTİ iktidardan
uzaklaştırılmalı. dedi Sayın Milletvekilimiz.
Olabilir, demokrasilerde iktidardan uzaklaşırız ama onun yeri
sandıktır. Geçmişte birilerine çok bel bağladınız,
bazı iktidarları uzaklaştırdınız ama artık
devir değişmiştir arkadaşlar.
Türkiye seninle gurur duyuyor. ifadesini oradaki gençler Sayın
Başbakanımıza kullanmıştır ama maalesef yine
burada tekrar edildi.
HURŞİT
GÜNEŞ (Kocaeli) Şehir efsanesi o, şehir!
EMRULLAH
İŞLER (Devamla) Fakat Sosyalist Enternasyonalde çıkan
bildirideki şu ifadeleri okumak istiyorum, bizim aylardır dile
getirdiğimiz ifadeler: Suriye konusunda Sosyalist Enternasyonal günlük
olarak gerçekleştirilen katliamları derin bir endişeyle
izlemekte, öte yandan Esad rejimi değişimin kaçınılmaz
olduğunu kabul etmemektedir. Demokrasi ve insan hakları mücadelesinde
Suriye halkının yanında sağlam bir şekilde durmaya
devam ediyor ve rejimin zalim eylemlerini kınıyoruz. Tüm taraflara
düşmanlıklara son verme ve görüşmelere ön koşulsuz
başlama çağrısında bulunuyoruz. Bölge genelinde daha çok
insanın acı çekmesine neden olabilecek ve
istikrarsızlığı artırabilecek dış
kaynaklı bir askerî müdahaleyi desteklemiyoruz. Suriyelilerin yön
vereceği bir demokrasiye geçiş sürecini güçlü bir biçimde destekliyoruz.
Allah aşkına, biz zaten aylardır bunları söylüyoruz.
Bir de
Sayın Oktay Vuralın ifadesi oldu, efendim, ülkenin bölünmesinden
falan bahsetti. Biz bu yola çıkarken, tek millet, tek devlet, bir bayrak
dedik.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Adı ne bu milletin, bu
devletin, bu bayrağın? Adını söyle, adını!
EMRULLAH
İŞLER (Devamla) Biz bu ülkenin her metrekaresinde varız ama bu
ülkenin bazı metrekarelerinde Sivasın ötesinde olmayanlar onu
kendilerine sorsunlar.
Ben
tezkerenin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Tek millet.. Milletin adı yok mu?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın
konuşmacı partimize yönelik olarak Cumhuriyeti kurduğunu iddia
eden parti diyerek bir sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN
Bunun arkasından ne söyledi de sataşma oldu? Onu söyledi doğru
sonra ne söyledi sataşma oldu?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Hayır efendim, cumhuriyeti
kurduğunu iddia eden bir parti diyerek Cumhuriyet Halk Partisini hafife
alan, cumhuriyeti kurup kurmadığı konusunda tereddüt yaratan,
Kendisi öyle söylüyor ama bunun gerçekle ilgisi yok. anlamına
gelebilecek bir ifadede bulunuyor efendim. Bu doğrudan doğruya
partimizin kurumsal kimliğine bir sataşmadır.
BAŞKAN
Ama bu sataşma değil ki.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Saldırı, sataşma değil,
saldırı!
BAŞKAN
Peki.
Buyurun, iki
dakika süre veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Ankara Milletvekili
Emrullah İşlerin Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kuzey Iraka gerektiğinde
askerî harekâtta bulunmak üzere Hükûmete yetki verilmesine ilişkin bir
tezkereyi konuşuyoruz. Bu tezkerenin gereğinin yerine
getirilmeyeceği Hükûmetin bugüne kadarki uygulamalarıyla sabit. Irak
Cumhurbaşkanı diyor ki: Bırak sen buraya asker göndermeyi,
buradaki varlığını da al götür. Hükûmetin buna karşı
herhangi bir tepkisi yok. Adalet ve Kalkınma Partisinin kongresinde
Barzani alkışlarla karşılanıyor; alkışlarla
karşılanabilir, bir konuk tabii, misafirperverlik gereği ama
Türkiye seninle gurur duyuyor. şeklinde bir tezahüratta bulunuluyor.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Yok öyle bir şey! Hamzaçebi,
sana yakışmadı!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Güneş balçıkla
sıvanmaz, işin gerçeği budur.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Size yakışmıyor!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Bunun sonrasında
Sayın Başbakan Barzaninin yanına kadar giderek kendisini de
kutluyor.
Şimdi getirmişsiniz buraya bir tezkere, Kuzey Iraka
müdahalede bulunacağız... 2007den bugüne kadar
aldığınız tezkerelerin hangisinin gereğini yerine
getirdiniz? Biz cumhuriyeti kurduk, bununla övünüyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) Millet kurdu, millet!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Biz derken millet kurdu,
millet kurdu.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Millet kurdu, millet!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Millet kurdu. Bu milletin
temsilcisi o zamanki Cumhuriyet Halk Partisi, o zamanın cumhuriyeti kuran
kadroları, Cumhuriyet Halk Partisinin kadrolarıdır. Bu millet
kurdu yani Cumhuriyet Halk Partisi kurdu. Biz bununla övünüyoruz. Sizin,
anlaşılıyor ki sizin, cumhuriyetle bir probleminiz var. Bunu
öyle anlıyorum ben.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Sizinle var, cumhuriyetle yok!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Bunu öyle anlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, Esada bizim arkadaşlar gitti, onu ziyaret etti dedi
konuşmacı. Evet, gitti. Suriyede hangi sorun var, bunu yerinde
tespit için gittik ama biz Esadla sizin gibi tatil yapmadık, Sayın
Başbakan gibi tatil yapmadık. (CHP sıralarından
alkışlar) Bakın, bu tatili Bodrumda Sayın Başbakan
Esadla yaptı. Buna bir söyleyeceğiniz var mı? Siz, bunları
açıklayın.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, Sayın
Grup Başkan Vekilinin, biraz önce benim açıkladığım
BAŞKAN Sesiniz duyulmuyor Sayın Elitaş, yükseltin
lütfen.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri)
biraz önce benim kürsüde
açıkladığım ve grubumuz adına konuşan arkadaşımızın
açıkladığı konuyu tamamen farklı bir şekilde
anlatıp Sayın Başbakanın
Esedi Türkiyeye davetiyle ilgili konuyu Misafir etti. diye
çarpıtması hakkında, doğru bilgi verilmesi
açısından söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Elitaş, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sataşma nedeniyle iki dakika söz
veriyorum ve son söz.
5.-
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebinin AK PARTİ Grup Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; bakın, Sayın
Başbakan Esedi Türkiyeye davet ettiğini inkâr etmiyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Esad, Esad
O zaman
Esad diyordu, şimdi Esed diyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Aynı adam
değil mi ya?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Esadı Türkiyeye davet ettiğini inkâr etmiyor. Türkiyeye misafir
olarak davet etmiştir, Türkiyede misafir olarak davet edilen başka
bir ülkenin devlet başkanına Türk milletinin ev sahipliği
hassasiyeti içerisinde yerinde Hoş geldiniz. demiştir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sonraki aile
ziyaretini de söyle.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bunu
elli kere anlattık.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hayır,
hayır, sonraki aile ziyaretini de söyle, basının
yazmadığı.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Yani
arif olana bir kere anlatmak gerekir. Elli kere anlat, anlat, anlat, hâlâ
anlamamazlık çerçevesinde devam ediyorsunuz gidiyorsunuz. Bunun ne anlama
geldiğini bilmiyorum ama şunu da söyleyeyim: Bakın, Sosyalist
Enternasyonalde söylediklerinizle burada söyledikleriniz taban tabana zıt.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Orada hiçbir
şey söylemedik. Doğru söylemiyorsun. Yüz defa anlattık. Dün
dış işleri sözcülerimiz anlattı sana, yine de
basmamış kafan.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
İki: Biraz önce BDP Grubu adına konuşan Grup Başkan
Vekilinin söylediği, Kürt meselesiyle Filistin meselesini paralel olarak
değerlendirdiği ortamda
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Yine
basmamış kafan.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Sosyalist Enternasyonalde Başkan Yardımcısı
seçildiğiniz süreçte, Sayın Kılıçdaroğlunun
Başkan Yardımcısı olduğu süreçte ne diyor?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Yine doğru
söylemiyorsun Elitaş, bakan yapmayacaklar seni. Niye doğru
söylemiyorsun?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Diyor
ki: Kürt meselesi aynen Filistin meselesi gibidir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Doğru
söylemiyorsun. Osloyu anlat sen, İranı anlat, Esedi anlat.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Irak,
İran, Türkiye, Suriye ve hatta NATO ve Birleşmiş Milletler bu
işe girmeli, hep beraber çözüm bulmalıdır. Kim diyor bunu?
Sosyalist Enternasyonalde kim söylettiriyor? BDP söylettiriyor. Onun
altından kalkamıyorsunuz, o yük omuzlarınızda bela duruyor
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sen Osloyu anlat,
195 tane şehidi anlat son altı ayda, boş ver bunları.
Hayatınız milleti kandırmakla geçiyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
milletin belası üstünüze gelecek ama hâlâ farklı farklı şeyleri,
gelip olmayan bir şeyi burada var olmuş gibi ifade etmeye
çalışıyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, bu bilgileri
paylaşmak istedim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, birleşime
saat 20.00ye kadar ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.12
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
7nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
Tezkereler (Devam)
1.-
Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Irak'ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör
tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi
amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere,
Irak'ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile
mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 17/10/2007 tarih ve 903 sayılı Kararıyla Hükûmete
verilen ve 08/10/2008, 06/10/2009, 12/10/2010 ve 05/10/2011 tarihli 929, 948,
975 ve 1005 Sayılı Kararları ile birer yıl uzatılan
izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca 17/10/2012 tarihinden
itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair Başbakanlık
tezkeresi (3/1007) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi söz sırası, şahsı
adına ilk konuşmacı olan Yalova Milletvekili ve Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkan Vekili Muharrem İnceye aittir. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Anayasa 92ye göre Kuzey Iraka yönelik 8inci tezkereyi
görüşüyoruz, AKP hükûmetlerinin ise on yıldır 23üncü
tezkeresini görüşüyoruz. Bunların içinde Lübnan, Afganistan, Aden
Körfezi, Libya, Kuzey Irak ve Suriye var. Bu 23 tezkerenin 21ine biz de
Evet. dedik. Sadece 1 Mart 2003teki, Amerikan askerlerinin Türkiyede
konuşlandırılmasına Hayır. dedik, bir de Suriye
tezkeresine Hayır. dedik.
Suriye tezkeresi görüşülürken ben konuşmamda tezkeredeki
yabancı ülkeler ibaresinden yola çıkarak Siz cihan
savaşı bile çıkarabilirsiniz. demiştim ama AKP Grup
Başkan Vekili çıktı, Sen herhâlde düzgün okumuyorsun, yok böyle
bir şey. dedi. Hemen ardından Sayın Başbakan şu
açıklamayı yaptı: Efendim, biz bu tezkereyle cihan
savaşı bile çıkarabilirmişiz. Şimdi o, işin perde
arkası. Açılır, açılmaz, onu yeri, zamanı
geldiğinde konuşuruz. E, hanginize inanacağız;
Başbakana mı inanacağız, AKPnin Grup Başkan Vekiline
mi inanacağız? (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bir de hangi tavrınıza inanacağız?
Tezkere çıktı, Savaşa girecek değiliz., Tezkerenin
amacı caydırıcılıktır., Tezkere çıksa da
savaş olmayacak., Tezkere kullanılmayacak diye bir şey yok,
gerekirse savaşırız, ben bile savaşırım. Vallaha
doğru söylüyor, bence Gerekirse savaşırım. değil,
Başbakan savaşmalı. Madem 2071den söz ediyor, madem
Alparslanla kendini kıyaslıyor, mademki Romen Diyojen de Şamda
oturuyor ona göre, madem beyaz kefeni de giymiş Başbakan, o zaman
Alparslan giydi beyaz kefeni gereğini yaptı, Yıldırım
Beyazıt giydi gereğini yaptı, Başbakan da gereğini
yapsın. Yani Atatürkün, o sizin beğenmediğiniz İsmet
Paşanın ömrü cephelerde geçti. Çanakkalede, Galiçyada,
Dumlupınarda, Sakaryada, Afyonda cephelerde geçti ama onlarla sizin
aranızda bir fark var: Atatürk de, İsmet Paşa da o cephelerde
emperyalistlere ve işbirlikçilerine karşı savaştılar,
siz ise savaşı emperyalistlerin isteği üzerine çıkartmak
istiyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Suriyede ölen
insanlar için ağlıyorsunuz -evet, biz de ağlıyoruz- ama
peki, Irakta 1,5 milyon Müslüman katledildiğinde, onlara yardımcı
olmak için neden tezkere çıkarma derdine düştünüz? İşgal
kuvvetlerinin memleketlerine sağ salim dönmeler için duayı biz mi
ettik, Sayın Başbakan mı etti? 5 canımız
öldürüldüğünde alelacele kapalı oturumla tezkere çıkarmayı
aklınıza getiriyorsunuz da, Mavi Marmarada 9 canımız
öldürüldüğünde neden tezkere çıkarmıyorsunuz?
Bakın, Mavi Marmarayla
ilgili Başbakanın açıklaması, diyor ki: Savaş
sebebiydi ama Türkiye'nin büyüklüğüne yakışır bir
şekilde konuyu diplomasiyle çözdük. Yani, İsraile geldi mi
diplomasiyle çözüyorsun, Suriyeye geldi mi tezkere çıkarıyorsun.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Sizin açıklamanız neydi o
zaman? Siz ne konuşuyorsunuz öyle?
MUHARREM İNCE (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
sizin savaş sebepleriniz çok. Kıbrıs Rum kesiminin petrol
aramasını da savaş sebebi saymıştınız, Piri
Reisten başka bir şeyi ortalıkta görmedik. Şimdi size
soruyorum: Orada petrol çıkarılıyor mu,
çıkarılmıyor mu?
AKP milletvekili hızını alamamış Üç saatte
Şama gireriz. diyor. 130la gitse
Barzaninin ikna edilmesi gerekir diyor,
Emevî Camisinde namaz kılmayı göze alıyorsunuz, Kandilde yaz
kampı yapmayı göze alamıyorsunuz.
Irakla
ilgili 8inci tezkereyi görüşüyoruz, hiçbirisini kullanamadınız,
birini denediniz, onu da yarım bıraktınız. Hangi askerî
bilgiyle o tezkereyi yarım bıraktınız ya da hangi
dış politik baskıyla geride bıraktınız? Yoksa
bilmediğimiz bir beyzbol sopası daha mı gösterildi size? Sorum
şu: Bu tezkere yetkisini geçmişteki yedi tezkere gibi
kullanmamazlık mı yapacaksınız? Barzaniyi ikna ettiniz mi,
ABDyi ikna ettiniz mi? diyorum.
Şimdi,
yorumsuz bir bölüm sunacağım size: 26 Temmuz 2011, Kayseri
Meydanı: 4 kez PKKyla bir araya oturduğumuzu söyleme
şerefsizliğini yapanlar, bu, alçakça iftirada bulunanlar bunun
hesabını her yerde verecektir. 19 Eylül 2011: Biz
görüşmüyoruz, devlet görüştü.; 12/4/2012: MİT
Müsteşarını İmralıya da Osloya da gönderen benim.;
27 Eylül 2012: Yeni bir Oslo olabilir. Yetmedi, bir de
yardımcısı var, Sayın Arınç var. Referandum öncesi,
Turgutlu ilçesinde bir iftar sofrasında konuşuyor, iftar
sofrasında! 6 Eylül 2010: Terör örgütüyle pazarlık yapacak kadar
namussuz ve ahlaksızlardan değiliz. 19 Eylül 2012. NTV televizyonu,
Osloya ilişkin değerlendirmesinde: İslamda bile karı
kocanın arasını bulmak için yalan konuşmak caizdir.
Sayın
Arınç, yalanı kime söylediniz, millete mi yalan söylediniz, Türkiye
Büyük Millet Meclisine mi yalan söylediniz, PKKya mı yalan söylediniz?
Peki, yalanı kim söyledi, devlet mi söyledi, Hükûmet mi söyledi, PKK
mı söyledi? Otuz yıldır terörle mücadele ediyoruz, bunun on
yılı size ait, üstelik 2002de terör bitmişti, hâlâ utanmadan
sıkılmadan muhalefete: Önerin ne, projen ne? diye soruyorsunuz,
muhalefeti suçluyorsunuz. Hem beceriksizsiniz hem de kafanız net
değil.
Bakınız,
terörle mücadele konusunda geçmişte yaptıklarınızı
sıralayayım size: Dayanıklı karakol yapacaktık.
Sınır kaydırmasına gidecektik. Anlık istihbarat
paylaşımı olacaktı. Sınırlarımız BBG
evi gibi olacaktı. Özel koordinatör atanacaktı. İnsansız
hava araçları devreye girecekti. Kürt açılımı
yapacaktık. Demokratik açılım yapacaktık. Millî Birlik ve
Kardeşlik Projesinden söz ettik.
Bakın, 1950lerde Menderes, rahmetli Menderes şöyle diyor:
Hükûmetlerin başarısı, geçmişteki hükûmetlerin ne
yaptığıyla ortaya konmaz, eldeki imkânlarla ne
yaptığıyla ölçülür. Yani gelmiş geçmiş hükûmetlerin
elindeki en büyük yetkiler sizindi; Meclis çoğunluğu sizin, Çankaya
sizin, Genelkurmay sizin, mahkeme sizin, TÜBİTAK sizin, medya sizin,
MİT sizin, özel idareler sizin, belediyeler sizin. Türkiyede bu kadar
yetki hiçbir hükûmette yoktu ama elinize yüzünüze bulaştırdınız,
2002deki bitmiş olan terörü yeniden hortlattınız.
Değerli arkadaşlarım, dün burada Suriyeyle ilgili
1980den 2002ye kadar 13 anlaşma yapıldığını,
oysa sizin dönemizde -yirmi iki yılda 13 anlaşma- on yılda 49
anlaşma yaptığınızı anlatmıştım. O
anlaşmalardan iki tanesini söylemiştim. Çok ilginç, terörle mücadele
konusunda Suriye Hükûmetiyle bir anlaşma yaptınız,
sınırların güvenliği konusunda ayrı bir anlaşma
yaptınız.
Bakın, bugün çok daha ilginç bir anlaşma buldum; su
anlaşması yapmışsınız, su. CHP sözcüsü şu
kürsüye gelmiş. Tarihlerini veriyorum: 9 Mart 2011 Genel Kurulda
görüşülmesi, Meclis Başkanlığına gelişi
1/10/2010. Biz muhalefet etmişiz. Siz, Esadcıymışsınız
o zaman, Baascıymışsınız.
RECEP ÖZEL (Isparta) Halkına su verilmez mi?
MUHARREM İNCE (Devamla) Siz o zaman Esadcıymışsınız,
tamam mı?
O zaman demişsiniz ki
CHP sözcüsü Hüseyin Pazarcı
çıkmış demiş ki: Bakın, bu anlaşma ulusal
çıkarlarımıza aykırıdır. Bu anlaşmayla siz
Suriyeye yılda 1 milyar 250 milyon metreküp su vereceksiniz. Yarın
Suriyeyle aramızda bir problem olduğunda bu anlaşma sorun olur,
yapmayın.
Siz diyorsunuz ki: Olur mu öyle şey? İki nehir, tek havza.
Fırat ve Dicleyi kastederek. Anlaşma tarihi 23/12/2009. Bu
anlaşmada CHPnin muhalefet şerhi var. Siz o günlerde
Baascıymışsınız, siz o günlerde Esadcıymışsınız
siz o günlerde -sizi gidi sizi- ne anlaşmalar
yapmışsınız da
Bunları size tek tek
anlatacağım. (CHP sıralarından alkışlar) Sizin
nasıl bir Esadcı sizin nasıl bir Baascı olduğunuzu
anlatacağım.
Ama şartlar değişmiş, emperyalist güçler size
demiş ki: Ya boşver Esadı, İranı, Irakı,
Suriyeyi, hepsini halledeceğiz. Siz bize yardımcı
olacaksınız; biz de size laik cumhuriyeti
yıktıracağız, kurumları
yıktıracağız, demiş, böyle bir anlaşma
yapmışsınız siz, anlaşma bu. Ya geçmişte dostum
dediğinizi ödül aldığınız Kaddafiyi
bombaladınız
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Devamla) -
linç edilmesine yardımcı
oldunuz, dostum dediğiniz kankanızı şimdi bombalamaya
yardımcı oluyorsunuz. Yarın aynısını İrana
yapacaksınız, bundan hiç kuşkum yok. Bir tane değil iki
tane değil sürekli çelişki içerisindesiniz.
Sizin nasıl bir Baascı olduğunuzu bu kırk dokuz
anlaşmayı tek tek okuyarak zamanı geldiğinde bu kürsüden
anlatacağım diyorum, hepinize teşekkürler, saygılar
sunuyorum (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Aydın.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Senin imzan yok, Başbakanın
imzası var o anlaşmada.
BAŞKAN Hayır Sayın Aydın, ne istiyorsunuz önce bir
meramınızı anlatacaksınız yok öyle.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkanım, bizim
emperyalistlerin isteği üzerine savaş
çıkarttığımızı söyledi. Bizi Baascı olarak
niteledi. Hangi birini söyleyeyim Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun, sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum
ama ifade edeceksiniz. Her kürsüye yürüyene söz verdiğimiz takdirde burada
hiçbir işlem yapılmaz.
Buyurun.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.-
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının, Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) Çok teşekkür ederim
Değerli Başkanım, çok değerli arkadaşlar; tabii
konuşmacıyı izlerken şöyle biraz da
hafızalarımı tazelemek istedim ben, geçmişe doğru da
gittim.
Şimdi, o günlerde, geçmişte bu İranla nükleer
müzakereler yaparken Türkiye Barışçıl yollarla bu iş
çözülsün. diyordu. O gün de Suriye halkından yanaydı sulh halk
içindir- bugün gene Suriye halkından yanayız. O günlerde Türkiye
İran mı olacak? diyen CHP, Türkiye Malezya mı olacak diyenler, "Türkiye
Suriye mi olacak diyenler bugün Türkiye sırtını Suriyeye mi
döndü? demeye başladılar.
Yine aynı şekilde İsrail meselesinde, Mavi Marmara
meselesinde CHPnin tutumunu bütün dünya kamuoyu biliyor. 9 şehit vermişiz
ve burada çıkıp ana muhalefet İsraili, İsrail
Başbakanını kınamaktansa ya da onlar için burada laflar
esirgeyip de ama kendi ülkesinin Başbakanını
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Siz tezkereyi getirdiniz de desteklemedik mi?
AHMET AYDIN (Devamla) -
gidip Avrupaya, Amerikaya şikâyet eden
gene CHPnin kendisi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Olmadı, olmadı
Uymadı,
uymadı.
AHMET AYDIN (Devamla) - Yine Terörle mücadele konusunda neredesiniz?
diyor.
Şimdi çok değerli arkadaşlar, Osloyla ilgili bir tutanak
tutuyorlar. Partinin basın sözcüsü aynı zamanda Oslo metnini
gösteriyor. Sözde Oslo metni, böyle bir şeyin
olmadığını
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - O da olmadı bu da değil.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bu da olmadı.
AHMET AYDIN (Devamla) - Gazetelerde böyle bir şeylerin
yazıldığını
Olmadığı ifade edildi.
Osloyla ilgili görüşmeler olmamalı diyen
Ama arkasından
Genel Başkanı çıkıyor kendisini yalanlıyor, Osloyla
ilgili görüşmelerin devam etmesi gerektiğini söylüyor. Sayın
Başbakanımız şunu söyledi: Değerli arkadaşlar,
devlet eğer bu sorunun çözümü için gerekiyorsa
Millî İstihbarat
Teşkilatı bunun için vardır. Tam da terörle ilgili önemli
meselelerde bu sorunun çözümü konusunda yapılması gereken neyse
istihbarat da bunu yapmak zorundaydı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Ahmet, uymadı bunlar, uymadı.
AHMET AYDIN (Devamla) - Yine, emperyalistlerden bahsediyor.
İşte İran gibi birçok meselede Amerikaya rağmen biz tuttuk
barışçıl yollarla, diplomatik yollarla bu işin çözülmesini
istiyoruz.
Şimdi ben
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Olmadı Ahmet, olmadı.
AHMET AYDIN (Devamla) - Bir tarafta Suriye halkı bir tarafta Esad
yönetimi, safınızı net bir şekilde belirtin.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
Tezkereler (Devam)
1.-
Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Irak'ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör
tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi
amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere,
Irak'ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile
mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 17/10/2007 tarih ve 903 sayılı Kararıyla Hükûmete
verilen ve 08/10/2008, 06/10/2009, 12/10/2010 ve 05/10/2011 tarihli 929, 948,
975 ve 1005 Sayılı Kararları ile birer yıl uzatılan
izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca 17/10/2012
tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair
Başbakanlık tezkeresi (3/1007) (Devam)
BAŞKAN Tezkere üzerinde, Hükûmet adına söz isteyen, Millî
Savunma Bakanı İsmet Yılmaz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasanın 92nci maddesi
uyarınca hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe belirlenecek
şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının Irakın
kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve
saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla,
sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere Irakın PKK
teröristlerinin bulundukları kuzey bölgesiyle mücavir alanlara
gönderilmesine ve görevlendirilmesine dair Hükûmet tezkeresinin gerekçelerini
açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyor ve yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime başlarken, ülkemizin birliği ve huzuru için bizler
bu ülkede özgürce yaşayalım diye hayatlarını kaybeden
şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi minnet ve şükranla
anıyorum.
Türk Silahlı Kuvvetlerine sınır ötesi harekât yapma
imkânını sağlayan Hükûmet tezkeresine izin Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 17 Ekim 2007 tarihli, 903 sayılı kararıyla
verilmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin uzatma kararlarıyla
bugüne kadar gelinmiştir. En son 5 Ekim 2011 tarihli ve 1005
sayılı kararıyla yetki bir yıl süreyle
uzatılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye,
Irakın kuzey bölgesinde bulunan PKK terör unsurlarından kaynaklanan
ve halkının huzur ve güvenliğiyle ülkesinin millî
birliğine, güvenliğine ve toprak bütünlüğüne yöneltilmiş
ciddi bir terör ve açık bir tehditle, maalesef, son otuz yıldır
karşı karşıya bulunmaktadır. Terör örgütü,
eylemleriyle birliğimizi, kardeşliğimizi hedef almakta ve
toplumsal barışı bozmayı hedeflemektedir, Türkiye'nin
ekonomisine ve ülkemizin geleceğine de ağır faturalar yüklemek
istemektedir.
Görüşmekte olduğumuz tezkere, Türk Silahlı Kuvvetleri
tarafından hava harekâtı, hava keşif uçuşu, topçu
ateşi ve kara harekâtı tarzında bugüne kadar
kullanılmıştır. Tezkerenin tek hedefi PKK terör örgütüdür.
Iraklı kardeşlerimize zarar vermek hedefi söz konusu değildir.
Esasen, şimdiye kadar yürütülen sınır ötesi askerî
harekâtlarımızda, Iraklı sivillere zarar verilmemesine ve sivil
yerleşim birimlerinin hasara uğratılmamasına, Türk
Silahlı Kuvvetlerimiz tarafından azami özen gösterilmiştir.
Değerli milletvekilleri, terör, milletimizin ortak sorunudur.
Terörle mücadelede elde edeceğimiz başarı, milletimizin ortak
başarısı olacaktır. Demokrasimizi güçlendirmek
amacıyla uygulayacağımız çok boyutlu ve kapsamlı
tedbirler içeren bu süreç içerisinde, lüzumu hâlinde ve
caydırıcılık çerçevesinde askerî önlemler
alınması, terörle mücadelemizdeki bütüncül yaklaşımı
tamamlayacaktır. Nihai hedefimiz, bu tür tezkerelere artık bir daha
hiç ihtiyaç duymayacağımız, sürdürülebilir bir güvenlik
ortamının tesisidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terör örgütü
yandaşları bugün kendilerine konjonktürel bir fırsat
doğduğunu zannetmekte, devletin şefkatini, suçsuz
insanların korunması
konusundaki azami özenini bir zafiyet olarak görmekte, zorla bazı
şeyleri kabul ettirebileceklerini sanmaktadırlar. Türkiyeyi terörle
mücadele kararından vazgeçireceklerini, ülkenin bölünmez bütünlüğüne
zarar vereceklerini düşünenler bunun bir hayal olduğunu er geç
anlayacaklardır. Gönül arzu eder ki geç olmasın. Ülkesine, milletine,
ailesine ihanet edenlerin abad olmadığını tarihe bakanlar
görecektir.
Türkiye, terörle mücadelesini, vatandaşlarının
hakkını, temel hak ve özgürlüklerini koruyarak, demokrasi ve hukuk
içerisinde sürdürecektir. Demokratik toplumun ve uluslararası hukukun her
türlü nimetini kullanan, fakat külfetini hiçe sayanlara karşı da
birlik olmamız gerekir.
Gerek bölgemiz gerekse Türkiye bir değişim ve dönüşüm
sürecinden geçmektedir. Bu süreç sonunda, ülkesi kalkınmış,
milleti barış içinde, zengin, özgürlükleri boş bir çerçeve
olmaktan çıkarıp yaşayan, bu ülkenin vatandaşı
olmaktan gurur duyan, yarınından kaygısı olmayan
insanların oluşturduğu bir ülkeyi hedefliyoruz.
Barışı, zenginliği ve huzuru sadece kendimiz için değil,
bölgemiz ve tüm insanlık için de istiyoruz. Bunun önündeki engellerden biri
de bugün karşılaştığımız terördür. Terör,
bir anda ortaya çıkmadığı gibi bugünden yarına hemen
ortadan kalkacak bir sorun da değildir. Terör, bir sonuçtu, önce onun
zemini oluştu, o zemin üstünde terör örgütü ortam buldu. Terörün ortadan
kalkması da birdenbire olmayacaktır, önce onun zeminini yok etmek
lazım. Terör örgütü, bazı dış güçlerin Türkiyeye
karşı yürüttükleri örtülü operasyonların taşeronluğunu
da yapmaktadır. O güçler, böyle ucuz bir taşeronu, yerine yenisini
koymadıkça, daha etkilisini bulmadıkça ellerinden çıkarmak da
istemezler.
Bu gerçeklerin yanında, terörle de, teröristle de mücadele etmek
gerekir. Biz, bir yandan hukuka bağlı insan hak ve hürriyetlerini öne
alan bir anlayışla, diğer yandan da haktan, hukuktan
anlayamayana hak ettiği cevabı verecek kararlılıkla bu
mücadeleyi tüm milletimizle birlikte sürdürüyoruz. Bu mücadele bir bütündür,
onun içinde güvenlik de var insan hakları da var. Biz, doğru
seçeneğin hem güvenlik hem insan hakları olduğunu
düşünüyoruz.
İşte, bugün, burada, terörle mücadelemizin bir ayağı
olan Irak tezkeresinin süresinin bir yıl daha uzatılmasını
Türkiye Büyük Millet Meclisinden talep ediyoruz. Türkiye olarak Irak
politikamızın hangi esaslar üzerine kurulduğu, hangi ilkeler
çerçevesinde şekillendiği, nasıl bir seyir izlendiği
bilinmektedir. Irak politikamızı şekillendiren üç temel prensip
var: Birincisi, uluslararası hukuka saygı; ikincisi, Irakın
toprak bütünlüğünün korunması ve güvenliğinin
sağlanması; üçüncüsü, kendi millî menfaatlerimizin, toprak
bütünlüğümüzün korunması ve halkımızın
güvenliğinin sağlanması.
Bu ilkeler çerçevesinde konuya bakmak gerekirse, Türkiye olarak bizim
uluslararası hukuka saygı konusundaki hassasiyetimiz kesindir,
kararlılıkla korunmaktadır ve bu bütün
komşularımızca da bilinmektedir.
Irakın toprak bütünlüğüne ve güvenliğinin
sağlanmasına gelince, bu konuda bizim ülke olarak elimizden gelen her
çabayı sarf ettiğimizi herkes bilir. Irak birçok acılar
yaşamış bir ülke, yaşadığı açılarda
Türkiye daima Irak halkının yanında olmuştur. İran-Irak
savaşında birçok ülke savaş devam etsin diye iki taraftan birine
yardım ederken biz, kardeş ülkelerin birbirleri ile
savaşmaması gerektiğini söyledik, savaşın sürmesine
destek vermedik. 1991 yılında, Körfez Savaşı esnasında
kimyasal silah saldırısına müteakiben Saddamın
ordularından kaçan yarım milyon Kuzey Iraklı Kürt insanına
Türkiye olarak kucak açtık, onlarla ekmeğimizi paylaştık,
bu süreçte Irak halkının zarar görmemesi için gayret gösterdik,
Iraktaki etnik gruplara da Ayrılıkçı tavır sergilememeleri
yönünde tavsiyelerimiz oldu.
Bizim, Irak halkıyla da Kuzey Iraktaki Kürt halkıyla da
hiçbir sorunumuz yoktur. Kuzey Irakta gerçek bir güvenliğin
sağlanması da bizim samimi temennimizdir. İsteriz ki orada da
huzur, barış ve güvenlik hâkim olsun, terörist üreten yapılara
izin vermeyen bir devlet otoritesi bulunsun. Peki, bu sağlanabilmiş
midir? Kuzey Irakta özerk bölgesel yönetim dahi tam anlamıyla bir devlet
otoritesi kuramamıştır. Ne yazık ki, ne Irak merkezi
yönetiminin ne de Bölgesel Kuzey Irak yönetiminin böyle bir iddiası yok.
Şayet, Irakta gerçek ve tam bir devlet otoritesi olsa, uluslararası
hukukun ve iyi komşuluk ilişkilerinin bir gereği olarak,
ülkemize yönelik terör faaliyetlerini durdurması, önlemesi gerekir ama bu
konuda yetersiz olduklarını söyleyen bizzat kendileri.
İşte bu nokta da Irak politikamızın bizim kendi
toprak bütünlüğümüzü ve güvenliğimizi ilgilendiren boyutunu
oluşturmakta. Keşke, Irakın bir parçası olan Kuzey
Iraktaki Bölgesel Kürt Yönetimi kendi topraklarında bize yönelen tehdidi
dostluğa, kardeşliğe yakışır bir şekilde
engellemiş olsa ama bu yok. Bu durumda bizim kendimizi korumamız,
haklarımızı çiğnetmememiz
Halkımızı
teröristlerin saldırısından korumak sadece hakkımız
değil, aynı zamanda sorumluluğumuzdur; devlet olmak da budur.
Eğer Kuzey Irakta, Kandil Dağında bir terör
ocağı kurulmuşsa ve oradan birileri gelip benim
vatandaşımın güvenliğini, canını, malını
hiçe sayıyorsa, ülkede terör ve kargaşa ortamı oluşturmak
istiyorsa bu tezkere de olacaktır. Bu, bir savaş değil,
barışı temin etme tezkeresidir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - On senedir ne yapıyorsunuz Sayın
Bakan, on senedir? Sekiz senedir tezkere var, on senedir terör var. Hazirandan
bu yana 185 asker ölmüş, şehit olmuş. Ne yapıyorsunuz siz o zaman?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Biz mi iktidarız?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Bu bizim
dönemimizde kimseyi Türk olmaya zorlamadık. Herkesin dini kendine -bizim
inancımızda vardır Leküm diniküm veliyedin Kâfirun suresinde-
herkesin dili de kendine.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Tabii!
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) İnkâr da
asimilasyon da bu dönemde sona erdi. Teröre mazeret aranmaz. Masum öldürmeye de
gerekçe aranmaz. Teröre mazeret arayanların minareye kılıf arama
söylemleridir, eylemleridir. Biz birlikte bu ülkenin eşit
vatandaşlarıyız. Şehitlerin ölmediğini biz değil,
bize inancımız söyler. Bakara suresi 154; ancak sizler bilmezsiniz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Allah Allah!
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Bunu da yine
ayetin devamında söyler.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Ne demek yani?
OKTAY VURAL (İzmir)- Siz bilmezsiniz derken kime söylüyorsun?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Ayetin
devamında söyler
İZZET ÇETİN (Ankara) Çocuklarınızı bir
gönderin oraya.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Allahın
özgür olarak yarattığını kimse köle yapamaz. Ülkemizde
köle yoktur. Bu millet ne köle oldu ne de köle edindi. Biz inanıyoruz ki
Arapın Türke, Lazın Çerkeze yahut Kürte,/ Acemin Çinliye
üstünlüğü mü varmış, nerede?/ Küfrolur, başka değil,
kavmini sürmek ileri./ Fikrî kavmiyeti telin ediyor Peygamber. Bizim
inancımız bu, başkası yalan; bunun dışındaki
anlayışlar bize göre cahiliye. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bravo! Bravo!
İZZET ÇETİN (Ankara) Sayın Bakan, tezkereyle ilgili bir
şey söyleyin.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Aşık Veyselin güzel bir
sözü var: Kürtü, Türkü ve Çerkezi,/Hep âdemin oğlu kızı./Beraberce
şehit, gazi./Yanlış var mı ve neresi?
Malazgirtte, Çanakkalede, İstiklal Savaşında beraber
olan, beraber şehit, beraber gazi olanların birinin diğerine bir
üstünlüğü söz konusu yoktur.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Sayın Bakan, o zaman neden
inkâr ediyorsunuz?
Sayın Bakan, Kürtleri neden inkâr ediyorsunuz o zaman? Dilini,
kimliğini inkâr ediyorsunuz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Muhterem
Başkanım, değerli milletvekilleri; demokratikleşme yolunda
atılan adımların terör örgütünün amacını Hak ve halk
olmadığını ve teröristlerin kendi gelecekleri olduğu
göstermiş olması önemli bir sonuçtur. Bu devlet bir ırka
dayanmaz; ortak bir tarihi paylaşanların, ortak bir geleceği
birlikte paylaşmak isteyenlerin oluşturduğu bir devlettir.
Herkese bu çatı altında yer var. Her yerin PKK için güvenli
olduğunu söyleyenler PKK Hakkâride 400 kilometreyi kontrol ediyor.
diyenlerle aynı bakış açısını
paylaşmıyor mu? En doğru kararı aziz milletimiz verecektir.
Bu milletin zerre kadar hakkına zarar verecek bir çalışma bu
Hükûmetten gelmez.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sen git Osloyu açıkla bakalım.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) - Bunu en iyi bu milletimiz takdir
eder.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sen git terörist için ağlayan emniyet müdürüyle ilgili
konuş.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) - Akçakale bombalanır
Suriyenin Beşar Esadın yaptığını nereden
biliyorsunuz? diyenler, uluslararası sularda Suriye tarafından
uçağımız düşürüldüğünde Uçak nasıl
düşürüldü bilmiyoruz? diyenler.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Hadi açıkla o zaman, Millî Savunma Bakanısın,
açıkla, hadi açıkla.
BAŞKAN
Sayın Akar lütfen, Sayın Akar!
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) - Esad halkını,
Esadı savundukları kadar bu Türk milletini savunsalar bu milletten
çok daha fazla destek alırlar. (AK PARTİ sıralarında
alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) İmralıyı muhatap alanlar terörle mücadele edemez,
senin gibi zihniyettir o.
BAŞKAN
Sayın Vural
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sayın Bakan, Afyondaki 25 askerin
hesabını bir ver orada.
OKTAY VURAL
(İzmir) Açılım diye terörü bitireceğiz dedin, daha
geçen gün Sivasta dedin Açılımla maçılımla bitmez. diye.
Milleti kandırıyorsunuz!
BAŞKAN
Sayın Vural
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Bakan, Diyanet İşleri Başkanı
mısın sen, Millî Savunma Bakanı mısın?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) - Biz Esadı destekledik
halkını bombalayıncaya kadar, siz Esadı halkını
bombaladıktan sonra desteklediniz. (AK PARTİ sıralarında
alkışlar)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Bırak, bırak
MİLLİ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) - Ülkenin hiçbir yerinde egemenlik
devri yapılmamıştır ve yapılmaz da; hiçbir makul,
sağduyulu kimse, bunu söyleyemez. Bu ağız, bölücü terör
örgütünün ağzıdır.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Akşam da uçakta pil yakalamıştınız, pil.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) - Çözüm olsun diye Sayın
Başbakana gelen siz, Komisyon oluşturalım denildiğinde
erken diyen siz; siz ne dediğinizi de ne istediğinizi de
bilmiyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından Bravo! sesleri,
alkışlar.)
