TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
88inci
Birleşim
4
Nisan 2013 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı merhum Alparslan
Türkeşin ölümünün 16ncı yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Şanlıurfa Milletvekili Yahya
Akmanın, 4 Nisan Uluslararası Mayın Bilinci Geliştirme Gününe
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutçanın, 5 Nisan Avukatlar Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akovanın, 5 Nisan Avukatlar Gününe
ilişkin açıklaması
2.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlunun, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı merhum
Alparslan Türkeşin ölümünün 16ncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
3.- Çankırı Milletvekili İdris
Şahinin, 5 Nisan Avukatlar Gününe ilişkin açıklaması
4.- Gaziantep Milletvekili Ali Serindağın,
Gaziantepte çiftçilerin elektrik fiyatlarının yüksek olması
nedeniyle sulu tarım yapamadıklarına ve Hükûmetin bu çiftçilere
yardım eli uzatmasını dilediğine ilişkin
açıklaması
5.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaşın,
Çan-Biga-Çanakkale arasındaki duble yolun on yıldır
bitirilemediğine ve Bayramiç Barajına akan suların analizinin
yapılıp yapılmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
6.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutçanın, Şeker Piliçte işten çıkarılan işçilerin
durumuna ilişkin açıklaması
7.- Samsun Milletvekili Cemalettin Şimşekin,
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı merhum Alparslan
Türkeşin ölümünün 16ncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
8.- Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin,
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı merhum Alparslan
Türkeşin ölümünün 16ncı yıl dönümüne ve 5 Nisan Avukatlar
Gününe ilişkin açıklaması
9.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
Alparslan Türkeşin kabrinde on binlerce kişi olmasına
rağmen ambulansın olmamasına ve son günlerde kamu
kurumlarının isimlerinden Türkiye Cumhuriyeti ibaresinin
çıkartılmasının sebebini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
10.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, taşeron
işçi statüsünde çalışanların durumuna ilişkin
açıklaması
11.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, 5
Nisan Avukatlar Gününe ilişkin açıklaması
12.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, Uzman Doktor Engin Deniz Arslanın durumuna
ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Bolu Milletvekili Tanju Özcanın (2/238) esas
numaralı Kanun Teklifini geri aldığına ilişkin
önergesi (4/104)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkaya ve 23 milletvekilinin, yerli, yeni ve yenilenebilir enerji
kaynaklarını ön planda tutan enerji politikalarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/570)
2.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkaya ve 22 milletvekilinin, kayıt dışı ve suç ekonomisi
sorununun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/571)
3.- İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 22
milletvekilinin, Ekonomik ve Sosyal Konseyin çalışmasının
önündeki engellerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/572)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmının 118inci
sırasında yer alan (10/225) esas numaralı, Türkiye'de 9 milyonu
aşkın emeklinin yaşamış olduğu sorunların
tespit edilmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesinin ön görüşmelerinin Genel
Kurulun 4 Nisan 2013 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
2.- MHP Grubunun, arı yetiştiriciliği ve
bal üretimi yapan vatandaşlarımızın mevcut
sorunlarının araştırılması ve alınacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 4 Nisan 2013 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunarak, ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk ve 26 milletvekili tarafından savunma hakkına, avukatlara,
avukatlık mesleğine, avukatlık meslek onuruna, barolara yönelik
saldırıların ve avukatların sorunlarının
araştırılması amacıyla 3/4/2013 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin Genel Kurulun 4 Nisan 2013 Perşembe günkü
birleşiminde sunuşlarda okunarak, ön görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma
Kurulunun, Genel Kurulun 5 Nisan 2013 Cuma günü toplanmamasına
ilişkin önerisi
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Sivas
Milletvekili Hilmi Bilginin CHP grup önerisi üzerindeki konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Erzincan Milletvekili Muharrem
Işıkın görüşülen kanun tasarısının üçüncü
bölümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin,
Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın görüşülen kanun
tasarısının 95inci maddesiyle ilgili verilen önerge üzerinde
yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Yabancılar ve
Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ve İçişleri Komisyonu Raporları (1/619) (S. Sayısı:
310)
4.- Güneydoğu Avrupa Afetlere Hazırlık
ve Önleme Girişiminin Kurumsal Çerçevesi Hususunda Mutabakat
Muhtırasının ve Ekinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/346) (S. Sayısı: 84)
X.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Meral Akşenerin,
Başkanlık Divanı olarak Fenerbahçeye UEFA Avrupa Ligi çeyrek
final maçında başarılar dilediklerine ilişkin
konuşması
XI.- OYLAMALAR
1.- (S.
Sayısı: 310) Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu
Tasarısının oylaması
XII.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Isparta Milletvekili S. Nevzat
Korkmazın, 2013 yılında Ispartada yapılması
planlanan yatırımlara ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/17082)
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, 2013 yılında
Kahramanmaraşa yapılması planlanan yatırımlara
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun
cevabı (7/17093)
3.- Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlunun, Kamu Özel Ortaklığı
uygulamasında sağlık personelinin istihdamına ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı
(7/17390)
4.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin, Şubat 2011 tarihinde Afşinde
bir kömür sahasında meydana gelen göçük olayının soruşturma
sonuçlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/18120)
5.- Hatay Milletvekili
Mevlüt Dudunun, elektrik santralleri ile ilgili bazı verilere
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/18124)
6.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, mermercilik sektöründe
yaşanan sorunlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/18125)
7.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen proje ve yatırımlara ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/18127)
8.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlakın, Bakanlığın
İstanbuldaki proje ve yatırımlarına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/18128)
9.- Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaşın, Bursa, Balıkesir ve Çanakkalede
faaliyet gösteren bir elektrik dağıtım şirketinin
uygulamaları ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/18129)
10.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibekin, Kırklarelinde Dereköy Sınır
Kapısında ele geçirilen kaçak sigaralara ilişkin sorusu ve
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının cevabı
(7/18704)
11.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydarın, bağlı kurum ve
kuruluşlar tarafından hazırlanan kamu spotlarına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın cevabı (7/19377)
4
Nisan 2013 Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88inci Birleşimini açıyorum.
III. Y O K L A M A
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için üç dakika süre vereceğim.
Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama
pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, üç
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma saati: 14.07
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.16
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Açılışta
yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı.
Y O
K L A M A
BAŞKAN Şimdi
yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için üç dakika
süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı ,
merhum Alparslan Türkeşin ölümünün 16ncı yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen
İzmir Milletvekili
Sayın Oktay Vurala aittir. (Gürültüler)
Sayın
milletvekilleri, Mecliste büyük bir uğultu var. Lütfen, bu gürültüyü
kesersek çok iyi olacak. Sayın milletvekilleri
Buyurun
Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı merhum Alparslan
Türkeşin ölümünün 16ncı yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
siyasetinin ve devlet hayatının yeri dolmayacak şahsiyeti, Türk
milliyetçilerinin ebedî lideri, Türk milletinin devletiyle vatanıyla
onurlu bir şekilde kıyamete kadar yaşamasını
hayatı boyunca kendine temel gaye edinen Başbuğumuz Alparslan
Türkeşin bugün ölümünün 16ncı yıl dönümü. Onun, aziz
hatırasını bir kez daha yâd etmek üzere söz almış
bulunmaktayım. Hepinize saygılarımı arz ediyorum.
Merhum
Alparslan Türkeş, devletinin ve milletinin dertlerini kendi derdi bilen,
milletinin derdiyle dertlenen büyük bir milliyetperver, büyük bir vatanseverdi.
Milletine sarsılmaz bir imanla inanmış, ömrünü canından
aziz bildiği milletine vakfetmişti. Onun devlet
anlayışının temelinde millet yatar, o bu anlayışa
millî demokrasi der. Onun siyaset felsefesinin temelinde Türk milletinin
ellerinde yükselen millî devlet vardır. Onun için millete hizmet, millete
sevgi, saygı ve güvenle bağlı olmak faziletlerin en
büyüğüdür. Bu nedenle Türkeş, Bizim Türk milliyetçileri olarak
davamız, Türk milletinin varlığını yüceltmek ve
ebediyen devam ettirmek davasıdır. Bu fikrin, bu davanın üstünde
başka bir fikir, başka bir dava yer alamaz. Türk milletinin
varlığını korumak, yükseltmek ve onu ebediyen devam
ettirmek fikrine hizmet etmeyen, bu fikre uygun olmayan hiçbir
davranış, hiçbir hareket Türk milleti için meşru olamaz. derken
de aslında son dönemde ülkemize sirayet eden, başka güçlere hizmet
eden, milletin birliğine ve dirliğine göz diken anlayışlara
da tarihin ötelerinden bir anlamda dikkat çekmekte ve uyarmaktadır.
Alparslan
Türkeş, Türk milletinin yönetim yolunu, kader çizgisini daima demokratik
millî devlette görmüştür. O, Türk milletinin inancına,
değerlerine saygılı bir yönetim anlayışını
ömrünün sonuna kadar savunmuştur. Türkeş, bu nedenle Bizim
dertlerimizin çaresi millet olarak müşterek bir ülkü, inanç, irade ve
heyecan içerisinde topyekûn seferber olmak ve halk enerjisini harekete
geçirmektir. İnsan kişiliğinin gelişip
şekillenebilmesi hür ve demokrat rejimlerde mümkündür. Hür ve demokrat
olmayan rejimler insan şahsiyetine aykırıdır. Bu rejimlerde
insana saygı duyulmaz, insan sevgisi yoktur. Bizim felsefemiz Türk
insanını sevmek, saymak ve onun yücelmesini istemek üzerinedir. Bu
sebeple, hür, demokratik düzene muhalif olan bütün rejimlere
karşıyız, bunlara inanmıyoruz. diyordu.
Alparslan
Türkeş, zaman ufkunun ötesini görebilen bir vizyon sahibiydi.
Geleceği öngören, gelecekle ilgili kaygılarını dile
getiren, bunu milletiyle paylaşan, yol gösterici bir bilge liderdi. O,
tarihin haklı çıkarttığı bir lider olmuştu.
Milliyetçiliğin birileri tarafından ayaklar altına alınmaya
çalışıldığı son zamanlarda yaşananlar
görülmektedir ki bu ülkenin onun millî devlet anlayışına,
milliyetçilik anlayışına, millete bakışına daha
çok ihtiyacı vardır. Alparslan Türkeş, bugün yaşanan
ortama, açılım olarak pazarlanan yıkım senaryolarına
26 Aralık 1991 tarihli konuşmasında bakın ne diyor: Bir
memleketin insanlarını elde etmek isterseniz,
karıştırmak isterseniz sosyal ve psikolojik yönünü iyice
inceleyerek, analiz ederek ona göre bir plan uygulama suretiyle insanları
kendi kardeşlerinden, kendi devletinden soğutabilirsiniz, kendi
devletine karşı, kendi insanlarına karşı harekete
geçirebilirsiniz. Bu, bir bilimdir, sistemdir, birçok ülkeye karşı
kullanılmıştır, şimdi de Türkiyeye kaşı
kullanılmaktadır. Hâlbuki doğulusuyla,
batılısıyla memleketimizin insanları birbirinin
kardeşleridir. Kürtçe konuşan kardeşlerimiz ne kadar Kürtse biz
de onlar kadar Kürtüz, biz ne kadar Türksek onlar da bizim kadar Türk.
Milletimizin gücü, devletimizin ayakta durması her şeyden evvel millî
birliğimizin sağlam tutulabilmesine bağlıdır. Bu
bakımdan, dışa karşı güçlü olabilmesi için
milletimizin iç güvenliğinin de sağlam tutulması gerekir. Bugün
eyalet sistemini tartışanlara, kültürel farklılıkları
PKK silahının gölgesinde siyasal çözüm adı altında
dayatanlara Sayın Türkeş bir uyarıda bulunuyor: Bu bölgede
ayrılık istemek, federasyon istemek, ayrı halklar demek,
özerklik istemek ya da demokratikleşme adı altında bölücülüğe
yol açacak birtakım durumlar ortaya çıkarmaya çalışmak
Türkiye'nin dağılmaya başlamasına yol açar. Türkiye'yi
parçalatmayız, buna kararlıyız.
Evet,
değerli arkadaşlar, Başbuğ Türkeşin ömrü milleti
bölüp parçalamak isteyenlere karşı mücadeleyle, buna dönük
uyarılarla geçmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY
VURAL (Devamla) Onun tek tutkusu, tek sevdası binlerce yıllık
şanlı tarihe sahip olan Türk milletidir. Başbuğum, senin
emanetin olan bu çetin davanın yılmaz neferleri olarak aziz
hatıran önünde saygıyla eğiliyoruz. Cenab-ı Hak Celle
Celâlühu mekânını cennet, seni yüce Peygamberimiz Muhammed Mustafaya
komşu eylesin.
Saygılarımla.
(MHP sıralarından Âmin sesleri, alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Vural.
Gündem
dışı ikinci söz, 4 Nisan Uluslararası Mayın Bilinci
Geliştirme Günü münasebetiyle söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili
Sayın Yahya Akmana aittir.
Buyurun
Sayın Akman. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Şanlıurfa Milletvekili Yahya
Akmanın, 4 Nisan Uluslararası Mayın Bilinci Geliştirme
Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
YAHYA
AKMAN (Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 4 Nisan Uluslararası Mayın Bilinci Geliştirme
Günü nedeniyle söz aldım, bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, yarın yani 5 Nisan günü Avukatlar Günü. Bütün
meslektaşlarımın bu gününü kutlayarak sözlerime
başlıyorum.
Aynı
zamanda içinde bulunduğumuz hafta Kanser Haftası.
Çağımızın amansız hastalıklarından biri olan
kanserle ilgili olarak bilim dünyasının bir an önce çare bulması
dileğiyle bu hastalıktan muzdarip olanlara acil şifalar
diliyorum, yakınlarına da sabırlar diliyorum.
Yine,
Milliyetçi Hareket Partisinin kurucu eski Genel Başkanı Sayın
Türkeşin 16ncı ölüm yıl dönümü, kendisini bu vesileyle ben de
rahmetle anıyorum.
Değerli
milletvekilleri, kara mayınları her yıl yaklaşık yüzde
80i çocuk, kadın ve yaşlılar olmak üzere 15 ila 20 bin
kişinin ölümüne ve çok daha fazla insanınsa ciddi biçimde
sakatlanmasına neden olmaktadır. 1938 yılından beri
çatışmalarda çok geniş bir biçimde kullanılan antipersonel
kara mayınları hâlen 78 ülkenin toprakları içerisinde bulunmaktadır.
Kara mayınlarının çoğu İkinci Dünya
Savaşından kalmış, ayrıca, 1960lardan beri de
yaklaşık 110 milyon civarında, dünya çapında 70 ülkede
mayın bulunduğu tahmin edilmektedir. Bu durumun vahametini
açıklamak için şu rakam yeterli olsa gerekir diye düşünüyorum:
Mayın üretimi yaklaşık 3 ila 75 Amerikan dolarına mal
olurken mayının temizlenmesi yaklaşık 300 ila 1.000
Amerikan doları civarındaki bir rakama temizlenebilmektedir. Öte
yandan, eğitimli personelin gerçekleştireceği mayın
temizleme işinde bile, temizlenen her 5 bin mayın için
yaklaşık olarak 1 personelin öleceği ve 2 personelin ciddi
şekilde yaralanacağı varsayılmaktadır.
Bu
kadar vahim bir konu nedeniyle dünyada özellikle soğuk savaş döneminden
sonra, 1996 senesinde Kanada, Avusturya ve Almanyanın öncülüğünde
bazı ülkeler Ottawa Süreci olarak bilinen bir süreç başlattılar
değerli milletvekilleri ve bu sürecin neticesinde Ottawa Sözleşmesi
diye bilinen antipersonel kara mayınlarının tamamen
temizlenmesine yönelik, yasaklanmasına yönelik bir uluslararası
anlaşma imzalandı. 2008 yılı itibarıyla 156 ülkenin
taraf olduğu bir anlaşmadır bu anlaşma. Türkiyemiz
açısından 1 Mart 2004 tarihi itibarıyla bu uluslararası
sözleşme yürürlüğe girdi. Bu sözleşmenin yürürlüğe
girmesiyle eş zamanlı olarak AK PARTİ iktidarımız
döneminde -ben de sınır bölgelerini temsil eden bir milletvekili
olarak- üç dönemdir kara mayınlarının, özellikle,
sınırdaki mayınlarımızın temizlenmesiyle ilgili ülkemiz
adına bir mücadele veriyoruz. Bu verdiğimiz mücadele neticesinde
Maliye Bakanlığımız bir ihale açtı, Şırnak
ve Mardin bölgelerindeki mayınların temizlenmesi noktasında
yapılan bu ihale dönemin ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi
tarafından Danıştaya götürülmek suretiyle iptal edildi ve bu
süreç işlemedi. Daha sonra
-arkadaşlarımızın bilgisi dâhilindedir- 2009
yılı içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konuyla ilgili bir
kanun çıkardı. Bu çerçevede
özellikle Suriye sınırındaki mayınların
temizlenmesiyle ilgili yapılacak ihalenin şartları ve detayları
konusunda bir kanun çıkarıldı.
Bugün
önemli bir kısmı sınır kapıları olmak üzere bir
miktar temizlik yapılmış olmakla beraber, 1 milyon 150 bin
metrekare civarında bir alanda temizlik olmakla beraber hâlen çok
sayıda mayının, yaklaşık 977 bin, neredeyse 1 milyona
yakın mayının Türkiye Cumhuriyeti topraklarında,
sınırlarında gömülü olduğunu biliyoruz.
Bu
mayınların çok miktarda, yani daha önceleri günde yaklaşık
32 kişinin hayatını kaybetmesine neden olurken, bugün 11-12
kişi civarında hâlâ dünya çapında insanın
hayatını kaybetmesine neden olduğunu biliyoruz ve bu sorunun bir
an önce aşılması gerektiğini belirtmek ve bu konuya dikkat çekmek nedeniyle
bu gündem dışı sözü aldım.
Ben,
mayınsız bir dünya dileğiyle, barış ve huzur dolu
yarınlar diliyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akman.
Gündem
dışı üçüncü söz, 5 Nisan Avukatlar Günü münasebetiyle söz
isteyen Balıkesir Milletvekili Sayın Namık Havutçaya aittir.
Buyurun
Sayın Havutça. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutçanın, 5 Nisan Avukatlar Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
NAMIK
HAVUTÇA (Balıkesir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle söz aldım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti, Anayasanın 2nci maddesinde
ifadesini bulan insan hak ve özgürlüklerine saygılı, demokratik,
laik, sosyal bir hukuk devletidir. Hukuk devletinin de en önemli özelliği
bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin güvence altına
alındığı yani adaletin sağlandığı bir
düzen olmasıdır. Hukuk devletinin en önemli unsuru,
yargının her türlü etki ve baskıdan uzak, tam bağımsız
ve vicdan özgürlüğüne sahip olmasıdır. Yargının da
hukuk devletine giden yolda kurucu unsurları iddia, savunma ve
yargıdır. Bağımsız bir yargının en önemli
unsuru hiç kuşkusuz avukattır. Avukatların, savunmanın
susturulduğu bir yerde yargı bağımsızlığından
söz etmek mümkün değildir. Yargı
bağımsızlığının olmadığı bir
yerde bireysel hak ve özgürlüklerden, bireysel hak ve özgürlüklerin
olmadığı bir yerde hukuk devletinden, hukuk devletinin
olmadığı bir yerde de demokrasiden söz etmek mümkün
değildir.
Avukatların
sorunu, bugün, bağımsız yargı sorunudur, hukuk devleti
sorunudur, demokrasi sorunudur, adalet sorunudur. Ne yazık ki AKP
iktidarının ileri demokrasi uygulamalarında yargı erki
tümüyle toplumun sindirilmesinin, bastırılmasının,
korkutulmasının bir aracı olarak kullanılagelmiştir.
En son da Anayasa referandumuyla başlayan süreçte yüksek yargı
organları, HSYK, Anayasa Mahkemesinin yapısı siyasal etki ve
baskı altına alınmış, özel yetkili mahkemeler eliyle
gestapo ve 12 Eylül faşist rejimi uygulamaları, bizzat
adaletsizliğin, baskının, zorbalığın,
şiddetin, insan hakları ihlallerinin ve en sonunda avukatların
baskı görmesinin bir öznesi hâline gelmiştir. Silivri toplama
kampı gibi çalışan bu mahkemeler, toplumsal muhalefetin
korkutulduğu, sindirildiği, tehdit edildiği, adaletin ayaklar
altına alındığı bir gestapo merkezi hâline
dönüşmüştür. Bugün bu, şimdiden bu durum demokrasi tarihimize
kara bir leke olarak geçmiştir.
Ülkemizde
adli ceza soruşturmalarında sahte dijital belgeler üretilerek
Türkiyede dijital sahtekârlık suç çeteleri oluşmuştur.
İktidar paket üstüne paket çıkarıyor, yargı paketleri
çıkıyor ama bu paketlerden adalet çıkmıyor, bu paketlerden
özgürlük çıkmıyor, bu paketlerden adil yargılanma hakkı
çıkmıyor değerli arkadaşlarım.
Adalet
Bakanına buradan seslenmek istiyorum: Adalet sarayları paket ve kömür
dağıtılan yerler değildir, adalet sarayları bizzat
adaletin dağıtıldığı yerler olmalıdır,
bunu Adalet Bakanı anlamak zorundadır. Bugün ülkemizin gerçek sahibi
olan halkımızın her yönüyle hakları gasbedilmiş,
muhalif kesimler baskı altına alınmış, işçiler
sendikasızlaştırılmış, tarım,
hayvancılık bitirilmiş; köylülerimiz, emeklilerimiz, öğretmenlerimiz,
açlık ve yoksulluk sınırı içinde yaşam mücadelesi
veriyor. En sonda susturulma sırası avukatlara gelmiştir.
Bakın,
bugün avukatların çözülmesini bekleyen dünyaca, yığınca
sorunu bulunmaktadır. Ancak, bugün toplumun adalet adına büyük bir
baskı, savunmanın saldırı altında olduğu bu
ortamda avukatlar kendileriyle ilgili toplum adına ancak bir şey
isteyebilir, o da adalet, adalet, adalet isteyebilir.
Değerli
arkadaşlarım, avukatların meslek düsturu olarak kaydettiği
ve bütün avukatlarda ve barolarda asılı olan bir sözü sizlere
hatırlatmak istiyorum: Avukatlar, biz görevimizi yaparken kimseye, ne
müvekkile ne hâkime ne de iktidara tabiyiz. Bizim
aşağımızda kişilerin varlığı
iddiasında değiliz fakat hiçbir hiyerarşik üst de
tanımıyoruz. En kıdemsizin en kıdemlisinden veya isim
yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar tarih boyunca köle
kullanmadılar ama hiçbir zaman da efendileri olmadı.
Şimdi,
buradan İstanbul Barosu ve tüm barolar haykırıyor, Gerçek ve
adil yargılanma için, yargı
bağımsızlığı ve hukuk devleti için, özgür ve
demokratik bir Türkiye için bütün gücümüzle yargıyı ve hukuk
devletini savunmaya devam edeceğiz. diyor.
Buradan
savunmanın büyük meşakkatler içerisinde mahkemelerde adalet arayan
adalet savaşçısı tüm meslektaşlarımızın
Avukatlar Gününü kutluyor, hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Havutça.
60ıncı
maddeye göre söz vereceğim.
Sayın
Akova
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akovanın, 5 Nisan Avukatlar Gününe
ilişkin açıklaması
AYŞE
NEDRET AKOVA (Balıkesir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Yargı
fonksiyonunun önemli yapı taşlarından olan değerli
meslektaşlarımın, herkesin adil ve evrensel hukuk
kurallarına uygun bir şekilde yargılandığı,
davaların makul süreler içerisinde bitirildiği, mahkemelerin
bağımsız ve tarafsız olduğu, tutukluluk sürelerinin
makul düzeye indirildiği, savunma hakkının
kısıtlanmadığı, yargının
bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğünün egemen
olduğu bir hukuk düzeninde çalışmaları dileğiyle 5
Nisan Avukatlar Gününü kutluyorum.
Ben
de Barolar Birliğinin düzenlediği plaket töreninde 40ıncı
yıl plaketini onurla almış bulunmaktayım.
Hukuk
devletinin ifasında, yargının fonksiyonunu yerine getirmesinde
önemli rolü olan avukatların mesleki haklarında kayıplara yol açacak
kanun tasarılarına karşıyız. Yasa yapım
süreçlerinde adalet mekanizmasının önemli bir tarafı olan
avukatların, görüş ve önerileri de dikkate
alınmalıdır.
Yeşil
pasaport avukatlara mutlaka verilmelidir.
Kamu
avukatlarının emeklilik hakkı, temel özlük hakları,
bağımsız görev hakkı konusunda sıkıntı
bulunmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Türkoğlu
2.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlunun, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı merhum
Alparslan Türkeşin ölümünün 16ncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Türk
milliyetçiliğinin en önemli kilometre taşlarından olan, Türk
dünyasının önemli şahsiyeti Başbuğ Alparslan
Türkeşi ölümünün 16ncı yıl dönümünde rahmet, minnet ve
şükranla anıyoruz.
Merhum
Başbuğ, farklı siyasi yaklaşımları millî olmak
kaydıyla kucaklayabilen, Türk milletini millî ve manevi değerleriyle
yakından tanıyan, Bir Kürt kadar Kürt, bir Türk kadar Türküm.
diyerek, kardeşlik hukukunun farkında olan eşsiz bir liderdi.
Alparslan
Türkeş, Türk milletinin sosyal, kültürel, ekonomik her türlü sorununa
çözüm üretebilmiş nadir siyaset ve devlet adamlarından biriydi. Bu
çerçevede, bugünkü iktidarın, Türkeşten ve onun siyasi organizasyonu
olan MHPden öğreneceği çok şey vardır.
Cenab-ı
Allah rahmetini esirgemesin, Hazret-i. Peygambere komşu eylesin.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Şahin
3.- Çankırı Milletvekili İdris
Şahinin, 5 Nisan Avukatlar Gününe ilişkin açıklaması
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Yargı
önünde herkesin eşitliğinin sağlanmasının en temel
unsurlarından biri de hiç şüphesiz savunma hakkıdır.
Savunma hakkının uygulayıcısı, hukuk sisteminin
ayrılmaz ögesi olan avukatlık, demokratik yaşamımızda
büyük bir öneme sahip olup adaletin tecellisinde ciddi bir görev
üstlenmektedir.
Meslek
etiğine ve kanunlara bağlı olarak toplumsal ilişkilerde
karşılaşılan sorunların giderilmesiyle adalet ve
hakkaniyetin sağlanması hususunda yürüttükleri görev ve sorumluluk
toplumumuzca bilinmektedir.
Adalete
duyulan güveni artırmak, böylece vatandaş-devlet ilişkisini de
güçlendirmek, ancak bütün unsurlarıyla etkin, hızlı ve adil bir
yargı işleyişiyle mümkündür.
Bu
düşüncelerle Avukatlar Gününü kutluyor, adaletin tecelli etmesinde büyük
pay sahibi olan bütün avukatlarımızın, değerli
meslektaşlarımın gününü kutlar, çalışmalarında
başarılar dilerim.
BAŞKAN
Sayın Serindağ
4.- Gaziantep Milletvekili Ali Serindağın,
Gaziantepte çiftçilerin elektrik fiyatlarının yüksek olması
nedeniyle sulu tarım yapamadıklarına ve Hükûmetin bu çiftçilere
yardım eli uzatmasını dilediğine ilişkin
açıklaması
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, daha önce de bir iki defa ifade ettim, Gaziantepte sulama yapmak
isteyen, sulu tarım yapmak isteyen çiftçilerimiz sulu tarım
yapamamaktadırlar. Sebebi de elektrik fiyatlarının, enerji
fiyatlarının yüksek olmasıdır.
İslâhiye
ilçesinin Akınyolu köyünden Kamil Vanlı arıyor, diyor ki:
TEDAŞ, İslâhiyedeki sulama sistemlerini mühürledi. Mühürleri
açabilmek için de borcun yüzde 20sini istiyorlar. Bizim bu yüzde 20yi ödeme
takatimiz yok. Onun için, Hükûmetin tarıma ve tarımda
çalışanlara, çiftçilerimize sahip çıkmasını,.sulu
tarım yapmak isteyenlere yardım eli uzatmasını diliyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Sarıbaş
5.- Çanakkale Milletvekili Ali
Sarıbaşın, Çan-Biga-Çanakkale arasındaki duble yolun on
yıldır bitirilemediğine ve Bayramiç Barajına akan
suların analizinin yapılıp yapılmadığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sizin
aracılığınızla sormak istiyorum Sayın Bakana.
Şu ana kadar duble yol yaptık... Ve duble yollarıyla övünen
bir AKPnin on yıldır başlattığı Çan-Biga-Çanakkale
arasındaki duble yol hâlâ daha bitirilmemiştir. Diğer
bağlantılardan bahsetmektense, özellikle bu konuda, bu yolun ne zaman
bitirileceğini, vatandaşlarımızın oradaki bu yolun
çilesinden ne zaman kurtulacağını ve övündükleri bu yolu bu kadar uzun sürede bitiren, Türkiye
Cumhuriyetinde, bir başka hükûmet var mıdır, bunu merak
ediyorum.
Yine,
geçtiğimiz günlerde bölgemizde yağan yağmur nedeniyle, özellikle
Kazdağalarından beslenen Bayramiç Barajına akan suların
bulanık ve ilaçlı olduğu, bu ilaçlısuların altın
işletmecilerinden kaynaklandığı yöre halkımız
tarafından ifade ediliyor ve bu konuda da, örneklerin alınması
konusunda da yöre halkı olabildiğince şişeleyerek bunu
valiliğe göndermiştir. Bu konuda, Bayramiç suyunun analizleri
yapılmış mıdır yoksa halkımızın
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Havutça
6.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutçanın, Şeker Piliçte işten çıkarılan
işçilerin durumuna ilişkin açıklaması
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) Sayın Başkan, Balıkesir Bandırmada
AKPnin politikaları yüzünden Şeker Piliçte yaşanan krizin
faturası, ekmeğini bu sektörden kazanan, evladını okutan,
evinin kirasını, bankadan çektiği krediyi ödemeye
çalışan işçi kardeşimize kesildi. İflas ertelemesi
nedeniyle kayyuma devredilen Şeker Piliçte yaklaşık 1.800
işçi işten çıkarıldı. Bandırma ve Balıkesir
ekonomisinin lokomotif firmalarından biri olan Şeker Piliçte
yaşananlar ilçede büyük bir mağduriyet yarattı. Biz
bunları
Aileleriyle birlikte yaklaşık 5 bin kişiyi bulan
Şeker Piliç işçilerinin sesleri AKP Hükûmeti tarafından ne
yazık ki duymazdan geliniyor. Bu insanlarımız, işsiz
kaldı. işsiz kaldığı gibi ne zaman
ödeneceği belli olmayan ihbar ve kıdem tazminatlarını
sadece beklemek zorunda bırakılmıştır.
Maaşının hesabını yaparak ev almak için bankadan kredi
çeken, buna göre bütçe oluşturanların bu durumda ne
yapacağını hiç kimse hesaba katmıyor. Biz bunları bu
Meclis kürsüsünden defalarca Ekonomi Bakanına ve Maliye Bakanına
bağırdık, çağırdık ancak ne yazık ki AKP
Hükûmeti Bırakınız yapsınlar
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Şimşek
7.- Samsun Milletvekili Cemalettin Şimşekin,
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı merhum Alparslan
Türkeşin ölümünün 16ncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
CEMALETTİN
ŞİMŞEK (Samsun) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Yüce
Türk milletine: Dünden bugünü görebilen, Türk milliyetçiliğinin ve Türk
dünyasının lideri, devlet adamı, kendini Türk milletine
adamış Başbuğ Alparslan Türkeşi ölümünün 16ncı
yılında rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz. Allah rahmet
eylesin.
BAŞKAN
Sayın Canikli
8.- Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin,
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı merhum Alparslan
Türkeşin ölümünün 16ncı yıl dönümüne ve 5 Nisan Avukatlar
Gününe ilişkin açıklaması
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün
Türk milletinin yetiştirdiği büyük devlet ve siyaset adamı
rahmetli Alparslan Türkeşin ebediyete intikalinin 16ıncı
yıl dönümü. Bu vesileyle merhumu rahmetle bir kez daha anıyoruz.
Cenab-ı Hak mekânını cennet eylesin.
Ayrıca
yarınki 5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle tüm avukatlarımızı
tebrik ediyoruz, çalışmalarında başarılar diliyoruz.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Vural
9.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
Alparslan Türkeşin kabrinde on binlerce kişi olmasına
rağmen ambulansın olmamasına ve son günlerde kamu
kurumlarının isimlerinden Türkiye Cumhuriyeti ibaresinin
çıkartılmasının sebebini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
OKTAY
VURAL (İzmir) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, biriki hususu gündeme getirmek istiyorum. Bugün -biraz önce ifade
ettim- Başbuğumuz Sayın Türkeşin kabri başında
on binlerce vatandaşımız vardı. Maalesef, bu törenin
yapıldığı alanda bir tane ambulans yoktu.
Rahatsızlanan bir kardeşimiz
Maalesef ambulans yoktu,
çağırıldı. Bilecik Milletvekilimiz Sayın Bahattin
Şeker ambulans çağırmasına rağmen yirmi dakika boyunca
gelmedi ancak taksiyle götürülmek durumunda kaldı. Böylesine bir günde
Sağlık Bakanının bir ambulansın orada bulunmasını
dahi düşünmemesinin not edildiğini ifade etmek istiyorum.
Bir
de son günlerde kamu kurumlarında Türkiye Cumhuriyeti ibaresinin
çıkartılmasına şehadet ediyoruz. Nasıl, böyle bir
şey olabilir mi? Burası Türkiye Cumhuriyeti devleti. Ziraat
Bankasından çıkartılıyor, Sağlık
Bakanlığından Türkiye Cumhuriyeti ibareleri
çıkartılıyor. Bu ne? Bir kampanya mı var, bir
saldırı mı var yani bayrağımıza, cumhuriyetimize
yönelik? Bunların birtakım tabelalardan
çıkartılmasının gerekçesi nedir? Hükûmetin bu konuda bilgi
vermesi gerekir, burası Türkiye Cumhuriyeti devletidir.
