TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
8inci
Birleşim
12
Ekim 2012 Cuma
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak ve
20 milletvekilinin, ülkemizde balıkçılık ve su ürünleri
sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/370)
2.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü ve 26 milletvekilinin,
Tekirdağ Çorlu'da kurulması planlanan katı atık bertaraf
tesisinin çevreye olan etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/371)
3.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 21 milletvekilinin, ceza
infaz kurumları ve tutukevleri personelinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/372)
B) Önergeler
1.- Antalya Milletvekili Menderes Türelin, Plan ve
Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi
(4/63)
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, 13 Ekim Ankaranın başkent oluşunun yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
V.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş ve 113
milletvekilinin, izlemekte olduğu dış politikanın tehlikeli
ve gerçeklerden uzak olduğu, ulusal çıkarlarla
bağdaşmadığı ve yasama organı ile halktan
gizlendiği iddiasıyla Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/13)
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Antalya Milletvekili Mevlüt
Çavuşoğlunun CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Ankara Milletvekili
Yıldırım Tuğrul Türkeşin, Antalya Milletvekili Mevlüt
Çavuşoğlunun şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Samsun Milletvekili Haluk
Koçun, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlunun şahsına
ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- Kocaeli Milletvekili
Hurşit Güneşin, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlunun
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.- Antalya Milletvekili
Mevlüt Çavuşoğlunun, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş,
Samsun Milletvekili Haluk Koç ve Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneşin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
6.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlunun Cumhuriyet Halk Partisine ve CHP Grup
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
7.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlunun Barış ve Demokrasi Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
8.- Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlunun, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484)
(S. Sayısı: 287)
3.- Toplu İş İlişkileri Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporları
(1/567) (S. Sayısı: 197)
4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel
Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet
Bahçeli ile 309 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/873) (S. Sayısı: 328 ve 328e 1 inci Ek)
VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç'un, Sakarya ve
Düzce'de depremzedelerin prefabrik evlerinden atıldığı
iddialarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Beşir Atalayın cevabı (7/8601)
2.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun,
Bakanlığın Tasarruf Tedbirleri Genelgesine aykırı
olarak kitap-cd bastırdığı iddiasına ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
(7/9182)
3.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdunun,
Eskişehir ve Konya yolunun kesiştiği yerde devam eden bir
inşaat projesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/9391)
4.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
peyzaj mimarlarının iş bulma konusundaki
sıkıntılarına ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/9399)
5.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, Yalovada Hacı Mehmet Ovasının imar
planında değişiklik yapılarak bölgeye yeni konutlar
yapılmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/9400)
12 Ekim 2012 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu),
Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili D.
Ali Torlak ve 20 milletvekilinin, ülkemizde balıkçılık ve su
ürünleri sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/370)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizdeki
Balıkçılık ve Su Ürünleri sektöründe yaşanan
sorunların araştırılması ve alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci ve TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince "Meclis
Araştırması" açılmasını arz ve talep ederiz.
07.12.2011
1) D. Ali Torlak (İstanbul)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Seyfettin
Yılmaz (Adana)
4) Oktay Öztürk (Erzurum)
5) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
6) Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri)
7) Ali
Uzunırmak (Aydın
8) Sadir Durmaz (Yozgat)
9) Muharrem
Varlı (Adana)
10) Ali Öz (Mersin)
11) Emin
Çınar (Kastamonu)
12) Özcan Yeniçeri
(Ankara)
13) Mesut
Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
14) Ruhsar Demirel (Eskişehir)
15) Ali Halaman (Adana)
16)
Yıldırım Tuğrul Türkeş (Ankara)
17) Bahattin
Şeker (Bilecik)
18) Mehmet
Erdoğan (Muğla)
19) Koray
Aydın (Trabzon)
20) Hasan Hüseyin
Türkoğlu (Osmaniye)
21) Celal Adan (İstanbul)
Gerekçe:
Üç tarafı
denizlerle çevrili bir yarımada konumunda olan Türkiye'nin 8.333 kmlik
kıyı şeridi ve
Diğer yandan
balıkçılık sektörü 50 bin kişiye doğrudan istihdam
sağlamaktadır. Ancak, balıkçılık sektörünün GSYHye
sağladığı katkı yüzde 0,4 oranındadır.
Ekonomik
değeri 100 tanesinde bulunmakla beraber, Karadeniz'de 247, Marmara
Denizi'nde 200, Ege Denizi'nde 300 ve Akdeniz'de 500 civarında balık
türüne rastlanmaktadır.
Diğer
taraftan doğal stokların giderek azalması, dünya çapında
hızla artan nüfusun protein ihtiyacının
karşılanmasında kültür
balıkçılığının önemini
artırmıştır. Birleşmiş Milletler Gıda ve
Tarım Örgütüne göre su ürünleri yetiştiricilik sektörü son on
yıl içerisinde yılda ortalama yüzde 6,6 oranında büyüyerek,
dünya çapında en çok gelişen gıda üretim sektörü olmuştur.
Hâlihazırda,
küresel su ürünleri üretiminin yüzde 37'si yetiştiricilikle
sağlanmakta olup, uzun vadede yetiştiricilik sektörünün üretim
bakımından avcılık sektörünü geçmesi beklenmektedir.
Yetiştiricilikte Çin, toplam üretimin yüzde 62'sini sağlamakta olup,
açık farkla lider durumdadır. Çin'i; Hindistan, Vietnam, Endonezya,
Tayland, Bangladeş ve Norveç izlemektedir. Türkiye'nin küresel
yetiştiricilikteki payı ise yüzde 0,29 seviyesindedir.
Büyük bir ihracat
potansiyeli bulunmasına rağmen, zaman zaman iç tüketimi dahi
karşılamada balıkçılık sektörünün
yaşadığı sorunlar; sektörde destek, teşvik ve bilinçli
avlanma ve pazarlama konularında yeni politikaların hayata
geçirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Çünkü,
dünyanın bir çok ülkesinde su ürünleri sektörü hızla mesafe
alırken, Türkiye'de belirgin bir ulusal politika üretilememiş,
herhangi bir vizyon ve planlaması olmayan bir çok sorunlarla
uğraşan sektör haline getirilmiştir.
Ayrıca,
balıkçılık sektörünün en büyük hedefi, avlanmanın
doğru zamanda ve doğru türler ile yapılması, ekolojik
sistemi ve dengeyi bozmadan gerçekleştirilmesi gerekirken, plansız,
kuralsız, denetimsiz ve bilinçsiz avlanma ile kültür
balıkçılığında yaşanan sorunlar kaynakların
hızla tükenmesine yol açmaktadır.
Diğer yandan
kültür balıkçılığımızda soğuk zincirin
bozulmaması ve bir sorunla karşılaşılmaması için
bir takım önleyici kararların uygulanması gerekliliği
açıktır.
Avrupa
Birliği standartlarında olmayan ve soğutma sistemi bulunmayan
vasıtalarla nakliyesine izin verilmemesi gibi bazı tedbir ve önlemlerin
alınması gerekmektedir. Ülkemizde hâlihazırda kurulu bulunan
ve/veya kurulacak olan balık çiftliklerinin, AB normlarına uygun
olarak tesis ettirilmesi ve denetlenmesi ile tüm su ürünlerini kapsayacak
biçimde genişletilmesi ve ihracat desteğinin sağlanması
sektör için büyük önem arz etmektedir.
Balıkçılık
ve su ürünleri sektörü üretimde, yetiştirmede, kalite ve
satışlarda birçok önemli sıkıntılar
yaşamaktadır.
Balık
fiyatlarındaki istikrarsızlıklar, balık toptancı
hallerinin AB standartlarında olmaması, balıkçı
barınaklarının oldukça fazla olan alt yapı eksiklikleri,
denizlerimiz ve diğer su kaynaklarımızın verimli
kullanılmaması gibi nedenlerle balık üretimi ve tüketiminde birçok
sorunlar yaşanmaktadır.
Su ürünleri
sektörünün sorunlarının çözümü için öncelikle devlet ve özel sektör
iş birliğinin sağlanması gerekliliği
açıktır. Su ürünleri fakülteleri bilgi ve teknoloji üreten kurumlar hâline
getirilmelidir.
Balıkçılık
sektörünün korunması, su ürünleri kooperatiflerinin geliştirilmesi,
trol avcılığının denetlenmesi konusunda mevzuatın
geliştirilmesi, balık hallerinin ve komisyoncuların vergi ve
kredilerinin yeni esaslara bağlanması gerekmektedir.
Bu nedenlerle,
balıkçılık ve su ürünleri sektörünün sorunlarının
çözümü konusunda bir Meclis araştırması açılarak, sektörle
ilgili sorunların incelenmesi, çözümüne yönelik politika ve önlemlerin en
kısa sürede hayata geçirilmesi gerekmektedir.
2.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü ve 26 milletvekilinin,
Tekirdağ Çorlu'da kurulması planlanan katı atık bertaraf
tesisinin çevreye olan etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/371)
10/12/2011
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı'na
Tekirdağ
İli, Çorlu İlçesi, Karatepe Mevkiinde Çorlu şehir merkezine
Tarımsal
niteliği korunması gereken bir araziye inşa edilecek bu tesisin,
kapasitesinin neredeyse bütün Türkiye'nin tehlikeli atıklarının
Çorlu'ya dolayısıyla Trakya'ya taşınmasına yol açacağı
görülmektedir. Tesis için ayrıntılı inceleme
yapılmaması, bölgenin demografik yapısının ve deprem
kuşağı üzerinde yer almasının yaratacağı
sonuçlar dikkate alınmadan, tesisin şehir merkezine bu derecede
yakın mesafede ve 1. Derece tarım arazilerinin içinde bir yere
kurulacak olması, Çorlu için büyük bir tehlike arz etmektedir. Tesisi
yapacak firmanın kayıtlarda tarla olarak geçen birinci
sınıf tarım arazisi olarak belirtilen 160 dönümlük araziyi 49
yıllığına hazineden kiraladığı
söylenmektedir. Devreye girdikten sonra kapasitesi yıllık 850.000
tona ulaşması planlanan tesis Çorlu'da yaşanacak bir felakete
merkez olacaktır.
Dolayısıyla
bu kapasitede bir tesis sebebiyle, zaten çevre kirliliği tehdidi
altında olan Çorlu'ya tonlarca atığı getiren yüzlerce
kamyonun yarattığı trafik sorunu, görüntü kirliliği
sonucunda tam bir çevre katliamı yaşanacak ayrıca insan
sağlığını da olumsuz etkileyecektir. Verimli
tarım arazisi olarak geçen bu bölgede inşa edilecek tesis çevredeki
toprağın kirlenmesine ve dolayısıyla tarım ve
hayvancılığın bitmesine de neden olacaktır.
Tüm bu sebeplerle
Çorlu Belediye Meclisinin aldığı karar ile Karatepe bölgesinde
yapılacak olan katı atık bertaraf tesisi için verilen imar izni
iptal edilmiştir. Ancak başta bu tesisi yapacak olan firma olmak
üzere bazı yetkili kurum ve kuruluşlar böyle bir tesisin yapılmasında
ısrar etmektedirler. Bu ısrarlarını da bilimsel
anlayıştan uzak, çelişkili ve doğrulanmaya muhtaç bir ÇED
raporuna dayandırmaktadırlar.
5403 sayılı
Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu'nun 13. Maddesi tarım
arazilerinin amaç dışı kullanımını düzenlemektedir.
Bu kapsamda bölge için EPDK tarafından verilen elektrik üretim
ruhsatı ve izni zamanın Çevre ve Orman Bakanlığı
tarafından bütün tehlikeli atıklarda dahil, biyodizel üretimi,
tehlikeli varil yıkama ve daha birçok elektrik üretiminin
dışındaki faaliyeti kapsar bir alana bürünmüştür. Ve ne
yazık ki ruhsat dışı faaliyetler Bakanlık
tarafından 29.06.2010 tarihinde Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED)
raporu verilmiş ve onaylanmıştır.
Tüm bu
nedenlerle ÇED raporunun tüm detayları ile hangi ölçütler değerlendirilerek
verildiğinin araştırılması, şirkete E.P.D.K.
tarafından verilen üretim izninin ve yine diğer ilgili kurum ve
Bakanlıklar tarafından verilen izinlerin ve raporların
detaylı olarak araştırılması ve böyle bir tesisin
bölgeye olası olumsuz etkisinin araştırılması için
Anayasanın 98, içtüzüğün 104. ve 105. maddeleri uyarınca bir
Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını saygıyla arz
ederiz.
1)
Emre
Köprülü (Tekirdağ)
2)
Mustafa
Serdar Soydan (Çanakkale)
3)
Bihlun
Tamaylıgil (İstanbul)
4)
Faik
Öztrak (Tekirdağ)
5)
Kemal
Değirmendereli (Edirne)
6)
Melda
Onur (İstanbul)
7)
Fatma
Nur Serter (İstanbul)
8)
Tolga
Çandar (Muğla)
9)
Salih
Fırat (Adıyaman)
10)
Mehmet
Hilal Kaplan (Kocaeli)
11)
Osman
Kaptan (Antalya)
12)
Ahmet
İhsan Kalkavan (Samsun)
13)
Hülya
Güven (İzmir)
14)
Aykut
Erdoğdu (İstanbul)
15)
Mehmet
Şeker (Gaziantep)
16)
Ali
Serindağ (Gaziantep)
17)
Mehmet
Siyam Kesimoğlu (Kırklareli)
18)
Ömer
Süha Aldan (Muğla)
19)
Turgut
Dibek (Kırklareli)
20)
Namık
Havutça (Balıkesir)
21)
İlhan
Demiröz (Bursa)
22)
Bülent
Tezcan (Aydın)
23)
Sakine
Öz (Manisa)
24)
Erdal
Aksünger (İzmir)
25)
Ramazan
Kerim Özkan (Burdur)
26)
Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
27)
Hurşit
Güneş (Kocaeli)
3.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 21 milletvekilinin, ceza
infaz kurumları ve tutukevleri personelinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/372)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Ceza
ve İnfaz kurumları ve tutukevleri çalışanları Adalet
Bakanlığı bünyesinde en fazla çalışan grubu
oluşturmaktadır. Bakanlığın bünyesinde en fazla
çalışan personel olduğu hâlde hiç mesai ücreti
almamaktadır. Birçok cezaevinde çalışma süreleri haftalık
40, aylık 240 saattir. Cezaevlerinde resmî ve dinî bayramlarda açık
görüş yapıldığından dolayı ceza ve infaz
kurumları ve tutukevi çalışanları hiçbir bayramı
aileleri ile geçirememektedir. Bakanlık bünyesinde bu personel için hiçbir
çalışma yapılmamaktadır.
Ceza
ve İnfaz kurumları ve tutukevleri çalışanları, yaptıkları görev
bakımdan kolluk kuvvetleri gibi emniyet ve güvenlik
sınıfında olmaları gerekirken, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu'na tabi idari hizmetler sınıfında yer
almaktadır. Bu durum cezaevi personelinin fazla mesai ücreti
alamamasına neden olmaktadır. Bu nedenle, gecesini gündüzüne katan,
resmî tatil, bayram dinlemeden çalışan cezaevi personeli kamuda en
düşük maaş alan sınıflardan birini
oluşturmaktadır.
Emniyet ve
güvenlik sınıfında sayılmayan cezaevi personelinin, 4688
sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu düzenlenmesinde
güvenlik ve asayiş hizmeti gören bir sınıf olarak kabul edilerek
sendika kurma ve bir sendikaya üye olma hakkı
kısıtlanmıştır. Cezaevi personelinin özlük
hakları açısından sendika kurma, bir sendikaya katılma
hakkı olan 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'na tabi idari
hizmetler sınıfında yer almasına karşın, 4688 Sayılı
Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda emniyet ve güvenlik
sınıfında kabul edilerek sendika kurma ve bir sendikaya üye olma
hakları da ellerinden alınmaktadır.
5510
Sayılı Sosyal Güvenlik Yasasının 40. maddesinde iş
riski ve güvenliği dikkate alınarak bazı meslekler için fiilî
hizmet süre zammı öngörülürken, yine ceza ve infaz kurumları ve
tutukevleri personeli kapsam dışı
bırakılmıştır.
Tutuklu ve
hükümlüler ile sürekli olarak bire bir ilişki içerisinde olan ceza ve
infaz kurumları ve tutukevleri personeli psikolojik açıdan da
diğer meslek gruplarına göre daha fazla yıpranmaktadır.
Bu nedenlerle,
ceza ve infaz kurumları ve tutukevleri personellerinin
sorunlarının tespiti, ortaya çıkarılması ve
çözümlenmesi amacı ile Anayasamızın 98. maddesi,
İçtüzüğümüzün 104. ve 105. maddeleri gereğince bir
Araştırma Komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla
araştırılmasını saygılarımızla arz
ederiz.
1) Turgut Dibek (Kırklareli)
2) Bülent Tezcan (Aydın)
3) İhsan Özkes (İstanbul)
4) Aylin Nazlıaka (Ankara)
5) Doğan Şafak (Niğde)
6) Osman Aydın (Aydın)
7) Hasan Akgöl (Hatay)
8) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
9) Muharrem Işık (Erzincan)
10) Ömer Suha Aldan (Muğla)
11) Namık Havutça (Balıkesir)
12) İlhan Demiröz (Bursa)
13) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
14) Sakine Öz (Manisa)
15) Erdal Aksünger (İzmir)
16) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
17) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
18) Hurşit Güneş (Kocaeli)
19) Mahmut Tanal (İstanbul)
20) Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
21) Ali Demirçalı (Adana)
22) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Komisyonlardan
istifa tezkeresi vardır, okutuyorum:
B) Önergeler
1.- Antalya Milletvekili Menderes Türelin, Plan ve
Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi
(4/63)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Partimizin 4.
Olağan Kongresinde MKYK Üyesi olarak seçilmiş ve Sayın Genel
Başkanımız tarafından Genel Başkan
Yardımcısı olarak görevlendirilmiş bulunmaktayım.
Genel Merkezdeki
görevimin yoğunluğu nedeniyle Plan ve Bütçe Komisyonu
Üyeliğinden istifa ediyorum. 11.10.2012
Menderes Türel
Antalya
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın
Hamzaçebi, söz talebiniz var, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, 13 Ekim Ankaranın başkent oluşunun yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yarın 13 Ekim
2012. 13 Ekim tarihi cumhuriyetin kilometre taşı olarak isimlendirebileceğimiz
tarihlerden birisidir. Tıpkı 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos
gibi, 29 Ekime giden süreçte 13 Ekim tarihi de büyük önem
taşımaktadır. 13 Ekim 1923 tarihinde, Ankara, Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından başkent ilan edilmiştir. İsmet
İnönü ve 4 arkadaşı tarafından verilen önerge Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından kabul edilmiş ve genç Türkiye
Cumhuriyetinin, ilan edilecek olan cumhuriyetin başkenti Ankara olarak
belirlenmiştir.
Bu güzel
cumhuriyeti kuran, onun başkentini Ankara olarak belirleyen cumhuriyetin
kadrolarını, Büyük Önder Atatürkü şükranla anıyor, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına kendilerine
saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündemin Özel
Gündemde Yer Alacak İşler kısmına geçiyoruz.
Bu
kısımda yer alan, Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş ve 113
milletvekilinin, izlemekte olduğu dış politikanın tehlikeli
ve gerçeklerden uzak olduğu, ulusal çıkarlarla
bağdaşmadığı ve yasama organı ile halktan
gizlendiği iddiasıyla Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin
(11/13) esas numaralı Gensoru Önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.
V.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş ve 113
milletvekilinin, izlemekte olduğu dış politikanın tehlikeli
ve gerçeklerden uzak olduğu, ulusal çıkarlarla
bağdaşmadığı ve yasama organı ile halktan
gizlendiği iddiasıyla Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/13)
BAŞKAN
Hükûmet? Yerinde.
Önerge daha önce
bastırılıp dağıtıldığı ve Genel
Kurulun 4/10/2012 tarihli 4üncü Birleşimde okunduğu için tekrar
okutmuyorum.
Sayın
milletvekilleri, Anayasanın 99uncu maddesine göre, bu görüşmede
önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer
milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya Bakana söz
verilecektir.
Konuşma
süreleri önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer
dakikadır.
Şimdi, söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Önerge sahibi Osman Korutürk,
İstanbul Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Yıldırım Tuğrul Türkeş, Ankara Milletvekili;
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Nazmi Gür, Van
Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hurşit Güneş,
Kocaeli Milletvekili; AK PARTİ Grubu adına Mevlüt
Çavuşoğlu, Antalya Milletvekili ve Hükûmet adına
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu.
Şimdi ilk
söz, önerge sahibi olarak İstanbul Milletvekili Osman Korutürke aittir.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
OSMAN TANEY
KORUTÜRK (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet
Davutoğluyla ilgili olarak, altı aydan daha kısa bir süre
içinde partimiz ikinci defa bir gensoru önergesi vermek zorunda
kalmıştır. Ben de altı aydan daha kısa bir süre içinde
tekrar Sayın Dışişleri Bakanı hakkındaki bu
gensoruda gensoru sahipleri adına söz almış bulunuyorum. Bundan
üzüntü duyduğumu söylemem lazım.
Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde Türk dış politikasını yöneten
bakanlardan hiçbiri hakkında altı aydan daha az bir süre içerisinde
iki gensoru önergesi yüce Meclise takdim edilmemişti. Bunu da burada
görmüş olduk.
Türkiye'nin
dış politikası çok sıkışık bir noktaya
geldi. Türk dış politikası tam bir çıkmazın içine
girdi ama Suriyeyle ilgili politikamız bu çıkmazı tamamen
daralttı ve içinden çıkılmaz bir hâle getirdi.
Geçtiğimiz hafta burada Suriyeyle
ilgili olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına
gönderilmesi için bir tezkere görüşmesi yapıldı ve bu tezkere
görüşmesi kapalı oturumda icra edildi. Gizli şeyler
söyleneceğini bekledik. NATOnun dahli nedir bu işe, NATO üzerinde
niye bu kadar ısrar ediyoruz? Bir planlamamız mı var, onu bir
noktada devreye mi sokmak istiyoruz yoksa başka bir amacımız
mı var? Bunlar bize anlatılacaktır diye düşündük,
bunların hiçbirisi konuşulmadı. Gazete bilgilerini aşmayan
birtakım bilgilerle o kapalı oturumu geçtik.
Şimdi, arkadaşlar, bu NATO
konusu gerçekten ilginç bir konu. Biz Suriyeden çok daha üstün olduğumuzu
her fırsatta söylüyoruz; caydırıcılık
bakımından, Suriye karşısında bir harekâta
girişecek olursak Suriyeye şu kadar saatte gireriz, bu kadar saatte
gireriz. şeklinde milletvekili arkadaşlarımız televizyon
ekranlarından zaman ölçümleri yapıyorlar, saat veriyorlar. Hakikaten
kendi gücümüze Hükûmet inanıyor mu, inanmıyor mu, NATOyu niye bu
kadar istiyoruz?
NATOya çağrıda
bulunduğumuz zaman onu bir tehdit karşısında
istişareleri öngören 4üncü maddeyle ilgili olarak
çağırıyoruz ama saldırı karşısındaki
5inci maddeyi NATOyu çağırmak için kullanmıyoruz. NATO ve
Birleşmiş Milletlerde Sayın Bakanın yaptığı
görüşmelerden edindiğimiz izlenime göre, diğer Batılı
müttefiklerimiz, diğer dostlarımız bu konuya fazla dâhil olmak
istiyor gibi gözükmüyorlar, bize ciddi bir yeşil ışık
yakmıyorlar, hatta elimizi tutmaya çalışıyorlar,
Yavaş olun. diyorlar. Görülen şey bu ama aslında gerçek bu mu
acaba?
NATO Genel Sekreterinin geçtiğimiz
günlerde bir açıklaması oldu. NATO Genel Sekreteri o açıklamada
dedi ki: Türkiyeyi desteklemek için planlarımız hazırdır.
Konuyu çok yakından bilmeyenler, teknik teferruatını
tanımayanlar için belki bu çok çarpıcı, vurucu bir beyan
olabilir, NATO birden Hazırız, planlarımız hazır.
diyor. Aslında planların hazır olması malumun ilanı,
çünkü NATOnun müttefik savunma konsepti çerçevesinde her ülke için, yirmi
sekiz ülke için ayrı ayrı, İngilizcesine Contingency
Planı denilen bizim Türkçe İhtimaliyat Planı dediğimiz
planları hazırdır ve hazır olmak mecburiyetindedir. Bir
saldırı vukuunda, bu saldırının uluslararası hukuki
meşruiyete uygun olması ve Birleşmiş Milletler
Yasasının 51inci maddesi uyarınca ülkeye meşru müdafaa
tanıyacak nitelikte bulunması hâlinde, NATO Konseyi, 5inci madde
çerçevesinde, ülkelere destek, yardım ve takviyede bulunmak
mükellefiyetindedir. Hepimiz biliyoruz, daha önce bunları konuştuk.