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, Dışişleri
Bakanımızla ilgili birçok gereksiz, lüzumsuz sözler söylendi. Tabii,
altının kıymetini sarraf bilir. Dışişleri
Bakanının nasıl bir altın olduğunu gidin
Konyalıya sorun. Yüzde 70 oyla, 808 bin 274 oyla Türkiye Büyük Millet
Meclisine gönderen Konyalılar Ahmet Davutoğlunun nasıl bir
altın olduğunu bilir
İZZET
ÇETİN (Ankara) Konyaya Belediye Başkanı yapalım
Sayın Bakan.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Bakan seni Diyanet işleri Başkanı, Ahmet
Davutoğlunu belediye başkanı yapalım.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Devamla) -
ve Ahmet Davutoğlunun aklının zekâtını
kime verse ömür boyu içinde bulundukları topluluklar içinde
başarılı görünmek için yeter. Sıfır sorun bir amaçtır.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Ankara) O Konyada kalsın Sayın
Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Gerçek bununla
örtüşmüyor olabilir ancak amacımız budur, çalışmak
gerek amaca varmak için.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yanlış kağıdı eline
vermişler, yanlış okuyorsun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir sayın milletvekilimiz
İZZET ÇETİN (Ankara) Sayın Bakan, Afyondaki 25 askerin
hesabını bir ver, öğrenelim.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Biz Kuzey
Iraktaki harekâtta sivillerin zarar görmemesi için, yerleşim bölgelerinin
zarar görmemesi için her türlü hassasiyeti gösteriyoruz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Sayın Bakan, Kandile
çıkacak mısınız?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Daha önce köy
yakınlarına, köylüye zarar verildiğinde hem özür diledik
-Irakta- hem de tazminat ödedik.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Roboskiden neden özür
dilemiyorsunuz Sayın Bakan? Roboski gerçeğini unutmayınız.
Roboski için halkımızdan özür dilemek zorundasınız!
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Ancak bir
milletvekilimiz, bakın, Ağustos 2011de Kandile giden yolda
sivillerin öldürüldüğünü söyledi.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Evet, aynen öyle.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Ancak görüldüğü
gibi bu kesinlikle yalanlandı, dezenformasyon
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa)
Sayın Bakan, 7 kişilik aile yok oldu.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Bununla ilgili
olarak da elimizdeki bütün belgeler Irak Yönetimine de verildi Iraktaki Kuzey
Irak Yönetimine de verildi. Dolayısıyla bunların yalan
olduğu apaçık ortaya çıktı. Siviller bulundu.
iddiasını yalanlayan fotoğraflar burada.
PERVİN BULDAN (Iğdır) 7 kişilik bir aile
paramparça oldu savaş uçaklarından atılan bombalarla. Nasıl
inkâr edebiliyorsunuz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu tezkere umarız ki,
inşallah birlik ve beraberliğimizi devam ettirirsek
alacağımız son uzatma olur diye düşünüyoruz. Bu millet en
kötü durumlarda dahi kendi sağduyusunu göstererek provokasyonlara gelmedi
ve en zor dönemlerde dahi birlik ve beraberliğini korudu. En
acılı anlarında bile provokasyonlara gelmeyen,
acısını vakur bir biçimde içine gömen bu asil millet bu
mücadeleden de yüzünün akıyla çıkacaktır. Bu sürecin kaybedeni
Türkiye olmayacaktır.
Sadece tek bir şey söylemek istiyorum bu terörle mücadelede hukuka
nasıl uygun davranıldığını eylül ayında olan
bir olayla ilgili. Muşta karakol komutanı ve yanında
askerleriyle birlikte, arkadaşlarıyla birlikte, yazıyor,
basına da düştü, takip edebilirsiniz: Teröristleri gördük,
rahatlıkla vurabilirdik ama başçavuşumuz dur ihtarı
çekelim. dedi. Biz Ateş açarlar. dedik ama komutanımız Biz dur
ihtarı çekmek zorundayız, bizim görevimiz bu. dedi ve bundan sonraki
çıkan çatışmada da komutan şehit oldu. En zor dönemde dahi
yaşatmak için mücadele ediyoruz diyoruz ya, işte budur. Ellerinde
silahı olan teröriste dahi önce Gel, devletine teslim ol, bu hukuk seni
de korumaya yeter. deniyor ancak onların ateşiyle de bu
komutanımız da şehit oluyor. Bu dahi göstermektedir ki bu
Hükûmet, bu devlet hukuka saygı içerisinde bu terörle mücadelesini
sürdürmeye çalışacaktır. Ne olursa olsun, hukuktan zerre kadar
da şaşmayacağız. İnanıyoruz ki bu terörle mücadelenin
iki ayağı vardır; zalimle mazlumu ayırmak lazım.
Eğer bir tane zalim için veya on tane zalim için bir mazluma zulmederseniz
attığınız taş ürküttüğünüz kurbağaya
değmez. Onun için, tek bir mazlumun hakkını korumak için dahi
böyle bir hassasiyet gösteriyoruz. Ondan dolayı da bu terörle mücadelemiz
uzun sürmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimize yetki
veren tezkerenin uzatılması, terör tehdidinin ortadan
kaldırılması amacıyla yürütmekte olduğumuz
kapsamlı ve çok boyutlu faaliyetleri destekleyecektir. Meclisimizin
huzurunda, ülkemizin huzur ve güveni için büyük bir özveri ve cesaret ile gece
gündüz demeden her türlü fedakârlık ve tehlikeye katlanarak görevlerini
sürdüren polis, asker ve tüm güvenlik güçlerimize en içten teşekkürlerimi
sunmak isterim.
Türkiyeye yönelik olarak devam eden, inşallah
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa)
Roboskiden haber ver, Roboskiden.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Bak, Türk
mahkemesine güvenmek lazım. Türk mahkemesine
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa)
Roboskide ne oldu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Yine bir
başka
bir başka
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) 35 cana
ne oldu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) O konu
yargıda.
Türk mahkemesine şöyle güvenmek lazım
Yargının
gereken kararı verdiğine biz inanıyoruz.
Bakın, elimde bir başka yine olay var. Terörle mücadele
nasıl veriliyor veya Türk mahkemesi nasıl davranıyor diye. 1
Mehmetçiğimiz şehit ediliyor, öldürülüyor, 1 Mehmetçiğimiz de
yaralanıyor. Kimlerle? Yine yanında bulunan arkadaşlarla orada.
Fakat mahkemece Meşru müdafaada mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve
telaştan kaynaklanan sınırın aşılması
şeklinde değerlendirildiğinden ceza verilmesine yer
olmadığına karar veriyor. Terörle mücadele edilen bir ülkede
kendi Mehmetçiğini yanında yaralayan bir terörle mücadele ekibinde
bulunanın dahi beraat ettiği bir ülke. Dolayısıyla hiç
merak etmeyin, bu Türk mahkemesi
Ben de hukukçuyum, hukuk gecikir ancak hak
yerini bulur, ondan hiç şüpheniz olmasın.
Türkiyeye yönelik olarak devam eden terörist
saldırılarına ve tehditlerine karşı, terörizmle
mücadelenin bir parçası olarak uluslararası hukuk çerçevesinde
gerekli tedbirleri almak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı
Hükûmetimizce belirlenecek şekilde gerektiğinde Irakın
kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve
saldırısının bertaraf edilmesi amacıyla
sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarının PKK teröristlerinin bulundukları
Irakın kuzey bölgesiyle mücavir alanlarına gönderilmesi ve
görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17 Ekim 2007 tarihli 903
sayılı Kararıyla Hükûmete verilen ve son olarak 5 Ekim 2011
tarihli ve 1005 sayılı Kararıyla bir yıl süreyle
uzatılan izin süresinin 17 Ekim 2012 tarihinden itibaren bir yıl daha
uzatılmasını Anayasanın 92nci maddesince yüce
heyetinizden talep eder, hepinizi saygıyla selamlarım.
Tezkerenin milletimize, ülkemize hayırlı olmasını
diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Sayın Bakan
Bizim inancımız bu. diyerek sureler okudu.
Başkalarını bilmem. diyerek inançları sorguladı
açıkçası. Bu konuda haksız bir eleştiride bulundu, cevap
vermek istiyorum izninizle.
BAŞKAN Ama ne parti ne şahsınız adına
söyleyerek
Kendi düşüncesini ifade etti.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Herkes inanmak
zorunda değil.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, bizim
eleştirilerimiz siyaseten yapılmış eleştirilerdir,
bunun inançlarla bir ilgisi yoktur. Sayın Bakan buna inançlar üzerinden
bağlantı kurdu.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Biz öyle bir
şey demedik.
BAŞKAN Hayır, Sayın İnce, şimdi ortada bir
sataşma söz konusu...
MUHARREM İNCE (Yalova) Sizin inancınızla bizim
inancımız arasında bir fark yok.
BAŞKAN Ama burada kastedilen partiniz mi yani?
MUHARREM İNCE (Yalova) Hayır, Sayın Başkanım,
siyaset ve
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Birisi
Şehitler ölmez. diyorsunuz. dedi. Bu bizim inancımız,
söylediğimiz söz değil ama herkes bizim
inandığımız gibi inanmak zorunda değil.
BAŞKAN Bir şeyi açıklığa
kavuşturalım da.
Burada kastedilen partiniz mi?
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkanım
BAŞKAN Hayır, soruyorum size burada kastedilen Cumhuriyet
Halk Partisi mi?
MUHARREM İNCE (Yalova) Cumhuriyet Halk Partisini kastederek
söyledi tabii.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Yok, hayır,
öyle bir şey kastetmedim.
BAŞKAN Hayır, öyle bir şey yok, söz konusu değil
ya. Hayır, öyle ise size sataşma nedeniyle söz vereyim ama
OKTAY VURAL (İzmir) Kimi kastettiniz? AKP Grubunu mu kastettiniz?
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, yanınıza
gelebilir miyim?
OKTAY VURAL (İzmir) Kimi kastettiniz, söyleyin. Sayın Başkanım,
Sayın Bakan kimi kastettiğini açıklasın.
BAŞKAN Hayır, yanımıza gelmeyin, buyurun ben size
söz vereyim ama yanlış değerlendiriyorsunuz. (CHP
sıralarından alkışlar) Bak burada kendi görüşünü açıkladı,
ayet okudu.
MUHARREM İNCE (Yalova) Açıklayacağım efendim.
BAŞKAN Hayır, hayır. Lütfen, buyurun iki dakika söz
veriyorum ama sataşma söz konusu değil yani onu söyleyeyim.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.-
Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, Millî Savunma Bakanı
İsmet Yılmazın Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) Teşekkür ederim.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Herkes buna
inanmak zorunda da değildir. Bizim inancımız bu.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ya sizin inancınız ne; söyleyin ya.
OKTAY VURAL (İzmir) Şehitler ölmez sizin
inancınıza göre mi? Şehitler ölmez, vatan bölünmez.
sloganını yasaklayan siz değil misiniz? Malum sloganı
tekrarlıyor diyerek aşağılayan siz değil misiniz?
MUHARREM İNCE (Devamla) - Arkadaşlar, süremi yiyorsunuz.
İnançları sorgulamak kimsenin haddine değildir. Bizim
inancımız bu. dediğinizde bizim inancımız farklı
değil. Biz burada inançlarımızı
tartışmıyoruz, siyaset yapma biçimimizi
tartışıyoruz, devleti yönetmeyi tartışıyoruz.
Sayın Bakan, siz bana burada ayetler, sureler okuyorsunuz. Yani ben de
size şunu derim: Vücuduna haram lokma karışmış bir
kimsenin namazında tat yoktur. Siz bunu biliyor musunuz?
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) O da sizin yorumunuz.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Yani bu yarışa girmeyelim. Bu
yarışa girersek çıkamayız ama bizim şu
yarışa girmemiz lazım: Bir, Suriye uçağında ne yakaladınız?
Pil mi yakaladınız?
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Ne ilgisi var Suriye
uçağının bununla?
MUHARREM İNCE (Devamla) - İki, Afyondaki patlamada
Genelkurmay Başkanı ne dedi, Hükûmet sözcüsü ne dedi, Başbakan
ne dedi? Uluderede insanlar neden öldü? Bunları
açıklayacaksınız.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Burası Suriyenin
avukatlık bürosu mu?
MUHARREM İNCE (Devamla) - Afyondaki patlamada dakika
başı farklı açıklamalar yaptınız. Genelkurmay
Başkanı sizin Genelkurmay Başkanınız, Suriye
sınırına gidip
(AK PARTİ sıralarından Herkesin
Genelkurmay Başkanı sesleri, gürültüler) Sizin Genelkurmay
Başkanınız. Suriye sınırına gidip yumruk
sıkıp, on senedir Kandile gidemeyen Genelkurmay
Başkanınız. Siz bunlarla berabersiniz. Siz bunların
hesabını vereceksiniz. Bizim uçağımız sizin göreviniz,
siz Diyanet İşleri Başkanı değilsiniz. Ayetleri,
hadisleri, herkesin inancı kendine, herkes okur okumaz, onu biz kendimiz
biliriz. Kim kimi ne kadar okur onu da herkes bilir burada. Siz Diyanet
İşleri Başkanı değilsiniz.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Suriyenin
avukatlığını yapmaya devam edin. Esadın
avukatlığını yapmaya devam edin.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bizim uçağımızı
Suriye neden düşürdü? Kim düşürdü? Neyle düşürdü? Uçaksavarla
mı düşürdü? Uçaksavar benzeri bir aygıtla mı düşürdü
yoksa sapanla mı düşürdü? Sizin göreviniz bunları
açıklamak. Kendinizi evliya yerine koyup, diğer insanların
inançlarını sorgulamak sizin haddinize mi düşmüş? (CHP
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Hiç de sorgulamadık, siz
sorguluyorsunuz.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Devlet adamı görevinizi yapın.
Millî Savunma Bakanı olarak gelin bize bunları anlatın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Devamla) - Ayet açıklama kısmına,
İhsan Özkese bir görev veririz, o gelir size onları açıklar.
(CHP sıralarından alkışlar)
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) Aman, aman!..
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Sayın
Başkan, ben de açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Ne için söz istiyorsunuz Sayın Bakan, sataşma
nedeniyle mi?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Evet Sayın
Başkan.
BAŞKAN Ne diye sataştı?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Benim söylediğimi çarpıttı
Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
İki dakika süre veriyorum ama yeni bir sataşmaya mahal
vermeyin lütfen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
8.-
Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmazın, Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biz kimsenin inancını
sorgulamıyoruz, birincisi bu. Başta söyledik ki: Senin dinin sana,
benim dinim bana. Bu doğru değil midir? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) Sen kimden bahsediyorsun? Senin dinin ne,
onu söyle.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) - Ben senin
inancını sorguluyor muyum? İstediğin şeye inan.
diyorum. Daha başka benden ne istiyorsun? Benim gibi inan. demiyorum
İstediğin gibi inan. diyorum. İnancım da var. Senin dinin
sana, benim dinim bana. Bunu söyledik. Bunda yalan varsa, yanlış
varsa söylersiniz.
Bir diğeri, bir başka hatip söyledi ki: Şehitler ölmez
diyorsunuz. dedi. Onun üzerine dedim ki: Bunu biz söylemiyoruz. Bizim
inancımız diyor ki: O şehitler ölümsüzdür. Biz buna
inanıyoruz.
MUHARREM İNCE (Yalova) Biz de ona inanıyoruz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) - Herkes de
inanmak zorunda değil ve onu da söyledik. Ha, buna, sizin diyeceğiniz
eklenebilir ki: Biz inanıyoruz ki şehitler ölümsüzdür. diyeceksiniz
ya da diyeceksiniz ki: Hayır, biz şehitlerin ölümsüz olduğuna
inanmıyoruz. Bunu da söyleyebilirsiniz, her ikisi...
MUHARREM İNCE (Yalova) Biz de ölümsüz olduğuna
inanıyoruz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Güzel, o zaman
aramızda fark yok, birinci husus bu.
İkincisi
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır, sizinle bizim aramızda çok ciddi
bir fark var. Öyle grubumuza hakaret etmeyin.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Peki, tamam. Ben
de öyle olduğu için de bu millet sizi orada, bizi burada seçti. O
bakımdan, hiç şüphe yok. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bir başka husus, bakın, bu ülkenin Genelkurmay
Başkanı evinde durmuyor, Ankarada durmuyor, görevinin
başında. Nerede bir tehdit varsa, bu ülkeye yönelmişse, kimi
zaman Kandilde
Niye Kandile gitmediniz? diyorsunuz. Bakın, bu olayda
Kandil bombalandı. Bunun gösterildiği, ilan edildiği yer Kandil.
Kandile gerekli hudut, şümul ve miktarı ve şekli silahlı
kuvvetlerimiz tarafından verilen tezkerenin hükmü de yerine getirilmektedir.
Suriye sınırına niye gitti? diyor. Suriyeden bir ateş
geliyor, 5 tane masum vatandaş, kadın ve çocuklar ölüyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) Niye gitti? demedim ki.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) - Kaç kişinin ölmesi lazım ki sen Genelkurmay
Başkanını orada görmek istiyorsun, kaç kişi ölmesi
lazım?
MUHARREM İNCE (Yalova) Uçak, uçak
Uçağı anlat.
dedim.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Uçakla ilgili
olarak bir basın toplantısı, açıklama yapılacak.
MUHARREM İNCE (Yalova) Uçak niye düştü? Orada ne
arıyordu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) - Ancak Beşar
Esad diyor ki: Hata yaptık keşke düşürmeseydik. Cumhuriyet
gazetesini takip edin.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Devamla) Keşke düşürmeseydik. diyen Beşar Esadın
kendisi, siz ise hâlâ Onu Beşar Esad mı düşürdü? diye
sorguluyorsunuz.
Yüce
milletime emanet ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Sayın Bakanın dinî
bilgilerinin zayıf olduğunu düşünüyorum. Kâfirun Suresi
(AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın İnce, lütfen ama
Lütfen, Sayın İnce
MUHARREM
İNCE (Yalova) Bakın, Kâfirun Suresi kâfirlere yöneliktir.
BAŞKAN
Ama Sayın İnce, böyle bir usul yok ki lütfen
MUHARREM
İNCE (Yalova) Bu Mecliste kâfir yok, aynen ona iade ediyorum. Aynen ona
iade ediyorum. O zaman, Kâfirun Suresini kendine okusun; bu Mecliste kâfir
yok.
BAŞKAN
Sayın İnce, lütfen, böyle bir usulümüz yok.
MUHARREM
İNCE (Yalova) O zaman, onu kendisi okusun.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN
Artık dışarıda oturur karşılıklı
konuşursunuz.
Buyurun
Sayın Vural.
MUHARREM
İNCE (Yalova) AKP Grubuna okusun ya da kendine okumuyorsa.
BAŞKAN
Siz karşılıklı oturun konuşun Sayın İnce.
OKTAY VURAL
(İzmir) Efendim, Sayın Bakan konuşmasında ve daha sonraki
sataşmada Şehitler ölmez.le ilgili Bir hatip bahsetti. dedi,
bendim.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Yok, değil.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Ben de bahsettim, Sayın Bakan sanırım
bana söylediniz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Evet, onu söyleyen bendim.
AHMET
YENİ (Samsun) Parmağa bak, parmağa!
OKTAY VURAL
(İzmir) Şimdi, sizin, şehitlerle ilgili, gazilerle ilgili bu
iftiranıza kürsüden cevap vereceğim, dinleyin.
BAŞKAN
Yani öyle söylemediniz mi?
OKTAY VURAL
(İzmir) Efendim?
BAŞKAN
Siz öyle söylemediniz mi Sayın Vural, Sayın Bakanın
söylediği gibi söylemediniz mi?
OKTAY VURAL
(İzmir) Evet, Şehitler ölmez. diye söyleyene bizim
inancımıza göre diyerek sanki bizim inancımız
farklıymış gibi bir konu söyledi, aynen kendisine iade
edeceğim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Aynen iade
edeceğim.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Vural. Herhangi bir sataşma söz konusu değil ama
buyurun.
İki
dakika süre veriyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
9.-
İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Millî Savunma Bakanı
İsmet Yılmazın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
OKTAY VURAL
(İzmir) Evet, aynen söylüyorum: Şehitler ölmez, vatan bölünmez.
diyenlere karşılık, o malum sloganı söyleyenleri töhmet
altında bırakan sizsiniz ve bugün Osloda Şehitler ölür, vatan
bölünür. diyenlerle aynı masayı kuran da sizsiniz. (MHP sıralarından
alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Allah rızası için
şu Oslo müzakeresini şehit askerler için bir telin etsene!
OKTAY
VURAL (Devamla) Bakın, Başbakan Şehitlerin yaygaraları.
diyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Var mı böyle bir şey ya!
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Hiç öyle bir şey olmadı.
OKTAY
VURAL (Devamla) Şehit acısı ona göre yaygara, evet. Bu Tayyip
Erdoğan değil mi?
AHMET
YENİ (Samsun) Başbakana laf söyleyecek konumda değilsiniz.
OKTAY
VURAL (Devamla) Buyurun
Şehitler
ölmez.i eleştirdi; AKP Milletvekili değil mi?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Biz eleştirmedik, bunu bilin.
Bu vatanı böldürmeyecek de biziz, bu şehitleri en aziz değer
olarak bilen de biziz.
OKTAY
VURAL (Devamla) Evet Sayın Bakan, inadına söylüyorum ki: Şehitler
ölmez, vatan bölünmez.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Biz de aynısını
söylüyoruz.
OKTAY
VURAL (Devamla) Dinimizin emri ve milletimizin emridir.
Osloda
masa kuranların başına o masayı da geçirmesini Milliyetçi
Hareket Partisi olarak biliriz, bunlara da haddini bildirmesini biliriz; ona
göre. (MHP sıralarından alkışlar)
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
Tezkereler (Devam)
1.-
Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Irak'ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör
tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi
amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere,
Irak'ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile
mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 17/10/2007 tarih ve 903 sayılı Kararıyla Hükûmete
verilen ve 08/10/2008, 06/10/2009, 12/10/2010 ve 05/10/2011 tarihli 929, 948,
975 ve 1005 Sayılı Kararları ile birer yıl uzatılan
izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca 17/10/2012
tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair
Başbakanlık tezkeresi (3/1007) (Devam)
BAŞKAN
Şahsı adına söz isteyen Alpaslan Kavaklıoğlu,
Niğde Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALPASLAN
KAVAKLIOĞLU (Niğde) Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; Irakın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin
ve saldırılarının ortadan kaldırılması
amacıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesi harekât ve
müdahalelerde bulunabilmesi için Hükûmetimiz tarafından Türkiye Büyük
Millet Meclisine gönderilen tezkere hakkında söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, çocuk-yetişkin, kadın-erkek, sivil-asker, polis,
savcı, Türk-Kürt demeden vatandaşlarımızın
canlarına kasteden, huzur ve refahımızı, birlik ve
bütünlüğümüzü bozucu faaliyetlerde bulunan bölücü terör örgütünü
lanetlediğimi belirtmek istiyorum.
Buradan,
terör örgütünün hain saldırılarında vatanları uğruna
şehit düşen kahramanlarımıza ve
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, kederli ailelerine, güvenlik
güçlerimizin kıymetli mensuplarına ve aziz milletimize sabır ve
başsağlığı dileklerimi sunuyorum.
Değerli
üyeler, ülkemiz, son otuz yıldır
huzurumuzu, iç barışımızı ve kardeşliğimizi
hedef alan terör belasını yaşamaktadır. Terör nedeniyle bu
ülke binlerce vatan evladını kaybetmiş, çok ağır
bedeller ödemiştir. Kardeşliğimizi, birliğimizi, huzurumuzu
hedef alan terör örgütünce son dönemde haince gerçekleştirilen saldırılarda
yaşanan can kayıpları kamuoyumuzda derin üzüntüye sebep
olmuş, yüreklerimizi yakmıştır. Türkiye Cumhuriyeti,
devletiyle, Meclisiyle ve milletiyle varlığına yönelen her türlü
hain girişimi boşa çıkaracak bir güce sahiptir ve terörle
mücadelemiz hiçbir zaman zaafa meydan vermeden, kararlılıkla
sürdürülmektedir.
Silahlı
kuvvetlerimizin Irakın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve
saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla
sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere Irakın bölücü
teröristlerin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara
gönderilmesi ve görevlendirilmesi tezkeresi, 2007 yılında
Meclisimizin büyük bir çoğunluğuyla kabul edilmişti.
Anayasamızın
92nci maddesi uyarınca Hükûmete sınır ötesi harekât yetkisi
veren tezkere, terörle mücadelenin ve alınan güvenlik tedbirlerinin
doğal bir sonucudur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri;
sınırlarımızın ötesinde, ülkemizin bütünlüğüne,
milletimizin birlik ve beraberliğine kasteden silahlı bir terör
örgütünün varlığı, güvenlik güçlerimizce sınır ötesine
askerî harekât düzenlenmesi, ülkemizin ve milletimizin güvenliği
adına meşru müdafaa hakkının kullanılmasını
zorunlu kılar. Ülkemizin terör tehlikesine karşı gerekli
gördüğü tedbirlere başvurma hakkının saklı
olduğunun herkes tarafından bilinmesi, bunun kabul edilmesi
gerekmektedir. Tezkere, Türkiyenin bu tedbirleri resen ve anında
alabilmesi bakımından önem taşımaktadır. Türkiye, bu
konuda gerek Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili
kararları gerekse uluslararası hukuktan doğan hakları
çerçevesinde hareket etmektedir.
Irak,
bağlayıcı nitelikteki Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi kararları, uluslararası hukuk ve kendi anayasası
uyarınca topraklarının teröristler için barınak hâline
dönüşmesini engellemekle ve topraklarında Türkiyeye yönelik terör
tehdidinin devamına izin vermemekle sorumludur. Bu
yapılamadığı sürece ülkemizin meşru ulusal güvenlik
endişelerinden ve uluslararası hukuktan kaynaklanan
haklarını kullanmaya devam etmesi doğaldır. Türkiye, bugüne
kadar her zaman uluslararası meşruiyet çerçevesinde hareket etmiştir.
Nitekim Irak dâhil hiçbir ülke Türkiye'nin sınır ötesi
harekâtlarının uluslararası hukuk açısından
meşruiyetini tartışma konusu yapmamıştır.
Değerli milletvekilleri, bu tezkerenin tek hedefi vardır, o da
bölücü terör örgütüdür, bölücü terör örgütünün bölgedeki mevcudiyetidir. Bu
tezkerenin bölgesel barış ve istikrar ortamı açısından
da büyük önem taşıdığı aşikârdır.
Irakın kuzeyinde bölücü terör örgütünün varlığı sona
ermeden bölgesel barışın ve istikrarın
sağlanamayacağı da açık bir gerçektir. Bu nedenle Türk
Silahlı Kuvvetlerinin Irakın kuzeyinde yerleşik terör
odaklarını hedef alan sınır ötesi harekâtlarının
sürdürülmesi, ülkemizin güvenliği kadar bölgenin güvenliğinin
sağlanması ve bölgede barışın tesis edilmesi
açısından da büyük önem taşımaktadır. Bugüne kadar
Irakın kuzeyinde terör odaklarına yönelik gerçekleştirilen tüm
sınır ötesi operasyonlar Türkiyeye yönelik terör tehdidini ve
saldırılarını bertaraf etmek, terör örgütünün hareket serbestisini
ve lojistik teminini engellemek, terör örgütü üzerine baskı
oluşturmak ve esasen Irakın kuzeyini terör örgütünden temizlemek
maksadıyla icra edilmektedir. Sınır ötesi harekâtlarda
Iraklı sivillere ve sivil yerleşim birimlerine bugüne kadar hiçbir
zarar verilmemiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; silahlı kuvvetlerimizin,
sınırı, kapsamı, miktarı ve zamanı Hükûmetçe
belirlenecek şekilde Irakın bölücü teröristlerin
yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve
buralarda görevlendirilmesine ilişkin Hükûmete verilen yetkinin bir
yıl daha uzatılmasını talep eden tezkere, terör
saldırılarının gündemde olduğu dönemde yüce
Meclisimizce ele alınmaktadır. Terör örgütünün son dönemde
azmasının altında yatan sebep ise bölücü terör örgütünün
istismar alanlarının ortadan kalkması nedeniyle zorda
kalmış olmasıdır.
Hükûmetimizin son on yılda attığı kararlı
adımlarla ülkemizin tamamını ilgilendiren insan hakları ve
özgürlükler alanındaki ilerlemeler, ekonomik ve sosyal politika
yatırımlarıyla birleşmiştir. Son dönemde
eğitimde, sağlıkta, tarımda, ulaşımda, su ve
elektrikte şehirleşme ve konuttaki büyük hamleler, hayata geçirilen
dev yatırımlar, GAP ve Doğu Anadolu projelerinin
hızlandırılması, köyleri, beldeleri, ilçeleri kapsayan
büyük projelerin hayata geçirilmesi, Doğu ve Güneydoğu Anadoluda
toplumun yüzünü yeniden kendi devletine ve Türkiyenin normal siyasetine
çevirmesini sağlamıştır. Türkiyenin toplumsal
barış ve uzlaşmaya çok yaklaştığı,
dayanışma ve kardeşliğini pekiştirdiği bir
dönemde olmamız hain terör örgütünü rahatsız etmiştir. Bu
nedenle sürekli eylemler yaparak, süreci baltalama gayreti içine girmekte ve
ülkemizdeki toplumsal huzur ve barışı bozmayı
hedeflemektedirler.
Sayın
Başkan, değerli üyeler; buradan büyük milletimize müteşekkir
olduğumuzu vurgulamak istiyorum. Onca tahriklere, provokasyonlara
rağmen milletimiz sağduyusuyla, ferasetiyle, birliğimizi ve
bütünlüğümüzü bozacak davranışlardan azami ölçüde
kaçınmıştır. İşte bu tavır sayesinde,
ülkemiz üzerine oynanan oyunlar başarısızlıkla
sonuçlanmıştır. Hükûmetimiz, milletimizden aldığı
bu destekle, toplumsal barışın zedelenmesine müsaade etmeksizin,
demokrasi ve hukukun üstünlüğünden asla taviz vermeden, terörün üzerine
kararlılıkla gitmeye devam etmektedir.
Terör,
sadece iktidarın bir meselesi değildir; terör, iktidarla birlikte
muhalefet partilerimizin de bir meselesidir yani ülkemizin ortak bir
meselesidir. Terörün sıktığı kurşun sadece Hükûmetimize
değil, bu ülkeye, birliğimize, kardeşliğimize
sıkılmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi ve siyasi partiler,
terörün iç kaynaklarını bitirme ve siyasi toplumsal desteğini
ortadan kaldırmada daha aktif rol almalıdır. Bu dönemde
kamuoyunun da beklentisi olan, terörün minimum düzeye çekilmesi mücadelesinde
Hükûmetimize destek olmak elzemdir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Irakın kuzeyinden ülkemize
yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının ortadan
kaldırılması amacıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin
sınır ötesi harekât ve müdahalelerde bulunabilmesine yönelik
tezkerenin bir yıl daha uzatılmasını destekliyorum. Yüce
Meclisimizin Hükûmetimize vereceği sınır ötesi harekât
yetkisinin Hükûmetimiz, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz ve tüm güvenlik
güçlerimiz tarafından, uluslararası hukuk ve insan hakları
çerçevesinde en etkili şekilde kullanılacağına olan
inancım tamdır.
Alınacak olan kararın, memleketimizin birliğine,
beraberliğine, kardeşliğine ve bütünlüğüne katkı
sağlamasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi tezkereyi tekrar okutup oylarınıza
sunacağım.
Okutuyorum:
28/9/2012
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Irak'ın kuzey bölgesinde yuvalanmış bulunan PKK
terör unsurlarından kaynaklanan ve Türk halkının huzur ve
güvenliğiyle ülkesinin millî birliğine, güvenliğine ve toprak
bütünlüğüne yöneltilmiş terörist saldırılar ve açık
tehdit devam etmektedir.
Dost ve
kardeş Irak'ın toprak bütünlüğünün, millî birliğinin ve
istikrarının korunmasına büyük önem atfeden Türkiye, PKK
teröristlerinin Irak'ın kuzeyindeki mevcudiyetine ve ülkemize yönelik
terörist saldırılarına son verilmesini sağlamak
amacıyla askerî faaliyetlerini başarıyla yürütmekte, siyasi ve
diplomatik girişimlerini ve uyarılarını sürdürmektedir.
Türkiye'ye
yönelik olarak devam eden terörist saldırılara ve tehdide
karşı, terörizmle mücadelenin bir parçası olarak
uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli tedbirleri almak üzere, hudut,
şümul, miktar ve zamanı Hükümetçe belirlenecek şekilde, Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarının, Irak'ın kuzeyinden ülkemize yönelik
terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi
amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere,
Irak'ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile
mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 17/10/2007 tarihli ve 903 sayılı Kararıyla Hükümete
verilen ve son olarak 5/10/2011 tarihli ve 1005 sayılı Kararı
ile bir yıl uzatılan izin süresinin, 17/10/2012 tarihinden itibaren
bir yıl daha uzatılmasını Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca arz
ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Tezkere kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.57
ALTINCI
OTURUM
Açılma
Saati: 21.07
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7nci Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı:
287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, Toplu İş İlişkileri
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.-
Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu Raporları (1/567) (S. Sayısı:
197) (X)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Dünkü birleşimde İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülen tasarının birinci bölümünde yer alan
17nci madde kabul edilmişti.
Şimdi, bu bölümde yer alan diğer maddeleri, varsa önerge
işlemlerini yaptıktan sonra oylarınıza sunacağım.
18inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme
alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
197 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı'nın 18.
Maddesinin, 1 ve 2. Fıkralarının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini ve 4. Fıkrasının da
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
(1) Üyelik aidatının
miktarı faaliyetleri aktif bir şekilde devam eden
kuruluşların tüzüklerinde belirtilen usul ve esaslara göre genel
kurul tarafından belirlenir.
(2) Üyelik ve dayanışma
aidatları yetkili işçi kuruluşlarının işverene
yazılı başvurusu üzerine işçinin ücretinden kesilmek
suretiyle ilgili kuruluşa ödenir. İşçi sendikasına
işçinin ödeyeceği aylık üyelik aidatı tutarı, bir
günlük çıplak ücretini geçemez.
İdris
Baluken Pervin
Buldan Abdullah
Levent Tüzel
Bingöl Iğdır İstanbul
Hasip
Kaplan Hüsamettin
Zenderlioğlu Halil
Aksoy
Şırnak
Bitlis Ağrı
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Toplu İş İlişkileri Kanunu
Tasarısının "Üyelik Aidatı" başlıklı
18. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Mesut
Dedeoğlu Ali
Öz Cemalettin
Şimşek
Kahramanmaraş Mersin Samsun
Mehmet
Şandır Kemalettin
Yılmaz Alim
Işık
Mersin Afyonkarahisar Kütahya
Üyelik Aidatı
Madde 18 - Sendika ve konfederasyonlara üyelerce ödenecek aidatın
miktarı tüzüklerinde belirtilir.
İşçi sendikasına işçinin ödeyeceği aylık
üyelik aidatı tutarı, bir günlük çıplak ücreti geçemez.
İşveren sendikasına işverenin ödeyeceği
aylık üyelik aidatı tutarı, iş yerinde işçilere
ödediği bir günlük çıplak ücretleri toplamını geçemez.
Sendika tüzüklerine, üyelik aidatı dışında,
üyelerden başka bir aidat alınacağına ilişkin hükümler
konamaz.
İşyerinde uygulanan toplu iş sözleşmesinin
tarafı olan işçi sendikasının, toplu iş sözleşmesi
yapılmamışsa veya sona ermişse yetki belgesi alan işçi
sendikasının yazılı talebi ve aidatı kesilecek sendika
üyesi işçilerin listesini vermesi üzerine, işveren sendika tüzüğü
uyarınca üyelerin sendikaya ödemeyi kabul ettikleri üyelik
aidatını ve Kanun gereğince sendikaya ödenmesi gerekli
dayanışma aidatını, işçilere yapacağı ücret
ödemesinden kesmeye ve kestiği aidatın nevini belirterek
tutarını ilgili sendikaya vermeye ve kesinti listesini sendikaya
göndermeye mecburdur. Bu aidat dışında sendikaya ödenmek üzere
bir kesintinin yapılması toplu iş sözleşmesi ile
kararlaştırılamaz.
Yukarıdaki fıkra gereğince sendika tüzüğüne uygun
olarak kesilmesi istenilen aidatı kesmeyen işveren ilgili sendikaya
karşı kesmediği veya kesmesine rağmen bir ay içinde ilgili
kuruluşa göndermediği miktar tutarınca genel hükümlere göre
sorumlu olduktan başka aidatı sendikaya verinceye kadar bankalarca
işletme kredilerine uygulanan en yüksek faizi ödemek
zorundadır."
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş
İlişkileri Kanun Tasarısının "Üyelik
Aidatı" başlıklı 18. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Süleyman
Çelebi Candan
Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin
Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet
Çetin Musa
Çam
Ankara İzmir
Üyelik aidatı
Madde 18 - Sendika ve konfederasyonlara üyelerince ödenecek aidatın
miktarı tüzüklerinde belirtilir.
İşçi sendikasına işçinin ödeyeceği aylık
üyelik aidatı tutarı, bir günlük çıplak ücretini geçemez.
İşveren sendikasına işverenin ödeyeceği
aylık üyelik aidatı tutarı, iş yerinde işçilere
ödediği bir günlük çıplak ücretleri toplamını geçemez.
Sendika tüzüklerine, üyelik aidatı dışında,
üyelerden başka bir aidat alınacağına ilişkin hükümler
konamaz.
İşyerinde uygulanan toplu iş sözleşmesinin
tarafı olan işçi sendikasının, toplu iş
sözleşmesi yapılmamışsa veya sona ermişse yetki
belgesi alan işçi sendikasının yazılı talebi ve
aidatı kesilecek sendika üyesi işçilerin listesini vermesi üzerine,
işveren sendika tüzüğü uyarınca üyelerin sendikaya ödemeyi kabul
ettikleri üyelik aidatını ve Kanun gereğince sendikaya ödenmesi
gerekli dayanışma aidatını, işçilere yapacağı
ücret ödemesinden kesmeye ve kestiği aidatın nevini belirterek tutarını
ilgili sendikaya vermeye ve kesinti listesini sendikaya göndermeye mecburdur.
Bu aidat dışında sendikaya ödenmek üzere bir kesintinin
yapılması toplu iş sözleşmesi ile
kararlaştırılamaz.
Yukarıdaki fıkra gereğince
sendika tüzüğüne uygun olarak kesilmesi istenilen aidatı kesmeyen
işveren ilgili sendikaya karşı kesmediği veya kesmesine
rağmen bir ay içinde ilgili kuruluşa göndermediği miktar
tutarınca genel hükümlere göre sorumlu olduktan başka aidatı
sendikaya verinceye kadar bankalarca işletme kredilerine uygulanan en
yüksek faizi ödemek zorundadır."
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul)
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Sayın Başkanım Aidat sendika tüzüklerine
bırakılsın. diyoruz. Bu, sendikalar arası bir rekabet
oluşturur, bundan dolayı katılamıyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önerge
üzerinde söz isteyen İzzet Çetin, Ankara Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 197
sıra sayılı Kanun Tasarısının 18inci maddesi
üyelik aidatlarıyla ilgili bir düzenleme. Partim adına verdiğim
önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, tabii, Sayın Bakan bu kanun tasarısını
sunarken de söyledi, tarafların görüşünü alarak, üçlü istişare
toplantılarında kararlaştırdıkları konuları
olduğu gibi getirdiklerini söyledi ama aidat gibi bir konudaki düzenleme
bile keyfîliğe dayanıyor. Tam anlamıyla
Bakanlığın hiçbir zaman sendikaların burnundaki
halkayı çıkartmak istemediği açıkça ortada.