BAŞKAN
Sayın Genç
10.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, taşeron
işçi statüsünde çalışanların durumuna ilişkin
açıklaması
KAMER
GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, bugün ülkemizdeki en büyük sorunlardan birisi taşeron
işçi sorunudur. Özellikle, Elâzığda 8inci Karayolları
Bölge Müdürlüğü, Karayollarına bağlı olarak orada
çalışan bütün işçileri taşeronlara devretmiş ve bu
işçilerin çalışma garantileri elinden alınmıştır.
Hükûmet de, Bakan daha önce burada bilgi verdi. Bu konuda yargının da
kararı olmasına rağmen bu taşeron işçiler, kamu
hizmetleri yaptıkları hâlde, kamuya ait bir hizmet yaptıkları
hâlde maalesef taşeron statüsünde çalıştırılarak 800
bine yakın insanımız bu şekilde çok büyük bir
perişanlık içinde. Hükûmetin bir an önce bu işe el atıp bu
taşeron işçileri insanca yaşamayı sağlayacak bir
ücrete kavuşturması
Ayrıca da Karayollarında yapılan
bu uygulama da kanuna aykırıdır. Mademki kamu hizmeti görüyorlar,
gördüklerine göre bunların Karayolları teşkilatında
çalışması lazımken, bunların taşerona verilmesi
aynı zamanda taşeronlara da devletin kesesinden bir rant
sağlamakta ve işçinin emeğini taşeronun cebine kanalize
etmektedir. Bunu şiddetle kınıyorum.
BAŞKAN
Sayın Tanal
11.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, 5
Nisan Avukatlar Gününe ilişkin açıklaması
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Demokratik
bir toplumda avukatın her türlü baskı ve kısıtlamalardan
arındırılması gerekmektedir. Balık için su ne ise
avukat için özgürlük odur. Avukat savunmasının önündeki tüm engeller
kaldırılmalıdır, savunmaya kalkan eller
kırılmalıdır. Barolar halkın avukatıdır.
Yargının direği savunmadır, avukat adaletin temelidir.
Adalet devletin temeliyse avukat da adaletin temelidir. 5 Nisan Avukatlar
Gününü kutluyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Sayın Atıcı
12.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, Uzman Doktor Engin Deniz Arslanın durumuna
ilişkin açıklaması
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, şu elimde gördüğünüz evrak bir sürgün belgesidir.
Sürgüne gönderilen kişi Uzman Doktor Engin Deniz Arslandır. Sürgüne
gönderen kurum Sağlık Bakanlığıdır. Sürgüne
gönderme nedeni ise 29 Ekimde Cumhuriyet Bayramını kutlamaya
çalışan ve polis tarafından engellenen vatandaşların
mücadelesi sırasında hafif yaralanan polislere Ağır
yaralandı diye rapor ver. diye ısrar edilmelerine karşı
çıkmasıdır. Bu, AKP Hükûmetinin bir ayıbıdır. Bu
sürgün derhâl durdurulmalıdır, derhâl geri çekilmelidir. Cumhuriyet
Halk Partisi olarak da biz bu işin peşini
bırakmayacağımızı, net ifadelerle altını
çizerek belirtmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Kanun
teklifinin geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Bolu Milletvekili Tanju Özcanın (2/238) esas
numaralı Kanun Teklifini geri aldığına ilişkin
önergesi (4/104)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
(2/238)
esas numaralı Kanun Teklifimi geri çekiyorum. 3/4/2013
Tanju
Özcan
Bolu
BAŞKAN
Adalet Komisyonunda bulunan teklif geri verilmiştir.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkaya ve 23 milletvekilinin, yerli, yeni ve yenilenebilir enerji
kaynaklarını ön planda tutan enerji politikalarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/570)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Türkiyede
nüfus, sanayileşme, gelişen teknolojiler ve birçok sosyoekonomik
faktöre bağlı olarak enerji ihtiyacı her geçen gün
artmaktadır.
Elektrik
enerjisi üretiminde kömür ve hidrolik kaynaklar başta olmak üzere, petrol,
doğal gaz ve jeotermal kaynaklar ülkemizin birincil enerji
kaynaklarını oluşturmaktadır.
Türkiye'nin
2012 yılında 244 milyar kilovatsaat olması beklenen enerji
talebinin, 2015 yılında 293,1 milyar kilovatsaate
ulaşacağı tahmin edilmektedir. 2012 yılı elektrik
enerjisi talebinin yüzde 74,2'si termik, yüzde 23,2'si hidrolik, yüzde 2,05'i
rüzgâr, yüzde 0,32'sinin de jeotermal kaynaklardan
karşılanacağı planlanmıştır. Her yıl
artan ihtiyaç nedeniyle Türkiye'nin enerji yatırımlarına öncelik
vermesinin ne kadar kaçınılmaz olduğu ortadadır. Fakat,
ülkemizde enerjiye olan arz-talep nedeniyle, Hükûmet aceleci davranarak,
toplumsal yaşamı, doğal dengeyi, kültür
varlıklarını gözden çıkaran ve insan hayatını
tehlikeye sokan enerji yatırımlarına öncelik vermekte, turistik
bölgelere termik santral, millî park alanlarına hidroelektrik santral
kurulması girişimlerine göz yumulmakta ve dünya ülkelerinin terk
ettiği nükleer santral projeleri hayata geçirilmeye
çalışılmaktadır.
Ülkemizde
enerji üretiminde yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına öncelik
verilmesi ve dışarıya bağımlı olmaktan
kurtulmamız gerekirken, doğal gaz ve ithal kömürle
çalışacak olan, dışa bağımlı kaynaklarla
santral kurmaya yönelik yatırımlara hız verilmektedir.
Enerji
politikaları hususunda, Avrupa Birliği ve ABD'nin
çıkarlarına hizmet eden dünyadaki gelişmeler, ülkemizde de
toplumsal yapıyı bozucu, kuralsızlaştırıcı
etkiler yaratmaktadır. Amaç, ulusal ve kamusal kural ve denetimden uzak,
küresel sermayeye bağımlı tek bir pazar yaratılması ve
herkesin bu pazara dâhil edilmesidir.
Türkiye'nin
enerji yatırımlarında bu örgütlerin eline düşmemesi ve bu
örgütlere bağımlı hâle gelmemesi gerekmektedir. Bunun için insan
odaklı ve yeni enerji politikalarını hayata geçirmesi gerekmektedir.
Enerji üretiminde yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına öncelik
verilmesi, dışa bağımlılığın en aza
indirilmesi, doğal gaz ve ithal kömür gibi dışa
bağımlı kaynaklarla santral kurmaya yönelik yeni lisans
taleplerine izin verilmeyerek, ulusal enerji stratejisinin ilgili tüm kurum ve
kuruluşların katkılarıyla hazırlanması
gerekmektedir.
Enerji
tesisleri yapımında gelişmiş teknolojilerden
yararlanılması ve yerli teknolojik altyapının
geliştirilerek imalatta yerli sanayi payının
artırılması, jeotermal potansiyelimizin özellikle sanayi, konut,
tarım ve turizm alanlarında ivedilikle değerlendirilmesi,
hidrolik enerji alanında ortaya konan projelerin bütünlüklü olarak,
toplumsal ve doğal yaşamı koruyacak şekilde planlanmak
üzere yeniden ele alınması, enerji yatırımlarında
denetimlerin kamusal anlayışla yapılması, enerjinin etkin,
verimli ve tasarruflu kullanımı için toplumsal bilinç yaratmaya
yönelik eğitim çalışmalarına hız verilmesi
gerekmektedir.
Türkiye
rüzgâr enerjisinde Avrupada ilk 10 ülke arasına girdi diye övünülürken,
Hükûmet yetkililerinin 2012 yılı elektrik enerjisi talebinin sadece
yüzde 2,05'inin rüzgâr enerjisinden karşılanacağının
planlandığını açıklaması çelişkili ve üzüntü
vericidir. Türkiyede termik santralden elektrik üretim oranının
yüzde 74 olarak planlanması ise maalesef ürkütücüdür çünkü termik
santrallerin zararları artık herkes tarafından çok iyi
bilinmektedir.
Ayrıca,
05/02/2009 tarihli ve 5836 sayılı Kanunla katılmamız uygun
bulunan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne katılmamız,
Dışişleri Bakanlığının 07/05/2009 tarihli ve
HUMŞ/408 sayılı yazısı üzerine 31/05/1963 tarihli ve
244 sayılı Kanunun 3üncü maddesine göre Bakanlar Kurulunca
07/05/2009 tarihinde kararlaştırılmıştır. Bu
protokol gereği Türkiye karbondioksit eş değeri sera
gazlarının salım sınıflandırma ve azaltım
taahhütlerini yerine getirirken sürdürülebilir kalkınmayı teşvik
etmek amacıyla, ulusal koşullarına uygun olarak protokolde
belirtilen politika ve önlemleri uygulayacak ve/veya daha da
geliştirecektir. Protokolde belirtilen önlemlerden en önemlisi ise, yeni
ve yenilenebilir enerji türleri, karbondioksiti gideren teknolojiler ile çevre
dostu ileri ve yenilikçi teknolojilerin araştırılmaları,
teşvik edilmeleri, geliştirilmeleri ve kullanımlarının
arttırılmasıdır. Türkiye'nin, imzalamış
olduğu protokole uyarak yenilenebilir teknolojilere daha fazla
ağırlık vermesi gerekmektedir.
Bu
nedenlerle, ülkemiz koşullarına uygun, yerli, yeni ve yenilenebilir
enerji kaynaklarını ön planda tutan, ekonomi, sanayi, tarım,
çevre, eğitim, ulusal güvenlik, ulaşım politikaları ile
bütünleşik, enerji politikalarının hayata geçirilmesine yönelik
araştırmaların yapılarak gerekli tedbirlerin alınması
amacıyla, Anayasanın 98inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç
Tüzüğü'nün 104üncü ve 105inci maddelerine göre Meclis
araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ve teklif ederiz. 13/02/2012
1)
Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
2)
Celal Dinçer (İstanbul)
3)
Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
4)
Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
5)
Bülent Tezcan (Aydın)
6)
İhsan Özkes (İstanbul)
7)
Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
8)
Musa Çam (İzmir)
9)
Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
10)
Erdal Aksünger (İzmir)
11)
Levent Gök (Ankara)
12)
Aylin Nazlıaka (Ankara)
13)
Tolga Çandar (Muğla)
14)
Emre Köprülü (Tekirdağ)
15)
Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
16)
Hasan Akgöl (Hatay)
17)
Kemal Değirmendereli (Edirne)
18)
Hurşit Güneş (Kocaeli)
19)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
20)
Haydar Akar (Kocaeli)
21)
Osman Aydın (Aydın)
22)
Recep Gürkan (Edirne)
23)
Nurettin Demir (Muğla)
24)
Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
2.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkaya ve 22 milletvekilinin, kayıt dışı ve suç
ekonomisi sorununun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/571)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Günümüzün
en önemli sorunlarından biri olan kayıt dışı ekonomi,
Türkiyede birçok sektörde büyük tehdit oluşturmakta, Türkiye ve dünyada
sahte, kaçak mal piyasasının büyüklüğü tüketicilere ve ülke
ekonomisine büyük zararlar vermektedir.
Türkiyede
"Suç Ekonomisinin Türkiye Bilançosu" üzerine yapılan
araştırmalar çok önemli tezleri ortaya koymakta, Türkiyede yasa
dışı faaliyetler nedeniyle oluşan cironun en az 8 milyar TL
(8 katrilyon) olduğu tahmin edilmektedir.
İstanbul
Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odasının (İSMMMO) Suç
Ekonomisinin Türkiye Bilançosu Raporuna göre, Türkiyede 27 kalemde yasa
dışı faaliyetlerde oluşan ciro en az 8 milyar -8 katrilyon-
elde edilen net kazanç ise 3 milyar 250 milyon TL'dir.
Türkiye
maalesef kayıt dışı ekonomi ve suç ekonomisinin
yarattığı bilançolar nedeniyle büyük çaplı zarar görmekte
ve önemli oranlarda vergi kaybı yaşanmaktadır.
Türkiye
ekonomisi için önem arz eden bu araştırmada, ekonominin kara
deliğine dönüşen ve insanların canına malına kasteden
suç ekonomisinin önüne geçmek için herkesin üzerine düşen görevi tam
olarak yapması konusuna dikkat çekilmiştir.
İSMMMOnun
Suç Ekonomisinin Türkiye Bilançosu Raporuna göre, suç ekonomisinin en gözde
kazanç alanlarını fuhuş, eroin, esrar, insan
kaçakçılığı, kaçak sigara, korsan kitap ve DVD, organize
suç, kaçak çay, kaçak et, akaryakıt, hırsızlık, haplar ve
tarihi eser kaçakçılığı oluşturmaktadır.
Sıralanan bu sektörlerin başında en büyük ciro ile fuhuş
sektörü, ikinci sırada ise eroin sektörü gelmekte, insan
kaçakçılığı dördüncü sırada yer almaktadır. Özel
tüketim vergisi ve gümrük vergileri nedeniyle cazip hâle gelen içki, sigara,
çay gibi ürünler yasa dışı ticaret pazarında büyük yer
almaktadır.
Rapora
göre, yılda, Türkiye üzerinden 60 ile 120 ton arasında eroin
geçirildiği, 43 milyon 500 bin adet sigaranın, 362 bin kaçak içkinin,
2 milyon 286 bin kilogram kaçak çayın, 75 ton kaçak etin, 7 milyon 652 bin
litre akaryakıtın, 40 bin cep telefonunun, 1 milyon 277 bin adet
kaçak ilacın, 32 bin kaçak tarihi eserin yakalandığı
belirtilmektedir.
Bu
rakamlar, Türkiyede sahte ve kaçak mallar piyasasının büyüklüğünü
bize kanıtlamaktadır. Bu durumun Türkiyede büyük istihdam
kaybına, vergi kayıplarına yol açması nedeniyle üzerinde
hassasiyetle durulması ve konu üzerinde bütün kurumların üzerine
düşen görevi en iyi şekilde yerine getirmesi gerekmektedir.
Bu
nedenle, suç ekonomisinin en gözde kazanç alanlarını oluşturan
fuhuş, eroin, esrar, insan kaçakçılığı, kaçak sigara,
korsan kitap ve DVD, organize suç, kaçak çay, kaçak et, akaryakıt,
hırsızlık, haplar ve tarihî eser
kaçakçılığı, vesair sektörlerin Türkiyede çok iyi bir
şekilde takip edilmesi, devletin bu sektörlerde
kaçakçılığı önlemesi adına üzerine düşen görevi
en iyi bir şekilde yaparak ülkemize zarar veren suç ekonomisinin önüne
geçilmesi gerekmektedir.
Yukarıda
kısaca özetlenen bilgiler ışığında, Türkiyede insanların
canına ve malına kasteden suç ekonomisinin önüne geçilerek gerekli
önlemlerin alınmasına yönelik araştırmaların
yapılması ve bir an önce ülkemize zarar veren bu konu üzerinde
gerekli önlemlerin alınması amacıyla TBMM İçtüzüğünün
104üncü ve 105inci maddeleri ile Anayasanın 98inci maddesi
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ederiz. 13/02/2012
1)
Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
2)
Ali Sarıbaş (Çanakkale)
3)
Namık Havutça (Balıkesir)
4)
Haydar Akar (Kocaeli)
5)
Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
6)
Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
7)
Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
8)
İhsan Özkes (İstanbul)
9)
Bülent Tezcan (Aydın)
10) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
11)
Aylin Nazlıaka (Ankara)
12)
Celal Dinçer (İstanbul)
13)
Erdal Aksünger (İzmir)
14)
Tolga Çandar (Muğla)
15)
Emre Köprülü (Tekirdağ)
16)
Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
17)
Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
18)
Hasan Akgöl (Hatay)
19)
Kemal Değirmendereli (Edirne)
20)
Hurşit Güneş (Kocaeli)
21)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
22)
Osman Aydın (Aydın)
23)
Recep Gürkan (Edirne)
3.- İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 22
milletvekilinin, Ekonomik ve Sosyal Konseyin çalışmasının
önündeki engellerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/572)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kanunda
açıkça ifade edildiği gibi Ekonomik ve Sosyal Konsey, ekonomik ve
sosyal politikaların oluşturulmasında, toplumsal uzlaşma ve
iş birliğini sağlayacak, sürekli ve kalıcı bir ortam
yaratarak, istişari mahiyette ortak görüş belirlemek için
oluşturulmuştur.
Yine,
12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumda Ekonomik ve Sosyal Konsey
anayasal bir statü de kazanmış durumdadır.
Demokratik
toplumlarda ekonomik hayatın içinde bulunan tüm aktörlerin birlikte
hareket etmesini, koordinasyonunu ve sosyal yaşamı etkileyecek
politikaların ortak akılla ortaya çıkartılmasını
sağlamak amacıyla benzer kurumlar kurulmuştur. Örneğin,
Fransa'da Ekonomik, Sosyal ve Çevre Konseyi, Hollanda'da Sosyal Ekonomik Konsey
bulunmaktadır. Benzer bir konseye AB de yer vermiş, Avrupa Ekonomik
ve Sosyal Komitesi faal bir organ olarak işlerlik
kazanmıştır.
Bütün
bunların arkasında da aynı temel mantık yatmaktadır.
Ekonomi politikaları sosyal yaşamı da etkilemektedir, o hâlde
sosyal yaşamın aktörlerinin bu politikaların belirlendiği
her safhada söz sahibi olması gerekmektedir.
Bugün
Türkiye'de önemli ekonomik sorunlar vardır. Hane halkının
borcunun gelirine oranı sürdürülemez seviyelere gelmiş, faiz
oranları yükselmiş, enflasyon çift haneli rakamlara
ulaşmıştır. Bugün ülkemiz yapısal bir işsizlik
probleminin yanı sıra, dünyanın en fazla cari açık veren 5
ülkesinden biri olmakla da uğraşmaktadır.
2012
yılında bütün dünyada ekonomik bir daralma beklenmektedir. Bu
şartlar altında Ekonomik ve Sosyal Konseyin katkı, çözüm,
yapıcı öneri ve ortak aklına ihtiyaç bulunmaktadır. Buna
karşın, Hükûmet yaklaşık otuz altı aydır Ekonomik
ve Sosyal Konseyi toplamamakta, Konseyin etkili, verimli ve güçlü bir
şekilde çalışmasını sağlayamamakta, emekçilerin
ve girişimcilerin pozitif politika üretmesine imkân verecek bu platformu
çalıştıramamaktadır. Bu nedenle, Konseyin
çalışmasının önündeki engellerin
araştırılması, alınması gereken önlemlerin
tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1)
Umut Oran (İstanbul)
2)
Celal Dinçer (İstanbul)
3)
Aylin Nazlıaka (Ankara)
4)
Recep Gürkan (Edirne)
5)
Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun
6)
Musa Çam (İzmir)
7)
Faik Tunay (İstanbul)
8)
Emre Köprülü (Tekirdağ)
9)
Levent Gök (Ankara)
10)
Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
11)
Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
12)
Erdal Aksünger (İzmir)
13)
Tolga Çandar (Muğla)
14)
Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
15)
Hasan Akgöl (Hatay)
16)
Kemal Değirmendereli (Edirne)
17)
Hurşit Güneş (Kocaeli)
18)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
19)
Haydar Akar (Kocaeli)
20)
Osman Aydın (Aydın)
21)
Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
22)
Nurettin Demir (Muğla)
23)
Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmının 118inci
sırasında yer alan (10/225) esas numaralı, Türkiye'de 9 milyonu
aşkın emeklinin yaşamış olduğu sorunların
tespit edilmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesinin ön görüşmelerinin Genel
Kurulun 4 Nisan 2013 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
4/4/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 4/4/2013 Perşembe günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisini, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırmasına Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmının 118inci sırasında yer alan (10/225),
Türkiye'de 9 milyonu aşkın emeklinin yaşamış
olduğu sorunların tespit edilmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerin
görüşülmesini, Genel Kurulun 4/4/2013 Perşembe günlü
birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz, Bingöl
Milletvekili Sayın İdris Balukene aittir.
Buyurun
Sayın Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuzun vermiş olduğu
öneri üzerine söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugünkü
grup önerimizin konusu, ülkemizde yaşayan emeklilerin sorunları ve bu
sorunların çözümüne yönelik Meclisin geliştireceği süreçlerle
ilgili olacak. Bu konuda biraz bilgilendirme yapmaya çalışayım
ben. Özellikle, AK PARTİ döneminde, emekli olma ve emeklilerin sorunlarını
aslında sürekli bu kürsüye getiriyoruz ve getirdiğimiz bu
sorunların çözümü konusunda Hükûmette bir isteksizlik, bir
duyarsızlık durumunun olduğunu sürekli gözlemliyoruz ve sorunlar
çözülmediği için de bizler bu sorunun çözülmesi konusunda Hükûmete yol
gösterme ya da Hükûmetin yapmış olduğu çalışmaların
yetersizliklerini tespit etme konusunda Meclisin, mutlaka devrede olması
gereken bir mekanizmanın önemli olduğunu düşünüyoruz.
Bugüne
kadar maalesef AK PARTİ döneminde yapılan düzenlemelerle özellikle
mezarda emeklilik olarak ortaya çıkmış pratik sorunlar, emekli
olma yaşıyla ilgili sorunlar bütün güncelliğini koruyor. AK
PARTİ Hükûmetinin genel olarak emeklilerin sorununa
yaklaşımı, yapay krizler çıkarma, seçim döneminde de bu
yapay krizleri çözüyormuş algısı yaratma ve bu şekilde bir
hedef kitle olarak, bir seçmen kitlesi olarak emekliler üzerinden bir siyasi
rant elde etmeye çalışma çabası olmuştur. Ancak,
ısrarla, emeklilerimizin yaşamış olduğu sorunlar da
hâlâ Hükûmetin önünde, bütün aciliyetiyle, bütün önemiyle durmaya devam
etmektedir.
Bakın,
bugün emeklilerin yaşamış olduğu sorunlara, sadece
maaşlara ve maaş artışlarına, zamlara
baktığımız zaman bile çok rahatlıkla kanaat
getirebileceğimiz fikirler sahibi olabiliriz düşüncesindeyiz. Temmuz
2012 tarihinde bir SSK emeklisinin maaşı 885 TL iken Ocak 2013
itibarıyla yapılan zam miktarı 37 TL ve bunun sonucunda bir SSK
emeklisinin maaşı 922 TLye çıkıyor; yine, bir BAĞ-KUR
emeklisinin maaşı 717 TL, verilen zam sadece 20 TL; memur emeklisi
için de bu rakam 33 TL gibi. Bunların, Gerçekten, bırakın emeklilerin
yaşadığı bir mağduriyeti gidermeye yönelik, en temel
yaşamsal bir ihtiyacı gidermeye yönelik de hiçbir anlamı
olmayan, bir anlam ifade etmeyen rakamlar olduğunu vurgulamak istiyorum.
Neredeyse, Türkiye'deki
bütün evlerde şu anda biliyoruz ki ya bir işsiz vardır, ya bir
öğrenci vardır, ya bir emekli vardır ve bu yaşanan sorunlar
da maalesef her geçen gün hayat koşullarının
ağırlaşmasından dolayı sürekli artmaktadır.
Sendikaların, sivil
toplum örgütlerinin yapmış olduğu araştırmalarda,
ortalama açlık sınırı Türkiye'de 1.200 TL civarında
çıkıyor. Yani, bu açlık sınırı dediğimiz
şey, minimum yaşamsal ihtiyaçlar üzerinden belirlenen bir
sınırdır ve bu rakam 1.200 TL olarak belirlenmiş. Yine,
3.208 TL olarak belirlenen bir yoksulluk sınırı var. Yani, bir
taraftan 700 lira, 800 lira olan emekli maaşlarının, diğer
taraftan 3.200 lira olan, 1.200 lira olan yoksulluk ve açlık
sınırı rakamlarının bizce bir sorun olarak ele
alınıp, bu soruna yönelik nasıl çözümler geliştirebiliriz
gayretinin, ortaya konması gereken bir konu olduğu kanaatindeyiz.
Özellikle, yine geçen
yıldan bugüne kadar yapılan araştırmalarda, bir ailenin
yaşam maliyetinin bir önceki yıla göre en az 145 TLlik bir
artış gösterdiği gibi bir gerçeklik var önümüzde.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde 9 milyonu aşkın emekli
vatandaşımız var. Neredeyse, bu emekli vatandaşların
tamamının sorunlar yumağı içerisinde yaşam mücadelesi
verdiğini göz önünde bulundurursak, bu vermiş olduğumuz önerinin
ne kadar önemli olduğu ve desteklenmesinin de ne kadar elzem olduğu
ortaya çıkar diye düşünüyoruz.
Aslında, bugün,
ülkemizde, mevcut verdiğim emekli maaşının
sınırlarının dünyadaki hiçbir ülkeyle kıyaslanacak bir
düzeyde olmadığı gerçekliği var önümüzde. Hatta, en
ağır ekonomik krizlerin, finansal krizlerin
yaşandığı ülkelerde bile emeklilerin maaşları ve
alım gücü maalesef ülkemizin çok çok ötesinde, çok çok üstünde bulunmakta.
Bizce emeklilerin bu hayat koşullarıyla ilgili düzenlemeler
yapılırken bir kere, bu sağlıkla ilgili harcamaların
tamamından emeklilerin muaf tutulmasıyla ilgili çok önemli bir
aciliyet, bir acil görevi belirtmek gerekiyor. Yani muayene parası, ilaç
katkı parası, tetkik fark parası, bütün bunlarda mutlaka,
emeklileri muaf edecek şekilde bir düzenleme yapmamız lazım.
Yine,
emeklilerin sendikalaşmaları önünde ciddi engeller var ve bu hak
talebi konusunda, mağduriyetlerin giderilmesi konusunda örgütlü bir gücün
açığa çıkmasını engellediği için önemli bir sorun
olarak önümüzde duruyor. Sendikayla ilgili, 12 Eylül ruhunu aynı
şekilde koruyan pek çok yasa buraya getirdiniz ama bu emekli
vatandaşlarımıza sendikalı olma hakkını
tanıyan bir düzenleme yapmadınız. Bu konuyla ilgili mutlaka bir
çalışmanın yapılması gerektiğini
düşünüyoruz.
Şimdi,
emeklilerle ilgili sorunları dile getirirken bir de emekli olmayı
bekleyen vatandaşlarımızın sorunları var. Bunlar da
aslında Meclisin gündemine sık sık geliyor ama gelmesine
rağmen bugüne kadar çözüm noktasında ciddi bir irade, ciddi bir
politika oluşmadığı için onları da vurgulamak
istiyorum. Burada iki önemli grup dikkat çekiyor. Birincisi, emeklilikte
yaşa takılanlar grubu. İkincisi de yaşını
doldurup prim gününü tamamlayamayanların sorunları. Aslında bu
her iki grup da hemen hemen tüm siyasi partileri Mecliste ziyaret ettiler. Bu
konuyla ilgili hem AK PARTİ Grubunun hem Cumhuriyet Halk Partisinin hem
Milliyetçi Hareket Partisinden milletvekillerinin vermiş olduğu kanun
teklifleri, vermiş olduğu Meclisle ilgili çalışmalar
olmasına rağmen bu konuyla ilgili de mağduriyetler giderilmedi.
Şimdi, basından takip ettiğimiz kadarıyla bu yaşa
takılanlarla ilgili Bakanlığın başlatmış
olduğu bir çalışma var. Bu çalışma önemlidir ama
detaylarıyla ilgili bilgi sahibi değiliz. O nedenle, özellikle AK
PARTİ Grubu adına konuşacak milletvekilinin bu yaşa takılanlarla
ilgili Bakanlığın yapmış olduğu
çalışmanın detaylarıyla ilgili bilgilendirme yapması,
bizce, hem siyasi partilerin bilgilenmesi hem de sorun yaşayan
vatandaşlarımızın bilgilenmesi açısından son
derece önemlidir.
Bir
diğer grup olan emekli yaşını doldurmuş ancak prim
gününü tamamlayamamış gruplarla ilgili de biz kendi önerimizi daha
önce sunmuştuk, tekrarlayalım.
Bu
konuyla ilgili hem kanun tekliflerimiz hem araştırma ve soru
önergelerimiz vardı, Sayın Bakanla yapmış olduğumuz
görüşmeler vardı ve Sayın Bakan bu konuyla ilgili kendi
bürokratlarına talimat verdiğini söylemişti, bu talimatın
gereği hangi aşamadadır, bunu merak ediyoruz.
Bizim
önerimiz şudur, yaşını doldurmuş ama prim
eksikliği olmuş bu vatandaşlarımızla ilgili, 50-55
yaş arasında olanlar için kademeli olarak üç yıl, 55 yaş ve
üstü olanlar için de kademeli olarak beş yıl bir borçlanma
sağlanarak emekli olma hakkının tanınmasıdır.
Yine,
esnaflarımız açısından, 2000 yılından önce
BAĞ-KURlu olmayan ama vergi dairelerinde kaydı bulunan
esnaflarımızın mağduriyetlerinin giderilmesine yönelik bir
çalışma önemlidir.
2000
yılından önce vergisini ödeyen esnafların, vergi dairelerinden
vergi kayıt belgelerini tescil etmek suretiyle bunu Sosyal Güvenlik
Kurumuna bildirmeleri ve bu doğrultuda yaşamış
oldukları mağduriyetin giderilmesine dair bir
çalışmanın başlatılması son derece önemlidir.
Yani
kısacası bu yaşa takılan emekliler grubu,
yaşını doldurup prim gününü tamamlayamamış olan
emeklilik bekleyen grup ve 2000 yılından önce vergisini ödemiş
ama BAĞ-KURda kaydı olmayan esnaflarımızın
mağduriyetinin giderilmesiyle ilgili ortaya konacak bir çalışma,
bizce önümüzdeki dönem açısından emeklilerin sorunlarını
giderme noktasında önemli birtakım kazanımlar açığa
çıkarabilir, mağduriyetleri ortadan kaldırabilir. Bu nedenle,
biz bugünkü grup önerimizi getirdik.
Başta
iktidar partisi olmak üzere, bütün siyasi partilerden de bu grup önerimize
destek beklediğimizi belirterek Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Baluken.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz, Tokat Milletvekili
Sayın Reşat Doğruya aittir.
Buyurun
Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BDP
Grubunun emeklilerle ilgili vermiş olduğu araştırma
önergesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Gerçi,
aleyhinde konuşuyorum ama emeklilerle ilgili, emeklilerin aleyhinde
konuşmak diye bir şey söz konusu olamaz. Tabii, daha farklı
şekilde konuşacağım sayın milletvekilleri.
4
Nisan 1997 tarihinde kaybetmiş olduğumuz rahmetli Başbuğumuz
Alparslan Türkeşi anarak sözlerime başlamak istiyorum. Rahmetli
Başbuğumuz Alparslan Türkeş Türk milliyetçiliğine, Türk
gençliğine çok büyük hizmetler yapmış, çok önemli mesajlar
vermiş ve Türk gençliğinin yetişmesinde emeği geçmiş
çok değerli bir devlet adamıdır. Onun vermiş olduğu
ideallerin, onun vermiş olduğu o güzel söylemlerin, söylemiş
olduğu söylemlerin şu anda ne kadar doğru olduğu bir kez
daha ortaya çıkmıştır.
Türk
dünyasıyla ilgili olarak söylemiş olduğu, Türk dünyasındaki,
özellikle, yankılanan o güzel sözleri hâlâ kulaklarımızda
çınlamaktadır ve Türk dünyası, şu anda, rahmetli
Başbuğu bugün ölüm yıl dönümünde bir kez daha anmaktadır.
Mekânı cennet olsun diyoruz. Onun fikirleri hiçbir zaman ölmeyecek ve
dünya durdukça da yaşayacaktır ifadesini kullanmak istiyorum.
Sayın
milletvekilleri, emeklilere gelince, emeklilerimiz ülkemizde, maalesef, çok
mağdur konumdadırlar. Emekli insanlar, neredeyse acaba ben
ekmeğimi nasıl alacağım, geçimimi nasıl temin
edeceğim, açlık sınırından nasıl
kurtulacağım, bunun mücadelesini veriyor. Hatta, yakından
tanımış olduğumuz emekli insanlar, acaba torunuma bir
çikolata alabilir miyim, veyahut da evimin en küçük bir ihtiyacını
ben nasıl karşılarım, bunun korkusu ve düşüncesi
içerisindedir.
Son
yıllarda devamlı olarak emekliler kaybetmektedir. Emekli insanlara,
tabii, her siyasi parti kendilerine göre birtakım söylemler içerisinde
olmuş olmasına rağmen, Adalet ve Kalkınma Partisi 2002
senesinden itibaren çok önemli sözler söylemiştir. Adalet ve Kalkınma
Partisinin emeklilerle ilgili olarak İşte, İntibak Kanununu
çıkartacağız. Geçmişte, daha önce emekli olanlarla, daha
sonra emekli olanların arasındaki farkı ortadan
kaldıracağız. Emekli insanlarımızın geçim
standartlarını yükselteceğiz ve düzelteceğiz.
şeklinde söylemleri vardı. Maalesef bu söylemleri hem Sayın
Başbakan hem sayın maliye bakanları hep, müteaddit defalar, her
seçim döneminde söylemiş olmalarına rağmen, maalesef, enteresandır,
yapılanların çok fazla bir şey olmadığı
ortadadır.
Şu
anda BAĞ-KUR emeklisi, Emekli Sandığı emeklisi veya SSK
emeklisi çok büyük bir mağduriyet içerisindedir. Almış
oldukları maaşlara baktığımız zaman, işte
BAĞ-KUR emeklisine 570 lira, SSK emeklisine 700 lira civarında -en
düşük maaş- Emekli Sandığı emeklisine 840 liranın
verilmiş olduğu bir zaman diliminde yaşıyoruz. Tabii,
yapılan çeşitli araştırmalar neticesinde açlık
sınırının aylık olarak şu anda 1.250 lira olduğu
düşünüldüğü zaman, verilen maaşın, onların
almış oldukları maaşın ne kadar düşük olduğu
ve bu insanların acaba ne yaparlar şeklinde bir düşünce
içerisinde olmamız da gerekmektedir. Bu mealde, emekli kardeşlerimiz
mutlaka göz önüne alınmalı ve bu tür önergelerin desteklenmesinin
yanında ayrıca çeşitli kanunlarla da bunların
durumları mutlaka düzeltilmelidir.