Bu şimdiye kadar bir defa işletilmiştir. İkiz Kulelerin
vurulmasından sonra, 12 Eylül 2001 tarihinde 5inci madde işletildi,
daha önce ve daha sonra bunun işletilmesi yok ama bu konsept, küçük
ülkelere güvence vermek ve NATOnun ittifakını, birliğini
sağlamak için kullanılmış ve kullanılmakta olan bir
konsepttir ve kolektif savunma görevi denen NATOnun temel göreviyle
ilgilidir.
Şimdi,
Rasmussenin eğer bahsettiği, Türkiyeye destek vermeye
hazırız. dediği ve Planlarımız elimizde.
dediği planlar bu 5inci madde uyarınca ise bütün
arkadaşlarımın bir şeyi çok iyi bilmesi lazım.
NATOnun gene temel ilkelerine göre, NATOnun Türkiyeye yapacağı
takviye Türkiye'nin sınırları içerisinde olmak zorundadır
yani bu şu demek oluyor: NATO eğer 5inci madde çerçevesinde
Türkiyeye bir takviyede bulunacaksa o takviye kuvvetleri Türk kuvvetleriyle
beraber Türk sınırları dışında, Suriye içerisinde
harekâta girmek durumunda değil, Türkiye içerisinde takviye yapmak
durumunda. Şimdi, o zaman başka bir soru geliyor. Acaba Rasmussenin
bahsettiği destek, söylediği destek 5inci madde çerçevesinde
değil de Lizbon toplantısından sonra yeni belirlenen, yeni
yüzyılda güvenlik konseptiyle altı çizilen yeni meydan okumalara
hazır olma ve buna göre yapılanma konseptine mi ait? Eğer
böyleyse, o takdirde, NATOnun Türkiyeye destek sağlamak için değil
fakat yeni meydan okuma için, yeni meydan okuma olarak niteleyeceği bir
duruma karşı Suriyede bir harekâta girmek için planlarından
bahsediyor olabilir ki bu, o zaman akla başka bir şey getiriyor:
Acaba NATO müttefiklerimiz şu anda isteksiz gibi gözükürken aslında
istekliler mi? Belli bir zaman aşımını, mesela Amerikan
Başkanlık seçimlerini bekleyip ondan sonra oraya girmek için
Türkiyenin bir hareketini mi bekliyorlar veya Türkiyeyi böyle bir harekete mi
yöneltiyorlar? Eğer böyleyse, o zaman durum çok vahim bir durumdur. O
zaman biz NATOnun kendi planlarına kendimizi kullanarak ve kendimizi öne
sürerek, bize destek veriliyormuş veya bize takviye
yapılıyormuş gibi gösterip bize olmayan takviyelerle NATOnun
kapı açıcılığını yapmış oluruz. Bu
bilinçli bir tercih midir, bilinçsiz bir tercih midir onu bilmiyorum ama
eğer böyle bir tercih varsa, bu Yüce Divanlık bir tercihtir ve
eğer böyle bir tercih bilinçsiz yapılıyorsa, o bilinçle
yapılmasından daha da vahimdir.
Bunlar
hakkında biz bilgi edinmek istiyorduk geçen defa edinemedik. Onun için
bizim önergemizde Politikaların ulusal çıkarlarla
bağdaşmadığı ve yasama organıyla halktan
gizlendiği şeklinde bir gerekçe yer aldı. Bu gizleme doğru
bir şey değil. Bu konularda kapalı toplantıda -ama gerçek
kapalı toplantıda- bilgi almaktan memnun oluruz.
Ayrıca demin de
söylediğim gibi, Türkiye kötü bir noktaya doğru gidiyor dış
politikada ve bu dış politikanın artık yeni baştan bir
düşünülmesi lazım. Oturup bu dış politikayı
değiştirmek lazım. Nasıl değiştirmek lazım?
Açık söyleyeyim, 180 derece bir dönüş yapmak lazım. Uygulanan
bir politikadan 180 derece dönüş yapmanın iktidar için, Hükûmet için
çok büyük bir siyasi sıkıntı doğuracağının
bilincindeyim tabii ama bunun misali vardır ve yolu vardır, o yol da
bu gensoru önergesiyle bizim açtığımız yoldur. O yol, kendi
şahsına saygı duyduğumuz, şahsi olarak kendisiyle
hiçbir alıp veremediğimiz olmayan, bilakis aksi olan fakat çok
başarısız dış politikalar yürüten
Dışişleri Bakanının değiştirilmesidir.
Bunun misali
Türkiyede vardır. Sizler, 1920lerden, 30lardan, 40lardan verilen
örnekleri, alınan örnekleri seviyorsunuz bunu görüyorum,
arkadaşlarımız zaman zaman oralardan örnekler alıp bize
dokundurmaya çalışıyorlar. Yine oradan bir örnek bulabilirsiniz.
Haziran 1944te Türkiye, izlemekte olduğu tarafsızlık
politikasını o zamanki çok parlak Dışişleri
Bakanı Numan Menemencioğlunu değiştirerek
değiştirmiş ve onun sonucunda da San Fransisco Konferansına
ve Birleşmiş Milletlerin kurucu üyeliğinde kendisine yol
açmıştı.
Değerli
arkadaşlar, bu gensoru önergesini ciddiye alın. Bakın,
İstanbul Boğaz Köprüsüne gidiyormuş gibi düşünün
kendinizi. O köprüye giderken köprüye yaklaştığınız
bir noktada sağ tarafınızda bir tabela görüyorsunuz: Köprüden
önceki son çıkış. Köprüden önceki son
çıkıştayız arkadaşlar. O çıkışa
saparsanız, memleketimiz şimdiye kadar olduğu gibi, dün
90ıncı yılını kutladığı Mudanya Anlaşmasından
bu yana yaşadığı barışın içerisinde
yaşamaya devam eder, sapmazsanız köprüyü geçer gidersiniz, orada
sizlerin, bizlerin, hepimizin başımıza ne gelir bilinmez.
Bunlara
dikkatinizi çekmek istiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Yıldırım Tuğrul Türkeş,
Ankara Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin
Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu hakkında
Türkiye Büyük Millet Meclisine verdiği gensoru önergesiyle alakalı
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyor, konuşmama
başlarken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, yüksek malumlarınız olduğu üzere, içeride ve
dışarıda Türkiye'nin karışmasını
arzulayanlar var. Dış siyasette yaşadığımız
sıkıntılardan istifade ederek Türkiye'nin iç düzenini
yıkmaya ve tahrip etmeye yönelik birtakım karanlık faaliyetlerin
kurgulandığını biliyoruz.
Milliyetçi Hareket
Partisi siyasetçi siyaseti üslubundan daima kendini uzak tutmuş,
taşıdığı millî sorumluluk duygusuna asla
sırtını dönmemiştir. Bu sebepten dolayı da partimiz
gerçeklerle yüzleşmekten hiçbir dönem ürkmemiştir.
Milliyetçi Hareket
Partisi, bugüne dek, Hükûmetin yürüttüğü politikaya ilişkin en can
yakıcı tahlilleri yapmış ve duruşundan bir zerre dahi
taviz vermemiştir. Söz konusu millî menfaatlerimiz olduğunda ise
particilik oynamamıştır, öncelikli olarak ülkemizi düşünmüştür.
Partimiz, dışarıya hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti
hükûmetlerini -her ne kadar tasvip etmese de- şikâyet etmemiştir.
Değerli
milletvekilleri, bugün itibarıyla herkesin tanıklık ettiği
üzere, yüce Meclis uyumlu çalışamamakta, devlet kurumları ise düzgün
bir şekilde işletilememektedir. Böylesine buhranlı bir ortamda
partimiz, kaos peşinde koşanlara izin veremez, rıza gösteremez.
Suriyeyle yaşanan sürtüşme sürecinde özellikle güvenlik
kuruluşlarımızın arkalarında ciddi ve güçlü bir siyasi
iradenin varlığını hissetmeleri fevkalade hayatidir. Bu
bağlamda, partimiz, verilen gensoru önergesinin aleyhinde tavır
almaktadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Fakat bakın, bu kısmı önemlidir. Sayın Davutoğlunun,
azami bir dikkatle söyleyeceklerimize kulak vereceğine eminim.
Gidişat hiç iyi değil. Sayın Davutoğlu inisiyatifinde
geliştirilen AKP dış politikası sebebiyle, Türkiye,
artık ABD Başkanının beyzbol sopasıyla uyarı
yaptığı, İsrailin hiçbir surette dikkate
almadığı, Rusya ve İranın muntazam aralıklarla
açık biçimde vurmakla tehdit ettiği, Irakın nota verdiği,
Suriyenin uçağını düşürdüğü ve egemenliğine
tecavüz ettiği, AB ülkelerinin ise gitgide soğuk ve mesafeli
yaklaştıkları bir ülke hâline getirilmiştir. Dikkatinizi
mutlaka çekmiştir, saydığım ülkeler ve topluluklar ya
komşularımızdır veya geleneksel planda stratejik
ortaklarımız, müttefiklerimiz olarak bildiğimiz devletlerdir.
Sayın Davutoğlunun komşularla sıfır sorun hayaliyle
iştaha gelmiş, nostaljik ve emperyal ihtiraslarının
dış dünya gerçekliklerinin soğuk kayalıklarına
nasıl tosladığını, hangi evrelerden geçerek millî
menfaatlerimize zarar verdiğini herkes bilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, cumhuriyet tarihine baktığımızda, az önce
Sayın Korutürk de bir atıfta bulundu -bu dönemde pek moda bu tarihten
örnek vermek- size çok kısa bir şey arz edeceğim.
Sayın
Davutoğlu, cumhuriyet tarihinde ikinci uzun dönem görev yapan
şahsiyettir. 1925-1938 arası kesintisiz biçimde on üç buçuk yıl
Dışişleri Bakanlığı yapmış olan Tevfik
Rüştü Aras hariç, hiçbir şahsiyet, Türk dış
politikasının belirlenmesi ve uygulanmasında, Sayın
Davutoğlu kadar uzun süreli ve kesintisiz bir imkân ve etkinliğe
sahip olmamıştır.
Şimdi, bu
noktada Atatürk dönemi Türk dış politikasının on üç buçuk
yılını oluşturan Tevfik Rüştü Aras sürecine
bakıldığında, komşularla sıfır sorun
politikasının Sayın Davutoğlunun icadı
olmadığı ve o dönemde başarıyla uygulanarak hayata
geçirildiği görülecektir.
Nitekim,
komşularımızla o dönemde ilişkilerimizi sayarsak, yeni
kurulmuş bir cumhuriyet ve tüm maddi imkânsızlıklara
rağmen, Yunanistan
1926-1930
yıllarında dostluk, iyi komşuluk anlaşmaları
imzalandı.
Bulgaristanla
1925 yılında dostluk anlaşması yapıldı.
Egede On İki
Adalar üzerinden komşumuz olan İtalyayla 1928 yılında
dostluk anlaşması imzalandı.
Sovyetler
Birliğiyle 1925-1929da imzalanan anlaşma ve protokollerle dostluk ve
tarafsızlık ilişkileri başlatıldı, ekonomik, ticari
ilişkiler geliştirildi.
1926da mandater
komşumuz İngiltere ve Irak
Keza 1926da
mandater Fransayla ve Suriyeyle dostluk ve iyi komşuluk
anlaşmaları imzalandı.
1936
yılında Montrö Boğazlar Sözleşmesiyle, ülkemizin
İstanbul ve Çanakkale boğazları üzerinden egemenliği
yeniden sağlandı.
Hatayın ana
vatan topraklarına katılması için 1936da hız verilen
diplomatik girişimler sonuç verdi, 1938de Türk-Fransız
anlaşması ve ardından bağımsızlık, sancak
Hatay Devleti kuruldu, bir yıl sonra da devlet Türkiyeye katılma
kararı aldı.
Türkiye, 1934te
Yunanistan, Yugoslavya, Romanyayla Balkan Paktını, 37de de Irak,
İran ve Afganistan ile Sadabat Paktını, Doğu
Paktını kurdu.
AKP Hükûmeti ve
onun Dışişleri Bakanı, bugün, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinde iki yıl süreyle geçici üye olabilmek için milyarlarca
dolar harcayıp olmadık devletlerin önünde eğilirken, Ulu Önder
Atatürkün önderliğinde izlenen onurlu dış politika sayesinde
Türkiyenin o dönemin Birleşmiş Milletlerine üyelik için davet
edilmiş olduğunu, diğer bir ifadeyle hiçbir resmî başvuru
olmaksızın 1932de Milletler Cemiyetine davetini kabul ederek üye
olduğumuzu hatırlatmak isterim.
Değerli
milletvekilleri, 21inci yüzyılın ilk çeyreğinde, cumhuriyet
tarihinde ikinci bir şahsiyet bu denli uzun süre Türk dış
politikasında hizmet fırsatı buldu. Sayın Davutoğlu
ilk altı buçuk yılında dış politika
yapımcısı ve yönlendiricisi, son üç buçuk yılda ise ilave
olarak dış politika karar vericisi konumunda oldu.
Komşularımızla
bu dönemde ilişkilerimizi şimdi de tek tek sayalım: Yunanistan
bir yandan boğuştuğu ekonomik krize rağmen, Egede bulunan
üç adamızı sessiz bir şekilde ele geçirdi, kendi
bayrağını dikti ve hatta fetih sembolü olarak Yunan
Cumhurbaşkanı bu adalara ziyarette bulundu. Her üç adanın da
Lozan Anlaşmasına göre hukuki statüsünün tartışmalı
olduğu bizim Dışişlerince ifade edilmesine
karşın, bağımsız kaynaklar ve bilim adamları
böyle olmadığını söylüyor. Yunan tarafı da
adaların kendilerine ait olduğunu ileri sürmekte ve hâlen işgali
sürdürmektedir. Bir yanda vatanın bir karış
toprağını dahi veremeyiz ülküsüyle yanan Türk milleti ve
Türkiye, diğer yanda vatan toprağını âdeta gümüş tepsi
içerisinde yabancıya sunan bir AKP dış politikası. Bunun
adı gaflet değilse nedir?
Rusya, Türk
mallarını taşıyan tırlara dönüşte Rus malı
taşıma şartı getirdi. Özbekistan, Türk mallarına
tahdit uyguluyor. 1639da Kasrı Şirinden bu yana
sınırımızı muhafaza ettiğimiz komşumuz
İran vize uygulamaya başladı ve ilişkimiz her geçen gün
daha da geriliyor, Hava Kuvvetleri Komutanı, ısrarla, Türkiyeyi
vuracağını döne döne söylüyor. Suriye
sınırının kapanması nedeniyle ihracat navlun
maliyetleri 3e katlandı. Arap ülkelerine ihracat hemen hemen durma
noktasına geldi. İki gün önce yaşanan uçak krizi münasebetiyle,
bu kış doğal gazı ya yeterince alamayacağız veya
bu yaptığımız bize doğal gaz zammı olarak geriye
dönecek.
Türkiyede
bulunan, Suriyeden gelen mülteciler bugün itibarıyla 105 bini
bulmuştur. Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği yıl
sonuna kadar bu rakamın 300 bine kadar yükselebileceğini
öngörmektedir. Sırf bu insanların iaşe ve ibatesi
yıllık 1 milyar doların üzerinde millî bütçeye yük
getirmektedir.
Şimdi sormak
istiyorum: Sayın Davutoğlu, takip ettiğiniz bu yanlış
politikaların, Türk insanına ve Türkiye Cumhuriyeti devletine neye
mal olduğunu hiç düşünüyor musunuz? Bu maceracı politikayı
Türk milletinin dışında kimsenin finanse etmediğini
biliyoruz. Sayın Başbakanın tabiriyle, garip gurebanın
sırtına gereksiz yere yüklediğiniz bu yükün vebalini hiç
düşündünüz mü? IMFye 5 milyar dolar vermek ile matah bir iş
yaptığını düşünenler olabilir. Bu hamlenin
sembolikliğinin verdiği hazla tatmin olanlar da hiç şüphesiz ki
bulunmaktadır. Özgür Suriye Ordusuna sağlanan lojistik desteğin
maliyetini bir kenara koyuyor, ondan hiç bahsetmiyorum bile. Hükûmet bunu
insanlık namına yaptığını söylüyor, eyvallah.
Madem iktidarın iddia ettiği gibi bir insanlık meselesidir bu, o
hâlde, uluslararası toplum nerededir, Birleşmiş Milletler
nerededir, NATO nerededir, Avrupa Birliği nerededir, Amerika Birleşik
Devletleri, Suudi Arabistan, hatta Katar nerededir?
Soruyorum, benim
insanım Suriyeli mülteciden daha mı az insan? Sıradan Türk
aileleri emek vererek, alın teri dökerek, çoğu zaman zor
şartlarda çalışarak kazandıklarını ek vergilerle,
uçuk zamlarla bu uğurda eritmek zorunda mıdır? Sayın
Davutoğlu, gerçek harp dışarıda, sokakta her gün
yaşanmaktadır. İnsanımız, her gün karın
tokluğuna, hayatta kalabilmek, ailesine ekmek götürebilmek adına
zaten harbe girmektedir. Dolayısıyla, bir de bu yüklere kesinlikle
ihtiyacımız yok. Resmettiğimiz bu kahır örgüsüyle
yüzleşebiliyor musunuz?
Değerli
milletvekilleri, cumhuriyet tarihimiz boyunca hep
kaçındığımız Orta Doğunun
bataklığına saplanmama politikamızdan
çıkılmıştır ve o bataklığa öyle bir
sokuluyoruz ki, başımız belaya girmeden çıkmak için, halk
deyimiyle âdeta deveye hendek atlatmak gerekecektir. Irakın kuzeyindeki
Kürt Yönetimi devletleşme yolunda hızla ilerliyor, biz sadece
bakıyoruz. Hani orada ortaya çıkabilecek yeni siyasi varlık ve
oluşumlar bir dönemler savaş nedeni sayılacaktı? Bugün, bu
oluşumu, bırakınız savaş sebebi saymayı,
liderleriyle sarmaş dolaş şekilde parti genel kongrelerinize
çağırıp Türkiye seninle gurur duyuyor. nidaları
yükseltiyorsunuz. Hani Irakın toprak bütünlüğünü savunuyorduk?
Merkezî Irak Devleti Yönetimi ile ilişkilerimiz giderek bozuluyor.
Sayın Davutoğlunun Kerkük ve Erbil ziyaretleri Irak Merkezî Yönetimi
yok sayılarak yapıldı. Ne hazin bir tablodur ki, bugün
Irakın kuzeyindeki Bölgesel Kürt Yönetiminin Irakın toprak
bütünlüğünü ve egemenliğini hiçe sayan uygulamaları
karşısında mücadele eden, bu tür girişimlere tepki gösterip
engellemeye çalışan güç Türkiye değil, Merkezî Irak Hükûmetidir.
Siyasi iktidar, bölgede kurulacak bir yeni devlete çanak tutmakta ve bu süreçte,
bu devletin olabilmesi için âdeta can havliyle çalışmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi kuruluşundan bu yana, 43
yıllık mevcudiyeti içerisinde, Türk milletinin insani ve millî
değerlerine uyumlu bir çizgide bulunmuş ve kamuoyu nezdin de
oluşan millî refleksleri daima siyasi tercihlerinin kılavuzu tayin
etmiştir. Tahmin edebileceğiniz üzere söz konusu vizyon,
dış politikayla münasebetli görüş ve kanaatlerimizde de bakidir.
Biz daima zamanın ruhuna, şartlarına ve beklentilerine göre
hareket ettik ve inanıyoruz ki, bu doğrultuda
insanımızın vicdani ölçüleriyle çelişen, devletimize ve
milletimize ihanet eden hiçbir teşebbüsün içerisinde yer almadık.
Demokrasinin uzun
soluklu yaşayışı ancak yayıldığı
ülkedeki insanların ellerindedir ve sadece onların mücadeleleriyle
beslenir. Dolayısıyla, demokrasi iddiası çevresinde iki noktaya
azami dikkat gösterilmesi zaruridir.
Birincisi, kendi
millî egemenliğinizi müdafaa ve muhafaza etmekle yükümlüsünüz.
İkinci ise,
karşınızda muhatap aldığınız devletin millî
egemenliğine ve dolayısıyla toprak bütünlüğüne hürmetkâr
davranmanız gerekir.
Dış
politika, gelişmiş devletlerde genel hatlarıyla tekdir,
bütüncüldür. Dış politika bir devlet politikasıdır ve asla
bir partinin kendine has siyasal programına terk edilemez. Zira
unutmayın ki artık günümüz dünyasında dış politikadaki
hamlelerin iç düzene de ciddi etkileri
bulunmaktadır. Son iki senedir, artarak katlanan terör illetinin
aldığı seyir apaçık ortadadır.
Çok kıymetli
Dışişleri Bakanım, zannediyorum ki ilk başlarda
Suriyeyi sadece Suriye olarak gördün, böyle bir yanılgıya
kapıldın. Oysa hiç kuşkunuz olmasın, Suriye, Orta Doğudaki
Pandoranın kutusudur. içinden neler çıkar, neler
Bir
bakmışsınız ki Suriyeden Rusya çıkmış,
İran çıkmış, Lübnan çıkmış, Çin Halk
Cumhuriyeti çıkmış, PKK ve türevleri çıkmış,
farklı mezhepsel duyarlılıklar çıkmış ve bir
bakmışsınız ki siz, Türkiye olarak bir anda cereyan eden
hengâmenin, karışıklığın, kaosun girdabında,
yalnızsınız, bir başınızasınız.
Değerli
milletvekilleri, biz, Sayın Davutoğlunu birçok defa ısrarla,
inatla uyardık Yapmayın, fazla müdahil oluyorsunuz, geri çekilin,
terörü azdıracaksınız, içimizdeki
kışkırtmacı birtakım hücreleri
uyandıracaksınız, dış politikamızın güdümlü
olmasına müsaade etmeyin. dedik fakat üzülerek görüyoruz ki şimdiye
dek hiçbirisi fayda etmedi.
Şimdi, bu
çerçevede Sayın Davutoğluna sormak istiyorum: Komşu bir ülkeye
devlet başkanı atamak sizin yetki alanınızda
mıdır? Suriyede rejim kendi halkıyla çatışırken
Baas rejiminin kurucularından, hatta fikir babası sayılabilecek
olan ve Baba Esadın yani Hafız El Esadın
Dışişleri Bakanı olan Faruk El Şarayı devlet
başkanı olarak önerirken aklınızdan ne geçiyordu Allah
aşkına? Burada, bu Parlamentoda bir partiyi Baasçı diye
suçlarken başka bir Baas kurucusunu Suriyenin başına getirmekle
ne umuyorsunuz?
Değerli
milletvekilleri, biz her ayrıntıyı not edip takip ediyoruz. AKP
Kongresinde tam iki gün öncesine denk gelen Türk F-16larının
Kandili bombalama emrinin verdiği sükûnetle güle oynaya o zatı
kongrenize çağırıp şereflendirmekle kimseyi
kandıramazsınız. Bu milletin tahlil ve idrak kabiliyetini fazla
küçümsüyorsunuz. 19uncu yüzyıldan kalma Pan siyasetiyle
ırkçılık yapan, mikromilliyetçilik yapan, ülkemizde de
azınlık ırkçılığını onaylayan ve
teşvik eden bir sözde yapının başını nasıl
müttefikimiz yapabildiniz, aklımız almıyor doğrusu. On
senelik AKP İktidarının ve Sayın Dışişleri
Bakanının ütopik dış politika tasavvurunun neticesinde
Türkiyede, öz vatanımızda artık Türküm. demek ayıp
oldu, tabulaştı. Aynı şekilde, insanımızın
dinî inançları, felsefesi, mezhepsel bağlılıkları
sorgulanır oldu, alenen sorgulanır oldu.
Değerli
milletvekilleri, iktidarın ilk döneminde, hatırlanacağı
üzere, Avrupa Birliği meselesi bir öncelik şeklinde
değerlendiriliyordu. Oysa artık esamisi okunmuyor.
Katıldığı her programda, kaynağı belirsiz bir
kibirle Oğlum bak git. demekten başka hiçbir işe yaramayan bir
Bakan var kabinede. Sayın Davutoğlu zaten hiç oralı değil.
Geleneksel millî meselemiz olan Kıbrıs deseniz, çoktan rafa
kaldırılmış, AKPnin önümüzdeki yıllarda küresel
güçlerin iktidar mücadelesine tanıklık edecek Orta Asya
coğrafyasını tamamıyla yok sayması, TİKAnin bu
bölgedeki faaliyetlerinin aksaması ve hatta durma noktasına gelmesi
devletimizin stratejik menfaatlerine derinden aykırılık
teşkil etmektedir. Türk dünyası, bugün kendisini Türkiye
tarafından yüzüstü bırakılmış hissetmektedir. Keza,
Iraktaki ve Suriyedeki Türkmen kardeşlerimiz için de durum
aynıdır ve geçerlidir. Nereden nereye geldik.