İstediği zaman, istediği noktaya getirebilmek için aidat konusunun
bile çözümünü yönetmeliğe bırakıyor. Şimdi, bundan evvel
eleştirildiği tüzükle ilgili olarak, Üçlü Danışma Kurulu
toplantısında taraflarla mutabakata vardığı bir metni
biz olduğu gibi önerdik. Eğer sendikalarla bir araya geldi ve bir
mutabakata vardı ise Bakana düşen görev, o mutabakatı
değiştirmeden buraya getirmekti. Şimdi, aidat gibi bir konuda
genel kurula bırakırsanız ve de o genel kurulda alınacak
bir kararın sendikaların işleyiş mekanizmalarına
gelecekte zarar verecek bir noktaya taşınmasını engellemezseniz,
bir tane sendikanın yapmış olduğu hatadan sendikal hareketin
bütünü zarar görür. Bundan evvelki tüm düzenlemelerde, ta 274 sayılı
Sendikalar Yasasında, 2821de ve Üçlü Danışma Kurulu
kararında hiç olmazsa bir yevmiyeyi geçemeyeceği gibi bir üst
sınır belirtilmiş idi.
İkincisi, aidat kesilebilmesi için bir sendikanın gerçekten
faaliyette olması gerekir. Faaliyeti sona ermiş bir sendika, üyeleri
devam ediyor ya da -sona erme tabiri uygun olmadı- yetkisi
düşmüş bir sendika, herhangi bir işletmede eğer
işçilerin üyeliği devam ediyorsa, işverenden aidatını
almaya devam edebilir değerli arkadaşlar. Yani, özensiz, düzensiz bir
düzenleme önümüze geliyor.
Değerli arkadaşlar, bir şeyi daha belirtmek istiyorum.
Gerçekten, bu Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi, Grev, Lokavt
Kanunu olarak adını değiştirdiğimiz bu kanun, iyi
hazırlanmamış, iyi olgunlaştırılmamış.
Öncelikle bir yıldan bu yana bir sürü engelle
karşılaştı, şimdi öğreniyorum ki, yine Bakan hâlâ
taraflarla bir araya gelerek bir konsensüs oluşturmaya
çalışıyor. Bu doğru gibi gözükse bile, bu, yasa
çıkarken bile egemenlerin etkisi altında olduğunu ortaya koymaya
yetiyor.
Yani, ben AKPnin yaklaşımlarını anlayamıyorum,
Hükûmetin yaklaşımlarını anlayamıyorum. Yani Biz
güçlüyüz. diye neredeyse kışlalara giriyorsunuz, kozmik odalara
giriyorsunuz, bunu başarıyorsunuz ama iş Sendikalar
Yasasına geldi mi Gücümüz yetmiyor. diye işverenlerin isteği
doğrultusunda yasa yapıyorsunuz. Yani, bu yasayı TOBB mu
yapıyor, Hükûmet mi bu tasarıyı hazırlıyor, ben hâlâ öğrenebilmiş
değilim. Ülkeyi siz mi yönetiyorsunuz, işveren kuruluşları
mı yönetiyor, öğrenebilmiş değilim. En azından
Bakanlığın belli konularda teslim olmaması gerekir.
Eğer Bakan gerçekten getirmiş olduğu baraj konusunda binde 5
öneriyi, tasarıdaki ilk öneriyi, 7 tane Bakan imzalamadığı
için geri çekiyorsa burada demin değindiğim gibi değerli
arkadaşlar, sınıfsal bir sorun var demektir, AKPnin tercihinin
güçlüden yana olduğu, sermayeden yana olduğu gibi bir durum ortaya
çıkıyor. Hele hele Başbakan da bu tasarıyı geri
çektirerek ve değiştirerek bu duruma katılıyorsa zımni
olarak destekliyor demektir ki bu tam olarak AKPnin emek
karşıtı bir tutum izlediğini, işçinin, çiftçinin,
emekçinin, emeklinin karşısında yer aldığını
somut olarak ortaya koyuyor.
O nedenle, düzenlemeler yapılırken, dünkü yasadan daha
çağdaş, daha demokratik bir yasanın yapılması zorunlu.
Özellikle Sendikalar Yasasında işleyiş mekanizmaları
demokratikleştirilemez ise arkasından görüşeceğimiz Toplu
Sözleşme Yasası bölümünde hiçbir şey yapamazsınız.
Yani sendikalarla ilgili düzenlemeler son derece özensiz, yetersiz
düzenlemeler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İZZET
ÇETİN (Devamla) Önergemizin kabulünü diliyor, hepinizi selamlıyor,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yok.
Sayın
milletvekilleri, beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.19
YEDİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 21.26
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 7nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
18inci madde üzerinde Ankara Milletvekili İzzet Çetin ve arkadaşlarının
önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
vardır, önerge kabul edilmemiştir.
197 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Toplu İş İlişkileri Kanunu
Tasarısının Üyelik Aidatı başlıklı 18.
Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Mesut
Dedeoğlu (Kahramanmaraş) ve arkadaşları
Üyelik aidatı
Madde 18 Sendika ve konfederasyonlara üyelerince ödenecek aidatın
miktarı tüzüklerinde belirtilir.
İşçi sendikasına işçinin ödeyeceği aylık
üyelik aidatı tutarı, bir günlük çıplak ücretini geçemez.
İşveren sendikasına işverenin ödeyeceği
aylık üyelik aidatı tutarı, iş yerinde işçilere
ödediği bir günlük çıplak ücretleri toplamını geçemez.
Sendika tüzüklerine, üyelik aidatı dışında,
üyelerden başka bir aidat alınacağına ilişkin hükümler
konamaz.
İşyerinde uygulanan toplu iş sözleşmesinin
tarafı olan işçi sendikasının, toplu iş
sözleşmesi yapılmamışsa veya sona ermişse yetki
belgesi alan işçi sendikasının yazılı talebi ve
aidatı kesilecek sendika üyesi işçilerin listesini vermesi üzerine,
işveren sendika tüzüğü uyarınca üyelerin sendikaya ödemeyi kabul
ettikleri üyelik aidatını ve Kanun gereğince sendikaya ödenmesi
gerekli dayanışma aidatını, işçilere
yapacağı ücret ödemesinden kesmeye ve kestiği aidatın
nevini belirterek tutarını ilgili sendikaya vermeye ve kesinti
listesini sendikaya göndermeye mecburdur. Bu aidat dışında
sendikaya ödenmek üzere bir kesintinin yapılması toplu iş
sözleşmesi ile kararlaştırılamaz.
Yukarıdaki fıkra gereğince sendika tüzüğüne uygun
olarak kesilmesi istenilen aidatı kesmeyen işveren ilgili sendikaya
karşı kesmediği veya kesmesine rağmen bir ay içinde ilgili
kuruluşa göndermediği miktar tutarınca genel hükümlere göre
sorumlu olduktan başka aidatı sendikaya verinceye kadar bankalarca
işletme kredilerine uygulanan en yüksek faizi ödemek
zorundadır."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul)
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Katılmıyoruz Değerli
Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Cemalettin Şimşek,
Samsun Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
CEMALETTTİN ŞİMŞEK (Samsun) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 197 sıra sayılı Toplu İş
İlişkileri Kanunu Tasarısının 18inci maddesi
üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz aldım. Bu
vesileyle hepinizi saygılarımla selamlarım.
Özellikle ve öncelikle şunu ifade etmek istiyorum ki bu yasa
tasarısı Sağlık, Aile, Çalışma, Sosyal
İşler Komisyonundaki arkadaşlar tarafından biliniyor ki
bundan altı yedi ay kadar önce komisyonlarda görüşüldü ve ivedilikle
de Genel Kurula indirileceği söylenmişti o zaman ancak nedense -çünkü
birçok sendikanın sözleşme yapabilmesi ve işçilerin sosyal
haklarından mahrum kalmaması için bu kanunun bir an evvel
çıkması önerilmişti.- ama nedenini bilemiyoruz ki altı yedi
ay bu kanun geri çekilmiş, Hükûmet tarafından tutulmuştur.
Bugün öncelikle gazetelere baktığımızda
TÜRK-İŞin, Türkiyede en eski ve en köklü sendika olan
TÜRK-İŞin bir ilanını görüyoruz. Bu ilanda
TÜRK-İŞ, son değişiklik hâliyle, kendileriyle bunun
paylaşılmadığını, sosyal taraflarla iyice
paylaşılmadığını ve kendileri
dışında başka birileriyle paylaşılarak
getirildiğini
Demek ki Hükûmetin başka sosyal tarafları,
başka sosyal paydaşları var diye düşünceye sevk eden bir
ifadeyle bugün karşımıza çıkmaktadır.
Şimdi, son on yıldır Adalet ve Kalkınma Partisinin
işte değişim, dönüşüm ve ileri demokrasi diyerek getirdiği
yasaların bir görünen yüzünün, bir de arkasında esas maksadının
olduğu şekliyle getirdiği bu kanunun içeriğinden de
anlaşılmaktadır.
Sayın milletvekilleri, daha önce ne demişti Hükûmet? İlk
döneminde hani AB ile hemen ortaklığa giriyor idik, ortaklık
hemen kabul ediliyordu! Hatta Sayın Başbakan o zaman Başbakan
değildi, Başbakan olmazdan önce işte uçağa atladı, AB
ülkelerini teker teker gezerek millete bir umut ışığı
olarak AB gösterilmişti. Ancak daha sonra anlaşıldı ki bu
AB yasalarını çıkarmak, geldiğimiz noktada ABye esas üye
olmak hedefinde değil ama kendi istedikleri yasaları bir şekilde
çıkararak, biraz evvel ifade ettiğim gibi, bunun arkasında
başka bir amacın olduğu anlaşıldı. Hatta
geldiğimiz noktada, ABden sorumlu Başmüzakereci olan Sayın Egemen
Bağış işsiz kalmış durumda, arada ABnin
yayınladığı bülteni bizlere ulaştırıyor ve
sadece görevi o noktaya geldi. Hani bir umuttu bizim için, ne oldu? Unutuldu
gitti. ABye girecektik ve sanki bir şey bekler gibi bütün
halkımız bunu bekliyor idi.
Ekonomide gelinen noktada ise esas her şeyin sosyal adaletini
düzenleyeceğiz ve bunun sosyal adaleti sağlayarak gelir
dağılımını düzelteceğiz denilen noktada
bugün ekonomide gelinen nokta
şudur: Gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 80ini nüfusun yüzde
20si, geri kalan yüzde 20sini ise yüzde 80i kullanmaktadır. Bu,
maalesef ne sosyal adalete ne de ileri demokrasiye sığan bir durum
değildir.
Bakın, açılımın arkasından ne çıktı
değerli arkadaşlar: Açılımın arkasından
çıkan da geldiğimiz noktada bölücülük. Kimse açılımın
ne olduğunu
İçini doldurmadan bir açılım
furyasıdır gitti ama arkasından geldiğimiz noktada ülkede
neyi tartışıyoruz? Bugün nasıl bölüneceğimizi. İşte
Oslo görüşmeleriyle vesaireyle, önce Yok. denildi, şerefsizlik
üzerine konuşuldu vesaire ama gelinen noktada açılımın da
bir bölünme projesi olduğu ortaya
çıktı.
Dış politikada da sıfır sorunla harekete
geçilmişti ve öyle vatandaş inandırılmaya
çalışıldı ama geldiğimiz noktada sırf sorun
hâline geldik. Bugün Suriye ile bir güç bizi yavaş yavaş savaşa doğru
itmeye çalışıyor ve bizim de bu manada
kullanıldığımızı düşünüyorum. Elbette
Meclisten geçen bir tezkere var bu konuda ama Milliyetçi Hareket Partisi asla
bu noktada Suriyeyle savaşı tasvip etmemektedir, izlenen
politikaları da tasvip etmemektedir. Bir tür, bir şey ama bir
provokasyon
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CEMALETTİN ŞİMŞEK (Devamla) Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
197 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı'nın 18.
Maddesinin, 1 ve 2. Fıkralarının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini ve 4. Fıkrasının da
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
(1) Üyelik aidatının miktarı faaliyetleri aktif bir
şekilde devam eden kuruluşların tüzüklerinde belirtilen usul ve
esaslara göre genel kurul tarafından belirlenir.
(2) Üyelik ve dayanışma
aidatları yetkili işçi kuruluşlarının işverene
yazılı başvurusu üzerine işçinin ücretinden kesilmek
suretiyle ilgili kuruluşa ödenir. İşçi sendikasına
işçinin ödeyeceği aylık üyelik aidatı tutarı, bir
günlük çıplak ücretini geçemez.
İdris
Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul)
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Evet, önerge üzerinde söz isteyen Sayın Erol Dora, Mardin Milletvekili.
(BDP sıralarından alkışlar)
EROL DORA (Mardin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 197 sıra sayılı Toplu
İş İlişkileri Kanunu Tasarısı'nın 18inci
maddesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; her şeyden önce belirtmek
gerekir ki şu an görüşülmekte olan Toplu İş
İlişkileri Kanunu Tasarısı 12 Eylülün antidemokratik,
baskıcı özünü içinde barındırmaktadır. 12 Eylül
darbesinin ürünü olan sendikal yasalar her yönüyle antidemokratik bir
içeriğe sahiptir. Hükûmet toplum tarafından genel kabul gören bu
değerlendirmelerden hareketle 12 Eylül darbe mantığının
ürünü olan sendikal yasaları değiştirme iddiasıyla bir
değişikliğe girişmiştir. Buna karşın
gündemde olan değişiklik tasarısı Uluslararası
Çalışma Örgütünün 87 sayılı Sendika Hakkı ve
Sendikalaşma Hakkının Korunması Sözleşmesi'ne ve 98
sayılı Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkı Sözleşmesinin
gereklerini de karşılamamaktadır. Tüm gelişmiş
ülkelerde kabul görmüş ve uygulama alanı bulmuş olan bu
ilkelerin ülkemizde de uygulanması ve çalışma yaşamı
açısından hayata geçirilmesi artık ertelenemez bir zorunluluk
durumuna gelmiştir. Ancak, gelinen noktada, sendikal hak ve özgürlükleri
evrensel düzeyde sağlayacak bir çabadan çok; giderek, her açıdan, var
olan durumu ve 12 Eylülün yasakçı ve baskıcı zihniyetiyle
hazırlanmış, köhnemiş yapıları korumaya dönük bir
yaklaşım içine girildiğini görüyoruz. Özellikle toplu
sözleşme yetkisi ve yapısı, görüşme süreci ve grev
hakkının kullanılması
BAŞKAN Sayın Milletvekilim,
lütfen o tişörtü kaldırır mısınız? Yoksa
üzerinize giyin. Lütfen ama! Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu
burası, hiç yakışıyor mu? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VAHAP SEÇER (Mersin) Teşekkür ederim
hatırlattığınız için. Türkiye Büyük Millet Meclisi
olduğunu bilmiyorduk, sayenizde öğrendik!
EROL DORA (Devamla)
konularında
sendikaların önerilerinin dikkate alınmadığını;
buna karşılık işverenlerin çıkarlarını
korumaya ve mevcut durumu sürdürmeye yönelik değişikliklerin öne
çıkarıldığını görüyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
referandumla yapılan Anayasa değişikliğine rağmen;
sendikaların faaliyetlerine devletin denetimini ve müdahalesini öngören,
sendikal güvenceleri sağlamayan, tek düzeyli toplu sözleşme düzeninin
korunmasında direnerek konfederasyonların ve sendikaların
çerçeve sözleşme, iş kolu sözleşmesi yapma hakkını
tanımayan, toplu sözleşme hakkını tüm işçilerin
kullanabileceği bir hak olarak tanımlamayan, sendikal hak ve
özgürlüklerin kullanılmasını engelleyen iş kolu, işletme
ve iş yeri barajlarını koruyan, yıllarca süren yetki
uyuşmazlıklarına çözüm getirmeyen bir yasa, reform olarak
nitelendirilemez.
Tasarı, içinde olumlu değişiklikler
barındırmasına rağmen örgütlenme özgürlüğünü
genişleten bir yapıya sahip değildir. Bunun en büyük
kanıtı sendika üyeliğinin sadece işçiler için
tanımlanmış olmasıdır. Tasarı, emeklilerin,
gençlerin ve köylülerin sendika kurmalarına ve üye olmalarına imkân
tanımamaktadır. Böylesine bir baraj sendika özgürlüğünün, ILO
normlarının ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin
ihlali demektir. Sendikal haklar konusundaki yeni yasal mevzuat AB
standartlarıyla ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)
sözleşmeleriyle özellikle memurların toplanma, toplu sözleşme ve
grev haklarına sahip olmalarına karşı engeller nedeniyle
uyumlu değildir. Bu durum AB 2012 ilerleme raporlarında da bir
eleştiri olarak zikredilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kendi iş kolu
koşulları ve çalışanların ihtiyaçları
doğrultusunda sendikaların yapılanmalarına izin verilmesi
gerekmektedir. Diğer yandan, sendikaların kendi içinde demokrasinin
daha etkin bir şekilde işleyebilmesi için değişiklikler
yapılması daha önceliklidir. Bu bağlamda, sendikalarda yönetim
pozisyonunda kadınların var olabilmesi için kadın
kotasının konması gerektiğini düşünüyoruz. Sendikalar
gibi önemli demokratik örgütlenmelerde kadın-erkek eşitliğinin
sağlanması yönünde alınacak önlemler sendikaların daha
demokratik, eşitlikçi yapılara sahip olmasını
sağlayacaktır. Sendika üye sayısı hakkında
sağlıklı istatistikler olmasa da sendikalarda erkek
işçilerin sendikalaşma oranı yüzde 7lerde ve kadın
işçilerin sadece yüzde 3 olduğu tahmin edilmektedir.
Unutmamak gerekiyor ki demokratik toplumların temelinde her alanda
cinsiyet eşitliği olduğunu belirtiyor, tekrar Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
19uncu madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup, işleme
alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş
ilişkileri Kanun Tasarısının 19 uncu maddesinin (6) nolu
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet Çetin Musa Çam
Ankara İzmir
Sosyal Güvenlik Kurumundan yaşlılık veya malûllük
aylığı ya da toptan ödeme alarak işten ayrılan
işçilerin sendika üyeliği sona erer. Ancak çalışmaya devam
edenler ile konfederasyon, sendika ve şubelerinin yönetim, denetleme ve
disiplin kurullarındaki görevleri sırasında
yaşlılık veya malûllük aylığı ya da toptan ödeme
alanların üyeliği, görevleri süresince ve yeniden seçildikleri sürece
devam eder.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Toplu İş İlişkileri Kanunu
Tasarısının 19. maddesinin 4. fıkrasına
aşağıdaki ibarenin ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.
"Karar, sendika üyeliğinden çekilme hâlinde noter koşulu
ve e-devlet kapısı üzerinden 2 (iki) yıl süre ile
uygulanır."
Mesut
Dedeoğlu Ali
Öz Cemalettin
Şimşek
Kahramanmaraş Mersin Samsun
Mehmet
Şandır Kemalettin
Yılmaz Alim
Işık
Mersin Afyonkarahisar Kütahya
Mustafa
Kalaycı
Konya
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
197 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı'nın 19.
Maddesinin (2). Fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken Pervin
Buldan Abdullah
Levent Tüzel
Bingöl Iğdır İstanbul
Hasip
Kaplan Hüsamettin
Zenderlioğlu Halil
Aksoy
Şırnak Bitlis Ağrı
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA, ve SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ TÜRKAN DAĞOĞLU
(İstanbul) - Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen Levent Tüzel, İstanbul
Milletvekili.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu yasayı izleyen sendikacı dostlarımızı da bu
saate kadar sabır gösterdikleri için selamlıyorum. Tabii, öncelikle
sözüm onlara. Biraz önce de izlediğiniz gibi bu Meclisin, bu Meclisi
oluşturan güçlerin kimin için çalıştığını
öncelikle sizin bilmeniz gerekiyor. Çünkü, bu yasa sizin geleceğinize
işaret ediyor. Sendikalar Yasası, işçi
sınıfımızın yasası ama bu yasaya gelinceye kadar
öncelikle işçi sınıfımızın,
halkımızın geleceğini bir kez daha tehlikeye atan yeni bir
tezkereye imza atıldı. Bu Meclis çoğunluğu BDP blok
grubunun ret tutumuna rağmen bir kez daha Iraka sınır ötesi
tezkereye onay verdi. Şimdiye kadar çıkan tezkereler ne kadar halka,
barışa, birliğe, kardeşliğe hizmet ettiyse bu tezkere
de o kadar hizmet edecek. Burada bol miktarda savaştan, şehitlikten,
kâfirlikten, inançlar üzerinden sözler dinlendi ama bunların ülkemiz
barışına, işçi sınıfımızın,
çocuklarımızın geleceğine hizmet etmediğini de hep
birlikte göreceğiz. Bir kez daha sizlerin emeği, sizlerin alın
teri savaş bütçesine ayrılacak, bu savaş hükûmetinin,
barışı halkımıza, halklarımıza getirmeyen bu
Hükûmetin bir kez daha tasarrufuna ayrılacak. Bunun acısı sadece
ölümler olarak, yaralanmalar, gazilik, şehitlik olarak değil
aynı zamanda alın terinizden, ödediğiniz vergilerden, işten
atılmalarla, sendikal hak gasplarıyla yarın
karşınıza çıkacak. O nedenle siyaset yapmayı
konuşmamız gerekiyor. Hani Başbakan diyor ya Diyarbakır
Emniyet Müdürüne Siyaset senin neyine, sen işine bak., bizim
işimize bakmak değil asıl burada olduğu gibi siyaseti
kendimiz için yapmamız gerekiyor. Bakın siyaseti sermaye için
yapanlar, kapitalist patronlar için yapanlar, egemen devlet
sınıfı adına yapanlar gayet istedikleri gibi
barajlarıyla, bürokratik müdahaleleriyle, grev yasaklarıyla bu
sendikayı çıkartıyorlar. Şimdi konuştuğumuz madde
de e-Devlet kapısı. Bu e-Devlet kapısı göründüğü
kadarıyla sendikal üyelik, sendikadan istifade, kolaylık getiren bir
düzenleme değil, aksine burada da devlet kontrolü, hükûmet kontrolü ve
müdahalesi söz konusu yani bu teknolojinin iyiye değil kötüye
kullanılacağını görmemiz gerekiyor. Bu hâliyle de tabii ki
ILO Sözleşmesinin 2nci maddesine aykırılık teşkil
ediyor çünkü kamu otoritesinin burada müdahale durumu var. Şimdi bol bol
sendikal özgürlüklerden bahsedildi, sendikal demokrasiden bahsedildi ama Sosyal
Güvenlik Kurumunun kayıtlarına göre bu e-Devlet düzenlemeleri
yapıldığı düşünüldüğünde patronlar bu e-Devlet
şifresini de işçiden istedikleri gibi alabilecekler ve sendikaya üye
olmak isteyen işçi, değil istediği sendikayı seçmek, o
Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarında görünen, belirlenmiş,
saptanmış iş kolundaki sendikaya üye olmak zorunda olacak.
İşte buyurun size istediğiniz sendikayı seçme
özgürlüğü! Aslında, değerli sendikacılar, değerli
milletvekilleri; görmemiz gereken şey şu ki: Tek tipçilik, tek tip
sendika, düzen sendikacılığı ve Hükûmetin
programlarına itiraz etmeyecek bir sendikacı ve sendika istemektedir.
Bu yasal düzenleme budur. Bunun karşısında
mısınız, Meclisin kapısına mı
dayanıyorsunuz? O zaman, işte demokratik toplum denilen bu düzen
gazı, coplanmayı, yasağı, baskıyı karşınıza
çıkartıyor. Geçtiğimiz gün mücadeleci sendikacıların
ve haklarını, taleplerini ifade etmek isteyenlerin, karşı
karşıya kaldığı durum bu. Yani, grev yasakları
yanında, aynı zamanda, sendikacılarımızın, sendikalarımızın
getirildiği durum ancak bu yasayı buradan izleyebilir bir duruma
sokmaktır.
Ama asıl olması gereken, bu yasalardan
çıkmayacağını hep söyledik, güçlü sendikacılık, büyük
bir serbesti, özgürlük, demokratik eylem, grev hakkını, direniş
hakkını kullanarak fabrikalardan, atölyelerden, iş yerlerinden,
hizmet kurumlarından çıkabilir. Bunu yapmak istediğinizde de
neyle karşılaştığınız çok açık,
görüyoruz. Yani, önce, sendikal haklar, sendikal özgürlükler, sendikal
demokrasi dediğimiz şey, demokratik bir ortam ister. Peki, bu
iktidarın demokratik ortam diye, ileri demokrasi diye
anladığı nedir? Siz çok para istiyorsunuz. diyen, işçiyi
işsizlikle tahdit eden, emeğinin
karşılığının fazlasını beklemekle
suçlanan, 1 Mayısta, hakkını, bayramını savunanlara
Ayaklar baş mı olacak? diyen bir siyasi iktidarın, bu
şekilde işçiyi, emeği hakir gören bir iktidarın önümüze
koyduğu bir yasadır. Bu yasayı kabul etmeyip bu yasaya
karşı, buradan çıksa da bu Meclis çoğunluğundan,
fabrikalardan, atölyelerden direniş gösterecek olan yine sizlersiniz.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Toplu İş İlişkileri Kanunu
Tasarısının 19. maddesinin 4. fıkrasına
aşağıdaki ibarenin ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.
Karar, sendika üyeliğinden çekilme hâlinde noter koşulu ve
e-devlet kapısı üzerinden 2 (iki) yıl süre ile
uygulanır."
Mustafa Kalaycı (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ TÜRKAN DAĞOĞLU
(İstanbul) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen, Mustafa Kalaycı, Konya
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sağlıklı ve makul önergemize Sağlık Bakanı
katılmadı. Ne diyelim, sağlık olsun!
AKP Hükûmetinin çalışma hayatıyla ilgili yaptığı
uygulamalar ve düzenlemeler hep çalışanların aleyhine
olmuştur. Ülkemizde yüz binlerce işçi, iş güvencesi
olmaksızın uzun çalışma süreleri ve ağır
çalışma koşullarında, çoğu asgari ücretin bile
altında bir ücretle taşeron işçisi olarak
çalıştırılmaktadır. Sayın Çalışma
Bakanı, Taşeronluk kölelik gibi, bu, kabul edilemez. diyor. Sanki, bu
sömürü düzenini, bu kölelik sistemini uygulayanlar kendileri değil. Orta Çağ
zihniyetini hortlatan, taşeronlaşmayı politikasının
esası olarak uygulayan AKP Hükûmetinin ta kendisidir.
Çalışma Bakanı taşeron işçiler konusunda
çalışma yapıldığını söylüyor ama bu
tasarıda da bir şey yok. Bırakın Sayın
Çalışma Bakanını, ülkemizde bizzat Sayın
Başbakanın verdiği sözler boş çıkıyor. 2005
yılında Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü kapatılırken
Sayın Başbakan İl özel idaresine devredilen işçilerin
sadece işvereni değişecek, bunun dışında
başka bir sorun yaşamayacaklar, kefili benim. demiştir. Bu
sözlere rağmen, 2011 yılında çıkarılan 6111
sayılı torba kanun ile işçiler yerlerinden yurtlarından
edilmiş, iş yerleri değiştirilmiştir.
Şimdi de AKP Hükûmeti 29 il özel idaresini ve 1.591 belde
belediyesini kapatma ve yine işçileri sürgün etme
hazırlığı içerisindedir. Ne oldu Sayın
Başbakanın verdiği kefalete? Başbakanın kefaletinin
hiç mi hükmü yok? Kapatılan il özel idareleri ve belediye
çalışanları yine sürgün edilecek, yine mağdur edilecektir.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin büyükşehir belediyelerine
dair tasarısı ile Konyaya da yazık edilecektir. Konya İl
Özel İdaresi kapatılmaktadır. 168 belde belediyemiz
kapatılarak mahalleleri ilçe belediyesine bağlanmakta, böylelikle her
birinin tarihi ve şerefli geçmişi olan 168 beldemiz adı ile
birlikte tarihe gömülmektedir. 584 köyümüz de mahalle hâline getirilmektedir.
Bu durum mevcut köy ve beldelerimizin daha da boşalmasına yol açacak,
göçü daha da hızlandıracaktır. Yüz ölçümü bir çok ülkeden daha
büyük olan, bir ucundan öbür ucu 400 kilometreyi aşan Konyada kamu
hizmetlerinde ciddi aksamalar yaşanacaktır. Beldesindeki belediyesi
kapatılan vatandaş sorununu, derdini kime anlatacak? Bu tasarı
Konyaya hiçbir şey vermemektedir ama Konyadan çok şey götürecektir.
Geçen yıl KOP Bölge Kalkınma İdaresi kuruldu ancak söz
konusu tasarıyla kurulacak olan Yatırım İzleme ve
Koordinasyon Merkezi KOP idaresinin yetkilerini almakta, hatta büyükşehir belediyesinin
yetkilerini de kapsamaktadır. Bu durumda yaşanacak yetki
çatışması ve karmaşıklık nedeniyle olan Konyaya
ve Konyalıya olacak. Ayrıca, mevcut büyükşehir belediyesi Konya
merkezinde dahi başta şehir içi ulaşım olmak üzere
yaşanan sorunların üstesinden gelememektedir. Nasıl olacak da
Konya merkezden 150-
584 köyümüz var. Artık suya
para ödeyecek, elektriği pahalı ödeyecek, emlak vergisi, çöp vergisi,
katılım payı, oda aidatı gibi ödemelerle
karşılaşacaktır. Köylümüz bunları nasıl ödeyecek,
Hükûmetin umurunda bile değildir.
Uyarıyorum, birilerinin gizli emelleri, şahsi ihtirasları
uğruna bu düzenlemeye mevcut hâliyle destek verenler bunun
hesabını asla veremezler.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş
İlişkileri Kanunu Tasarısının 19 uncu maddesinin (6)
nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi
(İstanbul) ve arkadaşları
(6) Sosyal Güvenlik Kurumundan yaşlılık veya malûllük
aylığı ya da toptan ödeme alarak işten ayrılan
işçilerin sendika üyeliği sona erer. Ancak çalışmaya devam
edenler ile konfederasyon, sendika ve şubelerinin yönetim, denetleme ve
disiplin kurullarındaki görevleri sırasında
yaşlılık veya malûllük aylığı ya da toptan ödeme
alanların üyeliği, görevleri süresince ve yeniden seçildikleri sürece
devam eder.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ TÜRKAN DAĞOĞLU
(İstanbul) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Kabul etmiyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Musa Çam, İzmir
Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
hazırlamış olduğu Sendikalar ve Toplu Sözleşme Yasa
Tasarısını konuşuyoruz. Hazırlayan kurum
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı; yani bu ülkede
çalışma hayatını düzenleyen, sendikal hayatı
düzenleyen en üst organ. Tabii bu organ, Türkiyedeki çalışma
hayatının tamamını denetleyen, kontrol eden ve organize
eden bir kurum ama bakın arkadaşlar, bizim çalışma saatlerimiz
salı günleri saat 15.00-20.00, diğer günler ise 14.00-20.00
arasında şimdi, temel bir yasayı görüşüyoruz ve bugün bize
Mecliste verilen gündem, bitinceye kadar. Yani 89 madde bitinceye kadar bugün
Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmaya devam edecek. Düşünün ki
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Türkiye Büyük Millet Meclisini
süresiz ve angarya çalışmaya zorluyor ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyelerinin, milletvekillerinin çalışma saatlerini böyle bir angaryaya
tabi tutuyor. Eğer bir bakanlık Türkiye Büyük Millet Meclisinde
çalışan, görev yapan milletvekillerini angarya olarak
çalıştırıyorsa, demek ki bu ülkede insanların
tamamının angaryayla çalıştığı açık ve
net bir şekilde ortadadır arkadaşlar. (CHP ve MHP
sıralarında alkışlar) Şimdi, önce bir defa
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının buna
dikkat etmesi gerekirken ne yazık ki milletvekillerini sabahlara kadar
bugün çalıştıracak ve 89 maddeden oluşan bu temel kanunu
buradan çıkarmaya çalışacak. Bunu şiddetle protesto
ediyorum ve angarya çalışmaya hayır diyorum.
Şimdi 19uncu maddeyle ilgili bir önerge verdik, Komisyon da
katılmadığını söyledi, Sayın Sağlık
Bakanı da katılmadığını söyledi. Allah
aşkına Sayın Bakan, önerge önünüzde, şu maddede neye
katılmadığınızı iki cümleyle bize izah edin deyin
ki, şundan dolayı katılmadığınızı
söyleyin, biz de Haklısınız. diyelim önergemizi geri çekelim.
Verdiğimiz önerge arkadaşlar, Çalışma
Bakanlığının hazırlamış olduğu kanun
maddesiyle aynı, sadece iki kelime eklemişiz: Konfederasyon ve Sendika.
Neden? çünkü bu maddede konfederasyon ve sendika hiç belirtilmiyor, sadece
kurum veyahut da kuruluş olarak belirtiliyor. Yani isterseniz avcılar
derneği diyebilirsiniz, atıcılar derneği diyebilirsiniz,
kuş sevenler derneği diyebilirsiniz, kanarya sevenler derneği
diyebilirsiniz. Bunları anlatan bir düzenleme, bunun bu şekilde
olması mümkün değil. Bu kanun konfederasyonu ve sendikaları
ilgilendirdiği için mutlaka konfederasyon ve sendika kelimelerinin bu
metne girmesi gerekiyor, bunu önerdik. Ama Sayın Sağlık
Bakanımız ve Komisyon bu maddeyi reddediyor arkadaşlar,
geldiğimiz nokta budur.
Değerli
arkadaşlar, bugün gazetelerde TÜRK-İŞ Konfederasyonun ilanı
var, tam sayfa ilanlar vermiş. Tabii ki Türkiyenin en büyük konfederasyonunun
bu konuda ilan vermesine söyleyecek bir söz yok ama esas mesele, üretimden
gelen gücümüzü kullanmadığımız takdirde, kitleleri ve
yığınları sokaklara dökmediğimiz takdirde,
taleplerimizi duyurmadığımız takdirde o zaman sadece
gazetelere ilan verip de bu mücadeleyi götürmek mümkün değildir.
Dolayısıyla sendikaların esas görevi gazetelere ilan vermek
değil sokaklarda ve meydanlarda üretimden gelen gücümüzü
kullanmaktır.
Bir kez daha bu önergenin AKP milletvekilleri tarafından kabul
edilmesini talep ediyoruz. Eklediğimiz iki kelime: Konfederasyon ve sendika.
Bunu kabul etmiyorsanız o zaman sizin 12 Eylül 2010 tarihinde
yapmış olduğunuz referandumda ileri sürmüş olduğunuz
Türkiyede temel sendikal hak ve özgürlüklerin önünü açıyoruz, ILO
sözleşmelerinin tamamını uygulayacağız, ILO sözleşmelerinin
87, 98, 151 maddelerini aynen uygulayacağız. demenizin hiçbir
gerçekle bağdaşır tarafı olmadığını
söylüyorum ve bu yasa sendikal örgütlenmeye yeterli güvence
sağlamıyor diyor ve angarya çalışmaya hayır diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
20nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
197 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı'nın 20.
Maddesinin (1). Fıkrasında bulunan aşağıdaki ibarenin
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
(1).... Aynı zamanda birden fazla üst kuruluşa üye olunamaz.
Aksi hâlde sonraki üyelikler geçersizdir.
İdris Baluken Pervin Buldan Abdullah Levent Tüzel
Bingöl Iğdır İstanbul
Halil Aksoy Hüsamettin
Zenderlioğlu Hasip
Kaplan
Ağrı Bitlis Şırnak
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş
İlişkileri Kanunu Tasarısının 20 nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Süleyman
Çelebi Dr.
Candan Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Aytun
Çıray Nurettin
Demir Özgür
Özel
İzmir Muğla Manisa
İzzet
Çetin Musa
Çam Ahmet
Toptaş
Ankara İzmir Afyonkarahisar
Konfederasyon veya Federasyona Üyelik
Madde 20 - (1) Konfederasyon veya federasyon üyeliğine başvuru
genel kurul kararına bağlıdır. Konfederasyon veya Federasyon üyeliği tüzükte belirlenen yetkili organın
kabulüyle kazanılır. Aynı zamanda birden fazla konfederasyona
veya birden fazla federasyona üye olunamaz. Aksi hâlde sonraki üyelikler
geçersizdir.
(2) Konfederasyon veya federasyon üyeliğinden çekilme genel
kurul kararına bağlıdır. Çekilme, konfederasyon veya
federasyona bildirim tarihinden itibaren bir ay sonra geçerlilik kazanır.
3) Konfederasyon veya federasyon üyeliğinden
çıkarılma, söz konusu örgütlerin genel kurul kararıyla olur.
4) Üye olma,
çekilme veya çıkarılma kararları, konfederasyon veya federasyon
tarafından bir ay içerisinde Bakanlığa bildirilir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul) Efendim, 20nci
maddede (4)üncü maddesinde bir redaksiyon var. Üye olma ve üyelikten
çekilme. Oraya bir Üyelikten kelimesini ilave etmek durumundayız ki
cümlenin anlamı çok daha iyi anlaşılabilsin diye.
BAŞKAN
Önergeye katılıyor musunuz?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul) Önergeye
katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Evet, diğerleri tutanaklara geçti, dikkate alınacak.
Sayın
Hükûmet?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılamıyoruz çünkü bu tasarıda federasyon diye bir üst kurul,
kuruluş yok. Bundan dolayı katılamıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Vahap Seçer, Mersin Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
VAHAP
SEÇER (Mersin) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 197
sıra sayılı Kanun Tasarısının 20nci maddesinde
verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz almış
bulunmaktayım.
Değerli
arkadaşlarım, beş yıldır Parlamentoda görev
yapıyorum. Buraya gelen kanun değişiklikleri ya da Hükûmet
tasarıları ne kadar bu Meclisten zorlamayla geçerse o kadar
fiiliyatta, uygulamada sıkıntılar ortaya
çıktığını gördüm, bunlara şahit oldum.
Şimdi, yine böyle zorlamayla, muhalefetle oturup ortak akıl
yürütmeden, asgari müşterekte birleşmeden bir yasa tasarısı
çıkartmaya uğraşıyorsunuz çalışma hayatıyla
ilgili. 75 milyon nüfusta 24 milyon insan çalışma
hayatı içerisinde. Önemli bir toplumsal oranı, onların
hakkını, çalışma hayatındaki çalışma
haklarını, sosyal haklarını konuşuyoruz,
tartışıyoruz. Bir kesime ne kadar fazla hak verirseniz,
demokrasiyi sağlarsanız, demokratik ortam sağlarsanız, örgütlenme
hakkı sağlarsanız o toplumda, o ortamda o kadar
barışı tesis etmiş olursunuz, kardeşliği tesis
etmiş olursunuz, huzuru tesis etmiş olursunuz. Onun için örgütlenme
kelimesinden, örgütlülük kelimesinden imtina etmemizin bir anlamı yok,
korkmamızın bir anlamı yok.
1990 yılında Türkiyede sendikalı çalışan
sayısı toplam çalışanların yüzde 22sine tekabül
ediyor. Bu, 2010 yılında yüzde 6 seviyelerine düşmüş, böyle
giderse sizin hedefiniz olan 2023 yılında yüzde sıfır
seviyelerine gelecek yani sendikalı çalışanların neslini
tüketmiş olacaksınız. Bu da AKP sayesinde olacak.
Şimdi, bakın, sözlerime başlarken Buradaki kanun
tasarılarını zorlamayla çıkartmayalım, uzlaşarak
çıkartalım. dedik. Geçtiğimiz yasama yılında 4+4+
Şimdi, şu resme bakın, 2012 AKP Türkiyesinde
ilköğretim okul öğrencileri Mersinin Erdemli ilçesinde tarım
traktörlerinin römorklarında taşınıyor. Bunlar da
tarım traktörlerinin arkasına takılan, tak tak denilen
tarım aletlerinin takıldığı gereçler; tarım
gereçleri. Görüyorsunuz, bulundukları mahalleden
Şimdi, tabii, bu 4+4+4ten Sayın Başbakan herhâlde
iftihar ediyordur ortaya çıkan sonuçtan. Bu düzenlemeden il valileri
memnun değil, ilçe kaymakamları memnun değil, il millî
eğitim müdürleri, ilçe millî eğitim müdürleri memnun değil,
veliler memnun değil, öğrenciler memnun değil; kimse memnun
değil ama bir tek Sayın Başbakan, zorunlu olarak da sizler
memnunsunuz. Takdirlerinize bırakıyorum.