Enflasyon
düşüyor, insanlarımızın alım gücü yükseliyor,
insanlarımızın yaşam şartları düzeliyor. diyoruz
ama sayın milletvekilleri, emekliler için, esnaflar için, işçiler
için, çiftçiler için hiç de böyle değildir. Maalesef şu anda insanlarımızın
sosyal katmanlarına bakmış olduğumuz zaman hepsinin büyük
şikâyetler içerisinde olduğunu ve geçim sıkıntısı
içerisinde olduğunu görürsünüz ve bunların başında da
maalesef emekliler geliyor.
Emeklilerimiz,
bu insanlar, tabii, geçim sıkıntılarının yanında
belirli bir yaşın da zaten üzerindedir. Hepsi yaklaşık
olarak her ay değilse bile işte çok kısa zaman
aralıkları içerisinde hastanelere gidiyorlar. Hastanelere gittikleri
zaman önlerine bir de bunların katkı payları çıkıyor,
ilaç katkı payları çıkıyor, sağlık katkı
payları çıkıyor. Bu da insani değildir. Bakınız,
bu insanlara vermiş olduğumuz para zaten çok yeterli değildir.
Almış oldukları paraların yanında bir de katkı
paylarını, sağlık katkı paylarını ödemeye
kalkınca bunların durumlarının ne olduğunu işte
hep beraber düşünmek mecburiyetindeyiz. Sağlık
Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu yönlü
olarak mutlaka bir çalışma yapmalıdır yani bu katkı
paylarının, sağlık katkı paylarının, ilaç
katkı paylarının en azından emekli insanlar için,
yeşil kartlı insanlar için, fakir ve fukara olan insanlar için,
açlık sınırının altında geliri olan insanlar için
mutlaka ama mutlaka düşünülmesi ve kaldırılması
gerekmektedir. Bunu müteaddit defalar söylüyoruz. Yani özellikle İntibak Kanunu
dediğimiz
İşte, 2000 senesi öncesindeki işçilerin
aldığı maaşlarla daha sonra emekli olan işçilerimizin
aldığı maaşlar
karşılaştırıldığı zaman İntibak Kanununun
ne kadar önemli olduğu ortadadır. Ama bunun yanında, İntibak
Kanununun yanında, özellikle bu sağlık katkı payları,
mutlaka ama mutlaka, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı tarafından ve Sağlık
Bakanlığı tarafından bir kez daha gündeme getirilmeli ve
tamamen kaldırılmalıdır.
Gidin,
emekli insanlarımıza sorunuz, emekli insanların acaba hangisi
almış oldukları maaşların yeterli olduğunu size
söyleyeceklerdir? Ama enteresandır, onların o feryatlarını
duymuyoruz. Şu anda, Türkiyemizde, 9 milyonun üzerinde emekli insan var
yani 9 milyon emekli insan bir siyasi parti kursa herhâlde o şu andaki
yüzde 10 barajını geçmiş değil midir, geçecek değil
midir? Yani, yüzde 10 barajını bile geçecek olan bu insanların
feryatlarını ve seslerini biz ne zaman duyacağız?
Bakınız,
şu anda işte, emekli olmayı düşünen memur emekli olabiliyor
mu? Olamıyor çünkü olmak istediği zaman veya olduğu zaman
almış olduğu maaşla emekli olduğu maaş
arasında çok büyük uçurum farkı var. Dolayısıyla, emekli
olmaktan korkuyorlar. Bunların içerisinde, en başta sağlıkta,
hekimlerimiz geliyor. Bakınız, şu anda, sağlık
çalışanları ve özellikle hekim kardeşlerimiz,
arkadaşlarımız, emekli olmamak için mücadele veriyorlar, hatta,
60 yaşına kadar, 65 yaşına kadar yani kanunun kendilerine
vermiş olduğu o hakka kadar hepsini kullanmaya
çalışıyorlar. Hâlbuki, gelin işte, en azından sosyal
katmanlardan başlamış olalım, hekimlerimize ve
sağlık çalışanlarımıza verilen döner sermaye
gelirlerini emekliliğe bir sayalım, hatta, onu geçmiş dönemlere
değil de yani ilerideki dönemlere değil de en yakın zamanda, bu
andan itibaren, şu andan itibaren bunu sayalım. Çok yakından
tanıdığımız hekim arkadaşlarımız emekli
oluyorlar gidiyorlar evlerine, ondan sonra geçim sıkıntısı
çekmiş oldukları için geri döndüklerini ve çalışmaya
başladıklarını da biz görüyoruz.
Tabii,
bu sağlıktaki emeklilik diğerlerinde farklı
mıdır? Hayır. Şu anda birçok kurumda, maalesef
enteresandır, insanlar emekli olmaktan korkuyorlar. Dolayısıyla,
emeklilikle ilgili, mutlaka, hem araştırma önergeleri
değerlendirilmeli hem de beraberinde yeni kanunlarla bunların
durumları düzeltilmelidir. İşte Enflasyona endeksli.
Enflasyona endeksli ama 20 artı 20 lira, 40 liralık bir
artış, hangisinin derdine çare bulacaktır? Hiçbirisinin derdine
çare bulmuyor ama bunun yanında, emeklilerimiz yine feryat ediyorlar.
Değerli
milletvekilleri, bunların yanında şu da önemlidir:
Bakınız, artık 21inci yüzyıldayız, sivil toplum
kuruluşlarının ne kadar önemli olduğunu ve sivil toplum
kuruluşlarının insanların haklarını nasıl
koruduğunu hep beraber biliyoruz. Öyleyse, memurlarımızın
yanında, emekli olan insanlarımıza da sendikal haklar verelim,
onlar da sendikal haklarını alsınlar, onlar da rahat bir
şekilde Sosyal Güvenlik Kurumunun karşısında otursunlar,
haklarını savunabilsinler, orada kendilerine verilen paraların
değerinin ne olduğunu veyahut da şu anda almaları gereken
paranın ne olduğunu bilsinler, onlar da aynı şekilde
haklarını savunsunlar. Ama enteresandır, Adalet ve Kalkınma
Partisi hiçbir sosyal katmanın sesini duymadığı gibi,
burada emekli insanlarımızın da sesini duymuyor. Ama
emeklilerimiz, inanıyorum ki önümüzdeki seçim dönemlerinde, en yakın
seçim dönemlerinde, kendi seslerini duymayan ve kendilerine zulüm yapan bu
iktidara karşı gereken dersi mutlaka verecektir. Çünkü, o insanlar yaşam
mücadelesi veriyorlar, otuz sene, kırk sene devlete
çalışmışlar, devlete her türlü desteği vermişler,
onun hakkını korumuşlar, ona hizmet etmişler. Onun
karşılığında devletin kendilerine vermiş
olduğu bu maaş, onları çok üzmektedir, onları
kırgınlık içerisine itmektedir.
Sayın
milletvekilleri, tabii; bunun yanında, özellikle son zamanlarda
BAĞ-KUR çalışanlarına ve SSK çalışanlarına
-yani emekli olarak çalışanlarına- daha sonraki dönemlerde
Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çeşitli adlar
altında ödemeler gönderilmiştir, cezalar gönderilmiştir. Bu
cezalar da ödenemeyecek konumdadır ve zaten zar zor geçinmekte olan
insanlar
Yani, bir dükkânını işte geçindiremiyor,
çalıştıramıyor ve bu insana siz de artı bu yükü
gönderdiğiniz zaman, bu insanlar, acaba bunları nasıl
ödeyeceklerdir? Bakınız, şu anda esnaflarımız,
işte BAĞ-KURdan emekli olan esnaflarımız, zar zor
şartlar altında, işte küçük bir dükkânı var onu
çalıştırmaya çalışıyor. Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak, zaman zaman, müteaddit defalar gündeme getirmiş
olduğumuz bu küçük esnaflarımızı koruyalım.
Süpermarketler kanununu mutlaka çıkartalım ve küçük esnaf artık
rahat bir nefes alsın. Her mahalleye, her sokağa bir tane büyük
marketin, gros marketin şubesi açılmasın. demiş
olmamıza rağmen, maalesef, enteresandır Ticaret
Bakanlığını ve özellikle Hükûmeti bir türlü uyaramadık
ve bu yönde en küçük bir gelişme sağlanamadı. Yani, geliniz,
emeklilerimizi de koruyalım, esnaflarımızı da
koruyalım. Sosyal katmanların hepsinin- geçimlerinin acaba nasıl
daha iyi olacağı şeklindeki çalışmaları
yapalım. Yani, gündemi karartarak, gündemi farklı yönlere çekerek,
insanların, özellikle işçisinin, çiftçisinin, memurunun, emeklisinin,
sosyal katmanın dertlerini
bir kenara koymayalım diyor, bu önergenin yerinde olduğunu ifade
ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Doğru.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin lehinde ikinci söz, İstanbul
Milletvekili Sayın Müslim Sarı. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun
Sayın Sarı.
MÜSLİM SARI
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin emeklinin
sorunlarıyla ilgili vermiş olduğu önerge hakkında söz
almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce hepinizi
saygıyla selamlarım.
Emeklilerin
sorunlarını konuşuyoruz, 10 milyona yakın bir kitleden
bahsediyoruz. Bu ülkeye yıllarca emek vermiş, prim ödemiş, her
biri ortalama yirmi-yirmi beş yıl çalışmış 9,5-10
milyonluk kitlenin, emeklilerin sorunlarından bahsediyoruz ama iktidar
partisi AKPnin bu sorunlara ne kadar duyarlı olduğu ve bu sorunlarla
ne kadar ilgilendiği sıralarına bakılınca görülüyor.
300 küsur milletvekili olan bir iktidar partisinin, emeklilerin sorunlarına
ilişkin bir önergede, bu önergeyi ne kadar çok ciddiye
aldıklarını, ne kadar çok dinlediklerini, dolayısıyla
emeklilerin sorunlarıyla ne kadar çok ilgilendiklerini buradaki Meclis
kompozisyonundan açıkça görüyoruz diye düşünüyorum.
Şimdi, tabii,
emeklilerin çok fazla sorunları var ama bu sorunlar içerisinde en fazla
öne çıkanı ücrete dâhil olan sorunları ve ücret
politikasından da birinci derecede sorumlu olan Hükûmetin kendisi. Çünkü
Türkiyede gerçekten yoksulluk ve yoksulluğa dair mücadele stratejisi
içinde ücretler çok önemli yerde duruyor ve kamu, ücretlerin birçoğunu
belirleme gücüne sahip. Mesela asgari ücreti belirliyor -asgari ücret
Türkiyede çok yaygındır Batı ülkelerinden farklı olarak-
mesela memurlara verilen ücretleri belirliyor, mesela emeklilere verilen ücretleri
belirliyor, mesela kamu işçilerine verilen ücretleri
belirliyor. Dolayısıyla, Türkiye'de ücretlere dair bir problem varsa
eğer, bu problemin birinci derecede ilişkili olduğu kurum,
birinci derecede ilişkili olduğu örgen kuşkusuz Hükûmettir diye
düşünüyorum. Dolayısıyla, emekliler açısından da en
önemli problemlerden biri ücret olduğuna göre, emeklilerin bugün içinde
bulunduğu durumun birinci derecede sorumlusu olan Hükûmetin kendisidir.
Şimdi, Türkiye'de
şöyle bir ücret politikası uygulanıyor; Biz bir hedef enflasyonu
koyuyoruz ve diyoruz ki bizim hedef enflasyonumuz budur. Örneğin, 2013
yılı için yüzde 5 enflasyon hedefini koyuyoruz ve bu yüzde 5
enflasyon hedefine uygun olarak bir ücret politikası belirliyoruz.
Emeklilere de bu ücrete uygun olarak, bu enflasyon hedefine uygun olarak bir
ücret veriyoruz. Diyoruz ki: ilk altı ay yüzde 2,5 veririz, ikinci
altı ayda yüzde 2,5 veririz. Ancak Türkiye'de enflasyon hedeflerinin
tutmadığı çok açık ve nettir.
2006 yılında biz
enflasyon hedeflemesi sistemine başvurduk, daha doğrusu o sisteme
geçtik. 2006dan bu yana, yaklaşık yedi yıldır Türkiye
enflasyon hedeflemesi rejimi altında enflasyon politikası uyguluyor,
para politikası uyguluyor ancak bu yedi yılın hiçbirinde Türkiye
enflasyonu tutturamamıştır. Sadece iki yıl enflasyon
hedefleri tutmuştur ancak bu iki yılda hedefler revize
edilmiştir. Bazı yıllardaki hedeflerdeki sapma yüzde 100ün
üzerindedir.
Şimdi, böyle bir
konjonktürde hedef enflasyona göre ücret belirlenmesi ve emeklilere hedef
enflasyona göre ücret verilmesi çok doğru bir yaklaşım
değildir. Kaldı ki ücret politikasını hedef enflasyona göre
belirlediğinizde enflasyonu tutturmuş olsanız bile insanlara
reel büyümeden pay vermiyorsunuz demektir çünkü ekonomi reel olarak da büyüyor.
Her ne kadar büyümede bir Türk mucizesi söz konusu değilse de -burada,
Meclis kürsüsünde dün ve evvelki gün yapmış olduğum
konuşmalarda bunu anlatmaya çalıştım- Türkiye ekonomisinin
tarihsel büyüme ortalaması yüzde 5tir. AKP hükûmetleri dönemi boyunca da
sadece yüzde 5 büyümüştür. Dolayısıyla, ortada bir mucize
yoktur. Ancak potansiyeli kadar, tarihsel ortalamaları kadar büyüyen bir
Türkiye vardır. Bunu kabul etsek bile bu yüzde 5 büyümenin de bir
şekilde Türkiye'de ücretlere yansıyabiliyor olması gerekir. Yani
insanlara sadece enflasyon kadar ücret zammı yapmak, emeklilere sadece
enflasyon kadar ücret zammı yapmak, hedef enflasyon tutmuş olsa bile
emeklilerin durumunu iyileştirmeye yetmeyecektir çünkü ekonomi o dönemde
reel olarak büyümüştür ve bu kitlelere reel büyümeden de pay vermek gerekir.
Dolayısıyla, burada, daha sağlıklı bir ücret
politikasına ihtiyaç var. Bu ücret politikası hem fiyatlar genel
seviyesini düşünecek hem de ekonomideki reel büyümeyi düşünerek
özellikle daha alt kesimde bulunan, ücretleri daha alt katmanda bulunan kitlelerin
ücretlerini reel büyüme kadar, enflasyon kadar ve onun da ötesinde
artırabileceği bir ücret politikasını düşünmek
gerekir.
Şimdi, 2013
yılı enflasyon hedefine baktığımızda, 2013
yılında -daha dün enflasyon rakamları açıklandı-
enflasyon hedefini tutturmamız daha bugünden imkânsız görünüyor.
Bakınız, bizim 2012 yılı enflasyon hedefimiz yüzde 5ti ve
yüzde 6,1 olarak gerçekleşti enflasyon. Şimdi, yüzde 5 enflasyon,
yüzde 6,1 gerçekleşme ilk başta çok önemli değilmiş gibi
görünebilir, yani 1 puanlık; 1,1 puanlık ya da 1,2 puanlık bir
enflasyon sapması ya da şaşması çok önemli
değilmiş gibi görünebilir ama yüzde 5te yüzde 1,1 sapmanız
yüzde 25 sapma anlamına gelir. Kaldı ki 2012 yılında yurt
içi talep çökmüştü değerli arkadaşlar, negatif. Yani yurt içi talebin
negatif olduğu bir yerde enflasyon hedefini tutturamıyorsak eğer
yurt içi talebin canlandığını düşündüğümüz, öyle
varsaydığımız 2013 yılında bu enflasyon hedefini
tutturmamız olanaksızdır. Çünkü, enflasyon en nihayetinde toplam
arz ile toplam talep arasında, toplam talep lehine olan bir
dengesizliği ifade eder. 3 tane elmanız var, 3 kişi buna talip,
elmanın fiyatı makul seviyelerde kalır ama elmanız 3se ve
4 kişi bunu talep ediyorsa elma kıymete biner. Dolayısıyla,
talep arzdan fazlaysa enflasyon hedeflerini tutturamazsınız.
Şimdi, biz 2012
yılında çöken bir yurt içi taleple karşı
karşıyayız. Yurt içi talebin negatif olması Türkiyede çok
ender olarak, ancak kriz dönemlerinde görülebilen bir şeydir.
Dolayısıyla, yurt içi talebin negatif olduğu bir yerde enflasyon
hedeflerini tutturamıyorsak biz eğer
2013 yılında yurt içi
talebin canlanacağına ilişkin bir varsayım
yapıyorsunuz. Böyle bir varsayım üzerinden enflasyon hedefini
tutturacağımızı nasıl söyleyebiliriz? Daha
şimdiden bunun gerçekleşemeyeceğini söylemeliyiz.
Bakınız, enflasyon hedefimiz yüzde 5, mart ayı enflasyonumuz
yüzde 7,3. Yıl sonu gerçekleşmelerinin de üzerine çıktık.
Dolayısıyla, enflasyon hedefi tutmayacak, bu çok açık ve nettir.
Enflasyon hedefinin tutmadığı yerde, tutmayacağı yerde
enflasyon hedeflerini gözeterek, bunu göz önünde bulundurarak hedef enflasyona
göre ücret belirlemek açık bir biçimde, özellikle dar gelirli
insanların ücretlerinin enflasyon altında ezdirilmesi demektir. Bunu
kapatsak bile, yani enflasyon, hedef enflasyonun üzerinde çıksa ve bunu
biz kamu maliyesinde aldığımız birtakım önlemlerle
gerçekleştirmiş olsak bile, yine de biz, emeklileri ya da hedef
enflasyona göre ücret zammı yaptığımız kitlelerin
maaşlarını reel büyümeden faydalandırmıyoruz
anlamına gelir. Onların statülerini, ekonomi içindeki yerlerini,
toplum içindeki yerlerini artırmıyoruz, güçlendirmiyoruz ya da
korumuyoruz anlamına gelir.
Dolayısıyla,
ben burada öneriyorum: Hükûmet eğer sayıları 10 milyona
ulaşmış olan kitlelerin, emeklilerin sorunlarına duyarlıysa,
bu sorunları önemsiyorsa lütfen ücret politikasını
değiştirsin, sadece emekliler için değil, asgari ücret için de
böyle, memurlar için de böyle, kamu işçileri için de böyle. Özellikle alt
gelir gruplarında bulunan kitlelerin ücretlerini enflasyon artı reel
büyümeden de faydalanacak şekilde, ekonominin reel olarak büyümesinden de
faydalanacak şekilde bir ücret politikası belirlemesine ihtiyaç var
diye düşünüyorum. Bunu yapmadığımız sürece bir yere
varamayız.
Bakınız,
şöyle bir kaygımız olabilir: Ücretleri artıralım ama
kamu maliyemiz ne olacak? Kamu maliyesinde, bütçede bununla ilgili yeterli bir
olanak var mı? Bakınız, biz 2013 yılında yüzde 4
büyümeyi öngörüyoruz, büyüme sıfır neredeyse. Son çeyrek rakamları
takvim ve mevsimsel etkilerden arındırdığımızda
sıfır, yani Türkiye ekonomisi son çeyrekten itibaren artık
büyümüyor, büyüme durdu. Yurt içi talebi canlandırmamız gerekiyor.
Yurt içi talebi canlandırmanız için ne yapmanız gerekiyor? İki
tane koşul var: Ya gelirler politikasıyla ücretleri artıracaksınız,
insanların ücretleri arttığı için talebe yönelecekler, mal
ve hizmet satın alacaklar ya da kredi politikanızı
değiştireceksiniz. Ancak, biz, diyoruz ki kredi genişleme
hacmimiz sadece yüzde 15tir. Yüzde 15in üzerinde kredi genişlemesi söz
konusu olmayacaktır. Gelirler politikamız da hedef enflasyona
göredir, burada da bir değişiklik söz konusu değil.
İnsanların ücretlerini hedef enflasyona göre
artıracağız, o zaman biz yüzde 4 büyümeyi nasıl
gerçekleştireceğiz? Dolayısıyla, büyüme hedefleri de tutmayacak
enflasyon hedeflerinde olduğu gibi, işsizlik hedefleri de buna
bağlı olarak tutmayacak, gerçekten nahoş bir konjonktür var
önümüzde diye düşünüyorum.
Bu
uyarılarla hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Sarı.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin aleyhinde son söz Kayseri Milletvekili
Sayın Ahmet Öksüzkaya. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
AHMET
ÖKSÜZKAYA (Kayseri) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BDP
Grubunun önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BDP
grup önerisinde, emeklilerimizle ilgili problemlerin olduğundan bahsetti.
Biz, 2002 yılından beri sosyal devlet anlayışıyla
emeklilerimizi ve çalışanlarımızı hiçbir zaman
enflasyona ezdirmediğimizden bahsettik. Bu konuyla ilgili elimizde
verilerle de her zaman konuşmaya devam ettik.
Tabii,
Sayın Sarı da enflasyon konusunda hedeflerimizi
tutturamadığımızdan bahsetti. 2002 yılından önce
enflasyon verilerine baktığımızda çift haneli rakamlarda,
hatta 3 haneli rakamlara geçtiğimiz yıllar oldu.
MÜSLİM
SARI (İstanbul) Yedi yıldır tutturamıyoruz, yedi
yıldır. Yedi yıldır hiçbirini tutturamıyoruz.
AHMET ÖKSÜZKAYA (Devamla) Ama 2002
yılından beri kararlı, istikrarlı politikalarımız
sayesinde enflasyonumuzu tek haneli rakamlara indirdik. Dolayısıyla,
Türkiye yeni bir istikrara kavuştu, bu istikrar üzerinde de devam ediyor.
SAKİNE
ÖZ (Manisa) Tutturamama konusunda.
AHMET
ÖKSÜZKAYA (Devamla) Ben, sözlerime başlamadan önce Türk siyasetinde uzun
yıllar emeği geçmiş merhum Alparslan Türkeşi de ölüm
yıl dönümünde buradan rahmetle anıyorum.
Bizim,
Türkiyede 2002 yılında yaklaşık 6 milyon civarında
emekli yurttaşımız vardı. 2013 yılına
geldiğimizde bakıyoruz, 10 milyon 400 bin
vatandaşımızın emekli olduğunu görüyoruz. 10 milyon
400 bin vatandaşımıza emekli maaşı ödüyoruz.
Dolayısıyla, bütçemizde yeterli kaynak olmadığı için,
Sosyal Güvenlik Kurumunun yeterli kaynağı olamadığı
için bütçemizden Sosyal Güvenlik Kurumuna yaklaşık 74 milyar
parayı bu 2013 yılında aktarmış olacağız
inşallah. Dolayısıyla, bizden önceki hükûmetlerin
uygulamış olduğu yanlış politikalar neticesinde erken
yaşta emekli olan emeklilerimizin aldıkları maaşları
Sosyal Güvenlik Kurumu kendi başına ödeyemeyecek durumda. Şu
anda ortalama yaşa baktığımızda
vatandaşlarımızın 44 yaşında emekli olduğunu
görüyoruz yani ortalama 44 yaşında emekli
vatandaşlarımıza maaş ödediğimizi görüyoruz. Burada
aslolan, çalışanlardan kesilen emekli primlerinin emekli olan vatandaşlarımıza
emekli maaşı olarak aktarılması ama Türkiyede bu
oranın son derece düşük olduğunu görüyoruz.
Dolayısıyla, emekli maaşlarına hükûmet bütçesinden, devlet
bütçesinden -Sosyal Güvenlik Kurumuna- kaynak aktarmak zorunda kalıyoruz.
Çok
değerli arkadaşlar, Hükûmetimiz kanunlarımızda belirtilen
gelir, aylık artış oranlarının üzerinde
artış yaparak emeklilerimizi hem enflasyon karşısında
korumuş hem de gelirlerinde ciddi artışlar
sağlamıştır. 2002-2012 yılları arası emekli
aylıkları açısından reel artış, hizmet akdi
kapsamında emekli olanlar için yüzde 41, tarımda hizmet akdiyle
süreksiz çalışarak emekli olanlar için yüzde 51, kendi nam ve
hesabına çalışarak emekli olanlar için yüzde 96, tarımda
kendi nam ve hesabına çalışarak emekli olanlar için yüzde 231,
kamu emeklileri için ise yüzde 17 olarak gerçekleşmiştir.
Sosyal
Güvenlik Kurumu tarafından özel kanunlar kapsamında, vazife ve harp
malulü, şehit yakınları, gaziler ve köy korucularına da
aylık ödenmektedir. 2011 yılı sonu itibarıyla bu kanunlar kapsamında
toplam 105 bin kişiye 635 milyon 859 bin 101 Türk lirası aylık
ödemesi yapılırken 55.037 kişiye de ek ödeme olarak 70 milyon 63
bin 422 TL ödenmiştir. 2012 yılı Eylül ayı sonu
itibarıyla özel kanunlar kapsamında 105.560 kişiye 522 milyon
614 bin 589 TL aylık ödemesi yapılırken aynı dönem için ek
ödeme olarak 51.328 kişiye 71 milyon 888 bin 772 TL ödeme
yapılmıştır. 665 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ile sosyal sigorta primleri işlemleriyle emeklilik hizmetlerinin kontrol
ve koordine edilebilir bir yapıda daha etkin ve verimli yürütülebilmesi
amacıyla Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve Sigorta Primleri
Genel Müdürlüğü adı altında iki ayrı genel müdürlük
kurulmuştur.
Emeklilerimizin
yıllardır beklediği intibak düzenlemesi
çalışmaları tamamlanmış, 2013 yılında
intibak ödemeleri yapılmaya başlanmıştır.
Hâlihazırda 506 sayılı Kanuna göre, 2000 yılından
önce malullük ve yaşlılık aylığı bağlanması
talebinde bulunan sigortalılar ve bu tarihten önce vefat eden
sigortalıların hak sahiplerine, 2000 yılından önce malullük
veya yaşlılık aylığı bağlananlardan 2000
yılından sonra vefat edenlerin hak sahipleriyle birlikte 2 milyon 743
bin kişinin aylığı yeniden hesaplanmıştır.
Yine
aynı düzenleme kapsamında 1 Nisan 2002-30 Haziran 2002 tarihleri
arasında, 1 Nisan 2002 tarihinde yürürlükte bulunan gelir tablosundan
emekli olan 12 bin kişinin aylıkları da aynı gelir
basamakları üzerinden yüzde 8,9 oranında artış
yapılarak yeniden değerlendirilmiş, söz konusu güncelleme
çalışmaları kapsamında 2 milyon dosyanın işlemi
tamamlanarak aylıkları yeniden hesaplanmıştır.
Çok
değerli milletvekili arkadaşlarım, bu, 2002 yılında
emekli maaşıyla alınabilecek değerlerden ve 2012
yılı, 2013 yılı değerlerinden çok defalar bahsedildi.
Ben, bu emekli maaşlarındaki Enflasyona ezdirmedik ve üzerinde
artış yaptık. açıklamamızı açıklayacak bir
şekilde aylıkların 2002 yılı ve 2012 yılı
karşılaştırmasını yaparak yüzdelerini
vereceğim:
Hizmet
akdiyle çalışanlar 2002 yılı Temmuz-Aralık döneminde
257 TL aylık alırken 2012 Temmuz-Aralık dönemine
baktığımızda 886 Türk lirası aylık
almaktadırlar.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Milletvekili ne kadar alıyor? O da insan, o da
insan, yazık değil mi?
AHMET
ÖKSÜZKAYA (Devamla) Nominal artış olarak yüzde 245 olarak
gerçekleşmiş durumda. Reel artışa
baktığımız zaman da yüzde 41 olarak gözükmektedir.
Tarımda
hizmet akdiyle çalışanlar 2002 yılı Temmuz-Aralık
ayında 216 lira, 2012 Temmuz-Aralık ayında 799 lira emekli
maaşı almaktadırlar. Nominal artışa
baktığımızda yüzde 270, reel artışa
baktığımızda yüzde 51 oranında
arttığını görüyoruz.
Yine,
kendi nam ve hesabına çalışanlar, yani BAĞ-KUR
dediğimiz sistemle emekli maaşı alanlar 149 lira emekli
maaşı alırken 2002 yılında, 2012 yılı
Temmuz-Aralık ayına baktığımızda 718 lira, en
düşük aylık alan, maaş almaktadır. Buradaki
artışa baktığımızda yüzde 382 olarak görüyoruz.
Bunun da reel artışı yüzde 96ya tekabül etmektedir.
Yine,
kendi nam ve hesabına çalışanlardan, tarım
BAĞ-KURlusu olarak çalışanlardan emekli olanlar 2002
yılı Temmuz-Aralık döneminde 66 lira aylık alırken,
2012 yılı Temmuz-Aralık döneminde 536 lira aylık
almaktadırlar. Bunun artışına
baktığımızda da nominal artış olarak yüzde 712
oranında artış yapıldığını görüyoruz.
Reel artış olarak da yüzde 231 oranında artış
yapıldığını görüyoruz.
Kamu
görevlilerine baktığımızda, 2002 yılı
Temmuz-Aralık döneminde 377 lira emekli maaşı alan bir kamu
görevlimiz, 2012 yılı Temmuz-Aralık döneminde 1.084 lira, en
aşağı, emekli aylığı alan kamu görevlisinin
maaşını görüyoruz. Nominal artış olarak yüzde 187
oranında artış yapıldığını görüyoruz.
Çok
değerli milletvekilleri, gerçekten, Türkiyenin istikrara
kavuşmasıyla birlikte toplumun bütün kesimleri hem gelir yönünden hem
demokratikleşme yönünden rahata kavuşmuştur.
İnşallah,
bu çalışmalarımızı devam ettireceğiz. Toplumda
istikrar devam ettikçe, ekonomik olarak
büyüme devam ettikçe paylaşım da adil olacaktır diyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın
Öksüzkaya.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, karar yeter sayısı
BAŞKAN
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 15.43
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.57
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88inci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- MHP Grubunun, arı yetiştiriciliği ve
bal üretimi yapan vatandaşlarımızın mevcut
sorunlarının araştırılması ve alınacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 4 Nisan 2013 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunarak, ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
4/4/2013
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 04/04/2013 Perşembe günü (bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Oktay
Vural
İzmir
MHP Grup Başkan Vekili
Öneri:
11
Ocak 2012 tarih, 2092 sayı ve 16 Nisan 2012 tarih, 4435 sayı ile
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş
olduğumuz "Arı yetiştiriciliği ve bal üretimi yapan
vatandaşlarımızın; mevcut sorunlarının
araştırılması ve alınacak önlemlerin belirlenmesi
amacıyla" verdiğimiz Meclis araştırma önergelerimizin
04/04/2013 Perşembe günü (bugün) Genel Kurulda okunarak
görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz Muğla
Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğanın.
Buyurun
Sayın Erdoğan. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; vermiş olduğumuz araştırma önergesi
üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün
Başbuğ Alparslan Türkeşin 16ncı ölüm yıl dönümü. Bu
vesileyle rahmetli Başbuğa yüce Allahtan rahmet diliyorum.
Türkiyede
tabii ki arıcılık tarım sektörü içerisinde çok önemli bir
yer tutmaktadır. Ülkemiz arılı kovan varlığı
itibarıyla dünyada 2nci sırada, bal üretimi bakımından da
dünyada 4üncü sırada yer almaktadır. 54.574 aile, 5 milyon 785 bin
arılı kovan ile arıcılık yapmaktadır. Muğla
arılı kovan varlığı ve bal üretiminde ülke genelinde
ilk sırada yer almaktadır. İlimizde 334 köyde 5.800 aile, 950
bin arılı kovanla arıcılık yapmaktadır.
Arkadaşlar,
bahar geldi, arılar uçtu ama arıcılar perişan maalesef.
Hükûmet, arıcılara arılı kovan başına -Tarım
Bakanlığı- 7 lira destek veriyor. Yöremizdeki gezginci arıcılar
arılarını senede en az 5-6 defa taşımak zorundalar.
Bir kamyona 300-400 arı kovanının yüklenebildiğini hesap
edersek, bu verilen destek arıcılarımızın ancak sezon
içerisinde bir defa bir yerden bir yere taşınmasını
sağlamayı bile zorla karşılayabilmektedir. Fakir fukara
Yat sahiplerine, gemicik sahiplerine verdiğiniz mazot desteklemelerinin
hiç olmazsa bir kısmını o arılarının
başında yayıla yayıla sefa süren
arıcılarımıza da verirseniz, onlar da belki bu işi
biraz daha rahat yaparlar.
Şimdi
tabii, arıcılarımız, özellikle gezginci olarak
arıcılık yapan arıcılarımız için en önemli
işlerden bir tanesi de nakil belgesi almak, arılarını
sağlıklı tutmak ve arılarını mevsim
şartlarına göre uygun alanlara götürmektir. Şimdi, bu sene yeni
bir uygulama başlatmış Tarım Bakanlığı.
Nakil belgesi almak için tarım ilçe müdürlüklerine müracaat eden
arıcılarımıza Bu yıl kaç yer gezeceksiniz, bu
adresleri şimdiden bildirin. diyorlar.
Şimdi,
arkadaşlar, bu arıcılarımızın yer seçimleri
önceden herkesin kafasında elbette mümkün; belli bir planı,
programı var ama hava durumuna, baharın durumuna,
yağış durumuna, hava sıcaklığına,
havanın soğukluğuna göre arıyı nakletme tarihleri ve
nakledecekleri yerler değişkenlik arz etmektedir. Bu bakımdan,
bu konudaki arıcıların önüne çıkan engellerin ortadan
kaldırılması lazım.