Evet, ben
sözlerimi burada bağlayarak yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum,
teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Nazmi Gür, Van Milletvekili.
BDP GRUBU ADINA NAZMİ
GÜR (Van) Değerli Başkan, Sayın milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisinin özelde Suriye, genelde de yanlış politikalar
nedeniyle Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu
hakkında vermiş olduğu gensoru hakkında BDP Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, Ankaraya indirilen Suriye uçağında, Sayın
Hükûmet yetkililerinin ve Sayın Davutoğlunun dile getirdiği
uluslararası hukuka aykırı yükün içeriğini basına,
kamuoyuna açıklamasını beklediğimizi, -Türkiye kamuoyu
olarak da; bizler de milletvekili olarak gerçekten o sivil uçakta, yolcu
uçağında askerî malzemelerin taşınıp taşınmadığını
bilmek istiyoruz; bu bizim en doğal hakkımız.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin içinde bulunduğu sürecin ne kadar hassas
olduğunu ve uygulanan politikaların ne kadar tehlikeli olduğunu
sıralamaya çalışmak yerine, Türkiye ve Orta Doğu
coğrafyasının bu istikrarsızlıktan nasıl
kurtulabileceği üzerine odaklanmanın daha yararlı, daha
hayırlı olacağını düşünüyorum.
AKP, burada
sayısal üstünlüğüne güvendiğinden dolayı ne kadar
eleştirirsek eleştirelim, hatalarını ne kadar
açığa çıkarırsak çıkaralım yine kendi
bildiğini okumaya devam edecektir. Bu görüşüm, ne yazık ki,
önceki gensoru görüşmelerindeki tecrübelerimizle de sabittir. Bu nedenle,
tarihe düşürülmesi gereken notlar açısından, az önce
bahsettiğim çözüm odaklı yaklaşımla konuşmamı
sürdüreceğim.
Biliyorsunuz ki
bir sorunu çözmek için önce o sorunu teşhis etmek, bazı saptamalarda
bulunmak gerekiyor. Ben de bu bağlamda, öncelikle bazı tespitlerimi
sizlerle, yüce Meclisle paylaşmak istiyorum.
Birincisi, Orta
Doğudaki istikrarsızlık bölgesel bir sorun niteliğini
çoktan aşmış durumdadır. Küresel aktörler
taraflarını seçmişlerdir, cepheler artık nettir, olan Orta
Doğunun mazlum halklarına olmaktadır. Kimilerince bölgesel,
kimilerince mezhepler arası bir savaş tehlikesi kendini her
zamankinden daha fazla hissettirmektedir. Dış aktörlerin gözüyle ve
onların uzun ve erimli çıkarları doğrultusunda Orta
Doğu şekillendiriliyor. Libyada da ya da Mısırda da
görüldüğü gibi istikrarsızlık bir sonuç vermemiş; Orta Doğu
halklarına, bu ülkelerin halklarına demokrasi getirmemiştir.
Şimdi ise görüyoruz ki dünya genelinde Arap Baharı denilen
başkaldırı hareketinin dış müdahaleler nedeniyle
nasıl meşruiyet sorunu taşımaya
başladığı ve nasıl tartışılmaya
başlandığı ortadadır. Özellikle Libyada Amerika
Birleşik Devletlerinin büyükelçiliğine karşı ve
büyükelçisine karşı yapılan saldırı bunun en acı
örneğidir
Değerli
milletvekilleri, Suriyede binlerce insan vahşice katlediliyor ve bu
trajedi şiddetlenerek devam ediyor. Suriye bir iç şiddet ve iç
savaş sarmalının içine sürüklenmiş durumda. Böylesi bir
durumda hiç kimse Suriyeyi dillendirirken bir Arap baharından söz edemez.
Bu kadar şiddet, Türkiye
dâhil olmak üzere, hiçbir Orta Doğu ülkesine barışı,
istikrarı getirmez. Artık Suriye ve Orta Doğu da bir şiddet
ve savaş sarmalının içine düşmüştür. Türkiye ise,
izlediği sorunlu dış politikalar neticesinde, bu sarmalın
içine giderek daha hızlı bir şekilde sürüklenmektedir.
Peki,
konumuz olan Suriye nasıl bir duruma geldi? Nasıl oldu da Suriyede
bütün bu olup bitenler yaşanıyor? Ülkedeki Aleviler, Ermeniler,
Asuriler, Sünniler, Kürtler ve Dürziler ve daha birçok azınlık bir
arada yaşayabilme zeminini artık neredeyse kaybetmiş durumda. Bu
durumda Suriyenin toprak bütünlüğünün nasıl
savunulacağını sormak elbette ki bizim görevimiz, bunu
yanıtlamak da dış politikayı yürüten Sayın
Davutoğlunun görevidir.
Ülkelerinde
Mısırdan, Suudi Arabistandan ve diğer yabancı ülkelerden
gelen paralı askerler Esed rejimine ve destekçilerine karşı
savaşıyor, kelle uçuruyor ve akla gelmeyecek insanlık
suçları işliyorlar. Bunu biz söylemiyoruz elbette, bunu
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi ve diğer
uluslararası insan hakları örgütleri dile getiriyor,
raporlarında açıkça dile getiriyorlar. Bu vahşetin, Suriyede
karşılıklı yaşanan vahşetin her gün hepimiz
tanığıyız. Bu, elbette ki bize acı veriyor.
Artık
sosyal medya gibi enformasyon araçları, bu vahşet sahnelerini tarihin
derin denizlerinde unutmaya terk etmiyor. İnsanlığın
belleği, insanlığın vicdanı açıktır ve bu
yaşananlara karşıdır. Dolayısıyla, Suriyedeki
insanlık ayıbının ve ortaya çıkan
yıkımın tek sorumlusunun Esed rejiminin olamayacağı şimdiden
açıktır. Değerli arkadaşlar, Suriyedeki gerçekleri, siyasi
aktörleri ve eylemleri bir bütün olarak değerlendirmeliyiz, bir bütün
olarak değerlendirmezsek eksiklik yapmış oluruz. Bu
bağlamda, kimse Suriye Ulusal Konseyini ve ona bağlı Özgür
Suriye Ordusunu demokrasinin neferleri ya da özgürlük
savaşçıları diye tanımlayamaz, nitelendiremez. Onlar da bu
işlenen ağır insan hakları ihlallerinin vebalini
taşıyorlar. Biliyoruz ki temel haklar ve daha fazla özgürlük için Esed rejimine
karşı mücadele eden Suriyeliler var, Suriye halkları var.
Onların demokrasi ve özgürlük mücadelesini buradan saygıyla
selamlıyoruz.
İşte
bakın, Aleviler, Kürtler, Hristiyanlar, Dürziler ve hatta sosyalist ve
sosyal demokrat Sünni Araplar, Suriye Ulusal Konseyi ve Özgür Suriye Ordusuyla
iplerini koparmış durumdalar, çünkü onlar bu süreçten
dışlandılar, ne Batı ne de Türkiye onları dikkate
almadı, hesaba katmadı. Bu ayrımcı dış politika,
Esed sonrası Suriyede bu kesimleri açıkça yeni Suriyenin yeni
kurbanları ve mağdurlarına dönüştürmeye adaydır;
Suriyenin toprak bütünlüğüne ve halkların eşit, özgür,
demokratik bir Suriye talebine hizmet etmez. Alevileri, Kürtleri, Dürzileri,
Asuri ve Ermenilerle birlikte diğer azınlıkları yok sayan
ve dışlayan Suriye Ulusal Konseyine ve onu destekleyen Türkiye'nin
böyle bu muhalif oluşumuna kimse kapsayıcı ya da demokratik
diyebilir mi? Sadece Sünni Arapların çıkarlarını dikkate
alan ve Suriyenin sosyolojik yapısı ile uyuşmayan köktenci
politikaları temsil eden bir Suriye Ulusal Konseyi nasıl
desteklenebilir? Ama Türkiye, Mısır, Katar ve Suudi Arabistanı
açıkça destekliyor. Neden? Mezhepsel hassasiyetlerden dolayı mı?
Türkiye dış politikası, AKP hassasiyetlerini gözeterek yani
Sünni mezhebinin aksine, giderek Orta Doğu politikalarını
şekillendirerek mi destekleyecek? Açıktır ki AKP Hükûmeti,
dış politikasını da iç politikadaki gibi merkeziyetçi ve
tekçi bir eksene oturtmaya çalışmaktadır. Muhalefet gücü olan
Suriye Ulusal Konseyinin sadece Sünni Arapları temsil ettiği
bilinmiyormuş gibi kurulup kurulmayacağı belli olmayan yeni
Suriyenin vitrinindeki iktidar olarak kabul ediliyor olması tam bir
faciadır. Bu hataya en başta AKP Hükûmeti düşüyor.
Eleştirdiğimiz, AKPnin bu ayrımcı tutumu ve dış
politikasıdır.
Değerli
milletvekilleri, her hâlükârda Türkiye sınırının güneyinde yeni
bir statü oluşacak; Kürtler, Aleviler ve diğer halklardan oluşan
demokratik Suriye komşumuz olmaya devam edecek, eğer biz Suriyenin
toprak bütünlüğünü savunuyor ve düşünüyorsak. AKP Hükûmeti, Kürtsüz
ve Alevisiz bir Suriye mi istiyor? AKP Hükûmetinin hayalindeki Orta
Doğuda ne Kürtlere ne gayrimüslimlere ne gayrisünnilere yer yoktur.
Burada açıkça belirtmek isterim ki, AKP Hükûmeti Orta Doğuyu ne
tarihsel ne sosyolojik ne de ideolojik temelde okuyabilmektedir. Orta
Doğuda Kürtleri bir bütünsellik içinde değerlendirmeyen, Orta
Doğu coğrafyasının en kadim halklarından biri olan
Kürtlerin İranda, Irakta, Suriyede ve özellikle Türkiyede göz
ardı edilmeyecek siyasi bir aktör hâline getirdiğini artık
hepimiz biliyoruz, bunu akıllardan çıkarmamamız gerekiyor.
40 milyonluk Kürt
halkının varlığını Orta Doğu denkleminde göz
ardı eden bir dış politika, yanlış bir dış
politikadır. Bu nedenle istikrar ve barış için Kürtlerin hesaba
katılmadığı hiçbir projenin ayakta
kalmayacağını şimdiden belirtmek isteriz, buna Amerika
Birleşik Devletlerinin Büyük Ortadoğu Projesi dâhil olmak üzere.
Aynı şekilde Orta Doğunun en önemli toplumsal ve siyasal
halklarından birini oluşturan Alevi-Şii gerçekliği de
dikkate alınmalıdır. Hiçbir dış politika ve barış
projesi bunu dikkate almadan başarıya ulaşmaz. Suriyenin
çoğulculuğu dikkate alınmadan yeni demokratik bir Suriye
kurulamaz.
Bu durum Türkiye
için de geçerlidir. Özellikle vurgulamak gerekir ki, Suriye hangi toplumsal fay
hatlarını taşıyorsa Türkiye de aynı fay hatlarına
sahiptir. Bir Rus atasözü vardır. Evi camdan olan
başkasının evine taş atmaz. Bu sözü,
Dışişleri Bakanımız, bir ülkeye demokrasi dersi
vermeye kalktığında acaba kaç devlet adamından, kaç
diplomattan duymuştur? Söz gelimi, Çeçenya veya Uygur Türkleri meselesinde,
muhakkak, hem Rusyadan hem Çinden bu sözü duymuştur. Bunun ne anlama
geldiğini de hem Sayın Bakan hem de biz çok iyi bilmekteyiz. Özcesi
Sen önce kendi evine bak, sen önce kendi içine bak. demektir bu.
Değerli
arkadaşlar, nitekim uygulanan bu yanlış politikalar nedeniyle ne
Çeçenya ne Uygur Türklerinin durumu AKPnin dış politikasında,
AKPnin politikalarında yer almamaktadır. Maalesef, Kıbrıs
meselesinden bu yana Türkiye dış politikasında
soydaşlık ya da dindaşlık temelinde sorunlara müdahil olmak
gibi bir alışkanlık gelişiyor. Bu temeller üzerinde
gelişen dış politikanın başarıya ulaşma
şansı bizce hiç yoktur.
Değerli
arkadaşlar, buradan açıkça ifade etmek gerekiyor: Türkiyedeki
Kürtler, Suriyedeki Kürtlerin kazanımlarını kendi
kazanımları, Suriye halkının özgür demokratik
kazanımı olarak görmektedir. Bunun karşısında, AKP
Hükûmeti bir nevi tehdit ya da kayıp olarak görüyorsa biz, bunu Türkiye
dış politikasının yanlışlığını
vurgulamak üzere, somut bir örnek olarak dile getirmek istiyoruz. Türkiye
dış politikası sadece Sünni Arapların dış
politikasını kollayarak başarıya ulaşamaz, bunun
üzerine kurgulanamaz. Camdan bir eve sahip olan Türkiye'nin tehditkâr
tavrından ne Kürtler ne de Şiiler çekinmektedir, bunu da açıkça
söylemektedirler. Nitekim, İran Genelkurmay Başkanının
tehdidini hepimiz çok iyi biliyoruz: Sıra Suriyeden sonra Türkiyeye
gelecektir. tehdidini boş bir laf olarak görmemek gerekir.
Değerli
arkadaşlar, ancak AKP Hükûmeti, medyayı ajitasyon ve propaganda
merkezi gibi kullanarak Suriye krizini kontrol etmeye, onu yönetmeye
çalışmaktadır; ilginçtir ki Türkiye kamuoyundaki Suriye krizi
algısından haberi yoktur ama artık, dünyada Arap Baharı
kışa döndü. fikrinin hâkim olduğunu hepimiz biliyoruz ama
Türkiyede hâlen, Suriyenin, Özgür Suriye Ordusunca
demokratikleşebileceği hesabı yapılıyor. Aslında,
söylem bu ama AKP Hükûmeti bu söylemle, Suriyedeki rejimin kendi dünya
görüşüne benzemesi hesabı içindedir. Sadece Selefilere ve Müslüman Kardeşlere
dayanan bir dış politika, Suriye politikası elbette ki iflas
edecektir.
Şimdi
görüyoruz ki evdeki hesap çarşıya uymuyor, bu nedenle de kestirmeden
NATOyu göreve çağırıyor ama görüyoruz ki AKPnin
argümanlarına NATO bile sıcak bakmıyor. NATO müdahaleye
sıcak bakmayınca da tezkere bir caydırıcılık, bir
kurtarıcı işlev görmek üzere savaş tezkeresi-
çıkıyor. Öte yandan, BM Güvenlik Konseyinde Çin ve Rusyanın
tutumunu çok iyi biliyoruz. Rusya ve Çinin, BM Güvenlik Konseyinde Suriyeye
doğrudan uluslararası bir güç kullanımına karşı
pozisyon aldığını hepimiz çok iyi biliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, anlaşılıyor ki, ABD Hükûmeti seçimlere kadar
pasif bir dış politika izlemeye devam edecektir. Seçimler
sonrasında bu tutumun ne olacağını hiç kimse
kestirememektedir. Avrupa Birliği ise az önce bahsettiğim nedenlerden
dolayı, Özgür Suriye Ordusuna ve temsil ettikleri siyasi akıma
sıcak bakmamaktadır. Hele hele, bu yıl Nobel Barış
Ödülünü de alan Avrupa Birliğinin Suriye konusunda aktif ve Nobel
Barış Ödülünün ruhuna aykırı bir tutum almasını
beklemek saflık olur. Sadece Esed gitmeli. deniliyor. Giderek daha az
dillendirilen bu söylem, artık, bir dayatma değil, temenni söylemi
hâline gelmiştir. Nitekim, Dışişleri Bakanımızın
Esed sonrası rejime lider seçmesi, lider tayin etmesi de bu
politikanın iflası anlamına gelir.
En başta
Suriyeye karşı esen sert rüzgârlar giderek zayıflıyor.
Şimdi ise Batı dünyası bu işin hamallığından
kaçınarak Türkiyeyi bu ateşe atma çabası içerisinde. Türkiye de
Mısır, Suudi Arabistan ve Katar gibi devletlerle bu işi
üstlenmiş görünüyor.
Değerli
arkadaşlar, mülteci kamplarında Esed rejimini devirme planları
yapılıyor, komuta kademesi buralarda şekillendiriliyor.
Açıkça söylemek gerekir ki, AKP Hükûmeti tam anlamıyla ateşle
oynuyor. Bu tür müdahaleler, en başta Birleşmiş Milletlerin
mültecilerin korunmasına ilişkin sözleşmelerine ve diğer
bütün uluslararası hukuka aykırı bir durumdur, aykırı
bir tutumdur. Ayrıca, kardeş kanının
akıtılmasının vebalini de biz üstümüze alamayız.
Suriye krizindeki
hatalı politikalar nedeniyle gündemimize gelen bu gensoru, aslında
sadece Sayın Ahmet Davutoğluna karşı değil, Hükûmetin
yanlış dış politikalarını mahkûm etmek için
gündeme gelmiştir. Şu anda Türkiyenin ve Orta Doğunun içine
düştüğü kaotik durumdan Sayın Erdoğan ve Hükûmeti
sorumludur elbette. Osmanlı rüyası adı altında
Türkiyenin sürüklendiği yol, yol değildir. Türkiyeyi giderek
içinden çıkılmaz bir çözümsüzlük batağına
saplayacaktır. Şu anda, sıfırı tüketmiş bir
sıfır sorun politikası var önümüzde. Doğal olarak,
demokrasilerde bu yanlış politikaların hesabı verilmelidir.
Sayın Davutoğlunun bu gerçekler karşısında Meclis
çatısı altında hesap vermesi ve yanlış politikalardan
vazgeçmesi hem Türkiye hem Orta Doğu halkları için ve hem de
Sayın Davutoğlu için en hayırlısı olacaktır ama
Türkiye için yürütülen bu dış politika için deniz bitmiş, stratejik
derinlik yaklaşımı artık, karaya vurmuştur. Gerçek
bütün çıplaklığıyla ortadadır. Bir kez daha,
artık, kral çıplak .
Değerli
arkadaşlar, sözlerime burada son vermeden önce, kürsüden, AKP Hükûmetini,
daha geniş bir pencereden, özellikle Orta Doğu dünyasına
bakmaya, dünyadaki gelişmeleri değerlendirmeye davet ediyorum. Orta
Doğuyu daha geniş bir vizyonla, daha gerçekçi yaklaşımlarla
değerlendirmesini temenni ediyoruz.
Bizler muhalefet
olarak elbette ki bu konudaki görüşlerimizi, eleştirilerimizi dile
getireceğiz. Buna uyup uymamak, dikkate alıp almamak AKPnin
görevidir, AKPnin elindedir. AKP de bu tarihsel görevini göz ardı
etmemeli, muhalefetin eleştirilerini elinin tersiyle kenara
atmamalıdır.
Değerli
arkadaşlar, Orta Doğuyu daha geniş bir vizyon ile ele
almanızı ve bu bağlamda, tarihsel mirasın ortak
parçası olan halkların eşitlik ve özgürlük taleplerine uygun
düşecek bir şekilde ve Orta Doğuda barışı,
kardeşliği tesis etmek üzere dış politikanızı bir
kez daha gözden geçirmeye, yanlıştan dönmeye davet ediyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Hurşit Güneş, Kocaeli Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Anayasanın 98 ve 99uncu maddeleri
ve İç Tüzükün 106ncı maddesi gereğince
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında verilen
gensoru hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi de saygıyla selamlıyorum.
Biliyorum,
bugün cuma, Meclis Televizyonu kapalı. Dolayısıyla,
halkımız bizi doğrudan ve naklen izleyemeyecek.
ADNAN
YILMAZ (Erzurum) İzliyorlar.
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla) Naklen izleyemeyecek.
Gensoruyu
da bir cuma akşamı böylesi bir saatte getirdiniz fakat bir şey
daha söyleyeyim: Tezkereyi de bir kapalı oturumda getirdiniz, tezkerede de
vatandaşlarımız içeride ne konuşulduğunu naklen izleyemedi.
Yani bu Suriye politikası bir muamma biçimde, halka ne kadar
yansıtılırsa o kadar öğrenilir bir hâle geldi. Demek ki
Suriyede halktan gizlememiz gereken bazı temel gerçekler var.
Değerli
arkadaşlar, 25 Ağustosta bir panelde konuşmacı olarak Hataydaydım.
Hataya gittim, Hataylı yurttaşlar bana dediler ki: Burada çok büyük
bir gerginlik var. Hatayda vatandaşlara sorduk, dedik ki: Nedir
sıkıntınız?, dediler ki: Burada,
sığınmacı adı altında kol gezen birtakım
askerî üniformalı kişiler var ve bunlar kamplarda yaşıyor,
giriyor, çıkıyor. Biz bundan çok rahatsızız. Ne
yaparsınız? Milletvekilisiniz, beraberimizdeki milletvekili
arkadaşlarla beraber dedik ki: Gidelim, şu sığınma
kamplarına bakalım neye benziyormuş bunlar? Valiyi aradık,
yetkilileri aradık, Cumhuriyet Halk Partisi genel merkezi
aracılığıyla AFADı, acil durum ve afet işleriyle
ilgili daireyi aradık, Ankaradan resmî bir yazıyla izin istedik,
izin çıktı, Yayladağı ve Apaydınla ilgili
istemiştik, izin çıktı. Ben yolda giderken Apaydını
tercih ettim. Beraberimdeki heyetle beraber Apaydına gideceğiz fakat
daha önce Hocam, çok memnun oluruz, gidin, orada çocuklarla, kadınlarla
görüşün, kampların yerini, durumu görün. diyen AFAD Başkanı
birdenbire yolda Aman Hocam dedi Apaydına gidemezsiniz. Cıs! Orası
yasaklı yer, oradan içeri asla
Nasıl olur, dedim; ben
milletvekiliyim, beraberimde milletvekilleri var. İzin verdiniz, resmî
yazıyla müracaat ettik. Hayır, asla giremezsiniz.
Apaydının kapısından sizi çevirirler. dediler. Biz,
Apaydına gittik ama kapıdan dönerken bir basın
toplantısı yaptık, içeri giremediğimizi halka
açıkladık.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, milletvekilisiniz, Türkiye Cumhuriyeti
toprakları içinde bir yere giremiyorsunuz. Yabancı bir yer
değil, Türkiyenin. Sayın Hurşit Güneş -yani ben- ve
Sayın Süleyman Çelebi -burada oturuyor- içeri alınmadık. Neden
alınmadık? Yani şimdi bunu Meclis Başkanının
merak etmesi gerekir değil mi? Sayın Cemil Çiçek Benim iki
milletvekilim niye içeri alınmadı? diye sorması gerekir. Meclis
Başkanı tutuklu vekiller konusunda biçare, anladığım
kadarıyla bu konuda da biçare ama sürekli bu biçare hâlde giderseniz sonunda
Davutoğlu gibi olursunuz ne çare onu da söyleyeyim.
Değerli
arkadaşlar, bu kamp daha sonra Meclis İnsan Hakları Komisyonuna
açıldı. Meclis İnsan Hakları Komisyonu giderken Cumhuriyet
Halk Partililer katılmadılar. Dedik ki: Siz orayı
temizleyeceksiniz ve daha sonra gidip o kampı göreceksiniz ve temiz de bir
rapor çıkaracaksınız. Ve gerçekten de öyle oldu. Meclis
İnsan Hakları Komisyonu gitti, evvelsi gün
katıldığım gibi, tertemizdir diye bir rapor
çıkarttı. Ben o Komisyona, açıklamanın yani raporun
açıklaması günü gittim. Sayın Ayhan Sefer Üstün de oradaydı,
açıklayan da oradaydı fakat duyduğum şey
karşısında hayrete düştüm. Ben zannediyordum ki o kampta
Özgür Suriye Ordusu Komutanı Riyad El Esad artık gitmiştir.
Hayır, oradaymış ve görüşmüşler. Sormuş
Ayhan
Sefer Üstün sormamış, MHP İstanbul Milletvekili Atila Kaya
sormuş. Sen Özgür Suriye Ordusu Komutanı mısın? demiş.
Tercüman, kaşlarıyla Hayır de! demiş. Yahu senin
kaşların niye böyle kalkıyor? demiş. Benim tikim var.
demişler. Değiştirtelim sizi, bu tercüman
değişsin.demişler. Tercüman değişmiş. Ben,
hayretler içinde kalınca Orada mıydı? dedim. Sizin o çok
sık bahsettiğiniz Malik El Kürdi de oradaydı. dedi. Bu, tam bir
kepazelik! Tam bir kepazelik!