Önergemize destek vereceğinizi umut ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
197 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 20.
Maddesinin (1). Fıkrasında bulunan aşağıdaki ibarenin
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
(1)
Aynı zamanda birden fazla üst kurulaşa üye olunamaz.
Aksi hâlde sonraki üyelikler
geçersizdir.
Pervin
Buldan (Iğdır)
ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ TÜRKAN DAĞOĞLU
(İstanbul) - Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
- Efendim, önerge diyor ki: Bir sendika birden çok konfederasyona üye olsun. Bu
sendika hangi konfederasyondan? Böyle karmaşık bir tablo çıkacak
ortaya. Bir sendika birden çok konfederasyona üye olacak.O konfederasyon üyesi
sendika, bu konfederasyon üyesi sendika gibi şey çıkıyor. Onun
için katılamıyoruz efendim.
İZZET ÇETİN (Ankara) Zaten karışacak, karman
çorman olacak bu yasayla çalışma yaşamı.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen?
PERVİN BULDAN (Iğdır) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Sendikal özgürlük ve örgütlenme olanaklarının fazlalaştırılması
demokratik hayatın vazgeçilmezlerinden biridir. Dolayısıyla
sendikal üyeliklerinin biçim ve muhteva açısından düzenlenmesi
kamunun değil, sendikaların kararına bırakılır.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Karar yeter
sayısı
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Karar yeter
sayısı
BAŞKAN Kusura kalmayın, duymadım.
İZZET ÇETİN (Ankara) Önceden söylendi, duymadınız
mı Sayın Başkan?
BAŞKAN Hayır Duymadım. diyorum yani
duymadığımı söylüyorum. Kusura kalmayın. dedim.
Lütfen
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Karar yeter sayısı arayacağım, sayın lütfen.
Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur,
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.09
SEKİZİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 22.15
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 7nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
20nci maddenin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi maddeyi Komisyonun belirttiği
redaksiyonla beraber tekrar oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır,
madde kabul edilmiştir.
197 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
21inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının 21 inci maddesinin (2) ve (3) nolu
fıkralarının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman
Çelebi
Candan Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Özgür
Özel Oğuz
Oyan Nurettin
Demir
Manisa İzmir Muğla
Aytun
Çıray İzzet
Çetin Musa
Çam
İzmir Ankara İzmir
(2) Uluslararası işçi ve işveren kuruluşları
Dışişleri Bakanlığının görüşü
alınmak suretiyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının izniyle Türkiye'de temsilcilik açabilir ve üst
kuruluşlara üye olabilir.
(3) Yukarıdaki fıkralara aykırılık hâlinde
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca üyeliğin
iptal edilmesi, temsilciliğin faaliyetinin durdurulması veya
kapatılması için, kuruluş merkezinin veya temsilciliğin
bulunduğu yerde dava açılabilir.
BAŞKAN Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul)
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Güvenliği ilgilendirdiği için
İçişleri Bakanlığı olması gerekiyor, onun için
katılamıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen, Oğuz Oyan, İzmir
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
OĞUZ
OYAN (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
uluslararası işçi ve işveren kuruluşlarına serbestçe
üyelik hususunu düzenleyen bu maddeye karşı değiliz ama
istiyoruz ki değerli arkadaşlarım, eğer bu kuruluşlara
üyelik ya da bu kuruluşların Türkiye'de temsilciliklerinin
açılabilmesi söz konusu ise bunun İçişleri
Bakanlığının izni ile değil -yani bir güvenlikçi
anlayışla değil Sayın Bakanın söylediğinin tam
tersine- adıyla sanıyla, uzmanlığıyla tam
muhatabı olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
tarafından bu onayın, bu iznin verilmesi gerektiğini
düşünüyoruz.
Evet,
sendikalar uluslararası ilişki geliştirebilmeliler ama
emeğin haklarını savunan uluslararası sözleşmeler de
artık Türkiye'de uygulanabilmeli. Yani bir taraftan uluslararası kuruluşlara
üye olabileceksiniz ama uluslararası sözleşmeler Türkiye'de
uygulanamayacak. Üstelik bunlarla ilişkili kabuller varken ILOnun 87 ve
98inci maddelerinin hükümleri uygulanmıyor, keza Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin maddeleri uygulanmıyor, vesaire. Yani
uluslararası sendikalara, kuruluşlara üyeliğe geçit var ama
uluslararası sözleşmelerin Türkiye'de uygulanmasına geçit yok;
bu, temelden, esastan bir çelişkidir.
Sendikalar
uluslararası ilişkiler geliştirebilirler ama 12 Eylülün
mirası olan bu çalışma hukukunu üzerlerinden atamazlar. Bu büyük
bir çelişkidir. Tasarının tam tersi Türkiye'de
uygulanmaktadır. 12 Eylül mevzuatının baskıcı
karakteri, ruhu korunmaktadır ama bu maddeyle bir anlamda göz boyanmaktadır.
Evet,
sendikalar uluslararası kuruluşlara üye olabilsinler ama Türkiyede de sendikaların önünde hiçbir baraj
olmamalıdır; iş kolu barajı, iş yeri barajı,
işletme barajları da kaldırılmalıdır. Barajı
aşamayan, toplu iş sözleşmesi yapamayan bir sendika için
uluslararası kuruluşlara üye olmak ya da olmamak ne yazar, ne
anlamı vardır bunu söyler misiniz? Yani önce siz ülkede
özgürlüğü, sendikal özgürlüğü getireceksiniz, ülkede demokrasiyi
sağlayacaksınız, çalışma alanında
barışı sağlayacaksınız, ondan sonra bu uluslararası
ilişkiler geliştirilecek.
Siz bir
taraftan uluslararası kuruluşlara üyeliği serbest
bırakacaksınız ama Türkiyede sendikaya üyelik için noter
şartı getireceksiniz. Yani Türkiyede serbestçe sendikaya üyelik
yasak ama uluslararası kuruluşlara sendikaların üyeliği
serbest. Böyle bir çelişkiyi nasıl kabul edebilirsiniz? Siz bir
taraftan uluslararası kuruluşlara üyeliği serbest
bırakacaksınız ama öbür taraftan sendikal hakların
kullanımında çok kritik bir öneme sahip olan sendika temsilcisinin
işten atılması hâlinde işe iade hakkını ortadan
kaldıracaksınız. İşe iade hakkı
olmadığı zaman işverenin sadece insafına
bırakılmış bir sendikal ilişki düzeni vardır.
Patron, tazminatı ödemeyi kabul ettiği andan itibaren iş yerinde
sendika temsilcisi barındırmaz. Yani bir taraftan siz Özgürlük ve
serbestlik üyeliklerde var. diyorsunuz, öbür taraftan bireysel değil,
kolektif sendika haklarının savunulması için temel kural, temel
şart olan sendika temsilcisinin özgürlüğünü
kısıtlıyorsunuz. Bu, ILOnun 87nci maddesinin ruhuna
aykırıdır.
Siz bir taraftan
uluslararası kuruluşlara üyelik hakkını getiriyorsunuz,
öbür taraftan Türkiyede grev yasaklarını genişletiyorsunuz,
Türkiyede hak grevinin sözünü referandumla vermenize rağmen bunu
getirmiyorsunuz. Türkiyede işçi sendikaları gelişmiş
ülkelerdeki sendikalardan daha geri bir konumdayken, hakları daha
gerilerdeyken o uluslararası platformlarda, o geri, o eksikli, o
ayıplı durumlarıyla üyeliklerini sürdürsünler ya da bu
üyeliklere geçsinler istiyorsunuz.
Bu
tasarı, sermaye partisinin tasarısıdır. Bu tasarı,
ülkenin iç ve dış sermayenin taleplerine göre Türkiyedeki
çalışmayı düzenleyen bir anlayışın
tasarısıdır. Tasarının geri çekilmesi ise işçi
sınıfının talebidir, emeğin haklarını
savunmayı birinci önceliği kabul eden Cumhuriyet Halk Partisinin
talebidir. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
22nci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme
alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş
İlişkileri Kanun Tasarısının 22 nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Süleyman
Çelebi Candan
Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin
Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet
Çetin Musa
Çam Bülent
Kuşoğlu
Ankara İzmir Ankara
Sendika ve konfederasyonların katılması veya
birleşmesi:
Madde -22
Sendikaların
bir başka sendikaya veya konfederasyonların bir başka
konfederasyona katılması hâlinde katılan sendika ve
konfederasyonun bütün hak, borç, yetki ve menfaatleri
katıldığı sendika veya konfederasyona kendiliğinden
geçer.
Birleşen
sendika veya konfederasyonların bütün hak, borç, yetki ve menfaatleri
birleşme sonucu meydana getirdikleri yeni tüzelkişiliğe
kendiliğinden geçer.
Bu madde
hükümleri gereğince katılan veya birleşen sendika veya
konfederasyonların üyeleri, ayrıca bir işleme tabi tutulmaksızın
katılanın veya yeni meydana getirilen sendika veya konfederasyonun
üyesi olurlar.
Katılımın
yapıldığı ya da yeni meydana getirilen sendika veya
konfederasyon, durumu bir ay içerisinde Bakanlığa bildirir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul)
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Bülent Kuşoğlu, Ankara Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 197 sıra sayılı Toplu İş
İlişkileri Kanunu
Tasarısının 22nci maddesi üzerinde verdiğimiz önergeyle
ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, 22nci maddenin başlığı şöyle:
Kuruluşların katılması ve birleşmesi. Kuruluşların
yani burada sendikaların ve konfederasyonların katılması ve
birleşmesi konusu belki detay görünüyor ama çok önemli bir konudur.
Hukukta hukukçu arkadaşlarımız çok iyi bilirler- çok
ayrıntılı olarak düzenlenmesi gereken, çok itina edilmesi
gereken bir konudur ama burada maalesef bu ayrıntı, bu detay ihmal
edilmiş, yeterince düzenleme yapılmamış. Uygulamada çok
sorun çıkaracak bir hâlde gibi görünüyor Sayın Bakanım.
Özellikle bu konu üzerine dikkatinizi çekmek istiyorum.
Devir,
birleşme diye hukukta geçer, burada katılma ve birleşme
olarak geçmiş. Katılma tarihi nedir, birleşme tarihi nedir
burada belli değil; bu maddede de belli değil, kanunun diğer
hükümlerinde de belli değil. Uygulamada bunlar sorun olabiliyor. Genel
Kurul kararıyla bu katılmalar ve birleşmeler yapılıyor
ama iki ayrı sendikanın ya da konfederasyonun farklı tarihlerde
katılma veya birleşme kararı alması durumunda önemli
sorunlar ortaya çıkabiliyor. Bunları uygulamada yaşıyoruz. Bunlar
şirketler için de söz konusu, sendikalar için de söz konusu olacak, onun
için bunun muhakkak düzenlenmesi lazım. Tarihin olmadığı
bir şekilde bu birleşme ve katılmaların düzenlenmesi
Sayın Bakanım özellikle dikkatinizi çekiyorum- uygulamada çok büyük
sorunlar çıkaracak. Bazı sendikalar Bu bizim borcumuz değil, bu
birleşme tarihinden sonra, karar verildikten sonra yapılmış
bir borçtur. Diyecek; öbürleri reddedecek, uygulamada önemli sorunlar,
sıkıntılar çıkacak. Onun için bu konuyla ilgili bir
düzenleme yapılması lazım, şimdiden bunun düzeltilmesi
lazım.
Hukukta amaç
kolaylaştırmaktır, basitleştirmektir,
sadeleştirmektir. Biz bunu çok karmaşık bir hâle getiriyoruz.
Bunun muhakkak kanunla düzenlenmesi lazım. Bunun tüzükle, yönetmelikle
düzenlenmesi de sorun olabilir; onun için burada düzenlemenin
yapılması lazımdır.
Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; Türkiye,
çalışma hayatıyla ilgili olarak çok önemli bir tecrübeye sahip,
sendikalaşma konusunda çok önemli bir tecrübeye sahip ama maalesef,
sendikalaşma konusunda, çalışma hayatı konusunda iyi bir
yerde değiliz. Uluslararası karşılaştırmalar
yaptığımızda, ILO
normları açısından, uluslararası ilişkiler
açısından kötü bir yerdeyiz; bunun muhakkak düzeltilmesi gerekiyor.
Tabii, bu kanun da bunun için çok iyi bir fırsat; bunu fırsat bilip
bununla ilgili güzel bir düzenleme yapmamız lazım.
Bir şehre gittiğinizde, bir kente gittiğinizde onun mimari
yapısından, fiziki durumundan çağdaş olup
olmadığını anlarsınız, ne seviyede bir kent
olduğunu anlarsınız fiziki durumundan. Mimari önemli bir
ölçüdür, şehirleşmesi önemli bir ölçüdür ama onun arkasında,
çağdaşlığın ölçüsü olarak iş ilişkileri,
çalışma hayatının düzenlenmesi yatar. Net olarak hemen
görünmez mimaride olduğu gibi ama bunun düzgün bir şekilde
düzenlenmesi, hukuka dayalı olarak düzenlenmesi, gerçek
çağdaşlığı bir ülke için verir. Onun için bizim bu
fırsattan istifade, bu konuyla ilgili, çok düzgün, çok düzenli bir kanun
yapmamız lazım ama bu 22nci maddede olduğu gibi maalesef
sıkıntılar var.
Bundan önce İntibak Kanununda olduğu gibi ya da toplu
sözleşmede olduğu gibi light bir kanun çıkarıyoruz, maalesef,
sonradan sorunlar, sıkıntılar çıkaracak bir kanun
çıkarıyoruz. Bunları özellikle düzeltmemiz gerekir, dikkate
almamız gerekir. Bu saatte tabii, kimsenin bununla
uğraştığı yok ama biraz önce söylediğim tarih
konusunun en azından dikkate alınması gerekir.
Ben bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum iyi
akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
23üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme
alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
197 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı'nın 23.
Maddesinin (2). Fıkrasının son cümlesine takiben gelmek üzere
aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
(2).... Bu durumda yöneticinin, iş güvencesi haklarını
düzenleyen ilgili İş Kanunu maddeleri gereğince dava açma
hakkı saklıdır.
İdris Baluken Pervin Buldan Levent
Tüzel
Bingöl Iğdır İstanbul
Hasip Kaplan Hüsamettin Zenderlioğlu Halil Aksoy
Şırnak
Bitlis
Ağrı
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Toplu İş İlişkileri Kanunu
Tasarısının "İşçi Kuruluşu
Yöneticiliğinin Güvencesi" başlıklı 23. maddesinin 1.
fıkrasına, "işçi kuruluşunda" ibaresinden sonra
gelmek üzere "veya şubesinde" ibaresinin ilave edilmesi ile
aynı maddeye aşağıdaki metnin 4. Fıkra olarak ilave
edilmesini arz ve teklif ederiz.
"işçi sendikaları ve konfederasyonları ile sendika
şubelerinin başkanlıkları ve yönetim kuruluna seçilenlerden
iş yerinden ayrılıp sendikalardan aylık ücret alanlar
sigorta sayılırlar."
Mesut Dedeoğlu Ali Öz Cemalettin Şimşek Mehmet Şandır
Kahramanmaraş Mersin
Samsun Mersin
Kemalettin
Yılmaz Alim
Işık Mehmet
Günal
Afyonkarahisar Kütahya Antalya
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197
Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun
Tasarısının 23 üncü maddesinin (1) ve (2) nolu
fıkralarının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini ve aşağıdaki metnin 4. Fıkra
olarak ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin Demir Aytun Çıray Özgür Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet Çetin Musa
Çam
Ankara İzmir
(1) İşçi sendikası veya
şubesinde yönetici olduğu için çalıştığı iş
yerinden ayrılan işçinin iş sözleşmesi askıda
kalır. Yönetici dilerse işten ayrıldığı tarihte
iş sözleşmesini bildirim süresine uymaksızın veya
sözleşme süresinin bitimini beklemeksizin fesheder ve kıdem tazminatına
hak kazanır. Yönetici, yöneticilik süresi içerisinde iş
sözleşmesini feshederse kıdem tazminatı fesih tarihindeki emsal
ücret üzerinden hesaplanır.
(2) İş sözleşmesi askıya
alınan yönetici; sendikanın tüzel kişiliğinin sona ermesi,
seçim girmemek, yeniden seçilmemek veya kendi isteği ile çekilmek suretiyle görevinin sona ermesi hâlinde, sona erme tarihinden
itibaren bir ay içinde ayrıldığı iş yerinde işe
başlatılmak üzere işverene başvurabilir. İşveren,
talep tarihinden itibaren bir ay içinde bu kişileri o andaki
şartlarla eski işlerine veya eski işlerine uygun bir diğer
işe başlatmak zorundadır.
(4) "İşçi
sendikaları ve konfederasyonları ile sendika şubelerinin
başkanlıkları ve yönetim kuruluna seçilenlerden iş yerinden
ayrılıp sendikalardan aylık ücret alanlar sigortalı
sayılırlar."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ TÜRKAN DAĞOĞLU
(İstanbul) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Musa Çam, İzmir
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, verdiğimiz önergede şunu söylüyoruz
arkadaşlar: Hükûmetin getirmiş olduğu önerge diyor ki:
İşçi kuruluşunda yönetici olduğu için
çalıştığı iş yerinden ayrılan işçinin
iş sözleşmesi askıda kalır. İşçi
kuruluşunda yönetici olduğu için... diyor. Ne demek, işçi
kuruluşu ne demek arkadaşlar? Yani sendikaya bile tahammül
edilemiyor, sendika yöneticiliğine bile tahammül edilemiyor burada ve biz
bunun düzeltilmesi gerektiğini
Çünkü konuştuğumuz konu
sendikalar ve toplu sözleşme kanunu, burada mutlaka işçi
sendikası yahut da şubesinin mutlaka belirtilmesi gerekiyor ama
Hükûmetin getirmiş olduğu kanun teklifinde işçi kuruluşu
diyor. Burada kuruluş doğru bir terim değil, doğru bir
kelime değildir. Bunun mutlaka sendika ve şube olarak
değiştirilmesi gerekiyor Sayın Bakanım.
Sayın Bakanımız
İZZET ÇETİN (Ankara) Hükûmet uyuma!
MUSA ÇAM (Devamla) İşçi sendikası ve şubesinde
diye değiştirilmesi gerekirken ama Sayın Bakan buna
katılmadığını söylüyor.
Sayın Bakan dinlemiyorsa, katılmıyorsa bu nasıl
olacak arkadaşlar? Dolayısıyla, burada sendikaya bile tahammül
edilemiyor, sendika cümlesine bile tahammül edilemiyor ve ne yazık ki
katılmadığını burada söylüyor.
İkinci fıkrada da diyoruz ki arkadaşlar: İş
sözleşmesi askıya alınan yönetici; sendikanın tüzel
kişiliğinin sona ermesi, seçime girmemek, yeniden seçilmemek veya
kendi isteği ile çekilmek suretiyle görevinin sona ermesi hâlinde, sona
erme tarihinden itibaren bir ay içinde ayrıldığı iş yerinde
işe başlatılmak üzere işverene başvurabilir. İşveren,
talep tarihinden itibaren bir ay içinde bu kişileri o andaki
şartlarla eski işlerine veya eski işlerine uygun bir diğer
işe başlatmak zorundadır. Yani sendika yöneticiliği
bittiği andan itibaren bir ay içerisinde işçi başvurduğu
takdirde, tekrar eski işine iade edilmesi gerekir. Bunu talep ediyoruz ama
Hükûmetin getirmiş olduğu teklifte, bu kişiler süresi içinde
işe başlatılmadığı takdirde, iş
sözleşmeleri işverence feshedilmiş sayılır. Yani
sendika yöneticiliği görevinde bulunmuş olan sendika yöneticisi
görevi bittiği takdirde, iş yerine geri dönmek için bir ay içerisinde
müracaat ettiğinde, normal koşullarda tekrar eski işine iade
edilmesi, göreve başlatılması gerekiyor. Ama işveren keyfî
olarak o sendika yöneticisini işe başlatmadığı
takdirde bir ay içerisinde otomatikman feshedilmiş olacak arkadaşlar.
Dolayısıyla, işçinin geleceği ve kaderi işverenin iki
dudağı arasında ve patronun iki dudağı arasında
kalmış oluyor. Bu kabul edilebilir bir anlayış
değildir ve bu uluslararası sözleşmelere, 87 ve 98 no.lu
sözleşmelere aykırıdır ve işçinin, sendika
yöneticisinin mutlaka tekrar iş yerine geri dönmesi ve işe
başlatılması gerekiyor ama bu düzenlemeyi bu şekilde kabul
ettiğiniz takdirde, o sendika yöneticisinin ve işçinin tekrar iş
yerine geri dönmesi mümkün olmayacaktır. Bunu kabul etmemeniz ve bu
düzenlemeyi bizim vermiş olduğumuz önerge doğrultusunda kabul
etmeniz gerekiyor.
Bakın arkadaşlar, 12 Eylül 2010 tarihinde 40 Soruda Anayasa
diye kitap bastırdınız, Türkiyenin her tarafına
dağıttınız ve yüzde 58 oy aldınız. Ne diyor
burada arkadaşlar? İnsanları ekmekle özgürlük arasında
tercihe zorlayan anlayışa son vermeye Evet demektir diyorsunuz,
Üstünlerin hukukundan hukukun üstünlüğüne geçmeye Evet demektir.
Mademki bu kadar demokrasiyi savunuyorsunuz, bu kadar hukuku savunuyorsunuz, bu
kadar insan haklarını savunuyorsunuz, o zaman sendika
yöneticiliği bitmiş olan bir işçinin de iş yerine geri
dönmesi konusunda onun kararını patronun iki dudağı
arasına terk edemezsiniz. Keyfî uygulamaya bırakmamanız gerekir
diyorum ve bir kez daha bu önergenin lehinde oy kullanmanızı talep
ediyor ve istiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ancak bilmelisiniz
ki, bu yasayla işçilerin yüzde 57sinin toplu sözleşme
hakkını kullanamayacağını bir kez daha sizlere
hatırlatmak istiyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Toplu İş İlişkileri Kanunu
Tasarısının "İşçi Kuruluşu
Yöneticiliğinin Güvencesi" başlıklı 23. maddesinin 1.
fıkrasına, "işçi kuruluşunda" ibaresinden sonra
gelmek üzere "veya şubesinde" ibaresinin ilave edilmesi ile
aynı maddeye aşağıdaki metnin 4. Fıkra olarak ilave
edilmesini arz ve teklif ederiz.
"işçi sendikaları ve konfederasyonları ile
şubelerinin başkanlıkları ve yönetim kuruluna seçilenlerden
iş yerinden ayrılıp sendikalardan aylık ücret alanlar
sigortalı sayılırlar."
Ali
Öz (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ TÜRKAN DAĞOĞLU
(İstanbul) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Katılamıyoruz çünkü Sosyal Güvenlik
Yasasında yer almaktadır düzenleme.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
(1) Sendika ve sendika şube yöneticilerine tanınan bir
hakkın mevcut kanunda ve mutabakat metninde olduğu gibi konfederasyon
yöneticilerine tanınması amaçlanmıştır.
(2) Eklenen fıkra ile sendikaları amatör şube
yöneticileri için gereksiz sigorta primi ödeme yükünden kurtarmak
amaçlanmıştır.
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Meclisi Başkanlığına
197 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı'nın 23.
Maddesinin (2). Fıkrasının son cümlesine takiben gelmek üzere
aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
(2) Bu durumda yöneticinin, iş güvencesi haklarını düzenleyen
ilgili İş Kanunu maddeleri gereğince dava açma
hakkı saklıdır.
İdris
Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ TÜRKAN DAĞOĞLU
(İstanbul) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Levent Tüzel, İstanbul
Milletvekili.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; evet, bu "İşçi kuruluşu
yöneticiliğinin güvencesi" maddesinde bir ek önerimiz var. Asıl
problem de bu tarzda sendika yöneticisi olan kişilerin eski işine
iadesi konusunda, işe başlatmak zorundadır. Peki,
başlatmadığı takdirde ne olacaktır?
İşverence iş akitleri feshedilmiş
sayılmıştır. diyor ve orada bırakıyor,
fıkrayı kesiyor. Elbette, dava açma hakkı sağlanmalı.
Şimdi, ben bir şeyi hatırlatmak istiyorum: Sayın
Bakan bu tasarı üzerine söz aldığında Biz kimseden yana
taraf değiliz, bütün taraflara eşitiz. benzeri bir şey
kullanmıştı ama aslında bizim, Hükûmetin ve Bakanın
kimden yana olduğunu tekrar hatırlamamız gerekiyor çünkü
Hükûmetin, Bakanlığın yaklaşımı, kriz, benzeri
türdeki durumlarda işverenler zarara uğramasınlar diye, Güçlü
sendikalar sakınca doğurur. diyen bir yaklaşım ve
tarafgirlik içerisinde olmuşlardır. Bir defa bunu
hatırlamamız gerekiyor.
Dolayısıyla, bir de Türkiye'nin gerçekliğini, yani
sendikalaşmak, emeğin hakkını savunmak ve ülkemizdeki
siyasette yerini belirlemek için kendi örgütlerini kurmak isteyen
işçilerin başına gelenleri ve nasıl -özel sektörde olsun
kamuda olsun- özelleştirmeler eliyle içi boşaltılan kamuda
sendikalaşmanın güçlüklerini, sendikaların içinin
boşaldığını hatırlamak gerekiyor.
Son birkaç yıl içerisinde ben bu nedenle mağdur olan
işçileri sizlere bir kez daha hatırlatmak istiyorum: Ankarada,
Çalışma Bakanlığının hemen üç adım ötesinde
TOGO deri, kundura işçileri; İstanbulda Merterde, Teksim
firmasındaki tekstil işçileri; yine İstanbulda DHL
firmasında, taşımacılık iş kolundaki
işçiler; İzmirde ünlü Billur Tuz firması, gıda iş
kolunda, burada çalışan işçiler; Kayseride CEHA işçileri,
metal işçileri, bütün bunlar sadece sendikalaştıkları için
işten atılmışlardır. Sendikalaşma faaliyetinde
hiçbir işçinin, sendika yöneticisinin ve iş yeri temsilcisinin bir
güvencesi yoktur, dolayısıyla sendikal nedenlerle işten
atılma suç sayılmadıkça, suç sayılması bir yasal
düzenlemeye kavuşmadıkça bu konuda bir güvence, gerçek anlamıyla
bir güvence sağlanması söz konusu değildir. Biz bu maddeye bir
dava açılma, feshedilmiş sayılması
karşısında bir dava açılma hakkını koyuyoruz ama
aslında bugün patronlar, sermaye sınıfı hiçbir
kayıtla, hiçbir zorlukla kendilerini bağlı görmemektedir de
aslında. Ne olacak canım, veririm tazminatını. Deyip,
aslında tazminat ödeme yükümlülüğü de bir korkutucu, bir
caydırıcı neden olarak da görülmemektedir.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, sevgili sendikacılar; ben başka bir
şeyi de sizlerle paylaşmak istiyorum: Asıl, bugün, esnek
çalışma kuralsızlıkla birçok işçinin, yani,
değişik sendikaları seçme özgürlüğü önüne bir özgürlük gibi
getirilmiş olsa da aslında nasıl bir saldırıyla
karşı karşıya kaldığını, özellikle de
baraj uygulamalarıyla birçok sendikanın nasıl yetkiden düştüğünü
hatırlatmak istiyorum. Sendikaların raporu var. Özellikle yüzde 3
baraj ile 6 milyon 300 bin işçinin nasıl -yani yüzde 57si,
kayıtlı işçilerin yüzde 57sinin- toplu iş
sözleşmesini hayalinde bile göremeyecek olmasını ve tek
sendikaya mahkûmiyet hâlinde kaldıklarını sizlere
hatırlatmak istiyorum. Aslında bu yasayla Hükûmet, işçi
hareketini, sendikal hareketi bölme, yandaş ve arka bahçe şeklinde
bir sendika oluşturma hamlesi söz konusudur. Aslında, Hükûmet
programlarına karşı çıkan sendikaları da, mücadele
eden sendikaları da devre dışı bırakma
harekâtıdır. Türkiye Gazeteciler Sendikasının özellikle
Anadolu Ajansında örgütlenmiş sendikanın, nasıl orada
yetkisini devre dışı bırakma atakları içerisinde orada
başka bir sendikayı Hükûmet eliyle örgütleme çabası içerisinde,
olduklarını hep birlikte yaşadık ve gördük. Bu oyunlara
karşı, Hava-İşin, Deri-İşin yani yetkisiz
bırakılacak sendikaların aslında bu oyuna gelmemesi ve
gücünü işçilerle paylaşması, bugün mücadele etmesi tek
çıkış yolu olarak görülüyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (Devamla) Artık, sarı sendikacılık tarihte
kalıyor, AKP Hükûmeti eliyle, burada, ağırlıklı olan
bir renk, turuncu sendikacılığı bugün Türkiye işçi
sınıfına ve sendikal harekete dayatılıyor. Artık,
uzlaşmacı, teslimiyetçi, diyalogcu sendikacılık
anlamına gelen sarı sendika tarihe karışıyor, onun
yerine turuncu sendikacılık diye yeni bir sendikacılık tipi
bizlere AKP eliyle gösteriliyor.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
24üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme
alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş
İlişkileri Kanunu tasarısının 24üncü maddesinin
beşinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin
Canikli Recep
Özel İsrafil
Kışla
Giresun
Isparta
Artvin
Ahmet
Yeni Bülent
Turan Adnan
Yılmaz
Samsun
İstanbul Erzurum
(5) Bu madde hükümleri iş yerinde çalışmaya devam eden
yöneticiler hakkında da uygulanır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş
İlişkileri Kanun Tasarısının 24 üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve arz ve
teklif ederiz.
Süleyman
Çelebi Candan
Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul
Tekirdağ
İstanbul
Nurettin
Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel
Muğla
İzmir
Manisa
İzzet
Çetin Musa
Çam
Ankara
İzmir
Madde 24-
(1) İşveren, iş
yeri sendika temsilcilerinin iş sözleşmelerini haklı bir neden
olmadıkça ve nedenini yazılı olarak açık ve kesin
şekilde belirtmedikçe feshedemez. Fesih bildiriminin tebliği
tarihinden itibaren bir ay içinde temsilci veya üyesi bulunduğu sendika,
iş davalarına bakmakla görevli mahalli mahkemede dava açabilir.
(2) Dava basit yargılama
usulüne göre sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın
temyizi halinde Yargıtay kesin olarak karar verir.
(3) Temsilcinin işe iadesine
karar verilirse fesih geçersiz sayılarak fesih tarihi ile kararın
kesinleşme tarihi arasındaki ücret ve diğer hakları ödenir.
Kararın kesinleşmesinden itibaren altı işgünü içinde temsilcinin
işe başvurması koşuluyla altı işgünü içinde
işe başlatılmaması halinde iş ilişkisinin devam
ettiği kabul edilerek ücreti ve diğer hakları ödenmeye devam
edilir. Bu hüküm yeniden temsilciliğe atanma halinde de uygulanır.
(4) İşveren,
yazılı rızası olmadıkça iş yeri sendika
temsilcisinin çalıştığı iş yerini
değiştiremez veya işinde esaslı bir tarzda
değişiklik yapamaz. Aksi halde değişiklik geçersiz
sayılır.
(5) Bu madde hükümlerinden
işverenle iş ilişkisi devam eden sendika ve şube
yöneticileri de yararlanırlar.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu
İş İlişkileri Kanun Tasarısının
İş yeri Sendika Temsilciliğinin Güvencesini düzenleyen 24.
Maddesinin 1. Fıkrasının İşveren, iş yeri
sendika temsilcilerinin, rüşvet, hırsızlık, tecavüz gibi
yüz kızartıcı suçlardan mahkûmiyet kararı
dışında, iş sözleşmelerini, hiçbir nedenle
feshedemez. Şeklinde değiştirilmesini, 2. ve 3.
fıkralarının madde metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Levent Tüzel Erol
Dora İbrahim Binici
İstanbul Mardin Şanlıurfa
Demir Çelik Hüsamettin
Zenderlioğlu
Muş Bitlis
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul) Katılamıyoruz
efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Sendikaların, örgütlenme faaliyetlerini özgürce
yürütebilmeleri, iş yeri temsilcilerinin işverenden
bağımsız hak mücadelesini sürdürebilmesi için, sendika iş
yeri temsilcilerinin işten atılma endişe ve
kaygılarının olmaması gerekir. Tasarı maddesinin
birinci fıkrasında yer alan, ve güvence olarak sunulan, iş
akdinin feshi için haklı bir neden aranması, sendikal
güvencesizliği tesis etmektedir. Örgütlenme faaliyetleri
"İş yerinde huzursuzluk" şeklinde sunularak iş
akdi feshedilen, ekonomik sıkıntılar haklı gerekçe
gösterilerek iş akdi feshedilen binlerce sendika temsilcisi vardır.
Önerimizle, sendika iş yeri temsilcimizin sendikal faaliyetlerini özgürce
sürdürmesi ve işveren tarafından keyfî olarak işten
atılması önlenmiş, sendikal güvence sağlanmış
olacaktır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş
İlişkileri Kanunu Tasarısının 24üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi
(İstanbul) ve arkadaşları
Madde 24-
(1) İşveren, iş
yeri sendika temsilcilerinin iş sözleşmelerini haklı bir neden
olmadıkça ve nedenini yazılı olarak açık ve kesin
şekilde belirtmedikçe feshedemez. Fesih bildiriminin tebliği
tarihinden itibaren bir ay içinde temsilci veya üyesi bulunduğu sendika,
iş davalarına bakmakla görevli mahalli mahkemede dava açabilir.
(2) Dava basit yargılama
usulüne göre sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın
temyizi halinde Yargıtay kesin olarak karar verir.
(3) Temsilcinin işe iadesine
karar verilirse fesih geçersiz sayılarak fesih tarihi ile kararın
kesinleşme tarihi arasındaki ücret ve diğer hakları ödenir.
Kararın kesinleşmesinden itibaren altı işgünü içinde
temsilcinin işe başvurması koşuluyla altı işgünü
içinde işe başlatılmaması halinde iş ilişkisinin
devam ettiği kabul edilerek ücreti ve diğer hakları ödenmeye
devam edilir. Bu hüküm yeniden temsilciliğe atanma halinde de
uygulanır.
(4) İşveren,
yazılı rızası olmadıkça iş yeri sendika
temsilcisinin çalıştığı iş yerini
değiştiremez veya işinde esaslı bir tarzda
değişiklik yapamaz. Aksi halde değişiklik geçersiz
sayılır.
(5) Bu madde hükümlerinden
işverenle iş ilişkisi devam eden sendika ve şube
yöneticileri de yararlanırlar.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ TÜRKAN DAĞOĞLU
(İstanbul) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Evet,
katılıyorsun Sayın Bakan değil mi?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Süleyman Çelebi, İstanbul
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; şimdi, buradaki pankarttaki belirttiğim
12 Eylül grev yasakları bu yasayla sürüyor. yaklaşımı tam
da bu maddeyi içeriyor. Çünkü iş yeri sendika temsilcilerinin güvencesini
konuşuyoruz. Hatta, aslında bunu eksik yazıyoruz, bu düzenleme,
daha önce generallerce yürürlüğe konulan 2821 ve 2822 sayılı
Yasanın gerisinde bir düzenleme. O yasanın 30uncu maddesi, daha
önce iş yeri sendika temsilcilerine
önemli güvenceler sağlıyordu ve generallerce yürürlüğe konulan
yasada. Daha sonra, AKP İktidarında 2003 yılında
değişen bu Yasa iş yeri temsilcilerinin güvencesini elinden
aldı. Dolayısıyla sosyal tarafların, Üçlü Danışma
Kurulunun bu konudaki mutabakatına rağmen -daha önce çeşitli
görüşmelerde ben de bulunmuştum- ve bu konuda işveren kesiminin de
Hükûmetin de diğer sendikal konfederasyonların da mutabakatıyla
en azından iş yeri sendika temsilcisinin keyfî veya benzeri
nedenlerle işten atılmasının engellenmesi konusunda bir
düzenleme, bir mutabakata gelindiği hâlde, şimdi kanun teklifinde de
buradaki Komisyon çalışmalarımızda da ne yazık ki bu
süreci gideremedik ve şimdi iş yeri temsilcileri bu anlamda zaten
hedef hâlindeki insanlardır, sendikanın öncüsü, temsilcisi
konumundadır. Bu arkadaşlar, bu düzenleme ve önergemizin kabul
edilmemesi hâlinde hem 12 Eylül 80 darbesinde yasalaşan ama 2003te
değiştirilen güvencenin daha gerisine götüren bir uygulamayla iş
yeri sendika temsilcileri
karşı karşıya kalıyor.
Değerli arkadaşlar, bu kürsülerden sürekli, bu getirilen
düzenlemenin, 12 Eylül yasalarının gerisinde olduğunu onun için
iddia ediyoruz. Hani ileri demokrasi, hani daha iyi özgürlükler, hani daha iyi
sendikal güvenceler, hani grev hakkının önündeki engellerin
kaldırılması? Bütün bunlar bu yasanın tümüne bakıldığında
ileri gitmiyor, geri gidiyor.
Değerli arkadaşlarım, bu, aynı zamanda ILOnun da
bir gereği. ILOnun özellikle eleştiri konularından bir tanesi
de bu anlamdaki güvencenin sağlanmıyor olmasından
kaynaklanıyor.
Bakın,
daha bugün Avrupa İlerleme Raporunda yapılan eleştirilerin
çoğu şu andaki mevcut yasanın eleştirisi değildir.
Şu anda AKP İktidarı tarafından Meclise sunulan,
Komisyondan geçen yasaya ilişkin Avrupa İlerleme Raporunun
eleştirileri var. Dolayısıyla en azından buralarda bir
adım atılırsa
Sayın
Bakanla uzun bir görüşme yaptık, sosyal taraflar bir araya geldi,
işveren kesiminin, işçi kesiminin geldiği mutabakata siyasi
olarak direnmez ve karar verirse, bu yasa teklifinin birkaç tane maddesi bu
anlamda iyileşirse sorunun çözümüne katkı vermeye, biz ana muhalefet
olarak katkı vermeye varız. Bunu buradan bir kez daha duyuruyor,
hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 sıra sayılı Toplu İş
İlişkileri Kanunu tasarısının 24'üncü maddesinin
beşinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"(5) Bu madde hükümleri iş yerinde
çalışmaya devam eden yöneticiler hakkında da
uygulanır."
Nurettin
Canikli (Giresun) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ TÜRKAN DAĞOĞLU
(İstanbul) Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Katılıyoruz.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İş ilişkisi kural olarak hem profesyonel hem de amatör
sendika yöneticileri için devam ediyor. Bu nedenle ifadenin iş
ilişkisi devam eden değil, iş yerinde çalışmaya devam
eden yöneticiler olması gerekir. Teknik hatanın düzeltilmesi
amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
25inci madde üzerinde dört adet önerge vardır, okutup işleme
alıyorum.
TBMM Başkanlığına
197 sıra sayılı Kanunun 25. maddesi 3.
fıkrasının farklı işleme tabi tutulamaz son
cümlesinin farklı hiçbir işleme tabi tutulamaz şeklinde
değiştirilmesini arz ederiz.
Mehmet Şandır Alim
Işık Ruhsar
Demirel
Mersin Kütahya
Eskişehir
Mustafa Kalaycı Cemalettin
Şimşek
Konya Samsun
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş
İlişkileri Kanun Tasarısının 25 inci maddesinin (5)
nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt
İstanbul Tekirdağ İstanbul
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel
Muğla İzmir
Manisa
İzzet Çetin Musa Çam
Ankara İzmir
(5) Sendikal nedenlerden dolayı iş sözleşmesinin feshi
halinde işçi, 4857 sayılı İş Kanununun 18 inci
maddenin birinci fıkrasındaki otuz işçi ve altı aylık
çalışma süresi koşulu aranmaksızın 20 ve 21 inci madde
hükümlerine göre dava açma hakkına sahiptir. Bu durumda işçinin bir
yıllık ücret tutarından az olmamak üzere sendikal tazminata
hükmedilir. Sendikal tazminat, İş Kanununun 21 inci maddesine göre
işçinin başvurusu, işverenin işe başlatması veya
başlatmaması koşuluna bağlı değildir.