Şu
anda mevsim itibarıyla arıcılarımızın
yaşadığı en önemli sorunlardan bir tanesi de arı
ölümleri ve arı hastalıklarıdır. Şu mevsimde toplu
arı ölümleri en önemli sıkıntıyı teşkil
etmektedir çünkü bu mevsim aynı zamanda bahar dolayısıyla
bağ bahçelerin de ilaçlanma dönemidir. Bağ ve bahçelerde
kullanılan zehirli ilaçlar arıların ölümüne sebep
olmaktadır. Bununla ilgili ülkemizde maalesef ciddi bir bilinç
eksikliği, planlama eksikliği yaşanmaktadır. Hâlbuki bu
zehirli ilaç kullanılacak bölgeler, işte, belli bir bölge, arıcıların
yerleştiği bölgedeki meyve bahçeleri bir günde ilaçlansa, bu konuda
tarım müdürlükleri bir planlama yapsalar ve o gün arıcılara
bildirilse, arıcılar arılarını o gün salmasalar, kapatsalar
bu mesele çözülebilecek bir iş ama maalesef bu konuda yeterli bir planlama
olmadığı için arı ölümlerinin önüne geçilememektedir.
Temel
petek arıcılar için çok önemlidir. Bu temel petek üretimindeki
sterilizasyonun sağlanması, arı hastalıklarının
önlenmesi ve yayılmasının engellenmesi bakımından çok
önemlidir. Eğer petek sterilizasyonu yeteri kadar sağlanmazsa
arılar maalesef hastalık taşımaktadır.
Gene
bölgemiz, tabii ki çam balı üretimi bakımından dünyada çok
önemli bir yer -Muğla- sadece Türkiyede değil. Bunun için orman
kesimlerinin arıcılığı engellemeyecek şekilde
planlanarak, arıcılarımıza destek verecek şekilde
planlanarak gerçekleştirilmesi lazım. Ormanlarda, bazen üretim
maksadıyla, plansız, programsız çok fazla kesim yapılmakta,
bu da arıcılarımızın bal üretimini engellemektedir
çünkü olması gerekenden fazla arı, kesimlerden dolayı,
kesilmeyen bölgelerde yoğunlaşmaktadır.
Gene
arıcılarımız açısından bir başka önemli konu
da orman içi arı konaklama mahallerinin artırılması. Orman
Bakanlığı Yangın vesaire gibi diğer tedbirleri
uygulayacağım. diye arıcılarımıza konaklama
konusunda sıkıntı çıkarmaktadır. Bu konuda da muhakkak
Orman Bakanlığının arıcılarımızı
koruyacak tedbirler alması lazım.
Şimdi,
arıcılarımızın en önemli konularından bir tanesi,
şekerlemecilerin yaptığı,
arıcılarımızla hiç alakası olmayan ama adına
sahte bal denen şekerlemelerdir. Bu konuda Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı yeteri kadar denetim yapmamakta
ve bu sahte bal ile yeteri kadar mücadele etmemektedir. Yine, ülkemize ucuz
olarak gelen Çin balı ülkemizdeki arıcıların rekabeti
açısından olumsuzluk teşkil etmektedir.
Çam
balı, ülkemize ve özellikle Muğla ilimize has bir üründür. Çam
balı kodeksi oluşturulurken ilimizin tamamını kapsayacak
bir standart lazım çünkü her yöredeki üretilen balın içerisindeki
maddelerin farklılıklar arz ettiğini bize özellikle Muğla
İli Arı Yetiştiricileri Birliğimiz iletti. Bu konuda
Muğlanın tamamını kapsayacak bir standardın
belirlenmesi lazım çünkü ülkemiz bal üretiminin 1/4'ü çam
balıdır ve bu çam balı tamamen Muğlada üretilmektedir.
Muğlanın bu manada özel olarak korunması gerekmektedir.
Gelişen
teknoloji elbette arıcılığı; bal ve diğer
arı ürünlerinin üretimini de etkilemektedir. Bu bağlamda
arıcıların eğitimi çok önemlidir. Maalesef, Türkiye'de
şu anda bir tane Arıcılık Araştırma Eenstitüsü
vardır o da Ordu ilimizdedir. Muğla hem çam balı üretimi hem
arıcılık bakımından önem arz etmektedir. Bütün bu
gelişmelerin yakından takip edilebilmesi, çam ormanlarının
korunması, özellikle çam balının oluşmasında önemli
bir yer tutan basra böceğinin korunması ve
yaygınlaştırılması,
arıcılığın geliştirilmesi,
arıcıların bilinçlendirilmesi,
arıcılığın, tarımın diğer kesimlerine
verdiği pozitif katkıların anlatılması için Muğla
Sıtkı Koçman Üniversitesi bünyesinde bir arıcılık
araştırma enstitüsü kurulmalıdır.
Şimdi,
dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde arıcılar, bağ
bahçe yanına arı koyarken teşvik edilmekte, bağ bahçe
sahipleri tarafından onlara birtakım yardımlar
sağlanmaktayken ülkemizde diğer sebze ve meyve üretimine
arıların sağladığı katkı göz ardı
edilmekte, bu konuda yeteri kadar bir bilinç oluşması konusunda
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yeterli
tedbirleri, yeterli çalışmaları maalesef yapmamaktadır.
Hâlbuki birçok sebze ve meyve üretiminde hormon kullanılacağına
oradaki sebze ve meyve çiçeklerinin tabii olarak arılarla döllenmesinin sağlanması
hem toplum sağlığı bakımından hem
arıcılık bakımından hem de meyve verimi
bakımından çok önem arz etmektedir. Bu, Muğla Sıtkı
Koçman Üniversitesi bünyesinde kurulmasını istediğimiz
arıcılık araştırma enstitüsü konusunda Muğla
Sıtkı Koçman Üniversitesinin aslında yeterli altyapısı
da var. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi gerçekten
gelişmiş bir gıda
laboratuvarına da sahip. Bu konuda Muğladaki arıcılarımızın
eğitimine, arıcılarımızın,
arıcılığın geliştirilmesine, özellikle çam
balı ormanlarının korunmasına pozitif etkisi
olacağına inanıyoruz.
Yine
burada, tabii bir konu da tüketici bilincidir, üreticilerin bilinçli
olması tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Burada kurulacak
araştırma enstitüsünün üretici, tüketici ve bilim
adamlarını bir araya getirerek yöremizdeki bal üretimine ve bilinçli
bal tüketimine, sahte balla mücadele konusunda kamu bilincinin
oluşmasına da kesinlikle katkılarının
olacağına inanıyorum.
Şu
anda tabii ki üretim sezonu başladı. Bu sezonun
arıcılarımız için güzel bir üretim sezonu
olmasını; bolluk, bereket içerisinde bir yıl geçirmelerini, bol
kazanç elde etmelerini temenni ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz, Kars Milletvekili
Sayın Yunus Kılıça aittir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Kılıç.
YUNUS
KILIÇ (Kars) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
evet, arıcılık, Türkiye'de çiftçinin ve tarımla
uğraşan insanların önemli uğraşlarından bir
tanesi. Gururla söylemek gerekirse, arıcılık konusunda Türkiye,
dünyada arı kovanı sayısı açısından 2nci
sırada, bal üretimi açısından 4üncü sırada olan bir ülke.
Dolayısıyla, bu konuda üzerinde durulması, desteklenmesi gereken
bir alan olduğunu biz de düşünüyoruz.
Tabii
ki arıcıların Türkiye'de geçmişten gelen ciddi
problemlerinin olduğunu ve bunlarla alakalı mücadeleyi AK PARTİ
döneminde hızla vermeye başladığımızı ama
daha yapılacak şeyler olduğunu baştan ifade etmemiz
lazım. Nedir arıcıların en büyük
sıkıntıları? Öncelikle, arıcıların bir
örgütlenme sıkıntıları var. AK PARTİ bununla
alakalı ne yaptı? Özellikle arıcılığı,
örgütlü arıcılığı teşvik etmek
açısından bu örgüte dâhil olanlara, arıcılık belgesi
alanlara, böyle yapanlara kovan başına arıcılık
destekleri vermeye başladı ve bunu bugün de sürdürmeye devam ediyor.
Arıcılığın
ciddi problemlerinden bir tanesi de, evet, göçer arıcılık. Çünkü
göçer arıcılık, aynı zamanda hem araziyi vahşi
kullanmaya müsait bir alan oluşturuyor hem de gittiği yerlerde
efendim ciddi sıkıntılara sebep oluyor, hastalık
taşınmasına sebep oluyor, dolayısıyla kontrollü bir
arıcılık yapılmasına da engel bir durum
oluşturuyor. O yüzden, daha çok AK PARTİ döneminde, Tarım
Bakanlığı bu göçer arıcılığın da kontrollü
bir şekilde yapılmasına dair yönetmelikler çıkardı,
yani daha düzenli, daha zapturapt altına alınmış bir göçer
arıcılık yapmak suretiyle
arıcılığımızı özellikle arı
hastalıkları, göçer arıcılıktan kaynaklanan arı
hastalıklarının önüne geçilmesi noktasında da ciddi bir
destek veriyor.
Evet
ilaçlamalar, tarım ilaçları, pestisitler özellikle bilinçsiz
kullanıldığı zaman sadece arıcılık için
değil, aynı zamanda hayvancılık, bitki
sağlığı ve insan sağlığı için çevreye
verdikleri zararlar açısından son derece önemli şeyler.
Arkadaşlar,
şunun özellikle altını çizmek isterim: AK PARTİden sonra
bu ilaçların, Türkiyede pestisit amaçlı kullanılan
ilaçların oranı yaklaşık yüzde 75 oranında
azalmıştır. Bu, çok önemli bir gelişmedir. Daha da kontrol
altına alınması gerekiyor mu? Evet, daha da kontrol altına
alınması gerektiğini açıkça ben de ifade etmek isterim.
Türkiyenin
tabii bir problemi daha arıcılıkta şudur: Evet, bal
üretimimiz dünyada 4üncü sıradadır, kovan sayımız 2nci
sıradadır. Ancak kovan başına bal üretimimiz hâlâ istenilen
düzeyde değildir. En önemli sebeplerinden bir tanesi bunun,
arıcılığın hâlâ Türkiyede ilkel yöntemlerle ama
modern kovanlarda
Bakın, dünyada bu kovanlardan kovan başına
alınabilecek bal miktarı 30 kiloya kadar çıkmışken, ülkemizde
hâlâ ne yazık ki 16,5-17 kilo civarındadır. Oysa AK
PARTİyle beraber arkadaşlar, bu ilkel kovanların
kullanımı hemen hemen tamamen terk edilmiş bir hâle
gelmiştir. Şu anda 6 milyona ulaşmış
Şuraya
dikkatinizi çekmek isterim, 2002de 4 milyon olan modern kovan
sayımız 2012 yılında 6 milyona çıkmış, bal
üretimimiz 75 bin tondan 95 bin tona çıkmış ama hâlâ kovan
başına bal üretimimiz istenilen seviyelere ne yazık ki
ulaşamamıştır. Bunun sebebinin arıcıların bu
bilince yeterince varmamış olmalarından, bilgi
noksanlıklarından, teşkilatlanma noksanlıklarından
kaynaklandığını biliyoruz ve bu konuda da her kurum kendi
üzerine düşeni yapmaya çalışıyor. Neler
yapılıyor?
Tarım
ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu
aracılığıyla özellikle arıcılıkla
alakalı projeleri olanlara ciddi desteklemeler sunuluyor arkadaşlar
ve bu arada aynı zamanda bu desteklemeleri alan insanlar bu birliklere üye
kaydedilmek suretiyle örgütlü bir arıcılık yapmaları
sağlanmaya çalışılıyor.
AB
fonlarından, şu anda eğitimini bizzat Tarım
Bakanlığının tarımsal kırsal kalkınma
fonlarının, bölgesel ajansların üstlendiği AB
fonlarından arıcıların yararlanması için ciddi
destekler veriliyor.
Ziraat
Bankası aracılığıyla -kovan başına şu
anda 8 TL- arıcılara destek veriliyor. Ancak yine kime? Bu
üyeliklerini yaptırmış olan örgütlü arıcılara bu
destekler veriliyor. Ziraat Bankası aracılığıyla yine
arıcılık işletmelerine 15 bin liraya kadar faizsiz kredi
desteği sağlanıyor arkadaşlar.
Şimdi,
bir de tabii ki, arıcıların en önemli
sıkıntılarından bir tanesi ülkemizde sahte balla olan
sıkıntılı mücadele süreçleri. Bugüne kadar ne yazık ki
kötü örneklerini yaşadığımız,
arıcılığın en büyük zarar gördüğü alan arkadaşlar
buydu. Özellikle Tarım Bakanlığının
çıkarmış olduğu taklit ve tağşiş
yasasından sonra bu tür sahte girişimleri olanlar Bakanlık
tarafından yılda 40 binden 400 bine çıkarılmış
olan kontroller sayesinde, denetimler sayesinde tespit edilmekte, bunlar
teşhir edilmekte ve en ağır cezai işlemleri dereceli
olarak, kademeli olarak, her yaptıktan sonra artarak almaktadırlar,
bu da ciddi bir caydırıcı unsurdur.
Ayrıca
Bal Tebliği yayımlanmıştır ve bu Bal Tebliğinde
özellikle sahteciliğin önüne geçilmesindeki en önemli unsurlardan bir
tanesi olan prolin dediğimiz bir aminoasidin seviyesi balda 100den 300
miligrama çıkarılmıştır arkadaşlar. Bu,
dışarıdan ilave edilebilecek bir şey değildir ve sahte
bal ile gerçek balın arasındaki analizi yapabilmekte en önemli
kullandığımız enstrümanlardan bir tanesidir. Çok önemli bir
mertebeye ulaştırmıştır. Eğer siz bu prolini
dışarıdan bala, sahte olarak yaptığınız bala
katmaya çalışırsanız, zaten harcı borcunu
geçeceği için böyle bir girişime kimsenin de
başvurmayacağını düşünüyoruz.
Ayrıca,
arıcılıkta en önemli sıkıntılardan bir tanesi de
-evet, biliyoruz- ana arı üretim problemidir arkadaşlar. Türkiyede
TEMA Vakfının Ardahanın Posof ilçesinde, aynı zamanda
Antalyada, Türkiye Kalkınma Vakfı Kazanda ana arı üretimi
yapmakta ve buralarda yine çeşitli şekillerde -arkadaşlar-
yöntemlerle desteklenmekte.
Şimdi,
tabii, 2002 yılından bugüne kadar, özellikle arıcılık
yapanlara her kalemde destek verilmeye çalışılmış
arkadaşlar. Ne yapılmış? Mesela 2002de sadece 200 tane
üreticiye 100 bin lira kadar -arıcılara- destek verilebilmişken
2012de bu rakam, 38 bin arıcıya -ki, bunlar aynı zamanda
kayıt altına alınmış, örgütlenmiş ve birlikler
kurmuş olan arıcılara- yaklaşık 40 milyon lira
yılda destek verilmiş. Kovan başına verilen 8 bin
liralık destek ile desteklenmiş.
Ayrıca
gerek üniversitelerin gerek Tarım Bakanlığının bu
konuda hemen hemen bütün bölgelerde, arıcılığın
yoğun olduğu, başta Akdeniz Bölgesi olmak üzere, Doğu
Anadolu, Güneydoğu Anadolu Bölgesi olmak üzere, buralarda laboratuvarlar
kurarak balın analizi noktasında hem patentlenmesi hem isim
hakkının alınması hem de sahte bal yapımının
önüne geçilmesi amacıyla ciddi kurumlar, teşkilatlanmalar
oluşturulmuş ve hâlâ bunlar arttırılarak devam ediyor.
Evet,
arıcılığın, arıcılıkla
uğraşanların sorunları yok mudur? Vardır. Nedir?
Üretim problemi vardır, evet, pazarlama problemi vardır, maliyet
problemleri vardır. Eğer bu saydığım unsurları
arkasında durarak devam ettirebilirsek birkaç yıl sonra umuyorum ki
arıcılıkta Türkiyenin dünyada kovan başına bal
üretimini 30 kilolara çıkarmış, dünyada modern
kovanlarını tamamlamış ve bal üretimi noktasında da
Çin ile yarışır bir noktaya geleceğini tahmin ediyor ve
umuyoruz.
Türkiyede
özellikle Kafkas arısının yaygın olduğunu biliyoruz ve
bu Kafkas arısının göçer arıcılıktan etkilenip
zarar görmemesi adına, özellikle Tarım Bakanlığındaki
arkadaşlar, son yıllarda gen merkezleri oluşturmakta yani bu
göçer arıcılıkta arı ırkının olumsuz
değişmemesi, etkilenmemesi, bal veriminin, üretiminin azalmaması,
diğer saldırgan, vahşi arı ırklarının Kafkas
ırkına zarar vermemesi için bu bölgelerin gen merkezi olarak
belirlenmesi ve buralara başka arı ırklarının
getirilmesini engellemek suretiyle de Kafkas arı ırkının
üstün özelliklerinden ve üretimde kullanılan önemli avantajlarından
yararlanılarak arıcılık noktasındaki üreticilerimizin
verimlerini artırmaya ve onları desteklemeye devam edeceğimizi
ifade ediyor, arıcılık için, arı üreticileri için,
balın korunabilmesi için, sahte balla mücadele edilmesi için hep birlikte
daha çok mücadele vermemiz gerektiğini düşünüyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kılıç.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde Mersin Milletvekili Sayın
Aytuğ Atıcı.
Buyurunuz.
(CHP sıralarından alkışlar)
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; arı yetiştiriciliği
ve bal üretimi yapan vatandaşlarımızın
sorunlarının tespit edilmesi ve sorunların giderilmesi için
Meclis araştırması açılması önergesinin lehine söz
almış bulunuyorum. Çiftçinin gerçekten dostu olan, üreticinin
gerçekten dostu olan milletvekillerini de saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, konuya girmeden önce bir iki dakika bugünün önemine binaen bir
konudan bahsetmek istiyorum, bu da Dünya Mayın Bilincini Geliştirme
Günüyle ilgilidir. Aslında bu konuda bir basın açıklaması
yaptım ve konuşmayı düşünmüyordum ancak AKP milletvekili
gündem dışında söz alıp, burada, sanki mayınları
kendileri temizlemek istiyorlarmış da Cumhuriyet Halk Partisi buna
engel olmuşmuş gibi bir algı yaratmaya çalışınca,
her zamanki gibi AKP kurnazlığını kullanmaya
çalışınca, arıcı kardeşlerimden özür dileyerek,
birkaç dakikayı bu konuya ayırmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, antipersonel kara mayınları ne yazık ki
coğrafyamızın yüzkarasıdır ve bir ilkelliğin
göstergesidir, ölüm kültürünün yani acının araçlarıdır. Bu
devirde hâlâ mayınların temizlenmesini konuşuyor isek, bu
gerçekten büyük bir ayıptır. Ayıbın da en büyüğü AKP
Hükûmetinedir.
Bakın,
neden ayıbın en büyüğü AKP Hükûmetindedir? Çünkü 2003
yılında AKP Hükûmeti, Ottawa Sözleşmesini imzaladı ve
devletimizi 2004 yılında bu sözleşmeye taraf yaptı. Bu çok
iyi bir şeydi. Evet, zaman zaman AKP iyi şeyler yapmaya
çalışıyor nadiren de olsa. Bu da yaptığı iyi
şeylerden birisiydi. Biz de bunu alkışladık. Ancak aradan
geçen on yıl süresince -2003te imzalandı, 2013teyiz- aradan geçen
on yılda AKP imza attığı ve onurum diye gösterdiği
bu anlaşmanın maddelerini yerine getirmedi.
2010
yılında yapılan bir araştırmaya göre,
toprağımızda yaklaşık 1 milyon tane mayın var
iken, sadece 25 bininin temizlendiğini söyledi. Nerenin
temizlendiğini de bilmiyoruz. Suriye sınırında bir yer.
deniyor. Muhtemelen Suriyeye giriş-çıkışlar daha kolay
olsun diye burayı temizlediğini de ben kişisel olarak
düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlarım, dört nesildir mayınlı topraklarda
yaşıyoruz ve mayınlar her üç günde bir, bir kişiyi bizden
koparıyor ya ölüyor ya kolu bacağı kopuyor ve bu ölenlerin çok
büyük bir kısmının sivil vatandaşlar ve çocuklar
olduğunu tespit ediyoruz.
Peki,
böyle bir durumda bu mayınların temizlenmesi konusunda hiçbir fikir
ayrılığımız yok iken, dünya bütün bu ayıptan
kurtulmaya çalışırken AKP Hükûmeti ne yaptı? Bu
mayınların temizlenme işini de yine bir rant kapısı
hâline getirdi, yine çıkarları doğrultusunda kullanmaya
çalıştı. Ne yaptı? En verimli, en temiz
topraklarımızı İsraile peşkeş çekti. Yarım
asır, yaklaşık yarım asır bu toprakları
İsrailin kullanımına terk etmeye kalktı. Daha sonra da, İsrailin yerleştiği
yerlerde neler yaptığını gören CHP İsrail değil
kim olursa olsun bu toprakları vermeyiz. dedi ve Anayasa Mahkemesine
gitti. Anayasa Mahkemesi bunu iptal edince de Vay efendim, CHP engel
olmuşmuş. Hayır efendim; CHP mayınların
temizlenmesini istiyor, engel filan olmuyor. Getirin TÜBİTAKı,
getirin bütün bilim kurullarını, getirin bütün teknik kurumları
hep beraber bu mayınları temizleyelim ama bu mayınları
temizlemek için gerçekten bilinç gerekir, gerçekten yürek gerekir, bir de bacak
gerekir, Bugün, tüm dünya Bacağımı ödünç veriyorum.
kampanyası başlattı, biz de bu kampanyayı destekliyoruz.
Ben, AKPye bacağımı ödünç veriyorum. Kendi
bacağınızla gidip bu mayınları temizleyemiyorsunuz,
benim bacağımla gidin. Ben bacağımı mayın
mağdurlarına veriyorum. Bacağımı mayın
mağdurlarına ödünç veriyorum onların acılarını
paylaşmak üzere. Bütün bunların sonunda da, toprağa
döşenmiş olan bu iğrenç mayınların temizlenmesi için
derhâl Hükûmeti harekete geçmeye çağırıyorum.
Bakın,
1975 yılında, o dönemin Millet Meclisi bir karar alıyor, bir
araştırma komisyonu kuruyor ve bu araştırma komisyonu diyor
ki: Bir, mayınlı
sahaları temizleyeceksiniz. hükûmete yol gösteriyor. İki,
temizlediğiniz alanları topraksız köylülere vereceksiniz.
diyor, İsraile değil. Üç, burada devlet üretme çiftlikleri
kuracaksınız. diyor. İşte, sosyal devlet
anlayışı budur. Sosyal devlet anlayışıyla yola
çıkarsanız o zaman bir yere varırsınız. Aksi hâlde,
milletin ölümünden rant sağlamaya çalışırsanız
gerçekten rezil olursunuz ve birçok insan da yaşamını
kaybediyor.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, bundan sonraki kalan zamanımda
arıcılarımızın sorunlarına değinmek
istiyorum ve sözlerime Einsteinın söylediği iddia edilen ve çok
yaygın bir şekilde kullanılan bir sözle başlamak istiyorum.
Diyor ki Einstein: Arılar yok olursa insan nesli tükenir. Peki,
arılar yok oluyor mu? Evet, sizin sayenizde Türkiyedeki arılar da
yok oluyor. Türkiyede yaklaşık 4,5 milyon bal arısı
kolonisi var. 38 bin aile arıcılıktan geçiniyor ve bu
ailelerin en az 10 bini sadece arıcılıktan geçiniyor. Yani
yaklaşık 40 bin kişi,
sadece ve sadece arıcılıktan geçiniyor ve
arıcılık sonunda elde edilen bal bir ihraç ürünüdür yani
ekonomik değeri çok yüksek olan bir üründür.
Şimdi,
acaba arı üreticilerimizin sorunları var mı? Var. Buraya
çıkan 4üncü milletvekiliyim ben bu konuda, 3üncü milletvekiliyim. Her
çıkan milletvekili Arıcıların sorunları var. dedi.
Üstelik AKP milletvekili de çıktı, kürsüden dedi ki: Evet,
arıcıların sorunları yok mudur? Vardır. Birazdan
göreceğiz bakalım, bu arıcıların sorunlarını
araştırmak üzere sayın milletvekili nasıl oy kullanacak?
Evet mi diyecek, Hayır mı diyecek? Arıcıların
sorunları var ama biz bu sorunların üstünü kapatırız,
hiçbir şekilde araştırmayız, çözmeyiz. mi diyecek; yoksa
Yahu, bu önemli bir sorundur, binlerce insan buradan ekmek yiyor, gelin,
burayı araştıralım. mı diyecek?
Yine,
aynı AKP milletvekili Desteklenmesi gereken bir alan. dedi ve komik bir
şekilde kovan başına 8 lira verdiklerini söyledi. Değerli
arkadaşlar, kovan başına 8 lira olan bir destekle bu
arıcıların yaşaması mümkün müdür, değil midir,
bunu takdirlerinize sunuyorum. Bunun, en azından 15 lira, 20 lira
civarında bir destekle desteklenmesi durumunda
arıcılarımız birazcık rahat nefes alabilir ve
yaşamlarını sürdürebilirler.
Şimdi,
arıcıların en önemli sorunlarından birisini yine sayın
milletvekili -belli ki konuya hâkim- bahsetti. Ben de arıcılık
üretim birliklerini aradım, onların son dönemlerdeki yeni
sorunlarını öğrendim. Zaten sık sık görüşüyoruz,
aynı sorunları onlar da söylüyorlar. Anlaşılıyor ki
Hükûmet bu sorunlara vakıf. Peki, niye çözmüyorsunuz kardeşim? Dedi
ki: Arıcıların en önemli sorunu arı nakilleridir, göçer
arılar
Evet, Mersinde arıcılık yapan insanlar her
yıl tam, en az, 2 bin kilometre yol yapıyorlar. Kovanları
alıyorlar, bir yerden bir yere ekmek parası peşinde koşmak
için. Peki, 2 bin kilometreyi neyle yapıyorlar, ne kullanıyorlar?
Benzin ve mazot kullanıyorlar. Dünyanın en pahalı benzinini
kullanarak, dünyanın en pahalı mazotunu kullanarak arılarını
bir yerden bir yere nakletmeye çalışıyorlar ve sonuçta ellerine
hiçbir şey geçmiyor, boğaz tokluğuna çalışmaya devam
ediyorlar.
Yine, arıların
hastalıklarından bahsetti Sayın Milletvekili. Evet, var
hastalıkları, gelin araştıralım; Hayır,
araştırmayalım. Peki, dedi ki: Birçok yönetmelik
çıkardık. E, Allah aşkına, bunun bir kanunu yok mu? Bu
kadar önemli bir konu bir kanunu hak etmiyor mu? Birçok konuda kanun
çıkarıyorsunuz, niye bu konuda kanun çıkarmıyorsunuz?
Yıllardır bekleyen bir sorun. Osmanlıda bile
arıcılıkla ilgili kanun vardı. Hani Osmanlıya özenen
bakanlarınız var ya, Osmanlıcılığa; söyleyin ona,
o dönemde arıcılıkla ilgili bir kanun varmış. Çok
özeniyorsa önce getirsin, arıcılıkla ilgili kanunu burada hep
beraber çıkaralım.
Değerli
arkadaşlar, arıcılar desteklenmediği sürece ölmeye mahkûmlar,
tıpkı arılar gibi. Siz bir yandan Mersinin bağrına
nükleer santrali, Mersinin bağrına onlarca termik santrali koyarak
arıların bal topladığı çam ormanlarını yok
ediyorsunuz, bir yandan meyve üreticilerini, şeftali üreticilerini,
narenciye üreticilerini mahvederek onların artık
ağaçlarını sökmelerine neden oluyorsunuz; ondan sonra,
çıkmışsınız diyorsunuz ki: Vay efendim,
arıcılık nasıl gelişecek? Gelişmez kardeşim,
arıcılık marıcılık gelişmez. Önce çevreyi
düzelteceksiniz, önce çevreye zarar vermeyeceksiniz, sonra narenciyecileri
destekleyeceksiniz, meyve üreticilerini destekleyeceksiniz, ondan sonra
arıcılar, arılar rahat nefes alacak ve arıcıları
destekleyeceksiniz. Onun dışında yapacağınız her
şey nafiledir.
Saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Atıcı.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu önerisinin aleyhinde Bayburt Milletvekili Sayın Bünyamin Özbek.
Buyurun
Sayın Özbek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜNYAMİN ÖZBEK (Bayburt)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş
olduğu grup önerisi hakkında konuşmak üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.
FAO
arıcılık verilerine göre dünya kovan varlığı ve
bal üretiminde Çinden sonra 2nci sıradayız. 2011 yılı
istatistiklerine göre 6 milyon adet koloni varlığımız var
ve bu kolonilerden 94 bin 245 ton bal üretimimiz gerçekleşmektedir. Hükûmet
olarak bu zenginliklerimizin farkındayız ve bunu değerlendirebilmek,
arıcılığımızı geliştirmek üzere zaman
içinde farklı destekleme politikaları uygulamış ve bu
uygulamaya devam etmekteyiz. Arıcılığımızın
bilimsel temellere dayanarak gelişmesi için arıcılıkla
ilgili araştırma enstitüleri tesis edilmiş, üreticilerimizin
örgütlenmesi teşvik edilerek bilgi ve gelir seviyelerini yükseltmeleri
hedeflenmiştir. Hükûmetimizce tarım ve
hayvancılığın geliştirilmesi ve desteklenmesine
yönelik çıkarılan Bakanlar Kurulu kararına istinaden
karşılıksız olarak destek verilmektedir.
2003
yılında 200 arıcıyla başlayan arıcılık
destekleri katlanarak artmış, 2012 yılında 37.757
arıcımıza 5 milyon 32 bin 592 kovan için 40 milyon 260 bin 736
TL karşılıksız destek yapılmıştır.
Hâlen arı yetiştiriciliği yapan ve merkez birliği düzeyinde
örgütlenmiş yetiştirici birlikleri ve üretici birliklerine üye olan
üreticilere arıcılık kayıt sistemine kayıtlı olma
şartı ile kovan başına, seralarda doğal polinasyonu
sağlamak amacıyla Bombus arısı kullanan
yetiştiricilere ise koloni başına destekleme ödemesi
yapılmaktadır. Ayrıca 2004 yılından itibaren Ziraat
Bankası ve tarım kredi kooperatifleri vasıtasıyla
üreticilerimize farklı tarımsal üretim konularında
değişik oranlarda sıfır faizli ve faiz indirimli
tarımsal kredi de kullandırılmaktadır.
Bu üretim
dallarından birisi de arıcılıktır. 2006
yılında yüzde 40 indirimle başlayan kredilendirme 2008
yılında yüzde 57ye çıkartılmıştır.
Başlangıçta sadece işletme kredisi
kullandırılırken 2010 yılından itibaren
yatırım amaçlı verilmeye başlanmıştır. 2013te
son çıkan kararnameyle arıcılarımıza 15 bin TLye
kadar işletme ve yatırım kredisi
kullandırılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ayrıca Kırsal Kalkınma Yatırımlarının
Desteklenmesi Programı kapsamında arıcılık işleme
ve paketleme konularında 526 kişiye istihdam sağlayan 53 projeye
8 milyon 755 bin TL hibe destek verilmiştir. Bütün bu desteklemeler
etkisini göstermiş, kovan sayımız 2002de 4 milyon iken 2011
yılı sonu itibarıyla yüzde 44lük artışla 6 milyon
olmuştur. Burada değerli milletvekilimiz hani AK PARTİ
iktidarları döneminde arıcılık bitti, söndü, yok oluyor.
Arı yok olduğu zaman insanlık yok olur. dedi ama görüyoruz ki
2002 yılında 4 milyonken kovan, 2012 yılında 6 milyona
ulaşmıştır, bunu da belirtmek istiyorum.
Bombus
arısında verilen desteklerle büyüyen sektör kendi üretimini yapmaya
başlamıştır. Bu konuda faaliyet gösteren
firmalarımızın ürettiği koloniler desteklenmeye devam
edilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bu destekler 2012 yılı sonu itibarıyla 19 ilde
8.841 işletmede 84.689 koloniye ulaşmıştır. 2005
yılında 1.062 üreticiye 4.150 koloni için 83 bin TL destekleme
yapılırken bu miktar 2012 yılında 8.841 işletmede 84.689
koloni için 5 milyon TLye ulaşmıştır. Ama Hükûmet olarak
amacımız, sadece para dağıtıp kalitesi
tartışılır ürün miktarını artırmak
değil, arıcılarımızın ve bu sektörde faaliyet
gösteren sanayicilerimizin bilgi ve bilinç düzeylerini artırmak,
miktarı belki daha az ama nitelik olarak kaliteli arı ürünlerini elde
etmektir. Bugün bütün dünyada ortak bir amaç hâline gelen güvenilir gıda
üretimini ve bunun sürdürebilirliğini gerçekleştirmektedir.
Değerli
milletvekilleri, sağladığı katma değer ve
kullanımı açısından bal ve polenden sonra önemli bir
arı ürünü olan bal mumu ve temel petek ile ilgili yaşanan
sorunların tartışılarak çözümüne yönelik tedbirlerin
alınabilmesi için Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı koordinasyonluğunda, Hayvancılık Genel
Müdürlüğü, Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü ile Türkiye Arı
Yetiştiricileri Merkez Birliği iş birliğinde 28-29 Mart
2013 tarihinde Ankarada bir çalıştay düzenlenmiştir. Bal
mumunun arıcılar tarafından üretimi esnasında naftalin ve
ilaç kullanılmasından kaynaklanan kalıntı sorunları,
bal mumunun temel petek olarak işlendiği temel petek
işletmelerinde parafin ve benzeri katkı maddelerinin
katılması, temel peteğin yeterince sterilize edilmemesinden
kaynaklanan sorunlar ve sanayide kullanılmak üzere ithaline izin verilen
bal mumunun izinsiz olarak temel petek üreten işletmelerde
kullanılmasından kaynaklanan sorunlar tartışılarak
ivedi bir şekilde çözüme kavuşacaktır.
Şunu
da ifade etmek isterim ki, Bayburt bal üretiminde önemli bir yere sahiptir.
Özellikle çiçek florasının çok zengin olması bal kalitesini de
beraberinde getirmektedir. Ayrıca şunu da belirteyim: Biz Bayburtta
bal üretiminde organik bal üretimine geçiyoruz. İnşallah, bu organik
bal üretimini de Bayburtta destekleyerek hem Türkiye'ye hem de dünyaya organik
bal açısından bir açılım yapacağız.