Şimdi,
ısrarla soruyorum: Eğer o kamp diğer kamplardan farksız
olsaydı bizi niye sokmadığınızı
açıklayamazdınız değil mi? Şimdi, tekrarla soruyorum:
O kampa niye biz, Sayın Süleyman Çelebi ve ben alınmadık ve
beraberindeki heyet alınmadık ve İnsan Hakları Komisyonu
alındı? Bunu açıklamak gerekiyor. Ne fark vardı? Bizimle
ilgili bir farklılık mı vardı?
Şimdi
Sayın Bakan ve yetkililer diyor ki: E, canım, bu kampa biz
Suriyenin resmî ordusundan kaçan resmî subayları koyduk. Oradan
ayrıldılar, onları koyduk. diyor. Ya, dünya alem biliyor ki
Özgür Suriye Ordusunun ana omurgası zaten Esadın ordusundan
kaçanlardan veya tepki duyanlardan oluşuyor. Tabii, katılan
diğer El Kaide elemanları ve diğer elemanlar var, kuşkusuz
ama ana omurga bunlardan oluşuyor. Kim kimi aldatıyor?
Bu kamp
sınıra
AHMET İHSAN
KALKAVAN (Samsun) Mesleği kasap mıymış onun?
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla) Eğer bu Parlamentoda 550 milletvekilinden birisinin
başına böyle bir şey gelseydi, bütün Cumhuriyet Halk Partili
yetkililer bunun hesabını sorardı. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ HAYDAR
ÖNER (Isparta) Amma densizlik yahu!
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla) Şimdi, bir karışıklık var
anladığım kadarıyla. Anlaşılan bu Baasçı
lafı öylesine bir yerleşmiş ki, biz Cumhuriyet Halk Partilileri
Baasçı diye, o silah verdikleri Suriyeli muhaliflere Gidin, bu
Baasçıları kıtır kıtır doğrayın.
dedikleri için bizi de kıtır kıtır
doğratacaklardı. Esef duyuyorum.
Değerli
milletvekilleri, Apaydının neler olduğunu dünya âlem aylarca
yazdı. Şimdi, Sayın Bakan bir akademisyen. Burada diplomatlar da
oturuyor, hepsinin yabancı dili var. Türkiyeden örnek vermeyeceğim.
Bakınız,
24 Şubat 2012, Almanyanın saygın gazetesi Der Spiegel
Apaydından bahsediyor.
28 Şubat
2012, The National, Riyad El Esadın Apaydında olduğunu
yazıyor.
23 Mayıs 2012
The Independent yine Apaydından bahsediyor.
21 Haziran 2012,
Amerikanın saygın gazetesi New York Times Türk cemseleri ile CIA
ajanlarının sınıra tanksavar tesliminde
bulunduklarını yazıyor.
22 Haziran 2012,
The Guardianın muhabiri İdlibden John Densky bildiriyor, diyor ki:
Ben şahidim, ay başında, evet ay başında 50 kutu
tüfek Reyhanlıdan teslim edildi Müslüman Kardeşlere. Bunları
dünya âlem yazıyor.
2 Temmuz 2012de
The New York Times tekrardan Apaydının komuta merkezi olduğunu
yazıyor. Özgür Suriye Ordusunun resmî web sitesinde merkez olarak Hatay
yazıyor.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Allah Allah! Öyle bir şey olur mu ya?
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla) Daria Aslamova isimli Komsomolska Pravda muhabiri, Fatma
kod adıyla Özgür Suriye Ordusu mensubuyum. diyor, içeri giriyor, Malik
El Kürdiyle mülakat yapıyor, Hurşit Güneş ve Süleyman Çelebi
giremiyor. Hâle bakın.
15 Ağustos
2012, Le Monde yeniden Apaydından bahsediyor. Yahu bu Apaydını
dünya alem biliyor, Türkiye bilmiyor, böyle bir şey olur mu?
Değerli
arkadaşlar, samimiyetle bir şey soracağım: Apaydın
patlamadan önce, Apaydının ne olduğunu biliyor muydunuz? Bu,
ileri demokrasi dediğimiz düzende yani vesayetlerin
kalktığı bu demokraside, Apaydının ne olduğunu
Türk basını yazabiliyor muydu? Parlamentoya gelip yetkililer size
Apaydın konusunda bilgi verdiler mi? Hayır.
EMİN HALUK
AYHAN (Denizli)- Başka konuda da bilgi verilmedi.
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla) Şimdi, Sayın Bakan Apaydının ne
olduğunu bilmiyor olabilir, hakikaten bilmiyor olabilir, bilgisi
olmayabilir. O zaman gaflet içinde, gereğini yapsın. Yok eğer
Sayın Bakan Apaydında ne olduğunu biliyor ve size açıklamıyorsa
o zaman da bir başka yanlışla karşı
karşıyayız demektir.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Onlar biliyorlar.
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla) Her iki hâlde de, biraz önce Sayın Korutürkün
söylediği gibi, köprüden son çıkış için bir
çıkış fırsatı vardır, onu değerlendirmek
gerekir.
Değerli
arkadaşlar, dün size, 550 milletvekiline de birer disket
dağıttım. O diskette, Riyad El Esadla, Apaydın
kampında 20 dakika süren bir söyleşi var. Söyleşinin bir
kısmı İstanbulda devam ediyor, yetkililerle görüşmeye
gitmiş. Sadece o görüntü yok, başka görüntüler de var. Bakın, o
filmden bir görüntü: Riyad El Esad Apaydında, arkasında Türk
Bayrağı ve Irak Bayrağı, o kampın içinde.
MUSA ÇAM
(İzmir) Bakana da göster Sayın Güneş, Bakana da göster.
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla) Bakın, telefonla -o konuşmada, o filmde
gözüküyor- Halepte bir çatışmayı koordine ediyor.
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) Bakana göster, Bakana.
MUSA ÇAM
(İzmir) Onun gözleri görmez, görmez.
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla) Riyad, El Esad, arkasında Türk polisinin
koruması altında, Türkiyede.
ALİ HAYDAR
ÖNER (Isparta) - Riyad, Esad mı, Esed mi?
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla) Arkadaşlar, çok net söyleyeyim, Apaydın
karanlık bir yerdir ama ne yazık ki bizim dış
politikamızın yüz karası olmuştur. Apaydını dünya âlem yazdı:
Özgür Suriye Ordusunun komuta merkezidir. Ortaya çıkınca ne
yaptınız? Efendim, 1995 tarihli bir yönetmelik var, başka bir
ülkeden çıkan subaylar bizim ülkemizde barınabilir. dediniz.
Doğru mu? Bu geçerli mi? Ya, bu çok ayıp bir şey, tam bir
zırva. Çünkü o 1995 tarihli yönetmelik, bugünkü koşullarla hiçbir
alakası yok. Türkiye'nin sığınmacı mevzuatı
-biliyorsunuz- sıkıntılı bir mevzuat, biz doğudan
gelenleri kabul etmiyoruz. Asker olanı kabul etmemiz için ancak bizim
dışında durduğumuz iki ülkenin çatışma hâlinde
olması gerekir. Sonradan bunu deyince, dediniz ki: Efendim, Suriye ile
İsrail çatışma hâlinde, onun için Suriye mensuplarını
kabul ediyoruz, Suriye askerlerini. Daha beter zırva bir durum.
Şimdi,
Anayasanın 92nci maddesi açık arkadaşlar. Anayasanın
92nci maddesi diyor ki: Başka bir ülkenin askerini ülkemize sokmanız
için bu büyük yüce Meclisten izin almanız gerekiyor. Aldınız
mı? Hayır, almadınız. Peki, nasıl kabul ettiniz?
Eğer kabul ettiyseniz, işte Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının
söylediği Yüce Divanlık dediği suç budur. (CHP
sıralarından alkışlar) Çünkü siz, izin almadan,
yabancı askerleri getirdiniz, Türkiyede Apaydın Kampına
soktunuz.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Kürecik için aldılar mı? Kürecik için de
almadılar.
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla) Şimdi, ne o düzmece İnsan Hakları
Komisyonu raporu ne de sizin bu uydurmaca yönetmelikler sizi bu anayasal suçtan
kurtarmayacak.
Şimdi, değerli milletvekilleri,
Hükûmet diyor ki: Biz Esadı çok ikaz ettik, demokrasi yolunda
adımlar at dedik, dinlemedi. Onun üzerine ne yaptınız?
Muhalifleri silahlandırdınız, El-Kaideyi destekleyen Katar ile
Selefileri destekleyen Suudi Arabistanla beraber o silahların sevkine göz
yumdunuz. Ya, ne zannediyorsunuz? Demokrasi gelecek diye mi yapılıyor
bu? Yani Katar
Değerli
arkadaşlar, cumhuriyet tarihinde ilk defa bir hükûmet bir komşusunun
iç işini veya onunla ilişkisini başka bir ülkenin telkinleriyle
yani ulusal güvenliğiyle ilgili değil, ulusal çıkarlarına
göre değil, ona göre tasarlıyor.
Bakın, önceki
gün Joe Biden bir açık oturumda ne dedi biliyor musunuz? Suriye ile
Türkiye
Biz bir eldivenle el gibiyiz. dedi. El herhâlde Amerika
Birleşik Devletleri, eldiven de Türkiye. Eldiven kirlenecek, el temiz
kalacak, var mı öyle şey? Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir hükûmet
başka bir ülkenin iç işine karışıyor, cumhuriyet tarihinde
ilk defa bir hükûmet başka bir ülkenin içini
karıştırıyor ve cumhuriyet tarihinde ilk defa bir hükûmet
başka ülkelerin medyasında o ülkenin içine, o ülkeye doğru silah
sevk etmekle ilgili eleştiriliyor. Türk Ceza Kanununun net 304 ve
306ncı maddeleri: Başka bir devleti savaşa teşvik veya
yabancı devlet aleyhine silah toplama, asker toplama
Değerli
milletvekilleri, biz bunları söylediğimizde bize Baasçı
mısın? diyorlar. Ya, şimdi, bu açıkçası laubalilik;
ya, bunu ciddiyetle bağdaştırmanız mümkün değil.
Baas rejimi
-geçenlerde Korutürk de söyledi- Arap milliyetçiliği demek ama onun
ötesinde bir şey daha var Baas milliyetçiliğiyle, Baasla ilgili.
Mesela üniversiteler orada baskı altındadır, medya
yandaştır, kimse aleyhe bir şey söyleyemez, aleyhte olan milletvekilleri
varsa içeri tıkılır, dışarı çıkarılmaz.
Yani orada büyük bir zulüm ve baskı vardır. Yani bana öyle geliyor ki
Suriye uzun süredir bir büyük Silivri.
Şimdi, en
büyük Baasçı bana kalırsa Davutoğlu çıktı. (CHP
sıralarından alkışlar) Çünkü Türkiyede hiç kimse Baas
rejiminden bir başkası yeniden gelsin, devlet başkanı
olsun. demedi ama Sayın Davutoğlu dedi. Gerçi onun bir farkı
var; yani o da Baasçı, hem de baba Esaddan beri Baasçı, büyük bir
zulüm uygulayan Baasçı ama onun bir farkı var. Birazdan gelsin,
kendisi söylesin, onun, Esadla Faruk El Şaranın ne farkı var,
gelsin bu kürsüde söylesin.
Türk dış
politikası laik temellere göre yapılır. (CHP
sıralarından alkışlar) Laiklik, sadece bir ülkenin
devletinin yönetimine dinin ya da mezhebin karışmaması
değildir, aynı zamanda dış politikaya da
karışmamasıdır. Bir Dışişleri Bakanı,
asla ve asla başka bir ülkenin içindeki mezhep saikiyle konuşmaz.
Ben, bundan büyük bir üzünç duydum açıkçası. Aleviler ve Sünniler,
biz kardeşiz, aynı ağacın dallarıyız. Niye
birbirlerine vurdurtalım onları Suriyede?
Değerli
arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi olarak 14 Ağustosta sizi
toplantıya çağırdık, elinizin tersiyle reddettiniz.
Ulusumuza karşı bir sorumluluğumuzu, halka karşı bir
sorumluluğumuzu yerine getirmeye çalışıyoruz. Sizi
doğru yöne sevk etmeye çalışıyoruz. Bir büyük
bataklıktan Hükûmeti kurtarmaya çalışıyoruz. Kimi ülkeler
size Yahu, ileride burası sizin için büyük bir imkân olabilir. diyebilirler,
sakın kanmayın. Eğer bu vaziyette giderse Suriye, sonunda Irak
gibi parçalanacak ve Türkiye için büyük bir dezavantaj,
istikrarsızlık unsuru hâline gelecek. Buradan derhâl çıkmak
gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, Apaydın, Suriye politikasının
çıbanbaşıdır, yanlışın göstergesidir.
Sonunda ne oldu? Masum ve sivil yurttaşlarımızın
başına bomba düşmeye başladı.
Değerli
milletvekilleri, bunun üzerine ne yaptı Hükûmet? NATOyu devreye sokmak
istedi, değil mi? NATOyu devreye sokarken ne diye soktu?
İhtiyacım var sana diye. Yahu,
biz, büyük bir ülkeyiz. Hani lider ülkeydik, Orta Doğuda NATOya
ihtiyacımız olmayacaktı? İki mermiyle mi biz gidip NATOyu
rica edeceğiz. Nihayetinde Suriye
Peki, gittik NATOya.
Ne dedik? Anlaşmanın 5inci maddesi için çağırmadık,
4üncü maddesi için çağırdık, Saldırı var.
diyemedik, Tehdit var. dedik. Rapora ne yazdılar, bildirgeye? Tehlike
yazdılar. NATOda bile onu beceremedik.
Şimdi, ben,
Sayın Davutoğlundan rica edeceğim. Gelsin, burada söylesin,
rica ediyorum. Irakla ilişkilerimizin, Haşiminin buraya gelmesi ve
alkışlanması sonrası daha da düzeldiğini
açıklasın. Radarı Malatyaya koymamızdan sonra İranla
ilişkimizin daha da bir güven kazandığını gelsin, anlatsın.
Bütün bunları gelsin, anlatsın Sayın Davutoğlu.
Zihninizin
ruhunuzla buluşabileceği bir ortamda, aralıksız tefekkür ve
muhasebe yapmak istediğinizi belirtiyorsunuz. Size göre, 19uncu
yüzyıl ideolojisi olan ulusçuluk, tarihten gelen organik yapıları
dağıtarak suni karşıtlıklarla hepimizi
ayrıştırıyor. Bu fikrinizi bir daha muhasebeye sokun. Çünkü
siz böyle düşünüp ülkemizin komşularıyla sorunlarını
sıfır düzeyine çekeceğim derken onu savaşın
eşiğine getirirseniz, o koltukta oturamaz, bu ulusu yurt
dışında temsil edemezsiniz.(CHP sıralarından
alkışlar) Eğer bu Meclis gereğini yapmazsa siz de
onurunuzla yapın.
Değerli
milletvekilleri, ben bir iktisat profesörüyüm. 1994 ve 1995 yılında
bir iktisat profesörü ekonominin dümeni başındayken Türkiyeyi bir
mali krize soktuğu için büyük üzüntü duymuştum çünkü ben bir
profesörüm. Şimdi de dış politikanın dümeninin
başında bir profesör, bir uluslararası ilişkiler profesörü
var. Şimdi o, Türkiyeyi bir dış politika, bir diplomatik riske,
uçuruma sürükledi, yine aynı üzüntü ve mahcubiyet içindeyim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, İdlipte, Halepte, Şamda, Humusta
çatışmaların sonunda ölen gerek Esadın uçaklarıyla
ölen masumlar gerekse bu çatışmacıların, cihat
yapıyorum diyen çatışmacıların nidalarıyla
öldürülen masum yavrular eğer buna biz son vermezsek bizi hayır
dualarıyla anmayacaktır.
Hepinize
saygılar sunuyorum (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Güneş
konuşmasında
BAŞKAN
Sözleriniz anlaşılmıyor Sayın Çelebi.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Efendim, 69uncu maddeye göre söz istiyorum.
Sayın
Güneş konuşmasında benim de ismimi zikrederek, kıtır
kıtır doğranmamızla ilgili
BAŞKAN
Sayın Güneş, öyle mi?
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) - Evet. Öyle dedi efendim, onun için de söz
istiyorum.
BAŞKAN Ne
söyledi Sayın Güneş sizinle ilgili?
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) - Şunu söyledi, dedi ki: İki
milletvekili olarak oraya gittik Çelebiyle beraber. Kıtır
kıtır sizi doğrayacağız
Doğranmamız
gerektiğini ifade eden beyanda bulundu, oradaki vatandaşların...
BAŞKAN
Sataşma değil ki bu Sayın Güneşin size karşı.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) - Onun için de konuşma talebim var.
BAŞKAN - Söz konusu değil Sayın Çelebi.
Sataşma değil yani Sayın Güneşin ifadesi size
karşı bir sataşma değil.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Hayır, sataşmanın ta kendisi
efendim. Rica ediyorum...
BAŞKAN -
Hayır, Sayın Çelebi. Lütfen
Teşekkür
ediyorum, konu anlaşıldı.
AK PARTİ
Grubu adına söz isteyen Mevlüt Çavuşoğlu, Antalya Milletvekili.
(AK PARTI sıralarından alkışlar)
Buyurun.
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) Sayın Başkan, çok
değerli arkadaşlar; öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yaklaşık
birkaç ay önce yine bu kürsüde aynı konuları tartışmıştık.
Yine Cumhuriyet Halk Partisinin bir Sayın Bakanımız
hakkında gensoru önergesi vardı. Enine boyuna bu konuları
konuştuk. Değişik siyasi partilerin değişik tutumları
oldu, eleştiriler oldu, oylama oldu. Aradan çok kısa bir zaman geçti,
baktık, yine Meclise bir gensoru önergesi gelmiş. İşin
doğrusu ben önce buna inanamadım, bir şaka olduğunu
düşündüm. Netice itibarıyla, tabii ki bir, İç Tüzüke göre
demokratik haktır, buna saygı duyuyoruz ama değerli
arkadaşlar, dış politika ciddiyet ister. Özellikle ülkemizin
etrafında bir taraftan terör belası bir taraftan Suriyedeki
gelişmeler ve tüm bölgedeki dinamiklere baktığımız
zaman özellikle böylesine hassas bir dönemde Cumhuriyet Halk Partisinin yine
Meclis gündemine getirdiği bu gensoru ne Türkiyenin ciddiyetiyle ne bu
Parlamentonun ciddiyetiyle ne de Türk dış politikasının
ciddiyetiyle bağdaşır.
Bugün değerli
dostlar, içinde bulunduğumuz şu coğrafi jeopolitik konumda ve
tarihî bağlantılarımız, misyonumuz çerçevesinde ve de
bizden beklentiler doğrultusunda Türkiyenin çok güçlü, çok dinamik,
proaktif; edilgen değil, etken bir dış politika izlemesi
gerekiyor. (CHP sıralarından gürültüler) Elbette bunun
şartları var. Bunlardan bir tanesi, değerli arkadaşlar,
öncelikle ülkede siyasi istikrarın olması gerekiyor. Çok şükür,
on yıldır Türkiyede siyasi istikrar var, milletimizin
desteğiyle AK PARTİ İktidarı var, siyasi istikrar var
ülkede.
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) Belli, belli!
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Bu da yetmez, güçlü bir ekonomiye sahip
olmanız gerekiyor ve son on yıldaki ekonomik büyüme bugün dünyada tüm
ülkelerin hayranlığını kazanmış ve âdeta
imrenilen bir ülke hâline geldik. (CHP
sıralarından gürültüler)
Onun
dışında, değerli arkadaşlar, elbette güçlü bir
demokrasiye sahip olmanız gerekiyor, bunun için de güçlü bir de
muhalefetin olması gerekiyor, tabii ki sosyal yapınızın da
güçlü olması gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, tabii ki böyle bir zamanda, böyle bir zamanda güçlü bir
dış politika izleyebilmeniz için, bu ülkede güçlü bir liderliğe
sahip olmanız gerekiyor ve güçlü bir vizyonunuz olması gerekiyor.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Avrupa Birliği raporunu okudunuz mu?
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Çok şükür, bugün, Başbakanımız
Recep Tayyip Erdoğan sayesinde, artık, Türkiyede, güçlü bir liderlik
vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Türkiyede, bugün, bu güçlü liderliğin hangi boyutlara gittiğini
görüyoruz.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Tek adam liderliği, doğru.
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Haklısınız,
kıskanabilirsiniz. En sonki AK PARTİ kongresinde gelen tüm siyasi
liderler Recep Tayyip Erdoğanın, sadece Türkiye'nin lideri
olmadığını
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Schröderden başka kim geldi Allah aşkına ya!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) -
artık kendilerinin de, bölgenin de lideri olduğunu
söylediler, bundan rahatsız olabilirsiniz, bundan doğal bir şey
yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) El Kaidenin lideri, teröristlerin lideri; bunlar mı dünya
liderleri?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Schröderden başka hiç kimse gelmedi, o da Gazpromun CEOsu
olarak geldi.
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii
ki
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) - Barzani geldi sadece Maliki geldi mi?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
Hükûmetimiz, Başbakanımız
liderliğindeki Hükûmetimiz, burada oturan arkadaşlarımız ve
de bu dış politikayı son yıllarda, gece gündüz, yatmadan,
uyumadan -gazetecilere sorun- uçaklarda uyuyarak dünyanın her bir yerini
dolaşarak aktif bir şekilde yürüten bir Bakanımız var. Biz,
bunlarla arkadaşlarımızla- gurur duyuyoruz tabii ki.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) Uyusun efendim, uyusun bir an evvel!
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Türkiyede ne yaptınız, Türkiyede?
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Değerli arkadaşlar, bunlar da yetmez
yalnız. Ülke öyle hassas dönemlerden geçebilir ki o dönemlerde birlik
beraberlik gerekir, yani iktidarla muhalefetin birlik, beraberlik içinde
hareket etmesi gerekir. Örneğin terör konusu: Bu konuda birlik,
beraberliğe ihtiyacımız var hep birlikte. Terörle mücadelede de,
diğer konuların çözümünde de birlik, beraberliğe
ihtiyacımız var.
EMİN HALUK
AYHAN (Denizli) Diyarbakır Emniyet Müdürüyle beraber mi!
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Aynı şekilde Suriye konusunda,
değerli arkadaşlar, Suriye konusunda da hepimizin farklı
görüşleri olabilir ama birlik beraberliğe ihtiyacımız var.
Ben bu konuda özellikle Milliyetçi Hareket Partisine çok teşekkür
ediyorum, Grubum adıma ve şahım adına. Farklı
görüşlerde olabiliriz, elbette farklı bir siyasi parti, dış
politika görüşlerimiz de farklı olabilir, uygulamalarda da
farklılık olabilir ve burada çıkıp medeni bir şekilde
eleştirilerini de yapıyorlar ama gerek Suriye ile ilgili tezkerede
gerekse bugün Sayın Bakanımızla ilgili olan gensoruda da
açık bir şekilde o birlik beraberlik mesajını veriyorlar,
kendilerine çok teşekkür ediyoruz.
Peki, Cumhuriyet
Halk Partisinin tutumu ne bu süreçte değerli arkadaşlar? Cumhuriyet
Halk Partisinin tutumuna baktığımız zaman, içeride sürekli
engellemeye çalışma; terörle mücadele etmek istiyoruz, engellemeye
çalışıyorlar. Bugün Suriyeye karşı ülkemizi savunmaya
kalkıyoruz, engellemeye çalışıyorlar.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Osloda kim görüştü PKKyla? Siz
görüştünüz. Ayıp ayıp!
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Bugün, maalesef Cumhuriyet Halk Partisi
sorumsuz bir şekilde bu ülkeyi yıpratmaya ve zayıflamaya
çalışıyor değerli arkadaşlarım. (AKP
sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) - Biz ulusal çıkarları savunuyoruz, emperyalist
çıkarları değil.
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Hele hele, biraz önce söylediğim gibi,
dünyanın hayranlığını, takdirini kazanmış,
ülkemizin her alanındaki başarısının yanında
maalesef Cumhuriyet Halk Partisi, bu başarıları gölgelemeyi bir
tarafa bırakın, ülkeyi zayıflatmak için gece gündüz
çalışıyorlar.
Peki, Cumhuriyet
Halk Partisinin içerideki bu tutumunun yanında dışarıdaki
tutumuna bir bakalım değerli arkadaşlar.
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Sen Avrupada yaşıyorsun, Türkiyede
yaşamıyorsun.
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Evet, Avrupada yaşıyorum ve
örneklerini size vereceğim burada.