İşçinin İş Kanununun yukarıdaki hükümlerine göre dava
açmaması ayrıca sendikal tazminat talebini engellemez.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 197 Sıra Sayılı "Toplu İş
İlişkileri Kanun Tasarısının Sendika Özgürlüğünün
Güvencesi"ne dair 25. Maddesinin 5. Fıkrasında yer alan
"başlatılmaması" ibaresi ile "Ancak işçinin
işe başlatılmaması halinde, ayrıca
4857 sayılı Kanunun 21. maddesinin birinci fıkrasında
belirtilen tazminata hükmedilmez." cümlesinin, madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Abdullah Levent Tüzel Erol Dora İbrahim
Binici
İstanbul Mardin Şanlıurfa
Demir Çelik Hüsamettin
Zenderlioğlu
Muş Bitlis
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş
İlişkileri Kanunu tasarısının 25'inci maddesinin
dördüncü fıkrasındaki "İşverenin" ifadesinden
sonra gelmek üzere "fesih dışında" ifadesinin
eklenmesini, beşinci fıkrasının ilk cümlesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini,
altıncı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan
"ispat ettiği" ifadesinin "ileri sürdüğü" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sendikal bir nedenle iş sözleşmesinin feshi halinde
işçi, 4857 sayılı Kanunun 18, 20 ve 21'inci madde hükümlerine
göre dava açma hakkına sahiptir."
Mustafa
Elitaş
Recep Özel Ahmet
Berat Çonkar
Kayseri Isparta İstanbul
Bülent Turan Osman
Aşkın Bak Muhammet
Bilal Macit
İstanbul İstanbul İstanbul
Ramazan Can İsmail Kaşdemir
Kırıkkale Çanakkale
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ TÜRKAN DAĞOĞLU
(İstanbul) - Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Katılmıyoruz efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Katılmıyor efendim, Hükûmet
katılmıyor.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddenin beşinci maddesinin ilk cümlesinde yapılan
değişiklikle iş güvencesi kapsamında olan işçilerin sendikal
tazminat alması düzenlenmiştir. Altıncı fıkrada
yapılan değişiklik, işveren dayandığı
haklı neden ya da geçerli nedeni ispatladığı takdirde
artık sendikal nedenin işçi tarafından
ispatlanamayacağı başka bir ifade ile ispat yükünün yer
değiştirmeyeceğine ilişkin yaklaşıma uyum
sağlamayı amaçlamaktadır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan, bu önerge
eğer görüşülecekse, maddedeki, Çalışma Komisyonundan gelen
şeklini değiştiren bir önerge. Eğer bu önergeyi baştan
konuştuğunuz takdirde diğer önergelerin bir anlamı
kalmıyor yani hiçbir anlamı kalmıyor çünkü diğer önergeler
buna göre düzenlenmemiş. Hükûmet katılmamakla birlikte
çoğunluğa dayanılarak yapılan bu düzenlemeyle ta ilk tasarıdan
bugüne kadar gelen 30 ve daha az işçi çalışan yerlere de bir
nevi getirilen iş güvencesi burada doğrudan doğruya AKP
çoğunluğunca ortadan kaldırılıyor.
Dolayısıyla özü zedeleyen bir düzenlemeyi siz önceden
oylatıyorsunuz.
BAŞKAN Buyurun Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım, bu kanun
tasarısı Hükûmetle, işveren sendikalarıyla ve işçi
sendikalarıyla uzun çalışmalardan sonra bir mutabakatla
hazırlanarak buraya geldi ve bizim gruplarımızı da bu yönde
Sayın Bakan gelip ikna etti. Biz de onun için buna katkı verdik hem
komisyonda hem burada, zannediyorum diğer gruplar da bunu yaptı.
İZZET ÇETİN (Ankara) Aynen öyle.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ama burada Hükûmet, bu saatte bir önerge
vererek bu mutabakatı kökünden bozmaktadır. Şimdi görülüyor ki
Sayın Bakan buna katılmıyor.
İZZET ÇETİN (Ankara) Sözünde duruyor.
BAŞKAN Sonra kabul şeklinde elini kaldırdı ama.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Katılmadığını
işaret oyuyla da ifade ediyor. Şimdi yani burada bir emrivakiyle
kimin talebiyle böyle bir önerge verilerek oluşturulan bu mutabakat
bozuluyor, bunu bilmek mecburiyetindeyiz.
BAŞKAN Sayın Bakan, sizin bir açıklamanız olacak
mı?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; yani yasama görevi yapıyoruz. Gerçekten
Bakanlık olarak bulunduğumuz noktada yoğun bir meşguliyet
oluyor. Bir taraftan hatibi dinleyeceksiniz, bir taraftan buradaki taleplere de
cevap vermek durumundayız, tabii ki hangi gruptan gelirse gelsin.
İZZET ÇETİN (Ankara) Orası yakınma yeri
değil.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Yakınma değil, ben fiilî bir durumu
anlatıyorum, yakınmayla ne alakası var.
Şimdi burada, doğrusu bu önerge ile önümdeki önergede sehven
bir karışıklık oldu. Bu katıldığımız
bir önergedir, onu ifade edeyim. Ben bunu bir kere düzeltmek durumundayım.
Bu bir, katıldığımız bir önergedir. Gerekçesi de
şu bakınız: Sosyal taraflarla en çok zorlandığımız
bir maddedir 25inci maddedeki tartışma ama netice itibarıyla
bizim bu konuda, işçi sendikalarının talepleri, beş
altı madde belki de, yerine getirildi, önümüzdeki maddelerde bunu
göreceksiniz, çok önemli düzenlemeleri gerçekleştirirken işveren
sendikalarının bu konuda bir talebi oldu ve bu talep de gayet
açık, şunu söylüyorlar: 30 işçinin altında işçi
çalıştıran işletmelerde, sendikal güvence, yani
sendikalı olduğundan dolayı işine son verilirse burada bir
tazminat söz konusu olmasın diye işverenlerin bir talebi oldu. Biz,
bunu, görüştüğümüz sosyal taraflara, bir araya geldiğimiz sosyal
taraflara açıkça ifade ettik, İşverenlerin talebidir. dedik,
ama bunun yanında da dört beş konu, işçilerin talebi konusunda
işverene adım atmasını sağladık ve böyle bir
mutabakat ortaya çıktı. Şimdi, bunu, bakınız, birey
olarak, sendikalara sorduğunuz zaman, işçi sendikalarının
katılmadığını açıkça ifade ediyorlar ama
yasanın çıkması açısından, işçi işveren
arasında bir diyalog neticesinde
İZZET ÇETİN (Ankara) Diyalog neresinde bunun Sayın
Bakan? Yani hep işçiden alarak bir kesime teslim ediyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa)
gelinen bir nokta, çözümü noktasında bir durum
var. Bu konuyla ilgili
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen, sözünüzü toparlayınız.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Bir saniye Sayın Başkan.
İZZET ÇETİN (Ankara) Bırakın işleri, onlar
yönetsin o koltuğu o zaman.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) İşverenlerimizin söylediği şu:
Deniyor ki o 30 işçinin altında iş yerlerinde, sendikal tazminatla
ilgili bazı yasal süreçlerde sıkıntı
yaşadıklarını söylediler. İşçiler, sendika
amaçlı
İZZET ÇETİN (Ankara) Siz askerî kışlaya
.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Ben işverenlerin görüşünü söylüyorum.
İZZET ÇETİN (Ankara) Nerede kaldı sizin gücünüz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Efendim, müsaade eder misiniz? İşçilerin
görüşünü söyleyeceğim.
30 işçinin altındaki iş yerlerinde sendikal durumdan
dolayı atıldığını ifade eden işçinin durumu
İZZET ÇETİN (Ankara) İlk tasarıda niye öyle
getirdin?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa)
yargıya gittiği zaman, büyük ölçüde
kararların işçi lehine çıktığını, oysa
sendikalı olduğu için atılmadığını ifade
ediyorlar.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) İşçiler de diyor ki: Anayasanın 51inci
maddesine göre, bu örgütlenme hakkının elimizden
alındığını sendikalar ifade ediyorlar. Bizim
yaptığımız burada, Bakanlık olarak, Hükûmet olarak,
yasanın çıkması adına
İZZET ÇETİN (Ankara) Sayın Bakan, Yargıtay
kararları var elimde. Hiçbirisi sizin gibi konuşmuyor.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) -
işverenlerin bir talebi ama buna
karşı işçi sendikalarının 4/B talebini buluşturma
gayreti içerisinde olduk.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) İşveren örgütü ne dedi?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Yaşadığımızı bütün
çıplaklığıyla sizlerle paylaşıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) TİSK ne dedi, TİSK?
BAŞKAN Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) Çalışan, iş yerlerindeki
büyük çoğunluk işçiler 30un altındadır Sayın Bakan.
Örgütlenme hakkını ortadan kaldıran bir düzenleme.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Diğer önergeleri işleme koyacak
mısınız?
BAŞKAN Koyacağız tabii ki, bunu oylattıktan sonra
tabii.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Konuşma hakkımız olacak
mı?
İZZET ÇETİN (Ankara) Ama bunu oylattırdıktan sonra
ne anlamı kalıyor?
BAŞKAN Hayır, o, Başkanın sorunu değil ki
ama. Lütfen
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yani, diğer önergeleri işleme
koyacaksanız, evet.
ALİ ÖZ (Mersin) Yüzde 85, işçi ölmüş demektir.
BAŞKAN Evet, Kabul edenler
diye sormuştum ama tekrar
soruyorum: Kabul edenler
İZZET ÇETİN (Ankara) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı "Toplu
İş İlişkileri Kanun Tasarısının Sendika
Özgürlüğünün Güvencesi" ne dair 25. Maddesinin 5.
Fıkrasında yer alan "başlatılmaması" ibaresi
ile "Ancak işçinin işe başlatılmaması halinde,
ayrıca 4857 sayılı Kanunun 21. maddesinin birinci
fıkrasında belirtilen tazminata hükmedilmez." cümlesinin, madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Levent
Tüzel (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
AİLE, SAĞLIK, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ TÜRKAN DAĞOĞLU
(İstanbul) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Levent Tüzel, İstanbul
Milletvekili.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; aslında, çok söz söylemeye gerek yok.
Sayın Bakan, biraz önce yapmış olduğu açıklamada
işveren örgütlerinin nasıl bir dayatma içerisinde olduğunu bir
bakıma itiraf etmiştir. Yani, biz, burada, bu yasanın,
nasıl sendikal hareketi boğmak, gömmek, bütün sendikaların
yetkilerini ortadan kaldıracak bir düzenleme oluşturduğunu zaten
söylüyorduk, şimdi, bu, bunun ispat edilmiş hâlidir. Yani 30dan az sayıda
işçinin çalıştığı iş yerlerinde sendikal nedenle
tazminat hakkını ortadan kaldırmak demek, Türkiye işçi
sınıfının büyük oranda çalıştığı,
örgütlü olduğu yerlerde bu hakkı, sendikalaşma hakkını
ortadan kaldırmak demektir. Sayın Bakan da sırf yasa
çıksın adına; uzlaşmacılık, mutabakat adına
bu işverenlerin dayatmasını bir ölçüde kabul ettiğini
İşte tarafsızlık buraya kadar. Aslında, sendikacı
dostlarımızın da bunu çok iyi görmesi gerekiyor.
Yani, biz özellikle bu yasal düzenlemenin 12 Eylül zihniyetinin, 12
Eylül sendikacılığının bir devamı olduğunu
söyleyegeldik; bir kez daha burada bunu görüyoruz. Yani ister istemez
organların sayısını belirleyen, temsilcilerin
sayısını belirleyen, iş kolu yetkisinde bakanlık
sultasını dayatan, grev yasaklarını getiren, her
şeyiyle ipleri kendi elinde tutan, merkezileştiren
Bütün yasalarda
gördüğümüzü bu sendikalar yasasında da gördük. Her şeyi
işverenlerin, sermayenin, kapitalistlerin ihtiyaçlarına göre
belirleyen ve onun partisi olduğunu bir kez daha AKP ilan ediyor; bunu
işçi sınıfımızın görmesi gerekiyor. Gerçekten
burada Bakanın açıklaması
Yani sendikaların kolu
kanadı kırılmıştır, çoktan
kırılmıştır. İşte bu nedenle de işçiler
sendikalara güvenemez noktaya getirilmiştir. Çünkü, sendikalaşmak
istediğinde arkasında güçlü bir sendika hareketi görememektedir. Sonuç
itibarıyla kapıya konulduğunda da bir tazminat hakkı, feh
edilmiş olması nedeniyle, sendikal nedenlerle fesedilmiş
olması hâlinde dava açma hakkı da ortadan
kaldırılmış durumdadır.
Bu ILO ile, işte, hükûmetin bağlı
kaldığını, saygı duyduğunu ve itaat
edeceğini söylediği ILO hükümleriyle de sendikal özgürlüğü
koruma adına çalışan komitenin kararlarına da tümüyle
karşı olan bir düzenlemedir ve aslında tam da Hükûmetin ve
buradaki Meclis çoğunluğunun kimden yana olduğunu gösteren çok
çarpıcı bir düzenlemedir. Mutabakat falan da olmadığı
bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bütün işçi örgütleri,
bütün konfederasyonlar aslında bu düzenlemeye karşı
çıkmışlardır ama buna rağmen şimdi bir
değişiklik önergesiyle bu ortadan kaldırılmaktadır.
Hükûmet, Bakanlık her şeye müdahale etmektedir, her şeyi kendi
istediği gibi belirlemektedir ve şimdi de, aslında bu
düzenlemeyle de bir kez daha sendikal demokrasiyi ve sendikal örgütlenme
özgürlüğünü tamamen ortadan kaldırmakta, ayaklar altına
almaktadır.
Sendika dediğimiz şey bir işçi örgütüdür ama işçi
örgütü olmaktan çıkartmak için elinden gelen her şeyi
yapmaktadır. Şimdi işçiler nasıl güvenecek? Nasıl bir
özgürlük içerisinde, örgütlenme hakkı içerisinde burada bir araya gelecekler?
İşte, biz bu oturumu izleyen sendikacılarımızın
da bu gelişmeleri ve Hükûmetin bu tutumunu işçi
sınıfıyla paylaşarak ve elbette üretimden gelen gücünü o
hep söylendiği gibi, gerçi sadece uzlaşmazlık hâlinde, toplu
sözleşmedeki uzlaşmazlık hâlinde grev hakkını
tanıyan bir düzenlemedir bu Sendikalar Yasası, Toplu Sözleşme
Yasası ama hak greviyle, dayanışma greviyle, siyasi greviyle,
genel greviyle, direniş hakkıyla işçi
sınıfımızın gerçekten güçlü sendikaları kendi
gücüyle yaratmaktan başka da bir şansı, başka bir
geleceği de yoktur; bir kez daha bunu, bu düzenlemeyle ve Bakanın bu
itirafıyla birlikte, Sayın Bakanın bu zorda kalmış
hâliyle birlikte, hep birlikte görüyoruz. Durumu sizin bilginize ve ellerinize
emanet ediyoruz.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan, karar yeter sayısı
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur, birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 23.14
DOKUZUNCU
OTURUM
Açılma
Saati: 23.20
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Rıza
YALÇINKAYA(Bartın)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 7nci Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
25inci madde üzerinde İstanbul Milletvekili Levent Tüzel ve
arkadaşlarının verdiği önergenin oylamasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi tekrar önergeyi oylarınıza sunacağım ve
karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır. Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş
İlişkileri Kanun Tasarısının 25 inci maddesinin (5)
nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(5) Sendikal nedenlerden dolayı iş sözleşmesinin feshi
halinde işçi, 4857 sayılı İş Kanununun 18 inci
maddenin birinci fıkrasındaki otuz işçi ve altı aylık
çalışma süresi koşulu aranmaksızın 20 ve 21 inci madde
hükümlerine göre dava açma hakkına sahiptir. Bu durumda işçinin bir
yıllık ücret tutarından az olmamak üzere sendikal tazminata
hükmedilir. Sendikal tazminat, İş Kanununun 21 inci maddesine göre
işçinin başvurusu, işverenin işe başlatması veya
başlatmaması koşuluna bağlı değildir.
İşçinin İş Kanununun yukarıdaki hükümlerine göre dava
açmaması ayrıca sendikal tazminat talebini engellemez.
Süleyman Çelebi (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ TÜRKAN DAĞOĞLU
(İstanbul) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) -
Katılamıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen İzzet Çetin, Ankara
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, hani bir laf vardır Bazı
çareler vardır derdin kendinden de beter. diye. Bu tasarı eski
kanunların, 274 sayılı Yasadan da 2821 sayılı
Yasadan da beter. Biraz evvel işveren örgütleriyle de görüştüm
şu beş dakikalık arada. Yani Sayın Bakan hiç kusura
bakmasın, komisyonlara itibar etmiyor, alt komisyona itibar etmiyor, üçlü
danışma toplantılarına itibar etmiyor, bir tek işveren
örgütünün karşısında diz çöküyor. Bu tabiri bilerek
kullanıyorum. Siz zaten emek düşmanı, işçi
düşmanı olduğunuzu 4857 sayılı İş
Yasası görüşmelerinde göstermiştiniz. O yasada önce, ta
eleştirdiğiniz üçlü koalisyon döneminde çıkartılan
İş Güvencesi Yasası 10 ve daha fazla işçi istihdam eden
işletmeler için geçerli kılınmışken önce altı ay
yürürlüğünü ertelediniz, arkasından 30 ve daha fazla işçi
istihdam eden işletmeler olarak değiştirerek güvenceyi ortadan
kaldırmıştınız. Şimdi, bu sendika özgürlüğü
maddesiyle bir kez daha görüldü ki siz işçi
düşmanısınız, emekçi düşmanısınız!
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Hadi oradan!
İZZET ÇETİN (Devamla) Evet, bilerek söylüyorum ve sizi
gerçekten izleyen sendikacılara söylüyorum; işçilere AKPye oy
verdirtmeye devam etsinler, kendilerine ihanet etsinler.
MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) Onların kendi
iradesi yok mu?
İZZET ÇETİN (Devamla) Değerli arkadaşlar,
bakınız, burada alt komisyonda, komisyonda çıktı. 30 ve
daha az işçi istihdam eden işletmelerde de eğer işçiler
sendikal nedenle işten atılıyorsa iş güvencesi gibi bir
güvenceye kavuşsunlar, sendikal tazminatı alsınlar. Buna
TİSKin yöneticileri de, İşveren Sendikaları Konfederasyonu
da evet dedi. Hak-İşi de evet dedi, DİSKi de evet dedi,
TÜRK-İŞi de evet dedi baştan, Bakan da evet dedi. Kim
demedi? Odalar ve Borsalar Birliği demedi. Niye? Sendikalar Türkiyeyi
batırır. Arkadaşlar, bu ülke bu noktalara geldiyse emekçilerin
elleri üzerinde yükseldi. Kâr elde edenler kriz dönemlerinde çoğu yurt
dışına kaçtı, fabrikaları söküp yurt
dışına götüren işverenleri biz kriz dönemlerinde biliyoruz.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) O eskidendi.
İZZET ÇETİN (Devamla) Bu ülkenin gerçek yurtseveri
emekçilerdir, o beğenmediğiniz sendikacılardır. Kriz dönemlerinde
ödün verdiler size ülkemiz ayakta kalsın, iş yerlerimiz korunsun
diye. Bunun cezasını şimdi onlara bu yasayla fatura ediyorsunuz.
Hak ettiler mi? Hak ettiler. Niçin hak ettiler? Size inandıkları için
hak ettiler. Siz, şimdi, size oy verenlere ihanet içindesiniz.
Değerli arkadaşlar, Yargıtayın bile bu konuda
kararları vardı. Teamül hâline gelmiş. İş yerlerinde
işçiler en çok sendikal faaliyete katıldıkları için,
sendikaya üye oldukları için atılıyor. O nedenle bir bakıma
sendikaları güçlendirelim, koruyalım diyorsunuz ama bir taraftan da
boğuyorsunuz. Yani nasıl boğuyorsunuz? Onun sendikaya üye
olması hâlinde, işten atılması hâlinde sendikal
tazminatını ortadan kaldırıyorsunuz bu düzenlemeyle.
Nasıl? Burada bir önergeyle. Şimdi, ben komisyonda değilim.
Komisyondaki arkadaşlar söylüyorlar, partilerin grup başkan vekilleri
söylüyor bu yasayı mutabakatla çıkaracaktık diye.
Mutabakatı mı kaldı şimdi bunun? Gece yarısı
televizyonlarda işçiler, emekçiler izleyemesin diye bu saate
sıkıştırıyorsunuz, Sabaha kadar görüşelim. Diyorsunuz,
Bu yasayı bu gece çıkaracağız. diyorsunuz, çıkarın
da görelim. Bakalım çıkarabilecek misiniz bu gece? Göreyim
bakalım bugün bitirebilecek misiniz?
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Sen işçi
çalıştırdın mı hiç?
İZZET ÇETİN (Devamla) Ben işçiyim, işçilikten
geliyorum, senin gibi ağa değilim, patronların temsilcisi
değilim. Bilerek konuş!
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Biliyorum canım.
İZZET ÇETİN (Devamla) Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu yasalar ikiz yasalardır. Daha Sendikalar
Yasasını konuşuyoruz. Esas bunun altını
besleyeceğimiz -eğer burada bir demokratikleşme
sağlayamazsak- toplu sözleşme hakkını, özgürlüğünü
ileriki maddelerde korumanız, geliştirmeniz
mümkün değil. Yasaya bakıyorum,
2821e, Kenan Evrenin hazırladığı yasaya bakıyorum,
sizinkinden bin kat daha iyi. Yani sizin ileri demokrasi
anlayışınızın sadece üniforması yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İZZET ÇETİN (Devamla) Askerinkinden bin beter.
Hayırlı olsun size! (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer Önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
197 sıra sayılı Kanunun 25. maddesi 3.
fıkrasının farklı işleme tabi tutulamaz son cümlesinin
farklı hiçbir işleme tabi tutulamaz şeklinde
değiştirilmesini arz ederiz.
Mehmet
Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ TÜLAY DAĞOĞLU
(İstanbul) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet önergeye katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar, değerli milletvekili arkadaşlarım; gerçekten,
kabul edilemez bir durumla karşı karşıyayız. Çok geç
kalmış, çok geciktirilmiş bir yasayı görüşüyoruz; iş hayatı açısından çok
önemli bir yasayı görüşüyoruz. Yılın sonuna geldik, hâlâ
yetkili sendikalar belirlenememiş, toplu sözleşmeler
yapılamamış, bunun mağduru işçilerin sorunlarına
çözüm üretecek sendikal haklar gibi temel özgürlük alanı olan bir konuda
bir yasa çıkartıyoruz ve bu yasada oluşturulan mutabakatı
gecenin 22.46sında verilen bir önergeyle bozuyoruz. İşte, bunu,
maalesef her defasında yapıyorsunuz. Bu yasa bir yıldan bu yana
tüm taraflar arasında görüşülüyor. Uzun tartışmalarla, uzun
toplantılarla hatta yani Sayın Başbakanın müdahalesiyle,
ara bulmalarıyla bir mutabakat oluşturuluyor. Komisyonda
görüşülüyor, alt komisyonda görüşülüyor ve bir sonuç hasıl
ediliyor, Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna getiriliyor.
Sayın Bakan, kişiliğine her zaman iltifat ettiğimiz
Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı gruplara bu yasayı
getiriyor. Söylediği söz şu: Bu yasa taraflar arasında bir
mutabakata varılarak bu noktaya geldi. Çok da zor geldik ama şimdi
huzurunuza getirdik, buna destek verin, bunu hızla çıkartalım.
diyor. Bizatihi ben meseleye şahidim. Eyvallah. diyoruz, Sayın
Bakan, seni asla üzmeyiz, bu yasayı biz destekleriz ve Genel Kurulda
çıkartırız. Şimdi, arkadaşlar, ne hakla gecenin
yarıya yakınında, 22.46da, komisyonun haberi yok, Hükûmetin
haberi yok, Bakanın haberi yok, AKP Grubu bir önerge getiriyor ve
varılan tüm mutabakatı ortadan kaldırıyor, Bu, böyle
olacak. diyor? Kimin adına diyor bunu?
Değerli arkadaşlar, bu önergeyi kim hazırladı da AKP
Grubuna getirdi, o da Hükûmete getirdi, kabul ettirdi? Böyle bir şey olur
mu? Yani bu, yasama mıdır değerli arkadaşlar? Bu Meclis,
adrese teslim kanun çıkartma yeri midir? Öncelikle bunu şiddetle
reddediyorum yani onuruma dokunuyor. Yani hiç mi hükmi şahsiyetimiz yok,
hiç mi şahsiyetimiz yok değerli arkadaşlar? Birileri böyle
gecenin bir yarısında bir önergeyle burayı gasbedecek,
buranın iradesini gasbedecek, bir yıl süren gayretleri yok sayacak,
ulaşılan mutabakatı çiğneyip geçecek
Bu gerekliyse
Yani ben KOBİleri çok önemli buluyorum. Türkiyenin iş
hayatının, yatırımının, sanayicisinin yüzde 90ı
KOBİler. Bu 30 işçi ve altı işçi çalıştıran
kuruluşların tamamı KOBİ. Bunların talebi olabilir,
isteği olabilir ama yani emeği yok sayarak, işçiyi yok sayarak
Yani hadise şu arkadaşlar: Sendikaya girdin, sendika üyesi oldun,
sendikal faaliyete katıldın diye işveren, işçiyi
kapının önüne koyuyor. Yaşamıyor muyuz bunu?
Yaşıyoruz. Ekmek meselesi. İşçi de gidiyor mahkemeye
müracaat ediyor, tazminatını alıyor. Şimdi
getirdiğiniz bu önergeyle işçinin elinden bu hakkını
gasbettiniz değerli arkadaşlar. Verdiğiniz oylarla
yaptığınız sonuç bu. Yani ekmeğinin
karşılığında ter döken işçinin emeğini
gasbettiniz Yazık ya
Böyle bir şey olur mu? KOBİler önemli.
KOBİler sıkıntı içerisinde kalmasın. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak biz, taraflar arasında onu ona tercih
etmiyoruz ama yaptığımız, bu Meclisin asaletine
yakışmıyor, yasama denen fonksiyona yakışmıyor.
Yani burasının Hükûmetin emrinde olduğunu, hani zorla da olsa,
kabul ediyoruz ama burası birilerinin emrinde olmamalı değerli milletvekilleri,
gözünüzü severim. Buraları birilerinin emrinde olmamalı. Gecenin bu
yarısında bir önergeyle gelip buradaki iradeyi gasbetmeye kimse
cesaret etmemeli. Buna siz itiraz etmelisiniz. Söylediğimiz söz bu.
Dolayısıyla, bu yapılan yanlış Sayın Bakanım.
Buna sizin itiraz etmeniz lazım. Eğer bu gerekliyse bir yıldan
bu yana yaptığınız bu çalışmalarda bunu işçi
tarafına kabul ettireydiniz. Gecenin bu yarısında, Komisyondan
geçmeyen, alt komisyondan geçmeyen bir önergeyle bu mutabakatı bozmaya
müsaade etmenizi ben yadırgadığımı ve sizin
şahsınıza yakıştıramadığımı
burada ifade ediyorum.
Teşekkür ediyorum efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın Bakanın bir açıklama talebi var.
Buyurun Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; 25inci madde önemli bir madde. Şu konuşmalar
çerçevesinde belki de
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Zaten sendikal hareketi yok eden
madde.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Arkadaşlar, bakın, biz sükûnetle dinledik.
Lütfen, meramımızı bir anlatalım, itirazlarınız
varsa zaten hakkınızı kullanırsınız.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Anlattın demin Sayın
Bakan, anlattın.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Bakınız, biraz önce Sayın Süleyman
Çelebinin de katıldığı TÜRK-İŞ Genel
Başkanı, DİSK Genel Başkanı, Hak-İş Genel
Başkanı, TİSK Genel Başkanı ve TOBB
Başkanının katıldığı tam beş saatlik
bir toplantı yaptık. Bu toplantıda dört gündem maddemiz
vardı. Daha önceki toplantılardan bahsetmiyorum; sekiz saat, on saat
süren toplantılardan bahsetmiyorum. Acaba bu yasaya ne katkı
yapabiliriz? çerçevesinde tarafları tam beş saat Türkiye Büyük
Millet Meclisi çatısı altında topladık. Birinci maddemiz
şuydu:
2009
yılında yayınlanan son istatistikler var. Bu istatistiklere göre
yüzde 10 barajını aşan 51 sendika var. Bu sendikalar
Muhtemeldir
ki barajı aşamayan sendikalar da olabilecek çünkü sendikalı
işçi sayısı gerçek rakamlara inince çok düştü
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Sayenizde düşmüştür Sayın Bakan.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
aşamayacakları
düşüncesiyle, 2009 yılında
İZZET ÇETİN
(Ankara) Tam yarı yarıya indi döneminizde, doğru.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Bakınız, lütfen, önemli bir konu bu.
2009
yılında bu barajı aşan sendikalar -açık söylüyorum-
yani o günün sahte üyeleriyle, olmayan üyeleriyle aşan sendikalar madem
aşmışlar bunu müktesep hak kabul edelim ve geleceğe dönük
bir süre verelim ve baraj da uygulamayalım. Bakınız,
aldığımız karar bu. 51 sendikanın geleceğe dönük,
baraj aranmaksızın 2009daki yetkilerinin sürdürülmesi konusunda bir
karar aldık, bir.
İkinci
kararımız: E-devlet uygulamasına geçeceğiz, e-Devlet
uygulamasına geçerken bir yıllık süre var yasada, tasarıda;
Bunu altı aya indirelim. diye işçi sendikalarından gelen
talep. Birincisi de işçi sendikalarından gelen talep, ikisini kabul
ettik.
Üçüncüsü:
Sendikal harekette, örgütlenmede en sıkıntılı konu; nedir
bu? İş yerindeki yetki. İş yerinde bir sendika yetkiyi
alıyor, diyor ki: 50+1 çoğunluğu sağladım, yetkiyi
aldım. Aldıktan sonra ya rakip sendika veya işveren itiraz
ediyor, yetki mahkemeye gidiyor; iki yıl, dört yıl, altı
yıl, arkadaşların ifadesine göre, yedi yıl, on dört
yıl devam eden davalar var. Mahkemelerin yoğun bir meşguliyeti
var bu yetki itirazından dolayı. Dedik ki: Çalışma
Bakanlığı bünyesinde gerek işverenlerden gerek işçi
konfederasyonlarından bir kurul oluşturalım. Bundan sonra, SGK
verileri devletin resmî verileri olduğu için o verileri, itiraz eden
sendika veya işveren varsa bu itirazı, ayrıca Çalışma
Bakanlığından da ilgili yetkili bir arkadaşın
katılımıyla bu kurul, hem işverenin hem işçinin
olduğu bu kurul değerlendirsin ve neticelendirsin. Buna
rağmen, tabii ki idari işlem olduğu için yargıya yine
açık ama yargı da ister istemez SGK verileri ve bu kurulun verilerini
alacağı için, bekletici neden olmaktan çıksın bu mesele.
Dolayısıyla, örgütlenen işçilerimizin sendika
haklarının, örgütlenme haklarının yıllarca sürüncemede
kalmasının önüne geçelim diye üçüncü bir düzenlemede, çok önemli bir
düzenlemede arkadaşlarla mutabakat sağladık.
Dördüncü
mesele neydi? Bu üç mesele işçilerden gelen talepti. Dördüncüsü,
işveren ve ağırlıklı olarak TOBBdan gelen talep.
Diyor ki: KOBİler 30 kişi, 10 kişi, 20 kişi
çalıştırıyor. Bu çalışılan iş
yerlerinde, 30 işçinin altında olan iş yerlerinde iş
güvencesi, İş Kanununda yapılan düzenlemeyle yok; iş
güvencesi yok. Bakınız, şimdi, TOBB ve işveren
sendikaları diyor ki: Buradaki sendikal güvence de olmasın
istiyoruz, bizim de tek talebimiz bu. İşverenin bir talebi, işçilerin
üç talebi var.
Oturduk,
saatlerce burada bir düzenleme olabilir mi? Gerekli girişimlerde bulunduk
ama bu konuda bu dördüncü maddeyle ilgili, işverenin direnci, üç maddeyle
ilgili işçi sendikalarının direnci devam etti; sendikaların
direncini, taleplerini yerine getirdik, işverenin de bir tek talebi var,
KOBİlerde 30un altındaki iş yerleriyle ilgili talebi var.
İZZET
ÇETİN (Ankara) O bir tek talep, hepsini alıp götürüyor Sayın
Bakan, hepsini alıp götüren talep o talep. Hepsi gitti!
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Lütfen,
siz, yetkinin ne anlama geldiğini
İZZET
ÇETİN (Ankara) Ben çok iyi bilirim.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) İşçiler izliyorlar, biliyorlar,
onlar çok iyi biliyorlar lehteki bir düzenleme olduğunu.
BAŞKAN
Sayın Bakan, lütfen sözlerinizi toparlayınız.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) 51
sendikanın güvence altına alınması, yetkinin verilmesinin
ne anlama geldiğini biz biliyoruz.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sendikalar Yasasının özü olan konuyu mahvettin!
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Şimdi, bu düzenleme bu mutabakatın, bu mutabakat
çalışmasının neticesinde huzurlarınıza geldi.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Mutabakata kiminle varıldı?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Böyle,
efendim, Meclise bir dayatma, birilerinin emri
Yüce Meclis muhalefetiyle,
iktidarıyla milletin emrindedir, bunda hiç kimsenin şüphesi yok. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Hükûmet olarak işverenlerin önünde boyun
eğdiniz. Askeri kışlaya sokmakla övünüyorsunuz, 7 tane
bakanınız
Farkınızı ortaya koydunuz.
BAŞKAN
Sayın Bakan teşekkür ediyorum.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Bakınız, bir konuyu bütün çıplaklığıyla, bütün
şeffaflığıyla anlatmak yanlıştır
diyorsanız yanlış kabul edin ama orada
İZZET
ÇETİN (Ankara) Oradaki bir talep, yasanın özüne denk geliyor,
tamamına denk geliyor. Kendinizi ortaya koydunuz.
BAŞKAN
Sayın Çelebi, siz de sisteme girin.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Yanlış değil, iyi konuştunuz, herkes
anladı ne yaptığınızı Sayın Bakan. Gayet
güzel konuştunuz, çok net anlaşıldı yani işverenin
önündeki duruşunuz, çok net anlaşıldı. Sağ olun.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Siz
öyle anladıysanız o da size
AYTUĞ
ATICI (Mersin) - Siz ne anlattıysanız onu anladık Sayın
Bakan.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Şandır
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakanım, biz, sizin bu on ayda tüm
taraflarla uzun mesailer harcayarak hangi mutabakata
vardığınızı hiç sorgulamadık. Bir kelime, bir
cümle söylediniz, Mutabakata vardık. dediniz, Eyvallah. dedik,
inandık. Hiç tereddüt etmedik. Sizin kişiliğinize
inanıyoruz ama gecenin saat 10.46sında, burada, komisyondan geçmeyen
bir önergeyi savunmanızı yadırgıyorum. Allah
aşkına, o zaman aklınız neredeydi? Bu mutabakata niye bunu
dâhil etmediniz de gelip burada bu önergeyi savunuyorsunuz ve Meclise kimse
emir veremez. diye bize nutuk atıyorsunuz? Böyle bir hak yok Sayın
Bakanım? Bu, bu Meclise bir emirdir. Kim tarafından gelirse gelsin. Eğer
bu gerekliyse bunu siz getirmeliydiniz. Eğer bu gerekliyse bu kanunun
içine koymalıydınız. Ben meselenin detayına itiraz
etmiyorum yani detay da gerekli olabilir, KOBİlerimiz için bu gerekli,
iş hayatı için gerekli olabilir ama bunu, kardeşim yani on ay
Bu işçi bunu bekliyor. Bu kadar çalıştınız, o zaman
niye düşünmediniz bunu da bu gecenin bu saatinde
Bakın, bu ihtimale
binaen TÜRK-İŞ, gazetelere sayfa sayfa ilan veriyor, Tüm
haklarımız gasbediliyor. diyor, biz de meseleyi öyle fark ediyoruz.
Siz de burada bunu savunuyorsunuz. Bunu gerçekten
yadırgadığımı ifade ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Türkiye Büyük Millet Meclisine kimse emredemez ama
sayenizde
Kendiniz itiraz ediyorsunuz önerge verilmesine.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Ama burada, bu önergeyi savunmanızı gerçekten
kabul edemiyorum. Sizin adınıza da kabul edemiyorum Sayın Bakan.
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi, buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Son derece önemli bir kanunu görüşüyoruz ancak merak ettiğim
bir konu var, aslında cevabını biliyorum ama yine de Sayın
Bakanın bu konudaki görüşünü bilmeyi arzu ediyorum.
Ekonomik ve Sosyal Konsey var, 12 Eylül 2010 referandumuyla da bu
Ekonomik ve Sosyal Konsey, anayasal kurum hâline dönüştürüldü. O
referandum öncesinde Sayın Başbakanın, iktidarın propagandasını
gayet iyi hatırlıyorum: Artık ülkenin temel konuları
konusunda, temel sorunları konusunda Ekonomik ve Sosyal Konseyde taraflar
bir araya gelecekler ve konuları müzakere edeceklerdir. Herhâlde,
Ekonomik ve Sosyal Konseyde konuşulması gereken konuların
başında bu gelir. Böyle bir konuyu Ekonomik ve Sosyal Konseyde
tarafları buluşturmadan buraya getirmek, uzlaşmayı
sağlamadan getirmek son derece yanlış bir şey.
Ekonomik ve Sosyal Konsey, Şubat 2009 tarihinden bu yana
çalıştırılmamaktadır. O nedenle Sayın
Bakanın, ben, uzlaşma arayışlarını tereddütle
karşılıyorum. Şüphesiz, uzlaşma konusunda çaba sarf
etmiştir ama Ekonomik ve Sosyal Konseyde tarafları bir araya bütün
milletin gözü önünde getirmeden bu sorunu çözmeye çalışmak mümkün
değildir.
İkincisi, önemli bir değişiklik yapılıyor,
işveren bizim işverenimiz, tabii ki istihdamı yaratan da
işverendir ama işverenin istihdam yarattığı alanda,
fabrikada büyük de bir işçi kitlesi çalışıyor yani
işveren nasıl bu ekonominin, tüm ekonomilerin zorunlu bir unsuru ise
işçi de en az işveren kadar zorunludur. Dolayısıyla bu
kadar önemli bir düzenlemenin işçi ve işveren arasında bir
dengeye kavuşturularak, çözülerek buraya getirilmesinin mümkün
olabileceğini düşünüyorum, mümkün olabilirdi bu. Bu konuda gerekli
çaba, Ekonomik ve Sosyal Konsey düzeyinde milletin gözü önünde sarf
edilmediği için bugün buraya son dakikada gelen bir önergeyle bu
tasarı, bu yasa uzlaşmadan yoksun bir şekilde buradan
çıkmış olacaktır. Bu toplumda kavgaya yol açacak bir yasa
olacak, bu şekliyle doğru bulmuyorum.
BAŞKAN
Sayın Hamzaçebi teşekkür ediyoruz.
Sözlerinizi
toparlayınız.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Gelin, bu düzenlemeyi taraflar bir
daha bir araya gelsinler, konuşsunlar, hep beraber konuşalım.
Burada bir uzlaşmayı dengeyi bulmaya çalışalım.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Çelebi buyurun. Yalnız kısa olsun lütfen, Sayın Hamzaçebi
gerekli açıklamayı yaptı.
Buyurun.