İlimizde
arıcılığa önem verilmekte olup,
arıcılığın sorunlarıyla da yakından
ilgilendiğimizi ifade etmek isterim. İlimizde 26 binin üzerinde
arı kovanı mevcuttur, ülkemizin de kaliteli bal üretilen
bölgelerinden biridir. Kalitesini ülke çapında ispatlamış olan Bayburt
balının tanıtımı hususunda sizlerden de destek
bekliyorum.
Yüce
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk ve 26 milletvekili tarafından savunma hakkına, avukatlara,
avukatlık mesleğine, avukatlık meslek onuruna, barolara yönelik
saldırıların ve avukatların sorunlarının
araştırılması amacıyla 3/4/2013 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin Genel Kurulun 4 Nisan 2013 Perşembe günkü
birleşiminde sunuşlarda okunarak, ön görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
4/4/2013
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 4/4/2013 Perşembe günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Emine
Ülker Tarhan
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 26 milletvekili tarafından, 3/4/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
"Savunma hakkına, avukatlara, avukatlık mesleğine,
avukatlık meslek onuruna, barolara yönelik saldırıların ve
avukatların sorunlarının
araştırılması." amacıyla verilmiş olan
Meclis araştırma önergesinin (836 sıra no.lu), Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
04/04/2013 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz Mersin Milletvekili
Sayın Ali Rıza Öztürkte.
Buyurun
Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, geçirdiğim trafik kazası nedeniyle arayan,
geçmiş olsun dileğinde bulunan, sıcak ilgisini, desteğini
esirgemeyen her partiden milletvekili arkadaşlarıma teşekkür
ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, savunma hakkına, avukata, avukatlık
mesleğine, avukatlık onuruna, avukatların meslek örgütü barolara
yönelik saldırıların, baskı, korkutma, sindirme
çabalarının araştırılması, avukatların
görevlerini yaparken karşılaştığı sorunların
araştırılması amacıyla Meclis araştırma
komisyonu kurulmasına ilişkin önergemizin gündeme alınması
talebiyle söz aldım.
Ancak,
yine gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunmadan önce, şu
anda, Mersin Limanında, işten atılmaları protesto
nedeniyle iki ayı aşkın bir süredir direnen liman
işçilerinin eylemleri biber gazı, polis copuyla
bastırılmaya çalışılıyor ve nihayetinde 20
işçi dünden beri, dün saat 14.00ten beri intihar girişiminde
bulunmaktadır, konteynerlerin üzerindedir, kendileri
indirilememiştir, ikna edilememiştir. İlgililerden, biber
gazı, polis copuyla müdahale edileceğine bu kişilerin
burunlarının kanamadan olayın çözülmesini talep ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, 5 Nisan Avukatlar Günü yarın kutlanacak. Tabii, bu
5 Nisan Avukatlar Gününün tarihsel dayanağı nedir, araştırma
yaptık. Aslında kesin bir veri olmamakla beraber, 5 Nisan 1878
İstanbul Barosunun ilk genel kurulunun yapıldığı gün. Yine,
5 Nisan 1958, baro başkanlarının İzmirde Türkiye Barolar
Birliğini kurmak üzere toplandıkları bir gün.
Türkiye
Barolar Birliği, 15-16 Haziran 1987de Tekirdağda
yaptığı toplantıda 5 Nisan gününün Avukatlar Günü
olmasını kararlaştırıyor.
Değerli
arkadaşlarım, yargılama sürecinin kurucu unsuru ve asli unsuru
olan savunmanın temsilcisi olan avukatlarımız bu yıl 5
Nisan Avukatlar Gününü savunma hakkına, avukatlara, avukatlık
mesleğine, avukatlık onuruna, avukatların meslek örgütü barolara
yönelik saldırıların, korkutmaların,
yıldırmaların ve sindirme çabalarının dayanılmaz
boyutlara ulaştığı, avukatların bizzat mahkemeleri
görevlerini yapamaz hâle getirildiği, her kapıyı açan
tarafından örgüt suçlamasıyla avukatların büro ve evlerinin
yasaya aykırı şekilde arandığı, gece
yarısı gözaltına alınıp tutuklandığı,
avukatların, baktıkları davalar nedeniyle ve mesleki
faaliyetleri nedeniyle terörist ilan edildiği, avukatların
adlarının bazı terör örgütleriyle yan yana anılarak
avukatlara ve barolara itibarsızlaştırma çabalarının
daha da artırıldığı, yargının kurucu unsuru
olan savunmanın ve savunmanın temsilcisi avukatların
yargının diğer unsuru olan hâkimler tarafından susturulmaya
çalışıldığı, avukatlara mahkeme
başkanının emriyle şiddet uygulandığı,
duruşma salonundan çıkarıldığı bir süreçte
kutluyorlar.
Avukatlar
bu yıl 5 Nisan Avukatlar Gününü mahkeme başkanlarının
sık sık Dışarı çık, Komutan, avukatı
dışarı çıkar. sesleriyle duruşma
salonlarının yankılandığı bir süreçte
kutluyorlar. (CHP sıralarından alkışlar) Bu süreçte
akıllarda kalan bir tek şey olacaktır: Hukuku uygulamakla
görevli mahkeme başkanlarının Komutan, avukatları dışarı
çıkar. sözleriyle duruşma salonlarının
yankılandığı akıllara gelecektir.
Değerli
arkadaşlarım, avukatlar, fiziki şiddet
uygulandığı bir süreçte bunu kutluyor. Avukatlar 5 Nisan
Avukatlar Gününü, yargılamada şeklî unsur olarak görüldükleri,
savunmanın kısıtlandığı, yaka paça
dışarı atıldıkları bir süreçte bunu kutluyorlar.
Sevgili
arkadaşlarım, görülmekte olan bir davada avukatlar susarsa ya da
susturulursa bu iyi bir şey midir? İyidir. Kimler için iyidir
değerli arkadaşlarım? Gerçekten hak arayan insanlar için iyi
değildir; avukatla, savunmayla problemi olan hâkim ve savcılar
açısından iyidir, avukatlarla, savunmayla problemi olan siyasi
iktidarlar açısından iyidir. Yine, avukatlar susarsa ne olur?
Görevlerini yapamaz hâle gelirler. Peki, avukatlar susturulursa ne olur?
Görevlerini yapması engellenmiş olur. Mahkeme başkanı
tarafından, bizzat mahkeme tarafından yargılamanın kurucu
unsuru olan savunmanın temsilcisi avukatlar susturulursa ne olur? Mahkemenin
yargılaması mahkeme başkanı tarafından engellenmiş
olur değerli arkadaşlarım.
Savunma
gerçekten yargının asli unsurudur, kurucu unsurudur. Bu durum sadece
yasada yazıldığı için öyle değildir. Bu durum
gerçekten öyle olduğu için öyledir yani savunma yargılamanın
asli unsuru olduğu için öyledir. Bu durum demokratik hukuk devletinde öyle
kabul edilip uygulanageldiği için öyledir. Savunma hakkı temel bir
insan hakkı olduğu için, savunma hakkı bir gün herkese, hatta
savunmayı bertaraf etmeye çalışanlara, avukatları yok
sayanlara da lazım olacağı için öyledir. Savunma hakkı
kutsal olduğu için yargılamanın asli unsurudur.
Bağımsız savunmanın temsilcisi avukatlardır. O
nedenle, yargılama işinin merkezine savunmayı, avukatı
koymadığınız zaman yapılan işin adı
yargılama olmaz değerli arkadaşlarım, yapılan yargılama
demokratik olmaz, adil olmaz. Kürsüde savunmaya saygı gösteren,
savunmasız verilen mahkûmiyet kararlarını içine sindiremeyen,
hazmedemeyen bağımsız ve tarafsız bir yargı hukuk
devletinin belkemiğidir. Avukatın asli görevi, avukatlık
mesleğinin temel işlevi yargıyı, yargı görevini
yapanı etkilemeye çalışmaktır, yargıyı ve
yargı görevini etkilemek suretiyle adil yargılanmanın ve
adaletin gerçekleşmesini sağlamaktır. O nedenle, avukatlık
görevini hukuka uygun olarak yapan avukat açısından yargı
görevini yapanı etkileme suçu işlenemez bir suçtur. Barolar kanunun
kendisine verdiği görevi yaptıkları için haklarında dava
açılabilmektedir bu süreçte. Gerçekten, Avukatlık Kanununun 97nci
maddesinde barolara yüklenen görevleri yaptığı için
İstanbul Barosuna bugün dava açılabilmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, gerçekten bugün içerisinde
yaşadığımız süreç, çok düşünmemiz gereken ve
savunmanın savrulur hâle geldiği bir süreçtir. Bu, hukuk devleti
açısından övünülecek bir durum değildir, utanılacak bir
durumdur. Avukatlar, hukukçular, her şeyden önce insan
haklarının her türlü ihlaline karşı çıkmak
zorundadırlar. Bu, avukatların ve baroların temel görevidir. O
zaman savunma hakkı da temel bir insan hakkı olduğu için savunma
hakkına yönelik ihlaller nereden, kimden, nasıl gelirse gelsin
avukatların buna karşı direnmesi asli görevleridir değerli
arkadaşlarım.
Siyasi
iktidarın avukatlara, savunmaya bakışını söylemek
istiyorum, bunun somut örneğini vermek istiyorum:
Değerli
arkadaşlarım, öteden beri Kartalda bir adliye sarayı
yapılıyor. Bu Anadolu yakasındaki adliye sarayının
dünyadaki en büyük adliye sarayı olmasıyla övünülüyor. Bu güzel bir
şey, adliye sarayının olması ama öteden beri bu adliye
sarayında, yani metrekarelerce büyüklükte, dünyanın en büyük adliye
sarayında avukatların ihtiyaçlarını giderebileceği
bekleme odaları yok arkadaşlar.
Bakın,
bu elimdeki belgelerin hepsi Adalet Bakanlığıyla İstanbul
Barosunun yazışma belgeleri. Bu belgelerde, başlangıçta 28
tane olan avukat bekleme odası ve kafeterya sonra 16ya düşürülüyor,
ondan sonra 14e düşürülüyor ve Kartal Adliyesi fiilen açılmaya
başlandığında bu avukatların bekleme odası ve
kafeteryalar buharlaşıyor, şimdi sıfıra düşüyor
değerli arkadaşlarım. Avukat bekleme odası ve kafeteryalar
çay ocağı olarak tahsis edilmeye başlanılıyor. Yani,
bekleme odaları çay ocağına dönüştürülüyor.
Şimdi
değerli arkadaşlarım, avukatların ihtiyaçlarını
görebileceği 1 metrekarelik birim dahi yok. Bu şu demektir: Savunmaya
yer yok. Savunmanın yeri hâkim ve savcının çayevinden sonra gelmektedir.
Burada tartışılması gereken konu şudur:
Savunmanın yeri mi önemlidir, hâkim ve savcıların çayevi mi
önemlidir? Bu, siyasi iktidarın savunmaya ve avukata, Türk adli
örgütlenmesinin savunmaya verdiği göstergenin somut örneğidir. Türk
adalet örgütlenmesinde savunma yoktur, avukat yoktur. Savunmanın yeri
hâkim ve savcının çayevinden daha sonra gelmektedir. Hâkim ve
savcıların çayevi olarak kullandıkları yerde de avukatlara
Cübbelerinizi asın. denilmektedir. Bu gerçekten, binlerce metrekare
büyüklüğünde Kartal Adliye Sarayı yapmakla övünülen bir yerdir.
Değerli
arkadaşlarım, biz avukatız, biz hukukçuyuz. Biz kimseye, hele
hele gücün önünde boyun eğmeyiz. Biz haksızın önünde boyun
eğmeyiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Biz boynumuzu giyotine uzatmayız. Biz gücümüzü
haktan ve adaletten yana alırız. O nedenle, avukatlar sorununun
çözümü açısından ben başta AKPdeki hukukçu
arkadaşlarıma sesleniyorum: Bu sorunların
araştırılması için bir Meclis araştırma komisyonu
kurulsun ve sorunlar tespit edilsin.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde, Sivas Milletvekili Sayın Hilmi
Bilgin.
Buyurun
Sayın Bilgin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) Teşekkür ediyoruz Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
tarafından avukatlara ve avukatlık mesleğine yönelik
saldırıların ve avukatların sorunlarının
araştırılması ve tespiti için Anayasa ve İç Tüzük
hükümleri uyarınca Meclis araştırma komisyonu kurulması
amacıyla verilen önergenin gündeme alınması konusunda
verilmiş grup önerisi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sözlerimin başında, 5 Nisan Avukatlar Günü
vesilesiyle yargı sistemimizin önemli bir unsuru olan ve
bağımsız savunmayı temsil eden, kutsal bir mesleği
icra eden meslektaşlarımızın gününü kutluyorum. Tüm
meslektaşlarıma sağlık, mutluluk ve esenlikler diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, hukuk devletinin olmazsa olmazı ve vazgeçilmezi
bağımsız yargıdır. Yargının
bağımsızlığının sağlanması, adil
yargılamanın gerçekleşmesi ve demokratik topluluk düzenine
ulaşılması için de yargının kurucu unsurlarından
biri olan savunmanın etkinliğinin işlevine uygun bir biçimde
arttırılması gerekir. Adil bir yargılama
bağımsız ve tarafsız hâkimlerin varlığı
kadar bağımsız avukatların da varlığını
gerektirir. Savunma olmadan gerçekleştirilen yargılama adil bir
yargılama olamaz.
Bugün
itibarıyla avukatların ve avukatlık mesleğinin birçok
sorununun olduğu bir gerçektir. Bu sorunların çözüme
kavuşturulması noktasında, başta tüm
meslektaşlarımıza, barolarımıza ve baroların üst
organı olan Barolar Birliğine büyük görevler düşmektedir. Bu
manada, barolarımızın gündeminde olan yeni avukatlık
yasası bir fırsattır. Çağın ve mesleğin
gelişmelerine uygun olarak avukatların beklentilerini karşılayacak
bir avukatlık yasasının meslektaşlarımızın
birçok sorununun çözümü noktasında katkı sağlayacağına
inanıyorum.
Avukatlık
Kanunu yıllardır baroların ve tüm
meslektaşlarımızın gündeminde olan bir konudur. Siyasi
irade olarak AK PARTİ hükûmetleri ve AK PARTİ Grubu bu kanun
teklifinin, katılımcı demokrasinin gereği, mesleği
icra eden avukatların ve baroların çatı organı olan Türkiye
Barolar Birliği tarafından hazırlanmasını defalarca
dile getirmiştir ancak her ne sebeple ise meslek örgütü olan barolar ve
Türkiye Barolar Birliği bu konudaki çalışmayı bir türlü
yapamamıştır veya yapmamıştır. Eğer biz AK
PARTİ Grubu olarak demokrasiyi ve katılımcı demokrasiyi
hiçe sayar olsaydık, siyasi çoğunluğumuza dayanarak, meslek
örgütünü dikkate almadan bu yasayı bugüne kadar
yasalaştırabilirdik. Ancak, ben burada yüce Meclisin yüce kürsüsünden
başta Türkiye Barolar Birliği olmak üzere tüm barolara,
çağın gereklerine uygun, avukatların mesleki
sorunlarını önceleyen, avukatların barolarda ve Barolar
Birliğinde eşit ve adil temsilinin sağlandığı,
katılımcılığın esas alındığı
avukatlık yasa teklifini hazırlayarak Meclisimize
sunulmasını beklediğimizi ifade ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, her alanda hizmeti ve insanı önceleyerek siyaset üreten,
ülkemizin demokratikleşmesi, özgürleşmesi için hukuki ve fiziki
altyapıları oluşturan, her türlü baskı ve dayatmaya
rağmen demokratikleşmeden ve özgürlüklerden yana tavır alan AK
PARTİ hükûmetleri her alanda olduğu gibi yargı alanında da
önemli demokratik adımlar atmıştır. Bu manada, 12 Eylül
2010 referandumuyla yapılan Anayasa değişikliğiyle
meslektaşlarımızın gerek Anayasa Mahkemesinde gerekse Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunda temsiline imkân
tanınmıştır. Bugün itibarıyla
barolarımızın seçtiği bir meslektaşımız
Anayasa Mahkemesinde üye olarak görev yapmaktadır, yine ayrıca
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda da meslektaşlarımız
üye olarak hizmet ifa etmektedirler. Gerek yüksek mahkemede gerekse Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunda avukat üye bulundurulması avukatlık
mesleği açısından önemli bir gelişmedir. Bugünün muhalefet
partileri bu Anayasa değişikliğinde de bu alanda muhalif
tavırlarını göstermişlerdir.
Yine, bildiğiniz
üzere, 23üncü Dönemde yasalaşan 6111 sayılı Yasayla stajyer
avukatlarımızın genel sağlık sigortasından
faydalanması imkânı getirilmiştir. Yine, aynı yasayla
avukat meslektaşlarımızın bürolarını
açtıkları zaman iş yeri açma ve çalışma ruhsatı
alma zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır.
Yine, bildiğiniz
üzere, Adalet Komisyonunun geçen hafta kabul ettiği ve 444 sıra
sayısı ile Genel Kurul gündeminde olan teklifle
meslektaşlarımızın meskenlerde avukatlık
bürolarını açabilmelerine imkân tanınmıştır.
Değerli
milletvekillerim, Anayasanın 10uncu maddesi Herkes, dil, ırk,
renk, cinsiyet, siyasi düşünce ve benzeri sebeplerle ayrım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. hükmünü amirdir. Türkiye
yıllardır belli kesimlerin kendilerine göre sahip oldukları
ayrıcalıklar sebebiyle hesap vermediği,
yargılanamadığı günleri gördü. Belli sıfatları,
belli makamları, belli rütbeleri taşıyanlar maalesef vesayetçi
sistem sayesinde yargıdan kaçtı. Âdeta yargı belli bir kesime
ayrıcalık tanır hâle geldi. Bugünleri aziz milletimiz
unutmamıştır. İşte bugün görüştüğümüz
önergenin de içeriğinde bu ruh hâli görülmektedir.
Biz şunu açıkça
belirtiyoruz: Kanun önünde herkes eşittir. Makamı, mevkisi, rütbesi
ne olursa olsun eğer bir kimse kanun dışına
çıkıyorsa, hukuksuzluğa karışıyorsa hukuk devleti
gereği yargıya hesap verebilmelidir. Aksi bir durum, aksi bir
düşünce hukuk devleti ilkesini zedeler. Bu durum avukatlar için de,
başka meslek mensupları için de geçerlidir. Bir kimse yasa
dışı işlemler yapıyor ve sahip olduğu meslek veya
pozisyon itibarıyla kendini yargılanamaz olarak görüyorsa bu
apaçık hukuk devleti ilkesiyle bağdaşamaz.
Değerli
milletvekilleri, biraz önce de bahsettiğim üzere, avukatlar ve
avukatlık mesleğinin birçok sorunu olduğu malumunuzdur. Biz bu
durumun başta üniversitelerde verilen hukuk eğitiminden başlamak
üzere, katılımcı demokrasinin gereği uygulamanın
içinde olan barolarımız ve Barolar Birliği tarafından
mesleğin sorunlarını önceleyen bir yasayla
aşılabileceğine inanıyoruz. İnşallah en kısa
zamanda Türkiye Barolar Birliği öncülüğünde bu yasa teklifi
hazırlanır ve Meclis gündemine gelerek yasallaşır. Bizler
uygulamanın içinden gelen avukatlar olarak
meslektaşlarımızın içinde bulunduğu her türlü sorunu
biliyoruz ve bunların çözümü için de gerekli görüşmeleri
yapıyoruz ve bunların da takipçisi olacağız.
Biraz
önce Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsünün söylemiş olduğu Kartal Adliye
Binasında baroya yer ayrılmaması hususuyla ilgili olarak da,
bugüne kadar illerde açılan tüm adliyelerde,
başsavcılıklar, Adalet Bakanlığımız, ilgili
ilin baro başkanıyla görüşerek baroların ihtiyacı
doğrultusunda yer tahsisi yapmışlardır. Ama, biraz önce de
söylediğim gibi, baroyu bir meslek örgütü dışında görerek
âdeta bir siyasi parti gibi yöneten zihniyet, siyasi iradeyle veya ilgili,
yetkili birimlerle görüşmek yerine, onları yok sayarak, kendi
bildiği doğrultusunda giderek, hem meslektaşlarımızın
hakkını savunma noktasında zaaf gösteriyor hem de
meslektaşlarımızın alması gereken noktadaki
hakkını alamıyor. Biz -ben baro başkanlığı
yapmış birisi olarak- buna diğer arkadaşlarımızla
birlikte, hemen hemen, açılan adliyelere gittiğimiz zaman, Adalet
Bakanlığımız yetkililerinin ilgili baro
başkanıyla irtibat hâline geçerek baroların ihtiyacı olan
yer noktasındaki sıkıntıyı giderdiğine şahit
olmuş kişileriz.
Biraz
önce de söyledim, ancak Biz, Avukatlık Kanununu bu iktidara
yaptırmayız. zihniyetiyle giden bir anlayış, maalesef
avukatların sorununu öncelemeyen bir zihniyetle bugüne kadar biz
avukatların sorununu çözemedik. Ben tekrar söylüyorum: İnşallah
Barolar Birliği öncülüğünde hazırlanacak olan, bir sivil toplum
örgütü, meslek örgütü olarak Barolar Birliğinin hazırlayacağı
bir avukatlık yasa tasarısı en kısa zamanda Meclise gelir
ve avukat meslektaşlarımızın sorunlarını çözer
diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkanım, bir konuyu
aydınlatmak istiyorum. Sayın konuşmacı, bana atfederek,
İstanbul Kartal Adliyesinde avukatlara bekleme odasının
ayrılmamış olduğunu
Ayrıldığını
söyledi, dolayısıyla, dolaylı olarak benim doğruyu
söylemediğimi
BAŞKAN
Neyse, ayrıldığını söylemedi de şeyi söyledi.
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) - Ayrıldığını söylemedim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) Yazışma
Ben, Bakanlık
Yani, efendim
BAŞKAN Sayın
Öztürk, dikkatle dinledim de Ben, şimdi konuşalım, ondan sonra
bakacağım. İstanbul Barosunun bu görüşmeleri yapmadığını
söyledi.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) - Ben de söyleyeceğim o yaptığı şeyle
Bu
belgeler Adalet Bakanlığı belgeleri.
BAŞKAN Buyurun. Yani
sizin şahsınıza söylenmiş bir söz yok.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Sivas
Milletvekili Hilmi Bilginin CHP grup önerisi üzerindeki konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP sözcüsü
arkadaşımız İstanbul Barosunun siyasi iktidara biat
etmediği nedeniyle taleplerinin yerine getirilemediğini
söyleyebilecek kadar ileri gitmiştir ve gerekli görüşmeler
yapmadığını söylemiştir. Doğru değildir,
doğru söylememiştir. Bir hukukçu arkadaşa bunu
yakıştıramadım.
Bu elimdeki belgeler Adalet
Bakanlığı Teknik İşler Dairesi
Başkanlığının yazdığı
yazılardır, bunu gösterdim, en sonda söyledim. Bunlar da
onlardır.
Birincisinde, proje
aşamasında 28 adet avukat bekleme odası, kafeterya, avukat
bürosu, toplantı odası, 3 adet baro kaleminin projelendirildiği
ilk aşamada, yani her katta 2şer tane bekleme odası olmak
üzere.
İkincisinde, bunun,
bu projenin 14 adet bekleme odasına düşürüldüğü söyleniliyor.
Önce 28, sonra düşürüldüğü söyleniliyor. Ve bunların hepsi
Adalet Bakanlığı Teknik İşler Dairesi
Başkanlığının yazılarıyla sabittir. Yani,
her aşamada İstanbul Baro Başkanlığı bunlarla
ilgili görüşmeler yapıyor. En sonunda da ilgi tutmuş bakın:
27/01/2005 tarih 80 sayılı yazınız. Adalet
Bakanlığına. Yine, Adalet Bakanlığının
11/05/2005 tarihli yazısı, 2008 tarihli yazısı, 2009
tarihli yazısı. ne zaman göndermiş bunu? En son 2011 tarihinde
göndermiş.
Değerli
arkadaşlarım, yani, işin doğrusunu düzeltmek lazımken,
buraya çıkıp Efendim, İstanbul Barosu Hükûmetle, gerekli
kurumlarla yazışma yapmadı ve ondan dolayı verilmedi. diye
bir gerekçeye sığınmak doğru değil. Bunu bir avukat
arkadaşıma hiç yakıştıramıyorum. Yani, Adalet
Bakanlığıyla her aşamada görüşülmüş, Adalet
Bakanlığı da her seferinde proje aldığını
söylemiş. En sonunda bekleme odalarının 14e
düşürüldüğünü fakat büyütülemeyeceğini söylemiş ama fiilen
açıldığı zaman bu bekleme odalarının çayhaneye
dönüştüğü görülmüş ve bunun üzerine de tekrar İstanbul
Barosu Adalet Bakanlığına yazı yazmış. Durum
bundan ibarettir. Orada başka avukatlar vardı...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla)
AKP düşüncesini savunan arkadaşlarımız da
vardı. Avukatlara 1 metrekarelik yer verilmiyor. bunu söylemek istedim.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk ve 26 milletvekili tarafından savunma hakkına, avukatlara,
avukatlık mesleğine, avukatlık meslek onuruna, barolara yönelik
saldırıların ve avukatların sorunlarının
araştırılması amacıyla 3/4/2013 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin Genel Kurulun 4 Nisan 2013 Perşembe günkü
birleşiminde sunuşlarda okunarak, ön görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde İzmir Milletvekili Sayın Oktay
Vural. Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin, savunma
hakkına, avukatlara, avukatlık mesleğine, avukatlık meslek
onuruna, barolara yönelik saldırılar ve avukatların
sorunlarının araştırılması ve tespiti için
Anayasa ve İç Tüzük hükümleri uyarınca Meclis araştırma
komisyonu kurulmasına ilişkin araştırma önergesinin gündeme
alınması talebi üzerine söz aldım. Hepinize
saygılarımı arz ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün, yerimden de ifade etmiştim, rahmetli
Başbuğumuzun 16ncı ölüm yıl dönümü. Bu ölüm yıl
dönümü münasebetiyle on binlerce insan, sevenler, kabrinin başında
bulunduk. Orada bulunduğu zaman rahatsızlık geçiren bir
vatandaşımızın olduğunu ama orada bir ambülansın
olmadığını ifade etmiştim. Taksiyle gönderilmek
durumunda kalmıştı. Değerli arkadaşlarım, evet, o
kardeşimiz Zülküf Köseydi, Hakkın rahmetine kavuştu. Evet,
kendisi Karabük Safranboluda imamlık yapıyordu. Kendisine Allahtan
rahmet diliyorum. Mekânı cennet olsun. Bütün ailesine
başsağlığı diliyorum. Dolayısıyla,
gerçekten, böylesine bir tören sırasında bile törene gelenlerin
sağlıkla ilgili bir hususunu bile dikkate almayan bir yönetim
anlayışının nasıl toplumdan uzak olduğunu ortaya
koyması bakımından da bu da ibret verici bir örnek teşkil
etti diye düşünüyorum.
Evet, bugün -aslında,
yarın, 5 Nisan- Avukatlık Günü münasebetiyle hem avukatların sorunlarını
değerlendireceğiz ama her şeyden önce, değerli
milletvekilleri, biliyorsunuz, Başbakanlık tarafından akil
insanlar heyetleri tanzim edildi, propaganda ekipleri tanzim edildi. Bu
ekipler, bilindiği gibi, tarihte Mondros Mütarekesinden sonra Heyeti
Nasihalardan örnek alınmış, onlar da 7 bölgeye
gönderilmişti, onlar da sükûnu ve barışı temin etmek
amacıyla gönderilmişlerdi, bugün de anlaşılmaktadır ki,
bu heyetlerin amacı da tarihte Heyeti Nasihalar gibi bir görev
üstlenmişlerdir. Tabii, kişiler bu görevi hangi saikte, neden
üstlendiler, onların takdirini kendilerine bırakıyorum, ama her
şeyden önce, Avukatlar Günü münasebetiyle, öncelikle Türkiye Barolar
Birliği Başkanının bu akil heyetler listesinde, akil
insanlar listesinde yer almama iradesini saygıyla
karşılıyorum.
Gerçekten,
bir meslek örgütünü temsil eden hassasiyet içerisinde, bu meslek örgütüne
farklı düşüncedeki insanların olduğunu dikkate alan ve
kendilerine Anayasa tarafından verilen görev çerçevesinde, siyasi amaçlar
için kurumları siyasete bulaştırmak isteyen bir zihniyete
karşı dik durmuşlardır.
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Mayısta genel kurulu var, o yüzden
OKTAY
VURAL (Devamla) Aslında biraz önce AKP milletvekili çok ilginç bir
şey söyledi. Dedi ki barolarla ilgili siyasi parti gibi yöneten
zihniyet.
Şimdi
soruyorum: AKPnin propagandasını yapmak için Barolar Birliği
Başkanını, TÜRK-İŞ Başkanını, Ziraat
Odaları Birliği Başkanını, Odalar Birliği
Başkanını, Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu
Başkanını görevlendirmek siyasi amaçlar için kullanmak
değil midir?
Onun
için, bu kurumların bu şekilde siyasete ve AKPe, koruma ve kollama
göreviyle görevlendirilmesi, her şeyden önce bu kurumlara mensup üyelerin
takdir haklarına, siyasi tercihlerine aykırılıktır, bu
doğrudan doğruya oligarşik bir diktatörlüğün Türkiye'de
varlığını ortaya koymaktadır ve baskıyla ve
tehditle yapılmıştır bunlar. Evet, bu doğrudan
doğruya Hükûmetin baskısıyla yapılmıştır.
Bu
bakımdan, bu süreç içerisinde Anayasamızın 135inci maddesi
Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst
kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların
müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, meslekî faaliyetlerini
kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlerine uygun olarak
gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarına birbirleri ile ve halk
ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü, güveni hâkim kılmak üzere
meslek disiplini ve ahlâkını korumak maksadı ile kanunla
kurulan
diyor. Barolar Birliği, Odalar Birliği, Ziraat Odaları
Hükûmetin görevlendireceği, Hükûmetin propagandasını
yapacağı meslek kurumları hâline dönüştürülemez. Bu
zihniyet bile ne kadar demokrasiye aykırı bir düşünceyle bu
işin tanzim edildiğini ortaya koyması bakımından son
derece önemlidir. O bakımdan, Barolar Birliği Başkanı çok
dikkatli bir duruş sergilemiş ve tavır koymuştur.
Kişilerin hangi saikle o heyette yer aldığını, bu
kişilerin bu sözde çözüm süreciyle ilgili Oslodan, İmralıdan
ne derece haberdar olduklarını, Erbildeki görüşmelerden ne
derece haberdar olduklarını bilmiyorum ama her şeyden önce bu
millete tepeden inme, baskıyla, tehditle bu milleti adam etme gibi bir
anlayışın demokraside yer alamayacağını, yeri
olmadığını ifade etmek istiyorum. O bakımdan, bu
akiller denilen heyet içerisinde yer almamasının diğer meslekî
kuruluşlar açısından da olumlu olacağını ifade
ediyorum çünkü bizi arayan bu kurumlara mensup çok çeşitli değerli insanlar
var, farklı siyasi partilerden var. Dolayısıyla, bu kişiler
bir kurumu temsil ediyorlar, üyelik bağı olan insanları da
temsil ediyorlar. Üyelik bağı olan bu insanların iradesi
olmadan, bir telefonla kendilerini siyasi iktidara memur kılan bu
zihniyetin her şeyden önce onlara destek veren kişilerin iradelerine
de, takdirlerine de aykırı olduğunu düşünüyorum.
Evet,
avukatların gerçekten çok önemli bir görevi var. Aslında, avukatlar
zaman zaman hep savunma diye adlandırırlar ama iddiada da
bulunurlar. Hak ve menfaatleri koruyan ya da hak ve menfaatleri ileri sürerler
ve vatandaş için bu görevi yaparlar. Dolayısıyla, avukatlık
görevinin yerine getirilmesindeki sıkıntılar,
vatandaşın hak ve menfaatlerini koruma konusundaki
sıkıntılara yol açar. Bu bir avukat işi değildir.
Hedefte vatandaş vardır. Vatandaş adına hak arıyor ya
da sorumluluklar karşısında savunmasını yapıyor.
Bu durumda, avukatlığı münhasıran, toplumdan kopuk,
temsilcisi değilmiş gibi değerlendirmek doğru değildir
çünkü korunan asıl menfaat, avukatın mesleğinden öteye,
vatandaşın hakkı ve hukukudur. Nasıl değerli
milletvekilleri bu milletin temsilcisiyse, söz ve iradeleriyle millet
adına karar veriyorlarsa, avukatlar da temsil ettikleri vatandaş
adına bu mesleği yapıyorlar. O bakımdan, bu avukatlık
mesleğinin icra edilmesindeki sıkıntılar, doğrudan doğruya
vatandaşın sıkıntı duyması demektir.
Avukatlık
mesleğinin aslında, sadece bir meslek olarak, kendi
sınırları içerisinde değerlendirilmesi de doğru
değildir. Avukatlık mesleğini yargının
sorunlarından kopartmak mümkün değil. Bağımsız ve
tarafsız işlemeyen bir yargıda, avukatın, mesleğinin
gereğini yaparak, temsil ettiği vatandaşın hak ve
menfaatlerini koruması mümkün değildir. O bakımdan,
yargının bağımsız ve tarafsız olması,
yürütmenin yargı üzerinde yönlendirici, etkileyici niteliklerde güç sahibi
olması, aynı zamanda avukatların da vatandaşların
hakkını korumasını engelleyen bir çerçeve oluşturur.