Peki, Cumhuriyet
Halk Partisinin dışarıdaki tutumu ne değerli
arkadaşlar söyleyeyim size: Sürekli Türkiyeyi şikâyet, sürekli
Türkiyeyi karalama ve dışarıda da sürekli Türkiyenin
itibarını zedelemek için gece gündüz çaba sarf ediyorlar.
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Onu siz yapıyorsunuz. Yazıklar olsun size!
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Örnek vereceğim: Avrupa Birliğine
yazdıkları mektuplara bakın değerli arkadaşlar,
aynı şekilde, gerek oradaki temsilcileri, gerekse buradan giden heyetlerin
Avrupa Birliği nezdindeki Türkiyeyi karalama çalışmaları
apaçık ortadadır, mektuplarda apaçık ortadadır değerli
arkadaşlar.
Peki değerli
arkadaşlar, son günlerde gündeme gelen, sürekli gündeme gelen Sosyalist
Enternasyonal davası var, bir deklarasyon var. İzin verirseniz buna
da gelmek istiyorum.
ORHAN DÜZGÜN
(Tokat) Barzaniyi söyle. Barzaniyi kim alkışladı?
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Şimdi, Sosyalist Enternasyonaldeki,
değişik ülkelerdeki sosyalist partilerden, sosyal demokrat
partilerden arkadaşlarım bana söylediler ki Oraya giden Misyon da,
Heyet de aynı şekilde Türkiyeyi karalamak için ellerinden geleni
yaptılar.
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Ayıp, ayıp! (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Peki, bunu yaparken deklarasyon konusundaki
tutumları ne oldu değerli arkadaşlar? Biliyorsunuz deklarasyonda
iki tane hassas konu var; bir tanesi Suriye konusu, bir tanesi de PKK konusu.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Osloda biz görüşmedik, siz görüştünüz.
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Şimdi, PKKnın, terör örgütünün,
Filistinde haklarını savunan Filistin Kurtuluş Örgütü gibi
gösterilmesine Cumhuriyet Halk Partisinin sesi çıktı mı
değerli arkadaşlar? Buna engel olabildiler mi? Olamadılar.
Peki, diğer
taraftan, bugün de konuşuyorlar; sürekli Suriye, Suriye, Suriye konusunda
konuştuklarına bakın.
Peki, Suriye
konusundaki, Sosyalist Enternasyonaldeki o deklarasyondaki paragraf ne diyor?
AK PARTİnin söylemiyle, Sayın Bakanımızın, Sayın
Başbakanımızın söylemleriyle tamamen örtüşen bir
paragraf. Peki, bunu niye engellemediniz? Buna niye sessiz kaldınız?
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Engellemediğimizi nereden biliyorsun?
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Değerli arkadaşlar, peki, bunun
sebebi ne olabilir? Bunun sebeplerini sizinle paylaşmak istiyorum,
olasılıkları paylaşmak istiyorum, alternatifleri.
Bir; Cumhuriyet
Halk Partisi Heyeti Sosyalist Enternasyonale yaranmak isteyebilir. Neden? Çünkü
uzun zaman Sosyalist Enternasyonal dedi ki: Cumhuriyet Halk Partisi gerçek
sosyal demokrat değildir; sözde, çakma sosyal demokrat. demiştir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Ya sana ne Sosyalist Enternasyonalden?
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Ve Ankaraya gelen heyetleri, Ankaraya gelen
heyetler ve Avrupa Konseyinde ve diğer platformlarda bize şunu
söylediler: Böyle giderlerse bunları atacağız. ve AK
PARTİyi de kendilerine üye olmak için resmen davet etmişlerdir.
Peki, bu birinci olasılık.
ALİ HAYDAR
ÖNER (Isparta) Bu doğru
değil.
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) İkinci olasılık ne olabilir?
Biliyorsunuz, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sosyalist
Enternasyonalde Başkan Yardımcısı seçildi; yani
yaklaşık 35 tane başkan yardımcısından 1 tanesi
seçildi. O zaman ikinci olasılık; Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanını orada Sosyalist Enternasyonalde Başkan
Yardımcısı yapabilmek için Cumhuriyet Halk Partisi bu
deklarasyondaki bu iki maddede sessiz kaldı.
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Ya sana ne Sosyalist Enternasyonalden? Sen El Kaideyi anlat,
El Kaideyi!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) Peki, üçüncü olasılık ne olabilir değerli
arkadaşlar?
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) O silahları kim verdi Sayın Bakan?
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Üçüncü olasılık da şudur:
Cumhuriyet Halk Partisi, o deklarasyondaki gerek PKK konusunda, terör
konusunda, gerekse Suriye konusundaki o paragraflara katılıyor, o
yüzden sessiz kaldı değerli arkadaşlar. Dolayısıyla
Cumhuriyet Halk Partisinin Türkiyedeki ve dışarıdaki ikili
standart politikalarının da bir göstergesidir.
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Bütün bölgeyi karıştırdınız,
yazıklar olsun size!
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Değerli arkadaşlar, benim temennim
son olasılıktır, o son olasılık da Cumhuriyet Halk
Partisinin delegasyonunda çok değerli emekli büyükelçilerimiz var, dil
bilen arkadaşlarımız var, hepsine de saygım var, o heyet bu
deklarasyonu ya okumadı ya atladı ya uyudu, benim temennim budur.
Yalnız,
şu konuda bizi kandırmasınlar: Bu tür deklarasyonların
taslağı önceden gruplara, delegasyonlara
dağıtılır. Ondan sonra Bu konudaki düşüncelerinizi
bize aktarın. denir ve nihai gününde bu deklarasyon kabul edilir. Ben
temenni ederim bu çünkü toplum bunu da tolere eder çünkü biliyor ki Türkiyede
Cumhuriyet Halk Partisinin bu milletimiz için
çalışmadığını, tembel olduğunu, gece gündüz
uyuduğunu bilir. O nedenle zaten uzun yıllardır Cumhuriyet Halk
Partisine iktidarı vermemişlerdir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HASAN ÖREN
(Manisa) Biraz evvel demedin mi Gece gündüz dışarıda
çalışıyorlar. diye?
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Peki, değerli arkadaşlar, on
yıldır Avrupa Konseyindeyiz.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Sen Avrupa Birliği İlerleme Raporunu
okudun mu Mevlüt Bey? AKPye ne diyor?
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Avrupa Konseyindeki şu anda Cumhuriyet
Halk Partisinin tutumu ne? Değerli arkadaşlar, her platformda
Türkiyeyi şikâyet etmek; komisyonlarda, siyasi partilerde, raportörle
beraber yaptıkları çalışmalarda Türkiyeyi şikâyet
ediyorlar değerli arkadaşlar.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) İnsan Hakları Mahkemesine davaları kim
açtı?
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Ve oradaki ilgili ilgisiz her raporun
taslağına değerli arkadaşlar, Türkiye aleyhinde
değişiklik önergesi veren arkadaşlarımız var maalesef,
maalesef değerli arkadaşlar ve en son cuma günü Türkiyeyi Belarusla
aynı konuma sokan bir önergelerini AK PARTİli
arkadaşlarımızın yoğun çalışmaları
sayesinde çok şükür değerli arkadaşlar o tasarıdan
çıkardık.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bakın, bir tarihe geri dönmek istiyorum,
dört yıl öncesine. Sayın Şandır çok iyi hatırlar,
MHPli arkadaşlarımız, Sayın Türkeş de çok iyi
hatırlar.
EMİN HALUK
AYHAN (Denizli) Bizi her şeye şahit yapma!
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Biliyorsunuz, 2007 seçimlerinden sonra 2008
yılında değerli arkadaşlar, halkın yüzde 47sinin
oyunu almış AK PARTİye karşı bir kapatılma
davası açıldı ve bu kapatılma davası sürecinde
içeriden İyi ki bu memlekette yargıçlar var. deyip elini
ovuşturan arkadaşlar vardı; tabii ki, buna karşı
görüş belirtenler var, Avrupa Konseyinden de bu konuda endişe
duyduğunu belirten bir deklarasyon. Bu deklarasyon
yayınlandığı zaman değerli arkadaşlar -21
milletvekilinin imzasıyla- o zaman çıkarılan bir söylenti
neticesinde AK PARTİliler istedi. diye, heyet başkanı da ben
olduğum için bize karşı ciddi bir hakaret kampanyası, en
üstten, Cumhuriyet Halk Partisinin en üst seviyesinden diğer
arkadaşlara kadar; küfürler, hatta bunu vatana ihanete kadar götüren
açıklamalar ve buna benzer birçok suçlamalar. Aynı şekilde bunlara
destek veren gazeteler de bunları köşelerinde yazdı,
Ertuğrul Özköke kadar.
Peki, değerli
arkadaşlar, dört sene sonra ben size başka bir deklarasyondan
bahsedeceğim. Bu deklarasyon da Meclise giremeyen 7 tane milletvekili
hakkında daha ağır cümlelerle, özellikle bir ilk cümlesi var ki
En ağır şekilde telin ederiz. ya da Kınarız.
anlamına gelen bir kelimeyle başlayan bir deklarasyon ve 2008deki
deklarasyonla içeriği aşağı yukarı aynı olan,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin maddeleri ya da mahkemenin
kararlarını hatırlatan bir sözleşme. Ve değerli
arkadaşlar, bu deklarasyonu. Cumhuriyet Halk Partili
arkadaşlarımız hazırladı. Ve değerli
arkadaşlarımız, bu deklarasyona ilk imzayı atan
arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisinden burada bulunan çok değerli
arkadaşlarımız. Birinci sırada Sayın Bilgehan var,
ikinci sırada Sayın Baykal var ve parti sözcüsü Haluk Koç var ve 30
tane milletvekili, Avusturyadan, Fransadan ve değişik ülkelerden
kendi gruplarından veya Türkiye karşıtı olan milletvekillerinden
imza aldılar değerli arkadaşlar.
Peki, ben
şimdi şunu sormak istiyorum: Madem bunda siz
haklısınız, bunda hiçbir şey yok, dört sene önce bize niye
saldırdınız? Madem dört sene önce bize
saldırdınız, peki bugün aynısını, hatta kendiniz
imza atarak
Farz et ki dört sene önce haklısınız -Tuğrul
Türkeş de bizi o zaman eleştirmişti, Oktay Vural da
eleştirmişti, hatta bir televizyon programında
tartışmıştık Oktay Vural Beyle. Şimdi onlara da
sesleniyorum- dört sene önce bizi eleştirmiştiniz, şimdi
Cumhuriyet Halk Partisinin yaptığı buna ne diyeceksiniz?
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Evet diyeceğiz.
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Bizim de bir arkadaşımız var, o
yüzden sessiz mi kalalım diyeceksiniz yoksa aynı tepkiyi
gösterebilecek misiniz?
YILDIRIM
TUĞRUL TÜRKEŞ (İstanbul) Siz para verdiniz.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) Değerli arkadaşlar, bu neyin göstergesidir biliyor
musunuz? Biz Avrupada bugüne kadar hep şundan şikâyet ettik:
İkili standarttan ve ikiyüzlü siyasetten, çifte standarttan. Ama maalesef
bu Cumhuriyet Halk Partisinin ikiyüzlü ve çifte standart içinde olduğunun
en büyük göstergesi ve belgesidir değerli arkadaşlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, biz eskiden, on yıldır Avrupa Konseyi ve diğer
uluslararası örgütlerde kimle mücadele ederdik biliyor musunuz?
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) Apaydına gel Apaydına!
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Ermenistanla, değerli arkadaşlar,
Rum kesimiyle ve Yunanistan, Fransa gibi Türkiyenin karşısında
olan
Size çok samimi söylüyorum, bugün o ülkelerden Türkiyeye karşı
bir tazyik göremiyoruz. Maalesef bugün Avrupa Konseyinde de, diğer
ülkelerde de, diğer platformlarda da, uluslararası örgütlerde de
artık Cumhuriyet Halk Partisiyle uğraşıyoruz; Türkiyeyi
şikâyetlerinden, Türkiyeyi karalamalarından ve Türkiyeyi küçük
düşürme hareketlerinden. Yazıklar olsun size! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Sana yazıklar olsun, sana!
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Dört senedir ağlayacak bugünü mü buldun? Yazıklar olsun
sana!
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) Yazıklar olsun!
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Değerli arkadaşlar, hakkını
yemeyelim arkadaşların yalnız. Bir konuda Ermenilerle,
Fransızlarla iş birliği yaptılar. Biliyorsunuz 2010
yılında, 2009da ilk defa Avrupa Konseyinde bir Türk, bir Müslüman
Başkan seçiliyordu. Cumhuriyet Halk Partisiyle Ermeniler ve
Fransızlar engellemeye çalıştılar değerli
arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İşte bunların milliyetçiliği bu. Atatürk milliyetçiliği
bu mu?
ALİ HAYDAR
ÖNER (Isparta) Siz Ermenilerle iş birliği yaptınız.
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Oylamalarda var, oylamalarda var. Belgelerle
konuşuyorum, yalan söylemiyorum ben.
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) Apaydına gelsene sen, Suriyeye gelsene.
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Değerli arkadaşlar, şimdi size
soruyorum: Bu nasıl muhalefet? Böyle muhalefet olur mu? Böyle hassas
zamanlarda 9 tane vatandaşımızı katleden İsraili
haklı göstermeye çalışan bir muhalefet olur mu?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) O zaman siz İsraile ne yaptınız?
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Bugün 30 binden fazla insanı katleden
Suriye rejimini destekleyen bir muhalefet olur mu? Olur mu değerli
arkadaşlar?
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) En fazla savunma sanayi harcaması yapan sizsiniz.
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Bakınız, sabahtan beri
arkadaşlar söylediler; Apaydın Barınma Merkezi.
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) Sebep olanları kongrenize
çağırıyorsunuz.
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Apaydın Barınma Merkezindeki
Değerli arkadaşlar, bugün bir çocuk bile Googlea girdiği zaman,
zumladığı zaman, değerli arkadaşlar
yakınlaştırdığı zaman, Apaydın
Kampında neler olduğunu, neler bittiğini
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) Evlatlarımızın katillerine sahip
çıkanları kongrenize çağırdınız.
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Tabii doğruları söyleyince böyle
hoplarlar, zıplarlar. Doğaldır değerli arkadaşlar,
mazur görmek lazım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Apaydın
Kampında neler olup bittiğini Googledan bile görebilirsiniz bugün.
Ama ben ona da şunu söylemek isterim: Apaydın Kampındaki
insanların yüzde 75i kadın ve çocuklardır. Hatta, eğitim
de veriliyor çocuklara, kadınlara da kurslar veriliyor. Geri kalanlar
değerli arkadaşlar, tabii ki ordudan kaçanlar var.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) İsraile siz ne yaptınız, onu da anlatır
mısınız Sayın Çavuşoğlu?
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Ordudan kaçan insanlar nerede barınacak?
Ordudan kaçan insan Suriyede kalabilir mi? Onların yakınları
orada kalabilir mi?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) - İhale verdiniz ondan
sonra.
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Tabii ki biz bunlara sahip
çıkacağız, tabii ki sahip çıkacağız.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Orada eğitimi kendi verdiklerini söylediler.
MUSA ÇAM
(İzmir) Amerika taşeronluğuna hayır!
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Bu kaçan insanlar asker değil, bunlar
ordudan kaçmış. Yaptığımız şey
uluslararası hukuka da uygundur, CHPnin anlamadığı bir
şekilde insanidir de aynı şekilde. Dolayısıyla biz
onlara sahip çıkmak zorundayız değerli arkadaşlar. (AK
PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Suriyedeki kan elinize yüzünüze
bulaşmıştır. Vebal altındasınız.
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, tabii ki
Sayın Bakanımız da kendisiyle ilgili iddialara söz verecektir,
zaman da azaldı. Ben geçen seferde de söyledim, biz Sayın
Bakanımızı size yedirmeyiz, hiçbir bakanımızı
yedirmeyiz. Kusura bakmayın, açık konuşuyoruz, halkın
anlayacağı tabirle konuşuyoruz, diplomatik bir tabirle de
konuşmuyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Böyle boş önergelerle gelmeyin.
Biz size geçen sefer de demiştik ki: Acemice
hazırladığınız bir gensoru var.
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Yazıklar olsun!
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Şimdi, Allah için, başında bu
gensoru üzerinde biraz çalışmışsınız, Suriye
konusunda eklemeler var ama aşağıya doğru
baktığınız zaman gerekçede değerli arkadaşlar
yine CHPnin tembelliği; geçenki gensorudan kes yapıştır
yapmışlar, aynısını koymuşlar oraya.
İşte, sizin çalışmanız
Acemi. diyoruz,
kızıyorsunuz. İşte, burada, söylüyoruz.
Değerli arkadaşlar,
böyle bir muhalefetten ne beklenebilir, ne beklersiniz?
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Yahu, milletvekilleriyle, bu kadar insanla alay ediyorsun.
Yazıklar olsun sana!
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Bir şey bekliyoruz böylesine muhalefetten.
Böylesine muhalefet bizim için iyidir ama ülke için kötüdür. Ama bizim bu
muhalefetten bir beklentimiz var.
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Böyle şey olur mu yahu? Alay ediyor.
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Biz çalışıyoruz, siz gölge
etmeyin yeter.
Hepinize
saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkanım
YILDIRIM
TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) Sayın Başkan
HALUK KOÇ (Samsun)
Sayın Başkan
HURŞİT
GÜNEŞ (Kocaeli) Sayın Başkan
BAŞKAN Önce
kendi aranızda bir sıraya girin de ona göre söz vereyim isterseniz.
Buyurun Sayın
Hamzaçebi.
(AK PARTİ ve
CHP sıraları arasında karşılıklı laf
atmalar)
BAŞKAN Bir
saniye arkadaşlar
Sayın milletvekilleri, lütfen
Sayın
Köktürk, Grup Başkan Vekiliniz söz istiyor, lütfen
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Arkadaşlar, bana izin verir misiniz.
BAŞKAN
Sayın Hamzaçebi, buyurun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Kürsüdeki konuşmacı,
konuşmasının başından sonuna kadar saygısız
ve hakaretamiz bir üslupla Grubumuza çok ağır sataşmalarda
bulunmuştur, söz istiyorum efendim.
BAŞKAN
Buyurun, sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum Sayın Hamzaçebi.
(CHP sıralarından alkışlar)
Yalnız,
lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyin.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Sayın Başkan, yirmi dakika dinlediniz, şimdi bizi
uyarıyorsunuz. Dün akşam temiz üslup diyordunuz.
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Antalya Milletvekili
Mevlüt Çavuşoğlunun CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AKPnin Dışişleri Bakanı adayları
görücüye çıktı. Birkaç gün önce burada Volkan Bozkırı
izledik. (CHP sıralarından alkışlar) Bugün de Mevlüt
Çavuşoğlunu izledik. Umarım, bu yağ kokan
konuşmasıyla Sayın Başbakanın dikkatini çekerler,
kendileri Dışişleri Bakanı koltuğuna otururlar.
Sayın
Çavuşoğlunun konuşmasını dinlememiz çok iyi oldu. Biz
bugüne kadar kendisinin Türkiyeyi yurt dışında temsil
ettiğini, başarıyla temsil ettiğini düşünüyorduk;
meğer olağanüstü partizan bir kişiymiş, dış
politikayla ilgisi olmayan, gerçekleri saptıran bir kişiliği
gördük biraz önce. Konumuz, Apaydın Kampı, Suriyenin Özgür Suriye
Ordusu Türkiyeye konuşlanmış; bununla ilgili tek kelime etmeyen
bir Çavuşoğlu vardı burada.
Bir cümlesine
katılıyorum, Dış politika ciddiyet ister. dedi. Evet,
dış politika ciddiyet ister. NATOnun Libyada ne işi var?
dedikten bir hafta sonra, NATOnun üyesi olduğu Türkiye'nin silahlı
kuvvetlerinin Libyaya gitmesi için buraya tezkere getirmez ciddi dış
politika adamları. (CHP sıralarından alkışlar)
SİNAN
OĞAN (Iğdır) Bir hafta değil, üç gün, üç!
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Dış politika ciddiyet ister. PKKyla
Osloda görüştüğümüzü söyleyen alçaktır, şerefsizdir.
diyen bir Sayın Başbakan, daha sonra, başkası için
yönelttiği bu sıfatların muhatabı olmaz. Dış
politika ciddiyet ister. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ
(Samsun) Çavuşoğluna cevap verin, Çavuşoğluna.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Dış politika ciddiyet ister, evet. Hazreti
Peygamber
hakkındaki karikatür krizi nedeniyle Rasmussen NATO Genel Sekreteri
olamaz. deyip ertesi gün Rasmussene oy veren bir Türkiye olamaz;
dış politika ciddiyet ister. (CHP sıralarından
alkışlar)
AHMET
YENİ (Samsun) Sen Çavuşoğluna cevap ver!
BAŞKAN Sayın
Yeni, lütfen
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Gazzede Mavi Marmara olayında 9 kişi
öldü, Türkiye büyüklük gösterdi, oraya müdahale etmedi. diyor Sayın
Başbakan; dış politika ciddiyet ister.
Türkiye çuval
olayında Iraka müdahale edemedi; dış politika ciddiyet ister.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın Başkan, grubumuza bu kadar
ağır sataşmada bulunuldu, bana iki dakika süre verdiniz.
BAŞKAN Biliyorum
ama Sayın Hamzaçebi, 4 kişi sırada var grubunuzda yani.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Ama bakın, daha önceki
uygulamalarınızda, siz, geçen hafta, daha bu hafta burada üç dakika
süreler verdiniz.
BAŞKAN E, buyurun
bir dakika daha veriyorum Sayın
Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başbakan.
(Gülüşmeler) Sayın Başkan
Dilerim Başbakan da olursunuz,
daha iyi yapacağınızdan eminim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Evet, dış
politika ciddiyet ister; bir diktatörün elinden barış ödülü
aldıktan sonra o diktatörün katledilmesine göz yumulmaz. Dış
politika dürüstlük ister. Elinden ödül aldınız, daha sonra Kaddafiyi
sattınız; dış politika ciddiyet ister.
Dış politika
ciddiyet ister; Suriyeyle ortak Bakanlar Kurulu toplantısı
yapıp, Esad
Bana Türk dış
politikasını 1 kelimeyle özetleyin. derseniz İyi. derim ama
2 kelime derseniz İyi değil. derim. Yunanistanda birisine
sormuşlar: Ekonomiyi 1 kelimeyle özetleyin. İyi. demiş. Ya,
nasıl olur, bu kadar iyi olabilir mi, dökülüyor ekonomi. E, 1 kelime
dediniz, 2 kelime derseniz İyi değil. derim. Dış
politikanız bu durumda. (CHP sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun)
Sayın Başkan
BAŞKAN
İsterseniz bir değişik partiden verelim, ondan sonra
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Antalya) Sayın Başkanım, biraz önce
konuşan Grup Başkan Vekili
BAŞKAN Bir oturun
lütfen, daha devam edilecek sizle ilgili, onun için sonuçta vereceğiz
yani.
Buyurun Sayın
Türkeş.
YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) Efendim, Sayın Çavuşoğlu
konuşmasında beni şahit göstererek söylemediğim
şeyleri söyledi.
BAŞKAN
Sayın Türkeş, lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeden, buyurun.
Üç dakika süre
veriyorum.
2.- Ankara
Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeşin, Antalya
Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlunun şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
YILDIRIM
TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; demin Sayın Çavuşoğlu, konuşmasında
2008de AKPnin kapatılma sürecinde kendi yaptıklarını ve o
yaptıklarının eleştirilmesi ile şimdi Cumhuriyet Halk
Partisinin tutuklu milletvekilleriyle ilgili girişimini birbiriyle
mukayese ederek kendilerinin yaptığının da benzeri iş
olduğunu ifade etti.
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Antalya) Söylenti dedim.
YILDIRIM
TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) Ben beş yıldır Avrupa
Konseyi Parlamenter Meclisi Türk Delegasyonunun bir üyesiyim. O dönemde
-Sayın Çavuşoğlu tabii ki burada ifade ve ikrar edemeyecektir
ama- fevkalade özel ilişkiler
Buradaki kapatılma davasının
değişik dillere tercüme edilmiş nüshaları oradaki
parlamenterlere dağıtıldı, onların bir
kısmının çocukları İstanbulda bazı
şirketlerde işe alındı, hediyeler alındı, maçlara
götürüldü. (CHP sıralarından Oo! sesleri, gürültüler) Biz orada o
dönem nelerin yapıldığını biliyoruz. Yani aslında
Sayın Çavuşoğlunun Tuğrul Türkeş şahittir.
dediği doğru, ben şahidim, bu dönemde gerçi bu son oturuma
gitmedim ama ben Cumhuriyet Halk Partisindeki arkadaşların bu tip
maharetlerinin olduğunu bugüne kadar görmedim. Bunları arz etmek
istedim, bir. (CHP sıralarından alkışlar)
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Antalya) İşte burada Sayın Türkeş.