SÜLEYMEN
ÇELEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, bu sürecin içinde olan
birisi olarak bazı açıklamalarda bulunmak zorundayım.
BAŞKAN
Yaptınız zaten.
SÜLEYMEN
ÇELEBİ (İstanbul) Öncelikle yapıcı bir katkı
sağlamak amacıyla ve Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonunun Cumhuriyet Halk Partisinin sözcüsü olarak ve eski
bir deneyimimle, DİSKin eski genel başkanı, bir sendikacı
olarak bu tıkanan sürece katkı vermek amacıyla bu
toplantının içinde yer aldım ve yapıcı
katkıyı sunmaya çalıştım ama Sayın Bakanın
biraz önce Sosyal taraflarla diğer bütün konularda
uzlaşıldı, bu konuda uzlaşma sağlanmadı. gibi
yaklaşımı doğru değildir.
Diğer
maddelerde de eğilimlerimizi aldı, sendikaların
eğilimlerini aldı, bunları öneri hâline getirdiği zaman bu
öneride de diğer sendikalar ve konfederasyonlar mutabakat hâlinde olursa o
zaman yapıcı katkıyı vereceğimizi söyledik. Oysa bu
konuştuğumuz madde zaten sendikal yapının en önemli öznesi.
Bunu çıkarttıktan sonra diğeri teferruat, esası bu, bu
madde de zaten eğer bir mutabakat yoksa, diğerlerini düzeltse ne
olacak, düzeltmese ne olacak. Sendikal harekete kilit vurulduktan sonra, bu
süreç yok olduktan sonra zaten oraya giden bir süreçtir, bu da tamamen yok
etmiştir.
İkinci
önemli yanı şudur, DİSKin Başkanının burada da
hakkını teslim ediyorum- bu konudaki olumlu yaklaşımı,
siyasi irade tarafından reddediliyor, Sayın Bakan tarafından
reddediliyor. Burada yalnız sendikalar değil DİSKinde bir ortak
nokta bulunması konusundaki gayreti, çabası, elinin tersiyle itilmiştir.
Burada bir tek TOBBa verilen bir söz var. TOBB dışında buraya
hükmeden, Sayın Bakanlığı yönlendiren bir kurum
olmadığını bir kez daha bu maddede görmüş olduk.
Diğerlerinde de sendikaların tam bir mutabakatının
olmadığını, o konuda da ayrışmalar olduğunu
o toplantıda yaşayan bir insan olarak görüyorum. Uygulamada
göreceğiz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Çelebi.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Yasa tekliflerinde bunları
göreceğiz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Bu, sendikal harekete
vurulmuş bir kilittir; yazıktır, işçilere
yazıktır, bu ülkenin geleceğine yazıktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Çelebi.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Çünkü bu süreci gerçekten
kilitlemiştir.
BAŞKAN Sayın Çetin, buyurun.
İZZET ÇETİN (Ankara) Sayın Başkan, Sayın
Bakanı ilgiyle dinledim. Yani toplu iş sözleşmesi
masalarında sendikacılar zaman zaman işverenlerin Ben şu
şu maddeyi sana verdim, sen de bana şu maddeyi
karşılığında ver. gibi, koyun pazarlığı
yapar gibi pazarlık yaptıklarına tanık oluruz ama burada
bir yasa yapıyoruz ve gelecek dönemi ilgilendirecek bir yasa o ilkel toplu
sözleşme mantığıyla yapılmaz, yasa yapma tekniği
bu değildir. Yasa yapılırken, toplumsal kesimler, etkileyeceği
toplumsal kesimler göz önüne alınarak yapılır. Kaldı ki
şu ana kadar yani AKP iktidarlarına kadar Türkiye'de yerleşik
hukuk anlayışı zayıf olanı korumaya yönelik idi.
Yasalarda da bu kurallar, özellikle çalışma yasalarında böyle
değerlendirilirdi. İlk kez, bu yasa yapılırken, Hükûmetin
bu yasada açıkça TUSKONun ve TOBBun önerilerine boyun eğdiğine
tanıklık ediyoruz: Onlar iki madde verdi, emek kesiminden de bir
madde alıyorum. Emeği mezara koyuyorsun, üzerini toprakla
örtüyorsun, sendikaları da yok ediyorsun ve adına da Dengeye
getirdim. diyorsun. Bu, kabul edilebilir bir mantık ve yasa yapma
tekniği değil.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
İZZET ÇETİN (Ankara) Ben teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, sorulara cevap verecektim.
BAŞKAN Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
26ncı madde üzerinde bir adet önerge vardır, işleme
alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş
İlişkileri Kanun Tasarısının 26 ncı maddesinin
(2) nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini ve (8) nolu fıkrasının madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul
Tekirdağ İstanbul
Nurettin Demir Aytun Çıray Özgür Özel
Muğla İzmir
Manisa
İzzet Çetin Musa
Çam
Ankara İzmir
(2)
Kuruluşlar, çalışma hayatından, mevzuattan, örf ve âdetten
doğan uyuşmazlıklarda işçi ve işverenleri temsilen;
sendikalar, yazılı başvuruları üzerine iş
sözleşmesinden ve çalışma ilişkisinden doğan
hakları ile sosyal güvenlik haklarında üyelerini ve mirasçılarını
temsilen dava açmak ve bu nedenle açılmış davada davayı
takip yetkisine sahiptir. Yargılama sürecinde üyeliğin sona ermesi
hâlinde üyenin onay vermemesi hâlinde bu yetki sona erer.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ TÜRKAN DAĞOĞLU
(İstanbul) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Evet.
Önerge üzerinde söz isteyen Sedef Küçük, İstanbul
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 197 sıra sayılı Toplu İş
İlişkileri Kanunu Tasarısının 26ncı maddesi
üzerinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarı, sendikal örgütlenme hakkının
kısıtlanmasına yol açacak birçok hüküm içermektedir. 12 Eylülle
birlikte sendikacılara konulmuş siyasi yasaklarla ilgili
düzenlemeleri, olduğu gibi korumaktadır. Grev hakkı konusunda
bir ilerleme sağlanamadığı gibi bazı iş
kollarında da gerileme mevzubahistir. Aslına bakarsanız, nereden
tutarsanız orada kalan bir tasarıdır ama yine de bir konuda
Komisyona teşekkür etmeden geçmek istemiyorum. Tasarının ilk
hâlinde olmayan toplumsal cinsiyet eşitliği kavramını dâhil etmişlerdir. Üzerinde
konuştuğumuz bu maddede Kuruluşlar, faaliyetlerinde toplumsal
cinsiyet eşitliğini gözetir. denilmektedir.
Umuyorum, bu cümle hayata da geçirilir; umuyorum, başka alanlarda
olduğu gibi adı var, kendi yok durumuna düşmez.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi ülkemizde
kadınlar, kalkınmanın olanaklarından yeterli payı
alamamakta ve yoksulluktan en fazla etkilenen kesimi
oluşturmaktadırlar. Kadınlarımızın iş gücüne
katılım oranları, hangi ülke gruplarını kriter
alırsanız alın, hep en sonlarda yer almaktadır. Bu konuda
tek bir örnek vermekle yetineceğim: Dünya Ekonomik Forumu Küresel Cinsiyet
Uçurumu 2011 Yılı Raporunda ekonomik katılım ve fırsat
eşitliği sıralamasında Türkiye, 135 ülke arasında
132nci olmuştur. Ekonomik katılım ve fırsat
eşitliği sıralamasında durumu Türkiyeden kötü olan üç ülke
vardır; bunlar Suudi Arabistan, Yemen ve Katardır. Yalnızca bu
tek gösterge bile kadınlarımızın hangi koşullarla
karşı karşıya olduğunu açıkça ortaya
koymaktadır.
Değerli milletvekilleri, kadın emeği ve istihdamı,
kadına karşı ayrımcılığın en
yaygın olduğu alanlardan birisini oluşturmaktadır.
Kadınlar iş gücüne daha az katılmaktadır.
İşsizlikten, özellikle gençler arası işsizlikten
kadınlar en fazla etkilenen kesimdir. Herhangi bir kriz olduğunda
işten ilk çıkarılanlar kadınlardır ama işe
alımda sırada kalırlar.
Çalışma şansı bulan kadınlar, kayıt
dışı işlerde güvencesiz olarak çalışmak
durumundadırlar. Aynı işi yapan kadınlar ve erkekler
arasında ise ücret uçurumu bulunmaktadır. İş yerlerinde
kadınlar kariyer duvarlarına çarpmaktadırlar. İşte
bütün bunlar cinsiyet ayrımcılığının
göstergeleridir.
Değerli milletvekilleri, bunları ortadan kaldırmak için
toplumsal cinsiyet eşitliğini temel alan, makro düzeyde bütünlüklü ve
zaman sınırlamalı politikalar uygulanması gereği
vardır. Uluslararası deneyimler bunun ancak böyle olabileceğine
vurgu yapmaktadırlar. Ancak bütün bunlar ortadayken toplumsal cinsiyet
eşitliğinin gerçekleştirilmesi konusunda siyasi irade,
kararlı bir davranış sergilemediği gibi, topluma
kadının yeri evidir. mesajı iletilmekte, cinsiyetçi ve erkek
egemen bir dil hayatın her alanına hâkim
kılınmaktadır. Kadın evde oturmalı, eş ve
çocuklarına bakmalı yargısı toplumsal cinsiyet
eşitliğini sağlama konusunda en büyük engellerimizden biridir.
Artık bu konuda şunu da görmek gerektiği kanaatindeyim: İyi
niyet, kadınların sorunlarını çözmekte yeterli
kalmıyor. Bu iyi niyetin ötesine geçen ciddi ve sürdürülebilir politikalar
üretilmesi, kısa, orta ve uzun vadeye yayılan önlemler alınması
gereklidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama
modern Pakistanın kurucusu Muhammed Ali Cinnahın bir sözüyle son
vermek istiyorum: Dünyada iki güç vardır: Biri kılıcın
gücü, diğeri kalemin gücü. Bu ikisi arasında da büyük bir
çekişme ve rekabet vardır. Ancak her ikisinden de güçlü olan,
kadınların gücüdür. (CHP sıralarından Bravo sesleri ve
alkışlar) Muhammed Ali Cinnah doğruyu söylüyor. Kadınlar,
kadınlarımız her şeyi değiştirecek güce
sahiptirler, yeter ki engel olunmasın, yeter ki gölge edilmesin.
Hepinize sevgiler sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından Bravo
sesleri ve alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyoruz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
27nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme
alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı "Toplu
İş İlişkileri Kanun Tasarısının
İşyeri Sendika Temsilcisinin Atanması ve Görevleri
başlıklı 27. Maddesinde geçen "Atanması" yerine
"Seçilmesi" ifadesinin yazılmasını; "baş
temsilci" ifadesinin madde metninden çıkarılmasını;
maddenin 1. fıkrasının "Sendikanın tüzüğünde
belirtilen sayıda sendika iş yeri temsilcisi ve/veya Sendika
İşyeri Temsilciler Kurulu, iş yerindeki üyeler tarafından
seçimle belirlenir. İşyeri Sendika Temsilcisi ve/veya
İşyeri Temsilciler Kurulu Sendika Tüzüklerinde belirtilen görevleri
yürütür. Sendika iş yeri temsilcileri eğitim, genel kurul, toplu
sözleşme hazırlık toplantılarına katılmak için
izinli sayılır, ilaveten günde en az iki saat iş yerinde
sendikal faaliyetlerini hiçbir sınırlama olmaksızın
yürütmesi sağlanır." şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Levent
Tüzel Erol
Dora İbrahim
Binici
İstanbul Mardin Şanlıurfa
Hüsamettin Zenderlioğlu Demir Çelik
Bitlis Muş
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş
İlişkileri Kanun Tasarısının 27 nci maddesinin (1),
(3) ve (4) nolu fıkralarının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman
Çelebi Nurettin
Demir İzzet
Çetin
İstanbul
Muğla Ankara
Musa
Çam
Aytun Çıray Candan
Yüceer
İzmir İzmir Tekirdağ
Kadir
Gökmen Öğüt Özgür
Özel Levent
Gök
İstanbul Manisa Ankara
(1) Toplu iş sözleşmesi yapmak üzere yetkisi kesinleşen
sendika; iş yerinde işçi sayısı elliye kadar ise iki, elli
bir ile yüz arasında ise en az üç, yüz bir ile beş yüz arasında
ise en çok dört, beş yüz bir ile bin arasında ise en çok altı,
bin bir ile iki bin arasında ise en çok sekiz, iki binden fazla ise en çok
on iş yeri sendika temsilcisini iş yerinde çalışan üyeleri
arasından atayarak on beş gün içinde kimliklerini işverene
bildirir. Bunlardan biri baş temsilci olarak görevlendirilebilir.
Temsilcilerin görevi, sendikanın yetkisi süresince devanı eder. 24.
Maddeye göre iş akdinin durumu yargılama sonrasında belirlenecek
iş yeri sendika temsilcileri de yeniden atanabilir.
(3) İşyeri sendika temsilcileri ve baş temsilcisi; iş
yeri ile sınırlı olmak kaydı ile işçilerin dileklerini
dinlemek ve şikâyetlerini çözümlemek, işçi ye işveren
arasındaki işbirliğini, çalışma
barışını ve uyumunu sağlamak, işçilerin hak ve
çıkarlarını gözetmek ve iş kanunları ile toplu iş
sözleşmelerinde öngörülen çalışma şartlarının
uygulanmasına yardımcı olmakla, kanuna aykırı
uygulamalar hâlinde Çalışma Bakanlığına durumu
bildirmekle görevlidir.
(4) İşyeri sendika temsilcileri, iş yerindeki
işlerini aksatmamak şartı ile görevlerini yerine getirir.
İşyerlerinde, sendika temsilcilerine görevlerini hızlı ve
etkili biçimde yapmalarına imkân verecek kolaylıklar
sağlanır.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ TÜRKAN DAĞOĞLU
(İstanbul) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Katılamıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Levent Gök, Ankara
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan yasanın 27nci maddesi üzerinde söz aldım.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Getirdiğimiz önergeyle 1inci fıkrada iş yeri sendika
temsilcilerinin sayılarının günümüz koşullarına göre
artırılması teklif edilmiştir. Yasada belirtilen
rakamların üzerine 1 ilave suretiyle önergemiz verilmiştir.
Ayrıca, 3üncü fıkrada sendika temsilcilerinin görevlerine, iş
yerindeki kanun dışı uygulamalara yönelik, Çalışma
Bakanlığına başvuru hak ve yükümlülüğü
getirilmiştir. Son olarak, 4üncü fıkrada, çok soyut bir kavram olan
iş yeri disiplini kavramı fıkranın metninden
çıkartılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce benim de
tanık olduğum şekilde, Sayın Bakanın
yanımıza kadar gelerek bir mutabakatın sağlanmak üzere
olduğunu bildirmesini işçiler adına, sendikalar adına
sevinçle karşılamış olmamıza karşın, bir
anda gelen önergeyle Sayın Bakanın az önce verdiği sözden çark
etmesini gerçekten devlet ciddiyetiyle ve özellikle sendikalara ve
işçilere karşı yapılmış son derece büyük bir
haksızlık olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum. Sayın
Bakana, gerçekten, bir anda yaptığı bu tavır
değişikliğiyle büyük bir güven bunalımı duyduğumu
da özellikle huzurlarınızda belirtmek istiyorum.
Niçin böyle oldu Değerli Bakanım? Yani, zaten
iktidarınız döneminde hep kaybeden taraf çalışanlar oldu.
Peş peşe çıkarılan yasalarla çalışanların
uğruna yıllarca âdeta savaşarak elde ettikleri haklar bir bir
geri alındı, bu haklar gasbedildi, hep çalışanları
mağdur eden değişiklikler yapıldı ve bu
değişiklikler ne yazık ki Meclisteki çoğunluğunuza
dayanarak Ben yaparım olur biter. anlayışla yapıldı.
Böyle bir haksızlığa niçin gerek duyuyorsunuz? İktidar,
toplumun bütün katmanlarını, sendikaları, meslek
odalarını, sivil toplum örgütlerinin hiçbirinin görüşlerini
dikkate almıyor, onları neredeyse adam yerine koymuyor.
Değerli
milletvekilleri, AKPnin birinci hedefinin iş yaşamını
güvencesiz kılmak olduğu bir kez daha
anlaşılmıştır. Çalışanların sahip
olduğu en önemli hak olan iş güvencesi hakkı AKP tarafından
gasbedilmiştir. Bu yasa, AKP açısından, taşeronluk düzeni
için güvencedir. Bu yasayla insan onuruna yaraşır çalışma
koşulları sağlanamaz. Bu yasa ile taşeron köleliği
devam edecektir. Güvenceli çalışma ve sendikal haklar herkes için
eşit koşullarda sağlanmayacaktır. İş yerinde
barış, toplumda barış sağlanmayacaktır.
İş hayatında ayrımcılığa son vermek mümkün
olmayacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; elbet iktidar böyle yaparak kendi
kendisini ve dayandığı güçleri belki bir ölçüde tatmin ediyor
ama ne yazık ki yapılan bu değişikliklerle Avrupayı
ve Türkiyeyi yakından izleyen bütün sivil kurumları asla memnun
edemiyorsunuz. Bakın, önceki gün yayımlanan Avrupa Birliği
İlerleme Raporunda, Türkiye neredeyse her alanda perişan
edilmiştir değerli arkadaşlarım, her alanda çok ciddi eleştiriler
yöneltilmiştir. İnsan hakları alanında, demokrasi
alanında, iş yaşamında, kadın erkek
eşitliğinde, yargı konusunda, bütün alanlarda Türkiye
sınıfta kalmıştır. İşçi hakları ve
sendikal haklar da Avrupa Birliği İlerleme Raporunda önemli ölçüde
yer tutmuştur ve şu ana kadar yapılan tüm değişikliklerin
Avrupa ve ILO standartlarıyla uyumlu olmadığı Avrupa Birliği
İlerleme Raporuna girmiştir.
Değerli
Bakanım, sizler bunları görmüyor musunuz, bunları incelemiyor
musunuz, okumuyor musunuz? Sizler Türkiyedeki insanları her şeyden
anlamaz zannediyorsunuz ama Avrupanın bu konuları yakından
takip ettiğini bilmiyor musunuz?
Yine,
bakın, Avrupa Birliği İlerleme Raporunda sendikal
tarafından yapılan toplu eylemlerin birçok kısıtlamaya maruz
kaldığı ifade ediliyor, tıpkı bir iki gün önce
DİSK sendikasının yaptığı eylemin biber
gazıyla püskürtülmesi ve herkesin bundan etkilenmesi gibi.
Değerli milletvekilleri, bakın, elimde bir polis
tutanağı var. Bu polis tutanağında, yakalanan bir
kişiye sorulan soruları ben size söylüyorum. Deniyor ki o
kişiye: Falanca gün katıldığın eylemde,
çalışma koşullarını, maaş ücretlerini ve
gözaltılarını protesto ettin. Niçin bu eyleme
katıldın? Bu ve buna benzeri sorular soruluyor. Bu ve buna benzeri sorular
sorulunca Avrupa Birliği de Türkiyeyi sınıfta
bırakıyor ve bu yüzden de bizlerle birlikte, aynı dönemde Avrupa
Birliği müzakere sürecine katılan Hırvatistan Avrupa
Birliğine tam üye oluyor ama Türkiye daha, 33 fasıldan 13ünü ancak
açabiliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LEVENT GÖK (Devamla) - Değerli Başkanım, sayın
milletvekilleri; bu yasayla, işçilere tanınan bütün hakların
gasbedildiğini tekrar sizlere hatırlatıyor, hepinize
saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
III.- Y O K
L A M A
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa
kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunacağım,
yalnız yoklama talebi var, yerine getireceğim.
Sayın Hamzaçebi, Sayın Çelebi, Sayın Öğüt,
Sayın Atıcı, Sayın Çetin, Sayın Gök, Sayın Çam,
Sayın Köktürk, Sayın Değirmendereli, Sayın Tanal,
Sayın Gümüş, Sayın Kuşoğlu, Sayın
Yalçınkaya, Sayın Ağbaba, Sayın Özkan, Sayın
Kesimoğlu, Sayın Küçük, Sayın Serter, Sayın Demir ve
Sayın Şafak.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır.
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.-
Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği
Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporları (1/567) (S. Sayısı: 197)
(Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeye geçiyoruz.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı "Toplu
İş İlişkileri Kanun Tasarısının
İşyeri Sendika Temsilcisinin Atanması ve Görevleri
başlıklı 27. Maddesinde geçen "Atanması" yerine
"Seçilmesi" ifadesinin yazılmasını; "baş
temsilci" ifadesinin madde metninden çıkarılmasını;
maddenin 1. fıkrasının "Sendikanın tüzüğünde
belirtilen sayıda sendika iş yeri temsilcisi ve/veya Sendika
İşyeri Temsilciler Kurulu, iş yerindeki üyeler tarafından
seçimle belirlenir. İşyeri Sendika Temsilcisi ve/veya
İşyeri Temsilciler Kurulu Sendika Tüzüklerinde belirtilen görevleri
yürütür. Sendika iş yeri temsilcileri eğitim, genel kurul, toplu
sözleşme hazırlık toplantılarına katılmak için
izinli sayılır, ilaveten günde en az iki saat iş yerinde
sendikal faaliyetlerini hiçbir sınırlama olmaksızın
yürütmesi sağlanır." şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Levent
Tüzel (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET DOMAÇ (İstanbul) Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Levent Tüzel, İstanbul
Milletvekili.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sendikal güvenceyle ve sendikal özgürlükle,
sendikal demokratik işleyişle son derece doğrudan ilgili bir
madde bu madde.
Toplu iş sözleşmesi yapmak üzere yetkisi kesinleşen
sendika deyince bu yetkiyi kazanamayan sendikaların bu iş yerlerinde
örgütlenmesi, temsilci ataması, seçmesi, bir defa bu hakkı ortadan
kaldırıyor yani bu yasanın mantığında, sendikalar
sadece ücret pazarlığı yapmak üzere orada var olacaklar, bunun
dışında hiçbir anlamları yok anlamına geliyor. Oysaki
sendikaların bir emek örgütü olarak, işçi örgütü olarak o iş
yerlerinin çalışma hayatının bütününde söz sahibi
olması gerekir. Yani kurallı çalışma, orada iş
sağlığı, iş güvenliğinin temin edilmesi, burada
işçinin sözünün patronun karşısına çıkartılması
açısından bir defa böyle bir sınırlama getirerek sendikal
güvenceyi ortadan kaldırmaktadır.
Bir diğer mesele temsilci sayısındaki
sınırlamalar. Yani bir iş yerinde, patronla sendika, orada kaç
tane sayıda temsilci, baş temsilci, benzeri görevli olacağını,
işçilerin temsilci olacağını rahatlıkla
belirleyebilir, karşılıklı olarak bunu saptayabilir ama
yasayla, yine Bakanlık, bürokrasi ve devlet işveren adına
hareket ederek burada sayılar belirlemektedir. Bu da aslında,
tıpkı sendikal organlar da görev alacakları belirleme tutumunda
olduğu gibi, çok açıktan sendikal hayata, çalışma
hayatına bir müdahaledir.
Bir diğer önemli konu da tabii ki bu atama maddesi. Eğer bir
sendikal demokrasi olacaksa, orada bir işçi örgütünde işçilerin sözü
egemen olacaksa tabii ki seçim maddesi esas alınmalı yani
işçilerin orada temsilcisi olacak, hakkını savunacak, patrona
karşı onları savunacak, iş cinayetlerini önleyecek,
çalışma koşullarını düzenleyecek, her konuda söz
edecek bir temsilci doğrudan işçiler tarafından seçilmeli.
Aslında, sendika merkezlerinin müdahalesi, sendika merkezlerinin kendi
sözcüsü gibi işçi temsilcisini ataması, gerektiğinde görevden
alması gibi şeyler, bunlar sendikal demokrasiyi ortadan kaldıran
şeylerdir. Seçim esası olmalıdır yani göreve gelirken de,
görevden alırken de işçilerin dediği olmalıdır.
Şimdi, bütün bunların yanında,
bakıldığında, aslında biraz önce Bakanın
açıklamalarına da, Sayın Bakanın açıklamalarına
bakıldığında, bu yasanın getirilişinde
olduğu gibi sendikanın hazırlanış sürecinde de bir
şantaj ve ödün pazarlığı yapıldığı bir
kez daha gözler önüne serilmiştir. Aslında yani 3 tane maddeyi
işçi kesimi, işçi örgütleri söyledi, sadece 1 tanesinde
işverenin, işveren örgütlerinin dileği burada
Şu 30
işçi altında olan iş yerlerinde sendikal güvenceyi ve
tazminatı ortadan kaldıran düzenleme. Bu aslında işçileri
ve sendikacılığı işverenin, patronun insafına
terk eden bir yaklaşımın itirafıdır. Aslında -hatırlayacak
olursanız- on yedi, on sekiz ay boyunca, toplu sözleşmesine burada
bir gece grev yasağı getirilerek hava iş kolundan bahsediyorum-
doğrudan bir Hükûmet müdahalesi, doğrudan bir Bakanlık
müdahalesi yapan bir zihniyetin, bir anlayışın kolaylıkla
bu yasayı da tabii karşımıza bu şekilde getirmesi çok
doğal, çok anlaşılır bir şey bir bakıma
bakıldığında. Sendika tüzüklerine müdahale eden, grev
ertelemeleriyle doğrudan fiilî yasaklar getiren
Ki bu tarihimizde var, işçi
sınıfının tarihinde var; metal grevleri, lastik grevleri,
belediye grevleri bu şekilde yasaklanılmıştır.
Biraz sonra görüşülecek maddelerden bir tanesi sendikayı
işçilerin denetlemesi değil, yeminli mali müşavirler gibi
denetleyici birtakım organlara ve kişilere bırakmak.
Dolayısıyla -dediğimiz gibi- işçilerin örgütü,
işçilerin mücadelesi, işçilerin hakkı hukuku, işçiler için sendikal demokrasi, bütün
bunlar bir kenara bırakılmış, kentsel dönüşümde
olduğu gibi, şimdi İçişleri Komisyonunda görüşülen
büyükşehir belediye yasalarında olduğu gibi bu yasada da tekçi,
her şeyi kendi merkezinde tutan ve hiçbir aykırı görüşe,
hiçbir muhalefete, hiçbir hak arama arayışına tahammül
göstermeyen
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla)
bir ceberut, bir diktatör
anlayış burada durmaktadır. Biz tabii ki buna itiraz
edeceğiz. Burada itiraz edeceğiz, alanlarda itiraz edeceğiz,
işçi sınıfımızın yanında olacağız.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
28inci
madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
197 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısı'nın 28. Maddesinin 3. Fıkrasında geçen
bulunmak suretiyle" ibaresinin "bulunmaksızın" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Hasip Kaplan Pervin Buldan
Bingöl Şırnak
Iğdır
Hüsamettin Zenderlioğlu Levent Tüzel Halil
Aksoy
Bitlis İstanbul Ağrı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu
Tasarısının 28'inci maddesinin üçüncü fıkrasının
ikinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki hükmün
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Ancak, işçi kuruluşları
yurtdışında kurulu işveren ve işveren
kuruluşlarından; işveren kuruluşları ise işçi ve
işçi kuruluşlarından yardım ve bağış
alamaz."
Mustafa Elitaş Adnan
Yılmaz Ahmet
Berat Çonkar
Kayseri Erzurum İstanbul
Mehmet Doğan Kubat Recep Özel Ramazan Can
İstanbul Isparta Kırıkkale
Yunus Kılıç Mustafa
Şahin Hakan
Çavuşoğlu
Kars Malatya Bursa
Yusuf Başer İsmail
Kaşdemir Ali
Ercoşkun
Yozgat Çanakkale Bolu
Bülent Turan
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş
İlişkileri Kanunu Tasarısının 28'inci maddesine
yedinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"(8) Kuruluşların kütüphane ve spor tesisleri ile mesleki
eğitim ve toplantıları için lüzumlu taşınır ve
taşınmaz malları, bu mallarla ilgili alacaklar hariç
haczedilemez."
Musa
Çam Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Levent
Gök
İzmir İstanbul Ankara
Mahmut
Tanal Süleyman
Çelebi Haluk
Ahmet Gümüş
İstanbul İstanbul Balıkesir
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR
(Trabzon) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Haluk Ahmet
Gümüş.
BAŞKAN Haluk Ahmet Gümüş, Balıkesir
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Sayın
Başkan, sayın bakanlar ve sayın üyeler; on yılını
doldurmak üzere olan hükûmetlerinde ilk kez Toplu iş sözleşmesi, Grev
ve Lokavt Yasası ele alınarak yeni bir düzenleme yapılmak
isteniyor. On yıldır kulağı üzerine yatan Hükûmet
çalışma hayatını hatırlamaya başladı ama
nasıl? Konuyu gündeme getirme sadece on yıllık gecikmeyle
sınırlı değildir, aynı zamanda anayasal
gerekliliğin neredeyse iki yıldır yerine getirilmemesi
anlamını taşımaktadır. Oysaki referandumla kabul
edilen Anayasa, toplu iş sözleşmeleri düzenine ilişkin bazı
maddelerin ele alınıp düzenlenmesini öngörüyordu.
Evet,
tıpkı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda yapılan
değişiklikte olduğu gibi dağ yine fare
doğurmuştur. Tasarıda büyük değişiklikler yoktur,
sadece var olan sistem üzerinde birtakım restorasyon
çalışmaları yapılmak istenmektedir. Bu düzenleme
hakkında Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı
olduğu doğrultusunda eleştirilere hazır olunuz. Hatta
sendikalar için aranan iş kolunda örgütlülük oranlarındaki
farklılıklar nedeniyle Anayasa Mahkemesine başvurulabilir ancak
bugünkü şartlarda Anayasa Mahkemesinin muhtemel yorumunu biz tahmin
edemiyoruz. Eminim, böyle bir tahmin sizin için de kolay olmayacaktır.
Zira Hükûmetinizde ve kurumlarda derin hareketlenmelerin ve
huzursuzlukların artarak devam ettiğini biliyoruz.
Sayın
Bakan, Hükûmetiniz iktidar süresi içinde şimdiye kadar çalışma
yaşamıyla ilgili konuları göz ardı etmiş, âdeta
savsaklamıştır. Sayın Başbakan yasal yükümlülük
uyarınca üç ayda bir toplanması gereken Ekonomik ve Sosyal Konseyi
2009dan bu yana toplamamış ve bu yasa taslağını
sosyal taraflarla görüşmemiştir. Oysaki bu Konsey anayasal bir kurum
hâline getirilmişti. Bakanlığınızın kuruluş
yasasında var olan düzenleme uyarınca Çalışma Meclisini
toplantıya çağırarak sosyal taraflarla bu yasa tasarısını görüşmediniz, siz de
Bakanlığınız kuruluş yasasına uymamış
oldunuz. Bunun yerine, sadece İş Yasası gereği Üçlü
Danışma Kuruluyla toplantı yaptınız. Bunu yapmakla
yasal şartlar yerine getirilmiş olmaz Sayın Bakan.
Gerçeği söylemek gerekir ki sizin döneminizde sosyal taraflar
yeterince sesini yükseltememişlerdir. Yine açıktır ki, sosyal
taraflar, iş ilişkileri yasa tasarınızı yeterli
bulmamaktadırlar. Döneminizdeki bu sessizliğin, suçu
belirginleşmemiş kişilerin tutukluluk hâllerinin devam etmesiyle
ilgili bir bağlantısı var mıdır? Elbette vardır.
Acaba bugün Türkiyede tutuklu gazeteci sayısının Çinden ve
İrandan fazla olmasıyla bir ilişkisi var mıdır?
Elbette vardır, açıktır. Sizin iktidarınız döneminde,
ortamdaki baskı ve tehdit havası, antidemokratik uygulamalar sosyal
taraflara da yansımaktadır. İşsizlik ve
sendikasızlık had safhadayken, belediyelerde ve kamuda aynı
işi yapan arkadaşlarından çok düşük ücret alan yüz binlerce
taşeron işçisi varken sosyal taraflar niçin seslerini yeterince
duyuramamaktadırlar? Bu, Hükûmetinizin ayıbıdır.
Tasarıya bir bakalım. Bakanlıktan çıktıktan sonra
Başbakanlıkta değerlendirildi, Bakanlar Kurulunda
değişikliğe uğradı, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Komisyonunda değişikliğe uğradı, önemli maddeleri
değişti. Bu tasarı iyi hazırlanmış bir
tasarı olsaydı, AKPnin somut bir iş ilişkileri
yaklaşımı olsaydı, bu kadar çok neşter yer miydi?
Aynı neşter bugün yine atılmaktadır. Bu konu da 10
barajının uygulama serüveni ve çıkarılan erteleme yasaları
da bu politikasızlığı açıkça gözler önüne sermektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Devamla) -
Konu dört yıl sürüncemede tutulmuştur. Bir yıldır da
toplu iş sözleşmesi düzeni yasalara rağmen Bakanlıkça tek
taraflı olarak askıya alınmıştır. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bir dakika verir misiniz?
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197
Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının
28'inci maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesinden sonra
gelmek üzere aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları
"Ancak, işçi kuruluşları yurtdışında
kurulu işveren ve işveren kuruluşlarından; işveren
kuruluşları ise işçi ve işçi kuruluşlarından
yardım ve bağış alamaz."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) Takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR
(Trabzon) İştirak ediyoruz efendim.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kuruluşların özgürlüğü ve sendikada saflık ilkesi
gereğince işçi kuruluşlarının yurt
dışında kurulu işveren kuruluşlarından; işveren
kuruluşlarının ise işçi ve işçi
kuruluşlarından bağış ve yardım
almasının engellenmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
197 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı'nın 28.
Maddesinin 3. Fıkrasında geçen bulunmak suretiyle" ibaresinin
"bulunmaksızın" olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
İdris
Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR
(Trabzon) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen İdris Baluken, Bingöl
Milletvekili.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 28inci madde üzerinde vermiş olduğumuz
değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, hem Komisyon toplantılarında hem de Genel Kurul
çalışmalarında herhalde en fazla duyduğumuz cümle sosyal
tarafların bir mutabakat içerisinde bu yasa taslağına
yaklaştıkları ama doğrusu, bu mutabakatın nasıl
ortaya çıktığı, hangi şekilde
değerlendirildiği özellikle demin 25inci maddede verilen gece
yarısı önergesiyle de çok net bir şekilde
anlaşılıyor. Nasıl bir mutabakat metni ki tamamen
işveren lehine, işçilerin, emekçilerin hak ve özgürlük talepleriyle
ilgili herhangi bir düzenlemeyi getirmeyen 12 Eylül Anayasasının
yasakçı ruhunu aynı şekilde düzenleyen bir taslağı
içeriyor, bunu anlamakta zorlanıyoruz.
Doğrusu, başından beri yasayla ilgili bütün
kaygılarımızı dile getirdik. Örgütlenmeyle ilgili, sendikal
örgütlenmeyle ilgili çalışanlara, emekçilere hiçbir hak getirmeyen,
taşeron işçilerden tutalım da emeklilere, stajyerlere,
çıraklara sendikal örgütlenmeyle ilgili hiçbir hak getirmeyen,
sendikaların tüzüğüne kadar, maalesef, dış müdahalelere açık
birtakım düzenlemeler getiren, siyasi yasaklara ilgili antidemokratik özü
aynı şekilde taşıyan bir yasa taslağında hiç
olmazsa mutabakattan bahsetmeyelim. Eğer illaki bir mutabakattan
bahsedecekseniz, bunu hiç olmazsa işçi sınıfı için
kullanmayın, işveren örgütlerinin, işveren
sendikalarının mutabakatı olarak burada söyleyin. Bakın,
toplu sözleşmeyle ilgili, bakıyoruz, iş kolu barajı,
işletme barajı, iş yeri barajıyla ilgili, işçi
sınıfını memnun eden, işçi
sınıfının hak ve özgürlük mücadelesine değer katan
hiçbir şey yok.
Yine, grev haklarıyla ilgili, tamamen sendikal faaliyetleri
ekonomik talepler üzerinde hapseden, sendikaların bu hak ve özgürlük
mücadelesinde önemli birer demokratik kurum, önemli birer demokratik mevzi olma
gerçeğini göz önünde bulundurmayan bir düzenlemeyle karşı
karşıyayız. Hak grevi, dayanışma grevi, siyasi grev
gibi bütün grev çeşitlerini yasaklayan bir anlayışla
karşı karşıyayız. Tabii, aslında, AKPnin genel
olarak sendikal harekete nasıl yaklaştığıyla ilgili
pratiğine bakacak olursak bu şekilde bir yasa taslağından
da çok fazla özgürlükçü bir anlayış beklemenin de doğru
olmadığı gibi bir durum ortaya çıkıyor.
Sizin döneminizdedir ki Türkiye'de en büyük memur sendikasına bir
gecede yirmi ilde eş zamanlı gece yarısı operasyonları
yapıldı, aralarında bu ülkedeki en büyük memur konfederasyonu
başkanının da bulunduğu 75
yönetici düzeyindeki sendikacı
gözaltına alındı, bunlardan 19u kadın 55 sendikacı
hâlâ cezaevinde tutuluyor. Sizin sendikaya bakış açınız,
sendikaya özgürlük tanımınız, demin dediğim gibi, ekonomik
taleplerin dışına taşmayan, sendikayı demokratik
mücadelenin bir unsuru olarak görmeyen bir anlayıştır.
Bakın, sadece, sendikal mücadele içerisindeki eylemlerde ana dilde eğitim, ana dilde sağlık istediği için bugün onlarca öğrenci, maalesef, cezaevlerinde
bulunuyor. Bugün Türkiye'nin en iyi üniversitelerine -ilk 500 arasına-
giren tıp öğrencileri bile bahsettiğimiz sendikal faaliyetlere
katıldığı için, parasız eğitim, parasız
sağlık talebinde bulunduğu için, maalesef, cezaevlerinde
bulunuyor. Dolayısıyla, özellikle AKPnin genel olarak sendikal
mücadeleye bakışının, sendikaları marjinalize edip
toplumsal muhalefetin dışına itmek, kendi çeperindeki
yandaş sendikalarla düzenlemek istediği, yürürlüğe geçirmek
istediği bütün yasaları geçirmek olduğunu tekrar belirtmek
istiyorum.
Bahsettiğim bu çerçevede,
aslında, sendikal özgürlük anlayışınızın,
maalesef, bir darbe anlayışının çok da ötesine
geçmediğini tekrar belirtmek istiyorum. Özellikle, demin 25inci maddede
geçirmiş olduğunuz gece yarısı önergesiyle sendikal
hareketin, sendikal mücadelenin, işçilerin hak ve emek mücadelesinin
kolunu kanadını kırmış oldunuz. Bu yüzden, özellikle
bu yasa tasarısıyla ilgili sınıfta kaldınız. Bunu
belirtmek istiyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Karar yeter sayısı
efendim.
BAŞKAN Karar yeter sayısı istiyorsunuz,
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
29uncu madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Toplu İş İlişkileri Kanunu
Tasarısının Kuruluşların Denetimi ve
Şeffaflık başlıklı 29. maddesinin 2.
fıkrasının ilk cümlesinde geçen en geç iki yılda bir
ibaresinin metinden çıkarılarak her Genel Kurul döneminde bir kez
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mesut
Dedeoğlu Ali
Öz Cemaletin
Şimşek
Kahramanmaraş Mersin Samsun
Mehmet
Şandır Mehmet
Günal Alim
Işık
Mersin Antalya
Kütahya
Kemalettin
Yılmaz
Afyonkarahisar
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının 29 uncu maddesinin (2) ve (5) nolu
fıkralarının madde metninden çıkarılmasını
ve (3) nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirmesini arz ve teklif ederiz.
İzzet Çetin Aytuğ
Atıcı Musa
Çam
Ankara Mersin İzmir
Candan Yüceer Özgür Özel
Tekirdağ Manisa
(3)
Kuruluşlar; faaliyetler ve denetleme kurulu raporları ile genel kurul
kararlarını uygun vasıtalarla derhal yayınlar.