Bu bakımdan, Türkiyedeki avukatlık mesleğinin icra
edildiği bu yargı sistemi içerisinde en önemli sorun,
yargının artık, maalesef, güç sahibi olanların yargısı
hâline dönüşmesidir, yargının bağımsız ve
tarafsızlıktan giderek uzaklaşmasıdır. Bu çerçevede,
Türkiyede hukuk devletinin ayaklar altına alındığı,
bakanların
Özellikle çözüm süreci adı altında PKKyla
yapılan görüşmeler ve bu süreçle ilgili herhangi bir sorgulama yapma
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY
VURAL (Devamla) -
ihtimaline karşı bakanların kalkıp
Çılgınlık olur
Tehdit eden unsurlarla savcıları ve
hâkimleri baskı altına alması, doğrudan doğruya hukuk
devletine bir darbedir.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak
Avukatlarımızın çok önemli
sorunları var, hem mesleğe giriş hem meslekle ilgili
sorunları var. Bence gelin, hep beraber, birlikte
avukatlarımızın bu sorunlarıyla ilgili bir komisyon
kuralım. Bu vesileyle bu çarkın
Biraz önce Sayın Milletvekili
ifade etti: Kanun çıkacak. Kanunun hangi amaçlar için
çıkacağı konusunda gelin, Mecliste bir araştırma
komisyonu kuralım, bu çerçevede sorunları ve çözüm yollarını
tespit edelim diyorum, hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Vural.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Şırnak Milletvekili
Sayın Hasip Kaplan.
Buyurun.
(BDP sıralarından alkışlar)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
5 Nisan 1878, benim de üyesi olduğum İstanbul Barosunun ilk Genel
Kurulu. Sonrası yıllar, 1934 3 Ocak, İzmirde Türkiye Avukatlar
Birliğinin toplantısı olur. 5 Nisan 1958 İzmirde Barolar
Birliği kurulur ve Tekirdağda 16 Mayıs 1987de yani çok
yakın bir tarihte, 5 Nisan artık Türkiyedeki avukatların günü.
Peki, avukatlar bu günü gönül rahatlığı içinde kutlayabilecek mi,
bütün sorun bu.
CHPnin
verdiği araştırma önergesinin benzeri önergeleri biz de verdik.
Gerçekten, yargının üçlü sacayağı olarak iddia, savunma ve
yargılamanın sorunları içinde savunmanın çok ciddi
sorunları var ve bunların tartışılması,
konuşulması ve yeni bir avukatlık yasasının
düzenlenmesi zorunlu. Çünkü, Türkiye Anayasada adil yargılamayı
kabul etmiş, 90ıncı maddesi açık. Avrupa
Sözleşmesine taraf, Venedik Kriterlerine taraf, birçok uluslararası
sözleşmenin tarafı.
Peki, avukatlar ne
durumda? Savunmaları nedeniyle avukatların en fazla tutuklu
olduğu bir dönemi yaşıyoruz arkadaşlar. Yani muktedir gizli
dinlemeler sonucu savcılıklar bu dinleme kayıtlarına,
istihbari önleyici anlamı olan, avukatları müvekkillerle eş
değer tutup müvekkilleri hakkında aynı maddelerle
avukatları tutukluyorlar. Ve demokrasi mücadelesinde avukatlar, darbeler
döneminde, zor dönemlerde, 60lı yıllarda, 70li yıllarda, 80li
yıllarda savunma hakkını onurluca savunmuş, bunun da
bedelini katbekat ödemişlerdir. Savunma hakkının
kutsallığını, adaletin savunma olmadan
olmayacağını
Bu Meclisin içinde, ister sağcı olsun
ister solcu olsun şu veya bu darbelerin, postmodern darbelerin hepsinden
nasibini almış milletvekili hukukçular var. Her birisi şu veya
bu şekilde yargılandılar, sorgulandılar, tutuklandılar
ve çok yakın zamana baktığımız zaman, avukatların
evleri, büroları dinlemeye alındı, müvekkilleriyle
ilişkileri
Bunu, farklı derin güçler de yaptı, çeteler de
yaptı, darbeciler de yaptı ama zamanı geldi, muktedirler de
yaptı.
Şimdi, kim bana şunu açıklayabilir:
İmralıda Abdullah Öcalanın avukatı olduğu için,
avukatı olarak gitti, görüştü diye avukatların tutuklanması
olayını. Oradan talimat alıp görüşme notlarıyla
iletmişler. Oysaki yasa var, Adalet Bakanlığının
görevlisi orada, orası askerî ve Adalet Bakanlığının
denetimi altında, kamera altında kayıtlar tutuluyor. Şimdi,
siz bu avukatları
Hele hele bu son süreçten sonra, bu barış,
çözüm görüşmelerinden sonra, MİT Müsteşarının çok
rahat gidip görüştüğü, bizim partili milletvekili arkadaşlarımızın
da gidip görüştüğü bu görüşmelerden, bu hayırlı sonuçlara
vesile olacak, inşallah çok yakında Türkiye gündeminden silahın,
çatışmanın, kanın tamamen silindiği günlere çok
yakında ulaşacağımız bugünlerde bu avukatlar neden
içeride diye soruyorum. Bunun bir izahını göremiyorum. Ben bunu
anlayamıyorum, anlamak da istemiyorum yani bunun izahı yok
arkadaşlar. Bunlar niçin tutuklular, özel yetkili mahkemeler niye bunu
yapıyor?
İnsan hakları savunucularından
-İHDde, MAZLUMDERde nerede olursa olsun- Muharrem Erbey
-uluslararası örgütler geliyor, ödül veriyor- üç seneden fazladır
tutuklu. Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı
Selçuk Kozağaçlı
Çağdaş Hukukçular Derneğinin
tarihine bakın, 12 Eylül darbesinin karanlık günlerinde sosyal
demokratı, sosyalisti, demokratik solcusu, liberali, özgürlükçüsü, her
kesimin oluşturduğu ve darbecilere direnen bir dernek, geleneği
var. Siz kalkıp yüzlerce, binlerce üyesi olan bir hukukçu derneği başkanının
kapısını kırıp onu tutaklarsanız görevleri
nedeniyle, şu ülkede silahların eşitliği sorgulanır.
Avukat
ve savcıları eşit olmayan bir ülkede adalet olmaz
arkadaşlar. Eğer, marangoz hatası sonucu hâlâ avukatlar
aşağıda, savcılar yukarıda oturuyorsa bu ülkenin
adaletinde bir terslik var. Eğer, Anayasa Mahkemesinin önündeki adalet tanrıçasına
şalvar giydirilirse bunda da bir terslik var arkadaşlar. Bakın,
savunma hakkı kutsaldır, herkese lazımdır. Şimdi,
görevini yaptı diye bir avukatı sorgulamak, üstelik illegal örgüt
üyesi olmakla suçlamak çok vahim bir olaydır. Avukatların
dinlenemeyeceği, özel aramalarda savcının bulunması gerektiği
hükümleri yok sayılarak, kapıları kırılıp..
Yüzlerce avukatın tutuklu olduğu Kandıra Cezaevine, avukat olan,
hukukçu olan bütün milletvekillerinin gitmesini talep ediyorum, istiyorum;
gidin görün, meslektaşlarınızı dinleyin. Allah
aşkına bir vekâlet, bir görüşme nedeniyle üç sene ceza yatanlar
var. Bu ülkede adalet böyle sağlanmaz.
Dördüncü
yargı paketinin içinde silahların eşitliği vardı,
çıkarıldı. Niye çıkardık arkadaşlar? AİHM
kararlarında vardı. O marangoz hatasını düzeltip o
savcıları avukatların hizasına mutlaka çekeceğiz; bunu
bilsinler, herkes bilsin, bu Avukatlık Yasasında bunu
düzenleyeceğiz er veya geç. İktidar milletvekilleri, öncelikle siz bu
konuda bize destek olacaksanız, beraber, omuz omuza yapacağız
başka şansı yok, adalet herkese lazım. Marangoz
hatasını da düzelteceğiz, terazi hatasını da
düzelteceğiz, hukukun herkese lazım olduğunu da
göstereceğiz, savunmanın kutsal olduğunu da göstereceğiz.
Şimdi,
siz, kalkıp bana, bu Avukatlar Gününde, özel yetkili mahkemede bir
hâkimin savcının emriyle Robocop jandarmalarının avukat
dövdürmesini, avukatların darp edilmesini, hiç kimse bana bunu anlatamaz
arkadaşlar. Bana diyebilir misiniz, Menderesin
yargılandığı davada avukatlara Robocoplar saldırdı;
bana diyebilir misiniz, sıkıyönetimlerde Robocoplar avukatlara
saldırdı, üstelik hâkim ve savcı emriyle. Ne oluyor bu ülkede
arkadaşlar? Bu ülkede bir savcının kapısı
kırılarak aranabildi mi? diye sorgulayacaksınız, Bir
hâkimin kapısı kırılarak aranabildi mi? Eğer hukuk
güvencesi, yargıç teminatı ise avukat için de savcı için de
hâkim için de aynıdır, bunun bir yukarı, bir
aşağısı yoktur. Bunun eğer savcıları ve
hâkimleri yüksekte ise o ülke diktatoryal, hâlâ mevzuattan besleniyor demektir;
bunu düzeltmek zorundayız.
Bu
araştırmayı yapalım, birlikte yapalım arkadaşlar,
bir şey kaybetmeyiz. İnanın, söz aldık, bizim de
önergelerimiz var ama buradan, tutuklu avukatlara sesleniyorum: Sizin Avukatlar
Gününüzü, kelepçeli ellerinizi mi kutlayacağız? O gizli dinleme
ifadeleri üzerine kurulan tezgâhları mı kutlayacağız? Sizin
bürolarınızı kapatıp işsizliğe mahkûm edenleri mi
kutlayacağız? Her gün mantar gibi hukuk fakültesi açıp
eğitimsiz mezunlar veren bir sistemi mi sorgulayacağız,
kutlayacağız?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP
KAPLAN (Devamla) Maalesef, bu koşullarda kutlayamıyoruz ama
mücadeleye çağırıyoruz avukatları.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe
Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci
sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü
sırada yer alan, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu
Tasarısı ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu,
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Yabancılar ve
Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ve İçişleri Komisyonu Raporları (1/619) (S. Sayısı:
(310) (*)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet
burada.
21/3/2013
tarihli 81inci Birleşimde ikinci bölümde yer alan 36ncı madde
üzerinde önerge işleminde kalınmıştı.
Şimdi,
Artvin Milletvekili Sayın Uğur Bayraktutan ve
arkadaşlarının Komisyonun ve Hükûmetin
katılmadığı, gerekçesi önerge sahibince
açıklanmış olan önergeyi, hatırlatmak amacıyla okutup
oylarınıza sunacağım:
T.B.M.M.
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 310 sıra sayılı yasa tasarısının 36.
maddesinin (d) fıkrasındaki yüz seksen gün ifadesinin yüz elli
gün olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Erdal Aksünger Muharrem
Işık Aylin
Nazlıaka
İzmir Erzincan Ankara
Malik Ecder Özdemir Aytun
Çıray
Sivas İzmir
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
36ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
37nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
38inci maddede bir önerge vardır, okutup işleme
alıyorum:
T.B.M.M.
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 310 sıra sayılı yasa
tasarısının 38. maddesinin 1 paragrafının sonuna staj
yapmak üzere gelen hekimlere de aynı uygulama yapılır
şeklindeki cümlenin ilave edilmesini arz ederiz.
Namık Havutça Ali
Serindağ Muharrem
Işık
Balıkesir Gaziantep Erzincan
Ahmet Toptaş Sinan
Aydın Aygün Dilek
Akagün Yılmaz
Afyonkarahisar Ankara Uşak
BAŞKAN Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI FEYZULLAH
KIYIKLIK (İstanbul) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN
(Kocaeli) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Yılmaz, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
yarın 5 Nisan Avukatlar Günü. Ben, buradaki tüm
meslektaşlarımın ve Türkiyedeki tüm avukatların Avukatlar
Gününü kutluyorum öncelikle. Ancak Avukatlar Gününde gerçekten avukatlara
yaraşır işler yapılıyor mu, gerçekten yargılamada
avukatlar hak ettikleri yerde mi, bunu sorgulamak istiyorum arkadaşlar,
bunu aslında hepimiz sorgulamalıyız. Sadece iyi dilekler, iyi temenniler
yetmiyor; bizim, mesleğin sorunlarıyla da ilgili,
dolayısıyla yargının sorunlarıyla da ilgili burada
bazı konuları ortaya koymamız gerekir diye düşünüyorum.
8
Nisanda Silivride Ergenekon duruşması var arkadaşlar. Bu
Ergenekon duruşmasına geçen duruşmada gidenler, avukat
arkadaşlarımızın orada nasıl bir saldırıyla
karşı karşıya kaldıklarını içleri
acıyarak gördüler. Bırakın sanıkları, sanıkların
uğradıkları haksızlıkları, hukuksuzlukları,
o hukuksuz mütalaayı, hukuka aykırı olan mütalaayı, ama avukat
arkadaşlarımız orada sadece mesleki faaliyetlerini
yaptıkları için dövüldüler, Robocoplarla dövüldüler ve duruşma
salonundan atıldılar. Şimdi buradaki bütün milletvekillerine ben
soruyorum, avukat arkadaşlarımıza, özellikle hukukçulara
soruyorum: Böylesi bir ülkede yaşamayı istiyor muyuz arkadaşlar?
Bu hukuksuzluklara, bu savunma mesleğine yapılan
saldırılara göz mü yumacağız, sizler göz mü
yumacaksınız? Hiçbir şekilde içiniz sızlamıyor mu
avukat arkadaşlarımıza yapılan saldırıya? Avukat
arkadaşlarımızın elinde bir silah mı var? Avukat
arkadaşlarımız orada bir hakaret mi yapmışlar? Sadece
müvekkillerini savunmak için, orada söz hakkı istedikleri için
arkadaşlarımız bu saldırıya maruz bırakılıyorlar.
Arkadaşlar, aynı şekilde, o gün pek çok insan da yine saldırıya
uğradı.
8
Nisanda bizler hukukçular olarak gideceğiz, yani milletvekilleri olarak
gideceğiz, bütün örgütlerimiz gidecek. 8 Nisandaki o Silivri
duruşmalarındaki, Ergenekon davasındaki hukuksuzlukları
ortaya sermek için, bütün dünyanın gözünün önüne koymak için
gideceğiz. Ama öğrendik ki, orada bariyerlerin konması için
ihale açmış Bakanlık. O bariyerler bizlere engel olamayacak
arkadaşlar. Orada bu hukuksuzluğa Hayır. diyen bütün
vatandaşlarımızla beraber biz orada olacağız.
Sevgili arkadaşlar,
avukat arkadaşlarımıza yapılan saldırılar sadece
bununla da kalmıyor. Çağdaş Hukukçular Derneğindeki avukat
arkadaşlarımızın, yönetici
arkadaşlarımızın büroları kırılarak
arandı. Avukatlık Yasasındaki avukatların bürosunun aranma
şeklini hepimiz biliyoruz. Ama bu şekle uyulmadan, şekle bile
uyulmadan kapılar kırıldı, arkadaşlarımız
dövülerek içeri alındı, gözaltına alındı, şimdi
tutuklular. Bunu protesto etmek isteyen İstanbul Barosundan avukat
arkadaşlarımız yine İstanbul Adliyesinde dövüldüler sevgili
arkadaşlar. Yine İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyeleri hakkında
dava açıldı. Sadece Ergenekon ve Balyoz davalarında savunma
hakkına yapılan saldırıları protesto ettikleri için,
savunmayı savunmak amacıyla mahkemeye giderek
Mahkemede hâkimlere
savunma hakkını sınırlayamazsınız, eğer bu
ülkede silahların eşitliği ilkesi varsa. Savcılara
tanıdığınız söz hakkı kadar avukatlara da
tanımanız gerekir. dendiği için, yargılama yapanı
etkileme suçu gerekçesiyle şimdi İstanbul Barosu Yönetim Kurulu
üyeleri yargılanıyor arkadaşlar. 17 Mayısta onların
duruşması var. Biz onları da savunmak amacıyla,
savunmayı savunanları savunmak amacıyla oraya da gideceğiz
sevgili arkadaşlar.
Şimdi, sizler
Gerçekten ben soruyorum, beni dinleyenlere soruyorum, dinlemeyenlere hiçbir sözüm
yok zaten: Gerçekten, bu ülkede demokrasi var mı, hukukun üstünlüğü
var mı; savunmanın bile ortadan kaldırıldığı
bir aşamada artık hukukun üstünlüğünden bahsedebilir miyiz?
Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin kararlarına göre bazı düzenlemeler
yapıldığı iddia ediliyor. Ama silahların
eşitliği ilkesi, tüm dünyada evrensel anlamda korunması gereken
savunma hakkı korunmuyorsa sevgili arkadaşlar, o zaman biz bu ülkede
artık tamamen diktatörlükle yönetildiğimizi, tamamen bir dikta
rejiminin olduğunu görüyoruz, artık halkımız da görüyor.
Sizin bu yaptıklarınız, şu açılım süreciyle
birlikte yaptıklarınız, Ergenekon davalarındaki
hukuksuzluklarınız, bunlar artık vatandaşları
aldatmaya yetmiyor sevgili arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - Ergenekon
davasındaki milletvekillerini, genelkurmay başkanlarını,
siz, Teröristtir. diye damga basıp bu insanları cezaevinde
tutuyorsunuz ama terörist olanları da devlet gözetiminde yurt
dışına çıkarmaya çalışıyorsunuz. Bunu
nasıl açıklayacaksınız halka, ben bunu anlamak istiyorum.
Asıl terörist olanlar dışarı çıkıyor ama sizler,
sizlerin hâkim olduğu yargı milletvekillerimizi, Genelkurmay
Başkanını içeride tutuyor. Bunu
açıklayamayacaksınız arkadaşlar, bu
vicdansızlığı açıklayamayacaksınız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yılmaz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, karar yeter
sayısı istiyoruz.
BAŞKAN - Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.31
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.45
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88inci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Uşak Milletvekili
Sayın Dilek Akagün Yılmaz ve arkadaşlarının
önergesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
310 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
38inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
39uncu madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum;
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 310 sıra sayılı yasa tasarısının 39.
maddesindeki 2. fıkrasındaki şartlar sözcüğünün
koşullar olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Muharrem
Işık Sakine
Öz
Uşak
Erzincan
Manisa
Ali
Serindağ Orhan
Düzgün
Gaziantep
Tokat
BAŞKAN Komisyon katılıyor
musunuz?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor musunuz?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın
Yılmaz, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biraz önce
sözlerimin yarım kalmış olması nedeniyle ikinci kez söz
alma ihtiyacını hissettim.
Biraz önce Silivri
duruşmalarından, Ergenekon davasından bahsediyordum. Şimdi,
Ergenekon davasının temelsizliği üzerine bazı
arkadaşlarıma bilgi vermek istiyorum. Özellikle AKP milletvekilleri
bu konulara çok ön yargılı yaklaştıkları için,
gerçekte orada neyin olduğunu bilmedikleri için o arkadaşlarıma
bilgi vermem gerekir diye düşünüyorum.
Ergenekon davasında,
arkadaşlar, MİTe soruluyor, Jandarma Genel
Komutanlığına soruluyor, Emniyet Müdürlüğüne soruluyor ve
Genelkurmay Başkanlığına soruluyor 13. Ağır Ceza
Mahkemesi tarafından, deniliyor ki: Ergenekon diye bir örgüt var
mıdır? Bu örgüt hakkındaki bilgileriniz nelerdir? Gelen
cevaplar arkadaşlar: Ergenekon diye bir örgütten bilgimiz yoktur,
böylesi bir örgüt yoktur. diye cevap geliyor. Mahkemeye gelen resmî
cevaptır arkadaşlar bu.
Ardından,
bu davanın en başından itibaren ifadelerine dayandırılan
kişi, Tuncay Güney bir açıklama yapıyor, diyor ki:
Aslında, Ergenekon davası denilen şey bir projeydi, gerçekte
böyle bir olay yoktur. Artık bu olay bitti. Benim ifadelerime
dayandırıldı bu dava ama ben insanların daha fazla
mağdur edilmesini istemiyorum, cezaevinde kalmasını istemiyorum.
Artık bu davanın bitirilmesi gerekir. diyor arkadaşlar.
Dinlenen
tanıklar var orada. Gizli tanıklar dâhil, Fehmi Koru gibi bazı
gazeteciler ve yazarlar dâhil olmak üzere, mahkemenin huzuruna
çıktıklarında Ergenekon diye bir örgütlenmeyi bilmediklerini,
böyle bir örgütlenmeden haberlerinin olmadığını, sadece
basından duyduklarını ve ardından da mahkeme süreci
nedeniyle duyduklarını söylüyorlar.
Şimdi,
böylesine bir davada, temelsiz bir davada sevgili arkadaşlar, insanlara,
64 kişiye ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezası isteniyor. Bizim milletvekillerimiz de bu işin içinde,
milletvekillerimiz de dâhil olmak üzere 64 kişiye
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
isteniyor. Hiçbir delil yok, tanık yok, hiçbir şekilde müzekkerelere
gelen olumlu cevap yok, ifadesine dayandırılan insanların hepsi
de böyle bir örgütlenmenin olmadığını söylüyor ama
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
isteniyor, Genelkurmay Başkanı dâhil olmak üzere. Şimdi,
arkadaşlar, bu kimin vicdanına sığıyor? Hukukçu olan
arkadaşlara soruyorum: Böyle bir dosyadan
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
istenir mi sevgili arkadaşlar? İşte, bu nedenle, insanların
vicdanı el vermediği için oraya gidiyorlar. İki eli kanda da
olsa insanlar, Silivride 8 Nisanda bu hukuksuzluğa karşı durmak
için oraya gidecekler.
Bir
de arkadaşlar, geçen hafta bazı kişilerin Ergenekon
davasından ifadesi alındı. Gerekçe: Eski Cumhurbaşkanı
Turgut Özalı zehirleyerek öldürmekten haklarında dava
açılacağı söyleniyor. Şimdi, arkadaşlar, ben size
şunu soruyorum: Adli Tıp Kurumu, Turgut Özalla ilgili, zehirlenmeyle
ilgili raporunu verdi mi? Bu raporda -elinizi sallamayın, beni dinlemek
zorundasınız işinize gelmese de- Herhangi bir zehirleme bulgusu
yoktur. dendi mi? Bu Zehirleme bulgusu yoktur. denmesine rağmen,
sadece, ordudan atılmış bir onbaşının ifadesine
dayanarak bu insanların; eski kuvvet komutanları Hurşit Tolonun
ifadesi alınıyor, Levent Ersözün ifadesi alınıyor. Bir
kişinin öldürüldüğüne dair herhangi bir kanıt olmamasına
rağmen, ordudan atılmış bir gizli tanığın
ifadesiyle bu insanlar böylesine ziyan zebil edilebilir mi arkadaşlar?
Artık bu kadar da olmaz. Bu kadarına da evet diyemezsiniz.
Dememelisiniz sevgili arkadaşlar.
Arkadaşlar,
bunun yanında, şimdi gündeme gelen bir akil adamlar konusu var
biliyorsunuz. O akil adamlar ülkemiz tarihinde yeni bir süreç değil.
Aslında, Heyet-i Nasiha adıyla, Damat Ferid tarafından,
ülkemizin işgal edilmesine karşı, halkı ikna etmek,
işgalcilere karşı durmamaları amacıyla kurulmuş
bir Heyet-i Nasiha var. Şimdi, aynı şekilde bir akil adamlar
grubu oluşturuyorsunuz ki Aman, ülkemizin bölünmesine karşı
çıkmayın, yoksa yeniden terör gelir. O terör baskısıyla, Yeniden
şiddet gelir. baskısıyla bu insanları ülkenin bölünmesine
ikna etmeye çalışıyorsunuz; yapmak istediğiniz şey
aslında budur. Şimdi, bu insanlar gidecekler, anlatacaklar: Aman,
sakın buna karşı çıkmayın, karşı
çıkarsanız şiddet yeniden başlar. Bu ülkenin devleti, bu
ülkenin Hükûmeti, bu ülkenin güvenlik güçleri ne diye duruyor arkadaşlar?
Elbette barışı hepimiz istiyoruz, Sonuna kadar
barış. diyoruz ama bu barışı yaparken tavizler
vererek değil
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
PKK terör örgütüne evet diyerek değil; silah
bıraktırmak amacıyla ancak görüşmeler olabilir diyoruz. Biz
silah bırakmaları için
Siz ne yapıyorsunuz? Silahlarla
birlikte yurt dışına çıkın. diyorsunuz. Bu kabul
edilebilir bir şey değil. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Madde
39u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde
40ı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde
41i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde
42yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde
43ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde
44ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde
45i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde
46yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde
47yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde
48i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde
49u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde
50yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde
51i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde
52yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde
53ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde
54ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde
55i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde
56yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde
57yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde
58i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde
59u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde
60ı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İkinci
bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi,
üçüncü bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Üçüncü bölüm 61 ila
90ıncı maddeleri kapsamaktadır.
Üçüncü
bölüm üzerinde söz isteyen Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kayseri
Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğlu. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun
Sayın Halaçoğlu.
MHP
GRUBU ADINA YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekilleri, bu kanun dolayısıyla bir konu üzerinde özellikle
durmak istiyorum. Dünkü bir beyanatında AKPnin Genel Başkan
Yardımcısı Hüseyin Çelik Bey akil insanlarla ilgili şöyle
bir ifade kullanmış: Akil İnsanlar Komisyonunu Damat Ferid
zamanının Heyet-i Nasihasına benzetmek densizliğin ta
kendisidir. şeklinde bir beyanat vermiş. Heyet-i Nasihanın
herhâlde Hüseyin Bey ne olduğunu bilmiyor. Ayrıca, burada bir kelime
daha kullanmış ki o da şöyle: Osmanlıdaki bütün tamlamalar
müennestir. şeklinde, yani Heyeti akile olur. şeklinde bir ifade kullanmış.
Şimdi, tamlamalar dediği, terkip dediğimiz bizim,
Osmanlıcada, Arapça ve Farsçada kullanılan tabirlerdir. Mesela
Devlet-i Osmaniyye gibi; bunlar, evet, müennestir yani feminen-maskülen
arasında değişir. Akil kelimesinin kökü ekl kelimesinden
gelir, bunun ism-i fâili de akil olur. Ekl kelimesi yemek yemektir ama
akile kelimesi de, akil kelimesi de yemek yiyen anlamına gelir.
Dolayısıyla, heyeti akile insanlıkla alakası yoktur.
YAHYA
AKMAN (Şanlıurfa) Kaf ile Kefi karıştırıyorsun.Hocam,
YUSUF
HALAÇOĞLU (Devamla) Karıştırmıyorum.
Akil
akılla alakası yoktur. Şimdi, diğer yönünden
Siz
karıştırdığımı zannedin, gidip lügatlere
bakarsanız görürsünüz.
Diğer
taraftan, Heyet-i Nasihanın ne demek olduğunu zannediyorum Hüseyin
Bey bilmiyor. Heyet-i Nasiha
İstanbulun işgalinden sonra
İstanbulda Damat Ferid Hükûmeti tarafından meydana getirilmek
istenen iki tane heyet vardır. Bu heyet Anadolunun
Mondros
Mütarekesinden sonra iki önemli politika vardır. Bunların başında,
birincisi, azınlıkların, Anadoludaki
azınlıkların Müslüman unsura karşı hareketlerinin
kontrolüyle alakalıdır çünkü evlere baskın yapmakta ve
Müslümanları bir şekilde, kahvehanelere ateş etmek suretiyle
öldürmektedir. Bu birincisidir. Yani, Türkleri silahlı çeteler sindirmeye
çalışmaktadır. Birinci görev bu çerçeve içerisindedir.
İkincisi
ise, bu, uzun yıllar savaşın meşakkatini çeken insanlara
karşı düşman işgaline karşı harekette
bulunmalarına engel teşkil etmek üzere toplumun bir şekilde
sindirilmesine yöneliktir. Bunun için de iki şehzadenin
başkanlığında iki heyet oluşturulmak istenmiştir,
oluşturulmuştur, yedişer kişilik. Bu da Şehzade
Abdulhalim Efendiyle Şehzade Abdürrahim Efendinin başkanlık
yaptığı iki heyettir. Bu heyetler Anadoluya bir
şimendiferle gönderilmişlerdir, yeterli malzeme de verilmiştir.
Özellikle Damat Feride göre heyetin görevi şu şekilde
belirlenmiştir: Daha ziyade manevi olduğu, vazifesi ise ahaliye
selâm-ı şahaneyi tebliğ etmek, padişahımızın
kendilerini düşündüğünü anlatmak ve ân-ı hazırda kalb-i
hümayunlarının da tebaanın kalbi gibi rencide olduğunu
anlatmaktır. Yani, düşman işgaline karşı
padişahın kalbinin rencide olduğunu, halkın da rencide olan
bu kalbinin bir şekilde bu gönderilen heyetlerle teskin edilmeye
çalışılmasını hedeflemiştir. Ancak, o tarihteki
İkdam gazetesinde çıkan bir yazıda, -Mehmet Ali Bey o
sırada Dahiliye Nazırıydı- gazetecinin onunla
yaptığı bir görüşmede şu ifade edilmiştir;İçişleri
Bakanına Başarı ümit ediyor musunuz? sorusuna Mehmet Ali Bey
şöyle cevap vermiştir: Şüphesiz, heyette Ermeni ve
Rumların da bulunması muvaffakiyet için bir zandır. Ve
ayrıca, Memleket gazetesinde de şöyle bir açıklama yapıyor:
Anasır arasında beş senelik hadisat ile kötü idareden
doğan yanlış anlamaları ortadan kaldırmak.
şeklinde ifade ediliyor.
Şimdi,
bütün bunlarla ilgili, o tarihteki gazetelerde ciddi makaleler
yayınlanmıştır ve bu makaleler bu çerçeve içerisinde
kurulan bu heyetin hangi görevleri yerine getireceğini ve
başarıp başaramayacağını ifade etmiştir.
Ancak, ilginçtir ki bu heyet Anadoluya gittiğinde
-Ki şunu da
özellikle ifade edeyim: Özellikle o tarihte, bu heyetin kuruluşu
sırasında, Damat Ferid Paşa o sıradaki İngiliz
sorumlusu General Webbden de bu heyete üye vermelerini istemiş
olmasına rağmen İngilizler bu heyete herhangi bir üye
veremeyeceklerini özellikle belirtmişlerdir.
Bu
tarihlerde, biliyorsunuz ki, 21 Aralık 1918de Meclisi Mebusan
kapatılmıştır ve bu heyetin faaliyet gösterdiği tarih
ise 16 Nisanla 18 Mayıs 1919 tarihleri arasındadır. Bu heyet
Anadoluya gitmiştir, Anadoluda değişik yerlerde
görüşmeler yapmıştır ama bu görüşmelerin eğer
tümünü gözden geçirecek olursanız, aslında Anadoludaki halkın
bir şekilde işgal kuvvetlerine karşı, işgale
karşı bir direnç göstermesinin önüne geçmeyi hedeflemektedir.
Nitekim,
bu çerçevede İzmir bölgesinde şehzadenin yaptığı bir
konuşmaya karşılık bölgedeki halk, şehzadeye, heyetin
bu çalışmalarının ülkenin işgalini bir şekilde
meşru göstermeyi ve bunu güçlendirmeyi amaçlayıp
amaçlamadığını, bu heyetin görevinin işgali
meşrulaştırmak olup olmadığını
sormuşlardır. Mesela, yetimler okulundan bir kız öğrenci
şehzadeye karşı Sevgili Şehzadem, bizi ziyaretinizle
şad ettiniz. Ulu Hakanımızın iftirak kabul etmez köleleri
atebe-i şahaneye yüz sürmekle bağlılıklarını arz
eder. demesine karşılık, onun dışında, heyetin
diğer bölgelerdeki asıl eşrafla yaptıkları
görüşmelerde önemli miktarda karşı
çıkıldığı, hatta şehzadeye ağır hakaretlerde
bulunulduğu görülmektedir.
Heyet-i
Nasîhanın özellikle Anadoluda yaptığı bu görüşmeler
sonrasında hangi ölçüde başarılı olup
olmadığı çok geniş bir şekilde, bir makale
hazırlanmak suretiyle Atatürk Araştırma Dergisinin 18inci
sayısında yer almıştır. Eğer arzu edenler varsa,
yani bugünkü heyetle o zamanki heyetin arasındaki farkı veya
benzerlikleri görmeniz mümkündür.
Değerli
milletvekilleri, aslında yapılmak istenen nedir? Bugün yapılmak
istenen, o günkünden farklı bir şey değildir. İşgal
edilmiş bir ülkenin topraklarının işgaline karşı
çıkacak halkı bir şekilde sindirmek, onların bu işgale
dirençlerini kırmak için bir heyet oluşturulmuştur. Günümüzde de
biz zannediyorduk ki, kurulacak heyeti akilenin veya akil insanlar heyetinin
Hükûmetin aldığı kararlarla PKK arasındaki
anlaşmazlıkları çözecek kişiler olacağını
düşünüyorduk. Ama bir de gördük ki hazırlanan heyet, akil insanlar
heyeti adı altındaki heyet gidip halkı Hükûmetin
programını, politikasını ikna yönünde kullanma
şeklindeymiş. Dolayısıyla, her iki heyetin hedefinin de
aşağı yukarı aynı olduğu ve insanların
akıllarını kontrol etmek istediği ortaya çıkıyor.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora.
(BDP sıralarından alkışlar)
NEBİ
BOZKURT (Mersin) Bir düzeltme isteğim vardı Sayın Başkan.
BAŞKAN
Şimdi, ben
arkadaşımızı çağırdım, ondan sonra söz
vereceğim 60ıncı maddeye göre.
Buyurun
Sayın Dora.
BDP
GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 310 sıra sayılı Yabancılar ve
Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısının üçüncü bölümü
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, uluslararası hukukta mülteci kavramı,
vatandaşı olduğu ülke dışında olan ve
ırkı, dini, tabiiyeti, belirli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya
siyasi düşüncesi nedeniyle zulme uğrayacağından haklı
sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkeye dönemeyen
veya dönmek istemeyen kişileri ifade etmektedir.
Bu
gibi kişileri kapsayan hukuk sistemi, bir dizi uluslararası ve
bölgesel insan hakları sözleşmesinin yanı sıra, 1951
Sözleşmesi veya Cenevre Sözleşmesi olarak da anılan 1951
Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Sözleşmeyi ve 1967 Protokolünü de
içermektedir.
Mültecilere
ilişkin yasal çerçeve, bu kişilere kendi menşe ülkeleri
tarafından koruma sağlanmadığı için özel
uluslararası korumaya ihtiyaç duyduklarını kabul etmektedir.