YILDIRIM
TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) O evrakların hepsi bende var Mevlüt
Bey, sadece burada değil, odamda ama getiririm, istediğin zaman
konuşuruz.
İki: Bu
gensoru noktasında da bizim Cumhuriyet Halk Partisi gensorusuna destek
vermeyişimizi sakın ha yanlış anlamayın, az önce de
söylediğim gibi, biz burada Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve bunun
arkasındaki siyasi yapıyı ve Türk devletinin
kurumlarının elini güçlendirmek adına buna şimdi destek
vermiyoruz, yoksa yaptığınız ve söylediğiniz siyasetin
hiçbir tarafını da benimsemiyoruz, hoşumuza da gitmiyor.
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Koç,
size nasıl sataşıldı? Buyurun. Ne söyledi Sayın
Çavuşoğlu?
HALUK KOÇ (Samsun)
Sayın Çavuşoğlu, ismimi belirterek Avrupa Konseyindeki CHPnin
çalışmalarıyla ilgili çarpıtmada bulundu. Açıklama
yapmak istiyorum.
BAŞKAN
Hayır, ne dedi işte? İsminizi belirtti, ne dedi?
HALUK KOÇ (Samsun)
Efendim, tutanaklarda var. İsmimi zikrederek söyledi.
BAŞKAN Ama
ifade etmeniz gerekir tutanaklara geçmesi için. Ne söyledi işte isminizi
belirterek? Onu soruyorum Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun)
Cumhuriyet Halk Partisinin Türkiye düşmanlarıyla iş
birliği yaptığını
BAŞKAN
Buyurun Sayın Koç, üç dakika süre veriyorum.
3.- Samsun
Milletvekili Haluk Koçun, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlunun
şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
HALUK KOÇ (Samsun)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Öncelikle, çok
üzüntülü olduğumu ifade edeyim. Sayın Çavuşoğlu, Avrupa
Konseyi Parlamenterler Meclisinde iki yıl Başkanlık yaptı
ve şimdi birtakım ithamlarda bulundu. Rahmetli annem o zaman
hastaydı, gidemedim fakat bütün komisyonlarda, Sayın
Çavuşoğlunun başkan olması için imza toplayan bir Cumhuriyet
Halk Partisi Milletvekiliyim ve kendisi de bana, kürsüden -seçildikten sonra-
teşekkür konuşması yaparken ismimi zikrederek teşekkür
etti.
Değerli
arkadaşlarım, yani hafızayı biraz
şaşırıyorsunuz onun için hatırlatmak istiyorum. Tabii,
üzgünüm, şu açıdan üzgünüm: Bu üç dönem sizi çok sıkmaya
başladı değerli arkadaşlarım. Keşke bu Tüzükü bu
şekilde yapmasaydınız. Bunların temelinde bu yatıyor.
Yani milletvekilliği dışında başka bir siyasi pozisyon
elde etmek için atraksiyonlar başlıyor ve siyaseten şu ana kadar
çizdiği çizginin dışında birtakım
davranışlar ortaya çıkıyor. Sayın
Çavuşoğluna bunu hiç -kendisi arkadaşımdır-
yakıştıramadım. Hiçbir Cumhuriyet Halk Partili, Türkiye'nin
ulusal çıkarları dışında, hiçbir şekilde Avrupa
Konseyinin hiçbir noktasında bir eylem ve davranışta
bulunmamıştır; dün de, bugün de. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Antalya) Bu ne?
HALUK KOÇ
(Devamla) Şimdi, tutuklu milletvekillerine gelince, imzaları Gülsün
Hanım ve ben topladım ve Türkiye düşmanı. diye ifade
ettiği kişiler, Sayın Çavuşoğlunun Antalyaya özel
davet ederek ağırladığı kişilerdir.
Ağırladığı kişilerdir özel otellerde. (CHP
sıralarından Ooo sesleri)
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Antalya) Ben Fransızları hiç
ağırlamadım.
HALUK KOÇ
(Devamla) Sayın Çavuşoğlu Avrupa Konseyinde lobiciliği
çok iyi öğrenmiş. Eğer siyaseten başka bir pozisyon elde
edemezsen Mevlüt Kardeşim, bak, belli ülkelerin, deneyiminle, siyasi
lobiciliğini yapabilirsin. Bu çok ağır bir ithamdır;
sözlerinin üzerine bunu söylemek zorunda kaldım.
Denetim
Komisyonunda Türkiye Raporu görüşülüyor. Evet, İngilizce bilmeyen bir
Fransız senatör, sosyalist senatör Türkiye Raportörü. Çok daha rahat
anlaşabiliyoruz kendisiyle. İktidar grubundan Sayın Memecan
Denetim Komisyonunda, muhalefet grubundan da ben. Kapalı toplantı
orası, dışarıya bilgi verilmiyor.
Benim
söylediğim şudur: Ülkem hakkında eleştirilerde bulunmak
zorundayım ama bunlar, demokrasinin evrensel kurallar içerisinde
Türkiyede gelişmesine katkıda bulunacağına
inandığım için yaptığım eleştirilerdir.
Ne söyleyecektim
Sayın Çavuşoğlu? Milletvekilleri haksız yere tutuklu
değiller. mi diyecektim? Yargı
bağımsızlığının içinin
boşaldığını söylemeyecek miydi? Türkiyede hapiste
öğrencilerin olduğunu söylemeyecek miydim? Tutuklu gazetecilerin
olduğunu söylemeyecek miydim? Yargının, tek başına bir
iktidardaki kişinin egemenliği altına girdiğini
söylemeyecek miydim?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HALUK KOÇ
(Devamla) Dört başı mamur, bütün kurumlarıyla
çalışan bir demokrasi olduğunu mu söyleyecektim? (CHP
sıralarından alkışlar) Bunlar Türkiyeye ihanet
değildir.
Bakın, dört
sene önce AKPye dönük hiçbir eleştiri yoktu Avrupa Birliğinde... (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Ama bugün samimi
dost ülkeler
BAŞKAN Sayın
Koç, teşekkür ediyorum.
HALUK KOÇ
(Devamla) -
herkes AKPnin getirdiği demokrasi noktasını
Avrupada sorguluyor ve Sayın Çavuşoğluna bir Alman
parlamenterin sözünü söylüyorum
BAŞKAN
Sayın Koç, lütfen
HALUK KOÇ
(Devamla)
Eski bir Parlamento Başkanına yakışmayan
konuşmalar yapıyorsunuz. demiş.
Yakışmadı
Sayın Çavuşoğlu! (CHP sıralarından alkışlar)
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya)
Sayın Başkan
HURŞİT
GÜNEŞ (Kocaeli) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Güneş.
HURŞİT
GÜNEŞ (Kocaeli) Sayın Başkan, AKP Grubu adına
konuşan hatip, konuşmasında bir hokkabaz kelimesini
kullandı. Apaydın konusunda hokkabaz. dedi. Bu konuda açıklama
istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Güneş; sataşma nedeniyle üç dakika söz veriyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
4.- Kocaeli
Milletvekili Hurşit Güneşin, Antalya Milletvekili Mevlüt
Çavuşoğlunun şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
HURŞİT
GÜNEŞ (Kocaeli) Sayın Başkan, AKP Grubu adına
konuşan hatip, konuşmasında Apaydın konusunu dile getirmem,
getirmem, Apaydın karanlığını aydınlatmaya
çalışmam nedeniyle, beni Apaydın konusunda hokkabazlık
yapmakla suçladı, doğru mu?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya)
Ben öyle bir şey söylemedim.
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla)
Doğru mu?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya)
Hayır yalan. Öyle bir şey demedim.
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla)
O zaman gelip burada bunun doğru olmadığını
söylersiniz çünkü ben halkı aydınlatmaya çalışıyorum.
Nitekim, halkı
aydınlatmamız sonucunda Türkiye'nin yüzde 56sı, Apaydında
silahlı eğitim verildiğini düşünüyor ve Türkiye'nin üçte
2si, Hükûmetin Suriye politikasını desteklemiyor. Eğer hâl
böyleyse bu Hükûmetin oturup aklını başına alıp,
başta Sayın Bakanın, Bu politikayı nasıl
değiştiririm? diye düşünmesi gerekir. Yok eğer bu politika
değişmiyorsa o Bakanı değiştirmek gerekir. O
sorumluluk da bize düşmüştür, Cumhuriyet Halk Partisi olarak da bir
gensoru verdik.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Çavuşoğlu.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya)
Sayın Başkanım, daha önceki konuşmacılar,
konuşmalarında çok ağır ithamlarda bulundular, özellikle
Sayın Haluk Koç
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ne dedi ya, ne
dedi?
BAŞKAN Bir saniye sayın
milletvekilleri
Sayın Çavuşoğlu, her bir
konuşmacı için mi üç dakika istiyorsunuz, yoksa 1 defa mı üç
dakika vereceğim?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya)
Sayın Başkanım
BAŞKAN Bir üç dakika yeter mi,
yoksa her bir konuşmacı için mi üç dakika istiyorsunuz?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya)
Dört çarpı üç, on iki dakika istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, üç dakika süre
veriyorum.
5.- Antalya
Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlunun, İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul
Türkeş, Samsun Milletvekili Haluk Koç ve Kocaeli Milletvekili Hurşit
Güneşin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya)
Sayın Başkanım, şimdi ben açıkça burada Cumhuriyet
Halk Partisine bir soru sordum. (CHP sıralarından gürültüler)
MUSA ÇAM (İzmir) Antalyada
kimleri ağırladın?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
lütfen
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
Şimdi, ben bir soru sordum, onun cevabını vermediler. Ben dedim
ki: Bugün Cumhuriyet Halk Partisinin yaptığı doğruysa
deklarasyon konusunda, dört sene önce Cumhuriyet Halk Partisi âdeta bizi idama
götürmek için bu kadar niye eleştirdi ve saldırdı? Bunun
cevabını versin dedim. Bunun cevabını verebildiniz mi?
Üstelik, o zamanki deklarasyonda
(CHP sıralarından gürültüler)
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli)
Bu ne! Bunlardan dolayı, bunlardan dolayı! (Kocaeli Milletvekili
Hurşit Güneş, elindeki fotoğrafları gösterdi)
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
O zamanki deklarasyonda, değerli arkadaşlar, hiçbir AK
PARTİlinin imzası yok ama bugünkü deklarasyonda Cumhuriyet Halk Partililerin, değerli
arkadaşlar, imzası var. (CHP sıralarından gürültüler)
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli)
Buraya bak, buraya!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bak, gösteriyor,
bak!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
Şimdi bunun cevabını
Sayın Türkeş de diyor ki: O
arkadaşlar yapmaz, iyi çocuklar.
Sayın Türkeş, al belgeyi oku,
ondan sonra, lütfen, sizin de görüşünüzü almak istiyorum bu konuda.
BAŞKAN Sayın
Çavuşoğlu, lütfen
Sataşmalara cevap verin lütfen.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
Ben sadece Sayın Türkeşe söyledim Sayın Başkanım.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, Haluk Beyin söylediklerine cevap vermek istiyorum. Haluk Bey
diyor ki
(Hurşit
Güneş elindeki fotoğrafları arkasına dönerek gösterdi)
BAŞKAN
Sayın Güneş, lütfen
Sayın Güneş
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Siz Antalyada Avrupa Konseyinden
insanları ağırladınız. diyor. Biz Avrupa Konseyinden
insanları Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Antalyada niye
ağırladık?
1) Komisyonları davet ettik.
2) Siyasi parti toplantılarını
yaptık, değişik komisyonlar.
3) Dönem Başkanlığımda bir
günlük mini genel kurul yaptık
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Çavuşoğlu, bu kafayla gidersen askere, alamazsın
tezkere!
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
ve de değerli arkadaşlar, birçok
milletvekili Antalyaya geldi
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Onu açıkla!
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) -
ve bunların hepsini, ayrım
yapmaksızın, sosyalist grup, muhafazakâr grup, ondan sonra,
aşırı sol, Hristiyan demokrat, tüm milletvekillerini
ağırladık; Ankarada da ağırladık,
İstanbulda da ağırladık. Bunun neresi suç? Neresi suç
Sayın Türkeş? Sizin söylediğiniz İstanbulda falanın
çocuklarına iş verdi, şu oldu, hediye
Bunların hepsi
yalan. Siz sadece, lokum verdiler diye bizi şikâyet ettiniz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Bunlar doğru
değil. Varsa ispatı gösterin Sayın Türkeş belgelerle, ben
belgelerle konuşuyorum. Buraya gelip yalan söylemek kolay. Belgeyle
konuşun.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sen yalancısın! Yalancı sensin!
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Sizin söyledikleriniz yalan Sayın
Türkeş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi,
değerli arkadaşlar, Sayın Koç dedi ki
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Antalyada kimleri ağırladınız?
BAŞKAN
Sayın Akar
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Söyledim kimi
ağırladığımı, dinleyin! (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)Hepsini ağırladık.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Seni Dışişleri Bakanı yapmayacak! Sen bu
zilleti hak ettin.
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Diyor ki Sayın Türkeş: Sen,
işin bitince, işte, ülkeler için yardım edersin. ve biraz önce
söylediği Alman beni niye eleştirdi biliyor musunuz değerli
arkadaşlar?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Boyundan büyük laflar ettin ve bu zilleti hak ettin Mevlüt!
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Ben, Avrupa Konseyinde Azerbaycan lehine
konuşma yaptığım için eleştirdi. Sayın
Türkeş, Sayın Koçun örnek verdiği budur.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Senin bugün mevlidin okundu arkadaş!
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Ben on yıldır Türkiye için de
çalıştım, Azerbaycan için de çalıştım,
Kıbrıs için de çalıştım, diğer Türki
cumhuriyetler için de çalıştım, Filistin için de
çalıştım. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Bu kadar perişan olabilir bir insan! Biz de sana saygı
duyuyorduk ya, saygı duyuyorduk!
MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Yine çalışacağım, siyasetçi
olmasam da çalışacağım, hep
çalışacağım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çavuşoğlu.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Hadi, hadi, otur!
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Yalana devam etme!
V.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş ve 113
milletvekilinin, izlemekte olduğu dış politikanın tehlikeli
ve gerçeklerden uzak olduğu, ulusal çıkarlarla
bağdaşmadığı ve yasama organı ile halktan
gizlendiği iddiasıyla Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/13) (Devam)
BAŞKAN
Şimdi, Hükûmet adına Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın
Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
CHP Grubu adına, aleyhimde verilen gensoru vesilesiyle
huzurlarınızda bulunuyorum.
Her gensoru, her
eleştiri, her özel oturum bizim için yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi
dış politikamız konusunda bilgilendirmek için bir
fırsattır. 6 Hazirandaki geçen gensoru vesilesiyle dış
politikamızın genel ilkeleri ve küresel alanda
ulaştığımız seviyeyi sizlerle
paylaşmıştım. Bu gensoru vesilesiyle de, gensorunun temel
konusu olan, ana teması olan komşularımızla ilişkiler
konusunu ele alacağım.
Aslında böyle
bir gensoru verildiğinde bekledim ki, on yıldır takip edilen
komşularımızla ilişkiler konusunda muhalefet sözcüleri
alternatif bir paradigma getirsinler, Böyle değil de şöyle
olmalı. desinler ya da bütüncül bir yaklaşım sergilesinler.
Birçoğu, vaktini bile doldurmadan, bir kısmı da sadece
basında daha önce onlarca kez yer almış resimleri göstererek
aslında komşularımızla ilişkiler konusunda söyleyecekleri
hiçbir şey olmadığını, sadece güncel bazı
konuları istismar ettiklerini ortaya koydular.
Ayrıca,
eğer bir Dışişleri Bakanı hakkında altı ay
içinde ikinci kez gensoru veriliyorsa, bu, o Dışişleri
Bakanı için değil, dış politikayı böylesine iç siyasete
bulaştıran ve millî birliği böylesine zedeleyen partiler için
bir utanç vesilesidir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi gelin,
kısaca, birçok kez paylaştığım için bir kez daha
komşularımızla ilişkiler konusunu sizlerle paylaşmak
istiyorum. Komşularımızla ilişkilerle ilgili son on
yıl içinde büyük bir paradigma değişimi yaşadık, bu
doğrudur, bu paradigmanın arkasındayız.
Komşularımızla sıfır sorun derken, Maksimum
entegrasyon derken, Her türlü üst düzey siyasi diyalog derken yeni bir dönem
başlattık. Dört esas üzerine bu yeni dönemi inşa ettik.
Birincisi, en üst
düzey siyasi ilişkiler. Bakınız, 2004 yılına kadar
başta Rusya olmak üzere birçok komşu ülkenin devlet ve hükûmet
başkanı Türkiyeye hiç gelmemişti tarih boyunca. Önce, geldiler
daha sık görüşmeler başladı. Şimdi ise bir sene içinde
en az dört-beş kez görüşme yapılıyor. Sadece Rusya için
söylüyorum, son bir yıl içinde gerek Sayın
Cumhurbaşkanımız gerek Sayın Başbakanımız,
Sayın Putin ve Sayın Medvedevle en az 6-7 kez görüştüler, belki
de telefonlarla birlikte 10u aşmıştır. Bütün
komşularımızla ilişkiler bu düzeyde.
Bu yetmedi.
Bakanlık görevini almamla birlikte, yüksek düzeyli stratejik iş
birliği konseyleri başlattık yani 2 liderin eş
başkanlığında, Sayın Başbakanımız ve
muhatabı olan yürütme başkanının eş
başkanlığında ortak kabine toplantıları; bütün
komşularımızla bunu ihdas ettik, üç sene içinde, Rusyayla,
Ukraynayla, Irakla, Suriyeyle, Yunanistanla, Bulgaristanla,
Mısırla, Libyayla, Kazakistanla, Azerbaycanla. Geçen ay
Azerbaycan ve Ukraynayla yaptık, bu ay, dün Kazakistanla yaptık,
önümüzdeki ay Mısırla yapıyoruz, aralık ayında
Rusyayla yapıyoruz, ocak ayında da Yunanistanla yapıyoruz. Bu
ilişkileri, hem şahsi ilişkiler düzeyinde hem de
kurumsallaşmış şekilde sürdüreceğiz.
İkinci ilke,
karşılıklı saygı esasları içinde,
sınırlara saygı, milletlere saygı esasları içinde
kültürel ve sosyal etkileşimi artırmak.
Bakınız,
bir Dışişleri Bakanı olarak şu ana kadar
yaptığım bütün komşu ziyaretlerinde hiçbir zaman ihmal etmediğim
bir şey var, o da bizimle kültürel bağlarla bağlı olan
yakın bölgelerimizdeki tarihdaşlarımızla buluşmak.
Yunanistana gittim Batı Trakyayı ziyaret ettim; Bulgaristana
gittim Filibeyi ve Kırcaaliyi ziyaret ettim; Romanyaya gittim
Köstenceyi ziyaret ettim; Moldovaya gittim Gökoğuz diyarını
ziyaret ettim.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Kampa gel, kampa.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Azerbaycana gittim Nahçivanı
ziyaret ettim; Rusyaya gittim Kazanı ziyaret ettim; Iraka gittim Musulu,
Erbili, Kerkükü ayırt etmeksizin ziyaret ettim; Suriyeye gittim Halepi
ziyaret ettim. Niçin biliyor musunuz? Çünkü
bütün o hükûmetler bize güveniyordu. Daha önceki dönemlerde bir tehdit
algısı gibi görülen ortak kültürel paydadaki akraba topluluklarını,
o ülkelerle bir dostluk köprüsü hâline getirdik. Bundan sonra da ziyaret
edeceğiz.
Bakın, iki gün önce
Yunanistandaydım. Batı Trakyadan gelen
soydaşlarımızla görüştükten sonra Farinos semtindeki
Türkiyeden göç eden Rumlarla da hasret giderdik ve onların o güzel
Türkçeyle bana Sayın Bakanım demelerinden onur duydum. Burada, biz
hiçbir zaman din, mezhep, etnisite ayrımı yapmıyoruz. Bu
topraklara aidiyet hisseden kim varsa, dünyanın hangi köşesindeyse
onları kendi insanımız kabul ediyoruz, kendi diasporamız
kabul ediyoruz, düşman kabul etmiyoruz. Avrupa
Konseyi Parlamenter Meclisindeki bir toplantıda -bir tuzak gibi- bir
Ermeni üye şöyle bir soru sordu, Ermenistanla ilişkiler konusunda.
Dedim ki: Biz çevremizde sadece iki tip ülke görürüz. Beklediler ki dost ve
düşman. Dostlar ve potansiyel dostlar yani gelecekteki
dostlarımız. Biz düşman telakkisini ortadan kaldırmaya
kararlıyız.
Üçüncü önemli
temel: Bu da, Türkiyenin komşularıyla tam bir ekonomik entegrasyon
içine girmesidir. Çok istatistik verebilirim fakat vaktimiz dar sadece bir
tablo göstereceğim. Bakınız, şu, komşu ülkelerle
ticaret hacimlerimiz. Şu kırmızı gördüğünüz cüceler,
2002 yılına ait, şu gördükleriniz ise 2011 yılına ait.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Evet, Rusyayla, sıkıntı
var denilen Rusyayla 5 milyar dolardan 30 milyar dolara, 6 misli
artmışız.
EMİN HALUK
AYHAN (Denizli) Rusyayla açık ne kadar?.. Riski de artmış.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - İranla 10 misli artmış.
Her bir ülkeyle en az 5, en fazla 10-15 misli artmış. İranla bu
sene ticaretimiz 25 milyar doları bulacak, Kriz var. dediğiniz
İranla 25 milyar dolar! 2002de ise sadece 1.2 miyar dolardı.
İşte,
getirdiğimiz fark bu. Eğer bir grup ülkeyle sizin ticaretiniz
artıyorsa bu, şu demektir: Savaş ihtimaliniz minimize ediliyor,
çatışma ihtimali azalıyor, dostluk halkalarınız
genişliyor dolayısıyla bunu genişletmeye
kararlıyız.
Yine, komşu
ülkeler etrafında, bölgesel vizyonumuzla ilgili dördüncü prensip bu,
gerçekleşecek bugün veya yarın ama mutlaka gerçekleşecek- o da
şudur: İnsanların, malların, sermayenin ve fikirlerin
serbestçe dolaştığı, komşu ülkeler arasında
sınırlara saygı gösterildiği ama bu sınırların
bir duvar gibi değil, bir komşu kapısı gibi her an
açık olduğu, esnediği, önemsizleştiği,
anlamsızlaştığı bütüncül bir bölge oluşturmak
istiyoruz. Balkanlarda da bunu istiyoruz, Kafkaslar ve Orta Asyada da, Orta
Doğuda da. Onun için Balkanlarda bu sene Balkan Savaşından
ebedi Balkan barışına dedik. Türk Konseyini kurduk. Türkiye-Bosna
Hersek-Hırvatistan, Türkiye-Bosna Hersek-Sırbistan,
Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan, Türkiye-Azerbaycan-İran gibi üçlü
mekanizmaları oluşturduk. Başta komşu ülkeler olmak üzere
bütün çevre ülkelerle vizeleri kaldırdık.
Bizim hayalimiz,
evet, iddiamız da bu, bir gün gelecek, İstanbuldan kalkan birisi,
herhangi bir vizeye muhatap olmadan Saraybosnaya kadar gidecek.
İstanbuldan kalkan birisi, Yemene, Fasa kadar gidecek.
İstanbuldan kalkan birisi, Kafkasya Hazar üzerinden Altaylara kadar
gidecek.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yani Batıda sadece Saraybosnaya mı
gidecek Sayın Bakan? Avrupaya gidemeyecek mi? Sadece Saraybosna mı?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Rüyamız, idealimiz bu ve bunu
gerçekleştireceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi,
CHPnin eleştirilerine gelince, bu, bizim komşuluk
politikamızın paradigması.
Bakınız,
yeni bir paradigma inşa edildiğinde yeni bir zihniyet inşa
edersiniz. Biz o zihniyeti inşa ettik, biz o zihniyeti
yaygınlaştırdık, bütün dünyada bilinir kıldık,
ancak bazen münferit ve konjonktürel olaylar, bu paradigmalar üzerine meydan
okumalar getirebilir, ama hiçbir zaman paradigmayı sarsamaz, aksine
güçlendirir.
Nitekim, Arap
Baharı sonrasında, tabii, bu paradigmayla ilgili yeni unsurlar
çıktı, riskler de çıktı, avantajlar da çıktı.
Nitekim, bugün, Mısırda, Tunusta, Libyada, Fasta Türkiye'nin
önüne yepyeni ufuklar açıldı; bu, büyük bir avantajdır.
Baştan da biliyorduk Suriyede riskler oluşabileceğini.
Suriyenin oluşturduğu riskleri de bu paradigma içinde çözmeye
kararlıyız, ama Suriye krizinin sorumlusu ne Türkiye'dir ne de
demokratik hakları için sokağa çıkmış olan Suriyeli
kardeşlerimizdir.