Gerekçe:
Maddenin
(2). Fıkrasında sendika ve konfederasyonların denetlenirken
yeminli mali müşavirler tarafından denetim öngörülmüştür. Buna
bağlı olarak da tasarının 11/ç ve 12/3 maddelerine, genel
kurullarda yeminli mali müşavir raporunun delegelere gönderilmesi ve
görüşülmesi, uygun vasıtalarla derhal yayınlanması
hükümleri düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler yukarıda belirtildiği
gibi sendikaların kendi iç işlerin ve örgütlenmelerini özgürce
düzenlemelerini öngören ILOnun 87 sayılı Sendikal Özgürlük
Sözleşmesine açıkça aykırıdır. Sendikalar kendileri
gerekli gördüklerinde bu tür bir uygulamayı kendi organlarında karar
alarak yaptırabilir veya tüzüklerinde düzenleyebilirler. Bunun
dışında yasa zoruyla herhangi bir dış denetim öngörmek
sendikal hareketin bağımsızlığını
sağlayacak temel ilkelere aykırı olacaktır. Bu nedenle
ilgili fıkralardaki bu dış denetime ilişkin hükümlerin
madde metninden çıkarılması teklif edilmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
197
Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 29. Maddesinin
(2). Fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken Hasip
Kaplan Pervin
Buldan
Bingöl Şırnak
Iğdır
Halil
Aksoy Hüsamettin
Zenderlioğlu Levent
Tüzel
Ağrı Bitlis
İstanbul
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Sendikaların
denetim organları olarak denetim kurullarının
dışında başka bir denetim aygıtının ortaya
konulması İLOnun 87 Sayılı Sendika Özgürlük
Sözleşmesine aykırılık teşkil etmektedir.
Dolayısıyla denetimi arttırıp bürokratik
kırtasiyeciliğin ortadan kaldırılması gerekmektedir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri
Kanun Tasarısının 29 uncu maddesinin (2) ve (5) nolu
fıkralarının madde metninden çıkarılmasını
ve (3) nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirmesini arz ve teklif ederiz.
İzzet
Çetin (Ankara) ve arkadaşları
(3)
Kuruluşlar; faaliyetler ve denetleme kurulu raporları ile genel kurul
kararlarını uygun vasıtalarla derhal yayınlar.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
Katılmıyoruz efendim.
Önerge
üzerinde söz isteyen, Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 197 sıra sayılı Toplu İş
Görüşmeleri Kanun Tasarısının 29uncu maddesiyle ilgili
değişiklik önergemiz hakkında söz almış bulunuyorum.
Alın terinin kutsallığına inanan tüm milletvekillerini
saygıyla selamlıyorum.
Az önce, Sayın Bakanın işçileri nasıl
katlettiğini ve işverenin önünde nasıl diz çöktüğünü
ibretle izledik. Maalesef AKP milletvekili olarak sizler de bu
saçmalığa ortak oldunuz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Senin dediğin saçmalık be!
AYTUĞ ATICI (Devamla) İçinizde babası işçi olanlar
vardır; eğer yaşıyorlarsa Allah ömür versin,
gittiğinizde size nasıl davranacaklarını göreceğiz eğer
rahmete ermiş olanlar varsa eminim kemikleri sızlayacaktır.
Sanıyorum Bakan da görevini tamamladı, herhâlde uykuya çekildi.
RECEP ÖZEL (Isparta) Yok canım, ne uykusu!
AYTUĞ ATICI (Devamla) Her gece uykusuna girecek o işçiler,
her gece. O tazminattan mahrum bıraktığı işçiler her
gece bu Bakanın rüyasına girecek, dünyayı da ona zindan
edecekler.
Değerli arkadaşlar, hak aramanın ve almanın yolu
örgütlenmeden geçer. Hak talebi böylece daha güçlü bir şekilde
dillendirilir. Bu örgütlenmenin adı da sendikadır.
ÜNAL KACIR (İstanbul) İyi okudun mu?
AYTUĞ ATICI (Devamla) Ben çok iyi okudum. Oradan bana laf atan
milletvekilleri kendileri okudu mu diye bir baksınlar.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Bir saattir konuşuluyor, sen
anlamamışsın daha.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
AYTUĞ ATICI (Devamla) Her nedense Sayın Milletvekili,
alın terinin hakkını isteyen ancak rengi sarı veya ak
olmayan sendikalar sizi hep rahatsız etti, hep; hep rahatsızlık
duydunuz bundan. Asla örgütlü bir yaşamı istemediniz. Size
direnenleri yok etmeye çalıştınız. Yok edemediğiniz
zaman da karşılarına yandaş örgütleri kurdunuz, çıkardınız.
Tam anlamıyla bir dikta rejimi uyguladınız. Onurlu sendikalar
size boyun eğmeyince, sarı sendikaları aratacak şekilde ak
sendikaları kurdunuz ve bu sendikaları hormonlu bir şekilde
büyüttünüz. Şimdi bu ak sendikalar aracılığıyla
istediklerinizi yapıyorsunuz. Hani size Evet, mutabıkız diyen
ak sendikalar var ya, işte onlarla yapıyorsunuz bu işi.
Değerli arkadaşlar, değerli iktidar partisi
milletvekilleri; halk sizi bu ak sendikaları kurasınız diye
seçmedi. AKPye, kabine kurmak ve ülkeyi yönetmek yetmedi; milletvekillerinin,
kendi partisinin milletvekillerinin bile özgür iradelerini hiçe sayarak
yasamayı da tahakküm altına aldı. Bu da yetmedi,
yargıyı da kendine göre şekillendirdi. Bu da yetmedi,
basını da kendine bağlamanın yollarını buldu.
Şimdi de daha da ileri giderek, uluslararası kuruluşlar
kendisine düşük not verdi diye Biz kendi derecelendirme şirketimizi
kurarız. diyecek kadar ileri gitti. Reform yapıyoruz diye dile
getirdiğiniz bu tasarı emekçilerin beklentilerini
karşılamaktan çok uzaktır. Şimdi işte biz sabahlara
kadar verdiğimiz ve vereceğimiz önergelerle bu tasarıyı
azıcık demokratik ve insani bir duruma, bir boyuta taşımaya
çalışıyoruz ama nafile.
Tasarının 29uncu maddesi sendikaları mali açıdan
sıkıştırıyor; her açıdan
sıkıştırdınız, mali açıdan da
sıkıştırıyorsunuz. Sözüm ona, sendikalar
denetlenecekmiş, bunu da yeminli mali müşavirler
yapacaklarmış; üstelik de bu yeminli mali müşavirlerin
denetlemeyi nasıl yapacağına da Bakanlık karar
verecekmiş! Yani bir sendika denetleniyor ve bu sendikanın nasıl
denetleneceğine bir yönetmelik çıkararak Bakanlık karar veriyor.
Utanç verici bir durum! Oldu olacak, Bakanlığın direkt kendisi
denetlesin. Esnaf odalarını yaptığınız gibi,
esnaf odalarını kendinize bağladığınız gibi
bütün işçi sendikalarını, memur sendikalarını da Hükûmete
bağlayın bu iş olsun, bitsin.
Bu ülkede halk, AKP iktidarlarının denetimlerini kimlerin
yaptığını, AKPnin kimleri denetlediğini, kimleri
denetlemediğini çok iyi bir şekilde biliyor. Getirdiğiniz bu
yasa, alın teriyle para biriktiren sendikaların parasını
çalmaya yarayan bir yasa tasarısıdır, bir maddedir ve bu
şekilde de siz, emek örgütlenmesinin önüne geçmeye
çalışıyorsunuz, örgütlenmenin önüne set çekiyorsunuz. Bu yaptığınız,
ILOnun 87 sayılı Sendikal Özgürlük Sözleşmesine
aykırıdır. Bu nedenle, hepinizi bu yasaya Hayır. demeye
davet ediyorum, ömür boyu bu kara lekeyi çıkaramayacaksınız
alnınızdan yoksa. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Toplu İş İlişkileri Kanunu
Tasarısının Kuruluşların Denetimi ve Şeffaflık
başlıklı 29. maddesinin 2. fıkrasının ilk
cümlesinde geçen en geç iki yılda bir ibaresinin metinden
çıkarılarak her Genel Kurul döneminde bir kez ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Cemalettin
Şimşek (Samsun) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR
(Trabzon) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Alim Işık, Kütahya
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Toplu İş İlişkileri Kanun
Tasarısının 29uncu maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle hepinizi gecenin bu vaktinde
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, iş ve çalışma hayatı açısından çok
önemli olan bu yasanın temelde iki bileşeni var; bir tarafta
işçiler ve sendikaları, diğer tarafta işverenler ve
onların sendikaları. Gönül isterdi ki iki tarafın da dengeli
olarak korunduğu, haklarının garanti altına
alındığı bir yasa çıkarabilelim ama biraz önce de
şahit olduğumuz bazı yaşananlar bu yasa tasarısında
bir tarafın çok ağırlıklı olduğunu, öbür
tarafın sayıca daha fazla olmasına rağmen güç
açısından hemen hemen hiçbir anlamının
olmadığını gösterdi. Artık, bundan sonra ne
konuşulsa çok fazla bir anlamının olmadığını
ifade etmek istiyorum sözlerimin başında.
Burada da yine, sendikaların, özellikle işçi
sendikalarının denetimleriyle ilgili hükümler yer alan bir madde
üzerinde konuşuyorum. Bu maddenin özellikle 2nci fıkrası
kuruluşların gider ve gelirlerinin denetimlerinin
yapılmasıyla ilişkili. Hiçbir sivil toplum kuruluşunda
kongre
sürecinin ortasında bir mali denetimin
yapıldığına şahit değiliz ama ilk kez bu yasayla,
dört yılda bir yapılan genel kurulların yıllık
süreçlerle mali denetçiler açısından denetlenmesi öngörülüyor.
Önergemiz, bunun hiçbir anlamının olmadığını
dikkate alarak, buradaki mali denetimin iki yılda bir değil, genel
kurul süreçlerinde birer defa yapılmasını teklif ediyor.
Dolayısıyla, makul olan da budur. Siz, aksi hâlde sadece birkaç
yeminli mali müşavire ilave bir para kazandırmış
olacaksınız, bunun da hiçbir anlamı yok. Evraklar bir yerde
bekleyecek, genel kurul gündemi geldiğinde iki yıl önceki rapora göre
şunlar var, iki yıl sonraki son rapora göre de şunlar var,
Kabul edenler
Etmeyenler örneğini burada gördüğümüz gibi oylar
kabul ya da retle sonuçlanacak. Dolayısıyla, arada yapılan bu
mali denetimin bir anlamı olmayacağı için dönemlik
yapılmasının daha doğru olduğu düşüncesindeyiz.
Umarım, Genel Kurul bu önergemizi makul görür, bu yönde
desteğini verir diye düşünüyorum. Hepinize iyi geceler diliyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın Hamzaçebi, söz talebiniz var.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yok, vazgeçtim.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
30uncu madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme
alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş
İlişkileri Kanunu Tasarısının 30 uncu maddesinin (1)
nolu fıkrasının birinci cümlesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini ve aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
(1) Sendikalar ve Konfederasyonlar, aşağıda
yazılı defter ve kayıtları tutmak zorundadır. Bu
defter ve kayıtlar ayrıca digital olarak da tutulabilir.
(2) Sendikalar ve konfederasyonların kendi tüzüklerinde belirtilen
kıstaslar dahilinde demirbaş sınıfına giren her türlü
eşya veya malzeme demirbaş defterine kaydedilir.
Süleyman
Çelebi Candan
Yüceer Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul
Tekirdağ İstanbul
Nurettin
Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel
Muğla İzmir Manisa
İzzet
Çetin Musa
Çam
Ankara İzmir
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) İştirak etmiyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Akif
Hamzaçebi, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce
kuruluşların denetimine ilişkin maddeyi görüştük.
Şimdi, bu kuruluşlarda tutulacak olan defter ve kayıtlara
ilişkin maddeyi görüşüyoruz. Önergemiz, klasik defter ve kayıt
tutulma usulüne ilave olarak gelişen teknolojiyi de bu sisteme
yansıtmak amacıyla kayıtların elektronik ortamda da
tutulabilmesine imkân veren bir düzenlemeyi önermektedir. Mademki 21inci
yüzyıldayız, mademki elektronik kayıt artık bugün birçok
kamu kurumunda vardır; Gelir İdaresinde vardır, vergi
dairelerinde vardır, elektronik ortamda muhasebe tutan birçok şirket
vardır. Bu kurumlar neden elektronik ortamda kayıt tutmasınlar?
Böylesi modern bir yaklaşımı bu maddeye yansıtmak
istiyoruz. Buna Hükûmetin katılmamış olmasını
doğrusu, doğru bulmuyorum. Sayın Bakan, belki önüne şimdi
gelmiş olan bu önerge nedeniyle konuya yeterince zaman
ayıramamış olabilir ama Genel Kurulun bunu bir daha
değerlendirmesinde yarar var.
Biraz önce kabul ettiğimiz maddede bir teknik
yanlışlık var değerli arkadaşlar. Biraz önce kabul
edilen madde denetimi düzenliyor. Şimdi, üç tane denetim görüyorum madde
de. Birincisi: Bu kuruluşların gelir ve giderlerinin yeminli mali
müşavirler tarafından denetimi. Bu denetimin bir gelir ve gider
denetimi olduğu anlaşılıyor. Bununla ilgili olarak
söyleyeceğim şudur: Bu denetimi sadece yeminli mali müşavirlere
vermek doğru değildir, serbest muhasebeci mali müşavirler de bu
denetimi yapabilecek bilgi, donanım ve yeteneğe sahiptir. Bunu bu
meslek grubundan esirgemek, bir kere bu meslek grubuna yapılmış
olan en büyük haksızlıktır. İkincisi: Sendikalar çok
paralara sahipler, yeminli mali müşavirlere çok yüksek ücretlerle bunu
yaptıracaklar demektir. Bunun tarifesi, serbest muhasebeci mali
müşavirlerde farklıdır, yeminli mali müşavirlerde daha
farklıdır. Öyle anlaşılıyor ki sendikalar daha çok
paraya bunu yaptırmak istiyorlar. Hayırlı olsun, ne diyeyim.
Birinci denetim bu, gelir ve gider denetimi. Maddenin son
fıkrasında, biraz önce kabul ettiğimiz 29uncu maddenin son
fıkrasında, ayrıca bir iç ve dış denetimden söz
ediliyor. Gerçekte iç ve dış denetim çok daha ayrıntılı
düzenlenmesi gereken bir denetimdir. İç denetim artık, modern kamu
yönetiminin, kamu mali yönetiminin çok temel bir unsurudur. Türkiye bu sisteme
2000li yıllarla birlikte geçti. Bu Parlamentoda 2003 yılı
sonunda böyle bir kanunu kabul ettik Cumhuriyet Halk Partisinin de
desteğiyle. Modern bir sistemi Türkiye kazandı; iç denetim.
Ayrıca dış denetim diye bir kurum var, müessese var.
İç denetimi kurumun, kuruluşun kendi iç denetçileri yapar. Bu gelir
ve gider denetimi dışında bir denetimdir. Aslında gelir ve
gider denetimi yerine belki iç denetimi söylemek, onu düzenlemek daha
doğru olurdu. Dış denetim ise kurumun kendi mensupları
dışında, kendi denetçileri dışında
dışarıdan bir kurumun, bir bağımsız kurumun bu kuruluşları
denetlemesidir. Ama bunu açıkça kanuna yazmak gerekir. Bu denetimi yönetmeliğe
bırakmayı, burada bu ayrıntıyı Ayrıntı,
demek yanlış olur; bu, işin esasıdır aslında- bunu
burada düzenlememeyi önemli bir eksiklik olarak görüyorum. Madde
yanlıştır, amaca hizmet etmeyecektir. Bir denetim
olacaktır, evet, bir denetim gelecektir ama iç ve dış denetimi
ayrıntılı bir şekilde düzenlemeyen bir madde, kendi
üyelerine, kesinti yaptığı üyelerine, kamuoyuna ve tüm topluma
sağlıklı bilgi veremeyecek demektir. Dış denetim bu
nedenle önemlidir. Dış denetim, bütün kamuoyunun, bütün milletin, bütün
toplumun güveneceği bir denetimdir. O denetimden geçen mali tablolar
güvenilir mali tablolardır.
Madde bu yönüyle eksiktir ama tekrar önerge verdiğimiz bu maddeye
dönüyorum. Elektronik ortamda kayıt tutulmasını
sağlamayı reddetmeyi 21inci yüzyıl Türkiyesinde, 2013
yılına doğru giderken eksiklik olarak görüyorum. Bunu mutlaka
kabul etmeliyiz. Aksi takdirde Biz elektronik kayıt istemiyoruz, biz
modern bir sistem istemiyoruz. yaklaşımını gösterir bu. Bu
yaklaşımdan Parlamentonun kendisini korumasını arzu ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın Çetin, söz talebiniz var.
İZZET ÇETİN (Ankara) Bölüm sonuyla ilgili.
BAŞKAN Peki.
Birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştır.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 00.49
ONUNCU
OTURUM
Açılma
Saati: 01.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 7nci Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.
197 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm 31 ila 60ıncı maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde Hükûmet adına söz isteyen, Faruk Çelik,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Toplu İş İlişkileri Kanunu
Tasarısının birinci bölümünü tamamladık, ikinci bölümüne
başlıyoruz. Toplu iş sözleşmesi bölümünü
ağırlıklı olarak ikinci bölümde ele alacağız.
Birinci bölümde, bu yeni düzenleme çerçevesinde iş kolu
sayısı 28den 20ye indirildi. İş kolu tespit davaları
bekletici
neden olmaktan çıkarıldı. Yani Neler yapıldı? diye
söyleniyor da bunların bilinmesinde, bir genel tekrarında yarar var
diye söylüyorum. Bir iş kolu tespit davası günler, aylar, yıllar
alıyor idi; bunu bekletici olmaktan çıkardık. Sendikanın
kuruluşu kolaylaştırıldı, organların oluşumu
ve kuruculuk koşullarındaki sınırlamalar
kaldırıldı. On beş yaşını dolduranlara
sendikaya üyelik hakkı tanınarak asgari çalışma
yaşı ile paralellik sağlandı. Aynı iş kolunda
birden fazla işverene bağlı olarak çalışan
işçilere birden çok sendikaya üyelik getirildi. İşçilerin
sendikaya ödeyeceği aidat miktarı kuruluşların tüzüklerine
bırakıldı. Üyelik ve üyelikten çekilmede noter koşulu
kaldırıldı. E-Devlet sistemine geçiliyor. İşçinin
işsiz kalması durumunda bir yıl boyunca sendika üyeliğinin
devam etmesi sağlanıyor. Sendika ve konfederasyonlara,
uluslararası işçi ve işveren kuruluşlarının
kurucusu olabilme, üye ve temsilci gönderebilme, dış temsilcilik
açabilme hakkı getiriliyor. İş yeri sendika temsilcilerinin ve
yöneticilerin güvenceleri artırılıyor. Sendikaların mali
denetimi bağımsız denetim organı olan yeminli mali
müşavirler tarafından gerçekleştirilecek. Yöneticilerin
kişisel sorumluluğu bu da önemli, son derece önemli bir madde-
getirilerek sendika tüzel kişiliği korunuyor. Sendikalara
faaliyetlerini serbestçe kendi tüzüklerinde belirleme imkânını bu
otuz madde içerisinde öne çıkarabildiğimiz maddeler olarak ifade
ediyorum. Şimdi, devamında, toplu iş sözleşmesiyle ilgili
çok önemli düzenlemeler geliyor.
Değerli arkadaşlar, burada söz alan değerli grup
başkan vekillerimiz, değerli milletvekili
arkadaşlarımız yasanın özellikle
25inci maddesiyle ilgili bazı değerlendirmelerde bulundular. Ben
saygı duyuyorum.
Şunu
bilmenizi istiyorum: Burada dengeye kavuşturulması lazım bu
düzenlemenin. Bu yasa bir dengeye kavuşturulmalı. Yani beş
yıldır bu dengeye kavuşturma konusunda sosyal taraflarla
mücadele ediyoruz ama biri sıfır noktasında oturuyorsa
tarafların, diğeri yüz seksen derece noktasında oturuyor.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Terazinin topu başka yere kaçtı
Sayın Bakan!
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Bunları
doksanda buluşturacaksınız yani binbir türlü, meşakkatli
bir iş, zor bir iş ve günlerdir toplanıyoruz.
Bakınız,
en son Sayın Başbakanın huzuruna çıktık, altı
madde üzerinde mutabakat sağladık ve
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) O altı maddeyi bir sayar
mısınız Sayın Bakan?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Müsaade edin,
onları da söyleriz.
ondan sonra
Bu yasa 1 Ekim itibarıyla Meclis açılır açılmaz ilk
görüşülen yasa olsun. diye bunu da karara bağladık ve bu yasa
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine geldi. Tabii ki kapsamlı bir
yasa olduğu için, temel bir yasa olduğu için yine sosyal taraflarla
ilişkilerimiz devam etti. Gerek onlardan gelen talep gerek bizden gelen
talep gerekse bu konuda katkı sağlamadığını söyleyen
taraflara Her türlü diyaloğa, bu konularla ilgili her türlü
değerlendirmeye açık olduğumuzu bilmenizi istiyorum. dedim. En
nihai toplantıyı da bu akşam gerçekleştirdik. Az önce ifade
ettim.
Efendim, 2
veriyorsunuz, 1 alıyorsunuz. diye bir şey yok. Bizim Bakanlık
olarak, Hükûmet olarak bir şey verip bir şey alma değil,
derdimiz işçi ile işvereni bir masada mümkün mertebe maksimum düzeyde
buluşturmak, bizim mücadelemiz bu istikamette.
Yoksa, bakınız,
herkesin bir duruşu var ve vazgeçilmezi var. İşveren diyor ki
Ben bundan vazgeçmiyorum. işçi diyor ki Ben bundan vazgeçmiyorum. Ama
bizde birlikte bu yasanın çıkması gerekliliği konusunda
Mecliste genel bir irade var, bütün siyasi partiler bu yasanın
çıkması gerektiği konusunda iradelerini ortaya koyuyor. Kimse
çıkıp burada demiyor ki Bu yasa çıkmasın. Endüstriyel
ilişkileri düzenleyen bu yasa gelmesin Meclisin gündemine. diyen yok.
Aksine, başlarken dört grubun önerisiyle yasa tasarının ismini
de değiştirdik. Önemli olduğu için herkes katkı
sağlama gayreti içerisinde ama burada ben her şeyi de anlatmak
durumunda değilim. Ben işçi konfederasyonuna da saygı duyuyorum,
işveren konfederasyonuna da saygı duyuyorum. Burada böyle bir
ayrımı da, artık 21inci yüzyıl endüstriyel
ilişkilerinde doğru bulmuyorum. İşçi tarafı,
işveren tarafı gibi yakıştırmalara; biraz 20nci
yüzyıl mantığıyla endüstriyel ilişkilere
bakmadık. İşveren olmadan işçi olabilir mi, işçi
olmadan işveren olabilir mi? Bunları birbirinden ayırmak mümkün
değil. Yani bindiğin dalı kesmenin de bir anlamı yok, her
ülkenin de kendisine göre gerçekleri var; işveren açısından
gerçekleri var, işçi açısından gerçekleri var.
Dolayısıyla bunları harmanlayıp bir yerlerde
buluşturma gayreti içerisinde olduğumuzu özellikle ifade etmek
istiyorum ve çok yoğun bir çaba sarf edilmiştir, çok büyük bir gayret
gösterilmiştir.
İZZET ÇETİN (Ankara) Bir taraf öldü, öldü Sayın
Başkan, Fatiha okuyalım bir
tarafa!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) -
Efendim, bir de şu ifade edildi: Ya, bu bir anda nereden geldi bu 25inci
madde? Hemen bu akşam tutuşturuverdiler, birileri getirdiler.
Hayır, bu madde işveren tarafının talebi olarak
aylardır bizim önümüzde, aylardır sosyal tarafların önünde ve bu
akşam toplanmamızın amaçlarından bir tanesi de Bu konuda acaba bir olumlu
adım atılabilir mi? mücadelesi idi. Bunu
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Siz atmadınız, siz
Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Efendim, ben Hükûmet olarak, Bakan olarak sorumluluğumu yerine getirme
çabası içerisindeydim.
Bakınız Sayın Çelebi, ben daha işi
derinleştirmek istemiyorum.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Derinleştirin efendim,
derinleştirin.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) -
Çünkü bak,
bu iş uzlaşma işidir, diyalog işidir, kimin nerede, ne
şekilde, ne konuştuğunu hepsini ben biliyorum ama herkese
saygım var çünkü inanıyorum siz de yürekten bu yasanın
çıkmasını istiyorsunuz ama muhalefetin de bence bu
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Böyle değil ama.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Efendim?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Böyle değil ama.
İZZET ÇETİN (Ankara) On yıldır bekliyor Sayın
Bakan bu yasa.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Efendim, bakınız, yasanın sendikalara ilişkin bölümü bitti,
şimdi Toplu iş sözleşmesi bölümüne gelince, orada yapılan
iyileştirmeler yani bu diyaloğun neticesinde yapılan
iyileştirmelerin neler olduğunu göreceğiz. Özellikle geçici
maddelerdeki değerlendirmeler ve az önce ifade etmiştim,
çalıştığım konularda işçilerimize dönük,
çalışanlarımıza dönük ne gibi iyileştirmelerin bir
mücadele ve bir diyalog neticesinde ortaya çıktığı da
görülecek. Yalnız işverenden ibaret değil ki bu yasadaki
düzenlemeler, işçilere dönük de ilgili çok önemli düzenlemeler gelecek.
Bunu, ilgili arkadaşlarımızın hepsinin bildiğini
burada ifade etmek istiyorum. Onun için, şunu söylemeyelim yani Nereden
çıktı bu? Bu, bugün falan çıkmış değil. Bu
bizim, bakın burada açık söylüyorum bütün sendikalar bizi izliyor
yani dediniz ya Bir sendika bugün gazetelere ilan vermiş. Bilmeseydi o
ilanı verir miydi? Orada yazmış o da biliyor demek ki.
Diğer sendikalar da biliyor.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Bunun Komisyonda görüşülmesi gerekmiyor muydu
Sayın Bakan yani bu kanun Komisyondan geçmek durumunda değil mi?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK(Devamla)
Efendim, komisyonlarda milletvekili arkadaşlarımızın
katkısı da olsa
Bakın Çalışma
Bakanlığının yapısı böyle.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Allah aşkına, Komisyonun anlamı ne, Komisyonun
gereği ne?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Komisyonlarda düzenlemeleri yapsanız da, sosyal tarafların talepleri bu
konuda sınırsız.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ya olmaz Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
İnanın sınırsız ve bunları dinlemiyorum demek,
bunları dikkate almamak takdirlerinize. Ben bugün gerçekten beş saat
boyunca işçilerin lehine
MEHMET ŞANDIR (Mersin) On aydır tartışıyorsuuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
çalışanların lehine çok önemli düzenlemeleri de içeren bir,
âdeta karar noktasına geldiğimiz hususlar var. Onları az önce
ifade ettiğim için bir daha ifade etmiyorum.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Başbakanla görüştüğünüz
6 madde nedir Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Şimdi, tabii ki bu yasanın, yaklaşık 90 maddelik
yasanın, toplam 5, 6, 7 maddesi yani taraflar arasında sorun olarak
tartışılan maddeler. Yoksa diğerleriyle ilgili gerçekten
bir sorun yok yani 6-7 madde diyebiliriz. 6-7 önemli maddeyle ilgili
tartışmalar var. Burada, ben açık söylüyorum, birçok madde
işçinin lehine, işçi sendikalarının lehine düzenleme
yapıldığını da burada belirtmek istiyorum.
Efendim, bu konu da Ekonomik ve Sosyal Konseyde görüşülseydi.
Ekonomik ve Sosyal Konseyde ilgili yasal düzenleme geliyor. Bu dönem
inşallah kısa süre içerisinde, Kalkınma Bakanlığı
bünyesinde uyum yasası şu anda Meclise gelecek ve inşallah belli
periyotlarla Ekonomik ve Sosyal Konseyde bunların görüşülmesine ben de
katılıyorum. Son toplantıları istihdamla ilgili ve Sosyal
Güvenlik Reformuyla ilgili gerçekleştirmiştik. Bu yasal düzenlemenin
bir an önce çıkması konusunda biz de elimizden geleni
arkadaşlarımıza destek vererek gerçekleştiriyoruz ama
Bakanlığımızın bünyesinde Üçlü Danışma
Kurulu var. Üçlü Danışma Kurulunda işçi, işveren ve Hükûmet
olarak orada yoğun
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
ve gerçekten bir sınırlama olmadan çalışmaları
yürüttüğümüzü bilmenizi istiyorum. Denge ise denge gözetilmiştir,
diyalogsa diyalog gözetilmiştir. Tarafların talepleri
alınmıştır ama şunu bilelim ki bu konuda hangi
maharetiniz varsa kullanırsanız kullanın, herkesi 180 ve 0
derecede 90da buluşturmak da çok kolay bir hadise değil.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Çok da mümkün olmuyor ama ben, bizim gerekeni yaptığımız
inancı içerisindeyim. Henüz yasa devam ediyor. Taraflarla bizim
görüşmemiz de devam edecek. İşçinin aleyhine bir şey varsa
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Var, var, hep işçinin
aleyhine.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
işçilerin aleyhine bir şey varsa
İZZET ÇETİN (Ankara) Kamu işveren
sendikalarının ne işi var Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
bunları değerlendirme konusunda bizim kapımızın her zaman
açık olduğunu da tekrar ifade ediyorum.
İZZET ÇETİN (Ankara) Devlet işveren sendikalarına
üye yapılır mı? Hüsnüniyetli devlet.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Yasanın hayırlı olmasını temenni ediyor, herkese
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN İkinci bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz isteyen Ruhsar Demirel, Eskişehir Milletvekili.
MHP GRUBU ADINA RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) Efendim,
arkadaşlar çıkıyorlar herhâlde; güle güle.
Burada kalan ve bu yasaya katkı vermeye çabalayan
arkadaşları saygıyla selamlıyorum sabahın bu saatinde.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bunu daha önce de yaşadık.
RUHSAR DEMİREL (Devamla) Görüşülmekte olan ilgili
yasanın ikinci bölümü hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuzun
görüşlerini sizlerle paylaşmak için söz aldım.
İZZET ÇETİN (Ankara) O zaman böyle bir yasayı niye
yapıyorsunuz Sayın Bakan?
BAŞKAN Lütfen sayın milletvekilleri, Sayın Hatip
konuşuyor.
Buyurun Sayın Demirel.
İZZET ÇETİN (Ankara) Boşu boşuna Hatibi
yoruyorsunuz.
RUHSAR DEMİREL (Devamla) Enteresan olan bir şey var,
Sayın Bakan da herhâlde teyit edecektir, Çalışma
Bakanlığını ilgilendiren her yasa
gece yarısı görüşülür, ben
bir yıllık milletvekilliği deneyimimde bunu öğrendim.
İZZET ÇETİN (Ankara) On yıldır öyle.
RUHSAR DEMİREL (Devamla) Çalışma
Bakanlığını ilgilendiren her yasa gece yarısı,
sabaha karşı görüşülür.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Gözden ırak!
RUHSAR DEMİREL (Devamla) Hatırlarsınız, Meclis
kapanmadan hemen önce Meclisin bir ek binasının inşaatında
göçük olduğunda da biz burada iş sağlığı görüşüyorduk
ve gecenin saat onikisiydi, gece saat ikide de vefat haberini
almıştık. Dolayısıyla, böyle bir adabımız
var. Nedense çalışma hayatını ilgilendiren her şey,
büyük ölçüde daha konforlu şartlarda çalışanların
uyuduğu, daha zor şartlarda ve hatta sendikasız
çalışanların vefat etme ihtimallerinin olduğu işlerin
yapıldığı saatte görüşülüyor. Sanıyorum, bu bile
çalışma hayatımızın ne durumda olduğunu
anlamamız için yeterli bir şey.
Şimdi, hayatta ilginç ve hoş üçlemeler var, böyle birbirine
yakışan üçlemeler filan gibi. Bizim yaş grubumuzda milletvekili
olmuş insanların da çoğunun bildiği bir şey vardır
edebiyat ve Türkçe derslerinden, on sekiz yaş gelince onlar pek bilemeyecek
bunu: Giriş, gelişme, sonuç. diye. Bunun girişini gördük
nasıl bir şey olduğunu; gelişme kısmı bu ikinci
bölüm olacak kısmetse; sonuç bölümü zaten 25inci maddede
halledildiği için gereksiz bir sonucu da üçüncü bölümde
konuşacağız herhâlde.
Efendim, aslında böyle bir yasaya gerek var mıydı?
Tartışılabilir çünkü yasadan murat, eğer bir sorunu çözmek
ise elbette ki ihtiyaç var ama yasadan murat, bazı şeyleri birbirine
ekleyelim, ismini de değiştirelim, biz yeni bir yasa
çıkardık, olsun ise bir gereklik yok. 2821, 2822, Anayasa 53, Anayasa
90 gibi maddeleri üst üste koyduğumuzda, aslında böyle bir yasaya
ihtiyaç var mı? Hayır. Niye yok? Çünkü murat, sorunu çözmek
değil. Ben eğer burada bir ipi alıp kördüğüm yapar sonra da
size verip Buyurun, çözün. dersem siz çözemediğinizde ben gelip,
İskenderin kılıcıyla kesip Ne kadar marifetliyim.
diyorsam bu yasa da aynı o kadar marifetli bir yasa. Bunun ötesinde hiçbir
kabiliyeti yok bu yasanın çünkü bu ülke, her şeyi bırakınız,
uluslararası sözleşmelere taraf olmuş bir ülkedir. Şu anda
Rum Kesimi Başkan diye belki biraz askıya alınmış
bir AB sürecimiz var, ILO sözleşmeleri var ama Sayın Bakan
ısrarla çok klişe bir söz kullanıyor: Sosyal taraflar. Bu
sosyal taraflar bize geldiklerinde hiç böyle söylemiyorlar Sayın Bakan.
Evet, 2009 yılında çıkarılmış bir yasa
var. Bu yasadan sonra da ocak ayından itibaren yetki belgesi temin
edememiş sosyal taraflardan biri olan siz sendikaların
yetkilenememesi nedeniyle yapılamayan toplu görüşmeler var. Bu toplu
iş görüşmelerinin oluşması adına elbette ki Olur.
diyeceğiz yasaya ama muradımız burada, sorunu çözen bir şey
yapmak, yalnızca masaya oturmanız değil. Yani devlet
korporatizmini yapan şu zihniyeti reddediyoruz, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak bunu reddediyoruz ama sizlerin toplu iş görüşmesi
masasına oturmanız adına buna, evet, grup olarak destek
vereceğiz ama tekrar söylüyorum: Bu tamamen devletçi bir korporatizmin
dışından hiçbir şey değildir Sayın Bakan. Bu
yaptığınız bunun tıpatıp bir örneği.
Ve sosyal taraflar adına Sayın Bakanla her kim
görüşüyorsa sanıyorum bu ilanı verenler olsa gerek. Bu ilan
eğer vicdanları rahatlatmak adına yelpaze mahiyetinde
yapılıyorsa bir grup çalışan için, bu da onların
ayıbı olsun. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Aslında ülkemizde bu endüstriyel ilişkiler, çalışma
hayatı, Sayın Bakanın katıldığı bazı
toplantılar veya Başbakanın, diğer yetkililerin
katıldığı bazı toplantılardaki gibi öyle güllük
gülistanlık, dikensiz gül bahçesi değil, hatta bir bahçe bile yok,
çoraklık var. Bu ülke, Avrupada en çok işçinin öldüğü ülke. Bu
ülke, dünyada birinciliği alamıyorsa Cezayir ve El Salvadora
şükretmemiz lazım İyi ki onlar var, dünya birincisi
olamıyoruz. diye. Ama şu yasa ve bu çalışma
mantığıyla sürerse korkarım ki biz çok yakında
dünyanın da birincisi oluruz çünkü geçtiğimiz hafta EUROSTAT bir
anket açıkladı, 2011 çalışma hayatı anketlerini. O
anketler de gösterdi ki rekora gidiyoruz. Elli üç saati aşkın,
haftalık çalışmaya sahip Türkiyedeki insanlar. Bir rekor bu.
Bize en yakın olan ülke İzlanda, kırk üç saat. On saat fark var
aramızda.
Sayın beyler, size söylüyorum; temsilcilerinize iletirseniz, bu
ilanları vermek yerine sizler için mücadele etsinler. (MHP
sıralarından alkışlar)
Ve burada
gönüllere yelpaze, birbirimizi kandırmak gibi bir amacımız yok.
Yalnızca bir yasa olsun, adını da ben koymuş olayım,
tarihe geçeyim adına yapılıyorsa bunlar, Filan bakan
zamanında çıktı, filan usta zamanında imzalandı.
denilecekse böyle bir yasaya Türkiyenin iş hayatının hiç
ihtiyacı yok. Türkiyedeki iş yaşamındaki insanların
sosyal haklara, özlük haklarının iyileştirilmesine ihtiyacı
var. Burada çıkıp herkes çok süslü sözler söyleyebiliyor. Sayın
Bakanın Bakanlığı, bazı kadın istihdamıyla
ilgili çok cafcaflı sözler içeren küçük kitapçıklar
yayımlıyor. Ben burada İş Sağlığı
Kanunu görüşülürken de o kitabı altını çizip okumuştum
kendilerine ama bunlar yalnızca kâğıtlar üzerinde kalıyor,
işleyişte hiçbiri yok. Eğer bunları, mevzuatı
yalnızca oluşturmak adına yapıyorsak gerek yok çünkü yetkililerin,
karar vericilerin, Sayın Bakan ve yanındaki bürokratlarının
asli görevi, çıkarılan mevzuatın bu ülkede
uygulanmasını temin etmektir. Yapamıyoruz,
çıkaramıyoruz, görüşemiyoruz sözleri ve heyetine
yakışmıyor.
Ve bir
Türkiye ayıbı daha: Başbakanlığa bağlı
Türkiye Yatırım Destekleme ve Tanıtım Ajansı
Başkanlığının İnternet sitesine giriniz.
Türkiyenin bir yatırım cenneti olduğunu 10 maddeyle özetliyor.
3üncü maddeyi ben size tek tek okuyorum: Nitelikli ve rekabetçi iş
gücüne sahibiz, bize yatırım yapınız. diyor. 26 milyonu
aşkın genç, eğitimli ve motive profesyonelimiz var, artan
çalışan verimliliğimiz var -kendileri de söylüyor- haftada 52,9
saat çalışan ve Avrupadaki en uzun çalışma süresine
rağmen, çalışan başına ortalama hastalık izninde
en düşük orana sahip ülkeyiz, gelin, bize yatırım yapın.
diyor. Türkiyedeki insanların hastalandıklarında izin kullanma
hakkı bile yok beyler. 4,2 gün hastalık izni kullanabiliyor yani hani
eski köle filmlerinde olur ya, bir de kölenin açıp dişine bakarlar,
bir de diş grafisi koysalar tamam olacak demek ki. Efendim, abdala
demişler ki Kar yağacak., Titremeye hazırım.
demiş. Bu onun belgesidir. Açınız, İnternet sitesine
bakınız, orada var. Bunu biz söylemiyoruz, bunu devletin kendisi
belgeliyor, En çok insanı ben çalıştırıyorum, en az
hastalık iznini veriyorum, size bir tek diş grafisini veremedim.
Buyurun, gelin, bizimle çalışın. diye.
Yani özetle
mesele şudur: Sendikalanmayın, teşkilatlanmayın,
örgütlenmeyin, organize olmayın, istikrara kavuşalım. Eğer
istikrar toplumsal sessizlikse istikrarı reddediyoruz. Parti grubum
adına buradan net söylüyorum: Eğer Organize olmamış toplum
istikrarın belgesi. diye düşünüyorsanız, bizim böyle bir
istikrar talebimiz yok ama sizin karar vericilerinizin var herhâlde.
Bu saatler
neden önemli? Bu saatler şunun için önemli: Türkiyede son on yılda,
ileri demokrasiye kavuştuğumuz son on yılda, 11 bin işçinin
iş kazasından öldüğünü sizler, bizden daha iyi biliyorsunuzdur
diye düşünüyorum. 11 bin işçi ölmüş. Neden biliyor musunuz?