Mülteciler
bu nedenlerle göçmenlerden farklı olmakla birlikte, genellikle göçmenlerle
aynı seyahat güzergâhlarını ya da kaçakçılık
yollarını kullanırlar ve geçtikleri ya da geldikleri ülkelerde
benzer insan hakları ihlallerine maruz kalırlar.
Türkiye,
Cenevre Sözleşmesine coğrafi
sınırlamayla taraf olmuştur ve Avrupa
dışındaki ülkelerden gelen kişileri mülteci olarak kabul
etmemektedir. Bu durum, mültecilerin, sığınmacıların
ya da uluslararası korumaya ihtiyaç duyan diğer kişilerin
korumadan mahrum bırakıldığı, hukuki ve pratik anlamda
karışıklıklara sebep olan bir durum yaratmaktadır. Bu
sınırlamaya rağmen, Türkiye, Avrupa dışındaki
ülkelerden zulüm göreceği korkusuyla kaçan binlerce insan için
sığınacak bir ülke olmaya devam etmektedir.
Ülkemiz
son yıllarda yalnızca göçmen üreten bir ülke olmaktan
çıkmış, gerek ekonomik sebeplerden, çalışmak ve
yaşamak için ülkemize gelen yapancıların gerekse komşu
ülkeler ve geniş bölge coğrafyasında devam eden savaş ve
zulüm olaylarından dolayı ülkemize sığınan mülteci
durumundaki kişilerin sayısı ciddi oranda artış
göstermiştir. Diğer yandan, özellikle Türkiye-Yunanistan
sınır hattında gerek ekonomik sebeplerden gerekse savaş ve
zulüm koşullarından dolayı ülkelerini terk ederek müreffeh ve
güvenli AB ülkelerine ulaşmak üzere ülkemizi transit geçmeye
çalışan göçmenler ve mülteciler de ülkemizin yönetmesi gereken
düzensiz göç dinamiklerinin önemli bir unsurudur.
Değerli
milletvekilleri, ülkemize gelen mültecilerle ilgili politika ve uygulamalarda
ciddi sorunlar bulunduğu görülmektedir. Kayıtlı
sığınmacıların barınma, sağlık,
çalışma ve ailelerini geçindirme imkânı gibi temel hak ve imkânlara
erişimi düzensiz durumdayken ya da düzensiz yollardan ülkeye girmeye ya da
Yunanistana geçmeye çalışırken yakalanan göçmen ve mültecilerin
fiziki tutulma koşulları; haklarında yürütülen idari
işlemlerin, özgürlükten mahrumiyet, idari gözetim uygulamalarının
hukukiliği ve mültecilik durumu olduğunu beyan edenlerin
sığınma prosedürüne erişimi; sınır
dışı kararlarının alınması ve
uygulanması sürecinde uluslararası hukukun temel ilkelerinden olan
kişinin zulüm göreceği bir ülkeye geri gönderilmemesi ve kişinin
can güvenliğinin ve beden bütünlüğünün tehlikeye atılmaması
ilkelerine riayet; özellikle refakatsiz çocuk, yalnız kadın gibi
hassas grupların tespiti ve özel korunma ihtiyaçlarının
karşılanması; sığınma, idari gözetim ve
sınır dışı prosedürleri içinde bulunan kişilerin
haklarında verilen kararlar ve maruz kaldıkları uygulamalarla
ilgili etkin idari ve yargısal itiraz ve hak arama yollarının
bulunmayışı olarak sıralanan sorunların temelinde
birtakım yapısal eksiklikler bulunmaktadır. Ülkemizin
yabancılar, düzensiz göç yönetimi ve iltica alanını düzenleyen
yeterli bir mevzuat çerçevesi bulunmaması ve idareye tanınan
yasalarla sınırlanmamış geniş idari takdir alanı,
hâlihazırda alanı parça parça, kısmen düzenleyen çeşitli
kanun ve yönetmeliklerin uluslararası standartların ve
Anayasanın gerisinde kalması, hâlihazırda bu alanı
yönetmekle görevlendirilmiş olan Emniyet Genel Müdürlüğü
Yabancılar Hudut İltica Daire Başkanlığının
kaynak, teşkilat yapısı ve uzmanlaşma eksikliklerinden
dolayı büyük bir külfet altında bulunması, Emniyet Genel
Müdürlüğünün görev tanımı gereği konulara dar güvenlik
perspektifinden bakmasından dolayı ortaya çıkan keyfî, hukuka
aykırı uygulamalar, her aşamada haklar ve sistemin ve
uygulamaların denetimini sağlayacak yargısal denetim mekanizmalarına erişim
konularında hukuki bilgi ve desteğin eksikliği.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Mayıs 2012 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisine intikal etmiş olan Yabancılar ve
Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı, Türkiye'nin yabancılar,
göç ve iltica alanında özellikle beş yıldır Avrupa
Birliği sürecinin de etkisiyle devam eden reform
hazırlıklarında önemli bir merhale teşkil etmektedir.
Yabancıların
çalışma izinlerini düzenleyen 4817 sayılı Kanun
kapsamında yabancıların izin ve süreleri büyük önem
taşımaktadır. Çalışma izinlerinin başvuru
şekli, çalışma izin türleri, istisnalar, izin ve uzatma
başvurularının değerlendirilmesi, çalışma
izinlerinin geçerlilikleri gibi birçok önemli maddesinde 4817 sayılı
Kanun yabancıların ikamet izinlerini ve ikamet sürelerini dikkate
almaktadır. Bağımsız çalışma izni, süresiz
çalışma izni veya yerleşik yabancılara uygulanabilen
istisnai izin gibi izin türleri için yapılabilecek başvurularda
yabancının ülkemizde kanuni ve kesintisiz ikamet şartı aranmaktadır.
Tasarı,
yabancıların çalışma izinleri sistemine, daha önce
ülkemizde çalışmalarına izin verilmeyen yabancılara
çalışma hakkı verilmesi, çalışma izinlerinin ikamet
izni olarak kullanılabilirliği, izinsiz çalışan
yabancıların sınır dışı edilmelerinin hükme
bağlanması gibi değişiklikler getirmektedir.
Bakanlığın bu süreçte devlet dışı sivil aktörleri
tartışma sürecine belirli ölçüde dâhil etmeye yönelik
yaklaşımını demokratik gerekler bakımından son
derece olumlu ve olması gereken bir örnek olarak değerlendirmekteyiz.
Ancak yine de önemli birtakım eksikliklerin varlığı devam
etmektedir. Tasarıdaki eksikliklerin başında, Avrupa
dışından gelen mültecilere uzun vadede Türkiyede kalma hakkı
tanımayan coğrafi sınırlama politikasının
muhafaza edilmesi gelmektedir. Ayrıca, tasarının sınır
dışı etme kararı alınabilecekleri belirten ve 54üncü
maddesinde yer alan Terör örgütü yöneticisi, üyesi, destekleyicisi veya
çıkar amaçlı suç örgütü yöneticisi üyesi, destekleyicisi olanlar
fıkrasının tamamen kaldırılması gerekmektedir.
Türk Ceza Kanununun 59uncu maddesine göre hâlihazırda bu suçlardan
mahkûm kişilerin sınır dışı edilmesiyle ilgili
Bakanlığa yetki verilirken, idarenin yargısal bir karar olmadan
böyle bir yetkiyi ele geçirmesi hukuka aykırı bir durum
oluşturacaktır.
Uluslararası
korumaya başvuru yapacak kişilerle ilgili madde 64teki
düzenlemelerde, kişilerin valiliklere bizzat
başvurmalarının yanında, yasal temsilci veya avukatla da
başvuru yapabilmesinin önünün açılması gerekmektedir.
Başvuru sahiplerinin, muhtemel sonuçlar, itiraz usulleri ve süreleri
konularında vatandaşı olduğu ülkenin dilinde veya
anladığı dilde kayıt esnasında bilgilendirilmesi
gerekmektedir. Taslakta yer almasına rağmen tasarıya giremeyen
kişinin anladığı dilde bilgilendirilmesi ilkesinin
yanı sıra, tercümanlık faaliyetinin ücretsiz
olacağının da yasada vurgulanması gerekmektedir.
Ben
bu düşüncelerle Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Dora.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Erzincan Milletvekili Sayın Muharrem
Işık.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA MUHARREM IŞIK (Erzincan) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; üçüncü bölüm üzerine söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Tabii,
değerli milletvekilleri, bu yasa daha çok vatandaşlığa
geçenler, göçle gelenler ve mültecilerin hakkında düzenlenmiş. Bu
yasayı bizde içişleri Komisyonu olarak alt komisyonda
görüştüğümüz zaman ortak kararla çıkardık. Tabii, özellikle
benim burada söylemek istediğim bu yasayla ilgili: Mülteciler geldiği
zaman veya vatansızlar geldiği zaman onlara muhakkak ki ilgi
göstermemiz gerekiyor, bakmamız gerekiyor ama burada benim tek dikkat
çekmek istediğim şey -Erzincana da Afganistandan mülteciler geldi,
onlar da şu anda yerleştirilmeye çalışılıyor-
sonuçta oraya devletin parası harcanıyor, bu vatandaşlara,
gelenlere. Harcanması da gerekiyor ama yani şu bakış
açısı benim hoşuma gitmiyor, vatandaşı da
rahatsız ediyor: Orada sanki o gelen insanları -itiraz edebilirsiniz
tabii- bir oy potansiyeli gibi görmeniz ve onları ona göre yönlendirmeye
çalışmanız hoş bir şey değil diye görüyorum.
Tabii,
burada göçler konuşulurken, vatansızlar, vatansız olanlar
düşünülürken bir de yurdumuzun içindekileri düşünmek lazım.
Zaten ortak çıktığı için yasa üzerinde de fazla bir
şey söylememize gerek kalmıyor.
Şimdi,
tabii, iç göçlerde en büyük sebeplerden bir tanesi işsizlik.
İşsizlik dediğimiz zaman da ben biraz Erzincanın
sorunlarından bahsetmek istiyorum burada ve tabii bu, Türkiyenin
sorunları aslında.
Sorunlardan
bir tanesi -daha önce gündeme getirmiştim- bu Aras Elektriğin
özelleştirilmesi. Buranın özelleştirilmesinin nasıl
olduğunu anlatmıştık. Burada bir sürü
sıkıntı vardı ama Danıştayın verdiği
kararı ne yazık ki Danıştay İdarİ Dava Daireleri
bozdu ve burada bozarken de çok ilginç bir şey söylüyor, diyor ki: Yüzde
29,4 oranında burada kayıp kaçak var; dolayısıyla, bu
kaçaktan dolayı, buranın özelleşmesi o alan firmaya büyük bir
zarar getirir. Oysaki görülen şeyde, Sayın Bakanın
açıklaması var, teşekkür etmek için çıktığı
turlarda, Çalık YEDAŞ için yaptığı konuşmada
diyor ki: Kayıp kaçak oranını yüzde 7,5 seviyesine indirdiniz,
tüm dağıtım şirketlerinden bu başarıyı
bekliyorum, sonunda böyle olması gerekiyor.
Şimdi,
buradan çıkan sonuç şu
Ben, bir kere şunu söyleyeyim:
Erzincana ben kefilim; Erzincanda hiç kimse hırsız değildir,
elektrik çalmaz. Bu oranı kabul etmiyorum. Aynı şeyi Erzurumun,
Ağrının, Ardahanın, Bayburtun, Iğdırın,
Karsın milletvekillerinden de bekliyorum ve ben, onlara da kefil olmak
istiyorum, kefilim de; onlar da elektrik çalmazlar. Nereden
kaçırılıyor, kim kullanıyor, kim şey götürüyor onu
bulsunlar, ona göre de şey yapsınlar ama vatandaşın hepsini
Danıştayın kararıyla Burada, bu kadar kaçak var, bundan
dolayı da özelleştirilmesi gerekir. Diyor. Hem de sendikanın
verdiği araştırmaya göre, 3 katı satılması
gerekirken üçte 1 fiyata satıldığı söyleniyor. Çok büyük bir alan. Dolayısıyla,
bu şekilde gitti. Burada, tabii, bunun yapılmasıyla birlikte bir
sürü işsizlik meydana gelecek, insanlar başka yerlere göç edecek,
alacak firma o çalışanları, büyük ihtimal,
çalıştırmayacak. Daha önce de Erzincanda bir sürü genel
müdürlük vardı, bunların kapatılmasıyla kaç kişinin
göç ettiğini biliyoruz zaten.
Bir diğer konu: Tabii, Erzincanda
tarımdan dün bahsetmiştim. Burada, özellikle bu elektrik
şirketinin özelleştirilmesiyle birlikte tarımda sulamada sularda
-dün söylemiştim, tekrar üzerine basa basa söylüyorum- büyük
sıkıntılar meydana gelecek ve insanlar ekmeyecekler. Tabii,
ekmeme konusunda zaten sizin böyle bir politikanız var, insanlara
diyorsunuz ki: Ekmeyin. Bunu daha önce, 2003 yılında çok güzel
yaptınız. Sayın Tarım Bakanımız da burada. O
zaman, ekmedikleri hâlde insanlara Siz getirin, tapuyu verin, biz size
destekleme parası vereceğiz. dediniz ve insanlara ektirmeden bir
sürü para verdiniz. Tabii, paranın bir kısmının kimlere
verildiğini de dün burada bahsetmiştim, o konuda da yapılması
gereken şey var.
Burada işin ilginç tarafı,
Amerikada çiftçiye 9,5 sente elektrik satılırken Türkiye'de 19,5
sente satılıyor, çok daha pahalı fiyata ve bu yetmiyormuş
gibi, yüzde 17 oranında kayıp kaçak bu tarımda sulamalarda
harcanan elektriğe uygulanıyor hiçbir ilgisi olmadığı
hâlde. İşte, TRTye kesilen para ekleniyor, belediyelere kesilen
katkı payları hepsi bunların içine giriyor.
Tabii, yıllardır özellikle
birkaç tane af çıkardınız ziraatla ilgili, bu afları
çıkarırken elektrikle ilgili aflar da getirdiniz, Ziraat
Bankasına borçları ertelediniz, tarım krediye borçları
ertelediniz ama bunu ertelerken de hiçbir zaman için af
Bir sefer affettiniz,
diğerleri af olmadı, tamamen yeni yapılandırmaya gittiniz.
Vatandaş krediyle krediyi kapatmaya çalışıyor. Krediyle
götürdüğü için de hep bankalara borçlu kalıyor. Tabii, bir yerde,
bankalara borçlu kaldığı zaman size de borçlu kalmış
oluyor yeni bir düzenleme beklediği için.
Tabii, elimde şu kadar evrak var. Bu
evraklar ne? Bunların hepsi -yeni geldi ve hâlen de gelmeye devam ediyor-
Erzincandaki sulama birliklerini ya icraya verilmişler ya da icraya
verilecek diye giden kâğıtları. Bunlar geldi, gerisi de gelecek
büyük ihtimalle. Onları da sırası geldiği zaman tabii
çıkarırız, böyle fırsat bulursak söyleriz.
Tabii, burada özellikle 1980 öncesinde
-1980den önceyi hiç beğenmiyorsunuz, gerçi ondan sonrasını da
beğenmiyorsunuz da-biz dışarıdan
aldığımızdan 7 kat fazla tarımla ilgili ürün
satıyormuşuz ve bu yüzde 65lik payıymış
ihracatımızın. Ama şu anda, maalesef, biliyorsunuz ne kadar
aldığımızı.Tabii, IMFnin verdiği, o biraz önce
söylediğim projeye göre siz çiftçiyi iyice bitirme projesi
uyguladığınız için, mazotta örneğin son on yılda
yüzde 300 artış olmuş. Mazot 2002de 1,1 TLymiş; bugün,
2013te 4,4 TL. 1975 yılında -o beğenmediğiniz yılda-
1 kilo buğdayla
Tabii, bakıyorsunuz, saman
fiyatının şu anda 600le bin lira arasında
değiştiğini biliyoruz. O 600den satılan samanlar da
kesinlikle hayvanlara verilmeyecek samanlar çünkü biçerle biçtikten sonra
altında kalan toprağın çekilip patoza vurulmasıyla
yapılmış, dolayısıyla onu da hayvan yiyemiyor, yiyen
hayvanlar da zaten hastalıklı oluyor. 1980 yılında 85
milyon hayvan sayımız varmış, saman
kıtlığı yokmuş ama bugün 2013, 45 milyon hayvan
sayımız var, saman ithal ediyoruz.
Tabii, burada dikkat çekmek istediğim
bir şey daha var. Fransa bize teşekkür ediyor, Sayın
Bakanımıza şövalyelik nişanı veriyor. Bunu verirken de
diyor ki: Tarıma yaptığınız büyük desteklerden
dolayı verdik. Kimin tarımına destek yaptı da bunu
verdiniz? Fransa diyor ki: Biz burada sıkışmıştık,
çiftçiler döküldü sokaklara, buğdaylarını döktüler,
domateslerini parçaladılar, hayvanlarını şey
yaptılar. Biz o zaman Fransadan 2,5 milyarlık -yanlış
söylemeyeyim- et ithalatı yapmışız, canlı hayvan
almışız ya da etle ilgili ürünleri getirmişiz,
dolayısıyla onları kurtarmışız. Fransa da
teşekkür olarak bize onu vermiş, biz de sağ olun diyelim
artık.
Erzincanda en önemli sorunlardan bir
tanesi de tulum peyniri. Tulum peyniri Türkiye'de 1 numaradır -hep
Malatyanın kayısısını övmeyeceğiz, biraz da
Erzincanın tulum peynirini öveceğiz- ama ne yazık ki son
yıllarda Erzincanda tulum peynirinde büyük bir düşüş var. Bunun
sebebi de şu anki, yeni çıkarılan yönetmelikle
yapılamamasından dolayı sıkıntılar
çıkıyor. Çünkü Kaynatın. diyorlar; Erzincan tulum peyniri,
maalesef, kaynadığı zaman peynir oluşturmuyor.
Hastalıktan bahsediyoruz. Brusella sonuçta şöyle bir
hastalıktır: Peynir eğer üç ay tuluma bastıktan sonra
bekletilirse, ondan sonra satılırsa brusella hastalığı
kalmaz ve Tarım İl Müdürlüğünün yaptığı tüm
çalışmalarda da üç ay bekleyen peynirlerin hiçbirinde brusellaya
rastlanmadı.
Bir diğer konumuz: DOĞUSAN
boru fabrikamız var. Yıllardır özelleştiriliyor ama her
özelleştirmeden sonra iptal ediliyor, yeniden özelleştiriliyor.
Burada çalışanlar da perişan. O kadar TOKİ konutları
yapıyoruz, TOKİlere yani bir madde konulacak Kiremit
kullanın. diye ve DOĞUSAN da kurtulacak, Erzincanda iş
sahası açılacak ama ne yazık ki olmuyor.
Burada bizim kafamızda borsa
spekülatörleri var. Geçen seferki şeyde 4 firma girmişti ve bu 4
firma 300 bin dolarını yakarak hepsi vazgeçtiler ve yeniden
özelleştirildi, tekrar gidiyor. Biz o zaman diyoruz ki, burada bu
borsanın spekülatörleri çıkıp bir şey yapıyorlar,
büyük ihtimalle götürüyorlar. Bu kadar parayı niye yakıyorlar?
Yazılar yazdım, bütün bakanlıklara soru önergeleri verdim,
ilgili bakanlığa yazı yazdım. Bize verilen cevap maalesef
olumlu değil. Biz inceliyoruz diyor, tekrar açtırıyorlar. Ya
kapatın ya da gerçekten burada eğer birileri zengin oluyorsa buna alet
olmayın.
Tabii, biz hafta sonu
Adıyamandaydık. Adıyamanı konuşmadan geçemem.
Arkadaşlar kabul etmese de biz, artık Adıyamanın
milletvekiliyiz. Adıyamandaki sorunlar neler?
Atatürk Barajı
yapıldıktan sonra Adıyamanın doğuyla olan
irtibatı kesilmiş. Yıllardır Adıyamanda Nissibi
köprüsü yapılacak diye vaatlerde bulunuluyor, ancak hâlâ
Adıyamanın doğuyla, güneydoğuyla olan irtibatı
sağlanamıyor.
Adıyaman ilimizin yüzde 60ı
çiftçilikle, tarımla uğraşmaktadır. Sulanabilir arazilerin
ancak yüzde 16sı sulanabilmektedir. Adıyaman ilimizin en büyük geçim
kaynağı bu, tarımla uğraşırken- tütün ekmekti.
Bilindiği gibi, tütün ekimi 2000 yılından beri yasaklandı,
ekilmiyor ancak sulu tarıma da geçilmediği için
yurttaşlarımız, Adıyaman vatandaşları Türkiyenin
her tarafına ırgat işçi olarak gitmektedirler.
Son zamanlarda, tekstil merkezi, ancak
teşvikle -Adıyamanda yeri çok önemlidir ama- son zamanlarda
yapılan teşvikteki indirimlerle bu da gitti. deniliyor.
AKP, biliyorsunuz son on
yıldır Türkiyede en çok oyu Adıyamanda almaktadır yani
Adıyaman genellikle ilk üç ile girmektedir ama buna rağmen duble
yollar olsun, diğer şeyler olsun, Adıyaman hiçbir şey
alamamaktadır.
Elimizde bir Nemrut Dağı
kaldı, onu da Malatyaya vereceksiniz. Adıyamanda yoksulluk var,
işsizlik var, açlık var, sefalet var. Adıyaman
halkının gündeminde 4+4+4 yoktur. Halkımızın
gündeminde böyle garabet yasalar yoktur. Halkımız aş istiyor,
iş istiyor.
Bir de Adıyamanda şöyle bir
konu gündeme geldi özellikle -Ahmet Bey burada yok ama- Ahmet Aydın Bey
ile ilgili: İllaki bir okulun başka bir tarafa
yapılmasını istiyormuş ve bunun için orada baskı
yapıyormuş. Bu konuda uyarmak istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM IŞIK (Devamla) Böyle
ayrım yapmasınlar, çünkü siz oya göre iş
yaptığınıza göre artık bizim 51 bin oyumuz da sizin
oldu, o zaman hizmeti götürmenizi bekliyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şahıslar
adına Uşak Milletvekili Sayın Dilek Akagün Yılmaz.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi İnternete
AKPnin anayasa önerilerinin neler olabildiği sınırlı bir
şekilde düştü. Bu konuyla ilgili görüşmek üzere ben söz
almış bulunuyorum.
Şimdi, Anayasa Uzlaşma
Komisyonun ilk kurulduğu aşamada hepinize hatırlatmak isterim
ki, öncelikle dendi ki: Her partiden oy oranına
bakılmaksızın 3er kişi alınacak ve 12 kişinin
hepsinin de oyları eşit olacak. Oy birliğiyle verilmeyen hiçbir
önerge kabul edilmeyecek, hatta Meclisin Genel Kurulunda dahi
değiştirilemeyecek. Eğer bu şekilde bir anlaşmaya
varılamazsa, böyle bir mutabakat sağlanamazsa bu Komisyon lağvedilecek.
Aynı zamanda bu Komisyonun çalışmasının herhangi bir
zaman sınırlamasına tabi olmayacağı da söylendi. Bu
sözler verildi, bu sözler hepimizin gözü önünde verildi, bütün partilerin
milletvekilleri bunları duydu, halkımız bunu duydu ama ondan
sonra -bundan iki ay kadar önce- Recep Tayyip Erdoğan, Sayın
Başbakan dedi ki: Yeter artık, benim sabrım taştı,
iki aya kadar bu Komisyonun çalışmasını bitirirsiniz
bitirirsiniz, bitirmediğiniz takdirde de biz yolumuza devam ederiz.
Sayın Başbakan yürütmenin
başıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi kuvvetler
ayrılığı çerçevesinde kendi iradesine sahip olması
gereken bir organdır. Burada Sayın Cemil Çiçekin şunu demesi
gerekiyordu: Sayın Başbakan, siz Türkiye Büyük Millet Meclisine
talimat veremezsiniz, siz Türkiye Büyük Millet Meclisini vesayet altına
almazsınız. demesi gerekiyordu, eğer gerçekten Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Başkanı olsaydı Sayın Cemil Çiçek. Ama tüm bu
sözlerin unutulmasına rağmen Sayın Cemil Çiçek de hiçbir
şekilde bunları hatırlatmadı, bu vesayeti kabullendi ve
dedi ki: Çalışmaları hızlandırın. Aksi takdirde
B ve C planlarının da gündeme gelebileceği söylendi. Daha sonra
yani daha iki, üç gün önce yine Sayın Başbakan dedi ki: 31 Mart son
gündür. Artık bundan sonra kiminle biz yaparsak
Hangi parti gelirse
onunla yaparız, olmadığı takdirde BDPyle yaparız.
Sadece BDPyle değil
arkadaşlar, Abdullah Öcalanın konuşma tutanakları
biliyorsunuz basına yansıdı. Orada Abdullah Öcalan anayasayla
ilgili bazı görüşlerini bildirdi, hatta bir vatandaşlık
tanımı da yaptırdı, nasıl bir vatandaşlık
tanımı olması gerektiğini anayasada, bunları
anlattı. O zaman gördük ki aslında müzakereler Meclis Anayasa
Uzlaşma Komisyonunda olmuyormuş, aslında müzakereler
İmralıda Abdullah Öcalanla yapılıyormuş; bunu
gözlemledik. Ne yazık ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin şerefli
vekilleri olarak içimiz titredi, gerçekten böylesi bir duruma düşürülmesi
hem Meclisin hem devletin çok acı bir şeydi. Ne yazık ki böylesi
bir olayı biz 24üncü Dönem milletvekilleri olarak yaşamak durumunda
kaldık.
Şimdi, nedir o zaman Abdullah
Öcalanla yapılan pazarlığın sonuçları? Bunun şöyle
bir şey olduğunu hepimiz gözlemledik: Başkanlık sisteminin
tartışılabileceği, bunun karşısında da özerk
bölge yönetimlerinin kabul edilebileceği söylendi. Aynı şeyi
Anayasa Uzlaşma Komisyonunda Altan Tan söyledi; Biz bunu
tartışabiliriz, siz de bölge meclislerine Evet derseniz. Yani
eyalet sistemine, yani federasyona Evet derseniz. Ee, bu şeylere Evet
dedi ki Tayyip Erdoğan, o zaman dedi ki: Eyalet sistemine neden
karşı çıkılıyor, ben bunu anlamıyorum. Eyalet
sistemine Evet denilebilir zamanı geldiğinde. Yani
halkımıza bu akil adamlarla bazı şeyleri kabul ettirmeye
çalıştığında Eyalet sistemine de Evet denilebilir.
dendi. Yani bir taraftan Abdullah Öcalan, bir taraftan yandaş medya
bastırıyor Türk milleti ve Türk
vatandaşlığını çıkartın. diye. Biz bugün
öğrendik ki Türk milleti ve Türk vatandaşlığı AKPnin
önergelerinde yok. Atatürk milliyetçiliği AKPnin önergelerinde yok.
İlk 3 maddenin değişmezliğine ilişkin 4üncü madde
AKPnin önergelerinde yok. 174üncü madde, devrim kanunları, AKPnin
önergelerinde yok. Eğitim dilinin Türkçe olacağına dair AKPnin
herhangi bir önergesinde herhangi bir düzenleme yok. Aynı zamanda laiklik
ilkesinin korunmasına ilişkin, din esasına dayalı devlet
sisteminin oluşturulamayacağına dair önergesinde herhangi bir
şey yok AKPnin. AKPnin önergesinde ne var? Özerk bölge yönetimlerine
karşı başkanlık sistemi var. Hepinizi ikna etmek üzere,
başkanlık sistemine ilişkin bazı broşürlerin
çıkartıldığını ve sizlerin ikna edilmeye
çalışıldığını görüyoruz arkadaşlar...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
RECEP ÖZEL (Isparta) İkna olduk!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
İkna olmuşsunuz gibi görünüyor ama bir de ikna olmayanlar var.
İHSAN ŞENER (Ordu)
İknaya ihtiyacımız yok.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Yılmaz. Çok teşekkür ederim.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) Bu
ülkenin otoriter teokratik bir diktatörlük hâline dönüşmemesi için, bu
ülkenin bölünüp parçalanmaması için...
BAŞKAN Teşekkür ederim,
sağ olun.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
...Cumhuriyet Halk Partisi olarak sonuna kadar direneceğimizi bilmenizi
isterim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Aydın,
buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Erzincan Milletvekili Muharrem
Işıkın görüşülen kanun tasarısının üçüncü
bölümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, dünden beri Adıyaman bir
hayli bu kürsüde konuşuldu yokluğumuzda. Onu ifade edeyim öncelikle.
Tabii Adıyamana gitmelerinden
dolayı bizler memnuniyet duyduk. Keşke her daim Adıyamanı,
doğuyu, güneydoğuyu, her tarafı gezebilseler ve görebilseler.
Ama, Adıyamandaki o güzellikleri burada anlatmalarını ben istirham
ederdim, isterdim. Tabii Adıyamana bir şey yapılmadı.,
Adıyaman kötü. gibi birtakım ifadeler kullanıldı.
Ben şunu söyleyeyim: Değerli
arkadaşlar, Adıyaman, 2002 yılında AK PARTİ iktidara
geldiğinde, kamudan aldığı yatırım oranında
81 il arasında 68inci sıradaydı. Şu an gelinen noktada,
Adıyaman, kamudan aldığı yatırım oranında
13üncülüğe çıktı 81 il arasında. Yani, amatör ligden,
Adıyaman şampiyonlar ligine çıktı.
Bir başka husus, 2002 tarihinde,
gene, yıllık, Adıyamanın kamudan aldığı
yatırım tutarı 10 milyon iken şu anda, yıllık,
kamudan aldığı yatırım tutarı 300 milyona
çıktı.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Sayın Başkan, konuyla hiç alakası yok.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Okullarıyla, hastaneleriyle, eğitim imkânlarıyla,
üniversiteleriyle...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın arkadaşlar, Ahmet Bey iyi bir tüccar, bilginiz olsun. Alışverişte,
transferde iyidir, bilginiz olsun.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Adıyaman
da gelişiyor, Türkiye gelişiyor ve AK PARTİyle birlikte büyüme,
kalkınma daha da iyi olacak.
BAŞKAN Evet, teşekkür
ederim.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Yabancılar ve
Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ve İçişleri Komisyonu Raporları (1/619) (S. Sayısı:
310) (Devam)
BAŞKAN Üçüncü bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, üçüncü bölümde yer alan
maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkan, Ahmet Beyi kutluyorum, Grup Başkan Vekilini.
İyi bir tüccardır kendileri belirtmek isterim.
BAŞKAN Evet. İyi,
belirttiniz.
61inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Pazarlıkta kuvvetli Ahmet Bey, haberiniz olsun.
BAŞKAN Madde 62yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Pazarlıkta, iyi pazarlıkta, fiyatı çabuk düşürüyor.
BAŞKAN Madde 63ü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 64ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 65i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 66yı oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 67yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 68i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 69u oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 70i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 71i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 72yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 73ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 74ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 75i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 76yı oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 77yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 78i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 79u oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 80i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 81i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 82yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 83ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 84ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 85i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 86yı oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 87yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 88i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 89u oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 90ı oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi
dördüncü bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Dördüncü
bölüm 91 ila 112nci maddeleri kapsamaktadır.
Dördüncü
bölüm üzerinde söz isteyen?
MEHMET
ERSOY (Sinop) Yoktur!
BAŞKAN
Var, var
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Ali
Serindağ.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan, 24üncü Dönem çok verimli; çok
iyi tüccarlarımız var, pazarlıkta kuvvetli, her malın
değerini bilen
BAŞKAN
Sayın Ağbaba, şimdi hatibi dinleyelim isterseniz.
Buyurun.
CHP
GRUBU ADINA ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; görüştüğümüz tasarı
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, sürekli dile getirdiğimiz bir konu var, bu temel kanun
meselesi. Şimdi görüştüğümüz tasarı, temel kanun olarak
görüşülebilir. Niye? Belli bir alanı sistematik olarak düzenliyor.
Biz buna itiraz etmiyoruz, ama siz, torba kanunları bile, efendim hiç
birbiriyle ilgisi olmayan maddeleri içeren metinleri bile temel kanun olarak buraya
getiriyorsunuz ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesine ipotek
koyuyorsunuz. Biz iyiye iyi, kötüye kötü diyoruz. Bu tasarı iyi
hazırlanmıştır, iyi dizayn edilmiştir, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemine hazır ve hazırlanmış olarak
gelmiştir. Ben bu konuda emeği geçen arkadaşlarımı
kutluyorum.
Değerli
arkadaşlarım, göç, önemli bir mesele. Göç nedir? Göç,
kalıcı bir değişimdir. Göçü teşvik eden, göçü zorunlu
kılan bazı nedenler var. Bazı faktörler göçe sebep olur,
bazı faktörler göçün alınmasına sebep olur. Gerçi biz
dış göçü görüşüyoruz ama hem iç göç hem dış göç belli
bazı faktörlerin etkisinde. Ne yapmak lazım? O faktörleri azaltmak
lazım. O zaman, ülkeler arasındaki dengesizliğin giderilmesi
lazım. Ülkeler arasında böyle gelişmişlik farkı var
oldukça siz dış göçü önleyemezsiniz.
Bakın,
Birleşmiş Milletler verilerine göre, 2012 yılında, 230 milyon insan
doğduğu yerin dışında bir yerde yaşıyor.