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Sensin Sayın Bakan, sensin!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Suriye krizinin sorumlusu, önce keskin
nişancılarla, yetmediği zaman toplarla, tanklarla, o da
yetmediğinde helikopterlerle, uçaklarla kendi halkını bombalayan
zalim Esad rejimidir.
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) 10 bin Suriye askeri öldü, 10 bin! Yazıklar olsun size!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) O resimleri gösteriyorsunuz. Her gün
televizyonlarda gösterilen
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Kardeş kardeşi öldürüyor! Kardeş kanı
akıyor! Yazıklar olsun size!
BAŞKAN
Sayın Eryılmaz, lütfen
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Hamayı, Humusu, Halepi
unutmayın.
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) 10 bin Suriye askeri öldü!
BAŞKAN
Sayın Eryılmaz, lütfen oturun yerinize.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) CHP, ne kadar bu katliamın failini
örtmeye çalışırsa çalışsın ve ne kadar bu
katliamlardan sorumlu olan Beşar Esadı temizlemeye kalkarsa
kalksın, Türkiye'yi suçlamaya kalkarsa kalksın, tarih de,
insanlık vicdanı da, en önemlisi aziz milletimiz ve kardeş
Suriye halkı da şahittir ki Türkiye, bu konuda elinden gelen her
şeyi yapmıştır.
HURŞİT
GÜNEŞ (Kocaeli) Halk inanmıyor, biliyor musun! Sayın Bakan,
sizin seçmeniniz de inanmıyor!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Şimdi, Birleşmiş
Milletler Genel Kurulunda Suriyeyi kınayan tasarıya 120 ülke evet
oyu verdi, 12 ülke hayır oyu verdi. Kimin yanındasınız,
hangi uluslararası toplumun, vicdanın yanındasınız?
HURŞİT
GÜNEŞ (Kocaeli) Türkiye, Türkiye.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - 120 ülke bizim gibi düşünüyor, 12
ülke Beşar Esadla sizin gibi.
Şimdi
şuna geleceğim: Demokrasilerde eleştiri, en doğal
haktır. Her konu, her politika eleştirilebilir, hiçbir istisnası
yok, ancak milleti temsil makamında olan siyasetçilerin, bu hakkı,
ilkeli ve ahlaki sorumlulukla kullanması gerekir. Bu açıdan
dış politika eleştirisinde ben her zaman üç unsuru ararım:
Bir, üslupta ve muhtevada ahlaki seviye; iki, dürüstlük ve iç
tutarlılık; üç, bu aziz millete ve bu büyük ülkeye aidiyet hissinin,
her kaygının üzerinde tutulması. Sayın
Kılıçdaroğlu ve CHPnin eleştirilerini gelin şimdi, bu
üç kriter açısından değerlendirelim, soğukkanlı bir
şekilde değerlendirelim.
Sayın
Kılıçdaroğlu, birçok kere bendenize ve daha önce de Sayın
Başbakanımıza hakaretlerde bulundu, küfürde bulundu.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Yakışıyor ona!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Sayın Başbakanımız
mahkemeye verdi, birçok kez de mahkûm ettirdi.
Şimdi, ben,
burada, bazılarıyla da akademik ve kültürel hayatta birlikte
olduğum çok değerli CHPli milletvekili dostlarıma hitap etmek
istiyorum, ahlak ve irfan sahibi CHP kitlesine hitap etmek istiyorum:
Bakınız, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlunun
bir ifadesini, gazetecilere açık bir ifadesini, bir küfrü, açık
söylüyorum, argo bir küfrü gazeteler sansürleyerek vermek zorunda
kaldılar. Şimdi, bu, ilk defa yapılan bir şey değil,
sürekli tekrar ediyor. Ben bu hakaretlere cevap vermeyi zül addederim, çünkü
ecdat ve özlü deyişler cevabı vermiş: Bir insanda olmazsa edep/Neylesin
ona medrese, mektep
/Velhasıl illa edep, illa edep, illa edep. (AK
PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Genel Başkana edep demek yakıştı
mı Sayın Bakan? Genel Başkan hakkında böyle konuşmak
size yakışıyor mu? Edepten bahsediyorsunuz!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Şimdi, Sayın
Kılıçdaroğluna bu anlamda cevap vermeyeceğim ama hukuki
haklarımı mahfuz tutuyorum.
Dün, son derece
marjinal bir gazetede bir CHP milletvekilinin Esadla boy boy resmi vardı.
O gazeteyi ben bir iftira dolayısıyla mahkemeye verdim
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) O, benim Sayın Bakan, benim.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) -
1 Türk lirasına mahkûm ettim,
sembolik olsun diye. Basına bunu uygulayacağım ama
Kılıçdaroğluna en yüksek cezayla gideceğim. Niçin biliyor
musunuz? Beşar Esadın bombası altında ölen Suriyeli
şehitlerin yetimlerine bunları bağışlamak için. (AK
PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar; CHP
sıralarından gürültüler)
Bakın,
dinleyin, dinleyin. Biz sizi dinledik, siz de dinleyeceksiniz. Ben burada
hakaret etmiyorum, dinleyeceksiniz! Aylardır bu hakaretlere sabrediyorum,
dinleyeceksiniz, dinleyeceksiniz!
MUSA ÇAM
(İzmir) Tokalaşma, çak çak yapma!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Eleştiride ikinci kriter,
dürüstlük ve iç tutarlılık.
Şimdi, geçen
günlerde, bir televizyon programında Sayın
Kılıçdaroğlu, bir başka televizyon kanalında, TRTde
benim yaptığım bir röportaja atfen Sayın Bakan, Faruk
Şaranın Sünni olduğu için ülke başına gelmesini
istiyor. dedi.
HURŞİT
GÜNEŞ (Kocaeli) Hangi gerekçeyle istiyorsunuz?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Onun üzerine Dışişleri
Bakanlığındaki arkadaşlarım bütün deşifreyi
çıkardılar ve bir not gönderdiler programın yapımcısına
Sayın Bakan o programda Sünnilikten hiç bahsetmedi. diye Faruk Şara
için. Bu yapımcı, Kılıçdaroğluna bunu söyledi. Yok,
gizli oturumda söyledi. dedi.
Şimdi,
bakın, insani ahlak gereği, yalan söylememek lazım, devlet
ahlakı gereği de gizli oturumu gizli tutmak lazım.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Senin milletvekilin basına beyanat verdi.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Ama gizli oturumla da ilgili yalan
söyledi, çünkü ben gizli oturumda Faruk Şaranın adını dahi
anmadım. Bugün gittiğinde de şunu söyledi: Biz onu zaten
tanıyoruz. Kafasındaki Davutoğluyla kavga ediyor, gerçek
Davutoğluyla değil. Gerçek Davutoğluyla, gerçek Erdoğanla
kavga ettiğinde çok âciz kalacağını görüyor çünkü.
Zihnindekiyle kavga ediyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Şimdi, bunu söyledikten sonra bir tek şeyi kabul
etti, doğru söyledi Stratejik Derinliki okumadım. dedi.
Okumadığı şeyi tenkit ediyor.
Ne güzel
söylemiş Mehmet Akif: Şarka bakmaz, Garpı bilmez, görgüden yok
vâyesi/ Bir kızarmaz yüz, yaşarmaz göz bütün sermayesi.
Ne kızaracak
yüz var ne bu facialar karşısında ne bu insanlık trajedisi
karşısında bir damla gözyaşı dökecek bir vicdan var
bunlarda. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakınız,
üçüncü kritere geliyorum. Yani, üçüncü kriter, bu milletin ağzıyla
konuşmak, bu milletin
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Bakan, doğru söylemiyorsun. O kitabın
adını öyle söylemedi, doğru söylemiyorsun. Sen bile doğru
söylemiyorsun. Doğru söyle, doğru. Adını bile doğru
söylemiyorsun.
BAŞKAN
Sayın Akar
Sayın Akar
Sayın Akar, lütfen, Sayın Hatibi
dinleyelim.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Çıkar cevap verirsin.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Doğru söylemiyorsun!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Üçüncü kriter, bu millete ve bu ülkeye
aidiyet hissetmeyi her türlü şeyin üstünde tutmak.
Şimdi
bakın, Şamda Beşar Esad ne söylüyorsa Ankarada
Kılıçdaroğlu aynısını söylüyor. Şamda Bu,
sokakta yürüyenler terörist! diyor Beşar Esad,
Kılıçdaroğlu da burada aynısını söylüyor.
Şamda Esad Bunun sorumlusu Türkiyedir. diyor, burada da
Kılıçdaroğlu böyle söylüyor.
MUSA ÇAM
(İzmir) Barack Obama ne diyorsa siz de onu söylüyorsunuz! Amerika ne
diyorsa siz de onu söylüyorsunuz!
BAŞKAN
Sayın Çam, lütfen
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Bakan, yalan söylüyorsun, doğru söylemiyorsun!
BAŞKAN
Sayın Akar, lütfen
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Kendi ülkesini şikâyet etmeye
alışmış ve bunu politika benimsemiş olanlar, bu ülkeye
bir şey vadedemezler.
Bakın, bir
resim daha göstereceğim, bir tablo daha göstereceğim, siz resim
gösteriyorsunuz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Bakan, sen kitabında ne yazdın Suriye
hakkında onu söyle, kitabında ne yazdın 2002de?
Yazdığın kitaptakileri söyle, Amerika hakkında ne
yazdın 2002de? Onları söyle!
BAŞKAN
Sayın Akar
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Bakın, şu resim bir ibret
göstergesidir. Acilciler adıyla bilinen ve Esad tarafından beslenen
marjinal bir grubun desteklediği, örgütlediği törenlerde Hatay
davasının yılmaz savunucusu Gazi Mustafa Kemal ile orada,
Hatayda İşgal ordusu, defol! diyen o grupların
örgütlediği şeyle aynı resimler gösteriliyor.
MUSA ÇAM
(İzmir) ABD taşeronluğuna hayır Davutoğlu! Orta
Doğuda savaşa hayır!
BAŞKAN
Sayın Çam, lütfen
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) (
)(X) Ruhumuzla, kanımızla sana
fedayız ya Esad! diyen grubun içinde, o grubun içinde CHP İl
Teşkilatı
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Bunu izah eder misiniz?
BAŞKAN
Sayın Özgündüz
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
CHP İl Başkanı
vardı. Bu, utanç verici bir şeydir, utanç verici bir şeydir.
Şimdi, CHP
Sözcüsü
(CHP sıralarından
gürültüler)
Oturun, oturun,
oturun! Burası miting meydanı değil, otur, otur, otur!
MUSA ÇAM
(İzmir) Orta Doğuda ABD taşeronluğuna hayır!
BAŞKAN
Sayın Çam, lütfen oturur musunuz yerinize!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) CHP Sözcüsü Apaydın
Kampından bahsetti. Bakın, yine Birleşmiş Milletler
İnsan Hakları Konseyi tarafından kurulan Suriye
Bağımsız Araştırma Komisyonu oraya gitti. Yüce
Meclisimizin İnsan Hakları Komisyonu gitti; onların raporunun
itibarı yok, CHP sözcüsü için bazı provokatif yabancı
basının itibarı var. Bunların bu Meclise saygısı
da bu kadar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HURŞİT
GÜNEŞ (Kocaeli) Washington Post, Le Monde yazıyor Sayın Bakan.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Apaydınla ilgili gerekli sözleri
Sayın Çavuşoğlu söyledi ama bir şey daha söyleyeyim:
Apaydın Kampı 130 dönüm bir alan, 90 dönümünde çadır var, 1.385
çadır, 40 dönüm idari yer, malzeme, idari binaların bulunduğu
yer. 3.357 kişi yaşıyor, bunun 843ü kız çocuğu,
902si erkek çocuğu, 818 erkek, 794 kadın, çocuk. Bu yoğunlukta
bir kampta silah eğitimi verilebilir mi? Sapan taşı atsanız
birine çarpar. Ayrıca Google Earthe girse, Sayın Çavuşoğlunun
dediği gibi bunların böyle olmadığını görürlerdi.
Mesele, bir zihniyet ve ahlak meselesidir, arkadaşlar. Bugün herkes bir
sınavla karşı karşıya, herkes safını
belirleyecek. Akçakaleye top mermisi düşerken safını belirleyen
MHPye, Milliyetçi Hareket Partisine teşekkür ediyoruz. Türkiyenin
yanında saf tuttu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ama, Akçakaleye top mermisi düşüp iki anne, üç yavru
şehit edildiğinde Beşar Esadla saf tutanları da tarih
affetmeyecek!
MUSA ÇAM
(İzmir) Barıştan yana mısınız, savaştan
mı?
(İzmir
Milletvekili Musa Çam, elindeki ABD Taşeronluğuna ve Savaşa
Hayır yazılı afişi göstermeye devam etti.)
BAŞKAN
Sayın Çam, lütfen, böyle bir usul var mı? Sayın Çam, isterseniz
Kızılay Meydanına çıkın, o afişle. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Lütfen, Sayın
Çam.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Sözü olmayanlar, kendi sürelerini bile
doldurmaz, böyle pankart taşırlar.
BAŞKAN Yeri
burası değil ki
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Şimdi, biz hiçbir zaman Sayın
Kılıçdaroğluna onun üslubuyla
cevap vermeyeceğiz. Ne güzel söylemiş, büyükler
büyüğü, ulular ulusu Şeyh
Edebalinin üslubuyla cevap vereceğiz. Hakaret ve küfür ona, haya ve edep
bize/ Yalan ve iftira ona/ Hakikat ve dürüstlük bize/Zalimin yanında olmak
ona/ Mazluma gönlünü ve kapısını açmak bize. Türkiyeyi dünyaya
şikâyet etmek ona, nerede ve hangi şartlarda olursa olsun, bu aziz
milleti, bu büyük ülkeyi savunmak bize yakışır! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Her yerde bu onurlu
bayrağı dalgalandırmanın gururunu taşıyan bir
Dışişleri Bakanıyım.
Uyumayacağız
ve ilk talimatım -buradaki Sayın Uzman Korutürk de bilir- görevi
aldığımda Büyükelçimize ilk talimatım şu oldu: Bana
gerekçeyle gelmeyeceksiniz. Yirmi dört saat yetmiyorsa, yirmi beş saat; yedi
gün yetmiyorsa sekizinci gün; otuz bir gün yetmiyorsa otuz ikinci günü
bulacaksınız. Bu ülke, mazeret kabul etmez. Bu büyük geleneği
ebediyete kadar taşıyacağız.
Biz, her zaman
altını çizerek söylüyorum- kıt zekânın değil,
aklın, ahlakın, irfanın, erdemin, hikmetin, adaletin,
vicdanın, insanlık onurunun ve millî şuur ve bilincin sözcüsü
olduk, olmaya devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından Nerede? sesleri, gürültüler)
CHPden ve Kılıçdaroğlundan takdir beklemiyoruz. Biz, bu yolda
nihai kararı ve takdiri sadece yüce Allahtan ve aziz milletten bekleriz,
başka hiçbir mevkiden değil.
Saygılar
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
MUSA ÇAM
(İzmir) ABD taşeronluğuna hayır!
(İzmir
Milletvekili Musa Çam, elindeki ABD Taşeronluğuna ve Savaşa
Hayır yazılı afişi göstermeye devam etti)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MUSA ÇAM
(İzmir) ABD taşeronluğuna hayır!
HALİL
MAZICIOĞLU (Gaziantep) Boynuna as, boynuna!
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Bakan, konuşmasında,
Genel Başkanımız Sayın Kemal
Kılıçdaroğluna, hem de Cumhuriyet Halk Partisine sataşmada
bulunmuştur efendim. Söz istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Hamzaçebi, sataşma nedeniyle.
Üç dakika süre
veriyorum.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlunun Cumhuriyet Halk Partisine ve CHP Grup
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Dışişleri Bakanını
dinledim ama gensoru konusuyla ilgili olarak tek bir cümle işitmedim
ağzından. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Konumuz,
muhalif Suriye ordusu kuvvetlerinin, Hataydaki Apaydın Kampında Anayasanın
92nci maddesine aykırı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi izni
olmaksızın konuşlandırılması değil mi?
HURŞİT
GÜNEŞ (Kocaeli) Evet.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Muhalif Suriye ordusu komutanının ve
askerlerinin orada bulunması değil midir?
HURŞİT
GÜNEŞ (Kocaeli) Evet.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Anayasanın 92nci maddesine göre açık
aykırılık vardır, bu bir Yüce Divan sebebidir. Gün gelecek,
tarih bu işin sorumlularının Yüce Divanda hesap verdiğini
görecektir. (CHP sıralarından alkışlar) Nasıl
şimdi 12 Eylül 80 darbesini gerçekleştirenler mahkemelere gidiyor,
oralarda yargılanıyor ise, bir gün, Apaydın Kampının
sorumluları mahkemede hesap verecektir. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
RIFAT SAİT
(İzmir) Sandıktan çıkamayacaksınız.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Evet, biz, Sayın Kılıçdaroğlu
olsun Cumhuriyet Halk Partisi olsun, Sayın Davutoğlunun cumhuriyet
tarihinin en başarısız Dışişleri Bakanı olduğuna
inanıyoruz. Bunda, Sayın Davutoğlunun herhangi bir kabahati yok
Vermeyince mabut, neylesin Sultan Mahmut. Konu bu, yani elinden gelmiyor.
Heves ediyor ama maalesef, yetişemiyor, yapamıyor. O nedenle buraya
sizin Dışişleri Bakanı adaylarınız
çıktı, Ben varım. diyor Sayın Davutoğlu o
konuşmacıları iyi izleyin. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakan bir örnek verdi, Sayın Bakanın bu
örneği, 90lı yıllardaki bir makalesini bana
hatırlattı, bu Parlamentoda onu konuşmuştuk, tekrar ona
dönmeyeceğim ama Türk Cumhuriyetini Batı medeniyetine kuyruk olarak
gören bir anlayıştı. Onun değerlendirmesini o günlerde
yapmıştık. Türkiyenin hedefi, tarihsel olarak Batı dedik
ama bugün Sayın Bakan bir şey söylüyor. Batıda gün gelecek
vizesiz olarak Saraybosnaya gideceğiz. diyor, Doğuda da gün
gelecek vizesiz olarak Yemene gideceğiz. Yani, İslam
dünyasının lideri olan bir Türkiyeyi hedefleyen bir
Dışişleri Bakanı, daha doğrusu Sünni İslam
dünyasının
Şiiler yok, Aleviler yok mezhep esaslı bir
dış politika güden bir Sayın Dışişleri
Bakanı var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın Bakan,
şuna bir cevap vermenizi isterim: Mavi Marmara olayıyla ilgili olarak
Sayın Başbakan o zaman dedi ki: Aslında bu, bir savaş
sebebiydi ama biz, Türkiyenin büyüklüğüne yakışır bir
şekilde büyüklük gösterdik, müdahale etmedik, asker göndermedik oraya.
Yani, Türkçesi, Amerika bize izin vermedi, korktuk, bir şey
yapamadık. Siz, şahsiyetli dış politikanın
Bakanı olarak, bu konuda bir yorum yapamıyor musunuz? Bir şey
diyemiyor musunuz?
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) Siz ne konuştunuz siz? İsraile destek verdiniz!
AHMET YENİ
(Samsun) Hadi oradan be! Böyle bir şey diyen oldu mu?
RIFAT SAİT
(İzmir) Bütün dünya, başarısını söylüyor!
BAŞKAN
Lütfen sayın milletvekilleri... Sayın milletvekilleri lütfen...
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşması
sırasında, Akçakaledeki saldırıya tavır almayıp
hesap soranlar, Esad yanlılarıdır. diye bir ithamda bulundu ve
Barış ve Demokrasi Partisini
.
BAŞKAN
Partinizi mi kastetti Sayın Baluken?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Evet, evet. Onunla ilgili bir açıklama
yapacağım.
BAŞKAN İsminizi zikretti mi
Sayın Baluken?
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Tezkerede oy kullanmayanları işaret etti, AKPnin getirdiği
savaş politikasına karşı oy kullananları suçladı.
Barış ve Demokrasi Partisi de o yönde oy kullandı.
Dolayısıyla biz de itham altında kaldık. O yönde
açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Baluken.
7.- Bingöl
Milletvekili İdris Balukenin, Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlunun Barış ve Demokrasi Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, Sayın Bakanın burada
belirtmiş olduğu tanımlamaya katılmak mümkün değil.
Akçakaledeki saldırı olduğu anda hemen Meclis Genel Kurulunda o
katliamı kınayan, o katliamın sebebi olarak da maalesef
Türkiyeyi Suriyeyle bir savaş pozisyonuna getiren AKP
politikalarını dışlayan bir dille burada onu ifade
etmiştik. Sayın Bakan onu herhâlde takip edemediği için
Akçakaledeki saldırıyı kınamadığımızı
belirtti. Bu doğru bir bilgi değildir.
Diğer taraftan, getirdiğiniz
bütün savaş politikalarına onay vermemizi beklemeniz demokratik bir
tutum değildir. Hiçbir zaman savaş politikalarının
arkasında durup da bir rejimin yanlısı ya da karşıtı
olma gibi bir değerlendirmeyi yapamazsınız. Biz,
başından beri, Esad katliamlar yaparken, 2004te de katliamlar
yaparken Esada karşı saf tutmuş, yüzlerce etkinlik
düzenlemiş, basın açıklaması yapmış, miting
yapmış bir siyasi partiyiz.
Sayın Bakana sormak gerekir: 12
Mart 2004te Kamışlıda, Derika Hemkoda, Dırbesiyede,
Afrinde, Kobanide, Halepte Esad güçleri 36 Kürtü katlederken, yüzlerce
Kürtü kurşunlarla yaralarken, binlerce Kürtü gözaltına alırken
siz Esad rejimine katliamcı dediniz mi? Herhangi bir kınama, rejimi
bir şekilde bu politikasından vazgeçirecek herhangi bir tutum
içerisine girdiniz mi?
Bugün gelinen aşamada, ülkenin
içerisinde bulunduğu savaş politikalarıyla ilgili kaygı
duyan ve ülkeyi bu yanlıştan dönmesi için uyaran bir Barış
ve Demokrasi Partisi ve maalesef, savaş yörüngelerinde hızla
tehlikeli sulara yelken açan bir iktidar pratiği vardır.
Dolayısıyla, Barış ve Demokrasi Partisi hem geçmişte hem de
bugün hiçbir zaman Esad yanlışı olmamıştır,
Esadın yaptığı bütün katliamları
kınamıştır.
Diğer
taraftan, Sayın Bakanın özellikle açıklamalarından biz
Suriye politikasıyla ilgili, Kürt politikasıyla ilgili hiçbir
şey anlamadık. Burada daha çok ana muhalefet partisi lideri üzerinden
yürütülen bir polemik oldu, büyük bir talihsizlik olarak görüyoruz.
Biz,
Suriyedeki Kürtlerin kimliği, dili, statüsüyle ilgili dış
politikamız ne düşünüyor, onu burada öğrenmek isterdik, ancak
onun aynasının da içerideki Kürt politikası olduğunu
belirtmek istiyoruz. Ana dilde eğitim hak değildir. diyen bir iktidar
partisinden, Suriyedeki Kürtlerin kimliği ve statüsüyle ilgili
sağlıklı bir dış politika beklemediğimizi de
belirtmek istiyorum.
Hepinize
saygılar sunarım. (BDP sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bakan, söz talebiniz ne için?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya) Sayın Başkan, Sayın Akif
Hamzaçebi, Sünni dünyasına liderlik diyerek imalı bir mezhepçilik
iddiasında bulundu, onunla ilgili bir cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun, kürsüden Sayın Bakan.
Lütfen, yeni
bir sataşmaya mahal vermeyelim, son konuşmacı olsun.
Üç dakika
süre veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
8.-
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlunun, İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya) Sayın Başkan, tekrar huzurunuzu
işgal ettiğim için özür diliyorum ama son derece önemli bir konuyu
vuzuha kavuşturmak gerekiyor.
Sayın
Akif Hamzaçebi konuşmasında, benim Saraybosnaya kadar. demem
üzerine, Batıya dönük politikamızın bittiğini ve Sünni
dünyasının liderliği gibi imalı bir mezhepçilik
iddiasında bulundu. Ben bunu söylerken çevre bölgelerden bahsettiğim
için Saraybosna dedim ama çok kısa zamanda, inşallah, Schengen
konusundaki engelleri de kaldıracağız ve bütün Avrupayla da
serbest vizeye geçeceğiz. Bu hedefimizi hiç terk etmedik, terk
etmeyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sünni
dünyası meselesine gelince, bunu sürekli kaşıyorsunuz, sürekli
bunu provoke ediyorsunuz. Bizim Orta Doğu politikamızda ve hiçbir
politikamızda, hiçbir zaman etnik ve mezhebî bir temel
olmamıştır. Bizim karşı
çıktığımız, otoriter, diktatöryel
tavırlarına karşı çıktığımız
Mübarek de Sünniydi, Kaddafi de Sünniydi, Saddam da Sünniydi, Bin Ali de
Sünniydi. Karşı çıktık çünkü zulüm yapıyorlardı.