Yoğun çalışma saatleri nedeniyle dikkat
dağınıklığından büyük bir kısmı, büyük
bir kısmı sendikasız işçi bunların. Hamdolsun ki medya
var; mesela o 11 tane, çadırda yanan işçiyi bir an önce öğrenme
sebebimiz medya oldu. İş Sağlığı Yasası
görüşülürken göçük altında kalan işçiden medya sayesinde
haberdar olduk. Teknolojiye şükretmemiz lazım ama
sendikasızlaşmak, örgütsüzleşmek, iş hayatıyla ilgili
gereklilikler konusunda bilinçsiz kalmayı tercih etmek ayrı bir
vicdan meselesi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RUHSAR
DEMİREL (Devamla) OECDnin son sendikalaşmayla ilgili
istatistikleri var, onları da ben size bir başka maddede izah
edeceğim.
Teşekkür
ederim. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Erol Dora, Mardin Milletvekili.
BDP GRUBU
ADINA EROL DORA (Mardin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 197 sıra sayılı Toplu
İş İlişkileri Yasa Tasarısının ikinci
bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; örgütlenme ve sendika hakkı
temel insan haklarından olup, günümüzde tüm dünyada evrensel hukuk ile
herkes için güvence altına alınmıştır. Ne yazık
ki, geçmişten bugüne, temel hak ve özgürlük alanlarında olduğu
gibi, örgütlenme ve sendika hakkı alanında da Türkiye'nin hiç de
parlak bir karnesi olmamıştır. Türkiyede özellikle 1980lerden
sonra ucuz iş gücü istihdamı temel gelişme politikası
olarak belirlenmiş, Türkiye sanayisinin rekabet gücü, emeğin
ucuzluğu üzerinden güçlendirilmeye
çalışılmıştır.
Yürürlükte olan 2821 ve 2822 sayılı bu yasalara göre, sendikal
örgütlenmenin tüm çalışanlara yayılması engellenmiş,
toplu sözleşme uygulaması ve grev hakkı
kısıtlanmıştır. Bu bağlamda
düşünüldüğünde, şu an görüşülmekte olan Toplu İş
İlişkileri Kanunu Tasarısı 12 Eylülün baskıcı
özünü içinde barındırmaktadır.
12 Eylül darbesinin ürünü olan yasalar, her yönüyle antidemokratik bir
içeriğe sahiptir. Hükûmet toplum tarafından genel kabul gören bu
değerlendirmelerden hareketle 12 Eylül darbe
mantığının ürünü olan sendikal yasaları
değiştirme iddiasıyla bir değişikliğe
girmiştir. Buna karşın gündemde olan değişiklik
tasarısı Uluslararası Çalışma Örgütünün 87
sayılı Sendika Özgürlüğü ve Sendikalaşma Hakkının
Korunması Sözleşmesinin ve 98 sayılı Örgütlenme ve Toplu
Pazarlık Hakkı Sözleşmesinin gereklerini de
karşılamamaktadır. Ayrıca, bu yasaklayıcı,
demokratik olmayan düzenlemeler, başta Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 11inci maddesi olmak üzere, Avrupa Birliğine üyelik
koşullarına da aykırıdır.
Tüm gelişmiş ülkelerde kabul görmüş ve uygulama
alanı bulmuş olan bu ilkelerin ülkemizde de uygulanması ve
çalışma yaşamı açısından hayata geçirilmesi
artık ertelenemez bir zorunluluk durumuna gelmiştir. Ancak, gelinen
noktada, sendikal hak ve özgürlükleri evrensel düzeyde sağlayacak bir
çabadan çok, giderek her açıdan var olan durumu ve 12 Eylülün yasakçı
ve baskıcı zihniyetiyle hazırlanmış, köhnemiş
yapıları korumaya dönük bir yaklaşım içine girildiğini
görüyoruz. Özellikle toplu sözleşme yetkisi ve yapısı,
görüşme süreci ve grev hakkının kullanılması
konularında sendikaların önerilerinin dikkate
alınmadığını, buna karşılık
işverenlerin çıkarlarını korumaya ve mevcut durumu sürdürmeye
yönelik değişikliklerin öne
çıkarıldığını görüyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; referandumla yapılan Anayasa
değişikliğine rağmen, sendikaların faaliyetlerine
devletin denetimini ve müdahalesini öngören sendikal güvenceleri
sağlamayan, tek düzeyli toplu sözleşme düzeninin korunmasında
direnerek, konfederasyonların ve sendikaların çerçeve sözleşme,
iş kolu sözleşmesi yapma hakkını tanımayan, toplu
sözleşme hakkını tüm işçilerin kullanabileceği hak
olarak tanımlamayan, sendikal hak ve özgürlüklerin
kullanılmasını engelleyen, iş kolu, işletme ve iş
yeri barajlarını koruyan, yıllarca süren yetki
uyuşmazlıklarına çözüm getirmeyen bir yasa, reform olarak
nitelendirilemez. Tasarı, içinde olumlu değişiklikler
barındırmasına rağmen, örgütlenme özgürlüğünü
genişleten bir yapıya sahip değildir. Bunun en büyük
kanıtı, sendika üyeliğinin sadece işçiler için
tanımlanmış olmasıdır. Tasarı, emeklilerin,
gençlerin sendika kurmalarına ve üye olmalarına imkân
tanımamaktadır. Böylesine bir baraj, sendika özgürlüğünün, ILO
normlarının ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
ihlali demektir. Sendikal haklar konusundaki yeni yasal mevzuat, Avrupa
standartlarıyla ve Uluslararası Çalışma Örgütü
sözleşmeleriyle özellikle memurların toplanma, toplu sözleşme ve
grev haklarına sahip olmalarına karşı engeller nedeniyle
uyumlu değildir. Bu durum, 2012 İlerleme Raporunda da
belirtilmiş durumdadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kendi iş kolu
koşulları ve çalışanların ihtiyaçları
doğrultusunda, sendikaların yapılanmalarına izin verilmesi
gerekmektedir. Diğer yandan, sendikaların kendi içinde demokrasinin daha
etkin bir şekilde işleyebilmesi için değişiklikler
yapılması önceliklidir. Bu bağlamda, sendikalarda yönetim
pozisyonunda kadınların var olabilmesi için, kadın
kotasının konması gerektiğini düşünüyoruz. Sendikalar
gibi önemli demokratik örgütlenmelerde kadın erkek eşitliğinin
sağlanması yönünde alınacak önlemler sendikaların daha
demokratik, eşitlikçi yapılara sahip olmasını
sağlayacaktır.
Özellikle,
tasarının bu bölümünde görüşülecek olan toplu iş
sözleşmesi konusu ve grev hakkı konusunda, işçi ve emekçinin
hakkı gasb edilmekte, bunun yanında işverenlerin ve devletin
çıkarları ön plana çıkarılmaktadır. Grev hakkı,
işçinin toplu sözleşmede ortaya koyduğu taleplerinin kabul
edilmesi açısından temel güç olarak tanımlanmaktadır.
Ancak, görüşmekte olduğumuz yasa
tasarısı, grev hakkını, deyim yerindeyse, tamamen ortadan
kaldırmaktadır. Tasarının grev ile ilgili maddelerine
bakıldığında, zorunlu resmî ara buluculuk evresinin
getirilmesi, grev ertelenmesi, ceza öngörüleri, grev hakkının
kısıtlanması, yüksek hakem kurulu ve basın yoluyla
çalışmaya getirilen kısıtlamalar gibi şartlar bu
hakkı âdeta ortadan kaldırmaktadır. Bakanlar Kurulu kararı
ile grev hakkının ertelenebilmesinin öngörülmesi işçi ve
emekçiyi tamamen Hükûmetin insafına bırakmak anlamına gelir ki bu
asla kabul edilebilir bir durum değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarının bu şekilde yasalaşması, emekçiye ve
dolayısıyla Türkiye demokrasisine hiçbir şey
kazandırmayacaktır. Bu münasebetle, yasa tasarının geri
çekilerek Komisyona yeniden havale edilmesi, burada, tüm sendika
temsilcilerinin katılımıyla eksikliklerin ve olması
gerekenlerin ILO Sözleşmesi ve diğer uluslararası
antlaşmalara göre yeniden düzenlenmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Bu vesileyle Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum,
teşekkür ediyorum. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
İkinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
isteyen Özgür Özel, Manisa Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
İZZET ÇETİN (Ankara) Sayın Başkan, Meclisin
itibarı var Allah aşkına yapmayın ya! Boş sandalyelere
milletvekili konuşturuyorsunuz.
BAŞKAN Benim sorunum değil Sayın Çetin, grupların
sorunu.
CHP GRUBU ADINA ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
İZZET ÇETİN (Ankara) Sizin sorununuz!
BAŞKAN Benim sorunum değil grupların sorunu Sayın
Çetin, lütfen
İZZET ÇETİN (Ankara) Sizin sorununuz!
BAŞKAN - Herkes kendi sorumluluğunu bilecek, benim sorunum
değil.
Buyurun Sayın Özgür Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Süreyi yeniden başlatacak
mısınız?
BAŞKAN Niye yeniden başlatayım, Sayın Çetin kesti.
Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sendikalar ve toplu iş sözleşmesi kanununun ikinci
bölümünde grubumuz adına söz almış bulunuyorum ve hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Şu an saat gecenin bir buçuğu. İktidar partisi,
Sayın Dora, Sayın Demirel ve benim yasaya ilişkin
eleştirilerim kimseler tarafından duyulmasın, televizyonun
başında izleyenler tarafından izlenmesin diye bizi bu saatlerde,
bu boş koltuklara konuşturuyorlar. Bunun ayıbını
kendilerine bırakıyorum.
Bu kanun Mecliste görüşülmeye başladığı
tarihlerde dahi Toplu İş İlişkileri Kanunuydu bunun
adı. Yani bir Hükûmet düşünün ki sendikalar için on yıldır
yapmayı taahhüt ettiği ve bir türlü yapmadığı kanunda,
sendikanın adını anmaktan, toplu iş sözleşmesinin
adını anmaktan ve grev demekten korkuyor. Daha sonra çok
övündükleri şekilde dört grup bir arada uzlaştı ve bugünkü
adını aldı ama hâlâ daha bu yasadaki, bu yasanın bir mana
ifade etmesi için, en önemli kısım grev hakkıdır, grev
kelimesi yasanın adında bile yok. Bu tip kanunlar hükûmetler için,
iktidarlar için turnusol kağıdı niteliğindedir, sizin
renginizi belli eder. Biz işçiyi severiz. demekle olmaz. Ayinesi
iştir kişinin, lafa bakılmaz.
Sendikal hareketin
Türkiyedeki tarihi boyunca iki büyük darbe aldı sendikal hareket.
Bunlardan bir tanesi 12 Eylül 1980 darbesidir, diğeri de AKP İktidarının
sendikalara vurduğu darbedir. AKP İktidarı açıkça işçi
düşmanıdır. (CHP ve BDP sıralarından
alkışlar)
Rakamlara
bakalım, rakamlar yalan söylemez. 1980 darbesinden önce Türkiyede 2.2
milyon işçi vardı, bunların 1,5 milyonu sendikalıydı.
Şimdi 11 milyon çalışan var, bunların sadece 938 bin tanesi
sendikalı ve bunlardan 360 bin tane, kamuda çalışan
sendikalı işçiyi de düşerseniz özel sektörde çalışan
işçilerin sadece yüzde 3ü toplu iş sözleşmesinden
yararlanıyor, yüzde 5.9u sendikalı. İşte AKPnin
Türkiyede sendikal hareketi getirdiği nokta budur.
Birkaç daha
rakam vermek isterim. AKP İktidarının en önem verdiği
hususlardan bir tanesi araştırmalar yapmak, anketler yapmak, ona göre
de güya toplumun beklentilerini tartıp ona göre siyaset yapmak.
Bakın, bir anket ne diyor? Hem de çok güvenilir bir kaynağın
yaptığı anket. Sendikaya üye olursanız işverenin sizi
cezalandıracağına inanıyor musunuz? sorusuna:Türkiyedeki
işçilerin yüzde 87.9u Evet. cevabını veriyorlar.
Sendikanızı özgürce seçme hakkını düşünüyor musunuz?
sorusuna ise Türkiyedeki sendikalı işçilerin yüzde 77si
Hayır. cevabını veriyorlar. İşte sizin döneminizdeki
ileri demokrasi, işte örgütlenme özgürlüğü.
Türkiyeye sarı sendikaları, ak sendikaları hediye eden,
Türkiyeyle bunları tanıştıran AKP İktidarı
artık ileri demokrasi diye söylediği bir sarı demokrasiyi de hem
de AKP sarısı demokrasiyi Türkiyenin hayatına sokmuş
durumda.
Bu durumu, bizler Manisada, işçilerin yaşadığı,
rakamlarla ifade edilen bu korkuyu artık bir sanayi kenti olan, binlerce,
on binlerce işçinin fabrikalarda çalıştığı
Manisada her gün kulaklarımızla duyuyoruz. Sendikanın ssini
ağzına alanları fabrikalar derhâl işten
çıkarıyor. Peki, bu işverenin ne güvencesi var? Bir tanesi siz
Sayın Bakan, bir tanesi siz sayın AKPli milletvekilleri, diğeri
de kapıdaki binlerce işsiz. Ve eskiden sendikalı olan bir tane
işçiyi işinden edenler şimdi o kadar cesurlar ki Takım.
diyorlar, 100 kişilik, 80 kişilik takımın
tamamını işten çıkarıyorlar. Âdeta şu gözle
bakıyorlar: Bu, sendikanın ssini ağzına alan kişi,
kendisi olduğu gibi etrafındaki birkaç arkadaşını da
kontamine etmiş olabilir. Mutlaka hepsinden birden kurtulmalıyız.
Tabii bir başka şeye de hizmet ediyor, bir mahalle
baskısına. İşçi arkadaşına sendikayı,
sendikal hakları, örgütlülüğün önemini anlatan, bu onurlu, bu kutsal,
bu doğal hakkı kullanan işçileri, emekçileri
arkadaşları şu gözle görüyor: Eyvah, hepimizi işten
attıracak bu. Ve ondan korkuyorlar, ondan kaçıyorlar. İş
yerinde sendikayı savunanlar, örgütlenme özgürlüğüne inanan emekçiler
bir cadı avının kurbanı oluyorlar âdeta, Orta Çağdaki
vebalılar gibi arkadaşları onlardan kaçıyor. Böyle bir
noktaya getirdi AKP İktidarı Türkiyedeki sendikal hareketi. Oysa
bilinçli işçi ne kadar kıymetli bir şeydi. Şimdi bilinçli
işçi, arkadaşlarının bile ondan korktuğu,
kaçtığı işçi noktasına geldi. Buna engel olmak için bir
şeyler yapması beklenirken Çalışma Sosyal Güvenlik
Bakanlığının, biraz önce yapılan
değişiklikte olduğu gibi, AKP Grubunun buradaki gücüyle,
artık 30 kişiden az işletmelerde sendikal örgütlenmeyi
imkânsız kılacak ayıplar ayıbı bir düzenlemeye de imza
attı. Buna, gecenin bu vaktinde tarihe not düşmek için söylenilecek
bir tek söz varsa o da şudur: Yazıklar olsun! (CHP
sıralarından alkışlar)
AKPnin, işçi sınıfına karşı hasmane
tutumu rakamlarla ortada. Meydanların ortak bir sesi var, ne kadar da
haklıymış meydanlar AKP sağlığa
zararlıdır. derken. AKP sosyal güvenliğe, AKP işçi
haklarına ve örgütlenme özgürlüğüne zararlıdır. derken.
Dedim ya, bu yasa sizin turnusol kâğıdınızdır.
Renginiz belli oldu, sizler birer işçi düşmanısınız.
(CHP sıralarından alkışlar)
12 Eylülle hesaplaşacağım. diye oy isteyip, 12 Eylülle
hesaplaşmak bir yana, kendisi 12 Eylülün ürünü olduğu için 12 Eylülün
etinden, sütünden yararlanan, örneğin seçim barajından yararlanan,
Yüksek Öğretim Kurumundan yararlanan, kanun hükmünde kararname
çıkarma yetkisinden yararlanan AKP, 12 Eylülün grev yasaklarından da
yararlanmaya devam ediyor. Samimi değilsiniz, samimiyetsizsiniz. Samimi
olsanız Türk Hava Yolları grevi için Ali Babacan Ekonomiye etkisi
olacak sektörlerde, kimse kusura bakmayacak, grev yasağı olmayacak.
demezdi herhâlde. Be insafsız adam, ekonomiye etkisi olmayan bir sektör mü
var? Be vicdansız adam, ekonomiye
etkisi olmayan sektör olur mu? Bizden utanmıyorsan, halktan
utanmıyorsan, korkmuyorsan, Allahtan kork! (CHP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Sayın Özel
lütfen
Lütfen Sayın Özel
Lütfen
RECEP ÖZEL (Isparta) Çok ayıp ya! Terbiyesizlik yapıyorsun!
AHMET AYDIN (Adıyaman) Bu saatte bu olur mu? Ayıp ya!
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Ayıp denilen bir şey var.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) İkiyüzlüsünüz, ikircikli tavırlar
içindesiniz.
BAŞKAN Lütfen diyorum
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Hem Türk Hava Yollarındaki toplu
görüşmeye müdahale edip Hava-İş Kolunda grev yasağı
getiriyorsunuz, sonra da Türk Hava Yolları bir anonim şirkettir,
Türk Hava Yollarının iç işlerine karışamayız.
diyorsunuz. Siz, Türk Hava Yollarında ne yaptınız? Hem gittiniz
oradaki insanların, emekçilerin işverenlerle ilişkilerine müdahil
oldunuz yani haneye tecavüz suçu işlediniz. (CHP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar) Oradan bir meşru müdafaa hakkı
doğurdunuz. Bu meşru müdafaa hakkını kullanan 304 tane
emekçiyi de işinden ettiniz. Bütün dünyada bu meşru müdafaa
hakkıdır, bunun adı da fiilî grevdir. Siz fiilî grev
hakkını doğurdunuz, siz onların grev hakkını
ortadan kaldırdınız diye grev yaptılar ve onları
işten attırdınız. Bu, tüm dünyada var, bir tek Kenan
Evrenin anayasasında yok. Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı
Hamdi Topçu dedi ki: Bu grev bir ihanet eylemidir. Bakın, ben size söylüyorum:
Sizin o söz geçiremediğiniz Hamdi Topçu var ya, Türk Hava
Yollarının topçusu, Suriye topçusundan bile tehlikeli bir
adamdır, Suriye topçusundan bile vicdansız bir adamdır. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Özel, Genel Kurulda olmayan bir bürokrat hakkında, lütfen
Temiz bir dille konuşmak durumundasınız İç Tüzükün 67nci
maddesine göre, lütfen ama
ÖZGÜR ÖZEL
(Devamla) Ve çok açıkça şunu söyleyeyim: Suriye topçusu -hepimizin
içini yakan, hepimizin içini yaralayan bir şekilde bir haneye top isabet
etti- o haneyi yaktı, hepimizin yürekleri yandı ama Türk Hava
Yollarının topçusu 300 haneye ateş düşürdü. Çok açık
ve net bir biçimde şunu söylemek istiyorum: O gün, bu Bakan burada
oturamadı, gitti, daha sonra timsah gözyaşları dökmek üzere. O
ayıbın içinde yoktu. Ulaştırma Bakanı burada oturdu,
bütün eleştirileri müstehzi ifadelerle, gülerek yanıtladı, daha
sonra Sayın Bakan: Bu düzenleme doğru olmadı. dedi ve
mişcesine yaparak gitti Türk Hava Yollarındaki bu işçiler için
güya ara buluculuk görüşmeleri yaptı. Sonuç ortada, samimi
değilsiniz, turnusol kağıdı gösterdi ki sizler birer
işçi düşmanısınız, AKP, örgütlenme özgürlüğüne
zararlıdır, AKP işçi sınıfının
düşmanıdır.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özel.
İkinci
bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Lütfü Türkkan.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkanım, ben konuşmaktan
vazgeçtim.
BAŞKAN
Evet, 15 dakika süre ile soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Çetin, buyurun.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sayın Bakan, biraz önce ilk otuz maddede
yapılan değişikliklerden pozitif olanları
sıraladınız. Biraz önce ben de size Avrupa Birliği
İlerleme Raporunun ilgili bölümünü verdim. Orada diyor ki. -yani bunu ben
söylemiyorum- Toplu pazarlığa girmek için aranan yüksek barajlar,
toplu sözleşme olasılığını kayda değer
ölçüde sınırlamayı ve bundan dolayı toplu pazarlık
hakkının tam suretle kullanılmasını engellemeyi
sürdürmektedir. Dahası, her bir sektördeki işçi sayılarına
ilişkin istatistiğin otoritelerce yayınlanmamış
olması, aylardır yeni toplu iş sözleşmelerinin
sonuçlandırılmasını engellemektedir. Türkiye, grev
hakkını aşırı derecede sınırlamaktadır.
Mayıs 2012de Hükûmet sivil havacılık sektöründeki işçileri
de grev hakkının dışında bırakan bir yasayı
kabul etmiştir. İşçilerin temel haklarını
kaybetmelerine karşı yaptıkları protestonun ardından
300den fazla hava yolu işçisi işten
çıkarılmıştır. İşçilerin bu haktan mahrum
bırakıldıkları faaliyetlerin sayısının
artması Türkiyeyi AB ve ILO standartlarıyla
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
İZZET ÇETİN (Ankara) 2 kişi var Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hayır Sayın Çetin, burada şu anda 6
kişi daha var sırada.
Sayın Tanal, buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, sendika kurucularının arasında
casusluktan mahkûm olan birisi sendika kurucusu olabilir mi? Görebildiğim
kadarıyla yok. Sizin düşünceniz nedir burada?
İki: Olağanüstü genel kurula, toplantıya
çağırmayla ilgili olarak, yönetim kurulu istifa etmiş ise kim
olağanüstü toplantıya çağıracaktır?
Üç: siz Şanlıurfa Milletvekilisiniz, Şanlıurfada
hububatla ilgili 2011 yılına ait destekleme primlerini Urfa
çiftçileri almadı. Ne zaman alacak? Hep bize vatandaşlar bu talepte bulunuyorlar.
Bu mağduriyeti ne zaman gidereceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu yasa tasarısı ilk olarak Bakanlar
Kurulunda imzaya açıldığında, sizin önerinizle imzaya
açıldı ama 7 tane bakan bu tasarıyı imzalamaktan imtina
ettiler. Bu 7 bakan size gerekçe olarak ne sunmuştu? Ardından, bu 7
bakan kimlerdir? Ardından, bu 7 bakana imza attırabildiğiniz
tasarı ile ilk tasarı arasındaki farklar nelerdir ve bu 7
bakanı ikna ettiğiniz süreçte bir patron dostu sendika yasasına
dönüştürdüğünüz bu yasayı bu konuda eleştirilere hak
veriyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Çelebi
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Sayın Bakan, demin burada yaptığınız
konuşmada, Sayın Başbakanla yapılan, sosyal tarafların
bir araya geldiği, TÜRK-İŞ, Hak-iş, TOBB, TİSKle
beraber yaptığınız toplantıda 6 maddede
anlaştığınızı söylediniz. Bu 6 maddedeki
mutabakat ne? Yani bir taraftan işte bugün gazete ilanları veriliyor,
Buralarda mutabakatımız yok. deniliyor bir taraftan 6 maddede siz
Uzlaştığınızı ve bu uzlaşma sonucu bu
noktaya gelindiğini, bugün de ayrıca bu görüşmelerin
sürdürüldüğünü söylediniz. Sayın Bakan, -siz bir işçi
çocuğusunuz her şeyden önce, biliyorum- tarihte, gerçekten bu 25inci
maddeden sonra bir Çalışma Bakanı olarak nasıl
anılacağınızı hissediyorsunuz? Bazı bakanlar
vardır ki tarihe işçilerin dostu olarak not düşürmüşlerdir,
siz nasıl düşüreceksiniz?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, 2012 yılı içerisinde atanacaklar sözünü
verdiğiniz toplam 2 bin, sertifikalı iş ve meslek
danışmanı atamaları, bu yıl içinde, kalan iki ay
içerisinde yapılabilecek mi? Şu ana kadar bu atamaların
kaçını gerçekleştirdiniz? Eğer bu yıl içinde bunlar
gerçekleşmeyecekse önümüzdeki yıl için planınız nedir?
İki: İşçilerin aylardır alamadıkları
maaş artışlarını toptan, en kısa zamanda, ne
zaman ödemeyi planladınız? Bu gecikmenin Türkiye bütçesine ek
maliyeti ne olmuştur ve bunun sorumlusu kimlerdir? Açıklayabilir
misiniz, teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Halaçoğlu
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakanım, bu 25inci maddeye bağlı olarak 30
kişinin altında iş yeri sahibi olmak suistimale
uğratmayacak mı ve yaptığımız bir
değerlendirmede 1 milyon 148 bin iş yeri bu şekilde kendini daha
küçük işyerlerine bölmek suretiyle 30 kişinin altına inmiş durumda;
6,5 milyon işçi yapıyor bu da. Bu konuda sizin herhangi bir
değerlendirmeniz olacak mı? Yaptırımınız olacak
mı suiistimallerden kaynaklanan?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Çetin
İZZET ÇETİN (Ankara) Sayın Bakan, demin okumaya
çalıştığım bölüm tamamen Avrupa Birliği
İlerleme Raporundan alınan bölümdür. Son bölümünde şöyle diyor:
Kısıtlayıcı yasal düzenlemeler ile sendikalı
haklardan yararlanmadaki zorlukların neticesinde sendikalaşma düzeyi
ve toplu sözleşmelerin kapsayıcılığı oldukça
düşük kalmaktadır. Bu oranın kayıtlı işçilerde
yüzde 8 olduğu tahmin edilmektedir. Türk Ekonomik ve Sosyal Konseyi 2009
yılından bu yana toplanmamaktadır. Bunları biz
söylediğimiz zaman kızıyorsunuz. Elin oğlu belgelere
yansıtıyor, rahatsız olmuyor musunuz?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Ağbaba
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, Malatyada
kayısı hasat mevsiminde sizin de milletvekili olduğunuz ilden,
Şanlıurfadan, Adıyamandan, Diyarbakırdan, Batmandan
kayısı hasadı için işçiler geliyor. Bu kayısı
işçilerinin yaşamış olduğu şartlar maalesef çok
kötü. Bu işçileri çalıştıran insanların iyi niyetine
rağmen imkânsızlıktan dolayı yatacak yerleri yok, su yok ve
en önemlisi bu çalıştırılan insanların çocukları
okula gidemiyor. İslahiyeden gelen çocukların on üç
yaşında, on iki yaşında çocukların hâlâ okula
başlayamadıklarını, hâlâ okuma yazma bilmediklerini gördüm.
Bu insanlarla ilgili bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Özellikle sizden ricamız, bu hakikaten orada, bu yaz Malatyada
gördüğüm yani çok acı bir durum, orada yaşayan çocuklar okula
başlayamamış, başlayanların da birçoğu
okuyamıyor. Bunlara eğitim konusunda destek vermeyi düşünüyor
musunuz? Bu şartların düzenlenmesi konusunda bir niyetiniz var
mı? Bu konuda Malatyada yaşayan bir insan olarak sizden rica
ediyorum, bu konuda duyarlı olmanızı bekliyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, bu taslağı hazırlarken
Uluslararası Çalışma Örgütü ILOnun sendikal özgürlükle ilgili
sözleşmesinin ilgili maddelerine uygunlukla ilgili bir kaygı
taşıdınız mı? Eğer böylesi bir kaygınız
varsa
siyasi partilerin, burada, özellikle, toplu
sözleşme ve grev hakkıyla ilgili ortaya koyduğu eleştiriler
doğrultusunda, tekrar gözden geçirmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum Sayın Baluken.
BAŞKAN İki soru daha var.
Sayın Şandır, buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Çok teşekkür ederim.
Sayın Bakan, özellikle, devlet kurumlarının, kamunun
hizmet satın aldığı taşeronlarda çalışan
işçilere, sosyal hakları, sosyal güvenceleri konusunda Hükûmetinizin
taahhütler vardı Sayın Başbakanın, zatıalilerinizin. Bu
konuda bir düzenleme düşünüyor musunuz? Özellikle, özel güvenlik
görevlileriyle ilgili.
Bir diğer konu, 5 ay 29 gün çalışarak hizmet üreten kamu
çalışanları var, işte 6 ay çalışana kadro
verdiniz, aynı işi yapan, aynı kurumda çalışan, 5 ay
29 gün çalışıp kadro alamayan insanlar var, mesela, orman
teşkilatında çalışan yangın işçileri, yani bu,
bir adaletsizlik. Bunu düzeltmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Son soru, Sayın Öğüt
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, daha önce de belirtmiştim bir kez,
özellikle, Sağlık Bakanlığında, devlette
çalışan taşeronların yanındaki işçilerin
taşeron değişikliği sırasında, o işçilere
bir kâğıt imzalatılıyor, matbu bir kâğıt, Daha
önceki şirketten herhangi bir alacağım yoktur, herhangi bir
şekilde burayla ilişkim yoktur, herhangi bir çelişkim yoktur.
diye ve o şartla özellikle, devlette çalışan taşeron
firmalarında o şartla insanlar
çalıştırılıyor. Buna karşı bir çözüm
bulunabilir mi, Bakanlığınız bir çalışma
yapıyor mu? Bu tür insanlar, maalesef, işe alınmama korkusundan
dolayı gün yüzüne çıkamıyorlar, bunları bir
araştırma, gizli olarak şikâyet edecekleri bir telefon
numarası şeklinde bir bölümünüz var mı? Onu sormak istedim.
Taşeron işçiliği çok ciddi sıkıntıda, bu
anlamda.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
AK PARTİ işçi düşmanı gibi son derece ağır
ithamlarda bulunuldu. Bence
ALİ ÖZ (Mersin) 25inci maddeye bakın.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) - Yani 25inci
maddeyle ilgili ben açıklamamı söyledim, tarafların
görüşleri ortada. Bu, Bakanlığın görüşü değil,
Hükûmetin görüşü değil, tarafları getirebildiğimiz bir
noktadır. Bunu açıkça söylüyorum.
İZZET ÇETİN (Ankara) Tasarı da ortada Sayın
Bakanım, tasarı da.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) - Yani, 6-7
maddeden bahsediyorum, 6-7 maddeyle ilgili taraflar arasında
sıkıntı var.
İZZET ÇETİN (Ankara) Dündü o bugün 25.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) - Ve bu çerçevede
bir uzlaşı arayışı içerisindeyiz. Hâlen yasa
yürürlüğe girmedi, bitmedi. Keşke, taraflara bu konuda adım
attırabilsek, atabilseler
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Attılar efendim,
attılar. Siz atmıyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) - Müsaade eder
misiniz.
ALİ ÖZ (Mersin) Emekleriniz boşa gitti.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) - Neyse, bu konuyu
görüşmeye devam ediyoruz, yasa devam ediyor.
Şimdi, işçiyle ilgili yaklaşımınızı
gerçekten yadırgadım, Özgür Beye söylüyorum. Yani, bu kadar kaba, bu
kadar özensiz cümlelerle değerlendirme yapmanız, öncelikle seçmenin
oyuna saygısızlıktır. Milyonlarca işçi AK
PARTİye oy vermiştir. Bunu nasıl izah edersiniz yani? Onun
için, daha özenli cümlelerle ifade edilse
Eleştirebilirsiniz ama
ağır hakaretler yapmayı size bu şey vermiyor ki. Yani
aynı cümleden çıksa, iktidar adına muhalefete böyle bir şey
söylese doğru olur mu? Olmaz. Gerilimler de buradan çıkıyor.
Ben, daha özenli olmasından yana olmanızı ifade ediyorum.
Şimdi, ILOya uygun mu yasa? dediniz. E, uygun olan hususlar var,
yani noter şartını kaldırıyoruz, bir örnek olsun diye
söylüyorum. E, şimdi, birçok düzenleme gerçekleştiriyoruz,
örgütlenmenin önündeki birçok engelleri kaldırıyoruz. Yani uygun
olanlar var, bir de Türkiye'nin koşulları çerçevesinde yapılan
düzenlemeler var. Aslında, dünyanın her tarafında ülkelerin
koşullarına göre yapılan düzenlemeler var. En önemlisi de,
ILOnun en çok önem verdiği husus da, sosyal tarafların uyumu son
derece önemli, yani taraflar, bakınız, mesela bizde federasyon yok
yasal düzenlemede, tarafların talebi yok. Sizler de sordunuz, taraflar
federasyon istemiyor. Konfederasyon düzeyinde bir örgütlenme esasını
benimsiyorlar. Şimdi, ILOda federasyon var. diyeceksiniz, e, var,
tarafların talebi yoksa, burada ILOnun talebi, ILOnun direktifleri
doğrultusundaki talepleri yerine gelmedi gibi bir yaklaşım
doğru değil, benzer birçok örnek verilebilir.
İZZET ÇETİN (Ankara) Tarafların talebi olur mu? Birisi
diğerini eziyor, ezilenin talebi olabilir mi? Laf diye konuşuyor.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Onun için dikkate almadık değil, aldık
ama Türkiyenin kendi koşulları, kendi sosyal tarafların
talepleriyle ön plana çıktı diyebilirim.
Efendim, taşeron işçiler ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Taşeron işçilerle ilgili bir düzenleme getiriyoruz ama çok
kapsamlı, çok da yaygın bir noktada taşeronlaşma ve burada,
gerek firma gerekse çalışanların, firmanın
uygulamaları ve çalışanların yaşadıkları
var.
İZZET ÇETİN (Ankara) Döneminizde sistem hâline geldi.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Bu konularla ilgili derli toplu bir düzenleme
içerisindeyiz ama aynı zamanda tazminat haklarında sorunlar var,
izinlerde sorunlar var. Şimdi Alt işvereni kaldıracak
mısınız? gibi bir yaklaşım
Alt işvereni
kaldırmayacağız ama orada çalışanların
haklarının korunması, çalışma
koşullarının iyileştirilmesi konusunda gerekli çalışmaları
huzurlarınıza getireceğiz. Umarım katkılarınızla
güzel bir şekil alır.
VELİ AĞABABA (Malatya) İnşallah vicdanlı olur
Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) 5 ay 29 gün
Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz
yasama dönemlerinde, 6 ay çalışanlarla ilgili kadroya
alınması düzenlemesi yapılmış idi. Şimdi, 6
aylığı alınca 5 aylıklar çıkıyor, 5 aylıkları
alınca 4 aylıklar çıkıyor, 3 aylıklar var, 2
aylıklar var. Yani bir karar alacaksınız, o gün hükûmet olarak 6
ay çalışanlar ile ilgili karar aldık ve o uygulanıyor. Onun
altında kalanlarla ilgili bir düzenlemenin şu anda gündemimizde
olmadığını ifade etmek istiyorum.
Bir diğer konu, efendim, kayısı işçileri ve
mevsimlik tarım işçileri ile ilgili METİP Projemiz var
biliyorsunuz. Valilik eğer oraya bir şey gönderirse, yani proje
gönderirse valiliklere kaynak tahsisi yapıyoruz ve orada da
çocukların okuması da dâhil
VELİ AĞABABA (Malatya) Çok faydalı olmadı
Sayın Bakan, bilginiz olsun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Yani proje uygulayıcılarında bir sorun
var o zaman. Bu talebinizi biz bir müfettiş görevlendirerek -nedir, ne
değildir, kaynak nasıl kullanıldı- bunun
çalışmasını yaptırabiliriz. Mesela, Malatyaya 1,164
milyon TL METİP Projesi
kapsamında gönderilmiş.
VELİ AĞBABA (Malatya) Bir
baktırabilirseniz, çok faydalı olmadı Malatya için, işçiler
için; bilginiz olsun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Yani bu bir realite. Bunun
çözümü için kaynak tahsisi yapıyoruz. Uygulayıcıları
milletvekili olarak da seçim bölgelerinizde denetleyip, yani olayları
görüp buraya aktarmanız gerekiyor. O imkânların vatandaşa,
çocuklarımıza faydalı olması şeklinde takip etmemiz
gerekiyor.
VELİ AĞBABA (Malatya) Bir
faydası yok Sayın Bakan; bilginize sunuyorum.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) ESK toplanmadı. Az önce
söyledim, bu yeni yasal düzenleme geliyor ve umarım artık bu
tartışma da biter ve bundan sonra düzenli toplantılar ve
gerçekten katılımcı demokrasinin gereği olarak da önemli
bir ihtiyacı, önemli bir boşluğu dolduracağı
inancı içerisindeyim.
Diğer konuya gelince; iş ve
meslek danışmanları 2.817 kişiyi başlattık, 1.200
civarında bir arkadaşımız daha başlayacak ve bununla
ilgili süreci başlatıyoruz. Büyük ihtimalle 2013ün ilk
aylarında bu 1.200 kişiyi de başlatmış ve böylece 4
bin kişiyi
Görevleri, iş yeri ile işsiz arasında bir köprü
görevi görmek ve gerçekten şu anda 100 bin açık işimiz var,
açık iş. Bunun oluşumunda ve bunun artışında
iş ve meslek danışmanlarının çok ciddi katkıları
var. Bizzat iş yerine gidip değerlendirme yapıyorlar, taleplerini
alıyorlar, arkasından kendi portföylerindeki işsizleri
değerlendiriyorlar, bunları eşleştiriyorlar. Bundan
dolayı bu 4 bin kişi, 1.200 kişi de devreye girerse çok daha
randımanlı bir ortam çıkacağı inancı
içerisindeyim.
Bir muvazaadan bahsedildi işçilerle
ilgili ama tam o başlangıcını...
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi
toparlayın Sayın Bakan, süre tamamlandı.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Evet, işyerlerinin
bölünmesiyle ilgili, yani 30un altına veya 50 işçinin altına,
100 işçi çalıştırıyor 50 veya 49, 49 gibi, biraz
bunlar yargıya intikal edecek olan hususlardır.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Tekstilde
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Verilecek olan karar çerçevesinde
değerlendirilir, yargıya intikal etmemişse tespiti çok zor bir
olaydır Hocam, yani bunu da ifade edeyim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Son bir soruya cevap vereyim, seçim bölgem olduğu için söyleyeyim. Bu
2010 yılı hububat desteklemesi için çiftçilerin önemli bir
kısmına ödeme yapıldı. Sayın Tanal yok herhâlde
burada.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Buradayım efendim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Burada mıydın.
Ödenmeyenler ise incelemesi devam eden firmalardan. Faturalarıyla
ilgili müfettişlerce yapılan incelemeler son aşamaya gelmiş
bulunuyor. Yoksa, geneli itibarıyla ödeme
yapıldığını ifade etmiş olayım.
Efendim, Tasarıyı kim imzalamadı? Bu
tasarının bakan düzeyinde çok tartışması oldu,
Bakanlık bünyesinde, Bakanlar Kurulunda tartışması oldu,
alt komisyonda çok ciddi değişiklikler oldu, üst komisyonda
değişiklikler oldu. Yasa Genel Kurula geldi, birçok önerge yine
taraflarla görüşerek şekil alıyor. Yani her defasında bir
katkı oldu, her defasında tepki koyanlar oldu, her defasında
olumlu bulanlar oldu. Yani böyle bir, endüstri ilişkilerinin tümünü
ilgilendiren bir düzenleme bu. Burada bunu saygıyla karşılamak
gerekiyor.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Casusluk
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Casusluk
Son olsun. Casusluk, ceza yasasındaki
düzenleme çerçevesinde biz hepsini bir değerlendirdik, ceza
yasasının ilgili maddesindeki durumlar aynen yasaya
yansıtıldı.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Sayın Bakan, 6 tane maddeyi
hiç açıklamadınız. Hepsini açıkladın, onu özellikle
açıklamadın.
BAŞKAN Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Böylece ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati:02.02
ON
BİRİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 02.04
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, ikinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki
önerge işlemlerini yapacağız.
Komisyon? Yok.
Alınan karar gereğince, Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu hakkındaki gensoru önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağına ilişkin görüşmeler ile
kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 12 Ekim 2012 Cuma günü saat 14.00te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 02.05