Yani 230 milyon insan göçmen. Biz, bu insanların nasıl
yaşadığını az çok tahmin ediyoruz. Niye? Bizim ülkemiz
hem göç alan bir ülke, zaman zaman da göç veren bir ülke. Bizim yurt
dışında 5 milyonu aşkın vatandaşımız
var. Onlar da bulundukları yerde göçmen olarak yaşıyorlar. Biz,
Türkiye olarak, göçmen sorunlarına o nedenle ilgi duymak zorundayız
ve bu alanda da uluslararası çalışmalara önderlik yapmak
zorundayız değerli arkadaşlarım. Ve son yılda da 72
milyon insan evini terk etmiş dünyada. 72 milyon insan göç etmek zorunda
kalmış. Hiç kimse ama hiç kimse zorunlu bir neden olmadıkça
doğduğu toprakları terk etmek istemez, kim olursa olsun. O
zaman, nedir? Bu nedenleri ortadan kaldırmamız lazım.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
biliyorsunuz, Suriyeden, oldukça fazla miktarda, biz,
sığınmacı alıyoruz. Şu anda, Suriyeden
Türkiyeye gelen 285.984 kişi ve bunların 93 bini geri dönmüş
değerli arkadaşlarım. Yani, 93 bin insan gelmiş ve tekrar
geri dönüyorsa, o zaman, bu gelen insanların tümü oradaki şiddet
ortamından, savaş ortamından kaçan insanlar değil. Bunu
bizim düşünmemiz lazım. O zaman, bunlar niye geldi? Bunun üzerinde
durmamız lazım. Yani, tekrar ediyorum, 100 bine yakın insan,
savaş ortamından kaçtığını iddia ederek buraya
geliyor, oradaki ortam daha stabil bir hâle gelmeden, tam tersine oradaki
şiddet ortamı gittikçe daha da şiddetlenirken insanlar geri dönüyor.
Niye? Demek ki gelenler, sadece şiddet ortamından kaçarak gelmediler.
Nereden geldiklerini de bilmiyoruz. Diyorlar ki: Biz Suriyeden geldik. Ne
bilelim Suriyeden geldiklerini. Bilmiyoruz çünkü beyana göre karar veriyoruz.
Ve şu anda, Gaziantepte kamplarda 30.649 sığınmacı
var. Dikkatinizi çekiyorum, Şanlıurfada ne kadar var biliyor
musunuz? 90.532. İki kamp var; Viranşehirde ve Ceylânpınarda,
iki kampta toplam 90 bin. Değerli arkadaşlarım, bunlar
kayıt altına alınanlar. Bir de kayıt dışı olanlar var,
kaydı kuydu olmayanlar var, kim oldukları bilinmeyenler var, ne
yaptıkları bilinmeyenler var, kiminle irtibatlı oldukları
bilinmeyenler var. Biz, bunlarla ilgili herhangi bir bilgiye sahip
değiliz.
Geçenlerde de ifade ettim: Kiliste
şu anda Kilisli nüfusundan daha fazla Suriyeli var. Tüm tabelalar Arapça.
Gaziantepte şu anda 40-50 bin Suriyelinin bu kampların
dışında yaşadığı ifade ediliyor. Ne
yapmış Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı?
Efendim Altı aydan fazla ikamet izni olanlar işveren istediği
takdirde bazı kayıtlamalardan ari olarak
çalıştırılabilirler. diye talimat göndermiş.
Şimdi, zaten bu iş yerlerinde çalışanların büyük
çoğunluğu pasaportla girmiş değil. Pasaportla
girmemişse zaten ikamet izni alamaz, ikamet izni yoksa
çalışamaz. Demek ki nedir bu? Bu çalıştırılanlar
pasaportla girenlerin dışında çalışanlardır. Bu,
ne yapıyor? Haksız rekabet yaratıyor. Gaziantepte işsizlik
oranı TÜİKin rakamlarına göre yüzde 16,8. Biz onlara istihdam
imkânı sağlamamışken, onları istihdam edemiyorken,
onlara iş veremiyorken bir de Suriyeliler çıktı
başımıza.
Şunu ifade edelim: Ülkemize
sığınan insanlar varsa, ülkemize gelen insanlar varsa elbette
onlara insanlık elimizi uzatacağız, onda hiç şüphe yok ama
biz onları davet etmeyeceğiz. Türkiye, maalesef, izlediği
yanlış politika sonucu, oradaki insanları buraya davet etti.
Olaylar çıkmadan evvel Kiliste konteyner kent inşa edildi. Gelin.
dedi, Ne kadar çok gelirse gelsinler. dedi. Niye? Efendim, mülteci
sayısı veya sığınmacı sayısı 100 bini
aşarsa yeni bir konsept geliştirilebilir.
Değerli arkadaşlarım,
öyle değil. Uluslararası ilişkiler böyle basit mukayeselerle
olmaz. O zaman, değerli arkadaşlarım Gelsin. demek çare
değildir, davet etmek çare değildir. Çare nedir? İnsanları
bulunduğu yerde mutlu kılmaktır. İnsanları
bulunduğu yerde biz mutlu edebiliyorsak, onların mutluluğuna
katkı yapabiliyorsak bizim en büyük faydamız onlara olmuş olur.
Ama insanları bulunduğu yerden başka yere davet etmek, bunun
üzerinden başka politikalar geliştirmek onlara iyilik değildir,
onlara kötülüktür değerli arkadaşlarım.
Şimdi, Gaziantep, tabii, bundan çok zarar görüyor.
Demin Sayın Bakana -Sayın Bakan da buradayken- söyledim:
İslâhiyede ve Nizipte, diğer ilçelerde de sulu tarım
yapılmıyor, enerji fiyatları yüksek. Demin, Nizipten bir
vatandaşımız aradı, diyor ki: Bize zeytin için teşvik
primi verdiler, biz zeytin ağacı diktik ama şimdi
zeytinyağını satamıyoruz, 5,5 liraya zeytin
yağını satamıyoruz. Madem biz bu
zeytinyağını satamayacak idiysek e, neden bizi teşvik
ettiler? Değerli arkadaşlarım, bu sorunları bir bütün
olarak bizim göz önüne almamız lazım.
Kısaca, göç zor bir alandır. Kendi davetleriyle
Avrupa ülkelerine giden yurttaşlarımız bile orada çok büyük
zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Orada pek çok
ırkçı saldırılara maruz kalmaktadırlar bizim
vatandaşlarımız. Bana göre, bize göre, sadece yurdumuza gelen,
yurdumuzda kalan ve yurdumuzdan çıkış yapacak olanlarla
ilgilenmemiz yetmez. Asıl bizim ilgilenmemiz gereken başka bir konu,
yurt dışında bulunan göçmen
vatandaşlarımızın orada mutlu olmalarını
sağlayacak tedbirleri alacak şekilde o ülke hükûmetleriyle
ilişkilerimizi geliştirmektir. Bizim oradaki vatandaşlarımızın
entegrasyon sorunları var, başka sorunları var,
yurttaşlık sorunları var, vize sorunlarımız var her
şeyden evvel. Şimdi, Sayın Hükûmet çıkıyor, diyor ki:
Efendim, biz, bugün Tanzanyayla vize muafiyet anlaşması
imzaladık. yok Kenyayla vize muafiyet anlaşması
imzaladık. Siz, Almanyayla yapabiliyor musunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Rusyayla da
yaptık.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) Almanyayla
yapabiliyor musunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
Yapacağız, yapacağız.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) İngiltereyle
yapabiliyor musunuz? Fransayla yapabiliyor musunuz?
İHSAN ŞENER (Ordu) Az kaldı.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) Onlardan haber
verin. Yoksa zaten, efendim, bizim ülkemiz açısından önem arz etmeyen
ve çok az uluslararası ilişkilerimizin olduğu ülkelerle vize
muafiyet anlaşması önemli değildir. Önemli olan, bizim
yurttaşlarımızın gittiği ülkelerde onları iyi
karşılayacak, rahat bir ortamda onları misafir edecek
ortamı sağlayacak tedbirleri almak için o hükûmetlere baskı
yapmamız lazımdır, yoksa hamaset nutuklarıyla olmaz.
Şimdi, Sayın
Cumhurbaşkanı çıkıyor, diyor ki: Efendim, imparatorluk
refleksiyle bu işi halledebiliriz. Başka bir meseleye geçiyorum.
Nedir bu imparatorluk refleksi Allah aşkına, düşündünüz mü? Osmanlı
İmparatorluğu 1699 Karlofça Antlaşmasından sonra gerileme
devrine düştü. Tamam mı? Geriledi. 19uncu yüzyılda Osmanlı
Devletini çöküntüden kurtarmak için insanlar çare aradılar. Eyalet
rejimini bıraktılar, 19uncu yüzyılın ikinci
yarısında il sistemine geçtiler, 1864te Vilayet Nizamnamesini
çıkardılar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, siz geri gidiyorsunuz, ileri
gitmiyorsunuz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Serindağ.
Şahıslar adına Manisa
Milletvekili Sayın Özgür Özel.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
İçinde bulunduğumuz hafta
Kanser Haftası ve kanser hastaları açısından çok önemli
gördüğümüz bir sıkıntıyı dile getirmek
durumundayım ama bu sıkıntı noktasına nasıl
geldik önce onu anlatalım.
2002 yılıyla bugünü sürekli
karşılaştıran Hükûmet, sürekli sağlıkta
memnuniyetin arttığını, hastaların eskiye göre
sağlığa erişiminin ve ilaca erişiminin daha iyi
olduğunu ifade ediyor. Bu 2002 yılından sonraki birkaç
yılda ve 2007 yılına kadar belki doğruydu. Zaten o zamanlar
sürekli memnuniyet anketleri yayımlanıyordu ama 2008den bugüne kadar,
TÜİK yapmış olduğu bu çalışmaları yayımlamıyor
ve Sağlık Bakanlığı artık sunumlarında en
son 2008i belirtiyor.
Çok net olarak söylemek gerekir ki: Çok
kötü bir sistemin ardından, hangi hükûmet gelecek olsa, atılması
gereken, Türk Tabipleri Birliğinin, Türk Eczacıları
Birliğinin, Türk Diş Hekimleri Birliğinin konuyu rapor
ettiği, hatta uzun süre üzerinde müzakere ettikleri serbest eczanelerden
ilaç alınması, tüm hastaların tüm hastanelere ayrımsız
olarak gidebilmeleriyle ilgili önceki Hükûmetle protokol noktasına
gelmiş olan ama ardından ortaya çıkan önce ekonomik, sonra
siyasi krizler sonrasında bu Hükûmetin dönemine denk geldi bu. Bununla
övünüyorlar ve diyorlar ki: Biz, sağlıkta devrim yaptık.
Oysaki yapılan işin ne devrimle ne değişimle ne olumlu bir
dönüşümle ilgisi yok. Sadece kokuşmuş, çürümüş ve
değişmek mecburiyetinde olmuş ve kendi değişim
dinamiklerini hazırlamış olan bir mesele kendi dönemlerine denk
geldi.
İlaç fiyatlarını düşürmekle övünüyor Hükûmet
sık sık. Oysa bütün dünyada ilaç fiyatları düşüyor,
yaşlanan ilaç ucuzluyor. Benim mahallemdeki bakkal yan mahalledekinden
daha pahalıya ekmek satamaz çünkü onu emsal gösteririm. Dünyadaki bütün
ülkelerin sağlık sistemleri referans fiyat sistemi
uygulamasıyla, gelişen elektronik ve İnternet erişiminin
yarattığı imkânlarla birbirlerindeki fiyatları
gösteriyorlar ve domino etkisi ile tüm dünya üzerindeki fiyatlar düşüyor.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Yatak yok,
doktor yok!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Hep bu olumlulukları
kendisine mal eden AKP Hükûmeti, sadece fiyat odaklı tedbirlerle
baktığı için, ilaç sanayisiyle arasında ağır bir
diyalogsuzluk yaşadığı için, Türk Tabipleri Birliği,
Eczacıları Birliği, Diş Hekimleri Birliği gibi
birlikleri birer paydaş olarak görmediği, onları sadece
kendilerinin önünde birer engel teşkil eden figüranlar olarak gördüğü
için, kimseyi dinlemiyor ve geldiğimiz noktada biz hep söylüyoruz
Sağlıkta sıkıntı büyük, üniversite hastanelerinde
sıkıntı büyük, devlet hastaneleri eskiyi arar noktaya
gelmiş durumda, kapasite artırımı noktasında gerekli
tedbirler alınmadı. diye ama gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerek
yapılabilirse eğer- Sağlık Komisyonu
toplantılarında ifade ettiğimiz bu meseleye en son Radikal
gazetesi bir muhabir görevlendirdi. Radikal gazetesinden Sayın İdris
Emen, bir hastaymışçasına Bakalım ne yapabiliriz. diye
yola çıktı ve ortaya çıkan durum şu, 1 Nisan tarihinde de
bunu haberleştirdi, diyor ki: Ultrason için bir yıl sonraya gün
verdiler, MR için dört ay sonraya gün aldık, on beş gün boyunca
randevu için telefonda uğraşmaya çalıştık, o çok
övünülen randevu sistemine ulaşamadık. On beş gün sonra, randevu
aldık, gittik. Çekilecek olan filmin ilacını eskiden hastane
karşılıyordu ama 3 kutu ilaç ve 3 tane CD alın, gelin.
dediler. Kullanılacak CDye bile hastanenin parası yok, onu bile bizden
istedi. diyorlar. Lütfen, 1 Nisandaki haberi açın, okuyun. Ve CDyi
doldurdular. Gittiğimiz yerde bu CDyi okuyacak program
olmadığı için boşu boşuna o kadar MR çektirdik. CD
okunamadan teşhis ve tedavi başladı. diyor.
Ve bir başka nokta hasta limit
aşımı diye bir mesele. 400 lira tutmuş
hastasının tetkikleri ve demişler ki: SGKnın bize
verdiği on günlük limiti doldurduk, ya bekleyin, bir sonraki on gün sonra
gelin, eğer doktor Durumunuz acil. diyorsa 400 lirayı cebinizden
ödeyin.
AKP gelmeden önce sadece ilaç
katılım payı ödeniyordu yüzde 10, yüzde 20, şimdi buna da
ilave olarak muayene katılım payı ödeniyor 5 lira devlette, 12
lira özelde. Reçete ücreti ödeniyor 3 lira, eş değer ilaç farkı
ödeniyor, en ucuz ilacın yüzde 10 pahalısına kadar ödeniyor;
onun dışındakini gazi de ödüyor, onun dışındakini
raporlu da ödüyor, onun dışındakini 65 yaşın üstündeki
kişiler de ödüyor. Kişi başına ilave 1 lira ücret, özel
hastane fark ücreti yüzde 90, tetkik fark ücreti Erken muayeneye geldin. fark
ücreti, öncelikli tetkik ücreti, istisnai sağlık hizmetleri ücreti.
Bunların hepsini bir kez daha yüce
Meclisin bilgisine sunuyorum. Sağlıkta masal bitti, artık gerçek
eskisinden de fecaat durumdadır. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Dördüncü bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, dördüncü bölümde yer alan
maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan
sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
91inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 92yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 93ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 94ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 95te bir önerge vardır,
okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
310 Sıra sayılı
Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu 95. Maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
İzzet
Çetin Veli
Ağbaba Celal
Dinçer
Ankara Malatya İstanbul
Malik
Ecder Özdemir İhsan
Özkes Mehmet
S. Kesimoğlu
Sivas İstanbul Kırklareli
(1) Başvuru
sahibi veya uluslararası koruma statüsü sahibi kişinin, barınma
ihtiyaçlarını kendisinin karşılaması esastır.
(2)
Genel Müdürlük, başvuru sahibi veya uluslararası koruma statüsü
sahibi kişinin barınma, iaşe, sağlık, sosyal ve
diğer ihtiyaçlarının karşılanacağı kabul ve
barınma merkezleri kurabilir.
(3) Merkezlerde
özel ihtiyaç sahiplerinin barındırılmasına öncelik verilir.
(4)
Kabul ve barınma merkezleri, valilikler tarafından işletilir.
Genel Müdürlük, merkezleri, kamu kurum ve kuruluşlarıyla, Türkiye
Kızılay Derneği veya göç alanında uzmanlığı
bulunan kamu yararına çalışan derneklerle protokol yaparak işlettirebilir.
(5)
Kabul ve barınma merkezi dışında ikamet eden başvuru
sahibi veya uluslararası koruma statüsü sahibi kişiler ve aile
üyeleri bu merkezlerdeki hizmetlerden yararlandırılabilir.
(6)
Kabul ve barınma merkezlerinde sağlanan hizmetler, satın alma
yoluyla da yürütülebilir.
(7) İmkânlar
ölçüsünde merkezlerde kalan ailelerin bütünlüğü korunur.
(8)
Göç alanında uzmanlığı bulunan ilgili sivil toplum
kuruluşu temsilcileri, Genel Müdürlüğün izniyle kabul ve barınma
merkezlerini ziyaret edebilirler.
(9) Kabul
ve barınma merkezlerinin kurulması, yönetimi ve işletilmesiyle
ilgili usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN Komisyon
katılıyor musunuz?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERSOY (Sinop)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE
TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Ağbaba,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Tabii, konuşmayacaktım ama
Sayın Grup Başkan Vekili bir şeyler söyleyince konuşma
gereği duydum. Konumuz da göç, göçle ilgili konuşmamız
gerekiyor.
Aslında konuştuğumuz,
tartıştığımız konu göçe çok yakın bir konu.
Bir transfer meselesi konuşuluyor günlerdir. Göç de -biliyorsunuz- bir
yerden bir yere transfer olmak ama bu transfer göçte
Göç zorunlu sebeplerle
yapılıyor, transfer bazen ahlaksızca yapılabiliyor. O
nedenle, göçle de çok karıştırmamak lazım. Göç bazen
Örneğin, Adıyamanı da en fazla ilgilendiren mesele göç.
Arkadaşlar, Adıyaman deyince
akla, yiğit insanlar gelir, doğru insanlar gelir, ahlaklı
insanlar gelir. Maalesef, zaman zaman, imajı bozulacak şeyler
yapılıyor. Adıyaman deyince maalesef, akla, çok üzülerek
söylüyorum
Türkiyede ırgat gelir, ırgat, ırgat.
Sayın Grup Başkan Vekili
biliyor mu bilmiyorum, Adıyaman en fazla göç veren illerden birisi. Nereye
göç veriyor? Fındık mevsiminde Giresuna, Orduya, Niğdeye;
maalesef, kayısı zamanında Malatyaya.100 bine yakın insan
Malatyada ırgatlık yapıyor. Tuzu kurular bilmez, transferle bir
yere gidenler bilmez, haberleri olmaz ama maalesef, Adıyamanlı yoksul
insan, Adıyamanlı fakir insan, Adıyamanlı onurlu insan bir
yerlere satılmak yerine, gider, emeğiyle, alnının teriyle
çalışır, kazanır, yaşamını idame ettirir.
Dik durur yani dik durur, adam olur Adıyamanlı; Adıyamanlı,
adamdır çünkü. Şimdi, hiçbir şeye satın
alamazsınız Adıyamanlıyı. Adıyamanlıyı,
adam olan Adıyamanlıyı hiçbir değere
Hiçbir değere
karşılık veremez Adıyamanlı.
Ben size söyleyeyim:
Adıyamanlı gider, yazın sıcağında, sabahın
beşinde kalkar yatağından, çoluğuyla çocuğuyla gece
ona kadar Malatyalı üreticinin yanında ırgatlık yapar;
gider, günlerce Orduda, Giresunda alnının teriyle adam gibi
ırgatlık yapar, çoluğunu çocuğunu geçindirir.
Adıyamanlı, hiç kimse kusura bakmasın, kendini pazarlık konusu
yapmaz. (CHP sıralarından alkışlar) Yapmaz, yapmaz! Niye
yapmaz? Çünkü Adıyamanlı
Ha, diyeceksiniz ki böyle bir şey
olabilir mi Adıyamanda? Olmaz ama maalesef böyle, yüz binde 1, beş
yüz binde 1 ihtimal çıkabiliyor. Bundan herkesin utanç duyması lazım.
Can Yücel ne diyor arkadaşlar? Ne
yaman zor imiş yonca yolması, bizim memlekette adam olması.
Bir şey daha diyor Sevgili Can
Yücel: Ah be dünya, sen dönüyorsun onu anladık da bu insanlar senden daha
hızlı dönüyor, hem de ortada hiçbir yörünge yokken. Bunu Can Yücel
demiş.
Değerli arkadaşlar, bu konu,
bu mesele siyasette
Siyaset ahlaklı olmayı gerektirir, siyaset etik
değerlere saygılı olmayı gerektirir.
Bakın, Adıyamanlı diyor
ki
Adıyamana niye gittik?
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Kayısı satmaya!
VELİ AĞBABA (Devamla) -
Adıyamana 51 bin tane oyun nasıl pazarlandığını,
51 bin insanın
Bakın, bir şey seçiyorsunuz, Aya veriyorsunuz,
B çıkıyor. E, şimdi, böyle bir
Sizin Ayıp demeniz
lazım, utanmanız lazım. Bu işe alet olan herkesin
utanması lazım, herkesin utanç duyması lazım, ahlakı
olan herkesin utanç duyması lazım. 51 bin tane oyu satın
alamazsın sen. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL (Isparta) Satın
alınan bir şey yok.
BÜLENT TURAN (İstanbul)
Bağırma! Bağırma!
VELİ AĞBABA (Devamla) -
Bağırmayacaksın sen, bağırmayacaksın! Recep Özel
Recep Özel, bak, bir şey söyleyeyim ben size. Öyle bağırarak
olmaz bu meseleler, bağırarak olmaz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Ağbaba,
lütfen
VELİ AĞBABA (Devamla) Ben
diyorum ki
(AK PARTİ sıralarından Doğru konuş
sesleri, gürültüler)
VELİ AĞBABA (Devamla) Ben
doğru konuşuyorum.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen
VELİ AĞBABA (Devamla)
Adıyamanlı olmak, adam olmaktır diyorum. Adıyamanlı
olmak, hiçbir pazarlığın içerisine girmemektir diyorum. Varsa
itirazın, söyle. Adıyamanlı yoksul, Adıyamanlı 51 bin
tane oy vermiş.
BÜLENT TURAN (İstanbul)
Bağır, bağır!
VELİ AĞBABA (Devamla) Böyle
bir şey var mı? 51 bin tane oy vermiş, alıp götüreceksin!
Ondan sonra etik değerleri savunacaksın, ondan sonra ahlaklı
olmayı savunacaksın! Geç onu! Böyle bir şey yok! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Utanacak birileri varsa bu transferde aracılık
edenlerdir. Utanacak birileri varsa bu transfere alet olanlardır.
Ben diyorum ki Ahmet Bey iyi bir
tüccar. Yorumunu siz yapın değerli arkadaşlar. Yorumunu siz
yapın ama bakın, bu tarihe geçti, tarihe, tarihe. Bundan
utanmayacaksın, bana Utan diye bağıracaksın. Sen utan!
Sen utan. Yaşından başından utan.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sen utan!
VELİ AĞBABA (Devamla) -
Oylara saygılı ol. Yani, daha fazla bir şey demiyorum size. Daha
fazla bir şey demiyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Yapmayın
VELİ AĞBABA (Devamla) -
Adıyamanlının hakkı, 51 bin insanın hakkı size
kalırsa
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Devamla)
Yazıklar olsun! Yazıklar olsun! Yazıklar olsun! (CHP
sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sana
yazıklar olsun!
BAŞKAN Birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.59
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
----0----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88inci Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
310 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
95inci madde üzerindeki önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun Sayın
Canikli.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Ama ara verdim Sayın
Canikli, İç Tüzüke göre bu mümkün değil.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Tamam ama Sayın Başkan, çok da ağır ithamlarda
bulunuldu.
BAŞKAN Biliyorum ama İç
Tüzüke göre bu mümkün değil.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Daha önce de oldu Sayın Başkan, yani başka yöntemler
kullanmaya gerek yok, iki dakika söz istiyorum.
BAŞKAN Peki, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin,
Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın görüşülen kanun
tasarısının 95inci maddesiyle ilgili verilen önerge üzerinde
yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, gerçekten hoş olmayan bir
tartışma yaşandı, yaşanıyor. Öncelikle şunu
belirtmekte fayda var: Geçmiş yıllarda da, geçmiş dönemlerde de
birçok siyasi partiden başka siyasi partilere geçişler olmuştur,
bunlar hep tartışılmıştır,
tartışılması da doğaldır, ona hiç kimsenin bir
itirazı olamaz. Ama, bu geçişi, işte en son tartışma
konusu olan geçişi Efendim, satıldı, satın
alındı. gibi gerçekten hiçbir şekilde gerçekle ilgisi olmayan,
ahlaki hiçbir şeye sığdırılamayacak birtakım
ifadelerle söylemek doğru değil.
Ayrıca, bakın
arkadaşlar; AK PARTİnin oy satın almaya ihtiyacı yok. Yok,
çünkü milletimiz tarafından her türlü destek, en güçlü destek veriliyor.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Böyle bir
ihtiyacımız yok.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Niye alıyorsunuz o zaman?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Böyle bir ihtiyacımız yok. Neden biliyor musunuz?
Bakın arkadaşlar, bizim, AK PARTİ olarak kurulduğumuz
günden itibaren
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın
Canikli, bu doğru mu, değil mi?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Bunun övünülecek bir tarafı var mı?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) İzin verirseniz, lütfen
bir sözümüz var milletimize; bizim
partimizi, programımızı benimseyen herkese kapımız
sonuna kadar açıktır.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Partini benimsiyorsa o zaman senin partinden aday olsun yani!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Senin partin
hakkında ne laflar etti, ne laflar!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Herkese açıktır, kim olursa olsun, Milletvekili ya da bir
başka vatandaş eğer AK PARTİnin ilkelerini, hizmetlerini,
kalitesini, programını beğenip ve bu kadroya katılmak
istiyorsa
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Senin partine ne
laflar etti, aynı diğer Adıyaman Milletvekili gibi.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla)
biz ona kucağımızı açarız, bundan yana
bir problemimiz olamaz kesinlikle; aksi de düşünülemez.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Neler
söylemiş Başbakana neler.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Bunu bu çerçevede değerlendirmek lazım.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Bu söylediğinize siz inanıyor musunuz?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Yani öyle, biraz önce, tekrarlamak bile istemediğim
birtakım ifadelerle, birtakım tanımlamalarla bunu
özdeşleştirmeye çalışmak son derece
yanlıştır, son derece yanlıştır, bunu iade
ediyorum. Böyle ifadeler kullanılmaması gerekir.
VELİ AĞBABA (Malatya) Eksik
söyledim, eksik!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Elinizde bir belgeniz, dokümanınız varsa çıkar
konuşursunuz ama bunlar yokken Efendim, bu varsa bu olmuştur. demek
son derece yanlıştır, kesinlikle yanlıştır, kabul
edilmesi mümkün değil yani böyle bir şeye en son başvuracak olan
siyasi organizasyon AK PARTİdir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bir
Adıyamana gidin de bir dolaşın.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Milletimiz bize her türlü desteği veriyor. Milletimize bu
vesileyle bir defa daha teşekkürlerimizi arz ediyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Canikli.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Yabancılar ve
Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ve İçişleri Komisyonu Raporları (1/619) (S. Sayısı:
310) (Devam)
BAŞKAN 95inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Madde 96yı oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 97yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 98i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 99u oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 100ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 101i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 102yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 103ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 104ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 105i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 106yı oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 107yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 108i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 109u oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 110u oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 111i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 112yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dördüncü bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi, beşinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
Beşinci bölüm 123üncü maddeye
bağlı (1) ila (4)üncü fıkraları, (5)inci
fıkrasının (a), (b), (c), (ç) ve (d) bentleri, (6)ncı ila
(10)uncu fıkraları ile geçici 1inci madde dâhil, 113 ila 126ncı
maddeleri kapsamaktadır.
Beşinci bölüm üzerinde söz talebi
yok.
Beşinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, beşinci bölümde yer
alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan
sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Madde 113ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 114te Komisyonun redaksiyon
talebi var.
Buyurun Komisyon.
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERSOY (Sinop) Sayın
Başkanım, değerli milletvekillerimiz; tasarının 114üncü
maddesinin (1)inci fıkrasında geçen Başbakanlık
İnsan Hakları Başkanlığı, tasarının
Komisyondaki görüşmelerinden sonra, 30/6/2012 tarihinde Resmî Gazetede
yayınlanarak yürürlüğe giren 6332 sayılı Kanunla Türkiye
İnsan Hakları Kurumuna dönüştürüldüğünden,
Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı
ibaresinin Türkiye İnsan Hakları Kurumu olarak düzeltilmesi
gerekmektedir.
Takdirlerinize sunuyorum.
BAŞKAN Redakte edilen hâliyle
114üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
115i oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
116yı oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
117yi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
118i oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
119u oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
120yi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
121i oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
122yi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 123ün (1)inci
fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 123ün (2)nci
fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 123ün (3)üncü
fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 123ün (4)üncü
fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 123ün (5)inci
fıkrasının (a) bendini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 123ün (5)inci
fıkrasının (b) bendini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 123ün (5)inci fıkrasının (c)
bendini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 123ün (5)inci fıkrasının (ç)
bendini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 123ün (5)inci fıkrasının (d)
bendini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 123ün (6)ncı fıkrasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 123ün (7)nci fıkrası üzerinde
Komisyonun redaksiyon talebi vardır.
Buyurun.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ MEHMET ERSOY (Sinop) Sayın Başkanım,
değerli milletvekillerimiz; Nüfus Kanununda yapılan
değişiklik nedeniyle, tasarının 123üncü maddesinin (7)nci
fıkrasının (a) bendinde (bb) olarak geçen ibarenin (çç)
olarak düzeltilmesi gerekmektedir.
Takdirlerinize sunuyorum.
BAŞKAN Redakte edilmiş hâliyle 123ün (7)nci
fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 123ün (8)inci fıkrasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 123ün (9)uncu fıkrasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 123ün (10)uncu fıkrasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
124üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi, geçici madde 1 üzerinde bir adet önerge
vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 310 sıra sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma
Kanunu Tasarısının geçici 1inci maddesinin üçüncü
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet Aydın Mehmet Doğan
Kubat Osman
Aşkın Bak
Adıyaman İstanbul İstanbul
Ramazan Can Sermin
Balık Azize
Sibel Gönül
Kırıkkale Elâzığ Kocaeli
Mustafa Gökhan Gülşen
Kastamonu
"(3) Genel
Müdürlüğün 2013 mali yılı harcamaları için gereken ödenek
ihtiyacı, 20/12/2012 tarihli ve 6363 sayılı 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanununun 6 ncı maddesinin birinci
fıkrasının (ç) bendine göre karşılanır.
31/12/2014 tarihine kadar Göç İdaresi Genel Müdürlüğü adına
ihdas edilen kadroların yüzde ellisini geçmemek üzere, 6363
sayılı Kanundaki sınırlamalara tabi olmadan atama
yapılabilir."
BAŞKAN Komisyon,
katılıyor musunuz?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERSOY (Sinop) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet,
katılıyor musunuz?
BİLİM, SANAYİ VE
TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) Katılıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Genel Müdürlüğün, 2013
yılı giderlerinin karşılanması için gerekli ödenek
ihtiyacının temini bakımından ihtiyaç duyulan bütçe ve
muhasebe işlemlerinin yapılması ve kadro
kullanımının 20/12/2012 tarihli ve 6363 sayılı 2013
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununda yer alan sınırlamalara
tabi olmaması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Geçici madde 1i oylarınıza
sunuyorum kabul edilen önerge çerçevesinde: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
MADDE 125te bir önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 310 sıra
sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu
Tasarısının 125inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet
Aydın Mehmet
Doğan Kubat Osman
Aşkın Bak
Adıyaman
İstanbul
İstanbul
Ramazan
Can Şirin
Ünal Zülfü
Demirbağ
Kırıkkale İstanbul
Elâzığ
İlyas
Şeker
Kocaeli
Madde 125- (1) Bu Kanunun;
a) 122 nci maddesi, 123 üncü maddesinin
birinci, ikinci, beşinci ve yedinci fıkraları ile 124 üncü
maddesi hariç olmak üzere Beşinci Kısmı yayımı
tarihinde,
b) Diğer hükümleri
yayımı tarihinden bir yıl sonra,
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Komisyon,
katılıyor musunuz?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERSOY (Sinop) Takdire
bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE
TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) Katılıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanunun Beşinci Kısmında
kurulması öngörülen Göç İdaresi Genel Müdürlüğüne ilişkin
hükümler Kanunun yayımı tarihinde, geri kalan hükümler ise bir
yıl sonra yürürlüğe gireceğinden; bu Kanunun yayımı
tarihinde yürürlüğe girecek hükümlerine açıklık getirmek
amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge çerçevesi içinde madde
125i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 126yı oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Beşinci bölümde yer alan
maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre
vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre
içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak
sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını
ve oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da
taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen üç
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN - Yabancılar ve
Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı |
: |
231 |
|
Kabul |
: |
219 |
|
Çekimser |
: |
12 |
Kâtip Üye Muhammet Bilal Macit İstanbul |
Kâtip Üye Bayram Özçelik Burdur |
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır,
hayırlı uğurlu olsun.
Danışma Kurulunun bir önerisi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
VII.- ÖNERİLER (Devam)
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma
Kurulunun, Genel Kurulun 5 Nisan 2013 Cuma günü toplanmamasına
ilişkin önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
Tarih: 4/4/2013
Danışma Kurulunun 4/4/2013
Perşembe günü yaptığı toplantıda, Genel Kurulun
5/4/2013 Cuma günü toplanmaması hususunun onaya sunulması uygun
görülmüştür.
Sadık
Yakut
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan
Vekili
Nurettin Canikli Emine Ülker Tarhan Oktay Vural
Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet Halk Partisi Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili
İdris Baluken
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu Başkan Vekili
BAŞKAN Konuşma talebi
olmadığından Danışma Kurulu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
X.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Meral Akşenerin,
Başkanlık Divanı olarak Fenerbahçeye UEFA Avrupa Ligi çeyrek
final maçında başarılar dilediklerine ilişkin
konuşması
BAŞKAN Kapanışı
yapmadan bir duyuruda bulunmak istiyorum: Bu akşam Kadıköyde
İtalyan takımı Lazio ile yapacağı UEFA Avrupa Ligi
çeyrek final maçında temsilcimiz Fenerbahçeye Başkanlık Divanı
olarak başarılar diliyoruz.(Alkışlar)
4üncü sırada yer alan, Güneydoğu
Avrupa Afetlere Hazırlık ve Önleme Girişiminin Kurumsal
Çerçevesi Hususunda Mutabakat Muhtırasının ve Ekinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Güneydoğu Avrupa Afetlere Hazırlık
ve Önleme Girişiminin Kurumsal Çerçevesi Hususunda Mutabakat
Muhtırasının ve Ekinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/346) (S. Sayısı: 84)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, bundan
sonra da komisyonun bulunamayacağı
anlaşıldığından, sözlü soru önergeleri ile -alınan
karar gereğince- kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 9 Nisan 2013
Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 19.27