Beşar Esada da mezhebi dolayısıyla değil, zulmü
dolayısıyla karşı çıkıyoruz. Daha önce böyle bir
ayrım gözetmediğimiz
için, halkına zulmetmediği dönemde de ilişkilerimiz normaldi.
Ayrıca,
şunu da ifade etmek isterim: Faruk Şarayla ilgili o programda
söylediğim şey başka yerlere çekilmemeli. Bana soru tevcih
edildiğinde, Bu geçiş süreci nasıl yaşanabilir?
dendiğinde Sadece geçiş dönemiyle ilgili olarak, sistem içinde
tecrübe sahibi birisi, halk nihai kararı verene kadar, eli kana
bulaşmamışsa bir rol üstlenebilir... Faruk Şara bu muhalefetini
bize gelen bilgilerle hep gösterdiği için zikrettim, yoksa Faruk
Şaranın ne mezhebi önemlidir ne de geçmiş partisi ya da
geleceğe dönük, hiçbir ülkenin idaresine de biz karışmayız,
sadece geçiş dönemi Cenevre Mutabakatını imzalamış
bir taraf olarak... Zaten biz bunu Rusyayla, Amerikayla konuşuyoruz
Nasıl geçiş dönemi olacak? diye. Biz Cenevre Mutabakatına imza
atmışız, oturup bunu konuşuyoruz Kim bu geçiş
dönemini sağlıklı yapabilir? diye. Bu, kimseye verilen bir
destek değil. Bizim için Suriyede her Müslüman ve Hristiyan, her Sünni,
Alevi, Dürzi, her Arap, Kürt, Türkmen, hepsi bizim için azizdir, hepsi bizim
kardeşimizdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) - Hadi canım sen de! Biz de
inanacağız.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Biz, İran için Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinde Hayır. oyu verdiğimizde sizler o
zaman o oyu eksen kayması diye tenkit etmiştiniz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) 18 milyar dolar gönderdi İran, 18 milyar dolar.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Biz, Sünni, Şii olmasına
bakmaksızın, vicdanımızın dediğini,
attığımız imzanın gereğini yaptık.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) İran 18 milyar dolar gönderdi, IMFyle anlaşma
yapmak zorunda kalmadınız. Her şeyi biliyoruz.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Orada da gösterdik ki bizim
dünyamızda Sünni, Şii, Müslüman, Hristiyan veya etnik ve mezhebî
herhangi bir ayrım yok. Bizim dünyamızda sadece insanların
kardeşliği, özellikle de Orta Doğu, Balkanlar, Kafkaslardaki dost
ve kardeş toplulukların kardeşliği ve bir arada
yaşaması esastır barış içinde; o barış
sağlanana kadar da gece gündüz çalışacağız.
Saygılar
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
V.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş ve 113
milletvekilinin, izlemekte olduğu dış politikanın tehlikeli
ve gerçeklerden uzak olduğu, ulusal çıkarlarla
bağdaşmadığı ve yasama organı ile halktan
gizlendiği iddiasıyla Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/13)
(Devam)
BAŞKAN -
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkındaki
gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu
oylarınıza sunacağım.
Gensoru
önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir. [AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından alkışlar(!)]
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
16.37
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.53
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu),
Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8inci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Alınan karar
gereğince, gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2inci sırada yer alan, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484)
(S. Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, Toplu
İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Toplu İş İlişkileri Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporları
(1/567) (S. Sayısı: 197)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Recep
Tayyip Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı
Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 309 Milletvekilinin; Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun ikinci
görüşmelerine başlayacağız.
4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel
Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet
Bahçeli ile 309 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/873) (S. Sayısı: 328 ve 328e 1 inci Ek)(x) (XX)
BAŞKAN Komisyon ve Hükümet
yerinde.
Sayın
milletvekilleri, teklifin birinci görüşmesi 10/10/2012 günü saat 00.37de
tamamlanmıştı.
Bilindiği
gibi, Anayasa değişiklik tekliflerinin ikinci görüşmesinde
teklifin tümü ve maddeleri üzerinde görüşme açılmamakta,
yalnızca maddeler üzerinde verilmiş değişiklik önergeleri
görüşülmekte, birinci görüşmede üzerinde değişiklik
önergesi bulunmayan bir madde hakkında ikinci görüşmede önerge
verilememektedir.
Teklifin birinci
görüşmesinde 1 ve 2nci maddeler üzerinde değişiklik önergesi
verilmişti.
Şimdi,
teklifin 1inci maddesini okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ ANAYASASINDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASI HAKKINDA
KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1- 7/11/1982 tarihli ve 2709
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına aşağıdaki
geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 20- Bu
Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra yapılacak ilk mahalli idareler
genel seçiminde oy verme günü 2013 yılının Ekim ayının
son pazar günüdür.
Birinci fıkra uyarınca
yapılacak mahalli idareler seçiminde, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 67 nci maddesinin son fıkrası, sadece
18/1/1984 tarihli ve 2972 sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle
Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunun
seçimin başlangıç tarihi ve oy verme gününe ilişkin hükümleri
bakımından uygulanmaz."
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.56
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu),
Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
328 ve 328e 1
inci ek sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
1inci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 1. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Pervin
Buldan Sebahat
Tuncel İbrahim
Binici
Iğdır İstanbul Şanlıurfa
İdris
Baluken Ayla
Akat
Sırrı Süreyya Önder
Bingöl Batman İstanbul
Değişiklik
önergesi:
Madde 1- 7/11/1982
tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"Geçici madde
20- Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra yapılacak ilk mahalli
idareler genel seçiminde oy verme günü 2013 yılının Mayıs
ayının 26'sıdır
Birinci fıkra
uyarınca yapılacak mahalli idareler seçiminde, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 67 nci maddesinin son fıkrası, sadece 18/1/1984
tarihli ve 2972 sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle
Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunun
seçimin başlangıç tarihi ve oy verme gününe ilişkin hükümleri
bakımından uygulanamaz."
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Ayla Akat Ata, Batman Milletvekili.
AYLA AKAT (Batman)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 1inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu vesileyle yine AKP İktidarının yasa ve
Anayasada değişiklik yapma usulü üzerine bir değerlendirme
şansımız oldu, bunu tekrar bu kürsüden ifade etme ihtiyacı
duyuyoruz.
Söz konusu olan
bir yasa değişikliği değil, bir Anayasa
değişikliği ve hâlihazırda mevcut Anayasanın
değişikliği için kurulmuş bir Anayasa Uzlaşma
Komisyonu var. O Uzlaşma Komisyonu kurulurken ortaya koymuş
olduğunuz mantıktan çok uzak bir şekilde bir Anayasa değişikliği
gündemiyle Türkiyede tüm siyasi partileri içine katacağınız bir
süreci geride bırakarak ya da böyle bir kaygıyı
taşımadan, iktidar partisi olarak muhalefet partilerinden birini
ziyaret edip sonuç alıp, diğerini de ziyaret edip sonuç bile almadan
ve yine Barış ve Demokrasi Partisine karşı da siyaseten
olmaması gereken bir tavır içerisine girip, hatta siyaseten, siyasi
etik açısından da, bizim açımızdan da
tartışmalı ve eleştiri konusu olan bir tavırla bu
Anayasa değişiklik teklifini Parlamento gündemine getirmiş
bulunmaktasınız.
Şu an
Parlamento dışında bulunan siyasi partilere yapılan
haksızlığı ya da o siyasi partilerin, şu an Parlamento
içinde bulunan grupların, içinde bulunmuş oldukları yasama
faaliyetinin nasıl dışında bırakıldıklarını
daha önce tartışmıştık ama şu bir gerçektir:
Şu an, AKPnin hem yasa yapma usulü hem de Anayasada yapmış
olduğu değişikliklerde izlemiş olduğu usul
tartışmalıdır. Kaldı ki bugün, bu teklif
dolayısıyla yapmış olduğumuz değerlendirmeler ve
tartışmalar esasında Anayasa Uzlaşma Komisyonuna
yaklaşımınızı da ortaya koymaktadır. Eğer
orada bir uzlaşı kültürüyle bir masa etrafında toplanılıp
tartışılması düşünülüyorsa -kaldı ki Türkiyede
üzerinde çok uzlaşılabilecek bir konudur seçimlerin erken bir tarihe
alınması ya da ileri bir tarihe alınması- bu
kaygıyı hiçbir şekilde gözetmeden, bugün yüzde 10luk
antidemokratik seçim barajına rağmen Parlamentoya girebilme
şansını halkın vermiş olduğu destekle
yakalamış Barış ve Demokrasi Partisini görmezden gelerek
yine Parlamento gündeminde bir şekilde bu yasanın görüşmelerine
başlanmış olmasını bizler eleştiriyoruz.
Diğer bir
konu da: Biz, yasa teklifinin gerekçesine baktığımızda,
seçmen açısından özgür bir ortamın telakki edildiği ifade
ediliyor. Şimdi, eğer, seçimlerin eşit ve demokratik
koşullarda yapılması isteniyorsa bu eşitliği
sağlayabilmenin, bu demokratik ortamı sağlayabilmenin
koşulları nedir? Mevcut yasalarda değişiklik
yapabilmektedir. Şu an siz Anayasanın vermediği bir yetkiyi
kullanıyorsunuz. Anayasa yerel seçimler açısından erkene çekilme
gibi bir durumu düzenlemiyor ama siz önce yasayı
değiştiriyorsunuz, daha sonra da uyum yasaları
çıkartırız ve süreci kendimiz yönetiriz, arzusu içerisindesiniz.
Biz de diyoruz ki: Eğer seçimlerin eşit koşullarda
yapılması isteniyorsa, eğer demokratik bir ortamda seçimlere
gidilmek isteniyorsa bunun koşulları vardır, önce
silahların sustuğu bir süreç örgütlenir. Onun dışında,
Türkiyede mevcut alt hukuk normları içerisinde, Seçim Yasasında,
Siyasi Partiler Yasasında öncelikle ele almamız gereken düzenlemeler
vardır.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, Genel Kurulda her yerde kulis
yapılıyor. Konuşmacıya saygı yani. Oturmaya davet
edin, ya çıksınlar ya otursunlar.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, salonda büyük bir uğultu var.
Buyurun
Sayın Ata.
AYLA
AKAT (Devamla) Seçim yasalarında ve Siyasi Partiler Kanununun ilgili
maddelerinde önemle üzerinde durmamız gereken hükümler vardır. Mesela,
yüzde 10luk antidemokratik seçim barajı. Ne dönemin ürünü? 12 Eylül
faşist darbesinin ürünü. Ne amaçla çıkarılmış? Tabii
ki Kürtler Parlamentoda temsil edilmesin diye ya da Kürt sorununun çözümünden
yana olan ve bunu projesi olarak ortaya koymuş, program tüzüğüne
yedirmiş olan Kürtler gelip burada, Parlamentoda kendini temsil
şansı bulamasın diye ama çok net bir şekilde 2007
seçimlerinden sonra ortaya çıktı ki halkın önünde baraj yok ve
bu nedenle de şu an Parlamentoda bulunan siyasi parti grubumuza yönelik
siz yine antidemokratik farklı uygulamalar içerisine giriyorsunuz. Gelin,
bu yasaları değiştirelim; gelin, yine biz 2007 seçimlerinden
önce, Parlamentoya girmeden hemen önce yapmış olduğunuz hazine
yardımına dair düzenleme noktasında halka öz eleştiri verin.
Yaptığınız düzenleme dolayısıyla halkın
vergileriyle dolan hazineden bizim seçmenimize dair yapmış
olduğunuz gasbı, hırsızlığı gelin,
kamuoyuyla paylaşalım, hazine yardımı noktasında
düzenlemeleri yerine getirelim.
Yine,
yerel yönetimlere dair aktarılan paylar var. Birçok vekil defalarca kez
ifade etti: Bize oy verin, AKPye oy verin sizin belediyelerinizi besleyelim.
şeklinde. Bu noktada, BDPli belediyelerin ortaya koymuş olduğu
demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü paradigma temelindeki hizmet
anlayışı, sizin bu anlayışınızı da, bu
yaklaşımınızı da mahkûm etmiştir, halkın
nezdinde.
Saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum.(BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Teklifin 1inci
maddesinin gizli oylamasına başlıyoruz.
Gizli oylamanın ne şekilde
yapılacağını arz ediyorum: Komisyon ve Hükûmet
sıralarında yer alan Kâtip Üyelerden, komisyon sırasındaki
Kâtip Üye Adana'dan başlayarak Denizli'ye kadar, Denizli dâhil ve
Diyarbakır'dan başlayarak İstanbul'a kadar, İstanbul dâhil;
Hükûmet sırasındaki Katip Üye ise İzmir'den başlayarak
Mardin'e kadar, Mardin dâhil ve Mersin'den başlayarak Zonguldak'a kadar,
Zonguldak dâhil, adı okunan milletvekiline biri beyaz, biri yeşil,
biri kırmızı olmak üzere üç yuvarlak pul ile mühürlü zarf
verecek ve pul ve zarf verilen milletvekilini ad defterine
işaretleyecektir. Milletvekilleri başkanlık kürsüsünün
sağında ve solunda yer alan kabinlerden başka yerde oylarını
kullanamayacaklardır. Vekâleten oy kullanacak bakanlar da, yerine oy
kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu bölümde
oylarını kullanacaklardır.
Bildiğiniz üzere bu pullardan beyaz olanı
kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise
çekimser oyu ifade etmektedir. Oyunu kullanacak sayın üye, Kâtip Üyelerden
üç yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad
defterine işaretlettikten sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy
kullanacağı pulu burada zarfın içerisine koyacak, diğer iki
pulu ise ıskarta kutusuna atacaktır. Bilahare, oy verme yerinden
çıkacak olan üye oy pulunun bulunduğu zarfı Başkanlık
Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır. Oylamada
adı okunmayan milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.
Sayın Katip Üyelerimizden bu hususlara dikkat
etmelerini, milletvekillerinin de pul ve zarf aldıktan sonra
adlarının ad defterine işaretlenmesine dikkat etmelerini
istirham ediyorum.
Şimdi, gizli oylamaya Adana ilinden
başlıyoruz.
(Oyların
toplanmasına başlandı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 328 sıra sayılı kanun teklifinin
1inci maddesinin gizli oylamasında Başbakan Recep Tayyip
Erdoğanın yerine Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç, Başbakan Yardımcısı Ali Babacanın yerine
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günayın yerine Millî Savunma Bakanı
İsmet Yılmaz, Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın yerine Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktar, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun yerine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahinin
yerine Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer vekâleten oy
kullanacaklardır.
(Oyların
toplanmasına devam edildi)
BAŞKAN
Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Oyunu kullanmayan sayın üye
yoksa oy verme işlemini tamamlıyoruz.
Oy verme
işlemi tamamlanmıştır, lütfen kutuları
kaldıralım.
(Oyların
ayrımı yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 1inci
maddesinin gizli oylama sonucu:
Kullanılan
oy sayısı :
442
Kabul :
365
Ret :
64
Çekimser : 4
Boş :
7
Geçersiz : 2
Kâtip Üye Kâtip Üye
Mustafa Hamarat Tanju Özcan
Ordu Bolu
Madde kabul
edilmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer ve halkoyuna sunulması halinde oylanır.
BAŞKAN
Madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2. Maddesinde yer alan
sunulması halinde ibaresinin sunularak şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Sebahat
Tuncel Ayla
Akat
Iğdır İstanbul Batman
İdris Baluken İbrahim
Binici Sırrı
S. Önder
Bingöl Şanlıurfa İstanbul
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) Katılmıyor
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Sebahat Tuncel, İstanbul Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen yerlerimize oturalım.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, AKP
Hükûmeti Genel Kurulu çok çalıştırdığı için
sanırım milletvekili arkadaşlarımız da Bir an önce oy
kullanıp gidelim. diyor, hepsi ayakta bekliyor.
Değerli
milletvekilleri, bugün Türkiye yeni bir anayasa yapım sürecini
yaşıyor ama biz, burada, Anayasanın bir maddesini
değiştirmeye çalışıyoruz. Burada bile aslında
yeni bir sürece, yeni bir anayasaya yaklaşım çok net olarak ifade
ediliyor. Bu anayasa değişim nedeni 21inci yüzyılda bu
Anayasada temsil edilmeyenlerin de temsil edilmesi olarak ifade edilebilir.
Bu temsil edilemeyenlerden birisi de kadınlar.
Mevcut
Anayasayı ifade etmek istersek, mevcut Anayasa Türk kimliğinden
başka diğer kimlikleri yok sayan bir anayasa. Mevcut Anayasa biraz
daha Sünni kimliğini ön plana çıkaran, aslında diğer
inançlara çok alan açmayan bir anayasa. Yine, erkek bir anayasa çünkü erkekler
tarafından düzenlenmiş. Dolayısıyla, bu süreci
değerlendirirken Kadınlar açısından buna nasıl
bakılır?ı tartışmak gerekir diye düşünüyorum.
Hele hele yerel yönetimler üzerinden bir tartışma yürütürken bunun
sadece
Sayın
Başkan, eğer milletvekili arkadaşlarımız biraz sessiz
olursa
BAŞKAN
Uyardım ama tekrar uyarayım: Sayın milletvekilleri, salonda
büyük bir uğultu var. Lütfen, yerlerimize oturalım ve Sayın
Hatibi dinleyelim.
Buyurun.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) Yerel yönetimler seçimlerini değerlendirirken bunun seçim
takviminin öne alınması meselesinden daha ciddi
tartışılması gerektiği ortadadır.
Dolayısıyla, bu yerel yönetimler tartışması
yürütülürken hem gerçekten demokratik bir sistemin olması konusunda
demokratik özerklik sisteminin tartışılması, yine,
kadınların
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, yaptığınız
uyarı dikkate alınmıyor, konuşmayı dinleyemiyoruz.
Önemli bir konu konuşuluyor. Yani ya otursunlar ya terk etsinler Genel
Kurul salonunu. Ayıptır yani.
BAŞKAN E,
buyurun, siz oturtun. Ne yapayım, iki defa uyardım ben.
AYLA AKAT (Batman)
Başkanım, uyarının gereğini yapmadılar.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Tuncel.
AYLA AKAT (Batman)
Ara verelim, salondakiler de dışarı çıksın.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) Sayın milletvekillerim, yerel yönetimler seçimlerini
değerlendirirken, ifade ettiğim gibi, kadınlar
açısından da bunu değerlendirmek önemli.
Türkiye'nin
durumuna baktığınızda aslında durum çok vahim.
Kadınlar belediye başkanlığı oranında Türkiye
genelinde sadece yüzde 0,8i temsil ediyor. Belediye meclis üyeliğinde
durum biraz daha iyi, yüzde 4,2 ama burada dikkatinizi çekmek isterim, bütün bu
oranları yükselten de Barış ve Demokrasi Partisidir çünkü
Barış ve Demokrasi Partisi yerel yönetimlerde kota
uygulamaktadır. Köy muhtarlıklarında durum çok daha vahim; 0,2
durumunda. Türkiye genelinde 100 seçilmiş kişiden sadece 1 tanesi
kadın. Dolayısıyla, aslında bir değişiklik
yapılacaksa tam da bu noktadan bir değişiklik yapmak önemli diye
düşünüyoruz. Hele hele buradaki kadın milletvekillerinin bu anayasa
tartışmaları sırasında bunu değerlendirmeleri
önemli.
Yine, bu yasa
tartışmalarında bunun antidemokratik olduğu, yasanın
bir bütün olarak değiştirilmesi gerektiği üzerinde biz
görüş ve önerilerimizi ifade ettik. Bunlar ne kadar ifade ediliyor bilemiyorum
buradaki milletvekilleri açısından ama bizleri bire bir ilgilendiren
bir durum. Önümüzdeki dönem açısından da en azından Anayasada
değişiklik yapılmasa da buradaki siyasi parti
gruplarının kadınlara kota uygulaması, pozitif
ayrımcılık uygulaması önemli. Bunun için de Anayasa
yapım sürecinde özellikle, kotanın, pozitif
ayrımcılığın bir hak olarak Anayasada düzenlenmesi
grupların da keyfiyetini ortadan kaldıracaktır diye
düşünüyorum.
Sayın
milletvekilleri, gerçekten önemli bir süreçten geçiyor Türkiye yani bir yandan
değişim sancıları, bir yandan değişmemekte
ısrar. Biraz önce bir gensoruyu görüştük, özellikle Orta Doğu ve
Suriye meselesini. Aslında kendi ülkemizde de çok ciddi sorunlar
yaşanıyor. Biz hep savaşı dışarıdan
arıyoruz, oysa kendi ülkemizde yaşanan savaş gerçeğini
hiçbir zaman konuşma gereği duymadık ya da kendi sorunlarımızı
çözme gereğini hiçbir zaman duymadık.
Farkında
mısınız bilmiyorum, bu ülkenin cezaevlerinde otuz gündür,
süresiz dönüşümsüz açlık grevi var yani insanlar bedenini ölüme
yatırmış durumda iki talep için. Bu taleplerden birisi, çok
sık ifade edilen ana dilinde savunma hakkı yani bugün mahkemeleri de
tıkamış durumda olan bir nokta. Gerçi Başbakan buna cevap
verdi, ana dilin bir hak olmadığını ifade etti.
Anlaşılan, açlık grevindeki arkadaşlarımızı
ölüme gönderme noktasında bir yaklaşım zaten var. Diğeri de
Sayın Öcalanın koşullarının düzeltilmesi konusunda.
Bu iki talep Türkiye'de Kürt sorununu çözebilir. Kendi sorunumuzu çözebiliriz
ama bu meseleler burada konuşulmuyor ne yazık ki. Başka ülkeleri
çok rahat konuşabiliyoruz ama kendi ülkemizdeki sorunları
konuşmuyoruz.
Ben bir kez daha,
cezaevinde açlık grevinde olan arkadaşlarımızı
selamlıyor, Meclisi de bu konuda sorumluluğa ve göreve davet
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
2nci maddenin gizli
oylamasına Adana ilinden başlıyoruz.
(Oyların
toplanmasına başlandı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 328 ve 328e 1inci Ek sayılı Kanun
Teklifinin 2nci maddesinin gizli oylamasında Başbakan Recep Tayyip
Erdoğanın yerine Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç, Başbakan Yardımcısı Ali Babacanın yerine
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günayın yerine Millî Savunma Bakanı
İsmet Yılmaz, Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın yerine Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktar, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun yerine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahinin
yerine Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Ekonomi Bakanı Mehmet
Zafer Çağlayanın yerine Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker vekâleten oy
kullanacaklardır.
(Oyların
toplanmasına devam edildi)
BAŞKAN
Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.
Oy verme
işlemi tamamlanmıştır, lütfen kupaları
kaldıralım.
(Oyların ayrımı
yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 2nci
maddesinin gizli oylama sonucu:
Kullanılan
oy sayısı :
440
Kabul :
380
Ret :
51
Çekimser : 2
Boş :
5
Geçersiz : 2
Kâtip Üye Kâtip Üye
Tanju Özcan Mustafa Hamarat
Bolu Ordu
Böylece 2nci
Madde kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.27
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.41
BAŞKAN: Cemil ÇİÇEK
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu),
Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
328 ve 328e
1inci ek sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi
teklifin tümünün gizli oylamasına Adana ilinden başlıyoruz.
(Oyların
toplanmasına başlandı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, oyunu kullanmayan sayın üye var mı?
328 ve 328e 1 Ek
sayılı Kanun Teklifinin tümünün gizli oylamasında Başbakan
Recep Tayyip Erdoğanın yerine Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç, Başbakan
Yardımcısı Ali Babacanın yerine Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağ, Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın yerine Millî Savunma Bakanı İsmet
Yılmaz, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın yerine
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun yerine Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
Fatma Şahinin yerine Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Ekonomi
Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın yerine Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker vekâleten oy
kullanacaklardır.
(Oyların toplanmasına
devam edildi)
BAŞKAN
Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Son defa soruyorum, davet
ediyorum.
Oy verme
işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi
oyların tasnifine geçeceğiz.
(Oyların
ayrımı yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Teklifin tümünün gizli
oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan
oy sayısı :
440
Kabul :
360
Ret :72
Çekimser : 4
Boş :
1
Geçersiz : 3
Kâtip Üye Kâtip Üye
Tanju Özcan Mustafa Hamarat
Bolu Ordu
(CHP ve BDP
sıralarından alkışlar)
Teklif kabul
edilmiştir.
Sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla
görüşmek için 16 Ekim 2012 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.24